Mehmet Aydın - Bayat, Bayat Boyu ve Oğuzların Tarihi

Page 1



BJIYIT-BIYIT BOYU ve

OGUZLARlN TARIBI

Mehmet AYDIN

.. ,

� . UNfvE:ftSfTESf

''e

TARIH-COOR. AfVA . r·rı.t� � ,,.u-··· 'l'n,1· u�' . '·· R M .A � A N I D I B .. u

.


HATİBOOLU YAYlNEVi YAYlNLARI: 9 Kaynak kitap dizisi •

:

ı

ı. Baskı : Kasım, ı984

isteme adresi : Hatiboğlu Yayınevi Çiftlik Cad. 37/7 Ankara

Telefon Posta Çeki

:

23 52 43 155209

Ça� Matbaası-Tel : 24 28 49- ı ı 89 56 - Ankara


İÇİNDEKİLER 1- ÖNSÖZ . . . ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...

S

BUCACI YERLEŞME YERİNİN İSLAMLIKTAN ÖNCEKi TARiHÇESi ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...

7

ll- BAYAT

III- OCUZLAR'IN TÜRK TARİHİ İÇİNDEKi YERLERİ SELÇUKLULAR ve KOLLARI .. ... ... ... ... ... ... ... ... ... .. . •

.

19

IV- BAYAT BOYU VE OYMAKLARI .. . ... ... . .. ... ... ... ... ... A. BAYAT BOYU'NUN TARİHSEL KÖKENLERİ ... ... ...

63

... ... ... ... ...

72

... ... ... ... ...

76

B. C. Ç. D.

ANADOLU BAYATLARI ... ... ... ... ... IRAK BAYATLARI .. . . . . . . . . .. . . . ... ... İRAN BAYATLARI ... ... ... ... ... . .. ... BAYAT BOYU'NUN ÜNLÜ KİŞİLERİ . . .

63

... ... ... ... ...

79

... ... ... ... ...

80

V- BAYAT BUCACININ KONUMU VE TARiHÇESi .. ... ... 1 BAYAT BUCACININ YERYÜZÜ BİÇİMLERİ VE İKLİMİ . . . ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... BAYAT BUCACININ TARİHÇESİ . . . . . . . .. . . . ... ... . . . 2 ECİTİM, ÖCRETİM VE KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ ... 3 4 - SÖYLENCELER YATIRLAR İNANÇLAR ... ... ... ... S - BAYAT'LA İLGİLİ TARİHSEL ÇACRIŞIMLAR VE BAYATLI ESKİ AİLELER ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 6- BAYAT'IN BAŞLlCA BAYlNDlRLIK ETKİNLİKLERİ VE DEVLET KURUMLARI . .. ... ... ... ... ... ... ... ...

84

.

-

--

-

·

·

VI- FOLKLOR ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... A. TÖRELER VE GELENEKLER ... ... ... ... ... ... ... ... ... 1 Giyim Kuşam ... ... ... ... ... ... ... ... . .. ... ... ... ... 2 - Yerel inanışlar ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... Düğünler ... ... ... ... ... ... . . . ... ... ... ... ... ... ... 3 B. BESİNLER - YER VE BİTKİ ADLARI ÇOCUK OYUNLARI .. ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... C. MANİLER ACITLAR - TÜRKÜLER . .. ... ... ... ... ... ... Ç. DUALAR - İLENÇLER - BİLMECELER - ACAÇLAR - ENGEBE ADLARI . . . ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... D. DİL GEREÇLERİ ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 1 Yerel Sözcükler ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 2 Deyimler . .. ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 3 - Atasözleri ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... -

-

84

86 91 95 100 102 105 105 105 105 106

·

.

·

-

-

VII-TURİSTİK YERLER ·SON DEYİŞ ·BAYAT BOYU ÜSTÜNE ŞİİRLER ... ... ... .. . ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... VIII -HARiTALAR ve FOTOCRAFLAR ... ... ... ... ... ... ... ... ... IX- KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. .

108 110 114 115 115 127 133 137 145 153

3


ÖN SÖZ İçinde doğup büyüdüğüm ve sıcak havasını teneffüs ettiğim, bir bakıma tarih hazinesi de sayılan memleketimin kısa tarihçe­ sini yazmayı, öteden beri hep düşünürdüm. Bu işin bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda, BAY AT'tan yetişen öğretmen Ha­ lil Kaya ve Fevzi Eski, bana büyük çapta önayak ve destek oldular. Öncelikle kendilerine ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim. Yerleşme yeı-lerine ilişkin adların değiştirilmesi moda olduğu bir dönemde, bir zamanlar BAYAT adının da ÇANACIK'la değiş­ tirilmesine kalkışılmıştı. Bereket verisin BAYAT'ın köklü tarihi olduğu gerekçesiyle o istek devletçe kabul edilmedi. Gerçekten BAYAT'ın HUNLAR'a dek uzayan Türklükle eşit bir tarihi vardır. Orta Asyadaki Türk birliğinin kurulmasında, çe­ şitli Türk devletlerinin ortaya çıkmasında, kitlesel göçler ve akın­ larda, Anadolu'nun fethinde, Türk kültürünün doğması ve yayıl­ masında, öteki Oğuz boylarıyla birlikte, B ayat boyunun büyük rolü ve katkısı olmuştur. Bayatlar, Asya anakarasının türlü bölgelerine yıldıziar gibi dağılmışlar ve her yerleşlikleri yerde de en etkin birer topluluk olmuşlardır. Geçmişte yetiştirdikleri kumandan, devlet adamı ve sanatçılarıyla ne denli övünseler �-eridir. Bugün Anadolu'da aynı boy adını taşıyan hala elliden çok yerleşme yeri vardır. Bunlar arasında haberleşme yoluyla tinsel bir bağlantı kun.ılması, özdeş kökenden gelme kardeşliği daha da güçlendirecektir sanırım. Bayat Boyu'nun kendine özgü damga ve ongunu (totemi) ol­ ması ve Oğuz boyları içinde ikinci sırada yer alması, bu toplulu­ ğun en azdan üstün saygınlığını ve örgütlenmedeki yerini belirle­ mektedir. Bu denli köklü bir Türk boyundan birnanın bilinci ise, her halde boydaşlarımıza ayrı bir gunır verecektir. BAYAT BUCAGI'nın, ekmeğini taştan çıkaran bir halkı var­ dır. Birbirleriyle yardımlaşma duygusu çok yüksektir. Kurtuluş Savaşı sırasında, 23. Türk Tümeni bir yıllık eğitim ve düşmana s


son saldırı hazırlığını Hayat'ta geçirirken, ti.im halk, varını yoğunu Türk askerinin emrine ve hizmetine vermiştir. Bugünün yaşlı ana­ ları, o dönemin genç kızları olarak topluca hamurkarlık, öıücülük ve yama işlerinde çalışmışlar ; bugünkü yaşlı babalar da o gün­ lerde, ya cephelerde savaşmışlar, ya da cephane taşımışlardır. Böy­ lece Bayatlılar, tarihsel görevlerini hep olumlu yönde sonsuza değin sürdüreceklerdir. Öğrenime büyük değer veren ve okuyanları baştacı edip bağrı­ na basan halkıma, şu küçücük kitabımla bir hizmette bulunabildiy­ sem kendimi mutlu sayacağım .

MEHMET AYDIN


BAYAT BUCAGI YERLEŞME YERİNİN İSLAMLIKTAN ÖNCEKi TARiHÇESi Bayat özsınırları içerisinde bulunan kimi bölgelerdeki tarih­ sel buluntular, buraların tarih öncesi (prehistorik) çağlarda birer yerleşme yeri olduklarını kanıtlamaktadır. Kazankaya, Karaycova­ sı, Satçıalanı ve Eyerli dağının doruğunda Taş ve Cilalıtaş dönem­ lerine deygin epeyce buluntular ele geçirilmiş; ne var ki bu bulun­ tular, bilimsel bir incelemeye bağımlı tutulmadığından sağda solda dağılıp gitmiştir. Nitekim, Tekesir yöresindeki dikit- sarkıtlı Kurt İni mağarasında ele geçen çeşitli kemikler de yaklaşık (iö. 7000 - 3000) yılları arasında insan yaşadığı izlenimini kuşkuya yer bırakmayacak biçimde vermektedir. HiTiT ÇAGI (İ.Ö. 2000 - 750) ilk çağ' da Anadolu, birtakım küçük krallık ve bcyliklere bö­ lünmüştü. Batıda Misyalılar, Karyalılar, Likyalılar ve Luviler var­ dı. Orta ve güneydoğu Anadolu'da Hititler ve Urartular oturuyor­ lardı. O dönemde Anadolu'da altı yedi türlü dil konuşuluyordu. Bunlardan, Bayat yöresine (İÖ. 2000 - 750) yılları arasında HİTİT­ LER (Etiler) egemen olmuşlardır. Hititler Anadolu'ya kuzey - doğu­ dan gelmişlerdir. Başkentleri Hattuşaş (bugünkü Boğazköy)'tı. Anadolu'da büyük ve köklü bir uygarlık kurmuşlardır. Eski Kral­ lık, İmparatorluk ve Yeni Krallık olmak üzere üç ayn dönem ya­ şamışlardır. Başlangıçta Sumerler'e ve Asurlar'a bağlı yüzlerce derebeylik durumunda yaşarlarken, İÖ. 1 950'den sonra birliklerini kurarak Asur Krallığını tanımamışlardır. ilkin bügünkü Afyon ­ Sandıklı ilçesi Kusura köyünde kurulan Kussar Krallığı, gelişerek Kızılırmak kıyılarındaki Nessa ve Hatuşaş (Boğazköy)'taki krallık­ ları da alıp büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. En ünlü hüküm­ darları Subbiluliyuma'dır. Subbiluliyuma kendi döneminde Ana­ dolunun biricik önemli kervan yolu olan, Hatuşaş (Boğazköy)­ Apassa (Efes - Selçuk) yolunu Eti tecimine açmıştır. Sonradan Kral Yolu · adı verilen bu yol, Hatuşaş - Gavurkale (Ankara) - Gor­ dium - Spalya (Sivrihisar) - Amorium (Gömü köyü) - Çukurkuyu 7


(Bayat'ın S km. kuzeyinde bir köy) - Anıtkaya - Altıntaş - Banaz ­ Uşak- Kula ve Sart kentini birbirine bağlıyordu . Hititler'in, güneydeki Suriye yüzünden Mısırlılada araları iyice açılmış, bu gerginlik sonucu da iki devlet arasında İÖ.1 29S'te Kadeş savaşı çıkmıştır. Mısır Firavunlarıyla yapılan bu tür sınır savaşları, Etileri zayıf düşürdüğünden, İÖ. 1 200 yılında Balkanlar­ daki Oorlar'ın baskınından kaçıp Anadolu'ya akın yapan Frig­ ler, tüm Anadolu'yu işgal ederek, Hitit devletine son vermişlerdir. Atın binek ve çekim hayvanı olarak kullanılması ile demirin işlenınesini Anadolu'ya Hititler getirdiler. Hitit toplumunda ana ­ erkil bir aile düzeni egemendi. Kadınlar kendi başlarına iş yaşa­ mına atılıyor ve her türlü hukuksal işlerde yer alabiliyorlardı. Boğazköy tablet arşivlerinden Anadolu'da şu dillerin konuşul­ duğunu görüyoruz : 1 - Hattİ (Proto - Hitit) dili, 2 - Muva dili (Kül­ tepe yöresinde) , 3- Ahsu dili (güney - doğu Anadolu'da) , 4- Urartu dili (Hurri dilinin bir kolu, Van yöresinde) , 5 - Hititçe (Nesa, Nesit dili. Boğazköy'de) , 6 - Luvice (Güneybatı - Anadolu' da) , 7 - Palaca (Paflagonya' da) . Hititler, ba�langıçta kentler arasındaki tecimlerini de eşek kervanlarıyla yaparlardı. O dönemden kalma üç Hitit sözcüğü bi­ raz değişiklikle günümüzde hala yaşamaktadır. Kutanu kumaş : kutni kumaş, kutanun : keten, anna : anne, ana gibi. Bayat yöresinde Hi titler'den kaldığını sandığımız dokuz bü­ yük vardır, 1 - Kapaklı büyüğü, 2 Körçeşme (Horoz - çam) büyük­ leri üç adet. 3 - Danyeri hüyüğü, 4 - Malkazığı büyüğü, S - Asarcık hüyüğü, 6 - Kavak hüyüğü, 7 - Belencik hüyüğü. Ayrıca, erken ve geç Hititler döneminden günümüze birtakım kap kacak, kimi bronz nesneler ve süs takılan da kalmıştır. Bayat belediyesi sınırları içer­ sinde Yukarıköy, Çayırcık, Karatepe, Yongalı Gediği ve Manasır'da işletilmiş demir ocakları ve cüruflanna raslanmaktadır. Bu işlet­ melerin de Hititler'den kalma olasılığı vardır. -

FRİG ÇACI (İ.Ö. 750 - 620) Oorlar'ın saldırılarıyla Trakya'dan Oardanos (Çanakkale) bo­ ğazını geçerek İÖ. 1 200 yıllarında Anadolu'ya giren Frigler, önce Askanya adı verdikleri Bitinya (İzmit, Bursa) bölgesine yerleştiler. Arkadan Sakarya kıyılan ve kaynaklarına doğru yayılıp Hatuşaş'ı 8


da alarak, Hitit devletine son verdiler. Böylece Sakarya, Gediz ve Menderes bölgelerine yerleşip Orta ve Batı Anadolu'da İÖ.750'de büyük bir devlet kurdular. Frikya, genel valilerle yönetilen Küçük ve Büyük Frikya olmak üzere iki federasyondan oluşuyordu. Kü çük Frikya : Apamya( Dinar), Sinnada (Şuhut), Akronium (Afyon)' u ; Büyük Frikya ; Filomeliom (Akşehir), Darilearn (Eskişehir). Arnariuru (Gömü köyü) kentlerini içine alıyordu. Frikyalılar ünlü Troya savaşlarında Akalar'a (Yunanlılar) karşı Troyalılar'a yardım etmişlerdir. Frikler başkent olarak önce Gelene (Dinar) , sonra Midaum (Bayat- İnpazarcık) , daha sonra Yazılıkaya, en sonra da Gordium (Polatlı - Yassıhüyük) 'da oturmuşlardır. Bunlar arasında Midaum \'e Yazılıkaya kutsal başkent, Gordium resmi başkent sayılıyordu . Kral Midas, Sakarya ırmağının ilk çıkış yeri olan bugünkü İnpazarcık (Bayat'ın batısında bir ören)'ta kendi adını taşıyan Mi­ daum kentini kurmuştur. Kral I I I . Midas'tan sonra başa geçen Gordius, başkenti Midaum'dan Porsuk ve Sakarya'nın birleştikleri :-rerde kendisinin kurduğu Gordium kentine taşıdı ve uğurlu kağnı­ sını Baba tapınağına armağan etti. Bu kağnının boyundurukla okuna kimsenin çözemiyeceği bir kördüğüm atılmıştı. Bir söylen­ tiye göre, ancak bu düğümü çözebilen kimse Frikya'ya egemen olacaktı. Helenistİk Çağ'da bu kördüğümü Makedonyalı Büyük İs­ kender çözmeye koyulmuş, çözülmeyince de kılıcı ile kesip atmıştır. Frikyalılar, önce kuzey - doğudan gelen Kimmerler'in (İÖ. 660), sonra da Lidyalılar'ın saldırılarına uğradılar. İÖ. 620 yılında Frik­ ya, Lidyalılarca ortadan kaldırılınca, Afyon ve Bayat yöresi bu kez Lidya devletinin eline geçti. Frikya kralları Midaslar ve Gordius'lar hakkında günümüze değin birçok söylenceler anlatılagelmiştir. Özellikle, bir gümüş saklı olup sahaola boyundun.ığun Asarkale ya da İnpazarcık'ta yerini bulunamadığı söylentisi, Bayatlılar arasında günümüzde bi­ le yaşamaktadır. Böylece tarihsel kayıtlarda bu büyülü ve gümüş sahanın, Gordius'un kağnısı ile birlikte Gordium'a (Polatlı - Yassı­ hüyük) götürüldüğüne göre, ikinci başkent olan Midaus'un, Hayat'­ ın batısındaki ve Asarkale kıyısındaki İnpazarcık 'ın olması çok akla: yakın görülmektedir. Frikyalılar çağında Afyon yöresinde birçok yeni yerleşme yer­ leri de kurulmuştur. Sineda (Synnada- Şuhut) , Geleinos (Dinar). 9


Abostom (Karacaovası), Burozos (Kara Sandıklı), Otros (Sandıklı ­ Yanıkören) , Stektariuro (Sandıklı Menteş dolayı), Öforbiyum (Eup­ horbium - Dinar, Haydarb dolayındaki Nemrut mezarlığı), Tinnaros (Şuhut - Balçıkhisar, Harmanarası öreni) , Primnesus (Prymnessus ­ Süğlün, Söğütoluk) vb . gibi Friklerde mimarlık, kuyumculuk, bakırcılık, çömlekçilik ve dokumacılık çok ileri gitmiştir. Müzik sanatı da epeyce gelişmiştir. Gelene (Dinar Suçıkan) çevresindeki gölcüklerde yetişen kamış­ lardan flüt yapmasını öğrenınişlerdir. Ayrıca, çalpara ve dümbelek gibi çalgı araçlarını da bulmuşlardır. Afyon yöresindeki dümbelek geleneğinin sürüp gelmesi, kaynağının bu yöreler olmasıyla yorum­ lanabilir. Frikler, göklerin egemeni Jubiter yıldızı (Baba, Ata) ile Etiler� den öğrendikleri Toprak Ana ve bolluk tanrıçası olan Kibcle (Kybe­ le, Nana - Nene) 'ye; küçükbaş hayvanlar, çobanlar ve ormanların tanrısına tapıyorlardı . Friklerden bizlere, filik (tiftik keçisi ya da yüRü), nene (nine) , Frikli köyü (Adayazı) ve Sibel (özel ad) gibi söz­ cükler kah t kalmıştır. Bayat çevresinde ise İnpazarcık, Kavak, Pazarcık, Akçatepe, Elicek , Çulfacık, Karacaovası, Çubukiçi, Sek­ kaşı, Kara - İn, Kızıl - İn mağaralarıyla Karatepe, Değirmenderesi , Manasır ve Çıtlıdere örenleri kalmıştır. Bugünkü Köroğlu kalesi de o dönemde doğal kale olarak kullanılmıştır. LiDYA ÇAGI (İ.Ö. 620 - 546) İlkçağ'da Asova kenti olan SARD, Ege'nin; Gelene (Dinar), Küçük Frikya'nın önemli birer tecim kentleriydi. Tirha (Tire) 'da oturan Karaklit krallarından Giges, iö. 685 yılında Sard kentin­ deki Eti beyliğini ortadan kaldırarak, LiDYA devletini kurdu. Gi­ ges, Sard'ı Gelene'den daha üstün bir kervan ve tecim kenti yap­ mak istiyordu. Bu amaçla dünyada ilk kez altın ve gümüş paralar bastırdı. Lidyalılar, Kimmederin de doğudan sıkıştırmaları sonu­ cu, İÖ. 620'de Frikyalıları egemenlikleri altına aldılar. Lidya, kendisine Karun adı verilen Krezüs döneminde çok zen­ gin bir ülke durumuna gelmişti. O çağlarda Medya'da bir devrim olmuş, Medyalılada Persler birleşip kaynaşarak, İran devletini oluşturmuşlardı. Pers (İran) kralı KURUS (Kyrus, Keyhüsrev) , batıya yayılmak istiyordu. Bu amaçla ansızın Anadolu'ya girdi. Lidya ve Pers orduları önce Halis (Kızılırmak kıyısı) , sonra Ak10


şehir sınırındaki Tempriom (Nadir köyü) yakınında karşılaştılar. Her iki savaşta da Lidyalılar, bir başarı elde edemeyince, Krezüs bozulan ordusuyla gidip Sard kalesine kapandı. Daha önce bir bö­ lüğü dağıtılmış olan aylıklı Lidya askerleri, gerekli direnci göste­ remedikleri için Sard kenti İÖ. 546'da düştü ve Krezüs de tutsak olarak İran'a götürüldü. Bu dönemde, Amoriyom (Gömü) 'un dünya çapında bir fabl ustası (hayvanlar öykücüsü) Ezop'u yetiştirdiğini görüyoruz. Ay­ rıca, daha önce Bayat'a bağlı olan Kulapa köyünün 2 km. kuzey ­ batısında, Solon adlı bir krala ya da Krezüs'e ait olduğu sanılan büyük bir anıtsal gömütün bulunduğunu söyleyebiliriz. Gene Lid­ yalılar döneminde, Anadolu'yu bir uçtan bir uca bağlayan Kral Yolu (Çevredeki adı Köklü Yol) daha da düzenli bir duruma geti­ rildi. Sard - Altıntaş - Çukurkuyu (Bayat'ın kuzeyinde bir köy) - Gor­ dium - Ankara - Sivas - Malatya - Diyarbakır - Ninova - Erbil'den ge­ çip SUS'a dek uzanan bu yol üzerinde güvenliği sağlamak için ko­ naklama yerleri kurulmuştur. Kral Yolu'ndan bir bölük kalıntı, Çukurkuyu köyünün kuzeyinde Kaldırım ya da Köklü Yol adıyla hala korunmaktadır. Lidyalılar'ın dili, Hitit diline epeyce yakın bir dildi. PERSLER ÇAGI (İ.Ö. 546 - 334) Pers kralı Kyrus (Kurus) , Lidya krallığını ortadan kaldıı-dıktan sonra bütün Önasya'ya egemen oldu. Böylece, (İÖ. 546 - 334) yılları arasında Pers egemenliğine giren Afyon yöresini, merkezden gön­ Tüm Anadolu, derilen birtakım satraplar (valiler) yönetmiştir. Marmara ve Ege bölgelerinde oturan iki genel valiyle yönetilmeye başlandı. Kurus'tan sonra Kaınbiz, ondan sonra da Dara, Pers Pers başkenti krallığının başına geçmişlerdir. Dara zamanında, Sus'tan Sard'a dek uzanan Kral Yolu, kısaltılmak amacıyla gü­ neyden Toros dağları geçiti olan Gülek boğazından geçirilerek 2400 km. ye indirildi. Bu yol Sus (Akbatan) - Diyarbakır - Gülek boğazı - Konya - Akşehir - Çay (İpsos) - Duı-ayeri (Bolvadin) - Feleli ­ Küçük Hüyük - Süğlün'den geçip oradan eski Kral Yolu ile kesişe­ rek, Susuz köyü - Banaz - Uşak - Kula yolları çizgisinde Sard'a ulaşıyordu. Yolun yapılmasıyla posta - konak yerlerinin tamam­ lanması işleriyse İÖ. 5 1 5'te bitirilebildi. Pers kralı Dara ve onun ölümünden sonra yerine geçen oğlu ll


Serhas, İskitler ve Yunanlılar'a karşı açtıkları savaş yolculukla­ rında hep Gelene (Dinar) 'de konaklamış ve kışlamışlardır. Serhas' ın ölümüyle yerine Erdeşir, onun da yerine I l . Daryüs (Dara) geç­ ti . Il. Dara, oğlu prens Kurus'u eski Lidya, Frikya ve Kapadokya (Kayseri - Niğde yöresi)'yı içine alan Anadolu satrapı yaptı. Prens Kuıus, satraplık merkezini Sard'dan Gelene (Dinar)'ye taşıdı. Men­ deres nehri kaynakları kıyısında kendine bir saray yaptırarak, saray çevresindeki ormanı geniş bir av parkı alanı durumuna getirdi. Yunanistan'da Atina ve Isparta kent devletlerinin sava­ şımiarı sonucu kendisine· sığınan Atinalı Alkibyades'e bir çiftlik bağışladı. Ne var ki Atina Tiranları , Alkibyades'i bir gece evini ateşe verdirerek öldürttüler. Satrap Kurus, babasının İran'da ölümü üzerine kardevi Erde­ şir'in tahta geçtiğini öğrenince, büyük bir ordu toplayarak karde­ şine savaş açtı. İÖ. 40 l 'de Tympriom (Akşehir - Nadir köyü) ' da yapılan bu savaşta Kurus yaralanıp ölmüş ve ordusu da dört bir yana dağılmıştır. Bundan böyle satraplar arasındaki didişmeler sürüp gitmiştir. Sonunda Makedonyalı Büyük İskender, Granikos (Biga çayı) utkusunun hemen arkasından İÖ. 334'te Troya, Sard ve Ege kıyılarını dolaşarak, Antalya'dan Gelene (Dinar)'ye gelip satraplık merkezini de işgal eder. Oradan düzenli ordusuyla yürü­ yerek Tatarlı, Çay, Bolvadin, Abasiom (Bayat Karacaovası) üze­ rinden Gordium'a geçer. Karşısında direnecek bir güç bulunma­ dığından, tüm batı ve iç Anadolu'yu savaşsız ele geçirir. İssos (Ada­ na güneyinde bir ören) 'ta ve Gavmegela'da Pers kralı Dara'yı son ve kesin bir yenilgiye uğratarak, Filistin ve Mısır'ı da egemenliği altına alır. HELLENİSTİK ÇAG (İ.Ö. 334 - 30) Tarihçi Heredotla Folozof Sokrates'in, «Birleşik Helen ulus­ larının Asya'yı fethetmeleriıı düşüncelerini uygulayan Büyük İs­ kender; ele geçirdiği ülkeleri, 34 genel valiliğe böldü ve başlarına birer general bıraktı. Böylece, Doğu - Batı karışımı yeni bir uy­ garlık olan Helenizm'i de başlatmış oldu . Bu dönemde Bayat yöresi, merkezi Gelene (Dinar) olan Frik­ ya Satraplığı içinde yer aldı. İskender, Hindistan'dan Mekedonya' ya dönerk �n İÖ. 323'te Babil'de zehirli sıtmadan ölünce, Frikya Satrapı Antigonos bağımsızlığını ilan etti. Antigonos'a bağlı Sina12


da (Şuhut) valisi Dokimos, bugünkü Afyon merkez bucağı İsçehi­ sar'ın bulunduğu yerde Dokimya kentini kurdu ve kendi adına para bastırdı. Firikya satrapı Antigon, öteki satrapları alt edip İskender'in yerine geçmek istiyordu. Bu amaçla onun, komşu generaliere sık sık saldırılara kalkışması sonucu ; Suriye Kralı Selefkos , Mısır Kralı Batlamiyos, Trakya Kralı Lizimakos ve General Ksander ; Antigon'a karşı birleştiler. Her iki tarafın orduları, İÖ. 301 yılın· Bolvadin da İpsos (Çay ilçesi) kentinde karşılaştılar. Bugünkü ovasında yapılan kanlı savaşta, Antigon'un ordusu perişan oldu ve dağıldı. Kentler yakılıp yıkıldı. Antigon da Gelene'ye kaçarak orada öldü. Bu arada, İpsos (Çay) Meydan Savaşı'ndeki Selefkos ordusunun askerleri, güneyden yanlarında getirdikleri haşhaş to­ humunu, bir yağ bitkisi olarak Sineda (Şuhut) halkına vermişler, oradan da tüm bölgeye kolayca yayılmıştır. Helenistİk dönemde. Klaneos (Bayat - Elicek) kenti ile Ahalar (Bayat'a 3 km. uzaklıkta bir ören) kenti kurulmuştur. Selefkoslar'ın Anadoludaki merkez­ leri de Yalvaç (Antiokhia) kenti idi . Afyon yöresi, ilkin Trakya Kralı Lizimakos 'a bırakılmışken sonradan Suriye Kralı Selefkoslarla el değiştirdi . Selefkoslar'dan III. Antiyokos, tahta çıktığında, Anadolu'nun her yerini almak üzere harekete geçti. Bergama kalesinden başka her yeri egemen­ liği altına aldı. Bunun üzerine Roma Cumhuriyeti, Bergama kralı­ nın yardımına koştu. Daha önceleri, Bitinya (İzmit - Bursa)'da Selefkoslara karşı bağımsızlığını ilfm eden Kral Nikomed, ülkesi­ ni korumak için ; Trakya'ya dek gelmiş bulunan yağmacı Kel t (Golva) lerle anlaşarak onları bir süre ordusuna aldı, sonra da, tümünü Ankara ,ve çevresine yerleştirdi. Fransadaki Gal bölgesin­ den kopup gelen bu topluluk, yeni yerleştikleri yerde, Galatya adı verilen bir Cumhuriyet kurdular. Bergama krallığının çağrısı üzerine Anadolu'ya çıkan Roma Cumhuriyeti ordusu, başlarında birtakım derebeylerin bulunduğu küçük krallıkları tümüyle ortadan kaldırdı. Roma komutanı Man­ lius, şimdiki Göynük, Akkoyunlu ve Kale köyleri geçitinden geçe­ rek Bayat'ın kuzey - doğusundaki Abasiyam'da konakladı. Galat­ yalılar'ı yendikten sonra, aldıkları yerleri Bergama krallığına bırakarak ülkesine geri çekildi. O döneblerde, Trabzon ve Sinop bölgesinde Pers kökenli olduklarını savlayan bir aile, Pont Krallı­ ğını kurmuştu. Pontus (Pont) kralı. Büyük Mitridates, Bitinya devl3


