Harun Güngör - Asya'dan Anadolu'ya Taşınanlar

Page 1



Harun Güngör

Abdurrahman Küçük .XC

Bütünlüğümüzün Kaynakları: Asya'dan Anadolu'ya Ta§ınanlar

Atatürk Kültür Merkezi Ba§kanlığı Yayınları


Güngör, Harun Bütünlüğümüzün kaynaklan: Asya'dan Anadolu'ya !aşınanlar 1- Harun Güngör-Abdurrahman Küçük; editör. Şebnem Ercebeci.

-[Ankara): AYK Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, (1997). VI, 64 s.;

19.5 cm.- Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür

Merkezi yayını: 136. Türk kültüründen görüntüler dizisi: 29.

ISBN: 975-16-1186-5

1. TÜRKIYE- DINi HAYAT, ÖRF VE ADETLER 297.0956

Bu kitabın basımı Türk Tanıtma Fonu'nun katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.


A TA TÜRK YÜKSEK KURUMU

A TA TÜRK KÜL TÜR MERKEZi BAŞKANLIGI

Harun Güngör , Abdurrahman Küçük

BÜTÜNLÜÖÜMÜZÜN KAYNAKLARI: ASYA'DAN ANADOLU'YA TAŞINANLAR


Atatürk Y üksek Kurumu

Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 136 T ürk Kültüründen Görüntüler Dizisi: 29

Harun Güngör , Abdurrahman Küçük

Bütünlüğüınüzün Kaynaktan: Asya'dan Anadolu'ya Ta§ınanlar

©Atatürk Kültür Merkezi Ba§kanlığı, 1999 ISBN: 975-16-1186-5

İLESAM: 99.06.Y.0143-187 Birinci baskı Ankara 1997 Geni�leıilmiş ve Düzelıirlmiş İkinci baskı Ankara 1999

Editör Şebnem Ereebeci

Sayfa Tasarımı Dü§ Atelyesi (Halit Ataseven ) Kapak Resmi Adak Ağacı ve Şaman T öreni'nden kolaj Baskı Dü§ Atelyesi 312 418 79 03

Atatürk Kültür Merkezi Ba§kanlığı G. M.K.B ulvan 133, 06 570Maltepe-Ankara Tel: (312) 231 23 48- 232 22 57 Belgegeçer: 232 43 21


SUNU Ş

Anadolu'ya geleli dokuz yüz yıldan fazla bir zaman geçti. Balkaniara taşınmamız yedi yüz yıldan daha eskidir, Denizin gel-gitleri gibi devletlerin, orduların, kültürle­ rin ve medeniyetlerin de gel-gitleri vardır: Bu coğrafyada hür, bağımsız ve demokratik bir cumhuriyet kurduk. Devlet kurmak marifet değil; korumak ve yaşatmak mühimdir. Atatürk ' Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temeli Türk kahramaniağı ve yüksek Türk kültürüdür' diyor. Türk kahramanlığı ve Türk kültürünün temeli ise, bütünlüğümüz ve güvenliğimizle ilgili ortak büin­ cimizdir. Ortak bilincin oluşmadığı toplumlar sosyolojik anlamda bir sosyo-kültürel yapı gösteımezler. Kültür Merkezi olarak, bütünlüğümüz ve güvenli­ ğimize musaHat olan her türlü örtülü ve açık tehdit veya tehlikenin kuruluşumuzun manevi başkanı Atatürk'ün arzusu yönünde, bilimsel zeminde cevabını vermek göre ­ vini şeretle üstleniyoruz. Bilim adamlanmızın çeşitli ko­ nulardaki görüş ve yorumlannı, cepte taşınabilecek ve hacmiyle yaygın okurun gözünü korkutmayacak formda kitaplar halinde basıp okuyucuya arz etme kararı aldık. Bütünlüğünü, güvenliğini ve toplumsal huzurunu sağlamış bir Türkiye'nin, düşmanları için caydıncı, dost­ lan içinse dostluğun devamını teşvik edici olacağı açık­ tır. Milli Mücadele sırasında ve sonrasında ekonomik


sıkıntılara rağmen, siyasetçi, fikir adamı ve halk arasında çatlaklar yok seviyede idi; 1938'den itibaren çatlaklar ve çözülme ba§ladı. Biz fıtneye açık, zararlı etkilere kaf§ı fazlaca duyarlı, bütünlüğü biraz zedelenmi§.bir topluma dönü§tük; bunu gidermeli, öz güven duygusunu ve iç denge bilincini, sağlıklı olmanın %emini yapmalıyız. Bizim kimseyle örtü, lü veya açık sava§ımız yok; kimsenin de bizimle sava§ı olmasın isteriz. Ancak, bunu sağlamak için önce bütün, lük, önce bütünle§mi§lik. Milli güvenlik, milli bütünlük Türkiye Cumhuri, yeti'nin devamı için her zaman ufkumuzda bulunması gereken mühim kavramlardır. Kavramların bulanık olduğu ülkelerde dü§ünceye bağlı anomi olu§ur. Anomi ise toplumların tarihi içinde devamlılığını tüketen bir olumsuzluktur. Hem kavramların milli bir bakı§la tanırnlara kavu§ması, hem de hedeflerin açık seçik görünür olması için "Onuncu Yıl Nutku"nu okuyup herkes görevini tekrar dü§ünsün, gereğini yapsın. Eğer okuyucusunu bulursa, bu dizideki bakı§ açı�ına esas olan dü§Üncelet, bugün Türkiye'de sıkıntısını duy, duğumuz çe§ itl i güncel meselelerio çözümüne yardımcı olabilecek milli yorumlardır. Biz görev bilincini devam ettirmek ve bu yolda mutlu olmak isteyenlerdeniz . Dizinin kısa zamanda ele ula§rnasını sağlayan İmra� Baba'ya alenen te§ekkür ediyorum.

Sadık Tural


TÜRK ALEVİ-BEKTAŞİ iNANlŞlARlNDA ŞAMANLIÖIN iZLERi Harun Güngör

Bektaşi inanışlan ile şamanlık ·arasındaki ili§kiye geçmeden önce, hala ülkemizde bir din olup olmadtğt tarnşma konusu olan şamanizmin tanımınt yapmak, da­ ha sonra da şamanlıkla ilgili rivayetleri tespit edip bu rivayetlerdeki motiflerle Bektaşilik ve hatta Sünni men­ ktbelerde tespit edilmiş olan motifleri karştlaşttrarak bunlar arasındaki benzerlik ve daha uygun bir ifadeyle ayniliklere dikkat çekmek, aynca da bazt hususlar üze­ rinde durmak istiyorum. Eliade'a göre şamanizm, hem mistik hem büyü hem de kelimenin geniş anlamında din olan arkaik veed tekniklerinden biridir. 1 Couliano ise bunu; bir din olmaktan ziyade gayesi 1 Mircea Eliade, u Clıamanisme eı les ıechniques ATclıaniques d e I'Exıase, Payot, Paris, p . 14.


2

HAR U N GÜNGÖR

insanlar alemine paralel, ancak görünmez ruhlar alemi ile il�ki ve beşeri işlerin yönetiminde ruhiann desteğini sağla­ maktan ibaret ekstazik ve trapötik metodlar toplamıdır diye

tammlamaktadtr. 2 Özü itibanyla animizm, animatizm ve zoomorfızme kadar birçok görünüm altında kai'§tmtza çtkan §amanhğt diğer din ve dü§ünce sistemlerinden ayıran temel özellik, §amanhkta ya§ayan insanla onun çoktan ölmü§ olan atalan arasmda stkt bir bağm bulun­ mu§ olmast gerçeğidir. Şamanhktaki bu bağt büyücü, si­ hirbaz, tabip ve nihayet din adamt olarak kabul edilen §amanlar kurmaktadtr. Eski Türk dinini §amanizm ola­ rak belirlemek hatadtr, çünkü bu dinin boyutlan §ama­ nizmi a§maktadtr. Bununla birlikte §amanizm, eski Türk dini ile öylesine içiçedir ki, bu baktmdan diyebiliriz ki, §amanizm olsa olsa eski Türk dininin sadece bir boyutu­ nu olu§turmaktadtr. Şamanizmin çok esnek bir yaptya sahip olmast resmi dinler tarafindan ortadan kaldmlma­ sma engel olmu§tur. Sosyal bir gerçeklik olan §amanizm ile Bekta§ilik inançlanm bu çerçeve içinde kai'§tla§ttr· mak istiyoruz. Bu sebeple öncelikle konu ile ilgili bazt §aman hikayelerirti burada zikretmekte fayda görüyoruz: 1· Kurtanel

§aman

ktz

Geçmi§ zamanlarda, hele Yakut olduğumuz dönem­ lerde Yölken Btraayı admda bir §aman ya§tyordu. Bizim Oltek cemaattmo eccladt olan bu §aman, rivayete göre, katil bir ki§i idi, çok §amanlan yiyip camm almt§tl. Kimi gönlünden geçirmi§se onu yerdi. Bu özelliğinden dolayt diğer §amanlar ona dü§man olmu§tU ve onu yok etmeyi dü§ünmü§lerdi. ı Mircea Eliade,

1990,p.99.

Ioan P. Couliano, Dicıionnaire � religioru, Paris


BÜTUNLÜbUMUZUN KAYNAKLARI

3

Bir defa dokuz §amanın Abaası'ları (kötü ruhları) bir yere toplanıp onun üzerine yürüdü. Onlar hemen her dona girdi; ayı, kurt, köpek ve hatta öküz bile oldu. Onlar, çok olduklarından hemen §amanı yemeye ba§ladılar. Bu durum kar§ısında, §aman canını kurtarmak için kaçabilmenin yolunu aradı ve onun ruhu korkunç bir ku§a dönüp Lena ırmağına doğru uçtu. Oradan da ırma­ ğın akl§ istikametine yöneldi. Bunu gören diğer §aman ruhlan da hemen ku� donuna girip onun ardınca gittiler ve onu kovdular.3 2· Şamanoğlu atasının intikamını alıyor

Adagalaah adında bir §aman ya§ıyordu. O da eski ananeye göre ba§ka §amanlarla yafl§mak zorundaydı. Bir defa Kısince §aman büyük bir ku� donuna girip uçup Itık-Haya dağına geldi, kondu. Kısince §amanın boynu o kadar uzun idi ki, ırmağın bu sahilinde durup ' öbür salıilinden ağzı ile ot kopanrdı. 4 3- Şamanın balta yutmast

... §aman kendi kendine mırıldandı ve öz ruhlarına bir §eyler söyledi. Bundan sonra Huren Ool yava§ça baltanın sapını çıkardı ve yava§ yava§ baltayı yutmaya ba§ladı.5 3 Şaman Efsaneleri ve Söylemeleri, (fercüıne ve tertip edenler: Fuzuli Gözelov, Celal Mehmedov) Bakı 1993, s. 84. 4 Merıımedov, Gözelov, a. g. e., s. 64. s Merıımedov, Gözelov, a. g. e., s. 65.


4

HARUN GÜNGÖR

4� Ayna anda yedi yerde olan §amaı:ı

Me§hur şaman Kıçakan'ı kesip doğradığında o yedi donda ortaya çıkıp görünürdü, Birini tutup yere yıkıp doğramak istediğinde bir başka Kıçakan meydana çıkıp "onu bir daha doğrayın" derdi. Bunu da tutup yere yıkıp kesrnek isteyince bu defa da ba§ka bir Kıçakan gelip "onu bir daha doğrayın" derdi. Bu Kıçakan öyle bir şamandı ki, aynı anda yedi yerde olabilirdi. 6

Bir erkek şamanla bir kadın şaman kamlık etmeye başladılar. Kadın şaman: - "Hangi dona girip birbirimizin gücünü dene­ yelim." dedi Erkek §aman: -"Balık donuna girelim." dedi. Kadm §aman balık donuna girip denize daldı. Erkek §aman da onu kovalamaya başladı. Kısa bir süre sonra ona ula§tı ve §aman kadını kuyruğundan yutmaya ba§l�­ dı. Ancak şaman kadın onun ağzına sığma· dı. Büyük bir çabayla onun ağzından çıkıp er�ek §amanı n bizzat ken­ disini yuttu. Şaman kadın su kuşu danuna girip evine uçarak döndü.7 6 Mernınedov, Gözelov, a. g. e. s. 69. 7 Mernınedov, Gözelov, a. g. e., s. 76.


BÜTÜNLÜGÜMÜZÜN KAYNAKLARI

S

6- Büyükba§ hayvaniara ölüm getirmek

Birgün Küsteh, Terb�et Mihail'in evine misafirliği­ ne geldi. Terbeet Mihail'in kansı çok cimri idi. Şaman, kadından et pi§irmesini istedi. Fakat hanım etlerinin olmadığını söyledi ve §amana eti pi§irmedi. ·

Şaman, kanya "Biraz bekleyin etiniz olacak" deyip çıkıp gitti. Şamanın evi terketmesinden hemen sonra ev sahibinin öküz ve ineklefi öldü.8 7 Ş aman kadanan gücü •

Çırtak Ool adında me§hur bir kadın §aman vardı. Bir'defasında Çırtak Ool yabancı bir evde idi. O bu evde iken baktı ki dolapta bir içki bar�ağı me�cut. O, ev sahibinden kendisine biraz içki vermesini istedi. Ev sa­ hibi ise ona evde içki bulunmadığını söyledi. Çırtak Ool hiçbir §ey söylemeden evden çıkıp gitti. Ertesi ğtin şaman kadına içki vermeyen eve yıldınm düştü ve ev yanıp kül oldu.9 B· Şamanın yıldm koparmasa

Eski zamanlarda· Yotuuleeh Yergen Oyun adında bir §<Jman vardı. O, ulu yaratıcı Uluğ Toyon'a kamlık eylediği zaman ipten tutarmı§.

8 Gavril Vasilyeviç Ksenofontov, Şamarıiım /zbraruıie Trudı, Yakutsk 1992, s. 184. 9 Memmedov, Gözelov, a. g. e., s. 64.


6

HARUN GÜNGÖR

Onun hakkında §öyle bir olay anlatırlar: Rivayete �öre onun zamanında köyde bir yıldız meydana geldi. Bunun sonunda _köyde bolluk-bereket azaldı. Ağaçlar, otlar kurudu. Yeryüzünü açlık bürüdü. Kı§ın ise gün batı­ sından buz gibi soğuk rüzgar esmeı-e ba§ladı. 1

Bu durunp-ı gören §aman kamlık edip hemen o yıl­ dızı gönderenin yanına göğe uçtu. Ş aman göğe çıkınca kurt derisinden olan kürküne büründü, keskin baltasını da beline bağladı. Yedi gün gece-gündüz §aman durma­ dan kamlık etti. Kamlık ettiğinde §aman hemen o deri­ den yapılmı§ ipten tutmu§tU. Şaman yedigün gece-gün­ düz baltasıyla yıldızı doğradı. Anlatırlar ki, o yıldızı doğ­ radıkça gpkten yere buz dökülürmü§, geçelerden bir gece §aman gökten inip "Ben yıldızı koparıp doğradım. Yer­ yüzü hayatını düzene koydum." Şaman kamlık ettiği va­ kit o soğuktan buz bağlarmı§. · Rivayete göre o zamandan itibaren yeryüzünde ya­ §ayı§ deği§medi. ݧte bu çağda insan nesilleri birbirinden henüz aynlmamı§lardı. 10 9- Şaman Sat Soyzul'un mucizesi

Bu olaylar Terektig çayının sahilinde §aman Sat Soyzul'un vurdunda olur. Mevsim sonbahar ve ak§am olmu§tu (gün karar­ mı§tı) . Ulu §aman Sat Soyzul tr ünün dediği gibi, gökten düşen demirden yapılml§ bıçağını çıkanp göğsüne sap/adı. Ben tokmağın her darbesinden sonra bıçağın §amanın göğ­ süne nasıl girdiğini gördüm. 10

Memmedov, Gözelov, a. g. e., s. 65-66.


BÜTÜNLÜ�UMÜZUN KAYNAKLARI

7

öyleki bıçak sapma kadar onun göğsüne girdi. Şa­ man halsiz düşüp kaldı. Cemaat onun öldüğüne ina­ nıyordu. Ancak bir müddet sonra şaman hareket etti. Bıçağı göğsünden çıkardı. Sakin bir biçimde kamlık et­ meye başladı. 11 10- Şaman Mahunay

Şaman Mahunay kayağa bini atları koşmadan onlan harekete geçirirdi. Söyle nildiğine göre lrkutlar'ın başkanı onun gücünü denemek istedi. "Yetmiş araba saman getirip şamanın üstüne dökün ve samanı yakın" dedi. Emredilenler söylenileni yaptılar. Saman sönünce baktılar ki §aman Mahunay külün için­ den ayağa kalkıp üstünü ve ba§ını silkeleyip kalkıp gitti. 12 ll- Su üzerinde yürüyen şaman

Çok eskiden Kaçikat kasabasında Kaçikaat Oyun isminde ünlü bir şaman yaşıyordu. Onunla ilgili bir çok mucize anlatılır. Onlardan biri §öyle idi: Kaçikat birgün Nemyegin kasabasına geldi ve ora­ nın yerli §amanı Sokolooh'tan kendisi ile birlikte yola çıkmasını istedi. Sokolooh buna razı oldu. Onlar Lena ırmağının kenarına geldiler. Kaçikat §amanı ayağına bir ayakkabı giydi suyun üzerinden yürü­ yerek karşıya geçti. Sokolooh §amanı ise kar§ı tarafta bulunan sandalı bir el hareketi ile çağırdı. Bo§ sandal 11

Menunedov, Gözelov, a. g. e., s. 68.

