İbrahim Kafesoğlu - Bulgarların Kökeni

Page 1


BULGARLARIN KÖKENİ

Prof. Dr. İbrahim KAFESOGLU

TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ


Yoyınleyen

Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü,

1 7. Sokak No : 3A Halıçelievler - ANKARA Tııl.

:

n H :ı5

Dizilip Besıldıjtı Yer

:

-

1 3 31 00

Ayyıldız Matbaası A.Ş., TandoAan Ankara - 1 985


III

İÇİNDEKİLER Sayfa SUNUŞ ..... .... ..... . . .

...

..

..

. . ..... .... ... . .

...... . .

.

.

.

.. .

V -VIII

························································

IX

Bulgarlar'ın Tarihi Kökeni ..... .. . . . . ..

1

GİRİŞ

.

.

. ... . .

Bulgar adı

1- 4

Onogurlar

4 - 11

Bulgar Devletleri . .. ... ......... .. .. . .. ..... .. . .. ..... .

11

Büyük Bulgaria Devleti .. . ............ .

12 - 17

Tuna Bulgar Devleti ....... . . .... .... .

..

17 - 32

İ til (Volga) Bulgar Devleti . . . . . .. ..

32

.

.

..

.

.

.

Bulgarlar'ın Kültürü ......... .

.

...

Din

..

.

33

. . . . ....... .. . ... . .

.

33 - 37

...... .

................

.

. . . ... .

.. ... ....

Dil ve Yazı

..

.

...

.

. .

. .

.

.

... ...

. . ... . . .. .... .. . .. . .. .. .

. .

.

.

.

. .

.

Hükümranlık ve İdare . . . .. . . ..

..

...

..

.

..

.....

37

-

45

45 - 50

Ekonomi . ............... . . .

.

. ..

.

50

-

52

San'at. . .

.

..

.

52

-

56

..

.. ....

. .

... .... .....

.. .... . .. . . .... . .

.

.

.

. .

..

.. .... ....... .



v

SUNUŞ Üç kıtada yurt edinen Türkler'den, Hun Türk­ leri. M .Ö. 204 yılında diğer boy ve oymakları da liderliğinde toplayarak, Asya 'da varlığını M.S.216 yılına kadar sürdüren Büyük Hun İmparatorlu­ ğu 'nu kurmuştur. Dış tahrik ve iç çekişmeler yü­ zünden İmparatorluğun çökmesi üzerine, boy ve oymaklar dalgalar halinde batıya göçerek yeni yurtlar edinmişlerdir. Hunlar'ın bir bölümü. M.S. 375 yılında, Ural ve Altay Dağları'nı aşarak Karadeniz'in kuzeyin­ den Balkanlar'a inerek Avrupa Hun İrriparatorlu­ ğu'nu kurmuştur. Bu imparatorluğun (M.S.454} yı­ kılışı. Doğu Avrupa 'da bir güç boşluğu yaratmış ve 5 yy. Bizans Tarihçisi Priskos'un belirttiği gibi, (461-465 yılları arasında} Asya'dan batıya doğru Türk boy ve oymaklarının yeniden göç hareketine sebep olmuştur. Bu göç neticesinde Kafkaslar'a yerleş�rek Avar Devleti 'nin hakimiyetini kabul edenler, daha sonra Bulgar diye isimlendirilmiş­ lerdir. Priskos'un kaydına göre: Kafkaslar'a yeni gelenler, Hunlar ile karışmadan önce Bulgar ismi yerine, "Ogur" (Saragur

=

Ak-Ogur, On-Ogur

=

10

Ogur, Urog I OgurJ adını taşıyorlardı. Yani, Bul­ garlar, Hun Türkleri ile Ogur Türkleri'nin karışıp birleşmesinden meydana gelmiş yeni bir Türk top­ luluğu idi. 1R82'de A. Vambery tarafından belirti­ len bu yeni topluluğun, yani Bulgarlar'ın Türk as-


VI lından geldiği görüşü, zamanımızda üç ilim ada­ mının; 1922-1939 yılları arasında Bulgaristan'da arkeolojik kazılar ve san'at tarihi araştırmaları yapan G. Feher, Türk filolojisi mütehassısları Gy. Nemeth ile L. Rosonyi'nin dil incelemeleri sonun­ da kesinlik kazanmış, birçok tanınmış dilci ve epigrafıst tarafından da teyid edilmiştir. Bulgarlar'ın önderi Kurt, başarısız İstanbul ku­ şatmasından (626) mağlup dönen Avar hakanının ölümü üzerine, Balkanlar'da ve Doğu Avrupa'da si­ yasi nüfuz iddiasını bırakmak zorunda kalan Amr hakimiyetini tanımayarak, Bulgar adını ta­ şıyan devleti {635) kurmuştur. Bu devlet, Kafkas­ lar'ın Kuzeyi ve Azok Denizi havalisini içerisine aldığı için "Magna Bulgaria" (Büyük Bulgarya) diye de isimlendiriliyordu. Devletin kurucusu Kurt'un ölümünden sonra, evlatları arasındaki siyasi çe­ kiımeden yararlanan komıu Hazar Devleti 'nin baskısı, yeni göçe sebep olmuştur. Kurt'un büyük oğlu Bayan, kuzeye doğru göç ederek Volga (İdil) Bulgar, Esperükh isimli 3. oğlu da Balkanlar'a ge­ lerek Tuna Bulgar Devleti'ni, yani bugünkü Bulga­ ristan'ı {681} kurmuştur. Avrupa Hun İmparatorluğu'nun Balkanlar'da­ ki mirdsına sahip olan Tuna Bulgar Devleti, Atti­ la 'nın ölümünden sonra Avrupa 'da bozulan siyasi dengeyi sağladığı gibi, kültür ve medeniyetin ge­ lişmesinde de önemli rol oynamıştır. Tuna Bulgar­ ları, tarım işçiliğine dayanan ekonomik yapıları icabı, yerleşik hayata daha yatkın olduklarından, yurtlarını çeşitli san'at eserleri ile donatmışlardı.


VII Preslav, Pliska ve Madara şehirleri, ihtişamlı ya­ pılar, anıtlar, saraylar ve su kanalları ile bezen­ mişti. Şehirler orasında muntazam yollar ve köp­ rüler ropılmıştı; yurtlarını yer yer mimari eserler

ile süslemişlerdi. Bulgar Türkleri'nin mimarisi, o

zamana kadar görünenlerden farklı biçimde, yeni bir üslüp ile ortaya çıkmıştı. Bulgar san'ot tarihçi­ si B. Filofun belirttiğine göre; eski dönem Roma ve Bizans inşôot malzemesi olan tuğla ve moloz­ çokıl yerine ağır, kocaman blok taşlar kullanılı­ yor, böylece yapılar birer ôbide heybeti kazanıyordu. Bulgar Türkleri, IX. yüzyılın sonlarına doğru kuzeyden gelen İslav seli içerisinde yavaş yavaş erimeye başlamışlardı. Bu erime, kendilerine va­ tan kavramım, askeri teşkilôtı ve disiplini öğret­ tikleri İslavlar'ın dilini ve dinini (HıristiyanlığıJ kabulden sonra daha da hızlanmış ve sonunda ye­ ni bir Bulgar milleti meydana gelmişti. Bcizı ilmi eserlerde yoktan millet yaratıldığı görülmüştür. 400 yıl kendi, 300 yıl Bizans ve 500 yıl da Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşayan Bulgar milletinden XIX. yüzyıla kadar söz edil­ mezken, bu yüzyılın ilk çeğreğinde Bulgar lehçe­ siyle 4 kitap yazılmıştır. İlk defa 1830'larda Rus Pon-Slavistlerden Venelin, "Slav Asıllı Bir Bulgar Milletinin Mevcudiyeti" tezini ortaya atmıştır. Daha sonraları ise, bu görüş ilmi inceleme konusu yapılmıştır. 1856 Paris Andlaşması ile İslcihat Fermam'ndan sonra başlayan tolerans dönemin­ de, Pan-Slavist çalışmalar sonunda, 20 yıl gibi kı­ sa zamanda (1856-1876] yeni bir Bulgar milleti


VIII doğmuştur. Hayden Gerov'un 1880'lerde yazdığı Bulgarca sözlükte, Bulgar dilindeki kelimelerin %

40'ım yabancı asıllı, bilhassa Türkçe kelimele�

rin oluşturduğu tesbit edilmiştir. Dünya'da yaşamış birçok millet veya kavim­ lerin, tarihi akış içerisinde bir kısmının yok oldu­ ğu, bir kısmının ise, varlıklarını günümüze kadar devam ettirdikleri bilinen hir gerçektir. Milletlerin tarihini araştırmak, yeni kaynaklar bulmak ve ge­ lecek nesillere aktarmak, ilim adamlarının insan­ lığa yapacakları en büyük hizmettir. Bu düşünce ile 18 Ağustos 1984 tarihinde kaybettiğimiz Hoca­ mız İbrahim KAFESOGLU'nun Güney Doğu Av­ rupa Araştırmalar Dergisi'ndeki makalesini kü­ çük bir kitap halinde okuyucularımıza sunuyor, aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyoruz. TKAE


IX

GİRİŞ Balkanlar'da 681 senesinde kurulan Bulgar Türk Devleti (Bulgaristan), siyasi istiklale sahip bir teşek­ kül olarak tarih sahnesine çıkışının 1300. yıldönü­ münü, 1981 'de törenler, san'at gösterileri, ilmi top­ lantılar ve şenliklerle kutlamıştır. Dikkate sunmak gerekir ki, Bulgarlar'ın, siyôsi varlıklarına başlangıç olarak din, dil ve soy yönünden tamamen İsldv-Bi­ zans kültür çevresine girdikleri 864 yılını değil de, devletin Türkler tarafından kurulduğu tarih olan 681 yılını kabul etmesi, bir gerçek oluşun doğruluğu­ nu teyit yanında, zamanımız Bulgar aydınlarının zihniyetindeki öz atalarına ôit şu ur-altı gizli güç hô­ linde yaşayan çok manalı bir duygunun ôdeta. açığa vurulmasıdır. Biz bu yazımızda, yabancı tarih literatüründe umumiyetle (( Proto-Bulgar ))lor (yalnız Macar ilmi araştırmalarında: Bulgar-Türkler) diye anılan Türk­ Bulgarlar'ın tarihi ile, Tuna Bulgar Türk Devleti 'nin gelişme 'safhaları ve kültürünü ana-hatlarıyla tanıt­ mağa çalışacağız.



1

BULGARLAR'IN TARİHi KÖKENİ Bulgar Adı:

200 yıla yakın bir zamandan beri Bulgarlar'ın menşei üzerinde durulmuş, yerli-yersiz deliller ile­ ri sürülerek, Tatar [ Moğol] ( J.Ch .v.Engel, 1797 ), İ slav (Y. Veneli n , 1829 ), karışık c inslerden (Ch . Fraehn, 1832), Urallı [Fin-Ugor] (P.J. Şafarik, 1863), Fin (R. Reosler, 1871) oldukları iddia edilmiştirı1ı. Nihayet ilk olarak 1882'de A. Vambery tarafından belirtilen, Bulgarlar 'ın Türk asl ından geldiği görü­ şül2t, zamanımızda üç ilim adamının: 1922-1939 yıl­ ları arasında B ulgaristan'da arkeoloji k kazılar ve san'at tarihi araştırmaları yapan G . Feher, Türk fi­ lolojisi mütehassısı Gy. Nemeth ile L. Rasonyi'nin d i l incelemeleri sonunda kesin l i k kaza n m ış ve da­ ha sonraları da -aşağıda görüleceği üzere- birçok tanınmış dilci ve epigrafist tarafın dan pek i ştiril­ miştir. Varılan ilmi sonuçlara göre, V . asrın son çeyre­ ğinden önceleri tarihte ((8ulgar)ı diye bir kavim ve bir ad mevcut değildi. Bu kelime ilk defa, Bizans İmparatoru Zen an (474-491) 'un, Doğu Gotlarına karşı kendine askeri destek sağlamak için 482 'de yardımlarına başvurduğu Karadeniz'in kuzey-bat ı (1)

Bk. V. Beşevliev I Türk. tere: T. Acaroğlu /, Proto-Bulgarlar'ın dini, Belleten, sayı 34, 1945, s. 213; i. Şişmanov, L'Etymologie du nom ((8ulgare)), Keleti Szemle, iV, 1903, s. 47-85.

(2)

A. Vambery, Der Ursprung der M a gya ren Leipzig, 1882, ,

s. 55 vd.


İHRAHİM KAFESOCLU

2

kıy ılarında oturan bir toplul uğu göstermesi üzeri­ ne o rtaya çıkmışt ı r<3ı. B ulgar deyi mi Türkçe'den başka hiçbir dilde izah ed ilememiştir. Türkçe'de manası ise açıkt ır : karışmak, karıştırılmak, karış­ mış 0Jmak<41. Esasen bu ad 470-480 arasında doğu Avrupa'da vukua gelen tarihi hadiselerin bir ifade­ sinden başka hirşey reğildir: Bat ı Hun İmparatoru Attila'nın ölüm ünden (453) sonra ilk iki oğlu, asi Germen kahHeleri ve Bizans ile savaşlarda ölmüşler ( İlek = İl-lig: 454'de ve Dengizik =denizcik: 469'da), en küçük evlat İmik (Er-ııek =Türkçe: cr-cik). kar­ deşlerinin, eski hakimiyeti deva m ettirme maksadı­ na yönel ik mücadelelerinin başa rısızl ıkla sonuç­ lanması üzerine Orta Avrupa 'da tutunmanın artık imkans ızl ığını anlayarak, etrafına toplanan. savaş­ tan yorgun Hun kal ınt ıları ile birlikte doğu ist ika­ metine çekilerek, ulaşt ığı kuzey-batı Karadeniz sa­ hillerinde, kendi soylarından ve aynı kült üre sahip diğer Türk kütleleri ile karşılaşm ış ve hu iki zümre (3)

Bizans tarihçisi İonncs Aııtiokheus (7. asır)'ıın eserinde. lık. Gy. tvloravcsik, Byzanlinolurcir.o 1

=

B zT I 1942. 1. s. 50. 173:

1958', ( , s. 3 1 9, (ilgili bilginin o devir hadiselerine çağda�

tarihçi Priskos'dan alındığı tahmin ediliyor). (4)

Bk. Gy. Nemelh, A Honfoglalci Magyarsog kiulukulıisıı

[ HMK). 1930, Bp. s. =

r ışmak = r

95-98 (Türkçe: bulga-mak bula-ıııak = k;ı­

/ isim eki ile /

=

Bulga

=

rışıklık: Orhun, Kül Tegin kitabesi. besi.

rf; Bulgak, lıulgnç : k;ı­ kuzey, sır. 4, Hi/g,, kilu­

doğu , sır. 29; Tonyukuk kitabesi, sır. 22: A. C;ıforoğlu.

Eski Uygur Sözlüğü [

=

EUSf, Istanlıul, 1968.

s.

52. Esasen

((Balkanı) adı da Türkçe'dir (bk. L. Rasonyi, Török uılutcıkô Mugyar etymologiai szotarhoz,

Budapesl, 1941. s. 2 vd.�


3

B U LGARLARIN KÖKENİ

karışıp birleşmi şlerdi ki , Bulgar ismi de bunu belgelemekte idi15l. Ancak Avrupa'dan dönen Hun Türkleri ile ka­ rı şan doğudaki kütleler de, bulundukları Karadeniz bölgesinin eski sakinleri değillerdi, oraya batı Sibir­ ya 'dan yeni gelmişlerdi. Bu hususta Bulgar tarihinin lrnşlarını ayd ınlatmak bakımından fevkalade değerli malümal veren 5. yy. Bizans tarihçisi Priskos'a göre, 461-4fi5 yılları arasında Asya'dan batıya doğru büyük göç 'hareketi olmuş, en doğuda oturan Avar kavmi­ nin, komşu Sabar kavmine taarruzu dolayısıyla, on­ ların da yurtlarından ayrılarak daha batıdaki kütle­ ler üzerine yaptığı baskı neticesi, o zamana kadar Attila idaresindeki Hun İmparatorluğuna bağl ı olan hu toplul uklar da yerlerini terk ederek Karaden iz'in kuzey d üzl üklerine kadar çekilmek zorunda kalm ış­ lardı. Bugünkü güney Rusya bozkırlarını baştan başa işgal eden yeni gelenler -Hu n la r ile kar ışma­ dan önce şüphesiz- Bulgar diye anılmıyorlar, fakat Priskos'un kaydına göre Ogur ( Saragur Ak­ Ogur, On-Ogur 10 Ogur, U rog / Ogur ) ad ını taşı­ yorla r�ıı6ı. Yani, Bulgarl a r Hun Türkleri ile Ogur Türklcri 'nin karışıp birleşmesinden meydana gel­ miş yeni hir Türk topluluğu idi. =

=

[5]

Hu hadisulur hakkında tafsilat iı,;in : B . Szı!sz. A Hunok tör·

tem!lı!, Aıtilu na gykirô/y, Hudapesı. 1 942. s. 423-439. Nite­ kim

Bulgur l /ôkon/orı l.istP.si nde (aş. bk.] lrnek, Bulgarla­

rın atası olarak gösterilmiştir. 481 'lerde «Bulgar-Hun)) ımmsi ihtimal Alp-Erdem (

s. lfi8). (6)

=

l ib ı:? rlem ) adında idi (HMK, .

Priskos (5. asır)'dan naklen. RzT. 1, 1 958. 2 1 9. 267, 487; HM/(. s. 98 vd. 1 78.

s.

65 vd, 1 90; il,


İBRAH İ M KAFESOÔLU

4

Onogurlar: Bunlar, Çin kaynaklarına göre, m.ö. 3 . yy. son­ larında, Asya Büyük Hun İmparatorluğu'nun batı kanadını teşkil eden bir Türk kolu olup, Tarbaga­ tay kuzeyi ve Kobdo havalisinde oturuyorlardı. M.ö. 1. asır ortalarına doğru yazılmış olan Çin yıllı­ ğı Shi-ch'i bu kolu umumi Hu-kie U-k'it (F. Hirth, 1899), Hu-kie Wu-chieh Wu-kie (P. Pelliot, 1920), Ho-k'ut (De Groot, 1921), Ho-ku (L. Ligeti, 1940) adı altında zikretmişl71 ve aynı koldan önemli bir kabile olmak üzere sincap kürkçülüğü ile meş­ hur Ting-lingleri tanıtmıştu-ı•ı. Bu ad Türkçe teyin-li (sincap-lı) demek olduğu gibil81, vaktiyle F. Hirth ta­ rafından asıl söylenişinin «Ugırı> (Uygur değil) ol­ duğu teshil edilen Wu-ki, Hu-kie (ve diğerleri) sözü de Türkçe eügur dan başka birşey değildirl10ı. =

=

=

Ogurlar'ın tarihi m.ö. ki asırlarda daha da geri­ lere gitmektedir. Zira adlarındaki R, Türkler'in

(7)

F. Hirth, Ueber Wolga Hunnım und Hiung-nu, S P A W, il. 2, 1899.

s.

270; F. H irth,

Hunnım forschungen, Keleti Szemle.

il 1901. s. 63; De Groot. Diıı Hunnen der vorchristlichen .

Zeit,

Herlin-Leipzig, 1921, s. 210, 221; L. I.igeti ffürk.

lerc./. Attila (6)

ve

Hunları. İslanhul,

Bk. Gy. Nômcth, llMK.

s.

1962,

s.

36, 53.

115 vılrf.; S in cap avcıları ve

kürkçiileri Ting-ling'ler için geniş bilgi: W. Ehe rh ar d. Çinin şimal komşuları, Ankara, 1942, s. 70 vd.; B. Ögel, ilk Töles Boyları, Belleten. [9)

Gy. Nemeth. HMK, s.

(to) Gy. Nemeth, HMK.

s.

fı 46,

sa

l 14. 115 vd.

1948,

s.

795 vdd.,605 vdd.


B U LGARLARIN KÖKENİ

Asya 'da m.ö.

1.