Jetini yenerek Afyon yöresine egemen oldu ve İÖ. 72 yılına değin ülkesini yönetti. ROMA ÇAGI (İ.Ö. 72 - İ.S. 395) Batıda güçlü bir devlet olarak durmamacasına çevresine ya­ yılan Romalılar, İÖ. I. yüzyılda Asya işleri ve olayiarına da karış­ maya başladılar. Bu amaçla Roma Senatosu, Selefkoslar üzerine ordu ve genel valiler göndererek, Selefkoslar'dan Kral III. Antiok­ hos'u Magnesia (Manisa)'da yendi ve kısa sürede tüm Anadolu'yu Roma Cumhuriyeti'nin egemenliği altına aldı. Çok geçmeden İÖ. 27 yılında Komutan Oktavianos, Senatoca imparator ilan edilip kendisine Ogüst adı verildi. İmparator Ogüst, imparatorluğun her yanında güvenlik ve kalkınma atılımlarını başlattı. Yalvaç ve An­ kara'da birer ordu karargahı açtı. Ankara'da ve Anadolu'nun bir­ çok yerlerinde adına anıtlar dikildi. Kesin güvenlik sağlandığı için, Anadolu gelişme ortamı buldu ve uygun yerlerde yeni yeni kentler kuruldu. Aadarda gelen birçok imparatorlar sırasında Anadolu'da İS. 395 yılına değin önemli bir siyasal değişiklik görülmedi. Ancak, imparatorluk sınırları içinde Hıristiyanlık dini gizliden gizliye yayılmaya başladı. Başlangıçta, hıristiyanlara çok zulüm ve işkenceler yapıldıysa da, sonraları Hıristiyanlık develetİn resmi dini durumuna geldi. Annesi gizli hıristiyan olan I. Konstantin, İstanbul'u yeniden bayın­ dır duruma getirerek, başkenti Roma'dan İstanbul'a taşıdı. İmpa­ rator Teados zamanında ülkenin genişliği ve devletin yönetim güçlüğü nedeniyle İS. 395'te imparatorluk, Doğu ve Batı olmak üze­ re ikiye ayrıldı. Doğu Roma İmparatorluğu sonradan, Bizans .İm­ paratorluğu adını aldı. Roma çağında Afyon bölgesi üç il'e, onlar da birçok il­ çelere ayrılmıştır. 1 Sineda (Şuhut) İli. Bu il'e şu ilçeler bağlıydı : Filemelium (Akşehir), Arnariyum (Gömi.i), Dorileum (Eskişehir ­ Şarhüyük), Nakoleia (Seyitgazi), Dokimeom (İsçehisar), Primnesüs (Süğlün), Pentapolis (Sandıklı ovası köyleri). -

2 - APA.MEİA (Dinar) İLİ. İlçesi, Metropolis (Tatarlı)'tir. 3 Frikya Epiktet (Banaz- Ahaköy) İli. İlçeleri de Kidyesüs (Sincanlı ­ Küçükhüyük), Diokleia (Sandıklı- Ahurhisar) kentleridir. -

Bu dönemde, eskiden yıkılan kentlerin yerine yenileri yapıl­ mış, kimi köyler de genişletHip kentler durumuna getirilmiştir. 14


Örneğin, eskiden İÖ. 301 yılında yapılmış İpsos (Çay) savaşında tümüyle yıkılan İpsos'un yerine Julia (Yulya) adlı yeni bir kent kurulmuştur. Feleli yakınında küçük bir köy olan Durayeri, geniş­ letilerek Polibotom (Bolvadin) kenti oluşturulmuştur. Gelene ya­ kınında yepyeni bir Apamya (Dinar) kenti daha kurulm-:.;.ştur. Sine­ da (Şuhut)'ya gezi düzenleyen İmparator KarakaBa ile Polibotom (Bolvadin)'a kendi heykelini açmak için gelen İmparator Hadrian'a çok görkemli törenler düzenlenmiştir. Roma İmparatorluğuna Hıristiyanlık, ilkin Anadolu kanalıyla yayılmıştır. Filistin'de Beytüllahm'da doğan hıristiyanlığın kuru­ cusu İsa'ya en önce İnananlar, çevresindeki yakınları olan 1 2 Hava­ riyun oluşmuştur. Bunlardan Juda (Judas), para karşılığında İsa'yı ele vermiş, bu yüzden İsa, Roma yöneticilerince çarmıha gerilerek idam edilmiştir. Öteki on bir Havariyun ise hıristiyanlık ilkelerini yaymak için gizlice türlü bölgelere dağılmışlardır. Bu arada büyük din adamlarından Sen Paul (Aziz Pol), Anadolu'ya geçerek Yalvaç'a gelmiş; orada üç arkadaş kazanmışsa da, halktan yüz bulamayınca Sinada (Şuhut)'ya gelmiştir. Ne var ki, Sinada yahudileri kendisini taşlar ve sopalarla karşıladıklanndan, oradan kaçıp Bayat çevresin­ deki Beydağları ve Asarkale'ye sığınmıştır. Bir süre Asarkale'de kalan Sen Paul, Sandıkh ve Çivril yörelerinde dolaşarak, sonunda Efes'e gidip orada yerleşmiştir. Romalılar'dan önce, türlü ulusların yaptıkları akınlada Ana­ dolu'da siyasal birlik iyiden iyiye bozulmuştu. Romalılar her türlü düşmanlıkları ortadan kaldırarak, kendi dönemlerinde bir suskun­ luk da sağladılar. Afyon bölgesinde Roma egemenliği IV. yüzyıla değin sürmüştür. İS. 395 yılında Romalılar'ın ikiye bölünmesinden sonra ise Anadolu'ya, Bizanslılar egemen olmuşlardır. BİZAN SLILAR DÖNEMİ (395- 1453) Roma imparatoru Theodosis, ülkesini iki oğlu arasında İS. 395'te bölüştürdüğünde Arkadius, Roma'dan gelip Doğu Roma'nın başkenti olan Konstantinopolis (Bizans, İstanbul)'e yerleşti ve son­ radan doğudaki bu devlet, Bizans İmparatorluğu adını aldı. Tıpkı Roma'da olduğu gibi Bizansta da sık sık ayaklanmalar ve hanedan değişiklikleri başgöstermiştir. Bu yüzden kuruluşun­ dan yıkılışma değin Theodosios, Leon, Jüstinianos, Haraklios, İzo­ rili, Amorieomlular, Makedonyalı, Dukas ve Komnenler soyu ol­ mak üzere dokuz kez kral soyu değişmiştir. ıs


Ortaçağ'da Bizanslılar, Balkanlar yöresinden birtakım budun­ ları getirip Anadolu'ya yerleştirdiler. Bunlar arasında Avarlar, Ha­ zarlar, Peçenekler, Bulgarlar, Kumanlar, Uzlar gibi kuzey Türk­ leriyle Ferganeli hıristiyan Türkler de vardı . O dönemde bu top­ luluklar, yerli halkla hiç bir zaman bağdaşamadılar. Araplar tam üç buçuk yüzyıl Bazans'a sürekli akınlar düzen­ ledikleri halde, Anadolu'yu bir türlü alamadılar. Bunun nedeni stratejilerinde coğrafi etkeni göz önünde bulundurmamalarıdır. Türkler ise İç Anadolu'ya yaptıkları akınlarda koridor gibi uzanan Çoruh, Kelkit, Aras, Fı rat Murat Suyu ve Sakarya'nın geçtiği ko­ �·akları izlemişlerdir. ,

Araplar, özellikle Kostantİn (İstanbul) 'i almak amacıyla Erne­ viler \ie Abbasiler döneminde dokuz büyük akın düzenlediler. Bun­ la-rdan -ilk ikisini (İS. 666 - 672) , Emevi halifesi Yezit hazırlamıştır. Her iki savaşın dönüş yolu da Bayat geçitini izlemiştir. Üçüncü ve dördüncü akınlar, Çukurovadaki Misis Valisi Abdullah Battal Ga­ zi ve Halife Süleyman'ın Arnariyum kenti üzerine yaptıkları akın­ lardır. Battal Gazi öteki akınlarda da bulunmuş ve Afyon - Bayat ­ Seyitgazi yöresinde büyük yararlıklar göstermiştir. Abbasiler dö­ nemi nde de aynı amaçlı akınların sürdürüldüğünü görürüz. Harun Reşit, kalabalık bir ordu ile Anadolu'yu geçip Bizans kapılarına dek dayamışsa da orada yenitip geri çekilmiştir (803). Arkadan, Halife Mutasım yeni bir akın daha düzenler. Halife, büyük bir ordu ile yola çıkıp Anadolu'nun kilit kenti olan Arnariyum (Gö­ mü köyü)'u kuşatarak, baştan başa yakıp yıkmışsa da İstanbul'u bir türlü alamamıştır (839). Malatya Emiri Ömer tarafından düzen­ lenen sonuncu akın da İstabul'u almada tıpkı ötekiler gibi başarı­ sız kalmıştır. Osmanlı yazan Evliya Çelebi, Sayahatneme adlı yapıtında dördüncü İstanbul kuşatmasını anlatırken, « İlkbaharda İstanbul kuşatıldı. İki tarafta da kıtlık oldu. Şehirdekiler kendi pisliklerini yediler. Dışarda İslam askerleri de ot yediler. Kağıthane çayırı, kuru hayır haline geldi. İstanbul'u alamarlan Şam'a döndüler)) di­ ye yazar.(!)

(1) Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Mehmet Zillioğlu, C. I· I I , Üçdal Neş­ riyat, İstanbul, 1966, s. 49.

16


İş te bu savaşlar sırasında, Arap kumandanlarından Mesleme oğlu Habip ve Abbas oğlu, Menazır - ül Avalim adlı yepıtta geçen Eshab - ı Kehf mağarasını gördüklerini belirtmişlerdir. Bu mağa­ ranın yeri, Menazır - ül Avalim adlı Arapça yapıtta şöyle anlatılmak­ tadır: ((Bu mağara, Sakarya'nın kaynağı olan Sikiye (Sankarios) kasabası ile Erkiye (Orkistus) adlı kent arasında Amoriyum'a ya­ kın bir dağdadır.» deniliyor. Sankarlos kasabası Bayat'ın batısın­ daki Kümbet örenidir. Orkistus kentinin ise şimdiki Eski Alikan köyi.i olduğu bilinmektedir. Bu iki yerleşme yeri arasında kalan ve Amoriyum'a yakın dağ da Bayat'ın hemen kuzeyindeki Tekesir dağıdır. Halen bu dağda bulunup bölgenin tek doğal mağarası (obruk) ise, Bayatlılar'ın Orta Asya kutsal yer adı anılarını da ta. şıyan KURT İNİ'dir. Bu yaklaşıma göre, Roma ve Bizans çağlannda, (İS. II - V.) yüzyıllar arasında bir obrukta (doğal mağara) yaşadıkları tasarla­ ria'fi ·ve haklarüıcta:-türlü lüiynaihirda ıl.zun öyküler anlatılan Eshab-ı Kehf (Obruk Kişileri) olayı, Bayat yöresinde geçmiştir. Bunlar, islam geleneğinde «Yemliha, Mekselina, Misline, Şazenuş, Mernuş Debernuş ve Kefeştatuş » adlı yedi kişi olup bir de yanlarında Kıt­ mir adlı köpekleri vardır. Kurt İni'nde geçen Ashab - ı Kehf olayının söylencesi şudur : Söylenti ye göre, ((İsa Peygamber'in azizlerinden biri, Obruk Koldaş­ lan'nın bulunduğu kente gelmiştir. Kente girerken O'na kapıü.•aki puta tapmadan girmemesi gerektiğini söylerler. Bundan dolayı din yayıcısı Aziz, kente girmeyerek yakınındaki bir harnarnda üc­ retle çalışmaya başlar. Hamam sahibi, bu yabancının gelmesiyle işlerinde iyilik ve bereketin arttığını görüp ona bu değişikliğin nedenini sorar. Aziz de işverene açılarak, ((kendisinin Tanrı bir­ liğine inandığını ve putlara tapmadığını•• anlatır. Aaralarında, ge­ celeyin yapacağı ibadete karışılmaması konusun' d a, anlaşırlar. Aziz, kentin birkaç genci ile dost olup onlara kendi inançlarını aşı­ lar. Bu gençler de zamanla hıristiyan olurlar. Bu sıralarda komşu kentin başkanının oğlu, geceleyin yanın­ da bir kadınla hamama gelir. Aziz, onun bu davranışını ayıplar ve kötüler. Bundan utanan genç, oradan uzaklaşırsa da bir süre sonra kadınla yeniden gelir. Bu kez, kimseleri dinlemeksizin hamama gi­ rerler. Ne var ki, sabahleyiFl her ikisi de harnarnda ölü olarak bu­ lunurlar. Komşu kentin beyine, oğlunun hamam bekçisince öldürülmüş 17


olacağı haberi verilir. Her gece hamarnı bekleyen Aziz, çevrede aranırsa da bulunamaz. Bunun üzerine, Aziz'in kentte edindiği genç arkadaşlarını yakalamak isterler. Ne ki, onların da hiç birini bulamazlar. Oysa, Azizle genç arkadaşları önce bir çiftliğe sığın­ mışlar, oradan gizlice dağlara doğru yola çıkmışlardır. Çiftlik sa­ hibinin sadık köpeği de yanlarında gitmiştir. Akşama değin yol alıp sonra uyumak için bir mağaraya girerler. Orada hepsi birden uyuyakalırlar. Öte yanda kent beyinin adamları iz sürerek, obruğu (doğal ma­ ğara) bulurlarsa da, obruğa girmeyi kimse gözüne alamaz. Ancak, içerdekilerin ölmeleri için obruğun kapısını taşla ördükten son­ ra çekip giderler. Aradan uzun yıllar geçer. O çevreden bir çoban, bu obruğun önünde davar otlatırken, yağmura tutulur. Kendisini yağmurdan korumak için çareler aramaya başlar. Birden gözüne ilişen duvarı görüp taşlarını söker ve kendisine bir delik açarak, orada yağmu­ run dinmesini bekler. Yağmur dinince de obruktan çekip gider. Ertesi gün Ulu Tanrı, Obnık Koldaşları'nın ruhlarını cesetle­ rine geri verir. Obruk Koldaşları uykudan uyanır gibi kalkarlar. Acıkan Koldaşlar, aralarından Yemliha'yı gümüş paralarla yakın bir kasahaya yiyecek almaya gönderirler. O, kent kapısında alış­ madığı durumlarla karşılaşır. Kapıda ne put vardır, ne de arayıp soran. Kente girip bir satıcıdan ekmek ve katık almak istediğinde, satıcı kendisine verilen paranın çok eski olduğunu, o parayı nere­ den sağladığını sorarak, Yemliha'nın yakasına yapışır. Bununla yetinmeyerek onu kentin beyine götürür. Soruşturolduğunda Yem­ liha, «Bu para bizim paramız, hiç bir yerden bulmadım ; dün bir mağarada uyumuştuk, bugün buraya yiyecek almaya geldim .» ya­ nıtını verir. Oysa, aradan tam üç yüz dokuz yıl geçmiştir. Çoktan hıristiyan olmuş kentin beyi, « Öldükten sonra dirilmek haktır ve bu olay bir tansık (mucize) tır» diyerek, Azizleri görmek için kentin ileri gelenleriyle birlikte atlara binip obruğun önüne gelirler. Yemliha, ((Durun, arkadaşlarım korkmasınlar. Önden ben girip haber vereyim.» diyerek, içeri girer ve bir daha da dışarı çıkmaz. Gelenler bir süre bekleyip içeri girdiklerinde, büyük bir şaşkınlık içinde, hepsinin de yeniden ölmüş olduklarını görürler. Bunun üzerine Ulu Tann'nın bu tansığına ve Azizierin anısına, he­ men kentlerinde bir kilise yaptırırlar. » 18


III.

OGUZLAR'IN TÜRK TARİHİ İÇİNDEKi YERLERİ­ SELÇUKLULAR VE KOLLARI

Oğuzlar içinde ön sırada yer alan BAYAT BOYU'nun gerçek kimliğini saptayabilmek için, geriye bir bakışla kısaca Türk tari­ hine de değinmek gerekiyor. Bu amaçla, Türk - Oğuz toplulukları bir bütün olarak temelden ve özetle ele alındı . Türkler'in çok zengin ve devinimli bir tarihleri vardır. Türk sözcüğü, « güçlü, alp, bilge, tulga (miğfer) , türeyici, türeli (töreli, yasalı, düzenli, ahlaklı), güzel, yaratılmış varlık (kutsal insan) » gibi birçok anlamlara gelir. Değişik Çin kaynaklarına göre Türkler, ge­ nel olarak Turfan dolayları, Batı denizi denilen Aral ve Hazar'ın yukarı kesimleri, Altaylar'ın güney- batı yöreleri, Orhun nehri kıyılan, Kazakistan ve Tanrı dağları bölgesi, Tula nehrinin boyları, kuzeydeki So bölgesi ve son kazılara göre Yedi Irmak dolayiarını yurt tutup yaşamışlardır. Özellikle Türkler için iki merkez çok önemlidir: Birincisi Orhun nehrinin kaynak bölgesi olan ÖTÜGEN, ikincisi Altay dağlarının etekleri arasında yer alan PAZIRIK ve TURFAN bölgesidir. Asıl merkez Turfan bölgesi olmakla birlikte, Ötügen Çin'e ve doğuya yapılacak akınlar için genel bir karargah ve en elverişli bir yurt olarak seçilip benimsenmiştir. Nitekim Ötü­ gen hep Hunlar'ın, Göktürkler'in ve Uygurlar'ın değişmez ve kut­ sal bir anayurdu olarak kabul edilmiştir. Yakın tarihlerde, Alma Ata dolayında <<Altın Tepe» adı verilen kazılarda elde edilen bulgular, Türkler'in tarihini İÖ. VII - V. yüzyıllara değin götürmektedir. Yapılan bu kazılarda Yedi Irmak top::-aklarında yaşamış ve Türkçe konuşan halkiara deygin dört binden çok eşya bulunmuştur. Bu toplarklar, doğuda İrtiş ırmağı, batıda Taşkent, kuzeyde Balkaş gölü, güneyde de Kaşgar kenti ile sınırlıdır. Bununla birlikte Türkler'in bugün için tarih sahnesine çıkışları, Büyük Hun İmparatorluğu'nun kuruluş tarihi olan İÖ. 204 yılıdır. Hun Türk devletinin bilinen ilk kağanı (tanhusu) Teo­ man'dır. Orta Asyadaki bütün budun ve boyları yönetimi altına alarak güçlü bir imparatorluk kuran Tanhu( Büyük Kagan) ise Mete (Mo -tun, Mao - tun)'dir. Mete'nin kurduğu imparatorluk tam beş yüzyıl Orta Asya halklarını bir bayrak altında topladığı gibi dağınık bulunlar arasında barış ve dilbirliğini de sağlamış­ tır. 19


Hazar denizinden Büyük Okyanusa, Kuzey Sibirya'dan Tibet'e dek uzanan bu geniş Hun İmparatorluğu, hanedana bağlı prens­ lerle boy beylerinin çekişmeleri ve Çin'den Orta Asya'ya giden tecimsel ve askeri yolların açılması savaşımiarı yüzünden ; önce Batı ve Asya Hunları olmak üzere ikiye (İS. 2 1 6), sonradan da Ak­ Htmlar (Eftalitler) olmak üzere (İS. 420) üçe ayrılarak parçalan­ mıştır. Bunlardan batıya göç eden Hunlar; Batı Hunları (250 ? - 469) Avarlar (394 - 552), Hazarlar (468 - 965), Peçenekler (889 - 1 09 1 ) ve Guz (Oğuz) topluluklarını oluşturmuşlar ; Orta Asya'da kalan Hun­ lar, kuzey ve güney Oğuzlarıyla Karluklan ; güneye ve Önasya'ya göç eden Oğuzlar da Önasya Hun İmparatorluğunu (450 ? - 564) ta­ rih sahnesine çıkarmışlardır. Toplum Yapılan

ve

Uygarlıklan

Hun Türkleri görr:ütlerine kurgan adı verirler, ölülerinin baş­ larını-k�t�af.saydiklari ·güneşin doğduğu yöne; doğu ya Çevirirlerdi-. ıtt:ıırtar;·-tıp-ki�so;raki- TUrkler gibi büyüklerinin ·kurganlanni yii1{::-· sek tepeterin başlarına ve doruklara gömerlerdi. At yetiştiren atlı budunların egemeni oldukları için keçe yapım sanatı çok ileri git­ mişti. Keçeler ya renkli iplikle ya da altınla işleniyordu. Kurgan­ lardan, dünyada ilk kez Türkler'in bulguladıkları (icat) eğri kılıç­ lada, birçok altın eşyalar, kimi bronzdan yapılmış hayvan ve kuş heykelcikleri, savaş sahneleri ve at güreşlerini gösteren resimler çı­ kıyordu. Hunlar'da tek bir boyun başkanına han, feciere devletin yani hanlar ve tüm boyların başkanına da tanhu (kagan) adı verilirdi. Savaş ve savunma zorunlulukları, aileleri birer boy biçiminde bir­ leştiriyordu. Her boyun da kendine göre bir damgası olup damga­ lar, boyların bağımsızlıklarını simgeliyordu. İlk birlikler, daha çok kan akrabalığına bağlı kuruluşlardı. Boyun savunmasını boy beyi, yargılama işlerini ise beyle birlikte yaşlılar ve ak sakallılar kurulu çözümlerdi. Devlet ve hakanlığın çekirdeğini işte bu küçük birlik­ ler oluşturuyordu. Türkler'de kişi köleliğinden çok boy köleliği vardı. Boylar arasında belirgin bir sıradüzeni (hiyerarşi) egemendi. Siyasal birlik içinde Aşina boyları gibi beş boy daha soylu ve ayrıca­ lıklı idi. Kengeç denilen kağan seçimiyle, eğlence ve yiyip içmeye yö­ nelik toy toplantısı olmak üzere iki türlü kurultay toplanırdı. Din 20


ve devlet toplantısı sayılan seçim kurultayında (kengeç) boy bey­ leri, yabgu (başvezir) ve alpler toplanarak kağan seçilirdi. Seçilen kağan, süslü bir kaçeye oturtulduktan sonra dokuz kez döndüru­ lüp bu arada ona, topluma ilişkin görevlerin aksatılmadan ve doğrulu kla yürütülmesi için ant içirilir ve tören yapılırdı. Tahta çıkma töresi, gök katlarının sayısı anlayışına göre batı boylannda yedi, doğu boylarında dokuz basamak olurdu. _...-

-

-

Altın otağın önündeki tuğ, devletin ve imparatorluğun sirn­ gesi sayılırdı. Kengeç (kurultay) bir danışma meclisi niteliği taşı­ yordu. Ancak son söz gene hakamndı. Toylara, toplurnun ileri ge­ lenlerinden başka halk da katılırdı. Kağanlık, veraset yoluyla ka­ ğan ailesinin en büyük oğluna geçerdi. Her bölgeye hanedandan bir tegin (prens) atanırdı. Devletin ve askeri gücün temelini kağan ailesi oluştururdu. Bütün Türklerce kuşak, çok önemli bir süs aracıydı. Kimse kuşaksız gezernezdi. Gök- tengri kavramı, hem gökyüzünü, hem de· ruhları kapsar durumdaydı. Daha sonraki yüzyıllarda bu sözcük Tengri, Bayat, Kuday (Hiida), Çalap sözcükleriyle de karşılanır olmuştur. Ayrıca, çocukların ve hayvan yavrularının koruyucusu Umay Ana ile dağ, ağaÇ, su, tek kaya gibi· tekinsiz doğa öğelerinin sahibi olan Yer- Stib (Yei·siı)1ardan da kutsal varlıklı:u::. ola,.ral<. sôz echlii-cii: ·Hun 'İ'lirki�ri ·- Gi:Ü(": ·Tanrı"ya,· -yer··: sulara -�e atalarının. ruhiarına Yi'ıın SeTiiglinlerindelCuibiria i r-silrial-lardi:-·q·omterf içi� ölü aşı vermek, yersulara" Çapit bağlamak gibi töreler, inandıkları şamanlık din{nin sürüp giden ge'reklerlndeiıdt Toplum genelde atlı bir göçebe kavmi olduğu için üretirnin ve mal varlığının özü hayvan sürüleriydi. Savaşta ve banşta tüm aile­ ler birlikte konar göçerlerdi. Büyük Hun İmparatorluğu dönernin­ de (İ.Ö. 220 - İ.S. 48), Mogolistan bir eyalet olarak, hep genel vali atanan Hun Hakanının oğullarınca yönetilirdi. Ne var ki, impara­ torlukta en erken elden çıkan Mogol ülkesi olmuştur. Çinliler batı­ ya açılan tecirn ve askeri yolları ellerinde tutan Türk boylarına kar­ şı her zaman Mogollar, Tibetliler ya da başka Türk boylarıyla güç birliği yapma olanaklarını ararnışlardır. Bu yöntemin uygulanışı sonucu Büyük Hun İmparatorluğu parçalanınca (İ.S. 48), kuzeyde Mogol, kimi Hun ve Kao-kü (Türk). boylannın birleşmesinden Uar-Hun (�yaı::l�r'm ataları) devletLoluş� tu. Bunlar belki de İ.Ö. I I . yüzyılda Hunlar'a bağımlı olan _yu-_:t!ga _ p._:_ 21

.


lar'ın ardancaları (halefleri) ve İ.S. 155'te kurulan Siyenpiıeı-'in ata­ ları da olahilir1er:�-Ua'r1fÜnlar� sürekli olarak batı göçünü hazırla­ mİşlardır. Nit�ki� parçalanma sonucu ortaya çıkan Batı Hunları, önceleri İ.Ö. 43 - 3 6'da Kangkü (Kanglılar) yurdunda, Kazak ül­ kesinin güney etekleriyle Çu vadisinde bir devlet kurariarsa da (İ.S. 48 - 21 6), ileriki yüzyıllarda daha da batıya ilerleyerek, Volga boylarından Orta Avrupa'ya geçip Macaristan'da yeni bir Batı Hun­ ları (3 75 - 454) devletini oluşturmuşlardır. Avrupa Hunları da ünlü Attila'nın oğulları arasındaki taht kavgaları yüzünden başka ka­ vimler içinde eriyip gitmişlerdir. Uar-Hunlar'ın bulundukları yerlerde İ.S. I I I . yüzyılda budist Tobalar (Tabgaçlar), İ.S. VI. yy'da ise şamanist Cücenler (Tavşan­ lar, Juan - Juanlar) devletlerinin kurulduklarını görürüz. Dağılan Büyük Hun İmparatorluğu kollarını üç ayrı kaynağa göre incelemek gerekir: I - Çin kaynaklarına göre, I I - Genel tarihe göre, II I - Oğuz Kağan Destanına göre. I

