Harun Güngör - Türk Din Etnolojisi

Page 1


1'ZoiiUUII Ttmn Yaşm; lnsonlm Hep

iJllbniiJdlir."

TURKDIN ETNOLOJISI ••

PROF. DR HARUN GÜNGÖR

��

IQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK


IQ Kültür Sanat Yayıncılık:445 Araştınna-İnceleme:384 Türk Din Emolojisi Prof. Dr. Harun Giingör

Kitabın tüm yayın haklan IQ Kültür Sanat Yayıncılık Uluslararıısı Tanıtım Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi'ne aittir. nevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapı! hiçbir şekilde kopya edilemez, çogaltılamaz ve yayımlanamaz. Yayıncı Sertifika No l. Baskı ISBN Genel Yayın Yönetmeni Editör Mizanpaj Kapak Tasarım Montaj İlişkiler ve Dağıtım Sorumlusu Baskı-Cilt

12446 Mart 2012/ İstanbul 978-975-255-347-7 Adem Sangöl Y rd. Doç. Dr. Kenan Koç AdeınŞenel Yunus Karaaslan MefaGrafik Yusuf Sangöl Alioglu Matbaacılık

Ona Mahalle Fatin Rllşlll Sokak. No 1-3A, Bayrampaşa /Istanbul Tel: 0212 612 95 59

Copyright cı IQ Kültür Sanat Yayıncılık Uluslaranısı Tanıtım Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi Copyright cı 2012, Prof. Dr. Htmln Giingör IQ K0LT0R SANAT YAYJNCIUK, toplumu

"Bügi lşığmda Aydmlanmaya" çağınyor, Amaç stilışilin ya da kin arttınruık değü, yalnııca lllpluma fa:ydtıb olmak.

GENEL OACITIM www.iqlrultursanat.com

e-mail: info@iqlrultursanat.com

"'f ®

TOPLU ALIMLARDA İSTEME ADRESİ

IQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK ve ULUSLARARASI TANITIM HİZMETLERİ TİC.LTD.ŞTI. 19 Mayıs Mah. Osman Gazi Cad. Günyüzü Konaklan C Blok No.1-A Büyükçekmece-İstanbul Tel: 0212 519 56 83 Be1gegeçer: 0212 520 91 12 Cep: 0544 608 58 58 - 0505 226 34 00


"Ztmuını Tann Yaştıl', insanlar Hep

lJlümlüdür."

TURKDIN ETNOLOJISI ••

PROF. DR HARUN GÜNGÖR

�,

IQ KÜLTtiR SANAT YAYINCll..IK



İÇİNDEKİLER .

ÖN SÖZ

.

.

.

.

.

.......... ....... ..... ................................. .....�........... ....... ................................ ..............

7

TÜRK DÜNYASINDA YENİ DiNI ARAŞTIRMALAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

.

.. .................................................................... ............ ............

GELENEKSEL TÜRK DİNİ .

9

21

.................. ................ ........................................................

AK DiN (AK CAN =AK BURHANİZM) .................... ....

"BELGE VE KAYNAKIARLA BURHANİZM" ŞAMANİZM

......... 43

..................... .....

.

.

.

49

............ ........... ...... .. ....................

SS

..........................................................................................................................

BATILI NEO-ŞAMANİST GRUPLARlN SOSYAL STRATEJİLERİ . 81 .... ...

KUTSAL KİTAPITEVRATTA ŞAMANİ UNS URLAR

..

. .

........ . ... ........ .. .. .....

93

KUTSAL KİTAP (TEVRATI'IN AGAÇLA İLGİLİ HORİSİ VE ÇAGDAŞ NEO-ŞAMANİZM

.

.................................... ....

.

ŞAMANİZMDE BİTKİLER.

................. ............... ......................................................

ŞAMANİZM ANİMİZMİN ESKİ YA DA YENİ BiÇİMİ M17 . ..

AYI VE ŞAMANİZM

.

.........

..... 117

.

......................... ... ........................................ .. ............. ...............

TUNGUZLARDA ONGUNLAR MANİHEİZM

. .

.

........................ ............. .......................................

.....................

. ......

99

107 123 127

..................................... 129

.. .................................................

TÜRK RUH ANLAYlŞI DEGİŞİMlNlN MEZAR TAŞLARINA YANSIYIŞ1

. .

. .

.... ............... .. .......... ....................... .. ..............

157

KAYSERİ'DE DİNİ KAVRAMLAR ETRAFlNDA OLUŞMUŞ TİCARETHANE ADLARI . . . .. . .. .. ..

.

.

.

........ ....................... ........... .......

165

KAYSERİ TiCARETHANELERİNDE YER ALAN DİNİ SEMBOLLER VE DUALAR.

.

.

..... ... . .....

.. ..... .... ......... ........................ ... 173

......

.

.

.

.

..

GAGAUZLARDA DİN VE DİNİ TERMİNOLOJİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ ,.................................................... 179 ....

BİR RUS ARAŞTIRMACI GÖZÜ İLE KARAMANLILAR .

.

. ........ ...........

187

KİŞİ OGLUNDAN ADEM OCLUNA TÜRK KÜLTÜRÜNDE İNSAN DİZiN . ...

. .

......................... ... ..... ...

.

..... . .. . .. .

.

................... ....................................... ...................

. ......

....

.....

.. .............

s

193

.. .. ....-.............................201

.. ...

.

.



ÖN SÖZ

� din tarihi, Türklerin Gök Tanrı temelinde yazılı bir .l kayna�a dayanmaksızın kendi iç kültürel dinamiklerinden doğan

ve

günümÜZe kadar varlığını devam ettiren Gök Tann

dini=tengrizmle başlar. Türkler bu milli dinlerinin dışında Bu­ dizm, Ak Din, Taoizm, Konfüçyanızm, Zerdüştilik, Maniheizm, Musevilik ve Hıristiyanlık'la da muhatap olmuş, Türk topluluk­ larının bir bölümü bu dinleri kabul ve tecrübe etmişlerdir.

VII. yüzyılda Arabistan'da doğan Müslümanlık kısa sürede büyük bir gelişme göstererek hemen aynı yllzyılın sonunda Orta Asya ve Çin'e kadar yayılma imkanı bulmuştur.

Türklerin Müslümanlarla ilk karşılaşmaları Müslüman Arap orduları ile Çin orduların günümüzde Kırgızistan toprakları içe­ risinde yer alan Talas şehri civarında ki savaşla(751) olmuştur. Bu savaşta Türkler savaşa katılmamış ancak lojistik olarak Çinlilere karşı Arap ordularını desteklemişlerdir. Türklerin kitleler halinde Müslümanlığı kabulleri X. yüzyılda Karahanlı Hükümdan Satuk Buğra Han'nın Müslüman oluşu ile başlamış ve bu süreç XIX. Yüzyıla kadar devam etmiştir. Hiç şüphesiz bütün Türklerin aynı anda Müslümanlığı kabul ettikle­ rini söylememiz mümkün olmadığı gıbi, çok geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan Türklerin aynı zamanda bir din birliği oluştur­ duklarını da söylemek mümkün değildir. Türk din tarihi ile ilgili çalışmalar hem tarihi olarak yeni, hem de sayısal olarak oldukça azdır. Üstelik bu çalışmalardan bir kaçı 7


Prof. Dr. Harun Güngör

hariç,diğerleri ya bir ansiklripedi maddesi, ya da bir kitabın küçük bir bölümünden ibarettir. Söz konusu çalışmalara nitelik açısın­ dan bakıldığında bunların büyük bir bölümünün konunun uzman­ lan tarafindan değil, amatörler tarafından yapıldığı görülmekte­ dir. Halbuki dini araştınna ve incelemeler hem tarihi, hem de dini bilmeyi gerektirir, Tarihi bilmek gerekir, çünkü dini olaylar bir yanı ile tarihi aşan( transhistorique) bir nitelik gösterse de, diğer yandan aynı zamanda tarihi bir olaydır. Dini bilmek gerekir,zira kullanılan bir çok terimlterminoloji d.inidir. Bunları bilinmeden bir dini anlamak ve tarihini yazmak imkansızdır. (rzülerek ifade etmek gerekir ki, Türk dini ile ilgili yazılan makalelerin çoğu kafa kanştınnaktan öte bir fayda saglaınaınaktadır. Elinizdeki bu kitap,çoğu Türk dini ile ilgili,daha önce çeşitli yayın organlannda yayınlanmış makale, bildiri ve çevirilerden oluşmaktadır. Böyle olmakla birlikte konulan krolonojik esasta ele alan bir dinler tarihi kitabı olmadığı gibi, homo re/igiosus'un genel kanunlarını tespite çalışan bir din antropolojisi de değildir. Bu kitap, amacı dini fenomenlerin yada kutsalın tecrübelerinin halklara, bir etnik gruba ve kültürlere göre aldığı çeşitli biçimleri ortaya koyan bir din etnolojisidir Burada Türklerle ilgili dini hu­ suslar ele alınmıştır. Umanın burada yayınlanan makale,bild.iri ve çeviriler Türk din ve düşüncesinin aydınlanmasına katkıda bulunur.

Burada kitabın yayınlanmasında katkısı bulunan Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Prof. Dr. Mustafa Ünal, Prof. Dr. İsmail Gör­ kem, Dr. Ramazan Adıbelli'ye, kitabın yayınlarunasını saglayan Adem Sangöl ve IQ Kültür Sanat yayınevi çalışanlarına teşek­ kürlerimi sunanm. Prot Dr. Harun GÜNGÖR 2012-Kayseri


TÜRK DÜNYASINDA YENİ DİNİ ARAŞTIRMALAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Ç

ok geniş bir coğrafya ve değişik iklim kuşağında yaşayan Türkler, tarihleri boyunca Gök Tann dini, Budizın, Mani­ . heizm, Musevilik, Nesturi Hıristiy3nlık ve İslam dini gibi bir­ çok dini inanışı kabullenmiş, eskiden olduğu gibi günümüzde de bu dini çeşitliliği devam ettirmiştir . . .

Ancak zamanın değişmesi ile Budizın yerini Lamaizıne ve daha doğru bir ifade ile onun Şamaniılda karışmasından ibaret olan ve bu nedenle Budizmo-Şamanizm olarak niteleyebileceği­ miz Ak yang=Ak Din'e, Nesturi Hıristiyanlığı ise yerini Pravos­ lav dini diye adlandınlan Rus Ortodoksluğuna bırakmış; Muse­ vilik Karaylar'da Tevrati, Kınınçaklar'da Talınudist bir çizgide devam etmiş; Maniheizın birkaç kültürel etki dışında ortadan kalkarken İslamiyet ana Türk kitlesinin egemen dini inanışı ha­ line gelmiş ve bu durumunu sürdürmektedir. Türk dini inanışı­ nın temelini oluşturan Gök Tann inancı ve bunun müşterek kül­ tür temelini, diğer bir ifade ile yatay boyutunu meydana getiren Şamanlık=Kamlık ise, gösterdiği uyum sayesinde bütün din sis­ temleri içerisinde varlığını sürdünnüştür.

Bilindiği üzere, bugün Türk dünyasının çok büyük bir bö­ lümü mezhep farklılıkları bir yana Müslümandır. Ben bu maka­ lede Müslüman olmayan Türklerin kısa bir tanıtımını yapıp, bun­ ların dini inanışları ile ilgili yayımianmış ve bilinmesinde fayda 9


Prof. Dr. Harun Güngör

gördü� bazı araştırmalar üzerinde duracak, daha sonra da ge­ nel bir değerlendirme yapacağım.

Müslüman Olmayan Türk Topluluklan: 1-

Hıristiyan Türkler:

a. Gagauzlar: Moldova Cumhuriyeti Bucak bölgesi ile Uk­ rayna, Bulgaristan, Yunanistan, Kazakistan. vb ülkelerde yaşayan Gagauzlann toplam nüfusu 200. OOO'in üzerin­ dedir. Bunların büyük bir bölümü Moldova'da, 40.000'i Ukrayna'da, SOOO'i Bulgaristan'da yaşamaktadır. Diğer ülkelerde yaşayan Gagauzlann sayıları hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Büyük çogunluğu Ortodoks mezhe­ bine mensup olan Gagauzlar arasında, özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Presbiteryan, Pentakotist Baptist, Adventist, Neo-evanjelik. .. vb. Protestan gruplar da yer almıştır. Günümüzde Kororat'ta bile iki tane evao­ jelik kilise mevcuttur. Yehova Şahitleri ise bölgeye yerleş­ mek için faaliyetlerine hızlı bir biçimde devam etmekte­ dirler. ..

b. Çuvaşlar: Rusya Federas}oou içerisinde� alan Çuvaşistan'da yaşayan Çuvaşların nufusu 1.000.000 civarındadır. Ayrıca Çuvaşlar Rusya Federasyonuna bağlı Başkurdistan, Mari, Tataristan ve doğu Sibirya'da da yaşamaktadırlar. 18. yüz.; yıldan itıbaren Hıristiyanlaştınlan Çuvaşların aralarında az sayıda da olsa Yazıçmk (14 köy) dinine inanan insan­ larla Müslümanlar da bulunmaktadır. c.

Hakaslar: Hakas Cumhuriyetinde yaşayan Hakasların sayıları 77.000 olup, Ülke nufusunun %13'ünü Hakaslar oluşturur. Hıristiyan olan Hakaslar arasında Şamani ge­ leneklere b�ı olanlar da mevcuttur. 10


Türk Din Etnolojlsl

d.

e.

Gomo-Altay (Altay Kişi): Altay özerk Cumhuriyetinde yaşayan Altaybiann sayısı 66.000 olup, bunlar 19. yüzyılda Hıristiyan]aştınlmışlardır. Bununla birlikte halen büyük bir kısım Şamani gelenekleri sürdürmektedirler.

Sahalar (Yakutlar): Rusya Federasyonuna �Saha özerk Cumhuriyeti'inde yaşayan Sahaların toplam sayı­ lan 360.000'dir. Bu nüfus Yakutistan nüfusunun %36.9 oluşturmaktadır. Resmi olarak Hıristiyan olan Sahaların arasmda Şamani gelenekler oldukça yaygındır.

C.

Dolganlar: Teyınur yanmadası Dolgan-Neneth muhtar bölgesinde yaşamakta olup, oradaki sayılan 5.200, Saha Cumhuriyetinin Anabar bölgesinde ise 900 Dolgan bulun­ maktadır.

g. Tofalar (Karagaslar): 1\ıva-Buryat sınır bölgesinde ya­ şayan Karagaslar'ın sayılan 632.000'dir. Geleneksel Türk dini inanışını korumaktadırlar. II- Mosevi Türkler:

a. Karaylar (Karaim): Kırım, Polonya, Azerbaycan vb. ülkelerde yaşayan Karaylar, kutsal kitap olarak Tevratı .ka­ bul edip, Talmudu reddederler. Karayların eski Sovyetler Birli�ki ntıfuslan yaldaşı.k 3000-5000 kişidir.. b. Kırunçaklar: Kırun'm başkenti Simfenpot (Akmescit) ve civannda oturan Kınmçaklar, Karaylar'ın tersine Tevra­ tın yanında Talmudu da kutsal kitap olarak kabul ederler. Sayılan Karaylardan daha azdır. m- Budist a.

(Lamaist) Türkler:

Thvalar: Rusya Federasyonu içerisinde Tuva Cumhuriye­ tinde yaşayan Tuva Türkleri 182.000 kişiden ibarettir. 11


Prof. Or. Harun GOngör

Cumhuriyet nüfusunun %60'ını oluşturan Thvalar T ibet Budimıi de denilen Lamaizm dinine mensupturlar.

b. Sarı Uygurlar: San Uygurlar Çin egemenli�nde bulu­ nan Do� Türkistan'ın Gansu eyaletinde yaşamakta olup Budisttirler. IV- Ak Burbanizm (Ak din=Ak caft): Oorno-Altay bölgesinde yaşayan Altay kavimleri arasında Ak-yang=Ak din'e mensup insanlar da bulunmaktadır. 1904 yı­ lında Çet Çolpan tarafından kurulmuş olan bu din Budizrno-Şa­ manizrn olarak da nitelendirilebilir. Türklerde din denilince ilk akla gelen Şamanizmdir. Bugün ar­ tık bir din olmadı� bütün araştırmacılarca kabul edilmesine rağ­ men Şamanlık Türk düşünce sisteminin yatay boyutunu oluştur­ ması nedeni ile bütün Batılı araştırmacilann dikkatini çekmiştir. ve Kuzey Asya'da yaşayan Türklerin dinleri ne olursa olsun, araştırmacılar mevcut inanışiann kökeninde mutlaka Şa­ Orta

manizmi

aramış

ona atıfta bulunmuşlardır.

Araştırtmacı S. A Tokarev "Religiya v istorii Narodov Mira (Moskva 1986) adlı eserinde dinleri önce cografi bölgeler esasına göre sınıflandırmış, Budizm, Hıristiyanlık ve islamı ise ayrı bir kategoride değerlendirmiştir. Dinlerin esasını efsane ve büyücü­ lüğün oluşturduğunu ifade eden Tokarev, diyalektik materyalist açıdan dinin toplum için bir kötülük olduğunu ifade etmiştir. To­ karev bu kitabında da Şamaniıme uzunca bir yer vermiştir. Bu ki­

tabın Dünya Halklannın Dinler Tarihi adı ile oldukça bozuk ve anlaşılması güç bir tercümesi yayınlanmıştır( Bkz: Sergei Alek­ sandrovich Tokarev, Dünya Halklannın Dinler Tarihi. (Çev: Rauf Aksungur,) Ozan Yayıncılık, İstanbul 2006). 12


TOrk Din Etnolojlsl

Şamanizınle ilgili eski Rus araştırtınacıları Radlof, Katanov, Anohin ... çalışmalarından sonra en önemli çalışma Nikolay Alek­ seev Alekseeviç'in ''Şanuınizm: Turkoyazıçnıh Narodov Sibiri (Novosibirsk 1984) adlı eseridir. Bu eserde Alekseev Yakut, A l­ tay, Hakas, Şor, 1ilva ve Tofa Şamani.zmi ile ilgili çalışmaları, bu çalışınaların kimler tarafindan yapıldığını, nerelerde bulun­ duğunu anlatmakta, daha sonra da bir Şamandan diğerine deği­ şiklik gösteren, aynı zamanda farklı bir anlayışın ifadesi de olan terminoloji üzerinde durmaktadır. Ne var ki, Alekseev İngilizce kaleme alınmış olan " Siuumınism, Soviet Studies of traditiontıl religion in Sibiria and CentralAsüı", (New-York, London 1990) adlı kitaba yazdığı " Siuutuınism among the Turlde Poepk of Si­ berüı (s. 49-109) isimli makalede, o günün Sovyet politikasına uy­ gun olarak Şamaniann halkı kandıran birer şartatan olduğunu ve bu nedenle mutlaka ortadan kaldınlmalan gerektiği ifade ediyor. Şamanizm konusunda önemli bir eser de Saha etnologu G. V. Ksenofontov'un 1937 yılında kaleme aldığı ancak 1992 yılında yayımianmış olan Şamanizm, (Yak:utsk 1992) adlı eseridir. Bu ki­ tabında Ksenofontov, Hıristiyan misyonerlerce Şamanizme yönel­ tilmiş aşağılayıcı bir takım iddialara cevap vermeye çalışmakta, hatta Hz. İsa ile Şamanların do� yaşayış ve ölümü arasındaki benzerlildere dikkat çekmektedir (s. 115-130). Marksist öğreti d�­ rultusunda oluşturulmuş dini terminolojiyi kullanan Ksenofon­ tov, örneğin ''vecde gelmek, kendinden geçmek" yerine Rusça "şuınaşestvie=delinnek" kelimesini kullanmaktadır (s.250). Bu kitapta ilgi çeken bir hususta da Moğol istilası sonucu ve geç dö­ nemde ortaya çıkmış olan Ak ve Kma Şamtuıjzmi başlangıçtan iti­ baren var olan bir gerçekmiş gibi takdim etmesidir. Ksenofontov'un sözünü ettiğimiz bu kitabı "Les Chamans de Siberie et kur ıra­ dition orak suivi de Chanuurisme et Christitmisme" (Paris 1998) adı ile yayınlanmıştır. Burada ilginç bir noktayı da belirtmekte 13


Prof. Dr. Harun Güngör

yarar vardır. Kitabın Fransızcca tercümesinin arka kapagıııa bir tanıtma yazısı yazan redaktör, K.senofontov'un orijinal Şaman iz­

min Hristiyanlığın a.ıkastndaki büyük anne olduğunu ifade etti­ � anlatmaktad.ır. Burada aynca Mirali Seyidov'un kaleme al­ dı� " Gam-ŞaiiUlll ve Onun Gaynaghınna Umumi Bir Bahış, Bakı-Gençlik 1994"adlı eserini de anmak gerekir.

Altmışlı yıllardan itibaren Amerikada başlayan neo-şamanist hareketler ve Sovyetler Birli� yılalması Batılıların geleneksel Şamanizıne olan ilgisini artırmış ve bu ilgi neticesinde çalışınalar hızlı bir şekilde başlamıştır. Bu çalışınalar içerisinde en dikkate deAer ve etkili olanı Fransız antropolog Roberte N. Ramayon'un araştırmalarıdır.

,

Hamayon, La chllsse a l'ame: Esquisse d une theorie du cha­ numisme siberien (Nanterre,

1990) adlı eserinde Şamanizmin Pa­

leolitique dönemin avcı toplwnlarında ortaya çıktı�mı, taruna ge­ çiş ve hayvan yetiştiricilip başladıgı Neolitique döneme gelince bir mutasyona uğradıgıru

anlatmakta, daha önce hayvan ruhia­

nna hürmet ve onu takdis eden Şamanların bu yeni dönemle bir­ likte ata ruhlarına yönelip onları kutsal saydıklarını, cennet ve cehennem gibi kavramlann da o zaman doğduğunu ifade ettik­

ten sonra Batılılarm tarihi süreç içinde Şamanlar ve Şamanizmi; •

Şeytaniaştırma (Diabolisation)

Şartatanlık

Patolojik vizyon

İdealizasyon dönemi olarak nitelemektedir.

Geliştirmeye ça.Iıştıw ve birçok araştırmacı tarafından da ka­ bul gören yeni teori do�tusunda Şaınanizmi en eski vecd ve

istiğrak tekniği olarak tanımlayan M. Eliade'ı Şamanizmi basit bir tekni�e indirgedi� için, onu ekstıızik ve trapötik metotlar top­

lamı olarak niteleyen Couliano'yu da aynı batayı paylaştığı için 14


Türk Din Etnolojlsl

reddetmekte ve Şamanizmi bu tanımların dışmda ayn bir biçimde tanımlamaktadır. Hamayon'a göre kaynağını geleneksel Sibirya toplumlanndan alan Şaınanizm bir din değildir. O özellilde avcı toplumlarda av ile avcı arasında ruhsal bir ilişkiden ibarettir. Bu ilişkiyi sağlayan kişi de Şamandır. Bu ilişki aslında al gülüm ver

gülüm gibi basit bir esasa dayanmaktadır. Hamayon'a göre Şama­ nın vecd haline gelip kendinden geçmesi Şamanizmin ayıncı bir vasfı değildir. Bu kendinden geçme hususunu birçok dini hare­ kette, hatta dinle ilgisi bulunmayan hareketlerde de görmek müm­ kündür. Bu nedenle Şamanizmi Eliade usulü tanımlamak doğru değildir. Yine seçkin bir araştırma grubu tarafından kaleme alın­ mış olan La politique des esprits, Nanterre, Societe d'ethnologie, 2000 adlı eseri de unutmamak gerekir. Orta Asya Türk topluluklarının dini hayatı ile

ilgili yapı­

lan araştırmalardan birisi de Patric Garrone tarafından hazırlan­ mış olan "ChaiiUlnisme et Isitım en Asie Centrale, La Baksylyk

Hier et Aujourd'hui, Paris. 2000"adlı eserdir. Kitabına Hamayon'a teşekkürle başlayan Garrone, İslamileştirilmiş Şamanizin olarak nitelediği Saksılığın Türk-Moğol Şamanizminin Arap-Fars Müs­ lümanlığı ile kesiştiği Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kaza­ kistan ve Türkmenistan co�asından bahsetınekte, bu hareketin tarihi süreç içerisinde geçirdiği evreleri ve aldığı biçimleri

anlat­

maktadır. Baksılıle adını verdiği Orta A sya Şamanizmini yerleşik ve göçebe halklar Şamanizmi (Baksılığı) olarak ikiye ayıran Gar­ rone, yerleşik halklar olarak kabul ettiği Özbek ve Tacik Baksıla­ nnın ço�u kadınlar oluşturmasına rağmen bunların İslami etki ile t oplum dışına itildiklerini; göçebe halklar; Kırgız, Kazak, Türkmen ve Karakalpaklann Saksılannın çoğıınluğunu ise erkek­ lerin oluşturduğunu ifade etmekte bunların ayinleri İcra ederken de farklı enstrümanlar kullandığına dikkat çekınektedir. Aynca Garrone, özellikle Baksılığm Orta Asya İslam sufızmi üzerindeki 15


Prof. Dr. Harun GOngör

etkilerini toplu zikir ve Bürküt inanışında görmek mümkün ol­ duğu gıbi, divane, malang vb. isimlerle anılan dervişlerin yaşayış­ larında da görmenin mümkün olduğunu ifade etmektedir. Orta Asya Türk din hayatı ile gili diğer önemli bir eser araştır­ macı Bruce G. Privratsky t8rafından kaleme alınmış olan Muslim Turkistluı: Kaiak religion and col/ediıle memory (Curzon Presse, 2000) adlı eserdir. Kazakistan'ın Türkistan şehrindeki dini hayatı inceleyen yazar, kazak kolektifhafızasının oluşmasında İslam su­ fımıi ile eski Kazak Şamaniiminin etkili rol oynadığını ifade et­ mektedir. Bir alan araştırması hüviyetinde olan eser aynca bibli­ yoğrafık zenginliği ile de dikkat çekmektedir.

Ülkemizde daha: .önce Rus etııolog ve tarihçileri tarafından yapılmış araştırmalaTın T ürkçe tercümeleri dışında yerinde göz­ lem ve sözlü anketiere dayalı bir saha araştırması yapılmamıştır. Halbuki Altay bölgesi sadece Şamanizm açısından değil, aynı za­ manda Ak yaii =Ak din açısından da önemlidir. 1904 yılında Çet Çolpan adlı bir kişi tarafından kurulmuş bulunan Ak din bir yan­ dan Rus emperyalizminin bir aracı olarak kabul edilen Hıristiyan­ lığa, diğer yandan da Şamanizme karşı bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Bugün bile canlılığını sürdüren Ak din hakkında ülke­ mizde birkaç küçük tanıtma yazısı dışında bir bilgi mevcut değil­ dir. Bu sebeple burada konu ile ilgili üç kitapçıktan bahsedeceğim: Bu kitaplardan biri, redaktörlüğünü Tolbina, M. A.'nın yap­ tığı ve 1993 yılında Gomo-Altay Cumhuriyetinde yayınlanan '!4/tay Alkıştar = Altay Dualar" adlı küçük bir kitaptır. Bu ki­ tapta ilahiler ve dualar yer almaktadır. Diğer bir kitap ise Valen­ tina Aleksandrovna ve Çoçkına Mayya Petrovna tarafından ka­ leme alınmış olan ':Altay yaii = Altay dini" adlı eserdir. 1996 yılında yayınlanmış bu eser, Ak dinle ilgili oldukça önemli bil­ giler içermektedir. Üçüncüsü ise içerisinde Çet Çolpan'ın resmi­ nin de yer aldığı '�k cang=Ak din" adlı broşürdür. Yukarıda da 16


Türk Din Etnolojlsi

ifade ettiğim gibi, Türkiye'de bu konularla ilgili bir kaç tanıtma yazısı ve çeviri dışında ciddi çalışmalar mevcut değildir. 1553'de Kazan'ın Çarlık Rusyası tarafından işgal edilmesi ge­ rek İdil, gerekse Orta Asya ve Güney Sibirya'da yaşayan, ço� geleneksel Türk inanışlarını devam ettiren Türkler için büyük bir yıkım olmuş, özellikle Ruslar bu Türk kitlelerini Hıristiyan­ lıştırmak amacı ile büyük bir misyonerlik faaliyetine girişmişler­ dir. Bu gün Orta İdil bölgesinde yaşayan ve yüzyıllarca Hıris­ tiyanlaştınna çabalarına karşı koyan Çuvaşların dini inanışları oldukça önem arz etmektedir. Bu açıdan Çuvaş etnolog Denisov, Petr Vladimiroviç'in "Religoznie Verovaniye Çuvaş (ıstoriko et­ nografıçeskie oçerlu), Çeboksarı 1959" adlı eseri oldukça ilgi çe­ kicidir. Zira bu kitap, Orta İdil bölgesinin kültür hayatına ışık tu­ tacak niteliktedir. Çuvaş din hayatı ile ilgili di�er önemli bir eser ise Dr. Mesza­ ros Gyula "Pamyatniki Staroy Çuvaşkoy Ver, Tom, I (Çeboksar 2000) adlı eseridir. Macar araştırmacı tarafından Bizzat yerinde gözlem metodu ile yapılmış bu çalışma 1909 yılında Budapeşte'de Macarca yayınlanmış olan eserin Rusça tercümesidir. Çuvaş ört: adet, gelenek ve sözlü kültürü açısından oldukça önemlidir. Yakından tanıdı�z Gagauzların ellerinde ise Mihail Çakır (Ciachir) tarafından Gagauz Türkçesine tercüme edilmiş Matta İn­ cili ile S. Tomova tarafindan yine aynı dile tercüme edilmiş Yu­ hanna ineili bulunmaktadır. Çakır tarafından daha önce tercümesi yapılmış küçük Dua Kitabı ise Yunanistan'da yaşayan Gagauz­ lar tarafından ''Kısa Dua Kitabı Gagauıça, Salonik 2001" adı ile yeniden basılrnıştır. Gagauzlann dini inanışları ile ilgili önemli çalışınalardan birisi de James Aleksander K.apalo tarafından kaleme alınmış olan "Texte,Contexte and perfomumce,Gagauz Folk Religion 17


Prof. Dr. Harun Güngör

in Discourse and Practice, Leiden-Boston 2011 adlı eserdir. Bir alan araştırması olan eser Gagauz halk dindarlığı açısından ol­ dukça önemlidir. Kırgızistan'da gelişmekte olart Tenircilik=Tanrıcılık hareketi ile ile ilgili Çoyon Omuralı Uulu tarafından kaleme alınmış olan

"Tenircüik, Bişkek 1994" adlı kitapla Dastan Sargılov'un "Tenir­ din Jolunan Adaş/can Adam, Bişkek 2001" adlı eserinden de söz etmek yerinde olur. Ancak hbburada bir hususa özellikle dikkat çekmek istiyorum. Burada anlatılan Tenircilik, Kırgızcılık ya da batılıların tabiri ile neo-paganizrnin Göktürk kİtahelerinde anla­ mını

bulan Gök Tanrı dini ile hiçbir ilgisi yoktur.

Bu çalışmaların yanı sıra Türk araştırnıacılarının da konuya ilgi duydukları görülmektedir. Doktora seviyesinde yapılan araştııma­ lardan biri Dr. Mustafa Ünal tarafından yapılmış olanA Compa­

rative Study ofFuneral Customs in Turkey and Azerbaıjan with Particu/ar Referance pre-islamic Turkic Aspects (Binningham 1996), Dr. Durmuş Ank'ın Hıristiyanlaştın/an Türkler (Çuvaş­ lar) (Ankara 2005) adı ile yayımlanmış olan doktora tezidir. Di­ ğer bir eser ise Dr. Kemal Polat tarafından yapılmış ve ''Beşikten Mezara Kırgız Türkleri'nde Gelenek ve İnanış/ar (Ankara 2001) adı ile yayımlanmış doktora tezidir. Bunların dışında yapılmış bazı araştırmalarda da din konusu yer almıştır. Ancak bunları dini araştırma eseri olarak kabul et­ mek mümkün değildir. Bütün bunlar göstermektedir ki, T ürkiye'de konu ile ilgili ye­ terli çalışmalar mevcut değildir. Özellikle Şamanizmle ilgili ça­ lışmalar 1930'lu yıllara dayanmaktadır. T ürk fıkir adamları Ziya Gökalp, Abdülkadir İnan, Yusuf Ziya Yörükan, Sadettin Buluç'un eserlerinin artık literatürü eskimiştir. Ülkemizde yapılan en son çalışmalar bile artık günümüzde bilimsel değerini yitirmiş Rusça literatürün tercüme ve tefsiriııden ileri gitmemektedir. 18


TOrk Din Etnolojisl

Halbuki Batıda 18. yüzyılda başlayan Şamanizmle ilgili çalış­ malar şimdi daha zengin ve çeşitlendirilmiş olarak devam etmekte olup bu çalışmalann çoğunluğunu literatüre dayalı çalışm3lar ye­ rine alan araştinnalan oluştunnakta, olaylar belli teoriler doğrul­ tusunda açıklanmaya gayret edilmektedir. Yukarda ismini zilerettiğimiz çalışmalar göz önüne alındı­ gında yurdumuzda geleneksel Türk Dini ve Şamanizmle ilgili ça­ lışmalann azlığı dikkat çekmektedir. Şüphesiz bu durumun bir­ çok sebebi vardır. 1. Konunun öneminin anlaşılamamış olması, 2. Araştırma yapılacak sahada kullanılan resmi ve yerel di­

lin bilinmemesi 3. Türk araştınnacılann araştırmalannda daha ideolojik ve

subjektif davranmaları ve bir türlü ön yargılardan kurtu­ lamamış olmalar 4- Konuya ilgi duyan araştırmacılarm bir çoğunun söz ko­

inanç ve uygulamaları hurafe olarak kabul edip gör­ mezlikten gelmeye çalışmalan

nusu

örneğin Türkiye'de okuyucu yada araştırmacıları Şama­ nizm hakkında belli bir kanaate ulaştırabilecek tür ve sayıda hiç­

bir ciddi inceleme olmamasına rağmen, Şamanizm bir düşünce ve bir sistem bütünlüğü içerisinde ele alınıp tartışılmak yerine hep bir din olup-olmaması açısından polemik konusu yapılmaya gay­ ret edilmiş ve edilmektedir. Halbuki Batılı araştırmacılar Sovyet­ ler Birliği'nin dağılmasından sonra salt geleneksel Şamanizrole ilgili araştınnalar değil, 1960'1ı yıllardan itibaren özellikle Ku­ zey Amerika'da ortaya çıkmış Qlan Neo-Şamanizm ve Şamaniz­ min Orta Asya İslam sufızmine etkisini konu alan araştınnalara da devam etmektedirler. Bu konuda Aleksandr G. Seleznev'in Le

Syncretisme lslam-Paganisme Chez /es Peuples Türks de Siberie 19


Prof. Dr. Harun Güngör

Occidentale, Cahiers du Monde russe, 41/J-3 Avril-septembre 2000, p 341-356 adlı makalesi ile Thierry Zarcone'un, Les Conf­ reries Soufies en Siberie (XIX. siecle et debut XX siecle), Cahi­ ers du Monde russe. 41/J-3, Avril-septembre 2000, pp, 279-296 makalesi gibi daha onlarca çalışma mevcuttur. Sonuç olarak şu hususu ifade etmekte yarar vardır: Orta Asya'da yapılacak her çalışma kültür köklerimize daha da ya­ kınlaşmamızı sağlayacak, kendimizi daha yakından tanımamıza :imk8n verecektir. Bu sebeple mutlaka Türk topluluklarının ta­ rihi ve kültürü ile ilgilenmeıniz gerekmektedir, en azından dün­ yanın ilgilendiği kadar.


GELENEKSEL TÜRK DiNi

G

eleneksel Türk dini, Türklerin Gök Tann temelinde, yazılı bir kayn$ dayanmaksızın. kendi iç kültürel dinamiklerin­

den dogan ve kuşaklar boyu aktanlarak günümüze kadar ulaşan, gelenek ve göreneklerle şekillenmiş inanç ve pratikler bütünüdür.

Geleneksel Tütk Dininin temel unsurlarını dikkate aldığımızda, bunların ilkini Gök Tann inancının oluşturduğunu görmekteyiz.

a) Gök Tann Tann inancı sürekli bir özelli�e sahiptir. İlk bakışta, en genel anlamı ile Türk din tarihinin, Türklerin Tanrı ile ilişkilerinin ta­ rihi olduğunu ve burada Tanrı'ya olan inancın temel bir "arketip"i oluşturduğunu ifade edebiliriz. Her ne kadar elimizde yazılı belgeler bulunmasa da Türkle­ rin arasında Tann inancının çok daha gerilere uzanan varlı� izlerinden söz etmek de mümkündür. Neıneth ve Hommels gibi araştıncılar, Sümerlerin "Parlak'' tanrısı "Dingir" ile Türklerin Gök Tanrı'sı arasındaki paralelli�e dikkat çekmektedirler. Asya'nın do� ucundan Orta Avrupa'nın içlerine kadar her yerde kendini gösteren bütün tarihi Türk topluluklarında Tann inancı hep merkezi bir yer almıştır. Kökeni bilinmeyen Tann kelimesi çeşitli Türk topluluklarında, her bölgenin fonetik özel­ liklerine göre, Yakutlarda "tangara", Kazan Türklerinde ''teri", 21


Pror. Dr. Harun Güngör

Çuvaşlarda "tura" ya da "tora", Moğollarda "tenggeri"1gibi şe­ killere bürünmüşse de, yine de asli formunu muhafaza ederek, Türklerin kabul ettikleri bütün dini sistemlerde yerini almıştır.2 Gerçi Türk din tarihi içerisinde, Türklerin Tann'yı ifade et­ mek için, İdi, İz, Ugan, Çalab, Bayat vb. terimleri kullandıkla­ nnı zileretmek mümkündür. Ancak bunların hiçbiri Tann sözcüğü ölçüsünde yaygın bir kullanıma erişmediAi gıbi, aynı şekilde on­ lar, tarihi olarak da "Tann" kavramı kadar eski ve köklü kelime­ ler olmaktan uzaktırlar. öm�n, "Çalab" veya "Çeleb" terimi muhtemelen Nasturi Hıristiyanlı�ın etkisi altında Türk litera­ türüne girmiş, bugün ise ancak bazı yer adlarında kalabilmiştir. Hunlar Gök Tanrı'ya inanıyor, onu daha sonra Kaşgarlı Mah­ mut'un ifade edeceği üzere, hem gök hem de Tanrı anlamını içe­ ren "Tengri" kelimesi ile ifade ediyorlardı. Göktürkler de aynı anlamda Tengri kelimesini kullanıyorlardı. Aynca Tonyukuk Kitabesi'nde "Türk Tannsa" kavramına yer veriyorlardı. 763'te Mani dinini kabul eden Uygurlar, Tanrı kelimesinin başına Kün, Ay ve Kün- Ay kelimelerini ilave ederek Kün Tengri, Ay Tengri ve Kün- Ay Tengri kavramlarını oluşturmuşlardır. Her ne kadar, Kaşgarlı Mahmut, Kafır Türklerin büyük bir dağ, büyük bir ağaç gıbi kendilerine ulu görünen her şeye tengri dediklerini ifade edi­ yorsa da Türklerde Tanrı kelimesi yalnızca Gök Tanrı'yı ifade et­ mek için kullanılmıştır. Türkler yüce ve soyut bir Tanrı telakkisine ulaşmış olmakla birlikte, başlangıçta onu yine de gökte düşünüyorlardı. Nitekim, Orhun Kitabelerinde "üze kök tengri" terkibinde Tanrı, aynı za­ manda gök manasını da muhafaza etınekteydi. Hatta, Göktürk çagmda, dünyayı kaplayan, yeryüzünde her şeyi hükmü altında 2

Mogollano Gizli Tarihi, (Çev. Ahmet Tcmur), Aolcara 1986, s. 3. J.P.Roux, La Religioo des Tun:s et des Moogols, Paris 1984, s. ll O. 22


Türk Din Etnolojlsl

tutan semanın, bozkırlı gözünde Tann kabul edilmiş olabileceği imkan dahilinde görülmüştür.3 Metinlerde Gök Tann, di�er kavimterin semavi ilahlannda görülen ortak özelliklere uygun olarak, kudretli ve aşkın, "Yüce Tanrı" şeklinde kendini göstermektedir. Bu amaçla kitabelerde "semavi", ''yOce" ve "küçlü" terimleri yer almıştır. Ebedi anla­ mındaki "bengO" terimine ise ancak Mo�ol ça�nda rastlanıyor. Aynı şekilde ''yaratıcı" sıfatıyla o, açık bir biçimde ancak A ltay Türklerinde ve Yakutlarda görülmektedir. Bu bakımdan Türk topluluklannın Tann telakkisinde, zaman içerisinde, belli bir ev­ rimin olduğu dikkat çekmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, bu gelişmelere rağmen, Türklerde Tann kavramı yine de orijinal strüktürünü muhafaza etmiştir. Türklerde Gök Tann en azından mefhum olarak yaratıcı ve Kadir-i Mutlak Tann şeklinde telakkİ edilmektedir. Böyle olduğu içindir ki, Türklerde siyasi iktidar ve hakimiyet menşeini Tann'dan almaktadır. Ezeli ve ebedi olan, Hakanlara kut ve güç veren, kozmik düzenin, toplumun organi­ zasyonunun ve insanların kaderinin kendisine b�lı olduğu Gök Tann'nın tapınakları mevcut değildir. Aynı şekilde Eski Türkler tarafından onun resmi ve heykeli yapılarak onlara tapınılmış da de�ildir. Eski Türk dinindeki Gök Tann inancı ile ilgili belirtil­ mesi gereken en önemli hususlardan biri de onun antropomor­ fik özellikler taşımamasıdır. Bazı Türk destan ve hikayelerinde büyük olasılıkla dış etkilerle ve şüphesiz müteakip dönemlerde Tann'nın çocuklanndan söz edilmekle birlikte bu durum en azın­ dan menşei formu itibariyle Türklerde Gök Tann inancı için ge­ çerli değildir. Eliade'ın da özellikle ifade etti�i üzere,Türk Tann anlayışında temelde "kutsal evliliğe" (hierogamie) rastlanına­ maktadır.4 Türkler, daha geleneksel Türk dini döneminde, evren­ �el ve semavi dinlerin tek Tann anlayışına yakın özelliklere sa3 4

Bkz. İ. KafesoAlu, Türk DOnyası El Kitabı, s. 773. Mircea Eliade, Traite d'histoire des religions, Payot- Paris 1974, s. 66. 23


Prof. Dr. Harun Güngör

hip bir Tann anlayışına erişmiş bulunmaktadırlar. Eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varlıklarına hükmeden, cezalandıran ve mükafatlandıran bir "Ulu Varlık" telakkisi, ilkel dinler ve toplumlarda uluhiyet problemini araştuan W Schimidt'i, Türklerin daha Asya

Hunlan çağında monoteizme doğru geliş­

miş yüksek bir dine sahip olduğu kanaatine götürmüştür. Ken­ disine itaat edilmesi gereken ve koruyucu kudret olan Gök Tann tamamen manevi bir kudret haline yükselmiştir. Özellikle üzerinde durulması gereken hususlardan birisi de, h er ne kadar Göktürkler dönemi'nde Tann'nın Türkleri koruması,

hatta onları başka milletlerden üstün tutması, hakaniann iktidan onlardan almalan nedeniyle, Tonyukuk Kitabesi'nde "Türk Tan­ nsı"

şeklinde bir ifade kullanılmakta ve bu nedenle de Türklerde

sanki "ulusal bir Tann" imiş gibi görünmekte ise de gerçekte o, "kabile ilahı" veya "milli bir ilah" hüviyetinden zi­ yade "evrensel Tann" olarak kendini göstermektedir. Gök Tanrı'nın, geleneksel Türk dini tarihi içerisinde deus oti­ osus durumunu alması, kutsallığın gökten daha aşağı inerek yay­

Gök Tann

gınlaşıp çoğalınası, aynı zamanda Gök Tann'nın çeşitli etkilerle antropomorfık telakkiler yönünde kişileştirilerek, başka isimler ve

ilahlarla birleştirilmesi sonucunu da doğurmuş bulunmaktadır. ör­ neğin; Altay Türklerinde Gök Tanrı, "büyük" ve ''ulu" anlamında

"Ülgen" veya "Ulu Zengin" manasında "Bay Ülgen"e, Kuzey­ batı Moğolistan'da yaşayan Soyotlarda

Tanrı, "Kayrakan"a,

kutlarda ise, Budist etkilerle şekillendiği anlaşılan

Ya­

"Ürüng Ayı

Toyon"a dönüşmüştür. b) Tabiat Güçlerine inanma Eberhard, Geleneksel Türk dinini, "Güneş Ay kültlerinden müteşekkil Türk Gök Dini" olarak tanımlamaktadır.s 5

Wolfram Eberhard, Çin 'in Şimal Komşulan, çev: Nimet UlutıuA, Ankara ı 942,s. 93.

24


TOrk Din Etnolojlsl

Eski Türklerde, naturist inançlara, Orhun Kitabelerinde "Yer­ Sub" şeklinde rastlanmaktadır. Yer- Sular "ıduk'' yani kutsaldır. 1 {er ne kadar, Geleneksel Türk dininde naturist inançların Türkle­ rin hayat şartlan ile fonksiyonel ba�lannı tam olarak tespit etmek mümkün de�ilse de, özellikle Yer- Sular söz konusu olduğunda bu, kısmen kendini göstermektedir. Öyle anlaşılınaktadır ki, da�, orman, ırmak, vs. ile ilgili Yer- Su inançlan Türklerde gelişmek suretiyle, özellikle imparatorluklar döneminde "vatan kültü"ne dönüşmüştür. Kağanlann merkezi ''ıduk Ötüken" ve Tamir suyu­ nun kaynağı "Taınag ıduk baş" buna örnek olarak gösterilebilir. Bwıunla birlikte, Türk din tarihinde Yer- Sulann en önemli temsilcileri dağlardır. Gerçekte Türklerde "dağ kültü", Gök Tann inancı ile ilgilidir. Orta Asya'da dağların adları mübarek, mukad­ des, büyük ata, büyük hakan gibi anlamlan içeren Han Tanrı, Buztağata, lduk, Ata, Kuttağ. gibi isimlerle anılmıştır. Eski Türklerde dağlara Han, Ata gibi isimler verilmiş olması, animist bir anlayışla bunların kişileştirilmek suretiyle kutsallaştınldıklannı da ifade etmektedir. Efsaneler, Eski Türklerde dağların, insanlar gibi konuşan, duyan, hatta evlenip çoluk- çocuk sahibi olan ruhi varlıklar şeklinde tasavvur edilerek kutsallaştınldıklarını bildir­ mektedirler. Nitekim, etnografık araştırmalardan, Altay �lan­ nın Han addedildiklerini öğreniyoruz. Sagay gelinleri bu dağlan "kayın babalan" olarak görüyor, onlara öyle sesleniyorlard.ı. öte . .

yandan, Eski Türklerde her reis ve oymağın kendine has kutsal bir dağı olduğu gıbi, daha büyük birliklerin de kutsal �lan bu­ lunmaktaydı.6 Çinlilerin Tien- şan dedikleri Tann Dağı, Hsio­ ung-nulann en önemli kutsal yerlerinden biri olmuştur. Çok eski zamanlarda Wu-huanlar Kızıldağ denilen bir yeri kutsal bilmek­ teydiler. Tabgaçlarda her. yıl hakan, atının üzerinde sabaha karşı 6

A. İnan, Tarihte ve Buglln Şamanizm, Ankara 1972,s. 49; B. Ög�l, Türk Mitolojisi Il, Istanbul ı994, s. 132- 133. ıs


Prof. Dr. Harun Güngör

kutsal

dağa döne döne tınnanıyo r ve orada Gök Tann'ya kurban sunuyordlL Çin kaynakları, Göktürklerin ötüken'den başka kutsal bildikleri, Ötüken'in 250 km. batısında yer alan Bodin İnli adlı bir dağın bulunduğunu da haber vermektedir. Cüveyni'nin nak­ lettiği bir efsane Uygurların saadet ve bolluk sağlayan ve kendi­ sine Kuttag denilen bir dağın bulunduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Türkler, kutsal dağ inanışını göç ettikleri diğer ülkelere, bu arada Anadolu'ya da taşımışlar ve hatta bu inançlar Müslüman Türklerin arasmda da yaşamaya devam etmiştir. Bunun en kayda değer örneğini Anadolu'da Alevi Türklerin Kaz Da� atfettik­ leri kutsiyet oluşturmaktadır. Geleneksel Türk dini içerisinde, tabiat kuvvetlerine inanç çerçe­ vesinde dağ kültünün yanı sıra "orman ve a!aç kültü"de önemli bir yer tutmaktadır. Türklerde Kutsal Ötüken Dağı ormanla kap­ lıdır ve "ötüken Yış" (Ötüken Ormanı), Göktürkler ve Uygur­ larca kutsal bilinmektedir. Türkler, öteden beri ateşe saygı gösteriyor, onda kutsal ve te­ ınizleyici bir güç görüyorlardı. Altaylılar ve Yakutlar ateşteki bu kutsal ve temizleyici güç ya da ruha "ot izi" adını vermektedirler. Ateş yoluyla temizlenmenin ve böylece ateşe kutsal ve temizle­ yici bir anlam ve önem atfetme uygulamasının tipik bir örneğini de, yine Türkler arasmda oldukça yaygın olan, hastalıkları, evleri, ölüleri "tütsüleme" uygulamasında gönnekteyiz. Türklerde ateş ayrıca kehanet aracı olarak da kullanılmıştır. öte yandan Türk­ lerde ateş kültünün, "aile oca!ı kültü" ile yakından ilgili oluşu da dikkate değerdir. Aile ocağı kültü ise, çok büyük bir ihtimalle, "atalar ktlltü" ile ilgilidir. Yer- Su terimi, ağaç, ateş ve suyun yanı sıra toprağın ve aynı kategoriye dahil olmak üzere bir kısım taşlar ve kayaların da Geleneksel Türk dini içerisinde kutsal bir anlam ve öneme sahip 26


TOrk Din Etnolojisl

olduklannı ifade etmektedir. Orhun Kitabeleri'nde "mavi gök" ile "yalız yer" iki ana kozmik alan oluştunnak.ta ve onlar bir­ birlerini tamamlamaktadırlar. Öte yandan Gök Tann inancı dola­ yısıyla gögün bir anlarnda kutsallık kazanmasının yanı sıra ıduk Yer- Sub terimi de, Eski Türklerin yere de bir tür kutsallık atfet­ tiklerini göstermektedir. Türkler ıduk olan yerlerin birer "izi"sinin bulunduguna inanmışlardır. Ayrıca bazı kitabelerde, Yer- Su teri­ mini zikretıneksizin, sadece "ıduk yer"den söz edildigi de görül­ mektedir. lduk sayılan yerler, Türider tarafından korumaya alın­ mış; bu yerlerin agacını ve ormanını kesmek, oralarda avianmak

yasaklanmıştır.

c) Atalar Kültü Ölmüş ataları ta'zim ve onlar için kurbanlar sunma inanç ve adeti, Geleneksel Türk dini tarihinin en önemli unsurlarından biri­ dir. Atalar kültU özellikle ataerkil aile tipinin egemen oldugu top­ lumlarda görülen bir dini olaydır. Atalar kültünde ölen her atanın ruhu ve dolayısıyla da mezan kült konusu olmamakta, yalnızca saygı deger olanlar buna erişmektedirler. Bu anlamda "ölüler kültU" ile atalar kültünü de birbirinden ayırt etmek gerekmektedir. Atalar kültü ile ilgili olarak, Türklerde ataların tasvirlerinin yapılıp saklandıgın& dair kanıtlar mevcuttur. Gerçekten de, Orta Asya Türkleri arasında görülen ve bazıları keçeden, paçavradan, kayın ag&eı kabugundan, bazıları da hayvan derilerinden yapı­ lan sembollere Altaylılar "töz", Yakutlar "tangara" diyorlardı. Bunlar duvarlara asılır veya torbalarda saklanır, önemli bir yol­ culuga veya ava çıkılırken üzerlerine saçı saçılır, agızları:na yag sürülürdü. Çin kaynakları, Göktürklerdeki benzeri uygulamaları "Tannlann tasvirlerf" şeklinde bildirdilderi gıbi, bir kısım araş­ tırmacılar da tözlerin put- fetişler olduklarını ifade etinişlerse de, 27


Prof. Dr. Harun GOngör

Rubruk Uygurlann onları tannlarının tasvirleri olarak de� fa­ kat ölen yakınlannı temsilen ve onların anısına yaptıklarını ve onları tapınaklarda sakladıklarını ifade etmektedir. Ebu-I Gazi Babadır Han'ın, tözlerle ilgili olarak, "bir kimsenin yakını öl­ dftğtlnde onun suretini (kugurcak) yapar ve evinde saldardL" şeklindeki ifadesi de tözlerin ölen yakınlan veya ataları tertısil et­ ti�i göstermektedir. Ongon ya da töz veya töslerle ilgili olarak, kayda deger husus­ lardan biri de, gerek M�ollarda, gerekse Türklerde bunların genel­ likle tavşan, ayı, kartal, sincap. . . gibi zoomorf şekiller altında tasavvur edilmiş olmaları, bunlara karşılık olan "tilik", "kozan", "aba", "bOrkftt", "tiyin" gibi isimlerle anılınakta oluşlandır. Ge­ leneksel Türk dininde ruhun tasavvuru konusunda zoomorfızın yaygın bir karakteristik olarak dikkati çekınektedir. Kayda değer olan hususlardan biri de Türklerde aynı anlamdaki "aba", yahut "apa" kavramlandır. Bunlar aynı zamanda baba, ata anlamlarını da içermektedir. Buna rağmen XI. yüzyılda Kıpçaklar ve Altay Türkleri ona "aba", Yakutlar ise "ese", "ebe", "ebftge" demişler­ dir ki, bunların hepsi "ata" anlamındadır. Bu husus atalar kültü ile yakından ilişkilidir. Geleneksel Türk dininde hayvaniara ve­ rilen önem, zamanla, yıldıztarla ilgili tasavvurlara ba�ı olarak, onların hayvanlarla temsil edilmeleri suretiyle, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nin oluşumuna imkan vermiştir. Bu hayvanlar sıçan (fare), ud (inek), pars, tavuşgan (tavşan), it (köpek) ve tonguz (domuz) dur? Türklerde atalar kültü problemi bizi tözler konusunda menşe efsanesine götürmekte; nitekim araştırmacılar, özellikle Guıni­ lev, Türklerde atalar kültünün en büyük delili olarak Bozkurt'a duyulan saygıyı göstermekte; hatta bütün Türk hilküındarlannın kendilerini Aşine= Asena soyuna bağlamak istemelerini bunun 7

Osman 1\ıran, Oniki Hayvanh Türk Takvimi, 28

Istanbul 1942,1. 25.


