Hüseyin Nihal Atsız - Türk Edebiyatı Tarihi

Page 1


ATS IZ TÜRK EDEBiYATI TARiHi

ISTANBUL 1992



YAYINLAYAN Baysan Basım ve Yayın Sanayii A.Ş. Şair Nigar Sokak No: 86 Kat: 4 Osmanbey - lSTAN BUL Tel: 248 09 39- 232 1 8 62

Fax: 231 84 75

***

Oizgi- Tertip Baskı- Cilt

Baysan A.Ş.

Metinler Matbaacılık Ltd. Şti.

ISBN

975-7716-08-1


ÖNSÖZ YAŞASAYDI

Nihai Atsız yaşasaydı bugün 87 yaşında olacaktı. Yaşasaydı ... Son zamanlarda sık sık düşünüyorum, acaba yaşasaydı bu olanlara ne derdi? Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki tutsak Türklerin birgün özgürlükleri­ ne kavuşacaklarını hayal etmişti. Bu hayalin mutlaka gerçekleşeceğine inanıyor, ancak epeyi ileri bir tarihte olacağını tahmin ediyordu. Ayrıca bunun çok kanlı bi­ çimde olacağını ve sonunda, bütün Türklerin tek bir bay­ rak altında toplanaca�ını öngörüyordu. Yani Tu­ rancıydı. Sovyet-Rus lmparatorlu� için 'Çok iri, çok güçlü yumrutu olan, ama kalp hastası bir boksör"ben­

zetmesini yapardı. Bu ''boksör"ün günü.'1 birinde kalp sektesinden oldu� yere yığılıp kalmadan önce çevresin­ de büyük tahribat meydana getireceğini söylerdi. Bugün, gazetecilik ve televizyonculuk gereği Azer­ baycan'da, Türkmenistan'da dolaşırken hep aklıma Atsız geliyor ve, "Yaşasaydı, diye düşünüyorum, o da şimdi buraları dolaşacak ve ömrü boyunca -tabir

caizse- 'ezbere. tasvfr ettili soydaşlarını bizzat tanıma fırsatı bulacaktı.

Artık bundan haz mı duyardı, yoksa hayal kınklığına mı uğrardı, arasını bir yana bırakıyorum. Fa­ kat herhalde, bütün ömrü boyunca uğrunda kişisel ve mesleki her türlü fedakarlı�a katlandığı bir fikrin, böyle, adeta kendiliğinden gerçekleştiğini görmek, onu şade­ derdi. Atsız'ın, kendimi bildim bileli asla kabül edeme­ di�im, yaradılışıma kökünden ters gelen inancı


ırkçılığıydı. Acaba bu dünya görüşü, çok iyi hakim ol­ du� tarih metodolojisi bakımından bilimsel tahlillerini kısmen zayıflatmış mıdır, bilemiyorum. Belki bu yüzden, vardığı sonuçlann bir bölümü yeterince sıhhatli olamamıştır. Bunun değerlendirmesini günümüzün ve geleceğin tarihçilerine bırakmak yerinde olur. Herşeye rağmen hala değerinden birşey kaybetmemiş başvuru eserleri hazırlamış oldu�na inanıyorum. Romantik bir milliyetçiliğin renklerini ve havasını taşıyan r omanları ise ayn bir bahistir... Bunlardan bazılannın neredeyse 20. hasıma merdiven dayamış bu­ lunmalan, kelimenin tam anlamıyla nesilden nesile ilgi görmelerinin kanıtıdır. Bunlara, pek kötü sayılmayacak bir şair oldu�nu da eklemeliyiz. Neticede Atsız, hatalan, sevaplan, kinleri, sevgileri, polemikleri, bilimsel araştırmalan ve edebi çalışmalan­ yla bir devre -tek başına değilse bile- kendi çapında dam­ gasını basmış olan birkaç imzadan biridir.

YaAmur Atsız Köln, 6 Şubat 199 2


''ŞANSLMM•••" Hayatını Türkçülüğe vakfetmiş bir kişi olarak bugün hayatta olsaydı belki değil, muhakkak Sovyet Rusya'nın yıkılmasına, komünizmin ölüşüne sevinecek ve Türklüğün yavaş yavaş hürriyetine kavuşmasından olağanüstü bir memnuniyet duyacaktı. Bundan eminim. Ölümünden iki yıl kadar önce Türkiye'yi ziyaretim es­ nasında, kendisiyle son olarak karşılıklı görüştüğüm za­ manı hatırlıyorum. Bezgindi. Türkiye Cumhuriyeti'nin iç siyasetindeki olaylara canı sıkılıyor ve politikacı­ lanmızın basiretsizliğinden şikayet ediyordu. Hayatta olsaydı sanınm siyasi hayatımızda fazla bir değişiklik ol­ madığı için bu şikayetleri devam edecek, buna karşılık Asya Türkleri'nin durumunun iyiye gittiğini görerek bel­ ki bununla avunacaktı. Kim bilir? Kendisini en iyi tanıyan biz aile efradı bile ruhunda ne gibi fırtınaların estiğini her zaman kestiremiyor, sa­ dece sezebiliyorduk. Fazla konuştuğunu hatırlamıyo­ rum. Yalnız konuşmaya başladığı zaman da, sohbetleri­ ne doyum olmadığını hatırlıyorum. Türklük ve Türklerle ilgili bütün meselelerde, çocuk yaşımdan beri onun ekolünden geçtiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Okul hayatım sırasında da Türk tarihi, dili ve edebiyatı konulannda bana çok iyi öğretmenlik yaptığı gibi, vakit buldukça arkadaşianma bile yardıma koşardı. Başı dar­ da olan bir kız arkadaşıma yardım için, bir gün kısa bir kompozisyon yazmıştı. Birçok gün sonra kendisine kom­ pozisyondan "altı" aldığını söylediğim zaman attığı kah­ kaba, hala kulaklanm-dadır. Onu anlatmak kolay bir iş değil. Onu en iyi tanıyan insanlardan biri olmama rağmen, hakkında yazmak da kolay değil. Onunla birlikte olmak gerekti. Ben oldum.


Eminim ki şu anda, Tann Da�lan'nın zirvesinde biz­ leri gözlüyordur.

Butra Atsız Münih, 16 Mart 1992


İÇİNDEKİLER Sayfa .. . . .. ..... ...

9

II- İslamiyetten Önce Türk Tarihi ......................

13

III- İslamiyetten Önce Türk Medeniyeti .... . . ..

25

IV- İslamiyetten Önce Türk Destanı . ....... .........

31

V-

İslamiyetten Önce Türk Edebiyatı................

81

VI- Karahanlılar Çatında Türk Edebiyatı ... ...

129

I-

Edebiyat ve Edebiyat Tarihi ..

......

.

.

.

..

...

.

..

.

.

..

VI- Selçük)Jller Çağında Türk Edebiyatı. ..... . .. . 163 .

.

.



I- Edebiyat ve Edebiyat Tarihi

Güzel Sanatlar İnsanlarda alelade duygulardan ve düşünceler­ den başka bir de bedii duygular ve yüksek düşünce­ ler vardır. Güzel sanatlar dedigimiz bilgi şubeleri bu bedii duygulardan ve yüksek düşüncelerden dogar. Bedii duygu demek güzellikler ve iyilikler karşısında duyulan yahut güzellik ve iyilik yarat­ mak kabiliyetinde olan duygudur. Yüksek düşünce ve de gijnlük düşüncelerin üstünde iyiyi, dogruyu, güzeli yaratacak olan düşüncedir. Yani bedii duygu ve yüksek düşünce demek insan duygusunun ve düşüncesinin yaratıcı tarafı demektir. İşte bu bedii duygularla yüksek düşüncelerin söz ve yazı ile ifadesine heykeltıraşhk ve mimarlık deriz. Güzel sanatlar bu saydıg-Imız beş bilgi şube­ sinden yani edebiyat, musiki, resim heykeltıraşhk ve mimarlıktan ibarettir. Bununla beraber diger sanatlardan bazılannın da güzel sanata kaçan ta­ rafları vardır. Mesela marangozluk alelade bir sa­ nat oldugu halde marangozlugun ince ve ileri bir şekli olan oymacılık güzel sanatlardan sayılabilir.

9


ATS IZ

Edebiyat Bedii duygu ve yüksek düşüncenin söz ve yazı ile ifadesine edebiyat denir. Bu tarife göre edebiyat çerçevesine giren eserlerin pek az olması icap eder. Çünkü okudu�umuz pek çok şiir, hikaye ve ro­ manın bedii duygudan, yüksek düşünceden mah­ rum oldu�u görüyoruz. Fakat buna ragmen böyle birçok eserler edebiyat çerçevesine girer. Çünkü bir milleteki halkın hepsi aynı seviyede de�dir. Türlü seviyelerde ve türlü düşüncelere malik insan küme­ leri vardır. Bazı eserler yüksek düşüncelerin ve be­ dil duygulann mahsulü olmamakla beraber bir sınıfhalk tarafından sevilir, tutulur. Bu "Sl..l' o �ınıf için iyi, güzel ve yüksektir. Bundan dolayı nıub+.elü seviyelere hitap eden eserleri edebiyat adı altında toplanz. Fakat hiç şüphesiz asıl edebi eserler yüksek kültürlü ve milli seciyesi kuvvetli insanlara hitap eden edebiyattır. ötekilerine ise "sınıf edebi­ yatı" veya "zümre edebiyatı" demek daha do�­ dur. Edebiyat iki türlüdür: Sözlü edebiyat, yazılı edebiyat. Bir millet geri bir halde iken, daha yazısı yokken onun sözlü bir edebiyatı vardır. Bu edebiyat babadan o�la, a�zdan a�za geçerek millet içinde yaşıyan ve masallar, türküler, darbımesellerden ibaret olan bir edebiyattır. Yazılı edebiyat ise bir milletin yazıyı icat veya kabulünden sonra meyda­ na getirdi� ve taşlara, ka�tlara yazdı� bir edebi­ yattır. Bununla beraber yazısı olan ilerlemiş bir millette de bir yandan sözlü edebiyat devam edebi­ lir. Mesela Türkler ileri bir millet oldukları, asırlar­ danberi yazılı bir edebiyata malik bulunduklan halde bir yandan da sözlü bir edebiyatlan vardır. Darbımeseller, maniler, türküler, masallar, fıkralO


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

lar vesaire . .. Fakat bu sözlü edebiyat mahsulleri mütemadiyen yazıya geçirildiginden ve içtimai hayıbn degişmesi dolayısıyla yeni mahsul vermek­ te gitgide daha kısır davrandıg"ından sözlü edebiyat günden güne küçülüp daralmaktadır.

Edebiyat tarihi Edebiyat tarihi, tarihin bir koludur. Bir mille­ tin edebi mahsullerini, yahut başka bir tarifle duy­ gu ve düşünce mahsullerini, tarih çerçevesi içinde, mütalea eder. Her edebi eser ve her şair bir milletin ve bir tarih devrinin yetiştirmesi oldugu için edebi­ yat tarihini de tarih umumi gidişi içinde görmek lazımdır. Bir ae-acın yemiş verme şartlannı incelerken naml onun topragtnı da göz önünde bulundurmak lazımsa, edebi mahsullerin nasıl meydana geldie-ini anlamak için de o devrin tarihini bilmek icap eder. Ohalde Türk edebiyatı tarihi demek, Türklerin en eski çag-lardang ünümüze kadar meydana getirdik­ leri duygu ve düşünce mahsullerinin asır asır, o asnn tarihi içinde mütaleası demektir. Tabiidir ki edebiyat tarihini iyi anlamak için bütün medeniyet unsurlannın da tarihini önceden bilmek şarttır. Böyle olmazsa edebi eserlerin dogu.şundaki sebep ve neticeler iyi anlaşılamaz. Edebiyat tarihi mede­ niyet tarihinden pek az farklıdır. Türk tarihi üç büyük çaga aynlır: 1- Uzak dogu medeniyeti çerçevesinde (İsla.mi­

yetten önceki) Türk tarihi; 2- Y alon dogu medeniyeti çerçevesinde (İslami devirde) Türk tarihi; ll


ATS IZ

3- Batı med.eniyeti çerçevesinde Türk tarihi. Birinci devir Türklerin İslamiyeti kabulüne ka­ dar yani onuncu mil!di asra kadar sürer. İkinci devir onuncu asırdan Tanzimata kadar yani 1839 yılına kadar sürer. Üçüncü devir ise 1839'd.an sonraki zamandır. Türk edebiyatı da üç devreye göre üç büyük ka­ rakter gösteren üç büyük bölüme aynlır.

12


II- İslamiyetten Önce Türk Tarihi

Anayurt Türklerin anayurdu Orta Asyanın batı bölümleridir. Tiyaşan yahut Tann dag-lan deniler sıradag- Türkelinin belkemigidir. Türkiatana hayat veren büyük ırkiann çog-u buradan çıkar. Bugün Mog-ulistan dedigirniz yer de eskiden Türk ülkesiy­ di. Türkelinin batı sınırı Edilırmag-Idır.Bu ülkenin iklimi umumiyede sert olup büyük bozkırlarla do­ ludur. Geniş mesafeler arasında az insanlar oturur­ du. Bu iklim ve yayla - bozkır hayatı Türkleri az ko­ nuşkan, ciddi, sert, kuvvetli ve cesur yapmıştır. Türklerin tarihini ög-renirken anayurtta oturan Türklerle anayurt dışına çıkıp kalabalık yabancı­ larla karışan ve yabancılar üzerinde hakim ve azlık halinde kalan Türklerin tarihini ayırmak lazımdır. Biz, tabii anayurtta kalan Türklerden bahsede­ cegiz. Anayurt Türklerinin tarihi aralıksız bir tarih silsilesidir. Anayurt dışı Türklerinin tarihi ise ke­ sik parçalardır.

13


ATS IZ

1ürk lrkı Türk ırkı tarihten önceki zamanlarda teşekkül ettigi için onu meydana getiren unsurlan iyice bil­ miyoruz. Yalnız bu ırk esas itibarile brakisefaldir. Bir kısmı sanşın- açık renk gözlü, bir kısmı da kara saçlı- koyu renk gözlü olmakla beraber yüzün biçi­ mi bakımından birbirlerine çok benzerler. Elmacık kemikleri biraz çıkık, gözler biraz çek:iktir. Türk ırkı uzun veya orta boylu insanlardan mürekkeptir. Dilleri göz önünde bulundurolmak şartıyla Mogul­ lar ve Mançularta akrabadırlar. HattA Macar-Fin­ Estonlardan mürekkep olan "Ural" veya "Fin­ Ogur" zümresi ile de akrabalıklan muhtemeldir. Bu takdirde Türklerin mensup bulundugu "Altay" veya "Turan" zümresi ile Ural zümresinin yakınlı� şöyle bir şema ile gösterebiliriz: uraı r Altay

ı

Ural (Fin-Oğur) ı Fin

ı

ı Türk

ı

Eston

ı

Altay (Turan)

Macar

ı

MotuJ

ı

Mançu

"Turan" adını altı millete birden vererek ''Ural­ Altay" yerine "Turan" kelimesini kullananlar da vardır.

Sakalar Tarihte bilinen en eski Türkler Sakalardır. Bunlann varlı� millaittan önceki yedinci asırdan başlar. Hiç şüphesiz bunlardan daha önce de Türkler, yani Türklerin atalan olan boylar vardı. Fakat onlar h�\nndaki bilgimiz pek eksiktir ve taı

14


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

rihi sayılamaz. Sakalar orta Tiyanşanda yaşıyor­ lardı. Bunlann daha batısında, yani Aral Gölü ve Hazar Denizi arasında da Sakaların büyük bir kolu sayılan Mesagetler bulunuyordu. Sakalar, İranl­ ılarla durmaksızın çarpışmışlardır.Bunlann bir kahramanı milattan önce 624'te İranlılar tarafı­ ndan hile ile öldürülmüştür. İran padişahı Kirus milattan önce 545-539 yıllarında Sakalarla çarpışarak Batı Türkİstanın cenup bölümlerini za­ petti. Sırderyaya kadar ilerledi. �akat Masagetie­ rin kadın hükümdarı "Tamiris" yahut "Demurus"la yaptı� savaşta yenilip öldü. Milattan önce 330-327 arasında Makedonyalı İskender kumandasındaki Yunanlılar batı Türkis­ tana cenuptan saldırdılar. Ozaman Türkistanın nufı,su pek azdı. Bununla beraber İskender pek serı bir müdafaa karşısında kaldı�ndan birçok şehirlerin ahalisini kılıçtan geçirdi. İskenderin bu kıyıcılı� karşısında Türkistan halkının çogu doguya, Çin sınırianna '-"?u kaçıştılar.

Kunlar Bu kaçışanlar Çinin şimalinde yerleşerek ve da­ ha önceleri de orada bulunanlarla kanşarak. birkaç beg-lik kurdular. Bu beg-liklerden Kunlar ötekileri­ ni ortadan kaldırarak bütün Türk ırkını bir bayrak altında birleştirdiler.r:U.kiıniyetleri Koradan Edile kadar uzanıyordu. Bunların tarihinde mühim rol oynıyan ve edebiyata da geçen bir ünlü hükümdar vardır ki adı "Mete" veya Motun"dur. Onun babası Turnan Yabgu milattan önce 220'denberi Kunların yabgusu yani hükümdarı idi. Mete veliaht idi. Fa­ katTumanın başka bir kansı kendi og-lunu veliaht 15


ATS IZ

yapmak için bir pilan kurdu: Tumanı kandırara.k Meteyi cenup komşulan Yüeçi Türklerine rehin göndertti. Ozamanın hukukunca rehin banş için bir teminattı. Banşı bozanın rehini öldürülürdü. Üveyi anası Meteyi rehin olarak yoUattıktan sonra Tumanı yine kandırara.k Yüeçilere savaş açtırdı. Tabii Yüeçiler de öldürmek için Meteyi aradılar. Mete Yüeçilerin atıarına binerek kendi yurduna kaçabildi. Buna sevinen babası Meteye 10.000 çadır halkı tırnar verdi. Fakat babasına ve üvey anasına karşı korkunç bir kin hesliyen Mete onlardan öç al­ maktan başka bir şey düşünmüyordu. 10.000 çadır halkından 10.000 asker seçerek bunları görülme­ miş bir disiplinle yetiştirmeg-e koyuldu. Verdig-i buyruklara baş eg"miyenin cezası ölümdü. Askerle­ rine en deg"erli malları olan atıarına ok atmalarını emrettig-i zaman bir takımı bunu yapamadılar. Bunlar acımaksızın öldürüldü. En sonra pek zali­ mane bir emir daha aldılar. Mete sevgilisini nişangah yapıp ok attı ve askerlerine de karılarma ok atmalarmı emretti. Dehşet içinde kalıp buyrug"a baş eg"miyenler idam olundu. İşte Mete bukadar sadık ve disiplinli bir ordu ile babasının üzerine yürüyerek onu mahvetti. Üveyi anası ve üvey kar­ deşini, onların taraftarlarını da mahvederek yabgu oldu (m.ö. 209). Türk tarihinin barikulade bir şahsiyeti olan Mete dahili bir savaş sonunda tahta çıktıg-t zaman dog-u komşuları olan Tung-hular (bugünkü Man­ çuryada oturuyorlardı) bundan istifade etmek iste­ diler. Meteye elçi göndererek günde 500 kilometre koşan bir atını istediler. Kurultayın vermek isteme­ mesine rag"men Mete atını verdi. Tung-hular bu se­ fer Metenin kansını istediler. Savaşa bahane arı­ yorlardı. Kurultay bu hareketi pek vicdansızca 16


TÜRK EDEBIYATI TARll-If

görerek reddetmek istedi. MwCe şahsi sevgisinin milletini korkunç düşmaniaHa savaşa sürükliye­ cek kadar fazla olmadıg-ını söyliyerek reddetti. Kansını gönderdi. Tung-hular yeniden elçi gönde­ rerek iki devlet arasındaki çorak bir toprak par­ çasını istediler. Burası Kunlanndı. Fakat çorak ol­ du� için oradan askerlerini çekmişlerdi. Kurultay bu degersiz toprag-I vermekte mahzur görmedi. Fa­ kat Mete at ve kansını kendi şahsına ait oldu� için verdigini, topag-m ise kimsenin malı olmayıp devle­ tin temeli oldu�nu söyledi. Vermek fikrinde olan begleri idam ettirdi. Ani bir baskınla Tung-hular üzerine yürüy�rek onları mahvetti. Bütün ülkeleri­ ni ele geçirdi. Bunlardan sonra Çini yenip vergiye bagladı. Edile kadar yürüyerek oralardaki bütün Türk begliklerini birleştirdi. Sonra devletinde teşkilat yaptı. Devleti iki büyük parçaya ayırarak herbirine bir beglerbegi koydu. Herbirini de tekrar 12 bölüme ayırdı. Bu suretle devlet 24 parçaya ayrılmış oluyordu. Her parçanın başında bir tümenbaşı bulunuyordu. Ordu 10, 100, 1000 kişilik kıt'alardan mürekkepti. Bunlann başında onbaşı, yüzbaşı, binbaşılar vardı. Mete bugünkü Türk or­ dusuna kadar devam eden bir askeri teşkilat yapmıştı. Mete Türk milletini yaratan insandır. Sa­ vaşta enerji, dahilde disiplin, milli bir itaat ruhu ve devletçilik gibi vasıflar Türk milletine Mete'den ka­ lan yadigarlardır. Kun devleti Mete'den sonra miladi 216'ya kadar devam etti. Demek ki ömrü 436 yıldır. Bütün bu müddet zarfında hayatlan Çinle yapılan mücadele ile geçmiştir. Fakat edebiyat tarihini alakadar eden bir ciheti olmadıgı için bunu zikretmiyoruz.

17


ATS IZ

Siyenpiler Orta Asya hdkiıniyeti Kunlardan Siyenpilere geçti. Bunlann hakimiyeti 216-394 arasında sürmüş, ömürleri Çinle çarpışarak geçmiştir. Ede­ biyat tarihi bakımından ehemmiyetleri olmadıgı için tarihlerini söylemiyoruz.

Aparlar 394 tarihinde hakimiyet Aparlara geçti. Bun­ lann meşhur hükümdan Tolun, Orta Asyanın Me­ teden sonra ikinci büyük ıslahatçısıd.ır. O zamana kadar Orta Asya hükümdarlannın Iakabı olan yab­ guyu küçük görerek kagan unvanını aldı. Bundan sonra yabgu ikinci derecede bir unvan oldu. Bunlar daKoradan Avrupaya kadar olan sahaya hakiındi­ ler. Avrupalılar bunlara Avar derler.Edebiyat tari­ hi bakımından ehemmiyetleri yoktur.

Gök Türkler Edebiyat tarihi bakımından gayet mühim olan Gök Türkler ilk önceleri Apar kaganlanna tabiydi­ ler. Altayda demircilikle ugraşarak kaganlanna silah yapıyorlardı. Apar kaganı, kendisine karşı yapılan bir isyanı bastırmasını, Gök Türklerin reisi olan Bumuna emretti. Bumun isyanı muvaffakiyet­ le bastırdı ve mükMat olarak Apar kaganının kızını istedi. Kaganın, bu teklifi bakaretle reddetmesi üzerine silaha sanlan Bumun savaşta Aparlan yendi. Kagan intihar etti. Bu suretle 552 tarihinde Gök Türk hanedam başladı. Bumun Kagan "İl Kagan" lakabını aldı. Memleketin batı taraflannın idaresini kardeşi İstemi Kagana verdi. Bu suretle 18


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

tarihte ilk defa Türk adı çıkmış t)ldu. Gök Türk keli­ mesindeki gök yani mavi kelimesi devletin büyüklügünü göstermek için kullanılmıştır. Renk isimleri Türklerde büyüklük, çokluk, şöhret göster­ mek için kullanılır (kara cahil, kara keder, ak soy, kızıl cehennem gibi). Gök Türk devleti eski Türk devletlerinden da "a iyi teşkilatlı idi. Memleket esas itibarıyla do� ve batı diye ikiye aynlmıştı. İkisinde de bir kag-an bu­ lunuyor, fakat bu kag-anlardan bazan do�daki batıdakine, bazan da batıdaki dog"Udakine tabi bu­ lunuyordu. Hatta bazan devlette dört kag-anın bir­ den bulundug-u olurdu. Fakat biri büyük kag-an sayılır, dig-erleri üzerinde hakimiyet hakkı olurdu. ilog"U ve batı diye ikiye aynlan devletin herbirinde kag-andan sonra en büyük rütbe olmak üzere yabgu ve şadlar bulunur, bunlar memleketin büyük birer bölümünü idare ederlerdi. Kag-anın hükümdar olm­ ıyan çocukları tigin lakabını taşırdı. Yabgıl ve şad­ lar çok defa tiginlerden tayin olunurdu. Devletin yüksek rütbeli memurlar.:.na tarkan, buyruk, şadapıt denir, bütün tarkanlar, buyrulqar, şadapı­ tlar ve boy reisieri beg unvanını taşırdı.Unvanlar çok defa irsi idi. Teşkilat tamamile askeri idi. Kag-an ölünce yerine og-lu yahut kardeşi veya am­ cası geçerdi. Gök Türklerin dig-er büyük bir ehemmiyeti de bunların kendileri hakkında ilk defa eser bırakmış olmalarıdır. Gök Türklerden önceki devirde ata­ lanmız kendileri hakkında hiçbir yazı ve vesika bırakmadıklan için onlar hakkındaki malumatı medeni komşulanndan alıyoruz. Bumun Kag-an� dan sonr?.· kag-an olan İstemi Kag-an zamanında devlet garbi Roma ve İran imparatorluklan ile si19


ATS IZ

yasi ve iktisadi münasebetlere girdi. Fakat onların sözlerini tutmaması yüzünden her ikisiyle de har­ bolunarak topraklar alındı. 610 tarihine kadar az­ çok birligini muhafaza ederek yaşıyan Gök Türk devleti bu tarihte doeu ve batı kag'anlarını n birbiri­ ni tanımaması yüzünden ikiye aynldı. Bundan isti­ fade eden Çinliler 630 tarihinde doeu Gök Türkleri­ ni yenerek doeu hükümdan Kara Kag"anı birkaç yüz bin Türkle beraber esir edip Çine götürdüler ve çinlileştirmek için Çinin ötesine berisine dag-Ittılar. 659'da da batı kag-anlıg-ım yıktılar. Esarette bulunan Gök Türkler birkaç defa is­ yan ettiler. Bilhassa 639'da Kür Şadın 40 kişi ile Çin payİtahtında yaptıg-I ve Çin imparatorunu tevkif ederek ve Gök Türk prenslerinden birini Türkista­ na götürerek Türk kag"anlıg"ını diriltmek mak­ sadını güttüg"ü ihtilal pek şanlı oldu. Fakat bastırıldı. Nihayet 681 'de llteriş Kutluk Kag"amn 17 kişi ile dag"a çıkarak yaptıg"ı ihtilal muvaffak ol­ du.Etraftan koşuşanlarla 70'e, biraz sonra da 700'e çıkan ihtilalciler istiklallerini elde etmeye muvaf­ fak oldular. Böylelikle Gök Türk devleti dirildi. llteriş Kutluk Kag"an 681-693 yıllan arasında kag"anlık etmiştir. Kendisinin akılda eşi, şerefte yoldaşı olan "Bilge Tonyukuk" ilk dag"a çıkıştan beri yanında bulunuyordu. Ve devletin hem baş kuman­ dam, hem de baş veziri idi. Bu iki gayretli adam is­ yan etmiş olan Dokuz Oeuzlan, Kırgız, Kunkan, Otuz Tatar, Kıtay ve Tatabıları yenip itaata aldılar. Çiniileri yendiler. Gök Türkleri zengin ettiler. Bu devrede Gök Türklerin sayısı pek azdı. Kutluk Kag"an öldüg-ü zaman og-ulları sekiz ve yedi yaşında idiler. Onun için yerine kardeşi Ka­ pag"an Kag"an geçti (693-716). Bilge Tonyukuk yine 20


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

devletin baş veziri idi. Kapa�an Ka�an zamanında da birçok seferler yapıldı. Batı Türkleri de itaata alındı. Çinliler yenildi. Fakat Kapa�an Ka�an ihti­ yarlı�nda bazı yolsuzluklar yaptı�ndan kendisine karşı isyanlar oldu ve bir suikasta kurban gitti. O�lu Bögü Ka�an yerine geçtiyse de Kutluk Ka�anın o�lları Megren ve Kül Tigin bunu tanı­ madılar. İsyan edip Bögüyü öldürdüler. Kutluk Ka�anın büyük o�lu Megren, "Bilge Ka�an" un­ vanıyla tahta geçti. 720'de Çinliler Gök Türkleri or­ tadan kaldırmak için 300.000 kişilikbir ordu ile sa­ vaş açtılar. Dokuz O�z, Kırgız, Basmıl, Kıtay gibi tabi boylan da isyana kışkırttılar. Fakat Gök Türkler bu müşterek hareketi karşılayıp Çiniileri bozguna u�attılar. Çin, hediye adı altında ipek ku­ maş vergisi vermeye mecbur kaldı. Biraz sonra Bil­ ge Tonyukuk öldü (aşa� yukarı 720 yıllarında). Türk birli� için yıpranırcasına çalışan kahra­ man Kül Tigin 731'de Dokuz O�zlarla yapılan bir harpta karargahı korumak için öldü. Bilge Ka�an da 734'te vezirlerinden biri tarafından zehirlenerek öldü. Bu üç mühim şahsiyetin ölümünden sonra Gök Türk devleti yavaş yavaş alçalmaya yüz tuttu. 742'de Dokuz O�z, Karluk ve Basmıllar birleşerek devlete karşı isyan ettiler. 7 45'te Gök Türk hane­ danı yıkılarak yerine Dokuz O�zlar hakim oldu­ lar.

Dokuz Otuz-On Uygurlar "Dokuz O�z" dokuz boy demektir. Ok kelimesi boy manasma gelirdi.Sonundaki "z" ile yapılan ço�llar bugün de vardır: İkiz, üçüz gibi. .. Eski Türklerde siyasi zümrelerin adlan ekseriya o bir21


ATS IZ

ligi teşkil eden boylann sayısını da gösterirdi: Do­ kuz Oguz, On Uygur, Sekiz Oguz, Üç Kunkan, Otuz Tatar gibi. Dokuz Oguzlarla On Uygurlar da seki­ zinci asırda Mogulistanın şimalinde yaşıyorlar ve birlikte hareket ediyorlardı. Gök Türklerin kİtabe­ lerinde bunlara Dokuz Oguz ve bazan yalnızca Oguz dendigi halde, Moyunçur Kag"an Iritabesinde Dokuz Oguz-On Uygur denilmektedir. 840 tan son­ ra ise Dokuz Oguz adı büsbütün kaybolarak yalnız Uygur adı kalmaktadır. Bunlann ikinci kag"anları olan Moyunçur Kag"an (746-759) en ünlüleri olup fütuhatı ile meşhurdur. Kendi adına Orhun yazısı ile bir abide diktirmiştir. Kendisinden sonra tahta geçen og"lu Bögü Kag"an, yahut resmi unvanı ile "Alp Külüg Bil­ ge Kag"an" (759-780) ise 763 tarihinde manihaizmi devlet dini olarak kabul etmekle ün salmış bir kag"andır. Moyunçur Kag"an zamanında Dokuz Oguz-Uygurlann çog"u manihaist oldug-u halde kag"an şamani idi. Bu devletin dayandıg"ı unsur olan Dokuz Oguz-On Uygurlar arasmda en medeni olan­ lan Uygurlardır. Uygurlann bir kısmı, bugün Şarki Türkistan dedigirniz ülkede, sekizinci asırdan bir­ kaç as·� önce medeni hayata geçmişlerdi. Bunlann hakimiyeti 840 yılına kadar büyük imparatorluk halinde devam ettikten sonra sarsıldı. 840'taki büyük kıtlık ülkede isyanlar dogurdu. Şimalde yaşıyan Kırgızların isyanı pek yaman oldu. Bunlar Dokuz Oguz- On Uygurlan ta­ mamile yendiler.Bu kırgın birkaç yıl sürdü. Uygur­ lar ikiye ayrılarak cenuba dog-ru göçtüler. Cenubi şarkiye göçenler açlıkla, cenuptan Çinlilerin, şimalden Kırgızların saldırması ile mahvoldular. Cenubi garbiye kaçanlar ise zaten kendilerine tabi 22


TÜRK EDEBIYATI ;-ARIHI

olan Şarki Türkistan ülkesine gelerek evvelce bura­ da olan şehirlere yerleştiler.Kendilerine de yeni şehirler yaptılar. Bu şehirler kale ile korunan müstahkem şehirlerdi. Merkezleri Kocu şehri idi ki bugün Kara Hoca adım taşır. Beş Balık, Can Balık, Yeni Balık, Sülmi gibi şehirleri de Uygurlar yaptı­ lar. (Balık eski türkçede şehir demektir). Bu bölge­ ye yerleştikten sonra artık Dokuz Oguz adı silinip yalnız Uygur adı kaldı. Devlet böylece küçüldükten sonra Uygurlar kahramanlıklannı muhafaza etmekle beraber çok medeni bir hayat yaşamaya başladılar. Aralarında budizm, manihaim ve biraz da nasturilik dinleri yayılmıştı. Bu dinlerin birbiriyle mücadelesi barış içinde oluyor, her cijn kendisini propaganda ile ileri sürmek istediginden dini eserler yazılıyor, dini eserler yanında ladini eserler de meydana geliyor­ du. Uygur devleti 940 yıllarında Karahanlılar dev­ leti kuruluncaya, yahut bir ihtimale göre zaten batı Gök Türklerinin en güçlü boyu olan Türgişlerin de­ vamı olmak üzere mevcut olan Karahanlı devleti genişleme�e başlayıncaya kadar devam etti. Bu ta­ rihten sonra ise Karahanlıların batıdan yaptıkları sıkıştırma ile küçülüp daha doguya çekilen Uygur­ lar on dördüncü asra kadar küçük bir be�lik halinde devam ettiler. Sonra Çingiz Han imparatorlugu içinde siyasi varlıkları sona erdi.Bunların artıkları olan San Uygurtarla Kara Uygurlar bugün hala yaşıyorlar. Kara Uygurlar şimdi mogullaşmış olup mogulca konuşurlar. Sarı Uygurlar Türklüklerini ve eski adetlerini saklıyorlar. Kendilerine "San Yogur" diyorlar. Budisttirler.

23



III-

İslamiyetten Önce Türk Medeniyeti

Din Sakalar zamanında Türklerin nasıl bir dine bag-landıklarını bilmiyoruz. Fakat bu, hiç şüphesiz bir tabiat dini idi. Yani gök, yer, ateş vesaire gibi ta­ biat kuvvetlerinden birine veya birkaçma tapıyor­ lardı. Kunlann dini hakkında ise pek az da olsa bil­ gimiz vardır. Bu bilgiye göre Kunlar yılda bir defa gök ve yer Tannlanna ve atalarının ruhuna kurban keserlerdi. Demek ki Türk dini ozaman iki tannl ı bir dindi. Gökte ve yerde iki tann tanıyan bu din Gök Türkler çag-tna kadar gelmişti. Gök Türklerde fazla olarak "yer sub" (=yer su) da Tann olarak tanılmaktadır. Fakat Gök Türklerde "Tengi" yani sema bütün dünyayı ve beşeriyeti yaratan bir Tann deg-il, bir Türk Tannsıdır. Yine Gök Türklerde "U may" adında bir kadın Tann tanılıyordu ki bu da iyilik ve acıma Tannsı idi. İşte Türklerin bu milli di­ nine şamanizm diyoruz. Dokuz Oguz- Uygurlar zamanında ise millet yavaş yavaş şamanizmi bırakıp manihaizme gir­ meg-e başladı. Daha sonra, 840'tan sonra ise budizm ve hınstiyanlıg-tn bir mazhebii olan nasturili.k de 25


ATS IZ

Uygurlar arasında yayıldı. Budizm Hindistanda "Buda" nın kurdugu bir dindir. Buda, milattan önce 477'de ölmü�tü. Bu­ danın dinine göre bu dünyada duydugumuz sevinç, keder gibi şeyler bizim duygulanmızın ve düşünce­ lerimizin yanılmasından dogan kuruntulardır. Bu dünyada her şey gelip geçicidir. İstikrar yoktur. Fa­ kat buna mukabil bir de ebedi alem vardır ki ona Nirvanna derler. Orada ebedi bir degişmezlik vardır. Nirvann� alemi bütün mahh1klann nere­ den gelip nereye gittigini bilen "benlik"lerden iba­ rettir. Bu benlikler insanlara hulw ederler. İnsan irade ile nefsini terbiye eder, ergin ve olgun bir in­ san olursa o benlik onu öldükten sonra Nirvannaya ulaştınr. Aksi takdirde bu benlik yüz binlerce yıl içinde daha birçok insan veya hayvaniara huh1l ederek ıztırap içinde yuvarlanıp gidecektir.Bu­ danın dininde bizim anladıg-Imız manada bir Tann yoktur. Buda dünyanın başlangıcı ve sonu hakkı­ nda da bir şey söylemiyor. Buda yalnız iradeyi kuv­ vetlendirecek talimat vermiştir. Buda dinine göre aşk ile nefret, şefkatle zulüm aynı derecede kötü şeylerdir. Dogru ve mutedil olmak, kendini yüksek görmemek, lüzumsuz yere söz söylememek hudiz­ min esaslanndandır. Budizmde ibadet de yoktur. İlıtirnal ki bu sadelig-i Türkler arasında yayılması­ na sebep olmuştur. Manihaizm ise Babilli Mani (214-277) tarafin­ dan ortaya konmuştur. Mazdeizm yani Zerdüşt dini ile hınstiyanhg-In kanşmasından dogmuş bir din­ dir. Hırıstiyanlıg-In tesirinde kalmış olamasına ragmen iki Tannlı bir dindir. Asıl Tann iyilig-i ve ışıgı temsil eder. Bunun yanında 12 tane yardımcı Tann vardır ki aşk, iman, dogruluk, zeka, bilgi, an26


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

layış, sır saklama gibi faziletleri temsil ederler. Fe­ nalık tarafının Tanns ı da "Hümfune" dir. Kadındır. Bunun da yanında 12 tane yardımcı Tann vardır. Manihaizme göre hayvan eti yewek, şarap iç­ mek haramdır. iyilikle kötülük daimi bir savaş ha­ nidedir. Fakat günün birinde iyilik tarafı galip gele­ cek, o gün kıyamet kopacaktır. Ruhlar ebedi oldu� için kıyamette fenalar Cehennemde ceza görecek­ lerdir. Mani şair ve ressam oldu� için dinini yaymak­ ta bu iki şeyden istifade etmiştir.

Devlet Türklerde devlet pek eskidenberi teşekkül et­ mişti. Sakalar ça�da Türklerin devlet kurd.ugunu bilmiyorsak da Kunlann başlangıcından beri Türklerde devlet vardı. Türk devletleri aristokratik idiler. Devlet reisi devleti m:.tlak olarak idare eder, yanında beglerden mürekkep kurultay bulunurdu. Devlet reisine Kunlar ve Siyenpiler devrinde yabgu derlerdi. Aparlar, Gök Türkler, Dokuz Oguz- Uy­ gurlar devrinde kagan denilmege başlandı. "Ha­ kan" ve "han" kelimeleri "kagan"m sonradan aldıgı şekillerdir. Devlet reisine kag"an denilmege başlayınca yabguluk ikinci derecede bir rütbe ve unvan oldu. Devlet reisi öldüg-ü zaman yerine oglu, kardeşi, yahut amcası geçerdi. Kimin geçecegini ek­ seriyetle kurultay seçer, bazen de prenslerden biri­ si kendi gücü ile hükümdarlıgı alırdı. Kunlar ve Gök Türkler devrinde devlet çok büyük oldu�dan do�da ve batıda olmak üzere iki bölüme aynlmıştı. Bu aynlık bazen kökleşir, iki düşman devlet olur­ du. Gök Türklerin bazı çaglarında dogudakilerle 27


ATSIZ

batıdakiler düşman olarak çarpışmışlardır. Bu­ nunla beraber çok defa biri ötekini metbu tanırdı. Devlet ademi merkeziyetle idare olunurdu. Ya­ ni Türk birligine dahil olan muhtelif boylar kendi reisieri tarafından idare olunurdu. Bazı boylara, hükümdar kendi ailesinden prensleri reis olarak seçerdi. Umumiyetle bu boylan merkeze bag-lıyan şey muayyen zamanda vergi vermek, savaşta asker göndermekten ibaretti. Başka bütün işlerinde ser­ besttiler. Hatta devleti teşkil eden boyların bazen birbiriyle çarpışması bile devlet fikrine aykın degil­ di. Kunlardan itibaren Türk hükümdarlannın komşu ülkelere, bilhassa Çine muntazaman elçi gönderdikleri tarihçe malumdur. Gök Türkler dev­ rinde İranlılar ve Bizanslılar ile de siyasi münase­ betleri olmuştur.

