Halim Serarslan - Hamdullah Subhi Tanrıöver (Bütün Şiirleri)

Page 1



HAMDULLAH SUBHi TANRlÖVER

[BÜTÜN ŞiiRLERi]

Halim SERARSLAN

ITl l

___

j

Ht�Ol


ın tablOt

TABLET: 81

Teknik Hazırlık 7 SANAT

Baskı DIZGI OFSET 1 KONYA

© Birinci Basım, Aralık 2007

ISBN 975-6346-93-8

TABLET KITABEVI RAMPALI ÇARŞI 129 (0332) 350 89 87 KONYA


HAMDULLAH SUBHi TANRlÖVER

[BÜTÜN ŞiiRLERi]

Halim SERARSLAN

[1: ldblH



Hamdullah Sublıi Tanrıöver 1885-1966



iÇiNDEKiLER

ÖN SÖZ HAMDULLAH SUBHİ TANRlÖVER Hayatı Şairligi

9 ll ll 16

....................................................................................................................... ...............................................................

.................................................................................................................

.................................................................................................................

ŞİİRLER 23 İstanbul'dan 24 İSTANBUL 24 BEYAZ VE Sİ YAH 27 ASKERIN ŞARKISI 29 MİDHAT PAŞA 31 GECELERİM -I·· 33 GECELERİM -Il3S GECELERİM -III37 HİS5-İ İNTİKAM 42 İ STANBUL'DA BİR AKŞAM 43 ASKERLERİN ŞARKISI 4S MİDHAT PAŞA 46 BAŞ ÖRTÜN 48 ONA SO NELER İSTİ YORUZ S2 DAVULCU'NUN MECLIS-İ MEB'ÜSAN'DAN TEMENNİYATI... S4 DAVULCU'NUN MECLIS-İ MEB'ÜSAN'DAN TEMENNIYATI. .. SS ESKI ÇIRACAN S7 ONA DAİR S9 ANNEMİN DERDi 61 LE CHAGRİN DE MA MERE 69 BİR ÜMİD 77 İLK TESADÜF 78 AKŞAM 80 KAÇ DEF' A 82 KÖY MEZARLICI 83 VAl"AN 86 İSTANBUL 87 HAYA- YI EBEDI 90 SİTAYIŞ DER-HAKK-I SADR-I GÜZİN IBRAHİM HAKKI PAŞA 93 DER TAS VIR-İ ŞEHR-I STANBUL BA-SIT AYİŞ-İ İSKENDER ZAMAN 97 ZIYA u ZALAL 100 BAYRAM l03 BAHAR1YE l04 AH MESA 10S İSTANBUL AKŞAMI l07 SEN BENDESİN 108 ....................................................................................................................

............................................................................................................. .........................................................................................................

.......... .................................................................................. ..........................................................................................

.................................................................................................

.................................................................................................

...............................................................................................

..............................................................................................

.............................................................................................. ...........................................................................

..................................................................................

.................................................................................................

......................................................................................................

.................................................................................................................... .........................................................................................

......... .........

................................................................................................

........................................................................................................ ........................................................................................... .........................................................................

..........................................................................................................

...................................................................................................

.............................................................................................................. ....................................................................................................... ........................................... .................................................

. . . . .........................................................................................................

......................................................................................................... ............................................................................................... ..........

····· · · · ······················································································

..........................................................................................................

............................ ..........................................................................

........................................................................................................

......................................................................................

........................................................ ......................................


8 • HAMDULlAH SUBfll TANRlÖVER

Ölümünü Müteakip Hakkında Yazılan Şiirler HAMDULLAH SUPHİ TANRIOYER'E SESLENIŞ HAMDULLAH SUPHİ.. HABER ALDlCIM SABAH HAMDULLAH SUPHI TANRIOVER MERSIYESI... TANRIOVER NERDESiN

.............................................................................

109 109 lll 112 113 114

...... .....................................................................................................

115

....................... ....................... ..................................

........................................................................... . . . . . . ...................................................................... . . . . .

KAYNAKÇA

................................


ÖN SÖZ

Türk edebiyatının en önde gelen hatipleriden biri olan Hamdullah Subhi Tanrıöver, edebiyata şi­ irle başlamıştır. Daha sonra edebiyabmızda hitabet alanındaki boşluğu görerek hitabete yönelmiştir. Notuklarını "Dağyolu I, Dağyolu II"; makalele­ rini de "Günebakan" adlı eserlerinde toplamıştır. Birkaç şiiri araştırıcılar tarafından antolojilere, edebiyal tarihlerine, Hamdullah Subhi hakkında yazılan kitaplara, makalelere alınmışsa da O'nun şiirlerinin çoğu yayımlandıkları gazetelerin ve der­ gilerin sayfalarında kalmıştır. Bu kitapta, Hamdullah Subhi'nin gazete ve dergi sayfalarında kalan şiirleri, -müstear isim­ le yazdıkları dahil- Arap asıllı Türk alfabesinden Latin asıllı Türk alfabesine aktanlmak suretiyle ilk defa bir araya getirilmiştir. Hamdullah Sub hi' nin ilk şiirleri, Paris' te amca­ sı Sami Paşazade Sezai Bey'in yönetiminde çıkan Şura-yı Ümmet gazetesinde isim yazılmadan ya­ yımlanır. Hamdullah Subhi, bu ilk şiirlerinin daha sonra bazılarına ilaveler yapıp şeklini değiştirerek ama bu sefer şiirin altına ismini yazarak yeniden yayımlar. Biz bu çalışmada bu tip şiirlerin her iki şekline de yer verdik. Hamdullah Subhi; şiirlerinin bir kısmının al­ tına yazdığı veya bitirdiği günün tarihini atmıştır. Bu tarihlerle şiirlerin yayımlandığı tarihler arasın­ da zaman farkı vardır. Şiirler, manzum veya men­ sur ayrılmaksızın, yayımlandıkları tarihe göre,


10 • HAMDULLAH SU Bill TANRIÖVEH

kronolojik olarak sıralanmışhr. Altlarına da ilk defa yayımlandıkları yerin künyesi verilmiştir. 1995'te yayımlanan "Hamdullah Subhi Tanrıö­ ver" adlı çalışmamda genişçe bir Hamdullah Sub hi bibliografyası bulunmaktadır. Bu sebeple bu çalış­ manın sonuna konulan kaynakçada sadece istifade edilen kaynaklara yer verilmiştir.

Konya, Eylül 2007

Halim SERARSLAN


HAMDULLAH SUBHi TANRlÖVER

Hayatı'

Hamdullah Subhi, baba tarafından eski ve köklü bir ai­ leye mensuptur. Kocamemioğulları adıyla tanınan bu aile, Kastamonu'dan Mora'ya göç ederek Mora yarımadasının eyalet merkezi Trapoliçe'ye yerleşir. Zamanla Trapoliçe'nin en ileri ge­ len ailelerinden biri olur. 1821 Yunan isyanında, karşı direnişin öndediğini üstlenen aileler arasında yer alan Kocamemioğulları, Yunanlıların kıyı­ mına uğrar. Mal varlıklarına el konulur. Çoğu kadın ve çocuk geriye kalan aile mensupları bir yolunu bulup on dokuz ya­ şındaki Abdurrahman Sami'nin - sonra Paşa- reisliğinde önce Mısır'a daha sonra da İstanbul'a göç eder. Kocamemioğulları, İstanbul'da Sami Paşa ailesi olarak şöhret bulur. Hamdullah Subhi, 1885'te İstanbul'da doğar. Babası Sami Paşa'nın en büyük oğlu Abdüllatif Subhi Paşa'dır. Annesi ise Çerkez asıllı bir cariye olan Ülfet Hanım' dır. Altı veya yedi aylıkken yetim kalan Hamdullah Subhi'nin ço­ cukluğu, dedesi Sami Paşa ile babası Abdüllatif Subhi Paşa'dan miras, ruhen şarklı şekfen garplı konaklarda, köşklerde, kültür seviyesi oldukça yü ksek bir çevrede geçmiştir. İlköğrenimini Kısıklı, Altunizade ve NurnCıne-i Terakki' adlı üç ayrı mekteple tamamlar. Küçük Said Paşa'nın aracılığı ve Il. Abdülhamid'in "irade-i seniyye"si sayesinde 1895-1904 yılları arasında dokuz yıl Galatasaray Sultanisi'nde devlet hesabına parasız ya tılı okur. 1904'te Gala tasaray Sul tanisi'ni bitiren Hamdullah Sub­ hi 1905'te Rcji İdaresi'nde bir başka söyleyişle Düyı1n-ı Bu bölümde, Halim SERARSLAN, Hmndullnlı Sulılıi Tnunöver, Türk Kültü­ rünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ank. 1995. adlı eserden faydalanılmış­ tır.


12 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Umfımiye'de stajiyer memur olarak işe başlar. Fakat buranın bir Türke göre hoş olmayan bunaltıcı havası içinde fazla ba­ rınamaz. 1907'de Defter-i Hakanf Nezareti Mektfıbf Kalemi Mülazımlığı'na geçer. 1908' de adı geçen son memuriyetinden de ayrılan Ham­ dullah Subhi, öğretmenliğe başlar. Ayasofya Rüşdiyesi'nde, Darülmuallimfn'de, Darülfünfın'da, Bahriye Mektelıi'rıde, Darülbedaylde ders verir. Bunlar; Kitabet, Malumat-ı Mt'd ıııv­ ye, Fransızca, Fenn-i Terbiye, Lisan-ı Osmanf, Hikmet-i Hedayf dersleridir. 1. Balkan Harbi ile kaybedilen Edirne, 2. Balkan Harbi ile geri alımnca büyük devletler Edirne'nin boşaltılması için baskı yaparlar. Bunun üzerine Edirneliler, Edirne'nin Türk hakimiyeti altmda kalmasını büyük devletlerden isternek amacıyla bir he­ yet kurarlar. Viyana'da heyet ikiye ayrılır. Bir kısmı Almanya ve Rusya'ya bir kısmı da İtalya, Fra nsa ve İngiltere'ye gider. Bu he­ yete dahil olan Hamdullah Subhi; İtalya, Fransa ve İngiltere'ye giden heyetle 13 Ağustos- 3 Eylül 1913 tarihleri arasında söz konusu ülkelerin başkentlerini dolaşır. Hamdullah Subhi'nin hayatını dolduran en önemli işlerden biri de 1913 -1931, 1949 - 1966 yılları arasında büyük bir istek ve başarıyla yürüttüğü Türk Ocağı başkanlığıdır. Hamdullah Subhi, I. Dünya Harbi içinde 1915'te Enver Paşa'nın arzusuyla Çanakkale'ye gönderilen sanatkarlar heye­ tinde yer alır. Heyetin vazifesi Çanakkale'y i savunan Türk aske­ rine saygılarını, sevgilerini sunmak, onların kahramaniıkiarını sanata yansıtmaktır. 1916'da da Cemal Paşa'nın Şam, Beyrut ve Lübnan civarındaki Türk ve İslam eserlerini incelemesi için yap­ tığı daveti kabul ederek Suriye'ye gider. 1917' de, 1915'ten beri tanıdığı Türk Ocaklı bir genç kız olan Ayşe Safde Hanım'la evlenir. İki oğuları dünyaya gelir. Büyüğü­ ne Ald emir, küçüğüne de Özkul adını verirler.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 13

Hamdullah Subhi, 1918'de bir aylığına Berlin'e gider. Bu gidişin sebebi hakkında iki iddia ileri sürülmektedir. Birinci gö­ rüşe göre Hamdullah Subhi balayı için, ikinci görüşe göre de Almanya'daki Türk gençlerini Spartakist- Komünist akımlara karşı korumak maksadıyla oraya gönderilmiştir. Yanında eşi de vardır. Harp sebebiyle dönüş yolu kapanır. Hamdullah Subhi de bir ifadeye göre dokuz, diğer bir ifadeye göre de on bir ay Almanya' da kalır. Berlin' deki Türk işçi ve gençleriyle ilgile­ nir. Savaş bitip yollar açılınca, Mayıs 1919, Akdeniz vapuruyla Türkiye'ye döner. Türkiye artık Hamdullah Subhi'nin Almanya'ya giderken bıraktığı Türkiye değildir. İşgaller başlamıştır. İstanbul' da işgal­ leri telin mitingleri yapılmaktadır. Hamdullah Subhi bu miting­ Ierin işgali protesto eden en ateşin hatiplerinden biri olur. Yunanlıların İzmir ve civarında yaptığı zulmü araştırmak için kurulan Tahkik-i Mezalim Heyeti'nde yer alır. Meclis-i Mebusan 12 Ocak 1920 günü resmen açılır. Bu mec­ lise Antalya mebusu sıfatıyla giren Hamdullah Subhi, meclisin milliyetçi mebuslarının oluşturduğu, Millf Mücadele taraftarı Felah-ı Vatan grubuna katılır. İstanbul, 16 Mart 1920'de işgal edilir. İtilaf devletleri resmf makamlara el koyar. Anadolu ile haberleşme kesilir. Misak-ı Mi lif'yi kabul ve ilan eden Meclis-i MebO.san, 18 Mart 1920'de çalışınalarına süresiz ara verir. Türk milliyetçileri Malta'ya gön­ derilmek üzere birer birer tutuklanmaya başlanır. Arananlar ara­ sında Türk Ocağı başkanı olmak, İstanbul mitinglerinde işgalle­ ri telin etmek, Meclis-i MebO.san'da açıktan Kuva-yı Milliye'yi desteklemek ve Misak-ı Mil l i'nin kabulünü istemek, İngiltere aleyhtcırlığı yapmak, Sarayı hıyanetle suçlamak gibi suçları işle­ miş olan Hamdul l ah Subhi de vardır. İngilizler, Gurkolarını onun evine de gönderirler. Fakat Hamdullah Subhi lehine garip bir hata olur. Gurkolar, Ham-


14 • HAMDULLAH SUBl ll

TANRlÖVER

dullah Subhi'nin evi sanarak onun evinin karşısındaki Terakki Mektebi'nin kapısını kırarlar. Bu yanlışlığa Hamdullah Subhi'nin evinin önüne gece karanlığında işaret olarak konulmuş bulunan kütüğün çocuklar tarafından karşı duvara kaydırılmış olması sebep olur. içeri giren Gurkolar, Hamdullah Subhi'nin yerine Terakki Mektebi müdürü Boşnak Ahmet Bey'i gecelik kıyafetiy­ le döve döve Malta'ya gönderilmek üzere bir torpidoya götü­ rürler. Kumandan getirilen adamla Hamdullah Subhi'nin resmi­ ni karşılaşbrınca getirilen adamın Hamdullah Subhi olmadığını anlar. Boş na k Ahmet Beyi Galata nhbmına bırakırlar. Bu defa da Ahmet Bey, perişan kıyafetinden dolayı deli sanılır. Kimse ona sahip çıkmaz. Hiçbir araba onu almaz. Ahmet Bey, yaralı bere­ li vücuduyla yürüye yürüye Köprü'yü, Fincancılar Yokuşunu, Bayezıt'ı, Saraçhane'yi geçerek ınektebe gelir. Üç ay sonra ölür. Malta'ya gönderilmekten ve muhtemel bir ölümden kendi adına çok güzel ve bir o kadar da ilgi çekici bir tesadüfle kurtu­ lan Hamdullah Subhi, bu hadiseden faydalanarak kaçar. Onun kanaatine göre artık istanbul'da yapılacak bir iş kalmamıştır. Anadolu'ya geçmekten başka çare yoktur. Bu ve benzeri hadise­ lerin cereyan ettiği İstanbul akşamlarının birinde, ilk gençlik yıl­ larından itibaren beyazlayan saçlarını siyaha boyatıp, hamile eşi Safde Hanıın'ı yanına alınadan Karakol teşkilatının yardımıyla İstanbul'dan çıkar. 8 Nisan 1920 günü Ankara'ya varır. Yeniden seçilen milletvekilleriyle İstanbul'dan kaçıp gelebi­ len Meclis-i Mebı1san üyelerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 günü açılır. Yukarıda bahsedildiği gibi Meclis-i Mebı1san'da Antalya Milletvekili olan Hamdullah Sub­ hi, bu mecliste de Antalya Milletvekili sıfatıyla yer alır. Hamdu llah Subhi, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en aktif üyelerindendir. İcra Vekilieri Heyeti (hükümet), teşkil edilineeye kadar hükümet işlerini yönetecek Mustafa Kemal'in başkanlığındaki yedi kişilik heyete meclis tarafından seçilen altı


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER •15

kişiden biri de odur. Onun bu vazifesi hükümet kurulunca (3 Mayıs ı 920) sona erer. Kendisi bundan başka uzun yıllar süren milletvekilliği esnasında iki idari görev daha üstlenir. Bunlar­ dan birincisi 7 Haziran - ı2 Kasım ı 92ı tarihleri arasında bir defa yaptığı Matbuat ve istihbarat Umum Müdürlüğü, ikincisi de 16 Aralık ı920 -12 Kasım ı921, 4 Mart ı925 - 2ı Aralık 1925 tarihleri arasında iki defa üstlendiği Maarif Vekilliğidir. Hamdullah Subhi'nin Maarif Vekili olarak yaptığı birçok iş arasında en önemlisi, Mehmet Akif'e istiklal Marşı'nı yazdırt­ mış ve Mecliste kabulünü (ı2 Mart 1921) sağlamış olmasıdır. 1931'de Türk Ocağı kapahlınca Hamdullah Subhi Bükreş Büyükelçiliğine atanır. O, orada 1931'den 1944 yılı sonuna kadar on üç yıl Türkiye'yi şöhretine layık bir biçimde temsil eder. 1945'te yeniden milletvekilliğine döner. 1945 seçimlerinde İçel, 1946' da seçimlerin yenilenmesiyle de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili olur. 1947' de bir ara Amerika Birleşik Devletleri Hükümetinin davetiisi olarak konferanslar vermek üzere Amerika'ya giden Hamdullah Subhi, aynı yıl Cumhuriyet Halk Partisi'nden bir daha geri dönmernek üzere ayrılır. 1950' de Demokrat Parti listesinden Manisa, 1954'te de İstanbul bağımsız milletvekili seçilmiştir. 1957 seçimlerine Hürriyet Partisi'nden istanbul milletvekili adayı o1arak katılır ama kazanamaz. 1949' da Türk Ocağı nı tekrar açar ve -1959, 1960 yılları ha­ riç- ölene kadar başkanlığını yapar. Hamdullah Subhi'nin ömür boyu Türklük için çarpan kalbi 10 Haziran 1966 Cuma günü saat 21.35'te gelen bir kalp krizine boyun eğer. 81 yıl önce bu dünya­ ya gözlerini açtığı İstanbul Horhor'daki baba ocağı Abdüllatif Subhi Paşa Konağı'nda hayata ebediyen veda eder. 12 Haziran 1966 günü düzenlenen parlak bir törenle İstanbul Merkez Efen­ di Mezarlığı'na defnedilir.