TUrk Din Emolojlsl

en büyük delili olarak görmektedir.8 Göktürlder, kurt menşe ef­ sanesine baglı olarak, büyük dini merasimlerini, demircililde ug­ raştıklan Altay dağlannın bir vadisinde, beylerin ve asillerin iş­

tiraki ile yapıyorlardı.

d)

Evrenin Yaratılışı

Geleneksel Türk dininde evreni ve hayatı algılayış biçimleri dini inançlar üzerine temellenmiş bulunmaktadır. Gerçi bu anla­ yış ve algılayışlar zaman içerisinde gelişme ve değişmelere de uğ­ ramıştır. Hatta yabancı etkilerin özellilde modem dönemde onu adeta senkretik bir hüviyete büründürdüğü de ifade edilebilir. Bu­ nunla birlikte, birçok arkaik unsurların burada arketipler halinde hayatiyederini devam ettirdiklerini de belirtmek gerekir. Hatta temelde Geleneksel Türk dini, Gök Tann inancı, Yer- Sular ve Atalar kültü ile evrensel bir sistem egiliminde olduğundan, Türk­ lerin evreni temel anlayış biçimi de

versizm" şeklinde

"Üniversalizm" veya "üni­

adlandınlmış bulwunaktadır. Bazılan, yer ile

gök arasındaki iki ilkeli bu ilişkiyi dikotomik bir biçimde görmek istemişler, bu bakımdan da

salizm" şeklinde

evren anlayışını "dikotomik üniver­

adlandınnışlardır.

Türklerdeki bu iki katlı dikotomik

üniversalist

kozmoloji

tabakalı

bir tasav­

anlayışının, belli bir dönemden itibaren üç vura

dönüştüğü görülmektedir. Böylece, gök ve yer katiarına bir

de yeraltı eklenmiştir. Yeraltı kötülükler ülkesi ve cehennem ola­

rak düşünilidüğüne

göre Türk dünyasmda kozmolojinin bu geli­

şim ve degişmesinin, dini kavramlarm gelişmesi hadisesi ile iliş­ kisi olduğu görülmektedir. 8

Lev Nikolayeviç Gumilev, Eski Türkler, (Çev: D. Ahsen Batur}, İstanbul 1 999, s. 122.

29


Prof. Dr. Harun Güngör

Deist bir anlayış esasında şekillenmiş olan Orhun Kitabele­ rinde "kök tengri asra yagız yir kılmdıkda ekin ara kişi oglı kıbndığından" söz edilmekte, bu da ilk kozınogonik esaslan göstermektedir. Türk mitolojisinde yaratılışla ilgili efsaneler daha geç döneme aittir. Üstelik bunlarda yaratma düşüncesi açık şekilde kendini göstermez. Türk düşüncesine yoktan var etme kavramı sernitile dinlerden gelmiştir.9 Efsanelerde Tann'mn yaratıcılı� yoktan var etme şeklinde de�il, kaostan kozmoza geçişi �amaktan ibaret­ tir. Yaratılışta suya dalış motifı de önemli bir unsur olarak gö­ zükmektedir. e) Dünyanın Sonu Eski Türkler kıyamet meselesine daha az ilgi duymuşlar­ dır. K.itabelerde dünyanın sonu ile ilgili net bilgiler mevcut de�­ dir. Öyle gözüküyor ki, kıyamet anlayışı Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet etkisi ile oluşmuştur. Rus araştırmacılar da bu ina­ nışın bir senkretizm oldu� kanaatindedirler. Altaylılar kıyamet gününe "Kalgançı çak", di�er Türk topluluklan ise "Uiul kün" adını vermişlerdir. f.

ibadet

Tarihi kaynaklar Hunların her yıl mevsim d�şiklikleri ile bir bayram kutladıklarından, Çin kaynakları da Göktürkler de "Fu­ yun-se" adı verilen ibadethaneterin varlı�dan söz etmektedir­ ler. Burada aynca Türk çadınnın da Türklerde ibadet mekfuıı ol­ du�u söylemek gerekmektedir. Geleneksel Türk dininde sistemli olarak yapılan ferdi ibadet­ ler bulunmasa da, yine de duaların ferdi yapıldıgtnı ·ifade etmek 9

A. Kadir �ııan,· şamanizm, s. 13- 14. 30


Türk Din Etnolojlsl

gerekir. ibadet türü açısından baktıgımızda ise, Geleneksel Türk dininde

"saçı" ile ''yalama" adı altmda agaçlara baglanan çaput­

lardan söz etmek lazımdır. Birer kansız kurban olan bu saçılar, Anadolu Türkçe'sinde yer alan

"darısı başınıza"

temennisi ile

günümüze kadar ulaşmıştır. Türklerde en eski ve köklü ibadet kanlı hayvan kurbanıdır. Kurban için kullanılan

ıyık, ya�ış, tapı�

"kergek, kereh, kudayı, Allahlık, itık,

" kelimeleri kanlı kurban ibadetinin önem ve

. . .

yaygınlıgtm göstermektedir.

g) Geleneksel Türk Dini ve Şamanizm Geleneksel Türk dininde Karnlar önemli bir yer tutmaktadır. Türkler tarafindan

"kam" adı verilen bu otorite tipine, Tunguz­

lann dilinden alınmış olmakla birlikte, menşei konusunda çeşitli tartışmaların yer aldıgı ve çok daha geniş bir kullanıma ulaşmış bulunan bir kelime ile

"Şaman" adı verilmektedir. Şaman,

dini­

sihri- mistik bir otorite tipini temsil etmektedir. Öyle anlaşılıyor ki,

deus otiosus

konumunu almış bir Gök

Tanrı, ikinci derece­

den ve bazen onunla rekabette imiş gibi görülen kutsiyetler, be­ şeri ruhun kararsızlıgı, kötü ruhların sebep oldukları hastalıklar ve ölüm, öteki hayatta ruhun kaderi meselesi, sosyal hayatın çe­ şitli problem ve sıkıntıları, önceleri iki, daha sonra üç bölgeli ve çok katlı evren anlayışı ve bunların arasında baglantının sağlan­ ması meselesi gibi birçok hususlar, Kamlan/Şamanlan Gelenek­ sel Türk

dini

içerisinde önemli bir konuma getirmiştir.

sebeple bazılan Geleneksel Türk dinine

İşte bu

"Şamanizm" adını ver­

mişlerdir. Şamanizmizmin ne olduguna Gerçekte

"Şamanizm" arkaik bir dini-

sihri- mistik olaydır.

Ona Paleolitik Çag'dan bu yana rastlanmaktadır. Bununla bir­ likte, mistik ateizmin karmaşık bir sistemi olarak da kabul edilen 31


Prof. Dr. Harun Güngör

Şamanizm, kelimenin tam anlamıyla bir din demek mümkün de­ ğildir. Zira o, arkaik dönemlerden itibaren karşımıza ekstazik ve terapötik yöntemler olarak çıkmakta ve gayesi, insanlannkine pa­ ralel, ancak görünmez ruhlar alemi ile temasın ve insanların işle­ rinin gidişatma ruhların desteğinin �lanması olarak görülmek­ tedir.10 Üstelik bu şekliyle olay, evrensel boyutlara da sahiptir ve onda İran, Mezopotamya, Budizm ve Lamaizmin izlerini açık bir şekilde gömlek mümkündür. Belki de bu etkilerin, çoğu zaman Orta ve Kuzey Asya bölgesinde oluşmuş olması, Şamanizm'e öze11ikle oraya özgü bir d.in1 fenomenmiş intibaını kazandırmıştır. Ancak, yine de Şaınanizm'i çeşitli dinler ve kültürlerden gelen tesirierin karmaşık bir biçimde örülmesinden oluşan bir tasavvurlar ve uy­ gulamalar kaosu yahut karışımı olarak kabu1 etmek mümkündür. Böyle olunca K.amlan ya da bir asırdan fazla bir zamandır yaygın bir terim haline gelmiş olan şekliyle Şamanları özellikle Geleneksel Türk dinine mahsus bir otorite tipiymiş gibi algılamak yanlıştır. Her ne olursa olsun Kamlar, geleneksel Türk dini içeri­

sinde belli bir yere sahiplerdir. Bununla beraber onların faaliyet­ leri, statüleri ve fonksiyonlan sınırlıdır. Bu bakıindan da onları Eski Türklerin dini tecrübelerini kuşatan tipler şeklinde algıla­ mak hatalı olur. Nitekim Eliade, Gök Tann sö�onusu olduğunda Şamanların rolünün çok sınırlı kaldığına dikkat çekmektedir.11 Çin kaynaklanndan Suy-şu'da (VTI. yy'm ilk yarısı), Türk­ lerin "Hu" adını verdikleri sihirbazlardan söz edilmektedir. XI. yy'da Kaşgarlı Mahmut'un Divanı'nda ''Kanı" kelimesi "kahin" şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı yüzyılda Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig'inde onlar "otacılar" ile eş değerde görülmekte­ dir. Tanglara ait Çin yıllıklan, IX. yy'da Kırgızların "gan" adını 10

11

Eliade ve Coulino, Dictionaire des Religions,

Paris, Plan 1990, s. 99.

Mircea Eliade, Le Chamanisme et !es techniques archaiques de l'extase. Payot Pa­ ,

ris 195 1 , s. 168- 169.

32


TOrk Din Etnolojlsi

verdikleri ve Çince "wu" denilen bir otorite tipinden söz edilmek­ tedir, bunun Katn olması çok muhtemeldir.'l Nitekim

XI.

yy'da

Kırgızlarda Karniann varlığından söz edilmektedir. Altaylı Türk­ lerde Kam kelimesi mevcuttur. Anlaşılan bu kelime Türklerde yaygın bir kullanıma sahiptir.

Bununla birlikte Yakutlar, Kırgız­

lar, Özbekler, Kazaklar ve Moğollar bunları ifade için farklı keli­ meler kullanmışlardır. Yakutlar erkek ve kadın Şamanlar arasında

"oyun" ikincisine de "udagan", Kırgız- Kazaklar "bahsı- bakşı" demektedirler.

ııyınm yapmakta ve birincisine

Bin yıllarına doğru Batı Türklerinde Karnlar belli

bir fonk­

siyona sahip otoriteler olarak yerlerini almışlardır. Özellikle Uy­ gurlarda Şamanizmin çok geliştiği, hatta Moğollara da onlardan

geçtiği, Cüveyni ve Bar Hebraus tarafından öne sürülmüştür. Mo­ gol hakimiyeti döneminde Şaman maların çok

� ile ilgili inanç ve uygula­

güç kazandığı ve Şaman iZmin bu dönemde sistem­

leştiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte,

Orta ve Kuzey Asya topluluklannın dini­

sihri hayatında önemli bir yere sahip olan Şamanlan veya Kam­

"rahip" denilen din adamlan türünden bir otorite tipi saymak hatalıdır Aynı şekilde Kamlar, Afrika ve Avustralya dinlerinde rastlanan ve ''bOyüdl" denilen tipten de farklıdırlar. Zira onlan gaipten ve gelecekten haber ve­ ren alelade "kahinler" veya örneklerine birçok kültürde rastlanan "halk bekimleri" ile özdeşleştirmek de yanlıştır. Çünkü Karn­ Jarı, çeşitli dinlerde rastlanan ve

.

lar gerek Türklerde ve gerekse de öteki birçok toplumlarda yer almış bulunduklan şekil altmda her şeyden önce bir "vecd

ve is­

ti�rak" teknisyenidirler. Bu nedenle Eliade, bir sistem olarak Şa­ manizmin arkaik bir vecd tekniğinden ibaret olduğu kanaatine varmış, bunu konuyla ilgili geniş incelemesine başlık yapmıştırP 12 13

W. Eberhard, Çin'in Şimal Komşu\an, s. 69.

M. Eliade, Le Chamanisme et \es techniques archaiques de \'extase, s. 14. 33


Prof. Dr. Harun Güngör

Buna göre Şarnan, her şeyden önce kendi özel usulleri sayesinde vecd hali içinde ruhunun göklere yükseldiğini, yer altına indiğini ve oralarda dotaştığını hisseden bir "trans" ustasıdır. Kamların, Tann veya tannlar ile insanlar ve ruhlar arasında aracılık yapma kabiliyetine sahip olduğuna inanılmaktadır. Karnlar ölümlerinden sonra ailenin ve kabilenin koruyucu­ ları sayılmışlardır. Ancak onlar, toplumsal hayatın ve hatta top­ lurnun dini yaşayışının tamamına hakim olamamışlardır. Zira Orta Asya'da Karnların dışında büyücü, k8.lıin ve halk hekimi gibi tipler mevcuttur. Onlar birçok durumlarda K.amlarla birbir­ lerine kanştınlmışlardır. Karnlar ve kamlığın daha iyi anlaşıla­ bilmesi için özellikle iki kavram üzerinde durmak gerekir. Bun­ lar Possession ve possede kavramlarıdır. Possesion ele geçirme, elde tutma, possede cin tutmak, cin­ ler tarafından ele geçirilmek anlamındadır .Bu iki kavram Şama­ nizm de olduğu kadar başta semitik dinler olmak üzere kurucusu olan bütün dinler için de önemlidir. Luc de Heusch ve Gilles Rouget gibi araştırınacılar şamanik sisteminde iki formel değişikliğin varlığına dikkat çekmişlerdir. Söz konusu araştırmacılara göre iki tür şaman vardır: Siyah Amerika ve Ortadoğu Şamanlarının possede, yani kendi irade ve istekleri ile değil, kendilerine egemen olan bir .cpıin emir ve direktifleri ile konuşan, hareket eden, ancak kendi­ 'lerine egemen olan cinler aracılığı ile eylemlerini gerçekleştiren kimseler olduğu görülmektedir. Örneğin bazı kişilerin ". . ..bana ydzdınldı. . . .bana bildirildi'' gibi ifadeleri bu duruma örnek teş­ kil etmektedir. Afrika,

Betrand Hell bu durumu şöyle açıklamaktadır: Şamanizm/e Possession arasında bir dikotomi söz konusu değildir. Yapısa/cı bir açıdan bakıldığında şamanın ruhu ruhlar alemine(pays des 34


TOrk Din Etnolojlsl

esprits) seyahat yapmak için hür iken, Possede'nin vücudu başka bir ruh tarafindan işgal edilmiş durumdadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, şamanizmde şaman ruhlara gider; possessionda ruh­ lar passedeye gelirler. Senritik düşünce ve inanışlar içerisinde büyük bir yer tutan cin ve cinle ilgili inanışlar Tevrat başta olmak üzere İnciller ve Kur'an'da da geniş biçimde yer almaktadır. Türk ve Avrasya Şamanianna gelince, RoberteNHamayan'un

belirti� gıbi burada Şaınanlarla ruhlar arasında evlilik ilişkisine benzer bir ilişki söz konusudur. Bu ilişkide şaman " koca ", ro­ lündedir. Bazı Asyalı toplulukların şamani kültürlerinde erkek şamanın kadın kılığına girmesi, çift cinsiyet sahibi gibi gözük­ mesi durumu bir kısım araştırmacılarca şamanların homoseksUel olduklan iddialarına yol açmıştır. Bu � araştırmacıların şa­ n ileri gelmek­ manizmle ilgili yeterli bilgiye sahip oınıa'tnaıandan tedir. Erkek şamanın kadın kılığına girmesi kozmik bütünlügün bir ifadesidir ve bu durum şamanın üstlendi� "koca" rölü açısın­ dan da bir zıtlık ifade etmez. Kesin olarak ifade etmek gerekirse şaman, ruhlara her istedi­ ğini yaptıran, onlara egemen olan kişidir. Bu hususu da göz önüne alarak Türklerde Kanıların kendile­ rine özgü bir otorite tipi olduğuna önemle işaret etmeliyiz. Örne­ ğin, Altaylarda kurban kesme görevi Karnlara ait değildir. Ölüm ve evleome törenlerinde de onlar ancak kısırlık, güç dogum. . . gıbi sıkıntılı hallerinde müdahale edebilirler. Ava çıkmadan önce, bere­ ketli bir av olması için Karnların duasına başvuruluyordu. Sürüle­ cin aç kurtlardan korunınası için Karnlara müracaat edilmekteydi. Buna karşılık olayların normal cereyanı içinde Gök Tanrı veyahut öteki kutsiyetlere yapılan ibadetlerde, dini merasimlerde Kam1arın yeri yoktur. Hastalık ve ölüm gibi hallerde ise onlar uzman kabul 35


Prof. Dr. Harun Güngör

edilirler. Bu bakımdan Karnlar gerçek birer "psychopompe"durlar. Onlann en başta gelen fonksiyonu hastalıkları iyileştirmede ken­ dini göstermektedir. Herkes Kam olamaz. Bu teknik kendi kendine öğrenmekle de elde edilemez. Bunun yollanndan birisi irsiyettir. Bir başka yöntem, .Kanı olmaya doğal istidattır. Kamlık mesleğine eğilim ve istidat çoğu zaman garip davranışlarla kendini belli eder. Dal­ gınlık, hayal gönne, inziva eğilimi, kendi kendine konuşma vb. davranışlar bunun belirtilerinden sayılırlar. Aynca, asabiyet, za­

man zaman bayılma, sara nöbetlerine benzer ve ağızdan köpük gelmesi gibi kendini gösteren patolojik haller, ağaç kabukları ile beslenme, kendini ateşe ve suya atma, bıçakla kendini yaralama gıbi davranışlar da .Kaınlık eğilimi ve kabiliyetinin belirtileri sa­ yılmaktadır. Veraset yoluyla Kaınlığa seçilenlerin, ata Şamanın ruhu tarafından rahatsız edildiği

tasavvur edilir. Bu bakımdan

onlarda da yukarıda sayılanlara benzer davranışlar gözlenebilir. Dikkate değer hususlardan biri de Kaınların genellikle erkek oluşlandır. Bununla birlikte kadın Karnlardan da söz edilmekte­

dir. Hatta bir rivayet Tobalarda kadın Şamanlardan söz etmekte­ dir. Cücenler için de benzeri rivayetler mevcuttur. Altay Şamanlığında .Kaınlar

"ak" ve "kara" şeklinde ikiye

aynlmaktadır. Şamanimı içerisinde böylesine bir ayınının geç dönemlerde, hatta özellikle XVII. yy'dan İtıbaren ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bir görüşe göre bu ikili ayının İran etkisinden kaynaklanmış olupl4 ikinci derecede bir gelişme olarak değerlen­ dirilınektedir.

Ak Karnların yalnızca göğe, iyi ve aydınlık ruh­ lar şerefme kansız kurban ayin ve törenleri düzenledikleri; buna karşılık Kara Şamanların kötü ve karanlık tanrılarına, cehennem ilahı Erlik'e ayinler düzenledikleri görülmektedir. Kadıniann yal14

M.Eliade, Le Chamanisme et les techniques archaiques de l'extase, s. 172.

36


TOrk Din Etnolojlsl

nızca Kara Şaman olabilecekleri düşünülmektedir. Kamlık, de­ mircilik sanat ve ateşle de ilişkili görülınektedir.15 Kamlar, özel bir layafet ile de tophımda ayırt edilmektedir. Her Karnın kendine mahsus özel bir cüppesi, külahı, davulu ve mas­ kesi mevcuttur. Cüppe ve davulun vasıflan ve biçiminin, K.amm hizmetinde bulunduğu ruh tarafından bildirildigine inanıJmakta­ dır. Altaylılarda davulun yerine tef mevcuttur. Gerek cüppe, ge­ rek külalı ve gerekse de davulun üzerinde özel süsler, daha doğ­ rusu semboller mevcuttur. Bunlar; güneş, ay, yıldız, gök kuş$, dünya ağacı gibi sembollerdir. Onların hepsi Karnların ekstaz ha­ lindeki iniş ve yükselişleri ile katlı kozmik anlayışı simgeler gö­ rünmektedir. Çin kaynaklan, özellikle davulun Şaman ayinlerinde çok eskiden beri kullanıldığını haber vermektedir.

·

Şaman ayininde göğe yükselişin bir de yer altına . cehen­ neme iniş şeklindeki karşılığı mevcuttur. Anlaşılan bu durum yükselişe göre daha güç ve karmaşıktır. "İniş", düşey veya ya­ tay- düşey olabilmektedir. Birinci durumda Şamani Kam, sanki yedi hasamaldı bir merdivenden yeraltı katianna iniyormuş farz olunmaktadır. Her basamaleta yahut yerin altının her bir katında engellerle karşılaşmakta, onlan aşmak için çeşitli yollara başvur­ maktadır. Nihayet yedinci kata ulaşan Şaman. orada cehennem dünyasının hakimi olan Erlik Han'a yakannakta; bu arada Bay Ü1gen'i de anmakta ve sonuçta geri dönmektedir. Karnların trans halinde gerek göğe yükselişleri gerekse de

yeraltına inişlerinin başta Altay ve Yakut kültürleri olmak üzere, Geleneksel Türk topluluklannın bayatında önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Sürüler ve ürünüıi rekoltesi hakkında bilgiler, ölen ve yeraltına gidemeyen ruhların oraya ulaştınlması, hastanın ru­ hunun tutsaklıktan kurtanlarak sahibine iadesi, bu yolculuğun ana lS

J.P. Roux, "La Religion des Turc de L'Orkhon des Vfi- VUI Siecles", RHR. No 437, 1962, c. ı.

s.

ı ı- 12.

37


Prof. Dr. Harun Güngör

amaçlarını oluştunnaktadır. Bu amaçlarla hemen daima aynı se­ naryo uygulanmakta; ancak toplum ve kültürlere göre olaylar çe­ şitlenmekte; herhalde Karnlar bu toplum.lann psişik bütünlüğünün korunmasında esaslı bir rol üstlenmiş görUnmektedirler. Onlar kötü ruhlarla mücadelenin kahramanlan olarak görünmekte; hastalık­ lar, kötü ruhlar ve kara büyü onlann uzmanlık alanına girmek­ tedir. Genel olarak denebilir ki, Karnlar hayatı, saAJığı, verimli­ liği ve aydınlı�, ölüme, hastalıklara, kısırlıAa, kötü ruhlara karşı savunmaktadır. Görünmez alemin kötülüklere eğilimli sakinle­ rine karşı insanların arasından, onlarla ve daha genel olarak ruh­ lar alemi veya_kutsa.l alemle, Tannyla teması sağlayabilen, gerek­ tiğinde de onlara yardımlar eden, en azından onlara haber getiren. bir otorite tipi olarak toplumun manevi hayatında seçkin bir yere erişmiş bulunmaktadırlar. Bu bakımdan, bu toplumlarda ölümle, öte dünya ile, görilnmez alemle ilgili mitolojinin gelişmesinde, ahiret ve ölürnden sonraki hayatla ilgili tasavvurlar ve inanışların şekillenmesinde Kamlarm ekstazik seyahatlerinin ve bu konuda onların naklettiklerinin önemli rolleri olmuştur. Türk dininin zen­ ginleşip ren.klenmesinde Şamanizm önemli bir rol oynamıştır.16

h) Türk Dünyası ve Anadolu'da Geleneksel Türk Dini­ nin İzleri Geleneksel Türk dini inanışlarının bir kımu günümüze kadar Ulaşmıştır. Bu konuda, İslam dininin onlara müsamaha ile bak­ ması da etkili olmuştur. Geleneksel Türk dini inanışlan içerisinde en köklü ve günü­ müze ulaşam kurban geleneğidir. Kanh ve kıuısız olmak üzere ikiye ayrılan kurban ibadeti, hangi dine mensup olursa olsun bü­ tün Türk toplulukları tarafından yerine getirilmektedir. önceleri 16 Onver Günay- Harun GUngör, Başlangıçtan GUnllmllzc TOrlderin Dini Tarihi, İstan­ bul 2003, s. 129- vd. 38


Türk Din Etnolojlsl

ruhlar için kesilen bu kurbanlar, günümüzde şükran ve kefaret kurbaniarına dönüşmüştür. Tann nzası için bu kurbanların et­ leri komşulara dağıtılmakta, ya da kurban sahibi tarafından pi­ şirilerek evde, bahçede, kilise veya cami avlusunda insanlara ik­ ram

edilmektedirP

Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze kadar ulaşan diger bir uygulama ise, toplu halde yapılan mezar ziyaretleridir. Türkler ölülerini gömdükleri yerlere sin, kabir, kesene, mola, meş­ hed. . . vb. adlar vermişlerse de en yaygın kullanıma sahip olan mezar ve mezarlık kelirnesidir. Ziyaret yeri manasma gelen me­ zar

ve mezarlıklar bütün Türk dünyasında arife ya da dini bay­

ram

günleri halk tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Bu du­

yandan ölüler koıtO ile ilişkili oldugu gib� turpe, tekke, yatır, dede mezarları. . . ziyaretleri ise dogrudan Atalar\kültü ile bağlantılıdır. rum bir

Bütün Türk dünyasmda ölüler güneş battıktan, hatta bazı yöre­

lerde ikindi vaktinden sonra görnülmezler. Çünkü Türk topluluk­

ları güneşin batımı ile birlikte yerlerin mOhOrlendi�el kilitlen­ di�e inanmakta ve bu zamanda hiçbir şeyi kabul etmeyecegini

ifade etmektedirler. Bu duruma bağlı olarak güneş battıktan sonra evden, tencere, tuz, rnakas, iğne vb. dahil olmak 1lzere koınşulara verilmez ve onlardan da istenmez. Yot-Yut törenleri, Türk toplulukları açısından önemli törenler­ dir. Ölünün arkasından ağıt söylemekle başlanan yuğ-yoğ tören­ leri günümüzde de çeşitli şekillerde devam etmektedir. Ölülerle ilgili günümüze intikal eden inançların başında ölü­ nUn arkasından verilen "can pidesi, ölü aşı, can aşı, kazma ta­ kırtısı vb." adlarla verilen yemekler gelmektedir. Temelinde ölü­ nün ruhunu teskin ve onun kötülüklerinden korwımak arnacı ile 17

Anton K. Salmin, Narodnaya Obryadnost Çuvasey, Çeboksan 1994, s. 98. 39


Prof. Or. Harun Güngör

verilen bu yemek; Anadolu'da mahiyet degiştirecek ölüye sevap olsun inancı ile verilmeye devam etmektedir. Örnegin ölmüş olan yakınlannı rüyasında gören kimse, sabah kalktığında onun için mutlaka bir sadaka verir, iyilikte bulunur. Hatta bu durum o kadar yaygın bir hal almıştır ki, hiçbir neden yokken sabah size çay ıs­ marlayan birine ilk söylenen söz ''Dedeni rüyanda mı gördün?"dür. Ölü ile ilgili diger bir inanış ise, mezar yapılandır. Türk toplu­ luklannın ana kültüründe ölüyü gizleme inancı yer almaktadır.

İşte bu inanış sebebiyle dinleri ne olursa olsun bütün Türk toplu­ lukları sapıtınalı 1 saptırmalı mezarlar yaparlar. Bu tür mezar­ larda ölü toprağın yığıldığı yerin altında değil, mezarlara yapılan

bir cebin içerinde bulunur. Bu tür mezar yapılan şehirlerden daha çok kırsal alanlarda kendini göstermektedir. Bütün Türk toplulukları, mezarların baş ve ayakuçlarına birer adet taş ya da ağaç dikmektedirler. Bu taş ve ağaçlardan ölünün baş tarafındaki ölenin kendini, ayakucundaki ise ölenin ailesini temsil etmektedir. Ancak ruhlarla ilgili tasavvur ve düşüncelerin degişmesi mezar taşlarının yapılarında da kendini göstermektedir. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze intikal eden ve bütün canlılıgı ile varlığını devam ettiren diger bir inanış ise,

ateş ve ocak inanışıdır. Türklerde ateş, Gumilev'in de ifade et­ tiği gibi, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu nite­ liği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme, evi, işyerini, çarşıyı, pazarı. . .vb.'ni kötü ruhlardan ko­ rur.

Ateşin yakıldığı ocakta kutsaldır Geleneksel Türk dini inanışlan içerisinde ruhlara inanışta

büyük bir yer tutar. Bu ruhlar içerisinde en yaygın ve günümüze

ulaşanı, "al kızı, al gelini, al karası, al basması. . .vb." adlarla anı­ lan "al" ruhudur. Özellikle loğusa kadınlara kötülük yapan ve onların ölümüne neden olan al ruhu çeşitli biçimlerde tasavvur

40


Türk Din Etnolojisi

edilmekte olup, bununla ilgili inanış bütün Türk dünyasmda mev­ cudiyetini devam ettirmektedir. Bunun dışmda Anadolu'ya inti­ kal eden başka bir ruh tasavvuru yoktur. Bu konu ile ilgili olarak, Orta Asya Türk topluluktan, Kazak, Kırgız, Altay vb.de çocuk­ ların koruyucusu olarak kabul edilen ve günümüzde bu topluluk­ larda bütün canlılığı ile varlığını sürdüren umay, enelana inanışı Anadolu'ya intikal etmemiştir. Taşınabilen ruhlar ise, İslam'ın etkisi ile cin ve peri şekline dönüşerek yaygınlaşınıştır. Anadolu'ya nispetle Orta Asya Kazak, Kırgız, Özbek, Çuvaş vb. topluluklarda ruh = ervah inanışı ol­ dukça güçlü bir biçimde varlığını hissettirmektedir.18 Geleneksel Türk inanışlan içinde yaygın olan bir diğeri ise ağaçlara çaput ve bez bağlama inanışıdır. Bir tür kansız kurbaıt._ olarak da adlandırabileceğimiz bu inanç da, insanlar çeşitli dilek ve isteklerinin yerine gelmesi, amacı ile söz konusu bez ve çaput­ ları kendi kuw.l bildikleri ağaçlara bağlamaktadırlar.

Yukanda ifade ve zikrettiğim bütün bu inanışlar, dinleri; Müs­ lüman, Hıristiyan, Budist; Musevi ya da Aledin vb. ne olursa ol­ sun bütün Türk topluluklannda kabul gören ve var olmaya de­ vam eden inanışlardır. Kabul ettikleri resmi dinlerin baskısı, bu inanışlarm ikinci plana atılmasına, gelenekler halinde varlıklarını devam ettirmelerine neden olmuştur.

18

Jakay Devrenbekov, EdıAe Tursmov, Kıızakh Baksı-Balgerleri,Aimatı l993, s. 12- 17.

41



AK DİN (AK CAN = AK BURHANİZM)l Türk topluluklan tarihleri boyunca kendi geleneksel dinleri ı Teiirizm = Gök Tanncılık dışında, Budizm, Nesturi Hıris­ tiyanlık, Maniheizm ve İslam gibi evrensel karakterli dinler ya­ nında Mazdaizm ve Yahudilik gıbi genoteist dinlerle de muhatap olmuş, ZBmanla çeşitli kabileler bu dinleri benimsemiŞlerdir. Bu dinlerin dışmda Türkler Bogomilizm ve Ak Caft'm teşekkül ve

� oluşumunu saAJamışlardır. Bugün Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan Altay Bölgesi; Dogu Kazakistan, Dogu Türkistan ve Moğolistan çev­ rili dağlık bir bölgedir. Söz konusu bu bölge xvm. yüzyıla kadar Cungarya Hanlığına baglı iken bölge xvm. yüzyılın ilk çeyre­ � Çinlilerce işgal edilmiştir. Bu işgal sırasında bölge halkı­ nın büyük bir bölilmü Altaylardan Hazar Denizine kadar uzanan bozkırlara göç etmişlerdir. Altay Türklerinin ilk dini de, diğer Türk topluluklan gıbi Tefirizmdi (Sovyet araştırmacılar bu dini teftriyan olarak adlandır­ maktadırlar). Ancak Moğol istilasından sonra Altaylarda Bay Ül­ gen ve Erlik düalizmi üzerine kurulmuş Şamani bir inanç ege­ men oldu xvn. yüzyıla ge� Altaylılar Budizm, Hıristiyanlık ve İslam dinleri ile karşılaştılar. Cungarya Hanlığının dini hoşgörüsü 1

Bu makale Sergey Filatov'un "Religia ı obsbchestvo ocberki religiozııoi

zlıimj Sov­

reıneımoi Russi" [Religion and Society: Essays on the Rcligious Life ofCoııtempo­ raıy Russil], Moskow 2002, s. 233-246, çalışması esas almarak bazırlaııı:nıft. 43


Prof. Dr. Harun Güngör

bu üç dinin onlar arasmda yayılmasını sağladı. Ancak bu dinler içinde, Tibet yerli dini Bön'le, Budizmin kanşıırundan meydana gelmiş olan Lamaizrn galip çıktı. A1tayWarın Hıristiyanlıkla karşılaşmaları ise zaman zaman Çin ve Kazaklann saldınsına uğrayan AltayWarın 1829 yılında Rus çarlığına sığınmalan ile başladı. Bu olay aynı zamanda Altay'da Pravoslav dini (Rus Ortodoksluğu) misyonunun da başlamasına neden oldu. Bu misyon hareketi 1930'lu yıllarda, Gagauzların Baş Papazı Mihail Ciaehir ile de görüşüp Gagauzlarm Türk soylu bir halk olduğunu ifade eden Archiınandarit Makari'nin organizasyo­ nunda devam etti.2 Başlangıçta sadece Altaylılan Hıristiyanlaş­ tırma amacına yönelik bu misyon hareketi, daha sonra bölge hal­ kını Ruslaştırma hareketine dönüştü. XX yüzyılda bölgenin Rus köylülerince isk3nı, ülke topralçiarı­

Rus köylülerine tahsisi Altay bölgesinde huzursuzluğu ar­ tırdı. İşte bu dönemde temelini arkaik Şamani inanışlarla Cun­ garya Lamaizıninin oluşturduğu Monoteist Burhanizrn, yani Ak Cafi = Ak Din doğdu.3

nın

Ak Cafi=Ak Din, 1904 yılının Mayıs ayında Çet Çolpan adlı Altaylı bir çobanın, beyazlara bürünmüş bir adamın kırat üzerinde huzurunda göründüğünü bildinnesi ile başlanuştır. Bu olayda � Çolpan'ın yanına kırata binmiş bir atlı gelmiş, bunlardan biri Çet Çalpan'la konuşurken, diğeri bu konuşmayı tercüme etmiştir. Ko­ nuşma şöyledir: "Ebedi idim.

Öyle de kalacağım. Sana söylediğim gıbi Oy­

rotlarm öncüsüyüm. Zaman yakındır. 2 3

Mihail Ciachir, Besarabeolô Gagauzlarôn /storieasô, Chisinau ı 934, s. 22-23. Ants Vıires, The Peoples ofthe Red Book, Tallinn ı 993, s. 48; maydurova, Ak din içe­ risinde Şamani uıısurıann daha çok yer aldıtım ifade etmektedir, Maydurova,H.A. Burhanizm doleımıeni i materyal s.83 ( Gorno-A/toisk-1994) Burhanizın -Ak Yaug: Dolrument i Materyal, Altay 2004 44


Türk Din Etnolojlsl

-Sen ey Çet! Giiııahkar birisin, ama kızın günahsız ve masum­ dur. Emirlerimi

onwı aracılığı ile bütün AltayWara göndereceğim."

Bu atlı adam 20 emir bildirdi ve daha sonra dağlara doğru gitti Çet Çolpan da aldıgı bu emirleri hiç vakit kaybetmeden akraba ve tanıdıklaruıa iletti. Altaylılardan Tereng vadisinde toplanmala­ nnı ve Ak Burhan'a ibadet etmelerini istedi. Çet Çalpan'ın dave­ tine, sekiz gün içinde 4000 kişi katıldı. Bu sırada Çet Çalpan'ın on dört yaşındaki kızı, Ak Burhan'la görüşmek için �a gitti. Burada bulundugu sırada yanında bir genç erkek belirdi. Bu gen­ cin yanında genç ve güzel bir kız bulunuyordu. Genç, kalabalığı yüksek sesle selamiayıp onlara şöyle dedi: "Kim inanıyorsa güneş ve aya baksın. Oyrot'a hürmet edin. O,

ezeli ve ebedidir. O, sonsuzdur, ölümsüzdür. Eger ona inanıyorsa­ nız, o pek yakında size gelecek, size şimdi söyleyeceklerimi gerçekleştirecektir.'"' Ak Caii=Ak Din'deki emirler üç gruba ayrılır: L

Eski Şamani kültü ortadtın kaldımıakla ügili emirler:

I.

Hayvanların kanının yememek, kurban kesmernek,

2. Şamaıı davulunu yakmak, çünkü bunlar Erlik'tendir, 3. Kuzeydeki Akdağı yüceltmek, onun önünde egilm.ek,

4. Güneş ve aya kardeşimiz gibi bakmak, 5. Büyü yapmamak.

Altaylıltır üzerindeki Rus etkisini ortodan luıldımıakJa ügili emirler: 1. Tütün ve sigara içmemek, 2. Bütün kedileri öldürmek, çadırlara kedi sokınamak,

H.

3. Hıristiyanlarla birlikte yemek yememek,

4. Ruslara düşman olmak, 5. Ruslarla arkadaşlık yapmamak. 4

Filatov, s. 230. 45


Prof. Dr. Harun Güngör

HI. Yeni adet, gelend ve simgeleri o/uştılmuıkla ilgili emirler:

1. Bayraguruz san ve beyaz renkli olrnalıdır. Bu renkleri şapkalara da takmak gerekir, 2. Eldeki bütün Rus paralarını harcamak gerekir. Altaylıların Ruslardan kurtulma arzu ve ümidi 1905 yılında, Ruslarm Japonlara yenilmesi ile arttı. Onlar, Japonya'yı Oyrot Hanlığı, Japon İınparatorunu da Oyrot Han'la özdeşleştirdiler. 1917 Rus devrimi AltayWan ümitsizlige sevk etti. 1918'de Gomo-Altay Cumhuriyeti kuruldu Bu dönemde öne çıkan kişi ünlü Altay ressam Çoros (Grigory) Gurkin oldu. Ak Burhan dinine mensup bu kişinin hedefi eski sınırlan içinde Cungarya Hanlıgı kurmaktı. Sovyet rejimin� karşı yapılan ve Karakurum Harekatı denilen bu savaşta Gurkin, Amiral Kolçak'ı destekledi. Surkan­ cılar bu savaşta üstün cesaret gösterdilerse de, 1922'de Sovyet re­ jimi Oyrot Özerk Vilayetini kurdu. Sosyalistler iktidan ele geçirince, mevcut diniere karşı şid­ detli bir mücadeleye başladılar. Bu mücadelede ancak sözlü ge­ leneklerle nesilden nesile aktanlahilen politeist inanışlar yaşama şansını elde etti. Ak Cai!.'la ilgili hemen hiçbir orijinal metin günümüze ulaşma­ mıştır. Bu din hakkındaki bilgiler Rus misyoner ve etnologlan ile bu dini ortadan kaldırmakla görevli hükümet komiserlerinin bize intikal ettirdiği tutanaklardaki kayıtlardan ibarettir. 1990'1ı yıllar, bütün Türk ülkelerinde oldugu gıbi Altaylarda da yeni dinler Ak Cai!.=Ak Din=Ak Burhanizmle eski politeistik Şamanizmin dirilişine sahne oldu Ak Catl=Ak Din kuzey Altay toplulukları: tuba-kişi, calkantu-kişi, 1.rugu kişi, kumandi kişi, sor­ kişi ile güney Altay grubunda yer alan telengit, çu-kişi'ler tara­ fından kabul görmedi.


Türk Din Etnolojlsl

Ak Catl dışmda Altaylarda Vladimir Çekuyev tarafindan po­ liteistik Şa.manl bir din oluşturuldu. Bu dinde dört yüce tanır bu­ lunmaktadır. Bunlar: 1.

Altay-Kutay (Altay dağlarının tannsı)

2. Dver-Suu (Yer tannsı) 3.

Umay-Eme (Verimlilik tanrısı)

4. Gök Tann, Tefiri (Tann) Burada zikredilen Tefiri, bütün Türk topluluklarının İslam ön­ cesi dini olan Teiirizmle bir bağ oluşturmaktadır. Ak Catl'a olan ilgi yüksek öğrenim için Moskova'ya giden Altaylı öğrencilerce canlandınldı. Bu canlanışa Rus asıllı düşünür Nikolay Rerikh (1874-1947)'in katkısı büyük oldu. Bu düşünür Ak Burhan'ın el­ çisi Oyrot Han'ın bir resmini yapmıştı. Rerikh, gizemli Şambala kutsal alanının Altay'da bulunduğuna inanıyordu. Rerikh'in Gümüş Çağ (Silver Age) gizemi ile ilgili doktrini doğal olarak onunla karşılaşan Altaylı öğrencilerin dikkatini çekti. Ülkelerine dönen öğrenciler, Altayda yeni bir Burhancı hareket başlattılar.s 1980'lerin sonu ile 1990'ların başında Altayları ziya­ ret eden Rerikh'i takip eden birçok kişi de bunlara yardımcı oldu. Günümüzdeki Ak Cafi=Ak Buıbancılık1a 1904'teki Çet Çolpan'a Rerikh hareketi ile canla­ nan yeni bir Burhanizm. olup Rerikh hareketi aracılığı ile Ak Catl içine Moğol Budizmine ait birçok unsurlar girmiştir. Bu sebeple Altay dini, orijinal formundan tamamen uzaklaşarak mesihi bir harekete dönüşmüştür. Buna göre Oyrot Han dünyaya tekrar dö­ necek ve Cungarya Hanlığını kuracaktır.6 ilham edilen Ak Catl aynı değildir. Rus

S 6

Filatov, s. 243. Filatov, s. 246. 47



"BELGE VE KAYNAKLARLA BURHANİZM"1 -

Sayın Natalya Aleksandrovna, Bilimsel çalışnuıhmnız hakkuultı bilgi verir misiniz? Siz neden Burluznizmi araş­ tımıayı düşündünüz?

1990 yılında Dağlık Altay Bilimsel Araştırma, Tarih, Dil ve

Edebiyat Enstitüsü Tarih bölümünde işe başladım. Enstitüde işe başlamadan önce XX. Yüzyıl başlarında Orta Sibirya bölgesi halk­ ları arasında cereyan eden sosyal-demokrat hareketi inceledim. XIX-XX yüzyıl başlannda ülkernde cereyan eden olayla­ no

toplumsal ve politik süreci her zaman ilgimi çekti. Araştır­

mamızın ileriki aşamasında Dağlık Altay bölgesinin tarihini in­ celerken Burkaniznıi incelemek mümkün değildi. Birincisi Altay kühürüne mal olmuş edebi eserleri (kaynakları) araştınrken bu fenomenin doğurdugu sonuçların çelişkili olması beni hayrete düşürdü.

İkincisi konumuzia ilgili değerlendirmeler çogu zaman Bur­ kanizmi araştıran kişilerden kaynaklanmaktaydı. ·Bu ise tarafım­ dan yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktı. Üçüncüsü araştırdı­ ğımiZ konu ile ilgili kaynakların az olmasının yanında, Ak-Yang (Ak İnanç) ile ilgili araştırmalarda oldukça eksiklik vardı.. Bütün bunlar beni 1904 yılında Dağlık Altay bölgesinde gerçekten ne olmuştu sorusuna götürdü. Natalya Aleksandrovna Maydurova ile Da�lık Altay bölgesi "Belge ve Kaynaklarla Burkanizın" kitabı hakkında bir söyleşiGomo Altaisk, Daglık Altay 1994) 49


Prof. Dr. Haırun Güngör

Altaylıların konuştuklan dili iyi bilemediğim için bu dini

akımı doğru inceleyemedim.

Durum böyle

olunca diğer araştır­

macıların konu üzerine yoğunlaşmalannı istedim. Bu araştınnalar sonucunda ''Belge ve kaynaklada Burhaııizm'' adlı eser yayınlandı. Yayımlanmış olan bu kitapta Altay bölge­ sinde yaşayan halkların dini faaliyetlerinin yanı sıra, dönemin bölge polis raporları, adli tahkikat raporlan ve XX. Yüzyıl baş­ lannda Altaylıların arasında var olan dini akımlar ele alınmıştır.

-

Siz hangi arşivlerde çabştınız ve daha nerede çalışlllilk isterdiniz?

-

Burhanizin tarihi ile ilgili belgeler Tomsk bölgesi devlet arşivinden ve Novosibirsk bölgesi arşivinden tarafınıdan çıkarılmıştır. Araştırma esnasında yararlandığım birçok kaynağı tahmin edemediğim, hatta şöyle söyleyeyim ol­ maması gereken devlet fonlannda buldum.

-

Burhanizm hakkında tutulan rapor ve tutanaklar Tomsk şehri l l 'nolu fonda bulunuyor. Savcılık raporlan ise Tomsk bölge adliyesi

10 No'lu fonda bulunmaktadır. Yani belgele­

rin bulundu� yerler birbirlerinden oldukça farklıdır. Her halde bu, bilinçli bir şekilde yapılmıştır. Doğrusunu söy­ lemek gerekirse, Omsk. bölgesi devlet arşivinde çalışmak isterdim.

1904 yılmda dini gereklilikleri yerine getirmiş oldukla­ rından ve toplu duaya katılan Burkanistler hakkında tu­ tulan adli raporlara hala u1aşamadım.

1906

yılında Burlcanistler hakkında tutulan raporlardan

ötürü adli süreç Biysk şehrinde başlatılmıştır. Mahkemenin Burkanistlerin lehine verilen berat kararından savcı hoş­ nut kalmayarak davayı Omsk bölge mahkemesine, yani so


TOrk Din Etnolojlsl

bir üst mahkemeye taşıdı. Adli merciler davayı inceleye­ rek karara bağladı. Sanınm bu dava raporları hala Omsk bölgesi devlet arşivinde mevcuttur.

-

Sizin ttuafmızdlln ortaya çıluınüın belgeler arasında sizce en önemlisi hangisidir?

-

Bunun basit bir soru olmadı� düşünüyorum. Bu belge­ lerden her birinin Burhanizmin tarihi gelişimi hakkında aydınlatıcı bir yönü vardır. Ve benim için her biri ayn bir öneme sahiptir.

-

26-31 Mayıs 1906 yılında göçmen Kalrnuklar, Çet Çol­ panov ve diğerleri hakkında açılan dava tutanağı( Tomsk bölge savcısı) 13 Mayıs 1907 yılında mahkemede heraat eden 512 Kal­ muk 2, 3, 4 ve 5 Altay dülderinin serbest kalmalanna ve Burhanizmin topluma zararsız olduğunu içeren karar belgesi. Biysk şehri komiserliğine gönderilmiştir. En son resmi merciiere gönderilen begelerde Burhanizin takipçi­ lerinin ad ve soyadı yanında sülale şecereleri çıkanlarak verilmiştir. Altaylıların dini törenleri, temel düşünce fel­ sefesini örf, adet ve ilahileri merak ettiğim konulardır.

-

Sizce günümüzde Burkkanizmin hangi yönü araştınl­ mamıştır?

-

1994 yılında Burhanizm dininin dogma, kült, ibadet şekil­ leri ve ilahilerinden ziyade derin, çok yönlü tahlil ve de­ ğerlendinne yapılması gerektiğini yazmıştım. Eğer Bur­ hanizm fıkri,

senkretik özelliği onun hakkında şüpheye

sevk etm�e o zaman karşılıklı etkileşim, detaylı ola­

rak ·araş�ıştır. Gördüğüm kadarı ile Altaylarda 51


Prof. Dr. Harun Güngör

Lamaizin etkilerine çok sık rastlanmaktadır. Son yapılan araştırmalar Burhanizm ile Şamanizm arasındaki benzer­ liği ortaya koymaktadır. -

Şamanivn öncesi Altay/ılann İnanç, ibadet ve efsane­ leri ne idi ve nasıldı sorusu kafama lllkdmıştır. Sovyetler döneminde Burhanizm hiç araştınlmamıştır. Daha önce söylediğim cümlelere Ş\lllU eklemek istiyo­ rum. SSCB yılalması ile birlikte Altaylarda dini düşünce ve tutumlar güçlenıniştir. Ne yazık ki, Burhanizmi bilim adamlan hariç, toplumda kendine bir yer bulınak. ve ken­ dini ispat etmek isteyen herkes araştınnaktad.ı.r Zanne­ diyorum ki, bu durum XX. yy başlarında Dağlık Altay bölgesinde yaşanan tarihi olaylan yok saymak eşiğine ge­ tirecek ve Burkanizm araştınnalarına ciddi zararlar vere­ cektir.