Aile Türk ailesi Kunlar devrindenberi babanın hakimiyeti altında ana ve çocuklardan mürekkep bir ailedir. Araplarda, İranlılarda, Yunanlılarda, Romalılarda oldugu gibi kadın aşagı veya esir sayıl­ mazdı. Kadın muhteremdi. Kapalı degildi. Fakat bilhassa yukan tabaka ahalide birden fazla kadın almak adeti ve hakkı vardı. Evlenmelerde iki ta­ rafın birbiriyle denk seviyede olması şarttı. Aga­ beyleri ölenler yengeleriyle evlenirlerdi. Bu bilhas­ sa hükümdarlar arasında böyle idi. Bu adet Anado­ luda bugün bile vardır. Evlenıne çagına gelen çocuk evlenince baba ocagından aynlıp başka bir aile ku­ rardı. Türklerde aile bukadar eski ve muntazam ol­ makla beraber devlet fikri aile fikrinden üstündü. 28


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Yaşayış, ahlAk ve Adetler Türklerin büyük kalabalı� göçebe idi. Hayvan­ ların eti, sütü ve derisiyle geçindikleri için otlaklar ararlar, öteye beriye göçerlerdi. Bununla beraber Kunlarda ve Gök Türklerde herkesin bir topra� olurdu. Orayı ekerlerdi. Demek ki bunların göçebe­ ligi. herhangi bir şekilde olmayıp muntazanı kaide­ lere tabi, muntazam zamanlarda yapılan ve munta­ zam yerler arasında olan bir göçebeliktir. Türklerin küçük bir bölümü ise şehirlerde otururlardı. Mogulistan ve bilhassa Maveraünnehirde şehirleri daha çoktu. Herhalde lskenderin isÜlasından son­ ra Türklerde şehireilik hayatı daha fazla ileri git­ miştir. Dokuz Oguzların 840 felaketinden sonra ise Türk milleti artık şehirli millet haline girmiştir. Umumiyetle Türkler yüksek ahlak sahibi in­ sanlardı. Kunlann düşmanlan olan Çinliler Kun­ larda verilmiş bir sözün tutulmamasına imkan ol­ madı�nı kaydediyorlar. lhrsızlık eden on mislini verirdi. Evli bir kadına sataşmanın, savaştan kaç­ manın, büyük hırsızlık yapmanın cezası ölümdü. Kunlar devrinde bir mahkum hakkında en çok on günde karar verilirdi. Asker millet olduklan için çocuklar milletin menfaatine uygun olarak yetiştirilirdi. Kunlarda çocuklar küçükken koyunlara binerek biniciligi. ö�enmeg-e başlarlar, pek usta biniciler olurlardı. Eli silah tutan herkes askerdi. Savaşta ölmek şeref, evde ölmek ayıptı. Kişi çadırda do�ar, çayırda ölürdü. Türklerde erkeklerin de saçlan uzun olurdu. Galiba Sakalar devrindenberi Türkler uzun saçlı millet olarak tanınmıştı. Kısrak sütünden yapılmış 29


ATSIZ

olan kımız milli içkileri idi. Pek besleyici bir içki idi. Gök Türkler zamanında Türklerde balbal dik­ mek adeti vardı. Bir kahramanın, bilhassa kag-an­ lann mezanna hayatta iken öldürdüg-ü veya yen­ dig-i en ünlü düşmanın heykeli dikilirdi. Bu heykele balbal derlerdi. ·

30


IV- İslamiyetten Önce Türk Destanı Türk edebiyatı destanlarla başlar. Destan, bir milletin eski zamanlarda başından geçen büyük ha­ diselerin halk dilinde edebi bir şekil almasıdır. Bir milletin henüz yazısı yokken yaptıgı büyük sa­ vaşlar, bu savaşlarda ün alan kahramanlar bütün milletçe tanınırdı. Sonra bunlar babadan ogulageçe geçe bir takım eklentiler daha alarak büyür. İçine şür ve hayal unsurları da karışır. Birkaç nesil sonra artık destan bütün milletin malı olmuştur. Böylece teşekkül eden ve her asır geçtikçe azçok degişiklik­ lere ugnyan destan günün birinde, yazının icat ve­ ya kabulünden sonra yazılır ve degişmez bir hal alırdı. Fakat ugTadıgı bütün degişmelere ragmen teşekkül ettigi zamanın umumi seeiyesini taşır. Destanlar babadan ogula anlatıla anlatıla za­ man geçtikçe bazen o milletin ilerki isteklerine, ülküsüne ait unsurtarla da süslenir. Böylelikle edebi deg-eri yükselen destan adeta birçok nesille­ rin müşterek edebi mahsulü halini alır. Bir destan, teşekkül ettigi asırdan ne kadar sonra kag"ıda geçilirse geçirilsin, yine teşekkül et­ tigi asnn mahsulü sayılır. Çünkü onun temeli, esas fikirleri, esas unsurları teşekkül ettigi asra aittir. 31


ATS IZ

Aradan geçen uzun asırlar o destanın mevzuunda, dilinde büyük degişiklikler yapsa bile bunlar niha­ yet sathidir. Bir millet yazıyı kabul ettikten sonra bile bir takım destanlar yaratabilir. Çünkü asıl halk yıgtnı henüz okuyup yazmayı ögrenmemiştir ve edebi zevklerini bilhassa destantarla doyuracak seviye­ dedir. Netekim kurtuluş savaşına ait bir takım des­ tanlar bile teşekkül etmeg-e başlamıştır. İslamiyetten önceki Türk destanı bugünkü bil­ gimize göre, birbirinin devamı olan altı bölümden ibarettir. Bunlar Türk tarihinin gidişine uygun olarak şunlardır:

1- Yaratılış destanı. 2- Saka destanı 3- Kun-Oguz destanı. 4- Siyenpi destanı. 5- Gök Türk destanı. 6- Uygur destanı.

1- Yaratılış Destam Yaratıhş destanı dünyanın nasıl yaratıldıgını, insan ırklannın nasıl meydana geldigini ve şey­ tanın nasıl bir kötülük unsuru oldugunu, Türklerin düşüncesine göre izah etmektedir. Destan şöyle­ dir: Daha hiçbir şey yokken "Tann Kara Han" la 32


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

"su" vardı. Kara Handan başka gören, sudan başka görünen yoktu. Kara Han yalnızlıktan sıkılıp ne ya.:. payım diye düşünürken su dalgalandı. "Ak Ana" çıktı. Kara Hana "yarat" diyip yine suya daldı. Bu­ nun üzerine Kara Han "kişi" yi yarattı. Kara Hanla kişi ebedi suyun üstünde iki kara kaz gibi uçuyor­ lardı. Fakat kişi halinden memnun deg-ildi. Kara Handan daha yüksekte uçmak istiyordu. Onun bu dileg-ini sezen Kara Han kişiden uçmak kabiliyetini aldı.Kişi sonsuz suya yuvarlandı.Bog,Jluyordu. Yaptıg-Ina pişman olarak Tann Kara Handan bag-Işianmasım diledi. Tann Kara Han kişiye su­ dan yükselmesini buyurdu. Denizden bir yıldız yükseltti. Kişi bunun üstüne oturarak batmaktan kurtulacaktı. Kişi artık uçamıyacag-I için Tanrı Ka­ ra Han dünyayı yaratmak istedi. Suyun dibine da­ larak toprak çıkarmasım kişiye buyurdu. Kötü düşünceden hala vazgeçmiyen kişi denizin dibin­ den toprak çıkanrken kendisi için de gizli bir dünya yaratmak istedig-inden ag-zına biraz toprak sakladı. Kişi avucundaki toprag-I su yüzüne serpince Tanrı Kara Han toprag-a "büyü" diye buyruk verdi. Bu büyüyen toprak dünya oldu. Fakat aynı zamanda kişinin ag-zındak:i toprak da büyümeg-e başlayıp onu bog-acak hale geldi. Tann Kara Han "tükür" diye buyruk vermeseydi bog,Jlup gidecekti. Kara Harun yarattıg-I dünya dümdüzdü. Kişi tükürünce ag-zından çıkan topraklar bu dümdüz dünyaya fırlıyarak üzerinde bataklık tepeler meydana getir­ di. Buna kızan Tann Kara Han bu itaatsiz kişiye "Erlig" (=Şeytan) adını verdi ve onu kendi ışık Ale­ minden kovdu. Bundan sonra yerden dokuz dallı bir &g-aç bitirerek her dalın altında bir adam yarattı. Bunlar dokuz insan ırkının ataları oldular. Erlig bu insanların bu kadar güzel ve iyi olduklannı görünce 33


ATS IZ

insanların bu kadar güzel ve iyi olduklannı görünce Kara Handan onlan kendisine vermesini istedi. Kara Han vermedi. Fakat Erlig onlan kötülüge sürükliyerek kendisine çekebiliyordu. Kara Han insanların bu akılsızlıg-Ina, Erlige kanmalanna kızarak onlan kendi başianna bıraktı. Erligi yer altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına kovdu. Kendisi için de on yedinci kat gögü yarata­ rak oraya yerleşti. İnsanlan korumak için de me­ leklerinden birini gönderdi. Erlig bu güzel gögü görünce o da kendisine bir gök yaratmak için Kara Handan izin aldı. Kendi gögüne tebaasını, yani kandırdıg-I kötü ruhlan yerleştirdi. Erligin tebaası Kara Harunkilerden daha iyi yaşadıkları için Tann Kara Hanın canı sıkıldı.Meleklerinden birini göndererek Erligin gögünü yıktırdı. Bu gök yıkılıp dünyaya düşünce yıkıntılanndan daglar, bogazlar, ormanlar meydana geldi. Kara Han, Erligi dünyanın en derin katına sürdü. Bu güneşsiz, aysız, yıldızsız yerde dünyanın sonuna degin otur­ masını buyurdu. Tann Kara Han on yedinci kat gökten kainatı idare etmektedir. On altıncı kat gökte "Bay Ölkün", Altın Dagda, altından bir tahtta oturur. Yedinci katta "Gün Ana", altıncı katta "Ay Ata" oturmaktadır. Yaratılış destanı bugün Altay Türklerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri, Türklerin en geri ka­ lan bölümüdür. Onlardaki bu destan, tabii, en eski şeklinden degişmiş bir halde bize gelmiştir. Çünkü ancak on do)ruzuncu asırda tesbit olunmuştur. Fa­ kat buna ragiDen Türklerin orijinal düşüncelerini göstermek bakımından çok degerlidir.Burada dik­ kate alınacak noktalar şunlardır:

34


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

1- Türklere göre kainatı yaratan bir tek kuvvet vardır. Kainat sudan ve topraktan yapılmıştır. 2- Kadın hayatta mühim bir unsurdur. Tann Kara Hana yaratmak ilhamım bir kadın olan "Ak Ana" verdi� gibi ikinci derecede iki Tann olan "Gün" ve "Ay" dan daha üstün olan "Gün" de kadındır. 3- Şeytan çok büyük kudretiere malik olmakla beraber esas itiban ile insandır. Hiç bir zaman. Tann Kara Hana denk kuvvette de�ldir. 4- İnsanlar bir ana babadan üremiş de�ldir. Dokuz ayn ırk vardır ki ataları ayn insanlardır.

2- Saka Destam Sakalar en eski Türkler oldugu için bunlara ait destanlar, en eski Türk tarihinin izlerini taşımak­ tadır. Saka destanı miladdan önceki 7-4 üncü asır­ Iann vukuatına aittir ve iki parçadır: "Alp Er Tun­ ga" ve "Şu" parçalan.

Alp Er Tunga Destam Türklerin "Alp Er Tunga" veya "Buku Han" ya­ hut "Buka Han" dedi� bir destan kahramanlan vardır. Fakat bu destanın Türkler tarafından yazılmış şekli daha ele geçmemiştir. Kaşgarlı Mah­ mudun kitabında bazı manzum parçalar vardır ama bunlar Alp Er Tunga vukuatına ait olmayıp onun hakkında yazılmış sagu yani mersiyelerdir. Fakat Alp Er Tunga destanımn İranlılar tarafın­ dan tesbit edilen parçaları elimizdedir.İranlılar bu 35


ATS IZ

Türk kahramanına Afrasiyab derler. Acem şairi Firdevsi, İranın destani tarihi olan Şehname adlı büyük eserini yazarken Mrasiyab'dan çok bahset­ miştir. Mrasiyab'a ait parçalan yazarken Firdevsi yalnız İranlılar arasındaki rivayet leri degil, Türkler arasındaki rivayetleri de görmüştür. Çünkü Firdevsi, Türk Padişahı olan Gazneli Mah­ mudun sarayında ve bir Türk muhitinde bulunu­ yordu. Zaten Şehnfunede Türk kahramanıanna ait isimlerden bir takımının halis Türkçe olması da bu­ nu isbat eder. Bununla beraber Alp Er Tungaya ait rivayetler, Türklerle Acemler arasında, hiç şüphe­ siz, birbirinden farklı şekilde yaşıyordu. Hele Türklere ait isirolerin çogu İran rivayetlerinde acemleştirilmişti. Mesela Türk rivayetindeiri "Alp Er Tunga" Acem rivayetlerinde Mrasiyab oldugu gibi , Alp Er Tunganın kızının adı "Kaz" dır. Acem rivayetlerindeki iki kızının adı ise "Ferengis" ve "Menije" dir. Buna mukabil İran rivayetinde Alp Er Tunganın ogullanndan birinin adı Kara Han, bir kahramanın adı da Demürdür. Yani halis Türkçe isimlerdir. Asırlarca birbiriyle çarpışmış iki mille­ tin destanlannın da birbirine tesir etmesi gayet ta­ biidir. AşagJ.da hülasasını verdi�miz Alp Er Tunga destanı Şehnfuneden alınmıştır. Yalnız Mrasiyab ve Agrires isimleri yerine Türkçeleri olan Alp Er Tunga ve Alp Arız konmuştur. İran padişahı "Minuçehr" in ölümünü haber alan Turan padişahı Peşeng, İran aleyhine savaş açmak için Türk ululannı topladı: " İranlılann bize yaptıklannı biliyorsunuz. Türkün öç alma zamanı gelmiştir" dedi. Oglu "Alp Er Tunga" nın içinde öç duygulan kaynadı. Babasına: "Ben arslanlada çarpışabilecek kişiyim. İrandan öç almalıyım" dedi. Boyu servi gibi, gögsü ve kollan arslan gibi idi. Fil 36


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

kadar güçlü idi. Dili yırtıcı kılıç gibi idi. Savaş hazırlıkları yapılırken Türk padişahınm öteki oglu "Alp Arız" saraya gelip babasına: "Baba! Sen Türklerin en büyügüsün. Minuçehr öldü ama İran ordusunun büyük kahramanları var.İsyan et­ miyelim. Edersek ülkemiz yıkılıp gider" dedi. Peşeng, ogluna şöyle cevap verdi: "Alp ErTunga av­ da arslan, savaşta savaş filidir. Babadır bir tim­ sahtır. Atalarının öcünü almadır. Sen onunla birlik ol. Ovalarda otlar yeşerince ordunuzu "Amul"a yürütün. İranı atlannıza çignetin. Suları kana bo­ yayın... Balıarda Türk ordusu Alp Er Tunganın buy­ rugunda İran üzerine yürüdü. Dehistana geldi.İki ordu karşılaştı. Türk kahramanlarından Barman İranlılara dogru ilerleyip er diledi.İran kumandanı ordusuna baktı. Gençlerden kimse kıyışamadı. Yalnız kumandanın kardeşi Kubad atıldı. Fakat yaşlıydı. Kardeşi ona dedi ki: "Barman genç, arslan yürekli bir atlıdır. Boynu güneşe kadar uzanmıştır. Sen yaşlısın. Kan, ak saçlarını kızartırsa yigitleri­ miz ürker". Fakat Kubad dinlemedi: "İ nsan av, ölüm onun avcısıdır" diyerek savaşa çıktı. Barman ona: "Başını bana veriyorsun.Biraz daha beklesey­ din daha iyiydi.Çünküz zaman zaten senin hayatı­ na kasdetmiştir" dedi. Kubad: "Ben zaten dünya­ dan payımı almış bulunuyorum" diye karşılık vere­ rek atını saldırdı. Sabahtan akşama kadar ugraştılar. Sonun da Barman kargı ile Kubadı devi­ rerek zaferle Alp ErTunganın yanına döndü.Bunu görünce İran ordusu ilerledi. İki ordu biribirine gir­ di. Cihanın görmedigi bir savaş oldu.Alp Er Tunga üstün geldi. İ ranlılar dikiş tutturamayıp dagtl­ dılar.İran padişahı iki oglunu memlekete göndere37


ATS IZ

rek kadınlan Zave dagına yollattı. Türk ve İran ordulan iki gün dinlenilikten son­ ra üçüncü gün Alp Er Tunga yeniden saldırdı. İran büyükleri ölü ve yaralı olarak savaş alanını doldur­ dular. Geceleyin İranlılar bozuldu. Buna görünce İran padişahı ve başkumandam Dehistan kalesine sıgındılar. Alp Er Tunga kaleyi kuşattı. İran pa­ dişahı kaleyi bırakıp giderken ardına düşen Alp Er Tunga kaleyi kuşattı. İran padişahı kaleyi bırakıp giderken ardına düşen Alp Er Tunga onu tutsak et­ ti. İrana tabi Kabil ülkesinin padişahı olan kahra­ man "Zal" İranlılann yardımına geldi. Büyük sa­ vaşlar yaparak Türk ordularını bozdu. Bundan öfkelenen Alp Er Tunga, tutsak bulunan İran pa­ dişahım kılıçla öldürdü. Öteki tutsaklan da öldüre­ cekti. Fakat kardeşi Alp Anz onu vazgeçirdi. Tut­ saklan "San"ya göndererek hapsettirdi. Kendisi de Dehistanda "Rey"e gelere� İran tacını giydi. İran ülkesinde padişah oldu. Fakat Sandaki tutsaklann kaçmasına sebep oldug-u için kardeşi Alp Anzı öldürdü. İran tahtına Zev geçtig-i zaman iki ordu yine karşı karşıya gelip beş ay vuruştular. Ortalıkta kıtlık oldu. Sonunda insanlık bitmesin diye banş yaptılar. İranın şimal ülkeleri Turanın oldu. Fakat Zev ölünce Alp Er Tunga yine İrana saldırdı. Kardeşi Alp Arızı öldürdü� için babası kendisi dargındı. Fakat yeni İran padişahı da ölüpİran tahtı yine boş kalınca Turan padişahı Peşeng, og-lu Alp Er Tungaya yine haber yolladı. Ceyhunu geçerek İran tahtına oturmasını bildirdi. İranlılar Türk ordusunun geleceg-ini duyunca kor38


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

kup Zale başvurdular. Zal artık kocadıgmı söyliye­ rek og-lu Rüstemi yolladı. İki ordunun öncüleri arasındaki çarpışmada Rüstem Türkleri yenerek Keykubadı İran tahtına çıkardı. Asıl ordulann çarpışmasında ise Rüstem, Alp Er Tunga ile karşı karşıya geldi. Alp Er Tungayı yenecekken Türk ba­ hadırlan onu kurtardılar. Rüs tem bir hamlede 1160 Türk kahram anını öldürdüg-ü için Türkler ye­ nildiler. Ceyhunu geçtiler. Alp Er Tunga babasının yanına döndü. Babasını barışa kandırdılar. Barış yaptılar. İran tahtına Keykavus geçtikten sonra Araplar isyan ettiler. Fakat galip gelen Keykavus bir ziya­ rette sarhoş edilerek bag-landı. Bu haber İranı kar­ makarışık etti. Alp Er Tunga büyük bir orduyla Araplann üzerine ablarak onlan yendi. Türk ordu­ su İrana yayılarak herkesi tutsak etmeg-e başladı. İranlılar yine Zalden yardım istediler. zaı, Araplar­ da tutsak olan Keykavusu kurtarıp onlann ordu­ lannı da kendi ordusuna kattıktan sonra Türklere yöneldi. Kanlı bir savaşta Turanlılann yansı öldü. Alp Er Tunga yenilerek kaçtı. Bir gün İranın yedi ünlü pehlivanı Rüsteme, Turana giderek Alp Er Tunganın avlag-Inda avlan­ mag-I teklif ettiler. Si.rahs civanndaki bu avlag-a gi­ dip yedi gün kaldılar. Alp Er Tunga bunu duyunca ordusuyla geldi. Teke tek dövüşlerde Türk pehli­ vanları İranlılara üstün geldilerse de işe Rüstem karışınca yedi pehlivan ile birlikte Türk ordusunu dag-Ittı. Hatta az kalsın Alp Er Tunga da tutsak olu­ yordu. Keykavus İranda eg-lenceler, aşk oyunları ile ug-raşırken Alp Er Tunga Türk atlılarıyla ilerledi. Bu haber Keykavusa geldi. Og-lu Siyavuş ile Rüste39


ATS IZ

mi Türklere karşı yolladı. Türk öncülerini yenerek Belh kalesini aldılar.Bu sırada kötü bir rüya görüp bunu tabir ettiren Alp Er Tunga, be�lerin fikrini de alarak lranlılarla barış yaptı. Onlara rehineler ver­ di. Buhara, Semerkand ve Çaç şehirlerini bırakıp "Gang" şehrine çekildi. Fakat bu barışı istemiyen Keykavus, Rüsteme ve Siyavuşa kızıp kötü muame­ le ettiginden Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siya­ vuş da Alp Er Tungaya sıgı.ndı. Türklerin payıtahtı alan Gang şehrine kadar büyük saygı görerek geldi. Kendini çok sevdirdi. Hatta Türk kahramanlann­ dan "Piran"ın kızı ile ve biraz sonra da Alp Er Tun­ ganın büyük kızı olan güzel "Ferengis" ile evlendi. Piranın kızından bir o�lu oldu. Adını Keyhüsrev koydular. Bir müddet sonra, Siyavuşu çekemiyenler Alp Er Tungaya aleyhinde sözler söyliyerek aralannı açtılar. Siyavuş öldürüldü. Bunun üzerine Rüstem yine ortaya çıktı. İlk çarpışmada Alp Er Tunganın o�lu "Sarka"yı öldürdüler. Alp Er Tunga bunun öcünü almak için bizzat yürüdü Fakat savaşı İran­ lılar kazanarak onu Çin denizine kadar kaçırdılar. Turaniılan nerde bulduysa öldürüp altı yıl Turan­ da kaldıktan sonra çekilip yurduna geldi. Alp Er Tunga Turanın yakıldıgı.nı, Türklerin öldürüldügünü görünce kan a�ladı. Öç alma�a and içti. Ordu toplayarak lrana girdi. Ekinleri yaktı. lrana hakim oldu. Kıtlık çıkarak İanlılar yedi yıl açlıktan kınldılar. Bunun önüne geçip İranı kurtar­ mak için Keyhüsrevi Turandan kaçırdılar. Key­ kavus, torunu Keyhüsreve tahtı bıraktı. Keyhüs­ rev, Alp Er Tungadan öç almak için ordusunu hazır­ ladı. Fakat bu ordu daha Alp Er Tunga ile kar­ şılaşmadan bozuldu. Keyhüsrev yine ordu yolladı. 40


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Türklerden Bazur adında birisi büyü yaparak dag-la.ra kar yag-dırdı. İranlılann elleri tutmaz oldu. Böylelikle İran ordusunu dogTadılar. İranlılar yine Rüstemi yolladılar. Harikul§.de savaşlardan sonra Rüstem Türk ordusunu bozup Türk ordusunda bu­ lunan Çin hakanını da tutsak etti. Alp Er Tunga bu haberi alınca pek üzüldü. IDu­ lan toplayıp danıştı. Bunlar: "Ne yapalım! Çin, Saklap ordulan bozulduysa Turan ordusuna bir şey olmadı. Anamız bizi ölmek için dog-urdu" dediler. Alp Er Tunga hazırlıg-a başladı. Og-lu "Şide" onun maneviyatını yükseltti. Bu savaşa Turan ordusu tarafından, Çin dag-larında oturan "PUla.dvend adı­ nda bir cin de ordusuyla iştirak etti. İran pehlivan­ larını yendiyse de sonunda Rüsteme yeniidi Bunun üzerine Turan ve İran ordulan çarpıştı. İranlılar kazandı. Alp Er Tunga kaçtı. Bundan sonra Key­ hüsrev dünyanın üçte ikisine hakim oldu. Bir gün sarayında şarap içerken Turan sınınndan İranlılar gelip Turanlılann kendilerine zarar verdig-ini söylediler. Keyhüsrev bu işi halletmek için İran kahramanlarından "Bijen" i gönderdi. Bfjen sırurda ve Turan tarafındaki bir ormanda, yanındaki güzel kızlarla eg-lenen "Menije" yi gördü. Menije, Alp Er Tunganın kızıydı, Birbirlerini sevdiler. Menije onu Turana, sarayına götürdü. Alp Er Tunga bunu du­ yunca çok öfkelendi. Bijeni kuyuya hapsetti. Kızını da kovdu. İran padişahı, genç kumandanının gel­ medig-ini görünce yine Rüstemi yolladı. Rüstem tüccar kılı�da Türk payİtahtına kadar gitti. Bije­ ni kurtardıg-ı gibi Alp Er Tunganın da sarayını ba­ sarak onu kaçırdı. Menijeyi İrana gönderdi. Alp Er Tunga ise yeniden ordu yıg-arak yürüdü. İran ordu­ sunun arkasında "Bisütun" dag-ı vardı. Yine Rüste­ min sayesinde İranlılar bu savaşı kazandılar. Alp 41


ATSIZ

Er Tunga, Karluga kadar kaçtı. Beglerine dedi ki: "Ben dünyaya buyru�u geçiriyordum. Minuçehr zamanında bile İran Turana denk olamamıştı. Fa­ kat bugün İranlıları hayatımı sarayımda bile tehdit ediyorlar. İyi bir öç almagt düşünüyorum. Bin kere bin bir Türk ve Çin ordusuyla yürüyelim." Toplan­ maga başladılar. Fakat bizzat Alp Er Tunganın işti­ rak etmedigi ilk savaşı İranlılar kazandılar. İran padişahı asıl Alp Er Tungayı yok etmek istiyordu. Yeniden her yandan ordular toplıyarak ilerledi. Alp Er tunga bin kere bin ordusunun üçte ikisini top­ lamıştı. "Beykend" şehrinde otuyordu. Kararga­ hında pars derisinden çadırlar vardı. Kendisi altınlı ve mücevherli bir taht üzerinde idi. KarargMıın önünde birçok kahramanların bayraklan dikili idi. İleriye gönderdigi. ordunun bozuldugunu duyunca başı döndü. Öç almadan dönmemeg-e and içti. Oglu "Kara Han"a ordusunun yansını vererek Buharaya gönderdi. Og-ullanndan Şide (ki asıl adı Peşeng idi), Cehen, Afrasiyab, Girdegir ve oglu "İla" nın og-lu Güheyla bu orduda idiler. Çigil, Taraz, Oguz, Kar­ luk ve Türkmenler çerisini teşkil ediyordu. İki ordu karşılaşınca ilk önce İran padişahı Keyhüsrevle Alp Er Tunganın oglu Şide teketek dövüştüler. Şide öldü. Alp Er Tunga duyunca saçlarını yoldu. Ertesi gün iki ordu akşama kadar savaşıp ayrıldılar. Daha ertesi gün yine çarpışıldı. Alp Er Tunga kükremiş gibi saldın:rordu. İranın büyük pehlivanlanndan birkaçını öldürdü. Keyhüsrevle Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler.Fakat Turan pehlivanlan onun İran padişahıyla dövüşmesini istemiyerek atının dizgininden tutup geri götürdüler. O gece Alp Er Tunga ordusunu alıp Ceyhunun ötesine geçti. Kara Hanın ordusuyla birleşip Buharaya geldi. Biraz dinlendiler. Sonra payıtahtı olan Ganga geldi. Bu 42


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

şehir cennet gibiydi. Topragı mis, tuglalan altındı. Her yerden ordular çag-ırdı. Bu sırada casusları Keyhüsrev Ceyhunu geçti diye bildirdiler. Keyhüs­ rev ilk önce Sugda geldi. Biray kalıp itaate aldı. Yi­ ne ilerledi. Türkler lranlılara su vermiyorlar, ordu­ nun arkasında yalnız kalmış İranlı bulurlarsa öldürüyorlardı. Keyhüsrev de önüne çıkan saray, kale, erkek, kadın ne bulursa yok ediyordu. İki ordu "Gülzariyun" ırmag-ı kıyısında karşılaştılar. Birbi­ rine girdiler. Alp Er Tunganın ordusundan Keyhü­ sreve korku gelmişti. Ordunun arkasına çekilip Tannya yalvardı. Derhal bir fırtına kopu_p tozları Turan ordusuna dogru atmaga başladı. Türkler bo­ zuldular. Fakat Alp Er Tunga kaçmak İstiyenleri öldürerek ordusunu durdurdu. Dönüp yine sa­ vaştılar. Gece çökünce iki ordu ayrıldı. Alp Er Tun­ ga ertesi günü yine çarpışacaktı. Fakat kendisine gelen bir haberci oglu Kara Harun ordusundan yalmz Kara Hanm sag" kaldıgını bildirdi. Bunun, üzerine agirlıklannı bile toplamaladan hızla ordu­ su ile çöle atıldı. Rüstemi vurmak istiyordu. Key­ hüsrev bunu Rüsteme bildirdig-i gibi kendisi de onun ardına düştü. Alp Er Tunga, Ganga gelip Rüsteme baskın yapmak istediyse de onun tetikte oldug"unu görerek vaz geçti. Şehre girdi. Bu kala­ balık şehrin kalesi okadar yüksekti ki üstünden kartal bile uçamazdı. İçinde yiyecek boldu. Her köşesinde kaynaklar, havuzlar vardı. Havuzlar bir ok atımı boyunda ve eninde idi. Güzel bahçeleri, sa­ raylanyla bir cennetti. Alp Er Tunga ordusuyla Ganga kapandı. Çin padişahma da mektup yazıp yardım diledi. Keyhüsrev de ordusuyla gelerek Rüstemle birleşti. Kalenin çevresine hendek kazdırdı. Odunlar yıgıp katranla ateş verdiler. Du­ varlar yıkıldı. Şehire lıücumla girdiler. Herkesi 43


ATS IZ

öldürdüler. Alp.Er Tunga sarayının altındaki gizli yoldan 200 begi ile kaçarak kurtuldu. Çin pa­ dişahının yanına gitti. Çin hakanı büyük bir ordu hazırlamıştı. Bunu duyan Türkler her taraftan ).ip Er Tunganın yanına gidiyorlardı. Keyhüsrev Gan­ ga bir kumandan bırakıp Alp Er Tungamn üzerine yürüdü. Karşılaştılar. Alp Er Tunga ona bir mektup yazarak insanlardan uzak ve kendisinin begene­ cegi bir yerde teketek dövüşmegi teklif etti. Key­ hüsrev kabul etmedi. O gün iki ordu akşama kadar çarpıştı. Gece olunca Keyhüsrev ordusunun önüne hendekler kazdırdı. Bir kısım kuvvetlerini Türk or­ dusunun gerisine gönderdi. Türkler gece baskını yapıp hendege düştüler. Arkalarındaki kuvvetler de pusudan çıktı. Türk ordusunu yendiler. Alp Er Tunga kalan çerisiyle çöle çekildi. Keyhüsrev Gan­ ga döndü. Çin padişahı da Keyhüsrevden korkarak ona elçi gönderdi. Keyhüsrev, Alp Er Tungayı bir daha yanına almamak şartı ile onunla banştı. Alp Er Tunga bunu işitince perişan bir halde çöle çekil­ di. Zere denizine geldi. Bu, ucu bucagı. olmıyan bir denizdi. Orada bir gemici vardı: "Ey padişah! Bu de­ rin denizi geçemezsin. 78 yaşımdayım. Bunu bir ge­ minin geçtigini görmedim" dedi. Alp Er Tunga, "Tutsak olmaktansa ölmek yektir" diye cevap verdi. Bir gemi yüzdürttü. Binip yelken açtılar. "Gangi­ diz" şehrine vardılar. Alp Er Tunga orada "geçmişi düşünmiyelim. Talih yine buna döner" diyerek yatıp uyudu. Keyhüsrev, Alp Et Tunganın suyu geçtigini haber aldı. Hazırlıklar yaparak bir talom ülkeleri aldıktan sonra Zere denizinin kıyısına gel­ di. Yedi ayda denizi geçtiler. Gangidizi aldılar. Bul­ duklannı kestilerse de Alp Er Tunga gizlice kaçtı. Keyhüsrev buradan Turanın payıtahtı olan Ganga geldi. Alp Er Tungayı soruşturdu. Kimse bilmiyor44


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

du. Halbuki bu sıralarda o yiyeceksiz, içeceksiz do­ laşıyordu. Kayalık bir dag"ın tepesindeki bir mag"arayı kendine ev yapmıştı. Bu mag-arada insan­ hıı·dan uzak yaşıyan "Hum" adında biri vardı. Bir gün mag"arada bir ses işitti. Alp Er Tunga kendi kendine talibine yanıyordu. Bu sözlerin Türkçe al­ masından yabancının kim oldugunu anlıyan Hfun ona hücum ederek tutsak etti. Fakat o yine kaçarak suya atıldı.Keyhüsrev bu işi duydu.Hile ile Alp Er Tungayı sudan çıkararak öldürdüler. İranlılann görüşüne göre yazılmış olan ve Fir­ devsinin kaleminde büsbütün mübalegalı bir şekil alan bu destan, tabii, Türklerin aleyhindedir. Böyle oldugu halde birçok yerlerinde Türk kahramanlıg-I itiraf olunmuştur.İranlılar çok defa harikulade bir şekilde galip gelmektedir. Alp Er Tunganın bir de tarihi şahsiyeti vardır. Uzun zaman İranlıların en büyük düşmanı olarak

kalan, hatta bir iki defa İranı zaptederek sonunda ancak hile ile öldürülen Alp Er Tunga, Sakalar tari­ hinde, milattan önce 624'te İranlılar tarafından hi­ le ile öldürülen Saka kahramanının destanda aldıg-ı şekilden başka bir şey deg-ildir. Onun destandaki şahsiyetine daha sonraki çag"larda, mesela Gök Türkler çag"ında yaşamış olan bir takım Türk kah­ ramanlarının hatıralan da eklenmiş olmakla bera­ ber esas unsurlar Saka çagma aittir. Şu destanı İsirenderin batı Türkiatana geldig-i zamana, ya­ ni, milattan önce 330-327 yıllarına aittir. Destan şudur: 45


ATS IZ

Zülkarneyn (= İskender) Semerkandı geçip de Türk ellerini almak istedigi zaman Türk padişahı "Şu" adında bir gençti. Bunun büyük bir ordusu vardı. Balasagun yanındaki Şu kalesini yaptıran bu adamdır. Şu kalesinde her gün ordu beg-leri için 360 nöbet çalınırdı. Ozaman bu padişaha denildi ki: "Zülkarneyn" yaklaştı. Bu adamla s.avaşalım mı ne yapalım? Bize ne buyurursun?. Halbuki "Şu" Hu­ cend vadisinin kıyısına kumandanlanndan 40 kişi göndermişti. Bunlar öncü olacak ve lskenderin geç­ tigini haber vereceklerdi. Bu gönderilen takım, lskenderin çerisinden hiç kimse farkına varmıya­ rak geçmişti. Hükümdann gönlü rahattı. Çünkü öncüleri göndermişti. Bunun bir gümüş havuzu vardı. Bu havuzu seferberlikte bile taşıttınr, su ile doldurtarak içine kazlar, ördekler salıverirdi. Ken­ disine "ne yapalım? Savaşalım mı?" diye soroldug-u zaman bunu soranlara şöyle dedi: "Şu kazlara, ördeklere bakın. Havuzda nasıl yüzüyorlar?. Onun bu sözü üzerine halkın yüregine od düştü. Sandılar ki hükümdar savaş için hazırlanmış olmadıg-ı gibi bir tarafa çekilmek için de hazırlanmış degildir. Derken Zülkarneyn ırmag-ı geçti. Hükümdann gönderdigi öncüler geceleyin ona geldiler. Zülkar­ neynin ırmag-ı geçtigini söylediler. Bunun üzerine hükümdar geceleyin davul çaldırdı. Dog-uya dog-ru yürüdü. Önce hazırlık olmıyarak hükümadınn böyle yürümesinden halk arasına bir ürküntü düştü. Binecek bir hayvan bulanlar kendisini o hay­ vanın üzerine bıraktı ve hUkümdarla birlikte gitti. Herkes birbirinin hayvanını almıştı. Sabah olunca düz bir ovada ordu kuruldu. Ozaman Türkisatanda Taraz, İspicab, Balasagun vesaire gibi büyük şehir­ ler yapılmamıştı. Bunlann hepsi sonradan yapıldı. Ahali çadır içinde yaşıyordu. Hükümdar ve ordu 46


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

böyle gidince orada aileleriyle birlikte � kişi kaldı. Bunlar geceleyin yüklerini yükletecek hayvan bu­ lup da gidememişlerdi. Og-uz boylan bunlardan dog-IDuştur. Bu 22 kişi yayan olarak gitmek yahut bulunduklan yerde kalmak için düşünüyorlardı. Derken bunlara iki kişi rasladı. Bu iki kişi eşya­ larını sırtıarına yüklemişler, ailelerini de beraber­ ce almışlar, ordunun izini tutarak gidiyorlardı. Halbuki yorulmuşlar, yük taşınıada teriemişler ve bu sırada bu 22 kişiye raslamışlardı. Bu iki kişi o adamlarla konuşup danıştılar. 22 kişi şöyle dediler: "Erler, şu herif (yani İskender) gelip geçici bir adamdır. Bir yerde duramaz. Nasıl olsa buradan geçer gider. Biz de yurdumuzda kalınz". Ve o iki kişiye Türkçe şunu dediler: "Kal, aç". Bunun manası "bekleyin, durun, eg-lenin"dir. Sonra bun­ lann çocuklanna "Kalaç" denildi. İşte "Kalcı"ların kökleri bunlardır ki iki boydur. Derken Zülkarneyn geldi. O 22 kişiyi gördü. Baktı ki bunlar saçlı insan­ lardır. (uzun saçlı olacak) ve üzerlerinde Türk ala­ ID ( Jeri var; bunlan görünce kimseye sormadan bunlar için "Türk manend" dedi ki manası "Türke benziyorlar"[!] demektir. Bu ad o adamlar için bugüne kadar kaldı. Bu Türkmenler esasen 24 boy­ du:- F'lkat Kalaç boyu olan iki boy bazı şeylerle bun­ lardan ay nlmışlardır. Onun için bu iki boy bunlar­ dan sayılmaz. İşte Türkmenlerin aslı budur. Hükümdara gelince o Çin tarafına geçti. Zülkar­ ncyn de bunlann ardına düştü. Zülkarneyn Çine yaklaştıg-I, yani Uygur yakınında bulundug-u za­ man Türk hükümdarı bununla çarpışmak üzere bir [1] Burada acemce bir cinas vardır: "Türk minend" Türke benziyorlar demektir. Fakat bu ııöz "Türkman end" şeklinde yazılırsa. "Türkmcndirler" demek olur. Divinü Lögat it-Türkte İskender acemce konuşuyor gösterilmektedir. 47


ATS IZ

kuvvet gönderdi. Bunlann hepsi gençti. Veziri hükümdara: "Sen İskendere karşı gençleri gönder­ din. Onlarla birlikte yaşlı ve savaşta denenmiş biri­ sinin de bulunması gerektir" dedi. Hükümdar çok yaşlı manasma gelen "üge" dedi. Vezir "evet" dedi ve yaşlı bir adam gönderdi. İskender de bir öncü kolu göndermişti. Türk kolu Zülkameynin öncülerine gece baskını yaparak bozguna ugrattılar. Türk-ler­ den biri Zülkameynin çerilerinden birini kılıçla be­ line kadar ikiye böldü. Ölü, beline altın dolu bir ke­ mer bag-lamıştı. Kemer kınldı. Altınlar kana bu­ laşık döküldü. Ertesi gün Türk çerileri kanla bu­ laşarak altınlan gördüler. Birbirine "altın, kan" de­ diler. O civarda bulunan büyük bir dag- bu adla ad­ landınldı. Bugün oraya "Altın Han" deniliyor. Son­ ra Zülkarneyn, hükümdar ile banştı. Uygur şehir­ lerini Zülkameyn yaptı. Bir müddet oralarda kaldı. Zülkameyn çekilince "Şu" döndü. Balasaguna gelip şimdi Şu denilen bu şehri yaptı. Oraya bir de tılsım koydurdu. Bugün leylekler o şehrin karşısına ka­ dar gelir, fakat şehri geçip gidemezler. Bu tılsımm tesiri bugüne kadar sürmektedir. Bu destanda göze çarpan esaslar şunlardır: 1- İskender Türkistana geldig-i zaman Türkle­ rin çog-u dog-uya çekilmişler, Türkmenler yani Og-uzlar kalmışlardır.

2- İskenderin Türkistanda sonuna kadar ilerli­

yememesi, mukavemet görmesinden dolayıdır.

3- Türkiatanda büyük şehireilik hayatını ilerie­

ten İskender olmuştur.

48


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

3- Kun-OA"uz destanı Bugün O�z destanınm, elimizde birbirinden oldukça farklı nushalan vardır. Bu fark, halk ara­ smda anlatılmakta olan bu destamn muhtelif za­ manlarda ve yerlerde kagıda geçirilmiş olmasından ileri geliyor. Türklerin lsl8m.iyeti kabulünden önce­ ki O�z destanı ile Türklerin islô.miyeti kabulün­ den sonra ka�da geçirilen Oguz destanı arasmda bazı ayrılıklar olması pek tabiidir. Çünkü Türkler müslüman olduktan sonra bu destanda müslü­ manlı�n hazmedemiyecegi bir takım noktalan sil­ mek mecburiyetinde kalmışlardır. Bundan başka Oguzu bir müslüman gibi göstererek onu bir nevi evliya mertebesine çıkarmışlardır. Zamanla bir destanının nasıl degişikliklere ugTadı�m göster­ mek için bu destanın iki şeklini de buraya ala­ ca�z.

