Müslüm Oğuz - Tek Başına

Page 1



TEK

BAŞINA

Sevgili oğlum Oğuzhan ve gelinim Ayşe Oğuz'a...

M.F.Axur.dov adına �rbaycan Milli Ki tabxanası


Haydi dostlar Karabafal Karabağ'ın serin sulu bulağlanndan su içmeye Gazi Karslı vatan sevdalısı dosnım Hüseyin Ôzmenl Sen de... Ama önce Karabııfımı1J Ermeni eşkiyalann işgalinden kurtarmak gerek. Haydi durma! Silahını kuşan, atına bin, dört nala sür ... ŞöreAeJ'in Danyıldızlaı:ı Gazanfer, Ali ve komşulan Abbas'a da haber eylcl Onlar da atlanna bİnip'ıün6nler Karabııfda bulu,alım. :. •..


Sabahın ı:rken vaktiydi. Ankara' lılann çoğu

uykutlaydı. (;iikyüzü

başıan başa karn bulutlarla kaplanmıştı ... Gülhanı: Askeri Tıp Akademisinin ınorı.,ru önüne yanaşan ambu lans ­ tan inen altı Mehmetçik ınorgn

gi rip, Azerbaycan h:ıyraAımı s:ırılı

ıahııııı

omuzlarına alıp, ambulansa taşıdılar ve kentlileri ele bine re k ü�·ü t:ıbıııun bir yanına, üçü c.lc

diğer ynnına

ocurdular.

Ambulans hastane kapısından niilıctçi askerlerin sd:ıın ılıırıışııyl:ı çıktıktan sonm Etimcsgut askeri hava alanına riinekli. Hava alnnında motorları

çalışır vaziyette hcklcrcn askeri uçnA:ı

yanaşan nmbulan8 şoförü çevik bir h a rı:kcrlc nraçıan inip ambulansın kapısıru açtı ve ambulanstaki Mehmetçikler yere inerek ı:ıbuıu uç:ıwı ıaşıdılnr. Mehmetçiklerin selam duruşuyla havalanan askeri uçak Azerbaycan'a doğru yönel& ..


*

u KıZJI OrJıl'n11n halkınızayaptzğı ZJ11iim vt halearrıkri, nQ/1111.JlmllZJI 1111 ıerr finiz.i (İğntmuini 11n11tl1!Jıanız. 111111m11rsQ1111.J0"'anız, hı!fdi d11rmt!fın i;in!Şerrfnzjn olmt!Jan ıerrfine, ıerefnz." kadth lealdmn!

K2ranlık bir Bakü gecesiydi. Korkuıan bir karanlık ... İnsan niçin korkar karanlıktan? Niçin sağa, sola bakınır korkuyla ve nefesini ıuta-rıık? Kanınlığı.n eli, ayağı yok.Kılıcı, oku, mızrağı da yok yüreklere sapla­ nacak! Tankı, topu, tüfeği de. Hiroşirna'ya atomu, Piliscin'e zehirli gazlan, yangın ve misket bombalannı dökecek hayalet uçaklan da! Kimseye zarar verecek gücü yok karanlığın. Kimseye düşmanlığı da.Ama insan yine de ürperiyor ondan.Peki, karanlık düşman degilse bu korku neden? Herhalde ardında neyin olduğunun bilinmeyişinden. Ha­ ini, katili, alçağı, hırsızı, eşkıyası, ahlaksızı onun. arkasına saklandığından şüpheyle, korlcııy la bakıyor insan karanlığa.Ansızın ortaya çıkacak, ansı­ zın karşısına dikilecek, ansızın üzerine atılıp gırtlağını parçalayacak, kanını dökecek, canını alacak sanıyor.Hele o alçaklann, o kahrolası uçakları, ka­ ranlığın içinde sinsi sirısi yaklaşıp, tam derin uykulanndayken insanlar, dö­ küvermiyodar nu bombalannı insafsızca Ira.k'ta, Pilistirı'de, Çeçenistaa'da, Afkanistan'da başlanna. Karanlığı yırtarak yerle bir etmiyorlar ıru evlerini, yuvalarını, uykulanru, rüyalannı? Karanlık bilinmezliği. pusuyu, kalleşliği banndırclığıııdan...

6


Karanlık düşmaıu sakladığından... Karanlık kahpeliğe çanak nırruğundan.. Karanlık, yiğidi sırandan hançerleyen hainleri sarıp, sarmalaı1p, gizle­ diğinden, onun sinsice sokulup bıçağını arkadan saplamasına yataklık yap­ ağından şüpheyle bakılır, korkulur, sevilmez. Karanlık her yerde ayru İ:nidır? . Yerine göre değişebilir.Ardında sakladığı ihanetlere göre farklı farklı olabilir. Peki, ya Baku karanlığı? En dayanılmaz acılar, en kahpece tuzaklar, en alçakça entrikalar, en kahreden ihanetler, pusular, zulümler, şüpheler, korkular onda toplanrruşar. sanki.Bakü karanlığının ardında çöreklenmiş bu kadar ürperıici, bu kadar dehşetli korkunun sebebi neydi peki? Neredeyse iki yüz seneden beri acı­ masızca süregelen Moskof kabusu! Önce Çarlık Rusyası'nın kara zulmü! Ardından Kızıl Rusya'nın kızıl mezalimi! Ölüm, sürgün, hapis, işkence, yağma, tecavüz, feryat ve gözı•aşı dolu yetmiş uzun yıl.Öyle daı•anılmaz bir mezalim ki sanki yetmiş yıl değil, yetmiş asırdır sürüyor! Saç lan ağartan, belleri büken, yüreklere od düşüren bir karanlık ... Ne güneşin ışığı, ne aı1n aydınlığı, ne yıldızların ışılalan söküp atamadı bu kahrolasıca karanlığı... Ve şimdi bilmem kaç bininci karanlığın hüküm sürdüğü bu gecede, büyük bir salonda, şatafatlı bir ziyafet veriliyordu. Haarlı davetliler yiyor, içiyor, konuşuyor, kahkahalar aayor, eğleniyorlardı. Çatal, bıçak, tabak tıkıralan, ne çaldığı kimsenin umurunda olmayan orkestranın nağmeleri birbirine karışıp uğulduyordu. Birden müzik sustu, sesler kesildi. Protokol tarafında orta boylu, göbekli, kırrruzı yüzlü, çalı gibi bıyıkları aşağı sarknuş, hatta neredeyse bütün ağzını örtmüş göğsü madalyalı bir adam ayağa kalka ve eırafi kibirle şöyle bir süzdükten sonra : -Yoldaşlar, dedi, kadehlerimizi 28 Nisan 1920 de Bakü'ye girerek halkı­ mızı düşmandan kurtaran Kızıl Ordu'nun şerefine kaldıralım! Kızıl Ordu! Bakü karanlığının kaynağı( Bütün davetliler ayağa kalkarak, kadehlerini havaya kaldırıp, "Şerefe!" deyip ağızlarına götürüyorlardı ki gök gürültüsü gibi bir ses yükseldi: -Durunl Kadeh tutan eller havada kaldı.Bakışlar sesin geldiği tarafa ı•öneldi.Her şey durdu o anda. Yetmiş yıllık Kızıl kabusa yataklık eden gecenin ürpertici karanlığı dur­ du... Kristal avizelerin aydınlığı, içkiyle ıslanmış boğazlar, ağızlarda tükürük­ ler durdu ... Yürekler, bakışlar, nefesler durdu...Zaman durdu!... On sekiz, yirmi yaşlarında, uzun boylu, geniş omuzlu, uzun saçları omuzlarına kadar dökülmüş, kartal gibi keskin bakışlı bir genç salonun giriş kapısına yakın bir yerde heybetle dikilmiş, bakışlarını kendisine şaşkınlıkla bakmakta olan orta boylu, göbekli, kırmızı yüzlü, göğsü madalyalı adamın gözlerine çivileyerek, yen.iden haykırdı:


-Bu sütü ve kanı bozuk adamın, olmayan şerefine kadeh kaldırmanızı istediği o vahşi istila ordusunun ne işi vardı ülkemizde? Sütü ve kanı bozuk saalmışlar diyorlar ki, Kızıl Ordu bizi düşmandan kurtarmaya geldi! Hangi düşmandan? O vahşi istila ordusu hudutlanmızdan içeri girdiği gün han­ gi düşman vardı ülkemizde? Haydi, ey şerefsiz ordunun olmayan şerefine şerefsizce kadeh kaldırmayı teklif eden haysiyetsiz adam! Sen söyle, hangi düşman? Komünist Partisi Sekreteri olan adam şaşınp kalmışa.Verecek cevabı da yoktu zaten. Delikanlı öfkeyle haykırdı: -Cevap veremezsin! Çünkü 28 Nisan 1920 yılında, o uğursuz gü­ niin o uğursuz anından itibaren ülkemizdeki tek düşman Rusya idi! Kızıl Ordu'nun BakU'ye girer girmez ilk işi parlamentomuzun üzerinden bayra­ ğınuzı indirmek oldu! Dikkat ediniz, indirdiği bayrak bizi kurtarclıklannı söyledikleri düşmanın bayrağı değildi, bizim bayrağımızdı. Mavi, yeşil, kır­ mızı renkli, ay-yıldızlı Azerbaycan Türklüğünün öayrağı..Ve yerine Komü­ nist Rusya'nın çekiç-oraklı, zulüm sembolü kızıl bayrağını asalar. Şimdi soruyorum: Bizi bizden mi kurtardılar? 28 Nisan 1920 tarihinde­ ki işgalle , 28 Mayıs 1918 de kurtulduğumuz Rus esaretine yeniden düştük! Şimdi şu salondaki herkese, ilk cumhurbaşkanımız rahmetli Mehmet Emin Resulzacle'nin dediği gibi soruyorum: "Esaretin adı ne zamandan beri lrurtulUf oldu?" Bu nasıl kurtarma idi ki, hiç vakit kaybetmeden, alelacele ordumuzun bütün generallerini tutuklayıp kurşuna dizdiler? Bu �ıl kurtarma idi ki, haksız işgali protesto eden aydınlanmızı kur­ şuna dizdiler, hapsettiler, sürgüne yolladılar? Bu nash kurtarma idi ki, her zaman kendilerinin gönüllü köleleri olan Ermenileri ü �crimize saldırtalar.Masum ve savunmasız insanlanmızı kur­ şunlayarak, süııgüleycrek, diri diri yakarak katlettiler. Bu nasıl Jditwma idi ki, beşikteki, hatta ana karnındaki yavruları bile anaiarının kannland n a süngülediler. Kadın-erkek, genç-yaşlı aynını yap­ madan, akla hayale gelmeyecek işkencelerle öldürülen Müslümanların kanı gürılerce cadde ve sokaklarda sel gibi aka, evlerin içi, kapılann önü, duvar dipleri, caddeler, sokaklar al kana boyandı? Bu nasıl kurtarma idi ki, ''Yağma Haftası(" ilan edip, canlanrruzdan sonra varuruzı, yoğumuzu da yağmaladılar? Bankalanmızı boşaltalar, alan­ laruruzı, gürnüşlerimiz� ambarlardaki buğdayımızı, pamuğumuzu, kuyular­ daki petrolümüzü çaldılar? Bu nasıl kurtarma idi ki, Azerbaycan'ın maddi manevi varlığı zorla, kur­ şunla, süngüyle, zindarıla, sürgürıle, Çeka'run vahşetiyle yağmalandı, bilek­ lerimize zinci.ı:ler vuruldu, istiklalimiz, namusumuz, şerefimiz çiğnendi? Dünya, alem biliyor ki, Ruslar bizi kurtarmaya değil, işgale gelmişti! Kızıl Rusya'nın da siyaseti Çarlık Rusya'sırun ayrusıydı. Şimdi utanmadan bu zalim istila ordusunun yapaklacnı unutup, onun olmayan şerefine ka­ deh kaldıracaksanız, haydi durmayın, kaldınnl Onun halkımıza yapağı zu­ lüm ve hakaretleri, namusunuzu ve şerefinizi çiğnemesini unuttuysanız ve umursamıyorsanız haydi durmayın, içini 8


Zaten sizin adıruz Müslüman, adınız Türk! Şunu biliniz ki, "Bir kere yükselen bayr�k bir daha inmez!" Yaşasın azatlık! Yaşasın Azerbaycan! Kahrolsun imperyal.. Davetliler arasında bulunan almuş yaşlarında, ak saçları omuzlarına kadar dökülen bir adam gencin bütün sözlerini baştan sona dikkatle din­ lemiş, heyecanlanmış ve hayretler içinde kalmıştı. O uğursuz günden, o ihanetin doğurduğu kara günden, o yüreklerin ruruşup, ormanlar gibi cayır cayır yandığı cehennem gününden neredeyse yetmiş yıl kadar sonra, bü­ tün baskılara, zulümlere, yasaklara, idamlara, şuursuzlaşarmalara, arpan­ ların buğday başaklanru biçişi gibi, milli şuurun biçilmesine, milli tarih ve kültürün tahribine, dinin ortadan kaldınlmasına, öz kökünden koparalı­ şa rağmen bu, konuştukça omuzlarına kadar dökülen uzun saçları arslan yelesi gibi dalgalanan yiğit Azeri balası nasıl oluyordu da ortaya çıkıyor, Kızıl Imperyarun salondaki davetliler arasında bulanan yüksek rütbeli ve makamlı temsilcilerinin yüzüne karşı böyle haykırabiliyordu? Birden onun tehlikede olduğunu düşündü ve içinden, "Haydi git arak!" diye geçireli. Bu çanak yalayıcısı beslemeler şaşkınlıktan kurrulur kurtulmaz itlerini üzerine saldırtacaklar. "Haydi git!" diye sörlendi.Sonra sözünün farkına varılıp va­ rılmadığını anlamak için etrafına bakındı. Ne yapıyordu böyle? Söyledikleri yenilir, yutulur cinsinden olmayan bu serseri için tehlikeye aalmarun ne manası vardı? Ama bir gerçekle karşı karşıya idiler. Şu anda karşılarında durmakta olan bu cesur Azeri balası, yurdundan uzakta, sürgünde ölen, Azerbarcan'ın ilk cumhurbaşkaru rahmetli Mehmet Ernin Resulzade'nin; "Gönüllere in­ dirilmiş olan bayrağı, indirildiği yere tekrar dikmek için" yaptığı vasiyetin ilk adırruru da atıyor olabilirdi! Olabilir miydi gerçekten? Vakit gelmiş miydi? "Saçmalıyorum!" dire geçirdi içinden. Bu çılgın gencin, birkaç çılgın sözüyle koca imperya yenilecek, çekiç-oraklı bayrağının yerine, üç renkli, ay-yıldızlı Azerbaycan bayrağının çekilmesine izin mi verecekti? Versin ya da vermesin, bu çılgın Türk gencinin sözleri karşısında sistemin anlı, şanlı yöneticilerinin içine düştükleri şaşkınlık gör-meye değerdi! Bu şaşkınlıktan da öre, bir tür korkuydu! Hepsinin aklından, "Ne oluyor böyle? Nerden çıka bu faşist?" sorulan geçiyordu. Uzun ak saçları omuzlarına kadar dökülen adam ı•anındaki arkadaşı­

na:

-Beni cirndikle Paşa! dedi. Paşa, "Ayhavar" gazetesinin mesul müdürüydü. Şaşırarak: -Niye?diye sordu. -Rüya görüp görmediğimi anlamak istiyorum! -Rüya görmüyorsun! Çünkü ayru sözleri ben de durdum. ı\ma bunu yaruna bırakmazlar!

9


Gue:ecı doBru ıöylV.yoırlu. Adıım

"Ha)'di baluılG.ıonılc.'

)� içiııden dua c.dcı: g:bi aöykndi,

Salorıhillseuizdi.İıuanlaı:hi.liµı.kırı:iı.Şaşlıınlıtm�n:rurııW· ın:!iolııyınbekknilr:ıedJi.rıı:len:ii.YiizyılkalsıOOylebirciıftıikım$enin s�ICJClllCfC•cği,kinucnlnbo:!yl!:Hım..ıSO'/�yeıtıeye�OlaoOzgıiYC­

� � "-""!ı nnk, lı:eı• lı:sı:i.lr.ddpoıyDr.cıimcanin. BU in-­ sanınkalaha1* bıryudeUurinddı.ielb.sdtriıııuıidenkayboh:p, ormkıııı çıni9plalı. kal!Jı, yır da ıy: yiiuıu: bilen birimıı «ımdc biı hayli ıı;ıldıkııın oanrııyilznM);..,.u"" •ayııgQnıiilnıc..oigil>.l.ıi:ııluMU!dUb\LDuyW:dcn

zuliı:mle mıu mıwıuyan. llSll. kesen. m, ııHWız

sUrUm •iinim ..ırundiıRn, inuf­ iaıpayıı yöneıidcrirwı ıaşlwılıklarıgöı� �-Ani bir

J"'!•uııkıı.lıpyı:n:�nfıı.vı::ıdbokıonuıdıırumwıadU.m�gıbiydila. 8aşDKnmı1niuJ>.nWSeı...l&l:iolmalı�yıı..ıı:lımcu.ıAllahYUJi Gulu)'C"', Rus Ordu Ko:nuııını,di� y�k r-Jdıdı sabarfar. Poit Büm O�len,Kli88qlıan.veşcflcri,ınillrıtvekillui,bazı� Yedahılir­ �okfımaak,b.ıyu.g - anyO:ıcUcilca,ıw:vki,ınakamsa.ı.Jplul...l�gar.bıycrh

)'O�ı.Rıalardandıat-... �dılu. Del.ika:ılıbiıdeııunıtıa.lıS2�o:nınları..1ı�d�ıdarwıiQn­ deogeçenldu:IDlı.ı;ıgibıhıW.k2r:ıy:ı.dogrudönıip.kapıilcuuındlkibcş,

alnadılftlılomtnfcyi<:ZW: cıdmıl.nyla. Üka{sa.ııi�io,iı..Jc�bırabp.

kapıyııulapnıJllli..p;lwU,tıUzainduııımnsı:lırı=ıcriııe1iduyulrlı" -Tıınu:fUOUI

Kapıya yıı.lı.ıı ınasalar.ları birinde Oll!lmaktJ. obn Pd kı1:klı bir KGB ljanı.. !.C.<reıı-rin ôrl:eb buyruı}unu du� undalyc.aindı:n :ıılayıp

==��:-:�bi:�ırac;::::; ;��·= uionw:d.iActycrkrisıdclıimıı.oaWJııı<bgµııkbirıı=kil:k)Clııb.ıı�a,.n­

lar

:ı.ıçmlar gibi upıyıı dcılru Uş4n:;ı.., '"' emm &riıaa.Nı diifıuı...Gtnç

hıW.solağadıı.Jdı ..Kocanlor.dı)'Uzluı:ed.avctl!uuuıdabuclururm.ıe­ l'imnWı.iıısaı::he!hal*ouzunllı.saçlıadamdı.Derinbiıru::faa!ıp.:ıh çeı...n.e., ulcrcln hili crniıkr y9iıaJ'ou:I... "Yıb.layınoiıi'" Dıpnda=.anı.ızb;rtakjp�,i;.cıideCeyıvıı� yıı.YaJ� pP...,lıankwtulaoıbveılilu,heyeanb� kom11nı1�düşUn­ ccll'!'l'İni ıçıklıımıyıı,ob.!' yvrumWnııya baf.ladıla.r...\dcno � ...(..Jıuı bir 1Ct

çıkıJOUlu. Biı Polh Biiro OyeL "PUı rejim dihnıanı'" diye. hnmıml�ndı

Bıri,"Kmbui'"diycsııulu,�Biıtünb1LollJ!'��

cc idaıElu olw fani ııclımı:dnl:ı yanındalıı IWs ütnen..lı lvuo(, ıadcaı heııa? Klrll' zihi, "F.v�ı. lıirn ı...)Elini, kolunu ...U.yank Dan.ya naa.ılgird?'

ciyesonluSelınten.. l'UuSelırewiii!kd.Jdi. Bendc�gil.ı.ilıiınoldı.ığımubllınlpvruın..ı\ın:lyablanıphaııbı sonılaeak. diye söylmdi.Snnn pilıın ı..v.fl )'WDILf'lllnlllı ifin yıınm bJan

�devaır.ederek:

·lia�)'OldiJlar,dali,biılılinE�berbıııetme:eirıciüıvı:nne-


ydim w kadchk:nmw hldııım ılı .Kı<ıl Oıdu0nun Jeıcfinc!

Kadc.hlcıkaldınl.:b.Ra.ı.ile,...diuplr.1•nlr.>tl"hlcrWı.itokUJNıdular.

Şcıe(c�'Hlnll ŞcR(escınıtıi ŞeRtl:)'Olda,bab.n!

Ştnı(eycıld•ımillcf\dıilıl

Şmr:Yo\daşŞefl Evı:t, Ştıe(s�ı:.ı:, Jeıefü:ı:lct!Millcli k6!e: gıbi \ıtL�ıp. aln

ıcAA

rdai..zlefl :ioınııter.ln.glı&ına,Wrııü.ıülcninıcr..ıcnn.ı.. Si>mm..nin PJ sfı"'t'nc. sOmiitiilenin ı:ı.yıbın bbWK:ıb.1111!1 .. Sönriıenin kalır.en$CSİ.Qc, sıOmıiıiilcnin iııtclmi� bopı•naı.. SOnr:ircnin :ısjbJtlarn.şp:ulat gulcıinc.sOınUrı.llcniıı �ıı!.wa

İnınİ1

l\Uuıiı.ıüı; bi=

dQ"i, blı l.:arıUı., Gözleri �ıkunb. rlınmk lmniklcn çılımJŞ. mıgİsohıkbınıl;ıptÇlıjt.r.ııı.hhı.ır.cdcnlcrinutLf;ııukıadt:hkaldırHJ"·

fı:niggiidcıim! Şt.ı-r:'siziiiııızı:,v�.scrı:�!..

Bil"Rıııı�ncıal yaıııııdıık.i:<C!Jşcfuıc-: -C�Oalı..dedi.,RiSlldapo:w.ı.011...;ı.laırn•muEundibinekA<largı.ri)"<>I ""ı.ç �uzun "zun nıınılr.aııy.:ır! Hırır bu &k: b:ısiı bU ob.r deli.J.Bcn"111\diycbdıırbOylcbiıŞtyinegördüm,nedcdı.ı)-dı.ırn.lmıının bOy.lı:: bir � yıı�l::ilmes.i i;in dı:• olması lazım ?ani Sdtıcıı:r �vdaıu;�ı

.'\lhhvcdlGulıı�Ş.:rıcoOnccdovnırup

Boııce <k <'..-linin biri! diyı: sc:izc kının, Akb �nda biri kerıdisıni ipe .ıı;ötiııecek bu sö;dcri siıylc:" mihiçı Scrscıinir. biıi vebuyüzıkni.ızı:nndc dıu:may:ıı dcAmez. Y1111 ıııııı.ada bulunan •" mo.Lyııj•, Y'J'

hiru geçkince � bru da ki­

lolıı hir Ruı hqrrJ dı, pcıinc bıı sü.-ii ljanın cıkıldıgııu gmdiijü �ncin ctı=ıyııkab.nınabaşınııköıüJCYc ! rgelccı:gınidiişiıncn:k,:.ını.d akııdınlan. ımlı$11Saa:naduygı.ısuyla, ·Yuı.k,diycııO!londi,OahaçnnıkıayılaC2kyaşı:ı..Pckdcp.kıııklıydı!

KGB Şefi bu söt.l.:ri Cuyunc:ı. k:ı.d.ına dönüp

üalupb.

gii:ümscyc�k. ııb)-cı Xr

·fıFr pkalıınına >İı<İıı ır;.alını• ya;>A)un rr��dryiv.rdi K•lıhlı•l•raıı!dı Sonnıbisdenciddi"1'"f'Şcf. -Ne �ldiyı: ıleoıtm eni, Milli)'tıçi, ırk�ı. fı>şişı bit Tüık piçı! Yak�la· yıpöncc diini kop.mıah, sonn k:>!Ja.,nı, b:ı.aldmnı kıınııtlı. YoLH. bu dil, kol ve ba.ak.laı ln{ımıu. 4 a�1ı.O 11:k 1>4fın. değil Orpniıe bir kı.lkı� b11I Burıl""n lıi\lcı;nii kwııunalı. Bu :ipkt htllclınm.ı; ansındaki buı'ı da

ıtlıdit rıliy:ırlar.Bcrı Eımmı'yim meseb1 Sen Rlls! St�:er ıoldış dı ·ıııı1ı!

Ne gür.el ınlll:l'tP gidıyor. bırUlr.ıı: cglcniyım.ıır;.ı\y11mı"' g•ynmı� mı ..,.,� Hqıiır.fa &.v)'l:dcrin q.iı hıılduıı nhip v:ı.nıwfa�yız Zaaı bunun ı:ıbi luın içkiler 1ıl'mledilcr mi Errncnıleri1 H•yıl.i bıı.nJll �ldaflııt! Uzun ak llÇlan omu:Unna kadaı dOkiilm adam bm:lenclın:lckJ kadehi

sen bir �iı.ildc muaya vunlı:., bdeh kırıklı "" içindıoki içki..-..)" dök�;


dü. Sonr.ı Ermeni KGB Şefine kızgınlıkla bakıp: - Kim kimi kesti? diye sordu. Ve sonr.ı onun konuşmasına fırsat verme­ den devam etti: ) - Benim bildiğim, herkesin bildiği ve senin de gayet iyi bildiğin gibi, biz Ermenileri değil, Ermeniler bizi kestil Siz Rusların, Ruslar da sizin her za­ man gönüllü müttefiki oldunuz ve her fırsat bulduğunuzda Müslümanlan · katlettiniz! Bunu, siz de, biz de, dünya da biliyor. Soğuk bir sessizlik oldu.Kadehler ellerinde, içilmiş içkiler ağızlannda kalakaldı.Allahverdi Guluyev hemen araya girerek yalakalık yapa ve: -Yoldaş milletvekili, dedi, Yoldaş şeften özür dilci Kendisine " Milletvekili"cliye hitap edilen uzun ak saçlan omuzlanna kadar dökülen adam, yani Azat bey: -Asla! deyip tepki gösterdi, iftira atan yoldaş şefinizdir.. Ôzür dilenecekse o dilemeli! Şef Artin kin dolu bir bakışla: -Fitneci! diye homurdandı.Şair milletvekili anında karşılık verdi: -Fitneci sizsiniz! Her fırsatta bize saldırdınız. Halklarımız arasındaki banşı hep siz bozdunuz.Elinize her fırsat geçtiğinde bizi arkamızdan vur­ dunuz: Bugün de, yarın da elinize fırsat geçsetereddüt eaneden vurursu­ nuz! Bu sözlerle gerginlik daha da arta.Azat beyin sağında oturmakta olan gazeteci Paşa Karabağlı : -Durun yahu, diye araya gireli, dün ne olmuşsa olmuş, tarihe karışmış. Küllenmiş bir yangını üflemenin kimseye yaran olmaz! -Bunu Artin dostunuza söylelcliye çıkışa şair milletvekili.Biz kin güane­ cliğirnize göre, küllenmiş ateşi üflemeye kimin meraklı olduğu da l:İrtadal Bunlar hep l:iöyleclirler.Hem suçludurlar, hem de güçlü! Hem öldürürler, hem de, "Yetişin! Bizi öldürüyorlarl"cliye bağırırlar. Şef Artin köşeye sıkışmışa. Öfkesini yuanaya çalışmakta zorlanarak, kurnazca bir manevrayla konuyu değiştirip: -Ne yani, şimdi yoldaş şairimiz bir devrim düşmanını mı savunacak?deyivercli. Şair s.uraoru asa: -Ben "Taşnakl" ağzıyla konuşanla yoldaş olamam, sizin şairiniz de de­ ğilimi" Sekreter yardırrucısı Allahverdi Guluyev taraşmarun daha fazla alevlen,1 mesini önlemek için şairin koluna gireli ve: -Gel, seni biriyle taruşorayım, deyip onu iki masa öteye götürdü.Gaze­ teci Paşa da onlarla gitti.Allahverdi Guluyev yerleştikleri boş bir masada boş bir kadehe içki koyup şaire uzam.Sonra bir kadeh kendisine, bir kadeh de gazeteciye doldurdu ve kadehini kalclınp: -Haydi şerefe içelim! dedi. Şair milletvekili kızdı: -Ortada şeref falan yok! Allahverdi bey kadehini Pata Karabağlırun kadehi ile tokuşturdu, içki­ sinden bir yudum içti ve faire dönüp:

12


-Yahu sen gerçekten o rejim düşmanı gibi davranıyorsun? dedi. -Sen de Ermeni gibi konuşuyorsun! Allahverdi Guluyev bir yudum daha aldı içkisinden ve ciddi ciddi: - Bak dostum, dedi, Aklını başına al.Tanınan bir şairsin.Rejimin el üs­ tünde tuttuklanndansın.Kitapların basılıyor, satılmasa da paranı alıyorsun. Madalyan bile varl - Madalyam var, evet.Halkımı esir eden düşmanın yakama iliştirdiği ma­ şalık madalyası! Halkımı mahveden itin birinin şeklini yakamda taşıyorum ya, benden büyi!k şair yok! "Bir nişan almak için" halkını satanlardan biri de ben olmalıyım.Bundan sonra bu madalyayı takmayacağım.işte çıkarıyo­ rum.Al senin olsun. Milletvekili madalyayı yakasından çıkarıp AUahverdi' nin eline sıkıştır­ dı. -Sen aklını kaçırmışsın. -Hayır ben bu gece aklıma kavuştum! -O zaman açlıktan sürünmeye hazır ol! -Karnımı ihanetle doyurmaktansa açlıktan öleyim daha iyi! -Şimdiye kadar neredeydin? -Uykuda! -O serseri mi uyandırdı? -Eveti Bu sırada bir KGB ajanı Şef Artin'in yanına gelerek kulağına bir şeyler söyledi. Arıin yanındaki Rus generalden İ.7.in isteyip oradan ayrıldı ve ajanla bir­ lilcte salondan çıkıp gitti.Şefin gittiğini gören Allahverdi bey de da rahat bir nefes alıp: -Bak dostum, dedi, bu meseleler siyasi meselelerdir, insanın başını bela­ ya sokarlBaşka yerde, başkalarının yanında böyle şeyler saçmalama.Sistemi sevmiyorsan, sevme.Ama aklını kulfan.Sen hem şair hem ılc miUetvckilisin. Bir kaç mısra şiir yazıyorsun, dünyanın parasını alıp krallar gibi yaşıyorsun. Paran var, itibarın var! Siyaseti boş ver, şiir ya7.ınana bak.Haydi şerefine! -Şiir yazayım öyle mi? Ne yazayım peki?Müslümanların ocağını si:lndü­ ren Lenin'e, ccUat Stnlin'e, Er me ni ceUatları Şauınyan'a, Lalayev'e methi­ yeler mi?Hatta şu kinci ve sinsi Türk düşmanı şef Artin'e de yazayım mı? Kendi halkımın cellatlarına methiyeler mi düzeyim?" - Bu yeni kafa ile cehennemi boylayacaksın.Rejimi savun, cebini dol­

dur!

-Yahu bir de ülkenin koca parti sek reter yardımcısın! Bari biraz da hal­ kını düşün.O Artin denen Asala arağına senin haddini bildirmen gereki­ yordu. Asıl füneci ve ara karıştıran o. Onun gibi Asala ve Taşnak artıkları yüzünden Ermeni halkı ile bizim halkımızın günü k.ıra oluyor. Sonra o Ermeniliği ile övünüyor da biz niye Türklüğümüzden utanıyoruz? -Kapat bu· konuyu artık. -Kapatayım öyle mi? Rus Rusluğunu, Ermeni Ermeniliğini sa\'Unacak, biz Türklüğümüzden, Müslümanlığımızdan bahscımeycceğizl Bahscder-

13


sek Türkçü, İslama oluveririz( Ama onlar Ruscu, Ermenici olmuyorlar ne işse?IBir ülke halkının kendi yöneticilerinin ihanetine uğramasından, ken­ disinden olan yöneticilerin baskısına, zulmüne maruz kalmasından daha acı ne olabilir? Azerbaycan'a şu ya da bu şekilde girmiş olan Kızıl Ordu ve kurulmuş olan Komünist sistem zalimliğini, tahammül edilmez baskı, ezi­ yet ve hakaretini bizim gibi alçaklar eliyle rahat rahat sürdürüyor.Rusların, bizim gibi yerli uşaklar sayesinde, halkımızın ocağını söndürmesi ne dra­ matik, ne ırajik bir hal? Bir yanda kendisini halkına adayan vatanseverlerin çektikleri çileler, diğer yanda halkına ihanet eden biz satılmışların saltıınat­ lan.Evet, düşman vatanseveri elbette cezalandıracak, haini elbette ödül­ lendirecektir.Çünkü sömürüsünü sürdürmesinin yolu budur. Acıya bak ki, düşman kendisine uşaklık yapan yerli işbirlikçilerin parasını, daha doğrusu önümüze attığı kemiğin bedelini de yine sömürdüğü halkımızın sırtından ödemektedir.Zavallı halkırruzlHem düşmanını beslemek zorunda hem de kendisini düşmana satan hairılerinil Ah başına kül olsun böyle dünyanın! Şairin içi yanıyor, beyni sanayordu. İçinden, "Keşke uykudan uyanma­ saydım, cennet bildiğim cehennemde oyalanmaya devam etseydim.Nerden çıktı bu çocuk? "diye geçirdi.Kahramanlann sonu ya kurşun, ya zindan ya da sürgünde ölüm olur çoğu zaman. Bu çocuk da kahramanlığa adaysa, demek ki aynı acı sona da adaydı. Birden yüreği sıkıldı. Komünist partisi sekreteri Rus muydu? Hayır! Peki nasıl oluyordu da, bu kırmızı suratlı, şiş göbekli, çalı bıyıklı utanmaz adam, yeaniş yıl önce öz ata, babalannı da kurşuna dizmiş olan cinayet ordusunun olmayan şerefine kadeh kaldırmayı teklif ediyordu? Al­ çağa bakar ıiıısınız?Alçaklığa bakar mısınız? Şairin yüreği daha da sıkildı.Çünkü aklına, bu alçağın düzerılediği bu zıkkım ziyafette kendisinin de ne aradığı sorusu gelip takıldı?Azat bey şimdi arkadaşlarına kızarken kendisine de kızıyor ve kendisini de kınıyordu. Arkadaşı ·olan, Azerbaycan'ın bir numaralı adamının bir numaralı yardım­ cısına, " Sen adam değilsini" derken- kendisinin de �dam olmadığını fark etmişti. Tek fark, kendisinin adam olmadığının farkına varmış olması, ama onun bunu kabullenmemiş olmasıydı.Nitekim: - Ben nİfe adam değilmişim? diye söylendi. -Adam olsan, parolalan, "Müslüman'a ölüml" olan, bizi tekrar boğazlamak için fırsat kollayan bu alçakların elini sıkmazsın, arılarla kadeh tokuş­ turmazsınl Sen zıkkımlandığın murdar içki ile bcynini,uyuşturup, başına örülen çorabın farkında olmazken, onlar kadehlerindeki içkiyi "Müslüman 1carur• diye içiyorlar. - Saçmalıyorsun. - Gerçeği söylüyorum. Vahpce katledildi#irniz o vahşet günlerinin sisleri arasından eıynlıp gelen ve bir yıldınm gibi salonun ortasına düşerek, katillere katilliklerini, bize de gaftecimizi haykıran o yiğit Azeri balasının ağzını, dilini, elini, ayağını öpeyim..Bize dostumuzu, düşmanımızı hacr­ latıığı içini Allalıverdi Guluyev dumanlı kafasıyla bu sözlerden ne anladı, ne arı!a14


madı, bilinmez ama, alaycı bir üslupla: - Durma! O serserinin peşinden koş, elini, ayağını öp! diye söylendi. - .Koşanın da, öperim de. -Iyi, git, öpl Bir serserinin hayaline ekmeğini sat. - O hayııle can kurban.Hem ne demiş Mevlana, "Açlık beni ölümle tehdit etse de, hürriyetimi ekmeğe değişmem!" - Tamam.Değişme.Acından öl. - Böyle adı Müslüman olmaktansa açlıktan ölmek daha iyidir. - Demek adımız Müslüman! - Öyle de� mi? Adınuzdan başka Müslümanlığımızı giistercn neyimiz var? Besmelesiz yatarız, Besmelesiz kalkanzl Sabah akşam hep sarhoş, Adımız Müslüman bizim! Zulme boyun eğmişiz, Kulun kulu olmuşuz, Kafiri dost bilmişiz, Adımız Müslüman bizimi Biz köleı�z, Rus ağa! Yoldaş Ermeni kahya! Biri ölçer, biri biçecl Adımız Müslüman bizimi Ve adımız Müslüman olduğu için de Sabir'in dediği gibi: "Turanlılarız acliy-i-muğlu seleliz biz Öz kavmimizin başına engel kdeliz biz, " - Senin başın vücuduna ağırlık ediyor do.ıum. .- Sen de durma, uçur! Kısa bir sessizlij,( oldu.Şair milletvekili Azat bey: -Ben sıkıldım, gidiyorum! dedi. -Nereye? -Bilmiyorum.Çıkıp dolaşacağım. -Bu karanlık gecede! -Asıl karanlık burada.Kristal avizelerin pınlusı seni aldatmasın. Bu �ahte imperya aydınlığı karanlığın ta kendisidir. Gazeteci araya girip: -Ben de geleyim mi?diyc sordu. -Niye? -Carum, niye olacak, sana arkadaşlık yaparım. Sekreter yardımcısı onlar konuşurken kadehini içkiyle doldurdu, birdi­ kişte hepsini içip bitirdi.Sonra: -Bir dakika, dedi şaire, sana söyleyeceklerim var.Dinle, sonra nereye is­ tersen orııy a git. Bak, bu konulara bir dnhn girme. Şaka yapmıyorum. Zaten 15


bu işlerin şakası olmnz. Böyle dnvrnnmayıı devıım edersen bnşınu if nçnrsın.

Sakın bnna <la Rii v enmcl Ynknnn ynpışırlanıa Henin için hiçbir şey ynpnnının. Ken dimi , nilemi t eh likeye nınmnnı, - Yani "VirAn olası hnnede evlad-ı iyn l vıırl" demek ist iyo r s un? · Sii z ü mü kesme Je, dinle.Köle olm uş, baf ın a ııelen c boyun eJlmiş bir halk iç in ben ni ye kendimi, çnluk çocujtumu ynknyım? Bu nu, "vimn olnsı hanede evlnJ-ı iyııl vnrl" knrkuHuyla Hiiylc: nmif sanma. Bu halk kur tulmnk isti yo un kemli k urt u lur. Başına ge lene rA:tı olnn hnlkı hiçbir kahmnıan kur­ ınrAmnz.Kııldı ki sen de knhrnmnn değilsin. Sadece keneli cnnındnn olursun. Akıllı ul.O çoc uk beyinsiz in biri.Kim bilir bel ki de fU nndn yııknlnnmıftı r. Şimıli kim nnn y nrdım edecek? Sen mi? Bnk ben ülkenin tek hak.imi pnrti­ ııin sc:krc:cc:r ynrdımcıKıyım. Sen mi lle tvekili ve şRİrsin. Poşn gnzetc:ci. Mes­ lc:ıliıniz vnr, itibanmız vnr, pıırAnıız varl Yok, Kızıl Ordu kntlinm ynpmıfl.. Yok Rualnr, Ermenilerle bir olup Müslümanları kesmişl..Yok, üç renkli, ay- yıl d ızlı Azerbaycan bnyra� indirilmiş de y erine kızıl renkli, çekl ç- ornklı Rus bnyra�ı nsılmışnıışl Bize ne knnlc:ş im ? - Demek biiyle diişünü y nr su n? · Ev eti -Eviııclc:ki aç çocuklarınıı ekmek götürememenin ezikliği içinde park­ ınki bir sırıının üzerinde: dini ç ene sine koyup kanı knrn clüşiincn bnbıı.Jnr senin umur un da d e�? -Değili - O zaman sen ge rçekten adam değilmişsin! Dünyn senin, iç dos tu ml Makom senin, iç Josruml Adamlıktan eana ne? HoyvnnlıAn iç dostum! Sekreter yardımc ıs ı k aJe hinc ycniJc:n içki doldurdu, kaldırdı: -Şerefine iç iyor um clostuml Jedi ve yine bir dikişte bitirdi.Şair kız a­ rak: • Zı k k ım ı n olawıldedi, 1.a ıe n içmekten başka bir şey gelmi y o r ki eli­ rnİ7.denl Ruslar bize hakaret e t tikçe biz içkiye: aanldık, içtikl .. Anamı:ı:o, bacımıza, luınmıza, kızımıza haka re t e t tiler, biz içkiye snrıldık, içtikl ..Dini­ rnize küfrettiler, biz içkiye Hnldık, içtikl .. Zulmettilcr, kafa çektikl..Teaclliyi, kurtuluşu mur d ıır içkide aradıkJ .. Erkckçe baş kaldırmayı dü,ilnemedi kl .. ın, kııldırıınlarımızı, yiAitçe zulmün k ı 11ısın a dikilenleı.i de tek bRtlırın� bırakııkl.. AUııhvcrdi Guluyev birden HÖZe kanşıı: · İ ftc, kendin s öy ledin, demek ki hıılk içi n ortaya atılın tek bntınn kn­ lıyorl

·Sözümü kcsme.Kııhramanlınmızı kurfuna di:teliler, bb içkiye sarıldık, içtikl.. DüJınaruını.ı zallmliAine kadeh kaldırdı, biz aciztiAimizc:I Zin dıınn aınlar, içıik. .Sürgilne y olladıla r, içıik..Artık t Uphem yok, Kızıl iınperyıı bu içki denen ,eyıan plelitini lwlehlerc doldurup ellerimize ıuı:u,ıurıınk aklı­

mızı giderip. dilfilnmemlzi engcUcyip, fuunuzlllftırdılır bizi. İçtik, aarho f 16


olduk, "ızıp kııldık. Dii�iinını:, sıırv.11l;ııııa, ııııılı:ık.·ııw ,·1111<· )'ı·ıı·ıı,·giıııizı kııybı:ılip, efendimiz, :ıA:unı:< llııH'ıııı lıarşısııııla s:ırlııış l•:ıl°:ıl:ıı·ıııı.,b ku1.11 kuzu hıı� eAılik, ki\lcliAi knlıulleııılik. 1 hııı:ı, ltııs'ı:ııı fo�.b llıı> olduk. Kıifire kul ıılaıı k:ıı:ıı•:ı kıı r�uııl İçkiye sıAııııın k:ıı':ıı•:ı kurşuni Vnrnııı, ıııillcıi, h:ıynığı saııp, 1 :.knıı:.Ac lrnl ııl:ııı k:ıf:ır:ı kur�uıı Gıııeıı:ci Pn�ıı Kıır:ıbııjtlı ııüldii: -Ynhu bu gidi�lc kur�uıılaıııııaını� k:ıf:ı k:ılııı:ıyııı :ıl.1 l l:ıı•ıli kıır�ıııılaıı:ı cak knfolnm içcliml -Ben içkiyi lımıkıınıl Allnhvcrıli ile: Pıış:ı ııynı :ııııla: -Bırakun nıı?diy<· siiylcııılilı:r. - Eve r. -Ne: ıamnn? -Şu nnılan iıilı:m:ııl PR�n Kıır:ıbııAlılıaşıııı salladı: - Citldi olıınııızHıııl -��mrümıle hu k:ıd:ır citlıli ıılınııdııııl - Sen gcrçı:kıen s:ı�·ııı:ılıyorsuıı. - Niye? içkiyi bırnkmnk sııçıırnl:ıııı:ık ııııİ' ı\sıl sa�·ııı:ılık ı�rnı·kıııi�! 11111111 geç de olHa onlııınış lıuluııııyoruın. -Sen Rklıııı kaçırılııı bu j!,CCd -Tnm ıı:niııc nklıınıı k:ıl'u�ıuın hu gı:t:L'i Allohvcrdi bey gazeıcciye ıliiııüp: -Al götiir bunu lıur:1<l:ııı, ılc<li, kı·n<li lı:ışıııı ıl:ı, lıizinı lı:ı�ııııızı ıl:ı lıd:ıı·:ı aokRcakl A1.ııt bey kızılı: - Ben de knlına)'a meraklı ıleğiliın.( ;iıliyoruın.

-Cehenneme girl Gaıeıeci Paşa Kıır:ıh:ığlı: -Onu yıılnız hır:ıkırnıyııyıın, deyip ş;ıiriıı :ırbsııııl:ıtı yiiriı. di'ı.Sı:krt·ın yıırdımcıHı içkiHini yuıluınlayıp: -Sı:n de cı:hı:nnL"nıe giıl tlİ)'<' siiylı:ndi ve �·:ılı hıyıklı, �ış ı:iilll·kli, kırı11111 yüzlü sekreterinin ınasnMııııı ıloArıı u�:ıkl:ışıı.

il


Azeri balasırun baha karanlık... Bir süre calcip eden olmadı. Hızla koşuyordu.. Fakat birden ayak sesleri duymaya başladı.Ardından da bağınp çağırmalar. Sonra ne olduysa gök­ yüzünü kaplayan bulutlann dağılmasıyla oldu. Ay yüzünü gösterdi. Ayın karanlık baha ağarmaya başladı. Bulut çekilince ayın ışığı olanca gücüyle karanlığın bağrına saplandı, karanlığı deldi, parçaladı, dağııa, peçesini yırta ve ortalığı mehtap aydınlığı sardı.Mehtap güzeldi, mehtap hoştu ama Şimdi sırası değildi. Şu anda Sll'3Sl değildi. O koşuyordu şu andal Göriilmemesi lazımdı hain gözlere. Koşl Koş! Ey milletinin kara baharu ağartmaya çalı­ şan çocuk. Koş! Kızıl emperyalizmin ağzından salyalar akıtarak koşmakııı olan bir av köpeği diğer ağzı köpüklü itlere bağırdı: -işte orada! Eyvah, hain gözler göreceğini gördü. Haydi çocuk! Haydi koş balası! ' Hareli koş esir halkın ümidi. Koşl Koşl Koş! Fakat ayın bahu ağarırken çocuğunki kararmaya başlamıştı bir kere.. N;(ıl irin biri silahına davrandı ve vakitsiz mehtaba bürünüp işi berbat eden gecenin karanlığıru kurşun sesinı: boğdu. Aman yan sokağa sap çocuk! Aman sırtından vurulma çocuk! O yiğit sesine; yiğit nefesine, yiğit yüreğine kurban koşl Gür sesin salonda nasıl yankılanılı biı: bilsenJ Yürcklcrt: ne korkular saldı bir bilsen! Kalın külleri nasıl üfledi, bir bilsen! Düşman yüreklere nasıl 18


korku, dosı yüreklere nasıl ümiı verdi bir bilsen! Bak, sen tanımazsın ama ak saçları senin gibi omuzlarına kadar dökülen şair amcanı uyandır­ dın, titrettin, kendine döndürdün, ihanet salonunu terketti Yüreği seninle şirndi..Duası seninle şimdi. Haydi koş!. . Silah seslerini duyunca yan sokağa sapa çocuk.Fakaı esir halkın şuuru­ nu yıllardan beridir uyuşturan murdar içkinin sarhoş edip yalpalata, yalpa1.ata yürüttüğü iki sarhoşa çarpa ve üçü birden yere yuvarlandılar. Iki sarhoş yerde, yerlerini rahat bulup, ne olduğunu anlamaya çalışırken çocuk hemen ayağa kalkmaya çalışa.Fakat kalkamadı.Yere düşerken dizini çarpmış ve incitmişti. Bir daha denedi.Av itlerinin ayak sesleri şimdi daha yakından gelmeye başlamışa. Haydi kalk çocuk, durmanın zamanı değil! Kalka ço­ cuk dayanılmaz bir acı duyarak..Haydi kalkaysan koş çocuk! Sen azatlığa susamış halkırun ümit çiçeğisin, sakın yakalanıp kendini soldurtma! Kalka çocuk.Fakat ayağını atamıyordu. Uluyarak koşan itler yaklaşıyordu! Uluyarak koşan itler yaklaşolar.. · Uluyarak yaklaşan itler hırlayarak avlarırun üzerine aııldılar, yere )�katar Elleriyle, yumr"fkl.anyla, ornaklanyla, pençeleriyle, tekmeleriyle vurmaya başladılar. Yumruğun biri iniyor, biri kalkıyordu:.Tekmenin biri iniyor, biri kallayordu ..Küfrün biri bitiyor, biri başlıyordu .! tlerden biri hırladı: -Öldürmeyin, sağ lazım! Telsizle çağrılan bir araca kinle, nefretle, öfkeyle ıekme, tokaı, yum­ rukla bindirdiler.Kapısı kapaalan araç KGB merkezine yönelirken buluı yeniden ayın önüne geçti, orıalık yeniden karardı. Azeri halasının baha çoktan kararmışa!

uzun

.

.

19


Oğhlmım bapnı diz/mnuiı üz.erinde lustikr. , Kamyiiz.iimefiıkırflor. . . Zalim Ermeni! Az. mı ekmeğimiyedin? Mubammed'i (s.a.v) tanımı­ yorsun! İsa'dan da mı utanmadın?... Gazeteci nefes nefese yetişti şaire. -Yavaş yahu! Tam o sırada, gecenin karanlığında farlan gözlerini alarak yaklaşan bir araç hızla gelip geçti yanlanndan. Paşa: - Aceleleri var galiba, dedi, neredeyse bize çarpacaklardıl Azat bey: - Kurtulurduk!" diye homurdandı. -Sen hil:i. kendinde değilsin! Nereye gidiyoruz böyle? - Sahile! - Orası uzak biliyorsun.Gecenin bu saatinde! . - Gecenin bu saatine ne olmuş? - İti var, uğursuzu var! - Bizden daha iri, daha uğursuzu olamaz! - Estıığfirulh la l - Öyle, öyle. Halkını esir edip, sömürenlerin şerefine kadeh kaldıranlardan daha iti ve uğursuzu olamaz! . - Sen de çok ince düşünüyorsun dostum. Allahverdi haklı.Memleketi sen mi kurtaracaksın? O çocuk mu kurtaracak? Bak, demedi, demel O ço­ cuk yakalanırsa kimsenin umurunda olmayacak.Sen bile unutacaksın! - Unutmaml - Unurursun.Unutmasan ne olacak? Bir çiçelde bahar nu gClir sanırsın?

20


- Gelir.Gelecek ...O çiçeğin ardından yüzlercesi, binlercesi; milyonlar­ cası açacak .. . - Bırakmazlar! Kökleriı:ıtlen sökerler! Boyunla rını k opanrlar ve yazık olur! - Çiçekler açacak! - Tamam doscum açsın! " Kahrolsun emperyaliz m!" demekle emperyalizm yıkılacaksa;, çiçeklerin açsın. Üç, beş baldın çıplak bu acıma sız sisrc­ me hiçbir şey yapamaz.Sen-hayal görüyorsun! - Bu zalim sistemin başına yumruk indirmenin hayali bile güzeldir. O gün zalimler ve işbirlikçilerijçin çe tin olacak! Hz..Ali (a.s.) diyor ki, Mazh1mun öç aldığı gün, zalimin zulme ttiği günden çetindir. - Yahu, mazlumun fopiı-, tüfeği mi var ki zalim den iiç alabilsin? - Mazlumun silahı yoksa da Allah'ı var, yum ruğu var, riikürü� var, ahı var.- gö zyaşı var! - Sen edebiyat yapıyotsun! - Bir bakıma doğru, alınacak öcün edebyau nı ! - Tamam, alın da görelimf - Alacağız ve göreceksiniz! Şair birden durdu, döndü, gazetecinin yakası na yapışu: - Sen ne boksun peki? diye bağırdı, senin alınacak öcün yok mu? Sen de bu ülkenin ve bu halkın ev ladı değil misin? Senin de böyle bir ı.lerdin "yok mu? - Yok! - Var! Dilin öyle söylüyor ama, yüreğin değil.Senin gönlün de bahara susamış. O anda ay tekrar yü zünü gösterdi. Hoş bir mehtap aydınlığı }'3}1ldı or­ talığa. Şair duygulandı: - İstiyorsun.Bahan sen de özledin.Ve sen de çiçek.lc=rin açmasını isti­ yorsun. Yeni Yirmi Sekiz Mayıs için sen de milyon yumr nkl:ırda n biri olup, �mperyalizmin kafasına ineceksin! - Sen gerçekten aklıru kaçırdın! Azat bey keyifle bir şarkııun sözlerini nunlclandı: "Geceler, ay geceler. Ay doğar, ay geceler. Seni seven gözlerim Ne yatar, ne dinceler.. " Sonra neşeyle: -Evce, bahanmıza kavuşuncaya, öcümüzü alıncaya, azat oluncaya hd ar gözlerimiz ne yatacak, ne dincelecck, dedi. - Hay maşallah! Yine coştu şairimiz. - Bir de gazetecimiz coşs:ı. -Gazetecinin nklı başında çok şükür." Rejim düşmanı!", "Irkçı!'·." F:ışistl", " Milletçi !" damgalarıyla damgalanıp sürünmeye niyeti yok.Hiç mi. hiç yok.

21


· Şimşek çnktı, gt' \ k gürlcdilYıldınmhınmııı y�#acnk l Sistemin "Dnnıı:ıı­ ları " bi1j >1ldırunın7.. O anda deniz kokulu esinti yüxlerini yn!Rdı.Şılir: · Sok� diindük mü· snhildeyi7.; dedi. Gn:ıo;ercci ses emıcdi . D\işüncc· ye dıılmıştı.Aklı o çocuAun ve şn!rin sii:ılcrindcydi. BııAımsı:t.lıR;ı çigncncn bir halkın ö� yiincticilcrinin bağımııı1.lık gııspçılanııı nlkışl amnk zorundn · kalmıılan, yıı da isteyerek nllaflıımıılnrı·ııçıydı gerçek ten. Birden şerefe knl­ dınlıın kadehlerdeki içkileri yetmiş yıl önce ynpıldıA! söylenen kntlinmlnr· da ölen Müslümftllların kanlannn bemıettl ve midesi bulnndı, kusncnk gibi oldu. Şaire dönüp: . - Gerçekten Ruslar ve Ermeniler kotliıım yaptılar mı? diye sordu.• Şıı­ irdcn nzar işi teceğini düşünüp sorduAunn pişmıın oldu ama, söz ıııt..ıındnn çıkmıştı bir kere. Nitekim şair nyııAtnn çivi bntmış gibi durdu, ters ters bnk·

tı:

- Hunu sormnn bile nyıp; dedi, Dünya ıılcmin bildi�ni sen bilmiyor mu­ sun? Hir insnn kendi tarihinden nıısıl bu kııdıır luıberııi:ı olnbilir? Sen nnsıl l(İlzetecisin ki, hnlkı nıı kntliam ynpıldıAını bilmiyor veyıı şüpheyle karşılıyor­ sun? Bunun tek iıııhı vnr; sen tıırihinıiıi bilmiyors un. Sen geçmişini bilmi· yorsun.Sen kıifirin beynelmilel yıılım knmpnnynsının etkisinde knlmışsın .. Sen Müslümnn ayclınlann yakalandı� küçüklük kamp-teksine nınılmuşsun. Banlılann görüş, düşünce ve: yorumlarını benimsemeyi, "ııydınl" olmıuıın olmıızsa olmıı:ıo;ı SD)'R.n soysuz lnrdan olmuşsun. Halbuki ot öı kiiki.i üsrün­ dc: biter.Aslını yitiren hammzodc: olur. 07. cLi ne, gününe ynnnı.nyan değil "Ayclınl'", insıın bile cılarnn:t. Kıifirlerin sı:ni aydın şaynınsı için tarihini, kül· türünü, dinini, medeniyetini unutmıın ını gerek? Senin hıı.lkına yııpılan kö· tülükleri, hakaretleri görmezlikten gelmek, hatm npkı orılnr gibi kendi hnl· kına hakan:c etmen mi gerek? Bu ndamlık deAiJ. Bu ıopmklnrı meıbahnyn çevirip. bıçııgı Ermenilerin eline veren Rusların, kendi ıırşivleri bu alçakçn katliomlııruı belgeleriyle dolu. Ruslardan sorun bu tnpraklnrı eline geçirmek için orııılıAs kanşarıp durıln İngiliı arşivleri de be lgelerle dolu. Hnlkımııı eli, kolu baAlanmı�. kurbanlık koyun gibi Ermeni knsaplannın bıçaklıırı nl­ tıno yatıran Rus ve İngiliz belgclc:rindekl bıı katliam belgelerinin çokluAu cinayetin vahametini, korkunç boyutlarını göstermeye kAfidir. Ôldilr iilen Müslümıınlann sayısı·o kadar fazladır ki, kaıliamlıın olııylan ve yerleri o kıı· dar çokrur ki gizlcnememiş, yok edilememiştir. Türk halkı gerçek mıınada soylunma tabi rurulmuşrur. Düşünülen, planlanan biı öldürme, yok etme, bu topraklardan temiıleme hareketidir bu vahşeti ben sıınıı sorayım, elin kA6rleriniıı bile gizleyemedikleri bu kırgınları, soykırımı nas� bilmez­ sin? Nuıl böyle ahmakça konutunun?

Şimdi

• •

. Bilmiyorum işıcl Bilmeliainl Bilmek zo rundaaınl Halkın kcııdiai çobanlık, çifcçillk, işçi­

lik, amclcllk yaparken ıeni okuanuo. eline kalem vcrmlo, tahsilli yapmış9n bunu bllnick de senin işindir va l,W iyi yapaclLkaın. Aydın olmak öyle kola)' deı1iJdlı. Eger bu hallwı ollu laen, bu hallcın doıtıı.au d!lfmlllllll iyi bilccclı­

sin ve onu nvunaclLksın. 22


- Ben cnhilin biriyim vı: bilıniynruıııl Birden gn:ı:eteci Pıışn Knnıbııjtlının nyn�ı bir ı:ış:ı ıakılılı, scıııldcıli.1 )liş rnektı:n :ı:cır kurtuldu ve bııııun kı:ı:Kııılı�ıyl:ı:"l lay ııyılııııııııı ıhı, rnhiliniıı de cıını cehenneme!" diye siiylcnıli.ı\:ı: sunra ıhı sııhilc ulıışııl:ır "'' kunıs:ılııı özcı·indc yürümeye bnşlnılılnr. Snıını snhilılcki hol":ılıırı ıliikiilıniiş ve \'cr .\'l'I' çii.römcye bn�lriıiıı� �ıralnnlnn birine onırıhılnr. A)' ışı�ıı11l:ı 1 l:ı:ı::ır'ıı; lıı;ı;r dnlwıl\.�uyunııhnktılnr bir sün". Scs�i:ı:li�i şııir bo:ı:du : - Aşıkl11r, scv�ilileı'i 'İcin uyktısu:ı: k:ılır, kcdı·ı'k-nirlcr, v':ıı:ıııs�,·�rkr ek vat;anlnıı. için. AyaAı hıilı\ ncınıRkln nlıın Pıışn: -l\kılsı:1.lıklnrınılıınl diyerek ıepki giisıcrıli.�l:ıı:ın için arı ı;ı·kl'lllcri :ınl:ı· mıyorum. Vnııın· ılcıli)'.\ini:ı: şey nedir ki� Snnki ndnm kıısnlı ulıırak şairin ılııııı:ırın11 lı:ısmnk i�·iıı sii\'l�nıişı i hu . sö:deri.Ötlccylc: - Utıınl Utnnl Vaıııııın ne· olclu)(un11 lıilıııL·yı·ıı cahil ılcAİI, �.ır c:ıhilılir. HRttn ıır cnhilin hile bir vntnn şuuru vıırılır. ilen sl' !li gı·rı;ekıı·ıı nnl:ıııııyo­ rum Paşnl Bilmiyor musun, beni ıııi siiyk•tiyorsıın� - Bilmiyuruınl - Adnın olsnyılın bilirılin. Hem vnı:ıııııı cknıı·�iııi )'<\ lll'ın ılı· on1111 ıliişmanını tanıınn. - Tamnm, m:ılir v:ı.tnıı? Sen siiylcl Hn1.lll'ı n ay ışıklnrıyln nyıı:ışıp ılıırnıı ılnlgııcıkl:ırımı hnk:ııı şair ıııillcıvc­ kili bnAıra bnğlrn: - Vntnn nnnılırlılcıli, nnsıl annsı:ı: insan olııı:ızsıı, vnınıısız ıhı olııı:ı:ı:. Annsız çocuk yctimclir, vnt:ınsı:ı: iıısnıı ıln öyk. . Vaınıı )'İirı·�imizılir.Vnt:ııı, ııAfundıı döktüıtlimüz kıınıınızı üzcriııılc t-"ırurln t:ışıy:ııı ıoprnktır. \l:ı­ ı:an, bizisevincimi:ıle, kcdcrimi:ı:le, lı:ııırıılnrımızl:ı, scvıl:ılnrımı:ı:l:ı !ı:ı�rııııl:ı yaşııt:Rn toprakcır. Vntnn milli lınfıznını:ı:dır. Vnıaıı :ıı:ı, b:ıbnl:ırııııı:ı:ııı. :ııın, ninelcrimi1.in, bütün scvdiklcrimi:ı:in ıııcznrl:ırıııı siııcsinılc snkl:w:ınılır. Va­ tan vıırıı n bir millet \•ıırclır, voksn yoktur wssclııml Ve v:ıınnın n� nlılıığuııu bilmeyen üzerindeki ottnıı 'ıiırksızdır. Hnıtn otun dili olsa , o lıilı-, ''Üzı·rin­ de yetiştij'l;im t:opmk vntnnımılırl " denli. -Şimdl ben ot muyum? - Ot bile c.lcAilsinl Ot bir işe yarıyor çiiııkii. ( )t ıl:ı olsnyılın, lıoğ.ızlnıı:ın hRlkının ııcısıııı umıtınnzılın. Gazeteci kızdı : -Belge vnr mı, belge? Şair başını snllııdı: Ah, keşke ot olsaydın. Kibriı ç:ıkıır, yııkımlıııı seni! Tnnı lıir Ernıcıni � ile konııştunl O np;.ı:ııın clünynnııı biiıün znkk11mlnrınııı suyunu boşnlı· malt geliyor içimden. E�r seni tıınım:ısnm, "Knnın çekiyor!" diyeceğim. Git devlet arşivine, bnk bclgclerd (.;iizüne sokl Anın sen )�ne giirıııı·z­ ai.ıı, çünkü bnkan körsün! Git methiyeler düzılü�in l\loskof'un :ırşi\'lcri­ na, görl O Moakof ki, bu cinnyct plnnlnyıcısının tıı kendisidir! ı.:.rmC"ııi'ııiıı eline bıçııAt wrip ciruıyetc n:r.mcttircn odurl ı\ınerikn'yn gir, lngiltcn·\e ·

2-'


git, Avrupa'ya git. Kısaca bu topraklar üzerinde gözü olup bu topraklarda Müslüman kanını!! akmasınıı sebep olan bütün kıifulerin arşivlerine git, bak, göreceksin. istediğin belgeleri. Yi:ık uzaktır, gidemem diyorsan, kendi arşivlerimize bak. Hatta arşive ne gerı;k var, soykırımın canlı tWllğı nine ve dedelerimizden hila hayatta olanlar var, onları dinle zahmet çekip! Canlı ıaıuktan.daha iyi belge mi olur? Bakan ama görmesini bilmeyen gözlerini, yüreğinin tellerine bağlarsan, onları dinlerken titrersinlYetmedi dersen va­ tan topraklanıu gezmeye çık, yakılan, yıkılan köylerin kalıntılanıu gör.Için­ Je yüzlerce insaıun topluca, diri diri yakıldıkları ev kalıntılarını görl Toplu me7.arlara baki Atmosferin derinliklerinde hfilıi yankılanmakta olan çığlık ve feryatları duymaya çalış. Ama sen de duyacak kulak da yok kil Ne gö­ rebilirsin, ne duyabilirsin, çünkü yüreğin yok! Olsa da sadece et parçasıdır, kan pompalayıp duran.Çünkü yüreği yürek yap20 milli ve manevi değerle­ rin fişi çekilmiş senin yüreğinden! Kısacası yoldaş gazetecim, göz-terini ve kulaklanıu açar, görmesini ve dinlemesini bilirsen çok belgelere ulaşırsın. Gerçekten seni anlayamıyorum. Ana ve babaıu bilmesem... Şair elinde olmadan, ağzından kızgınlıkla çıkıın sö7.den pişmanlık du­ yup arkasııu getirmedi.Fakat gazeteci aıunda tepki gösterip: - Sö}•le! Söylcldedi, piç miyim ben? - Estağfirullahl Demem şu ki, kendi insanlarının katledilmelerini görmezlikten gelip, kendi insanlarııun katillerinin . soykınma tabi rutuldu� yalanlarına kanmana bir anlam veremiyorum.insanın aklına tek sebep geliyor;süt ve kan birliği! Buna "Sütü ve karu bozukluk! " da derler. -Yani şimdi ben sütü ve kaıu bozuk muyum? -Estağfirullahl Niçin üzerine alıyorıı un? Ermeni, Müslüman'ı katletmişken, kalkıp Müslümanlar Ermeni'lcri katletti.demek için insanın ya Ermeni olınası lazun, ya da sütü ve kaıuıun bozukjolınası, veyahut da ''Adının Müslüman!" olması. - Hakaret ediyorsun ama. - Haksız mıyım peki? Ermeni bizi hep sırnmızdan vurdu, ihanet etti. Rus'un, İngiliz'in, Fransız'ın maşası oldu. Osmanlı Devleti'ni de Birinci Dünya Savaşı'nda sırtından vurmadılar mı? Asırlarca, biz de old+ gibi orada da onlarla bir arada yaşadılar.Evleri, dükkanları, harta kilise ve ca­ mileri yan yana, ibadet ettiler.Ticaretle uğraştılar, zengin oldular. Devlette en yüksek mevkilere kadar yükseldiler.Sadık bir azınlık oldular. Ama ne zaman ki Avrupalılar ve Rus'lara kandılar, o zaınBA hem kendilerini hu­ zur içinde yaşatan Osmanlı Devleti'ne zarar verdiler, hem de kendilerine. Arşive git, 1 918 yılııun belgelerine bak.Gazetecisin, o tarihte yayınlanan gazetelere bak. Sana taraftı da:vran demiyorum, tarafsız gözle bak. Çün­ kü mağdur olan bi?..iz ve iki tarafı da yakan ateJi onlar ruruşrurmuşlardır. "Can yanmasa gözden yaş akmaz!" demişler. Türkün kaıu akıtılmış, canı ya.kılmıştır. İşin en acı vı: kahredici yaıu da, katledilen kendisi olmasına mğ­ mcn , katleden damgası yemesi. Düpma.o bir yandan damgalıyor, kalemini ve vicdaıunı paraya satan sütü ve kanı bozuklar da bir yandan. Adamlar güçlü, arkaWında kendilerini vaktiyle maşa olarak kullanan suç ortakla24 .•

·


yani Barı denen sömürü_ canavarının parası ve medyası var! Bizim de bizden ve Allah'ımızdan başka kimsemiz yok. İçimizdeki hainler de fazladan! Düşman ve müne.hkleri neyse, insanı yakan bu içimizdeki ''Adı­ bizden"olanların ihaneti."Adı Müslüman!" olanların, dönmelerin, kanı bo­ zukların, maskeWerin hainlikleri. Kanı dökülen biz, canı alınan biz, giizyaşı döken biz, ocıığı sönen biz, ama yalanı, iftirası baskın çıkan Ermeni! Şaum­ yan adını duydun mu?" -Duydum! · -Lalıiyev adıru? -Duydum! -Emirov adırul -Duydum! rırun,

-Peki o zaman bunların halkımıza yapağı zulümleri biliyor musun? -Bunlar halkıı'nıza zulüm mü yapalar? - Ben şimdi sana ne deyim? - O zaman niye heykelleri dikilmiş? -Bunu Moskof ağ.ına sari Bu milletin kacillerinin heykelini dikip, kaluaman olarak tanıtarak pisliklerini örtmek istiyorlar.Tabii sizin gibi be­ yinsizleri de kandırıyorlar. Bu adlannı saydığım alçaklar, halkımıza cennet vadederek ülkemize girip, ortalığı cehenneme çeviren I<ıztl Ordu birliklerinin başına geçerek, Ermeni çetecileriyle birlikte on binden fazla Müslüman'ı öldürdüler. Mübalağa etmiyorum, bu bir gerçektir. Trajediye bakar mısın? Sömürge halkı olmanın bahtsızlığına bakar mısın? Düşmanı ona " Kahraman!" olarak tanmlıyor ve heykeli di­ kiliyor.Sonradan yecişen bebeler nereden bilecek onun vaktiyle halkını kat­ leden alçak olduğunu. Ama tarihi toprağ.ı gömeınezsin.Gerçeklcri sonsuza kadar gizleyemezsin değil mi? Bu "Kahraman!" diye yutrurulan alçaklar o kadar çok insarumızı kurşunlayıp, hançerleyip, başlarını keserek öldür­ düler ki, Baku sokaklarında sel olup aka kanları.Evet dere halini alıp aktı. Ha.zar'a ulaşıp onu kırmızıya boyadı. Belki şu anda, oturmakta olduğumuz şu sıranın altında, ayaklarımızla basmakta olduğumuz kumların üzerinde hlli kan lekeleri duruyor. O vahşc:ci gözlerinin önüne getir de olayın vaha­ metini anla arrıkl Eli silahlı, kılıçlı Ermeni çetecileri, Asala, T:ışnak canileri evlere dalıyor, önlerine çıkanı kurşunluyor, süngülüyor, hançerle karnını dcşlyor, pencerelerden içeriye attıkları el bombalarıyla insanlan çoluk, ço­ cuk aynını yapmadan havaya uçuruyor..Ya da kapılan Üzerlerine kilitleyip evleri ateşe veriyorlar.. Veya daldıkları evlerden sürükleye sürükleye dışarı çıkardıklan erkekleri çoluk, çocuğı.ınun gözleri önünde kurşunluyorlar.. Veya, maalesef gerçektir, erkeğinin gözü önünde kansına tecavüz ediyor, sonra da ikisini birden kurşunluyorlar... Suçlan da hazır;"Devrim karşıtı!",

"Milliyet çi !" , "Faşisti" olmalarıymış.Aslında ne o, ne bu. Tek suçları vardı; "Müslümıınl" olmaları. Evı:t, bizi "Müslüman" olduğumuz için öldürüyor­ lardı. " Hıriııtiyanlığın Kafkes'lardaki Kahraman Bekçileri! " y:ı Ermcni'ler! Rus'lar ve BaaWnr onlara aferin diyecek! Dediler <le, diyorlar da.. Bizi orta­ dan kaldınp, vatarumızı, sen ve senin gibiler, "Vatan da nedir?" deseniz de, 25


topraklanmızı Ermeniscan'a kaanaya çalışıyorlardı ve hili da çalışıyorlar. Çarlık zamanında " Çarlık yastığına!" şimdi de "Kızıl yas a� " başını koyup . uyuyanlarımı.z , yani sizler görmeseniz de bu böyle. Uç kuruş maaş ve beş para eanez makamlar için düşmanın ekmeğine yağ sürenlere ne demeli bil­ mem? Ermeni yoldaşlannız Bakü'dan başka Şuşa'da, Gence'de, Şamahı'da, Nahçıvan'da, kısacası dostum, ayakJaruıın bastığı her yerde, Erivan'ı unut­ tum, orada günlerce;aylarci katliam yaptılar. Burıısı yeanedi, Anadolu'da da dlerill.i Milslüman kanina bulaştırdılar. Kars'ta, Iğdır'da Erzurum'da, Erzincan'da, Sivas'da, Van'da, Ağn'da, Antep'te, Maraş'ta, Adana'da ve ulaşabildikleri her Anadolu toprağında kan içtiler. Sen de kalknuş, ahmak ahmak " Belge var mı ?'.'diye soruyorsun. Var, gözüne girsin, varl Gazt­ teci daJgın dalgın, kumsala yayılıp yayılıp çekilen deniz suyuna bakıyordu. Başını çevirmeden: -İnanılır gibi değil!" dedi. Şair birden ayağa kalka: - İnan! İnan!decli ve sonra ayakkabılarını çıkarmadan, paçalarını sıva­ madan denize doğru yürüdü ve Paşa Karabağlı'nın şaşkın bakışlan arasında deniz suyu dizlerine çıkıncaf-a kadai ilerledi. - Ne yapıyorsun? Gece vakti denizle şaka olmaz, çıldırdın mı, geri dön!, diye bağırdı Paşa bey. - Senin gibi arkadaşı olan çıldırmaz mı? - Bırak gevezeliği de geri döıll Paşa ayağa kalkıp denize doğru yürüdü ve elini ona doğru uzattı.Şair de daha fazla ileri gianeyi göze alamayıp geri döndü. Paşa tekrar: - Sen delisinldiye söylendi. - Bunda senin de payın yok mu? -Ya, öyle şeyler anlattın ki, insanın inanası gelmiyor. Çünkü bu kadar canilik olamaz!" Şair birden arkadaşının kolundan nıttu: - Yürü, gidiyoruz, dedi. - Nereye? - Bize! - Gecenin bu saatinde mi? Şimdi herkes uyumuşnır. - Fark eanez, gicliyoruzl - Ama neden? . / Kitap�da Ermeni katliamlannı anlatan bir kitap var.Şark cephesi komutanı Kazını Kara Bekir Paşa'nın savaş notları ve raporlanndan da faydalanılmış. Onu okuyacağız!

Sen yanlışlıkla şair olmuşsun.Tarihçi olınalıyıruşsllltarih bilmek zorunda! Bak tıı.ı:ihimiz ne eliyor.Yani tarihimize bak.ağımız zaman ne görüyoruz? Biz ekmcğimizi, Müslüman-kifu aynmı yapmadan herkesle paylaşmışız. Di.ııimizin emri gereği, yaratılaıu, Yarawı'dan ötürü sevmişiz, seviyor\ız. Savaşta bile adil davrannuş, af dile­ .yeni affeımif, düşmanın çoluk, çocuğuna dokwı.mamış, kansı, kızı, yaşlıs ı ile ifimiz olmamıştır. Dinimiz h2ddi a,mayı haram kılauştır. Ama kıifirler -

- Herkes

26


hiçbir ahlak kura lı tanımadan, merhametsizce savu nııı as ız insanlarımızı öl­ dürmüşlerdir. Biz, Ermenileri )'İ.İ zyı llarca aramızda kendimizden biriymiş

gibi barındırdık.Ekmeğimizi P.aylaştık. Onlar ne vaptı peki, bizi zor günleri­ mizde sırtımızdan vurdular. Üs te lik çoluk, çocuğu muz a, yaşlı ve kadı nları · rruza acı madılar. Bunlar, dönek, nan kör, kinci, acııııasız, utanmaz insanl ar. Hepsini kastetmiyorum tabii. Taşnak, Asala ve diğe r çeteleri!..Güvenilmez, kaypak, bo zguncu , fitneci, iki yüzlü bir tavır se rgilediler.. Her zaman Rus­ lann ve Avrupalıların maşası oldular. O nların kış kırtmala rı ile üzcriıııizc saldırdılar, yaktılar, yı ktı lar, öldürdüler, hakaret ettiler, namus ları kirlcttib ve yağmaladılar. Işin körü yanı şu ki hala aynı kin ve nefreti taşıyorlar.On­ lara güven mek mümkün deği l . Akrep gibi le r, sokmak iç in fırsat kollayıp duruyorlar. Ne 7.am an sokacakları belli ol maz . Sanırsın ki kin için yaşıyor ­ lar! Fransızlar A nadolu 'da, Ruslar burada kendi askerlerinin ün i fo rmaları nı onlara giydirip üzerimize saldmolar. ı\dana'da kayna r kazanlarda haşlaclı k ­ farı bebeleri annelerine yedirecek kadar vahşileştiler. Müsl üman' ı n hoşgörü ve merhamet kucağı nda adam gibi yaşayıp zenginleşmelerinin karşılığında ona düş manlık ettiler. Bunların, "Barı ş! ", " İ nsa nlı k! " , " Dostluk!" gibi laAan aldatrnaHaydi, yürü gidiyoruz.Sakın itiraz etme. cadan ibarettir. - Ev halkına zahmet vereceğiz! -Verme1.sin!

Paşa Karabağlı daha fazla direnemedi ve ka b ul etti.Yarım saat sonra eve geldiklerinde vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Hanzeyncp han ım orılan, Paşa beyin sa ndığı nı n aksine güler yü zle karşılapp eve aklı ve hemen çay h azırlamaya gitti.Şair ela ıslak pan tolon u nu deği ştiri r def,>iştirmez kitabı alıp geldi, gazeteciye uzam , "Al, oku!" eledi. -Hayır, ben dinlemek istiyorum.Zahmet olm az s a sen oku! - Tamam, ben o kuyayım. Şair kitabı açtı, okumaya baş lamad an önce, "Biliyorsun, "Jedi, "Kara Bekir Paşa, Tü rk.iye'nin Ş ark Cephesi komutanı. Bu cephe.le Ermenilerle savaşnuşor. O laylan n bizzat şahitli olmuştur.Bir ara kendisini ziyarete ge­ len Amerikalı general Harbord sözü dö ndürü p, dola şo n p Ermenilere geti­ rince, orada bulunan Erzurum be lediye başkanı generale dönerek, " _Zulme uğrayan Türkleri değil ele, zulmeden Ermenileri savu n uyorsu nu z ! işte bu taraf tutmaktır ve bu tarafgirliğiniz, ön yargı l a rın ız sebe biyle batının in­ sanilik ıu· '1U bizi haklı o la rak düşündürüyor. Erme nile ri n öldürdükleri Türklerin .�yısıru bir h il se nİ 7.I " diye site m ediyor. General, "Çok mu?" diye sorunca da Kara Bekir Paşa, " Siz ne diı•orsunuz Generali H:il:i da ö ld ü rü ­ yorlar!" diyor ve yaverinde n, Er meni lerin öld ü rdüğü l\.füs!ümanl:ırla ilgili rıı.porlan getirerek Generale göstermesi ni i s tiyor. Yaver de Iııgilizcc olarak ona anlaoyor.

- Tamam, okul - Ermeniler, Kars mıntı kasında, Kurudere köyümle beş e rke k, üç kadıru katlettikten sonra otuz üç erkek, bir gelin, b i r kız ve dört yüz korunu alıp gitmişlerdir. 27


dir.

Bozlruş köyünde bir Müslüman'ın karısını ve kızını alıp götürmüşler­

20 temmuz 1919'da, Kars'ın Berdük köyünde Müslümanların doksan üç öküz, otuz inek, elli koyun, Kalo köyü Müslümanlannın on koyun, dört · · öküz ve bir çok kıymetli eşyasını gaspetmişlerdir. ' Kars'a Yusuf Paşa camiinin irnanu ezan okurken Ermeniler tıınifından taşlanrİıış ve hakarete uğramış cır. . Tcınrnuz'da, Sankamış'ta_ Türk gençlerini toplayarak katletrnişferdir. Sankamış'ta korkudan bir a,raya toplanan savunmasız kalabalığın ara­ sına bomba atmışlarclır.1 Eylül 1 9 1 9'da Ham� köyünü basarak-Otuz iki Türkü pek feci şekilde katletrııişlerdir. Revan'da Müslümanların evlerini basarak erkeklerini öldürüp, kadınlara · tecavüz etmişlerdir. .. Yine Revan'ın Kabristanlık mahallesinde Ali oğlu Cabbar'ın evine gir­ miş, gözünün önünde kansına tecavüz etmiş, sonra da öldürmüşlerdir. RaPQ_run burasına gelince General, "Ne iğrenç bir şey!" diye yüzünü buruşturdu. � Bekir Paşa, "Bunlar sadece bize ulaşan bilgiler.Çoğundan haberimiz bile yok" dedi.Sonra yaverinden devam etmesini istedi. - Revan etrafında topladıklan Müslümanları Kırkbulak Açnuyan'a gö­ türmüşlerdir.Akıbetleri meçhuldür! Revan Müslümanlanrun büyük kısmı dağlara, mağaralara sığıruruşlar­ clır.Hepsi aç ve çıplaktır. Kamerli ırunakasında üç köyün ahalisi tamamen öldürülmüş ve cesetleri Aras nehrine atılmıştır.Nehir günlerce kan rengin­ de akmıştır. Yine Revan'da Gor, Ômerulya, Süfya, Abbas, Şiran, Rihan, Cefanclır, buranlı köylerinden Bruki aşireti Ermenilerin katlianundan kaça­ rak bin beş yüz kişisi ile hududumuza iltica etmişlerdir. Iğdır ırunokasında köyleri basıp katliamlar yaprruşlarclır; Sürmeli, Gel­ gel, Karabulak, Incesu, Harebe, Hakmehmet, Kazancı, küllük, yaycı ve oba köylerinde erkeklerin hepsi toplanarak katledilmişlerdir. Hakmehmet köyünde altmış kadar Müslüman sağ sağ köy meydanın­ daki su kuyusuna atılarak üzerlerine kwşun yağdınlrnak suretiyle katledil­ mişlerdir. Bir babanın oğlunun başı hunharca babasının dizleri üzerinde kesilmiştir. Küllük köyünün erkekleri bir binaya toplanarak öldürülmüşlerdir. Oba köyünün erkekleri büyük bir binaya toplanarak ppısı üzerlerine kilitlenmiş, bacasından üzcrlerine gaz dökülerek ateşe verilmiş ve hepsi diri diri yakılmıştır." General Harbord kendini tutamayarak, "İ ıııınmak mümkün değil.Bu bir vahşettir!" diye söylendi, yaver devam etti: - Yıne Iğdır mıntıkasında, 12 Ağustos 1 91 9'da, Molla Ömer cenubun­ daki tavus köyüne baslan ile ahalisinin tamamı katledilmiştir. Iğdır mıntı­ kasında aynca 21 Türk köyüne baslan ile ele geçirdikleri bütün erkekleri katletmişlerdir. Kadınla.c da çıplak olarak Açmıyazın'a götürmüşlerdir.. Amerikalı General, ''Vahfctl" diye söylendi. Kara Bekir paşa da, "Görü­ yonwıuZI" dedi, "sizin Amerika lomsımn vahtilcri bile Ermeniler yanında 28


masum kalır. Müslümanlan n kadınlannı, kızlannı kilometrelerce çırılçıplak yalın ayak yürütüp, sonra da ı rzlanna geçerek kurşunlamak hangi insafa sığar? Medeni dediğiniz Bannuı desteklediti Erm eni bu işte! Üs telik o Ermeniler ki asırlarca Türk himayesinde mutlu yaşamış. Şimdi söyleyin , bu barbarlara destek vermek de barbarlık değil midir? Ve Baa bunu hep yapıyor!" Geneı:aJ susup kaldı.Yaver raporlan okumaya devam etti:" Ka• ğı.zman kadısının oğlu Aziz efendi yanında arkadaşı ile Kars' Ağadedelet arasında Ermeniler tarafından ı•akalanarak çırılçıplak soyulmuş, elleri kesil� miş, baca.klaruu n yan tarafında erini oyarak cepler ı•apmı ş, kesilen el, kula\: ve burunlan tuzla birlikte bu ceplere doldurulmuş, kadınlan da ırzlanna geçildikten sonra başlanna ateş edilerek öldürülmüşlerdir.." Bu sırada Generalin midesi bulandı ve öğürüp elini ağzına götürerek ' tuvaleti sorup, oraya koştu .." Paşa Karabağlı, "Yeter!" d edi , " okuma.Daha fazla dinleyemeyeceğim!" Şair kitaptan başını kaldıap arkadaşına baka: -Evet, yoldaş gazeteci aydınım benim! dedi, neler olmuş, neler gcçmi;; d eğil mi? O yiğit Türk paşasını n da belirrıiği gibi bunlar daha bilineni. Bi­ lirırneyeni bilinenden fazla bu mezalimlerin.Ve bütün bu vahşe tte Ban ile Rusya'nın parmağı var! Çünkü Er menileri onlar kışkırm, destek verdiler. O yıllann her günü, her saati, her dakikası Müslüman kanı akınldı, Müslüman namusu kirletildi, Müslü man gözyaşı aktı. Canııruz alındı, namusumuz kir­ letildi, malımız yağmalandı. Cehennemi yaşadık, cehennemi! Paşa Karabağlı birden ayağıı kalka: -Ben fena oluyorum. dedi, Yüreğim daralmaya başladı, eve gitmek is­ tiyorum!

Azat bey üstelemedi.Paşa Karabağlı gecenin geç vaktinde taksi bulama­ dı ve yürüye yürüye evine girıiği için yorgunluktan bitkin bir hale kapını n zilini çaldı. Kapıyı açan kansı Ayfer hanımın, "Nerede kaldın? Sorusuna, "Cehennemde!" diye aksi cevap vererek içeri girdi ve soyunmadan ya tağın üzerine attı kendini. Çok geçmeden de u pıya kaldı ve kansı bir yorgan getirip üzerini örttü. Bir süre sonra yatağında sağa, sola dönmere başla­ dı. Kötü bir rüya görüyordu. Ermeni çetecilerin s ürükleye sürüklüye k öy

meydanına götürdükleri bir Müslüman çaresizlik içinde, dokunaklı bir ses­ le bağınyordu: " Ben lğdır'ın Hakmehmet köründen bir J\lüslüman'ım. Köyümüz Er menilerin saldırısına uğradı.işte beni ve köı-ü müzü n bütün erkeklerini köy meydanına gö tür üyorlar. Ermenilerin arasında yüzü bana yabancı gelmeyen biri var.Yaklaşsa seçeceğim.Hah, i şte tanıdım.Bu !IIığır­ diçl Köyümüze her gelişinde bize misafir olurdu. Ona koyun, kuzu keser, yemek hazırlardık. İşte bana doğru geliyor."Merhaba Mığırdiç! Beni tanı­ dın ıru?" O da, ''Tanımaz olur muyum! B:ına her gelişimde kuzu keser­ din, Şimdi de ben sana koç keseceğim!" dedi.A ma sesi niye öyle soguk? O da ne ?Oğlumu benim yanıma getiriyorlar.Beni de yere oturttulaiNe yapıyorlar böyle? Oğlumu yere ı1kıp baş ın ı dizlerimin üzerine basurd.ıhır.

Mığırdiç'in işaretiyle elinde bıçak olan bir Ermeni oğlu mu n üzerine eğil­ di, bıçağı oğlumun boynuna bastırdı! Ne yapıyor bunlar? Aman Allah'ım!

29


Aman Allah'ıml Bıçağı bastırdı zalimi Oğlumun boynundan kan fışkırıyor. Nankör Mığırdiç başımın üzerine dikildi, "Nasıl Koçu beyendin mi?" diye soruyor bir de zalimce. Allah'ım canımı al benimi Bu acıyla nasıl yaşarım? Nasıl yaşarım! �!umun başuu dizlerimin üzerinde kesriler Karu yüzüme fışkırıyor!..Oğlumun kanı yüzümde, gözümde... Zalim Ermeni! Az mı ek­ meğimizi yedin? Muhammed'i tanımıyorsan, İsa'dan da mı utanmadın? Sonra adamın da başına kurşun sıkıp oğlunun kesik başıyla birlikte diğer erkeklerle su kuyusuna atıp üzerlerine kurşun yağdırdılar.. Gazeteci "Ha­ yıurl" diye haykınp yatağında sa� döndü. Kıibus devam ediyordu: " Biz Iğdır'ın Oba köyünün erkekleri! Hepimizi bir ambara topladılar. Kapıyı üzerimize kiliclediler.Bacadan üzerimize gaz döküyorlar.Şimdi de tutuştu­ rulmuş bir meşaleyi içeri attılar.Alev aldık, yanıyoruz.Bizi diri diri yakıyor­ lar ey insanlar! imdat! imdat! .. Yatağında inleyerek sola döndü Paşa Karabağlı.Fakat yeni bir kabus gördü. Kağızmanlı kadının oğlu aziz beyi Ermeniler yakaladı, elbisesini çıkardılar.Ellerini, kulaklarını, burnunu kesriler. Her iki bacağının yanında etini oyarak cep yapıp kesilen ı;ızuvlannı içine doldurdular ve üzerine de tuz döktüler.koydular.Şimdi de kansuu soyundurdular.Alçak bunlar.Kadı­ na zorla tecavüz ettiler ve başına bir kurşun sıktılar.Yüzü gözü kan içinde kalrruş, elleri kesik, çaresiz Aziz beyi de kansına yapılan tecavüzü seyrettirip başına kurşun sıktılar.Arkadaşı ve kansına da aynı şeyi yaptılar . . . Ve Paşa yine inleyerek yatağında sa� döndü. Kabus devam ediyordu, " Ben bir Türküm! Adunın ne önemi var? İşkenceyle öldürülen binlerce sahipsiz Müslüman'dan biriyim işte. Gördüğünüz gibi beni yakalayıp, çar­ mıha gerer gibi ellerimden ve ayaklanmdan ağaca çivilediler. Karımı da yakaladılar iştel Elbisesini çıkardılar, çınlç.ıplak ettiler.Alçaklar yere yıkıp tecavüz ediyorlar... Ôldürecekseniz öldürün it dölleri, bu hakaret insan­ lı� sığ.ır mı?Bu zalimliğe can mı dayanır?Çık ey gözlerim!Canımı al ey Allahun!Alçak, namussuzlar bir erkeğe gözünün önünde kansına tecavüz edilerek eziyet yapılır mı?.. . Gueteci Paşa Karabağlı yine inlı:yerek sola dündü.Terden sınl­ sıkla.m olmuş, yurnduklan sıkılmıştı ve kabusu devam ediyordu: " Biz­ ler Müslüman kadınlanzl Ermeni itleri üzerimizde ne varsa çıkardılar. Çınlçıplağız;sahipsiz ve çaresiziz. Bizi taşlar.ın üurinde yalın ·ayak yürü­ cüyorlar.Hakarer ediyorlar, mahrem yerlerimize dokunuyorl;ır.ôlüm bun­ dan iyi.Fakat öldürmüyorlar.Maksatları hakaret etmek! Bunlar insan değili Bunlu insan olamaz! Utanç-tan kurtulmak için bir çoğumuz süngülerin Ü7.crine atıldık. Biz o kadar şanslı olup ölemedik. Sağ kalanlarımıza tecavüz ediyorlar. Göğüslerimizi kesip yerde top gibi tekmeliyorlar. Öldürün artık ay zalimleri öldürün bizi! Parçalarunış ayakWımız, kesilmiş göğüslerimizle kanlar içinde Revan'a götürülü­ yoruz. Canlaruun istediği zaman tecavüz ede ede götiiriyi orlar.Söve söve götürüyorlar, arkamızdan tekmeleye tekmeleye'götürüyorlar. "Erkekleriniz gclain kıırt2rsınl" deyip alay ede ede götürüyorlar. Vallahi ölüm bundan iyi! Allah'ım canımızı al ve bizi daha fazla utanç ic;irıde yaşatınal Ey kifııi dost . �


tutıınlarl Size de lanet olsun!.." Gazeteci Paşa Karabağlı, "Hayur!" diyerek sıçrayıp kalka. Vücuılu terden sırılsıklam olmuştu.Çığlığına kansı Ayfer hanım ko şup geldi, " Ne oldu?" diye sordu. Gazeteci inleyerek: "Ne sen sor, ne ben anlatayım!" diye söylendi, " Zaten anlatılacak gibi değil ki!" -Terden sırılsıklam .o lmuşsun! Çamaşır getireyim <le değiştir." Kansı çamaşır getirmeye giderken arkasından söylenıli:"Terden çama­ şır değiştirerek kur tulacağım. Ya yüreğimdeki acıdan nasıl kurtulayım ay hanım!" Paşa Karabağlı daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. Terden sırı!- . sıklarn olan yüzü şimdi de gözlerinden akan yaşla ıslanıyordu.

31


*

u "Mm Az.eri oğhfyam! Minyıldır ö.z adımın Nöbetinde d11rmuşam. Silohım olm'!}an da, Nefretimi ba1'111 kimi Kalbime dold11rmuşam.. " Bahf&ar Vahapz.ade

KGB Merkezinde acımasız bir sorgu yapılıyordu. Sandalyeye oturtulup, elleri arkadan bağlanan tutuklu, kanayan burnu­ nun, kan sızan dudaklannın, tekmelerle çatlatı!an, kınlan kaburgalannın acısına dayanmaya çalışıyordıL Kızıl emperyalizmin vicdansız, acımasız ajanlanndan biri, attıkları da­ yak azmış gibi sigarasını tutuklunun yanağına basardı. Bir başka ajan da ensesine. Rostov adlı bir üçüncüsü de alrurun ortasına ve ellerinin üzerine. Sonra oturduğu masasından işkenceyi büyük bir zevkle seyreden biri ayağa kalka, gelip tutuklunun önünde durdu ve hain hain sordu: - Adın ne? Bu ajan, milletvekili Azat bey ile tartışan Ermeni Şef Arıin'den başkası değildi. Tutuklu cevap vermedi Arıin: - Senin gibisini çok gördük!" diyerek, bir yumruk indirdi yjizüne. Sonra sorusunu tekrarladı: -Adın ne? Tutuklu yine cevap vermedi. Arıin bu sefer peş peşe birkaç yumruk vurdıL Tutuklu yine suskunluğunu sürdürdü. Arıin hırsla tutuklunun çene­ sinden tutup başını kaldırdı, gözlerinin içine baka: - Adın.. Arıin tutuklunun bakışlanndan irkilerek sözünün arkasını getiremedi. Ömründe böyle nefret dolu, ateş gibi yakıcı, ok gibi delici bir bakış görme­ mişti. Elini tutuklunun çenesinden çekti: - Söyleme, dedi, 112Sı! olsa öğreneceğiz! .

32

·


Sonra tekrar masasına gitti ve ajanlara işaret ederek işkenceı•i başlaıtı.

Küfür, yurnruk, tekme, kafa yeniden başladı.Tutuklu amk darbeleri hisset­ memeye başlamıştı. Ajanlardan biri ceplerini kanştırdı.Eline değen bir kartı

çıbnp baktı ve sevinerek:

-Oğrenci kimliği, diye seslendi arkadaşlarına, Üniversitede Arap dilin­ de okuyormuş! Şef Arti.n hemen koşup geldi ve kimliği alıp baktı, sonra tutuklunun önüne gddi alaycı alaycı : - Nasılsın Azer oğlu Atabala? diye sordu, şimdi öğreniriz soyunu sop­ unu! Sorgu odasından çıktı, on dakika geçmemişti ki geri döndü, tutuklunun önünde durdu : -Evet, dedi, Sibirya sürgi.inü Yüzbaşı Atabala'nın corunu! İkinci dünya savaşı kahramarılanndan Azer'in oğlu! Sonra şef İvanoviç'e dönüp: - Bunlar aile boyu sabıkalı, dedi ve tutukluya döndü: - Şimdi söyle bakayım, hain dedenin, hain torunu! Sömürgeci kimmiş? Zalim kimmi ş? Atabala kimliğinin açığa çıktığını görünce ink:lnn faydasız olduğunu anlayıp: - Evet, ben, bundan yetmiş sene önce kı:tıl Ordu'nun işgaline karşı çıktığı için Sibirya'ya sürülen Yüzbaşı Atabala'run torunuyum. Dedem hain değil, ülkesi ve halkı için savaşan bir kahramandı! Rus Şef İvanoviç alaycı bir gülümseme ile : -Sen de kahraman dedenin, kahraman torunusun öı·le mi? Hırsla Atabala'nın yüzüne bir tokat ata: - Sen pis milliyetçinin birisinlBir hiçsin, bir böceksin, anladın mı? Atabala yediği tokata aldırmayıp bu işbirlikçi Rus-Ermeni şeAere karşı boyun eğmeyerek, gördiiğü onca işkenceye rağmen dik durmaya çalışarak, Bahtiyar Vahapzade'nin ezbere bildiği bir şiirini ı'iiksek sesle okumaya baş­ ladı:" Men Azeri oğluyaml Babam od, men oddan yaranrruşam. Od gibi sıcakkanlı, Sel gibi delikanlıyam. Hayat kadar eskiyem, Toprak kadar şanlıyam. Od kimi yand.ıranam, Su kimi söndürenem. Meni yanclınalar da, Yine menem, men mcneml Köküm üste bitmişem. Şöhretim var, şanım var. Şef

Artin birden atılıp, gencin yakasından yapıştı:

JJ


. Ne diyorsun pis köpek? diye ba�ı ıu.ı,ıı:ııı:.ıvnnoviç l\IllyA girdi: Bınık söylesin ne: söyleyccekııc.Nnaıl olsa son sö:ııü bi:ıı söyleyc:ccAi7.1 - 8ıın11 kalırsıı njlxının üstüne çııkıp, dlf)crini kamıruı doldur mnlı dilini •

,

de kesmelil

-Sııbırlı oll Şef !vnnoviç sigıını yaktı, biı· yudum içti, dumanını Atııbıılıı'nın yüzüne üAcdi: Devam e t Aıcri uAl ul Seni dinliyorll7.I ·

Atabaln dnhıı yüksek sesle devnm etti: " Men A�ri oAluyam, ar sırnnda doAuldum; Zanınnın kııznnındo Kaç defa dağ oldum. Menim damarlnnmJa, Gür seller çnğlamışnr. Anam savaşlarda meni kundııklıımışcır.

Men Azeri o�uyam Min yıldır iii adımın Nöbetinde durmuşam. Silalum olmayanda Nefretimi barut kimi Kıılbim e doldu rmufam . İ ki KGB şe fi dişlerini gıcıyarak ,

.

dinlerlerken Haydıı.rof

adlı bir A:mi

ııjıın:

-Kes mini! diyerek atılıp Araba!a'nın yüziliıe sert bir yumruk indireli: -Azeri oğluymuş! Oddan yararunışmışl Şöhreti, şanı VRtmı�I Ne ş öhre-

ti, şıını ulanl Kölesin iştc:I

a.

Aıııba.la, onun konu,masından Azc:d olduğunu anladı ve ııcıyıımk bak-

- Ya sen? Sen köle değil mialn? Rııs aAana kölelik yararak aAa olacağını mı sanıyorsun? Hadi, Şu Rus'u ve fU Ermeni'yi nnladım, sanıı ne oluyor? Haydarof daha sert bir yumruk atarak: Ben ırkçı de@im. Ben onlıırdaruml Biz yoldışızl diye baAırdı. Sonra Ermeni Şef Artin yııklı şa ve, Aldın mı c:cvabınıl" deyip s�lı, soll u vur­ ·

"

maya bıışladı.Hem vuruyor, hem de söyleniyordu: • Seni savaşlarda kundaklayan ıınan gelsin de kurtarııın senit Seni kimse kıınaramaz arak! Bah tiyar'ın şüri del Benim anlayamadığım, dünya yanan, bir ruıam yanacak otun yokl Sana ne Azerbayc:an'ın ıızat1ıaındın? �c:rbay­ c:an azat olunca sen zengin mi olac:akıın? Yine seri sürünec:ekainlSenin gibi olanlar aürilncceklcrl Dün köleydiniz, bugün do kölealniz, yarın da köle lıalac:ııluuuz. "Nc:frecini barut gibi kalbine dold\lfmupmuf" Haydi nc:&e­ tin öldilniin bizi! Azeri oAullujunl Babanın oclluAul Hayat kadar eskiliğini Kökün iilte bituUtJiAinl Şanın. pölıminl Kurmnın ıeni!At aırtıodı dopnı balıınl DaA gibi olaııa balwıl Ulan adi bir Tilrksiin lttel Bir hiçıin..bir bok­

sun. bok.. anladın mı? S4


Hırsını nlnın:ıyıp ıckıııc, tokııt k:ırışınıı vurm:ıy:ı ha � l:ıılı.ı\ı:ılı:ıl:ı :ıdl'ı:ı bir kuın torbnsınn <liinınüşrü.Hirılen Vnhnpzııılc'niıı " < )iiim•· lı:ızır ıılın:ı· yan millet hürriyetini kaırnııaınnzl" eleyişi seslt·ıııli 111'(\ılıl:ıv:ııı kul:ıkl:ıımd:ı. Sonnı., " Ekmek sandeı· deP;il,'unuınııı ıııu hunu Sl·n? Sa:ıı l�·ı \•:11:111 denwk!" mısn1larını hatırlnılı belli bclirı;i:.< ve �orı.1ıı ııd:ısınııı ııin· fcrı•:ııl:ır:ı 's:ıhiı olmuş duvnrlarınn çıırpıp ynnkılnıuın sesiyle, :ıj:ınl:ırı h:ıvrcıı<.' lıır:ık:ır:ı k ve bir n kııdnr ' <ln kullurı:ırnk şnirin ı\zerhayrnıı şiirini ııkııı;ı:ıy:ı h:ışl:ııh: Azcrbnycnn, Menim c:şginı, Mcniın nmlım, Menim nn:ıml Biz ikimiz bir torpajtık Mc:n de senin bir par�can:ıın Ey p;uılrcıiın, ey şiihreıim Sensiz menim ne �ynMim.

Azerhnyc:m, :ıdın Rll,Ş, (hün ışıg, Si;1'.ün l�IR· ·'' Kc.JB Şefi Arıin: -Yeteri" diye lıajtırıp, vnr giiciiyl•· yuınrukl:ıııı:ıy:ı .l;:ışl:ıılı.<')fkesini yeııı·· meyince yüzüne lıir k:ıfo :ııı ı.Sıııır:ı yim· hızını al;1111;1yıp ıınu lı:ı�lı olduj:(u Stllldnlyc ile birlikte rckınc\cyip ı•erc ılt·virdi ve ı·crılc ll·kındcı11cy<' h:ışl:ıdı. Atnbaln bnvıldı. Bunu gilrcn lıir nj:ın: -Onu Ökllirdünüz yold:ış şefi ıliyc ikıız etti. !;İl·f yurulımışıu. ()fkcsin­ den ı:itreyıın c:llcriylc cchiııılcn signrn p:ıkl'I ini �·ık:ırıp lıir sig:ır:ı ı·:ıknı:ıy:ı çalıftı faknt yere ılüşürılli.Aj�nııı biri kl'ndi siı::ır:ı p:ıkcıinılı·ıı hir sigara �ı­ karnrak yakıp on:ı uz:ıı ıı. içeride bunlnr olıırkl·tı, ılış:ırıd:ı, l\:l i li ıncrkc�.inin iiniinclc duran ı:ıks i . den biri indi.Bu sekreter y:ırılııncısı All:ıhwrdi ( ; u)uycv'ılcn h:ışk:ısı dq�il· eli. Kapıdaki nöhNçiyc ki;n oldu�ıııu si>ylı·yip, kinıli)!.ini �i\stl'rl·rck: -Şef Arıin ile gör(İŞl'l:cğim, ıkdi Sl·rı scrr. lkni on:ı giiı('ı riin! Niihcı ­ çinin ıcslendiAi bir njnn ı.:clip ı\ll:ıh\'Crdi lıc)'İn iiniinc düşıü w onu sorgu odaaına kRdnr görünlii. Şef Artin unu giiriincc ş:ışırdı: -Hayrolıı sekreter ynlılnş? diye surdu. Allahverdi Guluycv yerde baygın y:ıtııı:ıkıa ol:ın ıuıuklııyn şilı•lc bir lı:ı· kıp. - O serseriyi yaknlnyıp, yakalnınmhı'.\ınızı ıncr:ık ctıinı! <lclli.

dl:

Şi::f Artin gülerek yerde knnhır içimk y:ııın:ılııa ul:ın

tutukluyu giisıcr-

• İftc ol dedi. Allahverdi bey tutuklunun gcrçekkıı snloml:ı konuşan genç nllhı�ııu, omuzlarına kadaı: dökiilcn uzun snçl:ırındnn tnmılı. C,:nk hırpıılnnmışıı lıcn· ziyordu.EA!Jip baktı, ürpenH. ÇocuAu mahvetmişlerdi. Artin'c diiniip: - Tebrik ederim, dedi, çok i)'i bir iş Lıaşnniınız. Peki kim nlllu�ınu iiğ·

]�


rendiniz mi? - Yüzbaşı At:a.bala adında eski bir Sibirya süıgününün torunu! Babası da Yoldaş lenin nişanı almış bir savıış gazisi! - Adı ne peki? - Atabalal - Demek At:a.balal Peki şimdi ne yapacaksınız? - Gebeneceğiz! Allahverdi üzerine bir kovıı su dökülerek ayılalan gence acıyarak baktı ve birden: - Artık bundan sonrası mahkemenin işi, dedi. !\janlar birbirlerine bakalar. Ermeni şef Anin yaralı avırun elinden alınmak üzere olduğunu görünce neşesini kaybetti.İtiraz etmek üzereyken, Allahverdi Guluyev ekledi: - Bu olaya çok insan şahit oldu ve sonucunu da merak edecektir. Bu­ rada ölürse başınıza iş açar! Zaten öyle görünüyor ki bu kadar dayaktan sonra fazla yaşayamaz .Ölecekse dışanda ölsün.Siz hemen onu hastaneye gönderin.Oradan da yaşarsa mahkemeye çıkaclır, cezasını alır! Rus Şef İvanoviç, Artin'e döndü: - Sekreter yoldaş haklı.Başımıza iş açmayalım.Şimdi onu hastaheye gönderelim.Gerisi mahkemenin işi. Ermeni Arıin, avıru kaçırmanın öfkesini içine gömerek: -Peki, dedi. At:a.bala'yı bağlandığı sandalyeden açıp, kollanndan, bacaklarından tu­ tarak, sorgu odasından çıkanp bir araca atalar.KGB Merkezinin arka kapı­ sından çıkan çıkan aracı, çağla yeşili bir lada samara otomobil t:a.kip etmeye başladı. Bir çuval gibi araca atılan Acabala, araç sallandıkça kırık ve çatWı: kaburga kemiklerinin acısıyla inliyordu. Rus ajan Rostov ayağının ucuyla Atabala'yı karnından dürtüp: - Hey Azeri oğlu! Canın mı yanıyor? diye alay etti, Hani sel gibi deli­ kanlıydın? Azerbaycan senin andın, senin aşkın, senin anan öyle mi? Haydi andın, aşkın ve anan gelip seni kurtarsın! Geleceye adımlarmışl Ulan kö­ lenin geleceği yine köleliktir! Size gelecek bırakacağımızı mı sanıyorsunuz? "Gayalar kılıcı, tepeler kalkanı!" imişi Haydi çek kılıcırul Haydi kalkanın önlesin tekmemi! Haydi nefretini kurşun edip sinemde soğut da görelim! Haydi kalbine barut gibi doldurduğun nefretini patlat da bizi havaya uçur! Tam bu sırad2 yaklaşnklan kavşağın kırmızı ışığı yandı, durdular. O anda da" bir araç arkadan şiddetle kendilerine çarptı. Rostov şaşırarak: -Ne oluyor? diye bağırdı. Direksiyondaki ajan: -Galiba biri bize çarptı! diye söylendi ve kapıyı açarak aş� indi. Diğer iki ajan da panikleyip aşağı indiler ve kendilerine çarpan çağla yeşili !adanın

başına üşüşı:üJer.

I

O sırada kavşabfl sağa dönen yol keııaruıda durmakta olan beyaz renkli bir Moskcmç otomobilden inen üç kişi hızla KGB aracı.na ya.klaşıılar ve aıacı.n açık bırak.ılm.ış arka kapısından At:a.bala'yı aldıkları gibi kendi oromobi.lleıine tııfldılar.Ta.m hareket etmek üzereydiler ki Azeri ajan Hay36


darof: - Heyi Tutukluyu kaçınyorlarl diye bağırdı. Ajanlann dördü birden beyaz moskoviçin peşine düşrüler ama otomobil süratle uzakhişo. Ajan­ lar Aıabala'run kaçuıldığı otomobilin peşine düşünce, KGB aracına çar­ pan çağla yeşili )adadaki iki genç süratle. orada.n uzaklaşolar. Ajanlar hem Aıabala'yı kaçıranlan, hem de kendilerine çarpanları kaçırmış o.imanın öf­ kesi içiiıi:ie kalakaldılu. Ajan Rosıov'un kulaklannda az önce karnına ıek­ meİeİ: yapışardığı Aıabala'run sözleri çınlıyordu: " Men �ri oğluyam! Min yıldır ez adımın Nöbetinde dµrmuşam. Silahım olmayanda, Nefretimi barut kimi Kalbime doldurmuşam!" -Pis Türk!" diye söylendi Rus Ajan, kendi pisliğine bakmadan.

r


*

u O giin gelirde, kıZflimpttya dağzlırıa, . biz.inyine makamlarda, /eolıuklarda, iillet­ yıjönef8uiiZ: Vatan! Millet! Bayrak!" ifin mikadele edenle� 11n11tu/açak, iivry evlat muamelesi gönak,ya zindanı ya da ıiirgiinii bf!Y�'ak!. .. "

Gazeteci Paşa Karabağlı gece gördüğü rüyayı bir an önce Azat beye aa.latınak için, onun takıldığı Çanlıbel kitapevine gitti sabah erkenden. Azat bey, bir arkadaşının olan bu kiı:apevine çoğu zaman kahv:ıla yapmadan gider ve orada onunla kahv:ıla yapardı. Gazeteciyi sabah sabah karşısında görünce şaşırdı: - Hayrola Paşa? diye sordu. Paşa Karabağlı bili gördüğü rüyanın etkisi alandaydı: -Hayır nu bilemem! - Ne oldu? Ha.sır iskemlelerden birine oı:urup gördüğü rüyayı en ince aynn asına kadar anlata. Sonra kitapçının ikram ettiği çayı yanm bırakıp birden ayat-ı kalka.Azat bey : - Ne oldu yine? diye sordu. - Milli kütüphaneye gid,ip o günlerin gazetelert4;ıc bakacağım! - Canım sonra bakarsin. Şimdi İü;ninle parti bina.sına gidelim. Ben o çocuğu merak ediyor um,Allahverdi'yıt uğrayalım da ne var, ne yok öğrene­ lim. inşallah yakalaomamışarl - İnşallah! Kiıııpevi sahibi de şairden dinlemişti olayı.Dua eder gibi, o da,. İnşallah!'' dedi. ·

·

"

38


Şair ile gazeteci bir taksiye binerek sekreter vardımcısının ,·an ın a girriler.Onlan böyle erkenden - karşısında görünce şaŞırdı: - Hayrola! - O çocuğu merak ettik de, dedi Azat bey. - Hangi çocuğu? - Canım ı•emektelu - Ha, o! - Evet, o!

Sekreter yardımcısı kolNğuna ONrdu, yaslandı, şaire bako: -Yakalandı, dedi. -Şaka eoniyorsun değil mi - Kendi gözlerimle gördüm! -Nasıl yani?

- KGB Merkezine gittim. İyi ki de girmişim.Biraz daha geç kalsam ,, Ermeni dölü on!l öldürmüş olacako! Müdahale edip, hastaneye götürme­ lerini istedim. - Göcürdüler mi bari? -Göcürdüler. - Peki nasıl oldu da onu daha fazla hırpalamalarına müsaade etmedin? Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla ona çok kızrruşon. -Orası öyle. Ama onu o halde görünce, ne bileyim kanıma dokundu birden.Sonuçta ruruklu bizden biriydi ve dikkat ettim, en fazla hırpalayan

da o Ermeni Artin idi.

Azat beyin

neşesi yerine gelmişti: -Bize çay söylemeyecek misin? deı1p koltuklardan birine onırdu.Heye­ canı az da olsa yaoşnuşo. Çocuğun yakalanmış olmasına üzülse de, hasta­ neye göcürülmüş olmasına sevinmişti:

-Aferin Allahverdi! ·�tanuz dede Korkut İşre karşımda Bozkurt!" dedi. Komünist Partisi Sekreter Biri nci Yardımcısı

Allahverdi G uluye,· he­

men:

- Ben Bozkurt değilim! diye tepki gösterdi.Hayale de kapılma.Bak, ora­

ya gitmemiş olsaydım o çocuk şi mdi çoktan ölmüş olacako ,.e kimsenin de

wnurunda olmayacako. Sana bir kere daha diyorum, akıllı ol! Aklını başına

ali Başına iş açmal

Tam bu sırada telefonun zili çaldı.Allahverdi bey ahizeı1 kaldırdı.Tele­ kim idiyse, ne dediyse birden rengi kaça ve ahizeyi yerine koyı.ıp

fon eden öfkeyle:

- Arayan KGB Başkanıydı. Çocuk kaçınış!

Azat bey sevinçle koltuktan fırladı: - Kaçmış mı? - Kaçmamış ! Kaçırılmış! Hastane yolunda, kadar insanın gözleri önünde kaçırmışlar!

km·şakta, güpegündüz. (l


Azat bey adeta bir çocuk sevinciyle bağırdı: - Aferin bozkurdanrna! Sekreter yardımcısı kızdı: - Saçmalatrut Azat! Şakaıun sıra'sı değil!_ - Ben şaka yap�orum kil . Bu sırııda kapı açıldı ve dün gecenin o meşhur adamı, Komünist Partisi Sekreteri içeri giriverdi. Haberi o da öğrenmiş ve yardımcısıru odasına ça­ ğıracağına kendisi kızgınlıktan büsbütün kızaran yüzüyle içeri dalıvermişti. Şair ile gazeteciyi tanıyordu.Onları görünce dı.ı.mkı;adı.Sonra: -Merhaba, dedi ve hemen yardımcısına döndü': - Duydun değil mi? O serscrifİ kaçırmışlar! B� çok kötü oldu! Sekreter yardımcısı ayağa kalkıp onu kcıltufııına buyur etti. Azat bey heyecanla: -Milletin gözü aydın, dedi.Sekreter hiddetlendi: - Siz o serseriden yanamısınız? - Ben haktan ve halktan yanayun - Halk da kim oluyor? - Bizim halkınuz! Sel'lin hallonl - Saçmalamayın yoldaş milletvekili!Bizim halkınuz bütün Sovyet halk' landır! Üç, beş baldırı çıplağın, üç-beş Müsavat artığının ardından kimse gitmez! Boşuna azatlık hayalleri kurmayın! - Azatlık yann kadar yakındır yoldaş sekreteri - Bu işler şiir söylemeye benzemez yoldaş şairi - Farkında değil misiniz yoldaş Sekreter? Şu anda şiir değil, destan yazılmaya başlamıştır.Azeri'nin esir ruhu silkinmeye başlamışnr. Bozkurt oğullar ve kızlar yola çıkmışlardır! . Sekreter çalı bıyıklanru çekiştirmeye başladı. Şair kalkarak pencere önü­ ne gitti ve caddedeki insa.nlar.ı bakmaya başladı.Sekreter de kalkıp omın yanına gitti, alaycı Jı..laycı: -Bu insanlardan hiçbir şey olmaz! Sekreter öfkeyle yardımcsırun koltuğuna oturdu: - İçecek bir şey yok mu? diye sordu. - Biz çay içiyorduk! - İçki yok mu? - Votka varl - İyi Hepimize ver. ·

Şair kaşlanı:ıı çata:

- Ben içkiyi bırakaml Sekreter şaşırdı: - İçkiyi bıraktlnız mı? - Eveti - Ne zamanı'

- Dün gecel O sei9Cı:İJ1İn sötlerinden mi etkilendiniz?

·/


O bir serseri değil, vatansever Azeri halasıdır! Sekreter, yardımcısııun votka ile doldurduğu kadehten bir. yudum içip: - .Namaza da başlarsın arak, dedi, alaycı bir ses tonuyla. - inşallah o da olur! - Siz aklıruzı mı kaçırdınız yoldaş Azat? İçkiyi bırakmak, namaza başlamak da ne demek? - Adam olmak demek! • Yani şimdi biz adam değil miyiz? - Adam mısıruz? Sekreter kızdı: - Git işine! Gazeteci Paşa Karabağlı gülerek söze karışa: - Desenize bundan sonra Dede Korkut'umuzdan sonra bir de Dede Azat'ınuz olacak! Azat bey kızdı: - Evet, bundan sonra Dede Azat'ını ben! - Çok iyi yoldaş milletvekili . Arak siz de Afkan fundamentalistleri gibi, Rnslan buradan kovarsıruz! - İnşallah o günleri de görürüz! Sekreter içkisinden bir yudum aldı, kaşlarım çam, tehditkar bir ses to­

nuyla: - Bak, yoldaş milletvekili, dedi, bırak şu vatan, millet, bayrak din, azatlık saçınalıklanru. Su ülkede herkes halinden memnundur ve kimse de azatlık istemiyor. Ortalığı milliyetçiler karışanp duruyor! Öyle serseri bir gencin nutuk aımasıyla da azatlık mazatlık alınmaz! Onu da yakala��p cezasııu ve­ recekler.Azatlık hayallari, saçmalıkları son bulacak. Azat bey, Sekreterin içkiden kızırnuş yüzüne baka: - İmperyarun başı ezilecek de ezilmesine, defolup gidecek de, gitmesi­ ne, yıllarca onun uşaklığım yaparak halkın anasından emdiği sürü burnun­ dan getiren sizler ne yapacaksınız? Bunu merak ediyorum doğrusu, dedi. Sekreter kadehini kaldırıp ağzına götürdü: - O günün şerefine! dedi. Azat bey güldü: - Saltanaaıuzın sona ereceği günün şerefine mi içiyorsunuz? Sekreter koltuğuna iyice yaslanıp, ellerini şiş göbeğinin üstünde birleş­ tirip, alaya bird eda ile: -Şaşırdınız değil mi, dedi, saltanatımız sona ermeyecek ki!Ycni bir sal­ tanat başlatacağız! O gün gelir de, imperya dağılırsa, ki bu hayal, bizler yine önlerde, yine mevkilerde, yine makamlarda, yine başlarda, koltuklarda olup, bu halkı yönetmeye devam edeceğiz! "Vatan!miller!Bayrak!Azatlık!" diyen­ ler, mücadele edenler unurulacakl Hatta üvey ·evlat muamelesi görecekler! Kenarda, kı)�da, köşede kalıp sürüneceklerl H:ıııa belki de zindanı, ya da sürgünü boylayacaklar.Ülkeyi yine bizler yöneteceğiz. Bizim çocuklar pek mahirdirler! "Azerbaycan'ın Büyük oğullan!" ilan edileceğiz. "Büyük dcv41


!et adanul" payeleri alacağız. Senin değiminle, imperyarun tanklarına yum­ ruklanyla karşı çıkanlar, baldın çıplak halleriyle tanklann üzerine atılanlar, unutulup. kinl bilir hangi gece konduda aç-sefil ölecekler. Demedi deme, Azatlık uğrwıda vuruşanların, �tlık mübarizlerinin sonu ya unutulmak, ya zindan, ya da sürgün olacak! Şairin yüreği öfkeden patlayacak gibi oldu. Boğazına düğümler anldı. Ellerini sıkıp yumruk yapc: - Allah belaruzı versin! dedi ve ayağa kalkıp kapıya yürüdü, açc, çarpa­ rak çıkc. Merdivenleri hırsla inerken, "Olur mu olur!" diye geçirdi içinden, " Vatanseverlerin kaderi olmuştur blL Düşmanla işbirliği yapanlar, " Büyük devlet Adarru !", " Halkın büyük oğlu!" olur mu olurlardı. Bu alçak dünya­ da her şey mümkündü. A:ma bu ışık gençler, bu ülkeyi karşılıksız seviyor, halktan bir ücret istemiyorlardı ki. Azerbaycan azat olsun da, onlar varsın unutulsunlar, aç- sefil yaşasınlar, hiç önemi yoktu. Onlar nasıl olsa baştan canlanru bu vatana feda etmemişler rniydi?Düşmanla kadeh tokuşturanlar, Hınçak, Taşnak, Asala arcklanyla yoldaş olanlar, "Halkın Büyük Oğlu!" olup saltanat sürerlerse.. Hay bu dünyanın içine.. 0 zaman değişen ne olur ki? Insaru kendinden olanın ezmesi, düşmanın ezmesinden daha kötü değil miydi? Neyse, zihin kanşıklığuıın sır.ısı değildi.Allah bu halkın azat olacağı günii göstersin de, varsın azatlık miibarizleri zindanlara atılsın, ya da sü­ riilsürıleLBöyle bir vefasızlıkla karşılaşacak olurlarsa acı bir gülümsemeyle sineye çekı:rlerdi.Sibirya sürgünü, istik.lal mücadelecisi rahmetli şair Abmet Cevat sanki bunun için söylemişti: " Hüsranlar, elemler, buhranlar içinde Kısık bir ses gibi öleceğim ben .. Böyle gözyaşıyla geçen ömrümün Sonunda bir acı giileceğim ben.." Ahmet Cevat'ın bu şiirini hacrlayınca yüreği burkuldu, " Ah, evet" diye söylendi, " Unutulmak, vcfa�ızlığa uğramak ağı.r bir gam ve keder olmalı. Bu vefasızlığı insanın al<lı almıyor. Azat bey bu ihanet ini olan Komünist Partisi Merkez Binasını bir an evvel terk etmek için merdivenleri !uzla iniyor, bir yandan da nefes nefese söylenmeye devam ediyordu: " Yüreksiz, ruhsuz adam! Sütü, kanı bozuk adam! Ötekilerin de ondan farkı yok. Biri Koca Parti sekreter yarclımcısıl Biri koca gazetccil Dostlanmmış! Hay sizin gibi dostlar olmaz olsun.Üçü­ nüzün de boyu devrilsin. Üçünüzün de ölüsüne ağlayayım! Yok canım, niye ağlayayun ki? Eline, gününe yanmayan, halkının ta.sasıru çekmeyenlere niye yaruıyırn, ağlayayım ki? Halkım onlar gibi hayasızlardan lı:urtulııcağı için cliıne kına yakayım, davullar, zurnalar çıı.ldırayım.Fakirc, fukaraya sadaka dağıtayım! A.ıılında ben de onlar gibi öleyim, benim de onlar gibi boyum devrilsin ki, onlarla aynı yolda yürümüşüm yıllarca.. Sonra bi1'dcn Mehmet Akif Ersoy'un çok sevdiği şu ınısralaı:ın.ı mırıl­ darunaya bafladı: "

42


" Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için, geçmişime kalkıp sövemem, Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım ... Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beri aşıkım istiklale Bana hiç tasmalık etmiş değil alDn lale. Yumuşak başlı isem, kim dedi U)'Sal korunum? Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum. Kana)'an bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldınnm, Zalimin hasmı)1m amma severim mazlumu. İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu? İşte ben mürtecüm, gelsin işitsin dünya! Hem de baş mürtecüm, patlasanız, çatlasanız! Hadi kanununuz assın beni, yıilıud yasanız! " Gülümsedi birden.İçkiyi bırakDğııu söylediği için mürteci damgası­ ıu vurmuştu ya sekreter yo ldaş ı. Azatlık isteyen genci savunduğu için de "Türkçü!" damgasını. Moskof zulmünü alkışlamayan ınürteciydi demek ki Zalimi sevmeyen, mazlumun hakkım savunan gericiydi demek ki .." Asıl gerici, ası l mürteci sizsiniz, şe)•tarun ardınca giden, namazsız, besmelesiz, Moskof uşağı işbirlikçileri "diye söylendi. fa-in.in kapısı önüne geldiği sırada bile öfkesi yaDşmış değildi. "Demek Afkan fundamentalisti�>im ha! Demek mürteci, demek kökten dinciyim ha? Yahu alunışıncı yılına dayanmış bu ak sakal çağıma kadar namaz kılmamış, besmelesiz yamuş, besmelesiz kalk­ mış, şeytan pisliği içkiyi zıkkımlanmış, Kızıl Şe)•tan Moskof'a kul olmuş bir günahkardan nasıl kökten dinci olur? Dede Azat olacak.mışım!Evet, Dede AzaDm bundan sonra. Evet, ben mürtecüm arak. işte Akif'imiz demiş, " Zulmü alkışlaY.amam, zalimi asla sevemem!". Peki ülkemde Kızıl zulüm var mı? Vat! Ülkemde kızıl zalimler var mı? Var! O halde ben de "zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem!" Sonra ne demiş, " Gelenin keyfi için geçmişime kalkıp sövememl"Bundan sonra geçmişime sövdürtmeyeccğim. Ecdadıma saldırtmayacağım! Üç buçuğun ardınca zağarlık yapmayacağım! Kata Çarlığın esaret zincirini atalanm 28 Mayıs 1918'de nasıl parçaladıysa, bizde kızıl çarlığın boyunlarımıza vurmuş olduğu, ta 28 nisan 1920 tarihin­ den beri zillet içinde taşıdığımız ko münis t esaret zincirini parçalayacağız. Bunun adı mürtecilik ise, kökten dincilik ise, Türkçülük ise, işte ben onla­ nml Arak yumuşak başlılığa son!Uysal koyun olmaya son!Kanayan bir yara gördüm mü yüreğim yanacak! Bu uğurda kamçı da yiyeceğim, çifte de! " Adam aldırma da geç, gir!" demeyeceğim, "Aldıracağım!" Zalimin hasmı olacağım! " 4.1


Parmağı kapı ziline giderken''Bismillahl " dedi. Az sonra kansı Han. zeynep hanım kapıyı açcğı anda da, "Bundan böyle Allah buyruğu içeri, şeytan buyruğu dışarı. Haydi Bismillah!" deyip kapıdan içeri adımını ate. Karısı: - Ne söylenip duruyorsun Azat? Ne oldu? diye sorunca da: - Neler olmadı ki? dedi.Eve girer girmez dı:: . . - Ne kadar içki varsa hepsini getiri' dedi kansına. Haıtteynep. harum . şaşırdı: - Bütün içkileri mi? - Evet, bütün içltj!eril Kadıncağız şaşkın şaşkın baka.Azat bey : -Sana ne dediysem yap hanını! Bütün içkileri getir. Hanzeynep ·hanım hiçbir zaman şairin sözünü ikilet:rQemişti.Sessizce uzaklaşc.Oncc; mutfağa gidip dolapta ki üç şişe şarabı, sorua salonda, vit­ rinde duran iki şişe viskiyi ve bir şişe votkayı getirip oturma odasındaki sehpanın üzerine bıraka: - Hepsi bu kadar!dedi. - İyi! Kadehleri de getir: Ne kadar varsa! Kadıncağız yine şaşırdı ama itirazsız gidip bütün içki kadehlerini getir­ di, içkilerin yanına bıraka. Şair ayağa kalka bütün içki şişelerini aldı, tuvale­ te götürdü ve kapaklaonı açarak birer birer, ağır bir yükten kurtuluyormuş gibi, büyük bir keyifte boşaltmaya başl.adı.Hanzcynep hanım şaşkınlıktan donmuş bir halde ona bakıyordu. Şişelerin hepsini tuvalete boşaltan şair, kansından bir poşet istedi ve boş şişelerle kadehleri içine doldurup kansına uzam, sonra: - Dur, kendi pisliğimi kendim atayım, dedi ve poşet elinde evden çıkıp sokaktaki çöp bidonuna atarak geri döndü. Haıtteynep hanım olup biteni anlamaya çalışıyordu. Bütün içkileri niye tuvalete boşaltc? Kadehleri niye çöpe atc? Azat bey, hanımının büyük bir merak içinde olduğunu görüp için için gülüyordu. Sonunda dayanamadı Haıtteynep hanım ve sordu: - Bütün bunlar ne demek oluyor? - Ne oluyor ki? - Daha ne olsun? Gece yarısı Şamil'i dışarı gönderip içki aldıran şair, içkileri tuvalete boşalm. Kadehleri bile çöpe aml - Sevirunedin mi hanun? İçki içmemden hiç ho_şlanrnazdın dal - Orası öyle. Ne oldu ki böyle yapon? - Neler olmadı ki hanun? Neler olmadı ki? Eve girerken ne rıunldandığıını sormuştun ya, o zaman, " Bismillah! Allah buyruğu içeri, şeytan buyruğu dışarı!" demiştim. Eve girince de şeytan pisliği içkiyi evden dışarı

acverdiml

- Yani artık içki içmeyecek misin? - Hayır! - Peki buna ne sebep oldu? Kırk yıllık dostundan nasıl ayrılabildin? 44


y

- Hanze neb'im şimdi kocasına bir orıa şekerli Türk kahvesi, daha doğ­ rusu iki Türk kahvesi yapacak, kan-koca karşılıklı içerken, anlaıacağıml Hanzeynep hanım uçar gibi muıfağa giııi, iki bol köpüklü kahve ı•aptı ve hemen geri döndü.Birini kocasına uzatırken diğerini de kendisi alıp kol­ tuklardan birine oturdu ve: - Haydi anlat, dedi. -Anlaıayım da, Şamil nerede? Şamili - Şamili

- Hiç sormayacaksın sandım.Şamil dün geceden beri eve dönmedi. - Dün geceden beri eve dönmedi mi? Ve sen şimdi söylüyorsun! - Sormadın ki. Dün gece Paşa beyle geç vakiı eve geldiniz.Kiıap okudunuz.Sonra o gitti ve sen de hemen yattın.Sabahleyin de erkenden kalkıp gittin. - Öyle ya.Gece geç geldim, yaıorn ve çıkıp gittim.Peki nerede kaldı bu çocuk? -Ben nereden bileyim? Birden şimşek hızında bir düşünce geçıi aklından.Sonra kendi kendine, " Yok carum!"diye söylendi, "Oq.u nerden ıaruyacak?" - Kimi nerden tanıyacak? Şair kansını endişelendirmemek için: - Bir şey yok, dedi ve dün gece salondaki ziyafette olup bitenden,

Aıabala'nın kaçırılışından, sekreter ile .ıralarındn geçen konuşmalardan bahsetti.Sonra birden ayağa kalko: - Ben şimdi banyo yapacağım, dedi. - Kahveni bitirmedin. Sen kahveni içerken ben çamaşır hazırlayayım. Şair kahvesini yudumlayıp bitirinceye kadar Hanzeynep hanun çama-. şıılarla geri döndü. Şair ç�aşırları alıp banyoya girdi. Banyodan çıkınca da kansını tekrar şaşırtan bir istekte bulundu: - Bizde seccade vardı değil mi han.im? - Seccade mi?·

- Evet. - Var.Var da seccadeyi ne yapacaksın? - Seccadeyi ne yaparlar?

- Namaz kılarlar! de tıamaz kılacağım! Hanzeynep hanım.iri iri açılan gözleriyle kocasına baktı.Rüya görüyor-

- İyi ya.Ben

du sanki.Titrek bir sesle:

- Ama sen ·namaz kılmasını bilmezsin ki! dedi. Şairin heyecanı söndü, sevinci yarıda kesildi:

- Öyle yal, dedi içini çekerek: Geçip divana oturdu. Karısı da en az onun kadar üzgündü.Birden :

- Ben öğretirim! dedi heyecanla.

- Sen namaz kılmasını biliyor musun? 45


- Biliyorum! Ama ben hiç görmedim? - Gizli gizli kılıyordwn! Şair ayağa fırladı: - Haydi hemen başlayalım, diye bağırdı. - Şimdi mi? Ama yemek hazırlayacaktım. · - Boş ver yemeği.Şimdi namaz zamanı! Şimdi diriliş zamanı Hanzeynebiml -

46


*

u Şamil bir yandan evin zilini çalıyor, bir yıin<lan da, " İnşallah babam evdedir!" diye söyleniyordu.Fakat babasının evde olma.sı)'la iş bittniyordu. Dün geceden beri eve dönmemişti, bunun hesabı sorulacaktı.Parmağını zilin ü zerinden hiç çekmedi.çok geçmeden annesinin sesi duyuldu: - Gelelim! Geldim! Hanzeynep hanım kapıyı merakla açu. Tahmin ettiği gibi zili çalan oğ· luydu: - Nerede kaldın oğlum? Şamil:

- Babam evde mi? diye sorup telaşla içeri daldı. - Evde oğlum. O da seni sorup duruyordu. Nere<le)'din? -

Arkadaştaydım anne? İnsan bir haber vermez miydi? Kusura bakma anne! Babam nerede? Oturma odasında.Namaz kılmayı öğrenmeye çalışıyor!

Şamil şaşırdı:

- Babam .namaz kılmayı mı öğreniyor? - Eveti -O önce içkiyi bıraksın! -Bıraktı. Bütün içkileri tuvalete boşaltu.Kadehlcri

bile attı. 47


- � nanrnıyorum.Bir gece eve gelmedik.Neler olmuş! - inanılacak gibi değil ama, öyle oğlum. -Haydi yanına gidelim.Onunla işim var. Şamil odaya girer girmez: - Babaldedi, senin kırık, çıkıkran anlayan bir tarudığın vardı değil mi? Şair başını kalclı.np dikkatle oğlunun yüzüne baktı: - Varlvar da, bu telaşın niye? Ne oldu, önce onu anlat? - Vakit yok baba! Onu hemen bulup götürmemiz lazım! -Ama ne olduğunu bilmeden Gökçe dedeye ne diyeceğim? - Şey, bir arkadaş! Düştü, kaburgası kınldıl - Hastaneye niye götürmediniz? -Hastane olmaz! -Niye? -Baba! Sorguyu bırakır mısın? Hastane olmaz! Şair milletvekili Azat bey oğlunun gözlerinin içine baktı.Dün gece eve gelmemişti. Ve dün gece önemli şeyler olmuştu. Şimdi de oğlu kınk- çı­ kıkçı arıyordu. Allahverdi Guluyev'in anlattıklarına bakılırsa o çocuğa çok işkence yapnuş, bir çok kaburgasıru kımuşlardı. İyi de oğlunun bununla ne ilgisi vardı? Yoksa? -Sen dün gece neredeydin?diye sordu endişeyle. Şamil büsbütün köşeye sıkıştığını anladı.Çaresizlik içinde annesine baka.Onun da cevap beklediğini gördü: . -Bunlan sonra anlatsam baba, dedi.Şimdi Gökçe dedeyi alıp gitmemiz lazım! Şamilin sesi elinde olmadan titremişti.Azat bey oğluna dikkatle bakıp: -Peki, dedi, gidip telefon edeyim. Telefonun yanına gitti, ahizeyi kaldırdı, numarayı çevirdi, alo dedi, konuştu.Sonra ahizeyi yerine koyarken: -Tamam, dedi, Gökçe dede bizi bekliyor. -Sağol baba! -Peki arkadaşın nerede? -Şehir dışında. -Bu iyi.Gökçe dede de şehir dışında, bir gül serasındıı çalışıyor.Haydi gidip onu alalım. Şamil tereddüt etti. Babası: - Benim de gelmemin bir mahzuru yok değil mi? diye sordu. -Şey, yok.Yok da bu iş biraz kanşıkl -Karışık!

-Öyle. zaman bana güvenmek zorundasın! Güvenmek! Sistemin methiyecisi bir şair milletvekiline güve"-!11ekl Ba­ bası da olsa, sistemin beslemesi bir insan� nasıl güvenebilirdi? Insan bu sistemde babasına bile güvenemezdi. Komünizm futınasının kökünden söküp savurduğu milli benlik ağacının dalından kopardığı, beynini yıkayıp sosyalizme göre fCkİllendirdiği bu insan babası· da olsa ona nasıl güve ncbi-O

48


liı:di? Sistemin hatırı sayılır, sadık bir şair milletvekili değil miytli? Binlerce babarun, oğlunu, binlerce oğulun da babasını ihbar ettiği iğrenç sisıcmin koruyup kolladığı bir adama babası da olsa nasıl güvenebilirdi? Arkadaşla­ nru nasıl tehlikeye atardı? · Babasının yüzüne baktı.O da ona &akıyord u gözlerini kaçırmadan. Şamil çaresizlik içinde annesine baktı bu sefer. H am :cynep hanım oğluna güven verici bir tebessümle işaret etti. Şamil tereddüı ediyo rd u . Annesinin yüzüne, "Sana inanarak babama güvenmek zorund:ıyım!" eler gibi baka tekrar. Kadıncağız da sanki oğlunun bakışlanyla ne demek istediğini an­ lamış gibi tekrar başıyla işaret etti ve gül ümsed i . Bu gülüşten huzur buldu Şamil ve babasına dönüp: -Peki, dedi, hemen gidelim. - Nereye gideceğiz? -Dedim ya baba.Şehir dışına! -Uzak mı? - Taksiyle yanm saatlık yol . · - Haydi o zaman . Oğlu ile kocasını kapıya kadar geçiren Hanzcyncp hanım hir fırsatını bulup: -Babana güven oğlum, diye fısıldadı kulağına.Sonra kapıyı arkalarından kapatırken dua etti: -Onları koru Allahım!


Hiir "'1/antkı ez.amn.. Hiir "'1/anda nantaZfn.. Hiir "'1fanda orımın . . . Hiir "'1/antkı Allah 'a /eul/,,ğ11n tadı değil mi, dhadı b11 /eatkır vazır,eplmez. kılan?..

Gökçe dedeyi tek başına çalışmakta olduğu on dönümlük gül fidan­ lığından alıp, Atabala'nın göriirid i.l üğü bağ evine gittiler.Bundan üç, beş dakika sonr:a Zamir adlı elli yaşlarında bir doktor da genç bir kızın sürdüğü lada niva marka bir jeeple oraya geldi.Araçtan iki genç daha indi aşağı ve hızla içeri girdiler.Jeepi kullanan genç kız np fakültesi son sınıfta talebeydi. Adı Çilenay'dı.Komünist Partisi Sekreter Yardımcısı Allahverdi Guluyev'i.n kızıydı.Hemen Atabala'nın sırtüstü yannlclığı odaya geçtiler.Şair yaralı gen­ ci görünce donup kaldı.Büyük bir şaşkınlıkla elini uzanp: - Ama bu, O! dedi yüksek sesle.Gençler birbirlerinin yüzüne bakarken olup bitenden habersiz Gökçe dede: - Kim? diye sordu. - O genç! O salonda konuşan! Şamil şaşırarak: -Onu wuyor musun baba? diye sordu. - Hem de çok iyi! Gençler suçüstü yakalannuş gibi kalakalırken şair heyecanla ekledi: -O benim kahramanım! - Nasıl yani? diye sordu Şamil. - O salonda ben de vardım. Aklım dün geceden beri bu çocukta. - Yani sen onun konuşmasuu beğendin mi? - Elbette! Onu alkışlamamak için zor tuttum kendimi. Arkadaşın olduğunu ba;ıtan söyleseydin yal 50


- Nasıl söyleseydim baba? Bizi ele vermenden korknım! - Sen de haklısın oğlum. Ben de olsam aynı şekilde davranırdım. Neyse Atabala'yı kaç1'anlardan biri olmana sevindim! -Sevindin mi? - Elbette.Sen benim kahramarunu kurtardın! Yapılan konuşmalan merakla dinleyen Gökçe dede heyecarıla araya girip: . - Hele durun çocuklar, dedi, bu gencin adı Atab:tla mı? - Evet.: Gökçe dedenin nefes alışları tuzlandı birden: -Babasııun adı ne? Şair oğllUla baka.Şamil: - Azeri dedi. Gökçe dedenin yüreği !uzla çapma)'a başladı.He)'ecaıu yüzünden belli oluyordu. Azat l;ıey meraklandı: - Bir şey mi oldu Gökçe dede - Şey, adı bana birini hamlata.Babasının adı da Azer olunca hepten ümitlendim. - Kimi hamlata? - Ruslann 28 Nisan 1920'de Azerbaycan'ı işgal edişine karşı çıkağı için tuıuklaıup Sibirya'ya sürgün edilen Yüzbaşı Atabala'yı! Bu sefer de Azat bey heyecanlandı: -Yüzbaşı Atabala'yı tanıyor muydun? - Taıumam mı? O benim eniştemdi! - Enişten miydi? Aman Allah'ım o zaman bu çocuk sizin yeğeniniz oluyor! KGB Merkezinde sorgularken de<lesinin Sibirya sürgünü Yüzbaşı Atabala olduğunu öğrenmişler. Gökçe dedenin heyecanı ayakra durmasına engel oldu, başı döndü, gözleri karardı, yere yığılırken Şamil ile babası atılıp nıttul:ır ve odadaki diğer tahta divaıun üzerine yatırclılar. Adı Anar olan genç kolonya getirdi. Doktor onu ayıltmaya çalışırken diğerleri büyük bir he)'ecanla bakıp duru­ yorlardı.Baku'nün dışında, elli dönümlük elma bağının şirin bağ evinde, bundan yetmiş sene önce Kızıl Ordu'nun sebep olduğu bir aile clramııun yüreği sızlatan bir sahnesiyle karşı karşıya idiler. Bir yaprağın dalından ko­ pup yere düşüşünden bile etkilenerek hüzün duyan şair millervekili Azat beyin gözlerinden yaş süzülmeye başladı.Bu sırada elma bağının sorumlusu olan zira.at mühendisi Muhsin bey <le oğlu Çağrı ile içeri girdi ve onların

şaşkınlığnı görüp:

- Ne oldu?diye sordu. Şamil heyecanla: - Gökçe dede, Aıabala'ıun dayısıymış, dedi. Gökçe dede kendine gelip gözlerini açar açmaz ayaı:>a fırlayıp yeğenin yanına giderek alnından, kanlı ı.\izündcn, şişmiş gözlerinden, patlak du­ daklannd an öptü.Ziraat mühendisi Muhsin beyin oğlu Çağrı )'1.lrnnıklarını öfkeyle sıkıp: 51


- Atabala'ya bir şey olursa parti sekreterini, yardımcısı Guluyev'i gebert­ mezsem bana da Hacı Behrem'in nevesi Çağn demesinler! diye bağırdı .. G?kçc dede, Çağrı'ya sevgiyle bakıp: - Inşallah bir şey olmayacak, dedi.Şimdi herkes dışan çıksın, içeride doktor ile benden başka kimse kalmasın.Bir şeye ihriyacırruz olursa sesle­

niriz.

Küçük bağ evinin, küçük odası hemen boşalaldı.Gökçe dede şimdiye kadar bir çok hastaya şifa vermiş olan elleriyle yeğeninin bütün kaburgala­ nnı muayene etti: -Üçü çatlak, biri sağda, il<isi de solda, üçü de kınkl dedi. - Ne yapacağız? diye sordu doktor.Ben kınk, çıkıktan anlamam! - Sen senlik olanı yap, kırık, çıkık, çatlak benim işim.Senin okul diploman var, benim de hayat diplomam. Bu eller ve Rabbimin şifalı otlan sayesinde, Allah'ın izniyle Atabala'rruz iyileşecek.Şimdi önce sen, sana dü­ şeni yap. Doktor Zamir çantasıru açıp oksijenli su, alko� tentürdiyot çıkanp Atabala'run yüzündeki kan pıhtılanru temizledi. Ağrı kesici iğne yapa ve Gökçe dedeye dönüp: -Sıra sende! dedi, Gökçe dede hazırladığı özel merhemi Atabala'run çatlak ve kırık kabur­ galanna sürüp dikkatlice sardı, "!lacı senin yarattığın bitkilerden hazırlayıp sürdük, şifasıru da sen ver Ya Rabbil"diye dua etti.Sonra Doktor zamir Serum taka Atabala'ya.Bu iş iki saatlerini alrruşa. Tıp fakültesi talebesi Çilenay su, sabun getirip ellerini yıkamalanna yardım etti. Sonra demlediği çaydan herkese ikram etti.Gökçe dedenin hikayesini herkes merak ediyor­ dlL Azat bey çayından bir yudum alıp: - Gökçe dede, dedi, bize anlaıacaklıuın var değil mi? Gökçe dede kederli bir sesle: - Olmaz mı? dedi, Yetmiş yıl önce, dört-beş yaşlannda bir çocukken gözlerimin önünde yokedilen ailemden birini bulmanın sevinci, acıma bas­ kın çıka. Şey, heşecandan sormayı unuttum.Atabala'run babası Azer sağdır inşallah değil mi? - Sağfdiye aaldı Şamil. Gökçe d�denin gözlerinin ışığı daha da parladı.S9nra hüzünle anlatma­ ya devam etD: - Azerbaycan'a yerli işbirlikçilerin de yardımıyla adeta elini, kolunu sallaya sallaya giren Kızıl Ordu hiç vakit kaybetmeden etrafı yalap, yık­ maya, yağmalamaya ve insan!anmızı öldürmeye başladı. Bizim çiftliAimiz de bu vahşetten payını aldı. Dedem Hanzade beyi, baba.anne m Zeynep harumı, babam Baytimur'u, annemi vahşice öldürdüler.Çiftliğimizin bütün insanlannı kadın, erkek, çocuk yaşlı demeden katledip ateşe verdiler. O

katliamdan sadece kihyamız Rüstem dayı, ben ve köpeğimiz karabaş kurtulabildi.

Ben o samda dört, ya da beş yaşındaydım.Yüzbaşı Atabala halam Aybike ile bir !ı2ftıılık. evliydiler. Onların yanına sığındık. Fakat eniştem de tutuklarup

52


Sibirya'ya sürülünce büsbütün sahipsiz kaldık. - Ondan bir haber alamadınız mı? diye sordu şair. - Alamadık. Aybike halam günlerce ağladı.Ölene kadar gözleri hep eYin kapısında kaldı.Akşamlan, güneş ufukta kızrırkcn, o evin damına çıkıp, kocasının sürgüne yollandığı Sibiryaya doğru dikti yaşlı bakışlarını.Fakat eniştem ne geldi, ne de bir haber alabildik. Eniştemin sürgüne gitmesinden yedi, sekiz ay sonra bir oğlu oldu. -Atabala'run b:ibası Azer mi? - Evet. Aybike halam eniştemin acısına daha fazla da1•anamadı ve kahnncbn öldü. Bana ve Azer'e kahyamız Rüstem dayı bak·a.Askerlik çağına geldiğimiz sırada o da ölünce hepten ralruz kaldık. Çok geçmeden de ikinci dünya savaşı çıka.Beni ve Azer'i askere alıp, Alman cephesine sürdüler. Önce Azer'i götürdüler. Onu uğurladıktan iki gün sonra da beni. O günderİ sonra da birbirimizi ne görebildik, ne de haber alabildik. Ben onun cephe­ de öldüğünü saruyordum. Şimdi yaşadığıru öğrenince yeniden doğmuş gibi oldum. Iki yeğeni-me birden kavuşmarun sevincini, hele bunca çektiğim acılardan sonra, sb,e anlatamam .. Gökçe dede susup nefeslendi.sonra heyecanla: -Azer'in evini biliyor musunuz? diye sordu. -Biliyoruz, dedi Şamil. -Beni oraya götürür müsünüz? Şamil babası Azat bere baktı. -Şimdi olmazı dedi Azat beı•. - Neden? - Atabala'yı elinden kaçıran KGB şimdi evi göz hapsine almıştır! - Haklısıruz.O 7.aman beklemekten başka çare yok.Bunca )11 beklemişim.Birkaç gün daha beklerim. Burada yeğenime bakarım.Hatta izin ve­ rirseniz onu kendi yaruma göriireyim.Orası hem daha güvenli, hem de hep yaranda olurum.Zaten buraya çok yakın. l\fohsin beyle komşu imişiz! Kader bu şekilde tanışmamıza vesile oldu. Muhsin bey gülerek: - Sizi tarudığıma çok memnun oldum. Atabala'p götürmenize gelince, önce bir kendisine gelsin, serumu bitsin.O zaman götürürüz.Biz de fırsat buldukça uğrarız. Araya giren kısa bir sessizlikten sonra Azat bey: •Evet, çocuklar!dedi, şimdi gelelim size! Atabala'yı KGB cellatlanrun elinden kaçırarak büyük bir iş başarclınız.Buna kahramanlık bile <liyebiliri7.. Fa.kat tehlikeli bir işe giriştiniz ve bundan sonra çok dikkatli olmalısınız. Hatta hemen � andan itibaren buradan birer, ikişer ayrılsanız iyi olacak. Azat bey arkadaşı Allahverdi Guluycv'in kızı olan Çilenaı"a gülümse­ yerek baka: -Baban senin bu işin içinde olduğıınu öğrenirse çılgına dönecek güzel kız, dedi.