-

Şimdi hangi konu üzerinde çalışıyorsunuz?

-

XIX-XX.

Yüzyıl başlannda Altay bölgesinde yaşayan bu Türk toplumunu genel hatları ile yerel yönetimlerden başlayarak kökeninin oluşumuna kadar her şeyi ile ince­ lemek istiyorum. Altaylılar üzerine yapılan baskılar, top­ lumun buna tepkisi neydi merak ediyorum.


Türk Din Etnolojlsi

Gilneşe ve Aya Yapılan Dua2

Sabah doğan güneş Burkhan Akşam dönerek çıkan yıldız Akşam çıkan ay Burkan Dönen beyaz yıldız Ay çevresindeki beyaz kalpak Beyaz salkım süt beyazı Ateş başındaki kül yığını 30 Burkanla aydınlanmış ocağım. Şapkamın tepesindeki 4 sa/kım. Törbön Oyrota işareti Parlayan bronz sayacı Güneşten düğmeleri kurbustana/s.lll Geceye yapılan Dua

Benim göbeğimi yaratan Burkan Uzun gecede rahat uyku ver. Kötü ruhtan uzaklaştırarak, Kızgın ve kötü ruhtan kurtar beni./s.l12

\

2

Burhanizml\k yang, Altay 2004 53



ŞAMANİZM

P:leolitik dönemden

var oldu�a şahit oldugumuz, te­ melini ruhlara inanış ve onlarla ilişkinin oluşturduğu Şama­ nizm, avcı toplumlarda av ile avcı arasında, tarım toplumlarında ise ata ruhlan ile insanlar arasındaki ilişkiden ibaret olup asla bir din degildir. Başka bir açıdan bakıldığında ise o, insanların yaşa­ dığı dünyaya paralel bir ruhlar dünyası oldu�u kabul eden dün­ yevi işlerde ruhların desteğini sağlamak için başvurulan vecd ve tedavi yöntemidir. Şamanizmin merkezinde Şaman yer alır. Şa­ man, etnolog ve antropolo� rahip, büyücü, hekim, ruh gü­ dücüsü, ruh avcısı olma özelliklerine sahip kimsedir. Bu nitelik­ lere sahip Şaman aynı zamanda bir ex.tase vecd ustasıdır. Onlar bilinçli bir halde kendinden geçerek başka bir bilinç haline yük­ selirler. Onun temel görevi, insanlar lehine ruhlarta insanlar ara­ sındaki ilişkileri düzenlemek, insanları kötü ruhların etkisinden, zararlarından korunıaktır. Şaman kelimesinin etimolojisi hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Şamanizmin kökenini Budizme dayayan, onun gü­ neyden gelip kuzey Asya'ya kadar uzandığını ileri süren araştır­ macılara göre Şaman kelimesi Sanskritçede "dilenci-rahip" veya "Budist rahip" anlamına gelen Sramana veya Çramana kelime­ sinden Çin diline Şa-men (bilge kişQ olarak geçmiş, buradan da Mançu-Thnguzcada Şaman 1 Xaman halini almıştır. Arap ordularının Orta Asya'yı istilaları sırasında Şamanların farkına varan Arap seyyah ve tarihçileri onların inanışlarını "Şe­ meniyye" diye adlandımıış, onu daha çok Mııhayana Budizmi, beri

=

ss


Prof. Dr. Harun Güngör

diğer bir ifade ile Tibet Budizminin bir mezhebi olarak görmüşler­ dir. Ancak Biruni bunun Budizmin bir kolu değil, kendine özgü bir inanç oldugunu tespit etmiştir. Günümüzde kullandığımız Şaman kelimesi Tunguzca olup

"rahip, sihirbaz" anlamlarına gelmektedir. Bu kelimeyi Rus di­ linde ilk kullanan kişi, XVII. yüzyılın ikinci yarısında Rus Orto­ doks kilisesi ile fıkri anlaşmazlığa düşen ve bu sebeple Sibirya'ya sürgüne gönderilen başpapaz (archipretre) Awakum olmuştur. Bu kelime Rusça aracılığı ile dünyaya yayılmış ve etnoloji kavram­ ları arasında yerini almıştır. Eski Türkçede Şaman karşılığı kullanılan kelime Kam'dır. Aynca Kam kelimesi Türkçe Tuifan-texte'lerde, Kutadgu Bilig ve Codex Cumanicus adlı eserlerde de geçmektedir. Yakutçada

Oyun; Moğolca Buge; Buryatça Buge ve Bö; Tunguzca Şamani Xaman; Tatarca Kam; Altayca Gam/kam; Kırgızca ve Kazakça Baksı, Bahsı, Karamurt, Darger, Bubu; Sarnoyed dilinde ise Ta­ dıbey kelimesi kullanılmaktadır. Orta Asya ve Sibirya'da erkek Şaın3nlara bu adlar verilirken, cinsleri ayırt etmeyen Türkçed.e Kadın Şamanlar için kul­

kadın Şaman için özel bir ad yoktur.

lanılan Uutagan, Udagan, Ubakhan, Utugan, Utiugan kelimeleri

nin Moğolca olduğu ileri süriilmesine rağmen, bu ketimeninin Türkçe olduğu ve od, ud, ut kökünden türediği ve eski Türkçede ateş anlamına geldiği artık bilinmektedir. ',,""Şamana verilen adların değişik olması aynı zamanda topl� nnda şakanizini farklı yorumladıklatını göstermektedir. Ancak\ şunu da ifade etmek gerekir ki, şamana verilen adlar ne kadar de-) ğişik olursa olsun, şamanın fonksiyonu değişmemiştir. /

.

Nasıl Şaman Olunur? Şamanın asıl görevi ruhlarta ilişkiye girmek ve onları insan­ ların lehine yönlendirmektir. Bu durumun gerçekleştirilebil-mesi için belli bir yetenek ve eğitim gerekmektedir. 56


Türk Din Etnolojisi

Şamanlar erkek vve kadın her iki cinsten olabılır. Ancak erkeklerin toplum içerisindeki rolünün değişmesi İslamın erkek­ ler üzerinde daha çok baskı kurması nedeni ile son zamanlarda erkek Şamanların yerini kadın şamanlar alınaya başlamıştır. Son döriem araştırmacılardan bir kısmı Şamanları "atanmış­ lar'' ve ''seçilmiş/er'' olarak ele almaktadırlar.

Sibirya ve Altay ka­

vimlerine göre Şamanlık aileden, genetik olarak intikal etmekte, bayılma, sinir krizi ve astım nöbetleri ile kendini göstermekte­ dir. Bu esnada Şaman adayı, kendinden geçerek vecd haline gel­ mektedir. Bu nedenle eski Sovyet bilim adarnlarından çoğu Şa­ manları yarı deli insanlar olarak nitelemiş, bazen de bu kişileri insanların dini duygularını istismar eden, gelişmeyi engelleyen şarlatanlar olarak görmüşlerdir. Radloff, Şamanlığın genetik olarak babadan oğula, bazen de kıza intikal ettiğini ifade ederken, Anohin, Şamanlıktaki gene­ tik geçişin babadan oğula !kıza değil, akrabadan alaahaya oldu­ ğunu ifade etmektedir. Şamanlık yapmaya yetenekli kişi, tecrübeli bir Şaman tara­ fından eğitilir. Hatta bu eğitimde Şaman olacak kimse daha önce ölmüş Şaman atalarının ruhundan davulu idare' etmeyi, ruh ça­ ğırmayı, kendi ruhunu bedeninden ayırarak Şamani kozınolojide yer alan gök yüzü ve yeraltı dünyasına göndermeyi öğrenmelidir. Şaman gökyüzü ve yeraltı dünyasına inerken hangi. yöntemleri kullanacağını ya tecrübeli Şamanlar ya da onların Şaman adayına

kılavuzluk etmesi için görevlendireceği yardımcı ruh ''emeget" vası­ tası ile öğrenir. Bu ruh Şaman adayına her zaman yardımcı olur. Yakutlarda Şaman hastalığı ark.tik histeri (menerik)ye tutulan kişinin ancak Şaman olmak şartı ile bu hastalıktan kurtulabileceği iddia edilmişse de günümüzde bu hastalığın kutup bölgelerinde, 57


Prof. Dr. Harun Güngör

bölgenin iklim şartlanndan doğan bir şaman hastalığı olduğu şeklindeki düşünce araştınnacılarca reddedilmektedir. Kendisine Şamanlık verilen kişi, Şamanlığı kabul etmezse so­ nuçta ya delirir ya da ölür. Günümüzde Asya Şamanizınİ üzerinde çalışan Batılı araştırmacılar söz konusu Şa­ manizmi Geleneksel Şamanizm ve Baksı­ lık yani İslami-leştirilmiş Şamanizm olarak

ikiye ayırmakta, Ak ve Kara Şamantığın ge­ leneksel Şamanizinde yer aldığını ifade et­ mektedirler. Diger inanışlar gıbi, Şamanizm de zamanla gelişerek degiş­ mekte, degişerek gelişmektedir. Yakutlar ve Kırgızlar arasmda Şamanlar Ak Şamanlar ve Kara Şamanlar olarak ikiye ayrılır.

Ak Şamanlar bahar bayramlannda, evlilik törenlerinde, hasta­ dan kut'un henüz alınmadığı durumlarda ve hastalıkların iyileş­ tirilmesinde rol alırlar. Gorokbaf, birçok Ak Şamanı tanıdığını, bunların sakin, nazik ve dürüst kişiler oldugunu ifade etmektedir. Traoshchonski, Yakutlar içindeki Kara Şamanların ancak profes­ yonel olarak "Kara" olduklannı, insana yaklaşımland n a bir kö­ tülük bulunmadığını, Ak Şamanlar gıbi insanlara yardım ettik­ lerini belirtmektedir. Kara Şamanlar Abaasılar'a kurban � onların onurlarını korumak için Şamanlık yaparlar, gelecekten haber verir, ruh çaAınr, ruhların bulunduğu ülkeye gider, yap­ tıklan yolculuklar hakkında bilgi verirler. Kadınlar temiz kabul edilmedikleri için ancak Kara Şaman olabilirler. Buryatlar da Şa­ manl� Ak ve Kara diye ikiye ayınrlar. Onlara göre Ak Şaman­ Iann elbiseleri beyaz, Kara Şamanlannki ise mavi renklidir. Ak Şamanlar ölünce cesedini yakıp küllerini beyaz bir torbaya, kara Şaman ölünce cesedini yakıp küllerini kara bir torbaya koyar­ lar. Hakaslarda ise Kam ölünee onu toprağa gömmezler. Balta ile ss


Türk Din Etnolojlsl

agacı ayınp onu ağcıç kovuğuna koyarlar ve bir aAaç parçası ile kovugun $nı kapatuiar. Aynca onu gömdükleri yerin yanına bir ağcıç dikip bütün eşyalarını bu ağaca asarlar.

Yakutlar Şamanları Ak ve Kara Şaman dışmda da halk içinde gördükleri itibara göre üçe ayınrlar: a) Büyük Şaman

(U1aban Oyun)

b) Orta Şaman

(Orto Oyun)

c) Küçük Şaman

(Kenniki oyun)

Ulu Şaman kendisinden yardımcı ruh (emeget) almıştır. Orto Şamanın ernegeti vardır. Küçük Şamanın ise ernegeti yoktur. Çünkü bu, gerçek bir Şaman delildir. Birçok araştırmacı Ak ve Kara Şamanhğın başlangıçta olmadı­ ğını, daha sonra çeşitli kOltürlerin etkisi ile ortaya çıktıgını, bütün bunlara rağmen Ak Şamanlı�m asıl Şamanlık, aile reisinin de Ak Şamanın prototipi olduğunu kabul etmektedirler. Şaman Kayafeti Yukanda belirtildi� üzere, Asya Şamanizmi geleneksel ve İslamlaştırılmış Şamanizm (Baksılık) olarak ikiye aynlmaktadır. Geleneksel Şamanizin obuak nitelendirilen kutup bölgesi ve güney Sibirya Şamanizminde de Şaman elbiseleri eski önemini kaybetmiş olmasına rağmen yine de bazı özellikleri ile dikkat çekmektedir. Gelenkesel Şamanizmdeki Şaman elbiselerine gelince, genel hatları ile bunlar hayvan derisinden yapılmış bir göğüslük, önü açık bir ceket, çeşitli hayvan tUylerinin takıldı� kınnızı renkli bir başlıktan ibarettir. Altay Türklerinde Bay Ülgen başta olmak üzere, iyi ruhlara ayin yapan Şamanlar cüppe (manyak) giymezler. Erli/c ve ona tabi kötü ruhlara ayin yapan Şamanlar ise mutlaka cüppe (manyak) 59


Prof. Dr. Harun Güngör

giyrnek zorundadırlar. Aynca belirtmek gerekir ki, Şaman cUp­ peleri kendi isteklerine göre değil, sahip olduklan ruhun istek ve arzularına göre hazırlanır. Altay topluluklannda Şaman elbisesi, bütünü ile tasvir ettiği

hayvanı andınr. Şamanlar kendi-lerini o hayvanla özdeşleştirir­ ler. Takım halinde ise Şaman elbi-selerinde beş büyük parça yer

al-maktadır. a) Üstlük (cüppe ve hrrkaya benzer) b) Başlık c) Göğüslük d) Eldiven e) Yüksek konçlu ayakkabı. Bu beş temel parça dışmda 600 parça­

dan oluşan Şaman cüppesini, Şaman aile­ sine mçnsup temiz, lekesiz kadınlar diker. Şaınan. cüppesinin tamamlanmasının ar­ dından elbiseyi ruhların kabulüne sunar. E�er ruhlar bu elbiseyi kabul ederlerse, . cüppe �ul edilmiş olur. Eğer ruhlar cüp­ pede bir değişiklik isterlerse Şaman bu istekler doğrultusunda değişiklikler yapar.

\

Şamanın belinde kırmızı renkli bir kuşak, �a bağlı \Ola­

rak ay ve güneşi sembolize eden. iki demir levha ile yılanlan bolize eden mavi boncuklar yeı; alır.

sbn-

,J

Erkek Şamanın cüppesi .ile kadın Şamanın cüppesi arasında büyük bir fark yoktur. Ancak kadın cüppesi erkeklerinkine göre daha süslüdür. Erkek Şaman kadın, kadın Şaman da erkek Şama­ nın cüppesini giyemez. 60


Türk Din Etnolojlsl

Şaman başlıklarında çeşitli süsleme unsurlan vardır. Bu başlık­ lar üzerinde çoğu zaman değişik türde kuş tüyleri bulunur (puhu, ağaç kaka. vb.). Başlık aru töz olarak kabul edilen Bay Ülgen'le onun oğullan ve yer-sular için yapılan törenlerde giyilir. Şaman elbisesi Şamanın kendini kötü ruhlardan koruyacak bir zırh görevi görür. Ayin sırasında Şamanın taktığı boynuzlar da kötü ruhlan ürkütrnek amacına yöneliktir Altay Türlderinde Karnın elbisesi deriden bir çanta içerisinde çadırın uzak bir köşesinde saklanır. Eskimiş olan elbise ise, or­ manda bir ağaca asılır. Şaman öldüğü zaman elbisesi mezarının yanı başına konulur. Her yeni Şaman için yeni bir elbise yaptırmak gerekir. Şaman elbiselerinde farklılaşma, çeşitli ruh ve varlıldarı temsil etmek üzere elbise üstüne dikilen 1 takılan parçalarda göze çarpmakta olup modem anlamda kendilerini Şaman ilan eden kimselerin el­ biselerinde bu nesneler daha stilize ve modernize edilmiş biçim­ leri ile yer almaktadır. Şaınan kıyafetleri söz konusu olduğunda en önemli problem­ lerden biri de erkek Şamanların kadın elbiseleri giyinmeleridir. Bu husus özellikle Yahudi-Hıristiyan geleneğinden gelen eski araştırmacılar tarafından kendi ideolojileri paralelinde değerlen­ dirilerek Şamanların homoseksüel olduklan görüşü ileri sürül­ müşse de bu görüş doğru değildir. Buna karşın geleneksel Şaınanizm, Müslümanlık ve yerel ina­ nışların etkisi ile oluşmuş olan Orta Asya Şamanizmi, diğer adı ile Baksılıkta ise, Baksılara ait özel bir kıyafet bulunmamaktaaır. Onlar ayinlerini kendi günlük giysileri ile yapmaktadırlar. Bu böl­ gelerdeki Baksılann özel bir kıyafete sahip olmamaları, Şamanizm üzerindeki İslami baskı ya da etki ile açıklanabilir.

61


Prof. Dr. Harun Güngör

Şaman Davulu/Çalu, Ttlngtir

Şamanizm, geleneksel Şamanizm, Baksılık ve neo-Şama­ nizm olmak üzere üçe aynlınaktadır. Kuzeyli göçebe Türk top­ luluklan ile Orta Asya yerleşik toplumlannın bir tür inanç sentezi olan Baksılık ve bunu temsil eden Baksı, Baksa, Tawip, Darger, Folbin, İlti, Karamurt ve Perlhanlarda temel ritüel enstrümanlar müzik aletleridir. Bu müzik aletleri de göçebe topluluklar olarak nitelendirilen Kazak, Kırgız, Türkmen ve Karakalpaklar'da Ko­ bUz, Kobız, Domra, Dütar, Gıcak.'tır. Bütün bu saydığımız enstrü­ maniann kökenini kendisinin de Baksı olduğuna inanılan Korkut Ata'nın kopuzu oluşturmaktadır. Kopuz üzerine muska başta ol­ mak üzere küçük ziller ve çeşitli ses çıkaran nesneler bağlanmış­ tır. Kırgız ve Kazak Baksıları iyi ruhları kopuzla çagıru, kötü ruh­ ları kopuzla kovarlardı. Orta Asya'nın yerleşik halkı olarak kabul edilen,Özbek ve Taciklerde ise Baksı ve Karamurtlar'm kullan­ dığı enstrünıan davu1/der'tir. ÖZbek davutunun üzerine kurban kanı ile şekiller çizilir. Deri üzerine çizilen $ç dalları ise dünya ağacını sembolize eder. Türkmenler dutar üzerine bez bağlarlar. Bağlanılan beyaz bezler erkek, kırmızı bezler dişi ruhlar içindir. Geleneksel Şamanizinde ise Şamanların kullandığı temel ens­ trüman davu1/dertir. Davul, Şaman ayin ve törenlerinde önemli bir yere sahiptir. Çaluu ve Tüngür ismi ile anılan bu davullar hak­ kında Rus araştırmacılar: Radlot: Potanin ve Anohin uzun uza­ dıya durmuşlardır. Davul Şamanın mesleğe davetinden sonra, a�fwııamun ver­ davulu diği ilham üzerine yapılır. Erkek ve kadın Şamanl arasmda yapısal açıdan bir fark yoktur. Yuvarlak ve oval şekilde yapılan davulun kasnağı kayın veya sedir ağacmdandıt. Davul yapınımda kullanılan ağacın temiz, insan elinin fazla değmediği ıssız yerlerdeki ağaçlardan seçilmesine özen gösterilir. Davulun derisi dağ keçisi veya geyik derisindendir.

� )

62


Şamarı davulu yapıldıktan sonra, Şaman tarafindan kutsanır. >amanın biri asıl, diğeri yedek olmak üzere iki davulu bulunur. >aman ölünce davulu parçalanarak mezannın yanına konulur. Da­ rol yapımı genelde böyle olmakla birlikte, yine de Şamani toplu­ göre az çok değişir.

luklara

Altay Türklerinde davulun iç kısmına elin tutması için yapı­ lan yerin ağ.ıcı, ölmüş bir Şamanı, davulun asıl sahibini sembolize :der. Davulun iç kısmında yer alan sapın üzerinde çeşitli şekiller ie bulunmaktadır. Bunlar ise bizzat onu kullanan Şamanı temsil etmektedir. Güney Altay bölgesinde davulun derisi üzerindeki re­ �imler kırmızı veya beyaz taş boya ile çizilmiştir. Bu resmi çizen kimselere Yürüçi adı verilir. Davulun iç ve dış yüzeyinde bulunan resimler Şamani dünya görüşü ile doğrudan ilişkilidir. Davulun derisinin üzerindeki resimler ise, yerdeki bazı varlıklarla, gökteki efsanevi varlıkları temsil eder. Yukarı dogru sagda ay, solda gü­ neş resmi, ikisinin yanında gözüken iki küçük daire şafagt ve tan vaktini temsil etmektedir. Bunların arasındaki noktalar yıldızları gösterir. Ayrıca deri üzerinde Bay Ülgen'in kızlarını tasvir eden 63


Prof. Dr. Harun Güngör

resiınlerle kuş, geyik, ağaç gibi çeşitli şekiller de bulunur. Davu­ lun derisinin içindeki resimler "davulun sahibi" ile kirişi temsil etmektedir. Altay davuluıiun üzerinde bir at resmi de bulunmak­ tadır. Şaman davulu çalarken onun atının üzerinde göge çıktıgma

inanılır. Soyot Şamanın davulu ise bizzat at sayılır. Ayin sırasında Şaman, yardımcı ruhlarını davulun iç kısmında toplar. Şaman davutunun işlevini belirleyen de bizzat müzikal bü­ yüdür. Şaman davulları Altaylardan Türkistan'a gelirken tuğ ve kopuzla yer degiştirmiştir. Özellikle Yakut Şamanlarınca binilen bir at olarak kabul edilen davulun at derisinden yapılmış olma8ı da bu durumu güçlendir­ mektedir. Bilinmesi gereken bir husus da, Şaman davulunun derisi

hangi hayvan derisinden yapılmışsa, davula o hayvanın adı verilir. Davul da Şaman elbisesi gibi ruhlan korkutmak amacı ile kullanılır. Davulu olmayan Şamanlar davul yerine, bir tür binek hayvanı olarak kabul ettikleri asa'yı da kullanmaktadırlar. Lapon Şamanları davulu falcılıkta da kullanmaktadırlar Altay Türkle­ rinde bu uygulama söz konusu değildir. Şamanların kullandıgı ayna ise, ruhların yerinin belirlenmesi ve Şamanın dünyayı gör­ mesine yaramaktadır.

Davulun Tokmağı Güney Altaylarda orbu, tokıga (tokmak) genç bir kayın aga­ cından yapılır. Tokmağın ucu sesin tiz çıkınamamsı için deri ile kaplanır. Kuzey Altay bölgesinde tokmak yerine bir tavşanayagı kullanılır. Davulun tokmağının değişik · biçimlerde hazırlandığı da olur. Altay Türklerinde davul tokmağına ayrıca kamçı da de­ nilmektedir. Şaman sadece bu objeleri kullanmaz, bunların ya.. nında kopuz, asa, bıçak, ayna gibi malzemeleri de kullanır. Bak­ sılılda ise bunlara ek olarak İslam merkezli seccade ve tesbih te kullanmaktadır.


TOrk Din Etnolojlsl

Şamanın Yardımcı Ruhlan

Şamanizmin temelini ruhlara inanç oluşturur. Şamaniann görevlerini yerine getirirken başvurduklan en önemli varlıklar, onların yardımcı ruhlarıdır. Bu ruhlar hayvan biçimli (zoomorf) olarak telakki edilmişlerdir. Şamanların güçleri sahip oldukJan yar­ dımcı ruhiann gücü ile orantılıdır. Yardımcı ruh, Şaman Kamlık yaparken onun içine girip şuuruna sahip olur. Şamanların Kanı­ lık yaparken kurt, � kartal, vb. hayvan donuna girerek seya­ hat etmeleri bu görüşü desteklemektedir. Bu ruhlar ayı, kurt, sığır, tavşan gibi hayvan cinsinden olacağı gıbi, kaz, baykuş, kartal türü kuşlar da olabilir. Ölülerin, ölmüş kabramanların ocak, orman ve yer-su ruhlan da yardımcı ruhlar cinsindendir. Ölmüş Şamanla­ rın töz adı verilen ruhlan başta olmak üzere ölü ruhlan Kamlık yaparken Şamana yol gösterirler. Gö�e çıkan Şamanlara kuş bi­ çimindeki yardımcı 11Jlılar, yeraltında bulunan ruhlara giden Şa­ manlara da karabatale rehberlik eder. Büyük Kam!Şaınanlann on, küçük Kamların bir veya iki yar­ dımcı ruhu bulunur: Güçlü bir Şaman, di�er bir Şamanın ruhunu­ ele geçirip kendine hizmet ettirebilir. Yakutlar yardımcı ruha iye kıl veya emeget adını verirler. Bu, ruhun eşi v,eya hayvanda tecessüm eden canıdır. Şaman Kam1ık yaparken lye Kırm yardımı ile bu görevi yerine getirir. E�er lye kıl ölürse, Şaman da ölür. Yakutlarda Oyun/Şaman ayine başlarken önce kuş ruhlannı, daha sonra yüksek seviyeli ruhları, en da ernegeti yar­ dıma çağırır. Yardımcı ruhların gö� anın yapacağı ayin türüne göre �. Bu ruhlar Şamana bazeri sadece ilham verirler. Yakut ve Dolganlarda Şamanlık seansı dört aşamadan ibarettir: a) Yardımcı ruhların ç$1lması b) HastahAm sebebinin bulunması

65


Prof. Dr. Harun GOngör

c) Tehdit, gürültü vb. şeylerle kötü ruhların kovulınası d) Şamanın gö�e yükselişi Altay Türkleri yardımcı ruhların Şamanın içine ginneyip onu sadece dışardan desteklediğine inanmaktadırlar. Tunguzlarda ise ruh Şamanın içine girerek ona yeni bir karakter kazandınr. Acı duymayan bir ruh Şamanın içine girerse, Şamarı da kendisine acı vereniverecek olan şeyleri hissetmez. Örnegin elini bıçakla keser, karnını keskin bir aletle yaralar, işte bu anda bir acı duymaz. An­ cak gerçek Şamanlar bu tür olayları yapmazlar. Şamanın Görevleri Şamaniann görevleri bölgeden bölgeye değişiklik göstermelde birlikte, genelde ruh veya tann ile irtibat kurma biçiminde ortaya konabilir. Şamaniann temel nitelikleri aynı zamanda onların görevlerinin ne olduğunun da ifadesidir. K.ihin, büyücü, ruh gü­ dücü, ruh avcısı ve trans ustası olarak nitelendirilen gerçek Şa­ manların görevi ruhlar1a ilişkiye geçerek zor problemleri çözmek­ tir. Hastalan iyileştirmek. kayıp eşyaları ya da bunları çalanlan bulmak, ya�ur ve dolu yağdınnak, fırtına koparmak, rüzgir estirmek, vs. gıbi nedenlerle kendisine müracaat edilen Şaman bu görevini yerine getirirken ya Şamanın ruhu bedeninden ayrı­ larak başka bir dünyaya gider, ya da ruhlar Şamanın içine gire­ rek ona karşılaşılan problemleri çözmek için ilham verir. Kanım doğum, evlenme, ölüm ve defm törenlerinde hiçbir görevi yok­ tur. Ancak do� zor geçiyorsa, onu kolaylaştırmak için Kam göreve çağnlabilir. Sibirya'da ise Şaman; a) Ölü ruhunu öbür dünyaya göndermek b) Yersiz yurtsuz bir ruhu tahtadan bir tasvire yerleştirmek c) Avda şanssızlı� gidermek 66


TOrk Din Etnolojlsl

d) Hastalan tedavi etmek için davet edilir. Şamanların tedavi ettiği hastalıklar arasında mide, romatizma, sinir ve frengi gibi hastalıklar mevcuttur. Şaman bu hastalıkların hangi kötü ruhicinden (körmüz) kaynaklandı�ını bu1up sahibine gönderir. Hastada böylece tedavi edilmiş olur. Altay Türlderinde KamlŞaman sadece Bay 0/gen'e kurban sun­ mak için gö�e çıkar. Bu yolcu1uk üç gün sürer. Kam gö�e çıkma­

dan önce hazırlıklar yapar. Hazırlığa akşam başlanır. Tören alanı ıssız bir ormanda kurulan çadırdır. Kam önce sürüden kurbanlık bir at seçer, seçilen atı Bay Olgen'in onayına sunar, kurban bege­ nilirse hemen o akşam kesilir. Ayine ertesi gün de devam edilir. KamlŞaman def içine topladığı ruhlarta yol�a çıkar. Kurban göğün dokuzuncu katında bu1unan Bay Olgen'e sunu1ur. Bu ola­ yın gerçekleşmesinden sonra Şarnan bayılarak yere yığılır. Törenin üçüncü gününde saçı yapılır, eğlence düzenlenir. Şaman bu seya­ hatte karşılaştığı ilginç olaylan çadırda bu1unan insanlara anlatır. Şamanın 1 Karnın seyahati göğe doğru olduğu gibi yeraltına doğru da olabilir. Çünkü, kötü ruhlar yakaladıklan ruhlan yer altına götürdülderi için, Şaman bu ruhu kurtarmak amacı ile yer altı dünyasının hakimi Erlik'le muhatap olmak zorundadır. Şama­ nın bu karşılaşma anı oldukça zordur. Bu sırada Şaman büyük bir cezbe halinde kendini kaybeder. Y�e dönerken Er/ik tara­ fından hapsedilen ruhu eryüzün Bu ayinden sonra ayı­ lan Şaman orada bu1ıınanlan

y

Kazak, Kırgız,

e�. seıanili.r. \ Türkmen ve ıcaraıJ.ıpaklann Baksıları ;

ço-

gunlukla erkeklerden oluşur. Baksılar ayinlerine kopuz, dombra, dutar, gıcak ça1arak başlarlar. İslami etki ile ruhların yerini almış olan cinlere sunu1an kurbanın eti ayinde hazır bu1unanlara da­ ğıtılır, kokusu ise cinlere gider. Şaman yardımcı ruhlan gelince ayine başlar. Ayin sırasında ay$ çıplaktır, gözleri yukarı doğru 67


Prof. Dr. Harun GOngör

sabit bir vaziyet alır, bulunduğu yerde havaya zıplar, keskin bı­ çak üzerinde yürür. Bu ayin sırasında o, kurbanlık hayvanı ciğe­ rinden yakalar, söküp çadırın deliğinden dışarı fırlatır, bazen de hastalıktan sorumlu olan cinleri hastanın vücudundan bir at veya köpeğin kafasına göçürür..

Tacik ve Özbek Baksıların çoğunluğunu kadınlar oluşturwiar. Bu kadınların büyük bir bölümü koruyucu ruhları izin vermediği için evlenemezler. Kadın Baksı1ar ayinlerini gündüz yaparlar. Bes­ ınele ve Müslüman evliyalara dualarla tambur-defeşliğinde başla­ yan ayinler sırasında ayna .ve içinde pamuk parçacıkları bulunan su kasesi de kullanırlar. Ruhlara un ve undan yapılıınş yiyecek­ lerle boynuzlu küçükbaş hayvan veya piliç kurban edilir. Ayin sı­ rasında Baksı hastanın kafasını veya vücudunun büyük bir bö­ lümünü beyaz bir bezle örter, hastanın üzerine kurban kanı ile karıştınlmış bir yağ serper, sonra kötü ruhlarm kötülük yapma kabiliyet ve yeteneklerine göre onların zararlarını önlemek amacı ile ip üzerine düğümler atıp cinleri etkisiz hale getirir. Kamçatka yarımadasından başlayarak bütün Kuzey ve Orta Asya, Kuzey Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika, Kore ve Japonya'yı içine alan geniş bir coğrafyada varlığına şahit oldugumuz Şama­ nimıin birçok tanımı yapılmıştır. Rus tarihçi L.N. Gumilev'in Şamanizmi anlamadığım ve konu ile ilgili kavramlan birbirine karıştırdığını ileri sürdüğü Banzaro:t: Şamanizmi ''Kara din" ola­ rak nitelerken, Radloff ve Anohin gibi araştırmacılar onu, sadece Ural-Altay halklarının dini olarak göstermişlerdir. Ohalmaks ise onu tam bir din olmasa da dinin yerini almış bir inanç bütünü olarak kabul etmiştir.

L.P. Potapov'a göre Şamanizmin özel bir formu olan Altay Şamanizmi, arkaik düalist bir dünya görüşü üzerine kurulmuş bir dindir. Tabiata tapınınayı ve tabiatın kişileştirilmesini içerir: Yakut etnolog GY. Ksenofontov, Şanıanizmi Hıristiyanlığın arka 68


Türk Din Etnolojlsl

planında yer alan onun büyük annesi olarak görmektedir. M. Eli­ ade, Şamanizmi, en eski vecd tekniklerinden biri olarak tanım­ larken, Şamanı da vecd tekniğinin ustası, büyük bir insan ruhu uzmanı olarak kabul etmektedir. Dinler tarihçilerinin Şamanizıni, XX yüzyılın başmda ege­ men olan evrimci ve yayılmacı teoriler doğrultusunda ele ald.ıkla­ nnı ifade eden Perrin, Şamanizm hakkında Eliade'ın görüşlerinin kabul görmesi ve yaygınlaşmasını onun Şamanizmin mistik do­ ğasını sergilemesinden kaynaklandığına bağlamaktadır. Eliade'ın dışında Sternberg'in şamanizmi insanlarla av hayvanlarının f!jendi ruhları arasmda bir değiş-tokuş olarak kabul edilen görüşünü alıp, onu daha da genişleterek yapısalcı bir perspektifle ele alan ve Si­ birya Şamanizmi ile ilgili yeni bir teori geliştiren Roberte Harna­ yon ise Şamanizmi av ile avcı arasındaki ilişki temelinde ele al­ maktadır. Ona göre Şamanizı:n kaynaklann sınrrlı olduğu dünyada av ile ilişkilidir. Türler birbirilerini tüketirler ama bunun belli bir kuralı vardır. Ayı kendisi avlanır. Ona dokunulmaz. Zira o bes­ lenme zincirinin bilincine sahiptir.(sen öl, ben yaşayım). Bu sah­ nede Şarnan, ruhlar tarafindan canlandınlmış olan hayvan vü­ cutlannı takdis ederek insanın bu ava müdahalesini, aracılığını gerçekleştirir. Bu değiş tokuşta insan, hayvanlar için av olmayı kabul etmek zorundadır. Burada nehirde boğulmuş ya da onnanda kaybolmuş biri aranmaz. Şaman mümkün olduğunca erken ya da geç yaptığı bir ayinle bunu gerçekle irir. öte yandan avianan hayvanın sadece eti tüketilir, kemikle11 e var olduğuna ve ttirün . İşte bu sebeple büvarlığını sürdüreceğine inanılan canı tün büyük boynuzlu hayvanlar av p yenilince kemikleri insanlar gıbi toprağa gömülür Görünen odur ki, burada av ile avcı arasmda bir tür evlilik bağı mevcuttur. Şöyleki, burada toplum ko­ cayı av hayvanının ruhu da karıyı temsil eder. Avcı sembolik ola­ rak avm kocası rolünü üstlenir. İşte bu birleşme teorisi yapısalcı _

69


Prof. Dr. Harun Güngör

açıdan kadının degişimi üzerine temellenir. Ve bu da dini bir tür ittifakın modeli obırak kendini gösterir. Şamanın ayinleri gerçek­ leştirirken geyikler gıbi bağırması, onların çi:ftleşme anında yap­ tıklan gıbi sıçraması bu ilişki ile ilgilidir. Köprülü Şamanizmi bir din olarak kabul etmekte, Orta-Asya Türk-Mogol Şamanizıninin Yesevi, Rufai, Kalenderi, Haydari, Bektaşi ve Torlaki adlı İslam tarikatlan üzerinde etkili oldugunu belirtmektedir.. Melikof ise, özellikle Anadolu Aleviliginde yer alan K.ırldar Semahını dogrudan Şamanizme bağ1amakta, Alevilik içinde birçok Şamani unsurun bulundl$ma dikkat çekmektedir. Aynca burada belirtmek gerekir ki, Şamanizm İslam sufimıi üzerinde, özellilde evliya anlayışının şekillenmesinde etkili ol­ muş, Şamanların kaplan, kurt, karta! ve yılan biçiınli birçok ruh­ lan sufizme geçmiştir. Geçmişten günümüze birçok degişildige ugrayan Şamanimı ve onun kozmotojik görüşüne gelince, öncelikle belirtmek gere­ kir ki, Şamani halklann çeşitli kültürlere mensup olması, onla­ nn evren görüşünde de degişikllldere neden olmuştur. Bu yüz­ den Şamani kozmolojide tam bir görüş birligi yoktur. Geleneksel Şamanizmde Kiinat

Gök, Yer, yeryüzü, yeraltı olmak üzere üç kısma aynlır. Al­ tay Türklerine göre gökte Bay O/gen ve ona baglı ruhlar; Yak.ut­ göre ise Orün Aar Toyon, ve ona �ı ruhlar, orta dünyada kişi oğullan, yer altında ise Erlilc'e bağlı ruhlar bulunmaktadır. Bu üç katınanlı evren anlayışı Yakutlar için de geçerlidir. Iara

Eliade'a göre, Arktika, Sibirya ve Orta Asya'da birbirine ya­ bancı iki dinsel evren yer almaktadır. Bunlardan biri Gök Tanrı ekseninde oluşmuş din, öbürü de vecd deneyimi ve sihirden oluşan 70


Türk Din Etnolojlsl

Şamanizmdir. Bu tespitten hareketle Şamanizmdeki ruhlarla ilgili inanışlan bu görüş dogrultusunda ele almak uygundur. Bay Ülgen

Altay Türkleri önceleri göğü dokuz kat olarak tasavvur et­ miş, daha sonra Sami kültürün etkisi ile yedi kat gök anlayışı da onlar nezdinde kabul görmüştür. Buna göre Bay Ülgen göğün 9 ya da 7. katında oturur. Şaman ayin sırasında Bay Ülgen'e ulaş­ mak isterse katlarda bulunan engelleri aşmak zorundadır. Antro­ pomorfık bir karakter arz eden Bay Ülgen, evrenin yaratıcısı bir ruhtur. Ancak Bay Ülgen adı Gök Tann yerine kullanılmamıştır. İster Altay Türklerinin yaratıcı tannsı Bay Ülgen, ister Yakutla­ rın büyük tannsı Ürün Ayıı Toyon olsun her ikisi de iyilik tann­ sıdır. İlkbahar, yaz ve sonbahar ayinlerinde Bay Ülgen için beyaz bir kısrak kurban etme adeti vardır. Bay Ülgen'in 7 o�lu, 9 kızı ile birtakım yardımcı ruhlan var­ dır. Bay Ülgen'in oğullarının menşei bilinmemekle birlikte, gö­ ğün her bir katına Bay Ülgen'in o�dan birinin yerleştiril­ mesi dikkat çekicidir. Altay Türklerinden her boy, Bay Ülgen'in o�anndan birini kendi boyunun koruyucusu olarak kabul et­ mektedir. Bay Ülgen'in oğul ve kızlarından, tannya "anne ''ve" baba" diye hitap edilmesine rağmen Türk tann anlayışında Hierogamieye rastlanmaz.

Yakutlarda da Üı1lıı Ayn Toyon'un fnaiyetinde çeşitli tabiat olaylarını idare eden yedi ilah bulunur.�urada şunu da belirtmek gerekir. Bu tann veya ruhlanıi�er, ad ve görevleri halklara göre değişmekte, bazen de bunlar birbirine kanştınlmaktad.ır. Radloff'un naklettiği başka bir rivayette ise, Gök 17 kattır. En üst gökte Kayra Kan, 16. Gökte ise Bay Ülgen oturmaktadır. Di�er katlarda yine yukarda zikredilen ruhlar ikamet ederler. 71


Prof. Dr. Harun Güngör

Altay Türklerinde güneş, ay ve yıldızların yaratılışı ile ilgili birçok mit mevcuttur. Başlangıçta ay ve güneş yokken, tann­ nın

gönderdiği iki varlık göğe madeni iki ayna koyarak dünyayı

aydır. Günümüz Şaman elbiselerinde kullanılan iki aynanın kullanımı bu aydınlatmışlardır. İşte bu aynalardan biri güneş, diğeri de

durumla ilgilidir. Günümüz Anadolu Türk toplulukları da dahil, hemen bütün Türklere göre güneş dişi, ay erkek olarak tasavvur edilınekte aya Ay Dede şeklinde hitap edilmektedir. Altay Türkle­ rine göre ay tutulması yelbegen denilen bir canavann ayı yemesi ile ilgilidir. Bu canavarı kovmak için Anadolu dahil, bütün Türk topluluklarında davul, tencere çalınıp tüfek atılır. Bazı Altay topluluklarına göre gök bir çadır şeklinde tasavvur edilmektedir. Yakutlar ise göğü üst üste konulmuş deri tabakaların­

dan oluşmuş bir yapı olarak kabul ederler. Yıldızlar bu tabakalar arasından sızan güneş ışınlandır. Kuzey yarımkürede yaşayan halklar gö� yer göbeğine karşılık gök göbeği denilen bir mer­ kez etrafında döndüğüne inanmaktadırlar. Bu merkezin tam orta­ smda Demir Kazık adı verilen yıldız yer alır. Buna Moğollar Al­

tun Kazık demektedirler. Orhon Kitabelerinde "Üze kök tenri asra yağızyir kılmdukta.

..

ifadesinde görüldüğü üzere burada iki kavram Kök tenri=Yağız

yir yan yana geçer. Ötüken lduk sıfatı ile birlikte lduk Ötüken ola­ rak anılıyor ve yılın belli zamanlannda orada kurban kesiliyordu. ötüiren gıbi diğer vatan toprakları da kutsaldı. Çünkü bu yerlerde ata-babaların ruhları yaşıyordu. Birçok dağın Han, Kağan, vb. şe:-, kilde isimlendirilmesi de bu inanışla ilgilidir. Türk topluluklan yine kitabelerde zikredilen ldukyir-sublara da inanıyor, onları birer ruh olarak tasavvur ediyorlardı. Zira Altaylı­

lara göre bunlar yeryüzü ve yeraltı ruhlarından tamamen bağımsız ruhlardır. Söz konusu yer-su ruhları iye, izi, idi(sahip) anlamına gelen kelimelerle de anılmaktadır.. İnanışa göre, hemen her yerin


Türk Din Etnolojlsl

bir sahibi, izisi fıyesi vardır. Yeryüzünde bir iş yapılacağı zaman o yerin sahibi, iyesin­ den, izin almak gerekmek­ tedir. Bu izin ancak o yerin sahıbine kurban sunmakla alınabilir. Türk toplulukla­

· .

.

. .

nııda bütün vaıaom kutsaJJaş­ tınlması

bu inançla ilgilidir.

Şamani inanışiara sahip topluluklar için bütün tabiat olayları birtakım ruhlar1a ilişkilidir. Gök gürledi� zaman göğe doğru ok atmak, yıldırun çarpması sonucu ölen kişiler için ayinler düzenle­

mek, yine babarda ilk gök gürlemesi ile birlikte dağlara çıkıp dört bir yana süt serpmek hep ruhlarla ilişkilendirilmiştir. Yakutlar rüzgann bir ruhu olduğuna, Altay Türk topluluklan ve MoğoUar ise rüzg3nn yada, cada, cadı taşı adı verilen bir taştan çıktı� inanmaktadırlar. Divanü Lügati't-Türk'te de zikredilen Ya da taşı (yağmur taşı) ile iklimleri bile deg:iştirmek mümkündür. Tabiat ruhianna gelince; bunlar ateşte, evlerde (ev iyesi}, or­ manJaıda, dar geçit ve yollarda bulunurlar. Genel olarak "iye, eye" diye isimlendirilen bu ruhlara, özellilde de orman ruhianna kur­ ban sunmak geleneği

mevcuttur. Bu sunulan kurban ise, ağaçlara

bağlanan bez /çaput parçalan ve hayvan kürkleridir.

laJfuda sıkça rastlanan ve obo,

Sibirya bölgesindeki dağ baş

geçen yolcuların o yerin sa­ oba adı verilen taş yı�an, hibine sundukları bir tür kl:ifbandır. Bu, oradan geçen yolcuların yolculukları süresince kaza-belaya uğramamalan içindir. Yakut­ çada yer-sulann adı doydu içite 1 sir içite (yer sahıbi)dir. Yalrutıar

73


Prof. Dr. Harun GOngör

ilkbaharda balık avına çıkarken su ruhu U iççite'ye genç bir inek kurban ederler. Yeraltı Ruhlan

Şamani inanışa göre yeraltında Kara neme 1 Töz adı verilen kötü ruhlar yaşarlar. Bunlar korkunç varlıklardır. Bu kötü ruhia­ nn başında Er/ik Han bulunur. Yakutlar ise Er/ik Han�ı bilmezler. Onlar Erlik Han'a mukabil olarakArsan Duoloy'u tanırlar. Altay­ Wara göre Er/ik Han yerin en alt katında, kara çamur içinde, kara bir sarayda ikamet eder. Erlik sırf kendisine hürmet edilip kur­ banlar kesilmesi için bütün hastalıkları (tifo, kızamık, çiçek. ..vs.) insanlara bulaştınr. Aynca Er/ik iplik gibi olan insan canını alıp yerin en alt katına götürür. Orada ruhu sorguya çektikten sonra kendi emrinde kullanır. Şaman, Erlik'in elinden ruhu kurtarmak için yedi putak (engel) aşmak zorundadır. Bir rivayete göre Erlik'in 7, diğer bir rivayete göre ise 9 oğlu vardır. Bunlar; Taş Bilik/i İJay Bahadır, Karaş, Bakır Bili/eli K.erey Hakan, Uçan Kaan, Yabaş Kaan, Kömür Kaan, Sedey Kaan'dır.

Bu oğullar yeraltı ve yerüstündeki bütün kötü ruhlan idare eder, yer altına inen Şamana yol gösterirler. Erlik'e at kurban edilmez, çocuklanna ise ancak zayıf ve kötürüm hayvanlar kurban edilir Altay Şamaniarına göre Erlik'in oğullan dışında 7 veya 9 da kızı bulunur. Bunlann kendilerine has bir görevleri yoktur. Şarkı söyleyip dans ederler, Erlik'e getirilen kurbanları kapmaya çalı­ şırlar. Bunlar kara-kuru kızlar olarak tasavvur edilmektedirler. Yeraltında yaşayan ruhlardan birisi de LebedlerinAza, Teleütle­ rin Ozüt adını verdikleri ölüm ruhlarıdır. Şamanlardan başkasının göremediği Ozüt, ölünün kırlcı çıkıncaya kadar evlere girmeye çalı­ şır. Bunlar genellikle kasırga içinde bulunurlar. Şamanların bunları 74


Türk Din Etnolojlsl

uzaklaştırmaJarı ancak düzenlenecek bir ayinle mümkün olabilir. Altay Türkleri ile Telengitlerde bulunan körmözler de ölü ruhla­

İnsanların rlıhlarını çalarak onların hastalanmalanna sebep olurlar. Yakutlarda bu ruhlara abaası veyör adı verilir. Bu ruhlar

ndır.

'

Şaman hastalığı olarak adlandırılan menerik'e de sebep olurlar.

Dolum ve Dolum Ruhlan Altay Türklerine göre insanın kut'u yani ruhu gökte bulunur. Bay Ülgen çocuğun doğması için o�u Yayık a emir verir. O '

ikamet ettiği 5. kat gökten

da

Yayucı'ya babasının emrini teblig eder. Yayucıda gökteki Süt Ak Köl (süt akı göl)den canı alarak çocuğun doğmasını saAJar. Yakutlara göre çocugun ruhu bir kuş şeklinde gökten gelir. Yakutlar gökte oturan ve Ayısıt Hoton adlı bir do­ gum tannçasmdan bahsetmektedirler. Orhun Kitabelerinde zikre­ dilen Umay ise daha çok çocukların koruyucusu bir tannça gibi gözükmektedir. Günümüzde Orta Asya'da Kazak, Kırgız ve Al­ tay Türklerinde Umay Ana'ya dua edilmektedir. Doğumla ilgili ruhlardan birisi. de Albastı, Algelini, Al karısı . adlan ile anılan ruhtur. Bu ruh doğumu müteakip logusa kadınlara musallat ola­ rak onların ölmelerine neden olur. Bu ruhun kötülüklerinden ko­ runmak için birçok pratikler geliştirilmiştir. ..

z

Ölüm ve Ölümle İlgili Inanışlar

ruhların

Şamani topluluklar hastalık ve ölümü kötü eseri . olarak kabul ederler. y erine göre Er/ik yeryüzüne gönderdigi aldaçı/ar'la ruhunu alarak onları öldürür. ·

Yakutlar da ölümü körlı-ndi

eseri olarak görürler. Ölüm ha-

linde ruh bir kuş gıbi uçup gider. Bu sebeple günümüzde Gü­

ney Kazakistan'da evlere yuva yapmış kırlangıçlar ölmüş a� 75


Prof. Dr. Harun Güngör

ruhlan olabilir inancı ile taşlanıp kovulrnazlar. "Uçmak" kelime­ sinin ölümle ilgili olması ruhun kuş şeklinde tasavvuru ile ba�­ lantılı görülmektedir. Bu inanış Orhun Kitabelerinde de yer al­ maktadır.

Ölen kimsenin ruhunun bir yıl süre ile evlere tekrar

dönebilece� inancı oldukça yaygındır. Bütün Türk toplulukları ölümü takiben ölü için belli bir süre yas tutarlar. Yas törenlerinin en önemli göstergesi ölü yakınlan­ nın ağlayıp

sızlanmalarıdır. Günümüzde Kırgızistan'da bu tören­

ler bütün canlılı� ile devam etmektedir. Kırgızlarda aynca ma­ tem alameti olarak ölen kişinin atının � kesilip mezarlara dikilmektedir. Hunlardan başlayarak bütün Türk toplulukları ölülerini sır­ malı elbiseleri ile gömerler. Ölen kişinin mezanna da öbür dün­ yada kullanabilecegi inancı ile atı ile birlikte çeşitli eşyalarını gö­ merler. Göktürklerde Hakanların mezarları yanına öldürdülderi düşınan sayısınca balbal adı verilen taş veya a�aç sınldar diker­ lerd.i. Aynca çeşitli mezar başlarına taşnine

=

kamenneya babı

dikme adeti de vardı. Orta Asya'da yaşayan Kırgız ve Kazaklar ölülerini ev gıbi ya­ pılmış mezarlara gömmektedirler. Bu yapılar günümüzde de varlı­ ğını devam ettirmektedir. Mezar başlarına yiyecek ve içecek türü maddelerin konulması uygulaması Orta Asya'da ve Azerbaycan'da hala sürdüıillmektedir. Ölülerin ruhlannı teskin amacı ile verilen

ölü Oll,can aşı, ölü pidesi uygulamalan da aynı şekilde varlı�ı devam ettirmektedir. Yakutlarda ölü ile birlikte ölen kimsenin hizmetçilerini yakma

adetinin ol� ifade edilmektedir. Ancak günümüzde ölü gömme adetleri komşu kültiırler ve kabul edilen yeni dini inanışlarla ol­ dukça fazla �ikli�e u�ştır.