5

bin ortalarına doğru iki ana gruba

ayrılmaları sonucunda, her iki kütlenin dillerinde vukua gelen söyleyiş farkı dolayısiyle, diğer kola mensup Türkler'in dilindeki Z sesine mukabil mey­ dana gelmiştir, yani Türkler biri Z sesini muhafaza eden, diğeri, onun yerine R telaffuz eden grup ol­ mak üzere ikiye ayrılmışlardırt11ı. Bu ayrılma, m.Ö. 3. yüzyılda kesin şekli almış olmalı idi, çünkü bir gö­ rüşe göre, bir kısım Türkler'in Orta Asya'dan batı­ ya Hazar-Ural dağları yönünde göçleri o asırda artık tamamlanmış bulunuyorduı12ı. Ancak batıya göçen Ogurlar'ın (=Batı Türkleri) lehçesi ile, o asırlarda yurtlarında kalan Türkler'in {=Doğu Türkleri: Hunlar, Tabgaçlar, Gök-Türkler, Uygur­ lar, Peçenek-Kuman /Kıpçak/, Uz grupları, Sabar­ lar, Hazarlar) lehçesi arasında zamanla gelişen fo­ netik fark yalnız Z-R değişmesinden (Oğuz, Ogur) ibaret olmayıp, daha az yaygınlıkta Ş > l, Ç > ş, Y > d,

c,

A > i hallerinde görünür. Mesela Batı

lehçesinde bel Doğu lehçesinde beş (5); Batı'da dilom, Doğu'da yılan; Batı'da ir-, Doğu'da yaz- vb ... Bu değişiklikler bazı yer adlarında ve kültür keli­ melerinde dikkati çekmektedir: Doğu (Oğuz) lehçe=

( 1 1 ) Mesela, Tengiz (deniz) - Tenger, öküz - ökör vb .. , bk. Gy. Nemeth, HMK, s. 85; R. Rahmeti Arat, Türk şiveleri· nin tasnifi, Türkiyat Mecmuası, X, 1953, s. 96 vd., 129; 1. Kafesoğlu, Türk tarihinde Moğollar ... , Tarih Dergisi, sayı 8. 1953, s. 1 16 vdd. Daha bk. O. Pritsak, Der Rhotazismus und Lombdoizmus, UAJhb. XXXV, 1 964,

(12)

s.

337-349.

K .. Czegledy, Nomdd nepek vdndorldsa napkelettöl napn· yugotig, Bp. 1969, s. 108 vd.; Ayrıca bk. ve krş. G. Cl auson

,

Türk, Mongol, Tungus, Asia Major N.S. V I I I , 1 960, s. 1 1 7.


6

IBRAHIM KAFESOCLU

sindeki yaz-mak fiilinin Ogur lehçesindeki karşılığı ir-'dir. (Macarcaya da böyle geçmiştir, aş. bk.). Di­ ğer taraftan eski Grek coğrafyacısı Ptolemaios'un coğrafya'sına (m.s. 160-170 arasında hazırlanmış­ tır) eklediği bir haritada Hazar Denizi'ne kuzeyden dökülen ırmaklardan birinin adı (<Daikh)' diye belir­ tilmiştir ki, bahiskonusu su, umumi Türkçe'de (Do­ ğu veya Oğuz lehçesinde) «Yayık)) olarak bilinen Ural nehridirl13ı, Bu kayıt, milad sıralarında Ogur­ lar'ın Hazar-Ural dağları arası - Volga bölgesinde oturduklarını gösteren kesin belge niteliğindedir. Böylece, aslında, Türkçe'de boy (kabile) manasın­ daki <(Olo) kelimesinin çoğul şekli olan Oğuz (ok

+

z)

adlı bütün Doğu Türkleri'nin kardeşleri oldukları anlaşılan Ogur (ok + r)'ların teşkilat bakımından Oğuzlar ile aralarında bir fark yoktur. Oğuzlar, do­ ğuda bilindiği üzere, kabile ittifakları halinde yaşı­ yorlar, ((bodun)) denilen bu federasyonlar çok kere ittifa�a dahil boy sayısı ile anılıyordu: Dokuz Oğuz {9 ok + z); On-ok (10 ok), B Oğuz, 3 Oğuz vb... Ayrı­ ca Türk siyasi ve idari kuruluşlarında ak(sarı)-kara, küçük-büyük, iç-dış (taş), doğu-batı vb .. gibi teşki­ latlanmalar da vardıl141 Benzer tarz kuruluşlar Ogurlar'da da görülmektedir. Nitekim Priskos, Ogur­ lar'ın Saragur (sarı-ak Ogur), Onogur (10 Ogur) •

.

(13) A. Berthel ot, L'Asie oncienne centrole et sud-orientole d'opres Ptolemee, Peris, 1 930, s.

222; Gy. Nenıeth, HMK,

s. 112. (14)

Bu hususlarda geniş bilgi i çi n : İ. Kefesoğlu, Türk Milli Kül­ türü [ TMKJ, lstenbul 1983 (Eski Türkler'de ((feşkilarn a

bahsi).


BULGARLARIN KÖKENi

7

grupları halinde yaşadıklarını belirtmişti. Daha sonra da, Bulgar adı yanında eski isimlerini de kul­ lanmağa devam ettikleri anlaşılan Ogurlar, hadise­ lerle çağdaş olan Bizans (Prokopios, 6. yüzyıl orta­ ları, Agathias, ölm. 581) ve Utin ( Yordanes, aslen Germen, 550'lerd� ) tarihçilerine göre, o sırada Volga'dan Tuna ağzına kadarki geniş sahada yayıl­ mış olarak, Bittigur (5 Ogur), Ultingur-Altziogur (6 Ogur), Kutrigur-Kuturgur (<ffukurgurıı 9 Ogur), =

Ungur-Hunugur-Onugur (10 Ogur), Utigur-Ut­ rirgur («Oturgur 30 Ogur) tarzında kurulmuş fe­ =

derasyonlar teşkil ediyorlardı•11ı. Bunlardan bir kıs­

Sarı (ak) Ogurlara karşılık «Kara-Ogurn (veya Kara-Bulgar) kanadını temsil etmiş olmaları ihtimal

mını

içindedirl1•ı. Ogurlar, İrnik'in halefi Mundo (Mun­ cuk?) ve ondan sonra gelen 4 hükümdar zamanın­ da, idari bakımdan ayrı olsalar da, siyasi yönden, hele dıştan herhangi bir tehlike beklendiği anlarda, aralarında iş birliğini korumuşlardır. VI. yüzyıl or­ talarına rastlayan bu tarihlerde iskan yerlerini de şöylece tesbit mümkün olmaktadır: Kafkaslar kuze(15)

Bk. BzT, il, bk. indeks; TefsilAt için, bk. B. Szaz, A Hılnok... ,

s.

467 vdd.; Gy. Ne meth , HMK, s. 19, 75, 87, 91,

1 75, 1 78. 201. (16) Bk. De Administrando lmperio (Bizans imparatoru K. Porphy­

rogennetos'un

eseri,

10

yy.),

il

Jenkins), London, 1 962, s. 62; ByZ, il,

(Commentery: R.J. s.

95; V. M inorsky,

HudOd'ul-Alem ((fhe Hegions of the world>), GMNS, 1937, s. 439; D. Simonyi, Die Bulgaren des

V. ]ahrhunderts im

Karpaten Becken, Acte Archeeologice, X', B p . 1 959, s. 227-250.


8

İBRAHİM KAFESOÔLU

yi - Azak doğusunda On-Ogurlar; Don, Volga dir­ sekleri bölgesinde Otuz-Ogurlar, Dnyepr'e doğru Dokuz-Ogurlar!17ı. En doğuda yar alanlar (On-Ogur­ lar, 30 Ogurlar), 576'larda batıda hakimiyetleri K ı­ rım yarımadasına kadar genişleyen Gök-Türk ida­ resine girmişlerııeı, batıdaki Dokuz Ogurlar ise, siya­ si temas kurarak vergiye bağladıkları B izans ile ba­ zan dostça, hazan haşmane ilişkilerini devam ettir­ mekte ikenııeı, İ m parator Justinianos zaman ında onların akınlarına karşı Tuna boyunu 80 kadar ka­ le ile tahkime mecbur kalan B izans'ın hileli politi­ kası ve düşmanca propagandası sonucunda, birbi­ . rine karşı k ışkırtılıp 552 I 553'lerde aralarında sa­ vaşa tutuşturulmuşlardır. İ ki kardeş gruptan mağ­ lup olan Dokuz-Ogurlar'dan bir kütle, 558'de, Ha­ zar kıyılarından hareketle Ogur bölgelerinden ge­ çen kalabalık Uar-Khun (Hakiki Avar)'lara muka­ vemet edemiyerek onlarla birlikte Orta Avrupa'ya (J7) 9 Ogur ve 30 Ogur hükümdarları için, Bizans tarihçileri Prokopios, Menandros, Agathias'dan naklen bk. O. Pritsak, Die sogenannte BuJgarische Fürstenliste und die Sprache der Protobu/garen ( [ Fürstenliste ], UAjhb , XXV I , 1-4, 1 954, s. 219 vd . =

(18)

Bizanslı tarihçi Menandros (6. yy. 2. yarısı)'a göre, orada­ ki Otuz-Ogur (Utıgur) başbuğlarından biri olan Ak-kagan Gök-Türklere bağlı idi (Bk. A Ma g_varok elödeiröl es a hon­ foglalOsrol, Bp. 19511, s. 48; BzT, il, s. 65, 205; HKM, s. 67, 191.

{19)

Mesela, İsliivlarla işbirliği yaparak, Balkanlar üzerindekı

baskıları yüzünden imparator Anastasios (491-516) başkent İstan bu l u n '.(uzun sumlarını inşaya girişmiş (L. Rasonyi, "

Tarihte Türklük, Ank:tra, 1971, s. 90), 530 yılında ise Bi­

zans generali Belisarios'un emrinde ltalya'daki savaşlara katılmışlar, 549 da da Gepidlerle işbirliği yapmışlardı.


BULGARLARIN KÖKENi

9

(bugünkü Macaristan 'a) sürüklenirken, Bizans'a il­ tica eden 2 bin kadar Ogur ailesi Trakya'ya yerleş­ tirilmiş, diğerleri de Avar yüksek hakimiyetini ta­ nımak zorunda kalmışlardı•20>. İşte bu tarihlerde, yukarıda söylendiği üzere, doğu Oğur (Bulgarjlarıda Gök-Türk himayesine girmiş bulunuyorlardı.

(20)

Avar ordusunda yardımcı kuvvet olarak yer alan bu Bul­ garlar, daha o tarihlerde Balkanlar'a, kuzey Bavyera'ya, sonra (7. yy. 2. yarısı) iıalya'ya taşınmıştı. Ogur'lara dair son kısa bilgiler, P.B. Golden, Khazar Studies, s. 42-46. Kı­ saca bk. BzT. I, 1958, s. 495; l. Kafesoglu, TMK, ({Avar hakanlığı» bahsi.



11

BULGAR DEVLETLERİ Bilindiği üzere 630 senesinde Asya'da büyük Gök-Türk hakimiyeti çökmüş, hem doğu, hem batı Gök-Türk hAkanlı.kları Çin İmparatorluğu'nun tabi­ leri durumuna düşmüşlerdi. Hakanlığın böylece bir fetret devresine girmesi Türk birliği bünyesin­ de büyük ölçüde çözülmelere yol açmış, yaşadıkla­ rı yerlerde, başlarına buyruk kuruluşlar meydana getiren çeşitli Türk kütleleri arasında, Gök-Türk Hakanlığı'nın en batı ucundaki Hazarlar kendi devletlerini teşkilatlandırırken (630'u takip eden yıllarda), siydseten hürriyete kavuşan Bulgarlar da kendi devletlerini kurma gayreti içinde faaliyete geçmişlerdi. Gerçi ilk sıralarda batı bölgesi Bulgar­ ları Avrupa'daki kudretli Avar bakanlığına tabi idi­ lerse de, Bulgar başbuğu Kurt (Kobratos, Kuvratos), başarısız İstanbul kuşatmasından (626) mağlup ge­ ri dönen Avar ha.kanının ölümü üzerine, fırsatı de­ ğerlendirerek Balkanlar'da ve doğu Avrupa'da şimdillk siya.si nüfuz iddiasını bırakmak zorunda kalan Avar hegemonyasını reddetmiş ve kendi bir­ liğinin başına geçmişti (635). Böylece «Bulgar» adı­ nı taşıyan ilk devlet ortaya çıkmış oldul21ı.

(21)

Devletin 635'de kurulduğu hakkında: O. Pritsak, Fürsten­ liste,

s.

191; L. Bezin, Les Colendriers Turcs onciens et

m�ievaux [ aCT], Lille, 1 974,

s.

673 vd., 681 vd.


İ B R A H İ M KAFESOÔLU

12

Büyük Bulgaria Devleti :

Ağırlık noktasını Ogur-Bulgarlar'ın oturdukla­ rı başlıca bölge : Kafkaslar'ın kuzeyi - Azak Denizi haval isinin meydana - getirdiği tahmin edilen bu devlete, Ogur-B ul garlarca işgal edilmiş bozkırlar sahasının tamamını içine aldığı için ((Magna Bulgariaıı (B üyük B ulgarya) deniyordu<22ı. Kurucu­ sunun adı, B ulgar Türkleri'ne ait rivayet ve bilgile­ re dayanan en eski belge olup, 765-766 yıllarında önce bir sütun üzerine Grek harfleri ile yazılmış­ ken bize bir Rus kroniğinde, eski İslavcaya şüphe­ siz oldukça hatalı şekilde nakledilmiş halde intikal eden ve başlangıçtan 765 senesine kadarki B ul gar hanlarının adlarını ve hükümdarlığa başlama tarih ve hakimiyet sürelerini Türk B atı [Ogur] B ul­ gar lehçesini bütün özellikleri içinde bildiren «Bul­ gar Hakanlar Listesiıı diye tanınmış 14 satırlık vesi­ kada «Kou rt Kur'tıı, B izans kaynaklarında (Theop­ hanes, patrik Nikephoros, 8. yy.): Kobratos, Kuvra­ tos vb .. şekillerinde geçerrz3ı. Türkçe olduğu herkes­ çe kabul edilen bu adın manası üzerinde bazı görüş ayrılıkları belirmiş ve hala da bir fikir birliğine varı­ lamamıştır. B izans kayıtlarını esas alan Gy. Nemeth ,

( 22)

Patrik Nikephores'dan Gy. Moravcsik. BzT, 1. s. 5 1 ; Gy. Nllmeth, HMK, s. i75.

(23) Gy. Moravcsik, BzT, il, s. 144, Liste'nin metni (J. Mikkola, Die chronologie der türkisdıen Donou-Bulgoren, JSFou.

XXX, 2, 1 9 1 5, s. 6 vd.'den nakle n ) BzT, il. s. 296 vd ; B. Szıisz. A Hıinok. . . s. 4 5 1 ; Almanca tere. J. Benzing, Philo­ .

logiae Turcicee Fundamenta, I. 1959, s. 688 vd; Geniş bil­ gi: V. Beşevliev, Die protobulg. lnscher., s. 306-323.


13

BULGARLARIN KÖKENi

(1932), L. Bazin (1974) ve P.B. Golden (1980), Kobra­ tos'un Türkçe aslı ( «Kobratn kelimesinin <ctoplamakıı demek olduğunu (Gök-Türkçede, Uygurcada vb.) hatırlatarak, Kobrat adının <ctoplayamı yani halkı, devleti bir araya getiren manasına geldiği düşünce­ sindedirlerı241. İlk ve hem de B ulgar kaynaklı <<Ha­

kanlar listesinni daha mevsuk kabul edenler

:

A.

Vambery (1882), G. Feher (1928), (ayrıca krş. J. B . B ury /1889/, B . Munkacsi /1903), B . Szasz (1943), V. Beşevliev (1963) ise, adın Türkçe «Kurt»dan ibaret bulunduğunu söylemişlerdirt2sı. Kurt'un mensup (24) Gy. Nemeth, Kobra! es Esprüch, M Ny. XXVIII, 1932, s. 7

vdd.; L. Bazin, CT, s. 669; P.B. Golden, Khazar studies, Bp. 1980, s. 44. «Liste)) üzerinde son ayrıntılı inceleme olan L. Bazin'in CT'sinde, tarihle ilgili hatalar yapılmakla bera­ ber, takvim bakımından Marquart (1910), O. Pristak (1954), ). Benzing (1959) vb .. ın görüşleri yer yer tamamlanmış ve düzeltilmiştir. (25)

Bk. Gy. Moravcsik, BzT, il, s. 144; V. Beşevliev, Die Pro­ tobu/garischen fnschriften. Berlin, 1963, s. 3 18. Kobra!· mak, kubratmak Türkçe'de toplamak, toplatmak manaları­ na gelirse de, buradaki gibi siyAsi bir işi ifade ettiği za­ man, Türk ad -veya unvan- verme usulüne uygun olarak «il» (devlet) kelimesi ile birlikte kullanılmaktadır: 11-teriş, il-tutmuş, f/-tirgüg, 11-ıuı, 11-ıüzmiş, fi-yığmış vb. gibi. Koh· rai adında ise birinci unsur eksiktir. Sonra Bulgarlar, «kurt)) demek olan «böri)) kelimesini bildikleri gibi (bk. BzT, il, s. 94) kurt kelimesine de herhalde yabancı değil· lerdi (9. ası.rda diğer bir Bulgar adı: Kurt (os), bk. BzT;ll, s. 169), zira Madara kaya kabartmasında (aşk. bk.) gayet açık bir kurt tasviri yer almıştır. Üstelik, «Hilkan/ar Lislesil>nde, tesbitinde henhAlde bir güçlük olmayan « Kobra!)) yerine, açıkça «Kurt)) yazılmıştır. Aynı kelimenin, Büyük Selçuk­ lu prenslerinden birinin adı olarak (Kavurt) da kullanıldı­ ğını hatırlatalım (E. Merçil, Kirman Selçuklu/arı, lstanbul, 1 980. s. 1 2).


14

İBRAHİM KAFESOCLU

olduğu ve kaynaklarda ((Doulo Dulo)) diye zikre­ dilen hanedanın kimliğinin de, Türk kökeninden geldiğine herhangi bir şüphe olmamakla beraber, henüz kesinlik kazanmış değildir: Bir görüşe göre Doulo (Dula değil) adı, Türkler'de (Gök-Türk, Ma­ =

car) ((alev, nur, meş'ale)) manasında yüksek bir un­ van olan Yula (Cl..ıla, Gyula)'nın Bulgar Türkçesi'n­ deki şeklidir281. Dikkate değer bir açıklama O. Pritsak tarafından ileri sürülmüştür ki, buna göre, Bulgar hükümdar sülalesi menşe itibariyle Asya Hun Tan­ huları sülalesi olan Tu-ku (büyük Tanhu Mo-tun ıii­ lesi: T'u-ko)'ya dayanmakta olup (Fonetik gelişme şöyledir: Tu-ku -T'u-ko> *d'o-klak> *duo-klo>­ Doulo), m.ö. 3. yüzyıldan beri ünlü hükümdarlar yetiştiren bu aile mensuplarından -Hakanlar Liste­ si 'nde lrnik'ten 300 sene önce hüküm sürdüğü bil­ dirilen- Avitokhol, Kurt'un atalarından biri idil271. Bir diğer tahmine göre ise, Kurt, Batı Gök-Türk ha­ kanının yeğeni idi, yani Aşma ailesinden gelmekte idil21J. (26) Gy .. N6meth, HMK, s. 45, 173 n. 3; s. 453; L. Bazin, CT, s. 677, 680.

8. Szıisz, A. Hı.lnok. .. ,

{27) Tafsilen bk. O. Pritsak, Fürstenliste, s. 193 vdd.; Avitokhol'un, m.s. 147-156 yılları arasında Moğol Sien-pi'lerin hücumu­ na uğrayan Kuzey Hunları hükümdarı (tenhu'su) olması ihtimal içindedir (bk. F. Altheim, Geschichte der Hunnen, I, Berlin, 1959, s. 20 vd.; V. Beşevliev, ayn. esr. s. 316 vd). Yukarıda geçen Tu-ku adının ((fürk)) kelimesinin aslı ol­ ması mümkündür (bk. W. Eberhard, Çin tarihi, Ankara, 1947, s. 137; L. Bazin'e göre ise: Tu-ku Tuğlu ffuğ sahi­ bi, beş kabile/, bk. t. Kafesoğlu, TMK ((Asya Hunları)} bahsi). =

(28)

Bu A . I . Artemonov'un görüşüdür, bk. A.N. Kuret, Hazar­ lara llit bir kitabın tanıtılması, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara, lll, 1965, s. 215; ayrıca, P.B. Golden, Hazar'ların Dili, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, 1971, s. 150.