İslAmiyetten önceki şekil Bu şeklin baş tarafindan eksiklik vardır. Fakat ne kadar eksik oldugunu bilmiyoruz. Arkası şöyle devam ediyor: . . . . .Yine günlerden bir gün Ay Ka�anın gözü pariayıp yavruladı. Erkek çocuk dogurdu. Bu og-lamn yüzünün rengi gök idi. A�zı ateş kızıl idi. Gözleri ala, saçlan kara idiler. Güzel perilerden da­ ha güzeldi. Bu o�lan anasının gö�ünden &gızı içip bundan sonra bir daha içmedi. Çi� et, aş, şarap dile­ di. Dilegelmeg-e başladı. Kırk günden sonra büyü­ dü. Yürüdü. Oynadı. Aya� öküz aya� gibi, beli kurt beli gibi, omuzu samur omuzu gibi, gö�sü ayı gö�sü 49


ATS IZ

gibi idi. Gövdesinin bütünü tüptüylü idi. At sürüleri güdedururdu. Atlara binedururdu. Geyik, av avl­ ıyadururdu. Günlerden sonra, gecelerden sonra yigit oldu. Bu çag-da bu yerde bir ulu orman vardı. Birçok çaylar, ırmaklar vardı. Buraya gelen geyik­ ler (=dört ayaklı av hayvanlan) çok çok, burada uçan kuşlar çok çok idi. Bu orman içinde büyük bir canavar vardı. Atlan, insanlan yerdi. Büyük, ya­ man bir hayvandı. Zahmet vererek halkı basardı. Oguz Kag-an bir er, kahraman kişi idi. Bu canavan avlamak diledi. Günlerden bir gün ava çıktı. Cıda ile, yay ve ok ile, kılıç ile, kalkan ile atlandı. Bir bugu (=erkek geyik) aldı. Bu buguyu sögiit çubugu ile ag-aca bag-ladı. Gitti. Ondan sonra ertesi gün ol­ du. Tan atıg-I çag-da geldi. Gördü ki canavar buguyu almış. Yine bir ayı aldı. Altınlı belbag-I ile ag-aca bag-ladı. Gitti. Bundan sonra ertesi gün oldu. Tan atıg-I çag-da geldi. Gördü ki canavar ayıyı almış. Yine o ag-acın dibinde durdu. Canavar gelip başı ile Oguzun kalkanına vurdu. Oguz cıda bir canavann başına vurdu. Onu öldürdü. Kılıç ile başını kesti. Aldı, gitti. Yine gelip gördü ki bir sungur canavann içini yemektedir. Yay ile, ok ile sunguru öldürdü. Başını kesti. Ondan sonra dedi ki: "Buguyu yedi. Ayıyı yedi. Cıdam öldürdü. Demir oldugu için cana­ van sungur yedi. Yay, okum öldürdü. Bakır oldugu için." dedi. Gitti. Yine günlerden bir gün Oguz Kag-an bir yerde Tanrıya yalvarmalda idi. Karanlık oldu. Gökten bir ışık düştü. Güneşten, aydan daha parlaktı. Oguz Kag-an yürüdü. Gördü ki: "Bu ışıg-m arasında bir kız vardı. Yalnız otuyordu. Yakışıklı, güzel bır kızdı.Onun başında ateşli, ışıklı bir beni vardı. Altın Kazık (=kutup yıldızı) gibi idi. Bu kız öyle güzeldi ki gülse Gök Tann (= mavi gök) gülü­ yor, ag-lasa Gök Tanrı ag-lıyordu. Oguz Kag-an onu 50


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

gördükte usu (=aklı) kalmadı. Gitti. Sevdi, aldı. Onun ile yattı. Dilegini aldı. Kız gebe kaldı. Günler­ den sonra, gecelerden sonra üç ogul dogurdu. Birin­ cisine "Gün" ad koydular. İkincisine "Ay" ad koydu­ lar. Üçüncüsüne 'Yıldız" ad koydular. Yine bir gün Oguz Kagan ava gitti. Bir göl arasında karşıdan bir agaç gördü. Bu agacın kovugunda bir kız vardı. Yalnız oturuyordu. Yaloşıklı, güzel, bir kızdı. Onun gözü gökten daha göktü. Onun saçı ırmak aloşı gibi, onun dişi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki yer yüzünün halkı onu görse" ay, ay, ah, ah, ölüyoruz" diyip sütten kımız oladururlardı. Oguz Kagan onu gördükte usu gitti. Yüregine ateş düştü. Onu sevdi, aldı. Onun ile yattı. Dilegini aldı. Kız gebe kaldı Günlerden sonra, gecelerden sonra üç ogul dogur­ du. Birincisine "Gök" ad koydular. İkincisine "Dag" ad koydular. Üçüncüsüne "Deniz" ad koydular. On­ dan sonra Oguz Kagan büyük tol' =ziyafet) verdi. Halka yarlık gönderip ...... ...... [ 1 yarlıgayıp konuştular. Geldiler.Kırk masa, kırk sıra yaptırdı. Türlü aşlar, türlü şaraplar, tatlılar, kımızlar yedi­ ler, içtiler. Toydan sonra Oguz Kagan beglere, hal­ ka yarlık verdi ve dedi ki:

. .

)

Ben sizlere oldum kagan; Alalım yay ile kalkan. Damga bize olsun buyan. Gök kurt ise olsun uran (=savaş parolası), Demir cıdalar! Ol orman! Avlakta yürüsün kulan (=yabani eşek), Hem de deniz, hem de muran (=ırmak) Güneş tug ol, gök kurıkan (=çadır) [ 1] Noktalarla gösterilen yerler aslında eksiktir. 51


ATSIZ

Dedi. Yine ondan sonra Oguz Kag-an dört yana yarlık yolladı. Bildirgilik yazdı. Elçilerine verip gönderdi. lşbu bildirgilikte bildirmiş idi ki: "Ben Uygurlann kag-anı oluyorum ki yeryüzünün dört tarafının Kag-anı olsam gerektir. Sizden itaat dile­ rim. Her kim benim ag-zı.ma bakarsa (=buyrugumu dinlerse) peşkeş çekip dost tutanm. Her kim ki ag-zıma bakmazsa (=buyrugumu dinlemezse) ceza edip çeri çekip düşman tutanm. Hemen basıp astınp yok olsun deyip öyle de yaparım" dedi. Yine bu çag-da sag- yanda Altın Kag-an denen bir kag-an vardı. lşbu Altın Kag-an Oguz Kag-ana elçi tayin edip gönderdi. Pek çok altın, gümüş yolladı. Pek çok kız, yakut taşı alıp, pek çok inciler gönderip Oguz Kag-ana saygı ile verdi. ltaat etti. Yahşı hed.iyelerle dostluk kıldı. Onunla dost oldu. Sol yanda Urum de­ nen bir Kag-an vardı. lşbu kag-anın çerisi çok çok, şehirleri çok çok idiler. İşte bu Urum Kag-an, Oguz Kag-anın yarlıg-ını dinlemezdi. Yanına varmazdı. Ben bu sözü tutmıyacag-Im deyip yarlıg-a bakmadı, Og-uz Kag-an kızıp onun üstüne atla yürümek dile­ di.Çeri ile atlanıp tug-larını tutup gitti. Kırk günden sonra Muz Tag- (=Buz Dag-) denen dag-In ayag-Ina geldi. Çadınnı kurdurdu. Rahat olup uyuyakaldı. Tan attıkta Og-uz Kag-anın çadınna güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü, gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. O kurt· Oguz Kag-ana söz söyleyip durdu ve dedi ki: 'Ey, ey Og-uz! Urum üstüne atlanır oluyorsun. Ey, ey Oguz! Önünde ben yürüyeceg-im" dedi. Yine ondan sonra Og-uz Kag-an çadın dürdürdü. Gitti, gördü ki: Çerinin önlerinde gök tüylü, gök yeleli büyük bir erkek kurt yürümekte­ dir. O kurtun ardına düşüp yürümekte idiler. Bir nice günlerden sonra gök tüylü, gök yeleli bu büyük erkek kurt durdu. Og-uz dahi çeri ile durup durdu. 52


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Burada İ til Müren denen bir deniz vardı. ltil Müre­ nin kıyısında bir kara dagin önünde savaş tutuldu. Ok ile, cıda ile, kılıç ile vunıştular. Çerilerin arasın­ da savaş pek çok, halkın gönlünde kaygu pek çok ol­ du. Tutuşma, vuruşma öyle yaman oldu ki ltil Mürenin suyu kıpkızıl damar gibi oldu. Oguz Ka­ g"an üstün geldi. Urum Kag"an kaçtı. Oguz Kagan, Urum Kag-anın kaganlıgim aldı. Halkım aldı. Ordu­ suna çok büyük ölü (=cansız) mal, pek çok diri mal ganimet düştü. Urum Kaganın bir kanndaşı vardı. Uruz Beg- denirdi. O Uruz Beg- oglunu dag" başında, derin ırmak arasında güzel, sarp bir şehre yolladı ve dedi ki: "Şehri korumak gerektir. Sen de vuruşlar­ dan sonra şehri bize saklayıp gel" dedi. Oguz Kagan o şehre dogru atlandı. Uruz Beg-in oglu ona çok altın, gümüş gönderdi ve dedi ki: "Ey, benim kag"anımsın! Bana babam bu şehri vermiştir" ve dedi ki: "Şehri korumak gerektir. Sen de vuruşlardan sonra şehri bana saklayıp gel, dedi. Babam sana kızdı ise benim suçum olur mu? Senden yarlık, buyruk alıyorum. Bizim kutumuz senin kutun olmuş, bizim urugumuz (=tohumumuz) senin ag"acının urugu (=tohumu) olmuştur. Tann sana yer verip buyur­ muştur.Ben sana başımı ve kutumu veriyorum. Vergi verip dostluktan çık.mam" dedi. Oguz Kag"an yigidin sözünü yahşı gördü. Sevindi güldü ve dedi ki: "Bana çok altın yolladın. Şehri iyi sakla" dedi. Onun için onu Saklap ad koydu. Dostluk kıldı. Yine çeri ile Oguz Kagan İ til denen ırmaga geldi. İtil de­ nen büyük bir ırmaktır. Oguz Kagan onu gördü ve dedi ki: " İ tilin suyundan nasıl geçecegiz" dedi. Or­ duda bir iyi beg vardı. Onun adı Ulug Ordu Beg idi. Uslu (=akıllı).... Bir erdi. Gördü ki bu yerde pek çok dallar, pek çok ag"açlar var. O agaçları kesti. Agaç­ lar yattı, geçti, Oguz Kagan sevindi, güldü ve dedi 53


ATS IZ

ki: "Ey ey, sen burada beg ol. Sana Kıpçak densin.

Beg ol" dedi. Tan attıkta Oguz Kagan gördü ki erkek kurt çerinin önlerinde yürümektedir. Sevindi. İ leri gitti. Oguz Kagan bir aygıra binerdi. O aygın pek çok severdi. Yolda aygır gözden yitip kaçtı, gitti. Bu­ rada ulu bir dag vardı. En üstünde don ve buz vardır. Onun başı soguktan apaktır. Onun için adı Buz Dagdır. Oguz Kaganın atı Buz Dagın içinde kaçıp gitti. Oguz Kagan bundan çok eziyet ve sıkıntı çekti. Orduda bir büyük kahraman beg- vardı. Hiç­ bir şeyden korkınazdı. Yürümege, sog-uga dayanıklı bir erdi. İ şte o beg daglara girdi, yürüdü. Dokuz günden sonra Oguz Kagana aygın getirdi. Buz daglarda çok soguk oldugundan o beg karla sann­ mıştı. Apak idi. Oguz Kagan sevinçle güldü. Dedi ki: "Ey, sen burada beglere baş ol, Karluk sana ebedi­ yen ad olsun" dedi. Çok mücevher bag"ışladı. İ leri gitti. Yine yolda büyük bir ev gördü. Bu evin damı altından idi. Pencereleri dahi gümüşten, çatılan de­ mirden idiler. Kapalı idi. Açgıç (=anahtar) yoktu. Çeride bir iyi, becerikli er vardı. Onun adı Tümürlü Kagul idi. Ona yarlık kıldı ki : "Sen burada kal, aç! Kalıp açtıktan sonra orduya gel" dedi. Bundan do­ layı ona Kalaç ad koydu. İleri gitti. Yine bir gün gök tüylü, gök yeleli erkek kurt yürümeyip durdu. Oguz Kagan dahi durdu.Çadır kurdu. Tarlasız bir yazı (=Ova) yer idi. Buraya Çürçet derlerdi. Büyük bir yurt ve halk idi. At sürüleri çok; öküz, buzag-Ilan çok; altın, gümüşleri çok; mücevherleri çok idiler. Burada Çürçet kaganı, halkı Oguz Kagana karşı geldiler. Vuruş, dokuş başladı. Oklarla, kılıçlarla vuruştular. Oguz Kagan üstün geldi. Çürçet kaganını bastı. Öldürdü. Başını kesti. Çürçet halkı­ nı kendi agzına bakındırdı (=kendine tabi etti). Vu­ ruştan sonra Og-uz Kaganın çerisine, nökerlerine, 54


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

halkına okadar büyük mal düştü ki yüklemekle, ge­ tirmekte at, katır, öküz azlık oldu. Burada Oguz Kag-anın çerisinde uslu (=akıllı), iyi bir becerikli kişi vardı. Onun adı Barmaklıg- Çosun Billig idi. Bu becerikli, bir kag-nı yaptı. Kag-nı üstüne mallan koydu. Kag-nının başına hayvanlan koydu. Çekti­ ler, gittiler. Nökerlerin halkın hepsi bunu gördüler. Şaştılar. Kag-nılar dahi yaptılar. Bunlar yürümekte iken kanga kanga diye ses veredururlardı. Güldü ve dedi ki: "Kanga kanga ile cansızı canlı yürütsün. Kangaluk (=kanklı) sana ad olacak. Bunu kanga belli etsin" dedi, gitti. Ondan sonra yine bu gök tüylü, gök yeleli erkek kurt ile Sındu (= Sind?) Tan­ gut ve Şagam (=Sam?) taraflarına atlanıp gitti. Çok vuruştan, çok dokuştan sonra oralan aldı. Kendi yurduna ekledi. Yendi. Bastı. Yine dışarı kalmasın, belli olsun ki cenup tarafında Barkan denen bir yer vardır. Ulu varlıklı bir yurttur. Çok sıcak bir yerdir. Buranın çok geyikleri (=dört ayaklı av hayvanları), çok kuşlan vardır. Altını çok, gümüşü çok, mücev­ herleri çoktur.Halkının yüzü kapkaradır. İşte bu yerin kag-anı Masar denen bir kag-andı. Og-uz Kag-an onun üstüne atlandı. Öyle yaman vuruş oldu ki Oguz Kag-an üstün geldi. Masar Kag-an kaçtı. Og-uz onu yendi. Yurdunu aldı. Gitti. Onun dostlan çok sevinç buldular. Onnu düşmanları çok kaygu bul­ dular. Og-uz Kag-an üstün geldi. Sayısız nesneler, at sürüleri aldı. Yurduna, evine indi, gitti. Yine dışarı kalmasın ki, belli olsun ki Og-uz Kag-anın yanında ak sakallı, bez saçlı, uzun akıllı bir kart kişi vardı. Anlayışlı, dog-ru bir erdi. Tüşimel (=nazır, vek:il) idi. Onun adı Ulug- Türk idi. Günlerden bir gün uykuda bir altın yay gördü ve üç gümüş ok gördü. Bu altın­ yay gün dog-usundan ta gün batısınacak uzanmıştı. Bu üç gümüş ok şimale gidiyordu. Uykudan sonra 55


ATS IZ

düşte gördügünü Oguz Kag"ana bildirdi, ve dedi ki: "Ey Kag"anım! Sana hayat hayırlı olsun! Ey Kag-anım sana ömür hayırlı olsun! Gök Tann düşümde verdigini getirsin. Diledigi yeri uruguna verdirsi,p" dedi. Oguz Kag-an, Ulug- Türkün sözünü yahşı gördü. Ög-üdünü diledi. Ögüdüne göre kıldı. Ondan sonra ertesi gün oldukta ag"alan (=büyük kardeşleri), inileri (=küçük kardeşleri) buyruk ve­ rip getirdi ve dedi ki: "Ey! Benim gönlüm av diliyor. Kocamış oldugumdan benim cesaretim yoktur. Gün, Ay, Yıldız dog-u tarafına siz vann. Gök, Dag-, Deniz batı tarafina siz vann" dedi. Ondan sonra üçü dog-u tarafina vardılar ve üçü batı tarafına vardılar. Gün, Ay, Yıldız çok geyikler ( =dört ayaklı av hay­ vanları), çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Aldılar. Atalanna verdiler. Og-uz Kag"an sevindi. Güldü ve yayı üç parça etti ve dedi ki: "Ey ag"alar (=büyük kardeşler)! Yay sizin olsun. Yay gibi okiarı gög"ecek atın" dedi. Yine ondan sonra Gök, Dag-, Deniz çok (=dört ayaklı av hayvanlan), çok kuşlar avladık.tan sonra yolda üç gümüş ok bul­ dular. Aldılar. Atalanna verdiler. Oguz Kag"an se­ vindi. Güldü ve okiarı üçüne üleştirdi ve dedi ki: "Ey iniler (=küçük kardeşler)! Oklar sizin olsun. Yay oku attı. Siz ok.lar gibi olun" dedi. Yine ondan sonra Og-uz Kag"an ulu kurultayı çag"ırdı. Nökerlerini, halkını buyruk verip çag"ırdı.Gelip meşveret edip [ 1 ] sa� oturdular. Oguz Kag-an büyük ordu ..... . yanda kırk kulaçlık ag"aç (=direk) diktirdi. Onun başına bir altın tavuk koydu. Ayag-Ina bir ak koyun bag"ladı.Sol yanda kırk kulaçlık ag-aç (=direk) dik­ tirdi. Onun başına bir gümüş tavuk koydu. Ayag-Ina bir kara koyunu bag"ladı. Sag- yanda Boz Oklar otur­ du. Sol yanda Üç Oklar oturdu. Kırk gün, kırk gece .

....

.....

[ 1] Boş yerler asıl metinde okunamıyan yerlerdir. 56


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

yediler, içtiler. Sevinç buldular. Ondan sonra Oguz Kag-an ogullanna yurdunu üleştirip verdi ve dedi ki: "Ey ogullar! Ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Cıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm. Düşmanları ag-lattım. dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrıya borcumu gördüm. Sizlere de yurdumu veriyorum" dedi. Kun-Og-uz destanının, yukanya aldıgun.ız, İs­ lamiyetten önceki şekli aşag-ı yukan 13'üncü ası­ rda, müslüman olmayan Türkler arasmda kıig-ıda geçirilmiştir. Fakat bu da her halde bu destanm en eski şekli deg-ildir. İçinde Urum Kag-an adı altmda Rumlardan yani Romalılardan bahsolunması, keza Uruz ve Saklap adı ile Rus ve lslavlann zikredilme­ si bu destan parçasının dahi epeyce deg-işikliklere ug-radıg-ını gösteriyor. Bununla beraber şimdi göstereceg-imiz islamiyetten sonraki şekle bakılırsa daha az bozulmuştur. Bilhassa boz kurtun orduya rehberlik etmesi ve gökten mavi ışıg-ın inmesi gibi motifleri taşıması bakımından bu destan, aslma ol­ dukça yakın sayılabilir.

İslAmiyetten sonraki şekil lsl§.miyetten sonraki şekil de 13'üncü asırda tesbit olunmuştur. Fakat müslüman Og-uz Türkleri arasmda okunan Og-uznamelerden alındıg-ı için az çok deg-işmiştir. Bununla beraber bazı yerleri, islıi­ miyetten önceki şekle göre, tarihe daha çok benzer­ lik gösteriyor. Her halde bu Og-uz destanı Türkler arasmda çok tanınmıştı. Geniş ülkelerde oturan Türkler arasında okunup söylendig-i için birbirin­ den farklı muhtelif şekilleri meydana gelmişti.

57


ATSIZ

İslamiyetten sonraki şekil şudur: Yeryüzünde büyük tufan olduktan sonra Nu­ hun gemisi Musul civarındaki Cudi dagının üstüne oturdu. İçindekilerin hepsi hastalanıp öldüler. Yalnız Nuh ile kansı, üç oglu ile üç gelini sag kaldı­ lar. Nuh, üç oglundan "Ham"ı Hindistana, "Sam''ı lrana, ''Yafes"i de şimale gönderdi. Yafes şimale vanp Edil ve Yayık ırmaklan yakalarında 250 yıl oturdu. Öldügü zaman büyük oglu Türk, yerine geç­ ti. Türk pek bilgili, pek uslu idi. Babasının ölümün­ den sonra birçok yerleri dolaştı. Sonunda lsık Göl civarını begenip orada yerleşti. İlk önce çadın ya­ pan padişah budur. Türk ölürken padişahhgı büyük oglu Tutuga bıraktı. Tutuk akıllı, kudretli, adaletli padişahtı. Bir gün avda bir geyik vurdu. Kızartıp yerken bir et parçası yere düştü. O eti yer­ den alıp yerken pek lezzetli buldu. Meger orası tuz­ takmış. Ondan sonra yemekiere tuz koymagı icat etti. 240 yıl yaşadıktan sonra öldü. Yerine oglu llçe Han geçti. O da çok yıllar padişahlık ettikten sonra ölüp yerine oglu Dib Bakuy (=Dib Yavkuy) geçti. Çok yıllar güzel günler görerek padişahlık etti.On­ dan sonra oglu Kuyuk Han, ondan sonra da onun oglu Alınca Han tahta geçti. Alınca Hana kadar hepsi hak dinde idiler.Alınca Han zamınında oglu, kızı veya bir kıymetiisi ölse onun heykelini yapıp saklardı. Ara sıra o heykeli öpüp sevip okşıyarak bu falanın heykelidir derdi. Bu bebegin önüne ye­ meginin ilk lokmalannı koyarlardı. Yüzlerini gözlerini bebege sürüp önünde yere egilirlerdi. İşte böylelikle haberleri olmaksızın puta tapar oldular. Alınca Hanın ikiz ogullan vardı. Büyügünün adı Tatar, küçügünün adı Mogul idi. Alınca Han ko­ cayınca ülkesini bu iki ogluna üleştirdi. Büyük oglu Tatar Han kendi ülkesinde bir çok yıl hanlık ettik58


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ten sonra öldü. Yerine kendi neslinden yedi kişi sırasıyla geçtiler. Bunlar sırası ile Buka Han, Yalı­ nca Han, Adlı Han, Atsız Han, Ordu Han, Baydu Han, Sevinç Han idiler. Baydu Han zamanına ka­ dar Tatar hanlan ile Mo� hanlan arasmda savaş olmazdı. Düşüncesiz bir genç olan Baydu, Mo�l hanianna savaş açtı, fakat öldü. Yerine geçen Se­ vinç Han zamarnnda savaşlar kızıştı. Alınca Hanın küçük og-lu olan Mogul Hana gelince: Uzun yıllar hanlık etti. Dört og-lu vardı: Kara Han, Uz Han, Küz Han, Kür Han. Uz Han, Un ogul Han ölürken yerine büyük og-lu Kara Ham bıraktı. Kara Han zamanı­ nda bütün Mogullar kafi.r olmuşlardı. Kara Hanın büyük kansından bir og-lu oldu. Aydan, güneşten güzeldi. Üç gün, üç gece anasının memesini emme­ di. Her gece anasının düşüne girer, "hak dine gel­ mezsen, sütünü emmem" derdi. Anası, tann'nın birligine iman getirince zıplama İNSAF!..meme emmeg-e başladı. Anası ne düşünü, ne de hak dini kabul ettigini kimseye söyliyemedi. Çünkü Kara Han çag-tnda halk okadar ka.tir olmuştu ki baba ogulun, og-ul babanın hak dine girdig-ini işitse he­ men öldürürdü. O zaman Mogullarda o�l bir yaşına varmayınca ad koymazlardı. Og-lu bir yaşını bi tirince Kara Han ülkeye haber saldı. Ziyafet yaptı. Çocugu meclise getirip beg-lerine: "Og-lum bir yaşına geldi; ne ad koyacaksınız" diye sordu. Beg-ler cevap vermeden çocuk söze gelip: "Benim adım Oguzdur" dedi. Bunun üzerine herkes şaşıp: "Ma­ dem ki bu çocuk kendi adını kendi koydu, ona bun­ dan güzel ad olamaz" dediler. Onu Oguz adı ile tanıdılar. Çocuk Allah, Allah diye bag-tnyordu. İşitenler: "Bu çocuk ne dedig-ini bilmez" dediler. Çünkü All ah kelimesi arapça olup Mogul.lar bu keli­ meyi işitmemişlerdi. Tann Oguzu evliya yaratmış, 59


ATSIZ

adını onun diline ve gönlüne koymuştu. Og-uz büyüyünce Kara Han, Uz Hanın kızım ona zevce olarak aldı. Oguz Han, kansına yalnız iken: "Seni, beni yaratan Allahtır. Onu var bil, bir bil, onun buy­ rug-undan çıkma" dedi. Kız kabul etmedi. Oguz da ondan ayrı yaşadı. Hiç konuşmadı. Bir zaman sonra Kara Hana dediler ki: "Og-lun karısını sevmez. Ev­ lendig-indenberi de bir yerde yatmaz" Bunun üzeri­ ne ona Küz Hanın kızım verdi. Oguz ona da hak olan Tannya tapmasını teklif etti. O da kabul etme­ di. Oguz ondan da ayn yaşadı. Birkaç yıl sonra ava çıkmıştı. Dönüp gelirken bir su kıyısına ug-radı. Orada çamaşır yıkıyan bir takım kadınlar gördü. Onlann arasında amcası Kür Hamn kızım da gördü. Birisini gönderse sırrı ortaya çıkar diye kor­ kup kızı bir köşeye çagırdı. And verdikten sonra: "Babam bana iki kız alıverdi. Fakat ben onları sev­ medim. Sebebi: Ben hak yolundayım. Onlar kafir­ dir. Hak dine gelin dedim, kabul etmediler. Sen ka­ bul etsen seni alırdım" dedi. Kız: "Sen ne yolda olur­ san ben de o yolda olurum" dedi. Bunun üzerin Oguz babasına söyledi. O da bu kızı büyük bir düg-ün ya­ parak og-luna verdi. Oguz onu pek çok severdi. Böylece pek çok yıllar geçti. Bir gün Oguz uzak bir yere ava gitti. Kara Han bütün kanlarını, gelinleri­ ni çag-Irmış, yemek yiyorlardı. Konuşurlarken kansına Og-uz Hanın ilk karılarını sevmeyip sonun­ cusunu sevdig-inin sebebini sordu. Kansı:"Ben bil­ mem, gelinler bilir" dedi. Han gelinlerinden sordu. Büyük gelini: "Og-lunuz bir Tann var dedi. Bizi de o yola götürmek istedi. Biz kabul etmedik. Üçüncü gelin kabul etti. Onun için og-lunuz onu çok sever" dedi. Bunun üzerine Kara Han beg-leri çag-Inp bir meclis kurarak konuşup danıştı. Og-uzun avda tu­ tulup öldürülmesine karar verildi. Kara Han adam60


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

lar gönderip ava çıkacag"ım, çabuk gelmelerini hiz­ metçilerine bildirdi. Oguzun küçük kansı da bu sözü işitmişti. Hemen emin bir adam saldınp işi Oguza bildirdi. Oguz hemen yurda adamlar gönde­ rip: "Babam çeri topluyor. Üzerime gelip beni öldürecektir. Beni seven bana gelsin, onu seven ona gitsin" diye haberler saldı. Ahalinin çogu Kara Han tarafına gitti. Azı Oguz Han tarafına geçti. Kara Hanın ini (=küçük kardeş) lerinin birçok ogullan vardı. Hepsi Oguz tarafına geçti. Bu kimsenin usu­ na (=aklına) gelmezdi. Oguz Han bunlara Uygur adını verdi. Ötekiler kaçtılar. Savaşta Kara Hana başına bilinmiyen bir taraftan bir ok gelip onu öldürdü. Oguz Han babasının tahtına oturdu. Mil­ leti hak dine çag"ırdı. Gelenleri bıraktı. Gelmiyenle­ ri öldürüp çocuklannı tutsak etti. Kara Han tabi birçok boylan vardı. Bunlann küçükleri bir büyük boyun çevresinde toplanırlardı. Kara Hanın hak di­ ni kabul eden boylan Oguz Hana koşuldu. Kafirlik­ te kalanlar başka haniara koşuldular. Oguz Han her yıl Mogul Elindeki hanlarla vuruşur, yenerdi. Sonunda hepsini zaptetti. Oradan kaçıp kurtulan­ lar Tatarlar hanına sıg"ındılar. Tatarlar ozaman Cürcit yakınlannda otururlardı. Cürcit denen yer büyük bir yer olup köyleri, şehirleri vardı. Hatayın şimalinde idi. Hintliler ve Acemler oraya Çin der­ ler. Oguz Han bu yurdun üzerine yürüdü. Tatar ham da büyük bir çeri ile Oguz Ham karşıladı. Oguz Han yendi. Okadar ganimet aldı ki yükletecek hay­ van bulamadı. Orada bir hünerli kimse vardı. Bir araba yaptı. Herkes de onun gibi arabalar yapıp mallan yüklettiler. Arabaya (Kank (=kagnı) dedi­ ler. Önce arabanın ne kendisi, ne de adı yoktu. Kank denmesinin sebebi yürürken kank, kank etmesidir. İcat eden adama da Kanklı adım verdiler.Kanklı 61


ATS IZ

boyu bunun neslindendir. Oguz Han yetmiş iki yıl Mogullar ve Tatarlarla vuruştu. Yetmiş üçüncü yıl hepsini hak dine getirip itaata aldı. Bundan sonra Hıtay (=Hatay), Cürcit, Tangut ve Kara Hıtayı aldı. Kara Hıtay geniş bir ülke olup ahalisi Hintliler gibi karadır. Mog-ulistandan başlayıp Hindistanla Hıtay arasında cenuba dog-ru uzanıp Büyük denize (Okyanusa) dayanır. Bu Deniz kıyısındaki yüksek dag-larda birçok boylar vardı. Bunların padişahının adı lt Barak idi. Oguz Han, l t Barak Han üzerine yürüdü. Fakat lt Barak Han üstün geldi. Oguz Han kaçtı. Savaş alanından beri yanda akan iki büyük ırmag-m arasına sıg-Imp kaçan ordusunu topladı. O zamanlar büyük padişahlarca adet idi ki uzak bir savaşa giderken kanlarını da birlikte alırlardı. Nökerleri de böyle yapardı. Oguz Hanın bir beg-i de kansını alıp gelmişti. Savaşta öldü. Fakat kansı kaçıp ordugaha geldi. Gebelig-in sonunda oldugun­ dan gelir gelmez ag-nsı tuttu. Ortalık pek soguktu. Barınacak bir yer yoktu. Çürük bir ag-acın içine bir girip og-lan dogurdu. Oguza haber verdiler. Oguz: "Bunun babası bizim hizmetimizde öldü. Tasacısı yoktur. Benim og-lum olsun" dedi. Adım Kıpçak koy­ du. Eski Türk dilinde kıpçak içi boş ag-aç demekti. Kıpçak, Oguzun yanında büyüdü. Genç bir yig-it ol­ dug-u zaman U ruslar, Ulaklar, Macarlar, Başkurt­ lar henüz hüküm altına alınmamışlardı. Oguz Han, Kıpçag-a yetecek kadar çeri ve :c.öker verip Tin (=Don) ve Edil ırmaklan tarafına yolladı. Kıpçak orada üç yüz yıl hüküm sürdü. Bütün Kıpçak Eli onun neslindendir. Oguz Han, 1t barag-a yeniidik­ ten on yedi yıl sonra yine üzerine varıp vuruştu. Ye­ nip lt Barak Hanı öldürdü. Yurdunu aldı. Halkını hak dine getirdi.Gelmiyenleri kesip çocuklannı tutsak ederek yurduna döndü. Sonra Mogul ve Ta62


TüRK EDEBIYATI TARIHI

tar çerisini toplayıp Talas ve Sayrama, geldi. Taşkend, Semerkand ve Buhara padişahlan saf düzüp vuruşmaga kıyışamadıklarından büyük şehirlerle sarp kalelere sıg-ındılar. Sayram ve Taşkendi Oguz Han bizzat kuşatıp aldı. Türkista­ na, Andıcana ogullannı yolladı. Onlar da altı ayda oralarını alıp babalannın yanına döndüler. Burala­ ra valiler koyduktan sonra Oguz Han Buharayı, Belhi, Semerkandı aldı. Oralara da valiler tayin et­ ti. Sonra Gur ülkesine yürüdü . Bu son yürüyüş kışın olmuştu. ·Daglar karlarla örtülü idi. Çeriler güçlükle yürüyorlardı. Han, kimsenin arkada kal­ maması için buyruk verdi. Böylelikle ilerleyip ora­ ları da aldı. Yaz gelince çerisini saydı. Eksikti. Se­ bebini sordu. Bilen yoktu.Eksikler bir zaman sonra gelip hanın huzuruna çıktılar. Han nerede olduk­ larını sordu. "Arkadan geliyorduk. Bir gece çok kar yagdı. Geçemeyip orada kaldık. Atlarımız, devele­ rimiz öldü. Bahar olunca yaya olarak geldik" dedi­ ler. Oguz buyurdu: Onlara Karluk adını verdiler. Karluk boyu bunların neslidir. Bundan sonra Kabil ve Gazneyi aldı. Sonra Keşmiş üzerine yürüdü. O sırada Keşmirde padişahlık eden kimsenin adı Yagma idi. Keşmirin büyük ırmakları, yüce da�lan çok oldugundan onlara arka verip baş egmedi. Bir yıl savaş oldu. İki yandan da çok kimseler öldü. So­ nunda Oguz Han, Keşmiri de alıp Yagmayı öldür­ dü. Çerisini kılıçtan geçirdi. Bir zaman orada otur­ duktan sonra Bedalışan üzerinden Semerkanda geldi. Oradan Mogulistana dönerek vanp evine gır­ di. Bir yıl yurdunda durduktan sonra, milletine, İran üzerine yürüyece�ni, birkaç yıl sürecek bir hazırlık görmelerini buyurdu. İkinci yıl yola çıkıp Talas şehrine vardı. Ordusunun sonuna adamlar koymuştu ki yorgun,aç ve yolunu şaşırmış olanlan 63


ATS IZ

orduya getireler. Bir gün bunlar ailesi ile birlikte bulduklan bir adamı alıp hana getirmişlerdi. Han ondan niçin arkaya kald1g-Inı sordu. O da şöyle ce­ vap verdi: "Azıgimın azlıgindan çerinin gerisinden geliyordum. Kanm gebe idi dog-urdu. Açlıktan anasının sütü çocug-a yetmiyordu. Böylece yürüyor­ duk. Bir çayın kıyısında gördüm ki bir çakal bir süg-lünü yakaladı. Çakala bir ag-açla vurdum. Süg-lünü bırakıp kaçtı. Süg-lünü alıp kebap edip kadına veriyordum. Arkada kodug-UIDuz kişiler ras­ Iayıp beni size getirdiler". Han ona at, azık ve mal verip ordu ile gelmesini söyledi ve ona "kal, aç" dedi. Şimdi Kalaç denilen boy onun neslindendir. Oguz Han Talastan Semerkanda ve Buharaya gelip Amu ::myundan geçip Horasana vardı. O sırada İranda büyük bir padişah yoktu. Keyumers ölmüştü. Huşengi henüz padişah etmemişlerdi. Oguz, Hora­ sanı aldı. Ondan sonra Irakı, Azerbaycanı, Erme­ nistam, Şamı, Mısın aldı. Bu ülkelerin kimini sa­ vaşla aldı; kimi savaşsız baş eg-diler. Oguz Han Su­ riyede iken bir gün gizlice nökerine bir altın yayla üç ok verdi. "DogTuca git! Çölde insan ayagı bas­ ma.mış bir yere yayı göm. Fakat bir ucunu dışarıda bırak. Sonra batıya dön. Yayı gömdüg-ün gibi okiarı da orada göm" dedi. O nöker, buyrugu yerine getirip geldi. Bir yıl sonra üç büyük og-lu Gün, Ay ve Yıldızı çag-ınp dedi ki: "Bir yabancı yurda geldik. İşim çok. Av avla.mag-a vaktim yok. Dogudaki çölde av çok­ muş. Nökerlerinizi alıp oraya gidin. Avlamp gelin". Bunlardan sonra adlan Gök, Dag- ve Deniz olan üç küçük og-lunu çag-ırtıp onlara da aym sözleri söyledi ve batıya yolladı. Bir nice günden sonra büyük ogul­ ları bir altın yay ve birçok av ile, küçükleri de üç ok ve birçok av ile geldiler. Oguz Han bu av etlerine da­ ha birçok etler katıp halka bir ziyafet verdi. Yay ve 64


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

oldann bulunmasını tabir ettirdi. Onlan ogullanna verdi. Üç büyük oglu yayı üçe bölüp birer bölümünü aldılar. Küçüklerin her biri de bir ok aldılar. Oguz Han, aldıg-I ülkelerde birçok yıllar oturup düşman­ larını yok edip dostlannı sevindirdikten sonra bu ülkelere valiler koyup yurduna döndü. Ogulları ve ordusu ile sag, esen düdügünden büyük bir toy ha­ zırlamalannı buyurdu. Büyük bir çadır yaptınp her direginin başına altın kaplattı. Kıymetli taşlarla süsledi. Altı ogluna çok ögütler verip yarar bilgiler ögTetti. Şehirler ve ülkeler verdi. Ogulları ona ger­ çekten ogulluk yapmışlar, savaşlarda kuvveti ol­ muşlardı. Bundan sonra nökerlerinin yararlık göstermiş olanlarına, köyler, şehirler, sıg-Irlar ver­ di. O�uz Han ogullarına dedi ki: " Siz üç büyük oglum, altın yay bulup getirdiniz. Kırıp bozularak paylaştınız. Sizin adınız Bozok olsun. Neslinize de Bozok desinler. Siz küçükler, üç ok buldunuz. Sizin nesiinizin adı da Üç Ok olsun. Bu ok ve yayın bulun­ ması insandan degil, Tanndandır. Öyle buyurdu. Bizden önce geçen milletler yayı padişah alAmeti bi­ lirler, oklan da padişahm elçisi sayarlardı. Çünkü yay oku hangi tarafa yollarsa o tarafa gider. Yani padişahın elçisi gibidir. Size buyuruyorum: Ben ölünce yerime büyük ogluın Gün geçsin. Onun da yerine geçecek olanlar içlerinde tahta layık biri bu­ lundukça daima ve dünya durdukça Bozoldardan seçilsin. Öteki Bozoklar onun sagında otursun. Üç Oklar da sol olsunlar ve kıyamet gününe kadar nökerlige razı olsunlar". O� Han yüz on altı yıl pa­ dişahlık edip Tann rahmetine gitti. Oguz Harun ve­ ziri Uygur aksakallanndan birinin o�lu, Irkıl Hoca adında biri idi. Oguz Han ölünceye kadar veziri hep Irkıl Hoca idi.Akıllı, çok bilgili idi. Gün Han da onu vezir yaptı. Ölünceye kadar Irk:ıl Hocanın sözünden 65


ATS IZ

çıkmadı. lrlo.l Hoca uzun ömür sürdü. Bir gün Gün Han ile yalnızdı. Ona dedi ki: "Baban yüz on altı yıl hüküm sürdü. Hiçbir yazın sıcaginda gölge altında, hiçbir lo.şın sogunda evinde uyumadı. Kılıç çalıp ni­ ce yurtlar açıp sizin hükmünüz altına koydu. Siz altınız ve sizden dogacak olanlar hep bir agız olup iyi geçinirseniz bu ülkeler daima elinizde kalır. Aranızda anlaşmazlık çıkarsa, degil bu alınan yer­ ler, atadan kalıp duran yurtlar elden çıkar. Malınız da, canınız da gider" Gün Han ona: "Babama ögütler, akıllar verirdiniz. Siz benim babam yerin­ desiniz. Neyi hoş görürseniz onu yaparım" dedi. Bu­ nun üzerine Irkıl Hoca dedi ki: "Babanız size çok şeyler bıraktı. Siz altısınız. Her birinizin dört oglu var. Demek hepiniz otuz şehzadesiniz. Beni korku­ tan birşey var ki dünya malı aranıza fesat sok­ masın.Ben sürü, mal bütün serveti onlara vere­ cegim. Ad, lakap ve mühüre malik olarak onlar da mümtaz olsunlar. Paylannı alınca aralannda kav­ ga çıkmaz. Aranızda savaş ve haksızlık olmaz. Ne­ silleri de daima hak yolunda yürürler". Gün Han, Irkıl Hocanın sözünü kabul etti. Büyük bir kurul­ tay kurdu. Büyük, küçük herkes toplandılar. Oguz Hanın bıraktıgı serveti, ülkeleri büyüklere çok, küçüklere az olmak üzere şehzadelere üleştirdi. Nikahlı kadınlardan dogan bu yirmidört şehzade­ den başka adalıklardan olma birçok çocuklar da vardı. Onlara da yakışır şeyler verdi. Sonra Oguz Hanın yaptırdıgı altın evi diktirdi. Bunun sag ve so­ luna da altışar ak çadır kurdurdu. Sag tarafa kırk kulaç boyunda bir agaç diktirdi. Bunun başına bir altın tavuk taktırdı. Harun buyrugu ile Bozoklar ve adamlan dolu dizgin atlannı sürerken ok ile altın tavuga, Üç Oklar da aynı ile gümüş tavuga nişan attılar. Vuranlara ödüller verdi. Gün Han da babası 66


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

gibi dokuz yüz deve ve dokuz yüz koyun kesip dokuz havuza rakı, doksan havuza kımız doldurtup büyük bir toy çekti. Kırk gün kırk gere eg-lendiler. Gün Han yetmiş yıl hükumet ettikten sonra Ay Ham yerine oturtup öldü. Ay Han iyi, adil bilgin ve sert bir pa­ dişahtı. Babasının ve agabeyisinin ög-ütleriyle ve onlann yollanndan yürüdü. Kendisinden sonra Yıldız Han padişah oldu. Bu Yıldız Han, öncekinin küçüg-ü olan Yıldız Han deg-ildir. Bunun Ay Hanın nesi oldug-u bilinmiyor. Birçok yıl padişahlıktan sonra tahtını oglu Mengliye verdi. Bu da birçok yıllar yaşayıp nice et yedi; kımız içti. Nice kürkler giydi. Ay gibi, gün gibi güzelliklerle yattı. Yel gibi uçan atlara binip gönlünün istedig-i yerlerde gez­ dikten sonra öldü. Mengli Harun yerine Deniz Han geçti. Bu da çok yıl padişahlık etti. Uzun ömür sürdü. Kocadıg-ında tahtım oglu 11 Hana verip ken­ disi Tannya tapınınakla gün geçirdi. Kun-Og-uz destanının iki şekli arasındaki en büyük aynlık İslamiyetten sonrakinin daha tarsi­ latlı olmasıdır. Aradaki farkiann mühim bir sebebi de her halde ayn ayn yerlerde kag-ıda geçirilmesi­ dir. Tarihçe Türklerin en büyük fütuhat devirleri Kunlann ilk çaglandır. Destandaki Og-uz Hanla ba­ bası Kara Han Kun tarihinde gördüg-üınüz Mete (=Motun) ile babası Turnan Yabgudan başkası ola­ maz. Metenin babası ile çarpışmasına bir kadın se­ bep olmuştu. Destanda da bu çarpışmaya kadınlar sebep oluyor. Kara Hanı, Og-uz ordusu öldürmüştü. Tumanı da Mete ordusu öldürmüştür. Mete, Hazar denizinin şimaline kadar gitmişti. Og-uz Han da he­ men bütün Asyayı zaptediyor. Mete, ülkesini yirmi dört bölüme ayırmıştı. Og-uz Harun ülkesi de yirmi dört torunu arasında bölüşülmüştür. Bütün bu ben­ zeyişler bu destanın Kunlar devrine ait oldug-unu 67