-Biliyorum Azat amca! - Ve sen Araz! Senin baban da bu işin içinde olduğunu öğrendiğinde

"


çok kızacak.Biliyorsun, o Moskova'ya sadık bir yoldaştır! · - Biliyorum. Gökçe dede "Yoldaş!" sözünü duyunca Jı,aşlanru çattı: - Bakın çocuklar, dedi, benim yarumda bu keiimeden bahseuneyin. "Yoldaş!" kelimesinden nefret ediyorum. Bu kelime Azerbaycan'ın bağım­ sızlığına saplanan kurşunlardan biridir. Bu kelimeyi duyunca, dedemi, ni­ nemi, babanu, annemi ve bütün sevdiklerimi mahveden Kızıl işgali hazır­ layan ruzak geliyor aklıma ve yüreğimi cayır cayır yakıyor. Bolşevik ihtilali çıkağı zaman insanları avlayan bir ruzak oldu bu kelime. Rus Çarlığının zulmü alanda aç ve sefil yaşayan insanlar, sosyalizmin icat ettiği "Yoldaş!" kelimesine can kurtaran simidi gibi sarıldılar. Bu kelimeyi kullanarak Çar­ lık emperyalizminden intikam aldıklan duygusuna kapıldılar. " Merhaba yoldaş!", " Kumıluşa yoldaş!", " Özgürlüğe yoldaş!", " Refaha Yoldaş!", " Bağımsızlığa yoldaş!" diye diye kendilerine başka bir uçuruma sürükleye­ cek olan cehennem yolunun taşlanru döşediler. Çarlıktan intikam almanın yoldaşlığı, komünizme köle olmanın yoldaşlığına dönüştü. İnsanların, Rus Çarlığuun zulmünden kurtuluşun nostaljisi olarak dillerinden düşürmedik­ leri bu kelime, onları kızıl Rus köleliğine sürükleyen tuzak oldu .. Roman­ tizm devri geçince yoldaşlığın ne yılan, ne akrep olduğu anlaşıldı ama, arak iş işten geçmişti.Koyunu kasaba götürmek için kullanılan bir tutam ot gibi bu kelime. Koyun umduğu ota değil ama, başını kesecek bıçağa ulaşa ve kızıl kasap başını kesiverdi! Gökçe dedeyi sessizce dinliyorlardı.Azat bey: - Haklısınız, dedi, biz hiç böyle düşünmemiştik! Araya kısa bir sessizlik girdi. Gençlerin arasırida şimdiye kadar hiç konuşmayan biri şairin dikkatini çekti: -Senin adın ne genç?diye sordu. - Tebriz! - Tebrizl Şair tam ona babasının adını soracaka ki Şamil araya girip: - Tebriz, şair Halil Rıza beyin oğludur! dedi. Azat bey şaşırdı: - Ya? Buna çok sevindim.Babana selam söyle.Onunla en kısa zamanda tanışmak istediğimi de. Şimdiye kadar ayn saflarda idik ama bundan sonra ayru safta olacağız inşallah! Tabii ben onun safına geçeceğim.' Çünkü doğru safta olan odui. Şimdi müsaadenizle ben içeri gireceğün. Çünkü verilmiş bir sözüm var. İsterseniz hep beraber girelim. Küçük bağ evinin küçük odasında, sargılar içinde, olup bitenden haber­ siz yatmakta olan Atabala'run önce ayaklarının altından öptü şair, eğilerek. Sonra şaşkın bakışlar arasında, sorgulama sırasında sigara izmaritleriyle ya­ kılan ellerini ve en son alnını. Sonra da gençlere döndü: - Burada alnından öpülecek; başka yiğit Azeri balaları da var! dedi, gelin · ·. bakayım yanıma! Çocuklar şaşkınlık içinde ona'yaldaşnlar. O da onları tek tek kucaklayıp alınlaruıdan öptü . Sıra Tebriz'e gelince, onu da alnından öptükten sonrıı . 54


- Azerbaycan'ın zulme baş eğmeyen yiğit şairi babana da selamımı söylemeyi unutma! dedi:Sonra sessizce mırıldandı: Rabbimin rahmet yağmuru yağdı bugün, Toprak gibi susamış gönlümüze. Tohumu çatlanp, yeşerten Rabb'im, Ölü caıunuza can verdi bugün . . . Çilcnay cipiyle onları şehre, otobüs durağına kadar görürüp, geri dön­ dü. Şimdi bağ eviıide, Arabala'nın yani nda , Gökçe dayı, Muhsin ber ve Çilcnaydan başka kimse kalmamı�cı. Gökçe dayı sessizce süzülen gözyaş­ larıyla ıslanan bakışl2finı yeğe�e -dikmiş, düşünÜ}•ordu. Vakit gündüzün sona yaklaşnğı <lemdeydi. Eğer namaz kılınacak camisi ve ezan okuyacak müezzini olsaydı vak!t, akşam eza.ı'IJ vakıiycii.Ama her şey vakti gelince. Gökçe dede birden Akif'in: " Ağlanm anlatamam; hissede rim söyleremem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım! Aczimin giryesidir bence bürün ese rim. ." mısralarını hanrladı ve hüngür hüngür ağlamara başladı.Sonra: - Düşman zulmü karşısında aciz kalıp sadece gözyaşı dö kmemiz in sebe­ bi ne? diye söylendi ıiırek sesle.Bu acizlikten niçin kurrulamıyor ve sürekli ağlıyoruz? Elimizi, kolumuzu bağlayıp, bizi hiçbir şey yapamaz duruma sokan ne? Bize reva görülen cinayeti, yağma}�, hakareti gözyaşıyla mı unu­ tacağız hep? Hayvan bile başı kesileceği zaman repk.i gösteriyor, ka sabın elinde bıçağı gördüğü zaman huysuzlaşıyor, kaç maya çalışıyor, tek meliyor! Biz hayvan kadar olamıyor muyuz? Dü şman üzerimize korkunç gürülrii­ lerle geliyor, bıçağını bileye bileye, adeıa nara ata aıa gcliı·or, bizim kılımız bile kıpırdamıyor! Aptalca bakıp duruyoruz. Bıçak boğazımıza basnaldı­ ğı zaman da gözlerimiz ölüm korkusuyln iri iri açılıyor ama, arak iş işten geçmiştir. Başınuz kesiliyor, kanımız toprağa akıyor, debelenip bir harvan gibi can veriyoruz.Bizden henüz başı kesil merenimiz kalmışsa, daha önce ölenimiz için anlan çığlık, onun da başının ke sil mc sirle bi tiyor ve geriye sadece katliam sessizliği kalıyor. Neden üzerimi1.e ölü toprağı saçılmış gibi tepkisiz d u ruyoruz? N eden böyle aciziz) Ah, şair boşuna dememiş: " Ağ­ larım, anlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bi zan m l" İmpcryanın zulmü o kadar insafsız ki, ağlamamız da yasak edilmişi Öyle ya, ağlarsak, imp c rya nı n kötülüğüne başkaldırmış olur uz.Ca­ nunız yansa da, ağlamayıp, güleceğiz! Rahmetli istiklal şairi Ahmeı Cevat' ı n

dediği gibi:

" Gülmek zaten yok idi, Ağlamak oldu yasa k. Zavallı mağlup ülke Sana ne hukuk, ne hak ... " Şimdi nasıl açıklayaca"1z bunca mağlubiyetlerin sebeplerini? 1-lak­ sızlı� uğramaya, haksızlık içinde kıv ra nmaya. gülmekten ve hatta a)llam:ık­ taıı bile men edilmeye bizi mahkum kılan ma�lubiyetlerin scbt:bi nc?Evct, zalime lanet ederken, ona boyun cj1;mcmizc sebep o lan şeyleri n adını d:ı

5�


bulup koymamız gerekmiyor mu? Diyelim ki acz.iyeıimizin sebebi mağlu­ biyeti Peki, mağlubiyeıimizin sebebi ne? Ya da sebeplcri?Gafte c mi? Dalalet mi? Hıyanet mi? Haset mi?Bencillik mi? Sen, ben kavgası mı?Hıyaneti başta saysak! Hıyaneti başta saysak ne çıkar?Hıyaneti başa geçiren gaftet ve dala­ lettir.Ve hatta, sen-ben çekişmesidir. Sonra peki?TembelliklCehaletl Bana necilik! Haksızlık karşısında suskunluk! Bana değmeyen yılan bin yaşasın niantığı!28 Nisan 1 920'de kızıl Ordu'nun B aku'ye girişini kim alkış lıyordu peki? Karışık alkışlar vardı.Başta hainler, sonra gafıller, sonra cahillerlYa olup, bitene seyirci kalıp, sonra başı kesilen halle? Halk günahsız mıydı? Halk eğer gafil ve hainlerin enırikalanna sessiz kalmasaydı, Ruslar elleri­ ni, kollarını sallayarak Azerbaycan'a giremezlerdi. Halk, kasabının bıça� bileye bileye yaklaşmakta olduğunu görmesine rağmen sessiz ve suskun kalmanın cezasını başı kesilere k ödedi! Yaklaşan tehlikeyi hissedip tedbir almalıydı. Tepkisiz kalmanın, seyirci olmarun, meydaru hainlere , cambazla­ ra bırakmanın ve tehlikeyi görüp de düşmana ve onun yerli işbirlikçilerine karşı mücadele eden vatansever evlatlarını "Tek başına!" bırakmanın ceza­ sıydı, "Tek başına!" kalıp, koyun gibi boğazlanmak_ .. Sustu, nefeslendi, Muhsin bey ile Çilenay'ın yüzlerine baku, devam etti: -Akıl alrruyor! Beş, altı milyonluk bir halk nasıl oluyor da, içinden çıkan beş, alu hainin ihanetine engel olamıyor? Azerbaycan öyle bir ihanete kur­ ban oldu ki, Allah kimsenin başına getirmesini Gökçe dede, sürgünden dönmeyen ve kendisinden geriye, işte göz­ leri önünde, satgılar içinde yarı ölü yatan torunu kalan eniştesi yüzbaşı Atabala'yı hatırladı, bu gözyaşlı hıçkırık nöbetinde. Hüsranlar, elemler içinde yaşayıp yalruzlık acısı içinde ölmek hakkı mıydıYüzbaşı Atabala'nın? Ya kendisi? Yıllarca tek başına kalmamış mıydı? Bu tek başınalığın verdiği elem ve keder, toz-duman içinde kalarak boğulup ölmek gibi bir şeydi. Yaşarken ölmekti. İster sürgünde, ister öz yurdunda, "Tek başına!" kalan, unutulan vatansever, dünyanın en talihsiz insanı olmalıydı.Bir vatan seve­ rin sürgünegönderilip, ailesinden, akrabalanndan, sevdiklerinden ve uğrun­ da çile çektiği vawundan ve uğrunda hayaunı ortaya koyduğu halkından kopanlarak, uzaklarda, yaban diyarlarda sürgün hayatı yaşamaya mahkum edilmesinden daha elem ve keder verici ne vardı ki bu iki günlük alçak dünyada?Uğruoda can feda edilen halkın içinde, halkın mahvına sebep olan b.ainlerin de yaşıyor olması ve hem de o halkın ve vatanın nimetleriy­ le saltanat sürmesi, sürgün ölümünden·. daha beterdi vatansever için.Ey vatan!Ey halk! Senin değerin, senin hatırul1 senin sevdan'ne kadar yükse k ki vatansever evlatlannın nazannda, senin içirı bu mihnetlere, elemlere, hüs­ ranlara, "Tek başınal''kalrruşlığın acıııına kat.la.ıuyorlar.Hiçbir ücret bekle­ meksizin, dünyanın en değerli şeyi· olan canI2..Qru senin için feda ediyorlar. Yıne hiçbir ücret iıı temeksizin IWnatın en �ce ve en sevgili caru olan canını, insanlaruı saadeti upda dünyanın en dayaiıılmaz mihnetlerinc, acıb.ana, elem ve kederlerine hedef ettiren ve hııtta ciğcıparelcri olan , canının içindeki canW:ı olan evlatlarını, sevgili Ehl-i Beyc'ini du bu uğurda S6


dünyanın en şerefli kurbanları olarak feda eden iki Cihan Efendisi, dünyanın ölçüye gelmez en şefkatli ve merhame tli yüreğine sahip, Peygamberler Serdarı, adı güzel keneli güzel Muhammed Mustafa'nın(S.A.A) : �'Vatan sevgisi imandandu!" dediği için mi bu ka­ dar sevgilisin ey vatan? B u kadar sevgili olduğun için mi seni seven ev­ latların sevdana yanıyor! Allah'ın en sevgili kulunun izinde, Resulullah'ın yolunda yaşayabilmek için, "Hür vatanda hür olmanın" gerekliliği mi seni bu kadar aziz kılıyor ey Vatan? Başka ne, cennete atılır gibi atabilir ki vatanseveri, vatan sevdasının elem ve kederine? Hür vatanda ezanın ... Hür vatanda narnazın . .Hür vatanda orucun ..Hür vatanda kurbanın .. Hür vatanda Allah'a kulluğun tadı değil mi ki, düşmana karşı cihadı bu kadar vazgeçilmez kılan! Evet, vatan, "Dua edin, duanıza icabe t edeyim! " diye buyuran cöm ert­ ler cömerdi, büyükler büyüğü, padişahlar padişalu, el açılacak kapılar kapı­ sı, bütün nimetleri bol bol ihsan ve ikram eden Allah 'ın sevgisini, rızasını, yakınlığını, dostluğunu , cennetini kazanacak yer olduğu için bu kadar de­ ğerlidir vatan!..O'nun yiğit kulları, O'nun"Cihat!" buyruğu ile savaş mey­ danına atılıp, al kanlarıyla boyadıkları için kutsallaşıp vaıan oluyor toprak! Hele geceleyin ayın ve yıldızın aksi de konaklayı nc a uğrunda dökülen mü­ barek al kanın üzerine, Allah'tan başka ki mseye kul olmamanın remzi olan Ay-Yıldızlı bayrak da doğuyor şehi t kanından, ve yükseliyor sem amı zda nazlı nazlı dalgalanarak. . İşte böyle eşsiz bir sevgilini n aşkı uğrunda dünyanın en daya nılmaz elem ve kederlerine uğraı•an vatanseverden daha şe re fli kim olabilir ki? Bu yüzden, bu şeref vatansevere yetiyor ve o, unurulmanın, tek ba­ şına kalmanın, vefasızlığın kahrının acılarına dapnıyor.Onun mükafatı "Cihad"ı emreden Rabb'inin katındadır ve en güzel mük:ifat verici de O'dur. "Şehitlik!" hayann en eşsiz ücreti ki, onu veren hazinelerin sahibi Allah!.. Yorulmuşru.Tekrar susup nefeslendi ve başını üzüntüı•le sallayarak: -Vatanseverlerin, dedi, canlarını feda etmeleri de kurtaramıyor bazen vatııru ve halkı esaretten lTek tek yetmiyor düşmanın kirli ayaklarını kırma­ ya çalışmak ... Tek tek vatana ve halka adanmışlık yetmiyor azatlık için . . . Tek yüreklerin sevdası kurtarmı)'Or vatanı, halkı . . Halkın bütün fertlerinin, tek yürek olup, tek yumruğunu indirmesiyle mümkün kurtulmak, zalimin başına..Halk istemeli azatlığı bir sevda gibi.Halk katlanmalı ezasına, cefasına...

Atabala inledi birden. Gökçe daı� konuşmasını kesip yeğenine baktı. neyd i bu çocuğun böyle kırıklar, ezikler içinde inleyip yatmasının sebebi? Düşmanın şerefine kadeh kaldırıp, düşmanın sağlığına dilekte bulunup, Allah'ın haram kıldığı murdar içkiyi, yann .cdı�n­ nemin azap verici içeceklerinin yakacağı boğazından, ateş ambarı mıdc�ınc boşaltırken aptalca gülüşlerle eğlenen Azerilere ne demeli? Bir nok ı:ıd a, uğrunda yediği o kadar yumruk, tekme ve küfrün bedeli olarak kazanılacak aza� sefasını bunlar da sürmeyecekler mi? Bunlar için mi bu acılan

İniltinin arkas ı gelmedi.Ah,

ı:-.7


çekmiş olacak?Bir yanda bir iniltisine bin Moskof itinin, yüz bin İvan dö­ lünün fedasının az olacağı bu Muhammed sevdalısı, uzun saçlı, uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlü ay paıçası yiğidin iniltisi, diğer yanda vıırlıklaıı beş para etmez, sadece ·adı Müslüman olanlann , ona bu gavur eziyetini yapan gavurlarla işbirliği!.. Bir yanda vatana sada.kacf Bir yanda vacana ihaneti Halk bunu görmüyor mu? Görüyorsa niye suskun kalıyor, fırsat veriyor bu alçak işbirliğine? Korkuyor mu? Böyle zelilce ve onursuzca yaşamaya değer mi o kahrolası hayat? Şerefsizce yaşamaktansa şerefle ölmek daha güzel değil midir? Bir suçu mu vaı bu halkın? Bu yüzden mi sürekli ihanete uğruyor? ' Acabala niye böyle? Gökçe dayı niye bu acılan çekmiş? Yüzbaşı Acabala'ya sürgünde ne oldu? Binlerce kilometre uzaklıkta, Sibirya soğuğunun, karının, tipisinin kor­ kunç ıığulrulan arasında sevgilisi Aybike'sini düşünürken neler çekti? Onun çektikleri kimin uğrunda? Bu halkın wnurunda nu? Ya "Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türkün bayrağına!" diyen ve apkı Yüz­ başı Acabala gibi Sibirya sürgününün amansız esaıeıinde hüsranlaı elemler içinde, "kısık bir ses gibi " ölüp giden şair Ahmet Cevac'ın çektiği? Ve diğer isıiklal savaşçısı Azerbaycan evlatlarının çektikleri .. Atabala yeniden inleyip, bir ayağını hafifçe oynara.Gökçe dede heye­ canla ona baka.Başka bir kıpıra görmeyince yeniden düşüncelerine daldı. Düşünce de düşünce hal Beyne yüzlerce çivi çakılıyormuş gibi aa veren, yakıcı, aaaa .. Sahi acıların ve sancılann en dayanılmazı, halkın gaflet ve vurdwnduy­ mazlığuun verdiği aa degil mi? Kendini düşünmeyeni düşünenin en yaman sancısı. Kasabın bıçağını bileye bileye geldiğini gören ve boynunu kurtar­ mak için en ufak bir tepkide dahi bulurımayan kurbanlık koyun gibi, melül melül bakıp duran halkın halini görüp, aklını kaçıracak gibi olan ve hatta kaçıran aydının aasını anlatacak kelime vaı nu? Ya hainin ihanetini anlatacak kelime? 1 9 1 8 yılının 28 mayısında ilan edilen istiklal, iki yıl bile sürmeden, yirmibir-yirmiiki aylık bir sevinçten sonra, 1920 yılınin 28 nisanında, ha­ inler eliyle kedere dönüşcürülmedi mi?Hainlerin ihaneti düşmanın elinde milyonlarca mermi, ok, nuzrak olup vatanseverlerin yüreklerine saplanma­ dı mı? Azat Azcrbaycan'ın üç renkli, Ay-yıldızlı bayrağını paılarnenco binasın­ dan hainler yaıdınuyla indirmedi mi kafir? Azat Azerbaycan'ın daha iki yıl evvel kurulan ordusunun bütün gene­ rallerini bu hainlerin alçakça ha.kışlan ve allaşlan arasında kurşuna dizmedi

Moskof gavuru? Azat Azcrbaycan'ın çiçek

kadınlaı:ının

ırzını,

bu hainlerin alçaklığıyla,


Rus ve Ermeni kafirleri kirletmediler mi ? Azat Azerbaycan'ın köy ve kasabalannı bu hainlerin hainliği yüzünden yakmadıfar mı kafirler? Azat Azerbaycan'ın savunmasız insanlarını , bu hainlerin hainliği yü­ zünden vahşice katlecmediler mi Rus-Ermeni karması gavurlar? Azat Azerbaycan'ın varı, yoğu bu hainlerin kılavuzluğunda yağmalan­ madı mı, Rus ve Ermeni karması gavurlar tarafından? Şimdi hangi kelimeler bu alçak hainlerin bu kahrolası ihanetlerinin se­ bep olduğu yıkımın acısını anlatabilir? .. Vakit sabaha dayanmışa. Atabala tekrar inledi ve gözkapaklannı oyna­ ap gözlerini açtı yavaş yavaş.Sonra da: - Neredeyim ben? diye söylendi inleyerek. Seksen yaşına yaklaştığı çileli ömrünün en güzel sesini duyan ve en güzel arunı yaşayan Gökçe dede sevgiyle: -Hay sesine kurban olayım!deyip yeğenine baka.Karşısında ak saçlı, ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyarı görünce şaşıran Arabala, çatlak ve kırık kemik­ lerinin verdiği acıya aldırmadan başını h3fifçe kaldırmaya çalışarak: - Siz de kirnsiniz?diye sordu inleyerek. - Beni Ben şey.. Atabala'nın göz kapakları ı•eniden kapandı ve kendinden geçti.Gökçe dede kederli bir tebessümle, " Ben senin dayınım balası!"diye söylendi. Gece, sabah namazı vaktine dayanıp, devrini tamamlamak üzereydi. Ye­ ğenine bir daha bakıp ayağa kalktı, dışan çıka ve abdest :ılarak gelip, odanın bir köşesinde uzunca ı�llardan beri gizli gizli kıldığı namaza durdu. Bu sıra­ da içeri giren Çilenay, odadaki diğer tahta divanın üzerine orurup sessizce onu seyretmeye başladı. Namazını bitiren Gökçe dede ellerini kaldırıp dua etti. Çilenay hayatında ilk defa namaz kılan ve ellerini açıp dua eden birini görüyordu. Kendisi namaz kılmayı bilmiyordu. Zaıen esir Azerbaycan"ın esir evlatlarının çoğu, neredeyse tamamı namaz kılmayı bilmiyordu. Nasıl bilsinler ki, komünist sistem milli olan her şey gibi dini olan her şeı� de yasaklamışa. Gökçe dedeyi ilgiyle izledi ve duasını bitirip kendisine gülümseyerek baktığı zaman da merakla sordu : -Ne yapıyordunuz Gökçe dayı? - Namaz kılıyordum! - Namaz dedikleri bu mu? - Bul - Bana da öğretir misin? Gökçe dede ömründe duyduğu en güzel isteği duymuş olmanın sc· vinciyle: - Elbette öğretirim, dedi. - Ben de dua etmek istiyorum! - Namaz zaten duadır güzel kızım. Nama1.1 da, duayı da öğreneceksin. Yüce Allah.Bakara suresinin 186.ayetinde d iyor ki, Ve şa)'el kullarım senden beni sorarlarsa, muhakkak ki Ben çok yakınımdır, Bana dua edince "

Sll


dua:ını.'l dıw.ı.ııa icıba edmm. O halde oıılar dlbemn dl�ııme lcoşsunlar ve bmıa haktı.yb UTan ımiıılcı lı..i C...., )"t'lasi<Lıbilai:ılcr" -

ZOJ: rcu lWDIZI � Çok.kolay! - Şi.ıııW �yıılı.ııı .uı?Wyı: .....:lu.

- Neye? - N·ıiı.Tıar.ı.Nwl ol$ıı bo.ea zamuumız �

GO� dede Or.co olıfuım doifW.cc:s:yle "F.ıil..� oURalnİ okudu.Ar­ dınduı. '1hlas" s\IKSlnl.Gôkçc dm.: bir daha, bir da.'ııı okudu iııaJar duy­ gula.ıduan .nirlc-Çilı:ııayın giizd gô;ıleı:i nanlmmi1Gid 1i. ip çııııwıııduı U,.ı,Mlcmçıklrdı: -AAır ajor ..,,,ıor mİ•İn O.i>lıç� �?d..dı, yum.ılı: İı.Iİ)>Oruın B=>yk«­ bo� lı:alclı..r.çıı okuyup,czba:ler:!D. Gölıı;ededcıığır ağıı: &aylecı, Çlen.lf da kiıçiii no:dchcrincrudı.Saıı­

n bir en

kOfcyı: �P hcınca c.ı:bcrkmcyı: Ç-llıııı.. Gölıçc Jı:Jc Jc lııı)"llW.ııı guzel ıuıluını yaprNnın

lıuzıını :çirule, :ıeğıninin yaru .dlki iskeml."!'e crunıp dli�\:rıeeye Cald.ı ıckw, 0..'la Coğıwu dıqurıa:J9 geJıp alılırııı. tAılrnaya tııııladı.Kou bir nıilliıii ltifiri.., c111

�ıino cli;ifU...n a.Jo;aı.w.ı.n C::iifiincli:? l"eydlou üllıc·

n.irı 1-e lıal.lıı.ı lwlai böylefAdeta gôkıen bdııı gibi yılan bu Moskof zıı.J. mün.in xbcbinı:ydı? Eu lııaıfsı:ı mczalla. nlyc hlç blunlyoıdu? i!iıılnCe,han:ıı. onlan:ıı binevinyUıp,yıbu"" f"AnWıı.yııı.ı :>uRwı"" �lıirilcı;iai&mcııi idil

EJ i OOğrinde k:alan on biıılcruM�liiıın ıwı' ıılr.tııı fclaketn sonı.D'I· luouurılanlı.

Vo n,thınıı. 7" lcı:ı:ın. y:ı ı...ı..�,nı. ya onmsin:. ya �ini, i"' nİ,,,.•i­ ri, yı unı:aanı, y:ıı. da)'151l11. y:rı. leyusi:ıİ, !l'- hala.mu, kan. ıcpn&ın batn­ na vemırycn MıWimaıı blnumışa vı: bu fcıyıl, figulırJn sonml115U bı.ı JU.fulc.ıJı.A� ı..ı.....z l.&ııWlan on WnlcKc yıvıwıw:ı vWali u..ılwn ...... ... .. Neydi bu ?

Nqdıbu M!�ı1 l"qdibuôlW

Kqd bı: � f\"eyd}Ncyıii? Neydi? tlwıl&r uıwıothımm m bubıu:1an ıdılat Suı.kid.ab.a mal&nnın nhimlc:mıc dilfcrka"ı MWılılmanci\iprnanlıiı:lc qUaıınıııılardıl Bu � bı vahşeı:iıı, bu pl.Wı. dii.JUnülerd: yap.ılrıu� lwliaınWın bafb.in:hıolaıı:w.dı. HIJwz � bu ınwı.ı 61dıırmeyı, biatlıı Jt1A1WAı OldUmıekle bir 111-

- tııılaml � ldfu öy!c değil. pnwı. lou vdofct vc �n, kini·

:ı ısebeb.i ld6rliil Ha.k.U ve onım peJindaı � dllJ:nıuıdır kllirl


Miısliiınan'ı sevmez IU.fir. dcıı YUcc mclcrUU c=n:di1"""·

OCkclcıirun, lıinlcrinin ugıniıt bundan- Bu yiiı­ı /ı.lla\, mümın kJlluuı&,kifulcıi dan nımnmunr�, dosı bilm:­

MWUınan"ın U.fui dası ra111111 vm mı> Gıfi.liVRı", '"Mı Nüıliiman!" obıu nr. Mi!naf.ğı lıeldfirden ":ıcıcr1 K111I Onln'yu ;i�.ic lı.uy.ı\o.l""'lu l:imlo� Bu hallun b•f.,• n� g<l­ diyse � ne gelecekse hep bıı "Gafil Niisl':irmn!"" ilc":\ılı Müslünı:mr· olın huılmlcn geL"llİfıir, �lecdıb'. Mğgf.Jtlu•.. Ga/illu_ ,. Hainle::. . . v.rı

KAfulıı p:rclin:kadchkıılıl.ırankınluı dkr.bunlınn c�n1�tı:! O h�lo:ko Ey AllU.'ım. bu bo.ıırn= gclenl.r, ocıııin 311)"1\l&unu dinlc­

trq'İp, kif:ıi don runışwm12 yümndm ırıiü? f.ma tul< delil, !Wıılcrdir onları dos� ru:anlu. Haiıılcıi kalıRı R.abb'� Hair. çok ı.inU:lir.Sq1ın gibi! Jhin,c fııHt .Un><: .ı"Jlalı'ıı11.ti.... d;ı g>ılİ] clnukWI, CCh2lctlnl lıu:ıru ı\lWı'ınıl Hıaluı:rJık bQ.ısında sU51Tlal: zillı:rirskn, Y'!'""nl'tn<l•nd•lmrnr

R.abb'irn.. Aabth. inleycn:k ın,ını yına ÇCY'.rdı.üö�çc Jcde d�üncclcri bır y:ına bınk<p. yepina ltAka, � yaıukluıyiıı dolu elini dk:rini.-ı an.ıı,. &l�ı.

öpııl,aıtlamayaba.şl&O.


*

u Azmlmn başını Ermenilerle kanşhralım Jei, ohmiulelanymk ohlmln­ lar!A zatlık onlonn n�ine?..

Rus O�du Komutaru, KGB Başkaruru ziyarete gelmiş ve onun, şef AI­

tin ile şef lvanoviç'i:

- Onu nasıl elinizden kaçırdıruz? diyerek azarlamasına şahit olmuştu. Şef Aitin öfkeyle: - Haklısınız efendim, dedi, onu daha sorguda gebertmeliydikl Ziyarete geliş sebeplerinden biri de Atabala'nın kaçınlması olan Rus general : - Onun ölmesi umurumuzda değil!diye tepki gösterdi.Önemli olan ko­ nuşturulmasıydı. Burada alttan alta, derinden derine, gizliden gizliye, rahat­ sız edici şeyler oluyor ve bu çocuk bizi önemli ipuçlanna götürebilirdi! Aitin hemen karşılık verdi: - Onda ipucu falan yoktu.Pis bir milliyetçinin, serserinin biriydi ve onu orıı.da gebertmeliydik. Böylece bir pislikten kurtı11muş olacaktık! General öfkelendi: - Taşna.k ağzıyla konuşma yoldaş şefi Zaten sizin elinizden başka bir şey gelmez yal Rııs Komutan, kendi imal ettikleri cinayet robotlaruu gayet açık tarif etmİfıi. Evet, bunW: sanki Müslümanları katletmek için yetiştirilmişlerdi. Hem Azerbaycan'da, hem Osmarılı Devleti'nde Müslümanlar ile bir arada, .

62


samimi komşuluk ve dostluk ilişkileri içinde, ticaretinde, inancında tam bir hürriyet içinde yaşaya - yaşaya zenginliğe ve refaha ulaşan diğer Ermenile­ rin de rahat ve huzurlaruu kaçınp, hayatlarını zehre çevirdiler. Avrupalılar ve Ruslar tarafından Osmanlıyı sırandan hançerlemek için maşa olarak kullarulan bu cinayet çeteleri banşıan yana Ermeni halkını da ihanet ve nankörlük batağına sürükleyip iki halkın arasına •çalar.İki tarafın da ma­ swn insanlaruu kan ve gözyaşı vahşetinde mahvettiler. - Yoldaş General haklı! dedi, KGB başkanı da. - Elbette haklıyım. O çocuk öyle serseri falan değildi. Her şeyi göze alarak karşımıza dikilip, gözlerimizin içine baka-baka : "Yaşasın azatlık!" diyen biri, serseri değil, ne dediğinin farkında olan biridir. - Ben de bu yüzden bunların başını ezmeli diyorum ya, yoldaş general! - Onun değil, onu eğitenin başını ezmeli! Siz onu bulmalısınız. - Benim aklıma biri geliyor ama.. KGB Başkanı sinirlendi: Geliyorsa söyle! - Onların başı üniversitede olmalı! El Yazmaları Enstirüsü tam bir faşist yuvası! Orası milliyetçilerin karargalu gibi. Hele o Muallim yok mu! General kaşlannı çatarak sordu: - Hangi muallim ? - ''Bey!" lakaplı bir milliyetçi.Ebulfez Muallim de diyorlar! - Ebulfez Elçibey mi? - Evet. -O adam milliyetçi düşüncelerinden dolaı� Taş ocağında çalışmaya mahkum edilmemiş miydi? Şeften önce KGB başkanı cevapladı: - 1975 yılında. - Demek ki akıllanmarnışl Ermeni Arrin hemen aaldı: - Daha da azıtmış! -Peki ikaz edilmiyor mu? Okul yetkiWeri niye müsaade ediyor? Siz ne güne duruyorsunuz? -Sürekli göz alanda.Üniversite yöneticileri vasııasıyla da ikaz ettiriı•o­ ruzl - Anlaşılan, ikazınız işe yaramamış.Da.ha sıkı baskı kurun! Am � _rine de dün geceki olayı bununla izah edemeyiz. lşü:1 başka boyutl�n olabılir. _ KGB Başkanı şeflere çıkmalarını söyledi.Sonra rnısafuine voı:ka ıkram etti: -Bana kalırsa, dedi, Azerbaycan'da azatlık ateşi ruruşrurulmuştur! Ve bunu ancak bizim Arrin gibi Ermeni yoldaşlarla söndüreb �� ! Aksı tak: dirde Rusya, yükselen Azeri milliyetçiliğinin azatlık talebının tek hedeh olur ve başı çok ağrır! . . . . . General içkisinden bir yudum içip kolruğa ıyıce yaslandı ve sınsı bır gülüşle: . . . , ıhıı yacımız . . de Ermenılere · maması ıçın - Anladım. dedi, başımızın agn ·


olacak. Onlar olduğu sürece biz bu topraklan, hatta bütün Kafkasya'yı kanş­ tırma gücünü ve kozunu hep elimizde bulunduracağız. Yeni Şaumy:ın'lıınn şerefine yoldaş başkan! -Şerefinize yoldaş general! Sizinle ayru görüşteyim. Her zaman yapıığı­ mız gibi Azerilerin başım Ermenilerle kanştırmalıyız ki, oıurduklan yerde otursunlar! Azatlık onlıırın neyine? General ayru sinsi sırıtışıyla: - Şerefine yoldaş Başkan! dedi, içkisini bitirdi ve müsaade isteyip aynidı. Moskof oyununun dumanı çıkmaya başlamıştı. Müslümanlarla Erme­ nileri her zaman olduğu gibi yine birbirine düşürüp, sömürülerini sürdü­ receklerdi. Hep böyle yapmışlardı, hep böyle yapıyorlar ve kullarulmaya müsait Ermeniler akıllanmadıklan sürece de hep böyle yapacaklar. Yine, " Tavşana kaç, tazıya tut!" oyunu sahnelenecek ve cırihi Ermeni maşası kullarulacaktı. Taşnak, Hınçak canileri "Ermenilik kutsal Amacı!" uğrunda ellerini Müslüman karuna bulayarak , yine Müslümanlara ve diğer Ermeni­ lere zarar ve keder, Ruslara yarar sağlayacaklardı. Kendileri de Emperyalist Batı ve Moskof'un önlerine attığı kemiği yalamaya devam edeceklerdi. Gaftetin ve tarihten ibret almamanın mazereti olabilir miydi? Kanı kanla değil, suyla, sağduyu ile, hoşgörü ile yıkamanın, banşa el uzatmanın zamanı gelmedikçe de Ermeniler kendilerine bu topraklarda kucak açan ev sahibi Müslümanlara huzur vermedikleri gibi kendileri de asla huzur bulamayacaklar. Müslüman her zamanki merhameti, hoş görüsü ve affediciliği ile, geçmişte ne olmuşsa olmuş, iki tarafta zarar görmüş dü­ şüncesiyle üstelemez, unutur, gelecek nesillerin ateşe düşmemesi için gör­ düğü zulmü sineye çeker, elini dostça uzatır ve uzatmıştır da, ama Ermeni hep kin güttü, bili da güdüyor. Onun vahşi kini geçmişin ateşinin küllen­ mesini engelliyor, Ermenileri Baıırun kullanılmaya hazır maşası haline geti­ riyor! Ermenilerin yüreklerindeki kin ve nefretin sönmesini ne Batı, ne de Moskova ister. Çünkü onlan, her zaman ellerinde, "Hıristiyanlığın Kafkas­ lardaki kahraman bekçileri!" aldat:macasıyla kullaruJmaya hazır güç olarak tutmak istiyorlar.Azatlık isteği gök gibi gürleyip, kulaklarını tırmalayınca Moskof'un, Ermeni kozu hemen gelivermişti akıllarına.Yeni Şaumyanlar, Ialayevler, Koçaryanlar, Manukyanlar ellerirıe Moskof kılıcı alıp, Müslüman başı kesmek için sırada bekliyorlardı. Moskof'a karşı sıkılmış yumruklaru1.ı havaya kaldıran azatlık sevdalısı Azeri lar!

balatan,

sırtlarına Ermeni hançeri yememek için dikkatli olmalıydı­


*

u Hanzeynep harum hem mutfakta yemek hazırlıyor hem de oğlu Şamil ile sohbet ediyordu: - Baban Dede Azat oldu, dedi. - Bu çok güzeli Arok evimiz Allah'a secde edilen ıemiz bir mekan olacak anne! - İnşallah! Bu sırada Azat bey de onların )•anına geldi ve merakla: - Ne konuşuyorsunuz bakaı�m öyle? diye sordu. - HiçlAna ile oğul dertleşi)'Orduk, eledi hanımı. Azat bey birden: - Sana bir şey soracağım Şamil!dedi oğluna. -Sor baba! -Ebulfez muallimi tll.nıyor musun sen? Şamil dikkatle babasına baktı. Ona karşı h:il:i "Sistemin sadık adamı!" gözüyle bakmaktan alamıyordu kendini.Ağzından söz almaya çalıştığını düşündü bir an ve, "Bilmiyorum!" diyerek kestirip atmak geldi içinden. Ama babası öyle bakıyordu ki ne diyeceğini bilemedi.Azat bey oğlunun tereddüt ettiğini görünce: -Taruınıyor musun? diye sordu. - Sen tanıyor musun baba? - Oğlum! Tanısam sana sorar mıı�m? - Kusura bakma babalBirdenbire öyle şeyler oldu ki. Evet, onu tanıyorum.Zaten yakında onu tanımayan kalmayacak. O bizim tarih muallimi­ <•S


mizdir. Şahsen wuşıklığınuz yok tabii.Ama birkaç sohbetini dinledim. - Bir giin ben de dinlemek isterim. - Tamam, gideriz. Baba., oğul bir an bakışıp, aralanndaki güvensizlik buzunun eridiğini ba­ kışlarıyla anlatıp, kucaklaştılar.Bu, bundan böyle aynı yolda birlikte yürüye­ ceklerinin de anlaşması gibiydi.Mutfaktan Hanzeynep hanımın sesi geldi: - Sofra hazır!

66


*

u Se11 ııı1ık Ht1lkı11 adt11111s111! Allt1h'111 ndnnmm!

Seni Allnh 'n eJJ1a11eı ed!J·o111111!..

Azatlık sevdasına gönül veren de, azatlığı gasp eden düşman da mera k edip duruyordu .Bu "Bey!" lakaplı garib e adanu? O, ipek böceğinin koza­ sıru örüşü gibi, "ı\zatlıkl"kozasını sabırla ören Ebulfez muallim idi ve se­ venleri ona kısaca "Beyi " diyo rlard ı. Kan içici kız ıl İmpdya'ya kafa tutan, Azerbaycan'ın "Büyük oğlu!" idi O. Şakşakç ılan n, sofra asalakl.'Ulnın, ça­ nak yala}1cılaruıın, karnı geni şlerin sahte "Büyük oğul"luğu değildi onunki. O gerçek bir "Büyük oğul!" ve kara sak."lllı "Aksakal!" idi. Nahçıvan'ın Ordubat şehrinin, Kelcki köı<iinün, Halil Yurdu yaylağında dünyaya gelmişti. Kızıl cellat Stalin'in ortalığı insan mezbahasına çevirdiği korkunç yıllarda dünyaya gelm ek bah tsızlığına uğramışa.O zamanki bü­ tün köy çocuklarının yaşadıklarını o da zehir, zemberek yaşıyor.. . Sckiz, on yaşlaruıa gelince dikenlerin, çalıların, ı•aban otlarının amsında, taşlar, çakıl­ lar ayaklanru yara yara koyun o tla tan çoban çocuklarından biri de o. . . Kız çocuklannın da ayakları çıp lak ...Onlar ela çoban... oı;'llllu, k ı z lı bütün Azeri balalannın çıplak ayak ları keskin ta şla rla , dikenlerle delik, de ş ik olu yor, ka­ nıyor, kanlar sızıyor, sı zlıyor... Sosyalizmin cennet vaadiyle kandın lı p, zorla Sovyetlere katılan ve cehennem hayatı yaşatılan pis bir haraun güna h sız , masum çocukları arasında o da var.. Köylerinde okul olmadığı için komş u köyün mek tebine o da yalı n ayaklarıyla gidip geliyor.. Çıplak ayaklarınıza (1i


kurban A�eri balalan ... Kanayan ve sızlayan ayaklannıza kurban Müslüman balalan ... Üsıelik bürün bu eziyeti bir de babasız yaşamak zorunda kalmıştı. Çünkü onun babası Kadirkulu da, diğer binlerce Azeri halasının babası gibi Rusya ıarafından zorla Alman cephesine sürülenlerden ve geri dönme­ yenlerdendi! Çileli annesi Mehrinise ha"!m büyüıüyor yetim ''Bey''i, diğer k_ardeşleriyle birlikıe.. .Yokluklar içinde Ilk mekıep, orta mekıep derken, Universiıenin Arap dili bölümünden mezun oluyor. Kendi değimiyle iyi öğretmenlerin ellerinde yetişiyor, yaşlılann, özellikle annesinin, halk aşık­ lanrun de}�Ş ve masallanndan besleniyor ruhu ... demek ki ilim öğrenmek kadar, ilim öğreten öğretmenler d� önemli ... Çileler içinde büyüyen, halkına yapılan zulümleri gören, dinleyen ve öğrenen Ebulfez muallim bu esarete katlanılamayacağını kavrar, söyler ve tebliğe başlar.. Çok zorluklar çekmiş ve sistemin acımasızlığıru yakından görmüş olan annesi, oğlunun gittiği yolun başına iş açacağım hissedince yüreği titrer, daralır, kaygıya düşer... Çünkü ne fırtınalar görmüş, ne tipilere, belalara uğ­ ramış, günahsız yere kesilen ne başlara şahit olmuş kadıncağız .. Oğluna yalvanr, bu işlere karışmamasını ister.İmperyarun hiç acımadan köıülük yapabileceğini söyler.Zaten yapması da an meselesi ... Ama dinlemiyor azatlık sevdalılanrun "Bey!"i. Konuşuyor, anlatıyor. O konuştukça anasının yüreği daha da daralıyor.Ağlamaklı bir sesle kaç defa, "Bu şeylerden el çek! Seni tutuklayacaklar!" diye yalvarır . . . Ana y:ılvarmada.. . Oğul direnmede... Ananın korktuğu başına gelir ve " Bey!" tutuklarur. Mehrinise hanım Devlet Güvenlik Mahkemesinin önünde, yaşlı gözleriyle korkunç, zulüm binasına bakıp-bakıp ağlar... Sorgularna uzar, günlerce sürer... ana günler­ ce mahkemenin soğuk duvan dibinde gözyaşı dökerek bekler. .Anasının bekleyişinden habersiz olan Ebulfez muallim bunu öğrenince çok üzülür.. Annesinin görüşme talebini daha fazla geri çeviremez ve onunla görüşür.. Kadıncağız iki gözü iki çeşme, duvar dibinde günlerce yaş dökmesi yetme­ miş gibi yine ağlar, "Vazgeç!" der balasına. Ebulfcz elçibey iki sevdiği arasında kalır, iki ateş arasında kalır gibi; bir yanda anası, diğer yanda halkı ..Tercih yapmak kolay değil.. anasını seçerse davayı bırakacak, halkı seçerse anayı... Ona boşuna halkın "Büyük oğlu!" dememişler . Halkı seçer vi, " Bak anacığıml"der, " Senin kendin görü­ yorsun.Yüzlerce, binlerce aç var, dilenci var, ayağı çıplak var.Bunlar niye olsun? Bunlan kim yapıyor? Bunun suçlusu hükürnettir.Binlerce insanın kanı akıtıldı, haksız tutuklandı, öldürüldü, ne bileyim, savaşlarda mahve­ dildi, sürgünlere gönderildi, yetim bırakıldı.İnsanları bir lokma ekmek için yok ettiler. Golhoza işe gitmediği için hapsettiler. Senin kendin diyordun ki; filan ruhaniyi, filan ağayı, filan kesleri mahvettiler.. Peki bunları yapan kimdir bakalım? Bunu, bunlan bu kuruluş, bu sistem yapmamış mı.Bu ku­ ruluş yapmış.Ben de ona karşı mücadele ediyorum! .." Gözyaşlanru başörtüsünün ucuyla kurular anası ... ve boynunu büküp 68


kabullenir oğlunun sözlerini, " Haklısın! "der isini çekerek ve kaygılan­ nı yüreğine hapsederek.Ama yine de son bir ümitle:, vazgeçirebileceğini umup, " Ama bu kuruluş korkulacak kuruluşcur, seni mahveder!" der. Oğul, " Davamdan dönmem!" diyen bakışlanyla bakar anasına.l\leh­ rinise hanım son umudunun de eriyip, kaybolduj'.,'Unu görür, "Sen artık hallan adamısın!" der. Dört kelimeden kurduğu sözünün büyüklüğüne bakar mısınız? Devam eder: "Allah'ın adamısın! Seni Allah'<t emanet ediyorum! Şimdi kendin bilirsin.Arak senin işine kesinlikle kanşmapcağım... " Oğlunu " Allah'ın adan'ıı l'', " Halkın adamı!"ilan eder anası. .. Bu ne demek, "Hakkın adanu!"demek. ·Bu ne demek, " Dava adamı!" demek. Bu ne demek, " Azatlık savaşçısı!" demek. Büyük görev... Eh, halkın " Bü­ yük Oğlul"na da büı<iik görev düşer. ..Ve anası "Halkın adamı!" ilan ettiği oğlunu, emanet edilebilecek en emin kapıya emanet eder: ı\llah'a! O eıı muktedir güçtür.. En iı� koruyandır.. Mülkün sahibidir. . Aruk oğlu.na engel olmayacak, ayak bağı olmayacak· ve dua edecekti .. Sonra mı? Tucuklanır ve mahkeme mrafından bir daha ·.'l\lilliyetçilik!", ·�ntisovyetçilik!" yapmaması için uyarılıp serbest bırakılır, kendisini dü­ zeltmesi için alu ay süre tanınır... Şimdi azatlık meşalesini alevlendirmek için serbestti. Ala av . da kısa bir süre de@cli.Çalışmalanna hız verir ve süre sonunda bu işlerde n d çekme­ diği görülünce son kez ikaz edilir. Devlet Güvenlik Kurumunun ajanları şimdi daha sıkı takibe koyulur. O da rnkıik cleğişıirir, tebligaılarını dersler­ de de@ de, teneffüslerde yapmaya başlar, gruplar, cemiyetler oluşcurur ,.e çayhaneler, cemiyetler onun sohbet alanı olur. Bütün bunlar üniwrsitc çev­ resinde cereyan etmektedir. Halk henüz onun kendisinden ve faali�·etinden yeteri kadar haberdar değildir. rik.irleri üniversite hudutlarını taşınca, halk arasında, "Bey diye biri varnuş!" , "Sisteme kafa cunıyormuş!", " /\z3tlık is­ tiyormuş!" gibi söylentiler kulaktan kulağa yayılmap başlar. Tabii ki bu ku­ laklar arasında KGB'nin de kulağı vardır. Yine çağrılır, ikaz edilir.Bey yine taktik değiştirir ve sohbetlerinde Azerbaycan tarihi, kültürü, _şark siyasetini anlaor. Meselıi, Hinclistan'daki, Arap ülkelerindeki rransız, Iııgiliz sömür­ ·geciliğinden bahseder, sonra usrnca o ülkclcr� eki şartlarla, ı\zerbaycan'daki şartlan kıyaslar, demek istediğini yine der.. Oğrencileri, 1 nl{iliz ve Fransız sömürgelerindeki halklann perişan durumlarının aynısının Azerbaycan'da da mevcut olduğunu görürve Azerbaycan'ın da siimürgc okluğunu anlar­ lar. . Mesela, İngiliz sömürgelerindeki okulların koridorlarında böceklerin, farelerin cirit atnklannı söyler, öğrencileri hemen kcn(li okullannın ko­ ridoclannda da farc:lerin cirit atuklarını görüp, onun ne demek isteclif,� ni

anlarlar.Yine İngiliz sömürgelerindeki çocukların ayakknbısız dolaştıkbnnı anlaor, öğrencileri Azerbaycan'da da çocuklann ayakkabısız dolaştıklarını görüp, sömürge şarrlarıııın kendi ülkelerinde de mevcut oldu�'l.ımı anlarlar: Azerbaycan da Rus sömürgesiilir! Ebulfez Beyin talebeleri bu mesajları anlıyordu da, KGB aj.ml:ırı anla mıyotlar mıydı? Nitekim çok geçmeden ad:ımbnm üniversiteye !{<İn<krip,

el''


üniversitenin dekarunı sıkışarular, F.bulfez Muallimin kulağını çekmesini isterler. Bir üniversite yöneticisi ne yapar? Bir okumuş insan, bir bilim adamı bu kaba tehditlere boyun eğer mi? Eğmez.Ama"söz konusu olan yer sömürge ülkesi ise eğer, dik duramaz! Karşı koyamaz!.,. Muallimi çağırır odasına, " Bu işten vıızgeç!", "Bir iki yazı yaz, hareketlerinden dolayı özür dile, mesele kapanıp gitsin!"der. Muallim bey, hallwu katleden sömürü sisteminden özür dileyecek adam mı?: " Özür dilemesi gereken Rus imperyasıdırl" deyi karşılık verir. Dekan onu ikna edemeyeceğini anlar, " Ben sana yardım etmek istiyorum, ıuıuk­ lanrnanı istemiyorum!"der. Tutuklarunasını istemiyormuş! yahu, bu halk yetmiş yıldan beri toptan ıuruklu zaten. Ebulfez bey bir ara, "Peki, benden ne yaz mamı istiyorlar?" diye so[Qf. Dekan ümitlenir, gözleri parlar: " Türkiye'yi çok methediyorsun! Bundan vazgeçmeni ve Türkiye aleyhine bir makale yazmanı!" TelıJife bak! ''Bey'' ustaca, " Ama ben Türkiye hakkında yazı yazamam. Çünkü Türkiye üzerinde ihtisas sahibi değilimi" der. " Ama Türkiye tarihinden ders veriyorsun!" " Bunun konumuzla ilgisi yok!" " Canım, makaleyi yazmışlar.Sen sadece imza atacaksın!" " Asla!" " O zaman sosyalizmin müspet yönlerini, ne bileyim, ilim, falan konu­ lannda.Bu yazılar da hazır.Sen sadece imza atacaksın, biz bu yazıyı Bakra­ beçi, Pravda v.s gazetelerinde yayınlayacağız.Böylece mesele kapa.nacak!" Vicdarunı satarılar için ne kadar basit! Yetmiş yıl boyunca halkını inim inleten sosyalizmi methedecek, alana imza atacak! Ebulfez Elçibey'in yüzü öfkeden kızarır, hiddetlenir. Turuklanmamak için, mev'ki, makam, şan için Türkiye'sini kötüleyecek, Yetmiş yıldan beri halkına cehennem azabı çektiren sosyalizmi övecek adam mıyclı?Sert bir şekilde: " Olmaz!" diye karşılık verir. Dekanın ümitleri söner: " Don Kişot durumuna düşebilirsin"der, bu sefer. Sonra önündeki masayı göstererek: " Bu masa büyüklüğündeki bir değirmen taşını kaldırabilir misin" diye sorar

.. Kaldıramam!"

" Peki, niye o zaman onun altİna giriyorsun?" Bey kızar: " Onu kaldırmaya gücüm yetse de, yeanese de, beni ezse de, czmese de alana girmeliyim!" " Ben de bundan sonra sana yardım edemem.Sonra pişman olacak­

sın)" " Zaran yok.Bırak ben pişll1211 olayım. Bu benim yolumdur"! Sonra, "Hoşça kail"

der dekaruna ve odasından çıkar. O elbette Don

yalnız kalmış, işkencenin her Kişot değildi. Ezilmiş, soykınma uğwnı,, '

70


çeşidine tabi tutulmuş halkının hakkını savunmak, a?.atlığını isıemek, de­ mokratik in san haklannı talep etmek nasıl Don Kişoı'luk olurdu? Sisıcmin onuı kıncı tekliflerini reddeden muallim beyi tutuklayıp götürürler.62.mad­ de ile "Milliyetçilikl", 88. madde ile "Devlet aleyh.ine ra?.ılı ve sözlü böh­ ıan!" suçlannı işlemekten itham edip, 1 975 ı1lının ocağında, Karabağ'daki taş ocağında, adi suçluların arası nda , iki sene çalışma ce zas ı na çarpcnrlar. Onu bu şekilde ıslah edeceklerini düşünürler.

Bir ilim adamının kalem tutan ellerini taş parçalarını tutup. kamyonlara taş taşımaya mahkum .etmekten utanmayan sosya lizme methiı•e nzmak ha?! Üniversitedeki arkadaşlan, talebeleri üzülürler.Asabileşirler. Halk h:il:i yeterince olup bitenlerden haberdar değildir. Aşık çile çekiyor ama, seı•gi­ linin haberi yokl Onu taş ocağında da rahat bırak!'lazlar.Düzmece bir kavga ayarla�1p, öldürmeyi planlarla ama, ı�ğit bir el, bıçak tutan hain eli haı·ada yakalar ve suikast gerçekleşmez. Muallim artı k taş ocağını üniversiteye çcı·irmiştir, onun payı na düşen taşlan mahkumlar caşır, o da akşamlan, boş Yak.itlerde onlara bir şeyler anlatır, sorularını cevaplar, onları eğitir ve iki �ıl gelip ge ­ çer, tahliye olur.Doğruca çalıştığı ü niversiteye müracaat ederek, görcı·ine başlamak ister.Üniversite Rektörü onu karşısında görünce şaşı rır : " Haal"der, " Dünyaı1 kanşnran o ad am sen ınisi n? Benim bu n larda n haberim olmamıştı.Sen olduğunu bilmiyordum .." Bey de: " Zaten işin belası da budur ki, ünive rsi tenin hocası nıruklaruyor Ye bundan rektörünün haberi olmuvor!" Rektör emeklilik günleri yakİaşmış, yaşlı biridir.l\luallim beyin yüzüne uzun uzun bakar: " Sen Şarkşinassın, yani doğu kül türü nü biliyorsun.Güçlü olursan her şey seninle olacak, güçsüz olursan, kanunsuz sayılacak. suçlanacaksın. Seni ezecekler.Bu sözümü aklında tut." der. Muallim ber, ondan sadece nasihat alır ve Şarkiyat enstitüsüne gider.Orası da ıeınbihliı.İir, sistem ikaz etmiştir. çekinir, işe başlatmaz.Mazeretleri açıkar:"Başımıza bela almak istcmiyo­ ·

·

·

ruzl,,

Sonunda El Ya zmaları Enstitüsü'nde işe a�nır. Bu okulun müdürü de nasihatta bulunur:" Burası üniversite değil! El yazmal:ırı enstitüsüdür. Ge­ leceksin, el yazmaları üzerinde çalışacaksın, cı· inc döneceksin!" Ebulfez bey de uzun bir süre işiyle ilgilenir.Boş vakitlerini oğlu Er · turgut ve kızı Ç ilenay ile geçirir. Faka t içi rah:ıt değildir. Daha fazla da­ yanamaz, ajanlann rakip cttikl.:ri eski talebe le rin in yerine, yeni ıalebclerlc temasa geçer ve sohbetlerine baş la r. .. İşte, şair milletvekili Aza t bqin sordu[:,'\ı "Bey!" bu :ıdamdı...

İşte, buraya kadar anlatılan h:ıyauyla "Bey!" bu adamdı ...

Atabala'nın konuştuğu ve tunıklandığı geceye kadar ki Bey, bu mual­

limdi... Hilıi üniversite:

ve El

Yazmaları Enstitüsü çcYresinclc, h:tlkııı azatlık 71


yolunun taşlaruı.ı döşemekle, mcşaleyi tutuşturmakta, tek tek yürekleri ha­ zırlamakla meşguldii.Adeta hili kapalı kapılar arkasındadır, sur içindedir... Sur dışında, sistemle haşır neşir olanlar, sistemle beslenenler, mevki, rİıakam peşinde olanlar ondan bihaberdir. Uğrunda çile çektiği, tutuklandı­ ğı, mahkum edildiği halkı da öyle...

72


*

u SEN KÖLESİN GAZİ!

Gören de zannedecek ki , bu sıvası dökülmüş duvarl:ırıyb. bu cahıalan çürümüş pencereleriyle, bu bir tekmeyle _de,· rilcce k kapmyla küçücük evde, sisteme başkaldıran b ir ordu saklaruyor. iki zırhlı araç, bir cip \'C üç oıomo­ bilde n oluşa n bir baskın timi s irenler çala-çala, hı7.la gelip küçük, d ökü ntü, ahşap evin kapısı önünde durdular ve içlerinden fırlaya n elleri oıomatik si­ lahlı , mas keli adamlar evin dört yanını sardılar. iki zırhlı araç yan pna e,·in kapısı önünde mevzilendiler. En son cipin kapısı aç ıldı ,.c iç inde n ç ık an kara gözlüklü, iri kıpm bir adam yak laşıp çürük kapıı1 yumruklaı.l.ı: - Açın! Açın! KGB ajanı şef Ermeni J\rıin'den baş kası değildi kapıyı dö\'cn öfkeli adam. Daha sonra yaruna gelip dikilen ikinci adam da şd lvano\'iç'ıcn ba şkası değildi. İçeriden cevap veren olmayınca Artin daha scrı ve daha öfke yle \"Ur­ maya başladı kapıya. Zaten ayakta wr duran kap ı menıeşckrinden sökülüp yere düşecek gibi sarsıldı. Şefin, "Açın! bağırtısı yeniden y;ın kıb nı.l.ı dar sokakta. Civardaki komşu evlerin pen cerelerinden meraklı baş la r uzandı dışanya ürkek ürkek. Korkusu ağır olanlar da p,·rdclcr arkasından bakmaya

başladılar.Yaşlanmış, çerçevesi yank yarık ol muş, mavi boyası solmuş :ısır­ lık kapının ardında yorgun bir ses du)'l.lldu sonunda:

- Geldim! Geldim! Kapı sallanarak açı ld ı ve sol kol1tıı'.,'Unun altındaki değneğe ,byanarak ayakta duramaya çalışa n, sol bacağı kesik, yetmiş yaşlarımla ihtiyar bir adam göründü. Karşısında durmakta olan iri kıyım kara gözlüklü öikdi

7.1


Ermeni şef Anin'e, Rus şef İvanoviç'e, kapı önünde ruırnlulan eve çevril­ miş zırhlılara, evin etrafını sarnuş silahlı maskeli adamlar.ı şaşkınlıkla baktı, soğukkanlı bir şekilde: -Buyurun! dedi. Şef Anin ofkeyle: -Hain oğ!!ll" nerede? !fey:ip ihtiyan göğsünden iterek sırt üstü yere yıkıp içeri daldı. Şef lvanoviç ve diğer ajanlar da adeta düşürüldüğü yerden kalk­ maya çalışa.ri ihtiyan çiğneyerek onu takip ettiler.. Küçük !W:İn, küçük odaları didik didik arandı.Eşyalar yere devrildi, evin altı üstüne geıirilcli.E't'in ihtiyar .kadını Gülebeıin hanınun �aşkın b'akışlan arasında köşe, bucak darmadağın edilerek arandı.Evde ihtiyar adamdan ve kansından başka . kimse yoktu. İhtiyar adam hala kalkıp eve gelemediğinden şef Arıin kadın� cağızın omuzlanndan tutarak sarstı: - Nerede? diye bağırdı. Kadın şaşkındı: - Kim nerede? diye sordu korkuyla. - Piç oğlun! Gülebeıin hanım tepki gösterdi: - Benim oğlum piç değil! - Dır dır eane! Oğlun nerede? - Bilmiyorum. Kaç gündür eve gelmedi! - Yalan söyleme! Bu sırada ihtiyar sakat adam da eve gelebilmişti: - Doğru söylüyor.Oğlumuz kaç gündür eve gelmedi.Biz de merak edi­ yoruz. Hem onu niçin arıyorsunuz? - O bir rejim düşmanı! Sen de bir hainsin.Hainin babası da haindir! İhtiyar adam Sol göğsünde taşunakta olduğu Lenin nişanını göstere­ rek: - Ben hain olsaydım bu madalyayı vermezlerdi! dedi, rejimi korumak için vatanımdan binlerce kilomeıre uzakta savaştım ve bu uğurda bacağım­ dan oldum.Siz ise cephede savaştığım faşist Alman askerlerinden daha vah­ şice yere yıkıp göğsüme basa basa evime girdiniz.Sizi şikayet edeceğimi KGB şefi pis pis güldü: - Kime şikayet edeceksin? -Devlete! Anin kirli san dişlerini göstererek gülüp, arkada� İvanoviç'e baktı: -Duydun mu? Bizi devlete şikayet edecekmiş! Sonra savaş kahrıımaru ihtiyar Azer'in omuzlanndan tutup sarstı : - Ulan, devlet biziz, pis Türk! diye bağırdı, ağzından tükürükler saçarak. Sonra pis elini uzaap, ihtiyarın g�ündeki kırnuzı şeritli lenin madalyasını kopardı, alaycı bir sesle: - Ve madalyanı geri alıyoruz! Şimdi oğlunun nerede olduğunu söyle, dedi - Bilmiyorum.Bilsem de söylemem zaten! 74 ·


- Ben söyleunesini bilirim! Öteki bacağını da kırmadan söyle. - Bilmiyorwnl -Demek bilmiyorsun ha? Ama biz senin vatan haini Yüzbaşı Atabala'nın .oğlu· olduğunu biliyoruz! - Madalya ·verdiğiniz zaman onun oğlu olduğumu bilmiyor muydu-

nuz?

- Susl Siz aile boyu hainsiniz! Şef onu konuşruramayacağıru anla}�nca adamlarına döndli: - Bunu merkeze alınl diye emir verdi. Sovyetlerin övünç madalyalı savaş gazisi irile, kakıla, hakare tler içinde evinden çıkarılarak, komşu evlerin pencereleri nin perdeleri arkasındaki İn· sanlar ile sokaktan gelip geçenlerin meraklı bakı şla rı arasında, araçlardan birine bindirilerek KGB merkezine götürüldü. Geride korkunç baskın ti. minin dehşet saçan korkusu ile, evden dışan çıkıp, kocasının götürülüşünü gözyaşı içinde izleyen Gülebeıin hanımın hıçkınkları kaldı. Sistemin yüreklere korku salan ajanlan defolup gidince komşu evl erden çıkan kadınlar, etrafında toplanarak onu tese lli etmeye çalışalar.


*

u Vatan ipn diinyada tek varlılelan olan canlannıfada edenler, gepm derdıjle çam11r/11 sok.aklan adımlarken . . .

Bağ evine getirilişinin altına günüydü. Aıabala kendine gelmiş, derin uykunun kucağından kurıulmuş, Gökçe dayısının şifalı ilaçları acılarını dindirmiş, yüzündelci, göğsündeki, ellerindelci çürük ve morluklar kayboyl­ maya başlamışa.İlk geceden sonra, gece kendi evine gidip, gündüz bwaya gelen Çilenayın güzel yüzü gülmeye başlamıştı artık.Sevdiği genç iyileşi­ yordu. Aynca namaz surelerini öğrenmiş, namaz kılmaya başlamışa.Bunu heyecanla arılara Atabala'ya. Atabala'nın altlı anne ve babasındaydı: - Şimdi beni çok merak etmişlerdir, dedi birden, Onlara nasıl haber vereceğiz? - Ben gider anlaanm.Zaıen olup biteni bilmeye de hakları var! Sonra ayağa kalka, dışarı çıka cipe adadığı gibi, dışarıdan büyülü cazi­ besiyle insaru kendine çeken Bakü'ye doğru hızla sürdü. Azer beyin evi, şehrin güneybaasında, yarı gecekondu, şehirle, kırsal alan arasında, sefaletin hüküm sürdüğü yoksuJ. bir semttey.di. Zaten hayaan lüksü kahramarıların değil, savaş kaçağı, vatan ve millet tasası çekmeyen sütü ve karu bozukların­ dı. Vatan için canını esirgeyerıler; vatarun balını, kaymağını yerlerdi.Üstelik buyurgan, yöneten, tepeden bakandılar..Vatan için dünyada tek varlıkları olan carılannı feda ederıler ve fedaya hazır olarılar ise, sabahın sisli, puslu, rutubetli havasında geçim derdiyle çamurlu sokakları adımlarken, bu im76


tiyazlı zümre birbirlerinin sağlığı na kadeh kaldırdıkları eğlence gecelerinin sonunda uykuya geçer, gün ortasına kadar yaıar, kalkııklan zaman da kuş sütü eksik kahvalalarını yapıp, çarklarını döndürmeye giderlerdi. - Lanet olsun! diye söylenerek, tabiatın sai bağrından, şehrin kasvetli semtine doğru direksiyon kırdı, birkaç çamurlu, çukurlu, su birikintili, çöp yı�nlı sokaktan geçtikten sonra, birkaç saat evvel kızıl impcrya istihbaraa­ nın taaruzuna uğramış evin önüne geldi, arabadan indi, darbelerle sarsılmış çilekeş kapının tokma�nı tıkırdata.Uçuk ma'� boyalı sefil kapı zil lüksüne kavuşamamışa, kavuşamadan da devrilip gidecekti zaten. Çok geçmeden kapı açıldı.Ağlamaktan gözleri kızaran Gülebetin hanım, Çilenayı karşısında görünce hıçkırarak boynuna sanldı: - Çilenay! Kızım! Kızcağız kötü şeyler olduğunu anladı hemen: - Ne oldu? - Daha ne o lsun? Atabal:un yok.Azer amcanı götürdüler! Atabala'nın niçin yok olduğunu biliyordu da Çilenay " ı\zer amc:ını götürdüler!" sözüyle endişelendi: - Kim götürdü? - Ne bileyim? Elleri silahlı, maskeli adamlar geldiler, evi aradılar. Aı:abala'yı sordular, bulamayınca da Azer amcanı tutup götürdüler.Sen Aı:abala'nın nerede olduğunu biliyor musun Çilenay? Başını belaya nu sok­ tu? Şimdi nerede? Kaç gündür niye eve gelmedi? Onu niye arıyorlar? Çilenay her şeyi a nlam O anlatukça kadıncağız ağladı, dövündü, söy-

lendi. Sonra da: - Şimdi ne yapacağız?diye sordu.

Çilenay soğukkanlı bir şekilde: - Sen bir şey yapmıyorsun! eledi, zaten ne yapabili rs in ki? Yapılacak ilk şey Azer amcayı onların elinden kurrnrmak.Bcn şimdi gitmeliyim Güle­ betin teyze. -Sen bilirsin kn:ım.ı\ma beni habersi7. bırakma. ı\t:ıbala da şimdi her nerede ise, eve gelmesin! - Tamam Gülebctin teyze

Çilenay hemen a rabası na bindi, geldiği sefalet kü çderin de n gerisin geriye döndü. Bağ evin e iyi haberle dönmemişti Çilcnay. Üzüntüyle: -Azer amcayı tutuklamışlar, dedi. - Kim tutuklamış? - Annenin a nla ttığına bakılırsa KGB ajanbnl Bu sırada şair Azat bey ile oğlu Şamil de ellerinde yiyecek pakcılcriyl� içeri girdiler. Çilenay durumu onlara da anlattı. Azat bey öfkeyle:


- Alçaklar! diye söylendi. Şamil: - Şimdi ne yapacağız? diye sordu. Şair kısa bir an düşündü. Sonra: - Yürü Çilenayl Gidiyoruz! dedi. Çilenay şaşırdı: - Nereye? - Babana! - Babama mı? - Evet. - Ama babam .. - Korkma ve her şeyi bana bırak! Gökçe dede, ikinci dünya savaşından beri göremediği yeğeninin ıam izini bulmuşken onu yine görememe endişesiyle: -Bizi de haberdar edin, dedi. - Tamam Gökçe dede! Çilenay cipi çok hızlı sürüyord1.1.Şair yavaş gittnesi için ikaz etti. Sonra da: -Eğer baban bu arabayı nerede kullandığını öğrenecek olursa deli ola­ cak! deyip güldü. Ama bana kalırsa baban o kadar da nemrut değili İçinde bir şeyler kalmış. Vatana, millete o kadar da tepeden bakan değil. - İnşallah öyledir! Cipi hızlı kullanarak şairin yüreğini ağzına getiren Çilenay, kazasız, be­ lıısız parti binasının önüne gelip, arabayı park ettiğinde şair rahat bir nefes aldı. Merdivenleri çıkarken: - Baban ne derse desin, sen karşılık verme, bana bırak! diye tembihledi. Azat bey, Allahverdi Guluyev'in kapısını tıkırdatıp, karşılık beklemeden içeri girdi. Azat beyi. kendi kızı ile birlikte karşısında görünce şaşırdı: - Hayırdır? diye sordu. - Pek hayır değil! dedi şair. - Ne oldu? - D2ha ne olsun? Aklım almıyor! İnanmak zorl Bir skandal bul - Yahu, otıır hele! Sakin ol.Yine deliliğin tutmasın! Neyi aklın almıyor? Neye inanmak zor? Skandal olan ne? Otur ve sakin sakin anlat. Sen de otur Çilenayl Azat bey en yakın kolr+ oturup: . - Azer beyin tuı:uklanına emrinden haberin var·mı? diye sordu. - Azer bey de kim? Ne tuı:uklanması? ·

78


- Yani bir şeyden haberin yok!

- Yok ıabii.Bir de ne olduğunu bilsem? - Bir şeyden haberin olmaması daha köcii! Köı:ü olan şu ki, Sovye tl e r için h ayacı ıu ortaya koyup, bu uğurda bir ayağını kaybedip, gazi olan ma­

dalyalı bir kahramaıun tutuklanması! Bundan körü olaıu da, senin savaş kahramanı bir insaıun tutuklaıuyor ve yönetici olarak senin bunda n habe­ rin yok! - Kim bu A2er bey? Onun tutuklanması niye seni bu kadar ilgile n di riyor? - İlgilendirir! Seni de ilgilendirir! - Beni niye ilgilendiriyormuş? - Bu savaş gazisi, kaçınlan gencin babası ! Evini basnu şla r, darp edip götürmüşler. - Benim bundan haberim yok. Allahverdi Guluyev birden kızına döndü: -Sen niçin geldin kızım? Hayırdır? Azar bey hemen: - Çüenay ile birLikte geldik!dcdi. - BirLikre mi geldiniz? İyi ama niçin? - Bu mesele kızııu da ilgilendiriyor çünkü! Sekreter yardımcısı repeden tırnağa dikkar kesilip şalli ıı yüzüne baktı: - Seni anlamakta her zaman zorluk çe kiyoru m Azar! .'\çık açık ne ol -

duğunu anlatsan olmaz nu ? - Anlatayım o zaman. Kızın da bu i�in içinde! - Nasıl bu işin içinde? - Atabala'nın kaçınlmasını planlayanlar arasında o da var!

Allaverdi beyin gözleri karam gibi o ld u, bakıp kaldı.Sonra: - Benim kızım o sersen!)� kaçıranlardan biri mi yani? Koca Komünişı Partisi Birinci Sekreter Yardımcısının k17.1, si st emin düşmanı olan bir ser­ serinin suç ortağı mı yani?

- Öylel Allahverdi bey hiddecceıı kıpkırnuzı kesildi. Kafasına balyoz yemiş gibi sersemledi, kulakları uğuldadı, gözleri karardı, başı döndü ve kolıuı::,'\ına yı�p kaldı. Çilenay aıılıp babasının elinden nıttu:

-Babai Azat bey de masan ın üzerinde bulunan kolonya şişesi ni alı p, aı·kad:ı­

şanın ellerini, şakaklarını oğuşturdu.Sckrcrcr yardımcısı kendine geli r gibi

olunca da: - Sakin ol yahu!dedi, bunda bu kadar telaşlanacak

ne var?


Tabii sözün gelimi, onu sakinleştirmek için böyle söylemişti ama, as­ lında bunda çok şey olduğunu o da biliyordu. İşin iyi yaru bunu kendilerin­ den başka kimsenin bilmiyor olmasıydı: - Merak eane, dedi, bunu bızden başka kimse bilmiyor.Şimdi kendine gel de konuşalım. - Ne konuşacağız? Kızınun bana ihanetini mi? - Ne ihaneti? Aslında kızuu tebrik eanelisinl O bir vatanseverin yapması gerekeni yapmışcır. - Vatanı sevmek ona mı kaldı? Ailemizi mahvedecek. · - Milletinin mahvedilmiş olması umurunda değil mi peki? - Değil.Ne olmuş milletime? Ne olmuşsa da olmuş, bana mı kaldı tasası? - Sana kalmasın, bana kalmasın, ona kalmasın, kime kalacak peki? - Kimseye! Herkes işine baksın. - Yani köleliğe boyun eğelim öyle mi? - Bu ülkede kimse köle değili - Ülkenin ı:amamı köle! Ruslann kölesi olduğumuzu inkar mı edeceksin Allahverdi? - Ruslar bizim dosnunuz. Onlar da bizim gibi Sovyerlerin bir parçası! - Onlar Sovyerlerin parçası değil, kendisilSonra kafirden dost olmaz biliyorsun. Her ne ise, bunu sonra canışınz.Şirndi ne yapac�, onu ko­ nuşalım. O gaziyi onlann elinden kurtarmalıyız. Git Sekreter ile konuş. Sovyerler uğrunda caruru ortaya koymuş bir kahramanın tutuklanıp, götü­ rülmesi sistemin itibarına gölge düşürür! Bunlan anlat, ikna et işte. - Oğlu bir Sovyet düşmanı olsa da mı? - Yahu adamın ne suçu var? Onun bir şeyden haberi yok ki. Senin olmadığı gibi! Şimdi kızırun işlediği bir suçtan dolayı seni de tutuklayıp görürseler hoşuna gider mi? Azat bey ince noktadan yakalamıştı.Allahverdi bey ayağ.ı kal.ko: - Gidip Sekreter ile görüşeyim, dedi ve kapıyı öfkeyle açıp çıkacakken başuu çevirip kızına baka: - Seninle sonra görüşeceğiz küçük hanım! diye azarladı. Azat bey, Allahverdi Guluyev'in arkasından bakıp, gülümseyerek: - Ucuz arlacağız galiba! dedi Çilcnay'a. Çilenay ses eanedi.Hiç ümidi yoktu. Akşam evde savaş çıkacaktı.

80


*

u - "Oğul babayı, baba oğulu, yeğen dayıyı, Jayı yeğeni, kız anayı, ana kızını ihbar ediyo rsa, oğlun işlediği suçtan babasını, babasını Ja işlccliği suçtan dolayı oğlunu suçlayamayız, dedi.Bu Sovyeı \"amndaşlarının sisıcme sadakatini za)�flaı:ır. Kaldı ki Azer bey itimada l ayık görülmüş ki kcnıfüin c Sovyetlerin en büyük maılalyası olan " Yoldaş Lenin ınaılalyası!" verilmiş. Hana, " Lenin madalyalı bir savaş kahramanının oğlu rejim karşın olılu!" söylentisi rejim karş ı tlarının elinde propaganda malzemesi obrak Ja kul­ larulabilirl" diye uzun uzun a nla a p, ikna ermeyi başardı sckrcıcnni . .-\Jlah­ verdi Guluycv.0 da KGB Başkanını telefonla arayıp, sa\'aş gazisi .-\z<:r beyin serbes t bırakılmasının iı1 olacağını anlatmaya çalıştı. KGB baş bn ı tereddüt içindeydi: - İ yi ama, orıada bir olay ve faili var! Je,li ıelcfoncla. Sckrcıer heme n : - Bunun da kolayı var, diye karşılık verdi, suçlu, m ada lyalı kahramanı· mızın daha çocuk sayılacak ya şta çocuğu olduğu için, onu doı'tnıd:ın C<"Za­ landırma yerine, babasının üstün hizmeti de göz iinünc alınarak, bu sefer· lik ikaz edilir, bir daha bu tür davra nış la r da bulunmaması şamyla scrb,·�ı bırakılabilir! Telefonda, " B il ıncm ki!" diye söylendi başk an. Sekreter basımlı: - Ayrıc a onu hapse atına yerine şartlı salıvcrirsck, hem diğer b:ığl:ınıı­ larını öğrenebilir, hem de si sı c mimizin ne bdar hoşgörülü ı ıkluğuııu da gösterme fırsatını bulmuş oluruz. Sovycılcr Birli�·i Başkanı Corb:ıço\" \ın . " Yeniden yap ı lanm a!" politikasına da uygun ıılm bu. l),·mnkrasi,[,·n. şef. �\


fallıkıan sözde bahsedilmemiş olduğunu göstermiş oluruz." - 1yi ama çocuk elimizde değil ki! - Doğru. Ama ailesine garanti verirsek onu teslim olmaya ikna edebilirler. Biz de suçluyu yakalamış, affederek serbest buakmış görünürüz. - Suçlu teslim olur mu peki? - Samimi olduğumuza ikna edebilirsek olur! - Tamam o zaman.Ben de o adamı serbest bırakmalan için talimat vere\-'Ull.. -· Şey, emir verseniz de sekreterliğe getirseler.Böylece hem gönlünü alır, hem de oğlunu teslim etmesi için iknaya çalışırız. - Tamam, anlaşıık. Hemen talimat veriyorum. -Tamam yoldaş başk:ı.n! Sekreter telefonun ahizesini yerine koydu ve yardımcısına dönerek: - Tamam, dedi, onu serbest bırakıp buraya getirecekler.Arak bundan sonrasını sen halledersin.Oğlunu teslim eanesi için ikna et. - Başüscüne! Allahverdi Guluyev sevinçle çıkıı odadan ve gidip İ)� haberi verdi. Yanm saat sonra Allahverdi beyin odasındaydı Azer bey. Sekreter yardıması, kolruk değneğine dayarunış, ayakta durmaya zorlanan Azer beye dikkatle bakıı. Azat beyin de ondan farkı yokru. O efsaneleşen gencin ba­ şaşkınlığı üze­ bası demek şu karşılarındaki tek ayaklı adamdı ha? Sonra rinden aııp ihtiyar adamcağıza yer gösermeyi akıledebildi Allahverdi bey: - Buyurun, oturun! Azer bey orurduktan sonra Azat bey yaklaşıp elini uzattı: - Merhaba! dedi, Ben Şamil'in babasıyım! Azer bey dikkatle başını kaldınp ona bakıı ve gülümseyerek: - Memnum oldum.Şamil sizden bahseımişti!dedi. - Öyle mi? - Evet.Sizi de tanıyorum gıyaben, sekreter yoldaşı dal Allahverdi Guluyev şaşkınlıkla bir Azer beye, bir Azat bey baktı.Son· ra: - Maşallah! Bir bizim bir şeyden haberimiz yokld.iye söylendi kızına kız­ gın kızgın bakarak.Sonra hemen konuya girip, durumu anlattı ve: - İşte böyle, dedi, oğlunuz gelecek, teslim olacak, yargılanıp, serbest bırakılacak! - Şey, birincisi şu ki, nasıl güvenelim? İkincisi de şu ki, oğlumun nerede olduğunu bilmiyorum! - Ben size kefilim! Bu bir fırsarl Hepimiz için iyi olacak.Bana güvenini Zaten başka çareleri de yokru.Azer beyi alanalan Azat bey ile Çilenay hemen bağ evinin yolunu ruttular. Bu sı.rııda güneş batı ufkunun üzerinde gündüze hoşça kal demek üzefeydi.Eıraf yavaş yavaş akşamın kızıllığına bürünmeye başlamıştı. Az sonra da ufkun arkasına kaydı ve akşamın ka­ ranlığı dünyanın üzerine çökmeye başladı. Akşamın bahtı karanlıktı ama bizimkilerin şimdilik aydınlık gibi görünüyordu. Atabala'yı götürüp Allahverdi Guluyev'e teslim ettiler. O da alıp KGB

82


Merkezine göriirdü.Orada ifadesi alındı, ikazda ve nasihatta bulunuldu ve ifade zapo imzalacılıp serbest bırakıldı. Bu işler olurken Şef Ermeni Aı:tin'in kin dolu bakıştan sürekli Atabala'run üzerindeydi. Elinden gelse onu oracıkta paramparça edecekti. Allahverdi Guluyev Aıabala ile geri döndü.


*

u l\.tıl'fl (1kıl11111z!•' leim bilir letıf.Ytlmiı mı" d11/ıo slirrr /111 11a/,ıd.. Gülcbctin hanım hem oAluna, hem kocasına kavuşmanın sevinci içiıı­ derdi.Oğlunun serbest bırakıldığına h:il:i imınnmıyor ve ııcılcnsc içinde bir korku hissediyordu. Yüreği tİUC)'crek: -Bak, oğlum! dedi, bu impcryanın şakası yoktur.Vicdanı yoktur, insafı yoktur.Acımaz! A rtı k Lıu işlerden vazgeç. nıruk kimsesiz Lı:ışımızı dolamlı­

ralım.

Soğuk bir sessizlik çökıü küçük evin küçük odasına. Kadın cevap ver­ me)·cn oğluna Lıakıı sessizce.Aslında onn hak veriyordu. <;ocukcnğııı Rus­ l ara bedduasını duya duya bürümüştü. Anasının giııli gizli ağlayışlarının. bahasının cepheye gönderilişinin ve bir ııyaflını kaybederek geri dönüşünün suçlusu olarak görmüşıü Rusları ve üylcydi. Şimdi büyümüş, delikanlı ol­ muş, mektepli olmuş ve içimle buluncluklan acı ve sefaletin yalnız kendi ailesi için dcAil, hemen hemen bütün aileler için söz konusu olduı"tunu giir­ müş ve kini, k ızl(l nhılJ bir ka t daha arımıştı. Bu vahşi, gasıpkar impcryaya kin duymamak, düşman olmamak'için ya insan olmamak, yn Ja saıılmış olmak gerekiyordu. Bütün analar ve bütün oğullar hep bu kn hro lnsı tercihle karşı karşıya kalmanın bnhtsızlıı�ını yaşıyordu bahtsız ülke Azerlıaycan'da. Ana mı? Vatan mı? Anaya kulak asılsa, sisteme: başkaldın olmayacak, hak-


sııılıklar sineye çekik·cekıi. :\ıı:ıy:ı iıiru nlil"· · :ııı;ı iıziıkn·kıi. ;\ııı;ı "''111:ık· in ne zamana k:ıd:ır siircn·kıı hu ki'oldik; \'"ıını� l'ıld:ııı lwrı hiiıiııı lı;"kı ve :tcınınsı".lığ•yla siirl'O hu c:sarL"I su�1nakl:ı. 'l'"İ/ k�ılm:ık!:ı \'Ol\ olın:ızdı

ki. Knrşı çıkıhn:ızs:ı kim hilir d:ılı:ı k:ıç wııııı� "'"" '"r<·.. ·kıi · ,,.·ıl;ır, l...: :ı"ı çıkrn:ık ı:ıın:ıın d:ı, nasıl ul:ıcıkıı hıı� lliı: o.L:ul. hirl;:ıç ı o�ııl. rn ıl:ı k11 k:ır;ı çıkmakla ne y:ıpıl:ıbilir.li ki? Yiiz, hin, un hııı oı�ııl, k11 ı ol,:ılar "" ı· :ıpıblıılir­ di? Sihıhl:ırı mı vardı, p:ır:ıl:ın ını \':ırılı� l...: urh:ııılar:ı \l'IH kıırh:ııılar "klcıw cckti o kad:ırl 'l'<·ni c:ıııl:ır k:ır:ı ıııpr:ı�.ı \'l'rıln·ı·k, ıc.ııı �,;, ı·:ı�l:ırı :ık:ıcıkıı . ' o kad:ı r. Bu ınür:ıdclc <k·Qil, iıııilı:ıı· ""ılnı:11 nıınlı� Yun·ı·ı · ' ıiırn. r"k h:il:ı scssizli�ini siirdiimı ı>i:h;n:ı ıliindii ıı·kr:ır: - Sizin �adccc 1.·llcriniz ,·ar t ı�lıl� J'-:'ı 1iriı1 ıst· ıııih·ıHI nulv(Jll ;1'\k1.·ri, 1;111kı. topu, ıiiti:Ai ...Sizin kuş ıiiı'c�iııiz lıik· \'ok. ( )�lıı �iilüınscy<·rck h:ışııiı k:ılılırıp :ın:1>111111 ı ıiıiiıw h.ıl;tı: - 1 'n �iiçlii sibh im:ınıhr :ııı:ırıı!,ıııı!ılnlı, 1 '.ı e l , hı11m 'il:ılııın11 ı·• ok bdkı, an1a biz iına111n1ızı ı:ızt:l1.·v1.·linı. i111.111111uıı ku' ' 1.·ı kıH\ın·liııı, k.lıiri n·ııt:r1.· j'timi�.c ioan:ıhın, ycl«r. :\İl:ıh hi,c ılnlı·ı ,ı.- l'lT>I', 'ıl:ılı ıl.•. "nlıı ıl:ı.' İmanlı yüreklerin yuınnı,l?;u in:ın l'll hliyl'ık �ibhı ır. Tuıukl;ıııırnnıı, l lc.ıüih'ırı ınıı. işkcnCl')'l' U�lfuyornz, ın:ıhkwn nliliynnıi', lıurlamyonıı, lul.. :tfl'l l' ll�l'U\H ruz ... bunl:ır sine�··· \·«kiln·L'k �nlcr 1111 :ııı.ı.-ı�ıın' - Dcp,il.ı\nı:ı i�I<" buııl:ır:ı 11):r:ını:ın11<l:ııı l.url.ııı· . .nıı11 . S111 ın:ıl11·,·,lı·rlc·r! -Biz hiçlıir şey yapın:ıd:ın �b ınalın.-,lıfo·ı ıruı .ııult:! B:ın null\'ıınız i�c ynrnsııı. Y:ıt:ın c:ınl:u·ı u\·:uıdır'iıı' l \kuıl:ı ul:ıııl:ırı ml.uıl.ııı k:ılılıl'sııı. Sıcak lıir gcn·yıli.l\·crisi lıuıı:ılıın hir ,ıı·:ıl.lıkl:ı 111>01111 1 ı ..ı:;111·111·ılu :ı•kl:ı. Gülcbeıiıı hanım şimdilik ıH:ırııı,l.ııı ı .11g•·.;ip. :11 :ı.i�.ı 1-:ıll.ıı ı •· gidip l '"ıı"" rcvi :ıçtı.Sıınr:ı da: · -Yemek h:ızıl'l:ıy:ırnıı! ıll'\'ip ıımı ı":ıg:ı ı·iil'ii,lii.T:ıııı " ,ıı·:ııl:ı k:ıpı vurul du.Muı f:ıAa giııııckt<'ll ı·:ı'g•·ı· ip k:ıp11·:ı riiıwldi n·: - Kim o?ı\İ\"l' sordu. . - Biziz, Cü ldı"ıiıı l<'ı·zd · - Siz de kimsiniz? ·

- Şamili

(iiilclıcıiıı h:mıııı �:ınıil :ıılını ıhır;ır du�·ın:ıı 1-.ıpıl' I :ıı·ıı .\ıınil iiııdı·nlı . Arka�ınd:ı iki ki�i d:ıh:ı ı·:ırdı. �:ııııil hı·ıııcıı ıınl:ıı·ı gi;,ll·n·n·k: - Hu uzun :ık s:ıı·lı ul:ııı lwııinı h:ıh:ıın .\1.:1 1 . �ıı kıs;ı :ık ':ıdı ı·ı· :ık ':ık:ıllı olanı dn s«n bil h:ık:ırnn l ; iıldırı ııı l<'I '" 1 -B<· n ııcrdc11 lıilniııı .11· nL:ıık (.jülclıcıin h:ınmı k;ır�ı-"ıı;l:ı ılıırnı:ıkı:ı 01:111 ihıiur :ııl:mıın ı·iiıiııw h.ık tı.Sok:ık l:ımlı:ısıııııı silik ı�ıgıılll:ı pd< SL'\<"llll'ıh :ıın:ı, �ı;ılni hio; ılı· 1 :1\ı:ınn gclnıcmişıi.Yiııc ,ı,. .;ık;ır:ıııı:ıılı. ı..;:ıı·�ısıııd:ı �iıhiıııSL·ı·,...,.k ılurm:ıkı:ı . . ı:ın ihtiı·nr ;ııl:ım: ·_ Aşkulsuıı gdiııiııı' ılnli \ıj,.,kıı, l ;i;kı·<· ıl:ırnıı ı:ıııını:ıılm mı� lltı k.ıd:ır mı uııuııılduk? - l;iikÇ<' ıl:ıl'I! - l ;iik\'·· ıl:ı�·· 1 .1 1 ,\ıılıp ıl:tUS0( 1l;I\ rlkı imkıı iipıii. s.. skrı .lu�·:ııı \ı:ıh.ıl:ı ıl:ı k:ıpı1.1 �dıp �.:,


onları karşıladı, içeri buyur etti.Divanın üzerinde oturmak olan Azer bey misafirlerini karşılamak için kalkmak isteyince Gökçe dede ondan önce davrandı, yeğenini kucakladı ve küçük ev bir anda hıçkırık sesleriyle sarsıl. maya başladı.Bir süre geçtikten sonra Gülebetin hanım gözyaşlanıu elinin tersiyle sile sile mutfağa, yemek hazırlamaya koştu. Neredeyse yanm asır­ dan beri görüşemeyen dayı ile yeğen birbirlerinin yüzüne hiç konuşmadan, yaşlı gözlerle bakalar bir süre. Heyecanlan yanşnktan sonra da konuşan Gökçe dede oldu daha çok. Başlarından geçenleri birbirlerine anlaunaya başladılar. Ötekilere de dinlemek düştü. Ve hasret sohbeti, Gülebetin haru­ ırun gelip, yemeğe çağırmasıyla yanda kesildi.Yemek esnasında Gülebetin hanım sözü oğlwıa getirip: - Yeğenine biraz nasihat et dayısı, dedi, bir yerde durmuyor! Başına iş açacak! Zaten ölümden zor kurtuldu!

86


u Harq)'. dıt11ı·n! Hele dıınır o k.111.rtzl"r! J\11hra111a11a, 1111'11 bakıl" �..:11111111

Rengarenk çiçeklerin, güllc ıi n, kırmızı,

l't'l"lllı'Z, iı111111sı:;_/ar! /inli/ IV.;:<ı

beyaz karanfillerin �·eciştiril<liı(i

çiçek bağırun gül kamelps ı nda , Gökçe dedeye misafir olan az:u:lık sevdalı­

lan sessizce onu dinli)'orlardı:

- Şu karşınızdaki senscnlik ihcivar a<lam, Kızıl Rus ( )rdusunun ülkemizi

nisan 1 920 tarihinıl�n bugüne kadar olup bitenleri, yani baş ı ­ ıruza gelenleri gör mü ş ve hafızasına kaydccmiştir. Hiçbir şe y i unucmuş ılc­ ğilim.Zaten unucmam da mümkün değildi r. Hani derler ya. " Od düşcii�"Ü yeri yakar!". Rusya işgal<len sonra bizi t a ma me n yeryüzünden s ilmek için yüreklerimizdeki değerler dizisinin ip i ni kopararak değe r mücevhcrkriınizi yoketmeye çalıştı. Baş mücevherimiz ola n dinimizi yasaklayıp. kal'beırir­ mekle işe başlaılı önce. Sonra iki nci mÜCL'\'herimiz olan ,\ilimize el attı. Daha sonra üçüncü müccvheriıniz olan tarihimizi tahrip e t me ye başladı. Ondan sonra kültürümüzü bozmaya çalıştı. Sonrn da bürün bu değerle­ rimizle ayakca durmakı.1 ol:ııı ha lk ı m ızı kucağında banmlıran ıop r.ığımızı.

işgal ettiği 28

vatanımızı parçaladı.

verd i vaıaııımlZll:ı n. zedelenm iş bir sürü hal i ne dü· şürüldük. Şimdi bu ye t mi ş y ı llık ağır ta h riba t a rağnwn l'apmamız g•·rekcn tek şey, elimizden zorla al ına n , kaybettirilen, çalııı:ın biitiin dcğ<· rkrimİl.İ aıııyıp bulmak, mücevher di?.imizi yl'.nidcn yiirekbimize baş ı:ıcı cıınek· Hain ,.e nankör Ermenilere pay

Böylece milli ve manevi değerleri ile vatanı

:-:"".'


cir. Bu tacı başımıza koyamazsak, başımız dik dwamayacakur. Önce ya­ saklayıp, elimizden aldıkları dinimizi bulmalmz.Dinin başı da namazdır! . Evet, önce namaz! Namaz dinimizin din de varlık çadırımızın direğidir. O olmazsa çadırımızı ·kuramaz, alanda toplanarrıarız. Namazla dirileceğiz. Evet, "Namaz" diriliştir. Namaz ile· ya!ruz AUah'ın önünde eğilmemiz ge­ rektiğini kavrayıp, yetmiş yıldan beri önünde zelilce iki büklüm olduğumuz Moskof kulluğuna son diyeceğiz! Türlciyeli şair kardeşimiz Necip Fazıl ne güzel demiş: " Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!". Bizler de hep beraber, " Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Azerbaycan!" diyeceğiz. Moskof önündeki yetmiş ııllık sürünmemizden kurtulup ayağa kalkmak için başlatacağımız azatlık mübarizesine, ki bu mübarizeyi, Ebulfez mual­ lim gibi )'İğit evlatlarımız çoktan başlatmışlardır, namazla ilk adımı ataca­ ğız! Şimdi neredeyse öğle vakti girmek üzere.Haydi, " Bismillah!"diyelim ve namaz için hazırlanalım. Namaza abdest almakla hazırlanılır. Abdestin nasıl alındığıru biliyorsunuz değil mi? Bilmeyen beni izlesin. Şunu unut­ mayın carılanm, yetmiş ııldan beri öyle alçakça bir tahribata uğraaldık ki ıirirdiğimiz değerleri öğrenmek için hem öğrenci, hem de öğretmek için öğremıen olmak durumundayız. Öğreneceğiz, uygulayacağız.Öğreneceğiz, öğreteceğiz.Haydi Bismilla h!. .. Gökçe dede ayağa kalku, kamelyarun önünde, yirmi, yirmi beş litrelik bir bidondan yapnğı el yıkama yerine gitti, konuklan da arkasından .O, elini, yüzünü, kollarını yıkarken, başına mestederken dikkatle izlediler. Ab· dest alma>ı bitirince de kenara çekilip orıların abdest almalarına yardımcı oldu, tatlı sesiı•le arılaıarak. Herkes abdestini alınca da: - Şimdi namaz kılmayı bilenler benirrıle namaza dursunlar, dedi.Bilmc­ yerıler de bize uymaya çalışsınlar ve en kısa zamanda öğrensinler! Gökçe dede imam oldu, Şamil müezzinlik yapa.Atabala, Araz ve Azar bey saf tuttular.Onların arkasında da Gülebetin hanım ile Hanzeynep ha­ nım ve Çilenay. Çiçek bağının ortasında, etrafı sarmaşık güllerle çevrili gül kamelyada, ispiyoncu, kafir gözlerden uzak , Rabb'in huzurunda iniperi­ yayı sarsacak bir kıyama durulmuştu. Şimdilik sekiz kişilik bir kıyamdı bu. Gıızeıeci Paşa Karabağlı namaz kılmayı bilmediği için saf dışında kalmış, bir kenara çekilmiş, e1jk bir ruh hali içinde onlan seyre dalmışa.Namaz bittikten hanımlar sofrayı hazırlamaya başlaclılar.Erkekler sohbete korul· dular.. Yetmiş yıllık imperya buzu erimeye başlamıştı yavaş yavaş. Rahmet bu· luıu yağmurunu çiseliyor, k!""umu� otlar yeşeriyor, filizler yeşeriyor, çiçek· !er açmaya başlıyordu .. Ya nazlı 21.atlık çiçeği? Adı üsıünde1nazlıydı o.. Üzcrine vurulun pa�lı kilitleri, paslı zincirleri kırmak .için fırsat ve zaman gerekliydi. Ama uzun sürmeyeceğe ben1jyordu. 28 mayıs 1 9 1 8 de gelen ama çok geçmeden, 211 Nisan 1 920 de Moskof çizmeleriyle çiğnenen bahann kokusu yayılmay:ı başlamıştı . . . Şair millervekili Azat bey başını kaldınp mavi göğe bakıı . Son· •..

88


ra kaınelya)'I saran yediveren güllcre.ı\k sakalı ile sohbet halkasının başında

onıran Gökçe dedeye de bakınca duygulandı \"e kendi kendine ınınklandı: Sekiz çiçek idiler. Ve namaza durdular. Faciha, Gulhüvallah! Namazla dirildiler. Birden gülümsedi Gökçe dede.Onun gülümsemesi en güzel şürden daha güzelcli.Merakla: -Nire gi,ildün Gökçe dayı ? diye sordu ı\zaı bev. - Feleğin İşine! Yecmiş yıl önce küçücük ellerimden çekip alınan azat· lığımı ı•akalarnış gibiyim.Belki ahı gitmiş, vahı kalmış halimle ben bir işe yaramam ama, şu gençler inşallah esaret zincirini parçalanp azatlığımızı · geri alacaklar. Gül kamelyanın gül konuklannın yüreklerinden amı an,la kopan di!ek, etrafı güllerle çevrili mekanın açık tepesinden göğe doğru yükseldi: " Inşall.� h!" Dilek aşağıdan, kullarındandı R.�bb'in . . . Yukarıdan, " Dua edin, duanıza icabet cde\'im ..." burnrnndı R.�bb'inı. · - İ nş allah ! diyerek duaya kaalan Gökçe dede: - Çok yandık, çok çektik, diye söylendi. Ardından Azat bey: - Ya Rabb'i! İçimizdeki şu Sc\·inci daim eyle! <Live rnbrdı içinden. · · \'c bize ver, ver azatlığı!" Sonra Atabala'ya baktı.Yüzü hiıliı solgundu. !\!aruz kaldığı işkencenin izleri h:il:i fark ediliyordu. Üzerinde haliı o dch�ct :ınlarının cckisi nrdı. Sonra oğlu Şamile k ayd ı bakışlardı. O runıklanıp işkence görmemişti. İn· şallah da görmezdi, ama ı\cabala'ya yapılan işkenceyi ona yapılmış gibi dü­ şündü ve yüreği ti tred i . Sonra halkının <krdinc yanıp yakılan mıscabnn süvarisi H ali l Rızanın Hukuk Fakültesini yeni bitiren oğlu Tcbcizc baka. Ateşe verilmiş ı\zerbaycanın azatlığı için adanma�·a hazır kınalı kuzubr �bi göründüler gözüne gençler, yüreği burkuldu. 1'.ızıl cşkiyanın pohpohçu ga­ zetecisi Paşa Karabağlı'nın oğlu ı\raza bakn ..Tanı o a n d:ı kuc:ığında �nim ve minderle rle Azerbaycan diyarının en güzd kızl:ırımlaıı biri ol:ın <;ilcııar çıkageldi e lle rine kına yakılmış gelin �bi.lfü :ın ıına baktı, Atabala\·a bakıı. "Maşallah! Allah ikisini de nazard:ın saklasın!'" <li\"c geçirdi içinden. Ne <k yakışıyorlar birbirlt:ri nc. Acaba oğlu ŞamiLin de bir sevdiı:_� var ınınlı? Dü­ şünce işte, g�Lip konuveriyordu insanın aklına . . . Su nra: - Çilenaya yardım edin Şamil. diye seslendi. Şamil ile birlikıl· diğer genç­ ler de fırladılar hemen. Biri kilimin bir ucund:ın tuttu, diğeri lıir ucunıl:ın, bir di�ri m inde rleri kapıp yerleştirdi. Srınra sofr:ı se rikli kilimin üzerin,·. Ardından yiyecekleri gcıirnıcyc .�ittiler ve şair \"cniılcn daldı diişiinn· ,k. nizinc. On diirı asır iincc Uhuıl"<la, \ lcııdek"ı,· :ıdı giizd, kcıııli g(izl"I � l u ­ hammcı Mustafa'nııı {s.:ı.:ı) s:ıııc;ığı alıııııl;ı knıirlerc karşı a k s:ık:ıllı ,k,\dn.

:ıl.'•


kıı.rıı sakallı babalar, sakalı, bıyığı yeni - yeni çıkmaya başlamış oğullar nasıl

feda)1 can ile kılıç salladılarsa, bu kırlaşmaya başlamış sakalı ile kendisi, bu ak sakallı Gökçe dedesi, şu sakalları, bıyıklan yeni kararmaya başlamış Azerbarcan balaları da, on dört asır sc:ınra burada Muhammed Mustafa'nın (s.a.a.) manev:i sancağı alanda, Moskof zali­ mine karşı fedayı can ile savaşmaya hazır idiler işte. Kendisini rutamayıp ve orada yalnız olmadığını unurup, heyecanlı bir sesle: -Allahuekber! di)•e bağırdı. Gazeteci Paşa Karabağlı gülerek: · - Ne oldu? diye sordu, ilham mı geldi yine? Şair cevap vermedi, yeniden düşünceye daldı.Yecmiş yıldır yasaklanan din! Yetmiş yıldır okunmayan ezani Yeuniş yıldır kılınmayan namaz! Ezan ol..-uduğu için, Kur'an okuduğu için, namaz kıldığı için kesilen başlar.. Ke­ silen diller! ... Evet, diller kesildi Kur'an okuduğu için.Ebu Cehiller, Ebu lehepler, Ebu Süfyanlar hortlamış da, ta Azerbaycan diyarına gelip, Mos­ kof kifuleriyle birlikte bu şirin Müslüman diyarını ateşe verip, Müslüman­ ları alçakça öldürmüşlerdi, öldürüyorlardı .. Şirndi yeuniş yıllık bu vahşetin Moskof Ebu (ehillerine, Moskof Ebu Süfyanlarına ve Moskof Hindele­ rine karşı işte bu çiçek kulları n mücadeleye aalmışlardı. Uhuttaki, Hendek­ teki, Bedirdeki mümin kullarına yardım ettiğin gibi biz kullarına da yardım et ya Rabbi!... Azat be)' yine rutamadı kendini ve bağırdı: - Allahuekberl Gökçe dede de tebessümle ona baktı: - Azat bey, dedi.Şiir söylediğinde yüksek sesle söyle, biz de duralım. Düşündüğünde yüksek sesle düşün, biz de duyup, istifade edelim. - Düşünüyordum ki, kendi ülkemizi savunmamızı suç sayıp, kurşuna dizenler, Sibirya'ya sürenler, bizi, kendi ülkeleri için savaşa yolladılar. İnsa­ nın kendi ülkesini savunmasının suç sayılıp, düşmanının ülkesi için savaş­ ması, bu yolda ölmesi ya da sakat kalması ne acı? İkinci dünya savaşında Alman cephesine sürülüp, Rusya için savaşma­ nın ne olduğunu Gökçe dayı ile yeğeni Azer bey çok iyi biliyorlardı. Gökçe dayı yeğeni Azc-rin yerinde olmayan sol bacağına bakıp içini çekti: - Evet, Çok acı! Bu trajediyi anlatabilmek için kelimeler yeterli değil. Şunu söyleyebilirim ki, Allah kimseyi bu hale düşürmesin. Düşmanımız bile olsa! Bize sakat ya da yaralı da olsak geri dönmek nasip oldu. Ya yad ellerde ölüp kalan binlerce Azeri Türk evladına ne demeli? Düşman için savaşmak zorunda kalmak aa. Düşman için sa".l!Şıp ölmek bir başka acıl Düşman içip savaşıp, sakat kalmak bir başka acıl Türkiyeli kardeşlerimiz dü�man için değil. Müslüman beldeleri için ta .Yemen cephelerinde savaşıp ölenlerinin a.cıbnna dayanamayıp, türküler, ağıtlar yakmışlar: " Alov Yemendir, Gülü çemendir. Giden gelmiyor


Ace p nedendir? Burası Huş'rur, Yolu yokuşrur. Giden gelmiyor, Ace p ne iştir?" - Peki, ı•a evlatları gavur ellerinde, gavurlar için ölüp kalan binlerce y i ti k · mezarlı oğulların sahibi olan Azerbaycan Türkleri ne yapsın:. Hep suskun kalıp, konuşmalan sessizce din leye n gazeteci Paşa bey bir­ den: - Kendisi için öldüğünüz düşman ne ya p a ? diye sordu. Ne yapacak? Dini mizi, dilimizi, ıarihimizi, külrürümüzü yasakladı!Toprağımızdan Ermcni'ye pay vereli! Asa, kesti, yaka, kurşunla­ dı, sürdü , köle gibi çalışard ı , aç, sefil bıraka. Küfrcıti, hakarette bulundu. Uğradığımız zulmü dile getirdiğimiz zaman da, "Rejim ka rş ı u! " damga sı nı vurup, tekmeledi.Ah, ne demiş derdi çok olanlar, " Derdim ço k , lıan�sine yanayım!" Bizimki de o misal! Hangisine ya na lı m ? Paşa Karabağlı yine sordu: - Peki, o zaman ne yapmalı? - Ben bunu çok düşündüm. Küçükken bir mana \"cremecliğim. ama büyüdükçe anlad ığı m şu oldu ki, uğradığımız ımlümlerin sebebi ":\lüslü­ man!" olmamızdır. - Tamam, Müslüman old uğu mu z için baş ımı ;: a bu atql"ri �·:ığdırdılar. Çare ne? Ne ı•apacağız? - Özüm üze dö neceği z ! Türklüğümüzü unutmayacağız.Müslümanlığı­ mızı eksiksiz yeri ne getireceğiz. "Adı Türk", " Adı l\ lüslüm:ınl" olmakrnn kurtulacağız. Adı mı zı n Müslüman olması. yani l\lüslümanlığın ic apl arını yerine getirmememiz bizi güçsüz k ılı yo r. Müslüman gibi yaşamak bi z i !'(Üçlü kılacaktır.Bu güçle küfrün saldırılarından korunabileccğiz. Tehlikeden uzak kalm ak, kafirin kanımızı içmesine fırsaı \'ermemek için öncelikle k:i ı1ri dost tutmayacağız. Çü n k ü o bizi dost kabul etmez! K:ifir güç ü z olclu)!.u zaman dost görünür, ama güçlendiği anda kılıcııu çek.ip başım ız ı keser. Bu \"Üzden dinin sahibi Allah, kafirleri dost tutmama mı zı emrediyor. Bize okumamız

s

ve uymamız için indirdiği Kuı·'an'da d e fa la rca kaı1rlcri dost ıu tm amamı z için bizi uyanyor. Acılı, kederli günlerimin uzun gece \'C gündüzlerinde. bir günün bir yıl gibi uzun geld iği a nla rımda dime geçe n ki tapla rı okudum. En güzeli de, Arap dili n i iiğrcmlim Ye Kur'an'ı, nunasını an l aya rak okmlıını. Mesela, Yüce Allah, kitabımla, Ali lmran suresinin yirmi sekizinci :ıyc­ ıinde diyor ki, " İ nanan lar, i na na n ları bı ra k ı p ela kalirlcri llost ell i nmc si n . Her kim bunu yaparsa, Allah 'ıan ilişiği kesilmiş olur. Ancak on larda n bir korunm a yapmanız başka. A llah, sizi kendisinllen korkmanız için u yarın>r. Sonuçta gidiş Allah'adır." Yine diyor ki: " Ey i m a n edenler, sizden olmayanları dosı ell i n ım·­ '11


�;n; onlar Sİ7.İ şaşırcmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi an.u ederler. Baksana, öfkeleri ağı7.lanndan taşmaktadır.Sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseni7., Sİ7.lere ayetleri açıkça bildirdik." ( Ali İmran,

US.)

Bu ayeti dinle}�nce Atabala'nın gözlerinin önüne, serbest bı rakı ldığı sı­

rada ö�eden kuduracaknuş gibi bakan Ermeni Şef Artin geldi. Gökçe dede devam ediyordu konuşmasına: " Evet, Rabb'irniz dü­

şünmemizi istiyor. Ben kendimi bildiğim andan beri düşündüm. Hfü da düşünüyorum. Okudum,

düşündüm. Bakom, düşündüm .. Gördüm,

düşündüm . .seyreıtim; düşündüm ... Dinledim, düşündüm .. her şeyin başı döşünmck ve bu yaşıma rağmen okuyor ve düşünüyorum.Burası, Bu ka­

labalıktan, gürültüden uzak mek.:ın bunun için biçilmiş bir kafr.ın. Boş va­ kitlerimi böyle değerlendiriyorum. Okuduğum üzerinde mutlaka durur, dü­ şünürüm. Mesela, Allah'ın buyruklannın hepsi insanların iyiliği için. Hem helal kıldıklannda, hem haram kıldıklarında insan için faydalar var. Yüce R.abb'im insanların kötülüğünü istemez ki. Hiçbir buyruğu boşuna değil. Bu kafirleri dost edinmemekle ilgili buyruklan üzerinde de çok düşündüm. Şimdi birkaç ayet daha var, onlan da söyleyip, birlikte düşünelim isterseniz. Diyor ki Yüce Allah : " Ha, sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaba inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaşok­ lannda: Biz inandık?" derler. Yalnız kaldıklannda ise si7.e olan kinlerinden aleyhinizde parmaklarını ısınrlar. De ki: "Kininizle ölün!" Allah kesinlikle bütün sinelerin özünü bilir." (Ali İmran,

1 1 9)

Devamında şöyle yazıyor Kur'an'da:" Size bir iyilik dokunursa, fenala­ nna gider, başınıza bir musibet gelirse onunla fcrahlanırlar.Eğer sabırlı olur ve iyi korunursam?., onların hileleri si7.e ?.arar vermez. Çünkü Allah, onları kendi )'aptıklan ile kuşaımışor." (Ali İmran,

1 20)

" Ey iman edenler, eğer kafirlere itaat edecek olursanız, sizleri tersine çevirirler ve öyle bir inkılaba uğrarsınız ki, bütün hüsran içinde kalırsını7.." (Ali İ mran,

149)

" Ey iman edenler, Yahudilerle, Hıristiyanlan

dost

edinmeyin! Onlar

birbirlerinin dostlandırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, mu· hakkak o da onlardandır. Allah size zulmedenleri doğru yola çıkarmaz." ( Maide

5 1 .)

" Sizin dostunuz önce Allah, sonraPeygambcri; sonra namaza devam ede n ve Allah'ın emirlerine boyun e�rek zekat veren müminlerdir." (l'lla· · ide 55.)

edenlere do�t olursa, şüp­ �cleceklerdir." (Maide 56) Ey iman edenler, ne Ni1.den önce kitap veri le nlcnlcn dininizi e!(lcn

" Ve her kim Allah'a, Peygamberine ve im,1n he yok ki, ancak Allah'ıan yana olanlar üstün "

·

ceye alıp oyuncak yerine koyanlan, ne de kafirleri ılo�r nırıııayın, ı\llah'taıı korkun, eğer imı nan la r iseniz." (Ma ide 57 .)

•J2

" E ğer /\llııh'a, Pey�mbe re ve nna i nd iri ll' ne inaıı�al:ır.lı,

k:ilirlcri


dost e<linıne;o:lerdi. Fakat onlann çııı:,ru imandan u;o:ak fosıklardır." ( ı\ Jaidc 81. " E y iman edenler, düşmanımı v e d üş ma n ı n ı zı dostlar edinmel'in! < ln­ lar, size gelen gerçeği inkar etmişken siz onlara dostl u k giisreri yo�suııuz." ( Mümtehine, 1 .) Gökçe dayı ayetleri okuduktan sonra: -Şimdi birlikte düşünelim, dccli. Ben başımıza gelenlere bakıp, lnşımıza gelenlerle ilişki kurup düşündüm. Kafirden başımıza ne gelmışse, ;\llalı'ın bu buyruklanna aldırmadığımız için gelmiştir. AUah, k:lliri dost tutmama­ mızı istiyor. Kafir bizi Müslüm an olduğumuz için öldü r üyor! Biz bu nu an­ lani.ıyor ve düş man a dostluk eli uzaayoruz. O ele elimizi kılıcıyla do�ruyor. Kimi gaAeııen, kimi de hainlii;-inclen k:iıirle <lrıstluk kurıı\'or. Kim demişse doğru demiş, "İnsan yüreğinin götürdüğü yerdendir!''. .İçimizde Ermeni ve Rusların bize yapokları zulme mğmen Ermeni w Rus'a v;ıkınlık duran varsa, eğer onunla arkadaşlık yapıyor, onu sa\•tınuyorsa , o ,İa uıılardan«lır. Bunlann adları Müslüman'dır sadece.Ya saklı wnlcri \'ardır, ıınlann Jinin­ dendirler, ya da sütleri ve kanları bozukrur, onların soy undandırlar. Eğer lazımdır. "Bu olmasa iman etmişsen, Allah'ın bürün bu\'ruklarına uvınan . da olur" diyemezsin, dersen dincl�n çıkarsın . Eğer o " Olmasa da olur!" dediğin şey olmasa da olsaydı, t\Uah onu is te mc zcli. Sen kim oluyorsun kı, Allah'ın emrettiği bir hüküm için haşa, "Olmasa da olur canım!" dirnrsun;, " Kafiri niye doM ruımayalım? İ çkiyi niye içmeyelim? Kuman niy.'e oyna­ mayalı m ? Faizi niye yemcycLim?" dedin mi seni n l\lüslümanlığın kalmaz. Allah'a karşı gelirsin ve onunla ilişi{,>in ke silir. Şimdi soralım, ı\llah ile ilişi�i kesilene Allah yardım eder mi? Allah <liyor ki " Ya hud ilerle H ı ristİ\·anlar birbirlerinin dostlandırl". Kafir, k:ltirin closıudur yani. Ermenilcrlc Rus­ lann birbirlerinin dosru olup, bize karşı birlikte düşmanlık yaptıklan gibi. Şimdi düşünelim, i\llah'ın dcuiklcri başımıza geldi mi? Geldi! Ders aldık mı? Hayır! Allah, onlara yardaklık edenlerin de onlardan olduklannı bu\'u­ ruyor. Peki, onlardan olan yanlakçılann başımıza geçmelerine karşı çıktık mı? Hayır! Yani canlarım, All:ıh bütün b unl:ın bildi�ı için bizi iku cuiyor ama biz kulak asınıvonız vc cezasını da çckivoruz. K:ilir dinimizi bozarak bizi en büyük güç k�ynağımızdan kop:mlı.Di;ıimizdcn kopartılarak ıl:ırına­ dağın edildik. Allah'ın ipinden kupa n dlcrimizle kendi meza rı mı zı kazdık. Demek ki, kafire karşı gelebilmek için öne.· "i\dı l\liisliiın:ınl" olınakı:m kurtulacağız. Gerçek Müslüman gibi yaşayacağız. Gerçek l\ l iisliim:ın nasıl olur peki.Bunu da Allah :ıçıkl:unış işıc; ı\ll:ıh'a, peyg:ımbcrinc, inwı ed en ­ lere dost olmak! Namaza devanı etmek! ı\llalı'ın bu y nı kl :ı rı n:ı bo\'un ı:ğip. seve seve uvmak. Haramlarınd:m uz:ık k:ılm:ık; i�· ki içmemek. k u m a r 1 1\'­ namamak, faiz almamak, zina ermemek, kul hakkı ı·emcmck, k:itiri dosı tutrnamak... İyiliklcri emredip, kiitiiliiklenkn nwııcını<·k. Cih:ıı cımck .. Na · ınaz, Oruç, Zekat, Hac, Cihaı bizim Miisliim:ııılıı!,ıınızııı ıcmd ı:ışl:ırıdır. Derin bir sessizlik içinde süren sohbni yine �-l'ııl'si diişcıı l':ış:ı bel' b,ız.

ıı_,


du.Bozdu ama, tam da ince noktalardan soruyordu, bir bilen gibi: - Şu, Tarikat dedikleri nettir Gökçe dede? Dindeki yeri? Gökçe dedenin birden yüzü değişti. Sesinin tonunda hafif bir kızgınlık belirti-siyle: - Dini bildik, tarikata nu geldi sıra? dedi, azarlar gibi.Dinimize en çok bu kapıdan bidat girmiştir. Allah dostu olana diyeceğimiz yok.Ama Allah dostluğunun yolunu tarikatlardan geçirenlere de sessiz kalama>"'' · Bun­ ca ıarikann hangisi Kur'an'da ya da sünnette geçiyor? Tarikat, yani yol, Allah'ın yoludur.Allah'ın burruğuna uy, yeter. Kafanızı kanşarm:ıyı n.Üı· kağıtçıların, din ıüccarlanrun tuzağına düşmeyin. Müsliiman için tarik, yani yol bellidir:Allah'ın kitabı ve Allah'ın Resulünün

sünneti ve Ehl-i Be\'­

ti . . . Resulden sonra Rabb'in kitabı ile Peygamberin sünnetini takip edc;1, yorumlayan, açıklayan, anlatan ve uygulayan Ehli Beytidir! Gerisi boşrur, çıkmazlara sapmakar. Ben seksen ytllık ömrümün çoğu anında bunları da düşündüm. Allah dostları elbette başımızın tacı. Amma Allah dostları din kurar gibi tarikat ya da mezhep kurmamışlardır haşa.Onlar, ı\llah'ın ki ­ tabına ve Pergamberim.iz Muhammcd'in(s.a.a.) sünnetine daha yürekten uymuş, Ehli beyti izlemiş, Allah dostlarıdırlar o kadar. Şunu gördüm ki Tarikatlar hep keneli mensuplanrun dışındaki Müslümanlara hasımane ta· Vlr almışlardır. Allah yolunu izlediklerini söyleyen tarikatların birbirlerine karşı müsamahasız davranrnalanrun Allah yolunda olmakla ne ilgisi olabilir ki? Tarikat ya da cemaat Ü)•eleri kendi cemaat mensuplarının menfaatlerini önceledikleri için Müslümanların birlik ve dirliğini zedeliyorlar. Her tarikat, başka bir tarikata kardeşlik gözüyle değil de, rakip gözüyle, adeta düşman­ mış gibi bakırorlar! Böyle Müslümanlık olur mu? Bu tefrika ve düşmanlıkla Müslümanlar nasıl bir ve beraber olacaklar? Allah bir, Resul bir, Kitap bir ise bu

aynlık

neden? Ayn - ayn adlı tarikatlara bölünmek niye? Bunun tek

izahı geliyor akla;dünya menfaati! Kaç tarikat varsa, o kadar tarikat şeyhi, tarikat lideri var demektir. Bu ne.: demektir, kaç tarikat lideri varsa o kadar ayn görüş, ayn fikir, ayrı yol ve maalesef çatışma var demektir.Çünkü

hİ\'­

bir cemaatin öteki cemaate iyi gözle baktığıru görmedim.Aralarında dışıaıı

görünmese bile içten içe çekişme vardır. Bu hal Müslümanların birlik olm:ı­

lanna engel oluyor ne yazık ki. Bir cemaatin başına bir şey geldiğinde, diğt·r

cemaat sevinçten ellerini ovuşruruyorsa düşünün işte! Allah'ın dininin an­ laşılması o kadar zor değildir. Dinin hükümlerini yerine getirmek için falan tarikat

şeyhinin, falan cemaat liderinin

himmetine ih riyacıruz yokrur.Islam

alimleri açıklanacak ne varsa açıklamışlar, gösıc;rilecck ne varsa göstermiş !erdir. Kıl namazıru, tut orucunu, varsa malın ver zckannı, git haccına, n saldırrruşsa düşman aal cihaıa. Helal nzkı ye, 'haramdan uzak kaç. Aklın •·;11

düşün

.Düşünen, öğrenen adamın aklı en güzel şeyhtir insana. Keneli akim ·

dır şeyhin. Kur'an'a, sünnete ve Ehl-i Beyte bak ve yürü. Allah buyrukla nnı Peyg=ıberi vasıtasıyla açık.larruş, falan şeyh lideriniz olsun dememiı. Nice fasık kişiler, dinle, diyanetle alakası olmayun kişiler tarikatlann başııı;ı

94


geçm i ş, saf Müslümanları dolanclırınışrır lıir bibeniz. Bu çok vazık! Hu acı! Bu çok dem wrici! Din istismarcılarının nızağına <liişm�mek içın dinimizi iyi öğreneccğiz .. ı\zatlık mücadelemiz için bu çok gerekli. Ycmlİs yıl komünizm cücc arl arı ndan çckıik. Şimdi de din ıüccarlarımlan çekme­ yelim aman. Bunun yolu ela dinimizi iyi bilmek w y;ışamakıan geçer. Dini çok

ö�en ve hayatına uygula. Ne �e\•he ihıi\·acın var, ne de müriı olrn;W;ı.":\dı Müslüman!" değil, "Özü l'ıliislü;nan!" ,;lac:ık \'e ı\llah''"n alaca.L.� n;ız ı.,<iiç­ le cihat ec.lcceğiz. K.ızıl Şeytanın zulmünden ancak biıde kurıubbiliriz.Ne dini yasaklayan ko müni zm , ne dinden uzak salan sahı� şcdılcr! Ne dinsiz

ateist, ne c.le elin ticareti yapan sahte c.lincilerle işimiz olmaı�ıalr. Dini iri . bi­ len güzel alimlerimizden clbcııc soracak, iiı;rencceğiz. Z:ııen din aLiın i ben "Şeyhiml"demcz. Zekatınızı benim ıarik;ıııma \"erin demez, zckaıı ihti\·acı olan Müslümanlara verin der mesela. Biz. Allah'ın, Pe\"!:amberinin, l>er­

gambcrin bize emaneti olan Ehlibeytinin dostlarıyız. l\.IÜriı kul olacak;a, kendisini yaratan Allah':ı kul olsun! Kendisini "Şeyhi" il:ın eden de :\ilah 'ın kuludur. Hiç kul;ı kulluk ulur mu? Yanlış anlaşılmasın, biz Allah dosılnnna elbcll<' dosruz.K:1'mnız din ticareti, din sömürüsü yapan sahtekarlaraclır. Nercde)'Sc cennetin anahrn­ nrun kendisinde okluı;,'1.ınu siiyleyen şedı, cahil, saf l\l üslüınan';ı dirnr ki, kibirli olmayacaksın, bunun için de benim bpımda, kul olacaksın. <blik­ lerimi itirazsız yapacaksın. Bunu söyleyen şeyhin kendisi kıbirlilik etmiş olmuyor mu? Neyse, bu konu uzun ''" derin. Biz kendimizi hur:ılc-lc·rden, bidatlerden, dine uymayan gelenek ve giirencklcnlcn, :ıdeıler,k·n kurı:ır­ madıkça zilletten kurtulama)'lz. l\lüsliim:ın tembellik nlip. unun. bunun s:ı­ dakasıyla geçinmeye çalışmaz. l\hislüman çalr�ac;ık, ka7:mac:ık w ,·;ırdını.l:ı bulunacaktır. Allah'ın kitabı, .·\ llah'ın Rl'sulü. Resulün l '.hlibl'\"ti! l ; erisi l:ıfı .. güzaf. Peygamberimiz diyor ki . Hen ilmin şdıri isem, Ali de kapısıdır: ·

Yine diyor ki, " Ehlibcyrim Nuh'ıın µcnıisi µibi,lir. kurıulnınk isteyen ona binsinl" Eveı, Allah'a kul olmak isıcyenler, cem:ı:ıılcrc kul, kiil<· değil. Kıır':ın':ı.

Sünnete sanlsın, Ehlibc·vıi izlesin. Rc·sulullah kendisinden sonr:ı nıhı " Size iki cın�net bırakıyorum, :\ll:ıh'ııı kiralıı w ıırerim olan Ehlibeyrim!" elemiştir. Bazıları bu h:ıdisi dq�işıirnıiş. " l '.hlibnr" )"erine. "Sünnet" kelimesini ko\'mıışnır. l l ;ılbuki Pe\·µ:ıınlıerinıizin sünıwııni .ı,· en iyi bilen E hlibcyti<l ir:( lnun sünnetini en iyi bibı. :ııılayan. ka\'ra\·:ın ,. ,. uygulayıın da Ehlibeyıidir. <;ünkii Ehlibe\'tini keıı<li ,·vin<k hü,·üı,·n, iiı::n..

göstermiş:

ten, eğiten kcndisiclir. EhLilıeyı dersini doğn1<\an n·ddi olan l'ng:ımb.-rdt·n almıştır. Bu yüzden Onun sünnetini de .-n iyi lıikn w ııygul:\\':ın tl:ı dlıcııt· Ehlibeytidir. Neyse, İslam tarihi :ıvn bir ıne,·zu. lslnm'ın ıemdlcrini lıil mek, vecibelerini yerine getirmek bizim giir.-l"imizdir.K iınin y.ııılışa s:ıpıığı. kimin doğru �ıtiği, kimin haklı, kimin h:ıksız olduğu. :ıynm ıı.ünün,k lıdlı

olacaktır nasıl oba .

- Ayrım günü nedir (_;iikç<' dede?


-Ayrım günü, mahşer günüdür. İsrafil aleyhisselam kıyameti koparacak suru üfledikten sonra kıyamet kopunca insanlar mezarlanndan çıkıp akın - akın mahşer meydanında toplanacak. Hayann hesabı sorulacak o mey­ dan<ia. Cennetlikler ve cehennemlikler ayrılacak. Bu sırada haıumlar yiyecekleri getirdiler.Sofrada yemek çeşidi azdı ama, çok güzel bir yemek oldu. Zevkle yenildi Allah ne vermişse. Yemek sıra­ sında Atabala: - Dayı, dedi, Ermeni'ye mi kızmalıyız, yoksa Ermeni'ye dost olana mı? - Ermeni, Ermeniliğini yapacak. O kendisini, Hıristiyanlığın Kafkaslardaki kahraman bekçisi olarak görmekte ve Müslümanlarla savaşmakta­

dır. Müslüman'ı öldürmeyi kendisinin vazgeçilmez görevi sayıyor.Ruslar ve Avrupalılar da onlan para vererek, silah vererek kullanıyor. Avrupa ve: Rusya nerederse Ermenilere, kesip getirdikleri Müslüman başına göre ödül veriyorlar! Bunlann hepsi kıifir ve kıifirler birbirlerinin dostudurlar, bizimse düşmanımız.

Biz asıl, içimizde olup da onlarla işbirliği yapan hainlere kızmalı, on­ lara fırsat vermemeliyiz. Ruslarla, Ermenilerle savaşmak kadar, içimizdeki bu hainlerle, Rus ve Ermeni yardakçılanyla mücadele ennek de lazımdır.

Aslında içimizdeki hainlere fırsat vermez, anlan başımızdan defedersek

, düşmaıu yenmek kolay olur. Mezhepçilik, tarikatçılık., cemaatçılık kadar Rus ve Ermeni yandaşlığı da gücümüzü birliğimizi ve dirliğimizi tahrip et­ mektedir. Gazeteci Paşa beyin oğlu &az da söze kanşıp: - Peygamberimiz hangi mezheptendi Gökçe dede? diye sordu. Gökçe dede kaşlannı çaın birden: - Zor ve kanşık konulara giriyorsunuz çocuklar.Ama siz de haklısıruz. İslam'ı o kadar yerinden hançerlemişler, ona o kadar çok ok ve mızrak

saplarıuşlar ki akıl şaşıyor. Peygamberimizin zamanında mezhep yoktu canlanml Mezhepler sonradan çıkn. Peygamberin yolu belliydi. O kendisi

yoldu Müslürnarılar için zaten. Onu, insarılan doğru yola davet etmesi için Allah göndermiştir. O, Allah'ın gösterdiği yoldan gidiyor ve insarılan ela yanına çağırıyordu. Peygamberimizden sonra gelen dört halife zamanında da mezhep yoktu. Ne olduysa sonra oldu.

Birliğine

. ve dirliğine haince hançerler saplan­

maya başladı. Emevi halifelerinin, daha doğrusu Ebu Süfyan oğullarının başlaı:tığı bozma ve yozlaşorma ihanetleri, Abbasiler zamaıunda mezhep­ leşmeye: run

kadar vardı. Tek

olan

yoldan sapıldı.

Şimdiki mezhep imamları­

adlan kullanılarak Müslümanlar gruplaşnnldı. Kimine Hanefi, kimine

kimine Maliki, kimine Hanbeli dendi. Aslında bu alimlerin hiç biri mezhep kıuduk demedi. Mesela, Hanefiden yani imam Azamdan ders görenlere Hanefi dendi..Malikten ders görenlere, onun fikirlerini paylaşan­ lara Maliki dendi. Bu alimlerin hepsi de Ehlibeyt imarnlanndan ders almı� kişilerdi. Sonradan insarılar ne yazık ki bu zatlann ders aldığı, ilim öğren­ Şafii, biz

%


diği Ehlibeyt imamlan yerine o nl ara bağlı kaldılar.Yani mezhep imamla· n ayırmadı onları, onlar kendilerini aı•n-m·n ce maa tl er halinde böldüler. Hocayı bıraknlar, hocanın talebesinin �rclı�a <lüştülcr! Ehlibcvt imamlarını terkedip, Ehlibeyt imamlarından ilim öğrenen ıalcbclerin p�şincc gmilcr. Peygamberimi z Allah'ın buyruklarını O'nun emre ı ıiKi şekilde ye rin e gcıir · di. Kendisinden sonraki halifeler de onu i1.lcdiler.i\lüslüman'ın :\lüslüman­ lığını mezhep şar n n a bağlamak bidati sonradan çı k ıı . - Dört mezhep hak diyorlar! - O da saçma! Kur'anda mı yazıyo r? Peygamber mi söylcmiş'Sünncrıc mi var? Ehlibeyt mi diyor? Hapr. Kurand a nu ya zı yor clörr mezhep hak t ı r diye? Hayır. Pey-gamberimiz mi demiş� l fa)·ır. :>.laclemki mezhepler son­ radan ortaya çıktı, dört de olur, on dört de, ı· ir m i dilme. Hangisinin h ak . hangisinin batıl olduğu Ku r'ana \'e sünnete uygunlugı.ı ile rilçülür. Ehli­ beyte bağlılığı ile değerlendirilir. " Dört mezhe p hak tır, <liğe rle ri batıldır!" diyenler bölücülük yapmaktadırlar. Hangi mezhebin hak, han!(isinin bani olduğu yann a hirette görülccekıir.Günümünlc nasıl bazı şahısların adı bazı tarikat ya da cemaatlerin adı oluyorsa, dört ınc1.hcp de iiylc çıkıı onaya. Dediğim gibi, Ebu Hanifcnin sohbetlerine ka tı lanla ra , ond:ın ders al:ınlara, onu sevenlere Hanefi dendi. Diğer mezhep mcnsuplarıno da öyle. ;'llcz­ hepçiliği Müslümanlığın önüne geçirenlere �·azıklar nlsuıı! Bunlar ram bir bölücüdürler. Rus k:ifirinin )·a paınad ığı köriilüj:,...:i h u nl ır yapmaktadırlar. Peygamberimiz ne Hane fi idi, ne l\laliki idi, Ne ::'alii idi. ne dL· H a nbe li idi. Onun yolunu Ehlibeyti sü rdü rd ü . Yazık ki mezheplerle ı\ liisll.iın:ınbr arasına aynlık tohumu saçılmışrır. - Biz hangi mezh ep ten iz? Gökçe dede güldü: - Biz Peygambcrimizin(s.a.a.) mezhebi ndeni z. { lnun ı·olundan gi<lil'O· ruz. Rehberimiz de kendisi ni n de bunmlu('U gibi Ehlibcı·ıidir. Kur'ana. sünnete ve Ehlibeyte uymak Şia'lık is� biz ,İc Ş] a'm. 1-bncİilik is.· H a ne li · yiz, Şafiilik ise Şalii, l\lalikilik ise il l a liki, H anbdilik ise l·bnbdiyiz.. Kı l:ı rı z namazımızı, ruıarız orucumuzu, ı·eririz zckaıımızı, �ide riz haccımız:ı, \'a­ pa!IZ cihadımızı. Nuhun gemisi 1 'hlibcyıin izimle, bir dimizdc Kur'an. bir elimi7.dc sünneı. Resulün bize ögn:ttiği t\llah'ın dini l s la m , bürün şarıl:ırı ile başımızın tac ı vesselam. Anlaşıldı mı canlarım? Gül mekıebinin ıalcbclcri hep birden başlarını salhıdılar ı.,'iilcn ı.,..i.: l ı·üz. !eriyle.Bu sefer de şair sordu: - Peki, Tağuı nedir? - Tağut kelime olarak, haddini :ışmak, taşkınlık etmek ma n asın :ı gdip. Allah'tan baş ka saygı gösterilen \'e ibadet cdikn hL·rhangi bir şey deım·kıir. Allah'tn hükümlerinden başka bir şeyle h ü kmede n w insanları da bun:ı uy· maya mecbur eden herkes ra.�cıur. Şeytan bir ıaı::,'llrıur! ı\llah'ın buyruğu· nu çiğneyen bir ıağuınırl İslamı reddede n ı:ığuııur! Kur'an ı k:ıbul eıım·ycn ıağuttur. Şeytan ve şey ıana uyan la rın sistemleri; K:ıpiıalizm. Koınünizı

:

:�


Faşizm, H itleriz m, Şahizm gibi .. Her zalim, her zalim sis tem, her zorba, her zorba yönetim birer tağuttur. Halkı Allııh'ın kanunları ye rine , kendi sapık,

baskıcı, dayatmacı ideolojisine göre >:illet içim.le y:ışaıan şahıslar ya da sis­ temleri tağutt:ur. Len in bir tağumır..Stalin bir tağumır.. Şimdi Sovyetlerin başında olup bizi ezen Gorbaçov bir tağuttur.. Gorbaçovun emirlerini kiik gibi yerine getire n başbakan ımız ve bakanları tağuıt:urla r.. Bizi esir yaşa· tan kızıl l m pe rya , en 7.alim tağucrur.Hem malımızı, hem canımızı, hem Jc inancımızı çaldılar, çalıyorlar. İnsanlanmız sefil, aç, çıplak.. Sokaklarımız

çamur.. Kadınl:ınmız, kızlanmı7. ı:ırlalarda iki büklüm olmuşlar, elleri nas ı r· laşmış, yarık yarık olmuş . . Kim yapo bunu? Moskova! O zaman moskova bir tağucrur!

-Peki ne yapacağız Gökçe da)ı? diye sordu gaze teci Paşa Karabağ�.

- Kim olduğumuzu iyi öğrenmeliyiz.Dinimizi, dilimizi, tarihimizi, kültürümüzü öğrenmeliyiz.Dinimi7.İ öğrenmenin en iyi yolu da Kur'an map öğrenmek.İçinde ne yazdığı nı bilmek.

ok u ·

- Biz daha namaz kılmasını bilmiyoruz. Kur'anı okumayı nasıl öğrene-. ceğiz? - Çalı şarak. - Çalışmak için de öğre te n lazım . Kim öğre tecek? - Ben ! Atabala arnra gireli: -Ben Arapça bölümünde okuyorum.Öğretebilirim. - Gördün mü ? Öğreten varmış. Yeıer ki öğrenmek isteyelim. Ama öğrenirken, Kitabımızın ayetleri n in mana.larıru da öğrenmeye gayret er­ meli yiz. Ayetlerin ne decliğini bilmezsek, on la ra uyamayız. Bir kötü niyetli çıkar onaya, kendini a li m , şeyh ıanııır, hem aklını çalar, hem de paranı! Biz Kur'an'ı öğrenip, ne demek İstediğini düşüneceğiz, mealini bulup oku· yacağız. Tefsirine bakacağız. Tabü bugün meal ve tefsir bu.ima.le zor.Ama çalışacağız.Fırsat b u lunca meal ve te fsirleri çoğa.l ıacağız, i n sanlarımıza ulaş­ tıracağı z. Bu bir görevdir.İyiliği anlatma.le, kötülükten menetmeye çalışmak dinirniı-.in t:mridir. Şimdilik bilenlerimiz, bilmeycnlerimize anlatacak. Bil· meyenlerimiz de bilince başkalarına.. Gökçe dede susup etrafına baktı.Birbirinden güzel kokular yaya n birbi· rinden güzel güllerle çevrili kamelyaya göz gezdirdi, gülümsedi: - Burası gc:rçekıc:n bizim mektebimiz oldu) dedi, "Azatlık mekıebil". Azat bey heyecanla: - Gül mektebi diyelimi dccli. Gökçe dede güldü: -Tamam gül mektebi olsun. Haftada bir ıoplanalım.Tabü dikkat çek· meden. Ve her toplantımıza en a:r. yeni bir dosı katalım. - Azatlık mektebi de güzel ad olurdu! diye söyleneli Şamil. Fakat baba�ı araya girip: - Azaılık mektebi de bizim ev olsun. Bizde de toplanalım.

98


1-lam:cyncp h anım heyec:ınl:ı: - Ça)' ve pasta <.la benden! diye siizc k:ırışıı ı:ıılı scsi\"le. Bücün )'Üzlcrc ınuılulıık ı..o , üliiınscmesi yayıldı. ( ;;;kç<· dede Şair l l:ılil Rıza'nın oğlu Tebriz'in da lgın ı oldııgumı fark etıi bir ar:ı.( ;üll"ı mscverck: - 1-larrola Tebriz yeğenim, c.lcdi_ niçin d:ılı..�, nsın ii\"lc' Tebriz hafifçe kızardı.Şamil ı,...\il,·rck ar:ı�·a girdi: · - O artık bir baba! c.ledi, gece bir oğlu oldu' - Öyle mi? c.lcdi sc\�nçle, gözümüz :ı�·dın.Hir :ız:ıılık '"'·aşçısı d:ıh:ı kaııl· clı aramıza. Hoşgcldi, sefa geldi! All:ıh ycgcniıııizc uzun iimür ,·crsııı! .\nalı, ·

babalı büı-üsün! - Amin! dedi herkes

bir anda. Azar bey araya girip: -Keşke gelmeseydin, dedi, oğlunun :ıdıııı ne kc ırdııııuz pckfr - Tü rk ay! Kinı koydu aclmı? -

13alı:ım.

- Güzel :ıd koy muş.Türkay! Türkay h:ıl:ı! ( ;erı·<·kı<·ıı gü,.d.l '>nıürl<i ı ılsun inşalhıh. ı\n:ılı, babalı, :ırnlı b(irüsiin. Tü r k ü n arı . cılsuıı! . - Sağol Azar anıca. Gül mektebinin diğer sakinleri ,ı,. Td>rizc giiz :ıydınlı.�ı ,·enlilcr.. \zaı

bey güliiınseycrck: - Darısı diğer gençlerimizin h:ışın:ı! <kdi. Onun bu sii,.ü üzerine bakışlar ı\ı:ıh:ıl:ı ile <;ıkn:ır'a r;inddi. Gcnı·ln mahçup olup, kızardılar. Giilcbctin lı:ıııını dtı\').�tıbıııı < nı;kundu.l\ir ı ı):lu na, bir Çilen:ıy':ı bakıp j..,'liliiınsedi.F:ıkaı birden cndiş<· hııluıu çiikıü yü,.lİ­ nc. Oğlunun başına bir İş gek·cc):İ korkusu scvinnııı giilgdcdi.Yiırq'.:irnlcki endişe ne ycıncğini ağız tadıyla ycnıcsiıw nıüs.ı:uk l'rmişıi� nt: dı.: �-a�·ını :ıAI/. tadıyla )'l.ldumlar:ılıilıııişıi. J\aşıııı )":l\'aşça çe,·irip. < ;iikçc d:ınsııı:ı lı:ıkıı: - Ben bu zııLiın i ınpcr\':1<la ıı kurıul:ılıilccc):i111izc iıuıı11111·1 1ru111.Hıı mümkün dq:\il. Boşıııı:ı u,ı:.,.:ışac:ıgız ,: ve cvl:ırl:ıımıız ınalwol:ıc:ık! ,(e\' in·rdi. Ağızl:ırJaki şeker zclm-. Ç:t\' J:ı zıkkıııı:ı diiıılıwr.Ji lıir,lcıı. ( ;;;k�·,. .ini.· gülüınscvcrck gelinine lıakıı: İııa� malısın, deıli, en büyiik gii\· iııaııııı:ık, cıı lıii\·ük düşman ,l:ı iıı:ııı cını yirirınekıir gelinim! •

·

- Benim i11:111cını vokl Soğuk bir cevap �cr<li. Sıı�uk bir h:ıv:ı esıi.:\ ı:ılı:ıl:ı bir olJu, Giikçe ded•· cliyk işaret cı l i p k<·ııılisi kıınuşıu:

- Var! tletli, ancak

s.·n

ş<·�· siid<0\'\"l"<0k

l°:ırkııul:ı tk·):ilsin. Sen iilüııı,kıı çok

mu

kmku·

yorsun gcliniınr

- Kıırkıılnı:ı:< mır

- 1-lnyırl Olümılen :ıııc:ık :\ll:ıh'a iıı:ınnıay:ınl:ır kork.ırl:ır. Kur':ın\J.ı, nefsin zaikaciil ınevıl" ıli\'or.Y:ıııi her ııefs, her insan iiliiıııü ı:ı dacaktır. Ülümıleıı k:ıç ı lın :ı :t. gelin.im. Ve iiliiıııdcn k:ilirkr korkar. (üııkü " Küllü

'"'


çok sevdikleri diin>·a salcanaa, bir oyun ve oyuncaktan ibaret olan dünya­ ları eUerinden gidecek ve öte dünyıı,la kafirliklerinin hesabı sorulacak. O

halde sen niye korkasın, biz niye korkalım? Ha, ne zaman korkmalıyız? A llah'ın buyruklarına uymadığımız zaman! AUah'ın buyruklarına göre ya­ şayan mümin kul olur.Mümin kulu bekleyen de cennettir. Eh, cennetlik olan ölümden niye korksun? Tersine mümin kul, bu dünya cehenneminden kurNlduğu için sevinmelidir. İnsan bu dünyanın kahrından kurtulup, cen­

nete kavuşacaksa, ölümden niye korksun? Biz ölümden değil, Allah'ın bu)'­

ruklarına uymamaktan korkalım! Bundan sonra Gül mektebi sohbetlerine sen de kaalacaksın. Kur'an'ı dinlc)'eceksin, ne dediğini öğreneceksin.Hep birlikte öğreneceğiz. Kitabımızı okumak, ne dediğini bilmek ve dediklerine

göre hayaamızı tanzim etmek zorunda)'IZ. İslam'ı yanlış anlamış, tembeUik

ermiş, geri kalmışsak suç bizimdir, dinin değil. Bir lokma, bir hırka felsefesi i\lüslüman'ın felsefesi değildir. Çalışacağız, kazanacağız, ilimde ilerleyece­

ğiz, teknikte ilerleyeceğiz, düşman bir silah )'aptıysa, biz ikisini yapacağız.( l üçünü yapaysa, biz dördünü yapacağız. Bir günümüz bir günümüze denk

geçmeyecek.Her gün daha ileride olacağız.

Gökçe dayı böylece hem geline nasihaıta bulunmuş, hem de Gül mek· ıebinin programını açıklamış oluyordu. Kur'an okunacak, manası öğrenile­ cek, tefsirine bakılacako. - Böyle yapılmazsa insanın hayatını tanzim eden kanunlar öğrenilemez., dedi. Kur'an dünyada uymak içindir. Kur'an dünya için indirilmiştir. Rabbi­

rniz, ''İkral'', "Oku!" emriı•le indirmeye başlamıştır kitabını. Ve ısrarla üze · rinde düşünmemizi istemiştir. " Biz onu akıl erdirebilesiniz diye, bir Kur'an

olmak üzere Arapça olarak

indirdik." (Yusuf, 2) diye buyurmuş. Akıl

erdi­

rebilmek için ne yapmamı?. lazım, manasıru bilmek lazım. Yine Rabbimiz

diyor ki, " İ şte böylece Biz onu Arapça bir kur'an. olarak indirdik ve onda

tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir." ( Tfıha, 1 1 3) Demek ki ne yapacak

Müslüman?