BULGARLARIN KÖKENi

15

«Büyük Bulgaria)/ Devleti'nde daha ziyade On­ Ogurlar'ın çoğunluğu meydana getirdikleri anlaşı­ lıyor. 7. yüzyılın sonlarına <<Patria Onoguria)) (On­ Ogur yurdu) halkının, Kurt'un idaresi zamanında (635-665), Bizans, Ermeni ve Süryani tarihi kaynak­ larına geçecek derecede faaliyetleri ile önem ka­ zandıkları görülüyor. Bazı islam kaynaklarında bil­ mece gibi, okuyup anlaşılması güç «V.n.ndr, V.l.ndr, vb )J adlı kavmin bunlar olduğu kesin gibidir: (On­ Ogurdur On-oguz) 1211. ..

=

Fakat «Büyük Bulgariaıı Devleti çok sürmedi. O da kurucusunun ölümü {665) ile birlikte ömrünü ta­ mamladı, denHebilir. Çünkü önce, Kurt'un evlatları arasında veya çevresinde ülkenin bütünlüğünü ko­ ruyabilecek kudrette bir şahsiyet çıkmadı. Sonra şüphe yok ki, şehzadeler arasındaki iktidar mücade­ lesinden yararlanan komşu Hazar Devleti'nin baskı­ sı sonucunda gücünü kaybeden direniş çökünce ül­ keden dışarı kalabalık kütleler halinde göçler başla­ dıl301. Yalnız büyük oğul Bayan (veya oğullarından (29) Bk. V. Minorsky, Hudıld'ul-Alem, s. 465-471; Gy. N�meth, HMK. s.. 58 vd.; O. Pritsak, Yowar und Ktıwar, UAJhb, 36, 1965, s. 386. Türkçede

+

dur eki için: L. Rıisoııyi, Les noms

de personnes imperatifs chez les peuples Turques, Acte Orient. Hung. Bp. XV, 1-3, 1962, s. 294.

(30) Kurt'un ölüm tarihi tartışmalıdır. Umumiyetle 641 veye 642'de öldüğü kebOJ edilirse de (son olarak bk. L. Bazin, CT, s. 673, 681 vd.), O. Pritsak'ın verdiği tarih (665) daha isabetli görünmektedir (bk. Fürstenliste, s. 191 vd.), zira, Kurt'un da­ ha hayatta iken ülkeyi 5 oğlu arasında taksim ettiği, bunların


16

İ B R A H İ M KAFESOGLU

biri /Kotrag ?/ kuzeye doğru çekilerek kazan etra­ fında İtil (Volga) Bulgar Devletini kurdu (Dış Bul­ garlar), Esperükh adlı 3. oğul da, kendine bağlı Bul­ garlarla batıya yöneldi ve Tuna Bulgarları (İç­ Bulgarlar)l31l devletinin başına geçti. esasen birbirinden müstakil hareket ettikleri görüşü, Türk devlet anlayışına uymaz. Üstelik hükümdar babanın ölü­ münden sonra evlat-arası iktidar mücadelesinin -Bizans'da hiçbir yankı uyandırmadan- 25 yıl kadar uzun sürmesi mümkün değildir. <(Hakanlar Listesi))nde zikredilen tak­ vim rakamları L. Bazin'i haklı gösterir gibi ise de, gerçek­ te, babaları zamanında ülkenin çeşitlf taraflarına sorumlu idareciler olarak tayin edilen evlatların, devletin tek tem­ silcisi ve son söz sahibi hükümdarın ölümü üzerine, he­ men girişmiş olabilecekleri taht kavgaları· neticesinde ida­ re sür'atle parçalanarak, 3 sene devletin başında gösteri­ len Vezmer /Asli Türkçe: Bezmez, bk. L. Bazin, CT, s. 668/'den sonra nihayet 670'lere doğru göçlerin başlamış olması daha çok ihtimal içindedir. Kurt'un oğulları için şimdilik bk. Gy. Laszl6, Kovrat Kagan fıinak törtenetehez (Magyar östörteneti tanulm�nyok, Biıdapesl, 1977, s. 225230). (31)

Başbuğ Kurt devri sonuna kadarki Ogur tarihi ile Kurt'un 5 oj:!lu (Bayan, Kotrag, Asparuh, Kuber, birinin adı iyi bi­ linmiyor: Alzeko ?, P.B. Golden, Khazar Studies, s. 45; ihtimal, Bizans kayıtlarında Bayan ile karıştırılan: Vezmer Bezmez, bk. L. Bezin, göst. yr.) hakkında özet bilgi için: A Kollautz und H. Miyakawa, Geschichte und Kultur eines Völkerwan­ derungszeitlichen Nomadenvolkes, 1, Klagenfurt, 1970, s. =

1 57-161; ((iç ve Dış Bulgarlar)) için bk. V. Minorsky, Hu­

dı1d ... , s. 438 vd. İlk ({Bulgar}} hükümdarı Kurt'un, impara­

tor Herakleios'un dostu olarak gençliğini lstanbul'da ge­ çirdiği, orada eğitim gördüğü, hatt& 19 yaşında iken H ıris­ tiyan dinine girdiği hakkındaki rivayet (bk. BzT, 1, s. 51; L. Bazin, CT, s. 672) elbette gerçekle ilgisizdir; zira ne «Bü­ yük Bulgarya )) da, ne de 864 e kad11r Tuna Devleti'nde


17

B U LGARLAR I N KÖKENi

Tuna Bulgar Devleti :

B ulgar hükümdar ailesinin [Doulo) başl angıcı olarak, 300 yıl yaşadığı ileri sürülen Avitokhol ve 2. ol arak, B ul garlar'ın atası sayılıp 150 yıl yaşadığı bil diril en İrnik [Attila'nın oğlu)'den sonra, ((Ermi)) adlı başka bir aileden Gostun isminde birine ((Vali)) sıfatiyle sırada yer verilen ((Hôkaniar List esiı> nde yi­ ne Doulo sülalesinden ((Büyük B ulgaria}) kurucusu Kurt ''kn 'azı) yani bir nevi ((bey}) olarak nitelendiril­ mekte, ancak oğl u Esperükh ve sonrakiler prens [hükümdar) olarak tanıtılmaktadır'32l. Demek ki, Tuna Devleti'nden önceki devir, belki, doğudaki kuvvetli Hazar hakimiyetinin belirgin siyasi etkisi yüzünden gerçekte daha ziyade bir ((Beylik)) [eski Türk siyasi yapısında, İl'den önceki ((boyn teşkila­ tı)l33J hüviyetinde idi. Önce. Esperükh'denıa4ı itibaren Tuna Hanla­ rı'nın adlarını,

12

Hayvanlı Türk takvimi ile göste-

H ıristiyanlığın ve Bizans kültürünün belirli etkisi görül­ memektedir. Bulgar devleti, aşağıda açıklanacağı üzere, katıksız Türk kültüründe yaşadıkları gibi, Volga Bulgarları da M üslüman olmuşlardır. Üstelik 619'da İstanbul'da Hı­ rıstiyanlığı benimseyen zatın Kurt değil, akrabası Organas (BzT, II, s. 190; Ogur lehçesinde Organ adı, Doğu Türkçe­ sinde Ozmış'ın karşılığıdır: bk. L. Bazin, CT, s. 682) oldu­ ğu beyan edilmiştir (P.B . Golden, ayn. esr.. s. 43 n. 122). (32)

L. Bazin, CT, s. 680.

(33)

Bu hususta bk. 1. Kafesoğlıı, TMK, ((Sosyal yapı)) bahsi.

(34)

Bizans kaynaklarında: Asparukh (BzT, il, s. 78. ((a)) söy-

leniş, normal olarak Türkçe'deki ((e)) yi karşılar); aslı G. Fe­ her'e g"öre, Eşperükh; Gy. Nemeth'e göre Esperi delice doğan kuşu (bk. göst. yr.J. =


18

IBRAHIM KAFESOCLU

rilmiş hükümdarlık başlangıç tarihleri ve hakimi­ yet sürelerini ((Hakanlar Listesiıınden aynen nakle­ delim: Esperikh

-

61 yıl, soyu: Dulo. Başlangıç: Vereni -alem (=Türkçe: Evren, ejder; alem: 10. aydan sonrası); yani Ejder yılı 'nın 11. ayı = 644l35J.

Tervel

- 21 yıl, soyu: Dula. Başlangıç: Teku -çilem (=Türkçe, Tervel /Bizans ka­ yıtlarında: Terbelis, Terebillus/ =Tera -gil rrere-, tire-, dire-n-mek'den/ = Di­ ren! karşı koy!; -Teku-taka =koy lkyun yılı/; çilem =yeti-m vb. = 7. in­ ci): yani, Koyun yılının 7. ayı =702ı3aı.

Tvirem

- 28 yıl, soyu: Dulo. Başlangıç: Dvan �şekhtem (=Tvirem-tıvıram-tokhr -ım =tokuz + m: 9. uncu: /ailenin 9. çocuğu - Şahıs adı gibi kullanılıyor -. Bu ad Bizans kayıtlarında geçmi­ yor/; Dvan=Yuan-yun=yunt=at; şekhtem = sekir-em = sekiz-m: 8.): yani, Yunt (at) yılının B. ayı = 7131311.

Sevar

- 15 yıl, soyu: Dulo. Başlangıç: Tox -altem (=Sevar = Sever /Bizans kayıt­ larında yok/; Tokh-takıgu-taguk =Tavuk; altem=altı-m: 6.): yani, Ta vuk yılının 6. ayı = 7211381. ­

(35) Bk. L. Bazin, CT, s. 656-659, 661, 663, 667, 684-687, 710. (36) L. Bazin, CT, s. 661, 664, vd., 687 vd. (37) L. Bazin, CT, s. 661, 666, vd., 694 vd., 698. (38) L. Bazin, CT, s. 661, 689, 693, 698, 721.


19

BULGARLARIN KÖKENi

Kormişos - 17 yıl, soyu: Vokil. Başlangıç: Şegur tvırem ( =Türkçede: kor-miş= /koru­ muş, korunmuş, himayeye alınmış/; şegur-sıgar-sığer =sığır öküz/; tvı­ rem =9.); yani, Öküz yılının 9. ayı =

737. Bu h ükümdar Dulo, ydni Vikh­ tunC39ı soyunu değiştirdiC40l. Vinöx

7 yıl, soyu Ukil (Vokil). Başlangıç: Şegur-alem ( =Vinekh-Binekh = /bin:

at'a binmek/, bin-gek =binici, süvari; Şegur-alem); yani, Sığır /ud=öküz/ 7541411. yılının 11. ayı =

Tel eç

3 yıl, soyu: Ugain. Başlangıç: Somar altem (=Teleş /Bizans kayıtlarında: Teletzes/ Ogur lehçesinin devamı olan Çuvaş lehçesinde ((asıl, esas, asli)) manalarındaki teleç ile ilgili olabilir ki, TürkÇe'de Tölis boy adı ile aynı kelime olması mümkündür; Somar­ somur-samur ffürkçe'de ((kemirici)) manasında/: fare); yıini, Fare (sıçganJ yılının 6. ayJ = 76Ql42l.

(39) Vikhtun - Biktun Beg-tun (Bey-soyu) /Fürstensippe/ büyük Asya Hun imparatoru Mo-tun'un adının Türkçe as­ lıdır, bk. F. Altheim, Geschicle der Hunnen, 1, s. 20 vdd: V. Beşevliev, oyr. esr., s. 322 (Çincedeki mo çok kere Türk­ çe'deki beğ /bey/ kelimesini karşılar. tun -ilk doAum, ilk nesil demektir, bk. Divôn-ü Lügot'it-Türk (DLT), III, 1939, s. 317). •

(40) L. Bazin, CT, s. 661, 670, 693, 696. (41) L: Bazin, CT, 8. 661, 671, 600; Gy. Moravcsik, BzT, il, s. 224'de Sevin adı ile 8irlikte ııeçer. (42) L. Hazin, CT, 8. 661, 667, 690 vd.


I B RA H İ M KAFESOÔLU

20 Umor

40 gün, soyu: Ukil. Başlangıç: Dilom tutom (=Bizans kayıtlarında Ouma­ ros. Türkçe, Um-ar /ummak, ümid et­ mek'den/; Dilom =yılan, cilan; tu­ tam: tüetirn -tuatorn -törtirn =4.); yani, Yılan yılının 4. ayı 7551431. =

Esperüh (679-702), kendine bağlı kalabalık Bul­

gar kütleleri ile Tuna ağzına ilerlediği zaman, onlara Balkanlar'a doğru izin vermek istemiyen Bizans'ın mukavemeti ile karşılaştı ve İmparator iV. Konstan­ tinos (668-685)'un gönderdiği kuvvetler karşısında durdu. Fakat kendi hayat tarzlarına uygun gördü(43)

L. Bazin. CT, s. 662, 677, 692, 698, 700. Bunlara ((Liste))nin 1. bölümündeki Oulo ailesine mensup iki hükümdarın ka­ rarlamadan yazıldığı anlaşılan başlangıç tarihleri (Avitok­ hol: Uilom-tvirem =Yılan yılının 9. ayı; lrnik: yine Dilom Tvirem = Yılan yılının 9. ayı, ancak ikisi arasında 300 se­ nelik Fark gösterilmiştir) ile, başka bir aileden ve zorla ikti­ dara gelmiş sanılan, adı da izah edilemeyen Gostun /Dokhs lviiem: Domuz yılının 9. ayıPıda işbaşına gelmiştil'u ilııve edebiliriz, bk. L. Bezin, CT, s. 661, 676, 680. L. Bazin (s. 892) listedeki Umar adını, Farsça ((Ümidi) kelimesine ba!llamak isterse de, şüphelidir. Çünkü, um- kökünden tü­ remiş olarak umug, umuç, umunç şekilleriyle eski Türk­ çe'de mevcut olan bu kelimenin (Gök-Türk kitabelerinde:

bk. H . N . Orkun, Eski Türk Yazıtları, iV, 1941, s. 123; M . Ergin, Orhun llbideleri, lstanbul. 1970. s . 120; A . Caferoğ­ lu, EUS, s. 265; DI.T. I. s. 1 69; Kutadgu Bilig. III, s. 195 ve diğer Türk lehçelerinde de yer almıştır) nasıl olup da Fars­ çadan 8. asır ortalarındaki Ogur Türk lehçesine geçtiği ko­

layca izah edilemez iki kelime arasında sadece bir benzer­ lik bahis konusu olsa gerektir (bk. G. Clauson, An Et.vmolo gical Dictionary of pre-thirteenth Century Turkish, Oxford, 1970, s. 157b). .


BULGARLARIN KÖKENİ

21

ğü Tuna'nın güneyine inmekten vazgeçmedi. Bizans müdafaa sedlerini aşarak ve direnme teşebbüsleri­ ni kırarak Dobruca 'ya girdi. İki yıllık çetin bir mü­ cadeleden sonra imparatorla imzaladığı ve Bizans'ı yıllık vergiye bağlayan andlaşma ile, artık Bulgar Devleti 'nin ülkesi haline gelen toprakların Esperüh idaresine geçtiği iki devlet arasındaki sınır hattı tesbit edilmek suretiyle resmen tanınmış oldu (681144•. Kısa zamanda askeri, siyasi bakımlardan geliştirildiği görülen Tuna Bulgar Devleti, İtil Bul­ garları'nın kardeş devletine nisbetle «küçük)) sayıl­ makla birlikte Ogur Türkleri tarafırıdan kurulan en uzun ömürlü siyasi teşekkül olmuştur. İ ktidarın sağlam temellere oturtulduğu, Bizans ve Avar im­ paratorlukları gibi iki büyük güç arasında varlığını korumasından anlaşılır. Bulgarlar, kolayca kendi­ lerine ısındırdıkları yerli İslav halkı üzerinde yük­ sek seviyeli bir medeni etki de yapmışlardır. Umu­ miyetle kabul edildiğine göre, devlet fikrine yaban­ cı olarak ufak kabile hayatı yaşayan İslav kütleleri­ ne askeri teşkilat ve disiplin yanında, vatan ve mil­ let kavramlarını da öğretmişler, onları zapt u rabt altına alarak; sonraları Bizans'a karşı kendilerini koruma yeteneği ile donatmışlardır•45•. (44)

."ı..A. Vasiliev ffürk. ıerc./, Bizans lmparaıorluı:tu Tarihi, 1. İstanbul. 1943, s. 277. Andlaşma için bk. V. �eşevliev, Die protobulgorischen lnschriften, s. 55 vd.; N. Banescu. Le

premier habitet de la horde d'Asparuh dans la region du Danube, Byzantion, XXVlll, 1958, s. 434-440. (45) A.tı.. Vasiliev, göst. yr.; G. Feher, Les monuments de la cul­ ıure protobulgare et leurs re/ations Hongroises, Archaeologia

Hungarice, Bp. Vll, 1931, s. 1, 26 vd.; G. Feher, Türko


22

IBRAHIM KAFESOCLU

Bulgar Devleti'nin en sıkı siyasi, ekonomik iliş­ kileri süphesiz Bizans ile idi. Hazar-Türk ha.kanı­ nın kızı ile evlenen İmparator Justinianos II'nin, Bulgar hanı Tervel (702-718)'in yardımı ile 2. defa tahta çıktığı (705) bilindiği gibil4111, İmparator Philip­ pikos 'un 7 13'de tahttan indirilişi de Bulgar ordusu­ nun o tarihlerde anarşi içinde kıvranan Bizans top­ raklarında İstanbul önlerine kadar ilerlemesine bağlanmaktadırl4'' ki, bu da Bulgarlar'ın kısa za­ manda kazandığı kurdeti ortaya koyar. 7 16 yılında Bizans ile yapılan ticaret anlaşması sonucu olarak, 7 17-718 senelerinde İstanbul'un Araplar tarafın­ dan kuşatılmasına karşı başkent ortaklaşa müdafaa edilmişti. İki hükumet arasındaki işbirliği Bulgarla­ ra ekonomik imkanlar ve huzur sağlıyordul•I. An­ cak Sever Han (721-736)'dan sonra bazı dahili mü­ cadelelere sahne olduğu sezilen Bulgar Hanlığı'nda -Bolgar, Macar ve bunlarla akrebe milletlerin kültürü, il. Türk Tarih Kongresi (1937) Zabıtları, 1943, [ TBM], s. •

290; Duj�ev, Protobulgares et Slaves, Annales de I'lnstitut Kondekov (Seminerium Kondakovienum), X 1938, s. 150. (46)

C. Heed, On the Date of /ustinian II's Restoration, Byzen­ tion, XXXIX, 1970, s. 106 vd. Hal böyle iken yardıma muh­ taç imparatorun Hen Tervel'e Bizans'ta 2. derecede bir unvan olen «Kaisaros)) (Vice-roi)lık tevcih etmesini, Bul· gar Devletinin Bizans tabiiyetinde olduğuna dair delil say­ mak (bk. L. Bezin. CT, s. 666) herhalde mümkün değildir. Bunun bir nezaket ııösterisinden ibaret olduğu açıktır.

(47) Tarihçi Agath"on (6. yy.)'dan bk. BzT, I, s. 106; C. Head, ayn. esr. s. 106; A.A. Vasiliev, ayn. esr. s. 269 vd.

(48) Bu ve aynı mahiyetteki 755, 767 yılları anlaşmaları için bk. V. Beşevliev, Die protobulgarischen . .. , s. 55-56.