16 •liAMDULLAII SUBHI TANlllÖVER

Şairllğl

Edebiyat-ı Cedfdecilerin toplu faaliyeti 1901'de durur. 19011909 yılları arasında ise Türk edebiyatında toplu bir edebf hare­ ket görülmez. 1908 İkinci Meşrutiyet İnkılabı'nın getirdiği hür­ riyet havası içinde Edebiyat-ı Cedfde mensubu olmayan ama onların tesiri albnda yetişen, çoğu Galatasaray Sultanisi mezu­ nu genç bir nesil, üstatlarının yapamadıklarını gerçekleştirecek yeni bir edebf topluluk vücuda getirmek iddiasıyla harekete geçerler. Kendi aralarında yaplıkları toplanblarda; edebf hareket­ lerine ad olarak Fecr-i Ati'yi seçerler. Sanat anlayışlarını ise Şehabeddin Süleyman tarafından ortaya atılan "Sanat şahsi ve muhteremdir." düstunı ile formüle ederler. Edebf ekalleri­ nin yayın organı olacak bir dergi çıkartınayı planlarlar. Ancak Servet-i Fünı1n mecmuası, Edebiyat-ı Cedidecilere yaptığı gibi bunlara da kucağını açhğı için bu tasavvurlarından vazgeçerler. Adı geçen mecmuanın ll Şubat 1325 (1909) tarihli nüshasında yayımladıkları şu beyanname ile edebi ekallerini kamuoyuna şöyle tanıbrlar: "Fecr-i AnEncümen-i Edebisi Beyannamesi Şimdiye kadar memleketimizde 'edebiyat' kelimesinin haiz olduğu ehemmiyet ve ciddiyeti anlayan ve bu ehemmiyeti hal­ ka ifham eden, tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, pek az kimse gelmiştir. Tarih-i edebfmizi tedkik edersek en parlak devirlerde bile edebiyatm bütün ihata-i ma'nasiyle aniaşılıp anlatılmadığı­ nı görürüz. Onun için biz de san'at ve edeb;yat daima boş va­ killerin bir h e m deın -i latifi olmaktan pek fazla bir ehemmiyet alaınilınış ve bunlilrın na sı l terbiye-i hissiyenin tekamü lüne hiz­ met etmek liirlkiyle bir milletin pişva-yi temkkiyatı olduğu tilk­ -

dir

edilememiştir. Edviir-ı

kildimeden ily rı lı p asr-ı

hazıra doğru

gelince yavaş y<ıvilş suret-i telallinin bir İstihaleye uğradığını görüyoruz. Kemal Bey ve hem-zamanları birçok münasebetlerle


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER •17

bu husustaki fikirlerini söylemişlerdir. Kemal Bey'in 'edebiyatsız millet dilsiz insan kabflindedir' sözü meşhfırdur. Fakat efkar-ı umumiyenin anlamamaktan ve anlamak için hiçbir rehber-i hayırkar ve ciddi bulamamaktan mütehassıl lakaydisine böy­ le bir cümlenin devasaz olması elbette mümkin değildir. Bu zamana mahsus edebiyatların da bu hususta hidematı görül­ mekle beraber Osmanlı efkar-ı umumiyesinin bu rehberi kat'f surette bulduğu tarih i' tiraf etme! i ki Edebiyat-ı Cedide'nin genç ve fa' al zekalarının Servet-i Fünfın sahffelerinde ilk te'sfs-i mes­ lek ettikleri zamana tesadüf eder. Bu hey'et-i edebiyenin erkanı o mecmuanın sahffelerinde muhftini tenvfr eden bir manzfıme-i muzi' vazifesini görüyordu. Fakat hükümetin gi ttikçe artan zulmü onların kalemlerini ilk darbe-i anff ü kahharı indirdi. Ve bunlar ileride tekrar toplanmak ümidiyle hepsi dağılıp gittiler. Hürriyetin ilanıyla yeniden ziyaiarına intizar edildiği zaman ise pek az istisna ile artık onlar eski melike-i hayalleri olan san' at ve edebiyata karşı bir sehab-ı lakaydf ile bürünmüştüler. Bunu söy­ lemekle bizden evvel gelenlere itiraz eylemek arzusunda deği­ liz. Zira onların edebiyatımıza ettikleri hizmeti takdfr etmemek her halde kadr-şikenlik olur. Biz onlara mazf-i meslekleri için teşekkür ile hal ü istikbale atf-ı nazar edeceğiz. İşte bu istikbale bakmak azm ü niyetiyle Fecr-i Atf teşekkül ediyor. Fecr-i Atf azası kendilerine herkesten ziyade edebiyat­ perest ve azim-perver olmaktan fazla bir kıyınet ve ehemmiyet atfetmek cesaretini almamakla beraber temelini attıkları mües­ sesinin bu beyaban-ı ilm ü edeb içinde bir saye-zar-ı zükridfn olmasına intizeiren şimdilik Avrupa' daki emsalinin küçük bir nümfınesini temsil ve irae etmesine çalışacaklardır. Lisanın, edebiyatm, ul um-ı edebiyye ve ictimaiyyenin terakkısine hiz­ met etmek, ayrı ayrı şurada burada tenemmQ eden isti'dadları sinesinde cem ederek ittihad ve ictima'ın hasıl edeceği kuvvet­ le tekemmüle, müsademe-i efkarın pariatacağı barika-i hakf-


18

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

katle tenvir-i efkara çalışmak: İşte Fecr-i Ati"''nin gaye-i azın ü meramı! Fecr-i An azasının semerat-ı mesaisini ihtiva edecek bir kütüphane te'sis etmek üzeredir. Edebiyat-ı Cedide'nin parlak zekalarma da matla-ı envar olmak meziyetini haiz olan Servet-i Fünun mecmuası naşir-i asardır. Bundan başka memleketimi­ zin terakkiyat-ı fikriyye ve hissiyyesini te'min edecek asar-ı mühimme-i garbiyeyi kendi azasına ve mükafatlı müsabaka­ Iarla haricden intihab olunacak zevata tercüme ve neşrettirmek, umumi konferanslar vererek halkın seviye-i zevk-i edebisinin i'lasına, hudud-ı malumatının tevsfine çalışmak, memalik-i gar­ biyyedeki müessesat-ı mümasile ile te'sis-i revabıt u münasebat ederek memleketimizin tenemmüvat-ı edebiyyesini garba, gar­ bın envarını afak-ı şarka nakledecek metin ve ulvi bir nakil vazi­ fesini görmek Fecr-i Atrnin cümle-i aınalindendir. Tanzim ve hükumete i'ta olunan Nizam-name'nin bir sureti yakında neşrolunacaktır. Efkar-ı münevvere eshabının bu teşebbüs-i hayrı bir nida-yı teşçf ve takdir ile karşılayacağına eminiz. Çünkü acı bir itiraf olmakla beraber söylemekten çekin­ meyiz ki memleketimizin ilme, san' ata ihtiyacı pek şediddir. Bu ihtiyacı telafi için atılacak en küçük adım rehaya, i'tilaya doğru atılmış demektir. Bundan mahrum olmak muazzez vatan için elfm bir öksüzlüktür. Fecr-i An Encümen-i Edebisi Narnına Katibi Müfid Ratıb Encümenin Aza-yı Hazırası: Ahmed Samiın, Ahmed Haşim, Emin Bülend, Emin Lami', Tahsin Nahid, Celal Sahir (Reis), Cemi! Süleyman, Hamdullah Subhi, Refik Halid, Şehabeddin Süleyman, Abdülhak Hayri, İz­ zet Melih, Ali Can ib, Ali Süha, Faik Ali, Fazı! Ahmed, Mehmed Behçet, Mehmed Rüştü, Köprülüzade Mehmed Fuad, Müfid Ratıb, Yakup Kadri."


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 19

Fecr-i Atı Encümeni Edebfsi Beyannamesi'nin alhna adını yazdıran Hamdullah Subhi, bir ara da bu topluluğun reisliği­ ni yapar. Fakat bu edebi hareket, mensuplarının ortak bir sanat anlayışlarının ve felsefi doktrinlerinin bulunmayışı yüzünden uzun ömürlü olmaz. Fecr-i Atıcilerin her biri kendi şahsi fikirleri ve sanal anlayışları istikametinde bir yol tutturur. Hamdullah Subhi de böyle yapar. Millf Edebiyat cereyanına katılır. Şiiri bırakır, hi tabete yönelir. Hamdullah Subhi, küçük yaşta şii re başlar. Arkadaşları ara­ sında adı şairdir. Şiirlerinde vezin olarak aruzu ve heceyi, çoğunlukla aruzu kullanmıştır. İki şiiri, alt alta yazılan maniler, bir şiiri de mani­ lerden müteşekkil bir türküdür. Geriye kalan şiirleri ise şekil ba­ kımından serbesttir. Şiirlerinin dili zarif, ince ve yumuşak kelimelerle örülüdür. Servet-i Fünun şairleri ve Fecr-i Atfci arkadaşlan gibi bazı ke­ limelere çok yer vermiştir. "Mesa, melal, matem, hayal, sükut, zalat; sis, mah" gibi çok severek kullandığı kelimeler bunlar­ dan sadece bir kaçıdır. "Sönük dalgalar", "zılal-ı şefkat", "zılal-ı hüzn", "zalanı-ı hamuş" ve benzeri tamlamalar ise daha ziyade mensubu bulunduğu Fecr-i At! topluluğunun üslubunu hatır­ latır. Ayrıca "impressionist" bir ifade tarzı vardır. Çünkü Ham­ dullah Subhi, bu şiirlerin çoğunda dış alemi olduğu gibi anlat­ mamakta, aksine o alemin onda uyandırdığı intibaları tasvir etmektedir. Fakat onun asıl dikkati çeken şiirleri tabiat güzel­ liklerinin ve aşkın kendisine verdiği ilhamları yansıtan şiirle­ ri değildir: Tanrıöver'in dikkati çeken şiirleri, sosyal ve siyasi muhtevalı olanlardır. Hamdullah Subhi'nin devrinin şiir anlayışına göre oldukça başarılı bir şair olduğu söylenebilir. Şiir vadisinde devam etsey­ di Türk edebiyatının ünlü şairleri arasında yer alacağı kuvvetle


20 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

tahmin edilebilir. Fakat o, şair mizacııu bozmadan şiir söyleme­ ye veda etmiştir. Bu vazgeçişin sebebini Halit Ziya Uşaklıgil şu şekilde izah etmektedir: "Bu kadar şiire meyyal olan ve her manasıyla şair olarak yaratılan Hamdullah Subhi, bir gün bana yine duygularını an­ lahrken dedi ki: - Bundan sonra şiir söylemeyeceğim. Ben bir şeyi akranım­ dan daha iyi yapabileceğime inanmazsam rahat edemem. Ben­ den çok daha iyi şair Ahmet Haşim' dir. Onun için şiiri ona bıra­ kıyorum, ben hatip olacağım."2 Hamdullah Subhi'nin kendisi ise Mustafa Baydar'ın; "Ede­ biyata şiirle başladığınız halde niçin hitabette karar kıldınız?" şeklindeki sorusuna cevap verirken hitabeti şiire tercih edişinin sebebini şöyle açığa vurmaktadır: "Wictor Hugo'nun ve diğer bazı Fransız şairlerinin şiirleri­ ni okuduktan sonra fikrim birdenbire değişti. O zaman kendi kendime dedim ki: Bu gök, serçe göğü değil edebiyat göğü. Bu gökte senin zayıf kanatıarına yer yok. Edebiyatımızda en fakir bulduğum kısım hitabetti. Dfnf mev'izeleriyle ruhun saffetine ve asaletine fevkalade müessir olmuş, hatiplerimiz mechuldür. Ne yazık ki siyasf hitabet de, askerf hitabet de, baro hitabeti de aynı fakr içinde karşımıza çı­ kıyor. Belki babamdan, belki büyük babamdan, tekke hayatında muvaffak olmuş cetlerimden kalma bir İstidatla içimde mües­ sir konuşmak arzusunu hakim buldum ve nazım şekline veda ettim.3" Hamdullah Subhi'nin şiirlerine devrin umumi havası içinde baktığımız zaman o, Fecr-i Aticilerin "en berrak ifadeli manzu­ melerini yazan�" ve gelecek vadeden bir şair olarak görülmekte-

2 3 4

Halid Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, Istanbul, 1969, s. 600. Mustafa Baydar, Edelıiynfçıltmmız Ne Diyorlar, Istanbul, 1942. İsmail Habib Sevük, Tnnzimnffnn Beri I, Istanbul, 1942, s. 382.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 21

dir. Ne yazık ki bu vadide devam etmemiştir. Şayet devam etmiş olsaydı b;.ı hususta hakkında verilebilecek hüküm daha değişik olabilirdi. Ama mevcut duruma göre biz de burada, hpkı Meh­ met Kaplan gibi, onun "Il. Meşrutiyet devrine mensup ikinci de­ recede ki şairlerden"5 biri olduğunu söylemekle yetineceğiz. O, şiirlerinde Hamdullah Subhi adının dışında müstear isim olarak "Hasad", Ama" ve "Sivri Sinek"i kullanmışhr.

5

Mehmet Kaplan,

Şiir Tnhli/IL'ri I, İstanbul, 1984, 8. Baskı, s. 11.



ÅžiiRLER


24 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

İstanbul' dan

iSTANBUL

"Şılrti-yı Ümmet Muhnrirl11-i G iizldesine"

Uzakda şimdi sönük dalgalarla yükselecek Sema-yı garbı ezen muhteşem büyük yüksek. Vakfır sarnt-ı müheykel mükedder ü magbfın Durur o haşr-ı mebanf, o girdbad-ı kurun. Ağırlaşır gibi üstünde ihtiras-ı şimal Siyah kanadları yorgun bu tayf-ı istiklal. Döker burucuna bir saye-i ziya mehtab Deniz sevahili altında bir sükfın-ı müzab. Göz cebfn-i bölendinde karhan-ı !eya! Cidarı sfırı bütün bir mezar-ı istikbal. Bulutlarında bu mehtab asan semalardan Düşer bu saha-i tarihe bir melal-i giran; Uyur şevahik-i ulviyye-i münacatın Zılal-ı şefkati altında kalbi emvatın Fısıldıyor gibi eb'ada bir !eb-i a'sar Ufuklarından eder mazi-i bülend güzar. Yığın yığın uzanan kütle-i zalam hamfiş Bütün zekaları bel' eyleyen kemfn-i vuhuş. O gizli mezbahalar, eski kanlı meclisler, Bütün esafil-i Icad-ı seyyiat-ı beşer, O kal'alar, karakollar ki şure-zar-ı suhfır.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 25

Duvarlarında cebin-i şebab olur rneksur Beyaz ve süslü saraylar bu gün nasfb-i serab Bütün fezaili ka'rında öldüren girdab Suna f-ı har-ı mekatib, kemlne medreseler İçinde ism-i celfl-i Hamid olur ezber. Uzakda gölgeler altında bekleyen Çırağan Mezara canlı gömülmüş o taedar-ı zaman Evinde kanlı bir el bekleyen o genç kızlar Zılal-ı hüzn ile meşbu' o ufk-ı hülyakar Önünde seyf-i gaza, bin nigah-ı matemdar Yetim çocuklan koynunda aç kalan dullar. Yüzünde fecr-i zafer, karşısında yüz millet Hilal-i şanına eğmişdi bir ser-i hürmet. Bugün hakaret ü nisyan içinde alçalarak Bu girdbad-ı cinayetde yırtılan bayrak. Evinde na're-i şadf, ekabir-i millet Büyük ümidleri teşyi için çıkan hey'et. Durur cevami'in üstünde saye-i nakus. Ezanlarında olur aynı gölgeler mahsus. Başında kayd-ı esaret, haris ü bi-aram İçinde seede-i şükrana alçalan İslam. Mukadderat-ı vatan pençesinde har u zebun Ukule sai'kalar yağdıran yed-i mecnun Belinde kabza-ı Osman, elinde bir Kur'an Beşiklerinde çocuklar boğan siyah Sultan. Nişanlı, süslü çocuklar, bu bir alay asker Ma'iyyetinde giden ak sakallı zabitler. Hüdası, kıblesi altun o bir ketibe-i din Yüzünde reng-i sadakat, içinde nefret ü kin. Mezarlarında mükedder yatan Selim, Mahmud Bütün bu kıble-i tarihi çiğneyen haydlıd!. İçinde kalb-i vatan daima inilderken


26 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Yakışmıyor, bu büyük şehre böyle sislerden. Ağır ağır yığılan sade bir derfn zulmet. Barut dumanları ister ufukların elbet!6 İstaubul, 4

Temmuz 1319

(Ştlrri-yt Üutmel gzt., 1 Cemtiziye'/-tilıir, 1321 Pazartesi 24 Ağıts/os 1 903, Nu:35, Paris, s. 3-4.)

6

Bu şiirin altında Hamdullah Subhi'nin adı bulunmamaktadır. Şiir daha sonra

Ha mdu llah Subhi iınzasıyla Servet-i FünOn'da yayımlanmıştır.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 27

BEYAZ VE SiYAH

Knrdeşmı Hiiseyi11 Siret'e

Kaldıındı ben o gün yine lakayd-ı ihtisas, RCıhumda son sükı1neti bir teyl-i Milin Her bir hakikati n hecemahnda bl- hıras Bi r fikr bl- hayal ile bir kalb-i mutmain En sevdiğim emelleri bir sis buna! tarak Atlye bir çocuk gibi bi-iltifat idim; Yadımda bir sabah-ı muhayyelde pek uzak. Bir v'ad-ı bl-vefa gibi olmuşdu mün'adim Silmişdi hatıratımı bir nefh bir füsı1n Bir vakfe-i 'atalete dalmış muhayyilem, Bir gölge hı ffeliyle hep azade-i şu'ı1n Fikrimde kal mamışdı bile saye-i 'adem. Lakin bülün hakikati gözlerde öldüren TCıfan-ı nCır edince ufuklarda istitar Zulmetleriyle sarnt-ı muhftimde nale-zen, Meze oldu her hayaliıne bir leyle-i mezar Boşlukların bürı1deti kalbirnde muhteff İnsanlığın fed\yi'i beynimde haşr olur, Cirmişdi ihtisasıma bir zıll-ı matemi Kaldım bu girdbad-ı teessürde bi-huzCır.