12 Ksenofontov, a. g. e., s. 1 85.


8

HARUN GUNGÖR

gelip onun yanında durdu. O §aman boş sandala binerek karşıya geçti. 13 l 2- Şaman Totogoş

Telengitler'de bir ulu şaman vardı. Bir gün Rus Çan emir verdi ki, bütün şamanları yakın. Sadece Totogoş yanmadı. Bu durumu gören Rus Çan ona Abıs Kam adını verdi ve kamlık yapmasına müsaade etti. Ya Oyrat Hanın kendisi, ya da Elzen Hanın oğlu hastalanmıştı. Han şaman Abıs'ı ona kamlık etmek için çağırdı. Abıs Karez geliphastayı kurtardı. Han ona yılkı­ daq.dokuz at, bir de seyis verdi. Totogoş atları karşıya gönderdi. Kendisi de gizlice Han'ın yurduna yakın bir yerde kaldı. Totogoş'un amacı Han'ın kızını kaçırmaktı. Şaman kızla söyleşip anlaş­ mıştı. Şaman, kızı gece kaçırdı. Han onların arkasına atlılar gönderdi ve emir verdi ki "eğer onları tutarsanız kızımı atların kuyruğuna bağlayın, her parçası lime lime olsun. Şamanın da başını gövdesinden ayırın" Atlılar denileni yaptılar. Kızı ikiye böldüler, şamanın da başını bedeninden ayırdılar. Ayrılan başı da atın eğerinin kayışına bağladılar. Ancak b� kahkaha ile gülmeye başladı. Şamanın bedeni de sağlam insan gibi atlıların arkasından yürüyerek geldi. Onu böylece Oyrat Han'ın yanına getirdiler. Burada Totogoş taşa döndü ve şimdi orada durmaktadır. Bu taş kimine san taş, kimine ak taş, kimine kırnıızı taş gibi gözükmektedir.

n

Meınrnedov, Gözelov, a. g. e., s. 69.


BÜTÜNLÜGÜMÜZÜN KAYNAKLARI

9

Şimdi o ta§ın yakınlannda bir ulu §aman ya§amak­ tadır. Rivayete göre güçlü §amanlar bu ta§ın yanında hiç zarar görmeden kamlık ederken zayıf §amanlar ise ölürler. Cemaat §imdi de bu ta§a kurban vermektedir. 14 13- Ya§lı kadın ve erkeği çocuk sahibi yapmak

Sielleh Esurgyu çok ihtiyardı. Kansı da 60 ya§ında idi ve o zamana kadar hiç çocukları olmamı§tı. Bir gün bunlara iki §aman geldi. Onlar Yakut ilinden geldiklerini ve Kaçikat (kuzey kangal) ulusundan olduklannı söyle ­ diler. Şamanlar o gece orada misafir kaldı. Sohbet es­ nasında ev sahipleri çok ihtiyarladıklarını, ama bir türlü çocuklarının olmadığını söylediler. Şamanlar gece orada kaldılar. Sabah olunca §aman­ lardan biri "Gece bir rüya gördüm. Rüyamda sizin çocu­ ğunuzun olacağı müjdesi verildi" dedi. Ev sahipleri §a· manlardan Tannnın kendilerine çocuk vermesi için dua etmelerini rica ettiler. Şamanlar da daha önce böyle bir­ §ey yaptıklarını söylediler ve dua etmeye razı oldular. Şamanlar ilk önce Ayıısıt'dan (doğum tannsı) dua ederek ihtiyarlara çocuk vermesini istediler. Fakat bu konuda Ayıısır'dan yardım alamadılar. O zaman büyük §aman "Bana bu ݧ için yağmur ve §İm§ek tanrısı yardım etmi§ti" ona dua edelim dedi. Ev sahipleri bu tannya da dua etmeleri için yalvar­ dılar; bunun üzerine §amanlar gece-gündüz dans edip dua ettiler. Sonunda yağmur ve §im§ek tannsı Syyulen­ Bılıt Terayoçer syule Han'a ula§abildiler. Bu tanrı §aman 14

Meınmedov, Gözelov, a. g. e., s. 63.


10

HARUN GUNGÖR

adaklannı, kurban ve dualan kaT§ılığı ihtiyarlara iki er­ kek çocuk bah§etmeye söz verdi. Çocuklardan birinin ismi Çohuh, diğerinin ismi ise bulutlann ve yağmurun simgesi olarak adını Syyule Bagdanın olmasını istedi. Şamanlar tanrının söylediğini ihtiyarlara anlattı­ lar. Çocuklann ruhu için de kadının ba§ucunda brr... (dua) okudular. Ev sahibinden birçok hediye alan §amanlar, 3 yıl sonra geleceklerine dair söz verip oradan aynldılar. Ger­ çekten 3 yıl sorıra dönen şamanlar ev sahiplerinin iki çocuğu olduğunu gördüler. Ev sahipleri de yeniden onla­ ra hediyeler verdiler. 15 14- Ölünün diriltilmesi

Eski zamanlarda Bergese Oyun adlı bir şaman vardı. Onunla aynı zamanda Hoçın ulusunda Hamnatçıt Oyun adında başka bir şaman da yaşardı. Bergese Oyun'un bir dostu vardı. Bir gün dostunun biricik oğlu verem hastalığına tutuldu. Dostu Vilyuy'da oturan Bergese Oyun'a bir adam gönderdi ve Bergese Oyun'dan oğlunun hastalıktan kurtarılmasını istedi. Bergese şaman daveti alınca, daveti getiren adama "Ben hastayım, gidernem Hocin'de benden hiç de geri olma­ yan Hamnatçıt adında bir şaman var onu götürün" dedi. Hemen adam, Bergese'nin söylediği üzere Hamnat­ çıt §amana müracaat etti. Bu şaman da gitmeye razı oldu. ıs Ksenofontov, a. g.

e., s. 193-194.


BUTÜNLUGUMUZUN KAYNAKLARI

ll

Bunlar yola koyuldular. Akşam olunca şaman berabe­ rindeki adama "bana öyle geliyor ki boş yere gidiyorum. Hastanın durumu daha da ağırla§mıştır. Şimdi başında beş şaman vardır. Biz oraya ulaştığımız vakit hasta ölecek o zaman ben kamlık edeceğim. Sen atın eğerinin altın­ dan oturacağı götürüp evin ortasına koyarsın sonra da bana içmek için süt verirsin" dedi. Bunlar lnahsıt'ın evine geldiler. Baktılar ki Inah­ sır'ın oğlu henüz ölmüş. Evde birçok adam vardı. Onla­ nn arasında beş şaman da bulunuyordu. Orada bulunan­ Iann çoğu ağlıyordu. Bunlar şamanı görünce ve onu boş yere getirdiklerini ifade ettiler. Buna aldırmayan şaman N amatçık kamlığa başladı. İlk önce ev sahibinden süt pişirmesini istedi. Şaman kamlık ettiği zaman ölü dirildi ve süt istedi. Ölü sütten biraz tattıktan sonra "anlamıyorum ya ölmüş ya da bayıl­ mıştım" dedi. Namatçıt da "henüz dün kendimle ilgili ruhlara haber verip, onun canını korumuştum. Hasta ölmeyip kendinden geçmişti" dedi. Daha sonra şaman hastanın babasına dönerek oğlunun üç yıldan önce öl­ meyeceğini söyledi. Bunun üzerine çocuğun babası şama­ na üç at yükü hediye verip onu evine gönderdi. 16

Genel değerlendirme: Özenle seçerek yukanya aldığımız hikayelerde Kam, Oyun, Bahşi, Şaman ve Beki ... adıyla anılan şaman­ ların başvurduğu çeşitli olağanüstü olayları, Anadolu 16 Meınmedov, Gözelov, a. g. e., s. lll. Aynca karşı�tırma için Bkz: Meruikıb-ı Hacı Bekıa�-ı Veli "Vilayeıname" rışr: Abdulbaki Gölpınarlı, İstanbull990, s. 1 8- 19.


12

HARUN GÜNGÖR

SONt.fMENKIBElH!DEKi MOliFLER

Alf'li-ıımAŞi MENKIBELERiNDEJCi MDDLER

ŞAMANIJKMEIICIIELERiNDEKi MD1RER

Aynı ondo d��ik�h�onlo göıiinıne

Aynı ondo d�iıik�lıklonlo görünme

Aynıundu d�i�kkılıklonlo göıiinme

Mekôn oımo

Mekônoımo

Mekônoımo

Öldüklen sonra dirilmiı göıiinme

Öldüiden sonro dirilmil görünme

Öldü�en sonra dirilmil görünme

Akıldon gesenleri bilme

Akıldon gesenleri bilme

Akıldonoesenleri bilme

Gell!{e�e olonlan haber verme

Gelmide olonları haber verme

Geii!{Okıe olanları haberverme

Oliıyii dirillme

Öliiyii diıillme

Öliiyii dirillme

Hoslolı�o n iyilejlirme

Haslolı�an iyilejlirme

Hoslolı�orı iyilejlirme

lobiollwweılerine h0kme1me

labiallwwellerine hiikme1me

lobiollwweılerine hOkmelme Yıldızı kopurma

Hosımlonnı ıeıiıli ıe�lde cazo�nd�mo

Hosımlorınıleıilli ıe�lde aızo�ndırmo

Hosımlorını1eıiıli ıe�lde cazo�ndırmo

Hayvan kolı'bına girme

Hayvon kolıbına girme

Göklerdeııçııo

Göklerde uvna

Aleıteyonmamo

Alejleyonmamo

Bajkıı birwliye meydan okuyuponu all e1me

Boıko bir ıamano meydon okuyup onu olı elme

inson_lıoyvonwbö�iıoıalfiiırne

inscnlon ıoıo1evirme

Oiijmon ve hasımiarıM lıiiliiliik ve l�ôkel musııllol elme

Oiijman ve hasımiarı M lıiiliilük ve felôkeı musollaıeıme

Ya�ı kod ın ve eık�i 10cuk sııhibi )llpma

\llPIDO

Suyuyanpko�ya oOime

Su üzerinden ı;irüyeıek

Bajka birvefıyem..,.ton ıılwyııponu olıeııue

Ya� ı kodın ve eık�i 10aık sııhibi

ka�ıya g01me11 '

17 Tablo ile kar§ıla§tırma için Ocak'uı tahlillerinden yarar­ lanılmı§b& (Bkz: A Ya§ar Ocak, T ürl< Halk İnançlannda ve Edebiyaurıda Evliya Merıkabeleri, Ankara 1984, s. 91-93.)


BUTUNLUGI.JMÜZUN KAYNAKLARI

13

Alevi-Bektaşi rnenkıbelerindeki Baba, Eren, Alp, Al­ peren ve Abdal'lann gösterdikleri kerarnetlerle karşıla§­ tırırsak, ancak o zaman bunların birbirleri ile etkileşirni­ ni daha açık olarak görebilir, Anadolu'daki uzantılarını daha kolay tespit edebiliriz. Bu düşünceden hareketle şarnan hikayelerinde geçen· unsurları (rnotifleri) tek tek ele alalım. a) Don deği§tirrnek (Bkz. 1,2,3,4, 5, no'lu hikaye) b) Aynı anda çe§itli yerde gözükrnek (4 no'lu hikaye) c) Kendisine yalan söyleyen kimseye kötülük musaHat etmek (7 no'lu hikaye) d) Ate§te yanmamak (1 O no'lu hikaye) e) İnsanları ta§a çevirmek (12 no'lu hikaye) f) Akıldan geçenleri bilmek (10 no'lu hikaye) g) Yabancı bir cismi yutrnak (3 no'lu hikaye) ğ) Yaralayıcı veya öldürücü bir cisrni bedenine saptamak (9 no'!u hikaye) h) Tabiat güçlerine hükmetmek (7 no'lu hikaye) ı) Ba§ka bir şamana kar§ı meydan okuyup onu alt etmek (5 no'lu hikaye) i) Ölüyü diriltmek (14 no'lu hikaye) j) Su üzerinde yürürnek (ll no'lu hikaye) k) Ya§lı erkek ve kadını çocuk sahibi yapmak (13 no'lu hikaye) Şamanlık inanışları ile Anadolu Alevi-Bekta§i hatta Sünni menkıbelerdeki benzerlikleri ve örtü§mele­ ri daha iyi ortaya koyabilmek ve bu konuda okuyucuya karşıla§tırma imkanı verrnek için bunlan §ernatik halde �öylece sıralayabiliriz. Yukarıda belirtilen motifleri sadece Hacı Bekta§i Veli'nin Vilayetname'sindeki rnotiflerle kar§ıla§tırırsak


1 4 HARUN GÜNGÖR

hikayelerde söz kçnusu edilen kahramanlar dışında he­ men hepsinin aynı özelliğe sahip olduğunu görebiliriz. Örneğin, Hacı Bektaşi Veli güvercin donuna girerken 18 velilerden diğer biri de doğan donuna girmiştir. 19 Anado­ lu inanışlan içerisinde yaygın olan biçim değiştirme de ikinci bir boyut da cinlerin insan keçi, vb . donlanna girmesidir. Bu da her iki toplumda ya§ayan inanı§lar­ dandır. Bir veliye meydan okuyup onu alt etme hakkında anlatılan menkıbelerin bir benzeri Develi ilçesinin Sün­ ni bir köyü olan Epçe'de anlatılmaktadır. Şöyleki; Develi ilçesi Epçe Köyü'nde medfun Epçe Sultan günlerden bir gün aynı ilçeye bağlı Havadan köyü zaviyesinde bu­ lunan şeyhi ziyaret etmek ister. Epçe Sultan bir koça binerek havalanır ve Havadan köyüne doğru yönelir. Epçe Sultan'ın kendisini ziyarete gelmekte olduğunu anlayan Havadan §eyhi ise Epçe Sultan'ı kar§ılamak için bir kaya parçasına biner ve havalanır. Her iki veli de belli bir noktada karşıla§ırlar. Veliler birbirlerini selam­ larlar. Ancak Epçe Sultan, Havadan şeyhinin kendin­ den daha üstün olduğunu onun bir kaya parçasına binip gelmi§ olmasından anlamı§ olur ve hayatı boyunca ona saygı ve hürmette kusur etmez . Öldükten · sonra birkaç kez hayata dönen §aman Kıçakan menkıbesine benzer bir menkıbe de Evliya Çelebi tarafından Kayseri'de yaşamış olan Abdi Dede hakkında anlatılmaktadır. Menkıbe'ye göre, Abdi Dede şaman Kıçakan gibi birçok kez ölüp dirilmiştir. 20 ıa

Vıla:yeıname, s. 1 B. Vila:yeıname, a. g. e., s. 19. 20 Evli:ya Çelebi Se:yaha ınamesi, (Türkçele§tiren: Zuhuri Danı§man), İ stanbull970, cilt V. s. 77-78. 19


BUTUNLUGUMUZUN KAYNAKLARI

1S

Her ne kadar bazı ara§tırmacılar Bekta§i menkı­ beleri ile Hıristiyan azizlerine ait menkıbeler arasında bir benzerlik ve paralellik kurarak Bekta§i menkıbeleri­ ni Hıristiyanlıktaki azizler kültüne bağlamak istiyorlar­ sa da, bi.ı birkaç örnek bile §amanlık inanı§lannın Ana­ dolu Alevi �Bekta§i ve hatta Sünni inanı§lar üzerinde ne kadar etkili olduğunu bunlann kaynağının temelini §amanlık inanl§ının olu§turduğunu gösterir kanaatindeyiz. ·

Öte yandan bu benzerlikler Türklerin İslani.iyete girdikten sonra geçmi§. kültürlerini tamamen unuttuk­ ları ve onların MüslümanTürkler arasında hiçbir izinin kalmadığı iddialannın da acelece yapılmı§ geri.ellemeler olduğunu göstermektedir. Hatta bu benzerlikler İslamla§madan önce eski Türk dini izlÇ!rinin sadece AleviBekta§i marjinal gruplarda devam ettiği iddiasının da eksikliğini ortaya koymaktadır. Doğrusu bu etkilerin ay­ nı zamanda Sünni Müslüman Türklerin halk dindarlığı içerisinde de devam ettiğidir. .

.

Ayrıca bu hikayelerde üzerinde durulması gereken diğer bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum. Bu da hi­ kayelerdeki hakim motifler dL§ında anlatırnda kullanılan ve her biri bir inancın ifadesi olan kavramlardır. Bunlar lıık, dokuz rakanu, kurt derisine bürünerek Tann ile temas, 11q kesilme ve aynca kadın şamanlar hususudur. ltık /lduk,

'l=tirklerde te§ekkül ed�n e'n önemli dini kavramdır. Bu kavramla kutsal .olan, olmayandan ayrılmaktadır. 21 Do­ kuz rakamı kuzey ve doğu Türkleriniİı kullandıkları kut­ sal rakamdır. Kurt derisine bürünerek her türlü kötülük­ lerden korunmak, bütün Anadolu halk inanl§larında .

21 Meırunedov, Gözelov, a. g. e., s. 69:.


1 6 HARUN GÜNGÖR

mevcut olduğu gibi, bozkurtun kutsallığı ile ilgili diğer bir inanı§ da günümüzde Kayseri Sanoğlun ilçesi Kar­ pınar Türkmen Alevilerinde "Bo.zkurt ile kıyamete kalasm" sözünde ya§amaktadır. Şamanlıkta kadın §amanlann bu­ lunması, özeİlikle semitik kültür ağırlıklı dinlerin ka­ dına bakı§ı dikkate alındığında, oldukça önemli ve .ileri bir anla)ıı§ olarak kaf§ımıza çıkmakta, Türk toplumunda kadının toplumda üstlendiği rol burada en açık biçimde kendini göstermektedir. Belki de bu anlayı§ Anadolu Bekta§i inanı§lanndaki Bacıyan-ı Rum te§kilatının ar­ kaik bir biçimini olu§turmaktadır denebilir. Kesik ba§ın gülmesi, "Kelle koltuğunda üç gün sav�tı, Şehit/ere serdar oldu Gençosman"

mısralarındaki inançla aynı benzerliği göste�ektedir. Ta§ kesilme (ta§a dönü§me) ise bütün Anadolu Halk inançlarında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. 22 Yukarıda ifade edildiği üzere §aman rivayetlerinde görülen dokuz rakamı, Itık Haya (Kutsal kaya) , şamanın kurt derisinden kürk bürünmesi, � kesilme motifi ve bir din adamı olarak kadın şamanların bulunması Türk_ kültürü açısından oldukça önemlidir. Bütün bu unsurlar hem Alevi-Bekta§i inanı§larında hem de Sünni inanışta yer almakta, hatta aniann temelini oluşturmaktadır.