BULGARLA R I N KÖKENİ

23·

ikti dara gelen Dulo'dan değil, başka bir aileden Kormış (737-754) zamanında, Bizans ile bozulan ilişkiler savaşlara yol a çtı. Bulgarya'ya üst-üste se­ ferler düzenleyen, Hazar hakanının damadı, İ mpa­ rator Konstantinos V (741-775) büyük tahribat yap­ tı. «Bulgar Hanlığını imhaı gayesi ile hareket eden Bizans karşısında tutunamayan Kormış Han, yenil­ gisinin cezasını, ülke ileri gelenleri (boyar'lar) tara­ fından öldürülerek, hayatı ile ödedi. Yerine geçen, V okil ailesinden Vinekh (Binekh: 754-760) gaspetti­ ği iktidarın hakkını veremediği için ve yine başka bir aileden Han olan Teleş (760-763) de İ mparator Konstantinos'a yenild iği için öldürüldüler. Birkaç yıl süren iç karışıklıktan sonra tahta çıkan Umar da, «Liste»ye göre, daha iktidarının 40 . günü öldü­ rüldü (765)1491. Saldırı politikasının devamına ve Bulgar iç huzursuzluğuna rağmen Bulgar Devle­ ti'ni yıkamayan Bizans, nihayet, Konstantinos VI (780-802) ile iktidarın gerçek sahibi annesi İren za­ manında Bulgarlara yıllık vergi ödemeğe mecbur kaldığı sırada Tuna'da parlak bir devre açılmak üzere idi: Bu, Kurum ve oğlu Omurtag Hanlar çağı­ dır. I X. asır başlarında Bizans için tehlikeli bir ha­ sım olarak ortaya çıkan, şüphesiz Dulo sülalesi n­ den, K u ru m Han (803-814)1501 (,kudretli bir savaşçı, (49) Özet !arak bk. L. Bazin, CT, s. 661·710; A.A. Vasiliev, ayn. esr. s. 302 vd. (50)

Bizans kaynaklarında: Krournos vb.. ; lslAvcada: Krernı, Krourni vb.; Latincede: Crurnas, Crurnnus vb . : Gy. Mo­ ravcsik, BzT, i l , s. 154. Kurum (Türkçe) • kurmak, veya ko· .


24

İBRAHIM KAFESOÔLU

cesur bir asker olduğu kadar, akıllı bir siyaset adamı ,1511 ve insaf, adalet duygusuna sahip , huk uka saygılı bir şahsiyet idi. Bu sebeple yurdunda h ukuk ilkelerini pekiştirmek için Devlet meclisi aracılığı ile mevcut töre'ye ağır müeyyideler iht iva eden ye­ ni hükümler getirmişt i•52ı. Halbuki o sırada impara­ tor bulunan I . Nikephoros bir muharip ve kanun adamı olmaktan başka, hergün biraz daha artan Bulgar baskısına karşı, sadece, bazı Anadolu birlik­ lerini Trakya sınırımı nakletmekle yetinmişti . Bu kuvvetler de Kurum 'un baskın hareket i sonunda dağılmış (mart 809), Bizans'ın kalabalık Trakya or­ duları kumandanı savaşta ölmüş, böylece, çok mik­ tarda askeri malzeme ve para ele geçiren kurum, bir an için, B alkanlar'ın müdafaasız kalışını kend i hesabına değerlendirerek, sür'atle, yol üzerinde önemli stratejik mevki olan Sardica (Sofya) kalesini düşürerek (8 Nisan 809), buradaki B izans garnizo­ nunu imha etmiş, karşı gelen diğer B izan s kuwetle­ rini de bozguna uğrattıktan sonra, Orta-Doğu - Bi­ zans - Balkanlar - Orta Avrupa arasındaki askeri ve t icari başlıca güzergaha hakim olmuştu. O t arihe kadar bilhassa Avar hakanlığının Franklar tarafın­ dan yı kılması (807) üzerine kuzeyde Erde! (Transil­ vanya), batıda Belgrad ve kuzeyi ile güneyde Sela­ nik ve hatta Termopil bölgelerini içine alan geniş araziyi Bulgar Devleti'ne ilhak eden Kurum'un asıl rum (korumek'den) - kele, Betı Türkçesi'nde kerm-ke­ rim - kerPm kele. hisar (buradan, kermen, kremli(g) I • Kremlini: kele-şehir, bk. O. Pr i tsak, Eine alloische Be­ zeichnung fiir Kiew, Der İslam, XXXl l , ı. 1955, s. a vd .). (51) A.A. Vasiliev , ayn. esr. s. 325. (52) Kurum Han 'ın kanunları hakkında aş. bk. =


25

B U LGARLARIN KÖKENi

maksadı İstanbul'u ele geçirmek veya B izansı mah­ küm duruma düşürmek suretiyle, Doğu-Batı arasın­ daki ticari trafiğin akışını hızlandırarak, Bulgaristan'ı bir konak mahalli ve büyük bir transit merkezi ha.line getirmekti. Tabii buna, Kurum Han gibi ihtiraslı bir asker-hükümdarın Akdeniz'in pırlantası ve o asırda dünya başkenti kabül edilen İstanbul gibi müstesna bir beldeye sahip olmaktan duyacağı derin hazzı da ilave etmek gerekir. Durumu kavramakta güçlük çek­ meyen İmparator 1 . Nikephoros uyguladığı müdafaa tedbirlerinden biri olarak, çeşitli eydletlerdeki binler­ ce ailenin evlerinden-yurtlarından zorla koparılıp Trakya sınır boylarına yerleştirilmesi, umumi hoş­ nutsuzluk yaratmıştı. Ayrıca, çok da hasis tabiatlı olan imparator hu yeni sınır bekçilerine maddi yar­ d ım da yapmıyor, özellikle 811 'de Bulgar taarruzunu durdurmak üzere sefere çıkarken, kendi emrindeki hazineye dokunmadan, halka, kiliselere tarhettiği vergileri Patricius Niketas vasıtası ile toplatıyordu. Fakat, Bulgar topraklarında ta Şumnu yakınında (Çatalar /şimdi Krumova/ köyü yanında) H akanlık aul'u (başkenti) Pereyaslav (Preslav)'a kadar ilerliye­ rek bu şehri tahrip eden Nikephoros yine de Ku­ rum tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmaktan kurtulamad ı ve savaş meydanında telef oldu (26 Temmuz 811). Dört buçuk asırdan (378 yılından) beri ilk defa bir B izans imparatoru d üşman elinde can veriyordul53l, Trakya ordusu d a imha edildiği (53)

A.A. Vasiliev, ayn. esr. s. 352; Aul için bk. BzT, il (1958), s. 80, 2 1 3 ; H. Gr�goire, Vicloire de Kroum . . .le 26 /uilleı 8 1 1 , Academic Royale d e Belgique, 1936, 1. 55).

s.

421-437 (BzT,


26

İ R RA H İ M KAFESOCLU

için, başl ıca doğu eyaletlerinden devşirdiği acemi erlerden kurulan ordu ile intikam seferine çıkan yeni İ mparator i l . M ikhael 'in askeri n disipli nsizli­ ği y üzünden Edirne'den geri dönmesi {81 2 yazı) Kurum 'u iyice h ızland ırdı. Son baharda Philippo­ polis {Fil ibe) ile dolaylarını alarak, Eyl ül sonların­ da, Karadeniz yakınındaki tahkimatl ı M esembria kalesini kuşatan Kurum 'un imparatora tekli f ettiği barış şartları, vaktiyle Attila'nın Theodosios'a tek­ l iflerini and ırıyordu: B ulgarlar 'dan Bizans'a ka­ çanların iadesi, G rek tacirlerinin belirli pazar yer­ leri nde ticaret yapmaları, her sat ıcının elindeki malın cins, tür ve miktarını Bulgar makamla rına önceden beyan etmesi, bozguncu propaganda ya­ pılmaması ve y ıl l ık vergi. B izans'ın, öteden beri komşularına uygulaya geldiği entrika, kand ırma siyaseti, kışkırt ıcılık ve beşinci kol faaliyeti 400 y ıl sonra dahi aynı tedbirlerin alınmasını zaruri kıl­ makta idi. B izans'da barış görüşmelerinin kesildiği gün (2 Ekim) Mesembria 'nın d üştüğü öğrenildi. Bulgarlar kalede hayli altın, gümüş ve techizat d ı­ şında, Gregois ateşi, için kullanılan 36 tunç tüp de ele geçirmişlerdi. İsteklerinin reddedildiğini haber alan Kurum, 813 Ş ubatının ilk günlerinde harekete geçti ise de, ordusunda çıkan bulaşıcı hastalık se­ bebi ile duraklad ı . F ırsattan faydalanan İmpara­ tor i l . M ikhael ona karşı 15 martta İstanbul 'dan ay­ rıldı. Yanında Kappadokya ve Ermenia birlikleri kumandanı E rmeni Leon da vard ı . Kurum Han, in­ san zayiat ını telafi ettikten sonra yoluna devamla Edirne {Hadrianopolis) civarında, etrafındaki tepe­ cikleri Grekler tara fından tutulmuş ovanın ucunda


HULGARLA R I N KÖK E N İ

27

ordugahını kurdu. M üdhiş b i r temmuz s ıcağı her­ şeyi kavuruyordu. Karşı ka rşıya iki ordu k ızgın gü­ neş alt ında 1 5 gün bekled i ; Hizansl ılar sayıca çok üstün olduklarından M i khael . Bulgar ordusunu s ı­ kıntıya düşüren bu mecburi bekleyişten kolay bir zafer umuyordu. Fakat Bizans tac ına göz dikmiş olan Leon 'un maksatl ı teşvikleri onu harekete sev­ keı ti. Bir günlük çarpışma sonunda, Trakyalı bir­ l iklerin tecrübel i kumandanı 1\plakes'in etkili gay­ ret lerine rağmen, Kurum'un mahirane ma nevrası sayesi nde, B izans ordusu ezildi (22 Tem muz), dö­ künı ülcri İstanbul 'a kadar kaçt ı. Yenilgisi dolay ı­ siyle tahttan uzakla şt ırılan i l . M i khael 'in yerine, Edirne savaşında gerekli yard ı m ı yapmayan, Er­ meni V. Leon'un imparator olduğu (813-820) gün­ lerde Kurum. kardeşi Kışın ' ıl541 Edirne muhasara­ s ında bırakarak. sür'atle ilerled i ve İstanbul surları önüne kondu. İlk olarak Ma rmara Denizi'nden Ha­ li ç'e kadarki sahada gerekli lahkima t ı yapt ı . Üst üs­ te tazeledi ği gösteri hücumlarından sonra Leo n 'a y ıllık vergi ve elbisel ik kumaş karşılığında anlaşma ıcklif ett i . Barış şa rtlarını t esbit etmek üzere iki ta­ ra ftan Han ile İmparator'un da dahil olacağı 5 'er kişilik hey'et in surlara yakın bir mahalde buluşma­ ları kararlaşt ırıldı. Delegeler silah taşımayacaklar­ d ı. Fakat ezel i Bizans enlrikasın ın bir temsilcisi olarak Leon 'un vaa tlere uymayacağı beklenmeli idi. Nitekim o , görüşme gününden bir gece evvel . Hal iç'teki Blakherna saray ının yan ındaki harabele­ re adamlarını gizleyerek, bel irl i işa ret üzerine Ku­ ru m 'u bast ırıp öld ürmeleri ni planlamıştı. Ertesi (54 ) Gy. Moravcsik. BzT, i l . s. 1 1 2. 1 43.


28

İ B R A H I M KAFESOCLU

gün buluşm a yerine giden Han, birden fark ettiği h iyanetten ancak sür 'atli atı sayesinde kurtulabil­ di. Kendisi hafif bir kaç ok yarası a l m ış, T ürk dele­ gelerden ikisi öldürülm üştü. Ancak Leon 'un hile­ karlığı Bizans'a pahal ıya mal oldu: Şehir c ivarın­ daki binalar köşkler yakıldı, harp esirleri kılıçtan geçirildi. Gelibolu yarımadası kamilen yağmalan­ dı. Kuşatma cıltındaki, o devirde i mparatorluğun büyüklük ve n üfusça ikinci şehri olan ve stratejik önemi aşi ka r Edirne zaptedildi ve ahalisi, diğer esirlerle birl ikte Tuna 'nın kuzeyine sürüldü. Üste­ lik Kurum Han Bizans tarihçisi Theophanes (9. yüz­ yıl)e göre, AJtun mızrağını YaJdızJı-Kapı 'ya sapla­ mağa , yani İ stanbul 'u zaptetmeğe kesin karar ver­ dil55l. Kısa bir m üddet için surlardan ayrılan Ku­ rum Han yen i ve daha büyük çapta hcızırl ığa girişt i . Avar ve İslav yard ımcı kuvvetler buldu. B u a rada, gerisinde bir direnme noktası b ırakmamak için Bi­ zans ' ın Arkadiopolis (Lül eburgaz) gcırnizonunu zapt ve tcıhrip ederken , eli} geçireceği ganimet i taşı­ mak üzere 5 bin araba yapt ırd ıkt an son ra tekrar surlar cinünde göründü. İ mparator Leon ve senato üyeleri heyecan ve telaş içinde cıkıbetlerini düşü­ nüyor vtı İstanbul ahalisi gibi, onlar da, Meryem 'in himayesindeki hu şehri kurtaracak mucizeye limid bağlamakla yetiniyorlard ı, yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Fakat gerçekten, beklenen mucize vuku buldu: Altun mızrağını Yaldızl ı-Kapı ya saplamak (55) Gy. Moravcsik, HzT. !, s. 5 1 , 336; A.A. Vasiliev, uyn. esr. s. 352: Yaldızlı-kapı ; Surda ünl ü tören kapısı (Yedikule'de, halen taşla örülmüş olarak kapalı), bk. F. Schweinfurth, İstanbul suru ı'e Yaldızlı Kapı, Belletcm, sayı 62, 1 952. s. 261 vd.


B U LG A R LA R I N K Ö K E N İ

29

ıçın insan takatının üst ünde bir çaba içinde iken Kurum Han. birdenbire ölürnrdi ( 1 3 Nisan 814). Öl üm şekli de Attila'nınkine benziyordu: Ansızın ağzından \'e burnundan kan bm;ianm ıştı. Bulgar or­ duları kuşatmayı kald ırarak çekildilerl56l. Kurum Han 'dan sonra, yerine geçen oğlu Omur­ Hanl57J (814-83 1 ). Bizans İ m paratorl uğu ile der­ hal barış yaparak 30 yıl süreli bir ticaret andlaşma­ sı i mzalad ı. B öylece başarısız İ stanbul seferi nden dola�· ı Bul gar Devleti 'nin maruz kald ığı maddi güç­ süzl ük ve manevi yorgunluğu gidermek bakım ın­ dan gerçekçi siyaset-idare adamı ve BuJgarista n ı n e n seçkin şah siyetleri nden b i r i olduğunu isbat etti l 58l. H a l ıdaki Frank İmparatorluğu ile de iyi iliş­ kileri s ürd ürmek arzusunda olmasına rağmen ba­ rış giri şi mlerine gerekli karşılığı alamayan, üstel ik tehdit de edilen Omurtag harekete geçerek Sava­ Drava havzasını zaptetti ve özell i kl e M aroş ırmağı vadisindeki tuzları ele geçirdi ki, böylece ta Roma­ l ılar çağından beri i şletilemeyen, Orta Avrupa 'nın tag

o zamanki bil inen tek tuz istihsal bölgesini tekrar faal hale getirmek suretiyle Devletine eşsiz bir gelir kaynağı daha sağladı ve politik ilişkilerde bir güç olarak kullanılabilen tuz sebebi ile Avrupa'da siya­ si n üfuzunu da arttırdıl59l . Onun ileri görüşl ü, iç, (56) Kurum Han 'ın İstanbul kuşatması için lafsilen bk. 1 . Kafesoğlu,XII. asru kadar İstanbul'un Türkler tarafından muha­ saraları, İstanbul Enstilüsü Dergi si i l i , 1957, s. 10-14. (57) Türkçe Omurtag = kartalcık? bk. BzT, il, s. 163; Gy. Nemeth. HMK, s. 168. (58) F. İ . Uspenski'den naklen, A.A. Vasiliev, ayn. esr. s. 353. Andlaşmanııı metni: V. Beşevliev, Die protobulgarischen . , s. 190-206. (59) G. Geber, TBM, s. 294 vdd.; L, Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 93. .

..


İ B R A H İ M KAFESOGLU

30

dış askeri ve ekonomik girişimleri sayesindedi r ki, Bulgar Devleti bütün ömrü boyunca belki en parlak çağını idrak etti. Bu sebeple, önce 1897-1900 y ılla­ r ında Rus Arkeoloji E nstitüsü tarafından yaptırı­ lan, daha sonra, 1922 'den itibaren 15 y ıldan fazla bir m üddet M acar bilgini G. Feher'in idaresinde sürd ürülen ilmi kazılarda ortaya çıkarılan sur, ka­ pı, su yolları kalıntıları, saray harabeleri, birçok san 'at eseri ve s üs eşyası, kitabeler, y ık ıntıları be­ lirlenen B ulgar ((ouln (başkent)'leri : Pliska ve Pres­ lav şehi rleri, bilhassa, Madara kasabası yan ındaki ünlü kaya kabartma ( M adara süvarisi) hep Omur­ tag devrinin hatıralarıdır (bk. aş. Kültür: Sa n 'at). Omurtag 'ın halefleri Melemir (831-852)1601 ve Hanıs1ı (852-889) zamanlarında dış politika ve askeri alanda dikkate değer birşey ol mamış gibi ise de, Boris'in H anl ığı devresinde kültür açısından pek önemli bir hadise vukua gelmekte idi: Bu, Bul­ gar Devleti'nin dolayısıyla Bulgarlar'ın resmen din Boris

değiştirmesi idi (864). Dolayısıyla 864 yılı Bulgar ta­ rihinin en m ühim dönüm noktası sayılabilir. O se­ neye kadar tek yarat ıc ı «Tanğraı; (Tanrı) i nanc ında yaşayan Türk-Bulgarlar (bk. aş. Kültür: Din) dille­ rinde ve umumi hayat tarzlarında kısmen İslavlaş(60) BzT, i l , s. 1 59, 1 80 ( 1958), (veya Malam ır /krş. Batı Hun hükümdarı Balamır/, Melemir, 836-852 arasında Han ol­ duğu rivayet edilen ((Presianl) ile aynı şahıs sayılmaktadır, bk. ayn. esr. i l , /1958/, s. 180, 257).

(61)

B o ri s ; Türkçe aslı Barıs ( = pars veya böri), bk. K . H . Men­ ges, Altaic Elemente in die Proto-Bulgaren İnscriptions, Byzantion, XXI , 1 9 5 1 , s. 1 1 5 vd.; daha bk. BzT, 1 1 , s. 93.


BULGARLARIN KÖKENİ

31

ma yoluna girmiş bulunduklarında n , Ortodoks-H ı­ ristiya nl ığı kabul etmekle milli kültürlerinden büs­ bütün ayrılarak yerlileşme sürecini tamamlamış, Türklüklerini kaybederek İsldv - Bizans kültür çev­ resine girmiş oldular.