26 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Hüsran ü ye's içinde geçen her dakikanın Bel' eyliyor ümidini bir ejder-i siyah Olmuşdu bir teneffüs-i zehriyle hep anın Bir saha-i hayat ü emel serbeser tebah Ölmüş zekalann ser-i kabrinde bekledim Menfaların fecayi'i yadımda nale-kar Bir vakfe-i siyah ü tahassüsde inledim Bir millet eyliyordu nigahımda intihar Heyhat bütün bu müdhiş ü muzJim hakfkatin Kaldıındı ben kenar-ı feci'inde na-ümid. Karşıda hep siyah uçurumlar durur derin Ka'rında bir hayale güler mahşer-i kadid Yalnız zaman olur ki bu zulmetde gözlerim Ba'zen bir ufk-ı mübhem ü tarike yükselir; Ordan tulfı'ı mev'fıd bir sabahı beklerim Yadımda bir sema-yı emel nev- küşadedir. 27

Te�ri11-i ewd

1319

(Şı/rti-yt Ü111111ef gzt., 1 Şevvn/ 1321 Pnznr, 7 Kılmill-t L'Vve/ 1 904, Nu: 43, Paris.)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 29

ASKERiN ŞARKISI

"Sergiizeşt Miiel/if-i M11/ıleremi11e"

Duydum, büyük hadibelerin, dul kadınların Issız büyük ufukların üstünde her yarın Bir ukde-i siyah ile maziye bağlanan Her 'asr-ı i'tila ile mevkı1d-ı 'acz olan Hergün bir inhitat ile hep sarsılan düşen, Her 'uzv inkisarına bin aç ağız üşen Bir kıt'a-i sefflenin eviad-ı matemi Her bir adım mukabili bir çok adım geri Bir ri c' at-ı feci" ile bf-kayd u bf-nişan Bir ufk-ı bl-ziyaret-i hücra da haşr olan Bir çok zavallı köylünün asker çocukları Bir şarkı söylüyor gülüyorlardı ben yarı Bir kayd-ı ihtiram ile durdum ve dinledim Bilmem bu sesde hangi zamanlarda mün' adi m Ecdadımın hitabını duydum bu sesde ben Bir çok büyük mezarların üstünde inleyen Haysiyyet-i vatan gibi bir yad-ı zailin Bir 'aks-ı ihtişamını gördüm, devam eden Siz söyleyin kadınlarımız şimdi türbeler Makberierin önünde ölümden rica eder


30 • HAMDULlAH SURlll TANAIÖVER

Siz söyleyin cevamf-i kudsiyye-i Hüda Atisine bu milletin etmekdedir du'a Siz söyleyin sarıklısı, şeyhi hükı1metin Kaff büyük cenazeyi tekffn ve defn için Siz söyleyin bu memleketin ber-haya't iken Menfaların zal.ıııı ı feci'inde bekleyen Çöllerde kal'alarda ne yıllarca bir zaman Bitmez bir iıı tizar-ı ıııuannid l e kahr olan Pek çok büyük zekMan ı ı vicdanı var bugün Müstakbel-i ümmfd olarak bir zaman için Siz söyleyin bu millete bir çehre-i zalam Bin yıldırım boşaltarak almakda intikam Siz söyleyin bu sesde dönen kıvranan giden Bir bayrağın temevvüc-i rengini var ki ben Mazfye gölgesinde gider beklerim bu gün Ey yad-ı ihtişam-ı vatan dur biraz görün 3 Mar/ 1320 (Ştirti-yt Üllllllel gzt., 1 Rebi'ii'/-ı'lllle/ 1322 Salt, 1 7 Mayts 1904 Paris, Nu:53, s.J-4.)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 31

MiDHAT PAŞA

Ahmed RıZII Bı'!!'e

Bolayır, bir şehfd-i muhteremin (*)7 Bf-nişan makberiyle yad olunur Ta' if gam-nüma o meşhed-i nur Acı bir hatıranladır meşhur. Seni örten o bir yığın toprak En büyük bir simayı gölgeleyen Bir sehab-ı 'ulüvv ü rahmetdir. Arabistan, o gerçi evvelden Üç büyük dine kıble-gah olmak Şerefiyle seza-yı dikkattir. Şimdi mevtinle başka bir kuvvet Uzak ufuka doğru celb ediyor Hasta bi r milletin nazarlarını. Senin öksüz bıraktığın millet En derin bir kederle boş görüyor Sensiz, ümidsiz kalan yarını . Bu ne müdhiş tezaddır ebedi En büyük bir ümidi ınahv olarak Bir felaketle bir vatan inler. Sonra zulmetde sada-yı haff Bu eninlerle mest-i müstağrak Ta uzaklarda vahşiyane güler 7

(*) Merhfım Kemal (Açıklama, Ham.dullah Subhi'ye aittir.)


32 • HAMDULLAH SUOHI TANRlÖVER

Bir mükemmel mürüvvet işte sana Etdiğin her hamiyyet ü hizmet Bir cinayetle karştiandı bütün. Sevdiğin mülkü etdi istfla En kesff en muhavvif bir zulmet Milletin bir mezara girdi bu güz. Şimdi tarih, vatan ve istikbal istikamet, fazilet ve namus Nerdedir nerede yaptığın kanun? Hepsinin çehrcsinde reng-i zılal Hepsini boğdu bir yed-i menhCıs, Ağlasın, gülsün ejder-i mecnCın. Lakin ey ınuhterem vatan-perver Sen vazffen yolunda mahv oldun Kal mezarında daima mağfCır. Ebediyyen seninle fahr eyler Sana her bir tesellfyi medyCın Bir büyük millet-i emel-i mehcCır.8 (Ştirii-yt Ü1111ttel gzt., 15 Cemaziye'/-evııı:/i, 1322 C11111a, 29 TemiiiiiZ 1904, Pari�. 1111: 56,s. 4.)

8

Bu şiir ilk defa "Ştirii-yt Ümmet" gazetesinde (Nu: 56, 15 Cemaziye'! evveli

1322, 29 Temmuz 1501, s.4) inızasız olarak, ikinci defa da "Resimli Kitap" 1, Nu: 3,1321) Hamdullah Subhi adı yazılarak şekli ve

mecmuasında (Cilt:

bazı nıısraları şairi tarafından değiştirilip ilaveler yapılarak yeniden yayım­ lanmıştır.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 33

GECELERi M 1

- -

Şurda bir gölge bir duman bir sis Bir bul ut reng-i muzlimiyle duran Ufk-ı mafde infilak-ı kamer Açdı bir fecr sakin ü mO.nis Doğdu bir cebhe sarnOt u giran Münkesir, münfa'il, ebed muğber... Esdi bir bad-ı nur ufuklardan İmtidad etdi gölgeler yerde, Nefha-ı darı sustu eb' adın Bir sadef-i ebr-i muhteriz cereyan İrtisam etdi mailikierde Sardı her şeyi nefha-ı badın ... Pek uzaklarda şimdi bir cebhe Ezelf aşina-yı ruhun olan Muzdarib, müncemid bir gümüş gecede Bir hayal istiyor semalardan Düşüyor sonra duygusuz, sessiz Yerde, birçok ipek bulutlardan Dökülen tayf-ı sayeler gezinir, Bir derin ufka gizlenen denizi Bir firazf-i sehabeden nigeran Kamerin bir zıya-yı muhteremi, Şimdi bir parça çiğnemiş gibidir Bekledi m böyle müzmahil mensi Yine karşımda bir bulutdan inen Kamerin ibtisam çehresini Sarıyor ince bir sema-yı muz!, Ba'zı muzJim sehabeler birden, Kısıyor paslı şu'lesini


34 • HAMDULLAH SUBIII TANiliÖVm

Böyle bilmem ne bekliyordum ben Umk-ı kalbirnde bir şehfk-i keder Bir derin hiss-i iştika duydum. Eve döndüm ve girmek üzre iken Orda bi rkaç dakfka etdi güzer Bana bir zulmet eylemişdi hücum ... Uyuyorken nasıl olup bilmem Sanki seslendi bir leb-i mübhem ... Gecenin bir ilerlemiş saati, Bir sada gelmiyorrlu hariçden Bekliyor dinliyor gibiydim ben ... Yine ınazlnin ihtisasah, Yine birçok temenniyat-ı serab... Açarak bakdım örtümün yanını Birinin hep sükut giryanı ... Penceremden süzüldü bir mehtab Koliarım buldu bir hay�ilet nur Bu biraz senden ey meli'ke-i devr 11 Mayıs sme 319 Hamdu/lalrSulılıi (M usaıma Mu/rif, Ci/1:1, Nu:12, 15 Kfin{m-r Slini 1324,s. 182)


HAMDULLAil SUBHI TANRlÖVER • 35

GECELER iM -11-

-Şiuiisi'ye­

Yine bir fasl-ı ibtida-yı hazan Yine tenhayl-i sükOn-ı leyal, Fısbğın dallarında parçalanan Eski bir ay gibi mümtelf-i metal Gizli bir ufka ıgtırab ediyor; Sisi i bir gölge, bir bulut gidiyor. Ma'bedf bir zıya-yı samt u hayal Korunun hatırat-ı mürdesini Ediyor mühteriz, haff tenvir Başlıyor ihtizaza nur u zılal, Bir uzak sahilin ipek sesini Serpiyor leyle bir heva-yf neffr. Korunun hisli bir karanlığını Uyuturken o bad-ı leyle giriz Gölgeden bir kanad geçer sessiz. Bende matemierin uyandığını Duyuyordum, bu geçmişin yadı Bende de şimdi bir gurOb vardı, O derin uzlet-ı mükevkebenin Münfail bf-ümfd ü bi- ma' na Düşünen nazra-i müebbedesi. Yine üstünde bekliyor gecenin Yine kalbirnde mübteki tenha Esiyor bir karanlığın nefesi Duyulur bir seda-yı hüzn-ahenk Bir heva yükselir ki maziden Geliyor sanki, öyle müstağrak, Dolaşır gölgelerde titreyerek Müşteki ince bir fısıltı veren


36 •

HAMDULLAH SU BHI TANRlÖVER

Müteellim, beş on soluk yaprak Sonra bir şey ki muhtazır elan Nevm-i afaka gizlenen kamerin Kanayan cebhe-i sükCıtundan Duyulan bir ölüm ve bir nisyan. Şimdi her şeyde muz! im ü sakin Bitiyor sanki bir ağır rüya, Ve ölen bir ilahenin gökden O mükedder zalam-ı ufka düşen Tac-ı hCınfnidir kamer gCıya. 320 Hnzimu Hamdulin/ı Sublıi (Musnvver Mulıit mecm., Cilt: 1, Nu: 14, 29 Kıimin-ı sıini 1324, s. 214)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 37

GECELERi M lll -

-

-Şimisi Bı')/e­

Akşam, yine bir hüzn-i muhWit ile magmum Sakin mütefekkir, mütehassis duruyordum. Issız ve çorak bir ova karşımda uzanmış, Otlar kurumuş, taşları, toprakları yanmış. Dökmekde sıcak, nefha-i enfasını rüzgar, Bir şübhe-i ru'yetle uzaklaşmış ufuklar. Berrak ve renksiz gibi gök karşıda yalnız Boşlukların üstünde açan bir iki yıldız, Bir ince hilal, sonra bütün gölge, sükunet. Yağmakda semadan yere bir rize-i zulmet. Bir ses ki bu gızletdc dernildem müteneffis Başlar ovadan gelrneğe aheste veya bes. Yer sarnt-ı umumfde bu iihenin zıyiidar Söyler yine bir nagmeyi tekrar ü tekrar. Kaç bin senedir ' aynı müsiifiine bu sesler Her yaz gece oldukça bu boş nağmeyi söyler. Titrek iniyor, yükseliyor, böyle pey-ii-pey Esrar ü hatayii konuşurmuş gibi bir şey, Gördümdü bu tenha ovanın gölgelerinde. Bir taze hayal ince, sönük gayr-ı mu'ayyen, Çıkmış, bana müstağrak ü sakit geliyordu. Dalgın ve mükedderdi o enzar-ı sükutf. Etrafını sarmış gibi bir hale, ru'yii Yaklaşdı ve bir şey demeden durdu yanımda. Her şey daha mahzun, daha siikit daha giryiin. Bir nazra-i şefkat bakıyor şimdi semadan. Bir nazra-i şefkat ki, ne engin ü müebbed, Nisyan gibi sakin, uzliyet gibi mümted Zulmelde hayiil-i heyket fhiimını dikmiş


38

i lAMDULLAH SUBHI rANRIÖVER

En son silinen ufka günün ruhu birikmiş. Vahdetlere kalmış unutulmuş gibi, bfkes, Hala o küçük nağmeyi söyler o hafif ses. Sallar gecenin hüznünü, pür-habra, muğber, Bir nevha-i gurbet ki bu geçmişleri söyler. Aheste yek ahenk gece etdikçe teessüs, Artar o mütemadi o gümüş ses, o teneffüs. indikce bir bir gölge, uzandıkca bu bir nur Tutmuş bütün afakı bu saf lerze-i billur Üstümde dcrinlikleri eb'ad-ı fezanın Kalbirnde sükunetleri bir hiss-i du' anın. Bir vakfe-i hülya ile rüzgar bile dinmiş, Boşluk ve karanlık ne kadar rakid ü şeffaf. Altında uzanmış sönüyor saha-i etraf, Avenk-i nücGm, tac-ı uiGhiyet-i esrar Serper gece iklfmine bir gird-i zıya- bar. Birdenbire korkunç gibi gelmişdi o yerler, Çıkdık yola, bir kalb-i teheyyücle beraber Sakit gidiyorduk ve uzaklarda, derinde Bir kavs-ı hilal, ba'zı nihan, ba'zı şikeste Bir meşi betaetle karanlıklara indi Uzletlerin umkunda dumaniandı silindi ... ***

Evvel ne kadar böyle uzak durdu o benden! Bilmem ki hilal-i ufk-ı melalinde sönerken Niçin beni bilmiş bana mahrem gibi geldi? Her şey müteba'id gibi kaldık daha tenha. Sakin, bana tevdi' ederek, bir leb-i humma Artık seninim der gibi rikkatle uzandı. Göğsünde sıcak bir yumuşaklıkla dayandı. Boynurnda beyaz kolları mahzGn duruyordu. Bir buse-i memdGd ile bf-tab uyuyordu.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 39

Üstümdeki gökler ve nücO.m ti tredi söndü, Sislerde başım öyle dumaniandı ve döndü. Ben ruhunun a'makını meşhur içiyordum. Bir boşluğa düşmüş gibi baygın iniyordum. Bilmem ne kadar böyle devam etdi uyandım. Bir gayr-ı hakikat ki bu tutmuş beni sandım. Mühmel, müteessir gibi durmuşdu yanımda, Duydum ki zehirler yanıyor şimdi kanımda Her hissi hadiretleri hep göğsüme dolmuş, Artık biliyordum o, tamamen benim olmuş, Tutdum onu rüyalar içinden bana çekdim Ağzından o müskir şe' yi tekrar içecekdim. Gördüm ki kırılmış, müteellim, müteenni Dinler gibi ruhunda bir ahenk-i mugannl Bir parça uzakdan bana durgun bakıyordu. Birden bu nazar bendeki her kuvveti yordu. Yok hüsnünü sen ömrüme temdld edecekdin. Yok, yok şu siyah ufka beraber gidecekdin, Bir şey demeden öyle karanlıkda çekildi. Elbet ki benim aşk u hayalim bu değildi. Mazldeki hisler arasından ona daldım, Beynimde dumanlar o büyük vahdete kaldım ... Girdirndi karanlıklara yalnız gidiyordum, Bir za'f-ı ümid kim bilir ah belki diyordum. Ben kendime bakdım ki bu zulmetde koşardı . Alnımda hararetlerio en çılgını vardı. Etmişdi fakat kalbiınİ tehyiç ü ihafe Tenha ovalar, sonra o boşluk o mesafe, Yıldızların altında bir uzlet-i müterennim Ruhumda bu kalmış, mütevekkil eve geldim ... ***


40 • liAMOULLAH SUBHI TANRlÖVER

Çocukluğumda koşup gezdiğim bütün yerler, Adımlarımda değişmiş sadayı dinlediler, Düşündüler mütecessis ve ben uzak, mechul Yavaş yavaş eve indimdi matemimle uful..., Ben olmadan uyudun sen demek, zavallı odam Senin sükunun için işte bak bu son akşam... ***

İçinde ben ne güzel bir zaman geçirdimdi. O bekleyen, o son muhteris çocuk kimdi? Ya ben miyim, daha dün öyle pür-heves, pür-nur, Ümid içinde vuran kalb-i neş'e kalb-i huzur. Güneşierin inerek karşı ufka her akşam, Bu yerde seyr edecek eski bir melal-ı garam, Abm kefenli zıyasıyla istitar ederek Müfekkirinde soğuk, mürde bir ilahe gezecek. ***

Önümde ayna ve ben bir de matemim vardı, Gözüm o kendime hicran içinde ağlardı. Fakat yabancı, biraz gaibane durmuşduk, O şekle çok acıyordum, evet, zavallı çocuk. Geçer geçer iki üç kere böyle bir ağla Ve sonra nasb-ı nfgah etdim, o seffl budala! Neden bu yaş bu acz mutlaka yarın ölecek, Yarın tebah olacaksın, bu şimdi esneyerek Bakan yüzün, bu sıcak gözlerin demek o zaman ... O eskiler, daha sen duymadan, sen anlamadan Seven koşan arayan ağlayan ve sonra bütün Birer sebeble sefflane ayrılıp bir gün Reha bulanlara bak, bir de ağlamak hala ... İçimde gezdi donuk bir meal-i istihza ... Karanlığım bu fikirlerle sanki örtüldü, Biraz biraz bile hatta dudaklarım güldü .