ıı Sairn Sakaoğlu, Anadolu Türk Efsanelcrirııle T� Kesilme Moıifi ve Bu Efsanelerin Tıp Kaıoloğu, Ankara ı 980, s. ı 40; Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi ATCI§Umuıları, Ankara ı 973, s. 4 I.


BUTÜNLUGÜMUZÜN KAYNAKLARI

17

Önemle üzerinde durulması gereken bir diğer husus da hocalara okunmadır. Gerek Sünni, gereks� Alevi-Bek­ taşi Müslümanlığı içerisinde eski Türk dininin kalıcı izlerinden birini de hastalıklar ve ba§ka amaçlarla hoca veya dedelere başvurma geleneğinde görmek mümkün­ dür. Bu gelenek içerisinde eski Türk karolannın dini­ sihri birçok uygulamaları İslami motiflere bezenerek me§rulaştırrlmışlardır. Ancak bu devamlılık sadece Anadolu'da Müslüman Türk halk dindarlığı içerisinde kendini göstermez. Türklerde, ba§ka diniere girenlerde de bu devamlılığın izlerini bulmak mümkündür. Haki­ katen, Hıristiyan Türklerden Gagauzlar'da babu (ya§lı kadın)lara okunma adeti eski Türk karolannın yuka­ rıda sözü edilen uygulamalannın devamının başka bir örneğini oluşturmaktadır. 23 Orta Asya şamanlığı içerisinde yer alan nazar teda­ visi ve ondan korunma için başvurulan pratikler; kurt ağzı bağlama, çocukların ağlamasını kesmek, 24 kutsal kabul edilen ağaçlara çaput bağlamak25 ve hatta albasn . . . vb . inanış ve uygulamalar günümüz Türkiye'sinde de hem Sünni, hem de Alevi-Bektaşi. topluluklannca aynı şekilde kabul görmektedir. Yukandaki tablo da dahil, bütün bu hususlar göste­ riyorki, şamani inartı§lar, sadece Anadolu'daki Alevi. zı Harun Göngör, "Gagauz İnanı§ ve Adetleri ile İlgili Bazı Notlar", Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mart ı994, sayı 87, s. 26. Z4 B. Rintchen, "Moğol ve Kazak Etnografyasından Seçmeler", çev.: Harun Güngör, Türk Dünyası Ar�urmalan, Aralık 1985, sayı 87, s. 225-229. Z5 Mihaly Hoppal, Schamanen und Schamanismus, Augsburg, Pattloch ı 994, p. ı 62.


18 HAR UN G ÜNGÖR

Bektaşi anlayışında değil, Sünni anlayış. üzerinde de etkilidir. Ancak burada şunu ifade etmek gerekir ki, Türk Alevi-Bektaşiliğinin ş am anlık bağlantısı Sünni bağlantıdan daha fazladır. Ancak Alevi ve Bektaşiliğin şamani inanışlardan etkilendiği bilinmekle birlikte son dönemlerde yapılan bazı araştırmalarda ısrarla Alevilik­ le Mazdaizm (Zerdüştilik) arasında mutlak bir ilişki olduğu ispatlanmaya çalışılmaktadır. Ne var ki, iki sis­ tem arasındaki asıl benzerliğin ateş kültü etrafında şe­ killendiğini ifade eden araştırmacılar, Mazdaizmde

ateşin tapınmanın objesi, Türk düşüncesi ve inanışla­ rında ise temizleme aracı olduğu gerçeğini görmezlikten gelmektedirler.

Bize göre, Alevilik üzerindeki şamani inanışiann inkarı yoluyla Alevilik ve Alevilerin Orta Asya Türk kültürü ile ilişkisini kesmeye çalı�mak bilimsel olmaktan ziyade, ideolojik bir yaklaşımla konulan ele almaktan ileri gelmekte olup doğru bir davranış değildir.

Sonuç: Son zamanlarda C. Bender,26 E. Xemgin,27 S . Bilgin28 vs. gibi bazı kimseler bilimsel olmaktan ziyade ideolojik amaçla kaleme aldıklan poJemik kitaplannda Alevi­ Bektaşiliğin temellerini şamanlıktan kopararak Maz­ daizme bağlamak, böylece de etnik ayırırncılığa kültürel bir temel oluşturmaya gayret etmektedirler. Bunların 26

20.

Ceffi§id Bender, Kün Tarihi ve Uygarlığı, İstanbul ı 99ı, s. 9ı-

ı1 Eteın Xemgin, Alevıliğin KökenilUkki Ma<da İnancı ve Zerdü�ı Öğretisi, İstanbul ı995, s. 255. u M. Sıraç Bilgin, Zaraıhusıra (Zerdü�ı) Hayaıı ve Ma<daivn, İstanbul ı 995, s. ı9 vd.


BUTÜN LÜGÜMÜZÜN KAYNAKLARI

19

doğru olmadığı yukanda verilen kısa bilgilerden de anlaşılmaktadır. Kısa ifade etmek gerekirse, hem Anadolu Sünniliği hem de Alevi-Bektaşiliği kültürel temel kaynağını Orta Asya şamanlık inanışlanndan almakta, her iki inanış da o kaynaktan beslenmektedir. ·

.



TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNLlKLARA DİNİ HOŞGÖRÜSÜ (Ermeni ve Yahudi Örneği) Abdurrahman Küçük

Giri§ Türkler, tarihte ve günümüzde ho§görüsü ile bili­ nen bir millettir. Bu ho§görü, Türk Milleti'nin aynlmaz bir özelliği olmu§tur. Onlar, dü§enin ve darda kalanın dostu, zalimin dü§manı olmayı kendilerine dustur edin­ mi§lerdir. Türkler, hep kendilerinden daha güçlü milletlerle ,uğra�mı§; kendilerinden zayıf olanlara, yardım isteyen­ lere ve aman dileyenlere de yardım elini uzatmı§tır. İslam'dan önceki dönemde de, Anadolu'ya gelmeden önce de, Anadolu' nun dı§ında da ho§görünün örnekleri çoktur. Burada konu, Anadolu'da Türklerin azınlıklara, Müslüman olmayanlara ho§görüsüyle sınırlı tut�lmu§­ tur. Azınlıkla da İslam'ın dı§ındaki bir dine mensup olan­ lar kastedilmektedir. Çünkü Osmanlı Devletj döne� minde de ondan sonra da "azınlık" bu anlamda ve bu . çerçevede k�llanılmı§tır.

·


·

22 ABDURRAHMAN KUÇUK ,

Hemen hemen bütün Süryani, Ermeni ve Rum kay­ nakları, Türklerin yönetimleri altındaki yabancı ırk ve din mensuplanna iyi davrandığında, din hürriyeti tanı­ dığında ve adaletle muamele ettiğinde ittifak etmektedir. Bu azınlıklar arasında Gregoryen Hristiyan olan "Erme­ niler"in ve Yahudilerin ayn bir yeri vardır. Türklerin başka din ve ırktan olan insanlara hoşgörüsüyle ilgili olarak, iki ayn din, iki ayn soy iki ayn kültüre �ensup bu iki topluluk ele alınacaktır. Ancak diğer bir azınlık olan Ortodoks• H�stiyaniara, Ortodoks Rumiara da bu giriş kısmında kısaca temas etmekte fayda bulunmaktadır. Türkler; yönetimleri altında yaşayan, başka qinden ve başka. kültürden azınlıklara hoşgörüyle yaklaşmış; bu azınlıkları kendi dini inanışların ı ve ade"tlerini yerine getirmekte serbest bırakmıştır. Bu hoşgörünün zirvesi, İstanbul'un fethi ile ortaya çıkan gelişmelerdir. Osmanlı Devleti'nin Y ükselme dönemi olan İstanbul'un fethi, Türk Mületi'nin hoşgörüsünün isbatının da tarihidir. Herkesin nasıl davranacaklan, bize nasıl muamele edecekleri be1den. tisi içine girdikleri bir dönemde Fatih Sultan Mehmet'in tavn merak edilmektedir: Hristiyan halk merak ve korku. içindedir. Can,mal,din güvenliğinin olup-olmayacağını, olacaksa nasıl olacağını düşünmektedir. Ancak Fatih "Ben, hepinize söylüyorum ki tebaam sıfatiyle artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz için gazahımdan korkmawnız "ifadele­ riyle onlan rahatlatmıştır. Boş bulunan Ortodoks Patrik­ liği'ne yeni bir patrik seçtirerek ve patrikliği himayesine alarak verdiği sözün uygulamaya geçmesini de sağlamıştır. Padişah, bununla da kalmamış, Dünyada hiçbir hüküm­ clann veremediği ve vermeye cesaret ederneyeceği irrıti·­ yazlan Patriğe vermiştir. Verdiği imtiyazlan bir Ferman ile ilan etmiştir. O fenilanda, Patriğin şahsının muhterem olması, kimsenin onu rahatsız ederneyeceği kilisderin


TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNll KlARA DiNI HOŞGÖRU$Ü

23

camiye çevrilmeyeceği, dini ayinlerini serbestçe yerine getirecekleri gibi hususlar yer almı§tır. Fatih'ten sonra göreve gelen Padi§ahlar döne­ minde de aynı imtiyazlar ve ho§görüler devam etmi§tir. Kanuni Sultan Süleyman ve Il. Selim döneminde de azınlıklara ve dini inimı§larını yerine getirmede geni§ imkanlar ve imtiyazlar verilmi§tir. Kıbrıs fethedilince Il. Selim Kıbrıs Beylerbeyine, Kadısına ve Defterdanna, refah ve huzurlannın temin edilmesi , canlarından, mal­ larından ve namuslarından emin olarak ya§amalarını sağlanmasını bildirmi§tir. Bu Ferman'da oradaki ba§ka din ve kültürden insanları Il. Selim kendisine Tanrının bir emaneti olarak gördüğünü ve bildirdiğinin aksine bir uygulamada bulunanların özürlerinin kabul edilme­ yeceği adaletinin bunu icab ettirdiğini de vurgulamı§tır. Bunun yanında Kıbrıs Ortodoks Piskoposluğu ihya edilmi§, kiliseleri ve ruhhanları himaye edilmi§, dini inanç ve ibadet hürriyeti tanınmı§tır. Bu imtiyaz, Rum Ortodoks Patrikliği ve ruhhanları tarafından zaman zaman Türklerin aleyhine kullanılmı§tır. Yunanistan'ın aynimasında ve Rum ayaklanmalannda Rum Ortodoks Kiliseleri üs olarak kullanılmı§tır. Bütün mehn geli§melere kar§ı Türkler, tedbir al­ makla, kendi canlarını korumakla, me§ru savunmayla yetinmi§tir. Bugüne kadar Fener Ortodoks Patrikliği ve Rum Ortodoks Hristiyanlar İstanbul'da varlığını sür­ dürmü§tür.1 Bu da Türk Milleti'nin ho§görüsüne en iyi örnek olmalıdır, burada Gregoryen Hristlyan Ermeniler 1 Rum Ortodoks Hristiyanlara ve kiliselerine kar§ı Türklerin ho§görüsü için bkz., M. Süreyya Şahin, Fener Paıriklıarıes i ve Türkiye İstanbul1980, s. 35-85.


24 ABD UR RAHMAN KUÇUK

ile Yahudiler örnek olarak alındığı için Rum Ortodoks­ iara daha fazla temas etmeyi lüzumsuz gördük. Bundan sonra ile Yahudilere karşı Türkler'in ho§görüsü, çoğun­ lukla onlara ait eserlerden ortaya konulacaktır.

a) Gregoryen Hırıstiyan Ermenilere Karşı Türklerin Dini Ho§görüsü Türkler, Anadolu içlerine doğru ilerlerken karşıla­ rında Bizans İmparatorluğu vardı. Ortodoks Hristiyan­ ların hakim olduğu imparatorlukta, onlarla aynı mez­ hepten ve aynı soydan olmayan Ermeniler ve Süryaniler, Monofızit Hristiyanlığın temsilcileriydi. Bizanslılarla monofizit Hristiyanlar arasında 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nden beri, bir zıtlaşma ve inanış fark­ lılığı bulunmaktaydı. Bu farklılık, Ermenilerin Hristiyanlık anlayışına dayanmaktaydı . Çünkü Gregoryen Hristiyanlar,Türk asıllı Kirkor'un (Gregoir) ortaya koyduğu ve "milli özellikler" taşıyan "Türk kültürü ağırlıklı" bir Hristiyanlığın temsilcileriydi. Bun­ ların sunduğu Hristiyanlık, inançlanyla, ibadetleriyle, ayinleriyle örf ve adetleriyle , kiliseye ait musikileri ve uygulamalarıyla diğer Hristiyan mezheplerinden ayrılıyorlardı. Kirkor, "Ermenistan" diye adlandırılan bir coğrafi bölgede, Hayg, Pers, Grek, Gürcü ve Türk gibi değişik etnik unsurları "Gregoryen Hristiyanlığı "olarak nitelendirilen Hristiyanlık şemsiyesi altında, biraraya getirmiştir. O, oluşturduğu bu kiliseye kendi damgasını vurmuştur. Kilisede Türk Kültürü ile ilgili benzerlikler, hatta aynilikler Gregoryen Hristiyanlığının "Türk kültürü ağırlıklı bir mezhep", "Türk kokan bir mezhep"olarak yorumlanmasına yol açmıştır.2 ı

Bkz., Abdurrahman

1997,s.l-10; 297-299.

Küçük, Emıeni Kilisesi 11� Türkler, Ankara


IIJRKLERiN ANADOLU'DA AZ lNLlKLARA DiNi HOŞGÖRÜSÜ

iS

Gregoryen Hristiyan olan Ermenüer, 301 yılında toptan Hristiyanlığı kabul etmiş, fakat 45 1 yılına kadar dini tartışmaların dışında kalmıştı. İmparator Konstan­ tin'in 3 1 3 yılında Hristiyanlığa serbestlik tammasıyla ba§layan dini tartı§malar, Konsillerle çözülmeye baş­ lamıştı. Ancak, her konsil, yeni bir, tartı§maya yol açmış­ tı. Hristiyan inanç esaslarını belirlemek, anla§mazlık­ ları gidermek için yapılan toplantılarda, çeşitli görü§ler meydana gelmiş, kabul edilmeyen görüşler muhalif cep­ heyi olu§turmu§ ve Hristiyan dünyasında huzursuzluk­ ların arkası kesilmemi§ti. 45 1 yılında Kadıköy'de toplanan Konsil'de 431 yılında yapılan Efes Konsili'nde alılan kararların aksine İsa'nın "tek" ve "biricik oğul" olduğu, "tek §ahısta birle§mi§ iki tabiata" sahip bulun­ duğu dogması kabul edilmi§ti. Bu tabiadar da "kendi arasında birleşmi§, bölünmemi§, ayrılmamış ve değişik­ liğe uğramamış" şeklinde yorumlanmıştı. İsa'da ilahi ve insani tabiatın birle§ip "tek tabiat" oluşturduğunu savu­ nan Hristiyanlar, "Monofızit" olarak adlandınlmış ve bu genel adiandırma farklı bir anlayışın adı olmuştu. Gregoryen Ermeniler, bu Monofizit anlayışın temsilci­ leri arasında yer almı§tı.3 Monofızit Hristiyanlar, hem yönetim, hem hakim Hristiyan merkezlerce baskı al­ tında tutulmu§tu. Bizans İmparatorluğu, Hristiyanlığın temsil yetkisini kendisinde görmü§, hakimiyeti altın­ daki farklı kültüre ve Hristiyan anlayışına sahip gruplara baskı uygulamı§tı. Hakim Hristiyan anlayı§ı kabul et3 Moise de Khorene, Histoire d'Annenie" (lll. Kitap, LXI. Bölüm) Fransızca'ya çev: Victor Langlois, CoUecıion des HisıoTien Ancienıeı Modemes de l Amıenie Paris 1880, I/ı85-ı86; Malachie Onnanian, LEgli.se Amıbıienne, Paris ı 954, ı 4-ı 7, 24-28; Muhaıruned Ebu Zehra, HTisıiyanlık Ü:ı:erine KarıfemnılaT, Çev. AkifNuri, İstanbul I 978, 224-253; Francis Dvomik, Koruiller Tarihi, İvıik'ıen ll. Vaıikan'a, Çev: Mehmet Aydın, Ankara ı 990, s. 3-ı8. '

,


26

ABD URRAHMAN KÜÇÜK

meyen Hristiyanlara zor kullanılmıştı. Onların haki­ miyeti altında, farklı bir Hristiyanlık anlayışına, farklı bir kültüre mensup Gregoryen Hristiyan olan Erme­ niler de bulunmaktaydı. Bizans İmparatorluğu, Yunan kültüründen sonra "Ortodoks" inancı benimsemiştir. Bizans Devleti, haki­ miyeti altındaki diğer unsurlann kendi inanç ve kültür­ lerini kabul etmesi için baskı uygulamıştır. Monofızit inancı benimseyen Ermeniler, Hristiyanlığı en saf şek­ liyle kendilerinin temsil ettiğini, kiliselerinin "milli" ve otonam olduğunu savunmuştur. Gregoryen Ermeni­ ler, genel Hristiyanlık ve Ortodoksluk içinde kaybolma endişesiyle, Bizanslıların isteklerini kabule yanaşmamış ve her vesileyle karşı koymuşlardır. Bu karşı koyma, Bizanslıların isteklerini Gregoryen Ermenilere karşı en acımasız tedbirlere başvurmasına gerekçe olmuş, bunun neticesinde günümüze kadar gelen Ortodoks-Gregoryen Ermeni çatışmasına ve dü§manlığına yol açmıştır.4 Bu düşmanlığın diğer bir sebebi, İranlılann Zerdüş­ tiliği Ermenilere kabul ettirmek için baskı uyguladıkları sırada ve Ermenilerin Hristiyanlığı savunmak gayesiyle giri§tikleri sava§ta kendilerine yardım yapılmamasıdır. Ermenilerin İranlılara kar§ı Bizans Devleti'nden yardım istekleri İmparator Marden tarafından reddedilmi§tir. Bundan dolayı Gregoryen Ermeniler, inançları uğruna yaptıkları mücadele ve uğradıkları zulümlere seyirci ka-

4

Uıfalı Maıeos Vekayinamesi, Çev: H.D. Andreasyan, Ankara

ı962, ı ı o- ı 13, 128-129; Jacque de Morgan, Hisıoire de L.Amıirıie, Paris ı9ı9, ı62; G. Ostrogorsky, Biıan.s Devleti Tarihi, Çev. Fikret l§ıltan, Ankara ı 98ı, 47-48, 50-57; Louis Brehier, Vie eı Marı de Byıance, Paris ı969,61..