-

Çin kaynaklanna göre Büyük Hun İmparatorluğu (İ.Ö. 220 - İ.S. 48), şu koliara aynlır :

A) BATI HUN KOLLARI: 1 - Ugorlar (Vu-hunlar, Urallı boylar). a) Sabarlar (Sabirler). Bunlar Uar-Hunlarca, Tanrı dağları ve İli nehri vadisindeki yurtlarından batıya sürülmüşlerdir. b) Se­ menderler, c) Belencerler, ç) Akatır (Ak Hazar, Akatzir)'lar. Fin ve Macarların atalarıdırlar. 2 - Ogurlar (Batı Tinglingleri «Teyinli­ leri», Batı Oğuz boyları). a) Utigurlar (Otuz Ogurlar), b) On-Ogurlar, c) Kutrigurlar (Dokuz Ogurlar), ç) Şaragurlar (Saragur, Sarı ya da Kentli Ogurlar). Bunlar doğudan gelip Akatırları bağımlı kılmışlar­ dır, d) Barsıllar. B) HUNLAR'IN ASYA KOLLARI : 1 - Holiyenler, 2 - Tsü­ küler. a) Türk Budun, b) Tu-küe'ler (Tu-ko, Tu-ku-Tukyu, Onoklar), 3 - Asya Tinglingleri (Asya Teyinlileri, Sincaplıları). Bunlar da Doğu Teyiniileri ve Batı Teyiniileri olmak üzere iki kola ayrılırlar. Doğu Kolu: a) Tölesler (Tülüler, Güreş Devecileri, Erkek Deveci­ ler), b) Türgişler (Tükmenler), c) Uygurlar. Batı Kolu: a) Ogurlar (Batı Oğuzları), b) Peçenekler (Kangallar: Kırsal deve dikenleri, Kengerler: Bahçe deve dikenleri), c) Karabağlılar, ç) Çeçenler. 4 - Sou (So) Boyu: a) Çikler ve Kırgızlar, b) To-ba'lar (Tabgaçlar). 22


Sonradan Çinlilerle karışıp kaynaşmışlardır. 5 Kurikanlar. Bun­ lar Baykal Gölünün batısında yaşayan ve iyi cins atlar yetiştiren Hun boyu olup kayalar üzerine çok güzel resimler yapıyorlar ve karda tahta kayak kullanıyorlardı. Bu nedenle Çinliler onlara, Tahta Ayaklı Türkler adını vermişlerdi. -

C) GÜNEY HUN KOLLARI : 1 Akhunlar. a) Bir bölük Halaçlar, b) Gencine Türkleri, c) Kumiçiler, ç) Şikina Türkleri. 2 Tangutlar (Tengütler) : Tibet'e, Kuşanlar devleti zamanında gitmiş eski bir Türk boyudur. Kuzey Çin'den Hunlar'ın baskısıyla Toharistan'a gidip yerleşen Hint - Avrupa kökenli Yüeçi'ler, Greko ­ budist kültürlü Kuşan devletini kurmuşlardı. İşte Cücenler, bu egemenliğe son verip sonradan Aklıunlar (Eftalitler) adını alırlar. -

-

II

-

Genel Tarihe·Göre Büyük Hun Konfederasyonu Kollan

l Hunlar (Kunlar, kimilerine göre Koyunlular) : Çin'in ku­ zey sınırlarından Altaylar'a dek uzayan bölgelerde yaşıyorlardı. Bunlar birtakım boylar federasyonu durumunda idiler. -

2 Ogurlar : İ .Ö. I. yy'da İrtiş'in yukarı kesimleriyle Tarba­ katay arasında yaşıyorlardı. Sonraları Hazar denizinin kuzeyinden Kafkaslar'a ve Tuna boylarına dek yayıldılar (I- V. yy'lar arası). -

3 Aparlar (Avarlar, Abarlar) : ilkin Hunlar'a bağımlı olarak, Çin'in kuzey sınırlarında yaşarlarken, sonradan kendileri Asya'da ve Avrupa'da bağımsız iki ayrı devlet kurdular. Asya dönemi (394 5 52) . Avrupa dönemi (565 - 803) yılları arasında sürdü. Asya Avar­ lan, 458 'de Çinlilerle yapılan bir savaşta yenilclikleri için kuzeye çekildiler. 552 yılında da Kök-Türk'ler, Asyadaki Avar imparator­ luğunu yıkınca; Avadar'ın bir bölüğü Çin'e sığındı. Bir bölüğü de Batı'ya göç edip aşağı Tuna boylarına yerleştiler. Bir süre Avrupa'­ da dehşetsaçtılarsa da sonunda hıristiyanlaşan Avar imparatorlu­ ğunu, Frank hükümdan Büyük Karl, ortadan kaldırdı. -

4 Kırgızlar : İ .Ö . I. yüzyılda Altayların kuzeyinde Kemçik ve Kem ırmaklan boylarında yaşıyorlardı. Önce Hunlar'a, sonra Uygurlar'a bağımlı kaldılar. Daha sonraları Uygurlar'ı yenerek ba­ ' ğımsız bir devlet kurup (840 - 1 2 1 7) , 1 3 . yy da bugünkü yurtlarına yerleştiler. -

5

-

Ting-Lingler (Teyinliler, Oğuzlar ve Türkmenler) : İrtiş'in 23


orta ve yukarı kesimlerinde oturuyorlardı. Önce Hunlar'a bağlıydı­ lar. ileriki yüzyıllarda büyük etkinlikler gösterdiler. 6 Uygurlar : İlk yurtları Altaylar çevresindeydi. ilkin Hun­ lar'a bağlı iken daha sonra Tarım Havzası'nda Uygur Kağanlığını kurdular (745 - 840) . Uygurlar, onbeş boyluk bir federasyondu. -

7 Basmıllar : Çin'in kuzey sınırında Hunlar'a bağımlı olarak yaşamış bir Türk boyudur. -

8 Sabırlar (Slbirler, Sabarlar) : Hunlar zamanında tarım bölgesinin kuzeyinde oturuyorlardı . Sibirya adı bunlardan gelmek­ tedir. Hunlar dağıldıktan sonra Uar-Hunlar (Avarlar)'ın baskısıyla önce Ural dağlarının güney eteklerine yerleşip, sonradan Kafkaslar ve Anadolu'ya sarkarak oralardaki boyların arasında eriyip gittiler. -

9 - Hazarlar (Dolaşanlar) : Sabırlar'ın ardaneası olarak kabul edilirler. Bunlar, Don ve İtil (Volga) nehirlerinin aralarındaki geniş düzlüklerde yaşıyorlardı . Bir süre Kök-Türkler'e bağımlı kaldılar. Batı Oğuzları olan Ogurlar ve On-Ogurlar'ın kalıntılarını da yöne­ timlerine alarak, (468 - 965) yıllan arasında Hazar Hakanlığını kur­ dular. Ayrıca Musevi dinini kabul ettiler. Bugünkü Karayim (Ka­ ray) Türkleri, onların soylarından gelir. 1 0 - Bulgarlar (Kanşı.klar, Kanşımlar) : V. yüzyılda Ogurlar'­ ın bir bölük boylarıyla kimi Türk boylan birleşerek, Bulgarları oluşturdular. Bulgar Türklerinin Tuna boylarında oturanları, Slav­ lar arasında erimişlerdir. Kazan Bulgarları i�e benliklerini koru- . muşlardır. Bu bölgedeki İtil (Volga) Bulgarlarının bugünkü soyları Çuvaşlar ve Balkarlar'dır. 1 1 - Kabarlar (Kabaranlar, Ayaklanıcılar) : Asıllan Hazar boy­ larındandır. Karay (Musevi) olan Hazar Kağan'ın din değiştirmesi­ ne başkaldırarak, 9. yy'da batıya göçtüler ve Macar ulusuna katıl­ dılar.

12 - Yakutlar : Hunlar'ın dağılmasından sonra kuzeye göç edip bugünkü yurtlanna yerleşmişlerdir. III

-

İç Asya'dan

Oğuz Kag-au Destanına Göre Büyük Hun İmparatorluğu Kollan :

Oğuz Kağan Destanının bütünü bugüne değin ele geçmemiştir. Ancak, böyle bir destanın varlığı, ünlü Mogol tarihçisi Reşiduttin'­ in Caml-ut Tevarlh adlı yapıtıyla Kaşgarlı Mahmut'un Divanu Lu-

24


gat-it Türk'ünde, ayrıca bunlardan esinlenmiş olarak Hamdullah-i Müstevfi, Yazıcı-Oğlu, Neşri ve Ebul-Gazi Babadır Han'ın kitapların­ da ayrı ayrı sözkonusu edilmiştir. Bütün bunlardan başka, bu des­ tanın çok sonraki yüzyıllarda yazılmış, Oğuz Han'a deygin bölümü­ nün ikisi Arapça, biri Uygurca olmak üzere üç nüsha yapıtın bugün elimizde var olduğuna da işaret etmek gerekir. Destan kahraman ı Oğuz Kağan (Oğuz Han)'ın, Büyük Hun Hakanı Mete (Mao-Tu, İ .Ö. 2 10 - 175) olduğu günümüzde pek çok tarihçilerce kabul edilmektedir. İmparator Teaman'ın oğlu olan Mete, üvey annesinin etkisiyle, babası Teaman tarafından güney kom şuları Yüe-çiler'e rehin olarak verilmiştir. Bir süre sonra da onun büsbütün ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla, Teoman , Yüe-çiler'e saldırınca Yi.ie-çiler, Mete'yi öldürmek istemişlerse de O, bir yolunu bulup kendi ülkesine kaçınayı başarmıştır. Bu olaya sevinmiş görünen babast Teoman, oğluna hassa tümeninin komu­ tanlığını verir. Ne var ki Mete, babasının kendisine yapmak istedi­ ği kötülüğü unutmayarak, bir fırsatını bulup babasını ve onun ya­ kınlarını öldürdükten sonra devletin başına geçer. Mete akıllı poli­ tikası, iyi yönetimi, dört yanda açtığı savaşlarla imparatorluğun sınırlarını alabildiğine genişleterek, o dönemin en güçlü kağanı olur. İşte Oğuz Kağan destanı, efsane kahramanı olmuş böyle bir insanın yaşamını, savaşlarını ve ülkesini oğullan arasında nasıl paylaştırdığını konu edinmiştir. Söylenceye göre Oğuz, doğduğu zaman ağzı ateş gibi, gözleri kıpkızıl ve bütün kutsallıkları üzerin­ de toplamış olağanüstü bir çocuktur. Annesinin memesinden ilk sütünü cmdikten sonra konuşmaya başlar, yemek yer ve içki ister. Kırk gün sonra hemen büyümüş, yürüyüp oynamağa ve ata bin­ meye başlamıştır. Kendi toplumuna dayanılmaz acılar çektiren dev yapılı büyük bir gergedanı, üstün zekası ve yürekliliğiyle öldürüp ününü bütün ülkeye yayar. Böylece, iyi ata binen, iyi yay gerip ok atan Mete, yurdunun kağanı olur. Oğuz Han iki kez evlenir. Birinci karısı gökten bir nur içinde inmiş ve onunla evlendiğinde Gün, Ay ve Yıldız adlı üç oğlu olmuş­ tur. İkinci karısını bir adacığın ortasında yükselen ulu bir ağacın ortasında bulur ve onunla evlenir. Bu eşinden de üç oğlu olmuş adlarını Gök, Dağ ve Deniz koymuştur.

25


Bu durumda Mete hem göklerin kutsal kızıyla, hem de kutsal yer Tanrısının kızıyla evlenerek, gökyüzüne ve yeryüzüne egemen olmayı amaçlayan tanrısal bir soya sahipliği simgeler. Türkler'in kağanı olan Oğuz Han, bu mitolojiye dayanarak kendisini Dünya Dağanı ilan eder. Destanda söylendiği üzere şöyle der : « Ben sizle­ re oldum kağan 1 Alalım elimize yay ile kalkan 1 Gökyüzü çadırımız,

güneş ise bayrağım ız olsun. » diyerek dört yana yayılmak ister.

Oğuz Han iyice yaşlanınca, bir kengeç (kunıltay) toplayarak, imparatorluğu oğulları arasında paylaştırır. Ülkeyi sağ

ve

sol ol­

mak üzere iki kola ayırır. Sağ kolu BOZ-OKLAR adıyla birinci eşin­ den olan oğulları Gün, Ay ve Yıldız'a; sol kolu ÜÇ-OKLAR adıyla iki nci eşinden olan oğulları Gök, Dağ ve Dcniz'e verir. Bu altı oğu­ lun her birinin de dörder çocuğu olup böylece Oğuzlar'dan tam 24 boy türemiş sayılır. Bu boyların da ayrıca, kendilerine özgü an­ lamları , damgaları, ongunları ve kağan katında değişik konumları vardır. Soyluluk sırası ve aşarnalarına göre 24 Oğuz boyları şunlardır :

A) lar : 1

BOZ-OKLAR : a) GÜN HAN'ın oğullanndan oluşan boy­ Kayı Boyu (sağlam) , 2 - Bayat Boyu (Devletli ve nimeti

-

bol) . Her dört boyun da ongunları şahindir. 3 - Alka Evli Boyu (Nereye varsa başarı gösterir) , 4

-

Kara Evli Boyu (Kara otağlı) .

b) AY HAN'ın oğullanndan oluşan boylar (Ongunları kartal­

dır) : 5 - Yazır Boyu (Çok ülkeye egemen), 6 - Döğer Boyu (Top­

lanmak için, dövüp harman eder) , 7 - Dodurga Boyu (Ülke almak ve hanlık yapmak), 8

-

Yaparlı Boyu (Becerikli) .

c)

YILDIZ HAN'ın oğullarından oluşan boylar (Ongunları tavşandır) : 9 - Avşar Boyu (Çevik ve yabanıl hayvan avına heves­

li), 10 - Kızık Boyu (Güçlü, yasakta ciddi), l l - Beg-Dili Boyu

(Büyükler gibi aziz), 12

-

Karkın Boyu (Çok ve doyuran aş) .

B)

ÜÇ-OKLAR : a) GÖK HAN'ın oğullanndan oluşan boylar (Ongunları sunkur'dur) : 13 Bayındır Boyu (Sürekli nimetle do­ -

lu olan yer) , 1 4 - Beçene Boyu (İyi çalışır, çaba gösterir) , 1 5 - Ça-

26


vuldur Boyu (Şerefli, ünü yaygın), 16 - Çebni Boyu (Nerede düş­ man görürse hemen savaşır). b) DAG HAN'ın oğullanndan oluşan boylar (Ongunları Uc kuşudur : 1 7 - Salur Boyu (Nereye varsa kılıç ve çomağı iş görür), 1 8 - Eymür Boyu (son derece iyi ve zengin) , 1 9 - Ala-Yundlu Bo­ yu (Hayvanları iyi), 20 -Üregir « Yüreğir» Boyu (Sürekli iyi iş ve düzen kurucu). c) DENİZ HAN'ın oğullanndan oluşan boylar (Ongunları ça­ kırdır) : 2 1 - iğdir Boyu (İyilik, büyüklük yiğitlik), 22 - Büğdüz Boyu (Herkese gönül alçaklığı gösterir ve hizmet eder) , 23 - Yıva Boyu (Derecesi hepsinden üstün), 24 - Kım k Boyu (Nerede olsa azizdir) . •

Kaşgarlı Mahmut, bunlar arasında Kızık ve Karkın boylarını çizelgesine almamıştır. Büyük Hun İmparatorluğu dağılınca, Kök-Türkler (Göktürk­ lcr)'in çekirdeğini oluşturan Holien ve Tsü-kü boyları, Çin'in kuzey bölgelerinde ayrı ayrı iki ki.içük devlet kurarlar. Holienler, Şensi bölgesinde Hsia (407 - 43 1) devletini; Tsü-küler (Tukyular) , Kansu'­ da Kuzey Liang (40 1 - 439) devletini kurmuşlarsa da ömürleri kısa olmuştur. To-ba'lar 43 1 yılında Hsia devletine son verip bir bölü­ münü tutsak eder, Hs i alar'ın bir bölümü de Şensi'den Kansu'ya göçerek Tsü-külerle birleşirler. Holienlerle Tsü-küler (Tukyular) arasında her yönden çok sıkı bağlantılar vardır. Tukyular, Göktürkler'in ataları

ve

On-Ok boyundan oluşan

Tsü-küler, 422' de ÇiniHer'in saldırılarına uğrayınca, Altaylar'a gö..

çerek Turfan bölgesini ele geçirip Ho-si, Turfan ve Doğu Türkistan'a egemen olurlar. Kısa süre için Ho-si merkezinde bir devlet kurarak, budizm dinini kabul ederler.

Dinsel kentleri Kutsang,

kağanları Meng-sün, teginleri ise An-çu'dur. Bir süre sonra yeniden eski devlet merkezleri olan Kansu'ya gidcrlerse de bu kez To-balar (Tabgaçlar)'ın saldırısı ve kırımına uğrarlaı·. Kağanları düşmana tutsak düşer. Bunun üzerine kağanın kardeşleri, uzun Gobi çölünü 27


geçip Altay bölgelerinden yeni güçler toplayarak, Gobi çölünü ye­ niden geçmek zorunda kalmışlardır. Ne var ki, buyruklarındaki oy­ makların çoğu bataklıklarda boğularak, geriye yalnızca onbin aile kalmıştır. Bunlar öç almak için düşmaniarına saldırırlarsa da ba­ şarılı olamazlar. Sonunda Cücenler'in bağımiısı (vassalı) olup 460'ta Altay dağlarının güney eteklerine sürülürler. Altaylar'da. da demir­ cili k işleriyle uğraşı ri ar. Altay dağlarının

doıuklanndan biri olan

Altındağ, tulgaya

(nı iğfere) benzediğinden onlara, tulga anlamına gelen «Türk» adı verilir. Kağanlannı hep temel boy olan On-ok boyunun Aşına (kurt) soyundan seçerler. Bir sanıya göre Aşına ailesinin aslı, ünlü Hun Başbuğu Mete {Mao-tun)'riin soyundan gelir. Tsü-küler'in yaşantıları, kimi Çin kaynaklarında şöyle anlatı­ lır : Çin'den Orta Rsya'ya giden tecimsel ve süel yolları Türkler'­ den açmak için Çin kuzeyinde bulunan Mogol asıllı Linler (Siyen ­ piler), ansızın Türkler'e saldırarak, onları ağır bir kırıma uğratır­ lar. Savaş alanında yalnız bir çocuk kalır. Bu çocuğu dişi bir kurt , Turlan'da bir mağarada bakıp büyütür ve sonunda onunla evlenir. Kurttan on erkek çocuk doğar. On erkek çocuk, dışardan kızlada evlenip çoğalırlar. Her kadından bir soy türer.

Bunlardan biri

Aşına soyudur. Göktürk kağanlarının içinden çıktığı Aşına ailesi, bu on boydan (On soydan, On-ok) biridir. Bu soydan olanlar, kendi kökenierini belirtmek için çadırlarının kapıları önüne kurt başlı bir tuğ dikerler. Zamanla çoğalıp kutsal nıağaradan dışarı çıkan SOO çadırlı bu

topluluk, Cücenler (Tavşanlar, Avarlar, Juan-Juanlar) denilen boy­ lar birliğine bağlı olarak; Al tay eteklerine yerleşir. Cücenler'in hiz­ metinde demircilik işçiliği yaparlar. Öte yandan bir başka söylen­ eeye göre, Uygurlar'ın ataları sayılan Kao-kü boylarının da, Hun Kağanı (Tanhusu) kızlarından birinin bir kurtla evlenmesinden tü­ rediği belirtilmektedir.

28


'ııı 1-\lı r: H a-"

ı. PaJh>�hhğ <ı } 7 )1 . a!, H t

7

r;. orku�. :htnl ar ye . .'ı ii.�< %W l ;. \ ._, ız ll� lJ:l ?,%7 .-.ı l. t;. ul E rk · ti-1'1 tın rı

29


TÜR KLÜ� Ü N EN ASIL ve EN GÜÇLÜ SOY LARI' 24 OCUZ BOYU

BOYUN-Al)

z -

< �

� f �� <( S 9 L __j i ı lJ U

o �1 � 1 � 02 ı 1 �a � O :j� ,...,...,. N < (5a , "'-. 1 1 �

'-'-!

O

_

Z

ı ı

ı< <

Y

Dodurta

...t:E :sı

� � N ...J

nna

Olıailı.

·Çok ülteye

ıtııkuı

.

h�

J ıo;avvcıli,

,_ •_ •ı._ _•_ __K

yaulıda ci.ıdi.

Çok

Karf;.:r.,

Ye

_

.

_jı_:_:__:•lı��-"'''�t

---

--- -- - -

l)rTııu.

-

--

Kıaık,

.

ı

1

· V""-' Jı u .

olaa

v. ı ı �

Suak'Jr

� - -+-------4-ı

rii_•�nir.

-

-- - · -

H••·��·���

--

-

1

lk -- -

--

_

�:ur.ı:o. ;vi i' vec ı.ize&i. ı..�.: :rucu

u

__

v�

��

-

-

l

.-

J

L..y

_

ı• 17

� l(J�:a�.

�- � ��: .

�- '· -- -=--- � -- �uıiCW-t<".uÜ :;6oı;.i< "ftı

, ---�uııdu_ı_

"" · : Q� doı�

--ı--- --

!i

T ......1

ı:..ı cr Çll m&lll j --- - -,:.o:-�:.::�; -v�-,;o�:n:

----;.; ' -;:;. '"!=�!- --- � • .ı.: ı,:!r· r. rıhç : ••ur�r.

.

_,

_

ı

' j �.: -:-r\:rıi�-ü :-:._ü ya�-.,�� � '<uc•!< ··•l• ro�_,.., h<"'ea

-------' _ _ _ --·

-- - - -

doyuren 111.

ID::�il7'a nim�tlc-doiu

E::yand:r,

-

Ku...ı

Büyükler aibl aziz.

__

_ . ____

ı

j

�ik ve vahti bay9aa •"•• .

l

· ---+-.--:c-

.... .... ıw.ııt:rap....

,.,,.. ,,

IR .

ı

bAkim.

Topbamak içia.

Yaparh,

ı

ı

-

r, :aıı

Döicr,

f� (5 G

1� � � O��d

ıK•nı

, hra-1�11.

ı ..... .ılneriri

ıw.t::.ASı

$11ıia

Devielli Ye ai:uetl ı.oı.

INereye

Al...nh,

..A' u 0 -..... 1'. _,.j i Z �

1

ı

Bayaı ,

Be1·Dill, ' = o,__

� J1 > "' � (..ı;.

J(:ıy•.

O«l.NJIV......:M lrı

ANlAMI

Mu!ılıom.

b· · ··��,__

0.-.:<1 hepoi:ı.:eu �••D•. Nonok olım

,..;•.ı;.. .

-

1 1

-

H' :a:a ı

=---

1 J t Y

a.s

34


/ ....... . .

)

--- �-�

-----------------------, , \

\

;;

)/

/

J

--�

_/

Türk Esnaflığında çok önemli bir yer tutmuş olan tarihi iPEK YOLLARI ile, KÜRK YOLU; çağımızdakl kıt'alar arası ticaretin de, ulaştırmacılığında en eski uygulama yerleri.

i \\' ı

,,


GÖKTÜRK İMPARATORLUGU'NUN KURULUŞU On-ok boyları, Altay dağları bölgesinde Cücenler (Avarlar)'e bağımlı bir durumda Orta Asya'nın tek demirci ve silah yapan top· lumu olarak yaşarken, Bumin Kağan'ın başkanlığında ayaklana· rak, 552'de Ötüken başkent olmak üzere, ilk kez kendi adımızla söylenen Göktürk İmparatorluğu'nu kurarlar. Bumin Kağan 552'de Avarların kağanı olan Anagay'ı öldürüp başını keserek, kafatasın­ dan şarap kasesi yapar. Yenilen Avarlar ise batıya Güney Rus­ ya'ya kaçıp orada yeni bir imparatorluk kurarlar. Bumin Kağan, eşi İlbilge Hatun ve ordusuyla doğudaki eski Türk başkenti olan Ötüken'e gidip oturur. Kardeşi İstemi Han da Altaylar ve Turfan'ı içine alan batı bölgelerini yönetmeye başlar. Doğu ve Batı Göktürkler'i arasındaki dayanışma çok gevşektir. İs­ temi Kağan, giderek Ötükendeki kağandan bağımsız, başka bir si­ yasal birlik kurar. İstedikleriyle savaş ya da bağlaşıklık yapmak­ ta, birçok devlete elçiler göndermekte kendini özgür sayar. Bun­ lara Yabgu Türkleri adı da verilir. Ayrıca bu dönemde doğu eya­ Ietleri yabgusuna İşbara, batı eyaJetleri yabgusuna Tardu denmeye başlanmıştır. Bumin Kağan, tutsaklıktan kurtulup toplumuyla bağımsızlığa kavuştukları yıl ölür (552) . Yerine sırayla üç oğlu geçer. İlk oğul Ko-lo'nun kağanlığı bir yıl sürer. İ kinci oğul Mukan (553 - 572), ye­ niden taparlanmaya başlayan Cücenleri kesin bir yenilgiye uğratır. Doğuda Kıtaylar'ı Kore'ye dek sürer. Kuzeyde Kızgızları egemen­ liği altına alır. Çin İmp�ratorluğunu haraca bağlar. Ne yazık ki, Mukan öldükten sonra yerine geçen kardeşi Ta-po Kağan, budizm dinini kabul eder. Onun döneminde 20.000 Türk tüccar Çin'e yer­ leşir. Birtakım beyler, ÇiniHer'in verdikleri sanlar uğruna ve kış­ kırtmalara uyarak, kendi kağanlarına başkaldırırlar. Sonunda, Do­ ğu Göktürk hükümdan olan Kie-li Kağan, ayaklanan boylada Çin'in birleşmiş güçlerine yenilerek tutsak düşer (630) . Böylece, tam elli iki yıl (682'ye değin) acılı Çinlileşme dönemi başlar. Bu dönemde Batı Göktürkler'i, Çin'in ipek yolu olan üç yolu, 1 - Kuzey Yolu : Gobi - Hoço - Talas - Hazar kuzeyi, 2 - İç Asya Yolu : Semerkant - Buhara - İran - Hazar'ın güneyi, 3 - Güney Yo­ lu : Yarkent - Hotan - Pamir - Hindistan yolunu ellerinde bulundu­ ruyorlardı. İstemi Han, kısa sürede Altaylar'ın batısını, I sık Göl ve Tanrı dağlarına dek uzayan bölgeleri egemenliği altına alır. Sa.32


saniler (İranlılar) 'in en büyük hükümdan Anuşırvan'a kız verip onunla yakınlık kurar. Sasanileı-lc birleşip 557'de Ak-Hun ülkesini paylaşır. Böylece Soğd ülkesini, Taşkent, Fergana, Semerkant ve Buhara'yı ele geçirir. Ceyhun nehri, Türklerle Sasaniler'in sınırı olur. Bir süre sonra Sasaniler ve Avrupa Avarları bağlaşıklığına karşı Bizanslılar, Batı Göktürkleriyle anlaşmak için Kilikyalı Za­ markos'u, İstemi Han'ın oturduğu Tanrı dağları üzerinde bulunan Akdağ (Altındağ)'a elçi olarak gönderir. İstemi Han da oğlu Türk Şad kornutasında bin Türk atlısını Bizanslılar'a yardım için görev­ lendirir. Türk Şad, Arran (Urfa) ve Sivas'a dek iledeyip Bizanslı­ lar'a yardımcı olur ve ülkesine büyük ganimetlerle döner. Bu sırada İstemi Han ölünce, bu kez ikinci derecede!-.! Yabgu Kağanla, Türk Şad Bizanslılar'a · birlikte yardıma giderler. Bizans imparatoru Herakleos ve Yabgu Kağan, Tiflis önlerinde buluşur­ lar. Yabgu Kağan kırk bin kişilik bir gücü Herakleos 'un hizmetine bırakıp yurda döner. Türkler İran üzerine yürüyerek onları bü­ yük bir yenilgiye uğratırlar (627) . Arkadan Şaba koroutasında bir Türk gücü daha İran içlerine gönderHip oralar, haraca bağlanır. Batı Göktürkleri Çinliler'in 1 - To-lu, 2 - Nu-şi-pi dedikleri On-ok adlı iki temel boydan oluşmuştur. Bumin Kağan, kardeşi İs­ temi'nin emrine boylarıyla birlikte on Türk beyini verip onu Batı'­ nın fethine göndetdi. İstemi, kısa sürede Ceyhun'a dek uzanan toprakları aldı. Ayrıca, İstemi, Büyük Kağana bağlı kalmış ve Yab­ gu sanını taşımıştır. Ne ki ardaneası Tardu, 582'de bağımsızlığını ilan etti. Tong Yabgu (6 1 8 - 628), batıda çok güçlenmiştir. Türkistan ve kuzey Afganistan'ın yerli halklarını kendine bağlamış; Bizans tın­ paratoru ile bağlaşıklık kurup, İran'a başarılı savaşlar yaparak, Kafkasyadaki zenginliklere bile el koymuştur. Bu büyürneyi kendi­ si için zararlı gören Çin, birtakım Türk boylarını ve daha önce ba­ ğımlı kıldığı Doğu Göktürklerini, Batı Göktürklerine karşı saldır­ tır. Böylece, Aşına (kurt) soyundan Doğu Göktürk beyleri, sürekli akınlarla batı boylarını çökertmişlerdir. Sonunda Tong Yabgu'ya karşı, küçük kağan Bagatur, ayaklanıp onu 628 yılında öldürünce, On-oklar'dan beş boy olan Nuşipiler Doğu (Sağ) Kolu'na ayrılıp San Türgeşler'i (630 - 7 1 6) , öteki beş boy olan To-lular Batı (Sol) Kolu'na ayrılıp önce Sarı Türgeçler'e bağlıyken ilerde Kara Tür­ geçler'i (7 16 - 756) oluştururlar. 33