TOrk Din Etnolojlsl

Şaman efsanelerine göre tann kainatı � yaratmıştır. Yakutlara göre yeryüzü, denizin dibinden çıkarılmıştır. İnsanın yaratılışı ile ilgili efsanelerde ise Bay Olgen'le Er/ik Han karşı karşıyadır. Yaratılışla ilgili bu mitlerin orijinal olmaktan çok, Zer­ düştilik, Mani Dini, Hıristiyanlık ve İslam dininin etkisi ille oluş­ tuğu görülmektedir. Dünya bir tufanla son bulacak, yerin dibi delinecek ve bu delikten çıkan sular bütün dünyayı su altında bırakacak, böylece dünyada hayat ve canlılık sona erecektir. Yeni Şamanizm (Neo-Şamaııizm)

Günümüzde Avrupa ve Amerika'da gündeme gelen ve araştır­ macılarca neo-Şamanizm olarak adlandınlan bu hareketin teme­ lini Avrasya Şamanizıni oluşturmaktadır.

Avrasya Şamanizıni ile ilgili ilk bilgiler yaklaşık üç yüz yıl­ lık bir geçmişe sahiptir. Üç yüz yıl önce Avrasya'ya gelen Hıris­ tiyan misyonerler, tüccarlar ve seyyalılar Kuzey Asya steplerin­ den Batı'ya Şamanlar ve Şamanizrole ilgili bilgileri taşıdılar ve Şamanizmin kendine özgü bir din olduğu hakkında h.i.kayeler an­ lattılar. Aydınlanma dönemi bilginlerinin çoğuna göre Şamanlar yok edilmesi gereken şarlatanlar, Şamanizrn de akıl dışı (irrati­ onnel) davranışm bir modeli idi. Catherine Le Grande, Der Si­ biriche Schaman, Ein Lustspiel (1786) adlı Şamanlarla alay eden bir komedi kaleme aldı. Buna karşı ]. Herder, W.von Goethe ve V. Hugo gıbi bazı düşünürlerJse• Şamanı dini duygulan teren­ nüm eden bir ���ımladılar. Şamanizmin son üç yüz yıllık Avrupa seıiivenini değerlen-di­ ren Roberte N. Hamayon'un, Batılıların Şaman davranış1an hak­ kındaki görüşlerini üç kategoride değerlendirmek gerekir: 77


Prof. Dr. Harun GOngör

1) Şeytaniaşma (diabolisation), Şamaniann şeytanla özdeşleştirilmesi, 2) Hekimlik (medicalisation) 3) idealeilik (idealisation)

XX. yüzyılın ikinci yansında, özellikle M. Eliade'nin Le Cha­ manisme et techniques archaiques de l'extase (1951) adlı eserinin

yayıınlanmasdın an sonra Şamanimı Batıda yeniden değerlendi­

tan sonra öze11ikle Kuzey Amerika'da Şamanizmle ilgili yeni bir çaA başladı. Birçok araştırınacı tarafindan yeni Şa­

rildi. 1960' manizm

(neo-chamanisme) ya da şehir Şamanizroj (chamanisme

urbain) adı ile yeni bir Şamani anlayış gelişti. Bu harekette Car­ los Castaneda'nın la popularisation de la connaissance savonte adlı çalışması, önemli bir eserolarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eserle Castaneda Şamanizme Eliade'ın akademik bakış açısından daha farklı bir anlayış getirmiştir. Bu hareket, taraftarianna öz­ gürlük kazandınna, kötü ruhiann yokluğunu kabul etme... gibi esaslara dayanmakta.dlr. Bütün bu yeni gelişmelere rağmen, gele­ neksel Şamanizmle Neo-Şamanizm arasında kesin bir ayrım yap­ mak oldukça zordur. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, her­ kes kendi kendinin Şamanı olmalıdır düşüncesi üzerine kurulmuş olan Neo-Şamanizın, tutarlı bir hareket olmayıp, f�lı semanti� ve sayısız fraksiyonlan ile karmaşık bir fenomendir. Neo-Şamanizm. hareketinde M.Eliade ile Carlos Castaneda'nın fikirlerinin

bir sentezini yapmaya çalışan ve Foundation for the

Shamandc Studies (FSS)'i kuran Michel J.Hamer'laDream Change

Coalition (DCC) organizasyonunu kuran John Perkins' ve Ber­ nardo Peixoto'yu unutmamak gerekir. Her iki grupta taraftarianna degişik Şamani teknikleri ö�t­ mektedirler. Neo-Şamananizm konusunda güvenilir uzmanlardan 78


Türk Din Etnolojlsl

biri olarak kabul edilen Herner Kuzey Amerika endüstri toplu­ munda Neo-Şa.manizmi ve Şamani metotlan yeniden kuran kimse olarak tanınırken. J.Peıkins -şamani geleneldere sahip ülkelere se­ yahatı özendiren ve Neo-Şamanizoı konusunda Birleşmiş Millet­ Iere danışmanlık yapan bir şahsiyet olarak bilinmektedir. Neo-şamanist gruplar sadece

adı geçen gruplardan ibaret değil­

dir. Bunların dışmda Yeni Çağcılar, çevreciler feministler ve ye­ niden tabiata <lönmeyi kendilerine hedef seçmiş olan gruplar da yer almaktadır. Neo-Şamanizm postmodern felsefe doğrultusunda içinden çıktı.At gelişmiş endüstri toplumlanna dogmalan kurumları, iba­ detleri olmayan, herkesin kendi mitini yaratabilece� (a la carte)

bir din sunmayı amaç edinıniştir.



BATILI NEO-ŞAMANİST GRUPLARlN SOSYAL STRATEJİLERİ1 '. ta ruhlarına inanç temeline dayanari Şamanizm adaptas­ yon kabiliyeti sayesinde yüz yıllarca varlığını devam etti­ rebilmiştir. Bu inanç sistemi bütün engellemelere rağmen mo­ demliği aşmayı başardı. Gerçekten günümüzde Şamanizin asli şeklinden bir hayli uzaklaşmıştır. Gelenek, büyük oranda can' lılıguıı kaybetti ve inançlar kadar ritüeller de gücünü yitirdi. Çağdaş dünyamızda Gel�eksel Şamanizmle Neo-Şamanizm yan yana yaşamaktadır. Neo-Şamanizm büyük oranda gelenek­ . sel Şamanizmden kaynaldansa da içinden çıktığı sosyal çevre­ nin etkisini taşımaktadır.

A

Geleneksel Şamanizm

,

Büyük tartışmalara rağmen Şamanizm konusunda başvuracağı­ mız temel eser Mircea Eliade'ın Le chamanisme et /es techniques archaiques de 1 'extase adlı kitabıdır. Bu eserde yazar Şamanizmi bir din olarak değil, sayısız dinlerin içinde yer alan bir düşünce sistemi olarak tanımlamaktadır. Gerçekten de Şamanizm esnek yapısı ve adaptasyon kabiliyeti sayesinde Budizm, İslam, Hindu­ izm vb. sayısız dinlerle birlikte, onlarla iç içe varlığını sürdürmek­ tedir. Dolayısıy� o, kabile ve kültürlere göre değişen bir özelliğe sahip olarak kendıni--göstertiWktedir. Catherine Lalııınme, "Les strategies sociales des groupes neo-chunanistes cx:ciden� teaux", Religiologique, 22 automne 2000, p. 73-83. 81


Prof. Dr. Harun Güngör

Biz bu araştınnaınızda . Şamanizmin tanımı konusunda M. Eliade ve İoan P. Couliano'iıun tanımını esas alacağız. Zira bu ta­ nım aynı zamanda Neo-Şamanizmin anlaşılması hususunda bize avantaj saglayacaktır. Bu tanıma göre Şamanizm: bir din olmak­

tan ziyade gayesi; insanlar alemine paralel ancak görüninez ruh­

lar alemi ile ilişki ve beşeri işlerin yönetiminde ruhların desteğini sağlamaktan ibaret ekstazik ve terapötik metotlar toplamıdır.2 Şamanizmde (kadın veya erkek) Şaman merkezi bir role sa­ hiptir. Şaman ruhlarla ilişki kurabilme özelliğinden dolayı kendi hemcinsleri arasında ayncalıldı bir konumdadır. Ruhlar ınalla­ rm

korunması,

hastalıklann tedavisi ve toplumun verimli bir av

mevsimi geçirmesi hususunda Şamana katkıda bulunurlar. Burada Şamanın temel işlevi gerçekten toplumu korumaktır. Burada Şa­ manın özelliği, vecd haline girebilıne yeteneğine sahip olmasıdır. Bu, şuurun değişken hali ruhlar dünyası ile temasa gelınenin bir aracıdır. Bu trans hali bölgelere göre değişen tekniklerle; uyuştu­ rucu alum, nefsin öldürülmesi, davul çalarak ya da dans etme vs. elde edilebilir. Toplumsal baskı, işkence ve eziyetlere �en ge­ leneksel Şamanizm Juvarolar, Deneler vb. gibi birçok yerli halkta varlığını devam ettirınektedir. Üstelik günümüzde birçok yerli

halk terk ettiği ya da kaybettiği geleneksel değerleri araştırmaya ve bulınaya çalışmaktadır. Bu durum melez ve yerli halklar nez­

dinde köklerine dönmek için bir araştırma biçimine dönüşmüş­ tür. Üstelik Şamanizme ilginin yeniden artması giderek yaygın­ laşmakta ve bugün de Batı dünyasına ulaşmaktadır.

Neo-Şamanizm Henüz birkaç zamandan beri biz, dini sosyal alanda atalara bagJ.ı geleneksel Şamanizmi yeniden keşifhareketini görebiliyoruz. 2

Mircea Eliade, loan P. Couliano,"Chamanisme", Dictlonnairre des T'flligions, Paris,

Plon,l990. 82


Türk Din Etnolojisl

Neo-Şamanizm Yeniçağ (le Nouvel Age) hareketine benzetilebi­ lir. Gerçekten de iki hareket arasmda holizm, ferdiyetçilik, çevre­ cilik yeni bir yüzyılın gelişi, ruhlarla ilişki, tedavisi ve insani güçlerin gelişimi gıbi hususlarda dikkate değer benzer­ likler vardır.3

hastalıkların

Biz Neo-Şaınanizmi, Batılılar tarafından Şamani geleneklerin yeniden keşfı olarak değerlendirmekteyiz. Neo-Şamanizın Gele­ neksel Şamanizmden esinlenınesine rağmen yine de ondan bir­ çok konuda aynlmaktadır. Her iki Şamanizm arasında kesin bir ayrım yapmak zordur. Zira Neo-Şamanist müritler kendi varlık­ lannın ve inançlarının meşruiyetini ispat etmek için Geleneksel Şamanizme başvurmak zorundadırlar. Bize göre Şamanizmle Neo-Şamanizm arasındaki en büyük farklardan biri, Şamanın rolü konuswıdadır. Neo-Şamanizrn hasta­ lıkların tedavisi ve hastalarla buluşma hususunda Şamana birçok görevler yüklemektedir. Altmışlı yıllarm egzotik tecrübelere hayran hippi akımlan sa­ yesinde Şamanizm, def çalma, çeşitli bedensel tekniklerin veya hayal gördürücü maddelerin kullanıını gibi "reçeteler''in uygu­ lanmasıyla ulaşılabilecek "kişisel bir arayış" modeli oldu ve gü­ nümüzde ABD'de bu konuda iş yapan ticari girişimler doğdu.4 Neo-Şamanizmle geleneksel Şamanizm arasındaki temel fark­ lardan birisi de, kesinlikle göz ardı edilemeyecek olan mali kaynak sonmudur. Gerçekten de Neo-Şamanizm mürltierine ya da müşteri­ lerine tedaviler, iş ""--1 c;eyahatler, kitaplar, kasetler ve birkaç do­ lar karşılığında Şamanlıkla ilgili materyaller, objeler sunmaktadır. Yeni ya da daha f3zla dolardan kendilerine •

��

3

4

Le Nouvel age= yeniçağ han!keti lıalrlando bkz: Martin Geojfroy, "Pour une typolo­

gie du nouvel age", Cahlers de recherche soclologique, 33,1999; Jean Vemette, Le nouvel age; a l'aube de l 'ere du Verseau, Paris, Tequi, 1990. N. R Robc:rte,"CCıamımis" nıe ,Encyclopedia Universal/s, Paris, Univc:rsalis, 1995, p. 303. 83


Prof. Dr. Harun Güngör

müracaat edenlere tedavi seanslan uygulamaktadırl. Bu açıdan ba­ kıldığında Neo-Şarnanizm mümkün olabilecek bir iyileştirme ümi­ dinden tutun ferdin kendini tanımasına yardımcı olacak alternatif nesnelerin satışa sunulduğu bir pazar, ya da çarşıdır. Gerçekten de Geleneksel Şamanizmle Neo-Şaınanimı ara­ s� sayılamayacak kadar farlc vardır. Ancak bu hususlar bir ma­ kale çerçevesini aşacağından bu karşılaştırma konusunu burada kesiyoruın. Basitçe ifade teınek gerekirse Neo-Şamanizm yeni­ çag (le Nouve/ Age) ile büyük benzerlikler gösteren eski Şamani geleneklerin yeniden keşfi hareketidir. Bu harekette kişiye ken­ dini tanıması ve tabiata (çevrecilik, vejetaryenlik) hürmet etmesi, ona saygı gösterilmesi ögiltlenir. Geleneksel Şamanizmde olduğu gıbi, Neo-Şamanizmin merlce­ zinde de tanınmış Şamanlarca müşterilere sunulan tedavi seans­ lan yer almaktadır. Bu tedavi seansları ruhlar dünyası ile iliş­ kiye geçmek amacı ile tekniklerin öğretildigi merkezlerde yapılır. Neo-Şamanizmin kuşkusuz en tamnmış üstadı Carlc6 Cascaıma'dıı: Onun sayısız eserleri arasında en önemlisi Yuqui Kızılderilisi Don Juan'la Şamanlıga giriş deneyimlerini aniattıgı kitabıdır. Bununla birlikte antropologlar ve akademisyenler Castaneda'nın tecrübeleri­ nin gerçekligi konusunda şüphe ve terettütlerini açık bir şekilde dile getirdiler. Buna rağmen onun kitapları büyük satış yaptı. Uyuştu­ rucu kullanımının moda olduğu yetmişli yıllar ortamının yardımı ile Castaneda' gençlerin idolü haline geldi Günümüzde Castaneda'nın kitapları on yediden filzla dile çevrilmiştir. İki Neo-Şamanist Grup Neo-Şamanist grupların sosyal stratejilerini incelemek aiDacl ile bu fenomeni temsil ettigini düşündüğümüz iki grubu ele alaca­ gtz. Bunlar: Dream Change Coalition=DCC ve Fondationfor the 84


Türk Din Etnolojlsl

shamanic Studies=FSS'd.ii. Söz konusu organizasyonlar aynı za­ manda Kuzey Amerika'nın en önemli iki Neo-şamanist grubudur. FSS,1970 yılında Michel J. Hamer tarafindan kurulmuştur. Ant­ rapolog sıfatı ile iki defa A.mazon'a seyahati takiben Hamer, ABD önemli olan, kendine özgü Şamani pratikler ve tedavi metotlarını ortaya koydu. Daha sonra da Üniversite öğrencilerine Şamani tek­ nikleri ö�tmeye başladı. Amacı kesinlikle para kazanmak olma­ yan bu organizasyon tüm dünyada farklı Şamani tekniklerin eği­ tim ve öğretimi ile birlikte kendini tabiatın korunmasına adadı. Üstelik bu organizasyon kendi danışmanlan kanalı ile şaşılacak bir tarzda Şamani inanışiara mensup yerlilere kendi geleneklerini öğrenme i.mkfuıı da sundu. Dream Change Coalition teşkilatı ise John Perkins ve Bernardo Peixoto tarafindan kuruldu. John Per­ kins bir çevreci idi. O da sayısız gezileri sırasında birçok Şaman­ dan öğrendiği değişik Şamani tekniklerle ilgili, onlan konu alan birçok kitap yazdı. Perkins kendini dava adamı olarak ilan edip evrenin ve kendinin dönüşümü ile ilgilendi. Bu hareketin ikinci kurucusu olan Bernardo Peixoto -Brezilyalı Şaman adı ile İpupi­ era- antropol<;>ji ve biyoloji öğretmeni idi. Şimdi o, Waşington'da yaşıyor, orada tedavi seanslan ve değişik laboratuar çalışmalannı sürdürüyor. Amacı kar, kazanç sağlamak olmayan bu organizas­ yon doksanlı yıllarm başında, modern batı dünyasına yeni bir viz­ yon ve yeni bir yaklaşım sunmak gayesi ile kuruldu..

Sosyal Stratejiler Dini hareketlerin büyük bir bölümünde o� gıbi, N�­

nist gruplar � toplumla ilişkilerini düzenlemek amacı ile sosyal stratejilerini ortayakoyınuşlardır. Bu stratejiler gruplar için önemli ve faydalıdır. Çünkü dünyada gelişen dini grupların büyük bir bölümü çoğu zaman günlük gerçeklerden uzak yaşamaktadırlar 85


Prof. Dr. Harun Güngör

Neo-Şamanist gruplar konusunda en azından iki hususu dik­ kate alırsak onlann stratejileri konusunda bir ilerleme kaydedebi­ liriz. O da bunların uyguladıklan ve bizim de douce (hafıflyuınu­ şak) diye niteleyebilecegimiz stratejileridir. Gerçekten de objektif bir banşa ve evrensel bir uyuma sadık olan Neo-Şamanistler sert, katı bir din değiştirme stratejisi uygulamıyorlar. Onların insanlara teklif ettikleri toprak ana şerefme bayramlar, Ant daglanna seya­ hat vb. gibi eğlence ve oyuna yönelik etkinliklerdir. Genel olarak önerilmiş olan grup imajı kendini mutluluk ve neşe ile göstermek­ tedir. öneriler arasmda modern kentsel dünyanın çelişkilerinden uzak etkinlikler de yer almaktadır. Aynca Neo-Şamanist grup­ larm sosyal stratejileri, öncelikle sahip olduklan ideolojileri için maddi destek saglayan kişilerin görüşleri doğrultusunda belirlen­ miş olmamasıdır. Neo-Şamanist müritler aslında yerli geleneklere, insani sırların coşkulu gelişim teknilderine ve iyi niyetli bir tıbba §şık olabilirler. Bu durumlar söz konusu olunca spiritUalistlerin istihzalanndan söz edilebilir. Sosyal strateji alanmda Neo-Şamanist gruplar geniş bir tedavi serisi, insani sırrın gelişınesine veya kişinin değişimine (transfor­ mation) ayrılmış, onlara hasrediimiş merkezler üzerinde ısrarla durular. Özellikle ve öncelikle bu sebepten dolayı dini gruplardan ziyade terapi grupları olarak <f$lıp parçalanmışlardır. Amaçlannın maddi kazanç saglamak olmadığını söyleseler de DCC ve FSS gibi kuruluşlar geniş bir inanç pazarı bünyesinde faaliyet gösteren gerçek birer dinİ işletmedirler. Onlar üyelerine ve hatta bütün halka hizmet sunmaktadırlar. Bu gruplar de�e aç bir topluma Şamani öğretiler ve geniş tedavi tercihi sunarak Kuzey Amerika'nın ruh pazarı ( le marche spirituel) işgal ettiler. Prensip

olarak biz, bu çerçevede Neo-Şamanist grupların stratejilerini ortaya koyabiliriz. 86


Türk Din Etnolojlsl

Kişisel Gelişim Laboratuarlan DCC ve FSS gibi gruplar Michel J. Hamer ve John PerkiDs'in

öğretiimiş ve çağdaş dOnyaya uyarlanmış değişik Şamani teknik­ lerini bu merkezlerde öğretmektedirler. Bu iki kişi Neo-Şamanizm alanında büyük bir üne sahiptirler. Michel J. Hamer Batıda Şa­ manizmin esas kurucusu, onun düzenleyicisi olarak kabul edilir. O, Kuzey Amerika ilerlemiş endüstri toplumuna Şamani metot­ ları götürmüştür. Neo-Şamanizin alanında Hamer'den daha sonra ortaya çıkmış olan John Perkins ise Şamanların yaşadığı toprak­ lara seyahati elinde toplamış, Birleşmiş Milletiere konu ile ilgili danışmanlık yapmış ve değişimin ajanı olmuştur. Neo-Şamanist gruplarca önerilen laboratuarlar, gerçekte, bir kişisel gelişim metodudur. Kişi, insanlara gözükmeyen ona pa­ ralel bir dünyada, ruhlar ileminde seyahat etmeyi öğrenir. Ruh­ lada karşılaşmak, kişinin görünmez dOnyanın gerçekliğinin bilin­ cine varmasına yardımcı olur. Aynı zamanda bu durum kişinin kendi varlığının şuuruna varmasını da sa@ar. Gerçekten de itti­ fak halindeki ruhlar, kişiye kim olduğunu bilmesi, kendini tanı­ ması · için yardımda bulunurlar Kişinin kendi varlığının şuuruna varması sonuçta onun kişisel degişimini sağlayacaktır. Kişinin kendini tanıması ve değiştirmesi kavramı yakın zamanda ortaya çıkmıştır. Örneğin, DCC Kartal ve Akbaba mitine göndermede bulundu. Bu mite göre, günümüzde insanlık dOnyası kartat işa­ reti altındadır. Materyalizın ve rasyonalizm tarafından işgal edil­ miş olan bu dünya yok olacak ve yerini kalbin ve ruhun sembolü Akbaba (kondor) çağına bırakacak ve ruhçuluk bugünkü akılcı­ Iıgm üzerine ·çıkacak, ona galip gelecektir. Bu Akbaba çağı, Ye­ niçağ (le Nouvel1ge) grubu için çok önemli olan Kova (burcu ile başlayan dönem) Ç�nı yakınlaştıracaktır. Neo-Şamanist gnlpıa:r-rnerkezler yardımı ile insani güçle­ rini geliştirerek, yeni bir dünya kurmaya davet edilmişlerdir. Bu ' r

87


Prof. Dr. Harun Güngör

merkezlerdeki egitiıni edinip Şamani seyahatin temel metotlannı ögrenerek Şamani dünyaya giren gruplara, ferdi ve şahsi kuşat­ malardan kurtulması için diğer hiyerarşik eğitim veren merkezleri tavsiye ediyorlar. Bu merkez eğitimi esnasında kişi, ruhlar alemine gitmeyi, orada karşılaştığı değişik varlıklar karşısında ne yapınası gerektiğini öğrendiği gibi, ayrıca daha karınaşık tekniklerle karşı­ taşıp onlan da öğrenip onlara alışıyor. Bu eğitimden geçmiş olan sabırlı bazı kişiler tekrar o merkeziere dönerek Şamani tedavi da­ nışmanı unvanını kazanıyorlar. Bu sosyal stratejiyi müdafaacı bir strateji olarak düşünmek gerekir. Gerçekten, yeni bir dünyaya çağrı ile DCC, içinde ya­ şadığımız dünyanın mükemmel olmadığını gösteriyor. Aynı za­ manda o, önerilen sosyal değerlere ve yerleşik kurallara da itiraz ediyor. İyi bir gelecek, saygı duyulan bir tabiat ve değeri bilinen bir maneviyat (spritualite) vadeden DCC, insanların düşüncele­ rinin değişimine çalışmaktadır. Gerçekte o, üyelerine içinde ya­ şadıkları toplumun değişiminde bizzat yer almalannı önermek­ tedir. DCC'nin üyesi olmak aynı zamanda değişimin de üyesi (ajanı) olmak demektir. Tedavi Rituelleri

Neo-Şamanist gruplar insanlara batı1ı1ann healing adını verdik­ leri bir hizmet sunmaktadırlar. Bu tedavi ritüelleri seansı gelenek­ sel Şamanlar gıbi algılanan Şamanlar tarafından yapılmaktadır. Bu seanslar Neo-Şamanist gruplarca organize edilmiş seyahatler ve değişik aktiviteler şeklinde sunulmaktadır. Bazı Şamanlar so­ kakta onlara yardımcı olmaktadırlar. Neo-Şamanist gruplar bir tedavi hizmeti sunarken günümüz cemiyetinde var olmayan bir şeyle geliyorlar. Gerçekten bütün ümitlerini modern bilim ve tıbba bağlamış olan Batılı, kendini sık 88


Türk Din Etnolojisl

sık düş kınldı� ve tutulmayan vaatler içerisinde buluyor. Bilirnde olduğu gibi, -insanın kendi bilgisizliğini/cehaletini tanıması- he­ kiminde bazı hastalıklar karşısında çaresizliğini itiraf etmesi ge­ rekir. Gerçegi bulmak isteyen ve tedavide çaresiz kalan insan az da olsa bir ümit bulma amacı ile yüzünü ataların ruhları ve alter­ natif denilen tıbba çeviriyor. Bu durumda Neo-Şamanizrn teda­ vide ona bir tercih imk3.nı sağlıyor. Geleneksel Şamanlara müra­ caat Neo-Şamanistlere modern tıbbın başansız olduğu durumlarda hastalara yeni bir tedavi ümidi verilmektedir. Neo-Şamanizm genel olarak holistik bir vizyonda yer almış fızik tedavi görmüş ve tedavi ümidini yitirmiş olan hasta vücut ve hastaya yeni bir bakış açısı sunmaktadır. Neo-Şamanizm ge­ leneksel Şamanizmin hastalık konseptini olduğu gıbi muhafaza etmektedir. Geleneksel Şamanizmde olduğu gibi, Neo-Şamanizm mensupları da gerçekte, hastalığın ruhi bir problem olduğunu ka­ bul etmektedirler. Eski dönemlerde bütün Şamani kültürler ina­ myorlardı ki, hastalık ruhun kaybedilmesinin bir sonucudur. Ruh kötü büyücüler ve Şamanlar tarafindan çalınmış olabilir. Günü­ müzde Neo-Şamanistler de tedavi seansları sırasında Şamanların kaybedilmiş ruhların parçalarım bulmaya gittiğine inanmakta, onu kabul etmektedirler. Bir kimsenin yaşamı boyunca maruz kaldı� psikolojik ve fızik yaralanmalar da ruhun bir bölümünün kaybe­ dilmesinin sebeplerindendir. Parçaların büyük bir bölümü kaybol­ duğu, gözükmedigi zaman insan hasta olmaktadır. İşte bu durumda Şaman, yolunu sapıtınış, şaşınnış ruhların parçalarını bulmayı ve daha sonra da onlan serbest bırakmak için vücutta birleştirmeyi denemektedir. Bu anlayış �ıkça modern tıpla bir çelişki olarak kendini gös­ terir. Zira mode� tıpta sadece mekanik bir eksiklik gibi hasta vü' cudun bir bölümü�lenir. Hastalığın bu farklı vizyonu douce doktorları tarafindan Şlimanizmıe ilgili olarak �erlendirilir. Bu 89


Prof. Dr. Harun Güngör

durum Şamani tıbbın hoşuna gelir. Zira Şamani tıp modem tıp­

tan daha az şiddet uyguladıgt gibi, batılı doktorlann tersine, Şa­ iyileşmesi hususunda hastaya sabırlı olmasını tavsiye eder. Şaman hastasına karşı dikkatli ve naziktir. Onun görevi, hastaya iyileşme yolunu göstermektir. Zira hasta ancak kendi irade ve is­ tegi ile iyileşecektir. Az da olsa, Şamani tedavi ritüelleri, basit bir biçimde, kişinin dengesini sağlamasma ve onu, kötülüklerden temizlerneye hizmet eder. Bununla birlikte bazı durumlarda müritler klasik tedavinin pek başarılı olamadı� durumlarda Şamani tıbba da başvurur­ lar. Oraya biraz ümit, biraz da destek bulmak amacı ile giderler. Öyle gözüküyor ki, klasik tedavi yöntemlerine paralel olarak Şamani tıbba da müracaat, kişinin iyileşmesi hususunda ona bir güç ve ümit vermiş olmalıdır. Bunun tersine, Şamaniann te­ davi gücüne körü körüne inanmış olan mürit bütün tıbbı tedavi­ leri bırakıp, mucizevi bir kurtuluş bekleme gibi tehlikeli bir yolda izlemiş olabilir. man,

Macera ; Neo-Şamanist grupların diğer sosyal stratejileri ise, Batı dünyasının kadın ve erkeklerine Şamanizmin doğduğu topraldan ziya­ �et etme i.ınkfuıı sunmasıdır. ilke olarak Ekvator bölgesine yöne­ lik bu organize seyahatlerin amacı geleneksel Şaman öğretilerini yerinde görmektir. 3000 dolara mal olan bu seyahatlerde DCC üyelerine Şaman­ ların dünyasmda fıziki olduAn kadar ruhi bir giriş tecrübesi (ini­ , tiation) yaşama imkanı da sunmaktadır Bu seyahatlere duyulan ilgi postmodern toplumumuzca, yaşanan tecrübeye verilen önem olarak açıklanmaktadır. Bunun ana fikri şudur: Anlamafc için yaşamış olmak gerekir. özellilde bunlar DCC'nin sunduAn fırsatlardır. Bu serüven birkaç yönden 90


Türk Din Etnolojisi

değişen Katılımcılarm çokluğu oranında gerçek bir giriş ritüeli olarak kabul edilebilir. Gerçek şudur ki; Amazon ormanlannda birkaç gün yerlilerle yaşamak insanlara unutulmaz, eşsiz bir tec­ rübe sunmaktadır. Neo-Şamani gezilerin düzenleyicileri bu seyahate katılanların yaşadıklanndan mutluluk duyduklarını belirtiyor, bunların tekra­ nnı ve ayrıca da değişik faaliyetlerin yapılmasını arzu ediyorlar. Ayrıca geziye katılanlar grup tarafından daha çok merkez açıl­ masını da istiyorlar. Hakh Davaya Katılına Neo-Şamanist gruplar; Yeniçağ (/e Nouvel Age), çevreciler, feminizm ve tabiata dönüş akımı içinde yer a.4naktadırlar. Bu gruplar ''haklı davalar" konusunda çok bilinçlendirilmiş grup­ lardır. Bu durum, savunmacı bir strateji olarak nitelendirilebilir. Çünkü DCC ve FSS çağdaş batı kültüründe iyiden iyiye "say­ gın" değer olarak düşünüldüideri varsayımından hareketle böyle davranıyorlar. örneğin FSS Şamani bilgilerin tarafsız olarak öğ­ renilmesi, uygulanması, korunması hususlanna cevap vermek amacı ile birçok program ortaya koymuştur. Kurum (vakıf) ken­ dini özellikle yerli halkla birlikte çalışarak Şamanizmin yeniden doğuşuna ve korunmasına· vakfetmiştir. DCC'de kendi açısından POLE= Polution Offset LeaSe for Earth'ı kurdu. DCC'nin bu kolu dünyadaki farklı bitki türlerinin kaderi ile meşgul oluyor ve ekoloji alanında aktifbir rol oynuyor. Diğer şeyler arasmda m�vcut organizasyon, Amazon ormanla­ nnın tahribatina karşı savaşıyor ve ekvator bölgesinde yaşayan kabileterin ocukları için çevreye duyarlı olma programlan ger­ çekleştiriyo Bu tür bir "haklı dava''ya iştirak eden grup toplum ' tarafından iyÜiksçyer ve insani bir kuruluş olarak tanınıyor. Bu

� �

..

��- --�,

91


Prof. Dr. Harun Güngör

kuruluş üyeleri veya bilinçli kimseler için mali yardım toplama yetkisine sahiptir. DCC'ye gelince, öyle gözüküyor ki, hareket sosyal strateji olarak POLE'ü dotaylı bir biçimde de olsa kullanmaktadır. Zira o,üyelerini biyolojik çeşitlili� kaderi, geleceği konusunda bilinç­ lendirilmiş kişileri saflannda toplamayı deniyor. Gerçekten de POLE 30 dolar yardım yapan kimselere organizasyon, teşekkür namelerle birlikte John Perkins'in Neo-Şamani öğretilerini içeren videokasetler gönderiyor. Gerçeği söylemek gerekirse, bu grupların sosyal stratejileri birçok açıdan içinden çıktıklan dini form ve ruhi davranışlar da dahil, postmodenıli� dönüşümü tarafindan belirlenmiş ilerlemiş batı toplumunun bir örneği gibi gözükmektedir.s Neo-Şamanizm Şamanın büyüsel güçlerini postmodem insa­ nın keyif almasılneşelenmesi/ için kullanabilece� ifade ediyor. Neo-Şamanizm kadın ve erkeklerin sahip olduklan düşüncelerin taşıyıcısı mikro mitleri yaratma kapasitesine sahip kişisel tecrü­ beleri ve geleneksel derleyici ve kurucuların büyük hik8yelerinin ufalanmasını teklif etmektedir. Bu hareket iradi olarak kendi inançlarını seçmek isteyen çag­ daş, kurumları, dogmalan ve sadakatini ifade edecek mecburiyeı­ leri (ibadetleri) olmayan a la carte bir din sunmaktadır. O, bir toplum içinde yaşama ve sıcak, samimi sosyal ilişki­ ler kurma ihtiyacında olanlara güler yüzlü, katı kurallan olma­ yan insani bir çevre sunmayı öneriyor. Sonuçta Neo-Şamanizm, � mutluluk ve rahatlıW. ara mada ısrarcı olan kimselere hayatın e�enceli tarafinı sunar­ ken, özellikle kişiye de ümitvar olmayı empoze ediyor. İşte belki, bin yılın bu döneınecinde batıda popülaritesi açıkla­ nan stratejilerin birçogu... S

Ouy Mmard, Petit trai� de la vraie re/igion, Montreaı, Liber, 1999. 92


KUTSAL KiTAP/TEYRAT'TA ŞAMANi UNSURLAR

1\. Ifadde ruh aynrnının söz konusu o� paleolitik dönemden 1Vl.beri varlığına şahit olduğumuz, temelini ruhlara inanış ve

onlarla ilişkinin oluşturduğu, Asya Türk topluluklan başta olmak üzere birçok toplumda milli kimliklerin oluşwn ve yaşamasında te­ mel unsur olan şamanizmi Yakut etnolog GV. Ksenefontov, dinle­ rin büyük annesi diye tanımlarken,1 Mircea Eliade onu, hem mistik hem büyü hem de kelimenin geniş anlamında bir din olan arkaik vecd tekniklerinden biri olarak;2 Couliano ise bir din olmaktan zi­ yade amacı insanlar ôlemineparalel, ancak görünmez nJıJar ôlemi üe ilişki ve beyeri işlerin yönetiminde ruhiann desteğini sağlamak­ tan ibaret ekstazik ve terapötik metotlar toplamıdır diye tanımla­ maktadır.3 Fransız etnolog Roberte Ramayon ise şamanimıi, avcı toplumlarda av ile avcı, tarım toplumlannda ise ata ruhlan üe in­ sanlar arasında bir üişki olarak tanımlamakta, dinde bulunması gereken temel unsurların Şamanlıkta bulunmadı�dan hareketle onun bir din olmadığını da özellikle belirtmektedir.4 Ruhlar a.J.emi ile in.�nlar arasında ilişki kuran kimse ise -her kültüre gör; kam, oyun, baskı, ha/ger, udagan, bübü gibi farklı ı 2 3 4

Ga ·ı V. Ksenefontov, Ştllrfllfi l un, it lmınrue lrlulı, Yalrutsk ı 992, s. ı ı ı . Mir ea Eliade, Le Clıtllrflis lll iM et /es teclılfilıw tırcluılqun de l'exttıu, Paris ı951 s. ı4. Mircea liade, lon P. Couliano, Dictio1111tıire des reUglom, Paris1990, s. 99. Roberte ayon, La Clıtısse tı l'1111e, 1 Esq11isse d'ıme tlıeork d11 cluılflll­llis "'e siberim, N""lin terre 1 990, s.? 93


Prof. Dr. Harun Güngör

adlarla anılmış olsa da-Şamandır. Burada kimler şaman olur, na­ sıl şaman olunur? sorulan üzerinde dunnayacağız. Çünkü bu ko­ nularda yeterince literatür bulunmaktadır. Bizim burada üzerinde duracağımız husus, Şaman-ruh ilişkisinin nasıl gerçekleştig� bu gerçekleşme esnasında kihinlbüyücülhekim olarak ta nitelenen şamanın durumudur. Konu Şaman -ruh ilişkisi açısından ele alın­ dıgmda karşımıza iki tür şaman çıkınak:tadır: a- Ruhlan egeınenligi altına alıp onlan yönleiıdiren, diger bir anlatımla ruh yöneticisi, ruhlara eşlik eden, şaşırmış ruh­ lan do� yola sevk eden "psychopompe" olan şamanlar. Bunlar Kuzey Asya Türk Şamanlandır. b-

Ruhun kendine egemen olduğu "chamane-possede"lerdir. Ruh bunlara egemen olur ve onlara her istediğini söyletir ve yaptım. Bu tür şamanlar Ortadoğu ve Afrika Şaman­ landır.

Tevratta şamanizroJe ilişkilendirilip açıklanabilecek birçok olay bulunsa da,5 biz yukandaki tanımlar ışıgmda Tevrat'ta anlatılan üç konuyu ele alıp degerlendinneye çalışacağız. Bunlardan birin­ cisi Yakup Peygamberin, Beer-Şeva'dan aynlıp Harran'a do� yola çıktığı ve geceledigi yerde gördüğü rüya,6 ikincisi Rab'bın -Mezopotomya kökenli, lbrahim, lshak ve Yakup'un tanrısı El'i biryana bırakarak kayınpederi Jitro'nu kabile tanrısı Yahve}'i /s­ rail milli tanrısı haline dönüştüren Musa peygamber aracılığı ile İsrail halkına verdigi emirler: Harun'un degneginin yılan haline dönüşmesi,' üçüncüsü de kapılara sürülen kurban kanının İsra­ illileri görünmez yaparak Mısır'dan çıkışlarını kolaylaştırmasL8 S

"Les origines chamaniques de la religion", http:/lwww.Ietransmuteur.net/les-

origines-cbamaniques-de-Ia-religion/ 6

7

8

Ytmllılq 28:12-16. Çrkış:7:8-13. Çıkış:12:12-13.

,

O 1.02.20 I 2.


Türk Din Etnolojlsl

Tevrat'ta anlatıldıgtna göre birinci olay şöyledir: Yakup Beer­ şeva'dan ayrılıp yola çıktı. Bir yere varıp orada gece/edi, çünkü güneş batmıştı. Oradaki taşlardan birini alıp başmın altına ko­ yarak yattı. Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, başının göldere eriştiğini gördü. Tanrının melekleri bu merdivenden çı­ kıp iniyor/ardı.9 Burada en dikkat çeken olay Merd.iven ve merd.ivenden inip çıkan meleklerdir. Acaba bu olayların sembolik açıklaması nedir? Bilindi�i üzere semitik toplumlarda en önemli bilgi kaynakların­ dan birisi de rüyalardır. " Vısion" adı ile gerçek ıi1yalardan ayırt edilmeye çalışılan rüyalann temelinde yer aldtAt birçok olaya kut­ sal kitaplarda rastlamaktayız. Biz tekrar konumuza dönersek gö­ rülen bu rüyayı Yahudi a.raŞtınnacılar şöyle açıklamaktadır. 1- Merd.iven Sina dagıın sembolize etmektedir. Zira Sinay ve Su/em kelimelerinin sayısal de�erleri Merdivenle aynıdır. 2- Meleklerin inip çıktığı basamak sayısı, yükselen dört kral­ lığın süresini bildirmektedir. 3- Bu rüya Yakup'a vatanın kutsallığını öğretmektedir. 4- Merd.ivenini başmda tanrı vardır ve tanrı Yakup'la ilişki kurmaktadır.

Başta sayılan ilk üç maddede zikredilen hususlan bir yana bı­ rakıp Merdivenin tanrı ile Yakup'un ilişkisini saglayan temel araç oldu�u düşünerek bu durumu şamanın kırk boğumlu bir deg­ ne�e binerek göklere yükselip oradan ilişki içine girdiği ruhtan haber alması olayı ile karşılaştırabil� gıbi, aynca merd.i­ veni Şamani kozmolojide yer alan ancak senritik dinler tarafin­ dan kavram farklılaşmasına dönüştürülerek kabul edilen üç dün­ yayı birb e b�yan hayat ağacının sembolik bir ifadesi olarak Burada her iki olayında farklı kavramlarla ifade ta algıla · · ·

·

·

.

6. 95


Prof. Dr. Harun GOngör

edilmiş olmasına rağmen mahiyetleri itibanyla aynı oldu�u görmekteyiz. Kısaca ifade etmek gerekirse, biz Yakup peygam­ berin rüyasında Şamani inanışiann temel unsuru ekstazik tecrü­ benin bir ifadesi olan yükseliş sembolizmini, Şamani kozmolo­ jinin üçlü dOnya algısın ve bu dünyalan birbirine bağlayan hayat ağacı sembolizinini görmekteyiz.

Tevrat'ta anlatılan ikinci olay ise şöyledir:

Rab Musa ile Harun'a şöyle dedi. Firavun size bir mucize yapın dediğinde, söyle Harun'a değneğini alıp firavunun önüne atsın. Değnek yılan olacak. Büylece Musa ile Harun firavunun yanına gittiler. Ve RDb 'bın buyurduğu gibi yaptılar. Harun değ­ neğini firavunla görevlilerin önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine firavun kendi bilginlerini, büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücülerde büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her biri değ­ neğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onla­ rın değneklerini yuttu.10 Yukarda zikredilen metinde açıkça anlatıldı� ve ifade edil­ diği üzere fıravun'un huzurunda tam anlamı ile büyüsel bir işlem gerçekleştirilmektedir. Şamanizmin tanımında en azından bazı Şamaniann büyü yaptıkları, hatta bazı araştırmaetiann Şaman­ ları doğrudan büyücü olarak nitelendirdiklerini düşünür ve bunun doğru olduğunu kabul edersek- kaldı ki, büyü ve büyücülük serni­ tilc kutsal kitap/ann hepsinde sakınılması gereken bir gerçek ola­ rak kabul ve zikredilmektedir-.burada yapılan büyü ile Şamanların büyüleri arasında ne fark vardır? Hemen hiçbir fark olmamasma rağmen farklılık aynı olayların adlandınlmasındadır. Yahudi ve Hıristiyan teolojisine göre eğer olağanüstü olaylarda amaç doğru ise bu mucize, tannnın işi, amaç doğru de@.se bu şeytanm işidir. Zira şeytandan doğru amaca yönelik bir iş yapması beklenemez. 10

Çıkq 7:1-12. 96


Turk Din Etnolojlsi

Bu iki husus insanlar açısından değerlendirildiğinde dindar in­ sanlar için Musa'nın yaptıjı Mu'cize=Miracle, diğerlerinin yap­ tığı ise Prodige'dir Aslına bakıldığında ise olayların mahiyetleri aynıdır. O halde mutlak gerçek olan ne? Tevrat'ta anlab)an üçüncü olay ise şöyledir: . . ..o akşam bütün /srail topluluğu hayvanlan boğaziayacak Hayvanın kanın alıp,etin yeneceği evin yan ve üst kapı sövele­

rine sürecekler. 11

Burada da kanın ön pJana çıkanldığı bir büyüsel işlemi görmek mümkündür. Ancak bir hususu belirtmekte fuyda vardır. Kanla ilgili inançlar doğrudan ruhun varlığını kabulle ilgilidirZira kut­ sal kitapta kan ruh olarak kabul edilmekte ve bu nedenle etle ka­ nın bir arada yenilmesi yasaldanmaktadı.12 Ruhun varlığını kabul ve ona inanan insan bu ruhun nerede olduğunu düşünmüş, bunun kemik veya kanda olabileceğine inanmıştır. örneğin Türkler ilk dönemlerde ruhun kemikte olduğuna inanmış bu nedenle de ak kemikliler, kara kemikliler diye toplumsal bir ayrıma gitmişler­ dir. Hala bugün Orta Asya da Ak süyek kavramı asaleti ifade et­ mektedir. Orta doğu da ise bu aynm kanın kutsallığı üzerine bina edilmiştir. örneğin, orta çağ savaşlarında yenilen komutanın ye­ nen komutan tarafindan kanının içilmesi onda ki gücün de galip komutana geçmesi içindir. Kan, görünmez varlıklarla alış-verişte de lrullanılm.ı.ştı Bu alış verişin en tipik örneği kurbandır. Yu­ karda ki uygulamada ilginç olan kanın kötü ruhlara karşı koru­ yucu bir nesne olarak kul1anı1masıdır.

Bu ve buna benzer biiçok olay, örneğin; İbranilerde olduğu gıbi,

Arap arda ve Araplar kanalı ile bize intikal etmiş olan ve çocuğun d

unun yedinci günü kesilen Akika (=Aqiqa) kurbanında et


Prof. Dr. Harun Güngör

pişirilip yenilirken hayvanın kemiklerinin kınlmaması,ll söz ko­ nusu kemiklerin kefenlenerek temiz bir yere gömülmesi de Orta Asya Şamanizminde avianan hayvanların tekrar geri dönmesi için kemiklerinin kırılmadan temiz bir yerde toplanması inancı ile aynı esasa dayanmaktadır. Bütün bu olaylan trans, ruh, büyü tedavi, değişimidönüşüm vs. kavramlarla tanımlayabiliriz. Bu kavramlar Şamanizm tanıınının esasını oluşturur. Bu durum bize Şamaniz­ min hemen bütün dinlerin içerisinde yer alan bir olgu olduğunu da gösterir. Hatta halk dini içerisinde yer alan ve Şamani unsur­ lar olarak adlandırılan bu hususların evrensel dinler diye tanım­ lanan dinlerde daha da çok oldugunu gösterir. ı• Sonuç olarak;

Yukarıda anlatılanlar teolojik açıdan de� dinler tarihi me­ todolojisi açısından bakıldığında kutsal kitapların da şamani un­ surlar taşıdığını ve bu hususlarda da inanıldı� kadar masum ol­ madıklarını göstermektedir.

13

Çıkq 12:46; Sayı/M 9:12. Aynca Teatameat, Paris 1964, s. 13

14

bkz: R. de Vaux, Les aacrlftca de Vandea

Mustafa Ünal, "Evrensel dinlerin Şamanizm' e Yaklaşımı", Yfllllyml Es/d Tllrl /IUIIIf/lln BUgi ŞiJknl: Bildirller, Ankara 2007, s. 97-108. ·

98

{. '


KUTSAl KiTAP <TEVRATI'IN AGAÇLA İLGİLİ

TEORiSi VE ÇAGDAŞ NEO-ŞAMANİZM1

Şamaniann

söyledi� gıbi insanlarm biricik sevgilisi, dostu bitkilerdir. Yediğimiz hayvanları besleyen, ürettiği oksijenle bağırsaklarımız çalıştınm, a1dıı;mız besinleri hamıettiren de odur. Onlar hayatımızın kaçınılmaz, en zaruri teınele � oluşturur. İşte bu sebeple bütün zamanıann ve kültürlerin kralı ise koz­ mik varlı� yer yüzündeki temsilcisi olan ağaçtır. Atalarımız için hayat agaci dünyanın odağı ve bütün varlıkların esası orijinidir. İster bu bir Kelt meşesi, ister Cennenlerin ıhlamuru, ister İskan­ dinav freni, ister Akdeniz zeytini, ister de Sibirya kayını olarak kabul edilsin, �' bütün zamanlarda ve kıtalarda hayatın ken­ dinden dog� kainat temsilcisi olarak kabul edilen mitik ağaç­ tır, onun soyu ve evrimidir.

aAaçla ilgili iki husus üzerinde duracagım: Bunlar­ dan biri agacm kutsal kitapta ald$ yer ve anlamı, digeri de çaA­ daş Şamanizmde ona atfedilen nitelikler Burada

Bana ilginç gelen husus, ben bir psikana1istim. Yani atalanınız

için sosyal bir fonksiyon ifa eden bUyücüler, kahinler, papazlar gı.bi.

,Freudcü psikanaliz egitim aldıktan sonra, yıllarca çocuk psiki­ � olarak çalıştım. Sonra akupunktur ögrenmeye gayret ettim. için dttil, Çinlilerin ''Qi" nefes veya enerji yani

� 1

"<

Didier DUbıııa, La theorie

biblİgue do L'aıbre. 99


Prof. Dr. Harun Güngör

üzerinde iğnelerin hareket ettiği ve ancak bir et parçasından veya bir odun parçasından ibaret ve birinden diğerine farklılaşan hayat suyu'nun ne oldugunu anlamak için bu eğitimi aldun. Bunun batı tıbbında bir karşılığı da yoktu. Sonunda ben, Taoizmin muhteşem ekolojik zenginliğini keşfet­ tim. Taoizm bütün biçimleri altında tabiatı takdis etmesi ile diğer dinlerden aynlır. Onun takdis ettiği tabiat yani, dış dünya, bizi çevreleyen kozmik yapı ve; "her insan kendine özgü bir tabiatla donanmış, ona sahiptir" düşüncesi Taoizm bazen bir felsefe, medi­ tasyon uygulamalannın bütünfuıü içeren aişimik, Şamani bir hayat tamdır. Bunlar içinde en kutsal objet Tao yani yoldur. Veya ma­ denlerden, bitkilerden, hayvanlardan, insani zekadan müteşekkil yoldur. Bunun içerisinde dünya hayatı ile ilgili macera gerçekleşir Oysa son otuz yıllar boyunca görülen zihinsel gelişmeden daha çok, benim de benimsed.iğim, Çin imparatorluk dönemin­ deki uygulanan Taoizme çağdaş şehir Şamanizminin daha çok benzediği hususudur. Olay şu: çalışınamın esası halkı dinlemektir. Birkaç yıldan beri, İvana Caprioli ile dost ve müşterilerden ibaret olan ve şahsi çalışmalandn a ruhi bir tamamJayıcıya ihtiyaç duyan bir grubu teşvik ettim. Bu Neo-Şa.manizm aşağı-yukan Kuzey Amerika' yerlilerinde Şamanizm. rönesansının temelinde atalarmm dini uyguiamalannın yasaklandığı kanunların ortadan kaldırılmasını takip eden otuz yıl kadar önce ortaya çıktı. Kuzey Amerika'da hekim insan hangi temel bilgilere sahipse Güney Amerika'da Curenderos1arla Asya ve Kuzey Avrupa Şaman­ lan da aynı temel bilgilere sahiptir Bununla birlikte geleneksel Şamanizmin egemen olduğu grup­

lar, staj dönemleri, ritüel araştırmalar ve devamlılık açısından 1 00


Türk Din Etnolojlsl

birbirlerinden farklılaşır. Şahsi gelişirnde ise Şamanların yüksek bilgisinden faydaJamhr. Şunu unutmamak gerekir. Ne kadar ka­ vim, boy varsa o kadar da Şanıanizm ve Şaman vardır. Ancak hemen hepsinin başvurdugu kozmotojik yapı ve onun şematik al­ gılaması da aynıdır. Bu ortak kozmotojik şema, merkezinde hayat � bulun­ dugu dört yön ve üç dünyadan oluşmaktadır. Dört yön, zaman ve mekinın kendisinden do�dugu dünyevi yapının temel direklerini oluşturur. Bunlar aynı sebeple ruhlar­ dan oluşmuş di�er gerçekli� de kapılandır. İşte onlara göre Şamanlar trans ve seyahat sırasında aradık­ ları, araştudıklan bilgileri topJarlar. Üç dünya: Üst dünya, ata ruhlannın, rehberierin ve di�er koruyucu tann1ann bulundugu yer (yeni şekli ile lbristiyanla­ nn koruyucu ınel� de bulundugu yer, eden bahçesinde bu­ lunan yılana benzer) Alt dünyada insanlara yeryüzü fonksiyonlan hakkında bilgi veren hayvansal, bitkisel ve madensel kutsallıklar bulunur. Orta dünya ise, yaşadığımız, bulun�uz dünyadır.