Esasen aş. yk. 400 y ıldan beri B izans'ın kültü­ rel etkisine maruz bulunan Balkanlar'daki Türk-Bul­ gar Devleti 'nde, nüfus bakımından İslav denizi or­ tasında küçük bir ada durumunda kalan Türk ida­ reci ve ordu mensupla rı, yaz ıları bile B izans-Grek alfabesinden ibaret Ortodoks yerlilerin ister iste­ mez etnik baskısı altına girmişlerdi. Örf, adetçe on­ lara uyuyorlar, kitabelerini bile Türk hurufatı ile Türkçe değil, halkın okuyup anlayacağı G rek yazıl ı Grekçe ve İslavca yazıp dikiyorlard ı . Teşkilatlandı­ rılıp devlet hizmetlerine al ıştırılan İslavlar resmi görevlere al ınıyor, Türkler'in yerli halk ile sıhriyet kurmaları (evlenmeleri) gittikçe a rt ıyor, idare tek­ n iğinin zaruri sonucu olarak kalabal ık halk dili İs­ lavca üst tabakada yay ıl ıyordu. Omurtag Han'ın barış ve huzur devrinde belirmeğe başlayan bu kül­ türel değişme, boyuna h ızlanarak, Türkleri İslav­ laşt ırm ış, nihayet Bulgar Türkleri bir İslav unsur haline gel mişlerdir. Boris Han 'ın B izans'a karşı Frank kıral ı Germen Louis ile ittifak etmesi nden, Roma katolik makamları ile temas kurmağa çal ış­ masından, din konusunda Papa 1 . Nikolaus'tan ma­ nalı bazı ricalarda bulunmasından da sezilebilece­ ği üzere, samimi bir arzudan ziyade H ıristiyan d ü­ nyası içinde Bulgar Devleti'nin va rl ığını korumak gayesine yönelik bir siyasi hesap sonucu olduğu anlaşılan bu din değiştirmede, B izansın .ağır bas-


32

İ l:l R A H İ M KAFESOCLU

ması neticesi, 869-87ü'deki İ stanbul kiliseler top­ lantısı gereği. Batı (ka tolik) kil isesi temsilcileri ta­ rafından müstakil Ortodoks Bulgar piskoposluğu kurul masının kabul edilmesi, bir yandan Roma'nın Balkanlar üzerindeki dini iddialarını, diğer yandan Tuna Bulgar Devlet i 'nin Türklüğünü sona erdirmiş oldu. Vaftiz edildiğinde M ikhael adın ı alan Boris'den sonra oğl u Simeon (893-927) da kadim Türk hü­ kümdarl ık unvan ı Han deyimini İslav tabiri Ça r'a çevirdi. Artık B ulgar ça rl ığı başl ıyordul62l . İtil (Volga) Bulgar Devleti (VU. yüzyıl 2. ya­ rısı -1236) :

Bugün U rallar'ın doğusunda oturan ve dilleri eski Ogur lehçesinin (R'li Türkçe) bir deva m ı olan Çuvaşlar bu Bulgar Türkleri 'nin çocukları kabul edilmekte ve Kazan Tatarları (İtil Ural Türkleri)'nin ·

başlangıcı sayılan Kazan Hanlığı halkının da Bul­ gar-Kıpçak karışımı olduğu bild irilme ktedir•83>. (62)

Bu hadiseler için tafsilen bk. A.A. Vasiliev. ayn. esr. s. 353

vd; :JzT. i l . s. 51; F. Lot, Les invusions Ha rbares, Paris, 1942, s. 226 vdd.

(63) Ogur-Bulgarca ile bugünkü Çuvaşı,;a'nın özelliği hakkın­ da: HMK, s. 80 vd., 90 vd.; L. Bazi n, CT, s. 677 vd. Kurt'un ölümünden sonra «Büyük Hulgarya Devletinin parçalan­ ması üzerine bir kısım Ogur-Hulgarlar ile kuzeyde. bugün­ kü Kazan bölgesinde, Kurl'un bir oğlu tarafından kuruldu­ ğu tahmin edilen bu devlet, 922'lerdcn ilibarun (Abbasi halifesi El-Muktedi'nin Bulgar eline gönderdiği İslam din adamı İbn Fadlan) M üslüman olarak, varlığını 5,5 yüzyıl kadar sürdürdükten sonra. 1236 yılında Moğollar tarafın­ dan yıkıldı. itil Bulgar Devleti ve kültürü hakkında ayrın­ tılı bilgi için başlıca şu eserlere bakılabilir:


33

BULGARLAR'IN KÜLTÜRÜ

Dil

ve Yazı :

Türk soyundan geldikleri, m.ö. asırlardan beri takip edilebilen tarihlerinden anlaşılan proto-Bul­ garlar, dil ve yazıları ile birlikte, dini inançları, gele­ nekleri, san'at eserl eri ve siyasi-idari teşkilatları ba­ kımından da İslav, Latin, Germen ve G rekler'inkin­ den tamamen fa rklı bulunuyorla rdı. Bütün ilgili dil vesikaları, gördüğümüz gibi, onların <ffurcophone)) bir kavim, (yani sonradan Türkçe konuşmayı öğ­ renmiş bir topluluk) değil, anadili Türkçe olan bir - İbn Fadlan Seyahatnamesi (neşirleri, Almanca, Rusça ve Türkçe tercümeleri için bk. i. Ka[esoğlu, TMK, «İtil Bulgarlarıı) bahsi). - K. Czegl�y ffürk. tere./, Yıltavar unvanı, Türkiyat Mecmuası. IX. 1951, s. 173-187. - K. C zeg led y Nomdd nepek... , s. 97-109. ,

- A.Y. Yakubovskiy ffürk. tere./. Altın-Ordu ve inhitatı, lsıanbul, 1959, s. 7-14. - O. Pritsak, Bu/garo-Tschwwaschica, Acht Noten zu deıı Wo/ga-Bu/garischen Grabinschriften des 13-14. /hs, UAJhb, xxxı. 1959, s. 274.314. B. Ögel, ls/ômiyetten önce Türk kültür tarihi, Ankara, 1962, s. 239-253.

- A.N. Kural, IV-XVl/l. Yüzyıllarda Karadeniz kuzeyin­ deki Türk kavim/eri ve dev/et/eri, Ankara, 1972, s. 108· 118, 312-323 vb. - A.H. Halikov ffürk. tere./, Kazan ne zaman ve nerede meydana gelmiş?, Kazan (dergi), sayı 19, Ankara, 1977.


34

İBRAHİM KAFESOCLU

Türk kolu olduğunu göstermektedir'64 1 . Asıl Türk­ çe'deki bazı seslerin değişik söylenişlerini (z - r; y - d , ş - 1 , s; a - i vb.) kullanan Ogur Türkleri'nin V . y üzyıl sonlarında bir kısım Doğu Türkleri ile bir­ leşmesinden doğduğu tarihi belgelerle sabit Bulgar Türkleri, lehçelerindeki bu fa rkl ılığı as ırlarca de­ vam ett irmişlerdir ki, bunun kesin delilleri Ogur (Oğuz'a karşıl ık) ad ından başka, Bulgar kaynakl ı en eski (8. yüzyıl) metin olan ((Hakanlar Liste­ si "ndeki hükümdar isimlerinde olduğu kadar, 1 2 Hayvanlı takvimde zikredilen y ıl , ay, s a y ı v e adla­ r ında açıkca görülmektedir (bk. yk.). Buradaki keli­ melerle ilgili ola rak L. Bazin'in son ayrınt ıl ı incele­ mesinde tertiplenen ; Tuna Bulgarcası - Volga Bul­ garcası - bugünkü Çuvaşca ve ön-Bulgarca (yani Ogurca), Türkçe - Eski Türkçe şekillerin mukayese­ li cedvelleril851 de aralarında mevcut özdeşliği ve bu lehçelerin nasıl bir ana-Türkçe'de birleştiğini ortaya koyar. Ayrıca halen Macarca'da kullanıl­ makta olan «al ıntı)) Türkçe keli melerin 1. tabakası da tamamen Ogur-Bulgar damgasın ı taşımaktad ır: Tenger (asl ı Türkçede: Tengiz - deniz), ökör (öküz), boryu (buzağı), karo (kazık), şcirga (sarı) vb .. Fin­ Ugor kökenli olan Macarlar asıl yurtları olan Ural (64)

Proto-Bulgarlar için ((I'urcophone)), son zamanlarda L. Bazin tarafından kullanılmağa başlanmış yeni bir deyim­ dir (bk. CT, s. 661'den itibaren türlü yerlerde). Türkiye Türkçesine <ITurkish)), Orta Asya Türkçesine \ITurkic)ı ad­ ları lakılarak aynı Türkçeyi iki farklı dil gibi göstermeğe yönelik bölücü gayretkeşliğe şimdi de L. Bazin vasıtasıyla Türkler ve <ITurcophone))lar diye ikinci bir gerçek-dışı ayırım eklenmiş bulunuyor.

(65)

L. Bezin, CT, s. 667, 698.


35

B U LGARLA R I N K Ö K E N İ

Dağları güney sahas ından daha güneydeki bozkır­ lar bölgesine indi kleri aş. yk. m. 3-4. yüzy ıllarda orada Ogurlar ile karşılaşm ışlar, daha sonra kuzey Kafkas - Volga dolaylarında, uzun m üddet, Onogur boylar birliğine dahil olarak yaşa m ışlar, çok yük­ sek kültürlü Ogu r Türkleri'nin derin etkisine şahit­ lik eden yukarıdaki kel i meler dışında da daha bir çok tarım ve bahçecilik terimlerini (tarla = tarla, eke = saban, tekno = tekne, buza = buğday ' arpa = arpa bo rşo = burçak, alma = elma, bor ve szidleg (şarap ve üzüm) ve idari, dini terimleri (törveny = töre , ta­ nı.i = şahit, belyeg /pul/ belge, beke = barış, şereg = çe­ rig (ordu), bölcs-bilge /bilgiç/, usz = akıl, erdem = fa­ zilet, egy = kutsal /yeğ = üstün) onlardan a l ıp ben im­ semi şlerdirl88l. Hala Macar dilinde yaşayan , bu 4-5. asırlardaki Ogur-Bulgar kültürüne ait dikkate değer kelime ve kavramlar d ışında, Macarlar'ın ve ülkeleri­ nin özellikle Batıda yaygın öteki adları: Hungaria, Hongrie, Venger, Hongrois, Ungar (eski Bizans, La­ tin ve İslav kaynaklarında: Ongri, Ungor, Ungri, Un­ garus, Hungarus, Engürüs vb .. ) Ogur-Bulgarca ((Üno­ gur , kel imesi nin aynı olup, bir arada yaşadıkları Türk On-Ogur birliğinin adından başka birşey değil­ dir ve esasen 5-9. asırlar arasında, uzun süre Onogur­ lara, sonra Hazar-Türk Devleti'ne bağlı kalan Macar kabile birliği, tarihi kaynaklarda doğrudan doğruya (66) Tafsilen bk. Z. Go mbocz, !Jie bu lgarisch-türkische l.ııh n­ wörter in der ungarischcn Sprachc, M S fou, XXX, 1 9 1 2 . L. Rasonyi, Töriik udutok ... Hp, 1 94 1 , s. 2-4 1 ; F. Eckhart /Türk. tere,/, Mucuristan Tarihi, A nkara. 1 947,

s.

4-7, 1 1

vd . ; i . K n iezsa. A , Magyurscig östörtenete, Bp. 1 943,

1 86-189.

s.


36

IBRAH İ M KAFESOCLU

Türkn diye anılm ıştı rl87l. B ulgar İslavcası 'nda ya­ şam ış ve bazıları halen de kulla n ılan idari-askeri Türkçe tabirler (aş. bk.)'den başka, yukar ıda belirt­ tiği miz sebepler dolayısıyla büyük çoğunluğu Grek yaz ısı ile ve Grekçe olan proto-Bulgar kitabeleri aras ında Türkçe olanlar da vard ırl88l. Türk-Bulgarlar'ın yazıları da vard ı. Bunun de­ li lleri nden biri, M acarca 'da yazı yazmak ma nasına gelen ir-ni1> sözünün, Türkçe'den «al ınt ı 1 . tabaka­ da Ogu r Türkçesi 'nden geçmiş olması (z - r, a - i değişi mi ile: 1r + n i yaz + mak), öteki de, T iirk­ ç·c 'dc harf (kitap. yazı) manasındaki , Orhun kitabe­ =

lcri ndım heri yaygın, «biti(g)» kel imesinin yine çok ı�s k i l a ri lı lcrdc Ogurca yolu ile Macar diline int ikal

ı�l m i ş bul unmasıdır (betü). Zaten Ogurla r'ın kendi yazıla r ı n ı kull and ıkları Bizans tarihçisi Prokopios (tl. yüzyıl ortaları) tarafından da bel irtil mişt i rl691 . M iihim kitabeler ve yazılı taşl arının sağlam malze­ mesi istisna edilirse, umumiyetle eski Türkler"in tahta çubuklar üzerine çentme suretiyle yazd ıkları yazıl ı materyal dayan ıksız olduğundan, Ogur-Bul­ garla rı'na ait Türk yazıs ı ile ilgili fazla belge kalma­ mış ise de. yine de Rulgar san'at eserlerinin çoğun(67) Gy. Morııvcsik. BzT, il, (1958), s. 226, 321 vd., 325; G . Ne­ meth. l l MK, s. 1 76-1 78, 1 8 1 . (68) J . Deny. Une inscriplion e n longue prolo-bulgore derouverte n Preslov, Revue dcs Etudes Byzantines, V, Bucerest, 1947. s. 235-239; 1. Ven ed ikov Trois inscriplions protob ul gores. bk. V. Beşevliev, Les inscriplions prolobulgores, ,

·

Byzantion, 25-26, 1955-1957, s. 874; ve Orhun yazısı ile, bk. F. Altheim, Geschichte der Hunnen, 1 , s. 280. (69)

Bk. B. Szasz, A.

Hılnok . . . , s.

520.


37

HULGARLARIN KÖKEN İ

da, anıt taşlarında, tuğlalar üzeri nde vb . Orhun harnerini a nd ırı r i şa ret (damga ?) hala da mevcut­ tu r•70ı. Ogur-Bu lgarl a r ' ı n G rek ve Lat i n yazısından tamamen fa rkl ı, b i r çeşit çen t m e , oyma (runik) yazı t ürü k u l l a n d ı kl a r ı n ı kabul eden F. Althei m 'a göre, şüphesiz, O r h u n a l fabesi ne n isbetle daha az b i r gel i şme ka yd e t m i ş o l a n T u n a Bulga r yazısı, Ba­ tı H u n l a r ı yaz ı s ı n ı n b i r deva m ı n d a n ibarett i•711. Zi­ ra Ogur-Bulgarlar doğudan yazılarını da get i re n medeni bir soyun çocukları idilerl7 21. -

Din :

Proto-Hulgarlar d i ni i n a n ç bakımından men­ oldukları Asya Türk dünyasında o çağl a rda ya­ şa makta olan hemen hemen ay n ı inan ışla ra s a h i p h u h ı n muşlard ı r . .Ya n i diğer Türk topl u hıklcı r ı gihi H ulgarlar da tubiut güç/erinin ktıl sall ığımı (ycr s ı ı la r) Atalar ru hlarına t a z i m gerektiğine ve n i lıaynl Gi;k­ Tanrı 'ya i n a n ıyorla rd ımı. Önceden ve k ısaca l m l i r­ tel i m k i , B ulgarlar d a , öteki b iitiin soydaşl a r ı gibi şamanist vHya tolemci deği l l erd i . A ks i i d d i a l a r . ı?a ­ manlık ve totemci l i ğin m a h i yı?l 1,:e iyi lıil i ı ı ııwııw­ sinden ileri geld iği i çi n , geçersiz say ıl m a l ıd ır. B u ­ n a karşıl ık Madara kasabası ya k ı n ı n d a k i kaya l ık­ larda mevcut mağaralarda haz ı yapı kal ı n t ılarına sup

-

'

.

(70) G. FeMr, A Rıılgar-Törökök sZf?repe e s mü\•ellsı'ge. Hp. 1 940, s. 27-30; H. Ög�I. Türk kültür lurihi, s. 262-267. (71 )

F. Altheim, ayn. esr. 1, s. 260.

(72)

Eski Türkler'de yazı meselesi için bk. 1. Karesoğlu, TM.J::

(73)

Eski Türkler'deki bu inanç sislemleri için tafsilen bk. 1. Kafesoğlu, Eski Türk dini. Ankara, 1 9802.

(!;:debi küllür: «Yazı;ı bahsi).


38

İBRAHİM KAFESOCLU

rastlanması, buralarda T ürk damgalarının görül­ mesi, Asya'daki m ağara küitü 'nün (Tabgaçlar'da, G ök-Türkler'de, Uygurlar'da) Bulga rlar'da d a yaşa­ dığını göstermektedir. Ayrıca, bir takım (ısihirli taşııların varlığı, İstanbul 'u kuşatan Kurum H an 'ın bir ara M armara sahilinde denize gi rerek, elini, ayağını suya batırdıktan sonra, alkışlar arasında y ı­ kanması, o sırada askerleri tarafından, üzerine uğur niyetine, su serpilmesi, karargahına dön üşü esnasında kendisini i ki sıra halinde dizilmiş güzel giyimli kad ınların şarkı (ilahi) söyleyerek selamla­ maları gibi tam bir dini t ören görünümü i çinde ce­ reyan eden olaylar ve kılıç üzerine yemin etmeleri and-içmeieri)C74l, B ulgarlar'da eski Türk ıwer-sudar inancının delilleridir. Fakat, sanıld ığı gibi C75ı eski Türl<ler'de ve tabii Bulgarlar'da da taşa, suya, kılıca, köpeğe, at'a ve başka herhangi bir hayvana, hatta eski çağlarda pek yaygın, güneş ve aya tapılmazdı. (74) Tarihçi Theophanes (9. yy.)'dan, bk. İ. Kafosoğlu, Xll. asra k adar fstanbul'un Türkler tarafından muhasaraları, s. 1 3; V. Beşevliev, Proto-Bulgar dini, s. 249; B. Ög el , Türk kültür tarihi, s. 266. (75)

Mesela. V. Beşevliev, Proto-Hulgar dini, s. 2 1 7 vd., 236. 251 vd. Bulgarlarda su kült ünün esası, belki burada söylendiği gibi, suyun insıını günahlardıın. cinlerden temizlediği inancı idi, l"akaı Bulgarlıır'ııı zaten lemiz insanlar olduğu, H ı ristiyıın o ldu k l ıın 2 yıl sonra [llfı6'dH) l'apa Nikolaus'a sordu kları "100 sorudan birinin bu hususla olan ilgisinden ıınlaşılıyor: Burada Bulgar-Türkleri haftada 2 gün (çar­ şamlıa, cuma) y ıkanmanın yasaklanmasından şikayet et­

mişlerdi [bk. G . Feher, A. Holgcir-Töriikök szerepe . . . , s. 1 0 1 ); ayrıca Bulgar ordusunda subay ve erlerin yıkanma­ ları için · çerge•· denilen seyyar çadır hamamlar da \'ard ı (G. Feher, ayn. esr. s. 1 00; BzT, i l , s. 263).


BULGARLA R I N KÖKENİ

39

Hunlara dair hiçbir inandırıcı belge ortaya kona­ mamasına rağmen , aslen epigra rist olduğu halde kısmen din tarihi ile de uğraşt ığı anl aşılan Bulgar V . Reşevliev'in -Türk-B ulgarlar köpeğin ilah ka­ bul edilmesi ihtimalinin olduğunu söylemesi cid­ den şaşırtıcıd ır•78l. Gerçekten güvenilir bir kaynak olan Theophanes Continuatus (10. yy.)'da köpek kurba nı ile ilgili bir kayıt vard ır: Buna göre, Om u r­ tag Han ile im parator Ermeni V. Leon a rasında im­ zalanan 30 yıllık barış ve ticaret andlaşması müna­ sebetiyle düzenlenen kıl ıç üzerine a nd-içme töre­ ninde hir köpek kurban edilmi ştirl77l. Ancak Türk­ lcr'de ne köpeğin kurban edilmesi, ne de köpek için kurban kesilmesi bahis konusu değildir. Zira köpeğe tazim adetinin yer almadığı T ürk gelene­ ğinde kutsal hayv;m. bilindiği gibi, ata ve yol-göste­ rici kabul edilen kurt'tur. Ancak Doğuda Tibetliler ile Moğollar 'da, ata sayıldığı için, Bat ıda da eski Yunanlılar'da (Kerberos: yer-altı d ünyasının bekçi­ si üç-başl ı köpek), İslavl ar'da (Ohri piskoposu The­ ophylactos'un kaydı bunu teyit eder) ve destan, ef­ sanelerine kurt'un sokulmadığı diğer Batılı top­ hıınlarda köpek, dini it ikad çerçevesinde büyük iti­ bar görmüş ve adına kurban da kesilmiştir. Nite­ kim yuka rıdaki . haberde kurban niyetine köpek ke­ senler Ti.irk-Bulgarlar değil, bir yandan temsil etti(76)

Hk. V. Beşe.vliev, Prolo-Bulgar dini, s. 236 vd. Burada Ohri piskoposu Theophylactos'un bir kaydına dayanan Beşev­ liev. bahis konusu kavmin Bulgarlar değil, güney lslavları olduğunu belirtmiştir, fakal yukarıdaki düşüncesinden de vazgeçmemiştir.