IURKLERiN ANADOLU'DA AZ lNllKLARA Dii-Ji HOŞGÖRUSU

27

lan Hristiyanlığın temsilcisi İmparator Marcien'e ve onun §ahsında halkına bitmeyen bir kin duymu§tur. Bundan dolayı Gregoryen Ermeniler, Bizanslı Hristiyanlara hiç bir zaman güvenmemi§ ve aralannda kar§ılıklı dü§manlık sürüp gitmi§tir. Hristiyanlığı kabul etmeleri Ermenileri İranlılar­ dan ayırmı§, fakat Liitinlerin ve Greklerin hakimiyetine sokamamı§tır. Çünkü, Ermeni Piskoposları, takip ettikleri kurnaz politikaları yüzünden Grek ruhhan sınıfına kar§ı kin duymu§ ve Grek Ruhhan Sınıfı da Ermenileri "sapık" olarak nitelemi§tir. Bu kar§ılıklı dü§manlık, Ermeni Katoğikosu Babgen'in 506 yılında topladığı piskoposlar kurulunda alınan kararla artmı§ ve bu tarihten ba§layarak Ermeni Kilisesi, kesin olarak, Grek-Roma Kilisesinden ayrılmı§tır. Diğer Hristiyari Kiliselerinden farklı inançlar ta§ıyan Ermeni Kilisesi, bağımsız ve "milli" olarak kalmı§tır. Ancak, Kilise üze­ rinde nüfuz sahibi olmayı ve "gerçek inancı" savunmayı vazife sayanjustinien (527 -565) , İmparator olunca, dini tartı§malara ve özellikle Monofizitliğe son vermek iste­ mi§tir. Ona göre "Ortodoksluğu" muhafaza etmek ve hakim kılmak hükümetin görevidir. Bunun için o, Mo­ nofizitleri kazanma yolunda bir takım tavizlere giri§mi§; fakat ba§anlı olamamı§tır. Justinien'in Ortodoksluğun savunuculuğunu üstlenmesinden itibaren Ermeniler, Grek Ruhbanlannın daha §iddetli baskı ve zulümleriyle kar§ıla§mı§tır. Zaman zaman Bizanslılar (Grekler), hakimiyetleri altına aldıklan Gregoryen Ermenileri kendi tarafianna çekebilmek, Kadıköy Konsili karariamu onlara kabul ettirebilmek için büyük gayret göstermi§lerdir. Gre­ goryen Hristiyanlara, "Ortodoks" inancı benimsedi.k-


28 ABDURRAHMAN KUÇÜK

leri takdirde siyasi durumlarının iyileştirileceği vadedil­ mi§, diğer yandan kendilerine itaatkar patrikler tayin edilerek i§i halletme yolu benimsenmi§tir. imparator­ ların dini siyasetleri, baskıları ve bütün gayretleri bo§a gitmi§tir. Çünkü Ermeni Ruhban Sınıfı, özerk Ermeni Kilisesi'ni milliyetlerini korumanın bir §artı bilmi§ ve Bizans ile birle§meyi, kaynaşmayı yokolma şeklinde değerlendirmi§tir.5 imparator Heraklius, Ermenilerle dini birliği sağlayabilmek için, 629 yılına doğru, Erzu­ rum'da, 193 Grek ve Ermeni piskoposunun biraraya gel­ mesini sağlamı§tır. Bu piskoposlardan, Bizanslılarla Gre­ goryen Ermeniler arasında inanç konusunda anla§ma zemini bulması istenmi§tir. Biraraya gelmi§ bu p"isko­ poslar, bazı konularda anla§maya varmıştır. Ancak Grek piskoposları, Ermeni piskoposlardan aldıklan tavizleri daha ileri götürmü§: onları "Evrensel Kilise"den ayıran "dogmatik ihtilafları" kaldırmaya ve Bizans'ın inanç ilkelerini kabule zorlamı§tır. Ermeni tarafı böyle bir an­ la§mayı dinsizlik sayarak kar§ı çıkmı§ ve bu te§ebbüs ba§ansız kalmıştır.6 Heraklius'tan sonra imparator Il. Konstant (641663), ayrı inançları devam ettirmelerinden ve birliği kabul etmemelerinden dolayı Gregoryen Ermenilere çok kızını§, onlann bulundukları yerleri ele geçirmeye çalı§­ mı§, onları "Ortodoks inancı" kabule zorlamı§ ve kendi davasını kazanmaya uğra§mı§, ancak dini politikalannda ba§arılı olamamıştır.7 50ımanian, a.g.e., s. 25-31; K. Aslan, r.A.mıhıie eı les Amıhıiens, İstanbul 1919, s. 38-40, s. 48-56; Fıançois Toumebize, HisroirePoliıique eıReligiusederArminie, Paris 1 900, s. 93;J.de Morgan,s. 1 09; Ahmed Refik, Tarih-i Umumi, İstanbul l32 7, s. IV/1 I 5. 6 F. Toumebize, a. g. e., s. 95-96. 7 J. de Morgan, a. g. e., s. 1 1 7; Toumebize, s. 97.


ZINL/KlARA DiNf HOŞGÖRÜSU

29

- �' , ·, ı�_..:ndilerini tek otorite görüp, wrla diğer ···�··ı�ıuan hakimiyetleri altında tutmaya ve onları Ortodoks inar:ıçlan kabule zorlamaya başladıklan sırada ortaya Müslüp1anlar çıkmıştır. Müslümanların diğer dinlerden olan insanlara hoşgörüsü, başta Gregoryen Ermeniler olmak üzere Bizans'ın zulmünden bıkmış bazı Hristiyan gruplan Müslümanlara yaklaştırmıştır. Müs­ lümanlar, Ermenilere din hürriyeti vermiş ve hakimiyet­ leri altına almıştır. Bizans tarafından tayin edilmiş olan valilerin İslam Halifelerine bağlanmaları, Il. Korısant'ı öfkelendirmiş ve onları kuvvet zoru ile itaat altına al­ maya sevketmiştir. İmparatorun öfkesi, dini liderlerin araya girmesiyle yatıştınlmıştır. Ancak Bizans'ın din adamları, bir toplantı yaparak Gregoryen Ermenileri doktrin birliğine zorlamıştır. Bu baskı ve zulümden Ermenileri, Müslüman askerler l<urtarml§ ve onlan dini farklılıklarını ya§atma imkanı sağlamıştır.8 · .

Il. Justinien (668-698), İmparator olunca, Müslü­ manların hakimiyetini kabul etmiş Ermenileri yeniden Bizans'ın hakimiyetine almak istemiştir. Ancak Gregor­ yen Ermeniler, İmparatorun davetine şöyle cevap ver­ mişlerdir: "Biz kaç defa Greklerin hakimiyetine girdiy­ sek, kötü anlarımııda hiç b;r yardım görnl.edik. Aksine, itaatimiz hakaretle karşılandı. Sadakatle bağlılığımız, yıkımırnıza ve ölümüroüze mal oldu. O halde, bizi, hima­ yeleriyle ku§atan hakimlerimizin (Müslüman efendileri­ mizin) hakimiyeti altında bırakırı!".9

8 Toumebize, a. g. e., s. 97; M. Ormanian, a.g.e., s. 45-37; R Dvomik, s. 22. 9 Jean VI. Caı:holicos, chp. XIII'den naklen J. de Morgan, a. g. e., s. I 17.


30

ABDURRAHMAN KÜÇÜK

Gregoryen Ermenilerin bu cevabı, üzerlerine Bi­ zans ordusunun sevkedilmesine, bulundukları yerlerin yakılıp yıkılmasına, ele geçen binlerce ailenin köle olarak satılmasına, "Ortodoks inancı" kabule yanaşmayanlann işkenceye tabi tutulmasına ve zulme uğramasına yol aç­ mıştır. Böylece, Bizans'ın dl.ni hoşgörüsüzlüğü olanca . hızı ile devam etmiş ve birbirlerine karşı sönmeyen kini başlatml§tır. ıo İnanç ve uygulamadaki farklar da kiliseler arasındaki çatışmalarda önemli olmuş; birbirlerine karşı kendi inanç ve geleneklerinin doğruluğunu savunmaya sevk etmiştir. Bizans Devleti desteğindeki Kilise, kendisine göre aşağı ve zayıf durumda olan diğer Kilisdere itibar etme­ miş, onlann inanç ve uygulamalarmı dikkate almamıştır. Bu durum, Monofizitlerden sonra Hristiyan dünyasının doğu ve batı diye ikiye aynlmasına (1054'te) yol açmıştır. Batı Kilisesi kendisini "Katolik", Doğu Kilisesi de "Or­ todoks" olarak nitelemiştir. Roma, Batı Kilisesinin mer­ kezi: İstanbul da, Doğu Kilisesi'nin merkezi kabul edil­ miştir. Bu kesin bölü�eden sonra, Doğu-Batı çeki§mesi dönemi başlamıştır. Bununla, özerk ve milli kiliseleri kendi yanianna çekme yarışı da başlamıştır. Bu yanş­ larda, baskı ve zulüm de artml§tır. İstanbul Patriği Fotius (Photius), Roma Kilisesi ile aralarındaki dini tartışma­ larda, Ermeni Kilisesi'nin özerkliğinden yararlanmayı ve onlara Kadıköy Konsili'nin kararlarını kabul ettinne­ yi denemiş: fakat, pek başarılı olamamıştır. Buna rağmen, Gregoryen Ermeni Patrikle.ri arasındaki "Grek-Orto­ doks Doktrini"ne eğilimli olanlar görülmüş: ancak bu durum Ermeniler arasında çekişmelere yol açmıştır.

10 J. de Morgan, a. g. e., s. 1 1 7 1 18. •


I URKl ERiN ANADOlU'DA AZlNll KlARA DiNi HOŞGÖRÜSÜ

31

Ani'nin Bizanslılann eline geçmesinden sonra Ermeni Katoğikosu ho§görü ile kaT§ılanmı§: fakat kısa bir süre sonra İstanbul'a sürgün edilmi§ ve orada ölmü§tür. 1054 yılından bir süre sonra Katoğikos Ani'li Il. Khalchik, Bizans Ortodoks Kilisesi inancını kabule wrlanmı§, bu­ nun için İstanbul'a çağnlmı§ ve i§kenceye tabi tutul­ mu§tur. Üç sene sonra ( 105.- 105 7 ) Katoğikos, Thavblour'a sürgün edilmi§ ve 1060 yılında orada ölmü§tür. 11 · Türklerin Anadolu'da görünmesi ve Bizanslılar üzerine zafer kazanması, Hristiyan azınlıklar, özellikle Gregoryen Ermeniler için yeni bir dönemin ba§langıcı olmu§tur. Türk Sultanı Tuğrul Bey'in arkasından yeğeni Sultan Alparslan'ın Anadolu'yu fethetmesi ve İstanbul'a doğru· yönelmesi Ermenileri rahatlatmı§, onların Grek­ lerin tahakkümünden kurtarılmasını ve rahat nefes al­ masını sağlamı§tır. Ancak bundan sonra, Bizans Roma dünyasının Ermenilere kar§ı yeni bir mücadelesi ba§la­ mı§tır. Urfalı Mateos bu mücadeleyi §öyle belirtmek­ tedir: "Onlar, bu defa, muharebe ve kahramanlık saha­ sından nefret ederek Ermeni mezhebinin tetkiki ile uğ­ ra§tılar ve Allah'ın Kilisesinin içinde karga§alık ve kav­ galar çıkardılar. Onlar, İranlılara kar§ı harbetmekten kaçınıyor, fakat hakiki Hristiyanlan inançlanndan döndürmek için büyük gayret sarfediyordu. Cesur ve kuvvetli bir adam buldukça onun gözlerini çıkarıyor veya onu denize atarak boğuyorlardı . . . Katoğikos Bedros'un ölümünden sonra Romalılar, tazyiklerini daha çok artırdılar ve mukaddes makama kar§ı (Eçmiyazin Kilisesi) hücum etmeye ba§ladılar. Onlar 11 M. Ornıanian, a. g. e., s. 37-48; F. Dvomik, a. g. e., s.23-31; G. Ostrogorsky, a. g. e., s.l53- 170.


32 ABDURRAHMAN KÜÇUK

bu makamı ortadan kaldırmak ve bütün Ermenileri batıl Kalkedon (Kadıköy) mezhebine sokmak istiyorlardı. " 1 2 ..

Grek halkı ve Ruhhan Sınıfı da, Ermenileri hakir görmekte ve onlara zulmetmektedir. Kapadokya'da bile Grekler, kendileriyle aynı dini ayin ve usullere uygun olarak "Tann"ya inanmayan şark Hristiyanlannı (Er­ menüeri)" aşağılamakta ve bunu her fırsatta ortaya koy­ maktadır. Bizans'ın Kayseri Metropoliti March'ın (Mar­ kos) Ermenilere karşı tutumu bunun en iyi delilidir. Grekler arasında şöhret sahibi ve nüfuzlu olan bu pisko­ pos, Ermenilere duyduğu düşmanlığı, köpeğine "Annen'' adını vererek ve Ermeniler için "Köpek" sıfatını kulla­ narak göstermiştir. Ermeni Kralı Gagik bu olayı haber almış ve ç�k öfkelenmiştir. Aynca, İmparator'un kralza­ delerini Romalı olarak vaftiz etmek istediğini duymuş ve üzüntüsü daha da artmıştır. Gagik, Türk Sultanı Alp­ arslan'a güvenerek, İmparator'un yanına gitmemeye ka­ rar vermiş ve bundan dolayı da Ermeni askerlerine, ileri gelen Romalı kadınlara Grekleri tahrik etmek için, teca­ vüz emri vermi§tir. Bu geli§meden sonra o, ltlparslan'ın yanına gitmeyi ve onun hakimiyeti altına girmeyi de düşünmü§tür; fakat, Hristiyan olmasından dolayı, Müs­ lüman olan Sultan Alparslan'a yakla§maktan korkmu§­ tur. Ancak, Hristiyanlann Ermenilere kar§ı baskı ve zulmü, buna karşı Türklerin ho§görüsü, Gagik'i Alpars­ lan'ın himayesine sokmu§tur. Gagik , Metropolit'ten intikam almak için Kayse­ ri'ye gitmi§ ve onun evine misafir olmu§tur. Metropolit Markos, onu §eref töreni ile evine getirmi§ ve büyük ziyafet vermi§tir. Bu sırada Gagik, "Onu görmeyi arzu 12

Uryau Maıeos Vekayiname.si, s. 1 1 2-1 1 3.


l l lRKlERiN ANADOlU'DA AZl NllKlARA QiNf HOŞGÖRÜSÜ

33

ediyoruz." demi§tir. Markos, duymamazlıktan gelmi§, fakat, ısrar üzerine köpeği çağırmı§larsa da gelmemi§tir. Köpek, "Armen, Armen! " diye çağırıhnca, gelmi§tir. Bunun üzerine Gagik, "Bu köpeğin adı Armen midir?" diye sormu'§tur. Mahçup olan Markos, "Çocuk olduğu için Armen diyoruz." cevabını vermi§tir. Gagik de, ''Armeni mi, yoksa Romalı mı çocuktur, §imdi görürüz." deyip Metropolit'le köpeğini bir çuvalın içine koydurmu§, köpeğe vurdurarak Markos'u çuvalın içinde parçalatmı§tır. Bundan sonra o, çok zengin olan Mar­ kos'un yağmalanması emrini vermi§tir.U Bu olaydan bir müddet önce, 1066 yılında, İmpara­ tor Ducas'ın (Dugitz) ve halkın Ermenilere kar§ı olan kin ve dü§manlıklarını gösteren bir olay vuku bulmu§­ tur. İmparator Ducas, Patrik Jean Xiphilin, devlet ricali ve b ütün Ruhhan Sınıfı, müttefik olarak, Ermeni mezhebini ortadan kaldırmaya ve Aziz Gregoire Lusa­ voriç'in inancını bozmayı; Ermeni Kilisesini ve inanç­ larını yeryüzünden kaldırıp, yerine kendi inançlarını hakim kılınayı dü§ünmü§lerdir: Bunun ba§langıcı olmak üzere, İmparator Ducas, Sivas §ehrine haber gönderip, Ermeni kralzadeleri olan Atom' u ve Apusahl'ı İstanbul'a çağırtmı§tır. Bunlar, Kutsal Kitaplara vakıfHugopos Var­ dabet'i de beraberlerinde götürmü§lerdir. İmparator, on­ ları "İmparatorluğumuz emri mucibince siz ve bütün Ermeni reisleri, Roma mezhebine göre vaftiz olunmalı­ sınız" demi§tir. Bunun üzerine onlar da, İmparator'a "Biz A§ot'un oğlu Gagik'siz hiçbir §ey yapamayız. Zira o, alim bir adam, bir kral ve bize de damattır. Onu buraya çağır. Çünkü, onsuz bir §ey yaparsak, o sonra bizi ate§te yakar" cevabını vermi§lerdir. İmparator, Gagik'in gelmesini IJ

Urfah Maıeos Vekayiruımesi, s. ı 3 ı -13 2.