Sarı Türgeçlerin başbuğuna İrkin (Toplayıcı ve birleştirici) , Kara Türgeşlerin başbuğlarına da Çur (Fatih, yok edici , alıcı) adı veriliyordu. To-lu boyu Batı Türgeşlerinin boy şefi olan [�.ı-lu, gene Sarı Türgeş başbuğu So-ko Kağan'a bağımlı iken, beylere bol gani­ met dağıtması ve toplumcu davranışları nedeniyle, Batı Türkler'i On-okların başına kağan seçilir. So-ko ise, Batı Türkleri üzerinde egemenlU<. kuran Doğu Göktürk Kağanı Kapağan'a karşı yarı ba­ ğımsız bir durumda idi. Ama Su-lu'nun kardeşi Çenu (Çona), ara­ larındaki paylaşmaya göre kendisine verilen boyları az bulduğu için ağabeysine karşı, Kapağan Kağan'a sığındı . O da Su-lu'yu yenince, (( kendi kandaşma ihanet edeoıden kimseye iyilik gelmez» diyerek , Çenu'yu öldürdü. Ayrıca So-ko'yu Kapağan Kağan, Su-lu'yu da San Türgeşlerden Boga Tarhan öldürmüştür. Böylece Çinliler bu iki küçük devleti birbirlerine düşürmüş; Çin İmparatoru, Sarı Türgeşlerden öz toplumuna ters düşen hain Aşına Hin'i kendine damat yapmıştır. Bu, bir bakıma Türkçemiz­ deki «Hinoğlu hin» deyimi buradan kaynaklansa gerektir. En so­ nundda Karluk Türkleri, Türgeşleri büsbütün ortadan kaldınr. 630'dan beri Çinliler'in egemenliğinde yaşayan Doğu Göktürk­ leri 682 yılında, Aşına soyundan KUTLUK HAN'ın başkanlığında ayaklanarak, bağımsızlıklarını kazandılar. Çiniileri Türk ülkesinden kovan Kutluk Han, İlteriş (Ülke ve ulus derleyoo.) adıyla kutsal kağanlık merkezi olan Ötüken'de Kağan seçilir. Çin'e, Kıtaylar'a ve Oğuzlar'a karşı çetin savaşlar vererek, devletin sınırlarını epey­ ce genişletir ve ülkesine 23 kent katar. 69l 'de öldüğü zaman oğul­ ları Büge sekiz, Gültekin yedi yaşında olduğu için kardeşi Kapgan (Moçu, Kapagan) kağan olur. Kapgan Kağan, Çin'e karşı verimli · yağma akınları düzenler. Onlardan tohul!l luk dan, üç bin tarım aracı, demir, silah ve ipekler almayı başarır. Kendisine Moçu (Erkek domuz) sanı takılan Kapgan (Kapagan) Kağan, halkına çok sert ve zalim davranır. Bu tür sert davranışları , Oğuzları, Çinliler ve Kıtaylarla bağlaşıklık kurmaya zorlamıştır. Moçu, başkaldıran Oğuzları acımasızca cezalandırır. Ne var ki, sa­ vaş dönüşü Oğuzlar'dan Bayırkular'ın pususuna düşer ve ölür (7 1 6) . Yerine oğlu Böğü (Zehirli kara örümcek) geçerse de, Böğü'nün ka­ ğanlığını Bilge ve Gültekin tanımazlar. Bir iç savaşta Gültekin, Böğü'nün tüm ailesi, çevresi ve danışmanlarını yok eder. Başvezir Tonyukuk'un damadı Bilge, başa geçer (7 16 - 734) . Ordu komutanı

34


olan kardeşi Gültekin'le devleti iyi bir biçimde yönetirler. Türgeş­ ler, Çinliler, Kıtaylar, Basmıllar ve Kırgızlar'a karşı başarılı savaş­ lar yaparlar. Bilge Kağan'dan sonra Tengri Kağan, daha sonralan 743'te Ozmış Kağan yönetimi ele alırlar. Ozmış Kağanı da, Basmıl­ lar'ın Aşına soyundan gelen başbuğu, bir savaşta yenip öldi.irünce, bu kez Ötüken egemenliği Uygurlar'ın eline geçer (744) . Kimi kayıtlarda, Göktürkler beş Töles, beş Tarduş, dokuz Oğuz, dokuz Uygur, bir On-ok, bir Ak-Hun (Eftalit) olmak üzere otuz boy­ dan oluşmuş gibi gösterilirse de, gerçekte aldıkları ülkelerle bir­ likte Kök-Türk (Göktürk) federasyonuna bağımlı aşağıda belirtilen 57 boy vardır :

I - TULA BÖLGESİ GÖKTÜRKLERİ : A) GÜNEY TULA GÖKTÜRKLERİ (Orhan ve Selenga Türk­ leri) : ı - Türk Budun (Aşına Boyu) : Göktürkler'in kağan çıkar­ dığı soylu bir boydur. İrtiş nehrinin yukarı kesimle­ rinde yaşıyorlardı. Önce Avarlar'a bağımlı iken 552'de yakın boylarla birleşip ayaklandılar ve bağımsızlıkla­ rını kazandılar. Sonra da öteki boyları yönetimleri al­ tına aldılar. 2 - Hun (Huni) Boyu, 3 - Kuzey Tukyuları, 4 - Güney Tukyuları, 5 - Kaylar (Ak Hsiler), 6 - H u-salar, 7 - Hi-kiler, 8 - Sekeller, 9 - Kerikunlar (Kurikanlar), 1 0 - Fu-lo-pular. B) KUZEY TULA TÖLESLERİ (Dokuz Oğuzlar, Guzlar ve Uz­ lar'ın bir bölümü) :

ı - Üç Oğuzlar, 2 - Bayırkular, 3 - Edizler, 4 - Tongralar (Kirliler, Pasaklılar) , 5 - Sıkarlar, 35


6 - İzgiller,

7 - Suvarlar, 8 - Uğraklar. C) MERKEZ TULA TÖLESLERİ : 1 - Uygurlar : Selenge boylarında oturuyorlardı . 2 - Yaglakarlar : Uygur hanlarının çıktığı soylu bir boydu. 3 - Karluklar : Tarbakay'da oturuyorlardı. 4 - Basmıllar : Beş-Balık bölgesinde bulunuyorlardı. 5 - Yağmalar : İsficabla Issık-Göl'ın güneyinde oturuyor­ lardı. 6 - Çiğiller (İri kumlar) : Taraz, Kuyas, Kaşgar ve Mave­ raünnehir dolaylarında yaşıyorlardı . 7 - Yabakular (Yabakalar) : boydu.

Kara-Hanlılarla komşu bir

8 - Berendiler,

9 - Çomullar,

1 0 - Çibiler, 1 1 - Tuhsiler (Tohsılar) : İli havzasında ve Çiğiller'e yakın yurtları vardı. XI. yy'da İslamlığı kabul etmişlerdir.

12

-

Argular,

1 3 - Ku-lun-vu-ku'lar, 1 4 - Çuyüler.

II - TALAS BÖLGESİ TÖLESLERİ «OCUZLARI » (TARDUŞLAR, SİR TARDUŞLAR) :

1 - Türkmenler : Mirki ve Balasagun arasında yaşıyorlardı. 2 - Töles Tarduşlar, 3 - Bugular (Bukalar), 4 - Çaruklar,

5 - Ki-piler (Kirpiler),

6 - Ezgişler : Ferganadaki Özcendi (Öz-kend)'te oturmaktay­ dılar.

7 - Bulaklar : Talas ve Çu bölgesinde yaşıyorlardı . 36


III - TOKMAK BÖLGESİ TÖLESLERİ «oGUZLARh (TÜRGEŞLER, TÜRKMENLER) : 1 - On-oklar

: VI. yy' da İli bölgesinde yaşarken, sonradan Tokmak bölgesine doğru yayıldılar. Yarı bağımsız bir ka­ ğanlık kurdularsa da sonradan Uygur boyları arasında eriyip gittiler.

a)

Nu-şi-piler, Çu-miler,

b)

To-lular, Çu-mu-kunlar.

2 - Oğuzlar : Karaçuk ve Sayram arası ile İnci (Seyhun) neh­ rinin kuzeyindeki bozkırlarda oturuyorlardı.

3 - Bayatlar (Barçınlılar) : Seyhun (Sirderya)'un kuzey ke­ simlerinde Yenikent ve Barçınlıkent yöresinde oturuyor­ lardı. 4 - Kanglılar : Sıgnak kenti ile Sarı Su ve Ulutağ arasında konup göçüyorlardı. Önceleri kuzeyde Kimeklerle bir arada yaşarlarken ,sonraları batıya göçüp Kıpçaklada birleştiler. 7 1 2 'de Göktürk devletinin en batıdaki Türk kolu idiler. a)

Kayılar,

b)

Hanlılar. Kanglıların ikiye ayrılmış boylandır.

S - Halaçlar (Kalaçlar) : İlk yurtları, Türkistan'ın Taharis­

tan kesimindeydi. Bir bölüğü Ak-Hunlarla güneye kaydı. Bugün Afganistan ve İran ile Afyon (Şuhut)'da bu boyun kalıntıları vardır.

6 - Kuşu Boyu : On-oklar'a bağlı olup Peçenekler'e yakın otu­ ruyorlardı.

IV - SARI SU VE ARAL KUZEYİ TÖLESLERİ «OCUZLARI»

:

l - Kimekler (Yimekler),

2 - Kumanlar : 6 - 7. yy'larda Amur (Ceyhun) nehri kaynağı dolaylarında yaşarlarken, 9. yy'da batıya göç ettiler. Ha­ zar'ın kuzeyi ve Balkanlar arasında yayıldılar.

3 - Kıpçaklar : Eskiden Kimeklerle bir arada yaşarlarken, _9· yy'da batıya göçüp bağımsız bir duruma geldiler. 37


4 - Bayandurlar (Bayındırlar) : Mangışlak bölgesinde oturu­ yorlardı. 5 - Peçenekler : Türlü göçlerle Sayram - Talas , Aral gölü çev­ resi ve Cem (Emba) - İtil nehirleri arasında yaşamışlardır. Seyhun nehrine Kenger, Kangar adının da verilmesi Peçenekterin buralarda yaşadıklarını gösteriyor.

a) Kengerler (Kengeresler, bahçe deve dikenleri) , b) c)

Kangarlar (Kangallar, kır deve dikenleri) , Kerderler.

V - KlRGlZLAR

:

ı - Çikler : Kırgızlar, Kimekler ve sonradan Uygurlar'a bağım­

lı olarak da yaşamışlardır.

VI - YABANCILAŞMlŞ (TATLAŞMIŞ) TÜRKLER : ı - Şato Türkleri (Çinlileşmiş Türkler) : Kumlu çöl insanları demektir. Batı Türklerinin Çu-yü ve Çu-mi boylarından olup Aşına Mi-şi koroutasında Çin'e giderek, orada yer­ leşmişlerdir ve erimişlerdir. Kumlu çöl insanları denilcli­ ğine göre, (< iri kum » anlamına gelen Çiğil boyuyla da bağ­ lantıları vardır. 2 - Tatabılar (To-balar, Mogollaşmış Türkler) ,

3 - Tukyular (Çinlileşmiş Türkler), 4 - Azlar (İranlılaşmış Türkler), 5 - Tengütler (Tibetlileşmiş Türkler), 6 - Bayaut (Mogollaşmış Türkler) . * *

*

Gögktürkler, kağanlarını gogun yerdeki temsilcisi gibi gör­ müşler ve ona sonsuz bir erk tanımışlardır. Kağanın üç temel göre­ vi vardır : 1 - Boyların düşmanlardan korunması, 2 - Beyler ile boylar, boylar ile kağan arasındaki uyumu sağlamak 3 - Boylan beslemek ve çoğaltmak. Siyasal birlik, kara budun (halk) ve soyluların bütünleşmesiy­ le sağlanırdı. Halk hem kendi beyine, hem yabgu, şad, tegin ve ka­ ğana vergiler verirdi. Türkler'in göçebeliği bırakamayan boyları, sürekli olarak batıya kayıp yeni devletler kurarlarken , öteki kol38


ları yerleşik olarak yurtlannda kalmışlardır. Nitekim Bilge Kağan, Kül-Tekin yazıtında, «Bir hark (ev) yaptırdım. İçine dışına resim vur­ durdum. Taş yontturdum » diyerek, çadır yaşamından yerleşik ya­ şama geçildiğini açıkça belirtmiştir. Göktürkler, şehir sözcüğü için « kent, balık, ordu ve şar» söz­ cüklerini kullanıyorlardı. İlk kentleri şunlardır : Kagankent, B ayba­ lık, Ordubalık, Beşbalık, İdikut (Karahoça), Kançu (Kansu), Turfan, Hami (Hoço), Karaşar, Kuça, Tokmak, Kaşgar, Barçınkent (Han­ barçın), Aşbara, Akdağ, Almalık, Hotan, Yarkent, Uzkent, Balasa­ gun (Kuz - ordu), Paykent, Özkent, Taşkent (Şaş), Usruşama, Fer­ gane, Sugnak, Sütkent, Taraz (Talas), Otrar (Farab), Yenikent, Ür­ genç, Alma Ata, Cent, Savran, Sayram (İsficab), Semerkent, Tir­ miz ve Urumçi . Ayrıca, Balkaş gölü güneyi ve Yedisu bölgesinde birtakım kent devletler bile oluştu : Turfan Krallığı, Karaşar Kral­ lığı, Kuça Krallığı, Tokmak Krallığı, Hoten Krallığı Ho-pan-to Kral­ lığı , Kaşgar Krallığı, Udyana Krallığı ve Soğdiyan bölgesi Krallık­ ları gibi . . . Kentleşmeden önce toplumda boylar düzeni egemendi. Bütün boylar siyasal bir birlik oluşturup bunların başında başvezir göre­ vinde bir Yabgu bulunurdu. Kentleşmeden sonra her kente birer vali görevinde yabgular atanıp hepsi de başkentteki Büyük Yabgu'­ ya bağlandı. Doğu ve Batı Göktürklerinde devlet görevlilerinin ad­ lan değişikti. Doğuda başkrala İlteriş (Ülke Derleyicisi), batıda Kağan ; kağan yardımcısına doğuda İlteber (fatih), batıda Yabgu; sol grup boyları başbuğuna doğuda Çur, batıda Tarkan ; sağ grup boyları başbuğuna doğuda İrkin, batıda Tardu ; her i ki kolda eya­ Jet başkanlarına Şad (Beylerbeyi), boy beylerine «han» adı verilirdi . Göktürkler'in asıl dinleri Şamanlık olmakla birlikte, kimi yer zamanlarda Maniheizm (ışık dini), Budizm (burkanlık) ve Hı­ ristiyanlık gibi dinleri de kabul etmişler ve bu diniere deygin pek çok tapınaklar yaptırmışlardır. Budist olanlar, ölülerini yakıyor­ lardı. Şamanist olan Göktürkler, Gök Tanrı'ya, Yer Tanrı'ya ve ec­ dat mağarasındaki kurt ataya attan ve koyundan kurbanlar sunar­ lardı. Tanrı 'ya sunulan kurban törenini kağan yönetirdi. ve

Toplumun başlıca uğraşları sürü yetiştiriciliği, avcılık, tarım ve tecimdir. Tarım ve_ tecimle uğraşanlar, ötekilere göre daha ba­ rışçıdırlar. Göçebe olanlar, savaşta ölmekten onur duyarlar. Ruh­ lara tapıp şamanlara (büyücülere) inanırlardı. Silahları boynuzdan 39


yay, vızlayan ok, zırh takımı, uzun kargı, kılıç ve bıçaktır. İyi bi­ nici ve nişancıdırlar. At üzerinden çok ustalıkla ok atarlar. Ceza yasalarına göre isyan adam öldürme, yurda ihanet, zina ve bağlı bir atı çalma ölümle cezalandırılırdı. Göktürkler'in kendi­ lerine özgü bir alfabeleri ve bir de oniki hayvan takvimleri vardı. Ordunun üçte ikisi atlı, üçte biri yaya idi . Uzak savaşlarda atlı or­ du kullanılırdı. Kazanılan savaşlar ve ünlü kişilerin ölüleri için yazıdar yazdıı-ılırdı ki, buna bengü taş ya da bengü kaya denirdi. Sınırlara dikilen taşiara belgü adı verilirdi. Tarımın geliştirilmesi için su kanalları şebekesi yapılmıştı. Demir uçlu saban, orak, kü­ rek gibi tarım araçları, kadınlar için takılar ve süs eşyaları, at ko­ şumları ve üzengiler çok yaygın ve gelişkindi. Kağanlarda bilgelik (bilgili olma) ve alplik (yiğitlik ve savaşçı olma) özellikleri aranırdı. Eski Türk töresine göre. taht büyük oğul­ lara, baba malı ile ordu küçük oğula kalırdı. Batı Göktürkleri Türkistan, Afganistan ve Keşmir yöresini alarak, buralara büyük Türk kitlelerini göç ettirip yerleştirmişlerdi. Doğu Göktürklerinde Çin etkisi, Batı Göktürklerinde ise İran ve Ak - Hun etkilerinin iz­ leri görülür. Savaş dizgesine göre, ordu ve askerin arkasından ai­ leleri de birlikte giderdi. Türgeşler, giderek kentli bir devlet durumuna yükselmişlerdi. Hatta Sarı Türgeşler'in kağanı para da bastırmıştı. Türkler yaz ve kış mevsimine göre, yaylak ve kışlak olmak üzere genellikle iki ay­ rı yerde oturuyorlardı. Türkiye Türkleri'nin dayandığı ana köken, bilindiği gibi Batı Türkleridif. """Dogu Göktürkleri'nin m��!<e�tli­ 'keii� Batı Göktürklerininki ise Tokmak ve Talas'tı. · · . -

Toplum, beyler ve halk biçiminde iki ayrı tabakaya ayrılmış­ tı. Tarhan adı verilen soylulardan vergi alınmazdı ve önemli gö­ revlere de bunlar getirilirdi . Buradaki ayrılık, kültür ve ırk baş­ kalığı yerine toplumsal ve siyasal bir üstünlük niteliği taşıyordu. Herkes çadırını toplum içinde, sahip olduğu konuma göre kurabi­ ltrdi. Topluluk içinde kesilen hayvanın etinden hangi parçayı ala­ cağı, kişinin toplumsal yerine göre belli olurdu. Buna da « ülüş» adı verilirdi . Nitekim toplum katında ilk sıralarda ve üst düzeyde yerleri olan KAYI ve BAYAT boylarının kesilen koyundan yiyecek­ leri bölüm, sağ kürek kemiği bölümüdür. Oğuz Han (Mete)'ın oğlu ve Bayat Boyu'nun atası GÜN HAN, en saygın yer olan altın çadırda oturur, ülüş olarak kendisine ko-

40


yunun başı ve sağrısı sunulurdu. Bu sıralamada öteki boylardan kiıliilerine �t döğranüi"işl�' kil"itttertn e de seyislik düşerdi. Gün Han' ın veziri Irkıl - Ata'ya koyunun döşü verilirdi. Şatı Göktürkleri'ni� qrta Asyadaki Yulduz (Yıldız) ırmağı adını, Anadolu'ya göçetmiş torunları, Sivas'ta Yıldız dağına çevirmişlerdir. Ayrıca, o dönem kağan yayiaklarının güney kenti olan Kara - Şar'ı., Eskişehir'e ilk kuruluş adı olarak verdiler.

GÖKTÜRKLER'DEN SONRA KURULAN TÜRK DEVLETLERİ Gök türkler' den sonra tarih sahnesine çıkan önemli Türk siya­ sal kuruluşları olarak Uygurlar, Karahanlılar, Gaznelilerle Büyük Selçuk, Anadolu Selçukları ve Osmanlı imparatorluklarını görü­ yoruz . On beş boydan oluşan Uygurlar Ötüken, Kancov ve Turfan'da olmak-üzere üç ayri. ·de-vlet kurmuşJardır. Baykal gölünün güneyin­ deki Orkun, Selenga ve Tola nehirlerinin bölgesinde kurulan birin­ ci Uygur devleti (744 - 840) yılları arasında bağımsız yaşadı. Yag­ lakar Boyu'ndan olan kağanları, hep Bugu oymağından evleoirler­ di. Göktürk egemenliğine son veren Uygurları, bu kez 840'ta Kır­ gızlar yık tılar. Uygur hükümdan Kutluk Bilge Kağan, Göktürk hane­ danını yıktıktan sonra Kırgızlar'a saldırıp onlardan ülkesine büyük ganimetler getirince, Onlar da o yenilginin öcünü 840'ta fazlasıy­ la aldılar. Kırgızların hemen ardından Çinliler ve Tibetliler'in sai­ dırmalan karşisında, Kansu ve Kancov'da yaşayan bir bölük Uy­ gurlar'a, Şato Türkleri arka çıktılar. Böylece o bölgedeki Uygur kalıntıları, (841 - 85 1 ) yılları arasında Sarı Uygurlar adıyla Kancov kentinde kısa ömürlü bir devlet kurarak, Budizm dinini kabul et­ tilerse de, az zamanda Çinliler arasında eriyip gittiler. Kırgızlar'ın saldırısı sırasında büyük bir Uygur kitlesi 840'tan sonra Orkun - Ötüken çevresinden Beş-Balık ve Turfan bölgesine göçtüler. Bu bölge, ann dağlarının doğu yakasının kuzey ve güney etekleriydi. Kendilerine bağımlı olan Şato Türkleri, ayaklanıp Uy­ gurları yenince, kimi kentlerin egemenliğini elden çıkardılar. Öy­ leyken, Turfan'da (85 1 - 940) yılları arasında gene de bağımsız üçün­ cü bir Uygur devleti kuruldu. 940'tan sonra ise Karahanlılar'a ba­ ğımlı bir krallık durumuna düştüler. En sonunda 1209 yılında Kı­ taylar ve Mogolların saldırılarıyla bu devlet de Mogollara katılarak , büsbütün tarih sahnesinden silindi. 41


Uygurlar, yerleşik uygarlığın doruğuna ulaşmışlardı. Türk boyları arasında tarım, tecim ve sanatta örnek bir düzeye yüksel· mişlerdi . Birçok kanallar açarak, çorak yerlere bile su götürdüler. Beş-balık, Karabalgasun, Karaşar, Kara-Hoço, Suça, Aksu, Kuça, Çer­ çen ve Kenço gibi kentler kurulup geliştirilmiştir. Düzenli yollarla bu kentler birbirlerine bağlanmıştır. Afyon ve Eskişehir'in Türk­ ler dönemindeki çekirdeği sayılan Karaşar bölümleri, Turfan böl­ gesindeki Karaşar'dan kaynaklansa gerektir. 763 yıl ına değin şaman dininden olan Uygurlar, bu tarihten sonra Mani dinini kabul etmişlerdir. Mani dini, İS. I I I . yüzyılın ortalannda Mezopotamya'�ı:ı.: . ortaya çıkan eskı M:aiôelzmi_ri. kaliri� fifafi- uzedr1e İran 'da ku�ulmuştur. Kurucusu Mani, Suriye'de ya­ şamış bir din adamıydı. Man Ü��izm ' ilk alanda iran'dan doğuya dağ­ ni hızla yayıldı. Sasanilerden Şapur (242 - 273) döneminde bu din resmen kabul edilince, daha da önem kazanıp yaygınlaştı. Sasaniler yıkıldığında, maniheistler önce batıya göç etmişlerse de, Halife Muktedir (908 - 932) zamanında yeniden doğuya yönelmişlerdir. Burada Saman Oğulları'nın saldırılarına uğrarnaları sonucu, bu kez Dokuz - Oğuz Hakanının kundasına (himayesine) sığınmışlar­ dır. Böylece Semerkant'ta yoğun olarak yerleşen maniheistler, ileı;-­ · · de_ alevileı-e fikir geleiıegr hai ırfa m iş duri.ımdadırlar. İşte Mani dini ·l O .yy'da Uygurlar arasında en yU ksek d Uz �y� çıkmıştır. Bu dine inanan ateşgedelere « Mug'lar» adı veriliyordu. Mani dini mal biri� kj mini, et yemeyi yasaklar. İnsanın « eline, ağzına ve gönlüne» ege­ men olmasını buyuru!:, Uygurlar ve Oğuzlar valilerine, « Tutuk ya da İrkin » sanı ve­ riyorlardı. Mani rahiplerine « Moçab denirdi. Mani dinini uyguı-­ lara hükümdarları Bögü Kağan getirmişti. Dokuz - Oğuzlar ona, es­ ki Türk dini ve törenlerini terkettiği için Bögü (zehirli iri örümcek) adını takmış olabilirler. Ayrıca bugünkü Bayat Bucağında yaşayan Tutuk Oğulları ailesi ile, bucağa bağlı eski Maçaklı (Çayırbelen) köyünün o dönemden kalma adları günümüzde de taşıdıkları akla gelebilir. ..,.___Mani _.dinine bağlı olanlar beyaz, Buda dinine bağlı olan. lar da yeşil giysiler giyerlerciL ___ ,_

-

'

-

.

.