(77) V. Beşevliev, ayn. esr. s. 236 vd.


40

IBRAHİM KAFESOCLU

ği islavlar'ın adetine, bir yandan da Bizans'ın ata­ larının geleneğine uymadığı faydalı bir davranış olarak değerlendirdiği sezilen bizzat İmparator Le­ on'durt781. Türk-Bulgarlar'm insan kurban ettiklerine dair de bir rivayet vardır: Denildiğine göre, Kurum Han, İstanbul'u kuşattığı zaman çabalarının mutlu sonu­ ca ulaşması için, yine büyük bir törenle -belki yuka­ rıda naklettiğimiz denizde yıkanma ile bağlantılı olarak- surların önünde insanlar kurban etmiştirt781. O çağlara kadar eski zamanlarda insan kurbanı o derece umumi idi ki, Beşevliev'in ifade ettiği gibi, bunu bilmeyen millet hemen hemen yoktu. Dolayı­ sıyla Ogur-Bulgarlar'ın da cffanrııılarına insan kur­ ban vermeleri tabii karşılanmalı idi. Fakat durum başka olup, yalnız Tuna Bulgarları'nda değil, Boz­ kır kültürüne bağlı Türk zümrelerinin hiçbirinde insan kurbanına tesadüf edilmemiştir. Türkler'in .de, diğer kavimler gibi insan kurban ettiklerine dair çeşitli yabancı kaynaklarda görülen kayıtların gerçekle ilgileri olmadığı teker teker açıklanmış­ tırıeoı. Türkler, gittikleri yerlerde, kurban diye kesi­ len insanların hayatlarını korumak için çareler d ü(78} Leon'un tören dolayısiyle köpek kurban ettiği hususu, ay­ ni haberi veren Diacon lgnatios (bk. BzT, 1, s. 360)'da at­ lanmış ise de, Theophanes Continuatus'da açıkça belirtil­ miştir (bk. V. Beşevliev, ayn. esr., s. 251 n. 218). (79) V. Beşevliev, ayn. esr. s. 245, 249. (80) Dk. 1. Kafoso�ıu. Eski Türlı: dini, s. 46-55. Burada insan kurban Adetinin seheplerl. ve Türkler'de bulunmayışı ve aykırı iddiaların fPmıılııi:ıliği delilleriyle ortaya konmuştur.


BULGARLARIN KÖKENi

41

şünmüşler, bazı ülkeierde bu Adetin yasaklanması­ nı temine çalışmışlardır<•1ı. M. 9. yüzyılda Bulgar Türkleri'nin insan kurban ettiklerini gayet tabii bir şekilde haber veren bilgi Symeon Magistros adlı ve 10. yüzyıl da yaşadığı sanılan bir yazara baAl.an­

maktadır. önce, İstanbul surları dibinde, burçları dolduran binlerce Bizanslı müdafiin gözleri önün­ de cereyan eden bu fevkalade ha.disenin, meselıi Theophanes gibi çağdaş bir tarihçinin eserinde yer almaması garip değil midir? İkincisi, eserini Ku­ rum 'un muhasarasından 150 yıl kadar sonra hazır­ ladığı tahmin edilen bir zatın kitabında da böyle bir haberin olmadığı, ancak eserini 1 1 . yüzyıl ilk çeyreğinde yazan tarihçi Leon Grammatikos'un ilavesinde yer aldığı, bunun da asıl metinde mev­ cut olmayıp, oraya satırlar arasına meçhul biri ta­ rafından daha sonra sıkıştırıldığı tesbit edilmiş­ tirıuı. Demek ki mesele, hiçbir belge değeri taşıma­ yan, bir metin tahrifatından ibarettir. Türkler ne yer, ne su, ne de hayvanlar için kur­ ban kesmedikleri gibi, atalarını da saygı ile anmak, hatıralarını yaşatmak üzere anıtlar yapmak, kitabe­ ler diktirmekle beraber, ölmüş büyükleri ve kahra­ manlarını diğer birçok kavimlere benzer şekilde tanrı mertebe�ine çıkarmamışlar ve eski Yunanlı­ lar gibi yarı ilıih {Heros'lar) saymamışlardır. Sade­ ce onları bizim etmişler, hazan da onlar adına hay(81) Bk. W. Eberhard, Eski Çin kültürü ve Türkler, DTCF·Der­ gi9İ, I, 4, 1943, 9. 21 vd. (82) BzT, il, 9. 321. daha bk. A. Kollautz, Geschichte und kuJtur, 1970, il, 9. 348.


42

IBRAH I M KAFESOCLU

vanların erkek cinsinden kurban da kesmişler ve özellikle mezarlarına yapılan tecavüzleri ağır şekil­ de cezalandırmışlardırıı3ı. Yal nız Kurum Han'ın, savaşta mağlup ve telef ettiği İ mparator 1 . Nikephoros'un kafatasını gü­ müşle kaplatıp içki kadehi yaparak, etrafındakilere onun içinden içki içirdiği herhalde doğrudur. Ha­ ber tarihçi Theophanes'in eserinde mevcut olduğu gibi'84•, i nanılır Çin kaynaklarına göre, benzer bir hadise Asya Hunları'nda cereyan etmiş, Tanhular­ dan biri mağl up düşman kıralının kafatasını içki kabı olarak kullanmıştırı15ı. Ancak sırf Türklere has bir davranış sanılan bu durum, asl ında Türkler arasında da hazan görülen bir dış etki ürünüdür. Düşman hükümdarının kafatasını altın ile kaplata- . rak içki kadehi yapmak adeti, çok eski devirlerde (m.ö. 6-5. yy.) Hind- İranlı kavimlerde yaygın halde (83)

Türk mezarlarının Batıda Bizanslılar, DoAuda Moğollar ıarafından açılarak soyulması muharebe sebepleri sayıl­ mıştır. Mesela, Avrupa Hun ıarihinde t. Balkan seferinin bir sebebi Nuh büyüklerine ait kabirlerin Margos (Belgrad civarında) piskoposu tarafından soyulması idi. Asya Hun­ ları da benzer bir hadise yüzünden 0-huan'lara savaş aç­ mışlardı (bk. 1. Kafesoğlu, Eski Türk dini, s. 46 vd.). Ölenin yakınları ve kadınlarının da gömülmesi veya ölünceye ka­ dar mezarın bir kenarına hapsedilmeleri de bir eski Yu· nan ve lslav adeli idi (bk. V. Beşevliev, ayn. esr. s. 258 vd.).

(84) BzT. 1 , s. 5 1 . 336; V. Beşevliev, Prolo-Bulgarların dini, s. 226; B. Öge!, Türk kültür tarihi, s. 263; A.A. Vasiliev. ayn. esr. s. 352; F. Lol, ayn. esr. s. 226. (85} V. Beşevliev, ayn. �sr. s. 226; 1. KafesoııJu, Eski Türk dini, s. 55 n. 95.


B U LGARLARIN KÖKENi

43

idi. H asmın hizmete devamı i nancına dayanan bir telakki dolayısıyla aynı adet, m.ö. 3. asırda Çinde de (T'sinler zamanı) görülmüştü. B una göre H unla­ ra ve onlardan diğer Türk zümrelerine ya bu eski Çin'den veya bugünkü Avrupalıların ataları olan Hind-Germen kavimlerinden geçmiş olmalıdır. Ni­ tekim V. Beşevliev de aynı geleneğin, Türkler Av­ rupa'ya gelmeden asırlarca önceden beri Keltler'de, İskitler' de mevcut olduğunu, hatta tarih öncesi za­ manlardan paleolitik çağ kalıntılarında bile bu ade­ ti ortaya koyan deliller bulunduğunu ve Ortaçağda dahil bazı Germen kavimlerinde (mesela Longo­ bardlar'da) devam edegeldiğini belirtmektedirl88l. O halde kafatası kadehi bir Türk icadı değil, ithal malı yabancı kült unsurlarından biridir. Türk-Bulgarlar'ın gerçek dini Gök-Tanrı itikadı idi. Orta Asya yaylalarının çoban-besici toplulukla­ rı için umumi, özellikle Türkler için ((milli)) bir ma­ hiyet gösterdiği kabul edilen bu iman sistemi, tabi­ atıyla Türk-Bulgarlar'da da inancın merkezinde yer alıyordu. Bütün Türklerce kaadir-i mutlak ya­ ratıcı tek varlık olduğuna inanılan bu ulu güce, bü­ tün T,ürkler gibi B ulgarlar'da da -kitabelerinde kay­ dedildiği şekilde- (ffanğra)> (Tanrı) deniyordu ve yalnız ona tapılıyordu. Tanrı, proto-Bulgar itikadı­ na göre, ebedidir•11ı; O, herşeyi görür, bilir: ((Doğru­ yu, yalanı Tanğra ayırt eder. Bulgarlar Hıristiyanla­ ra iyilik için çok çalıştılar, onlar bunu unuttu, fakat (86) V. Beşevliev, göst. yer. (87) G. Feher, A Bolgar-Törökök szerepe.. . , Tırnova kitabesinde).

s.

72 (Omurtag Han'ın


44

İBRAHİM KAFESOCLU

Tanğra biliyorı)ıaaı; Tanrı yardımcıdır: <ffanğra ina­ yette bulundukça . . .nl89l; O, can verir, ömür uzatır: <ffanğra hükümdara 100 sene ömür ihsan etti))l901; Tanrı cezalandırır: «Kim andm1 bozarsa kam su gi­ bi yere aksm, Tanğra otlan kurutarak onun atlarmı yemsiz, yiyeceksiz bı raksmn l911; Tanrı tektir'92l. Ni­ hayet Tanrı Türklere Han gönderir (bk. aş.). Bu bel­

gelerden, Türk-Bulgarlar'ın, yer-su'lara, ata'lara ta­ zim ettikleri, başta at olmak üzere yalnız hayvan kurbanı sundukları, hiçbir canlı veya cansıza tap­ madıklarıce31 ve tek yaratıcı ulu varlık olan Gök­ Tanrı'ya ibadet ettikleri anlaşılmaktadır. Tabiatıy­ la, diğer Türkler gibi, Bulgarlar da ölüleri için özel tören (yoğJler düzenliyorlar, hususi yemek («içme­ deme = yeme-içme))) veriyorlar, hatıralarını yaşat­ mak için onların kaya kabartmaları (en ünlüsü Ma­ daradakidir) ve heykel ( = «kap)) : Türkçe «gibi)> M a­ carca keµ=resim, tasvir)lerini yapıp atalarına kita­ beler dikiyorlar ve mezarlarının üstüne höyükler, tümsekler yapıyorlardılMI. (88} G. Feher. ayn. esr. s. 73 (Direkler'deki 2. Bulgar kitabesi: bk. V. Beşevliev, Les inscriptions protobulgares, Byzantion, xxx. s. 490).

(89) B. Ögel, Türk killtür tarilıi, s. 264 (Kurum han kitabesinde). (90}

B. Ögel, ayn. esr. s. 275 (Melemir Han kitabesinde).

(91)

V. Beşevliev, Proto-Bulgar dini, s. 254 (Bir andlaşmada and-içme töreni).

(92} G. Feher, ayn. esr. s. 72. (93) Bulgarlarda put bulunmadığı Beşevliev tarafından da be­ lirtilmiştir (ayn. esr. s. 240).

(94) Tafsil4t için_bk. G. Feher, A Bolgar törökök..., s. 27, 30-33, 71; B. Ögel, ayn.esr. s. 262-265.


B U LGARLARIN KÖKENİ

45

Hükümranlık ve İdare : Bulgar Devleti'nde idarenin despotluk siste­ minde yürütill düğü sanılmamalıdır. Bozkır-Türk siyasi kuruluşlarındaki kamu hukuku anlayışı, töre hükümleri; Asya Hunları'ndakine, Tabgaçlar, Uy­ gurlar ve Gök-Türkler'inkine benzer bir nevi yasa­ ma organı ve icraatı kontrol kuruluşu olan «Devlet meclisin burada da bulunuyor, siyasi, askeri, kill tü­ rel ve hukuki meseleler bu şekilde çözüme bağlanı­ yordu: Bulgarlar'da hükümranlık (hakimiyette meşru­ luk yolu), öteki Türk devletlerinde olduğu gibi, ((k:arizmati]()) karakter taşımakta, yani, Tanrı bağışı güç, hükümdarın idare yetkisinin kaynağını teşkil ekmekte idi. Bilindiği üzere, Asya Büyük Hun İm- · paratoru Mo-tun Çin'e gönderdiği m.ö. 176 tarihli mektu]:m nda, kendisinin ((Gök-Tanrı)) tarafından tahta çıkarıldığını, zaferlerini Tanrı'nın yardımına borçlu olduğunu yazmıştı; ondan 900 sene sonra Gök-Türk hakanı da, Tanrı tar afından lütfedilen kut (iktidar) ve ülüg (kısmet) sayesinde hükümdar

olabildjğini ve dünyadaki icraatından Tanrı huzu­ runda sorumlu bulunduğunu Orhun kitabelerinde taşlara kazdırmıştı. N ihayet 1 1 . yüzyılda Türk siya­ set kitaplarından Kutadgu-Bilig de aynı görüş teo­ rik olarak, «Ey h ükümdar, sen bu makama kendi is­ teğin ile değil, Tanrı 'nın i radesi üzerine geldim, <ITT Ü ­ kümdarlığı Tanrı verir .. ıı vb. cümleleri ile ifade edil­ mişti11151. Bulgar kamu hukukunda da aynı anlayışın (95)

Eski Türk devletinde hAkimiyet prensipleri için tafsilen bk. İ. Kafesoğlu, TMK (ll'de H ümükranlık bahsi).


46

İ BRAHİM KAFESOCLU

yürürlükte olduğunu, yani idare etme yetkisinin yüce Tanrı'da tecelli ettiğini, hak ve adalet kavram­ larının, idareci kişınin insaf ve merhamet duygula­ r ına değil, Tanrı'nın kontrolüne bağlı kabul edildi­ ğini Bulgar kitabeleri ortaya koymaktad ır: Madara kaya kabartmas ının bir yerinde <<Tervel Han 'ın Bul­ garlara tanrı tarafından gönderildiği!!, Çatalar kita­ besinde :Omurtag Han 'ı, yer yüzü tahtına Tanrı 'nın çıkardığm ve «Tanrı 'nın inayeti sayesinde başarıları­ nı sürdüreceğin, Melemir Han kitabesinde (<Tanrı'­ nın Han yaptığı bu hükümdara, Işbul Kavhan ile birlikte, 100 yıl ömür verdiğin kaydedilmektedir•88•. Yanlış yorumlara yol açmamak için hemen belirte­ lim ki, buradaki <<karizmatik meşrıiiyetı) telakkisine rağmen, Bulgar Hanları dahil, hiçbir Türk hüküm­ darı kendisini, her iradesi kanun hükmü sayılan bir despot olarak görmemiş, fani bir insan olduğunun idraki içinde, yeryüzünde temsil ettiği kaadir-i mutlak Tanrı'ya karşı sorumlu bulunduğu şuurunu muhafaza etmiş•11• ve Tanrı bağışı <<kut;; yetkisine layık olmağa çalışmıştır. Zira Türkler'de hüküm­ ranlık, bütün «karizmatikıı görünüşüne rağmen as­ lında <<kariz� atik-kanunfü bir meşrıiiyet prensibine dayanmaktadır. Bunun şaşmaz belgesi de Türk hü­ kümdarının ifaya mecbur bulunduğu vazifelerin törece tesbit edilmiş olmasıd ır. Hakan veya Han (96) Bu kitabeler için bk. V. Beşevliev, Die prot. bulg. fnschriflen, ilgili bölümler; G. Feher. Les monuments ... , s. 143; M .F. Köprülü. Proto-Bulgar hukukuna dair notlar, THİT Mec­ muası, il, 1 93 1 , s. 1-3; B. Ögel, Türk kültür tarihi, s. 264, 274 vd. (97)

Bk. Çatalar kitabesi, G. Feher, A Bolgar-Törökök . . . ,

s.

72.


BULGARLARIN KÖKENi

47

başlıcaları, milleti huzur içinde yaşatma, doyurma ve giydirme, sayıca artırma olan bu görevlerini ye­ rine getirmediği taktirde, Tanrı'ya hesap veremiye­ ceği ve beceriksizliğin esasen «ilahi bağış))dan iba­ ret «kutli (siyasi iktidar)'un Tanrı tarafından geri alınmasından ileri geldiği kanaatine varılarak, tahttan indirilir, Han mevkiini terketmek istemedi­ ği zaman halkın açıkça karşı koyma hakkı doğar­ dıl911. Bulgar Hanları da töre (kelime Ogur-Bulgar lehçesinden Macarcaya törveny I=kanun/ şeklinde geçmiştir)'nin emrettiği hususlar çerçevesinde ha­ rekete mecbur idiler. Nitekim, yukarıda tema s edil­ diği gibi, Kurum Han'ın tahta çıkınca yaptığı ilk iş­ lerden biri, esasını cezai müeyyidelerin teşkil ettiği adil bir idarenin ülkede iyice yerleştirilmesi için ((kanunıılar çıkarmak, yani mevcut töre hükümleri­ ne gereklilik duyulan yenilerini eklemek olmuş­ tur'"'· Töre tadilatı da yalnız hükümdarın isteği ile kesinleşmezdi. Han, hukuki mahiyetteki düşünce­ lerini teklifler halinde ((meclisne getirir ve son ka­ rar orada alınırdı. Bu tür <(Devlet meclisi» -veya asıl Türkçe adı ile: Toy- her Türk devletinde olduğu gi­ bi Bulgarlar'da da vardı. Nit ekim, İ mparator A.

(98) Bu durumun, Orhun kitabelerince de teshil edilen bir ör­ neği Gök-Türk tarihindeki 7 1 6 yılı ihtilı'llinde görülmüştür (lafsilen bk. i. Kafesoğlu, TMK ((Gök-Türkler)} ve «Hüküm­ ranlıkıı bahisleri). (99) Kurum Han kanuraları için bk. Gy. Moravcsik, BzT, 1, s. 320; G. Kazarow, Die Gezetzgebung des bulgarischen Fürsten Krum, Byzanlion, 16, 1907; M . F. Köprülü, Orta zaman Türk hukuki müesseseleri, i l . Türk Tarih Kongresi (1937), s. 394 n. 25.


48

İBRAHİM KAFESOCLU

Komnenos'un kızı, Bizans tarihçisi A. Komnena (iA.lexiadn adlı kitabında, 1 1 . yüzy ılda, eski Bulgar başkenti yakınlarında Bulgar ((Parlemento binasm harabelerinin bulunduğundan bahsetmiştirı100ı. Par­ lemento'da, Han sülalesinden olmayan başkan -aynı zamanda başbakan- müzakereleri idare eder ve Han'a karşı sorumlu bulunurdutıoıı. Herşeye rağmen kötü idarede ısrar eden, kaabiliyetsiz hükümdar ise, söylediğimiz gibi , gerektiğinde zor kullanarak ber­ taraf edilirdi. Bulgar tarihinde de mesela, Karmış, Binekh, Teleç Han'lar, ((boyar))lar tarafından öldü­ rülmüşlerdi, çünkü bunlar, kaynaklara göre, Bizans orduları karşısında tutunamamışlar, yenilmişler; muhafaza ve müdafaa ile görevli oldukları halkı ve ülkeyi koruyamamışlar, dolayısıyle. <JcuMarından yoksun bırakılmışlardıt 102ı. ((Hakônlar Listesi)mdeki son hükümdar Umar'ın, iktidarının daha 40. gü­ nünde öldürülmesi de böyle bir sebebe dayalı ol­ malıdır, zira, bu hükümdar öldürmelerinin hep ((boyan> (Türk , ((boylan unvanından)'lar tarafından (100) Afoxiad /İng. tere./, London, 19672, s. 172. (101)

Eski Türk devletinde ((meclis))ler ve başkanları için bk. İ. Kafesoğlu, Eski Türkler'de Devlet Meclisi (Toy), 1 . Milli Türkoloji Kongresi, İstanbul, 1980, s. 205-209. Bulgar Devleti'nde mevcut ((Üvigi)) diye okunabilen unvan (bk. BzT, il, s. 277) ihtimal. Üge (Türk meclis başkanı ve baş­ bakan) tabirinin biraz bozulmuş şeklidir.