Bu kozmolojiye eslik eden niitoloji ülkeler arasında bir boy­ dan diğerine farklılık gösterir. Bu yapı sadece Şamani kültürle­ rin �da de�, aynı şekilde büyük dinlerde de, � dünya cehenneme, yukan dünya da cennete dönüştürülmüş biçimde bulunmaktadır. Magara1ar çağından itıbaren Şamanizm bütün dinler üzerinde ruhu bir temel oluşturur. Bizimkiler, atalar inanışı temelini red­ detme � olmalanna rağmen, başvurduklan metinler Kitabı �ukaddes onun izlerini hatırlatmaya, insaniann bell�e yerleş­ tirlrıczye devam ediyor. Kutsal kitap metinlerinin Şamani kökle­ rini p8fria.rıdarın sergiledikleri, kibinlere, büyücülere Şamanlara 1 01


Prof. Dr. Harun Güngör

benzer güç ve yeteneklerinde görmek mümkündür. � onlar

Şamaniann "gücün hayvanları" olarak isimlendirdigi yeraltı dün­ yasının karakteristik i1ahlarına sahip olan Eden Bahçesinin yıla­ nını da bulunur. Hatta Eden Bahçesinden çıkan ırınakta ki bu ır­ mağın dört kolu hayat ve bilgi ağacının çı.ktıAt Şamani dört yönü temsil ve sembolize eder. Bu �de kutsal kitap metinleri hayat ağacı hakkında iki ayn anlayışa sahiptir. Bu Birincisi, kutsal olup gökte bulunur. Bu isim diğer bütün dinlerde de mevcuttur. O, Allah'ın mülkiyetin­ dedir, Ona insan Eden bahçesinden kovulduktan sonra ulaşama­ mıştır. Diğeri yeryüzü ile ilgilidir, Bu aynı zamanda seksilikle il­ gili, genetikle ilgili. Nesilden nesle intikal eden bir ağcıçtır. Bu daha sonra bilgi ağacı olarak anılır. Kitabı mukaddeste hayat ağacı tannnın ademe üflediği gücü­ dür. Buna karşın, bilgi ağacı seçilmiş halkı, İbranileri idarecileri, patriarklan tanımlar. Tannnın nefesi gücü. Soluğu nesilden nesle geçer. İşte Ağaç Şamanizıni İsrail'in kurucusu Yakup (=hilekar, yalancı) tarafindan tecrübe edilmiş, uygulanmıştır. Annesi Rebeka'nın öğütlerine dayanarak, aynı zamanda kar­ deşi Esav'ın ilk oğulluk hakkım elinden alan Yakup ülkesini kardeşine bırakarak gitti. Bu sırada bir rüya gördü. Rüy_ada bir merdiven üzerinde melekler vardı. Melekler aşağı-yukarı inip çı­ kıyorlardı. Aslında birçok yoruma açık olan bu rüya gerçekte üç dünyayı birbirine bağlayan hayat ağacını temsil ediyordu. Burada merd.ivenin ağaçtan yapılmış olması önemlidir. Aynı zamanda buradaki merdiven insanlara merdiven yapabilmeyi öğreten bilgi ağacını da temsil etmektedir. Fakat burada söz konusu olan çık­ mak ve inmekle ilgili bilgiler toprağa tohumdan tanrının soluğu­ nun üzerine indiği ona doğru yükselen göğü bulmaya ona eriş­ meye çalışan hayat ağacını da temizletmek:tedir. 102


Türk Din Etnolojlsl

Tannnın Yakup ile karşılaşma vizyonu budur. Onu takdis et­ meye ve beslene bileceği şeyler ona verilmeye söz verilince o yola koyuldu ve yolda dayısının kızı Raşel ile karşılaşıp ona işık oldu. Yakup Raşel'le evlenmek için Laban'm yanında yedi yıl çalıştı. Bu yedi yılın sonunda dayısı ona Raşel'in küçük oldu�u ileri sürerek Ona Lea'yı verdi. Yakup yine Raşel'le evlenmek amacı ile yedi yıl daha çalıştı. Sonunda onunla evlendi. Kendi baba oca­ Aına dönmek istedi. Bu defa Laban Yakup'a kendi sürülerini oluş­ turabilmesi için yedi yıl daha çalışmasını söyledi. O, ona çizgili ve benekli bayvanları beklemesini söyledi O da hayatı boyunca kendisine emanet edilen bayvanları çalmaya gayret etti. Yakup bir rüya daha gördü. İlk rüyada gördüğü me­ lekler yine merdiven üzerinde idiler. Bütün bu şeyler. Ona amca­ sının nasıl possesivite maladivii oldu�u göstermektedir. Ve Ya­ kup uyanınca çizgi yapmak için $çların kabuklarını soydu. Bu şekilde çizgili ve benekli koyunlar arttı. İşte burada Yakup, kendi biçimselliği ve objektifliği içerisinde tamamen Şamani bir ritüel gerçekleştirmektedir. Gerçekte Şamanizm hedeflerin y�uğu, özelliklede bayatı iyileştirici bilgiler üzerine odaklanmasından dolayı diger spritüel hareketlerden aynlır. Bu, Yakup'un yaptıgı şeyde de kendini gös­ termektedir.: Ülkesini bırakan Yakup rüyasında atalannın tann­ sına rast gelir. Ondan kendisini doyunıp-doyuramayaca�nı so­ rar. Diger bir rüyada tann ona cevap verir. O, ancak o işi 20 yıl sonra yapar. Bu sürgün yıllan onun çobanlıga yükseldiği yıllan temsil etmektedir. Oysa annesine kadar birinci yaratıcı tann ay­ nmı üzerine odaklanmış bu çalışınada psikana1izde gerçekleşen bir şeye benzerlik söz konusudur. \ a 'u dogdugu kup topraklara götürmeye zorlayari temel prob­ lem temelinde annesi Rebeka'nın arzularına direnmemesidir. Bu

"Z

1 03


Prof. Dr. Harun Güngör

kendisini değil, annesinin arzusunu yerine getirip onu hoşnut et­ mek içindir ki, o kardeşini ilk o�lluk hakkından mahrum bırak­ ınayı bile denemiştir. O halde tann ile ilk karşılaşmasından sonra ne oldu? Onun seksüelliğini üzerine almaya, göze almaya çalıştı. Burada

elle tutulur, somut tek olay onun annesinden tamamen aynlmış olmasıdır. Onu memnun edememesinden ise şu so­ nuç çıkar: O, Laban ile annesine bağlanan benzer bir bağa sahip­ tir. Sevdiği eli tutmak için çalışan Yakup, kendini hapsedilmiş bir mahkum gibi bulur. Diğer bir anlatımla Yakup, Laban üzerinden matemel bir transfer gerçekleştirdi: O, iyi bir anne olarak kuşa­ tılmış, etekleri üzerinde kapanmaya bırakılmış bir kimseye sahip oldu. Bu psikanalizde çok rastlanan bir durumdur. Onun kendine gelebilmesi için 20 yıl gereklidir. Yine psikana1izde içine düştüğü durumu açıklığa kavuşturan bir rüyadan sonra o, sonuçta Laban'lla ilişkiye girdi. Orada kendisinden ayrılan ilk tanrısı, annesi idi. İşte atalarını takdis etme ölçüsünde bu idi. Aradan dört bin yıl geçtikten sonra ormanlarda, ağaçlarda uy­

gulanmaya devam eden yeni Yakupların çağdaş Şamanizm eşli­ ğinde çağımı.za gelelim. Burada üzerinde duracağım diğer bir olay da şudur. Ebeveynleri komünizmin iktidara gelmesi ile ülkelerin­ den Fransa'ya göç etmiş, Do� Avrupa menşeli bir endüstrici ile ilgilidir. Benimle konuştuktan birkaç yıl sonra bu adam işlerini iyileştirmek için kendi ülkesine dönmeye karar verdi. Birkaç ay sonra baba tarafından daha önce tanımadı� eledesinin mezarını buldu. O, bir felakete beni çağırdı.

Bana anlattıklarını d.inliyordum. Onun ailesini ve hayat bikayesini iyi bilen bir kişi olarak ona, büyük babası hakkında bana anlattıklan şeyler içerisinde canını sıkan şeylerin neler oldu­ �u sordum. Ayrıca ona bu adam hakkında daha çok şey bilmesi 104


Turk Din Etnolojlsl

gerektiğini, bunların içerisinde bu adamla ilgili sorgulaması ge­ reken şeylerinde bulunabil� söyledim.

On beş gün sonra benim tanımı doğrulayacak bir şey hatır­ lattı. Problemler içinde o, bütün yönleri ile büyük dedesininkine benzer bir hikaye elde etmişti. Bende ona bu işe ormana gitmekle başlamasını, bu genetik açınazdan kurtulması için kendisine yar­ dım e4ecek bir � bulmasını, sonrada onunla ilişki kunnası için derlesinin mezarına dönmesini, ancak bu şekilde kendi hayat hi­ kayesini onunkinden ayırması gerektiğini söyledim. İki ay sonra ondan bir mektup aldım. O mektubunda bana bir kaym � ile karşılaştığını anlatıyordu. Ona öğütlediğint Şamani çalışma oldukça basitti. Şöyle ki: O, arkadaşı ile nasıl bir ilişki kurmuşsa bir ağaçla ilişki kuracak, kendi eneıjisini onun köklerine boşaltmak için onu sanp-sarma­ layarak atalarımızdan bize intikal etmiş olan bütün kötü şeyleri, onun dönüşünü isteyerek atalarımızın hayatlanndaki temiz ener­ jiyi bize göndermesi amacı ile...

Şa.manl açıdan bizim dikeyliğimiz hayvanlardan, yataylığı­ ise ağaçlardan gelmektedir. Oysa her şeyden önce ruh ya­ pımızdaki yataylık bizi geçmiş ve geleceğimize ba�ayan şeydir. Transgeneralizasyon olarak yapılmış olan bu deney kendilerine mız

sosyal kınlmaların miras kaldığının şuurunda olanlar nazannda oldukça zengindir. Bu adam bana şöyle yazmıştı. Bana öğüt verdiğiniz gıbi, ken­ disi ile samimi bir ilişki kurabileceğim bir ağaç aradım Kendimi sevgilisi ile ilk randevusuna giden bir aşık gibi heyecanlı ve ür­ kek hissediyordwn.

\

İki yol arasında tereddüt ettim. Bana bir işaret veriyormuş gözüken bir kayın ağacı beni kendisine çekti. O küçük bir kenannda duruyor, yaprakları güneşe doğru uzayıp

� uçu.iUmwı

1 05


Prof. Dr. Harun Güngör

parlıyordu. İflasın eşiginde bir adam olarak kendi kendime" o da benim gibi bir uçurumun kenannda fakat bu durum onun yaprak­ lannın güneşe dogru uzarunasına engel teşkil etmiyor! O vardır ve var olmaktan da korkmuyor" işte beni çarpan ilk şey bu oldu. Ağaç vardır ve o bu var oluştan da korkmuyor. O, bizim gibi ta­ nınmış, bilinmiş olma ihtiyacına sığınmıyor. Ölümden ve yok ol­ maktan korkmuyor. Onunla kendimi özdeşleştirirken gözlerimi kapayarak Onu kollanmın arasına aklını. Kalbirnde onunla birleşmeyi, bir bütün olmayı, benim eneıjimin onun olduğunu hisset.tim Onun derin köklerine inerken ve dalların tepesine çıkarken ondan bu karan­ lık tarih içerisinde beni korkutan ve kaygılanduan şeyi alma­ sını istedim . Bu bir açıklık ve hafıflik duygusu idi. Sanki be­ nim yanımda aniden açılmış ölü yapraklardan iki tekerlekli bir araba tutan, sonra belkemiğimin boyunca ağaç yapraklarında ol­ duğu gıbi fışkıran bir eneıji hissettim.. O, omuzlarıma ve kolla­ rıma kadar uzanıyor bunlar benim eneıji fışkıran dallarıın olu­ yordu. Kendimi ağacın tepesine süzü.len ve kökleri derinde olan bir kimse gibi görüyordum. .

..

Aynı zamanda bana hiç bir şey demeden gülümseyen büyük babamı görüyordum. Sanki bana "çocuğum yarın seni bekliyo­ rum" diyordu.

1 06


Şamanizin

ŞAMANİZMDE BİTKİLER1

denilince ilk akla gelen, bunun sadece Türklere has ve onlara ait bir din oldu�dur. Temelinde bu düşünce yan­ lış olmasına rağmen üzülerek ifade etmek gerekir ki, Türk bilim adamlarının çoğu bu düşüncenin doğu ya da yanlışlığını tartış­ maksızın tekrarlamaktadırlar. Şamanizm ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bunlardan bir­ kaçını zikretmek gerekirse; Şamanizm ile ilgili en önemli araştır­ malardan birinin sahıbi olan Mircea Eliade, Şamanizmi "en eski vecd teknikleri"nden biri olarak tanımlarken, L.N. Gumilev, Şa­ manizmi ''mistik ateizmin karmaşık bir sistemidir'' diye tanım­ lamaktadır. Potapov ise "Altaiskii Şamanizm" adlı eserinde Şa­ manizıni bir din olarak algılamakta ve "Bu din, dünyanın arkaik duaiist bir dünya anlayışı üzerine kuruludur. Tabiata tapınmayı ve tabiatın kişileştirilınesini içerir'' demektedir. Rus araştırmacı Banzarov, Şamanizmi "Kara din" olarak nitelerken, Şamanizmin ataerk:il bir dönemde teşekkül ettiğini ve monoteizıne geçişin baş­ langıcı olduğunu anlatan Kazak etııologu Şokan Çingiz Veliha­ nov, aynca onu ''Tabiat dini" olarak nitelemekte ve "Şamanizm bir taraftan tabiata tapınma esas alıııd$nda sınırsız bir m.aterya­ Üzm, ölü ruhlarına tapınma esas alındığıruh da aynı derecede bir ' iritüalizm ifade etmektedir'' demektedir. azı

''Nikolay Vladimiroviç Belov'un, Şamanimı, Minsk-SovrerneDDii litcraıor

ı 999's:ı 56-ı ı 64" kitabı esas aJıııarak hazırlıınmıştır. 1 07


Prof. Dr. Harun Güngör

Bütün bu tanımlardan sonra Şamanizmin bir din olup olma­ dıgt hususunda bir tespitte bulunmak gerekirse şunu söylemek mümkündür: Başlangıçta Kuzey Asya Şamanizini bir din değil­ dir ve tann tanımaz. Ancak söz konusu Şamanimı, Moğol dev­ rinden sonra bir din hüviyeti kazanıpış gibi gözükmektedir. Ar­ tık orada tannnın iyi ve kötü ruhların egemen olduğu bir dünya söz konusudur. Günümüzdeki araştırmalarda uygulanan projek­ siyon metodu ile Şamanizmin orijinini tespit etmek oldukça güç­ tür. Hele birde bu inanışların evrensel nitelikli din ve inanıştarla karıştıgt söz konusu ise. Diğer taraftan bütün bu tanırnlar Şamanizm'in hiçte basit bir sistem olmadığını göstermektedir. Şamanizm'de en önemli kişi ise Türklerin Kam Bakşı, Bahşi, Oyun, Udagan vb. isimlerle andık­ ları, dünya literatüründe yaygın ismi ile Şamanlardır. Kadın ve erkek her iki cinsten de olabilen Şamanlar, sadece kurban ayİn­ lerini yönetip, kötü ruhlan kovmazlar, onlar aynı zamanda ruh­ ların güdücüleri ve çobanlarıdırlar.

Şamanlar aynı zamanda halk hekiınidirler. Hastalıkları iyileşti­ rir, rahatsızlıklan giderirler. Şamanizın'de hastalıgtn iki tür teda­ visi vardır: ı.

özel

2. Genel Özel türde hastalığı sadece Şaman tedavi eder. Bu tedaviye halk katılmaz, genel türde ise, tedaviye halk da katılabilir. Örne­ ğin, hayvanlar arasmda (koyun, at, deve) bir hastalık yaygınlaşıp hayvanlar ölmeye başladığında, diğer insanlar da yapılan tedavi törenine B� ile birlikte katılırlar. Bu tUr bir yöntem "hastalıgt göçürmek" eyleminde de kullanılabilir. Şamanlar sadece hekim değillerdir, onlar aynı zamanda, sihir ve büyü de yaparlar. Çoğu zaman bu sihir ve büyüler de tedavinin 1 08


TOrk Din Etnolojlsl

bir çeşidini oluşturur. İşte biz de burada NY. Belov'un "Şama­ nizm" adlı kitabından seçtiğimiz, Şamanların hem büyü hem de tedavi amaçlı kullandıklan bitkilerden bazılarını ve bunlarla il­ gili pratikleri zikredeceAiz. Konuyu Zelenaya Magiya=Yeşil Büyü başlığı altında incele­ yen Belov, unutulan eski geleneklerin yeniden canlandınlınaya çalışıldığını ifade etmekte, aşaAıda ismini zikredeceği.miz bitki­ lerin ivan Kupala=Vaftizci Yahya gününde 24 Haziran/7 Tem­ muz (yaz gündönümünde) kuşluk vaktinde ve çıplak olarak top­ lanılması gerektigin.i belirtmektedir. Otlan toplayacak kişinin bu işe başlamadan önce Toprak Anaya: Ey toprak ana! Sen bizi doğurdun. Rızkımızı sen veriyorsun. Senin çocukların olan bizler için, Sen bitkileri yeşertip tahılları doldurduysan. Şeytanları bizden uzaklaştır. Hastalıklan da uzak/aştırmamız, Ve sağ/ığımıza kavuşmamız için, Ozerinden her türlü yeşilfiği Koparmamıza izin ver. " diye dua etmesi gerekmektedir Ayrıca belirtmek gerekir ki, otian koparan kişinin yalnız ol­ ması ve yakınında kimsenin bulunmaması gerekmektedir_ (

(

Elma

\�er damat kendini uykuda elma yerken görUyorsa bu, onun çok yaKında mutlu olacağını gösterir. 1 09


Prof. Dr. Harun Güng6r

Cuma günü sabah güneş dt$nadan bahçeye inip koparabilece­ � en iyi elmayı kopann. Küçük bir kağıt parçasına kanla (kadın­ lar idet kanını ku11anabilir) 8şık olduğunuz kişinin adı ve soya­ dını yazın. Bu kişinin üç tane saç telini bulmaya çalışıp kendi üç tane saç teli ile birleştirerek rulo veya kare şeklinde bükülü ka­ ğıda sann. Daha sOnra elm.ayı ikiye bölün ve göbeAini çekirdek­ leriyle beraber çıkararak o boşhıga daha önce �da yazmış ol­ duAunuz yazıyı yerl.eştirin. Sonra uçları sivrileştirilmiş çubuklar yardımıyla elmayı birleştirerek bütün baline getirin, kuytu bir yerde k:urumaya. bırakın. Elma kuruduktan sonra mersin �ı­ nın y� sarıp aşık olduğunuz kişinin yatağının baş ucuna koymaya çalışın ve sonucu bekleyin.

Elma kurumaya devam ettikçe, o kişinin size olan ilgisi de artarak sürecektir.

Kuzukulalı Kuzukulağının sert beyaz sirkeyle ıslatılmış ve halka şeklinde kesilmiş kökü, liken ve tuzlu balgam söktürücü olarak kullanılır. Pelin

Yolculuk zamanı kuşak şeklinde takıldığında ve elde tutuldu­ ğunda insan yolculuktan bıkınaz, tam tersine zevk alır. Yorul­ mamak içinse ayaklar kaynatılmış pelin suyu ile yıkanır. Şarapta bekletilip sonrasında küçük dozlarda içilen pelin ise kadıniann düşük yapmasını önler. Ayçiçeli � kopanlmış ve kurt dişiyle birlikte defneyapragma sarılmış ayçiçeli kişiyi dedikodudan kOrur. 1 10


Türk Din Etnolojlsl

Eirelti Otu Eğrelti otunun çıplak vücutta taşınması insanı büyülerden ve kötü ruhlardan koruduğu gibi evleri de yıldınmdan, bahçeleri dolu­ dan korur. O, en yüksek mutlull$ın tılsımıdır; insana kristal ve altın bulma yeteneği kazandım, büyülü aynalar yapma ve görün­ mez olmayı sağlar. Aynca oyunlarda ve aşkta kişiyi şanslı kılar. Cin-Şeytan eğrelti otuna derin kin duyduğu için onun bittiği yerlere uğramaz. Eğrelti otu ivan gecesinde çiçek açar. Gonca açınca etrafiı. göze hoş gelen kızıl, kınnızılı bir ışık saçar. O, sadece bir anlık açar ve kötü ruhlar onu koparıp kendi bataklıklarına götürür. Gözünü kapatıp açınca parlar ve yok olur. Eğrelti otunu elde etmek isteyen kişi Kupala Bayramına çok az bir süre kala yanına aldığı sofra ve bıçakla ormana gi­ decek. Eğreltiotunu bulup onun etrafını bıçalda çizecek, sof­ rayı açıp bitkiden gözünü ayırınadan. Çiçek parlayınca hemen onu koparıp sofra ile örtüp eve getirecek ve aynı bıçakla par­ mak ya da avucunu kesip, yaraya çiçekten koyacak. Bundan sonra o kişi kolay kolay kimseye verilmeyen defınelerin anah­ tanna sahip olur.

Akçakavak Hayat dolu bir ağaçtır; yaprakları her zaman titrer, dalgalanır, sanki birbirleriyle konuşuyorlarmış gibi. Bu yüzden titrek kavak özellikle kötü güçlerden kurtarıcı olarak bilinir.

Bu ağacın yardımı ile donmak üzere olan kişi ölümden kur­ tulur. Halk hekimliğinde sıtma ve felcin tedavisinde de bu bitki kullanılır. Vampirleri tamamen öldürmek için topr$. akça kavak kaiılı. sokulur.

,

111


Prof. Dr. Harun Güngör

Hıyar

Yılan şeklindeki, olmuş ve suda ısiatı1ınış hıyar yataktan tahta­ kurularını kovar. Nergis İnsan nergisi üzerinde taşındığı müddetçe kişiyi kötü ruhlar1 dan korur

Lavanta

Sürekli kullanıldığında insanı kötü ruhlardan korur. Salep

Kökü birleşmiş iki kolu andınyor; erkek ve kadın. Büyücüler tarafından sevgiyi, aşkı cezbetmek için kullanılır. Saçiara takıldığında birilerinin sempatisi kazanılır, ya da aile içi problemler çözülür. Kestane El ve ayak romatizmasında üç kestane ele alınır. Acı dindikten

sonra kestaneler cebe konulur. Ayak romatizmasında kestaneler çorabın içine konulur. SöiOt

Hazine avcılan hazinelerin yerini tespit etmek için söğüt dalını sihirli asa olarak kullanıyorlar. Sögüt dalım üzerinde bulundur­ mak hayalet görmeyi engeller. Yarım ayın son gününde göğüste taşınan söğüt dalı sağlığın tüm aya yayılmasını �ar. 112


Türk Din Etnolojisl

Çilek

Sanlık hastalıgtııa karşı çok yararlıdır. Çilek yapraldan bel bölgesinde taşınırsa yılan ısırmaz. Kılıçotu Eğer ivan Kupala günü yeni ay doğduğu güne rastlarsa kı­ lıç otu 25 Haziran'da toplanır. Bu durumda aşağıdaki özellik.leri taşır. Arazideki �açlann dallanna bu otlar asılırsa bu arazı ve­ rimsiz olur. Diğer hallerde herhangi bir Cuma günü güneş doğmadan kı­ lıç otu toplanabilir. Halk tababetinde çürümeye, sakatlığa. kısırlığa karşı kullanılır. Kılıç otu taşıyan bir insanın üzerinde ne şeytan ne de büyücü egemen olabilir. Kapının herhangi bir yerinde sak­ lanılmış kılıç otu bu kapıdan büyücünün geçmesine izin vermez. Tarlaya serpilmiş kılıç otu burayı doludan korur. Ayakkabı içine konulmuş kılıç otu sapı insanı kötü ruhlardan korur. Yürü­ yüş zamanı elde veya bel bölgesinde taşınması yorulmayı engel­ ler. Şarapta pişirilmiş ve sık kullanılan kılıç otu doğwn zamanı yaşanan problemleri önler. Rahim kanamalarının tedavisi için ho­ roz ötinesinin duyulmadı� sakin yerlerden toplanmış mavi kılıç otunun suyu günde iki-üç defa bir fmcan içilir. Melekotu Büyülü güçlere karşı faydalıdır. Küçük çocuklar sakatlıklar­ dan korunmak için bu bitkiyi boyunlarmda taşırlar. Bunun için melek otunun yabani cinsi knlJamlır. Mineçiçeli Mineçiçeği tarlaya ya da evin yakınına dikildiğinde mülk s8hibinin refah düzeyinin yükselmesini �- Dört mineçiçeği 113


Prof. Dr. Harun GQngör

yaprağı konulmuş şarap eve serpilirse bu evdeki insanlar huzurlu olur. Bu yapraklan elde tutarak hastadan nasıl olduğu soru.lur.

Hasta ya kendini daha iyi hissettiğini söyler ve iyileşir ya da ölür. Mineçiçeği yardımıyla sıtma tedavi edilir, dostluklar kurulur, bütün hastalıklar iyileştirilir. Bu sonuçları elde etmek için kimse­ nin görmemesi şartıyla mineçiçeği akşam alacakaranlıkta toplanır

ve t� ödeşircesine bal ile dolu petek bırakılır. önce mine­ çiçeğinin bir demirle çevresi kazılır, sol el ile çıkarılır ve havaya kaldınlır. Sonra karanlıkta yaprakları, kökü ve dalları ayn ayn kurutulur.

Boyun bölgesine konulmuş mineçiçeği kökü sıracayı, kaba­ kulağı ve çıbanı iyileştirir. Onun için ondan yara yakısı yapılır. Suyu bal ve sıcak su ile karıştınp içildiği zaman nefesi açar. Onu taşıyan çocuklar iyi ders çalışır. Suyu sperm miktarını artırmalda beraber insanı cinsel yönden güçlü yapar.

Aluılaç 1 Kayın Ağacı Eger gücünüze güç katmak isterseniz Agustosun otuz birinde ormana gidip akagaç bulun. Dıbine kendi dışkınızı koyun ve şöyle deyin: "Kötü ne varsa kökünün dibine, iyi ne varsa bana." Bunu

söyledikten sonra oradan uzaklaşın Çok geçmeden kendinizi daha güç�ü ve saAiam hissedeceksiniz.

Sonuç

Yukarıdaki açıklamalar, Şamanların bitkileri hem tedavi hem de görünmeyen güçler (ruhlar, cin ve melekler)in yardımını te­ ıninde bir aracı olarak kullandıklannı göstermektedir. Birçok din ve inanç içinde bazı bitkilerin kutsal kabul edildik­ leri görülmektedir. örneğin Zerdüştilikte Haoma, Brahmanimıde

Soma, Musevilikte Meşe kutsal bitkiler arasındadır. Geleneksel 114


Türk Din Etnolojlsl

Türk dini inanışlan içerisinde Kaym $Cı kutsallıklar içerisinde yer alır. Aynca Orta Asya'da özellilde Oş bölgesinde yetişen ve kamçı sapı yapımında kullanılan Tobılga da kutsal sayılırken, Anadolu sahasında i�de, alıç, elma, selvi (ardıç) vb. kutsal sayıl­ makta, mezar üzerine konulan Mersin � dallan ölüyü azap çekmekten kurtarmaktadır. Türkler tarafından kutsal kabul edilen bitkiler içinde bir di­ �eri ise üzerlik otu (=Adraspan)dır. Güney Kazakistan'da bu otu koparmak isteyen kişinin "Selamün aleyküm Adraspan! Beni sana ömer-Osman gönderdi" deyip koparması gerekir. Orta Asya'da hemen her gün bu bitki yakılarak pazaryeri tütsülenir. Bir tür büyüsel işlem olan bu tütsülernede kuUandan üzer­ lik otu dışında, insanların avuç içlerinde çıkan ve ters si�l teda­ visinde de "kör k.even" denilen bitkinin, sabah ezanı okunurtren ters çevrilmesi gerekir. ''Yelkovan" adlı bir bitkinin iki kişi arasındaki bir öldürme olayını haber verdi� de anlatılan olaylardandır. Bu ve buna benzer örnekleri � mümkündür. Araştırıl­ ması gereken husus: bu bitkilerin niçin, kutsal kabul edilip edilme­ diği; kutsallı� bitkinin yetişti� alandan mı kaynaklandı�; kutsal kabul edilen bu bitkilerin onu kutsallaştıran toplumlarda ekono­ mik bir de�ere sahip olup olmadı� ve bu bitkilerin kökeni hak­ kında anlatılan hik!yelerin neler olduğu, bu kutsallıklann za­ manla ilişkisidir.

1 15



ŞAMANİZM ANİMiZMiN ·EsKi YA DA YENİ BiÇİMİ Mİ?1

-yıx. yüzyıl sonlanna tarihleneo ve Şaman kelimesinden tü­ .Aremiş olan Şamanizm, büyücü, kalıin, tabip, hokkabaz kav­ ramlan yerine kullanılmıştır. O, aynı zamanda birbirine zıt olan büyücü/ tabip gibi anlamlan da içermektedir. Aynca belirtmek gerekir ki O, Animizm, Totemizm ve Putperestlik yerine de kul­ lanılmıştır. Şaman kelimesi iki asır önce Diderot Ansiklopedisinde gö­ rüldü. "gülünç, tüy, telek" ve "el-kol hareketleri" sıçrama, hay­ vanlar gıbi bagınna'' gıbi klasik dinlerin dinsel saygınlığını yok eden kavramları da içine aldı. Aslında bu kavram, 50.000 kişinin yaşadı� Do� Sibirya'da "gerçek Şamanlar''a sahip olarak tanınan Thnguz ülkesinden gel­ mektedir. Bu Şamanlar insan, çevre ve hayvanlar arasında kurul­ ması gereken bir dengeyi salık vermektedirler.

Şamanizmin Batılı Görünümü Batılıların Şamanlar hakkındaki görüşleri sinde farklılaştı:

tarihi

süreç içeri­

- Şeytanlık (Diabolisation): XVII yüzyıl sonunda Sibirya'ya gönderilmiş bir papaz Şamanları kendilerine rakip ve şeytanın ·llizmetçileri olarak görüyorlardı. 1

I>Cjeuner-D6bat du 8 janvier 2004. RoberteHaınayon, Antropolog. ı 17


Prof. Dr. Harun Güngör

- Aydınlanma çağının karşıtlan Şamaniarı maskeleri düşürül­ mesi gereken şarlatanlar; bazılan da Gothe gıbi edebiyatçılar, felsefeciler spritüalist bir açıdan onları falcı, ruh çağıncılar ola­ rak kabul ediyorlardı ve yönetici ve hakim gözü ile toprağa de­ ğer veren, saygı duyan, asla misyonerlik yapınayan insanlar ola­ rak görüyorlardı. Yeni dönemde, Rus köylülerinin yoğun biçimde gelişi ile on­ lara toleranslı bakış dönemi başladı; Eğer ritüel uygulamalar in­ sanlan iyileştiriyorsa onlan kabul ettiler. Bütün toplumla uzlaş­ maya hazır tıbbi yorumlan kabullendiler. Fakat burada dogmalan olmayan bir dinden bahsetmek oldukça zordur. Bu açıklama, yo­ rumlama süreci, onu takip eden patolojik vizyon 1960'1ı yılların başına kadar devam etti. Biz şimdi Kalifomiya'da doğan idealizasyon dönemine giriyo­ ruz. Şamanizm sanatsal yaratmayı, ruhsal kazaru.m.ı ve fıziksel gelişimi besieyecek gezegenimiz düzeyinde ekonomik şuur ve vicdanın bir modeli olacaktır. Av Hayatında Kökleşmiş Şamanizm Bazılarına göre Lasko freskleri Şamani dünyanın bir parça­ sıdır. Bir anlamda Şamanizm. dinin ilkel biçimini temsil edebilir. O, kaynaklann sınırlı olduğu dünyada avla iç içedir. Türler belli kurallar dihilindelona bağlı olarak birbirlerini tüketirler. Ayının avını bitirmesi gerekir. Çünkü O, beslenme zincirinin şuurunal bilgisine sahiptir (sen öl, ben yaşayım). Şaman, ruhlar tarafindan canlandırılmış hayvanın etlerini vererek buna insanın müdahale­ sini gerçekleştirecektir. Değişim düşüncesinde insanın hayvanlar için av olmayı kabul etmesi gerekir. Bu kabulde ormanda kendi­ liğinden kaybolmuş, ya da su da boğulmuş bir kimse söz konusu değildir. Ancak, Şaman seremoni ile mümkün olduğunca az ya 1 18


Türk Din Etnolojlsl

da çok bunu yerine getirir. Zaten türün devamını sa�amak amacı ile avın, kemiklerde var olduğuna inanılan hayatı değil, sadece eti alınır. Biliniyor ki, boynuzlu hayvanlar, Renler toprağa insanlar gibi defnedilirler. Aveı ile av

arasında

evlilik bağına benzer bir

bag bulunur. Şaman seremoni için geyik boynuzları takar, rakip­ lerine karşı sık sık çiftleşme taklitleri yapar.

Batıda Geçerli Diniere Yaklaşan Şamani Kavramlar Şöyle bir oyun hayal edelim: N. yüzyılda kutsal sinod ayin­ lerde sıçrama ritüelini yasakladı. Di�er bir kavram. Bir şeyi elde temek, dağıtmak, iyili�e ulaşmak... anlamlarını içeren şans. Verileni yapan ve onu kabul eden. Karşıtlar birli� ruhun kur­ tuluşu karşılığına yol açıyor. Sonunda Şamanın başındaki boynuz­ lar, onu, Michel Angelo'nun Musa temsiline, Büyük İskender ve bazı Budist rahiplerin temsillerine benzetiyor.

Bugün Avetlıktan hayvancılı� geçen ve hayvanlarını satan Thnguz­ lar ritüellerini atalanna dua ile de�ştiriyorlar. Şamanlar güç kar­ şıtı oluyor ve tedavi işlevlerini geliştiriyorlar. Aynca onlar soyu sopu olmayan ölülerle avunuyorlar. Batıda aynı esinierne yoluyla spritualite ile doğrudan temas �� ortaya konuluyor. Bu akım insanı kurtuluşun belirsizli� . anımına, dinselle ilişkili maddi anJa­ uyuşturucu kull

kay$ısma, tım �elişiınine ve nihayet üstün materyalist araştırmasına (6rne­

ğin $rımanizm, kendinden maddi yarar sağlamak için kul/anıl­

maktadtr) bununla birlikte bağlılık ve itaate mecbur kalmamaya sürüklemektedir. ''Al gUHlm, ver gOlilm" insanları ruhlarla iletişime geçiren Şa­ manizm ve onun ritüel uygulamalarındaki temel prensiptir. Böy­

lece Sibirya'daki avcılar, hayvan ruhlarının izni olmaksızın avı 119


Prof. Dr. Harun Güngör

öldürmezler. İnanışa göre, bu hayvan ruhlan insan eti ve kanı ile beslenirler. Yeni Çagcılara göre onlar bunu yeryüzündeki varlık­ lar arasında karşılıklı baglılılk felsefesi haline getirdiler. Şamaniz Evrensel midir?

Bu çok tartışmalı bir konudur. Şamanizın ruhtarla değiş to­ kuştan en üst seviyede kazanç elde etme olgusudur. Bu düşünce evrenseldir. Yeryüzündeki bütün avcı toplumlar ruhları kendileri ile diyalog kurulan yardımcılar olarak gördüler. Sibirya'da avcı av hayvanını b�ı için Renlerin ruhunu istemekte; o ruhu ser­ best bırakınazsa avın hırsızlık olacağına inanmaktadır. Buna kar­ şılık ruhlar insan kanı ve eti ile beslenirler. Bu durumdan canlı­ lığın kaybı anlaşılır. Boğulrna balık ruhlarının bir eylemi olarak görülür. Fakat "büyük babanın" tersine bir gencin boğulınasma se­ yirci kalınrnaz. Uygulamada -iyi ki- bu şekilde bu şekilde davra­ nılınasa da efsaneterin sunduğu mesaj budur. Başka yerlerde insan kurbanları da ruhlarta aynı değişim fonksiyonuna sahip olmuştur. Şamanizmin Evrenselliği Hakkında İnsanlan Şüpheye DüşOrüyorsunuz. Evrensel olmayan şey ritüel uygulamaların Şamanın ellerinde toplanmış olmasıdır. Komünizm sonrası Sibirya'da tabiata saygı

üzerine kurulu Şamansız bir Şamanizm gelişmiştir. Bu Çevreci Bir Şamanizm mi?

Tamamen öyle! Çağdaş Şamanizmler karşılıklı olarak çevreci hareketlerle birleşiyorlar. Çevreci yeni çağ ekolü "veriyorum, alıyo­ rum" ve yeryüzünde yaşayan bütün tabiat varlıklan arasındaki karşılıklı bağlılık şeklindeki Şamani prensip idealine bağlıdırlar. Fakat bu, işin bir tarafı. Bugün Sibirya'da gerçekten geleneksel 1 20


Türk Din Etnolojlsi

Şamanlar oldukça azdırlar. Şehirde para kazanmak için bu ''moda" dan yararlanan birçok "iyileştiriciler'' vardır.

Bunlar Şarlatan mı? Onlar çok büyük bir hayat gücüne sahiptirler. Fakat ben on­ lar hakkında bir yargıda bulunmak istemiyorwn. Onlar, psikoloji, iyileştirme ve ritüeller arasmda bir yerde komünizmin çöküşün­ den soma karşılaşılan degişiın sürecinde toplum için sosyal bir gö­ revi yerine getiriyorlar. Aynca modernizasyon, liberalimı, serbest Pazar ekonomisi bağlamında tedavicilere başvuru bireyselleşme ihtiyacını da belirtmektedir. Buna karşılık Sibirya'da Şamanizm buraya araştınnacı olarak gelen kimseler tarafindan yeniden keş­ fedilmektedir. Bu, işletilmesi gereken bir maden gibi görülmek­ tedir. Bu mistik turizm sadece ticari bir hüviyet taşımaktadır. Trans Nedir?

Bu kavram sadece vücuda egemen bir ruhu ve bu ruhun in­ sana etkisini gösteren fızik bir tutumu ifade için kullanılmaktadı.r Örneğin büyük çalkantı, hareketsizlik vs. gibi. Fakat analitik açı­ dan bu bir cemiyet tarafından paylaşılan bir inançtır. Bu tecrübi bir veri degildir. Ben bu kavramı reddediyorum. Çünkü o otoma­ tik olarak şuur de�işimine yol açan ritüel bir tutumu ifade ediyor. Sibizya Şamanı Ren geyi� derisinden bir elbise giydi� ve hay­ v arı taklit ederek sıçradı� zaman antropolog hayvan ruhu ile yılan bir karşılaşmayı tespit ediyor, hepsi bu. Fakat Şama­ v hayvana dönüştüğünü tespit edemiyor. Şunu açıkça belir­ nın teyim Şaman sadece yapar gibi gözükmez, göz boyamaz. O, gerçekten samimi olabilir. Görünüşte bu Hıristiyanların İsa'nın bedeninin hamurdan yapıldığını bildikleri bir mayasız ekmekte oldu� inanmalanna benzer.

� $ \� \ıti,

1 21



AYI VE ŞAMANİZM aşsız Ayı takıınyıldızına bu ad neden verilmiştir? Çağlar bo­ yunca ayı yırtıcı bir hayvan olarak kabul edilmiştir. O, in­ sanlara ve diğer hayvanlam saldınr. Bu sebeple yer Tannsı onu cezalandırmaya kara verir. Ve ona "Yeryüzünde yaşayamryorsun, o halde gökte yaşa; eğer bir kişi karanlık gecede yolunu kaybe­ derse o zaman onunyolunu yıldızlarınla aydın/at" diyerek onun başını keser ve göğe firlatır. Gerçekten de insan Başsız Ayı ta­ kıınyıldızı sayesinde yolunu bulabilir. Bu takımyıldızında bir kare oluşturacak şekilde yerleşmiş dört temel yıldız vardır. Bu yıldız­ lardan ikisi ayının ön ayaklannı, diğer ikisi de arka ayaklannı temsil eder. Merkeztie ve en yüksekte bir yıldız daha vardır ki, bu da ayının ensesini meydana getirir. Tek başlarına bu yıldızia­ nn adlan yoktur. Onlann hepsine bir ad verilir."

B

1992 yılında Juha Pantiköneq tarafından Stalin'in zulmünden kurtulmuş Şaman ivan Stepanoviç Sopotsin'den sözlü olarak der­ . lenıniş Khanty halkırun efsanesi. Arktik (Kuzey) her zaman bir ayı (Yunanca arktos) simgesi ile temsil edilmiştir. Bu nedenle -bir sornon kokusu almış, de­ v� bir kayın ve ladin ormanın ortasında, kuzeyin aydınlık sı­ cağında- ayılar ortaya çıktığı zaman bu harika hayvanları. özel­ likle Şamanizmdeki bunlarla ilgili kutsal ve mitik geleneklerden ayırmak i.ıııkansızdır.. Son yıllarda İskandinavya'dan kuzey Sibirya'ya hatta Amur

ımiağına kadar buralarda yaşayan ve Şamani inanışlan sürdüren 1 23


Prof. Dr. Harun GOngör

göçebe azınlıklada ilgili etnolojik araştırmalar oldukça arttı. Şunu açıca itiraf etmek gerekir ki, Şamanizm konusu Dinler Tarihinde bir bilrnece olarak kalmaya devam etmektedir. Büyü yapma yeteneğine sahip kişi anlamına gelen Şaman, tek başına ne bir papaz, ne bir hekim. ne de bir kihindir. Fakat o, bütün bu fonksiyonlan yerine getirebilecek güce sahip olan kim­ sedir. Onu bir "salcı", ya da toplumda ''ruhların aracısı" olarak görmek,kabul etmek mümkündür. Şaman erkek ve kadın olabi­ lir. İçinde yaşadıAt toplum geleceği hakkında bir endişeye kapı­ tır, ya da cemaat üyelerinin birçoğu hastalanırsa, geçimsizlik ve ölüm olursa o zaman erkek veya kadın Şamana başvurulur. İşte o zaman Şaman, atalarından kendine tevarüs etmiş olan beceri­ sini kullanmaya başlar. O başlı� takar, üzerinde alt ve üst dün­ yada yaşadığına inanılan hayvan figürleri ile bezeli elbisesini gi­ yer. Kendisine anlatılan olayı uzun u.zadıya dinler. Daha sonra kendisine yardımcı ilahi tamburu ve onu hayal alemine sürükle­ yecek bitkiler yardımı ile ruhlar a.Iemine "ekstazik bir yo/cu/uğd' çıkar. Oradan aldtAt mesajı bildirmek üzere yorgun ve bitkin bir halde yolculuktan döner. Şaman ritüelin gücünü bilen kimsedir. Şiddete son vermek için kurban keser; ölüleri, yaşayanların hafızasma kaydetmek için toprağa gömer. Şamanizm kurumsallaşmış bir din değildir. O, insanın top­ lum ve evrenle birlikteligini öngörür. Onun gerçek silahlan gö­ rüldü�den daha kanşık ve karmaşıktır. Bunlar: başkasını din­ lemek, sembolik olanın işleyiş bilgisi, arzunun yönlendirilmesi, kolektif bilincin yatıştırılması. Hıristiyanlık onları pagan bir si­ hirle, Stalinizm cehaletle karıştırdı. Önyargılı ve onları anlamaya i.mkan veren bilgiden yoksun olan biz modernistler ise psikanali­ tik bilgelikten mahrumuz! Fakat gökyüzündeki takımyıldızının var oluşundan bu güne ayı bize işaret veriyor. 1 24


Türk Din Etnolojlsl

Büyük Kuzeyin bütün yerli göçebe halklan ayı avını çok ge­ lişmiş ve büyük bir anlam ifade eden ritüellerle donattılar. Çünkü ayı, cüssesi, yırtıcılığı ve yumuşaklığı, kış uykusuna yatışının gi­ zemi, varsayılan seksüel gücü ve sahip olduğu alanlan koruma kapasitesinden dolayı insan ruhuna benzer bir ruha sahipmiş gıbi kabul edilmektedir. Sözlü Şamani rivayetler onu yer ve gök, ata­ lar ve klanın totemleri, cinsellik ve verimlilik, tehlikeli güçler ve koruyucu güçlerle ilişkilendinnektedir. Ayı avının kış uykusu dö­ neminde yapıldığı için keşfedilmiş bir in, sembolik bir işaretle be­ lirtildigi için ayının uykusu ile Şamanın ekstazı arasında doğal olarak bir � kurulmuştur. Her iki durum da herkesin bazen rtl­ yasında yaklaştığı "başka dünyalar'a aittir. Hislerim.izi, duygulanmızı temsil eden öldürülmüş ayının tü­ yünden, burnundan, kalbinden çıkabilecek kötü etkiden korun­ mak için yapılan büyüler ve ritüel tedbirlerin amacı her insanın ruhunda yatan kötü güçleri etkisiz hale getirmektir. Birçok ritüel cinsellikle ilişkilidir. Kadın1ann ayının cesedi önünde başlarını kapamaları gerekiyordu. Ayıyı öldüren avcmm karısı bir yıl bo­ yunca ayının cesedini taşıyan kızaAı çeken Ren geyigin.in çektiği kızaga binemezdi. Korunma amaçlı ritlerden birisi de ayının eti­ nin yenildigi sofrada yer alanlar av yöneticisinin buyruğu ile beş gün cinsel ilişkide bulunamazlardı. K.unstkamera etnografya ve antropoloji müzesi koleksiyonla­ nnda avianmış ayılardan alınan ve kadınların kısırlığına karşı ' muska olarak lrullanılan penis kemiği ile süslenmiş kutsal bir ri­ tüçl kaşık kabı bulunmaktadır. Ayrıca bu müzede Nganasım hal­ kından elde edilmiş nadir bir parça da sergileomektedir. Bu parça, ayı suratından yontulmuş, çeşitli ritüel sembollerle süslü ve ''yük­ sek dünya/ard' � yolculuğu esnasında bindiği kızağın kutsal ve koruyucu koşum takınuna ait bir maskedir. Bununla ilgili mito­ lojik rivayetlerde, Güneş Alageyigi ile ilk atanın simgesi, insanın 1 25


Prof. Dr. Harun GOngör

hayvanlar alemindeki "eşi", tannlann elçisi ve kültürün "kutsal kahramanı" olan Ayının avianma sahnesi sergilenmektedir.

Kendisini ele geçirebilecek yıkıcı güçler karşısında her zaman zayıf kalan göçebe bir topluluk için Şamanimı, ayıyı, Şamanın marifetinin hayatın verimli yüzünü çevirmesi beldenen grubun bilinçsiz yansıtmalannın ınitik desteği haline gelebilecek temsili kutsal bir şahsiyet seviyesine yükseltti.


TUNGUZLARDA ONGUNLAR

ngun kelimesi etmek Ongolox da bir şeyi Oiçine alan, içinde barındıran anlamında Ongos kelimesinden takdis

anlamına

ya

türemişş olup, asıl kök anlamı uçak ve gemi demektir. Ongunlar birçok nesneden yapılabilir; ağaç, bez, bebek ve içi doldwulmuş bir kokarca derisi bile ongun olabilir. Yapılan bir on­ gunun içerisi çeşitli ritüeller yapılarak doldurulur. Yapılan ritüelle ongwıa bir ruh üflenir. e�er ongun antropomorfbir karakter taşı­ yorsa ona da bir ruh üflenmekte, o bir tür canlandınlmaktadır. Yakutlar emeget yapmak için mutlaka yıldınm çarpmış bir ağacı tercih ederler. Çünkü ancak ormanda bulunan ve böylece kuru­ muş bir ağaç canlandınlabilir. İkincisi de, böyle bir ağacın içinde karmaşaya sebep olacak bir ruh bulunmaz. Ongunlar çoğu zaman bireysel olmakla birlikte birlcaç ailenin sahiplendiği, o aileleri tem­ sil eden ongunlar da vardır. Ongunlar bakıma ihtiyaç duyduklan için evlerde bulunurlar. Yedirilip içirilmeleri gerekmektedir. Bu sebeple ongunlann ya başlannda veya herhangi bir yerlerinde de­ lik olması gerekmektedir. O deliklerden yağ bırakılır, ongunların üzeri yağlanır ve üzerlerine kan sürülür. Zira, ancak onlar bu şe­ kilde beslenebilirler. Ongunlar iki şekilde olurlar: "

, 1. Zoomorf

2. Antropomorf

Zoomorf ongunlara iyi ba.kılmazsa onlar in.<v�nlara avda uğur­ suzluk ve hastalık getirebilirler. Antropomorf ongun1ar insanla­ rın ruhlarını barındıran ongunlardır. Bu ruhlar küçük yaşta ölmüş 1 27


Prof. Dr. HaNn Güngör

çocukların, gençlerin ya da trajik ve beklenmedik bir yaşta ölmüş olan kimselerin ruhunu temsil ederler. E�er bu ongunlara gereken ihtimarn, hassasiyet gösterilmez, gerekti� biçimde bunlar beslen­ mez ve bakımlan yapılınazsa (süsleme, dans etme) o zaman in­ sanlann başlarına felaketler, kıtlıklar vs. gelebilir. Ongunlar vası­ tasıyla başı boş gezen ruhlar (ki bunlar insanlara kötülük yaparlar) kontrol altında tutulabilir. Böylece yaşayan kimselerle ölüler ara­ smda �ıkı bir ilişki �· Çocukların ruhlan rüya ve hastalık esnasında vücudu terk ede­ bilir. Onun da iyi beslenmesi gerekir. E�er insanlar ongunlara yete­ rince özen göstermiş, aniann bu isteklerini yerine getirmiş ama yine de başlarına bir felaket gelınişse o zaman ongunlan cezalan­ dırabilir, dövebilir, onlan atıp yerlerine yeni ongunlar koyabilirler. Bütün bunlar bir ritüel içinde yapılabilir. Sibirya halklannın bazı­ lannda hayvan yavrularını tutup beslemek ve daha sonra onları serbest bırakmak da bir tür zoomorf ongun işlevini görmektedir. Thnguzlarda aııtropomorf ongunlar Ç<$ın1uldadır. Onlar buna Seven adını vermektedirler. Evenklerde ise insan biçimli onguna bir avcı kürkü giydirilmektedir. Bu ongunlar çanta içinde de mu­ hafaza edilebilir, ağızlanna yağ sürülebilir ve soba önlerinde dans ettirilebilirler. Bu ongunlann tüfekleri uzun burunlan ve cinsel organları büyük olarak yapılır.