HAMDULLAH SUD HI TANRlÖVER • 41

Fakat devam ederek çekdiğim o his, o zulm .. Bir iştidad-ı teessürle muzmahil yürüdüm .. . Başım elimde, bütün matemimle mest-i melal SükGn ruhumu tutmuş bir ihtiyac-ı mu hal!.. Kenarda öyle, boğuk münkesir düşünmüşdüm. Demek ne mGnis müşfik ah ölüm ve ölüm. Ve sen zavallı yatan sen bu sarnt-ı hüznünle Tahassürünle evet bekle daima bekle. Dışarda tGcle-i eşyaya bir adem gelmiş, SükGn u hab o derin vakfesiyle şimdi geniş Büyük ve rakfd ü gam-dfde bir deniz gibidir, Mesafelerde bütün kuvvetiyle hep gezinir. O geç vakit, o karanlıkda korkular duydum. Ve bir de bende açan muhteriz, z'ayıf, mesmGm, Bir 'itikad-ı hafi sanki bir visal umdu. Bu hisse ruhumu tevdi' edip soyundumdu. Başım ağırlaşarak dalga dalga bir nisyan, Heva-yı rGhuma etmişdi muttasıl süryan .

Uzakda hüsnünü ta'k.ib eden muhayyileme Nihayet indi ağır bir hayat-ı mevhGme ... 1320 Ey/ii/ Hnmrllll/alı S11/1/ıi (Mıısnımer Mıı/ıilmecın., 17 Şlllın1 1324, Ci/d: 1, Nu: 17, s. 262-263)


42 • HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

HiSS-i iNTiKAM

Ba'zen hayalimin karanr ufk-ı ru'yeti, Bir ukde bağlanır, körelir orda muttasıl . B i r uk de, bir sual, onu sarsar, yorar asıl Hala: Nasıl olur? Nasıl olmak? Evet, nasıl? Bir türlü anlamaz bu mükerrer cinayeti. Başlar gelip dökülmeğe semt-i melalime, Artık yavaş yavaş uyanan dalgalar gibi Bir kıt' anın kederleri, medd-i mesaibi. Ey hakkırnın ve hakiann asf metal ibi, Bir kfn ü gayz kısılan elierin kime? Parmaklarım demidenerek yumrulur, donar; Bir sisle istWir ederek öyle na-gehan, Bir başka ufka doğru olur gözlerim nihan, Umkunda bir cidal-i müheykel tüter, yanar... Üstünde bin avasıf uçan bir ağaç gibi Saklar cebfn-i ye'simi bir hiss-i mümtelf... Karşımda pür-vekar ü muhakkir bakıp duran Ey çehre-i hadfd ü gazub, böyle hep devam Eyler mi sürdüğün bu tahakküm, bu ihtişam? inmez mi bu re-ı gayzına bir berk-ı intikam, Olmaz mı leyl-i zulmüne bir fecr-i hCın-resan? 16 Mnrt 1322 Hnmdullnlı Sublıi (Resimli Kitnp menu., Ktimin-i stirıi, 1324, Cilt:ı, Nu:S, s. 468)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 43

iSTANBUL'DA BiR AKŞAM

Karşı evlerde ağlayan bir ses, Bir küçük nağme-i şikeste-heves, Eskimiş bir sükfit içinde yürür, Kapılar örtülür; sokaklarda Mütefekkir ü muhteriz, tenha İki, üç pa-yı matemi Beldenin ufk-ı iğtidibında Ateşin bir güneş uful etmiş, Sanki a'sar içinde zail olan Bir yığın kanlı rayet-i giryan Düşen eb' ada hep nüzul etmiş, Akşam olmuştu o penbeliklerde Parçalanmış, dumanit yelkenler Gibi bir çok sehab u efsürde Bir betaetle eyliyordu güzer. Eve nisyan içinde bir düşkün, Sanki bir cebhe-i emel mehcur, Bir siyah tayf-ı münfail, rneksur Gibi ben avdet eyliyordum o gün. Müştekl bir hava-yı gam dökerek Bir kadın geçti . Bakmadan tanıdım, Ben onun eski aşinasıydım. Yine bl-çare kollarında onun, Vardı bf-tab ü münkesir, o melek, Hasta bir tıfl-ı sakit ü mahzun. Bu senin nuhbe-i hayalindi, Bu ümidin ki böyle kaldı sakat, Sana bir yad-ı matemi ebedf. Sana ben kalben ağiadım da, fakat Acı bir hisle muztarib, küskün


44 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Söylüyordum yavaş yavaş tekrar: Herkesin kollannda böyle, bugün Müteverrim, sakat çocuklar var. Ey/ ii/ 1317 (Resimli Kitap mecm., Ci/1:1, Nu:2, 1324, s.155.)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 45'

ASKERLERiN ŞARKISI

Duydum, büyük harabelerin, dul kadıniann Issız, geniş ufuklan üstünde, her yann Bir u kde-i siyah ile maziye bağlanan Her asn i"tila ile ma'kO.sen alçalan Hergün bir inhitat ile hep sarsılan düşen, Her uzv-ı inkisarına bin aç ağız üşen Bir kıt'a-i sefflenin eviad-ı matemi Her bir adım mu kabili bir çok adım geri Bir ric'at-ı feci' ile bi-kayd u bf-nişan Bir ufk-ı bi-ziyaret ü hücrada haşr olan Bir çok zavallı köylünün asker çocukları Bir türkü söylüyor, gülüyorlardı, ben yari Bir kayd-ı ihtiram ile durdum ve dinledim, Bilmem bu sesde hangi zamanlarda mün'adim Ecdadımın hi tabını duydum, bu sesde ben Bir çok büyük mezariann üstünde inleyen Haysiyyet-i vatan gibi bir yad-ı zailin Bir aks-i ihtişamını gördüm, devam eden Siz söyleyin bu sesde dönen, kıvranan, giden Bir bayrağın temevvüc-i rengini var ki ben Maziye gölgesinde gider beklerim bu gün Ey yad-ı ihtişam-ı vatan dur, biraz görün 1318 Te�rin-i evvel Hrmıdnllrılı Su/1/ıi (M11srıvver Mu/ı it mecm., Cilt:ı, Nu:1, 23 Teşrin-i evve/ 1324, s. 10.)


46 • HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

MiDHAT PAŞA

Bolayır bir şehid-i muhteremin Bi-nişan makberiyle yad olunur, Ta' if gam-nüma o meşhed-i nur Acı bir hatıranladır meşhur. Seni örten o bir yığın toprak En büyük bir simayı gölgeleyen Bir sehab-ı 'ulüvv-ı rahmetdir Arabistan, o gerçi evvelden Bir büyük dine kıble-gah olmak Şerefiyle seza-yı dikkattir. Şimdi lakin uzakda bir kuvvet O derin ufka doğru celb ediyor. Bir hazin milletin nazariarını Senin öksüz bırakdığın millet En derin bir kederle boş görüyor Sensiz, ümidsiz kalan yarını Bu ne müdhiş tezathr ebedf En büyük bir ümidi mahv olarak Bir felaketle bir vatan inler, Sonra zulmetde bir sada-yı hafi Bu enfnlerle mest ü müstağrak Ka'r-ı zulmetde ra'şelerle güler. Bir mükemmel mürüvvet işte sana, E ttiğin her hamiyyet hizmet Bir cinayetle karşılandı bütün, Sevdiğin mülkü etti istila En kesff en muhavvif bir zulmet Milletin bir mezara girdi bu gün. Şimdi tarih, vatan ve istikbal İstikamet fazflet ve namus


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 47

Nerdedir. Nerdedir, nerde yaptığın kanfin Hepsinin çehresinde reng-i zılal, Hepsini boğdu bir şeb-i menhfis, Ağlasın gülsün i'tisaf u cünfin. Lakin ey muhterem vatan-perver Sen vazHen yolunda mahv oldun, Kal mezarında daima mağfO.r, Ebediyyen seninle fahr eyler Sana her bir tesellfyi medyOn Bir büyük millet-i emel mehcfir. 1317 I-Iamdullali Sulı/ii (Resimli Kitap, Ci/1:1, Nu: 3, 1324)


48

HAMDULLAH SUOHI TANRlÖVER

BAŞ ÖRTÜN

Sen uzaksın bugün muhitimden Her taraf bir enfn-i muhtazann Aks-i hüzniyle vakfe-gfr sükfit. Şu mukassf sema-yı muzJimden Bir beyaz renk mürde reftarın Ediyor saye-i melali hubfıt. Rüzgarın sadme-i medidiyle Ölü bir ufka karşı sarsılarak Yine karlarla örtülen dallar, Şimdi sislerde gizlenen güneşe Bir uzun dest-i iltica açarak

Bir nigah-ı yetim-i şefkat arar. Uluyan ağlayan riyah-ı melfil Yastanır bir ölüm havasıyle, Bir siyah hisle penceremde durur, Yine her yerde bir figan-ı usul Ediyor bf-nasfb bir emele Bir kadın matemiyle araz-ı fütfır Ba'zı ben, bende pek uzak gibiyim Bu mukassi sema-yı muzlimden. Bir gurfıbun bakıyye-i nfıru, Penbe bir tü! bu yadigar-ı harim Beni mevkfıf-ı habrabn eden Ve açan bir sema-yı meftfıru.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 49

Bi r yazın ser-güzeşt-i ma'sumu Bu tülün kıvrımında şimdi uyur, Bu tülün kıvrımında saçlannın Ruh-i zerrfni, aşk-ı mahrumu Gezdirir gözlerimde bir !eb-i nur Ve olur bir gecem sabaha karfn. 1317, Hamdulla/ı Subhi (Musavver Mulıil mecııı., ci/1:1, Nıı:10, 1 Kônılıı-ı stirıi 1324, s.148.)


50 • HAMDULLAH SUBHI

TANRIOVER

ONA

Bir büyük, "te'sfs-i celflim" dedi. İşte tarih elde delflim dedi. Sıdkıma kendim kefilim dedi Şamlı İzzet fazlma hayran imiş Elçi Münfr hüsnüne suzan imiş Nazır Zeki de aşık-ı viran imiş. Şeyhülislam dince elzem gösterir Sadr-ı sabık kayd-ı ikdam gösterir Sahib-i hud'a mutalsam gösterir, Ben ona bin nüsha yazdım der durur Cin, periden kendine şahid bulur Fikrini isbata bin söz uydurur. Elde bayrak halk dolar meydanlara Ortalıkda neş'e, nutk, yaygara Ehl-i ha fa peyrev olur anlara ... Yolda evde aynı nağme tfz ü pest Ermenisi, Türkü, Rumu dostbedest Memleket baştanbaşa mecnfın u mest


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 51

Böyle, herkes dost imiş hürriyete Düşdü fikrim şübheye, bin hayrete Başladım artık şuna emniyete: Bunca yıl hürriyeti men' eyleyen Ortada kimmiş 'aceb? Bi-şübhe ben!9 W11v11l. 4 Te�ri11-i sti11i, 1324 S11/ı, Aded: 4, s.4.)

9

Davu l' un Milli Kütüphane'de iki takım halinde muhafaza edilen nüshala­ rında "bu" manzumenin altı nda isim yoktur. (Davul, Aded: 4, s. 4) Ancak Fevzi ye Abdullah TANSEL'in husu si kütüphanesinden çıkartarak bize gös­ termek lütfunda bulundugu Davul gazetesinin zikredilen sayısının "Ona" başlıklı m anzumesi altında "Hasad" imzası vardı r. Hasad, Hamdullah Subhi'nin kullandugı müstear adlardandır. Onun için Fevziye Abdullah TANSEL, bu şiirin Hamdu llah Subhi' ye ait oldugunu kaydetmiştir. (Fev­ ziye Abdullah Tansel, "Hamdullah Subhi Tanrıöver'in Kullandıgı Remz ve lgreti Adlar", Kubbeliltı Ak11demi mecm., Ekim 1986, Yıl:lS, Sayı: 4, s.39-52).


52 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

NELER iSTiYORUZ

Meclis-i Meb'tisnn 'm kiiştidı miinnsebetiyle Dtroul'un cemiyete teşekkiirii:

Dağdan taşlardan dolaşbrn Yanına doğru saraşdırn Pencerenden bak aşağı işte ben geldim ulaştım Eski Türkiya kötek ister Yeni Türkiya direk ister Nerden çıktın ey "of baba" ( l ] 1 0 Yaptığın iş yürek ister Pek çok ezdiler... olmadı Çukur kazdılar olmadı Bunca ernek boşa çıkb Nüsha yazdılar olmadı Hainleri uyuşturdun Hırsızlan savuşturdun Yerden göğe hak kazandın Hasretleri kavuşturdun Dam dam da dam dam. Hastarnız vardı ölecek Tarihlere görnülecek ilaç verdin, sen kurtardın

10

[1) Masallarda sıkılan adamiann imdadına yetişen bir dudagı yerde bir du­ dagı gökte bir Arab. (Açıklama, Hamdullah Subhi'ye aittir.)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 53

Millet sevinip gülecek. Dam dam. ismin büyüktür cihandan Mehdin duyulur her yandan Son nefesi veriyorduk Çıkıyorduk tatlı candan Dam dam da dam dam. Allah muradım verdi Düşmanlan yere serdi Eşeklere ters bindiler Büyükdür onların derdi. Millet meclisi açıldı Kalbiere nurlar saçıldı Halk zamanı geldi arbk Haksızlık devri kaçıldı Hak yolundan şaşıp çıkma İyilikten sakın bıkma İşin sonu unutulmaz Yaydığın ka'beyi bıkma Davulcu şükr eder sana Eder sefa ki bin dua Fakat o bahşiş istemez Büyüklüğün yeter ona ... Hasad (Dnvul, Arled: 9, 1324, s. 3-4)


54

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

DAVULCU'NUN MECLiS-i MEB'ÜSAN'DAN TEMENNiYATI

Çok şükürler ulu Mevla Aç kalırdık şimdi hala Meclis verdin sen bizlere Ne isteriz bundan �i'la Devr-i sabık menhfıs oldu Lakin Şütvan meb'ı1s oldu Allah'ından buldu ama Ebülhadi meyı1s oldu Atina'da hoca idi Mösyö Torna Karulidi Sevdi bizi geldi ama Uzaklardan sevmeliydi Kayseri' de var babası Atina'lıdır kaffesi Yunanlıdan meb'ı1s oldu İşte bunun en kabası Ahmed Rıza' dır reisi Budur işte en iyisi Bütün ümmet dua eyler Açık olsun ilerisi 11 (Dav11l, Aded:JIJ, 1324, s.J.)

11

lmzasız olarak yayıınianan bu şiirin Fethi Tevetoglu Hamdullah Subhi' ye ait oldugunu kaydetmektedir. Bkz. Hamdillialı S11blıi Tmırıöver, Ank. , 1 986, s.

56.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • SS

DAVULCU'NUN MECLiS-i MEB'ÜSAN'DAN TEMENNiYATI

Evlerinin önü deniz Dinlenmiyor sözlerimiz İnsaf edin ey meb'fıslar Hala akar gözlerimiz Hilmi Paşa geldi gi tdi Rumeli'yi altüst etdi Onu dürtdü, bunu itdi Kapdı işte nezareti Müfettişden vali oldu Hazineyi pek çok yoldu Fakat bir iş becermedi Kurşun yedi hem ......... .

Kırdı kurşun kemiğini İncitınedi yüreğini Şübhe etmem, saklamışdır Bugünlere Mevla'm seni Nazır Paşa pek kurnazdır Medihlerin hepsi azdır Cemiyete yaranarak Sarlarete çare-sazdır Göstermesin o günleri Mü'minlerin peygamberi İnsaf eylesin bizlere Meb'fısların ey ekberi


56

HAMDULLAH SUBHI TANRIÖVHI

Dertlerimiz bize yeter Biri gelir, biri gider Ka.mil Paşa .......... ise Hilmi Paşa ondan beter Sivri Sinek (Dnıml, Aded: 11, 1324, s.2)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 57

ESKi ÇIRAGAN

Geç vakit, her tarat teht sessiz Her taraf naimt hiras-engfz Duruyor samt içinde bir belde Akıyor şu'! eler sevahilde Gökde yıldızların uzak, vahşf Serpilen savrulan, uçan ateşi. Gavr-ı a'maka şu'leler dolmuş Tozarak kehkeşan vezan, olmuş Esiyor öyle kimsesiz magmfım Ebedf bir şita-yı berf-i nücfım. Salınıp, oynuyor hafit nazan Suda birçok sitare-i suzan. Semt-i re'simde gök açık, sakin Sular allımda pür-sükfın, sabit, Ben o zulmetde bir melal-i revan Gibi geçmekdeyim samfıt u giran Yanda eşkal-i zıllını tecdfd Ediyor sahil-i siyah u medfd. Samt u zulmet ağırlaşır bir an Veeh-i hüznüyle yükselir Çırağan. Düşünür fikr-i gam cidarında Dil-i rikka t susar civarında Yaşarır göz dolar kena�ında Fevk-i yesinde gaibane durur Bir siyah tülde muhtefi, mestfır, En uzak bir hilal ye' s ü fütfır. Görüp arzın bu matemi yerini Dökmüş eşk-abe-i mükedderim Kapamış bir bulutla gözlerini Hangi gam şfı'lesinde kıvranıyor.


58 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Bir ışık var ağır ağır yanıyar Sanki bir cerfha sızıp kanıyar Şurda sönmüş, fena-karin bir taht Burda mazlum bir şeh-i bed-baht. Şu diyar-ı felaket ü hüsran Toprağın en muhakkar, en nalan En sefil, en zavallı memleketi Bu, onun en kederli, en suzan En fecfi, en acıklı bir ciheti. Her cebin-i emel önünde gelir Müteessir, yavaş yavaş eğilir Pa-yı hüznünde hınçk.ınr serilir. Her taraf öyle pür-sükun, mebhut; En büyük, en kavf bir an-ı sükut. Ben geçerken derin derin giryan Kalb-i ye'simde bir eza-yı firak, Bir nefes seslenip karanlıkdan Dedi, haberi: Kayık sokulma yasak. Hnmdul/nh Sublıi (Servet-i Fünrin mecm., 4 Şubnt 1325, 19. Yıl, Cilt:38 Nıı: 976, s.214)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 59

ONA DAiR

Başımda matem-i hicranı eyliyor iskat Bu bir sükfın-ı münevver, bu mevc-i rfıh-ı seher. Bu saçların, gözü ru'yaya nakl eden huzemat, Bu işte rfıhu hayalata baglayan teller. Nazariarında derin bir sema-yı meh-tabın Düşündüren, düşünen vakfe-i sükfıneti var; Ve her bakışta bu bir ihtisas-ı bf-tabın Eder sükfınunu kalbirnde bir zaman bfdar. Ve bir tesadüf-i enzara karşı gözlerini Bir ihtiraz-ı perişan içinde gizlerken, Öper dudaklarının nazika-yi müskirini Bir iştiyak u perestişle gözlerim birden. Meşam-nevaz ü esfrfsin, en rakfk ezhar Nefeslerinde bırakmış bir ıtr-ı naz ü hayal; Nefeslerin sanılır nefha-i riyah-ı bahar, Revan eder dil-i aşkımda bir hava-yi visal. Nazariarında bana tevdi' -i rfıh eder ba'zen, İçinde bir güneşin Iem'a-yı füyfızab Sarar muhabbetime bir ziya nevazişten Ve kalbimin uzanır lerziş-i münacatı. Zaman olur ki bütün gölgelerle gaşy-i mel al, Uzak bir ufka bakan bir nigah ile mahzfın, Sükfın içinde kalırsın. Fakat nedir ki bu hal Sesin durur, yine bir şeyler anlabr ruhun.