3 4 . ABDURRAHMAN KÜÇÜK

istememi§tir. Atom ve Apusahl ise, adam gönderip Ga­ gik'i durumdan haberdar etmi§lerdir. Gagik, bunun üze­ rine, İstanbul'a gelmi§ ve İmparator'un huzurunda "Er­ meni inancı''nı anlatmı§lardır. ı4 Gagik, huzurda, Bizanslıların (Grek ve Latin) kendi inançlarını üstün kabul edip, Ermenilerin sahip olduk­ ları inançları hakir görmeleri kar§ısında, Ermeni Kilisesinin inanç ve doktrinlerinin üstünlüğünü, hak­ lılığını ve ''Apostolik" karakterini savunmuş tur. 1 5 Ermeni yazar Kevork Aslan, Grek Yüksek Ruhhan Sınıfının Ermenileri "Sapık" görmesi ve buna bağlı ola­ rak yapılan zulümlerin Ermeni Ruhban Sınıfını ve hal­ kını Bizanslılara dü§man yaptığını, bunun için, Bizans İmparatorluğunu.savunmak yerine İranlıları,Müslüman Arapları ve Türkleri bir kurtarıcı olarak gördüklerini belirtmektedir. ı 6

1 045 yılında Ani Kırallığı'nı ele geçiren Bizans, ırk ve inanç farklılığı sebebiyle Ermenilere her türlü vah§et ve zulüm yapmı§; ağır vergiler koymu§, dini ku­ rumlarına saldırmı§ ve din adamlarını yakalayarak sür­ gün etmi§tir. Bu dü§manlık ve menfi tavırlar, Selçuklu Türklerinin bölgeyi ele geçirmesine kadar sürmüştür. Selçukluların Bizans zulmü altında ezilen Ermeniler ve Süryaniler, "rafizi ve kadınlaşmı§" saydıkları Rumların 14 Urfalı Maıeos Vekô:yirk:mes� s. 1 28-1 29. Gagik'in Enııcrıi Kilisesi doktrinini savunması için bkz. Chranigue de Maıılıieu d'Edesse, Par Ed. Dulaurier, Paris 1858, s. 1 31. (Gagik in bu savunması Hrant Andreasyan'ın Türkçe tercümesinde yer almam�ur. Andreasyan, bu t<ısmı, dini olduğu için tercüme etmem� ve " ... " ile geç�tirın�tir). ıs Chronigue de Maıılıieu, a. g. e., s. 134- 1 5 1 . 1 6 K . Aslan, a. g . e., s. 56. '


T ÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNLlKLARA DiNi HOŞGÖRUSU

35

cezalandırılması için Allah'ın Türkleri gönderdiğine inanmakta ve bu sebeple de Türklere yardım etmiştir. 17 Malazgirt Zaferi'nden sonra Ermeniterin Türklerle yakın teması başlamış ve Ermeniler Türk hakimiyeti altına girmiştir.· Sultan Alparslan,Bizans Devleti'ne tabi olan Ermeni toptaklanna giediğinde, aralan Bizans adına yöneten Ermeni Giorg (Kiuri) ile karşıla§mışnr. Alparslan "yıllık vergi ödemesi ve kızını Sultan'a vermesi" §artiyle Giorg ile bir anlaşma yapmı§ ve onu yerinde bırakmıştır. Ani'nin 1 064'te Alparslan tarafından ku§atılmasından sonra Kars Kralı Gagik, tabiyetini arzetmek üzere Sulan'ı Kars'a davet etmiş, Selçıklu hakimiyetini kabul ettiğini bildirmi§tir. Sultan da, bunun üzerine, ona hilat vermiştir. 17 Urfalı Maıeos Vekayirıamesi, 1 1 -1 13; }. de Morgan, a. g. e., s. 154; Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyet Mefkuresi Tarihi, İstanbul 1 979, ll/479; G. Ostrogorsky, a. g. e., s. 309-324; İ hsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sarurıu, Ankara 1 984-8. · Haçlı seferlerinin ba§larnası, Ennenilerle Grek-Roma Kilisesi münasebederini olwnlu yönde etkile�, fakat 1 198 'de sağlanan birlik kısa sünnii§tüf. Ortodokslada Karolikierin Haçlı Seferleriyle b�layan yakınl�ması da uzun ömürlü olmam!§Ur. IV'üncü Haçlı Seferi sırasın­ da, "Kutsal Topraklar"agitme gayesiyle yola çıkanlar, İstanbul'a geldik­ lerinde gitmekten vazgeçip İstanbul'u �gal etmi§ ve yağmala!IU§lardır. Onlar.Katolik olmayan ve ayrı saydıkları Ortodoksları kılıçtan geçir­ ıni§ ve her türlü fenalığı yapml§lardır. Böylece yakın�ma daha büyük dii§manlığın sebebi olmu§tur. Bunun için Ortodokslar, İ stanbul'un Türkler tarafı,ndan fethinde "Katolik küliliını görmektense, Türk sarığını tercih ederiz" diyerek hem Batı Hrisıiyanlarına dü§rrıanlık­ larını ve güvensizliklerini hem Türklere dosduk ve güvenlerini ortaya koymU§lardır. Ennetıiler de bu olaylardan ders al!IU§ ve Hristiyanlara yakın�manın zararlarını görüp, Türk hakimiyetini tercih e�lerdir. Bu hakimiyet, Osmanlı İ mparatorluğu'nda daha sıkı ve müsamahalı bir §ekilde devam etm�; "Enneniler, bu güne gelm�lerse, Türkler sayesinde gelıni§lerdir" sözü yerini bulmu§ ve hü§görünün simgesi sayılın!§ tır.


3 6 ABDURRAHMAN KüÇüK

Alparslan, fethettiği yerleri beraberinde bulunan emirler arasında taksim etmiş ve bu fetihleri de İslam emirlerine, birer fetihname göndererek bildirmiştir. Bağdat ve diğer İslam ülkelerinde bu haber sevinçle kar. §ılanmı§tır. Halife, Sultan Alparslan'a "Ebu'! Fetih (Fe­ tih'in Babası) unvanını .vermiştir. 18 Ani'nin fethinden sonra Türkler, Küçük Asya'da ilerlemeye devam etmi§ ve 1067'de Kayseri alınmıştır. 19 Ermenileri hakimiyetleri altına almı§ olan Grekler (Rumlar), Selçuklulara karşı, bölgeyi, Rum ve Erme­ nilerden meydana gelmi§ orduyla savunmu§tur; fakat yine de bu bölgeler, Selçuklular tarafından fethedilmiştir. Rumiann birkaç defa, kar§ı taarruzlanna rağmen, Erme­ niler, Selçuklulann hakimiyetine girmi§ ve Türk öncü­ leri İstanbul kapılanna kadar ilerlemi§tir. 20 Bizanslılarla Türklerin Anadolu'da kar§ılaştığı sı­ rada Bizans tahtına geçen Monomak, Bizans'ın mali kay­ naklannı Ermenilerden kar§ılamaya ba§lamış ve bunun için de onlara ağır vergiler yüklemiştir. Aynca Ermeni ileri gelenlerini Anadolu içlerine sürmüş ve Ermenileri silahlarından anndırmıştır. 2 1 Bunlardan başka, Bizans ileri gelenleri ve piskoposları, Ermeni Kilisesini ve ma­ nastırlarını ele geçirip buralara yerleşmiş; Gregoryen Ermeni Kilisesini ortadan kaldırmaya çalışmış ve bunun için de dini kıyııniara giri§mişlerdir. 22 18 Kevork Aslan, Eıude Histnrique sur le Peuple Amıbıien, Paris 1 900, s. 335; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İli,ıkileri, Ankara 1 983, s. 1 5- ! 7. 19 K. Aslan, a.g.e., s. 7 1 . w J. A .Gatteyrias, r.Amıerıie eı les Amıı!niens, Paris 1 882, s . 97; K. Aslan, a.g.e., s.7 1 ; Ali Seviın, a.g.e., s.l3- 1 7. 21 Rene Grousset, Hisıoire ık f.Amıı!nie, Paris 1947, s. 586-587. 22 A. Sevim, s.13.


TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNLlKLARA DiNI HOŞGÖRUSU

37

yüzyıllardan beri dillerinin, ad ei:lerinin, gele­ neklerinin ve bilhassa dini inançlannın farklı olması, Rumiann (Bizanslılar) Ermenilere karşı düşmanlığını artırmıştır. Bu aynlıklar iki toplum arasında sürüp giden büyük düşmanlıklara vesile olmuş ve hep dü§manca da devam etmi§tir.B Ermeni ve Süryani vakanüvistleri, o devirde, Rumiann Ermenileri yurtlanndan çıkardıkla­ nnı; kendi mezheplerini kabul etmeyen Ermeni ve Sür­ yanilere zulmetmeye ba§ladıklannı kaydetmişlerdir. 24 Bizanslılann Ermenilere hakim olup eziyet ettikleri ve Türklerin Bizans İmparatorluğu'nu tehdide başladığı · sıralarda halk Bizans İmparatorluğu'nun durumuyla hiç ilgilenmemi§; onların başlanndan gitmesini ve Türkle­ rin kendilerine hakim olmasını istemi§lerdir.25 Alparslan'ın Anadolu'da ilerlemesini durdurmak için teşebbüse geçen Bizans imparatoru Romen Diyojen, Malazgirt Savaşı'nda (1071) büyük bir hezimete uğra­ mıştır. Malazgirt Savaşı'nda bir taraftan Bizanslıların Ermenilere baskı yapıp kendi dini anlayışlarını kabule zorlamış olmalan, diğer yandan da yakın temas netice­ sinde Türklerin dini hoşgörüsünü görmü§ bulunmaları Ermenileri, ancak Türklerin hakimiyetinde rahatça ya­ şayabilecekleri kanaatine ulaştırmıştır. Bundan dolayı Ermeniler, Malazgirt Savaşı'nda Bizanslılann savaşı ka­ zanma lan için gayret sarfetmemiş, Türklerin kazanma­ sını istemiş ve hatta Türkler karşısında terketmişlerdir. 26 ıJ ]. de Morgan, a.g.e., s. 162. ı� Urfalı Maıeos'un Vekayinamesi, s. 98; S ü ryani Mihael, Chronique, III!l69'dan Osman Turan, Sel{uklular Tarihi, s. 183- 184. ıs J. de Morgan, a.g.e., s. 154. l.6 Urfalı Maıeos'un Vekaymamesi, s. 133-1 35;0. Turan, Se/çuklulıır

Tarihi ve Türk İslam Medeniyeıi, İstanbul 1 980, s. 183-184; K. Aslan, a.g.e., s. 336.


38 ABDURRAHMAN KUÇUK

Anadolu'da Bizans ,hakirniyetinin çökü§ünden isti­ fade eden, Bizanslılara aralan açık ve gergin bulunan Ermeniler, zaman zaman, isyana ba§layarak çökü§ü hız­ landırmı§ ve Türkleri bir kurtarıcı olarak kaf§ılamı§tır. Hatta Ermeni Boğusag Ailesi'nin bütün fertleri, İslam' ı kabul etmiş ve Sultan Alparslan'dan Siverek civarında, yerle§me izni almı§tırY Alparslan'ın ölümünden sonra oğhı Melik§ah (1072-1092) babasının bıraktığı yerden devam etmi§tir. Selçuklular, Hindistan'dan Hazar Deni­ zi'ne ve İstanbul Boğazı'na kadar olan yerleri kazanmı§­ lardır.28 Ermeniler de Selçuklular'ın hakimiyeti altına giri(J rahat bir nefes almı§tır. 29 Alparslan'ın ölümünden sonra yer yer ayaklanma­ lar, isyanlar olm u§, ancak isyan edenlerin vergileri artırı­ larak itaat altına alınmı§tır. Türklerin o kadar ho§görü­ sünü unutup isyan etmeleri kaf§ısında, Türkler sadece vergilerini artırınakla yetinmi§, dini inanı§lara ve malia­ nna dokunmamı§tır. Bunun misali, Ani Ermeni Kato­ ğikos, Melik§ah'tan vergilerin azaltılmasını istemi§tir. Sultan da Barseğ'in heyetini çok iyi kar§ılaml§ ve "Er­ meni Katoğikosluğunun tek bir makamla temsil edilmesi, b ü tün kilise, manas tır ve ruhanilerin vergi dı§ı tutulması ... " hususlarını ihtiva eden bir fermanı Barseğ'e v'ermi§tir. Bunun üzerine vergiler kaldınlml§, Ermeniterin bulundukları yerler imar edilmi§, Ermeni Kilisesi ve manastıdan Selçuklu Devleti himayesine alınmı§tır.30 Sultan Melik§ah'ın ölümünü tasvir ettiği §U cümlelerde Ermeni Yazar Urfalı Mateos, onun ho§görüsünü de ortaya ·

s.

27 A. Sevim, a.g.e., s. 18. 28 ) . de Morgan , s. 1 54; K . Aslan, a.g.e., s . 1 7 1 . 29 F. Tournebize , a.g.e., s . 136-137. :ıo Urfalı Maıeos'un Vekayirıames� s. 176-177; R Toumebize, a.g.e., 137 - 138; A. Sevim, a.g.e., s. 20.

·


TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNLlKLARA DiNi HOŞGÖRÜSÜ

39

koymu§ olmaktadır: ''Aynı yılda herkesin babası ve bütün insanlara kaT§! merhametli ve hüsniyet sahibi bir zat olan büyük Sultan Melik§ah öldü ... Melikşah'ın ölümü bütün dünyayı büyük bir materne düşürdü. . .31 Büyük Selçuklular Döneminde olduğu gibi Türkiye Selçuklulan Döneminde de Ermenilere dini ve idari müsamaha devam etmi§tir. Buna rağmen Haçlı Seferle­ ri'nin başlamasıyla, Türklere karşı, bir taraftan Haçlı­ lar'ın, diğer yandan Bizanslılann te§vikiyle, yer yer, Er­ meni ayaklanmalan olmu§tur. Ancak onlar, Selçuklu hakimiyeti kurulduktan sonra, yeniden Selçuklu haki­ miyetini kabul etmi§ler ; fakat zaman zaman fırsat bul� dukça, isyan etmekten de geri kalmamı§lardır. Buna rağ­ men her isyan edi§lerinin arkasından pi§manlık duy­ muş; Bizanslılardan gördükleri zulmü ve çektikleri sıkın­ tılan, Türklerden gördükleri lütfu ve ho§görüyü dile ge­ tirmi§ ve Türklere sadaka de bağlı kalacakianna and iç­ mi§lerdir. Daha sonra, Anadolu'da, Türklerle Hristiyan­ lar arasında ahenk kurulmu§tur.32 Osman Turan, gayr-i müslimlerin Türklerden memnun kalmalannı, Türklerin dini müsamaha ve ada­ let ananelerine fazlasıyla sahip bulunmalanna, sadece sınırları içinde değil, dı§ında olanları da kendine çek­ meye, Bizans'ın mali ve dini zulmünden bıkanları kazan­ maya, eski Türk göçebe toprak idaresi ananesine ve İslam fetih hukukuna göre davranmalanna bağlamaktadır.33 11

Urfalı Mateosu'un Vekayinamesi, s. ı78.

lı o. Turan, Selçuklular Tarihi, s. 238, s. 353-354; O. Turan, Türk Cihan Hakimiye li, Il/s. 477 -480; J. A. Gatteyrias, a.g.e., s. 98- ı 08; A.

Sevim, a.g.e., s. 26-29, 39-40; Faruk Sümer, "Çukurova Tarihi", Tarih Ar�tırrnalan Dergisi, Ankara ı 963, cilt I, sayı ı , s.5-ı9. 11 O. Turan, Türk Cihan Hakmıiyeti, Il, s. 478-480.