Okuyacak, öğrenecek, düşünecek,

ibret alacak. Zuhruf suresi üçüncü ayette de şöyle diyor: " Doğrusu Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yapak ki akıl erdiresiniz." Kamer

suresi, onycdinci ayette de şöyle diyor: "Andolaun ki, Kur'anı düşün­ mek için kolaylafurdık, fakat dütünen mi var?" Ama ne yazık ki, n<·

okuyor, ne de dü�ünüyoruz. Başına ne geliyorsa Müslüman'ın işte bundan­

dır. Çünkü rehberi olan kitabırun ne dcdi�ni bilmiyor ve yolunu şaşınyor.

sapkın yolda başına türlü belalar geliyor. Kur'an okunacak! Kur'an'ın ne dediği bilinecek! Kur'an'ın ne dcdi�nin üzerinde düşünülecek! Kitabını insanlara nurlu bir rehber olarak indiren yüce Allah, insan­ lardan Kur'an'ı düşünmesini istiyor. Böylece kitabından faydalanabilmenin yolunu gösteriyor. Kur'an'ı, Allah'ın gösterdiği şekilde okuyan Müslü man Tuzaklar dolu

100


kurtuluş yolunu bulmuş olacakıır.ı\ksi takdirde işıe ı,'İinümüzdc oldıığıı gibi cehaletin, bilgisizliğin, csnrcı acısının, s6mürülmenin, ezilmenin, açJı. ğın, sefaletin içinılc mahvolacaktır. Hu yüzden ıa[,> Uı, Zalim viineıicilcr, ılin sahrekarları Kur'an'ın okunup, anlaşılmasını isıemc,Jer. 1\\·�İlerin manası­ nı çarpıtmaya çalış�rlar. İslam'a sanlan M üslliman zalime .tekmeı� \·apıştı­ racağından, zalim hlam'ı sevmez. Saltanaunın ünüml.: rınu en,l(cl ol:ırnk görür.Taç ve tahtını yakıp kül e<lccq'.:inılcn kmkar, rnsaklama\·a. orta<l:ın kaldırmaya çalışır.Allah'a inanmak! ( >mın lıu\'rukbrı;ı:ı urnıak!l lnun bm·­ ruklannı hayaanın her alanında geçerli kılm;k! flak ve :ı�laleı uğrunda �i­ hat etmek! Şehit düşüp cennete ka\'lışmak!.. Km':ın iiı'.,'Tcıisi � l lislümanlara işte bu şuuru verir. Kur'an, ınazlunll:ırın1 zulme uı}:r:ı ını�hu·ın, ilzg,ürllikh.:ri çiWıenenlerin, kölclcşıirilcnlcrin, ezilenlerin sığına ı w kurruluş )(emisiılir. Haydi canlarım Kur'an ile ayağa kalkmaı'.,"1. Hizim hem elünrn hem de ahi­ rette mutlu olmamızı isıcycn Yüce ,\llah'ıan başka hiçbir gücün iinüncle eğilmemeğel Önemli olan bu şuurla cihat etmektir. İshııni şutır bızc '3dece kafirle mücadeleyi ılcğil, k:ilirle işbirliği ı·:ıpan " i\dı müsliiın:ın'" olan hain ve münafıklarla, sôzclc bizden olanlarb. lıiziııılc lıir :ır:l\'a gelince, "Bizden görünen!", k:ilirlc bir aram gelince rınclan olanlarla mücadele et­ meyi de emreder. Tağurun, daha do[,'Tıısu bizi ezen kızıl İ ıııpen·:ınııı. bizi yöneten baskıcı, dayatmacı, bııyıırg:ın. ıalancı, sôıııüriicü qsıenıin · · S:ıhıc Kahramanlarl"ını ela iyi rnnıınalıı·ız. Yani canlarım, l'\lc"kof'ı.ın kurnılın,ık için onun bi:.�e yutnırduğu, işbirlikç;si. s:ılıte k:ıhraııı:ınbn kuısanı.ıkıan kurtulmalı)�7.. İmperya kendisine hizmet eden :ılç:ıkları ' ':\dı 11lüsliiın:ın1'" olarılan, "Sütü ve knnı lıozuk!" olanları. bize "Milli Kahr:ıınan!'', " :\lilli Kurtancıl" olnrak tanıtır. Bizi o sahte kahramanının peşine r;ık:ır \'C o alçak da bizi koyun sürüsiı gibi giiıürüp. onun bıçağı ahına y:ııırır1 l ımıtın:ıy:ılını ki, Müslümanın kahramanı ı\llah'ın(c.c.) buyruı'.,'lln:ı u\·:ın ve .\ll:ıh'ın(c.c.) razı olacağı insandır. Sahre kahramana hnnr! Sahıc elin adamın:ı ha\'ır1S:ılııc kurtarıcıya hayır! Biz ne çckıiksc bunların ı·üzünılcn çckıik.Bizi k:ilirin :ll'akl:m altına bunlar serdi. l\füslliman hunl:ıra bnmaz.�liisliiın:ın m·anık ulur \"C za­ limle savaşır.Zulmü orıad:ın kalılırınak için sıı\'a�ır. Ynksııl ve m:ıhnınııın hakkını arar. Çalan, Çlll'an. g:ıshcden alç:ıkbr onun h:ısınııhr. ;\dalcti ıesis euneye çalışır. O;:ı,'İirliiğiinii. All:ıh'ın kl'lld i,inc \'Cnni� okluğu bütün ins:ı­ ni haklannı korur, çiğnetmez, ıığı·unda s:w:ı�ır. l l:ık ıb yl'mez, hakkını da yedirme;:! Gökçe dede birden susup )"'ğeni :\ ı:ılı:ıla \:ı b:ıkıı: - Şimdi, dedi, ne yapmış lwııim yeğenim? Siiıniirgı·ci. ı:ığ111 iınpl·n·:ıı·:ı karşı çıkmış. Bund:ın yctmi� \'ıl iincc iilkcnıil.İ işgal eden kızıl ( )r,lunıı�ı alçaklı klanru ı-ü:dcrinc vurımı�. :\krin ona! Yiizlı:ışı ı\ı:ıbala\:ı layık hır

torun olduğunu giistcrnıiş. Sustu, gelini Gülchctin h:ınım:ı h:ıkıı bu sl'tıT \'l':

- Sen, gelinim! dedi. sen <.k' biil·lı· nıiiı::ıhıı hiı· oğlu n okluğu iôn gurur 111 1


duy. Sızlanmayı bırak da ona dua c:r. Sen oglunu esirgersen, öreki oğlunu esirgerse, beriki oğlunu esirgerse, ba�ımıza belalar yağdıran Moskof kafiri ile kim mücadele edecek? Bu işten el çekip, bütün vaktini senin di7.lerinin dibinde geçirse de ölmeyecek mi? Vade dolmuşsa can alınır. Teslim erme­ meye kimsenin gücü yermez. Oğullan avratlar gibi evde oturan analara da aglamak düşer! Bize örnek olarak gönderilen peygamberler nasıl mnlum­ lan, yoksulları, ezilmişleri zalimlerin ellerinden kurtarmak için mücadele: etmişlerse, onların izleyicileri olan biz inananlar da onlar gibi mücadele edeceğiz.Adı güzel, kendi güzel Muhammet Mustafa'mızın (s.a.a) canı H1.. Hüseyin'imiz Kerbela'da niye şehit düşrü? O iki cihan sevgilisi öleceğini bile bile niye o viran olası çöle gitti? Niye çoluk çocuğunu da kendisiyle birlikre ateşin içine arn? Hiç düşündünüz mü sahi, niye? Müslümanlara me­ saj vermek içini Neydi bu mesaj?Zulme nza göstermemek! Zalime, tağuta baş eğmcmek!Yeuniş iki yakını ile birlikte, yakıcı çöl ateşinin altında, Fı­ rat }"anJ başlarında akmasına rağmen, zalimler yasakladıkları için bir damla suya hasret kalarak, ömrü Peygamber Efendimizle savaşla geçen münafık Ebu Süfyan'ın münafık torunu, münafık ve zalim Muaviye'nin fasık, ahlak· sız, zalim oğlu Yezidin on, on beş bin kişilik alçaklar sürüsü ordusuna karşı kıyam ederken, kendisinden sonra gelecek olan Müslümanlara mesaj verdi! Başta İmam (a.s) olmak üzere bürün erkekler alçakca, zalimce katledildiler. Elleri, kollan doğrandı, başları kesildi. Kanları kızgın kumlara saçıldı. Yer, gök ağladı .. Hz. Hüseyin efendimiz, Peygamberimizin Müslümanlara ema­ neti olan imamımız Allah için, İslam için, insan hakları için, özgürlük için canını vermişse biz niye vermeyelim ki? Bizim canımız daha mı kıymetli? Bizim kanımız, Kerbcla çölünün kızgın kumlarını sulayan Peygamber ev· latlanrun kanından daha mı değerli? Hak için, özgürlük için zalime baş kal· dınp, başını veren biz Ehlibeyt dostlarına zalime baş eğmek yakışır mı?" Gülebetin hanımın gözlerinden yaş akmaya başlamıştı: - Ben bunları bilmiyordum ki, diye hıçkırdı.Bana kimse böyle anlatma­ dı. OtJumun da canı feda, benim de! Gülebetin luınımın gözyaşları arasında söylediği bu sözlerle heyecanlanan Azat bey kendini tutamayıp: - Allahuekberl diye bağırdı. Gökçe dede: - Biz s�mürge ülkesiyiz, dedi, sözüne devamla. Sömürge ülkesinin in­ sanları can korkusuyla susarlarsa, mücadele etmezlerse, sömürüden nasıl kurtulurlar? Başkaları mı gelip bizi kurtaracak? Yüzlerce, binlerce, on bin· !erce insanımız açbktan öldü, ölüyor! İlaçsızbktan öldü, ölüyor! Golhoz w Solhozlarda çalışmaktan canımız çıkıyor.Fabrikalarda, en ağır işlerde kiilc gibi çalışıyoruz ve karnımız bile doymuyor! Aç, sefil, sarhoş, ayyaş, inanç · sız, şuursuz, sadece midesi için yaşayan, onu da doyuramayan bir insan yı ğını h2line getirildik. B3Jımızda bir kerbela değil, on Kerbela'lık zulüm v:ır' Hak yolunda, insanca yaşama yolunda ''Apura"lara ba�lar fcda!Yermiş yıl -

102


dan beri Kcrbc la zulmündcyiz ! 2R Nisan 1920 i ş�ali ıı de n beri ı\zcrbavcan Kerbela'ya dö nüş tü l O alçak, kanlı işgalden beri "Aşura!" ,. ı rnşıl'oru�. · Başlan mı z kesiliyor, kanımız vı: göz ı•aşımız akıtılıyor. Bir ,;Yc;.iı!"cleğil, yili'Jerce lu7..ıl Şeytan Yeziti başımıza bela kesilmiş. Oğullanmız iımmb­ n Hz.Hüseyin'i (a.s), kızlarımız Hz. Zeyneb(a.s)i iz le medi kçe '·Kızıl Yezic"lerclen kurnılamayız.Haydi J\·l ü sl ü ma n Azeri Türk ba l a l arı ! Hz. Hü­ seyin (a.s) gibi ol maya. Haydi Müslüman ı\;cri Türk kızları! Hz.Zeynep (a.s) gibi olmaya . Zulme baş kaldırma\•a! . ı\zaılığa!. .. . Gökçe dede susnı.Yorulmuşıu. Haıızcyncp hanım i le c;ileııay boşalan çay bardaldann ı doldurdular.Şair Millcrvckili ı\zar bey ı s lana n kirpiklerini kırpıştırarak: - Biz, üç-beş kişi, h al k ın azaılığını düşünüyoruz ela, halk ne düşünü­ yor?" diye sordu birden, zil le t içinde yaşamaktan kurrulmak istiyor mu? -Bu her zaman ve her yenk böyledi r zaten, cliy<· ce vap lad ı (jiikçc dayı, halk maişetinin pe ş i nd edi r sabahtan akşama kadar geçim dcrJivlc k•ışnı· rup durur. Çoğu zaman tehlikenin ne rede n geldiğini, ı;clere!{ini b i l mez . Kendisini nasıl savunacağını bilmez. Öyle ol saydı , sürüye çoban gerekmez­ di.Bekçi köpeği ele! Halk bill(ili ve aydın olm;ı)ı.Dnsrunıı, düşmanını bilme· ti.İşini görürken de, namazını k ılarken de bunlan diisünıncli. Din, n amazı kılıp, başk a şeye karışmamak d eğild i r. Tanı t e rs i namaz, zulme, haksızlığa baş kald ır tmı yorsa namaz deği ld ir.D i n ele. din değildir. Din Müslüman'ın hayatının her an ı nı . her işini kapsa r. < ) y;ı şa ım kılavu­ zudur. Büluğ çağından, amellerinden so ru m lu ıuııılıluğtı ça.(!ıl a ıı başlayıp, ölümüne kadar sürer. Din sadece ibadet için <lc�il, işimiz, ı ica rcıi m iz, sava­ şımız, banşımız için de yol gösterir.Din işi ay rı dünya işi ayrı ılcdik mi hem dünyamızı, hem de a hire ti m iz i mahvederiz. Müslümaıı hcın kendinden. hem de topl umu ndan sorumludur. Pcy�ambcrimiz boşuııa mı demiş, ·· Hepiniz çoban sı n ız ve h epi n iz günüklcrinizdcn ıncsulsünüz1"' diye. - O zama n biz üç-beş kişi nasıl düşüniiyorsak, h al k da iiylc düşünüyor

.

,

,

,

olmalı) - Elbette! Şair içini çekti:

- Hani, Kcrbela olayı var da! İmam H ü sc v in 'e lıinlcrrc nıeknıp yazıp, Kufe'yc çağınp sonra da Kcrbcla çölünde yalnız lıırnkııl:ıd · Sen buna bakma şair. Göriiniişte öyle. ı\ına kazaııaıı imam, k ayhcıl cn ise onu yalnız bı rakanl ar ile katledenler oldu.:;; inıdi Azerb:ıyrnıı'ın ba�ın­ sizlığı bir sevdadır ve biz üç-beş kişi de olsa bu Se\'daya adamışız keııdimizi. İmam aleyhisselam da yetmiş iki c an ıy la lıirlikıe, diıı senhlsıyla, aza tlı k sc,· · dasıyla, zalime bia t etmeme scvdas l\· la kendisini inla erri.l lna kurh:ın ol:ın bu canlarımız, vatana Ja, halk ı m ı zın azatlıf(ına da icda olsun.

-

- Karşılıksız sevılal

- Ama güzel scvdal Milleı sevd:ısındaıı. varan s.·\·,bsınd;ın g'.izcl sc\'d:ı yoktur. Haydi gelinim, doldurun çarl:ınınızı.Seıı de ş:ıır hıze şıır oku ha ·

111.I


kalım! -Şür mi? - EvcLTam da yeri değil mi? Mekan güzel, dinleyenler güzel, an güzel! - Yanımda Vahapzadenin bir gazeteden kestiğim şiiri var, isterseniz önce onu okuyayım. - Tamam.Onun şürleri güzeldir. Azat bey cebinden şiiri çıkarmaya çalışırken kamelyanın güllerine ko­ nan bir saka kuşu ıaclı ıaclı öaneye başladı.Herkes gülerek ona baktı. Kuş ürküp uçunca şair: - Bu şiirinde Vahapzade bey, toplumumuzun bir yarasını, "Adam Sen­ de!", "Bana ne?", "Ben işime bakarım!" diyen yaramaz tipleri kınamakıa­ dıc, dedi. " Sen bütün sulardan kupkuru çı ktı n Düzelir en çerin işin bir anda Susmaknr en büyük silatun senin Olmadı hiç zaman günahın senin Harca ve şerre hiç kanş madın Farkı yok, bir olsun, yahut bin olsun Sen bir alçaklığa sinirlcnmedin. Hamam caşı tek sürtük yüzüne Eğer tükürseler, donar tükürcek.. " Bu mısraların hangi hastalığımızı ve hangi hasca tipleri anlatoğı belli. Açıklamaya gerek kalmayacak kadar açık: "Dünyaya gelmişiz, dolanak dedin Ama bir gayeyi anlayamadın Yaşamak amaca çevrilc:n zaman Yaşaya yaşaya ı•aşamaz insani" Yani sadece yemek, içmek, yarmak, kalkmak, gülüp-oynayıp eğlen ­ mek oluı:sa yaşamaktan gaye, b u yaşamak değildir, yaşarken ölmektir. Hay· van gibi yaşamaktır. Hatta hayvandan aşağı bir hayattır.Çünkü hayvan bir işe yııramakcadır hiç olmazsa. Şu mısralara bakar mısınız: " Sıcaktan soğuktan korkup hes diyen, · Yalana, bühtana gazaplanm ayan

104

Haksızlık önünde susup dinleyen , Hani yaşamamış bir insan gibi Dolanmış, sürünmüş öz midesiyçün Böylesi vatandaş olabilir mi Sıcaklı, soğuklu vatana bir gün? Söyle, nasıl yanıp, tutuşmayayım ben, Fikirsiz, mesleksiz ölü canlara? Bu meydanda ne ya?.ık, daim iniş arayan,


"Azca aşım, ağrımaz başım!" diyenler \•ar

Düşmaruın ı•al ta klarup rcpcye dağ diyene, Bu dü nyada

bir rürlü koy yaşayak diyene Ah, "bir rürlü!" lügace bu söz ncrden gelmedir? Yaşamak, ı•aşamakcır.Ya bu "bir cürlü!"nc demektir? Ben düşmanım, düşmarum bövlc ölü canlara Gü neş cen kaçıp her an gölge ;rayan l ara Onlar ortada yeyi p, kenardaysa gezdiler Namusu harcamaktan onlar sakınmazdılar! O n lar orta

yol tutup ne " H e !" , ne Yoh!" dediler Havaya ne "sıcakcır!" ne "soğuktur!" dediler Kendisini düşünüp, özgeyi unuctular.

Seslerden ses a ldı lar, öz sesleri olm adı Yaşadılar ölü gibi, nefesleri olmadı . Adlan kişi oldu, ömürde birce

kere

Kişilik etmediler.. İ stemem ki, haı·acım sakin, ıssız adada Geçip girsin lal �bi. İ scerim savaşayım, kayala rı n başında Düşmanla karca! gibi .. " Gazeteci Paşa karabağ�

Azac beye bakıp:

- Bu şiiri özellikle mi scçtin?din: sordu.

- Hayır.Gazeceden kesmiştim.Burada şiir okun ac ağı nı da bilmiyordum. Hem, diyelim ki özellikle seç tim, ne olmu ş? Beğenmedin mi? Bir ya ra na rru dokundu yoldaşım benim? Bu şiirin her mısrasını çcrçewlecip dU\-:ır:ı asmak lazım. Bu halk ne çckiı•orsa, bövl c " ölü canlar!" ı·üzündcn, "b;ına \ ne?" diye nle r )'iizünden çekn�yor mu? -alnız kemfüini <İii şii nüp, ,·atan w millet ıasası çekmeyen Cilü canla r bizi yö ne cmiı•or mu? " Kayala rı n başında, düşmanla karta l gibi savaşınakrnn daha şc re ll i ne var bu iki �nlii k dün­ yad a? " - İyi, sen de git, savaş! - Yani, sen sava şma k istcmi�·orsun! "Günqıcn kaçıp gölge a raya n la r" gibi, demen, gaınd n n u?.ak yaşapcaksın! "Ölü ca nla ra! " katılacaksın! Ken­ dini düşünüp, başkasını unuıacaksın! Bütün rnl anl an ıslanmadan çıkacak­ sın] Haksızlık karşısında susacaksın! H:ılkın h:ıynn:ı Ye şerrine karışma)·:ı­ caksınl Halkın a rapılan köciilüklcrc kı«mayacaksın! Kusura bakma. hamam taşı gibi sürtük bir yüz taşıyac ak sın , biıi Jc çıkıp sl·ni kın:ıy:ırak yiiziinc tükürse aldırmayacaksın! Dün yara gdınişiz. )·aş:mılıııı. kcv ti m iz i siircliın diyeceksin! Yalana, bühtana, h:ıksızlı)'..>a kızm:ıyacaks:ın niye )·:ışıyorsıın dos · twn?

Gazeteci Paşa Karaba�lı �iklii:


- Midemiz için!

- Yani ölü canlığı kabul ediyorsun? - Ben akıllı davranıyorwnl Av tüfeğiniz bile olmadığı halde halka azatlık

istemek sarsarbktır. Herkes ona baka.Oğlu Araz ise onun yerine utanmış, kızarmış ve kız­ mışa. Onun gibi vatan, millet derdi çekmeyen, azca aşım, ağrımaz başım diyen, ülkesini mahveden Kızıl Ordunun şerefine kadeh kaldıran, Rusla­ ra ve Ermenilere yaltııklanan, suya, sabuna dokunmayan, ne "Hel'', ne de ''Yoh!" diyen bir babanın oğlu olduğu için o anda yerin dibine geçmek istedi.Ama babasıydı ve bir şey diyemeden kıvranıp kaldı.Ama şair onun rerine konuşmuş gibi: . -Kendi sesin olmayacak, başkasının sesi olacaksın! dedi. - Erkekliği sana ve üstııdın Vahapzadeye bıraktım.Siz erkek olun yeter! Şair kızdı: - Sen adam olmazsın! Ortalığın iyice gerildiğini gören Tebriz araya girip: - Ben babam gibi şair değilim ama, isıerseniz onun "Silahlan" şiirini size okuya-bilirim! dedi. Böylece Paşa amca da silahsız olmadığımızı gö­ rür. Gökçe dede şair ile gazeteci arasındaki ıaraşm:ının bitmesi için. - Tamam, dedi ve Tebriz, babası Halil Rızanın rnısralannı okumaya baş­

ladı: "Bu sert, ağır gürılerde men ali başkumandan Olsam, olmasam bile Azerbaycan adına

Emredirem: Silahbnl Silahsız dayanmaya bir gırpım da hakkın yok, Gözlerin goşa lüle(Çift narrılu)...Kirpiklerin gülle, ok.

Bilirem, düşmanlann berk durup keşiyinde(karşında) Alınmıştır elinden

hartıı av tüfengi de.

Ne gam. kirıle silahlan! Toptan, tüfenkten üstün,

106

Tanktan, roketten güçlü Gayretinle silahlan! Arkalı köpeklere nefretinle silahlan! Hıyabanı ruhunu alıştır nefesinle, Cüretinle silahlan! Bilirem, Elbrustan, Savalandan ağırdır İyninde senin yükün. Televizyon, radyo, matbuat çoktan ölgün. Yok.. Sen ölmemelisenl


il

Hele ki, gedip gelen ndcsinlc s ahlan! Kafestescn mi? Kı r, çek, kafesinle silahlan! Sen bizim şiirimizden, nesrimizdcn güçlüsen. Asnnuz gahramanclır, asnnuzdan güçlüscn. 37-de batmış, 46-da vurulmuş neslimizden güçlüsen. Dodak.lanndan kopan niçin amandır, ahdır, Alçaklara a7.ablı bir bakış da silahdır! Bak.ışınla, kanınla, vücudunla silahlan!

Dön Semende r kuşuna...Yan ... odunla silahlan!

il

Değnekle, kürek.le, daş-keseklc s ahlan!

Nuş et yıldınmlaa, bir şimşe kle silahlan!

Onlar seni silahsız, pe nahs ız görmek ister,

Sen nağmeyle, marş ile, nümavişle silahlan! Bayrak ele Özünsen,

Kalk, dörüşlc silahlan! Silahlan insanlığa sonsuz muhabbetinle Hümanizm adlanan en böı-ük sen·etinle! Hele hiçbir fitvava, fo'le, ı�ekre uı·mamn

an ncavı cİa tapdamağa kıy;.,aı·�n. Kalbi umm a ndan derin

Birce k

Benövşcden de gövrck, Hana düşmanlarına Tuz, çörek veren halkını! Çekinme, bu döriişte alem sana penahar, Senin gül temizliği n, saflığın da silahar! Kanında safl ık adlı daşgın ile silahlan! Dünyaya muhabbetin, aşkın ile si lahlan!

i

Vur, ça tl ası n • ele b lme ki teksen:

Yer de, gök de senindir.Sen galib gckcekscn! .. " Hepsi birden Tebriz'i

alkışladı lar. Gökçe dede:

- Halil Rıza'nın ağzına sağlık, kalemine kuvwt!dedi. Gazeteci:

söze karışu. şimşek niisali, hemen karşılık \'erdi:

-Kalemle, şiirle savaş kazanılmaz! diye Azat bey durur mu, çakan

i

-Sizin gibi maddeye L1panlar iç n öyle! Sen git, senin gibiler girsin, r.ıhat koltuklannda otursunlar. Yoldaş!" Gökçe dede kızdı: - Size bu kelimeyi kullanmayın demiştim! •

a a

Bağışla h yd rdayı.Ağzı mdan kaçu.Ne diyordum şu

µazctcci <losı:ı.

"Koltukta }'llŞamak, yaşamak değildir!" diyor Halil'inıiz.Siz. \'ani sisteminiz.

yam Moskova korkuyla yaşaruıQ. için korku için<I•· ,·:ışanukı:ıdır kendi s i de.

ıır


Zulmeden belasını bulur. Sen sevmesen de HaW Rıza'run aklımda kalan bazı mısralarını söyleyeceğim.Şiirin silah olup olmadığını görürsün. " Sen öz menliğini bir hazine bil, Polat tekmeni vur,_gebersin şer. Şimdi en büyük maraz, Bu yırocı zümredir, bu satgınlar ordusu! Cemiyet denizinde gürül-gürül çoğalır Yalan, riya kürüsü. Bir dargözler sürüsü, şerefsizler sürüsü! Bunlar eş-alo deyi!, on beş değil! Bunlar bataklık iken Özüne güller deyir! Bahçeler, zemiler od turup yarur, Yeşerir rezalet, bar verir rüşvcL Sulanır nerdese namert kemfırsat Daıdadır cesaret, çekilip arşal Düşman naşı değil, seçir kütleri, Halkı öz eWe susrurmak için. Çekir vazifeye, daror ileri, Gabrini özüne kazdumak içini Düşman ahmak değil, taruyır, tapır Diriyken ömrünü bitirmişleri. Halk için düşmandan daha gorhulu Milli simasını irirmişleri. Üreyirn gışgınr! Ağlun deyir:Susl Bu kadar soyguncu, bu kadar casus, Bu kadar ac gözden, medeni guldur Bu kadar kalbi dar, üreği çopur. Bunca iki yüzlü, üç yüzlü, hatta Yüz sıfat, min sifat varsa hayatta Demek bu clağıunış dağılmalıdır! Yeni bir cemiyet kurulmalıdır! Sanki güneşi de oğurlayıplar, Karanlık ne kadar kandır, sıkar Bu çirkef içinde temiz yaşamak Belke en böyük kahramanlıkar." Derin bir sessizlik oldu. Kimse ağzını açmak istemiyordu. Bu mısra­ lar Azerbaycan toplumunun, daha doğrusu yönetiminin, yöneticilerinin ne kadar çürümüf olduğunu çok güzel anlaoyordu. Bakışlar bir şaire, bir gn7.Cteciyc yöneldi. Şair mısralann ondaki tesirini görmek istiyordu. Nitekim 108


fazla tutamadı Paşa Karabağlı ve: - Bunlar bana mı? diye söylendi .

kendini daha

- Sen böyle misin?

Cf.ızeteci serrçc: - Hayır! dedi. - Ö yleyse sana değil! Buraya geldiği günden beri pek konuşmayan, sessiz, sakin görünen Acabala birden söze karışıp: - Başınızı ağntmazsam, Halil Rıza beyin, •• Dc,·am edir 37'" şiirinJcn bazı bölümler okuyayım. Gökçe dede: - Oku yeğenim! diye

..

gülümsedi seni Je dinleyelim" ,

A zerbaycan tarumışar vakitsiz kapı döyenle ri . Kara günler ge tirerken gan kırmızı geyenleri. Yoh unudabilmirik biz hayr cildi gcycn şeri Yüz binleri . . . kanunsuz ve mahkemesiz güllcbara n edenleri (Kurşuna dizen) Korka-korka yarım adım a ta-a ıa Ayak üste yata-yata Gurşağacan(beline kadar) kar içi n.: bata-bata Sürgüne gidenleri. Aç, uyl..-u suz nalan, uryan Bin-bin goca bin-bin cavaıı(Gcnç) Yoh, unuda bil merik biz, Aç canavar iştahıyla yurdu söküp dökenleri, Bir dcsreni gaııa ç.:kc n desıcbaşı tekeleri. ,

,

Hak bağıran boğa zlara kurşun döktü Markapyanlar, Grigoryanlar(l)

Yanda durdu Topiridze. asra cellad, uşta cdlad . ( l ) Adı doğma, üreği yad Cin Ca fcr' in ( I ) cllcriyk· viran kaklı hanımanlar 74 bin d us ıak girti, p;:ıp ı mad ı (2) yüz<le biri Çoğu gülle ışığında öz clh·lc Nahçıvanda DT1''nın çirnıek gollu dilaveri Alnı kerpiç, gözleri ıuın ... mim:lcri. Ellerinde daşra n geçen casusnamc crzc lcri . Tribunadan "Varan!" diye, "Miller!" diye ,·czdc\'cn hcrzdcrı. Yoh, unuda bilınirik biz, Birce yüksük şö hrc r için, göz dikri�i şcrwı için Benliğini sarnnhın!


Hıyanete kurban getti ter benövşc, bahar Müşfik Hele de bu cinayete zirvelerden bakan Müşfik. Haray (imdat), dünya! Hele durur o kansızlar! Kahramana, mert bakışa aman vermez imansızlar. Kırdığımız dişlerini zam:ın-zaman şaggıldaıan Kan dökmeye, baş kesmeye imkansızlar... Ele bilme o dehşetli yangın bitti, baca, gitti. Hele durur, devam edir 37, O }':ıŞa}�r. korkular...la, mürgülcrde(3) Vicdanlan basıp yi)'en lekelerde, gölgelerde. Ne kadar ki, bir milleri yetmiş yere bölenler v:ır, Ne kadar ki, rütbe için, şöhret için ölenler var, Ne kadar ki, kabineti, vazifeni Gözlerine tepenler var. Halk derdini haykırmanın yerine Avrat gibi susanlar var. Ne kaılar ki, iş başında bunca kütbaş Kemsavad var. Tam üç yüz bin didergindcn(l)hiç ne yazmaz matbuat var, Ne kadar ki, başçı(!) olup başsız canlar, Bir milletin benliğini talam-talam talayanlar(!) Ne kadar ki bana ahlak dersi verir Firariler, hoş kap dibi yalayanlar, Ne kadar ki, " Demokrasi!" " Aşikarlık!" diye diye boğaz yırnp bu zucular, zurnacılar, ŞC)' purçular, Ne kadar k� cezasızdır, Hankc:ndi'ınde evler �kan, ün:k yıkan �rııcılar, Devam Edir 37Daha keskin, daha ciddi! . Ne kadar ki, halk şairi halka yaddir(2) Ne kadar ki rütbeiller mutlak dahi,

İstidauır, Devam edir 37-

1 1 11

Daha keskin, daha cidıli. Dikkat! Dikkati Kapam ası n gözlerini haray-heşir, çığır-bağır Gazeteleri lal clemck(3) halkı da lal ermekten ağır... Ruhun hele ölmemişse haykır-bağır: Ne kadar ki, sıkıp beni limon gibi sömüren var, Kemiğimi kemiren var,


Ne kadar ki, Bakımıza püskürtüle n ülüm tozu, Tayyareler 7.chirlcyi r o golhozu, bu wlhoz Ne kadar ki çocuk kan pcsıisidk mayalan ır, Aşımıza kaup alçak yüz fitncni, bin yal anı, Ne kadar ki, Ovçarcnko clcsıckliyor Balayanı, Milli gede Boro,·iki, Ağanbckyan, bin yılanı, Ne kadar ki canıın ı zd a kan emici bin kene vara, Benim sıcak süzlerimc soğuk bakan bigane var, O ihanet sanma bini, De\'llm edir 37. O cinayet devam cdir Gökçe dede kederli bir sesle: - Halil Rıza'va carum kurban, eledi, C,:ok l!;ii zcl süvlcmiş . 1 937 vılındaki : o dehşetli zulü�, kırgın, ölüm, mahvoluş dc, aın cdiy; ır. Hunu um.ırınaınız mümkün değil. Unutanlar sadece düş manla işbirliı:; yopan hainlerdir. 37' ııin devam ettiğini biz unuımayacak \'C mücadclemizı sürdiircccğiz. Bu gün wn bir şiir ziyafeti oldu.Halil Rıza üstadımız buradavmı� gibi şad olduk. Hepiniz sağolun, varolun! Gökçe dede sözünü bi tiri p ayağa kalktı ve önceden lrnzırladıı!ı beyaz ve kırrruzı karan fil demetlerinden konuklanna hedivc c:ıti . . 0 bu i�ic uğraşır­ ken kamelyayı çok scvcliği anlaş ılan saka kuşu tekrar k<ındu�ı �oül J�ılımb ıatlı tatlı örmeye başladı . Sanki, " Benim iitüşünı de H:ılil Rızanın şiirl•·ri kadar güzeldir!" demek istiyordu.

ili


*

u Rııbbi111iz. bı!JHrl!JOT le!:· " Ey i111an edmler, Al/11h 'a itaat tdin, Poga111ben de itaat edi11, ıiz.den ola11yetkililere de. (Niın, 59) Evet, dtdi, Göle;e dedt, " bize düşen, Allah, P!J!,0111ber "' Kitap ıammqyanlam itaat eflllen1tletirAyetin bir manaıı

da b11dJ1r. Miiılii111an, Miiıliiman olm'!}Oll Uhıl E111r 'e,)•ani yö11eha ye itaat etmez.!"

Gül mektep sohbetinden iki gün sonra Ebulfez beyin Göyçay mes­ cidinde sohbet yapacağını haber alan Milletveki Azat bey, gazeteci Paşa Karabağlı, Gökçe dede \'e Azer bey gençlerle birlikte sohbeti dinlemeye gittiler.Şair Halil Rıza da oğlu Tebriz ile sohbete katılrnışa . Böylece onu çok merak eden Azat bey ile Gökçe dede ve gazeteci Paşa Karabağlı tanışnuş oldular. Ebulfez bey mesciıin mollasına dönerek: · Sizin yanınızda konuştuğum için bağışlayın, dedi. l\folla, " Buyurun, Buyurun!" deyince de devam etti: -Dinin en büyük gücü oradadır ki, insan t\Uah'a sıdk yürekle inandığı zaman içinde çok büyük bir güç _hissediyor ve önüne koyduğu maksada nail olabiliyor. Siyaset adamla_rı lslam'ın büyük bir . medeniyet olduğu­ nu değerlendiriyor. Geniş bir lslam medeniyeti var. insanın dahili alemi, dünyanın hak - adalet işi meydana 4(ıkıror. Bu yakında Türkiye'den din adamları gelmişti. Onlarla görüştüm. Islam medeniyerini, milli şuurumuzu kazandığınuzda insan olacağız. Dini bilsem, İslam medeniyerini kavrasam bu, )'eni insan demektir. Eğer biz bunu yüksek seviyede başarsak dünyada Fransızlara, Amerikalılara örnek olacağız. Şimdi bizi öyle terbiye etmişler ki, bu özelliğimizi kaybetmişiz. Muhtı:lif Avrupa, Rusya ve başka devlellı:­ rin tesirinden! Şimdi öz duygularımız yeniden geri dönüyor. Yani dünyaya İslam 1.ıir medeniyet gibi dahil oluyor. Bunu Müslüman olduğum için söy· 1 12


lcmirorum. Burada bü\'Ük hakikatler var.i\löela, dirnrlar ki İ sl am dini bi,i geri bı rakm ı ş. Ben bu�ıa iciraz e Jiyo rum. Çünkü "j �l anı dini yüksek akıl, intellekt istiyor; onu bilmediğimiz için bize öyle geliyor. Tamam di yd im ki

biz geride kalmışız.Peki, şimdi dün y ada en ç ok geliş mi ş ınillcderdcn :\ J . manlar, yahut Fransızlar niye l sla m dinini kabul ediyorlar� Onlar k i geride kala n halk değiller; he r şeyleri de ''ar. Hem teknikleri, hem tahsıllcri, hem de akıllan. Niye Islam dinini kabu l e<liı:orlar? ı\ lma nya 'da eğer yanılmı\'Ur · sam elli bin, Fransa'da 16- 1 7 bi n insan lslam dinini kabul ermiş. B unu ni\·e kabul ediı•orlar peki? Diyebiliriz ki, İ sb m dininin bü,·ük ruhi alc:mi in5anİa­ nn talepleri ne cevap ve rebiliyor. Ne kadar i sti yors an o kadar oku , ne kada r )'Üksek akıl sahibi olursan ol, I sla m dini ona cc,·ap w rebilirn r. Çocu.�a iiz istediği kadar, gence, alime ve müçtehide öz is red iıQ kadar. Sonu ,görün­ müyor. Talep edildiği kadar ce,·ap almak müm k ündü r. :\nıa H ıri sıi ı an dini buna cevap veremi yo r. Çeşitli sorulara İsbm dini ce,·ap ,·eriı·"r. Hıri,ciı·an , yahut Budizm ona cevap veremiyor. Dinimizin gücü oradan belli ki, kapısını açık bırakmış, kiınsc\·c i l i m iiğ­ renmeyi yasaklamamış. A ma Fransa'da yasaklanmıştı. İsbın dininde ;.töste­ riliyor ki, ilim Allah'ın gösterdiği yold ur. ı\llalı'ın s ı faıb rı nd a n birisiJir a li m olmak. Islam dini ki şimdi baş kaldırnuş, \'ani :\lüslümanlar kı. ba şb m ışl ar dini açığa çıkarmaya, gelecekte, dü nyanı n rengini değiştirecek. insanla rı n psikolojilerinde değişikli k yapacak . Bu nu düşün ün : i\lüsli.ıman aleminde talebe haı•aııan usarup özünü öldürmüyor. l\ledrc sdenlc bu hal ,·ok tur. Hiçbir medrese talebesi özünü ökl ü rmii yor. ı\vrupa'da yüzlerce genç )ı,,. yaııa kendilerine cevap b u lamadık ları için kcn_d ibi n i zchirLiyl•rhu.Sibh ile vuru yorla r..Bö�·le d uruml ar çoktur. Demek ki l s lam dinı iidc ıcrbi\'c cdi \'Ur ki, bu dayaruklı�k onu kor urnr. 1-lırisıi\·;ınlıkta İse bu da�·anıklıhk rnktur. Bu yüzden, ahlak da, psikoloji de bozuhmı ş . Fransa'd;ı, · · rr:ıns.,brın yol u nedir?" dire bi r kiıap \'ar. Bu k itap da. yazırnrlar ki. lslam dininden ba>1 ı:ıvsiı•eleri anayasaya kmm ak lazımdır!lslanı dinini bi r din �bi ii�cnınek var, bir de dinin dcrinLiğini, yah u t inccli�ni bil me k. bir ilim gibi ,·:ı k l aş ıno k . bilmek var. Dini ve di ni n etrafında ya ra tı lan o medc ı ıi ycıi güzd iif.'t"cnınck lazımdır. O zaman diyebiliriz ki , bu dini n üsıün cihcıkri nc,lir;fü,cn dü­ şünüyorsunuz ki, na�ı az ını ız ı kıldık. orucumuzu nımık, bununla kurtar­ dık. Harır, bu ı\llah önünde i n san üzerine konılan borçbnlır. Sen k u l ı.,>ibi Allah 'ı n önünde bu bo rçla rını yerine geti r m eli sin . .·\m:ı b u n a iJa,·c olaı�ık. sen bir insan gi bi öğre nmel i sin ,.c öğrcııdikleıini iif.'!Ccıınclisin; bu vazife de senin üzerindedir. İ slam 'ı ıı bir ru h i alemi \'ar. ( )nu izah l'lmck bir;ız zonlur. Yani insa n niçin ona ıloğru gidiyor? .. Dinlcvenlcrden biri: - Bey: dcdi, İs la m ı'undamenıalizmi dcıliklcri şey nedir; llugüııkrdc bundan bahsedip ıluruyo rl ar. Bana ii�·lc gel i yo r ki biz.c bi r ıl:ımga nırm:l\·a

hazırlanıyorlar! Ebulfcz muallim gülümsedi: - Evet, ded i , bu siizünüz doğrudur. lkn lk nıüş:ıhnle l"<liyorııııı. ki. si z · Amcrika'ılan İnı,>iltere'dcıı Fransa'dan �clenler çok soru soru\'orlar . ' 11\ • •


de Türkçülük nasıklır? Turan <le\•lc_ti kurma idealine nasıl ba kı yorsunu z? Biz <le diyoruz ki, öyle şey yoktur. Oylc meylimiz yoktur. Bu bir korkudur. Bu soruyu biri, ikisi sor­ muyor.Fransız soruyor, İ talyan soruyor, İspanyol soruyor. Diyebi liriz ki. bütün ,\\·rupa için bu, merak edilen meseledir. Çünkü yeni bir Türk dün­ �·ası doğuyor. Ve İslam özülcülüğü! Bu nedir? "ÖzülcÜlük" demekle, isti­ �·orlar ki, bize damga \'Uralar! Biz özülcülüğü götürüp kenara bırakıyoruz. Yalnızca lslam'ı muha faza ediyoruz. Ben diyorum ki, gelecek maksadımız azar, demokratik toplumdur. Türkçülük milli özünü bilmektir. İslam dini inancı mı zdı r. Bu s i s ıe m milleti birleştiriyor ve onu vahiı bir nüve cırafında ıoplu �·o r. Gelecckre o, güçlii milleı olacak . Ve bund an çok korkuyorlar. Niçin? Biz demokrasi istiyoru7.. Panrürkizm, Panislamizm dedikleri şey ,·oktur. Bunlar halk.lan ezmek için uı·durulmuş baha ne lerdir. Daha önce <le �öylemiştim, Üzeyir Hacıbe)'O\' dcrTii ştir. "Biliyor musunuz bize niye vahşi diyorlar? Başımızı ke�riklerindc, "Vahşinin başını kesiyoruz!" demek için." lmperra siyasetinde bu damgalar haımlanır, ondan sonra makineler hare­ ket ederek başları kesir. Bizim hareketimiz demokratik harekettir. Bu al'nı zamanda milletin kendisini müdafaa içindir. Bütün Türkler bu tür alak;ı·a gire rle rse, iktisadiyat ve kültürlerini birleştirirlerse bu o demektir ki, saı.İı­ rılara karşı kendilerini koruyabilirler. Bu müdafaa içindir, hücum için değil­ dir. Demokratik hareketlere burada ve Çin'de saldın olabilir. Bunun için de Pantürkizm damgasından istifade edebilirler.Türklerin Pantürkizm'e değil. demokrasiye ihtiyaçları var. Türkler müstakil şekilde ayn-arn bağımsız c.leı·­ letleriru kurar, demokratik bir şekilde ilişkilerini sağlamlaşunrlar. Türk dün­ yası için bu ilişkileri geliştirecek bir komisyon, "r\vrupa Parlamentosu" ı,ribi bir teşkilat ge le cek te kurulabilir. Türkler dün yada yirmi ayrı-ayn ülkelerde yaşıyorlar. Bunların ilişkilerinin sağlaınlaşırnlmasından hiç kimseye zarar gelmez. Al'rupalıların birliğinden kime zarar geliyor!? Tarihte Türk devlet · lcri ayn-ayn olmuştur. Bunlan bir dev le ı bayrağı alonda ıoplamak olm:ız. Arap birliği gibi. Avrupa birliği gibi ortak bir teşkilat olabilir. Sonrasını i"· zaman giistcrir; o da, yüzyıllardan sonra. Onu ıarihi akışına bırakır. Bizim yerine getirebileceğimiz vazife Türkler arasındaki ilişkileri ku vvetlendi re­ rek ort.ık kuruluşlar yaratmaknr. Son yıUarda "Fundamenıal hlam!", ya ıl:ı, "İslam Fundamentalizmi!" i fadele ri ne kitap ve gazeıelerdc, radı•o ve ıl'le· vizyon la rd a, muhıeLif konuşmalarda sık-sık rastlıyoruz. Bu sözleri bilen. bilemeyen istediği şekilde konuşuyor. Moskdv:ı'nın dilinde ise çok menli bir anlayışla seslcnc.liriliyor. Orada çalışan bir çok gizli "ideologlar" Sıaliıı devrinden kalma usulle iincc damgalar hazırlıyorlar, sonra bu kurşun danı· galan çağdaş illeolog)'ll silahlarına doldurup halkları hedef ıahıasına onır ruyorlar. Bin rahmet sana Üzeı•ir bey! Bizim adımızı vahşi koyduklarıııd:ı. bilmeli ki başımızı kesmeye hazırlanıyorlar. Sonradan başımızı kestiklerin de, desinler ki, insanın değil, vahşinin başını kestik! Horozun sadece kuyruğu değil, kendisi görünüyor! " Fundamcııı:ı lisı!" damgası arıık Azerbaycanlılara, Ozlıeklcre, Türkmenlere, Tacikkr<" ve S<J\'}'Ct irtifakında yaşayan başka Müslümanlara vuruluyor. Kafkasl:ınl:ı 114


Hırisriyan halklara bu damgayı vurmak mümkün olmadıgınJan, ''Kalka, t..-l illiyctçilcri!" damgası yeniden ele alınmış. ,\ncak eski damga olJu,L,<u için o kadar etkili olmuyor. Şüphcsi;ı ki, yenisini hazırlıyorlar. ··ı :kmcmisı!'' damgasının da ağı çıktı. Nere geldiyse vurdular.Şimdi alm· konusu oldu. Ne ise, konumuza dilnclim. Sovvet ittifakının, biraz ;l:ı Hıristivanların. . bu korkulu düşmanı fundamcnıalist kimdir� FunJamcnralisı , "CızÜI", "Te­ mel", " Esas" demektir. Fundamcnrnlist İslam, rnhuı İslam Fundaınenıo­ lizmi, "Temel İ slam'", ya da "İslam özülcülüyü'; manasındadır. Yani İslom dininin temellerine, esaslarına <lavanan Jini ,.c clün\'c\·i bakıs' Bu bakısı benimseyip onu hayata tatbik eclc�c veı·a etmek istc\'�n iizülcü tunJame ­ ıalisı olarak adlandırılıyor. Peki İslam dininin ii>.ülle�i. .\'ani esasbrı nelerdir� Sayalım: 1Kur'an.

'.

2-

Sünnet veya i\luhammcı peygamberin haı.lislcri. Dinin gilvdesi-Usul-i ı.lin. Dinin dallan, Furu-i din. İcma.

345-

Şeriat.

6-

78-

Fıkıh . Kelanı.

Peki bu esasları bilmek için hangi hamlıklar gcreklıdir� Arap dilini, hususcn de klasik :\rap dilini. İslam tarihini.

12-

Manııkı.

3-

Sufiliği.

45-

Arap edebiyatını yüksek se\'iycde ii�n:nnwk. . Bütün bu sanlanları <lerin•k·ıı hilılll:\'ell :ıd:ım l sl:ım'ııı ıe­

mellerini talim edemez. So�·veı iııifakıııd:ı is,· nl· biide bir şahı; ,·:ır. ne . de böyle bir mektep. Şimdi biiyle bir orıamda. iiziilcü. fundomcnı:ılisı nasıl ycrişir?Açıkça bilinmesi için bazı ınahım:ııı burada dik geıirtne\·e

mecburuz. Kur'an. Rusva'da Rus dilin,· birkaç defa ıerriiıne l'llilıniş.Y:ıni · tercümesi üı.crindc İllo;km·a :ılimlcri çalışmış. Rus şarkşiıı:ıslı_(:ının bü\'ük� !erinden sayılan Krcçk<l\'Sk, c;:ır nikol:t\'0111 k:ı\'111 idi. ,\lıııı p:u:ılarl:ı duıı:ı ·

nlmıştı. ı\rabistaıı'd:ı uzun ınüdder .\r;ıpların ı�erisinde ı·;ış:ıınışıı. .\raplar ona, " Arap şeyhi!" diyıırl:ırdı. Klasik :\rap dilini derinden k:l\'ranıışıı. :\n

cak Kur'an'ın Rus dilim· tl·rcümcsinde ı·(izlercc h:n:ı ı·:ıpımşn. Km':ın'ııı Azerbaycanca, Taı:ırca, (>zbckçe. T:ıcikce. ç:ı_(:d:ış tercümesi iS<· ı·llktur. llu halkların

yüzde doksan dokuzu ı\rap ,!ilini lıilıniyor. l\·ki. Kıır':ın'ı bilml'­

yenler nasıl fumlaım:nı:ılisı olmnr? Kıır':ı n'a ıınlarc:ı bü\'\ik Ş:ırk :ılımı ı,· fsir

yazmış.

Hepsi de ı\rapça. So\'ycı şarkşin:ısl:ırı. Kur'an\l.ın, onun kır:ı:n .

�cfsir ve tcC\•idinden do,(:nı dürüst anlanıı\'llrl:ır.

Y ıll:ırc:ı �·.ılışıklı ki. bir ıkı

Islamşinas mütehassıs l'l'ıişı iı·ilsin. Ş:ırkşin:ıslık fakülıderi. ilmi l'nsıiıiikr

deriden-kabuktan çıkıp kl'ndilcrinc zorl:ı bir-iki ıut:ırlı ;\r:ıhşin:ıs h:ızırh­ yorlar. Peki nasıl oluyor d:ı kt·ndi kendin,· kiı l�\'I, isı·:ııık:ir iııükükr ı·,.ıi

şiyor?

Başka misal, İslamın •·s:ısl:ırıııdan biri

de l'l'l'.�mıbl'rin h:1<1iskri,1ir.

11;


Yalnız l X. :\sırda yaşamış Bu h ari 'nin bir eserimle 7.275 hadis toplanmış. Yüzlerce hadis kirnbı var. Gel de bu özülü ögreıı de ralim et, bakalım nasıl edivL>rsun? Sovı·ct i ttifa kında nerededir bu esası bilen ve öı:;>Tcten? Bunun btrnkııı özünü, hlç tarihini de o r ra seviyede bilen yokrur. Eğer birden bire Sowet ittifakında bir Kelamcı mütehassıs lazım olsa onu 280 milyonluk ahalirı"in içinde bulamayız. Kelam İslam felsefesidir. Bu fdscfcnin dili Je başkadır. Bunu her can duyamaz. Son misal, "Fatiha" suresi 28 sözden ibarettir. Bu 28 söze ı•edi ciltlik tefsir yazılmış.Hem de Arapça. Baş belası 1'.los_kova uşak.lan başları gir· meyen yere bedenlerini pcrçim ediyorlar. Evet, lslam özülcülüğü Sovyeı şarlatanlarının boş lakırtısı d�ı;il ki, ahaliyi ele :ılıp oynatsın.Ancak bir şeyi daha biliyoruz ki, Sovyct İttifakında fanatik Hıristiyanlar olduğu gibi, fa­ natik Müslümanlar da var ki, onlardan yana narahat olmaya değmez ; on­ lar bilmeye bilmeye İslam"ın düşmanlarına yardım ediyorlar. İslam dinine ateistlerden daha çok bu fanatikler darbe vuruyor. Orta asnn müçtehitle­ ri dem.işler ki, · · Allah İslam dinini cahil l\l ü sl Üma nlarda n korusun" Son soru: Merkezi bir sürü si y;ısctbazlar bu dediklerimizi gerçc:kıcn bilmiyorlar mı? Biliyorlar, hem de yahşı biliyorlar. Ancak bu apnın yüz oyunu var, bir armudun b;ışında! Demokrasinin ışığını aralıktan görüp, a7A'ltlık kokusunu duyan Müslümanlar ona doı;>T u can aarorlar. Merkezin, yani Moskova'nın menfur güçleri Şarkta baş kaldıran demokratik güçleri ezmek, kan gölünde boğmak için dünkü Jüşmanlarının- kendilerinin dediği gibi, " Emperya· lizmi n ı·e istismann menfur b lc le ri n i" de "Haç!" yürüyüşüne katmak için çabalıyorlar. Avrupa'da Jeınokrasi adı _alımda gizlenmiş iki yüzlü bir siyaset dolaşmaktadır. Moskova siyasetçileri lslam temeUerini ya anlamırorlar, ya da anlamak isıemiyorlar. Bunlar o ideolojinin varisleridir ki, düne kadar mescitleri, kiliseleri, sinagoglan yıkıp harabeler yaraayorlardı. Dahileri öl­ dürüp onların heykcUcrini yaparan, hakimlere gece, gündüz methiye dü7.Üp, öklükıen sonra onlann c:vlatlannı, akrabalannı bela hapishanelerine araran amansız cellat ideolojisinden insan evlaılan hele çok zulüm ve hak· sızlık görecektir. Biz bütün dinlere hürmetle bakıyoruz. Bununla beraber biz İslam medeniyetinin nrislcriyiz. Bu medeniyet sadece Müslümanların değil, dünya halklarının en zengin medeniret hazinesidir. Bu medeniyetin yaratıcılanndan ve varislerinJcn biri olduğuna göre, Azerbaycan halkının bütün dünyada iftihar etmC)'e hakkı vardır. İşlam elini adi din de�l, ilmi. ahlakı, siraseti, hukuku, manııkı ve felsefeyi özünde sentezleyen bir ku· rumdur. Dünya halkları l.ıu kurumJan ne kadar fazla istifade ederse o kadar hayır görürler. Azerbaycan�Ja Moskova'nın dediği manada fundamcnta· lizm yoktur. Ancak biz asıl Islam özülcülüğii nü hiç de menfi bir anlayış gibi kabul etmiyoruz . 1 slam esaslannı öğrenmek ve öğretmek beşeriyete çok büyük hapr verir. " Siz hakkın yolundan çıkarsanız, Allah sizin içinizden en kötüsünü size hakim tayin edecek!" hadisini Moskova ideologları iyi bil­ seydi bugünlere kalmazdık.Ben her yenle demişim ki, İslam dini lazımdı r: () iiğrenilmclidir, bu büyük bir meJeniyettir. Bizim bayrağımız üç renklidir. Hunun birincisi olan mavi, milli hislerimizin remzidir. Milletini iiğt"enmdi ı ı r.


ve bunu tebLiğ etme li yi z . İkincisi, kırmızı re n k , aziııl ı k ,.c dcnırıkr:ısidir. Üçüncüsü ise yeşil ren k ; İ slanı'ın rcm-.idir, iııanc:ı karn�ııı:ılmr. Benim hi rinci maksadım ins:ınlanla in:ınç y:ırnım:ık, in:ıın bzanın:ıkı ı r. Sonr:ı i>zü öz ı•nlunu bu lacakıı r.Snn zamanlarda halkımızı <lcmııkraıik h:ırt·keııen vazgeçirmek, kaçınJırınak için ona çeşitli Jaıngalar, rnın:ıklar rnruyıırlar. Diyorlar ki A ze rbarca n lı lar demokrasinin ne oldu�uııu bilıııirnr, onlar �crı

kalın ı � Müslümanlardır. Onla rın hareketi iumlaııınıı:ıl lslamnlıkıır. Bu kesinLikle doğru değil. A ze rbayca n halkı ıarihcn :\lüslüııı:ın h :ı l kı ır. İslam dini onun dinidir. Onu koruı·acak, muhafaza edecek '"'. onu hürün mu­ kadde sliği ile hıfz edecektir. ;\zcrb:ıycan halkını fundenı:ııııcl i ,l:ııııcılıkl:ı hiçbir şekilde suçlamak olmaz. ı\zcrhaycan'da bugün dinııı kiikleri ,knn değil. Yani bizim bü yü k rulıaııilcrimiz rnknır.Bizim ınnlı·,sdcrimız. dini müesseselerimiz yokrur. <;ok �6y ve �chrinıizdc ın..:�c;tl,:riın11 yok ı u r. Hu yüzden de bi7.de fundamenıal lsl:ınıcılıkı:ııı bahscınll·k lu., hof::ulık. c:ıhil · lik ve akılsızlıktan başka bir şey deı'.,>il. Bugünkü �crçek ,-ozıyetınıiı lıı 11·blır. Gelecekte ne olacak, nt: baş vcrt:cck, o )?clcccı'.:in i�idir; hiç kıııı>e perµ:ıııı­ ber rolünü oynamasın! ı\ma Azerbaycan h al k ı ,lcınol.. r:ı>1,ıııı. d ü m- .·,· il i ­ ği ni gö7.dc ru.tarak aynı zamanda öz �)inini de ko ru nı p. ıııuh:ıı":ı1;1 c;lccek. Bütün rnillctkrc de azatlık ıalcp ederek diyoru ı : her b i r s:ılııs ı'tnlıC:i <liııı seçeb ili r ve onu koruyup yaşayabilir. Eğer bır z:ınıcınl.ır hu ıneı d:ıııd:ı \'e­ şil İslam bayrağı olmuşsa \"C olacaksa bu hic; de korkul:ıc:ık ,,. , dc):i l . Bu fundamcnıaLizm değil. Bu i ns an la rın öz :ı k idcsi ıı i ıı ı:ısıdı.l:ı b:ın:ıkıır.Bir de. bugün meydanda ya n ı mıza gelen .\nupalı �aıcıccilcriıı ""' uııl:ırıııd:ı h:ıç ıa �ı ma ları demokras iye e ngel ol uyo r nıu� l ı lıalck bııiııı bornııııııııd:ı lııl:ıl taşımamı?. n iye clı::ınokrasiye engel obun:. · · Elçibcyin sözleri alkışlarla karşılandı. G:ız,·ıcci """' h:.:ır:ıb:ı):lı \z:n heyin kulağı na eğilcre: - Bu ad a m bir dcn·a! diw fısıldadı. · Sohbet bittiği za ı ı�an da ı\ za ı bel' Giikc;c dcd <·H· d• 11ıü p :

- Muallim hcl'i na sı l buldun? dil'c sonlu. ( ;ı;kç,· ,Jnk lıcl'l'cıııl:ı: : -Görülüı'<lr ki nıillı:tinin ımık�ddcslcrini b i l en \'C hüı m,· ı nbı \ıır adam. ı\llal;'ı, Pcygaınbcr'i, Kıı r 'a n· ı . lsl:ıın'ı hik·n w lıürnl,·t cd,· ıı hır adam, adam gibi adamdır ve bi\dc :ıdaıııl:ınl:ııı h :ı lka z.ır.ır ,Jcµil. f:l\·d .ı ;.:dir. Böyle bir adamın ark:ısıııd:ııı gidilir. ,\ f,·rin biıiııı cnnıkl:ır:ı! Bilg,· bir .\ıcr­ bayca n oğlunun cı r:ıfında ınpbnılıkl:ın için onl:ırı kud:ını:ık �cr,·k . . \11 .ıh"ı bilen ve inana n insanlar iııs:uılıı'.::ı f:ınl:ılı olurl:ır. l\iiı·lc :ıd :ı ınla r:ı ıt:ı:n edılıı. .. I ·:\' i ı ı ı:ın ,·,kııln. arkasından ı..>idilir.R:thlıimiz 1-.: �ır'aı;·.ı:ı hu�·ın·uı·or ki . r,·ıkii,lcrc· ,le." ı ol:ın si1<kn AUah'a imaı edin. Pcn.::nnlwrl· ,it· ıı:ı:ır '"liıı. Nisa, 59). ttizc ılii�cı;: Allah. l'eı·gambcr \"C Kiı:ıp t:ınıın:ı\'.\nl:ır.ı it.ı:ıı ,·ı bi r ın;ııı:ısı da hudur. :\ hi sl ii m :ı n . k,·ndisi �ibi :\hi>liiııı.nı memckıir. ı\\'ctin . olan , İsla111 :ı. Al>rc ya ş ay a n yüıh:Lİcİyl' iı :ıaı \.'1.kr. Bu �y\in �ı.:n,·l·kını g,lı;d bir sohbet oldu. İyi ki gdılik.I km :\ lu:ıllim lll'ı i. h,·ııı d,· 1 Lılil Rı ı.ı lw1 1 tanımış olduk.

ıı·


*

u f'Je 111ryhane b11taj,1, ne 111ry taııdır vatan Milyo11-111ifyon idrakin Aym emel 11ğmnda çarp1111ıoııdır w/011! Azat bey Göymescit sohbetinden bir hafta sonra hediye aldı ve hep birlikte Türkay bebenin görüşüne, Halil Rıza beye göz a)•dınlığına gittikr. Misafirlerini sevinçle karşılayan şair oğlu Tebriz'c seslenerek: - Türkay balamı getir <le, misafirlerimize hoş geldiniz desin, dedi. Ünce Gökçe de<le al<lı Türkay bala)1 kucağına, sevdi ve: -Ümürlü olsun! dedi.Halil Rıza anında: ,

- AUah hayırlı ömür versin! <li)•e aaldı.Hep birlikte: -Amin, dediler.Sonra diğerleri alıp sevdiler. En sonunda ela çilcnay aldı kucaKına: - Ne kaclanadı maşallah, deyip, ı.,tiilümscyerck Ttabala'ya baktı. Az:ıı bey bu bakışı yakalayınca iki sevgili utanıp, kızar<lılar.Onlan daha fozl:ı utandırmamak için hemen şair Halil Rıza'ya dönüp: - Üstadımız torunu için şiir yazdı mı bari? diye sordu. Halil Rıza gii l ümse<li:

Yazma mıyım? Türkay halamız dün ya mıza gelip aramıza karı�acık l lH


şai r dedesi ona şi i r yazllla)·acak mı? Sonra kütüphane olarak kulland ı ğı oda"na gcçı i \'c ıorunu ıçin \'ozdı;'.:ı . .

şiiri alıp geldi, kıılruj'.,'l.lna orurdu heyecanla okumaya başladı:

" GO)'l.ılmursan hele ycrc... El üsıcscn, diz üsıcscn. Belekte yoh, beşikde yoh, ncçc-ncçc göz üsıcscn. Anan seni iiper-guçar... scvinçıcn aıan, uçar.

İki baban, iki nenen sana hayan. san:ı gamhar.

l<jm dcı�r

ki, körpe soğsan ... ra

süı emen ıoınurcuksan.

Beşiyindir bu plancı, sabah kalkıp uça cak s:ı n . Gızıl burcu m , polaı galaın .. . Gırhı reze çıkmış bal.un' Hardan bi ld in diişman da rnr, ı·umrııf�unu sıhını� !\len gada n ı alarnm da, sana �rban ol:ırnın ,b.

lıaLını!

:\nan eyer yorularsa, öziinı layla ç:ılaram da.

Hem ulcluzum, hem aıımsan.1-lıl'abaııım, hum:ıııınsan' ı\<lın boyda bir aleme ışık salan Türk:ırnns:ın.

Gül do<lağın siir kokulu . .. kirpiklcriıı bal nıhulu. Ncvderden ilk

çornf.'l.ltn . . . hoy :ıı. lıü\'li bugün-bugün.

Ey sabahtan gelen sad:ı!

( h'n;ı, ç ı p ı ıı. ı·aı,

urn d:ı.

l\lcninı arzum gi ik b(l\'dadır, se n lıck· bir gonca honk Sen hele bir ıcr h<·nii,·ş,. _ L')' 5'lı:ıhki pol:ır

ı-:al:ıııı,

Kalk, kanaıl:ııı al giiııcsc ...Tiirka,· lı:ılaın. Tiirk.w lı:ıl:ım'

Halil Rızayı dcnn bir """ izli k i\·iııdı: dinlcırn ıııis:ıtirkr ş i ı r hiıı111:,· heyecanla alkışladıl:ır. �airiıı dL"Llii:i gibi ilk no:\·csi\ıonıını\ idi Tiirkc" h:ıl:ı. Her ana-baba, her ninc·-·IL·dc ı-:ibi Tiirk:ı\' lı:ıl:ınııı :ııı:ısı-b:ıb:ısı, ş:ıir d,·d,·"

ve ninesi Fircnı,-iz hanını onu d iisı ,. _ ıliı İİSll'. l ıd c k ı c-, hcşikı,· .\q::il :ı.J,·1;1

gözleri iisıc tu!U)"Orlardı. ( ) daha kiirpc hir znğ(tili;-), sii ı <"llll"ll ıoıııurcukıu

gerçekten. t\nıa buıı:ı r:ıı).ıncı ı ı·:ıt:ııı-millcı ıc :ı z :ıı lı k :ışıı).ı �:ıir onun lwııwıı büyümesini, mika.ide t"lıncsiııı istiyordu sahırsızlıkl:ı. llıı )'İiıd,·n h.ıl:""" halkının "Pol:ıı kalesi! " , "( ;111l(:ılıııı) hurnı! " yıldızı

sayıyo r,

lııy:ıh:ını

(C,·nn,·ıi).

isinin, kendisi gihi ıııih·nııl:ımı

iLın <'<liı·or. h:ııT:ı):ıııııı :ın, ı ıb r:ı k ı.:ıiriiı., ,r,hı. J.. ,·ıı.l '"ıp;ıııu.lı):ını ..ı k.ı.l:ır hdı,·ı ,.

huma kıısıı

hii\'ll)!iin

i l ''


ııJklemek insafa s ığarmıydı . ı\ma idcalisc şair, "Menim arzu m göy(gök) boydadır" diyerek, Azerbarcan'ın azatlığı olan arzusunu gerçekleştirecek Azerbaycan oğullan arasında kendi torununu da görmeı� diliyordu. Türkay bala henüz küçücük bir gonca, henüz ıer bir benövşe (taze bir me ne kşe) ele olsa tez büyüyece k, Halil dedesinin idealini gerçekleştirecekti.. Gökçe dede gülümseyerek: - İnşallah sana la)ık bir ıorun olur, millerimizin yiğit oğlu olur, eledi şaire. - İnşallah! - Size bir şey soracağım, ay hörmc tli Halil! Torun daha cadı olurmu� diyorlar, öyle mi? - Öyle - Ona güzel bir şiir razmışsıruz. Peki, Tebriz oğlumu za da şür ı•aznıış mısınız? Şa ir se,·giyle baka göz bebeği oğluna.Gülümsedi: - Yazmam mı? dedi, elbeue yazdım.Hem de kaç tane! - O zaman ona yazdığı n şiirlerden de okur musunuz? J\Ierak ettik. Güzel şiir yazdığınız gibi, güzel de okurormuşsunuz. Zahmet olmazsa sizin ağzınızdan dinlemek isriroruz. Ha, bu arada unutmadan sörleyeyinı. Tcbri7. oğlumuz belki anlatmış ur.Ben fak.irin çalışağı çiçek serasında güzel bir k amelyamı z ,.:ır. Arada, sırada orada toplanıp sohbet yapıyoruz. Halil Rıza güldü: - Gül mektebi! - Deme k b iliyorsunuz ? - Biliyorum.Tebriz bah se tmi şti. - Tamam o 7.aman. Sizi de ı,,ıiil mek tebi mi ze bekliyoruz. Fikirlerinizden istifade eder, şiirlerinizi dinleriz. - Benim şiirlerim gam, kasavet doludur.. Neşenizi kaçınnm sonra! - Vatan ve millet için, hak için söylenen sözler gam, k asavet de ol>:ı bizler için neşedir! - O zaman nasip <>lursa gelir, rahatsız ederim - Esıağfirullah! Rahatsız etmezsiniz.Tam tersine sevindirirsiıw . Başımızın üstünde yeriniz var. Hele başını milletine adamış insan iı·ııı canımız feda! Şimdi Tebri7. oğlumuz için neler yazmışsınız, bir gürclinı! - Başım üsıd Halil Rıza ayaı;r.ı kalka, elindeki şiir defterini de giitürüp yerine lıır:ı k ı ı ve Tebriz için ya;o:dığı şürlerin bulundu� defıerini alarak geri diin.lii. l'irengiz hanım ile gelini de bu sırada çay getirip ikram ettiler. lllis:ııirkı demli çaylannı yudumlarken, şair defterini açtı, sayfalannı çevirdi, lı:""" /

120


kaldınp Gökçe dedere bakı:ı: - Önce 1 964 yılınc.la, doğum gününde yazdığım şi i ri okuya�ım, dedi ve "Oğlum Tebriz"e başlıklı şüri o k umaya başladı. 1'1is kokulu rnhsı çayın yanı nda , yahşı bir şürin, yahşı bir şair ıaraiından yahşı bi r şekilde okun ması ndan daha yahşı bir şey olabilir miydi? i\lisafirlcr şii ri n bıiyüsünü bozmamak iç in ç ayları na el uzatmadılar. Halil Rızanın scside odayı dol­ duran mısralan n mana yüklü kelimeleri içilmeyen ça\'brı snğururkcn, yürekleri n ateşini yükseltiyor, auşını hızlandırıyordu: En höyük sevinçsen, en mukaddes gam, Meni od içine atan Tebrizim. Ü züne bahanda balam deyirem, Adını çe ke n de-atam Tebrizim. Men seni

görende çırpınır kalbim, men. Alıram boynuma, niye giz ledim , Senin tek saadet görmemişcm men. Deyirler naşıyam, gör merni şem

Anan süt veriptir, fakaı men sana

Göksümdc közeren odu

ve rrnişem .

Seçip ınilron-milyon adlar içi nde n Dünyada en gü ze l adı \'crınişem. Se n- oğul, sen-yiğit, sen-er oğlu er!

İ ftiharla ıaşı sen öz adını. Mağrıba , m a şn ka , aleme göster, Alnın<la gizlenm i ş istidadını.

Bir seher, bir � nc ş var mc nz ili md e. Goy dünyalar bilsin, neciscn, ki ıme n ? Kü çük mcnzilimdc, dar menzilimde, Sen

ucsuz-bucaksız meml.:kcıimscn.

Ey baba Tcbrizim, ı.,>iin o ı.,..\in obun Ana Tcbrizi mc men az:u <leyi m Ü sıad Şehriyar'la giiriişiiıı olsun,

Tebriz'i Tebriz'e gol-ganaı deyim. Arzular günliimdc çeşme-çeşmedir.

ı\rzul:ır goynund:ı bcı�· atmış giiniil

L' I


Seni arzum için, emelim için

Seni döğüş için yaratmış gönül. Aıarun ömrüne oğul yaraşık, Gor bir nefes alım daha derdinden Men öz Tebrizimle bugün ranaşı Geçirem Bakı'nın küçelerinden. Bugün yağış yağır... korkma yağışdan! Tufanda, şimşekıe berk.isin canın. Sen menim balamsan, men senin atan

Biz bir cüt(çift) oğluyuz Azerbaycarun." Nefesler rurulmuşru. l\füafirlerin bakışlan bir babaya, bir oğla, bakıp dururordu. Firengiz harum ıslanan gözlerini saklaya saklaya ayağa kalka ve soğumuş çar bardaklarını tepsiye koyarak mutfağa doğru süzüldü.Gelini de arkasından. Gökçe dede, Azat bey, Paşa bey ve gençler düşünceliydiler.Ara sıra bakışlan Tebriz'e ka}1yordu. Doğrusu Halil Rıza, Türkay balasına ağır )'İ.İk yüklediği gibi, oğlu Tebriz'e de ağır rıu ağır yük }'İ.İk!emişti bu rıusralanyla. Çocuk bu dileklerin ağırlığı alanda ezilebilirdi.Gazeteci Paşa Karabağlı kendini rutamayıp: - Ay HaW Rıza, dedi, sen bu çocukların omuzlarına ne ağır yük �'İ.İklediğinin farkında mısın?

· Farkındarırn! - Yani öz }'İ.İreğindeki

ateşi

bile

bile çocuklannın da yüreğine

salıyorsun? - Evet! - Yahu bu çocuklar dozer mi, dağ rıu, ordu mu? - Onların yürekleri, aklı, ruhu dozerdir, dağdır, ordudur! Her Azerbaycan evladının yüreği öyledir. - Yalla, bilmiyorum.Şiir söylemek kolaydır da, vatan, millet davasına kalkışmak zordur! Azat bey, gazeteciye ters- ters bakarak: - Sen bu işlerden anlamazsın! dedi, bırak da öteki şiiri okusun. Belki senin de yatan )'İ.İrcğin uyanır, alev alır! - Ben aklımı kaçırmadım! - Tamam, kaçırma. Bırak da biz dinleyelim. Bu sırada Türkay bebe huysuzlandı ve Tebri?. onu kucağına a larak od;ı122


dan çıktı. Şair Halil Rıza oğlunun arkasından bakarak: - Ona yazd ığı m bir şürim daha var.Onu da okumamı ister misiniz? - Elbette, "dedi, A1.at bey, siz Paşaya bakmayın, ok uyun l üı fc n. Şair bir an düşündü, konuklarına baktı: -Anlıı•orum lci, Tebriz'iıni çok seviyorsunuz, dedi. Bu sisıem benim yakama yapışmış ve kara listesine almış. Eğer bana bir şe\· olursa onu ya ln ı7. bırakmazsınız değil mi? Hüzünlü bir sessizli k oldu. Şair yüreği işte. İnce mi ince, nazik, duygu­ lu. Gökçe dede şairin )'Üzüne baktı: - İ nşallah sana bir şeı• olmaz. A ma bil lci, Tcbriz bizim de canımızdır. - Sağ ol gökçe dede. Şimdi müsaadeni zl e şürimi okuymm: TEB Rİ Zİ M MENİM Helele bilmirscn ki, sen, öz ad ı nd a neler v3r? Mürgüleyir adında, Hangi taze nıfanlar, ha ngi köhne nı fonlar... Hele bilmirsc n ki, sen, adın neden yarannuş: Milyon-milyon gönülde Hasrcı-hicran adlanan zelzeleden \'aranmış. Dinle, aziz Tcbriziın, körpe bahanm menim. Dost-düşman ıanımağa canlı mernrım me nim . Sen doğduğundan beri bil s en neler ı:fümiişem: Bu adı ışık bi len pen·anclcr görmüşcm. Bu adın ha sre tinde n cli\•anclcr görmlişem. Bu ada el yclleden biga n el e r giirmüşem. Kalkıp boy aıacaksan. çerin olacak işin . Ba1.en hissedeceksen: kar:ınlıkı:ı şi m şek se n Yani tc nh:ıs a n , tck5cn. G a)'Zİ n yol ahrnrncak: Cır özeye, dar göze ne ciir ış ı k \'ermeli? N ada nla rı n bl·ynini ne dir çe kip gıırın alı nıeşalcyc diindcrıııdi? Adamların ağzında <lişkri çıkarsa, ()mı ne ciir kırm:ılı? Tedbi rle, yohsa <laşla k ırım l ı, sındırmalı? Zamanın ı•ollarınd:ın duman geçir. çcn geçir. . Tcbrizc giden y ollar. scrh:ırtcn gcçınir :ıııc:ık. l;iiz,kn, giiniikkn g,·çir.


Kalkıp boy atacaksan, elle nefes-nefese Boy atan, kanatlanan ıekçe cismin değilse Varlığında keder de, derı de rişelenecek "Vatan!" desen, yanacak bebeklerinde şimşek. Ômrüm, günüm, onda sen Vaıanı arama gel_ ralruz haritalarda An öz gönlündeki cesareıde, hünerde! Soruş, cevap verim men, hardan başlanır vaıan: Vicdanın öz sesinden Zulmerre bir çifı gözün ıldırım kuvvesinden! l\lin haksıza baş eğmez bir haklının azminden! Ne meyhane bucağı, ne mey tasıdu vatan Milyon-milyon idrakin Ayni emel uğrunda çarpışmasıdu vatani

Tekçe menim derilsen, sen ki, oğul, bizimsen. Arazını Tebrizimsen

Cür hecalı adıyla susmaz Mübarizimsen! Sen layık ol adına, oğlum, başa düş meni, Tanı doscu-düşmanı. Düşman hemişe seni soğuk kül görmek ister Sen onların gözünün odunu almalısan! Onlar sana çalmaya tütek vermek ister, Sen kılıç cuunalısan! Heç bilir onlar seni, sen cihan o!malısan Bu toprağın heç bilsen ne kadar itkisi var. l\lin-min itki yerine tapılmış dürrüm menim Tebrizim, ömrüm menim! İnme alçak katlara, hernişe hündür dağ oll

Şöhret düşkünlerinden, servet dü,künlerinden Uzak, uzak, uzak ol! Nefsin gölgesi düşse, temiz ürck güzküne Az atalık hakkımı haram bilirem sana.

Rütbe, servet önünde secde gılsan, eğilıen Menim oğlum değilsen!

Kör düşmanı, boz çeni parçala seher gibi, Daim eli açık ol, nurlu zirveler gibi!

Tebrizim, dağım menim! Arham, dayağım menim! Yakin iller ardında kalkıp dalgalanacak Zafer hayratını menim! 1 24


Gışgır beşeriyete: Men odlar ülkesinin od üreği Tebrizem Ne da r ağaçlarırla, ne kelekJe, ne şerle, Ne yırııcı dişlerin dibindeki zehi rle Susturulmaz, sarsıl maz, kesilmez ınübarizem. Seç görür öyle bir mukaddes yol ki, Dönmek iscesen de döneıne\•esin_ ôı•le bir zirveye kalkıp ucal

ki,

İnmek i�tescn de inemeyesin. Helelik guçunu dola boynu ma , Eşidim Arazın, Kü rü n sesini Seni guçmak ile biciştirim gor Yurdumun ı•aralı haritasını." Nefesler yine tutulmuş, çaylar yi ne bicirilemcden soguınuşru. \liller­ ve kili Azar ber gaze rec i re dönüp: " Ne diyors u n Paşam?" dedi. Gazeteci sessizdi.Başıru kaldırıp ı\zat beye baktı, ce,·ap ,·crmedi.:\zaı bey onun sustuğunu görü nce: - Rütbe, servet peşinde koşanlar, rütbeye, sen·erc değer ,-crmewnleri

anlayam az lar elbette, dedi. - Evet, anlayamıyorum"

diye ka rşı lı k vereli Paşa bey.

Benim bildiğim sevgili<len bahsederler. Yat, ka ı , villa, köşk hav:ıl ederler. Halil Rıza'vı anlayamıyorum .Kendisini sistemin i s ten meyen adamları arasına ka r mı ş k<·n çocuklarını <la arcşc atıyor. Senin bu söylediklerin var ya, Halil, çocuklarına arcşrm �i>mlck �iHlirmek demek ti r. Senin başka işin rok mu? - Yok! Beni m başka işim rok! \\enim ratım, bıım, köşküm. aşkını. sevgilim varnnımdı r, milletimdir! Sevdamın adı az;ıılıkrır! - Bu halk dediğin insanların içimle iiylc yaramazlar ,-,ır ki! l )n lar için değer mi çile çekmek - Halkımın hepsi yaramaz değil ya! Hem �iilii scwn <likcnınl! d,· katlanır. - Siz delisiniz! - Akıllı olduj:,'\ımu söyle med i m ki! cvcı, ben \'atanımın, ınillcıimin ddisiyim. Azatlık delisiyim. ı\zaılığıını hiçbir Şl'yt· dc�işıncın. Deli şair birdc:n kızılı \"e adeıa kiipiire kiipürt· havkırdı:-

şairler, yerler, içerler, eğlenirler.

Şiirbin<le

"İstesin, balamı vcrt·nı ona, Üzcrcm la lc mi wrer,·m ona.

aşktan,


Ağzımın tadını, gözüm odunu, Çaıımı, selimi vererem ona

Vermem gökler boyu azadlığımıl Yalnız vatanımdır atam, gardaşım. Kanşıp dönmüşem )'llrt havasına. Dünyada heç kese eyilmez başım. Baş eğir adice kuş )'llVasınal Menim azadlığım yalnız onundur, Ölsem de yeniden gelerem cana. Dirilik suyu tek ka\'llŞabilsem Dudak.lan yanır t\zerbaycana .." :\zat bey, şairi kızdırdığı için ters ters baka gazı;teciye. O da omuzlarını silkti. İ mdada, Tebrizin Türkay halasıyla içeri girmesi yetişti. Şair şiir deft. erini oğluna uzatıp:

- Al şunu yerine koy, ver bana Türkay balamı, decli \'e corununu kucaj\ıno alarak sevmeye başladı. Gökçe dede toparlanıp: - Eh, arak bize müsaade ay hörmetli Halil bey, dedi. Sizi tanıdığımız için gerçekten çok memnun olduk. Sizi sık sık aramızda görmek im:riı. Şiirlerinizi dinleyip, gönlümüzün pasından kurrulmak isteriz.

Şair corununun yanağını okşayıp: - Ama kurrulmak istemeyenlerde var! dedi, Paşa Karabağlıı1 iğneleyerek. Gökçe dede gülümseyerek:

- O da ister! O da ister! Bize müsaade! - l\fosaade sizin!Yine beklerim.Hepinizi tabii. Hiz gül sevdasına diken·

lcri de severiz!

Gazeteci başını saUadı, gelip Halil beyin elini sıktı: - Tamam, dedi, siz dikeni kucakladlkıan sonra mesele yok! Hep birlikte gülüşrüler ve şairin evinden aynldılar. Hepsinin kulaAınd;ı hala onun sesi yankılanıyordu: " Ne meyhane bucağı, ne mey tasıdır vatan Milyon-milyon idrakin Aynı emel uğrunda çarpışmasıdır Vatani" Vatana can kurban. Vatanın böyle yiğit şairlerine de!..

126


*

u Alod'JJl'<I :oı

.·l B/) Ji. . -·lrrupa :., t1rkııl.111111da rıı.1 / ·11'111 Jll(llilıır! 111•111 J!.Üdtih·r.1) ·,;,·,��indr11 lırm· rrrlm1J11i Azrdır1r{(111 i.rı· "ll'.1' 11.·l.\ /.\',· I! .. / /r111 JJ1t1�/11111. lıı·111 lllr'._i.d11r rr hı'lll ı/,. ;1111/1.1..

Kuyusu kazılıyor<lu Sumg:ıyıt'ın. Yılıl ız b r ı n °' olduğu hir sem:ı ahınd:ı. alaca karanlık bir gecede, l\ lüsliiman kanı içmek için yetiştirilmiş ,\s:ıl:ı· Taşnak katillerinin hücre e\•inılc alçak bir pla nı n iğrenç :ınımıları son ,kfo gözden geçiriliyordu. Grigoryan elindeki içki kaılchini :ığwıa giitiiriip. bir n1tlum zıkkıınl;t· nıp, ağzını şapırdatııkr:ın sonra: - Oh be, dedi \'ahşİÇl". sanki onların kanını iı;irnnım Sonra uğursuz tuzakl:ınnııı masum im:ınlarn acı "'·recek \'e ıırı:ılı�ı ka­ nşaracak sah nele ri ni scyrl'lliyonnuş gibi, bakışları s:ıdisı�·e p;ırl:ıl'arok. za­ ferini kutlavan bir koımıı:ııı, ornııda kazanan bir kumarbaz. ı·a da nırı.:un yapan bir borsacı edasıyb, ket;disi gibi k:ın içmeye p roı:,.,-:ımlanmış ıa�·n:ık Hranr alçağtna sordu: - Her şey tamam mı? Şer odağı Ermeni Di:ıs porn s ı ' n ı n ba�r:ı AllD w Fr;ıııs;ı ıılm:ık iizer,· Avrupa ülkelerinden ıopl:tdıı:,� b:ığış \'c haraçl:ırl:ı çok İl'İ besl,·ndii:i hdli olan iri-kıyım, kırmızı yiizlii, k:ı lı n cns,·li, br:ı sak:ıllı, domuz sıfatlı ı:ışn:ık. avının üzerine a tı l m :ır:ı hazır bir ,·alışi hal'\':tn nbsıda: . -Hazır, dedi. diye

- Güzel!

·

-

ka rş ı bıdı ( ; rİJ.(ı ıry"n. Sııııra ı\z,-ri "ğzıııı al:ıycı •tl:11-r1 1;1kl11


ederek: -Yahşı! Yahşı! diye söylendi. Şimdi relim .

yapılacakları tek tek gözden geçi-

- Geçirelim Gri ..

- Sumga}ıt Devlet Güvenlik Komitesindeki adamlarımız tamam mı? - Tamam!

- Yani?

- Olap iş bittikten sonra müdahcle edecek ve Türkleri göz altına alacaklar! - Peki, bizimkiler emanet kazalarından paralanru çekcilcr mi? - Çekciler! mı?

- Bizimkilere ait, kundaklanacak evler sigorta ettirilip, eşyaları boşaltıldı - Şigorıa ettirildi ve eşyalar boşaloldıl

- içkiler hazır mı?

- Hazır! Kasa-kasa hem de.İspirtolusundan, galyanalona kadar, çeşitBir )'Udum içen kıvama gelecek!

çeşit.

- Taşlar, sopalar, kokteyller, yanıcılar? - Hazır!

- Kameralar? - Hazır!

- Beklediğimiz gazeteci geldi mi?

- Andrev Şelkov -

h�

.

.

mu? Geldi.Başkalan da var!

Grigoryan kadehindeki bürün içkiyi bir defada içip, uzun, kirli, pi s bııığına bulaşan içki aruğını eliyle silerek: - Moskova da ıamam!dedi, Onlar bize muhtaç, biz de o nlara! 1 9 1 51 920 yıllan arasında Erivan'ın yüzde sekseni Türk, yüzde yirmisi Ermeni iken, bugün Erivan'da Türklerin sayısını sıfırladık. Yani Türklerin olan bu topraklarda bir Ermeni s tan yaramk. Bunu kimin sayesinde başardık? Rus­ lann! Azerbaycan ile Nahcıvan arasına sokulduk, Azerbaycan'ın böğrüne hançer gibi s apla ndı k. Kimin sayesinde? Rusların! Ruslar da bizim say,· · mizde Kafkaslar'a yerleşti! Türkiye'nin burnunun dibinde k uvvet bulun duruyor. Bugün de Biz Moskova'nın sayesinde Karabağ'ı ele geçireccı�iz. Gorbaçov da bizim sayemi zde:, azatlık isteyip, başını ağnıan Azerilerin b;ı­ şına od yağdıracak. - Bu da yahşı gri! Peki Ararat'ın zirvesine ne zaman bayrağımızı dike ceğiz. -Yakında Haçam! İşte buna çalışıyoruz ya! Ermeni soykı n m ı nı düıı yaya yutturursak bu rüyamız da gerçekleşecek.Ermeni oğul ve kızlarının adını boşuna mı Ararat koyuyoruz! İdealimiz yaşasın, unutulmasın din·� Er me ni diasporası işıc: bunun için çalışıyor' Grigor)'3n boşalan kadehi ne yeniden içki doldurup, birkaç yudum ı� ıi k ıcn sonra Hranı'a döndü yeniden: - Tahripçiler hazır mı Hranı? 1 211


- Hazır!

- Ermeni evlerine saldıracak gruplar? - H az ır! - Türk evlerine saldıracak gru p lar? - Hazır! - Azerilerin arasına karışıp, onları kışkırıacak 14ruplar? - Onlar da hazır. Onar kişilik, on ay rı grup hazırlandı. Değişik scımlcrde, aynı anda işe koyulacaklar. Grigor)'an olduğu yerde dans ederek dünüp ellerini birbirine \'Urdu \"c neşe)'le: - Bugün 27 ş uba t! " dedi, " yirmi sekize bir gün kald ı! 13ir gün so n ra şenlik var! - Şenlik var, Gri! H ücre evinde bulunan ve bu konuşmaları se" i zcc ılinlercn Haçadur· yan adlı bir başka Ermeni o tu rduğu yerden: - Başarabilecek miyiz? diye sorr.lu. Grigoryan ve Hram kaşlarını çaıarak ona baku.G riwırrnn scrıçe: -Şüphen mi var? dedi. - Yok.Yok da, bizimkilerin de ölecek o lm as ı hoşuma gitmiyor� Bu şarı mı? Grigoryan daha scrı bir ses ıonuyla: - Şart! diye bağırdı. - Yazık olac ak ! - Başka yol yok ! Bize k u rban lazım! Da,·aınıza kan lazım' - Kemli kanımız! - Eveı, Kendi kanımız! Onlar canlarını ıla\·aınıza adamış ohıcaklar! - Bilmeden! - Biz biliroru z ya! Kanları Ermenilik ılaYasın:ı güç kaı:ıcak. - Yine ele tuhaf oluyorum. Kendi insa n ları m ı zı iildürnıck baırn g:ırıp

geliyor.

Grigoryan <laha serı bir tavırla: - Yufka rürc k l il ik yok! ılnli. d:l\"amız için h<-r şc�· nıüba h ıı r1 Dünray:ı gösterecek kan lazım! D ii n �·ayı :ırk:ımıza almak için, :\BD. Frans:ı ,.c di)!n Avrupa l ı ülkelerinin parlamcnrolarındaıı l'.rnı<·ııi sovk ı mıı ı kararı çıkarabilmemiz İçin. Di � asporanıız ı n daha çok b:ı.i_:ı: � ıoplayabi l m es i için bu ge rek l i! -Kaderimizi ıli:ıspor:ının e l le rine hır:ıknıak ııe k.ı.lar doj:,'fu; Bı z hur:ıd;ı can verip, kan akıtırken onlar or:ıda h:ı zı r:ı koııu,·ı ırl:ır. Biz iilüp. i>ldürc·n· �

ğiz, o nla r nıcyd:ınl:ırıla giisıc ri ler

ı lü zenll'y ip. ııuıuklar :ıııp. bcy:ııııı:ııııdcr dağıııp, ıopl:ınaıı b:ıj:,��l:ın ceplerine iıı,)iren·klcr1

l) lı:ığı�l:ır bizim cq1lniıııiıc· Bütün bu h:ızırlıklarııı. Sınııg:ı\'ıt pl:ınıııııı p:ır:ısı ll<' re ıl c· ıı gdirnr sanıyorsun? Biliyorsun, Eri\•:ın yii nc ı i mi kL·ıııli k:ınııııı zor ılonınınır� Haçadury:ın ka r�ı l ı k vermeyl'tl'k, önüne h:ı k ı ı . G ı·igor\':Ul k ızgınl ık la: - Prov:ık:ııiir gr ıı p i�iııi iyi y:ıpsın!dcdi, 1 1 r:ını':ı. :\znik·ri ıısı:ıcı kışkırt · •

Bu siizlcri b:ı�ka wnlc si>yJcıııe sakın.

de iniı•or!

l .''t


mak lazım ki, şüphelenmesinler. Bu çok iincınli. -Ta mam

Aze ride n fazla Azeri

görünmek lazım!

- K:ı rabağ'da , ıhcri köyüne saldıracak grup hazır mı? - Hazır! Haber bcklirorl:ır. - G ü zel . Bi7jmkile � Azerilerin arasına usıaca kanşı p, Er menile rin K a r:ı bağ'da bir Azeri körü nü basnklannı, insanlan kurşuna dizdiklerini, diri diri yakcıkl:ınnı, Azeri k:ıdınlanna tecavüz ettiklerini ve Sumgayı t'ta ya­ şayan Ermenilerin de bu s al dırı ya kacı ldıklan nı sörlediler mi, tama mdır! Bu çok ön em li, bu nu söyleme yi unutmasınlar ki, Azeriler Sumga)ıtrn yaşayan Ermenilere saldırsınlar! Tabü saldırıl'a vine bi7jmkiler öncülük edecek! - Tamam, Grigoryan. Her şey pl:ıl;dığımız gibi olacak. Merak etme. - Ü)·lcyse içelim arkadaş lar! 1-la, unuunadan söyleyeı�m. her şey tamamsa Kara bağ'daki baskın bu gece yansı yapılacak. - Tamam, bu gece yansı a\·a çıkacaklar! - Hayı.li a\·ın şerefi ne! Haçaı.luryan ile Hranı da kaı.lchlerini kaldırdılar: - ı\\"ln şere fine! Birkaç rudum içtik ten sonra Haçaı.luryan: - Sumgayır'tan sonra?" diye sordu. Grigoryan sinsi sinsi glümscı.li:

- S umgayı ı 'ıan sonrasının şerefine! - Yani? - Su mga�ıcıan sonra Karabağ'dayız Haça! - O zaman Ka ra bağ'ı n şerefine! - Karabağ'ın şere fine! Ve 28 Şubat 1988'in soğuk, puslu havasında, onar kişilik fitne grupları, dalı.lılar Sumgayıcın sokaklarına. Kapı lan, pencereleri yumruklayıp bağır­ maya başladı lar; - Ermeniler Karabağ'da köyleri bas mı ş ! - Ermeniler Karabağ'ı.la kiiylcri yakmış! - Ermeniler Karabağ'ı.la insanlan diri diri yakrruş! - Ermeniler Karabağ'da kadınlan görürmüş! - Saldıranlar arasını.la Sunıgayıılı Er m enil e r Je varmı ş! Hem koşuyor, hem bağırıyorlardı. Biri önlerini kesip: - Hangi köyü basmışlar? - Ne zaman basmışlarİ' - N i)·e basmışlar? - Kim diyor? diye soracak olsa, bağıran provak.atörler cevap veremeyccklcrdi . Yalnızca bağırıyor ve koş uyorlardı alçaklar. Sabahın kör saatinı.le ağır fabrika işleri nde n yorgun yorgun evle rine dönüp, uykusunu alamamış insanlar, kapı, pencerelere koşuştular. Sonra söy le ntileri duyup, alelacele giyinerek sokaklara fırladılar. Sokaklardan caı.ldclere koştular. Caı.ldelcrc koşuşanlar 5<:1 <ılup, meydanlara aktılar. Şehrin değişik semtlerinde, öne<· 1 30


sokaklarda kopa rtı lan fiıne rüzga rı, C\'lcnlcn sokaklara. sokaklardan cad­ delere, cadclc lc rclcn meyclanl ara yönetip fı r n na la �tı . Ba.ı:,�np çağırmalar hem kalabalığı hem de öfkeı1 büyütüyordu. Caclclcler, merclanlar kısa zamanda uğuldamaya başladı. Söylent ilerin birine, onu kanlı�·;,., ağızdan a�za. ku­ laktan kulağa aslı astarı a ra ş tı rılmadın yayılı yord u . Herkes Karabağ'a sal­ dınlclığıru, insanların öldürüldüğünü , kadınların namuslarının kirleıildi.ı:,1ni duyup, öfkelenip, koşu yordu . 1 nsanlar öfke seli kesilip akm01-a ba�b�·ınca da fitnenin önceden hazırlanmış baş ka sloganı auklı ,-e kub k t an kulağa yaııldı: " Saldı rganla r arasında Sumgayıı E r menil e ri de ,-arını�!'' Arclından asıl iğren ç tahrik sloganları yükseldi: " Hainlere ölüm! Er menile re ölüm! Ruslara ölüm!" Şuursuz kalabalıklar, Ermen i provokaıiirlerin bu rnhrik edici slo)!:ınbnru düşünmcclen, sürü psikolojisi i çi nd e tekrar ctmcı·e başladı: "Ermenilere ölüm!" " Ruslara ölüm!" fitne kazanı iy ice kayna ulıp, kıvama gctiriklikı�n sonra C rıgorl'an. Hrant, H açacl u rya n çetesi ni n kundakçı ekipleri işba�ı ı·apmara ba şl :ı y a ­ rak ö nceden belirlenmiş Ermeni e\'lerınin, kapı. pencerelerini taşbm:ıya başladılar. Oyunun bu aşaması ela sahn"Y" konunca ok \'anl:ın çıkıı. dine taşı alan fırlm a tmaya baş ladı Ne okluğunu anla\'aın01·an Ermcnikr panik i çin de öfkeli kal aba lığı n elinden kurtulmaya çalışıı. E.-b-. ı akılıp, ı ıkılman başlanclı. Kimsenin a klı n a , önlerine düşüp kendilerini Erm.:ni c,·lcrine sal­ dı r tanla ra, "Neclen?" diye sorma k gelmi yordu. Ermenilerin nı,:.'\ln \'aşa d ıı; semtlere girilince, Ermeni mi li tanla r sokaklara d :t lı p. " K:ıçın!"" Jiyc b:ı.�r­ maya başlaclılar.l\faksadan, ev lerinde !,>Ü ,·en içinde olan in,anlan d ı �a n çı· kanp, öfkeli k ala bal ığı n önüne atmaktı. lhşanlılar da.l'.rıll<·nilcr l'\-lerinden çıkıp kaç maya başlayınca Taşnak çetesinin can alıcı s:ılınc:;i scr;.:ilcnmcı·c başladı . İki toplum k u r na zca \'C ka nc ı kça karşı k a rşı ya �cıırılmişti. Tahrik edilen Türkler k a çan Ermenileri göriince b:İğırm.ıra başla.lıbr: " Yak al ayın ! Kaçırmaıın! Vurun!" Bu sözü ilk baı:,�ran ela G rigoryan ile 1-lr:ını"ın :ıdaınl:ırı oldu. Onların sesine Türkl"r ele karşılık ,·enliler: " Yakalayı n ! K:ıçırnıayın!" Ve o r t alık karıştı.K.ıyameı kopıu sanki. ( lrı:ılıkı:ı Gün·nlik �iiçlcrinlkn eser ı•oknı.Oysa müdahale e tmen in tanı zaınanırdı.:\ın:ı ıeıııbihli oldukları için orta lık ta görünnıüyorlar<lı ...\sala-Taşnak katilleri iki ilıpluımı birbirinl' kışkırıııktan sonra iinccdcn belirlemiş oldukl:uı Erııı.·ni l'\'lerinc saklırnı:ı­ ya başlad ı lar. Onu ı\zcri ederine, İş ycrk·rim· ,.ıldırıları izledi. Her iki ı:ır:ı­ fın da ev ve işycrlcrinc saldın Ermeni ıniliı:ınbrı ıar:ıfıllll:ın başl:ııılmışıı. Ermeni kalabalııi;ın başında bu Ermeni ıcriiri:;ılcr iincii nlnıuşl:mlı. Türk

hu !Crnıcnik·r ha.�ırıp ı·ağrı rn rl:ml ı ! . . . Tan1 bu sırada kal:ıbalı�n arasından biri sıyrıldı. kıı\'!u hir kiişl·,·c. ı·iip bidonu arkasına ycrlcşı i \'C uzun kaı�ı p:ılıosunuıı :ılııııd:ın ı·ık:ırdı)!:ı K.ılaş­ . nikov tüfe� ile k:ıçan l '.rıııcnilcr ile. onbrın pqınılcki Tiirkkrin İİZl'tin,·

kalaba lıı;ı n iiniin,lc <le

mermi rnAdı r m aya başladı. <;ri�ııry•ııı'<lan h:ışkası .ı,·f!:ildi hu :ılç:ık. _-\rıık uı


kan da dökülmüştü. İnsanlar avcıların havada vurduklan kuşlar gibi bir bir ye re düşmeye başladılar. Bir..İki.. Üç . . Dön .. Beş . . . Ala .. Ever, tam alcı masum Ermeni'yi, kendi insanını, gözünü kırpmadan kurşunlayarak yere

sermişci Ermeni Grigoryan! O ala masum canın yanında, altı, yedi kadar da masum Türk insanı serildi aslruan üzerine. Öldürülen insanların kanına, yaralanıp yerde kıvTanan insanların kanı da karışınca ortalık kan gölüne döndü.Tam o sırada hem ölü ve yaraWarı, hem de kapı, pencereleri kırılıp, ıahrip edilip, yağmalanan ev ve işyerlerinin görüntüsünü kameraya çeken bir adam çıktı ortaya. Bu adam da Grigoryan'ın bahsettiği gazeteci Andrey Şelkov'dan başkası değildi. Kendisini korumaya alan Ermeni militanların a ras ında gayet soğukkanlı bir şekilde kamerasını çalıştırıyordu. Öldürülen, yaralanan insanlan gören kalabalık şu ursuz bir şekilde sağa, sola kaçı şı rken, korkunç gürültüler arasında zırhlı araçlar, tanklar göriin­ meye başladı. Hem ateş ediyorlar hem de kalabalığın üzerine doğru ge­ liyorlardı. insanlar bu sefer de onların ateşinden korunmak ve palecleri. ıekerlekleri altında kalıp ezilmemek için kaçışmaya başladılar. Orıalık tıı m manasıyla ana-baba gününe döndü. Kaçmaya çalışan ala kadar Türk tank­ ların palecleri altında kalıp feci şekilde can verdiler. Zırhlı araçlardan gelişi güzel açılan ateş sonunda yirmi kadar insan da vurulup, canından oldu. Yüzlerce insan da yaralandı ve yerde.� kanlar içinde kıvranmaya başladı. Ortalık savaş meydanını andınyordu. Olü, yaralı insanlar... Gölcükler oluş­ turan masum insan kanlan . . . ayaklardan fırlamış ayakk abılar, çeşitli eşyal ar ortalığı doldurmuşru.

Ü)'\lnlannı ustaca ve acımasızca oynayan katiller eUerini günahsız in­ sanlann kanlarına bulayarak, ayaklanyla döktükleri kanı çiğneyerek orta· lıktan sessizce çekilip gittiler.Geride korkunç bir vahşetin yürekleri burkan manzarası kaldı. Ve daha yerdeki kan kurumadan, asfaltın üzerindeki sahipsiz ayakka­ bılar, şapka lar, atkılar, kol saacleri ve çeşitli eşyalar· toplanmadan olayın görüntüleri televizyonlarda yaı1nlanmaya başladı. Andrey Şelkov görevini çok iyi ifa etmişti doğrusu.işin diğer acı yanı, Moskova da, Moskova'nııı uşağı yerli yöneticiler de suçu zavallı Sumgayıılı Türklerin üzerine atmaya başlamışlardı. Herkes düğmeye basıtmış gibi kanla beslenen Ermeni Dias· parasının ağzıyla konuşuyordu. Ortalığı kan gölüne çeviren, ma su m insan· lan katleden vahşiler yine kuzu posruna bürünüp, kurban edilen insanlarn vahşi damgası yapışunyorlardı! insanın yüreği dayanacak gibi değildi dof:· rusu.Hcm canın alınsın, hem de adın damgalansın! Grigoryan'lar, Hranı'lar, Haçaduryan'lar karanlık köşelerine çekilip, "Bi-Bi-Si", "Amerika'nın sesi" ve daha bir çok kiralanmış radyo ve tele­ vizyonlarda cinayetin suçunun Ali'lere, Mehmet'lcrc, Azer'lerc atılmasını keyifle seyretmeye başladılar. Moskova'sı, ABD'si, Fransa'sı, Avrupa'sı arkalarındaydı yal Hem suçlular! Hem güçlüleri Yüreğinden hançerlenmiş Azerbaycan ise ''Tek Başmal". 1 32


Hem mazlum, hem mağdur ve hem de zanlı! Ortada yüreği patlatan bir haksızlık var. Diinl"a dilsi, '"'·ıana drinmü' . bu haks ızlık karşısında.Azerbaycan cek başına! "sumga)ı ; ı ck ba �ı na! N� diyeyim Azerbaycan? Ne d iyeyi m Sumgayıı? ,\zerba can'ın yiğit şai r oğlu y Halil Rıza'nm haykırdığı gibi: " Ayharay göz Cığın, yüzü ganlı. Özü ganlar dökerken, Yad nıtru bizi

ü ganlı,

ganlı." Evet, kanı dökülen, öldürülen, C\'i, barkı yakılan, ı·a�malanan .\zerim' Yaku, yıka, kan dökrü, öldürdü di\"e damgalanan da .\zerim' Özüne Ö>.Ün \'an Azerim! Düşman sinsi . Düşmanın aydını da av nı ı·okla. Türkün ardını ise kör! Ya da saulınış! Düşman, halkın; \'Uruyor, Öld Ü r üyor. rn��nalı,.; ır. adına leke çalıyor, iftira ediyor. Bütün bunları görüp halkına salııp cıbca��na, düşın,ı­ run ağzıyla konuşuyor! Halil Rıza da kızınca böyle sürü ı·c kanı bozukbra. deli -dol u oluvor, tahammülsüz olul"or. Türkçü, ıı·kcı . ıurancı olurnr! < )nına getirilen, sırandan vurulan, ıankla�ın paletleri altında acmıasızcı. c,ilcn". cı· i . barkı, dükka nı yakılıp, yıkılıp, yağmal ana n insanlarına :;ahip �·ıkacaı.tJna, Er­ meni diasporası, Eriv�n ve i\loskova ağ"Lıda konuşunırl:ır. Bunlara ne de­ meli peki? Ne denebilir? Sürü bozuk! ..." . " !-.:anı boz�k'.. . . . · · saıı l mış! .. : · . "Hainler cezasız kal dı kça , hainlerin ,;alıanau :;ürcr. lh:ınclin sonunu ha­ inlerin asılması getirir!" diyen dcli-clolu damgalı l lalil Rıza haklı dcÇ:il mi? İhaneti görüp, dara lan yüre@ndcn kopup gelen iitkc:;inı, siıcmini nıınruk ı•apıp, saulmış kırmızı yü zlere ı-urnıak da haklı dc!!il mi Halil Rız:ımı7: "Kapım, tapım, k üheylan çapım, çıhıın cihan rnllann.ı Haksızları dayamalı ha kk ın polad duvarın .Vaıaıun boğazına geçip demir parma k la n Mıhla tabut tahtasına g-an ha ri si tırnaklar Bu kurılan men avuc�İn içi gibi tanırır.ını Döğüşteycm özüm menim, clayaı:tım ol ulu T:ııırıın! Yalnız birce silahını var, kalem adl l ı pe nahım l":ır Varsa knlcm, geçmişim var, buı,>iinüm var. :;ob:ıhıın v:ır. Geçmişinde, bugününde, sabahın da pıdrcriııi Cüretini bah şet mene, bahşcı ulu Pcrwrdİf::ıı" Bin yıldırım keseri ver me n im gılıııcıma Bu gi rdzcgöz katilleri gılıncımın ıak ucun:ı! . . . Sağından, solundan, önünden. a rkas ın dan nınıhıp. \"erlere scrılcıı. Moskof cmperyali;mıiniıı ıankl:ırınııı p :ı le ıl c ri :ılmıd:ı czilıp. :ısialı:ı r:ıpış:ın masum canların göğe yü bc k· n nıhları. �·crdt·ki kaııl:ırııı:ı b:ıbr:ık. ş:ıırın ·

··

sözünü ıekrnrlıl"Orlar: " Hainler cc,. a� ız

kaldıkça, h:ıiıılcnn :;:ılıan:ıtı sürer'" .l:ışn:ıkl:ırıııın! . . .{ lııhırın .ı):ııd.ı konu­ şan "Adı Tü rk !", " .-\dı i\liisliiıııan!" sütü ve kanı hoıukbrınııı s:ılı.uuıbrı daha ne kadar sürcet·k sahi? . . Grigoryaıı, Hranı, Haç:ıtlury:ın

ı ıı


Rus'a hürmetli, Baa'ya muhabbetli, Ermeni'ye rağbetli, boş kap dibi yalayıcılanrun ümükleri sıkıldığı gün, kanla beslenen Ermeni cliasporasının ve Ermenileri maşa olarak kulanananlann da saltanaclan sona erecek . . .

1 34


*

u İm11 mıw: /·lrt1ıı/ hsir /)iill)'<I f!')'l'<'t/İı� 1'.,mıbı�t_ 'da k..-ın diikiiliiı:1 1'Lu'ttb,�ğ'da l..�iık J(Jkiiliir! .\lü.<lii111 ( )..�uz Kar yağıyordu lapa lapa, ye rde k i kann üzerine nımuş:ık yum u şak ko­ narak. Hava çok soğuktı.ı. Yagan kar criınirnr, birikirnrdu.Bu yüzden dil boyunu geçmişti. r\ç kalan kuşbr, çogı.ı serçe ydi, ederin üzerindeki. vn­ lerdeki oı yığınlarının arasına giriyor, lıalkonlaıııı. çanlakl:ı1111 saçaklarına sığınıyo r, büzüşerek küçiiçük başlarını sağa sola çc\'irerek, etmiı. d a h a çnk

da evlerin kapısını giizlüyor, dışarı a tı laca k "ıiı�ı artıklarını bekliyorlardı. Gülsüm hanım, kış şiddetlenip. her yanı kar iirıünc.-. h<:r sabah on y:ı­ şındaki oğlu Hüscyin 'i kilere gönderiyor ve o d:ı bir tab:ıf:>ı doldurduı:_'\ı buğd ayl arı kapının iinündcki bir, iki metrekarelik kuru alana s..:rpcn:k ku�­ ları yemliyordu . O sabah da kalwalmhın sonra t·vıkn ç ı k ı p kilere giden Hüseyin. bu sefer ıabak ye rine dine tl o ldurduğu bir anıç buğda,·ı kapı önü11tkki kuru yeı:e serpiyordu ki, bahçe k apıla rı aniden :ıç ı ld ı ,.e kiil'iin kır bc�\·isi Zcrnd telaşla içeri girerek: - Kaçın geliyorlar! d iye b:ı)'..'lrmarn haşladı. Küçük Hüseyin ne nlduf:tı mı :ınl:ım:ıy:ı çalışırken, st·si durnp dış:ın çı-

kan babası 1-l a şim adama bakıp:

- Ne oldu Zcvncl? di,·c sordu ıncr:ıkl:ı, Kim �cli\'M? ' .

- Ermcnilerl Haşi m adeta o ld uğu ycnlc donup kaldı: .

.


- Ermeniler mi?! - Ermeniler! - Emin misin? - Gözlerimle gördüm. Muhtara da söyledim. İnsanları uyarmamı söyledi. Ben zaten kaç gündür köyün etrafında şüpheli şüpheli dolaşnn adamlar görül'.ordum. - insan bunu şimdi mi söyler Zeynel? - Körü niyetli olduklanru nereden bileydim? Haydi, şimdi bunu taraşmarun sırası değil. Çocuklanru al ve hemen köyü terkcdin. Çok kalabalıklar ve köye girmek üzereler. Bu sabah bizim finoyu kurt kapınca peşine düş­ tüm de öyle gördüm alçaklan.Yoksa hepimizi gafil avlayacaklardı. - Yine gafil avlandık Zeynel! Zeynel oradan aynlıp diğer evleri ikaz etmeye koşru. Bu sırada Gülsüm harum da sesleri duyup dışan çıka ve kocasına dönüp: - Ne oluyor? diye sordu. - Ermeniler köyü basmışlar. Haydi hemen çocuklan giydir, yiyecek bir şeyler al.Köyü terkediyoruz! -Nereye gideceğiz? - Bilmiyorum harum. Burada kalırsak hepimizi öldürürler. Gülsüm harum hemen içeri girdi. Haşim öksüre öksüre ahıra gidip ale­ lacele hayvanlara yem verdi. Sonra eve döndü: -Haydi!diye bağırdı. On }'aşındaki Hüseyi.n'den başka üç çocuğu daha vardı. Altı aylık kızları Zehra, üç yaşındaki oğullan Cafer, ve on yedi yaşındaki kızları Banu. Gül· süm harum önce bebek Zehra'yı beledi. Sonra üç yaşındaki Cafer'i giydirir· ken büyük kızı Banu'ya seslendi: -Banu! Banu! Banu yeni uyanmış, geceliğiyle yacağırun üzerinde orurmuş, ayılmaya mahmurluğunu atmaya çalışıyordu. Annesinin sesini duyunca yatağından kalkıp, gözlerini ovuşrura ovuşrura annesinin yaruna gitti: -Ne var anne? Gülsüm harum telaşla bağırdı: - Sen daha giyinmedin mf? Çabuk elbiseni giy! - Ne·oldu anne? Bu telaşın niye? - Kız çene ·çalmayı bırak da gi}�n.Ermeniler köyü basmış! - Ne? Banu şaşırıp kaldı. Annesinin bir daha ikazı üzerine kendine gelip he men odasına koşru, alelacele giyindi ve annesinin yanına geldi. Gülsüm hanım Zehra bebeyi Banu'ya verdi: - Sırtına bir şeyler al. Çöllere düşeceğiz! Cafer'i de al çık hemen.Ben dl" kilere gidip yiyecek bir şeyler alayım. - Peki anne. Az sonra evlerinin kapısıru kapatıp, sokağa çıktılar ve koşuşan imaııl:ı· nn arasına karıştılar. Artık silah sesleri de duyulmaya başlamıştı.Baba 1 l:ı şim: 1 3<ı


- Keşke bir silahımız olsaydı! diye södendi. ·

Kansı:

- Keşke dedi.Sonra: - Ya hayvanlar ne olacak? diye sordu. - Şimdi hayvanların sırası mı Gülsüm.Hayaumız ıchlikede! Buradan he· men ayrılmalıyız. Haydi çabuk ol un . Baba bir iki kez ke�ik kesik öksürdü vinc.Gülsüm hanım: - Öksürüğün geçmedi girtil dedi - Öksürüğün canı cehenneme! Kon uş ma da ı'Ürü! Kaçan kaçanaydı. Av tüfeği olan üç-beş köy İü baskıncılara Jirenmeve, kaçanlara zaman kazandırmaya çalışıyorlardı. On ları n da fazla darnn aıı:. a­ yacaklan belliydi . Bu sırada yanlarınd an bir köpek geçince Hüscyi;1'iıı a k l ı ­ na hemen kendi köpeği geldi ve : - Pamuk!decli, Pamuk kaldı baba. G id ip onu almalıyım. - Bırak şimdi pamuğu oğlum! - Olmaz baba! Hüseyin hemen geri döndü ve koşa rak uzakla�ıı. Ailesi çaresiz onu beklemeye başladı.Nefes nefese ev le rine dönen Hüscı·in, ahır ile kiler ara­ sındaki çardağın alnnda bağlı du ran pamuğa doğru koşıu ve kes ik kesik havlaı�p. kcnclisine doğru aulıp duran hayvanı 1.incirindcn açıı. Kiipek ser­ best kalınca anlıp Hüseyinin elini, ayağını yalaınora ba�ladı. Hüse)· i n : - Haycli koş! deıınce de onu tak.ip etti ı·e kapın a çon sahibinin arkasın­ dan sokağa dalıp yanında koşmaya başl adı . Az da olsa zaman kaybe ı m iş le rcli. Oğlunun köpeğiyle birlikte gekli� ni gören Ha�im: - Haydi çabuk olun! diye söylendi k ızgınlık la . Köyün dört, beş kilometre u zağ ın da , Kuzc�· do,L.'1.1 ı :ı rafı nıl a ormanlık alan başlıyordu. Oraya ulaşabilirlerse açık lıedci olmakıaıı kurtulacaklardı. Telaşla: - Daha hızlı! dive sövlendi. Söv. l cndi ama, rnrıın mcırc kann içinde. değil koşmak, yürü �ek bile zor olu yordu. Birde;, kiiriiıı üze ri nde duman­ lar görüruneye başladı. Demek ki Ermeniler kiiı·e girm iş le r ve c\'lcri :ııcşc vermeye başlamışlardı. Bu gidişle köı'iin ıamam ı yakılıp kül eclilecekti. Yakılıp yok edilen evle rle birlikte. haarnlar. ümiı­ ler de yok olacakn. Baharda nişan la n m a�·· beklcl'en �evgililcr, yazda evlene­ cek nişanWar!.. l-laşim'in içi bir nıhai oldu. Köyü ebccliyyen ıcrkctrnirnrbrdı ya ! D:ıha bahara, raza çok ı·:ırdı. Üç çapulcu köye saldırdı diye körü bırakacak dq(i l k rdi herhalde. Dcvlcı vardı, hükümeı vardı.. Değerli eşyaları yaı:,>ınalan ı p :ııeşc \'erilen evlerin saç ak la rı ncl a . nııu ş ıu­ rulan ot yığınları ve ç ard akla rın boş lu k la rınd a nıv:ısı olan ku ş la r c:ın h:ll'liy­ le havıılanıyor, gökyüzünde döne dö ne orıal ığı saran alcdcri ı·c dumanları anlamaya çalışıyorlardı. . grubu ı e rkcd ı. k n cı·· Kudurmuş Er me n i le r iki gruba ayrılnu�lanlı. llır lere dalıp, yağmalıyor, kıymetli c ş�·:ıla rı boş:ılnyor ve sonra :ııcşc vcrinır­ lardı. Bir grubu da kaçanlan kovalayıp. yakalal':ırak iildiirnıck için giin·v­ ·

ı .r·


lcndirilmişlerdi. Hırsla, kinle kovalıyorlardı. Saldırııı gizlice planlnnıalarına rağmen köy halkının büyük bir kısmının kaçmaya fırsat bulması öfke ve kinlerini bir kar daha artırmışa. Kaçanların arkasından açılan aıc:ş, gökten sepdenmekte olan kar lapalarını dele dele can havliyle kaçan insanların başının üzerinden geçiyordu. Kaçışan insanlardan bazıları bu kurşunlara hedef olarak karın üzc:rinc yüzü korun düşüp can veriyor, beyaz kan kızıla bürüyen kümeler oluşturuyorlardı. Arkadan kovalayan caniler bunların ya­ nına ulaşınca bir daha kurşun yağdırıyor, sonra ceplerini kanşararnk değerli eşyaları ve paraları vaısa _alıyor ve tekrar kaçanların peşine düşüyorlardı. Sanki sürek avında\'dılar! I nsanlar vurulmamak için kaçmaı•a çalışı\'or, kara _gömülüyor, düşür�r, kalkıyor yine kaçmaya çalışıyordu. Önde gidenlerin izinden gidenler o kadar zorlanmıyorlardı. Ama can korkusundan kimse buna bakmıyor, sadece uzakfaşmaıı düşünüyor ve kara saplanıp hem güç, hem de zaman kaı·becli)•ordu. Ölüm-kalım k0açışıydı bu! Ölüm onlarla birlikte koşuyordu! Daha doğrusu ölüm kovalıyordu onları! Dolu gibi yağan mermilere binmişti ölüm, yetiştiğini alıp götürüyordu. İncecik kar lapaları titriyor, dönüyor, kendilerini delip geçen mermileri durdurmak istiyor, ama güç yetircmiyorlardı. Uçsuz, bucaksız beyazlığın ruhlaıa ürperti veren ıssızlığı, kurşun sesleriyle, yürek çarpıntıları ve sırtın­ dan \ı.ırulanların çığlıklarıyla deliniyordu. Kaçanlar ağır ilerliyorlardı. Çünkü ya eşya, ya da çocuk taşıyorlardı. Kimi bebesini kucağında ıaşıyor, kimi sırana bağlamış taşıyor, kimi de güç· süzlere, hasta olanlara, yorulanlara yardım ediyordu. Pek yaşlı yoktu kaçan­ lar arasında. Eyvah yaşlılar! Yaramaz, alçak, canavar ruhlu Daşnak itleri terkedilcn evlere dalıp, ka· çamayacak kadar yaşlı ya da hasra olanları köyün orta yerindeki bir saman­ lığa doldurup, yanlarında getirdikleri gazı dökerek ateşe vermişlerdi. Bir· den köyün üzerinden havaya yükselen dumanla birlikte yanık eı kokusu da yayılmaya başladı soğuk ve beyaz hengameye. Yakmışlardı; çığlıkları alcl"c, alevi dumana, dumanı havaya salarak. Babasının ranında, köpeği pamukla birlikte nefcslcne ncfeslenc yü· rümckrc olan küçük Hüseyiry , rüzgarın sürükleyip getirdiği er kokusunu hissedince: - Bu ne baba? diye sordu. - Ne, ne?

- Burnuma et kokusu gdi)•or! - Et kokusu işte balası! Baba başını çevirip, köye: doğru baka. Sonra başını çevirip yürüıncr,· devam c:ıti. Rahmetli dedesinin anlaıoğı, 1 920'li yıllara aiı bir Ermeni ha,. kınını haıırladı." Alçak Şaumyan'a bağlı daşnak çetesi, köyümü;ı:c baskın yapıp, kaçamayanla rı · mızı bir eve doldurup rakalar. Çığlıklarının ve ederinin kokusunu kiloım·ı · relerce uzaktan duyuyorduk" dcmişıi. 1 JH


işcc tn ri h cckcrrür c tn1 i ş, }'CCmiş pi sonm yine aynı Ermcnı mczalımml:'

uğramışlardı.Bu ne kindi ya Rabhi� Giizlcri \·asar<lı '""izce n.: ı·a nakb rı n · dan aşağı dob'TU süzülürken soı:,'lık lıavanıı{ eıkisiylc lıuzbşıp kaklı.< l�lu

cevap beklirordu: - Şey, dedi, çobanın biri cı pişiriyordur! Jiı·c siiylcndi.

Zavallı küçük! Bir bilseydin, ciğerlerine oksijen yeıişıirmek için şiddeı . le soluduğun havadaki yanık et kokusunun kii,·iin,]cki bilmem lıangı nin,· ve dedeye ait olduğı.ınu!Daha fazla iisıclcmcdi. Kokum Rüzgarın geıirnıis old uğu n a aklı yam. Baba Ha ş i min yanaklannda buzbşan giiz ı·a�ı \"ana�ını üşürü}rordu an1a. yanan yüreğini asla! Bu sırada sol yanlarında kaçışmakta olan gruptan acı hir çı�lık l"Ükscldi ve iç leri nden biri kann üzerinde yı(\ılıp kal d ı.Bi ri daha nırulııııışıu .. İı sı.i­ riisü yaklaşıyordu. Biraz daha hızlı olmalıydılar: -Çabuk! Çabuk! diye bağırdı.

Ormanlık alanla aralanndaki mcsafo\·i rnnlamı�brd ı . l ki. tiç kiloıııeıre · lik bir yol ka l mış tı topu, ıopu. Ha g·ı�-ret! Gavreı cdivorlardı ama, anık nefesleri \·ernıirordı.ı, '' orulnı:11 .ı h:ışl:uııış­ lard ı . Bu k a r, tipi olmasa. Bakışları k:ırısııİa k:ıy�lı . (jii]�iiııı luı;ıın ıkı dide

birlikte gö,�sünc basurmışa Zehra bebesini. Kızı Banu l"irccek bohçasını taşıyordu. H üseyin köpeği pamukla yany:ına yiiriiy. ,nlı.ı .. \ına çonıkıu n·

yorulmaya başlamış ı·ı . Bir ara

Banıı on:ı doı:_.,.u nıkbstı ı ,- dind,·n nmı.ı. 1 '.n Cç � •lsınd:ıkı ol:lıımı b:ız,·n lıir kucağına, bazen öteki kucağına alıyordu. Ah, şu 6ksiiriını nlııı:ıs:ı. bu k;ıdar çok yorulmayacaktı. G ru bu n en ark:ısııı,b kalnuş\;ırdı . Sık sık b:ısıııı çcnrip geriye ba k ıyordu ve her baktıgıııda iı siiriisiinii d:ıh.ı ı·:ıkbşıııış}.:iiriil"ı ırdu. Hele ön leri nde biri vard ı ki adeta karı saı·ur:ı s:ıvur:ı ı:dirnrdu. l ri-rnrı. k:ır:ı . sakallı, kara paltolu, a\"I iriliğin,le biriydi. B;ıba 1 l a� iın imden ii;-p,·rdı ı·c önüne d ö nii p can lul\"liylc ad ı m ları m hızlandırdı. ]);ışıı:ık irinin net,·sini adeta enscsimlc hisscllİ\·onlıı. Başım çcYirip bir d:ılu b:ıkıı H" ;ır:ıl:ırnıd;ıki .. mesafenin iki-iiç yüz ıncıre)"C d iişıiigünii giirdii. . \lı, bir sil:ıh okınlı� ·· çok yorulan da kendisiydi baba Haşim'in.

diye geçirdi içinden. Galiba

olacaktı ki, seslendi:

pe<lcrine ıakılan l '.nııcni iıi de sil:ılıbrı ıılnudı�ıııı :ınbıııı�

pc;v:ısızca ya kl:ışıyord ıı.

- Daha çabuk çcıcııkl:ır Çocuklar dozer miydi?

:\det:ı bir k:ır;ı ba>:ındı1• l\;ıb:ı t<·kr:ır

ı-:ar m:ıkincsi minli? Yine de !-,'liçkrini

11 ırl.ı­

dıl:ır. O rm a n şimdi dah:ı ı·akıııdı, ken,Jilcrine siper ı ıl:ıc:ık :ı�:ı�·l:ır s:ınki "Çabuk! Ç:ıbu k!" divc iş:ın:ı ,·diyıınlıı. (lıııiılcnip. :ıdıııılarını hızbıı.hrdılar. Birden nefesi ke s il ir gibi oldu hab:ı 1-l:ışim. Durup sıılııkLınnu\":ı h:ışbdı. Kızı Banu ile oğlu 1 liiscyin el ele, en iind,·�·dikr. l )n]:ml:ın h,·ş-oıı ım·m· geride brısı (;ülsüın gidi\"Onlıı. K arısıııd:ııı beş-on :ı,lını gl·ride ,k kendisi. Tekrar yü rü ıııc)" c başLıdı. Orman ivicc ı·:ıkınl:ışınış giiriiniiyıırdıı.

Ağaçlara elli ın.·ıre k:11];ır kalmıştı kı b:ıb:ı 1 l:ışiının giiı}.siifü· hır .ıgrı

saplandı.Nefes a lııı:ı k t :ı wrl:ını\"l>rdıı. Küı;iik o.�lıııııı wrc indirip, ,·lıııı .ı:i•g sünün Üzerin•· �iitiinlii. Ncrnlc\·sc honı k:llbr ol:ın k:ınn iı·inc gı»ınıı],·n l ''1


çocuk ağlamaya başladı.Oğlunun sesini duyan Gülsüm hanım da başını

çevirip bakcı:

- Ne oldu Haşim diye seslendi. - Bir şey yok.Sen devam et! Haşim eğilip küçük Cafer'i yerden alıyordu ki peşindeki karabasan Ermeni yetişti ve o an dünyanın başına yıkıldığı an oldu baba latif için! Daşnak iti rüieğini sol eline almış, sağ elindeyse uzun bir kılıç tutuyordu. Haşimi iıerek yere düşürdü. Sonra rüfeğini yere acıp küçük Cafer'i sol eliyle saçlarından tuıarak havaya kaldınp, sağ elindeki kılıcı, yerden kalkmaya ça­ lışan baba latifin ve olup bitene korkuyla bakmakta olan Gülsüm hanımın gözleri önünde var gücüyle boynuna indirdi. Başsız kalan körpe vücuı çırpınarak diz boru karın içine düşrü. Kesik baştan süzülen kan ile, kesik boyundan fışkıran oluk gibi kan, beyaz kar örrüsünü anında kırmızıya bo­ yadı. Baba Haşimin \'e anne Gülsümün çığlıkları ortalığı çınlaup, elli metre öıedeki ormarun içlerinde yankılanıp, diğer insanlann çığlıklanna ka rışı r­ ken, baba Haşim Ermeni alçağının üzerine aaldı. Fakat it dölü kenara çeki­ lince yüzü koyun karın üzerine kapaklandı ve daşnak alçağı kılıcını olanca gücüyle ensesine indirip onun da başını bedeninden a}1rclı. Bir vahşetti bu, �;rminci yüzyılın yüzünü kızartan! Gülsüm hanım, körolası gözleriyle göreceğini görüp, arak dünyada ya­ şamasının bir mana ifade ermeyeceğini düşünüp, canını değil ama, kucağın· daki Zehra'sını kurtarmak için ormanlık alana doğru koşmaya başladı. Or­ manlık alana ulaşıp, bir ağacın arkasına saklanan Banu ile küçük Hüseyin de korku gözlerle olup bitene bakıyorlardı.Kan rutmuş gibi küçük Caferiıı kesik başını h:ila elinde ruımakca olan Ermeni alçağı, kesik başı babasının kesik başınının yanına fırlatarak kadının peşinden koşmaya başladı ve rnnı ağaçlık alana girecekken onu yakaladı. Elini uzacıp, sıkı sıkı göğsüne bas­ armakta olduğu kundaklı bebeyi zorla söküp aldı, dünyanın görüp göre· ceği en iğrenç bir barbarlıkla kılıcını gırtlağına sokru ve elleri belekte bağlı Zchra'cık, bu alçak dünyada kalınağa istekli olmadığını anlatmak ister �bi küçük bir çırpınışla canını ıcslim etti. Gülsüm harum nefretle Ermeni do­ muzunun üzerine acıldı. Narin bir çi çek, karabasanı andıran dikenli domuz topuna ne yapabilirdi ki? Daşnak dölü kılıcını kara saplayıp, iki eliyle kadı· nın elbisesini parçaladı ve SJrtii stü yere yıkarak üzerine çöküp, kadıncağıwı yalvarmalanna aldırmadan, namusunu kirletm eye yeltendi. Saklandıkl:ırı ajlacın arkasında, dehşeı içinde olup biıeni gören Banu ile Hüseyin çaresiz­ diler. Hüseyin birden köpeğine dönüp: - Pamuk rut! diye bağırdı. Pamuk Hüseyinin sesini duyar durmaz, kendisi gibi bembeyaz olan

brı

pençeleriyle savurarak ileri fırladı ve bir ok gibi yetişip, Gülsüm hanımın üzerine abanan Ermeni dölünün Ü7.erine aalıp dişlerini en sesine geçirdi.

Neye uğradıgını şaşıran alçak insan, kadını bırakıp keskin dişlerini ensesi· ne geçiren köpekten kurtulmaya çalıştı.İki elini ensesine götürüp köpeğin başını ruttu ve çekti. O çekti, köpek direndi. Sonunda köpeğin dişlerinden kurtardı ensesini ve yerden avuçladığı karı kana}'an yarasına basardı soı:,>11k 1 40


soğuk. Sonrn cebinden ç ı ka rdığı ınen<liliyle ensesini sı k ıc a bağlad ı. ( ) lıörlc uğraşırken gmlağı kı lıç la Jdinmiş bebesinin iilü vücudunu kapan Gülsüm han ım ormanlık alana <loğru knşru ve ağaçların ark asında korku dolu �i}z. lerlc ke mfü i ni bekleyen oğlu ile kız ın a yeıişcrek birlikte kaçmaı a başladılar. · Kadını Ermen i zebanisinin elinden k u r ta ra n p a mu k da onl a ra ye tiş ip. rnn· ları nda gitme)'e baş lad ı . Hüseyin aulıp köpeg;ini kucakladı. öptü: · Aferin sana! dedi.

Evet, aferin ona! Bir kadının n amu sun u . ırz düşmanı Ermeni a l çag m ın elinden kurtarmışa.Daşnak iti kolay vazgcçecc,ı�e benzemiyordu Dişlerle . parçal anan ensesinin acısına rağmen, kara sapladıh" kılıcını da al arak Gül­ süm hanımın ve çucuklannın peşine düştü. Kar hı z laıı ın ış ı ı . Tipi hızlan· rnışa ve Sis çöküvor<lu. Or ma n lı k alanın Ötesinde :\ğJaın olmalınlı . . \h, · bu sis tez çökse d� o İt dölü kendilerine ı·ctişcmesel'lli.

Gülsüm hanım ve çoc uk la rı dehşet içindcydilc�. Kadın. kocası \'e ikı çocuğunun, çocuklar da babalan ile iki kardeşlerinin "ah�ıcc ;;Jdün.ilnıclc­ rinin şokundaydılar hali. Duygulan adeta donmuştu . .\)!bnıak ıstıyor. ağla­ yarnıyorlardı. Içı,>ii<lüscl ularnk düşündükleri ı ek şey nrdı: kaçmak \'c caıı­ lannı kurtarmak. Ah, çok mu uzakıı Ağdam. r;ok mu L'zabın .\)!danı� Çok geçmeden sis çöktü ve bi rkaç metre uzağı �i)rnıc> c ,Jdular. ( lbun. . o canavar ela onları göremcyccekti.'ı. olu bil s d� rd i daha i�·ı nlacaku. lfrk gün batacak olursa hepten şaşınp kalac akla rdı . 1 l üs.-� in lıırdcn: - Ha)'di pamu k ! dedi.

Köpek önce havladı, sonra kul'fuğunu sal hıdı \'C (ine geçerek \'lirütne\'c başladı. Baş ı nı çevirip sah iple rine bakınca onların durclııkbnııı giirüp ke­ . sik kesik havladı. Sanki , "Beni takip e di n ! . der gibinlı. 1 lü,cyin :ınnc si ııc

dönüp:

- Ha)'cli a n ne ! dedi pamuğu rakip cddıın.l ) bizi bır wrc giitiiriir. d dha h�vladı ,:c önde, lıaYayı kokbl':ırak· ko�;na--a başl:ıdı . Gülsüm hanım bir ara: - Kö)'e en )'a kı n şehir .'\ğ<laın! din· ,e>rlcııdi, i n�:ı lla h onu dof.:nı gidı· yoruz! Pa mu k bir

lllll gdi n ırl:ır .\�d.ıııı• Yorµ:ıııılar. :ıcı· d ü ş man acıına,ız. Bir de s.·nm ı c ıluıııı �:ışınnasıııl.ır. Ormanlık alanın iç i nd e, onlar µ:ibi yiizll'rcc cın. kıırııılııuk ıçın çırpını· yorlardı.Sahi hayat hu kada r :ıcıya değer ıninli? lhı :ıcıbr:ı "·hep ııl:ın n li ın Ermcniler'in ?.ulmün.: değer miı·cli' Yakın mısın Ağda m ? Sana doh'fll

lılar.Soğuk acımasrn,

0 Bu <lün)'ada öklürüp, i\ldiirÜlmcden y:ış:ınıl_:nmz nıınlı? Ne nliım' '. ıw . dü n rad a barış u;ınck \':ı�:ııııls:ı d:ılı:ı gıızd mazluma k al ma. acak hıı ı·abn . . olmaz mıvd ı ? alrı :ırlık nu­ Haşim babanın h:ışını ni ye ke, ıni ş ı i hıı adi :ıd:ıın• Y:ı sum bebeğin gırıla*1n• niye d e lı ni şri ? l lnıııı m· suçu urdıc \ ıı,· Y:ı�ınd;ıl.. ı _ Cafer'in gü ı ıa h ı neydi? l )nıın h:ışı ni�·c kc·silmiş. cını :ı lıı ııı ıı ş ı ı c ıc;m . . .\ .;ıı.':ı . )nuınııı l gorulınuşııı. c;ok ı :ı ıpın : lapa yağan karı yuvarl:ıyıp kardan :ıd:ıın y bahardı. Baharda, kı r ç iç<·k lcri :ır:ı,ınd:ı. \'elli dof.:ımı� :ık kıızıısıırl:ı oyn.ı

v

' '.

:�

s

ması niye çok giiriilıııüştii ona?

"'

J .1 1


Ni,·c yapılmışrı bu baskın? Nire yakılnuşu bu köy? Niye sırıından vunılmuşıu bu insanlar? Niye doksan, rüz yaşındaki insanlar diri <liri rakılmışrı? Niye: başları kesilmişti? Bembeyaz kar örıüsü n iy masum insanların kanıyla kırmızıya boyannuştı?

e

Niı·c: h·an! Ni,·e? Ni ·e Hranı! Niye?

;

b·eı, kan, Hranı dosdarı! Nivc?

Sis bira?. dağılır gibi ol<lu. GÖkı'iiz ün<lc gri perde arkasındaki giincşi az <la olsa fark c:ııi Gülsüm hanım.Sağlarına düşüyordu.Şimdi vakiı ii)'tlcrc

yaklaşnğına göre:, <lc:mek ki ı.,>iincş günerlcrindcy<li

ve

onlar <loı:,...ıya <lo�·u

gidiyorlardı.He�·ccanla: -Galiba <loğru yolclarızl dire bağırdı. Ağdam rönündcyizl Üylc miy<li ı\ğclam? Sana doğru nıu geliyorlardı?

142


*

u 1'.11111/.�:f.ı lımlt iı;ı/.111,1 l.ııl.-n Br��ıı.�ı /..- , _,.,;., l'.1.�mı l.ıı!.11 H,ıh,mm l•ı1,111: .L ,.,,,·1ı ı: /),;i:,1.1.1:� J. .ıh111..- irt1l1111 1:111.ıı.

Milletvekili Azm Kişin·"· �lZl'll.'Cİ liD:-.ıunun

ı.;ara d;1\L·tı

lİ/1.Tl lll' . \\

havar gazarcsine girıniş, tl cın 'ç:ıybnnı içiyor . lwm �! ..· 'nhhl·t l'( lı�·cırLırdı. Birdtn ıclcfoıı çaldı. Paşa K:ırabağlı elini ıız:ıııp ıd,-ı-.. nıın :ılııı,.,iııi k:ı ld ır.lı

ve

kulnğıııa göıürüp: - Efendim? de,li. Tcldimdaki aıl:ıın ıd:ışlı lıir ,,. , 1 1 11ıı11 l:ı: - Ben g.tzl·h:ci Pnşa 1'.!l.rabağlı ill' �iiri.i �nll·k İı�İ 1 1 :ır.11111 ; 11111. dnlı. - Ben P:ışa Karab:ığlı! Buyurun? - Ben Je, :\ğ,l:ıın P:ırıi K:ııibi \'iig:ır .\liz:ıık' - Buyurun Vüg:ır ber! Size nasıl ı·:ınlıınn ııl:ıhilırıııı� - Şey, ben. . Ben şer için :ıranıışıını! - Ne için arnşınışıınız \' iig:ır lın ? Siiylc·rııı! - Şey, Ermeniler K:ır:ıbağ'tl:ı sizin kiirilniizii h.ısıııı�l:ıı! - Ne? Ermeniler lıizinı kiil'iinıiizii ınii l ı:ı"nı�l:ır; · - Ever.

- Ne znm:ııı? - Diin!

- Ölen, kalan var mı? - Mnnlcscfl K:ıyhınıız \-ok. <;ok iizgiiııiinı :ıııı.ı. n:ısıl sm k-rn:,·gıını .ı,bilcmiyorum, i\ldiiriilcııkr :ır:ısınıl:ı sizııı :ııncı ı ığlıım11 ile· ıkı H·g,·1111111 .ı,­ varl


- Ne diyorsunuz? Emin misiniz? - Eminim. Çünkü öldürülen amca oğlunuzun karısı ve iki çocuğu kaçarak Ağdam'a gelebilmişler. Kendileri söyledi. - Olamaz! Telefonun ahizesi elinden düştü gazetecinin. Ağdam Parti Katibi tele­ fonda, "Alo! Alo!" diye seslenip duruyordu. Azat bey uzarup telefonu aldı ve konuşnı: -Alo! Ben milletvekili Azat Kişiyev! Paşa beı•in arkadaşıyım, ne oldu? - Hürmetli vekil bey, konuşmalardan anlanuşsınızdır herhalde. Ermeniler dün sabah erkenden Karabağ'da Paşa beyin köyüne salclırrruşlar. Buraya kaçıp gelen insanların saı1sına bakılarsa başka köylere de saldırdıkları an­ laşılıyor, Paşa beyin amcası oğlunu ve iki yeğenini öldürmüşler. Öldürülen latifin karısı ile bir oğlu ve kızı da kaçarak Ağdam'a gelmişler.Onları diğer kaçgınlarla beraber bir spor salonuna yerleştirdik. Gelip götürebilir misi­ niz, yoksa bir vasıta ile gönderelim mi? -Size zahmet olmasın? -Olmaz, olmaz. Azat Kişiyev kısa bir an düşündükten sonra: -Ya da biz kendimiz gelip alırız Vügar bey. Biz gelinceye kadar onlara iyi bakın. - Baş üstüne! -O zaman orada görüşmek üzere. Hem biz gelirsek orada olup biteni de gözlerimizle görmüş oluruz. -Tamam Azat bey! -Şey, Parti merkezine de bildirdiniz mi? -Bildirdik.Sekreter bey yardımcısı Allahverdi Guluyev'i gönderecek. -Ha, bizim Allahverdi'yi! -Tanıyor musunuz? -Tanımaz olur muyuz. Arkadaşımız! Vügar beyin sesi birden değişti: - O zaman burada görüşürüz hürmetli vekil bey.Benden başka bir isteğiniz var rru? -Yok, sağ ol! Azat bey telefonun ahizesini yerine bırakıp gazeteciye döndü: -Başın soğulsun Paşa! dedi: Gazeteci başını kaldırıp arkadaşına baktı: -Ne yapacağım şimdi b�n? dedi şaşkın bir halde. -Gidip akrabalarını getireceğiz! Allahverdi de durumu araştırmak için oraya gidiyormuş.Onu arar, birlikte gideriz. Sen şimdi evi ara, durumu an· !at.Ben de arayayım, merak etmesinler. - Bizim eve de sen anlat.Ben şimdi konuşamam. - Tamam, ben bizim hanıma söylerim. O da Ayfer hanımı arnr, anlaıır. - İyi.O zaman Allahverdiyi arayacak mıyız? - Ben ararım. Azat bey önce kansı Hanzeynep hanımı arayıp, kısaca anlattı uuruııııı. 144


Sonra Allahverdi beyi arad ı ve o nunla birlikte girmek üzere :ınlaşıılar.Ga­ zeıeden çıkıp bi r tak si ye binerek do.�rııca parıi me rkezine gıı ıilcr.C lrada da partiye ait bir arada Ağdam'a hareket ettiler.Yol karlı \'C buzlu oklujl;u için ci pe kar zinciri de rnkılmışıı . Paşa karabağlı bir ara Azar bc)·e diinüp: - H a a r�yor musun Azat"dcdi, "Ermenilerin 1915-l9211'li yılla rda rnp­ ukları katliamlardan bahsettiğinde sana inanmamıştım.Hana belge var mı diye de sormuştum aprnlca. Çünkü i n san ın o kadar acımas" olabileceğine inanamıyordum.Ama şimdi görüyorum ki, olu yor m uş. Licnim aileme �l e o ateşten düştü ve ben ateşin düştüğü yer olduktan sonrn anladım bunu, ne yaz ık ki. Alçak adamlar! Köyü niye basarsınız? O kadar in>anı niye iild ürür­ sünüz? Evlerini, barklarını niye yağma l a r, yakars ını z? Paşa Karabağ�nın gözlerinden yaş süzülmeye baş l :ını ı şıı . ;\z:ıı bel' ile sekreter yardı mcısı sessiz kaldılar. Beş saati aşa n zorlu bir yolculukıan son ra Ağdam'a vannc a hemen Ağdam parti binasına h� ı ıılc r. ı..::ııip Vügar anlan k apıd a karşılayıp oda s ı na buyur etti.Hemen birer sıcak çal' sii\'ledi. Çaylarını ace le yle içip, kaçgınların geçici barı nma la rına tahsis edilen spor salonuna gittiler. Sal on tıka, basa doluydu.C;ocuk, genç, \'a ş lı. kadın-erkek bi ne yakın insan, kimi aya_� ıa, kimi yere uzanmış , kimi dU\-;ır dibine oıurup.

sır anı duvara dayanuşu.Uzgün, yorgu n, uykusuz, bitkin giiriinü\'orbrtlı. Bir ara salonun bir köşesin de , duvar tlibinc otu rarak lı:ışını du,·:ıra darnnp uyuyan \'e yere uzacıı ğı ayakl a n nın üzerine de bir kiipcğin lı:ışını ko\'up uy uduğu küçük bir çocuğa ıakıklı b�kışla ıı . Ona dnı:_..,. u r:ı k l:ı�ı ı l:ır. Parıi katibi gaze tec i ye dönüp: - Bu yeğeniniz H üsey in ! dedi, küpeği i çe ri :ılmak isıeıııe,lik :ıma, ço­ cuk direndi, köpeğimi de alm azsa n ı z , ben de içt· ri girmez. dı�:ın onuııb kalırımldcvince m ec bur kaldık. - Ann� si ve kardeşi n e rede d iye sordu gazc ıeci. - Onları a yrı bir odaya aldık. Kad ıncağı z üldürülcıı bt·beğiııi kuc ;ığı n dan bıra km ıyor ve siirekli ağlıynr. sayıklıyor. Gazeteci iincc yeğe n in in yanın:ı çö me ldi \'c clirle omzıın:ı dokıın:ır:ık: - Hüseyin! Hüseyin! d iye ses le nd i . Hüscyin'dcn önce köpek ll)·anclı ve huyMızl:ın;ır:ık unl:ırı b:ıknıa\':ı b;ı�­ ladı. Köpeği n ho mu rtus u na giizle ri ni açan Hii>eyin şaşkın şaşkın lıaşılllb toplanan i nsa n la ra baktı. Yanıbaşın<la çömelen :ııııcı"nı ı:ını\'amamıştı./.atcn iki yıldır görüşmemişlerdi. G:ızcıeci : . - B e ni m ! Pa şa a m c an ! dey i nce şiiylc bir b;ıkıı \'c bınlen: - Amca! clivc hıçkı ra ra k bovnuna sa r ı ld ı. (ocııkla hirlik ı e gazeteci de ağlamay a başl�dı. ı\zaı bey il� ,\llahvenli he\'in \'e . \[:d:ı ın p:ırıı kaıilıi Vügar'ın ela gözleri do ld u . Hele çocuğun: . . . - Babamın b:ış ı n ı kestiler amc:ı! C:ıfn k:ırd cş ı ını n başını kcsııler!

Zeh ra'n ı n da bof,>azın ı d eşip, ükllirdüler! diye hıçkır:ı hıçkıra kıımışnı:ısı iiz"riıı" do­ lan gözlerdeki y:ış, ıu tulamaıl ı ve ,Jükiilnu· yc b;ışladı. P:ış:ı k:ır;ıb:ığlı Y"i:'" ninin ba ş ın ı okşayıp: . . . dedi, ht' JlSİ - Tamam, yet ·""'•enim!

.

.

.

geçti. l l:ınlı şınıdı gıdıp annenı

\'C

:ıhlal ·1 �


ıu da alıp bize gidelim! Ama önce ağlamayı bırak. Sen ağlarsan annen dalıa çok üzülür. - Peki amca. Ama elimde değil kil Ağlamak elde değildi tabii. Kimi ister, ağlayamaz, donup kalırdı. Kimi­ nin de gözlerinden sel gibi süzülürdü göz yaşı. Gülsüm lıarunun bulunduğu odanın kapısıru açıp içeri girdiklerinde )'Ürckleri burkuldu. Kadıncağız yere oturmuş, sırtıru duvara dayanuş, öne uzarnğı ayaklannın üzerine de beleği kana bulanmış bebeğini )'aornuş hem sallıyor, hem de ninni söylürordu. Kızı Banu ise, annesinin cam karşısında yere orurmuş, sıronı duvara dayanuş, yaşlı gözlerle onu dinliyordu: Kundağı kanlı balam layla)' Boğazı kesik balam laylay Babanın başıru kestiler, Babasız kalmış balam laylay

Köyümüzü basalar, evimizi y:ıkolar

Evi yakılmış balam layl:ıy Kara gözlü ağabeyini kestiler Ağabeysiz kalmış balam laylay

Ah bala laylay, balası laylay Kundağı kanlı balası laylay Anası ağlar kalmış bala layla)' abasız kalnuş bala laylay Gazeteci gözlerinden yaş süzüle süzüle, lııçkınğa rurulmuş sesiyle seslendi: - Gülsüm! Gelinim! Gülsüm gülmedi, bala laylay Gülsüm ölsün bala laylay Kundağı kana bulannuş kızım, Zehram layla)', balam laylay - Gülsüm! Benim! Paşa ağabeyin! diyerek daha yüksek sesle seslen<li Paşa Karabağlı.Gülsüm harum başıru şöyle bir çevirip bako, bir an durak­ ladı, sonra yine söylendi: Paşa amcan gelmiş, bala layl:iy Amcana gülümse bala layl,11y Kesilmiş boğazııu göster amcana Öpsün yarandan bala laylay Bu sözler hançer olup saplandı yüreklere, yüreklerine hançer saplansııı alça.klann! Azar bey, parti katibine dönüp: - Doktor çatırmak gerek! dedi. - Çağırdık. Hem yaralılara hem de bu durumdıı olanlara baktılar. Kadıncağı7. �oka girmiş.Kolay değil tabii. Paşa Karabağlı gelininin yanına çömeldi ve yüzüne bir tokat atıp, ses

146


lendi :

-Gülsüm! Kadıncağız, ça kan şimşcı;,� n ardından nasıl yağmlll" lltışanırsa, ,·cdi.L:i ıokatın etkisiyle birden ağlamaya başlaclı.ı\zaı be y : - Bu iyi! dedi. Gülsüm hanım ağlamaya başlayınca kızı kalkıp yanma �eldi. 1-::u.lınca. ğız kızını yeni görüyormuş gibi: - Banu! Kızım! deyip, ona san ld ı ve uğun•I· u)(un:. :ııi;l:ıma y a lı:ı�la<lı. Banu kız: · Annc!dedi, bak, pa şa amcam gelmiş! Gülsüm hanım başını kı:oının om,.undan kaklırıp lıakmc:ı �·ızcıcci\·i gördü ve caıuyarak ayağ:ı kalkınak iste.li. L'yuşan arnklannın üzerinde can­ sız bebeği vardı. Azat bey eğilip ald ı hemen. 1-:admca�z d:ı kızınııı )':ltdı­ mıyla ayağa kalkıı ve Gazeıcciı•c sanldı: - Amca oğlunun ba şını kestiler ağabey! diyerek :ı�l:ım:ıra lı:ısbdı. w­ ğcninin başını kes tile r. Zchraının boğazını clc�ıiler' lleııı dul. ı·ucuklarınu yetim bırakııl:ır. Zalim bunlar, :>.ali m! Gülsüm hanım ağladı, erkekler :ıj!;la,lı. İ \·i ki hu �iiZ\·a'1nı lüı ictııuşti yüce AUah! Yoksa )'Ürckler acıdan parlardı. Bii)·üklcr af(l:n·ıııc:ı. kiiçük 1-l ü·

Se)'İn de ağlamaya baş lad ı . Azar be y kcn,lisini çabuk tııpb\lp: - Haydi buradan ç ıka l ım ve ünce şu masu mu �iiındiııı' d,·,li, kur:lğın ­ daki ca nsı z bebeği göstererek. Gülsüm hanım birden

leriyle ateş saçarak:

bebeği ni

l\za ı bey iı ı ellerinden <:•·kıp :ıklı \'C

�iız-

- Olmaz! dedi.

günahıır! Ölürü beklcmıck ol ma z - Şimdi olmaz! - ı\ma nivc? - G ör üş r'.nem hızın1! K a na hulanını� bdıcnu gi:lsı L·rip. yl'ııünc mem l azı m! - İyi de, kim.inle görüşeceksin? Kimin �·üziıııc ıükun·cck,i•ı� - Buraııın büyüğünün! - J\ma

rükür·

Bakıştılar. Ağdam parıi kaıibi Vügar i\l i z:ıdc: . Buranın büyüj!;ü benim! dedi, nıcr:ıkl:ı. Gülsüm hanımın gözlerinden öt"k" kıulcıınl:ın '·'�ılınırdu:

Kullar ne zaman�lan beri biiy ük olmuş!? dnli al.l\·. �krck. b ak ış tı lar. Gülsüm lı�nıın devam cııi: - Benim bi ld iği m bu ül kede büyük ol:ın Ru sla rdır' l )nbr a):;ı,J ır, lıiz­ lcr, sizler kök! Kiilc olduğumuz için buııl:ır ı.:cldi b:ışınıız:ı! Hem, hur:ıııın bü)'iiğü olan Rusln göriişrürün. O na birka\· siiziim ol:ıc:ık! l':ı ş :ı sı �'l• k mu Rusların burada? Vügar bey şaşkın şaşkın: -

Erkekler

·

- Vnr! dedi. - O znm:ın lınylli

onun y anın a ı.:iiıürün beni! - Ne ynpncaksın onunla ı.:iirüşiip?