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

açıkça gösteriyor. Gerçi Mete (=Motun) ve Turnan adlan ile Oguz Han ve Kara Han adlan birbirine hiç benzemiyor. Fakat milattan önce 3-2'nci asırlann vukuatı milattan sonra 13'üncü asra kadar, yani kag-ıda geçinlineeye kadar aradan 15 asırlık bir za­ man geçmiştir ki bu kadar uzun bir çag-da bir takım has isirolerin büsbütün deg-işmesini gayet tabii görmek icap eder. Her halde Og-uz Han veya Og-uz Kag-an adını, eski Türkçeye göre Og-uz ham veya Og-uz kag-anı yani "Og-uzlann ham veya kag-anı" şeklinde anlamak daha dog-ru olur. Netekim Orhun abidelerinde de "Türk kag-an" demek "Türk kag-anı" demektir. Bununla beraber Mete (= Motun) ve Tu­ manın adlan tamamile unutulmuştur da denile­ mez. Mesela 15'inci asırda Türkiyede Enveri tara­ fından yazılan Düsturname adlı manzum tarihte, Osmanlılann en büyük atasının adı Oguz Tümen Handır. Demek ki Tumanın adı on beşinci asıra ka­ dar Türkiye Türklerinde saklı kalmış, fakat og-lu­ nun hatırası ile kanştınlmıştır. Keza on birinci asrın ilk yarısında ölen büyük islam bilgini Elbiruni de El-Cemahir fi 1- Cevahir adlı basıl­ mamış eserinde, Keşmir yanındaki Türklerden bahsederken, Hindistanda fütuhat yapan Metli adlı bir padişaha ait rivayetlerin bu Türklerde sak­ landıg-Inı söylüyor. Destaniara Oguz Han diye ge­ çen bu kahramanın asıl adının ne oldugunu iyi bil miyoruz. Çinliler tarafından şüphesiz az veya çok deg-işik olarak tesbit edilen ve Avrupa bilginleir ta­ rafından Mete ve Motun olarak okunabilen bu is­ min dog-rusu Mete ise, Kabil Türklerinin Meti de­ dikleri padişahın bu olduguna hükmetmek yanlış olmaz. Çünkü Oguz Han dedig-irniz kahramanın fl.ituhatına iştirak eden veya iştirak eden Türklerin her hangi bir suretle olursa olsun tesirinde kalan Türklerde bu isim pek ala on birinci asır başianna kadar kalmış olabilir. 68


ATS IZ

4-

Siyenpi Destanı

İkinci asnn ortasında büyük bir ün kazanmış bir Siyenpi kahramarn olan ve adı Çin tarihlerinde Tan - şe - hoay diye geçen Siyenpi yabgusu hakkında şu kısa destan vardır: Mo-lo-heu adında bir Siyenpi, cenup Kun­ lannın ordusunda 3 yıl askerlik yaptı. Bu müddet zarfında kansı bir çocuk dogurarak adım Tan - şe hoay koydu. Mon-lo-heu yurduna dönüp çocugu görünce büyük bir öfkeye kapılarak kadını da, ço­ cugu da öldürmeg-e kalktı. Kadın ise bir gün büyük bir gök gürültüsünden korkarak gög-e bakınca ag-zına bir dolu tanesi düştüg-ü ve bundan gebe kala­ rak 10 ayda bu çocugu dog-tırdug-tınu söyledi. Mo-lo­ heu bu harikalı işe inanmış görünmekle beraber ço­ cug-un yüzünü görmek istemedi. Anası da onu gizli­ ce büyüttü. Çocuk 15 yaşiarına geldig-i zaman bir gün kendi sürülerini yag-maya gelen haydudlarla okadar kahramanca çarpıştı ki hemen büyük bir ün kazandı. Yanına bir çok yig-it toplandı. Siyenpilerin tarihi bir şahsiyeti olan Tan-şe-ho­ ay için söylenen bu destanda öteki destaniara göre bir zayıflık göze çarpmaktadır. Burada Siyenpi kahramanına harikulade bir doguş isnad olunmak­ tadır. Destanın fakir olmasının bir sebebi de teşekkülünden hemen biraz sonra Çin tarihçileri tarafından tesbit olunmuş olmasıdır. Bu yüzden destan zenginleşmeden kag-ıda geçirilmiştir. Bu­ nunla beraber bu destan bu şekliyle bugünkü Altay Türklerinin Töles ve Mundus uruklannda yaşa­ maktadır. 69


ATSIZ

5- Gök Türk Destanı Gök Türk destanının da bugün birbirinden farklı üç şeklini biliyoruz. İlk ikisini bize Çin tarih­ leri bildiriyor. Üçüncü şekil ise Ergene Kon adını taşımaktadır ve Kun-Og-uz destanının son kısmı olarak 13'üncü asırda tesbit edilmiş bulunmak­ tadır. Bu üç şekil şunlardır: 1- Kunlarla aynı soydan olana Türkler Kun ülkesinin şimalindeiri So ülkesinden çıkmışlardır. Başbug-ları "Kapanpu"nun on altı kardeşi vardı ki bunlardan birisinin anası bir kurttu. Kurttan dog-muş olan "1-uhe-ni-şuay-tu" rüzgarlara ve yag-IDurlara hükmediyordu. Düşmanlan kardeşle­ rini yok ettiler. Fakat o, bu harikuladelik sayesinde ölüm en kurtuldu. İki zevcesi vardı. Biri Yaz Tann­ sının, biri Kış Tannsının kızı idi. Bunlardan ikişer og-lu olmuştu. Millet bu çocuklann en büyüg-ü olan "No-tu-lu-şe"yi hükümdar yaptı. O zaman "Türk" adını aldı. Bunun on zevcesi vardı. Çocuklanndan her biri analarının adını almıştı. "A-hien-şe" bu ço­ cuklardan biri olup anasının adı olan "Kurt=A-se­ na" adını almıştı. 2- Türkler ilk önce batı denizinin (ihtimal ki Ha­ zar denizinin) batı kıyılannda oturuyorlardı . Komşu bir millet bunlann hepsini yok etti. Yalnız bir genç sag- kaldı. Onu öldürmeg-e kıyışamıyarak ellerini ayaklarını kesip büyük bir bataklıg-a bırak­ tılar. Burada bir dişi kurt ona baktı. Yiyecek getir­ di. Bu sırada dişi kurt ondan gebe kaldı. Komşu mil­ letin hükümdan bu soı� kalan genci de öldürmek için bir asker yolladı. Asker gittig-i zaman kurtu 70


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

gencin yamnda gördü. Kurt, bir tann kendisine yardım ediyormuş gibi, genci oradan alarak denizin dogu tarafına geçirip bir dag-In üstüne indi. Bu dag­ Kau-çang ülkesinin şimal batısında idi. Dag-In eteg-inde bir mag-ara vardı. Kurt oraya girdi. Orada yeşilliklerle dolu ve iki yüz li [ 11 genişlig-inde bir yer buldu. Orada on og-lan dogurdu. Bunlardan biri aile adı olan A-se-na adını aldı. Öteki kardeşlerin en akıllısı oldug-u için biraz sonra hükümdar oldu. Nesiini unutmadıg-Inı göstermek için çadınmn kapısı önüne, üzerinde bir kurt başı bulunan bir bayrak dikti. Birçok nesillerden sonra A-hien-şe bunlara hükümdar oldu. Milletini oradan çıkara­ rak Cücenlerin (yani Aparlann ) tabiiyesine girdi. 3- Mogul Eline "ll Han" padişah olmuştu. Tatar ülkesinde de Tatar hanlanmn dokuzuncusu olan Sevinç Han birçok hediyelerle Kırgız haruna adam­ lar gönderip türlü adaklar adıyarak onu kendi ta­ rafına çekti. O zaman oradaki uruklar arasında en kalabalıgı. Mog-ullar oldug-undan her savaşta düşmanlanın yenerlerdi. Türk Ellerinde Mog-ulun oku ötmiyen, kolu yetmiyen bir yer yoktu. Bundan dolayı bütün boylar Mogulu kötülerlerdi. Hepsi bir­ leşip Mog-ullardan öç almak için üzerlerine yürüdüler. Mogullar çadır ve sürülerini bir yere yıgı.p çevresine hendek kazdılar; beklediler. Sevinç Han geldi. Vuruş başladı. On gün savaş oldu. On günde de Mogullar üstün geldi. Bunun üzerine Se­ vinç Han bütün han ve beg-leri toplayıp gizlice ko­ nuşup danıştı: "Biz bunlara hile yapmazsak işimiz bitiktir" dedi. Ertesi günü tanla çadırlannı kaldınp, kötü mallannı, bir takım ag-Irlıklannı bırakıp kaçtılar. Mog-ullar bunlan güçsüz kaldılar

[ 1 ] '"Li'" aşagı yukan

500

metrelik bir Çin ölçüsüdür. 71


ATS IZ

da onun için kaçıyarlar sanarak arkalanna düştü­ ler. Tatarlar dönüp çarpıştılar. Bu yol Mogullar ye­ nildi. Ordugahlarına gelinceye kadar onlan kesti­ ler. Mallan ile birlikte ordugahı da zaptettiler. Mogullann çadırlannın hepsi orada oldugundan Mogullardan bir aile bile kurtulmadı. Büyüklerini kılıçtan geçirdiler. Küçüklerin her birini bir kişi tutsak olarak aldı. Sevinç Han, Mogulu ya�a et­ tikten sora ülkesine dönmüştü. ll Harun ogullan bu savaşta ölmüşlerdi. Ancak en küçügü olan Kayan (= Kıyan) kalmıştı. O yıl evlenmişti. Amcasının ogul­ lanndan Nüküz de o yıl evlenmişti. Bunların ikisi de aynı bölükten olan iki kişinin tutsagı olmuşlardı. Savaştan önce ordu kurduklan yere geldiler. Düş­ mandan kaçıp gelen deve, at, öküz ve koyunlan bul­ dular.Konuşup dediler ki: "Burada kalsak, bir gün olur, düşmanlanm ız bizi bulur. Bir boya gitsek çev­ remiz hep düşman boylandır. En iyisi daglar ara­ sındaki kimsenin daha yolu düşmemiş olan bir yere gidip oturalım". Sürülerini sürüp daglara dogru yürüdüler. Yabani koyunlann yürüdügü bir yolu tutup tırmanarak yüksek bir dagın bogazına vardı­ lar. Oradan tepeye çıkıp öte yanına indiler. Oraları iyice gözden geçirdiler. Gördüler ki geldikleri yol­ dan başka yol yoktur: o yolda öyle bir yol ki bir deve, bir keçi bin güçlükle yürüyebilir, ayagı biraz sürçse düşüp parçalanır. Vardıkları yer geniş bir ülke idi. İçinde akar sular, kaynaklar, türlü otlar, çayırlar, meyvalı agaçlar, türlü türlü avlar vardı. Bunu görünce Tannya şükürler kıldılar. Kışın mal (=at, koyun, deve, sıgır) lann etini yer, derisini giyer; yazın sütünü içerlerdi. Oraya Ergenekon adını ver­ diler. Burada Kayan ve Nüküzün ogullan çogal­ dı.Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çogaldı ki artık oralara sı�adılar.Bunun üzerine 72


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

konuştular.Dediler ki: "Atalanm ızdan işitirdik ki Ergenekonun dışında geniş ve güzel bir ülke varmış. Atalan nız orada otururlarmış. Tatarlar baş olup başka boylar bizim urueumuzu kınp yur­ dumuzu almışlar. Artık Tann ya şükür düşmandan korkup dag-da kapanarak kalacak halde deg-iliz. Bir yol bularak bu dag-dan göçüp çıkalım. Bize dost olanla görüşür, düşman olanla güreşiriz". Herkes bu düşünceyi beg-enip yollar aradılar. Bir türlü bir yol bulamadılar. Bir demirci : "Ben bir yer gördüm. Orada demir madeni var. Onu eritirsek yol bulu­ ruz" dedi. Gidip o yeri gördüler.Demircinin sözünü dog-ru buldular. Millete odun ve kömür vergisi sal­ dılar. Herkes vergisini getirdi. Bir sıra odun, bir sıra kömür olmak üzere dag-m bög-üründeki çatl�a dizdiler. Dag-m tepesine ve öteki yanlarına da odun, kömür yıg-dıktan sonra deriden yetmiş körük yapıp yetmiş yere kurdular. Ateşleyip hepsini birden körüklediler. Tannnın gücü ile demir eriyip bir de­ ve geçecek kadar bir yol açıldı. O ayı, o günü, o saatı belleyip dışan çıktılar. İ şte o gün Mog-ullarca bay­ ram sayıldı. Ergenekondan çıktıklan zaman Mog-ullann padişahı Kayan ( = Kıyan) neslinden Börte Çine idi. Bütün boylara elçiler göndererek Er­ genekondan çıkıp geldig-ini bildirdi. Boyların kimi sevindi, kimi yerindi. Hele Tatarlar bunların üzeri­ ne yürüdüler. Saf bag-larup savaşıldı. Mog-ullar ye­ nip Tatariann büyüklerini kılıçtan geçirdiler. Küçüklerini tutsak ettiler. Dört yüz yıl sonra böyle­ ce kanlannı aldılar. Mallannı zaptedip ana yurt­ lannda oturdular. O zamandanberi Ergenekondan çıkb.klan kurtuluş gününü bayram yaptılar. O gün bir demiri ateşte kızdırırlar. Önce han bu demiri örsün üstüne koyarak çekiçle vurur. Sonra beg-ler de öyle yaparlar. 73


ATS IZ

Gök Türk destamnın üç rivayetinde göze çar­ pan müşterek motif "Kurt" tur. Ergenekon rivaye­ tinde kurt dogrudan gözükmüyorsa da hükümdar­ lannın adının Börte Çine yani Boz Kurt olması, kurt fikrinin İslamiyetten sonra bile unutul­ madıgtnı gösterir. Çünkü Ergenekon rivayeti İsl­ amiyetten yani 1 3'üncü asırda tesbit olunan Gök Türk destanıdır. İkinci rivayette ise Ergenekon yani Kapalı Yurt açıkça gözükmektedir. Kurt, Gök Türklerde bir on­ gun sayılıyordu. Yani Gök Türkler kurt neslinden geldiklerine inanıyorlardı. Bu rivayetlerin tarihle olan ilgisini şöylece hulasa edebiliriz: Kunlar Şi­ mali ve cenubi olarak aynidıktan sonra 93 yılında şimali Kunlar, Cenup Kunlannın ve müttefikleri olan Çinlilerle başka boylann müşterek hücumu karşısında mahvoldular. Bir lasmı Cenup Kunlan­ na koşuldu. Bir bölümü batıya çekilerek sonradan Atila'nın kumandasında Avrupayı zaptetti. Bir bölümü de Altay da�lan civarında saklandılar. İşte Gök Türkleri teşkil eden boylardan bazılan bu Al­ tay da�lannda kalan Kunlann neslindendir. Mila­ di 93'ten Gök Türklerin kurtuluş tarihi olan 552'ye kadar 459 yıl geçmiştir. Ergenekonda geçti� söyle­ nen dört yüz yıl bu 459 yılın destandaki aksinden başka birşey de�ldir. Gök Türklerin bir kısmı dogrudan dogruya Sakalann neslinden geldi� için onlar Ergenekonda yaşamamışlardır. Netekim Gök Türk destanımn birinci rivayetinde Kapalı Vatan­ dan söz geçmiyor. Sonra demirlerin erimesi, demir da�ın yol vermesi ise Gök Türklerin, Aparlara silah yaptıklan zamaniann bir hatırasıdır.

74


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

6-

Dokuz Oguz Uygur destanı -

Dokuz Oguz - Uygurlann destanı üç parçadan mürekkeptir: Türeyiş, Manihaizmin kabulü, göç. Bunlardan birincisi Dokuz Oguz - Uygurlannın nasıl teşekkül ettiklerini, üçüncüsü de Mogulistan­ daki anayurtlanm bırakarak cenuba, Dogu Türkis­ tana çekilmelerini , üçüncüsü de Mog-ulistandaki anayurtlannı bırakarak cenuba, Dogu Türkiatana çekilmelerini anlatmaktadır. İçindeki efsane un­ surlarını çıkarırsak üçü de tarihi hadiselere uygun düşmektedir. Bu üç parça sırasıyla şunlardır: Türeyiş Eski Kun yabgulanndan birinin okadar güzel iki kızı vardı ki Tannnın bunlan insanlarla evlen­ mek için yaratmış olduguna bir türlü inanamıyor­ du. Bunlann kocası ancak bir Tann olabilir sanı­ yordu. Bu düşünce ile kızlarını Tannya vermek için ülkesinin şimal taraflannda yüksek bir kule yaptırdı. İki güzel hanım buraya kapatıldı. Yabgu, gelip kızlarla birleşmesi için Tannya yalvanp ya­ kardı. İhtiyar bir kurt kulenin çevresinde gece gündüz dolaşıyor, korkunç korkunç uluyarak kule­ yi gözetliyordu. En sonra kulenin dibinde kendisine bir in yaptı. Küçük kız, uzun zamandanberi kuleyi gözetiiyen bu kurtun, babalannın kendilerini ver­ dig-i Tanndan başka birşey olmıyacag-rm söyliyerek birlikte aşag-ıya inmeg-e ablasını kandırdı. Bu ev­ lenmeden dagan Dokuz Oguzlann sesi kurt sesine benzerdi. Şarkı söyledikleri zaman kurtlann hay75


ATS IZ

kınşlannı taklit ederlerdi. Dokuz Oguz - Uygur destanının başlangıç riva­ yetindeiri tarihi hakikat bunlann eski Kuntardan inmiş olmasıdır. "Kurt" motifi burada da göze çarp­ maktadır. Gök Türkler dişi bir kurttan türemişler­ di. Bunlar ise erkek bir kurttan türemiş oluyorlar. Burada çok güzel iki lozın insanlara layık görülme­ yip Tann ile evlenmeleri de Türk destanlannın be­ dii unsurlanndan biridir.

Manihaizmin kabulü Ka�an dedi: "Ben Tannyım. Sizin ile Tann yeri­ ne do�u varaca�m". Dindar (= büyük manihaist rahipleri) lar şöyle cevap verdiler: "Biz pakiz. Din­ danz. Tannnın söyledi�ni tamamile işliyoruz. E�er vücudumuz bırakırsa biz Tann yerine do� gidece�z. Niçin denilirse biz Tann yarlı�nı ayn yapmayız. Yüzümüze karşı büyük sıkıntı ve zah­ metlerdir. Onun için Tann yerini bulaca�z. Siz ka­ nunsuz olarak insanlara zulmetti�niz için bütün ülkeniz kanşacak. Bütün Türk milleti Tannya karşı günah kılıcı olacaktır. Her nerde dindarlan bulurlarsa basacak, öldürecekler. Dört arzudan do­ layı büyük tehlike ve sılontı olacak. Nerede rahiple­ ri, tüccarlan bulurlarsa hepsini öldürecekler" Tengri İlig ( = yani Ka�an) dindarlarla iki gün, iki gece bunlan konuştular. Ondan sonra Tengri lli�n kalbi biraz yumuşadı. O zaman Tengri İlig Bögü Han, dindarlann yanianna do� geldi. Diz çöküp baş e�erek rica etti, af diledi. Şöyle rica etti: "Size zahmet verdim. Siz beni yarlıgıyacak, noma tuta­ cak dindar yapacaksınız. Bundan sonra vücut ebedili�, kuvvet gözümde de�ersiz oldu. Bundan 76


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

sonra sizin sözünüz ve isteklerinizce hareket ede­ ce�m". Tengri İlig Bögü Han böyle dedi� için din­ darlar ve bütün millet çok sevindiler. On binlerce halk toplandı. Ertesi güne kadar büyük oyunlarla eg-lendiler. Tan atınca Tengri llig Bögü Han ve bütün dindarlar birbiri ardınca atlandılar. Konçuy­ lar, tayşılar, büyükler başta olarak bütün millet se­ vinç ve oyunla büyük şehir kapısına kadar geldiler. Tengri İlig şehire girip tacını başına giydi. Kendi al elbise giyip altınlı tahtı üzerine oturdu. Beg-lere, halka iyi yarlıklar çıkardı. Millete bir nutuk vere­ rek dindarların sözü ve ög-üdü ile hareket etmesini nasihat etti. Halk ona baş eg-erek haykırdı. Dindar­ lara da baş eg-erek sevinçlerini arzettiler. Ve Kag-an halka iyilik yapmalanın ög-ütledi. Bu destanda tarihi unsur pek fazladır. Buna dogrudan dogruya "tarih" demek bile yanlış olmaz. Bögü Han manihaizmi nasıl kabul etti�ni anlat­ maktadır. Tengri llig Bögü Han diye adı geçen hükümdar 763'te manihaizmi kabul eden Bögü Kag-andır. Göç Dokuz Og-uz - Uygur destanının son parçası olan göç destanının bugün elimizde iki şekli vardır. Birbirine çok benziyen bu şekillerden birisi Çin kaynaklannda, birisi de Acem kaynaklannda bu­ lunmuştur. Her halde bu iki millet ha destanı ya ag-Izdan olarak Türklerden işitmişler, yahut yazılı Türk kaynaklanndan ögrenınişlerdi.

n


ATS IZ

Çin kaynaklanndaki şekil Uygur Elinde Hulin adında bir da� vardı. On­ dan Tugla ve Selenge adında iki ırmak çıkardı. Bir gece oradaki bir agacın üzerine gökten ilahi bir ışık indi. İki ırmak arasında yaşıyan halk bunu dikkatle takip ettiler. A�acın gövdesinde gebe bir kadına benziyen bir şişkinlik peyda oldu. O ışık dokuz ay, on gün o şişkinlik üzerinde durdu. Bu müddetin so­ nunda o şişkinlik yarıldı. İçinden beş çocuk çıktı. O ülkenin ahalisi bunlan alıp büyüttüler. Bunların en küçügünün adı Bu� Handı. Büyüyünce herkesi hükmüne alarak hükümdar oldu.Otuz göbekten fazla bir zaman geçtikten sonra Yulun Tigin pa­ dişah oldu. Çinlilerle birçok savaşlarda bulundu. Nihayet bu hale bir son vermek için o�lu Galı Tigini Çin hükümdar ailesinden Kiü-lien adlı bir kızla ev­ lendirmege karar verdi. Bu prenses, sarayını Ha­ tun Dagtnda kurdu. Bu civarda Tann Dagı adında bir dag, cenup tarafında da küçük dag şeklinde ve Kutlu Da� adını taşıyan bir kaya vardı. Hatun Dagtna Çin elçileri bakıcılan ile birlikte geldiler. Onlar kendi aralarında dediler ki: "Hatun Dagtnın saadeti bu kayaya baglıdır. Bu hükumeti zayıflat­ mak için onu yok etmeli". Bunun üzerine Tigini bu­ larak Çinli prensle yaptıgı bu evlenmenin karşılıgı olarak o kaya parçasının kendilerine verilmesini is­ tediler. Tigin razı oldu. Fakat kayanın büyüklügü yerinden kımıldatılmasına engel oluyordu. Ka­ yanın çevresini odunlarla doldurarak ateş verdiler. Kayayı iyice kızdırdıktan sonra üzerine keskin sir­ ke dökerek parçaladılar.Sonra o parçaları arabala­ ra koyarak Çine götürdüler. Bu büyük bir hadise ol­ du. Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar, kendi dilleriyle bu kayanın gidişine agladılar. Bundan ye­ di gün sonra da Tigin öldü. Ondan sonra bu mem.le78


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ket felaketten kurtulmadı. Halk rahat yüzü görme­ di. Yulun Tiginden sonraki hükümdarlardan bir­ çogu çabuk öldüler. Bunun üzerine hükümdarlar payıtahtlannı Hoçuya göçürmeg-e mecbur oldular. Hakimiyetlerini oradan Beş Balıg-a kadar uzattılar.

Acem kaynaklanndaki şekil Kaynaginı Karakurumdan alan Tug-la ve Selen­ ge ırmaklannın birleştig-i Kumlançuda bir fındık ag-acı ile bir kayın ag-acı vardı. Bunlann arasında bir dag- peyda oldu. Bir gece o dag-m üzerine gökten bir ışık indi. Bu dag- günden güne büyüdü. Uygurlar bu hale şaştılar. Edep ve tevazu ile o tarafa dognı gittiler.Oradan güzel musiki sesleri geliyor ve gece­ leri otuz adım çevresinde bir ışık görünüyordu. Ni­ hayet dogum vakti geldi. Dag-da bir kapı açıldı.lçin­ de birbirinden ayrı beş daire ve onlarda beş çocuk vardı. Agızlan üstünde asılı birer emzikle süt emi­ yorlardı.Halk ve beg- onlan çok saygıladılar. Büyük­ ten küçüg-e dog-ru çocuklann adlan Sungur Tigin, Kutur Tigin, Tükek Tigin, Ur Tigin, Buku Tigindi. Bunlann Tann tarafından geldig-ini sanan Uygur­ lar içlerinden birini kag-an yapmag-a niyet etti­ ler.Buku akıl, ehliyet ve güzellikçe ötekilerden üstün oldugundan onu müttefikan kag-an seçmeg-e karar verdiler.Büyük bir şölen yaparak onu usulü dairesinde hanlık tahtına oturttular. Tann ona üç karga vermişti ki ülkede olqp biteni kendine haber verirlerdi.Bir gece Buku Han uyurken penceresin­ den bir kız girdi.Buku Han korktu. Fakat seslenme­ di. Kız ikinci gece yine geldi. Buku yine korktu. Fa­ kat yine sustu. Üçüncü gece, rüyasını anlattıgı vezi­ rin teşviki ile kızla görüştü. Her gece beraber Ak 79


ATS IZ

Dag"a giderek orada konuşuyorlardı. Bir gece ak sa­ kallı ve ak deg"nekli bir ihtiyar Buku Harun rüyası­ na girdi. Ona ıstık şeklide bir taş vererek bu taşı sakladıg-ınız müddetçe dünyanın dört bucag"ına hakim olacaksınız dedi. Buku Hana yıllardan sonra çocuklannda biri halef oldu. Bu zamanda bütün hayvanlann ve çocuklann göç, göç diye bag-ırdıklan işitildi. Bu manevi işaretin tesiriyle yurtlannı bırakıp göçtüler. Nerede durmak istedilerse bu ses­ leri duydular.Nihayet Beş Balıg-m bulundug"u yere gelince sesler kesildi. Onlar da orada durdular ve beş mahalle yaparak Beş Balık adını verdiler. Birbirini tamaınhyan bu iki parça 840 yılında Kırgızlann hücumu ile yenilerek cenuba göçmeg"e mecbur kalan Dokuz Og-uz - Uygurlann hayatını anlatmaktadır. Çin rivayetinde Bugu Han, Acem riyavetinde ise Buku Tigin adı ile anılan hükümdar hakikatte manihaizmi kabul eden Bögü Kag"andır. Uygurların hayatında din degiştirmek gibi pek mühi.m. bir rol sahibi oldug-u için halk arasında unu­ tulmamış, göç destanına dahi kanştınlmış. Gökten ışıg-ın inmesi, çocuklann hankulade bir şekilde dog"ması, geceleri gelip hükümdara talimat veren ilahi kız ve memlekette olup bitenleri haber veren üç karga ise masal unsurlandır. Karganın haber vermesi motifi bugüne kadar kalmıştır: Anneler, yaptıklan suçların kargalar tarafından haber veri­ lecegini söyliyerek çocuklannı korkuturlar.

80


V İslamiyetten Önce Türk Edebiyatı •

Türkler İslamiyetten önce çok sade bir hayat yaşıyorlardı. Pek kuvvetli devlet gelenekleri ol­ dug-u, devlet asalet üzerine dayandıg-ı halde hükümdarla çoban arasında yaşayış, duyuş aynlışları çok deg-ildi. Bunun neticesi olarak da sınıf ve zümre farkına bakmaksızın bütün millete birden hitap eden bir edebiyat teşekkül etmişti. Bugün, Türklerin İslamiyetten önceki edebi­ yatıarına dair bilgimizi üçe tasnif ederek gözden ge­ çirebiliriz: 1- Kunlar çag-Ina ait siyasi mektup tercümeleri ve bir Kun türküsünün tercümesi;

2- Gök Türkler çag-Ina ait mezar taşlan ve büyükler adına dikilmiş yazıtlar; 3- Dokuz Og-uz-Uygurlar çagma ait kitabeler ve kitaplar. Hiç şüphesiz bu kadar bilgi eski edebiyatı.mızı ve hayatımızı aydınlatmaktan uzaktır. Fakat daha pek yakın zamanlara kadar bu kadar bilgiye bile malik olmadıg-Imız düşünülürse ilerde bulunacak yeni malumat sayesinde edebiyatı.mızın daha çok 81


ATS IZ

aydınlatılması ihtimallerinin daima mevcut oldu� kabul olunabilir.

1

Kunlar Çagında Türk Edebiyatı

Kunlar Ça�nda Türkçe Türkçenin Kunlar çaginda teşekkül ettigini ka­ bul etmekte yanlış yoktur. Bir dilin temelli olarak kurulabilmesi için uzun bir siyasi birlik şarttır. Bu şart bizim tarihimizde ilk önce Kunlar zamanında mevcut olmuştur. Dört buçuk asır süren Kun haki­ miyeti zamanında bizim atalanmız olan boylar, uruklar sıkı bir birlik altında kaynaşmışlar ve bu kaynaşma sonunda da Türk dili meydana gelmiştir. Bunun böyle oldug-unu anlamak için Kunlar çagindan bugüne kadar kalan kelimelere bakmak kafidir. Kun yabgulannın unvanlan "tı>ngri kut" idi. "Tengri", bildigirniz üzere "gök, sema" demektir. "Kut" ise "talih, saadet" manasma gelir. O halde bu terkibin manası "gög-ün talihi", "semavi saadet" olur. Bugünkü dile göre aşagi yukan "hazret" veya "majeste" demektir. Bugün "büyü" şeklinde söyledig-irniz kelimenin eski şekli olan "bügü" kelimesi de Kun dilinde vardır. Milli adlan olan· "Kun" ise "koyun" demekti ki on birinci asra kadar aynı manada kullanılıyor­ du. Fakat asıl mühim olan bu tektük sözler degil, Kunca cümlelerdir. Kunlar, milattan sonra 2 16 yılında dagildıktan sonra bazı Kunlar Çinin şimali­ ne çekilip yerleşmişlerdi. Sonradan bunlar orada birkaç küçük devlet kurdular. Bunlardan birinin 82


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

bir hükümdanna ait kayıt, bizi Kunlann dili üze­ rinde daha çok aydınlatmaktadır. Göya, bir Kun hükümdan miladi 328 yılmda savaşa çıkacagı za­ man Buda ibadethanesinin çanı çalmış ve ondan Kun dilince şu sözler işitilmiş: Süsi sülegen, pugu tutdan (yahut : tutkudan).

Bunun anlamı "Asker çıkar düşman tutulur" demekmiş. Bu sözler apaçık türkçedir. "Sü", asker ve ordu anlamına türkçe bir sözdür.Orhun yazıt­ larında kullanılır. "Sü başı" yani kumandan an­ lamında Osmanlılar zamanında bile kuJJanılmıştır. "Süsi" bunun muzaf şeklidir; yani "(onun) askeri" demektir. Bugünkü lehçemizle biz bunu "süsü" de­ riz. "Sülegen" kelimesi ise "sülemek" yani "asker sevketmek" masdanndan yapılmış nakli mazi sıfat şeklidir. Yani bugünkü batı türkçesine göre "sülemiş" (=asker yürümüş) demektir. Düşman manfunna gelen "pugu" sözü türkçede yoktur. Bu­ nun eski türkçesi "yag-ı" dır. lhtimal ki kunca cümleleri tespit eden Çin tarihi bu kelimeyi yanlış olarak yazmıştır. Çin harflerinin hususiyetine göre bu yanlış yazma ihtimali kuvvetlidir. "Tutdan" ve­ ya "tutkudan" kelimesi ise "tutkan" olacaktır. Bugünkü batı türkçesinde "tutmuş" demektir. Şu halde bunu : Süsi sülegen, yağı tutkan

şeklinde de biraz düzeltirsek tam bir türkçe meyda­ na çıkıyor ki bu da Kunlar çagtndaki türkçenin ı:..�agı yukarı Gök Türkler çagmdaki türkçenin daha iptidai bir şekli oldutunu gösterir. Zaten Orhun abidelennde gördügümüz olgun dil o hale gelmek için uzun asırlar konuşulmuş ve hattA yazılmış ol83


ATS IZ

mak icap eder.

Kunlar Çatında Yazı Kun yabgulan Çin sarayına mektuplar gönde­ rirlerdi. Bu mektupların hangi harflerle yazıldıgı belli degildir. Eski Çin tarihleri Kunların yazıları olınadıgJnı söyledikleri halde Çin imparatorlarıyla mektuplaştıklannı kaydederler. Çin tarihlerinin Türkler hakkındaki her sözünü mutlak hakikat di­ ye kabul etmek dogru degildir. Onun için, onların Kunlarda yazı olmadıgı hakkındaki sözlerini de şüphe ile karşılamak icap eder. Yabgulann Çine gönderdikleri mektuplarda Çin harflerini kullan­ dıkları da akla gelebilir. Fakat ülke içindeki mua­ melelerde iptidai bir yazı demek olan mükemmel damga usullerinden istifade edilmiş olması da ihti­ mal dahilindedir. Belki de Gök Türk yazısı bu dam­ galama usulünun ilerlemesinden dogmuştur. Her ne olursa olsun, Kunlar yazının ne demek oldugunu biliyor, kendi yazıları olmasa bile Çin yazısından is­ tifade ediyor ve belki de kuncayı Çin harfleriyle yazıyorlardı.

Kun Yabgulannın Mektuplan Kun dili ile yazılmış metinlerin bulunmaması­ na karşı bunlann tercümeleri oldukça boldur. Si­ yasi birer vesika olan bu mektuplann, bizim için mühim olan ciheti, Kun yabgulannın düşünüşü ve Çin karşı muamelerini göstermesidir. Eski Çin ta­ rihlerinde bunlardan bazı örnekler vardır ki biz de aşagı alıyoruz. 1- lik mektup Mete (=Motun) tarafından Çin imparatoriçesine gönderilmiştir. Milattan önce 192 84


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

yılında Çin imparatoru Kao-ti ölmüş yerine og-h,ı geçmişti. Fakat bu çocuk küçük oldugundan devle­ ti, Mete (=Motun) Yabgunun nefret ettig-i imparato­ riçe idare etmeg-e başlamıştı. Bunun üzerine Mete (=Motun) kendisine şu mektubu gönderdi: Bataklıkta dogmuş, atlar ve öküzler arasında kırda büyümüş kimsesiz ve yıpranmış padişah! Çinde gezmek için birkaç defa sınırımza gelmiştim. Kimsesiz ve yıpranmış imparatoriçe taht üzerinde yalnızdır. Yalnız olarak yaşıyor. Her iki padişah can sıkıntısı içinde. Bende olmıyanı bende olanla degiştirmek istiyoruz. Mete (=Motun), "her iki padişah" diyerek kendi­ siyle impatoriçeyi anlatmak istiyor. Son cümle ile de hem imparatoriçeyi, hem de ülkesini almak iste­ dig-ini söylüyor. İmparatoriçeyi tahkir eden bu mek­ tup üzerine Çin sarayında uzun müzakereler ol­ m uş , fakat savaşa kıyışılamıyarak zelilane bir mektupla cevap verilerek Mete (=Motun) Yabguya iki padişah arabası ve sekiz at gönderilmek suretiy­ le banşılmıştır. Mektubun böyle sert bir şekilde yazılması Kunlann diplomasi dilini bilmemesin­ den deg-il, bir kasıt dolayısı iledir. Çünkü yine Mete (=Motun) Yabgunun milattan önce 176 da Çin İmparatoru "Hiao-ven-ti"ye yazdıg-ı mektup büsbü­ tün başka bir üsh1pladır. Bu mektup şudur: 2- Gök tarafından tayin edilen Kunların büyük yabgusu saygı ile Hiao-ven-ti'nin saglıgını diler. Geçenlerde Ven-ti barış ve kardeşlik hakkında mek­ tup yazmıştı. Bu, her iki tarafın da menfaatine uy­ gundur. Çinin sınır memurları batı begini tahkir etmişler. O da bana arzetmeden llu-heu-nan-çi ve birkaç kişinin kıŞkırtmasıyla Çin memurları ile kavgaya girişmiştir. Şu suretle iki devlet arasında 85


ATSIZ

yapılan andlaşmayı bozmuş ve kardeşlik yakınlıgımızı parçalamıştır.B u suretle Çin devleti­ ni güç mevkie düşürmaştür. Ven-tiden teessüf be­ yan eden iki mektup alınmıştır. Lf:tkin cevabını götüren elçi dönmemiş, Çin elçisi de geri dönme­ miştir. lşte bu, iki komşu devlet arasında hoşnut­ suzluga sebep olmuştur. Andtaşma aşagı memur­ lar tarafından bozuldugu için batı begi buna ceza olarak batıda Yüeçiler üzerine gönderildi. Gögün inaneyetiyle askerlerimiz saglam, atlar güçlü oldu­ lar. Yüeçileri yendiler. Kılıçtan geçirip veya itaate alıp Leu-lan, Usun, Huse ve diger 26 ülkede karar kıldılar. B u ülkelerin ahalisi Kun ordusu arasına geçip bir aile oldular. Şimal taraflarında sakanet ve asayişi yerleştirdikten sonra savaşa nihayet ve­ rip askerleri dinlendirrnek ve atlan semirtmek ge­ rektir. Sınırdaki ahalinin eskisi gibi rahat etmesi için gelip geçenleri unutmak ve eski andlaşmayı ye­ nilemek lf:tzımdır. Küçükler büyüsün, ihtiyarlar ömürlerini rahat rahat geçirşinler. Gelecek nesiller barışın tadını alsınlar. Ven-tinin fikirlerini al­ madıgımız için ona elçi olarak Sidutseni gönder­ dik. I deve, 2 binek atı ve 8 araba atı göndermege ce­ saret ediyorum. Eger Ven-ti, Kunların sınıra ya­ naşmasını istemiyorsa ahatini sınırdan uzak otur­ masını memurlanna emretsin.

Bu mektuptan anlaşıldıgma göre, Kun yabgusu nazikane cümleler altında tehdid etmesini biliyor­ du. Kuncada çinceye, çinceden rusçaya, rusçadan da günümüzün türkçesine çevrilen bu mektup, dil­ den dile üç defa tercüme olunmuş olmasına ra�en Kun dilinin pek de iptidai bir dil olmadıgım göster­ se gerektir. 3- Mete (=Motun) Yabgunun yukardaki iki 86


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

mektubundan başka, milattan önce 96-85 yıllan arasında hüküm süren Huluku Yabgunun da bir mektubunun tercümesi eski Çin tarihlerinde kayıtlıdır. Milattan önce 90 yılında Kun Eline yürüyen 140.000 kişilik Çin ordusunu yenip başku­ mandanını da tutsak eden yabgunun, 89 yılında Çin sarayına yolladıgı. mektubun tercümesi şudur: Cenupta büyük Han süldlesi (J) h ü kümet sürüyor. Şimalde ise güçlü Kun saMlesi hakamet sürüyor. Kun, gögün magrur ogludur ki ufak saray teşrifatı ve merasimine ehemmiyet vermez. Ben şimdi Han ülkesine olan geçitleri açmak ve Han süldlesinden bir kızı kendime zevce almak istiyo­ rum. Şu şartla ki Han süllilesi eski andtaşma muci­ bince bana vergi olarak iyi şarap, 50.000 hu (2) pi­ rinç, 10.000 parça muhtelif kumaş ve dokuma tak­ dim eder. Bundan sonra sınırda yagma ve talan ol­ maz.

Bu mektup Uzak Dogudaki beynelmilel hukuk kaidelerini bildikleri halden kasden, Çiniileri aşa�lamak için onu ihmal ettiklerini gösteriyor.

Bir Kun Türküsü Yukanda örneklerini gösterdigirniz cümlelerle mektup tercümeleri, edebiyatı, uzaktan ilgilendi­ ren dil ve siyasi muhabere örnekleri idi. Şimdi ter­ cümesini verecegimiz türkü ise dognıdan do�ya Kunlar devrindeki edebiyat üzerinde bizi aydınla( 1) .. Han .. sülalesi Çinde milattan önce 207'den milaittan sonra 220'ye kadar halkim olan bir hükümdar ailesidir.

(2) ..Hu" , bir Çin ölçüsüdür. 87


ATS IZ

tacak bir vesikadır. Bu türkü, Kunlann kaybettik­ leri bir savaş üzerine yapılmıştır: Milattan önce 119 yılında Kunlar, Ordus'un şimalindeiri topraklannı kaybederek büyük çölüm şimaline çekilmişlerdi. Çin kaynaklan bu bozgun dolayısıyla Kunlann şu aşag-Idaki türküyü söyliyerek ag-ladıklannı yazı­ yorlar: Yen-çi-şan dagını kaybettik. Kadınlanmızın güzelligini elimizden aldılar. Si-lan-şan yaylalannı kaybettik, Hayvanlanmızı çogaltacak vesaiti elimizden aldılar.

Bu manzumenin teknigi, günümüze kadar ge­ len milli nazım telmig-imize uygundur. Manzume­ nin dörtlükten ibaret olması, ikinci ve dördüncü mısralann birbirine pek benzemesi Türk nazmı­ nın esas vasıflandır. Koşmalarda ilk dörtlük aşag-ı yukan bu şekilde yazılırdı. Hiç şüphesiz Kunlar za­ manında, Osm anlılar zamanında oldug-u gibi koşmalar yoktu. Fakat onlann çekirdeginin olmuş olması pek muhtemeldir. Tercümenin tercümesi­ nin tercümesi oldug-u için mısraların heceleri sayıca pek degişik ise de ben bu şiirdeki mısralann aslında yedişer veya sekizer heceli olacag-ını sanıyorum . Türkçenin kısa hecelerle büyük manalar ifade edil­ mek kabiliyeti düşünülürse benim bu düşüneerne hak verilebilir. Mesela, yukanda kunca cümleleri tahlil ederken Kun dilinin gök türkçeye pek yakın oldugunu söylemiştik. Gök türkçe ile yukandaki manzumenin ilk mısraını, yedi veya sekiz heceyle ifade etmek kabildir. Yen-çi-şan isminin sonundaki "şan" çincede zaten "dag" demektir. Şu halde "Yen­ çi-şan dagı" yerin "Yen-çi dagı" diyebiliriz. Gök 88


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

türkçe ile bunu şu iki şekilde söylemek kabildir.