128


MANİHEİZM

Mani 'nin idam edilişi

Mani tarafından kurulan ve gnostik dinlerin en mükemmel

örneklerinden biri olarak görülen maniheizm, dualist doktrinle­ rin bütün özelliklerini ihtiva eder. Bu, antikozmik bir dualizm olup İrani olmaktan ziyade Budist ve Hıristiyani etkileri de içeren 1 29


Prof. Dr. Harun Güngör

semitik bir dualizmd.ir. Diğer bütün dinlerde olduğu gibi, bu di­ nin de teori ve pratiğinin asıl amacı, insanın ve buna dayalı ola­ rak da dünyanın kurtuluşunu sağlamaktır. Hıristiyanlık başta olmak üzere Mazdaizın, Zurvanizm Bu­ dizm vb. dinlerden birçok unsurlan içine alan ve bu şekli ile de senkretik bir karekter arzeden Maniheizıni, Hıristiyanlığın here­ tik bir mezhebi olarak kabul etmek pek mümkün değildir Kısaca Maniheizm kitabi bir din olması, yayılınacı bir öze sahip bulun­ ması, üniversel bir karakter taşımasından dolayı diğer büyük din­ ler arasında yer alır. .

Mani'nin

Hayatı

Maniheizm'in kurucusu Mani 14 Nisan 216 (Babil takvi­ mine göre 527) yılında, zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olan Ctesiphon-Seleuci'deki Suristan'da doğdu. Babası Fut­ tak b. Ebi Berzam, aslen Hemedan'lı olup Babil ülkesine gelmiş ve el-Medaiıı'de yerleşmiştir. Anasının adı Mar Maryarn veya TJta-kim'dir. Mani, baba tarafından Part Hanedanma mensup Ar­ sasid (Arsacides) kral ailesine, ana tarafından da Aşkaniye aile­ sine mensuptu3• Bu çağda helenistik kültürün etkisi altında bulunan bölgede yerleşmiş olan Partlıir, milli bir dine dayalı, milli bir devlet kur­ mayı düşünüyor, bunun için de Mazdaizmi ·reforma tabi tutmayı planlıyorlardı. Sasa.nllerin duruma engel olmaları yüzünden Part­ lar reform planını gerçekleştiremedilet. İşte Mani böyle bir or­ tamda hayata gözlerini açtı. 2 3

4

Iulien Ries. <d>ualisme)). Dictiorınaire des Religions, Paris-1985, 465. l:bn �edim, el-fihrist, (Neşr. Güstav Flügel Beyrut, Tarihsiz, 327-328. tbn Nedipı, 327. Henri Ch les Peuch, Le Manichc!isme, son fondateur, sa doctrine, Paris- ı 949, 120;

fı' ı

1 30


Türk Din Etnolojisi

Mani'nin babası Futtak, Medain'de Beyt'ül-Esnam (Puthane) 'de bulunduğu bir zaman orada «Ya Futt'ak. Et yeme, şarap, içme, kadınlarla cinsi münasebette bulunma» diye bir ses işitit. Bu çağn üç gün süreyle böylece devam eder. Bu sesleri işiten Fut­ tak, Deşt-i Maishan taraflannda faaliyette bulunan Mugtesile=el Kasait adlı bir cemaate katılı..t. Futtak'ın bu cemaate katılmasın­ dan hemen sonra Mani dünyaya gelir. 5 6

İbn Nedim, 328. S.H. Taqizade, Mani ve Din-i O, Tahran-1956, 6; • Mugtelise: İbn Nedim bu fırkayı Betiin sabbesi diye tanımlıımalcta, reisierine <cHasifi) denildi!ini bunların başlangıç­ ta Mani dini mensuplan ile aynı olduklannı, yıkaımıayı gerekli gördüklerini, daha önce Manilıeislerden aynldıklarını ifade etmektedir. Thodor Bar Khoni ise, bunları vaftiz olup yıkananlar (Mrıaqde) ve beyaz elbise giyenler (Ha/le Hdware) olarak nitelendirmektedir. Yeni araştırmalarda ise bunların Yahudi orijinli bir mezhep ol­ du� kabul edilmektedir. (J. Ries. «Eichasaisme)), Dictionnaire des Religions, Pa­ ris-1985, 131


Prof. Dr. Harun Güngör

Mani dünyaya geldikten kısa süre sonra kendisinden bekle­ nilmeyen bir takım davranışlarda bulunmaya, hikmetli güzel söz­ ler söylemeye başlar. Bu tür olağanüstü bir takım hareketleri göz­ lemlenen Mani'yi babası kendi katıldığı cemaatın toplantılarına götürüp mezhep arkadaşlan ile tanıştınr. Mani 12 yaşına geldiği zaman ilk vahyini alır. Et-Tevm adlı melek Mani'ye Bu toplulugu bırak, sen bunlardan d�in. Senin vazifen; adet, gelenek ve görenelderi düzenlemek ve mutl�ukları terk etmektir. Fakat yaşın küçük oldugu için henüz tebllA çağın gelmedi der7• Mani'nin katıldığı bu topluluk yukarda zikrettiği­ miz Mugtesile adlı topluluktur. Mani 24 yaşına geldiği zaman, daha önce katıldığı toplul$ buakır 40. yaşianna doğru melek et-Tevm tekrar gelir ve Ey Mani. Benden ve beni sana gönderen Rabbından selam olsun. Şüphesiz Rabbın sana, hakka ve gerçeğe çağınnam emretti. Bütün bu hu­ suslarda çabam sarfet ve uğraş der-B. Bu çağrı üzerine Mani, di­ nini tebtiA amacıyla Fars ve Mekran kıyılarını takiben Hindistan'a gitti ve İndus vadisindeki yerleşim merkezlerinde dinini propa­ ganda etmeye başladı. Yaptığı çalışmalar neticesinde birçok Bu­ disti kendi dinine döndürdü9• 240 yılmda başlayan Hindistan yolculuğundan 242 yılmda ül­ kesine dönen Mani, zamanın İran Hükümdan Şapur b. Erdişir'in daveti üzerine İran'a gitti. Mani ile görüşen hükümdar, ülkesinin hemen her tarafinda dinini yayması için Mani'ye izin verdi. O da Kuzeydoğu İran'dan başlamak üzere, Medy Part ve Horasan'da dinini propaganda etmeye başladı. Bu ülkede en meşhur kitapla­ nndan biri olan Şapurgan adlı eserini de yazarak htikümdara tak­ dim etti. Daha sonra Ctesiphon'a dönen Mani, özellikle 262-263

7

8 9

G. Bardy, «Manicheismc», Dictioııııaire de Theologic Catholiquc, Paris-1927,

lx2/1859. İbn Nedim, 328.

Michel Tardicu, Le MaııichCismc, Paris-1981, 29. 1 32


Tı.irk Din Etnolojlsl

yıllan arasında, dininin genel hatlannı, progra.ınım ve dünya­ nın dört bir yanına göndermeyi tasarladığı misyonerierin uyması gereken kurallan düzenledi. Bir plan dahilinde Mısır'a Addas'ı, Horasan'a Amos'u gönderen Mani, Hıristiyan ülkelere gönderdiği misyoneriere Mademki bu ülkelerin halkı Hıristiyandır, o halde onlara lsa'nın kitabı ile gidin. diye nasihatta bulundu10• Burada şu hususu da ifade edeyim ki, Mani, kendisinden önceki dinlerin sadece bir kavme geldiğine, kendi dininin ise, evrensel olduğuna inanıyor, bunu savunuyordu. 272173 yılında Şapur b. Erdişir öldü. Onun ölümü üzerine İran tahtına Hünnüz geçti. Fakat onun iktidan çok kısa sürdü. Bu iki hükümdar zamanında büyük bir müsamaha gören Mani­ heizın ve bu din mensupları, Mazdaist din adamlannın tamamen etkisi altmda bulunan tahtın yeni sahıbi I. Behram (274) tarafın­ dan baskıya maruz kaldılar. Mazdaist din adamlannın reisi IGr­ dir, Mani'yi Mazdeizıni yıkmak ve İran'ın asırlar boyu kabul edip sürdürdüğü resmi kültü yok etmekle suçladı. Bu ve buna benzer sebeplerle I. Behram, Mani'yi hapse attırdı ve Mani 26 Şubat 277 yılmda öldü. Öldüğü zaman 60 yaşmda bulunuyordu11• Türkçe bir metinde Mani'nin ölüm tarihi hakkında şöyle de­ nilmektedir: Maniheist rivayetlere göre, Mani'nin ölümünden hemen sonra vücudu ortadan kaldırılmış, kesilip parçalanmış, başı da Cundi­ şapur şehrinin kapısına asılmış, geriye kalan parçalan ise çöp­ lüğe atılınışttr2• Burada görüldüğü üzere, Mani'nin hayatı ile Luka incilinde an­ latılan Hz. İsa'nın hayat hikayesi birbirine oldukça benzemektedir. 10

ll 12

Bardy, 1860. Peuch, 53; Mircea Eliade, Histoire des Croyances et des Idees Religieuses, Pa­ ris-1983, 11/387. el-Birllni, Ebll Reyhan Muhammed b. Ahmed, el-As!ru'l, Bakiye ani'l Kurllni'I­ Hiliye (Neşr. Eduard Sachau) Leibzig-1923, 208. 1 33


Prof. Dr. Harun Güngör

Maniheizın'in Yayılışı

Mani daha sağlığında dinini yaymaya başlamış ve bu amaçla değişik ülkelere gitmiş, gidemediği yerlere de en sadık mürltıe­ rini gönderrnişti. Maniheizrn, Mani'nin yaşadığı dönernde özel­ likle İran, Mezopotaınya ve hatta Mısır'da bile oldukça geniş ya­ yılma alanı bulunmuştu. O dönemlerde Hıristiyan tealogların Maniheizrn'e karşı yazdıklan eserlerin çokluğuna bakılırsa bu di­ nin Hıristiyan dünyasını tehdit ettiği söylenilebilir. III. yüzyılda Maniheizın, Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika'da büyük bir ilerleme göstermiş, IV. yüzyılda Afrika yoluyla İspanya ve İtalya'ya geçmiş, uzun süre Anadolu'da da yayılma imkanı bulmuştur. Bizans imparatorluk ailesi içinde de tarafu!,r bulan Maniheizın13, IX. yüzyılda artık Bizans impa­ ratorluğu için bir tehdit oluşturmaya başlayınca devlet sert ted­ birlere başvurmak zorunda kalmıştır. Ama bu din daha VII. yüzyıl sonunda Ermenistan'da doğan Pavlikan (Paulisiens) mezhebi görünümü altında daha sonraki zamanlara kadar var­ lığını devarn ettirmiş, Mani dini mis yonerieri başanlı çalışma­ lar yaparak Mani dini metinlerinin ·çoğunu Ermenice'ye ter­ cüme etmişlerdit4•

«Yme t(e)ngri mani burkhan Tann Mani Burkhan» «T(e)ngri vir-ngerii hanlukmda Tannyurduna vardığmda(�» sonra�beşyüz zait yirmi» «kin biş yüz artula eki-i iki dJmuz yılında>> «ot,uzunç lağzın yı/ka «ötükendeki nom u/'uğı ötükendeki kanun, ulusu» «tökel erdemfiğ y(a)rlağ kançucı tamfaziletli yargılayzcl)) «bil-ge b(e)g t(e)ngri m(a)r niv İ/im, begi Tann Mar Niv Mani Mani 13

Louis Brehier, Vie ct Mort de Byzance, Paris·1969, 113.

14

Bardy, 1868. 1 34


Türk Din Etnolojlsl

BU metne göre Mani 273 yılında ölmüştür. Maniheizm Avrupa din ve düşünce hayatı üzerinde derin iz­ ler bırakmış XII. yüzyılda Doğu Avrupa'da Bogoınilizm'in, XI­ XII. yüzyılda da Güney Fransa'da Chathras'lann doğuşuna tesir etmiştir. Her ne kadar bu dini cereyanlar Maniheimı'in bütü­ nünü ihtiva etmeseler de taşıdıklan gnostik öz sebebiyle bunları Maniheizm'e ba@.amak doğru olur. Avrupa ve Afrika'da olduğu gibi Maniheizm, Asya'da, İslam ülkelerinde de yayıldı. En büyük başarısım da Babilanya'da gös­ terdi. İbn Ned.im'e göre, Mani, aydınlık cennetinden çıktıktan sonra yerine imam olarak Sis'i bırakmış, imam olan bu kişi dini bütün saflığı ile korumuş. Bundan sonra digerleri onu takip et­ mişlerdir. Bu durum Dinôveriye mezhebinin ortaya çıktığı 580 yılına kadar devam etıniştit5• Bizans ve İranlı'lann baskılan altında yaşayan Maniheistler İslamiyetİn ortaya çıkışını takip eden yıllarda, hemen her tarafta var1ık1anm sürdürüyorlardı. özellikle Mani dini liderinin oturdugu

Babilanya bölgesinde sayılan oldukça fazla idi. İsiam ordulan 637 yılında Ctesiphoo'da bulunan Medaiıı şehrini soo Sasani hü­ kürndan m. Yazdiginl'den aldılar.

676 yılında da Semerkant'ı top­

raklarına kattılar. Böylece Maniheistlerin yaşadığı bölgelerin bü­ yük bir bölümü İslam devletlerinin hakimiyeti altına girmiş oldu Son Sasani imparatorunun baskısı ile ülkelerini yani Babi-lanya'yı

terketmek zorunda kalan Maniheistler, Haccac b. Yusuf zama­ nında (694) tekrar eski yurtlarına döndüler. Yalnız bunlar İslam hukuku gere�ce Cizye veriyorlardı. 710-712 yıllannda Arap or­ duları Soğd ülkesini

fethettikleri zaman Babil'deki Maniheist ce­

maatın başında Mihr 15

bulunuyordu (724-738). Mihr bu makamı

İbıı Nediın, 334. 1 35


Prof. Dr. Harun Güngör

740 yılında Halid b. Abdullah el-Kasri'ye bıraktı. Daha sonra el­ Kasri'nin yerine Ebu Said Reha geçti. Oruçta Visô/et konusu yü­ zünden Miqlas ile aralannda anlaşmazlıklar çıktı. Bıneviler devrinde rahat bir hayat süren Mani dini mensupları, Abbasiler tarafından başlatılan tercüme faaliyetlerine büyük oranda yardımda bulundular ve Maniheist metinlerin Arapça'ya tercüme edilmesini sağladılar. Maniheist mütercimlerin başında Abdullah b. Mukaffa geliyordu. Burada sunuda ifade etmek yararlı olacak­ tır. Bu devirde artık Mani dini mensupları İslam literatüründe

Zındık olarak anılmaya başlandılar6• Zındıklar hemen her tarafta mevcuttular, hatta Kureyş kabilesi içinde bile varlıklarım sürdür­ düler ve onları etkileyerek zındıklaştırdılat7• İslam ülkelerinde devam eden tercüme faaliyetleri başta ol­

mak üzere, çeşitli ekonomik ve politik sebeplerle bu din Mavera­ ünnehr'de de yayılmaya başladı. Daha önce de belirtild�i üzere Mani'nin I. Behram tarafından öldürülmesi üzerine takibata ,uğ­ rayan Maniheistler Sasani devletinin Dogu sınır bölgelerine doğru göç ederek adı geçen bölgeye yerleştiler, Soğdlu tüccarların da et,. kisi ile özellikle Horasan bölgesinde aktiftopluluklar oluşturdular. Bölge Maniheistleri Babil'de bulunan imaını tanımayı reddederek

Dinôveriye mezhebini kurdular. Kao-tsung (650-683) zamanında Çin'e ticaret Irervanları gel­ meye başlamış, tüccarlar ticaret mallannın yanında kendi dini

;atmer arasmda şüphesiz

inançlarını da birlikte getirmişlerdir. Bu

16 G. Vajda, Les Zindiqs en pays d'islam au deliut de la periode Abbaside, Rivista

17

degli studi oriantali, Roma-1 938, XVIlll 73/225 Francesco Gab-rieli, La Zandaqa au J si«:le Abbaside, L' ciaboration de L'Islam, Paris- 1961, 24-25, 38.: Alunet Emin, Fecru'l Islam, Kahire-1 975, 106-107. İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, ei-Ma!rif, Neşr. Muhimmed İsmail Abdullah es-Savi, 3. Baskı, Beyrut-1975, 266. 1 36


Türk Din Etnolojisl

Mani dini mensuplan da vardı18• Maniheizm, Çin'e asıl 694 yılında Fou-to-tun'la girdi.

732 yılında yayınlanan

bir

fermanla

Çin'de

bütün dinlerin yayılmasına izin verilmesi Maniheizminde Çin'de

sağladı. Ama Maniheizın Çin yurttaşianan kendi­ sini Budizm adı altında takdim etti19• 768 yılında da Çin hüküm­ dan Tai-Tsung, Uygariann baskısı ile Mani mabetieri Tengrilik

kökleşmesini

=

Çaydan'ların kurulmasına izin verdi.

Göktürkler özellikle Güney'den gelen diniere karşı kendilerini korumuş toplumun savaşçı ruhunu yok edebileceği düşüncesi ile 18 19

Wolftam Eberhard, Çin Tarihi, Aıılwa- 1947, 205.; Annemaric Schiınmel, Dinler Tarihine Giriş, Ankara-1955, 70-71. E. Chavannes, P. Pelliot, Un Traitc! Manichb:n Retroiıv� en Chine (Deuxieme Par­ tic) Journal Asiatique, T. I, Paris-1913, ! SS.; W. Eberhard, ccMazdaizın ve Manihe­ izm Hakkında Notlm), Ülkü Dergisi, Ankara-1941, 297. 1 37


Prof. Dr. Harun Güngör

bu dinleri kabul etmemişlerdir. Buna karşı, 744 yılmda merkezi Orhon nehri kıyılannda bulunan Uygur devletini kuran Dokuz Oğuzlar, Göktürklerin uyguladığı siyaseti terk ettiler. 20 Kasım 762 yılında Lo-Yang'a girip ülkeyi fetheden Uygur hükümdan Ay Tengride Kut Bulmuş h 1Utmuş Alp Külüg Bilge Kağan (Böğü Ka­ ğan), bu ülkede Mani din adamlarıyla karşılaştı. Bunlardan dört tanesini beraberiıide Ordu-Balık'a getirdi. Aynı zamanda ken­ disi Mani dinini kabul etti20• Bu durum 815 yılmda dikilmiş olan Kara-Balgasun kitabesinde şöyle anlatılmaktadır:

Kağan dört rahibi kendi ülkesine gönderdi. O dört rahip iki ibadeti (kurbanı) geliştirip yücelttiler. Oç zamanı iyice öğretti/er. Bu din bilginleri nura ait doktrin konusunda iyice eğitilmiş/erdi. Bu sebeple yedi kitabı tam olarak biliyorlardı (anl!!!!!f!lrdıJ. On­ larm bilgileri denizler kadar derin, konuşmaları da çağlayanlar kadar akıcı idi. Bu sebeple Uygurları bu hak eline sevkedebilirdi.

.................... 1 kaide olarak kabul etti. Bütün faziletierin biraraya gelmesini sağladı (gerçekleştirdi). /.............................. 1 O Fou-tou ve Ts'eu-cheler iç ve dış nazırlar !......... / !....

za-

man

şöyle e/ediler: Biz eski günahlarımızdan pişmanız ve gerçek eline hizmet etmek istiyoruz. Kağan şöyle bir emir yaym/adı: Bu din muhteşem ve hariku/adedir. Bununla birlikte, onu ka­ bul etmek ve ona riayet etmek güçtür. Onu iki üç defa dikkatle inceledim. Eskiden cahüdim. Buda'ya şeytan diyonlum. Şeytanı Buda olarak anıyordum. Şimdi gerçeği anladım. (Artık bundan böyle) sahte tanrı/ara hizmet etmeyeceğim. Özellikle ümit ediyorum /........................ 1 diyordu. Madem ki, kararlı ve samimisiniz, onu derhal kabul edebi­ lir, kurallarına uyabüirsiniz. Kabartma ve resmetmek suretiyle yapılmış bütün şeytan tasvirlerini yıkmalısmız. Cinlere dua ve 20

Cbavannes-Pelliot,

190. 1 38


Türk Din Etnolojlsi

şeytanlar önünde secdeden /... ... ...... . .... .. . ... 1 ışık dinini kabul ediniz. Bu ülke sıcak kan içici/ik gibi barbar adetini bırakarak sebze ile beslenen bir memlekete dönüşsün. Bu cinayet devleti, iyüiklere teşvik krallığı haline gelsin. Bunun için /............................. 1 insanda bulunmaktadır. Sema güç ve kuvvet verir. Tabiiler ise, onu tak­ lit ederler. Din büyüğü (kralı) uzun zaman Babil'de oturmuştu. (Uygur/arın) gerçek dini kabul ettiklerini öğrendikten sonra, on­ ların bu dine bağlılık/arım methetti. Kadın ve erkek din adamla­ nnı, bu dini yaymak ve yüceltmek için Çin'e gönderdi, Bundan sonra Mou-chö'nün mürit/er topluluğu (Mu-she) ve mürit/eri ka­ labalıklar halinde dolaştılar. Bu dini yaymak için doğudan batrya her yöne gittiler ve dini yaydılar1• Göıüldüğü tm:re bu metin, Maniheizmin Uygurlar tarafindan nasıl kabul edildigini en güzel bir biçimde bize anlatmaktadır. Ama ileride de görülecegi üzere, Uygurlarca kabul edilmiş olan bu Maniheizmi safbir Maniheizın olarak kabul etmek dogru ol­ maz. Ancak buna Budizmo-maniheizm denilebilir. Batıda Hıristiyanlık sembollerini, doguda da Budi.zm sem­ bollerini kullanarak kısa sürede geniş topraldar üzerinde yayılan Maniheizm, Batıda St Agustin (354-430) başta olmak üzere güçlü teolog ve filozofların hücuınuna, İran'da da Mazdeist din adam­ . larının saldınsına uğradı. Hatta İran'da I. Keyhüsrev (531-570) za­ manında birçok Mani dini mensubu öldürüldü22•

Emeviler devrinde rahat bir nefes alan Maniheistler, Abbasi­ lerin iktidara geldilderi ilk devirlerde de bu duruınlarım sürdür­ diller. Ancak Mehdi zamamoda bunlara karşı uygulanan baskı sonunda, Padona Rabetta adı verilen tapınaklan yerle bir edildi23• 21

22 23

Chavannes-Pelliot, ı 9 1 -ı94; Bahacddin Ögel, Uygur Devletinin Teşelddllüve Yllk­ seliş Devri, Belleten, XJX/7S, Ankıırı-ı ı955, 354-359. Aynca bkz. W.Bang-A. Von Gabain, Turkiche 1\ırfan-Teıı:t ll. SBAW, Philhist, Berlin-ı 929, 4 ı ı430. Bardy, 1869.

Gregoıy (Bar Hebreaus) Abu'1 Fcrec,Abu'l Fcrec Tarihi, A. Wallis Budge'deıı Çev. 1 39


Prof. Dr. Harun Güngör

Mehdi'nin oglu Musa el-Hadi (785-786) babasının Birgün hilafot

sana gelirse, Maniheistleri uzak/aşhr. Çünkü onlar insanlan gö­ rünüşte zühd ve takvaya çağınr, etleriyemezler, hayvanları öldür­ mez/er, iki ilôha ibadet ederler, temiz suya dokzmmayı yasaklar, sonra kızkardeşi ve kızları ile nikahlanmayı mubah eder, sidik­ leri ile yıkanırlar. Çocuklan yoldan çıkanrlar bu konuda onlara savaş aç. diye vasiyetinden dolayı bunların büyük bir bölümünü katletti24• İbn Nedim, Mwzz'ud-devle zamanında (915-967) bun­ ların sayılannın ancak 300 kadar olduğunu, son zamanlarda ise bUnlardan da 5 kişi kaldığını ve bunların Açari olarak adlandınl­ dıldanın ifade etmektec:Jir2S.

Orta Asya'daki duruma gelince, Maniheizm bu bölgede en önce Budizm'in hücumuna maruz kaldı. Hatta bu-sa.klından ko­ runmak için Mani kendi yerine Buda'yı ikame etti. Birçok dini terim ve terminoloji Budizm'den alınarak kuJJanılmaya başlandı26.

Mu'cemu'l Buldan'da Ahalisinin çoğu M:ıni mezhebi üzerinedir. diye tavsif edilen Türkistan'da27 Uygur devletinin Kırgızlar tarafından ortadan kaldmiması ile Mani dini mensuplan Hoço ve Thrfan'a yerleştiler (843). Hatta Manihei.zm'deki farklılıkların buraya yer­ leşmiş Maniheistlerce meydana getirildiği de iddia edil.meJ.dedir28. Sogd ve Semerkand bölgesinin İslam ordulan tarafından alınması ve 843 yılında Taoizm hariç, bütün yabancı dinlerin Çin'de ya­ saklanması sonucu, artık Orta Asya'da Maniheistlerin sayısı yok denilecek kadar azalmıştlt.9.

24 25 26 27 28 29

ö. Rıza Dopul, Ankara-1945, 230.

İbn'ul Esir, cl-Kamil fi't-Tıırilı, Bcynıt-1965, VI/104. İnın Nedim; 337 Açari kelimesinin deAişik bir anlamı için bkz. Z.V. Togan. Umıuni TOrk Tarihine Giriş. (III. Baskı) İstanbul 1981, s. 258. M. Robert Gauthiot, Quclques Tcmıes Tcchniques Bouddhiqucs ct Manichecııım, Joumai Asiatiquc, Paris-191 1, S9. Ya.lcııp cl-Hamcvi, Mu'cemu'l-Buldaıı, Bcynıt-1968, 1/24. Ebcrlııırd, Mazdaiım ve Manihcizın, 296. Ebcrlıard, Çin Tarihi, 215. 1 40


Türk Din Etnolojlsl

Maniheizmin Kozmogonisi Huastuanift'te iki kök (eki yı/hz) ve üç zaman dini (üç ödki nom) diye tanımlanan Maniheizm, daha önce de belirtiğimiz gıbi gnostik bir dualizm'dit0• Maniheist bir müminin bunları bilmesi gereklidir. İki prensip: İyi-kötü, karanlık-aydınlık, Nur-zulmet, üç zaman ise; geçmiş zaman (ertmiş), şimdiki zaman (közünür), ge­ lecek zaman (kelmedük) dır. Buna göre;

Başlangıçta yer, gök ve bunlarda mevcut olan hiçbir şey henüz yokken iyi ve kötü iki prensip vardı. İyi prensip aydınlıklar ülke­ sinde oturuyor ve �ık cennetinin ilôhı (Azrua) diye isiınlendiri­ liyordu. Bunun akıl, ilim, gayb, hilm ve düşünce diye beş vasfı vardı. Bunlara Türkçe metinlerde Biş Tengriler adı veriliyordu. Işık cennetinin ilahının karşısında, karanlıkların prensi Hyle bulunu­ yordu. Bunun da beş vasfı mevcut olup bunlar duman, ateş, ka­ ranlık, sam yeli ve sis'ti. İki düşmanın tek ortak yönü, ortak bir sınıra sahip olınalarıyd.ı. Bir zaman sonra, karanlıklar kralı aydınlıklar ülkesini istila etmeyi düşündü. O zaman ışık ülkesinin beş elemanı (biş tengri­ ler) korktular. Bunun üzerine aydınlıklar ülkesinin hükümdarı bu beş elemanı savaşa göndermeyerek bizzat kendisi gitmeye karar verdi. Zira, bu beş elemanın savaşma kabiliyeti yoktu. Onlar sa­ dece sulh için yaratılmışlardı. Bu durum karşısında Işık cennetinin iWu Hayatın Anası'm yarattı. Hayatın Anası da İnsan-ı Kadim' � diğer bir ifadeyle Hürm.üz'Q yarattı3 1• İnsan-ı kadim, karanlıklar hüküm-darının beş oğluna karşı kendini ışık, rüzgar, su, ateş ve hava ile donattı. İnsan-ı kadim'in önünde elinde zafer tacı tutan Nahashbat adlı bir melek yürüyordu. İnsan-ı kadim, o meleğin 30

Von Ic Coq, Huastuanift, Çev. S. Himran, Ankara-Tarihsiz, 34.; Jcs.P.Asmusscn, Xuastvanift, Studies in Manichcaism, Copenhagcn-1965, 176.

31

Franz Cumont, Rccherchcs sur Ic Manich6ismc, I., La Cosmogonic Manich6cnnc d'apres Th&ıdar Bar Khoni, Bnııı:cUes- ı 908, 14. 141


Prof. Dr. Harun Güngör

önüne ışığını fırlattı. Bunu gören karanlıklar hükümdan uzakta

aradığımı yanımda buldum. dedi32• Uzun bir mücadeleden sonra İnsan-ı kadim yeniidi ve bu yenilgiden büyük acı ve üzüntü duydu. İnsan-ı kadim, kendi

beş oğlunu, karanlıklar hükümdarının

beş oğluna yiyecek olarak verdi. Bu hareket kurtuluşun başlangıcı oldu. Çünkü karanlıklar kralının o�an bunları içlerine alınca, düşünme yeteneklerini kaybederek bir bakıma zehirli bir yılan veya kuduz bir köpek tarafından sokulup, ısınlmış insanlara döndüler.

Bu esnada insan-ı kadim, aklı keşfetti. Onun verdiği güçle, ay­ dınlıklar ülkesi hükümdarına yedi defa dua etti. Bu dua sonunda

Azrua ışıkların dostu (J 'ami des lumieres) i, o da Tann Ban'ı bu da yaşayan ruh (!'esprit vivant) ı yaşayan ruhta beş �lunu yarattı. Bunların hepsi karanlıklar ülkesine -vatdıkıan zaman, insan-ı kadim ve beş oğlunun karanlıklar ülkesinin hakimleri tarafindan

yutu1muş olduklarını gördüler. O zaman yaşayan ruh yüksek bir

sesle bağırdı. Bu ses insan-ı kadiıne ulaştı ve ona «Selam sana

kötüler arasındaki iyi insan, karanlıklar arasındaki ışıklı varlık, fazilet ve şeref tanımayan öfke hayvanları arasında oturan ilôlm diye hitabetti. O zaman insan-ı kadim bu bitaba «Huzur ve ba­ rış alarnetini taşıyan sen, sulh ve barışa gel. Babalarımız, ışığın oğullan kendi ülkekrinde nasıl/ar?» sorusu ile karşılık verdi. O da ona "iyiler'' diye mukabele etti. Daha sonra yaşayan ruh ve haya­ tın

anası

nm

karanlıklar ülkesine indiler ve insan-ı kadirnle oğulla-:­

orada buldular. Yaşayan ruh, sağ elini . uzatarak insan-ı ka­

dim-i karanlıklar ülkesinden çıkardı. Bu sırada Hayatın Anası onu öptü. Daha sonra da büyük bir sevinçle İnsan-ı Kadim aydınlık­ lar ülkesine götürüldü33• Bu olaylardan sonra yaşayan ruh, üç -oğluna «biriniz karan­

lıklar hükümdannın oğullarını öldürün, biriniz derilerini yüzün 32 33

Cumont, 18. Cumont, ıs. 1 42


Türk Din Etnolojlsl

ve üçünüz bunları Hayatın Anasına götürün>> der. Bunlar kendi­ lerine verilen görevleri yerine getirirler. Hayatın Anası da onla­ nn derilerinden on kat gök'ü etlerinden sekiz kat yeri, kemikle­ rinden de dağlan yaratıf4. Damarlarından da nehirler meydana gefu35• Maııi, özellikle bu yaratılış hikayesini Mazdeizm'den al­ mış olmalıdır. Dünyanın ve gökyüzünün yaratılışından sonra ge­ zeğenler yaratıldı36• Yaratılış daima karanlıklar hükümdarının oğullan (arhont) nın tehdidi altındaydı. Hayatın Anası, Yaşayan Ruh ve İnsan-ı Kadim bu tehdidin sona ermesi için Aydınlıklar ülkesi hükümdarına yal­ varmaya başladılar. O da bunların dualarını kabul ederek Müjde­ ciyi yarattı. Müjdeci de kendi zırhları içinde on iki bakireyi ya­ rattı. Bu bakireterin vasıflaıı hüküınranlık, masumiyet, temizlik, dogruluk, ·iyilik, adalet ve ışıktı. Müjdeci güneş ve aya doğru ge­ lince bunları hareket ettirmek için üç köle aldı. Büyük yapı us­ tası (le grand architect) yeni bir dünya inşa etmek ve üç tekerlek yapmak için bunlan görevlendirdi. Gemiler hareket etmeye başlayıp, göğün ortasına geldikleri zaman Müjdeci erkek ve dişi şekillerini gösterdi. Bunu bütün ar­ hontlar gördüler. Güzel bir biçimde Müjdecinin şeklini gören ar­ hontlar, ona benzemek ve ulaşmak için büyük bir arzu duydular. Öyleki erkek arhontlar onun kadınımsı görünümüne, dişi arhont­ lar da erkeğimsİ görünümüne aşık oldular. Her iki cinste arzula­ lannı frenlemeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Bu durumdan yararlanan Müjdeci, daha önce arhontlar tarn.findan yutulmuş olan ışık parçalarını kurtardı. Fakat bu sırada günah tekrar arhontlar üzerine düştü. Fakat bunlar kendi tükürüğünden tiksinen insan­ lar gibi onu (günahı) kabul etmek istemediler. Bu günahlardan bir 34 35 36

A. Von le Coq, Türkçe Mani Elyazılan, İstanbul-1 936, 12.

Cumont, 3 1 . Von le Coq, Türkçe Elyazılan, 3 ı . 143


Prof. Dr. Harun Güngör

kısmı kuru, diF bir kısmı da nemli toprağa düştü. Nemli top­ rağa düşen günah, karanlıklar hükümdarının şeklinde yırtıcı bir hayvan oldu. Kuru toprağa düşen gO.na1ı ise, beş ağacın do�­ sını sağladı. Daha sonra da hayvani hayat, canlı hayat başladı37• Gök kubbeye bağlı kalan karanlıklar hükümdannın kızları, tabiatları gereği, şişmanladılar. Müjdeci'nin şeklini görünce ço­ cuklarını yeryüzüne düşürdüler. Yeryüzüne düşen çocuklar, daha önce görmüş olduklan Müjdeci'nin şeklini hatıriayarak «Daha önce ki gördüğümüz şekil nerededir?» diye birbirlerine sordular. Bu durum �mda karanlıklar hükümda.nnın o@u <<Saclas», «Bana oğullarınızı ve kızlannızı verin. Size-daha önce gördüğü­ nüz gibi bir şekil meydana getireyim>> dedi. Onlar da <<Saclas» in dedigiııi yaptılar. O da erkekleri yiyip, dişileri karısı <<Namrael>>e verdi. Saclas'la Naınrael'in ilişkilerinden bir erkek çocuk doğdu. Ona Adam (Adem) bir de kız çocuğu dünyaya geldi ona da Eva (Havva) adını verdilef8• hükümdan Adem'e hayat vererek nur parça­ cıklanndan bir kısmını ona hapsetti. Adem'deki bu nur parçacık­ larım kurtarmak için, Müjdeci, Hayatm Anası, İnsan-ı Kadim ve Karanlıkların

Yaşayan Ruh ona bir kurtarıcı gönderdiler. İşte bu kurtarıcı Hz. İsa'dır. İsa, Adem'i ölüm uykusundan uyandınp dişi arhontun gü­ cünü ondan uzaklaştırdı. Ölüm uykusundan uyanıp düşüneeye cialan Adem, hayat apcının meyvesinden yedi. Sesini yükseltip «Yazık benim vücudumu yaratana, ona ruhwnu hapsedene, beni boyunduruğu altına alan asilere>> dedi39• Böylece yaratma hadisesi son buldu. Nur, kendi kaynağUıa, karanlıkta kendi asli cevherine 37

38 39

Cumont, 4 1 ; M.A. Kugener-F. Cuınont, Recherches sur le Manicheisme n, ın (Extrait de la xxııı hom�lie de st!vere d' Antioche, L'inscription de salone), Bnıxel­ les-1912, 168. Cwnont, 45. 39. Tardieu, 101.


Türk Din Etnolojisl

döndü. Kısaca her iki prensipte normal ve eski durumlarına gel­ dilerM'. İşte bu durum kıyamet ve ahirettir. Mani dininde ahiret inancına gelince, insanların ölüm anında

yanlarına melek ve şeytanlar gelir. Sıddıklann ruhunu melekler, günah.k8rlann ruhunu ise şeytanlar ahr. İyi insanlarm ruhu cen­ netlere, sıddıklara yardimcı olan ve dini koruyan insanların ruh­ ları korkunç şeylere, güııahkarlann ruhu ise cehenneme gider ve orada ebediyyen kalırlar. BirOni ise, Mani'nin tenasüh inancına sahip oldugunu, bu inancı Hind ülkesinden nakletti� ifade ederek onun Sifrü'l­ Esrar adlı kitabından <<lfavarüer nefıs/erin ölmeyecek/erini, on/a­ nn daima alemde dolaşmakro olup, benzer şekiliere geçeceklerini hatta o yaratı/ışta bulunan herhangi bir hayvana ve içi boş su­ rete geçeceklerini büdüen>, cümlelerini nakletmektedir. Şehristani ise, ölülerin ruhlarının bir sütun gibi güneş ve aya yükseldi� anlatınaktadıt' .

Yukandaki ifadelerden anlaşılacağı üzere, insanın şeytan ta­ rafindan yaratılması Mani dininin temel teorisidir. Konuya bu açı­ dan da yaklaşan Eliade'a göre,pünyanın ve insanın bu şekilde ve bir bakıma da tesadüfi yaratılişı Maniheizm'le bilimsel sosyalizm arasmda bir benzerlik olduğunu hissettirınektedit2• Maniheizın'de Kitaplar İbn Nedim'e göre Mani, biri Farsça, di�erleri de SUryanice ol­ mak üzere yedi tane kitap yazmıştır. Fakat Nedim sadece bunlar­ dan altı tanesinin adını zikretmektedir ki bunlar da: 40

41 42

Cbavannes-Pelliot, 1 1 6; Şehristani, Ebil' ı-Fetb Muhammed b. Abdi'I-Ke-rim, ei­ Mile1 ve'n-Nihal, Beyrut-1975, I. 247. Binmi, Ebu Reyban Muhammed b. Ahmed, Kitabu't·Tahkik ml li'l-Hintmin Ma· kulerin Malebiiletin fi'I·Akl ev Mend1e, Haydarabad-1958, 41.Şehristani, 247. E1iade, 373. 1 45


Prof. Dr. Harun Güngör

I.

Şapurgan

2.

Kitab-ü Sifrül-Esrar

3.

Kitab-u Feraizi's-Semmôin

4.

Kitab-u Kenzü'l-Ihya

5.

Kitab-u Farakmatıya

6.

Kitab-u Sifrul-Cebabire'dir43•

Birôııi ise, yazdığı bir risalede Mani'nin kitaplarından bazı­ larının eline geçtiğini, bunlar arasında Sifrü '/-Cebabire, Farakına­ tıya, Subbu'l-Yakin, et-Tesis, İncü, Şapurgan ve daha birçok risale­ lerle Sifrul-Esrar adlı kitaplarının bulunduğunu kaydetmekte44• İbn Nedim'in verdiği bilgileri tamamlayarak kitaplanndan bazı bölüm­ ler aktarmaktadır. Mani'nin Şapurgaıı adlı kitabından bahsederken <<Mani Şapurgan adlı kitabı Şapur b. Erdişir için telif etmiş ve kita­ bının evvelinde şu batıl iddiaya yer vermişti: «hikmet ve arneller ki, Allah'ın elçileri devamlı olarak değişik zamanlarda bunları tebliğ ederlerdi Bu tür vahyler Buda resul eliyle Hind diyarına, Zerdüşt eliyle Fars memleketine, İsa eliyle de garp ülkelerine geldi. Sonra da yine vahy geldi ve son kuşak için ben seçildim. Ben Mani, Ba­ bil ülkesine gönderilen hakkın resulüyüım>, demektedit5• Mani, kendisinin son peygamber olduğunu, kendisinden önce de Adem, Şit, Nuh'un bunları takiben de Zerdüşt'ün İran ve Ba­ bil ülkesine, Buda'nın Hind ve Çin'e İsa'nın ise, Mısır, Yunan ve Roma'ya peygamber olarak geldiğini kabul etmektedir. Mani ise, kendisinin İncil'de sözü edilen Parak/et olduğunu iddia etmektedir. Bunun yanında o, Musa'nın peygamber olduğunu reddetme�. 43 44

45 46

İbn Nedim, 336; Zebihullah Safa Tarih-i Edebiyat der İran, Tahran-1351, I, 134. Birfuı', el-Asir, 207. Birfuıi, et-Asar, 208. İbn Nedim, 328; Şebristani, 244; İbn Hazın, Ebu MuhammedAli b. Ahmed, KitAbu'l Fas! fi'l Milel ve'! evb!i ve' n-Nihai, Mısır Tarihsiz, 1/102. 146


Türk Din Etnolojlsl

Mani'nin İncil'i hakkında da bilgi veren Birfuıi, Mani'nin İn­ cil'ini 22 harfüzerine tanzim ettigini, kitapta kendisinin son pey­ gamber olduğunu anlattığını, yine bu kitapta Mani'nin hayvan­ lan boğazlamayı yasakladığını, su, ateş ve bitkilere eziyeti men ettiğini, bir kimsenin ömrünün ın sinde oruç tutmakla, malının 1/10 nu sadaka olarak vermekle mükellef olduğunu ifade ettigini belirtmektedit7 (47). Aynca Keşf-el-Zunfuı (s. 62) da Mani'nin <<Erteng>> isimli bir kitap yazdığı ve bunu çok güzel resimlerle süslediği ifade edilmektedir. Mani, yukarda ismini zilerettiğimiz kitaplar dışmda da dinini yaybıak amacıyla birçok risale kaleme almış olup, yine İbn Ne­ diın'e göre bu risalelerin sayısı 76 adeddir. Mani, insanlarm akılla­ nndan ziyade gözlerine hitap etmeyi amaçladığı için olmalıdır ki, kitap ve risalelerini resim ve minyatürlerle süslemiştir. Maniheizmde Dini Teşkilat ve ibadetler Maniheizınde dini teşkilatın başmda İmam bulunur. İmam prensip itibarıyla Babil'de oturmak zorundadır. Daha önce de bahsettiğimiz gıbi, Mani dini mensuplan çeşitli ülkelerde baskı altında kalmış, bu baskı neticesinde büyük bir Manibeisı toplu­ luk Horasan bölgesine göçünce, Seınerkant şehrini dini merkez olarak kabul etmişlerdir. Bu merkeze bağlı olan Mani dini men­ suplan <<Dinaveriye» mezhebi mensupları olarak anılmışlardır'8• Hatta bazı araştırmacılar bunu bir din zannederek Türkistan hak­ kında bilgi verirken «onlar dinoveriye dinine mensuptulan> bile demişlerdiı49• Mani dini teşkilatı beşli sistem üzerine kurulmuş olup aşağıda gösterildiği gibidir.

47 48 49

Binlni, et-AsAr, 208. İbıı Nedim, 334. Vajda, ı79. 147


Prof. Dr. Harun Güngör

Maniheizmde İbadet Maniheizm'de ibadetlere geçmeden önce ibadethaneler hak­ kında bilgi vermek gerekir. Şöyle ki, önceleri Maniheistlerin bir ibadethanelerinin bulunmadığı zanned.iliyordu. Ancak Manibe­ İzin hakkında araştırmalar arttıkça onların da bir ibadethaneleri olduğu anlaşıldı. İbn Nedim, doğudaki Maniheistlerin <<Bia» adını verdikleri bir ibadethaneleri oldu�u zikretmekted.ifSO. Türkçe metinlerde bu ibadethanelere «Tengrilik=Çaydarm adı verilmekte<fu51• Çin kaynaklan da bu ibadetP-anelerden bahsetmiş, hatta bu ibadethaneterin teferruatlı bir planiruhile vermişlerdir. Bu plana göre beş kısımdan meydana gelen mabetlerde; a) Kutsal kitap ve resim salonu b) Oruç salonu

c) ibadet ve itiraf salonu d) Okuma ve öğrenme (eğitim) salonu e) Hasta salonu bulunmaktadır 52• Aynca her mabette üç tane din adamı yer almaktadır. Bu din adamlan da gö­ revlerine göre şöyledir: a) A, fou-yin-sa, ilahlar ve adaklarla ilgilenir. b) Hou-lou­ huan, ödül ve teşvik işlerini yönetir, c) Ngo-houan-kien-sai, sa­ dakaJarla igilenir'3• Maniheizm'de ibadet öncesi abdest alına adeti mevcuttu. Zey­ tinyağı ile yapılan bir nevi vaftizden söz etmek ınilmkünse <feS4 yine de bu Hıristiyanlıktaki vaftizle eş tutulamaz. Hıristiyanlıkta SO İbn Nedim, 334. S l Ahme t CaferoAlu, Eski Uygur Türkçesi SözlilAU. İstanbul-1968, 234; A.Von Gabain, Altturkischc Grammatik, Wicsbadcn-1974, 370. S2 Chavanncs-Pclliot, 1 10. S3 Aynı Eser, 1 13-1 14. S4 Pcuch, Le Mahichcisme, 87. 148


TOrk Din Etnolojlsl

oldugu gibi, bir komünyon ayini de yoktur. Ancak dindarlann iş­ tirak ettiği ve yemeği takdis ettikleri bir masa varsa da bu da Hı­

ristiyanlann anladığı manada bir evharistiya değildiss

Namaz Mani dini ibadetleri içinde namazlar büyük bir yer tutar. An­ cak bütün din mensupları namazların hepsini yerine getirmelde mükellef degillerdir. Seçkinler günde yedi vakit, Dinleyiciler ice, günde dört vakit namaz kılmakla mük.elleftirler. Bu husus Türkçe bir metinde <<künke tört al/aş azrua t (a)nrika, kün ay t(a)nnka

küçlüg t(a)nnka, burxanlarqa;> denilmektedi.f6. Seçkinlerin yerine gerinnelde mükellef oldukları namazlar ve cekatları şöyledir:

1. Amud namazı, 37 rek'at, zeval vakti kılınır. 2. Asr namazı, l l rek'at, 3. Atame namazı, 25 rek'at, 4. Yatsı namazı, güneşin batışından üç saat sonm kılınır, 5. Geceyarısı namazı, 30 rek'at, 6. Fecr namazı 50 rek'at, 7. el-Beşir namazı, gecenin yarısı ile gündüzün başlangı­ cında kılınır, 16 rek'attıJS7. Namazın kılınışına gelince, namaz kılacak kimse, önce abdest alır, ayakta durur. Gündüzleri güneşe, geceleri aya, ay ve güneş görünmüyorsa kutup yıldızına doğru yönelir. BirO.ni'nin verdiği bilgiye göre, Maniheizm'de kutsal yön (kıble) kuzey olup, bunun SS S6 S1

Peuch, Le Manich�isme, 87; H. Charles Peuch, «Le ManicMisme)), Encyclopedie de la Pıeaide, Histoire des reıigions, Paris-ı 972, ı 11601. Asmussen, 176. Takizide, 51. 149


Prof. Dr. Han.ın Güngör

karşıtı olan güney yön ise, onlarca uğursuz kabul ediJ.irS8• Kıbleye yönelen mürnin secde eder ve <<Bizim hidayetçimiz Pa-rak/it mü­ barektir. O, nurun elçisidir. Koruyucu muhafaza melekleri mü­ barektir. Işık/ann . askerlerini teşbih ederim» der. Birinci seede­ den çabuk kalkılır. İkinci secdede «Ey hidayetçimiz, ışığın aslı, hava dalı, her şeyin şifa kaynağı olan ulu ve en büyük ağaç mi­ sali olan ey nur Mani» denilerek üçüncü secdeye gidilir. Üçüncü secdede «En büyük ilahı doğru bir lisans ve açık kalpiilikle teş­ bih eder, ona secde ederim. Nurların ve nur/ ze"eciklerinin ba­ bası teşbihe layık olan sen mübareksin. Senı'n bilgilerinin hepsi sana çağırdıklan için mübarektin> der. Bütün bu ibadetler müzik

eşliğinde, dini şarkı ve iWiller eşliğinde yapJ.lırS9• Oruç Mani dini mensupları ister Seçkinler sınıfiD:Ja, is­

ter Dinleyiciler sınıfmda olsunlar hepsi oruç tut­ makla mükelleftirler. Oruç hakkında Huastuanift'te <<.A.lig kün ang dintarça �f vostni o/ursug, törü bar .etti... arıg bacak baçap Tengrilee ançulasıg ker­ gek erti>>60 denilmektedir. 50 günlük orucun Bema bayramından önce tutulması gerekiyordu

Oruç aylık ve haftalık olmak üzere ikiye aynlır. Haftalık oruç pazar günleri, aylık oruç da Şubat ayında, yani Uygurlarca SB Binlni, el-Asar, 33 1. 59 60

Peııcb, ((Le Manieb6isme)), Histoire des Religions, 603. Asmusseıı, 177.

1 50


Türk Din Etnolojisi

Çahşabat denilen ayda tutulur. Aynca Maniheistler «Yimki>> adını verdikleri61 bir oruç tutariardı ki, burada orucun visaleti sözko­ nusudur. Bu konudaki görüş ayrılığından dolayı Mani dini men­ suplan Mıqlôsiye ve Mıhriyye diye iki mezhebe bölünmüşlerdir Ancak bu durum Hi/ii/ ed-DeyhUri'nin Mani kilisesi başkanlığına geçince sona ermiştir62. .

Taqizade'nin verdiği bilgiye göre, iftar edilmeksizin üst üste tutulan iki günlük oruç «yimki» Babil takvimine göre, 1. Birinci kanun 14-15 2. İkinci kanun 1 -2 3. İkinci kanun 15-16 4. Sonuncu Yımki orucunun biri 28 günlük oruç ayının (çah­ şabat) başına, diğeri de aynı ayın ortalarında rastlamak­ tadır. Yıllık oruç ise, 8 Şubat-S Adar (normal yıllarda) 8 Adar 1-8 Adar n (artık yıllarda) tutulmaktadır.

Oruçlu kimse isteyerek orucunu bozarsa günah işlemiş sayılıı63. Bir aylık oruç sonunda, bir yandan orucun bitmesi sebebiyle, neşe-sevinç bayramı, diğer yandan da Mani'nin ölüm yıldönümü olması sebebiyle yas günü olarak nitelendirilebilecek BEMA bay­ ramı lrutlanır. Bayram esnasında Tengriliklerde Mani dini hiye­ rarşisini sembolize eden beş katlı bir kürsü kurulur. Bu kürsünün uzaktan bile fark edilebilmesi için kürsü kıymetli taşlarla süslenir. Kürsünün en üst bölümü boş bırakılır. Zira burası Mani'ye ayrıl­ mıştır. Mani manevi gücü ile bu toplulu� yönetir. Herkes bu kür­

sünün etrafında halka olur. Maniheist bir din adamı itiraf duasını okur. Bütün topluluk bu duaya iştirak eder. Bir yıllık günahlarına 61 62 63

Caferoğlu, 297.