60 • HAMDULLAH SU BHI

TANRlÖVER

Ve ben semaya bakan bir nazarla mest-i hayal, Ulüvv-i hüsnüne bir ihtiram ü takdisin Lisan-ı aşkını ruhumla eylerim isal. Cevab olur buna meyl-i rükCıdu gözlerinin. Teşrin-i sani seııe 1318 (Resimli Kitnp, Cilt:1, Nu:6, Mnrt 1325, s.598)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 61

ANNEMiN DERDi

Melal içinde yanan, kalbi bf-niyaz ü emel Fenaya terk eden en eski bir mesa-yı aden; Melal içinde yanan kalbe bir huzOra bedel Derin, fecf', acı bir hissi intiha getiren Bir akşamüstü yazın, bundan altı yıl evvel, Yanımda ye's-i muhitata karşı mest-i elem, Yanımda başka bir akşam kadar hazfn annem. - Hani sen, anne, her zaman derdin: "Bir küçük derd içimde saklıyorum." "Büyü, atfde söylerim oğlum." Neydi ketm ettiğin küçük derdin?... Odamda yanyana annem ve ben ve bir akşam Ve cevf-i kalbe dolan dalga dalga hüzn ü zalam. Duvarda üç köşe şeklinde, ateşin bir renk Güneş batınca uzaklarda, söndü titreyerek. -Seni mahzOn eder bugün belki; Pek uzun bir hikaye, pek eski . Büyüdün oğlum işte, bak dinle; Sana nakl eyleyim o derdim ne: Bir çocuktum, küçük, sabf ancak; Bizi hep sattılar esfr olarak. Agbeyim kaldı bir uzak yerde, Öldü kız kardeşim denizlerde. Zaten annem zavallı sorma, hele Şimdi yok bende bir hayali bile. Yaşım on bir ya var, ya yoktu henüz; Öyle kaldıındı kimsesiz, öksüz.


62 • HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

Pek büyük bir nasfb imiş gOya, Beni bir gün getirdiler buraya: "Ne dilersen önünde; giy,iç,ye; "Sana arbk saadet işte!" diye ... Bir konak, bir saray, büyük, sessiz; Her taraf intizam içinde, temiz. Kimi karşımda bir cihana bedel Bir kadın, öyle nazlı, öyle güzel. Kimi bir keh-rüba çubuk içiyor, Kimi dalgın, ağır ağır geçiyor. Sanki karşımda başka bir dünya, Neye baksam garib göründü bana. Esvabım kir içinde, yağlı bütün, Saçiarım hiç taranmamış kaç gün; Ayağım bir çarıkta habs olmuş, Cebkenim, kalpağım, yüzüm solmuş. "Yazık olmuş çocukcağiz!" dediler. Acıyıp baktılar, temizlediler... Akrabam oldu bir zaman herkes, "Bak diyorlardı, cümlemiz Çerkes. "Cümlemiz aynı rOh ve aynı beden, "Bu senin ablan, işte ben annen!" Ye' si, hicranı hep avutmuştum, Her ne çektimse hep unutmuştum. Yalnız evvel yatakta ba'zı gece Düşünürdüm bu hali kendimce; Yoktu annem, babam hatırlardım, Örtünür yorganımla, ağlardım ... Sonra oğlum, uzatmayım, aradan Ay ve yıllar geçip epeyce zaman Oldu. Ben böyle kaygusuz, gamsız Büyüdüm, işte bir yetişmiş kız.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 63

Daima şen, vücudu, gönlü kavf Kahkaharn çınlatır dururdu evi. O kadar ben bu yerleri sevdim, İşte, derdim, ikinci memleketim. Her şeyim, yurdum, ömrüm arbk bu... Bana bir gün baban gelip· sordu. Dedi: " Verdim bu fikre şimdi karar. "Dinle, bak: Başka bir sualim var. "Seni ben almak istesem, farz et, "Sen ne dersin? "Düşündüm öyle. "Evet, "Alınız, isterim." dedim. Tekrar: "Dinle, bak: Başka bir sualim var. "Dedi: Lakin diğer kadınlarla "Ya geçinmez ve bahusus sonra "Kıskanırsan, unutma, har ü seffl "İçlenirsin, harab olursun, bil!" Kıskanırsam mı? Ben şaşıp gülerek Soruyordum: "Nedir bu söz, ne demek?" Görgüden, bilgiden bütün mahrum, Bilmiyordum o his nedir yavrum. Buna hayrandım işte ben, kendim, Sonra amma o neymiş öğrendim. Düşündü, durdu bu son sözle bir zaman mahzO.n Ve sonra nakle devam etti mümtelf-yi sükO.n: İşte arbk neticesi ma'lum. Geldi dünyaya bir küçük oğlum; Bağıının ilk açan zavallı gülü. Ateşfn renkli; laciverd gözlü, Öyle na-dfde bir güzel oğlan, Bir çocuk görmedim bugün el'an.


64

HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

Üstüne her dakfka titrerdirn, "Senin olsun benim canım!" derdirn. O üzüldükçe ben harab ü sefil, O gün artık cihan gözümde degil; O gün artık içim zehirle dolar, O biraz gülse, gün içimde dogar... Fikr ü kalbirn hep onda toplandı, Ona her bir teliyle baglandı; Sanki ondan alırdı her nefesi Yaşırnın her ürnfdi, her hevesi. O senin şimdi yirmi yaş bi.iyügün, Koca bir agaheyin olurdu bugün. Ben yaşardım cihanda pervasız, "İşte, derdim, budur sizin babanız!" Çalışır, ugraşır, bakardı size, Bir keder ugrarnazdı kalbinize; Bulunur ayrı küçük bir evimiz, Belki rnes'O.d olurduk artık biz ... Çıktı beyhO.de urndugurn, niyetirn. Onu dört; beş yaşıııda gayb ettim. Taliirn gitti sonra hep rneş'O.rn. Arkadan öldü bir diger çocugurn. İçim artık sefil, fakfr oldu; Kaniarım hep zehir, ateş doldu. Kimsesiz kaldı rO.hurnun yuvası, Vurdu dünyaya gönlürnün karası. . . Seneler geçti, lakin eviadım Şimdi hala kırık kol um, kanadırn... Evde zaten huzur-ı vicdan yok; Kimi bir söz atar zehirli bir ok Gibi, hain, deler deşer kalbi. Ne için sorrna, aşikar sebebi:


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 65

Hem kadınlık ve hem de ortaklık, Sen saadet um ar mısın arhk? Her taraftan gına, refah akıyor; Sor, fakat hangi göz görüp bakıyor? Var mı hakkı afv eden, unutan? Kendi indinde hepsi bir sultan; Hepsi de aynı kalbe göz dikmiş. Hepsi de ateşin, haris, kıskanç; Sonra hepsinde en derin bir usanç. Bir ümid olsa işte, uğraş, koş; Yok fakat, kalbimiz garib, bomboş. Bir hayat var mı başka, kim bilecek? Dört duvar, kaleler kadar yüksek, Dikilir karşımızda pervasız; Onların ortasında biz yalnız ... Geceler sanki el, ayak çekilir; Evel, amma, ne olsa hepsi bilir. Sanki eşya kulaklı, canlı olur; Aldığın hızlı bir nefes duyulur. Şimdi aklımda hepsi yok, elbet, Daha birçok eziyet ü mihnet. Gençliğim böyle mahv olup kalmış, İlkbaharımda başlamış bir kış ... Omrümün en fena zaman: budur, Fakat insan neler çeker, unutur; O uzun günler işte bir ru'ya ... Ağbeyin geldi sonra dünyaya. Hepsi erkek üçüncü oğlum bu. O da kalbirnde bir ümid oldu. Ellerim buldu bir güneş, bir nur, Yine bir anneyim kavi, mağrCır. Kuvvetim taze, fikr ü ruhum dinç;


66 •

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Geldi artık o eski neş' e, sevinç. Kardeşin pek çabuk gezip yürüdü, Seneler geçti, ah zavallı kadın Sen nasıl uğraşıp, nasıl bakbn! O ne hicrandı duyduğum aşka! Yapbğım başka, istediğim başka. Horlanır ba'zı, ba'zı hırpalanır; Bunu bir göz görür nasıl dayanır? İşte kendimde bulduğum yardım: Ba'zı günler beraber ağlardım, Eski derdler içimde hep mevcftd, Bir kırık kalb olur mu hiç mes'ftd? Derdi insan çeker, geçer, unutur; Sanki kalbinde bir zaman uyutur. Sonra bir gün o canlanır, uyanır; Bir dumandır tüter, tüter uzanır; Sarılır her ümide, her hevese; Boğdurur her hayali bir ye'se. Her ne kurdurnsa bir esef yıkmış, Ruhum arbk didinmeden bıkmış ... Sonra, dördüncü defa hamileyim; Sana, oğlum, ne yolda söyleyeyim?. Dedim: "Arbk, bu çektiğim yetişir! "Bu çocuk ayrı bir felakettir." "Kederim, mihnetim aşıp taşıyor;" "İşte bir tane var, nasıl yaşıyor." "Sanki dünyadan anlıyor öteki," "Kendi derdi m yetişmiyor sanki." "Bu da bin ye' s içinde inleyecek:" "Beni niçin getirdiniz? diyecek." "Şimdiden, doğmadan ölüp bitsin," "içeyim bir ilaç, düşüp gitsin!"


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 67

İki, üç gün kırık, düşük, mahzun; Oldu kalbirn bu fikre ram ü zebun. İlaç aldı m, hazırladım iyice. Dedim: "Artık ol ur,· biter bu gece... Gece herkes birer birer gitti, Ben kararımla yalnızım şimdi. Müteessir, yavaş yavaş uyumuş; O fikirlerle kalmışım bi-huş. Bir zaman sonra doğrulup kalktım, Dolaşıp durdum öyle, beş on adım. Kapkaranlık odam, elimde şişe, Kalb ü ruhumda ye' s ü endişe... Zehri içmek, boşaltmak istiyorum; "İçeceksin, çekir.me, iç!" diyorum. Elleri m titriyor; kırık sanki; Analık hissi başlamış çünki ... Gi ttim, açtım önümde pencereyi. Seyre daldım o boş, hazin geceyi. Uyumuş her taraf derin, ıssız; Gökte birçok büyük, küçük yıldız. En uzak bir ağaç ayan duruyor; Yere bir uhrevi ışık vuruyor. Olsa ancak saat sekiz yada dokuz; Sular üstünde adeta bir buz Gibi ay gökte muttasıl eriyor, Kalbe bir hiss-i merhamet veriyor. Esiyor bir hafif, serin rüzgar; Artıyor hiss-i merhamet tekrar. O kadar her taraf latif, munis. Doluyor ruha sevdiren bir his Sanki göklerde bir uzun hülya, Yağıyor aşk u merhamet guya.


68 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Onu dalgın içip yudum ve yudum, Gevşiyor azm ü niyyetim duydum. "Ne suçun var, zavallı yavru?" dedim; Gözlerim doldu, taşb merhametim. Şişe taşlarda hurd u haş oldu, Gece seslerle ra'şeler doldu. İşte oğlum, o kurtulan ... kendin, İşte karnımda bekleyen sendin ... Seni ben şimdi böyle gördükçe, Yükselir habramda hep o gece. "Ya, içeydim?" derdim, içim ağlar... İşte kalbirnde böyle bir derd var, İşte ketm ettiğim o eski keder. Beni afv et o cürme karşı, yeter... Seni afv eylemek mi? Ah annem, Yetişir tuttuğun uzun matem. Onu gel kollarımda şimdi unut, Seni afv eyledim, senin bu vücO.d ... Bir günahın bu son tecelli:si: Benim afvım, onun tesellisi. Hnmdullnh Subhi (Seroet-i Fünıl11 mecm., 14 Ktimin-ı stirıi 1325 - 16 Mulınrrem 1328 Perşembe, 19. Yıl, Cilt: 38, Nu: 973, s. 166-167.)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 69

LE CHAGRiN DE MA MERE'2

C'etait par un soir d' ete Nous etions trois dans la chambre: Ma mere etait aussi recuellie que le soir, Et sur le mur, comme un talisman, U ne lumiere rouge en triangle, S' amoindrissait doucement. C'etait le dernier reflet du soleil couchant, Qui disparaissait derriere les branches des pins, Et les griHes de la fenetre. Cette lumiere rouge, qui diminuait a vue d'oeil, S'eteigni t. Vivifiant ce sentiment indicible que la fin des choses nous met dans le coeur. Nous sommes en tete a tete, moi et la soir, et voici que la silence y est entre anssi. Je regarde ma mere, Et la trouve absorbee dans son ancien chagrin Ah cette enigme qui me hante depuis mon enfance! Je lui dis: "- Mere pourquoi soufres-tu? Quelle east le cause de ce chagrin inguerissable? Tu m'avais promis de me le dire, lorsque je serai grand. Ne suis-je pas deja assez grand? Dans la c hambre I' ombre penetre toute choses, Les rideaux, les parois des vases, les meubles, Et nous gagne nous-memes en profondeur, Ma mere parle: - Oui, 12

"Aıınemin Derdi " adlı şiirin Hamdullah Subhi tarafından Fransızcaya çev­ rilmiş biçimi.


70 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Tu es assez grandis, mon enfant, Tu as vingt ans. Je puis enfin te raconter l'objet de ma douleur, Le seeret que je t'ai cache si longtemps, Que je me suis refusee de te livrer, maigre toutes tes insistances Voila ce qui me pese sur le coeur, Un souvenir lointain qui remonte, Aux jours ou tu n'etais pas encore au monde, Nos villages envahis, On nous a vendu comme esclaves Mon frere est reste au pays, Et ma soeur, Lors de la traversee de La Mer Noire, Sur un voilier, encombre d'emigres, est morte. De ma mere, je ne garde pas meme une image dans les yeux. Nous Nous sommes separees dans une tourmente. J' avais huit ans. Je fouille dans ma m�morie ou il ya trop de confusion, Je n'y trouve rien. Deracinee, detachee des miens, seuie, Apres trois mois de voyage sur la mer, On m' emmene, dans cette maison. Toute etonnee, je regarde autour de moi! Tout est bien, tout est beau, il y a Pordre, de la richesse ; C' est un palais. On ne dit: - Voila le bonheur pour toi, Tout ce que tu desire est a portee, Bois, mange, pare-toi ! . ..


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 71

Je regarde !.. Comme les femmes sont belles ! ... L'une, est la grace meme ... U ne au tre contemple dans un reve Les ondes de fumee qu'elle arrache a l'ambre de son tchibouk... Quelles charmes !.. Qelle splendeur de beaute !. .. Cette femme vaut un monde. Cet interieur, ce faste, Comme il etait etrange pour moi. On m'entourait de regards curieux; On remarquai t mes cheveux qui n'etaient pas peignes depuis des semaines, Mon "Djebken", brode par ma mere, Etait devenu frippe et sale, et Mes souliers de villageoise, si grossier, on fait sourire... Elles me plaignirent!. .. Chacune s'offrit comme une parente; L'une me disait: "Ne t'afflige pas petite! Je suis ta soeur !" L'autres s'est proclamee ma mere. On me soigna ... Pendant le jour, tout marchait, Mais, pendant la ¡n uit, Je me fourrai dans mon !it, Et, blottie sous ma couverture, D'une voix etouffee Je pleurais mon village, Mes parents perdus. Cet orage qui m' avait traine si loin de mon foyer, Ce malheur que ma pauvre tete d'enfant


72 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Ne parvenait pas a comprendre ... Mais je portais dans mes poumons L'air des montagnes et des forets. Enfant de la nature, j'etais sain et vigoureuse. Quoique transplantee si loin du sol natal, Je poussais comme un arbre. L'oubli viat. Ce premier malheur etait vaineu Ma gaite remplissait la maison, Lorsque mon rire edatait quelque part, On recconnaissait, on disait, e'est elle. Enfin, je m'etais habitue a mon nouveau pays. Je mi disais: « Voila pour moi, une seconde patrie ! " ]'etais gale! j'etais heureuse ! La fleur avait ouvert son calice, La jeune fiile que j'etais, etait la. Un jour, ton pere vint me trouver. (( ]'ai une petite question a te poser ; Si je demandais a t'epouser, quelle reponse me ferais-tu ? ]e lui repondis : - Oui ! je le veux bien. Il ajouta : "N'oublie pas que tu pourras etre malheureuse, Si, tu ne t'entends pas avee mes au tres femmes; Si tu es jalouse tu auras une vie de misere et de souffrances ]e ris et je dis: "Jalouse? quel est le sens de ce mot, je ne comprends pas ?" Car, la vie et I es realites m' echappaient... Je manquais d' experience. Et, je m'etonne encore d'avoir repondu ainsi ... Cependant, un peu plus tard, Je compris le sens du mot qui m'echappait alors... Un moment, elle garde la silence, pensive,


HAMUULLAH SUBHI TANRlÖVER • 73

Puis reprit avee un calme apparent. "De ce consentement resulta un enfant ! Reali tee, illusion maternelle ? je Ic trouvais le plus charmant, le plus beau des garcons

».

..