40 ABDURRAHMAN KUÇUK

Bu sebepler dolayısıyle Ermenilerin çoğunluğu, Türkleri Hristiyan hakimiere tercih etmi§ ve Türk hakimiyetini isteyerek benimsemi§tir. Selçuklulardan sonra kurulan Osmanlı Beyliği'nden de aynı din ve siyasi ho§görü, bütün diğer Müslüman olmayanlara olduğu gibi, Ermenilere de devam etmi§tir. XIV. yüzyılın ba§ında Kafkasya, Doğu Anadolu ve Kilikya'da dağınık olarak bulunan Ermeniler, İran, Bizans ve Selçuklular idaresi altındadır. O tarihte Söğüt çevresinde yerle§en Osmanlı Beyliği ci vannda çok az sayıda Ermeniye rastlanmakta­ dır. Orhan Gazi, Bursa'yı ele geçirip ba§kent yaptıktan sonra, Kütahya'da yerle§ffii§ olan Ermenileri ve dini li­ derlerini Bursa'ya getirtmi§tir. Bizarıslılann din ve siyasi baskılarından dolayı göz­ lerini Selçuklu Türklerine çeviren Ermeniler, Grek ve Latinlerin dini ve siyasi baskılan yüzünden, Osman­ oğullarına güvenerek, Batı'ya doğru yayılml§ ve Osman­ lıların hizmetine girmi§lerdir. Osman Bey'den beri Türk­ lerin itimadını kazanmı§ Ermenilere Fatih Sultan Meh­ met, hiçbir Hristiyan fatininin vermediği imtiyazı ver­ mi§ ve onlan mükafatlandırmı§tır. Hatta İstanbul'u fet­ hedince, orayı emniyetli unsurlada doldurmak için, Anadolu'nun muhtelif yerlerinden Ermeniler İstanbul'a getirtmi§tir. Fatih, Ermenileri din i§lerinde ve iç i§le­ rinde serbest bırakınakla kalmaml§, Rumiara verdiği im­ tiyazlann aynısını onlara da vermi§; Bursa Bölgesi Met­ ropoliri Piskopos Hovakim'i İstanbul'a çağırmı§, İstan­ bul'da bir Ermeni Patrikliği kurdurmu§ ve onu patrik yapmı§tır. Süryanileri, Kıptileri, Gürcüleri, Kaldelileri ve Habe§lileri liderleriyle beraber Ermeni Patrikliğine bağlayarak nüfuzunu artırmı§tır.34 34

Ba.§bakanlık Ar§ivi,IYıldızTasnifi, kıs. 34, evrak no: 299, zarf.


TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNllKLARA DiNi HOŞGÖRUSÜ

41

"Soğagat" Dergisi başyazarı, Ba§rahip Karakin Ka­ zancian, İstanbul'un fethinin SOO'üncü yıldönümü do­ layısıyla yazdığı makalede Ermeniterin gerçek tarihinin İstanbul'un almmasıyla başladığını, Fatih'in Bursa'da bulunduğu sırada dostu olan Ermeni Piskoposu Hova­ kim'i evinde ziyaret edip zihnini İstanbul'un alinmasının meşgul ettiğini söylediğini, Piskopos'un da onu dikkatlice dinledikten sonra, "Allah krallığını aziz etsin ve bütün dünyaya yaysm" dediğini ve Sultan'ın kılıcını alıp bir hafta dua ettiğini Ermeni tarihi yazar­ lannın eserlerine dayanarak belirtmektedir.35 Diğer bir Ermeni yazan Papazian, Ermeniler İsa'da " bir tabiat" bulunduğuna inandıklan için Bizans döneminde "Mes­ se" (Ekmek-Şarap) Ayinini ve ibadetlerini serbestçe icra edemediklerini; bundan dolayı da İstanbul'un Türkler tarafindan alınmasını beklediklerini ifade etmektedir.36 Yavuz Sultan Selim, 24 Ağustos 1516'da Memluk­ lüleri, yenip, Mısır'a yürürken Kudüs'ü de fethetmiştir. Kudüs'te kendisini kar§ılayanlar.arasmda, Müslümanlar yanında Hristiyanlar, Hristiyanlar arasmda Gregoryen Ermeniler de bulunmaktadır. Yavuz, bu sırada, Ermeni­ lere imtiyaz tanımı§;37 Çaldıran Zaferi'nden sonra da 27 k. 79; M. Ormanian, a.g.e., s. 60-6 1 ; Esat Uras, Tarihıe EmıerıileTve Emıeni Meselesi, İ stanbul 1987, s. l 49; Fuat Köprülü, Edebiyat Am�ınmaları, Ankara 1966, 250-253; O. Turan, Selçuklular Tarih� s. 1 52, 162; Avrarn Galanti, Türkler ve Yahudiler, İstanbul 1977, s. 16; Abdurrahman Küçük, "Ermeni Kaooğikosluğu ve Ermeni Meselesine Dair Bir Ar§iv Vesikası Üzerine", A. Ü. İlıılıiyat Fakültesi Deıxfsi, XXVI, s. 740. ıs Karekin Kazancian, "l.es Armeniens Apres la Conquete", Lı TUTquie ModeTn, Juin Juillet 1953, s. 91 . 36 Hrant Papazian, rEglises 8yZanıines TrarufeTees aux Amıhıiens, İstanbul 1976, s. 7-8. 37SelahattinTansel, \avuz Sulran Selim, Ankara 1 969, s. 160-196.


42 ABDURRAHMAN KÜÇÜK

Tebriz'den birçok Ermeni sanatkannı İstanbul'a getirip, yerleştirmi§tir. 38 Selçuklulardan başlayarak ll'nci Mahmud döne­ . mine kadar Ermeniler, Türklerin hakimiyeti altında ra­ hat ve sakin bir hayat sürmüşlerdir. Onlann dini ve sosyal durumianna mUdahale edilmemiş; kendi mabed­ lerinde dini inanç ve törenlerini serbestçe yerine getir­ mişlerdir. Ticaret ve sanayi ile meşgul olmuş, askerlikten muaf olmalan sebebiyle nüfusları artmış ve zenginleş­ mi§lerdir. Diğer Türk unsuruna göre daha müsait §art­ larda bulunduklan için eğitim ve öğretime de ağırlık vermişlerdir. Bundan dolayı Osmanlı Devleti'nin üst kademelerinde çok sayıda Ermeni görev almıştır. Os­ manlı İmparatorluğunun gerileme dönemi başlayınca, o güne kadar lehte görünen unsurlardan bir kısmı aleyhe dönmüş; himaye edip, yok olmaktan, diğer kiliseler ara­ sında kaybolmaktan koruduğu Ermeni Kilisesi siyasi faaliyetlerde etkin roller üstlenmiş, yavaş yavaş dini ve siyasi kıpırdanmalar ba§lamı§ ve neticede bir "Ermeni Meselesi" gündeme gelmiştir.39 •

Türkler'in Ermenilere karşı olan hoşgörüsünü ve Ermeniterin Osmanlı İmparatorluğu içindeki durumu, İstanbul Ermeni Patrikliği yapmış Malachia OrmaJ.!l

E. Uras, a.g.e., s. 149. · Türklerin Ermenilere kaqı hO§görülerine en iyi örnek, "Ermeni Meselesi" sırasında Osmanlı Devleti yönetiminin üst kademelerinde Ermenilerin bulunmasıdır (Bkz. B<l§bakanlık Ar§ivi, Yıldız, k. 36, evrak. 368, 20, ı 4 ı , ka. XII). '9 E. Uras, a.g.e., s. ı 49- ı 50; A Qui La Fauıe7 Aux Parıi.s Revoluıionnaires AmıeıUens, fsıarıbul 1 91 7, s. 40-52; Pierre A. Moser, Amıtins oı4esı la Realiıe! Libraire Editions Lallier ı 980, s. ı 9-20; K. Gürün, a.g.e., s. 54-62.


TURKlERiN ANADOl U ' DA AZlNllKlARA DiNi HOŞGÖRÜSÜ

43

nian'ın fEglise Annfnierıne adlı kitabının ilk baskısına ( 1 9 1 0'da) Bertrand Bareilles'in yazml§ olduğu önsözde, özetle, şöyle belirtilmiştir: Türkler, kendi idareleri altın­ da bulundurduklan halkların durumlannda hiçbir deği­ şikliğe gitmiyordu. Kur'an'ın emirlerini empoze etmek ile yetiniyordu. Kur'an ise, Müslümanlardan, mağlup olanlardan, haraç ödemek şartıyle, kendi mülklerine sa­ hip olarak yaşamalarını istiyordu. Bu müsait ortamdan istifade eden Hristiyanlar, en iyi bir şekilde te§kilat­ lanıyor ve Türk idaresine itaat ederek, hepsi özel hayatını yaşıyordu. Osmanlı Hükümetinden berat alan patrikler, Er­ menilerin meşru şefi ve hükümete karşı sorumlu oluyor­ du. Bu şef, kendi idaresi ve garantisi altında olan görev­ lileri vasıtasıyla vergileri topluyordu. Medeni ve cezai konulardan dini konulara kadar, hemen hepsi, Patrik­ hane mahkemesi huzurunda görülüyordu. Zaten Fatih Sultan Mehmet, hiçbir azınlığa verilmeyen imtiyazlan, Patrik Gennadius'a bahşetmişti. Fatih reform hareket­ lerinde, ilk destekçilerini Ermeniler arasında buldu. Ehliyetli olanlardan istifade etti.40 Türkler bütün bu iyi niyetlerine rağmen Ermeni­ lerin hepsinden beklediği sadakati görememiştir. Os­ manlı İmparatorluğu'nun kuvvetli zamanlarında görü­ len bağlılık ve destek, zayıf zamanlarında olmamıştır. Tarihte, XVIII'inci yüzyılın başianna kadar, Ermenilerle ilgili çok önemli olaylara rastlanmamaktadır. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermenilerin ı,endi­ lerine has eğitimleri ve hamleleri, hem bir kısım Erme­ ni'nin hem de Hristiyan misyonerlerinin iştahını 40 M. Orınanian, a.g. e.,

s.

VI-VII.


44 ABDUR�AHMAN KÜÇUK

kabartmlştı�, Bun�iı. netic�sinde Roma ve . Fransa'ya bağli Katalik misyonerler, Gregoryen Ermeniler arasın­ , da fa�liyete başlamıştır. Bu faaliyetler, Gregöryen Ermeniler ara�irida Katolikliğe .ineyledenlerin ç�kmasmı ve kendi Hristiyani mezheplerinin değiştirilmesine yol açmıştır. Bundan endişe duyan Erme'rii Kilisesi, Os­ manlı Hükümeti'nden misyonedik faaliyetlerine karşı tedbir alınmasım istemiştir. Gerekli tedbirler alınmış ise de, başarılı olunamamış; misyonerlik, basın, egitim­ öğretim sahalarına kaymıştır. İstanbul'dan çıkarılan misyoner papazlar, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu'nun çeşitli merkezlerine yayılmış ve oralarda okullar açmaya başlamıştır. Katalik misyoneriere daha sonra İngiltere ve Amerika'ya ri1ensup Protestan misyonerler de katıl­ mıştırY Kataliklerden sonra, XIX'uncu yGzyılın başlannda (1928'lerde), İngilizler; İstanbul, İzmir, Ankara, Kayseri, Antakya, Gaziantep, Arapkir, Harput ve Erzurum Er­ meni Grogeryen kiliselerini ihya edip, okullar açma faali­ yetlerini yürütürken; Amerikan Board Teşkilatı42 da, 1 832'de aldığı bir kararla, Kayseri, Gaziantep, Diyar­ bakır, Bursa, Maraş, Sivas, Tokat, Trabzon, Erzurum ve Harput Ermeni kiliselerinin ıslahına çalışmı§tır.43 Tür­ kiye'ye girmek için Ermeniler açık kapı olarak görülmüş, 41 Abdurrahman Küçük, "Belgelerin l§ığında Türk-Enneni Miinasebederine Genel Baki§", A Ü. İlalıiyaı Fakülıesi DeyXi.si, Ankara ı989, XXX, s. 248. 4ı Amerikan misyonerleri, Amerikan Board Te§kilatı ve faaliyetleri için bkz. Uygıır Kocaba§oğhı, Kendi Belgeleriyle Arıadnlu'daki Amerika, İ stanbul ı 989; İ lknur Polat Haydaoğlu, Osmanlı İrııpamtmluğu'ndıı Yabancı Okullar, Ankara ı 990, s. ı 2 7 ·ı 50, ı 96-2 ı O. 4� E. Kır§ehirlioğhı, Türkiye'de Misycmer Fruıliyeıleri, s. 33; İ . Sakarya, a. g. e., s. 25.


l l Jf�KLERiN

ANADOLU'DA AZlNLlKLARA DiNi HOŞGÖRUSU

45

Amerika, Rusya bibi ülkeler b u kapıyı zorlamıştır. Os­ manlı İmparatorluğu'nun sadik tebası olan Erineniler'e, açılan �kutlar ve bu okullarda dağıtıla� kitapla�la azınlık şuuru aşılanmıştır. Bu işte, Amerikan Board Teşkilatı çok etkili olmuştur. 44 Türkler'e karşı teşkilatlı olarak Ermeniterin baş kaldırışı sırasında,'28 Kasım 1 890 tarihinde, devlet gö­ revlerinin en üşt k� deinelerinde bulunanlarla, ileri gelen tüccar ve sarraftan otuz altı imzayı taşıyan aıiza Padişaha takdim edilmiştir. Bu arizada, Maliye Nazırı Agqp Paşa, Adiiye Müsteşan Ohan Efendi, Harkiye Müsteşarı ve müsteşar muavini, çeşitli mahkemeterin Üyelerinin im­ zalarına rastlanmaktadır. Onlar, Padişaha takdim ettik­ leri arizada, Türklere karşı vukubulan hareketleri kına­ makta ve onu "Ermeni Cemaat-ı sadıkasının selamet ve menfaatine muzır bir fikr-i mahsusa hizmet ederek Ermeni kullarını minel kadim Devlet�i Aliyye -yi ebediyyü'd- devam olan revabit-i sadakat-karanesini fek ettirmek maksadiyla bazı eşhas ötede heride bir takım neşriyat ve muamelat-ı gayr�ı meşn1'iyyeye cür'et ederek sadedilani iğfale sa'y etmek" olarak açıklanmaktadır. Arizada, bu hareketleri yapanların azınlıkta oldukları, Ermenileri temsil edemeyecekleri, zaten Ermeni cema­ at-i sadıkasının onlann fikrine itibar etmediği, 500 se­ neden beri Ermenilerin, Türklerin idaresi altında din ve dillerini muhafaza ederek refah ve saadete nail olduktan, bundan böylede Devlet'in şefkat ve adaletin­ den şüphelerinin bulunmadığı, bunun için de Devlet' e bağlılık ve hizmetlerinin devam edeceği işlenmektedir.45 44 E. Kır§ehirlioğlu, a. g. e., s. 29; Necdet Sev inç, Ajan OkuUan, İstanbul I 975, s: 40-50; K. Gürün, Emıeni Dosyası, Ankara 1983, s. 4 1 . 4 j B�bakanlık Ar§ivi; Yıldız k . 36, ev, 368, 20. 14 I . ka. XIII.


46 ABDURRAHMAN KÜÇÜK

Bu vesikada yer alan imzalara ve işgal ettikleri makam­ lara baktlınca; Türklerin Ermenilere ne kadar güvendiği, ne derece imtiyaz bahşetmi§ olduğu ve ne derece hoşgörü gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Türklerin hoşgörüsünü en iyi ortaya koyan diğer bir belge, Ermeniterin Türklere kar§ı isyan ettiği bir sırada yazılml§ olan makalelerdir. Bu makaleler, Ermeni "Dadjar" Dergisi'nde yayımlanmıştır. Bu dergide yayım­ lanml§ makalelerin özeti, Ermeniler tarafından Fransız­ ca "A Qui La Fa ute? Aux Partis Revolutionnaire Arme­ niens" (Hata Kimde? Ermeni ihtilal Partilerinde) adı ile 1 9 1 7 yılında yayımlanmıştır.46 Bu kitaptaki bilgiler, Ermenilerin bütün menfiliklerine rağmen Türk Mille­ ti'nin hoşgörüsünü ortaya koyan bir çeşit "itirafna­ me"dir. Bu kitaptan bazı paragraflarla Ermenilere karşı Türk ho§görüsü konusunu noktalamak istiyorum: "Bu Ermeni ihtilal partileri, Türkiye'nin menfaat­ lerini düşünecek, ona hizmet edecek yerde, asıl görevleri de bu olduğu halde, Rus yönetimiyle, bu dü§man ve sinsi hükümetle ݧbirliği yaptı."47 "Ermeni ihtilal partileri, savaş başladıktan sonra, Türkiye'nin düşma nlariyle gizli münasebet kurdular. Rus elçileri ile altı büyük vilayetin reformu konusunda görüşerek açıkça ve utanmadan Türkiye'nin en kutsal menfaatlerine ihanet ettiler".�

46

1917.