1- "Yen-çi tag- yitirdim.iz" yahut 2- 'Yen-çi tagin yitirdimiz" Birinci şekle göre mısra yedi heceli, ikinci şekle göre ise sekiz heceli olur. Tabii, bu misali söylemek­ ten maksadım bunun mutlaka böyle oldug-unu id­ dia etmek degil, gök türkçeye ve gök türkçenin daha iptidai şekli olan kuncaya göre bu şiirin yedi veya sekiz hece ile yazılması ihtimalinin daima mevcut oldug-unu hatırlatmaktır. Bu şiir aynı zamanda Kunlarda milli vicdanın teşekkül ettigini ve kuv­ vetli oldugunu da gösteriyor.Yurtlannı kaybettik­ leri için şiir yapıp bunu türkü ile okuyan ve ag-lıyan kimseler vahşi ve geri insanlar olamaz.

2- Gök Türkler Çagmda Türk Edebiyatı

Gök Türk Yazısı Gök Türkler çagJ.nda Türklerin kendilerine mahsus yazılan vardı. Bu yazıya "Gök Türk yazısı " , yahut bu yazının ilim alemine ilk defa malum olan örnekleri Orhun ırmagi yakınında bulundugun­ dan, "Orhun yazılan" adı verilir. Orhun yazılannın en eskileri sekizinci asır başlarına aittir. Halbuki bu yazı daha önceleri de kullanılıyordu. Gök Türk devleti zamanında ekseriyetle onlara tabi IJlarak yaşıyan, fakat başlarında ayn bir kag-anları bulu­ nan Kırgızların yaşadıgı yerlerde de bu yazı ile yazılmış bir takım taşlar bulunmuştur. Demek ki bu yazı yalnız Gök Türkler tarafından deg-il, Gök Türklerle çag-daş olan öteki Türkler tarafından da kullanılmıştır. Gök Türkler tarihe altıncı asırda 89


ATS IZ

girdikleri halde Kırgızlar milattan önceki asırlar­ danberi tanınmış bir Türk boyudur. Acaba bu yazı ilk önce hangi Türkler tarafından kullanıldı? Buna kat'i bir cevap verilemez. Yalnız, Kırgızlann yaşadıgı. yerlerde bulunan taşlar üzerindeki yazının daha iptidai ve acemice olmasına, dilinin de Gök Türklere ait yazılardaki kadar ileri bulunma­ masına bakılarak, bu yazının ilk önce Kırgızlar arasında kullanıldıgı., Gök Türklerin onlardan al­ dıklan bu yazıyı daha çok olgunlaştırdıklan düşünülebilir. Bazı bilginler bu yazının eski Arfuni yazısından çıktıgıru �leri sürüyorlar. Aramiler, Sami bir millet olup medeni idiler. Bunların yazısı milattan önceki asırlarda lrana girmişti. Bu yazıdan birkaç elifbe çıkmıştı. İşte Gök Türk yazısı da, onlarca, bu eliibe­ lerden biridir. Başka bilginler ise bu yazının eski Türk damgalarmdan çıktıguıı söylüyorlar. Bu elif­ bedeki bazı harflerin Türklerin öz malı oldugu ma­ hakkaktır. Yazıyı kısmen başkalarından alınış ol­ salar bile kendi damgalanndan da ona çok şey katmışlardır. Mesela ok şeklinde bir harf vardır ki "ok" veya "uk" diye okunur. Hiç şüphesiz bu harf es­ ki Türk damgalarından biridir. Türk harfleri, kullanıldıkları muhtelif yazıtlar­ da ufak tefek bazı farklar gösterir. Fakat bu farklar bir tekamülün neticesidir. Bu harflerin en mükem­ mel örnekleri en son olarak yazılan Kül Tigin ve Bil­ ge Kag-an yazıtlarındandır. Bunlarda gerek harfler, gerek imla en iyi şeklini bulmuştur. Bu eski Türk yazısı 39 harften mürekkeptir: Beşi sesli, sekizi katışık, yirmi altısı da sessizdir. Sesli harflerin az, sessizlerin çok olmasının sebebi şudur: Bu elifbede ekseriyetle sessiz harfler seslile90


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ri okutmaktadır. Mesela "a" ve "e" sesleri için bir tek işaret vardır. Bunun ne zaman "a" ne zaman "e" okunacaginı kendisinden önce veya sonra gelen ses­ siz harf tayin etmektedir. Sessiz harflerin çogu için ikişer işaret vardır. Mesela "b" için iki haıf olup biri kalın, dig-eri incedir. Yukarıdaki sesli harf kalın 'b" den sonra gelirse 'ba" ince 'b" den sonra gelirse 'be" okunmaktadır. Böyle muayyen birkaç kaidesi olan bu elifbe türkçeyi ifade eden en mükemmel bir elif­ bedir. Sesli harflerden biri "a, e", biri "ı,i", biri "ö, ü" biri "o,u" biri de e ile i arasındaki kapalı "e" dir. Fa­ kat bu sonuncu harf sonradan bırakılmış ve onun yerine daima "i" kullanılmıştır. Katışık harfler ise şu sesleri vermektedir: 1- nç; 2- Id, lt; 3- nd, nt; 4- ok, uk, ko ku;

5- ök, ük, kö, kü; 6- ny, yn; 7- iç;

8- ık, kı. Sessiz harflerden ç, z, m, ş, p harflerinin birer şekli; b, t, s, d, r, k, g, l, n, y harflerinin kalın ve ince olmak üzere ikişer şekli vardır. Bir de sagır nun de­ dig-imiz harf vardır ki bu haıf aşag-ı yukarı "ng", se­ sini verir.Bundan, dolayı bunu katışık harfler arasında saymak da mümk.ündür.Bugünkü türkçe­ de kullanılan c, j, f, v, h, harfleri ise eski türkçede yoktur. Bu Türk harfleri muayyen bir imla ile yazılır. Kelimeleri birbirinden ayırmak için şu: iki 91


ATS IZ

nokta kullanılır. Bazan iki veya üç kelime bitişik yazıldıktan sonra bu iki nokta konur. lltibas olm­ ıyan yerlerde bazı sesli harfler kullanılmaz. Mesela t, z, r harflerinin kalınlarının adı at, az, ar ve incele­ rinin et, ez, er, oldugu için hece başlarındaki "a" ve "e" harfleri yazılmaz. "At" yazmak için kalın bir "t" ve "er" yazmak için ince bir "r" kafidir. Orhun veya Gök Türk yazısı esas itibariyle sag"dan sola yazılır. Fakat umumiyede abideler di­ kildigi zaman sag taraf yukanya, sol taraf ise aşag"ıya getirilir. Mesela "Türk Edebiyat Tarihi" ke­ limelerini iki satır halinde yazmak icap etse şöyle yazılır:

: ıtayibede : krüT : ihirat Fakat taşa dikmek icap edince şöyle olur:

,

Böyle yazıldıgı zaman birinci satırdan sonraki satırların sag"a ve sola yazılması kat'i degildir. Ba­ zan sag"a, bazan sola yazılır. Küçük mezar yazıda­ nnda ise hiçbir kaide gözükmüyor Bazan karma­ kanşık yazıldıgı da vardır. 92


TüRK EDEBIYATl TARlHI Gök Türkler Çalında Yazılmış Yazıtlar Gök Türklerin hakimiyet zamanı olan 552-745 yıllan arasında gerek Gök Türkler, gerekse Gök Türklere tabi olan Kırgızlar tarafından yazılan bir­ çok yazıUar kalmıştır. Bunlaıın çogu küçük ve yalmz dil bakımından ehemmiyetli mezar yazıtları olmakla beraber bir kaç tanesi hem dil, hem tarih, hem de edebiyat bakımından pek mühim büyük yazıtlardır. Küçük yazıtlar şunlardır: Çakul (7 tane), Yenisey (7 tane), Talas (5 tane), Barlık (4 tane), Uybat (3 tane), Altun Köl (2 tane), Kemçik Çırgak (2 tane), Tuba, Oya, mu Kem, Ak Yüs, Tarlık,Uyug- - Turan, Uyug - Arhan, Berge, Tes Elegeş, Ottoktaş, İhi Hanım gölü, Hoylu Tamır, İhe- Ashebete yazıtlan. Bütün bunlar mezar taşları olup çogu, yakınm­ da bulunduklan ırınaklann adım taşımaktadır. Bir takımının kimlere ait oldugu bellidir. Bir takımı ise iyi okunamıyor. Bazılan pek kısadır. Büyük yazıtlar ise şunlardır: Bilge Tonyukuk, Kül Tigin, Bilge Kag-an, Bilge Taçam, Işbara Bilge Küli Çur yazıtlan. Bu büyük yazıtlar, adianna dikildikleri ünlü kimselerin adı ile anılınaktadır. Fakat bunların hiç birisi ad olmayıp hepsi lakap, rütpe veya un­ vandır.

93


ATS IZ

Gök Türkçenin Hususiyetleri Bugünkü türkçenin anası olan Gök türkçede, bugünkü türkçede olmıyan bir takım hususiyetler vardır. Bu hususiyetler, hem kelimelere, hem ekie­ re aittir. Gök türkçe metinleri iyi anlamak için bun­ ları bilmeg-e lüzum vardır. Bu hususiyetlerin belli başlıları şunlardır: 1- Gök türkçede "g" ile kelime başlamaz.

Bugünkü türkçede kelime başlanndaki "g" ler Gök türkçede "k" dir. Bugünkü "görür" ve "geldi" yerine Gök türkçede " körür" ve "kelti" denir. 2- Kelime başında "d" harfi de bulunmaz. "Dört", "düz", "dog-u", kelimeleri Gök türkçede "tört", "tog-u" dur.

3- Bugünkü türkçede ötreli heceden sonra esreli hece gelmez. Halbuki Gök türkçede gelebilir. Bugünkü türkçedesi "kişi og-lu", "öldü" kelimeleri yerine Gök türkçede "kişi og-lu", "ölti" denir. 4- Gök türkçede izafet terkiplerini teşkil eden iki ismin sonunda umumiyetle ek yoktur. "Türk bu­ dun", "Türk kag-an" bugünkü türkçeye göre "Türk milleti", "Türk kag-anı" demektir. 5- Gök türkçede ''v'' harfi olmadıg-ı için bugünkü türkçenin "v" kelimeleri hep "b" lidir. "Eb", "bar", "barur" kelimeleri "ev", "var" ; "varır" kelimelerinin karşılıg-ıdır. 6- Bugünkü "olmak" fiili Gök türkçede ''bolınak" tır. "Boltı" yahut "boldı" şimdiki "oldu"ya karşılıktır.

7- Sayı saymak usulü biraz aylandır : "On" dan sonra "on bir", "on iki" diye sayılmaz. Ya "on artukı. 94


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

bir", "on artukı iki" demek, yahut "bir yigirmi", "iki yigirmi" demek lazımdır. 'Yigirmi" (yani "yirmi") "ikinci on" oldugu için "bir yirmi" demek "ikinci o.ı.ı­ dan bir" demektir. Bunun gibi, mesela "36" demek için ya "otuz artukı altı", yahut "altı kırk" demek icap eder. 8- Bugünkü "li, lı, lü, lu" ekieri yerine '1ig, lıg" ekieri vardır. "Tizlig, kag-anlıg-" kelimeleri "dizli", "kag-anlı" demektir. 9- Mefwübih eki "g, ig, ıg" ekleridir. ''Kişig, or­ dug, işig, budung" kelimeleri "kişiyi, orduyu, işi, bu­ dun" demektir. 10- Mefulüileyh eki "ke, ka" dır. "Kag-anka", bugünkü türkçeye göre "kag-ana" demektir. l l- Gök türkçede mefulüanh yoktur. Onun ye­ r:ne mt:ıfulüfih kullanılır. Mesela "anda kisre" "on­ dan sonra" demektir.

12- Tasrif olunmıyan rabıt sigalan biraz başka türlüdür: "Süre", "aşa", "yeyü", "ölü" kelimeleri bugünkü türkçeye göre "sürerek", "aşarak", "yiye­ rek", "ölerek" demektir. "Kodıp", "koyup" demektir. "Kelipen" , "olunpan" ise yine "gelip", "oturup", de­ mek olup bugünkü türkçede kullanılmıyan bir şekildir. 1 3- Gök türkçede bugünkü gibi ismifllil yoktur. Fakat buna karşılık başka bir şekil vardır ki sonra­ lan kullanılmamıştır. "Veren" ve "varan" ismifail­ lerinin Gök türkçedeki karşılıg-ı ''berigme" ve "ban­ gma" dır. 14- Bugünkü türkçede bazı "y"ler Gök türkçede "d"dir. Mesela "adak", "bod", "kodıp", "udımadım" kelimeleri "ayak", "boy" (kabile), "koyup", "uyu95


ATS IZ

madım" demektir.

Küçük Yazıtlara Ö rnek : Uyug- Turan Yazıtı Umumiyetle daha eski zamanlara ait olan küçük yazıUar mezar taşlandır. Çog"u kanşık yazıldıg"ı ve fazla tahribata ug-radıg-ı için pek dog-ru olarak okunamıyor. Aşag"ıda örnek olarak vere­ ceg-imiz Uyug-Turan yazıtı da "Üçin Külüg Tirig" adında birisinin mezar taşıdır. Taş, ölünün ag"zından yazılmıştır ve hayata doymadıg"ından bahsediyor: yazıda

og-lım

ayıta

yazı(=<>va)da

o�lum

söyleye,

Kuyda konçuyum, Vadide

zevcem,

sizime

ayıta.

Bükmedim.

sizlerime

söyleye,

Doymadım.

Aldınltım. Aynidım (=hayattan aynldım).

Künim.

kadaşım

Halkım.

arkadaşım

ayıta

adınltım

söyleye

aynldım.

Al tınlı

oklu�

belimte

bantım.

Tengri

elimke

belime

batiadı m.

Tann,

elime

bükmedim,

Sizime

ayıta.

Üçin

doymadım.

Sizlerime

söyleye.

Oçin

Külüg

Tirig

ben.

Tengri,

Külüg

Tiri�m.

Altunlug-

keşig

Tann,

96


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Üç yetmiş

elimte

yemlig

elimde

yemiiyim

yaşınıka

adınltım.

yaşımda

aynldım.

Cariye

yerimke

adınltım.

Tengri!

Elimke,

yerimden

aynldım.

Tann!

Elime,

kızkagım,

og-lı.m,

öuz og-lı.m,

altı

kızım,

�lum,

üve� �lum

altı

bing

yuntım,

kanım

Tülberi,

bin

atım,

hanım

Tülberi

kara budun

külüg

kadaşım,

sizim,

halk,

ünlü

arkadaşım,

sizlerim,

eşim

er,

ögüş,

er

eşim

erler,

genç

er

ben.

Altmış üç

Egük

katun kadın

og-lan,

er

küdegülerim,

kız

şehzadeler,

er

güvegilerim,

kız

kelinlerim!

Bükmedim,

gelinlerim!

Doymadım.

Bu yazıtta bazı yerlerin tercümesi biraz zorakidir. Bundan başka gramer bakımından da yazıtın kusurlu oldug-u meydandadır. Bu gibi kusurlar küçük yazıtların çog-unda göze çarpmaktadır.

Bilge Tonyu.kuk Yazıtı Bilge Tonyukuk., Gök türk tarihinin en deg-erli şahsiyetlerinden biridir. hteriş Kutlug- Kag-an 17 kişiyle Çine isyan ettig-i zaman, yanındaki 17 kişi 97


ATSIZ

arasında Bilge Tonyukuk da bulunuyordu. Devlet kurulduktan sonra İlteriş ve Kapag"an Kag-anlar çag"ında ülkede baş vezirlik etmiş, bazı savaşlarda başkumandan olarak bulunmuştur. Bilge Kag-anın kaynatası idi. Onun zamanında da baş vezirlik et­ miş, 720- 725 yıllannda ölmüştür. Ölümünden bi­ raz önce hatıratını iki taş üzerine kazdırarak dik­ tirmiştir. Bu bakımdan Bilge Tonyukuk ilk Türk müverrihidir. Kendisi Çinde dog-IDuştur. Her halde Çini iyi tanıdıg-ı için olacak, Çine karşı nasıl iş görmek gerektig-ini iyi bilmiştir. Bilge Tonyukuk uzag"ı görüyordu. Bilge Kag-an, Türkleri şehir ha­ yatına alıştırmak ve Buda dinine sokmak istedig-i zaman buna engel olmuş, Çine göre sayısı pek az olan Türklerin göçebelik sayesinde üstünlüklerini muhafaza ettiklerini, Buda dininin ise Türklerdeki askerlik kabiliyetini söndüreceg-ini anlatarak kag"anı bu düşüncesinden caydırmıştır. Bilge Tonyukuk yazıtında vukuat kısa olarak anlatılmış, Türklere bazı ög-ütler verilmiştir.Bu yazıtın dikilclig-i yer bugünkü Mog-ulistanda Bayın Çoktu denilen yerder ki Tug-la ırmag"ının yukan ta­ raflanndadır ve aşag-ı �-uk.an 48 arz ve 107 tw dere­ celeri üzerindedir. Örnek olmak üzere Bilge Tonyukuk yazıtından birkaç satır alıyoruz. Alttaki satırlar bugünkü türkçeye tercümesidir: Bilge (Ben) Bilge

Tonyukuk

Özim

Tabgaç

kendim

Çin

ben.

Tonyukukum.

elinge

kılındım

Türk

hudun

elinde

do�dum.

Türk

milleti

98


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

erti.

Türk

idi.

Türk

kanın ham

bolmayın

Tabgaçda

olmayınca

Çinden

adınldı

Kanlandı.

aynldı.

Hanlandı,

Kanın Hanını

koyup

Tabkaçka

yana

içikdi.

Tengi

Çine

yine

teslim oldu

Tann

ança

temiş

erinç.

Kan

şöyle

demiş

bertim.

Kanıngın

kodip

içikding.

verdim.

Hanını

koyup

teslim oldun,

lçikdük

üçün

Tengri

ölitmiş

için

Tann

öldürmüş

Türk

bu dun

ölti.

Türk

milleti

öldü.

Tabgaçka

körür

Çine

tabi

budun milleti,

Teslim oldu�

erinç.

kodıp

Han

Alkındı.

Yok

boltı.

Türk

Mahvoldu.

Yok

oldu.

Türk

sır

budun

yerinte

bod

müstakil

milleti

yerinde

boy

kalmadı.

Ida

taşda

kalmışı

taşta

kalmış olanlan

kalmadı.

Ataçta

kubranıp

yeti

yüz

boldı

toplanıp

yedi

yüz

oldu.

tki Iki

ülügi

aUıg

erti,

bir

bölügii

atlı

idi,

bir

99


ATS IZ

ülügi bölügü

kişigi ki şiyi

·.

yadagyaya

udızıgma

erti.

Yedi

idi.

yüz

Yedi

yüz

sevkeden

ulugı

şad

erti

büyüg-ü

şad

idi

Yıgıl

tidi.

Yıgmışı

ben

Toplan

ertim,

dedi.

Toplıyan

ben

idi m,

Bilge

Tonyukuk.

Bilge

Tonyukuk.

Yukanya aldıg-ımız parçalar Bilge Tonyukuk yazıtının mahiyeti hakkında oldukça sag-lam bir fi­ kir verebilir. Fakat edebiyat bakımından bu yazıtın hepsini birden mütalea etmek faydalı oldug-undan biz de bütününün birden bugünkü türkçeye ter­ cümesini veriyoruz. Aşagıdaki tercüınede parantez içinde gösterilen kelimeler ve ekler, aslında ol­ madıgı halde, mananın daha iyi anlaşılması için bi­ zim tarafımızdan eklenmiştir.

Bilge Tonyukuk Yazıtımn Bugünkü Türkçeye Çevrilmiş Şekli (Ben) Bilge Tonyukukum. Kendim Çin Elinde dog-dum. Türk milleti (o zaman) Çine tabi idi. Türk milleti (nin) ham olmayınca (Türkler) Çinden aynldı. Hanlandı. (Fakat sonra) hanım koyup [ = [=bırakıp] Çine yine teslim oldu. Tann şöyle demiş (ti) : "Han verdim. Hanını koyup teslim oldun!". Tes­ lim oldug-u için Tann öldürmüş (tü). Türk milleti öldü, mahvoldu, yokoldu. Müstakil Türk milleti ye­ di yüz (kişi) oldu. İki bölüg-ü atlı idi. Bir bölüg-ü yaya idi. Yedi yüz kişiyi idare eden büyüg-ü şad idi. Topıoo


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

lan(ın) dedi. Toplıyan bendim: Bilge Tonyukuk. (Onu) kag-an mı yapayım derim, düşündüm. (Kişi) ank bug-ayı, semiz bug-ayı ıraktan bilmek dilese se­ miz bug-a, ank bug-a diye bilmezmiş diye öyle düşündüm. Ondan sonra Tann bilgi verdig-i için kendim (onu) kag-an yaptım. Bilge Tonyukuk, Boyla Bag-a Tarkan ile llteriş kag-an olunca cenupta Çin­ li(ler)i, dog-uda Kıtay (lar)ı, şimalde Og-uz(lar) ı, (bir) çok öldürdü. Bilgi(de) eşi, şereftte) eşi bendim. Çugay Kuz (ve) Karakumda oturuyorduk. Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Millet(in) bog-azı toktu. Düşman (lar)ımız etrafta kuş gibi idi. Biz tetikte idik. Öyle otururken Og-uz­ dan haberci geldi. Haberci(nin) sözü şöyle: "Dokuz Og-uz milleti üzerine kagan oturdu" der. Çine Kunı Sengün'ü göndermiş. Kıtaya Tungra Sem'i gönder­ miş. Haber(i) şöyle göndermiş: Azlık Türk milleti harekete gelmiş. Kaganı kahramanmış. Veziri bil­ ge imiş. O iki kişi var olursa, seni, Çiniiyi öldürecek (tir) derim. Dog-uda Kıtayı öldürecek( tır) derim. Be­ ni, Og-uzu da öldürecek(tir) derim. (Siz) Çinli(ler) cenuptan taarruz edin. (Siz) Kıtay(lar) dog-udan ta­ arruz edin. Ben şimalden taarruz edeyim. Türk müstakil milleti yerinde (hiçbir) sahip yürümesin. Mümkünse (sahib)i yok edelim derim. O sözü işitip gece uyayasım gelmedi. Gündüz oturasım gelmedi. Ondan ötürü kaganıma arzettim. Şöyle arzettim: Çin, Og-uz, Kıtay bu üçü kavuşup gelecek (olurlar­ sa) tehlikede kalacag-Iz. (Bir şey) yufka iken topla­ mak kolay imiş. İnce iken kırmak( da) kolay. Yufka kalın olursa toplamaklık güç imiş. İnce yogun olur­ sa kırmaklık güç imiş. Doguda Kıtaya, cenupta Çi­ ne, batıda batılı(lar)a, şimalde Oguza iki üç bin çeri­ miz(le) geleceg-iz. Olursa nasıl olur. Öylece arzet­ tim. Kaganım ben Bilge Tonyu.ku.kun arzettig-im 101


ATS IZ

maruzatımı kabul buyurdu. Gönlünce idare et dedi. Kök Üng'ü hata çıka aşarak, Ötüken ormanına dogru sevkettim. İnek göle Tu�la ( ırmagin)dan O�lar) geldi. Çerisi üç bin imiş. Biz iki bindik. Sa­ vaş tık. Tanrı yarlıkadı. D a�ttık. Irmaga düştü(ler). Da�ldık(ları) yol(lar) da öldüler. Ondan ötürü Oguz(lar) boyu ile geldi(ler). Türk milletini ötüken yerine (getirmiş), be n kendim Bilge Tonyu­ kuk, Ötüken yerine konmuş diye işitip cenuptaki halk, batıdaki, şimaldeki halk geldi. İki bin idik ..... [1] oldu. Türk milleti oturur· ken, Türk k&ganı otururken Şandung şehir(ler) ine, deniz (kadar) taarruz ettigi yok imiş. Ka�anım a ar­ zedip çeri yürüttürdüm. Şandung şehir(ler) ine, de­ nize (kadar) taarruz ettirdim. Yirmi üç şehir tahrip etti. U sm Bundat� yurdunda kalıyordu. Çin kaganı düşmanımızdı. On Ok kaganı düşmanımızdı. Fazla olarak güçlü Kırgız k&ganı da düşmanımız oldu. Bu üç kagan danışıp Altın orman üzerinde kavuşalım demiş(ler). Ş öyle danışmış(lar): D ogudaki Türk kaganına do�ru çeri yürütelim dem iş(ler). Ona karşı çeri yürütmezsek, kaçınırsak o bizi, ( çünkü) kaganı kahramanmış, veziri bilge imiş, kaçınırsak öldürecek( tir). Üçümüz kavuşup çeri yürütelim. Onu yok edelim demiş(ler). Türgiş kaganı şöyle de­ miş: Benim milletim(de) orada olacak(tır) demiş. Türk milleti dahi kargaşalıktadır demiş. (Onlara tabi olan) Oguz(lar)ı da isyandadır demiş. O sözü işitip gece dahi uyuyasım gelmez oldu. Oturasım gelmez oldu. Orada düşündüm, ilk önce Kırgızlara karşı çıkanz dedim. Kökmen yolu bir imiş. Ka­ panmış diye işitip bu yoldan yürürsek yararnıyacak ....

[1] Noktalı yerler, aslında bozulmuş oldugu için-okunamı­ yan yerlerdir. 102


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

dedim . ............. Kılavuz diledim. Uzaktaki Az (Elinden bir) er buldum. Kendim Az yeri . . ..... imiş. Bir durak imiş. Anı ırmagi( na) gitmiş. Onlar yatıp bir atlı gitmiş diye o yolu yürürsek emin(dir) dedim. Düşündüm. Kag-anına arzetti.m. Çeri yürüttüm. At­ landırdım. Ak Termeli geçerek Og-uz(lan) öne sev­ kettim. At üzerine bindirerek kan söktüm. Yukan at yederek, yaya ag-aç(lara) tutunarak çıkarttım. Öndeki er(ler) ( kan) çig-nedikten sonra ilerletip lhan aştık. Güçlük çekerek indik. On gece yandaki dag- sırtlanndaki engeller arasından gittik. Kılavuz yer yanılıp bog-azlandı. Kag-an: "Zahmet çekip çok hızlı gidin" demiş. "Anı suyuna varalım". O su kıyısına vardık. (Çeriyi) saymak için (atlardan ) in­ etirdik. At(lar) ı ag-aca bag-lıyorduk. Hem gündüz, hem gece hızla gittik. Kırgız(alar) ı ansızın bastık. . . Süngü(ler)le açtık. Hanı, ordusu derilmiş( ti). Sa­ vaştık. Kargıdan geçirdik. Hanını öldürdük. Kag-ana Kırgız milleti teslim oldu. Baş eg-di. Döndük. Kög-men ormanı ndan beri geldik Kırgız(lar) dan döndük. Türgiş kag-anından haberci geldi. Sözü şöyle: Dog-u kag-anına karşı çeri yürüte­ lim demiş. Yürütmezsek bizi, (çünkü) kag-anı kah­ ramanmış, veziri bilge imiş, kaçınırsak, bizi öldüre­ cek( tir) demiş. Türgiş kag-anı sefere çıkmış dedi. On Ok milleti gecikmeksizin sefere çıkmış der. Çin çe­ risi( de) var imiş. O sizi işitip kag-anım: "Ben eve dog-ru ineyim" dedi. Katun yok olmuştu. "Onu yuglatayım" [ 1 1 dedi. "Ordu(ile) vann" dedi. "Altın ormanda oturun" dedi. "Sübaşı ( olarak) lnel Kagan(ile) Tarduş Şadı varsın" dedi. Bilge Tonyu­ kuka, bana dedi: "Bu orduyu ilet" dedi. "Cezayı � ----

[ 1 ] "Yujf matem törenidir. Yu�latmak bu töreni yaptır­ maktır. 103


ATS IZ

gönlünce söyle. Ben s ana ne diyeyim" dedi. "(Düşman) gelirse haberci gönder.Gelmezse söz ve haber alarak otur" dedi. Altın ormanda oturduk. Üç haberci kişi geldi. Söz(ler)i bir: Kag-an(lar)ı çeri çıkardı. On Ok çerisi gecikmeksizin sefere çıktı der. Yanş ovasında derilelİm demiş. O sözü işitip kag-ana dog-ru o haberi gönderdim. Handan geriye haber geldi: Oturun diye demiş İ leri gitme(yin). Kendinizi iyi kullanın. Baskın ettirme(yin) demiş. Bögü Kag-an bana böyle söylemiş. (Fakat) Apa Tar­ kana gizlice haber göndermiş: "Bilge Tonyukuk uyanıktır. Ö zlüdür. Anlar Çeri yürütelim diyecek. Kabul etmeyin". Bu sözü işitip çeri(yi) yürüttüm. Altın ormanı yolauzun aştım. lrtiş ırmaguu geçitsi­ zin geçtik. (Yürüyüşe) gece devam ettik. Bolçu'ya tan atarken eriştik. (Bir) esir getirdi(ler). Sözü şöyle(idi): Yanş ovasında on tümen [ 1 1 çeri deriidi der. O sözü işitip beg-ler hep: "Dönelim. Güçsüzün kendini saklaması yek(tir)" dedi. Ben şöyle derim, ben Bilge Tonyu­ kuk: "Altın ormanı aşarak geldik. lrtiş ırmag-tnı ge­ çerek geldik. Gelmiş (olan düşmanlar) kahraman dedi(ler). Fakat bizi duymadı(lar). Tann, Umay, mukaddes Yersu(lar) (onlara) gaflet verdi. Neye ka­ çacag-tz? Çok(turlar) diye neye korkacag-tz? Az(ız) diye ne(den) basılalım? Taarruz edelim" dedim. Ta­ arruz ettik. Dag-tttık. Ertesi gün çok geldi(ler). Ateş gibi kızıp geldi(ler). Savaştık Bizimkinden iki uç(lar) ı yandan artık idi. Tann yarlıkadıg-I için çok diye biz korkmadık. Savaştık. Tarduş şadı ara bag-ladı. Dag-Ittık. Kag-anını tuttuk. Yabgusunu, şadını orada öldürdü(ler). Elli kadar er tuttuk. O ge­ ce halkının hepsine haber gönderdik. O haberi

[ 1 ] "Tümen" on bin demektir. 104


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

işitip On Ok begleri, halla hep geldi. Baş egdi. Gelen begleri halkı nizama koyup, toplayıp, biraz halk kaçmıştı, On Ok çerisini (arkalanndan) yürüttüm. Biz de çeri sevkettik. Onlan takip ettik. Yinçü ırmag-Inı [ 1 1 geçerek Tinesi oglu(nun) yattıgı Bengi­ ye degin, Demir kapıya degin takip ettik. Oradan geri döndürdük. lnel Kagana ... Araplara yakın... orada Yerüki Suk kumandasmda Sugdak halkı hep geldi. Baş egdi... Türk milleti Demir kapıya, Tinesi oglu(na), Tinesi Oglunun yattıgı daga taarruz et­ miş. Sahipsiz imiş. O yere ben Bilge Tonyulruk taar­ ruz ettirdigim için sarı altın, ak gümüş, kız... hazi­ ne(leri) zahmetsiz(ce) getirdi(ler). llteriş Kagan, bilgelig-i ve kahramanlıgı dolayısı le Çinli(ler) le on yedi (defa) savaştı. Kıtay (lar) la yedi (defa) savaştı. Oguz(lar) la beş (defa) savaştı. O zaman vezir de ben idim. Başkumandanı da ben idim. Oteriş Ka.gana... Türük Bögü Kagana, Türük Bilge Kagana... Ka­ pagan gücü(mü) (ona) verdim. Ben kendim büyük atlı kol(lan) gönderdim. Gece uyumadı. Gündüz oturmadı. Kızıl hanım(ı) tüketerek kara terim(i) su gibi akıtarak işi (mi), gücü(mü) verdim. Ben ken­ dim büyük atlı kol(ları) gönderdim. Arkuy ve ateş kulelerini [21 çogalttım. Yenilen düşman(lar)ı getiri­ yordum. Kaganımı sefere çıkarttım. Tann yarlı­ kıyarak bu Türk milleti (içinde) sildhb düşmanı gezdirmedim. Damgalı atı koşturmadım. llteriş Kagan çalışmasa (idi), (ona) uyarak ben kendim çalışmasa (idim) El de, millet de yok olacaktı. Çalıştıgı için, (ona) uyarak kendim çalıştıgım için el [1] "Yinçü" eski türkçede inci demektir.lnciınn&gı demekle "Sırderya"yı veya "Zerefşan"ı kasdediyorlardı. [2] Savaşlarda uzaktan işaretle konuşmak için yapılan ku­ leler. 105


ATS IZ

de el oldu. Millet de millet oldu. Kendim (artık) ihti­ yarladım. Kocadım. Herhangi yerdeki kag-anlı mil­ lete (baş olarak) (bir) serseri var olsa ne felaket ola­ cak imiş! (Bunları) Türük Bilge Kag-an(ın) Eline yazdırdım. Ben, Bilge Tonyukuk. İ lteriş Kag-an çalışmasa (idi), yok olsaydı; ben kendim Bilge Ton­ yukuk çalışmasa (idim), ben yok olsaydım Kapag-an Kag-an ( ve) Türk müs takil milleti yerinde boy(lar)da, millet de, kişi(ler) de sahipsiz olacaktı. İlteriş Kag-an, Bilge Tonyukuk çahştık(lan) için, Kapag-an Kag-an (ve) Türk müstakil milleti büyüdü. (Şimdi) Türük Bilge Kag-an, Türk müstakil milleti­ ni, Oguz milletini iyi idare ederek (tahtta) oturu­ yor. Bu yazıt çok sade bir dille yazılmıştır. Edebi bir gaye güdülmemiştir. Bununla Kül Tigin ve Bilge kag-an yazıtları arasında pek küçük bir dil farkı da vardır. Bu sonuncularda edebi bir gaye güdüldüg-ü de m'..lhakkaktır. Bunlara bakarak, bazı bilginler, Bilge Tonyukuk yazıtının halk dili ile, ötekilerin ise edebi dille yazıldıg-ını söylüyorlar. Bu fikir dog-ru ol­ sa gerektir.

Kül Tigin Yazıtı Kül Tigin 716-734 yıllan arasında kag-anlık eden Bilge Kag-anın küçük kardeşi olup 47 yaşında oldugu halde 731 yılında Dokuz Og-uzlarla yapılan savaşta ölmüş ve 21 A.gustos 732 tarihinde de adına bir yazıt dikilmiştir. Türk tarihinin eşsiz simaların­ dan biri olan kahraman Kül Tigin için dikilen bu yazıtı Yuhg- Tigin yirmi günde yazmıştır. Yulıg- Ti­ gin kendisi için "Kül Tigin atısı" diyor. "Atı" kelime106


TÜRK EDEBIYA'fl TARIHI

sinin ne demek oldugunu iYice bilemiyoruz. Bir ihti­ male göre Kül Tiginin kız kardeşinin og-lu­ dur.Başka bir ihtimale göre de atası, yani mürebbi­ si veya lalasıdır. Her ne olursa olsun "tigin" llli­ bından bunun da hükümdar ailesine mensup birisi oldug-u anlaşılıyor. Kül Tigin yazıtımn bulundug-u yer bugünkü Mog-ulistanda Koşu Çaydam gölü yakınlanndadır ki a:1ag-I yukan 4 7.5 arz ve 102.5 tUl derecelerine uyar. Ornek olmak üzere bu yazıttan bir parça alıyoruz. Satıriann altında bugünkü türkçe ile tercümeleri gösterilmiştir: Üze

kök

Tengri, Tann,

�da

yag-Iz

yer

kılındukda

ikin

yatız

yer

yaratıldıkta

ikisi

Üstte

gök

asra

ara

kişi

og-lı

kılınmış.

arasında

kişi

�Ilan

yaratılmış

Kişi

og-lında

üze

eçüm apam

Kişi

o�lları

üzerinde

ecdadım

Bumun

Kag-an,

İstemi

Kag-an

Bumun

Kag'an,

lstemi

Kag'an

Olunpan

Türük Türk

budunıng

olurınış.

(tahta) oturmuş(Tahta) oturup

milletinin

ilin,

türüsin

tuta

birıniş,

elini,

kanunlarını

idare

etmişler,

iti birmiş.

Tört

bulung

kop

tanzim etmişler

tarat:

Dört

hep

baz

kılmış.

Başlıg-ıg-

muti

kılmışlar.

Başlılan

107


ATSIZ

yükündürmis. tizli�g­

yükündürmüşler

Dizlileri

sökürmiş.

İlgerü neri

çöktürmüşler.

Kadırkan

Yışka

tegi

kirü

Kadırkan

Ormanına

de� n,

geri

Temir

Kapıg-ka

tegi

kondurınuş.

Demir

Kapıya

de�n

kondurmuşlar.

lkin

ara

idi-oksız

Kök

Ikisi

arasında

sahipsiz (=müstakil)

Gök

Türük

Türkler

Bilge Bilge

k�an

olurur

ança

öylece

kag-an

k&#anlar

imişler.

ermiş.

Alp

imişler.

ermiş.

ermiş.

oturuyor

Alp

kapnlar

imi şler.

Memurlan

Buyrukı

yeme

bilge

ermiş

erinç.

Alp

ermiş

erinç.

Beg-leri

yeme,

huduru

yeme de

düz (=doWü)

tüz

e rmış.

Anı

üçün

ilig

eriç.

İlig

itmiş.

Özi

bilge

imiş

milleti Onun

tutmış idare

tüıiig

kanunlan

kergek

mahrum

imiş.

B�leri

için

Eli

etmişler.

Eli

(tanzim) etmişler. Kendileri

bolmış.

olmuşlar.

108

da

Alp

de

imiş.

ança

öylece

tutup

idare edip

ança

öylece


TÜRK EDEBIYATI TARIHI Kül Tigin yazıtının bugünkü türkçeye çevrilmiş şekli

Bu yazıt yalnız tarih bakımından delil, üslubu­ nun edebi olması bakımından da mühim oldugu için bütününün bugünkü türkçeye çevrilmiş şeklini veriyoruz. Yulıg Tigin bu yazıtı Kül Tigin adına yazmış olmakla beraber yazıttaki sözler Bilge Kag"anın ag"zındandır. Yazıtın silik olup okunamı­ yan bölümlerini noktalarla geçeceg-iz. Aslında ol­ madıg-I halde man8.nın daha iyi anlaşılması için bi­ zim tarafımızdan eklenen sözleri de parantez içinde gösterecegiz. (Ben), Tann gibi, gökte olmuş Türk(lerin) Bilge Kag-an(ı) bu zamanda (tahta) oturdum. Sözümü so­ nuna kadar işit(in) Bütün küçük kardeş(lerim), yig-en(ler)im, şehzade(ler)im. Bütün soywn, mille­ tim! S&g-dakı şadapıt beg"ler, soldaki tarkanlar, buyruk beg"leri! Otuz Tatar...... Dokuz Oguz beg"leri, milleti ! Bu sözümü iyice işit(in), sag"lam.ca din­ le(yin)! İleri, gün dogusuna; cemipta gün ortaana dog-ru; garpta gün batısına; şimalde gece ortasına dog-ru o (çevre) içindeki millet(ler) hep kag"anı ötüken ormanı(nda) oturursa Elde sıkıntı yok( tur). İleri [ 1] Şandung ovasına deg-in sefer ettim. Denize küçük (bir mesafe ile) erişmedim.Cenupta Dokuz Ersine degin sefer ettim. Tibete küçük (bir mesafe ile) erişmedim. Cenupta İnci ırmag"ını [21 geçerek Demir Kapıya deg-in sefer ettim. Şimalde Yer Ba­ yırku(lar)ın [31 yerine deg-in sefer ettim. Bunca yer [1] lleri "d<ıgu" demektir. [ 2] Sırderya yahut Zerefşan. [3] "Yer Bakırku"lar Baykal Türk boyudur.

109

gölü yakınında yaşıyan bir


ATS IZ

de�n (Türkleri) yürüttüm. ötüken ormanında ya­ bancı sahip(ler) yok imiş. Ülke idare edicek yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile düzeldim.Altın, gümüş, pirinç, ipek sayısızca o ka­ dar vermiş (olan) Çin milleti(nin) sözü tatlı, malı yumuşak imiş. Tatlı sözüyle, yumuşak malıyla kandınp uzak millet(ler) i öylece yaklaştınyor imiş. ( Fakat) yakınianna dogru konduktan sonra (on­ lann ) karıştıncılık bilgisini orada anlıyor imiş(ler). Bir kişi yanılsa (bile) soyu (ve) milleti(ne) beşi�ne dek kıymaz imiş(ler). Tatlı sözüne, yumuşak malı­ na kanıp (bir) çok(larınız) beşigine dek kıymaz imiş(ler). Tatlı sözüne, yumuşak malına kamp (bir) çok(lannız) (ey) Türk milleti öldünüz. Türk milleti! Bazılann(ız) cenupta Çugay ormanı(na). Tügelin ovası(na) konayım derse ( ey) Türk milleti orada bazı kanştıncı kişi(ler) şöyle kışkırtıyor(lar) imiş: Irak ise(ler) kötü mal verir, yakın ise(ler) iyi mal ve­ rir diyip öylece kışkırtıyor(lar) imiş. Bilgi bilmez kişi(ler)! O sözü alıp yakma do� vanp (bir) çok kişi öldünüz! O yere dogru varırsa(n) , hiçbir sıkıntısı olmıyan Ötüken ormanı(nda) otursa(n) ebedi (bir) Eli tutarak oturacaksın. Türk milleti! ltidalsizsin. Açsa(n) toklug-(u) düşünmezsin. Bir doyarsa(n) açlıg-(ı) di.ışünmezsin. Öyle oldugun( uz) için (sizi) yükseltmiş (olan) kag-anın(ız)ın sözün( ü) almadan yer sayarak [11 vardınız. Hep ora(lar)da mahvoldu­ nuz. Bittiniz. Orada kalmış (olanlar(ı) nız) yer saya­ rak hep ayakta olarak, ölerek yürüyordunuz. Tann yarlıkadıg-ı için, kendim(in) kutum var (oldugu) için kag-an (olarak) (tahta) oturup yok (olan) yoksul milleti hep toplattım. Yoksul milleti bay [21 kıldım. [ 1] Yerden yere demektir. [2] Bay '"zengin'" demektir. 1 10


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Az milleti çok kıldım. Acaba bu söz(ler)imde yalan var mı? Türk begler(i), millet(i) ! İşitin. Türk mille­ ti(i)ni derleyip El tuttuguııu buraya vurdum l 1l . Yanılıp öldügünü de buraya vurdum. Ne söz(ler)im ( var) ise ebedi taşa l 2l vurdum. Onlar(ı) görerek bi­ lin, şimdiki Türk millet(i), begler(i) Tahta tAbi olan [siz] begler mi yanılacaksınız? Ben ebedi taşı. . . . Çin kaganından nakışçı(la.r) getirdim. Nakışlattım. Be­ nim sözümü kırmadı. Çin kaganının içeri [ 3 ] nakışçı(sı)nı gönderdi. Onlar(a) güzel (bir) hark yaptırdım. İçin(e), dışm(a) güzel nakış vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki söz(ler)imi ........ On okl 4l ogul(lar)ına (ve) yabancı(lar)ına degin bunu görerek bilin, Ebedi taş(ı) yontturdum. Bu çölde ise­ ler), otlakta, çorak yerde ise(ler), (onlar için) öylece çorak yerde ebedi taş yontturdum; yazdım. Onu görüp öylece bilin. O taş ................. dim. Bu yazıyı yazan atısı Yulıg Tigin.