İbn Nedim, 334. Tııkizide, S2. 151


Prof. Dr. Harun GOngör

tövbe ederler. Böylece bayram biter. Aynca Maniheizm'de hafta­ lık itirafta da bulunulur. Bu da salı günleri yapılır. Daha yuka­ nda bahsettigirniz Huastuanift adlı Türkçe kitap Maniheizm'in en derli toplu dua kitabıdır. Maniheizmin Ahlaki Esasları Mani dininin ahlaki esaslan Türkçe bir metinde «on cahşa­ bat tutduğumuzda berü üç ağzzn, ÜÇr köngülün, üç elgin bir qa­ mag özün tüketi tutmak kergek erti» ifade edilmektedif64. Kısaca "üç tamgd' diye özetlenebileCek olan üç mühürü şöylece açıklamak mümkündür.

�klinde

Aizın Mührü Maniheist bir mürnin ağzını kirJetecek her türlü kötü sözden, küfürden uzak durmalıdır. Bu mühür sözler için geçerli oldugu gibi, yiyecekler için de geçerlidir. Mani dini mensuplan başta et olmak ÜZere hayvansal gıda maddelerini yemezler. Çünkü bunlar haramdır. Haram olmalannın sebebi ise, şeytan tarafından yara­ tılmış olmaları ve özlerinde kötülük taşımış bulunmalandır. Her ne kadar hayvanlar içlerinde nurdan bir parça taşırlarsa da bu, onlann temiz olmasını sağlamaz. Yumurta ve süt temiz olmala­ rma rağmen, süt pişirildiği, yumurta da kınldığı zaman kirlenir ve haram sayılır. Temel beslenme maddelerinin et ve süt olma­ sına rağmen Uygurlann bu dini kabul ettikten sonra sözü edilen besin maddelerini yemedikleri tespit edilmiştif65• Kara-Balgasun kitabesinde de ifade edildiği üzere, Manihe­ izm de sadece bitkisel gıdalarm yenitip içilmesine izin verilmiştir. Bitkiler de orjinleri itibariyle şeytani yaratıklardır ama diğer ya­ ratıklardan daha çok nur zerrecikleri ihtiva ederler. Onlan yerken 64

65

Asmusııen, 17S. W. Eberhard, Çin'in Şinıal Komşulan, Çev. Nimet Ulu�g, Ankara-194-2 74. 1 52


Türk Din Etnolojisi

biz nur parçacıklanndan çoğunu alınz. Mani, kendi mürltierine özellikle pırasa, soğan, yer mantan ve kırmızı renkli meyvelerin yenilmesini tavsiye etmiştir. İçeceklerden şarap tamamen yasaktır. Ancak «Mulsum» de­ nilen bal şerheti ile, ezilmiş üzüm şerbetini içmek helaldir. Ger­ çek dindarlar çoğu zaman kendilerini bütün yiyeceklerden uzak

tutmalda mükelleftirler.

Elin Mührü Maniheizm'de her türlü varlığı öldürmek haraındır. İnsan öl­ dürmek, savaş yapmak, silah taşımak da aynı şekilde haramdır. Zira insan içinde en fazla nur zerreciklerini taşıyan tek varlıktır. Hayvanlar yaratılışlan geregi pis olmalarına rağmen yine içlerinde nur zerrecikleri vardır. Bundan dolayı onları da öldürmek yasaktır. Bitkileri koparmak, ağaçlan kepmek, meyveleri toplamak,

taşiara vurmak, sulara çarpmak vs. yasaktır. Madenierde içlerinde nur parçacıklan bulunduğundan par­ çalanmamalıdırlar. İnsanlar toprakta yürürken toprağı, yıkanıiken suyu ve onun ruhunu incitir. Hırsızlık yapmak, kesin haraındır. Mürltierin mal biriktirip depo etmeleri, günlük yiyecek ve yıllık giyeceklerden başkaca mala sahip olmamalan gerekir. Birçok araştırmacı Uygurlann yıkılış sebepleri arasında Mani dininin bu kurallannın etken ol­ duğunu ifade etmişlercf.ir66.

Kalbin Mührü Mani, bütün cinsi ilişkilerin yasakJanmasıru emretmiştir. Dinde bakirelik esas olup evlilik yasaktır. Çünkü birçok yeni bedenterin 66

Özkan İzgi, Kutluk Bilge KUl KaRan-BöAU Kağan ve Uygurlar, Ankara 1986, 41. 1 53


Prof. Dr. Harun GOngör

yaratılması, nur zerreciklerinin yeni bedeniere haps olmasına se­ bep olacak ve kurtuluşu geciktirecektir. Manihei.zm'de üç sınıf insan vardır: 1-Seçkinler, 2-Dinleyi­ ciler, 3-Bu

din

mensubu olmayanlar. Seçkinler bekar olup, elin

mührü bölümünde anlattığımız kurallara sıkı sıkıya bağlıdırlar. Onlar, büyük bir arzu ile kendilerine verilecek sadakaları bekler­

y

ler. Eğer sadaka gelmeıse, ihti açlarını gidermek için dilencilik yaparlar67• Bunların dini

ya� için seyahat etmeleri gerekir.

Yemeğe başlamadan önce, kendilerine verilen yiyeceğe, ekmeğe

«seni toplayan, öğüten, hamur eden, pişiren ben değilim. Bunları yapan ve seni bana getiren benden başka biridir. Ben seni kötü­ lük düşünmeden yiyorum» diyerek dua edip hitap ettikten sonra, kendilerine bu ekmeği getirenlere de «Senin için dua ettim» der ve yemeğe başlar68• Seçkinlerden sonra Dinleyiciler gelir. Bunlar halktan kimse­ ler olup, pek sıkı olmayan bir hayat düzenine sahiptirler. Sıddık­ ların sözlerini dinler, uygulamazlar.

ama

onların hepsini günlük yaşayışlarında

Suldıklarm tersine evlenebilirler. Ama tek kadınla

evlilik yapmış olmaları lazımdır. Evli olan kimselerin çok çocuk yapmamaları gerekir. Sadaka, Dinleyiciterin hayatında büyük bir yer tutar. Maninin mektuplarından bir kısmı bu konu ile ilgilidir. Huastuaniftte «Yiti

türlügpuşi» den bahsedilmekte ise de, bunların hangi türlü sada­ kalar olduğu pek belli değilc:fu69. Seçkinler ve Dinleyiciler

Mani dini mensuplan olup, yu­

karda da ifade ettiğim gibi bir grup insan daha vardır ki, bunlar 67 Chavıımıes-Pelliot, ı ı ı . 6 8 Bardy, ı 881 . 69 Asmııssen, ı 79; Tııkizide, S 1 . 1 54


Türk Din Etnolojisi

günahk:arlardır. Ahlaki açıdan Mani dini bunlarla ilgilenmez. Sa­ dece onlara kurtuluşun yollannı tanıtmaya çalışır1°. Köprülü, Maniheizm'in ahlaki anlayışının Türk düşünce sis­ temine girdiğini, onu etkilediğini hatta bu etkinin tarikatlar yo­ luyla Anadolu ya kadar ulaştığını Bektaşilikteki <<Eline, beline, diline sahip olunması» dUsturunun Maniheizm'den mülhem oldu­ ğunu ifade etmektedir. 71

70 71

Tardieu, 84. W. Barthold, İslam Medcııiyeti Tarihi, Neşr. Fuat KOprOlQ, 2 . Baskı, 1963, 89. 1 55


1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1


TÜRK RUH ANLAYlŞI DEGİŞİMİNİN MEZAR TAŞLARINA YANSIYIŞI

,..-,wx kültürünün en önemli unsurlanndan biri mezarlardır. Or­

J.

hun kitabelerinde Bark=ev olarak gördüğümüz bu kavram Türklerin Müslümanlığı kabulleri sürecinde yerini ziyaret edilen mekan anlamına gelen mezar kelimesine bırakmıştır. Bütün Türk coğrafyasmda mezar kelimesi yanında ölü gömülen yeri ifade et­ mek için Sin, Mola, Kabir, Kesene, Meşhed, Kümbet, Türbe, Ya­ tır, Evliya, Dede gıbi kavramlan da kullanılmaktadır. Mezarlar hem yapı, hem de baş ve ayak uçlarına dikilen şa­ hideler, bunlar üzerine yazılmış yazı ve yapılmış resimler bakı­ ırundan da kültür tarihimizde önemli bir yer işgal etmektedir. Mezar taşlarının önemini anlayabilmek için Türklerin evren görüşü hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Türkler evrensel ka­ rakterli dinlerle karşılaşmadan önce dünyayı üç katlı bir yer ola­ rak telakki ediyorlardı. Bunlar; 1-

Yukarı dünya

2- Orta dünya 3- Yer altı Ruh ile maddeden meydana gelmiş, tarihi bir varlık olarak ka­

bul edilen insanlar, kitabelerde Tenri üi olarak adlandırılan Orta Dünya'da, yani yeryüzünde yaşıyorlardı. İnsaniann biri göğe, güneşe ve sıcaklığa; diğeri karanlık yeraltı hakimi Erlik Han'a 1 57


Prof. Or. Harun Güngör

mensup

iki

ruhu bulunuyordu.' İnsan ölünce çoğu zaman zoo­

morfik bir karakter taşıyan ruhu bedeninden ayrılıyor ve bu ruh, sahibi olan kişi e�er dünyada iyi işler yapmışsa isig öz denilen ·sı­

cak ruhun etkisi ile gökyüzüne yükseliyor, �er bu ruhun sahibi olan kişi yaşarken kötji işler yapmışsa ruhu yer altına, karanlık­

lar dünyasına gidip o ada kalıyordu. Mezar taşlannda gördü�­ müz kuş resimleri çoğU zaman ölünün ruhmıu simgeliyordu. Bu­ nun en açık göstergesi Orhun kitabelerinde kullanılan ''uçmak" kelimesidir. Günümüzde bile Kazakistan'da kırlangıçlar, ölen kim­ selerin ruhu olaca�ı düşüncesi ile rahatsız edilmezler. Mutlak bir yok oluşu kabul etmeyen

Türk

topluluklan bu­

gün bile ölen kimseler için bir yandan kaytıs bo/dı,

ötüp gitti, ge­ çindi, rahmetli oldu, hakka yürüdü, uçtu kavramlarını kullanır­

ken, di�er yandan yapılan bir iyili�e verilen bir sadaleaya karşılık olarak geçmişlerinizin

ağzında bulunsun, geçmişlerinizin canına değsin, geçmişleriniz nur içinde yatsın gibi dileklerde bulunınak­ tadırlar. Yine de bütün bu inanışiara ra�en insanlar mezarlan

-ki burak»· çoğu zaman hierofanik yerlerdir- ölülerin bir tür İka­ rnet ettikleri evi-barkı olarak kabul etmektedirler. Bu sebeple söz konusu mekanlar da evler gibi temiz ve bakımlı tutulmalı, bura­ lara hayvaniann girişleri engellenmeli, mezar ziyaretleri yapılır­ ken kabider üzerinden geçilmemeli, bu mekanda yetişen mey­ velere doku- nulmamalıdır.

Ruhiann anvah olduğu bu yerlerde

bir de kişilere ait mezarlar vardır. İşte bizim konumuz bu mezar­ lara dikilen taşlardır. Arkeologlarca tespit edilen

ilk Türk mezarlan kurganlardır.

taş yı�ınını andıran kurganlara ölüler çoğu zaman öbür dünyada kendine lazım olacağına inanılan eşyalan ile bir­ likte gömülürler. Bu kurganlardan en meşhuru Pazırık Kurganı' Büyük bir

dır. Türkistan'ın hemen her tarafında rastlanılan bu kurganlar Emel Esin, Türklerde Maddi KiJitilrün Oluşumu, İstanbul 2003, s.234. 158


Türk Din Etnolojlsl

daha önceleri Ruslar ve Batılı bilim adamlan tarafından ince­ leme konusu yapılmış olup Türk bilim adamlan ancak 1991 yı­ lından sonra kurganlarla ilgili araştırma iı:nkanına kavuşmuşlar­ dır. Kurganlarda bugün anladığımız anlamda dikili bir taş yoktur. Kurganlardan sonra Türklerin mezarıanna taş diktiklerini gör­ mekteyiz. VII. yüzyıl ortalannda dikildiğine şahit oldu�uz ilk Türk mezar taşlan Yenisey abideleridir. Bu bengü taşlan takiben dikilen mezar taşlannın en önemlileri ise Türk kültür ve medeni­ yeti açısından büyük anlam ifade eden Orhun kitabeleridir. Gök­ türk hükümdan Bilge Kagan, kardeşi Kül Tigin ve Bilge Kağan'm kayınpederi Bilge Tonyukuk adına dikilmiş olan bu taşlar üzer­ lerindeki yazılar bütün Türk coğrafyasında daha çok siyasi me­ sajlar içermektedir. Aynca bilinen bu kitabeler dışında da devleti için çeşitli hizmetlerde bulunmuş kahramanlıklar göstermiş kişi­ ler ve aile reisieri adına da dikilmiş birçok kitabe mevcuttur. An­ cak Türklerin mezarlanna diktilderi taşlar sadece bunlardan iba­ ret değildir. Orhun kitabelerinde zikredildiW. gibi Türkler savaşta öldürdülderi düşınan sayısınca da mezarlarının etrafına taş dik­ ınişlerdir. Balbal adı ile anılan bu taşlar etrafına dikildiği mezarda yatan kahramanca öldürülmüş bulunan düşman sayısını ifade et­ mekte olup bunların sanatsal açıdan fazla bir değeri yoktur. Göktürkler döneminden başlayarak mezar yanlarına dikilmiş, yüzleri doğuya dönük, sağ ellerinde bir kadeh tutan, çoğu asker üniformalı kadın ve erkek heyleeileri mevcuttur. Rusça Kamen­ nıya Babz:::Taşnine/Baba adı verilen bu heykeller daha çok bel­ den yukarısı yapılmış heykellerdir. Bunlar mezar taşlan değildir. Ancak mezarda yatan ölü ile ilişkilidir. Şöyle ki, bu heykellerden her biri, yanında bulundukları, yüzünü döndükleri mezarda ya­ tan ölüye hürmeti, itaati, hizmeti ifade için dikilmiş olup yaşa­ yan kimselere aittirler. Bu heykeller bir aileyi, bir oba ve oymağı temsil etmektedir. Mezar etrafıiıdaki taŞnine/baba/ann çokluğu, 1 59


Prof. Dr. Harun Güngör

mezarda yatan kimsenin sağlıgtnda sahip olduğu sosyal ve siyasi statüyü, bu heykellecin mezara uzaklıgt ise ölüye duyulan saygı­ nın

derecesini, büyüklüğünü anlatmaktadır. ./�-

Türklerin İslimiyet'i kabulleri ve İslam'ın heyket yapımı ile ilgili yasakçı görüşü sonutunda bir mezar taşından daha farklı anlam ifade eden taşnine!babalarm terk edilmesine ragtnen söz konusu gelene�n biçimsel değişikliğe uğrayarak Bütün Türk dünyasında olduğu gibi Anadolu coğrafyasında da devam etti­ ğini görmekteyiz. Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Türkler bu coğrafyada da mezarlara taş dikme geleneğini çeşitlendirip zenginleştirerek sürdünnüşlerdir. Bunlan sınıflandırmak gerekirse;

1- Koç ve koyun biçiminde yontulmuş mezar taşlan 2- İnsan biçimli (=antropomorfı.k) mezar taşlan

3 - Üzerine çeşitli şekiller (koyun, silah, ok, yay, kılıç, kahve takımı, kirkit, hamaylı, Kur'an, rahle, gül . .vb.) çizilmiş mezar taşlan 4- Üzerinde Arapça dua metinleri

bulunan mezar taşlan

5- Üzerinde hiçbir işaret bulunmayan mezar taşlan Acaba mezarlara neden taş dikilmekte, niçin resimler yapıl­ makta, bu resimler ve şekiller neyi ifade etmektedir? Antropologlann bazılanna göre mezar taşlan ölümden sonra serbest kalıp insanlara zarar veren ruhiann hapsedildiği ya da ika­ met ettikleri yerlerdir. Bark kelimesinin hem evi hem de mezan ya da türbeyi ifade ettiği düşünülecek olursa bu yerlerin bir tür, ruhiann evi olduğunu söylemek mümkündür. Orta Asya'da Öz­ beklerin mezarlan daha çok modem Anadolu mezarlannı andı­ nrken Kırgız ve Kazak mezarlannın ev şeklinde yapılış olması 1 60


Türk Din Etnolojlsl

araştırmacı Privratsky'nin "Kazak/ar mescid Miislümanı değil, mazar müslümanıdır" tespitine de uygun düşmektedir.2 Belirtmek gerekir ki, dinleri ne olursa olsun bütün Türk ül­ kelerinde ölüler, güneş battıktan sonrayerlerin kilitlenmesi inancı gereği gömülmezler. Bu durwn akşamlan serbest kalacak olan ruhların insanlara kötülük yapabileceği düşüncesinden kaynaklan­ malda olup buna bağlı birçok inançtan söz edilebilir. . önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da kimsesizlerin gömüldügü garipler mezarlığı ile çocuk mezarlık­ larıdır. Kırgızistan ve Kazakistan'ın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizin bazı yörelerinde örneğin, Niğde-Altunhisar Keçika.,. lesi köyünde çocuk mezarlıklan vardır. Çoğu yeı:lejim merkezlerinin içinde bulunan ve henüz yeni do�uş ve isim verilmemiş çocukların gömüldükleri mezarlıkta yer alan mezarlara taş dikil­ mez. Çocuk ruhlannın melek olup uçtuğuna inanılır. Bu mezar­ lıldann büyüklerink:inden ayn olması acaba çocukların masumi­ yeti ile mi ilgilidir? Burada

Anadolu Türkleri mezarlarının hem baş hem de ayak uçlarına birer adet taş dikmektedirler. Bu şekilde mezar taşı dikme gelene­ ğini Orta Asya'daki taşnine/baba inancının Anadolu'daki uzantısı olarak görmek mümkündür. Öyle anlaşılıyor ki, ölüniln baş ucwıa dikilen taş o mezarda yatan ölünün hem dini, hem de cinsel kim­ liğini ifade etmektedir. Aynı mezarda ölünün ayak ucuna dikilmiş taş ise ölen kimsenin aile ya da akrabalarını ifude etmekte olup bu hususu Çuvaş kültüründe bütün açıklıgt ile görmek mümkün­ dür.3 Bu taşlarda çoğu zaman resim, yazı vb. şeyler yoktur. Meza­ nn yan taraflarında yer alan taşlarla ayak taşlannda ise insaniann 2

3

BnK:e G. Privatsky, Mushm Turkıstan; Kazak Religion and Col/ective Memory, Guızon, 2001. s. so. A. A. Trofımov, Ç1111apkaya Narodnaya Kulrovaya Skuluptura, Çeboksar 1993, 142, 170-171. 161


Prof. Dr. Harun Güngör

rkıe mesleği ve sosyal statüsünü belirleyen,

dinsel kimliginden zi

kişisel özelliklerini ifalıe eden resimler yer almaktadır.4 Mezar taşlannda sadece sözünü ettiğimiz resim ve şekiller bu­ lunmaz. Bunun dışında çoğu yaşayan insanlara öğüt niteliğinde olan şiirler, nesirler de mevcuttur. Daha önce de işaret ettiğim gıb� Orhun kitabelerinin birer mezar taşı oldu�u göz önüne alır­ sak durumu daha iyi kavramış oluruz. Bu kitabeler dışında ·renri ilinden aynlışın acısını ifade eden birkaç sözcükten ibaret yazıt­

lar da mevcuttur. İşte onlardan iki örnek: Tenri elimke başcia be­ gimke biikmedim= kutsal yurduma baştaki beyime doymadım. Başka bir yazıtta ise Btı)'na şunun oglı KUIUt Çur.

Bunusut. ulgattm bun bu emıiş Terıritkki künke yerdeki emiim/ce bUicnıedim Kuyda /conçuyumlca tiu/e oglımka admldmı. Bayna Sangun'un oglu Külü& Çur Kedersiz büyüdüm. Keder bu imiş:

Gökteki güneşe (tanrımn gününe), yerdeki eli me doymadım. Kuydaki prensesimde n, vadideki oglumdan ayrıldım.

s

Mezar taşlarına yazı yazma adeti dün oldugu gıbi bugün de bütün Türk dünyasında devam etmektedir.

Türklerin Müslümanlığı kabulü, onların kendi öz kültürlerine yabancılaşmasına neden olmuş ve bunun bir sonucu olarak önce­ leri runik alfabe ile yazılan mezar kitabeleri daha sonra Arapça­ nın kutsallığı inancından hareketle Arapça yazılmaya başlanmıştır. Bu hususa örnek olmak üzere XI-XIY. yüzyıl Seınerkand mezar taşlanndan da iki örnek verelim..6 4

S

6

Mwtafa Onal, A Comparative Study uf Funeral Crutom8 in 7Urkey and Azerbai­ jan with Particu/ar Reference m Pre-Jslamic 1Urlcic Aspects, (Bası/mamq Doktora Tezi), 1996 Birminglıam. UK, s. 145-180. H. N. Ork:un, Es/d Tilrk Yazıtlan, s.473. L. N. Dodhudoeva, Epigrafıçeslde Pamyumild Samarkanda XI-XIV vv,. Tom, I Du­ şanbc 1992, s. 1 68-169. 162


( .)!i )1 .» �� .ıa.i �'/1

J ı:,ııj

�JU

.ı...o.l � .ı-... � . J.:!_;Jl � Öı! ..,-a ..,k � 1)- _,..J y<> ül..:ıl...o ..,a.;. .a� #.-.) ..; I)��.J

Burada 1990 yılında Semerkand'da tespit ettiğim iki mezar taşı kitabesini de zikretmenin yerinde olacağı kanaatindeyim. Şah-ı Zinde mezarlığındaki kitabe şöyle:7 Aynı tür yazılan Anadolu ve Azerbaycan Türk mezar taşla­ nnda da görmek mümkündür. Burada özellikle bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da, İsıanı etkisi ile oluşmuş Orta Asya mezar taşlannda "ruhunafa­

tiha" ve ''Huve'l-baki" ibarelerinin yer almamış olmasıdır. Bilin­ digi üzere bu gelenek, Anadolu ve Balkanlardaki Müslüman me­ zarlarında mevcuttur. Koç, koyun vb. şekillerde hayvan biçimli mezar taşlarına ge­ lince, bu mezar taşları, geleneksel Türk dininin temel ibadet esas­ lanndan biri olan kurbanı ifade etmiş olmalıdır Mezarlık, türbe ve yatırlarda kurban kesilmesine karşı çıkan Müslümanlığın yine

de kurbanı bir ibadet sayması bu adetin süreklili� sa@amıştır. 7

Harun GllngOr, "Semerkand ve Buhara'daki Mezar Taşlan", Türk Dünyası Tarih Dergisi. 1990, s. 46-47.

163


Prof. Dr. Harun Güngör

Bütün bu an1attık1anını bir bütün olarak değerlendirirsek, me­ zar taşlan ve yapılarında oldukça fuzla değişikliklerin olduğunu görürüz. Bu değişikliğin tespiti için sadece günümüz mezarlık­ lanndaki taşlam bir göz atmanız yeter. Gumilev'in etkileyici bul­ duğu Türk mezar heykelleri,8 artık günümüzde süsleme, edebi­ yat, yazı ve resim açısından fakirleşmiş kişiliksiz ve kimliksiz bir yapıya dönüşerek basit birer tabela biline gelmiştir. Bu durumun Nurbanov abdu/la

15/V/111946-1979.4. Vll

Ne kııda r ulugdır ata deguı zat

Unutmaymız. si:ni ta lci biz hayat

Umr yolı:laş1 ve fertendlerintkn yadgarltk Diger biri ise Farsça olup

Mader sari ne burd amedem ha:

Be mehr-i muhabbet aml!dem baz Tu nıiijch ti-fasl-ı gUI residem Gii/ çi-namu sari kııbr-i JMnem1

iki temel nedeni vardır :

1- Ruh tasavvurumuzda yer alan zoomorfık yapının İslfuni etki ile değişerek ruhun şekilsiz ve soyut bir biçime dö­ nüşmesi 2- Diyanet, ilahiyat ve çoğu modemleşrnek (J) adına hare­ ket eden basın- yayın organlannca Kur'an Müslümanlığı altmda dini, bütün ve Selefilik -dini özüne döndürmekültürel unswianndan soyutlayarak bir ideoloji haline ge­ tiren Vahhabi anlayıştır.

adı

gerekir ki, mezarlar yaşadığımız ülkenin tapu­ lan, kültürümüzün nesnel ifadeleridir. Onları mutlaka koruyup Unutmamak

gözetmemiz gerekmektedir.

8

L. Nikolayeviç: Gumilcv, Son ve Yeniden Btı�ltuıgıç, Çev. D. Alısen Batur, istanbul

2004, e.266.

1 64


KAYSERİ'DE DiNi KAVRAMLAR ETRAFlNDA OLUŞMUŞ TİCARETHANE ADLAR! 1 Yaşadıguruz şehir, mahalle, sokak, evlerimiz ve işlettiğimiz ticarethaneler, sahip ol� kültür, inandı� din ve düşün­ ceyi, bir bakıma kendi etnik ve kültürel kimliğimizi yansıtır. Bu yansıtma, yukanda söz konusu ettiğimiz rnekanlara verdiğimiz ad­ larda kendini somut bir biçimde gösterir. Hatta bu isimterin tarihi akışını, kullanım sıklığını dikkate alarak kesin olmasa da o böl­ genin inanç ve kültürel yapısı hakkında belli bir fıkir edinebiliriz. Son dönemlerde az sayıda da olsa ticarethane isimleriyle il­ gili araştırınalar yapılmaktadır.2 Biz ise bu araştırmada, Kayseri Ticaret Odasına kayıtlı ticarethfuıelerin isimleri üzerinde duracak, az da olsa tespit ettiğimiz bu isimlerle ilgili açıldama veyorum­ larda bulUI18.C$.z. İşte bu isimler. A

Aksa Grup Asfiya Ltd Şti.

Ahi lnş. San. Tıc. Ltd Şti. Ahi /nş. Tıc. Ltd Şti. Akabe Kitabevi Al/aş Tıcaret Alperenler Kömür Ltd Şti. Al/aş Mobilya Ahsen Tuhafiye Ahi Malcine

2

B

Baran Giyim Bayram Doğrama Bedir Asansörleri O Bedir Gıda Ltd Şti. Bedir Halıcılık O

Bu bildiri Kayseri Ticaret Odası tarafından yayııılaııaıı Kay-seri lş Dünyası, Kayseri 2002 adlı �er esas alınarak hazırlanmıştır. Bak. İsınail Dogıuı, SolcDlctaki YabQ11cı, İstanbul 1999; Fevzi Kıırademir, Diyaıbalor İlindeki MaAaza ve İşyeri Acilan Üzerine, V. Uluslararası Türk Dili Kuru/layı, 2026 EylfJ/, Ankara 2004. 1 65


Prof. Dr. Harun Güngör '

Berat M�bilya San. Berat Tekstil Bereket Boya Bereket Gıda Pazan Bereket Gıda ne. Ltd Bereket Halı Bereket Makine Bereket Manlfatura Bereket Mobilya Bereket Ya/çm Kardeşler Beyza Baharatlan Beyza Giyim Beyza Perde Beyza Ticaret {inşaat MaiJ Beyza Züccaciye BurakBiJ.fe Burak Eczanesi Burak Elektrilc Burak Et Mamulleri Burak Halı Burak Kundura Burak Ticaret (Hırdavatçı) BOşra Balı Büşra Mermer Büşra Mobilya BOşra Telefon Büşra Tuha.fıye

E/ifKonfeksiyon ElifKuşevi Ensar Orman Orünleri Ensar Tekstü Ensar Ticaret (Boyaci) Ensar Züccaciye Ericam /(j/abevi F

Fatih Döküm Sanayi Fatih Eczanesi Fatih Ericek Kuaförü Fatih Gıda Fatih Gıda ve Tem. Mat/. Fatih Harita Emlak Fatih Kasabı Fatih Kardeşler Fatih Kebap Fatih Kundura Fatih Market Fatih Mühendislik Fatih Pide Fatih Soğutma Fatih Tekel Bayi Fatih Ticaret Fazüet Boya Feraset Emlak Feraset Mülk O.fısi Fetanel Mülk Ofısi Furlcan Boya Furkan Deri Ltd. Şti. Furlcan Elektrik Furkan Giyim Furkan Doğuş Ltd. Furkan Doğuş Ofset Ltd Furkan Et Sitesi '

c Cennet (Dayaruklı Tfiketim MaiJ

Cennet (Çelik Eşya) E

Elcuman Mobilya Eli/Gıda Eli/Kanepe 1 66


Türk Din Etnolojlsl

islamoğlu Ltd Şti. (Et ve et ürün­ leri)

Furkon Kebap Furlcan Konfeksiyon Furkon Kuruyemiş Furkan Ticaret (Un Fabrikas�

K

Kalyoncu Meshtre Giyim Kevser Eczanesi Kevser Et Pazan Kevser Tıcaret Küba Giyim Kut lnş. Tic. Kutsal Eczanesi Kübra Bebe & Oyuncak Kübra Erkek KuajörQ Kübra Gıda Kübra Kuyumcu Kübra Orman OrUnleri Ltd Şti. Kübra Pastanesi Kübra Tıcaret (Mobilya)

H

Hacegan Mobilya Hasnur Market Helvacıdede Bakkaliyesi Hıtab Hediyelik Hızır Eczanesi Hicret BalcJwliyesi Hızır Petrol Hicret Hırdavat Hicret Kuruyemiş Tic. Ltd Şti. Hicret Market Hicret Mobilya Hicret Oto Elektrik Hicret Pazarlama Hıra Uluslar arası Nak. AŞ. Hisbe Döviz Altın A.Ş. Huzur Mesture Giyim

L Lokman Eczanesi M Maide Medine Döşeme Medine Eczanesi Medine Et Market Medine Halı Menzil Çorap Menzil Döşeme Menzil Elektrik Menzil Kebap Menzil Mobilya Merve Boya Merve Çeyiz Merve Deri

i lhlas Haber Ajansı A.Ş. lhlas Mobilya }hlas Sigorta Jhlas Tanıtım ihya Eczanesi lhya inşaat Ltd Şti. Jhya Orman Ürünleri Ltd Şti. ikra Doğrama lleram Kebap Salonu lleram Kuruyemiş lrem Gıda Temizlik Ltd Şti. 1 67


Prof. Dr. Harun Güngör

Merve rbıda Mer!J'!Jeta/ Ltd. Şti. Merve Kasobı Merve Öğrenci Yurdu Merve Tıcaret (Tüpgaz) Merve TWıa.frye Mervem Erkek Kuaflirü Mervenur Tekstil Mihrap Mobilya Mına Çelik Ef)'a Mına Mobilya Mina Tekstil Mıraç Eczanesi Mıraç Metal Sanayi

Nur Optik Nur Otomotiv .Nur Tekstil Nur Tekstil AŞ. Nural Gıda Nurdem Tekstü Nur Garanti Saat Nur-Pa Ltd Şti. Nursal Tıcaret Nurses Elektronik Nursoy Tıcaret Nurtaş (inşaat malzemeleri) Nur-Tek Makine Nurveren Elektrik

Mızan Cam Mizan Mermer Mizan Mobilya Mizan Tavukçulu/c

o

Oruçoğlu Şekerleme Osmanlı Çelilc Eşya Osmanlı Emlak Osmanlı Giyim Osmanlı Mobilya Osmanlı Petrol Osmanlı Sarraf Osmanoğlu Pide Osmanoğulları Sigorta

Mızanlar Mobilya

N

NasCam Nasip Gıda Ltd. Şti. Nazar Elektrik Nazar Kundura Nazar Mutfak Nur Asansör Nur BakJava Nur Çiçekçüik Nur Elektrik Nur Gıda Nur Gıda Pazan Nur Hediyelik Nur Hırdavat

R Rabia Mobilya

Rahle Mini Market Rahle Möble Ravza KDmür Ravza Ltd Şti.{Mobilya) Ravza Mobilya

Nur Kebap Nur Market 1 68


TOrk Din Etnolojlsl

Rızık Gıda Pazarı Rızık Ocolcbaşı

Tekbir Plastik Teklee Kuş Evi Thba Gıda Tuba Kırtasiye Thğba Cam Thğba Et Mamulleri Thğba belişim Thğba Kuyumculuk Tuğba Mo1cine Ltd. Şii. Thğba Tıcaret Thğba Thha.fıye Tuğra Mobilya

s

Safa Berher Safa Berber Salonu Safa Em/ak Safa Mobilya Safa Petro/ Safa Sarraf Safa Süt ve Gıda Safa Tıcaret Safaoğlu Tıcaret Saika Ahşap Dekorasyon Selamoğlu Soğutma Sırat Mobilya Sufa Döşeme Sufa Mobilya Suhulet Gıda ve Pazarlama Suhulet Giyim

u Uhud Tıcaret (Kiimür TıcJ y

Yasin Boya Yasin Cam Yasin Emlolc Yasin Giyim Yasin Inşaat Yasin Metal san. Yasin Mobilya Yasin San. Tıc. Ltd Şti. Yenbu Kırtasiye

ş

Şems Ticaret Şemsnur Gıda Şeyma Gıda Şule Eczanesi Şüheda reklam Hizmetleri

V Venhar Demirci

T

Taha Giyim Taha Ltd Şti.(Dış ticaret stk.) Tarınöven Jnş. Ltd Şti. Tekbir Emlak Tekbir Giyim San. Tic. A.Ş. Tekbir iskelet Tekbir Mobilya

z

Zülfıkor Giimri1kleme Ltd. Şii.

1 69


Prof. Dr. Harun Güngör

Yukarıda zikredilen isimler dikkate alındığında bunlardan bü­ 1 ı

yük bir kısmı do� dinle deği� d.ince kutsal sayılan Bedir (3),

Hira (1), Medine (4), Merve (9), Mervem (1), Mervenur (1), Mina , (3), Ravza (3), Safa (8), Safaoğlu (1), Sırat (1), Uhud (1), YenbU (1) gibi mekhlarla ilgilidir. Bunlardan en dikkat çekeni ise kelime

anlamı, sivri kaya olan ve aslında bir tepeden ziyade bir taş olduğu anlaşılan Merve'nin kızlara, aynı şeklide yassı taş olarak anlam­ landınlan Safa'nm ise erkek çocuklara isim olarak verilmesidir. Bu taşların çok eski kültürlerde yer alan kült failikle (culte phal­ lique) ilgili oldu� düşünülebilir. Bunlar arasmda ismin taşıdığı anlama zıt adlandırmalar da mevcuttur.

örneğin Cennet bahçesi

anlamına kullanılan Ravza, kömür satış yerine aynı şekilde ke­ lime anlamı engel olan Akabe de çeşitli tica.retha.nelere isim ola­

rak verilmiştir. İsimlendinnelerden bir bölümü Kur'an'daki sOrelerle ilgili­ dir. Bunlar, 1hlas (4), lkra (1), Kevser (3), Ydsin (8), Taha (2) ve

Nas (l)'dır. İslam tarihinin en belli başlı olaylanndan biri olan Hicret (7)

ve Miraç (2) da adlandımıalarda önemli bir yere sahiptir. Ayrıca,

Miraç olayında Peygamberirnizi Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götüren Burak (7) isimli hayali varlık ile Aksa (1) keli­ mesi de ticareth!ne isimlerinde kullanılmaktadır. Tica.retbane isimlerinde kullanılan en dikkat çekici kelimeler­ den birisi, hak ve batılı ayırdedici anlamına gelen ve tannnın adı olarak da kullanılan Furkan (12) kelimesi ile müjde aniamma ge­ len Biişra (5) kelimesidir. Di�er bir kavram ise, efsanevi bir ağaç olan (Cennette bulunan, dalları yerde, kökleri havada olan) Tuğba

(8), 1Uba (2)'dır. 1 70


Türk Din Etnolojlsl

Kandil isimlerinden sadece Berat (2), Cennet isimlerinden ise Cennet (2) ve İrem (1) kelimeleri ile Ahiret ile ilgili olarak Mizarı (5) ve Sırat (1) kelimeleri de kullanılmak.tadı Peygamberimizin Medine'ye hicretinde kendisi ile birlikte muhacirleri destekleyenler anlamına kullanılan Ensar (4) kav­ ramı da kullanılmaktadı.r Ticaretbine isimlerinde dikkat çeken diger adiann başında Osmanlı padişahlanndan Fatih (19) ile Osmanlı (6), Osmanoğlu (1), Osmanoğulları (1) kelimeleri yer almaktadır. Aynca Şems (1), Şemsnur (1), Suhu/et (2) kelimeleri de ticaretbine ismi olarak ilgi çekmelctedir. konusu isimlendirmelerde Şeyma (1), Şükran (2), Şule (1), Rabia (11 Kübra (1), Ahsen (1), Büşra (S), Venhar (1) gıbi ka­ dın isimlerine yer verilmiştir. Ak, beyaz anlamına gelen ve hiç­ bir dinsel anlamı olmayan Beyza (S) kelimesinin kullanımı ise il­ ginç gözükmektedir. Söz

Bereket (8), İkram (2), Rızık (2), Nasip (1), Alkış (1) (Türk­ çede dua anlamına) kelimeleri ise daha çok dua anlamında kul­ lanılmaktadır. Ticarethane isimlerinde kullanılan Menzil (S) kelimesi ile MestUre (2), islam (2), lslanwğlu (1), Nur (19), Nural (1), Nurdem (1), Nursal (1) Nurses {1), Nursoy (1), Nurtlq (1), Nurveren (1) ke­ limeleri farklı dini mesajlar içermektedir. Aynca bu isimlendir­ melerde Tekbir (5) kelimesi de önemli bir yer tutmaktadır .

Bütün bu yukanda zikredilenlerin dışında, ticaretbine isim­

leri arasında Selçuklu ve Osmanlı dönemi esnaf teşkilatını i&de eden '�i" kelimesi de önemli bir yer tutmaktadır Aynca Çıtak­ lar, Naymanlar vb. aşiretleri ifade eden kelimeler de ticarethinelere ad olarak verilmiştir. .

1 71


Prof. Dr. Harun GOngör

Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde ilginç sonuçlara ulaşabiliriz:

1- Bu isimleri ticarethanelerine ve çocuklanna verenlerin çogu bunlann anlamıriı bilmemektedir. 2- Bu isimler, Arap ülkelerinde kişi ve ticaretııane adı ola­ rak kullanılmamaktadır. 3- Bu isimlerin çogu, önce çocuklara, daha sonra çocuklar­

dan hareketle ticarethanelere ad olarak verilmektedir. 4- Bu isimlerden islam, lslamoğlu, Hicret, Mes/Ure, Tekbir vb. bir tür düzeni protesto amaçlı olarak kullanılrna.ktad

Aynca belirtmek gerekir ki bu isimler, sadece çocuklara, ticaretbinelere değil, iş merkezlerine, çeşitli yapı koope­ ratifleri tarafindan yaptınlan sitelere ad olarak verilmek­ tedir. örne� Kayseri'nin ilk belediye konutlannda yer alan apartmanlar çiçek adlarıyla (196l'de yapılmıştır) ad­ landınlırken, 2000 yılında yapılan civar belediye blok­ Ianndan 3/4'üne Merve, Miraç, Büşra, Kandil gibi isim­ ler verilmiştir. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, bu ticaretM.ne isimleri ile birlikte, mahalle, cadde, sokak vb. isimlerio (şehir toponimisi) kronolojik bir düzen içinde de­ gerlendirilmesi hem şehrin günümüzdeki dini anatomisi, hem de zaman içindi geçirdiği dini evrim ve anlayışı tes­ pite yardımcı olur kanaatindeyim. Araştınnacılardan özellikle istediğimiz şey, bu tür konularda daha fiızla araştırmanın yapılmasıdır.

1 72


KAYSERİ TİCARETHANELERiNDE YERALAN DİNİ SEMBOLLER VE DUALAR

ürner, Hitit ve Asurlulardan bugüne

bir ticaret merkezi

SKayseri günümüzde de bu özelligini sürdürmektedir.

olan

Son zamanlarda İslami Kalvenizm nitelemesi ile öne çıkan

Kayseri'de acaba Müslüman halk ticaret hanelerine hangi dini iba­ releri asmakta, hangi dini sembolleri kullanmaktadır?

Bizzat ticarethanelerde gezip görerek tespit ettiğimiz yazı ve levbalar şunlardır. 1-Besmele (Osmanlı 1\ığası biçiminde altta Allahu Ekber, onun altında da Ali İınran 103. ayet �

,.

ıs; �

:: · ı � l!,}!JL' � -:: ��J � I ı� :__ 1 -� . .JJ � � �J ..

-

-

'

''Hep birlikte Allah'ın ipine (K.ur'an'a) sımsıkı sarılın. Parça­ lanıp bölünmeyin." (Ali İınran 103. ayet)

2-Küçük ebatta basılmış Kur'an 3-Nazar Duas( Kalem suresi;50-51) 4-Bereket Duası (Rızık duas� 5-Karınca duası 6-er-Rızqu aJQJ/ah 7-e/-kasihu habibu'//ah 1 73


Prof. Dr. Harun GOngör

8- Ayet el-kürsi 9-Kelime-i Tevhid lO-Yasin suresi 11-Cevşen 12-Allah 13-Esma-i-hüsna (Yelpaze, ağaç ve levhaformunda yazılmış) 14-llGUiis-i lli�e 15-VrtJa llutbesi

16-Peygamberimizin mührü 17-Şeyh Edebali 'nin öğüdü 18-0sman Gazi'nin vasiyeti 19-Mevlana'nın sözleri 20-Nazar Boneuğu 21-Üzerlik Otu 22-lsra suresinin 89.ayetinin meali: '�nd olsun ki biz bu K.ur'anda her türlü misali anlattık Ama insanlarm çoğu yine de küfiirde direniyor''. Yukanda maddeler halinde sıraladığım bu nesneleri birkaç kategoride değerlendirmek mümkündür:

1- Bereketle ilgili olanlar. Bereket duası, karınca duası, el­ kasibu habibullah, er-nzkqu ala'allah 2- Ticarethaneye verilebilecek bir zararı önlemekle ilgili olan­ lar: Na:mr Duası, Na:mr Boncuğu, Ayete'l -kürsi, üzerlik: otu veya tohumundan yapılmış olan nazarlıklar. 3- Bir inanç ifadesi olarak Allah, Muhanuned, esmaü'l-hüsna,

Kelime-i Tevbid, Yasin 4- Müşterilere öğüt amacına yönelik olarak, Şeyh Edebali'nin

Öğüdü 1 74


TOrk Din Etnolojlsl

5- Osman Gazi'nin vasiyeti, Mevlana'run sözleri... Çeşitli formlarda yazılmış bu nesneleri in.�ar nasıl ve ne­ relerden temin etmektedirler? Kendileri ile görüştüğümüz kimselerin büyük bir çogunlu� buların işyerinin açılışına gelen eş, dost akraba ve arkadaşlarınca kendilerine hediye edildiğini ifade ederken, dükkan sahiplerinden bir kısmı bunları satın aldıklarıw, bir bölümü ise bunların oku­ dukları, abone oldukları gazete ve dergilerce kendilerine verildi­ ğini ifade etmektedirler. Bunların arasmda cemaat, vakıf ve be­ lediyelerce vatandaşiara dagıtılanlar da bulunmaktadır. Burada şunu ifade etmek gerekir ki, günümüzde sadece bu levhaları satan dükkinlar teşekkül etmiş ve bir tür batılılarm le marche spritue/ adını verdikleri kutsal nesnelerin alım-satımının yapıldığı dükkinlar oluşmuştur. Bunları hemen her yerde gör­ mek mümkündür. Bu nesnelerin içinde hemen her ticarethaneele rastladığımız besmelelerin yazım biçimi de dikkat çekmektedir. Şöyle ki bes­ metelerden büyük bir bölümü Arap alfabesi ile yazı1ınışken az da olsa bir kısmı Latin -Türk alfabesi ile yazılmış bulunmaktadır. Bu levhaların hangi nesneler üzerine yazıldığına gelince; bun­ ların bir kısmı cam üzerine, büyük bir bölümü bakır pirinç ve ağaç levhalar üzerine bir kısmı da normal lciArt üzerine yazılır­ ken, şimdi, özellilde Arap alfabesi kullawlarak yazılmış dua ve ayetler, işlenmiş keçi derileri üzerine yazılmış olarak satılmakta ve dilkkanlara asılmaktadır. Dükkinlarda bulunan bereket ve korunma ile pek de ilgisi bu­

lunmayan Veda huıbesi, Şeyh Edeba1i, Osman Gazi ve Mevlana'nın vasiyeti ile Osmanlı Ordu Arınası neyi ifade etmektedir? Burada ideolojik bir düşünce ve mesaj söz konusu olabilir mi? diye de dü­ şünmek mümkündür. 1 75


Prof. Dr. Harun Güngör

Bu dua, ayet ve sözlerin ticarethanelerde bulunduklan yer­ lere gelince; bunlann büyük bir bölümü hesap alınan bölmenin arkasında, herkesin rahatlıkla görebileceği yerde, vergi levhalan­ nın yanlannda bulunmaktadır. Bunlardan çok küçük bir bölümü ise ticarethaneterin ortalannda tavandan sadatılmış bir zincire bağlı olarak asılı vaziyettedir. Bir kısmı ise caddeden görünebi­ lecek biçimde ticarethane dış kapılarına yazılmış {özellikle bes­ mele) bulunm�. Burada şunu 1\fade etmek gerekir ki, ticarethanelerde yer alan bütün bu nesneler biçi� yazı karakteri,bulunduğu yer. . .vb. açı­

smdan çeşitli şekillerde yorumlarup değerlendirilebilir. Pragmatik açıdan bakıldığında en basit ifade ile bu ticarethane sahipleri söz konusu nesnelerle karşılanndaki müşterilere" Bakın biz doğru insanltınz. Dindar kimseleri: Alış-veriş/erinizi bizden yapui' mesajı vermeyi amaçlamış olabilirler. Bazı ticarethanelerde özellikle besmetenin dışigiriş kapısı üzerine yazılmış veya asıl­ mış olması bu husussun ön planda olduğu izlenimi vermektedir. Konuya dinler tarihi açısından baktığımiz zaman şunu görü­ rüz. Bilindiği

üzere bütün kitabi dinlerde metinler, anlamlan ne

olursa olsun kutsal kabul edilirler. Aynca bu kutsallığa dayalı ola­ rak aniann insa.n,hayvan ve bitkiler vb . nesneleri koruyacağına . .

inanılır Koruyucu olarak kabul edilen kutsal metinlerin yer al­ dığı çeşitli form ve biçimlerdeki bu nesnelere cevşen, muska, 1UI1A1' boncuğu . vb. fetiş adı verilir. Bu tür �lara ise fetişizin ..

..

denilir. Acaba ticarethanelerdeki bu nesnelere bakarak bu hareke­ tin/davranışm bir fetişizm olduğunu söylemek mümkün müdür? Konuya farldı bir açıdan bakalım. Acaba insanlar sözü edi­ len bu nesneleri ticarethanelerine sadece süs, koruma aracı veya bir tür müşteriye güven telkin etmek gayesi ile mi asmaktadırlar?

Bu durumun başka bir yorumu yok mudur? 1 76


Tilrk Din Etnolojlsi

Bir de bu duruma insanın "Homo Religieusus,(= dindar bir varlık) olarak kabul edilmesi yönünden bakalım. Bu teoriye göre insan kutsalın içinde yaşamak ister. Bu sebeple o,zaman ve mekan da dahil yeryüzündeki bütün nesneleri: �. kaya, ırmak, agaç . vb. kutsal olan ve olmayan biçiminde ayınr. Ama o, her zaman kutsalla birlikte olmak ister. İşte bu düşünce­ den hareketle o, ticarethanesinde bulundurduğu çoğu dinsel iba­ relerle günün büyük bölümünü geçirdi� bu alanı da kutsallaştı­ m ve onunla birlikte yaşar. Çünkü bu tür inanışa göre mek3nın lrutsallaştınlmaıs o mekanda yaşayan insanı her türlü kaza, bela ve kötülüklerden koruyacak ona güvenli bir ortam sağlayacaktır. Bu ve buna benzer bütün nesneleri sadece ticarethanelerde değil, taşıtlarda da görmemiz mümkündür. . .

Ama bu işlemi yapanlara sorduğunuz zaman size verilecek sizi ikna etmeye yetmeye bilir.. Bunun nedeni, insaniann çoğu zaman inandıklan hususlan formüle edememeleridir. cevap

Ben burada Kayseri örneğini sundum. Siz bu tür bir araştır­ mayı ülkemizin herhangi bir ilinde de yapabilirsiniz. O zaman göreceksiniz ki, Kayseri'de tespit ettiğimiz hususlann büyük bir çogunluğu burada da var. Zira gelişen teknoloji ve ulaşım büyük oranda kültürlerdeki yöresellik dediğimiz kendine özgü olma özelliğini ortadan kaldımıakta ve kültürel çeşitlili� yok ederek bir tür kültür fakirliğine sebep olmaktadır


( '


GAGAUZLARDA DiN VE DİNİ TERMİNOLOJİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ eçenek, Uz (Oğuz) ve Kumanlada Anadolu Selçuklu Sutlanı II. İzzetit n Keykavus'u takiben Dobruca'ya yerleşen Selçuklu Türklerinin torunlan olan Gagauzlar, Mihail Çakır'ın ifadesine göre " Ortodoks religiye" yi tutan1 diyanetli, aydın/ı, inan­ maklı, leurhan/ı Hnstiyanlardır.l

P

• • ••

Gagauzların Hıristiyan olmadan önce hangi dine mensup ol­ duklannı, Hıristiyanlığı ne zaman kabul ettiklerini kesin olarak tespit etmek mümkün değilse de Gagauz toplumunu meydana getiren Peçenek, Uz, Kuman ve Selçuklu Türklerinin farklı za­ manlarda Hıristiyanlaştıklarını söylemek mümkündür. Özellikle Dobruca'ya geçen Selçuklu Türklerinden bir kısmının Halil Ece ile Anadolu'ya geçip Karasi iline yerleşti.kleri, Dobruca'da kalan­ ların ise "San saltıkfevt oldugundan sonra mürted ve ahriyan " olduklan bilinnıektedir.3 Gagauzlann Hıristiyanlaştınlmasmda Bizanslı misyonerler bü­ yük rol oynamışlardır. Gagauz Hıristiyanlığının Pravoslav Dini de denilen Rus Ortodoksiuğu ile karşılaşması ise daha geç tarih­ lere, yani Gagauzların 1770 yılından itibaren Basarabya'ya gö­ çüp yerleşmeleri ile başlar. Ancak Çakır, Bolbolca'ya yerleştirilen Protoiereu Mihail Ciachir(Çakır), Besarabieala GagQIIZ/aran lstarieasa {1storia GagQIIZı/or Din Basarabia), Chişineu, 1934, s.14.