(102) Hadise elbette sanıldığı gibi, mlihiyeti meçhul bir takım ((orendal)lar (?) ve din u�una kıral öldürme (kıral kurbanı?) gibi Türk kültüründe varlığı isbat edilemiyecek iddialar­ la (bk. Proto-Bulgarların dini, s. 236 vd.) ilgili değildir. Yoksa, tarihde daha başka Türk ((Kıra! kurbanlar))ın yer alması beklenirdi.


49

BULGARLARIN KÖKENi

icra edilmesi gösteriyor ki, eski Türk toy'larında meclis üyesi olan ıctoygun»ların devletteki icraatı kontrol vazifesini, Bulgar Devleti'nde bu boyar'lar yapmakta idiler. Tuna-Bulgar Devleti'nde şüphesiz geniş bir ida­ ri-askeri teşkilıU mevcut idi. Yukarıdaki üge, boyla dışında kitabelerde kayıtlı ve çoğunun mahiyeti ve taşıyanlar tarafından ne gibi işler yapıldığı henüz iyice bilinmiyen birçok unvanlar kullanılmıştır: Ük-boyla ( Ü ge-boyla ?), İçirgüboyla ( İ ç-İ şleri ile -ve­ ya saray işleriyle- görevli boyla?), Şu-biği (sübeği?), Ü viği yabgu? Gök-Türkler'deki yüksek unvan, ve­ ya Ü ge?), Bagan (Gök-Türkler'de, baga?), Kavkan (kapgan? fatih), Kanar (unvan, yahut isim? ka­ nar-tegin), tarhan, z upan (çoban) vb. 1 1°3>. Bunlar arasında bir kısmı idari, fakat çoğu askeri makam­ ları gösteren unvanlar olmalıdır. Zaten Bulgar or­ dusu, Türkl ere mahsus özel kuruluşu, bozkırlarda geliştirilmiş olan savaş taktiği ile komşularının dik­ katini çekmiş ve bu orduyu yakından denemek mec­ buriyetinde kalan Bizanslı generaller vasıtasıyla, ha­ zan d a kendi tecrübe ve gözlemlerine dayanarak harp taktiğine dair kitaplar yazan Bizans İ mpara=

=

=

(103) Bk. BzT, i l , s. 277; G. Feher, Die lnschrifl des Eleiterreliefs von Madara, Sofia, 1928; V. Beşevliev, Die protobu/garis­ chen lnschriften, s. 41-47, 71 vd., 95-124, 250 vd.; K. Men­ ges, Altaic Elements in the Proto-Bulgaren lnscriptions, Byzantion, XXI, 1951, s. 110; K. Menges, A Note on lhe compound Titles in the Proto-Bu/garen lnscriptions, Byzanti­ on, XXI, 195 � . s. 441-453; K. Menges, Altaische kulturwör­ ter im Slavischen, UAJhb. XXXIII, 1·2, 1961, s. 107- 116; A.N. Kurat, Eski Slavcadaki Türkçe sözlere dair, Türkiyat Mecmuası, iV, 1934, s. 89-97.

·


İ HRAH IM KAFESOGLU

50

l orla rının eserlerinde tanıt ılmış ve askeri reform­ larda eğil im, donat ım bakımlarından örnek al ına­ bilecek silahlı güçler arasında gösteril miştirl104 l . Ekonomi :

Doğu Türkleri ile Ogur-Bulgarlar arasındaki l'a rk, bi rbirlerinden m . ö. ki asırlarda ayrılmaları so­ nucu dillerinde meydana gelen fonetik değişmeler­ den ibaret değildi. Yaşad ıkları bölgelerin tabii şart­ ları gereği ekonomik faaliyetlerinde de oldukça be­ lirli başkala şmalar olmuştu. M esela, Çin kayıtları­ na göre, Ogur boyları daha ziyade avcı. hayvan de­ risi imalatcısı ve kürk tüccarı idiler: Doğu Türkle­ ri'nin asli ekonomik vasıtaları başta at ve koyun ol­ mak üzere besicilik iken, bunlar (Ogur 'lar) çoğun­ lukla, kürkçül ük yanında, tarımla uğraşıyorlar ve bahçecilik yapıyorlardı. Bir yandan, Çin - Akdeniz arasındaki linl ü İpek-yolu· na paralel olarak Sibir­ ya'da U ral-Karadeniz sahasından doğuda Altay ve Say;m Dağları kuzeyinden Mançurya'da Amur Neh­ ri'ne kadar uzanan muazzam .Kürk-yolu -nuııosı ken­ di inhisarları alt ında tutarken, bir yandan da bat ıda. Karadeniz'in Kiyef'e kadar genişleyen alanlarında ekip-biçtikleri çeşi tli toprak ürünleri ile ülkelerini o bölgenin tah ıl a mbarı durum una getirmişlerdi. Türkçe'den Macarca'ya geçen 1. tabaka sözlerin Ogur lehçesi yolu ile olduğu ve büyük çoğunlukla tarım i şleri ve bahçecilikle ilgili bulunduğu d üşü­ nül ürse Türk-Bulga rlar'ın ekonomik çal ışmaların(104) Tafsilen bk. (105)

i. Kafesoğlu,

TMK (Ordu bahsi).

Bk. L. Ligeli. /Türk. tere./, Bilin miyen İç-Asya, 1946. s. 18.


B U LG A R LA R I N K Ö K E N İ

51

dııki temel malzeme d a h a i y i anlaşılır: Arpıı. buğ­ day, bu i ça k , el ma, üzüm vb. yet işt iriyorlar, sirke, boza , şıırap istihsal edip çevre memleketlere satı­ yorlardı. H üyük Bu lgarya Devlct i 'nin 7. yüzyıl son çeyreğinde parçalanması üzerine, Halkanlar'ıı inen Bulgarlar da yine ülkelerinde ziraat için gerekli bü­ tün şartları hazır bul muşlar, bol yıığmurlu ve her t ürlü bitkiyi yetişt irmeğe elverişli veri mli topra klar onları ziyadesi ile memnun etmiş, hızla yerleşik hayata geçerek sevdikleri tarım faal iyetlerini gel iş­ tirmişlerdi. Bulgarlar'ın yen i vatanla rının, zirai potansiyeli yanında, t icari mevkiinin b üy ük değerini takdirde fazla gecikm iyen Hanlar ve yıırd ımcıları dıı (9. yy. da) H izııns İ mparatorluğu ve yakın-doğu ile Orta ve G üney Avrupa 'yı bi rbirine bağlayan -bugün de öne­ mini koruyan- ana yola (İstanbul - Sofya - Helgrad­ Avrupa /Avusturya, İtalya/) hakim olmakla, hem ti­ cari hem stratejik kilit noktalar ı n ı ele ge çirmişl er (o zaman deniz yolları henüz açılmış değild i), b ütün bunlara Tuna nehir trafiği n i ve o tarihlerde Avru­ pa 'da tek olan M a roş tuzlarını da ilave etmek su re­ t iyle, Bulgar ülkesini, Orta ve Doğu Avrupa 'nın ve Balkanlar'ın en güçlü devleti seviyesine ç ıkarmağı ba şarmışlıırd ı . Söyledi ğimiz gibi B izans İmpa rator­ luğu 'nu telaşa düşüren bu siya s i ve ekonomik du­ rum, Bul g ar üstünl üğünü kırmağa yönel ik askeri seferlere yol açmış, fakat tam başarıya ulaşılmad ı­ ğında n , ilk defa 920'lere doğru Rulgar çar'ı diye anılınağa başlayan Simeon devrinin sonuna kadar sürmüşt ür. Bulga r Devleti 'nin en parlak çağı kabul edilen Omurtag Han (8 14-831) zaman ında aşağıda


52

I BRAH IM KAFESOCLU

bahsedeceğimiz büyük çapta imar faaliyetleri bü­ tün Bulgaristanı kaplamış, çeşitli anıtlarla birlikte ünlü Bulgar şehirleri de birer birer küçük. kale ol­ maktan çıkarak büyümüş, refaha ulaşmış, serpil­ mişlerdir. O tarihlerde manzarayı uzaktan takip eden Kiyef Rus knezi (bey) Sviatoslav'ın şöyle dedi­ ği tarih sahifelerine kadar geçmiştir: ((Kiyefde de­ ğil, Preslav (Bulgar başkenti)'da yaşamak isterdim. Çünkü herşey orada: şarap, her türlü meyve, Yunan kumaşları, Rusya kürkleri, İslav köleler, bal vb ...ııı108>. Sen'et : Tuna Bulgarları tarım i şçiliğine dayanan eko­ nomik meşguliyetleri icabı, yerleşik h ayata daha yatkın olduklarından verimli ve zengin topraklı yurtlarını çeşitli san'at eserleri ile donatmışlardı. Başlıca üç büyük şehir: İlk başkent'ler olan Preslav He Pliska (her ikisi de Şumnu civarında, biri Abdba /Ağa.-baba/ köyüne, öteki Çatalar köyüne yakın) ve Madara, ihtişam lı yapılar, anıtlar, saraylar, su ka­ nalları ile bezenmişti. Şehirler arasında muntazam yollar, köprüler yapılmıştı. M emleketi yer yer mi­ mari eserler süslemekte idi. Türk-B ulgar mimarisi, o zamana kadar görülenden farklı biçimde, yeni bir üslup ile ortaya çıkmıştı: Bulgar san'at tarihçisi B. Filof'un dikkati çektiği üzere, eski dönemin Roma ve Bizans inşaat malzemesi olan tuğla ve moloz-ça­ kıl yerine ağır, kocaman blok taşlar kullanılıyor, böylece yapılar birer abide h eybeti kazanıyordu. G . Feher'e göre, bu yeni mimaride, belki Sasani- İ ran (106)

Bk. L. Rıisonyi , Tarihte Türklük, s. 93.


BULGARLARIN KÖKENİ

53

etkisi vardı, ancak Bulgarlar Batıya getirdikl eri bu üslubu başarı ile uygulamakta büyük maharet gös­ teriyorlardı. Geçen asrın sonlarından (1897), il. Dünya Savaşı'na kadar (1939) süren Proto-Bulgar devri arkeolojik araştırmalarında meydana çıkarı­ lan eserler: yeni teknik ile örülen duvarları, demir levhalarla kaplamaları, tabanlara döşenen geniş salları ile derhal farkediliyordu. Starazagora (Eski Zagra)'daki arslan, çift başlı kartal, grifon kabart­ maları, Novozagora (Yeni Zagra) da bulunan, bir yüzünde tilki başı kabartması yer alan tavus kuşlu başlıklı sütun 7-8. yüzyılın dikkate değer eserleri idi. Preslav şehrindeki Omurtag Han'ın ünlü sarayı Çatalar kitabesine göre 821 tarihinde inşa olun­ muştu. Şehir, yanlarında dikdörtgen biçiminde iki­ şer kulenin bulupduğu, iki kapılı kalın bir sur ile çevrilmişti. Pliska da benzer şekilde surla tahkimli idi. Omurtag'ın sarayı ise kazıların veril erine göre, " koridorlar, dehlizler. kemerli kapılar, kubbeli sa­ l onlardan meydana gelmekte idi, sütunlarla süslü girişteki avlunun iki yanında arslan heykell eri yer almıştı. O civardaki yine Omurtag'a ıiit küçük sa­ raydan sonra Madara 'daki saray da, teknik özellik­ l eri, bazı yerlerinde görülen runik (Orhun harfleri­ · ne benzer) işaretleri ile bir Bulgar eseri olmalıdır. Ayrıca, Omurtag devri yapıl arından olan, Meriç, Tuna boylarında yüzlerce kilometre tabyalardan başka, harabeleri görülen bazı müstahkem mahal­ lerin Kurum-Omurtag Hanlar çağından oldukları tahmin edilmektedirt•071. (107)

Bk. B. Filov, Lııs palaie Vieux-Bulgares.. ., Orient et Byzance, iV, Parls, 1 930, s. 80-86; G. Feh6r, A Bolgdr-Törökök


54

İBRAHİM KAFESOÔLU

Fakat , Türk-Bulgar d öneminin en dikkat çekici eseri şüphesiz Mmlara'rlaki kaya kabartmasıd ır. Aş. yk. 25 metre yüks�l<likte düz kaya üzerinde 40 m2 lik bir sahaya işlenm iş ve Grekçe kitabelerle dona­ t ıl m ış, hir heybetli s üvariyi canland ıran hu muazzam tasvirin hangi millet i n eseri olduğu h ususu 1 896 yıl ından heri tart ışılmaktadır. Bazıların ın İran Sasa n i etki. baz ıl arının Antik (Grek-Roma men şe arad ıkları, bazılarının da eski Traklara bağ­ la maya ça l ı şt ıkları, daha doğrusu, Antikçağ ürünü ol m a kla beraber süvarinin eski hir .nahalli Trak -

Tırnrısı ' n ı temsil ett i ği n i ileri sürd ükleri bu kahart­ madakit108ı kitabelerde hep ünlü Bulgar Hanları'n­ dan bahsed ildiğini ve eserin Omurtag l a ra fından babas ı Kurum Hem ad ına yapt ırıld ığın ın söylendi­ ğ inil 1091 bel irttikten sonra 1922 'den it ibaren 1 7 y ıl boyunca bu konu üzerinde çal ı şa n ve b üyük zah­ metlerle kabartmayı silip, temizleyip süvariyi. ya­ n ındaki hayvan tasvirlerini ve yazıları kopya eden. onlan okuyup, a çıklamak çabası n ı gösteren Macar bilgini C. Felıer'in görüşlerini nakledel i m : szerepe . . . , s. 2 1 -26. levha. 1 -V I I I : B. Ögel. Tiirk kültür tori­ hi. s.255 vdd . Ancak sa� ellerinde bardak tutan taştan ka­ baca yontulmuş :kamennye-baby (taş nine - laş bebek)

denilen heykeller ve Dev taş !ar denilen balballar dini gayeye yönelik olduklarından san'at eseri sayılmazlar, Bunlar ııta"ların (laş-bebek'ler) ve savaşta öldürülen düş­ manların (balballar) hatıralarıdır.

[108)

Son olarak bk. il Krandzalov, Les rcliefs du cavalier thrace et la trodition prob/emotique de l 'histoire prolobulgare,

Byzantion XXXIX, 1 970, s. 1 3 7- 1 5 1 .

( 1 09)

B . Filov tarafından, b k . B. Ögel. ay.esr. s. 2 6 1 .


BULGARLARIN KÖKENİ

55

Eser Sasani tesiri taşımakla birlikte katıksız bir T ürk-Bulgar san 'at abidesidir, çünkü: - Süvari sol elinde bir bardak tutmaktadır (benzerleri taş-ninelerde görüldüğü üzere Türkler'in and-içme törenlerinde kullandıkları kutsal kap), a

b - Süvari bir tuğ taşımaktadır (Türkler için kutsal sancak), c - Süvari uzun saçlıd ır (Türkler umumiyetle saçlarını uzun kest irirlerdi. Tuna-Bulgarları'nda, h ükümdar ailesi mensupla rı ve ileri gele n idareci­ ler de uzun saçl ı idiler) , d - Süvarin i n a t üzerinde vakur b i r eda ile oturmuş olması (yani Sasaniler'de ve bu Antik çağ eserlerinde görülen bir av sahnesinin tasvir edil­ memesi�110>. (1 10)

G. Feher, A Bolgıir-Törökök ... , s. 34-38. Feher'e göre. kabartmadaki yazılarda Kurum Han'ın İmparator 1 . Nikephoros ile savaşları, kabartmanın ha­ zırlanmasında Kışın (?)'ın hizmeti [Kurum'un kardeşi), Tervel Han. hilekıır İmparator V. Leon Kurum Han için tertiplenen yoğ töreni bahis konusu edilmektedir. Buna göre, Kurum'un oğlu Omurtag Han zamanında yapılmış olması gerekir [G. Feher, Die İnschrift des reilerreliefs von Madara, Sofia, 1928; G. Feher, A Bo/gıir-Törökök. . ., s. 36; H. Ö�el. Türk kültür tarihi, s. 264 vd.). Kabartmanın yalnız kitabeleri ile meşgul olan V. Be­ şevliev ise, Feher'in okuyuşunda düzeltmeler yaptıktan sonra. büyük ölçüde farklı bir yorumla kitabenin üç ayrı bölüm ihtiva ettiğini; ilk bölümün Tervel Han (öl m . 7 1 8), 2. bölümün Karmış Han (ölm. 756), son bölümün de Omur­ tag Han zamanına ilit olduğunu ve Hanlardan ikincisi­ nin adı olarak bildirilen Krumesis ( Krum, ölm . 814) ke­ limesinin Karmış olabileceğini (?) ileri sürmüştür (bk. Die protobulgarischen .. ., s. 99, 1 1 5). =


56

I Fl RAHİM KAFESOCLU

Bunlara, atın yanında gösterilen y ürüyüş ha­ l indeki hayvanın, köpek deği l , kurt olduğunu ilave edelimc111ı ve Türk kültüründe köpeğin hiç yeri ol­ madığı halde, kurt'un oynadığı büyük rolü ve Tuna B ulgarları'nın ((kurt. kelimesini şahıs adı olarak da kullandıklarıni hatırlayalımC11 2ı . Tuna-Bulgar Devleti 'nin Türk devresinin ki:il­ t ür cephesini de sona erdirirken, onlarda yakın do­ ğu etkisi sezilen keramikçilik yanında, eski çağlar­ dan beri Türkler arasında yaygın olan kuyumculuk san'atının çok ileri bir seviye kazand ığını belirtme­ liyiz. Madara 'da bir başbuğun mezarında ele geçen i şlemeli altın kemer, madeni tokalar, 9 tane cam dolgulu altın küçük çekmece, ahın düğmeler, Plis­ ka 'da meydana çıkarılan altın-gümüş süs eşyası ve başka yerlerde görülen benzeri arkeolojik malze­ me, bunun belgeleridirC113l, ·(1 1 1 ) G. Feher'in tasvire bakarak eli ile çizdiği resim (bk. ayn. esr. levha, 1 0) köpek biçiminde gösterilmiştir. Hal­ buki kabartmanın orijinal fotoğrarına [ayn. esr. levha Xll) dikkatle bakılırsa bahis koruısu hayvanın kurt oldu­ ğu anlaşılır (özellikle kafa, çene yapısı ve kuyruk). (1 12)

((Büyük Bulgiirya kurucusu Kmt'dan başka, kurt adını taşıyan diğer bir Bulgar büyüğü, bk. BzT il, s . 1 50 (Hü­ kümdar Kurt ile bu Kurt'u ozdeşleştirmek herhalde doğ­ ·

ru olmaz, zira aralarında hem zaman farkı vardır, hem de Grekçede farklı şekilde yazılmıştır). (1 1 3)

Bk. G. FP.her, A Bolgôr-Törökök . . , s. 40-71 (eserlerin re­ simleri ile birlikte); Ayrıca Tuna Bulgarları san 'atı hak­ .

kında gP.niş bilgi içi n : B. Öge), Türk kültür tarihi, 276 . .

s.

260-


4 • $u,,_, ( Pl.illla . Prtllaw Şıttmrtui ) 5- ile\... �- � 7· Kozan I· Bul... Ş.tv'i � itil Sihri 10· Eloolo ';ehrl

1· iıta•ı 2 - s....,. l · Hadlra

A F R I KA

ATLAS DEHİ Zİ

HİND D E N İ Z İ

D E N İ Z İ

TÜRK - BULGARLAR ( M.ıil.YY ·M.S. 9.Y.Y. )

..... *"

v · ıtıl Bıulgı:ırDtYltti (7 YV-t2:tl}

1 • M.Ö l "I.Y. da Oguiall · MS. 2-5 .V. Y. """1 a.-.d il- Bi.iJi,ıık. BuWJr Drtleti( 7.V."I.) rıt·J�na &lp-Dnldi {61'1· 154)

o

" " �


TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ YAYINLARI


İzzettin KERKÜK, Kerkük Üzerine Söyle�miş Şiirler, An­ kara 1 963, Ayyıldız M atbaası, 80 s., 2,5 TL. [Tükenmiştir.) Prof. Ahmed ATEŞ . Şehriyar ve Haydar Baba'ya Selam, Ankara 1 964, Ankara Ü niversitesi Basımevi, 80 s., 2,5 TL. [Tükenmiştir.) Doç. Dr. Ş ükrü ELÇİN. Anadolu Köy Orta Oyunları [Köy Tiyatrosu). Ankara 1964. Ayyıldız M atbaası, 83 s., 5 TL. Doç. Dr. Muharrem E RG İ N , Dede Korkut Kitabı [Melin Sözlük), Ankara 1 964, Ankara Ü niversitesi Basımevi, 2 1 7 s . , 1 0 TL. (Tükenmiştir.) Halil Fikret ALASYA. Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs'ta Türk Eser­ leri, Ankara 1 964, Ayyıldız M atbaası, 224 s., 5 TL. [Tükenmiştir.)