Üstte Gök Tanrı, aşagida yagiz yer yaratıldıkta ikisi ara (sında) kişi ogul(lar) ı yaratılmış. Kişi ogul (lan) ı üzerinde atalanm Bumun Kagan, İstemi Kagan (hükümdar olarak tahta) oturmuş. Otura­ rak Türk milletinin Elini, türe(ler)ini idare et­ miş(ler), tanzim etmiş (ler), dizili(ler)i çöktür­ müş(ler). İleri, Kadırkan ormanına degin; geri, De­ mir Kapıya degin kondurmuş(lar). Kahraman kagan imiş(ler). Memur(lar)ı da bilge imiş. Kahra­ man imiş. Begleri de, milleti de dogru imiş. Onun [ 1 ] Hakkettim mıinıisında kullanılıyor. [2] "Bengü taş" yani "ebedi taş" diye ıibide kasdolunuyor. [3] Saray demek istiyor. [4] "On Ok" on kahile olan batı Türkleridir. lll


ATS IZ

için ülkeyi öylece tutmuş(lar), Yug-cu, sıg-ıtçı[ l] (ola­ rak) öndeki gün dog-usundan Bök-li(ler), Çöli­ gil(ler), Çinli(ler), Tibetli(ler), Apar(lar), Apu­ nm(lar, Kırgız(lar), Üç Kunkan(lar), Otuz Ta­ tar(lar), Kıtay(lar), Tatıbı(lar) bunca millet(ler) ge­ lip feryat etmiş(ler), ag-lamış(lar). Okadar ünlü kag-an(lar)mış. Ondan sonra küçük kardeş(ler)i kag-an olmuş. Ogullan kag-an olmuş. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi yaratılmadıg-(ı), og-lu babası gibi yaratılmadıg-(ından) bilgisiz kag-an(lar) tahta oturmuş. Kötü kag-an(lar) (tahta) oturmuş. Memur(lar)ı da bilgisiz, kötü imiş. Beg-le­ ri, milleti dogTu(luk) suz (oldukları) için, Çin mil­ let(inin) hilekarlıg-I, açık gözlülüg-(ü) için , şirretlig-i için, küçüklü büyüklü münakaşa ettirdik(ler)i için beg-li milletli kışkırttık(ları) için Türk millet(i) ne asil erkek çocuk(lar)ı kul oldu. Namuslu kız çocuk­ lar(ı) halayık oldu. Türk beg-ler(i) Türk ad(lar)ın(ı) bırakarak, Çinli beg-ler(in) çin(ce)ad(lar)ın(ı) taka­ rak Çin kag-an(ı)na tabi olmuş(lardı). Elli yıl (ona) iş(lerin)i güç(ler)in(i) vermiş(ler). İleri, gün dogusunda Bökli kag-an(ı)na (onların) El(ler)in(i), türe(lerin(i) almış(lar). (Fakat) Türk avam halkı şöyle demiş: "Elli milletim. Elim şimdi hani? Kime Eli Kazanacag-Im?" derıniş. "Kag-anlı milletim. Kag-anım hani? Hangi kag-ana işi(mi) gücü(mü) ve­ receg-im?" dermiş. Öyle diyip Çin kag-an(ı)na düşman olmuş. Düşman olup (kendi aralarında) ni­ zam (ve) düzen kuramadık(lanndan) yine teslim ol­ muş(lar). (Çinliler Türklerin) bunca iş(leri)ni güç(leri) ni (kendilerine) verdik(lerini) düşünıne[ 1] "Yutçu", yani bugünkü Türkçeye göre ''Yu�cu", Rtlayın demektir. "Yu�" matem törenidir. Çatataycadaki "yı�lamak" ve Türkiye türkçesindeki "atlamak" aynı kökten gelmektedir. "Sı�t" ise matem demektir.

1 12


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

di(ler). Türk millet(ini) öldüreyim. Kökünü kuru­ ��yım diyor(lar)mış Yok etmeg-e geliyor/lar)mı�. Ustte Türk Tannsı, Türk mukaddes Yer-Su(lar)ı [1] şöyle demiş: Türk millet(i) yok olmasın diye, millet olsun diye babam İlteriş Kag-anı, anam İlbilge Ka­ tunu l21 Tann tepesinde tutup yukan götürmüş. Ba­ bam kag-an on yedi erle çıkmış. Dışarı yürüyor diye haber işitip şehirdeki dag-a çıkmış, dag-daki inmiş. Derlenip yetmiş er olmuş(lar). Tann güç verdi(g-i) için babam kag-an(ın) çerisi kurt gibi imiş. Düşman koyun gibi imiş. Dog-uya, batıya sefer edip (adam) dermiş, (Sayılarını) kabartınış. Hepsi yedi yüz er ol­ muş. Yedi yüz er olup Elsizleşmiş, kag-ansızlaşmış milleti; halayıklaşmış, kullaşmış milleti, Türk türesin(i) elde çıkarmış milleti atalarım türesince yaratmış, heyecanlandırınış. Tölüs, Tarduş [31 mil­ let(lerin)i orada yoluna koymuş. (Onlara) yabguyu, şadı l 4 1 orada vermiş. Cenupta Çin millet(i) düşmanmış. Şimalde Baz Kag-an, dokuz Og-uz mil­ let(i) düşmanınış. Kırgız, Kunkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı(lar) hep düşmanmış. Babam kag-an bunca ..... kırk yedi yol sefer etmiş. Yirmi savaş sa­ vaşmış. Tann yarlıkadıg-(ı) için Elli(ler)i Elsiz et­ miş. Kag-anlı(lar)ı kag-ansız etmiş. Düşman(lar)ı muti kılmış. Dizli(ler)i çöktürmüş. Başlı(lar)ı yükündürmüş. Babam kag-an ..........türeyi kazanıp [ 1] [2]

..Yer.. ve ..su.. dahi ikinci derecede iki Allahtır. .

.Katun.. , Ka�n kansı, yani imparatoriçe demektir.

Bugün kullanılan ''hatun.. ve ''kadın" kelimeleri bundan çıkmış fakat sonra mi.nica bozularak umuınfleşmiştir.

[3] . Tölüs.. ve ..Tarduş'1ar Gök Türklere çok yakın ve onlara .

tabi olan iki ayn boy birli�dir.

[4]

..Yabgu" ve "şad.. katandan sonra gelen en büyük iki

rütbe ve unvandır.

1 13


ATSIZ

Uçmag-a varmış . Babam kag-ana ilk olarak Baz kag-anı bal bal dikmiş(ler). O türe üzerine amcam kag-an tahta oturdu. Anıcam kag-an ( tahta) oturup Türk millet(i)ni yeniden tanzim etti, düzeltti. Yok­ sulu bay kıldı. Azı çok kıldı.Amcak kag-an (tahta) oturdukta kendim Tarduş millet(i) üzerinde şad idim. Amcam kag-an ile ileri ( = dog-uda) Yaşıl Ügüz(e) ( 1 1 Şantung ova(sı)na deg-in sefer ettik. Batı­ da Demir Kapıya deg-in sefer ettik. Kögmen(i) aşarak Kırgız yerine deg-in sefer ettik. Topu yirmi beş sefer ettik. On üç (defa) savaştık Elli(ler)i Elsiz­ lettik. Kag-anlı(lar)ı kag-ansızlattık. Dizli(ler )i çöktürdük. Başlı(lar)ı yükündürdük. Türgiş kag-anı Türk(ler)imiz(den), milletimiz(den) di. Bilmedig-i için, bize isyan ettig-i için kag-anı öldü.Memur(lar)ı, beg-leri de öldü.On Ok millet(i) zahmet gördü. Ata­ larımız(ın) tutmuş (oldug-u) yer(ler), su(lar) sahip­ siz olmasın diye Az l 2l millet(i)ni tanzim edip, düze­ ne koyup ..... Bars Beg- idi. Kag-an ad(ını) burada biz verdik. Küçük kız kardeşim prensesi (zevce olarak) verdik. Kendisi yanıldı. Kag-anı öldü. Milleti kul, köle oldu. Kögmen yer(leri), su(lan) sahipsiz kal­ masın diye Az (ve) Kırgız millet(lerin)i yoluna ko­ yup geldik.Savaştık. ( Elini) yine verdik. İleri ( =dog-tıda) Kadırkan orman(ı)nı aşarak milleti öyle­ ce kondurduk Öylece tanzim ettik. Batıda Kengü Tarmana deg-in Türk millet(i)ni öylece kondurduk. Öylece tanzim ettik. O zamanda kul kullu olmuştu. Halayık halayıklı olmuştu. Küçük kardeşi büyük kardeş(i) bilmezdi. Og-lu babasım(ı) bilmezdi. Öyle­ ce kazan(ıl)mış, tanzim ed(il)miş Elimiz, türemiz

[ 1] ""Yaşıl Ügüz"" Yeşil lnnak demektir.Çinin şimalindeki büyük ""Huang-hu"" ınnf$nın Türkçe adıdır. [2 ] ""Az''}ar o zamanki Kırgızlarla komşu yaşıyan küçük bir Türk boyudur. 1 14


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

(var)dı. Türk, Oguz beg-leri (ve) millet! lşitin. Üstte gök basma(dıy)sa, aşag"ıda yer delinıne(diy)se, Türk millet(i) Elini, türeni kim harap etti? .......... Türk millet(i)! ....... pişman ol. ltaat ettig-in için (seni) yükseltmiş bilge kag-anına, müstakil, iyi Eline ken­ di(n) isyan ettin, kötü iş yaptın. Sil8hlı(lar) nerden gelip (seni) dagı.tarak iletti? Süngülü(ler) nerden gelip (seni) sürerek iletti? Mukaddes Ötüken or­ man(ının) millet( i)! Gittiniz! lleri [ =doguya] va­ ran(larınız) vardınız! B atıya varan(lannız) vardınız! (Vardıg-)ın yerde iyi(lig-)i(n) o (ki) kanın suca aktı. Kemig-in dag-ca yattı. Asil erkek ço­ cuk(lar)ın kul oldu. Namuslu kız çocuk(lar)ın ha­ layık oldu. Bilmedig-(in) için, kötü(lüg-)ün için amcam kag-an Uçmag-a vardıJik önce Kırgız kag-an(ı)m balbal diktim. Türk m.illet(inin) adı sam yok olmasın diye babam kag-anı, ananı katunu yükseltmiş (olan) Tann , El veren Tanrı, Türk mil­ let(inin) adı sanı yok olmasın diye özümü ve Tann kag-an oturttu. Hiç(de) hali yerinde (bir) millete (kag-an olarak tahta) oturmadım. lçerden aşsız, dışardan giyimsiz zavallı, kötü (bir) millet üzerine (kag-an olarak tahta) oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile sözleştik. Babamız(ın) amcamız(ın) çalışmış (oldugu) millet(in) adı sam yok olmasın di­ ye, Türk millet(i) için gece uyumadım; gündüz otur­ madım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım. Öylece çalışıp cenuptaki milleti ateş, su (gibi tehlikeli) kılmadım. Ben ken­ dim kag-an (olarak tahta) oturdugumda yer sayarak varmış (olan) millet ölerek, biterek yayan , çıplak yi­ ne geldi. Milleti yükselteyim de şimalde Oguz mil­ let(i)ne karşı, ileri [=doguda] Kıtay, Tatabı mil­ let(leri)ne karşı, cenupta Çine karşı büyük ordu(lan) on iki (defa yürüttüm.................. savaştım. 1 15


ATS IZ

Ondan sonra Tann yarlıkıyarak kutum var(ol­ dug-tı) için, talihim var(oldug-tı) için ölecek milleti diriiterek yoluna koydum. Çıplak milleti giyimli, yoksul milleti bay kıldım.Az milleti çok kıldım. Başka Elli(ler)den, başka kag-anlı(lar)dan yek kıldım. Dört yandaki millet(ler)i hep muti kıldım. Düşman(lık)sız kıldım. Hep bana tabi oldu(lar). lş(leri)nigüç(leri)ni vermektedir(ler). Bunca türeyi kazanıp küçük kardeşim Kül Tigin yedi yaş(ın)da kaldı ....... . U may gibi anam Katun talihine küçük kardeşim Kül Tigin er ad(lı) oldu. On altı yaşında arncam kagan(m) Elin(e),türesin(e) öylece çalıştı. Altı Çub (ve) Sug-dak(lar)a karşı l1l sefer et­ tik. Bozduk. Çinli Ong Tutuk beş tümen l2 l çeri(ile) geldi. Savaştık. Kül Tigin yaya(lar)la fırlıyarak hücum etti.Ong Tutuk yunçın l 3l silahlı (olarak) eliyle tuttu. Silahlı (olarak) eliyle tuttu. Silahlı (ola­ rak) gönderdi. Kag-ana öylece ulaştırdı.O ordu:ru orada yok ettik. Yirmi bir yaşında Çaça Sengünle l4l savaştık. En ilkin Tadılon Çurun boz atma binip hücum etti.O at orada öldü.lkinci (olarak) lşbara Yamtar(ın) boz atma binip hücum etti. O at orada öldü. Üçüncü (olarak) Yegin Silig Be�n giyimli do­ ru at(m)a binip hücum etti. O at orada öldü. (Düşman), silah(lar) ma, kaftanına yüz(den) çok ok­ la vurdu. (Fakat) yüz(ü)ne, başına bir(i) depıedi ... .

.

..

[ 1) "Alb Çub" lar galiba, Maveraünnehirde Batı Türklerine tabi olarak yaşıyan altı be�lik olacak. "Su�dak" lar ise "Sutd" da yani Buhara ile Semerkand arasındaki ülkede yoşıyan, son­ ra dotu Türkistana kadar olan şehirlere datJlan bir halktır.Acemlerle akraba idiler. [2) ''Tümen" on bin demektir. [3) Bu sözün ne demek oldugu anloşılmıyor, [4) "Sengün" Çincede bir nevi kumandanlık rütbesi olan "Tayang-kiün" sözünün türkçeleşmiş şeklidir. 1 16


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

(nasıl) hücum ettigin(i) (ey) Türk begler(i) hep bilir­ siniz. O orduyu orada yok ettik. Ondan sora Yer Bayırku(laın) Ulug İrkin(i) [ 1 1 düşman oldu. Onu dagttıp Türgi Yargun göl( ün) de bozduk. Ulug İrk:in, azıcık erle kaçıp gitti. Kül Tigin yirmi altı yaşında (iken) Kırgız(lar)a karşı sefer ettik. Süngü batımı kan söküp Kögınen orman(ın)ı tırmanarak l 2 l yürüyüp Kırgız millet(i)ni ansızın bastık. Kaganı ile Sunga orman(ın) da savaştık. Kül Tigin,Bayı­ rkunun ak aygınnıa binip fırlıyarak hücum etti. Bir eri okla vurdu. İki eri birbiri ardınca sançtı [ 3 1 . O hücum ettikte Baykunun ak aygın oylugun(u) kıra­ rak (yere) vurdu. Kırgız kaganın(ı ) öldürdük. Elin(i) aldık. O yılda Türgiş(ler)e karşı Altın ormanı tırmanarak, İ rtiş ırmag(ı)nı geçerek yürüdük. Türgiş millet(i )ni a nsı zın bastık. Türgi ş kagan(ının) ordusu Bolçuda ateşçe, boraca geldi. Savaştık. Kül Tigin, Başgu (adlı) boz at(a) binip hücum etti. Başgu boz ..... otuz.... iki sin(i) kendi .... orada yine (savaşa) girip Türgiş kagan(mm) buy­ ru�u)nu, Az tutu�u) nu [41 eliyle tuttu. Katanın(ı) orada öldürdük. Elin(i) aldık. Kara Türgiş (halk)ı hep teslim oldu. O halkı Tabarda..... Sugdak mil­ let(ini) tanzim edeyim diye Yinçü ırmag(ın)ı geçe­ rek demir kapıya degin sefer ettik. Ondan sonra Ka­ ra Türgiş Halk(ı) düşman olmuş(tu), Kengeres-

( 1 ] "lnu� lrkin" Hayırkulann reisierine verilen unvandır. Türkiye Türklerinin atalan olan Qııuzlann ikinci reisierine de '"Kül Erkin'" deniliyordu. [2] "Yı ş'" kelimesi dag' üzerindeki orman demek olaa gerek­ tir. Çünkü alelade orman olsaydı tırmanma�a lüzum ol­ mazdı . [ 3 ] "Sançmak'" süngü veya kargı ile delmek. süngü veya kargı saplamak demektir. [ 4) ''Tutuk'" bir rütbedir. � yukan genaral demektir. 1 17


ATS IZ

ler(ler)e dogru gitti. Bizim ordu(nun) at(lan)ı zayıf, azıgı yok idi. Kötü kişi(ler)di . . . alp er(ler) bize hücum. etmişti. Öyle (bir) zamanda meyus olup Kül Tigini az erle ayırarak gönderdik. Büyük savaş sa­ vaşmış. Alp Salçı (adlı) ak atın( a) binip hücum et­ miş. Kara Türgiş millet(i)ni orada öldürmüş. (İtaate) almış. Geri dönerek yürüyüp ......... ile, kuşu Tutuk ile savaşmış. Er(ler)in(i) hep öldürmüş. Evin(i), vann(ı) . . . . . .. hep getirdi. Kül Tigin yirmi yedi yaşında (iken) Karluk millet(i) müstakil, güçlü düşman oldu. Mukaddes Tamag baş(ın)da sa­ vaştık. Kül Tigin o savaşta otuz (yaşını) yaşıyordu. Alp Şalçı (adlı) ak atın(a) binip firlayarak hücum et­ ti. İki eri birbiri ardınca sançtı. Karl uk(lar)ı öldürdük. (İtaate) aldık. Az millet(i) düşman kaldı. Kara Gölde savaştık. Kül Tigin kırk bir (yaşını) yaşıyordu. Alp Sançı (adlı) atın(a) binip [l] fırlaya­ rak hücum etti. Az Elteber(in)i [21 tuttu. Az millet(i) kendi milletimdi. Gök, yer bulandıgı için düşman oldu. Bir yılda beş yol savaştık. En ilk Dogu Balıkta savaştık. Kül Tigin, Azman (adlı) ak(ına) binip fırlıyarak hücum etti. Altı eri sançtı. Ordu(lann) gögüs gögüse gelmesinde yedinci eri kılıçladı. İkinci (olarak) Kuşlıgakta Ediz(ler)le [ a] savaştık. Kül Ti­ gin, Az (adlı) yag-Izın(a) binip fırlayarak hücum edip bir eri sançtı. Dokuz Oguz eri çevirerek vurdu. Ediz millet(i) orada öldü. Üçüncü (olarak) Bu . . .. . . da Oguz( lar) savaş tık. Kül Tigin, Azman (adlı) ak(ı) na binip hücum etti; sançtı. Ordusun( u ) sançtık. Elin(i) aldık. Dördüncü (olarak) Cuş başında sa­ vaştık. Türk millet(i) (nin) aya�ı) yoruldu. Kötülü­ yecek idi(ler). Hızla geçerek gelmiş (olan) ordu[1] '"Altına binip" demek '"ak atına binip'" demektir. [2 ] '"Elteber'" Aziann reisierine verilen unvandır. [ 3] Ediz·ıer Dokuz üguzlann büyük boylanndan biridir. ..

1 18


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

sun(u) Kül Tigin yukan yürütüp Tungra(lardan) bir bir boy, Alpagu(lardan) on eri Tunga Tigin yugunda çevirip öldürdük. Beşinci (olarak) Ezgenti Kadazda O�z(lar)la savaştık. Kül Tigin, Az (adlı) yaglzın( a) binip hücum etti. Bir eri sançtı . . . .. . . . . . . . . . . . 0 ordu orada öldü. Mag"a Kurgan (da) kışiayıp yazın O�z(lar)a karşı ordu çıkardık. Kül Tigin Beg-(i) baş (adlı) akın(a) b�p dokuz eri sançtı. Karargahı bastı(lar). Kül Tigin, Og-süz analarım ll] , ablalanm, gelinim, zevceleriın! .Bunca (ruzın)da di­ ri(ler)i halayık olacaktı. Ölü(ler)i (niz) yurtta, yolda yatarak kalacaktınız. Kül Tigin yok olsa (idi) hep ölecektiniz. Küçük kardeşim Kül Tigin merhum ol­ du. Kendim sıkıldım. Görür gözüm görmez gibi, bi­ lir bilgim bilmez gibi oldu. Kendim düşündüın: Za­ man(ı) Tanrı yapar. Kişi o�l(lar)ı hep ölümlü (ola­ rak) yaşamış(tır). Öylece düşündüm. Gözden yaş gele gele, ruhtan, gönülden feryat gele gele tekrar tekrar sıkıldım. Pek katı sıkıldım. İki şad, bütün küçük yig"en(ler)im, şehzade(ler)im, beg"lerim, mil­ letim(in) gözü, kaşı (a�lamaktan) kötü olacak diyip sıkıldım. Yug-cu, sıg-Itçı (olarak) Kıtay, Tatabı mil­ let(leri) baş(ında) olarakUrlar Sengün geldi. Çin kaganından lsiyi Likeng geldi. Bir tümen (de�erin­ de) mal, altın,güınüş gereksiz (oldugu halde) getir­ di. Tibet kag"an(ın)dan Bülen geldi. Garpta, gün batısındaki Sug-d, Acem, Buhara ulus( u) millet(le­ rin)den Neng Sengün, Og-ul Tarkan geldi. On Ok(lar)dan, oglum Türgiş Kagan(ın)dan Makaraç Tamgacı, Og-uz(lann) bilge damgacı(sı) geldi. Kırgız ka�an(ın)dan Tarduş lnançu Çur geldi. Bark yapıcı, nakış işliyen, yazıt yapıcı (olarak) Çin [1} Burada "analan m" diyerek ya üvey analanru yahut kay­ nanalanru kasdediyor. 1 19


ATS IZ

k.ag"an(ınm) çıkanıl1 1 Çang Sengün geldi. Kül Tigin koyun yılında l21 on yedide l 31 öldü. l)o.

kuzuncu ay(ın) yirmi yedi(sin) de yug" yaptırdık. Barkın(ı), nakış(lar)ın(ı), yazıtın(ı) maymun yıl(ın) da yedinci ay(ın) yirmi yedi(sin)de l41 hep takdis et­ tik. Kül Tigin kırk yedi yaşında öldü. Taş .............bunca nakışçı(lar)ı tuygun (ve) elteber(ler) getirdi. Bunca yazı(yı) yazan, Kül Tigin(in) atısı (ben) Yulug Tigin yazdı:in. Yirmi gün oturup bu taşa, bu duvara hep (ben ) Yulug" Tigin yazdım. Başka şehza­ de(ler) inizden, taygun(lar)ınizdan l 51 daha iyi yapardınız.Uçarak gittiniz. Tann . .......... diri edici. Kül Tiginin altının(ı), gümüşün(ü), malın(ı), vann(ı), dört bin atını . . . . . ........ Tigin yukan gök ...... (taş)ı yazdım. (Ben) Yullıg" Tigin [6] . . . . . . . . . . . . . . . . . . Küçük kardeşim Kül Tigin ......... .iş(in)i güc( ün)ü verdig-(i) için Türük Bilge [1] "Çıkan) sözünün ne demek oldiJ#u anlaşılmıyor. [2] Gök Türkler 1 2 yılı bir devre sayan hususi bir takvim

kullaruyorlar ve bu on iki yılın her birine bir hayvanın adıru ve­ riyorlardı. Bu hayvanlar sırasıyla şunlardır: Sıçan, öküz, kap­ lan, tavşan, ejder, yılan, at; koyun, maymun, tavuk, köpek, do­ muz. Aylann adlan olmayıp birinci ay, ikinci ay diye ad­ landınlırdı. [3] Hangi ayın on yedisi oldu� söylenmiyor. [ 4] 21 �stos 732 tarihine raslıyor. [5] Bu söz biraz yukarda "tuygun" diye geçtigi halde burada "taygun" diye yazılıyor. Bir rütbe veya unvan old� an­ laşılıyor. [ 6] Bu yazıtı yazan, adını daha yukarda "Yulu�" veya '"Yuh�" şeklinde yazdı� halde burada ''Yullu�" diye kaydet­ miştir.

120


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Kag-an ............ Küçük kardeşim Kül Tigini gözeterek oturdum. İnançu Apa Yargan Tarkan adı (nı) ........ . Görülüyor ki Kül Tigin yazıtı edebi bir eser­ dir.Cümlelerin bazan kısa, bazan uzun oluşu; manaya kuvvet vermek için bazan aynı kelimenin biribirine yakın yerlerde tekrarlanması, yani bir nevi "tekrir" san'atı yapılması; bazan ise aksine ola­ rak, manası birbirine yakın kelimelerin aynı cümle­ de veya birbiri ardınca gelen cümlelerde kullanıl­ ması bu yazıta oldukça yüksek bir edebi deg-er ver­ dirmektedir.Yulug- Tigin bu yazıtta Bilge Kag-an ag-zidan Türk milletine hitap ederken ne kadar lirik ve romantik ise tarihi vak'alan anlatmakta da oka­ dar realisttir.Bu yazılarda yalan, mübalega, boşuna ögünıne yoktur. Türk milletinin bütün ahla­ ki safiyeti, bütün degerieri ve kusurlan apaçık göze çarpmaktadır. Başka milletler de yazıtlar bırakmışlardır. Fakat onlann.ki mütemadi bir zafer teranesinden ibarettir. Onlarda yenilmeler bile ye­ niş gösterilmiştir. Türk yazıtında ise her şey eşsiz bir samimiyetle, oldug-u gibi anlatılmaktadır.Kara günlerde, bozgunluk çag-larında Türk kanının su gi­ bi aktıg-Indan, Türklerin ölerek kemiklerinin dag­ gibi yattıg-Indan bahsolunuyor. Fakat zafer günle­ rinde düşman kanının su gibi akıtıldıg-Indan bahis yoktur. Akıtılmış olsa bile bu anlatılmag-a ve ög-ünülmeg-e layık sayılmıyor. Cihan tarihinde her milletten birçok hükümdar hanedanlan gelmiştir. Fakat hiçbir hanedanm hiçbir hükümdan kendi atalannın kusurundan bahsetmemiş ve ettirme­ miştir. Bu yazıtta ise Türk devletinin alçalmasma sebep olarak bilgisiz, fena kag-anlann iş başına gel­ miş olması gösteriliyor. Türk beglerinin suçları 121


ATS IZ

hatırlatılıyor. Milletin itidalsizli�, açken toklugu ve tokken açlıg-ı düşünmedi�, yani yannı hiç düşün-meyişi tenkit olunuyor. Fakat yine aynı mil­ letin kaganlanıp devlet kurmak için ayaklanışı pek ögmege deger bir hadise oldugu halde gayet tabii olarak anlatılıyor. Türk ruhunun "ferdiyetçi" ol­ mayıp "cemiyetçi" oldugu bu yazıttan da an­ laşılıyor: Birçok savaşlar yapıldıgı ve bu savaşlarda hiç şüphesiz üstünlük gösteren birçok kahraman­ la. cıktıg-ı halde bunların adlan anılmıyor. Kül Ti­ gin kahramanlıklan bile pek az anlatılıyor. Onun savaşlarda kaç kişiyi yere serdi� söylenmekle ikti­ fa olunuyor. Yalnız bir yerde Türk beglerini hitap olunarak "onun nasıl hücuın etti�ni hep bilirsiniz" deniliyor. Ömrünü Türk birlig-i ugrunda harcıyan kahraman Kül Tigin için bütün methiye aşagı yu­ kan bu cümleden ibarettir. Karargahı Oguzlara vermemek için öldüg-ü zaman ise bunun ehemmiye­ ti bir kaç veciz ve samimi sözle söyleniyor. Fakat in­ sanların kahramanlıgiDdan bu kadar az bahsolun­ masına karşılık, yazıtta Türklerin sevgili ve vefalı lyardımcılan olan ehemmiyet verildigi görülmekte­ dir. Savaşların çogunda Kül Tiginin bindigi atlar, adı sayılmak üzere zikrolunmaktadır. Büyük savaşlar ve en parlak zaferler ise kısa bir iki cümle ile ifade olunuyor. Bazan düşman askerle­ rinin alplıgı tasdik olunuyor. Fakat devlete isyan edip yenilen Oguzlara, Türgişlere, Karluklara, Kırgızlara ve başka boylara karşı asla düşmanca duygular beslenmiyor. "Gökte ve yerde kargaşalık oldugu için" yahut "kaganlan yanıldıgı için" onlann sıkıntı çektiklerinden bahsolunuyor.Hatta bu se­ ferlerin öc almak için degil, ya onlann taarruzunu önlemek, yahut o halklan tanzim edip yoluna koy­ mak için yapıldıgı söyleniyor ki bu sözler tarihi vu122


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

kuata tamamile uygundur. Son söz olarak şunu söylemek dog"nı olur ki, eg"er Türk dili müslümanlıktan sonra arapçanın ve acemcenin büyük ve zararlı tesirinde kalarak aslın­ dan sapmasaydı biz bugün Gök Türk yazıdanndaki dili daha kolay anlıyacak ve onu şimdi buldumuz­ dan daha çok güzel bularak bu yazılara, Araplann cahiliye şürlerine verdig-i deg"eri verecektik.Çünkü, hangi dilden olursa olsun, dünyada en büyük eser diye tanınan ne kadar yazı varsa, bu yazılar şaheser olmak mazhariyetini, her şeyden önce, yazıldıklan dili konuşan milletin kendilerini anlıyarak sevme­ sine ve sevdikleri için propaganda yapmasına borç­ ludurlar.

3· Uygurlar Çatmda Türk Edebiyatı Uygtirlar çag"ımn edebiyatını ikiye ayırarak gözden geçirmek gerektir. Birinci devre Dokuz Oguz devresidir. Yani Dokuz Oguz-Uygurlann bugünkü Mogulistanı merkez edinerek, yaşadıklan 7 45 840 yıllan arasındaki çag"dır. Bu devredeki Dokuz Oguz - Uygur edebiyatı aynen Gök Türk ede­ biyatma benzer ve onun devamıdır.İkinci devre ise, Kırgızlann ihtilali üzerine Mog-ulistanı bırakarak sonraki devreye ait olan edebiyattır. Bu devrede edebiyatın umumi vasıflan deg-işmiştir. -

745-840 arasındaki dil ve edebiyat Bu devrede Dokuz Oguz - Uygurlar, kendilerin­ den önce kullamlan Gök Türk elifbesini kullanıyor­ lardı. Yalmz bazı harflerin şekilleri arasında küçük 123


ATS IZ

ehemmiyetsiz farklar vardı. Dil de aynı idi. Esasen Bilge Ka�an, Dokuz Oguzlann kendi milleti ol­ dugunu yazıtta söylemişti. Uzun zamanlar aym idare altında, biribirine yakın yerlerde yaşıyan ve aynı ırktan gelen Gök Türklerle Dokuz Oguzlann aynı dili ve lehçeyi konuşmalan gayet tabiidir. Bu devirden bize kalan eserler, Gök Türkler devrinde oldugu gibi, taş üzerine yazılmış olan yazıtlardır.

Moyunçur Katan Yazıtı Bunlann arasında en mühimmi Dokuz Oguz­ Iann ikinci ka�anı olan Moyunçur Ka�anın veya resmi adı ile "Tengride Bolmuş ll Etmiş Bilge Ka�an" (745-759)ın adına dikilmiş olan yazıttır. Bu yazıt bugünkü Mogulistamn şimalinde Şine Usu gölü civannda bulunmuştur. Üshlp ve tahkiye bakımından Gök Türk yazıtlanmn eşidir. Moyun­ çur Kag-anın babası olan Kutlu� Bilge Kül Kag-an ile Moyunçur Ka�an zamanlanndaki siyasi ve askeri vak'alardan basetmektedir. Fakat ne yazık ki bu yazıtın birçok yerleri bozulmuştur.Hemen hemen her satınnda bozuk yerler vardır. Tamamile okuna­ bilen satırlar pek azdır. Ruh bakımından da Gök Türk yazıtlanna benzemektedir. Bunda da zaferler kısaca anlatılmakta, kötüler ve kötülükler yüzünden milletin sıkıntı çekti� samimi olarak söylenmektedir. Fakat Kül Tigin ve Bilge Ka�an yazıUannın bazı yerlerindeki yüksek lirizm bunda yoktur.

124


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

840'tan sonraki edebiyat ve dil Dokuz Oguz-Uygurlar Dogu Türkiatana çekilip yalnız Uygur adı ile anılmag-a başladıktan sonra Türk edebiyatı yavaş yavaş eski vasıflannı kaybet­ meg-e başladı. Zaten Dokuz Oguz devrinde iken ma­ nihaizmi kabul etmişlerdi. Dog-u Türkiatana çekil­ dikten sonra yavaş yavaş aralarına budizm ve nas­ turi hıristiyanlıg-ı da girmeg-e başladı. Bu dinlerin kendilerine mahsus ıstılahları, tabirleri türkçeye girerek onun saflıg-Im biraz bozdu. Sonra çinceden, tibetçeden, sug-dakçadan ve başka dillerden türkçe­ ye tercümeler yapılırken türkçenin gramer kaidele­ ri ihlal olundu. MeselA türkçede fiilierin cümle so­ nuna gelmesi umumi bir kaide iken ve pek nadir is­ tisnalarda mAnaya kuvvet vermek için ortaya veya başa gelirken fiilierin ortaya getirilmesi iptizale ug-ratıldı. İhtimal ki mütercimlerin bazıları Türk olmadıkları için türkçeye eser çevirirken kendi ana dillerinin tesirinde kaldılar.Bu devirde yazılan eserlerin bir takımı Gök Türk elifbesiyle yazıl­ mıştır. Fakat büyük kısmı Uygur harfleriyle kale­ me alınmıştır.

Uygur yazısı Uygur yazısı denilen elifbe Sug-daklardan alınmıştır. Sug-daklar manihaist oldukları için ma­ nihaizmin Türklerce kabulünden sonra Sug-dak elifbesi dini eli.fbe olarak Türklere geçmiştir. Fakat bu harfler türkçeyi yazmak için çok ek.siktir. Çünkü ancak 18 harften ibaretti Birbirine yakın olan harf­ ler tek bir işaretle gösteriliyordu. MeselA b, p, fharf­ leri için bir tek işaret vardı. Z, s veya t, d yahut c, ç, j harfleri de aynı işaretle gösteriliyordu. Bu yüzden 125


ATS IZ

Uygur yazısı ile yazılmış eski yazılan bugün tam olarak do�u okuma adeta imkansızdır. Uygur yazısının ikinci bir güçlüg-ü de her harfin üç şekli ol­ masıdır. Bir harf, kelimenin başında ortasında ve­ ya sonunda olduguna göre ayn ayn şekillerde yazı­ lıyordu. Yani bundan önce kullandıgımız Arap harf­ lerine benziyor ve onun gibi sag-dan sola yazılıyor­ du.

Uygur eCtebiyatı mahsülleri Türk edebiyatının Uygur yazısı ile meydana ge­ tirilmiş olan mahsulleri pek çoktur. Bunlann en büyük kısmı dini edebiyata ait eserlerdir. Dini eserlerin çog-u budizm ve manihaizme, küçük bir kısmı da nasturilig-e aittir. Bunlardan manihaizme ait olanlar bu dinin esaslanna, tatimatma ait ol­ dug-u için çok mühimdir. Bu üç din mensuplan, ken­ di dinlerini propaganda etmek için birçok eserler yazmışlar, böylelikle Uygur Elinde yüksek bir dini edebiyatın vücuda gelmesine sebep olmuşlardır. Fakat Uygurlann edebiyatı yalnız dini eserlerden mürekkep deg-ildir. Tarih ve co�afyaya ait eserler de yazılmıştır. Avrupa bilginlerinin Dog-u Türirista­ na yaptıklan ilmi seferler neticesinde, asırlardan­ beri toprak altında kalmış olan birçok kitaplar bu­ lunmuş ve bunlar Avrupaya, bilhassa Beriine geti­ rilmiştir. Dog-u Türkistanın iklimi kurak oldug-u için kitaplar toprak altında uzun zaman kalabil­ miştir. Yalnız bazı yerleri aşınmış veya silinmiştir. Bu eserlerden mühim bir kısmı henüz okun­ mamıştır. Okundukça Uygurlar çag-ındaki Türk edebiyatma daha parlak oldug-u anl&Şılacak, ihti­ mal Gök Türk yazıUarının okunamıyan bazı kısımlan da bunlann yardımı ile halledilecektir.

126


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Uygur edebiyatından bir örnek Uygur dili ve edebiyatı hakkında bir fikir ver­ mek için aşagıya aldıgımız parça Turlan şehrinde bulunmuş bir metindir. Dokuz Oguz kag-anların­ dan Bögü Kag-anın manihaizmi milletine nasıl ka­ bul ettirdig-ini anlatmaktadır. Kelimelerin altına bugünkü türkçe ile tercümeleri yazılmıştır: Men

Tengrimen.

Sizni

birle

Ben

Tannyım.

Sizin

ile

Tengri

yiringerü

bargaymen.

Tann

yerine d�

varacatım.

Dmdarlar

inçe

kiginç

şöyle

cevap

Dindarlar (=Manihaist rahipleri)

birdiler.

Biz

angbiz.

Biz

verdiler.

Biz

temiziz.

Biz

dındarbiz.

Tengri

aygın

tüketi

dindanz.

Tann

sözünü

tamamile

işleyürbiz.

Kaltı

etüz

işliyoruz.

Eter

vücut

kodsar koyarsa (müsaade ederse)

biz

Tengri

Biz

Tann

yirinberü

bargaybiz.

Ne

üçün

yerine vararak

gidece�z.

Ne

için

Yarlıgın

tiser

biz

Tengri

der(ler)se

biz

Tann

emrini

adruk

kılmazbiz.

A....

yüzüm.üz

ayn

lnlmayız.

A.

yüzümüze

127


ATS IZ

utru

tazyik

ulu

alp

emgekler

üçün için

güç

Onun

Tengri

yirin

bulgaybiz

Tann

yerini

bulacatJ.z

Tengrim!

Siz

türüsüzün

Siz

ödsüzke

yazınsarsiz.

Bu

Tengirike Tannya

özüngüz

Ötrü

kamıg

kendi

basıngay,

tazyik edecek,

özünüzü

bütün

bulangay.

bulunacak (= kanşacak)

Türk

kaınıg bütün

y..

..

y. . .

budun

Türk

milleti

yazuk

kıltaçı

günah

.

dındarlıg .....

bolgaylar. Kanyuda olacaklar.

kanunsuzca

kentü

Bundan ötrü

günaha sokuyorsunuz.

Bu

Anı

dir.

zamansız olarak (=daimi)

eliniz

basınç

erür.

zahmetler

Tannm!

ilingiz

basınç

ıyınç,

ulug

dotru

kılıcı

Her yerde dindarlan (=manihaist rahiplerini)

ölürgeyler. öldürecekler.

1 28


VI· Karahanlılar Çagında

Türk Edebiyatı Onuncu asırda Türkler Türklerin ana yurdu olan Orta Asyada, onuncu asnn ortalanna dogru "Türk devleti" olarak yukan­ da anlattıgımız Uygurlar bulunuyordu. Bunlann hüküm sürdükleri yer, bugün Dogu Türkistan de­ di�miz yerlerin büyük bir bölümünü dolduruyor­ du. Fakat daha önceki asırlarda oldugu gibi Uygur­ lar, öteki bütün Türklere, hiç olmazsa Türklerin bir kısmına hakim de�llerdi. Yani bu asırda büyük bir Türk birli� yoktu. Uygur devletinin şimalinde, 840'taki büyük isyanlan ile Dokuz Oguz-Uygur devletini sarsıp küçülten Kırgız Türkleri vardı. Kırgızlar, aşagı yukan bugünkü Mogulistanla da­ ha şimalini işgal eden bir yerde oturuyorlardı. Kırgızlann batısında, yani bugünkü Cenubi Sibir­ yanın büyük bir bölümünde Kimek Türkleri vardı. Bunlann büyük bir çokluguna Kıpçak denirdi. Türkiye Türklerinin ataları olan Oguz Türkleri ise, Kimekierin batısında, yani Aral gölünün çevresiyle Sırderya ırmagJ.nın aşagı boyunda yaşıyorlardı. Karluk Türkleri Uygurlarla Oguzların arasındaki 129


ATSIZ

ülkede bulunuyorlardı. Yagma, Çigil, Tuhsı, Argu gibi ötekilerinden küçük olan Türk zümreleri Kar­ lıkiann yanında idiler. Bunlar, eski batı Gök Türk­ lerinin en büyük boyu olan Türgişlerin artıklan idi­ ler. Oguzlann batısında Avrupaya dogru ve Avru­ pada ise Peçenek, Bulgar, Suvar Türkleri oturuyor­ du. Demek ki resmi Türk devleti olan Uygurlar, me­ deni bakımdan çok ileri gitmiş olmakla beraber, si­ yasi bakımdan zayıftı. Çünkü Türklerin çokluguna söz geçiremiyordu.