Je l'entourais de m e s soins, Jc me croyais sa protectrice ...

l'vlais non, c'est lui qui me protegeait contre tout soucis Je me refugiasis an lui Lorsqu'il me souriait. L'auble de la vie m'enveloppait de sa candeur, de son insouciance. Il avait eing ans lorsque je le perdis... Il aurait vingt ans de plus que toi s' il avait veeu, Et il serait ton soutien et le mien ... Deux ans plus tard, je perdis un second fils ... Ecoute mon enfant, feu coulait dans mes veines. Une ombre epaisse s'exhala de mon coeur, S'etendit, et, a mes yeux obscurcit le monde. Que d'annee depuis lors, et mes ailes restent brisees ; Dans notre demeure, !es mota etaient des fleches. Toutes ces femmes, belles, fieres et jalouses Avaient l'oeil fixe sur un meme coeur a conquerir. Pas d'autres desirs, pas d'autres espoirs auxquels on puisse s' accrocher. Et, des murs tres hauts nous separaient du monde, Des murs hauts comme des citadelles, Dans cette enceinte, nous etions isolees. U ne auttre vie est-elle possible, nos l'ignorions. Voila ma desolation : Un hiver au milieu d'un printemps ; Ce furent !es jours !es plus difficiles de ma vie. Mais, la mere elle meme a le pouvoir de l'oubli,


74 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Tout cela, maintenant, est si loin ... ]'ai eu un troisieme enfant, Lumiere divine qui descendit dans les tenebres d'une prison; De nouveau, I' orgueil matemel me redressait... L'enfant grandit vi te, Mais j'etais contrariee de ne pouvoir le soigner Comme je l'aurais vouiu ... Les anciens chagrins ne meurent jamais tout a fait. Un coeür qui a tant souffert, qui a ete brise, Peut-il encore etre pleinement gueri? Man seul soulagement, Etait de pleurer avee man enfant lorsqu'il etait triste ... Et voici que, pour la quatriı�me fois. ]e suis enciente. J'etais revalteel Non, il ne viendra pas au monde! Pourquoi le mettre au monde puisqu'il sera aussi malheureux! C'est assez! Mes souffrances d'alors me suffisaient. Je devais agir, prendre un medicament, Empecher de naitre cet enfant, Qui me pourrait dire un jour "Pourquoi cette vie affreuse!" Tout est pret... le poision est la, dans le flacon ; La nuit tombe ; )'attends jusqu'a I'heure ou la maison s'endort. Voiei l'instant, Nul bruit, c'est la grande silence, je suis seule. Je suis anxieuse, l'air me manque ; Et me dis : - "N' hesite pas ! bois, vide-le!" Je suis anxieuse, l'air me manque ; Une force m'eloigne du flacon.


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 75

Cest une main qui s'est posee sur ma poitrine et m'ecare; Je me sens defaillir, J'etouffe, je cours vers la fenetre que j'ouvre. Je regarde la nuit sur la campagne, Profonde, paisible et sereine. Des etoiles brillent au dessus de la foret obscure. L'heure est tardive. Comme un morceau de glace,qui fond dans 1'eau la demilune, S' epanche doucement sur la nature endormie. Un arbre, tres loin, Se detache singulierement. La brise vient par bouffees, Me frole et caresse mon front en sueur. Il me semble qu'il se prolonge, Dans cet air de printemps embaume un songe. Le vent lui meme est une haleine d'amour, La tendresse s' exhale de partout, De la terre, des arbres, du ciel. J'entends au loin l'appel des oiseaux ; La nature s' apprete a enfanter. Ce' st la saison des nids, et voici, Que cette immense tendresse me gagne aussi. Le sentiment maternel cet au tre amour. "Quel tort a cet enfant ?" Mes yeux sont pleine de larmes ... E t, je pleure devant cette nuit qui m'a guidee. D'une main tremblante, je saisis le flacon, Et je la jette dans la nuit. C est un fracas qui fait fremir la silence totale... Qui voulais-je tuer ? C est toi, mon enfant ! Et, depuis lors, pendant de longues annees,


76 • HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

Te voyant entrer, sortir, rire, paler, grandir, Cette nuit la me restait presente ; Je me disais : "Si j'avais bu?" Et depuis lors, J'ai devant mes yeux !'image du poison, Et dans mon coeur le sentiment du peche. Peux tu me pardonner ? Je n' ai rien a pardonner, Je suis ta creature, je te dois tout..." je la saisis dans ınes bras et lui dis : " Oublions!>> Et nons pleurames ensemble ... Hnmdullnlı Sublıi (M. Bnydnr, " Hnmdul/nlı Sublıi Tanrıöver ve Amlnrı", Mmteş Kitnbevi, İst. 1968, s.

209.)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 77

BiR ÜMiD

Silernem hangi bir ümfd iledir İlk bahar inkişaf edince gelir Bana bir hiss-i intizar u reha Belki her şey' e renk u nağme, ziya Getiren dest-i naz u pür-sevda Zahm-ı hülyama bir netice verir. Leyl-i ruhumda hangi eski ümid Ediyor böyle ömrünü tecdfd? Bellisiz, gizli inkişaf eyler Kalbin üstünde bir çiçek gibidir Bellisiz bir gün inhisaf eyler. Şimdi hicran içinde, azürde Kim bilir kaç mezarın, üstünde Böyle gam-dfde bir çiçek vardır? Acı bir yadı nakl eder, uzahr; Mevt-i sevdama dikdiğim bu çiçek Her bahar böyle inkişaf ederek B i r gmilnı ı fcnilyf tazclclir. l laıllllu/lah Su/ılıi (Rcsiıuli l�ılllltiii iiiCC/11., 1 . Yıl, Nu: 2, 1 Nisım 1325, s. H 6)


78 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

iLK TESADÜF

Akşamdı. Bir melal-i kesif içre bekleyen Bir çehre-i sükı1n idi her yerde münceli Asılde müjdeler getiren bir ketibeden Yalnız senin hayalini kalbirn benimsedi. Elvah-ı kainata o dem sanki bir çölün Bir uzlet ü sükı1neti inmişdl bf-I<arar, Garbın ateşlerinde yanan matbir tülün Vermişdi son remadı muhftata iğbirar Rüyalı bir semaya ilişmiş, donuk, nafif Mahzı1n, uçuk ziyalı, zarif ince bir hilal. Bir bürka'-i bahar ile mestı1r ü münhasif Teşhfr ederdi gözlere bir levha-i melal. Ben zulmetim, meraret-i fikrimle boş, derin Bir ömre irtika ile me'yus ü !al iken, Bir fecr içinde doğdu nfgah-ı müşemmesin Sıyrıldı bir sabah-ı emel bir sehabeden Yıldızlı bir semaya bakarken hayalime Bir sarnt-ı pür me'alf-i eb'ad eder sünı1h, Yadıyle gözlerindeki ulviyetin yine Kalbirnde bir huşı1'-i mu'azzam bulur vuzı1h. Gördüm o gözlerinde zeka-yı mehasfni En ince nesc-i safını tar-ı serairin Kudsiyyet-i me'alf dua-yı mehasini Bir' şule-i müzahfdir onlar gÜneşlerin.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 79

Rüya verin, düşündürün, ihsas-ı aşk edin Yalnız yeşil ziyalı o ecram-ı zahirin Yaldızlı bir şua iniyor bir sehabeden Geldikse kalb-i aşka yad-ı müsahharın 1317, Teşrin-i evvel Hrmıdullalı S11blıi (Musavver Mulıil mecm., Ci/1:11, Nu:l-2-3, 5 Nisan 1325, s.21.)


BO

HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

AKŞAM

Yoncalar küsdü, dağda hiç ses yok. Sürüler indi hep yamaçlardan, Gün uzaklaşdı bak ağaçlardan. O yeşiller, o gözlerin nerede? Hangi zulmetde, hangi bir yerde? Gel o vahşi çiçeklerinle görün. İşte ay çıkdı dağların başına Kayalıkdan görünmedin yine sen. O da ağlar senin güzel yaşına. Şurda, yalnız, kesik kesik ötüyor. ince bir ses, o korkduğun baykuş ... Bir bu ses, başka her taraf uyumuş; Gelmiyorsun, uzakdasın yine sen... Bir gümüş toz yavaş yavaş düşüyor. Meşeler gölge verdi, yel durdu. Köye bak sisi i bir ışık vurdu. Hani sen böyle ay olunca gelir Gözünün rlıhu gözlerimde erir, Bana bir şeyler anlatırdın sen. Yıldızın bak uzakda hep soruyor, Yaşlı kirpikleriyle titreyerek Nerdedir şimdi nerde penbe çiçek? Bazı bir hasta yaprağın ölü mü? Pek uzak bir zaman sürerken sen, Ne uzak kilimalıydın ölmPkten. Ne kadar defa muzdarib, ınahzün.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 81

Sevdiğin yerde ağladım, gezdim. Beni sandım ki sen unutmuşdun? Şimdi lakin d udaklanmda donan Şüpheler katre katre hep eridi. .. Sonra rüyada aldığın giryan BCıse kafidir aşkıma ebedl. Hnmdullnh Subhi (Musnvver Muhit mecm, Cilt:11,Nu: 5-27, 7 Mnyıs 1325 Perşembe, s. 138)


82

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

KAÇ DEF'A

Bir heykelin önünde rnünacat eder gibi Kaç defa ben huzuruna geldim ve ağiadım Nakl eyledirn teessür-i aşk-ı elimimi Me' yus ü bf -nasfb idi bedbaht ni'dalanrn. Ürnrni'd-i şefkatinle gülüp etdiğirn hitab Bir zehr-i şübhenin bu derin iştikaları Bazen dudaklarından alır bir küçük cevab Sengfn bir alemin sanki bf-ses sadaları. Rüyalarırn bu rneraretle hasta, muztarih Bir cevf-i bi-girane eder daima sükut Çok def' a göz yaşırnla kalır yasdığırn ratib Cephernde dinlenir yine bir zulrnet-i sarnut. Fikrirnle, kalb-i aşkımı kaç def'a dinledirn Sevrnek ve sevrnernek gibi rna'kus-ı rnürlerin Kaç defa karşısında inadırnla bekledirn En sonu ben civarına koşdurn fakat senin Kaç defa bir mezarı ziyaret eder gibi Hüsranlarırn, tazallürn-i kalbirnle pür-sükun Gezdirn bütün rnevakı'-i yad-ı nuhufteni Bir saye-i rnelal idi hepsinde ru-nürnun Gördüm geçen zamanları, bir hiss-i ihtizar Ruhumda bir fecaat-ı rnuzlirne inledi. Yadırnda ben selarniadım artık bir iğbirar Bir hande-i siyah ile "aşk-ı rnüebbed" 5 Klimi11-1 sli11i se11e 1317 Hnrlldllllnlı S11blıi (Resimli Ki/np mecı11., N/1:7, 1325)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 83

KÖY MEZARLIGI

-Ali Siihti'ya-

Yeşil ovalardan mai sernalara doğru bir imtidad-ı bf-payan ile yükselen kesişen sırtlarında, ovalarla semaların arasında bir i nsa' -i bf-payan ile yayılan ovalarla bir imtidad-ı bf-payan ile açılan sernalara nazır, altında dağdağa-i arzın 'avasıf-ı ihtirasatı esen, üstünde sema-yı bekanın umman-ı huzur ve sükunu din­ lenen küçük bir köy mezarlığı. Şiınalden, cenubdan, garbdan bir vezan-ı daimi ile gelip geçen rüzgarları asr-ı dfde çarnlarının yüksek mani'alarıyla tevkff eden, şimalden cenuba, garbdan şarka esen mahzun ve münzevf rüzgarları çarnlarının yüksek hailleri üstünde fısılda­ tarak kırışdıran, teskin eden, beka-dfde, mahzun ve münzevf bir köy mezarlığı. Karşısında senelerden, asırlardan edvar-ı evvelfn-i hilkat­ den beri, güneşierin bir sükGt-ı rengarenkle alçalarak ezilip ya­ yıldığı, bi r ihtizar-ı garfbane içinde savrulup fena bulduğu garb ufukları, altında, huzur ve sükunun zfr-i pa-yı vekarında nehir­ lerin, göllerin renkden renge girdiği baharların yazların kışların teceddüd-i rengarenkle değişdiği bi-payan ovalar. Onların karşı­ sında, bunların fevkinde, yükseklerinde 'ftikad-ı bekanın huzur u sükGnu, hissolunan ziyaretsiz, kimsesiz bir köy mezarlığı. Ne taşlarında bir nam ü işaret, ne bir ihtimaın-ı tezyfn, ne topraklarında bir pa-yı ziyaretin bir ifadesi bir iz, bir çeşın-i has­ retin dökdüğü bir sfrişk-i keder. Ovaların sükun-ı mahmur-ı leyalisf üstünde şafakların ya­ vaş yavaş açılan 'uyun-ı saf ü uhrevfsinden dökülen d um u' -ı rahmet, şafakların d umu' -ı rahmetiyle güneşierin zıya-yı saf u uzletinden yetişen, bf-nam ü nişan taşların üstünde büyüyen bl­ nam ü nişan, bf- ihtimam ü tezyfn, metrGk u mensf bırakılmış taşların zirvelerini yaldızlayan altun renkli geniş büyük yosun-


64

HAMDUlLAH SUBHI TANRIOVER

lar. Hiçbir elin değmediği, güzelliğini hiçbir gözün görmediği, rüzgarların albnda titreyerek, taşların arasında kuytu izbe yer­ lerde büyüyen bu kimsesiz metruk ve mensf mezarlığı ta'tfr ü ta'ziz eden, köy kızlarının saf ve vahşf gözlerinden tenebbüt edip, semaların altında küçücek du' a-kar eller gibi titreyen, saf ve vahşi, geniş, solgun mor menekşeler. Göz yaşlarını sernalann baran-ı rahmetinden, çiçeklerini rüzgarların dest-i şifaf-ı berrakından, yaldızlannı güneşierin :t.ı ya-yı uzletinden alan vakfır u scımut bir köy mezarlığı. Ayakların ;ı l tında ezilıneıniş, katılaşmamış kaba yumuşak toprakları otlar çiçekler bürümüş, sürünerek geçen rüzgarlara karşı fıstıkların yeşil çamları sahil sesleri vererek hışırdıyor su­ suyor hışırdıyor. Ovalardan ziyade sernalann gufran u bekasına yakın bir mezarlık ki yüksekliğinin üstünden en son ufuklardan sonra topraklara bir kenar-ı mina çizen denizi derinden derine fark ediyor. Uzaklarda, gurub eden güneşierin altında, yanan tu­ tuşan Apolion gülünü sabahları bir meyl-i yakut, akşamları bir mecra-yı hun u ateş gibi kıvranan nilüferi ayakları altında temaşa ed iyor. Biraz aşağıda büyük bir çınarın uzun kiıvi' kol ları nın sinde

ınütl'lıay y i r g ö z l er i niz e

göl ge­

karşı memelerini çıkarıp çocu ğ u­

nun ağzı ncı veren genç güzel kadının, görmed iği ovalara d oğr u a'nıcı göz l e ri m i çev i rerek saatl erce bi-hareket d ü ş ü nen ihti ya rı n

,

tarla n ı n en iş i s ter bi r z<ıınan ı nda beygirinin ö ldüğ ü nü yc:ınar;ık anlatan rencberin kederleri en son bu ınezc:ırlıkda gelip dinlene­ cek, dinecek, evvelkilerle, toprakların üstünde ve toprakların al­ tında daima birbirine benzeyen aynı çamurun aynı toprakların altında birleşerek bir ilikad-ı beka ile dağılan, haşr olan evvelki ölülerle beraber buluşup dinlenecek. Burada her şey ınüstağrc:ık-ı tevekkül, müstağrak-ı sükun u huzur duruyor.


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 85

Güneşler karşı afakın üstünde her akşam garib ve münzevi üful etdikçe, geceler mehtablarıyla yılpızlanyla ovaların dağla­ rın üstünde açılıp kapandıkça, baharlar, kışlar, birbirini ta'kıô ederek ebediyete doğru uzandıkça ovatarla sernalann arasında, ovaların dağdağa-i ihtirasından sernalann güfran-ı huzuruna yaklaşan asr-dide, metruk ve münzevi mezaristan, yavaş ya­ vaş, bir Ttikad-ı emin ile; bir tevekkül-i bi-payan ile yavaş ya­ vaş yakınlaşan kıyam-ı kıyameti bekliyor. Ovaların aşağılarda çalkalanan kaynayan ihtiri'lsab şehirlerin uzaklarda fırtınalar kasırgalar koparan infi.'alat ü ihtirasatı, insanların ezeliyetden ebediyete doğru imtidad eden avaze-i kin ü ihtirasab susduktan sonra, topraklar başdan başa, hayat-ı faniye hitame ererek muz­ Jim u samlıl bir mezarlık kesitdikten sonra göklerin arasından, toprakların denizierin içinden bu cihan-ı saınut u mürdenin üs­ tünde her taraftcın seslenecek, her tarafı ra'şelerle uyandı racak sur-ı kıyameli bekliyor. Hnmdullnll Su/ı/ıi (Seroel-i Fiiuıiu mecm., 31 Kfillıill-1 eıroel 1325, 2 Muharrem 1328, Perşembe, 19.

Yıl, Ci/1: 38, Nu: 97, s.134.)