-

·--

Kırgızlar 840 yılında Uygurları büyük bir yenilgiye uğrattık­ larında, her boy bir yöne dağılmış durumdaydı. Dokuz - Oğuzlardan bir bölük de Moğoilar'a sığınmışlardı. Hayatlar'dan Bayaut uruğu, 42


böylece orada Türkler ve Mogolların karışmasından doğmuş olsa ge­ rektir. Nitekim kuzeydeki Kimek Türkleri arasında Yimekler'in önemli bir oymağı olan Bayaudlar'dan söz edilir. Göktürk ve Uygurlar'ın yıkılışı, Türk boylarının eski bütün­ lükierini yitirmelerine neden oldu. Kırgızların saldırılarıyla 840'ta yıkılan Uygur devletinden sonra, Uygurlar'ın bir bölüğü Beşbalık, Turfan, Bargöl ve Hami kenti bölgelerine göç edip yerleşerek bu çevrede yeni bir devlet kurmuşlar ve buradaki Türk boylarına uy­ garlık da götürmüşlerdir. Karluklar, Tarbakatay'dan inerek İli ve Isık - göl dolayında yerleştiler. O sıradaki bu boylar yayılışı döneminde, K :ırahanlılar da Kaşgar kentiyle « Çin nehri üzerindeki Karabalgasun kentini alıp arada uzanan bölgeleri kendilerine yurt tuttular. Ne var ki, hepsi de birleşip ortak bir Türk devleti kurma yoluna gidemedi­ ler. Ancak, X. yüzyılın ikinci çeyreğinde Yağmalar ve Karluklar'ın kurduklan Karahanlılar, önce bağımsız sonra yarı bağımlı bir dev­ let kurmayı başardılar (9 1 2 - 1 2 12). Kurucusu Satuk Buğra Han'ın 955'te İslamlığı kabul etmesiyle de, dünyada ilk Türk İslam dev­ leti tarihte yerini aldı. Bu arada, önceden Samanoğulları'nın Herat valisi iken, sonra­ dan başkaldırmaya zorlanıp yani bir devlet kurmayı başaran Alp Tekin'in başkanlığında, ikinci bir Türk İslam kökenli Gazneliler devleti kuruldu (962 - 1 183) . Öte yandan XI. yüzyılın ortalarına doğru Horasan, Kirman, Şam, Anadolu ve Irak yöreleriyle ülkelerinde ayrı ayrı Selçuklu devlet­ Ieri kuruldu (1040 - 1 308) . Yukarıda belirtildiği üzere Kırgızlar, Uygurların yurdunda 924 yılına değin kaldılarsa da güçlü bir devlet etkinliği gösteremediler. Üstelik bu eski Türk yurdunun Mogollar'ın eline geçmesine neden oldular. Kendileri de sonradan Yukarı Yeniseydeki eski yurtlarına döndüler. Doğuda TurEan'da İslam dinini kabul etmemiş Uygur devleti vardı. Kuzey batıdaki İ til - Cem nchirieri arasında ise Peçe­ nekler bulunuyordu . Böylece, Türk boyları bu altı devlet arasında dağılmış oldular. . *

Türklerle Araplar'ın karşılaşmaları ilk kez 642 yılında İ ran hükümdan III. Yezdicerd'in Toharistandaki yenilgisi sırasında 4�


olmuştur. Savaşta Ak-Hunlar'a deygin Türk askerleri de bulunu­ yordu. Sonradan Türklerle meskun olan Orta - Asya'nın önemli bir bölümü Emevi Araplar'ın eline geçmiştir. İ kinci karşılaşma, Türk Şahi Rutbil (Kabul egemeni)'in bir savaşta Seistan Arap va­ lisi ve Arapların ordusunu yenilgiye uğrattığını görüyoruz. A.r�.ı: lar'a ilk karşı koyan Türkler Ak - Bunlar, Halaçlar, Oğuzlar, Gök-­ turHer ve·xarluklar olmuştui-. ttirgeşler 75 ı yılında, Çinliler ve kimi Türk beyleriyle birleşerek, Araplarla Talas'ta çetin bir savaşa tutuşmuşlar, sonuç Türkler için kesin bir dönüm noktası sayılmış­ tır. Bu arada Türk kökenli Kabaç Hatun, Buhara kenrt:ini Araplara karşı yıllarca savunmuştur. Araplar, Türkler'in saldırılanndan kur­ tulmak için Çin seddine benzer surlar ve ribatlar (berkitilmiş sa­ vunma tesisleri) yaptırmışlardır. Ayrıca Araplar, kendi askerlerin­ den başka yerli (mevali) askerlerden de yararlanırlar. Buhara, Ha­ rizm, Baykent ve Şuman bu yolla yakılıp yıkılır. Harızm'in tüm tarih yıllıkları, tarih hazineleri, sanatçı ve bilginleri bu biçimde acımasızca yok edilmişlerdir. Göktürk Yabgusu Şam'a sürgün gön­ derilir. Bunlardan başka Arap valisi, Buhara'nın iki bin usta Türk okçusunu tutsak alıp Basra'ya yollar ve onları özel koruyucusu ya­ par. Öte yandan Halife Mutasım (833 - 842) zamanında Halife'nin en seçme ordusunu, Türk subayları yönetimindeki Türkler oluş­ turmaya başlar. Bu ordu o denli çağalmıştır ki, salt onlar ıçın Bağdat ve Samarra'da bağımsız kışialar yaptırılmıştır. Bundan böyle Bizans, İ ran ve Mısır'a bu ordu ile savaşlar düzenlenmesi yoluna gidilir. ·

Semerkant'ın alınması sırasında Arap komutanı Kuteybe sözü­ nü tutmayarak, asıl Sermerkant egemeni Gürek yerine, kt!ndi yan­ lısı Tarhun'u vali atamak ister. Bu yüzden anlaşmazlık büyür. Gü­ rek, Doğu Göktürk Kağanı'ndan yardım ister. Gürek'e Kültegin ko­ mutasında bir yardımcı ordu gönderilir. Bu ordu, 7 1 0 - 7 1 1 yılında Batı Göktürk boylarını yenip Türgeş kağanını öldürdükten sonra Demirkapı'ya dek bir sefer yapar, kış hastırdığı için de kesin sonuç almadan geri döner. Bu sırada Türgeş boylarından büyük bir ke­ sim , kuzeyde Peçenekler'e doğru göç etme zorunda kalır. İşte bu göç sırasında Bayadar'dan bir kol, kuzeye gidip eski Bulgar Türk­ leriyle (Kuzey Oğuzlan) kaynaşarak, Boyut adını alır.1 (1) Bkz. A. Dilaçar, Türk Diline Genel Bir Bakış, TDK Yayınları, Ankara 1 964, s. 54.

44


Arapların Seyhun (İnci) nehri . ötesinde genişleme çabaları, On-oklar'ın başındaki Türgeşlerce durdurulur. Önce Seyhun'u ge­ çen Araplar, meyve ağaçlarını toptan kesip ekinleri yok ederlerse de, Türgeşler Arapları püskürtüp kovalar ve onlara ağır yitikler verdirir. Emeviler'in Orta Asya işlerinden sorumlu komutanı Haccac (694 - 714), Horasan bölgesinde Türkl er' e ve yerli halka karşı çok zali m davranır. Yönetimde ve vergilendirmelerde Arap olmayanlara katı ve eşitsiz işlemler uygulanır. Bütün bunlar, çevrede içten içe sürekli olarak tepkisel duyguları kamçılar. Ül<: yandan, başlangıç­ tan beri sürüp gelen Şam - Suriye Araplarıyla, Irak Arapları ara­ sındaki anlaşmazlık gittikçe büyümüş, iktidarın Peygamber ailesine geçmesi gerektiği düşüncesi de yaygınlaşmıştır. Köle kökenli Ebu Müslim , bu duygu ve düşüncelerden yararla­ narak, Horasan bölgesini örgüdeyip isyan bayrağını çeker. ilkin Belh kentini alır. Emevi ordularını yenerek, I�ak'a doğru ilerler. Emeviler'in son Halifesi Mervan ve Emevi soyu kırıma uğratılır. Böylece iktidar el değiştirip · Peygamber ailesinden -E bul Ab bas , olup bittiye getirerek; kendi'ni halife ilan eder (749) . Ovsa şiiler, y�ni halifenin Ali soyundan _seçilrnesini istemekteydiler. -Ne \rar ki, Peygamber'in amcalarından Ebu T2lip ve Ali soyu yerine, Abbas ye Haşimi soyunun başa geçmesi, yeni bir muhalefet-- tol�umlarınin atılmasına neden olmuştur. Nitekim, Aleviler adına ilk ayaklanma, 75 1 'de Buhara'da patlak verirse de, Ebu Müslim'in generali Ziyad bin Salih bu ayaklanmayı, kanlı bir biçimde bastırır. ..

Abbas soyuna im paratorluğu kazandıran Ebu Müslirn, Hora­ san'ın güçlü ve bağımsız bir yöneticisi durumuna gelmiştir. İkinci Halife Mansur, onu Şam'da görevlendirir. Ebu Müslim ise Hora­ san ;clan- ayrılmak istel'fiei. "BUriiiiı üzerine Halife, Ebu Müslim'i 755 yılında yalan sözler Ye hile ile öldürtür. Ebu Müslim, Ali yandaşla­ rına hizmet etmemiş olmasına karşın, şiiler arasında çok tutulmuş­ tur. Hatta ileriki yüzyıllarda Babekliler, Hürremiler, İsmaililer, fü­ tüvvet ehli ve ahiler inançlarının kökenierini Ebu Müs}irn'e dayan­ d ı rmışlardır. Abbasiler'den sonra eski ayrıcalıklar kaldırılarak devlet, tüm müslümanların devleti olmaya başlamıştır. Araplar'a ve İranlılar'a güven duymayan Halife ve Arap valileri, muhafız ve ordu güçlerini Türkler'den oluşturma yoluna gitmişlerdir. Halife Mutasım'ın Dey45


l emliler,EJısil:_ı:: ��arlyk__v.� 9��zl ar' dan toplanan yetmiş bin _ lik ordusu olduğıı saptanmıştır:

�_i1i:

Abbasiler'e karşı siyasal muhalefet, dinsel bir renge bürünerek, batınİlik biçiminde kendini göstermiştir. 756 - 776 yılları arasında patlak veren Zerdüşt inancına dayalı Sinbad ve El Mukanna ayak­ lanmaları, Sasaniler döneminde Horasan'da oluşan Mazdek ayak­ lanması, gene Abbasiler döneminde Azerbaycan'da çıkan Babek ve Mazyar hareketleriyle I rak Kllfe bölgesi köylülerinden Hamdan Karmat'ın başlattığı zanaatçılar ayaklanması hep bu tip ayaklan­ malardır. Bunların hiç biri başarılı olamamış, hemen hepsi de kanlı bir biçimde bastırılmıştır. Sabar ve Şul Türkleri, VI. yüzyılda güney Hazar'da yerli halk­ la kaynaşarak, Deylem adını almışlardı. Samanoğulları'na başkal­ dıı-an Horasan kolundan Alevi Zeydiler, misyonerleri aracılığıyla bu Türk kökenli Deylemlileri şii yapmışlardır. Deylemliler de Oniki imarncı Hüseyin kolundan olup Ali - Büveyho�ullan devletini kur­ muşlardı .Ancak, şiilerin Horasan'da gelişen bu Hüseyin kolu, Ali kolu gibi ihtilalci değildi . Araplar, 650 yılında İran'ı aldıktan sonra Batı Türkistan'ı ala­ bilmek için tam yüzyıl uğraştılar. 751 yılında Çinliler ve Araplar arasında yapılan büyük Talas savaşında Çinliler yenilince, bundan böyle Doğu Türkistan kapıları da Araplara açılmış oldu. Öyleyken, 1 50 yıl gene Türklerle uğraşmak zorunda kaldılar. Ne var ki, 900'­ den sonra Türkler islamlığı zorla değil, kendi istekleriyle ve kitle­ ler halinde kabul etmeye başladılar. Bu alanda Oğuz Türkleri'nin etkinlikleri çok büyük olmuştur. OGUZLAR

Oğuzlar'ın ilk yurtları TALAS bölgesidir. Özgürlüklerine düş­ kün olan Oğuzlar : bağimsizlıldarınlelCfe.etm� k-IÇm-söydaşrari' OTaiı Göktürklerle bile yedi kez s� ŞTa Fd1r:_G'öfilirTCyaiitlar;Tıcl� be� :Bai ik' ; - A-� dırgu: -R:tışalgük-; BoiÇu, çtiş­ lirtiie n _b-��aşi � ·;ın.-(Tog i.ı başı, Ezgi ..;ti Kadi� , ig t'i) ·hiç birisinde de başartb olamamişlardır. Hatta Göktürk kağanları· bu 'savaşları yerle gökün yıkılışma benze­ tirler. Uygurlar'ın 840'ta Kırgızlarca yıkılışından sonra boylar göçü başlayınca DOKUZ OGUZLAR, Karluklar'ın ve Yağmalar'ın baskı­ Iarıyla Seyhun nehrinin orta ve aşağı yataklarına, Karaçuk dağları bölgesine gelip yerleştiler.

46


Bu arada Oğuzlar da Peçenekler'i asıl yurtlarından Emba neh­ rinin ötesine göçe zorlamışlardır. Böylece daha da yayılarak, Ha­ zar denizinin doğusundaki Kara- Dağ (Mangışlak) yarımadasından, Gürgenç, Aral gölünün güneyindeki Baratekin, güneyde Buhara, kuzey-doğuda Sayram ve Savran aras ında geniş bir alana dağılmış durumdaydılar. Aral gölü_ çevresinde _yerleşen Oğuzlar, zp.manla şu � Baihan. (D-;;� u H:�;a.�f�ô��zl���-. 2 � ıç�: -�yrıl �r -: ı bölümlere -- · ·· -�--· -· · · - · · ra:çuk- Sugnak Ogüzları, 3 Baratekin- Yenikent ve Kara Kum 'Oğuzlan; 4 - I rak (Rey) Oğuzh\rı. _

-

-

«Oğuz» sözcüğü için tarihçiler birçok sav ileri sürmektedirler. 2 - Oğ-uz (Oğuş : akraba, kandaş) anlamına gelir. 3 Ceyhun nehrinin eski adı Oxus'tuı:. · Bu nehir çevresinde oturan ıophİlı.İk da Oğuz admı, .sözkomısiı ��� birden almıştır. 4 - Benim Erzurum - Ilıca çevresindeki söz derie­ melerime göre, Oğuz sözcüğünün anlamı «b8,şına buyruk, disipline gelmez, boyun eğmez, erkin ve özgür» biçimindedir. 1 - Oğuz, Ok-uz (örgütlü) demektir. -

Oğuzlar, X. yüzyıl başlarında göçebe hayatı yaşıyorlardı. XI. yy da ise 24 boya ayrılmışlardır. Her boyun başında, beğ «bey» sanlı soylular bulunuyor, bunların da kırkar kişiden oluşan yol­ daşlar adlı silah arkadaşları vardı. Toplum; yüksek, orta ve aşağı olmak üzere üç tabakaya ayrılıyordu. Yüksek tabakadan yüz bin koyuna ve on bin ata sahip çok zengin soylular vardı. Hükümdar­ Jarı olan Yabgu'lar, Yenikent'te oturuyordu. Başlıca kentleri şun­ lardı : Yenikent, Cend, Sabran (Savran, Sepren), Sütkent (Sitgün), Sugnak, Karnak, Allıh, Şalcı, Ordu, Balaç, Barçınlığ - K ent, Özkent , Karaçuk ,Sırlı - Tam v e Aşnas. '

Bunlar arasında Barçınlığ - Kent, Seyhun (İnci) nehrine karı­ şan Barçın Derya (Barçın Irmağı) kıyısında, Karmış Bey'in kızı ve M amı ş Beğ'in eşi Barçın Salur adına kurulmuştur. Barçınlıkent,_. Bayadar'ın eski anayurtlarıdır.� Orada Barçın Hatun'u� dillere. d�s­ tan KÖk - leesene (Mavi ·k.ilşane) adlı türbesi de bulunuyordu. Bu kent sonradan 1 220'de Mogollarca büsbütün yıkılmıştır. Oğuzlar kent halkına Yatuk (tembel), Soğd kalıntılarına da Su­ kak diyorlardı. Gömütlerini bir oda gibi açıyorlar, üstüne de ça­ murdan kümbet (kubbe, tümsek) ekliyorlardı. Ölülerini tıpkı Gök­ türkler gibi elbiseleri, silahları ve ldşisel_ eşyala�ıyla birlikte g�mü: yorlardı. Tanrı'ya yluğ - Bayat (Yaratıcı) adını verirlerdi. Oğu;.İ�� ... arasında zina- ve be.nieri gibi kö.tü alışkanlıklar· asla yol<tu: ·· s-ervet47


lerini yılkılar, koyun sürüleri , develer ve sığırlar oluşturuyordu. At binit, deve yüklet olarak kullanılyordu. Evlenmelerde başlık ver­ me geleneği yaygındı . Oğuzlar sakallarını tıraş edip yalnız bıyık bırakırlardı. Kağan­ larına Yabgu, komutaniarına Sü-başı, yabgu vekiline Kül-erkin ve yazınana yaziğcı adı veriyorlardı. İşl�rlni kurullarda keneşme (İs­ tişare) ile çözümlemekteydiler. Ulusal yemekleri tutmaçtı. Kargı ve kılıç başlıca silahlarıydı. 960 yılında 200.000 çadırlık Karahanlı Türkü müslüman olduktan sortra 1 001 yılından başlayarak, Oğuz­ lar da müslümanlığı benimsediler. Türkmen sözcüğünün Batı Gök­ türklerine verilmiş bir ad olasılığına karşın, bu dönemde tüm müs­ lüman Türk'e karşılık olduğu da görülmektedir. Oğuzlar; Kayı ve Bayat boylarından kendilerine hükümdar seçerler:-saıur ve -Eymir boylan da ona, yardımcı yönetici verirlerdi. X. yüzyılın ikinci yarısında Maveraünnehir Karahanlılar'ın, Horasan ve Harizm Gazneliler'in ellerinde bulunuyordu. Oğuzlar ise Yabgu devleti olarak yönetiliyorlardı. Oğuz Yabgu devletine, Kıpçaklarca son verildiğinde en son Oğuz Yabgusu Ali - Han'dı. Ali Hari.""in-- o�lu Şah-Melik de Cend hakimi idi. Bu dönemde, Karaçuk ­ Suğnak ve Maveraünnehir Oğuzları Horasan'a sızmışlardı. Burada­ ki Horasan ya da Selçuk Oğuzları, Karahanlı prenslerden Buhara valisi Ali Tekin'in hizmetindeydiler. Balhan (Doğu Hazar) Oğuzlan, Gazneli valisi Altıntaş'a; Rey ve Irak Oğuzları, gene Gazneli valisi Kumartas'a bağımlı idiler. Gazneliler devleti hükümdan Mesut, Bal­ han (Doğu Hazar) Oğuzları'nın beyleri olan « Yağmur, Kızıl, Buka ve Göktaş » beyleri kendi hizmetinde epeyce kullanmış, ancak Hin­ distan'daki ayaklanmaların hastınlmasına katılmayan Yağmur Bey'i öldürtmüştür. O dönemde Ceyhun nehri genellikle Karahanlılarla Gazneliler arasında bir sınır görevini yapmıştır. Ne var ki, Oğuzların zaman zaman her iki devlete yardımcı olmalarıyla bu sınır, biri ya da öte­ ki lehine değişmiştir. Özellikle Horasan'ın elde tutulması, büyük savaşırnlara neden olmuştur. Şurası da var ki, Gazneliler Horasan'ı mali bir sömürge ya da ağır vergilerle ücretli askerlerinin beslen­ mesini sağlayan zengin bir ülke olarak kabul etmişlerdir. Vergi top­ lamak için de kimi yerde sert askerler görevlendirilmiştir. Bu yüz­ den Ho::asaniın dilıkanları (yerel egemenleri, eşrafları) , Gaznelile­ rin baskısından her zaman kurtulmak istemişlerdir. 48


BÜYÜK SELÇUKLAR DEVLETİNİN KURULMASI Hayvanlarım otlatmak için Yenikent dolayiarından Güney Ma­ veraünnehir bölgelerine sarkan Kınık Boyu'nun beyi Yakak öldü­ ğünde, yerine oğlu Selçuk geçmiştir. Selçuk'un Yabgu Arslan, Mi15-ail ve Musa adlı üç oğlu vardır. Yabgu Arslan, tüm Selçuk Oğuz­ larının egemeni durumundaysa da gerçekte Buhara ve Nişabur'un beyi idi. Mikail'in oğulları olan Mehmet Tuğrul ve Çağn (Çakır, Davut) Horasan'da egemendiler. Musa ise Seisüm bölgesinin beyi sayılıyordu. Öteden beri Türkler'de devlet, aile mülkü sayıldığın­ dan ülke burada olduğu gibi hep aile üyeleri arasında paylaştırıl­ maktaydı. Oğuzlar, üç koldan Horasan'da Gazneliler'e büyük güçlükler çıkarmaya başladılar. Bu başkaldırılan hoş görmeyen Gazneliler, bir hile ile Yabgu Arslan'ı Gazne'ye çağırıp orada tutsak ettiler. Bundan böyle de Selçuklular'ın yönetimini Çağrı ve Tuğrul Beyler ellerine aldılar. Hileli tutsak olayından sonra Oğuzlar, kimi kentleri yağmalamaya koyuldular. Gazneliler ve Karahanlılar arasında sıkış­ tırılan Selçuklulardan bir akıncı grubu, Çağrı Bey başkanlığında uzak Rum ülkesine (Anadolu) kısa süreli bir keşif seferi düzenliye­ rek birçok ganimetlerle döner. O sırada Horasan yöneticisi Suri, vergilendirme konusunda Oğul:lan ve çevreyi kasıp kavurmakta­ dır. Bir ara Selçuklu Oğuzları, Gazneliler hükümdan Mesut'a mek­ tup göndererek, ona bağlılıklarını ve devletinin sınır bekçiliğini yapmayı önerirler. Buna karşılık Sultan'ın danışmanları, Oğuzlarla uzlaşmayı sa­ vunurlarsa da Sultan Mesut'la komutanları, onları cezalandırmadan yanadırlar. Sonunda 1035'te Nesa'da yapılan savaşta, Gazneli or­ dusu yenilir. Öyleyken gene de Oğuzlar, Sultan'a temsilciler gön­ derip eski sözlerine sadık kalacaklarını belirtirler. Varılan anlaş­ maya göre Kızılavrat, Dihistan ve Nesa eyaletleri Oğuzlara verilir, Oğuz beyleri de dilıkan (yerel egemen, eşraf) adlarıyla bir çeşit uç beyi olurlar. Sayıca gittikçe kalabalıklaşan Oğuzlar, 1036 yılında Merv, Abıverd ve Serabs kentlerini de Gazneliler'den isterler. İki yıl önce Tus kentinde ayyarlar (ayak takımları, işsiz güçsüzler) ayaklamp Nişabur'a dek yürümüş, kargaşalık tüm Horasan'ı sar­ mış durumdadır. Gazneliler'in Sübaşısı, Oğuzlar'a kesin bir ders vermek ister ve üzerlerine yürür. 1038'de Serabs'ta yapılan savaşta Gazneli ordusu ağır bir bozguna uğrar. Böylece Oğuzlar, Horasan'a 49


büsbütün egemen olup, Selçuklular Horasan eyaletlerinl aralann· da paylaşırlar. Mikail'in oğulları olan Çağrı Merv kentini, Tuğrul Nişabur'u, Selçuk'un oğlu Musa Yabgu Serahs kenti ve bölgelerini alırlar. Bu üç Selçuk beyi kendilerine, Tuğrul Beyi eşitler arasında baş kabul ederler. Tuğrul Bey, Nişabur kentine, Musa Yabgu'nun torunu İbrahim Yınal Bey'i öncü güç olarak gönderir. İbrahim Yınal'ın, savaşsız teslim konusunda, kente haber salması üzerine de Nişabur'un bü­ tün eşrafı Kadı Said'in evinde toplanarak, kentlerini savaşsız tes­ lim etmeye karar verirler. Arkadan Tuğrul Bey, tüm ordusuyla Ni­ şabur'a görkemli bir karşılama ile girer, Sultan Mesut'un tahtına oturarak, kentte adına hutbe okutup « Büyük Sultan» sanını kul­ lanır. O sırada Horasan'da Hanefiler, Şafiiler, Şiiler, Kerramiler (kaba sofular) gibi birtakım din akımları vardır. Tuğrul Bey akıllı davranışlarıyla eşraf, ulenıa ve sufilerin (şeyhlerin) hep sevgisini kazanır. Ne var ki, Türkmenler ücretsiz askerler oldukları için sa­ vaşta yağmayı, kendilerine bir geçim kaynağı sayarlar. Öyleyken Tuğrul Bey, askerlerin ve halkın isteklerini ustaca bağdaştırır. Öte yandan, komutanlarının Selçuklular'a yenilmesine öfkele­ nen Gazneli Sultan Mesut, bu kez Selçuklulada hesaplaşmak üzere duruma kendisi el atar. Sultan, 300 fil ve kalabalık ordusuyla Sel­ çuklular'ın üzerine yürür. Selçuklular suları keserek, çayların ya­ taklannı değiştirip otlakları yok ederek, Gazne ordusunu susuz, ot­ suz bırakmaya ve yıpratma taktiği uygulamaya yönelirler. Kesin sa­ vaştan önce, Selçuklu beylerinin yaptıkları keneşte (tartışmalı top­ lantı) Horasan'dan batı İran'a göç önerileri bile ortaya atılır. So­ nunda bütün güçleriyle karşı koymaya karar verirler. 1 040 yılında Dandanakan Kalesi önünde yapılan savaşta, Gazneli ordusu büyük bir yenilgiye uğrar. Sultan Mesut, canını zor kurtarabilir. Böylece Selçuklular da bağımsızlıklarına kavuşmuş olurlar. Tu�rul Bey, ba­ ğımsızhğını pekiştirrnek için kendi adına para bastıırr. Selçuklular, Horasan'a kesin bir biçimde egemeı;ı olduklarında, gene Türk geleneğine göre ülkeyi beyler arasında paylaşırlar. Ku­ zeydeki Merv kentinde Çağrı Bey, güneydeki Herat kentinde Musa Yabgu, batıdaki Nişabur kentinde de Tuğrul Bey söz sahibi olur­ lar. Tuğrul Bey, Gazne memuru Kündüri'yi kendine vezir yapar. Hindistan'a kaçan Mesut, Karahaniılan Selçuklular üzerine kışkır­ Ursa da hiç bir sonuç elde edemez. Hatta Tuğnıl Bey, Harizmli 50


H<hun ile de evlenir. Karahanlı hükümdan Tamgaç nan, Selçuklu­ lar yerine yedi imarncı şiiler, vurguncu tüccarlar ve eşkiyalarla uğ­ raşır, onları etkisiz duruma getirir. Bu sırada Çağrı Bey, kendi bölgesinde uzlaşıcı bir politika güt­ tüğü halde, Tuğrul Bey batıda durmadan gelişir. Amcasının torunu İbrahim Yınal'ı Rey kentine öncü güç olarak gönderip Rey'i aldı­ ğında, burasını başkent yapar. Horasan'ı ise büsbütün Çağrı'ya bı­ rakır. Batıdaki yöresel beyleri kendisine bağımlı kılar. Daha önce­ leri Gazneliler' e bağlı kalarak Rey böigesine yerleşmiş bulunan Irak Oğuzları, Tuğrul Bey güçleriyle birleşrnek istemezler. Bir bö­ lümü Kızıl Rey'in başkanlığında Rey'de kalırlarsa da, daha kalaba­ lık olan öteki bölüm Göktaş, Buka (Boğa), Mansur ve Anasıoğlu gibi beylere bağlı bulunan Irak Oğuzları; Irak içleri, Suriye, Ana­ dolu ve Azerbaycan'a doğru akınlar yaparak, yeni yerleşim bölge­ leri ararlar. Ne ki, sonunda bu göçebe Türkmen akıncıları, Tuğrul'­ un egemenliğini kabul etmek zorunda kalırlar. İbrahim Yınal, Rey kentinin alınmasından hemen sonra batıya akınlar düzenleyerek, Hamedan'ı ve bölgede birçok kaleleri de alır. Kendisine yurt sağlaması için Türkistan'dan yeni Türkmen kitleleri gelip katılırlar. Bunun üzerine İbrahim Yınal, prensliğini kurmak ve özerklik elde etmek ister. Aynı durumda Çağrı Bey'in oğlu Ka­ vurd da Kirman'da özerk bir prenslik savına kalkışınca, Selçuklular ailesinde ikta (dirlik, kesimleme) kavgaları başlar. İbrahim Yınal'ın giriştiği akınları Tuğrul'un yasaklaması ve Yınal 'ın Hulvan'da kendi adına hutbe okutınası üzerine Tuğrul Bey güçleriyle İbrahim Yınal güçleri soydaş savaşına tutuşurlar ve İbrahim Yınal'ın ordusu yenilir. Öyleyken Tuğrul Bey, Yınal'ı gene de bağışlar. Sultan Tuğrul'a bağımlı bir akıncı Türkmen grubu, daha önce İbrahim Yınal'ın amcası Prens Hasan'ın başkanlığında Azerbay­ can'ın alınması için gönderilmiş, Azerbaycan alındıktan sonra da dönüşte Van yöresinde şehit edilmişti. Bunun intikamını almak üzere Sultan Tuğrul, Azerbaycan valiliğine atadığı İbrahim Yınal'ı, Yabgu Arslan (İsrail)'ın oğlu prens Kutulmuş'la birlikte Anadolu seferine görevlendirir. Ayrıca, iki Selçuklu prensine ordularını bir­ leştirmeleri ve bir arada Rum gazası yapmaları buyruğunu da verir. İbrahim Yına! ve Kutulmuş'un orduları 1048 yılında Erzurum'la Gence'ye dek iterler. Her ikisinin birleşik ordusu , Gürcü prens sı