1-1�


- Hesap soracağım! -Nevin hesabını? - Si� de çok soru soruyorsunuz katip beyi Uğradığımız bu zulmün hesabını! Vügar bey de, öıekiler de şaşırdılar. Parti katibi merakla: - Size Ermeniler baskın yapıı. Ruslar ne yapsın? diye sordu. Gülsüm hanım birden tepeden ıırnağa hiddet kesildi ve bütün luncını Vügar beyden almak isıcrmişcesine bağırdı: - Ruslar olmadan Ermeııiler bir şey yapabilir mi? Ermeni tek başına bize saldıramaz!Bunu bilmivor musunuz? Gülsüm hanım kendisin'den beklenmeyen bir söz söylemişti.Kışın orta­ sında, soğuk salonda, soğuk bir rüzgar esri sanki.Milletvekili onlara bakıp: -Kadıncağız haklı, dedi. - Elbette haklıı1m! diye bağırdı Gülsüm hanım.Haydi beni ona götürün. Sizin erkek olup soramadığınız hesabı ben sorayım! Gelmiyorsanız ben tek başıma giderimi Gülsüm hanım sözünü bitirir bitirmez kucağında kundağı kanlı bebe­ si olduğu halde odadan salona çıkıp, !uzla kapıya doğru gitmeye başladı. Sonra bir şey haarlamış gibi aniden durdu, salondaki kimi orurmuş, kimli ayakta, kimi rere uzanmış, kimi sırtıru duvara dayamış olan yüzlerce insana dönüp: - Burada miskin misk.in oruracağınıza, haydi benimle gelin, gidip şu Rus ağasmdan hesap soralım! insanlar ıepkisiz bir şekilde bakarken daha yüksek sesle bağırdı: - Haydi! Gidip öldürülen çocuklanmızın, kocalanmızın, babalanmızın, )'akılan evlerimizin, kül yığınına çevrilen köylerimizin hesabını soralım. Korkuyor musunuz yoksa? Ka}'bedecek neyiniz kaldı ki korkuyorswıuz! Bu sözleri etkisini gösterdi ve yorgun, uyuşuk, aç, bitkin, uykusuz in­ sanlar birden gayretlendi, harekeılendi ve kadının peşinde giımeye başlaJı. Salondan çıkıp, salonda yer olmadığı için caddede, kann, buzun üzerinde titreye titreye bekleşen kaçgınlann arasından geçerken onlan da çağınp ıak­ ıı peşine.Şimdi kucağında kanlı kwıdağı sanlı bebesiyle yiğit bir kadın önde, binlerce insan da arkasında, öfke ve nefretle buzlaşmış kan çiğneye çiğneye yürüyorlardı. HedeAeri Rus Garnizon komutanlığı idi. Ağdam Parti katibi Vügar bey: - Gülsüm hanım ciddi g:(liba! dedi, haydi onunla gidelim. Nasıl olsa bi�­ de Rus generalle ve Devlet Güvelik Komitesi Şube Başkanı ile görüşecck­ tiktik.

- Peki, deyip Gülsüm hanımın peşine takıldılar.Garnizon Komutanlı­ ğının karargalu önüne geldiklerinde nöbetçiler tarafından durduruldular. Kapı önünde birkaç tane de zırhlı araç mevzilenmişti. Demek ki Ruslar böı•le bir tepki bekliyorlardı.Yoksa durup dururken bu zırhlı araçlan ve s:ı­ yısı yüzü bulan tepeden ıırnağa silahlı askerleri sağa sola yerle�ıirmczlerdi.( ı zaman Karabağ'daki saldınlardan da haberleri vardı bunlann. Gülsüm h:ı nım haklı mıydı yoksa Ruslan suçlamakla? -

1 48


Kapı önündeki ni zamiye görevlisi ıci(ınen İvan sel �bi u!'.,>Ulclayarak gelen binlerce insanı görünce ıdaşlandı ve askerleri hemen kapı önüne mevziletip bekle merc b aşladı . Bu sırad a Rus Garnizi>n Karargahının pe n­ ceresınd en dışarıya bakmakıa olan gene ral Pccro, \'a,·eri \'Ü>.haşı Vasilil·i de · · aşağıya gönd erdi. Yüzbaşı Vasili kapı önüne koşu : - Ne oluror burada? diye sordu ıcğmcn h·an'a.

p

- Bilmiyorum komutanım.Ama galiba, Karabağ'dan kaçıp gelen kaçgınlar bunlar. Onlar böyle konuşurken Ai(dam parti katibi V ü�r be\' gruptan ayrılıp

kapıya raklaşıı.Yüzbaşı Vasili onu tanıyınca rahatladı:

- Bu kalabık da neyin nesi yoldaş katip? - Kaçgınlar! - Niye buraya toplandılar? - Komuranla görüşmek istiyorlar! - Komutanla ne görüşecekler?

- Şikayetleri var! - Ne şikayeti?

- Baskınla ilgili! A yrıca Azerbaycan knmünisc pam>i sekreter yardımcısı milletvekili \'e bir de gazc:cci \'ar!Ve şu kurnf:ıııda ;;ıü bebeğini taşı\ .ın kadın - O ne istİ\•or? - Komuca.:ııa görüşmek.Komuıana habcı \'Crir misin? - Tamam! Bekle\·in! Yüzbaşı Vasili, komu ta nı nı n yanına koşıu hemen "'' durumu anlam lusaca.Ge-nernl Pecrov : - Takviye istedin mi? <li)•e sordu. - istedim, komuıanım. Dc\'leı gü\'Cnliı:,� n iizcl giiçlcriflllcn de birlik gelecek. - İyi.Şimdi o nl arı içeri al da, dcrılcıi n c\·m i ş öı:,'fcnclim. Yüzbaşı, general ile görüşmek isıcycnlcri içeri ;ılJı. :\f:dam Parti Ka­ tibi Vügar be)• önce Sekreter ya rdımc ısı .\llahwrdi bcy ile Azar bc)·i n gazeteciyi tanıttı ona. Sonr:ı iilü hd>cği n i kucaf:ında sıkı "kı ıucon c; ül sü m

ile

m era kla bakıp: istiyorsun? diye $Ordu. Gülsüm ha nı nı g:ıy.:c �ogukbnlı bir şekilde, nctr<·ı ı·üklü lıakışl:ırıııı Rus komutanın gözlerinin ta içine :ıdct:ı çi,·i ı.,.jbi ç:ıbr;tk. kuc:ıi":Jn•b ıuı­ makta olduğu beleği kana bulanmış bebef:ini ona ,ıoı:,'fu uzaup scnçc: hanımı.General ona - Ne

- Yavrumun hc�abıııı! dedi. - Ne hesabı?

Gülsüm h a nı nı birden generalin ın:ıs:ısın:ı do):nı \':ıkhtşıı, h,·b,·sini 111;1sanın üzerine koyup. kanlı kund:ı):ı :ıçcı iT kılıd:ı dqilcn lıo)::mnı giisıcr­ di:

- Bunun! dedi. General Pcıro,

Zehra ln·bq::i n

bn:ı

lıulanınış bo):-.ıwıa ı·iizüııü hıınış ·

ı .ıı)


rurar.ık baka, sonra Gülsüm hanıma dönüp: - Onu ben mi öldürdüm? diye sordu. - Siz de suç onağısıruz! - Anlamadı m!

- Bebeğimi o alçak Ermeni öldürdü.Ama bunda sizin de suçunuz var. Çünkü Ermenilerin işlediği her cinayette sizin de parmağınız var! Çünkü onlar bu cüreıi sizden alıyor. Sizin desteğiniz olmasa onlar bize bir şey yapamazlar - Katilin Ermeni olduğunu ne biliyorsun? - Çünkü gözlerimin önünde öldürdü. Çünkü bebeğimi ellerimden zorla alıp, gözlerimin önünde kılıcını boğazına sapladı. Ben Ermeni'yi tanımıyor muyum? Sonra üç yaşındaki oğlumun ve kocamın da başlannı gözlerimin önün­ de kesti alçak! O bir Ermeni idi, korkunç suraanı, vahşi bakışlarını, kinLi yüzünü gözl.erimle gördüm! Sevinçten arağı Ermenice naraları kulaklanm· la duydum. insan düşmanını tanıma..?. mı? - Diyelim ki Ermeni'ydi.Ama bürün Ermenileri suçlamak haksızlı k ol­ maz mı? Sonra yine diyelim ki, öldüren Ermeni, peki bizden niye hesap soruyorsun? - Siz, saldırıya uğrayan bizleri bırakıp, katilleri mi savunuyorsunuz Ge­ neral? Önce biz bütün Ermenileri suçlamıyoruz. Köylerimizi basıp, bizi öldüren yaramaz Ermenilerden bahsediyoruz. Ama şu da var, bu cinayet· leri işleyen bir avuç Ermeni ise, bu bir avuç Ermeni'ye mani olamıyor mu diğer Ermeniler? Çünkü bu bir avuç dediğiniz taşnak soysuzları, "Ermeni­ lik!" adına bizim başınuzı kesiyorlar. Eğer diğer çoğunluk olan Ermeniler adlarına leke sürülmesini istemiyorlarsa, bu bir avuç azınlık Ermeniye niçin engel olmuyorlar? Niçin bu çapulcu, kan içici melunlann iki milletin dostlu· ğunu hançerlemesine fırsat veriyorlar? Sizden hesap sormaya gelince, asıl mesele burada işte General! Çünkü Ermeni bu cesareti sizden alıyor! Onun arkasını siz sıvazlıyorsunuz!

Haydi kanşmayın da, anlan bi7imle baş başa bırakın da görelim el mi ya man, yoksa bey mi? Ama onlar sizin av köpeğiniz! Bizi avlamak için iizc· rimize saldırayorsunuz! - Sen ne de çok şey biliyormuşsun, Karabağ çobanı kadın? - Biliyorum yal Siz buracl;ı ni ye varsınız peki? Sovyet halkını koruımk için degil mi? Peki, Azeri halla Sovyet halkı değil mi? Eğer biz Ermenilcrt· saldırsaydık, böyle sessiz kalır mıydınız? Kalmazdınız! Anında tanklarınızı üzerimİ7.e yürütür, başımıza od yağdınrdınız. Eğer yanılıyorsam, haydi, _ı.:i din Karabağ'a, cezalandınn katilleri. Canınız tatlı ise, korkuyorsan ız, bize siWı verin, biz kendimizi savunalım! Ama Azeriye silah vcrilmcz!Aznı gençleri askere alınmaz! Böylece kendimizi savunamayız . Siz de canın ız istediği zaman başınuzı kolayca kesersiniz! Evet, Ermeni ile el ele vermiş, başlanrnızı kesiyorsunuz ! General birden hiddetlendi ve yaverine dönerek:

1 50


- Bu Sovyet düşmaru, ırkçı kad ı ru dışan ann! di ye baf.� rdı. Konuşmayı dikkatle dinlemekte olan gazeteci birden aya,ır,ı kalktı, Ge­

nerale yak!aşn, masanın üzerindeki yeğeninin bclcğini ıoplatl.ı. bağladı, ku­ cağına aldı ve: - O Sovyet düşmaru dediboiniz kadı n benim gelinimdir! Başı kesilen amca oğlumun karısıdır! Ve O Sovyct düşmanı değildir, general! Ben yıl­ lardan beri sisteme, Sov-yeılere hizmet eden bir gazeteci olarak sizi kını­ yorum. Gülsüm hanım hemen araya girdi: - Eğer, Sovyet sistemi beni korumuycma, Ermcni\·i bilerek üze ri me salıyorsa, elbette Sovyet düşmanıyım! Ortalık karışacağa benziyordu. Komünist Partisi Sekreter yard ı mc ısı Allahverdi Gu luyev araya girerek: - Kusura bakmayın genera l. dedi, bu kadınca):ız çekti� ac ı lan n etkisiyle ne dediğini bilmiyor. Gülsüm hanım kızdı: - Ben ne dediğimin farkındayım.Sekreter misin nesin, karı ı;ibi kı\'lrma! Kişi ol, kişi! Moskova'dan habersiz kuş uçmaz buralarda' Sizin )(ibi çan.ık yalayıcı idarecilerin )'Ü7.Ünılen şimdi bizim başıml7.ı kesiyorlar! Ortalık karışrruşo. Azat bey gazetecinin kulağına eğilip: - Gülsüm harurru buradan götür'dcdi. Paşa Karabağlı onun dediğini yaptı ve kadıııı alıp odadan çıkn. On­ lar çıkarken Güvenlik Komitesi Baş kan ı \'la<limir ile yardımmı Ermeni Vartanyan içeri girdiler. Tam <la zam:ıııında gelmişlerdi; bir o i ki si eksikti. Vladimir içeri girer girmez: - İstediğiniz özel birliği getirdim General! :\şağ1<la ye rle ri n i aldılar. dedi. Azat IGşiyev bunu duyunca: - Özel gücü buraya değil, canlarını kurrnrmak için evlerini, barklarııu bır.ıkıp kaçmak zorunda kalan zm·a l lı la rın başına od yağd ı ran katillerin üze­ rine, Kıır.ıbağ'a göndermeliydiniz yoldaş! dcdı. Vladimir şaşırarak ona baktı: - Siz de kimsiniz? - Ben Azerbaycan Sowcı Cumhıuivetinin �lillctveli Azar Kişiyev! Sizin kadar benim de ;öz söl'lcı'ne hakkım ,.;mlır. Vladirnir, Genemi Petnı'ya baku. Onun haşı \' la işareti üzerine: - Hoş gelmişsiniz! dedi. . - Ne hoş geldik, ne de hoş bu,l uk Vl:uliınir rnlclaş! Ortalık kan gölüne dönmüş Karabağ'da! -Ya, öylel General, Allahverdi Gulm·c,•'i de ıaıum V l :ıd i nı i r'e ,.e yarclııncmn:ı. ·

Sonra:

- Ne içersiniz bcvler? diye sntdu, ben rntk:ı içccq'.:im, sizler? Vladimir ile ya.rdımcm Vam111y:ın \'e t\;�d.ını parti k:ııibi \'ügar ile :\1lahvcrdi Guluycv de votka isıcdilcr.Bu şırad:ı ( ; iilsüın h:ınıını dışarı çık:u:ın .

ı ::. ı


Paşa Karabağlı da geri döndü. General onlara dönüp: - Siz de votka ister misiniz? diye sordu. A?.at bey : - Ben votkayı deği� çayı tercih ederdiml dedi. Sonra pencere önüne gidip dışandaki insanlara bako ve bakışlan onlann üzerinde olduğu halele: - Ama benim şu zavallı halkım, iki günden beri kar ve buzun üzerinde. çoğu paltosuz, kimi ayakkabısı olmadığı için ayağına bez sarmış, aç, susuz, uykusuz, yorgun bekleşirken, kusura bakmayın çay da içemeyeceğim! O böyle deyince ga?.eteci de başını salla)ıp: - Ben del dedi. General: - Sizi anlıyorum, dedi, alttan alarak, ama biz votka, siz çay içmemekle onlann derdine çare bulunacaksa, içmeyelim. - Çare var general! dedi Azat bey. - Söyle}'İn o zaman. - Buraya asker yığ:ıcağınıza, Karabağ'a, saldırganlann üzerine gönderin! - Yine ayı konuya döndünü?.I - Konumuz bul - Buna Moskova karar veıirl - Moskova karar verinceye kadar, Knrabağ'da insan kalmayacak. Galiba sizin de, Ermenilerin de istediği bul Şu insanlann haline bakar mısınız; Gelini Gelin ve bakın! Sizin askerlerinizin sırtlarında kalın paltolan, başla­ rında kulaklıklı tiftik kalpak.lan, ellerinde tiftik eldivenleri, ayaklarında kalın çizmeleri var. Kannlan tok, s�arı pek olduğu için de neşe içinde sigara tüttürüp, sohbet ediyorlar. Bir de şu zavallı kaçgınlann haline bakınız. Elle­ ri, yüzleri, kulakları soğuktan kıpkırmızı kesilmiş. Ayaldan donmak üzere. Bunlar kim peki? Bunlar da Sovycı halkı değil mi? İki gündür bir dram ya­ şanıyor. Vladimir yoldaşın özel güçlerini, kendi askerlerinizi buraya yığırnız. Karabağ'a, saldınya uğrayan köylere gönderseydiniz, bu insanlar güvenlik il· olur ve buraya toplanmazlardı.Şu dışanda toplanan insanlann clertlcriylc ilgilenseydiniz, onlara bir tas sıcak çorba, bir bardak sıcak çay ikr:ım cıs•·y diniz kıyamet mi kopardı? Her neyse? Şimdi merak ediyorum, saldırgan Ermeniler hakkında ne yapacaksınız? Özel güçler başkanının y.ardımcısı Ermeni Vartanyan hemen tepki gfo terdi: - Saldırganların Ermeiıi olduğunu nereden biliyorsunuz? - Karabağ'da Ermeni'den ve Rus'ıan başka kim var? Bu baskını ya l ·: rmeni yapD, ya da Rus! Ruslar yapmadı�na göre, geriye Ermeniler kalıyor1 - lftira eaneyin yoldaş miletvekili! Önce bir araşoralırnJ - Araşnnn o zaman . Neyi bekliyorsunu1.? Hem araştıracak ne var; l 'r meni değilse, Rus'ıur, Rus değilse, Ermeni! - Bu ağır bir suçlama! - Başka ihtimal yok ki. Saldırganların Ermeni olduğunu kabul eınıil'or sunuz.Rus olmadığını söylüyorsunu?.. Kim peki? Yoksa bu insanlar k.-ııılı kendilerini mi öWürüyorlıır? Gazeteci Paşa yoldaşın amcasının o�luıııııı ,... 1 52


iki yeğeninin başını kim kesti peki? () za\'allı Gülsüm hanım mı? Evcı, görüyorsunuz ki geriye te k ilııiınal kalınır.. · Tam bu sırada dışarıda bağrışmalar o ldu . ()fkcli k a laba lığı n sesi pencereden içeri doldu: - Cinayetin suçu Mos ko\'a'n ın bomııııdadır! - Katiller Karnbağ'da, ordu bu mİa ! - Jvan ıunır, Hrant kesir! Azaı bey gülümseyerek sordu: - Bu sözler her şeyi açıklamıyor mu? General birden öfkelenip. yaverine diin<lii: - Dağıan bunları! - Dağılmıyorlar! - Zorla dağıanl - O zaman güç k ulla nmam ı z gerek' - KuUanınl Yüzbaşı Vasili şaşırdı: - Yani Üzerlerine aıeş mi aça lım? - Dağılmazlarsa açın! A7�ıt bey öfkeyle: - General! General! diye bağml ı . Bu insanlarılaıı birinin burıııı kanarsa sizi mesul sayarım! Bak ı nı z, bır daha siirliirnrum; bıı insanların \"aracak wr­ lcri yok, yiyecek bir lokma ekmekleri y;>k.\1,-kusuzbr. .Yorgunl�r. .'ı'ara�lar. Acılılar.. Kimi annesini, kimi babasın ı , kimi o,(:lunıı, k i ın ı kızını kaybcrmiş. Eğer ateş açacaksanız, gidin, 1'arnbağ'daki cıııilerin üzerin :ı ıq açın! Bu sırada ı•inc sesler ı·(ikscldi: - Ermeni .:_Rus el ele! - Utanmazlar el ele! - İvan, Hrnııt nerede, kan ora<la! General öfke <lolu b akı ş la rı nı )'O\"criııc çevirerek: - Git ve dağlı hepsini! diye kiipiirdii. Yüzbaşı kapl\"a l"iiııclincc :\z a r bey: - Durun! dedi, onlarla konıı şanm. Pencerenin camını açıı, k alaba lııi,a bakıı. 1-.: :ı la b a lı k. pcııccrcnın açıldı­ ğını ve bir adamın keııdilcriııc baktığını gürünce sıımı. ı\zaı be\·: - Arkadaşlar!, dedi, Ben ıııillcıvckili :\zaı 1-.:işıwd 1-.:cnıliniz az iiııcc bıJtırdııuz ki, uranmıızlıır! Ewı. ıııanıııazlarla brşı karşı�· a"" · Bııııl:mbıı

her şey beklenir! B u n la r. Karabağ':ı, cş kh·aıı ın iiz,·riııc :ıskcr gliııılcrnıcz­ ler ama, si:ı:in ba ş ı nı za kurşun yağdır:ıbilirlcr! .\zı·rlı:ıyc;ııı ko mii ıı i� ı l':ıı-ıi�i Sekreter Yıırclımcm arkmlaş ım ı , da hur.ııl:ı. Durumu giiriişiil"orıız. ll:ışıııı ­ za gelenleri biliyoruz. Ermeni ıaşııaklarııı size �aldmlı�ını bilinırıız. :\ın:ı

bunu Rus yoldaşlara bi r ıiirlü k:ıbul ,·ııir.·ıninırıız. Bıııııın d:ı �,·hchini :ız önce yine kendiniz siivblini,.: " h':ın-l l r.ıııı dd,·!" l l n l:ı r :ık:ı, k:ır:ı divor· laısa, karnclırl Onlar :ık ı k:ıray:ı çc,·irınc güc(in,· s:ıl ı i p lcr :ıııı:ı. biz :ıkın :ı k olduğunu a nla ıam ıvoruz İŞll'. Horozun kıınıı�ıı giirüniinır rnni. 1 l:ııı:ı �:ı­ dccc kuyru(lu clcği-1, ıamamı giiriinü�·or! ;\�d:ıın l':ıni 1-.:•ııibi :ırk:ıd:ış d:ı

ı :;.lı


burada. Sizi açıkta bırakmamak için çalışıyor. Biz de dönüp, durumu hü­ kümete anlatacağız. Haydi arkadaşlar, söyleyeceğinizi söylediniz, tepkinizi gösterdiniz. Horozun horozluğu Ermeniye değil ama, size tutabilir! Şimdi dağılalım. Kalabalık bir ağızdan: - Kahrolsun katil Ermeni! - Kahrolsun Ermeni destekçisi Rusya! diye bağırdı ve dağılmaya başladı. Azat beı• de pencere önünden aynlıp: - Biz de gitsek iyi olacak! dedi, burada yapacak bir şey yok nasıl olsa! Allahverdi Guluyev ayağa kalkıp, elini uzatarak, General Petro, Vladi­ mir ve Vartanyan ile vedalaşo. Azat bey ile gazeteci vedalaşmadan odadan çıkolar. Allahverdi Guluyev hemen: - Niye hoşça kal demeden aynldıruz? diye çıkışa. Azat bey öfkeyle dö­ nüp: - Bir de soruyor musun? Allah seni yaraonayaydı, ay Allahverdi! Senin insarılanrun kanına bulaşan zalim elleri nasıl sıkarsın? - Sen anlamazsın! - Senin anladığım gördük! - Sen anlamazsın işte! - Ya, beiı arılayacağımı arıladım! - Neyi arıladın? - Ne yapacaksa, bu halkın kendisinin yapacağını! Sizden bu halka fayda yok! Siz zalimin elini sıkokça, zalim bu halkın başına od yağdırmaya devam edecek.Sizler bu halle için hiçbir şey yapamayacaksınız.İşte bunu arıladım! - İyi! Kendisi yapsın! - Yapacak! Ermeni teröristlerinin Karabağ'daki cinayetlerine açıkça göz yuman ve hatta desteklediği arılaşılan Rus garnizon komutanlığından aynlıp, Ağdam parti katipliğine gittiler. Gülsüm banım ile çocukları da orada onları bek­ liyorlardı. Önce parti katibi Vügar beyin de yardımıyla belediyeden mezar kazmakla görevli adamları alıp şehir mezarlığına giderek toprağa verdiler Zehra bebeği. Gülsüm hanım veda için mezarın buz ve çamurla kaplı top­ rağı üzerine kapandı ve sessizce ağlamaya başladı. Az sonra hıçkı.cğı du­ yulmaz oldu. Birkaç dakika geçtikten sonra da kalkmayınca Paşa Karabağh eliyle omuzuna dokunup: - Haydi gelinim, dedi, hava kararmadan Ağdarn'dan ayrılmarruz lazım. Gülsüm hanım hiç tepki vermedi. Bu sefer kızı Banu yaklaşıp kolundan t\l�

I

- Haydi anne, kallt arok! diye seslendi. Fa.kat annesi yine kalltmaclı.Ses� soluğu da çıkıruyordu. Banu telaşla bağırdı: -Annel Anne! Gülsüm hanım mezarın üzerinde öylece durmaya devam ediyordu. Paşa Karabağlı eğilip iki kolundan tuttUp kaldırmaya başladı yavaş yavaş. Fakat kadıncağızın başı önüne düşmüştü. Gazeteci endişeyle: 1 54


- Gülsüm! Gülsüm! eliye bağırdı.

Banu çığlık attı.Banu feryat edince küçük Hüseı·in de: · - Anne! diye bağınp ağlamaya başladı Gülsüm hanım da ses yoktu, harekeı yoktu; ölmüşrü! Azaı bel': · - Eyvah! dedi, onu kaybettik! Evet, zav�llı kadını kaybetmişlerdi. B irden generale söylediği sözle r çın­ ladı Azat beyın kulakl arı nda. Nasıl da cesurca konuşmuştu. Biçare kadın, kocasını ve iki yavrusunu feci şekilde kaybe ı miş olmanın acısına daha faz­ la dayanamamış ve acılı yüreği dur muştu işte.Dünyası sona ermişti. Banu ile kardeşi ağlaşarak annelerinin cansız bedeni üzerine kapandılar. Aman Allah'ım, ne daı•arulmaz bir manzara idi bu. iki zavallı kardeşin çığlığı karla kaplı Ağdam mezarlığını inim inim inle ti yo rd u . Çocukları annesinin üzerin­ den kaldınp, Gülsüm hanımın cansız vücudunu araca bindirerek \'lkamak ve gusletmek üzere belediye morguna götür ürlerken, mezar kazıcıl�r Zehra bebenin mezannın yanına bir mezar daha kazmam başladılar.Hüsel'in'in . yanından aynlmayan köpeği pamuk acı acı ulumay� başladı.

lvan-Hranı işbirliği bir :\[üslüman ocağını daha söndü r m ü ştü . Kara­

bağ saldınsırun sonucu, daha şimdiden Ağdam 'a iki mezar kaz ılmış a . Daha mezarı kazılmaı•an yüzlerce ve belki de binlerce sahipsiz ölü vardı orıalıkra. Kesik başlı baba !arif ve üç yaş ı ndaki oğlu Ca fer gibi.Gülsüm hanımı n ruhu ile bebek Zehra'nın ru hu , ta uzaklarda kalan baba lati f ile küçük Cafer'in ruhlarıyla buluşmuş muydu acaba? Orada mı yoksa Ağdam me zarlığın da mı? Ruhlar, cenaze mezara konduğunda cesedi ziyareı ettiğine göre, bu ak­ şam üzeri Karabağlı şehitlerin ruhlaıı Ağdam mez arlığı nd a buluşacaklardı. Doğrusunu, ruhları yaratan AUah bi liyord u clbeııc.

Milletvekili Azat bey yaşlı gö z lerini elinin tersiyle silerek: -Ey AUah! eliye söylendi, Yaraıuğın bu ruh la rı n sahiplerine yapılan

zulmün hesabını katil le rde n sor! Onları, gün ah k arlan cezalandırmak için yarattığın cehenneminde yak! Bunu yapacağına inanıyoruz. Çünkü sen acW­ sinl Mazlumun hesabını , zalimden sorup alansın 1 Bu Karabağlı mazlum Müslüman kuUarının hesabını da, zalim Ermeni ve cles ıe kç is i Ruslardan sorl..

Gül vücudu yakınıp, gusledilip, kefenlenen Gülsüm hanımın aziz naşı, şehit gül bebesinin mezarı yanında toprağa verileli. Bürün yaraulnuşlar gibi o ölümü tattı ve Yaradan'ına geri döndü . Vay, geride kalanların haline! Ama sonunda geride kalanlar ela günü gelince ölümü ıadacaklar. Bu dün­

da

yada kalan olmadı hiç. Ne eliyor bürün her şeri yaraıan Allah:" KüUü nefsin

zaikatül mevti". Yani, " Bütün ncfsler ölümü ıadacakıır!"

- E}' zalimleri Bunu bilmiyor musunuz? Diye söyl end i tekrar Azar bey, bir masum insanı haksız ye re öldürenin, bürün insanları öld ü rmüş sayılacağım bilmiyor musunuz? O halde niye öldürüyorsunuz? . zulmediyorsunu:-.?Bu dünı•a size kalacak mı sa nı yorsu nu z? Haıu Fıra­ . vunlar? Hani zalim Lenin ,iniz? Hani dünyayı fesada veren l'-farks'ınız ?

�iye

Hani cellat Sıalin'iniz? Hani on binkrcc Müslümanı tüyler ürpe rıen işkencele rle öldüren Ermeni alçağı Şaumyan? Onlarıı kalnıadı, şim<li h esap

ı s;


veriyorlar mülkün gerçek sahibi, adil Allah'a. Size de kalmayacak bu ndi dünya ve hesap vereceksiniz... Anne, baba ve iki kardeşlerini kaybeden Banu ile Hüseyin, babaları ile kardeşleri küçük Cafer'in kesik başlı vücudanru karlı, buzlu yerin üzerinde, anne ve Zehra kardeşlerini de Ağdam mezarlığında bırakarak, sadık köpek pamuğu da alıp ciple Bakü'ye harekeı etriklePrıde akşam güneş� yeryüzüne usanmadan kar döken boz-bulanık buluılann arkasında c;okıan baanışu. Hava boz-bularuka, Akşam boz-bulanıka, hayatlar boz-bularuka, odlar yurdu Azerbaycan boz, bularuka.

1 56


*

u .1sil tlii/1111111, fl!ıl kmutmm Er11Jt11İ 0111111 ı11tıfı1Jıdır. . •

RJl!)'fl 'tl11:

Gazetesiyle, Sovyeı sisteminin, yani l\loskof emperyalizminin ı•ılmaz bekçiliğini ya panlardan biri ola n g:ızeıcci Paşa Karabağlı'nın cı·inde matem vardı. O, sistemin basındaki )'llmaz Sa\'1..l n ucularınJan biriy<li ama, işıc anla­ mışa ki, amcasının oğlu ve iki yeğeninden b'ışka yüzlerce Azcri\i rnhşice öldüren ve binlercesini de evinden, barkından kcwup .c;öçc zorlayan Er­ meni katillerinin perde arkasındaki destekçisiydi bu sistem, Yani l\loskoı·a! Ağdam'da görd ükleri , general Pcıro'nun tal'ır ve sözleri onu şa�ırrmış. kafa kanşıklığına sürüklem iş ti. Başkasından duysa asla inanmaz, iftira sayar, ırk­

çı bir karalama olarak nitelerdi ama, işıc durumu n bizzat şahidi olmuştu . Agdam'claki kaçgınların bir af;ı?'dan: ·• İı-an- Hranl el ele!" sloganı çok açık

fekilde anlanyordu el elci"

durumu." f\•an-Hranı el ele!'' yani. " l\loskuva-Erivan

Arnk, Ermeni diasporasınııı, tarihi belgelere dc!:� l de, Rusya, ı\vrupa devletleri ve özellikle ı\BD'nin desteğine b,,:il'Cnerek, "Ermeni soykırımı" yalanına sanldığıru ve bu yolla geçimini sağtıdığıııı anlıyorLlu. Evine baş sağlığına gelen dostlarına ı\ğdam'da ş;ıhit olduğu Rus tavrını anlaurken, ne kadar aptal olduğunu, nasıl da yıllarca bu k17.1l emperyalizme körü körüne uşaklık ettiğini yana, yakıla :ınlauyıır. dizlerine \'urup duruyor­ du. Hele elini, saçları dökülmeye başlaı·:ın başına vurup. " ı\h aptal kafam!" 1 57


deyişi görmeye değerdi.Azar bey araya girip: - Şimdi uyanmaya, azatlık demeye başladık ya, Moskova hemen tela�­ landı ve Ermeni eşkiyalanru üzerimize saldırtarak, "Azatlık istiyomınuz ha, alın size azatlık!" demek istiyor.Sumgayıt olaylanru da Ermeniler başlatmadı mı? Orada yanıp, }'akılan, evi barkı tahrip edilen bizdik, ama üzerine tanklar sürülen de biz­ dik! Bütün bu olaylann arkasında Moskova var.Ermeni saldınlan onun izin ve desteği ile yapılmıştır ve arkası da gelecektir. İşin acı yanı halkırruz bunu biliyor ama, yöneticilerimiz bu yılarun başını okşayıp duruyor. Bu kadar gafillik de olmaz. Azat be)'İn bu sözleri üzerine şair Halli Rıza söze kanşıp: - Hayır, dedi, buna gaflet değil ihanet denir. Çünkü bunlar para için, mevki için, makam için, madalya için, ceplerini doldurmak için yılanın ba­ şıru okşuyorlar. Yılan soksun bunlan. Bugün Karabağ'da öldürülen insan· laruruz kendilerini savunmak için bir kuş tüfeği bile bulamıyorlarsa, seb�hi başımızdaki bu çanak yalaı1cılandır. Şu edepsizliğine, şu nankörlüğüne ba­ kar mısıruz, bakıp da yüzüne tükürmez misiniz utanmaz Rus'un? Benim buğda�1mla doyuyor, benim pamuğumla giyiniyor, benim petrolümle ısı­ ruror, benim bu aptalca cömertliğime rağmen beni değil de, benim kuyu­ mu kazan Ermeni'ri destekliyor! Moskova destek vermesin, vallahi onları sopa ve yumruklanmızla ezeriz. Demem şu ki, asıl düşman Moskova'dır. Ermeni onun maşasıdır! Ermeni ayru zamanda ABD ve Avrupa emperya­ lizminin de maşasıdır! Yani biz yalruzca Ermenilerle mücadele etmiyoruz. Bu emperyalist güçlerle de mücadele ediyoruz. Bu mücadelede başanlı ol· mak istiyorsak önce Moskova'ya uşaklık ederıleri atmalıyız başımızdan. Bu uşaklan, bu teslimiyetçileri, bu boş kap dibi yalayanlan, bu bir madalya için öz insanının kanının oluk oluk akmasına itirazı olmayan alçaklan aunalıyi7 tepemizden. Gazeteci söze kanşıp: - Sen de, dedi, Moskova'nın bütün suçunu burılara yıktın. - Yalan mı? Bu sırada gazetecinin eşi Ayfer harum gelip: - Ne Banu, ne de Hüseyin bir şey yemiyı:ırlarl dedi.Ve o anda Hüseyin'iıı köpeği geldi aklına: - Çocuklar bir şey yemiyor derken, kopeği unutruğumu hatırladım, dedi ve hemen gitti. Gazeteci: / - Bu akşamlık merdiven altına koyduk hayvanı, dedi, Bakalım son ra n� yapacağız? Gökçe dede de baş sağıb�a gelenler arasındaydı: - Benim çiçek serasına götürelim"dedi, " ona orada küçük bir de kulü­ be yapanz.H atıa Hü se}'İn'i de benim yaruma verebilirsiniz. Ben de yalnız­ lıktan kurtulurum. Ne dersin Paşa oğlum? -Olabilir Gökçe dede.Ama bunu sonra konuşsak. Söz Banu ile Hüseyin'e dönünce herkesi üzüntü bastı birden. Halil Rw

kızıp: 1 SM


r

- Alçak Moskof!" diye söylendi. Bu halk sana her şevini ve rnis ke n onu nas ıl eli kolu bağlı vaziyette barbar Ermcni'nin önüne � tarsın? A la h enin sarayını dağıtsın, başına yıksın ! " Neı�ni ver memiş bu Pamuğunu, petrolünü. Susamını, çetini. Doşabını, metini. Şehrini, şerbetini.

l

ıoprak, bu halk san a!

Limon, portakal, Bin çeşit nimetini. Yer altı sen,eıini. Yer üstü servetini . Kollannın gücünü Yüreğinin odunu. Damağının tadını.

Al güneşin altında, çölde bin-bin kadınının Hem }'araşığını senden esirgedi mi?" ki, onu Ermeni soysuzunun kur­ şunlarına kurban eledin? Bu ne adice nankörlük, kadir bilmezlik? Ermeni sa.na ne verdi, tetikçilikten başka?! Benim masum halkıma kalk.�n eli kırma­ dığın için senin de elin kırılsın! Belin kınlsın! Susıu.ı!;ı.ı n için, dilin kurusun! Söyl e domuz! Hangi yüzle, sana her şeyini \'eren halkımın yüzüne baka­ caksın? Ama senin niyetin belli.Sen her zaman ki cana,·arsın.Scn sadece benim malımı değil, kanımı da içmeden duramazsın! Senin niyetin beni tamamen yok eırnektir. Durma o zaman: "Sür üstüme tankını Kaçmıram önünden Dağıt, parçala, ma hvet. Çiğne, tafta hakkımı! Sür üstüme tankını. Men dağam, men sel, kaya Yalnız ayağı mla değil , Bütün sınırlarımla Kök atmışam dünyaya Men dağam, men sel, kaya Sür üstüme tankını, Sanma bir parça cıcm, Se ha tlerle doğranmı ş, T�erle sarınmış, Saçlan rokeılerle Donanmış plancıem .

r

Sür üstüme tankını Kan göllü toprai!;:ım Bir kuşcağız üstüne


Gölge salan yaprağıım. Sür üstüme cankını Men güleş, men tomurcuk Heç birimiz korkmuruk Ne bir çocuk, ne goca Ele burda duracam Goca dünya durdukça. Sür üscümc tankını Tükürürem tankına Tükürürem bin defa Sür üstüme tankını Çiğne, t.� fta hakkımı Menim alın terimden Gızılımdan, zerimden Top tüfek yapıp sen Üstüme ordu çekirsen Sür üstüme cankın Bas gözüne kaskını Amma çıkar yüzünden Üzlüğünü, maskeni! Sür üstüme tankını Sök, dağıt duvarınu Can deyi.lem, cihanam Arzam, Azerbaycanam Sür üscüme cankıru Asnn )'Ürüşüyem men Devrin döğüşüyem men Milyar yıllı k dünyayam Sür üstüme tankını Sanma boş galıbam Doğram doğram doğranıp Hıncım luncım etsen de Muzafferem, galibem. Ermeni eli ile söndürülmüştür Bu yurdun mukaddes odu, ocaAı. Üçce gün arzında üç-dört Ermeni Nasıl döküyor şeri, fitneyi? Yer yüzünün Ehrimeni-Ermeni İnsanlığın düşmanıdır, düşmanı Bu şiiri işittim seksen üç yaşlı 1 6'1


Ak sakallı üsradım Latif Kc rim'<len İki gardaşımın başıru kese n Daşnaklar alçaknr.Alçakıan alçak Bütün nckesleri, şerefsizleri İstismar aleti kommünistlcri Yığıp parlamente dolduran ge<l<: Mutlak geberecek, lap de v olsa da"

- Sen bu şiirleri her yerde söylemi yorsu n dcf,<İI mi Halil Rıza? Yoksa seni ya zindana acar, ya sürgün eder, ya <l a Allah korusu n öl<lürürlcr, <lcdi Gökçe dede endişeyle.Gökçe dede. Halil Rıza güldü:

- Ben her şeyi göze almı şı m Gökçe clecle.ı\zcrbaycan karanı verirken, benim canı rru n sözü mü olur? - Sen yine de dikkatli ol! Kısa bir sessizlik oldu. J\ıab:ıL� söze kanşıp: - Eğer ban, Ermeni diaspornsı ıu n r:ım:ımen ifıira ve istismar konusu olan Ermeni soykırımı yaygaralarının alıcısı olmasa, Ermeni <lias porası acından ölecek. Saıan onlar, alan bunlar! Hiç boşu na onları i knaya çalışma­ yalım. Zaten gerek de yok. B iz Ermenileri kaılcımedik, onlar bizi kaılcrtiler ve şimdi de ediyorlar. Ermeniler kcsirnr, bize şanıaj rnpan Barı ve ABD de pişirip önümü7.e koyuyor, " İ sıed iği mi rnpınas:ınız, Er me ni soykınnı tasarısını geçiririm ha!" di ye ahlaksızca ıchdir c<livıır. Beni m anlını aç ık. Benim elime ve alnıma haksız yere öldürülen kimsenin kan ı bul:ışnıarruşur. Soykırım tasarısını parl:ırnenıoların<l:ın ı;cçırcceklcrrniş. Onlar önce Kızı l ­ derili soykırırrunın hesabını versinler' Ccz:ıyirin hesabını \'ersinler! Bunla· � hepsi bir. Arıin, Mıgırdiç, Ago p, Hranı bi lmem ne yan! Buslı. Şrak, Ivarı, Hans.. Hepsi aynı çiyan! .. Söz konusu i\ l üslünı a n . hele Türk olunca Ermeni'si, Runı'u, Sırp'ı, Rus'u, Fransız\ İngiliz'i, :\ıncrik:ılısı heps i :ıynı anda birleşiveriyorlar. l'vliller-i illüslünıan b ürü n B:ırı'nın gözün<lc düşman­ dır. Yok edilmesi gerckmck ıcdi r. Sevdiği gencin bu sözleri üzerine (;ilcnay süze kanşıp: - Onlar bir oluyorlar, birleşiyorlar J:ı, l\lillcı-i ;\ J ü slü ın an niye birleşmi­ yor? diye sorJu. Ona Gökçe dede ce\·ap ve r<li: - Milleti Müslümanın başımb ı ılanl:ırın !(iireYi ;\liislüınanlan bölü p parçalamak galiba. Kim kime bcnzcıne�·c çalışıyorsa ond'1n dc!i;il midir? Aslında İ van'dan , H ranı'rnn, Bush'rnn değil. bu :ıdı Türk. adı i\lüs lü ma n olanlardan korkmak gerek, Her neyse, Kar:ıb:ığ rnn�\"Or, K:ır:ıbağ y akılırnr, Karabağ boşalnlıror. Ve biz bir şey y;ıp:ınııyoruz. Dibinde oıurdu):uımız duvarın üzerimize ı•ı k ılınak ıa ol<luğunu )(iirüp de kaç:ırn:ım:ık, bır şey y;ı­ pamamak gibi bu. c;:ırcsizlik hu olsa gerek. 1-.::ırab:ığ cLimiz<len k:ı\·ıp ı,>idi· yor."

Söz Karab:ığ'a gelince )'İ n e herkesi n ba k ış ı B:ınu ile küç�ik 1-lliseyin'e yöneldi. Daha bir ı;in önce anne ve b:ıbalarıyl:ı. k:mlcşlenyle bır :ırad:ı keneli evlerinde, huzu r içinde y:ış ıyo rlanlı . Şimdi isc annelerini. babalarını ıc.ı


ve iki kardeşlerini kaybetmiş, üstelik kendi yuvalarından didergin düşmüs, gurbetin ve kimsesizliğin :ıcısına gömülmüşlerdi. Hala yaşadıkları vahşetin etkisi alundaydılar.Gözleıi ve )-iiıderinde korkunun çizgileri apaçık görülü­ yord u . Acının tarifi için bu iki kardeşin yüzüne bakmak yeterliydi.Hem öl"ic bir acıydı ki bu bir ömür boyu yakalarından düşmeyecekti. Ansızın, b.ii lc oynaya yaşarken hücuma uğra .. Anneni, babanı, kardeşlerini vahş ice öJ. dürsünler.. Ôlmemek için kaç.. Sevdiklerinin kana bulanmış canlanru yerde serili bırakarak hem dc.. Arkandan dolu gibi kurşun )"ağdınlarak..Sonra bar­ bar katil yetişip daha dili açılmarruş küçücük kardeşini saçlarından tutarak havaya kaldınp bir kılıç darbesirJe başıru bedenİ!lden a)�rsın .. kesik baş top gibi yere yuvarlanırken, başsız körpe \'ÜCut kann üstünde çırpınsın .. Sonra koruyucun, sığınacak kucağın olan babanın karnını kılıçla deşip öldürsün­ ler. .Sonra se\•gili anacığını kurşunlarla delik deşik edip yere sersinler. . ,.< kundaktaki bebek kardeşini kılıçla kessinler... Ne yaparsın? Gözlerine ,.,. yüzüne korkunun tablosu çizilmez mi? Ateş düştüğü yere yakarı Bıçak kestiği parmağı sızlaar! Ok saplandığı yüreği ... iki kardeşin çektikleri acı�·ı arılamak için insanın bir kendisini onlann yerine koyması yeter mi bilmem; İnsan olan anlar, ürperir. Bu vahşete ürpermeyen insan değildir zaten. Yü­ reği, duygusu, vicdanı yok demektir. Peki Bau insanında, karru tok, sıra pek sömürgeci insanda bunlar var mı? Vic�ana sahipler mi? Yürek taşıyorlar mı? Sanmıyor�z. Galiba onbr Mill et-i Islam'ın acı çekmesinden zevk alıyorlar. Rahmetli Akif bu yüzden; " Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!" demiştir ya. Odada bulunan hemen herkes, karşılannda boyunları bükük duran bu iki kardeşe bakarken, şu anda onlar gibi anasız, babasız kalmış diğer yüz­ lerce, hatta birılercc yetimi düşündü.. Sokaklarda kalmış, kimi kimsesi ol· madığı için viranelere sığınmış birılerce kaçgın.. Üşüyen, açlık çeken.ağlayan kimsesizler.. Neredesiniz er "Ermeni soykınmıl" ifıirasırla yaap kalkan, Türkiyc'n i n nimetlerirle beslenen, bir eli yağda, bir eli balda yazar, çizerler? Karnbaµı mezbahaya çeviren Ermeni katillerine diyecek sözünüz yok mu? Doku· nulımz mı onlar? Niye Ermeni deyince yüzünüzde güller açılıyor, Türk de}�ncc suratlannız kapkara kesiliyor? Bu sırada Allahverdi bey de baş sağlığı için gazetecinin evine geleli w içeri girer girme-.t. : - Sabirabad istasyonundaki tren vagonlannın kaçgınlann ikametine ay· nlmasuıa karar verildi deyince Azat bey kızıp:

- Bu kara kışta insanlar donar orada, diye bağırdı. - .Açık havada kalmaktan iyidir, diye çıkışa Allahverdi bey, Hem ba�k:ı çaremiz de yok.Yerinden yurduhdan olan binlerce insan yığıldı karşımız a.

Birkaç güne k.almaz kaçgınlann sayısı on bini geçer. Ermeni zorb:ı.ların:ı dur diyen çıkmazsa yüz binleri de bulur. Moskova'da hala tıs yok. Scyrcdıp duruyor. O ses çıkarmadıkça da Ermeni saldırılan sürüyor. Biz en iyisi lıir tedbir olarak çadır kentler kurmayı da düşünüyoruz. - Eksi yirmi, otuz derece soğuk altında çadır kentlerde kalınır mı?" 162


- Ne yapalım? Başka yol varsa göster. İnsanlar kendi akrabalarını bile evlerine almaktan kaçınıyorlar. Haksız da snvılmazlar. Kentli ederine ken·

dileri bile zor sığarken!

- Gör işte sisteminizin ne - Yine muhaliftik yapma.

okluğunu!

- Senin de itiraf ettiğin gerçeği söylüyorum ben. Çadır keneler kuracağınıza göçü önleyin! Ermeni saldınlarınııı durdurulması için çalışın.1-losko­

vayı sıkışannl Karabağ'da can güvenliği sa.ii;laıısın \'C insanlar kendi ederine dönsünler. Moskova'lı yetkililerin yakasına yapışın.

-Söylemek kolar! - İyi ya, siz de söyleı�n! - Sen adamı deli edersin ,\zat!

Sen de millet\"ekili değil mi,in. Git, sen söyle! - Asıl siz bu halkı deli edeceksiniz. Bu sırada Paşa b eyin eşi Ayicr hanım ınisaıirlerc çay ikram ccnıcyc baş­ ladı.Sonra Banu'va döndü: - Sizin önce " ı·emek yemeniz lazım! dedi, kal'dcşini de al mut fağa gel klzım. Banu

itiraz eni: - Canım istemiyor.

- Ama sen yemeyince, kardeşin de Banu birden:

remiyor.Diinden bcri

açsızınız.

- İstemem! deyip ağlamaya başladı.O ai(layınca kardeşi Hüse\in de ağladı.Ayfer hanım üzünrüyle: - Bak, görd ün mü? diye söylendi, kardeşini de ağlattın. - Ne yapayım yenge, eli mde de�il. Anamın, babamın. kardeşlerimin cesetleri gözle rimi n önünden gİtmirnr.\.cscılcri omlıkta kaldı. Şimdi ca• . ' navarlar parçalamıştır.. Banu b öyle deyince çaylar cUc!"dc k:ıldı. kimse içmek istem<·di, barda­ ğı elihde olanlar tabaklara bıraktılar.1'ızca)i;ız kol'kunç bir gerçeği dile ge­ tirmişti. Cesetler gömülmemişti. Ş.imdi \'a k:ırın :ılımda kalmışlardı, ,.a da vahşi hayvanlara yem olmuşlardı. işin korkunç \'anı s:ıdece Hanu'nun ba­ bası ve kardeşinin değil, )'Üzlcrce, binlerce insanın cesedi ;ıynı durumdaydı.

Veya Ermeni alçakları geride iz bırakmamak için yakmışlardı. Atabala birden ayağ:ı kalktı: - Gidip onları gömelim, dedi. Ortalık sessizliğe gömüldü. ı\ıabala'nın bu sii>.Ü üzerine Şamil ile ;\ras da ayağa kal k nlar ve : - Arabala haklı, dcılilcr.Gi<lip iiliilcrimizi giimclim. Gençler heyecanlarında lıaklıyılılal' ama bu iiylc kolay bil' iş de�ldi . Al­

man savaşı gv.isi Giikçc dede darı : - Durun bakayım, dedi, dere de b:ılık tıumay:ı mı !!idiyorsunuz? Bu iş . kolay değil. Şimdi oralar Ermeni ıcrörisclcr ile dolu. _ .. . - Cenazelerimiz kurda, kuşa yem mı olsun <layı! dıyc soylcndı Ac:ıb;ıla. elinizi, kolunıızu s:ılhıya sallay:ı ,1:ı gı<lc- Olmasın e lbe tte. ı\ma öyle .

16�


mezsiniz. Azat bey de söze karışıp: - Gökçe dede haklı, dedi, ölülerimizi toprağa verelim derken dirilcrimi­ zi de ölüme vermevelim. - Doğru, "dedi·, Gökçe dede. Önce bu işi nasıl yapacağımızı düşüne­ lim. Bence kar şehitlerimizin üzerini örttnüşrür.CAnavarlar dokunmamışıır. Oraya nasıl gideceğimizi düşünmeliyiz. Taşnak, Hınçak, Asala itleri şimdi orada sürüler halinde dolaşıyorlardır. Hem cesetlerin yerini nasıl bulacak­ sıruz? - Ben gösteririm, diye anldı Banu. Kız öyle de}foce küçük Hüseyin anlıp: - Ben de! dedi. Ayfer haıum onlar.ı dönüp: - Siz önce lıarıuıuzı doyur un hele! diye çıkışa.Gökçe dayı çocuklara dönüp: - Yengeniz haklı, dedi, Önce yemek yemelisiniz. Yemek yiyin, bim uyuyup dinlenin, sonra bakarız. Banu ile kardeşi hemen ayağa kalkıp yengelerinin arkasında mutfağa gittiler. Gökçe dede ayağa kalkıp: - Haydi gençler, dedi, Şimdi siz de benimle çiçek serasına geliyorsunuz. Orada nasıl davranacağınızı konuşalım, hazırlık yapalım, kazma, kürek ala· lım. Banu da yemek yeyip, uyuyup dinlensin. Sabah erkenden gelir onu da alır, gidersiniz. Çilenay söze kanşıp: - Ya ben? dedi. Gökçe dede güldü: - Sensiz olur mu hiç güzel kızım. Sen de bizi gö türeceksin. Çileruıy hemen arağa kalka. Ayyahverdi Guluyev kızına ters ters bakıı.

Azat bey güldü: - Hiç öyle bakma, yoldaş sekreter yardımcısı, dedi, kızın .bir asena! Gülümsedi herkes. Gökçe dede gençlere dönüp: - Haydi, dedi, gidiyoruz. Heyecanla evde n aynlıp adeta azatlık aa olan Çilenay'ın cipine doluştu · !ar.Çiçek serasııu geldikleri zaman vakit yatsıyı geçmişti. Şamil bir ara : - Keşke Tebriz de gelseydi, dedi - Onu tehlikeye awnayız, dedi aıabala ve güldü: -O şimdi türkay balasıru sevmekle me şgul! Gökçe dede gençlere uzun tıZun ruısihatta bulwıdukıan sonra divanı ­ nın alandan çıkardığı savaş y adigarı Kalaşnikov tüfeğini yeğeni Atabala 'y:ı,

tabancasıru da Araz'a verdi ve sabah namazı vaktinde, namazlannı kıldık· tan sonra onlan uğurladı. Hava kar yağışlıydı.Cipin dön tekerleğine de kar zinciri takmı ş olnı••· 1anna rağmen saatlerce süren zorlu bir yolculuktan sonra akşama do�rıı Ağdam'a ulaşalar. Gece vakti yola devam edemezlerdi. Ağdam'ın ötcsı :ır ak Ermeni teröristlerinin pusu kurup, Müslümanları avlaclıkları av sah:ı>ı 1 64


olmuştu. Geceyi Ağdam'da geçirip salıah erken soatte rnla çı k ma k üzere �er aradılar.Anrnk Karabag'dan bçaıı lar, �tcllcıin giıişlc rini bile yere senlen yacakl a rla doldurmuşlardı. Sonu nda cipi bir benzin istas­ yonuna çekip, geceyi orada geçirmeye karar \'erdiler.Benzinci kısa borlu, şişman, sevimli bir adamdı. Yazıhanede on.ırabilecckkrini siil'lcdi.Ö�ce cipin deposunu d old u rdula r. " Sonra rnzıhaneye !(idip orada benzincinin hazırladığı kahvaltı türü bir şeyler yiyerek karınlarını dnrnrdular ,.c soba­ nın üzerinde kaynayıp duran çayda nda n ha bire çal' doldu rup içerek uzun uzun sohbet e tti ler.Fa kat Banu çok yo rgu n olduı;ı İçin sandelycsini du,-ara dayayıp, başını da duvara yaslaya rak ııyudu hemen. Ç i lenay da sanddycsi­ ni onun sandelyes i ni n yanına yaklaşardı ,-c az sonra iki genç kız başlarını birbirine dayayarak U)'Ur duruma geldiler_ G enç le r de üç: dörı bartbk çm­ içtikten sonra uykunun baskısına k:ır;;ı kornnıa\'arak, otı.ırduklan ı·er de başlan düşüp kalkma)'a başladı. Şamil iskembini benzincinin eski. �·ağ­ lı masasına yaklaştırıp, başını masanın bir kenarına koyarak umdu. r\ras. saodelyesini ters çevirerek başını a rka lığı na dal'ayıp lll'Udu_ ı\ıobala ise bir köşede bulduğu eski gazete \'c karwnl:ın yere scıip üzerine uzandı ,.e en iyisini de o yaptı, diğerleıinden rahar U\'Udıı. Sabaha doğru benzincinin seslenmesi üzerine gözlerinden h:il:i uyku döküle döküle urnndılar \'c he­ men cipe bi nerek hareket ettiler. Dir sa:ıılik bir rnklan sonra lhnu'nun ikazı üzerine yoldan arnlıp a ra ziye saptılar_ Kar ay:ık izleridc dolun.lu zaten. Bu alan kaçgınlann yolu olmuş ru nerede\'se. Cip bir süre sonra yol :ılın ak ­ ta zorlanıp, kara saplanmaya ba ş la yı nc a cipi üzcıi karla kaplı büyükçe bir meşe ağacının alana çekerek, yürünlC\·e başladılar. _-\ıabab kalaşnikofu gitarın içenden çı kar mı ş, Aras rabancan almış, kaznı:ı \'C kiire.(:i de Şami l yüklenmişti. Aras, babasının gazetede kullaıulıgı fotngraf makindcıindcn birini de yanına almışa. Onu :ımcasırun k11.1 B:ınu'ya ,-erdi . Y:ınm saat ka­ dar gittikten sonra B anu birden eliyle: - İşte orada! diye b ağı rdı . şu iri çam agacının nkluı;ı yerden ge l miştik. Hemen oraya doğru yöneklilcr. Oraya ul:ış a kt an rnnra daha dikk:ıt­ li yürümeye başladılar. Her an birileriyle karşılaşahilirkrcli_ Bu nlar kaçgın da olabilirdi Ermeni tcröıiHler de. Yüz metre kadar ilcrlemişlcrıli ki kar üzerinde pıhtılaşmış kan izleri giirdiikr. Hunl:ır hüı-ük ihtimalle yaralanmıs kaçgınlara aitti. Birden Çil enay 'ın sesi clıırnldu: - Bakın! Dördü birden bak tı la r ve kcndilcrimlcn elli ıncıre k:ıdar uz:ıkra, koşu­ şan insanlar gördüler. Koşuyor, kara sapbnıyor, diişiinır. kalkıyor \'C yine koşmaya çalışıyorlardı . Beş kişi iılilcr. Y:ıslı hir erkek. r:ışlı bır k.ıılın , � uc_:ı­ _ ğında bebek olnn genç bir kaılııı, sckız, on raşlarınd:ı bır l'rkck çocuı.,•ı.ı ık· en arkada yirmiş, onıll. yaşlannıla genç bir :ııl:ıın. Atabala hemen: - Anız, dedi, sen, Şamil ve !hını nılun karşı rar:ıfımı ! Ben ık ( i lc n a\' ile bu tıııııfta, şu çalılığın arkasına ı.,>İzleniyonız. - Tamamı dcdiİcr \'C lll'nıcn ,·olun iki t:ır:ı ı'111ıl:ı. ç:ılılıkbrın :ırk:ısın­ da, kaan üzerine uzanarak .�c le nl �· ri giizlc·ıncl'l' başl:ıılıbr. Kaçgınbr t:ım ıı.; �acak bir


onlann hizasına geldikleri sırada silah sesleri duyuldu. Kurşunlar sağnak rağmur gibi yağıyordu başlannın üzerinden. Kaçan grubun en arkasındaki genç adam bu aylım ateşten isabet alarak sarsıldı ve yüzü koyun bir şekilde kann üzerine düştü. Genç kadın acı bir çığlık atn. Vurulan genç adam ko­ casıydı. Onu yaşlı kadının feryadı izledi.O da vurulanın annesiydi. Atabala olduğu yerde biraz doğrulup kaçgınlara bağırdı: - Yere yatın! Yere yaon! Kaçgınlar kendilerine bağıran Atabala'yı dinleyip hemen yere atalar kendilerini. O anda ikinci yaylım sağanağı başlanrun üzerinden savuşup gitti. Fakat ateş edenler ki, az sonra iki kişi olduklan anlaşıldı, hızla yaklaşı­ yorlardı. Sonunda gelip vurduklan genç adama sırtından birkaç el daha ateş erıiler barbarca. Sonra korku içinde yere sinmiş olan kaçgınlann yanına geldiler ve bağırdılar: - Kalkın ayağal Pis Müslümanlar! Kaçgınlar çaresizlik içinde ayağa kalkarak korku dolu bakışlarla onlara bakrna)'3 başladılar. Ermenilerden sakallı , iri-yan olaru silahını sol elinde alıp, sağ eliyle belindeki kılıcı çekti ve önce yaşlı adamın başına dikildi. O anda Banu irkildi ve kekeleyerek: - Bu .. bu .. Bu o alçak! diye söylendi, Babamın ve kardeşimin başını ke­ sen alçak! Ermeni alçağı kolunu kaldırıp, kılıcını korkudan gözlerini kapa ı mış olan adamcağızın boynuna indireceği anda bir el silah sesi duyuldu ve vah­ şinin elindeki kılıç yere düştü.Atabala ustaca nişan almış ve daşnak alçağını elinden vurmuştu. Kinli bakışlanyla etrafına şöyle bir bakan katil adam, ca­ nının yanmasını bir tarafa bırakıp, bu sefer de tüfeğini yere atarak sol eliyle kılıcı kavradı ve kaldırıp adamın boynuna indirmek üzere idiki Aıabala ikinci kere ateş etti, sayısız insanın karuna girmiş olan alçağın sol elinden vurdu, kılıcını yere düşürdü. Arkadaşının vurulduğunu gören öteki Ermeni etrafına bako, sonra silahını kaçgınlann üzerine doğrultarak ateş etmeye çalıştığı sırada da Aras ayağa fırladı ve tabancasındaki kurşunlan onun üze­ rine boşaltn .. Ermeni vahşi bir homurtuyla yere yığılırken Atabala uzandığı yerden fırlayıp elinden vurduğu katil Ermeni'ni yayına koşru.Çilenay d:ı arkasından. Onlan Aras ile Şamil ve Banu izledi. Banu Ermeni alçağının ı·aruna gelir gelmez üzerine aolclı, onu yumruklamaya başladı: - Alçakl Alçak! Babama, kardeşlerime nasıl kıydın? Ellerinden kan. sızmakta olan daşnak iti pis pis, kinli kinli baktı. Aıa­ bala silahııun namlusunu onun alıuna dayadı . O sırada Araz, Ermeni 'n i ıı kılıcını yerden aldı: - İti bana bırak Aıabala! dedi, amcamın ve iki yeğenimin kaıunı almak

bana dü şe r!

Aıabala hemen: - Biz kan davası güunüyoruz Arasl dedi, adalet için! - Evet, adalet için ! dedi ve Ermc:ni'yi diz çöktürüp boynuna tek bir kılıç

darbesi indirdi. Bu adam, bu

1 66

günahsız insanların kanını içen canavar, Sumgayıo ela kaıı:ı


bulayan Ermeni provokasyo nunun hazırlayıcılarmılan o la n Crigoryan'ın suç ortağı Hrant daşnağından başkası dc.f:ildi. AL1bala üıeki Ermcni\·e �as' · kın şaşkın bakıp: - Ş u işe bakın! dedi, bu köpek de beni yakalavıp. KGB merkezinde işkence yapan KGB ajanı Artin alç ağı' Yahu, adamlar her ıaşın a lundan çıkıyorlar. Aras, Banu'dan fotoı:,..af makinesini a lı p: Durun fotoğrafını çeke yim dedi, çok ilginç bir belge olacak.Azat am· caya verelim de, götürüp KGB yeıkililerinin güzlcrinc soksun. t\rnca g•· · zetede ı•ayınlayıp, haber yapalım. Atabala güldü: - Bu iş de babana düşer! Sonra hemen Ermeni alçaklarının öl<lürdiiklcri genç kaçgın için bir mezar kazıp, gömdüler. Diğer kaçgı n la ra da başsağlıgı dilc�·ip, yolu ıarif ettiler. Ve onlann dualan arasında Ermeni kaıiUerinin iki rüfdti ile Üzer­ lerinden çıkan iki tabanca, bol Sa\ıda menni w \'cdi adcı de el 0bombasını alarak yollanna devam eııilcr.Kal�şnikofların birini Şamil, birini .-\ ras altlı. Tabancalan da kızlar.Aruk hepsinin s ilahı vardı ,.e yola daha ıı;iiwnli dc\'am edebilirlerdi. Banu'nun anlatağına bakılırs;ı iki saaLlik bir rn ll a rı kalmışa. Bu süre içinde ormanda başka kiınscı·e rastlamadan Bamın'nun babası ve kardeşinin başlarının kesildiği yere geldiklerinde, çocu!{un kesik başı \'C vücudunun tamamen kara gömülmüş olduğunu, b:ıba laıif'in <le başı ile vücudunun bir kısmının a çı k ta kaldığını gör<lülcr. Banun'un. babasının \·e kardeşinin kana bulanmış, buz kaplamı� kesik başlarını bapına bastırarak ağlaması yürekleri parçaladı.Onu zorlukla ikna edip kesik başla rı dinden aldılar. Bu sefer de: - Onları götürüp Ağdam mezarl ıj(ı na , annemin w /.dıra 'nın rnnlanna gömelim.diye tu tturd u. Atabala: - Ama buraşı da bizim toprağınıız!dcdi, K:ı rabaf: sadece dirilcrimizlc değil, ölü-lcrimizle de bizimdir. Şehitlerimizi buraya gömmeliyiz. Hem köyünüze daha yakın burw! Atabala'ya hak verdiler ve hemen oracıkrn yan yana kazdıkları iki meza­ ra baba ile oğlunu gömiip. fatihalar oku)'lıp. başıa Banu olmak iizcrt• göz­ yaşı içinde oradan ayrıldılar. 1'aranlıg:ı k:ılmamak için hızlı \'Ürüyorlardı. Saatler sonra cipe ulaşaklannda zor ve rclılikcli bir iıi başarmanın ;cvinci içindeydiler. Silahlan cipin bagajına gi)riilıneyecck şekilde ı·crleştirdikıt·n sorua , buraya kadar gelmişken Ağı.lanı mcz:ırlıı:,'1. na da ui:"ayıp Giilsiiın hanıma ve Zehra bebeğe birer foıiha nkuduıan sonra Bakü �·oluna diişıükr. Banu, yaşadığı cehennem dehşetinin yorı-'lınluı;ı içinde başını �nıc:ı;ı o!;lıı Aras'ın omzuna dayayıp U)'lıdu. < ; i lc n:ıy yine dircksiyondaydı. On kııltııkt:ı oturan Aıabala'nın: - Yorulduğunda, y:ı d:ı uykun gcldi�indc haber ver! <lenıcsi üzerin.· ı,<\i. lümseyerck: - Taraııml dedi. - O kimseye direksiyon vermez! ıliy<' t:ıkılılı Şamil. �oıır:ı giiliiıme\·c·... ·

1 (ı


rck: - Haydi, sizin için bir şarkı söyleyeyim! deyip, Geceler, ey geceler! Seni seven gözlerim, ne yatar, ne dinceler"i söylemeye başladı. Gençler gülüm­ sediler. Cipin uzun farlıınnın aydınlamğı karlı yolda bir kurı sürüsü karşı­ dan karşıya geçti.

1 68


*

u /Jırnkm 111ote111i , _rah11! llmık111.f.'1_1'1ulı: /1,1/ıı1111 hılhmlı..

Agla111ak /oid, ı�rsrrdi.

Giiz.yıış111d1111 11r rık,m111,ı ( S!J·• tn· diik111rdi11iz/ Melı111et Akif

Ermenilerin Karabağ'da dökcüklcri kan, i\zerba)·can'ın yürcğinı.len akı­ yordu. Ermeniler, Müslüman k anını avuçlayıp içiyor, l\lo>kov:ı >iıısicc sınıarak seyrediyor, Azcrba)'can'ın kukla yön eti ci leri de, şahsi mcnfaaclerini ı.lüşün­ düklerinden, tepki gös te rme k bir yana, iiksürmektcn bile çekiniyorlardı. Salclınya uğrayan, dövülen, sÖ\'Üle n, hakaret edi le n , namusu kirletilen, öldürülen ve göçe zorlanan zavallı, kimse>iz, ıck baş ın a kalm ış halk, ne: yapacağıru şaşırmış, çaresizlik içinde kıvranıyordu. Bu kıvranış öyle, üç-beş yıldan beri süregelen bir yanıp-yakılma değil, yermiş yılı lanetlik l...:omürtist döneme, 1 30 yılı da anı.lan önceki mclun ç a rlı k ı.löcıninc mü n has ı r olmak üze�e, neredeyse iki yiiz yıllık sızıydı. iki yüz yıldan beri, Rus destekli E rmeni k udurgan l a rı \"Urmuş, Rus sı­ ntarak seyretmiş, sa u lmı ş yöneticiler de ınc\'ki-makam sevdasına hep <lil­ lcrini yutmuşlardı. · Ve iki yüz yıllık çilenin, son yenniş )·ı llı k kızıl dönemi ni n bu son günle­ rinde canı tahammül sınırlarının ö ıcs i nde yanan halk, yine ça res izlik İçinde kıvranmaya, derdine çare aramaya, daha doğrusu csirl iği ne \'c sefaletine son verecek bir baş, bir lider, kendi ın e n faa ı in i değil, halkını d üşü nen bir '�ak al"ı görmeye, yiğit ses i ni duymaya cın aııynrdu. Farkında olmasa da, içinden geçenin bu olduj'.,'llnll koıvr:ıyaınas:ı da, şuur altında )'at:ın bu 1 (,9


dilekti. Canı yanan ve: sabn tükenen halkın tembel olaru sessizce evinde otur­ muş, karanlığın sona ermesini umarken, daha duyarlı, daha hareketli, daha faal olan canı ve yüreği yaruklar sağa, sola koşuşuyor, dertlerine orıak olacak gayretliler anyorlardı. lşıe iki yüz ı�ldan beri devam eden bu arayışın, Karabağ'da akan kan­ la luzlandığı günlerden birinde, 1 988 yılırun 18 maranın, saat 13.30'unda Akademi'de bir miting düzenlendiğini haber alan gayretliler, hemen atlı ka­ nnca gibi koşrurarak miting kürsüsünün önünde toplandılar. Gençlerden Aıabala, Şamil, Aras, Tebriz, Karabağ mağduru küçük Hüseıın. kızlardan Çilenay ve Banu, yaşWardan millervekili Azar bey ve gazeteci Paşa Kara­ bağlı da oradaydılar. Konuşma sırası Elyazmalan Enstitüsünün medan ifrihan Ebulfez Elçibey'e, yani Muallim beye, ya da kısaca, "Bey"e gelince, kürsüye çıkıp kendisinden önce konuşanlara teşekkür ettikten sonra: - Biz, dedi, Ermenilerin, daşnaklann tarihini öğrendik, onların bize yapaklan zulümlerini kınadık. Ancak iş bununla bitmiyor. Vaziyet ağırdır, bunu düşünmeliyiz. Ermeniler, Karabağ Komitesi kurmuşlar. Aldığımız bilgiye göre burada gençlerden ibaret müdafaa şubesi faaliyet gösteriyor.Bu gün cumhuriyetimizin aleyhinde bütün dünyada güçlü ideolojik ve maddi tahribat yürütüyorlar. " Amerikarun sesi", "Azatlık", ''Bi-bi-si" ve daha bu­ nun gibi radyolan dinleyin, görün halkımızın hakkında ne diyorlar? Sum­ gayıttaki hadiseleri biz, "Holiganlık", " Cinayetkarlık", olarak adlandırdık. Dünya radyolan bundan istifade ederek halkımıza "Talancı" diyor. Halbuki bu işte düşman eli varclır!Niyorkta neşredilen İngilizce "Glasnot" gazetesi­ nin Moskova'da yaşayan muhabiri, kuruculanndan biri olan Grigoryantsın delegesi Andrey Şelkov olaylar sırasında Sumgayıt'ta bulunup, hadiseleri kameraya almış ve ülke dışına götürmüş. Şimdi soralım, onlar hadiselerin olacağıru nereden biliyorlardı? ikinci sual: şehrin Devlet Güvenlik Güçleri nerede kalnuşlardı?" Kürsü önünde toplanan kalabalık onun bu sözlerini alkışlayınca kızdı: - Alkışlamayın, dedi, artist değilem ki alkışlıyorsunuz! Derdimizden konuşuyoruz, düşünelim, görelim hangi çıkış yolumuz var? Ermeniler Moskova'da her pazar günü mezarlıklarda toplanalar yapıyorlar.Ruslan da buraya celbediyorlar. Beyanname dağıtan daşnaklar Dağlık Karabağ'dan başka Nahçıvan, Daş­ kescn, Gence, Hanlar ve Şarnhoy'u da istiyorlar.Ben teklif ediyorum ki, halkımızı Ermeni saldınlanndan korumak için müdafaa cemiyeti kurulsun. Adını sonra da koyabiliriz. Kim cemiyetin üyeliğine kimi tavsiye ediyorsa kürsüye çıkıp adını yazdırsın. O anda Azerbaycan Komünist Partisi Rayon komitesi birinci katibi mikrofana yaklaşıp, resmi bir ağızla: - Ortada anlaşmalar, senetler, sözleşmeler var. Düşmanlanmız arayı kanşarmak istiyorlar. Bu da bahane olur. Siz Devlet Güvenlik Komircsi­ nin üyelerinden birinin buraya gelmesini istediniz. Gelin, ayın yirmi birine ·

170


kadar beklcrelim. Onun bu muhalefe ti ne hiddetlenen kalabalık bir ağızdan: - Hayır! deı•ince kürsüden u zakl aş ma k zorunda kaldı :\lillcıı.·ekili Azaı Kişiyev kürsüye yaklaşıp adını yazdırdı. Ga7.nıeci Paşa Karabağlı isıckli olmayınca Azat beyden fırça reeli. Sonra Aıabala, Tcbrız , Şamil \'C Aras izledi.Arak kendisini Ermenilerle mücadcleı·c atlaı•a n "t harntının baska gayesi kalmaı•an Banu da kürsüye yakla şıp �dını s0öy lcd i ı·c ·babası i le ' iki kardeşinin Ermeniler tarafından öldür iildüı:,-ü öğrenilince kalabalık tara fı n ­ d a n alkışlandı.Ondan sonra Çilenay gidip adı n ı söylcdi.F.lçibcy ona gülüm­ seyerek bakıp: - Benim kızımın adı da Çilcnayclır, dedi, Çilenaylarımız, l:lanularımız, Zehralanmız, Fatma la rıı nı z çok olsun. Sizin gibi kı zla rımı z, ogullarımız çok olsun. Beyin bu sözü alkışlarl a karşılandı. İ nsanlar bir anda heyecan, umur ı·c güven kazanmışlard ı . Karşılanndn duran bu "Kara sakallı" � lualliın, yoksa halkın �ndığı, şahsi menfaatini ı.le!1il ele, yalnı7.ca hal kı nı diişüııcn"t\ksakal" mıydı? iki yüzı�llık esaret hayaunda, hele ı.le bu son ı·eımiş l'lllık kanlı dikta­ törlük dö n emin de ilk de fo böyle korkusuzca toplanılıyor ı·c sisteme ayıp­ ları, kötülükleri, zulüm leri , hilebazlıkları kü rsü den siil'icniyordu. Ve üste­ lik Ebulfez bey elle rurulur bir teklifte de bu lu nuyor w müdafaa cemiyeti kurulmasını istiyordu. Yok, bu "Bey" halkın gönlünde yatan ve hasretle aradığı "Aksakal"ın işareılerini üze ri nde taşıyordu. Sisteme kafo tutmuş, izlenmiş, ikaz edilmiş, tehdit edilmiş, sonunda tutuklanıp, taş oca,((ında ça­ lı�maya bile mahkum edil mi ş, ama davasından ı·azgcçnıemişti. Vataru ve milletinden başka bir şey düşünmeyen lid er kişiler hep zor zamanlarda ortaya çıkmamış mıydı? Ycımiş yıldarı be ri J\loskof cnıpcr�-a· lizminin zulmü altında i nl eyen, başta D aı!;l ı k Karaba� olmak üzere, Sunı­ gayıı ve ülkenin deği ş ik yerlerinde Rus destekti F.rmcni saldınlarıyla anık tahammülü ve sabn taşan halkın bu zor ı.,-ünündc, bu akademi ününde, bu kürsüde Muallim beı� d in lcyc nkr içlerinden, " iyi ki l'ar!" diye �cçiriyor­ lardı.

Pi


u " Sanryorlor leofa leesnıelele, b9in tZf11ekle, Filer-i hürriyet iiliir.H� gidi şaşkın hezele Daha leNvvttleniyor lea11/o sulanmış toprnk: Ekilen giivdelırin hepsi_yannfişkırarak. " Mehmet Aleif

ANA BAYRAGI VERi Atabala heyecanla içeri girdi ve Gülebetin hanıma: - Ana bayrağı ver! dedi. Kadıncağız şaşudı: - Ne bayrağı oğul? - Bayrak anal O bayrak! - Hangi bayrak oğul? Atabala sabusızlanıyordu. Kızarak: - Hangi bayrak olacak ana? Bizde başka bayrak ıru var? Ana ile oğulun seslerini duyan Azer bey kolruk değneği ile zorlukla yürüye yürüye onlann yanına geldi: - Ne oldu? diye sordu, niye tartışıyorsunuz? Gülebetin hanım canı sıkılıruş bir halde: - Atabala bayrağı istiyor! dedi. - Bayrağı ıru istiyor? - Evce. Azer bey bu sefer oğluna döndü: - Ne yapacaksın bayrağı? - Yarın Lenin meydanında miting var! Biz bu meydanın adını ·�zatlık Meydanıl" koyduk, yann orada miting yapılacak. Bu mitingde bayrak dn taşıyacağız!" - Ama daha dün Akademi de mi� yapılmadı ıru? - O miting akııdemi içinde, kendi araıruzda düzenlenmişti baba. Biz artık meydanlara çıkacağızl Halk Cephemiz karar aldı. Karabağ olaylarını protesto edeceğiz. 172


Azer bey şaşırmıştı.Endişeyle:

- Peki, hükümet izin verecek mfr dive sordu. - Vermese de yapılacak baba!

·

- Nasıl yapılır oğul? Hepinizi kınp, geçirirler sonra. - Hükümeıe bilclirilmiş baba.

- Bildirmekle iş bitmez ki. Ya izin verilmez se? Sistem bunu has' karşılamayacakm. Hem insanlar da korktukları için knulmayab ilirlcr. - Cephenin üyeleri kaalacak baba. - Yani sizler? Gülebeıin harum endişeyle:

- Başlarına iş açacaklar! Hepsini tutup görürecckler, mahvedecekler,

diye söylendi. - Peki, bayrağı niye istiyorsun? Başka bayrak mı yok? Hem bayrak açar­

saıuz, bunu resmen isyan sayarlar! mı?

-O bayrağı meydanda dalgalandınrı;ak dedemin ruhu

ıfa şad olmaz

Azer bey kansına döndü:

-Atabala haklı. Bayrnğı çıkar hanım. Böylece yeuniş yıl önce zorla in­ dircilen bayrağı o meydanda )iibelıerek, l\-lchmet Emin Resub.ade beyin

dediği gibi, zel olacak.

"Bir kere )iikselen bayrak, bir daha inmez!" ıtiye bağırmak gü­

Ana tereddüt ediyordu: - Ben çocukların başına bir şey gelmesinden korkuyorum, dedi tekrar. Atabala gidip annesinin ellerinde n tutıu, yüzüne bakn: - Korkma anne, dedi, kendimize dikkat ederiz. Hem bize bir şey yapa­ mazlar. Orada binlerce insan olacağız. - Oğul daha yeni kurtuldun o ccUatlann . Eğer bir daha yakalanırsan seni yaşatmazlar.

- Yakalanmam ana. Merak etme. Gülebetin hanım istemeye istemeye gidip. çeyiz samlığından bir bohça çıkardı ve açarak içinde itina ile katlayıp. sakladığı bayrağı çıkardı. Bayrağın

kat yerleri iz bırakmıştı.

Götürüp ücüyle düzeltti ve getirip oğluna \'crJi. Aıab;ıla ycımiş yıllık bayrağı öperek alıp, şöyle bir Jalgalan<lmlı uzun boyu,•la. Sonra gülerek: - Meydanda.ki bayrakların en başında dal�alandıracağım, ılcdi, akşam geç kalırsam, ya da hiç gelmezsem merak etmeyin. Diğer arkadaşlarla bera­

ber mitingde görevlendirilelim. Bu söz Gülebctin hanımı daha ıla cndişdcnılirdi: -Başınıza iş açacaksınız, diye söylendi ıckrar. . . ora. - Korkma dedim ya ana. Biz �imdi Gökçe dcdcmın serasına gıdıp

da hazırlanan sopaları alacağız. Kadının )iireği büsbiicün ağ'l.ına geldi: - Sopalan ne yapacaksıııı1. t\ıabala? •

Anne korkma hemen.

- Ya öyle mi?

Bayraklar için yapıık onlan.


· Oyle. Yoksn im peryanı n ınııkına, tüfeğine kArşı sopa i le sn ld ı r:ı c :ı k de� li z h erha lde ! · Tnmnın o)lul, Ji k ka r edin işıe. Aıabala, "Hoşça kaimi" ı leyi p çı ka . Anası ıtrkaKınd:ı n, " Onhırı koru Allnhım." di)'c d uA ctıi . 1 9!18'in beş Anılık sabahı erkenden insanlar yavaş yavn ş mitinıı; meyıl:ı­ nına a kmaya başladılıır. Hükümet, taşkınlık ynpıl me mnsı şa rtıyla mitinge SL's çıkarmamıştı. Knıılııncılar ıırnsında Karabağ kaçkı nları cin vardı. Mosk11va göz kırpıyor, Ermeni \'lJrU}'Or, hükiimct seyrediyor ve s ah ips iz kalan h:ılk ke nd i başının çaresine: kend isi n in bakması gercktiı'tindcn başka yol kalma dı�nı anlıyordu. Azntlık mcydan ınn koşma k ve derd i n i seslcndirmckıl'ıı başka çaresi de yoktu. Azcrb:ı)'can tnrihindc: ilk meydan de nem esiyd i lıu. Sumgayıt ve Karabağ olaylarının e tki siyle katılanların sayısı bcklc:nendm fazla olmuşıu. 0Ale ne cloP;r u on binden fazlA insan top lan mış tı . Konuşma ­ cılar sırayl a konuşuyor, ko nuş mnlnn ara sıra slogonlarln kesiliyor, ka laba l ık bir ağızdan bağırıyo rdu :

" Yaşasın azatlık!" " Kahrolsun imperyal' " Kahrolsun sııldırganlnr' " İvan-Hrant el elci" Ve me)'danın değişik yerlerinde üç renkli, ay - )' ı lclızlı mi ll i Azerb a yca n ha}'tağı dalgalanıyordu. Bu şimdiye kaJar görülmüş bir şey değild i . y,. Moskova'nın adamları şimdi dişlerini gıcırdatıyorlıırdı. Atabala uz u n lıir sopaya geçirdiği bayrağı, uzun boyuyla dalgıılandınyor, <;ilenay, .Banu, kti çük Hüseyin, Şamil, Ams, Tebriz de onun yArunda sloganl ara eşlik edi­ yorlardı . Başra Ebulfez Muallim olmak üzere Halk Cephesi ye tkilile ri dıı rumdan memnundular. Ancak düşünen kafa istemeyen ve hc:men eziwrcıı Moskova'nın bu saare kadar sessiz kalı şı , pek de hnyrn alame deği ldi . Küçük Hüseyin'in istemesi üze ri ne bayrağı onn veren Atabala arkada� _ !arına dönüp:

Zulmün sonu ya kl aşmı ş Dr, dedi, Rus-Ermeni işbirliği Karnbn� nı ızı kan gölüne: çevirirken, medeni Avrupodan ses çıkmayışı düşündüriicü değil ·

mi?

Şair oğlu Tebriz: Haklısın, deyip, Mehmet Akif'in, "Süleyman.iye kiirsüeü"den nor ctıı ği mısraların bulunduğu kağıdı cebinden çıkarıp okumaya başladı: "Süngü, kufJun gibi kestirme iilümlerle ölen; Yahut işkenceler altında ecelsiz gömülen: Ne so luk var, ne ış ık var, ne otur.var, ne durak iki üç yüz kulaç alnnda zemin.in çıplak, Aç, susuz işletilen kanları donmuş canlar, Si?.e milyonla desem, fazlası yok, e ksiAi varl Bilrrı.iyorlıır ki bu şiddetin cılmıız hükmü: Göz yılar önce, fakat sonra kanıkııır ölümü. Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle, 174 •


Fikr-i hürriyeı iillir. l lcı• giıli ş:ışkın lı:ı,.·lc! Dnha kuvvcıleniyor k:ıııl:ı ,ul:ıııınış ıopr:ık: Ekilen gövdelerin hepsi \'arın fışkır:ıc:ık!

Hangi ınasuımııı olur k:ıııı lıu ıliiııl':tıl:ı l ıl'llcr Yoksa kamııı-ı il:i lıi'yi de yırı:ır ını ·ı"· ş<·rt'

Gençler bir ağızıl:ın: " K :ılırol"ııı k:ııil l '.rıı1<·ni!". " K:ılınıl,1111 iınpn yal" diye ba*ırın;ıya lıaşl:ulılar. hık:ıı onların lıu slog;ınınııı lı,·ııırn :ırl"""' dnn başka bir slogan arıklı: " 1 '.rııwııilcr,- iihim!", " Rusbr:ı i>liiııı!" ( ;,.111

ler şaşırdılar. Bu sloganı kimin :ıı ı ığıııı i'ıj\rcııııwk iı·ııı cıral:ı h:ıkınırl.cıı lıır grup kalabalık bu sloganı ıckr:ır ··ı ı i. llu ıiır slrıg:ıııl:ırııı :ıı ılııı:ıın:ı" iozrllikk isrcnmişıi Halk Cephesi ıarafınıl:ırı. < ;iiııkii r\Z<·rh;ll'raıı'ı oııwk iı·iıı ı .. ılı:ı ne aroynn Merkezi ı•iincıiıniıı diııc koz wrılııwıııdinli. :\ı:ıl ı:ıl·.ı l ıu slug:ııı lan ıckrar eden kal:ıb:ılığ:ı lı:ıkıııc:ı ırkilılı. r\r:ıs':ı ...- ::;:ıınil\· i�:ıl"l'I ··ılıp:

• Bakınl dedi, hu :ılç:ık b:ııı:ı Kl aı ıııcrk,·zıııd,· işh·ıın· ı·:ıp:ııı :ıj:ııı 1 1:11· duofl Demek burnyı k:ırışrırm:ıy:ı ı:•·lıııi�lcr. ı -: ııııniııı lıumııı gilıı ı·iızlcrc,­ Rjan. arn knrıştırnınk için �imdi mit ing �ıbnımb, ııısaııl:ırıo ;ırasıua karı�nll�·

lıırdır. Dur ben ona giisıcreyinı giiııi"ıııü." Şnmil hemen koluıul:ııı ı u ı ı u:

Sen dur. Seni rnıııvor. Sonra lı:ışın:ı iş :ıı·:ırsııı. iliz lı:ıll ... l.·m. . Şamil, ı\rns ile birli kıe scssizn· ona ılı ıi\nı y:ıkl:ı ı ı ı . ııı,aııl:ırı kcn:ır:ı iııi ve karşısında durup: •

l byd:ırol • Ermenilere iiliiınl diye lı;ığır:ııı Sl'll mı\'lliıfr ıliw " 'rılu. Şamil'e şöyle bir bakıp:

-Evet. dedi. - Niye bi>ylc bağırıyorsun? l\ l i ıing yilncı iıni hu slng:ı ıu \':ls:ıldanu�ur.

Sen ne yapmnk isıiyor.<un? Haydnrof şaşırdı. Sonra k•·ndi,;iııi \':ılmk ıopl:ı\'ıp: • Ermeniler Slııng:ıyıı'ı:ı, ı-.. :ır:ılı:ıı::'d:ı lwim iııs:ıııl:ırıınm i>lılıirii)·or.

BaAJrmayayım mı?

. Şamilin ynnınıl:ı dıırın;ıkı:ı ı ıl:ııı ı\r:" lıirıl,-ıı ı i t"k . kıııli: iildiir • Ulan alçak kiipckl l\ l :ulcın l '. rııwııilcr Suıııg:11·ııı:ı iıı-.ıııl:ırımızı diller, Karabnğ'Ja h:ihi iildiiriiyı ırl:ır, nİ\'l' ,-ıı).:l'I olınıı\'ıır.tııııız?

Haydarof büsbiiıiin şaşırdı: · Şey, ben devlet ınİ)'llll ki iiıık·)'<'l'İın? -Ulan iti Sen KGB :ıjaııı l layd:ırof d•·,l:il misin? 1 kvl,·ı ,le, lıiikiiıfü·ı d,·

s� değil mi�iııiz? Burada nuıuk ;ıı:ıcıı::ı ıı:ı, ).:idip T:ı�n:ık k ı iıwkl.-riııi ı·:ık:ıla ­ __ sanal Ama senin işin ii�. i ııs:ıııl:ırııı:ı ail'l'ı cıım·k ı k,L:ıl mı� · Ne diyor.;uııuz? Ben c ı :ıd:ıın dcı::i linı. \':ıııılı)·11r,;un ıı�. lkııi lıirııw ' "' "

zettinizl

Aras öfkeyle: •

:ı nır Evet, seni henzctc('q�iz! ,k·rip lıinl,·ıı s:ıf',lı. "'llu ruııırııkl:ırl

· ınayn başladı. Haydarcıf k:ıl:ılıoılığııı :ırasııı:ı k:ırış:ır:ık kaı ııı:ık ısr,·dıysc ,_J ,. gıı­ bıfaramndı. Aras'rnn sonra Şamil'iıı yııııırukl:ırı ııı ı :ı ı ı ı . !,.ılen:w k:ıv).::11·1 rünce tcla�la: . . . lıiziııı ı·ı ırnkla r ili)'<' k:ıı').:•l <'dı\"ll r lar� • Ne oluyor ı\ ıııbala? diyı: snnlu,

1 7 ::.


- O bir ajan! Ortalığı karışıı.rar.ık, fitne çıkarmaya çalışıyor. - Ajan olduğunu nereden biliyorsunuz? - KGB merkezinde bana işkence eden alçaklardan biri de oydu. - Ne? Sana işkence edenlerden mi bu? - EvcL Ermeni ajan Artin'in arkadaşı. Çilenay öfkeyle: -Vay saalnuş köpek! dedi. Küçük Hüseyin de: - Yani bu adam, babamın ve kardeşlerimin başını kesen Hrant alçağı ile Artin alçağının arkadaşı mı şimdi? diye sordu kaşlarım çawak. - Evet. - Vay köpek! deyip fırladı Hüseyin. Çilenay ile Banu da onun arka· sından. Hüseyin aradan sokulup, ajan Haydar'ofu küçücük yumruklarıyla yumruklamaya başladı. Çilenay da yetişip, yüzüne tükürdü ve: - Senin kanın yok mu? Kendi halkına nasıl ihanet edersin.Yazıklar ol· sun senin erkekliğine. Sonra Şamil ile Aras'a dönüp: - Buakın şu iti. Onda kan olsa, karu bozulmamış olsa, öz halkına hainlik ennezdi? Elinizi onun bozulmuş kanıı•la kirletmeyin. Ajan Haydarof, Çilenay'ın sayesinde yakasını kurıanp, kalabalığın ara· sına kanşıp, onlann da tükrük ve yumruğundan nasibini alarak carunı zor kurtardı. Bizimkiler Atabala'nın yanına döndükleri sırada, atılan yeni bir sloganla şaşırdılar, " Cepheciler Humeynici!", "Cepheciler Pantürkistl", "Yağmacı! Eksremisc! Holigandırlarl Başımızı belaya sokacaklar! Meydandan ayrda·

lıml"

Adamın biri, üstelik eline megafon alarak bağınp duruyordu. Aıabala ona dikkatlice bakınca bir daha donup kaldı. Çilenay: - Ne oldu? diye sordu. . - Bu megafonla bağıran alçağı da taruyorum. KGB ajanlarından Ivanof . b� - O da sana işkence yapa mı? - Evet. Oyunu görüyor musunuz? Biri halle cephesinden biriymiş gibi görünüp, "Ermenilere ölüm!" diye bağırıyor, halkı tahrik enneye çalışıyor. Diğeri Cephecileri kötüleyip, karalayıp, damgalayıp birliği bozmaya çahşı· yor. Bunlar tam iblisi" Atabala, onun kendisini wuması ihtimaline aldırmadan öfkeyle on:ı doğru yaklaşa, karşısında durdu: - Kim Humeynici? diye sordu. İvanof, tarur gibi olduğu, ama ilk bakışta çıkaramadığı Atabala'ya şöyle . bir bakıp: - Cepheciler! dedi. ı - Hangi cepheci? Göster bakalım! - Şey, şu anda burada gösteremem, ama var işte! - Peki, Pantürkist olanını gösteri Ya da, yağmacı, eksuemist, holiganı· nıl 176


- Şey . . . Atabala öfkeyle bağırdı: - Sen alçak bir provokatörsün! Ver bakaı1 m o megafonu' Atabala aolıp, KGB aj anı nı n clindı:n megafonu aldı. ı\ras, �a mil ,.c Tebriz de yetişi!' ıek me , ıokatla bir güzel bcnz<:tti ler. Ajan can hadirlc, tıpkı Haydarof gıbı yumruk ve tükrük y ağmu ru altında kaç ıp, gini. i\ıabala megafonla: - Aramızda fitne çıkar ma k isteyen aj a n l ar var! ( )nlann rnl:ınlarına bn­ mayın . Meydanı terkedip, onla rı n istediğini yapma)ın. di ·c anons l'apıı. Tam o sırada ağızdan ağıza, kulakıan kulap bir söyle n ti yayıldı ortalığa: " Uçaklar meydaru bo mba laya ca k! Herkes kaçsın!" Bu söz de KGB aja nl an n ı n fiıncsivdi. � (c,·Janda beklenenden fa zl a in­ san toplanınca dağıtmaya karar \•crı.,.;işlcrdi demek ki. ·'Uçaklar m c\"d a n ı bombalayacak! Kaçı n ! " söylentisinden h e me n sonra korkunç gürüİıü lc r duyuldu gökyüzünde ve bu söyle n ti le ri <loj:,rr ulamak istermiş gibi uçaklar göründü. Atabala öfkeyle: - Çok kurnazca düşünülmüş bir nızakla karşı karşıra\"ız' dedi. Daha sözünü bi ti r med e n uçaklar yaklaşıp. adem · i�sanların başlarına dokunacakmış gibi alçaktan uçup, orıalııiJı dchşcı saçu. insanlar korkuda n yerlere artılar kendilerini. Tam doğrulacakları sırada ikinci bir uç ak dalgası aynı şekilde başla rı nı n üzerinden geçti ve insa nla r rine bırbirlerini ezcrcc><i­ ne sağa, sola kaçışıp yerlere yatlllar. U çakla rd a n sonra hclikopterlc-r giir ü n ­ dü ve onlar da yaklaşarak mcyd.ına yal' ı lı p. i ns a nları n başla rının ÜZ<·rinde durarak pervanelerinin rüzga n yla insanların başhırınılaki şapkalarını, k a l ­ paklarını uçurup, in sa nla rı sa�. sola fırlaıtılal'. l\ l eyd a n bir :ında karnıak:ın­ şık oldu. Söylenti yine yayıldı:" Kaçın. bunıbala)·ac:ıkl:ırl" Uçakların ve helikopterlerin alç a k tan uçuşu,·l:ı korkup, dehşete kapı lan insnnlan artık meydanda nı tm ak zonlıı. Td:ı ş b , ad,·rn birbirlerini çij:,'lll'­ ycrek meydandan aı•rılmaya ba�la<lılar. Bir s:ı:ııc \';trın:ıdan onad:ı ;:ıdccc bin be� yüz, iki bin kadar insan k a ld ı . Bunlar d:ı Halk Cephesi ı·öneticılcri, üyderi ve sevenleriydi. Gerçe k ın:ınada ınii b:ırı zle r kalmıştı mcydaııda . .\z soru:a it sürüsü gibi asker akmaya başla d ı nıenlaııa ,Joj:,>ru.Oıı beş, y ir m i bin kadar te peden a rn ağ:ı silahlı, kask lı . miğferli, çelik ı·elckli. eli oıom:ııik tüfekli, coplu asker yüzlerce ı:ıııkın eşli.�ind,· ı.:clip ınenlaııı k u ıaıı ı . \",· İn·

)

sanların dağılmasııu anons ermeye b a ş ladı la r. Afk:ınistaıı sa,·;ışına katılmış olan bir cephe üyesi, etrafını sara n Rus :ıskerleri �1e dünlip: .. - Ben Mos kova'n ı n emril'lc ı\fk:ıni,:ı:ın':ı gı<lıp. ornda ,::ı,·;ı�tını. �ını­ '':ıt:ınıınızı i gib r b ı l arta p S dedi. di de burada vatanımı ınüda t'a:ı cdirnruın, savunmak için son damla k a n ım ı z � k·ıdar çarpışacıj:,�z. <leyince u nu )W­ deki pisliğin üzerine zorla ı•atırıp. ba şını n w :ı )· :ıkla rı ııı n \':ımml:ın kur�ıın yağdırdılar. Sonra onla n n yaptı�ını <liğcr Rus askerleri y:ıpnı:ıy:ı b a ş ladı ,.e insıınlıu:ı zorla yerdeki p i sli k lerin iizcriııe yatırıp, �)'111. �ek ı k!c b:ışl:ırınııı ya­ runda kurşun boşalttılar. Giirillmcmiş bir v:ıhş,·ıa. l ı ı ra z edıp, eıı�d olmak

isteyen insanlara da cop, tekme, yumruk ve s il.ı hl a rı nın

dipçikleriyk \'lırırnıy:ı b:ışl a,lı!:ır.

. ..

\ uzler-

1 T'


ce ge ncin

eli, kolu, kaburgası kırıldı, kafası yarıldı. Bu zorbalı kıan Atab:ıl:ı,

Aras, Şamil, Tc:briz ve hamı Çilc:nay ile Banu ve kardeşi H üs eyi n Je nosip !e rini aldılar.Sonrn sıra ruru klamala ra geldi. Cephe ileri gelenlerini bulduk

ça apar, topar kc:lepçc:leyip, zı rhlı nraçlarn bindirerek ı.:ö tür mcyc başladılar. Arak me rdanda zorbalık, zulüm başlamış t ı ve: burada durmanın bir man:ıs ı yokru , Herkes canı nı kurtarmak için meydand an kaç maya başladı. Ayakları. kollan kabu rgalan kı n lanl ar arkadaşla rı tarafından raşınırkcn onl ar da Ilı" askerlerinin yumruk, cop ve tekmelerinden nasiplerini aldılar. Barbarlık ve acıma.�ızlıkca o kadar ileri gittiler ki, kadın-erkek ayrı m ı yapmadan önlerin,· ge len herkese vurdular. Ebulfcz M uallim, Etibar, Nimet, Isa kam ber, Sahir Rüstemhanlı gi bi bi r ço k cephe ileri gc:lc:ninin etrafı sa rıl dı.Ve ayın dördiiııii beşine bağlayan gece meyd anda sadece: yüz -i ki yüz kişi kaldı. Bunlara kar�ı on beş bi n Rus askeri hala orad aydı. Vahşetin son perd esi onlar üzcriııd" oynandı . Dövdüler, kırdılar, rurukladılnr, araçl ara doldurup götürdüler "" gece: mcydaru da�tufar, ortalığı <la temiz leyip sabaha bir şey bıraknı:J<lı lar. Sonra evlerde takiple r ba şladı. Tcslıit e tti kle rini alıp götü rd üle r, İşten çı. karmrdıla r, ekmeğe muh taç ettiler. Gözleri ko rku ttul ar, tehditler savurdu lar ki, bundan sonra kimse meyda na gi tme sini Me)•dan mübarizlerinin elleri, kollan, kaburgalan kı rılmış , kafaları yarıl mı ş , yüz üstü pisliğin üzerine yatınlarak ha kare te u�amış olsalar da, nl<"Y da n tecrübesi kazandıl ar. Yermiş yıllık esaret hay a tında ruhlarına sinen km ku ve yılgı n lı k tan silkelenerek ilk defa bir meydanda ortaya çıkmış, lı;ıyr:ık açmış ve "Azatlık!" diye haykırmışlardı. Tebriz'in, Akif 'ten okud u� şiirdr söylendiği gibi, Moskova bilemiyordu bas kıyla bir yere varılmayacağını: " Bilm iyorlar ki bu şiddet lerin olmaz hükmü: Göz yılar iince, fakat, sonra kaıuksar ölümü. Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle, Fi.kr-i hürriye t ölür. Hc:y gidi şaş kı n ha7.clcl" Evet, şaşkın Moskova, meydanda imanlanrun başuun üzerinde ııç:ık uçurmakla, kadın-erkek aynmı yapmadan insanlan dövüp, elini, kolıııııı, kemiklerini kırmakla, "Azatlık" is teyen halkı sind ireceğini sanıyo r<lu . H:ıl buki mey<lanı dolduran azatlık mübarizleri bu meydanı.la uğradıkları şidtkı ve hakaretle daha da bilen miş lerdi . Meyd aru dağıtmakla zafer kazamlıı:,o ııı sanan Moskova ve e mri ndeki kukla Bakı hükümeti yanıldıklanru anl:ı)'"

calılardı. A7.erbaycan halkı ruhundaki karanlığı kovmaya başlamışa. D üş mand an daha tehlilı.cli olan ümitsizliği boğmuşru. Bu meydanı n kendisi <le on:ı ayrı bir den verrnifıi Bu meydanda içinde bulun<luAu yılgınlıktan, korkııd:ııı sillcinmiJtİ. Yani hasta canlanmışa. Moskova bu meydana bu kadar ins:ıııııı topbnaca�ına asla ihtimal verme ıılişti. Meydanda yanan ateşin sıcaklı�ıııı hissedince üıperdi ve ateşi yayılmadan söndürmek istedi kendince. ı\ııı:ı vahşeti, atCfİ daha da körükledi. Meydanı o gecelik dağıta ama, meydanın ateJİ yüreklerdeydi. Bu <layaAJ n intikamı ondan alınacaktı. Kml empery:ı lizm ne yapan a yapsın, gırtlağııu kurtaramayacaktı. Yermiş yıllık bas kı y l :ı her iı te<liğini zorla elde eden istilacı, hakkın zalimin eli nde sonsuza k;ıd:ır

17R


esir nırulacağırıı sanıyord u. Sanıyordu ki, ı:ınklı roplu, ı iifckli mdusu v e uşakları oldu kça salranaıı devanı cdccckl Sanıyordu ki, l'Crli ıış:ıkl:ırının her �y�ca k uyuşmu ş halk. l l:ılkın ııy:ındığından h:;lı.-rsizı li. S:ınıyordu ki eskisı gıbı, alkışçıları alkışını c ksı k eı ıneyecek. Akif'in dediği �ilıi: " Örüyor her ıaşııı üsıünıle birer dilli düdük. Dinliyor kapla mış cırnfını yii,.lcrce hiidiik! Kim ne: söylerse, hemen el vurup :ılkışlaıı:ıcak...

d�di��

- Yaşasın!

- Kim yaşasın? - Ömrü olan. - Şaki Şaki Şak! Artık impcryanın ıla, şakşakçıl:ırının da sııhırı ısını\'or.!u. �kl'ıl:ımb yaptıkları zulmün hiç iinenıi yoktu, kork u l a r yeııilıııişıı. J ):ı\': ı k 1111! ı\ısınl:ır! Ama vermek İstemedikleri "ı\,.:ıılık" :ılııı:ıc:ıkıı. Ne k:ıd:ı;. :ı\'rılık ıohıııııu ekmeye çalışırsa çalışsın, liıncı-i l\ luskol. ne kadar iı \'eıi�ıiri�sc ı·e t i � ı i rs i n , ne kadar it sürüsü bulup, a z:ı ıl ık ıniib:ırizlcriniıı iizcri;1e s:ıl:ırs:ı s�ılsın. lı:I\'· : rak yüksclccckıi. Artık yola ıliişl'ılıniişrii. Artık v:ıı:ınııı cs:ı ı·ct l' d:ıh:ı fa,ıa

takati

yoktu. Millcı clanıgal:lrn, tcfrik:ıy:ı p:ıpu�· lıır:ıkın:ıy:u::ık, ıck l'iir,·k olup azatlık içinmüca<lclc eılccckıi. \l:ııanııı aziz toprağı üzerinde k:iliriıı pis :ıy:ı·

Aı daha fazla <lolaşnıanıalıydı.

" Ge7jyor çiğneyerek bu n l:ı rı yiizkrn· kiip«k, Satılık ccvhcr-i namııs :ım·ıır: k:ir eılcrl·k! Sen işin yoksa namaz kıl1;1:ık için ıııesciı :ıra ... Kimi camilerin arıık koc:ıınan hir ııpn:ı; Kiminin gö�iinc h:ıç. hoyıııın:ı ı:ı k ın ı ş b r çan. Kimi olmuş balo vermek için :ı'I� ıııenlaıı! Vuruyar bando şıı ka rş ı ııı d :ı ılıırnıı ıııinkr,k; O, sizin secdeye b:ış koyduj\unıız. ııwrnıcrılc. Dişi, erkek, bir al:ıy murdar :ıy:ık d:ıns nlivıır; İşveler, kahkahalar kubbeyi giiınbiinleııyor! .. " yağnı:ılnılın ı\zerh:ı �·rnıı'ıınııı. � la lll"'"·:ıııııı r:ıgın:ıl:ı<lın Varını Azcrbnycan'ırrun. A r ıı k s:ılırı knlm:ıılı lı:ılkıınııı. Ke nd i n ç:ıldııı ye ı ı ıın l i . pimdi de toprağımı Ermeni :ılç:ıkl:ırııı:ı ç:ılılınl'orsuıı. l'I' u ı :ı n ın :ı z dcişın:ııı! Artık feryat yok, nrtık ımll<'lll yıık. :ırıık susın:ı� �ok, hı ınııı cgınck \'Ok.

Şairin:

" Bırakın matemi, r:ılıııl llır:ıkııı f<-r":11lı;

Ağlamak faidc vernc\'dİ, b;ıb:ını kalk:mlı Göz yaşından ne çık�rınış� Niye ter diikınediııız' BAri müstakbeli kurtnrnı:ıy:ı lıir :ı:.mı c,liniz. Ye'sc hiç düşmeyecek z<·rr<·e<· iımııı ııl:ın; Sade siz derdi bulun, sona kolaydır dcrın:ııı." Buynı�na uyan vaıaııın yiğit o,i'.,'1ıll:ırı, işı,· ıliişnı:ııuıı ı:ıııkııı:ı, ıı ıpuıı:ı, ı tüfeğin e, uça�nn, diJ>Çij:ıiııc, ıckıncsinc, ziml:ıııın:ı :ıldınn:ııl:ııı nıe�·daııl:ır:

1 7'1


çıkJTUŞ "Azatlık!" diye haykırıyor. .Yüreği dua, yumruğu çelik olmuş!.. Meydandaki bin beş yüz- iki bin kişi de eriye eriye yüz- iki yüz kişiye düşünce, gençler Ebulfez Beyin ecrafında etten bir duvar örüp, onu koru­ mara aldılar. Acımasız Rus askerlerinin yumruk, tekme, dipçik, miğferli kafa darbelerini sünger gibi kendileri emiyor, Ebulfez beyi darbelerden ko­ rurorlardı. Askerler saldınyor, onlar etten ördükleri duvarda gedik vermi­ yor ve meydanın kenanna doğru çekiliyorlardı. Şamil, Tebriz, Aras, Çilenay, Banu, Hüseyin ve uzun boyuyla Atabala canla, başla beyi korumak için çırpınıyorlardı. Sonunda be}� meydandan sağ, salim çıkarıp uzaklaştırmayı başardılar ,.e kendileri de diğer gençler gibi gecenin de karanlığından fay­ dalanarak kaçıp, ara sokakta park etmiş oldukları Çilenay'ın cipine ulaşarak hemen cipe doluşrular. Çilenay cipi çalışcınp, ana caddeye çıkıp, yüz mcırc kadar gittikten sonra yolun polis-asker ıimi tarafından barikatla kesilmiş olduğunu gördü, gidip girmemekte tereddüt etti. Dönse daha dikkat çekici alacaka.Yaklaşmaya karar verdi.Barikaon önüne gelince cipin etrafı elle­ ri silahlaruıın tetiğinde olan askerler tarafından sarıldı.Bir Rus subayı cipe vaklaşo, Çilenay'dan aracın belgelerini isterken, göz ucuyla da yüzleri, göz­ İeri çürük içindeki gençlere baka. Çilenay hemen: - Yoldaş komutan! dedi, bu arkadaşlanm ce11heci holigalann saldınsına uğrayarak yaralandılar! Onları hemen hastaneye götürmem lazım. Birinin durumu ağır Rus subay açık kapıdan bir kere daha boylanıp gençlere baka, onların meydanda askerler tarafından dövülen cepheciler olabilecekleri nedense aklına gelmeyip, cipi saran askerlere çekilmelerini işaret ederek Çilenay'a : - Geç! dedi. Çilenay da gülümseyerek: - Sağ ol yoldaş komutan! deyip gaz pedalınabasa.Cipteki arkadaşları kendilerini tutamayıp güldüler. Şamil: - Arkadaşl.anm cepheci holiganlar tarafından saldınya uğrayıp yaralan­ dılar, yoldaş komutan! diyerek Çilenay'ı taklit edip güldü. O da: - Gülün, gülün!dedi, onu inandır.ı.masaydım görürdünüz gününüzü! Çilenay cipi doğruca Gökçe dedenin çiçek serasına sürdü. Zaten bu halleriyle eve gidecek olsalardı, meydan dayağının acısından çok, evdekilcfl" hesap vermenin sıkınasını yaşayacaklardı. Gökçe dede anlan o vaziyette görünce çok üzüldü ve hemen sıcak su hazırlayıp, >'ara-berelerinin temizlenmesine yardım ettikten sonra, şifalı merhemlerinden sürdü. En fazla da Çilenay ile Banu'nun ve küçük Hüseyin'in hı rpalan· mış olmalanna üzülmüştü: . - Düşmanlanmız sadece zalim de@, dünyarun en kahpe düşmanı! dıyc söylendi öfkeyle. İhtiyar yüreği gençlerin, hele çiçek kızların ve küçü k ço� cuğun tartaklanmış olmasına'dayanamayıp, gözleri doldu, ağlayacak gıhı oldu. Sonra kendisine zor hakim olup: - Haydi kızlar, dedi, eğer bana yardım edebilecek durumdaysanız, gclın de yiyecek bir şeyler hazcrl.ayalım. Sonra sobaya da odun atar, bol bol k0· nu,uruz. Zulmün neyini konuşacaksak! .

180


Kızlar kalkıp haydar dayı ile ile gittiler. Ever, zulmün konusulac ak nc.:,· i ·

vardı ki? Mehmet Akif'in:

" Giune ey yolcu beraber oturup a�laşalım:

Elemim bir ı>iircğin karı değil, paylaşalım . " dediği durumdaydı hepsi. Çektikleri acılar bir yüreğin ıek başına katla­ nabileceği türden değildi. Konuşarak, dertleşerek acılarını dal'anılacak ka­

dar hafiAetebilirlerdi belki. l\liıing meydanındaki barbarlık, sadece mitin!(c kanlan insanlar için değil, bütün insanlık açısından da oturup ağlaşılacak bir zorbalıkcı. Ama "Mcdeniyet"in sahibi \'C temsilcisi nldugu iddiasındaki Ba cı 'ıu n umursamazlığı ve suskunluğu insanlık adına \'Üksck sesle a_ğlaşıb­ cak bir trajediydi. " " Uygar hayat!", " Çağdaş ,·aşanı ' , "(j(ohalizm!", " Dinler arası cli­ yalog!" çağında insanları , başlarını keserek, diri diri \'ak:ırak iildürnıcnin

adı neydi peki? Ermeni'nin bu insanları sırt "ı\ lüsliimaıı"" nlduklan için öldürdüğü, Bacı'nı n da, öldürülenl er sırf " � liislüınan1" olduğu ici n sustu­ ğu gerçeği karşısında, "Dinler arası <liyalo!(' kaııdırınacasın<la ıara t' olan sözde "Müslüman din ad amı , va da cemaat liderlerine!'" . c.:li kanlı Ermeni, Rııs ve Bush canilerine ne a,ı ' kovmalı? 1-bJi kafirler nC\'Sc. ccıııaeı Lidc.:ri geçinen ve Mehmeı Akif'i de dill�rinden diişiirıncyc.:ıı �(üslüııunlar, ş:ıi­ rin, yalruz Türkiye için değil, bütün lslam ülkc.:lcıiniıı i\lüsliiman halklarına seslen diği şu ırusrala n ndan nasıl haberleri olmaz? Dirnr ki '.\lelıınet :\kif. Müslümanların trajedisini kimsenin :ınl:ırnın:ıy:ıca,(� �d:ikk :ıııbı:ır:ık: " Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle bcdrn'

Nice başlar, nice kollar ki, cüda ci�ınindrn! Beşiğinden alııup parçalanan mahlubr: Sonra, n amu suna kurban edilen bunca lıal':ıt! Bembeyaz saçları katrana b:ıtmı� dcdcler1 Göğsü baltayla kırılmış memesiz \':ılidc.:lcr1

Teki binlerce kesik gövcle)'C aiı künıc.:ler:

Saç, kulak, el, çene, parmak ...büıün cıık:ızı be�,. ,.! Bakalım yavrusu uğrar m ı , dcı·ip karnından

Ca navarlar gibi şişlerde kızarmış caıı! İşte bunlar o felaker-zcJelc.:rdir ki, diişiiıı, MÜSLÜMANLIKLARl biç:ırclc·ıin iırk bü)·ük Bir cinayet ki: cezalar ona ııishet küçük! .. _ . . Evet, zalim Moskova, ı\zerbaycan'ı bu lı:ılr ı.:cıırnı z:ılmı Lrıncnı I'<' ııı�:ı­ bin iki ,·dcıı proı,·sıP dur diyeceğine, bu zalimliği demokratik yold:ın

nın üzerine on beş- yirmi bin valı�i asknini s:ıtdırııı. u�·ukl:ırıııı ııçurıııı.

dövdürttü, sövdürttü, kemiklerini kmlırrıı, kat:ıl:ınnı ,-:ınlımı, tutukl:ıtıp

götürdü.Ve Moskof'a uşak olup. onun ç:ııı:ıj::ı nı rnl:ınp. omııı k:ıpı>ınd:ı kulluk ed en sürü ve kanı bıımk �aıılıııı�br, kendi lı:ılkııı:ı r:ıpılan b:ırlı:ırlı.>:ı sessizce seyretti. Hatta el lerin i o\'uştur:ır:ık. "t)h'" dnlilc.:r. Diğ,·r \ l ii �lii­ �ır:ı ınan luılklardan da ses çıkınay:ıc:ıj::ı helli. Siiziiıı n· dnd ı ı ı hur:ısıııd:ı

yine Mehmet Akif'in: "Bizde leşten daha hissiz. ıl:ıha kokıııu� cııı ""''

l�I


Bakmayın, hem tükürün cehre-i murdanmıza! Tükürün: Belki biraz duygu gelir anınıza! Tüküriin cebhc-i lakaydına Şark'ın, tükürün! Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere! Tükürün Ehl-i Salib'in o hayasız yüzüne! Tiikürün onlann asla güvenilmez sözüne! Medeniyeı denilen maskara mahluku görün: Tükürün maskeli vicdaruna asan, tükürün!.. " Eveı, tükürün Ermeni zaliminin, Rus zalirninin ve onlann zulümlerini görmezlikten gelen iki yüzlü, güvenilmez Batı'nın ve asan maskeli )'Üzle­ cine... Tükürün, Müslümanlara diş bileyen "Medeniyct''in yüzüne! Tükürün, "Haçlı!" ile el sıkışan satılrruşlara! Tükürün, Azerbaycan'ı parça parça Rus'un ve Ermeni'nin kursağına atan sanlıruşlann yüzüne! Tükürün, Azerbaycan balalan meydanda tekmelenirken leşten daha sessiz, daha kokmuş, satılrruş leş canlara! Tükürün! Tükürün! Tükürün ki, doğsun ·�zatlık" güneşi ...

182


*

u ..,\i11ıd�·l'r kadnrg/irdi�ğ11111 ilh. ı·t. )'r;f.!."Jlc

J\�(1//JlfJ/11 t1d,111ı:ht!)'tlf llh/kradı, rıı/111:::_ /Jaşkıtlanum !t1add; 0/,,111 l'ittımprrnnliı: ı ;,/ai �-..ıi1101 ir Muallim beım Akademi mitin)!;i ııd cki konuşmasından etkilenen Paşa Karabağlı gazetesine döner dönmez, masasının üzerindeki bütün gazete­ leri karışorarak Muallim bcr hakkındaki ı·atıhın okumam karar wrdi . İlk . . olarak Muallim beı•i yakınd an tanı�·an ve onun gibi r\z� rbaycan'ın azaılıgı uğrunda mücadele eden yi�t o�lbrından biri olan ha Kamber bcı·in bir

yazısı çarpa gözüne. Merakla okumaya başladı : " Elçibey ömrünü Azerbaycan'ın azmlı,ıl:ına lıasrctmişıir.O yüksek se­ viyeli bir müıehassıstır. Tarihi, felsefeyi, külıürii, özellikle Şark dünyası nı çok

iyi bilen

bir alimdir.

O

halkın elerdi ile, ka\gısı ile yaşayan bir adamdır.

Gençlik yıllarından beri mücadele meydanına aalmı�ur.Hu nıiicadclcdc her zaman halkın menfaatini düşünmii�rür.l\-Wlctin menfaatini, Azerbaycan'ın bağımsızlığını, Azcrbavcan halkının hoşb;ıhtlı,ıl:ını. Ebulfez bey sadece milli, demokratik hareketimizin lideri değil, o hal­ kın aksakalıdır. Ben onu, cemiyetteki biittin sağlam kuvveleri birlcştirmc�·c kadir olan yegane şahsiyeı olarak giiriiyorum . " Paşa Karabağlı yazıyı okurup bitirince, gazeteyi

hir kenara bıraktı Ye di­

ğer gazetelere göz gezdi rdi Eskiden kendisi !(İbi gazetecilik yapan. Ell":ız­ maları Ensıirüsünclc �örevli Aıhıleı Tahio.adc"niıı, "1'ar:ı şakallı ak sakal"" yazısına rastl adı ve ınc rakl:ı okudu: " Onu ilk defa 26 aralık 1972 dt ıanıınışııın. 1 987 yılınıl:ı .. l "m" ga�.:ıc­

ı �.ı


sinin rcdakıörlüğünden ayrılıp ben de Elyazmalan Enstirüsünde çalışmaya başladım. Ilk günden onun şahsiyetine Enstiıü camiasının sonsuz hürmcı beslediğine şahiı oldum. Burada herkes ona "Bey" diyordu. Daha ilk andan itibaren onun hak-ad alet taraftan olduğunu gördüm. Bunu da söylemeliyim ki, ! 988'in şubaıına kadar onu "Sakin adanı" olarak t.ınımışıım. l 988'in şubaıından sonra "Sakin adam" birdenbire " nadinç adam"J dönmüşrü. Karabağ meselesi yeni yeni uç vermeye başladığında onun nasıl ıelaşla kendisini oraya, buraya çırpıığını görüyordum. Ilk gü nle r halk ıam başsızdı ve ne yapacağını bilemiyordu. Çok geçme­ den Akademi teşebbüsünü eline: aldı. Korkusuz, akıllı adımlar toplandılar, mitingler düzenlemeye başladılar. Bey, onların içerisinde aynca seçiliyordu. Ben hissediyordum ki, halkın hayaıında oldukça mesut tarihi merhale başlwor." Paşa Karabağlı yazıyı okuyup bitirince gazeteyi katlayıp, İsa kamber beyi n yazısının bulunduğu gaze te ni n üzerine bıraka ve kolnığuna dayanıp düşünmeye başladı. Özellikle yazı daki, " Daha ilk a ndan itibaren onun hak­ adaleı taraftarı olduğunu gördüm", " Bunu da söylemeliyim ki, 1 988'in şubaıına kadar onu "Sakin adam" olarak tanı m ı şıı m. 1 988'in şubaıından sonra"Sakin adam" birden bire, "Nadinç adam"a dönmüştü", "Karabağ meselesi ye ni yeni uç vermeye ba�ladığında onun nası l ıt laşl a kendisini oraya-buraya çı rp ıığın ı görüyordum." Cümleleri düşündü ve , "Onu n hak­ kındaki bütün yaz ılan okumalıpm!" diye söylenip, diğer gazetel eri kanşıır· maya başladı. Yazıya ras tlama dığı iki gazeteyi kenara bırakuktan sonra eline aldığı üçüncü gazetede yine Elyazmalan Enstitüsünden birinin, Enstitü müdürü Muhsin Nağıyev'in yazısına rasıladı: " Çok.lan dudak bükse de ben onu " Ebulfez Muallim" diye çağınnyorum.O zaman Ebulfcz Muallimi, kimsesiz, fakir talebelerin ar­ kası dayanağı olarak tanıyordum. Bir gün Akademinin başkanı adeti üzere ilmi adaylara sualler soruyordu. Ebulfez muallime suali şu oldu: " Namazı biliyor musun?" Ebulfez muallim büyük salonda yüksek sesle namaz a)'e­ ti okuduğu zaman ak saçlı akademisyenlerin on a nasıl hayranlıkla kulak asnklannı İ}i haıırlıyorum. Sonralan bu cezbedici ses böylece yüzbinlerce adamı kendine çekti. Ebulfez muallim bir insan olarak sadelerin sade­ si, saAann safı, runuğu yoldan dö nmeye n, kimseden bir şey gütmeyendir. Üzclliklc de şahsı, kendisi için. Bir ilim adamı olarak da, onu başkalarından arıran başlıca ciheti, güçlli tahlil r.eteneğidir. Yüreğine yatmayan şeye yapışmaz. En çok meraklandığı saha, l s lam tarihi, Şark felsefesi ve sofilerin h aya ııd ır. Bu son saha onu daha çok çekmiştir. Muha kk ik ki sofiler azatlık hakkı uğrunda, akideleri yolunda dönmez ve mücadeleci oldukları için. Zaten tabieten de, dalıilen de s u file re benze rliği var.Birlikte çalışıığı mız bu yıllarda nicesinin elinden ıuttuğunu, günlerini, saatlerini, hatta ilk defa yüzünü gördüğü soydaşlarına sarf ettiğinin şahidi oldum. Çoklarının ilmi çalışmalarında emeği vardır. ·

1 114


Hayana olduğu gibi ilimde de doğruluğun ıarnfıarıdır. Şark karnak­ lannı iyi bilir. ilimde de inzibatçılığı degil, demokra•iyi seçiyor. c;alışk;ndır,

ceşebbüsçüdür. Tabiatı hadsiz yumuşak ve �'Üreğindc 'ı.,<ii çlii insani du,·gulor · vardır." Gazeteci paşa Karabağlı yazırı biıirincc:

- Vaı•! diye söylendi. Sonra diğer gazeıclerc gi;z gezdirdi \'c birinde, "Kadınlarımızın doğma kardeşi savırnrum1" başlıklı bir \'nzıı·a rasılannca heı•ecanlandı. Bu yazı, ya,·aş yavaş Şdullenme\·e başl3\·an �\zc�bn\'can ·ı-Jalk Cephesi üyesi de olan f-iloluji ilimleri doktur� Dilar;Ali\'cva hanıma aiıti: " Bu son zamanlara kadar ben Ebulicz bc\'İn adını d�l'U\'ordum. J\:cn­ disiyle L�ruşıklığım yoktu. Halkımızın ağır gii nÜnc çarı:: arn}:a �raya yakınlaş­

tık ve nihayet bir gün A HC'de( t\zcrbaycan Halk Cephesi) birleştik. Samimiyetle bil diri yoru m ki, tanıdığım "\'ahşı" adamlann içerisinde bey aynca seçiliyordu. Yaşça ondan biiyük olduğuma bakmatlan, harakeı­ lerinde o kadar ince, medeni, nezaketli, mehribandır ki, ister istemez onu

özüme hem yaş hi ssediyordu m . Onu bütün kadınbnnıızın do)'.,'!na gardaıı sayıyorum. Ben zillet içinde çabal ayan , mahrumi\'ctlcrc ma r uz blan kadınlarımı­ zın şikayetlerini dinlerken be\•in nasıl tasan-ura gelmez ıstırap çcktiginin de falarca şahidi oldum. O kadın liyakatirtin kadrini bil e n \'c her bir r\ zc rba\'ca n kızını kendisine doğma bacı sayan (Ne yazık ki bacısı yoktur), onların hukukunu bütün vasıtalarla korumaya ç alı ş an asıl gayretli r\ zcrba�·can oğludur.

O kadı nlanrnızın azatlık mücadelesine kaalmasından hadsiz zc\'k alırnr vecde geliyor.t\ HC'nin terkibinde Azcrba\'can kadınlarının hu kuk� nu müdafaa komitesinin kurulmasında u nun emeği az de)til. ve

Ebulfez beyi ben bir de ona göre sc,·irnrum ki, o, '"Kara ccmaaun", hukuku çiğnenenlerin, yetim-yesirin, clsiz-a�·aksızın hamisitlir. Çocuklu­

ğundan mahrumiyet içinde bÜ\'Üyt:n bu adanı, büyüklere, yöneticilere karşı ne kadar banşmaz ve sertse, küçükler. ezilenler kar�ısında o kadar halim ve yumuşakor. Aslında bütün ömrünii, varlıı(ını bu ez il e n lerin hoşbahdığtna h asret · miştir. Bu acımasız mücadeledl· o, düny;ı malına aldanm;ız, öz temizligini

koruyup, muhafaza edebilmiştir. İşte bu )'Üzden Ebulfez bev, hukuku uğurunda çarpışağı milyonlardan hiçbir şeyle aynlrnıyor. Onun da ne e\'İ var, ne de başka maddi imkanla­

n.Özcllikle İslam'ı İ\·i bilmesi ideolojik mücadekdc imdadımıza yctişirnr. Dahili temizliği, paklıı/;ı . dof:ruluğıı, insan severliği, merhamctliliği, nccipli((i ve ı-urı Se\'erliı(i, halk scverli!:i özelliklerirlc Ebulfez beyi ele mu kaddesle r çerkcsinde sayıyorum."

�bi

Paşa Karnbağ� bu ya z ıyı da bitirince: -Bir de ı;.ızeteci geçiniyorum, diye söylendi. Hiçbir şeyden haberim yokmuş işte. Yuh bana! O halkı için, v;ıtanı için. Karab;ığ iç in çırpınır­ ken,

kardeşinin ve yeğenlerinin başı kesilen ben ne yapıyorum?Hiç! halkını

mahvolınakıan kurıarmak için kurduğu cemiyetine Ü\'C olm;ıkı:ın bile ka-

IN>


çınıyorum. Ani bir k:ı..rarla elini ıelefona uzaıo, ahizeyi kaldırdı, diğer eliyle numa­ ra}1 çevirdi Azaı beyi aradı ve ona: - Ebulfez Muallimin kurduğu Halk Cephesine ben de üye olmak istiyorum. Beni de ı•azdınr mısın? dedi. Azaı bey Şaşırdı: - Ne oldu paşam? Başına taş mı düştü? - Evet, başuna taş düşıü! Sana ne? Ne' olduysa oldu? Senden bir şey istedik işıe. - Tamam paşam. .l<"Jzma.Sen yeıer ki isce.Gider yazdınrım, hem de seve seve! Gazeıeci ahizeıi yerine koyup ıelefonu kapaıakıan sonra derin bir ne­ fes aldı. Şimdi kendisini daha huzurlu hisseımeye başlamıştı.Sonra uzanıp Elçibey hakkında yazı bulunan diğer gazeıelere bakmaya başladı. BW11ar­ dan birinde Ebulfez bey hakkında, jeoloji-Mineraloji ilimleri doktoru Rus Valeri Şeimoviç'in, "Benim Robespiyerim" başlıklı yazısı ilgisini çekti ve merakla onu da okumaya başladı: " Onun yakası açık paltosu, rakası açılmış cund renkli gömleği, omuz­ lan üzerinde dik duran ve birazcık geriye eyilmiş başı, vugarlı görkemi, düz beli bana birini haarlaru. Küçücük bir çizgiye ihtiyacım vardı ki, hayalim­ deki adamı canlandırdım. Temiz araş edilmiş yüzü, zabitlere mahsus çukura düşmüş yanaklan, girde gözleri, serı kavisli gür kaşlan, onların üstünde açık alru, kafa ıasına kürevi görünüm veren, Anjela Devisin başına benzeyen sık, azca kıvnm saçları, }fae gördüklerimi size anlaıamayacak. Milli ideyaların sahibi, milli bağımsızlık düşünceleri ile dolu böyle adamları her zaman görmek mümkün değil. Onun milliyeıçiliği bundan ibaret idi ki, ikiye bölünmüş vaıanının bir­ leşmesini, halkının medeni, cok, zengin ve vugarlı olmasını canı gönülden arzuluyordu. Ve bu arzu çoğunluğun fikir ıa>:yiki altında yaranmamıştı. Ka­ tiyen. O kendisi hiç kimseden sormamışa, onlar bu mücadeleyi istiyorlar mı, istemiyorlar mı?" Ben halkların azatlığı uğrunda mücadele eımek istemi­ yorwn. İstirorlarsa bırak kendileri mücadele eısinler" dediğimde, birden onun mağrur başı, düz beli gözlerimin önünde canlandı. Bana öyle geldi ki ben onu görüşıüğümüzden önce görmüşüm. Ama nasıl, nerde? Onun öz maksadını hayaıa nasıl geçirmek fikrinde olduğu, onun hem­ fikirlerinin kimler olduğu ve onların sayısı beni çok meraklandırıyordu. La­ kin ona soru sormuyordum. Beni bir mesele düşündürüyordu: bir adam başkalarının yerine mesuliyeti nasıl kendi üzerine alırdı? Şimdiye kadar gördüğüm ilk ve yegane namuslu adam: hayat

makııadi yalniz bqkalarin.in saadeti olan vatanperverdir.

Doğrudur, bu adamlara, onun verdiği saadetin lazım olup olmadığını sormuyordu. Lakin bunun önemi yoktu. O beni yerimden oynatıyordu, heyecanlandınyordu.Sakin sonbahar ı �r,


günle rden birinde sema altında, dünyanın "Sen

devamlı

kalım?

şehri geziyorduk.Yaprak kıpırdamıyordu . Y ı ld ızl ı caleyini d ü şü ne n bu adama rnrmuşnıın: olarak " Biz istiyoruz!" diyorsu n , bu "Biz" kimdir ba­

"Senin i şin değil!" dedi serıçe . "Yine de olsun". "Senin işin değil." " Yine de olsun, söyle bakayım, senin İstediğin ŞC\"İ halk ne kadar isti­ yor? Bilmelisin ki, senin istediğin şey kan pahasına gcrçckkşccckı ( )nlar bu kanı vermeı•e hazırdı rlar mı?" Yanımızdaki ağac ın gövdesine elleriyle d aya na rak \"C yıldızlı se m ayı scrrederek dedi ki: " Biz biliroruz" " Sövlc baka\1m, azatlık nedir?' " Se�in işin değil" diye tez cernp verdi. Birden, "Ay seni, iblis. Robespiycr1"' diye ba!:ml ım ,.c dona kaldım. Ha­ kikat şimşeği yı ldı zlı semaı� yanp geçti. Budur, buldu m. Robcspiycr! Her şey urgu n gelirord u . O mu zlan , ''ugarlı başı. icley aları , lıalkın tikrini sorma· da n ona iyilik etmeye acele e tmesi: " Sen bilivor musun ki, azatlık ne demektir? Bu diktatorrn \"C kan de­ mektir. Kull a� azatlık vermeye değmez. Sen ki ıarihçisın, bilmelisin. Sen sordu n mu, onlar ölmek isti yorlar mı? .-\cele eını,·k olmaz. Acele eden ta n ­ dıra düşer" diye bağıra bağıra söylellim. " Yürü git!" diye cevap verdi ve ben sumım." Paşa Karabağlı bu gazeteyi de katla�·ıp, Ebulfo be,·lc ilıı;ili \"azılar bu­ lanan gazetelerin arası na koydu. Sonra koltuR'ına mslanıp. k<=ııllİsindcn be kle nmeyen heyacan ve d eği şi k liğe kendisi de şaşırarak. kendi kendine söylendi:

-Azatlık

k an istivorsa veririz, Valcri! �asıl olsa kanımızı

senin Rusrnn

;

Ermeniyle bi r olmuŞ içiyor. Bari bir işe yara s ı n. boşu boşu na akmasın.' Sonra yine telefona uzandı \'C millccwkili .\z:ıı Kişiye,-·; bir d:ıha :ıradı.

Karşı

tara f ahizeyi kaldınnca: - Alo! ı\za t! Ben paşa! deJi.

- Ne oldu yine Paşa?

mı? - Yahu, daha ne k ad a r zaman oldu araYalı? l :!yazmaları Emtitüsün,·

- Yazdırdın gitmem lazım.

-Git o zaman! - Ama şimdi mcclisteriın.

- Ne işin var mecliste? N asıl olsa sizin yerinize işleri "losko\"a \"Ürütü)'Or! Azat bey birden şaşırdı.G ülerek: - Diyene de b ak ! dedi, ulan bu �·aşııı:ı k:ıdar i\loskımı'yı ii\"me<lin nıi sen? - Gcvczdij'ti bırak ve hemen gidip ben i de yazdır! -Tamam paşam.Başka em rin var mı)


Gazeteci telefonu kaparo, yumuşak koltuğuna yaslandı, gülümseye­ rek: -Meraktan çatlayacak! diye söylendi. Sonra zile basıp çay istedi. Hayaarun en güzel ça}11U içecekti.

1811


*

u Rııı i/, Emmıi el ,/e m;p, J1rt1111ızt1 hmırrr

ıt1plnrkm, "/Jnıi111 H.m 'a hiimlfti111, l:mmıı)e ı1111hab/1rti111 ı't111" ıliıwı ıat1'1111,r! Srr.jjizrr_ r"· ır1111�11 ıeçe11/er '''''""'' oğ11/ o/,mıt1!\/t111..

Karııbağ'da salclınlann, öldürmelerin, yakıp, \"ıkınalann, ı·agmalann, namuslara tecavüzlerin, zulümden kaçışın h e ngame si içinde, insanların kara kara düşündüğü, üzüldüğü, çareler aradığı günlerden birinde Azat bey, sert tartışmalann yaşandığı mecliste n çıkarak, şair HaW Rı:<a')l da alıp Paşa Karabağlı'nın çayını içmeye gittiler. Gazeteci onları kapıda karşılayarak içe­ ri buyur edip, çarlan da söyledikten sonra Halil Rıza'ya dönüp: - Ne var, ne l'ok? dedi. Şair içini çekti: - Keder var, neşe yok! - Gerçekten Ö)'le. l yi ki geldiniz, bminı de canım sıkkın. ı\ğ'1. ımızın radı kalmadı. Ama ha)'a t da devam ediyor. Siz ne yapıyor.:unuz üstat? - Düşünmeye mecalım yok. Gece gümlii7. işdcyiın hen. Su üstünde, od üstünde, buz üstünde ı•ürürüştcyiınl Gazeteci, şairin nükteli cevabına: - Haklısınız, diye kanlık verdi, sizin işin.iz de zor.Şair olmak kol ay de-

@.

- Namussuzların elinde kalan bir ml'llılckcttc şairlik dbc nc kolay dc�il gazeteci yo ldaş! - Bana yoldaş deme üstat!


- N i\·e, istifa mı ettinl" - Ôı:le saı·! - Peki , Öyle sa)'alı m. Zararın neresinden dönülse kardır demişler. Ne diyorduk, namussuzların elinde kalan bir memlekette şairlik zordur demiş­ tim değil mi? - Evet, öyle demiştiniz. - Haksız mııım? Rus-Ermeni el ele verip, sır a mıza hançer saplarken, " Benim Rus'a hiirmetim var! Ermeni'l'e muhabbetim varl" diyenler insana saçını, başını yoldurtuyor. Gazeteci onun damarına basarak: - Sen de saçını, baş ını )'Olma HaW! dedi. - Nasıl yolm ayaı�m? Aklım var; düşüniiyorum! Gözlerim var, Allah'a şükür; gör üyorum ! Kulaklarım var; duyu)'orum! Kalbim var; hissediyorum! Bu dur umda olup biıe n karşıs ında nasıl saçımı yolmam , başımı dövmem, hay kırmam? Ben de, "Rus'a hürmeti!", " Ermeni'ye mu habbeti!" olanlara diyorum ki, " Senin gibi Müslüman'a, ancak bin-bir lanetim var! Düşmaıı senin halkının kuyu sunu kazarken, sen nasıl ona hürmetle yaklaşırsın?" - Şair, haklısın da .. Halil Rıza kızdı: - İki de bir sözümü kesme bir, da, deyip durma iki. Yok sa çayını içmem, kalkar giderim! - Tamam üstat! Kızma. "Rus'a hürmeti, Ermeni'ye muhabbeti olanlara kızıp luncını benden almaya kalkışma! Senin de Azat'ıan farkın yok . Do· kunsan barut gibi hemen ateş alırorsun! - Sen de dokunma o zaman! - Tamam, dokunmam! Azat bey araya girdi: -Durun, Allahverdi'yi de çağırayım, deyip telefona uzandı ve onu da gazeteye çağırdı. Şair: - Bir, o sa olmı ş eksileri! deyip repki gösterdi.Gazeıeci Paşa karabağlı gülerek: - Sen de adam beğenmiyorsun şair, dedi. Herkesi sattın gitti! - Saulmış, saolmışur. Satılanı bir daha kim alır? - Saolrnışlık nedir üstat? - Siz daha saolrnışlığın ne olduğunu bilmiyor musunuz? O zaman bir şey anlata�m da, saolmışlığın ne olduğunu anlamanıza yardım etsin. Gerçi, "Rus'a hürmetim, Ermeni')'c muhabbetim varl"demck de sarılmışlığı n bir tarifidir ya!Adam, cükürülmeyc bile değmez kırmızı yüzüy le diyor ki, " Benim arvadım Ermenidirl Çocu klarım cb Rusça okuyorlar, ancak öziimü asıl Müslüman sayıyorum. Evimde secca­ dem var, ıbrığım, yani a'ftafam da. Seccademi göz üstünde, vi trinde saklıyo­ rum. Aftafamı da piyanonun yanında. Sen canın bir bize gell" Şair fıkrayı anlatıp, birden gürledi: 1 911


- Ulan, ben size niye gelcrim, neye gcleyıın? Ulan, ".-\dı Türk!"', ·· .-\<lı Müslüman!" ola_n! Ulan, sürü, kanı bozuk olan! İşte bu nl a rdır satılmışlar ve ü l keyi saranlar! Işıc bunlardır boş kap dibi yalayanlar, düşrııanı iivenlcr, öz halkını küçümseyenler. Ben böylelerine kmnca kiitü oluyorum. " Kavga­ cı " diye damgalanıyorum. U lan sen iki yüz y ı ldan beri ı\!oskcıf ayısının

çanak dibi ı•alayan uşağı oluyor, ona h ü r me t UUVU\'Orsun. r: rıııc n i \c -her halde kan ın ve sürün çekiyor ki- rağbeı ediyorsu�. körü olmuyorsun °da. ben mi kötü oluyorum.iki yüz yıldan beri halkımın başı na iıin ornnunu açan, kınm kınm kıran, sürüm sürüm süründüren, ak,· ale,· rnkan, kanını su gibi içen, ıoprağımı i şgal eden, \'atanımı, namusumu çiğnc"yen Rus-Ermeni lcili rlerine uşak olanl ara lanet etmek kavgacılıksa, c\"Ct ben ka,·gacıyım. ırk­ çılıksa ırkçı}ım, faşis tli kse faşistim. Var mı itirazın? Seccadesi ,·armış ''"­ gözünün üstünde, \•itrind e, süs diye saklıyorınuş. l'bn ü z erine baş konup secdeye vanlmayan seccaden olsa ne çıkar? Namaz

k ılmak icin abtlest al­

madığın aftafan olsa neye ı·arar? Çocuklannın annesi Ermeninni�. Rusça konuşuyorlarmış! Ulan arak senin neyin Türk? Ne)·in C\!üslüırnın? Kaıirc yalakalık, Tilı:klük, Mü slümanl ı k mı? Kaıirc dost olan, hürmet eden, roğbcı eden bir kere Müslüman olmaz! Allah l\[iislüman'a dirnr ki, kaıiri dost tutma! Kafire dost olma! Seccadesi ""'ırnş da, aitafosı �- a r mı ş da' İkisini de al, başına çal! Senin gibi Müslümanın canı cehcııncınc. ( l sccc;ıde\·e do­ kunma, kirletirsin. O ıbnğa dokunma su�ı.ınu pislersin. Senin ruhun kirli, sütün kirli, kan ı n kirli ulan be naınaz!" Bu sırada kapı aç ıld ı ve Komünist Partisi sekreter ya rd ımcı s ı t\llalwerdi Guluyev içeri girdi.Gazeteci kalkıp karşıladı. Halil Rıza ile tanı�ıırJı n \W · gösterdi. Allah\'erdi Guluyc,· çauk kaşla baktı �airc ,·e: - Demek Halil Rıza sensi n ?' dedi. Şair ateş saçan bnkışlannı adeta sekreter yardımcısının )!iizlcrdinin içine mıhlayarak : - Evet, beninıldedi,

Azat bey hemen: - Vallahi şanın almış,

yürümüş şair, dedi 1---ükrek.

Allahverdi bey ele biraz iğneleyerek: - Şanını bilmem aına, şiirleriyle merkezin canını çok sıku)i;ını bilirim!

süd.-w ·

Şair brüldü:

- Aferin bana ki, merkezin canını sıkabilnıişim! Azat bey araya girip: . . . Karabağ ile ilgili bir gelişme var ını? diye sordu, bız mcclıste baya�ı

birbirimize girdik ele. - Yok. Merkezden, vani l\loskov;ı'dan çıı çıkmıyor. . - Bizi

oyalıyorlar dc mt:k ki.

- Maalesef.

nıranıaılı: - Yahu, siz hala l\loskova'dan medet mi

Şair kendisini

Karabağ'<ln c anı mı za musalbı eden o zaıcn!

ıınım·orsunuz? Erıncni\·i l'>I


- Bunda haklısıruz Halil bey. Kaçkınlann sayısı neredeyse l.ıeş yüz bine ulaşcı. Yerleştirecek yer bularruyoruz.Hepsi aç ve açıkta. Dünya seyirci, ABD sevirci, BM sevirci. Hepsi birden, a�aşrruş gibi suskun! İşin başı da, sonu da Moskova'nın elinde. Ama o, "Tavşana kaç, razıya ruı!" O)'Ununu oynuyor maalesef." - Bunu yeni mi anladıruz sekreter yoldaş? - Bana yoldaş demeyin lütfeni Şair şaşırdı: - Ni}•e? Siz de Paşa Karabağlı gibi yoldaşlıktan istifa mı ettiniz? Allahverdi bey ses etmedi. Gazeteci arara girip: - Hepimize birer orta şekerli kahve söylüyorum! dedi. Halil Rıza: - Benim ki şekersiz olsun, dedi, ben diyet şeker kuUaruyorum. Şeker rahatsızlığım var da. fa·et, Azerbaycan'ın yiğit şair evladı şeker hastasıydı .. Vatan ve miUcı derdiyle raruşının sonucuydu bu illet.Üçü birden geçmiş olsun dileğinde bulundular. Allahverdi bey: - Sizi tanıdığıma sevindim, dedi, siz beni tarudığınıza memnu n olmasanız da! Şair gülümsedi: - Ben şahsınızdan değil, sisteminizden memnun değilim. Azaı bey söze k.anşıp: - Allahverdi bey, Çilenay kızımızın babasıdır! deyince şair şaşırdı: - Öyle mi? dedi, Çilenay ıiğit bir Azerbaycan kızıdır. Babası da kızı gibi yiğitlik etse daha i}� olacak! - Babası da yahşıdır, babası da yahşıdır! diye güldü Azat bey. Bu sır:ıd;ı kahveler geldi. Şair cebinden çıkardığı di)'et şekerden kahvesine atu. Allah­ verdi bey kahvenin köpüğü sönmeden aceleyle yudumladı.Sonra şaire dönüp: - Sizin için deli-d olu diyorlar, ne diyorsunuz;. diye sordu. Halil Rıza kahvesinden bir yudum içip, fincanı tabağına koyd uktan so n ra: - Doğru demişler! dedi, benim sabnm azdır, deli-dolu}'Um, asal.ıiyiın! - Isıer deli ol, isıer divane, ister asabi, sen Azerbaycan'ın sesisin Halil!

dedi, Azat ber Gu.e teci mahsus tan : - Ya bizler neyiz? dedi, boş kap dibi ralayanlar mı? - Öyle bir şey dedik mi Paşa? Ben diyorum ki, herkes Halil Rıza olsaydı, Azerbaycan şimdi çokran kurrulmuşcu? All.ıhverdi .bey boş bulunup: - Kimden kurculiırdu? diye sorunca şair parladı: - Siz daha Azerl.ıaycan'ın kimden kurtulması gcrckıiğini bilmiyorsanız

vaı· Azerbarcan'ın haline!

1 '12

- Bilmiyoruz işte! Söylcrin de bilelim! - Sizden!


Allahverdi bey şaşırıp kaldı: - Siz gerçekten dctiynıişsiniz! !ersiniz?

Sözleri n i zi

he p biirle doı:,'Tudan ını ,i;, . ·

- Doğrudan! Hen iki yüzliilii� sc\'ıncııı. l '.grire e.��·i. do.�r"' a ılıı,(,'T u derim. Benim blÜcüm de buradadır. llen :\ras'ım. Kürüm, l · loz;ı�'ını! ı...: a . nımda, onu i k i yü z ıı lda n beri akıtan düşııı:ın,bn intikam :ılııı:ı du,·gı1>u var. Bu düşman merkezdir \'e bu yüzden se\·ıncz beni merkez! Bakın, saçlarım bu deli inıikanı dm·.ı.,•usu\ la ağardı. ilen hem Goşgar, hem Schend, hcın Sa,·alan hem de :\ğn d:ı.�l\·:ıın! - Desenize Azerbarcan'ın daA1nı. [a�ını, �uyunu. lopra�ıııı �iz h.:rn�il ediyorsunuz! - Kendimi övlc sanı\'orum.l'.\'et, ben ;\zerha,-c:ın'ıııı'

Ç

h::ın" l'.rnıc ­

ni, çocuklannın dili Rus a, ":\<lı Türk•". " .\dı ı\ l("llın1'ıı!" nl:ınla r.1 kar­ şı ben, dilimle, dinimle, ruhumla, <laj(ıın, taşıınhı Tiirki.ım. ,\ J ıi,lıinıaıııın.

Azerbal'can'ım!.. - K�ndini çok övmüyor musun şair? - Azcrba\'can'ın dcr<lini bil e n , sc\'dasını çeken i ıüınnıen lı:ıkl'<kr. . - Biz bil � iyor muruz?