Prof. Dr. Cevat G ÜRSOY - Prof. Dr. Halil İNALCIK - Doç. Dr. Ercüment K U RAN - Halil Fikret ALASYA, Kıbrıs ve Türkler, Ankara 1 964, Ayyıldız Matbaası, 150 s., 5 TL. [Tü­ kenmiştir.) M ustafa Necati SEPETÇİOGLU, Yaratılış ve Türeyiş­ Türk Destanı, Ankara 1 965, Ayyıldız Matbaası, 244 s., 1 0 TL. [Tükenmiştir.) Yrjö RAEVUORI [Çeviren : Aydın YEGEN), Sadri Maksu­ di ve Türk-Fin M ünasebetleri. ( 1 . Basılış : A nkara 1965, Ayyıldız Matbaası, 40 s., 1 TL; 2. Basılış : Ankara 1966, An­ kara Üniversitesi Basımevi, 40 s., 1 TL., 3. Basılış : Ankara 1968, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 1 TL. (Tükenmiştir.) Prof. Dr. Osman TURAN, Selçuklular Tarihi ve Türk­ İslam Medeniyeti, Ankara 1965, Ankara Ü niversitesi Bası­ mevi, 448 s., 35 TL. (Tükenmiştir.)

.


10.

(Türkçe :) ProC. Dr. Okıay ASLANAPA, Anadolu'da Türk Çini ve Keramik Sanalı. isıanbul 1 965, i l + 76 s., siyah­ beyaz 106 resim, 42 renkli resim, 25 TL. (Tükenmişlir.) (Almanca :) Pror. Dr. Oktay ASLANAPA, Turkisdıe Flie­ sen Und Keramik in Anatolien, isıanbul 1 965, i l + 76 s., siyah­ beyaz 106 resim, 42 renkli resim, 25 TL. frükenmiştir.)

11.

Etem ÜNGER, Türk Marşları, Ankara 1966, Ayyıld ız Mat­ baası A.Ş., 336 s., 650 TL. (Ciltli)

12.

Etem Ural ARATAN, Kiişgar Ağzından Derlemeler, Anka­ ra 1965, Ankara Üniversitesi Basımcvi, 78

s.,

1 0 TL. (Tü­

kenmiştir.) 13.

T.K.A.E. Konferansları 1. ( 1 964), Ankara, 1 965, Ayyıldız Matbaası, 88 s., 5 TL. (Tükenmişlir.)

14.

(İngilizce :) Emel ESiN. Aspects of Turkish Civilisation in Cyprus, Ankara 1 965, Ankara Üniversitesi Basımevi, 81 s., 9 renkli resim, kuşe gömlek, 2 5 TL. (Tükenmiştir.)

15.

A. Battal-TAYMAS. Kazan Türkleri, Ankara 196fl, Ayyıl­ dız Matbaası A.Ş., 240 s., 1 harita 15 TL. (Tükenmiştir.)

16.

17.

Hüseyin BAYKARA, Azerbaycan'da Yenileşme Hareketle­ ri, Ankara 1 966, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 200 s., 9 resim, 1 Harila, 15 TL. (Tükenmişlir.) ProL Dr. İbrahim KAFESOCLU, Türk M illiyelçiliğinin Meseleleri, Ankara 1 966. Ayyıldız Matbaası A.Ş . 208 s., 5 .

TL. (Tükenmiştir.) 18.

Prof. Dr. Ahmet T E M İ R. Fr. W. Radloff'un Eserlerinden Seçmeler (Basılmaktadır.)

1 9.

T.K.A.E. Reşit Rahmeti ARAT İçin, Ankara 1 966, Ankara Üniversitesi Basımevi, il + 12 + 454 s., 30 TL. (Tükenmiştir.)

20.

Doç. Dr. Ercümenı K U HAN, Avrupa'da Osmanlı ikameı Elçiliklerinin Kuruluşu ve ilk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri, Ankara 1 968, Ayyıldız Matbaası A.Ş 7 1 s., 1 0 TL. (Tüken­ .•

miştir.) 21.

Mehmet ÖNDER. Anadolu Efsaneleri, Ankara 1 966, Anka­ ra Üniversitesi Basımevi. 143 s

.•

5 TL. (T\ikenmişlir.)


22.

23.

Bilal Ş İ M Ş İ R, Contributions a l 'Histoire des populations Turques en Bulgarie, Ankara 1 966, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 86 s., 1 0 TL. Akdes Nimet KU RAT, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Bulunan Alman Generallerinin Raporları. An­ kara 1 966, Ayyıldız Matbaası A.Ş .. 92 s . . 8 resim. 2.5 TL. (Tükenmiştir.)

24.

Akdes Nimet KU RAT, Çaka Bey, (3. basılış). Ankara 1 91i6. Ayyıldız Matbaası A.Ş

.•

62 s . . 1 harita 2.5 TL. (Tükeıııni�­

tir.) 25.

T.K.A. E. Türk Dili i çin 1., Ankara 1 966 Ayyıldız Mal haası A.Ş . . 240

26.

S.,

100 TL.

M üstecip ÜLK ÜSAL. Dobruca ve Türkler, Ankara l !lfili. Ayyıld ız"Matbaası A.Ş., 256 s., 1 harita, 1 5 TL. (Tüken ıııi�­ tir.)

27.

T.K.A.E., Türk Dili İçin i l . , Ankara 1966, Ayyıldız Mal !ıaa­ sı A.Ş .. 192 s., 5 TL. (Tükenmiştir.)

28.

T.K.A.E .. Türk Uili İçin 1 1 1 . . Ankara 1 966. Ayyıklız Maı-

1.ıaası A.Ş. , 1 92 s., 5 TL. (Tükenmiştir.) 29.

T.K.A.E .. Türk Dili İçin iV .. Ankara 1 967, Ayyıldız Maı­ baası A.Ş . . 1 92 s .. 5 TL . (Tükcnınişlir.)

30. T.K.A.E . . Türk Dili İçin V., Ankara 1967, Ayy ılclız Mal lıaa­ sı A.Ş., 96 s . . 1 00 TL. 31.

T.K.A.E., Türk Dili İçin VI.. Ankara l !llill . A y yıldız M a ı ­ baası A . Ş . . 2 2 2 s .. 10 TL. (Tiikenmişt i r . )

32.

D r . B.aymirza MA YiT. U i e Wirlschal"tspruhlcme Turkcs­ lans. Ein Beitrag zur Wirlschafıskundc Turkcslanl mil einem Rückblick auf ihre jiiııgste Vergengaıılıcil. Ankara 1 968, Ankara Üniversitesi Hasımevi. 232 s .. 13 ha ri ta 60 TL.

33.

El -Ca hi z (Çeviren : Ramazan Ş EŞ ENJ. l l ilafuı OrcJusuııun

Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1011 s.. 10 TL. (Tükenm i ştir.) 34.

Bilal N . Ş İ M Ş İ R (Hazırlayan). Rumeli'den Tiirk Göçleri, Emigrations Turques des Balkans. Turkish emigrations From the Balkans. (Belgeler-Uocumenls, 1). Ankara 1 968, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 820 s .. 50 TL. (Tüken miştir.)


35.

Bilal N. Ş İ M Ş İ R (Hezırlıyan). Rumeli'den Türk Göçleri, Emigrations Turques des Balkans, Turkish emigralions from the Ralkaus (Belgeler-Documenls, i l), Ayyıldız Mat­ baası A.Ş .. CLXXXll

36.

+

832 s., 500 TL.

Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi ( 1 4-19 Ni­ san 1969). Türk Heyeti Tebliğleri. The First l nternational ong Cress of Cypriol Studies. Der ersthe İnternatıonale Kongress der Zyprlotischen Studien. Le premiı!r Congres İnternatıonal des Studes Cypriotes, Ankara 1 9 7 1 , Ayyıldız Matbaası A . Ş . , XX + 368 s. + lndex. 1 9 pafta, 500 TL.

37.

Dr. Baymirza HA YiT, Turkestan Zwischen Russiand und China, Amsterdam, Profilo-Verlag 1970, s., 5 harita D M . 97. 1 0 (Tükenmiştir.)

38.

ismet BİNARK - Nejat SEFERC İOGLU. Doğumunun 95. Y ıldönilmü Münasebetiyle Ziya Gökalp Bibliyografyası. Kitap-Makale, Ankara 1 9 7 1 , XXVl l l + 200 s., 20 TL. (Tü­ kenmiştir.)

39. 40.

Prof. Dr. Lazlo RASONYİ. Tarihte Türklük, Ankara 1 9 7 1 , Ay yıldız Matbaası A .Ş . , V l l + 4 1 8 s., 4 0 T L . (Tükenmiştir.) Fevziye A. TANSEL, Ömer Seyfeddin'in Şiirleri, Ankara

1972, Ankara Üniversitesi Basımevi, 86 s., 20 TL. (Tüken­ m i ştir.)

41.

C U M H U RiYETİN 5 0 . YILINA ARMAGAN. Ankara 1 973,

42.

Dr. Mubahat K ÜTÜKOGLU, Osmanlı-İngiliz İktisadi M ü­

Ayyıldız Matbaası A.Ş

..

238 s., 400 TL.

nasebetleri ( 1 580-1838). A nkara 1974, Ayyıldız Matbaası A . Ş . , 1 50 s., 300 TL. 43.

Adile AYDA, Etrüksler Türk mü idi?, Ankara 1974, Ayyıl­ dız Matbaası A.Ş., 92 s., 1 pafta ve resimli harita, 1 50 TL. (Tükenmiştir.)

44.

Dr. Nasim ZİA, Kıbrıs'ın İngiltere'ye Geçişi ve Ada'da Ku­ rulan İngiliz idaresi, Ankara 1975, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 195 s., 300 TL.

45.

İlmi Heyet, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 1452 s., 1 harita, 280-320-360 TL. (Tüken­ miştir.)


46.

Pror. Dr. İbrahim KAFESOCLU, Türk Milli Kültürü, An­ kara 1 976, Ayyıldız Matbaası A.Ş .. 413 s., 40 TL. (Tüken­ miştir.)

47.

Pror. Dr. Reşit Rahmeti ARAT. Kutadgu-Bilig İndeksi, İs­ tanbul 1977. 500 TL.

48.

Şükrü ELÇİN, Anadolu Köy Orta Oyunları (Köy Tiyatrosu), Ankara, 1977 (ikinci baskı), Ayyıldız Matbaası A.Ş., 1 1 1 s., 300 TL.

49.

Halil Fikret A l.ASYA, Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs'ta Türk Eser­ leri. Ankara 1 977 (İkinci baskı). Ayyıldız Matbaası A.Ş., 240 S., 200 TL.

50. Pror. Dr. Sırrı ERİNÇ - Pror. Dr. Talip YÜCEL, Ege Denizi­ Türkiye İle Komşu Ege Adaları. Ankara 197�. Ayyıldız Matbaası A.Ş., 1 12 s., 300 TL. 51. 52.

XVI. Milletlerarası Altaistler Konforansı-1973-Tcbliğler, Ankara 1979, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 260 s., 300 TL. M. Şerif FI RAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, 4. basılış : An­ kara 1981, 288 s.,

53.

Şükrü Mehmet SEKBAN, Kürt Sorunu, 4. basılış : Ankara 198 1 , 47 s., siyah-beyaz iki resim, üç renkli harita.

54.

Şükrü Kaya SEFEROCLU, Anadolu'nun İlk Türk Sakinleri: Kürtler, Ankara 1982, Ayyıldız Matbaası A.Ş., XI

+

132 s.,

siyah - beyaz iki resim, üç renkli 55.

Ş. Kaya SEFEROCLU - H'. Kemal TÜRKÖZÜ, 101 Soruda Türkler'in Kürt Boyu, Ankara 1982, Ayyıldız Matbaası A.Ş., XIV + 117 s .. 200 TL.

56. Nazmi SEVGEN. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Türk Beylikleri (Osmanlı Belgeleri ile Kürttürkleri Tarihi), Ankara 1982, Ayyıldız Matbaası A.Ş. V l l + 288 s., 400 TL. 57.

Süleyman Sabri Paşa, Van Tarihi ve Kürttürkleri Hakkın­ · da İncelemeler, 3. Baskı, Ankara 1982, Ayyıldız Matbaası A.Ş., X I I + 122 s., 200 TL.

58.

Kadri Kemal KOP (SEVENGİL), Araştırma ve Düşüncele­ rim, 2. Baskı, Ankara 1982, Ayyıldız Matbaası A. Ş., X + 70 s., 125 TL.


59.

Halil Kemal TÜRKÖZÜ. Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi. An kara Xll

60.

+ 116

s .. siyah -beyaz

xıv + 69

2.

s..

Baskı, Ankara

1 50

1 5 hari t a , 275

1 982,

Ayyıldız Matbaası A . Ş . ,

TL.

1 982,

A yy ıld ız Matbaası A.Ş .. Xll

xvı

Ankara

, 1 2 11 s. . 1 50

65.

1 983,

Ayyıldız

Matbaası

A.Ş . .

Ed ip YAVUZ, Doğu Anadolu'da Dil-Onomastik İlişkileri Üzerine Hir Deneme. Ankara xvı + 96 s . . 1 00 TL.

1983,

Ayyıldız M a tbaası

Doç. Ur. Tuncer G Ü LENSOY, Kürmançi ve Zaza Türkçe­ leri Üzerine Bir Araştırma, Ankara 1 983, Ayyıldız Matbaa­ sı A . Ş .. X t 74 s., 1 00 TL.

Prof. Dr. Mehmet ERÖZ, H ıristiyanlaşan Türkler. Ankarn 1 983,

66.

s. .

TL.

A . ş .. M.

+ 212

TL.

İsmet PARMAKSIZOCLU. Tarih Boyunca Kürttürkleri ve Türkmenler,

(iJ.

T L.

250

M. S a l ih SAN, Doğu Anadolu ve M u ş 'un İzahlı Kronolojik Tarihi. Ankara

62.

Ayyıldız Matbaası A . Ş . .

resim,

Kadri Kemal KOP (SEVENGİL), Anadolu'nun D o ğu ve Gü­ neydoğusu,

61.

1 91!2, 70

Ayyıldız Matbaası A.Ş. XI

+ 71

s. .

100

T L.

M . Şerif FIRAT, Doğu İlleri ve Varto Tarihi (Etimoloji -Diıı­ Etnoğrafya - Dil ve Ermeni Mezalimi), Beşinci Bask ı , An­ kara

67.

1983,

Ayyıldız Matbaası A . Ş . XXII

+ 30F.

s ..

400

TL.

Prof. Dr. Laszlô RASONY I , Türk Devletinin Batıdaki Va­ risleri ve İlk Müslüman Türkler, "Hazarlar, Macarlar. Kürttürkleri, Hunlar, Ogurlar, Avarlar, Sabirler, Göktürk­ ler, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Gazneliler, Karahanlılar. Selçuklular, Atabeğler, Memluklular, Timuriler" Ankara 1 983,

68.

69.

Ayyıldız Matbaası A.Ş. XIX

+ 240

s.

200

TL.

Kazım M İ RŞAN, Prolotürkçe'den Bugünkü Kürtçeye. An­ kara 1 983, Ayyıldız Matbaası A.Ş .. X + 46 s . . 100 TL. Dr. M . Abdulhaluk ÇAY, Anadolu'da Türk Damgası "Koç H eykel - Mezar Taşları ve Türkler'de Koç - Koyun Mesele­ si", Ankara 1 983, Ayyıldız Matbaası A.Ş. X l l + 194 + 49 s. 300 TL.


70.

Hayri BAŞBUC, İki Türk Boyu Zaza ve Kurmanclar, An­ kara 1984 Ayyıldız Matbaası A.Ş., VIII

71.

90

+

6

s.,

1 50 TL.

Prof. Dr. Ahmet CAFEROCLU, Türk Kavimleri, Ankara 1 983, Ayyıldız Matbaası A.Ş., XIV

72.

+

+

96 s., 250 TL.

Ölümünün 25. y ıl ında Yahya KemAl BEY ATLI , Ankara 1983, Aslımlar Matbaası, 295 s., 700 TL.

73.

Prof. Aydın TAN E R ! . Türkistanlı bir Türk boyu Kürtler, Kürtlerin kökeni - siyasi, sosyal ve kültürel hayatları, ge­

nişleti lmiş 2. Bask ı , Ankara 1 983, Ayyıldız Matbaası A . Ş . , X V I + 1 9 2 s., 200 TL. 74.

Hayri BAŞ HUC, Göktürk - Uygur Zaza Kurmanc Lehçele­ ri, Ankara 1 984, Ayyıldız Matbaası A.Ş .. VI TL.

75.

�+

5{) 'S. , WO TL.

Em. P. Kd. ';4;lli. M ." RfZİ\, Benlik ve Oifuirİiğimii, Ankara . dız_ Mat!>� �-A.Ş .. XV + 67 s

1 982, Ay 77.

88 s. 1 50

Mutlu A L.TA Y,.T-titokler İçin·Ne · Diyorlar, " Ankara 1 984, Ayyıldız �atbaası A .•. ._"'1

76.

+

.•.

2b!J:TL4

Hayri BAŞHUC, 'Kürttürkleri ve Fanıılik Er"meni Fa'aliyet­ leri , Ankara 1'984, Ayytldız "Matbaası· A.ş.:xnı + f 44 s., •.•

1 50 Ti. 78.

,

Zeynep T b RKMF!'f'f.""l'il'rk Miİli BirllAi �e�TKP: Ankara 1 984. Ayyıldız Matbaası A.Ş., V I

79.

ıı · ı.

+

64 s., 1 30 TL.

Prof. Dr. M . Atok KAŞGARLI, Doğu ve Güneydoğu Ana­ dolu Uygarlıj!ına Giriş, Ankara 1 984, Ayyıldız Matbaası A . Ş . , IX

80.

+

88 s., 1 50 TL.

Phil. Dr. Hamit Zübeyir KOŞAY, Erzurum ve Çevresinin Dip Tarihi, Ankara 1 984, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 65 s., 1 50 TL.

81.

Ş. Kaya S E FEROCLU, Bibliyografya (Deneme) 1 , Ankara 1 984, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 168

82.

83.

s.

H ıdır ÖZTÜRK, Tarihimizde Tunceli ve Ermeni Mezali­ mi. Ankara 1984. İsmet ALPASLAN, Aj!rı Anadolu'nun Giriş Kapısı, Anka­ ra 1984.


84. 85.

Şükrü ELÇiN, "Şiirle SelAm" Ankara 1984. Prof. Dr. M. Fahrettin KIRZIOCLU, DaAıstan-Aras-Dicle­ Altay ve Türkistan Türk Boylarından Kürtler, Ankara 1984, Ayyıldız Matbaası A.Ş., VIII + 80 s., 200 TL.

86.

Prof. Dr. Lıisz16 R A SONYI, Tuna Köprüleri, Ankara 1984, Ayyıldız Matbaası A.Ş., XXlll

87.

+

1 56 s., 350 TL.

Şükrü Kaya SEFEROCLlJ - Hayri BAŞBUC, M illet ve M il­ li Birlik Bilinci, Ankara 1985, Ayyıldız Matbaası A.Ş., V l l + 136 s., 250 TL.

88.

Zeynep TÜRKMEN, Türk Milli Birliği ve TKP, Genişletil­ miş İkinci Baskı, Ankara 1985, Ayyıldız Matbaası A.Ş., V + 82 s., 220 TL.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.