86 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

VATAN '3

Ey mader-i elemzede, ey yar-i aşina, Payana erdi arn k o hicran zamanları, Aç sine-i visalini eviad-ı zarına Sık kalbi aşkın üstüne mehcur olanları, Bitsin o eski yaşları, sil böyle kalmasın, Maziye bakma gözlerin alama dalmasın, Biz ruhumuzda yadını bir an uyutmadık, Bedbaht idik, esfr idik amma unutmadık, Tak leyl-i zülfün üstüne necm ü hilalini, Göster cihana haşmet-i hüsn ü celalini, Bak nağmelerle yükseliyor tatlı bir seda, Bak zemzematı nur ediyor şimdi iptida, Ey mader-i elemzede, ey kalbi mihr ü mah, Kaldır ser-i melalini bak başlıyor sabah. Hnmdullnh Sublıi (Resimli Kitnp mecm., Ci/1:2, Snyı:11, Ağustos 1325)

13

Maestro Mösyö For! ayan'ın milli marş olmak üzere tertib etdigi marş için Hamdullah Subhi Bey tarafından bu güfte tanzim olunmuştur. (Açıklama Hamdullah Subhi'ye aittir.)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 87

Şôra-yı Ümmefin Paris'de İntişar Eden Sahifelerinden:

iSTANBUL

Uzakda şimdi sönük dalgalarla yükselecek Sema-yı garbı ezen muhteşem, büyük, yüksek. Vakfır sarnt-ı müheykel, mükedder ü magbfın Durur o haşr-ı mebanf, o girdbad-ı kurun. Ağırlaşır gibi üstünde ihtiras-ı şimal Siyah kanadları yorgun bu tayf-ı istiklal. Ufuklarından eder buzlu bir hava cereyan Vega-yı din ile ma'lfıl bu heykel-i azınan Durur zemfn-i hakaretde münzevi ü garib Hududlarında zafer koşdurur bir ehl-i salfb. Önünde fırka-i İslam, önünde cfışacfış Mesafelerden aşan hicret-i kefen berdfış. Esası kan ü kemik bir yığın buruç-ı zalam, Döner semaları üstünde şeh-peri akvam. Döker burfıcuna bir saye-i ziya mehtab, Deniz sevahili altında bir sükfın-ı müzab. Gezer lika-yı bülendinde karhan-ı !eya! Cidarı sun geniş bir cebfn-i kfn ü melal. Bulutlarında kamer ağlayan semalardan Düşer bu saha-i tarfhe bir sükfıt-ı giran. Fısıldıyor gibi eb'ada bir !eb-i asar Ufuklarından eder mazf-i bülendi güzar. Uyur şevahik-i ulviyye-i münacatın Zılal-ı şefkati altında kalbi emvahn. Yığın yığın uzanan kütle-i zılal hamfış,


88 • HAMDULLAIJ SUBHI TANRlÖVER

Zekayı parçalayan bel' eden kemfn-i vuhuş. O kal'alar, karakollar ki şure-zar-ı suhur Duvarlarında cebin-i şebab olur meksur. O gizli mezbahalar, eski kanlı meclisler Yüzünde sanki güler bir kadfd ye' s-i beşer. Beyaz ve süslü saraylar, bugün sefil ü hanib, Bütün fe7:aili bsrı ııda ö l d ü ren, girdab S u n üf-ı lı<ir-ı nıekiıtib, keini'ne m edreseler Içi nde çe � ın i ama bi r d u a eder ezbeı· Evinde kan l ı bir el be kl ey e n o genç kızitır Zıta l - ı hü zn i le ın eşbfı' o u fk-ı h ülyakar Yanında seyf-i gaza bin nigar-ı matemdar Yeti nı çocukları koynunda aç kalan dullar. Yüzünde fecr-i zafer, karşısında yüz millet Eğerken ahen-i azmiyle bir ser-i hürmet, Bugün hakaret ü nisyan, içinde alçalarak Bu girdbad-ı cinayetde yırhlan bayrak. Uzar cevami'in üstünde saye-i nakus, Ezanlarda olur aynı gölgeler mahsus. Başında kayd-ı esaret, muhakkar u nakam İçinde seede-i şükrana alçalan İslam. -

,

Hüdası, kıblesi altun o bir ketibe-i dfn Yüzünde reng-i sadakat içinde nefret ü kin. Mukadderat-ı vatan pençesinde har u zebun Ukula saikalar yağdıran yed-i mecnun. Belinde kabza-ı Osman, elinde bir Kur'an Beşikierde çocuklar boğan kızıl Sultan. Uzakda gölgeler alhnda bekleyen Çırağan. Mezara canlı gömülmüş o taedar-ı zaman; Mezarlarında mükedder yatan Selim, Mahmud ... Ve sen bu kıble-i tarihi çiğneyen haydıld. İçinde fazl-ı zeka daima inilderken


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 89

Yakışmıyor bu büyük şehre böyle sislerden Ağır ağır yığılan sade bir derin zulmet. Barut dumanları ister ufukların elbet. İstnulıu/, 4 1i!muıuz 1319 Hnmdullalı Sııl>lıi (Servet-i Fiiıııiu mecm., 13 Mayıs 1326, 20. Yı/,Cilt:39, Nu:990, s.20-21)


90 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

HAVA-YI EBEDi

Dalmış nazariarın duruyor lal ü pür-sükun, Karşında inşi' al ediyor ufk-ı nilgun. Solgun menazırın gam u ızlali artarak Susdurdu tar-ı hasekf bir vehm-i iftirak. Vechinde hend-i zehr ile bir saye-i fena Üstünde va-pesin gülüyor hande-i ziya. Bir vaz'-ı intizar ile ma hzun u na-ümid Dikmişken ufk-ı ateşe bir nazra-i medid, Endam-ı zıll u hüznünün üstünde bi-karar Terk etdi cevh-i la'lini bir necm-i şu'ledar Rabt etdi tac-ı zülfüne bir dürr-i şahvar Mes'ud u pür-emel ona bakdım uzun uzun Bak sevgiJim semadan inen dest-i pür-füsun Bend etdi ruh-ı aşkımı aşkınla nagehan , Takdı cebfn-i safına bir zühreden nişan Akmış mesil-i ufka ışıksız bir aftab, Açmış miyan-ı sayede bir gülşen-i serab, Gün eyliyor mesafenin umkunda ıgtırab. Uzlet yavaş yavaş doluyar sarnt-ı ruhuna. Toplandı gözlerinde bütün rikkat-i mesa Bak ağlıyor yanında bir öksüz dil-i harab Uzletde iştidad ediyor son bir ıztırab. Sıyrıl bu hüsn ü sayeden arbk uzan, gerin. Bak, haclemiz bu cevf-i mesa, sen de bir gelin, Scrpildi semt-i re'sine bin necm-i güherin. Karşında terk-i levn ediyor gülşen-i gurub, Hep gölgelerde örtüyor revzen-i gurub. Akşam uzatdı ruhuna azerde gölgeler, Bak gözlerinde doğdu birer dem'a-i keder Yollar kapanmadan dönelim sevgilim, yeter


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 91

Sen, gençliğin yanında gelip böyle daima Sessiz ve pür-keder düşünen tayf-ı aşina, Eşfak-ı kalb-i zarını her zahme bağlayan Matemlerinde sarnt-ı melaliyle ağlayan, Sen, gençliğin muaşık u hiss-i muakkibi, Sen, gençliğin yanında gelip ilk kadın gibi Yalnızlığında, yes u kelalinde bekleyen, Hala bu adn-ı gurbetin üstünde biz ve sen Mahzfın u münzevf iki menffsi toprağın, İlk aldanan adamla o ilk aldatan kadın, Bizden kopar o hüsn-i vefa, bizden ayrılır, Hummalarıyla kalb-i şebabın vücfıd alır, Bir alem-i hafa ü sera'irde ser-be-ser Temdfd-i pa-yı nikbet eden hem-ser-i keder. Hala o eski alem-i mechfıl ü mübtedf Hala durur o beste lika kuvve-i haff, Hala bu yerde mu'cizeler infilak eder, Yokdan doğar karanlığa bir alem-i kamer, is' ad eder sernalara lerzende bir güneş Serper feza-yı materne beyhfıde bin ateş. Zulmetde bir hilal-i gazab bazı kantanır Sessiz uzak ufuklara aheste saptanır, Sakin nazariarın bu havarıkla müroteli Ta'kfb eder yanımda bu ıssız merahili Akşam asıl tekasüf eder şekl-i zulmetin, Mahsus olur vuzfıh ile cismin, hakfkatin, Te'lfm eder hayalini bir yad-ı cennetin Yalnız ufukda son !em' atın eyleyip uful Gökden edince yerlere nisyan, fena, nüzfıl Tarac eder ümidleri bir ye' s bf-hudud, Bir hiss-i intiha eder ervaha neşr-i dud, Dillerde bir heva-yı şita savrulur, eser,


92 • HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER

İnsan kalır o dem ebediyetle ser-be-ser, Her yanda matemi, ebedf, boş mesafeler, Örter cebfn-i sa&nı bir bürka' -i kelal, Artık senin de cismin eder orda inhilal Yalnız o dem feca' at-ı hicranla muzdarfb Düşmüş bu b' ad-ı zulmete bf-vaye, bf-nasfb, -Şekli n söner- ve biz kalırız büsbütün garfb. Hnmdııllnh Subhi (Servet-i Fümlıı mecm., 22 Temmuz 1326, 24 Cemfizi-.vel-L'IJVel 1328, Perşembe, 20. Yıl, Ci/1:39, Nu: 1000)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 93

SiTAYiŞ DER-HAKK-I SADR-I GÜZiN iBRAHiM HAKKI PAŞA

Hüdaya şükrümüzün var mı hadd u payanı Yaratdı derdimize ahır işte Lokmanı Dogunca ufk-ı sadaretde mihr-i rahşanı Cihan cihan olalı gelmemişdir akranı Kurunca arsa-ı devletde şanlı eyvanı Cihan eşi' asının oldu la! ü hayranı Yayıldı aleme hep sft-i adi ü ihsanı O eski devre gibi pariatıp Çırağan'ı Midilli' den oluyor eskiler du' a-hanı O yolda harikalar gösterir ki iz' anı Bugün olup husema devletin nigehbanı İtalya ve Rusya'yı kıldı bu mülkün ıhvanı Siyasetin kefesinde o rütbe çekdi agır Fransa gerçi kusur etdi lakin Almanya Gelir hazineye her yıl akın akın milyon Dışarda millet-i küffan kıldı vakf-ı hiras Bulup nevadir-i rüzgarı kurdu bir dernek Tutup desem ona: şems-i can-rüba hakkı Kimi başında sarık bir zühal misali durur Ma'arifin olarak her delfli Emrullah Eğerçi hayli rnekatih durur bugün mesdud Deminde buldu 'asakir o rütbe bir şevket Sema-yı adle dahi verdi başka bir ziynet Getirdi türbe-i evkafa nur-ı kudsiyyet Bu yolda oldu bütün kıt'a-i Arab teshir Oturtdu nafia'ya sazlı sözlü bir nazır Birer döşek gibi yollar kabardı yükseldi Leyal-i bahtımızı kıldı bir sabah-ı bahar Bu hasta adama verdi şifasını tekrar Cihan sada-yı şetaretle oldu velveledar


94

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Ne yanda buldu onu kim bilir ' aceb rüzgar Kulub-ı millete bahş eyledi ümid ü vakar Nigi'n-i sadra düşünce bu fass-ı ateş-bar Zeka vü tab'ına hayran durur, rica! ü kibar Bu mülk-i muzlime neşr eyledi tef ü envar Ulüvv-ı merhameti kıldı cümlesin ikdar Hafiyeler bile eyler kiyasetin ikrar Cemal-i dilkeşi koymaz gönülde sabr u ikrar Şaşırdı parmağı ağzında yar u -hem- ağyar. Hududda dört göz ile bekliyor Yunan, Bulgar Bütün düvel bize eyler cemileler izhar Hasm yüceldi, biz indik, o eyleyince karar Koşup dü-payine kıldı nükt1dunu işar. Ne etdi Avrupa'yı kıldı böyle cizye-güzar. içerde oldu vatan nev-şükt1fte bir gülzar. Çalındı şimdiye dek hiç duyulmamış sazlar Peyinde seb'a-i seyyaredir diğer nazar Kimise gene ü latif misl-i zühredir nevvar Diyar-ı ma' rifeti kıldı ser-te-ser i' mar Diğer tarafda rnekatih küşad olur her-bar Ne hastalık ana uğrar ne özge bir idbar Başında halesi bir necm-i pak ü şa'şaa-dar Kılınca lutf ile zat-ı şerife bahş u tirnar Aceb cihanda kim eyler bu hıdmetin inkar Hayır dua ile narnın cihan kılar tezkar Düşen içinde olur hab-ı mevt ile serşar Kulub-ı Ermeniyanı bu yolda fethetdi Bırakdı o�ana bir Türkçe bilmeyen nazır Zihi idar��rörfiyeler ü cemiyet Ceraidin. dili ağzında elli kere döner Sakın çıkıp da bu hal-i garibe söz atma Girid'de meclis edince yemini ber-mu'tad


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 95

Çıkardı Barbaros'u Turgud'u mezarından Dü dest-i himmetine aldı bir yaman pusula Kemal yemfni ile geldi hake bin bereket Kılar bütün Rumeli sadıkane şehrayin Takım takım gezinir dağda köylüler şen ü şa' d Şimalde yandı bir an Arnavudluk 'isyanı Döküp ateşle demir yakdı bağ u bostanı Bilirsiniz akacak kan damarda durmaz hiç Hüda vezfr mi kılsın bu yolda hep mansur Şu yanda dürzf Arap işte eylemiş isyan Bu hem manevra olur askere diğer yandan Ya meclis içre girip eyleyince arz-ı vücCıd O rütbe gül-fem-i tedbfri daima sıkıdır Fakat olur ki eder arz-ı fikre bazı kıyam O gün bu ders ile efkan hep kılar tenvfr Tu tupda ba'zı ederler muhalefet ibraz Ayıp yalan dile eyler birer birer iskat Cinayet oldu mu bir yerde pek güzel düşünür Aceb velfıni nedir fikri hep kerametdir Nasıl fazaitini eyleyim bütün ta'dad Ya şehre subh-ı baharan cıçan o zat-ı emfn Tutup da düşmen eliyle ezer ser-i ınan Netlee hangisi mahvalsa şehre faidedir Başında kalmadı tüy bizleri düşünrnekden Biter mi sübha-ı evsafını elli yıl çeksern Eğerçi rna'reke-i tfyne döndü çok emsar Bu dilde ismini yazmak gelir ona düşvar Verir hükCıınete tab-ı kıvam u istikrar Bu ittifak ile etdi sükCıta istihzar Bu halk-ı d\hile ına'ICırn olur mu hep esrar Eder o dört düvele şanlı nameler istar Denizde etdi harernlerle burclar ısdar


96 • HAMDULLAH

SUBHI TANRlÖVER

Keşti-i devleti hep dalgadan eder imrar Bütün adam kafasından yemiş verir eşcar Fişenk makamına her yerde bu mayalar patlar Şimendüfer depo mevkif bütün perende atar O bir peder gibi kıldı 'avakıbı ihtar Biraz dahi hacamet etdi arsızı naçar Eğerçi yanlış ile yardı bir büyükçe damar Açıldı şimdi yine başka der-i esfar Demek ki uğrayacak kahrına o şerli diyar Manevramız kadar olmaz zıya-ı cana medar Miyah-ı fikre dalar keyfe fes külah destar Ne olsa bilmiyorum ben diye kılar ızmar Tutar da tarih-i Selçukf anlabr tekrar Lüzfimu terbiyetin her zaman olur der-kar Düşüncesiz iki meb'fis-ı bf-hamiyyet ü ar Eder mu'anzını arz-ı ric'ate icbar Ve der ki katil eder ekser zamanda firar Bu söz hakfkate uygun çıkar netice-i kar Semada encüm-i tabana var mı had d u şümar Onun hediyyesidir lutf-ı bl-adil u 'ayar Boğuşdurur bütün esvak içinde byn u gubar Ölürse her ikisi işte en büyük bir kar Eğer biterse yazık böyle lihye-i zer-tar imarnsa geldi deyip eyleyim bin istiğfar A'ma (Cem mwıı., 9 Kıimiıı-ı evvel, Seııe 1326, Nu:7, s.2-3)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 97

DER TASViR-i ŞEHR-i STANBUL BA-SiTAViŞ-i iSKENDER-ZAMAN

Bak Sıtanbul şehrinin in' am-ı bi-payanına Yutturup mikrobları bin can katar bir canına Gök nişanlanmış ana takmış murassa' bir hilal Hıtta-ı şarkın o da aşık imiş sultanına Müslümandır başına örter gehi bir sis nikab Gahi saklar başını aylarca toz damanına Yağsa yağmur her sokak ayine-i devran olur Hem- firaş olmak için gökler girer yorganına Mekke'den dönmüş gibi hep servler giymiş yeşil Benziyor yüz bin menarı başka servistanına Kirpiğinde herkesin bir sürmedir yahşi yüzü Halkına eyler şaka hergün bayar elvanına Her kupe her faytonu ateş dumanlar püskürür Neptün'ün benzer bulutlar içre bir seyranına Geçdiği yerlerde Türk'ün ot yetişmez der Frenk Damlannda ot biter bak feyz-i bi-payanına Bir konak bir çerge bir kulbe oturmuş yan yana Bak Stanbul' da müsavabn celi bürhanına Cümle mahlukat ile sükkanı hem ayş ü tarab Her tavan pür-velvele benzer cirit meydanına Bir felaket oldu mu bi-şübhe ibret-bin olur Olsa bir yangın takar bir (;ift küpe üznanına Toprağında bulmada neşv u nema her cins kabak Bağçevan Bulgar anınçün dikdi göz bostanına Her yanda her ne görsen muhteremdir eskidir Gerçi benzer ol cihetden hırdavat dükkanına Geçmemiş seyl-i zaman aşka tahavvül ebnemiş Vakt ana aşık düşüp vermiş hitam devranına Gör yine güşade oldu ser-be-ser bab-ı fütO.h Su-yı sa'd-adad'a gitme nev-civanın zevki yok


98 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Ey le tevcih-i azirnet sernt-i rnebusa'nına Bir ağızdan hepsi aminler çekerken kıl 'ayan Büt-i hüsnün sufiyan-ı meclisin çeşrnanına Çın çın rnehrnuzu dinle aç gözün bak kim gelir Şevket ü darat ile ol meclisin eyvanına Dikkat et ser-askeri fark eyleyince kürside Hey' etin teblerzeler sa'y olur erkanına Kundura rnerkub çetirik cümle pabuçlar toplanır Herkesin fikri dalar bir hürrnetin urnrnanına Başka nazır oldu mu vay vay denir lakin onun Fikrinin hay hay deyü başlarlar istihsanına Her ne arzu eylese kat'i diye teklif eder Ehl-i dil vakıf olur her nükte-i pinhanına İnce endarnıyla benzer nev-nihal-i gülşene Lakin etmez inhina bir kuvvetin ferrnanına Muyını dimdik görüp sen sanrna hiddet üzeredir Ruhu benzer pür-sükunet bir Vezüv bürkanına Ol dahi başlar söze ta vak'a-ı hayriyeden Misl-i sadr bi-misal hayran kalan irfanına Kalpağın eğrniş öne binmiş o kürsi üstüne Bak da bir gör benzernez mi şairin cananına Etse arzu meclisi yüz kereler açar kapar Benzetir evvel baharın cilve-i nfsanına Bir işaret eylese gelmez nihayet bütcede Fevc fevc rakarnların daldan dala tayranına Bahr u her her bir nezaret himmetinden rnüstefid Ser- kurnandan-ı hükumet denrneli unvanı na Meclis içre sadr-ı vala görse bir tazyik eğer İlk kaçar sonra gelir almış o zatı yanına Narnma İskender-i sani denilse hakkıdır Aynı yerden hükmünün beden eyledi ilanına Aynı rnülkü etdi teşhir aldı şarkı ser-te-ser