- A7.erbavcan'ın kin1<lcn, neden kurculma'ı �c.:n:ktil!.lnı hılını.:n.:n. Azerbarcan'ın der,Lini bilmiyo r dcmcktiı. Senin ni�e.�iıı d�· henı ınk i �ıhı. "Derbendi", " Tcbriz!'' ist.·, sen <le benim �ihi (),·ündlilir�in� \'ün.:Qın J...:..:,r:l·

bağ ise, yü reği n Azcrbaycan'ın zorb :ılını;ıı�. ç:ılııınıı� ıopr:ıkl:ırı ;ıııı derdi. hasretiyle yanıyorsa sen de övün. Haııa ii\'lc ol. ben ii'·<·�·iııı. d i"·siiıı! /.;ı­ ten Azerbaycan halkı vefalıdır. Yiirei':i .-\ zcrb:ı,·cın ol.ını ii'""· '<'Wl'. b:ı�ııı:ı taç

y:ıp:ır.

yev.

-insanın yüreği nasıl Azerbaycan olur;

-Vatanın tarihi kanında \'aşırnrs:ı. ı\zerlı:H·cıı1sııı! -Üstad!Azerbaycan'ın d�rdi. nedir s:ıhi?" .dı\'e "'nhı .\11,ıhwrıli l;ıılııHalil Rıza, sekreter yarılınu:ısın:ı ılıkk:ıılc h:ıkı ı . < lııu :ınl:ıııı;l\·.ı çalışı·

yordu: - Allahverdi bey, dedi, ı\zerlıay<·:ııı a'<ı. mı. \'oks:ı esir mi; Sekreter yardımcısı

şaşmlı. Sı ıııra:

- Sizccl dedi kaçamak bir şekilde. - Azcrbaycan'ın bayrağı var m ı?"d iy<· sonlu bıı ,,·ı«·r 1 l:ılil Rıza.

- Kı..:ıl bal'rnk v:ır rn!

- Giirdüı;iiz mü? 0siz ı\zcrlı:n·c:ııı'ııı ılc rd in i bilıııi\'orsııııuz' ( l han;ık . Rusya'nın bayrağıdır. Bizim milli ban:ıı::ı ıııl' " dc.l:il ı;ilin.,. sıııııız . lkıı iıç renkli, ay yıldızlı iiz bayr:ığımızdan lı:ıhsl'<linırum. Bıı h.I\ r:ı):ııı1111 p.ırb­ mcnto binamı zı n üzerine :ıs:ınıı\'ors:ık. o\zab:ı\'l':tn :ız:ıt dc.L:ıl ıl c mc k ıır. Si:ı: )'etmiş yı ld ır Moskm•:ı'ııın ç�nak dibini \',.ı,;,·:ınl:ırd:ııısuı11 .\llalı\'l'rıli yoldaş! Y üreği nizin iiylc binlL·n lıire :\znlı:ın·;ınl:ışınası lm:ız rnr. 1 Lılb

yapacağını:ı: en iyi İ\'ilik, 0111111 �-:ıkasınd:ı n ıhişıncııizdır.

.

_

- Düşnıc:1.st:k? Abşenuuı sii p lirl· n sii11ürg..·..:ik-rini1. ını 1-.ii'İ \liişllrl·n·k=' _ - Abşeroııun pisliklerini süpü re n siipürgecıkriıı siipiirgdcri. i\lo"k"t

l'I \


ağanızın roketlerinden de kuV\·erlidir. Sizi süpürürler ve süpürecekler) - Bu fikriniz bir şair hayali olabilir ancak. - Hayal değil. Çünkü süpürgelerimiz ezilen halkımızın nefret ve hiddetinden yaranrruşor. Mazlumun, ezilenin nefreı ve hiddeti, gııZabı, zalimin kılıcından daha keskindir. Kaynak sulan nasıl ıaşı delip çıkmışsa, benim esir halkım da her zorluktan çıkmasıru bilmiştir, yine bilecektir. Esir hal­ kın, yani süpürgccibin gücü, empery3;1istlerin yenilmez sarulan ordularını dağıonışor sonunda. Süpürgecilerimiz lvan ağanızı da önüne kaop süpüre­ cektir. O zaman ne yapacaksınız, merak ediyorum?" - Adamı güldürme ay Halil. l\filyonlarca süpürgeciniz ve süpürgeniz de olsa, ranklann karşısında ne yapabilir? Uçak.lan, füzeleri saymıyorum! -Siz böyle mi düşünüyorsunuz? - Ever. - Meseleye maddenin gücüyle bakıyorsunuz yani? - Ben gördüğüme ve bildiğime inarunm. Hayalle işim yok. Bir yanda süpürge, öbür yanda tank! - Ben yürekten bahsediyorum. - O }iircği nohut büyüklüğünde bir kurşun delip geçiyor! - Maddeci seni! Ben fikirden bahsediyorum. Ruhıan bahsediyorum. İ mperyarun ıanklan süpürgecileri ve süpürgelerini paletleri altında ezebilir. Ya azatlık düşüncelerini?" - Ezilenin düşüncesi de kalmaz! - Hayır, düşünce ölmez.Sözün gücü ölmezi - Dedim ya, şair hayali! Mısralar roketleri önleyemez şair dosrum. - Ünler, göreceksin. Ben bir şairim ve rrusralanm silahımdır. Ben halkımın azatlığı için kollanru sıvamış bir söz savıışçısıyunl Kudurmasın acı rüzgar, ruhum mimar, karum kaynar. Kervarumı geciktirmeye kimin gücü ye ıer? " - Hangi kervan? - Azatlık kervanı! - Süpürgccilerle ve süpürgeleriyle azatlık kazarulmazl - Peki, Moskova'nın yakalaiına uşaklık madalyası tak oğı uşaklarla mı Ah, ben bu madalya düşkünlerinden, şöhret kazanılır? düşkünlerinden nefret ediyorum. - Şöhreı kötü şey mi? - Şöhret yahşı şeydir diyorsaruz, aldarursıruz sekreter yoldaş.Hayat beyaz şcWeye benzer. Topu-topu bir defa bar veren bir bağız. Mert yaşayıp, gü7.el ölmeye acele etmeli insan. Yalancı, iki günlük, güneşin önünde eriyen bU?. gibi yok obcak şöhrete esir olmamalıyız. - !'le yapmalıyız peki? - 1 nsanca yaşamalıyız. - İnsanca nasıl yaşarlılır? - Azat olarak! 194


: asıl o acak bu? Bakü'nün �yakkabıları ılclik süpiirgccilcri. birkaç deh şaır ve bır taşacağı mahkumu hlozof mu imperyayı yenip, azaı lıi!;ı ka­ zanacak?

- Yenecek! - Bak, üstat! Sen ateşli mısr:ılarınla, Ebulfez i\l uallim nuıukl:ırıda ancak · bi?im çocuklarımızı kanılırabilirsiniz? - O küçümsediğiniz çocuklar bize yeter. Sizi kandırmamın ilırirncı­ mız yok. Halka sizin gerçek yüzünüzü giisıerıli�iıniz h.\İn, sizin de, acianız . Moskof 'un ela sonu gelecek. Sizin gibi başsız canim. bu halkın başından atllğımız gün azatlık gülünü koklayaca�ız!'" - Bizi o kadar yaramaz görüyorsunu?. demek? - Hem yaramazsınız, hem ele işe \'aramazsınız' · - Anlamadım?

- Sumgayıtta olayların suçunu öz halkımızın üzerin« auıııız. Halbukı bu işin Ermeni oyun okluğu bclliycli.Hem Erm«ni"niıı. hem de RL"'un ek­

meğine her zama·n olduğu gibi ı·inc yağ sürdüııü>.. Y:ıranı;tz olduğunuzu bilmem kaçıncı kez gösıcrdiniz. - O olaylan sizin gibiler çıkardı! Şair birden hicldetlcndi:

ı·e İşe rar:ımaz ·

- Yanarım! Vallahi yanarım! Hem canımız çıktı. lu:ııı adımız� Hele sizin

de Ermeni ve Rus aji;"1.ıyla konuşmanız yok mu, buna daha çok ı·ananm! Millervekili Azat bey araya girip:

- Allahverdi, dedi, Halil Rız:ı haklı. Suınga\"ll ııl:ıdarı ıam;ımen Erm e ­ nilerin tertibi bir oyundu.Bu oyun 1';ırabaf: l�nının °s:ıhncı·e konması için

p

fitilin ateşlenmesiydi. J\cl;ımlar olal'ların çıkacaf:ını nereden biliyorlardı. (;;ı­ nk, çürük e\·lcrini sigortalıyarak bizde n çu\"al dolusu rnzminaı aklılar. \ )l:ır­

lan kayda alıp bütün dünya ıclcvizyonlarııı:ı !-(İ>mlcrip. y:l\"ınl:ııııbr. llcnı malımız canımız gitti, hem de adımız çıktı. 1 '.r ıfü· ni iiz :ıdını bize ko�·du ve

siz de maşallah hemen ıasıik eniniz! Azar bey susunca, şair sinirimk-ıı ayag:ı k:ılk:ırak kül"iık ı·"zıhanedc dii­

nüp durdu: - Boşuna nefes tüketme ı\zaı! dedi. Ne ıkscn n:ıtilc. ;\losko\';l ne der­ se bizimkiler onu demcrc mecbur! Lliiı·k· olunc" ıliiıl\'anın i)ıck i ucundaki insanlar da Ermeni ,·alanların:ı k:ınac;ıHır cllıcııc.

� unu biliniz ki sckrc·

ter yoldaş, arak takk� düşmüş, l..cl giirünmüşıür. N:ısıl demişler. hormun kU)Tuğu göründü! H al k arnk size in:ınmırnr. Onu a)!:ını1 !\ l osko\"a ik birlikte ezseniz de, iildiirseniz de, :11.:ıtlık yoluıul:ın diinınc\·ccckıir. 1':ıtil Moskovn'dan, maşası Ermenilerin bıkkınlık ,·eren s:ıklırıl:ırınıhın w ı·crli madalı•alı çanak yalayıcılard:ın kıırııılac;ıkıır. - Bu söıdcriniz, hu çıkışlarınız başınıza iş a\·abilir! Şair ateş saçan gfödcriylc b:ıkıı:

- Tehdit mi cdilivorum:ı - EstaAfirullah! Ben bir ılosı olar:ık fikrimi sii�·k·dim. Tenkitleriniz c:ın

sıkıcıl Merkezi çok iğnclivorsunıız.

- Halkımın canını yakanı İ�'11clemcklc yetinllll'Z, �rrl;ı�ın:ı bik- s;ırılının!

l'>S


Ni re evimi yakıyorlar? Niye malımı yağmalıyorlar? Niye canımı alıyorlar? Kurbanlık koyun tnU}'Wll ben? Niye azat değilim? Moskova-Erivan-Ermeni dia spornsı ,.e yerli madalyalı kullar vurdukça, ezdikçe, Halil. Rızalar, İsa Kamberler, Eribarlar, Hatemiler, Gaziyevler ve raş ocağı mahkumu Mual­ lim beyler susmayacaklar: " Bağı gülsüz, gözü nursuz, pırdu mertsiz koyanlar var Doğmasını üvey bilip, düşmana uyanlar var." - Kimdir bunlar? - Kim olduğunu kendiniz daha biliyorsunuz! Ama güllerimiz açacak. Düşmana uyanlar yurdumuzu daha fazla mertsiz bırakamayacaklar: Yüz kandilli Süreyya da bu gün bize doğru gelir Yoldaş hakim kalk ayağa, vatanımın oğlu gelir!" - Peki, vatanın oğlu kim? - Kendisini vatana adayan herkes vatanın oğludur. Yani, mevki, makam, mada)ya uğruna Moskova'ya değil de, Azerbaycan'a adanan herkes vatanın oğludur.

- Vatana adanmak nasıl oluvor? - Vatanın azarlığı için mü �adele etmekle.Onun düşmanına düşman, dostuna dosr olmakla. Vatanın oğlu, vatanın varını-yoğunu düşmana yağ­ malatmaz. Onun bir tek kum tanesini bile düşmana satmaz. Havasını, su­ yunu kirletmez. Semasından ezan sesini eksik etmez. Vatanın oğlu köleliğe karşı ç ıkar. - Ama böylelerini yaşatmazlar, biliyorsun! - Ben sadece düşmana uşaklığın yaşamak olmadığını biliyorum. Şerefsizce yaşamayı seçenler vatana oğul olamazlar! Vatan oğulluğu için icabında vatan uğrunda ölüme düğüne gider gibi gitmek gerek. Ve galiba bu da sizin işinize gelmez sekreter yoldaş! En iyisi siz, Moskof imperya­ sı ile geldiniz, onunla da gidiniz! ŞereHi yaşamayı seçmiş, vatana kurban olacak çok oğul var Azerbaycan'da .. Arak vatanın oğulları, vatana kurban olup vatanın yönetimini yaramaz lara, "Adı Türk!", "Adı Müslüman!" ama içi Rus'a' hürmet, Ermeni'yc muhabbeti olanlara, sütü-kanı bozuk c\önme­ lere bırakmayacaklar! Yani vatanı, vatanın öz oğulları yöneıecek! iki yüz yıldan beri vatanı talayan, didik dikile didikleyen, parçalayan düşman ve yerli uşakları bilmeli ki vatanın külleri alanda "Kor!" duruyor. O kor tutu­ şup gasıpkan, işgalciyi ve işbirlikçisi uşakları yakacakar. Yeni Azerbayca n doğmak üzeredir. - Bu dediğin sadece hayaldir! - Bunun hayali bile güzeldir. - Gü7.el şiir söylediğiniz gibi, güzel de konuşuyormuşsunuz. - Sağ ol, ama benim işim şiirdir. Şür benim gündelik r12kırn, balım, çiireğimdir, tuzu mdu r. Demirci demirle, bağban bağla, Müslüman Kur'an'la bağlaşağı gibi ben de sÖ?. Ü7.erinde hayalleşiyorum . Mısralanm kıvılcım, il­ hamım dünya, şiirimin alevi dalga dalga yükseliyor. Ben şiir yazdıkça güzcl­ leşiyorum. Saçlarımda gôrdü�n gümüş renk, yürek ateşimin kıvılcımıdır. Bu kıvılcımlar diyor ki, geliyor büyük Azerbaycan! Gerçi siz, yürek ateşine 196


değil, tank ateşine tuıkunsunuz ama, rürck atesi tank aıc<ini ' ı·cnecek

· - Mısralannız gerçekten kıvılcım�ış, ı.,>ii zc lmiş. - Bu güzelliğe bir de siz tutkun olup, yürek ateşine scnlalansanız. I rnnHrant canavarlan bu güzelliği boğmaya çalışırlarken onlara engd olsanız.

Moskovski'si, İ zvesıiya'sı , Pravda'sı \'atanın evlaılannı peşin idam hükmüde l'arı.,�laıkcn, yerli kommonisı gazetelerinin namertliğinc alkış tutmasanız."Liııı;a>ete'"nin. Igor Belyaycv yılanının her seferinde zehir saçmalanna göz yumımsanız. Bu güzel ha)'al daha çabuk gerçek olacak." - Bak Halil be)•, bu sözleri başka yerde söyleme.Kendini mall\"cdcrsin!

- Halil Rıza'yı zindana da atsalar. volkan da)!;ını susturabilirler ıni� xe Rus, ne Rus sütü emenler, ne Ermeni, ne Ermeni sütü emenler, için için uğuldayan azatlık volkanının patlamasını ı·c kendilerini kız;.� n lavlarıda yakmasını önleremezler. - Hayalin ne kadar da büıiikmüş! - Bü)>iik hayalleri vatanın büyük oji;ulları kurar. - Ne diyeyim, yaman oğulsun HaLil Rıza! .\ına bir ılalıa lıaıırlata�ım ki, Merkez yaman oğullardan hoşlanmaz! Halil Rıza birden ayağa kalka, aıcş saçan bakışlanyla sekreıer ymlım­ cısına bakn: - Ben de, Merkezden ı•e halkımı onun kanlı bıça�nııı alcına ı·atıran sa­ tılmışlardan hoşlanmıyorum! dedi ve kahwsini nrıın bırakıp hızla oradan aynldı.Gazeıeci ile Azat arkasından baı:,�rdılar>a da, aldırmayıp hiddcıle uzaklaşa. Sekreter rardımcısı: - Pek de alınganmış! dire söylendi arka"nd:ın. Azat bey kızgınlıkla: - Sen de çok k:ı.lın kaf:ı.lıymışsın1 dedi ı·e şaiıin :ırka'1n<lan koşnı. 1-1.:nı koşuyor hem de scsleniı·ordu: -Halil Rıza! Halil Rıza! Dur gad:ıııı alal'ıın. Dur, gözünü iipcı·inı. Şaire yerişti, koluna girdi, onu y:ı tış u r m ak için: -Allahverdi Ö\'lcclir, biraz p:ıc:ıı·aışız w kalın kafolıdır. :\ın:ı zararsızdır. Şair öfkeyle sörlcncli: -Ne gelirse zararsızl:ırd:ın, orıad:ı gezenlerden. orı:ı.la ı·cı·ip. iç.:nlcrdcn geliri Dü ş man ı n görüneni değil, görünmeı·eni ıchlikdidir. -Yok, onun düşmanlık y:ıpacaf:tnı sanmınınıın. -Farketmez.Bu k:ıd:ır çok düşnıanıın l':tr. ifa bir eksik olmuş. ha bir fazla! Sen de bürün hıncını ondan ıılın:11·:1 kalkım :ınıa ş:ıir. -O da k:ınsızların avukarlığıııı y:ıpı;ıasanlı. Azat beyin gözüne şirin bir ç:ıycvi çarptı ve koluna girmiş old11�11 şairi o yana doğru çekip: -Gel burada nıurup ç:ıy içelim. dedi. -İyi, otura�m. Çaycvinc girip, c:ım kenarında, caddcyı giir.:ıı bir ın:ıs:ı�·:ı oıur.lııbr. Azat bey g. arsona şcslcnip ç:ıy siiylcdi. H:ılıl Rız:ı r:ınıd:ın. gdıp gcç,·nk·r,· -

ııı-


bakıyordu. Çok kızgındı.Öfkesi haJa geçmiş değildi. Azar bey onun bu dalgın ve üzgün haline bakıp, kendi kendine: - Haksız değil, diye söylendi. Ama hangi birine kızacaka? Düşman bir, iki, üç değildi ki. Rus'un, Ermeni'nin ve saalmışların yarunda, bir de Er­ meni diasporasının yalanlarına kanan Avrupa devletleri, Amerikası vardı. Ermeni'nin, küçük çocukları ağaçlara bağlayıp üzerine benz.in dökerek yak­ masına seyirci kalan bu "Medeni suskunlarl"a ne demeliydi Halil?Yüzlerine cül..iirmeli ve sormalı: "Sizin beş )'aşındaki çocuğunuzu ağaca bağlayıp, üze­ rine benzin dökerek yaksalar ne yaparsanız?" Sonra yine sormalı: " Ermenilerin, yüzlerce değil, binlerce değil, on binlerce insanı, kadın, çoluk-çocuk, yaşlı demeden evinden-barkından çı­ karıp, kışın ortasında yollara dökmesini, kovalamasını, yakaladığıru öldür­ mesini, başını kılıçla kesmesini, başını raşla ezmesini, evlerini yağmalapp, areşe vermesini görmÜ}'Or musunuz?" Ermeni soykırımı yokrur demeyi suç sayan bir İsviçre varandaşına sormalı: " Seni yakalayıp bir ağaca dikenli retlerle sararak bağlayıp, sonra gözlerinin önünde karma ya da kızına recavüz ederlerse ne yaparsın? Sa­ nınduğun, yalanına kandığın Ermeni bu işre!" Onlara ve diğer Ermeni hamisi AvrupaWara soralım ki: " Sizin kızınızı yakala}1p, çırılçıplak soyup, memeleri üzerinde sigara söndürerek işkence yapıp, sorırl! da ırzına tecavüz ederek, başına kurşun sıkıp öldürseler ne yaparsınız? Işte savunduğunuz, soykırım yalanına kandığınız Ermeni bu! O halde ona niçin destek oluyorsunuz? Sizin medeniliğiniz, demokratlığınız, insanlık anlapşınız bu mu? Baalı, çağdaş, uygar dünyaruz haksızdan mı yana?' Şair susuyor ve camdan dışarı bakmayı sürdürüyordu. Azar bey: -Ça}ın soğuyor! diye seslendi. O duymadı bile. Çayı soğuyor olabilirdi.Ama onun yüreği alev alev )'a· nıyordu şu anda. Ah, yürek yanıklığıru mısralarına yükleyip, semanın son­ suzluğuna salıveren Halil Rıza! Çığlığını duyup, halkına yapılan zulüm ve haksızlığa dur diyecek vicdaru boşuna arıyorsun Baada. Onun vicdaru yok! Onun insafı da yok! O medeni de değil aslında. Gerçek barbar, kan içici odur. Ama medenilik, çağdaşlık, uygarlık maskelerini ralınuş, gerçek kanlı yüzünü saklıyor. Şimdi beyinsiz insanları kandırmak için bir maske daha yapalar: "Dinler arası diyalokl" diye. Şimdi de bu maskeyle kanımızı içecekler. Demek ki on­ ların dinleri, Azerbaycan'da binlerce Müslüman'ın kanının dökülmesini hoş görüyor! Dinler arası diyalog! Kurdun kuzu posruna bürünmesidir bu. Ve ne yazık ki bu yeni oyunda da, "Adı Müslüman!" olan saalrnışları, "Truva atları" nı çok iyi kullanıyor­ lar. Yeni bir çuval geçirecekler başına zavallı Müslüman'ın. "Adı Müslü· mani" sanlmışlar üç-beş kµruşu cehennem çukuru olan ceplerine indirir· kcn, zavallı Müslümanlar yeni silahla vurulup, yerc.serilecekler. Ah, "Müslüman'a ölüm!" diye bağıran sadece Ivan-Hram alçaklan de· 198


ğil ki Halilim, Bush' var, Fran k'ı \"ar, 1-lans'ı ,·ar, Sirnnu \'3r' Yani. l lalil Rıza, Batı iki yüzlü değil, iki yüz yüzlüdür. Ona bo�u�a kızıp, hıddcılcnmc

Öfkeni "Adı Türk!", " Adı l'vlüslüman!" olan alçaklara yağdır. Şimdi hu yeni diyalog kavalını bu hainler çalmakta w saf i\lüslüınanlan sürü hal i nde peşine takıp, batı kurduna teslim t trneye çalışmaktadırlar. Sen Bao'dan değil, Batı yalakalarından kork' Sen i\loskO\·a'nın, Sen AvrupaWarın yaka sı n a m ada lya taktığı sütü bozuklardan kork! Yüzlc:rce ,·ıl­ dınmdan daha �·akıcı olan sfü şimşeklerini onların başlanna yağdır, halkını önce bunlann elinden kurtar. Stn onlara södc: " Gorhuran1 o aşamadan Men gorhuram madalya alan ve başını tahvil veren

Çelenkliye benzemekten.

Yıllar boyu "Men!-Men!" diyen Fakat madalya alır almaz Benliğini ıesliın ed en bir zavallıya benzemekten Yıllar boyu "Dilim!", " Elim!'', " Yurdum!" Diye nuruk aop haı•kırardı." Evcı, Halil Rıza haklı l Ermeni -\"aramazından değil. bu, ".-\ğzına bir cı aı­ ıılar, susru derhal!" dediklerinden korkmalı." Her �asılsa kış ı'an çıkıp, !(iillü yaza!" kavuşan ce pçilerde n korkmalı. " OmuwnJa saçaklı :ıpolcı b raşınp. düşman karşısında ku zuya dönenler"den korkmalı." Ocağı söndürüp. külü deşenler"den korkmalı . Eveı, HaW Rıza: ·· \'av o �ine Halil Rıza!"' demek­ te yerden göğckadar haklı. " O gün gelip çaıacaksa Yer yanlsın, tepil yere Çı kma yaza, HaW Rıza!" diyerek, bcım:mckıcn korkıuklannJan kork-

malı.

" Sen me ni kınama, ev de mir ada Bazen Müsclmanı i\lü�lim görınüşem Hiç kimseye baş eğn1cz kahramanı da Vaht olup, övgü ye teslim giirınüşcın." Garşımda bir aşama \"ar, gorlıuram o o�om:ulan Men gorhu raın altın saçaklı tabur gibi Gezenlere benzemekten" ,kdi_i\i salııc kahram:ınlanhın. ıabuılaşmış, ''Adı Müslüman!"lardan korkırnılı. Onun bahtsız h:ılkıııı Sumg:ını'ı:ı, Hankcndi'ndc doğram dob'Taın do_i\r:ırhırkcn dilini nıtanlard:ın korknuh. Halil Rıza, kıvılcım ıaşırnn mı s ra la rını .\nupa scm:ılorına gündcrip. . boşuna:

" Litva bah ıiı•a r irniş .. kanı sel sel aba ela . . . Avrupayı si l keled i bağrıml:ın çıkan sc<hı" dc mı ş . Lm·oıwa Anup;ıyı sıl­ _ kel er, ayağa kaldırır. Çiinkii '' da onbr .ı.� lıı l-lınstı\"an1 Onun k:ını. Hımıı -

�� Azerbaycan halkının halkının k:ıııı. ı•nunkinin on k:ııı. ;·iiz kaıı l a z · kı lul )mın l kü n ü l; r:ııı1;1z! kaldı :ıy:ıf�:ı silkck\";;nıcz, da, Avrupayı Müslüman'dırl Onun h a lk ı n ı n abn k:ııu � liısliıın:ın kaıudır!

la aksa

l l)l)


"Ben Azerbaycan'ım!" diı•or rn, ne rapacaksa, kendisi yapacak! Ah, Halil Rıza! Ah, vatan delisi! Senin gibi ben de kime kızsam?

" Halil Rı7.a 7jndanda.. Sevit Tahir Abbas da Gan dolanıbdır.. susuyor, ·dağ volkanı olsa da Etibann kollan paslı zencir taşıyor Rahim Ga?.i göksünde zelzeleler taşıyor l\khmct Tehıekin'i kemirir yüz canavar, Görürkr ölmeyip, yoh .. hele yan caru var" desen de, sesini kimin du­ yacağını sanıyorsun? Tek başına olarun imdadına kim koşar? Çığlığını kim duyar?Bırak Baıı'ıı Halilim! Akif'imin, "O tek dişi kalmış canavarl" dedij\i Avrupa 'nın sicili kanlı, duymaz seni. " Mekıcpli Larisa'run çantası kan içinde, Emredivor Moskova. "Yaşa bu dilsiz biçimde!''

İşte mesele bu. Sadece karuru döken Moskova değil, medeni Avrupa'sı, ABD'si de aynı şeyi isti)m:" Yaşa bu dilsiz biçim�e!"

İşin en acı yanı, başındaki satılmış yöneticilerin de bu emre uygun yaş;ı­ oyor senin halkını.Düşman belli! Şimşek olup çakan mısralannla, "Hakkı,

adaleti çiğneyenleri!'', " Kul yürekli ağalan!'', " ÇakaUar sürüsünü!" ata· bilirsen halkırun başından, isterse silkelcnmesin, ayağa kalkmasın Avrupa. Yanacaklan cehennemin dibine kadar sussunlar. Keneli işinizi kendiniz gö·

receksiniz.Başı kesilen babalann, yakılan çocukların, ır?.ına geçilen Azer­

baycan kızlannın, kalbi, böbreği sökülüp satılan Azerbaycan canlannın hesabını kendiniz soracaksınız.Moskof'un madalyalı çanak yala)1alarını

yakalanndan tutup yedi kat yerin dibine çaldığınızda, "Ayak to?.una dcj\·

mez generaller sürüsü"nü de, "Kan denizi yaraonış amiraUer sürüsü"nü ele venmiş olacaksınız. · " Sana böhcan attılar "Kommonist" gazetesinden Maskelenmiş, sarınmış bir iblis gazetesinden

Elli manat rüşvet aldın, ye, boğmalan, geber, öl

Gebcrmcscn, o rüşveti şahha�.arla yan böl! Hcnrik Borovik ile

Belyaycv'le böl!

Madalyalı uşaklar!

Rüşvcthorlar! Ermeni diasporasırun satın aldığı alçaklar!" dediğin satılmışlar başın-

dan defolduğu gün bayramııuz olacak. " Şık giyimli,

taptaze kostümlü melunlardan

İmansızlan, gansı?.lan metheden alçaklardan

MC7.ar taşlarına kadar her şeyi satan

Uyakao, gayreti, evi-eşiği, Atasının ruhunu, azmini, gururunu Babasının kabrini, kemiklerini, Boş kafa tasını satanlar'' dan, "Tabancası elinde kesti yo l kcnannı


Nişan aldı halkının mordini, �u.çaı:,�nı

Hocalı'ya, Şuşa'ya didcrginlcr ak ın ı

Bu a kı nı görünce, döktü ka�-kabağını Gelme kurşunlarım(" d iyerek kaçgınların sıgınmasını durdurup, düş· manı sevindiren "Adı Müslüman!"olanlardan kurnıldugıınuz ı.oiin bay ram ı ­ nız olacak . fu.crbayc�n'ın mcrr oı:,'lllları mücade le meydanında vur u şu rken . yan gelip yamndan, l van - H ran ı katillerine diz çiiküp, çanak ruı:ı nlardan kurtulmak gerek önce. O zaman lvan-1-l r:ını, :'>lösı·ö- � l isıer işbirlii(ini se­ nin cesur evlatlarının yu mr ukla rı da rmadağı ıı edecek .

" Şimdi kürsülerde gör Vatan gurumsagını Odlu nutka çevirmiş Murdar bağırsağın ı !" dediğin alçaklann, hu halkın b:ı ş ın a nııısallaı oldu· ğu güne l:ınct olsun! Bunlar hainlik y:ıpmasa, b unlar soım"'a, bun la r h·on · Hranı katillerinin maşası olmasa hol k ın böyk sdil ıılur muydu? Ey sen, içte toprağı satan, cephede si l ahın ı oııp teslim ol:ın :ılçokı Hol kın yakasından düş artık. Sen düşrüı:,>ii n an, h·an'ı, Hronı'ı, llus h 'ıı, ı\ liııcront'ı, Hans'ı, Yakop'u da düşccektir.Yurrsuz Erm eni senin '"�·emle yıırılu halkı· run yurdunu çala çala, onu yurdu n el kotlar kı"ıııııa sıkışıırnrndı mı? :\los­ kova emretti, sen verelin! Ermeni de kondu! Eril"an H anlı)!ı Türk"ün �elin otağı iken Moskova ile el ele ı•erip. H:ıçadur�·an k:ilirini h:ıçıyfa bu kursal otağa sokmadın mı? Laneı olsun senin ıloğduğu n ı-:ü ne! .. - Çayın soğudu üsıaı! diye ikaz etli ıekrar :\z:ıı lıeı· ı·e derin düşüncele­ rin ufkunda gezintiye çıka n Halil Rıza: - Kusura bakma, daldım bi raz! dcı·ip. cebinden ç ı ka rdığı .Iireı şekeri ç.ıyına atıp, karıştırd ı ve yine b ak ışlan cod.hlen ı-:clip ı-:cçeıı insanlarda ol· duğu halde dalgın d algı n bakmayo boşladı.


!Vl1Jt1I bir tJn1_yaşıytJn1z}JiJı!Y'!Y' litnım KıZJI ftJlltJllt/nn ptn(tti t1!t111da olmamız.t1 bak­

fN'!Jtp, lilnk t� makineli ti!fek namlıt!annm ım111dt1 , ürperticit,•mıi11 ıo/,1It1111dt1, hı•ık1111l11n karanilğın bağmm del•ıı alt; kiimelıri11i11 b"lında /ek yürok olm11r, az.tJl/Jğ111 11/ı'betiııi /11lt90t11Z: Az.trbf9'"" 'm biiliin !,f!YNllı; 111Jm11J/11 ıeı11r, ol,11!-hz.lan hir tJradtJ. . .

Azaılık meydanında, aralık 1 988 mitinginin hatırasına düzenlenen mi ringe Azat beyle birlikte gazeıeci Paşa Karab�lı da kaıılmıştı.Ebulfcz ıııu· allim hakkında gazetelerde: çıkan yazılan okuyan Paşa Karnbağlı, onun hakkında daha fazla bilgi edinmek için uğraşırken, Azat beyden mitin dü­ zenleneceğini öğrenince o nunlu giımişti hemen. Ebulfez beyin kon u ş m a }'apac:ığı kürsüye yaklaşıyorlardı ki, Gökçe: dede, Halil Rıza, Azer bey, Arn bala, Çilenay ve di�r gençlerle karşılaştı ve hep birlikte kürsüye yakın lıir ı•crde durup Ebulfez Elçibey'i dinlemeye başladılar: " - Azerbaycan halkı l 950'nci yıllara kadar yok olmak arefesindeydi. Türk atasözüdür, " Zalimin zulmü varsa, sevenin de Allah'ı var" Bizim halkın da Allah'ı var. Dünyaya bildirildi ki, Da�lık Karabağ Azcrbaycan'ııı ıoprağıdı r. Kendisi her şeyi halledecek. Biz çok eziyetler çekmişiz. Bnzl'ıı otun üstünde yatmışız. Her yerde izlc:nrnişiz, incitilrnişiz. Hangi eve ,ı:iısck o evin halkını incitmişlerdir. Dün başbakan Vezirov'la giirüşrüğümü�.,ı.­ ona dedim ki, "Biz vatan u�unda, siz kariyer uğrunda vuruşuyorsunuz. Şimdiki faaliyetlerimiz Karabağ üzerinedir. l .açın'ı kuvvetlendirdik. 202


iiç giindiir çarpışmalar ol111·or. i'.ı ını l l:ıla\':ın ılİ\'<or kı. 1ı11 ı ınn· l..açın'ı alıp, �onra l..:�rahağ'a s:ıldır! nalll'llık. <,:üııkii· l .ıçııı ·ı..:arnlı:ıf:'ııı bpı sıllır.l\unu hız ıle lıılıyonız.l •ıçın 1..: :ırnl ı:ığ'ııı l"' "'"lır "'' l:ıçııı'ı ı ınl:ır;ı ,·,·r­ l mcyece�iz.'liıprn kı:ın pay olmaz! � loskı ıl':ı ı Lı ı:ını:ıııı,·n 1 '.rıııl'llikr<· hiz­ Or:ı<ln

met ediyor. l'ransa onl:ır:ı lıizıııcı nli�·or. Hiiııiıı lı:ııılı ıl<·<•lcılcr Enııcııikr,· hizmcl ediyorlar. Peki hiç dli�l'ıı u.tlinii:ıı: mli ni�·t.· � Bizi i�t.· ma�tlur olın;m111.:ı mğmcn giirnıii�·orlar. c;ünkii ılin ı:ı:ı"""" .ı,. h:m·k,·ı nlı\'lırl:ır. llıır:ııl:ı lıır

ilginç nnkıa ıl:ıh:ı var.Bize karşı scı',�ıkncn lı11 ıl:1<r:ıııı�ı:ı ı;cııı llaıı, lıcnı ılc batının politik ol:ır:ık karşı ıılıluf:ıı koıııünisı Rı"ı·:ı lıırlikı,· lı:ın·keı cıl1< 1 1 r (ar. Ynni ılenıokr:ıt g<·�·incııkri ılc, kıııııüııisılcn ı l c '' � l iislıiııı:ıııl:ır:ı geldi mi aynı dii�nı:ıncn l:\\'rı 1:1kını yurbr. Bi...: i mlı: Erıuc.:nık·r :ır:ı�ınd;ı ıt.·rcıh !'.()� konusu olunca, l �rmenilerı ıuı ıın ıl'l:ır. llıı l lırısı ı\':ııılık ı.ı:ıssıılıu ı lq::ıı ık· nedir? Yani tercih 1 l ı ıisıiy:uılık ıl<· i\liislüın.ııılık :ır.ısııııl:ı ı ıluııcı l lırısııl':ın· ları tutuyorlar. l lırisıiyan haksız olsa ıl:ı. İ�ı,· � l iısliıııı:ıııl:ırııı :ınlıııl:ın ı;ııııu görmüyorlar! Siiziinı şu ki, hu ıııür:ıddnlc

bizinl ıck sil11hmnz dcmokr:t!<ııdır. Yanı dnnokr:ı-.ıu �:l\·umır,ak :-ıt.· :-ıııni -

7.i duvurabilir, bdki, uzak hir i h ı inı:ıl ı ıl>:ı ıl:ı <·:ınlı111 :ıbt.ılıri,." Bu konuşın:ııl:ııı birkaç gün snıır:ı. 'il'l'liıl ( 'IH'J nlııııl:ı, .h:ııllık 1 11nıl:ı nındaki mitingde �"ıpııf�ı kı ınuşın:ı)· ı ıl:ı k:ıı·ırııı:ıılı .� ·''<'l<'l'İ l..: :ır.ılı:ıf:lı. S:ııl,·

ce o

clc�I. ıney,laıııl:ıki lıiııknn· ki�i :ııl,·ı:ı ııl'frskrını ı ııı:ır:ık .lıııl11 url:ırılı

Elçibcı•i:

- Aziz garılaşl:ır, bacılar! llıır:ııl:ı ""' lwr �nıl,·ıı lı:ıhwıliwnıı n· iilk,·

de işlerin ı;ılişini siz scımck

�·ok

ivi hilivıırsııııuz. lh-ıı kıs:ır:ı lıırkaı· 1 11,·sdnkıı lı:ıh

1 >:ıglık kır:ıh••.L: 'ıl:ıkı <'.111n·ıi olıluf:ıı gii>i bilesiniz.Beş ı..>iinden heri lll'lı "'' N<n·ı' 1'l'n·ı '1 1\' l..:.ır:ılı:ıf:'d:11·11. l kııl:ı isıiyorunı.

İsı iyoı:ııın kı,

biirokrnsi ceıırnaıı h:ıılıliıııl<·n foı.l:ı h:ı,kı :ılıııııl:ı 111111\'ıır.,\kıd:ıııd:ı ıupl:ııı­ mak mümkün ıll'ğil. 1'.liı iıı.� r:ıpııı:ık, rnmııııi ıll'l·ı ı,·ıı kı ımı�ııı:ık ı·.ıs:ık.

eli halkın irndesinin k:ırşısınıl:ı

::>im

bir:ız ı·ııınıış:ıı ııışl.ır. . \1 1'1<'•1 1 1.ıkıi 1111ı ıııglnı nin tesiri neticesinde l'iiııeti,·ilcr d - :ıl'akl:ırıııı ı,,,,., l'ıf:ışıırını�loır1 .\L:d:ıııı'd:ı.

Berdc'ıln mitingler nl;lıı. ::;uş:ı'ıl:ı miı-iııg ı ılıln . . \gırlık. ılnı ıll'rnlnlir� l ;ere nöbetçi yerlerine giıLik. l..:iil'iiıı kcıı:ınıııl:ı :\1 i l : ·niıı dl'lıı:ıııl:ırı gilzriıhik yapıyorlar. ı\ına bu giizciilcrin, l · I 1 S ı·:ışıııd:ı .ı.:<·ııı·krııı dkrinıl<· l';ılı:ı. sopa, balta varılır. Bunıı giirım·k çıık :ıgırılıı" 1 l:ılkı hu ıclıl giiıw s:ıl:ııı gii · nahknrları bilil·orsunıız. Vaıınııı t ı ıpı�ıf:ı ııgnııııl:ı, :ıild,·rııı ıı:ıımısu ıı.L:nınd:ı

gece nöbet ruİanl:ım bir kuş ıiif,·gi ık ı·,·rınirı ırl:ır. 1 l:ııı.ı h:ıZ<·n ,lıl'ıırbr ki, siz AHC üyesisiniz, niilll'ı ıuını:ıı·ııı. gii1<·iihık ı :ıpııı:ırnı. l ı:ışk:ıl:ırı gdır, . gözcülük yaparlar. Hu ins:ınl:ır lı:ış:ı ıhı�ıııiin ırl:ıı· kı, ııiih<"ıı·ılcr ıınl:ırııı :ıılt _ çocuklnnnı koruyor, ıınl:ırın k:ıpı>-ını lwkli\'llr. N,· ılin·sııı hıı ın:ıngıııbr:ı ki, AzerbRycaıı halkına rdıhl'rlık \':l('ll'ı ırl.u·' l ;<'11\i<T ı·ok st·ı·ınil'lırl:ırdı kı,

ell�de snpn da olsa ı•:ıı:ın lwkçiligiıııl<· ılunıp. ısı,·ııil<·ıı silahın k:ırş,.ın:ı çıkabilirler. Bu çncuklarıl:ı 1':11:111 '"' ıııillt·ı g:ırl'l· ı ı \ı ık gii\hiıliır. i\krlıuın Hudu Memmeılov'ıııı hir siizii :ıklıııı:ı �dıli. < ı lıir ,- :ıkiı 1..::ır.ılı:ığ':ı gııtıği ı ı ­ de eli sopalı b i r ço'u.�:ı rnsı l:ınıış. ıın:ı:"'l\ur:ıd:ı niy<' sop:ıl'l:ı ıhırnıuşsıııfr" diye sormuş. <;ncuk d"·nlİş ki: · · n:m11ısmn11 ,.,. ıopr;t,L!ın\1 koruyıınını!" lıir knlnk· :ıııl:ııın ır,lu. l ;nçrk Rahmetli bunu her z:ıın:ııı ı·ok hiinik .

.�i l \


cen de, ağır kederdir, ama düşünüyorsun ki, 1 4- 1 5 yaşında çocuklar dur­ muşlar vatan bekçiliğinde. Bak, bu gayretin önünde baş eğiyoruz. Bizim evlatlarımızın o gayreti gelecekte bağımsız Azerbaycan gayretinin öncü filizlcridir.. Paşa Karabağlı )'31Unda durmakta olan Azat beye dönerek: - İyi ki bizim çocuklarımızda bu gayetli çocuklar arasında Azaıl dedi - Evce, iyi ki! Ebulfez bey konuşmaya devam edince susup dinlediler: - Şimdi son hadiselere geçelim. Ben sizi çok yormak istemiyorum. Kaç saattir ki, ayak üste durup bizi dikkatle dinliyorsunuz. Amerika'da, Fransa'da tahlil eonişler ki, demokratik harekatta Azerbaycan, Sovyet ittifakında ön s1r2ya çıkmıştır. Bir hafta evvel İngiliz·sefuliğinin delegesi benimle sohbe­ tinde harekaanuza verilen bu değerlendirmeyi tastikledi. Ona bürün Azer­ bavcan demokratik harekatının ıa.rihi sahnelerinden bahsettim. O dedi ki, fe�omen bir harekettir, bunu öğremek lazımdır ki, 'bakalım bunun kökleri nerededir. Ona dedim ki, onun kökleri Azerbaycan halkının kalbinde ve onun tarihindedir.Azerbaycan halkı büyük halkın. Böyle dediğimiz zaman bazıları diyordu ki, yahu özünüz özünüze vurulmuşsunuz., kendi kendinizi çok beyenmişsiniz, bu milleri ne çok övüyorsunuz. Bir çok dosrumuzun yüreğinden bu "Özüne şüphe!" hissini biz ha.Ja silebilmeclik. Biz bu halkın büı.\iklüğünü her zaman görmüşüz., ama başkalarını, herkesi inandırmak zordur. Bu günlerde Japonya'da kompirürle yapılan dünya halklanrun psi­ kolojisini tahlil araşmmasında, vaıanperverlikde Azerbaycanlılar birinci s1r2da geliyorlar. Bi7.im bu vatanperverliğimiz doğru yönlendirilmelidir. Halkınuzın umumiyetle birlik olması, tek maksada doğru bir arada gitmesi için az işgörülmemiştir. Dediğimiz gibi bürün harekat aşağıdandır, bürün harekat sizden, işçi, köylü, calebe, gençler ve aydınlardan başlanuşm. Ancak artık hükümüc de bu harekete müsbct meyleımelidir.İlçelerde ilçe katipleri hili şahsi menfaatlerine göre hareket edip, halkı bölmekle meşgul olur­ larsa, yerlerinde kalamayacaklar. Kim halkla birleşirse, halkın menfaatini müdafaa ederse biz onlarla birlikte adım atacağız. Bizim mücadelemiz de­ mokratik ve milli birlik mücadelesidir. Bizi bu mücadeleden uzaklaştırmak isteyen hiç kimseye imkan vermeyeceğiz.Ben yüzümü, nasıl diyorlar, maddi cihetten imkanlı adamlara dönüp diyorum: hıili geç değil. Halkınıza yakın gelirı, ona el rurun. Ben bu sohbeti bölmek istemiyorum. Gerçekten de mil­ yarlar üsründe orurup, halkın bu faciasını görmemek değil insafsızlık, ma­ nevi cinayettir. Bu adamlar Firavun hayatı yaşadıklan halde, düşünmüyorlar ki, bizim 60-70 bin evsiz-eşiksiz, yağışın, kann altında yaşayan aç-yalavan kaçgınımız var. Peki bunu düşünmeleri gerekmiyor mu? Bunlar düşünmü­ yorlar nu ki, Karabağ bir od halkasının içinde yanıyor? Herkes öz tarafında yatıyor, uyukluyor, kendini kenarda tutuyor. Ben onlara bir daha çağrıda bulunuyorum : sonra geç olabilir; bu halkın intikamından cok kurtarmak o zaman bazıları için gerçekten,de zor olabilirlBiz çok ağır, çok güçlü ve yaramaz bir düşmanla karşı karşıya durmuşuz ki, onun arkasında, ondan daha yaramazı durmuş. Biz bunu hatırdan çıkarmamalıyız. Bu yüzden de 204


burada halkı cu�uriycti öyle birleşti rmeli yiz ki, mille ti mizi bir araya öyle . yığmalıyız ki, duşmanla karşı karşı ya mücadele edebilsin ve ancak o du­ rumda biz galip gelebiliriz . Şimeli mücadeleni n ikinci merhalesi, başka şekli başlıyor ki, biz bu nda n da galip çıkmalıyı z . Her hald e buna ümielimiz ve imkanımız vardır, b aşka _i htimalimiz de yoktu r.Son zamanlarda elinle ilgili bazı sohbetler yapılıyor. iki söz benim çok hoş uma gidiyor ''e her za ma n bunu aklımda ruruyorum. Birincisi, ezanda söylcnirnr: "Hav'\·e alcl hani! ' ameli" Yani " siz, ey insanlar, hayır işe acele edin, koŞun, ha�ı� işi gör mek te birbirini zle yarışı n ." Siz hayra acele edi niz. Siz hayra gelmişs ini z. Her zaman uğurunuza h ayı r çıksın, gardaşlar! ikincisi, "Er-hubbul \•aıan min d iman". Yani, " Vatan sevgisi imandandır." Tanrı sizi bu i mandan etmesin! Sağ olu n , çok sağ olun!" Susamıştı. Kürsüdeki bardağı alıp bi r yudum içti.Gazeteci: - Müthiş!cliye söylendi, Muallim beyi tanımakra bu kadar geç kaldığı ma yaruyorurn . - Daha çok yanacaksın! diye karınlık vereli /\zat bev. Ebulfez Elçibey sözüne devam etti: " Aziz beyler, hanı mlar! Aze rbaycan toprağı ugrunda son <lamla ka­ nımıza kadar çarpışacağız. Topra ktan pay olmaz! Vatan mukaddestir. .•

·

Halkın gücü büyük şeydir. Biz bu günkü derdimizi unutup, yann yeni

bir dert bekliyoruz . Ermenilerden kaçan binlerce kaçgınımı z \'ar. Kimse onlann sayısını tam bilmiyor. Ölenlerin sayısını bilmiyoruz. Karabağ'da durum ağırd ı r. Daha önce deci.iğim gibi, hiç vakit kaybc unedc n müdafaa cemi\·eti kurma­ lıyız. Hük üme t seyirci kalırsa h alkın kendisi kendisini koruyacakar. Şu bilin si n ki, A ze rbayca n ıoprağı uğrunda son damla karnınıza kadar vuruşacağız. Karabağ'a uzanan eller kesilmeli, ona bakan gözler çıkarılmalıdı r. . Gardaşlar! Bacılar! Bize brşı düşma n lık Yar. l lçelcrde halkı biilnıcyc ça· lışıyorlar. B u nu hal kın birliği nden korkanlar yapı yur. Biz Azerbayca n halkı­ nın kul, köle vaziyetinden kurtarma�·· çalışıyoruz.En büyük dertlerimizden biri başı mızı kanştırnıı, bizi demokratik mücadelemizden uzakbşıırmak, azatlık mücade le mizi zayı fl a t mak için çıkanlan Karnhağ p roble mid i r. işi daha da zorlaşarmak, ba şı mızı daha fazla mcşı,'lll etmek için l\ loskoYa her gün yeni bir kara r çıkanyor. Karabağ problemini, i\zcrbaycon Halk Cephesinin ken disi, halkıyla birlikte halledecektir. Biz çeşitli güçleri dikknıc alıyoru z . Millet gözlerinin ışığını ıck insan gibi Karnbağ\ı salma�dır. Ge­ rekirse hepimiz oraya gitnıeliyiz. Tale p ediyoru1. ki, l\·loskm·a'dan atanan· lar lağvedilsin.Sovyetlerin ülkem izde k i askeri geçici ohırak Azcrbaycan':ı verilsin. Sonra yeri rti yavaş yavaş ı\zerbaycan'ın d.ıhili güç leri abın. Halk Cephesi bu mesel eyi kendi lizerine alacakıır. Prof:_'Tllm ında ,·azılmıştır ki, Azerbaycan Halk Cephes i, d,-vle t \'C hakimiyeı organları ii ze ri ııde nezaret edecektir. Bunun y anl ış lığı nerededir? Azcrb:wcan'ın bütün yer :ıltı ve �·c­ rtlstü servetleri Azerbaycan halkınındır. Hiç kimse buna el koyam az . Canım beyler, hanımlar! �u mevcut hükriimct bu meseleyi çözemez . .

.:!05


Çünkü o öz vacandaşını koruyamıyor. Halbuki devletin en büyük vasfı vaıandaşının hukukunu korumasıdır. Ama Moskova'nın kuklası olan bu

hükümec binlerce varandaşını haksızlığının, adaletsizliğin kucağına atmıştır. Bu durumda kaçgınlanmızın haline ne çare bulacaktır? Bu gün Ermeniler­ den kaçan insanlanmıza yardımı Azerbaycan halkı kendi gücü ile yapmak­ tadır. Ben bürün gardaş ve bacılanmızdan rica ediyorum, bu yardımlarınız yanın kalmasın. Kaçgınbnn bir kısmına kötü de olsa ve yer temin ediliyor ama çoğu açıkı:a. Yardımınızı, gücünüzü biı: daha toplayın. Yani bu Al­ lah yoluna gidecek emeli biı: daha yapın ki, bizim kaçgın bacı ve gardaş­ lanmızdan rahatsızlığımız bitsin. Onlann çocuklannı, ailelerini, kimsesiz, aç, çıplak görmeyelim. Buna beş, on insanın gücü yetmiyor. Biı: daha hep birlikce gücümüzü, imkanımızı toplayalım ki, belki onlan günlük ekmeğe muhraç kalma derdinden kurtaralım.Öyle dinliyorsunuz ki, kendimden geçiyorum. Bilmiyorum, nasıl kabul edeceksiniz, biı: gardaş gibi, bir oğul gibi , biı: dosc gibi, bir ricamı size ileteceğim: Azerbaycan Halk Cephesine olan ümidinizi hiçbir zaman kaybetmeyin. Hepimiz birlik halende Halk Cephesini muhafaza edelim. Bu bizim halkın mukaddes emelidir. Birbi­ rimize karşı muhabbet besleyelim. Gruplar arasında geçimsizlik olmasın yani. Biri bu cemiyette, biri o cemiyette birbirlerini kinle, nefretle lanetli­ yorlar. Çok acele karalamaya çalışmayın. Yolumuz daha uzakar. Yolumuz milli istiklale gidiyor. Gelin miicadele binasının temelini öyle saf, öyle temiz kuralım ki, gelecek nesillerimiz eziyet çekmesin. Bir yıl bundan evvel her gün, her an üstümüze darbeler geliyor, uzaktan canklann, uçaklann gürültüsü duyuluyordu.Moskova'nın buyruğuyla tanklar, toplar

bizi muhasaraya aldılar. Arak Azerbaycan kavga meydanına çevriliyordu. Kadınlanmız, kızlanmız korkmadan canklarla karşı karşıya durdular. Bu Azerbaycan halkının tarihinde büyük kahramanlık sayfasıydı. Onu da şe­ refle yazdı.Sonra zama zaman meydan daralmaya başladı. Gitgide tefrikalar çoğaldı. Düşman her zaman tefrika salarak bizi parçalamış, bir-birimizden ayırmış ve gücümüzü zayıflatmıştır. Yine aynı usulden, metottan istifade edildi. Yine bu meydan hakkında iftiralar başladı . Kimine "Humeynicil",

kimine "Pantürkist!", kimine, " Eksremiscl" dediler. Sünni-Şii davası çı­ kardılar. Daha neler demediler? "Neşehorlarl", " Hırsızlar!", "Holiganlar!" Bunlar halkın evlatlannın adına vuruluyordu. Bir iftirayı diğer iftira kova­ lıyordu. Kim halkın hakkında konuşmak, doğruyu söylemek istiyorsa, o saat ona bir kara leke yakılıyordu. Sonunda bunlardan bir şey çıkmadı. O ?.aman dediler ki, meydan kirleniyor. Temizleyelim dedik, temizlemeye de izin vermediler. Ve en sonunda yaramazcasına, ikiyüzlülükle bildirdiler ki, güya askerler meydanı cemizliyorlar. Güya askerler bunu halkın iyiliğine yapıyorlar. O zaman bizim arkadaşlardan biri dedi ki, " Eğer gerçek ten de meydan kirli ve karanıiria gerekiyorsa, bütün imperya ve Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliği çirkefin içindedir, onu bu çirkeften kim temlizleye­ cek? Sonra ferman .verdiler ki, bu meydan dövüls ün, sövülsün, dağıalsın ve mahvedilsin! Darbeler, korkular başladı ve dördünden, beşine geçen gece ( 1 988 Kasımın dördünden, beşine ) tankla.nn muhasarasında çok a:ı, 2116


yüz- iki yüz insan kaldı.Bu vaıanperverlere karşı on ve<li binlik bir ordu bu meydana gönderildi. Bu faciayı hazırlaı•anlar, Azerbarcan halkının kaderine kalem çekmek istediler. Sonra da takipler ve hapsler başladı. Muhakkak ki, çoğunuz rahuı bacı-gardaşlannız, gohum-akrabalarınız bu rakiplerin ıadını duymuşrur! Daha sonra da uzun süreli bir korkunna, sindirme, ıch<liı başladı.İnsanları korkutmakla, elcrneğe, açlığa mahkum c<lerck boğmak istediler. Ancak bu yöneticiler bilmediler ki, Azerbaycan halkının demokratik ruhunu böde · kırmal< olmaz. Ve bu yüzden de haksız sö�·lcnrnemiştir ki: " Zulmün ıopu var, güllesi var, kalesi \'arsa, Hakkında bükülmez kolu, dönmez )'İiZÜ vardır." Ve gerçekten de hakkın kolu bükülmedi, )'İizü dönmedi. Sonunda bas­ kılar.ı rağmen demokraıik harekat Mart-Nisan aylarında zaman zaman baş kaldırmaya başladı. Arak yeni bir merhalede meydana çıkmalıydık. Bu hal­ kın kudreıi var, milletin kudreıi var, bürük gücü var, ancak bu halkın ıeşki­ laa yokrur. Halle ıeşkilatlanmalıdır. Bu meselesi önceden me\'Clana çıkrnışu. Ancak bir türlü bunun usulünü bulamıyorduk. İlk zamanlarda, "Çanlıbel", , Hvarlık", Aşık Elesker, , Ozan", " reraklci", gibi cemiyetler. üniver.:;ite­ de de " Yurt" birliği kuruldu. Bütün bu cemiyetler ,-e birlikler halkımızın teşkilatlanmal< uğrunda yapağı mücadele idi. Nihayeı mart ayında birkaç arkadaşımız Halk Cephesinin ilk ıeşk.ilaı formasında binasını kurdu \'C son­ ra Mayıs ayında yeniden meydan harekao başladı. Bu seier meydan hare­ kaanda· Birlik cemiyeıi ve ıecrübel.i gençlerim.iz iaal rol omadılar. AH C mitingler düzenlemeye başladı. Nasıl derler, sükut buzu kuruldu, katar yola düştü. Elbeııe AHC'nin noksanları çoknır, ama bugün biz noksan­ lardan konuşmayacağız. AHC'nin gücü halktadır ve ancak halka dayanı­ yor. AHC'nin fikri şudur ki;l -Azerbarcan'ın nıüsıakil ordusu olmalıJır.2Azerbaycan'ın hazinesi, bankası olmahdır.3-Azerbaycan dış işkri bakanlığı müsıakil ve serbest olrnahdır ve ı\zcrbavcan istediği devletlerle anlaşm:ılar yapmalıdır.Ve Cenubi Azc.rbaycanla Şiı�ali Azcrlı;ycan arasında sınırların kalclınlrnası için Rusya ve Iranla yapılmış geçmiş anlaşmalar, SO\')'Ct Hükü­ metinin İranla yapağı tek taraAı anlaşmalar lağ\·cdilıncl.id.ir. 4-:\zerbaycan egemen devletıir. O başka devletler ıarafından tanınmalı, bağımsızlığının remzi olan par.ısını basmalıdır." Ebulfez beyin bu sözleri çılgınca alkışlanırken o de,·am etti: " Bütün gelecek planlarımız hakkımla muhakkak biLiyorı;unuz. başka neleri sayabiliriz?Azerbaycan'ın iktisadi egemeni.iğini cl�le etmesi ,.e gelecekte Azerbaycan'da . . seçimlerin tam demokratik şarıhırda, kanunlar csasıııda hayata gcçırıl­ bun­ şimdilik planlarımız mesi uğrunda mücadele ediyoruz. Ünümüzdeki lardı r. Belirmıeliyinı ki, bu lı:ırckatıa ı\l-IC'yi, �ahsen benim kendimi ,k· sevindiren bir şey var ki, ana-bacılarımızın ,\cınokraıık harcbııa �·ok faal rol oynamalandır. Onlar harc:kaumızın ka�.ımlnıası uf.'l'ıında. canlarından geçmeye hazırdırlar. Ben bütünlükle Azerbaycan .�a.�lıı.�ıııın. oz. hukuk�ınu müdafaasına kalkağını ve Azerba\'can k:tdınının ozunu mudala:ı cenııy<"·

u

"

u

"

21)7


tinin kurulduğunu beliranekle bu kadınlanmızın karşısında baş eğiyorum. Bugün şunu da söylemeliyim ki, dış ülkelerde bize karşı fitneler hazırlanı­ yor, yani Ermeni diasporası, Asala ve başkaları birleşip, halkımızı demokra­ tik hareketten uzaklaştırmak, fikrimizi saptırmak istiyorlar. Biz daha önce söylemişiz, yine de söylüyoruz. Azerbaycan halkını demokratik harekeııen döndürmek mümkün değil ve buna çalışanlar halk düşmanlandır. Bunu bürün dünyaya ilan ediyoruz. Büyük demokratik harekeı öz etrafında çeşitli sınıftı, fikirli cemiyeıleri ıoplayabilir. AHC kendi etrafında dincileri, sosyal demokraılan da, cumhu­ riyetçileri de ve başka her çeşit partileri de birleştirebilir. Yeter ki o partiler beşeriyetin ıerakki ruhuna, Azerbaycan halkırun demokratik hareketine zıt olmasın. Azerbaycan halkının demokratik iradesine zıı olmayan her parti kurulabilir ve AHC ile birlikte mücadele yürütebilir. Ben bu mücadeleye iştirak edenlerin adlarını saysam sabaha kadar bitmez. Bu milletin hare­ ketidir. Herkes elinden gelini esirgememelidir. Bugün demokratik harekat uğrunda meydanlarda mücadele ettiğimiz bir sırada, vaC3rurruzın büyük bö­ lümünde, Dağlık Karabağ'da şu anda harbi harbi gerginlik ve hatta ölüm halleri var ve orada hili mücadele oluyor. Bugün, mübarizlerin bir kısmı buradadır. Ben bu miting adına, onlara kahramanlıklan için minnettarlığı­ mı bildiriyorum ki, Azerbaycan halkı öz toprağını, yani Karabağ'ı kanuni şekilde idare edecektir. Hiç kimsenin buna engel olmaya imkanı olmaya­ cak.. Dünyaya ilan etmişiz, herkes de bunu biliyor ki, AHC, Azerbaycan halkuun adına bildirmiş ki, Karabağ'ın kaderini ancak Azerbaycan halkı halledecektir. Ona kimse el uzatamaz.O bizimdir.Ben miting adına, bütün Karabağ eline, bütün cemaaıa, o siperlerde yatan bürün gardaşlanrruza, yollarda duran yoldaşlarunıza rninnettarlığırru bildiriyorum! Onlar da bu ağır zamanlarda ruhen bir olduğumuzu, bu yolda caruıruzı da her daki­ ka teslim eaneğe hazır olduğumuzu bildiriyorum.Bugün bize, Kınm'dan, Tacarisıan'dan, Başkırdisıan'dan, Ort2asya'dan, muhtelif Türk Cumhuri­ yeılerinden misafirler gelmiş. Azerbaycan'da " Ana dili" cemiyetinin isti­ şaresi ı•apılıyor. Onlar da bu mitinge iştirak ediyorlar. Ana Dili Cemiyeti, bütiin Türk halklaruu birliğe çağınyor. Şimdi gelin misafirlerimize de, başka konuşmacılara da söz verelim . . . Konuşmalar güneş baap, akşam oluncaya kadar devam etti. Güneş ba­ tıp, akşam ezanı vakti girince Haydar dayı ve gençler abdesı alıp, meydanın bir köşesinde, yere serdikleri gazeıeler, palıolar üzerinde namaz kılmaya başladılar.Meydandaki insanlar alışık olmadıkları bu durumu gözyaşları içinde izlediler. Çoğu namazı bilmediğinden, onların kıyamını, kıraaanı, rükusunu, secdesini selam verişlerini ve ellerini kaldınp her birlikte dua edişlerini büyük bir merak içinde seyrerti.ler. Sıra duaya gelince Gökçe de­ denin yüksek sesle: " Ya Rabbi bizi kafirin zulmünden kurtar!" dileğine onlarda kaalıp, bir ağızdan, "Aminl"deyince meydan bir anda bu yakarışla inledi. Namazdan sonra, akşarillJl soğuğundan korunmak ve aydınlanmak düşüncesiyle meydanın değişik yerlerinde öbek öbek aıcşler yakıldı ve in­ sanlar bu ateşlerin başında ıoplarup sohbete başladılar. Ebulfez Muallim de 208


sırayla bir aıeş kümesinden, diğe rine gidiyor \'l:: orada ıopl an mış insaolarb sohbet ediyordu. Bu sohbetlerden b irinde, bir gencin bayrakla ilgili soru sorması üzerine: - Nasıl oldu ki, biz üç renkli bayrağı seçtik? diı·c sordu ve anl aı mava devam etti, kaç defa iza h eımişiz. Bu yüz yı lı n başİarında bizim babala;,­ mız o bayrağın ideyaları uğrunda mücadel eye başlamışlar. Sonra i mpe rya bunu yarım bırakmış. Şimdi bu yolu devam cııirmek la zı mdı r; ideolojisi de hazırdır, sadece, inkişaf ettirmek gerekir. Buna göre halkın birinci adımı özünü algılamasıdır. Türklüğün rem zi olan mavi ren k buna çağırıyor. Edc­ biyaorruz, musikimiz, milli ıe fckkürümüz buna doğru gidiyor. Yani bu yol çokran başlamışcır. Halil Rıza'nın şiirleri özünü tan ı mak bakımından bunu tasdik ediyor.. Ebulfez bey, Halil Rıza'dan bahsedi nce Paşa Karabaglı omuzuna do kunup: - Şarun meyda nlarda )'Ürüyor üstat! dedi. Azat bey gülerek araya girdi: - Bir bizim Paşamızın bir şeyden haberi yokmuş! Elçibey konuşmasını sürdürü nce kendi aralarında konuşmayı bırakıp onu dinlemeye başladılar: " Diyor ki Halil Rıza: " Ü lke yandı, va ıan yandı Gızıl pul tek hırdalanclı Devlet getti, var talandı O sahilde, bu sahilde Fuzuli bir gamlı neydi, Garasına kirrıle r deydi? O bir de mi gara geydi? O sahilde, bu sahilde Şebi hicran yanar canım Hem o tayda, hem bu rayda, Töker g:ın çeşın-i gir}•anı m Hem o tayda, hem bu tayda .." Bu özünü derk ermek demektir, yani geli n iizümüzü tanıyalım, biz ne­ yiz, kimiz? Sonra başka, başka yazıhır da var.bunlar bizi kendimizi tanımaya çağırıyor. Hepimiz bu fikirdeyiz, Ni zanıi'yi , r:uzu li 'yi okuduğu muz zaman da buna şahit oluyoruz. Bakın. zate n n b aı•rak da bunu gö�ıerir. H alkı n ruhunda bu var. Diğer renk kı rm ı zı, azaclıktır. ı\zaılık ha kk ı nda Ja diyor ki Halil Rıza: " Azatlığı

istemirem damcı-damcı, gram , gram

Kolumdaki bu zenciri gerek gıram, l(ıram, gıraın!" Bunlan söylemekle biz azaılıi(ı duyuyoruz, o na <1<>,i!;nı adım arıyoruz. . Ben burada yalnız Halil Rıza'<lan ınİ$al veriyorum, anıma �ks�rı şaırlm­ miz, Memmed Araz da, diğerleri de bu konud .ı yazıyorlar \'c hız ı bu ruha çağırıyorlar.. Bu sırada bir genç araya gi ri p:


- Halle Cephesi ne ı.aman kuruldu? diye sordu. - Azerbaycan Halle Cephesi, millet tehlikenin altında kaldığı zaman yarandı. Ermeni ülke}i dağıoyor, Kar.ıbağ dağılıyor, Moskova seyrediyor, hü­ kümet Moskova'nın ağzının içine bakıyor. Ülkedeki bu kadar asker, polis, özel güçler saldırılan önlemiyor, göz yumuyor, gizliden descek veriyordu. Halle ne yapabilirdi? Kendi başırun çaresine bakacako.Bu milletin kendisi coplandı, bir cephe ceşkil etti ki, kendisini korusun. Biz halkın içinden çık­ ok. Halkı koruyacağız. Ipce oynayan siyasetçilerden değiliz. Biz, Ermeni saldırganlardan kendimizi korumak için Halk Cephesini kurunca da im­ peryanın azgın güçleri dikildi karşımıza. Önce Ermeni'nin arkasında duran yaramaz iken, bu sefer açıkça yanında duran, ona açıkça destek verip yanın­ da yer alan yaramaı. oldu. Yani Moskova artık açıkça Ermeni'yi destekliyor. Dün arkasında durup, onu üzerimize kışkıroyordu, bugün onunla yan yana durmuş, dişlerini gıcırdatarak üzerimize geliyor. Meydanda toplanan, hal­ kımızın hakkını, hukukunu isteyen insanlarımıza eziyette bulunuyor. Bu meydanlarda yapoğı hakaretler insanlığa sığar mı? Askerler pisliği yere döküp, sorıra in­ sanlarımıı.ı yüzü koyun pisliğin üzerine yaorıyorlar. J.<ımıldadıklan zaman da başının, ayağırun yanına kurşunları boşaltıyorlar. insan hayvanlara bile böyle eziyet yapmaz. Alman edibi Goechc, " insan kendisine eziyet çektire­ ni i)i tanır!" demiştir. Biz de neredeyse iki asırdan beri bize eziyet eden bu düşmanı i)i tanıyoruz! O çok zalim, insafsız, gaddar bir düşmandır. Onu iyi tanımayanlar bu öfkemizin sebebini anlayamıyorlar. Onlar da bizim gibi bu eziyeti çekselerdi, sanırım bizden daha fazla düşmanlık du}•arlardı. Evet, meydanlarda in­ sanlık hakkını calep eden insanlanrruzı pislik içinde süründürüp, olmadık hakareti reva görüyorlar. Arkadaşl.anmızı götfuüp aç bırakıyorlar, soğuk yerlerde tutuyorlar, ağza almaktan utandığımız hakaretleri yapıyorlar. Bu yüzden biz istemiyoruz ki, gençlerimiz ezilsin, kaburgaları kırılsın, kollan kırıls�, başlan yanlsın. Unutmayın ki, bu, murdar, pis imperyarun ordusu­ dur. Ihtiyatlı olunmasını istediğim zaman korktuğumu söylüyorlar. Hayır, ben kormuyorum. Evlatlarunızın boş yere ezilmelerini istemiyorum. Bu korku değil. Bu kukla hükümeci, bu gaddar, vahşi orduyu ben iyi tanıyo­ rum. Hepimizin gözleri önünde bir milyon Afkan'ı kırıp, döktüler. Şimdi bizim halkımızı da kırıp, dökmek için fırsat kolluyorlar. Bunlarda ar yok, utanma yok. Duymadınız mı, kızıl emperyalizmin göğsü madalyadan geçil­ meyen generali Yazov'un sözlerini, " Ben Halle Cephesini dağıunaya gel­ mişim!" diyor açıkça. Nasıl dağıtacak cepheyi? Cephemizin 250 bin üyesi var. Üyelerimizi bir bir tutuklayıp götfuecek mi? Halle cephesinin bütün uzuvlarını tutup czcçek. Şimdi soruyorum, bu gençlerimizin tutuklanıp, kol- kanatlarının kırılmasına, korkutulmasına, ezilmesine niçin imkan vere­ lim? Halle cephesi ne onun beş kişisinden, ne yirmi adamından ibaret değil. Halle Cephesi arak milletçi bit harekettir. Buna hiç kimse dokunamaz. Ben onlara bu hareketin beş- on kişinin eseri olmadı� bir tfulü anlatamadım. Bu, milli harekettir. Halle hareketidir. Ve yüıüyor. inanıyorum ki, bu harc 210


ketin dalgası İran'a, O rıa Asya'ya, ı\fkanisıan'a ulaşacak. Bu hareketimiz

Azerbaycan scviı•esinden çıkıp, gittikçe yakın şark hareketine çe,·rilecek ve büyük bir hareket ol acak tır. Tabii bunun önünü kimse alama\'acakıır. Neyse, galiba Halk Cephesini çok övdüm. Cemaat iyi çalışıyor. Özellikle de gençler. Halk hareketinin ağırlığı esasen gençlerin ve kadınların omzuna yüklenmiştir. Harekcııc bunlar akti Acşmişlmlir. Böyle daha güçlüdür. Bu

hareketin önünü dediğim gibi kimse alamaz. Kadınlarımızın kendi omuzla­ rına aldıkları bu siyasi ŞUlır, ailelere gcçecekıir. İki, üç nl sonra .-\7.erba\"can halkının siyasi şuuru çok yüksek seviycı.le olacak ur. · Liderler de çık:;cak, milli kahramanla r da, bürük siyasi hadimler ı.le.. Yıldı?.la semanın alunda, koca ıneı•ı.laııı.la, alevleri ve kınlcımlanda

cı­

r:ıfa ışık saçıp, sıcaklık yayan bu aıcş ıı;ııgasının, bu ateş ocağının cır;fını.la toplaşıp kendisini di nleyen kadınlı-erkekli, genç-yaşlı insanlara ıcşckkür eden ebulfe7. bey kürsüden inince etrafını saran gençlerle sohbete başladı bu sefer. Şair Halil Rıza'nın <la ıniıing alanında olduğ\lnu iii,'feııcn bir grup genç

gidip onu kendi ateş ıongalarının başına cla\•eı ettiler . . \teşin b:ışında ıop­ lanan gençlerde n biri: - Yıldızla sema alanda rnnan arcşin \'anını.la bulmuşken ş:ıirimiz H:ılil Rızamızı, b>İderdim kulağı,;,17.ın pasını!'; diyerek ondan şiir söylemesini istedi. Şair <le gülerek: -Ha gayre t genç, biraz daha çabalarnın seıı de şair ohıcaksın! derip. "Vatanımı Düşünürcm" şiirini okıım:ıya başladı: " Hırclı-huruş gamlar ile eğlenmeye yokrur ,·aktinı Kışta bile perdahlaııan gızıl �ldür menim baham. Farkı yoktur men hardayam, ya zindanda ya �)�ende

Ömrüm günüm gelip geçir. sözle kalem dö�iişümk Vatanımı d ö şü nü rem , baha dönük ,-aı:ıııımı

Ahdı büyük <lcr<li büıoiik iizü bül'ük l":ııaııııııı · Orda umut arlasını r�luı ı yolum rolaıılar ,·ar.

;

;

Eve giren cebe giren �üze giren rnlanbr \'ar! Orda r üı e nökcrleri 0s.ürü-siirii . Burnu dimdik, özü alçak .. .iş başıııd:ı dövran sürür

b

Doğmalara dal çeviren. ya<la a,l,'ltŞ 'ıçanlar var.

Anaların göz raşını bade gibi içenler \'ar. Gedip-gelen ndesi de yalan, sahıc _ Bir solucan, alabolıda, bir kıışc:ı da l:ıydası l'tık Ama kalhıp gızıl tahta.

Çocukların üzeriııı: rank sürenler hele safıdır Katillerin karşısında l iz katlayan kiilc sağdır.

<

Ne canı var, ne <le kanı, yiyip-içcıı baf:trsaktır.

21 ı


Derin kabre muhtaç iken, hükmeden gurumsakor. Hele yazık yüreklerde gorhular var leke-leke Korkulara esir düşen insan özü-müstemleke Men kovmazsam kim kovacak bu ahlan, amanlan? Yumruk vurup kim ayıcsın başı, beyni samanları? H:i.la durur cennetimi cehenneme dönderenler "Kalaşnikov" namlusuyla çırnğuru söndürenler Dolaşıram üç adımlık, beş adımlık hücrede Zindanlan dağıtmasak kim çacaoıık , kim murada? Hili aklı, düşüncesi, beyni zindan olanlar var Zer pagonu panl-panl içı:imam yılanlar var. Kalbim boyda kainao elimizden alanlar var Bu aleme bahar gelip, kuş gülü tek solanlar var. Parmaklığtm üçce kanş, beşçe karış paslı demir Susur yazık gece-gündüz, ömür yeyir heç ne yemir Heç ne demir, helke deyir:-kılıç, mızrak, ok olmalı Dar gözlerin zulmetine yıldırım gibi sokulmalı Gasplcirlar bu dünyadan ilim-ilim yok olmalı .. " Şiirin burasında, gecenin karanlığını yarıp gelen Halil Rıza'nın sesini işiıen bir başka aıeş tongasının başındaki oruz-kırk kadar genç birden: " Vaıanımı düşünürem, baha dönük vatanımı Ahdı büyük, dereli bü}'İ.İk, özü büyük vacanımıl"cliye bağıra bağıra onla­ rın yanına geldiler ve oradakilerle birlikte hep bir ağızdan yine Halil Rıza'ın o ünlü mı �ralannı Halil Rıza ile birlikıe haykırdılar, yüzlerce ateş tongasıyla aydınlatılan bütün azatlık meydanını inim inim inleterek: " Azatlığı istemirem damcı, damcı, gram, gram Kolumdaki zenciri gerek gıram, gıram, gıram!" Halil Rıza çok duygulandı ve gençlerin isteği üzerine bir şiir daha oku­ yup: - Haydi, dedi, şimdi de Gökçe dedemizin yanına. Biraz da onun sözle­ rini dinleyelim. Şair öne düştü, yüzlerce genç de arkasına, azatlık seli olup aktılar, ak sakallı azatlık savaşçısı bilge dedenin yanına. Gökçe dedenin başında top­ laşıp, onun güzel sözlerini dinleyen gençler, şair Halil Rıza'nın yüzlerce gençle keneli yanlarına geldiğini görünce hemen açılıp onlara yer verdiler. Aman Allah'ım, ne güzel marızaraydı bu? Azatlık meydanı Ebulfez Muallimi, Hıtlil Rızası, gökçe dedes� gençleri, genç kız­ lan ile nasıl da yürek olup çarpıyordu. Gökçe dede yeni gelenlere gülümseyerek: - Hoş gelclinizl deyip, Halil Rıza'yı yanına aldı ve yanda kalan sohbetine

212


devam etti: - Karabağ yanı yor, ülke yanıyor, ne hükümctte, ne aydınlarda, ne ga­ . zetelerde, ne televızyonla rda , ne de yarı n kendisi de yanacak olan i nsan ­ larda çıt yok! Halbu ki önü ab nmazsa, söndürülmezse bu yangı n, sadece Karabağ değil, ülkemizin diğer rerleıi de yanacak. Ermeni 'nin gözü sadece Karabağımızda değil ki. Ne oldu bu insanlara? Niye susuyorlar? Niye ba­ kıp duruyorlar? A teşin kendilerine ulaşmayacağını mı sanıyorlar? İnşallah ulaşmaz ama, böyle giderse ulaşacak. Bu meydanın şimdi daha dolu olması gerekmiyor muydu? Nerede bu insanlar? Moskova'ıun geçen sene, bu gü n­ de, burada bin beş yüz yiğit evladımızın karşı sına on beş- )'irmi bin \•ahşi askerini dikerek hak için bağıran insanlarınıı>.ı dövmesi, sövmesi, kolunu, kanadını kırması kabul edilebilir mi? Hani neredeler peki? İnsan o gün dö­ viilen evlatlarınuza ola n minnet borcunu ödemek için bu gece koş mal ı ydı buraya. Onlar o eziretleri şahsi menfaatler uf,>Tuna çekmediler ki .. Bu sırada bir ateş kümesinin başında tar çal arak, " l\lene ncdcr bu taş­ kın sel ki .." segahını söyleyen bir gencin sesi k u l aklarına çarpınca sustu

Gökçe dede, kısa bir an dinleyerek.Sonra hüzünle: -Evet, bize neyler azgın düşman ın scLi! dc)·ip, sözünü sürdürdü: -Kimse susmakla, karışmamakla kurrulacJğını sanmasın. Biiylc düşünenler aldandıklarını görecekler ama, korkarım geç o lacak . Tedbir almaz­ sak, bu gün Karabağ'da sönen hinüminlanmızn yarı n başkaları eklencbiLir. Ne güzel demiş, hem kendisini, hem şürlerini çok sevdiğim Türkiyeli şairi mi z Mehmet Akif: "Mahallemizde de çıı yok, ne oldu komşulara? Susup da kurtulacak sanki hepsi ak� sıra Ayol, yann sizin de hinümanıruz sönecek Ne var, sıçan gibi evle rde şimdiden sinecek? Yazık sizin gibi erkeklerin kı y a fetin e.." Evet, Ermeni zalimlerinin saldırılarına ve J\Ioskova'nın onu desıek­ lemesine ses çıkarmayan erkeklerin kı ya fe ti ne de, erkcklij!;inc de \'azıklar olsun! Bir yıl evvel bugün, ve bir yıl sunra bu gün bu er meydanını dol­ duran oğul- kızları nuza da aşk olsun, helal ols u n. Karaba(:'d:ı anası, babası öldürülen yetim çocukların, Karabai\'da çocu kları öklürülen ana-babalann haline ya nmayan bizden değildir. Bizden olmayanın da bu toprakta yaşamaya hakkı yoktur.Yetmiş yıldan bcıi diıi diri ı:iiıniiklüğüıniiz kızıl tabutun içind eki uyku bitmeli artık, ölü sessizliği sona ermeli.Yumruk­ larımız, tekme lerimi z tırnaklarımız, ıiikriiklerimiz. her �eyimizle ''unışu p azatlığımıza kavu şmada n rahat yok bize. Ben bu gece yarıs ı ,·akıi, mc\'dan karanlığını yıldız gibi aydınlatan ateş kiimclcrinin ayd ınl ıi\ında. az� tlığın ı:ii­ zcl yüzünü görür gibiyim. Siz Azerbayc an evlatları, uykudakilerı uya ndı r ­ mak için buradasınız! O nla rı n ki iiliinı uykusudur. Sizin bu uykusu7.luı:,...ınuz

diriliştir. Bu soğukta tiu-emcniz a za ıl ıAt n bedelidir. Llykusuzluğumız az:ıılı­ ğın bedelidir. Bu anki durumu muzda n, yani burada bıılunmamızdnn d:ıh:ı güzel ne olabiLir? Kutsal bir anı yaşıyoruz.Dünyayı ıiırcıen kızıl cana-

21.l


vann pençesi altında olmamıza bakmayıp, tank ve makineli tüfek namlulanrun ucunda, ürpertici gecenin sotutunda, kıvılcımlan ka­ ranlığın bağrını delen ateşlerin başında, tek yürek olmuş, azatlığın nöbetini tutuyoruz.Azerbaycarun bütün gayretli, namuslu, cesur. Azat oğullan bir arada.Şairimiz şiir okuyor..Tanmız, segah ve mu­ ğamlannuz gönüllerimizi şad ediyor.. Ebulfez Elçibey'den azatlığın dersini diriliyoruz .. Halil Rıza söze kanşa: - Ve Ak kalpaklı, ak sakallı Gökçe dedemizin duasıyla, niyazıyla silah­

lanıvoru:ı:I Gökçe dede gülümseyerek karşılık verdi: - Yok, canım. Ben seksenlik ihtiyar da, siz gençlerin arasında gençleş­

meye çalışı)'orum işte.Şimdi de biraz Kur'an dinleyelim mi çocuklar? Genç ı.Urekler bir ağızdan, heyecanla: - Dinle)'elim! diye bağırdılar ve Gökçe dede, Fatiha suresinden başla­ yıp, başka kısa sureler de okuyarak, güzel davudi sesiyle, ateş kümeleriy­ le karanlığını ve soğuğunu kovmaya çalışuklan meydanı bir anda uhrevi, mistik bir havaya büründürdü. Sesini du)'an yakın kümelerin alperenleri de onlann ranına doğru akmaya başladılar. Gökçe de<le kendisine getirilen tahta bir iskemlede, Halil Rıza, Azac bey, Paşa Karabağlı onun yanında yere serilen gazetelerin üzerine onırmuş, gençlerin <le kimisi oturmuş, kimisi, çömelmiş, kimisi ayakta, odun aulan ateşin canlanan alevinin kızıllığı yüz­ lerinde, "Yasin" suresini clinleı�p, maneviyatlannı, umutlannı güçlendirdi­ ler. Allah'ın, Kuran'ın, Peygamberin, dinin, dilin, vatanın, bayrağın, tarihin, kültürün, azatlığın, banşın ve insanlığın sevdalısıydı bu canlar. Onlar karanlık ve soğuğun kucağında, acımasız imperyanın tank ve tüfek­

lerinin namlulannın ucunda, şan-şöhret, mevki, makam ve paranın, şahsi menfaatin değil, vatanın ve halkın gönüllü bekçiliğindeydiler. Onlar kutsal

yerleri )'akıp, yıkan ve kirli ayaklanyla çiğneyen vahşi ve edepsiz düşmana,

"Yeter!" demenin mücadelesindeydiler. Halle bunu görüyor, anlıyor muydu acaba?

214


*

u Nlt11 J..wv1J1azşm11 hiı11 krwt1r"k !J11 ıtlJ/'117, nıhlan� )·i11m1ık v11r11p ki111 19•1/11111 IJa/ı, bq11i '''""111/m1t Htil:i d1111ır (t"llllC/İIJIİ n:beımrlllt rcıirr:11/rr "Kala111ikoı•" 11m11/ımıı•lfl ((lf/t(�llJ// 10'11dıimılrr. /-/alil lvza

Karabağ'ı yakıp yıkmaya, İ nsanla rı öldürme ye devam ediyordu Erm"­ buradan kaçan­ lar da eklenince, yarım mi lyonu geçen insanın bakımı, kalacak yer ıeınin eclilmcsi Azerbaycan halkını ımra mkuyor, adeta bunalııyor<lu.Moskova ile Moskova'nın ağzının i çine bakan kukla yii netici lcrin uınursaına,lığı bu zor­ luğu ve tahammülsüzlüf,>ii daha da Mııyordu ve böyle giderse A>.crbaycan'ın yok olması kaçınılrnaztiı. Vaı:ın ı op ra k ları aJıın adım işgal ediliyordu. Halk

ailer. Aynca Ermenistan'dan kovalanan iki yüz bin bçkına

tek başına kalmıştı ve n" yapacaksa, kcndisı v:ıpacaku. Mehmet ı\kif'in dediği gibi: "Sahipsiz olan memleketin batması haktır

Sen sahip olursan bu va ta n bamıayacakı ı r."

Halk da vatanının batma ması için, Halk Ce p hesini kurup, ,·aıanıııa sahip

çımaya karar vermiş ve 1 990 oca{:ının ilk h;ıft:ısınd:ın iıibarcn ıharlık l\ICl"­ darunda toplanmaya, derdini anlaı ınaya, hakkını isı cme\'C b:ışlamışıı. Hem öyle bir mitingi idi ki bu, sadece gündüzleri değil, ıchlikcleri göze a�nanık 215


geceleri de meydanda kalıyorlardı.Tek başına kalnuş halkın yiğiı evlaılan, halkııun ve vaıarunın derdine çare bulunması için, ocak ayının dondorucu soğuğunda gündüz-gece meydandan ayrılmıyordu.Seksen yaşındaki Gökçe dede, seksenine yaklaşıruş ve bir bacağını Alman cephesinde kaybeaniş Azer .baba, "Gül Mekıebi"nin oğul ve kızları da oradaydılar. Meydanın bir çok yerinde, kasım mitinginde olduğu gibi, ısınmak ve aydınlatma için mey­ danın bir çok yerinde aıeşler yakılmıştı. İnsanlar yine hem ısınmak hem de sohbet için bu aıeşlerin başında kümeler halinde ıoplanıyorlardı. Ocak ayının ikinci hafıasııun sonundan itibaren Başıa Hali< Cephesi Başkanı Ebulfez Elçibey olmak üzere, cephenin diğer yöneticileriyle, Hü­ kümer yetkilileri arasında görüşmeler yapılmaya başladı. Bu arada, Sovyet Ordusunun meydana hücum edeceği söylentileri ortalıkta yayılmaya başla­ dı.Ama bu miting, Kasım mitingiı•le kıyaslanamayacak kadar teşkilatlı ve çok kalabalıktı. Meydanda binler, on binler değil, )'ÜZ binler roplanıruştı ve her geçen an sayılan artıyordu. Neredeyse yarım milyondan fazla kadınlı, erkekli, çocuk, genç, yaşlı insan günlerden beri geceli, gündüzlü meydanda kalıyordu ve dertlerine çözüm bulununcaya kadar da kalmaya kararlı görü­ nüı•orlardı. Bu kadar çok insana Sovyeı ordusu ne yapabilirdi k.i? Meydan ile hükümet yetkilileri arasında mekik dokuyanlardan biri de şair Bahtiyar Vahapzade idi. Vakit buldukça da ateş kümelerine konuk olu­ yor ve gençlerle sohbet ediyorlardı. Ateş kıvılcımlarının çatırdaya çatır­ da)'a karanlığın bağrına saçılması gibi, onun içini yakan dertler de birer ateş kıvılcııru gibi gecenin karanlığında yankılaruyordu. O en fazla, halkın hakkını savunmayan yöneticilere, Moskova'ya gönderilen temsilcilerin sus­ kun kalışlarına kızıyor, içlerinde Arabalarun, Arazın, Şamilin, Çilenayın da bulunuğu dinleyicilere şöyle dert yanıyordu: " Ermeniler, SSC Akademisinin başkanı Ambarsumyanı, yazan Suren Ayvazyanı, sahtekarlıklarıyla ün kazanıruş Pogosyaru, Zori'Balayanı, Igitya­ nı, Gdlyanı seçip görderdiler. Biz ise Rusça'yı bilmeyen inek sağıcıları, işçileri ve konuşmaktan aciz susmayı tercih eden aydınları gönderdik. Bizim temsilcilerimiz, Erme­ ni temsilcilerinin hall<ırruz a hücumları karşısında susrular ve bununla da kendilerinin edepli olduklarını ispata çalıştılar. Bunun üzerine kızıp, "Halk Temsilcilerine Açık mektup" başlıklı şiirimi ya1.dım: Sana oy verdim ki, yolda ş depucat O yüksek kürsüde sesin gür olsun Sana kendi oyumu vermedim ki, ben Kulağın sağır olsun, gözün kör olsun Sana oy verdim. ki, her karış yerin " F..7.eli sahibi benim" diyesin Senin toprağına göz dikenlerin Dersini vermekten çekiruneyesinl 216


Sana oy verdim ki, elin obanın İsteği, arzusu aksın sesinden. Bar bar bağırasın: suyun, havanın Mille tin kökünü çürütmeyesinl Dedin mi bunları? Yokl Bir konuşsana! Sana dikilmişti kulaklannuz. Ağzına su alıp sustun, peki sana Milletin vekili nasıl diyelim biz? Halkına sövdüler yüzüne karşı, Sen sustun ... Vazifen susmaknuş meğer? Halkın şerefini korumayan kes! Halkın deputao nasıl oldu bes? Su.smaya nu gönderdim ben seni? Oraya giuniştin esnemeğe? Sen oraya giuniştin halkın derdini

Halkın dili ile açık demeye. Lal gidip lal geldin.. sen kimsin bugün? Halkın vekiliyken halka yad oldun. Yoksa susmayı başardığın için Bu halkın adına deputat oldun?

Millet vekillerimiz bu şiirden ders alacaklan yerde benden küsmüşler! Dinleyenler birden bağırdılar: - Ar olsun onlara! Sonra Aıabala kendini tutamayıp sö?.e kanşa: - Halk da onlara küsmüşrür. Bi7.im hakkımızı aramayan, bizim sesimi?. olamayan bize vekil de olmasın. Bize küfreden, başınuzı kesen Ermeni karşısında sağır, dilsiz olanlara bu halk sadece küsmekle kalmamış, lanet et­

mektedir. Lanet olsun onlara! Kahrolsun halkın derdi karşısında lal ''e kar (Dilsiz ve sağır)olanlar! Bizim toprağtnuza göz diken Ermeni_Rus eşk.iya­ larına dersini vermeyen, bu toprağın ezeli sahibi benim demeyen vekillere yazıklar olsunl Yeyip, içtikleri haram olsun! Gençler bağırdı: - Haram olsunl - Çıkağı kürsüde, tek başına kalmış halkınuzın sesini, feryadını Moskova'da duyurmayan, konuşacağı yerde, ağzına su alıp susanlara lanet olsun! - Lanet olsun! - Susarak halkımıza değil, impcryaya hizmet c..-dcn, halkımıza hakaret edenlere sesini -çıkarmayan şerefsizleri arok başımızda görmek istemiyo­ ruz. 217


Aıeşin alevi azalnuşo. Gençlerden bir kaçı odun, ıahıa parçası aop aıeşi canlandırdılar. Dinlevicilerden biri: - Ermenisıan'da� kovulan göçmenlerimizin hali ne olacak? diye sordu Vahapzadeye. Şair hüzünle: - Ne olacak?dedi, evlerini, barklarını, varlarını, yoklarını, yıllarca çalışıp sahibi oldukları her şeylerini, ana-babalarının, nine-dedelerinin mezarlarını orada bırakıp, canlannı kurwmak için kaçan bu insanlarımıza yedi milyon nüfusu olan, yer alo, yerüsrü servetleri Moskova ıarafından sömürülen, kendi karnını bile zor doyuran Azerbaycan'ın, iki yüz elli bin insanın ihtiya­ cını karşılaması çok zordur. Ama kıuşılamalıdır. Bu bizim namus ve vicdan borcumuzdur. Fakaı imkanlarının büyük kısmı kendi emrinde olmayan kü­ çük bir cumhuriyeıe iki ı-üz elli bin insanın göçüp gelmesi bir zelzele de­ ğil midir? Biz kendi gücümüzle bu yükün altından kalkamıyoruz. Yıllardır verdiklerimiz, aldıklarımızdan çok olmuştur. Şimdi verdiklerimizin küçük bir kısmını, göçgünlerimize yardım için bize geri vermeleri mümkün değil midir? Biz dilenci değiliz, biz hakkımızı ıalep ediyoruz. Biz mille ı vekille­ rimizin, Halk Temsilcileri Kurulıayında bu meseleyi ıaroşmalarını istedik ama, bu öncmLi meseleye dokunan olmadı.Adından başka hiçbir şeyi Azer­ baycanlı olmaı= bu insanlar, Azerbaycan'ı nasıl temsil edebilir? Mesela bunlardan biri Cihangir Kerimov denen şahısor.O, Azerbaycan'ı ıemsil eımcsi bir yana, halka ihaneı eımişıir. "Azerbaycan komünisti" dergisinde, "Müıtelik Cumhuriyetler arasındaki sınırlar ilgili cumhuriyetlerin karşılıklı anlaşması suretiyle değiştirilebilir." diye yazıp, Ermenilerin değirmenine su ıaşımışor. Soğuktan üşüyen gençler öfkeyle: " Kahrolsun hainler!" diye bağnşolar. Bahtiyar Vahapzade: -Diyorlarki, dedi, bizde seçimler hakikaten demokratik ortamda olsaydı, Azeriler böylelerini kendilerine vekil seçerler miydi? Unuımayalım ki, "Demos" ve "Kroıos" kelimelerinden meydana gelen demokrasi, /. Halk hakimiyeti" demektir. Peki, iş böı•le ise, her zaman halkın sözünü söyle­ yen Ziya Bünyadov, Ebulfez Elçibey, Etibar Memedov, Necef Necefov ve bunlar gibi kendini milletine kurban etmeye hazır olarilar niçin kapı arkasında kaldı? Ne yazık ki bi:ı:im yeıki sahipleri henüz demokrasinin, yeniden kurmanın açıklığın anlamını kavramamışlar. Azerbaycan bugün 1 950-1 960'lı yılları n havasıyla yaşıyor. Yine de millet vekille rini liderler yukarıdan kendileri ıayin ediyorlar! Ama partinin ileri sürdüğü demokrasi bizim cumhuriyetimizde adam başuu çigniyor.Bizirn cumhuriyetimizde de­ mokrasi ıalep edenleri savcılargörürüyor, sorguya çekiyorlar. Biliyorsunuz, 1 9BB'in şubat- mart mitinglerinden sonra savcılığa çağnlanlardan biri de bendim. Neyse, liderlerin ıepedcn atadıktan vekiller, görevlerini iyi yapıp, susuyorlar! Onlara bir soran olmalıydı ki, söyleyin bakalım, susmalda ne kazandınız? Gençlerden biri bağırdı: 218


- Onlar mevki ve makamlannı korudular! - Öyledir. Öyle olunca da h�lkın sabır taşı ıaşu. Benim ve bir çok aydı· nın yazdığı yazılar, "Pravda", " lzvestiya" gibi merkezi gazeıclcre gönderil­ mesine rağmen ı•ayınlamadılar. Horozun kuyruğu yine görünüror!Gcçen yıl Karabağ'da özel idare şekli kuruldu. Biz buna itiraz etmedik. Başımızı önümüze eğip, itaat eıtik. Biz itiraz cımcliydik. c;ünkü bu idare şekli Dağlık Karabağ'ın bütün yetkilerini kendi dine almıştı. Kendi arn \'lırdumuzda 0 sözümüz geçmiyordu. Bir kelime ile, Azerbaycan toprağı ıncrkezin ve Er­ meni lerin emrine verilmişti. Ermeniler ekle ctikilcri bu üstünlüğe rağmen, mitingleri yapmaya başladılar. Biz ise kuzu ı.,�bi sustuk.Hücum itiraz eden Ermeni, savunmada olan biz olmamıza rağme n. biz yine haksız ilan edildik. iş o noktaya geleli ki, Amerikan senatosu da bizi günahkar saydı. Ben Amerikan senatosunu bir o kadar giinahkar görmüyor u m. Çünkü on­ lar işin içinde değiller. Onlar bu konudaki bilgileri ı.,oüdümlü l\loskova bası­ nından eld e ediyorlar ve bunun sonucunda ela bizi suçlu saı·ıl'Orlar." yen

Bahtiyar bey konuşnıkça kederlcııirnr ve öfkclenil'ord�. Sinirden titre-

sesiyledevnm etti:

·

·

-1989 ağustosunda, Nahcıvan'dan Erıncnisrnn'a giden trenlerin ma­

kinistleri grev yaptılar. Sovyeılerin ulaştırma bakanı, "Ermenilere yiyecek gionesin diye Azerilerin kasıtlı olarak grev yaptığını" Scwycı ıclevi1.yomın­ da

söyledi. Aslında bakan, Azcrbavcan'dan Emıcnisıan'a giden erenlerin Ermeniler tarafından kurşunlandığını, makinistlere küfredildiğini, onlann döviildüklerini, öldiirüldüklerini, hakaretlere manız kaklıklannı çok iı·i bi­

liyordu . kuz

Hatta bakan, Azerbaycan'dan Ermenisıan'a giden ırcnlerd� do­

Azeri demiryol işçisinin dövü ldiiğü nü, lıasıaneyc kaklınldıklarını \'e birinin öldüğünü de çok iyi biliyordu. Ermenilerin, :\zcrboycan'don gel e n

terlerin parçalanması için demir yoluna bomba koyduklarını da bıliyordu. Ama bunların hesabını sormuyordu Ermcnilcr<lcn. Onlar da şımarıyorlar­

dı.Ama bizim sabrımız kalmadı arıık. Ermeni, J\lmkm·a'd:ı desıck buluyor.

azgınlaşıyor, kudururor, saldırıyor, yakıp, yıkırnr. Sonunda suçlu yine biz gösteriliyoruz.Hangi birini anl:ıı:ıyım çncuklar? Hem siz kendiniz de her şeyi biliyorsunuz.Bu ın iıi ngden birkaç giin Cince Nahm·an halk cephesinin teşebbüsü ile kuzey w G[iney ı\zcrlıa\·can arasındaki lıudııı engellerinin yıkılmasını bir grup ayyaşın. sarlıoş ve serserinin davr.ınışı olarak dcğerlen­ clirdilcr.Ayru ata ve anadan diinyayn gelen iki kardeşin, iki asra yakın bi rbi­ rine olan hasretini ve bu hasrcıe itirazını başıboşluk olarak kabul ecknlcrin kendileri başıboş değil midir? Bir millcıi ikiye biilmck, onlan b i rb i ri ne has­ ret bırakmak, ağızları n ı yumrukla kapamak ve seslerini bile çıkarmalnnna imkan tanımamak adalcı midir?Anlnıtıklarına giirc, ı\ras'ın iki yakasındaki gençler sınır tahtalarını yıkıp, ı\ras'oı girmiş, kışın soı:,.,ıı:,..ııula suy�ı n içine girmiş, kucaklaşmış ve n�la şmış la r... llir çok ınesclc<lc. So\'\'ct ve l ra n lıü­ kümetlerinin me n faa tle ri çarpışsa ,ıa, cksc·riycılc ı\zc·rbayrnn ıncsdcsindc birleşmiş, her biri tek Azcrhaycaıı'ın lıir kısmına s:ıhip olup. o nır ımışlar \'C � l 'J


hiç biri sahip olduğu lokmadan vazgeçmek istemiyor. Bunların her ikisi de bu harekete başıboşlann clıımgasıru vuruyor ve bizim yöneticiler de onla­ rın ağzıyla konuşuyor. İnsanı yakan budur.Bütün dünya, ikiye parçalannuş milletlerin dertlerini bildiği ve her birinin meselesi Birleşmiş milletler Teş­ kilaonda defalarca ıaroşılclığı halde, ben bu yaşıma geldim, henüz herhangi yetkili ve nüfuzlu bir ıeşkilaon ikiye bölünmüş Azerbaycnn'ın derdi konu­ sunda bir kelime söylediğini veya bu konunun ıarnşılmasıru talep ettiğini duymadım.Peki, biz ne zamana kadar bu milli yan.mızı yüreğimizin derin­ liklerinde saklayacak ve dünyaya bildirmeyeceğiz?Berlin'i ikiye bölen beton duvarlann kalclınlması, yeni düşünce tarzı nın gereği olarak değerlendiri­ lip alkışlandı, ama Azerbaycan'ı ikiye bölen sınır engelleri yıkıldığı zaman ise, bu başıboşluk ve aşınlann hareketi olarak de�rlendirildi. Ermenistan, dağlık Karabağ'daki Ermenileri en modern silahlarla donanyor. İnşaat malzemeleri adı alanda vagonlarla silahlar, roket başlıkları sevk ediliyor. Peki Moskova nerededir? Niçin ağzına su alıp susuyor? Niçin bu mesele­ nin üzerine gioniyor? Ermenistan'da, Spitok'ta Azeri çocuklarını boruların içine doldurup, borunun her iki ucunu kaynakla kapanp, ölüme terk eden Ermenilerin bu vahşetinden, deprem dolayısıyla Ermenistana gelen Fran­ sızlar irkilerek iki gün sonra oradan aynldılar. Ermenilere destek olanlar onlann bu barbarlıklarını bilmiyorlar nu?Ermenistan'dan öldürülerek yok edilen, dövüle dövüle kovulan Azeriydi. Swngayırıa, Karabağ'da yine Aze­ riler öldürüldü, öldürülüyor. Ama olaylann günalu yine bi?.e yazıldı. Hiç­ bir şey yapmaclığınuz halde bizi vahşi ilan edenler, Ermenilerin vahşiliğini niçin görmüyorlar? Dünyanın hiçbir milleti, Afrika'nın vahşileri bile me­ zara dokunmazlar. Kendilerini medeni sayan bu vahşiler, büyük Azerbay­ can şairi aşık Elesker'in mezarını parçalayıp, kemiklerine hakaret etiler. Bu cümleleri söylerken saldınya uğramış sanatkarların hayali gözümün önünde canlandı ve güçsüzlüğümüzden utandım. Dede Elesker, bizi affet! Biz se­ nin mukaddes mezarını bile koruyamadık. Ne olur? Zaman var, tirih var! Ermeniscan'daki ve Karabağ'daki işlenen bütün cinayetler, rezillikler, Sov­ yetler Birliği İç İşleri bakanlığının ordu birliklerinin gözleri önünde cereyan ediyor. Biz Ağdam'dan Şuşa'ya gidemiyoruz. Bunu gören ve bu konuda ko­ nuşan yoktur. Ama biz Ermeniscan'a birkaç gün yakıt göndermediğimiz >.a­ man Moskova baSIJll hemen "Ambargo!" diye bağınyor. Dağlık Karabağ'da Azeri köyleri ablukada olduğu halde, güya biz Karabağ'ı ablukaya almışız. Şimdi buna ne dersiniz? Azerbaycan köylerine erzak taşıyan arabaların önii kesiliyor, yükleri boşalnlıyor ve şoförler dövülüp geri gönderiliyor. Bi1.im 1 5-20 günlük ablukaınız, merkezi radyo ve televizyon ve basıru rahatsız eı:ı:igi halde, clağlık Karabağ'daki Azeri köylerinin ve Şuşa'nın bir yıldan fazladır, Ermeniler tarafından kuşatmaya alınmasına rağmen Moskova kı­ lını bile kıpırdaunıyor.Ermenisııı.n Yüksek Sovycti, !anılık 1989'da Dağlık karabağ'ın oyuncak milli tuıası ile birlikte Ermcniscan'ı ve Dağlık Karabağ'ı birleştirmek konusunda anaya.saya zıt olan bir karar kabul ettiği zaman da 22D


Sovyeıler Birliği Yüksek SoOvyeti bu karnra ıcpki giisıerıncdi.l:lirkaç vıl ev­ vel Kemerli köyünün en sefalı yerinden iki bin beş ı<ii z hckrnrlık bir biilümü Ermenilere bağışlamadı k mı? Bundan bir müddeı sonra da Didyon gö lcü ­ ğünün sahilinde de onlara topra k vermedik mi? Şair birden sinirli bir şekilde sesini vüksdtcrek:

· Arak yeter! dedi, halk ayağa kalk�ışur ve bu )'iirek ı.:enişli�ne, toprak dağıolmasına, ar ak tahammül cdcmiı•o r. Eğer bu liderle!' o kadar iyilik se­ verlerse, o zaman alo-yedi odalı evlerin i n birkaç odasını Ermenisıan'dan kovulan "Göçgün"lcre versinler. Eğer bunu yapamıı·orlarsa, o zaman va­ ran toprağı ile iyi lik gösterisi yapmasınlar. Çünkü ''alan toprağı onların ba­ basının malı değil , milletindir.. Gençler batnşnlar: . To prak tan pay olmaz! • Son olaylard a ise iki yüz bin Azcri'nin yaşadığı top rak la rı Ermenilere bağışlamadık mı? Bu da mı onlara yetmedi? Hayır. Çünkü damaklannda tat kaldı! Hayasızca, yine "Karabağ!" d eyip duruyorlar. Şimdi soruyoruz: Er­ menistarun parti ve Sovyeı liderlerinin nzası olma sayd ı Ermeniler iki yüz bin Azeri'yi ata yu rdu ndan kovabilirler miy<li) Hepimiz bunun böyle olma­ dığını biliyoruz. Çünkü Ermeni liderleri yalnız ve yalnı1. Taşnak unsurların söy)edik.lerini te krar etliyorbr. Diişımın kendi içimizdedir. Ne rn zı k ki bu türden Ruslaşmış Azeriler çoktur. Bizim milletin bir numamlı düşmanı, as­ lını ve neslini kaybetmiş, isminden başka hiçbir şcı·i r\1.crbaycanlı olmayan bu mangutlard ır. Bunlar m ill etin h:ırrına ortak olur, şerrinden ise kaç:ırlar. Azerbaycan adına dış ülkelere giden temsilcilerin başıml:ı ,·atanın dilini. wihini, edcbiya anı bilmeyen bu ahmaklar �eliyor ve orod:ı �üya bu milleti ve bu kültürü temsil ediyorlar. Ama ne bu vaıonı, ne onun tarihi. dili ve kültürünü beyenrniyorlarl Dilimize yoksul, milletimize kültür.;üz. kültürü­ müze ilkel damga s ını vurmakıan çekinmiyorlar. Yazık vaıan. y:ızık milleı . . .

Ve ne yazık ki, Azerbaycan'a liderlik edenlerin ço�u Ruslaşmış Azerilerden

oluşmaktadır. Rehberlenıiz, B:ıküdeki Ernmıileri korumak için orduvu ça­ ğırıyorlar. Hal böyle iken, Ermeniler iki yiiz bin ı\zcril'i ano yurıhlrınJan kovdular. Onların liderleri ise orduyu da,·ct edip bizimkileri korumak lü­ zumunu hisseımedilerlAll ah'ını. bu biivükliikıcki nanmssıızlu.ilu nasıl izah

edelim?Biliyorsumız, 1 988'in ş ubat ve ;narı aylannd:ı, Erıncnisıan ve D a�­ lık Knrabağ'dan, y ine aynı rılı n :ımlık a�·ıııda ' 'rıncnisıan«l:ın on binlerce Azeri yalın ayak, başı kabak, pulsuz, parasız ı\zerba�·can'a kaçmak zorun­ da kaldı. Bürün bu rezilliklere ve tahkirlere l\loskıwa herhangi bir tepki göstermedi. Ayrıca, Ermcnisıan'dan kaçan ı\zcril,·rc rnrdımda bulunulma­

sı işini de, geliri dar Azerbaycan'ııı sırtına yükledi. Biz bu biiyük �üçlüı:,oii göğüslemeye çalışırken Üzbekisrnn\lan aynhın kırk bin /llcslıet Türküne de kuca�mızı aç ma k zorumla kaldık. Moskıwa, /llcshet Türklctine yardım işiyle de ilgilenmedi. Ş imd i gel de biiıiin bu haksızlıklara, ayrımcılığa, zor kullanımına ve kırmızı yalanlara tahaının(il et. Nasıl ıalıamnıiil C<lilir? \'al:!21


lahi merkezi gazeıelerin iftira dolu, kasıtlı yazılarıru okuyanuyorum. Yürek patlıyor, yürek ıahnmmül edemiyor. Bürün bunlara rağmen bizim liderlerin hain Moskova'dan ümitli olması, merkezin müdnhale edeceğini beklemesi ve mesele>� adaletli olarak halledeceğine inanması ne kadar gülünçrür. Baş­ bakan Vezirov ile, Komünist Partisi Başkaru olduğu günden beri defalarla huzuruna varnuş ve ona, kendi düşünce ve prensiplerini bir tarafa bırakıp, Gorbaçov'un söylediklerini yapmaya çalışoğını, Gorbaçov'un da buradaki durumu onun kadar bilmediğini söyledim. Neye yarar? Kime söyleyecek­ sin? Vezirov ile son görüşmemiz ocağın onbirincle oldu. çok sinirliydim. Gorbaçov'un Ermeni mafyasının elinde olduğunu söyledim. Bir kelime dahi söylemedi. Ona Gorbaçov ile millet arasında kaldığını ve arak zama­ nın değiştiğini de belirıerek, " milletin taliplerine kulak vermesi gerekirken, Gorbaçov'un çaldıklarını oynadın, bunun için de halkın hürmetini ka�a­ namadın. Ben ve bazı aksakallarunız yüzünün akı ile vazifenden aynlrnanı tavsiye ediyoruz, " dedim.Bana, istifa etmek istediğini, Gorbaçov'un kabul etmediğini söylediğinde, " Etmez çünkü onun için sene.len daha iyisini bul­ mak zordur, " dedim. Tebessüm ec.lerek: " Birkaç aksakalıruzın imzası ile Gorbaçov'a birmektup gönderin ve beni bu vazifeden almasını rica edin, " diye karşılık verdi.Bu adama arok ne söylenebilir? Gençler hep bir ağızdan bağırmaya başladılar: - Vezirov istifa! - Halkına sıranı dönmüş, halkının düşmaruna uşak olmuş birine istifa eımekten başka yol yoknı. " Gorbaçov ve onun sac.lık kölesi Vezirov, Azcr­ baycan halkının bu kadar güçlü mukavemet gösterebileceğini, ölümden Jahi korkmayacaklanru ve milli topraklarından vazgeçmeyeceklerini tah­ min edemediler. 80 yıldır Ermeniler, yöneticilerimizin "Cömertliği!" saye· sinde bizden parça parça toprak koparclılar, biz ise sadece susmuşuz. Onlar bizi korkuttukları zaman Karabağ'dan vazgeçeceğimizi zannettiler. Ama şimdi Azerilerin tahmin ettikleri kadar köle olmadıklarını, can vereceğini fakat bir kanş toprağından vazgeçmeyeceğini anladılar.Aslında milletimin bu tahammülüne, fedekarlığına ve toprak uğrunda böylesi azimkar olaca­ ğına kendim dahi, şimdi inandığım kadar inanmamışum. Ama kalbimin derinliklerinde bir inanç kıvılcımı vardı. Milletimin engin ruhunda "lstikl:ıl J\larşı" yazan Mehmet Akif'in şu mısralaiı çınlıyordu: " Bas ağın yerleri toprak diyerek geçme tanı) Düşün alanda binlerce kefensiz ya tanı. Sen şehit oğlusun, incitme yazıkcr atanı Verme dün)"alan alsan da bu cerınet vatanı!

Kim bu cerıneı vatanın uğrunda olmaz la feda? Şüheda fıfkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda

222


Eanesin rek beni vatanımdan cl ün ı•ada cüda!" Heyecan son haddine varmıştı. Hep bir ağızdan İsriklal marşını oku­ maya başlad ılar. Koca meydan yeni bir heyecan dalgasıyla inliyordu şimdi. Eksi 30-40 derece soğukıa, kar ve b u zu n üzerinde, üç hafıadan beri sabırla bekleşerek, bu cennet vatandan \'azgcçıncycccklerini, canlannı bu ui,•ı.mla vermeye hazır olduklarını ispat ediyorlardı. Vakit hayli geç olmuştu. Şair )'Ofh>un<lu. Sağlığı sabaha kadar burada kalmaya uygun olmadığından gençlere haı•ırlı geceler dileyip, fazla uzakta olmayan evine gitmek üzere, yüreğini orad a bırakarak ayrıldı. Gençler aıqc odun, tahta parçası, koli kağıdı falan attı lar yeni den . G ayretl i vatan oi(ullara meydanda, soğukla boğuşarak ayakıa bekleşirken, '" u rdum Juymazlar, bana neciler, çanak yalayıcılar sıcak yaıaklannda uyuyorla rdı .


u Ba/eii lca11lı lcaıırga, bakü kanlıfirtına Ç001J:lar lcapp girfyor ltkerlmn alh11a Kıplıırn11Zf İnlfJ<ıya . . . C'!'Jllaklan, goZfi ka11 En wefıiz. ti/erden nobel relengi ola11, GıZf/, leırn11z!Yalan, g1Zfl leırn11Zfyt!an. . . Halil Rız.a 1 6 cak 1 990 )'ılının sabahı "Gül mektebi" gençlerinde farklı bir heyecan ,·ardı. Aıabala, Tcbrize dönüp: - Her şey tamam mı? diı•e sordu. - Tamamı dedi o da. - O zaman akşam vaktini bekliyoruz! - Akşam ezanı vaktini! Aıabalanın gözleri ışıl ışıl oldu: - Akşam ezanı vaktini! Konuşmalan dinleyen Çilenay, gülümsemenin en güzeliyle gülümsc­ )'ip: - Çok heyecanlıyım, dedi, Bir akşam orsa! Herkes şaşıracak, Azaılık meydanı şenlik yapacak! - Öyle, diye karşılık verdi Atabala, Dostlar sevinecek, düşmanlar patlayacak, Moskova kuduracak! Şamil heyecanla: - Babam de çok şaşıracak. Bunu şimdiden tahmin edebiliyorum. Aras araya girdi: - Hepimizin ana ve babası şaşıracakldedi. Gençler yapacaklan şeyin vıı.k ıinin gelmesi için sabırsızlansalar da, bıı zaman onlara bir yıl gibi uzun gelse de, sonunda güneş batı ufkunun üzeri-

214


ne iyice yaklaşıp, ufuk çizgisine dayandıi(ı sırada ı\ı:ıbala: - Haydi, llisınillah! deyip arbdaşlarının iiniiııc düşıu ve hq> hirlikıe, yirmi yıldan beri " Abidelerin 1'onınması İd:ıre,i"ne çe\'l"ilen c a mi n i n minaresine çıktılar ve şerefcden eırafa hakıııaya haşbdılar. < >nl:ırın hu hareketini, çok az insan ılışınıhı k i m s e· forkcııııcnıişıi. ı\ıahalanın giizlcrı güneştC)'<lİ. Güneş ufkun arkasına k:ıyıp, giiı:,-ü kızıbı boyayan ışıkları ''"'·aş yavaş çekilip karanlık yayılınc:ı gür ''e yan ık sesiyle aan okuııı:11·a lıa �l:ıdı: - Allahuekberl Allahuekbcr! Sesi minareden çcvrcy�. me ydan a. yere, giii(e yayılıp, kulaklara, giıniil­ lcre dolmaya başlayınca biiıün zaman, lıiiıün yürekler clıınlıı sanki. 1 lcle yüreği durma noktasına gelen biri \'ardı ki, gen �lcri daha min:ırcrc çıkarl;ır­ ken görmüş, merakla izlemiş, ne fes i ni ıııı;ırak l ıa knıı ş \'l' t\ıah:;l:ı'nııı elini kulağına götürüp ezan o kum aya başladıi(ını giiıüne<· de, giizlcrindcn yaşl:ır aka aka ezanı tlinlemeye başl:ımışn. < :aminin hemen lıııişıf:indeki e\'inin balkonunda bu i nanı lm az olay;ı ş:ılıiı olup dııygııl:ıııan ve :ııJ;byarak ezonı dinleyen adam, şair Bahtiyar V:ıhapzade'<lcn haşk:ısı deıJ;ildi. Ez:ın sesinin duyulduğu, uL�ştıj!;ı her ycnlc, kııla,L:ına çarpan he r insan şaşır:ır:ık sesin geldiği tarafa .bakmaya b:ışhıdı. Yiirt·klcr hızla ç:ırpı�·ıır, \ı:ıkışlar minareye çivileniyordıı.lstisnasız \ı(iıün l(İizkrdcn ı·aş diikiillirnrcl11. Neydi \ıu böyle? Ne oluyordu böyle? Ezanın şaşkınlık ve ht·yecanı, g,•ııçilTin, üç rcııkli. :ıv-y11,1ı,11 İllilli ı\zl'r· baycan Bayrağı'nı nıin:ırcvc asnı:ıl:ın\'b doruk ncıkt:ısın:ı \':mlı. ::iimdı mi­ narede, nkşam rüzgannın ııcfrsil'le J\lilli ı\ zcrba ı·cııı U:ın:ı�ı n:ızlı nazlı ·

dalgalanıyordu.

Aman Allah! Ezan ve bayrak! Yetmiş yıldan beri siirc l(clc n insofsız ezilmişliğin, ı,·k l ı :ış ın :ı kalını�· lığın, hele bu son \ıir-iki yıldan beri ı:ını:ulll·n ünıiısizliğe diin(işıüı}:li lıiı· anda. . Bu ezani Bu bal' ra k ! Nckr olııHırdu hiil'lc?:\z:ıılık ılll'\'ll:ınını ,!oldu· ran yü7. binlerce :ızatl; k nıiilı:ırizi, c:ı;ldc 've sı;k:ıkl:ml:ııı geç�·n kr. ,·deriııın balkonlnnna çıkıp bak :ı ıı lar, pcnnTeknleıı lıol'l:ın:ıııl:ır. ;ı,leı:ı ncli:skrıni tutmuş, bakı)'orl:ır, olup lıi ı,· n i :ınl:un:ıl'a \-:ılış11·c ırl:ırdı.l;iizkl'<kn l'aşl:ırın boşandığı bu an, sc,•gili B il:ıl' im i z i n J\ kkkt·'nin fcıhiııd,· 1':ılıt·'nııı d:unııı:ı çıkıp ı:znn okuması kathır lwycc:ııı \'erit·i. ı..'İiz,·I lıir andı..Y,·ııniş )·ıld:ın lııı yana du)'u.lmnyan cz:ıııl \'t·ımiş l'ıld:ın ı,..ri d:ılg:ıl:ııınıav:ın h:ıvr:ık! Gökçe Jcı.lc, ı\z:ıt bey, Paşa hey, ı\zt'I h:ıba, ( ;iilcnlı'" lı:ııııııı, l l:ın zcynep hanını, Ayfer lı:ınıııı ,·z:uı okuy:ıııl:ırın ,.e lı:ıl'r.ığı :ıs:ıııl:ırın ke nd i çocuklıırı cıkluf.'1.ııuı giiriiııce, şaşk ınlıkhırın:ı µıırıır \'l' sn inç �fo. ı :ı�l:ıı·! Es:ırt· ı sona mı eriı·ordu? llır ış:ır,·ı ıııınlı lıu� eklendi. Eznnl.. Bavrııkl.. . KıYaınet kopmuştu s:ıııki. S:uıki diiny:ıııııı v:u�ıılışıııd:ın ı,,.,; y:ış:ı)•ıp. iikn insanlar, İsrafil nleyhissclııın "Sur"a iitkıniş de, kıv:uııeı kopmuş. ınt·z:ırl:ı· nadan kıılknruk, ş:ışkııılıkl:ı ctra!hırıııa h:ıkıl'Orl:ınlı .. \',·ııniş )'ll iin<"c ,\zl'I"

��:;


baycan gençliğinin kahraman aıası Mehmec Emin Resulzade'ııin yükselc­ tiği bayrak, yeımiş yıllık hasreccen sonra işte en mukaddes noktada nazlı nazlı dalg:ılanıı•or, hasret yürekleri sclamlıyordu .. Kimse konuşmaya cesaret edemiyordu.Dilleri nırulmuş gibi minarede dalgalanan Milli Azerbaycan Baıorağı'na bakıyorL'lldı. Kulaklar dünynrun en güzel sesini duyuyordu: ezani Gözler dünyanın en güzel simgesini görüyordu: Bayrak! Ey büyük AUah! Yetmiş yıllık insafsız zulme rağmen, bu bayrak nasıl saklannuştı? "All ah!" adını ağzına alanların dillerinin kesildiği bir zulüm hayatında "Allahuekber!" olemeyi nereden öğrenmişti bu çocuklar?Şimdi minarede dalgalanan bu nazlı bayrak, yeımiş yıl önce Kızıl Ordu tarafından Azerbaycan parlamcncosunun üzerinden indirildiğinde, göz yaşl:ın içinde, "Ey gençlik! Senin üzerinde büyük bir vazife var! Senden önceki evvelki nesil ı•okıan bir bayrak, mukaddes bir ideal remzi yarattı., onu bin zorlukla yükselterek dedi: bir kere yükselen bayrak bir daha inmez. Elbette ki, sen onun ümidini kırmayacak, bugün parlamento üzerinden Azerilerin yanık yüreklerine inmiş bu bayrağı tekrar o bina üzerine dikecek ve bu yolda ya gazi, ya şehit olacaksın!"cliyen Mehmet Emin Resulzade'ııin vasiyeti yeri­ ne mi gcıiriliyordu?Bayrak, yanık yüreklerden çıkarılmış, hem de en gü­ zel yerde yükseltilmişti işte.Bu güzel anı, bu desıan anı, bu uğruna kurban olunacak anı Azatlık meydanındaki, sokaklardaki, caddelerdeki, pencere ve balkonlardaki yüz binlerce insan gibi gurur ve göz yaşlan içinde izleyen Azerbaycan halkuun aksakal şairlerinden, gayretli Dede Korkuıl:ınndan olan Bahtiyar Vahapzade, evinin balkonunda gözyaşlarını akıta akıta, Meh­ met Akif'in mısralannı söylüyordu: " Ruhumun senden ilahi, budur ancak emeli; Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli!" "

Bu ezan ve bayrak olayı, yetmiş yıldan beri aamasızca süren Mos­ kof emperyalizminin sonunun başladığını bir işareti gibiydi. Ebulfez Muallim'in, " Bu sistem çürümüştür" sözü gerçek mi oluyordu yoksa? Ca­ navar can nu çekişiyordu? Canavar can çekiŞirken tehlikeli olurmuş .. Ertesi gün mitinge katılanl.ann sayısı daha da çoğaldı. Ezan ve bayrak olayı heyecanı yüksdımişti. Bu olay Moskova'yı ve onun ağzının içine ba­ kan Bakü'deki kukla yönetimin de canını fena halde sıkmış, telaşlandırmış­ tı.Azatlık meydanına toplanan insanlann sayısırun yanm milyonu geçmesi, ısrarla dağılmaması Moskovayı kudurD'lluş, öfkeden tımaklarıru kemirmeye başlanuştı. Ôn ayağıyla yeri eşeleyip burnundan soluyarak ters ters bakan azgın boğaya benziyordu. Her an salclırıı.bilirdi. Bu konuda çıkan dediko­ dular üzerine Halit Cephesi başkanı Ebulfcz Muallim, meydanda günler­ den beri bekleyen oğul-kızlann baflanna bir şey gelmesin diye çırpınıyor, Z26 ,

,


düşmanın böyle bir niyeti varsa önceden a nla maya çalışıyonhı.i\liıinge ka· olanlar talepleri yerine ge tirilmedi� için daı:tılınıyor, rnlc ple rc kulaklorını okayan Moskova da dişlerini bi leyip duruyor<lu. Ebulfcz i\l ua lli min cephe yöneticileriyle birlikte Hükümet yctkililcriı'le, Ru s yet ki lile rle giirüşüynrlar, fakat sonuç alamıyorlardı. Ebu l fcz bey. ordunun şehre �reccği h a kkı ndaki söylentileri Rrus gencraUerc, yetkililere so r uyo r, onlar da biiylc bi r şel'in olmayacağını, ordunun şehre girmeyeceğini söylüvorlardı.Ebulfez bel' on­ lara inanmıyordu. Bunn sebep de, şehrin giriş ıı< ;k talarında bckleye ı; Rus ordusuna ait araçların motorlarının sürekli çal ı şı mr vaziyeıre olmasl\'dı. liu halin manası orduya "Hazır ol!" <lemekıi. Her �n. " B�şla!" em ri v� rilebi­ lirdi.Binlercc aracın motoru çalışıyor, askerlerin elleri silahlarının tetiğinde bekliyordu. Bir yanda tepeden tırııağ.ı sil:ıhlı, rnnklı. ınplu. ıüfckli, çeli k yelekli, maskeli , miğferli binlerce askerden ibaret vahşi bir ordu .. Di!(er yanda, meydanda yüz binlerce s ila hsız insan : kadı n - e rkek , gcnç-l'aşlı ve kü­ çük çocuklar. . Başıııın üzerinde simit tabla sı ile azat lı k ıncydanııı:ı koşup : " Azerbayi::ana az,�tlıkl" diye hıı!(ıraıı simit saıan çocuklar. Korkulan olur da bu vahşi istila sürüsü şehre �rersc, bu insanbra y:ızık olacaktı. 1 990 yılının 19 ocağı nı 20 ocağ.ı bağlavan g«cc yarısı\'!lı. l\!oskcwa'nın özel görevle gönderdiği ve: " Ben Halk Cephesini malwcrıncğc gdınişim!" diyen gene ral Yazov, uzun , kalın paltosu, tiftik blp aı:,�. so,l,'1.ık geçirmez çizmeleriyle, gecenin karanlığında, kara bir h:ıyd ur ıı;ibi dikilnıi,. lia ku' \'ü kuşatan ordunun üst r ü tbeli subm·larını, öze l birliklerin komuıanl:ırını. KGB başkan ve şeflerini karşısına almış. içkili ağzı\"la pis kokular saçarak, öfkeli bir sesle: - Gidin, Ha.lk Cephesini nıahwdin!dedi, A za tlı k mcnlanıııd:ı toplanan başıbozuklara, serserilere öyle bir ders ,·erin ki, bir d:ı ha mcy,l a n :ıdıııı duy­ duklarında uykuları kaçsın! bir ye tmiş yıl daha o meyda n ı n kenarından bile geçemesinlerl Komutanlar, başkanlar, şe Acr. onu <likkoıle d i nli yor, si>rlediklerilllle ciddi olup olmadığıru a n lam aya çalışı\'orlardı. O�·le ya, iç kilinl i \'e ne de,li­ Ainin farkında olmayabilirdi. Meydanda ya rım mih-ond:ııı tazl:ı ins:ın ''anl ı. onları nasıl ezerlerdi? General Yazm• onların bak ı p kaldıklarını. kıpırdam:ı­ dıklannı görünce: - Ne duruyorsunuz? diye bağırdı, lhşlavııı! . Sarhoş komu tanl a rın ın ciddi oldui(ııını a n l ayı nca es:ıs duruş:ı �eçı ı lcr: - Başüstü nel Çalışır vaziyette bekleyen ve mcııo rlarıı ıd:ı ı\zerb:ıyc:ın halkı n ı n pe ı r" ­ lünü tüketen yüzlerce, bin le rce ara�: v e ı:ınk bir :ında korkunç b i r uğulıuyl:ı kımıldadılar ve "Tek başına" kalm ış halkı ezmek üzere değişik nokt:ıl:ırd:ın ı\" ların ın ko­ şehre girerek, Azatlık me yd anına doğru ile rl em e ye b:ışla,lıl:ır. kusunu almış c:anavnr s ü rü sü ne benziyordu �idişlcri.Günlcrden berı eksı. 30-40 derec:e soğuğun altımla bekleyen bu i n san la r :ıkılhırı 111.. nıı k aç ı r m ış­ . lardı ki üç haftadan be ri gcccli-b-iindiizlii hura<la duruyor. uşuyor.

uyku

�,;�


kalıyorlardı? Dertleri neydi? Bunu düşünmemişti ne Moskova ne de gön­ derdiği generali! Ya da düşünmek istemiyorlardı. Kulakları sağır, gözleri kör olmuşru.Moskovıı'dan dişlerini bileyerek gelmiş ve burada iki ayağı üzerine dikilmiş, kıçı boklu, ağzı murdar içki kokulu, sarhoş ve kinci bakış­ lanyla insanlıkı:arı çıknuş hayvan, bunu düşüneceğine, bu zavallı insanların derdini dinleyip, çare bulacağına, başlarının ezilip. kanlarının dökülmesini istemişti. Azatlık meydarundaki azatlık sevdaWac, vahşi Kızıl ordu'nun, acıma­ sız Omon güçlerinin, barbar özel birliklerin şehre girip, meydana doğru ilerlediklerini haber alınca taksi, kamyonet ve kamyonlarla meydanın giriş noktalarına barikatlar kurdular.Bir grup gencin yemin ederek: - Ölmek var, dönmek yolo! sözü bir anda meydanın beş yüz binden fazla yiğidi tarafından da yemin gibi tekrarlandı: - Ölmek var, dönmek yok! Beş yüz bin insanın ağzından çıkan bu ses, gök gürültüsü gibi yan­ kılandı gecenin karanlığında. Bu uğultu, tankların homurrusundan daha ürpertici idi: " Ölmek var, dönmek yok!" Ruh taşıyan insarun, ruhsuz demir yığınlarına meydan okumasıydı bu.Ve az sonra kan et ve kemikten ibaret insan yumruğu ile demir ve çe­ lik )1ğıru karşı karşıya geleceklerdi.Miting oğullan, miting kızlan, miting gelinleri, miting anaları, miting babalan, miting dedeleri, miting çocukları yan uykulu, yan uyanık, kimi paltosunu başırun altına yastık yapmış, kimi başıru kolunun üzerine koymuş, kimi ateş başında toplanmış sabahı bek­ lerken, Rus ordusunun şehre girdiğini haber alınca bir anda ayaklandılac ve üşüyen ellerini yumruk yapıp beklemeye başladılac.Vakit tacn gece yarısıydı. Tanlılann toplac, makineli tüfeklerin, kalaşnikovlann narnlulac uykusuz ve yorgun insanların üşüyen sinelerine çevrilmişti.Başta Ebulfez Muallim olmak üzere, Halit Cephesi yetkilileri, halkın adamı olan bazı milletvekilleri, parti yöneticileri, Halil Rızası, Bahtiyar Vahapzadesi ve diğer şair ve yazar evlatlan, yürekleri :ığızlacında, masum insanların kanlacıun dökülmesine engel olmak için çırpuup duruyorlardı. Ah, Allah'ım! Çaccsizlik ne yacnan acıynuş! Ne Moskova dinliyordu, ne de Moskova'run kuklaları! ' Kimse dinlemiyordu. Kimseye ulaşılaıruyordu. Kasap bıçağını bileye bileye kurbanına yaklaşıyordu. Tanklar homurda­ nıyor, paletleri üzerinde dans ediyor, zırhlı araçlara gaz verilip duruluyordu. İnsanlann başuu kesmeden önce yiiieğine korku salmak için elinden geleni yapıyordu düşman.Bu dehşetli gürültünün ürküntüsünü atlatan meydan erleri, soğuktan kızarnuş cllerini yumruklayıp tanklacın karşısıruı dikildiler. Biri ezmeye sabırsızlaruyor, biri hakkım ve canını savunmaya çalışıyordu.

Halil Rıza'run:

228


" Kıpkırmızı imp erya . . .C aynakları , gözü kan En şere fsiz ellerden nobel çelengi alan, <:>ızıl- kır � zı yal_an , gızıl-kırmızı yalan!" dediği, Rus emperyalizminin vııhşı askcrlen, vahşı kahkahalarla sürdüler ıanklannı insanlann üze rine. Bunlardan birinin üzerindeki asker, cankı n karşısı na dikilen kadına, elindeki otomatik silalu doğrultup: - Çekil yoksa ateş ederi m! dedi. Kadın da öfkcvlc: - Vurmazsan erkek değil si n ! diye karşılık verdi. Vahşi, barbar, alçak, hay-

vandan bile aşağı şerefsiz teciğc basu.Yiğiı kadın kurşunlarla <lelik deşik oldu.Meydan bir anda kanşu. Aruk ok yaydan ç ı kmı şa . Göğüsler, )"Ürcklcr, alınlar delinmeye başlamışu. Yiğit kadınların göğüslerinden fışkıran kan, yere yağmakta olan kar taneciklerini de kırmızı ya boyuyordu . Bakü'ye " Kırmızı kar" yağıyordu. Bakü'nün karı kanlı! .. Bakiı'nün ,·ağ· muru kanlı! .. Bakiı'nün gecesi kanlı!.. " Bakiı kanlı kasırga, Bakiı kanlı fırona Çocuklar kaçıp, giriyor tekerlerin alon a .."

Kuşanlan ve içine girilen meydand a binlerce genç, ellerinde bayraklarla sağa sola koşup duruyorlardı. Kim i bağtnyordu: -Silahl Bize silah la?.ım!

- Banu! dedi, ben seni ... O lmayan şey İstenir ıniydi?Ah çaresizlik . . Gencin biri bağırdı: -Silalumız yoksa, )'l.lmruğumuz var! O anda hain bir kurşun gelip kale burc u ge nci yere serdi. Silalun mert·

li� bozduğunu unutmuştu A ze rbaycan balası!Başka bir noktada, bir küçük kahramanın sesi ortalığı dehşete saldı: -Abla çekili Tank gelir! Bu yü�yle haykıran

küçük

kahraman,

Karabağ \"e t i mi

küçük

Hüseyin'dcn başkası değildi.Ablası Banu on u dm·masına rağmen tankın önünden çekilmedi. Çü nkü tankın önüne bilerek dikilmişti. c;ocukcajtız bir daha bağırdı: -Abla çekil! Ablası çekilmedi. Çocu k çaresizdi. Miting meydanına gelirke n köpeği pamuk aynlmadığı için onu da getirmişti ve şimdi köpeği de kendisi gibi endişeyle bakıyordu ablasına . Küçük Hüseyin abla�ının tankın altı n da kal­ masından korkup endişeyle etrafı n a bakarken a mca �ı nı n oğlu t\raz'ı gördü ve ona bağırdı: -Araz ağabeyi Abl a m! . Araz sesi duyup, Hüs�yinin l(Ösıcrdi nokrnya b:ıkınca ta nkın önüne dı­ kilen Banuyu gördü:

-Bıı.nul diye bağınp ona do.l:fu koştu.lhnıı, ;\razı duymazdan gelip, tan­

kın üzerindeki askere:

-Alçak l dedi, defolup f,-idin ülkcmi7<len. (; id ip Kambaı{d.ıki sabllı Ermeni katilleri vurunl Bizden ne istiyorsunuz?


Rus askeri vahşi bir sınaşla: - Canınızı! dedi Banu korkusuzca bağırdı: - Vurmazsan şerefsizsin! Rus askeri alçakça bir tavırla ve hiç acunadan: - Madem istiyorsun, al! deyip tetiğe bastı ve zavallı Karabağ yetimini delik deşik ederek yere serdi. Ablasının vurulduğunu gören Hüseyin koşup küçük yumruklarıyla tanka vurmaya başladı. Bu sırada Araz da yetişip am­ cası kızırun yanına geldi ve başını kucağıiıa aldı.Banu kısa bir an hüzünlü bir gülümseyişle bakıp, öylece kalakal­ dı.Şehit olmuştu. Araz öfkeyle doğrulup tanka doğru yürüdü ve üzerine çıkmaya çalışa. Taok gidiyor, o tırmanmaya çalışıyordu. Sonunda tankın üzerine çıkmayı başardı ve Banu'yu vuran askerin tüfeğinin namlusundan tuıtu. Rus askeri tetiğe basa ve şarjöründe kalan k�unlan onun göğsüne boşalta. Araz önce sarsıldı. Sonra tankın üzerinden yere yuvarlandı. Araz ağabeysinin de vurulduğunu gören Hüseyin çaresizlik ve öfke içinde tankı yumruklamaya devam etti. Tank birden sağa manevra yapınca küçük ço­ cuğu alana alıp ezdi. Küçük sahibinin ezildiğini gören pamuk birden ok gibi tankın üzerine fırladı ve Banu ile Arazı vuran askerin gırılağına geçirdi dişlerini.Rus kurtulmaya çalışıyor, pamuk sıkıyordu. Rus askeri çaresizlik içinde rüfeğini bırakıp elleriyle köpeğin başından tuttu. Fakat bir türlü boy­ nunu köpeğin dişlerinden kurtaramıyordu. Pamuk ani bir harekede aske­ ri çekince ikisi birden yere düştüler ve tankın alanda kaldılar.Olup biteni dehşet içinde izleyen insanlar hep birden tankın üzerine yürüyünce asker paniğe kapılıp tankı başka yöne sürüp uzaklaşa.Yeğenlerinin ve oğulla­ n Araz'ın şehit edildiklerini duyan gazeteci Paşa Karabağlı ile eşi Ayfer hanım koşup kanlı ceseılerin üzerine kapanarak ağlamaya başladılar. Mey­ danın her yanı bu kanlı sahneler ve acı feryatlarla doluydu arak. Ağzı içki kokulu Rus komutanları gördüklere her şeye ateş emri v.eriyoclardı: - Ateş! Ateş! Ateş! Taksi, kamyonet, kamyon, minibüs, otobüs gibi araçlarla kurulan ba· rikaılan paleıleri alana alıp ezen ve meydana giren ıanldar şimdi insan­ ları çiğniyorlardı.Gecenin saat 24'ünde ateşle başlayan vahşet, hfila ateşle devam ediyordu.Aıabala, Araz ile Banu ve küçük Hüseyin'in ceseılerinin taşınmasıyla uğraşırken babası Azer bey ile arınesini yalnız bırakmıştı. Rus ıanldannı n insanları acımasızca ezdiği gören Azer bey öfkeyle bir tankın önüne geçti. Tank önce durakladı. Tankı kullanan şoför karşısına dikilen bu koltuk değnekli, bir bacağı kesik ihtiyar adama ürkerek bakmışa. Azer bey göğsündeki Rus madalyasını koparıp tankın üzerindeki Rus askerine gösterdi: - Bu madalyayı Rusya için Alınan cephesinde savaşıp, ayagımın birini kaybedip kazandım. Şimdi uğrunda savaştığım ve sakat kaldığun Rusya. ıanldanyla benim evlatlannu çiğniyor. Bu bir utanmazlıktır. Hem kahra230


man ilan edip madalya veriyorsunu7., hem de öldürüyoı'sunu7.! Rus askeri güldü: - O madalya kahramanbğınız için değil, kölcliğiniz için yakanıza takı lrnışru! . Azer bey öfkeyle bağırdı: - Allah belanızı versin! Sorua madalya}1 Rus'u n )'Üzüne fırlattı. Madalya askerin )'Ü7.Üne çarpı p tankın üzerine düştü. Asker öfkelenip tüfeğini Aze r beye çevirdi. Azer bey

bir an durakladı. Sonra tek ayağı üzerinde de ngesini sağlayıp, kol ru k değne­ ğini kaldırıp mızrak gibi ruııu ve askere fırlattı. Kolruk değneğinin sivri ucu bir ok gibi askerin sol gözüne saplandı. Tankı kullanan asker a rkadaşının gözüne sapla na n bastonu görünce tankı ıek ayağı üzerinde durmakıa olan Azer beyin üzerine sürdü ve altına alıp, e7.di.Yetmiş )ıldan beri Rus empe r­

yalizmi ile mücadele eden kahraman bir Azeri ailesi ni n kahraman bir ferdi daha vatan uğrunda canını feda etti. G ülebeti n hanım koc as ı nın tankın al­ anda kalıp ezildiğini görünce saçını , başını \'Olarak kocasının ezilmiş consız vücudu üzerine kapanıp ağlamaya başladı.Hem ağb�·or, hem de: - Aıabala! Atabala! diye bağı n yordu. Annesinin sesini duvan Atabala, şehit arkadaşlarının kanl anrla kırmızıya bulanan elleriyle doğrul up anne­ sine baktı ve onun yerde orurup ağlama k ta olduğunu görünce, babası nı n başına bir şey gelmiş olduğunu anlaıb ve hemen oraya koşnı. Bahasının ezilmiş kanlı vücudunu anasının kucağında görünce acıyla sarsıldı. Sonra annesinin yanıbaşına dizçöküp: - Ağlama ana! dedi, bir şehidimiz daha oldu. Vatan sağ olsun! Dedi ama, kendisinin de gözlerinde n vaş akmasına engel o l amad ı . Gü­ lebetin hanım kocasının kanını anıcuna doldurup giikyüzüne savurdu ve: - Bu zulmü görüyo r musun ey Allah! diye bağırdı. Ebulfcz Elçibey, Eciba r, İsa Kamber, Halil Rı7.a. B ah tiyar Vahapzade ve diger bir çok aksakal, yürek le ri bin parça. meı·danın bir ye ri nden bir yerine koşup duruyor, Vezirov alçağı ve d iı:,'Cr saıılm ış yöneticileri arırnr,

ulaşanurnr, bu kanın akıolrnasını du rd ur m alarını istivorlar, ama kimsc\'C · boşuna çıq>ınıyorlardı.Daha sabaha çok �·ardı ve ö lc.n leri n s a�·ısı şimdi�lcn yüzü geçmişti. Yarabla n n sayısı bine yaklaşıyordu. Olenlcrin ve y arab la rın hasııı.neye taşınmasına da izin vermiyorlardı. Rus askerleri ambul:ınsların meydana gelmesini engelliyor, kurşuna ıunıyorlardı. Yaralıların hastaneye kaldırılmasını da, hastaneye gide n yollara ateş aça rak engelliyorlardı. Bu

tam bir vahşeti. Hatıa bcm:eri ol m ayan bir \'ahşetti. zalimlikti. Sov kınmdı1 Sivili öldür, yaralıyı kan kaybından ölmeye nrnhkum et , tloktorlrn ela kur­

şunla).. Ey insanlık, neredesin? Bahtiyar Vahapzade ölümılen beter bu duruma İsyan ede ede mcnlan­ da dolaşırken bir Rus �eneralc ras ı la�ınca: z? dey ip. yüzüne tükürdü. Rus gc· - Bu vah•eti han...i hakla işlivorsuııu · •


nernl hi çbir şı:y söyleyemeden

o radan geçip, gitti.

Onlnrda ne uıanma vardı, nı: de vicdan. Soljcnitsin'in d ediği gibi, "

iki yı lda iki milyo ndan fazla insanı ölüm kamplarında mahveden Moskof yöneticilerinde vicdan ne gezer? Anasını tescili cm1e kle uğraşırken kendi gözyaşlarına da engel olnma­ ran A tabala, Azat beyin, "Şamiill" diye haykı ran feryadını duyunca: • Ervah! deyip, anasını babasının öl üsüyle baş başa bırnkıp, onun yanına koştu. Azat bey kurşunlarla delik deşik olmuş oğlunu kucaklamış, ağlıyor· du. Tcbriz de Aıabala ile birlikte Onun yanına koşnı. Babasının kucağında son anlan nı vermekte olan Şamil arkadaşları nı görünce : . Sizi yalnız bırakıp giıtiğim için beni bağışlayın! diye söylendi ve kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti. Atnbala ile Tebriz Şamil 'in kanh vücudunu babasının kuca�ından alıp, d i� r şe hitlerin yanına götür­ mek istediler. Azaı bey göz le rinden yaş aka aka: . Kendim ıaşıyacağıml dedi. Meydan kan ve göz yaşına doymuyordu.Şehitlerinin cansız vücutlarını bir a rnra topladıktan sonra hastane morguna götürmek içi n kamyone te �iikled ile r. Çilenay da yaralılarla uğraşıyordu, beyaz önlüğünün her tarafı kana bulanmışa. o da bir başka kamyonete yüklenen raraWarla birlikte hasıaneye gitti.Şehit cenazele rinin konulduğu morg ağ".tına kadar dolmuştu. Delik deşik edilmiş canlard an nknn kan ye ri kan gölüne çevirmşıi. Yaralı in· nn sayısı da o kadar fazla idi ki, arak ne sargı bezi yetiyordu ne de kani Son şehidin aziz vücud u nu da morga ıaşıdıktan sonra Arabala yaralılara bakan Çile nar'ı n yanına gitti. O esnada bir genç Aıabala'ya: - Bakü giri şi nde, 1 1 . kızıl ordu için yapılmış olan abidenin yakınında çok fazla kaybımız var, dedi. Kızıl Ordu bundan yetmiş sene evvel, 28 Nisan 1 920 tarihinde Bakü'ye girerek döktüğü kanlara, yetmiş yol sonr:ıonra, 20 Ocak 1 990 tarihinde reni kanlar ekliyordu Aıabala kanlı ellerini sıkıp yumruk yaparak bağırdı: · Bizi yok edemeyecekleri Hepimizi öldürüp, ı•edi kat yerin dibine de gömseler, ya da vücutlarımızı yakıp külünü göğe savursalar, yeniden dirilip yakalanna yapışacağız. Bin ıancmizi öldürdüler bu gece, ama dalla geride yarım milyonumuz var... Acı , kan , göz yaşı , feryat, 9item vardı meydanda . Bu sitemlerden biri ve en anlamhsı da ölü ve yaraWar arasında kederle dolaşm�ta olan Balıti­

yar Valıapzadc'nin ağzından dökülüyordu: · Alçak Rusyal İki yüz yıldan beri senin kölen oldum, hizmetinde bu­ lundum. Allah'ın bürün günlerinde 9enin için çalışom, sana canım ve ka­ nım palıasına petrol verdim. YetiştirdiAim ürünlere hasret kalıp, onlan san:ı gönderdim. Sayemde dünyanın en kudretli devleti oldun, dünyaya meydan okudun, ülkeleri korkuttun. Şimdi, mek mi idJ iyWtimin lwJılılt?...

2.12

tanklaruwı paletleri alanda ezil­

Bu sırada bir Hallı Cephesi yetkilisi gelip:


-Hastanede çok knna ilııiyaç var, dedi, ancak Ruslar h:ısıaııcye ı;i<len isıeyeııleri ha.ıaneyc snkınııyorlarl Ak saçlı şair ellerini açıp ak saçlanııı çekıi: - Vahşileri diye söylendi.

yollara da ateş açıp kan vcrınek

Bu haberle gerilen sinirler bir b:ışka haberle d:ıha <la gerildi: -Ruslar hastane.Un elektriğini de kesıiler. Dnkıorlar ıııuın ışığında ame­ liyat yapıyorlar! Düşmandı nilıa)'el bu. Yapacağını yapncakıı. Ama insanı kahreden, düşmanın bu alç:ıklıf(ın:ı seyirci kalan lıiikiinıeı iiı•clerinin \'Ur­ dumcluymazlığıydı. Ama artık bu kadarı da olmazdı. Senin ins�nlarını parça parça edecekler, kanını sel gibi akııacaklar, kan vermek ısıeyen insanların üzerine ateş açacaklar, hasıancnin elckı rif:iııi kesecekler, pırnlıl:ırn hakan

doktor ve hemşire evlarlarıııı kurşunlayacaklar ve sen sLısacaksın! Bu saııl­ mışlıktan, hainlikten de iitt bir belaydı, lıir alçaklıkrı, if:rcnçlikıi, kansı1.lıkıı. Evet, knnsızlıktı. Rus'un barbarlığı <le):ildi insanı kahreden, Rıısı:ın fazla

Ruslaşan alçaklann kansızlı�)'<lı. \laıan mecnunu Halil Rıza d:ı bu alçaklık, namussuzluk karşısında s:ıçını, başını yolanhır<l:ııı<lı. İçin,lc lnılun<luf:u alı­ mış yaşına kadar çok derılcr, lıainlikkr giiren şair, hu ı;ece ı·arısı ı.:örıliiklcrı kadar büyüğünü giirmeınişıi Top n:ıııılulu, zırhlı, ıkmir ıırn:ıklı ıankbr, gürleyip ateş saçan, ku<luz, yırııcı ıaııklar onun yiircgini czivor<lu sanki.