2

3

Çakır, A.g.e., s. 19. Yazıcı-zade Ali, Tevarihi-i Ali Selçuk, Topkapı Sarayı, Revan köşkll, nu:l391, 44Sb. 1 79

vr.


Prof. Dr. Harun Güngör

Gagauz göçmenlerin kiliseye pek rağbet etmediklerini, ancak ko· loni komutanı Rus General İnzov'un teşvik ve biraz da zorlaması ile pazar günleri kiliseye gidip ayinlere katıldıklannı anlatmakta· dır.4 XX. yüzyılın başlannda Gagauzlar arasında Baptist, Adven· tist, sektan ve Allahsiz komunistlerjn olduğu da ifade edilmekte.', ve"Korunasın yalancı proroklardJm, eretiklerden, baptist/erden, adventist/erden komunist/erden, hem başka dinsiz sektan/ardan, zira onlar Ortodoks re/igiyanıın düşman/andır.,on/ar/an dostluk yapma" denilmektedir.6 Günümüz Gagauzlannın dini durumlannı anlayabilmek için Moldova'nın genel dini durumuna bakmak gerekmektedir. Sov· yetler Birli� �lması ve Sovyetler Birliğine � Cumhuri­ yetierin bagıınsız birer devlet haline gelmesine paralel olarak daha önce Sovyet rejimi tarafından baskılanan din hayatı bu baskının kalkması ile yeniden canlanınıştır. 2004 yılmda yayımlanan ista­ tistiklere' göre Moldova'da dini durum şöyledir:

Toplam nüfus: Ortodoks Baptist Yedinci günün adventist/eri Pentekotist Eski Hıristiyan Ritine mensup Evanje/ik Hıristiyan Romen Kato/ik Diger diniere mensup A.teistler 4 5

6 7

3.383.332 3.158.015 32. 752 13.503 9.179 5.075 5.075 4654 33.409 12724

%.100 %93.3 %1.0 0.4 0.3 015 0.15 0.1 %1.0 0.4

Çakır A.g.e., s. 30-3 1 . Çakır, A.g.e., 1. 27. Mihail Ciachir, Dictioııar Gagauzo(Tiurco)-Roman, Chişiııau,

ı938.

www.statistica.md/publications/1 54/en/Mold_in_cifre2007_breviıır._en_fr.pdf -.

(1 1 .04.2008) 1 80


TOrk Din Etnolojlsl

lnaçsızlar Dininin Belirtmeyenler

33.207 75.727.

%1.0 % 2.2

Yukanda zilerettiğimiz istatistiki bilgiler Moldova halkı­ nın oldukça büyük bir bölümünün Ortodoks Hıristiyan oldu­ ğunu göstermektedir. Moldova'da iki tane Ortodoks Metropo­ littiği bulunmaktadır. Bunlardan biri Rus Ortodoks/ Moskova Patrikliğine bağlı Moldova Metropolitliği, diğeri de Romanya 1 Bükreş Ortodoks Patrildiğine bağlı Basarabya Metropolitliği­ dir. Gagauzlar Moldova Metropolitliğine bağlı olup onlar tara­ fından temsil edilmektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, Sovyetlerin dağılması sonucu meydana gelen dini canlanma bütün eski Sovyet Cumhuriyetle­ rinde olduğu gibi Moldova ve Gagauz Yeri'nde de Protestan Hı­ ristiyan-lığın lehine gelişmiş Çakır'ın yıllarca önce bozuk din/i olarak nitelediği Baptist, Adventist, Presbiteryan. . .. misyonerler yoğun bir faaliyeti içine girmişlerdir. Bugün Gagauz Yeri'nde yer alan Gagauz kasaba ve köylerinde bu faaliyetler devam et­ mekte olup sadece Kororat'ta iki tane Baptist kilise, Vulkaneşt'e ise bir Presbiteryan kilisesi vardır.. Ayrıca Gagauz Yeri'nde Pro­ testan misyonerlik faaliyetleri dışında Yehova Şahit/eri. de yo­ ğun bir şekilde faaliyet göstermekte ve bölgeye yerleşmeye ça­ lışmaktadırlar.

Gagauzların Dini Terminolojilerine gelince; Türlcçe, Arapça,

Farsça, Yunanca, Rusça ve Romence den bir çok kelimenin içinde yer aldığı Gagauz dini terimleri bir milletin etnik kökenini belir­ lemek için bir ölçü olarak kullanılınada dahil8 bir çok hususlarda dikkat çekici özelliğe sahiptir. 8

Sylvie Gangloft', "Controverses et Debats sur l'Origine L'Histoiıe et L'ldentite des

Gagaouzes, Turcopbones Cbretieııs de Moldavie", D'ım Orktfl L'AIIIR, Paris-Lo­ uvain, 2005, s. 252. 1 81


Prof. Dr. Harun Güngör

Söz konusu tenninolojiye ilk dikkat çeken L. Pokrovskaya ol­ ör-Argunşah10 özellilde uştur9, daha sonra konuyu ele alan G � Islami kavrarnlar ÜZerinde durmuş, oııpuia ilgili kısa bir deger­ lendirmede bulunmuşlardır. Bu çalışmMa ise Gagauzların kul­ landığı bütün dini terıninoloji, Gagau.zca sözlükler1 başta olmak üzere, Kararnanlıca Kitabı Mukaddes12 Mihail Çakır tarafından tercüme edilmiş olan Matta İncili13 ve Dua Kitabı ile ivan Todo­ rov -St.Tomova14 tarafından Bulgaristan'da yaşayan Gagauzlar İçin hazırlanarak yayımlanıruş olan Yuhanna ineili esas aiınaıak tespit edilmiştir İşte söz konusu terimler:

Acılık/Hacılık Ahret Alla/Allah, Allahıduuduran Kız

Allahın Oolu Allahlık Amin Angel

ApostoV/u Ayazma Ayoz Ayozlu Bayram Boba Cami Cenahın Cendem

Cennet Cinller Çıfit Diavol Din Evangeliya Hırristos= Hıristos Voksrez

Ludmila Polaovskaya, "Muaul'manskie eleınenty v sisteme hristiyanskoy religioz­ noy tcrminologii gagauzov", Sovets/uzytl Etlulgrfljiya, n.l 1 974, s. 139-144. 1 O Hıının GQngOr, "Gagavuzlann Hıristiyanlılı. kabula ve inanışlanndaki İslami Un­ surlar Meselesi", Tllrk Dllnyaı A.rt��tımuıln lı , 27 Aralık 1983, s. 246-254.;Harun GangOr-Muatafa Arguııfalı,Gagauzlar,İstanbul,ötııkcn, 1998,s.9 l l Mihail Ciachir, Dictionar Gagauzo( Tiurco)- Roman, Cbişinau,l938;Nıcolu Ba­ boglu; lgnat Baboglu, Diftjonu Gt�gt114_RoMtlllRoıruuı l Gt�g11ıu,. Gtlp��ZÇ��-Ro­ .,uıclll RD11t1fl 1K Gtlgt114ft1 Sll:/lllı, Chişinau, 1998; Petri Çebotar-Ion Dron, Gtı-

9

6f114ftı-RıuÇJJ-Rolrflltl:ll Sll:/lllı/Gtıgtluuko-Ruslro-RolllllUiciy SloNriDidıoMr (;q1114-Ru Roıruuı, Chişinau, 2002. 12

Ahdl Cedld yaııl Nea Dlatlld, (An asıl mıılıamır bulundulu yunani lisaııından bit terctıme}, Jstanbo/ıiD, A.H. boyacıyan matbaasındo tab o/ururıuştro;/902 13 Mihail Ciachir(Çakır), Bizim Subımızm lıUIUI Hrlsto1un Al (aiozlu EvanpeH­ eaaa, Cbişinau, 1934 1 4 Ivan Todorov-St. Tomova, lncD Yaal Evımcellon, lncD lonlaln Tahrlrl Yuzre, 1 927. ( Ewınge/ie no gagauz/ci 1975

1 82


Türk Din Etnolojlsl

Dua

Gaur Hacılık Hacı Hacıyka Haram Hayır Hederlez He/al Heyket Hristos Aneşti Hristos Voksraze /kona lman lısus Hristos Kadı Kato/ik Keşiş Klise Koliva

.Kruça Kurban Kurbannık Kutlu Kutsal Mag Mariya Kız Maşalla Melek Mezar/Mezarlık Mındar!Mmdarlık Muska Oruç Panaiya Pasleeila Peygamber Pomana Popazipopaz/ık Prorok Raametli

Rabb

Rahip Rahibe Religiya Ruh/Duh Saabi Selam Spiyada olmak Stavroz Sveta Sveti

ŞeytatVDiavol&1

Şeriat Tapınak Valla Vangeliye Vaptiz!Vaptiz olmakx Yalan Yortu Zakon

Yukanda içerisinde Tann kavramının yer almadı� Gagauz dini terimlerinin birçok dilden alınmış kelimelerden meydana gel­ di� görülmektedir. Çakır'ın "Gagauz dili bulunuer fiıkaara laf­ Imf' tespiti dikkate alındığında bu durumun normal olduğunu ka­ bul etmek gerekir. Ancak ben burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da,

Gagauz dini terimleri SÖZ konusu oldu�da Gagauzla­ nn Karamanlıca dini kitaplar okudukları ve Müslümaniılda il­ gili Arapca, Farsça terimleri de bu kanalla aldıldan görüşüdür15• 1S

Atanaa. l. Manov, Oapuzlar (Hıristiyan Tflrkler), Çev: Tllrker Acarollu .Aıılaıra, 1939, s. 28; Yaşar Nabi Nayır, Balkanlar ve TflrkiOk (II.Baskı), Istanbul, 1999, s.77 1 83


Prof. Dr. Harun Güngör

Şüphesiz Karamanlıca dini kitap çevirilerinde İslami terimler kul­ lanılmış ve Gagauzlarda bu kavramlan almışlardır. Ancak bu du­ rum Moldova/Bucak'ta Y�Yan Gagauzlar için değil, daha çok Bulgaristan'da yaşayan �ar için söz konusudur.Konun daha iyi anlaşılabilmesi amacı ile biri Karamanlıca İncilden, diğeri de Bulgaristan'da yaşayan Gagauzlar için yayınlannuş Yuhanna İn­ cilinden aşağıda iki örnek metin sunuyorum. I

-

-

Ve ona, halcikaten halcikaten size derim ki, 'şimden sonra gö­ yün açılhgını, ve insan oglu üzerine Allahın meleklerinin enip çiktiklarını göreceksiniz dedi( Yh 1;51) . Ben hakıki asma im, ve Pederim baghan dır(Yhl5:2) Bende meyve vermeyen her çibugu kaldınr, ve her meyve vereni daha ziyade meyve vermesi içun pa/der. Size söyledigim söz ile siz hala paksınız -n-

Ve ana, hakak.aten, halcikaten size derim ki, şimden sonra se­ manın açıldıgını, ve ibnul insan yuzerine Allahın meleklerinini enib çıkdıklarmı görecesiniz ,dedi( Yhl;Sl). Ben hakıkı asma ım, ' ve Pederim baghan dır(Yh.JS;J), Bende meyve vermeen her çi­ bugu kaldırır, ve her meyve vereni daha ziyade meyve vermesi uçun pak/er Yhl5:2).Size söylediim söz ile siz hala pak sınız Görilldügü üzere Bulgaristan'daki Gagauz1ar için yayınlanmış olan İncil çevirisi, ile Karamanlıca İncil çevirisi arasmda büyük benzerlik dikkat çekınektedir. Başka bir karşılaştırma için ise, yine aşağıda biri Karaınan­ lıca, ruıen de Çakır'ın çevirisinden alınmış iki metin sunuyorum -m-

Ey göklerde olan Pederimiz. ismin mukaddes olsun Padi­ şahlıgın gelsin. iradetin göklerde oldugu gibi, {Mt;6;10) yer üze­ rinde dahi icra o/unsun. Her günki ekmegimizi bize bu gün ver. 1 84


Türk Din Etnolojlsl

Ve bize suçlu olanlara bagışladıgınız gibi bizim suçlarımızı ba­ gışla (Mt:6;12). Ve Gizi igvaya getirme, lakin bizi yaramazdan kurtar. Zira Padişahlık ve kudret ve /zzet ebet ul abad senindir. Amin(Mt6;13) IV-

-Ey göklerde olan bizim Bubonuz ko ayozlansın senin adu(Mt.6;9) Ko gelsin senin Padişahlıın,Ko olsun senin istidan( istediin) hem yerda da ,nicea gökte(Mt.6;10) Hergünkü ekmemizi bize bugün ver(Mt.6;11) Hem baaşla bize bizim borçlarımızı, nice biz da ba­ cqlarıs bize borçlu olanlara(Mt:6;12).Hem bizi girdirme dene­ meya, ama kurtar bizi kötüden ,zira senindirpadişahlık ,hem ku­ vet, hem san(hamd) daima/arada/c. Amin (Mt.6,13) Burada ise iki metin arasındaki fark açıkca gözOkmektedir. .Karamanlıca İncil, Bulgaristan'da yaşayan Gagauzlar için ya­ yımJanmış olan Yuhanna İncili ve Çakır'ın çevirdiAi Matta İnci­ lini karşılaştırdığımızda fark daha iyi ortaya çıkar

����!'�>- Allah: 1.23;3:9;4:3 -- - -----Pcder: 5:6;5;45;6:6 .. · --------

-

R&bl): is;s-:s;s:ıı .._n··'ah· JD W •

. .x�!�.3:2;3:3;3:6 !�ıt • -_��-:.:�T���!Ç-�L= -�-1 :23;3:9;4:3 .

___

-

_ _ ___ _ _

Allah:

Pedcr: 16:28;17: 1 ;20:17

. . ------ --- . .. .., - -------------- ----·--------

·

Rabb: ı :23;6:23;6;68

·

4·3·8·29 ' •

JD W • .._n··'ah·

·

·

i

' 1 1 ·27·20·3 1 •

! Allah: - --- ·-·- -·-· ı ' Buba: 5:16;5:45;6:6 •

_,___ --- ------

_______

!

saabi: i:6;s�s;s;:zx - ' -

Allahın Oo1u: 4;3;8:291 1 :27

--����:-�:���-�-::���:_1 �----- --������ :�_1_;_�:=!�;?����}fjff�-��;:�!-��--4:5;12:5 . 2:14;2:15;2:20 ! f:l5�T: . Heykel:

Heykel:

2:5_;2:�3;12:1 7

1:2f;1:23;9:�7 . .

Peyg81Ilber:

Peyaamber·

-�.:-�_:_}_�:.? Secde

___

kıla)'UD_ :2:8

Ruhu u1 kuds: 1 :18;1:

. .. . 20

--�.

..

.

.

_ _

: Prnörök: .

' �:23;2_:5;12:17 .

. , �=�leam .

.. . . . . ..J...�B:.�.=-�_;�=.!

... 1 :33;14: 26 _

Ruh u1 kuds:

.

. . i ;

_ _ _ _ _____

ı �oz Duh: 1 :18;1

Bu örnekleri çogaltmak: mümkündür. Görülüyor ki, Gagauz Yeri'nde yaşayan Gagauzlann dini terimlerinin oluşmasında 185


Prof. Dr. Harun GOngör

Karamanlıcanın etkisi Bulgaristan'da yaşayan Gagauzlann dini terimler üzerin�ki etkiden daha azdır Yeni teşekkül eden dini terimierde ise daha da agtrlık kazanmaktadır. Hiç şüphesiz Gagauzca dini terimler üzerinde Arapça ve Farsçanın etkisini sa­ dece Karamanlıca kitapların okunmasına bağlamak, onlann Müs­ lüman topluluklarla uzun zaman iç içe yaşadığını görmezlikten gelmek doAru bir yaklaşım olarak kabul edilemez. Burada birçok etkiden söz etmek mümkündür.

�usça

Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir husus da. Karamanlıca kitapların Moldova'ya ulaşmasına, orada okunuyor olmasına ve dini terimierin pek çoğunun Çakır tarafından biliniyor olmasına �en, örneğin Melek yerine Angel, Peygamber yerine Proorok, Şeytan yerine Diavollsatana, Tapınak!Heykel yerine kilise/cami, Sveti yerine Ayaz. vb kelimelerin çeviride niçin tercih edildiği­ dir .Belki de Çakır, dini terimleri Türkçeleştirerek insanların dini daha iyi anlamalanna yardımcı olmak istemiştir. . . .

Biitün bunlar Gagauz din hayatının ciddi olarak ele alınınası ve ÜZerinde çalışılınası gerektiğini göstermektedir


BİR RUS ARAŞTIRMACI GÖZÜ İLE KARAMANLILAR

agauzlarla ilgili araştırma ve incelemeleri ile tanıdığımız GRus araştırmacı Valentin Aleksanroviç Moşkov,l902 yılında kaleme aldığı Turetskiye Plemenna na Balkans/com Poluostrove [Balkan Yarımadasında Türk Kavim/erir adlı eserinde Balkan­ larda yaşayan Müslüman ve Hıristiyan olan bütün Türk toplu­ luklan hakkında bilgi vermekte, Hıristiyan Tilrlderi Gagauzlar (s. 45-53), SurguçJar (s. 54-58), Makedonya Gagauzlan (59-60) ve Karamanlılar( s. 38-44) başlıklan altında ele alıp incelemektedir. Biz Bu bildirimizde diğer Hıristiyan topluluklan bir tarafa bırakıp Moşkov'un yukanda adı geçen eserinde Karamanlılarla ilgili verdi� bilgileri �ız. Ancak söz konusu kitaptaki bilgileri aktarmadan önce Karamanlılar hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Karamanlılar, Karadeniz'in kuzeyi, Balkanlar ve Anadolu'nun

hemen her tarafında dağınık halde yaşamış ve yaşamakta olup­ Türkiye 37 aded Karaman ve karamanlılarla ilgili yer adı • V.A. Moşkov'un bu kitabının iki baskısı buiUIII.IIIIktadır a) V.A. Moşkov, Tıui!IS#dye pkmnuı 1111 Btılliurslıo• pol11ostTove, lzvestiya Russ­ kogo geografiçeskogo oh#estva. St Petersbıng./904. b) V.A,. Moşkov, Tllmskiye pkıtıe1111 1111 BfllkMsü• poiiUistTove, Stranitsi isto­ rii gagauzov.( Yayına hazırlayan CC. Bulgar), Kı,inev 2005. Biz bu teblilimizde Stepall Bulgar tanıfuıdaıı resimlerieric desteldenerek yayınJ8111I11J olan baskıyı kul­ landık. Bu kitap Çuvaş TOrkolog Elena Ivanova tarafından Btılluuı Ytırllluut. lll4a Tllrk Ktll1iıftlerl (Manas Yayıncılık, Elazığ 2006) adı ile de TOrkçeye çevrilip yayın­ I8DIIItır IJ . 1 87


Prof. Dr. Harun Güngör

bulunmaktadır-dili Türkçe, dinleri Ortodoks Hıristiyan olan bir topluluktur. K�ırenteri üzerinde birçok teori ortaya atılmış, tartış­ malar yapılmış �lmakla birlikte, bize göre bunlar Anadolu'da Bi­ zanslılar tarafından Hıristiyanlaştınlmış Türklerdir. Karamanlı­ lar kendilerini bu adla adlandırmamaktadırlar. Karamanlılara bu adın hangi nedenlerle verildi� pek belli �e de, Karaman1ı adının ilk defa Macar elçilik üyesi Hans Dernschwan'ın 15531555 yıllarında yaptıgt Anadolu'daki gezileri konu alan seyahat­ namesinde Caramanos şeklinde geçti� ifade edilmekte ise de Mgr Addai Scher tarafından, Abbasi Halifesi Tahir (1225-1226) zamanında kaleme alındığı �lirtilip Histoire Nestorienne inedite (Chronique de Seert),Patro/ogia Orientalis (1908) adı ile yayım­ lanan Arapça kitapta şöyle bir olay anlatılmaktadır: Şapur b. Er­ dişir, Roma imparatoru Publius Licinius Valerianus'u (253-263) 260 yılı başlarında yapılan Edessa savaşında yeniyor.2 Ve bu savaşta aldığı esirleri de yanına alarak ülkesine dönü­ yor. Beraberinde getirdi� bu esirleri kurduğu bir şehre yerleşti­ riyor, işlemeleri için de onlara yeterince toprak veriyor. Zamanla bu Hıristiyanların sayısı artıyor ve kilise ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu olay yukarda zikretti� kitapta:

�� _,..!.il.r- �

J

.J� I,)S' , ��� jL.. J �Jt...:ll J�.J

�� � 4:1 � �ıs, . �;ı...� ��\'ı, r,)ı � �ı, � , �� ı.rJU 4iJU...

.t,'\,'IJ"W",, .J t.ili:.n'� - lt •

''Hıristiyan/tır öteki ülkelere yayıldıltır ve doğuda sayıltın çoğaldı. Pers JHIIHI1)tıruun idare merkezi oltır lranşehr de biri Bi'atllı,.-rum= {KidoUk kilisesi)diğeri de Bi'atll Ktıramanun= Or­ todo/cs kilise kurdular. Orada ibadetler Yıuuınca ve Süryanice 2

Mgr, Addaı Schcr, Hütslr� Nmorinuw IMdJU (Ciırolllfıu tk s�m), PrıtroiDgüı OrkiiiJI,IJ.r (1 908). Prcmicrc Partic fıısç, 1 , s. 222

1 88


Türk Din Etnolojlsl

ytıpılıyordu" şeklinde anlatılmaktadır. Görüldüğü üzete burada bir Karaman Kilisesinden söz edilmektedir. Acaba burada ifade edilen KaramanWar kimlerdir? Etnik bir grup mu, dini bir cemaat mi? Dini literatürde yen alan Karamanlı Kilisesi bir heteredoksiyi mi ifade etmektedir? Bunların üzerinde mutlaka durulması gerekir. Karaman1ı olarak nitelediğimiz bu insanların Grek alfubesini

kullanarak meydana getirdilderi edebi eseriere de Karamanlıcal karaman/ıdı/ca adı verilmektedir. E. Balta, Karam8nlıca ilk ese­ rin 1584 yılında Martinus K.urisius'un 1Urcograeciae libro acto eseri oldugunu, ama asıl �ca literatürün 1718'de başla­ yıp 1929 yılında sona erdiğini bildirmektedir.3 Ne var ki, elimiz­ deki kaynaklarda 1101 yılında Bükreş'te, Psidya papazı serarım tarafindan Proskinitarıon= Kutluşerif adlı bir kitabın yayınlan­ dığını görmekteyiz.4 Karamanlı adını venfi.Aimiz bu kimseler 1924 yılında yapılan mübadele anlaşması sonucunda Türlciye'den Yunanistan'a göç et­ miş ve Yunan hükümeti tarafindan da Yunanistan'ın Kuzeyinde yer alan Kavala, Drama, Serres, Kozanı, Orastiada ve Selanik civarlarma yerleştirilmişlerdir. Türkiye'den geldilderi bölgelerin � özelliklerini koruyarak Türkçe konuşan karamanlılar, 1980 yılından itıbaren hızlı bir biçimde dillerini kaybetmeye başlamış­ lardır. Bu dil sadece mabam düğünlerde, kahvelerde ve aile içinde konuşulan bir dil haline gelmiştir. Bugünkü genç nesil ise bu dili tamamen unutmuş gözUkmektedir. Yukarıda da belirttiğim üzere, XX. yüzyılın başlannda Rus istihbarat subayı olarak görev yapan Moşkov, bu görevinin dı­ şında başta GagauzJar olmak üzere Balkan Yanmadasnxla yaşayan 3 4

Evangelia Balta, "Karamaıılıca (karamaıılidika) Basılı Eserler'', (Çev Andonis Zikas), Tarih ve Toplum, S. 62 (1989), s. 121. Coııst, C. Giureseu, "Livres imprimes 4 Bucarest entre 1701 et 1768", Revllta İlto­ rlca Romıuıa, BIICUI'efli 1946, s. 275-286. 189


Prof. Dr. Harun Güngör

�erin etnik ve etnoğrafık yapılan ile de ilgilenmiş, Küçük

T

ASya olarak niteledi� Anadolu'dan gelen Karamanlılara da kita­ bında yer vermiştir (s. 38-44).

Karamanltiann tarihi ve etnik kökeni hakkında fazla bir bil­ gisinin olmadığını ifade eden Moşkov, Bulgaristan coğrafyasında Karaman/ Karamanova/Karaman/ı adlı birçok yerleşim yeri bu­ lunduğunu belirtmekte, bu yerleşim yerlerinde Türklerle Bulgar­ Iann kanşık köylerde yaşadıklarını anlatmaktadır.5 İstanbul'da karşılaştığı ilk Karaman1ının Kayseri'den gelmiş bir kişi olduğuna dikkat çeken. Moşkov, İstanbul'un karaınanlılar için sadece gelişi güzel bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda bir

kültür merkezi olduğunu, burada Anato/i adında karamanitea bir de gazete çıkarıldığını belirtmektedir.6 Karamanlılann İstanbul'da Galata'ya yakın yerlerde oturduk­ lannı, Zindan Kapısı denilen yerde ticaret yaptıklarını ifade eden Moşkov, K.aramanlılann Türkçe dışmda başka dil bilınedi.klerini, bu yüzden de onlarla sadece ve sadece Türkçe anlaşabildi.klerini özellilde vurgulamaktadır?

Fiziki açısından Karamaniılan Osmanlılardan ayırt etmenin mümkün olmadığına işaret eden Moşkov, yine de Osmanlıtarla Karaınanlılar arasında bir fark görmekte, bu farkı da Karamanlı­ ların Osmanlılam göre daha cana yakın ve güler yüzlü kişiler ol­ duğunu açıklamaktadır. Karamanlılann dillerinin Osmanlılannkinden ayrı olmadı­ ğına tekrar tekrar dikkat çeken Moşkov, ancak onların Hıristi­ yanlıkla ilgili bazı kavramlan kullandıklarını, Paskalya bayra­

mına Paksa, Torna hafta, yılbaşı arifesinde söylenen kolyadlara S

Tunts/riye pk�Mflll 1111 Btılkluıskom poluostrtr�e. 38. Moşkov, a.g.e., s. 39. Moşkov, a.g.e., s. 39. V.A,. Moşkov,

gagaJIZov, (Yayma hazırlayan CC. Bulgar), Kişinev 2005, s.

6 7

Stranitsi istorll


Türk Din Etnolojlsl

kolanda dedilderini 8.nıatmakta ve Paskalya'da birbirlerini selam­ larken Hrıstos Aneşti=lsa dirildi cümlesini kullandıklarını an­ cak bu selamiaşma sırasında öpüşmedilderini ifade etmektedir.8 KaramanlıJann evlilik törenleri hakkında da bilgi veren Moş­

kov,. düğünlerin Pazar günleri yapıldığını, geline al duvak örtül­ düğtlnü, Anadolu'da uygulanan düğün bayra� geleneği yerine fener kullanıldığ,ını düğünlerde sagdıçlara önem verileligini an­ latmaktadır. Kilisedeki ayinlerin din kitaplannın Türkçeye çev­ rilmediği için Yunanca yapıldığından bahseden Moşkov, yine de karamanlılann İncü Simvoller ve Otçe naşe=bizim Babamız dua­ lannı karamanlıca okuduklannı belirtmekte, karamanWann etnik kökeni hakkında Anato/i gazetesi redaktörü ile tartıştığını anlat­ makta, ancak tartışma hakkında fazla bir bilgi vermemektedir.9 Karamanlılaıın Anadolu'da Konya, Ankara, İzmir, Bursa, Trabzon ve Kastamonu'� yaşadıklannı, Adana'da ise az sayıda da olsa KaramanlıJann bulunduğunu i.fude eden Moşkov, Bu hal­ kın Yunancayı değil, sadece Yunan alfabesini bildigini vurgula­ ınakta, çeşitli dillerden Karamanlıcaya ilk tercüme yapan kişinin Alanya'lı metropolit Ankorsky Serajim; Kayserili metropolit ve Nevşehirli din adamı Sergey olduklannı belirtmekte burada ol­ dukça önemli bir hususa dikkat çekerek Karamanlıca edebi dili olarak Kapadokya şivesinin kabul edilip kullanıldıAma işaret et­ mek:tedir.ıo Karamanlıca edebiyatın babası olarak Evangelinos Misailides (1820-1890)'i gösteren Moşkov, onun birçok kitabı Karamanlıca'ya çevirdiğini, kendisinin de birçok eser yazdığını anlatmakta ve ka­ ramanlıca orijinal eserlerin azlıgma dikkat çekmek:tedir.11 8 Moşkov, a.g.e., s. 40. 9 Moşkov, a.g.e 41 1 O Moşlcov, a.g.e., s. 43. ..

ll

Karamaıılıca kitaplann sayılan. dOnemiere gGre incelenmesi, konularuıa gGre BIDif­ landınlması ile ilgili olarak bkz: Evangelia Balta, K,.,llltlıetı lıltGpllına tiiJIIDrf1 91


Prof. Dr. Harun Güngör

Uluslar arası nitelikte iki Karamanlıca eserden bahseden Moş­ kov, bu � birinin Küçük Asyalı Victor Hugo veya Tolstoy olarak da bili.Jıen Evangelinos Misailidis'in dört ciltlik CefaJcmJ1 adlı kitabı, diğerinin de Simon Digorınisoglu'nun Divan-ı-Ta/ipi adlı eseri olduğunu ifade etmektedir. Bu eserler dışmda da dik­ kate değer eserler olduğuna işaret eden Moşkov, Kastroglu'unun Zincidere'deki Kristetel manastın ile ilgili olarak kaleme aldığı eseri de zikretınektedirP Bütün bu bilgileri kendisine Anado/i gazetesi redaktörü Yor­ dan Liınnidi'nin verdiğini anlatan Moşkov, Karamanlılarla ilgili bilgilerin bu kadar olduğunu söylemektedir.

lo-e g8re bıukrurıul H konllltıruıtJ g8n sımfltuıdrnl1MS1, (Çev: Erol Oyepamrcı) Müteferrika-Yaz, Sayı: 13, s. 3-19. Evangclinos Misailidis'in Teıntq11-i Dlln)'ll ve Cefrıluır IJ Ceftlkq adlı eseri 1986 yılmda Robert Aııhcggcr-Vedat Gıınyol tarafından Latin-Tllrk alfabesi ile Seyreyk Dllnytzyı- Te,.,•-1 Dlbı)'ll H Cefrıluır-ll ceftlkq adı ile yayınlanmı,tır. MOfkov, a.g.e., s. 44. ·

12

13

192


KİŞİ OGLUNDAN ADEM OGLUNA TÜRK KÜLTÜRÜNDE İNSAN dikotomik üniversalizm olarak niteleye­ bileceğimiz Türk kozmolojisi Üze kök tengri alta yagzz yir kılındukta ekin ara kişi oglu /alınmıştır ifadesi ile anlatılmakta­ dır. Zamana zaman Deus Otiosus bir karakter arz etmesine rağ­ men, Göktürkler dönemi esas alındığında yaratıcı bir tann hüvi­ yetine sahip olan Gök Tann yalınguk adı da verilen kişi oğlunu yaratmış ve böylece dünya Tengri/i ve yalınguklu, yani tann1ı ve

O

rhon kitabelerinde

insanlı hale gelmişti. Kişi oğlu kelimesi sadece erkekleri değil, aynı zaman da ka­

dınları

da ifade eden bir kavramdır. Zamanla kadın ve erkekler

arasındaki aynrnı netleştirmek için kadına

''dişi kişi" erkeğe

de

er kişi deniliyordu. Bu anlayışın bir ifadesi olarak günümüzde ce­ naze namazlarının kılınınası sırasında ki niyet konusunda bu kav­ ramların kullanıldığını görmekteyiz.

tann tarafından yaratılmış olan bu kişi oğlu na­ "Zamanı tann yaşar, insan­ lar hep ölümlüdüt" cümlesi ile insanların ölümlü birer varlık ol­ Acaba Gök

sıl bir varlıktı? Bu konuda kitabeler

duğunu ifade ediyorlardı. Tann tarafından yaratılmış olan bu insan özü itibariyle te­

miz, pak bir varlıktı. Kısa bir Budizm dönemi yaşayan insanın kendisinin kısa

yarattığını

Türkler,

insanın kaderini

öğrendiler. Ama bu dönem çok

sürdü. 1 93


Prof. Dr. Harun Güngör

Uygur hükümdan Bögü Kagan'ın 762 yılında gnostik bir du­ alizm olan ve Türkçe metinlerde" Eki Yıldız ve Üç Ödki Nom" diye adlandırılan Mani Dinini kabul etti. Mani dini Orta-Doğu kö�nli bir dindi. Bu dinin kabulü bir yandan Türk düşüncesini

ortadoğu düşüncesine açarken, diğer taraftan Türklerin yerle­ şik kültüre geçmesini sağladı. Ne var ki, Gök tann tarafından temiz bir varlık olarak ya­

kişi oğlu, Mani dinine göre Sac/as'la Namrael'in ilişkilerinden bir erkek dünyaya geldi, Buna Adam, bir de kız dünyaya geldi buna da Hava adını verdiler İşte insan bu iki var­

ratılmış olan

lığın ilişkisinden doğmuş şeytani bir varlıktı. İçerisinde nur zer­ recilderi taşıyan bu şeytani varlık insanın kurtuluşu için bir tür züht hayatı yaşaması gerekiyordu. Kıssa.ca bu insanın kurtuluşu dini emir ve yasakları yerine getirmesine bağlı idi Böyle olmakla birlikte dini eınirlere muhatap olunması açısın­ dan insanlar seçkinler ve laikler diye ikiye aynlınıştı. Bu durum Türk kültürüne tamamen yabancı bir durumdu. Mani Dinin ah­ laki esasları "eline, beline diline sahip ol!" cümlesi ile özetlenebi­ lecek üç mühür esasına dayalı idi. Temelini Zerdüştiliğin "Gof

tan nik, pendarı nik, leerdan nik =" .� Jb.;S � JI:.A! � Jl� düsturundan alan bu esas daha sonra Müslümanlığa geçerek gü­ nümüze kadar devam etti. Mani dinini kabul eden halkı Budizm. ve halk Şamanizmi yolu ile Türk düşünce dünyasına girmiş bulunan cin ve şeytan­ lardan koruyacak bir tann da yoktu.

Mani dini Türklerin yerleşik hayata geçmesini; Soğd alfabesi ile yazılan milli bir edebiyatın dogmasını, Budist literatür başta olmak üzere dönemin bütün kutsal kitaplannın Uygurcaya çev­

rilınesini sağlamasına, Bögü Kağan etrafında birkaç kurnaz şair ve edebiyatçmın meydana getiremeyeceği kadar büyük, oldukça 1 94


Türk Din Etnolojlsl

önemli ve ciddi bir mitolojinin doğmasını, Türk düşüncesini Or­ tado� düşüncesine açarak onun zenginleşmesini sağlamasına karşın Guınilev'in ifade ettiği üzere Teokratik bir devlete dö­

nüşen Uygur devleti, diğer diniere luırşı tlıkuulığı hoşgöriisüı­ lük nedeni ile yikılıp gitti. VI. yüzyılda Mekke'de dogan Müslümanlık kısa süre içinde Orta Asya bozlariarına ulaştqsı yılında Talas savaşı sırasında Türklerle tanışan Araplar ve onların taşıdıgı İslam �deolojisi, bu karşılaşmadan oldukça

uzun

bir süre geçtikten sonra Türkler

arasmda yayılmaya başladı. Türklerin kitle halinde Müslüman­ lıga katdışlan X. yüzyılda gerçekleşti. Türkler Arap ve İranlı­ ların tersine milli kimliklerini İslam'a gömüp Müslümanlıga ay­ kırı olur endişesi ile milli destanlarının çogunu unutup, Kur'an dili diye Arapça ve F�çaya meylettikleri için Türkçenin diplo­ masi ve ilim dili olarak gelişmesini engellediler. Türklerin bütün bunları yapinasına rağmen, Araplar Türklerin müslüman oluşları ile hemen hiç ilgilenmediler ve dönemin tarih kitaplarmda bile bu konuları görmezlikten geldiler. Orta Asya İslam k:üttürünün esasını Taberi Tefsiri ve yine Taberi'nin kaleme aldıgı Tarih'er­

rusul ve'/ müluk eseri oluşturuyordu. İslam'ın ilk dönemlerinde ideal tip olarak takdim edilen Hz. Muhammed'in yanına artık bu döneıiıde Makedonyalı İskender(=Zü/ karneyn) ve Anuşire­ van gibi isimler de katılıyor ve bunlar da birer İslam kahramanı gibi takdim ediliyor, özettikle Makedonyalı İskender adına is­ kendertuuneler kaleme alınıp, İslami litaratürde Zu'1 karneyn olarak takdim ediliyordu. Türkler Mani dini sayesinde insanın şeytani bir varlık ol­ du�u öğrenmişlerdi. Şüphesiz bu şeytani yaratığın söz konusu olumsuz özelliklerinden kurtulması gerekiyordu. Mani de 1 95

·


Prof. Or. Harun GOngör

zaten bu şeytani varlıgı kurtarmak için gelmiş, ona bir kurtu­ luş reçetesi sunmuştu. Müslümanlıkta İnsanı bir biçimde tanımlamalı, o da ona bir kurtuluş reçetesi sunmalı idi

(

Esasını Tevrat'tan alan Sami düşüncesi Mani gibi insanı doğrudan şeytanin çocuğu olarak kabul etmiyordu. Ancak Tevrat ve Kur'an'a göre Tanrı ilk insan olan Adem'i tozdan/topraktan ya­ ratmış onu cennetine koymuş ama onu yapma dediği şeyi yap­

tıgt için de cennetten kovmuştu. O cennetten kovulmuş, bir tür lanetlenmiş günahk3.r bir varlıktı. Yahudi ve Hıristiyanlar Ademi ilk suçlu sayarken, Müslümanlık bu konuda daha mu'tedil dav­ ranıyor ancak peygamberlik konusunda Yahudilerin peygam­ ber değil, kral olarak kabul ettikleri kendi atalarını Kur'an kut­ sal şahsiyetler haline dönüştürüyor, onları peygamberler olarak takdim ediyordu. Müslümanlar, Kur'an'da kendilerine sayısız

huri ve gıtmanların verileceği vaat edilmesine rağmen cennet­ ten kovulmuşluk psikozundan kurtulamadılar. Günümüzde bile bir Müslüman Allah'a dua etmeye başlarken ilk söylediği söz ". . .

Biz günahlair, mücrim, asi kullarız!" cümlesidir. Türkler Müslüman olunca Orta doğu Sami düşüncesindeki bir çok kavramı da aldılar. Artık düşünce dünyalanna Nesturi Hıristiyanlık ve Mani dini yolu ile öğrendikleri kavramların ya­ nında yeni kavramlar da giriyordu. Bunlann belki de en önem­ lisi

Allah

kavramı idi. Artık Müslüman Türkler daha önceleri

tapındıkları ve

Tengriil'ann

diye adlandırdıkları kutsal varlığı

kendi dillerindeki bir kelime ile değil, Mezopotamyalı 11/Efden türemiş bir kelime ile adlandınyorlardı. Orta Asya'daki Müslü­ man

Türkler söz konusu olunca bu defa da Tengri kelimesi ye­

Huda=Kuday'a bırakıyordu. Artık Tannnın yarat­ tığı kişi oğlu yerini Allah 'm yarattığı Adem oğlu ya da insan

rini Farsça

1 96


Türk Din Etnolojlsl

oğlu'na bırakınıştı. Kişi oğlunun temiz tabiatma karşın Adem oğlu günahkar ve nankör bir varlıktı. İnsan oğlunun çoğalıp yer yüzünü kapiayabilmesi için Adem oğluna bir eş gerekti. Tann Adem uyuklarken onun kaburga ke­ ıni�in birini alıp etle sarmaladı ve kadını yarttı. Bunun adı da Hava idi. Asıl günahkar olup Adem'i Cennetten kovduran da bu idi. Bu nedenle ona karşı her zaman dikkatli olunınası gereki­ yordu. Tann kutsal kitaplarında erkeklerin tarlası olarak nite­ lediği bu varlığın giyim ve kuşamına, hatta takıp-takıştıracağı süs eşyalarına kadar her şeyi dizayn etmiş ve .... hiçbir erke­ ğin kadın, hiçbir kadının da erkek elbisesi giymemesi gerekti­ ğini bildirmişti. Seınitik dinlerde Hava ile birlikte kadın da si­ yasi hayatın gelişiminde yer alıyor, kadınların kıskançlıkları, bir oğlunu diğerini tercilıle hak gaspına neden olma gibi husus­ lar dikkat çekiyordu. "

Kendi kültürel geçmişinde erkek ve kadın ayrunı olmayan kişi oğlu, Adem oğluna dönüşünce öncelikle bu aynını yaptı. Artık karşısında şeytanı temsil eden kadın vardı. Ona güven­ memeli idi. Bozkır kültüründe hükümdar olan kadın artık evi­ nin kadını olmalıydı. Evlilik müessesesi, akrabalık sistemi değişti. Hukuk, Ahlak değişti. Arapların kendi tarihinden doğan ve ilk anda bizi hiç ilgilendirmemesi gereken meseleler bizim milli problemlerimiz haline dönüştü; bu durum toplumda aynşmalara ve sonunda da toplumsal çatışmalara neden oldu. Dinsel nedenlerle devletin düşmanı olunabileceği düşünce­ sine yabancı olmalarına karşın, iradesi elinden alınarak kul ha­ line getirilen kişioğlu artık kendi isteklerini değil, tannnın is­ teklerini yerine getirmekle, onun için savaşıp onun için ölmekle mükellefti. Sami dini düşüncesinin temelini oluşturan korku ve '197


Prof. Dr. Harun Güngör

tehdit Ni.zamü'l-Mülk'ün siyasetımamesinde hükümdar/ann ken­ dilerini tanrıyı memnun etmeye adamalan gerektiği cümlesi ile

ifade. ediliyordu. Bunlan yapmazsa karşılı�da cehennem de"

- ..

nilen kOrı.culıç ateş vardı. Türkler için artık ıduk yir sub yoktu. Kişi �u olmaktan çıkmış Adem oğlu için birde tarih gereki­ yordu. İran ldUtür çevresinde Afrasyab'ı Alp Er 1\ınga'ya dönüş­ türterek onu ata kabul eden Ademoğlu, Arap kültür çevresine gi­ rince A1p Er Thnga'yı da bir tarafa bırakıp kendini Nuh'un Oğlu Yafes'e bağlayarak Sami kültür içinde kendine bir yer edinmeye çalıştı. Artık onun dünyasmda Tevrat'ta yer alan Sami kahraman­ lar ve onların kahramanlık ve aşk konuları vardı. Potifar'm kansı Züleyha'nın Raşel'in oğlu Yusuf'a olan aşkı ideal aşk olarak Türk edebiyatında yerini aldı. Artık onun düşünce dünyasında Türldüğe yer yoktu. Öyleki; Türkler tarihte hiç eşi ve benzeri görülmemiş bir biçimde kabul ettikleri İslam lehine geçmişteki bütün tarih kül­ tür, destan ve hatta dillerini bile Türklerin cahiliye dönemi ola­ rak niteleyip reddetlti er. Hem de bu nitelerneyi en milliyetçi ola­ rak geçinenler bile yaptılar. Birfini gıbi bir bilgin bile Türkçe ile ilim yapılamayaca.pıı söylemekten geri ka1madı Selçuklularla başlayan kültürel bozulma en açık ifadesini Nizamü 'i-Mülk'ün siyasetnamesinde bulurlcen, Satuk Bl$a Han mitinin etrafında İslamlaşmasını tamamlayan KarahanWar. l?a­ tılı tarihçilerin tek Arap niteligi "Yusuf' olan adıdır" dedikleri Yusuf Has Hacip kaleme aldı� K.utadgu Bilig adlı siyasetname­ sinde "Ve biz, '/Uran/ı/ar, biz ona Kutadgu Büig adını verdik de­ mekte, İslamiyet'in karşısına Thran'ı koymakta, Müslüman emir­ Iere Türk beylerini tercih etmektedir. Kutadgu Bilig ve Siyasetname karşılaştınldığ1;nda XI. Yüz­ yılda Türklerin iki toplum tipi oluşturduklarını görmekteyiz: .·

1 98


Türk Din Etnolojlsl

Birincisi ulus duygusunu koruyan Ulus toplum, di�eri de Müslü­ manlık İran ve Bizans kültürü ile şekillenmiş bir toplumsal yapL Ümmet/Cemaat. . .. Ümmetlcemaatte bireyin adı, hak ve htırriyeti yoktur. Kendi­ sine tamnan bir hak ve hürriyet varsa o da Zıllullahıfi'l Arz. Yani yerytıztınde tannnın gölgesi olan Padişalumız efendimizin bize lütfetti� şeydir.. Tann o11lara mutlak itaati emretmiştir. Ulus toplum referansını Göktürk kitabelerinden alır. Tophonda kadın ve erkek eşit haklara sahiptir hatta kadının ailenin temeli ol­ ması nedeniyle sosyal hayatta yeri yüksektir. Yusufkitabında "ka­ dm ararken güzel bir yüz arama, güzel huy ara... kadın erdemli olursa yeteri kadar güzelleşecektir. Güzelliği gösteren erdemdir. demektedir. Söz konusu bu dtıştınce, temelini şeytan kadın sure­ tinde gelir. kadın suretinde gider anlayışı üzeriıie kurulmuş Si­ yasetnamede ifade edilen fikirlere oldukça terstir.

Bu farklılaşma ne zamana kadar stırdtı?

Türk Dünyasında referansını Orhon kitabelerinden alan ha­ reketler oldu mu? Elbette oldu. Türkiye Cumhuriyeti bunu ger­ çekleştirmeye, kul değil, eşit haklara sahip yurttaşlar yetiştir­ meye gayret etti. Başarılı oldu mu?

Bunu söylemek pek nıümktın değil! Şimdi de�er yargılan İslami arabizm tarafından şekillenen ve fakirinden haline şükretmesi, zengininden Omer olunması istenen bu kul, haklema de�, birilerinin lütfuna ihtiyaç duy­ makta, her gün binlerce yayın organı tarafından beyni yıkanan ve düşüncesine ambargo konulan bu yaratık, insanlan dinli­ dinsiz diye ayrıma tabi tutmakta, Talmudik düşünce üzerine temellenmiş dini anlayışı ile kendisiyle alay edercesine Yahu­ dilik ve Yahudilere karşı çıkmaya, hangi temele dayandığını 1 99


Prof. Dr. Harun Güngör

bilmediği düşünce doğrultusunda dünyayı düzenlemeye ça­ lışmaktadır. O artık Kişi oğlu değil, E-lo-im'in toprağın tozundan şekil­ ·.

Jendirip, bumuna nefes üflediği ·Ve kelime anlanu kırmızı olan Adam Oğludur. Bu semitik düşünce ile kirlenmiş Adam oğlunu Kişi oğlu ha­ line getirmek mümkün mü?!

Bunu için Yu-Lu- Ta- Çi gibi bir kişiye gerek vardır.


DiZiN A

Çahşabat 1 5 1

Adem 2, 144, 146, 196, 1 97, 198

Çakır 17, 179, 1 80, 1 8 1 , 1 82,

Adventist 10, 180, 1 8 1

1 83, 1 84, 185, 1 86

Ak din 12, 16, 44

Çaluu 62

Albastı 75

Çaydan 1 37, 148

Allahlık 3 1 , 182

Çet Çolpan 12, 16, 44, 45, 47

Aşkaniye 1 30

Çuvaşlar 10, 1 8

B

D

Bakşı 108

Deus Otiosus 193

Baptist 1 0, 1 80, 1 8 1

Diderot 1 17

Bayat 22

Digormisoglu 192

Bay Ülgen 24, 37, 43, 59, 61, 63,

Dingir 2 1

67, 70, 71, 75, 77

Dolgan l l

Bektaşi 70 Bia 148

E

Bolbaka 179

Eliade 14, 1 5, 23, 32, 33, 36, 69,

Bö 56

70, 78, 81, 82, 93, 107,

Budizm 7, 9, 12, 30, 32, 43, 81,

1 33, 145

1 30, 1 37, 1 39, 140, 193,

Erlik 36, 37, 43, 45, 59, 67, 70,

194

74, 75, 77, 1 57 Erteng 147

c Couliano 14, 82, 93

F

Cungarya 43, 44, 46, 47

Futtak 130, 1 3 1 201


Prof. Dr. Harun Güngör

/

G

L

{ipnruUev 28, 29, 40, 68, 107,

Laban 103, 104

1 64, 195

Lamaizin 12, 44, 52 Lasko 1 1 8

H Hadi 140

M

Hakas 10, 13

Mar Maryanı 130

Harran 94

MazdaUrrn 43, 130, 137, 140

Hanxn 2, 8, 38, 94, 96, 163, 182

Melik.of 70

Hava 1 94, 197

Meşhed 157

Haydari 70

Mihr 135

Hitit 173

Mola 1 57

Moşkov 1 87, 189, 190, 191, 192 ı, ı lduk 25, 27,

Musa 94, 96; 97, 1 19, 140, 146 72

tdi 22

İnzov

N 180

Namrael 144, 194

lye 65

Nuh 146, 198

K

O, Ö

Kalenderi 70

Ongolox 127

� 32, 33, 36, 37, 56, 58, 65,

Ongos 127

66, 67, 108

Ongun 127

� 9, 36, 37, 65

Oyrot Han 46, 47

�aznanlı 188, 189, 1 90

Oyun 56, 59, 65, 108

Karamurt 56, 62

()ti[ken 25, 26, 72, 182

Kayseri 8, 165, 1 72, 1 73, 1 77, 1 90

p

Kesene 1 57

Paraklet 146

Kopuz 62

Partlar 130

Ksenefontov 93

Perkios 78, 79, 85, 87, 92

Kuman 179

Possede 35 Possesion 34

202


TOrk Din Etnolojlsl

Potapov 68, 107

Torlaki 70

Pravoslav Dini 1 79

Tôz 74

Presbiteryan 10, 181

1tufan 56, 139, 140 1\ıva l l, 1 3

R

'l ungür 62

Rebeka 102, 103 Rerikh 47

U, Ü

Rufai 70

Umay 47,_ 75 lJygur 138, 139, 140, 148, 194,

s

195

Saclas 144, 194

lJz 179

Saha l l, 13

Ozüt 74

Sernedeant 135, 147 Sin 157

V

Sina 95

Vahhabi 164

Sramana 55

Velihanov 107

Sümer 173

Vision 95

Şapurgan 132, 146 Şit 146

y

T

Y'ımki 151

Tadıbey 56

Yusuf Has Hacip 32, 198

Yesevi 70

Taoizm 7, 100, 140 Taşnine 159

z

Tengrilik 137, 148

Zmdık 136

Tofa 1 3

Zincidere 192

Tokarev 12

Zucvanizm 1 30

203


OSMAN DOGAN


Urkis a

FUQ.r Akinılan E B U B E Ki R

INCf.WMI' - ARAŞTIRMA

GÜNGÖR

1



Prof. Dr. Orhan TÜRKDOGAN ••

••

TURKIVE • DE KOY

SOSYOLOJiSi -;. , "

'




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.