Onuncu asırd.a Türk lehçeleri Gök Türkler ve Dokuz Og-uzlann hakimiyeti çag-ında, Türk boylannın lehçeleri arasındaki aynlıg-ın pek az oldugu muhakkaktır. Çünkü müte­ madiyen hareket halinde bulunan Türkler birbiriy­ le daima kanşıyor, yer deg-iştiriyorlar, sıkı teması hiç kaybetmiyerek birbirine dil bakımından tesir ediyorlardı:. Bundan başka aynı siyasi hakimiyet altında bulunmak da hiç şüphesiz lehçelerin aynl­ mamasına çok yardım ediyordu. Fakat 840'tan sonra "devlet dışında" yaşıyan Türklerin çog-alması ve Türklerin uzun müddet bir durgunluk geçirerek birbiriyle olan girişmelennin azalması lehçeler arasındaki ayrılıg-ı çog-alttı. Daha önceki asırlarda bu ayniıkiara "lehçe" bile denme­ yip "ag-ız" demek dogru oldug-u halde, onuncu asır­ dan başlıyarak bu ayrılıklar '1ehçe" halini aldı. Onuncu asırda Türk dili "dogu" ve "batı" lehçesi olmak üzere iki lehçeye ayrılmıştı. Dog-u lehçesini konuşanlar şunlardı: Uygur, Kırgız, Karluk, Çigil, Yagma, Tuhsı, Argu. 130


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Batı lehçesini konuşanlar da şunlardı: Oguz, Kimek-Kıpçak, Peçenek, Bulgar, Suvar. Dogu ve batı lehçelerinin her ikisi de eski uygur­ canın, bu da daha önceki Gök türkçenin de­ vamıdır. Doe;tı lehçesi ile batı lehçesi arasında kelime ha­ karnından da, gramer bakımından da aynlıklar vardı. Bununla beraber bu aynlıklar dogu ve batı lehçeleriyle konuşan Türklerin anlaşmalanna en­ gel olmuyordu. Belli başlı aynlıklar şunlardı: 1) Dogu Türklerinde, kelimelerin ortasında olan "g" harfleri batı Türklerinde düşüyordu. Dogulular "tamgak" (= damak), "bargan" (=varan) dedigi halde batılılar "tam ak", "baran" diyorlardı. 2 ) Dogu Türklerinde "m" harfi ile başlıyan

sözler batılılarda "b" oluyordu. Mesela doe;tıluların "men", "min" demesine karşılık batılılar "ben", 'bin" diyordu. 3) Doe;tılular "degil" yerine "ermes" dedikleri halde batılılar "tegül" diyorlardı.

4) Mekan ve alet isimleri de ayn idi. Mesela doe;tılular "bu turgu yer ermes" (= bu duracak yer degil" diyorlar, batılılar ise 'bu turası yer tegül" di­ ye söylüyorlardı.

5) Doe;tılularda "y" ile başlıyan kelimelerden çogu batılılarda "y" harfi olmaksızın veya "c" ile başlamak suretiyle söyleniyordu.

Her ne ol ursa olsun, aynlık büyük degildi. Dogululann konuştugu lehçenin en dogrusu ve güzel Kaşgar ve çevrelerinde konuşuluyor ve buna Hakanlı lehçesi deniyordu. 131


ATS IZ

Türklerin islAmiyeti kabul etmesi Türklerden bazılan daha Gök Türklerin son za­ manlannda, yani sekizinci asnn ortalannda islA­ miyeti kabul etmeg-e başlamışlardı. Bunlar bilhas­ sa Abbasi imparatorlug-unda paralı asker olmak için müslüman oluyorlardı. Bunların sayısı on bin­ leri buldug-u ve bazan Abbasr devletinin başlıca kuvveti bunlar oldugu halde bile bu çag-larda Türklere müslüman olmuş diye bakılamaz. İslAm tüccarlarının Türkler arasına sokularak tesir yap­ maları, din propagandacılarının faaliyeti pek az te­ sir yapıyor, müslüman olanlar Abbasi iınparator­ lug-una asker olmak için Türkiatanı bırakarak ekse­ riya Anadoluya geliyor ve orada Bizanslılarla dur­ maksızın çarpışan islam ordusunun en faal unsuru oluyorlardı. Türklerin yıg-ın halinde islamiyeti kabul etme­ leri ilk önce 921 yıllannda oldu: Bugünkü Rus Av­ rupasmın Ural dag-larına bitişik oldug-u yerlerde yaşıyan Bulgar Türkleri 920'de Abbasi halifesine elçiler göndererek kale yapacak mühendislerle din bilginleri istediler. b u sayede islfuniyet Bulgar Türkleri arasına girdi. Asıl Türkiatana gelince: Uygurlann batısında ve Og-uzlann dogusunda olmak üzere Kaşgar ve Ye­ disu ülkelerinde yaşıyan ve Karahanlı hükümdar ailesinin reislig-i altında bulunan Çigil, Yag-ma, Tuhsı, Karluk Türkleri 925-940 yılları arasında müslüman olarak cihan mukadderatının deg-işme­ sine sebep oldular. Türkler müslüman olmasalardı herhalde dünyanın siyasi ve içtimai durumu bugünkünden başka türlü olacaktı. Bu Türklerin yıg-ın halinde islamiyeti kabul etmelerine sebep Ab­ basi hükumeti tarafından takibata ug-radıklan için 132


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Horasandan kaçan ve Türklerin arasına sı�nan Ebu Müslim. taraftarlarının daimi propagandası ol­ muştur. Fakat Türklerin ilk kabul ettigi islamiyet öz müslümanlık olmayıp biraz şamanizmle, biraz da manihaizm ve budizmle kanşık olan bir islami­ yetti.

Karahanlılar devleti Karahanlı hükümdar sülalesi eski Türgiş ka�anlannın neslindendir. Türgişler, eski batı Gök Türklerinin en güçlü ve ehemmiyetli bir boyu olup son ka�anlar hep bu boydan gelmişlerdir. Gök Türklerin yı kı lması ndan sonra bunların döküntüleri de Dokuz O�z - Uygurlara tabi bir han olarak yaşamıştır. Abbasi halifesi Mansur ( 754775) zamanında, Kaşgar ve Fergana hükümdan olan ve adı iyice okunamayıp "Kır Han" olması muhtemel bulunan hükümdar Bagdada "Bayır Çur" adında bir elçi göndermiş ve halife ile siyasi münasebetlerde bulunmuştu. Bu elçi Ba�datta kendisine ısrarla teklif olunan müslümanlı� red­ detmiş, kendi dininin kendisince daha de�erli ol­ du�nu söylemişti. 840 yıllarında da Bilge Bayı­ nçur Han ve 893'te o�lu Tafgaç O�çak Han, Ab­ basi: imparatorlu�na tabi olan ve Maveraünnehir­ de bulunan Samanlılara hücum etmişlerse de püskürtülmüşlerdi. O�çak Hanın kardeşi olan Bezir Arslan Harun oglu Satuk Bugra Han zamanı­ nda Karahanlılar devlet şeklini almışlar ve isl3ıni­ yeti kabul etmişlerdir. Satuk Bugra Han, büyük Türk hükümdarlarından birisidir. Hatırası Türkler arasında pek mukaddes olarak yaşamıştır. Samaniılardan bazı şehirleri almış ve uzun zaman hükümdarlık ettikten sonra 955'te ölmüştür. Bu 1 33


ATSIZ

suretle Uygur devletinden başka ona sınırdaş olan yeni bir müslüman Türk devleti daha dogtıyordu. Din aykınlı� bu iki Türk devletini düşman yap­ makta gecikmedi. Togan Han (999-1014)'ın ilk hakanlık yılında Maveraünnehir tamamile fethedilerek Samanlılar devleti ortadan kaldınldı. 1008 yılında Uygurlar­ dan Hotan alınarak Uygur devleti daha doguya dogru itilip küçültüldü. Karahanlılar batı ve dogudaki zaferlerden sonra cenuba da sarkmak is­ teodiler. Fakat Belh civarında Gaznelilerle çarpışıp durduhıldular. Gazneliler ordusunun Türkleri bu savaştan önce Karahanlılar ordusuna karşı Kaşgar türkçesiyle türküler söylemişlerdir. Togan Han, Gazneliler padişahı Sultan Mahmuda: "Sen Hint kafirleriyle, ben de Türk kafideriyle savaşahm" teklifinde bulundu. Barıştılar. Arslan Togan Han ( 1 014- 1024) Gaznelilerle 1019'da yine çarpıştı. Fakat yenildi. Yusuf Kadır Han ( 1024- 1034) ise 1 025 yılında Belh civannda Gazneli Mahmudla görüştü. İki büyük Türk hükümdan ittifak ettiler. Yusuf Kadır Harun kızını Gazneli Mahmudun oglu Sultan Mes'udla evlendir­ diler. İki devlet Buhara ve Semerkand havalİsinde yaşayıp Karahanlı devletini pek de tanımıyan Ka­ rahanlı prenslerine karşı müşterek bir siyaset kul­ lanma� kararlaştırdılar. Karahanlılar müslüman olmıyan Türkler arasında islamiyeti yaymak için çok çalışıyorlardı. Bugra Tegin Süleyman Arslan Han (1034-1047) za­ manında şimdiki Kazakistan bozkırlannda oturan Türklerden 10000 kadar ev halkı müslüman oldu ( 1043). Birkaç bin çadır halkı Türk de 1046 yılında müslüman olmamak şartı ile hükümdarın hizmeti1 34


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ne girdiler. Aynı yılda müslüman olmıyan Türkler­ den 70.000 kişilik bir kuvvet Karahanlılara hücum etti. Süleyman Arslan Kara Han 40.000 kişilik or­ dusuyla bunlara karşı parlak bir zafer kazanıp gazi unvanını aldı. 1047-1049 yılları arasında hakanlık eden Yıg-an Tegin Mahmud Hanın asıl ehemmiyeti Selçük devletinin ilk padişahı olan Tugru.l Beg-i hi­ maye etmiş olmasındadır. Tug-rul Beg- ilk önceleri Mahmud Hanın maiyetinde idi. Fakat ozaman Mahmud Han Karahanlılann hakanı olmamıştı. Selçük devletinin kurulup kuvvetlenmesinden son­ ra Karahanlılar devletinin batıdaki ülkeleri yani Ma"erünnehir onlann nüfüzunda kaldı. Burada Karahanlılar ailesinden hanlar bulunuyor, fakat bu hanlar Selçüklerin hakimiyetini tanıyordu. Ya­ ni bugünkü siyasi ve mülki telakkilere göre an­ laşılmaz bir durum dog-IDuştu: Karahanlılar devle­ tinin batı bölümleri görünüşte yine Karahanlılara tabi oldugu halde Selçük devletinin de himayesinde bulunuyor, Selçük sultanlan buradaki hanlann inip çıkmalanna kanşıyordu. On ikinci asnn orta­ lanna dogru da dog-udan Karahıtaylar çıkarak Ka­ rahanlıların ülkesine girmişlerdi. 1 1 41 tarihinde Semerkand civanndaki Katvan ovasında, büyük Selçük devletinin son imparatoru Sultan Sancarla Karahanlılann müttefik ordulan Karahıtaylara yenildiler. Böylelikle Karahanlılar devleti ortadan kalkmış oldu. Bu tarihten sonra da Karahanlılar neslindeiı bazı hanlar Maveraünnehirde yaşamış­ Iarsa da Karahıtaylara ve daha sonra Harzemşah­ lara tabiydiler. Hiçbir ehemmiyetleri yoktu.

Karahanlılann medeniyeti Karahanlı ailesi kendilerini Afrasiyab yani 135


ATS IZ

Türklerdeki adı ile Alp Er Tunga neslinden sayıyor­ lardı. Afrasiyab, milattan önce yedinci asra yani Sakalar zamanına ait oldugu için Karahanlılann bu 17 asırlık şeceresine pek inanılamaz.Fakat bu rivayet Karahanlılann tamamen eski Türk kag"an­ lan ananesini güttüklerini gösterir. Teşkilatlarına ve ananelerine göre Karahanlılar için "eski Gök Türk devletinin islami bir şekilde devamıdır" dene­ bilir. Devletin başında bir hakan bulunuyordu. "Ha­ kan" kelimesi eski "kag-an" kelimesinin deg-işmiş bir şekli idi. Hakan ailesine mensup olan hanlar mem­ leketin muhtelif parçalannı idare ediyorlardı. Ba­ zan bu hanlar öldüg-ü zaman yerine og-tıllan geçi­ yor, bazan da bir han, ülkenin dog-u bölümünü idare ederken sonra batı bölümüne tayin olunuyordu. Hakan bayrag-ı al ipek kumaştan yapılırdı ve dokuz tane idi. Ordu, bütün Türk devletlerinde oldug-u gibi mükemmeldi. Dag-larda ateş kuleleri bulunur, bun­ larda ateş yakmak suretiyle düşmanın geldig-i ha­ ber verilirdi. Bu, ozaman için bir nevi telgraf vazife­ sini görüyordu. Hakan ailesinden olan erkeklere "tigin" denirdi. Gök Türklerde de tigin denildig-ini yukarda söylemiştik. Hakan ailesinden olan kadınlara "ha­ tun" denilirdi ki bu da Gök Türklerdeki "katun" sözünün deg-işmiş bir şeklidir. Hakandan sonra en büyük rütbe "yugnış" tu. Kumandanlara "sü başı", yüksek sivil memurlara "tapukçu" denirdi. Memlekette posta teşkilatı da vardı ki "ulak" adını almıştı.

136


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Karahanlılar çag-Inda, Maveraünnehirdeki şehirler kat'i birer şekil almıştır: Şehrin dört cihe­ tinde dört kapısı bulunur ve bu kapılardan gelen yollar şehrin tam ortasında birleşerek geniş bir meydan teşkil ederdi. Şehirlerde beg-ler, bilginler, tüccarlar kuvvetli bir şehir aristokrasisi teşkil edi­ yorlardı. Karahanlıların Türkiatana en büyük hizmetle­ rinden birisi tug-ladan bina yapmalardır. Daha önceki devirlerde hükümdar saraylan bile tahta­ dan yapılırdı. Bundan dolayı azamanlara ait hiçbir bina kalmamıştır. Karahanlılar ise saray, medrese, cami ve çarşılannı hep kagir yaptırdılar. Bugün Buhara, Kaşgar, Balasagun, Yarkend gibi şehirler­ de Karahanlılardan kalan mimari eserleri Türkis­ tanın en eski eserleridir. Bunlardan en mühimi olan ve Buharanın en yüksek binası bulunan mescit cami ve minaresi 1 127'de Kızıl Arslan Han tarafın­ dan yapılmıştır. Fakat 1920'de bolşevikler Buha­ rayı istila ettikleri sırada bu çok eski minareyi topa tutarak mühim surette hasara ug-ratmışlardır. Karahanlı hakanları da tıpkı eski Kun yabgu­ lan ve Gök Türk kag-anlan gibi hapsettirecekleri kimseleri kuyulara koydururlardı. Fakat bu kuyu­ lar her halde bildigimiz şekilde kuyu olmayıp ag-zı geniş olan derin çukurlardan ibaretti. Hakanlar­ dan Tug-rul Kara Han (1068-1084) meşhur islam fa­ kihlerinden Sirahsiyi böyle bir kuyuda hapsettir­ mişti. Rivayete göre bu bilgin meşhur fıkıh kitabını o kuyuda yazmıştır. Karahanlılarda devletin resmi dili türkçe idi. Resmi muamelelerde, yarlık yani fermanlarda Uy­ gur yazısı kullanılırdı. İlim ve fikir hayatı ileri idi. Ülkenin dogu bölgesinde en büyük ilim merkezleri 1 37


ATS IZ

Kaşgar ve Balasagundu. Batı bölgesinde ise ilmi ve fikri hayat daha çok inkişaf etmişti. Maveraünne­ hirdeki şehirlerin hepsinde, bilhassa Semerkand ve Buharadaki medreselerde birJerce talebe parlak bir darülfünun hayatı yaşıyordu. Buharadaki islam bilginleri bütün masraflan kendilerinden ol­ mak üzere binlerce talebe okuturlardı. Gerek ha­ kanlar ve gerekse hanlar şairleri himaye ederlerdi. Hatta acemce yazan şairler bile bu hanlardan ih­ sanlar alırlardı. Maveraünnehirde, Harzemşahla­ ra tabi olarak yaşıyan ve 1212'de onlar tarafından öldürülen son Karahanlı hanı Kılıç Arslan Osman Hanın da acemce şiirleri vardır.

Karhanidar çatındaki Türk edebiyatının nevilere göre tasnifi Daha eski çag-larda, Türk edebiyatı bütün mil­ lete birden hitap ettig-i ve Türkler arasında iş bölümü fazla olmadıgı için 'bir nevi" edebiyat vardı. Uygurlar çagında bile, bugünkü bilgimize göre, Türk edebiyatını muhtelif nevilere ayırmaga pek de imkan yoktur. Halbuki Karahanlılar çagında Türk cemiyeti artık büyük bir iş bölümü ile muhtelif sınıflara aynlmış, isl3.miyetin tesiri de okumuşlar­ la halk yıgını arasındaki ayrılıgı bir aykınlık dere­ cesine dog-ru götürmüştü. Bundan dolayı halk ile münevver tabaka zevk bakımından birbirlerinden oldukça aynlmışlardı. lsl3.ıniyetin tesiri ile de yeni bir dini edebiyat dogmuş, böylelikle Türk edebiyatı başlıca dört nev'e bölünmüştü. Bu dört nevi şun­ lardır: Destani edebiyat, halk edebiyatı, dini edebi­ yat, klasik edebiyat. Şimdi birer birer bunlan gözden geçireceg-iz. 138


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

1- Destani Edebiyat Karahanlılar devletinin kuruluşu Türk tarihi­ nin en mühim hadiselerinden biridir. Çünkü bu­ nunla Türkler bu medeniyet dairesinden başka bir medeniyet dairesine giriyorlardı. Yani uzak dog->.ı medeniyetini bırakıp yakın dogu veya islam mede­ niyeti çerçevesine sokuluyorlardı. Bu büyük hadise veya daha dogu bir tabirler, hadiseler silsilesi tabii­ dir ki Türk cemiyetinde bir takım sarsıntılar, bulı­ ranlar dogtırdu. Sonra yeni dini Türklere kabul et­ tirmek için uzun müddet çalışmalar, çarpışmalar oldu ve her büyük hadise gibi bu da hallan zihninde büyüyüp süslenerek bir destan halini aldı. lslami­ yeti yaymak için yapılan savaşlar, didinmeler ve bu ugtırda ugTaşan kahramanlar nihayet destani bir mahiyet aldılar. Bundan Manas Destanı dogdu.

Manas Destanı Manas destanı, Türklerin islamiyeti kabulden sonra meydana getirdikleri ilk destan oldugu için Uygurlann Göç destanının devamı sayılabilir. 1 1 12'nci asırlar arasında Yedisu havalisinde teşekkül etmiştir. lslamiyeti yaymak için ugTaşan Er Manas adındaki hankulade bir kahramandan bahseden bu destan eskiden, hiç şüphesiz, bütün Türklerin müşterek destanı idi. Fakat daha sonraki büyük ta­ rihi hadiseler bu destanı, Türklerin çogtına unut­ turmuştu. Bugün yalnız Kırgız Türkleri arasında yaşıyan bu destan 1 9'uncu asırda kagıda geçiril­ miştir. Uzun bir destan olan Manasın mevzuu kısa­ ca şudur: 139


ATS IZ

Er Manas dünyadaki kahramaniann birinci­ siydi. Ak Boz adındaki atı da eşsiz bir at olup Ma­ nasın can yoldaşı idi. Manas arkadaşlan ile dünyayı dolaşıyor; savaşlarda Çin lileri, Sart­ lan,Acemleri daima yeniyordu. Onun kılıcına ye­ nilmiyen millet yoktu. Demir zırh giyen Manasa ok işlemezdi. Ondan herkes, hattA babası ile anası bile korkardı. Dünyada Er Manasa denk olan biricik kahraman putperestlerin reisi Er Yulaydı. Onun atı Aç Budan da tıpkı Manasm atı gibi barikulade bir attı. Fakat Er Yulay da oburlugu yüzünden de­ rin bir uykuya dalmış ve Manasa yenilmişti. Er Ma­ nasın kansı onun en sadık arkadaşı idi. Hatta Ma­ nas bir defa onun sözünü dinlemedigi için ölmüş, fa­ kat insanlıgın üstünde bir şahsiyet oldugu için son­ ra tekrar dirilmişti. Manas tekrar ve ebedi olarak öldükten sonra oglu "Sımatay" gibi torunu "Sey­ tek"in başından da birçok maceralar geçti. Görülüyor ki bu destanda Türk destanlannın müşterek motifleri var: Esas kahraınaıılıktır. Kah­ ramaniann en büyük yardımcılan attır. Kadın er­ kekle müsavidir ve erkegin vefakar arkadaşıdır. O, erkegine daima iyi ögütler verir ve onun ögüdünü dinlemernek bazan insanı ölüme kadar götürür. Karahanlılar devrinde Manas adında bir kah­ ramamn halcikaten yaşayıp yaşamadı�m bilmiyo­ ruz. Belki "Manas" adında kimse yaşamamıştır. Fa­ kat muhakkak ki Manas destanında oldugu gibi putperestlikle çarpışan müslüman Türk kahra­ manlan yetişmiştir. İşte Manas bunlardan ve en ünlüsünün, yahut hepsinin birden millet hatırasm­ da kalan edebi ve ebedi tiınsalidir.

140


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

2- Halk Edebiyatı Karahanlılar ça�nda, Türk edebiyatının asıl yüzünü halk edebiyatı dedigirniz n.::vi gösterir. He­ ce vezni ile, saf ve güzel türkçe ile, düzgün nazım şekilleri ile yazılan bu manzumeler Türk ruhunu aksettiren, bütün manası ile milli bir edebiyattır. Kaşgarlı Mahmud adında bir Karahanlı Türkünün 1077 yılında Bagdatta bitirdigi mühim bir eser vardır ki adı "Divanu Lugat it-Türk" tür. İşte bu ki­ tapta Türk halk edebiyatma ait birçok parçalar vardır.

İlk Türk şairi: Çuçu Kaşgarlı Mahmud Türkler arasında şöhret ka­ zanmış bir şair olarak "Çuçu" adında birisini göste­ riyor. Fakat kitabındaki şiirlerden hangilerinin Çuçuya ait oldugunu bildirmiyor.Çuçunun ne za­ man yaşadı�nı da söylemiyor. Kaşgarlı Mahmud, esere yazmak için Türkler arasında uzun müddet gezip dolaştıgı ve sonra Bagdada gelerek yerleştigi için Çuçuyu en geç olarak on birinci asnn ilk yans­ ına ait bir şair olarak kabul edebiliriz. Fakat bu tah­ minden ibarettir. Çuçu, onuncu asırda da yaşamış olabilir. Herhalde Türkler arasında ün kazanmış daha başka şairler de vardı. Fakat, Kaşgarlı Mah­ mud onlann adını zikretmemiştir. Çünkü, kitabını yazarken Mahmudun güttügü gaye edebi bir eser yazmak degil, Araplara türkçeyi ög"retecek bir kitap vücuda getirmekti. Bunun için o bir lugat ve gramer kitabı yazmış, yalnız ara yerde, gerektikçe, Türk şiirlerine ait bazı örnekler de koymuştur. 141


ATSIZ

Bugünkü bilgimize göre Çuçu, Türklerin en es­ ki şairidir.

Halk edebiyatında vezin Türk edebiyatında veznin olgunlaşması Kara­ hanlılar zamanındadır. Daha eski çaglarda, tam manası ile veznin mevcut oldugunu gösteren delil­ ler, henüz yoktur. Türklerin milli vezni, ınıaralar­ daki hecelerin birbirine müsavi olması esasına da­ yanır. Onun için buna hece vezni denmiştir. Karahanlılar çagında, hece vezninin beş hereli­ den on beş heceliye kadar olmak üzere muhtelif çeşitleri vardı. Yalnız dokuz hecelisi yoktu. Hece sayısı fazla olan çeşitlerde duraklar bulunuyor, ya­ ni mısraı teşkil eden heceler iki veya üç defa bölünüyordu. Duraklann heceleri gayri müsavi olursa baştak.ı daha büyük oluyordu. Aşag-Idaki lis­ te Karahanlılar çag-Inda.ki vezin hakkında bir fıkir verebilir. 5 6 7 8 10 ll

12 13 14 15

heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler: heceliler:

Serbest Serbest Serbest 4+4 5+5 7 +4 4+4+ ;6+6;7+5 7 +6;8+5 7+ 7 8+ 7

J

142


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Halk edebiyatının nevileri Karahanlılar çag"ındaki halk edebiyatında ve­ zin bollug-u oldug-u gibi mevzulannın nevileri bakımından da yine epey bolluk göze çarpar. Bu ne­ viler arasında en önce göze çarpan savaş ve kahra­ manlık şiirleridir. Halk edebiyatı, Türk halkının bütün duygu ve düşüncesini aksettirdig-i için, ha­ yatlan kahramanlıkla, savaşlar içinde geçen Türklerin en çok kahramanlık ve savaş şiirleri yaz­ malannın gayet tabii oldug-u derhal anlaşılır. Bun­ dan sonra ölülerin hatırasını anmak için yazılan meraiyeler gelir. Türkler mersiyeye "sagu" diyor­ lardı. Bunlardan başka av, aşk, şarap şiirleri ve hi­ kemi yani felsefi şiirler de bulunuyordu. Manzum darbımeseller bu hikemi şiir kısmına dahil olup bunlann birçog-u eski şiirlerin halk hatırasında kalmış mısralanndan ibaretti.

Halk edebiyatında kafiye Kafiye, umumiyetle yanın kafiye idi. Yani kafi­ yeyi teşkil eden hecelerin sonlanndaki sessiz harlin birbirinin aynı olması ile iktifa edilirdi. Sessiz harf­ lerden önceki sesli harflerin aynı olması şart deg-il­ di. Mesela: "öl" ve "kal" heceleri kafiye sayılıyordu: "i" den önce gelen "ö" ve "a" harflerinin birbirinin aynı olmaması kafiyeyi bozmuyordu. Bununla be­ raber bazan tam kafiyeler de kullanılıyordu. Yanın kafiye, şaire serbestlik verdig-i için mananın daha düzgün ve kuvvetli olmasına yardım ediyordu. Arasıra redif kullanıldıgı da oluyordu.

143


ATSIZ

Halk edebiyatında şekil Büyük şiir dörtlük.lerin birleşmesiyle doguyor­ du. Her dörtlükte ilk üç mısra kendi aralannda ka­ fiyeli oluyordu. Bütün dörtlüklerin dördüncü mısralan ise kendi aralannda kafiyeli idi. Aşa�da­ ki şema bunu daha iyi göstermektedir. . .. .. .. . .... ... . . a a . . . . . . . . . . . . . . . . . a b . . . . . . . . . . . . . . . . . ı ı ı

b

. ................ m ................. m m

b

Aynı harfler, kafiyesi aynı olan mısraları göstermektedir.

Halk edebiyatından örnekler Kaşgarlı Mahmud tarafından 1077'de yazıl­ ması bitirilen "Divanü Lugat it-Türk" te halk edebi­ yatma ait birçok örnekler verilmiştir. Bunlar üze­ rinde şimdiye kadar yapılan incelemeler azdır. Biz de oradan alarak burada bazı örnekler gösteriyo­ ruz. Aşa�daki parça milattan önce yedinci asırda 144


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ölen Alp Er Tunga için yazılmış bir sagudan parça­ lardır. Karahanlı hakanlan kendilerini Alp Er 1\ın­ ga soyundan saydıklan için onlann zamanında böyle şiirler çok yazılmış olsa gerektir.Karahanlı­ lar ça�ndaki türkçede bugünkü türkçede olmıyan bazı harfler vardı. Bu harfleri şimdiki harflerimizle göstermek imkanı yoktur. Onun için bunlan söyle­ niş bakımından en yakın olduklan harfle degiştir­ dim.Mesela Karahanlılarda "d" ile "z" arasında ve ve peltek de denilen bir harf vardı. Bunlan dogru­ dan dognıya d ile gösterdim. Alp Er Tunga öldi mü? Isız ajun kaldı mu? Ödlek öçin aldı mu? Emdi yürek yırtılur. Isız (=kötü). Ajun (=dünya). Ödlek (=zaman). Emdi (=imdi, şimdi). Alp Er Tunga öldü mü? Kötü dünya kaldı mı? Zaman öcünü aldı mı? Şimdi yürek parçalanır. Ödlek kamug- kevredi; Erdem ang- sevredi; Yunçıg-, yavuz tavradı, Erdem begi çertilür. Kamug- (=kamu, hep bütün, tamamile). Kevre­ mek (=gevremek, incelmek, zayıflamak). Erdem (=fazilet). Arıg (=an, temiz). Sevremek (=seyrek­ leşmek, azalmak). Yunçıg-, (=kuvvetsiz, fakir, sefil). 145


ATSIZ

Yavuz (=kötü, fena). Tavranı � (=kuvvetlenmek). Erdem begi (=fazilet begi yani ) lp Er Tunga). Çer­ tilmek (=gözd�n kaybolmak). Zaman tamile zayıfladı; Temiz fazilet seyreldi, Safi (ler), kötü(ler) kuvvetlendi, Fazilet begi (=Alp Er Tunga) Gözden kaybolur. Ögreyüki munda� ok Munda adın yik da� ok Atsa ajun u�ap ok Ta�lar başı kertilür. Ögreyük (=adet). Munda� (=böyle). Ok (=işte. Tekid edatı olarak kullanılır). Munda (=bunda). Adın (=den başka). Munda adın (=bundan başka). Yık (=hasta). Da� (=gibi). U�rap ( =u gTayıp, fırlayıp). Ta� (=da�). Kertilmek (delinmek; yontul­ mak, kesilmek). (Zamanın) adeti böyledir işte; Bundan başka hasta gibidir. Dünya, u�ayıp ok atsa Da�lar başı (bile) kertilir. Ulşıp eren börleyü, Yırtar yaka urlayı, Sıknp üni yorlayu Sıgtap közi örtülür. Ulaşmak (= uluşmak). Ulşıp (=uluşıp). Eren 146


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

(=er). Böri (=Kurt). Börlemek (=Kurtlaşmak, kurt gibi olmak). Börleyi (=kurtlaşarak), Urlamak (=bag-ırmak, feryad etmek). Urlayu (=bag-ı.rarak, feryad ederek). Sıkırmak (=ıslık çalmak, düdük gibi ötmek). Sıkıp (=ıslık çalıp, düdük gibi ötüp). Ün (=Ses). Yor (=şarkıcı, muganni). Yorlamak (=şarkı söylemek). Sıgtap (=ag"layıp). Köz (=göz). Örtülmek ( =örtülmek, kararmak [göz için]). Uluşup er(leri) kurtlaşarak, Yırtar yaka bag-ı.rarak, Islık çalıp sesi şarkıcı gibi, Ag-layıp göz(ler)i karanr. Könglüm için örtedi, Yitmiş yuşıg" kartadı, Keçmiş ödig irtedi, Tün, kün keçip irtelür Köngül (=gönül). Ört (=ateş). Örtemek (=yak­ mak, tutuşturmak). Yitmek(=kaybolmak). Yitmiş (=kaybolmuş). Yuş (=yara). Yuşıg" (=yarayı). Karta­ mak (=yarmak, sertlikle açmak). Keçmiş (=geçmiş). Öd (=zaman). Ödig (=zamanı). İrtemek (=aramak). Tün (=tün, gece). Kün (=gün, gündüz). Keçmek (=geçmek) lrtelmek (aranmak, aranılmak). Gönlüm(ün) için(i) yaktı, Kaybolmuş yarayı serttikle açtı, Geçmiş zamanı aradı Gece, gündüz geçip aranılır.

147


ATS IZ

Beg-ler atın argurup Kadgu anı turgurup Mengzi, yüzi sarganp Kürküın angar türtülür Argurmak. (=yormak). Kadgu (=kaygı). Turgur­ mak (=kaldırmak, durdurmak). Mengzi (=benzi) Sargarmak (=sararmak). Kürküın (=safran). Angar (=onlara). Tütülmek (=sürülmek). Beg-ler at(lar)ını yorup (Ve) kaygı on(lar)ı durdurup, Beniz(ler)i, yüz(ler)i sararıp (.Adeta) onlara safran sürülmüş (gibiydiler) Ödlek yarag közetti Ug-m tuzak uzattı Beg-ler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur. Ö dlek (=zaman). Yarag- (=fırsat). Közetmek (=gözetmek). Ug-n (=hırsız, gizli, gizlice). Azıtmak. (=azdırmak, yolunu şaşırtmak). Kah (=nasıl). Zaman fırsat gözetti, Gizlice tuzak uzattı (tuzak kurdu). Beg-ler beg-ini şaşırttı. Kaçsa nasıl kurtulur? Karahanlılar çag-Indaki halk edebiyatının en güzel örnekleri savaşa ve kahramanlıg-a aittir. Kaş­ garlı Mahmudun kitabındaki örnekler ayn ayn 148


TORK EDEBIYATI TARIHI

yerlere serpilmiş ve şiir örne� vermek maksadı güdülmiyerek kelimelerin nerelerde kullanıldıg-ı gösterilmiş oldugundan aynı şiirin muhtelif parça­ larını bulup birleştirmek güçtür. Vezin ile ve dörtlüklerin dördüncü mısralannda.ki kafiye ben­ zerli� ile bir dereye kadar birleştirmek kabilse de dörtlüklerden hangisinin önce, hangisinin sonra gelece�ni kestirmek, çok defa, imkansızdır. Şu aşag"ıdaki parça da aynı şüre ait oldu� muhakkak olan dörtlüklerdir:

Öpkem kelip u�dım Arslanlayu kükredim Alplar başm to�adım Emdi meni kim tutar Öpke (=öfke). Arslanlayu (=arslanlaşarak, ars­ lan gibi). Alp (=kahraman). Emdi (=imdi, şimdi) Öfk.em gelip u�dım, Arslan gibi kükredim, Kahramaniann başını do�dım, Şimdi beni kim tutar? Tolk:ış içre uruştım Ulu� birle kanştım Töküz altın yarıştım Aydım: Emdi al Utar! Tokış (=dokuş, savaş). Birle (=ile). Tüküz at (=alm akıtmalı, malt.bul yanş atı). Aydım (= söyle­ dim, dedim). Utar (= bir erkek adı). 149


ATS IZ

Savaş içinde vuruştum, Ulu(lar) ile kanştım. Tüküz atla yanştım Dedim: Şimdi al Utar. ("Al, Utar" demesi Utara ya bir ok attıgına, ya­ hut kılıç vurdug-tına al§..mettir). Kanı akıp yuşuldı Kapı kamag- teşildi Ölüg bile koşuldı Togmış küni ;· ş batar Yuşulmak (=yaralanmak, yaradan kan boşan­ mak). Ka.p (=kap, deri) . Kamag (=tamam.ile). Teşil­ mek (=deşilmek). Ölüg (=ölü). Bile (=ile). Koşulmak (=koşulmak, yanyana olmak, beraber bulwımak). Togmış (=dogmuş). Kün (=gün). Üş (=işte). Kanı akıp boşandı, Derisi tamamile deşildi; Ölü(ler' iJe beraber oldu. DogmtıŞ günü işte batıyor. Karahanlıl&r çagının bu halk edebiyatı mahsul­ leri arasında darbımeseller büyük bir yer tutmak­ tadır. Darbımesellerin bir takımı manzum­ dur.Manzum darbımesellerden bazılannın eski şiirlerin halk hafızasında kalmış mısralan olması muhtemeldir.Kaşgarlı Mahınudun kitabında bun­ lardan vardır. Mısraların darbıınesel haline gelip halk tarafindan kabul olunması için uzun zaman is1 50


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

ter. Bu bakımdan bu darbımesellerden bir kısmının onuncu asra ait oldugu muhakkaktır. Kaşgarlı Mahmudun zikrettigi: Aç ne yemes Tok ne temes Darbımeselinin bugün ·�ç ne yemez, tok ne de­ mez " şeklinde hala mevcut oluşu bunlann ne kadar uzun ömürlü olduklarını gösterir. On birinci asır­ dan yirminci asra do�ru uzun ömürlü olan dar­ bımesellerden bazılannın on birinci asırdan geriye dogru da uzun ömürlü olduklan muhakkaktır. Ili­ kemi ve felsefi şiir demek olan darbımesellerden birkaç örnek koyuyoruz: Avçı

niçe

Avcı

nice

al bilse adu� bile bilse

ayı

ança

yol bilür.

okadar

yol

bilir.

* * *

Od

Tese

köymes.

Od (ateş)

dese

yanmaz. * * *

Kutsız Kutsuz (=talihsiz)

kudu�ka

kirse

kum

ya�ar.

kuyuya

girse

kum

yatar.

* * *

Ta� Dat

ta�ka kavışmas, data

kavuşman,

kişi, kişige

* * *

151

kişi

kişiye

kavışur. kavuşur.


ATSIZ Öd

keçer

Zaman

geçer

kişi

tuymas

kişi

yalınuk �h

mengü kalmas

duymaz, Çıplak(=insan)o�lu ebedt kalmaz. * * *

Yer

basnkı

tag-,

budun

baslon

beg.

Yer

baskısı

dot,

millet

baskısı

bet(dir).

* * *

Tatsız Türk bolmas, başsız AcemsiE

Türk

olmaz,

b...ız

börk

bolmas.

bOrk(=bqlık, lı:alpalı:) olmaz.

3- Klasik Edebiyat Klasik debiyat diyerek, Karahanlılar çag-Inda başlamış olan islami şekildeki Türk edebiyatını an­ latmak istiyoruz. Bu edebiyat, Arap ve Acem edebi­ yatlannı taklit eden, vezin ve şekil bakımınca he­ men hemen tamamen onlara benziyen bir edebi­ yattır. Bu bakımdan "klilsik " tabiri pek de dog-ru sayılamaz. Çünkü "kUts ik " bu kaideler içinde ol­ gunlaştıg-ı için artık biz buna kldsik edebiyat diyo­ ruz. Karahanlılar çag-ında Türkistan şehirlerinede kuvvetli medreseler kurulmuş, din bilgileri ile ugTaşan bilginler yetişmiştir. Buhara, Semerkand, Ö zkend, Kaşgar, Balasagun gibi şehirler birer islam medeniyeti merkezi olmuştu. Karahanlı sülalesi de İslamiyeti yaymak için ug-raşan bir hükümdar ailesi oldug-u için İslamiyet ve islami ilimleri tabii koruyordu. Zaten Türk halkının da sa­ mimi koruyordu. Zaten Türk halkımn da samimi Müslüman oluşu bütün ülkeyi İslam medeniyeti­ nin unsurlannı kabule hazır bir hale getirmişti. 1 52


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Karahanlılar çagında, klasik edebiyat örne� olarak, iki eser kalmıştır: Biri "Has Hdcib Yu­ suf'un "Kutadgu Bilig" adlı eseri, öteki de "Ah­ med " in "Aybet ül-Hakayik"idir. Bu iki mühim eserden başka bazı eserlerin daha yazılmış olması ihtimali varsa da onlar bizim elimize geçmemiştir. Türkistanın, daha sonraki asırlarda başından ge­ çen büyük savaşlar, kargaşalıklar, yangınlar do­ layısı ile kaybolmuştur. Has Hilcib Yusuf ve Kutadgu Bilig Yusuf, Balasagunlu bir Türk şairi olup eserini

1069 - 1070 arasında Karahanlılardan Tafgaç

BugTa Kara Han adına yazmış, eserine mükafat olarak kendisine Kaşgar sarayında Has Haciblik rütbesi verilmiştir. "Kutadgu Bilig" siyasetname veya şehnaıne demektir. Zaten şahname vezni olan feulün feulün feulün feul vezniyle yazılmıştır. 6500 beyitten fazla olup 73 bölüme ayrılmıştır.Eser, dört sembolik şahsın konuşmalarından ibaret olup bu şahıslar şunlardır: Adalet "Kün Tog-d.ı" adında bir padişah; "Ay Toldı" adında bir vezir; Devlet : "Ögdülmiş" adında, vezirin og"lu; Akıl Kanaat : "Udgurmış " adında, vezirin kardeşidir. "Has Hacib Yusuf' bu dört kişiyi konuşturarak hükümdar tarafından milletin türlü sınıflanna karşı tutulması gereken yollan ve yapılması gere­ ken muameleleri anlatmakta, ög-ütler vermektedir. Şairin felsefi ve içtimai düşünceleri burada açıkça gözükmektedir. Yusuf, felsefi ve içtimai düşüncele153


ATS IZ

rini 1038'de ölen büyük islmn mütefekkiri ve bilgini lbnisinadan almıştır. İbnisina bir cemiyeti beg-ler, çiftçiler, askerler olmak üzere üç tabakaya ayırdıg-I gibi Yusuf da hükümdar, memurlar ve halk olmak üzere üçe ayırmakta ve bu sınıflar arasında haksızlık olmaması için her şeyden önce yoksul­ Iann devlet tarafından korunmasını ve böylelikle bunlann orta sınıfa geçmesini ve giderek bütün milletin bollu�a ermesini istemektedir. Karahanlılar çag"ının edebi lehcesi olan Ha­ kanlı lehcesiyle yazılmış olan Kutadgu Bilig'de dil henüz saflıg-Im muhafaza etmektedir. Eserde kuv­ vetli bir İslam-İran fikir tesiri olmakla beraber arapça, acemce sözler pek azdır. Bu lehcenin Gök Türkçe ve Uygurcanın devamı oldugu derhal göze çarpmaktadır. Yalnız, aruz vezniyle yazılan ilk Türkçe eserlerden birisi oldugu için vezin bozuk­ luklan ve aksaklıklan görülmektedir.Eski Türk­ lerde ve onlann eserlerinde, mesela Gök Türk yazı­ tlarında oldugu gibi kadına muhterem bir mevki verilmeyip aşag-I ve kötü bir mahlılk diye bakıl­ ması İslam ve İran fikriyatının tesiridir. Kutadgu Bilig mesnevi tarzında yazılmıştır. Fakat eserin arasında 173 tane dörtlük vardır ki bi­ rinci, ikinci ve dördüncü mısralan kafiyeli, üçüncüsü serbestir. Bunlara eserde "şiir" veya "mani" deniyor. İşte bu dörtlükler Kutadgu Biligde­ ki milli unsuru teşkil ediyor. Bugün dünyada Ku­ tadgu Biligin üç yazma nushası malfundur. Bunlar­ dan biri Uygur harfleriyle, ikisi Arap harfleriyle­ dir. Uygur harfleriyle olan nusha, Heratta, Arap harfleriyle olanlardan biri Kahirede, biri de Türkİstanın Nemengan şehrinde bulunmuştur. Kahiredeki nusha her halde Kıpçaktan gelmiş 1 54


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

olacaktır. Bu üç nushanın, Türklerin hakim bulun­ du� muhtelif ülkelerde bulunması Kutadgu Bili­ gin vaktiyle bütün Türk dünyasına yayılmış ol­ dug-unu göstermektedir. Bundan başka Yayık ırmag-Inın Hazara döküldüg-ü yere yakın olan Sa­ raycık adlı yerde 13'üncü asra ait topraktan bir çömlek bulunmuştur ki üzerinde Kutadgu Biligden alınmış bir beyit vard.ır.Bu da eserin Türkler arasında ün kazandıg-ını göstermektedir. Hillasa bu büyük eser dil bakımından saftürkçe olmak ve içinde 173 dörtlük bulunmakla beraber şeklinin mesnevi, vezninin şehname vezni ve fikri­ yatının İslam-İran fikriyatı olması bakımından ya­ bancı tesirleri kuvvetle taşıyan bir eserdir. Aşag-tdaki parçalar Kutadgu Biligin iki ayn ye­ rinden alınmıştır:

Asıl metin İki türlüg at oldu bu tilde yürür: Bir edgü, bir ısız ajunda kalır. Isızga sögüş, edgü ögdi bolur. Özünge baka-kör, kayusın kolur? Özün edgü bolsa, atın ögdilig; Kalı bolsa ısız sögüş ey silig Tercüme İki türlü ad bu dilde yürür; Bir iyi, bir kötü dünyada kalır. Kötüye sövüş, iyi(ye) övüş olur. Kendine bakagör, hangisini ister? Özün iyi ol(ur)sa adın övmeg-e deg-er. Eg-er ol(ur)sa kötü, hakaret (bulur) ey namuslu (adam) 155


ATS IZ

Asıl metin Bu bir edgü erdi, anı ögdiler. Biri ısız erdi ,anı sögdiler. Sögüşlüg nelüg boldı Zohhak. utun Nelüg edgü boldu Feridun kutun?