Öfkeyle haykırıyordu: ''Bakan çoknır, gön.:n n1. .. ı\ğır ı:ınkl:ır <lnyanıp 1 920'den, belki, daha çokıan heri Tank de me , onuı�.ıınıuzıla k:ınlı dağlar d:ıyaıııp

Kollarımın üstünde pas nıımuş p:ıleıleri.

Yann o kan tankları, cerrah ı.:ibi yarın si,. İçinden bir cehennem, hin-bin alev çıkarak Yazov, Stalin, Kirov, suslov çık:ıc:ık Kamçatkadan, dcyneçen belki k:ıç kııayı Paslı demir avucun da limon µibi sıkacak İçinden bir cehennem, bin-bin alev çıkacak. Ağır tanklar dayanıp hele bu kanlı ı.ıiiııde

Süt emer Gültacımın ak beleği iisıiimlc Benim isyan püsküren her saıırımın kasıindc

Benim kainaı boyda, ı•ürcğimin lisı iimk·

Ak soframda, ruzuımın, çiiref:iınin ü"ündc Sofram, ru?.unı, çöreğim al kanına lmr:ııııp Dumanlı 11rulları iınpcry:ı hisinde

Gelin...Alnımın üsıe :ığır ıanklar day:ııııp..."

Evet, tanklnr Azerbaycan halkının h:ıyaı ı ııın iisıümle ,ıurınuşıu. !\eş

yüz bin insan .. binlerce zırhlı :ıra�-. ıank, ıop nif<·k..Gcce yarısı k:ır.ııılığıııı delip geçen milyonlnrc.� mermi .. lıeş )·iiz binden r:ı�l:ı insanın, k:ı,lm' � .. �-u­ .. ğun aaAıodan, solu ndan, Lıaşıııın lizc·rimkn. a\':ıf:ıııın :ılıııul:ııı ve ı.:oµsun­ ... kmşıınl:ır k11.1l µe�Tn deo, yüre�nden, alıııml:ın, bcyniıııleıı ılclip


19 ocak gecesinin yansında kan dökmeye başlayan Moskof emper­ yalizminin işlediği cinayetin boyutlıı.n, 20 ocak sabalurun doğan güneşiyle daha açıkça serilmişti gözler önüne. Haber ajanslannın geçtiği haberle, vic­ danı uykuya dalmış görünen dünya adeta şok olmuştu.Kardeş Türkiye'nin büyük şehiılerinin meydanlan bir anda binlerce insanın protestosu ile in­ lemeye başlanuşo: " Katil Gorbaçov!" " Katil Bushl" " Kahrolsun Rusya! " Kahrolsun Amerika!" Niye Amerika da kahrolsun? Çünkü Rusya, tek başına kalmış Azer­ baycan halkının son damla kanıru da içmek için Bush'un da onayını almış görünüyordu. Kızıl emperyalizm ile Bao emperyalizmi anlaşrnışlarclıl Karu dökülecek insanlar "Müslüman!", yakılıp yıkılacak ülke " Müslüman ülkesi!" olduğu için iki emperyalist Hıristiyan kifir hemen el sıkışmışlardılDünya

böyle mi gidecekti? Milyon yıllık tarihinde nice kan içici zalimin karu dökül­ müş, taa, tabo başına yıkılnuşo.Zalim zulmüyle abat olmamıştı.Zalim bu

zulmüyle de abat olmayacako.Bu vahşi katliaoun hesabı sorulacaktı. Mey­ daru kuşatan katliam çemberinin her karışı boş mermi kova.nlanyla dolmuş­ tu. Azatlık meydanını çevreleyen bu ölüm çemberi adeta milyonlarca boş mermi kovaruyla çizilmişti. Azerbaycan halkırun çalınan alın teriyle üretilen kurşunlar, Azerbaycan

halkırun oğul-kızlanrun yüreklerine saplarunıw

Ah, ahlaksız irnperyal Vicdansız sömürgeci! Vahşi

kan içici!

Ahlaksız saolmışlarl Ahlaksız devşirmeler! Rus

tankları Azerbaycan oğul-kızlanrun körpe vücutlarını paletleri al­

tında ezip, parçalarken bu sütü ve karu bozuk satılmışlar Rus komutanlarla

votka içiyorlardı.Zıkkım içesiniz! deh

tokuşturursun? Bu

Senin insarurun karunı dökenle nasıl

ne kansızlık

böyle?Bu

ka­

alçaklığı içine sindiremeyen

sekreter yardımcısı Allahverdi bey hem partiden hem de görevinden istifa ederek üyelik karocu yakmıf ve

doğruca azatlık meydanına, kaJ

Çilenay'ın

yaruna koşmuştu. Onun hastanede olduğunu öğrenince de soluğu orada

Babasını karşısında gören Çilenay �ayarak: - Baba! dedi, partiniz, hükümeıiniz halkımızı ne hale koydu görüyor

almışa.

/

musun? - Gördüm ne yazık ki kızım. Allah , partimin de, hükümetin de benim de belanu versin! Ben görevimden istifa ettim. Çilenay babasının boynuna sanldı: - İyi yapan baba! dedi ve •ya aAiaya, Şamil'in, Araıı 'ın, Banun'un, küçük Hüseyin"ın ve A:zu babanın da fehit diifcüklerini söyledi.Bu sırada bir sedyede yaulı getiren Atabala'yı görcn.Çilenay:

234


- Babam partiden istifa etmiş! dedi. ı\tabala şöyle bir bakmakla yerindi Allahverdi Guluycv'e ve: - kaybettiklerimizi geri getirecek mi? deyip s i te mle oradan uzaklaşır. Allahverdi Guluyev başıru sallayıp: - Acabala haklıl dedi kızı Çilenaya, benim istifam onları geri getiremez. Geç kalmış bir uyanış bu. Allah beni de iildürcydi! -Geç kalmış bir uyanış <la olsa, sisteme karşı tepkini onaya kormuş olman da azatlık mücadelemize bir katkıdır baba. Selu:eter yardımcısı kızıru kucaklaı1p: -Güzel kızım benim! dedi titreyen sesiyle.Sonra gözlerinden )'U\'arlanan yaş damlalannı eliyle silerek. - Artık ben de azadığın bir neferiı-iın" dedi \'C koşup, hascaneyc getiri­ len bir yaralırun içeri taşı nmasına yardım etti . Kızı c;ilcnay da hüzünlü bir cebessümlc, eline aldığı sargı bezi ve serum şişesiyle yar.ıhlann yatınldığı koğuşa doğru uzaklaşa.


u ':Ağ/aram ağlargibi Derdim var dağlargibi Yiiz_ymlenyaraltya111 Gez.en111 Iağlargibi. " Sabah güneşi yükseldikçe meydana koşan insanlar vahşi katliamın tüy­ ler ürperten sahnesine gözyaşı ve öfke içinde bakıyorlardı. Yedi milyon Azerbaycan halkının, birkaç yüz bin saalmışı hariç, hepsi yas içindeydi. O cehennem anında, o can derdinde, o kıyamet anında beyaz duvarlara, oıobüslerin, kamyonlann ii?.erlerine kanla yazılar }'azılmışa: " Karii Rusya!" " Katil Gorbaçovl " Katil imperyal"

" Yaşasın Azatlık!" " Yaşasın Azerbaycan!" " Elveda Azerba)•canl" " Alın intikamımızı!" " Bir ölür, milyon clirilirizl"

" Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmezl"

Yaklaşık olarak yirmi günden beri devam etmekte olan mitingde, mey­

danda nefes alıp, meydanda nefes veren, gençlerle birlikte oturup, birlik­ te kalkan, sohbet eden, şiir söyleyen şair Halil Rıza, Gökçe dede ve Azat beye: - Şehitler hepimizin şehidi, hepimizin bafı sağ olsunl dedi ve:

- Şu meydana bAkın, her yer kıpkırmızı, diye söyleneli, Kan kırmızı! Sanki bütün dünya kan kırını:z.ı görünüyor gözüme.Dört okyanus, Hazar del!İ7J, ormanlaı da kırmızı .. Kremlinin duvarları baştan başa o renkte.. 2J6


Kırmızı impcrya. .. caynakları, gözü ka n, kız ı l- kı rmı z ı yalan , kızıl-kırmızı yılan...Adam kılığına girmiş yılan! Bu gece bütün zehrini kusan, Müslüman

düşmanı çıyan.. Paleclerin alanda ezilen canlar.. Kan dolmuş çizmeler. . Kana bulanmış kalpaklar.. Omzundan kopmuş kollar.. Palet alanda ezilmiş kafatasları .. Küçük Hüseyin'in çiğnene n küçücük vücudu .. Halli Rıza bi rden öfkclenıli: " Belki güzd giyinmiş milli gede gelecek Emredecek rcisc:-yuyun, silin kan la n Kırruldanmayacak da solucan vicdanları. Şaşam, solucan dedim, gözü kanlı o nccis, Solucandan bin defa şerefsizdir, şerefsiz.." SusN şair, euafına baka. Kan dolmuş çizmelerin içindeki aı•aklar, k al ­ kıp yürüyecekmiş gibi ge ldi bir an. Omzundan kopan kolun ı;umruğı.ıııu sıkağını sandı.Gönlü, yüreği yanan bir ocak gibiydi şairin. Sinesi çalın, çap­ raz daği Bakü kanlı bir mezar gibiydi.. " Azizim özü kanlı Ayağı, dizi kanlı Olen biz, kınlan biz Tutnılar bizi kanlı" Sonra başını sallayıp: -Dünya görmüyor mu? diye site m eni. Dünya mı? Dünya var mı? Dünya işitiyor mu? İşitiyor musun ey d ünya? Göğsü açık, mermiyle d elin m iş gencecik i nsa nla r sırtüstü yatıyor, yiiı· )eri güneşe doğru . . Üsclcrinclen kan ;ıkıyor sd �bi..genct·cik bdlerin,kkı kemerleri al kan içinde .. kö rpec ik parmaklarınd:ıki nişan yüzükleri :ıl kan içinde.. Görüyor musun dünya? ı\ zaıl ık mcycl:ınıml:ı, ı·üreğin<lcn vurıılınuş pehicler sergisi varl.. " Ele mi parça-parça Bedenim parça-parça Kabrimi özüm kazım Kefenim parça-parça" . Görüyor musun dünya? An:ılar isı•:ın scli ..Sinclcrı ,\;ı�lanınış .. " Ezizim, eller gder Al, gızıl güller gcler Bu sahilin imdadına Kaqı sahiller gclcr."


Hani? Nerede? Karşı sahildekilerde o göz, o kulak, o yürek var mı? Şair o sahilleri imdada çağını çağıra, dağ omuzlarda ıabutlar, ellerde kürekler, mezar kazarken karşı sahildeki kardeşleri nerede? " Garibi ozan ağlar Bahonı yazan ağlar Yakasız gömlek biçmiş Kabrini kazan ağlar." "Gece saar yirmi dön diyor" diyor şair, " ad.arnlar desre desre, biri aç, biri hasta. .Dünya görmüyor mu? "Güppüldeyen yürekler, ah nedir bu gürülrü? Ayak üsre duranlar niçin yere serildi� Kasırga mıdır kopan? Kasırga böyle olmaz! Telarumuş dalga mı? Yok.. dalga böyle olmaz! Kan içen demir, olmaz.. Taş asfaltı şumlayan ı:ırı:ıllar bu rür olmazı Maşınlann üsründcn geçe- geçe gelir tank Erenlerin boyunu ölçe-ölçe gelir tank

Ölenlerin üsrüne, kalanlann üsrüne Böğrüne el basıban, kaçanların üsrüne Kahkaha atıp gülür tank Sökür kervan seddini Kırır maşın bendini

Birce tank mıdır? Hayır, ranklar silsilesidir.." Moskovıı 'clan yayılan ölüm şeblesidir.

Binlerce göğse dayanan, makineli rüfek Namiusudur. Düğün elbisesi diktiren genç kefenlere bürünmüşrür Yalnız Kalaşnikof mu bu zehirmar? Afkanisıanclan gelen dişi kanlı canilerdir bwtlarl Deli tanklar, zırhlı araçlar, başı demir kasklı askerler.." - Dünya görmüyor mu? Bizi körü güne düşürenlerin kendileri kalsın körü güne, diye haykırdı sonra şair. Meydanda ak.ırağı kan yetmiyormuş gib� cani askerleri evlere de saldırttı Moskovıı. Şair bu alçaklığı da şöyle isyan ediyordu:

" Bak, o zaman tepildi kanlı kervan içeri

Yanır, yanır, sönürdü kaçanlann gözleri

Kaçıp, kaçıp... kınlıyordu kaçanların ayağı Turuluyordu kurşuna başı, gözü, kulağı, Azmi, andı çelikten sağlamların

inadı,

Cümle açık kalıp, kapanırdı ağızlar

238

Kaynar nefes kesilir, tıkanırdı

boğazlar


Kollar omuzdan dü şür, eller dönürdü güle Boşalıırdı tüeği, askerler gile gilc. Bakü kanlı kasırga, bakü kanlı fırcına Çocuklar kaçıp girir, tekerin al tı n Ferman kızı larisa.. on üç yaşında tomurcuk .. Elindedir çantası...nere kaçsı n bu çocuk? Söz Mehmet Akif'in şimdi: "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdat inip öpse o pak alıu değer Ne büyüksün ki kanın k ur taracak tevhidi Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe dese m sığm azsın .." Ağzı içki kokulu, gözü yarım )'Uhulu Div general emir verdi içalacı çamurlu -Metro önüne ateşi -Hastaneye ateşi Barakada saklanmışlar, barakaya a te ş! Kuyuda saklanmıştır, kuyuya ateş! Güneş yolcularıdır, güneşe, aya a teş! " Sanki iki ordu karşı karıya gelmiş savaşıyordu ama, k arşıda silahsız. ma­ sum kadınlı, çocuklu siviller vardı. Buna rağmen roketler gü rüldüyor, ale\' saça saça imanlı göğüslerin üzerinde patlıyor, körpe canların akan sıcak kanlan buzlu yeri yaka )'aka akıyordu. Yaralı ca nla n taşıyan hilalli ambu­ lanslar kurşuna tutulu)'Or, hilal parçalanıp düşüyor. hekimlik gururu kın­ lıyor, yaraWar bir de ambulanslar da kurşunlaruyorlardı . Bu, c\•ct bu, bir whşetti ey dünya! Görmüyor musun? Yoksa akan kan " l\l üs lüman kanı!" olunca aksın mı diyorsun? Bu kaybolan adalet, kaybolan vicdan, kaybolan insanlık, çiğnenen kurallar bir gün sana da lazım olmayacak mı? Hekimlerin kurşunlanması nerede görülmüştür? Ey vahşi Bush, sıktığın Gorbaço"'un eli bu işte! Görmüyor musun? Yüreği yan ı k halk şaiiri Halil Rıza'nın fer­ yadını duymuyor musun?Milyonlarca kurşun yağıyor yere göğ<! . . Nereye saplandığı önemli mi? Kurşunlar uçup, "güvercin )'lıvalanna değiyor, kur­ şunlar uçup kartalın yükseliş sevdasına, karnında beslecliği sıcak �·umurıa­ sına" saplaruyor. " Daha dün kız eli tutmuş bir gencin aşkına" saplanıyor. Görmüyor musun dünya ? " Ağlaram ağlar gibi Derdim var dağlar gibi Yüz yerden yaralıyam Gczercm sağlar gibi." . . Şairi yüreAinden yaralayan bir duvar yazısı, vunılan bır genç ıaratınd�ıı,

_,l9


kendi kııruyla, kendi eliyle yazılnuşıı bir duvıınn üzerine:

"Öldük amma ka�madık! Alın intikamımızı!"

Bu yazı, insan olanın gözlerinden yaş akıunaz, düşündürmez, kanını dondurmaz,. utandırmaz mıydı? " Elbisesi kızıl-kırmızı mektepli kızcağızı unutmasın dünya" Unutmasın hiç kimse!..

"Azerbaycan elveda!"

Duyuyor musun dünya? Dinle şairimi. Dinlemek zorundasın: " Alemde hiçbir şey yoktur, yalnız ağappak duvar Bir de onu kııruyla kı7.arıan bir oğul var La)· }'Ürekli oğullar Arslan bilekli oğullar Oğul gayretli kızlar, kııruna bamuş lalezar Kalk, gel sinemde dirılen, ey gözü yaşlı gülzar." Duvara kendi kııruyla, "Elveda Azerbaycan!" yazan gencin vurulması­ ru, yere düşmesini. sürünmesini, yazıyı yazmasıru ve sonra son nefesini alıp, son nefesini vermesini, yüreği sızlayan şair gibi, siz de düşünün ey dünya­ run banş içinde yaşayan mutlu insanlanl Eğer vicdarunız varsa!.. On yaşındaki Hüseyin'i paletler ezdi. . . On üç yaşındaki larisa kurşunla vuruldu . . . On üç yaşındaki Ilgar kamyonda kurşunlandı . . . Yetmiştmiş yaşındaki, tek bacaklı ihciyan cank ezdi . . . Görmüyor musun dünya? Halil Rıza'nın feryadını duymuyor musun? Kuş tüfeği götürmüş o delikanlıya baki Gürüldeyen tanklan bununla mı vuracak? Elinde demir çubuk, taş göcürenler de var Bir sigarıı dumanını bölüp çeken oğullar... Nefesiyle ısıııyor kar kokulu havayı Silahsız Bakı bekler, kanlı dişlerine kadar Silahlı Moskova 'yı. Aman Tann, Ulu Tann, nerden çıkıı bu kurşunlar? Kanımıza giren aç goşunlar, tok goşunlarl Kal.aşnikov otomaciği ... parıl panl, yağlı, taze Biz ki, Azatlık wnuyoruz... od mu, kan mı, kısmetimiz? Başımıza yağan ateş neyağıştır, ne de dolu, Bütün yollar zulmet yolu, zulüm yolu, ölüm yolu..." Yılana benzetiyor yeşil tanklan şair ama, bu çeşit yılan1olmazl Demirle· şen dinazor dese yalan olmayacak! Tufan dese, böyle tufan olmaz! SaAamık dese, al kırmızı sağanak olmaz! Yeşil mi yeşil tanklar.. Ama bu çeşit yeşil

olmaz ki. kertenkele, çıyan dese, güzel olmaz. Çünkü kertenkele mukad­ des bir vatanı böyle ateşe vermez, yakmaz, yıkmaz, toprak gibi sürmez. Namlusundan ar.eş piiskürcn ı:inuııh ağzı gibi tanklar gelirse üzcrinizs•· 2Ml


ne yaparsınız? B u timsah ağızlı tankl ar, "ıek başına" k almış Azerbaycan halkının üsrüne yürüyor, aıcş püskürüyor, alana a lıp çibmiyor, karlı asfalta yapışonyor.. Ey dünya? Gözlerin çıkmış ıla görmÜ)'Or musun? Kulaklann sağır olmuş da, duymuyor musun? Ya siz? Ya siz? Ey '�\ılı Türk!", " t\dı M üslüma n !" olanlar? Bu vahşe te seyirci kalan, kılı kıpırılamaran, yüreği ağzına gelmeren, taş kalpli saalmış ­ larl Bu kadar mı alça ldı.ruz? " Milli gede!" ıliror şair size. Demek " l\oW­ li Gede"lik, öz insanları parça parça doğranırken su sma kmış! Kurşunlar, Azerbaycan'• azatlık is teyen siıniıçi çocuğu delik deşi k ederken ipek yatağında yaonakrnış! .. Sayınız ne kadar sizin?Uç? Beş? On? Yüz? Bin? On bin? Y üz bin? Yüz bin alçağın zevk sefası için yedi mil yonun yanması reva mı? Sizin satılmış ru hlannıza şairin mısralarının ok ol up sapl anmas ı hakar: " Kabristanda seyreyle harbin kurbanlannı Hem toprak da soğuırnur derdini, gubannı Dinle gör neler deyir bu od la r, bu ocaklar:

Tüıke hain çıkanlar hoşrbahı olmayacaklar. Bakı sokaklarında dökülür türkün kanı Katillerde zerrece insaf, insan lık hanı? Ne kan yetişiyor, ne pamu k .. kan gönderir Rusia Başkırdistan, U kmyna , gardaş Bclarusya Meraklanır te le fon eclir, Bcrlin, Paris, Tokyo Bala ağır yaralı, tez sağalsın reıcr ki o And olsun, kana ba onış , bu vatan ynl l a nnı On üç yaşında llgar'ın Toprak alanda ka lmış Yaralı koUannal And olsun ana lann ıslak kipriklerinc Bu mateme baş eğe n Üç renkli bayrağımın Şua-şua zerine, Ayına- Yıldızına Yetimlerin, duUann dile gelen, gelmeyen Sözlerine and olsun And olsun dertlilerin dilsiz liyakatine Bu keder ordusunun demi r sükunetine! Yerden arşa direnmiş alov lara and olsun And olsun buzlu suda Hazar fıranasında helak olmuş c·J nl ara Süleyman dünyasına göz dolusu bakmadan Giden Süleymanlarnl And olsun göz açmadan, dünya)'a nur Saçmadan m ahvola n çocuklara


Kür üstünde, Muğan'da, Karabağ'da, Şicvan'da Nubaruu vermeden solan tomurcuklaıa .." And olsun yer alanda bir-birine sığınan, Kefenli şehid.lere, kefensiz şehitlere Duvannda ot biten, içinde ot saklanan sahipsiz camilere Zindanlarda 30 yıl-kırk yıl intizar çeken ümitlere and olsun! Kanla, göz yaşıyla yazılmış mektuplara Süngülerin ucuyla düğümleri açılan bohçalara and olsun! Ay yüzlü gızlarurun ismetine and olsun! "Ana, askerler gclir... Kaçalıml" diyen uşağın Göz yaşına bulaşmış balaca yumruğuna and olsun!" İntikamınız alınacak. . . Rus ordusunun 20 ocak gecesi yaptığı vahşi katliamı duyup, sabahın er­ ken saatinde azatlık meydaruna koşan binlerce insan arasında, Bakü'de mi­ safir olan genç İrfan Murat Yıldınrn hoca da bulunuyordu. Azerbaycan'ın ''Vacan delisi!" şairi Halli Rıza gibi, kardeş Türkiye'nin " Bozkunlar yuva­ sı!" lgdır'ının " Vatan delisi!" genç muallimi İrfan hoca da gördüğü man­ zara karşısında donup kalmışa. Manzara gerçekten korkunçtu. Koca mey­ dan kan gölcükleri, ayaklardan fırlayın kanlı ayakkabılar, başlardan fıramış kanlı kalpaklar, şapkalar, boyunlardan düşmüş ackılar, ellerden çıkmış kanlı eldivenler, ayaklardan çıkmış kanlı çraplar, sırttan çıkmış, yınılmış kanlı ceketler, paltolar, mantolar, ceplerden düşmüş çakmaklar, sigara paetleri, caraklar, paralar, para cüzdanlan, mendiller, kalemler, yüzükler.. Tankların paletleri alanda ezilmiş, kurşunlarla delik deşik edilmiş otomobiller, kam ­ yonetler, otobüsler ve ambulanslar!.. Azerbaycan gezisi zehre dönen Iğdır'ın yiğit evladı İrfan Murat Yıldı­ nm Muallim yaşlı gözlerle etrafa bakarken, kahraman şehit gencin ölmeden önce yarasından akan kanıyla duvara yazdığı, "Elveda Azerbaycan!" yazısı­ ıu gördü, yaklaşa, önünde durdu, diz çöktü, titreyen elleriyle yazıyı okşadı ve ağlamaya başladı. Sonra ellerini açıp meçhul kahrarruının ruhuna fatiha okudu. Onu merakla izlemekte ol.an bir Azerbaycanlı yanına yaklaşıp: - Siz Türkiyelisin değil mi, dedi, bize baş sağlığı vermeye mi geldiniz? Bak, bizi ne yaman güne salıplarl Görüyorum ki ağlıyorsunuz. Bize göz I yaşı değil, yumruk lazını, Silah lazunl Pehlivan yapılı, pehlivan yürekli genç İrfan muallim birden sıkmış oldu· ğu ywnrukla.nru ona doğru uzanp, luçkırığ:a tutulmuş sesiyle haykırdı : - Al yumruldanmıl Düşmanın kafasına indir! Al gözlerimdeki nefreti, kuqun yerine düşmanın alnına çak! İste, canımı vereyim! Kaderin cilvesiyle biri o taya, biri bu taya diişınii1 iki kardeş bir an bakıfıp, sonra birbirlerine sanldılar ve aAJamaya başladılar. Sakinleştikten 242


sonra gfö:leri ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş ı\>.crl.ıaycanlı, İrfan Muallime dönüp:

- Ben hastaneye yaraWanm17.1 ziyarete gidiyorum, dedi, siz <le benimle gelmek ister misiniz? Sorıra da benim evime gideriz, misafirim olursunuz. -Elbette gelirim, diye karşılık verdi irfan Muallim.Ve kana bulanmış meydandan aynlrnadan önce başını çevirip, "Elveda Azerbaycan!" yazısına bir kere daha bako., hüzünle ndi, gözlerinden yeniden yaşlar süzüldü, lğdır'ın pehlivan yapılı, pehlivan yürekli, "Vatan delisi!" genç ınualliminin . . .


*

u Keroela 'do gül aJ!ar Gül ağlar, bülbül ağlar Böyle evla/yitiren Töleer baıa leiil aJlar.. Hali/ Rıza

Sanki HaW Rıza'nın içine doğmuştu, Moskova'nın itleri onu tutuklaya­ bilir diye. Kardeşi Mestan telefon ederek: - Seni tutuklayıp, hapse atacaklar! Hemen sakalını kes, kaç, dedi telaşla. Halil Rıza ve Kaçmak! Şairler delikanlısı kaçacaktı öyle mi? Hem de böyle bir günde! On sek.iz yaşındaki bir delikanlı alnından vurulup yere düştüğü duvar dibinde, canını teslim etmeden önce, güçlükle doğrularak kendi kanıyla duvara: " Öldük anuna kaçmadık!" diye yazmışken ve bu yazıyı şairin kendisi, kendi gözleriyle görmüşken kaçacaktı öyle mi? Kardeşi Mestan telefonda devam ediyordu sözlerine: - Sakalını kes, başını, gözünü sar, Bcrdeye gel! Mikayı! ya da Zeynel arabayla gelip seni alacaklar. Arabanın içine uzanır, ya da bagajında sak­ lanırsın .. Halil Rıza sessizce dinliyordu. Mestan, Halil Rıza'ıun bunu kabul eıme­ yeccğin.i., ya da kızacağını düşünerek: - Bu kaçmak değil, tedbirdirl dedi. Halil Rıza hiçbir şey söylemedi, telefonu kapata. Çok geçmeden U!y244


nel arabayla gelip, onu aldı. Zeyn el şairin sessiz, sedasız arabara bindif,-ini görünce, kaçıp saklan mayı kabul eniğini sanmışa. Ama Halil IID.a arabaya

biner binmez:

- Hastaneye, dedi, gidip ağır yaraWara bir baş çekelim, durumlanna ba­ kalım. Cihangir hekim kana bu lanmış ak gömleğiyle şimdi bizi bekliyordur. Ha, hastaneden önce pazara uğrayalım da, biraz cima, po rra kal , meyve, çiçek falan alalım. Ölen ölmüşrür. .Bari kalanlara i)'İ bakalun. Zeyn el gülümsedi. O da meydan hengamesinden beri uykusuz ,.e yorgundu. Sakalı uzamışa, uykusuzlukıan gözleri kızarmışa. Eh, Halil Rıza'ıun kardeşi olup da bu dar gü nde saalrn ı ş lar gibi limonlu çay içip ya­ tacak değildi herhalde.Halil R.ıza'n ın bu ıcklifini sevinerek karş ıladı, sanki

ona kaçıp saklanmasını teklif edenlerden biri de kendisi değilmiş gibi. Bir­ den arabanın gazına b:ısa ve te kerler kan savurarak hızla dönmeye başladı. Şairin deyimiyle, sanki yıldınm olmuşru ıckerlerin dördü de, alev saçarak, od dökerek, kar-buz tümseklerini yara yara pazann yolunu rurru. Bu sırada şair de arabanın camını s ilerek eırafı scyreaneyc başl adı. Kaçıp, sak lan mak için arabaya binen adam, şimdi arabanın camlannı silip kendisini açığa çı­ kanyordu. Ona da bu yakışırdı.Euaf hallı dumanlıydı, sisliydi, barut koku­

luydu. Birden duygulanıp: " Adice duman değil, ölüm

dumanıdır bu? Hangi cinayeckann, kimin pla nıdır bu? Yo� luyaban, bağ-bağat, ka ldırım belcnip ka na Bakı yer küıenin kan fevvaresi Min-min şehir ü s tünde bir gızıl gül destesi" diye rnınldandı ve ardından maniler söyleme ye başladı : Şalım gana boyandı Ucu yere d ayandı Çektiğim ah -n alede n Ay da, yıldız da yan dı .

Bostanda ıağun ağlar Basma yaprağım ağlar Sağam özüm ağlaraın Ölsem, toprağım ağlar. Gel gedek daşbulağa Suyu sarhoş balağa Men yaralı, se n dertli Tökek gan-yaş bulağa. Şairin gözleri yaşardı, damlalar yanağında n sak alına yuvarlandı , sözler ağzından ağlamaklı çıka: Ağaçta hezel ağlar Dibinde güzel ağlar Böyle oğlu ölenler Serg�rdcn gezer ağlar.. Arabayı hızla sü ren uykusuz Zc ync l'i n de kıza rmış gilzkrinclcn yaş :ık­

maya başladı.


Eziziycm ay garclaş Kaşın ucu yay gardaş ô ise bacılar ölsün Hcç demesin : "Vay, gardaşl" Kcrbelada gül ağlar Gül ağlar, bülbül ağlar Böyle evlat yitiren Töker başa kül ağlar.. Evce, Şamil'e ağlanmaz mıydı? Araz'a ağlanmaz mıydı? Banu kıza ağ­ lanmaz mıydı? Küçük Hüseyin'e ağlanmaz mıydı? Küçük Larisa'ya ağlan­ maz mıydı/ Tahan kurmaya gelelim Halın sermeye geldim Yaraların nerende? Melhem olmaya geldim. Halli Rıza kaçarsa, saklanırsa, hastanede yatan yiğit oğulların yaraları­ na kim melhem olacaka? Sevdiği Bakü kan içindeydi.. Sevdiği şehrin yiğic savunuculan yaralar içindeydi .. Bağn yanık şehri ve evlatlarını nasıl bırakıp giderdi? " Aap kaçabilmezcli gözü yaşlı elleri/ Şehitler mezarında sergile­ nen gülleri." Çizmeleri çamur içinde, üstü-başı lekeli diğer kederli insanların yere atnğı küreği eline alıp, vatan uğrunda sadece yumruğuyla vuruşup şehit düşen evlatlanna mezar kazmalıydı. Şehitlere şiir yazılacaksa, o yazmalıydı. Bu makamdan, bu yerden, bu görevden kaçmak olur muydu hiç? Kaçarak, buğulanan semaverin dızıldayan sesinden, kömüründen, hisinden, gözle­ rinin yaşına karışan dumanından ayrılabilir miydi hiç?"Ağlayan güzelleri, gelip sıcak kuı:ağına sığınan yetimleri bırakıp gidemezdi. Zeynel'e bakıp arkadan, "Zeynel'i bırakıp gidemem!" diye geçireli içinden, " gözü yaşlı dul­ lan'', "Zindanlara doldurulmuş kahraman oğullan" bırakıp gidemem . . . Pazara gelince, kan-buzu yara yara gittiği gibi, kan-buzu yara yara fren­ leyip duran Zeynel hemen yere indi, Halli Rıza'nın aldığı meyveleri, çiçek demeclini arabaya taşıdı ve sonra arabayı ayru hızla hastaneye sürdü. Hastane ... Hala ölü, yaralı, inilti, feryat, kan ve göz yaşı sağnağı ... yan yana dizilmiş, bir, on, yüz değil, beş yüz ağır yaralı.. "tabiattan habersi7., cemiyetten uzak" beş yüz ağır yaralı... Halli Rıza bu gördüklerini yüreği­ nin ortasına, hafızasının başına yüklüyor en ağır dert gibi. Hangi yaralıya yetişse? Hangisini okşasa? Kollan yananlan mı? Ayağı kınlanlan mı? Başı sanlanlan mı? On yaşında, yirmi yaşında, altmış yaşında, seksen yaşında yaralılar... Alnı cehennem ateşi gibi yanan hangi başa ıslak, serin bir mendil koysa? " Şifa evi ... Hayada ölümün astanası Musibetin, hasretin, min gamın astanası Öylesi var, cihanda yok babası, anası Balıuıdır birce gözünün ağı, garası 246


Bala da yaddan çıkır, kanaı gcrcndc ölüm Yok, Men gaçabilcmcm, kaçabilcmcm güliiın." Zeynel'c döndü: - Ben kaçarnaml Saklanaınam Zcyncl!dcdi, kaçmanın derdi, sak lanm a · ıun derdi ölümün derdinden beterdir. Ben sonuna kadar B a k ı'n ın \'anında olmalıyun, gerekirse kurbanı olmalıyım. Bir üçiincü yol yokrur... Bir hayaı var, bir ölüm. Hayır, ben kaçabilmcm. Kaçabilmcnı ı,>iilüın!


*

u l<Dfm'!la" Halil Rızay kaprdı/ar. Gece yansı Halil Rıza'yı evinden aldılar. Kaçmayan Halli Rıza kaçırılı­ yordu. Gözleri kan çanağına dönmüş bir KGB ajanı silahını şaire çevire­ rek: - Kaçarsan kurşunlarım! dedi ve sağ kolundan tuttu. Elinde otomatik tüfek bulunan bir alçak da sol kolundan tutup ellerini birleştirip, bileklerine kelepçe vurdular ve boz renkli bir araca bindirip götürdüler. Aracın içinde şoförden başka alo kişi vardı.Yani alo alçak, zulüm sarayı Kremlin'den gc· len emirle, Azerbaycan'ın bu çetin, kanşık gününde Halil Rıza'yı alıp götü­ rüyorlardı. Aslında tutuklanan Halli Rıza değil, onun şairliği, onun tanktan daha tesirli şiirleri, vatan gayreti, akides� idealiydi. Şair nereye götürülmekte olduğunu merak ediyordu. Araç bazen yokuş yukan nrmanıyor, bazen yokuş aşağı iniyor, karşıdan gelen araçların farla­ rından saçılan ışıkla kendisini kaçırmakta olanların otomatik tüfeklerinin namlulan arlıyor, kendisini tehdit eden ajanın sesi kulaklarında çınlıyor: - Kaçarsan kurşunlarunl Nereye kaçacak Halil? Kaçsa dün kaçardı! Hem nereye kaçacako ki? Bakü böyle kan içinde, yaralıyken, yiğit evladan can çekişirken .. Sonra onlar alo kiş� o tek kişiydi.Onun kollan kelepçeli, onların elleri otomatik tüfck­ liydi. O korkacağına, onlar korkuyordu. Zalimler korkak olurmuş demek ki! Yer karlı, buzlu. Aracın tekerlerinde kar zincirleri olmasına rağmen yokuşu zor nrmaruyor, durdu, duracak gibi. Şair içinden, "Kan tutuyor!" diye geçirdi. Gülmesi geldi ama, gülemedi. Devlet Güvenlik Kururnu'nu

p

248


geride bıra kolar. Demek ki kendisini or:ıya götürmüyorlar. O halde nereye? Halil R!7.a endişelen meye ba şladı. Zalim oğlu nercrc sür üyord u aracı? Ba­ yıl hapishanesine mi? Yoksa G obust.ın'a mı? Yoksa ıa uzaklarda, sahildeki Merdekan'a mı? "Şehitler Hıyabanı"nı da geçip b>ittilc r. Yarın cenazelerin defninde bulunamayacağına üzüldü şair. Bak ü'ue n uzağa mı götürüyorlard ı yoksa? Aklına kansı Fircngiz hanun, gelini Sevinç, oğlu Tebriz ve ıorunu Türkay geldi. Şimdi yaşlı gözlerle ne yapı rorlardı? .. Zafun araç yolun kannı savura savura gidiyordu. "Aman ,\ilah! Nereye götürüyorlar böyle?" di ye geçirdi içinden. Yeıer ki Azerbaycan'dan uzağa götürmesinler. Gökyüzü karanlık, yer karanlık . Aracın farları zor aydınlauror önlerini. Gökte ne yıldız var, ne ue ay. Her yan zulmet içine.le, her yan ka ranlık . Azerbaycan'ın baho gibi. . Bire.len rüreği titredi şairin. Cavid'in, Müşfiğin de bu yoldan geçmiş oldukla rın ı uüşünuü! 19 Ocak geces i sıcak k anla rın uö­ küldüğü Bakü sokaklannı düşü ndü .. İçiııuen bir cümle !(eçti. "Gızıl kanlar göyerip, gızıl güller yerine . . . Büyük bo7. araç, Abşeron'un ışıklarını arkasına alınış, boz bağrını rüzgara vermiş, k aranlığı yara yara, zencirli tekcrlenylc kar savura sa\•u­ ra, Bakü'nün şair evlad ını Bakü'den uzaklara giiti.ırüyordu. Kim bilir, nereye? Şairin kulağında rine gözü kanlı ajanın sesi çınladı : " Kaçarsan kurşunlanm!"A zalim adanı! Nereye kaçsın Halil? Nasıl kaç sın? Hem o kaçacak adam mı? Siz onu kaçuıyorsunuz İşte? Ondan korkuyorsunu;d Kremlindeki ağaların!?. onun tanktan, füzeden, ellcrinizucki oromarik tü­ feklerden daha tehlikeli sözlerinden, şairliğinden korkuyorsunuz iş te. Şair birden, kendisini h17.la, kan savura savura, yokuşları ine çıka giiti.ircn ara­ an, önünde nöbetçi kulübesi bulunan büyük bir abna yöncluij:,>ini fark etti. Araç kulübe önünde durduruldu, şaire, " Kaça rs .ı n kurşunlanın!" diyen ajan cebinden çıkardığı bclgcri göste rdi ve : - Lcfortovo yol cu sunu getirdik! dedi. N öbeıçi de aracın içinu<·ki runık­ luya şöyle bir bakıp sırıtarak: - Uçak hazır! dedi. Azatlık savaşçısı Ha lil Rıza, "Lefortovo'\u elbette biliyord u , d uymuş ­ ru. Moskova'daki bu tüyleri ürperten zind:ını bilmeyen mi vardı? Hüzünle gülümsedi ve ken di kendine: " Leforıovo'ya layık görüldüğüne göre, uüş­ manlanna hayli korku salmışsın be 1-lalil'im!" <liye söy le ndi . Bu gece yansı baskını nda n ve alo silahlı ajanın ortasında, kollan zencirli yolculuğundan aklında kalan bu sözlcrui şairin : " Kaçarsan kurşunlarım!.." " Lcforcovo yo lcusu nu getirdik!..." Getirdiyseniz, göt ür ün alçakla r!


*

u Bir_1anda bitJiile RllS emfmyaliZf'li, biryan Ermeni diasporaıı, bir tarafta da A zırb'!J'an Ha/lemm 111angutla111111, beyinleriyıleanmlf, Jlfmİ(.Jılble sömiirgı kullan! Kremlin sa.raıına tünemiş kızıl bayku� Gorbaçov'un, Bakü'de akımğı kana bahane bulabilmek için: " Azeriler Islam Cwnhuriyeıi kurmak isıi­ yorlaıdı. Bu te�bbüsü engellemek için ordu gönderdik!" diyerek dünya kamuoyunu yanıltmak istemesi tepkiyle karşılandı. Çünkü bu bir yalandı ve Afkanistan'da döktükleri karu haklı göstermek için, "Kökten dincilerle savaşıyoruz!" diyerek, dünyayı kandırmaya çalışmalanna benziyordu. Çün­ kü yetmiş yıldan beri dinin yasaklandığı, "Allah!", "Kuran!", "Peygamberi" diyen dillerin kesildiği, Cami ve Mescitlerin yıkılıp, depo haline gecirildiği, yedi milyon nüfusunun içinde yedi tan_e Kur"an'ı hakkıyla okuyup, anlaya­ cak insanın bulunmadığı b� ülkede "Islam Cwnhuriyeıi" ni kim ve nasıl kuracaka? Kendi aklınca, "Islam tehlikesi!" ile savaşıyorwn deyip, Batıyı kendi yanına çekmeyi düşünüyordu. İğrenç bir yalan ve iftira ile karşı karşı­ ya idi tek başına kalmış ?.avallı Azerbaycan halkı.Günahkar Gorbaçov öyle diyordu ama, dış işleri bakanı Şevardnadze de tam tersine başka bir gerek­ çe sürüyordu öne. O da diyordu ki: "Bakü'deki Ermenileri korumak için oraya ordu birlikleri gönderdik!" Alçak yalancı, Bakü'de Ermenilere kim ne yapıyordu ki? Hem Ermenileri korumak için Bakü'ye ordu göndermeyi düşünüyordunu?. da, iki yü7. bin A?.eri'nin kovulduğu Ermenistan'a niye ordu göndermediniz? Bir milyondan fazla Azeri'nin soğuk kış günlerinde kendi evinden barkından kovalandıtı. binlercesinin öldürüldüğü Karabağ'a niye ordu göndermeyi dü�ünmcdiniz?

250


Moskof'un >•alanı biuniyordu.Dcvlct Başkanı ve Dış İşleri Hakanı oylc diyorlardı ama, Savunma bakanı denen katil de, " Kud urm uş Halk Ce phes i" hareketini bas urmak için ordu birlikleri gönderdiklerini söylürnrdu. Evce,

doğruyu sCiylüyordu farkıncla olmadan alçak katil. :\z e rbayca n'da güçle n e n demokratik hareketini dağıonak için gönderilmişti vahşi ordu.Bahtiyar Va­ hapzade, Gorbaçov kanlısının be yan aanı duyar duymaz, 20 ocak gü nü nna bir protesto tclgra fı çekti: " Bu akıtnğın kana hak hak ka�andırmak için uydurduğu n bir i fti­ radır. Sen bunu çok iyi biliyorsun. Ellerin ,.e vicdanın milletimin kanına bulanmışur. Cellat Stalin'in işlemediği cinayeıleri işledin. Tarih bunu asla affeoneyecektir. Milletimin kanını akııakıan sonra ona başsağlığı mesajı göndermen ise dehşetli bir ikiyüzlülüktür. Senin başkanlık rapağın parti­ den aynlmayı kendim için bir şere f sayı yo rwn." 19 Ocak gecesi işlenen cinaret, se rgilene n vahşet, halkın rejime olan ne&etini daha da arttırdı. Yeaniş yıld an beri varını, ynğunu yağmalayan Moskova'run vahşi askerleri sadece r\zatlık meydanına roplan an insanla­ rın üzeri.ne ateş açıp tank sürmediler, evlerin pcnccrderini, balkonlarını, Hascaneleri ve sirenlerini acı acı çalarak yaralı taşıyan aınbulansları da kur­ şunladılar. Hem zalimdi bunlar, hem de ahlaksız, hilekar, şerrnn .. Etrafı kana bulayan ordu işlediği vahşi cinayeıc mazeret uydurmak iÇ in, yı.ırılara girip, yataklıanclcrden gece yansı topladıkları gençlerin clleıine boş silah­ lan vererek çanlara çıka rıp fotoğraflarını çektiler ve sistemin borazanlığını yapan "Pravda", "lzvcsı.iya!" gibi sistem yanlı sı gazetelerde, rad yo ve rclc­ vizyonlarda yayınlaap, " Sovyeı ordusu halka değil. orduya ateş eden si lahlı çetelere ateş açal" diye ya l a n bilgilendirme yapalar. Sahtekarlıktan bu kadarla biuniyonlu. "Salyan K.ıslası" askcrlcnne si­ vil elbise giydirip, karşı evlerin çaalanna yerleştirerek >abaha kadar eğirim mermisiyle birbirlerine ateş edip <lurdular ve halka korku, göz dağı vcrınere çalışnla.r. Bu tam manasıyla bir vicda nsızlık, ahlaksızlık, utanınazlıka. Ama arak horozun sadece kuyruğu değil, büriin şekli ortaya çıkmışn. İnsanlar Sovyet sisteminin zalimliği yanı nda, hilekarlığını. fi tncciliğini. ahlaksızlıi'.',lnı da görmüşlerdi.

20 Ocak 1990 günü, Komünisı Partisi Merkezi Koınitc binası i\nüde büyük bir ınicing yapıldı ve komü nist partisine üye olanlar Koınünisı Parti­ si kimlik karlarını

yakalar. Ruhunu kaybeuniş w ınangutlaşınış saalınışlar hariç, benliğini, Türk lüf,..\i nü, l'vlüsllimanlığtnı unu ınıayan ;\zerbaycanlLlar miting meydanını dold urarak Halk Cep hes in e destek verdi. Halk zaıen, karii ordunun silah ve ıaııkına aldı.rına<lan olay gecesinden beri sokaklarda, ayaktaydı.Yüksek binaların, clckrrik direklerinin, a�çlann, heykellerin İİ7.c­ rine, aralannda t\cabala'nın da bulun<luğu Halk cephesine mensup gençler tarafından siyah bayraklar asılmışn. Şehit olan her Azerbaycan evladının düştüğü yere taşlar konulmuş, iizcrlcri siyah başiirriilcriyk örtülmüş. etraf­ larına karanfiller c..lizilınişci.Yol kcnarl:ınnd:ıki <klik, <lqik olmuş arabaların da üzerlerine siyah i)rtülcr örtülmüş, kırmızı karanfilln konulmuşru. Acaba bu facia)'a sebep olanlar, bu matl'lll iimisiin•· biiriinınüş. siyah ��ı


ve kırmızı renklere boğulmuş, bu kan, gözyaşı ve keder izleriyle dolu cad­ de ve sokaklardan geçerken işledikleri cinayetin suçu alanda hiç vicdan azabı duyu}'orlar mıydı? Vicdanlan var mıydı ki? 22 Ocak günü, vatanın ve halkın azatlığı uğrunda canlanru feda eden şehitlerin, son yurtlarına uğurlanması için yüz bilerce insan, sabalun erken vaktinde, Azatlık Meydaru'nı doldurmuşnı. 19 Ocak gününün iki kan kala­ balık ıoplaruruşn meydanda. Dört yan binlerce üç renkli, ay-yıldızlı bayrak­ la adeta çiçek bahçesine bürünmüşü. Bahtiyar Vahapzade, Halil Rıza, oğul­ laruu azatlığa kurban veren Azat bey, Paşa Karaba@ı, Gökce dede, Atabala, Çilenar ve babası Allahverdi Guluyev ile annesi, hep oradaydılar. Ebulfez Muallim ve arkadaşlan kederli yüzleriyle meydanın ortasında duruyorlardı. Canlarını vatan ve halk uğrunda feda edenlerin kanlı kefenler içindeki mü­ barek cenazeleri bekleniyordu yaşlı gözler ve kederli sessizlik içinde.Saat ona doğru cenazeler görünür görünmez, kadınların, ana-bacıların feryatlan birden yeri göğü inleımeye başladı. Yüreklere keskin kılıç gibi saplanan feryatlardı burılar.. 1 9 ocağın uğursuz gece yansı akınları kanların suladı­ ğı meydan, şimdi göz yaşlanyla sıılanıyordu .. Cenazelerin önünde hocalar }iiriiyordu. Ölenler arasında yabancı uyruklu Azerbaycan vatandaşlan da olduğu için, bir cenazenin önünde Yahudi Sinagog'unun adamlan, Rus asıllı bir Azerbaycan vatandaşının cenazesinin önünde de Rus kilisesi ke­ şişleri kendi geleneklerine göre dualanru okuya okuya meydana girdiler. Omuzlarda taşınan cenazelerin yanında, ambulanslarla getirilen cenazeler de vardı. Bu cenazeler, yaralılan taşırken kurşunlanıp öldürülen sağlık gö­ revlilerine aitti. Dün, tank, cop cüfekle meydanı boşaltan imperya , bugün dünden daha fazla kalabalık toplandığını görünce şaşınp kalmışa. Cenaze töreninde, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi din adamlarının yan yana yü­ rüme leri, Gorbaçov'un, " Azeriler İslam cumhuriyeti kuracaklardı! " iftira­ sının da yalarılarnış oluyordu. Asırlardan beri bayram günlerinde çıkılan Kız Kalesi'ne de siyah bay­ rak asılmışo. Herkes birbirine "Başın sağ olsun!" diyordu.Evet, bu millet materniydi. Hazar denizindeki gemiler sirenlerini, araçlar kornalanru çala­ rak mateme kanldıklanru belirtiyorlardı . Bakü kaç bin yıllık tarihinde böyle bir şey görmemişti. Azatlık meydanını dolduran on binlerce kadın ağıtlar okuyor, saçlanru yoluyor, başlanru dövüyorlardı. Bu ne dayanılmaz acıydı Ya rabbi?Matem mitinginde yapılan konuşmalarda katillerin cezalandınlmalan istendi ve öğle vakti matem alayı yola çıka. İlk cenazenin önünde Şeyhülislam Allah Şükür Paşazade ve Azerbaycan'ın ilim ve k:ülrür adamlan yürüyordu. Saat dörde doğru ellinci şehit toprağa emanet edildi.Bu manzara karşısında yüreği sızlayan şair Vahapzade şöyle diyordu:

-Bugün toprağa verilen şehitlerimiz, 1 9 18'de toprağa kefensiz düşen­ lerirnizin kucağına sığınmışo. Eski şehitlerimizin mukaddes ruhu toprak­ tan baş kaldırarak yeni şehit ordusunu selamlıyor:Allah'ın rahmeti sizinle olsun!Düne kadar her gün karşılaşılan ve milyonlardan biri olarak tandığı­ mız bu gençler, bir gece içinde ne büyüklükte bir yüreğe sahip olduklanru 252


ölümleri ile ispat ederek ebedilcşriler.. Ömür boyu adlarını gururla andığı­ mız kahramanlar da cumarıesi gecesi şe hiı olan gençlerimiz gibi sıradan insanlıırdı. Zaman geçecek, halk bu }iğitlcr hakkında destanlar, şair ve ya­ zarlanmı..z ise kitaplar yazaca k. Anlanlanlara göre, Cumarıesi günü Azer­ baycan doğum evlerinde doğan her on çocuktan se kiz i erkekti. r\llah'ın bu mucizesi karşısında şaşıp kalmamak imkansızdır. Allah, o gece ölen şe hi t­ lerin yerini doldurdu.çünkü Allah, Azerbaycan halkıyladır. Hak ne redeyse , Allah da oradadır. Namert güllesine kurban giderken Gözünü sabaha dikti şehitle r. Üç renkli bayrağı öz kanlarırla Vatan göklerine çekti şehitler! O şenbe gecesi, o kati günü

Mümküne dönderclik çok namürnkünü Halkın kalbindeki korku mülkünü O gece dağıap söktü şehitler. Tarihi yaşaap dileğimizde Bir yumruğa döndük o gec e

biz de.

Yılap köleliği, yüreğimizde Cesareı mülkünü dikti şehitler! Zalim öğünmesin zulümleriyle

Binbir böhcanıyla binbir şcriyle Hakikat uğrunda ölümleriyle Ölümü k:i.mına çekti şehitler! Onlar susturulan hakkı dediler Karaca ıoprağı kıymetlcndirdiler. Donan vicdanları garrctlendirdilcr

:\hı, el gayreti çekti şehitleri

insan, insan olur öz hüneriyle

Millet, millet olur h ayr- ı şerriyle Toprağın bağrına cesetleriyle

Azatlık tohumu ekri şehitler!" Bahtiyar Vahapzede' nin şiiri herkesi ağlara. O gün şehitler için kırk gün yas ilan edildi ve Azcrbaycan'ın bütün e l-obasında "Cluna akşamlan'" yapılarak, ölenlerin ruhlarına Ku r'a n okunup, dualar cdilmcrc başlandı. Bir lokma clcmcğe muhıaç olan roksullar bile, boğ:ızlanndan kesip. şdıitlcre ihsan vermeye çabalıyorlardı.Sokaklarda çadırlar kuru luyor ve ihsan kazan· lan kaynaalıyordu. Şair bu k ad irşinas, veialı, vicdanlı, asil da,·r:ınış karşmn· da duygulanıp şöyle diyordu: " Ey benim sabırlı halkun! Senin kıymetini bilmediğimiz yüreğine ve bu yürckıt· yaıan na musuna kurban olayım. s,·n ne kadar büyükmüşsün? Bazen, senin "sl·viycsizliğindcn'" şik ayeı cJiyor. :!��


"niçin bizim gibi düşürunüyor?", " Niçin siyasi kültürü yecersizdir?" di­ yoruz. Evce, hallı kütlesinin aydınlar kadar düşünmeyeceği bir gcrçekcir. Ama iciraf edelim ki, aydınlar da halk kadar sabırlı, azimkar ve mecanetli değildir. A}·dın çabuk ıesir alanda kalır ve bazen de aldanabilir.milleci ise bücünüyle aldaanak imkansızdır. Çünkü millet, asırlık geleneklerine bağlı olduğundan, milli şuuru ile iyiyi körüden ve hayrı şerden ayırıyor.Halk me­ ıanecindeki, salabec, birlik ve bücünlük ardınlarunızı düşündürmelidir.Biz halkın bu muhkem dayanışmasıru cahW ecmeli, milli psikolojisini derinliği­ ne kavramalı, ıekrar ıekrar yüceliği karşısında eğilmeliyiz.O kanlı Cumartesi geces� Azeriler bin yıllık kahramanlık tarihini dünyaya yeniden gösıerdiler. Mermi rerine, ıank yerine, rokec yerine, uçak yerine vücuduyla, elleriyle, ıırnaklanyla, yumruklarıyla imperyarun karşısına dikildi ve ölümü güle güle karşıladı. O keneli varlığıru bir daha ispac etti. O, millerin hürriycı için öl­ meye hazır olduğunu gösıcrcli. Böylelikle bu gençler halkımızı ölüm sınıruun diğer yakasına geçirdi. Ölüme hazu olmayan millet hür­ riyetini kazanamaz. Elinde hiçbir şey olmadığı halde kendisini canklann üzerine aıan gençlerimiz, bu milice için bağımsızlığın zarurec haline gel­ diğini ispac ettiler. Hürriyeti hayat nizamı kabul eden bir millet artık yeti'kin bir millettir. Bu gençler, ölüm saçan canklara meydan okurken. Ölümün ı-üksek noktasıru oluşcuran şehitlik mertebesine ulaştılar. Bu rür­ beyc varanlar, Ncsirni'nin ve Köroğlu'nun hayır dualarını kazandılar. Onlar uğrunda ölüruncyen coprağa vatan denilemeyeceği gerçeğini bir daha ispat­ ladılar.Vatan uğrunda ölmeı� beceren evlatlarımızın kahramanlığı sayesin­ de kendimizi dünyaya tanııabilclik. Biz bu şöhreti, köle emeğimizle 170 yıl Rusya'ya verdiğimiz pecrol, pamuk ve diğer ürünler sayesinde kazanama­ mışıı.k. Ödediklerimizin karşılığı olarak her zaman başı yumruklu ve gözü yaşlı kalmışızdır. Şimdi zalim imperp, bugün aloncla ateşin alevlendiği­ ni gördü ve bilcli.Gorbaçov'dan, Yazov'dan, Gironko'dan, Primakov'dan sormak isterdim. " Kale burcu gibi evlatlarunızın örrırünc paha biçmek, kız ve gelinlerimizi gözü yaşlı bırakmak ve ocıiğımızı söndürmek yetkisini size kim vereli?" O kanlı cumartesi gecesi yüreğimiz öyle bir dağ çekciler ki, bu yararun acısı yüz yıllar boyu devam edecektir. Saldırganın barbarlığt ve vahşeci asla hafızalardan silinmeyecektir. Takvimlerde " 1 9 Ocak 1 990" günü siyah harflerle yazılacak ve gelecek nesiller bu rakamı uğursuz hatıra olarak hafızalarda saklayacak, tarih boyunca katillere lanet okuyacaklardır. Sen her halde bunu unuttun? Ama yüreğimizde açnğın yarayı bize hiçbir zaman unutturamayaı:alcsınl Ne adavet ne gerçek Yallah yoktu o gece Zulüm zalim eliyle Hakkı boğdu o gece!

2S4

Kime deyim derdirnfr Gaspkıi r namerde mi? Ycuniş yılın de rt gamı


Gözden aka o gece! Analar amanından Sineler oldu şan-şan Şehitlerin kanından Şimşek çaka o gece. Kara giydi bu vatan Yok imdadına yeten. Hayata hamileyken Ölüm doğdu o gece! Ne diyek bu vahşete, Bu zulme, bu dehşete? Allah bu musibe te Nasıl bakn o gece? O kanlı cumartesi gecesi, katillere nefreı gecesi olarak lıanralara ka· zındı. Ben ytllardan beri milletimiz için bir "anı yeri" tlüşiinüyordum. Gençlerimizin, vataruıruzın saadeti için, son damla kanlarına kadar mü­ cadele edecekleri, milleriınizc sadakatle hizmer edec eklerine dair başvura­ bileceğimiz ve oradan temizlenip çıkabileceğimiz bir yer arzu ediyordum. Börle bir yer nerede olabilirdi? Bugün mezarlan karşısında baş eğdiğimiz ve ruhlan karşısında secde cn:ifıimiz şehitler bizi bu zorlukıan kurrardı ve millete, mukaddes )'emin )'eri bahşetti. İsterdim ki, vatan güç durumda ka­ lınca veya büyük bir gayenin i.7.inden idince, cığul \'e kızlarımız " şehi tler hıyabanı" na gelip, onların mukaddes türbesinde yemin eısin ve sonra vatan imdadına koşsunlar. Börle anlarda ve özellikle kursal günlerde ak­ sakalWanrnız ve ninelerimiz de "şehitler luyabaruna" koşarak �öyle

desinler : " ey toprağınuz için topr.ığa dönen şehitlerimiz! Ruhunuz milletimize duacı olsun)"

Arak "Mukaddes Yemin Ycıi" nrdı .-\zerbaycan'ın. :\caba birkaç ı,.>iin­ den beri bu mukadd es "Şehitler Hırabanı"n,ı akıp gelen ınsan seline, ;ına· bacıların feryadına, belleri bükülmüş babaların, aksakallı Jedelcrin, yaşlı ninelerin ve sakal bırakmış gençlerin gözlerindeki nefret şimşeğine nasıl bakabiliyorlardı bu yasa sebep olanlar? Başka zaman olsa, bir karanfilin fiyaa konusunda dakikalarca çene çalan gülciilcrin, şimdi "Şchiılcr Hıy;ı­ banı" na yeni güller getirip, ziyarete gd cn lc re daı:,.,ımaları ve kendilerinin de me zarların üzerine desıc dcsıe ı,.>iiller, karanfiller koymahınnd:ıki sebe bi düşünüyorlar mıı•dı hiç, bu vahşcri ı·apanlar? Yüzleri kızarıyor ınuy<lu? Vic­ danları sız lıı•or muyJu? Kimseden olmasa bile kendi kcndilcrin<kn uıanı­ yorlar mıydı? Omuzlarda ıaşınan cenazeler sanki Ebulfez Elçilıcy'in ccnaz<·siy<li. Her tabutun içinde o vardı sanki. Ilinlcrc<' yaralıya saplanan binkrcc kurşun sanki onun vücuduna saplanmış gibi acı çekiyordu." K<•şke o binkrc<' kur­ şun benim canuna saplansa)'Jı da, bu gençkrc bir şey olın:ısa�·dı!" di\'l' �� ..


geçirdi kaç kez içinden Ebulfcz bcr Yaralanan ve ölen gençler de Ebul­ fcz Muallime bir şey olmasın diye anlrruşlardı ranklann üzerine.Sevenin ölümüne sevilmcsiydi bu.Ordu şehre b>irİp. binlerce asker, rank ve zırhlı arnç meydanı kuşaonca gençlerden biri: "Ne duruyoruz? Eğer bizler ıank­ l:ınn önüne dikilmezsck, ıanklar Ebulfc7. Muallimin önüne dikilecek!" diye bağırmışo.1-lalk Cephesi ürclerinden biri, o gencin sözlerini Ebulfez beye anlamğında, Muallimin gözlerinden yaş akmışo. Şimdi omuzlarda bayrak gibi dalgalanan yil7.lerce şehiı cenazesine bakokça bu sözü haorlamış ve yüreği yanarak : "Gayretinize kurban olayım)" diye söylenmişti. Herkes ağlıyordu cenazelere bakarak ama, Ebulfcz beyin ıek başına dökfilb "lü göz yaşı ve çektiği acı hcpsininkinc bedeldi. Maswnlann cenazeleri ıoprağa veriliyor, başta yakınlan olmak üzere herkes acı çekerek ağlı)'ordıı ama, caniler orıalıkıa gezi)'Or ve belki de bu mMeme alaya gülüşlerle bakıyorlardı. Kahret bu alçakları e>· Allah) Adale­ tinle helak eyle bu zalimleri Ebulfez Muallim, şehir cenazelerinin göz yaşla­ n içinde ebedi ı•urtlanna uğurlanmalarından sonra Halk Cephesi binasında ppılan ıoplanoda, katliamla ilgili bir soruya cevap verirken öfkeyle: - Bizi aldaıolar! dedi, biz ordu birliklerinin şehre girmeyeceğini düşü­ nüyorduk. Orduru karşılarında görünce, çocuklar, kadınlar, gençler, herkes proıesıo işareti olarak ıankların ve askerlerin karşısında durdular. 17 Ocak­ ıa, Moskova'Jan gelen Primakov ile H ükümeı yeıkilisi rclevizyona çıkarak ordunun şehre girmereceğini söylediler. Askeri müdahale, sokağa çıkma )'asağı olmayacak dediler. Biz de buna inandık. Eğer ordu şehre girse bile, dağılın der, biz de kalabalığı dağınrdık. Ben kendim Priınakov ile, Giren­ ko ile görüşıüğümde, sıkıyönetim ilan edilip edilmeyeceğini sordwn, yok dediler. Ama ne yazık ki 19 ocak gece y:ınsı, dediklerinin ram rersini yap­

oLu, evlatlarımızı kaıletıilcr.Bu emri doğrudan Moskova vermiştir. Değil

Halk Cephesinin, hiç kimsenin aklına, on yaşındaki yavrunun, oıurmakta

olan sakin insanların üzerine kurşun sıkılacağı gelmezdi. Çünkü böyle bir şeı; hiç kimse yapmazdı. Bu kadar vahşilik yapılabileceği kimsenin aklı­ nın ucundan geçmezdi. Dünya tarihinde savaşlarda bile, dokrorlann, abbi prdırn konvoylarının üzerine ateş açmıyorlar. Bundan sonra Sovyet ordu­ suna, Sovycr devlerine kim inanır?Bu oyun Ermeni diasporası ile birlikte hazırlanmıştır. :\ma komşumuz Ermeniler bilsinler ki, hiçbir zaman Azer­ baycan halkına galip gelemeyeceklerdir. <;ok çok, yirmi kilomeıre içeriye girecek, sonra )'İne ezilip geri kaçacaknr. Onun yeri var, gelip orada dura­ cak, Orada ezilecektir. " Gençlerden biri kendini ıuıamayıp: - Kahrolsun Ermenileri diye bağırdı. Ebulfe7. Elçibey elini kaldırarak ıezahürara engel oldu: - Bir dakika! Bağnlıp, çağrılacak 7.aman deKildir, olaylardan ders çıkarı­ lacak zamandır. Bu meydan katliamı facialı olsa da, yüreklerimizi yaksa da, yüzlerce kurban versek de, düşmanlanmızın açığ.ı çıkmasına imkan ver­ miştir. Açığa çıkmıştır ki, Sovyeı irtifakının askeri kurwnu ve onun başında bulunan Yazov, Azerbaycan halkının düşmanıdır)

256


Gençler bağırdılar: - Kahrolsun Yawvl

- ı\çığa çıkmıştır ki, Sovyeı idaresinin ikinci asken gücii olan İçişlt-rı kuvvcclerinin başı olan Bakaıin ve hürün o kuvv<·ılcnıı lwpsi . \zcrhayc:ın halkının düşma nıdır. - Kaluolsun Bakatinl - Açığa çıka ve aydın oldu ki, Su\'yeı i ı ıı fa kıı ıın başında hııluııan ( ;. .,. _ baçov, Azerbaycan halkına ncfreı ve diişınanhk dur:ın kış id ı r. Başıa t\mbala, Çilenay ve Tebriz'indc lıulunduı!,u gcn�kr daha büyük bir öfkeyle bağırd ılar : - Kaluolsun Gorbaçov! - Eveı, bu hadise, ;\zerbavcıın halkının lıaşıııı k<·sım·k ıstc\'t·n ininin . o düşman lan açığa çıkardı. O düşınanhın giirnıcınt·k bıinık tc lakcnir. ( l düşmanlar şimdi bizim baş uıuz ı kesiyorlarsa, h-nd ı kr ıı ıi rqhis t·ıriı!,ımız için arak fclakeı değildirler. Amk dü�ınanı tanıdık n· lıildık kı, kim, m'11 vurabilir? Ben anladım ki, sadece (;orlıaçm-. Yazov. Hakaıın dcı�il. avnı zo­ manda Bush, Teachcr ve diğerleri de ,\zcrb;l\'can halkııı.ı nuısİx:ı n�L'l' ildl'

olmayan adamlardır. Ebulfez muaUim birde n

·

susııı. ruıkundu. sonra >t'sİniıı · olru11ayarak:

-

ıııreklıı:.>iııi lus·

settirmeye engel - Haııa bu işin gid işa unda hız hır ş<·ı-i k<-şfoııik. ,kdı. Dıiııya :ı hı· a iı ruhi}'CSİnc tcslin1 olınuş, tesir alcma ..hi�n\Ü�. bütün vicdanı ık· .\z(,:rb:ıyc:ın halkını müdafaa cdeceı;,>i yerde, Turgıır Üzal da. <'j!,<"r 1 )iınr.ı )-al:ıııhııııu. ;ıl­ daanacasına maruz kal ıp, 1\zerb;ıycmı halkına üı·ey ıniınasclı<·t lıt•skınışsc. anlaşıldı ki, açığa çıktı ki, ,-\zcrlı:ıycan halkı Ti'- " ll\::;I i\: \, buıtin düıl\':ı­ ya karşı mücadele veriyor! .-\kl :ı , ;\zcrlı:ıycan r:ın lı ş ı ncı·kıdl' oldu)\u ;,·in dünya kamUO)'U aleyh i nde o l muş sorusu ı-:dclıilir. hıkaı lııı. bıi\'k dc)\ıL Bu hadiselerden sonra bam örle gcli)'or ki. dün�-:ı bızı :ınLıy:ıc.ık. Nasıl kı, Turgut Özal ha ras ını anladı, lıiiriin siiyk·dıkknnı geri :ıldı. n:ısıl ki J\ush haıasıru ve acele ettiğini boynuna aldı, nasıl ki. s. .nTt )'ıım·cıkri lı:ıı:ı t'tıik­ lcrini anlıyorlar. Bunu, .-\z<·rlıayc:ın halkının ı-:ı·kn·k ı-:.ılilıı\'l'mll' hır :ıdıııı olarak kabul ediyorum. Aziz gardaşlar, bacılar! lii�. lnıı-:ün şchirknmizin. kurb:ınl:ırımızııı kaybını, acısını rü rq::,>irn i zd e hıssedipıruz_ Hu. nasıl d ,· rk r. hızım lıdıınizi büküyor! ı\ma gelecek için, millcıimize şeref ı·e ideal merkezi olan bir 9ehitlcr tabutu yaraıılmışıır. 1-liırriy<·tin ıınLırsız, şchiıkr kurban ver­ meden elde cd ilıncs i iyi olurdu, ama giirühiyor kı lııiyl.· olımıwrı ::;ıındi önemli bir durumu bdirmwk is tiyoruz . liıııh:ıçıl\'\ın r:ısıikiııı :ılımş olına­ War ki, Ermenile r ordu kurmuşhmlırl l '.riv;ııı\l:ı lıulun;ın Soı·H·ı :ısk,·rkn ile Erivan'da kurulan milli Ermeni ordusu :ırasında birlıırknn<' :ııcş açıl­ maması h us usunda anhışırnı yapılmış"'· denwk kı, l\lııskm·a b u l '.rılll'nı ordusunun v:ll'lıgını ve kuruluşunu k:ıbul <·tıniştir. 1 latt:ı bu, Mııskov:ı 'ııııı. bu ordunun kuruluşuna katkıda bulıındugunun da iş:ırcıidir. Mıısk""''· )'" da Gorbaçııv d ü nyayı k;ındırınak ı ı· ın h:ılınsizmiş gihi d:ıvmııır1 11·. l '.rııı<·nı diasporası bu oı•ııım ( ; o rbaçov 'la bi rli k t e h az ırla ın ış n r..


Ebulfez bey birden, önemli bir şeı• söyleyeceği zaman yaptığı gibi su­ sup, başını )'Ukan kaldırdı, bir an düşündü, sonra bakışlaruu salondakilerin üzerinde gezdirdi ve kararlı bir sesle: - Bizim tek çıkış yolmnuz şudur ki, devletten, Moskova'ya danışmadan Azerbaycan Ordus u'nu kurmasını istemeliyiz. Evet, Milli Ordu'muz ku­ rulmalıdır! Şehit yakınlan da dahil, herkesin yüzü bir anda sevinçle parladı. Bundan daha güzel bir haber ve teklif olamazdı. Heyecanla: -Yaşasın Milli Ordu! diye bağırdılar. Ebulfcz bey de apıı heyecanla sürdürdü sözlerini: - Bu olmadan diğer bütün meseleler yalandır. Söyledikleri şeyler bizi al­ datmak içindir. Son zamanlarda hudutlara 22 bin kişilik Rus ordusu yerleş­ tirileceği söylenmektedir. Bunlar boşboğazlıkllr. Rus askeri, Ermeni-Azeri çatışmasında ölmeye gelmez! Rusya'da anneler çocuklanrun Kafkasya'ya gönderilmesini istemiyorlar. Biz çoğu zaman Moskova'dan korkarak doğrusunu söylemiyoruz. Er­ meninin yakasından pıpışıyoruz. Ermeni bu işi tek başına yapmıyor ki! Bu meselenin kaynatıcısı elbette ermenidir- Ama yazan Moekova'dır. Rus her zaman Ermeniyi kullaruyor, üzerimize saldırtıyor.Tavşana kaç,

tazıya tut hikayesi!Sonra suçu birbirimizin üzerinde aramamıza sebep olu­ yor. Bu imperya siyasetidir. Bu yüzden halk Moskova'dan hiçbir yardım beklememelidir. Halk yalnız kendine güvenmelidir. O zaman Moskova hal­ kın uyandığını anlayacak ve hadiseleri doğru değerlendirecektir.Dediğim gibi, biz devlete çeşitli şekillerde baskı yapıp, Orduyu kurdurmalıyız. Bu­ gün görüyoruz ki, Nahcıvan'da, Kubatlı'da, Laçın'da, Kazah'da Sovyec as­ kerleri, saldırgan Ermenilerle çarpışmıyorlar. Bizim ay parçası evladarımızı azatlık meydarunda kadeden askerler, bizim hududarımızı korumak için Ermeni ile savaşır mı hiç? Bunu anlamamak için apcal olmak gerek. Hem savaşmıyorlar, hem de bizim köylülerimizin ceplerinden yiyorlar, içiyorlar. Hatta bu askerlerin Ermenilerle sıkı ilişkiler içinde olduklarının da çok açık işarederi vardır. Ben diyorwn ki Rus Ordusu Ermenileri savunmak iı;:in buradadır. Artık dünya Ermeni yalanı'na inarunıyor. Aruk Azer­ baycanWarın hak uğrunda, demokrasi uğrunda mücadele veren bir halk olduğuna inanıyorlar. Bizim bir diğer önemli meselemiz de, Azerbaycan'da demokratik seçimlerin yapılmasıdır. Ama Rus emperyalizmi Ermenileri silahlandınp Azerbaycan'a gönderdiği sürece demokratik seçimler olmaya­ caktır. Aslında Moskova, yapılacak seçimlerin demokratik olması halinde Azerbaycan demokratik hareketinin güçleneceğini ve kendisine kafa uta­ cağıru çok güzel anlıyor. Rusya'nın , Gorbaçov'un dünya siyaseti : bir elle­ rinde barış güvercirıi, hıristiyan dünyasına, Avrupa'ya tam demokrasi dersi vermek, diğer ellerinde ise kılıç; Şark'ı, Müslümanlan, Türkleri ezip, mah­ veonek şeklindedir. Bu yüzden Misket Türkleri ile Özbekleri, Özbekler ile Kırgızlan birbirine düşürmüş, savaşcınyorlar. Ve her zaman sıkı yönetim al­ tında yapılan seçimlerle, gayri demokratik seçimlerle, bu halkların demok­ ratik gelişmesini boğmak istiyorlar. Bu dünyarun siyasetidir, hayli ağırdır.

258


Burada Türkiye ve İran dikkatli olma lıdırlar. Çünkü onlar da bu siyasetin kurbanı olabilirler.Şimdi burada çok sa)'ıda talebe var ve bizi dinliyorlar. Bu yüzden bazı me selele ri biraz deşe lemek istiyorum. Bizim kimlere karşı mücadele verdiğimizi bir _düşünün! Birincisi, kızıl Emperyalizm ile; A s ke r­ polis emperyalistleri ile. Imperyanın başında Gorbaçov, Yazov ve Erme­ niler bulunuyor. Bu imperya tamamen Azerbaycan halkını mahvetmek, dağıtmak istiyor. G orbaçov, " Burada İslamcılık var, dağıolmalıclır!" diyor. Yazov, " Azerbaycan Halk Cephesi kökünde n yok eclilrnelidir!" diyor. Her biri, bir ad alanda bize hücum ediyor.ikincisi, dünyanın bir çok noktalarını ele geçirmiş olan Ermeni diasporasıdır. Bir hususu söyle mek istiyorum. Türkiye'de Mehmet Emin Resıılzade'nin, Allah rahmet etsin, defin olduğu yerde bir abide dikilmiş ve üzerine de, " Türkiye'nin düşmanları tarafından şehit olanlar" yazılmış. B�ar kimlerdir? Ermeni diasporası tara fından öl­ dürülen üç yüz kadar Türk elçileri, tanınmış şahsiyetler, aileleri. Oraya niçin "Ermeni" sözünü yazınadıklaruu sor muşl ar� Demişler ki, Ermeni sözü­ nü yazaısak, dünya düş ünür ki, biz Ermenilere düşmanlık güdüroruz. Bu yüzden bir çok yerde siyasi, iktisadi ilişkilerimiz za rar görür! Ama dem ek lazun ki, iyi ama, dünya bunları öldürenlerin Ermeniler olduğunu biliyor, bunu gizlemenin m anası nedir? Türkiye gibi bir güçl ü devlet bunu dünya toplumundan niçin gizliyor? Şimdi bizim vazİ)'etiınizi d üşünün! Bir yand" büyük Rus emperyalizmi, bir yanda Ermeni cliasporası, bir tarafta da Azerbaycan ballanın mangutlaşrnış, beyinleri yıkanmış, yetmiş ytllık sömürge kullanl ... Ebıılfez Muallim tarih dersi veriyordu adeta. Ama o, nasıl Azeybaycan halkırun içinde beyinleri yıkanrruş, mangutlaşınış, yeaniş yıllık kızıl iınk­ perya kulluğunun eseri olınuş beyinsiz lcrdcn şi kaye tçi ise, Türkiye'de de, yetmiş yıldan beri Barının kulu olmuş, Barının eteğine yapışmış, Batının değerlerini, Müslüman Türk halkının değerlerinin yerine koymaya çalışan batılı mangutlar vardı. Burada " Kızıl ına ngutlar! ", orada "Batılı mangut­ larl" Sonuç ta buradakiler kominizmin kapı kulları, oradakiler de batının çanak yalayıcılanl... - Azcrbaycan'daki sağl.'llll güçler ; rnlebclcr ve Azerbaycan anaları, ka­ dınlarıdır. Biz de kadınlan meıhetmezlcr, ama kadınlarımızın h adise lerde ­ ki yerleri, analık haklan, ele- obaya bağlılıkları doğru değc rlenclirilmclidir. Ben yine söylüyor um. Bugün ı\zcrbaycan'daki hareketin esası gençle rin ve kadırılann omuzlanndaclır.Bu iki zayıf ve zarif, gençlik ve anne kuvveti bütün Rus imperyasına karşı durmuşnır.Biz bugün düşmanlarımızın kim olduğunu, güçlerini ve kendi giicümü?.ü bilmeliyiz. Eğer bi?. impcryaya ga­ lip gelmek istiyorsak, yegane yolumuz siyaset ve demokrasidir. Altı milyon kuduz ordusu bulunan bir emperyalist ile başka r(irlü çarpışmak mü mkün değil. Ocak hadisesi bize ders olmalıdır. Biz şehitlerimizin kanını siya­ set ve alall a almalıyız. Biz şimdi mitinglerde çok dikkatli olınalıyız. Eğer bir hadise olurs.a sıkıyönetimi bir yıl daha u?.arabilirlcr. Zaten işgalci ve be­ davacı ordu da bunu istiyor! Cmnhuriyerin hesabına bedava yiyip içiyorlar. Ordu yöneticileri sanki Kurort'ta dinleniyo rlar! Hazar'da balık nınıyorlar,

:::? 5'>


her türlü keyif ve eğlence yerlerinde kadeh cokuşnıruyorla.r. Sabahcan ak­ şama kadar rüşvecle meşguldürler. Bu yüzden onlar da burada kalmayı çok istiyorlar! Atabala söz alıp: - Bundan sonraki hedeflerimiz nelerdir? diye sordu. Ebulfez Muallim ona baka, gülümsedi ve: -İktisadi ve siyasi hal<laruruz a kavuşmak, çok panili bir sistem yarat­ mak, dedi, Sonra !atin alfabesine geçmek istiyoruz. Çünkü Türkiye kültürünü t arumarun bB§ka yolu yoktur. Biz o medeniyeti çok merak ediyoruz, kendimize faydalı olanı öğrenmek istiyoruz. Türk mimarisini buraya getirmeyi düşünüyoruz. Arak süslü Avrupa yapılanndan bezdik biz! iktisadi alanda da görülecek çok işlerimiz var. Biliniz ki, Azerbaycan ham madde kaynağıdır. Ürettiğimiz mallann yüzde 93'ünü Moskova eli­ ınizden alıyor. Yüzde yedisini bize bıralayor. Bu nasıl iştir? Buna sömürü derler! Üstelik bizim güzel şehirlerimiz petrol a.raklanyla berbat vaziyete düşmüştür. Çevre kirlliiği hat safhadadır. Bizim mallaruruz ucuza alınıp Ermcniscan'a, Rusya'ya taşınıyor, orada tekrar işlenip bize oldukça pahalıya sanlıror. Halbukj onları biz burada işleyebilirdik. Ama buna imkan vermi­ yorlar. Mesela pamuğu üç kuruşa sanyoruz, Rusya da onu dokuyup bize on kuruşa sanyor. Sesimiz de çıkmıyor. Çünkü sömürgeyiz. Sosyalizm adına yeaniş yıldır yiyip bitirdiler halkımızı Ruslann yapağı yağrnacılıknr. Biz ik­ tisadi egemenlik istiyoruz.. Gazareci Paşa Karabağlı elini kaldırıp söz istedi: - Halle Cephesinin Türkiye'den talepleri nelerdir? diye sordu. Ebulfcz elçibey yarasına dokunulmuş gibi, siceınlcir, küskün bir ses to­ nuyla: karşılık verdi: - Biz bu mücadelede Türkiye'den hiçbir şey beklemiyoruz, dedi, Biz ya ölecek, ya kalacağız zaten! Hiç kimseden hiçbir şey ummuyoruz! Nasıl oldu ki, bu dünya bizi böyle yalnız bıraka? Nasıl oldu ki, Ermeni taşnaklanna, Ermeni despotlanna uydu da bizi yalnız bıraka? Bizim oyuncak bir hükü­ mecirniz var! Bir defasında hükümecin başı Vezirov, vaziyetin çok kötü ol­ duğunu gördü ve bana, " Dünya bizi tekledi, yalnız bıraka." Demişti. Ona, "Evet, dünya bizi yalnız bıraka, " dedim.Aslında biz yalnızlığımızı, " Orta Asyada Türkleri vurdular!" dendiği zaman, Türkiye'den ses gelmeyince hissettik. Halbuki biz AzerbaycanWa.r sefalet içinde olduğumuz halde, Bul­ garlar burada konser vermeye geldiklerinde, " Orada Türklere zulmediyor, burada konser mi vermek istiyorsunuz?" deyip onlan geri gönderdik.. Bu esnada, Halle Cephesinin yiğit oğullanndan biri olan Isa Kamberov - Umulan yerden küserler! diye söylendi. Ebulfez bey, İsa kamber beyin bu sözü üzerine: - Bu küskünlüğün faydası yoknır, dedi, ben Osmanlı Türkünü, Ana­ dolu Türkünü sevmeden yB§ayabilirıı em, bu benim için ölümdür! Yani sevsem öldürürler, sevmesem ölürüm! Sevdiğim için yüreğimde ağn duydum . Kıbns meselesi olduğu zaman ben Mısır'da idim. Kıbns'ta 260


Türkler öldürüldüğü zaman bağı nyo rdum. "Nasıl oluyor ki Abül­ nasu Mararios'u savunuyor?" diye. Elçi ile taraşum. Onlar bana, "sen milliyetçisin, sen Türkçüsünl" dediler. Evet. ben halk s iyas e tçisi gibi düşünüyorum. Halk siyasetçisi kurban vermek istemez. Beni üzen budur. Nasıl olur ki, Rus İmparatorluğu bütün Türklüğü tekmeleri altında ezerken, anadolu türkiye'si, Türk dünyasına bir ümit ışığı yakabil­

mez? Bilmiyorum, o ışık yanmışsa da belki bizden giz lenınişrir. Bir zaman bizi ortadan kaldınrlarsa, biliriz ki, orada , Türkiyc'de bir ış ığımı?. yanıyor. " Bizim elli milyon gardaşuruz var!" deriz. Bizim son ümidimiz odur. Yec.li

milyon Azeri Türk'ü bu kadar ağır bir ı'iikün alondan nasıl kalkacak? Bir Ermeni'nin omağı kanasa dünyanın dörr bir yanından rardım yağıynr. Bi­ zim ise Allah'tan başka yardımcımız yok! Tek başınuza kalmışız! . . Her zaman söylüyorum, Afrika çöllerine, Ermenilere yardun gönderen Türk Kızılay'ı aylardan beri aç-sefil kalan Azcrbaycan'daki 220 bin mül­ teci için hiçbir yardım düşünmüyor. Başkası önemli değil. .\ma bu bi:>:i . Şimdi başunız­ yaralıyor!... Keneli derdimizin çaresini kendimiz bulaca da olanlar, kendilerini komünist sistemin eskimiş kuruluşuna uydurmuşlar, rahatlannı bozmak istemiyorlar. Sadece kenc.lilcrini düşünüyorlar. Schirlcr

ğı?.

Hıyabanı'nda yatan şehitlerimizi n kanlan onlar için bir mana ifade etmiyor. Onlar hiçbir zaman halkı düşünmediler. düşünmeyecekler. Bunlara bir şey söylecıii@ zaman, " Moskova ne der?" diyorlar. Moskcwa ne diyecek; O benim halkımın ihtiyacını karşılamak isteme?. ki! Beni karlcdcn, benim der­ dime nasıl çare bulur? Nasıl İ)�liğiıni İster? İ nsanın ilk hakh.ı olan yaşamak ha.k.kıru elinden alan irnperya, ne diyecek? " Bırak olsünlcr'"Bcnim halkım için, "Bırak ölsünler!" diyen imperpnın emrinde olan ı•öncrimdcn arak

bu halka ne fayda gelir?Evet, bizim maksadımız sadece basit, sosyal meka­ nizmaları değil, cemiyeti, onun kuruluş ve dinaınİ7.mİnİ değiştirmektir. Bu

yetmiş senede insanları insanlıkıan çtkarnuşlar, diyebiliriz ki, yan vahşi bir hale salmışlardır. Biz bunlann hepsini değiştirmek, insanlara insanlıklarını iade eanek istiyoruz. 1 9 ocak gecesi, halkına a7.atlık isteyen gençleri mnkla­

nn paletleri alanda ezen Kızıl emperyalizme mcıhıydcr düzen ınangurlara

sadece esef edilir ve !ancı yağdınlır!

Evet, 1 9 Ocak gece yansı ı\zatlık meydanında Azcrbayc<1n halkının başına karanlık bir kabus gibi çöküp. gencecik oğul-kızlannı kadedrn

Moskova'ya, eli kanlı Ermeni diasporasuıa, diasporamn planını un,>Ulayan

Erivan yönetimine, Moskova'mn uşaı:,rı olan Bakü'dcki kukla yüncıimc zulme seyirci kalan dünya ya ne denir şiındi? Lanet olsun!..

ve


A!(!rb'9'0n iki.Jiizyıldzr az.atlık uğrunda ;arp1fan evlatlanmn ıehiı le.anı ik ıulanryor.Kime b"fıağbğı vermğimi bi/nri_JOrum. İnıan le.endi le.endine nan/ b"{ıağbğt venin? Ebu!fez. Elpbry Halil Rıza'nın gece yansı tutuklanıp, bilinmeyen bir yere götürüldüğü haberi, meydan kaı:liamından sonra A7.erbaycan halkının yüreğine düşen ikinci acı oldu. Millecvekili Azac bey, haberi Tebriz'den öğrenir öğrenmez doğruca Dışişleri Bakanlığına koştu ve bakanın odasına adeta kapısını ite­ rek girip, onun ve içeride bulunan birkaç misafirinin şaşkın bakışlan ara· sında: - Eğer Azerbaycan devleti, kendisini Azcrbaycan'a adamış HaW Rıza'yı koruyamıyorsa Azerbaycan'ın başına kül olsunl diye bağırdı, " 1 9 ocak ge­ cesi, }'Ü?.lercc evladımı:ıın öldürülmesine, binlercesinin yaralanmasına se­ yirci kaldınız, bari hiç olmazsa Halil Rıza'ya sahip çıkınl Eğer ona bir şey olursa, haberiniz olsun, bu ülkede taş üstünde taş kalmaz. Sokağa çıkamaz­ sınız! Yil7.sil7.lük edip çıkarsanız, meydan vahşetiyle zaccn sabn caşrnış olan halJc sizi parçalar! Şimdi meslektaşınız olan Rus Dış işleri Bakaıunı siz mi ararsınız, başbakanını?. mı arar, bilemem. Ama kulağınızın Ü7.crİnc yaap kalamazsınız. Bu iş başka hiçbir işe benzemez. Halil Rıza'yı götürdükleri gibi sağ salim bu halka ceslim eonezlerse Moskova pişman olurl" dedi ve odadan çıkıp, binadan aynlıp Hükümet önünde HaW Rıza için miting ya­ pan gençlerin arasına kanşa. Gençler bir yandan: " Sanackara azarlıkl Halil Rıza 'ya azatlık!" diye bağırırken, bir yandan da ellerine boya kutulannı ve fırçalan alıp Bakü'nün cadde ve sokaklarının duvarlarına, yazmaya müsait olan her şeyin ve her yerin üzerine, şair hakkında yazılar yazmaya başladı· !ar: " Sanackara azatlık!", " Halil Rıza'ya a?.atlıkl"

262


Öfke le ne n, hırsından ağlayan, yu mru kl annı sıkan ı:cnçler birer iifke volkanına dönmüşle rdi . " Vaıan mecnunu!" şair ıucuklanır da dururlar mıydı? Onun resimlerini milli Azerbaycan bayrağıyla yan yana asma­ . ya başladılar. Isyan dalgası bir anda Bakü'rü taşıp bürün ı\zerbaycan'a yayıldı."Komünist" adıru taşıyan sokak, cadde, dükkan isimlerini kınp dökmeye, üzerini boya ile kapatmaya ba şl adılar. Bek le nme ye n bir tepki seli oluşmuştu. "Sanatkara azadıkl" yazısının yanında, şairin eserleri nin adlan da dön bir yana yazılmaya başlandı." Menden Başlayır Vatan!", "(jollannı geniş Aç!", " Krasnodan G arıa lla n! ", " Hele bir yazı çok güzeldi: " Bahar gelir dünyaya / Halil Rıza bahan!". l\fo skova , 1-lalil Rıza\1 ıuıu kla ma k la ne büyük bir hata yaprağını çok geçmede n anlayacako . Halil'in seveni gerçek­ ten çokmuşl Çünkü onu sevmek J\zcrbarcan 'ı sevmek demekti. O, boşuna �iirlerinde , "Halil J\zerbaycan'clır!" dememişti.:-.foskova'ra telefonlar açılı­ yor, Halil Rıza 'ya a?.atlık isteniyordu.Telgraflar çckiliror, :\zatlık isteniyor­ du. Mitingler yapılıyor, mikrofonlarda Halil Rıza'ya aza ıl ık diye haykırılı­ yordu.Bir Halil Rıza kasırgası doı:,muşnı ki, Moskova'nın bu nu n karşısında durması zora benziyordu. . Halil Rıza'nın tutuklanmasını H al k Cephesi de te p kiyle karşıladı ve onun derhal serbest bırakılması i çin hükümetin Moskova\-a b as kı rnpınası­ nı istedi. Aslında Halil Rıza'nın tutuklanması Moskova kadar, Moskova'nın çanak yalayıcısı, emir kulu hükümeti ve komünist p artis i ye tkililerini de sevindirmişti ama, böyle bir tepki beklemedik leri ıçin şok olmuşlardı. \'e şairin başına bir şey gelirse güç dur umda kalabikceklerinı anlamışlardı . Ama her şey de olduğu gibi bu meselede de Moskova'ya b i r şey y:ıpamaya­ caklanru biliyorlardı. Her şey Moskova'nın dindeydi. Ebulfeıı bey de aradan bir hafta)'a ya kın bir zaman geçmesine rağınan, Halil Rıza'dan bir habe r alınamamasının üzüntüsü içindeydi. 1 9 Ocak mey­ dan baskıru ve katliamından sonra ıunıklanan bir çok Halk Cephesi üvesi gib� onun da akıbetinin bilinmemesi onu ziyadesiyle ralı;ıcsı z ediyor, W.ü­ yordu. 20 Ocak 1990 günü bürün bir mektup vazarak. Birleşmiş l\lilleder Teşkilao Genci Sekreteri Perez De Kueyar'a giindcrdi. (jazctelerde de yer alan bu mek tubun da Aze rbaycan halkının başına gelen faciayı bürün

aynnalarıyla anlam: " Ülke yanmış. vat talanmış Lokma lokma parçalan mış Devlet gitmiş, var talanmış, Hem o ıayda, hem bu tayd a. İki yüz yıldır ki, Azerbaycan, dünyanın ze ngin bir ınprnğı obrak, bu­ lunduğu coğrafi konum itibariyle, dün yanın büyük ,.e küçük dcvlcılcriniıı haraç pazarına çevrilm iş, onun yurdundan-yuv;ısından uzak salınmış ev­ latları, yeryüııüne dağılmış, rurııa kaL1n ve katli:ımlar.ı ı;ii�is gerenler öklü­ rülmüş, sağ kalanlar ise ma nevi ve fİ7.iki köleye çcnilınişlenli. ::iainıı Jedif:i gibi: Ülke yanmış, vatan yanmış,

Lokına lokma parçalanmış,

.�h.;


Devler �iuniş, var ralanmış, Hem n rayda. heın bu carda. ı\zerbaycan iki yüz rıldır azadlık uğrunda çarpışan evlaclannın şehit kanı ile sulanıror. Kiınc başsağlığı vereceğimi bilmiyorum. İ nsan kendi

kendine nasıl başsağlığı versin? Siz, ey mukaddesler mukaddesi şehitleri Allah yatnW.nız yeri nur­ la doldursun! Ölmez ruhlannız karşısında diz çöküyoruz. Haksız dökülen

kanınız yerde kalmara cakl Siz, ey dünyanın demokrarik güçlerilBilin ki, iki )'ÜZ yıldır, Azcrbaycan'ın

hürriyeti uğrunda çarpışan ve şehir ol:ınlann, Milliyetçi!" " Kıyamcı!", " Kaçak-kuldur!", " Dinsiz!", " Babı!", " Panislamisıl", " Antidevrirncil", " Müsavatçı!'', "Kozmopoliıl", " Antisovyed", " " Fundamencalisıl", " Hu­ mernici!", "Eksreıniı!" v.s acllarla dünya halklanna ıanıtmak ve Azerbaycan halkına karşı ncfreı yararrnak siyaseti yürütüyorlar. Bugün Azerbaycan halkı yine de ayağa kalkmış, öz hürriyeti ':'ğrun<la meydana koydui;'\J iradesini bir ınilleı gibi dünyaya bildirmektedir. iki yıldır ki, .-\zerbaycan halk hareketi oluyor ve gittikçe mücadeleye kalkmış mille· tiz. Herhangi bir milleıe karşı değiliz. Hiçbir milletin hürriyetinde gözümüz yokrur. Gorbaçov, lslam devleti kurduğumuzu uydurmakca, Hıristiyan ale­ minin gfo:ünde demokrasiye karşı olduğı.ırnuzu göstermek için açıkça ifti13}'3 el atmakıadır. Ever, biz Müslümanız, ancak Gorbaçov ve onun bazı yardımcılan ı\zerbayca� miUeıinin Müslümanlık duygusunu karalamakla ne demek isıiyorlar? Peki, Iran lslam cumhuriyeti ile Moskova'nın dostluğun u nasıl anlayalım? Bizi İslam devleti kurmakla suçlandıranlar, luristi­

yarılara yeni bir uydurma dü9man nu tanıtmak istiyorlar. Gorbaçov bilmiyor. ki, büyük bir devletin başkanı olarak, büyük bir hataya yol ve rmiş­ tir. Müslüman devletleri Gorbaçov'un bu uydurmasınana nasıl bakacak­ lar? ı\zerbaycan'da demokratik güçler o kadar kuvvetlidir

ki,

onlan başka

yöne salmak, yolundan sapnrmak mümkün değildir. Biz sulh ve demokrasi ıarafcanyız. Biz dünyevi, demokratik cumhuriyet tııraftanyız. Demokrasi bizim varlığımız demektir. Mancviyawnız demektir; et yağ değil ki fişle alalım! Biz fişle verilen demokrasiyi redded iyor uz. B u yüzden M:crbaycan'a çapulcu birlik!erini gönderen Moskova kendini yitirmiş, Gorbaçov olma· yan bir suçu, Jslam'da, Yazov, ı\zerbarcan Halk Cephesinde, Şevardnadzc Kaflıasyadaki igrişaşlarda anyor. İran hükümcti AzerbaycanWan Müslü­ man olduklan için müdafaa ediyor. Kim bizi müdafaa ediyorsa, ona sağ ol di yoruz. Ancak İran hükümcti Azerbaycan halkının uyanışını alkışlasa da,

milli uyanışını sakınıyor. Her.-.aman, Rusya ve İ ran, Azcrbaycan'dan ken­ di gayeleri için birbirlerine karşı istifade etmiş, Aze rbayca n'ı n bağımsı.ı:lığı meselesi orıaya çıknğı zaman zaman ise düşmanlığı bir yana bırakıp, geçici olarak banşmışlardır. Her ik i si de bizim bütün bir ülke ve millet olarak, dinimiz ve kültürümüzle tam hür olmamızı istemiyorlar.

Siz,

ey

dünyanın demokratik güçleri! Bir an için de olsa dikka tinizi Azerbaycan 'a

yilnclımcniz i rica cd iyor um. 14ugün Azerbaycan Halk Cephesi, Azerbaycan

2"4


ile bir ı•crde muh akeme ol uyor. Bir sor u n bakalım, ı\,crbaycan'a or­ duyu Azerbaycan H a lk Cephesi mi gcürmiş? Günahsı, insanların üzerine tanklan Azerbaycan Halk Cephesi mi sürmüş? Kadınlan, çocuklan ıankla­ rın aluna Ha lk Cephesi ıni s alnuş? Sokakta, ı eras ıa , eyvanda duran kadınla­ ra, çocuklara halk Ce ph esi mi kurşun rağ<lırmışar? . Azerbaycan'a dört çcşi ı ordu gönderilıniştir; birincısi ordu güçleri, ikincisi Dahili Ordu Güçle ri , üçüncüsü DTK'nın or<lulan, dördüncüsü Hususi Ordu Güçleri. Bu dördüncünün, yani "Spesiaz"ın ne ol<luı'.,'U nu luç kimse bilmi yor. 30 ocak 1990 ıa rih li "Hakinski rapoçi" ga,eıesinde, SSRI hail< milletvekili sorduğunda, bu ordu çcşi<li n ı ıanf etmiş, " Onlar hakkın· da bir şey bilmiyoruz." demişti r. Onıın nasıl ol<luj:,'1.ınu, hangi fonksıronıı taşıdığını bilmediğini söylemiş ve A,erbaycan g:ızeıecilcrin<len rica ederek, onlann peşin e düşmelerini ve öj:,.,.enip geniş malumat vermrlerini istemiş­ halkı

tir. Bakın, bu ne acınacak haldir?

Biz bu ordu çeşidini Bakii'de nası l giirdi.ık? Onların hepsi canlı, çok sağlam vücudu, başlıınnda miğfer, miğferlerinin alnnda, ı ımuzlanna kadar sarkmış takma, peruk saçlı, belki de kendi saçlan<lır, korkunç giirünüşlü, insan sıfaunı yitirmiş caniler, çapulcular r;rubu<lur. Sokakı:;ı her tarafa aıcş

saçıyorla r, gördük lerini mahved iyor, kadını. çocui(u, ihıiy:ın aman verme­ den öldürüyor, sağ kalaru sünı.,>Ülüyorlar! B unla r, ancak ve ancak i.ıcretli . çapulcu gurubundan başka bir şey <lcı'.,'11 le r. Bakü'de iki gece katliam, yaı::,'flla yaptıkta n sonra yoka çıkalar! Bu insanlara ne kadar feci görünse de, ( iorbaçov ve Yazm· emir ver­ mişlerdir. Amerika başkan ı Bush, Fransa başkanı Miıcr.ını, Tü rki)T cum hurbaşkanı Turb'Ut Özal, haııa fazla hürmeı l0t ti� m w rağbeı bcslc<lij:,'1m İngiltere ba şka nı hanım Teacher, ( jorbaçnv'un emrini bei\enmişler! E�er bile bile be�cnmişlcrsc arak ne denebilir? F .i\er bilmeye b ilıncre bei(enmiş· lerse, acaba böyle nüfuzlu devlet başkanlan bu rür yanılmalann gclecckıe ne çeşit faci a lar !Ü reteceğini anlamak isıeıniynrlar mı? Azerbaycan halkı, Llü n ya demokratik �üçleri, aza ı lık ui\nınd:ı mücadele veren halklar, uyanık olu n! Sayın genci sekreter Peres de Kuclrar' Sizin b:ışkanlık ctıiğinız Birleş · miş Millcder ıeş kilaa, dünran ın en nüfuzlu ıeşkilaııdır. ( >ruz beş milyo n l uk Azerbaı•can milletinin bu nüfuzlu ıcşkilaııan kenarda kalmasına nasıl bakı­ yorsunuz? Sizi, millcılcrin knruduj;'\ıımz hakkına anı veriyor um! :\ ze rbayc :ın milletinin hür riyc ı hakkını müdafaa ennekde ı..>iicünüzü esirı.:emcyin!Bugün vaıan aş kında n bizim canımızda aç ı k bir de rdimiz v:ır. Dermanı : Azatlık­ tırl Demokrasi d ünyanın hir dizi bahtiyar halkları için manevi bir gıd:ıysa. Azerbaycan halkı için ilaç ı.ırl ­

Atalardan azi;ı

bir radi�:ir kalan vaıan :ışkını ı.:iiğsün<le ı:ışıyan Azer­

baycanlılar hürriycıin ışıı:,'lna doğru durmadan yürüyecekler. l\ u yüriiyıişü dünyada hiç bir güç önleyemeyecek!" Ebul fcz Elç ihe y erıesi sabah <la ı\ k:ıdl·m iLlc lıüıiin Azerbaycan h:ılkın:ı sesle ndi : - ı\7.iz yurttaşhırınıızl 1 l :ılkıı nız için bu llll'Sırlin·tli :ın<l:ı size m(ır.ıc:ı:ıı

�<6·


ediyoruz. Cwnhuri}·e c yönetiminin askeri- komünist devlet darbesini müda­ faa etmesi ağır neticeler vermiş ve bu u?.ağı görmeyen siyaset, A zerbayca nı yeni hücumlar karşısında bırakmışnr. Ü lkede devlet darbesine kar,a çıkan ı,>iç i lerin galebesi Azerbaycan'da demokratik hareketin gelişmesine sebep olmuşrur. l\lillerimizin bürün tabakalan, demokrasi ve milli istiklal ideali etrafında birleşmeye başlarruşnr. Bundan korkuya düşen askeri-komünist rejim yeni fitneler hazırlıyor. Uyanık olmak lazundır.Her zaman halk hare­ ketinin ön sıralannda olan çalışanlan, şimdi bu hareketten uzaklaştırmaya, açlıkla korkutmaya, parçaL'llla l ya, deste deste bölüp, halkm karuru emen iki )'ÜZ elli- üç }'ÜZ kişilik komünist çetesinin hakimiyetini korwnaya çağı­ nyorlar. Eli nasırlı gardaş, bacılaruruz l Kesinlikle emin olmalısınız ki, bu rejim size şimdiye kadar olduğu gibi, yalnız açlık ve sefalet getirecektir. Eğer bu açlık ve sefalcrten kurrulmak istiyorsanız A?.erbaycan demokratik hareke­ tinde daha inatla ve müteşekkil birleşmelisiniz. Azerbaycao köylüsünün yoksul, aç-ralavaç vaziyete düşmesinin sesebi yetmiş yıldan çok devam eden askeri-komünist rejiminin çapulculuk siyasetidir. İlçelerde, köylerde, "Küçük Padişahlar" ın hakimiyeti köylüleri bir avuç toprağa hasret bırak­ mışnr. Şu anda da, köylünün toprağa ihtiyacı yokrur, diyerek toprağı size iade etmek istemiyorlar. Kolhozların, Solho?.lann zaptettiği topraklar sizin helal mülklerinizdir.Onu yalru?. demokrasi ve halk hareketi galip geldikten sonra geri alabilirsiniz, Bugün halk hareketine işirak eden taıunmış aksakal aydınlanınız az değil. Lak.in büyük bir aydın topluluğu hala da kenarda durup, gözlemci rolünde davranıyorlar. Unutmak olmaz ki, halkın mukadderao için herkes, ardınlar ise ilk sırada karşılık vermelidir. Zamanın lanetini almak iste­ meyen Azerbaycan aydını mücadelinin ön sırasına geçmelidir. Hepimi?. Dağlık Karabağ'da, serhatlerde göğsünü kurşunlara, mermi­ lere, roketlere siper edip ropraklanmızı, milletimizi koruyanların fedakarlı­ ğı karşısında baş eğiyoruz.Ancak bugün, da�akta olan komünist rejim, milis gardaşlanmı.zın yardımı, sopalan vasıtasıyla menfur hükümranlığın ömrünü uzatmaya çalışıyor. Gardaşlar! Halk harekaondan korkuya düşen rejim si?.i Ö7. mukaddes vazifeni?.dcn, topraklanmızı, hudutlarınu?.ı korumaktan uzaklaşonp, öz ha.lkımı7. ın üzerine gönderiyor. Bu, o demektir ki, Azerbaycan'da geniş­ leyen demokratik hareket komünist liderler için Ermeni hücwnlanndan, ıopraklanmızın işgal edilmesinden daha tehlikeli ve korkuludur. Bugün siz, çürümekte olan impcryaıun kanunlannı değil, miUetimİ7.in hür yaşamak hakkını müdafaa etmelisiniz.Bürün işverenler, ticaret adamları ve işgüzar daireler bilmelidirler ki, Azerbaycan halkının varlı yaşaması, özel mülki­

yetin tam satlarunası, açık ve hür ekonominin kurulması için hakim iyc ı, soyguncu komüniat seçkin sınıfının elinden alınmalı, halle öz servet­ lerinin eah.ibi olmalıdu. Bugün bi?.im saflarun17.da birlc�en eski sıradan komünistlerin tarihi zarureti kabul cunesi daha vaciptir. Menfur komünisı partisi en büyük darbeyi öz üyelerine vurmuftur. Ô7. üyelerini öldüren, ha266


pislerdc çürüren yegane parti komünist panisiı..l ir. Aziz garı..la şlanmız, ne zaman kadar sizin üye lik ;ıiı..l aıınızı..l:ın MK'<la, B K'da, rarkoınları..l a y uva ­ lanmış çapulcu baş ılar istifaı..le eı..leceklcfr Bu çcrq•c karşı da, ınilleliınizin

azatlığı için de biz bir a rada müca<lelc eııncliyi z.

Bugün demokratik harekaumv.ın önünde Aze rbarcan Halk Cephesi duruyor.Bi7. defalarca kendi gayemizi, idcya çiz!Pmizi açıklamışız ve sonu­ na kadar da ona sadık kalacağız. ı\l-IC, büyük Mehmet Emin R esulzaı..l e ' ni n fikirlerini ge rçeğe çevirmek, 1 920 p l ı nı..la kızıl Or<lunun ı..lc\"irı..liği bağııns ız demokratik cumhuriyetimizi kurmak hakkını kcı..li üzerine alm ışar. ;\ l-IC'l"C karşı he r tahribat, h er bir zorbalık onun zaferini daha da sağlamlaşmır�r.

Üyelerini ve taraftarlarını Jaha ı..la kararlı k ıl ıyor. liuı.,>lin lıe ın koınünisıler­ den hem de o n la n n çaldığı havayı ornayan bazı yüzden ırak ı..le mnkraıla­ nn bize karşı ifciralannı ı..l a esass ız sayıyoruz. Emin obbilirsiniz ki, Al-IC,

Azerbarcanın menfaatini satarak cunta ile işbi rl iği yapan, cuınhuriyeı:i ağır

siyasi, sosral, ekonomik buhran içerisine salınış koınii n ıs ı çcıesı ile h<·rhan­ gi şekilde işbirliği n e, ayrı görüşmelere gitmeyecek. l ı akiıni ye ı i ıı bu çe ı eı..l c n temizlenmesi için ş iddc rli mücadde yapacak ur.,\ HC'nin t<· k l if eniği yol

demokrasi ve bağımsızlı k yoludur. Riz nerede o lmasına H' kim liği ne bak­ madan diktatörlüğü ve diktatörleri l:ınerliyoruz. Şimdi herkesin sık sık ı..luy<luf,'ll " l\·!illi Birl i k" şiarı, komünist yiineri­ minin ve onlann havasına oy n;1ya nl ann oıh�-vl·riş ,·as11�s111�1 ç1.:vrilnuş. ;\yn

ayn gruplara hizıner ed en on-

on beş maskeli kişinın " Millet l'arplaıuyor!" çağrısı boşboğa7.lıkar. Büyük tarihi olan millet hiçbir zaman p;ırçalanınaz. Milleıiıni7. dış düşmana karşı ı..la , dikıawry;ıya karşı da birdir. biitündür. Mil­

letin birliği, komünist hak imiye ı:i ni ımıhafaza etm ek için 11\"durulımış "l\lilli Birlik" def,.jll Bu hakimiyet yalnı7. m<·n f:ıat iizcrim- kurulımış. Bugün koımi­ nist menfaatine, AHC, hakiki milli mcn fa a ı i ,.c insan lıakbnıu esas tuıarak

galip gelecek. Hakkın, aı..lalctin �alibiyeıi uzakta ı..l cği kli r. Kendi babalan Lenin'in boyununa ip geçirip her kcllerini deviren, ki t apl arını yakan

bu rejim liderleri için, yedi milyon vatandaşın kaderi hiç bir şeydir. Eğer yedi milyon, iki yüz elli - üç yü7. kişilik çel<')'İ hakimiyetten uzaklaşma­

mıyorsa daha u7.un ınüdı..l <'l 7.cl akı ı e yaşaıııap mahkumdur. Aziz yurttaşlarımız! Azatlık alış verişle verilmiyor, mücadele mcy­ danlannda kazanılıyor. l lalkıınızın başı Üzl·rimk ı el ıli kde r dol:ıştıf:ı b i r zamanda bütün güçlerimizin 1\-lill i :\ za ı hk ve Drn10krasi idl· y;ıs ı <'trafıııda

birleşmesi çok vaciptir. Milleri n hl·r bir cvla<h iiç rrnkli bayr.ıf,�ımzla bulu­

şarak hür,

dcınokraıik

w zcnh.jn dev lcıiıni z i n kurulması ui:nınd;ı ıniicıde·

leye kaalmalıdır." İ n�anlar, A z erbayc an halkının ".\ksak:ıl" of\lu Ebulfez l\luallimin hu

önemli konuşmasını )'aşlı ı:iizlcrlc alkışladılar. ,\zııılık mq·daıu katliamı ile bozulan moraller diizclıncrl· lıaşlamışıı.r\ma l ıi k n w ıaıuyan herkes için Halil Rn.a'sı7. ı,oünlcr, miı inglcr ve konuşın:ılar lıuruk ):<'<;İyonlu.


*

u " Yan camm ordadır. Azadlık m!Jdanında Mavi,ytfİ� /emnıZ! nn/eltrgiiliıtanında. " Halil Rıza

Zehirli )'ilan yuvası Jeforıovo zindanının çok çok uzaklardan gelen bir konuğu vardı. Bir canlının göğsünü yanp, yüreğini söküp çıkanrcasına, çok sevdiği vatanından, ailesinden kopanlıp, getirilen bir tutsak konuk: Halli Rıza! Kızıl şeytanın en arnansv. zindanlanndan biriydi Lefortovo. Daha çok siyasi tutsaklann hapsedildiği bir zindandı. Yaramıyordu orada şair. Gözlerine uyku girmiyordu, çok uzundu ge­ celer. Sanki yer kürenin bürün zulmeti orada ıoplarunışo ve gözlerinde ge­ celiyordu şairin. Beyni, alanda aıeş yakılan kaynar bir kazan gibiydi. Neler yoktu ki içinde? 1 920 yılının o uğursuz 28 Nisan günü yurdunun üzerine çöken ve yeoniş yıldan beri dağılmayan işgal ve sömürü karanlığı ... Bu yeı­ miş yıl bo}'Ullca, karanlığa karşı çıkoklan için Kremlinin emriyle tucuklanıp kurşuna dizilen, zindanlara aolan, sürgürılere gönderilen aydın Azerbaycan oğullan... Ve yeoniş yıl sonra, 19 Ocak 1990 tarihinde, Azatlık Meydanında dök­ tükleri kanlar kurumadan, vahşeti kınadığı için o da ilci yüzyıllık v:atlık mücadelesinin yiğit evlatları kervanına kaolarak, gece yarısı elleri, kollan bağlanıp, bu cehennemin dibindeki cehennem yuvasına aolıvermişti.Yeı­ miş yıl önceki Moskof kafası neyse, yeoniş yıl soıır.ıki Moskof kafası da aynıydı.Azerbaycan, Rusya'nın sömürgesiydi, yeoniş yıllık zulüm caruna tak dediği için meydanlara dökülüp sesini duyurmaya çalışmış, bu yü7.den de kanları dökülmüştü. Öldürülerılerin yanında, yüzlercesi de turuklanıp 268


zindanlara doldurulmuşru. "Devrim düşmanı!", " ı\nti Rus!", " ı\nti Sov­ yetl", " Milliyeıçil", " Türkçü!" damgası vurularak ruruklanıp susrurulmak istenen şair, hiç de susacağa benzemiyordu. Gerçi bir HaW Rıza ruruklan­

mış, binlerce kilomeue uzakta, bir zindanın karanlık dör ı duvarı arasına tıkılmışa ama, sanki yüzlerce, binlerce HaW Rıza çıkmışa orıalığa! Önce Bakü'nün sonra bürün Azerbaycan'ın meı•danlarında, " Sanaıkar� azaılık!", " Halil Rıza'ya aza ılık!" sesleri yükselmeye başlamış, sokak, cadde, merdan ve duvarların h er yerine aynı sözler yazılmışa : " Sanaıkara Azatlık!", " Halil Rıza'ya azaılık!" ve bu haykırış lar binlerce kilomeırcıi aşıp, ıaşarak Kı-emlin sarayırun kapı, pencere, duvarlarını, hana lazıl zindan Lefortovo'nun kalın duvarlanru ve paslı demir kapılarını delip, şairin hücresinde yanlolanı yo rdu. " Sanatkara azaılık!" Yok, bu şair sahipsiz değildi. Azerbayca n esir ülke olsa da, lefortovo zindarıındaki çift bileği zencirli evladının arkasındaydı. Gençler haykın­ yordu: HaW Rıza'ya azaılık!" Gençler cadde, sokak, meydanlara yazıyordu: "Halil Rıza'ya azaılık!" Bir Halil Rıza rüzgarı esmeye başlamış, kasırgaya dönüşmüş, Kı-emlin sarayuun kanlı duvarlanna çarparak sarsıp dururordu. Moskof celladı onu yok edemeyeceğini arılamışa. Ama içeride ne kadar fazla rucarsa, bu zor günlerinde Azerbaycan'ı ne kadar fazla onsuz rucarsa, onu da ,\zerbaycan­ sız bırakırsa kardı. Onu ruruklamakla, bir HaW Rıza ywnruğu yerine, bin­ lercesini ıoiyeceğini hesaplayamamışı. Onu Leforıovo zindanına akmakla aslında kendi rahaaru hapsetmişti Kremlin! Ülkesinin ve daha başka ülkelerin, halkının ve: daha başka halkların baş· lanna bela kesilmiş olan Moskova'nın Leforıovo zindanında, halkına azaı­ lık istemenin, zalime zalim deme nin, "Niye kanınu akıoyomın )", "N iye malınu çalıyorsun?" , " N iye canımı alıyorsun?", " N irc ay parçası ıi[,oide­ rimi ıanklanrun pale tleri alanda ezip, kalaşnikoflarının kurşurılanyla delik deşik ediyorsun?" demenin cezasını çekiyordu. Oylc bir yerdi ki burası, sessizlik de çıldırayordu insanı. Hücresinin paslı demir parmaklıklı pen­ ceresine başını dayayıp sey rettiği ahc sıc aheste yagar. karın dili olsaydı da şairle ko nuşsaydı keşke, yalnızlığını giderseydi. Tutsak olduğu bu amansız, acunasız, insafsız zindanda ; ıindanl:ı.nn, orduların, yargıçlann, köle insanların sahibi Kremlinin zalim dikıatörleri­ nin saltanatlannt düşündü . . . Milyonlarca c zil ıniş insanın scfalcıi üzerine kurulan kanlı saltıınan! Berni kazan gibi kay nı)•ord u. .-\zaılık meydanında yere serilen canlan, hasrnnclere kan vermeye koşarken kllrşıınlan:ı.n canhl­ n, yaralıları ııış ırke n kurşun rağmur una ıunılan ambıJanslarda can veren doktor can lan, hastane kuridorlannda yan rana uzanlan ağır yaralı canlan düşündükçe, yüreği da ra lıyo r, ağrıyor ve acısını kelimelere )'Üklüycırdu azap hücresinde.Kendisi kendi feryadını din liyordu : " Haps eleyin bağnnt7.da ağnp, Yıkın, dökün! Dağıun yılan )'llvaları nı! '" Sonra kirli, es ki masa üzerindeki kalem ile dcfıı·rinc hakn. Tek ark.ı · daşı onlardı; Kalem, dcfıer, paslı demir par ın;ı klıklı pencere, pa slı demir

�(il)


kapı, yağan kar. Yazıyor ama, bimıiyor dertleri, düşünceleri. Düşüncenin biri bitip, biri başlıyor. Firengiz'i ne yapıyor şimdi? Tebriz'� Sevinç gelini Azatlık meydanında ve Türka}' balası? Nasıllar şimdi, ne yapıyorlar? şehit olan canlann ana-babalan ne yapıyorlar şimdi? Ya, Zeynel ile birlikte pazardan elma, porıakal, çiçek alıp götürdükleri ağır yaralılar? İçlerinden kaçı öldü acaba? Ya meydanda yüzlerce evladı şehit düşüp, binlercesi ya­ ralanan Ebulfez Muallim? O, ordusuz, tanksız, topsuz, tüfeksiz azatlık sa­ vaşçısı? O ne yapıyor şimdi? Yüreği ne halde? Bakışlan nasıl? Bulutlu, yaşlı mı? Sitem yüklü mü? Acısı yaş olup dışanya akıyor mu yoksa içinde lrnlıp, daha becer yakıyor mu? Dayanabilecek mi halkının ve kendisinin acısına, yalnızlığına? Ya Moskova'nın kapı kullan, çanak yalayıcıları? Onlar ne yapıyorlar? Keyifleri yerinde olmaW Kukla başbakan Vczirov ve bakanlan? Onlar da mutlu muduı:lar şimdi? Komünist Partisi başkan ve yardımcılan, parti ka­ tipleri? Kadeh ıokuşruruyorlar rru, pattonlan Ruslarla? Düşünceler, bulutlarla kaplı gökyüzünde çakıp duı:an şimşekler gibi ça­ kıp duı:uyordu beyninde.Ya yiğit oğlu Şamil'i şehit veren uzun ak saçlı Azaı bey? O ne yapıyordu şimdi? hiddetine, öfkesine göz yaşlaruu da eklemiştir şimdi. Ya gazeteci Paşa Karabağlı? Onun aası daha fazla olmalı. Çünkü yıllarca methiye düzdüğü sisterrı, ay parçası oğlunu almışıı elinden. Yüreği rana yana sisteme ve ona uşaklık yapanlara lanet yağdırıyor mu acaba? Ya Hanzeynep hanım, Ayfer hanun? Ana yürekleri nasıl yanıyor şimdi? Ya ak sakallı Gökçe dede, Gülebcıin hanım, Atabala, Çilenay? Yüreği daraldı şa­ irin, nefes almakta zorlandı, gözleri karanp başı döndü ve buı:nundan kan açıldı. Zorlukla gidip kapıyı ywnruklaclı, sonra kapının önünde yere otuı:up kaldı.Az sonra gardiyan geldi ve şairinin durumuna bakıp, sağlık görevli­ siyle gönderdiği pamuğu bumuna ııkayıp kanamayı duı:duı:maya çalıştılar. Bakü ağlarken, analar-babalar, nişarılılar, sevgililer ağlarken o buı:ada, paslı demir parmaklıklar arkasında, yad elde, düşman elde, guı:beııe, kimsesiz, acılanyla baş başa. Burnunun damarlannı patlaııp kanamasına sebep olan yüreğindeki aaydı. Pamukla kanamayı duı:duı:maya çalışanlar, yüreğindeki kanamanın sebebi olan acıyı dindircbilecekler miydi peki?Gelip yine masa­ sının başına otuı:du ve körelmiş kaleminin ucunu açarak, defterine yazmaya başladı sitem, şikayet ve isyanını. " Yetmiş yedi yerinden sinem çapraz dağlanmış, Kilitli zencir ile çift bileğim bağlannuş.." Yüreğinin sayısız derdine, bileklerine vurulan kelepçe yeni dert olmuş. Hayalinde de olsa, nasıl kucaklayacağını düşünüyor Türkay balasını? " Bir çift kolum uzanır, kucaklamak için onu Türkayırnın boynunu, Gültacunın boynunu Zencirlidir ellerim." diyerek şikayette bulunuyor. Kim duyacak ki onu, bu kalın dört duvar arasında? Seslice söyleniyor kendi kendine:" Vatanını kurbanlık kuzu gibi parçalayıp ejderhanın ağzına acıyor nice alçak! Vahşi Moskova'nın cinayetleri karşısında kuyruk sallayıp susuyor nice alçak iti.. Sana kurban olsun Halil Rıza, ey tanklar altında ezilen oğul! Sana kurban Z"/O


olsun Halil Rıza, ey tan klar alnnda ezilen küçük kız! Senin göz yaŞına bu­ laşmış balaca yumruğuna kurban olsun Halil Rıza, ey, '�\na tank geliyor!"

diyen çocukl " Bakü yaralı, Bakü kan içinde, Bakü tek başına. Bakü Halil Rıza's17.! Ha­ lil Rıza, Bakü'süzl Yüreği gibi başı da yanıyor şairin. Gidip alnını paslı de­ mir pa�maklıklı hücresinin penceresine dayamak istiyor. Camlar buz! Hava buz! " lmperyanın ve celladannın gözleri mavi buz!" diye geçiriı•or içinden. Ve yüzlerce canın yere serilmesine, binlercesinin ağtr yaralanıp hastaneleri doldurmasına, feryat ve figanlara aldırmayan sanlıruşlann gözleri ve bakış­ lan daha buz! Buzun buzu! Gözleri mavi buz olanlar Ruslar! Gözleri buzun buzu olanlar Rus'tan fazla Ruslaşmış Türkler! İmperya soğuk, uşakları soğuk, hava soğuk, hücre soğuk ama, Halil Rıza'ya giydirilen cuısak elbisesi yakıyor onu! Beyninde kopan isyan l'ı.!"a­ nasının bir ucu Hazar denizinde, bir ucu Moskov:ı'da .. Ha)'kırmasın da ne

yapsın? ." Doymadı mı aç gözün? Yanmadı mı taş yüzün? Hanı Elınas yıldırım? Hani Ahmet Cevad'ım? Hanı Yusuf vezirim? Katar katar taşıdın parnuğlırnu ııcfıimi Portakallı, limonlu bağlarımın ctrini Toprağımın, beynimin, yüreğimin şchdini! Erdebil'den, Tebriz'den, Abşeron'dan taşıdın Yer alo servetimi, yerüsrü se rvetimi! Yan canım ordadır- Azadlık meydanında Mavi, yeşil, kırmızı renkler gülistanında Yan canım ordadır- o gülzann yanında Ellerde çiçeklcyen bayrakla rın yanında Ey anavaıan, ey anavatan! Hak yolunda durmuşuk, bu baş, bu beden Yan canım orda<lır- Kızıl kana bulanmış ak nergisin yanında Uzun kirpiklerinden damhı damla od saç.ı n Firengiz'in yanında .. " Evce, ey anavatan! Halk ve hak yolunda duran, mücadele eden yit:,..jı evlatlann başlaruu, bedenlerini sana a<lamışlar.Tuts;ık şair oğlun da, senin mecnunun olmuş, binlerce kiloıneuc uzakta, senden, sevdikleıinden ayn çile çekiyordu. O binlerce kilometre u?.akta, zulmün merkezinde yarım can idiysc, o ndan binlerce kilometre be ride, vatanlarında onu düş üne n Firen­ giz� Tebrizi, Sevinci, Türke r balası tam canlar mıydı sanki? Halil Rıza 'nııı dü�üncesi onlardayke n, onlarınki <le ondaydı. Evin<le oturmuş, el Örbriisüy­ le uğraşan F"ırengi7. hanım usanıp işi bir kenara bırako ve oğlu Tebriz'e: - Şimdi baba nız ne yap ıyor? diye sorduğu sırada k:ıpın ııı zili çaldı. Teb ­ riz anasına cevap vermeden gidip kapıya aça ve Gökçe dedeyi k;ırşısında 271


görünce, sanki tutsak babası hapis�en çıkıp gelmiş gibi sevindi: - Gökçe dedel dedi heyecanla, içeri buyurl Gökçe dedenin arkasında durmakm olan Azat bey, Paşa bey, Allahver­ di Guluyev, Acabala, Çilenay, Hanzeynep hanun, Güleberin hanım, Ayfer hanun da içeri girdiler. Halil Rıza'nın tutuklandığııu duyar duymaz geçmiş olsuna gelmişlerdi. Tcbrizin gözleri doldu birden. Eğer sağ olsalıırdı şimdi Şamil, Araz, Banu ve küçük Hüseyin de burada olacaklaıdı. Gökçe dede üzgün üzgün: - Geçmiş olsun! dedi, Firengiz haıuma, inşallah yakında serbest bırakırlar Halil Rıza'mızıl - İnşallah! diye karşıladı Firengiz hanun. Sonra Acabala söze lmnşıp: - Halk Cephesinin de üç yüz kadar üyesini tutuklarıuşlar, dedi. Gökçe dede kızdı: - Şimdi de tutuklama zulmü başladıl Çok iyi haarlıyorum. Yeaniş sene önce, işgalden birkaç gün sonraydı. Çulsuz şair diye bir arkadaşı vardı Yü�­ başı Acabala eniştemin. Onun evine oturmaya gitmiştik. Yüzbaşı Acabala enişte, Mehmet Emin Resulzade'nin bildirisini okuyordu bize." Ey gençlik' Senin uhdendc büyük bir vazife vıır: senden evvelki nesil yoktan bir bay­ rak, mukaddes bir ideal remzi yarattı. Onu bin müşkülatla yücelterek dedi ki: bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez.Elbette ki, sen onun ümidini kırmayacak, bugün parlamento üzerinden Azerilerin yanık yüreklerine İn· m.iş bu bayrağı tekrar o bina üzerine dikecek ve bu yolda ya gazi, vep şehiıJ olacaksın!" -Sonra ne oldu Gökçe dede, diye sordu Tebriz. - Rahmetli Çulsuz şair, Resul Rıza'nın bir şiirini okumaya başladı. - Şiiri hatırlıyor musunuz? - Haarlamaz olur muyum? Şöyleydi: " Sesler kesildi, Fikirleri dolaşa. Kurşun asıldı kirpiklerinden. - Aç kapıyıl Buyur. Men ölümem gelmişem. Hoş geldin desem ? Biraz gülmeli çıkar. Gelmişsen götürl Adı, atasının adı Atasının adı Yaşı ünvaıu budur. Gidelim durl Sükut çöktü araya, Uzun, derin bir skut Kalka ayağa

272

Dedi gidelim. Demedi, men değilem Senin aradı� adam."


Rahmetli şair şiiri bitirmişıi ki kapı çalındı. Yüzbaşı Arabala cııışrc ka1>1ya gidip, açmadan önce: " Kim ıı?" diycsordu. Dışandan, " Polis!" dedi hir ses, "B iz Çeka'dan gcliyorııl':. Açın!" Y üzba şı ı\ıabala kapıyı açıı ve üç kişi hızla içeri daldılar. i çle rinden biri: " Çulsuz şair kim?" diye sordu. Orıalığa derin bi r sessil':lik çiikrii. ı\ynı şüı:dc dediği gibi. Çulsu:t şair aya� kalktı ve, " Beniın!"dedi. Sonra, Yül<ba­ şı Atabala en iştem , Aybike abl am, M ua li ın H ayda r ve kansı C ;ülş:ıh ıeyzeyk vedala şıp, beni de yüzümden iipüp c;cka a jan la rı yla 1-(iıri. lfü c.k onun evinin kapısına kilit vurup ke nd i evimize dönd ük. O )\eceyi hic; unııtamaduıı ." 1-I:tl.il Ra1.ı'nın evinde hüzünlü bir sessizlik oldu. c;ünkü remıiş pi iince­ ki bu olaya benzer bir şekilde o da p;ccc yansı evinden alııııp, ıa Moskııva'�:ı. lcfortovo 1-indanına göıü r ül müşıü. Hepsinin kulağında Rcsul l lız a' nın şiiri­ nin son mısraları çınlıymdu: " - Aç kapıı�I - Buyur?

- Men ölüıncm, gclmişcm! - Gelmişse n görürl"

Kısa süren bir sessizliı'.,>in ardından ı\ıabal:ı'nııı ağlaınakı:ı cılduf.•unu gii­ ren Firengiz hanun: - Niye ağlıyors un Aıabala? diye sordu. - Ben miting boyunca, hele, 19 Ocak cu m:ı rı csi gecesindeki kaıliam sırasında Yüzbaşı Aınbala d edem i aradım bakışlarımla. l 'ğer hayan:aysa, bu mitingi duyup geleceğini ve miıinge hıılacağını, bizi yalnız bırakmayaca­ ğını düşündüm. Ama ona rasrfayaınadıııı. Ne şehitler arasında, ne de hasıa­ nedeki yaralılar arasında. Özellikle araşıtrdıın. Eğer yaşamış olsaydı bil<i lıu zor günümüzde yalnl.7. bırakınazdı. Kim bilir Sibirya'nın hangi köşes i nde , hüsranlar, elemler, gurbet acısı w v:ııa n hasrcıi içinde iildii. () p;clemcdı ama , oğlu

Azer şehit düştü ve ruhu onun ruhuyla buluşmaya p;iıri. tekrar aj(lamay:ı başlad ı. Fircnp;iz h:ınıın

Atabala kendini ruramadı ve yanına gelip, başını ok şadı :

- Baban ile dedenin ruhları buluşımışııır!dedi. Güya l'lrcngiz hanımı ıesdliye gelmişlerdi. Oys:ı ş i mdi n ıesclli veriyor­ du. Atabala birden: - Kusura bakın:ı Firengiz ana! dedi, sizi de Ül':diiın. -Hi z alışığl.7. bu acılara A rabal: ı. Hu gibi d urum la ra ı:ıhamıniil etmek ve sabır gös terme kte n başka çaremiz yok zaıen. - Haklısın Firengiz ana! Bah'lşla! - Bağışlanacak bir şey yok ki. Haydi, hen şimdi h>İdip c;ay koyayım.

Firefiz h anımın bu sözünü duyan gelin Sevinç ay:ıj::,'ll fırladı: - Ben koyanın ana! dedi. <;ilcn:ıy da onunla birlikıe p;iıti. Firengiz h:ı­ nım, Çilcnay'ın a nnes i ;\dalcı hanımın kııla�na doğru cı:\ılıp: - Şimdi sırası değil a ma , dedi, şdıiılerimizin kırkı çıknkı:ın sonra <;ile­ nay ile Atabala'yı nişa nla malıl Adalet hanım üzgün bir sesle: - Haklısın, dedi.


Bu sırada mutfaktan dönen Sevinç gelinden Türkay bebeyi istedi gökçe dede. Kucağına alıp sevdi: - Maşallah! Maşallah! Koca adam olmuş Türkayunız, diye söylendi, ya­ naklannı okşadı, Halli dedeni özledin mi yeğenim? Türkay bebe tombul ak elini uzaop Gökçe dedenin ak sakalından tuttu. Bunu gören herkes güldü ve evin hüzünlü havıısı bir anda dağıldı.Gökçe dede gülürek: - Bırak sakalımı yaramaz! dedi, yoksa Halli dedene şikayet ederim bak. Fircngiz harum gelinine dönüp: - Çay demlendiyse getirin kızım, dedi. Sevinç gelin ile Çilenay tekrar mutfağa giderlerken gazeteci Paşa bey söze girip: - Hükümet haziranda seçim yapmayı düşünüyormuş, bu doğru mu? diye sordu Azat beye. - Doğru. - Ülke bu haldeyken nasıl seçim olur? - Hükümet, Halk cephesinin güçlenip, partileşmesinden ve seçime ka· alıp iktidarı ele geçirmesinden çekiniyor. Hem buna fırsat vermemek hem de seçimden galip çılap, dünyaya, " Halk komünizmi istiyor. Eğer böyle olmasaydı bizi seçmezdi, komünist partisine ve milletvekillerine oy ver­ mezdi. diyecekler. - Senin durumun ne olacak? Hükürnet seni de listesine alacak nu? -Galiba! Ama bana Halk Cephesinden de teklif var. - Hangisinden aday olacaksın peki? - Ben düşünüyorum ki, hükümetin listesinden seçime girersem, Halk Cephesinden bir başka arkadaş seçilir. Ben eğer seçilirsem, nasıl olsa Halk cephesi ile birlikte hareket edeceğimden bir milletvekili fazla çıkarmış olu­ ruz. - İ}� düşünmüşsünüz! dedi Haydar dayı. Ama komünist hükümet seçi­ mi kazanmak için her yolu deneyecektir. Oı•lan saon alacak, çalacak! Kim ne diyebilir ki? her şey ellerinde. Atabala kızgınlıkla: -insan oyunu nasıl satar? diye söylendi. Azat bey: - Satar! Birkaç yumurtaya satar! dedi hiddetle. - Nasıl satar Azat amca? Bunlar düşünmüyorlar mı ki, bir yumurtaya oy saon alanlar, yarın vatanını da, halkı da satarlarlHalkın siyasi şuuru çok aşağıdadır. Çok zayıf, harta yok gibidir. Vereceği ya da sattığı oyun, kendi kaderini etkileyeceğini bilmeyen çok insan vardır. Karnı aç olan insan baş· ka şeyi düşünemez çoğu zaman. Bu sırada kapı zili çaldı. Herkes merakla birbirine baka. Firengiz ha­ nım:

- Bu saatte kim ola?diye söylendi. Tebriz gidip kapıyı aça ve tanıma· dığı iki adamı karşısında görünce şaşırdı. Evin önünde de etrafında silahlı adamların bulunduğu bir resmi araç bekliyordu. Tcbriz bir yandan araca ve

274


yanındaki silahlı adam lara, bir yandan da kapının önünde dikilen iki adama bakıp: - Buyur un? dedi, Kimsiniz? Ne istiyorsunuz? - Biz KGB'den geliyor uz! dedi, adamlardan biri. Tebriz önce şaşırclı, sonra kaşla nnı çatıp: -Buyurun?dedi, ne is tiyors unuz? Babamı görürmeniz yeunecli mi? - Biz, Azer oğlu Arabala'ı� görürmeye geld ik!

Soğuk bir sessizlik old u. Kapı önündeki konuşmala n duyan l 'irengiz hanını: - Ne oluyor Tebriz? diye sordu, gelenler kim? Tebriz ne diyeceğini bilemedi KGB ajanı: - Aradığımız gencin burada okluğunu biliyoruz , eledi, Siiyleyin gelsin. Yoksa girip zorla alınz! Tcbriz: -Bir dakika, deyip geri döndü. llenb>İ kaçınış, yüzü değişınişti.Oğlunun bu halini gören firengiz hanun endişeyle: - Ne oldu? cliye sordu tekrar, yoksa babanın başına bir şey mi geldi? -Yokl Baba mla ilgili değil.

- Mesele ncclir o zaman? - Gelenler KGB'dcn! Firengiz hanım KGB adını duyunca ürperdi. Endişeyle: - Ne istiyorlar? diye sordu, yoksa seni?! - Telaşlanma anne! Benimle ilgiÜ değil. - N iye gelmişler peki? - Atabala'yı tutuklamaya! Sanki deprem olup, içeridekil eri salladı. Gükbetin hanım ana yüreğinin verdiği telaşla fcnalaşn. ı\ cabala annesinin yanına gidip: - Sakin ol a na! dedi, korkma! Sonra Tebrizlc birlikte kapıya gitti. Azat bey ile gaze teci Paşa Karabağlı da gençlerin a rkasında n girtiler. ı\ıabala ö fkeyl e: - Ne istiyorsunuz? diye sordu. Ajanlarda n biri: - Bizimle merkeze kadar geleceksin! - Sizinle niye merkeze gelecekmişim?

- On beş ocak boünü eski caminin ınirnıresindc okunan ezan ve asılan bayrak ile ilgili olarak ifaden alınacak! Atıbala ile Tebriz bakışalar. Mese le anlaşılmışa. İtiraz e unenin de fay-

dası yoktu.Arabala adama dönüp: - Bana m üsaade edin annemle görüşerim. dedi. - Çabuk ol! Atabala geri dönüp annesiyle ved alaşn. C iülebetin hanım ağlama ya başladı: - Seni öldürecekler? Baban ı,tibi seni de ökliirecckler! - Ağlama ana . Gi dip ifade ve rip döneceğim . Atııbala annesinin ve d iğer hanıınlann, Ciikçe dede nin ve Az ar bey ile

�15


gazetecinin ellerinden öpüp geri döndü. İçerideki herkes de onun arkasın­ dan kapıya koşuştular. Ajanlar Atabala'nın bileklerine kelepçe vurdular ve evin önünde beklemekte olan araca bindirip hızla oradan aynldı!ar. Gü­ lebctin hanun kapı önünde bayıldı. Onu hemen içeri taşıdılar. Azat bey gazeteciye dönüp: -Haydi, dedi, biz de önce Halk Cephesine gidip durumu bildirelim. Gerçi onların yapacak bir şeyleri yok ama, en azından haberleri olsun. Ben de İçişleri bakanlığından birilerini bulup, durumu anlatayım. Belki bir yar­ clınılan dokunur. Allahverdi Guluyev hemen: - Ben de seninle geleyim, dedi. Belki bir yardımım olur.Ne de olsa eski sekreter yanmasıyun. Azat bey ile gazeteci Allahverdi bey ile birlikte Tebriz de evden aynlclı ve halle cephesine, durumu haber vermeye gitti.Bakü'nün karanlık gecesin­ de, kızıl ajanlar evlere baskınlar düzenleyip turuklamalarına devam ediyor­ lardı.Gökçe dede üzüntü ve öfkeyle: - İşe bak! diye söylendi, yetmiş yıl önce dedesini tutuklayıp götürdüler, yetmiş yıl sonra da torununu! Lanet olsun!

276


*

u Yd/11rgt(İ)'Or ki ,_y11 Mııhn11111r1 d

,"!J'lflr bizr hep 1\-/ııhnrrenı oldıı! Akşfl111 ıır gii11qli gmydi. . . r,)'I"'"· o da lryl-i lllttlflll oldıı!" Mehmet Akif Milletvekili Azat

bey, alelacele yargılanıp

ala ay hapse mahkum edilen

Atabala'nın ziyaretine gidip, görüşme odasında onu beklerken çok üzgün

görünüyordu.Parti sekreterinden beklediği yardımı görememişti. " Ço­ cuğun kaderine bak!" diı•e geç irdi içinden, " dedesi Sibirya sürgününden dörımedi. Babası birkaç gün önce tankın alanda ezilip şehit edildi. Kendisi daha önce KGB'nin elinde ölümden zor kurtulmuştu. Şimdi de hapisıe. Bu vatan eğer bağımsızlığını kazan acak olursa, bu gençlerin sayesinde ola­ cak. Ya sonra? Ülkeyi kim yöncıccck? Ülke uğrunda mücadele edip, çile çekenler mi, yoksa ülke için orLıya can konup mücadele edilirken, orıalıkıa görünmeyip, hana egemen b>Üce yalakalık yapıp keyif sürenler ıni? Birden oğlu Şamil'i, Paşa beyin oğlu Araz'ı, Banu 'yu v� daha �'Üzlerce şehit oğul­ kızı haarladı ve gözleri yaşardı. Taın bu sıra<la Arnbala içeri girdi, tel kafesin diğer tarafında Azat beı•i görünce sevinlli: - Azat amca) Sen mi geldin? - Ben geldim yal Yoksa ba şka birini mi bekliyordun Atabala? - Yok, kimi bcklcycceğiın ki? Zaıen yakınlarımla gürüşmem y;ısak! - Ben yakının değil miyim Atabala? - Elbeııc yakınımsın. Onu demek isıemediın . 277


- Biliyorum. Nasılsın bakayım? - Nasıl olarım? Mahkumum işte. - Sıkma canı.ıu. Ala ay çabuk geçer. Birden gardiyan içeri gireli ve: - Görüşme birti! dedi. - Yahu daha bir dakika bile olmadı, diye çıkışa Azat bey. Sonra Atııbala'ya döndü: - Bir isceğin var mı? diye sordu. - Bana, Türkiyeli şair Mehmet Akif Ersoy'un Safahaaru bulabilir misin Azac amca? - Bulurum. Bulurum da, sana nasıl vereceğim. Biliyorsun, o kitabı bu­ raya sokmazlar! -Burada bir Azeri gardiyan var. Adı Şabanofl Ona verirsen bana getirir. Kendisi gizli bir Ebulfez bey hayranı! - Öyle mi? Demek Ebulfez muallimin ünü buraya kadar yayılrruş �a? - Evet, Ebulfez beye hürmet duyan çok adam var. Ama korkularından açığa vuramıyorlar. Bu sırada gardiyan başını uzaap: - Görüşme bitti! dedi. Azac bey Atabala'ya: - Başka isteğin var mı? diye sordu. - Sağ ol Azat amca. Bir de bizimkilere iyi olduğumu söyle yeter. - Elbette söyleyeceğim. Azat bey, kapı önünden ayrılmayan gardiyana ters ters bakarak görüş­ me odasından çıka. Atabala da hücresine döndü ve kapı üzerine kapatılıp, sürgülendi. Ertesi gün cezacvine tekrar gelen Azat bey, gardiyan Şabanof'u bulup, gecirdiği kitabı ona verdi. Gardiyan Şabanof: - Siz hiç merak etmeyin hörmetli vekil bey!dedi, kitabı götürüp o gence veririm. - Sağ ol yoldaş gardiyan! Şabanof bozularak kaşlarını çara, etrafına baktı ve yavaşça: - Böyle deyip beni incittiniz hörmetli vekil beyi Bana Şaban deyin yc­ cerli. "Yoldaş!" sözünü duydukça azatlık meydanında gençlerimizi öldüren Rus alçaklan geliyor aklıma ve karum beynime sıçnyor. - Peki Şaban gardaşl - Hah, şimdi daha yahşı oldu! Ben şimdi kitabı Atabala'ya verir, selamını da söylerim. - Sağ ol! Azat bey cezaevinden ayrılırken, "Çocuklanmız boşuna ölüp, ceza evle­ rine boşuna girmiyorlar. Bedel ödüyoruz ve azatlığıınız ı kazanacağız. Öde­ diğimiz bedel çok ağır ama, azatlığa değeri" diye geçcircli içinden. Gardiyan Şabanof da kitabı götürüp Atabala'ya vereli. Hayatının en güzel hediyesini almış gibi sevindi Atabala. Gardiyan'a dönüp: 278


- Çok sağol Şaban amca! dedi, Heni çok sevindirdin. Allah da seni sevindirsin.! - Sen de sağ ol yeğenim. Başka isteğin de olursa, söyle! - Şey, aslında var! - Söyle o zaman. - Mek tup yazarsam posıaya ve rebilir misin? Şabanof bir an durakladı: - Senin suçun neydi sahi? - Eski

caminin minare sinde ezan okumak

ve

bayrak asmak! kapı olmasm·dı an-

Gardiyan Şabanof'un gözleri parladı birden. Arada lıp Atabala'nın boynuna s anlaca k n. Heyecanla: -O ezaru okuyan genç sen mi ydin?diye sordu.

·

- Evet. Bayrağı da sen mi asnn? - Arkadaşlanmla birlikte asnk. Onlann üçü a>.atlık meydanınd aki katliamda şehit old u. Gardiyan he yecanla: - Alnını kapının ma>.galına daya, öpeceğim ! dedi, o olaı1 duyduğumda, ezaru okuyan ve bayrağı asan gençleri görürsem alınlanndan öpeceğim! de­ miştim. Madem üçü şehit olınuş ve ben onları göremeyeceğim, bari senin alnından öpeyim. Yaklaşnr alnını delikanlı! Atabala alruru mazgala yaklaşnrdı ve gard iyan o kahrama n alından -

öptü: - Mckruplanru seve seve postaya veririm . Harta eğer Bakü içine receksen adresi ver, kendi ellerimle görüriip ıcsliın edeyim .

gönde­

- Eder misin? - Elbette! Ebulfcz muallime de , onun ge nç lerine de canım kurban. Hele sanal Ezanımızı o kuyup, bayrağımızı asan senin gibi cesur oğula ne

yapılsa azdır. - Sağ ol Şaban amca. Ancak

benim ne mckru p yazacak kağıdun, ne de

kalemim var!

- İstediğin

kağıc, kalem olsun. Az sonra hepsi tamam.! Gardiyan Şabanof hücreden aynldıktan yanın saat s on ra bir tomar kağıt, kalem ve mektııp zarfırla geri dönüp, kapı mazga lın dan A ıabal a'p uzam. Atabala kağıdan alıp yasağının alona koyd u. Sonra ran7.asına uzandı ve Azat beyin göndermiş olduğu Safahaa eline alıp nktunara başladı. Ken­ disini kitaba o kadar kapurınışo ki a radan saadcr geçmiş ve U)'lıyakalınışa. Uyandığında sabah olmak iizcrcycli. H eme n kalkıp abdest aldı ve n ama zın ı kıldı. Namazını yeni bitirmişti ki, kapı alanı.lan uzaulan bir parça kuru ek­ mekten ve bir tas çorbadan ibaret sabah kahvalnsını sırf aç kalmamak için çabucak yapıp, boş ıası kapı alona koyı.luktan sonra gidip yasağının alun­ dan kağıt kalemi alıp küRii yatağa onırtlu. mek tubun u yazmaya başladı.