Liparit komutasındaki Bizans ordusunu bozguna uğratır. Savaş so­ nu tutsak ettikleri düşman komutanı Liparit'le birçok ganimeti, Tuğrul Bey'e gönderirler. O sırada, Mısır'daki Fatımİ (İsmaililer) devleti, Bağdat Halife­ sine karşı Bizanslılarla bağlaşıklık kurar. Kahire'de El Ezher yük­ sek okulunu açarak, birtakım şii misyonerierin yetiştirilmesini sağ­ lar. Bu yayılmayı önlemek için sünni islam bölgelerinde medrese­ ler kurulup, şii dailere karşı, sünni kadılar seferber edilir. Fatımi daisi (kadısı) Muayyed, Mezopotamya'daki yerel egemenleri ve özel­ likle İbrahim Yınal'ı, Bağdat Halifesi ve Tuğrul Bey'e karşı, Fatı­ miler (İsmaililer) safına çeker. Halifenin veziri İbni Mesleme ve başkadısı Maverdi de Fatımi daisi Muayyed'in çalışmalarına karşı­ lık, Sulçuklu Sultanı Tuğrul kartını oynarlar. Tuğrul Bey'in asıl hedefi, Mısır'daki Fatımİler devleti iken, Bi­ zanslılar'ın Patımilere güvenerek, Anadolu'nun güney-doğusunda yeni akınlara girişmesi, Tuğrul Beyi Anadolu'ya yöneltir. Sultan Tuğrul, üç koldan Bizans topraklarına ilerler. Muradiye kentini alıp Erciş'e boyun eğdirir, akıncılar Erzunım'a dek uzanırlar. Böy­ lece Sivas ile Malatya doğusunda kalan bütün bölgeler, Selçuklu­ lar'ın saldırılarına uğrar. Bu utkulardan sonra Halife, bir elçi gön­ dererek Tuğrul Bey'i Bağdat'a çağırır. O da öteden beri Hac yolla­ rını göçebe eşkiyalardan temizlerneyi tasarladığı için, sekiz file sa­ hip altmış bin kişilik bir ordusu ve Gazneli kökenli veziri Kündüri ile 1055'te Bağdat'a gider. Ne var ki, bir gün sonra Bağdat halkı ile Selçuklu askerleri arasında çıkan sokak kavgası büyüyünce, ordu ayaklanmayı kanlı bir biçimde bastırır. Tuğrul Bey, 1028 yılında Bağdat'ı alarak, sürekli :,;ii hutbesi okutan Deylemlilere dayalı Ali Büveyhoğullarının egemenliğine son verip 1 055 yılında Halife'yi makamına yeniden oturtur. Daha Tuğ­ rul, Bağdat'a gelmeden Buveyhilerin Türk köle komutanı Besasiri ise Suriye'ye kaçar. Tuğrul Bey, kardeşi Çağrı'nın kızı Arslan Ha­ tun'u Halifeyle evlendirerek, onunla daha yakın ilişkiler kurar. Ha­ life de Tuğrul'a bütün islam ülkelerinin Sultanlığını verip taç, sa­ nk ve yedi siyah hil'at giydirir. Bu sırada Tuğrul Bey'e değişik soydan tam 28 beylik bağlı idi. Daha önce Suriye'ye kaçmış bulunan şii Besasiri, Patımilerden destek bularak, Tuğrul'a bağlı yerel egemenleri ve Selçuklu prens­ lerini Sultan'a karşı ayaklandırır. Yabgu Arslan'ın oğulları olan 52


Kutulmuş ve Resul Tegin ile Musa Yabgu'nun torunu İbrahim Yı­ nal, bağımsız olmaya kalkışırlar. Özellikle İbrahim Yınal, doğu ve batının hükümdan ve tüm islam ülkeleri yöneticisi Tuğrul'u tah­ tından indirip, İsmail:i ve şii Mısır Halifesinin sultam olmayı tasar­ lar. Böylece şiilerin sultan adayı İbrahim Yınal'la sünnilerin sul· tanı Tuğrul arasında kıyasıya bir savaşım başlar. Hamedan kenti önünde yapılan savaşta Sultan Tuğrul yenilerek, kentin kalesine sı­ ğınır. Tuğrul için her şeyin bitmiş sayıldığı bir sırada, üvey oğlu Enuşirvan, Selçuklu tahtına aday olarak düşünülür. Öyleyken, Tuğrul'un Harezmli eşi Hatun, bir askeri komutan gibi davranarak, kendi öz oğlunu zincire vurdurduktan sonra yıl­ dırım hızıyla kocasının yardımına koşar. İbrahim Yınal, Hatun'u yakalatmak için Hamedan kuşatmasındaki askerlerinin bir bölü­ münü Hatun üzerine gönderir. Kalan öteki askerler de yağmaya dalınca, Tuğrul Bey bir fırsatını bulup Hamedan kalesinden Baş­ kent Rey kentine kaçar. Hatun da İbrahim Yınal'ın askerlerinin eline düşmeden Rey'e ulaşır. Sultan Tuğrul, Horasan'daki kardeşi Çağrı'nın oğullarından acele yardım ister. Yına! da kardeşi Ertaş'ın oğulları Mehmet Bey ve Ahmet Bey'i yardıma çağınr. Rey kenti ya­ kınında yapılan savaşta İbrahim Yına) güçleri yenilir. Yakalanan İbrahim Yınal, iki yeğeniyle birlikte orada öldürülür. ·

İbrahim Yına! engelini çözümleyen Sultan Tuğrul, 1059'da Bağ­ dat'a döner. Ara dönemde Bağdat'ı yeniden alıp şii Fatımi halifesi adına hutbe okutan Besasiri'yi köle komutanianna yakalatıp ceza­ landırır. Sünni halifeye bağımsızlığını kazandırır. Ayrıca halifelik kunımunu yeni baştan düzenletir. Bu arada daha içli dışlı bir ya­ �ınlık sağlamak amacıyla Halife'nin kızına da talip olur. Halife bu isteğe önce pek yanaşmazsa da Sultanın baskısı sonucu kabul et­ mek zorunda kalır. Yaşı yetmişe yaklaşan Sultan Tuğrul, 1062 yılın­ da Halife'nin kızı Seyyide ile Tebriz yakınında evlenir. Sultan Tuğrul, daha önceleri ölen kardeşi Çağn (Davut, Çakır)'­ nın karısıyla da evlendiği halde, hiç birinden bir veliaht sahibi ola­ mamıştır. Bu durumu dikkate alan Selçuklu Sultanı, ölmeden önce kendi yerine üvey oğlu Süleyman'ın geçmesini vasiyet eder. Nitekim Tuğrul Bey, 1063'te ölünce ilkin başa Süleyman geçerse de, Alpars­ lan'ın yandaşları daha ağır bastığından sonralan sultanlığa Alpars­ lan getirilmiştir. 53


Alparslan, kısa sürede kendisine karşıt olan prensleri alt edip ilk iş olarak Rum gazasma yöneldi. Ordusuyla başkent Rey'den 22 Şubat 1 064'te ayrılan Alparslan, Urmiye gölünün kuzeyinde Aras nehri dolayiarına geldi. Orada Türkmen emirlerinden Tuğtekin, kalabalık ayınağıyla sultana katıldı. Nalıdvan kentine gelen Sultan, ordusunu iki kola ayırarak, kendisinin başında bulunduğu kol Gür­ cistan'a, oğlu Melikşah ile veziri Nizamülmülk'ün komutasındaki kol da Bizans sınırlarına doğru yola çıktılar. Alparslan, yıldırım hızıyla Gürcistan içerlerine dalıp Gürcü kırallığına boyun eğdirdi. Ani kenti çe,�resindeki kaleleri düşürdükten sonra Ahılkelek ve Ak­ kent'i ele geçirdi. Melikşah da Iğdır, Tuzluca ve Sürmelu kalelerini aldı. Bu sırada iki ordu birleşerek, berkitilmiş Ani kentini kuŞat­ tılar. 24 günlük bir kuşatma sonucu Ani kenti düştü, hemen arka­ sından da Kars'ı aldılar. Tuğrul Bey ve Alparslan'ın doğudaki uğraşıları sırasında, birta­ kım Türk beyleri de Anadolu'ya sık sık akınlar düzenlemeye başladı­ lar. 1057'de Türkmen şefi Dinar, Bizans sınırlarını geçerek, Kemah kentini aldı. 1059'da Samuk'un Türkmenleri, Sivas kentini yağma­ layıp yaktılar. 1062'te Alparslan'ın kardeşi olduğu sanılan Horasan Salar'ı, Elazığ'ın güneyindeki kentleri ve Diyarbakır'ı yağmaladı. 1067'de Memlfık kökenli Gümüştekin, baştan başa Urfa eyaletini taradı. 1067'de ganimetierin paylaşımı ve hançerlenen kardeşi yü­ zünden Gümüştekin'i öldüren Afşin, Sultan'ın öfkesinden korkarak batıya kaçtı. Suriye, Antakya ve Gaziantep bölgelerinden sonra Kayseri'yi yağmalayıp girdiği her yere korku saldı. 1068'de Ahmet Şahla birlikte Orta Anadolu'ya dek uzanıp bugünkü Emirdağ ya­ kınındaki Amorium (Amuriye) kentini tümüyle yakıp yıktılar. Bu duruma göre, Afyon yöresine yapılan ilk akınları Afşin ve Ahmet Şah birlikte düzenlemiş oluyorlardı. 1070'te Sandık Bey, Suriye'de başına buyruk hareketlerde bu­ lundu. Sultan'ın eniştesi ve amcası Yunus'un oğlu Erbasan (Yurtçu), Sultanla egemenlik sürtüşmesi nedeniyle Bizanslılar'a sığındı. Bu­ na çok öfkelenen Alparslan, Afşin'in önceki suçunu bağışlayıp, ken­ disine Erbasan'ı yakalama görevini verdi. Afşin, Erbasan'ı Honaz ve Denizli yakınlarına dek kavaladıysa da yakalayamadı. Bizans İmparatoru Romanos Diogenes , tüm bu akınlan sona erdirmek ve Türkleri Anadolu'dan uzaklaştırmak için büyük bir ordu toplayarak, Selçuklular'ın üzerine yürüdü. Sultan Alparslan, 54


Halife'nin elçisi ve Komutan Sağtekin'i barış amacıyla İmparator'a gönderdiyse de, Romanos Diogenes barışı kabul etmediği gibi elçi­ l e rle de alay etti. Bizans ordusu 200.000 kişi, Türk ordusu ise 50.000 kişi do layı nd a i d i İmpara to r , Bizans tarihinin en büyük ordusunu o lu şturduğundan kendisine güveniyor ve yengiden emin görünü­ yordu. İki ulusun yazgısını belirleyecek nitelikte olup 26 Ağustos 1 07 1 günü yapılan bu Çaldıran Meydan Savaşı'nda, Bizans ordusu kesin bir yenilgiye uğrayıp İmparator da tutsak edildi. Böylece Ana­ dolu, kısa sürede Türkler'in eline geçecek, bu savaş da Türk tari­ hinin Anadolu'daki yeni bir başlangıcı olacaktı. .

,

Anadolu'nun fethini tamamlamak üzere Danişment Gazi, Men­ gücük, Ebu! Kasım ve Afşin gibi beyler kendi boylanyla birlikte Anadolu'ya yayıldılar. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Bizans'ta, yoğun taht kavgaları başladı. Birer Türkmen şefleri olan Eksik oğlu Artuk Bey ile Tutak Bey, Anadolu'ya sık sık akınlar düzenleyerek, Bi­ zans'a egemen olmak isteyenler üzerinde etkin ve sürekli biçimde söz sahibi ol dular .

Bu s ı ralarda Alparslan'ın 1 072'de öldürülmesi üzerine yerine oğlu Mel ikşah sultan ilan edildi. Melikşah ilk iş olarak, çıkan sal­ ,

tanat kavgalarını bastırmak amacıyla Artuk Beylc birlikte bir bö­ lük bey i merkeze çağırdı. Bu yüzden Anadolu'daki Türkmenler ge­ çici olarak b aşs ız kaldılar. Böyl e bir dunımu fırsat bilen Kutal­ mı şoğlu Süleyman ve kardeşleri, Melikşah'a başkaldırıp Anadolu'ya ka ça rak orada Rum gazasma giriştiler. Süleyman Şah, kendisine bağlı Horasan Türkmenleriyle Anadolu'daki komutansız Türkmen­ lerin baş ı n a geçerek, Antakya'yı haraca bağladıktan sonra Konya üzerinden İznik'e dek tüm ken tleri yönetimi altına aldı ve İznik'i kendisine başkent yaptı. Asl ı nda babası Kutalmış, Alparslan'ın ba­ bası Çağrı Beyin amcası olan Arslan Yabgu'nun oğlu olduğu için Selçuklu t ah tın ı n da kendisine ait bulunduğu savındaydı. İşte bu olaydan sonra 1075'te bağımsız bir ANADOLU SELÇUKLU DEV­ LETi kurulmuş o l du . ,

Kutalmış'ın Süleyman, Mansur, Alkyuluk ve Dolat (Doğlat) aci­ larında dört oğlu va rd ı Bunlardan Mansur, Büyük Selçuklu Sul­ tanı Me l i kşah ın Anadolu'yu tümüyle kendisine bağlamak üzere güçlü bir o rduyla gönderd iği Emir Porsuk'a yeniidi ve savaş sıra­ sında öldürüldü. Süleyman Şah'a karşı ise hiç bir başan elde edi­ lemedi. Ö te yandan Prens A l kyaluk ve Dolat, Suriye'de Şökli Bey .

'

55


ile birleşerek, Mısır'daki Fatımi devletini tanıma yoluna gittikle­ rinden; Melikşah'a bağlı Atsız Bey, bunları yendi ve saf dışı etti. Böylece alan büsbütün Süleyman Şah'a kaldı. Bu arada 108 1 'de, Süleyman Şah'ın Ege valisi Oğuzlar'ın Ça­ vuldur boyundan Çaka Bey, İzmir kentini alarak, güçlü bir donan­ ma kurdurup Türkiye'nin ilk deniz gücünü de oluşturdu. Yeni bir devlet kuran Süleyman Şah, Anadolu'nun güneyine yönelip Antak­ ya, H alep ve Kilikya' da birçok kentleri alınca, Sultan M elikşah onun üstüne kardeşi Tutuş ile Artuk Bey'i, cezalandırmak için gönderdi. Yapılan zorlu savaşta, Süleyman Şah yaşamını yitirdi ve oğullan Kılıçarslan ile Kulan Arslan ise İsfahan'a tutsak olarak götürüldü­ ler. Bunlarla yetinmeyen Melikşah, Bozan Bey komutasındaki bir orduyu da, İznik'teki Vezir Ebul Kasım yönetimine son vermek üzere görevlendirdi. Bu saldırıda Ebul Kasım, Büyük Sultan'a ba­ ğış dilemeye giderken yolda öldürülmüşse de İznik kentinin kuşa­ tılması sırasında, 1092'de Melikşah'ın ölüm haberi geldiğinde Bozan güçleri geri çekildi. Melikşah'ın ölümü üzerine, yeniden taht kavgalan başladı. Bu fırsattan yararlanan Süleyman Şah'ın oğullan Kılıçarslan ve Kulan Arslan, Anadolu'ya geçerek İznik'e dönme olanağını buldular. Prens Kılııçarslan, babasının yerine geçti ve kısa zamanda devleti yeniden örgütlendircli. Bu tarihten sonra Büyük Selçuklular Devleti; 1 - Horasan Selçukluları, 2 - Anadolu Selçukluları, 3 - Irak Selçuklulan, 4 - Şam Selçukluları, S - Kirman Selçukluları gibi koliara ay­ rıldı. Bir bakıma Büyük Selçuklular'ın devaını da sayılan Horasan Selçuklarında, yönetimi, ll. Melikşah'tan sonra Mehmet Tapar ( 1 1 05 - 1 1 17) ve Sultan Sancar (1 1 1 7 - 1 1 57) aldılar. Bunlardan Meh­ met Tapar, yoğun bir biçimde şii temizliğine girişti. Sultan Sancar ise, tahsildarının Oğuzlar'a karşı kötü davranışı ve rüşvet istemesi yüzünden öldürülmesiyle, onlara yönelik çetin bir savaşa tutuştu. Oğuzlar Sultan Sancar'ın ordusunu bozup kendisini tutsak ettiler. Üç yıl süreyle Sancar'ı yanlannda dolaştırdılar. Ne var ki, Büyük Selçuklu Devletinin iktidarını ele alıp yönetemediler. Büyük Selçuklu Devleti (1040 - 1 157) yıkıldıktan sonra da onun kahtı şu üç bölüme ayrıldı : Ülkenin kuzey-batısını Zengiler, Sal56


gurlar, İldenizliler, Artuklular ve Böriler adlı Türk atabey hane­ danları paylaştılar. Doğuda Selçuklular'ın yerini Harzemşahlar al­ dı. Arap ülkeleri ise, önce Türk egemenliğinden çıkarak Eyyubi Arap egemenliğine, oradan da gene Türk Memlıiklar'ın eline geçti . Doğuda Büyük Selçuklu devletinin olayları bu biçimde gelişir­ ken, batıda Anadolu Selçukluları'nın yazgısı bir başka biçimde ge­ lişti. I . Kılıçarslan ( 108 1 - 1 1 06) , Anadolu Türk tarihinin en buna­ lımlı döneminde 1093'te tahta çıktı. Ne var ki O, Anadolu Türk bir­ liğini yeniden kurmaya çalışırken, bu kez de Büyük Haçlı Savaşları tehlikesi başgösterdi, Bizans imparatoru/ Alexios Comnenos, Türkler'e karşı kendi güçleriyle bir sonuç alamayacağını anlayınca, Avrupa'dan yardım istedi. Bunun sonucu, tarihte Haçlı Savaşları diye adlandırılıp, (1 096 - 1 270) yılları arasında 1 74 yıl süren, hıristiyanların müslü­ manlara karşı açtıkl arı sekiz uzun savaşlar zinciri başladı. 1096 yılında Keşiş Pierre L'Ermitc (Piyer Lermit) öncülüğünde İznik'c gelen ilk yüzbin kişilik Haçlı kafileleri, kolaylıkla dağıtılıp yok edilmişlerse de, arkadan sökün eden 600.000 kişilik büyük ve düzenli Haçlı ordusu karşısında bir şey yapılamadı. Kuşatılan baş­ kent İznik'i , doğu savaşından hızla dönen Kılıçarslan da kurtara­ madı. Kent içindeki Türkler, 19 Haziran 1097'de Haçlılarla değil Bi­ zans İmparatoru ile bir anlaşma yaparak, onlara teslim oldular. Bizanslılar da tüm hazine ve tutsakları İstanbul'a götürdüler. Bunun üzerine Kılıçarslan, Danişmentli Gümüştekin ve Kapa­ dokya Emiri Hasan Bey le birleşerek, Eskişehir - Emirdağ arasında­ ki bugünkü Arslanlı Köyü'nün bulunduğu yerde Haçlılar'ın önüne geçti. Burada yapılan çetin bir meydan savaşında her iki taraf da büyük bir insan yitimine uğradı ve çok kan döküldü. Haçlılar Eski­ şehir - Bayat - Bolvadin ve Akşehir yolunu izlediler. Bayat çevre­ sindeki (Asarcık, Kavak, Eskiyurt, Ahalar, Mekecik, Pazarcık, Çam­ dağı, Beldibi, Karaçamurluk, Manasır, Çalcardı örenleri gibi) on bir yerleşme yeri bu savaş sırasında tümüyle yok edilmiştir (1096 - 1097) . Kılıçarslan, ordusunu daha fazla eritmernek amacıyla geri çe­ kildi. Niğde'nin Hasan Dağı yöresi ve Konya - Ereğiisi'nde Haçlı or­ dularıyla iki kez karşılaştıysa da kesin sonuç alınamadı. Fakat, Da­ nişmentli Ahmet Gazi ile 1 100 yılında birleşen Kılıçarslan, iki kola ayrılan Haçlıların bir ordusunu Amasya'da, öteki ordusunu da 57


Ereğli 'de büyük ölçüd� yok etti. Haçlılar, Suriye'ye ancak 50.000 kişi olarak varabildiler. Kılıçarslan bundan sonra da Konya'yı kendine başkent yaptı. Orta Anadolu'da durumunu sağlamlaştıran Kılıçarslan, Büyük Selçuklulara karşı harekete geçmek üzere doğuya ve güneye yö­ neldi. Musul'u alması sonucu Büyük Selçuk hükümdan Sultan Meh­ met, Kılıçarslan üzerine Emir Çavlı kumandasında büyük bir ordu gönderdi. 1 107 yılında Hapur nehri üzerinde yapılan savaşta, Kı­ lıçarslan yaşcımını yitirip ordusu da dağıldı. Onun yerine geçen oğ­ lu Melikşah, yeniden toparlanma yolunu tuttu. Bu kısa boşluktan yararlanan Bizanslılar, Türkleri kıyı bölge­ lerinden atmak için harekete geçtiler. Bizans imparatoru Alexios Comnenos, Jan Dukas komutasındaki bir orduyu Anadolu'ya gön­ derdi. Her yönden , Orta Anadolu yayialarma göçrnek için Bursa Ulubat gölü dolayında toplanan Türk halkı, yeniden Bizanslılar'ın büyük bir saldırısına uğradı. Kadın ve çocuk ayrımı gözetilmeksi­ zin topluca soykınroma uğnitıldılar. Jan Dukas, Türk uç beylerini püskürterek ilerledi. Uç beyleri Bolvadin'e dek çekilip bir kaleye kapandılar. Bu başarıları duyan imparator Alexios da arkadan bir ordu ile Santabaris (Bayat - Çukurkuyu kuzeyindeki Ören)'e geldi. Oradan Kamiç adlı komutanını SİDRE (Bayat - Asarkale ve Küm­ bet)'ye ve Bolvadin'e gönderdi. Bizanslılar Bolvadin'i alarak Ak­ şehir'e vardılar. Ancak Alexios, Selçuklular'ın üzerine doğru gel­ mektc oldukları haberini alınca, geri çekildi. Bu sırada Türklere karşı o denli barbarca davranıldı ki, be­ bekler bile kaynar kazanlara atılıp öldürüldü. Ölümden kurtula­ bilenler, kara giysiler giyerek, Anadolu'yu dolaşıp öç alma duygu­ sunu dile getirdiler. 1 1 02 yılında Fransız, Alman ve Lombardiyalılardan oluşan 260.000 kişilik ikinci bir Haçlı ordusu, Bizans imparatoru Alexios Comnenos'un kılavuzluğunda Eskişehir, Bayat ve Akşehir yoluyla gene saldırdılarsa da Anadolu'daki geçtikleri yerlerde eritilclikleri için Toroslar'dan ancak bir bölüğü istanbul'a dönebildL

Konya Selçuk Sultanı genç Melikşah, misilleme yapmak ama­ cıyla, B izans topraklarına sürekli akınlar yapmaya başladı. Bunun üzerine İmparator Alexios, yeni bir ordu hazırlayarak, Anadolu'ya geçti. Doğudan gelen Danişrnentli hükürr.. darı Emir Mengücük 58


( 1 1 05 - 1 134) komutasındaki Türklerle Bizanslılar arasında, bugün­ kü Bolvadin ovasında büyük bir savaş yapıldı. Mengücük Bizanslı­ ların Eskişehir'e çekilmelerine fırsat vermedi . Ertesi gün Konya doğrultusundan gelen Melikşah da bir ordu ile yetişti. Bizanslılar batıya çekilerek, Augustopolis (Sülümenli) ile Akroenon (Afyon) arasındaki Sultan Pınar'da ordugah kurdular. Bizansiılan izleyen Melikşah, İmparator'a elçiler gönderip anlaşma isteyince Türk­ menler başkaldırarak, Melikşah'ın kardeşi Mesut'u sultan ilan et­ tiler. Buna, Mesut'un kayınpederi Emir Mengücük de yardım etti. İki kardeşe bağlı askerlerin, Sultandağ - Yeşilçiftlik'te karşı karşı­ ya gelmelerini ancak, Emir Mengücük önleyebildi. Aralarında an­ laşarak, ortak düşmana karşı birlikte hareket ettiler. 1 1 1 6 yılında Bizanslılarla yapılan çetin Bolvadin savaşında, Selçuk Sultanı ordusunu güneydeki dağın yamacına, Emir Mengü­ cük de ordusunu kuzeydeki dağın yamacına yerleştirmişti. Bu olay­ dan sonra Sultan'ın çekildiği dağa « Sultan Dağı », Emir'in çekildiği dağa da « Emir Dağı» adı verilmiştir. Sultan Mesut, Bizanslıların yenilmesi üzerine, onlardan alınan yerlere dizgeli bir biçimde Türk­ menleri yerleştirmeye başladı ( l ı 47 - ı ı 56) . Bu dönemde iskan edi­ len köyler şunlardır : Bayat, Akpınar, Göynük, Doğanlar, Akkoyun­ lu, Aklıarım ve Bozan . İSkan işleri sürerken, 70.000 kişilik dördüncü bir zırhlı Haçlı ordusu İstanbul'dan Anadolu'ya geçtiyse de, Emir Balahan ve Sul­ tan Mesut'un orduları, Haçlı ordusunu Eskişehir, Bayat ve Bolva­ din arasındaki dereler içinde sıkıştırarak, tümüyle yok ettiler. Sul­ tan Mesut ( l ı ı 6 - ı 1 56) , ilkin Konya önlerinde Bizans ordusunu , ileriki yıllarda, İslam dünyası için büyük bir tehlike teşkil eden dördüncü Haçlı ordularını da daha ülkesinin sınırlarında ve Bol­ vadin ovasında darınadağınık ve perişan ederek, devrinin en güçlü hükümdarlarından biri durumuna geldi. O, dört yanda ülkesinin s ınırlarını iyiden iyiye genişletip devletini pekiştirdi. ı 1 56 yılında ölünce, yerine oğlu I I . Kılıçarslan (1 1 56 - 1 1 92) geçti . Il. Kılıçarslan Anadolu'da siyasal birliği kurduktan · başka ülkesinin ekonomik , kültürel ve bayındırlık işlerini de düzene soktu. Bu durumdan kuş­ kulanan Bizans İmparatoru Manuel, Türkleri Anadolu'dan büsbü­ tün atmak amacıyla büyük bir ordu hazırlayarak, Anadolu Sel­ çukluları üzerine yürüdü. Bu hazırlığı daha önceden haber alan Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan, komşu beyliklerden de yardım ala­ rak, 50.000 kişilik bir güçle Bizans ordusunu karşıladı. 59


1 176 Eylülünde, bugünkü Şuhut ilçesine bağlı Karadilli kasa­ basının Myriokephalon adı verilen çok dar ve sarp olan doğu vadi­ sinde büyük bir meydan savaşı oldu. Bizans ordusu Selçuklular ordusunca kuşatılarak, müthiş bir bozguna uğratılıp bundan böyle Türkler, artık Anadolu'ya kesinlikle yerleşmiş oldular. Bu savaşta Bayat, Emirdağ ovası ve Eskişehir yöresinden 30.000 dolayında Türkmen katılmıştır. Sayısız donatırnın da ele geçirildiği bu Myri­ okephalon Savaşı, vatanın kurulması yönünden bir bakıma ikinci bir Malazgirt sayılabilir. Daha yakın zamanlara dek, Karadilli va­ disiııde yapılan savaşta şehit düşmüş Türk askerlerine deygin çok geniş bir alanı kaplayan yazısız müslüman gömütlüğü tümüyle ayakta duruyordu. Ne yazık ki, son yıllarda orası sürülüp bugün ekim alanı durumuna getirilmiştir. İşte Bayat Boyu'na bağlı topluluklar, bu savaştan epeyce süre önce yaklaşık olarak 1 147 yılında iki kol halinde gelerek bugünkü Bayat Bucağının olduğu yere yerleşmişlerdir. Alevilerden oluşan küçük bir grup gelip önce Kızıl İn'i, sonra su sıkıntısı çektikleri için de oradan kalkıp Yukarı Köy'ü kendilerine yurt tutmuşlardır. Güneyden Akşehir üzerinden gelen bir ikinci büyük kol da Yukarı Köydeki soydaşlarıyla birleşerek, şimdiki bucak merkezinin oldu­ ğu yere yerleşmişlerdir. Ancak Bayat Bucağı'mn halkı üç nitelik gösterir. Tepecik mahallesinde oturanlar Yukarı İl Kolu, Büyük Mahallede oturanlar Halep Kolu, Hamam Mahallesinde oturanlar da Dulkadir Oğulları adı verilen Şam Bayadı koludur. Bununla birlikte I. Ahiaddin Keykubat ( 1 2 1 6 - 1236), yaklaşık 1230 - 1 235 ? dolaylarında Karacadağ (Haymana) yöresinde bulunan Bayat ve Kayı-Han boyu karışımı bir Türkmen topluluğunu getir­ tip Bayat'ın batısındaki DARIYERİ 'ne uç beyliği olarak yerleştir­ miştir. Ayrıca, gene Bayadar'ın Üçoklar kolundan bir topluluk, Yeni İl bölgesinden batıya göçüp eskiden yakılıp yıkılmış olan Amoriom kentinin (Bugünkü Gömü köyü batısı) bulunduğu yerde Yozgat adıyla bir kent kurmuşlardır. Ne var ki bu Yozgatlılar, Os­ manlılar döneminde kendilerine zulmeden devlet adamlarına karşı başkaldırdıkları için Asi Yozgat adıyla bir bölüğü bugünkü Elma­ dağı'na, bir bölüğü ·de Yerköy ve Yozgat dolayiarına sürülmüşler­ dir.