Tercüme Bu bir iyi idi, onu övdüler. Biri kötü idi, onu sövdüler. Hakarete lAyık (olan) nasıl oldu Dahhak. aybı ile? Nasıl iyi oldu Feridun şerefi ile?

Asıl metin Körü-berse emdi bu Türk begleri, Ajun beglerinde bular yegleri. Bedük bilgi birle öküş edremi, Olar boldı körgin kişi ödrümi Bu Türk begleride atı belgülüg Tunga Alp El erdi, atı belgülü.k. Tejikler ayur anı Afrasiyab, Bu Afrasiyab ..................... .

Tercüme Görüverse şimdi bu Türk be�leri, Dünya be�lerinde bunlar(dır) en iyileri. Büyük bilgi ile, çok(tur) fazileti, Onlar oldu güzellikle kişi(lerin) seçkini. Bu Türk be�lerinde adı belli (=meşhur) Tunga Alp Er idi, adı belli (idi). Taeilcler (=Acemler) der onu Afrasiyab, Bu Afrasiyab ....................... .

1 56


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Asıl metin Edi artuk erdem, kerek ög, bilig, Ajun tutkuga yetse utru elig. Tejikler bitigde bitimiş m unı Bitigde yok erse kim okkay anı?

Tercüme Çok fazlasıyla fazilet (ve) gerek(se) akıl, bilgi Dünya(yı) tutma�a (=idare etme�e) yetse bundan dolayı eli, Tacikler kitapta yazmış bunu, Kitapta yok ise (=olsa) kim zikreder onu?

Yügnekli Ahmed ve Aybet ül-Hakayik Yügnek, Bemerkand yakınındadır. Ahmed ve babası Mahmud oralıdır. Fakat Alımedin yaşadı� zamanı kat'i olarak tayin etme�e imkan yoktur. Do­ kuzuncu asrın sonlannda yaşamış olan ''Yügnekli Ahmed" adında bir bilgin varsa da bunun bizim Yügnekli Ahmed olması ihtimali zayıftır. Çünkü, Aybet ül-Hakayik'in dili bu eserin dokuzuncu asra ait olmadıgmı gösteriyor. Yügnekli Ahmed hakkın­ daki bilgilerimiz daha ziyade menkabe mahiyetin­ dedir: Anadan dogma kör, fakat çok akıllı ve din­ darmış. Ba�daddan dört fersah uzakta oturur, her gün bu yolu yürüyerek İmamı Azamın dersini din­ leme�e gelirıniş. En geride otururınuş. Bir gün İmamı Azama en çok hangi talebesinden memnun oldu�n sorınuşlar.O da hepsinin iyi oldu�nu, fa­ kat dört fersahlık yolundan gelen kör Türkün bütün talebelere örnek oldu�nu söylemiş. Ahmed, ö�t gibi şiirler söylermiş ve bu şiirler Türkler 1 57


ATS IZ

arasında pek yaygın imiş. Bu rivayetlere bakılırsa Ahmedin pek eski ol­ ması icap etmektedir.Çünkü İmaını Azam sekizinci asır ortalannda ölmüştür,buna ise imkan yoktur. Fakat eserine göre Alımedin medrese tahsili görmüş, arapçayı ve İslami bilgileri bilen birisi ol­ dugu muhakkaktır. Eserin dil hususiyederine bakılarak hüküm vermek icabederse Kutadgu Biligden biraz sonra yazıldıeı,nı kabul etmek icabeder. Çünkü arapça ­ acemce sözler oldukça çok vP. eserde İslam fikriyatı fazladır.Aybet ül-Hakayik, "hakikatler heg-besi" de­ mektir. "Dad Sipehsalar Mehmed Bek" adında bir Türk Beg-inin adına yazılmıştır.Şimdiye kadar ikisi de İstanbulda Ayasofya kütüphanesinde olmaküze­ re iki yazması bulunmuştır.Biri 1455'te Semer­ kandda, biri 1480'de lstanbulda yazılmıştır. Anka­ rada hakim İbrahim Efendi adında birisinde bulu­ nan bir nushada da Aybet ül-Hakayike ait bazı par­ çalar vardır. Bemerkand nushası daha orijinaldir. Öteki nushadaki birçok yabancı kelimelerin yerine burada Türkçeleri vardır. Aybet ül-Hakayik feUlün feUlün feUlün feul vez­ ninde yazılmış didaktik bir eser olup şu bölümler­ den ibarettir: 1- Münac:at yani Tannya yakant

10 beyit

2- Na't yani peygamber için ııetıcO.

10

gazel tamnda •

bir parça ve dört halife medhi

3- DAd lspehaaiAr Mehmed Bek

14

hakkında lltüd1 bir oiir

4- Kitabın yazılmasının sebebi hakkında 6 6- Bilginin faydası ve bilgisizlig-in zaran 24 haklanda

158

dörtlüklerie

} U1 . :11


TURK EDEBIYATI TARIHI 6-

24

Dilini tutmak ve bununla yollan

dörtlüklerie

hakkında

7- Dünyanın detişkenliti hakkında 8- Cömertlik ve pintilik hakkında 9- AhlAk yücelikleri hakkında lO- Muhtelif beyitler l l - 1 tizar ve sonuç

.24 48 19 64 ıO 242

• • • • •

Aybet ül-Hakayikteki milli unsur, eserin büyük bir kısmını dolduran dörtlüklerdir. Fikir bakımın­ dan bedbin ve dini bir eserdir. Kutadgu Biligdeki felsefenin karışık durumundan da ilham almış ola­ bilir. Daha sonraki asırların bazı şairleri tarafı­ ndan "Edipler edibi " sayılmasına ragmen edip Ah­ med iyi bir şair degildir. Aruz veznini iyi kullanma­ yışından, bir gazelde aynı kafiyeleri tekrar etme­ sinde başka lirizmden de tamamen mahrumdur. Eserin deg-eri dil bakımındandır. Hakanlı leh­ cesi dedigirniz Karahanlılar çag-ı edebi lehçesinin bize kalan tektük mahsullerinden oldug-u için mühimdir. Bununla beraber Ahmed, Türkler arasında ün salıp evliya sayılmış ve ög-üt vadisinde­ ki manzum sözleri yayılmış oldug-u için tesiri bakımından mühim bir şahsiyettir.

4-

Dini Edebiyat

Karahanlılar, müslümanlıg-ı yeni kabul ettikle­ ri için dini heyecanla dolu idiler. Bu dini heyecan halk arasında Manas destanının dogmasına sebep olmuştu. Okumuşlar arasında da bir takım eserle­ rin yazılmasına sebep olacag-ı tabiiydi. Bu günkü eksik bilgimize göre Karahanlılar çag-Inda bize iki 1 59


ATS IZ

tane dini eser kalmıştır: Türkçe tefsir ve Satuk Bug"ra Han tezkeresi.

Türkçe tefsir Kur'anı açıkça anlatıp manasım açan eseriere tefsir denir. Tefsir islfuni ilimierin belli başlılann­ dan biri haline gelmiştir. Tefsir bilginlerine müfes­ sir derler. Bizim Türkçe tefsirin bir tek yazma nus­ hası vardır ki Prof. Zeki Velieli Togan tarafından Türkİstanda bulunmuş, sonra Ruslar tarafından Leningrada götürülmüştür. Tefsir tam de�ildir. Başından ve ortasından eksiktir. 18'inci surenin 4'üncü ayeti ile başlamaktadır. Eser asıl arapça yazılarak satırları arasına Türkçeleri eklenmiştir. Bazı yerlerinde de yalnız Türkçe olarak peygambe­ rin hayatına ve din tarihine ait hikayeler konul­ muştur. Tefsirin kimin tarafından, hangi tarihte ve ne­ rede yazıldı� belli degildir.Eserin içinden çıkarıla­ bilen manaya göre tefsir on birinci asrın başlarında Maveraünnehirde yazılmıştır.

Satuk. Bu�a Han Tezkeresi "Argu=Argun" boyundan Sa'd o�lu Ahmed (Ah­ med ibn-i Sa'd ül-Arguni) adlı birisinin eseri olan bu tezkere, Satuk Bug"ra-Han ile çocuklarının menka­ belerinden bahseden mensur bir eserdir ve on birin­ ci asır mahsullerindendir. Satuk Bugı-a Han tezke­ resinin eski bir yazması şimdiye kadar buluna­ mamıştır. Daha sonraki zamanlarda istinsah olu­ nan yazmalan yazanlar, eseriere kendi zamanları­ na ait bazı şeyler ilave ettiklerinden, o eserin oriji160


TORK EDEBIYATI TARIHI

nallig-i azalır. Satuk BugTa Han tezkeresi de çok okunan ve bu yüzden çok istinsah olunan bir eser ol­ dugundan müstensihler elinde degişip bozul­ muştur ve Karahanlı sülıilesinin birçok hakan­ lannın tarihleri de buna ilAve olunarak adetıi bir ta­ rihi eser halini almıştır Karahanlılar daima müs­ lümaıılıg-t korumak ve yaymak için çarpıştıkların­ dan, bu ugurda müslüman olmıyan Türk ve Mogul­ larla birçok savaşlar yaptıklarıudan bu eser adetA Karahanlılann milli bir eseri sayılabilir.

161



VII· Selçüklüler Çaglnda

Türk Edebiyatı Otuzlar Karahanlılardan sonra Türk dünyasının yüksek hakimiyeti Oguzlara geçmiştir. Oguzların başındaki aile Selçük Begin neslinden geldigi için bunlann kurdugu devlet Selçüklüler adı ile anılır. Selçuk şekli Selçük keli.r..:.Gsinin Acemler ag"zında bozulmuş şeklidir. Bu Og-uzlann eski Dokuz Oguzlarla olan yalonlıg"ı üzerinde kesin bir söz silylernek mümkün degildir. Çünkü merkezleri bu�r.kü Mogulistan olan ve Dokuz boydan kurulmuş olau)cları için Do­ kuz Oguz adıyla anılan o eski Oguzlarc:İl\n Sırderya boyunda gördüg-ümüz bu yirmi dört boyaan kurul­ muş Oguzları birbirine bag-lamak için elimizde ye­ ter derecede belgeler yoktur. Bildigirniz şey eski Do­ kuz Oguzların olsun, sonraki yirmi dört Oguzlar ol­ sun, Kunlar neslinden geldigidir Gök Türkler çag"ında batı Gök Türklerine bag-h olan Oguzlar, Karahanlılar devleti çag"ında da onlara tabi idi­ ler.Oguzların Kınık boyundan olan Selçük, Kara­ hanlılar devletinde sübaşı yanı kumandandı. Kara163


ATS IZ

hanlı teginleri bu savaşçı Türklerden gerek Gazne­ lilere karşı, gerekse birbirine karşı istifade etti­ ler.Böylelik.le Selçüklüler tarih sahnesine çıktı. Bunların pek fazla faal oluşu Gazneliler iınparator­ lı$1 için tehlikeli oldugundan Gazneli Sultan Mah­ mud 1025'te Selçü.k Begiıı otlu Arslan beg-i hile ile tutturarak hapsettirdi. Gerek bu vak'a, gerekse bir müddet sonra da Og-uz betlerinden Yagmur begin Gazneliler tarafından öldürülmesi O�zlarla Gaz­ nelilerin arasını açtıgmdan aralarında on yıllık çe­ tin çarpışmalar oldu. Nihayet Dendanekan meydan sava.şında· Gazneliler ordusu büyük bir bozguna utradıktan sonra 1040 yılında Horasanda Selçük devleti kuruldu ve sultanlıta da Tugrul Beg- seçil­ di.

Selçük devleti Selçük devleti ile Türkler için tarihte yeni bir vatan ve yeni bir devlet kurulmuş oluyordu. Çünkü ozaınana kadar yalnız Orta Asyada bir tek Türk va­ tanı varken Selçüklülerin kurdug-u bu yeni ve kuv­ vetli devletle ikinci bir Türk vatanı daha kurulmuş oluyordu. Bu yeni devlet "Türkiye" dedig-imiz Batı Türkelidir. İlk hükümdar olan Sultan Tug-rul Be� çagında (1040-1063) Horasandan başka, Irak, İran ve Azerbaycan dahi fetholunarak 1 048'de Pasin ovasında Bizans ordusuyla ilk büyük çarpışma yapıldı ve bu ordu yokedilerek kumandam Liparit de esir edildi. 1055'te Halifenin çag-Inşı üzerine Bag-dada giden Tug-rul Be� İslamiyetİn fiili hakimi­ yetini de eline aldı. Selçük.lülerin ikinci hükümdarlan olan Alp Arslan ( 1063-1072) Ermeniatanı da alıp Gürciatanı 164


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

haraca bag-ladıktan sonra Anadoluyu açmag-a de­ vam etti. 26 Agustos 1071'de Malazgirdde Bizansm kuvvetli ordusunu, Bizaiıs ordusundaki Og-uz ve Peçenek Türklerinin de yardımıyla bozup Bizans imparatorunu esir ettikten sonra bütün Anadolu Türklere açılmış oldu. Bu zafer bütün dünyada öyle bir yankı uyandırdı ki Avrupalılar telAşlandılar ve Papa bütün Avrupayı Türkler aleyhine ayaklandır­ mag-a teşebbüs etti. Melikşah çag-t ( 1072-1092) Selçük devletinin altın çag-tdır. Melikşahın imparatorlugu Tann­ dag-larından Adalar Denizine kadar uzanıyordu. Bu kadar geniş bir iınparatorlug-UD tek elden idare­ si güç oldug-u için devlet, eski Türklerde de oldug-u gibi, ademimerkeziyetle idare olunuyordu. Selçük imparatorlug-u dört sultanlıg-a, yani dört kırallıg-a ayrılmıştı: 1- Horasan S .ıltanlıg-t: Horasan, Maveranehir, Irak, Azerbaycan yörelerine hAkimdi. Merkezi lsfa­ han şehriydi. 2- Kirman Sultanlıg-ı : İranın cenup bölümlerine hakimdi. Merkezleri Kirınan şehriydi.

3- Suriye Sultanlıg-t: Suriyeye hAkim olup mer­ kezleri Şam ve bazan Halep şehriydi. 4- Anadolu Sultanlıg-ı : Anadoluya hakim olup merkezleri İznik, sonra Konya idi. Bu dört sultanlıktan birincisi asıl devlet olup öteki üçü buna tıibi idiler Bunun sultanianna "büyük sultan" denip imparator demektir. Ötekiler kıral mertebesinde idiler. 1 1 57'de Sancarın ölü­ münden sonra iınparatorlug-UD bölümleri arasmda­ ki bag-lar koptu. Kirman Selçükleri iç savaşlarla 165


ATS IZ

ülkeyi karınakanşık ettikleri gibi Anadolu Selçük­ leri de tamamiyle müstakil harekete başladılar. lmparatorlugun yeniden birleşmesi için, önceleri Horasan Sultanlıg-ına bag-h büyük bir beg-lik olan Harzemşahlann yaptıg-ı hareket biraralık başanlı­ yor gibi olduysa da bu sırada Çingiz Han'ın çıkışı buna engel oldu. Bütün Türk dünyasında yüksek hakimiyet Çingiz Han hanedaruna geçti.

Selçük m�deniyeti Selçü.k. devleti eski İran gelenekleriyle İslam di­ ni esası üzerinde kurulmuş bir Türk devleti idi. Türk türesi ve gelenekleri halk arasında çok kuv­ vetli idi. Selçük sultanlan pek yüksek ahlaklı, dog-ru duygulu k:imselerdi. Og-uz boylannı parça­ layıp dag-ıtarak yeni kurduklan Türkiyede boycu­ luk ve urukçuluk zihniyetinin yerleşmesine engel olmuşlardı. Alp Arslanın ve Melikşahın veziri olan İranlı Nizarn ül-Mülk memleketin birçok yerlerin­ de medreseler yani üniversiteler açarak ilmin iler­ lemesine çalışmıştı. 1066'da Bag-dadda kurdugu Nizamiyye medresesi pek ünlü olup hem müderris­ lerine yani profesörlerine, hem de ög-rencilerine aylık bag-lanmıştı. Koca Türkiyenin her tarafı, hükümdarlann ve beg-lerin yaptırdıg-ı yol, köprü, kervansaray, hastahane, medrese ve imaretlerle dolmuştu. Selçük hükümdarlan ve şehzadeleri bil­ ginleri, şairleri korurlardı. Selçük devleti bir Türk devleti olmakla beraber bunlann çag-ı en çok İran edebiyatının gelişmesine yaramıştır. Melikşah ve di�er bazı Selçük prensleri de farsça şiirler yazmışlardı. Türk ırkından olan bir takım şairler de farsça şiirler yazarak Acem edebiyatma hizmet 166


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

etmişlerdir. Selçükler çagında tarihi ve siyasi eserler de yazılmıştır ki başlıcalan Nizarn ül-Mülk'ün ogul­ lan tarafından kaleme alınan "Siyasetname" ile meçhul bir müelliftarafından 1127'de yazılmış olan ve Türk tarihine ait deg-erli bilgiler veren Mücmel üt-Tevarih'tir. On birinci asnn başlannda yapılmış olan Radkandaki türbe, büyük bir kule şeklinde olup bozkırlardan gelen göçebe Türklerin ilk mimarlık eserlerindendir. Bu kule Türk çadırlanna benze­ mektedir. 1üs şehrindeki İmam Gazali türbesi de Selçük mimarisinin belli başlı eserlerindendir.

Otuz Türkçesi Selçük devleti yani Türkiye kuroldugu zaman bu devletin kurucuları olan Oguzların dili henüz bir kültürdili olmamıştı. Oguzlar kültür seviyesi bakı­ mından Karahanlı Türklerinden geri idiler. Selçük devleti kurulunca da birdenbire işlenmiş iki kültür dilin�n, yani arapça ile acemcenin tesirinde kald­ ılar. Bilhassa farsça şür ve edebiyat dili olarak çok incelmiş ve işlenmişti. Oguz Türkleri zaten eski­ denberi Farslarla sınırdaş oldukları için farsçadan bazı kelimeler almışlar ve farsçaya bazı kelimeler vermişlerdi.lranı zaptedip de fars kültürünün ve edebiyatının kuvvetle yaşadıgı yerlere bükmedince farsçanın tesirinde kalmamaları mümkün deg-ildi. Bununla beraber Oguz Türkleri Selçük devleti gibi cihan ölçüsünde bir imparatorluk kurdukları için dilleri birdenbire büyük bir önem kazandı. Ka­ rahanlar ülkesinden gelen birçok medeni Türkler 167


ATS IZ

de Selçük ülkesinde yüksek Türk kültürünün ge­ lişmesine hizmet ettiler ki bunlann başlıcası Kaşgarlı Mahmuddur. Bunlar sayesinde Türkçe öteki iki dile karşı başan ile kendini korumuştur. Büyük Selçük imparatorlugunda Türklerin en kalabalık olduklan yer Anadolu idi. Bir takım tah­ minlere göre Selçük devletindeki bir milyondan çok Türkün yanm milyonu Anadoluya yerleşmişti. Bu Türkler yalnız Oguzlar olmayıp başta Karluklar ol­ mak üzere başka Türkler de vardı. Fakat büyük çokluk daima Oguzlarda idi. Anadoluda Türklerin daha kaliilialık olması yüzünden burada Türkçe da­ ha kuvvetle tutundu ve Azerbaycan, İran gibi yer­ lerde yabancı tesiriyle şehirlerde Türkçenin ses uyumu kaidesi bozuldugu halde Anadoluda, bilhas­ sa Orta Anadoluda, sapasag-lam kaldı . Fakat Selçük imparatorlugu çag-Inda Orta Asyada yazılan eserler daima medeni Türklerin yani Hakanlılann lehcesiyle yazılmıştır.

Selçiiklüler ça�nda 1ürk tasavvufu Selçük çag-I olan on ikinci asırda islamiaşma de­ vam ediyordu. Türkler müslümanlıg-I daha ziyade şeklen kabul etmişlerdi. Araplar arasında çıkmış bir çöl dini olan müslümanlık, yayla ve bozkır mille­ ti olan Türklere okadar elverişli gelmiyordu. Hele milli geleneklerine kuvvetle bag-h olan Türkler, bu­ nun dışında olarak islamiyetİn gerektirdig-i zaru­ retleri kabul edemiyorlardı. İşte bu hal dini heye­ canla dolu bir takım Türk mütefekkirlerini hareke­ te getirdi. Bunlar, Türklerin arasında müslüman­ lık propagandası yapmag-a, bir yandan da eski Türk geleneklerini kuvvetle yaşatarak Türk ve islam fi168


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

kirlerini kaynaştırınag"a başladılar. Bu hareket muvaffak oldu. O zamana kadar yalnız şeklen müslüman olmuş olan Türkleri müslümanlıg"a da­ ha kuvvetle bag"ladıg-I gibi eski dinlerinde kalmış olan Türkleri de müslümanlıg-I çekmeg-e başladı. Bu hareket bir Türk tasavvufu idi. Tasavvuf dinin fel­ sefesidir. Fakat Türklerde dog"rudan dog"ruya din haline gelmişti. Müslümanlık.la Şamanizm, kısmen manihaizm ve milli Türk gelenekleri kanşmış, bun­ dan Türk tasavvufu dog"muştu. Bu Türk tasavvufu her şeyden önce yüksek bir ahlaka dayanıyor, kadınların da erkeklerle birlikte bulundukları ayin meclisleri islamiyete aykın bir hareket teşkil edi­ yordu. Fakat artık bütün bu hareketlere İslamlık adı veriliyordu. Eski Türk şairleri olan ozanlar şim­ di "ata" yahut ''bab" adı altında Türklere şürle hitap ediyorlar, bir yandan da böylelikle müslümanlıg-I telkin ediyorlardı. Fakat babların telkin ettig-i bu müslümanlık tamamiyle bir Türk müslümanlıg-I idi.

Selçükler çatında yazılan eserler Selçükler çag"ının iki karakteri vardı. Biri geniş bir islamiaşma ve onunla atbaşı giden Türk tasav­ vur hareketi, ikincisi de Selçüklerin bir cihan i.mpa­ ratorlug"u kurarak İslam dünyasının hakimiyetini ellerine almalanydı. Bu iki karakter Selçük çag-Inda yazılan eserlerde de kendisini gösterdi, Selçük çag-Inda iki türlü eser ortaya çıktı. Biri ta­ savvufa ait eserler, biri İslam dünyasının başı olan Türklerin diline ait olan eserler. Tasavvufa ait eserlerin iki mühim şahsiyeti vardır: Hoca Ahmed Yesevi ile Hakim Süleyman 169


ATS IZ

Ata. Türk diline ait eserler de Kaşgarlı Mahınudun "Divanü Lugat it-Türk" ü ile Zemahşerinin "Mu­ kaddemet ül-Edeb" i ve Kays og-lu Şemseddin Meh­ medin "Kanklı Lugati" dir. 1 Selçüklüler çatında tasavvuf şairleri v« tasavvufi eserler •

Türklülcle Müslümanlıg-t bag-daştırmak kaygı­ sından dog-an Türk tasavvufu başlangıçta pek basit bir fikri hareket gibi görünüyordu. Mutasavvıflar Türklere hitap edebilmek için tesirli bir dil aramışlar ve bunu şürde bulmuşlardı. Şürin esrarlı ab.engine bürünen fikir daha büyük bir ibham ile hi­ tap edince saf Türkler üzerindeki tesiri de okadar fazla oluyordu. İşte bu propaganda şiirleri daha sonra Türkler arasında pek kuvvetli bir edebiyatın gelişmesine sebep olacaktır.

Hoca Ahmed Yesevi ve Hikmet Divanı On ikinci asnn en önemli şairi Hoca Ahmed Ye­ sevi'dir. Bir adı da "Türkistan" olan Yese şehrinde yaşadıg-t için Yesevi adını almıştır. Yesevi arapça ''Yeseli" demektir. Ahmed Yesevi ozamanın büyük bir ilim merkezi olan Buharada yüksek tahsilini yaptıktan sonra ozamanın ünlü şeyhlerinden olan "Hemedanlı Şeyh Yusuf'a intisap etti. Onun üçüncü halifesi oldu. Sonra Yeseye gelerek saf Türkleri aydınlatmag-a başladı. Bunun için bir tari­ kat kurdu. Bu tarikate, kendi Yesevi adında dolayı Yesevilik denir. "Tarikat", ahlak nizarnı üzerine ku­ rulmuş bir cemiyet demektir. Tarikatıerin bazı ayinleri olur. Yesevilik tarikatinin de bazı ayinleri 170


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

vardı ki bunlar İshimiyetten önceki çag-lardan, Türklerin tabiate tapdıkları zamanlardan kalmış­ tı. Ahmed Yesevi, binlerce mürid yani çırak veya ta­ lebe toplamıştı.Bunlara tesirli bir şekilde hitap ede­ bilmek için şüri bir vasıta olarak kullandı.İşte Ah­ med Yesevinin bu şürlerine "hikmet" denir. Hik­ met, "felsefi söz", "derin söz" anlamlarına gelir.Ha­ kikatte Hoca Ahmed Yesevinin hikmetleri pek de derin şeyler deg-ildi. İslamiyetİn ve Peygamberin propagandasından, dervişlikten, cennet ve cehen­ nemden bahseden bu manrumeler tamamİyle basit ve ahlaki gaye ile yazılmış parçalard.ı. Şür bakım­ ından deg-erieri yoktu. Türkleri kıyamet günü ve ce­ hennemle korkutmaktan maksadı onları İslamiye­ tm günah kıldıg-ı şeyleri yapmaktan alıkoymaktı. Yesevinin "hikmet" adı verilen bu ög-üt kılıklı manzumeleri sonradan toplanarak "Hikmet Di­ vanı" adını almıştır. Hikmet Divanındairi manzu­ melerin çog-u hece ile hecenin 4+4+4 vezni ile yazılmıştır. Manzumeler klasik Türk nazım şekli olan dörtlüklerle meydana getirilmiştir. Aruzla yazdıg-ı şiirler azdır. Şiir bakımından deg-erli ol­ madıg-ı halde dil bakımından bu hikınetlerin deg-eri vardır. İçinde yabancı kelimeler epey oldug-u halde yine bu manzumeler temiz türkçenin güzel örnekle­ rindendir ki Karahanlılar çag-Ind.aki bakanlı lehce­ sinden pek az farklı bir lehce ile yazılmışlardır. Bu da aradaki zamanın ve Og-uz lehcesi tesirinin neti­ cesi olsa gerektir. Ahmed Yesevi 1 167'.deki ölümüne kadar dini telkinlere ve hikmetler yazmag-a devam etti. Hayatı ile de Türklere örnek olmag-a çalışıyordu. Peygam­ ber 63 yaşında iken ölmüş oldug-u için Ahmed Ye­ sevi de 63 yaşında iken yer altında kazdırdıg-ı bir 171


ATS IZ

odada yaşamış, lslamiyete baglılıgın canlı bir örnegini Türklere göstermek istemişti. Onun bu fe­ ragati hiç de tesirsiz kalmadı. Daha hayatında iken geniş bir sahaya yayılan Yesevilik, kendisinin ölümünden sonra hemen bütün Türk dünyasına yayıldı. Sonralan ''Yesevilik" ten "Bektaşilik" çıktı ki bunun da Türk fikir hayatındaki tesiri pek büyüktür. Ahmed Yesevi, Türk hayatında pek fazla tesir bırakmıştır. Yesevilik tarikatinde onun gibi hik­ metler yazmak gelenek olmuştu. Yesevilik zahida­ ne bir tarikat yani yalmz suç ve günah işlememek esasianna dayanan bir cemiyet oldugu halde bir asır sonra, Anadoluda büyük bir aşk felsefesi haline geldi. Bu da daha çok bir "kendi kendine olgun­ laşma" ile oldu. Ahmed Yesevi'nin şair olarak degeri azdır. Fa­ kat Türkler arasında ahlak çıg"ın açmak, Şamaniz­ mi bırakıp lslamiyeti almaktan dog"an buhranın önüne geçmek ve 13'üncü asnn büyük Türk şairi Yunus Emre'ye zemin hazırlamak bakımından o bütün Türk tarihinin birinci sımf şahsiyetlerinden biridir. Örnek olmak üzere Ahmed Yesevinin hikmetle­ rinden birini ve onun bugünkü Türkiye Türkçesine tercümesini veriyoruz.

Metin Ol kadirim kudret bilen pazar kıldı,

Hurrem bolı yer astıga kirdim mene! Garib benden bu dünyadın güzer kıldı. Mahrem bolıp yer astıga kirdim mene! 172


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Zakir bolıp, şak.ir bolıp Haknı taptım, Şeyda bolıp, rüsvA bolıp cancim öttim, Andan sonra vahdet meydin katra tattım, Hemdem bolıp yer astıga kirdim mene *

Altmış üçke yaşım yetti, bir künçe yok, Va diriga Haknı tapmay, könklüm sınuk, Yer üstide sultanmen tip bol dum ulug Pür gam bolıp yer astıga kirdim mene! *

Başım tofrak, cismim tofrak, özim tofra.k.; Küydim, yandı bolalmadım hergiz apak; Hak vaslıga yetermen tip ruhum müştak, Zemzem bolıp yer astıga kirdim mene!

Tercüme O kadirim ( =Tannm ) kudret ile nazar kıldı (=baktı) Bahtıyar olup yer altına girdim işte! Garip kulun bu dünyadan geçti, Mehrem olup yer altına girdim işte! *

Zikredici olup, şükredici olup Hakkı buldum, Deli olup, rüsva olup candan geçtim, Ondan sonra vahdet mey(in)den damla tattım, (Peygambere) arkadaş olup yer altına girdim işte! 173


ATS IZ

Altmış üçe yı:lşım yetti, bir gün gibi de�il, Eyvah, ya..;ık Hakkı bulmaz, gönlü.m kınk Yer üstünde (ben) sultanım diyip oldum ulu Gamlı olup yer altına girdim işte! *

Başım toprak, cismiın toprak, özüm toprak; Yakıldım, yandım olamadı m asla apak; Hak vaslma yetece�m (=erişece�m) diyip ruhum müştak, Zemzem olup yer altına girdim işte!

Haldm Süleyman Ata Hoca Ahmed Yesevinin üçüncü halife si olan Hakim Süleyman Ata, onun tarafından Harzeme gönderilmişti. Vazifesi Harzemi dogı-u yolu getir­ mek, yani Yesevili� orada yaymaktı. Hakim Süley­ man Ata bu vazifesini başarı ile yaptı. 1 187'de öle­ rek "Ak Kurgan" a gömülünceye kadar Yesevili� Harzemdeki göçebe Türkler arasında yaydı. O da tıpkı şeyhi Ahmed Yesevi gibi, Yesevili� yaymak için hikmetler yazmıştır. Böylelikle hikmet yazmak Yesevili�n mühiın bir gelene� oldu. Türkler arası­ nda asırlarca de�erini kaybetmeden okunan eserle­ rin başında Ahmed Yesevi ile Süleyman Ata'nın hikmetleri gelir. Süleyman Ata'nın eserleri "Bakı­ rgan kitabı" "Meryem kitabı" ve "Ahır Zaman Ki­ tabı" dır. Kendisine "Bakırgan" lakabı verilmiş ol­ du� için hikmetlerinin toplandı� kitap Bakırgan Kitabı adını almıştır.Bunun da şiir sanatı bakım­ ından de�eri yoktur. O da tıpkı üstadı Ahmed Ye­ sevi gibi, manzumeyi bir vasıta olarak kullanmış, asla sanat gayesiyle hareket etmemiş, bu yüzden 174


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

hikmetler kuru didaktik parçalar olmaktan ileri gitmemişti. Hoca Ahmed Yesevi ile Hakim Süleyman Ata iki büyük halk adamıdır.

2· Selçüklüler Çal'ında Dil Eserleri Selçüklülerin İsldın dünyasında hdkiıniyeti ele almalan ve cihan ölçüsünde bir devlet kurmalan, Türklere oldugu gibi onlann diline de büyük bir ehemmiyet kazandırmıştı. Bu yüzden Türk diline ait bir takım eserlerin de yazılacagı. tabii idi. Nete­ kim bu çagda Türk olan veya olmıyan bir takım müellifler tarafından Türkçeye ait pek önemli ve degerli eserler meydana getirilmiştir. Fakat bugün bu eserlerden bazılannın yalnız adını biliyoruz; eserlerin kendileri Orta Asyanın büyük savaşlar ve kargaşalıktarla sarsıldıgı. daha sonraki asırlarda kaybolmuştur.

Kaşgarlı Mahmud ve DivAnü Liigat it-Türk Selçüklüler çagı.run en önemli dil eseri ''Divdnü Lflgat it-Türk " tür. "Türk Lehceleri Kamusu" de­ mek olan bu eser 1077'de Bagdatta bitirilmiştir. Karahanlı Türkmenlerinden asil bir aileye mensup olan Kaşgarlı Mahmud, arap dilini de çok iyi bilen bir bilgindir. Türk uruk ve boylarından hemen hep­ sinin arasında dolaşarak (Oguz, Türkmen, Çigil, Yagma, Tuhsı, Kırgız) Tür� lehceleri üzerinde ge­ niş ve saglam bilgi edinmiş, böylelikle eserir i yazmıştır. Eser, Türkçe hilmiyeniere bu büyük dili ...

175


ATS IZ

ög"retmek için yazılmış bir dil kitabıdır. Tükçe keli­ meler Arap harfleriyle yazılmış, yanianna arapça karşılıklan konarak arapça izahat verilmiştir. Bir­ çok kelimelere örnek verilmek için de bunlann geç­ tigi manzumeler ve darbımeseller zikredilmiş, böyleJ.ikle eser Türk edebiyatı örnekleri bakımın­ dan zengin bir hale gelmiştir.Fakat eserin de�eri yalnız edebiyat bakımından de�dir. Yer yer getir­ di� örnekler ve verdigi izahatla "Divttna Lagat it­ Tarh " , Türk destanlan, halkiyatı, tarihi, co�af­ yası için eşsiz bir hazine olmuştur. Eserde bir de renkli harita vardır ki Türkelini dünyanın merkezi olarak gösteren bu renkli harita, bugünkü bilgimi­ ze göre, Türklerin ilk haritasıdır. Büyük Türk bilgini Kaşgarlı Mahmudun aynı zamanda kuvvetli bir Türkçü oldugu da an­ laşılmaktadır. Kitabına yazdıgı şu önünç bunu göstermektedir. "Tannnın devlet güneşini Türk burçlanndan do�durmuş oldu�nu ve onlann ülkeleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulun­ du�u gördüm. Tann onlara Türk adını verip yer yüzüne hakim kıldı. Zamanım.ızın hakanlanm on­ lardan çıkardı. Dünya milletlerinin idare yulannı onlann eline verdi. Onlan herkese üstün eyledi. Kendilerini hak üzre kuvvetlendirdi.Onlarla birlik­ te çalışanı, onlardan yana olanlan aziz kıldı ve Türkler yüzünden onlan her dileklerine eriştirdi. Bu kimseleri kötülerin şerrioden korudu. Oklan dokunmasından korunabiiDek için aklı olana düşen şey, bu adamiann tuttu� yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek, Türklerin gönlünü almak için onlann dilleriyle konuşmaktan başka yol yok­ tur. Bir kimse kendi takımından aynlıp da onlara 176


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

sıgtnacak olursa o takımın korkusundan kurtulur, Bu adamla birlikte başkalan da sı�abilir." Bu satırların, halifelik merkezi olan Bag-datta yazıldıg-t düşünülürse Kaşgarlı M ahmudun Türkçülüg-ü daha iyi anlaşılır. Müellifbu eseri yaz­ mag-a 25 kanunusanİ 1072'de başlamış, 10 şubat 1 074'te bitirmiştir. Sonra 1076- 1077 yıllannda düzelterek bitirmiş ve Halife El-Muktedi Billah'a takdim etmiştir. Kaşgarlı Mahmudun babasımn adı Haseyin Beherkin Beg olup !sık göl kıyısındaki Barsgan şehrindendi. Beherkin Be�, Samanlılar ülkesini zapteden Karahanlı ordularımn veya bu ordular­ dan birinin başında bulunmuş olan bir kuman­ dandır. Kaşgarlı Mahmudun kendisinin de ilk önce asker olmuş olması muhtemeldir. Barsgan ve yöre­ leri ötedenberi medeni ve dog-rudan dog-ruya "Türk " adım taşıyan Türklerin oturdug-u yer ol­ du� için Kaşgarlı Mahmudun eski Türk gelenekle­ rini iyi bilmesi tabiidir. Bundan dolayı kitabında kendisini "Kendim de Türklerin dilce en fasihlerin­

den, ifadesi en açık olanlarından, sildhı en iyi kul­ lananlarındanım " demektir.

Kaşgarlı Mahın udun eseri Besim Atalay Be�n himmetiyle dilimize çevrilmiş olup yapılan birçok düzeltmelerle daha istifadeli bir hale getiril­ miştir. Kaşgarlı Mahmud, "DivAnü Lugat it-Türk"ten başka "Kitabü Cevahir an -Nahv {i Lflgat it-Türk " (Türk Lehcelerinde Nahiv Esasları) adında bir eser daha yazmışsa da Türk dili ve edebiyatı için pek deg-erli olan bu eser daha ele geçmemiştir.

177


ATS IZ

Zemahşeri ve Mukaddemet ül-Edeb Selçüklüler devleti feodal bir devlet oldugu için ülkenin bazı bölümleri yan müstakil hanedanlar elinde bulunuyordu. Bu hanedanlardan biri de Harzemdeki Harzemşahlar ailesi idi. Aral gölünün güney yöreleri olan Harzeme Türkler Karzum der­ lerdi. Burası Harzem (=Hvarezm) adında lranlıla­ ra yakın eski bir milletin vatanı oldugu için bu adı almıştır. Selçükl ülere tabi olan Türk Harzemşah­ lar ailesi Og-uzlardandı. Fakat idare ettikleri Türklerin büyü.k çoklugu Kanklılardı. Kanklılar da Oguzlar gôi batı Türklerinden olduklan için dilleri Oguzlannkine çok yakındı. Büyük Selçüklülerin bir nevi irsi valileri olan Harzemşahlar sülalesi 1077 yıllannda "Anuş Tegin" le başlamıştır. Bunun torunu Atsız (1128-1156) zamanında Harzernde ilim ve edebiyat gelişmiş ve ozaman yazılan Türk diline ait eserlerden biri günümüze kalmıştır. Bu eser Zemahşerı'nin "Mukaddemet ül-Edeb "idir. Büyük islam bilginlerinden olan Zemahşerl ( 1075-1 144) Keşşdf adında çok ünlü bir tefsir ki­ tabının sahibidir. Dil ve gramere ait bazı eserleri de vardır. Mukaddemet ül-Edeb aslında arapça yazılmış ve satırıann üzerine Türkçe, farsça ve Harzernce tercümeleri kaldırmıştır. Türkçe terc­ ümesi sayesinde 12'nci asır başında Harzemdeki Türkçe hakkında geniş bilgiye sahip olabiliyonız. Bu kitap medreselerde yani eski zaman üniversite­ lerinde ders kitabı olarak talebe tarafından kul­ lanılıyordu. Onun için bütün islam ülkelerinde bu eserin yazma nushalan vardır. Batı Türk lehceleri üzerinde verdig-i bilgi ile Kaşgarlı Mahmudun ese­ rini tamamlıyan Mukaddemet ül-Edeb henüz bası­ lmamıştır. Kitap 1 138'den önce yazılmış olup Har­ zemşah Atsız'a ithaf olunmuştur. 178


TÜRK EDEBIYATI TARIHI

Kaya Og"lu Mehmed ve Kanklı Lügati Selçükler çaginda yazılan dile ait eserlerin ser nuncusu yine Harzemşahlar ülkesinde yazılan ve Harzemşahlann sonuncusu olan Celtlleddin Men­ güberti (1220-1231) ye sunulan bir Kanklı hlgati­ dir. Lugatin adı "Tibydn al-Lagat atTarki ald Li­ san ilKanklı" dır. "Kanklı lehcesine göre Türk dili" demektir. Fakat bu eser, bugün ortada yoktur. An­ cak onu kaynak olarak kullanan daha sonraki za­ mana ait bazı eserler kalmıştır. Celaleddin Meng­ übertiye böyle bir Kanklı lugati sunulması Har­ zemşahlann son ça�larında Kankhl arın çok ehem­ miyet kazandıklannı gösterir. Belki de bu eser yalnız bir lugat ve gramer ki­ tabı olmakla kalmayıp, tıpkı Kaşgarlı Mahınudun kitabı gibi, Türklerin tarih, co�afya ve etno�af­ yasına ait de geniş malfuııat veren bir k:itaptı. ,

179



TS I Z iÇiMiZDEKi ŞEYTAN

ISTANBUL 1992


ATS I Z DALKAVU KLA R

G ECESi

ISTANBUL 1992 "

.

'


ATS I Z MAKALELER - 1-

ISTANBUL 1 992

.


ATS I Z MAKALELER - ll -

ISTANBUL 1 992


ATS I Z MAKA L E L E R lll -

ISTANBUL 1 992


ATS I Z MAKALELER -

IV

-

ISTANBUL 1 992


ATS I Z ÇAN�KI5A�E'YE YU R UYUŞ

ISTANBUL 1 992



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.