ATABAL\'NIN BİRİNCİ MEKTUBU

" Sevgili Çilenayırn! Dert Ve acılann yüreğime ağrılar verdiği bir zamanda iyi ki sen varsm! Senin güzel }'Üzünü hayal ederek yüreğimin ağnsuu hafitletmeye çalışıyo­ rum bu kızıl zindanda.O kadar çok ağn yüklenmiş ki yüreğime, hangisin­ den bahsedeceğimi bilemiyorum. Karabağ yüreğimi ağnayor Çilenayl Ka­ rabağ yüreğimin ağnsı. Bir benim değil, bütün Azerbaycanlılann , bütün Türklerin, bürün Müslümanlann yüreklerinin ağnsı. Senin de yüreğinin ağ­ rısı, biliyorwn. Ama benim yüreğimi çok ağnayor Çilenayl Azer babamın rankın alanda kalıp ezilmesi bir başka ağn yüreğime eklenen. Şamil ve Araz kardeşlerimizin şehit olup, bizi yalnv. bırakıp, gidişleri de ayn bir ağn. Ka­ rabağ yetimleri Banu ile küçük kardeşi Hüseyin'in şehit olmaları da bıçak gibi saplandı yüreğime.Ve bürün bunlann üzerine, senden ayn kalışın acısı da aynca saplandı yüreğimin tam orta yerine. Daha iki gün oldu senden ayn kalışun. Ama gözüm yolda! Cezam bitmeden seni görmemin mümkün olmadığıru bilmeme rağmen. Nasıl diyordu rnahruda: " Canlı ganlı akan yollar. O yollarda gözüm kaldı Avuç avuç közüm kaldı Küle döıunüş közüm kaldı.. Ever, gözüm kaldı beni senden ayınp buraya geıiı:en yolda. Çünkü bi­ liyorum ki, O yolun bu ucundaki zindanda ben varun, öteki ucunda da sen varsını Çilenayırn! Yüreğimin ağnlanndan bahsetmemin seni de üzeceğini bi­ li}·orum. Ama mektupla da olsa dertleşmek rahatlaayor insaru. Yürek ağ­ rısından kurtuhnak için varan ve mille t derdinden kurtulmak gerek. Bunu da yapamayacağımıza göre, yürek ağrısına katlanmaktan başka çare yok. Şikayet etmiyorum tabii ki. Vatansız, milletsiz olacaksa, Neyleyelim ağnsv. yüreği. Vatansız, milletsiz yürek, yürek değil, et parçasıdır sadece. Dün Azat amca geldi ziyaretime. Belki size söylemişıiı:. Ondan, rah­ metli Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat" adlı şiir kicabuu istemiştim. Sağ olsun, bulup göndermiş. O kitabı okuyup duruyorwn. O rahmetli büyü ­ ğümüz de Vatan ve millet derdinden ömür boyu yürek ağrısı çeken bir İn· sanmış. Şiirlerini okudukça yüreğimin ağrısı yangına dönüp, yakıyor beni. Nasıl yakmasın ki? Şu mısralara bak mesela:

" Milyonla hayatın yüre�den gidiyor kani lılanu elinden tutacak, kaldıracak yok... " Aklıma hemen 19 Ocak cwnartesi gecesi Azatlık meydanında akıtılan

karılarımız geldi. Tankların alanda ezilen, kurşunlarla delik-deşik edilen yaran aziz vücutlan geldi gözlerimin önüne. Akif'in zamarunda akıtılan Müslüman karılarına, şimdi bizim kanla­ rımız ckleniyor... Ne tükcıunez kanı varnuş zavallı Müslümanlann? Sevgili peygamberimizin sevgili evlatlannın , Muharrem ayında, Kcrbela çölünde, karılarının akıtılıp şehit edilmelerine değinerek sevgili peygamberimize ses­ leniyor Akif: can�ın kanlar içinde yere uzarup,

280


" Yıllar geçiyor ki, ya Muhammed, Aylar bize h ep Muharrem oldu! Akşam ne güneşli geceydi . .. Eyvah, o da lcyl-i matem oldu!" Evce, rahmetli şairimizin zamanında ve ondan sonra ycuniş yıl borunca bizim ülkemiz ve her Müslüman ülkesi Kerbela'ra döndü . .. Her Müslüman da katliam günü olan "Aşura'\ı yaşadı, kanı akıalclı.Azcrbaycan lıugün )'İne Kerbela'ya dönmüşrür ve lıizler o kanlı "r\şura" gününün vahşetini yaşıyo­ ruz! O gün, soysuz Ebu Süfyan'ın torunu ve alçak Muaviye'nin oğlu olan zaliın Yezit'in oklan delmişti, sevgi li Pe ygamberimizin sevgili cvlatlannın göğüs lerini, yüreklerini.. Bugün de Kml Moskof' k:ifirinin kurşunlan deli­ yor Müslümanların göğüs lerini, yüreklerini.. Evce, Güzel Çilenayım! Biz lıurada sahipsiz, ıek başımıza, Kcrbcla'ra döruı:ıüş vatarurnızda, kanlı "t\şura!" katliamına uğruroruz acımasl7.ca ... Ulke)'İ yönetenler kendi salcanaclaruu düşünürorlar.Nc ülke umurlann ­ da, ne de halk! Bu yüzden ağalan kızıl Moskova'nın katliamına ses çıkarmı­ yorlar. Akıcılan kanlanmv.ın velıalini yükleniyorlar, vicdanlarını ve ellerini kanımıza buluyorlar! Bak, ne diyor Akif'iıniz: " Son dcrs-i felaket neı•e mal oldu? Düşünsen: Beynin eriyip yaş gilıi damlardı gözünden!" Evce, Çilenayım, çilem, sevdam, gönül ağrım! 1 9 Ocak gec e yansında, küçük Kerbela olan Azatlık meydanında lıaşull17.a gelen katliam karşısınd a çektiğimiz acı ve içinde bulunduğumuz ralnızlık, tek başına kalış ve çaresiz­ lik karşısında gözlerimizden akan yaş, asluıda şairin dediği gibi acıda n eri­ yen yüreğimiz ve sancıyan lıeyniıniz olınaclı mı? Ve o rahmetlinin: " Şark'a bakmaz, Garb'ı lıilmez, görgüden yok vayesi / Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz sermayesi!" tarifine uyan Mosko f uşaklarının, Rus'tan fazla Ruslaşmış sütü ve kanı bozukların lıaşunıza aç tıklan be la lar karşısın da, ey lıenim gilıi yüreği ağnlı sevgilim, ne yapacağız biz? Yine şairin dediği gilıi: " Hiç kunıldarunaz beniın ruhumda kök salınış hazan! Dem çeker bülbül...Benim beynimde baykuşlar öter!" Yüreklerimizde hazan kok salınış ve durmadan yapraklanınız dökülü­ yor! Yetmiş yıldan beri, "yad ayaklar çiğniyor" vaıanıınızı. Yeuniş yıldan beri "ya d ellere düşmüş" vatanımız. Bu zindana düşüşümün daha birinci saa tind e , "r\dı Türk!", "bir kızar­ maz yüz ve yaşarmaz gözden başka sermayesi olmayan" bir KGB aj anı hücreme gelip, " Bak, yakışıklı bir gençsin!" dedi, bana akıl vermeye çalı­ şarak, " Niye sen de yaşıclann gibi genç liğinin tadını çıkarmıyorsun? Genç kızlarla eğlenrniyorsun da lıu işlere kanşıyorsun? Dosyana baktım, "l\üller­ çil", "Anti Rusl", "t\nti Sovyetl" gilıi suçlamal arla iıhaın edilıniş ve cczabn­ clırılmışsın. Giclip eski caminin min ares in de ezan okumuşsun! llol üsavarçıla­ rın bayrağını asınışsın! Şimdi seni kim kurtaracak? Srnin pşıtlann <lışanda gezip, eğlenirken, sen burada ömrün ü n en güzel gükri.ni çürü�ip�r, aile ne de acı çektiriyorsun. Bak, sana bir şa ns dah:ı vermek ıçın bu seforlık altı ay 2�1


ceza vermişler. Bu ceza akıllanman içindir. Aklını başına copla ve bir daha bu işlerle uğraşma. Git, kenclinc bir sevgili bul, hayatıru yaşa!" Görüyor musun Çilenayun? Hayao yaşamak neymiş? Vatanın yad elle· rin ayaklan alanda çiğnenmesine, halkın sefalet içinde ac çekmesine aldır· mayıp, sevgili bulup, gezip, tozup, eğlenmekınişrTanklann paletleri alanda ezilen, kurşunlarla delik-deşik edilen arkadaşla.runız , Şarnil'irniz, Araz'ımv., Banumuz, Hüsc}'in'İm.İ7., ve babam geleli gözlerimin önüne, o böyle konu· şurken ve öfkeyle: " Gir işine!" dedim. Utanmadan gülüp, " Benden söyle­ mesi!" dedi ve hücremden çıkıp, kapıyı şiddetle çekip, üzerime sürgülcyip uzaklaşı. Ben, benim halkımın düşmanıyla mücadele ederken, benim halkımın yöneticileri, düşmanla mücadele eanememi istiyor! Ben şimdi ne diyeyim bunlara? En güzelini şairimiz söylemiş işre, " Kızarmaz yüzlü!", " Yaşar­ maz gözlü!" leş bunlar. Yiyip, içip, enselerini kalınlaşonp, göbeklerini yağ­ landıran, duı•gulan, ruhları ölmüş leşler.içimden şai.ı:imizin birkaç cümlesi­ ni yazmak geldi. Tam da bu tiplere, bu kızarmaz yüzlülere uygun; ''Vakarı çoktan unumın, hayayı kaldırdın; Mukaddesao ısırdın, Huda 'ya saldırdın! Ne haoraona hürmet, ne an'anatıru yad; Deden de bö)'le mi yaşamışa ey sefil evlad? Damarlarındaki kan adeta irinleşmiş O çıkmak istemeyen can da bir yığın leşmiş! İade eanenin imkanı yoksa maziyi, Bu mübıezel yaşayıştan geberınen elbet iyi. Gebermedik tarafın kalmamış ya pek zaten... Sürürunenin o kadar farkı var mı ölmekten? Düşün: Hayaca feda eanedik elinde ne var? Şeref mi, şan mı, şehamet mi, din mi, iman nu? Vatan mı, hiss-i hamiyet mi, hak mı, vicdan mı? Mezar mı, türbe mi, ecdadırun kemikleri mi? Çoluk, çocuk kesilirken, kadınlar inlerken; Zavallılar seni erkek sanır da beklerken; Harayı, ırzı ekip yol borunca çırçıplak, Kaçarsın öyle mi, hey kalp adam sıkılmayarakl Deden ne türlü yaşamış ... adarnsan öyle yaşa Dilenci mevkii, milletlerin içinde yerini Ne zevki var, bana anlat bu ömr-ü derbederin? Beş on vatansız için nara yakmayın vatanıl Kunıldamaksızın imanı küfre çiğneten." Evet, bu Moskof yandaşlan, bu Ruslaşnuş sütü ve kanı bozuklardan kurtulmadıkça Moskof kifirinden de kurtulamayacağız Çilenayım, çilem, ayım, şafak yıldızım, biricik sevgilim. Şair diyor ki }'ine: " Nasıl tahammü l eder hür olan esaretine? Kör olsun ağlamayan, ey vatan felaketine!" Evet, vatanın felaketine, azatlık meydanında can veren oğul-ku.lara ağ282


larnayanlann gözleri kör olswı. Beni bu karanhk hücreve atanlar ve n n la nn zorbalığına ses ç ıkarmay an lar ı,oün ışığına hasret kalsınf Beni, senin güzel yüzünden, tatlı sesinden ayıranla r acılara boğulsun! Azatlık meydanında işleclilıleri cinayede, ;\raz'ımızı llanu'muzdan, ve da ha nice nişanh arkadaşımızı nişanhsından, Halil llıza'mızı l'irengiz anamı7.­ dan ayn salanlara lan et olsu n! Yüzbaşı ı\ıabala dedemi, daha evliliklerinin ilk haftasında, güzeller güzeli Aybikesinden aı•ınp, Sibiryaya süre n zalim Moskof'a lanet olsu n! Bu lanet olasıca kelimeleri ağzıma alınaının senin narin ruhunu incite­ ceğini biliı•oruın ama, derdimi, acuru, nefre timi, kinimi, başka türlü nasıl anlatacağunı bilemiyorum. Bu kara kızıl zindanda, kararan ruhumun, ağn· yan yüreğimin fcryaduu sana duı"U rınak için yazdıı:,'Un bu sanılar sen i incit­ tiyse, seni üzdüyse, seni kederlcndirdiyse bağışla beni sevgilim, Çilcn ayun , baht-ı gülüm! Moskof zulmünün darbe leriyle ağrıyan )"iireı:,.Unc sc.vgisı y lc me rh em olan Çilenayun! iyi ki sen varsın! iri ki sana rnstlanuşun!lyi kı seni scvıni ­ �! Ve iyi ki sevgini kazan ıruş un! Kazannuş mıpın sahi? Sevgine layık olmuş muyum? Sana, seni sevdiğimi o güzel gözlerine bakarak, o güzel yü­ züne karşı, şimdiye kadar söyleme miş olduğumu haarladun da, bu karanlık zindanda, yüreğimin ağrısı daha da arrn. Neden se,•ı,.Unizi s öy lemeyi ihmal ecıik? Vatan ve millet d erdiy le meşgulken . . . "' S en i se\•iyorum Çilcnay1" de­ mem uygun düş mez miydi? N iye düşmeyeydi? Ya zindanda da olsa, sevgi­ mi bildirmeye fırsat bu lamasaydım? Moskof alçağının sıktığı kurşu n la sevdalı yüreği kanlar içi nde kalan Banu'nun başını kucağına alıp, " Ne yapoıı Banu? Ben se ni . . ." dcı�P o and a bile sevdiğini sörleyemeyen, ancak ima eden şehiı .\raz'uıuz, sevı,>isi ni açık­ lamakta geç kalmamış mıydı? Banu'ınuzun, o, "biliyorum!" manas ın a gü­ lümseyişi olmasaydı gö7.leri aç ık gitıneyecck miydi Araz? ;\h, o geç kalıruş itiıaf ve hüzünlü gülümseyişi haurladıkça yü reğim yaıuyor <;ilrnay1 Belki, o aziz şehitlerimizin bu acıklı sevdalarına şahiı oluşum beni, mektupla da olsa, sevgimi açık lamaya zorladı.Onlara ıninnccıanm.Daha fa7.la geç kalmak istc mcdiın . lfü daha fırsar bul amamaktan korktum ve kağıt, kalemle de olsa, t\ ze rbaycan' ın en güzel kızına. "Scn.i seviyorum! " demek cesaretini bulabildim. Evet, Seni seviyo rum Ç ilc n ay! Bu, "Varan delisi!" çocuk, sen i seviyor. ''Vatan dclileri"nin se vgileri, sevdiklerine çilede n başka bir şey vermezmiş. Eğer sen de bu del iyi seviyorsan, çileyi göze almalısın sevgilim! Zira "\'aran delileri"nin başına ne zaman. ne rede, ne gclecef.>i ni sadece Allah bilir! \'a. tan delisinin sevgilisi, derde, çileye rahammüllii ve sabırb olınalı. . Neler saçmalıroruın böyle? 1 nsan sevdıı:,'l nc ac ı çekunr mı? 'I a ben un sevgim san a acı çektirecek olursa? Buna dayanamam? Sana _kıyamam! Azerbaycan'ın en güzel kızıııa çi le çcktimnemeın! B:ığışl:ı benı (,ılenaym1! Vatan delis i sevdalın ;\rnbal:ı. Son an da bir noı: Ezan okurup, bayr:ığıınız ı asağım için be ni suçlayıp. zindana a ran kızıl impcrr ar :ı inar, azaılık mcydanıııda kanımızı diikcn o �N3


zaliın, o vahşi, o barbar Rus ordusu, Bakü'müzdea, Azerbaycan'unızdan defolup gittiği gün, eski caminin minaresine tekrar çıkacak, tekrar ezan okuyacak ve mavi, kırmızı, yeşil renkli, ay-yıldızlı bayrağımızı tekrar asacak ve haykıracağım: "Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez!" ATABALA'NIN İKİNCİ MEKTUBU " Çilenayırn! Bu dön duvar arasında düşünüyorum da, bu dünya üzerinde dertleriy­ le tek başına kalıp ağlayanlar hep Müslümanlar! Canından kanı, gözünden yaşı akan hep o! Peki, neden? Neden hep Müslümanlar ağlıyor? Rahmetli Melunet Akif de buna değiruniş, Müslümanlann boyunlannın büküklüğüne o da ağla­ mış .

Ölüm uykusuna yatan, ölür, Çilenayırnl Müslümanlar ölüm uykusunda sanki. Rahmetli Akif de buna kızmış, " Bunca zamandır uyudun, çekmedi­ ğin kalmadı, yurdunu baştan başa çiğnediler, kımıldamadın!" demiş. Ne kadar doğru. Başımıza gelen hiçbir felakenen ders almıyoruz ve he­ lak oluyoruz. Adamlar fikirleşiyor, düşünüyor, planlar yapıyor, yaptığı plan­ lan uyguluyor, biz ise sadece bakıyoruz. Bu, göz göre göre ölüm demektir. Ve zaten ölüyoruz! Koyun bile başı kesilmek için ayağı bağlandığında kur­ tulmaya çalışıyor, çırpınıyor. Müslümanlarda koyunun bile gayreti yok! Bıçak boğazına basonldığı zaman da başlıyor debelenip, feryat etmeye. Sen kendine acıyıp, başının kesilmemesi için zamanında tedbir almazsan, başını kesmek için elinde bıçak Ntan acır mı sana? O zaten başını kesmek için fırsat kollayıp duruyor. Baş kesenden merhamet dilenilir mi hiç? Mer­ harnetsizden merhamet dilenen zavallının zavallısıdır ve ölüm ona layık­ tır! Rahmetli şair de böylelerine kızıyor ve" Ey ebedi meskenet, tembellik, uyuşukluk, şuursuzluk yuvası Şark!" diyor, " sen de kımıldarımaya niyet et, yoksa Garb'ın elinden yann çekmediğin melanet kalmayacak." Haksız mı? Doğru dememiş mi? Afkanistan'ın başına gelenler, A7.erbaycan'unızın başına gelenler, Filistin'in başına gelenler, Balkan Müs­ lümanlarının başlarına gelenler insanın yüreğini yakıyor. Tembellik ayn bir dert! Bölünmüşlük ayn bir deni Mezhepçilik ayn bir dert! Cernaatçılık ayn bir dert! Cehalet ayn bir dert! Birbirini beğenmeme ayn bir dert! Saymakla bitecek gibi değil dertlerimiz. Böyle olunca da, küçük parçala­ ra ayrılıyoruz ve kolay lokma oluyoruz. Birlik olup kafirin karşısına yiğitçe dikilip haykıramıyoruz: Canımı vermemi Malımı vermemi Göz yaşımı akıtmam! Vatanımı, bayrağımı çiAnermernl 284


Aza tlığımda n vazgeçmem! Rahmetli şair, sevgili Peygamberimizin, " Kim Müslümanların de rdini kendine mal etmezse onl ardan değildir." Hadisini şiirinin başına yaz mış . Çilenayım! Müslüman kalmış mı ki, Müslümanın derdini kendine dert edinsin? Şair d e bunu görüyor ve haklı olarak : " Kaç hakiki Müslüman

gördümse : Hep makberdedir / Müslümanlık, bilmem ama, galiba gök· lerdeclirl" diye dert yannuş."Böyle kansız" , "böyle düşmüş", böyle " Adı Müslüman!" olunca da, düşman cam zamanı deyip çullanıyor ce pemize, boğazlıyor, ınuruza geçiyor, Azatlık meydanında, Karabağ'da olduğu gibi yerlere serip, cesetlerimizi çiğniyor. Ve bırak Müslümanlığım, insanlıkıan çıkmış olanlarunız da, yani kukla yöneticilerimiz de hiç sıkılmadan, utan· madan bu vahşeti görüp, ağlamak yerine , bir de gülmüyorlar mı, kahrolu­ yoruml Başımızı kesenden çok, bu sütü ve kanı bozuklardan , bu midesini ve kolnığunu düşünenlerden nefreı ediyorum. Müslümanlar neden bu haldeler? Neden olup, bireni görmürorlar? Ne­ den Allah'ın yolundan çıkıp belalara düşüyorlar? Müslüman'uıı demekle iş bitmiyor ki! Mü slü man'un demek, Müslüman'ca yaşamaıı gerektirir ve galiba Müslümanlann derdi burada! Müslümanların başına ne geliyorsa bu, ''.Ad Müslümanlığı"ndan geliyor. Rahmetli şairimiz, in sanlığıa kurnıluş yolunu gösteren Kur'an'uruzın lsra suresinin 72.nci aye tini almış yine bir şiirinin başına: " Kimin bu dünrada gözü kapalı ise ahirette de kapalı, ha tta oradaki şaşkınlığı daha ziyade." Evet, bahH gülüm! " Adı Müslüman!" olanın gözü de bpalı olur. Ya da, gözü kapalı olanın adı Müslüman olur." Dünyaya nİ)'e gcldik?"diye so­ ramıyorsak, bu sorunun ce vabını veremiyorsak, göz ümüz kapalı ılemektir. Gözü kapalı olan da, işte böyle bizim ",\dı l\foslüman!" olan yiineıicileri­ miz gibi Moskof kafirine kul olur! Anlayacaklar bahı-ı gülüm, Çilenayurı! tlu dünyanın yalan olduğunu, bir rüya olduğunu, geçici olduj:.>unu, kahrolası mevki-makamın :ıhireıc be· del olamayacağını. hayalin, gerçeğin yerini alamayacağını anlayacaklar ve fakat bir işe ya ramayacak. İş bittikten sonraki anlaıış işe yaramayacak ve kahredici pişmanlığı yaşayacaklar. . Bak, aldurıa ne geldi' Dünya gcçicipc, ki öyle, b u ala aylık cezam da bitecek. Hatta bu ikin ci mektubumla birlikte iki ayım geçti bile. Demek ki dön mektup daha yazdığımda, ya da benden dörı meknıp daha aldı�­ da hür olacağım ve sana kavuşacağım. Vaıanunızın üzerinde yenniş ııldan beri kümelenıniş olan kızıl buluı karnnlığt da bitecek clbcne. Ama bcdcl�iz olmadı, olmuyor ve olmaı•acak Çilcnayun. Azatlık me ydanında yüzlerce al'· kadaşımızı kurban verdik, ge rekirse yine veririz. :\zaılık bir haknr ve galiba her hak gibi o da kolay kazantlmıyor. Nasıl e kini biçmek için ekmek gere· kiyorsa, azatlık ekimini ıle canunızı ve ka nunızı vererek yapıyoruz.Hoşuna dememiş güzel insan, ı\kif'irniz: "Gökten İnml-Z bir de hiçbir şcy... büıün yerde n taşar; Keneli ahlakiyle bir millet ölür, rahuı yaşar. Çiğnenirsck biz bugün, çiğnenmek isıihkakın1ı�:


Çünkü izzet nerde, bir bak, nerededir ahlakımız." Ahlakımız ortada, baha-ı gülüml " Zulme tapmak, adli tepmek, hakk.1 hiç aldırmamak / Kendi asudeyse, dünya yansa, baş kaldırmamak." diyen Akif'imiz nasıl da kitabın ıam ortasından söylüyor. Moskof zulmüne tap­ mıyor mu yöneticilerimiz? Adaleti çiğneyen Moskof ayaklannın üzerinden bir de onlann kınlasıca ayaklan geçmiyor mu? Hakkı biliyor mu ki Moskof, onlar da bilsin? Azatlık meydanında bu hallan en cesur oğul-kızlan parça parça doğranırken kıllan kıpırdadı mı hiç, Komünist Partisinin koca koca başlanrun, katiplerinin, hükümetteki üyelerinin? Müslümanlann felaketi "Ad Müslümanlığı"nda, kurtuluşu da " Haki­ ki Müslümarılık"tadır ve kahramanlık bence hakiki Müslüman olmaknr. İş söze geldi mi herkes Müslüman, hatta Müslümanlığa küfredenler bile kendilerinin de Müslüman olduklanru söylemiyorlar mı, insan çıldıracak gibi oluyor. Böylelerinin alruna şairin, " Enseden arslan kesilmek, cephe­ den yaltak kedi ... " sözünü, "Enseden arslan kesildi, cephede yaltak kedi!" şekline çevirip, hak karşısında baş kaldınp, haksızlık karşısında baş eğen alçakların kirli alınlarına yapışnrmalı. Evet, Müslümanlann felaketi, "Adı Müslüman" olmakta, kurıuluşlan da, "Hakiki Müslümanlık"tadır. Gerçek adamlık, gerçek kahramanlık, şa­ irimizin de dediği gibi, "Hakiki Müslüman" olmakar. Bu yüzden diyor ki, " Hakiki Müslümanlık en büyük bir kahramanlıknr." Sadece adımız Müs· lüman olunca, yaşayışınuzın Hıristiyan yaşayışından bir farkı olmayınca da bizi bekleyen zillettir, felakettir, feryatar. Halimiz, göğüslerimizi delen düşman kurşwllanrun , kemiklerimizi kı· rarak üzerimizden geçen düşman tanklanrun verdiği acıdan daha fazla acı veriyor. " Zehirli bir düğüm olmuş dudaklarında keder, Çözülmüyor, onu ancak çözerse girye çözerl" diyor şair. Acaba ben de, ağnyan yüreğimin, kaynayan beynimin dudaklarıma düğümlediği kederden göz yaşlanmla kunulabilir miyim? Yanımda olsaydın, ağnyan başımı dizle­ rinin üzerine koyup ağlardım. O zaman, bir yandan gözlerimden akan yaş, diğer yandan dizlerinin üzerindeki başımın saçlanru okşayan ellerin belki, evet belki yüreğimin ateşini söndürüp, acımı hafifletebilirdi. Fakat senden o kadar uzağım ki. bu mümkün değil. Yad ayağıyla çiğnenmiş esir vatanımızın esir insanlannın bir tek günlen bile yetmiş yıldır dertsiz geçmemişse gülen yüzlere ar olsun!

Azerbaycan benim vatarumsa, Kafkasya, Afkanistan, Balkanlar, Filistin ve Müslümanların yaşadığı her toprak da benim vatanımdır, bizim vatanı­ mızdır. Azerbaycan'a nasıl yanıyorsam, onlara da yanıyorum. Ben Azerbay· canlı Müslüman olarak nasıl öyle düşünüyorsam, oralardaki Müslümanlar da benim gibi düşünmeli. Ben, onların derdini nasıl dert ediniyorsarn, onlar da bizim derdimizi kendilerine dert edinmeliler. 19 Ocak 1990 cumartesi gece yansı azatlık meydanında katledilip, kan­ lar içinde yerde serilen karde,Jerirnin acısına yanmayan, üzülmeyen, ölen­ lerin ana-babalannın acılanru

286

pay�mayan Müslümanlardan, mahşer günıi


davacı olmak hakkımız değil mi Çilenayun? Müslümanlar, ke ndilerini ateşe atan derin urkulannda n ne zaman ura­ nacaklar? Düşınanın aramıza aynlık sokarak bizi parçalamaya çalışağını, . kafirden Muslumana dost olmayacağını, ona kanmamak gerektiğini, dörı bir yan1anıu saran ateşi yine kendile rinin söndürebileceklerini ne za man anlayacaklar? Aklı yok mu Müslüman'ın?

Gözü yok mu Müslüman'ın? Kulağı yok mu Müslüman'ın Gayreti yok mu Müslüman'ın? Yüreği yok mu Müslüman'ın? İmanı yok mu Müslüman'ın?

Başına açılan belalan, ruzakları, oyunları, entrikaları görm üyor, duy­ muyor, d üşünmüyor, }'Ürcği burkulmuym mu ? Hu zillcı gayretine, imanına dokunmuyor mu? Şairin dediği gibi, " içeride bir sürü hai n kazar mez:ın­

Acaba dirorwn, Rus otomatik tü­ mızıl" bunu görmezler mi? fekleri arkadaşlarunızı ekin gibi biçerken , Rus kızil tanklan arkadaşlarımızı alona alıp değirmen taşında öğürülcn buğday taneleri gibi eze rken ihanete mi uğradık? Yoksa düşman nasıl bu kadar pervasız, acımasız, gaddar, ra­

hat olabilirdi? Vahşi Rus askerleri ağır mnklan üzerimize süre rke n bizi bir kannca yerine bile koymamalarındaki nede n neydfr Yoksa, bizim sanlrıuş yöneticilerimiz, " Gebertin bunları!" mı deıni şlcrdi' Elimizi başımıza götürdük, ateş ettiler! Kaçak., ateş eriler! Durduk, ateş ettilerl Yerde orurarwruza ateş ettiler, ayakta duranımıza a teş ettiler! Ne yapsak n afileydi., ateş ediyorlardı. Ve biz ka n içinde sürünürken, hainler gülüyorlardı. Bilmiyorum, düşmanın kurşunlarına mı yanalun, hainlerin mezarımızı kazmalaana nu? Bu ne müthiş yalnızlık, kimse sizlik, üınirsizlik ki, insafsızca yapışmış yakamıza, bir türlü brra kmak bilmiyo r' .. Ümitsiz olmamak için rurunacak hiçbir dalııruz yok! IJmitli olmak için de bir ışığımız. Ama seni düşündükçe, senin güzel gözlerini, güzel ı•iizünü hayal ettikçe, tatlı sesin kulaklarunda seslendikçe, i)·i ki Çilenayun var cli)·o­ rum ve ümitsizliğimin ümide çevrildii:,>ini görüyonun. O zaman uınurun1da olmuyor Moskof'un tankı, ropu, tüfeği, KGB'si, zindanı . \'e "Safah:ıı'ta şu nusralara da rastlayınca karanlık zindanım aydınlanıveriyor: " Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürliz; Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yüriırüzl Düşer mi te k taşı, sandın, harim-i namusun? Meğer ki harbe giren son ndcr şchid olsun." Bu hayat veren mısralarln ümit çiçcklcrin1 b ü sbü tün açıyor, s�nınlc el ele tutuşup, azat Azerba)'Can'ın azat Hazar'ının yumuşak kumlan u?.l'rındc _

koşuyorum.

..

. .

kafiri top rckün cehennem olup uzcnnU?.l' Çlıllansa dıı, . söndürecc!(iz.Azatlık meydanında bunu ıspııt _ cmk ıştc.

Arak Moskof

göğüslerimizde kı:<ıl mcrmirc gii�üslcnınızı sıpeı· ermeBinlerce, milyonlarca' ınilvarlarca .

:!87


dik mi? Timsah ağzı namlulanndan cehennem alevi püskürte püskürte üzerimize gele n binlerce kızıl tanka vücudanmızla ser yapıp, karşı durma­ dık mı? " Öldük ama kaçmadık!" " Vurulduk ama, eğilmedikl" " Ezildik ama, geçit vermcdikl" Vurdular, kanunızı alarrılar, ruruklayıp zindanlara doldurdular ama, ye­ nilmedik.Sonuçta biz yine meydanlardayız, çekilen onlar oldul Biz buradayız! Şehirlerimizin mezarlan burada! Dünyanın sonuna ka­ dar da burada olacağız. Ama onlar gideceklerlEninde, sonunda gidecekler! Vatan delisi Atabalan coşru yine. Akif'imizin mısralan şifa saçıyor san­ ki. Onlarla can buluyorum. Onun şiirlerinin her mısrası, her kelimesi, hatta her nokta ve virgülü bile sanki bir tank, bir top, bir füze gücünde. Bakar mısın baht-ı gülüm: · "Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; Denizler ordu, bulurlar donanma yağdırsa; Bu alamızdaki yerden bürün yanardağlar, Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar; Değil mi cephemizin sinesinde iman bir; Sevinme bir, acı bir, gaye ayru, vicdan bir; Değil mi cenge koşan Çerkez'in, laz'ın, Türk'ün, Arap'la, Kürd ile bakidir ittihadı bugün; Değil mi sinede birdir vuran yürek. .. yılmaz! Cihan yıkılsa, emin o� bu cephe sarsılmaz!" Evet, güzel Çilenayırn, tadı Çilenayırn , bahn gülüm! Arnk bu müthiş, bu can veren, bu iman aşılayan, bu, " Kalk ayağa!" diyen mısralardan sonra karanlığa yenilersem, ümitsizliğe teslim olursam kızmaz mısın bana? iyi ki sen varsın Çilenayırnl iyi ki Azerbaycan'unız varliyi ki halkımız var! I}� ki Mehmet Akif'imiz var! iyi ki Halil Rızamız, Bahtiyar Vahapzade­ ıniz varl İyi ki Halk Cephemiz var! Ve en iyisi, Allah'unız var! Kur'an'unız var! Peygamberimiz var! O halde, bürün bunlara sahipken niye ümitsiz olalım ki? Bu kahrolası zindandan çıkacağıma, sana kavuşacağıma da ümidim varl Vatan delisi sevgilin Atabalal" ATABALA'NIN ÜÇÜNCÜ MEKTUBU Bahc-ı gülüm! tlu üçüncü mekruburnu yazarken yine kederliyim. Gardiyan Şaban Mürsclof amcadan, Karabağ saldınlanrun devam ettiğini, hükürnetin bu katliama dur diyece�ne, haziran ayında seçim karan aldığını, öğrenince moralim bozuldu. Bu sürü ve !<anı bozuklar yola gelmeyecekler. Körlükleri ve satırlıkları devam ediyor. i hanetten vazgeçmeyecek bunlar! Arok tek kurruluş yo lu­ muz var: Onlan başımızdan acmakl Düşmandan kurtulu,umuz da bu na 288


bağlı. " Zulmü alkışlayamam. Zalimi asla sevemem / gelenin kerfi için geç· mişime kalkıp sövemem." dediği h�bi Akif'imizin, bu zulmü alkışlamadığı­ mız , zalimi sevmediğimiz için azaılık meydanında kanımızı akımlar. · Bu zalimlerden ve zulümlcıinclcn kurıulmak için ne rapıp, rapıp, bu seçimlerde başan kazanmalıyız. Halk Cephesinin b'Üçlenip seçimi kazan· maması için bu baskın seçim karnnnı aklılar ama, rine de kazanmaya ça· lışmamız lazun. Azerbaycan Halk Cephesi, bu "Şer Cephesi! "nin oyununu bozmalı.

Gardiyan Şaban Mürsclof amcanın getirdif:i haberle kcclerlenince Safahat'ı elime alıp okumaya başladun ve sana pzdığım mekrubuma da aktıırdım: ." Ben böyle bakıp durmayacaktun, dili baj\lı. lslam'ı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak, Ben zaten uzun boylu düşiinmekıen uzakuın! Haykırl Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun? Ellerdi yaranlar, sağa baktım, sola bakmn: Feryadımı artık boğarak, na'şıııı tuıcum, Bin parça edip şi'rimc gömdüm de bırakııın. Seller gibi vadiyi eniniın samcakken Hiç çağlamadan, gizli İnen yaş gibi akımı, Yoktur ele m imden şu saj\ır kubbede bir iz; İnler, "Safohat"ıındaki hüsran bile sessiz!" Ah, Çilcnayırn ! Yıllar ünce ı\kif'imi�.ı hüsran içinde aj\larnn dertlerin aynısı şimdi bizi ağlatıyor. Karabağ'da Miislümanlarm kanı sel gibi akarken ben bu zindanda elleri bağlı onırınalı mıydım? Benim ellerim baj'\h. ıamam. Peki, elleri bağlı olmay:ın Müslümanlar nerede' ( lür hisli, ı-,.\ir imanlı be­ yinler niye iın<ladırnıza yl·ıişmiycırlar? N i)·e duruyorlar' Neyi bekliyorlar? Ölmüş mü yoksa hepsi? Şairin dediği gibi, kime haykırayım? Bu diirı duvar arasında. bu karanlık hücrede galiba anladım ki, dövünmenin, fcry;ıı etmenin, sitem etmenin faydası yokl Ne yapac:ıksak. kendimiz rapacagız! l ·:lemiıniz gizlice içimizi yakacak, göz yaşunız içimize akac:ık, kl'lldi foq,:ıdımız:ı kendimiz knşaca�z anlaşılan. Akif'iınizin: " Doğrudan doı:_.,.uya Kur'aıı'.Jaıı alıp illı:ımı Asnn idrakine siiyleımcliyiz lslaın'ı .." mısralanııı okuyunca onun nl' kadar haklı olduğunu anladım.Kur'anı klavuz l'dinccc�ız ve ne y:ıpacaksak kendimiz yapacağız. Zira, Kapiıalizııı. Koıııünizııı, Libl·ralizın, adı Ol' olur­ sa olsun, bürün beşeri sisteın k r yalana, cnıribya, ins:ınııı siiı �ı(iriılıııesiıll' dayanm.'lktaJır. Bu beşcıi sisl<'ınlcr tiirlü vaaılcrlc kandırdıklan insanlann alın teri, emeği, kanı ve giiz yaşıyhı hesll·nnıekıedirlcr. . Azcrbaycan'ırnızın az:ıtlığı uğrunda çırpınırkrn düştü�üm hu zıııJaıı hücresinde, bin bir çeşiı düşüne<' ciriı :ıııp duruyor. :ıklıımla. Düşmanı bi­ liyoruz, Allah belasını versin! Düşmana uşaklık ,·,len saıılınışlara da l:ınl·r

�K'I


olsun. Bir de, bir zümre var ki, baht-ı gülüm, düşman değil, düşman iş. birlikçisi değil ama, düşmandan <la, <lüşmarun uşaklaruıdan da fazl.-ı zarar veriyorlar ülkelerine. Akif rahmetli de bundan şikayetçi. Bu yüzden, yana yakıla >·azmış " Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar, Riyalar ; ıürlü iğrenç ibtilalar; ıürlü illetler Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler; secdesiz başlar; Gaza namıyle dindaş öldüren biçare dindaşlar; Geçerken, ağladun geçtim: Dururken, ağladun durdum; Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum. Ben de, Çilenapm . Ben de bu saarlan- okurken ağlaclun.Düşünürkcn ağladun. Ne geldiyse başımıza, bu riyakarlardan, bu kirli yüzlülerden, bu secdesiz başlardan gelme di mi?Azatlık meydanında yüzlerce şehit, binlercc· ağır yaralı verdik, feryat ettik, ne duyan oldu, ne ses veren, ne de zalime. "Dur!" diyen. Bu sa arlan ağlayarak okurken bir daha anladun ki, kendimiz, "Dur!" diyeceğiz zalime. . . • Ah, "Ne gurbettir çöken lslam'a Islam'ın diyarında" diyen rahmcılı Akif nasıl da haklı. Bir Müslüman kendi memleketinde " Nasıl gurbctıl' olur?" Ya da, şörle diyeyim, bir Müslüman'ın kendisini gurbette hissctri�ı }·er onun vatanı olur mu? Anlıyorum ki, eğer bir Müslüman, kendi vata nında kendisini gurbette hissediyorsa vatanı ya işgal alandadır, ya da işgal­ cilerin uşaklan tarafından yönecilmektedir. Veyahut ta, kirli yüzlü, secdesiz başlar, Allah'can uzaklaşmışlar tarafından yönecilmektedir. Tıpkı bizde ol­ duğu gibi. Biz şu anda kendi yurdumuzda sahipsiz, tek başına, çaresiz vr gurbette gibi değil miyiz? Bu secdesiz başlardan kurulduğumuz gün, hem vatanınuzı bizim için gurbet diyarı olmaktan, hem de Moskof emperyalizminden kurtarmış ola­ cağız. Sonunda birlik olup, düşmanı yenecek ve çalışıp, kalkınacağız. Birlik olmak en güçlü silahımızdır. R.abbim ne. diyor bak, " Birbirinize de girm,·­ yin ki, maneviyaanız sarsılmasın, devletiniz gitmesin." (Kur'an, Enfal, 46) Akif bey bu ayeti şiirinin başına almış. Ben de mektubuma aldun. Yüreğimin ağnsı içinde kıvranarak ve göz yaşı alutarak, Safahattan aktı · duğum şu mısralara bakar mısın. "Allah'a dayan, sa'ye san!, hikmete ram ol... Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol." Bütün insanlığa küskün olduğum bu zindan akşamında, hücremde yü­ rek ağnmla baş başa, vaktin geçmesini beklerken sen geldin aklıma, brüzd yüzün, güzel gözlerin geldi gözlerimin önüne ve ağladım yalnızlıkla kucak­ laşmış kimsesizliğime. " Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda; Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda! Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransınl Dolaşsın, sonra, lslam'ın harcm-gihında na- mahrem. . . Benim hakkım , sus ey bülbül, senin hakkın değil matemi" Çilcnayun, baht-ı gülüm! Ben de, rahmccli şair gibi ne yerde çare lıu-

290


luyorwn derdime ne gökte. Tek bannağıın yine lıu karanlık hücre. Yeıınıs yıldır çiğnenen yurdu için ağlayan ben tutsağı, gelip ıcsclli edebilir misi� ey baht-ı gülüm? Çok bencilim değil mfr Ya seni kıın ıesclli edecek <lil'e . sormuyorwn sana? Tuhaf belki ama, kendi kendime diyorum ki, bu ka<l ar daralma ey A ıabalal Sen hiç <lei,.-ilsc burada, Bakü'dc, kendi yurdunda zin­ dandasuı. Ya Halil Rıza ne yapsın' Yunlun<lan, çoluk çocuğundan binlcrcl· kilometre uzakta, gurbette mahkum olmak kolaı· mı? Ama ben Halil Rıza değilim ki <;ilenar- () <l�yanabilir_ () çileye alışkın. O, Halil Rıza! Kızıl kafeslerin sesi kısılmış arslanı! Ey Rabbim! Bu milletin yeaniş yıldan beri dökülen gfüyaşları ve akan kanı günahlanna kefaret olmadı mı ki, h:iliı esir, h:iliı çile çekirnr� Düşünüyorum da Çilenayım, nedir giinahımız?Dünya niy� suskun? Se­ simizi duymuyorlar mı? Haberleri yok mu? ı\h, "Sessiz yaşadım, kım lıcni ncrden bilecektir?" diyor ya şair, dünya, Azerbaycan adında esir bir ülke olduğunu, topmklannuı çalındığını, yağınalan<lığını, parça parça kopanldı­ ğını, insanlannın korun gibi boğazlandıj:.'1111 bilmiyor m u ' Bu kadar mı kiir? Bu kadar mı sağır? bu kadar mı vicdansız:> Evet, anlıyorum ki, dünya kör, sağır ve vicdansız• Yanlış mı si>ylcdim yoksa? Dünı•ayı yönetenler mi demeliydim' Ya <la öyle değiller de, lıilcrek, kasıtlı oarak mı acunıza, uğradığımız zulüm ve lıaksızlıı:,"' seyirci kalıyorlar? Heyhat ki, galiba bilerek susuyorlar! Ban Müslumanlann ezilmesini, yok edilmesini keyifle seyrediyor! Senden olan sana yanmazsa, elin gavuru niye yansın ki:> Adı Müslüman olanlar, elin kafirinin zulmüne seyirci kalırsa, ki kalıyor, vay bu milletin lıa­ lincl Vay başunıza gelecek olanlara! lhşıınıza gelenden ve gel,·cck olanlar· dan kurtulmanın çaresi, çalışmak, mücadele l"nnek, kendı işimizi kendimiz görmek! Akif'irnizin dedi� gil.ıi: " İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz? Ne büyük söyle, ne çok siiyle; rif!.iı işıe gerek Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme; Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek." Evet, yiğit iş<le gerek! Yiğit cığullaıUl kurdugu Halk Cephesi halkımızın azatlığı için mcydanlanla. Ben. vicdanını yiıirmiş, karnı geniş dünyadan Vl" onların ağzının içine bakan bizim kamı genişleıiımzden halka bir fo\"da olmadığını, olmayacağını anlıyorum. Azerbaycan halkı. 1-lalk Ccphesındl' birlik olup yumruğunu geniş kannlı, siiınürgeci diişınanının kaf:mna ın­ dirmelidir. Akif'in, "Fakiri hiç seven olmaz: " l)ul;ır Sl'Ver bu diyar." dıy,· tarif ettiği, giizü, kulağı, yiirl·gi. aklı, vicdanı paraya yiindınişlcrden Lıiz,· bir fayda yok. Olsaydı, a�.aılık ıncydanında kanhınınızın akınlmasına engel olurlardıl Yer ala, ycrüsıü serwtlcri 700 milyon insanı yağla-balla IJl·slc�·elı�lccek kadar zengin olan 7 milyonluk ülkl"llldc, satılınışlarııı dışında. ye,Jı tane kamı tok insanım ı•oksa Lıcnim, işrc biiylc yanar, ağrır yüreğim <;ilcnayıın. �tc böyle yaş akar 1-1iizleıiımlcn .. Ey pamuğumu, yünümü 1-1iycn Moskof!


Ey buğdayunı, unumu )�yen Moskofl Eı• ağ bulağımın suyunu içen Moskofl Ey ınadenimi, peuoliimü çalan Moskofl Bütün bunlar geniş karnını doyurmaya yeunedi mi ki, Azatlık meyd;ı­ ıunda kanımızı içtin? Git arak, defol! Düş arak yakamızdan. Sülük bile yapışağı damardan içtiği kanla karıu şişince düşüyor. Ey sülük! Ey kene! Er vampiri Ey cellat! Ey katili Ey cani! Ey alçak! Ey sömürgeci! Defol ;:iı arak! Gitl Gitl Giı! Ve siz, ey kan emici Moskof sülüğünün eteğine yapışıruş mev ki, ma­ kam düşkünü yerli karıu genişler! Siz de düşün arak mazlum halkunın )'" · kasından! Yanan )'Üreğimin feryadıyla yüreğini yakağım Çilenayun! Beni bab�ııaı Üç-buçuk kamı geniş soysuzun mevki, makam, para hırsı yüzünden ycdı milyon insanınuzın belalar girdabında boğulmasını kabullenemiyorum. Hainler baş köşelere kurulmuş, pirzola �yor, baklava aoşcnyor, içki ka­ dehi tokuşruruyor, sigarasını, nargilesini tüttürüyor, vatan severler de Şe­ hitler hıyabanında yan ı•ana kazılmış mezarlarda yaoyorlar, kızıl zindanlaıın hücrelerinde çile çekiyorlar. Güzel Çilenayunl Halkunızın başına açılan en müşkil bela, en güç bela ihanectir, ihanectir, ihanettirl Ve ülkesi işgal edilmiş olan ben, ıoprağunı, va­ canımı işgal eden Moskof ve Ermeni kafirlerine yüz lanet ediyorsam, onlara bu fırsao veren yerli karnı tok saıılmışlara bin lanet ediyorum. Azatlık mcr danında arkadaşlarımızı tanklar alanda ezen Gorbaçov'a, generali Yazov'a, Karabağ'da başınuzı kesip, kanımızı içen Hrant'a, Grigoryant'a yüz !ancı ediyorsam, başınuzdaki Vezirov'a ve çetesine bin lanet ediyorum. Yazdıklanm seni de üzüyor biliyorum. Ama bunu bir dertleşme ihtiy:ı­ a say. O kadar da ümitsiz değilim. Zira Müslüman'a ümitsizlik yakışmaz Hele bu karanlık zindan köşesinde bana arkadaş olan Safahat'caki Cenk şarlası'ıu okuduktan sonra: " Yurdunu Allah'a bırakıp, çık yola. "Cenge!" de�p çek ki vatan kurnıla. Böyle müyesser mi gaza her kula? Haydi levenı asker, uğurlar ola. Ey sürüden arkaya kalınış yiğit! Arkadaşın gitti, yeıiş sen de git. Bak ne diyor cedd-i şehidin, işit; Durma git evladım, uğurlar ola .. " Çilenayıml Çok şükür vatan mücadelesinde sürüden geri kalmaclıııı ama, azatlık meydanında şehit olan arkadaşlarıma da kaolamadım. Şimdi bu dön duvar arasında, mezar gibi hücrede, işe yaramaz bir halde duru­ yorum işte. " Düşmana çiğnetme bu toprııkları; Haydi kılıçtan geçir alçaklarıl Leş gibi yatsın kara bayraklanl

292


Kahraman evladun, uğurlar ola."

Akif'i:rniz,

B alkanları

kana bulayan kara bayraklı Bulgar haydutla­ ama, şimdi Azerbaycan'ımız, Karabağ'ımız Kızıl bayraklı Moskof kiıfirinin ve onun ma�ası Ermeni ıaş­ nak al çakların pis ayaklarıyla çiğneniyor. Ve ben de burada bir şey yapama­ dan, eli-kolu bağlı tutuluyorum. Sevgili baht-ı gülüm! Kafirin pis ayaklan bub-ii n ceddimizin mezarları üzerinde dolaşıyor. Ermeni alçakları aşık Elcsker'imizin mezarını açıp, aziz kemiklerine hakaret ediyor ve biz evlatları bir şer yapamıyoruz. Bunun rck suçlusu, melez, soysuz, şerefsiz, sa almış "Şer cephesi!" yöneticilerimizdir. Hal.kımızın tek ümidi olan "Halk Cephesi" bu alçak " Şer Cephesi!" ni dağıtttğı gün, Moskof imperrası da daj:,'1.lacakar. :\kif'iınizin Sad i'den rının barbarlıkları üzerine bu şüri yazmı ş

·

ıercüme ettiği: " Kime ok aanayı öğreıriınse . Sonra bir gün beni aldı nişan!"

mısralarında a nlaoldığı gibi bu millet, hep başına �eçirdiı:,.; kar n ı geniş alçaklann ihanetine uğradı, h ışmına uğradı, zulmüne uı:,'T:ldı. Halkıınız niye

buİ11an başına geçiriyor? Bu alçaklar gerçek yüzlerini çok ustaca gizliynrlar. Biliyorsun, müna fığı teşhis etmek zordur ve bu mclunlar düşmandan daha tehlikelidir. Baht-ı gülüm! ·Bu geç vakinc, mektubumun son saarlannı

yazarken ak­ lıma şu geldi: hal.kuru7.ın azatlığı uğrun d a bi7.lcr m ücadele ederken, suya­ sabuna dokunmadan, rahat yataklarında U)'Uyanlar, yann Moskof\ı kovdu­

ğumuzda, ya yine başa geçip, bizi bizi nişan alırlarsa?!

)'Önerir ve Sadi'nin dediği 6.;bi oklarıyla

Bunu düşünmek bile tüyle rim i diken diken ediı•or ve yüreğime dayanıl­ maz ağn veriyor. İ nşaUa h böyle bir şey olınaz ve halkımız knrrulduğu eski zaliminden sonra, yeni yerli zalimlerin elinde kalınaz!

Rabbimiz, çektiğimiz acıların ve şchiılcriınızın hürmetine, h al kımızı bunlardan korusun ve sevgili <;ilenayımın, bü run halkunızla birlikte, azat Azerbaycan'da

yüz ünü güldürsün!

Ey baht-ı gülüm! Seni, bütün scvdiklcriıni, halkımı en güzel koruyuc u Allah'a emanet ediyorum! Varan delisi

Acabalanl

ve Azcrbaycan'ıııu,


ÇİLENAYIN BİRİNCİ MEKTUBU Vatan delisi sevgilimi Ben mutlu bir kızun: Çünkü bir " Vatan delisi" ni seviyorum. Adı da; Arabalal Eveı, ben " Vatan delisi!" birini sevdiğim için mutluyum. Seni, "Vaıan delisi!" olduğun için sevdim ben. Müslüman kaclınlann namuslanru kirlr­ ıen alçak Ermeniler ile, onların ıecavüzleri karşısında kıllan bile kıpırdama­ dan, şerefsizce sessiz kalan " Adı Müslüman!" alçaklarla mücadele ettiğin için seni seviyorwn. Din, vatan, millet, bayrak derdi olmayanın sevgili derdi de olmaz! Va­ tanına, millerine sahip çıkmayan, çıkamayan, sevgilisine de sahip çıkmaz, çıkamaz! Çünkü, senin.de mektubunda yazdığın gibi, bu karnı geniş alçak­ ların tek dereli mevki, makam, para, zevk ve eğlencedir. Eh, ben de Çilenay isem, kendisini vatanına,

millerine

adayan birinı

seveceğim elbette. Çünkü bu kutsallaı:ırnı.za sahip çıkan, sevdiğini de ölü­ müne sever. Öyle değil

mi? Ve ben, böyle yiğit biri tarafından sevildiktcıı

sonra, ondan gelecek çilelere de seve seve katlarurun . Hem ben, bunu çile olarak değil, "Vatan delisi!" sevgilimin mücadelesine bir destek olarak gô· rürüm. Sonra, Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda mücadele eanek sadece oğullann değil, kızların da görevidir. İnşallah cezan bitip, hapisten da, Karabağımız için cepheye birlikte gider ve birlikte savaşırız.

çıkoğııı·

Delim benim! Mektubunda diyorsun ki, " Azatlık meydanında şchiı olan

arkadaşlanrna kaalamadun. Şimdi bu dört duvar arasında bir i�c

ı•aramadan duruyorum. " Öyle düşünme. Zindana düşmek de mücadelenin bir cephesinde sava�· makor. Sen vaıanımv.ın azatlığı uğrunda mücadele ettiğin için o zindana aolclın. Dört duvar arasında hiçbir şey yapmadan duranlar; şehitler mcY-ar lannda, ruruklular zindanlarda bedel öderken, suya-sabuna dokunmadan yataklaruıda leş gibi yatanlardır. Azatlık meydanında ölen arkadaşlanmız şehit olarak, sen ve diğer

tuklular da zindana düşerek vazifenizi yerine getirdiniz. Vaı:ıın uğrunda "Şehit" olmak kadar, "Gazi" olmak da şereftir.Şclıiı olanlar meydana er gibi aalıp, dönmediler. Gazi olanlar ise, meydana Lıır daha aalma ve daha fazla hizmet eanc şansına sahiptirler.Mektubunda Mehmet Akif'in. " Düşmana çiğnetme bu topraklan! Haydi kılıçtan geçir alçakları! Leş gibi yatsın kara bayrakları! 294


Kahraman cvlaclun, uğurlar ola.."

mısralannı yazmışsın. İşte

toprağımızı, n amusumuzu alçak kafirlere çiğneuncmek, kızıl l.ıayraklannı )eş gibi yanrmak için bir şansın daha var! Hem öyle, beni bu-akıp gitme k kolay mı? Vatan uğrunda ölmek güzel­

dir, ama, sat kalıp vatanın azatlığı için çarpışmak, kalkınması için uğraşmak

ve başardığını görmek daha güzeldir. Ben de senin " Vaıan delisi" sevgil in olarak diyorum

ki, cezanı bitirip çıkacaksın

ve

l.ıirliktc, halkımızla el ele

mücadele ederek azatlığımızı kazanacak ve azat

Azcrbaycan'da muclu yaş ayacağız. Heın unuona, beni annemden istet ­

mek gibi bir görevin daha var! Ne utanmaz gelin ad ayırım Biraz da haberlere geçelim.

değil mi�

Arınen iyi. Tek düşüncesi sensin. Hepimiz gibi. Gökçe dayı da iyi. Halil

Rıza amcanın ev halkı da. Onun, Moskova'da, Leforıovo z i nd a nında oldu­ ğunu öğrendik. Gardiyan Şaban Mürselof aınca mektubunu getirdiğinde "Şehicler

Hıyabanı"nını

ziyaretten yeni

dö run üştük . Gökçe uarı rinc kucak kuca k

karanliller bıraka mezarların üzerine. Bir ara yüzüme bakıp, gülümseyerek, " Atabala hapisten çıkıp cvlendiğimzde karan fillcrimin, zellerini sizin başınıza saçacağım!" dedi.

güllcriınin

en

gü­

Vatan delisi sevgilim! Kızıl zindanın kara gccclcnnde beni dü�ündü­ ğiiodc bil ki,

Çilenaı'lll da seni düşünüyor.

:!1)5


*

u Gardiyan Şaban Mürselof, Çilenay'ın mektubunu Atabala'ya verip, iki gün sonra gelip cevabıru alacağını söyledi. Aıabala sevinç içinde okuduğu mektubun cevabıru hemen yazdı ve yollamak için sabırsızlık içinde gardi­ yan Şaban Mürselof'un gelmesini beklemeye başladı. İki yıl gibi uzun gelen iki günün sonunda gardiyan Şaban Mürselof gelmedi. Üçüncü gün geçti, gelmedi. Dördüncü gün geçti, gelmedi. Beşin· ci gün geçti, gelmedi. Alancı gün de gelmeyince, akşam yemeğini getiren görevliye: - Gardiyan Şaban Mü:rselof yok mu? diye sordu. Adam ters ters ba­ kıp: - Yok! dedi ve dönüp gitti. Aıabala o geceyi de merak içinde, uykusuz geçirdi. Sabah olup da, kapı alandan kahvalosıru uzatan görevliye yine sordu: - Şaban Mürselof'a bir şey mi oldu? Adam yine ters ters bakıp: - Bilmiyorum! dedi ve çekip gitti. Öğle yemeği vakti gelince yine sor­ du: - Gardiyan Şaban Mürselof'a ne oldu? Adam kızgınlıkla: - Gardiyan Şaban Mürsclof yokl Ôldül Anladın mı? Öldü! Atabala şaşırdı: · - Öldü mü?

296


- Ôldül - Nasıl olur? Sapasağlamdı! Adam cevap ver.med.e n çekip, gini Atabala ı•cmeğc dokunmadı. Boş kabı almaya g�len gorevli onun yemeği yememiş olduğunu görünce: . . . - Yemeğini yememışsın! dedi. - Gar�yan Şaban M ürscl of 'a ne olduğunu iigrcninccyc kadar ye mek

yemeyecegım.I - Açlık grevi mi yapacaksın? Biliı•orsun bu suçıur ve cezası da çok ağırdır. Hiç tavsiye e anem! - Hayır, açlık grevi yapmıyorum. Sadece onu ıncrak cJiyorum ve isca-

lum kaça.

'

merak ediyorsu n� Onu tan ı yor musun? Akraban mı? - Hayır, akrabam değil dedi ve ekledi: - Ben dört aydır buradayun. Onu da sizin gibi burada ıanıJım. Siz de birden bire görünmez, ortadan kaybolursant7., sizi de merak ederim. Ne var bunda? Gardiyan durakladı: - Şey, dedi, yok, ona bir şey olmauı. Ben şaka yapnm! Onun görev yerini değiştirdiler. - Niye? - Bilmiyorwn. Ama galiba seninle ilgili! - Benimle mi ilgili? - Onu niye

- Öyle!

- Benimle ne ilgisi olabilir? Gardiyan cevap vermeden dolu ı•cınck kabını a l ıp ıı;itıi . .-\ıabala da geri dönüp ranzasına uzandı ve düşünmeye baladı. Gardiyan Şaban Mürselof'un görev yerinin dcğişriri�nesinin keıulisiylc ne ilgisi olabilirdi ki? Gece yansına kadar Jüşünüp durdu. Acaba mckıupla11nı görürmcsini1 1 farkına m ı varmışlardı? Başka da bir sebep gö re miyo rdu . Eğer buradan başka yere sürülüşü ken disiyle ilgiliyse, bundan başk a sebep olamazdı. iyi ama, me kıuplann ı ona gizlice veriyordu. Nasıl fark eanişlcrdi acaba? Hücreyi mi dinliyorlardı? Gi7.li bir kamera ıru vardı? Gayri ilıciyari Jaracık hücreitin sağuıa, soyluna baka. Tabanı, tavanı, Juvan beton olan bu iki metre boyundaki hücrenin neresine yerlcşurilcbilirJi ki? Yok, kamera falan yoktu. Şaban Mürsclof'un yerinin dcğiştiıilmcsi gerçekte n kedisiyle ilgiliy­ se, ondan şüphelenmiş ve takip enniş olabilirlerdi. Eğer börleysc, şimdi ne alacaka? Dışarısı ile tek bağlannsı ayda bir yazıp gönderdiği ınckıuplanydı. Cezasının bianesinc Jaha iki ay vardı. Böyle �derse bunJan sonra mck­ tuplanru göndcremC)'CCck ve cevap al:ıınayacaka . .-\ına yine de, dördüncü mektubunu yazmaya karar verdi ve oldukça U7.Un yazıp, döne Jöne oku­ duktan sorıra zarAayıp, yasağının alona koydu. Çilcnay'ı hiç bu kadar çok özlememişti. O nu n la , Gökçe dayısının çiçe k scrasuıda el ele runışup gez­ diği günleri haorladı. Karanfillerin kokusu ya nını.la . onun da kokusunu alır gibi oldu. Çiçek serasuun pıu ndaki tarlada açan beyaz ve mor nıeııckşclcri birlikte koklayıp cık�adıklan anları hatırladı. () narin çiçekleri koparnıar•ı ::!,l)7


kıyamaz, sadece okşamakla yetinirlerdi. Çilenayı da apkı o menekşeler gibi narin, ince ve güzeldi.Ah, gardiyan Şaban Mürselof neredeydi? Onu nereye göndermişlerdi? Giderken niçin vedalaşmamışa? Ayda bir de olsa sevgili­ siyle tek bağlanası o idi.iki giin öyle geçti. Bakışlan hücrenin paslı, demir kapısında, kulaklan sesteydi. Üçüncü gün kapının önünde biri durdu, maz­ galın sürgüsünü çekti ve seslendi: Hey! Tunıklu! Atabala hemen ranzadan indi ve kapıya koştu: - Ne var? - Mektubun varsa götüreyim! - Ne mektubu? - Mektup işte! :\cabala adamın yüzüne baka, şüpheyle kanşık bir şaşkınlıkla: - Mektup yok! dedi. - Çekinme! Şaban Mürselof bahseunişti. - Onu tanıyor musun? - Elbette. Biz arkadaşız! - Peki, ona ne oldu? - Başka bir hapishaneye gönderdiler. - Niçin? - Senin mektuplann yüzünden! ı\ıabala şaşırdı: - Benim mektubum falan yok! dedi. - Çekinme dedim yal Ben onun arkadaşıyım. Sana yardım a olmamı o istedi. - Senin adın ne peki? -Elşadl - Size nasıl inanayım? Hem diyelim ki mektup yazıp size verdim, kime götüreceksin? - Kime yazdıysanız! - Ben kimseye mektup yazmadım ve göndermedim. Şaban Mürselof da kimseye benim mektubwnu götürmedi. - Ama bana, senin mektuplarını götürmemi söyledi. - O zaman kime götürmen gerektiğini de söylemiştir! Gardiyan Elşad güldü: - Anladım. Sen bana inarırruyorsunl Doğrusu ne o isim verdi, ne de ben sordwn. Şüphelenmekte haklısın. Arak onu gördüğüm zaman sorarım ve bu da bir hafta sürer. -Sürsün! - Pekala.Onu gördüğüm zaman senin benden şüphelendiğini söyler, kime mektup götürmem gerektiğini de sorarım. Şunu bil ki, ben de sizde­ nim, Muallim beyin ıaraftanyım.Şimdilik hoşça kall Gardiyan Elşad kapının sürgüsünü çekip, oradan uzaklaşa. Atabala da gidip yatağına uzandı ve Elşad'ın yalan mı, yoksa doğru mu söylc�ni, hain mi, yoksa Halk Cephesi taraftan mı olduğunu düşünmeye başladı. 298


Bir hafta böyle geçti. Bir hafıa boyunca giirünmcdi gardiyan Elşad. Bir hafıa sonra, akşam üzeri çıkageldi ve: - Aıabalal dedi, Şaban Mürsclof'un selamı var! Çilcnay adında bir kıza mek tup gönderiı•ormuşsunl Kız apıa okuyor. Parti Sekre ıe r Yardımcısı A l­ lahverdi Guluycv'in kızı! Şimdi bana inandın mı? - Şey, tamam.Kusura bakma. İnsan bu sisıeın<le babasına bile güvenemiyor. - Haklısın. Mektubun hazırsa ver, götüreyim. Aıabala yasağının alanda sakladığı mckrubu getirip ona verdi: - Üzerine adres ya7.ınadım. Nasıl olsa Şahan Mürsclof size söylemiştir. - Merak etme. Adresi biliyorum.


Sayılı gündü, çabuk geçti ve Acabalarun tahliye günü gelip çam.Annesi Gülebetin harum, Gökçe dede, Tebri:ı:, Azar bey, ga:ı:eteci Paşa Karabağ­ lı ve Çilenay tarafından cezaevi kapısı önünde karşılanıp, yine Çilenay'ın cipine bindi.rilerek eve götürüldü. Acabala cahliye olduğu gün seçime üç gün vardı. Birkaç saat dinlendikten sonra hemen Halk cephesine koşru ve seçimde görev aldı. Devletin bütün imkanlanıu kullanan ve aç insanlaruun oyunu birkaç yumurcaya, birkaç kilo pirince, birkaç paket yağ ve makar­ naya sann alan Komünist Partisi Yönetimi yapağı her tülü baskı ve hileye rağmen, Halk Cephesi'nin oru:ı:dan fazla milletvekili çıkarmasına engel ola­ madı.Bu milletvekillerinin her biri de, Elçibey'in dediği gibi on milletvekili­ ne bedeldi. 20 Ocak 1990 olaylannda, " Ben Halk Cephesini mahvetmeye gchnişiml" diyerek ortalığı kana bulayan Rus General Yazov, alçak emeline ulaşamadığı gibi, Halk Cephesi daha da güçlenmiş ve Parlamentoya gire­ rek ezilmiş Azerbaycan halkının tek ümidi olmuşru.Gcrçi bu halk ar.ısında, oyunu bir yumurtaya satanlar da çıkrıuş ve ı\cabala, Tcbriz, Çilenay gibi mücadeleci A:ı:erbaycan oğul ve kızlannı kızdırmış, onlara, "Böyle insan­ lar ölümü hak ediyor!" dedirunişse de seçim sonuçlan mevcut Komünist Partisi Yönetimi ve emrinde olduğu Moskova için hayal kırıklığı, şaşkınlık ve korku yaratmışa. Böyle giderse, Halk Cephesi bir dahaki seçimlerde tek başına iktidar.ı gelebilir ve bu da Moskova ve kuklası olan yönetim için her şeyin sonu olabilirdi. Ebulfe>: Elçibey, Haziran 1 990 seçimleri sonunda "en keerirme yol" 300


başlığıyla yapağı ko nuş mada şöyle diyordu: - Bir zam�nlar kuzeyde. _Dcrb,·nd'deıı, gün eyde Hemed an e raleti nc , doğuda_ Haz� dan, banda l.. oyce giiliinc kadar ola n top raklarda ye rleşe n _ kudretli b uyu k Azc�bar.can , 1 9'uııcu yüz plın birinci yansında Rusya im­ peryasının ıki defa usı usıe yapnı:," on bir ı'll süren kan lı muharc·bcleri neti­ cesinde, önce iki böl üme, sonra bi rka ç biilüme pa rça land ı . Ve bununla da büyük Azcrbaycan'ın 1 87 ı•ıl süren faciası başladı. Azerbaycan'ın topraklan h araç pazanna konuldu . Ki m istedi sat­ tı, kim is te di aldı, kim istedi bağışladı ...

Bütün bu zaman içeriı;imlc Azerbaycan h al kı amansız katliamlara ma ­ kaldı. Topraklanmız, vaktiyle Türkiye, lran, Arabistan, Hindis­ tan ve Balkan pazarlarınd a kirlenen Ermeni dolandıncılarına �atıl­ ruz

dı, hediye edildi. Rusya'nın, İ ran'ın köle, yanm kölesine çevrilmiş halkımız bücün iiz ı·ar­ lığını koruyup muhafaza etmek uf,'l"unda çarpışa. Bu ülkeden o ül keye, o ülkeden bu ülkeye mü lıeci girri, yuma çarpışanlar dai\lara kaçak <lüştü. Yüz yıl boyu, Azcrbayc an'ı kaçak harekan bürüdü. Yabancı ge ne ra ll e r, komu­ ıanlar başların ı Azerbaycan'da bırnkıılar. Settar Han, Şeyh Muhammed Hıyabani, Mehmet Emir Rcsulzade )\İbi yüzlerce ,\zerbaycaıı müca lı i<li halkın azatlığı uğrunda çarpışa. Çağdaş zamanın görkemli filozof ra rihç isi r:ııar l;um.ilyov, " ei!,er her­ hangi bir halk, bile bile, zaman zaman kendi ar:ısımlnn ins:ınhır a�·ınp, kendi varlığı için kurb an ver.irse. o halka ölüm yoknır." demiştir.

1 9 1 8-1 920 yıllarında Aze rbaycan halkı öhiın ıchlikcsiııi atlnınkıan sonra kendini ıarihıe bir daha kabul ctirdi. (; üne\"de 1-lıl·:ıbani hareketi, kuzeyde Azerbaycan Halk Cumhuriı·eıi, A 1 crb avc�n'ı <lü�pıya ranım . 1-k ­ pimizin bildiği gibi bu <leı'ir çok sürmedi. Rusrn'da. <;arlık lınpcn·asının yeni varisi Kızıl İınperya kuruldu. :\zcrbaycan'ın �enç cumhıuil"eıiııi yıkıı ve Azerbaycan'ı, "Azerbaycan Sovycı Sosyalist Cumhuriyeti" ;ı,lı alnnda sömürgeleri arasına kam. So n ra ı:üney<leki H ıya lıan i harekan da bogul­ du, İran Azerbayca n sülalesi olan Kaçar'lar ,levrildi, yenm· l':ırs Pehleı· i sülalesi geçti ve Azerbaycan halkının " O raylı-bu raylı" k uze ydeki - �ü­ neydeki Azcrb:ıycanlılar dev ri başladı. Kaıliaınl:ır. pğınahır ara "ermedi. Azerbaycan'ın ku7.eyinclcki Sovyeı ccınıhuriycıi .\zcrb:ıycan halkını czılll' aletine çevrildi. Şöyle bir düşünce v:ır ve bu fikri son zamanlarda daha sık <luyuyonız. Diyorlar ki, her bir halkııı devleti kcmlinc lank olur! Bunu �öyle ynrum­ luyorlar ki, güya bizim de de v lerimiz iizüıniizc. halkmu7.:ı uyı.,>tıı1<hır!Hu tıımamıyla yanlış d ü şü ncedir. llıı fıkir ;ıslında ncrc<lc <lop-lllhır' !\ izim öğrendiğimiz an layışla dersek, halk kendi üsı knr umhnn dan bırııu, dcl'leı kurumunu kurmalıdır. Ej(cr bu kurumu ken<lısı r;ırarınışs:ı, şuph<'sız 1<1 hal­ kın ıalebi ve isteği <loi!,rıılıusund:ı k urulur ve bu kuruma o h:ılk, phuı cb bu halka o kurum laı,k nim. Her ikisi birbirini ll'ınsil cdn. De ım·k kı söz hür halkındır.Eğer bir halk kanlı t<•rör ve işpl ncn.:,· si n d,· kc,lisin<kn kaı kat güçlü olan herh:ın�i bir iınp,·ryanın kiilc·sı olur, ıniisıcınkkcsllll' �·<·vri.1111


lirse, o zaman impcrya onu istediği gibi ezmek, sömürmek için oyuncak kurumu kurarsa, demek ki bu kurum halkın arzusu doğrultusun<la kurulmuyor ve onu temsil etmeye layık değil. Hatta büyük devletlerin, ez­ diği halklar üzerindı; kurduğu devlet kurumlan da ��şitli olur. İkinci dünya savaşında Amerika, lngiltcre, Sovyet ittifakı, Avrupa'nın en güçlü halkların­ da biri olan Alrnanlan darmadağın ettiler. Alrnanya'nın büyük bölümünde Amerika, İngiltere ve Fransa'nın iradesi ile Federal alman devleti kuruldu. Başka bir bölümünde ise Sovyetler birliğinin iradesi alanda Almanya De­ mokratik Cumhuriyeti kuruldu. Şimdi sorulur: Alman halkı hangi devlete, yahut hangi devlet kurumu Alman halkına layık idi? Hiç biri! Bürün Azerbaycan'da bugün halkırnıZı layıkıyla temsil edecek devler kurumu yokrur. Tekrar ediyoruz : Yalnız ve yalnız azat, hiir hallan ku r­ duğu devlet onun kendisine layık olwl Biz burada Moskova'nın yetmiş yıl rakip ettiği si)·aseti tahW etmeyeceğiz.Peki, Moskova'nın bugünkü siya­ seti nasıl<lır? Bugün Moskova kendisine ıabi olan ülkeleri ve halk.lan i<larc edemiyor. Rusya ise felaket karşısında, daha doğrusu felaket içindedir. Bu yüzden de ilk önce o, Avrupa'dan elini çekmek zorunda kaldı.Şimdi esas vazifesi impcryayı dağılmaktan kurtarmak, onu, her neyse, aldancı, bir de­ recede de cezbedici şekle getirmekten ibarettir bunun için de, demokrasi, açıklık, yeniden yapılanma adı alanda "Yukarıdan inkılap!" yapılıyor. Flu ela aldatmak içindir. Yukandan inkılap olmuyor. O halde yukarının fetvası ile aşağıdan inkılap yapılıyor. Bunwı için proğrarnlı iş görülüyor.Hangi halk bu proğrarndan uzaklaşıp, kendi iradesi ile hareket ediyorsa, onu kurşun yağ­ muru bekliyor, ya da katliam ve yağma türeten rnilletlerarası düşmanlık! Bir zamanlar İran şahı yukandan inkılaplar yapa, aclıru, " Ak inkılap" koydu. Bu inkılabın en büyük darbesi Azerbaycan halkına değdi. Şimdi Gorbaçov yukandan ıslahatlar yapıp adını, "İnkılap" koyuyor ve yine en büyük dar­ besi Azerbaycan halkına değiyor. Bir zamanlar Azerbaycan'ın güneyine ge­ len şah Muhammed Rl2a Pehlevi, " Azerbaycan büyük adunlarla ilerliyor" demişti. Aradan birkaç yıl geçmemiş, Azerbaycan'ın kuzeyine gelen Brcj­ nev, " Azerbaycan büyük adımlarla ilerliyor'' demişti. Acaba nasıl oluyor ki, Müslüman monarşi ile komünist monarşiler birbirinin ağzına tükürmüş gibi oluyorlar? Monarşi monarşidir. Vay o güne ki., her iki emperyalist mo­ narşinin "Azerbaycan" adlı bir sömürgesi olal Yansı birinin, yansı ötekinin! Moskova, hürriyete hamile olmuş ülkeleri "Islahat!" ilacı ile ölü doğmaya mecbur ediyor, eğer "Medini yoll" mümkün olmazsa, değirmende kendi istediği gibi öğütüyor.Ya ilaç, ya da değirmeni Üç yıla yakındır ki, Azer­ baycan ayaktadır. Zulmün, imperyanuı topu, uçağı, tankı ve kurşunu varsa, hakkın, halkın da dönmez yüzü vardır. lmperya ateş, kurşun püskürdü, Göyce, Zengczur bir daha dağıldı, Karabağ'a düşman eli uzandı. Sumgayıt, Gence, Bakü, her yer kanla çalkalandı. Halk yurdunu korudu, Azcrbaycan'ı ikiye bölen demirperdeyi dağıra. Bugün A�erbaycan'uı kuzeyinde iki güç. imperya ve halk karşı karşıya durmuşrur. Impcrya, Ermeni diaspornsın­ dan, Avrdupa'nın ve Arnerika'nın bize karşı üvey evlat muamelesinden faydalanıyor.Bu güçlerle karşı karşıya, tek başına durmuş olan halkunızı, devlet

302


demokratik giiçlcrimiz remsi] ediyor. Bu güçlere, dünyadaki bir dizi başka d�mokra� g1.1çler rağbcc beslıy'. ır. Yurdumuzun güneyinde büyük mane­ . Vl destcğiınız vardır. Ne yazık kı, bır arada mücadeleye kaıılmaınışız. Biz

�ud �tlannuzı kanla koruyoruz. Mal-mülkümüz de başkasınındır.�u ışı duşunm eliy17. ki, Moskova yemıiş yıl düşman kesildiği ı\lman'a şimdi,

ç k o bizi

"Dostl" diyor, ona el a ıyor. Yetmiş )'ti, "Küçük kardeş!" dediği bize şimdi "Düşman" gib i ba ıy r, ıa n kla nn ın ahınd:ı eziror. Almanlar, Sovyer askerlerinin madalyalannı, kemcrlerıni, resimlerini, elbiselerini, lanet şey tana , daha ne kaldı ki, ha, ş apka la n nı bir pazannda . saayor, bız ısc sağlam oğullanınızı deıi;il, hasta gençlerimizi askerlik a dı · e gönderiyoruz. Muh:ıkkak anlaşıldı ... Moskova'nın Azcrbavcan'a na öl karşı siı•aseti, herhangi bir cunıhuıiycle kar�ı olan siyaset i ile hir · nırul­ mamalıd ır. Her zaman onun ı,>iiriinrn, )'lizdcki değil, derinde, ı.,�zli kalan

üm

ç

kökleri, bağlan açığa ı kanlma lıdır. Azerbaycan varlıklı, çok yönlü zen­ gin bir ülkedir. Zenginli k bağımsız halklar için saadeıtirse, sömür­ geler için bedbahtlıktır. Azerbaycan, Rusya için şarlan kap ıs ıd ır. Azerbaycan'ın birleg i p bağımsız olması, güney Kafkasya'da i mp e r­ yarun bütün desteklerinin dağılması demektir. Peıro'dan düne kadar Hint ok yan usunda sıcak sulara can arnn ve hu siyaseti bürtin devirlerde aralıksız yürüten irnperya için Hazar Havzasını işgal cıınek birinci şan ol­ muştur. Hazar'ın iki anahtan; r\ sı raha n \'C B:ıkü, imperyanın daimi darbe hedefi olmuştur. A zerb ayca n yüz yıllardır iıııperya ra ra fın dan korunan ve onlann Şarkta casus rolünü oynayan Ermeni lııbisinin gelir kaynağıdır. " Azerbaycan, l ran'ın tahıl aınbandır, eğer bağınısız ıılursa l rn n bah>tmb hale düşer." diyen lrnn ideologlan de meseleye doı:,'fu ıqhis koym uşl a rd ır. 1 987 yılın da t\zcrbaycan'da yeni bir uyanış başlamışa. İıııperya bunu önlemek için Karabağ meselesini orraya am . .\ncak bu imperya, oıuz yıla yakındır ki, rüşvetin dağı acı, içeriden yiyici ıesiri neıiccsind•· fdç o bnuş­ tur. Devlet kurumhınnın hiç biri düzenli çalışmıyor.Bu yüzd en merkezin Azerbaycan ve onun halkı hakkındaki fikri yan lış n. Gorbaçov, onun emı­

unlu gıbı diinen ! Crıneni lohisı, fındakiler ve özell ikle de ı·an · vörcsintlc . Azerbaycan halkının öyle f,�içlü bir siyasi ıc kilan olnıadığını, c uınhunye n n yöneticilerinin ise M oskova'nı n esiri olduklannı, o halde K ar:ılıağ'ın Er· menilerc ve rilebileceği ni, bununla hem .-\zerb:ıyc:ııı'ı ıaın felç edebilcct·k­ lerini, dü nya Ermcnilcıindcn ve onları h im a ye ı·den büyük dcvleılerdeıı . İmpecyaya iyi destek sağJayabilcCl0kJcrini Jüşünüyorlardı.fürkaç a)" IÇl"OStn · de yed i milyo n luk bir halk. " KA- RA -BAG!" diye ayağa kalku. Yalnız _ Moskova'nın değil, bürün dünyaııın rasavvuru alt · ii sı oldu. Hır, "Azerbay­ her yerinden dünyanın defa can" fenomeni zuhur etti. Tarihimizde ilk gazeteler, radyo-televizyonlar, ııı üculdec i dcnıokrnılar, o �ısoloslar. c.l� ılcr v. s. Azerbaycan'a aknlar. 1 988 yılınuı ka sı nı ayının 25--7 sındc �aku �ı u n :Sov­ azatlık me ydanınd a N iıneı J>cnahov, " Hız ım halk h:m·k:ııınuzla lıunın r tma yetleri hürriye t biirüyecek'\lcdih� zaman, çok adan� bu nu şıştrıın•". aba ı ı la r ı :u· diye dcj\crlcndirdi. ( ;crçekren d.•· çok gcçııınlcn ::; , ıv)·eılcn h a re k: n doı rüdü. Mos kova kendini kay lll'ıtı. 1 98') l' tlıı ı ı n sıın arl a rında .\z•·rlıayca

;

.'1.G


halk harekatının ikinci rüklenişi başladı. Moskova korku ya düştü. Har,·­ kat vaktinde basnnlmazsa Sovyctler darmadağın olacak diye düşümlü. Gorbaçov, Malıa'da Bush'la yapağı gizli görüşmesinde bu meselenin W.erinde durdu. Bush'un sekreteri Ccyms Beykur şöyle be)•anat verdi, " Eğer Moskova, K a fkas ya 'daki milliyetçi hareketleri yanşnrmak için gcu; kullanırsa Amerika buna itiraz etmeyecek!" Mesele bizim için ramamcn açıktı. Erivan ve Stepanakert'dc Ermeniler ı'll boyu boy kot ve gösteri yapıyor, ı\zerbaycanWan öldürüp, evlerini yakı· yor, yurdundan, ruvasından kaçınyordu, Moskova susuyordu. Ermenilerin toplu yaşad ı kta n yerlerde bir Azeri kalmamışa. O halde gizli görüşıncdl' konu yalnız Azerbaycan olmuş, bu beyanatta, "Azerbaycan" sözü, "Kaf­ kasya" sözü ile pcrdelcnmişti. 1 989 yılının aralık ayında Azerbaycan bütün dünyada bir daha amansızca yalnız bırakıldı, teklcndi. Bu aym sonlanml.ı Azatlık meydanında, Azerbaycan Halk Cephesinin Aksakallar Şurasının ''" faal üı•clerindcn biri, hürmetli Vakıf Samedoğlu halkımızın nasıl yalnızlaş­ onldığından bahsederken, halk bu dünyada nasıl garip olduğunu b ir daha derinden duydu, meydanda binlerce, on binlerce insan mendilini çıkarıp göz yaşını sildi. Aralık'ın 27-29'unda ço k kişiye belliydi ki, bub>Ünkü dün yanın kaclerinı istedikleri gibi halleden iki devlet, Amerika ve Rusya hükümetleri t\zcr­ baycan halkını zorla felakete götürüyor. Bu soruyu sık sık soruyorlar: bu feL-ıkcıten kaçmak mümkün değil miydi? Hayır, hanunlar, beyleri Hayır! Bu soruyu bana İran dış işleri bakan yardımcısı da sordu ve "çok gen� kaybedildi, dedi, " her bir genç, bir çok yaşlıd an daha çok iş görecekti halk için." Ben ı.lc ona , " peki, bunu iyi bildiğiniz halde, İ ran-Irak savaşında yiiz binlerce gencin mahvına niçin yol ve rdi n iz? " dedim. O da, " Biz çalışnk, ı.,-ii cüınüz yetmedi. Bu sava ş ı büyük devletler çıkarmıştı" diye ka rşılı k verdı. On a hemen, " Iran ve Irak wbi bağımsız dev letle rin buna gücü yeunc­ rende, ordusuz, silahsız, sömürge bir halkın nasıl gücü yeterdi, ken<lisini kurıarabilir<li?"

Şimdi gelin bakalım, A fkanis ıan 'ı kim o hale düşürdü? Amerik a ve Sov yeıler! I rakla Kuveyı'i kim bu hale salmıştır? Amerika ve Sovyet itıifakı1 Kııverı öyle oldu, l rak'ı hangi facia bekliyor? ı\mcrika ve Sovyet hükliıneıı bilir. 1 990 >ılı ocak ayının dokuz ve onunda Vezirov ile görüşmemde sor­ dum ki, "Ermeni çapulculacı ı\ ze rbayca n'ı dağıtıyor, ne diyors un uz ?" <ledi ki, " ne yapacağımı hiç bilmiyorum. B izi ya ln ız bı r akmış lar. Moskova'd:ı kime söylüyorsan ehemmiyet vermiyorlar. Gorbaçov'a döne Jöne siiyle mişim. Diyor ki, yakamdan el çekin, ben arnk usanmışım, başaramıyoruııı: gidin kendiniz halledin. . İki süper devletle, terörle dünyayı birbirine katan Ermeni lobisi ile ,,.k ba şın a çarpışan Azerbaycan halkı hu a�r döğüşıcn şerefle ç ıkn. Şehitleri n kabri nurla dolsun! Bu yirminci asırda görülmemiş bir hadise idi. Daha hiçbir döğüştc, hana dünya savaşlannda ı\zerbaycan'ın kuıeyi bir arazidl' harhi ameliyatta, imperyanın harbi bakanı, içi�lc ri bakanı, iç ordu birlikk · l1J4


rinin ko111utam, Sovycı nu:rkczı kıımitt·�inın sl·k n..-ı ..·ri, Sı ıv\·c ı k rııı h;ı�k;ını. /\7.crbaycan genci valisi, Alivcnlik k'mıiırsının lla�kanı. cu;nhun\'l."1 ıçı�k·n bnkanmm y;ın.hıncısı, ( Yazov, Balrnıin. !:'ııı:ılın. < ; m,:nl.;1 1, P rıınak·o,·, 1'4 ıl\':ı­ niçko, H iiseyinov, ll arnninkov) hırlıkı<· '"""' halın•k ı·iml'ticılik ı :ıpıııı�İar · · dır. Diğer onhırca generali de s:ıpnıyonız. Azcrl �a�can halkının l Lirriyı:ı ıni.ıca..klc.:�İm.k 11 k·rzl'y..- dli,ınu� inırwr�·a � . . olın:ıran hır cıunhııny<·ı ın,· kar�ı. h:ııı:ı ılııır:ıııa olan "'"" lı ıç de buyuk güçlerinin bir lıiiliimiinü de .\Zl·rlıayr:ın'l;ı nu ıcıddn,· n·İl1<·rıııı�. ılan ,·ı · meden biiıün ülkede gizli sava� n�ıııa)\ııı:ı lı:ı�laıııı�ıı. llur:ıd.ııı ıkı ııeııcc çıkaralıiliriz: Ya Azcrharcan halkı haddıııd,·n fazla �ıichıdür, k"rkunı cudur, ya da İlnpcrya (·iyk· çünnnü� ki. lı:ısım ıaınam ..·n kayh..·ıınıs.21J-�.' ocakra, ",.\;-.crbaycan" fcnon1..·nı blitli11 dliny;ffı �;ısı n ı ı . ı ı a ,·n.·ı"· diısnll· · yen b:ışkaıı, b:ı�lıakan kalmadı. llıısh, � l ı ı ı cr.and, "r"c·:ııclıl·:ır, ·Turgııı < lı.ıl. Gorbaçov.. ttirkaç f:(iindcıı :<unra l'akisı:ın, İ ran, i,r:ııl, J .11 , ,1 1 11-.1 H' < :czair, Sovyet hüküıneıinin işı.:alini kınadılar. Diııw:ı, ulııp, lıııını'ı�·n u� :ıılliı.20 Ocak Azerbaycan tarihine ahııı harflerle yazıldı. 1 nıpcryahır tarihine kara, kapkarn le ke oldu. l knıc ıkra,;il J kııı. ,kra>ıl" dıw l ıa)!.ır:ın \ ·:ı�ıng

ton ve Moskov:ı, Azerlıaycaıı h:ılkıııırı d,·nı. ,h:ııık lı:ırcl;:ıııııı k:ın:ı lıııl:ıdı. Azerbaycan halkını olağan iisıü halde ><·�·iııı ı·apııı:ıı::ı ıncrlıııı ,·ı ı i . l�ır nldır

ağır faci:ı ve karnnlık zıılıııeı ıçni:;inde rn�:ır.ııı lıalkıııııı krndim· gdıııı>. azatlık yolunda yeniden yün·11·i"'' çıkıııı�ıı. 1 l.ılk111111 kahraııı.ııı.lır n· lıu kahramanlığını hem kedine, lll'ın ,k· dlııır:ır:ı lıır d.ıh:ı gı1>1nıııısıır. \nt.ık ne yazık ki, siya,;i h:ıyaııa \'l'li�kın dq�ılız. Sır:ı>ı ıı ıııc:ıdclnk ıı�»ıııı� d,·f'.ılıı. ıcşkilaılanırnıyı lı:ış;ırnıııırıırıız T<·k lı:ı�ıııa, ı .ıhııı bıı·uk grupl.ırl:ı iıııpeı yalara karşı n1liı.:addt· ınc.·�·lı v<.· h:ı�ıalı��ı .11·aını:t.d0t µ.rm��l' ,. ;,�·ılını�. l )�· ,111cak devler kıırııınıı ra h:ılk:ı y:ıkl:ı�ınıı·. ,r. \'a d:ı ı .ı kl:ı�ııı:ır.ı l ıır.ıkını�"" · ""

Aydınlanmı.z tcreddiiı içiııd,· it-iç olmuş. İmpery:mııı d:ı d ıınıınıı :ıçıkıır, l ı :ılkııı da. Y:ılnız kııkl:ı hııkıinw· ıin durumu açık ,ıe�ıl. llu kımıın çalışanları daiın.ı ıırpcrrı iı·,·rısıııdnlır. Hallan �"zabını, diiği'ıınlennıjş yıınırıığunıı giirdiikçc ıiı ıiynr.

Moskova'nın azarını yedikçe iirperiynr. llıınl:ır ıı;ısıl ,-,ırkrdır' Ku­ lakları mnHkova'nın kulluk çengeline geçmiş, ıııııuıLırı gokı,· \ll:ıh ' .ı, yerde halka kalınışıır...

Bu csir··rctir dcvll·l kunıınu ik h:ılkın :ır:ısmda 1,f..·ndiı\I �·ıttrıni� l ıır ıııbak:ı v:ır ; Aydınlar! /.i\':ılı·:ll'llııı sı ızıimi lı:ılkııııız :ısıl nun:ısı11d:ı imi )anmıyor. Aydın; ilimde, inre s:ııı:ıııa. kıılııırd<· lwlırlı ı-.ıraıınlıi:a ııı:ılik ı..­ izlcrindeıı !\idenlel'İ \'eıı�ı irt·n, lı:ılkııı lı:ıraıı ıclılıkl·w dıı�ı ıığii ı:ıın.111 1 111 sıraJa Juran, onun ilnüııd..· gitkn adam;1 lkrl..·r. Hızm1 a�·dıııl.ırııı �·1 ıi•.u bunlan ı:ıın y:ıpmnadıkl:ııınd:ı ıı. unl.ır:ı, " yarım ziyalı, y:ırım :ıydın!" Demek daha doi{rn ohır. ( lnlar. lıiikiiınl'I l'l' ı kılıkıııll', p:ırıı S<'h l'<'l l'tkıııll', halk Ccph,,sı ddeı.:dcriııin h:ı.�ı�l:ıııın;ısı ı�in ı"ılv:ırır. ,dar. . \ıır:ık lllnkrı . ne hağınr. hah'1rınaz, �·:ı da sc·krcıcr ,;ıır:ııım :ı:<:ır :ısııı:ız. 1 Lılk < .<·pl11 ,•111111 R:ılı111\lc11, Y:ız1 1v. 1 '.hıı l 1 lınd'dnı ölümüne ferımııı vcrİ\•11dar. Polr:ıni�ko, . dah:ı gadd:ır dq'\il ıııi� . . Jleııi <'n c;ok r:ılı:ıı:<ız nlı-11, lı:ılkııııızı11 sıy:ısı ı':ı:ıliH·ıi11ııı h:iLi :ı�:ıi:ı ol

\o:;


Orralam:ı bir hesapla seçmenleri dört gruba ayırabiliriz; faallar, az faallar, aldırmazlar, geçime çok meyli olanlar. Son iki grup bizde daha çok rahatsızlık yaraayor. Ülke bir dağınıklık içerisindedir, halkımızın bir kısmı seçim günü bir saatini, bu tür çok mühim işe, istediği milletvekilini seçmeye sarf etmiyor. Acaba, bu adamlar anlanuyorlar mı ki, halkın kaderinin halle­ dici anıdır? Şu var ki, yarın çok geç olabilir. Dördüncü grup daha bedbahı­ ar. Ve halka çok büyük darbe vuruyor. O, oyunu mobilya, yumurta, tavuk, sigara dağıtan, yahut su getirip, asfalt saldıran adama veriyor. Bunlar da ına.sıdır.

kendi kaderlerini, halkın kaderini bir, ilci günlük tahtaya, sigaraya sauyorlar! Bunlar hürriyeti reddedip, yumurtaya oy veriyorlar. Kcn­

clilerin.i de alçalrnlar, halkı da. Bunu gören bir çok gençlerimiz kendilerini ruramaı1p, boğula boğula, " Biz ölüme layık halkız!" diyorlardı. Halkın bu acı gününde onu, bir- iki günlük et ve tavukla aldatanlann vicdanı nerede kalmışar? Böyle adamlardan milletvekili çıkar mı? Halkı çocuk gibi yumurta ile aldatanlar, yarın onun başına neler getirmeyecek­ ler? Her şeye rağmen, bugün Azerbaycan Halk Cephesinden onızdan fazla milletvekili seçilmiştir.Bwıların her biri on milletvekilinden daha güçlü w başarılıdır.Bir dizi ınilletvckilleri de vardır ki, onlar Halk Cephesi'nin dele­ gesi olmasalar da, halka derinden bağlıdır. O halde bunlarla biz müttefik, aynı mevkiden hareket edeceğiz. Atabala, Çilcnay'a baka: - Şehit Şarnil'imizin babası Azat amca gibil dedi ve gülümseyerek sevgi­ lisinin elinden tuttu. Sonra heyecan içinde Ebulfez Elçibey'in konuşmasuıı dilemeı·e devam ettiler: - Azerbaycan halk ha.rekaanuzın bir galibiyeti de, demokratik matbu­ aanuzın kurulmasıdır. " Azadlık" gazetesinin bir yaşı tamam oluyor. Bu bir yılda iki defa kapaalmışar. Yöneticilerle, sıkıyöneirn ilgilileriyle dövüşe dövüşe yayınlanmışnr. Redaktörü, yeni milletvekilimiz, yalnız AHC'nin de­ ğil, halkımızın sevimlisi Necef bey, kendi prensipçiliğini devam ettiriyor. Ona milletvekili olarak büyük uğurlar diliyorum. " Azadlık" kapaaldığında. "Olağanüstü Hal" gazetesini çıkarmakla, Ağamalı Sadık büyük gayret ve zahmet sarf etti. " Azerbaycan", " Aydınlık", " Ayna'', "Adalet", " Yeni Müsavat'', " Halk Sesi", " Haray'•, " Sumgayıt", " Hüınay", " vatan sesi,,, .. vatan", " Gence,,, " Azad Söz", " Türk Yurdu", "Dcmokrac", Sabirabad'', " Yurr" ve diğer gazeteler halkımızın iradesini temsil ederek bizi bilgilendi­ ren, geleceğe çağıran organlardır. Bazan bunlann bütün sayılarını okumağa insan vakit bulamadığına çok eselleniyor. Bunlann çokluğuna seviniyoruz. Açıkça görünüyor ki. çok güçlü bir Azerbaycan matbuao kurulmuştur. Azerbaycan Halk Cephes� onun şimdiki vaziyeti ve gelecek faaliyeti hakkında çok soru soruluyor. Onun idare heyetine karşı insafsız hücumlar var. Bence açıknr ki, bu kasıtlı hücumlar, belirli güçler tarafından ortaya aalmaktadır. Ocaktan bugüne kadar idare heyetinde 1 2 kişi kalmışo. ida­ re heyetinin faal üyelerinden Rahim ve Etibar beyler hapiste idiler. Diğer üyesi Arif bey, Ermeni çapulcuları ile mücadelede en tehlikeli mevki olan Laçın'da işlere yöneticilik yaprnışor. Diğer üyeler, Fransa'da, Almanya'da, u

306


Türkiye'de, İran'da, Hollanda'da elçilerle giirüşmüş, halkın lıürıivcı harc­ kaoru, ülkemizin gerçek vazirctini, demokratik miıcadclcsinin �saslannı dünya ka muoyun a ulaşarmış, dış ülkelerin demokratik güçleri ile ilişkiler kurmuşlardır. AHC'nin idare lıcyeri ve meclisi, halkımıza karşı bütün irrica­ cı güçlerin fitne ve fcsadını bcrıaraf etmiş, halk C:ephesini malwolmakıan kurtarmışlardır. Bu şe kilde, dünyada görülmemiş bir ortamda, imperra. parti ve mafyalara karşı mücade le ederek, otuzdan fazla üyesıni Nalıcıvan

meclisine, yüzlerce ürcsini şehir ve yerli meclislere üye seçıırebil­ mişrir.Azcrbaycan halk cephesinin yırmiden çok legal ve illegal gazeıcsi yayınlanıyor. Vatanınuzın ve halkımız ın hakkını korumak için Halk Cep­

yüksek

yüzden fazla üylcysi iilmüş, üç yüzden fazlası hapislere atılmışnr. Onlaruı çoğu hakkını savuna savuna zindandan kumılımışrur. . \HC bir yılda büyük siyasi yol kaı etmiş, saflannı meıjııleşıirıni�. smısi seviyesini yükseloniş, dünyada güçlü demokratik kuwcı olarak rnnınnuşıır. Azer­ baycan Halk harckaarun başl adığı dc,·irdc, cumhuriycııc asağtdaki güçler faaliyet gösıcriyordu. 1 - l'l'loskova ve onu müdafaa eden �üçlcr.2- Ermeni lobisi.3-Cuınhuriyet devler kurumu.+- ..\rdınlar ve yan ayclınlar.5- .\HC ,.e !\lcticcdc; i\ loskova'nın önceki hcg<·ınon başka demokratik güçler. ve korkunç hali sarsı ld ı , onu savı.ınan <lı� ı.,>iiçlcrin çoğu ıarafsızlaşn. Erme­ ni lobisinin ilk hücumlan dcfcclildı. Onun mağlubiyeti kaçınılmazdır. Cumhuriyet devler kurumu ıaınaın�ıı laçkalaşınışur. Yanın •)·dınlar halka taraf gelmckıcclir, kısa zamanda asıl ardın mevkilerini ıutacoklar. Scçiınlcı·­ de yarun aydınlann tam mağlu biye ti onlara ders oldu.

hesinin

Azerbaycan Halk cephesi ve diğer demokratik lıirlıkler kendi güçleıinı

sağlamlaşarmada ve yeni yükseliş merhalesine :ı)·ak lıasınakıadır. Biwk bir orıamda AHC kur ul taya hazırlanıyor. :\HC, lı:ılkuıuzı diisıü�ii buhrandan çıkarmak, )'llrdumu7.da vatandaş banşı yaratınak, siyasi güçlen bırlcşrirınck için var gücü ile çalışacaknr. Bütün giicüm üzl c mil.liliğimizi, demokra­ simizi, dinimizi diriltmek uğrunda çarpış:ıcağtz. Büıiin bunlan h al ­ letmek için en kestirme yol " aşk ve iman" dır. Aşkl:ı imarun ıemeli _ ; hakla halla bir etmektir. Hakla halktan görmek, halkı h:ık dıyc sevmektir.

1117


GÖNÜllÜLER KARABAÔ'A Vaıam ne zaman, ııaıa11 için ölümü !,ÖZ! ala11/aryiineluek? Valamn nimeıleri11i ahtnn(trya, uhmnC!!JO kadary!Jenkr, ymı gelipyalarken, ııaıan kaygmnı nedense af:.JO/eI11/, gariban ııa/an ev/alfan (t/e!yor.

Haziran seçimleri ve seçimlerden sonraki durum hakkında Elçibcy'in yaptığı bu değerlendirmeden üç ay kadar sonra nıtuklu Halk Cephesi )'Önc­ cicilerinin çoğu ve Azerbaycan'ın "Vatan delisi" şairi Halil Rıza serbest bı­ rakılclılar. Halil Rıza'nın on ay kadar süren hapsinin ardından azatlığına ka­ vuşması Azerbaycan halkı arasında adeta bir bayram sevinci yaşata.Tutuklu vatanseverlerin hapishanelerden çıkmalan, haziran seçimlerindeki başan, 20 ocak 1 990 tarihinde, azatlık meydanında maruz kalınan katliamın açtı­ ğı yarayı çabuk sarmasına vesile oldu Azerbaycan halkının. Azerbaycan'ııı azatlığı uğrunda mücadele eden Azerbaycan Halk Ccphcsi'nin, Ebulfc1. Elçibey'in başkanlığında kazarınuş olduğu başarılar, parlamentodaki mü­ cadelesi Moskova'yı endişelendirdi. Ardından Karabağ'daki Ermeni sal­ dınlan yoğunlaşa. Azerbaycan halkının azatlık mücadelesini kırmak için Moskova bütün gücüyle Ermenileri desteklemeye, hatta kendi askeri birlik­ lerini de Ermenilerin safında Azerbaycan köy, kasaba ve şehirlerine saldırı­ n.Azerbaycan halkı, Moskova'run kuklası hükümetten ümidini kcsınişıi. Kar.ıbağ'dan kaçanlann sayısı yüz binleri aşmış, milyonu geçmişti. Durum vahimdi. Ermeni saldınlaıı ünlenemezse Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü, hatta varbğı tehlikeye düşebilirdi. Çaresiz halk bakışlarıru Halk Cephesine 308


dikti. Halk Ceph esi, mecliste hükümeti Ermeni sald ınla nn ın önlenmesi için tedbir almaya wrluyordu ama, Moskova'nın gö>-ünün içine bakan komü­ nist yönetimin kılı bil e kıpırdamıyord u.Halk her ?.aman o lduğu gibi elindeki sopası, kazması, baltası , eli, yumruğu ile kendisini ko rum aya çalışıyordu. Azerbaycan Halk Ccphesı ge nçlerden oluşturdub"' gii nüllü gruplannı Karabağ'a gönd ermeye başladı.Ah, vatanın niınctlcrini aksınncaya, Ltk­ sınncaya kadar yiyenler, içki kokulu ağızlarıyla yan gelip yaıarkcn, vatan kaygısını nedense, aç, yoksul, gariban vatan cvlatlan çekiyordu. Leş hayan yaşayanlar, cephede n k açıp, samanlıkta saklananlar ise baş köşelere kurulu­ yor, makamları, koltuklan işgal ediyor, ceplerini dolduruyorlardı. Ne trajik bir haldi bu? Leş canlar, 7.evk, sefa sürsü nler diye mi, bu kahraman vatan evlatları düşman kılıçlarıyla doğranıyor, m ermileriyle delik deşik oluyorlar­ dı? Bu düzen tersine döndürülemez miydi� Vatanı, varan için ölümü gö?.c alanlar yöneteme z miydi? Bu en a?.ından kanlannın, canlannın bedeli değil miydi? Yoksa vatanı, vatan için ölenler dci'.,<il de, ccplıcdcn kaçıp, cebini dol­ dunnlar yönetir diye gizli bir kanun mu vardı? Karabağ ya nıyo r, Karahağı düşünenlerin de yürekleri yanıyo rdu. Ya Karabağ yanarken meyhaneleri doldurup kafa çeken le r? Bu vatan onlan n da vatanı değil miydi:. Neyse, ne? Bunları düşünmek vatanseverin işi değildi! O, vatanın balını, kaymağını gayretsizler, asalaklar, saa.lmışlar yiyor diye, vatanı dü�ınana terk edecek değildi Bu mesele, aı•n bir meseleydi.Şimdi gayret zamanıydı . Şimdi alçak düşmanın başına yumruk olup inmek z amanıydı. Daha sonra bu cephe kaçakları ile, makam, koltuk işgalcileri, bal - kay m ak yağmacılan ile hesap­

laşmak kolaydı! Öyle mi? Değili Neden? Çünkü bu düş ma nla savaşmakta n daha >.nr. Düşmanı görüyorsun. Bulılar görünmezdir.Maskclidir. Yü7. )iizlüdür, yüz kılık!ıdtr. <;üııkü şeytan uşağıdır bunlar ve ne

edip

.

edip, kendilerini kahra man gösterip, mad alya la r alıp. başa )(eç mcyı başa­ nrlar. Kahramanlar unutulur, bu korkaklar, saulınışlar taca, tahta kurulur!

Geçelim. . . Geçilmiyor iş te. Aç-çıplak, evsiz, ba rksız varnn evlarlan �·alın ell�nnı yumruk yapıp, düşmanın, tankına. mpuna, fiiz�sın� �arşı çıkarken,_ Kara­ bağın taşında, dağında, b ayınnda , ovasında şehır duşup, ye�lc re senlırkcn, Rus'un çizmesini parlata n ıı şaklar, baş oluyor,;a, gcçcnuyor ınsan! Mert oğullar cepheye koşarken .. Namert soysu ?. la r meyhanelerde, lokantahırda k:ıfa çe k erken . . Mert oğuUann ana- ba baları, evlatlannın elleıınc kına yapıp cepheye yollarken.. " . .. . . . . . Namert soysu?.lann ana-babaları . . Ne yapa rla r sahı. . ( , ozlcnnın ı aşlı olmadığı kesini Ne yaman tezat! . . Ne berbat şeyi Neyse, biz bunıı yınt• bır ıarofa hırak.tlıın. _

.

_


Yconiş yıl önce, Kızıl Ordu'nun işgaline karşı çıkıp, varan uğrunda ınü­ aıdele ettiği için ruruklarup, Sibi.rya'ya sürülen Yüzbaşı Atabala'nın, uwn boylu, uzun saçh, geniş omuzlu, kartal gibi keskin bakışh, yüreği vatan aş­ kıyla dolu corunu üniversice calebesi Atabala, yıllar sonra tıpkı kahraman dedesi gibi vacan uğrunda cepheye uğurlanıyordu. Azerbaycan şiirinin çarpan yüreği, en delikanlı şairi Halil Rıza 'nın yiğiı oğlu, daha kırkı yeni çıkan Türkay bala.mızın babası, Tebriz hasreci)'le adı Tebriz konan, avukac oğul Tebriz, vacan uğrunda cepheye uğurlanıyordu .. Kafkas Müslümanlaruun ezeli düşmanı Rusya'nın, "Medeni!" ınaskclı barbar Avrupa'nın ve buradan Arnerika'ya giderek oranın saf, ccmiz "kml derili!" adı verilen insanlaruu soykıruna tabi tutan Avrupa haydutlannöan cüreme ABD'sinin beslemeleri, "Hırisciyanlığın Kafkaslardaki Haydu<lu Ermeni!" Karabağ'ı kan gölüne çevirip, adım adım işgal ederken, yeunı, yıldan beri başına durmadan yumruk indirilen, ezilen, sömürülen, eli­ ne sopa almasına bile izin verilmeyen ''Tek başına!" kalmış odlar ülkcsı Azerbaycan halkının gönüllü yiğic oğul-kızlan, onlara karşı savaşmak için Karabağ'a uğurlanıyorlardı... Bir yanda büyük şeytanlann desceklediği, silahlanclırdığı hayduılar, diğer yanda yüreği ve yumruğundan başka silahı olınayan gayretli oğul­ kızlar.. Aşağılanarak beş, on yıl şerefsizce yaşamak yerine, şerefiyle ölmcyı seçen kahramanlar.. Karabağ'a çöreklenen haydut Ermeni, can ve mal almakla yetinmiror. hayasızca, utanmazca namuslara da el uzatıyordu. Bebeleri de kesiyor, aıcş­ ıe kızartıyor, süngülı:re geçiriyordu. Bu alçaklarla savaşmak aynı zamanda insanlık vazifesiydi. insanlığı bunların şerrinden kurtarmak insanlık vazı­ fcsiı•di. Bir kadın ki, dünyanın en güzel çiçeğidir, onu yakalayıp, çınlçıplaJ; soyundurup, namahrem )-ÜZÜ görmemiş namehrem eli değmemiş memele­ ri üzerinde vahşice sigara söndürüp, sonra da namusunu kirl_ecerek, başına kurşun sıkıp öldürmek hangi dine, mezhebe, insafa sığar? insanlık nere­ de, söyler misiniz? Bu haydutları destekleyen Batı'da, Rusya'da, Fransa'Ja. ABD' de insanlık var mı sahi? "Onlarda insanlık varsa eğer, bu zulme nasıl göz yumarlar? İşte böyle alçak oğlu alçak bir düşmana karşı uğurlanıyordu cepheye. sıkılmış yumruklanndan başka silahlan olmayan oğul-kızlar.. Dünya koşup öpse o mübarek yumruklaruu, haklanydı.. Gökteki yıldızlar yere inip, sırayla öpseler yalın ellerinden, haklanyclı.. Ve ey yatağında rahat uyuyan, yakasına Polit büro üyesi, KGB, Komünist Parti rozeti iliştirmiş Moskof uşaklan! Ermeni hayranlanl Mehıncı Akif'in: " Ey dipdiri meyyit! "İki el, bir baş içindir" Davransana ... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok .. .leş mi kesildin? " dediği leşleri Çiğne nen toprak ve kirletilen namus sizin de değil mi? Sizler neredesiniz peki; Diri

310

leşe dönmüş değersiz canlannızı şerefsizce yaşamaya mı saklıyorsunu,;


Bu yüzden mi uğu rlananlar ve uğurlayanlar a rasınd a l'oksunuz? Halk hunu

unutacak mı sa nıyorsu nu z? Azcrbaycan'ın ril(iı �gu ll a nnın çelikleşmiş yumruklaayla azatlık kazantldığı zam a n mı onaya çıkacaksınız; ko lruk lara , makamlara, rütbelere, servetlere konmak için ınfr Vatan delisi şair Halil Rıza' nın , " Ah, b unu düşiinmck isıeınivoru m. H ele görmeyi hiç iste miyo rum . Bunu giirmekıense düşman ku rŞu nu rla vurulup ölmek daha güzeldir! " de<liğı n i duyar gibiyim. <;ünkü siz, çiçek ka­ dın- kızlarunızın memeleri üzerinde sigara söndüren şc an haydudu,

Ermeni'den ve ona destek veren alçak niz.Şeytan görsün murdar y üzünüzü!. .

Rus'ıan

alçak p daha alça ksıruz, ıclılikclisi­

Halk Cephesi binasının önü, şairin: "Sahip�iz olan memleketin batması hakar; Sen sahip olursan bu va tan batmayacakar!"

Sözüne uyan cesur oğul-kızlarla ve onlan uf,'1.Irlamaya nine-dede, amca-da}�. hal a- teyze, eş-nişanlı, çoluk çocukla

gelen ana-baba, dolul'du. Uj:,'1.lr­ lananlıu sanki savaşa , ölüme deği l , düğüne ı,>idirorlardı. Öyle se�inçli, öyle heyecanlıydılar. Uğurlayanlar da öyle sevinçli, heyecanlı ve gururluyı.lular. Ama gözlerind e yaş da vardı.Güzel başlar, ( ;üze! yaşla r, kuısal yaşlar.. " Göz yaşlaanı7.a kurban , ey bu )iğiı o�ul-kızlann ana-babalan' Aıabala, Ç ilenay, Tcbriz, şehit Şamil, şehiı .\raz, şehit Banu . .. Ve daha nice Atabala lar, Tebrizler, ;\razl:ır, Şami lle r, l�ilenaylar, Banu­ lıu, Zehralar.. Başla n dik, ba kış ları ışıltılı, gururlu.." diye içinden geçiriyordu Azat bey. Tebriz kucağında tutuyordu Türkay balasını. Onun yüzüne bakıp gü· lüyor, taze, gül kokulu yanaklanndan, bal )'llhulu giizlcrınden öpuyor, sevi­ yordu. Sevgili genç kansı da yanındaydı, ıs lanmış kırpiklcrini kırpışurarak, ağladığını saklamaya çalışarak. Ana f-irengi7. hamın da o radaydı . giizyaşlaa­ nı gururla akıtarak. Baba Halil Rı7.a da: " Tekçe menim değilsen , sen ki, oğul. biziınsen Araztm Tebrizimsen" dediği ciğcrpaı·esinc guru rla ama, yürek kaygısıy­ la bakmaktaydı.

Gö kçe dede, gelini Gü lebcıin hanun, Azat bey i le kansı H anzcl'ncp

hanım, gazeteci Paşa K:ırabağlı ile kansı Ayfer hamın, Çilenay'ın a n ne si , babası. HaW Rv.a ile kansı Firengiz han un r\rabala'p, Tcbri7.'i ve <;ilcnay'ı ortalaana almışlardı.Azat bey bir ara kendini tutamayıp: -Eğer ülkeyi adam

gibi yiioc tse, Erm en iyi K arabağ'a sokmasaydı!ar, şimdi bu cvlatlaaınızı cephere göndermek wnınd;t kalmazdık! Moskof un tankı, topu tüfeğiyle silahlanıııış Jüşııı a na karşı o�ulhırıııuzı, kl.7.bnmızı ya­ bn elleriyle gönderiyoruz.Onların başına bır şey gclırs<' vıcı.lanı sızlaıııay a­

cak mı bunların?

- Siz de göndermeyin çocuklannızı! dcyiwrdi \Ha ıvcr<li ( ;ulııycv. . - Göndcrıncyclim de, l 'rıfü·ıu hay<lııı.lıı �clıp Bak u )'C mı <laya n sm ? <lıvc

azarladı Azat bey. -O zama n gevez e l i k etme!

.1 1 1


Çiçek serasından getirdiği kucak dolusu karanfilleri cepheye gidecek gençlere dağııan Gökçe dede onlann taraşağıru görünce araya girdi:

- Sakin olun! dedi, burası ne yeri, ne de zamaıu1 Sizin taraşınanız Er­ meni saklınlannı durduracak rıu? Tam bu sırada Ebulfez Elç:ibey kürsüye çıka ve: - ;\ziz berlcr, haıumlar ve vatanımız ı savunmaya giden gençler! dedi, bütün vazireti siz kendiniz biliyorsunuz. Biz azaılığımızı ıanklann , toplann, silahlann, askerlerin muhasarasında kazanmaya çalışırken, Ermeni kudur­ ganlann arkasında duran Moskova, onları Ü:>.crimize saldırtarak bizi azatlık davanw.dan uzak.laşarmak istiror. Biz ne azatlık isteğimi:>.den vazgeçece­ ğiz. ne de ınprağımızdan.Toprak mukaddestir. Toprakıan pay olmaz. Toprağımız uğrunda k=ın son damlasına kadar çarpışacağız. Yıı lunuz açık olsun! Size uğurlar diliyorum! Şiddetli bir alkış rufaıu kopru. Sonra Ebulfcz bey kürsüden indi.

GcRç·

lcr ana-babalarıyla, diğer yakınlarıyla son defa vedalaşmaya başladılar. Halil Rıza, oğlu Tebriz'in kucağından Türkay bebeyi aldı: - Onu merak etme, dedi, Türkay balaınla senin geri dönmeni birliktl" bcklereceğiz. Şimdi git ve ülken için savaş! Kendine de dikkat et. Daha görülecek çok işimiz var! Halil Rv.a, Türkay balayı annesine verip oğlu Tebriz'i kucakladı, bağnna basa, titremesine engel olamadığı sesiyle: - Yolun açık olsun! dedi. Tebriz gülümsedi: - Sağ ol baba! Sonra Firengiz haıum kucakladı oğlunu ve hıçlwdı." Analar gözü sulu olur!" diyenlere somalı: " Babalar nasıl peki? " Onlar ağlarıuyorlar rıuydı' Onların gözlerinde yaş yok muydu yoksa? Elberce vardı. Ama onlar göz­ raşlanru daha çok içlerine, )'Ürck.lcrine akıoyorlardı. Araçlara bindi gönüllü vatan oğullan ve araç konvoyu araç kornalarının sesleri, analann gözyaşı ve duaları, el sallamalar, hayır dualar arasında hare· keı etti. Gazeıeci Paşa Karabağlı titrek bir sesle: - Gelin benim büroya gidip birer çay içelim, dedi, Azat bey ile şair 1-lalıl Rıza ve Allahverdi Guluyeve. Hanunlar da Azat beyin eşi Hanzcynep hanı­ mın daveti üzerine onlara gictiler. :\yhavar· gazctcsinin önüne vardıklannda hepsinin de yüzünde açıkça farkcdilen bir hüzün vardı. Paşa Karabağlı kapıda durup misafirlerini içeri aldıktan sonra çay söyledi.

.1 1 2


*

u Mo.rko.fİ111 l't hrslr111w Emmıi11i11 tmık. top.

Tıij��i11r rıplrık .���.mylı· kııı;u d11rrı11 .·lj,1/,1111.

) 0t1lm rll.·rini)'1111n'lık]t1pıp .'ftUWl!JO"du dıi1w1t111lr.ı..

Karabağ saldınlan başlayınca kaçgınlanıı sığınağı ol.ın . \ğ<lam, Rus askerlerinin dcsccğiııdc ilerleyen Ermeni salı.lırıı;anlann ıehdiı.li alunclay<lı ve o da kendisini savunmaya ı;ekn gl'llçkr ı-,.\bı. yalın ellerini yumruklayıp düşmanla savaşıyordu. Yanlanna verilen iki ı\ğ<laınlı gençle hirlikre şehre iki saatlik bir mesa­ fede oluşrurulan savunma mc,·zileıinc yerleşen ı\rabala. Tebriz ve Çilcnay daha ilk gün ıaciz ateşiyle karşılaşnlar. l 'rınenileıin ara, sıra aıtıklan havan toplarıyla güç durumda kalan gençler, ı.lüşın:ının zırhlı ar:ıçhırl.1 yapacaı:,'1 bir sal<lınya nasıl karşı koyacaklarını kam kara ı.liişiinİi)'ot'iardı.c\ fkan sa­ vaşında Moskova ıarafıııclan .\fkanisıan'a giin<lerılcn ve ıınıı.la savaş ıec­ rübcsi kazanmış olduW.ı için ,\ğdam Halk Cephesi r;ırafın<lan bu haıan sorumlusu yapılan, oıuz beş yaşındaki Eldar ( ; azıyev <le gençler gibi kara kara düşüncnlcrdcn<li. Saden: yetersiz sayıdaki kalaşnikof, sopa, pha ve baltayla düşmanı nasıl dıırdıırncaklardı? Tcbıiz'in: -Keşke makineli ıüfej{inıiz, ıopuımız. el boınbaınız olsaydı, demesi üzerine ı\tabala, ı\ğdaınlı ;\li\c dönerek: - Rusların Ağdamda silah ,lcpol:ırı v:ır ını?di�'l' surdu. Ali şaşkınla on:ı h:ıkıı:


- Var! dedi. - Yerini biliyor musun? - Biliyorum. Şehrin kuzey baasında. Tepelik bir yerde. - Oraya girmek mümkün mü? Başta cephe sorumlusu olmak üzere herkes şaşırdı. Ali: - Zor! dedi. - Ama her zorun kolay bir yanı bulunur!

- Çok iyi korunuyor. - Olsun. Orayı görebilir miyiz? Bir keşif yapsak? - Olur, gidip, bakanz. Çilenay hemen: - Bu tehlikeli olmaz mı? diye sordu endişeyle. - Göze almak zorundayız! - O zaman dikkatli olun. -Merak eune Çilenay. Zaten bir keşif yapıp döneceğiz. - Yine de dikkatli olun. - Tamam. Aıabala, Tebriz ve Ali, Ağdam

Halk Cephesiajn bu savunma hamna

verdiği eski kamyonetle hemen Ağdam'a gittiler. Kamyoneti, yolu bil<liği için Ali kullanıyordu. Cephanelik, Ali'nin dediği gibi tepelik bir yerdeydi ve ccrafı da ağaçlarla çevriliydi. Fazla sokulmadan, aracı yoldan kenara çekip, dikkat çekmeyen bir şekilde cephaneliğin konumunu incelemeye başladılar. Bu sırada bir Rus askeri aracı önlerinden geçe­ rek, cephaneliğe doğru uzaklaşa. Atabala: -Niye gidiyor acaba? diye sordu arkadaşlarına, Nöbet değişimi olabilir mi? Ali: - Bilmem, dedi. Tebriz omuz silkti. Atabala bakışları araçta olduğu hal­ de: - Bana göre, nöbet değişimi olabilir. Eğer böyleyse, bu işi oldu bilin çocuklar! Tebriz bir şey anlamamış göründü: - Nasıl yani? - Burada görünmeden bekleyeceğiz. Eğer araç fazla beklemeden geri dönerse, nöbet değişimi için gidiyor olabilir.

- Bunu nasıl anlayacağız peki? diye sordu Ali. - Nöbet değişimini bekleyerek. Şirncli saat kaç?

- 17.00 - Eğer nöbet her saat başı değişiyorsa, bir saat sonra, yani saat alaJa

yine gelecekler. Yok, iki saatte bir oluyorsa, ki böyle olmalı, çünkü bu kadar yolu ikide bir gidip gelmek olmaz, o zaman saat yedi de tekrar gelecekler. - Ne yapacağız peki? 314

· Bekleyeceğiz.


Araç on dakika kad ar sonra ccphanclikıcn çıku. ,\ıabala saate bakıp: - Şımdi saat bcşı on gcçıyor, dedi, Jcınck ki niibcı değişimi on dakika sürdü. Aracın gelişini izleyen Aıabala ıaın ün leri n den gcçcikıcn snnra sola döndüğünü ve birkaç dakika gözde n kaybolup, sonra rekra r göründüğünü farkedincc sevinerek: - O nokta ccp hanelikıeıı gôr ünınü\'or, dcJi. Tcbriz merakla: - Ee? diye söylendi.

- Orada pusuya yatacağız! - Ama biz keşif iç in gelmedik ıni? Acabala gülümsedi: - Keşif yapa k ya!

- Peki pusU)'U

nasıl yapacağı7.�

- Çok basit. Bizim kaınroneı eski değil ıni' -

Evet!

- Yolun ortasında

durdurup, ınoıor kapunınu açıp. arıza yapmış süsü

vereceğiz . Ali silahını moıorun necek. Biıı

de hemen o hizada

üz.:rıne

bırakarak. moıora bakı yor giirü­

rol kenarına pu"'P raL1cağız. :\raç rolun

ortasında durduğu içi n, Rus aracı geçcıncyccek ve mecburen durup, bizim a raca bakmak ıçin bir arkadaşlarını göndere­ cekler.İşte o anda ı\li silahını alıp, askere çevirecek. ,\raçtaki diğer askerler de hemen araçtan inip on lar.ı doğru yi\nelınce biz pusudan fırla11p. arkala­

rından, "Eller yukarı!" diyeceğiz. Tebriz başını salladı : - Bu kadar basiı yan i?

- Eve t. - Sen delisini - Bazen deli olmak iyidir. - Diyelim ki, dedii(in oklu. Ya sonra� Rusları, şoför hariç, Soyundurup, e lbise le rin i biz giyecef_'lz. Onların cllerini, ayakla rını ve ağızlarını bağlayıp, bizim aracın içine rauracağız. - Ya aracın şoförü aksilik yaparsa? - Yanına ben onırncağıın ve tabancam da böj:,'l·ünde olacak.

Tcbriz kısa bir a n d üş ü ndü. Sonra:

- Tamam, dedi, denemeye Jc�er. yolun mrnsın:ı çekip, motorun kap tı rnı sını açrılar. Ali ınoıora bak ıyor giiriinürkcn, ,\ı:ılı:ıla ile Tcbrıı de yol un sa� w soluna çalı, çırpı ve ıaşlarl:ı �izkııınc yeri yapıp :ırkasıııa saklandılar. Böyle duruınlanl:ı z:ıın:ııı geçmiyor �ihı olsa Ja �··c;ıı ve ı:ıhının cmk­

Ve planı uygulayarak, aracı

lcri gibi araç iki s:ı:ıı sonrn giirümhi ve ı:ıın ı ı nok ı:ıya gdd ık lc rınJc yolun . ,la Jurdubr. ortasında bir k:ıınyom:ıin .lurımış ol,lu�umı �11run(e, onl:ır ı,oibi r,ö��i� İçlerinden hiri k:ıınroneıin �·:ınııı:ı �ddi, ınoıorl:ı u�m�ı)'<>rııuış


nen Alİ)'e: - Ne oldu? di)'e sordu. Ali el, kol hareketi yaparak: - Külüstür bozuldu yine! dedi, ben de motordan pek anlanuyorum. Siz ' bakar mısınız yoldaş asker? Asker bir şeyden şüphelenmeden motora yaklaşa ve o anda Ali silahını alıp ona doğrulmı: - Kıpırdama!

Asker ne olduğunu anlama)'a çalışırken Ali: - Silahını yavaşça motorun üzerine bırak ve elini başının üzerine koy! dedi. Şaşıran asker istenileni yaparken, Rus aracındaki diğer askerler de silah­ lanru kapaklan gibi onlara doğru yöneldiler. İşte tam o sırada Aıabala ile Tebriz yerlerinden fırlayarak askerlerin arkasına geçıiler: - Kıpırdamayın! Silahlaonızı yere bırakın ve ellerinizi kaldınn ! Yavaş!

Sonrası kolay oldu. Ali koşup silahlan aldı. Hepsi dört kişi idi. Araç şoförünü bırakıp, diğer askerlerin elbiselerini çıkartnlar ve kendileri giydi­ ler. Onlan da düşündükleri gibi bağlayarak kamyonetin içine yaanp, aracı rolun kenanna çekıiler. Sonra da Rus aracına binerek cephaneliğe sürdüler. Cephaneliğin girişine gelince Atabala

şoförden kulübedeki askeri araca

çağırmasını istedi. Nöbetçi de gülerek araca yaklaştığı anda arka taraftan sokulan Tebriz silahının dipçiği ile kafasına vurup bayıltarak tekrar kulübc­ ı•e sürükledi ve kapıyı kapadı. Atabala şoföre dönüp: - Kaç asker var? diye sordu. - Hepsi üç! ·

Yani kulübedekinden başka ikisi daha

var.

- Evet. - Onlan da çağır. - Gelmezler! - N iye? ·

Nöbet yeri terk edilmez.

- Anladım. Ama insan askerlik yapmayınca bilmiyor işte yoldaş asker! Şimdi sen de in aşağı! Atabala aşağı inen askerin de ellerini ve ağzını bağlayarak kulübeye ka­ pamktan sonra kendisi doğu yönündeki nöbetçi yerine, Tebriz de baadaki nöbet yerine girıiler ve olanlardan habersiz nöbetçileri aniden silah doğ· rulcarak etkisiz hale getirip bağlaclılar. Askerlerin birinden cephaneliğin anahtanru sorunca giriş kulübesinde olduğunu öğrenip alclılar ve kilidi açarak içeri girdiler. Ali aracı cephaneli­ ğin önüne çekti.On silah sandığı aldılar. Her sandık ta on adet kalaşnikof vardı. Sonra merrni sandıklarını taşıdılar. Ve birden çok sevindikleri bir şey daha oldu. Tebriz diğer sandıklan incelerken üzerinde rokekatar resmi bu­ lunan bir sandığa rastlayınca heyecanla aça. İçinde iki adet roketatar vardı. Sonra arayıp roket sandıklarını da buldular ve hemen cephanelik önüne }16


yanaşurclıklan araca yüklctliler. Daha sonra Rus askerlerini cephaneliğe kiliılcdiler ve hemen o radan ayrıldılar. Kendi araçlannın yanına gelince, san<lıkl ar<lan bır kaçını ona ak­ tar.ırak, neredeyse las tikleri yere yapışan Rus aracının vükünü biraz hali f­

letıiler. Ali araçtaki elleri bağlı askerleri de göıürüp �ephaneliğe kiliıledi ve Atabala'rıın talimatı üzerine ıelefon, telgraf tcllcrinı kcsıp geri döndü. Atabala Ali'nin öne geçmesini istedi. Kentlisi de Rus a rac ını kullanarak onu

takip eri. Mevziye önce ken<lileri girerse Üzerlerine yan lışlıkla ateş açılabi ­ lirdi.Savunma mevzilerine yakl:ıştıklann<la Tcbriz aşağı inerek mitıng günü Halk Cephesinin dağttnğı

milli Azerbaycan bayrağını, araçtaki çekiç - ora klı kızıl bayrağın yerine astı. Sonra . \li'den durumu öğrenen arkadaşlannın alkışlan arasında karşılandılar. c; ilc na \' ku· şup Atabala'ya sarıldı: - Sen dclisin!detli, Ama kah raman bir delil

Sonra hep beraber araçlarda ki silah ve cep hane san<lıklannı yere indir­

diler. Savunma hatanın so ruml usu El<lar Gaziye\' sevinc ıen uçacak gibiy­

di:

- Aferin çocuklar! de<li. <;ok iıi bir iş yapanız.Ruslar durum u öğrenince

kuduracaklar. Ama sonuçta bizim ülkemizden sömürdükleri para la rla

yapı­

lan silahlar olduğu için ke ndi silahlanmızı geri almış olduk. Şimdı gücümüz

arttı. Bu siperlerdeki her arka <laşunız ın silahı olacağı gibi, <liger ha tl ara <la aktarabileceğiz. He le bu roketatarlar çok işimize ya raya cak. Tebriz anlıp: - Birini ben alabilir miıiın:. diye sordu - Tabii

ki.

- Ama kullanmasını bilmirorum. - Ben öğretirim. Ni�an a İırkc n

tlifrk n· tab:ıncadan farkı yok. Neyse

önce şu silah ve mermilerin <la�ınıııını yapalun. Kalaşnikoflann yirmis ini km<lilcri alıp, geri kalanını sılahı olmaran siperlere gönderdiler. Cephaneyi de aynı şekilde paylaşnl:ır. Dünden hen

taciz ateşi açıp, cep henin gücünü ii�renmek isıeı-cn Ermeni eşkiralan şaşı­ racaklardı.Dağının işinden sonra Eklar ( i aziwv, Tebıiz'i \'C diğer )!Cnçlcri etrafında toplayarak Rokcmıann kıılhııulınasuıı i\�rctn. Şimdi, tanklnn, toplan, makineli ıüfckll'ri olmasa dıı eskisine göre daha

iyi durumdaydılar.

Hepsinin elinde kalaşnikof tüfrk ve

ri, iki de sürpriz rokeıaıarlan vardı.

bol say ı<la ınermılc-

_

_

kkrı Ermeniler ertesi sab:ıh crkemkn sal<lıma geç ıılc r. 1-ak.ıı bcklcme<lı geri çc·kildil<·r. . \ra­ noktalardan, beklemedikleri şiddeCI<' ka rşılık �örünce dan yanın saat ka<l:ır geçmişti ki Tebriz hc\'ccanla:

. - Bakın! diye bajtmlı, mnklar gdiyor! . ııdrn bırbırkrı ın nk a ı beş b:ıkınrn, yere gösterdi� onun Arkadaşlan :ırk:.ısıml:ı da yirıni-oruz me tre aralıkla ilcrlcım· kıe ol<lu,iı.un ıı. h<·r t :�nkın ın ı·:ıktışııgını gordukr.1-...ı tahminen iki, üç yüz k :ı dar Ermeni sa ldırga n

i\�


dumanlar sala sala yaklaşan tanklar birden ateş eaneye başladılar. Nişan aldıkları yerlerde taş üstüde taş buakmıyorlardı. Bizimkilerin siperleri toz, duman içinde kalmışa. Roketatarın biri Tebriz'de, diğeri de Eldar Gaziyev de idi. Aıabala heyecanla: - Haydi, Tebriz, dedi, sıra sende!

Tebriz ilk aaşını, siperlerine ateş edip durmakta olan sağ baştalci tanka yapa ve birkaç meıre yanına düştü roketi. Atabala kızarak: - Fazla raketimiz olmadığını biliyorsun değil mi? dedi. - Bilirorum. Roketatarın sekmesini düşünemedim. Şimdi işi tamamdır.

Tebriz, " Bismillah!" deyip i>;ce nişan aldı ve "Ya Allahl" deyip tetiğe basa. Kendilerine göz açormayan tank bir anda korkunç bir gürültüyle inli.lak etti. Gönüllü gençler sevinç çığlığı atolar. Aynı anda Eldar Gaziyev de kendilerine göre sol baştaki tankı saf dışı etti. Geriye üç tank kalmışa. Bunlar da, İ ki tankın saf dışı edildiğini görünce bir an durakladılar. Tebriz tekrar nişan alıp, ilk vurduğu tankın sol )'arundaki tanka ateş etti ve onu da paletinden vurarak olduğu yerde hareketsiz bırakn. Bir tankın daha saf dışı kaldığını görünce diğer iki tank ani bir manevrayla geri dönüp ateş menzilinden kaçmaya çalışalar. Paletinden vurulan tankın içindeki askerler can havliyle kendilerini dışarı atalar. Atabala ile Tebriz yaylım ateş açarak onlardan ikisini vurdular. Üçü de ken­ dilerini kaldırıp yere aralar. Tankın üçünün saf dışı kalması, ikisinin de geri çekilmesi üzerine tankların arkasında yaklaşmakta olan Ermeniler açıkta kalıp, paniklediler. Eldar Gaziyev karşı hücum emri verince savunma hattı hücuma kalka. Atabala ile Tebriz en önde, ateş ede ede düşmana doğru ilerlip>rlardı. Karşı saldın beklemeyen Ermeniler artık tam bir panik içinde kaçmaya başladılar. Geri çekilen Ermenilerin ateş alanda kaldığını gören iki tank dönüp. top ve makineli tüfek ateşiyle onlara destek vermeye çalışn. O s ırada Tebriz ile Atabala, paletinden vurulan tanka iyice yaklaşnuşlarclı. Birden tankın yanında, yerde yaanakta olan bir Ermeni

ıankın üzerine çıkarak ma kin eli tüfeği Tebriz ile Atabala'ya çevirdi, Bunu gören t\ğdamlı Ali telaşla: - Tebriz!Dikkat edin, yere yaon! diye bağırclı ve tankın üzerine çıkan askere ateş etti. I'akat tank aaş menzili içinde olmadığından isabet ettire­ medi. Tebriz vurulup yere düştü. Kolundan yaralanan Atabala kendisini

ara. O sırada Ali gibi durumu fark eden Eldar Gaziyev, roketatarla tankı ve üzerindeki Ermeniyi havaya uçurdu. Ama neye yarardı, bir tank,

yere

bir Ermeni değil, binlerce tank ve binlerce Ermeni'nin, bir damla kanına bedel olamayacağı Tebıiz gibi bir oğul, Halil Rıza'nın iki gözünün nuru

oğlu vurulduktan scmr:ı! Ermenileri kovalamakta olan gençler Tebriz ile

Aıabala'nın vurulduğunu görünce, onlara doğru koştular. Çilenay da sıhhı­

ye çantasını kapağı gibi siperden fırlayıp o noktaya koşmaya başladı.Tebriz

ile Arabala'nın yanlanna gelince önce Tcbriz'e baka.Durwnu ağırdı. Göğsü JIH


adeta delik dqik olmuştu. Nabzı >.ayıflanuş, vatansever )'İireği tekleme ye ba şlam ışa. - H eme n ha s taneye götürmemiz lazun! dedi Atabala'ya. Sonra Atabala'nuı kolundaki yaraya baka.Kanamasını önlemek iç in sardı. Yarası sanlan Aıabala, Tebriz'in başını kucağına aldı: - Dayan Tebriziml dedi, hıçkırarak. Sonra başını çevirip: - Araba! Araba! diye bağırdı . Ermenilere a te ş eonekıe olan AÜ, hemen Tebriz'in ke ndi e liyle Azerbaycan bayrai,'lilı asıığı Rus aracına koşup çalışoıdı ve oraya götürdü. r\ma arak çok geçti. Tebriz gülümseye rek, " Eşhed üenlailahe illallah ve Eşhedü enne Muhammmedcn abd üh u w re­ sulü hu.. " diyerek kelime-i şahadeı getirdi. Son ke limele ri durulınamışn, , ancak dudaklan kıpırdıyord u. Atabala çılgın gibi: -Tebrizl diye bağırdı. Sonra öfke)'lc havaya uçurduklan tankın ranına gidip, düşm a n askerlerinin ceplerini karışorarak kimliklerine ba k a . O sırada Eldar Gaziyev de onun yanına geldi . .-\cabala nefretle: - Köpe kler! d iı•e söylendi, tahmin e ttiğim gib i, bunların hepsi de Ru'' Adlarına bak; Vasili! İ vanl Pcıro! Er mcn i'nin kudurganlıgı bundannuşl Arabala haklıydı, horozun sadece kuyruğu deği l, bütün vücudu o r ta ­ daydı. Ama bu kadarı da uıanmazlıko. Ermeni katillerinin ya nında , onlarla omuz omuza, Azerbayca n halkına karşı savaşıyorlardı Ruslar. Araba la birden luçkırarak: - Ben şimdi ne di}·eceğim HaW amcaya? Ben şimdi ne diyeceğim Fircn­ giz teyzeme? Ben şimdi ne diyeceğim geli nimize? Ben şimdi ne diycceWnı Türkay balamıza?deyip ağlamaya başladı. Atabalanın yüreği patlayacak gibiydi. Dönüp (;ilenay'a sarıldı, hıçkırd;. Eldar Gaziycv içlerinde hem en yaşlıla rı hem de ıccriibclileriydi. Yaklaşıp elini Atabala'nın omzuna koydu: - Sen de şehit düşebilirdin! dedi, Bu bir savaşor, her şey olabilir. Ken­ dini suçlama. - Keşke ben vuru lsayd ım da, onıı bir şey olmasaydı. - Bu işin seni, beni yok ;\cabala. Ölcnlcrimizle de, ka lan lannuzla da biriz. Şehit Tcbriz'in kanlar içindeki aziz naşı kamyoncıe yüklendikten sonrn Ağdam lı Ali direks iyona geçti. Aıalıal:ı ile (;ilcnay Tcbriz'in kan lı vücu<lu­ nun yanına oturdular. Ağdama u laştı kla rında kamyoneti d oğruc a ;\ğd:ıın Halk Cephesinin iinünc sürd üle r. Onları üzüntü içinde kar;;ıbyan cephe yetkilileri, şehidin, şair Halil Rıza'nın oğlu okluğunu öğrenince üzünıülcn bir kat daha arta. Şimdi işin zor tarafı karşılarında d uruyord u. Şa ire oğhı­ nun şehit o lduj\u nu nasıl söyleyeceklerdi? Atabal.ı :

- Ben yapamam! dedi . ifa cephe yetkilisi: - O zama n biz söyleyelim , diye teklifi<' bu l undu , :\ ın;ı sizin h.ıhcr \'ermeniz daha uygun olur.


- Ben, Halil amcaya, oğlun öldü diyemem! dedi tekrar Acabala. Çilena)' araya girerek: - Ben sö)'leriml dedi birden. Cephe ycckelisi telefonun başına geçip, şair Halil nza'nın telefon numarasını çevirdi ve telefon çalınca ahizeyi Çilenay'a uzam: - Buyurun! Çilenay ıiueycn eliyle ahizeyi alıp, ıiuek sesiyle: - Alo! dedi. Karşıdaki ses kadın sesiydi. O da: - Efendim? dedi. Çilenay Acabala'ya dönüp: - Firengiz teyze! diye fısıldadı. Sonra ona: - Ben Çilenay! dedi. - Çilena}•I Kızım! Hayırdır? Bu saatte? Nereden anyorsun? - Ağdamdan! - Bir şey mi oldu? Çilenay akanır gibi oldu, sesi ıiuedi, sonra: - Halil amcayla görüşebilir miyim? Evde mi? dedi. - Evde! Evde! Hayırdır, ne oldu? - Telefonu ona verir misin Firengiz teyze? Firengiz hanımın )"Üreği titredi birden. Konuşmalan merak edip yanına gelen şaire telefonu uzaap: - Çilenay! dedi, seninle konuşmak istiyor! - Çilenay nu? Hayırdır? Halil Rıza telefonu alıp: - Alo! Çilcnay! dccli. - Halil amca! - Benim kızım. Ne oldu? Çilcnar ne güç bir şeyle karşı karşıya kaldığını o anda anladı. Gel de ne olduğunu anlat şimdi? Kendisini coplayarak tekrar: - Halil amca! dedi. - Efendim Çilenay?

· Halil amca. şey! Halil amca şairdi, ince ruhluydu, anlayışlıydı, sezgiliydi. Birden içimle bir şeyler koptu ve tepeden ttrnağa ürperdi: - Çocuklardan birine bir şey mi oldu? diye sordu, içine doğan, ama duymak istemediği şeyi kastederek. Çilenay içinden, " Keşke Tebrizc değen kurşunlardan biri de bana değ· serdi de bunu sana söylemek zorunda kalmasaydırnl" diye geçirerek: - Halil amca, Tcbrizl deyiverdi. Azerbaycan'ın en delikanlı şairi, aynı zamanda en duygulu şairi Halil Rıza anlayacağını anladı, yutkundu, sonra, bir an duraklar gibi olan kallJ1 nin yeniden çarpmasını, kesilen nefesinin yeniden geri gelmesini bekledi ve güzel kızı daha fazla güç durumda bırakmamak

320

için, şair ruhuyla, titrek


sesiyle kestirmeden sordu : - Halli Amcan şehi t babas ı mı oldu? Çilenay donup kaldı. Sonra ağlayarak: - Eveti dedi, Şehit babası oldunuz! Halli Rıza yutkundu.Gözlerinden süz ülen iki damla yaş yanakların a doğru yuvarlanırken, koltuğun üzerine ı•ığılıp, ç ilc ki ş, vefalı, a nlap şlı ve tam Halli Rıza'ya layık bir eş olan k.'lnsı Fi.rengiz hanunın yanına oturdu, ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı: - Du ydun değil mi? dedi, şehit anası oldun, gözün ayd ı n! Sonra kalkıp, açık bıraknğı telefonda gitti, ahize)i eline aldı: - Çile nayl Kv.unl dedi, şehidimiz nerede şimdfr Çilenay hıçkırarak: - Ağdam'dal dedi. - Şehidimizi kim ge tirece k? - Araç bulur bulmaz biz getireceğiz. Şimdilik hoşça kal Halil amca! - Bu yangının iç in de Halli amcan nasıl hoşça kal sı n a gü zel kı.zun? Halli Rıza telefonu kapa ro ve ıı;idip kansının yanma nıurarnk ona sarıl­ dı. Birlikte ağlam aya baş ladılar. Atabala ile Çilenaı» şehit Tcbriz'in ccna7.esini .-\Adam Halk Cephesi­ nin temin ettiği ambulan sa bindirip fial,.-ii 'nün yolunu nıııular.Ambulans sirenlerini çalarak Ağdam Halk Ce phe si önünden ayrılırken, cephe reıkili­ leri de, Bakü'deki Azerbaycan Halk Cephe s i merkezini arayarak, şair l·falil Rıza'nın oğlu Tebriz ' in Kara bağ'da şehit düşıiiğünü haber verdiler. K a ra haber Baküye bomba gibi düştü. Halil Rıza oğulsuz kalmışa .. Fi.re ngiz h an un oğulsuz kalmışa .. Sevinç gelin kocasız kalmışa . . Türkay bala babasız kalmışa. . Ve gül mektebi Tebrizsiz kalmışa ... Şairin yüreği acısını taşımaya dayanabilecek miydi? Fircnı.,>iz lıa nmı akan göz yaş la rının az da olsa verdiği nefes alışla, kendi ana yüref(inin acısını bir yana bıkanp kocasımn ellerinde n rumı: - Başın sağ ols unl dedi. Halil Rıza kansına bakıp, yanan )"ÜreAi)-k: -Senin de Firengizim! dedi ve bu sefer d,· o ka nsı na sarılıp ağlamara başladı. Sanki o deı:,>ildi, "Göğsünde közeren aıqi!" oğluna veren. Ona ate· şe dayanıp dayanamapca):,'lnt sormuş mu ydu acaba) Dağ gibi varan derdini oğlunun kiirpl' omuzlan· na yüklerken de, taŞl)1p rnşıyaınayaca(,'lnt sorın:ımışa asla. Ve şimdi kemli yüreğinin Tebrizsiz kalışa d ayanıp d:ıynnmayaca�nı da bilmiyıınlu. " < ;c1. diği yollara gül dökıüğü, cloğduıi;tı nd:ı nuruy la sabahuıı :ıy,lınl:ııan, sevinci, kolu-kanadı olan .. " Tcbrizi şu anda ambulmıshı ona gcliymdu, büriın \'Ü­ cudu al kana boyanmış olar.ık. Yoksa h>iil mü diyelim bu l'i�Jin al ka nı n a? Öyle ya, gül de� midir şl·h idin ka nı? .\�1


Azerbaycan'ın delikanlı şairinin gül oğlu şehit oıup cennete uçmuşru ve babasuu kolsuz-kanatsız bıraknuşo. Şimdi kim olacako kol, kanadı? Tür­ kay balası ıru? Onun da körpe yüreğine, göğsündeki közü doldurup, vatan derdi ı-iikleıip, yaman güne salacak ıruydı? Tebı:iz, Karabağ'a kurban eni kendisini, düşmanla döğüşte. Şimdi döğüş sengeri, kalesi kim olacako Halil Rıza'nın? Karabağ'ın kaybolmuş saadetini geri almak için döğüşe gidip vuruldu, evlere sevinç değil gam doldurdu Tebriz. En büı-iik sevinci ta ınramadı ama, "en mukaddes garru" oldu şairin. Ve hasrecini, bir iken, iki eni babasuun. "Vatan Tebriz" i Arazın o tapnda rutsaklıkta, ona uzakta.. " Oğul Tebriz"i Arazın bu tapnda, yakında ama daha uzakta .. İki hasretin oduna dayanmak zorunda şimdi şair; o tayda rutsak Tebriz! Bu tayda şehit Tebriz! Firengiz anası süc verip büyüttü, Halil babası vatan odunu doldurdu yüreğine oğul Tebrizin. Helal süt, mukaddes od ve §e­ hitlik! Ebedi saadeti kucakladı oğul Tebriz. " Milyon-milyon adlar içinden, dünyanın en güzel adı verilen" oğula yaraşır son durak; şehitlik. "Sen oğul, sen yiğit, sen er oğlu er" dediği balası, aduu iftiharla taşıdı. Şair şimdi oğluna, " Ey bala Tebrizim, gün o gün olsun, ana Tebı:izimc men azat diyeı-im, üstat Şehriyar ile görüşeyim" dediğini haarladı ve ağladı. Ne oğlu Tebriz, vatan Tebrize kol-kanat olabildi, ne de vatan Tebriz, oğul Tebrize. Evet, arzular bitmez, "arzular gönülde çeşme çeşmedir" demişti şair. Doğru, çeşmenin suyu, gönüllerin de arzusu bitmez. Şairin gönlü, arzu­ su için bir ıiğit arzuladı, Allah da verdi. O da onu emeli için büyüttü ve Karabağ'da döğüşe uğurladı. Arzular uğrunda şehit olmak da galibiyetti. " Babanın ömrüne oğul yaraşır." demişti oğlu doğduğunda. Soıua o büyüdü ve onunla yan yana yürüdü Bakü'nın sokaklannda. Ya şimdi nasıl yürüye· cekti sokaklarında Bakü'nün? Oğulsuz dolaşmaktan nasıl zevk alacaka? " Bugün yağış yağıyor.. Korkma yağıştan " demişri doğduğunda Teb­ rizi. Bir şarkıda söylendiği gibi, Artık yağsa da hoş, yağmasa da" yağış. Tcbrizsiz yağışı neylesin şair, Bakü sokaklannda? " Sen benim balamsan, ben senin baban, biz bir çift oğluyuz Azerbaycan'ınl" demişti yine sevinçle oğlu doğduğu gün. Ama artık Azerbaycan'ın bir tek oğluydu) Yine oğlu doğduğu gün, "Kalkıp boy atacaksın, çetin olacak işin, ba­ zen karanlıkta şimşek olduğunu, yani tek, yalnız olduğunu hissedeceksin! " demişti. Ve boy aop büyüdü, fidan gibi oğul oldu Tebrizi. Meyhanelerde, diskolarda tepinen yaşıo gençlerin arasında o, sıyrıldı, tek kaldı, bataklıkta açan tek çiçekler gibi. Onlar bataklığı, onun oğlu vatan sevdasını, azatlık idealini seçti. Böyle tekliğe, böyle yalnızlığa can kurban ey Halil Rıza! Oğlu, "cır özek"leri, yani verimsiz, hayırsız, şuursuz, yalnız kendini dü­ şünen, kimseye faydası olmayan "dar göz"lcri aydınlatmak, onlara meşalc "

322


olmak için mücadele eti. Genç yaşının günlenni şercfirlc yaşadı, şerefiyle girti. Oğlunun kara haberi aslında bu kara nlı k gecede onun bar ramı sayılır. Çünkü yiğit o�lunun şeh i diği bir çr,k nadana, cahılc, dilsize, korkağa, "bana

ne?" diyene ışık olacak! O bir kıvılcun saça miicadclcsiylc. Üylc bir kıvılc ı m ki, "Upıyan dcv!"i uyandµ-acak. Onun ölümü, ve daha bir cok meç hul ana· babanın meçhul oğulla nn ın varan uğrunda iilüınlcri bnsuna olmayacak, azatlık a teş i ni tutuşturacaktı. Çok rakında, şairin giiğsiindcki kiizcrcn ateş. yüz binlerce, milyo nla rca giinüldc yanacaku. Va ta n denildiğinde milyonl a ­ Şair oğluna, " nn göz bebeklerind e şimşekler ç akacakrı . Sor, cevap vereyim, vatanın nereden başladığı nı ,

vatanın vıcdanın öz

sesinden, karanlıkta bir çift gij zün yılJırım kuwcnndcn, bın haksıza baş eğdiren ha klının azminden başladığını· · si>ylcıniş '"c: " Ne merha ne bucağı, ne mey ıasıdır va ıan, Milyon-milyon idrakin Aynı emel uğrunda çarpışmasıdır vaıan1 " diye ımf etmişti.