Özellikle o dönemde yerleşik yaşama geçen Osmanlı Uç Bey­

liği'nin, Danyeri çevresi nde Bizanslılarla yaptıkları savaşlar, des60


taniaşmış durumda bugün hala Bayat halkı arasında yaşatılmak­ tadır. Oradaki yerleşme yerinin öreni ve gömütlükleriyle; Osman Pınarı, Osman Bey Odası, Osman Bey Kayası, Eyerli Dağı gibi Os­ manlı Beyliği'nden kalma yer adları günümüzde de varlığını sür­ dürüyor. Daha sonraki yarım yüzyıl içinde Osmanlı Beyliği Bayat, Çukurkuyu, Kayı, Han, Seyitgazi ve Eskişehir üzerinden Domaniç ve Söğüt'e geçmişler; 1 299 yılında da bilindiği üzere Söğüt'te ba­ ğımsız bir devlet kurmuşlardır.

Anadolu'nun alınmasında birinci derecede rol oynamış bulu­ nan Afyon bölgesinde üç önemli uç beyliği vardı : 1 - Emir Boğa Uç Beyliği (Bayat yöresinde 1 107) , 2 - Emir Sungur Uç Beyli�i (Sandıklı - Dinar yöresinde 1 1 77), 3 - Emir Cafer Uç Beyliği (Sin­ canlı - Altıntaş yöresinde 1 177). İşte bunlardan Emir Boğa Uç Bey­ li�i'nin yerini sonradan Osmanlı Uç Beyli�i almıştır (1235) . I l . Gıyasettin Keyhusrev ( 1 236 - 1 246) zamanında Anadolu Sel­ çukluları devleti, eski gücünü iyiden iyiye yitirmişti. Sultan Key­ husrev, devlet işlerinden pek anlamadığı için , devleti vezirler ve emirler yönetmeye başladılar. ülkede büyük karışıklıklar başgös­ terdi. Doğuda, Babalılar ayaklanması güçlükle bastırılmışken, bu kez de Mogo1lar Anadolu üzerine yürüdüler.

1243'te Kösedağ'da yapılan savaşta, Selçuk ordusu Mogol or­ dusundan sayıca çok olmasına karşın, Selçuklular büyük biir boz­ guna uğradılar. Mogollar Erzurum, Erzincan, Sivas ve Kayseri'yi yakıp yıktılar. Bu sırada ancak, aralarında Bayat boyunun da bu­ lunduğu Harzemşahlar, Suriye'de Mogollar'a karşı koyabildiler. Selçuklular ise bir daha bellerini doğrultamadılar. II. Gıyasettin Keyhusrev ölünce İzzettin Keykavus, Rüknettin Kılıçarslan ve Alaaddin Keykubat adlı üç oğlu kendi aralannda taht kavgalarına düştüler. Bu savaşıma vezirler ve emirler de ka­ tıldılar. 1 265'te Mogol hükümdan Hulagu öldükten sonra, Mogol yönetimi çok başlı bir duruma geldi. Herbiri , kendine ba�lı kim­ seleri Selçuklu sultanlığına ya da vezirliğine getirmeye çalışıyor­ du. 1 308'de Selçuklu Sultanlığı son bulunca Konya, bir süre Ka­ raman Oğulları egemenliğine geçti . Bu arada Karaman Oğlu Meh­ met Bey, Ahmet adlı bir kimseyi Şehzade Alaaddin Siyavuş olarak ortaya çıkartıp, onu Selçuklu tahtına oturtmak için emrindeki

61


Türkmenlerle Konya üzerine yürüdü. Bu olayı İ lhan ülkesindeyken haber alan Sahipata, oradan sağladığı güçlerle hemen Konya'ya döndü. Karaman Oğlu Mehmet Beyle yapılan savaşta, Mehmet Bey pusuya düşürülünce, Cimri adıyla da anılan Şehzade Siyavuş, An­ kara üzerinden Sivrihisar ve Emirdağı çevresine geçti. Burada Ba­ yat Köprüsü ya da Yedikapı denilen yerde sıkıştırılıp yakalanarak derisi yüzüldü. Böylece Sahipata Fahrettin Ali, Celalettin Karatay ve Süleyman Penane gibi vezirler dönemi de kapanmış olduğun­ dan Mogollar, Selçuklular'a büsbütün egemen oldular. İran'da Hulagu'nun torunlarından Ebu Said Bahadır Han, İl­ hanlılar'ın hükümdan iken , Emir Çoban Noyan da İlhanlı Saltanat Naibi bulunuyordu ( 1 3 1 6 - 1 327) . Emir Çoban, Konya'ya dek gele­ rek, Anadolu'yu tümüyle egemenliği altına aldı. Bu sırada, Ana­ dolu Selçuklu devleti parçalanarak, birtakım beyliklere ayrılmıştı. Beylikler, ilhanlılara karşı başkaldırmaya başladılar. Bu tür ayak­ lanmaları önlerneyi amaçlayan Emir Çoban, oğlu Emir Timurtaş'ı Anadolu valisi olarak atayıp Konya'ya gönderdi. Emir Timurtaş; Eşrefoğlu ve Harnit Oğulları beyliklerinin ayaklanmalarını bastırdıktan sonra, bu kez Afyon'daki Sahibata Oğullan üzerine yürüdü. Germiyan Beyliği ile aniaşan Sahibata Oğulları, Timurtaş'ın ordusunu Afyon kenti önünde yenince, İ l­ hanlılar'ın egemenlikleri sona erdi. Bunun üzerine Afyon ve Bayat Bölgesi de bu ara dönemde, bir süre Sahibata ve Germiyan Oğul­ larının yönetiminde kaldı .

SELÇUKLULARDA TOPLUM KURUMLARI Anadolu Selçuklu devlet örgütü, tümüyle Büyük Selçuklu dev­ let örgütünün devamıdır. Toprak dizgesi kesimierne (ikta), mülk arazisi ve vakıf biçiminde idi . Devletin üst örgütü sultan, emir, vali ve kolluk garnizonu olan şihna (şurta)'lardan; alt örgütü de kadılar, muhtesipler (kadı yardımcıları), iğdişler (vergi memurla­ rı) , ahiler ve müstevfisler (saymanlar) 'dan oluşuyordu. EyaJetlerde beylerbeyi, eyaletin en önemli kentinde subaşı bulunurdu. Ordu Türkmenlerle gulamlar ve Selçuklu devşirmelerinden kurulmuştu. Türkmenler, daha çok uç bölgelerinde görevlendirili­ vordu. Eğitim kurumları olarak, camilere bitişik yapılan küttap-


lar (ilkokullar) , orta ve yüksek okul l ar için �Iizarniyc medreseleri , şehzadelerin özel bir biçimde yetiştirilmelerini sağlayan atabeglik kurumları vardı. Resmi dil Arapça, �:azın dili Farsça idi . Tüm devlet törenleri , Oğuz töresi üzere yapılırdı. Sağ kol bey­ lerbeyliği Kayı ve Bayat beyine, sol kol beylerbeyliği Bayındır ve Çavundur beyine verilirdi. Sultanlık için Selçuklularda kesin bir veraset yasası oluşturulrnarnıştı .

IV.

BAYAT BOYU

ve

OYMAKLARI

Genel bir açıdan ele alacak olursak, Bayatlan şu bölümlere ayırabiliriz : A) Bayat Boyunun tarihsel kökenleri , B) Anadolu Ba­ vatları, C) Irak Bayatları, Ç) İran Bayatlan. A)

BAYAT BOYU'NUN TARİHSEL KÖKENLERİ

_Yaklaşık İ .S. V. yüzyı lda, Hun hükümdarlarının Tibet ve Çin arasındaki Tyan-şan dağlannda yaşadıklan dönernde devletin iki temel hudunu vardı. Bunlar da BAYAT ve BAYANDIR (Bayındır) budunlanydı . Bayat boyu, Mogol tarihçisi Reşidettin'in « Cihannü­ rna» adi� yapıtında, Oğuz boylarının siyasal ve sosyal yapılarını gösteren çizelgesi belirtilirken ikinci sırada; Kaşgarlı Mahmut'un « Divan-ı Lügat-ıt Türk» adlı yapıiında dokuzuncu sırada gösteril­ miştir. Ancak Reşidettin, tarihini eski Oğuznarnelere göre kaynak­ landırdığı için, onun Oğuz boylarını sıralaması daha gerçekçi bir belge sayılmaktadır. Bayat boyunun bağlı bulunduğu Oğuz topluluğu, Bozaklar (Dış-Oğuz, Sağ Kol) ve Üçoklar (İç-Oğuz, Sol Kol) olmak üzere iki ana kala yarılıyordu. Destana göre Bayadar'ın kökeni, Oğuz'un al­ tı oğlu içinde en büyük oğlu, Gün Han'a dayanıyordu. Bağlı olduk­ ları Bozoklar, egemenliği simgelen yay'la; Üçoklar da bağımlılı­ ğın göstergesi akla gösteriliyorlardı. Bayat beyi her zaman hakanın sağ başında oturur, Oğuz ordusunun Bozaklar'dan oluşan sağ ko­ luna kurnanda ederdi. Şölenlerde Kağan ile birlikte koyunun en iyi yeri olan sağ döşünü yerdi. Bozaklar'ın başında Korkut Bey, Üçoklar'ın başında Tuti (Dudu) :B"ey bulunuyordu. Gün Han'ın oğlu Bayat'tan türeyen Bayatlar'ın, kendilerine özgü ( I Y L1 ) biçirnindı� damgalar11 olup şahin de ongunlan sayı­ lırdı. 63


« Bayat » sözcüğünün ise pek çok anlamları vardır : 1 Bayat: Geçmiş tarihlerde «Tanrı » anlamına gelirdi. << Bayat adın birle başiarım (Tanrı adı ile başlarım) » diye besmele çekilirdi. A. Dil­ açar'ın Kutadgu Bilig incelemesi adlı yapıtında, Yusuf Hashacib'­ in şu beyideri g�çer : <<Bağırsak Bayat, kör, ödürmiş kuhn, 1 Kişi­ de ukuş birle kılkın tilin (Acıyıcı Tanrı, bak, seçtiği kulun 1 Gidi­ şini ve dilini anlayışla kösteklemiştir. s. I 1 3) . Bayat fazh birle be­ dür ol kişi, 1 Tilekin bulur künde itlür işi (Tann fazlı ile büyür insan, / Dileğine kavuşur, günden güne düzelir işi. s . 30) �> . -

2 3 4 5 6

7 8

9 ıO

ı1

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

Bayat : Zengin, büyük, ünlü v e nimeti bol anlamına gelir. Bayat : Devletli (sahib-ül devle) demektir. Bayat : Taze olmayan karşılığıdır. Bayat : Düşmana karşı yapılan gece akınlan. Bayat : Oğuz'un torunu ya da Gün Han'ın oğlu. Bayat : Irak'ın güney bölgesinde bir kale ve beylik adı. Bayat : Dünyanın dört yanına dağılmış büyük bir Türk boyu. Bayat : Antalya'nın Elmalı ilçesine bağlı Akçay bucağı­ nın eski adı. Bayat : Türkiye'de bulunan 58 yerleşme yerinin adı. Bayat : Alaturka müzik te bir makam. Bu makamın, Bağ­ dat seferini yapan IV. Murat aracılığıyla Irak Bayatları arasından İstanbul'a götürüldüğü söylenmektedir . • • •

Oğuzlar'ın 24 boyundan biri olan Bayat Boyu, Kuzey Oğuzlan, Harzemşahlar, Selçuklular, Kıpçaklar, Mogollar, Azerbaycan, Irak ve Suriye ülkelerinde geniş bir alana yayılmış; büyük bir bölümü de aralardaki topluluklada karışmıştır. Sonraki yüzyıllarda, Ku­ zey Oğuzlan ile göç eden Bayatlardan Guzlar arasında Boyutlar'ın, Başkırtlar arasında da Bayat adlı oymakların adlarının geçtiğini görüyoruz. Gazneliler ve Selçuklular'dan önce Bayatlar, gruplar halinde Rey bölgesine göç edip Irak Oğuzlarına katılmışlardı. Ondan daha önceleri, Arap komutanlan Irak'a pek çok Türk kökenli asker gön­ dermişlerdir. Bağdat'ın kırk fersah kadar güney-doğusunda, Tib çayı kıyısında bulunan Bayat kasabası ile Bayat kalesinin, bu ilk gnıp Bayatlılarca ya da onların ileriki kuşaklarınca oluştumlan 64


yerleşme yerleri olsa gerektir. Eldeki kayıtlara göre, 1 2 . yy'da bu­ ranın egemeni bir Türk beyi olup sık sık Luristan'a akınlarda bu­ lunuyordu. Hulagu'nun Bağdat savaşı dolayısıyla Mogol dönemi kaynaklannda bu öneınli Bayat kalesinden değişik yerlerde söz edilir. Oradaki Bayat kasabası, Osmanlılar döneminde ise kendi adını taşıyan bir sancağın merkezi idi. Sancak beyi, kimi zaman Basra'nın korunmasına memur ediliyordu. Bu konuya deygin şu emirname bugün belge olarak korunmakta ve bilinmektedir : « Bayat Bey'i Emir Hüseyin'e buyruk ki halen Basra'nın ko­ runması ve çiftçiliği önemli bir konudur. Sancağının askeri ile gi­ desin. Basra korunmasını sana buyurdum ki, ertelemeyesin. Bütün sancağın askeri ile düzenlenip donanarak ve yetkin bir biçimde düşman hazırlığıyla Basra'ya gidesin, Beylerbeyi'nin katında, onun uygun gördüğü üzere koruma hizmetinde olasın.» Fi, 19 Recep 973 .1 Bayat boyu toplulukları insansever, konuksever, ahlak ve onur­ Iarına düşkün, barışçı ve iyi yürekliydiler. Kan dökme yanlısı ol­ madıkları için her budunla anlaşıp bir arada yaşayabiliyorlardı. M. Duhan, Bayat boyunu Kanglı (Hanlı) budunundan gösterir. Ebul Gazi Babadır Han, Bayat boyu büyüğünün kızı olan Türkan Hatun'u gene Kanglılar'a bağlar. Oysa Bayatlılar, Kanglılarla hep iç içe ya da yan yana yaşamışlardır. Doğuda Kumuk ve Çiğiller ara­ sında yaşayan Bayatlılar, benliklerini korudukları halde, Mogollar arasında kalanlar, ne yazık ki dillerini yitirmiş ve Mogollaşmışlar­ dır. Kuzeyden kalkıp güneye yerleşen bir bölük Türkmen Bayatlar, kökence Oğuzlar'a dayanırlar. Türkmenler, kimilerine göre baş­ langıçta Oğuzlar'dan ayrı bir Türk budunudur. Yarı yerleşik Oğuz­ lar'a göre tam bir göçebe yaşayışı içindedirler. Peçenek, Karluk ve Türgişlerle çok yakın ilişkileri vardır. X. Yüzyılda Balasagun ile Taraz'ın yaklaşık 1 00 mil doğusunda Mirki Kasabası ve İsticap kenti dolaylarında yaşıyorlardı. Başbuğlarına İlig (Ülke yönetiti­ cisi) adı verilir ve bu bey Balasagun'un· batısında Ordu adlı bir kasahada otururdu. Türkler arasında müslümanlığı ilk kabul eden­ ler de Türkmenler olmuştur. Pek olasıdır ki, Karluklar, Onoklar ve Türgişler'in birer kalıntısıdırlar. J:ürkmen sözcüğü, bir bakıma m��lüman olmuş Oğuz anlamına da- gelir. /

(1) Bkz . Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, Devlet Mt. İst. 1930, s.

5. 65


Kaşgarlı Mahmut, Bayatlar'ı Türk Oğuz oymaklarından; Mah­ mut-ul Münşei, Yemek budunundan gösterirler. Mogollarla bir arada yaşayan Bayatlar, ilkin zorba Camuka'nın adamları iken , sonradan Cengiz'in cephesine geçmişlerdir. Kanglılar'a bağlı olan Bayatlar, Harezm gölü ile Hazar denizi arasındaki kumsal bozkır­ lardan gelip Harezm elinde yerleşmişlerdir. Büyük Selçuklar'ın kurulup örgütlenmesi sırasında, büyük bir bölümü Siriderya (İnci) ile onun kuzeyinde yaşıyorlardı. Bayatlar, Selçuklar ya da Türkmen akınlarına katılarak Orta Asya'dan Ege denizine dek dalgalar ha­ linde yayılmışlardır. Bu arada büyük bir bölüğü de göç etmeyerek, Siriderya bölgesinde kalmışlardır. Bayadar'dan bir bölük oymak, l l - 1 3 . yy'lar arasında, devlet kuran Harzeınşahlar'la bir arada yaşamışlardır. Bu devletin en değerli sultanı, annesi Hayatlar'dan olan Türkan Hat un 'un oğlu I I. Kutbettin Mahmut'tur. Bu hükümdarın babası Sultan Tekeş, Bayat Oymağı büyüklerinden Cinkeş Han'ın kızı Türkan Hatunla dillere destan bir düğün töreniyle evlenmiştir. Tekeş'in ölümüyle saltanat, oğlu Sultan Mahmut'la annesine kalmıştır. Türkan Hatun'un kendisine bağımlı yedi yazmanı bulunuyor­ du. Yeni alınan ülkelerin en iyi yerlerini has olarak, Bayatlı beylere dağıtıyordu. Mührünün üzerinde « Din ve dünya koruyucusu, Türk­ ler'in kraliçesi, bütün dünyadaki kadınların Melikesi » yazılı olup yazışmalarda, << Dünya Sahibesi» » sanını kullanırdı. Mogollarla savaşta Bayatlılar, çok kınlmışlar, kurtulabilenler de batıya göç etme yolunu tutmuşlardır. Mogollar'ın Azerbaycan bölgesinde gözükmeleri sonucu, Bağdat Halifesi Mogollar'a karşı i slam ülkelerinden asker toplama işine girişir. Bunun üzerine Er­ bil Emir'i Muzafferüddin Gökperi, Kuştemül-ül Nasıri komutasm­ da bir ordu gönderir ki, bu ordun4n kumandanları arasında Bayat Zeamet Beyi Feleküddin de vardır. Bayatlar, kalabalık bir kitle olarak ilkin Önasya'da Kerkük yö­ resinde yerleştiler. Oradan Halep, Şam ve Anadolu'ya yayıldılar. Giderek bunlann öncülüğünde Diyarbakır bölgesinde İnallı Bey­ liği ( 1 103 - 1 1 83), Elbistan başkent olmak üzere Maraş, Kayseri, Elazığ, Ayıntap, Malatya ve Adıyaman'ı içine alan Dulkadırlı Bey­ liği ( 1 337 - 1 522) ve Adana'da Ramazanoğulları Beyliği ( 1 358 - 1 608) gibi küçük beylikler kuruldu. Daha sonraları, A) Şam Bayatları, B) Halep Türkmenleri Bayat'ı, C) Boz-Ulus Bayatları biçiminde üç büyük kola ayrıldılar. 66


Aı) Şam Bayatları : Prof. Faruk Sümer'in belirttiğine göre 14. yy'dan başlayarak kendilerinden sözedilmeye başlanan Dulkadır-oğulları, İnal-oğulla­ rı, Köpek-oğulları, Gündüzlüler, Kut-Beği Oğulları, Bozca-oğullan adlı ailelerin, (Bayat ve Avşar) boylarından çıktıkları anlaşılıyor. Bu ailelerin en büyüğü olan Dulkadır-oğulları'nın, hizmetinde her zaman Bayadar vardı. Bozca-oğulları kesinlikle Bayadar'dan gel­ mişlerdir. Türkmenleri tehlikeli bir unsur sayan Halep vaJisi ve meliki Çekim, onlara karşı harekete geçince; Avşar, Bayat ve İnallular'dan ünemli bir bölük 1406'da Ak-Koyunlu Beyi Kara-Yülük Osman'a sığınmak zorunda kaldı. Çekim'in aynı yılda Kara-Yülük ile yap­ tığı savaşta öldürülmesi üzerine bunlar yeniden Halep çevresinde­ ki vurtlarına döndüler. 1409 yılında başkaldıncı emirlerden Nevruz ile savaşıp onu yenen Halep valisi Demirtaş'ın, yanındaki Türkmenler arasında Bayadar da vardı. Aynı yılın son ayında ise Sultan Ferec tarafın­ dan bağışlanan Nevruz ile Şeyh arasında Asi ırmağı kıyısında ya­ pılan savaşta, Bayadar'ın Avşarlar ile birlikte Nevruz'un ordusun­ da bulunduğunu da biliyoruz. Vuruşma sırasında Bayadar'ın ba­ şında bulunan Bozca Bey, ırınağa düşerek boğulmuştur.1 1 41 1 - 1 4 12 yılları içinde Şeyh, Ferec tarafından bağışlanıp Ha­ Ertesi yıl Ferec'in öldürülmesi üzerine lep valiliğine atanmıştı. Şeyh, sultan oldu ve Memlfık devleti eski gücünü yeniden kazandı. 1 4 1 8'de Kara-Koyunlu hükümdan Kara Yusuf, Akkoyunlu Beyi Kara Yülük Osman'ı kovalayarak, Mardin çevresinden Halep'in kuzeyine dek gelince orada yaşayan İnallılar, Bayadar ve Avşarlar Trablus yöresine çekildiler? Bayatlar, daha sonraları Avşarlar ile birlikte Akkoyunlu etkin­ liklerine katılmışlardır. 1 457 yılında Dulkadırlı hanedamndan Kara Bey ile Bayat beylerinden Nasır Hüseyin Bey ve yine Bayatlardan Abdi, Akkoyunlu hükümdan Uzun Hasan Bey'in hizmetine girdiler. Bunlar, buyruklarındaki 800 evlik Türkmen ile Amid (Diyarbakır) yakınındaki Karaca-Dağ'da yurt tutmuşlardır. Timur'un Yozgat ve ona komşu bölgelerdeki Kara-Tatarlardan önemli bir bölümünü, ( 1 , 2) Bkz. Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar, Ank. Ün. Yay.

s.

224.

67


Türkistan'a götürrnesi üzerine kuzey Suriye'deki bu Bayadar'ın bir bölüğü de, Dulkadırlı oymaklarıyla birlikte Boz-Ok'ta yurt tut­ tu. Bayadar'ın bu kolu Şam Bayadı adıyla tanınmıştır. Bundan başka 1 6. yy'da İran'da Safevi hizmetinde önemli bir Bayat kolu· nun yaşadığı görülüyor ki, bu kol da Kuzey Suriye'deki Bayatlar'­ dandır. 1471 yılında Dulkadıroğlu Şah-Suvar Bey ile savaşmak üzere Halep'te bulunan Memlfık kumandanı Yeş Bey'in katına gelen bey­ ler arasında Bozcaoğlu Halil Bey de bulunuyordu. Osrnanlılarca fethin ilk yıP.:ırında Bayadar'ın başında gene bir başka Bozcaoğlu Halil Bey vardı. Bozcaoğlu Halil Bey ile çağdaş olup aynı aileden Susa ve Sevindik beyleri de tanıyoruz. Bozca ailesinden kimi bey­ ler de Uzun Hasan Bey'in hizmetine girmiştir.

B)

Halep Türkmenleri Bayadı :

1 520 tarihlerinde yazılmış Halep Sancağı tahrir defterinde Ba­ yatlar, Halep Türkmenlerinin üçüncü boyu olarak gösterilmekte ve yirmi obadan oluştuğu belirtilmektedir. Bu ohaların ilki, Bayat­ lar'ın ünlü ailesi olan Bozca ailesi mensuplarıdır. Bu sırada bu oy­ rnaklann başında ise Bozca-Oğlu Halil Bey bulunmaktadır. Ancak bu yüzyılın ikinci yarısına ilişkin defterlerde bu boy beyinin aile obası görülemiyor. Belki de İran'a gitmişlerdir. Bundan sonra Pehlivanlı obası geliyor ki bu, Bayat boyunun en büyük obasıdır. 268 vergi nüfusundan söz edilen bu oba, o za­ man adını taşıdığı Pehlivan'ın torunu Davut Kethüda tarafından yönetiliyordu. Gerek Davut Kethüda, gerek kardeşleri Hacı Süley­ man ve Esen Timur menşur sahibi olup, oğulları da sİpahizade idiler. Bu menşurlar aileye Memlfık devleti tarafından verilmiştir. Bu obanın nüfusu Kanuni devrinin ortalarında 505, II. Selim dev­ rinde 797 vergi nüfusuna yükselmiştir. Öte yandan yine bu zaman­ larda Pehlivanlı obasının bir kolu da, Yeni-İl'de bulunuyordu. III. Murat döneminde Yeni-tl'deki bu Pehlivanlı kolunun vergi nü­ fusu 407 idi. Bundan başka Bayat'ın Yeni-İl'deki ohalarından Ça­ lışlu ve Ali-Beylüler'in de bu Pehlivanlı koluna bağlı olduklan gö­ riilüyor.1 Pehlivanlı oyrnağı, her iki kolu birleşrnek ve Bayat boyunun (1) Bkz. Prof. F. Sümer, Oğuzlar, Ank. Ün. Yay.,

68

s.

227.