A Qui La Fauıe? Aux Parıi.s Revoluıionrıaire Amıerıies, İstanbul

47 A. g. e., s. 9. 48 A. g. e., s. 16.


i iiiKLERiN ANADOLU'DA AZlNllKLARA D iNf HOŞGÖRÜ SU

47

"Rus Hükumeti, dün ihtilal partilerinin celladı, bu gün onlann hamisi oldu... Ermeni-Türk karde§liği o kadar samimi ve sıcaktı ki, bu gün bizim hamimiz Rusya, o zaman Kafkasya Ermenilerine kar§ı korkunç i§ken­ celeryapıyordu... Rusya'nın bu gün böyle davranmasının iki sebebi vardır: 1- Türk-Ermeni dostluğu, Rus politi­ kasına ve niyetine uygun düşmüyordu. Türkiye'nin iç meselelerini kan§tırma bahanesi bulamayan Rus diplo­ masisi, Osmanlı Hükümeti pazarlarında iflas ediyordu. 2- Rusya'nın Doğu ve Batı taraflarında bulunan Erme­ niler, bir gün Türkiye'nin doğu vilayetlerinde bulunan aynı soydan insanlarla birle§ip Rus çarlannın rahatını tehlikeye düşürebilirdi. Rusya içindeki Ermeniler, Rus­ ya'ya karşı cephe alarak onu sarsabilirdi. Bu ise kaygı verici ve tehdit edici bir durumdu. Rusya, Türk-Ermeni uyumunu hazmedemiyordu. Çünkü Meşrutiyet'ten son­ ra birbirini takip eden Osmanlı kabinelerinde, her za­ man, bir Ermeni bakan bulunmuştu. 49 "Dini cemaatler, uzun zamandan beri, Ermeni ihti­ lal partilerinin inkılap ocakları olmuş ve en şeytani programlar buralarda hazırlanmıştı. Dini merkezler, silah depolan ve komplo ocakları olmuştu... Dini liderleı; söz ve yazı ile, kendilerine güvenmiş olan halkı isyana teşvik ediyordu. Artık vaazlarda yüce sözler ve İncil'in doktrini zikredilmiyordu; sadakat, doğruluk yerine is­ yan, insanlık yerine kin, intikam, ahlak yerine alçaklık, rezillik va'zediliyordu ... Dini liderler, komiteler tarafin­ dan organize edilmiş bayramlara, toplantılara, töreniere başkanlık ediyorlardı, halkın, partilerin emirlerine ve eğitimlerine uymalannı istiyorlardı". 50 49

A. g. e., s. 53. 50 A. g. e., s. 40-41 .


48 ABDURRAHMAN KUÇUK

"Bütün Ermenilerin en yüksek dini lideri Eçmi­ ' yazin Katoğikosu i§e kan§n ve reform meselesinin uygu­ lanması, halledilmesi için özel bir delegasyon görevlen­ dirdi .. Patnkİik, gelenekierinde olmayan özel bir tavır aldı . . R.us temsilcisinin Bab-ı Ali'yi ziyaretinin her defa­ sında, reforin projeleri konusunda birkaç itirazda bulun­ m�k tçin, Ermeni Patriği de orada hazır bulunuyordu".51 "Ne Ermeniterin en yüksek dini lideri Eçmiyazin Katcıği�osu, ne Ermenileriri kaderini omuzladığını iddia eden yüksek kilise yetkilileri, ne bu ihtilal partisinin yetkill §efleri, ne diğer Ermeniler, Türkiye di§ında, bizim, diğer hiçbir otoritenin hakimiyeti altinda varlığımız korumaya muktedir olmadığıı1uzı ne açıklayabildiler, ne de ka�rayabÜdiler".52 "Bütün bir toplumu altı asırdan beri hi�aye eden, kilisesine, diline ve milli geleneklerine saygı gösteren bir devlete (Osmanlı İmparatorluğu) kar§ı böyle kor­ kunç bir ihanet gÖi:ülmü§ mü? Bu dü§manca ve anar§ik olaylar nasıl vasıflaridırılır; bu cinayete yönelik komp­ lolara hangi haklı sebep bulunabilir."53 "Ermeni, altı yüzyıldan beri, hangisi olursa olsun, dünyanın başka yönetimi altında , ba§ka hiÇbir millet tebaasının ne gördüğü, ne tanıdığı geniş bir sosyal ve dini hiirriyetten is'd f�de ederek Türkiye'nin toprağında Tür,k il� yanyana ya§adı" .54 .

51 A. g. e., s. 5 1 -52. A. g. e., s. 4 1 . S J A. g . e . , s . 41. 54 A. g. e., s. 70. sı


TÜRKLERiN ANADOLU'DA AZlNllKLARA DiNi HOŞGÖRUSU

49

b) Yahudilere J(ar§ı T ürklerin Dini Ho§görüsü H�. İsa'nın "Çarmıh. Olayı"ndan itibaren

Hristjyanlarlı:ı Y�hudiler arasında bir anla§ma�l � , bir dü§manlık vardır. Hristiyanlar, "Çarmıh olayı"nın , soruiTllusu olarak Yahudileri görmü§lerdi�. Bu anlayı§, zaman zaman l anetlerneye varını§ ve Hristiyan Ayinlerinin konuları arasında yer a lmı§tır. II'nci Vatikan Konsili'ne (1962-1965) kadar,.bu bakı§ devam etmi§ ve bu Konsil'de Yahudilerle diyaloga ·giime kara� alınmı§tır. Tarih içinde Hristiyartarın, Yahudileı:e kar§ı tutumlarınd� şiddete ve zorlanmaya, hatta dü§manlığa varan uygulamalar olmu§tur. Hristiyanlığın resmi devlet dini olmasından sonra bu uygulamalarda ve dü§manlıkta artı§ görülmü§tür. · ·

Bizans imparatoru Konstantin'in Hristiy�nlığa ser­ bestlik tanıdığı 3 1 3 yılınçlan itibaren hem Devlet'in hem Kilise'nin hem de halkın Yahudilere kaf§ı tutumu . önemli ölçüde değişmi§tir. Konstantin'den itibaren · Bizans hükümdarları, Yahudi aleyhtarı yasalar çıkarmış­ lardır. Bu yasalarla Yahudilerin hayatı sınırlanmı§, onlar a§ağılanmış ve ezilmişlerdir. Hatta Konstantin, 18 Ekim 315 tarihinde çıkardığı bir yasayla, Hristiyanlığa geçen . Yahudi�re zor kullanmaya y�ltenen Yahudilerin idam edileceklerini ve Yahudiliğ� g�çmenin suç olduğunu ilan etmiştir. Konstantin'in oğlu Konştantius, babasının yo ­ lunu i:;;lemi§ ve Yahudilerle Hristiyanlar arasında yapı­ lan karışık evlilikler için ö�üm cezalan koymuşnir. Il'nci Teodosius zamanında (408-450) Yahudiler aleyhin� önemli değişiklikler yapılmıştır. O, I' nci Konstantin za­ manından beri çıkanlan yasaları toplamı§ (438'de) ve düzene koymuştur. Yahudilerin statüsü bu yasalarla açık şekilde belirlenmiş ve Yahudilerin "Nefret edilmesi ge -

·


5 0 ABDURRAHMAN KÜÇÜK

reken, sapık, günahkar ve iğrenç bir kavim'' oldukları tespit edilmi§tir. Sinagoglar Kilise'ye çevrilmi§, Yahu­ diler §ehrin dı§ına sürülmü§, Hristiyanlara kaf§ı §ahit­ likleri önlenmi§, Mi§na okumalan yasaklanmı§, Tev­ rat'ın sadece Yunanca ve Latince okunmasına izin ve­ rilmi§tir.55 Yahudiler, Hristiyanların hakim oldukları yerlerde, zaman zaman vaftiz olmakla ölüm arasında bir tercih ile kar§ı kaf§ıya kalmı§lardır. Onlar, çoğunlukla vaftiz olma yolunu benimsemi§lerdir. 56 Böylece İspanya'da din­ lerini deği§tiren Yahudilerden bir topluluk meydana gel­ mi§tir. Bunlara "Konverso" veya "Marrano" denilmi§tir. İspanya'da Yahudiler, ba§ka dönemlerde ve ba§ka ülke­ lerde olduğu gibi, Hristiyanlığa geçmi§, ancak gizlice Yahudiliklerini devam ettirmişlerdir. Bu "dönmeler"i diğer Hristiyanlardan ayıran özellik, dışarıda, Hristiyan gibi, evlerinin içinde gizlice Yahudi gibi yaşamalandır. Bunlar "dönme grup" olarak , başka bir kisve ile yönetimin üst kademelerine kadar çıkmışlardır. Bu du­ rum ve gizlice Yahudiliklerini devam ettirmeleri devleti· yakından meşgul etmiştir. Bu durumu çözmek için 1464 yılında Devlet ile Kilise biraraya gelmiştir. Onlar bu "Yeni Hristiyanlar"ın gerçekten Hristiyan olup olma­ dıklarını, hangilerinin samimi Hristiyan ve hangisinin Yahudiliğini devam ettiren tespit etmek için üç kişilik bir komisyon kurmuştur. Bu komisyon, Yahudiliğini gizlice devam ettirdiğini "Yeni Hristiyanları" yakalat­ mış ve suçlu bulunanlan idam ettirmiştir.57 ss

5-6.

Moshe Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, Jarusaleın 1982, s.

56 Moshe Sevilla-Sharon, a. g. e., s. l l . 57 Moshe Sevilla-Sharon, a. g. e., s. 1 7-18.


TURKl ERiN ANADOlU'DA AZlNllKlARA DiNi HOŞGÖRUSU

51

Kastilya Kraliçesi İzabella ile Aragon Kralı Katolik Ferdinand, 1469'da evlenmi§ ve devletlerini birleştir­ mi§lerdir. Bu olay, İspanya Yahudileri için sonun ba§· langıcı olmu§tur. Çünkü İzabella ile Ferdinand, "Yahudi dönmeliği" meselesini çözmek için ferman ile, Yahudi­ lerden üç ay içinde ülkeyi terketmelerini istemi§lerdir. Bu gelişmeler Yahudilerin İspanya'dan göçetmelerini zo . runlu kılmı§tır. O durumda hiçbir Hristiyan ülke Yahu­ dilere yardım eli uzatmaml§tır. Bu durumda İspanya'dan kovulan Yahudilerin imdadına Türkler yetişmiştir. Selçuklular döneminden beri Türklerin hakimiyetinde Yahudiler vardır ve rahat bir hayat yaşamaktadır. Yahu­ diler, Tükler hakkında bilgi sahibidir ve Türklerin ho§· görüsünü bilmektedir. Ancak kitleler halinde Türk ül­ kelerine Yahudi göçü İspanya'dan olmu§tur.58 Yahudilerin kitleler halinde Türk topraklanna yer­ leşmeleri 1492'den sonradır. Ancak bu tarihten önce de Anadolu'da az da olsa bir Yahudi topluluğuna rastlan­ maktadır. Suriye ve Filistin'in Türkler tarafından fet­ hedilmesi Türklerle Yahudilerin yakın münasebetini başlatmıştır. Bu münasebetler, 1203'te Engizisyon Mah­ kemelerinin kurulması ve Hristiyanların Yahudilere zulmetmesi ile daha da artmı§tır. Bu tarihten sonra Yahudiler, dünyanın her yerinde i§kenceye uğramı§ ve bulunduklan yerlerden sürülmüşlerdir. Bu i§kence ve sürgün döneminde Yahudilerin imdadına Türkler yetiş­ mi§tir.59 Orhan Bey, 1326 yılında, Bursa'yı fethettiğinde, 58 Moshe Sevilla-Sharon, a. g. e., s. 15-17; s. 1 16- 1 1 7; s. 1 20- 1 2 1 . j9 Hikmet Tanyu, Tarilı Bcryunca Yalıutüler ve Türkleı; İstanbul

1976.I/1 10- 1 1 l , s. 140.


52 ABD URRAHMAN KÜÇÜK

orada bir Yahudi cernaatı bı.ılmu§tur. Öteden ben zulüm, i§kence ve baskı altında yaşayan Yahudiler, o güne kadar gördükleri kötü muameleye bir yenisinin ekleneceği dü­ şüncesiyle, Bursa'yı bo§altmışlardır AnG:ak, daha sonra, Türklerin ne kadar iyi ve hoşgörülü olduklarını görmü§, yeniden Bursa'ya geri dönmü§lerdir. Bundan klSa bir süre sonra da çevrede bulunan Yahudiler, Bursa'ya gelmiş� . . lerdir. Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa, Gelibolu'yu, Murat Bey Ankara'yı aldığında buralarda küçük ve Edir­ ne'yi aldığında da büyük bir Yahudi topluluğu ile karşı­ laşmı§lardır. Edirne, Trakya'daki Yahudilerin; Selanik de, Makedonya'daki Yahudiletin dini ve ticari merkezi haline gelmiştir. Bu iki merkez, �amanla çok me§hur olmuş, §iirlere konu yapılmı§tır. Selanik, özellikle İs­ rail'in annesi olarak nitelendirilmiştir. Bütün bu�lar, Türklerin hakimiyeti altına aldıkları unsurların dini ve sosyal durumlarına karışmadığının göstergesi olarak değerlendirilmiştir Çünkü, Türkler, Yahudilere tam bir din ve vicdan hürriyetini tanımış ; ibadetlerine, ayinle­ rine ve törenlerine kanşmaınıştır. au tutum, Türk haki� miyeti başladığında "İslam taassubu"nun kendilerini sileceği beklentisi içinde olan Yahudilere rahat bir nefes aldırmış ve huzur vermiştir.: Edindikleri güven, ortamını da iyi değerlendiren Yahudiler, Türkler devamlı harplerle uğraşırken, ticarete yönelmiş ve zenginleşfi}işlerdir. Türkler, onların bu zenginliklerine de hoşgörü ile ba kmış tır, 60 .

,

.

Türklerin Padişahı ve topyekün kavmiyle, Yahu­ dilere. gösterdikleri yakın ilgi ve samimiyeti, bir Yahudi 60 Avam Galanti, .Türkler ve Yahudiler, İstanbul ı 947. s. 8-ıO; Leon Sciaky, Tmvel To Salanıco, New York ı946, s. 1 08- ı 1 6 ; Abdurrahman Kiiçiik, Döıınıeler Tarilı i, Ankara ı 992, s . 70-7 ı .


TURKLERiN ANADOLU' DA AZlNllKLARA DiNi HOŞGÖRUSU

53

tarihçisiniri şöyle kaydettiğini, kendisi �d� Yahudi olan Avam Galanti naklediyor: "Türklerin geli§i, bir süla­ lenin değil onlar (yahudiler) için bir vaziyetin d��§mesi idi. Yahudiler yalnız galip Ve toprağın efendisi nazanyla değil, kendi dinleriyle yakınlığı olan karde§ gözüyle bak­ mı§lardır.61 Fatih'in İstanbul'u fethi esnasında tarafsız kalan Yahudilere Rumlar gibi, özel imtiyazlar verilmi§tir. Yahu­ dilerin tarafsız kalmaları:, hem Bizans'ın herhangi bir taarruza kar§! uzun zaman kal-§ı koymayacağını önceden görmelerine hem de daha önce' Türk hakimiyetine gir­ mi§ olan yerlerdeki (Dimetoka, Gümülcine, Ohri, Kar­ karye, Yanbolu gibi) Yahudilerin Türklerin din ve mez­ hebe hürmet!erini, adil yönetimlerini İstanbul'daki din­ claşiata ulaştırmış olmalanna bağlanmaktadır. Bu haber­ leşme de II'nciMurat'ın Divan�i Hümayı1n Tercümanı Yahudi Levirol oynamt§tır. Levi, gençliğini İtalya, Fransa ve Polonya'da geçirmiş, daha sonra Edirne'ye gelmi§ ve Sultan Murat'ın hizmetine girmiştir. O, Osmanlı sara­ yına gelip giden Yahudilere Türklerin geleceğin hakim unsuru olacağını ve hoşgörülerini anlatmıştır. Bu da Os­ manlı Devletini, Dunyadaki Yahudiler için ciızip hale getirmiştir. 62 Türklerin İstanbul'u fethenikten sonra dini azın­ lıklara gösterdiği hoşgörü; her yolla, dünyada zulüm gö­ ren insanlara; özellikle Yahudilere ulaştırılmt§ttr. İs('ıan­ ya'da Katalik yönetiinin, "Yahudiler ya Katalik olursu, 61 A. Galanti, a. g. e . , . s. ,jO;

6ı Ziya Şakir, "Ne!jredilmey�n Tarihi Yesikalara Göre Türkiye Yahudileri, Fatih Yahudilere İmtiyaz verdi", MiUeı Meaııuası, 16 Ekim 1947, s. 89.

·


5 4 ABDURRAHMAN KÜÇÜK

nuz veya ülkeyi terkedersiniz" dediği zaman Türklerin, yükselişini ve hoşgörüsünü dünyaya tanıttığı dönemdir. Bu dönemde Türklerin hakimiyetinde çok sayıda Yahudi bulunmaktadır. Bu, Hristiyanlarla Müslüman Türkler arasında bir kar§ılaştırma yapmaya yol açmıştır. Hristiyan Dünyası'nın Yahudilere karşı baskı ve zulmünün devam ettiği sırada Türk hakimiyetindeki Yahudiler rahat bir hayat yaşamaktadır. Bu durum sadece Türklerin hakimiyeti altında yaşayan Yahudileri değil, İspanya ve Avrupa Yahudilerini de etkilemiştir. Hatta Edirneli Eşkenazi hahamı Yitzhak Tsarfati'nin yazmış olduğu bir mektup üzerine birçok Alman Yahudisi Os­ manlı Devleti'nin topraklarına gelmiştir. Rabbi Yitzhak Tsarfati, hem Osmanlı Devleti'nde, hem de Orta Avrupa'nın değişik yerlerinde yaşayan Aş­ kenazi cemaatlerinin lideridir. 1430 yılına doğru iki Aş­ kenazi din adamı, Rabbi Tsarfati'yi ziyarete geldiklerinde, Osmanlı Devleti'nde hüküm süren iyi şartları yakından görmüş ve dünyada zulüm gören Yahudiler için bir çö­ züm olacağını düşünmüşlerdir. Bunun için lider duru­ mundaki Rabbi Tsarfati'den cemaatlerine, Osmanlı top­ raklanna gelmeleri için, mektup yazmasını istemişlerdir. O da 1430'lu yıllarda Orta Avrupa Yahudilerine Tür­ kiye'ye gelmeleri çağrısında bulunmuştur.63 Rabbi Yitzhak'a atfedilen aşağıdaki mektup, XV'nd yüz­ yılda Osmanlı Ülkesindeki Yahudilerin hayat tarzını gösteren ve Türklerin hoşgörüsünü ortaya koyanbir belgedir: " ... Aşkenaz ülkesindeki kardeşlerimiz, İsrailoğulla6ı

Moshe Sevilla-Sharon, a. g. e., s. 26-28.