" Tekçe menim değilsen, sen ki, rığul, biz iın sen, .\razım, Tebrizimscn" diyerek oğlunu bücün ;\zerb:ıycan'ın oğlu ilan etmişti. Halil Rı za . " İnme alçak katlara, her zam an hündür dai( ol, r ü tbe. servcı rınündc secde gılsan, eğilscn. Menim oğlum değilsen!" ıkm i şıi ya, dediği nlmusrn işte. Tcbriz dağl a nn en yücesini, rütbelerin, scn·eclerin en büyüğünü scc­ miş; şehit olmuştu. O, mal a , mülke, şan, şöhrete de�>il, .\llah'a secde l'Uniş, en }rüce makama ulaşn1ışo. "Dağ''ı, "r\rka"sı, ''<.layağ"ı, " ko l - ka nad" ı, y ak ın zamanda kalkıp dal�a­ lan acak zafer bayraj'.,'1" yoknı art.ık hclki aım. o, "( ldlar ülkesinin od yürekl i Tcbri.zi, susturulmaz, sa rsılm az müb:ırid' olduj:,'1.ınu i sp:ıı eunişıi. O a rn k babasının dediği � lı i. bır, "Clylc ınukad<lcs rnl sccri ki, Jiinmck isccsc de" diinemeyccekl O artık babasının dediği �bi, bir, mek

i s tese de"

"

öyle zirveye kalkıp yüksl'ldi kı , in­

inemeı·ecek!

Ve kollannı lıab:ı;ının boynuna Jol:ıy;un:ı)·acak! Baha'ı . \ razın , Kürün

sesini işitecek ama, onun

sesini duyaınapcak!

Artık Türkay b;ıhısı, hem Tcbrizi şairin, hem de ıc ınımı!

< >mı k ucaklar­

ken ikisini birden kucaklamış olacak ..

.. c;ızıl burcum, po l:ı ı kakın, düşm an da var, yumruğunu sıkınış

kırkı yem çıkıııış balam. ııerden hilJııı

balam "

<k·mişı..i

y a , Türk:ı,· balası doğ­

duğunda, demek ki daha doj:,'ln:ı<l :ı n içine doğmuş. düşmanın \"ar c ıldıığıımı

ve babas ını iildüreccj'.,>iııi! Şimdi Tü rka y bahı, yumnığıımı sıka sık a bıı)·iıy,·cck 'e hem b:ıb:ısıııın intikam ını alacak, hmı de lı:ılı:ı'1nın ııV,nınd:ı şehit o kl u)..'1.ı K:ır:ıh:ığ'ı1...

Şair a sı l derdin, Tebrizin iildüğünü �dinine si\yknwk olduğunu h:ı ı ır­ ladı bird e n ve kansına: - Kalk hrcn�iz! Türkay b:ıl:ımı �i i r mc yc wdeliııı! dedi. Firrn�iz h anım yaşlı giizlerini koc:ısın:ı dikip:


- Olmaz! dedi, gecenin bu saatinde olmaz.Sabaha kalsın!

- Ama ben Türkay balamı özlecliml - O şimdi uyuyor! - Upıyor değil mi? Firengiz hanun başını salladı. Halli Rıza üstelemedi, çocuk gibi boynu­ nu büktü. " Gül dudağın süt kokulu .. Kirpiklerin bal yuhulu . . . " dediği torununu hiç bu kadar özlememişti.

324


*

u "Öliin1r h"Zf'" ollllt!J'"" 111illet

hiirri)"tti11i kozmıaJJJaz.. '' B11ht!r111· 1 ""hapz.adr

Azerbaycan Halk Cephesinin önü mahşer gibi kalabalıka. Genç-yaşlı. kadın-erkek binlerce insan, "millet delisi, varan mecnunu" Halil Rıza'nın oğlunun Karabağ'da şehit düştüğünü öğrenince oraya koşmuştu. Ne de çok seveni varmış şairini En başta halkın "Aksakal" oğlu, Halk Cephesi başkanı, Muallim Ebul­ fez Elçibey oradaı•clı. Üzı-,rüıı, üfkeli, kalın kavisli kaşları çaak, giren bakışlan bulut, buluttu. Bütün vatan oğullan, kızlan oradaydılar.. Vatan ve millet derdi olan şair arkadaşlan orndayt.hlar.. Moskof'un değil de, halkın a<laını olan aplınlar oradaydılar.. "Gül Mektebin" ak sakallı (iökçc dedesi oradıy<lı.. Gülcbctin hanım oradaydı. Azat bey ve eşi, Paşa bey ve qi, t\tııbala, (;ilcııay, Çileııayın babası Alla hverdi bcı·. annesi Adalet hanım, r\zcrbaycaıı'ın bütün gayreıli insanb­ n, kadınlı, erkekli oradaydılar.. Kederli bekleyiş Ehulfcz Elçihey'in kürsüre çıkmasıyla heyecana <l<i­ nüştü. Halk için çıkrığı azatlık müca<lelcsinde. halkın bir genç oğlunun �l'· hit oluşu onu çok derinden cıkileıııişıi. Titrek bir H'sk: - Yiğit oğullanmızı birkaç ),>iiıı iiııce varnıı Karahag'ııııızın s:ınınm:ısı ı:>


için buradan uğu rlaıruşak, dedi, şimdi de, düşmanla çarpışırken şehic olan o yiğic oğuUannuzdan birini, ebedi rurduna, "Şehitler Hıyabanı"na uğurla ­ mak için burada coplanmış bul unuyoruz. Derdimiz bürükcür. Ama gurur­

luyuz. Vacan uğr unda ölümü göze alip şehiı olan böyle yi!;ri c evlatlam sahip olduğumu z için gururluyuz. Bahti}·ar Vahapzade 'nin dediği gibi, " Ölüme hazır olmayan millet hürriyetini kazanamaz." Tebriz balamız ölümürlc bu halkın hürriretini ka zanmaya haz ır olduğu nu ispaı etti. Allah'tan bu yi�c oğlumuza

ve bücü n şehitlerimize rahmec diliyoruın. Hepimizin başı sag

olsun! Vacan sağ olsun! Genç ler bir ağtzdan: - \'aran sağ olsun! diye bağırdılar ve ardından, meydanların alışık ol­

madığı, kızıl emperyalizm tarafından yasaklandığı için, ycırniş yıl da"! beri ağızlara alinmayan cckbir sesleri orralığı inlcıti, cüylcri ürpc rcti, )'Üreklen coşnırdu, gözleri yaşarrn: " AUahuekber! Allahuckber!" Sonra Cephe önü nde coplanmış olan binlerce insan ıek ıiirek halinde, taburu adeta omuzlann üzerinde bayrak gibi dalgalanan şehic Tebriz'in ardından sel ol up, " Şeh itler Hıyabanı"na aka.Halil Rıza'nın oğlunun ölü­ mü ne sevinen Moskof beslemeleri, ıiiz binlerce, milyonlarca Azerb aycan

evladının şaire oğul o lduğunu görüp, dudaklarını ısırdılar, korkuya kapıldı. lar, öfkelendiler.. Gökçe dede, çiçe k serasından getirdiği karan fillerle hem Tebrizi n hem

de diğer şehitlerin mezarların ı süsledi, gözyaşıyla s ulayıp, dualar okurarak. Sadece onun gözlerinden akrru yordu yaş, binl�rce gözden ya ş lar süzülü­ rordu, binlerce dudaktan dualar )'Ükseliyo rdu. intikam yeminleri, tekbirler birbirine karışıyordu.Ve cenaze cörenine kanl an binlerce yürek kede rle ay­ rılırken oradan, vatanın

şair

evladan da, gaze telerd e yayınlanan şiirleriyle

HaW Rıza'ya taziyelerini sunuyorlardı. Vaıan delisi şairin şehit oğlu Tebriz, şairle rin şiirlerinde ölümsüzleşiyordu. r\zerbaycan'ın aksakal şairlerinden Bahrirar Va h apzade , " Vatan mecnunu şair HaW Rıza Ulucürk 'ü n vatan yo­ lunda şehiı olmuş oğlu ka h raman Tebriz'in aziz hatırasına" d eyip, " Varan Mecnunl uğu" şiirini yazmışa: "Halil men deyim sana bu günde? Talc salmayaydı bu derde seni. Dağ gibi dayandın derdin önünde, Sındırabilinedi bu de rt de seni. Dereli, musibeti üzde çekenin Derdi, musibcıi zahirincleclir. Sen içten çckirscn ... görürem senin Bu çekilmez derdin çok derincleclir. Vatanın yolunda

kimi

kan ağlar,

Kimi ele can verer... Scnsc sen oldun! Yurı için parasından geçmeyenler var, Doğmaca balandan sen geçer oldun. 326


Dözümün, mertliyin gamını da dandı, Dondu, çıkamadı dert iliğinden Keder korkup kaçn, gam da utandı Senin mertliğinden, kişiliğinden. Kimi sözle yaşar, kimi emelle Sen sahibi oldun öz akidenin. Tebrizin düşmana amğı güUc Aldı barutunu şiirinden senin Haklısını Yaramaz sana gam keder, Hayku, mertliğin de name rdi kandır Yalnız Tebriz değil, bürün şehitler Senin yetirmcndir, senin balandıı·. Zaruret giyinir tesadüf donu, Taledir kızmetin, ralcdir a<lın. Ey millet delisi, vatan mecnunu

Şehit olmalıydı senin evladın!

Dedik : kahramanlar yanyor mezarda, İndi kahramanlık yaln ı7. sözdedir''. Gezdik kahramanı hayli kenarda ,

Bilmedik, kahraman iç imizdedir." Halil Rıza'ı•a baş sağlığına gelenlerin sayısı çok olunca. büyük bir rnziyc çadın kuruldu. Aıabala ile r\ras ça<lırın önüne yüksek bir direk dikerek yetmiş yıUık üç ren kli , ay-yıklızlı barrnğı oraya amlar. Ta�.iycyc gelenler Hazardan esen rüzgarla nazlı nazlı dalgalanan bu miUi bayra!Çı gururla bakarak giriyorlardı çadua. Baş sağlı{,., dilekle rini kabul eden Halil Rt7.a'nın yakınında oturup, gelip gideni, olup-biteni, konuşulanlan sessizce izleyen şair Neriman H:ısanzadc de, bu taziye çadtnııdan aldığı ilh:unla, " I...: arabagda Ermenılerk sa\':ıŞta ölen şehitlerimizin aziz hanrasına!" di ye re k , " Sen o)'..'1.ıl de ıoprağ:ı!" şiirini yazdı:

" Halil şehi t arası temkinli, mağrur.

Halil

Halilin heykelini Tabiat iizü yoııur.

Başsağlığı verirler Dede Korkut H:ılik Gelen danışır,

gcdir,

Galır sükur Halile.

Çadır. . . Üç renkli bayrak . .. Halının üste ş<·kil.


Gözlerde gam yükü var, Dillerde TEBRiZ, Halil. Bakıyor ata oğula, Gözler gözlere benzer. Halilin. >•aramğı TEBRlZ- en büyük eser. "Üreyiıne od düşür" Öyle bakma a>· ata. Sen mahbesde yatanda Yatmadım on ay, ata. İzin ver, yanm şiındi. Şehitler arasında. Men mertler sırasında, Sen mertler sırasında. İsterin buydu ata! İstek-söz değil, ata. Sen millerin oğlusan, Men Halilin, bil ata. Ayagın altta menem, Yerem-berk dayan, ata Men sene kurban oğul Men sana gurban ata! Sen vatan roprağısan! Sen vatandaş bir ata, Sen borç verdin hayata! Sen vatan topragma. Oğul de, şiındi ata! Men toprağı-toprağa Kam düşman, ey ata. Kaldı vatan, ey ata! Çoğaldı toprağımız, Kaldı vatan, ey ata! Danışma daha TEBRİZ! Çamnn Firengize Tebriz geçıi Arazı Tcbriz geni Tebrizc. t\d getıi, özü kaldı, Ocağın közü kaldı. Tebrizin gözlerinde Halilin gözü kaldı ... "

3211


HaW Rıza ile oğlunun resmini bir halı üzerine işlcrip ona hc<li}'c et­ mişlerdi. Şair Neriman Hasanzade bu halı üzerine nakşedilen )'Üzlcri bir­ birine dönük baba ile oğulun resimlerine bakarak, "Baba-oğulun gözleri birbirinde kaldı!" demişti. Şair Hasanzade'nin, " sen mahpesde yarnnda , / yaanaclırn on ay, au.? / izin ver ı•aam şimdi, / şehitler arasında." 1'-lısralan şehit basası Halil Rıza'nın yaralı yüreğine yeniden kızgın bir hançer gibi saplanıyordu.

l �''


*

u Köy Çocuğu Ebulfez Muallim Cumhurbaşkanı Bakü, Azerbaycan �n bofl ise, Kı1roboğ ayağıdır. Noııl boş11z_ viJC11t olmozıa, oyokıız da uiJC11t olmoZ:

- Ne düşünüyorsun? diye sordu. İki sevgili, Hazar'ın ak köpüklü dalgalanru seyreaneye müsaic deniz kıyısındaki bir kahvehanede, cam kenarındaki masa)'a orurmuş, çay içiyor­ lardı.Çayı yanlanmış bardağı elinde, dalgın dalgın denize bakmakca olan Acabala : - Bir bilsem! diye söylendi. - İnsan ne düşündüğünü bilmez mi? diye sordu tekrar Çilenay, gülümseyerek. - Düşünecek o kadar çok şey var ki, hepsi birden beyne hücum edince insan şaşınyor, bunalıyor. - Şu an ne düşünüyorsun peki? Aıabala dalgın bakıştan Hazar'ın köpüklü dalgalarında olduğu halde sö>•lendi: - Karabağı! Karabağl Kara bahtlı toprak! Azerbaycan'ın kanayan yarası! Kanı ve gözyaşı aralıksız akan toprak!... Çilcnay da üzgün bir ses tonuyla: - Karabağl diye söylendi. 330


Atabala elinde ki bardağı masaya bırakıp :

- Eveı, Karabağ! dedi tekrar, Azerbaycan'ııı yürek ağnsı, kanayan yara­ sı. Nasıl düşün meyeyim? Ermeniler iyice a?.ııalar. Canlannı kurtarm a k için yurdunu yuvasırıı, ana kucağını, baba ocağını terk etmek zorunda kalan insanlanmızın sayısı milyonu geçti, ikinci milyona dayandı. Bu ne demektir biliyor musun? Iki milyon acılı yürek! İki milyo n carun ölümle dirim arasın ­ da gidip gelmesi! Iki milyon hayalin, iki milyon ümidin, iki milyon sevdanın, iki milyo n insan yüreğinin hayatla bağının kopmak üzere olması . Ermeni kurşunlanndan kaçarken vurulan yavrusunu yerde bırakıp k açm ak zorun­ da kalan ananın ve babanın içinde bulunduklan ruh halini bir düşünsene Çilenayım! Ya da ana veya babası Ermeni kurşunlanyla <lelik deşik olup , baltalanan ağaç gibi yere devrilen ve onlan öylece orada bırakıp canırıı kur­

tarmak için çaresizce kaçmaya çalışan , çoğu zaman kendisi <le arkasında n yürek dayanır Çilenayun? Taş tan

kurşunlanan çaresiz çocuğu! Bun a hangi

yapılmış )'Ürek bile olsa paramparça olur.Bu Ermeni ka tille ri n \'e onlara destek veren Rus a lçakl ann )Ürckleri ıaşıan <la beter. Yok, hayır, bunlar insan olamazlar! Bunlar iblis! Karabağı dü şü nürken gözlerimin öniin<le canlanan manzara bu ve ben bundan acı çekiyorum,

dayan amıı•oru m , yanıyorum. yakılıyorum Çilcnay. Zalimlere lanet ol­ sun! Kanırnv.ın akmasına seyirci kalan sözde medeni, ge rçe k te barbar ba­ nhlara da laneı olsun! Kanıınızın suç ortağı bunlar! Ve <;ilenayıın, baha gülüm, bürün bu alçaklar ve alçaklıklar karşısıncia hiçbir �ey olmamış gibi sessiz ve suskun ba kıp duran sürü ve kanı bn7.Uk başınuzdakılcre de la ncı olsun. Dünyada !ancı edebilen ne

varsa he ps inin laneti!...

Sustu, yutkundu , içindeki yanın çap iyice soğumuş olan bardağı

elinde evirip çevirip sevgilisinin gözlerinin içine h(izünle baka: - Evcı, Karabağ'ı ve bütün bunlan düşünüyo r um c;ilcnayın1! Bürün umutlarımızı, bürün sevinçlerimizi k urş u nları yla ,lelik deşik edip, paslı pa­ letlerirle ezip geçen kızıl impcryaya, maşası eli kanlı, vicdanı kirli karii Er­ men ilere ve bu ikili ibl isin seyircisi olan kapiıalisı iblis baaya lan�t edebilenlerin laneti olsun! Onlar kadar boş kap rala)'ICISI, vicdanını şeytana saanış cehennem odunu

lann a da !ancı!

tlfoskof

ya ndaş ­

Ağzını baaıı açmış.

taklitçi aydınlara da )ancı! Sanki hepsi bizi yok ermek için söz birli­ ği etmiş le r. Kim demiş haorlamıynnun ama, sözü aklunJa, "Bakü, Azerbaycan'ın baş ı ise, Karab:ığ Ja ayaj:.ttdır.Nasıl başsız \'Ücuı olma1.sa. ayaksız da olmaz!'' ı\lçak Rus iınpcryası iki �üz yıldan beri akıl alın:ız ent­

rika, hile, opın ve zorbal ı kla ropraj:.ttımzdan kopanp sı� n a Ermenilere peşkeş çektikleri ıopraklanmız ycınll'zmi ş �bi. şimdi Jc ayağımız olan K:ı­ rabağırnızı kesip, yin<' o katillere wrınc\"c çalışıyor. t ;urb:ıçov :ılçaı!;ı bir yandan, "Ne yapayım l.\rıncnilcr beni Jink·ıniyor1" dil"nr. diğer yandan ,)a Kremlinin hazinelerinin ve Kızıl Ordu'nun silah Jq>ol:ınnııı kapılarını ar­ dına kadar onlara açıyor! Bu iğmıç ikiyiizlülii�,. riikiirülnıcz mi�"

Hl


Bu sırada kahveye bir genç girdi, etrafına bakındı ve Atabala ile Çilenay'ın onırduklan masaya doğru yürüdü, yanlanna geldi: - Meı:habaldedi. Atabala da ayağa kalkıp. - Hoş geldin Vasili! deyip oturması için yer göscerdikten sonra Çilenay'ı wuşardı. Bir sandalye çekip oturan Vasili gülümseyerek: - Bücün Azerbaycan'ın wudığı kızla taruşcığıma memnun oldumldedi. Çilenay mahcup bir tavırla: - O kadar da değill diye söylendi. Atabala: - Biz çay içiyorduk, dedi, okul arkadaşı Vasiliye, sen de iscer misin? Gerçi bir Rus'a vocka dururken başka bir şey içip içmeyeceği sorulmaz ama, sen başka tabii! Çilenay merakla: - Niye başka? diye sordu. - Vasili içki içmez!

Çilenay şaşırdı: - İçki içmez mi? - İçmez! O dini bücün bir Hıristiyandır!" - Ama Hıristiyanlar içki içiyorlar.

Vasili gülümseyerek:

- Müslümanlar da içiyorlar! dedi. Soğuk bir sessizlik oldu.Çilenay ccpki göscererek: - Müslümanlar içki içmez! dedi. - Ama içiyorsunuz, kumar oynuyorsunuz, namaz kılmıyorsunuz, oruç cucmu)·orsunuz.Yani sizin yaşayışınızla Hıristiyanlann yaşayışı arasında pek de fark yok! Çilenay bir şey söyleyemedi. Atabala hemen araya girip: - Çayını söylüyorwn. dedi. - Tamam. Atabala garsona seslenip çay istedikten sonra Vasiliye dönerek:

- Müslümanların dinlerinin icaplarını yerine getirememelcrinde siz Rusların da suçu yok mu? diye sordu. Vasili şaşırdı: - Bizim niye suçwnuz olsun ki? - Bilmiyormuş gibi konuşma. Komünizrniniz dini yasaklamadı mı? Kızıl rejim Allah diyenlerin, Kur'an okuyanlann dilini kesmedi mi? Oruç cucanların maden ocaklan başta olmak üzere, en mı?

Camileı:irniz�

ağır işlerde çalışormadılar

mescitlerimizi yıkıp, çoğunu depo, hat lokanta ve mey­

haneye çevirmediniz mi? - Ama diğer ülkelerdeki Müslümanlann da Rusya'dakilerden pek fark­

tan yok.

- Eh, demek � Firavunlar her yerde var! Ama Allah her Firavun'un karşısına bir Musa çıkanrf Neyse, Allah bizi Müslüman'ca yaşacsın ve yanı­ na

Müslüman olarak alsın!

332


- Amini Vasili böyle deyince Atabala gülümsedi: - Madem ki amin dedin, bari "Kelime-i şehadct''i de getir, tam olsun! - Bu o kadar kolay değil! Çilenay merakla: - Müslümanlıkla ilgileniyorsunuz galiba, dedi. Atabala güldü: - Öyle! Bir, " LailaheillaUah Muhammcden ResuluUah! " demesi kalnuşl - Dedim ya, bu okadar kolay değil.Siz Allah bir diyorsunuz, oysa biz Hırisriyanlarda durum farklı. - Ama Hz.İsa da AUah'ın kulu ve peygamberidir. Siz onu, haşa, tannlaşnnyorsunuz ve küfre düşüyorsunuz. Müslümanlık bütün pey­ gamberlere inanmayı ister. Biz peygamberimiz Hz.Muhammed(S. .-\.V.)

in yarunda Hz.İsa'yı da tanıyoruz. Ama siz, gerçek Hırisciyanlıf,'1fl tersine, Hz.Muhamm ed (S.A.V) peygamberi carumıyorsunuz ve küfre düşüyorsu­ nuz. Vasili sılalarak konuyu değiştirmek istedi: -Ne oldu çayım? diye sordu. Acabala hemen garsona seslendi. Vasili bir

Çilenay'a bir ı\tabala'ya baka, güldü: - E, söyleyin bakayım düğün ne zaman? diye sordu. İki sevgili şaşınrak birbirlerine baktılar. Acabala: - Ne düğünü? diye sordu.

- Sizin düğününüz! - Bu da nereden çıka? - Üniversitede herkes bundan bahsediyor. Tıpçı kızla, edebiyatçı gen-

cin, ya da iki cepheci sevgilinin aş kı dilden ehle dolaşıyor.

Atabala ile Çilena)' tatlı bir tebessümle bakışalar.Fakaı bu kısa s ürdii \'C

Atabala kederli bir ses tonuı•la: - Senin Rusyan bu iki c�pheci sevgilinin aşkına e nge l! dedi. Vasili şaşırdı:

- Anlamadım! - Elçibcy ne zaman Cumhwbaşkanı seçilir, Azerbaycan ne zaman bağımsızlığını ilan eder, Her fırsarıa Ermeni saldırganları destekleyen Rus ordusu ne zaman t\zcrbaycan'dan çıkar ve \'erine kendi milli ordumuz ku­

rulw, milli bayrağımız ne

zama n

p:ırlaıncnıo binamızın üzerinde yeniden

dalgalanırsa, o zaman! I-lem, Rusya'nızın desteklediği Ermeniler her ı:,..:·m

kanımız ı içerken, her gün bir çok arkadaşımızı şchıı verirken, acılar e\'lc­ rimizd e saltanat kurmuş ke n, A zerbaycan analarının sineleri evl:ıı acısıyb da�lanırken biz nasıl düğün yaparız Vasili?

Vasili mahçup oldu: - Haklısınız, dedi ve başını önüne e�di. Bu sırada

�a rson çay

�,·cinli.

Ortalığa hüzün çökmüştü. Vasili elini şekere uzatıp uzatmamakta tl·n·ddüı

etti.Aıabala bunu farkedince:


- Çaı�nı soğutma! dedi, bunda senin bir suçun yok, suçlu olan Rus dev­ leri, Rus yönetimi, Rus Kızıl lmrcryasıdır. Ona seyirci kalan, harca gii% kırpan Ka p iıalist Ban İmperrasıdır. Bizim muısuzluğıunuz için her iki im­ perya da sanki el sıkışmışlardır. İkisi birLikte Ermenilerin gayri meşru babalığını rapmaktadırlar. Sen üzerin<· :ılm:ı ve çaı�nı iç dosrum. Vasili yine de çekingen bir tavırla çayıııa şeker anp kanşnrmaya çalışu. Tam bu sırada içeriye simit saran on iki, on üç yaşlarında küçük bir çocuk b>İrdi ve: - Sıcak siıniı! ;\zarlık simitleri bunlar! diye bağırdı. Kahvedeki bir çok insan b>İbi onlar da çocuğ-.ı bakular. Sirniıi biliyorlardı da, "ı\zar­ lık sirniıi!" ne oluyordu? Ata balanın aklına hemen 20 ocak 1 990 ıarihind<· azatlık mevdanında Rus tankının üzerine anlırkcn Rus askerl�rinin açağı raı•Iım ateşle vücudu deLik deşip olup şehit düşen on dört, onbcş yaşlanndaki küçük simitçi çocuk geldi ve şimdi "ı\zatlık simi­ di!" <lire bağıran bu çocuğu görünce duygulanıp yanına çağırdı: - ı\dın ne senin? diye sordu. - Müb:ıriz! - Demek Mübariz? - Evce, Mübariz! - Peki ne demektir Mübariz? - Mücadeleci! Ve ben de mücadcleciyim abil ,\ıabala, Çilcnay ve Vasili bakışcılar. Atabala briilümseyerck : - Ya! dedi, peki nt·yin mücadclecisisin? - Neyin olacak ağabey? Tabii ki Azatlığın! :\cabala çocuğa sevgiyle bakn: - Peki azatlık ne demcktic Mübariz? . Ne demek olacak ağabeı·? ı\zarlı)'.;>ın ne demek olduğunu bilmeyen mi var? - \'ar ki soruyorwn Mübariz? Azatlığın manasını bilmcyen koca koc:ı adamlar canıyoruın ben. - Azatlık hür yaşamaktır. ı\zatlık kiile olmamaknr. Mesehı biz llus':ı köleyiz w bu yüzden azat değiliz! Siimürüldü#imüz için azat dej'.;>iliz. Az:ıı olsak Rus'a köle olmaz ve kendimizi sömürtmeyizl Yani ağabey azaılık Rus'a uşak olmamakar! ·

Biz şimdi Rus'a uşak mııv.?

- Değil miyiz? ı\tabala çocuğun yüzüne hayran hayran baktı: -Demek, dedi, azatlık llus'a uşak olmamaktır!

· Sadece Rus'a değil, kimseye uşak o�namaknr. İnsan yalnız ı\llah'a kul olur ve ı\llah 'tan başka kimseye hiçbir şey için baş eğmez! - Bak, seni Sen ı\llah'ı biliyor musun? - Elbette biliyorum. Müslüman değil mi)'im? l14


. Şaşırıp kalrnışlarJı.KarşılarınJa k iiç ii k hir simiıçi çocuk dq�i l de, san ki bir bilge adam duruyordu.t\ıabala ç ocuğu n haşım okşadı: - Demek azaılık, t\ l la h' ı a n başka k imsere kul o l manıak ı ı r! diye siiylcn­ di. - Ayn en öyle aj;abeyl Şimdi size siıniı vereyim mi;. - Veri

- Kaç ta ne? - Bunlar azatlık s im idi demiştin değil mi? - Evet aj;abey! - O zama n hepsini ver! Küçük çocuk şaşırdı: - ı\ma siz üç kişisiniz! - Olsun, mac.lem ki :ızaılık simidi saııyıırsun, hiz de hep sıni alıyoruz. Şimdi dii rı ınnesini bizim masamıza bırnk, diğe rle ri n i de ii ıe k i masalara ücretsiz dab'lL İ kramımız obı.ın. Çocuk sevinçle:

- Tamam ağabey, dedi ve dörı simidi kendi m asa l arı na bmıkııkt:ın son ­ geri kalanlan, Azatlık simidi!" derip diğer mas:ılarn dağıuıı a y a haşladı. İn8anlar şaşkınlıkla ve gülümseyerek ıına bakıp>rlardı. K iiç ü k çocuk simi ı ­ lcrini d ağı tak tan sonra gelip oturdu. t\rnbala < b garsnna sesle n i p diirı r:ızc çay söyledi. Mübariz kendisine de çay ısın:ırlamlıf,1 nı giiriirıcc: - O zaman simiılcr de benı.lcn! dedi. ı\tabala çocuğun yüziinc dikkaık bakıp: - Peki, sen bu ülkede azaı l ık ı an bahseıınenin suç old uğu nu bilm iyo r musun? Jiye sordu. - Biliyorum! - Korkmuyor musun? Küçük çocuğun kaşları ç:ı uld ı, ışı lda ya n s,·viınli b:ıkışl:ın kinlendi, kü­ çük ellerini yumruk yapıp : - Korkmuyorıını! d i ye bağırdı, hen şelıiı kan.kşıyiın! lkn şu sııııiı ıoıh­ lasının sahibi ağaheyisini şehiı vncn lıi r çocuğum! Ko rkm ak bana y;ıkışır nu? Gerekirse ben de onun gibi ilZiltlık uj:.'Tund:ı iiliiriiml - t\j;a beyin k aç y:ışınd:ıy.J ı; - Bene.len iki yaş lıüyiikrii. On beşind<·y<li. Atabala'nın yiirew burkuldu. Miibarizin :ığa l ll·y si lıcikı de '' ıankııı önüne.le vurulan çocukıu. Vasili ç oc uğa bakıp: - Raban ne iş yapıyor senin? <liye sordu. l'vliilıariz on:ı dikkaık lı:ıkıı: - Sen Russun de)\il mi? d iye sordu. Kısa bir sessiı<lik oldu V:ısili iin�e .\ ı :ıhal:ı 'ya b:ıkıı. Sonra: - Evcı, dedi. t\ıabala da araya girip: - Vasi l i ağabe y in benim okııld:ın arkadaşımdır. Llctli. c;cıcuk birden aya)'..'ll kalktı: - Ne olu rs a olsun? Ben bir Rus ile ;ıyııı ın:ıs:ıtl:ı nı u r m :ı ın ! .\)\ahL·yimın ra

\ \�


katilleriyle bir masada çay içmemi Soğuk bir sessizlik oldu.Sonra Atabala ile Çilenay'a dönüp: - Size de ar olsun! Halkınuzın düşmanlanyla nasıl dost olursunuz? dedi. Buz gibi bir hava esti. Vasili çayının şekerini kanşnrmaktan vazgeçip, şaşkın bir halde kalakaldı. Atabala çocuğu sakinleşıitmeye çalışarak: - Dur hele Mübarizl dedi, Vasili Rustur ama, bizim dostumuzdur.Hem bu katliamdan bütün Rus halkını sorwnlu tutmak ne kadar insaflı olur? Rus halkırun çoğu bizim dostumuzdur. Küçük çocuk ağabeysinin Öldüriilrnesin.in aasıyla çok öfkeliydi: - Rus'tan dost olmaz! Ermeniden dost olmaz! Kafirden dost olmaz! diye bağırdı, - Mübariz, tamam. Ama Vasili bizim konuğumuz ve bu tavnn onu çok üzüyor. Tabii bizi de. Bütün Ruslar kötü değildir. Kötü olan Rus devleti, onun emperyalist sistemidir. - Ruslar iyi olsalardı devletleri de iyi olurdu. Rusya'nın bizi sömürmesi­ ne, öldürmesine karşı çıkarlardı. Ben bu çocuk aklımla anlıyorum da sizler anlanuyor musunuz? Ermeniler Rusların desteğiyle Karabağımıza girdiler, insanlarımızı on­ lann silahlanyla ve yardınuyla öldürüyorlar. Ben onu bunu bilmem, Ruslar iyi olsalardı, askerlerinin azatlık meydanında yapakları katliamı kınarlardıl - Vasili ağabeyin kınıyor işte! Küçük çocuk duraklayıp Vasiliye baka. Vasili çekingen bir şekilde ba­ şıyla tasdikledi, sonra: - Evce, dedi. - Azatlık meydanında yapılan katliam bir vahşettir ve ben şiddetle protesto ediyorum. Rus olmam zulmü alkışlamamı gerektirmez.Biz her şeyden önce insanız Mübarizl Çocuk sessiz kalınca Atabala da garsona seslenip çaylan yeniden söyledikten sonra: - Baban ne iş yapıyor Mübariz? diye sordu. - Babam şimdi belediyede süpürgeci. Daha önce başka işteydi. Vasili kendini tutamayıp: - Baksana çocuk!, dedi, Baban sokakların pisliğini süpüren bir süpür­ geci! Sen simit sarıp üç-beş kuruş kazanarak ailenin geçimine yardımcı ol­ maya çalışıyorsun, azatlıktan sana ne? Ülken azat olsa sanki ailen zengin mi olacak? Mübariz bozuldu: - Bak Rus ağabeyi Bana çocuk deme bir. Ben zengin olmak için azatlık istemiyorum, iki. Her şey vatan için, üç.Babamın işine gelince, sokak sü­ pürmek ayıp değil, dörd Vasili üstü-başı perişan ve ayakkabısının ala delinmiş çocuğa baka. Maksadı onu konuşturmakn: JJ6


- Va tan deyip d ur uyorsunuz . Nedir vatan? - Vatani Yatan şeydir, vatan anadır, vatan babadır, vaı an ağaberdir, vatan bacıdır, insa n nasıl bunların uğrunda iilüıse varnn uğrunda da iilür işıe1 Ben diyorum ki, azat vatan! azat insan! Vasili küçük çoc uğu n göz leri nin içine dikkatle ba ka . O rada inanç ay­ dınbğı vardı. Küçük bir simitçi çocuk, sokakların çerini, çö pün ü süpüren bir babanın oğlu. Kendi sefilliklerini bir ke na ra bırakıp, azatlık, vatan, mil­ let eliyor ve bu uğurda icabında npkı ağabeysi gibi canın ı feda edecek kadar da gözü kara. Böyle evlatlara sahip old uı:;•u için bu ha lk eninde sonunda azatbğını kazanmayı. hak ediyo rdu . Ve galiba bu halk azatlığını, gözlerini Mos kova'ya ve ba aya dikmiş tak litçi aydınl ar sayesinde değil, milli benliğini yitirmemiş bu insanları sayesinde kazan ac a k tı . <;ocuğa gülümscrcrek: - Okula gidiyor musun? diye sordu. - Bu sene ortaokula başladım. - Muallimin kim senin? Çocuk Vasili'nin yüzüne bakıp, manalı bir ses ıonuyl a: - Bizim muallimimiz Ebulfcz Muallimdir!dedi. Vasili şaşırarak Atabala'ya baka . Arabala çocuğun sıranı nkşadı, içinde n , "Aslanım benim! Se nin için ölürüm be n . Sen.in ve senin h>İbi )igit çoc ukla ­ rın varlığına, duruşuna kurban!" d iye geçireli.Sonra sevgi dolu bir sesle: - Babam daha ön ce başka bir işte çalışıyordu demiştin, hangi işte? - Hapishanede gardiyandı! - Peki o işten niye aynldı? Çocuk kızgın bir sesle: - Aynlrnadı ki. İşte n çıka rd ılar! - Neden peki? Küçük Mübariz, Aıabalaya bakıp onu dikkatle inceledi iınce. Sonra: - Hapisteki bir cepheci ağabeyin mek tuplan ıiizündcıı! dedi. Aıabala şaşırd ı . Bakışlarını çocuğun ıiizünc di kip: - Babanın adı ne? diye sordu. - Şaban Mürsclof! Acabala şaş kınlı kla : - Ne? diye bağırdı, Şaba n Mürsclof mu? - Evet, Şaban mürsclofl - Ben babanı tanıyorum. Eğer bu şehirde Şaban Mürscloi adında başka bir gardiyan yoksa tanıyorum. - Peki senin adın ne ağabey? d iye sordu . - ı\tabalal Bu sefer de çocuk şaşınp: - Ne? diye bağırdı, babamın mektuplarını sevd iği kıza götiir<.lüğii ai-,':ı ­ bey sen misin yoksa? Çünkü o cepheci aitabcı�n adı dl :\ıabalayınış .. Atabala hcı•ecanla çocu{,run anlından

- Evet'

ben alu

öptii:

ay hapiste kaldım ve

yazdığım

ıncknıplan baba n

�ö.l_\7


türdü. Çocuk birden Çilenay'a bakn ve gülümseyerek: - O zaman bu güzel abla da Çilenay abla olmalıl dedi. - Ta kendisi! Mübariz saf bir gülümsemeyle: - Babanun anlatnğı kadar güzelmişldedi ve sonra Atabala'ya bakıp: - Sen de anlatnğı kadar yakışıklıymışsın Atabala ağabeyi diye ekledi. - Sağol Mübarizl Bu sırada garson ça)·lan getirdi. Atabala heyecan içinde: - Babana selamımı söylersin. Onu en kısa zamanda görmek istediğimi de. - Görürsün ağaber! Babam görevli olduğu sokakları süpürdükten sonra vaktinin çoğunu Halk Cephesinde geçiriyor. - Öyle mi? Baban Azerbaycan Halle Cephesine üye mi? Çocuk gururla: - Eveti dedi. Sonra elini göğsüne vurup: - Ben de cepheciyim ağabey! diye övündü. Atabala çocuğwı başıru okşadı: - Aferin! Küçük Mübariz simitten küçük bir parça ısı.np çayından da bir yudwn aldıktan sonra lokmasıru yurup yüksek sesle. - Aıabala ağabey, dedi, sence Azerbaycan Halk Cephesi başkanı olan Ebulfez Elçibcy Cwnhurbaşkanı seçilecek mi? Mübariz küçüktü, çocukru ama maşallah yaşından, boyundan büyük laflar ediyordu. Sözlerini yan masalardaki insanlar da duymuş ve başlannı çevirerek bakmışlardı.Nitekim kedilerine yakın olan masadaki, elli, elli beş yaşlannda bir adam kaşlannı çatarak, Elçibeyin doğduğu köyü kastedip: - Keleki'nin yetimi mi Azerbaycan'a cumhurbaşkanı olacak? diyerek laf atn. Atabala beklenmedik bir öfkeyle, sistemin çanak yalayıcılanndan biri olduğu anlaşılan adama dönüp: - Peki, dedi, Moskova uşaklan mı olsun? Karabağ'ın Ermeni eşkipla­ n tarafından yakılıp yıkılmasıru sessiz sedasız seyreden, Moskova'nın her dediğine itirazsız boyun eğen kukla başkan Vezirov mu tekrar seçilsin? Ya da yine Moskova'ya uşaklıkta ondan geri kalmayan Hasanov mu? Veyahuı da onlar gibi kannlan geniş çanak yalayıcısı satılmışlar mı? Herkes biliyor ve sen de biliyorsun ki, bu satılmış, kukla yöneticiler yüzünden yıllardan beri Azerbaycanda hemen herkes yetim kalmışnr. Herkes yetimliği ıauruş­ nr. "KelekiYetimi!" diye alay ettiğin kişi, 20 ocak günü azatlık meydanında, bu ülkenin yiğit evladannın �ında, Moskova'nın azgın, insafsız, gaddar, alçak silahlı güçlerine karşı yiğitçe mücadele ederken sen ve senin gibiler neredeydiniz? Hangi lokantada tıkınıyor, hangi meyhanede kafa çekiyor, hangi Rus dostunuzla votka zıkkımlaruyordunuz? "Keleki'nin yetimi!" ha? 338


Kelekinin yerimi diye alay ettiğin Ebulfcz Muallim azatlık merdanında bu halkın onuru için mücadele ederken, dalkavukluğunu yaptığınız " ı\zcr­ baycarun büyük oğlu!" payesini taknğınız, sö?.de sanlmış liderler, Kızıl

Rus

kurşurılanyla azatlık meydanında delik-deşik edilen Azerbaycan oKıı llannın kanını

kadehlere doldurup Gorbaçova ve işgalci

generallerine sunmak­ lapk lider de "

taydılar! Yerimin halinden yetim anlar ve ı\zerbaycan'a en Keleki yerimi!" dediğin Ebulfez Muallimdir! Simitçi çocuk heyecanla - Yaşa ağabey! diye Küçük Mübarizin

Acabala'yı alkışlaı•p: bağırdı. bu heyecanı ve alkışı üzerine

şey oldu ve kahvedeki insanların neredeyse

beklenmedik

bir

tamamı npkı l\lübariz gibi

Atabala'yı alkışladılar ve:

- Yaşasın Ebulfez Mualliın! diye bağırdılar. Ebulfcz

beyin muhalifi, daha doğrusu

Moskof

kuklası

komünist yöne­

timin yandaşı olduğu anlaşılan adam da içtiği çaylann parasını ode��p başı

önünde süklüm, püklüm, adeta kaçar gibi kahveden çıkıp gini. Bu olay da

gösteriyordu ki, Rus- Ermeni saldın ve katli:ımlan karşısında halkın tek umudu Ebulfcz bey idi ve başında bulunduğu halk cephesi her geçen gün daha da güçleniyor, halkın ona olan inancı artıyordu. Atabala bedava dağıcoğı

siınidcrin parasını

ço�uğun itirazına raı:,rınen

cebine zorla sokup: - Bu gün cuma akşamı! dedi, hardi şimdi "Şehirler Hıyabanı"na gidip,

şehitlerimizi ziyaret edelim. Ayağa kalkıp, çayların parasını ödedi. \'asili tereddüt içinde: - Ben de gelebilir miyim? diye sordu. Atabala küçük çocuğa

baktı, onun müspet tavır göstermesi

üzerine:

- Neden olmasın? dedi. Hep birlikte dışarı çıktılar ve bir dolmuşa binerek doğtuca şehitliğe git· tiler.Şehitlik her Cuma akşamı olduf,ru gibi bu günde çok kalabalıktı. Kadın, erkek, her yaştan binlerce insan vardı. Şehit yakınlan, Halk Cephesi üyeleri, azatlık sevdaWan ... Hemen hemen herkesin elinde karanfiller vardı. Mezar­

lann Üzerleri adeta çiçek bahçesine dönmüştü.:\ıabab şclütliı:,<in girişinde: - Aslında dedi,

kapuun

üzerine şehitlerin <liri okluğunu belirten ayct-i

kerimeyi yazmak lazım! Çilenay da heyecanla: - Çok iyi olur, diye atıldı. Vasili merakla:

- O nasıldır? diye surdu. Tam bu sı.rııda şehitliğin kapısı önünde bir tak­

si durdu ve Gökçe dede kucak dolusu karanlillerk şoförün de araçtan indi. Bunu gören At:ıbala hemen ona

karanfilleri aldı.Gökçe

doı:,rı:u koştu w <lede rııksinin bagajını işaret ederek:

- Orada da var, ded i, onları da alalım. Şoför arabanın bagı•jını açarken Çilcnay

ile

Vasili

y:mlıınıyLı

kııcaı::,'lllllaki

w küçük l'vlüb:ıril .l.\LJ


de oraya geldiler. .-\ıııbala hemen Vasili ile Mübarizi Gökçe dedeye tanıta. Gökçe dede küçük çocuğun başını şefkatle okşad� - Demek aıt-ıbeyin şehit! Onunla gurur duymalısın. - Elbeıı:e duyuyorum, decti küçük çocuk.Atabala, Gökçe dayısına dönerek: - Da)ı, dedi, şehidikJe ilgili ayet nasıldı? - Neden sordun? - Şehitliğin giriş kapısı üzerine yazılmalı ctiye konuştuk da. Gökçe dedinin yüzü aydınlandı. Sevinerek: - Bu çok iyi olur, decti ve hemen ayeti okuyup, ardından mealini söy­ lecti:" Sakın r\llah yolunda öldüriilenleri ölmüşler sanma� ! Aksine onlar hep hayaıı:adırlar, Rablerinin katında nzıklandınlırlar! " ( ;\J-i İmran, 1 69). Sonra Bakara suresinin 1 54.üncü ayetini okuyup mealini söylecti: Alla h yolunda öldüriilenlere ölüler demeyin, hayır diridirler, fakat siz bilmezsi"

niz.u

Vasili merakla: - Siz, nasıl derler, hafız nusıruz? Gökçe dede gülümsedi: - Savılır. - O ·zaman size, aklıma takılan bazı konulan sorabilir miyim?" - Elbeıı:c sorabilirsiniz. Ama önce şehitlerimizi ziyaret edelim. - Peki efendim. Gökçe dede yeğeni Atabalaya dönüp: - Bizimkiler yok mu? diye sordu. - Biz de yeni geldik dayı. - İyi. O zaman şehitlerimizin kabirlerine gidelim. Küçük Mübariz hemen: - Önce ağabeyimin kabrinden başlayalım nu? diye sordu. - Tamam, dedi Gökçe dede, o zaman düş önümüze ve bize ağabeyinin kabrine görür. Çocuk heyecanla: - Peki, deyip öne geçti ve hızlı adımlarla yürüyerek onlan ağabeyinin kabrinin bulunduğu yere görürürken, kabri başında diz çöküp ağlamakta olan bir kadın ve erkeği görünce: - Bakın, annem ile babam da oradalar! dedi. ve: Anne! Babai " dire bağırarak onlann yanına koştu. Yürekleri yanık şehit anası ile babası oğul­ larının sesini duyunca başlarını kaldınp bakalar ve onun birkaç kişi ile bir­ likte gelmekte olduğunu görünce ayağa kallap : - Hoş geldiniz! dediler.Sonra adam birden karşıııında Atabala'nın dur­ makta olduğunu görünce: - ı\tabalal deyip ona doğru koştu ve kollannı açarak kucaklayıp: - Şehit yeğenini ziyarete mi geldin? diyerek ağlamaya başladı.Duy�ıılann kabanp, yüreklerin dayanmayıp, gözyaşının göz pınarlanndan dışarı "

340


fışkırdığı biz andı bu. Hemen hepsinin gözlerinden yaş daın la la n süzülü­ yordu. Şehit babası Şaban Mürsclof yüreğindeki acı)'! az da olsa hafiflcıcn kısa hıçkınktan >onra gfülerinin yaşını silmeye çalışarak: - Seni gördüğüme çok sevindim! dedi. - Ben de öyle, di)'C karş ılık verdi :\cabala ve Mübari z ile nasıl tan ısa� . lanru kısaca anlan.Eski gardiyan Çilcnay'ı zate n ıneknıplannı götürüp ver­ diği zaman canınuşa. Atabala Vasili ile Gökçe da)%tnl da orıa ı a nışard ı w küçük şehidin kabri üzerine karanfiller döküp, sonra hep birlikte kabirleri yanyana kazılnuş olan şehir Şaınil'in, Şehit Ara>.'ın, şehiı Tcbnz'in, şehit Banu ile küçük kardeş i Hüscyin'in ve şehit Azer herin ziyaretine gı ttilc r. Milletvekili Azat bey ile eşi, gazeteci Paşa bey ve eşi, şair Halil Rıza ve eşi Atabala'nın annesi Gülebetin hanım ile Çilenay'ın an ne s i ve babas ı da oradaydılar. Gökçe dede Yasin okud uktan sonra şehiderin ruh u na fatiha hediye edip, kabizlcri üzerine kara n filler saçarak şchiclikıcn ç ı k olar. Hanım­ lar ayn gitti. Milletvekili Azat bey erkekleri. Bakü n ün eski şehir semtindeki biz kahvehanede çay içmeye davet etti. Şair Halil Rıza i�i olduğunu söyleyip izin istedi.Diğerleri çarcvinc giclip bir ınasaya oturdular. Azat bey garsona seslenip, çaylan söylerken Gökçe dede de Vasili'ye dondü -

'

ve:

- Senin bana soracakların vardı de(,>il mi? diye h a orlat o gülliınseyerek.

- Evet efendim.

- Sor o zaman!

- Efendim, H7.. İ sa ha kkın da Kur'anda bilgi var dcj!;i.l mi?

- Hem de çok!

- O zaman bana onlardan anlaor mısınız? Bilirorsunuz Hıristiyan kay,

naklandaki bilgiler tahrif edilmiş ve beni tatmin eanivor. _ \k lıı na hep �om­

lar takılıyor.Kur'an Hz. İ sa )'! '

nasıl anlaoyor? Müslliınanlann

Hz.İsa'ya bakışı ile biz H ırisri\·anlan

baloşı arasındaki fark nedir?" Gökçe dede dayı gülümseyerek: - Kur'an'daki Hz. Isa ile ilgili ayetleri :ınl:ırap;ıınızda bu farkı kendi niz de göreceksiniz! deyip, Hz İsa (a.s) ile ilgili ayetleri önce :\rapça ola ra k. okudu sonra mealin i anlata:" \•c: " Aiz .\llah'ın pl·ygaınberi l\l c ryeın o�lu !sa l\le­ sihi öldürdük." demeleri yüzünden. Oysa onu ne i11dürdüler, ne de astılar. Fakat kendilerine bir benzetme ya pıldı.ond a anlaşın:ızlıj':a <lüşenler bunJ;uı

dolayı şüphe içindedirler, o hu�usta tahmin pcşimk gitmekten l.ıaşk;1 hiçbir bilgileri yoktur. Kesin olar.ık onu öldürmediler."( Nisa, 1 57."

" Doğrusu ı\lbh, O'mı kendine doh'TU yü kse lt ti . .\ilah ı,>i.içliidiır. hik·

met sahibidir." ( N İsa, 1 58)

" Meryem oğlu Mesih Allah'nr." diyenler kcsinlikk kiılir nklular. o�·s;ı

Mesih şöyle demişti:'" Ey İsnıil nji;ulları. hepi ni z b,·ııiın JL· sızın ,ı.-

Ralılı11111

olan ı\llah'a kullu k edin! Kim Allah'a ortak koşarsa . . \lbh 011;1 Cl"l\\\l"tını Hl


yasak ccmişıir, varacağı yer ateştir ve zulmedenlerin yardırncılan yoktur." ( Maide, 72) " Allah, üçi...ı üçüncüsüdür." di)•enler elbette kafir oldu. Oysa, bir tek ilahtan başka ilah roktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse, içlerin­ den kafir olarak kalanlara kesinlikle pek acı veren bir azap dokunacakcır." (Maide, 73 " Bunlar hilıi Allah'a tevbe edip, O'ndan bağışlanmalaruu dilemeye­ cekler mi? Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir."( Maide, 74) " Meryem oğlu Mesih yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce de bir çok peygamberler gelip geçti . •o\nnesi de gayet doğru bir kadındır. İkisi de yemek yerlerdi. Bak biz onlara ayerimizi nasıl açık anlanyoruzl Sonra da nasıl çevrildiklerine bir bak!" ( Maide, 75) " Allah o gün şörle buyuracak: " Er Meryem oğlu İsa sana ve ana­ na olan nimetimi düşün: ben, seni Cebrail ile destekledim. İnsanlarla hem beşikte hem de yetişkin iken konuşuyordun; sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevraı'ı ve İncil'i öğrcrıirn. Hani benim iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıyordun, içine üAüyordun da Benim iznimle bir kuş oluveri­ yordu; anadan doğma körü ve abraşlıyı benim iznimle iyi ediyordun ve hani İsrail oğullanna açık delillerle geldiğinde, onlardan inkar edenler: " Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." demişlerdi de, seni onlardan kurtarnuşnm." (Maide, 1 10) "Ve hani Havarilere:" Bana ve rcsulüme iman edin!" diye emrccmiştirn, onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz Müslüman olduğumuza şahit ol!" demişlerdi." ( Maide, 1 1 !) " Ve Allah şöı•le buyurduğu zaman:" Ey Meryem oğlu İsa, sen misin o insanlara " Beni ve anamı Allah yanında iki tann edinin." diyen? " " haşa, dedi, sen her rürlü eksikliklerden münezzehsin ya Rabi Benim için gerçek olmayan bir sözü söylemem bana yakışmaz. Eğer söylemiş olsaydun elbea:e Sen bilirdin" Sen benin1 içimde olanı bilirsin, ben ise senin zarında olaru bilmemi Şüphesiz, Sen gizWikleri çok iyi bilensin." ( Maide, 1 16) " Sen bana ne emrettinse, ben onlara sadece onu söyledim. Hep " Rab­ birn ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edinl" dedim. Aralannda bulunduğum müddetçe üzerlerinde kontrolcü idim. Ne zaman ki beni içlerinden aldın, onlan gözetleyen yalnız sen kaldın. Zaten sen her şeye şahitsin." ( Maide, 1 17) gökçe dede bu ayetleri ağır ağır okuyup, tane tane açıklayınca, Vasili he)·ecanla ve yüksek sesle: . İşte bu!diye bağırdı, Hz.İsa'yı ve annesini Allah yanında, haşa tanrı edinmek bana hep ters geliyordu.Içirnde bir hU7.Uisuzluk hissediyordum. Evet, Allah birdir, Hz. Isa da diğer peygamberler gibi bir peygamberdir. Lütfen efendim, anlatmaya devam eder misiniz? Sizi dinledikçe aklımdak i sorular çözülüyor, ruhum huzura kavuşuyor. 342


Yan masalardan da bu sohbcıe kulak kaba rup dinlcrenlcr vardı Gökçe dede çayından bir yudum alıp: - Elbecce, dedi, başka ayetler de var.Mesela şu: " Ve şöyle de: " Hamd o Allah 'a ki, hiçbir çocuk edin medi; O'na mülkıe bir o r ıa k da ol madı; O'na aczi yüzünden bir rard ım cı da olmadı. O'nu tekbir ile büyükle de bürükle!" ( Meryem, 30) Vasili heyecanla araya girip: - Tekbir nedir? diye so rdu \ tabala kedini tutamaııp: - Allahuekber! diye bağırdı. Vas ili <le çocuks u bir heı·ecanla: - Allahuekber! diye tekrar etti. .

. •

·

Gökçe deder dayı gülümseyip:

- İşte "Tekbir" budur ve "Allah büyüktür! " demektir" dire açıklayıp ayetin devamım anlatmaya başladı: "O: " Haberiniz olsun ben Allah'ın ku­ luyum. O bana bir kitap verdi ve beni bir peygamber yapa." "Beni her nerede olursam mübarek kıldı ve haya tta kaldığım müddet· çe bana namazı ve zekan tavsiye buyurdu." ( Meryem, 3 l) " Beni anneme saygılı kıldı, beni eşkıya bir zorba rapmadı." ( t\krycm, 32) " Selam bana; hem <loğduı::,'1.lm gün, hem öleceğim gün, hem de din olarak kaldınlacağım gün ." ( Meryem, 33) " İşte hakkında raraşıp durduklan Meryem oğlu İ şa. hak sözü olarak budur!" ( Meryem 34) ''.Allah'ın oğul editunesi asla olur şey dcğildır; o bu gibi şerlerden uzak­ ar. O, bir işin olınasını dileyince ona sadece " ol" der, oluverir." ( Meryem, 3 5) " Aynca O d sa) dedi ki; " Haberiniz olsun. Allah benim de Rabbinı sizin de R.abbiniz<lir ; onun için hep ona ibadet ediniz! İşte yegane doğru yol budur!" ( Mer yem 36) " Sonra gr uplar kendi aralarında göc üş ayrılığına düş tüler. .\rnk büyük bir günün görülecek dehşetin vay k:ifirlc rin h aline ! " ( M e rye m, 3 7) " Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler, n eler görecckler1 Fakm o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. " (Merreın. 38) " Onlar gaAet içinde iken, onlar iman etmczlcrken. o hasret gününün, o işlerin bitirildiği saatin dehşetini kendilerine haber v er." ( Meryem.39) Vasili heyecanla: - Ben·arnk inıan ediyorum! diye bagırJı ve: ,

- Müslüman olmam için ne yapmam la7.ım? diye sordu. Aıabala ondan

daha heyec an lı bir halele:

ve eşhedü cnne l\-luhammeJen abdühu ve kelime-i şehadeti getinli, " Ben şeha<leı cdl· riın ki. Allah vardır ve binlir, l'vluhammcd onu n kulu ve clçisi,Jir." " Eşhedü cnla ilahe ilLı llah

resulühu!" del" diyerek Vasili hevccanla

:

. Ağır �gır söy le !

<lc<li.

,

\ıab:ıla

kdiınci şehaJl'.ti yrni<ll·n ıanc tane '·"


söı•lcmcye başladı, yüzü ay aydınlığı gibi olan Vasili dc tekrar ecri. Eı:r.ıf­ tan, "Maşallah! Maşallah!" sesleri arasında alkışlar yükseldi. Gökçe dede gülümseyerek: - Tebrik ederim Vasilildedi, şimdi sana yeni bir ad koymak gerek! Vasili heyecanla: - Ali olsun! dedi. ,\ıabala ar:ıı·a girdi: - Çok güzel.İmam Ali'nin adı! Etraftan alkışlar ve sesler yükseldi: - .-\ramıza hoş eldin Alil ,\cabala ayağa kalkıp arkadaşını kucakladı. Daha önce, "Ben bir Rus la aynı masada oturmam!" diyen küçük Mübariz de: - Arak bundan sonra benim ağabcyimsinl deyiverdi. Eski Vasili, yeni Ali gülümseyerek: - Sağ ol küçük kardeşim Mübariz! diye karşılık verdi. l'vlillervekili Azat bey de araya girip: - Oğullarımızı şehit verdik ama, bir oğul kazandık! diyerek duygusunu Jile getirdi. Vasili : - Arak bu andan itibaren hayawru bir Müslüman gibi sürdürmeliyim değil mi Gökçe dede? - Evet Ali. Müslüman olduğun andan itibaren anadan yeni doğmuş gibi günahlanndan aruıdın. Ama bu andan itibaren işleyeceğin günahlar amel defterine yazılacaknr. Bu yüzden İslam dininin icaplanru yerine getirmen

lazımdır.

- Ama ben bunlan bilmirorum ki. - Ben öğretirim. Kiıaplan okursun. Önce namazı öğrenmelisin. - Namazı ben öğretirim, dedi Aıabala. Ali gülümsedi: - Ben de senden bunu isteyecektim. Sürprizlerle dolu bir gün oldu cuma akşamı.l'vlillervekili Azat bey gamı­ na seslenip çaylaruı tazelenmesini istedi. Gazeteci Paşa bey: - Biraz da siyasetle ilgilenelim, deyip, hükümeıin cumhurbaşkanlığı se­ çimi için karar alıp almayacağını sordu ona. - Alacak! Halk Cephesinin meclise otu?. millervekili sokmasından kork­ tular. Cumhurbaşkanlığını ellerinden kaçırmamak için baskın bir seçime gidecekler.Her geçen saatin Ebulfcz Muallimin lehine işlediğini biliyorlar. - Ebulfc7. beyin aday olacağı belli mi peki? - Değil. Ama Azerbaycan'a en uygun cumhurbaşkanı adayı odur.O halkı toparlayıcı bir şahsiyettir. Şahsi çıkar peşinde koşmayan, bütün varlığını halkına ve üllıesine adayan bir kişidir. - Peki, seçim hakkında ne düşünüyor? - Ebulfez bey bu şartlarda seçime taraftar değil. - Haklı değil mi peki? 144


- Haklı elbette, Ermeniler, Rusya , Avrupa devletleri ve ABD'nin örcülü bile değil, açık ılesteğiylc Müs lüman kanı içerken, Karabağılan kaçmak zo­ runda kalan bir milyondan fazla insan çadırlarda, tren vagonlarında sefalet içinıle ya şarken , Moskova'nın emrindeki kukla yöne ıimin seçime hile kan şnracağı belli yken seçim hiç de ıloğru olmayacak. Azat bey haklıydı.Nitekim Ebulfez bey de parlamen­ toda yapnğı konuşmad a bu seçime karşı olduğunu jfaıJc ederek, şu önemli hususlara dikkat çekip şöyle ıleınişti: " Hürmetli hanımlar ve beyler! Bana söz vercliğiniz için çok sağ olun. Belli bir neticeye varmak için öz fikirlerimi size bildirmek istiyorum. İs­ temezilim ki, şikayetle başlayayım. Ancak vaziyet örlc gerektiriyor. Bizim bedbahtlığırnn oılur ki, Moskova, Azcrbaycan'da demokratik ccmiretin kurulmasına imkan vermjyor. Kenilinizi boşuna yormayın. Demokratik cemiyet oluşmadıkça işler düzclmcrecek. Cu mh urbaşkanı seçmek için acele eilirorsunuz. Seç in! r\ncak üç ay son­

ra seçeceğiniz başkanı , bir yıl geçmeden )'lkacaksınız! Börle de olacaktır. Başka türlü mümkün değil. Cumhurbaş kanı o ülkcıl e seçilir ki, orada onu korumak mümkün olsun. Herhangi bir sirasi kuvveı onu pkınasın. Öyle şartlar, öyle kuruluşlar yaraonalırız ki, başkanı koruyabilsin. Aynı zaman

da başkan da şunanp, kendini kaybedip

dikıarörlüğc

yönelince ona

e ngel

olsun. Bu ha kimiye tin clifbasıdır. Bunun için cnsıirüler, esaslar olmalıdır.

Hak.irnjyeıi üçe bö lerler; biri kanun kabul eder, biri icra eıler, isteiliği zaman bağımsız şekilde icraya itirazını bild irir, yemden bakılmasını tale p eder. Biri de müstakil mahkeme organlarıdır ki, diğe r ikisinin faaliı•etine nezaret eder, başkan da ona tabidir. İ şçi de, köyl ü de, ceıniycrıe herhangi bir kimse de k.irnj isterse, bizzat başkanı d a mahkemeye verir, öz hakkını tale p eder. Yok­ sa h iç kimse hiç kim sede n , en öncmLisi de hiç kimse kanunılan korkmaz, herkes istcwğini ı•apar, bahseililcn kurumlar, esaslar yaraıılınazsa , kiıni seçerseniz seçjn,

en ruharu ad amı seçin, o ruhaninin etrafında }1ğılacak d iyece kler, onu yolılan çıkaracaklar. Bunu önle yen ruçbir kuruluş, kurum, esas yoknır Bu seçim yapıklığı zaman Yüksek MecLis binasının önüne, toplanmama ları istenmesine rağıncn insanlar ıop­ landılar, heın de silahlı olarak.Şiındi düşünün. baş kanlık seçim i sa lon lard a değil, mcyılanlarda yapılacak , mitingler düzenlenecek. Kim reıninaı vere­ bilir ki, meydanlarda birbirine kurşun sıkan olmayacak? Agdamda, başka

adamlar, "Yaşa! Yaşa!"

yerlerde ele geçirilen bombalar Bakü'nün sokak ortalarında saahyor. Ö n­

ceden güçlü ve

hakimiyet sağl a nm al ı, ayn grupla rı n elinılen silahlan alın malı

ondan sonra scçiın ı•apılınahılır.Burada milletin kaderi söz komısıı ılur.

Geçiş merhalesi için baş ka nm yeıkilcri (iç aylık mı. beş aylık ını, mill i şura, aLi mccLisin başkanı arasında biilünınclidir. (;eçiş sürecinden sonra nasıl isterseniz, öı•lc yaparsını;.:. Ben kenilimi övmek düşüncesimlc Llq:(ilim . . \ma bir var ki, lazım olanı vaktinde söyleyes in , bir de var, üç - lx·ş ay sonra. Burada onırıı nlann çoğu. bu üç renkli ha)•rak rüzünden. bizim arkadaşlan-

H>


mızın ne kadarını yere yıkıp, ayağını dayamış boynuna, sırana! Bunu sizin emrinizle yapmışlardı! Melunet Eınin Resulzade'den bahsetmeye müsaade etmiyorlardı. Onun adını anmaya bıraknuyorlardı.Niçin biz şimdi de öz hakkımızı dövüle dövüle alalım? Niçin demokrasiye başımız yarıla yanla, kaburgalanmız kınla kınla kavuşalım? Ama bunun yolu var! Azerbaycan'a darbe iki taraftan geliyor; bir taraftan Moskova baskı ya­ pıyor ki, hüküınerimiz kurulmasın. Hükiimec kurulmasın ki, karşı karşıya gelelim, oyuna düşelim. Diğer taraftan burada biraz anlaşma olur olmaz Karabağ'da veya hudutlanrruzda olaylar çıkarıyorlar ki dikkatlerimiz o tara­ fa yönelsin, ortalık bir birine karışsın. Şimdi her kimse, başkan tayin olunsa da alkışlayacaksınız, birkaç ay sonra o yıkıldığı zaman da alkışlayacaksınız! Bundan önceki başkan iki ay bundan evvel konuşma yaptığı zaman burada onıranlar onun söyledikleri­ ni başlan ile tasdik ediyorlardı. Yıkıldığı zaman da başlanyla tasdiklcdiler. Böyle devlet kurumu olmaz! Azerbaycan'ın o kadar var-devleri, serveti var ki, Rusya'ya gidenin önü­ nü alsanız, size de yeter, evlatlanruza da, torunlanruza da. Bilmiyorum, siz neden korkuyorsunuz? Moskova keşfiyaanın (İscihbaraanın) eli buradan 3-4 aya çekilecek! Rusya istihbaratını toplayıp kendi içindeki çarpışmalara yöneltmeye mecbur olacak. Millerimizi bu faciaya salan imperya yeniden Azerbaycan'a hakim olmak istiyor. Azerbaycan'dan Moskova'nın elini çek­ mek için Milli Savunma bakanlığında ıslahatlar yapılmadır.Milli güvenlik bakanlığı yeniden teşkil olunmalıdır. Bunlar yapıldıktan sonra, kendi ke­ dimizi ne kadar koruyabileceğimiz anlaşıldıktan sonra seçimden ve başka işlerden bahsedebiliriz!" Ebulfez beyin bu konuşması milletvekilleri tarafından uzun uzun al­

kışlanmışu.

Evet, O haklı olarak ülkenin içinde bulunduğu bu kanşık zamanda se­ çime taraftar değildi. Ama varlığıru Moskova'ya borçlu olan saulmışlar ile, iki yüz seneden beri bu ülkeyi parça parça yutan, kendisi yetmemiş gibi Ermeni'ye de yediren alçak Moskof avuu elinden kaçırmamak için baskın seçimle yönetimi yine ele geçirmek için sahip olduklan bütün imkanlan kullanmaktan çekiruneyeceklerdi. Gökçe dede: Aruk kalkalım mı? diye araya girdi, bu akşam benim önemli bir işim var! Hazırlık yapmalıyım. Azat bey merakla: - Hayırdır inşallah? diye sordu. - Hayırdır, hayırdır.Hayırlı bir işi Sonra eski sekreter yardıması Allahverdi beye bakıp, gülümsedi: - Eğer müsaitseniz bu akşam size gelmeyi düşünüyorduk, dedi. Onun bu sözü üzerine bütün bakışlar Allahverdi beye çevrildi. O da: - Şey, elbette, buyurun! diye karşılık verdi şaşırmış bir halde. -

l46


Gardiyan Şaban Mürselof araya

girip:

- Bize müsaade, dedi, benim işe dönmem lazım. Mübariz de simitlerini satmaya! Şaban Mürselof ile oğlu kalkınca Vasili de ayaklarup: - Ben de izin isrescm, dedi, gidip Nadya'ya müjdeyi vermeliyim! - Nadya da kim, Ali oğlum? Diye sordu Gökçe dede. - Nişanlım. Yakında da evleneceğiz! - Öyle mi? Hayırlı olsun. Düğününüze bizi de davec ederseniz arak. - Ermez olur muyum, clbcne.

- Yalnız bir mesele varl

Vasili şaşırdı: - Ne meselesi Gökçe dede?

- Arok sen Müslüman olduğuna göre, evleneceğin kız da Müslüman olmak zorunda! - Ya! Ö yle mi?

- Evce. Bu hususta dinin emri var. Bir çok ayet bu hususa işaret ermektedir. Mesela, Bakara sure si, 221.inci ayet şöyle dc mekcedir. " Allah'a orcak

koşan kadınlarla, iman cuncclikçc evlenmeyi n! t\llah'a ortak koşan bir ka­ dın sizin hoşunuza giıse bile, iman ermiş bir can)'C her halde ondan daha

hayırlıdır. İnanan kadınlan, Allah'a ortak koşan e rkeklerle, in1an ermedikçe evlendirmeyin. Alla h 'a ortak koşan erkek size hoş görünse bile bir köle, ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi atqe da,·eı ede rler; Allah ise kendi imirk

cennecc ve mağfirete davcı ediyor; insanlara ha arda rucınalan için arcderini iyice açıklıyor."

Vasili şaşınp kalmışcı: - Ben de bunu Nadya'ya anlacırun. Şimdi ilk işim onu bulup, Müslüman olduğumu söylemek olacak.İnşallah o da Müslüman olur. Eğer olmazsa .. Sustu, kısa bir an düşündü, Gökçe dcderc baka:

- Evlenmemi dedi. Gökçe dede gülümsedi: - İnşallah o da hidayete erer, Müslüman olur!

- İnşalla h! Vasili, Aıabala'ya dönerek: - Sen kalkmıyor musun? diye sordu. Gökçe dede ona başıyla işarcı edince: - Tamam, ben de geliyorum, dedi, okula uğramam lazun. Vasili

ile

t\rabala da aynlınca Gökçe dede,

- B ah settiğim hayırlı iş onunla ilgili, dedi.

:\zar beye dönerek:

Millervckili ı\zaı bey gülümsedi:

- Ben ıahmin ermiştim. Demek gençleri <'vlendirnwyi diişünü�·orsu­

nuz?

- A llah nas ip ederse. Biliyorsunuz 1 990 yılı hepimiz için, hürün :\zer ·

baycan için acılı ı;eçıi. 1 99 1 yılı ve içinde bulun<lllı(lııuuz 1 99'.! scncsinın

.H 7


bu ilk aylan da öyle. Karabağ ateşin içinde. Her gün yeni bir yara alıyoru?., yüreğimiz yeniden dağlaruyor. Ama hayat da devam ediyor. Acılar da insan için, sevinçler de. Şehitlerimizin kı.rkı çıka. Gerçi yeni şehitler veriyor hal­ kımız ama, bu da bir görev. Hem, gençlerimiz evlenmeli ki, kaybectiğimiz evlatlanmızın yerini yeni doğan evlatlanmız doldursun. Bu yüzden a?.izle­ rim, sözün özü şu ki, eğer Allahverdi bey kardeşimiz misafir kabul ederse, bu akşam bu hayırlı iş için kapılanru çalacağız. Atabala oğlumuz ile Çilenay kızımızın birbirlerini sevdiklerini biliyoruz. Bu işi daha fazla uzatmak uy­ gun düşmez. Öyle değil mi Allahverdi bey? Allahverdi bey şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi, sonunda: - Kapımız açık, diye söylendi, ama bunu bir de haruma ve laz1rn17.a sormak lazım. Gökçe dededen önce Azat bey aaldı: - Sen evce dedikten sorua, onlar cırnaml Allahverdi beyin Azac beyle yıldızı pek banşnuyordu. Hemen tepki gösterip: - Daha evet demedim! diye çıkışa. Gökçe dede araya girdi: - Akşama görüşürüz inşallah! dedi, "Haydi bizler de kalkalım arak. Azat bey garsonu çağınp, ısmarladığı çayların parasıru ödedi. Gökçe dayı Onu ve gazeteci Paşa Karabağlıyı da akşama, kız istemeye davet ecri.


*

u J66)ı Ul/lt/11/<1 i\.'a1)'<1? - Anası yok!

anladık, bu

Kızı

yok! di ye söylendi general Aleksi. anası Moskova'da

kız nerede kaldı?

- Tam bu sırada kapının zili çaldı. Bir elinde içki kadehi, saUana saUana

gidip kapıyı aça. Kalpağı, paltosu

karla

kaplan mış kızı

N ad ya 'ıı karşısında

görünce:

- Nerede kaldın? diye sordu , azarlayan bir ses ronuı•la. Nadya anlıp babasını öptü:

- Kusura bakma generalim! dedi, gülümseyerek, Çok hayırlı bir işe işri­

rakimdcn dolayı biraz gccikıirnl - Biraz mı?

Gece yansı oldu Nadya? Biliyorsun, Halk Cephesinin serse­

rileri orıalıkıa cirit anı•orlar! Nadya kalpağıru başından çıkarıp, kanru

- Benim bildiğim, sizin

de

silkelerken:

bildiğiniz, ortalıkta gezen

serseriler onlaı

değil, şımarnp, adeta her kapıd a n içeri sokruğurnuz Ermcnilcı değil mi baba?"

dedi bir solukta, " şu a nda Karabağ'da yakıp, \01knklan gibi! neıcdeydin, onu sö)'lc!

- Bizimkileri suçlamayı bırak da.

Nadya kalpağından sonra mantosunu da ç ıkarıp, karını tcmizleı�p. askı­

ya asn ktan sonra babasına döndü:

- Demek Karabağ'da Müslümanları öldürüp, evlerini barklarını yai-,'111;1-

layıp, yakan taşnak, hınçak cşkiyalan bizinıkilcr iiylc mi baba? - Bırak şimdi bunu da,

nemle kaldığını söyle�


- Dedim ya babacığun, hayırlı bir iş için geç kaldım. İki arkadaştm12ın nişarundaydık. - Nişanlın Vasili de mi oradaydı? - Evet! - Nişanlanan arkadaşlanruz kimdi peki? - Sen canınıazsın. Çünkü Rus değiller. İki Azeri! General şaşırdı: - İki :\zeri! - Evet. - Peki, onlan nereden caruyorsunuz? - Üniversiteden! Çocuğu canınıazsınız amıı, !azın babasuu tanıyor olmalısın baba! öyle mi, kimmiş peki? - Komünist Partisi eski sekreter yardımcısı Allahverdi Guluyev! - Ha, demek kız komünisti Ya nişanlandığı. genç? O da komünist mi bari? . Nadya güldü. General Aleksi kaşlannı çatıp sordu: - Niye gülüyorsun? - Maalesef çocuk komünist değil generali Halk Cepheci! General yüzünü buruşturdu: - Yani milliyetçi! - öyle. General kızdı: - Bir komünist, kızuu bir milliyetçiye nasıl verir? - Gönül ferman dinlemiyor babaağı.ml Aynca laz da milliyetçi! Generalin keyfi hepten kaçtı. Öfkelendi: - Bir komünistin, hem de Komünist Partisi Sekreter Yardımcısuun kızı nasıl milliyetçi olur ve bir milliyetçi serseriyle cvlenir?Ve sen miİliyetçilcrlc nasıl arkadaş olursun? General canı sıkılmış bir halde kadehini uzatıp : - Şuna içki koy! dedi Nadya masa üzerindeki içki şişesini almak için yürürken general ho­ murdandı: - Bunlann milliyetçisi de bir komünisti del Yoksa bir komünist kızını milliyetçiye niçin versin? Nadya kadehe içki doldurup, babasına uzattı: - Bunun sebebini hiç düşündünüz mü generali diye sordu. - Bana iki de bir, general deyip durma. Ben st'llin babanım! - Tamam babal Ne oldu da, Moskova'ya sadık bir köle gibi hizmet eden komünisderiniz sizi eleştirir oldular? - Bilmiyorum, ne oldu? - Rusya, Azerbaycan'a haksızlık yapnuyor mu baba? Başlanndaki yöneticiler sizin sadık köleniz olmuına ratmen sürekli olarak Ermenileri koru350


�p, koll amanız rahatsız ediyor! 20 ocak katliamı da işin tuzu, biberi oldu' Ustelik Ermenil er hili Karabağ' da baskınlar yapıyor, insanları öldür üyor. Moskova'run bu saldırılar karşısında sessiz kalması, hana d e stek vermesi tepkiı•e sebep oluyor. Haklılar da! Azerbaycan Rusya'}ı besliyor, karşılı­ ğında da ihanete uğruyor! Gerçekten ben bunu an layamıyorum baba! Biz nede n her şeyini bize veren Aze rbaycan'ı değil de, sürekli sırı:ımıza yük olan Ermenileri destekliyoruz? Onların buğdaıı yok, pamuğu yok, madeni yok, petrolü yok! Açlanndan ölüyorlar! General Aleksi koltuğa iyice yaslandı , bacağını bacağının üzerine ara, votkasından keyiAe bir ı•udum içti, kızının yüzüne gülümseyerek b akn: - Çünkü onlar bizden! dedi. - Nasıl yani? - Nasılı var mı kızım? Erme nile r de bizinı gibi Hıristiyan! Nadya dikkatle babasının )'Üzüne bakn: - Demek anlan Hıristiyan olduklan için destekliyorsunuz? - Başka ne sanıyorsun? Hem Hıristiyanlar hem de bu bölgede bizim tek müttefikimiz! Kafkaslardaki varlığımızı onlar saye sinde rahatça sürdürüyo­ ruz! Bu yüzd en onlan korumak da bizim görevimiz! - Daha doğrusu anlan korumak bahanesiyle b•.ıradasınız! - Öyle! Yoksa an lan boşuna mı Dünyanın dörı bir yanından toplayıp, buralara yerleştirdik? Ermenistan'ı biz kurduk!

- Şimdi de genişletiyorsunuz! Karabağ'daki Ermeni salclınl a nrun alnn­ da ya tan da bu değil mi baba? Hem böy lece azatlık isteyen Azerbaycan'ı da

cezalandırmış olacaksınız!

sinsi bir gülümsemeyle içkisinden bir yudum aldık tan sonra . - İyi tahmin! dedi, şun u da u nunna Nadya, Müslümanlar, hele Türk Müslümanlar Ru sı•a 'nın düşmanıdır.Böyle olunca da düşmanımıza karşı Ermeni kardeşlerimizi desteklemek zorundayız! Onlar bizim tabü münc­ fikimizdir! - Buna, ınaşanız, celladınız ya da tctikçiniz demek daha doğru olacak! Hani, Aze rbarcan için de dosnunuz, müttefikimiz diyordunuz? - Siyaset icabı öyle diyoruz. Bizim gerçek münefikiıniz Ermenilerdir. Biz Ruslar, Çarlık d ö ne minde de, şimdi de Ermenile r sayesinde buradarız! Onlar da bizim saye mizde buradalar! Karşılıklı dara nışm;ı yani! - Bu iki)'Üzlülükıür baba . İ nsanlığ:ı da, insafa da sığmaz. Ekmeğini ye­ diğimiz ülkeye ihanettir bu! - Rusya ' nı n menfaati siiz konusu olunca her şey mübahnr! - Bunun için mi azatlık meydanında o korkunç katliamı yapanız? Küçücük çocuklan bile tanklann palcıleri alanda ezdiniz? Y;ıralı taşı\·an amlm­ lanslan kurşun yaj'.;'tTluru na tuttunuz? - Evet, biraz aşınra kaçıldı. Ama biz halkı değil. Halk Cephesini ceza­ landırdık. - Halk Ce p hesinin üyeleri de halkın n)tlıl, kızlan baba! General


- Her neyse Nadya. Azerbaycan'a bir ders verilmeliydi, verdik! - Çocuklan da öldürerek mi? - O çocuklar büyüyüp, birkaç sene sonra Halk Cephesinin militanı olacaklardı! - Çok zalimsiniz baba. Demek ki, Azerbaycan ne yaparsa yapsın, Rusya, Ermenileri destekleyecek! - Her halde kızım. U nuanaman gereken bir şey var, Müslüman'dan bize dosc olmaz. Hele Türk'ccn hiç olmaz. - Peki, bunu Moskova'ya sadaka de hizmet eden Azeri yöneticilere de söyleyebilir misiniz? General ayağa kalktı, içki şişesinin bulunduğu masaya yürüdü, içki şişe­ sini eline aldı, kadehine cekrar içki doldurdu, kızına doğru döndü, kadehini kaldırdı: - Yaşasın Hıristiı•anlar, kahrolsun Müslümanlar! dedi, sinsi sinsi sınca­ rak. Nadya buz kesilerek ayağa kalka, şaşlanlıkcan iri iri açılmış gözleriyle babasının yüzüne baka, yutkundu, ağzına gelen sözü söyleyip söyleme­ mekte cereddüc ecti, sonunda: - Ben de Müslüman'ım baba! deyiverdi. General Aleksi kadehi elinden düşürdü, beyinden kurşunla vurulmuş gibi sarsıldı, Ô fkeyle bağırdı: - Ne? diye bağırdı, sen de mi Müslüman oldun? Bunun şakası bile korkunç, Nadya! - Şaka değil baba. Hem Müslüman olmak niye korkunç olsun ki? Hz. İsa ela kendisinden sonra "Ahmed" adında bir peygamberin geleceğini ha­ ber vermemiş miydi? O peygamber Hz. Muhammed'dir. - Gevezeliği bırak da, şaka olduğunu söyle! - Çok şükür ki, şaka değil.Ben Müslüman oldum babal General Aleksi son yumruğu almış gibi sersemledi. Ağzından lcr saça saça:

rükürük­

- Bunu nasıl yaparsın Nadya? di)'e bağırdı. - Neden bu kadar şaşırdın baba? Müslümanlara karşı neden bu kadar ön yargılısın? Hem aclım arak Nadya değili - Yal Ne peki, Faona mı, Ayşe mi?" - Aliye! - Demek Aliye? Peki Vasili? O ne eliyor bu işe?

- O da Müslüman oldu babal

- Siz aklınızı mı kaçırdınız?

- Hayır, aksine aklımıza kavuştuk babal General gidip, -

352

yığılır gibi koltuğa bıraktı kendini:

O da Ali mi oldu?

- Evce, Ali oldul - Demek Ali, Vasili'ye karfıl


- Hayır baba, ı\li, batıla kar;;ı! G en eral kızgın lık , şaş kınl ı k ve s:ırh•ı�lukıan ne ı·:ıpac:ı)Qnı ·

bilemez lıır halde kızına baka: -Sen de baba na karşı! di)'C sôı•kndi s iıem e derek . - Babama değil, küfrüne k:ırşı!" General kızına baktı, baka, sonra kalkıp masaya giııi, içki şişesini elıne aldı, kadehi yere dü şürüp kı rı.hı:;" i çi n şişeyi kafasına çekıi. elinin tersıl'le · içki artığına bulaşmış bıyıkların ı sildi: - Kafir babanın Müslüman kızıl dedi ve te kra r diinı.ip kolıııf,'lııla <•tur­ d u . .Zaten sarhoşluktan a)'ak ı :ı duracak hali yoktıı. . \dcıa homurdanarak söylenmeye başlad ı:

- Demek kız ım babasının kufrüne karşı! Yakında giireceksinız' Sen de, kardeşlerin de güreceksiniz'

Müslüman

Nadya şaşıra ra k, babasının sarhoş yüzüne dikkatle baka, bakışlarını ic · kiden kızarmış gözlerinin iç in de gezdirerek ne demek i sı edif,'l n i yakalama­ ya çalışa, endişeyle:

- Yine ne iş le r çcviri)'orsumız baba;. diye sordu. General lu;:ının rüzü n e hiddetle bakn: - Yakında a n la rsın ! Uç yüz alunış al ı ıyı unutma, 11'1 ü�himan

kızım Nad­

yal Pardon Aliye! Üç yü7. altmış ala da ne lıalıa!Gencral sarlıoş haliyle b:ıc;ıı:;'lnı b:ıcagının (izerinc zorlukla anp, ı·anlanmış içki şişesini başına çek i p. hir miktar içıik ıe n sonrn k,·ı·ifle �ü lü p: Yakında Nadya! Yakında! diye siil'lcndi. ·

·

Nadra enı.lişe içinde ·

kalmışn:

Baba i Yoksa rin c elini, ayaf,'l nı bağtıdıf,'lnız Müslümanları yere yatırıp,

bıçağınv.ı Ermeni kasapların el in e - Bu

kadar

mi

vcr<Tcksiniz?

meraklannı:ı ·\liye hanını! Yakıncl:ı ciğrencccksinız! Sadece

üç yüz alnnış alnıı unuuna! General ı\lcksi k ızıyla

- Seni

alay ediyordu. Birden c i,ld ilcşıi:

de Moskova'ya, annenin

yanına giindcreccğıııı. -\ruk ne ı ıl,lui�u--

nu orad a, haberlerde dinler, ıeb·izp ınl:ırda seyr<·dcı>nı! Nadya şiddcıle tepki )\iısrerJi: - Benim yeriın din

karcleşknmin yanıdır baha. Hiçbir yen· giıın.·ın1

G eneral öfkelendi: - Bana baba deme bir ,]aha! Ben lıir l'vlüslüm:ın'ın Lıalıası oLıınaın! 1-l:ı�·­

di şiındi defol karşımdan!

Nadya babasına b:ıkıı, bir şey siiyky,·cek oldu, sonra vazgeçip od:ı s ı n :ı

am ken dini ''" lııçkıra lııçkır;ı ağ­ başladı.General .\lcksi <le kolıukınn güç l ü kle ka l kıp, yalpala)·•ıı�ık

koştu, kapıyı kapatıp yatağının üz,·rine

lamaya

telefona h>itri, tiıreycn eliyle

ıdcfonun ah izes i ni kaklınh, i>ı,·ki ıiı r,·k dı ·

nin parmağıyla ruşl:ın çev ird i ve Moskııva',laki kansını arad ı . T,·lcrıın uzun süre çaldı ama cevap veren olmadı. Kapatıp :ız sonra tekrar :ı ra d ı, t dl'fon

v·,_,


uzun uzun çaldı )'İlle.Fakat cevap veren olmayınca sinirlenip ahizeyi sertçe rerine buakn: - Sünük!diye söylendi, boşalnuş içki şişesini yere fırlam, içki dolabına doğru yürüdü, yeni bir içki şişesi çıkardı, kapağını açtı: - Müslümanlann canı cehenneme! diye bağınp, şişeyi ağzına götürdü. Dışarıda, soğuk şubat gecesinde lapa lapa kar yağıyordu.


*

u I;ı· ı:mm11 JO)'hmm rn/11111 ik J'tllıp. En11t'J11 J�)'l1111m_ y,1f,1111 ilı· k.ıtlkımlar! Er111r11ilı·m�·11 ;J-:;jtr dilrnJJır/i diJt'll fll1ıık/11r.1 ı ıoc-ıu ') ·1 /Jiliyor 1111ım1111;r i'\1aulrdir l-Joc41/t( ı\'t ..�dirih11i,llir b,ılm,d 1 :tkrinizr hrıkm! J\.ım.; lmlı1111111ş 11ut {ri hal.111. .r!"rr·tı·ksini-:;_.1 1 �· o '-'""'111 1111l!t·tır.1'.:.0111-;,.

N111i11 /.:i111doı i.:;jfı· i dıh·11uJİ ..�tnl.:.t��im.'

1992 plırun soğuk, k:ırlı, tipıli Şub:ıı :ıy ıı ım ,;rmi ı,_,�ııü, yırıni ahı,·a bağl.'lyan geccı•di .'ı'caniş yıldan beri Kızıl Eınpcn-alızınııı kiiksi olan rnr­ gun insanlann, yoksul evlerinde, uykula n n ııı kuc:ığınJ:ı. ,-ücuıbnııın yor­ gunluğunu, ruhlarının czilnıi�liğini JinkndırıncYe çalışı ıkları v:ıkirlcr,li. Birden yer )'e r in de n oynadı, ko rku n ç �urültükrk '"rsılJı 1-IUC.\l .J! ı\man Allah'un bu da lll'ı·di biirlc? Bu ne gürülrii, bu ne ıı ılıu, b;ı ne sarsınıınlı lıiiı·lc' Deprem mi u lu­ yordu yoks.ı? Dokuz, on, on bir �iJJcıinde mınlı kı biivk korkunç sallaııı­ yorJ u HOCALlr Dağlar, taşlar inl iyor, yer �iik sarsılıyordu.Yoksa Yolkan mı piısklirıni.ı�­ rü? Bu alevler, ateşler, Juınmılar neydi? Bii)·lc Jq,,.cın ıılur ınunlu? ( ; ecenin karnnlıf,'1 yüzlerce yenle akvkr ;;ıça n p;nhıınalarla tuıuşuror, yüzlerce, binlerce :ııcş ıopu fırlıyordu Ji"ırr bir yana . . Evler! H OC.-\ 1 .1 ' n ı n evleri! Mo$kol'un kiile si yor�un iı ısanhın sı�:ık­ lığıyla sarıp sarırnılay:ın C\'lcl" sarsılıyor, ıoz, duman içinde k:ılıı·• •r, yıkılı. yıkılıveriyordu kucağındaki ço lu k, çocuk, ka<lm-•·rkl·k, �enç ya ş lı ıııs:ınbrııı

başmal

Dokuz, on, on bir şiJJeıinde Jepmn ,kğikli hu! .\nı,lcıı paıbnp

cık·v-


ler püsküren volkan da değildi! HOCALI'run e\•lerine düşen, sarsan, uykudaki insanların başına çöker­ ıen havan merrnisirdi, ıopru, roketti. Onlarca, yüzlerce, binlerce .. Durmayın, çıkın dışarı! Evler şimdi ölüm kapanı; kendinizi aan dışan! Dışan! Dışansı güvenli mi sanki? Gecenin karanlığı alevden oklarla de­ lik, deşik . .-\ıeş püsküren namlulardan fırlayan yüzlerce, binlerce, milyon­ larca kurşun kapıları, pencereleri, çökmekıe olan evlerinin enkazı alanda kalmamak için dışan fırlaran canları deliyor, rere seriyor, akan masum kan­ lanr_la yerde diz boyuna ulaşmış beyaz karı kırmızıya boyu)'or... içeride ölüm çökiiyor! Dışarı da ölüm rağı}'Or! Yer, gök, dağ, vadi ölüm kusuyor! Gecenin karanlığında kuş başı iriliğinde yağan milyonlarca kar tanesiyle yarışırcasına milronlarca mermi yağıyor, gariplerin, kimsesizlerin, sahip­ sizlerin, savunmasızlann, çaresizlerin; tek suçu "Müslüman olmak!" olan zavallı insanlann başına! Kaçın, kurtarın canınızı! Nereye? Nasıl? HOC:\Ll'yı aıeş püsküren bir çember sarmış! :\şrnak ne mümkün? O ateş çemberinden fırlayan bir rokeı! Ne de iştahla geliyor hava>ı ya­ raral<l Geldi, geldi ve bir evin penceresini paramparça ederek içeri dalıp infilak etti ... Pakize hanun ak göğsünde eırızirerek susturmaya çalışoğı Sevda adlı beş aylık bebesini ana yüreğinin koruyucu içgüdüsüyle göğsüne sıkıca bas­ anp: - Bu da .. deyip, "Ne?'' sini tamamlayamadan sözü ağzında kaldı ve göğ­ süne sıkıca basardığı bebesiyle havaya uçtu, paramparça oldu .. .-\ğla)'an bcbe}i anasının ninnisi ve ak sütü susturamamıştı ama, o bir zalimin ateşlediği zalim roket ebediyen susrurmuştu ... Sevda bebe artık büyürüp, sözde medeni batıWann nazlı bebeleri gibi; "Sevda!" yı tadama­ yacaktı! Pakize hanım da, sözde medeni banlı anneler gibi, bebesinin bü­ )'Üj'Üp evlendiğini görme sevincine kavuşamayacaktı.Nazlı nazlı büyümek "Hıristİ)'an bebelerin!" hakkıydı. Kızını gelin görmek sevinci "Hıristiyan anaların!" hakkıydı... Pakize hanunın başına }'!kılan evinin bitişiğindeki komşu evin duvarı da başka bir zalimin fırlatoğı ıop mermisiyle delinince, evin babası İsmeı, çocuklarının ikisini, kansı Şeker hanım da birini kucaklayıp evleri başlanna çökmeden, neler oluyor diye, uykulu gözleriyle şaşkınlıkla bakarak dışarı zor aıılıı r kendilerini.. Evet, dışarı zor atalar kendilerini, dışarı çıkar çıkmaz çöken evlerinin enkazı altında kalıp ölmekten kurıuldular ama, aniden gelen katil roket­ lerden biri onları dışa.ada, çöken evlerinin hemen önünde yakalayıp, üzer­ lerinde patladı. Baba İsmet ile, biri beş, diğeri yedi yaşındaki iki oğlu feci şekilde parçalanıp öldüler. Şeker harurn patlama anında üç yaşındaki kizı Gülsüm'ün üzerine kapaıup, onu kurtardı ama, kendisinin de sağ kolu kop3S6


cu.Sonra zorlukla ayağa kalkıp, diğer koluyla kt7.ını kavrayarak uzaklaşmaya çalışa ama, fazla gidemedi. Kopan kolundan akan kanla h alsiz kalınca ıı.izu koyun yere düştü kara gömüldü ve üç yaşındaki kızcağızını yapayalnV. bı· rakıp, kocası ile iki oğlu nun ardından ebedi dünyaya göçtü. Gülsüm bebe dehşetli bir kork u, şaşkınlık ve çaresizlik içinde, neler olup bitiğini anla­ yamadan oracıkta, bo)'ll kadar knnn içinde kalakaldı, sahipsiz, kimsesiz, korkulu, çaresiz. Yer kar ve buzlu, gök aıcş yaf,>murlu, şimdi ne yapacako zavallı yavru? Zavallı Gülsüm!Bu şartlarda yaşaması zordu, buradan kaç­ ması, kurculması zordu, büyük ihriınallc ya bir serseri kurşunla vurulup ölecek, ya soğuktan donup ölecek, kurda, kuşa yem olacak, ya da daha acı sı bir alçağın eline esir d üşecek , ya başı kesilecek, ,.• da .atmak için böbreği çıkanklıktan sonra başına bir kurşun sıkılacako .. Aman Allah'ım bu ne hald i? Bu savunmas l'- insanlann basına bu atesi

yağdıran kimlerdi? Kimlerdi bu alçaklar? Kimlerdi bu vahşil�rc Kimlerdi bu acımasız katiller? HOCALI'NIN başına ateş yağıyordu, roket yağıyordu, top Yağı yo rdu, kurşu n yağıyordu , ölüm yağıyordu .. HOC\LI'nın çenesıni bir çember sibi

saran yüzlerce zırhlı aracın farlan, avının üzerine aolmaya hazır canarn rl a ­ rın gözleri gibi parlıyord u. Korkunç homurcularb, gürültü lerl e. namlulann­ dan aman sız mermiler yağdırarak ilerlemcvc başladılar birde n . . \rkalannda. Kalın çizmeli, kalın kalpaklı, kalın paltolu, kalın eldivenli ellerinde oıoıııatik silahlarla binlerce asker!.. Araçların alandaki kar e zili yor• ,\�·aklann a l rındak i kar ezilıyor• Ho­ calı yaruyor, hocalı yılalıyor, Hocalı'lı insanlar vurul uyo r, düşüyor!

Hocalı'lı insanların kedileri, köpekleri, koyunları, kuzuları, inek­ leri, buz�rı ya yıkılan ahırların enkazı altında can çekişiyor, ya da bağlı oldukları iplerini koparıp dışarı fırlayanları dolu gibi yağan mermilerle vurulup, yerh;rde çırpınıyor . . . Uykularında

ölüme yakalanmaı,r. ederinden dışan çıkabilen Hocalı 'lar

ile, bağlandıkları iplerini kopanp ahırlarından dışan fırlayan hayvanlarını

şimdi dışarıda belanın . ikincisi bekliyordu. HOC\Ll 'nın çevresini saran ıiizlcrcc zırh lı araç ık araçlann arkasında ilerlemekte olan korkunç. vahşi silahlı katiller ı.izcrlcrinc üzerlerine geliyorlardı .. Pusuya düşmüştü HOC:\Ll! Kapana sıkışmışa HOCt\l.ILı\R!

HOCAU'run evlerinde ölüm yaı;yordu1 HOCAU'run so ka kla nnd:ı ölüm )'3b'1)'or<lu! HOCALI'run sağından. solundan. HOC-\LJ'nın al an dan . üstünden ölüm püskürüyordu! HOC:\ Ll 'da l\klımcı .-\kif'in dediği gibi: " Ölüm indirmede ııökkr. i\lü püskiirıncdc )'Cr; O ne müthiş tipidir: savrulur e nk az ı b,·şcr... Kafa, göz, gövde, bacak. ko l , ccrıc. parmak, el. :ıyak.

Boşanı.r sırtlara. va<lilcrc. saj:nak

saf(rıak.

Saçıyor zırha büriinınüş de n namcrd dlcr.

;;-


Yıldırun yaylımı rufanlar, alevden seller, Veriyor yangıru, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare! Top tüfekten daha sık, gülle ı•ağan mermiler. . I Aynı Çanakkale'ôe olduğu gib� Hocalı'da da mirmiler, bombalar ölüm yağdınyordu zavallı savunmasız, silahsız, masum insanların üzerine! Ev­ lerde ölüm, dışanda ölüm, yolda ölüm, yaıarken ölüm, kaçarken ölüm; bir soı•kırundı HOCALl'nın başına gelen! Bu yakılnuş rıkılmış evlerin enkaz­ ları alanda ne güzel gözler, ne güzel yüzler, ne sevclalı yürekler yanıp kül olmuşru ya Rabbi? Vicdanıruz var mı sizin ey Rus! Ey Avrupalı! Ey Amerikalı! Ey baal Kanla beslenen alçak Ermeni diaspora 'sının cebine akışordığıruz Rub­ leler, Franklar, Marklar, Guldenlcr, Sterlinler, Dolarlar şimdi ölüm olup yağıyor Azerbaycan'ın Hocalı kentinin günahsız insanlarının başına! Ah, evet, Hocalı'nın havası bile kurşun kesilip, burun deliklerinden Hocalı'ların ciğerlerine saplanıyordu! Ey, Ermeni soyk.ı.nmı yalanı ile yaap, Ermeni soyk.ı.nmı yalanı ile kalkan ve HOCALI'nın başına bu cehennem ateşini yağdıran Ermeni'nin destek­ çisi Rusya! Amerika! Avrupai Ellerinize bakın, Hocalı'lı masum insanların kanlanrun bulaşağuıı göreceksiniz! İyi bakıruzl Gözlerinizdeki perdeyi ata­ rak bakınız! İnsan olduğunuzu haarlayarak bakınız! Hz. İsa'nın, ellerinize bulaşmış Müslüman kanına bakmakta olduğunu bilerek bakıruzl Şubat ayı­ nın dondurucu soğuğunda, diz boyu karın içinde, çıplak ayaklanyla ölüm­ den kaçarlarken, ölüme yakalanan günahsız insanların vebali sizlerinde boyun lanruzda!.. Kan kaybından ölerek, karuyla kızıla boyadığı kano üzerinde yığıla ka­ lan Şeker hanınun cansız vücudu etrafında olup biteni anlamaya çalışarak, dolarup duran üç yaşındaki Gülsüm kız ağladı üşüyerek, ağladı tiueyerek, ağladı donarak ve sonunda minik elleri ve ayaklan bir şey hissetmemeye başladı. Tam bu sırııda kör olası farlarıyla gözleri kamaşorarak yaklaşan ruhsuz demir yığını ıank geldi ve küçük kızcağızı paletleri alanda ezerek geçip, gitti. Katil tankın palet izi üzerinde arak ölü anasının başında üşüye üşü)·e ağlayan yetim kızcağız değil, bir avuç ezilmiş et yığını duruyordu kara gömülmüş olarak. O kara gözleri, o kara saçları, o kara kaşları. O minik burnu, ağ"1:1, dudağı, o deliğine _k üpe yerine fakirlikten ip geçirilmiş minik yumuşak kulakları yokru arak .. .lnsan bu muydu? Bir Ntam et, kemik, kan! Ya duygulan, düşünceleri, sevinçleri, kederleri, hayalleri, sevdası?.. Uzaktan bombardıman, yakından bombardımanla geçip, giden uğur­ suz gecenin alaca karınlığında bir canavar azmaru görünümündeki tepeden arnağa silahlı katiller sürüsü daldı Hocalı'nın kana bulanmış, ölü ve yaralı­ larla dolu sokaklarına� evlerine. Şimdi ya�a ve sağ kalanları yok etme faslı başlamıştı.. Gece evlerinde, uykudayken ölenler, ölüp kurtulmuşlardı .. Gece bombardımana uğrayıp çöken evlerinden dışarı fırlayıp, dışarı da öldürülenler, kurtulmllflardı.. J.SS


Ateş çemberinden geçmeyi başanp, diıı bo)'U kann içinde çıplak ayakla­ rıyla kaçarken donup ölenler, kurtulmuşlardı.. Bu ölümlerden daha beteri, bu kaı:illerin eline sağ düşmekı:i. Çünkü hakaret ve işkence bekliyordu onlan ... Ve korkulan oldu, gecenin korkunç, ürperı:ici tank, top rüfek, rokeı gürültülerinin yerini şimdi işkenceye uğraı•an insanların çığlıkları, feryaılan, inilı:ilcri kaplamıştl .. HOCALI feryat ediyordu .. HOCALI ÇIGLIK ATIYORDU.. HOCALI İNLİYORDU.. HOCALI'nın yeri, göğü, alil, üstü, dört bir yanı, dağı, bayın "İmdat!" çığlıklanyla inliyordu.. Gencecik kadınların ımna geçiliyordu.. Gencecik kızların tr7.ına geçiliyordu ... Gencecik kadınlann, kızların namahrem eli değmemiş ak memeleri kesiliyor, top oynanıyordu!.. On yaşındaki çocukların başlan kesilip futbol maçı yapılıyordu!.. Gencecik insanların göğüsleri yarılarak iç organlan çıkanlıyordu .. . Hamile kadıların kanrılan deşiliyordu.. . Daha neyi anlatalım, nasıl anlatalım, kime arılatalıın? Bu vahşet daha önceleri, başka Müslüman diyarlarında da sahnelenmiş· ti, yaşan mış a, yaşaruyordu.Tarih buna yabancı değildir. O zaman kör olup, şimdi de kör olarılar iyi biliyorlar bunu.İşte seksen sene önce Balkanlar­ da Miislümanlann uğradığı katliam Ü?.erine yüreği yanan ş:ıirimiz Mehmet Akif Ersoy'un haykıran mısraları: " Beş ayda kırk bini sönmüş ki yanmıyor tek ocak! Sokak sokak dolaşan sayha: Vıi.pesin feryad: Derin derin du)'Ulan ses Enin-i istimdat. Dışanda kendisi mahkum, içeride namusu ... Esiri öldürüyor, bak ki, zulmün en koı'Usu!" Tıpkı şu anda HOCt\Ll'da olduğu gibi.. Evet, seksen sene önce Bal­ karılarda işlenen cinayetin aynısı şimdi HOCALJ'D,\; evlerin çoğu yıkıl­ rruş, sokaklarda çığlıklar, ceseıler, namusu kirleı:ilenler.. Kucakfannda kur­ şunlanrruş yavrularıyla analar. .Diz boyu kann içinde: " Yalın ayak, başı açık, bir paçavra sırtında: Aondan ölmeye mahkum olan zavalWan, Sular bıraksa da Bulgar bırakmıyor dışım! Ne kurtulur, ne ölür... Derdc bak, felakete bak:" Evet, ölürse kurtulacak! Ama hakaret ve işkence etmek zevkini ıaonası

lazım Kafirini Dün balkanlarda alçak Bulgar eşkıyası işliyordu bu insanlık su­ çunu, bugün Azcrbaycan'da alçak Ermeni! Onun arkasında Çarlık Rusya'sı vardı, bunun arkasında komünist Rusya! Orada öldürülen de Müslüman'dı, burada öldürülen de! Bu ne demektir; işin adı belli! Oyunun adı belli! He­ def Türk'ün canı, malu, namusu, dini, imanı. Kur'an'ı ...


" Ne ihtiyar seçiyor bak, ne kimsesiz wuyor; Beş altı günde ocuz bin adam boğazlaruyorl Pomaklann deşilip süngülerle vicdanı! Alınmak isteniyor ta içinden imanı! Birer birer oluyor ırzı, mıi.li, yurdu heder... Gidince hepsi elinden: ya Bulgar ol, ya geber!" Şu, göğsü baltalann en körüyle parçalanan, Şu, beyni caşlann altında uğrayıp kafadan, Kann, çamurun üstünde inleyen canlar: Şu, bir ı�ğın kömüx olmuş, kül olmuş insanlar: Ki gazlı bezle, o olmazsa, yağlı katranla Yakıldı Bulgar'a şayeste bir soğuk kanla: Salibe secdeye varmak Huda'ya isyandır" Deyip Huda'sına kurban olan şehidandır.. Dün balkanlarda bir Müslüman cliyan, bu gece Azerbaycan'da HO­ CALI! Dün orada göğüsleri kesilmişti Müslüman kadının, bu gece HOCALI'dal Dün orada kann, çamurun üstünde inliyordu Müslüman canlar bugün HOCALI'DAI Dün orada soğuk ve pis kanıyla Bulgar kifui yakmıştı canları, bugün burada, HOCALl'da, Ermeni kifirleril Dün orada o alçak katillerin arkasında.ki suç ortağı Rusya idi, bugün burada, bu al­ çak katillerin suç ortağı da Rusya! Rusya'nın emirlerine sunduğu silahlan ve askerleri olmasa, bu ilci buçuk eşkıya sürüsünü tükürükleriyle boğardı Azerbaycan yiğitleri! Evet, HOCALI , Rusya'nın desteğiyle Ermeni eşlayalan tarafından ya­ kılıyordu .. " Odun kıyar gibi binlerce sine doğranıyor! Ne bir raşuıda.ki masum için beşikte hayat: Ne seksenindeki mazlum için eşikte necat. O baltalarla kesiktir; bu süngülerle delik... Öbek öbek duruyor pıhtı kanla kemik." Allaluml Kaç yüz yıldır akıyor kanı Müslüman'.ın ... hangisini söyleyelim? En iyisi biz de Akif'imiz gibi haykıralım: " Kur'an ayak altında sürünsün mü, İlih.i? Ayitın üstünde yürünsün mü, İlihi? Haç Kabe'nin alnında görünsün mü, İlih.i? Çöksün m� nihayet yıkılıp koskoca }ıir din? Çektirme, Ilihi, bu kadar zilleti."

360

Hocalı çekiyordu bu gece ya Rabbil Ölüm kwtuluştul Ölüm mükafattı! Ölüm sevgiliydi! Bu cehennemden kaçabilen üç-beş yaı:ı donmuş insanın, ölmeden önce


telefon edebilen birkaç canın söyledikleri inanılacak gibi eğildi. Ama gün ağanp, soykırım ateşinde yakılan Hocalı'ıun tüyler ürpertic� insaıun kanını dondurucu hali gözler önüne serilince, yürekler yandı ... Sabah haberlerinde televizyonlar bu vicdansız baskını ve kadiarnı du­ yurduğunda yer yerinden oynadı.Nedense uyku tutmayıp, erken kalkan ve t_elevizyonu açarak, haberleri dinlerken, spikerin ağzından, " Ermeni'ler, Uç Yüz Altmış Alancı Rus Mocorİ7.e Alaı� ile birlikce Hocalı'da katliam yaptı!" sözünü duyunca, babasının iki hafca önce, Müslüman olduğu için kendisine kızıp, " Üç yüz aluruş alayı ununruıl" dediğini haarlayan N adya, beyninden vurulmuşa dönüp: - Babai Allah seni kahretsin! diye bağırdı. Sesine, Moskova'dan dönmüş olan annesi Natali de uyanarak yanına geleli: - Ne oldu? diye sordu, uykulu gözlerini ovuşturarak. Nadya dehşec içinde, eliyle celevizyonu gösterip: - Hocalı! diye ağladı, Hocalı da katliam yapmışlar! Natali hanun bir gözü televizyonda olduğu halde: - Kim yapmış? diye sordu. . - Bu ülkede kadiamlan kim yapıyor anne? Azatlık meydaıunda kim rap· oysa, Karabağ'da kim yapıyorsa, o! Babam, sen Moskova'da iken, benim Müslüman olduğumu öğrendiğinde kızıruş ve o kızgınlıkla planladıklan bu baskını ağzından kaçırmışa ama, ben anlayamamışım . O gün bana, " Üç yüz altmış alayı unutma!" demişti. Şimdi televizyonda, "366. Rus Mocorize Alayı"ıun Ermeniler ile birlikce, Hocalı'ya saldırdığı haber veriliyor. Allah belalarıru versin! Televizyonda yavaş yavaş katliam görüntüleri de gösterilmeye başla­ mışa. Bu sırada bir alt yazı geçmeye başladı: " Azerbaycan Halk Cephesi, Hocalı katliamını procesco eanek için Hükümec binası önünde miting dü­ zenlemiştir." Nadya bu yazııı görür görmez odasına koştu, giyindi.Kapıya doğru koştu, vestiyerdeki mantosunu da giyip, kalpağını başına koydu ve eldiven­ lerini alıp, kapııı aça.Annesi: - Nereye? diye sordu. - Mitingci - Mitingden sana ne kızun? Gidip baban aleyhinde mi bağıracaksın? - Eveti Nadya kapıyı aça, çıka ve annesi Natali arkasından bakakaldı. Hocalı katliamını duyan mitinge koşuyordu. Hele Halk Cephesinin çağnsı üzerine insanlar, kadın-erkek, çoluk çocuk, genç-yaşlı, akın akın hü­ kümet önünde coplanmaya başlamışa. Gençler, sıkılmış yumruklan hava­ da, ba�yorlardı: - İstifa! İstifa) - Hükümet istifa! - Muttıı.libov istifa! Meydan uğulduyordu, meydan

çalkalanıyordu. Meydan öfke taşıyordu.

Bir halk cephesi yetkilisi kürsüye çıkıp:

.lCı l


- Sakin olun! dedi, Azerbaycan Halit Cephesi Başkanı Ebulfez Elçibey ile yanındaki heyet üyeleri şu anda cumhurbaşkanı Ayaz Muctalibov ve hü­ kümet üyeleriyle görüşüyorlaL Sakin oWım ve neticeyi bekleyelim. - İstifa! İstifa! sesleriyle kar}ıladılar. Meydan kalabalığı gittikçe artıyordu. İnsanfu hükümet önündeki alana sığmayınca cadde ve soka.klan doldurmaya başladı. Azerbaycan'ın diğer. şe­ hirlerinde de mitingler düzenlenmeye başlanuşa. Halit cephesi ile hükümet arasındaki görüşmeler hali devam ediyordlL Akşama doğru bir Halit cep­ hesi yetkilisi kürsüye çıka ve elindeki kağıda bakarak: - Arkadaşlar, dedi titreyen sesiyle: - Şimdi Hocalı katliamı ile ilgili elimize geçen son bilgileri size duyuruyorum.1992 yılının 25 Şubaanı, 26 Şubata bağlayan gece, 366. Rus Moto­ rize Alayı ile Ermeni birlikleri Hocalı'ya baslan yapmışlar ve insanlamnızı acunasızca, kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeden katletmişlerdir. Aldığı­ mız en son malumata göre Hocalı'da 613 ölümüz var!.. Meydan bir anda inledi. Kadınlar ç:ığlıkla.r atarak, başlanna vurup, saç1.anru yolarak, yüzlerini armalayarak ağlamaya başladılar. Gençler yumruk1.anru sıkarak: - İntikam! İntikam! diye bağırdılar. Hatip elini kaldınp, sükunet istedikten sonra devam etti: Bu .613 ölümüzün 63'ü çocuk, 106'sı kadın, 70'i yaşlı insandır. Meydan yeniden sarsıldı, ayaklandı. Hatip tekrar eliyle sükunet işaret etti: - 487 yaralı sayılmış.. 1275 esirimiz düşmüş.. 1 50 kadar da kaybırruz var.." Cephe yetkilisi konuşmasuu bitirdikten sonra kendini tuwnayıp ağ1.aınaya başladı. O anda meydanı dolduran kalabalık da alamaya başladı, fer­ yatlar göğe yükseldi. Bu mazlum halla ağlaıanlan kahreyle ey adil Allah! Cephe yetkilisi gözlerinin yaşı aka aka: - Esirlqimize işkence yapılmasından endişe ediyoruzlde� bu yüzden dünyanın bütün demoluaıik kuvvelerini göreve çağınyoruzl lnsanhğı gö­ reve çağınyoruzl Dünya kuvvcleril .. ABDI Avrupa Ülkeleri! Rusyal Ya sizi Müslüman Ülkeleri Siz neredesiniz? İnsanlık! Sen neredesin? Heyhat ki dünyanın hakim güaçleri olan Rusya, BD ve Avrupa ülkeleri, Ermeni katillerini masum Azerbaycanlı Müslümanlann üzerine saldırtan suç ortaklıydılarl Tolstoy'un, Dostoyc:vski'nin Rusya'sıl.. Balzac'ın Fransasıl .. Şckspir'in İngilıeresil.. Gocthe'nin Almaoyasıl.. Ve bütün bunlann karması olan ABD dctil miydi, Ermeni diasporası· nın önüne kemik attp, besleyen? 6 1 3 ölül..bir, iki, üç, bcf, on, yüz değil, ala yüz on üç ölü... 6 1 3 cani 613 362


insan! 6 1 3 yürek! 6 1 3 sevda! 6 1 3 hayal! 6 1 3 ayn ayn dünya! Bu vahşi kaclia­ ma ve ona seyirci kalan insanlığa sitemle bakan 6 1 3 çift göz; mavili, yeşilli, kara, ela, kahverengi! Öldürülenlerin 63'ü çocuk! Annesinin kucağında roketle parçalanan üç aylık sevda bebe gibi.. Annesinin ölü vücudu yanında durup, ağlarken, tankın paletleri alanda ezilen üç yaşındaki Gülsüm kız gibi... Öldürülenlerin 106'sı kadın! Vücudu kucağındaki üç aylık bebesiyle birlikte paramparça olan Pakize hanım gibi... Bir kolu roketle kopunca diğer koluyla üç yaşındaki kv.uu kurtarmaya çalışırken kan kaı•bından ölüp, karın üsründc kalakalan Şeker hanım gibi. .ve kim bilir, ne şekilde, nasıl acılar çektirile çektirile öldürülen 106 anne . . Bu en azından yetim kalan 1 06 çocuk dcınck.. Hanırrunı kaybe­ den 1 06 erkek demek. ..

Öldürülenlerin ı•etmişi yaşlı! Bastonları, gözlükleri yerlere fırlaııu ş, kı­ nlmış, kana bulanmış .. .Jyi ki ölmüşler de, oğuUannın, kızlarının, torunları­

nın başlarına gelenleri görmemişler! Esir düşmek ölümden de beter!Helc Ermeni'nin eline! Hem de dünyanın en şerefsiz, en insanlıktan çıkıruş al­ çaklannın eline! 1275 de esiri Bu ne demektir? 1 275 hakaret, 1 275 işkence ... Hele kadınsa esir, ölümden beter ; namu­ suna tecavüz! Dünyanın en adi alçaklığına maruz kalmak ..vay bu zavallıla­ rın,

biçarelerin haline.. Keşke ölselerdi! 1275 esirin yakınlarına acı! 1275 esirin halkına acı! İnsanlığını yitirmemiş insanlara acı! Ebulfcz Elçibey'e acı .. HaW Rıza'ra

acı..Bahtiyar Vahapzade'yc acı...

Gökçe dedeye acı . . . Atabala'ya acı... Çilcnay'a acı.. .Türkiye'ye acı. . Türkiye­ li genç muallim İrfan Murat Yıldırıma acı . . Diğer Müslümanlara acı . . . Şimdi gel de Mehmet ı\kif gibi haykırma: " Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş ca n var! Bakmayın, hem rükürün çchre-i murdanıruza! Tükürün; belki biraz duygu gelir anınıza!" Sahi ar var ıru, insanlarına bu zulümler yapılırken seyirci kalan Cumhur­

başkanı Ayaz Muttalibov ve yandaşlarında? Duygu gelir ıni arlarına? G else de, gelmese de tükürelim.

" Tükürün ccphc-i lakaydına Şark'ın, tükürün!" Tükürelim! Şark Şark olsaydı, barbarlar sürüsü Avrupalıları sokar ıruy­ dı bağrına? Tükürelim katil Rus'una, Ermcni'sinc ve işbirlikçileri ol.1n yerli hainlerin yüzlerine! " Tükürün milleti alçakça vuran darbe lere ! Tükürün o nla ra alkış dağıtan kahpelere! Tükürün Ehl-i Salib'in o hayasız yüzüne! Tükürün onlann asla güvenilmez sözüne!


" Medeniyec!" denilen maskara mahluku görün: maskeli vicdanına asan, tükürün!" Hangi birine tükürelim? Biz yine de tükürelim. Silalumız şimdilik cük­ rük ve lanec!.. · Atabala, Çilenay ve yeni din kardeşleri Ali ile Aliye, miting alanında, kürsüye yalan bir yerde, bir aradıydılar. Zaten Atabala ile Çilcnay miting­ de görevliydiler. Her zaman olduğu gibi. Bir ara acıyla yutkundu Atabala, yumruk.lanna kinle sıka: - Dünyanın demokratik kuvvelerindcn, insanlıktan yardım beklemek boşuna! diye bağırdı.Gideceksin, kendi işini kendin göreceksin. İşgal al­ andaki toprağuu kendin kurtaracak, vahşice, acımasızca katledilen savun­ masız, silahsız, masuim insanlanrun intikamını kendin alacaksın? Ağlayıp, sızlamak, şikayet etmek çare değil! Çalışıp, güçlü olmaktan, kendi ordumu­ zu kurup, kendi kendimizi savunmaktan başka çaremiz yok. Bizim bizden başka dostumuz yok! Bir özümüz varız, bir de Allahınuzl Valcjt hızla geçmiş, akşamın karanlığı iyice çökmüştü. Halk Cephesi ile hükürnet arasındalcj görüşmelerden hala bir netice çıkmamış, alınan bir haberle sinirler daha da bozmuştu.Ermeniler, Harıkendi ile Asgcran ara­ sındaki Hocalı'dan sonra şimdi de Şuşa'ya saldırmışlardı. Durum gerçekten çok vahimdi. Çilenay, Atabala'nın kederden bulutlanan yüzüne balap: - Bu kadar ümitsiz olma, diyerek onu teselli etmeye çalışa. - Ümitli olmam için bir sebep söylel - Halil Rıza'nın " Ne yahşı lcj" şiiril - Şiir Ermeni saldınlarını önlemiyor! Ama sen yine de oku. " Göyde bulut sıhlaşanda · Yerde insan insan ile togguşanda İlcjyüzlü natiklere heç kes guag asmayanda Deyenckle, tüfekle de Gence, Baki susmayanda Tükürün

Swngayır'ın vitrinleri çilik-çilik çilenende Vicdan nedir bilmeyenler vicdan, ürek dilenende

Od püsküren ağızlan heç kes yUmııbilmeyende, Haftalarla yuhusuzlar birce ağız gülmeyende, Ağ bayraklar kemendinde düşen zaman Şuşa bende Ağdam yalın ellerini yumruklayıp döyüşende, Bir ses koptu üreyirndcn: ne yahfi ki Türkiye var! Her sal daşı, gayası da demirleşen höyük diyarl Ne yahfı ki bu dünyada İslambul var, Arkada var. Ne yahfı ki, köksümüzün türk adlanan sergcri var. 364

Ne yahşi ki, Azerbaycan Türkleri var!


Ne yahşı ki, Özbekistan Türkleri var! Ne yahşı ki, Türkmcniscan, Gazahistan Türkleri var! Gırgızistan, Tataristan, Başgurclistan Türkleri var! Ne yahşı ki, Altay, Sibir, uygurisıan cürkleri var! Peren peren edilse de, adı deyiştirilse de Ruhu, ganı deyişmeyen bulgaris ıan rürkleri var! Nesimi'ye göyden gelen bir ses veren, Fuzuli'ye min il yaşar nefes veren Pervercligir! Ne yahşı ki, Kerkük, Irag Türkl eri var! Bağdat, Haleb Türkleri var! Dayağımdır, bayrağımdır-Türklüğümüz. Cesur, ağuz Türklüğümüz! Emeli düz, üreyi düz-Türklüğümüz. Ne yahşı ki, pla ne t var, Planeti herlendiren bir guvveı! Savalandan bir az goca, Everesten biraz uca leyageı var.

Ne yahşı ki, Alpamış var, Köroğlu var

Garb da, Şaıg da menem! Deyen Türk oğlu

var!"

Çilenay şiiri okuyup bitirince Atabala hüzünle gülümsedi: -iyi ki sen de varsın Çilenay'ım, baha gülüm. ı\ma ne yapa rsak kedimi7. yapacağız . Çünkü Türk olmayan Müslümanlar ya ga Aet içimle ya da ken­ di dertleriyle meşguller. Türk Müslümanlar ise kendi başlarının derdinde. Çünkü biliyorsun, Türkiye dışındaki Türk <lcvletleri, Türk tL)pluluklan da npkı bizim gibi daha Rusya'dan yakala rını kunarlmak için çırpınıyorlar. Geriye sadece Tü rkiye kalıyor. Onun da yapacağı pek bir şey rok. Türki�·c Türkleri bizi seviyor. Türk millerinin )'i.ircği bizim için çarpıror. Onlara kalsa yollara düşüp biz imle birlikte E rmmilcre karşı çarpışacaklar. Ama Türkiye yöneticileri Ban'nın etkisi alanda! Rus ya nasıl ki. ı\7.erbaycan'da Azerbaycan halkının derdine çare olacak, bağımsızlık taraftan kişilerin )"Ö­ nerime gelmesini isıemiı•or ve engelliyorsa, Avrupa ülkeleri, ı\ınerika ve hatta Siyonist çevreler de Tlirkiye'de Türk millerinin <luygu ve dü şünce ­ lerine uygıuı kişilerin başa geçmesini isıe ıniyor, engel oluyor, kendilerine bağımlı, kendi projelerine hizmet c<lccck siyasilerin hükümct<: gelmesine çalışorlar ve ne yazık ki de başarıyorlar.bu yüzden çilcnayıın, biz kendi ba­ şımızın çaresine kendimiz bakmak zorundayız ve baknıalııız da.L·rmeni ile kentlimiz mücadele e<lecek ve onu işgal ctı:i);i ıoprakl:ınınızclan kovacağı?.. Evce, iyi ki, Türkiye var. Kazak ista n var, Oıı:bckisııın va r, Türkını:ni�tan var,

,\(i5


Kırgızistan var, kının, kazan, tatarisıan var. H<'le bunların bir araya gelip, Ebulfez Elçibey'in de en büyük hayali olan " Türk Devletleri Topluluğu"nu kurabilirlerse çok daha yahşı olacak. Tıpkı Avrupa Birliği gibi. Ve bunun kimseye zaran da olmayacak. Ama şimdi zaman, Ruslann, Avrupa devlet­ lerinin ve Amerika'run destekledikleri saldırgan, işgalci Ermeni eşkiyalan­ nın işgal ve salclınlanna son verme zamanıdır. Dünyanın Hocalı katliamına gösterdiği tepkiye rağmen aldırmadan ve utanmadan Şuşa'ya da saldırıp, stratejik Laçın koridorunu da işgal ettiler. Anlaşılıyor ki, Ermenilerin niyeci, Rus ordusunun da desteğiyle ülkemizi tamamen işgal eanektir. Ruslar ka­ nşmasın bu alçakları yumruklarunızı.la kovarız.Ama, biz görünüşte onlarla, gerçekte Rus ordusuyla çarpışıyoruz.Bunu ne dünya anlıyor, ne de bizi be­ ceriksizlikle suçlayan dostlarımız!... Gün baaruş, karanlık çökmüştü.Ama Ebulfez Elçibey'in başkanlında­ ki Halk Cephesi heyeci ile Ayaz Muttalibov hükümeci arasındaki görüşme­ lerden hila bir necice alınıunanuştı. Hükürnet binası önünde toplanan aç, susuz ve yorgun kalabalığın sabn iyice taşnuştı. Birden: -İscifa! İscifal diye bağırmaya başladılar. Sesleri, ışıklan dışanya taşan hükümet pencerelerinden içeri doldu: -İstifa! İstifa! Gece yansına doğru birden Ebulfez Elçibey ve a.rkadaşlan dışan çıktı­ lar. Sesler kesildi ve binlerce insanın bakışlan Üzerlerine çevrildi. Ebulfez bey orcada Azerbaycan Halk Cephesi üyesi arkadaşları sağında ve solunda kürsüye çıkıp halkı selamladılar. Ebulfez bey mikrofona yaklaştı ve nefes­ lerini rurarak kendisine bakmakta olan kalabalıga bakıp: -Curnhurbaşkaıu Ayaz muttalibov istifa etcil Onun yetkileri meclis baş­ kan vekili Yakup Memrnedov'a verildi. Şimdi dikkatli olmalı ve bu durum­ dan fardalanrnak isteyecek güçlere fırsat vermemeliyiz. Hocalı katliamında hayatını kaybeden insanlarunıza Allah'tan rahmet diliyorum. Onların defni, J'3ralılann tedavisi ve esirlerin kurtanlrnasına çalışıyoruz. Halk Ebulfez beyi alkışlamaya başladı. Atabala yüksek sesle: -İyi ki varsın Ebulfez beyi, diye bağırdı. -Ebulfez bey halkın tezahüratı bittikten sonra: - Ermeniler, dedi, Hocalı'dan sonra Şuşa'ya da saldırdı. Oraya yardım göndermeliyiz. Şimdi dağılalım. Gerekirse yine toplarunz. Şuşa'şa yartlırn göndermek! İyi de nasıl? Ordusu, tankı, topu mu vardı bu esir halkın? Sovyetler birliğinin bir üyesi olduğu için Azerbaycan'daki Sovyet askerleri bu saldınlan önlemek, Azeri rütklerinin güvenliğini 'sağ­ lamak zorundaydılar. Ama ne yazık ve ibret vericiydi ki, görevlerini yap­ maclıklan gibi rarafsız da kalnuyor, saldırgan Ermenileri koruyor, destekli­ yor, onların safında savunmasız, silahsız Azeri halkına ateş açıyorlardı. Bu durumda biçare Ebulfez elçibey Şuşa'ya ve diğer tehdit alandaki yerlere nasıl yardım gönderecckci? Kimi gönderecekci? Kim gidccekci? Moskava yandaşı eski yöneticilerin oğu� kızlan mı? Hiçbiri ortalıkta görünmüyor­ lardı. Ellerinden alınan iktidarlanru yeniden ele geçirmenin hesabı içindey­ diler.Barlarda, diskolarda, lokantalarda zevk, sefa içinde zı.kkımlanmakla 366


meşguldüler.Zavallı Azerbaycan halkı yine kendi başının çaresine kendisi bakmak zorundaydı. Başka bir halk olsaydı içten ve dıştan, iki )'ÜZ yıldan beri maruz kalınan bu baskı, sömürü ve zulüm karşısında şimdi çoktan yeryüzünden silinmişti.Ama bu asil milleı, bu odlar ülkesinin )'Ürcğine od düşmüş, yanıp yakılıruş halkı dayanmışa, dayanıyordu ve dayanacaka.Tek başına kalnuş olmasına rağmen zafer eninde, sonunda onunolacakn. Her gecenin bir sabalu vardı ve her gelecek yakındı. Ebulfcz bey kürsüden inip, Halk Cephesi üyelerinin arasında oradan ayrılırken, sabahtan beri aç, susuz bekleyen on binlerce insan da yavaş ya­ vaş dağılmaya başladı.


26 Şubat HOCALI katliamından sonra Şuşa ve Laçın koridorunu da kaybeden Azerbaycan halkı çaresizlik içinde kıvranırken, mart ve nisan aylannda başka yeni canlar ve yeni toprak kayıplaoyla sarsılırken, Rusya ve Azerbaycan Cwnhurbaşkanı vekili Yakup Memmedov'un da desteğini alan Moskof kuklası Ayaı: Muctalibov meclise gelerek kendisini yeniden Cwnhurbaşkanı ilan ecri. Bu cam bir ihanet idi. Ama. bu alçak ihanetlerin sergilendiği bu karanlık zamanda iyi ki Ebulfez Elçibey ve Halk Cephesi vardı. Rusya'nın bu yeni oyunu karşısında Halk Cephesi, halkına çağrıda bulununca sabn taşan on binlerce insan bu çağrıya uyarak meclise yürüdü, meclis binasını kuşaıo. Rus destekli Ermeni sal<lınlanııa seyirce kalan Aya:z. Muttalibov'u protesto ederek: - İstifa! İstifa! bağırmaya başladı. Bu protesto, iki ay önceki Hocalİ mi­ tinginden farklı görünüyordu. Halk çok öfkeli ve kızgındı. Muctalibov, bir mitingden çok ayaklanmaya benzeyen bu durum karşısında korkarak mec­ lisi gizlice terk edip Moskova'ya kaço.Bu davranışıyla, Ermenilerle birlik olup, onlan hem askeri, hem silahı, hem de parasıyla destekleyip, binlerce insanın ölümüne ve bir milyondan fazla Karabağlı Müslüman'ın vatanın­ dan ayn düşmesine sebep olan Rusya'ya sığınmasıyla ne kadar alçak oldu­ ğunu bir kere daha göstermiş oldlL O hain Moskova'ya kaçınca, onunla işbirliği yapanYakup Memmedov'un yerine, Halk Cephesi liderlerinden İsa kamber, Meclis Başkanlığına seçile368


rek, Cumhurbaşkanlığına vekal eten ı\zerbaı•can'ı yönetmeye başlaclı. On beş, yirmi gün sonra, yani 7 Haziran 1992 tarihinde zaten Cumhurbaşkan­ lığı seçimi yapılclı. Azerbaycan halkı, bu iktidar bunalımında, bir yandan Ermeni salclınla­

n, bir yandan Ermenileri kışkırnp, destekleyen rus cmrikalan, bir randan

da Moskof uşağı eski Komünist Partisi arnklanyla uğraşa uj:;>r•şa bü)iik bir oy çôkluğuyla, kendisini A zerbaycan halkının azatlığına adayan ve bu uğurda çileler çeken "Büı-ük oğlu" Ebulfez Elçibcy'i Cumhurbaşkanı seçti.

Gerçekte ise ona ateşten görrılck giydirdi!

" Keleki'nin yerimi!" şimdi ı\zerbarcan'ın cumhurbaşkanıydı ve bu duruma çok sevinenler arasında gardiyan Şaban Mürselof'un on üç yaşın · daki küçük simitçi oğlu Mübariz de bulunuyordu. Halk Cephesi binasın­ da seçimin sonuçlan açıklanınca, çocuk yüreğinin heyecan ve sevinciyle Atabala'run boynuna sanlclı ve :

- Oldu ağabeyi Oldu! Ebulfez Muallim cumhurbaşkanı oldu! diye ba­ ğırdı avaz avaz. Aslında Azerbaycan Halk Cephesi iktidar için daha hazı.rltk içindeydi. Bu şartlarda iktidara gelmek istemiyordu. Ama ülkenin başsız kaldığı, Rus destekli Ermeni saldırılaruun şiddetini armrdığı bu kanşık ve zor zamanda başka çare de yoktu. Halkın tek umudu Ebulfez berde ve onun başkanı olduğu Halk Cephesindeydi. Bu vazifeden kaçılamazdı, kaçmadılar. Halk da büyük bir ekseriyede ona Cwnhurbaşkaru seçti. " Kara sakallı, aksakal! " o�lunu başında gören yanmış, yakılmış halka adeta yeniden can geldi. Milletvekili Azat bey heyec anla: - Ebulfcz Elçibey'in Cumhurbaşkanı seçilınc,iylc, 28 nisan 1 920 ta­ rihinde Rus Kızıl Ordusunun işgaliyle başlayan ı�ımuiş pllık ııllık esaret hayanrun acımasız baskı, zulüm ve sömürüsü alanda inkı·en ve ima nı ile yumruğundan başka silahı olmayan ala milyonluk ,\7.erbaycan halkı, dört yüz milyonluk milyonluk bir nü fu sa ve dünyanın en güçlü ve vahşi ordusu­ na sahip olan Rus emperyalizmine karşı bir destan yazdı. dedi .. -Ya bundan sorı.ra sı.ra ncdedir?" diye sordu gazeteci Paşa Karabağlı. - Bir ya da iki gün sonra görürsün ! diye cernp verdi. - O kadar çabu k mu? - Kaybedecek zamanı.rruz yok, dedi ve dl·gi)i;i de çıkrı. Halkın büyük oğlu, "Karasakallı Aksakal! " olduğunu göstt'rdi ve vakit kaybetmeden Aserbaycan'ın bağımsızlığını ilan !'derek Azerbaycan halkına ikinci Yirmi Sekiz Mayısı hediye cıti ve Azerbaycan parlamentosundan çckiç-Or:ıklı Rus kızıl bayrağı indirilcr<'k yerine mavi, kırmızı. rcşil renkli, ay-ııldızlı milli Azerbaycan bayrağı çekildi. Arclından Ermeni desıekçisi Rus Km! Orduı;u Azerbaycan'dan çıkartıldı.Onun yerin<.', Azerbarcan'ın kendi l\füli Ordu'sunun kurulması karan alındı ve hemen ı.cşkilinc geçildi.Yine ba);ım­ sızlığın şarn olan Azerbaycan Milli Parası nıarnıt b:ısıldı. Sırada Elçilx·r'in en büyük arzusulanndan biri olan Türkiye ile alfabe birliğine ı:cçilıncsi w "Türk Devletleri Topluluj::,rıı"nun kLmılması vardı. :\ına iinc.· "rmcni s:ıklı­ nlannın durdurulması ve işgal edilen vatan ıopr:ıkl.ırıı11n ı:,·ri alınması ıçin

l<ı'l


bir an evvel Azerbaycan Milli Ordll8u'nun kurulması gerekiyordu. Rus ordusunun açık desteği yanında, ABD'nin ve başra Pransa olmak üzere bir çok Avrupa devletlerinin yardımıyla kuduran hak, hukuk tanımaz Ermeni­ leri, Halk Cephesinin silahsız gönüllü gençleriyle önlenmesi zordu.Binlerce ay parçası yiğidin kurban verilerek kazanıldığı bağımsızlığı. savunmasız in­ sanlan ve kutsal vatan topraklanru korwnanın olmazsa olmaz şara güçlü AZERBAYCAN ORDUSU'nu kurmaka. Bir hafta sonra, gazeteci Paşa Karabağlı'run bürosunda sohbet etmekte olan milletvekili Azat bey endişe içinde: -Elçibey yönetiminin aldığı bu kararlarla kuduran Rusya'run toparlan­ mamıza fırsat vermemesinden korkuyonun, dedi Paşa Karabağlı'ya. Şimdi Ermenileri daha çok destekleyecek. Ülkemizden çekilen Rus ordu birlik­ lerinin çoğu silahlanyla birlikte Ermenistan'a yerleşti ve Ermeni saldınla­ nna desteğini arar:ıcak. Vatansever gençlerimiz, halk Cephesinin savun­ ma gruptan ellerindeki üç-beş eski silahla sadece ermenilerle değil, bu rns birlikleriyle de savaşmak zorunda kalacak. En kötüsü de şu ki, iktidar ve güçlerini kaybeden eski yöneticiler, Komünist Partisi Yöneticileri, Elçibey hükümeıini güç durumda bırakmak için Ermeniler ve Ruslarla işbirliği yap­ malan ihtimali çok kuvvetli ve bunun işaretleri görülüyor! - Bu alçaklığı yaparlar mı? -Yaparlar dostum, yaparlar! · O zaman Ebulfcz Elçibey\ Azerbaycan halkıru, hepimizi zor günler bekliyor. Şimdi ben de endişelenmeye başladım. Bu sırada telefon çaldı. Paşa Karabağlı baka.Arayan Gökçe dede idi. Heyecan içinde: -Bu hafta sonu Atabala ile Çilenay kızımızın nikahlan olacak, dedi, sizi de bekliyoruz.Bu zor günlerde düğün yerine nikah kıyilinasıru daha uygun gördük. Nikah çiçeklikte, "Gül mekrebi"mizde olacak. Azat beyi de ara­ }'llCağım. - Azat bey burada, benim yarumda. - O zaman ona da söyle. - Başunüstcl Hafta sonu, gül bağırun gül kamelyasında, Atabala ile Çilenay'ın nikah­ lan kıyıldı.Gül mektebinde yiizlcr gülüyordu.Gökçe dede gül ve karanfille­ rinin en güzellerini yeğeni Atabala ile gelini Çilenay'ın başlarına saça.Beyaz gelinliği içinde Azerbaycan'ın en güzel ve kahraman kızlaruıdan biri olan olan Çilenay'ın ve Azerbaycan'ın en yakışıklı ve kahraman oğullanndan biri olan Atabala'run başlaruıa gül yaAıyordu. Yeni güzel düğünlere AzerbaycanlAzatlık uğrunda şehit verdiğin bin­ lerce güzel oğul ve kızlarının kanlarına bedel olarak sana ve güzel insanla­ nna dünyanın en güzel azat günleri!...

370


*

u Ankara Etimesgut askeri hava alanından havalanan uçak Hakü ha­ vaalanına indi.Uçağı gözyaşlan içinde karşılayan Azatlık gazileri. calmcu uçakı:ıın alıp, Azcrbaycan'ın azatlığı uJ;orunda mücadele ederken Rus mer­ mileriyle �up şehit düşen azatlık mübarizlcrinin ebedi istirahargahlan olan ŞEHITI.ER HIYABANI'nında toprağa verdiler. Kalk ayağa Azerbayca n! ı\nkara'dan havalanan uçaj:,'1n getirdiği ıabutta­ ki cenaze senin büı<iik cığlunundur. Kalk ayağa ve selamla onu . . . O ki, Kv.ıl İmpcrya'ya kafa nııru! Bürün ömrünü seni n azatlıi;ın uğ­ runda harcadı, ruruklandı, ta şocaj:,'1nda çalışmaya mahkum edikli, çileler, sı­ kınalaı:, acılar çekti. Ama yılmadı, mücadele etti ve seni yeuniş yıl borunca acunasızca sömüren kızıl impcry:ının elinde n kurrararak, azaclı�ı kavuşma­ nı sağladı.O azatlık nıübarizesinin önde giden savaşçısıydı.Önde b>iden sa­ vaşçılar dünyanın gariple ridirlc r. Yalnız yaşar, yalnız mücadele nlcr, r:ılnız ölürler. Dünyadan nasip leri s adece çile ve sonunda bir :ıcı gülüşnir... Ayağa kalk ve karşıla onu! O ömrü boyunca, senin gibi, hep "Tek başına!" yaşadı. "Tek başına" mücadele eni "Tek başına" ağladı. . . Ve "Tek başına" öldü . . . Kalk ayağa ve karşıla onu! Çünkü o senin için çok çile çekti ve çok göz yaşı diiktü. Şimdi sen de, iilürnünde de "TEK Bi\ŞI NA" kalan, Halkın w Hakkın adamı bu evladın için, ne kad:ır giiz yaşın va rsa dök! Cenaze törenine kanlan ı\zaı bey in kulaklıınndıı bu·dcn şıı siizlcr çııı'7 1


lamaya başladı: "Bir gün gelir de, impe..rya dağılırsa, ki bu bir hayaldir, bizler yine ön­ lerde, makamlarda olacağıi.Koltuklara kurulup, ülkeyi yönetmeye devam edeceğiz! Vatan! Millet! Bayrak! Azatlık! uğrunda mücadele edenler unutu­ lacaklar! Üvey evlat muamelesi görecekler. Kenarda," kıyıda, köşede kalıp, sürüneceklerl Harta belki de zindanlara anlacak, sürgüne gönderilecekleri Halk kendisi için mücadele edenleri unutacak, gücü eline geçiren bizlerin önµnde saygıyla baş eğecek! Bizler akıllı ve becerikliyiz. Göreceksin, ken­ dimizi Azerbaycan'ın "Büyük oğullan(" ilan ettirip, heykellerimizi diktire­ ceğiz! Senin deyişinle yoldaş Azat, ''İmperyarun ıanklanna yumruklarıyla saldıranlar, göğüsleri Rus mermileriyle delik deşik olanlar, azatlık uğrunda zindanlarda )'atanlar" unurulup gidecekler. Kim bilir hangi gecekonduda, hangi zindanda ve hangi sürgün diyarında kimsesiz, tek başlanna, aç-sefil ölecekler! Bak, demedin deme, hallan azatlığı uğrunda çarpışanlann sonu ya unurulmak, ra zindan ya da sürgün olacakor! Akıllı ol ve bizden aynlma, rahac rahat yaşa. Sana ne hallan azatlığından? ... " Bir yıl kadar bundan evvel, Parti Sekreter Yanmcısı Allahverdi Guluyev'in odasında, Komünist Partisi Sekreteri'nden duyduğu bu sözler­ le patlayacak gibi olan yüreği, şimdi o yalnız mezann başında da patlayacak gibi oldu, boğazına acılar düğümlendi, yumruklanru sıkn ve nefretle: - Allah belaruzı versin! diye bağırdı. Rustan fazla Ruslaşmış Parti sekreterinin söyledikleri çıkmlışn!20 ocak 1990 tarihinde azatlık meydanında, işgalci Rusya'nın acunasız, gaddar, in­ sanlıktan çıkmış, tepeden ornağa silahlı cani askerlerine karşı çıplak elleriyle karşı çıkıp ölümüne vuruşanlan, başta General Yazov olmak üzere, barbar Kızıl Ordu'nun diğer generalleriyle birlikte kenarda durup seyredenler, li­ monlu çay içip, votkalanru }'l.ldurnlayanlar şimdi yine Azerbaycan'ın başın­ daydılar! Dün emperyalist Moskova'nın zulmü alnnda inleyen Azerbaycan halkı, şimdi de Moskof uşağı yerli komünistlerin zulmüyle inliyordu.Rus ve Ermeni mermileriyle vurulup ölmekten daha beter bir acıydı bu.Yetmiş yıl önce, Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda mücadele ederken tutuklanıp Sibirya'ya sürülen ve bir daha kendisinden haber alınamayan, gurbette acı­ lar içinde ölen, " Çırpınırdı Karadeniz" şiirinin yazan Ahmet Cevat'ın: " Hüsranlar, elemler, buhranlar içinde Kısık bir ses gibi öleceğim ben. Börle göz yaşıyla geçen ömrümün Sonunda bir aa güleceğim ben" diye yankılanan feryadıru haorlayıp, acıyla yutkundu Azat bey ve, " Acaba, "diye geçirdi içinden, Azerbaycan'ın bu yalnız oğlu da Gülhanc Askeri np Akademisi'nde, tek başına son nefe­ sini verirken, npkı Ahmet Cevat gibi bit acı gülmüş müydü? Kabrin başında kendisi gibi sessizce ağlayan genç Atabala'ya, Çilenay'a, Gökçe Dede'ye, gazeteci Paşa Karabağlı'ya ve diğer sevenlerine bakn yalnız adamın.Yüzlerinde Ona karşı yapılan haksızlık ve vefasızlığın hüznü vardı. Onun çileler, acılar çekerek bağımsızlığını kazandırdığı Azcrbaycan'ın sof­ rasına Jİmdi Rııs 'tan fazla Ruslııfmlf Azeriler, eski KGB ajanlan, Polit Büro 372


üyesi hainler kurulmuş, ülkeyi onlar yönetiyor, halkın servetini yağmalıyor, kendilerinin ve karru geniş çanak yalayıcısı yandaşlarının ceplerini dolduru­ yorlardı. Azerbaycan halkı yine sahipsiz, yine " Tek Başına", yine aç, yin e çıplak, yine perişan ve yine yetim kalmışa.İvan'ın soysuzlao defolup git­ mişlerdi ama, bu sefer de yerli Jvanlar başa geçmişlerdi.Karabağ'da Rus ve Ermeni çeteleriyle çarpışanlar, azatlık mitinglerinde geceli-gündüzlü mey­ danlarda yaap kalkanlar, Rus tekmeleriyle kemikleri kınlanlar kı}1da, köşe­ de, sürgün ya da hapiste çile çekmeteydilcr.Ah, bu nasıl halk idi ki, hayaaru kendisine adayan "Yetim oğluna!" sahip çıkmayı bilememişti? Bu nasıl bir ihanet idi ki, halk sevdiği evladını yalnız bırakmak zorunda kalmışa? Herkesten daha kederli görünen Atabala'ya dikti bakışlarını Azat bey. Yiğit azatlık savaşcısı birden kabrin üzerine eğilerek avuçlaruu toprakla doldurup doğruldu ve göğe savurarak: - Toprak başına ey halk! Sen ölümü hak ediyorsun! Sen azatlığa layık değilsini Sen vefasızsın! diye bağırıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gökçe dede yeğenine bakıp: - Yok, sen acıdan böyle diyorsun Atabalam! dedi, halkın bir suçu yok! Bu halk azatlığı elbette hak ediyor. İhanetin kökleri çok derinde .. Hayat bir Şerefi}•lc yaşayıp, şerefiyle ölenler imıiharu kazanır­ imtihandır yeğenim. lar.Şerefsizce yaşayıp, şerefsizce ölenler ise imtihanı kaybederler. Şerefiyle yaşayıp, şerefiyle ölenler hayırla arulırlar, şerefsizce yaşay-ıp, şerefsizce ölen­ ler ise laneclel Azerbaycan'ın kolunu, bacağıru kesip, iktidarı elde etmek için diyet olarak Ermeni kati.ilerinin önüne atan hainlerin boy boy resimleri devlet dairelerinin duvarlaruu ve televizyon ekranlaruu kaplasa da, halkın gönül evine giremeyeceklerdir . . . Derin bir sükut oldu.Sonra Gökçe dedenin, "El Fatiha!" demesi üze­ rine, ruhuna fatiha okuyup mezarın başından a)•nlmaya başladıkları sırada Atabala başını çevirip kabre son bir kere daha baka, bir şey söyleyecek oldu, vazgeçti, acıyla yutkundu, yaşlı gözlcrirlc sevgilisi Çilcnay'a baka, elinden tuttu: - Haydi, gidelim arak, dedi, )'Ürcğini o yalnız mezarın başında bırakarak . . .


374


Ben senin sevdalını Ben, " TÜ RK DEVLETLERİ B İ RLİÔİ " sevclalısı, Bir garip Müslüman Türk evladı Müslüm Oğuzl Seni seviyorum Azerbaycan, Ta o 28

uğursuz işgal günü,

nisan 1 920'de,

Bakü'yü işb-al eden Kızıl Ordu'nun dökrüğü Sel gibi

akan kana gözyaşıyla bakarak,

Yürl·ğinden kopupgclen bir sesle:

" Bir kere yükselen bayrak, bir daha inme7.I" Diye haykırnn Mehmet Emin Resulzaclc gibi . . . Seni seviyorum Azerbaycan, Senin uğrunda, Hüsranlar, elemler yurdu Sibirya sürgününden Bir daha geri dömcycn Yüzbaşı ı\ıabala gibi... Seni seviyorum ı\7.crbaycan, Her akş am

vakti, güneşin kızıllığında

Evinin üzerine çıkıp, Sibirya

ufuklanna bakarak,

" Yüzbaşı Aıabalal'' diye feryat eden, Sevgili Aybike gibi... Seni seviyorwn Azerbaycan, .175


İsıiklal savaşçısı evlatla.mı Ahmet Cevat gib� Resul Rıza gibi. Fuzuli gib� Müşfik gibi.. Seni seviyorum can .Azerbaycan, Biricik oğlu Tebriz'i Senin uğrunda kurban veren, " Vatan delisi!" şairimiz Halil Rıza gibi... Seni seviyorum .Azerbaycan, Azatlık meydanında vw:ulup, ölmeden önce, Yarasından akan karuyla, duvara, " Elveda Azerbaycan!" yazan şehit gibi... Seni seviyorum Azerbaycan, " Kalk ayağa azat oı Ya tamam yan, .Azerbaycan: .Azatlıgdır sene melhem, Mene derman .Azerbaycan." diyen Mehemmed Hüseyin Şehriyar gibi . . . Seni seviyorum .Azerbaycan, Ebulfez Elçibey gibi. . . Seni seviyorum Azerbaycan, İlteriş oğlumuz ile İlay kızımızın babası, " Vatan delisil"muallim İrfan Murat Yıldının gibi... Seni seviyorum Azerbaycan, Yeşil Iğdır'ımı sever gibi. .. Seni seviyorum .Azerbaycan, Türkiye'mi sever gibi! ...

SON

376



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.