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 99

Şimdi geldin ahdinin Surfye fethi anına Nev-civanın çatma kaşın bakma öyle vechfne Tlg-i kahrı benzemez bil nfze-i müjganına Kaç bu yerden görmesin genç çagını asker alır Rahmi yokdur zatının İstanbul'un hubanına Kendi arzusuyla millet zabna kurban bugün istemez lakin o kıymak millet kurbanına Rahş-ı mansuru ola Hindistan'a doğru revan Bin temellük eyleye şah-ı acem derbanına A'nui

(Cem mecm., 23 Kıi111i11-ı snni, Se11e 1326, Nıı: 9, s.J-4)


100

HAMDULL.Atı SUBHI TANRlÖVER

ZIYA U ZALAL

Güneş ufkun üstünde elinde meş'alesi ile talu' edince, göl­ geler birden dağıldılar, ağaçların, kayaların arkasına gizlendiler, uçan kuşları siper alarak ormaniara iltica etdiler. Güneş hayat ve ümid, karanlık ölüm ve fütar, birbirini ta'kib ediyor. Güneş karanlığın bozduğu renkleri tekrar boyadı, denizle­ re sernalara malsini, kırlara ormaniara yeşilini verdi, gözlerin elvanını tekrar nakş ederek, kalplere yeniden ümidler dağıttı. Güneş elindeki altun saplı meş'aleyi yükselterek onları arı­ yor, dağların büklümlerine sinen, ormanlarda çarpıntılarla bek­ leyen gölgeleri ta'kip ediyor. Onlar, denizierin sulanna daldılar, yeşillere boyanarak aşa­ ğılara derinlere çekildiler, uçurumlara indiler, kovuklara, mağa­ ralara kapandılar. Güneş, ovaların üstünde ağır ağır yükseldikce her tarafta gizlenmiş gölgelerin kendini tecessüs ettiklerini görüyordu. Kendi hayatından ayırıp yarattığı kelebekler, kuşlar, kırmızı san mal şimşekler çakarak ormaniara dağıldı. Denizierin içinde akan reng-a-reng balıklar, güneşin zıyalarını toplayarak aşağıla­ ra reng-a-reng şimşekler dağıtdı. Güneş elindeki meş'aleyi daha yükseklere kaldınyordu. Bir kısım gölgeler bulutların uzun bir karbanına katılarak gizlice mağribe doğru firar etdiler. Asıl onların biriktiği yer, denizierin sessiz ve soğuk derinlikleriydi. Güneş ziyalarını yaldızlannı u falayarak denizierin meydan­ Ianna savurup serpiyor, denizleri yeniden tutuşturmağa başlı­ yordu. Her şeyi görecek kadar yükseldiği vakit, ta uzaklarda, garb ufuklarının arkasında gölgelerin tekrar toplandıklarını, geçdiği yerleri tekrar istila etdiklerini gördü ve yavaş yavaş garb ufuk-


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 1 01

!anna inerek havadaki bulutlan yakdı ve havada bulutlardan bir ateşgede terk ederek gözden nihan oldu. O batar batmaz doğduğu yerden tekrar gölgeler çıkdılar, etrafı istila etdiler. Denizierin semanın mafsini, kırların orman­ ların yeşilini sildiler, gözlerdeki nakş-ı elvanı sildiler, kalbierde­ ki ümidi aldılar. Zulmetin kendi hayatında yaratdığı baykuşlar, yarasalar siyah şimşekler çakarak havalara pervaz etdi. Orman­ ları, dağları, etrafın uzlet ü fütı1runu baykuşların ishakların matemleri doldurdu. Gölgeler her taraftan bir na'ş üstüne inen kuşlar gibi sürü­ lerle ufuklardan göklerden arza nüzul etdiler. Gece tekrar baş­ lamışdı. Yükseklerde uzak güneşierin kurduğu tak-ı kehkeşane ba­ karak arzın üstüne uzandılar; ve siyah günahkar gözlerini tesbit ederek, uzak aiemleri ve orada gölgeleri ta'kfb eden bu bitmez tükenmez güneşleri düşündüler. Her tarafta sükut artıyor, hüzn ü matem çoğalıyordu. Siyah örtülerini yavaş yavaş açarak kalbierin üstüne serdiler ve kalbierin semasında ümidierin kurduğu tak-ı kehkeşanı örte­ rek siyah yarasalar gibi döne döne sessiz, hicran-reside füturlar pervaz etdi. Onlar inziva içinde düşünürken arzın bir köşesinde bir aydınlık genişliyor yayılıyor, bir nehr-i mutalsam akınağa başlıyordu. Birden ürperdiler. Dağların üstünden elinde gümüş saplı meş'alesiyle, onları arayarak mehtab tu!Cı' etdi. Beyaz ışıkları sessiz adımlarla hayaletler gibi ormaniara girdiler. Yeşillere bürünerek denizlere daldılar, sessiz adımlarla ışıkları sönmüş, mahzun odalarda göklere karşı nigeh-ban ol­ dular. Uhrevf bir sükut içinde beyaz ruhlar gibi serviliklerde di­ zildiler. Mehtab denizlere sernalara ormaniara yeniden başka renkler verdi, gözlerin nakş-ı elvanını değişdirdi, kalbiere ümid


102 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

yerine aşk dağıtdı. Mehtab güneşin müvekkilesi, elindeki gü­ müş meş' aleyi günfide arzın üstüne yükselterek gölgeleri ta'kibe başladı. Hamdul/nh Sııbhi (Servef-i Fii11Ü11

mecm., 27 Kflmi11-1 siirıi 1326, 10 Sefer 1329 Perşembe, 20. Yıl,

Ciif: 40, N rı: 1027, s.294-295)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 103

BAYRAM

-Hiiseyin Siret Bey'e-

Durgun, sükut içinde, ağır, sisli, bir şehir Muzlfm büyüklüğüyle çıkar gavre yükselir. Ma'bedlerin ışıkları Hiraç olur söner Boşluklarında naim olur 'aks-ı secdeler. Kalkmış minareler duruyor vakf-ı intizar Maşrıkda bir zıya edecek şimdi intizar. Bir çöl sabahı, kanlı ve parlak bir inşikak Zulmetlerin içinde açar eski bir şafak; Bayram tulu' eder. O derin sarnt-ı beldeye Bin nağmesiyle dahil olur sanki ba' diye Kullar eder iraka-ı dem, işte saf u ter Her yanda bir buhur gibi kanlar yanar tüter, Her yanda bir duman gibi tütmüş buram buram Boynuzların yanında yatar bir nigah-ı gam Durmakda bir kıyam o kızıl an-ı va-pesin Teblerze-i mamat ile titrer bütün zemin Gökden zemine ecr ü mesubad eder sünuh Avare yükselir göğe bir gird-bad-ı ruh Hamdullalı Su/ılıi (Resimli Kitap mecm., Nu:26, 1326 (1910) Teşri11-i sti11i ve Ktiııı/11-1 ı'Vve/, 1326, s. 103)


104 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

BAHARiYE

Yine kırlarda işte aynı bahar. Aynı lerzende tCide-i ezhar. Akıyor cu-yı nağme-i bülbül Büyüyor aynı gölgeler tekrar. Her yeşillikde yandı şu'le-i renk indi her bir sükuta bir ahenk. Duruyor bağçelerde hande-i gül, Her ağaç ayrı renkde bir avenk. Sayeler hadeler kadar müşgfn Bad-ı itrfn sular kadar nCışin Duyduğum his, o, benziyor aşka Eski hüznüyle daima gamgfn Yanıyor ma'kes-i sevahilde Aynı durgun uzun, yeşil, gölge; Bir d eğişmiş benim, benim başka Bu güler çehre-i merahilde. Hnmdullalı Sulılıi (Smıet-i Fiiniiıı mecm., 21 Temmuz 1327, 8 Şnbtm 1329 Perşembe, 21. Yıl, Ci/1:41, Nu:1052, s.271)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 105

AH MESA

Şehrin üstünde bir büyük yakut Bir uzak kubbe-i ziya bırakan Güneş, artık kenar-ı minadan Etti aheste igtirab u sükut O söner... Sarnt-ı intiha'isi Gün karardıkca sıklaşır, koyulur. Akşamın gizli bir vedaı olur Doldurur ruhu ayrılık hissi. Arz-ı hülyaya ince ince yağan Bir semavl kederle dil uyuşur. Güneşin karşısında ayrı duran Gölgeler nagehan uzar, kavuşur. Bir güher-pare-i zıya, bir taş Garbın üstünde titriyor yalnız, O semalarda parlayan yıldız Akşamın gözlerinde bir ayrı yaş. Gecelerden çıkan tayf-ı keder Son ziyalarda eylemekde şi tab: Bir uzun karhan-ı dud u sehab Yine u fkun yolunda hicret eder Göklerin ince, mal perdeleri Bellisiz inkişaf eder, çekilir; Ebediyet zemine gösterilir. Ruhun artar, uzar mesafeleri.


106 • HAMDULLAH SU BHI TANRlÖVER

Her taraftan sükfıt olur mahsus ... Gün ufuklarda oldu zar u tebah. Leyle yollar zaman zaman bir ah Bağçelerden kederli bir tavus. Hamdulla/ı Sub/ıi (Servet-i Fiimiıı mecm. 18 Ağustos 1327, 7 Rnmaznıı 1325,Perşembe, 21. Yı/, Cilt:41,Nu: 1056, s. 364)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 107

iSTANBUL AKŞAMI

Batmış güneş, ve şimdi tozan savrulan gurub Terk eylemiş melalini sessiz ufuklara; Cem' eylemiş semada kalan son ziyaları Kızgın için için yanıyor sanki Marmara Bir yanda, karlarında gurub ihtizar eder Bir dağ, uzak cebfnini akşamla süslemiş, Kırlar yavaş yavaş sokulurken karanlığa Yüksekde münzevf kızarıp parlıyor keşiş. Garbın önünde ince ve narin minareler, Ma'bedlerin sernalara peyveste zirvesi Garbın önünde samt u mehabetle doğrulan istanbul'un büyük ve derin mar gölgesi Metruk ve mün'azıl unutulmuş zamanlar Hüznüyle daima düşünen eski kubbeler, Göklerde yükselip inerek tünd ü ahenfn Dağlar kadar kavf ezelf bir şekil çizer. Yıldızların yukarda açan ilk ışıkları Solgun parılhlarla derinlerde sıklaşır; Aheste sıyrılır, durulur mailikleri. Yıldızlarıyla şimdi sema arza yaklaşır Leylin kenarlarında kalır bir büyük sükut. Artık uğultularla gelen bir sada diner, Yüksekde, uzletinde yanan münzevf keşiş Mağrfpde son ziya bi terek sislenir söner. Ha111dllllah S11lıhi (Servı:t-i Fii11ıl11 ııu•mı. 16 Şlllınt 1327, N11:1082. Yıl, Ci/1:12, �- 370 2 1 .)


108 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

SEN BENDESiN

Saye-z;kında yadımın tenha Bekliyor taze heykel-i hüsnün Perdeler arkasında neşr-i ziya Ediyor gizli bir şafak güya. O, şebistanı kalbimin mahzOn Bir kenarında mümteli'-i sükOn Duruyor, sanki bir hayal-i kamer İle olmuş o leyl-i gam meskOn. Söndü ruhumda işte her sevda, Yine oldun içimde sen peyda, Sanki hücremde her ışık sönerek Doldu simab-ı mehtabınla Ta uzaklarda, bu' d-ı yadımda Seni seyr eyliyor gözüm hayran, Umk-ı ruhumda, nair u suzan Duruyorsun, sıcak,beyaz,üryan. Hm11dullnlı Subfıi (Seroet-i Fii11ii11 mecm., 2 Hnzirn11 1327-18 Cemnzi-yel-nlıir 1329 Perşembe, 21. Yıl, Cilt:41, Nu: 1045, s. 102.)


HAMDULLAH SUBHI TANRIOVER • 109

Ölümünü Müteakip Hakkında Yazılan Şiirler

HAMDULLAH SUPHi TANRIÖVER'E SESLENiŞ

Ey aziz Türkocaklı, Ey yüce başkanımız Bak nasıl tutuşuyor alev alev kanımız Fedakar eviadını elbette millet sever Yolunda yürüyeni elbette Tanrı över. Adamıştın kendini bu mübarek vatana Mefkureci olanlar imrenir elbet sana Bir ulu çınar gibi devriimiş yatıyorsun Fakat yüz milyon Türkün nabzında atıyorsun. Mukaddes davamızın şahlandığı bir günde Bayraklaştın ne hoş bak, genç elierin üstünde Bu riyasız sevgide elbette bir hikmet var Ne mutlu sana ey ruh bahtiyarsın, bahtiyar. Bak nasıl hıçkırıyor, kadın, erek, yetim, dul, Sana çok şey borçludur, Anadolu, İstanbul Sayılmaz kolay kolay hizmetin Tanrıöver Öpelim toprağını n' olur bize izin ver. Sendin Türk tarihini dile getiren edip Sendin büyük sanatkar, sendin eşsiz bir hatip Bembeyaz saçlarınla ışık ışık gözlerin Bulutlarda fırtınalar yarabrdı sözlerin.


1 1 0 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

Seni dinleyen her Türk aşka gelir coşardı istediğin hedefe dolu dizgin koşardı. Kararmış ufkumuzu bir nur gibi bürürdün Bir resul inancıyla "Dağ Yolu'nda" yürürdün Gönül verip Türklüğe pirimiz Gökalp gibi Çarptın Türkocağında elli yıl bir kalp gibi. O, düşünen bir başb, sen imanlı bir yürek Haykırdınız ırkıma, uyan ey Türk diyerek. Uyanınca milli ruh, milli şuur, milli his Kalmadı ufkumuzda ne bir duman, ne bir sis. Atalardan hız alıp maziyi ana ana Duyurduk sesimizi yeniden bir cihana. Gezerken bu toprağın ovasını dağını Yükseltmektir ülkümüz, Türkçülük bayrağını Kudursa da hırsından vatansızlar, solcular Aşacak her engeli, "Güne Bakan" yolcular. Sönmeyen meş'alemiz Türkocağı, Türk Yurdu, El ele kalb kalbeyiz, bak nasıl ordu ordu Kapanmaz üzülmeyin aştığınız nurlu iz Nankörler unutsa da unutmayız biz. F. Oğuz ÖCAL (Tiirk Yımfu derg., Temmuz 1967, Snyı:337, s. 14-15)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 1 1 1

HAMDULLAH SUPHi

Fidyas'ın çizdiği bir baş ... Gölgelenmez silinmez!. .. Akademyas bahçeleri, Gürül gürül dalgalanan Sesine sınır bilmez!. .. Deste deste gümüş teller Maviliği yarar geçer Yollar açan ışıktır; Sanırdık ki Mevlana' dan Armağan Dostları, düşmanlarıyle Güzel yüzü barışıkhr. Koşardık ardısıra, Türkocağı mabedimiz, Yan yana gülen, ağlayan; O, tükenmez bir çağlayan; Söz açardı, Babalardan, dedelerden; İnsandan, insanlıktan, Türklerden ... Bizi bekleyen zaferden .... Şiikiife Nilıni (Tiirk Yurdu derg., Şubat 1967, C:6, Snyı: 2, 5.72)


112 •

HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

HABER ALDIGIM SABAH

Onda insan üstüydü konuşmak denen hüner İlk gençliğinden beri yurtsever, ulussever. Milletinin perişan halini arzetmeye Dün gece Tanrısına başvurdu Tanrıöver. B. Kemal Çf1ğlar (Gençlik Dı7gisi, Hazimn 1966, 5.5)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 1 13

HAMDULLAH SUPHi TANRlÖVER MERSiYESi

El çekip göçtü cihandan kapayıp gözlerini, Sanırım dolduramaz kimse, mübarek yerini... Anıyorken nice taziz ile Hamdullah'ı, Önseziş ruhu dolar kalblere, yok izahı!... Ona açmıştı kucak memleketin her bucağı, Oldu özgürlüğünün mabedi, hür Türkocağı. Fecr-i ati'yi ufuk yaptı görüp lem'asına, Koştu mefkureli bayrakla Kızılelma'sına ... Egemen kalmayı GAZi'si getirmişti dile, Kurtuluş azınine can katb, Kemal aşkı ile ... Hakkı eaşturdu nutuklarla, kabından taştı. Akif'in marşı, Iisanında ne kutsallaşb. Türk' e, Türk yurduna hizmetti bütün meşgalesi Ocağın söndü yazık, Tannöver Meş'alesi! . .. Ali Hadi OKAN (Tiirk Yurdu derg., Şulınf 1967, C.6, 5.2)


1 1 4 • HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER

TANRlÖVER NERDESiN

Uzanmış Tanrıöver gönül tahbna mağrur Başında yıldızların ördüğü ışık taçla... Sular O'nu taşırır, rüzgar O'nu savurur Korkak ölüm O Dağı dövedursun kırbaçla ... Belagahn O'ndaydı görülmeyen ölçüsü Devirirdi çığ olup en zıtlaşan niyeti Diliydi mezarlara takan çekici süsü Ve acele sesiydi veren mahcubiyeti ... Mahçubiyetten gayri ne verirdi bülbüle Dağların vecde gelip dinlediği o sesin? ... Söz verdin, belir arhk, mahçup olmayım güle Kıraç kaldık, aç kaldık, Tanrıöver nerdesin? Mustafa YILDIRIM (Tiirk Yurdu, Şubat 1967, C: 6, Snyt: 2,5. 42)


HAMDULLAH SUBHI TANRlÖVER • 1 1 5

KAYNAKÇA BAYDAR, Mustafa; Edebiyatçılnrımız Ne Diyorlar, İstanbul, 1 942. ---·-'

Hamdulla/ı Subhi Tanrıöver ve Anı/arı, Menteş Kita­

bevi, İstanbul, 1 968. KAPLAN, Mehmet; Şiir Tahlilleri I, 8. Baskı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1984. SERARSLAN, Halim; Hamdulla/ı Subhi Tanrıöver, Türk Kültürünü Araş­ tırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1 995. SEVÜK, İsmail Habib, Tanzimattan Beri I, İstanbul, 1 942. TANSEL, Fevzi ye Abdullah; "Hamdullah Subhi Tanrıöver'in Kullandı­ ğı Remz ve iğreti Adları", Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ekim 1 986, Yıl : 1 5, Sayı:4. s.39-52. TEVETOCLU, Fethi; Hamdul/alı Sublıi Taıırıöver, 1. Baskı, Kültür ve Tu­ rizm Bakanlığı Yayınları:658, Ankara, 1 986. UŞAKLIGİL, Halid Ziya; Kırk Yıl, İnkılap ve Aka Ki tabevleri, İstanbul, 1 969.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.