TURKlERiN ANADOl U'DA AZlNllKlARA DiNi HOŞGÖRUSÜ

SS

nnın hergün çekmiş ve çekmekte oldukları ölümden act tzdtrapları, bir yerden bir yere, bir kentten bir kente kovulmalarım, maruz kaldtklan zulmü duydum... Sadtk bendeniz ve mütevazi kardeşimiz Yitzhak Tsarfati, ailem Fransah olmakla birlikte, Aşkenazda doğdum (ve orada okudum) ancak doğduğum ülkeden göç etmek zorunda kaldtk ve buraya, Togarma Ülkesi'ne geldim. Burada hiç­ birşey eksik değildir. Tanrı bu ülkeyi iyice düşünmüş. Togarma, Hayat Ülkesine (İsrail) giden yoldadtr; Kudüs'e kadar giden bütün yol, deniz üzerinden altt millik bir geçiş dtşmda, kara yoludur. Hergün, İsmaililer (Müslü­ manlar) ve Yahudilerden oluşan büyük kervanlar çtkar... yol emindir... "64 Rabbi Yitzhak Tsarfati'nin, İsrail'e giden yol üze­ rinde gördüğü, rahat ve herşeyin tam olduğu ülke olarak tamtttğt Osmanh Ülkesi'ne Yahudi kardeşlerini davet ettiği dönemde Hristiyan dünyasında farkh bir yakla­ ştm dikkati çekmektedir. İnsan kurban etmekle, Hristiyanların kutsal ekmeğini kirletmekle suçlanan Yahudiler, İspanya'da takibe a h nmtş ve din değiştirmelerinin sahteliğinden dolayt cezalandmlmak istenmiştir. Bu Gtrnata Müslüman Devleti'nin çöküşü dönemine rastlamakta ve İspanya'da Yahudilerin Katolikliği benimsernelerinin sahte olmast esasına dayanmaktadtr. Kral Perdinand ile Kraliçe İzabella, Yahudilerin ya Katalik olmalan veya ülkeyi terketmeleri emrini vermişlerdir. Din değiştirmeye vanaşmayanların bir ktsmt ülkeyi terketmiştir. Bunların büyük bir ktsmt, Türkiye'ye stğınmtşttr.65 Sultan Il. Beyazid, "Benim 64 Rozanes, Togonna, l/20'den nakleden Sevilla-Sharon, a. g. e., s. 26-28. 6� A. Küçük, a. g. e., s. 97-99.


. 56

ABDURRAHMAN KÜÇÜK

ülkernin kaptları, dAnyanın neresiı:ıde zulüm gören insanlar varsa onlara açıktır" d iyerek, Yahudileri Osmanlı İmparatorluğu'na kabul. etm�tir. Onun bu kabulü yalnızca şu şekilde takdir edilmiştir: "Ecdadının izini takibeden Sultan Bayezid, Allah'ın köleleri ol;ın · Hz. İbrahim'in §ayet bu (Beyazıt'ın muamel�si) olmasaydı İspanya, Aragon, Porteki� ve Sicilya'dan kovulmuş olan Yahudilerin artığı ve İsrail'in hatırası kaybolacaktı .. '�66 .

· Bazı kaynakları Sultan II'nci Bayezid'in, İspanya, Kralı Ferdinand ile ilgili şu değerlendirmesine yer vermektedir: "Böyle bir kralın (İspanya Kralı Ferdin;md) akıllı olduğunu kim söyleyebilir! Kendi ülkesini sefalete sürerken benimkini zenginle§tiriyor"67 II'nci Bayezid'in Yahudileri iyi karşılamalan için bütün illere haber gönderdiği, bunlara zarar verenlerin idam edileceğine dair emir verdiği ifade edilmektedir.(>ll Haham Eliya Kapsali, bu konuyu §Öyle anlatmı§tır: "Türkiye pad�ahı Bayezid, İspanya Yahudilerine yapılan kötülüğü ve bir sığınak aradıklarını öğrenerek, onlara merhamet edip, bütün ülkeye münadller göndererek, Yahudilere eziyet etmeyi ve onlan kovmayı kesinlikle yasaklamı§tır. On­ lara yumu§ak davranınayı ve iyilik yapmayı emretmiştir. Kim, göçmenlere kötü muamelede bulunursa veya en ufak bir işkence ederse cezası idam olacaktır".69 Bütün bu bilgilerin doğruluğu tartı§ılsa da gerçek "" A. Galanı.i, Türkler ve Yahud§ler, s. 35. 67 M. SeviUa-Sharon, a. g. e., s. 30. 68 Bkz., M. Sevilla-Sharon, a. g. e., s. 30. rn GiUes Viensteini f.Enıpire Ouonıan depuis 1492 ]usqu'a la Fin du XIX. e Siecle, Les ]uifs d'Espagne Dirige par Henry Meclwulan, Paris 1992, s. 363.


T URKLERiN ANADOlU' DA AZlNLlKlARA D iNf HOŞGÖR USU ' S 7

olması gelişmelerle uygunluk :göstermektedir. · Çünkü ifadeler, Türklerin mazlumdan yana olma tavrını onay­ lamaktadır. Tarih boyunca onlar, hep mazlumdan yana olmuş ve zatimin karşısında yer almışlardır. Yahudiler, bu örneklerden sadece birisidir. IL Bayezid zamanından itibaren Avrupa ülkelerinde zulüm gören Yahudiler, kit­ leler halinde Osmanlı Devleti'ne göç etmişlerdir. Göç eden bu Yahudiler, özellikle Selanik, İstanbul, Edirne, Bursa gibi Osmanlı Devleti'nin önemli şehirlerine yerleştirilmişlerdir. Daha önce Osmanlı Devleti'ne gelip yerleşmiş Yahudi göÇmenler, sonradan gelenlere sahip çıkmış ve yardım etmişlerdir. Onlara sadece dindaşları değil devlet yöneticileri de her türlü yardım ve desteği sağlamıştır.. Devlet onlara kaT§ı her türlü kötü mua­ meleyi de yasaklamıştır. Bu durum bizzat Yahudiler tara­ fından her vesileyle dile getirilmiş ve belgelendirilmiştir. Bursa'nın alınmasıyla başlayan ve İspanya'daki zu­ lümle sıklaşan Türklerin Yahudilere hoşgörüsü, Osmanlı DeVleti'nin son dönemlerine kadar devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde de bu hoşgörü azalma­ mış, tam aksine artarak devam etmiştir. Türkiye Yahu­ dileri de kendilerini Türklerin engin hoşgörüsüne bırak­ mışlardır. Onlar Osmanlı Devleti'nden günümüze kadaı; Türklerden hüsnükabul görmüş ve her sahada aktif rol almışlardır. Avrupa'da uğradıklan sıkıntılardan sonra, Türklerden büyük müsamaha gören Yahudiler, hiç tered­ düt göstermeden ve endişeye · kapılmadan iş hayatına atılmış; ticarette, sanayide hatta devlet idaresinde

70 Osmanlı Devlt:ti'nde Yahudilerin durumu ve Türklerin hO§görüsü için bkz., Ahinet Hikmet Eroğlu, Osmanlı Devleıi'nde Yahudiler, Ankara 1 997, s. 5 1 -65.


5 8 ABDURRAHMAN KÜÇÜK

önemli roller üstlenmişlerdir. 70 Yahudiler, Türklerin himayelerine sığınışını unut­ mamış, Türklere duyduklan minnettarlıklannı çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdir. İspanya'dan kovulup Tür­ kiye'ye sığınışlannın 400'üncü yıldönümünü 1 892 yılın­ da kutlamı§lardır. Bu yıldönümünde yayımladıkları bildirilerde ve yazdıklan şiirlerde Türkleri açıkça övmüş, bir kurtancı gibi gördüklerini dile getirmi§lerdir. Yazılan bir şiir, "eğer, insanlar bize karşı olduklan zaman Türkler bizimle olmamış olsaydı onlar (Türklerin dışındaki mil­ letler, Hristiyanlar) bizi canlı canlı yutacaklardı. . . " §eklinde değerlendirilmiştir. 71 Yahudilere karşı olan hoşgörü, Kanuni Sultan Sü­ leyman zamanında da, ondan sonraki padişahlar döne­ minde de devam etmiştir. Portekiz'den, Fransa'dan, Po­ lonya'dan, İtalya'dan, Rusya'dan kovulanlann koruyucusu yine Türkler olmu§tur.72 Günümüz Türkiye Yahudileri, Türklerin Yahudilere karşı hoşgörü ve himayelerini dile getirmek için vakıflar kurmuş, Türkiye'ye sığınışlanrun SOO'üncü yıldönümü kutlamı§lar ve Türk Milleti'nin ha­ miyetperverliğini dünyaya duyurmu§lardır. Kendi de Yahudi olan SOO'üncü Yıl Vakfı Başkan Vekili Naim Güleryüz, bu durumu, şu cümlelerle dile getirmiştir:" 1992'de amaç sa­ dece 500 yıl önce vukubulan bir olayın anılması ve kurlan­ ması değil, fakat 500 yılı aşan ahenkli ve huzurlu bir hayatın, bir beraberliğin, bir bütünleşmenin tüm dünyaya du­ yurulması, Türklerin devlet ve toplum olarak üstün insanlık vasıflannın, Türk Milletinin insancıl yaklaşımının iki söz­ cük ile İNSANLIGA ÖRNEK bu davranl§ln tüm insanlığa 71 Abrahaın Galanıe, Cirıquibne Recueil de Documerıı.s Corıcemanl.l lel]uif de Turquie, İstanbul ı 955, s. 5-8. 72 A. Küçük, a. g. e., s. 1 02-1 1 2; Naiın Güleryüz, "Türk Musevileri", Musevilerle 500 yıl, T. C. Turizm Bakanlığı Yayınlan,

Ankara ı 992, s. 9-13.


TÜRKLERiN ANADO LU'DA AZlNllKLARA

DiNi

HOŞGORUSU

59

tanıtılmasıdır. Sempozyumlar, konferanslar, konserler, sergiler, ya­ yınlar ve filmler gibi kutlama etkinlikleri Musevilerin Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'nde SOO yılı aşan hayatlan nı belirterek, değişik ırk ve soydan insanların aynı bayrak altında huzurlu ve ahenkli ya­ şamlannın mümkün olabileceğini de sergilemektedir."73

Sonuç: Türkler, tarihleri boyuca, hep düşenin dostu olmuş; dini ve ırkı ne olursa olsun herkese Allah'ın mukaddes bir yaratığı gözüyle bakmış , ayırım gözetmeden ho§görü göstermiş ve adaletle muameleyi şiar edinmiştir. Günü­ müzde de Türkler, yönetimleri altındaki hem Yahudilere hem de Hristiyanlara hoşgörünün bütün örneklerini sergilemektedir. Dini azınlıklar, dini inanç ve ibadetlerini serbestçe yerine getirmektedir. Her dini azınlık, kendi okullannda okumakta, mabetierinde ibadetlerini yap­ makta ve hiçbir müdahele ile karşılaşmamaktadır. Türklerin bütün bu iyi niyetlerine ve hoşgörülerine rağmen, ister gayr-i müslim azınlıklar (Ermeni, Rum, Bulgar, Yahudi) olsun, ister bazı Müslüman azınlıklar (Arablar gibi) olsun, Türkler harplerle uğraşırken, dört taraftan saldırıya uğramı§ken, bu azınlıkların görevi, Türklere ycırdım etmek olacakken; onlar, tam tersini yapmı§, dii§manın i§ini kolayla§tım1ı§ ve hatta içlerin­ den bazısı Türklere kar§ı dü§manlarla işbirliği edebil­ mi§tir. Bütün menfiliklere rağmen Türkler, bir intikam duygusuna kapılmadığı gibi, Müslüman olana da Müslü73 Naiııı Giileryiiz,

"Tiirk Muse�•ileri", Mıısevilerle 500 yıl, s . 8.


60

ABDURRAHMAN KUÇÜK

man olmayan azınlığa da ho§görüsünü devam ettirmi§­ tir. Türk Devleti'nin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne yönelik faaliyetler içinde bulunduğu belirleneniere bile farklı muamele etmekten kaçınmı§tır. Hatta bütün onlar kar§ısında bu gün bile, önemli mevki ve ma­ kamların acıkca "Türküm! " diyemeyenlerin, Türk Mil­ leti'nin bir ferdi olduğunu söylemekten kaçınanların elinde olduğu tartı§ılan konulardadır. 74 Türk Milletinin dini ho§görüsüne Ermeniler, Rum­ lar ve Yahudiler sadece bir örnektir. Bu örnekleri çoğal­ tmak ve bütün tariht: yaymak mümkündür. Ancak, bu iyi niyetin ve ho§görünün Türk Milleti'ne zarar verdiği zaman zaman tartı§ılmaktadır. Türk, iyi niyetin ve sami­ mlyetin timsalidir. Onun bu iyi niyetini ve samirniyetini istismar edenler, Türk'ün temiz ve saf duygusundan yararlanmak isteyenler; "onmamı§lar" dır, onmayacak­ lardır.

74 Mehn•cı Osmanoğlu, "Türkler Dergisi, Haziran 1995, s. l ?-20.

ve

Azınlıklar",

Yeni

Hayat


SUMMARY

This booklet entitled "Milli Bütünlüğümüzün

Kaynakları: Asya 'dan Anadolu ya Taşınanlar mean­ ing The Sources of the National Integrity: Remainings

From Asia to Anatolia'' includes two concise but fruit­

ful articles written by two historians of religions re­ spectively by Harun Güngör and Abdurrahman Küçük who are professors in Erciyes University Theology Faculty (Kayseri) and Ankara Univetsity Theology Fa­ culty, and both wrote various monographs and articles on their field. In the first chapter, Güngör aims to show traces and influence of the Turkish Shamanistic beliefs and practices d.iscovered mainly among the Central Asian Turkic tribes, on the surviving Turkish A lavi or

Bektashi beliefs and practices seen in Anatolia. First of all, Güngör defines that shamanism is a mystical, ecstatic and magical system rather than a religious system. According to him, to define the An­ cient Turkish beliefsystem as Shamanism is absolutely wrong, because it extends beyond shamanism how­ ever it contains some shamanistic elements which are the characteristics of the shamanism that has a very strong relation between the dead ancestors and lives acted by the magician shaman or kam in Turkish.


62

ABD URRAHMAN K U Ç U K

Then h e deseribes the acts o f the shamans b y giv­ ing examples compiled among the Turkic peoples in Asia, such as shaman's saving and to rescue people from enemies or animals by transforming into wolf, bear ete., revenging on enemies, showing some ex­ traordinary features like swallowing ax, to be seen at different places at the same time, to give death to some­ one, to walk on a river, not to be bumt in a fire, to give life to the dead, to give chil d to barrens or old persons, to transform people to stone, to know unknowns, ete. At the later stage, he gives soriıe examples from the recorded mirades or men/dbes ofthe A lavi-Bektashi leaders, known as Baba, Eren, A lp, Alperen and Abdal, even of the Sunni religious leaders called shaykh or

veli. So, Güngör pointed out concrete similarities be­ tween shamanistic and Islamic Alavi -Bektashi even Sunni traditions. He finally concludes that "Pre-Islamic Turlde be­

liefs and practices have been surviving in the lslamic A lavi-Bektashi and Sunni traditions as popu/ar beliefi and practices. . . . Both Anato/ian Sunnite and A lavite borrow their cu/tura/ source from the Central Asian Turkic cu/tura/ milieu, but by adding same ls/amic motifs and jigures. In the second chapter, Küçük d.iscusses traditional Turkish religious tol erance towards the minorities in . Anatolia particularising the Armenians and the Jews. As the French Turkolog, Jean-Paul Roux says (in his summary -La Religion des Turcs et des Mongols, Paris,

1984-) that "the Turks who were known as barbarians, a dh ered m a ny un ivers a l religions (B uddhis m ,


T UR KLERiN ANA D O L U ' D A AZlN L l KLARA DiNi H O Ş GÖRUSU

63

Manichaenism, Mazdaism, Judaism, Christianity, Is­ lam) but protected their own instinctual characteristic, however they never showed any religious intolerance. They always present unbelievable example oftolerance as a unique in the world history. They always aimed to harmanise very opposite beliefi and to live together. Something must be in the deep of their heart. lt is the idea of universalism and to li ve together. . . ", in this respect, Küçük gives some details on the good rela­ tionship and tolerance between the two different ethnics and religious communities, that is the Annenians and the Jews, after indicating good examples of the Turk­ ish tolerance from the pre-Islamic times. The close relationship between the Orthodox Chris­ tian Armenians (who were under the severe pressure of the other Orthodox Christians, Byzantines, for sev­ eral centuries) and the Muslim Turks comes back to the Manzikert Battle between the Seljuks and the Byz­ antine

(1 071 ). B efore that time the Byzantines captured

the Annenian Ani Kingdom but later on the Annenian Govemor Kiuri preferred the Turkish rule against the Byzantine, by paying taxes to the Seljuks. After that time the Armenians protected their national and reli­ gious values under the rules of the Seljuks, Ottomans and down to present time. In this section, Küçük used mainly the Annenian documents and records. In the second section, Küçük handles the case of

the Jews who were invited from Spain to the Ottoman lan ds, by Mehmed II, the Conqueror, to save them from the genocide of the Catholic Christians in Andalusia. Starting from the time of Bayezıt II, when they arrived in the Ottoman lands, they realised the Turkish toler-


64

A B D URRAHMAN K U Ç U K

ance, so they freely performed their religious acts, sur­ vived their cultural heritage down to our days. They, therefore established an organisation to remember and celebrate their arrival to Turkey (such as, in 1 992, 5001h anniversary celebration), by giving their sympathy to the Turkish people. To be obj ective, Küçük, for this section, too, uti­ lised many Jewish sources. In short, two scholars showed two characteris­ tics of the Turks: protection of the pre-Islamic tradi­ tional religious beliefs and practices in the Islamic mi­ lieu, and tolerance towards the religious minorities in respect to universalism.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.