öteki birçok abalarını da çevresine toplamak yoluyla 17. yy'da bü­ yük bir topluluk durumuna gelmişlerdir. Pehlivanlar'ın bu yüzyıl­ da artık Halep bölgesinde değil, Sivas'ın güney ve güney-batı ta­ raflarında yaşadığı anlaşılıyor. Pehlivanlı topluluğu, 1 688 - 1 689 yıllarında birçok oymaklada birlikte, il il dolaşıp herkesi haraca kesen Gedik adlı haydudun tenkiline memur edilmişlerdir. Ertesi yıl da, öteki Türkmen oymak­ ları yanında, Ayusturya'ya yapılacak sefere çağrılmışlardır. Sefere katılmalan istenen 200 Pehlivanlı askerinin başında şu beyler var· dı : Pehlivanoğlu İsmail Bey, Pehlivanoğlu Hacı Musa Bey, Pehli­ vanoğlu Battal Bey, Pehlivanoğlu Hacı Abbas Bey, Hasan Bey oğlu Mehmet Bey hep Avusturya savaşına (Viyana Kuşatması) gitmi�­ lerdir. Yeni İl'in vergisi, önceleri valide sultaniann Üsküdar'da yap­ · tırdıkları camiterin vakfına ait iken, bu sıralarda Mekke ve Medi­ ne'ye gönderilen sürre alayı akçesine özgülendi. Bayat boyuna giren ohalardan biri de Reyhanlı topluluğudur. Kanuni döneminde 1 1 2 vergi nüfusundan ibaret küçük bir oba du­ rumunda bulunan bu topluluğun 93 evli k bir kolu da aynı dönem­ de Yeni İl 'dc yaşamaktaydı. Bu oba da öteki kardeş obalarla bir­ leşerek , 18. yy'da tıpkı Pehlivanlılar gibi büyük bir oymak duru­ muna geldi. Reyhanlı obası, 18 . yy'da Sivas'ın güneyinde yaylamak­ ta, Halep çevresinde kışlamakta idi. O dönemde 3.000 çadırdan oluşan oba, yayiağa gidip gelirken rahat durmadıkları için Rakka'­ ya sürülmeleri hakkında birkaç ferman çıkmışsa da gerçekleşme­ miştir. 1 865'te göçerleri yerleştirmek amacıyla Fırka-i Islahiyye ör­ gütü kurulmuş, bu oba da Amik ovasındaki kışlağında bugünkü Reyhanlı'da yerleştirilmişlerdir. Ayrıca Reyhanlı boy beyi Mürsel oğlu Mustafa Bey'e de paşalık rütbesi verilmiştir. . Bayat boyunun Bozcaoğlu, Pehlivanlı, Reyhanlı gibi aile ve ohalarından başka İl-Dileldü, Beçilü, Yabanlu, Melek-Hacılu, Gü­ züceklü adlı ohaları da vardır. Bayat boyu, Halep Türkmenlerinin arasında Beğ-Dili boyundan sonra, en büyük topluluk olmuştur. 1 7 . yy'dan sonra boy abalannın önemli bir bölümü Pehlivanlı ve bir bölümü de Reyhanlı oymaklarının çevresinde toplandıkları için, bu tarihten başlayarak Bayatları, Pehlivanlılar ile Reyhanlılar tern­ sil etmişlerdir. Pehlivanlı oymağının başındaki boy beyi ailesinin, 1 8 . yy'ın ikinci yarısında bugünkü Ankara'nın Kırıkkale ilçesine 69


bağlı Beğobası köyünde oturduğunu biliyoruz. Pehlivanlı beylerin­ den Mahmut Bey, birçok savaşlara katılmış olup en sonunda Bel­ grad'da şehit düşmüştür. Halep Türkmenleri arasındaki ana boydan ayrılıp 16. yy'da Şam ve Trablus çevresine yerleşen Bayadar da vardır. Bunlar, Sa­ lur oymağına bağlı kalmışlardır.

C)

Boz - Ulus Bayatlan :

Akkoyunlu ulusunun en önemli bir kalıntısıdır ve Diyarbakır çevresinde yurt tutmuşlardır. 1 6. yy'da Boz-Ulus arasında iki Bayat oymağına rastlanır. Bunlardan biri asıl Boz-Ulus kümesinde, öteki de Boz-Ulus'un Dulkadırlı topluluklan arasında bulunmaktadır. Asıl Boz-Ulus kümesine Bayat, Döğer, Avşar, Beğdili ve Karkın toplulukları girer. II. Selim döneminde yazılmış Boz-Ulus defterine göre, asıl Boz-Ulus kolunda bulunan Bayat oymağı 206 vergi nüfusuna sa­ hiptir. Boz-Ulus'un Dulkadırlı kolunda bulunan ve Şam Bayadı adı­ nı taşıyan oymağın ise 34 1 vergi nüfusu vardır. Dulkadırlı eli'ne giren Bayatlar, Şam Bayadı adını taşırlar. Bu Bayat kolu, adının da gösterdiği gibi, kuzey Suriye'deki Bayatlara mensuptur. Bu önemli Bayat kolunun büyük bir bölümünün Boz-Ok bölgesinde yurt tuttuğu görülüyor. Bundan başka Yeni-İl'de, Ulu-Yörükler arasında Boz-Ulus'un Dulkadırlı kolu içinde de Kavurgalı , Mamalu, Küşne, Akçalu, Cerit, Sultanhacılu (Derbent), Avşar ve Eymir gibi kimi Şam Bayadı oymaklan bulunmaktadır.

Şam Bayadı oymağının ilgi çeken bir yanı da onun, Kaçar bo­ yunun ortaya çıkmasında oynamış olduğu roldür. Kaçarlar, az son­ ra Şah İsmail'in hizmetine girerek, Safevi devletinin kurulmasında rol oynamışlardır. Kaçarlar, 1 6 . yy'da; Şam Bayadı, Ağca Koyunlu, Ağçalu ve Yıva ohalarından o]uşmuştu. Bu oymakların ana koJları ise Boz-Ok bölgesinde yaşamaktaydı. Kaçar .boyu, Anadolu'daki Yozgat bölgesinden Azerbaycan'a ve Karabağ'a, Akkoyun]u]ar dö­ neminde gitmiştir.

Boz-Oklar'a Ba�lı Olan Kollar : Şam Bayatları : Bozok bölgesi denilen Kayseri 'nin ku­ zey-doğusunda, Gemerek ile Mancılık arasında yaşamışlardır. Bu1

70

-


rada yaşayan abalar şunlardır : Hızırlu, Hasancılu, Kesrnezlü, Şehlu, Şarklu, Kızıl-Donlu ve Karaca-Koyunlu. Bütün bunlar, yazın bura­ daki Bozok bölgesinde oturup kışın hep Suriye'ye göçrnüşlerdir. 16. yy'dan sonra ise art� k Suriye'ye gitrnernişlerdir. 2 Yeni İl : Bir kol da Siva�/ın güneyindeki Yeni-İl'e, önce beş - altı oba olarak, daha sorıraları çevreden birleşenlerle bir a ra da yerleşrnişlerdir. Bugün Sivas'ın güney-doğusunda bulunan Ba­ yat boyundan 41 köy ve kasaba İLBEYLİ adırıı taşımakta olup on­ lar da şunlardır : Kavlak, Koyuncu, Keçili, Sorguncuk, Ayli, Eski­ köy, Söğütçük, Güney, Hanlı, Çongar, Karalar, Kayadibi Nahiyesi, Kartalca, Kasabasakal, Savcun, Tatlıcak, Karapınar, Yeniköy, Kürt Köyü, Apardı, Menşurlu, Ağacainiş, Gözrnen, Bedirli Nahi­ yesi, Kızılcakışla. Çallı, Herekli, Bostancık, Apaköyü, Damla­ cık, Kahyalı, Durdulu, Haydarlı, Yararnış, Akkuzulu, Karalı, Damı­ lı, Kızılcaköy, Kızılöz, Kızılova ve Yanalak. -

­

3 Ulu-Yörük : Bu topluluğa bağlı teşekküllerden biri de İnallu ayınağı olup, bunun kuzey Suriye'deki İnallular'ın bir kolu olduğu anlaşılıyor. Arnasya çevresinde yaşayan Şam Bayadı ve İ na ll u topluluklanyla budunsal akrabalıkları vardır. -

4 Ankara Yöresine Yerleşenler : Şam Bayatiarına deygin iki küçük oymağın , 1 522 yılından önce Ankara'nın Kalecik ilçesin­ de yurt tuttukları görülüyor. Bunlardan biri Çuna (Sulu Kağan'ın kardeşi Çenu ile bağıntılı), öteki de Tavşancık köylerinde yerleş­ rnişlerdir. Ayrıca bu gruba başta Tabanlı oyrnağı olmak üı:ere Şeyhlü, Erninlü, Nallu, Bayatlu, Bayrarnbeylü, Aligüran lu ve Pör­ nek oymakları da girer. -

5 Maraş Yöresinde Yerleşenler : Şam Bayadı'na bağlı bir oymağın da Behisni'ye ait Korucu adlı köyde, 40 vergi nüfusu olan başka birinin de Antakya'da Hacılu köyünde yerl�ştikleri gö­ rülüyor. Boz-ok'ta yaşayan Şam Bayatları'nın, İrandakiler gibi şiilik inancını taşıdıkları anlaşılıyor. Şam Bayadı'nın gerek Boz ­ Ulus, gerek Yeni-İl arasındaki obalarının, bu topluluklara bağlı öteki oymaklar gibi 1 6 1 3 tarihlerinde Orta-Anadolu'ya gelmiş ol­ dukları sanılıyor. Bunlar da 1 689 yılında Orta-Anadohı'da, kalaba· lık yandaşlarıyla haydutluk yapan Gedik'in tenkiline memur edil­ mişler ve ertesi yıl da öteki Türkmen toplulukları gibi Avusturya seferine çağrılmışlardır. Bunlardan b ir ya da birkaç oba, Çukur­ ova'ya inerek, Kara-İsali ilçesine bağlı Şam Bayadı köyünde yer-

71


leşmişlerdir. Ayrıca bir obası da Karaman kasabasına yerleşerek, kasabanın bir mahallesini oluşturmuşlardır. Bunlar arasında Ham­ zahacılu, Avşar, Karabağlu, Armutlu, Küşne, Şereflü, Danişmetlü ve Hacılu kolları da vardır. 6 --:7 Kütahya Yöresinde Yerleşenler : 16. yy'da Bayat adını ta­ şıyan bir oymağa Kütahya yörükleri arasında rastlanmaktadır. Kü­ tahya'nın Geyikler yöresinde yaşayan bu Bayat adlı oymak, Il. Ba­ yezid döneminde 53 vergi nüfusuna sahipti. Öte yandan aynı yüz­ yılda Uşak yöresinde yaşayan Bozguş adlı büyük bir oymağın oba­ lan arasında da 25 vergi nüfuslu Kara-Bayat adlı ayrı bir oymak görülmektedir. Aynı yüzyılda Bayat adlı başka bir oymağın da An­ talya (Teke) sancağında yaşamakta olduğunu biliyoruz. Bütün bunlar dışında, Boz-Ulus'un küçük bir bölümü de göç etmeksizin eski yerlerinde kalmışlardır. Bunlara Bozulus Mandesi adı verilir. Bunlar 1 8 . yy'dan sonra devletçe Rakka'ya yerleştiril­ mişlerse de onlar zamanla, Anadolu'ya kaçıp batı bölgesindeki boy­ claşianna katılmışlardır. B)

ANADOLU BAYATLARI

Büyük ve Anadolu Selçuklularının yerleştirdikleri Bayadar'­ dan başka Osmanlılar döneminde de (< İnallı, Dulkadırlı, Ramazan­ oğullan beylikleriyle Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletJerinin» yı­ kılmaları sonucu önemli Bayat oymaklarının Anadolu'ya yerleştik­ lerini görüyoruz. 1 6. yüzyıl başlarında Canbirdi Gazali, Şam Beylerbeyi sanıyla Suriye, Lübnan ve Filistin genel valisi bulunuyordu. Gazali, Mısır Sultanlığını yeniden kurmak için İran Şahı İsmail ve Rodos şöval­ yeleriyle bağlaşıklık kurup Osmanlılan güneyden vurmak istiyor­ du. Mısır valisi Hayırbay, bu girişimi tahta yeni çıkmış Sultan I . (Kanuni) Sülcyman'a gizlice bildirdi. Genç Padişah durumun öne­ mini kavrayarak, hemen üçüncü vezir Ferhat Paşa kumandasında­ ki bir orduyu Suriye üzerine gönderdi. Bu arada Bayat boyuna bağlı Dulkadırlar'dan Şehsuvaroğlu Ali Beye de, kendi askerleriy­ le Ferhat Paşa'ya katılması buyruğu gönderildi.

Öte yandan Canbirdi Gazali, 20 - 30 bin kişilik bir güçle Hama, Humus yöresini yağmalayarak, yakıp yıkmış ve Halep kentini ku­ şatmıştı. Daha Ferhat Paşa kumandasındaki asker gelmeden Ba72


yatlı Şehsuvaroğlu Ali Bey, Gazali üzerine saldırdı. Şam'a doğru çekilen Gazali güçlerini 6 Şubat 1 52 1 'de perişan edip İmparatorlu­ ğu büyük bir beladan kurtardı. Şehsuvaroğlu Ali Bey, Yavuz Selim zamanında da Bozoklu Ce­ lal ayaklanmasının bastırılması hizmetinde büyük yararlıklar gös­ termiştir. Buna karşın onun başarılarını kıskanan devşirme ve Hır­ vat kökenli Ferhat Paşa, bu soylu ve kahraman Türk ocyini ail�si ile birlikte yok etmiştir. Sözde devlete karşı başkaldıracağı baha­ nesi öne süıiilerek bir hile sonucu kendisi, adamları, oğulları, to­ runları ve akrabaları tümüyle öldüıiildü. Öldüıii l enler arasında Ali Bey'in yiğit oğulları Saru Arslanşah, Divane Velet ve Üveys beyler de vardı. Ayrıca, tümünün maliarına Ferhat Paşa tarafından elko­ nulmuştur. Bu olaydan sonra Dulkadır Beyliği ülkesi, beş sancak­ tan oluşan bir il durumuna getirilip «Beylerbeylikı> »le yönetilmeye başlanmıştır. İran hükümdan Şah Tahmasb, Çaldıran Savaşı 'nın öcünü çı­ karmak ve Irak'ı geri almak üzere sık sık doğu Anadolu kentlerine saldırılar düzenliyor, ancak her defasında Osmanlı ordulannın önünden İran'ın içlerine kaçıp canını kurtarıyordu . Gene bu amaç­ la oğlu İsmail Mirza'ya yeni görevler verdi. Babası Şah Tahmasb'­ ın birdenbire ölümüyle onun yerine geçen İsmail Mirza, 1 55 1 yılı Eylül ayında, Osmanlı ordusunun İStanbul'da bulunmasından ya­ rarlanarak doğu illerimizi almak üzere Erzurum'a büyük bir or­ duyla saldırıya geçti. O sırada Erzurum Beylerbeyi yiğitliği ve atıl­ ganlığıyla ünlü İskender Paşa idi. İskender Paşa, kendisine bağlı az bir güçle İran o rdusuna bü­ yük yitimler verdirdi. Ancak bu çarpışmada Osmanlı İmparatorlu­ ğunun en güçlü kumandanları olan Bayat boyundan Bozok Beyi İ sa Bey, Trabzon Beyi Mustafa Bey, Karahisar Beyi Mahmut Bey, Malatya Beyi Hayrettİn Bey şehit oldular. Biga Beyi Mahmut Bey de şaha tutsak oldu.

16. yy'da Bozulus koluna bağlı Bayat boyunun Anadolu'ya da­

ğılmış bulunan oymak ve abaları geniş bir yer tutar.

1 Dulkadırlı Oymaklan : Avşarlar, Eymirler, Kavurgalılar, Mamalılar, Akçalılar, Ceritler, Bozcaoğlu Oymağı, Pehliv-a nlı Obası, Çalış lı Obası, Ali-Beyliler (Ali-Beyce), Reyhanlı, İl-Dileklü (İldiklü) , Beçilü, Yabanlu, Melek Hacılu, Güzüceklü, Yeni-İl Oymağı (6 oba) , -

73


Mamalı, Cerit), Kaçar Oymağı (Azerbaycan'a göç­ Karkın, Beğdili, Döngelelu (Döneli) , Tabanlu, Şerefli , Oğulbeylü (Köçeklü, İzzedinlü, Gündeşlü), Sultan Hacılu, Küşnc Anamaslu, Avcı, Dodurga, Cecelu, Çimelu, Karaca Araplu, Çağır­ ganlu, Kızıl-Karalu, Şam Bayadı, Musacalu obası ve oymaklan. Ulu-Yörük ( İ nallu,

m üş tür) ,

2 Halep Türkmenleri : Köpeklü Avşarı, Gündüzlü Avşarı, Harbendclu, Peçenek, Kınık, Döğer, Kızık, Uç, Karkın, Keçilü, Değ­ dili, Acurlu, İnallu, Bayat, Karakoyuolu obası ve oymaktan. -

3 Diyarbakır Tük men leri (Eski Akkoyunlu Devleti'nin kalın­ tılarıdır) : Tabanlu, Oğul-Beğlu, Musullu, Pürnek (Pörnek), Hamza Hacılu , İzzettin Hacılu, Süleyman Hacılu, Şeyhlu, Danişmentlu, Salarlu, Çavundur, Dodurga, Döğer, Karkın, Avşar, oeğ-Dili, Al­ pavu t obası ve oymakları. -

1 6. yy'ın sonları ve I 7. yy'ın başlarına doğru Bozulus İli 'nin

dağılışları şöyledir : Karaca, Karaca­ Musahacılu, Musullu, Keçilü, Köçeklu (Emirdağı'n­ da birer mahalledir) , Bozcaoğlu (Afyon'da bir aile), Salur (Afyon'a bağlı bir köy) , Çalışlu (Çalışlar : Afyon - İsçehisar'a bağlı bir köy.) ; Eymir, Köpekl u Döngelelu (Döneli, Dönerli), Pürnek (Pörnek), Hamza-Hacılu, Şerefli (Emirdağı'na bağlı köyler) ; Peçene (Çifte­ lcr'e bağlı bir k öy ) , Cerit, Mamalu (Hayat Bucağına bağlı İmrallı ve Derbent köylerinin birer mahallesi) . Bayat-Em irdağ çevresindeki lu, Musacalu,

,

dır :

Sıra No. ı

2 3

4

Bayatlılar'ın Anadolu'da bugünkü yerleşme yerleri de şunlar­

Türkiye'de BAYAT Adlı Yerleşme Yerleri ( 1 , 2, 3, 4) Yer Adı B:ıyat

Hayatçık Şambayadı Bayat

·

Eski Adı

Bu cağı

ilçesi

Barçınlı (HanJ?an;ı n )

Merkez

Emirdağ

Afyon

Merkez

Afyon

Geyve

Adapaz.an

Karaisalı

5 Şamhayat 6 Bayat 7

8

Bayat

l'layat

9 Bayat

74

Besni

Ezinepazaı·

lı;

Adana

Adıyaman

Doğubayazıt

Ağrı

Merkez

Amasya

Merzifon

Amasya

Ayaş

Ankı:ra


Sıra No.

Yer Adı

Eski Adı

lO Bayatalik (Büyük ve Küçük Bayat)

Sucağı

ilçesi

ll i

Bala

Ankara

Beğobası

Kırıkkale

Ankara

ll

Bayat

12

Çu:ıa

Bayat

Kalecik

Anka ra

13

Tavşancık

Kalecik

Ankara

14

R.lyat

Bayat

Reyhanlı

Antaky a

15

Hacrlu

Bayat

Merkez

Antakya

16 Akçay 17 Bayat

Bayat

18 Baya t

19 Hayalbademleri

20 Bayat 21

K!'nakpınar

Bayat

22 Yakı;,bayat 23 Barçı n

24 Bapt (Mt!zra) 25

Bayat

Bayat

34 Bayal

42

Bayat (Mahalle) Hayat

Bursa Çanakkale

Merkez

Çorum

Bayat (Mahalle) Ortaköy

Ba:vat

52

llayal

53

'layat

Gaziantep

Atabey

Isparta

Yalvaç

Isparta

Isparta Ş. Karaağaç

Isparta

Iğdır 'l'osya

Kars

Sunlük

Araç

Kastamonu

Azda\'ay

Daday

Kastamonu

Beyşehir

Konya

Karaman

Konya

Üzıimlü

Ayhan

Ahiatlı

Kastamonu

Konya

Kütahya

Sa buncu

47

50 Bayadı

Di)·arbakır

Pazarcık

Arslanapa

, B<!l'at

48 �mbayad.ı 49 Bayat

Dmizli

Çermi.lı.

Habp

46

Çorum

ı.;orum

Çivril

Kı:leönü

': aşburun

44 Bayat 45 Bayat

Bolu

Yenice

Hayat

43

Bileş ik

Gemlik

�'üse)·ni

38 Hayat (Mahalle) 39 Bayat (Mahalle) Kozluviran 41

Gölpazarı

U m urbey

35 Bayıot

Bayat

Balıkesir

Kargı

36 B-!yat Doğanşah 37 Bayat

40

Antalya

Merkez

Harndibey

28 Hayat ( Mezra )

33 Hayat

Antalya

Korkuteli

�ursa

29 Bayat

31 Baya tlı

Elmalı

� enişeh ir

26 Bayat 27 Bayat

32 Fayat

ı\J\talya

Antalya

Merkez

Bayııtlar

30 Bayı;.t

Merkez Korkuteli

Kütahya Gördes

Manisa

Soma

Manisa

Fethiye

Muğla

Avanos

Nevşehir

Bor

Niğde

llzunisa

Ordu Samsun Durağan

Pirekli

Yıldızeli

Sinop

Sivas

75


Sıra No.

Yer Adı

54 Barçın

55 Barçın 56 Barçın

57 Bayatören 58 Ba,·at

Es!U Adı

Bucağı

İlı;esi

İli

Bayat

Cela.Ili

Hafi.k

İpsile

Hafi.k

Sivas

Bayat Bayat (Şehli)

Destek

·,eaşova

·rokat

Bayatviran

Osmangazi Ereğli

ı.onguldak

Sivas Yozgat

Anadolu Bayatları arasında 1920 yıllarındaki saptarnalara göre Batı Trakya Türkleri içinde de kalabalık Bayatlı toplulukları vardır. (J) ( 1 ) Bkz. Türkiye'de Meskün Yerler Kılavuzu, T. C. İçişleri Bakanlığı yayınları, Ankara Başbakanlık Devlet Metbaası, 1946, C. I, s. 134. .. » )) )) 1968, c. Il, s . 80 (2) , , » » 1971, C. III, s. 4 (3) (4) Bkz. Fehmi Aksu, Isparta İli Yer Adları, Isparta, 1936, s. 20. (5) Bkz. Türk Dünyası Elkitabı, s. 1 100. C)

IRAK BAYATLARI

Basra ve Vasat yakınındaki Bayat kalesi ve Bayat Beyliği'nden sonra, Kerkük çevresine Orta-Asya'dan ikinci bir Bayat boyu kit­ leleri gelip yerleşmişlerdir. Başka bir büyük kesim de Mogollar'ın önünden çekilerek, Irak'a girmişler ve ülkenin kuzey bölgeleriyle kuzey-doğu bölgelerinde yurt tutmuşlardır. Irak'ın güneyinde otu­ ranlar, zamanla öz dillerini unutmuşlar, kuzey bölgesinde oturanlar ise genellikle dillerini korumuşlardır. İlk zamanlar Arap kumandanlarından Abdullah bin Ziyad'ın Buhara'dan Irak'a göndermeye başladığı birinci Türk dalgası, gide­ rek tam 400 yıl sürmüştür. Yavaş yavaş çoğalıp büyüyen Türk top­ lulukları, zamanla Emevi devleti ordusunun ana öğesini oluştur­ muşlardır. Araplar'ın doğu ordusu komutanı Haccaç, olası bir ayaklanmayı önlemek için Türkleri Irak'ın güneyinde yeni kurulan Vasıt adlı bir kente yerleştirmiştir. Nitekim Abbasi devletinin ku­ rulmasında, Türkler çok büyük rol oynamışlardır. Özellikle Horasanlı Ebu Müslim'in ordusunu daha çok Türk kökenli askerler oluşturuyordu. Ayrıca, Abbasi devlet adamlannın genellikle Türk askerine büyük güvenleri vardı . Bu yüzden Abba­ siler döneminde Türkler, doğudan arkası arkasına yoğun bir biçim­ de gelip Irak'a yerleşmişlerdir. Hele İran'da Merdaviç'in öldürül­ mesiyle ordusundaki Türkler tümüyle Irak'a göç etmişlerdir. 76


lrak'a yapılan ikinci Selçuklular dalgasının süresı ıse 200 yıl dolayındadır. Bununla birlikte toplumsal kaynaşmanın arkası bir türlü kesilmemiştir. Arkadan Celayirliler, Timur saldırıları, Kara­ koyunlularla Akkoyunlular, Safaviler ve Osmanlılar dönemlerinde büyük Türkmen kitleleri durmadan Kuzey Irak'a sızmışlardır. Bu bölgedeki Türk topluluklarının çoğunu da Bayat boyu oluşturu­ yordu. Bağdat ve Heınedan çevresiyle İran Azerbaycanına yayılan Ba­ yatlar dışında, IV. Murat ordusu içinde Anadolu'dan lrak'a Bayat oymağına bağlı epeyce asker gelip Bağdat yöresine yeniden yerleş­ mişlerdir. Irak Bayatları 1 3 kola ayrılmış olup herbirinin pek çok oymakları vardır. İran hükümdan Nadir Şah, bilinmeyen bir ne­ denle bir bölük Bayat Türklerini Irak'tan Horasan'a göçe zorla­ mıştır. Bayatların bir bölüğü ş i i , bir bölüğü sünnidir. Bavatlılar, çok değerli at yetiştirirlerdi. Dillerini tümüyle yitiren Güney Irak Türkleri'nden bir bölüğü bugün bile Bayat soyadını taşımakta, bir bölüğü de Guz (Oğuz) boyu topluluk adını yaşatmaktadırlar.1 Daha 1 9 17 Birinci Dünya Savaşı içinde İngilizlerce hazırianan gizli bir raporda Bayatlılar için «Türkçe ve Arapça konuşurlar, da­ ha çok hayvancılıkla geçinirler, Keferi ile Karatepe - Tozhur ara­ sında yaşarlar, sayıları 1 0 .000 h:medir. » denmektedir. Aynca, Ba­ yat boyuna deygin oymaklar şöyle sıralanmaktadır : Ebu Ali Oymağı, başkanları Abdelsultan 800 Emirli Oymağı, başkanları Ali-El Muhammet Bestarob Oymağı, başkanları Abid bin Abbas Elbekir Ahmet Oymağı, başkanlan Faris Bey

haneli, 800 haneli, 100 haneli, 100 haneli ,

Ebu Hasan Oymağı, başkanları Molla Muhamrnet v e Hüseyin Ka dir, Hasan-ı Sırlıye Oymağı, başkanlan Muhammet Şabbat, Ebu Hüseyin Oymağı, başkanları Süleyman Bey, Ebu Veli Oymağı, başkanları Habbaş Bey, Ebu Zat Oymağı, başkanları Casim Bey, Yenice Oymağı , başkanları Hasan-el Şabbas . (1) Bkz. Zahit, Şakir Sabir, Bayat Ovmağı Hakk ında T. Araştırma, Zaman Basımevi, Bajtdat, s. 43.

77


Bugün Irak'ta yaşayan Bayadar'ın büyük bir bölüğü, dayanış­ madan uzak olarak Irak'ın türlü kent ve kasabalarında dağınık bir biçimde yaşamaktadırlar. Bunlardan birçoğu giderek dillerini de unutmaktadırlar. Bayat Oymağından olup Irak devletine hizmet vermiş değerli bakanlar (vezirler), yüksek memurlar, yüksek rüt­ beli subaylar, doktor, mühendis ve sanatçılar pek çoktur. Irak'ın resmi kayıtlarına göre, Kerkük çevresinde toplu du­ rumda yaşayan << Hoyca Dakuk, Tozhurmatu, Keferi, Karatepe, Tahmerin •• dağ köylerindeki 17.455 dolayındaki Bayatlılar; d illeri­ ni, gelenek ve törelerini bozulmadan koruyab ilmişlerdir. Bugün Irak'taki Bayadar'ın sayısı 25.000 kişiyi geçmektedir. Genellikle tarım ve hayvancılıkla geçinirler. Özellikle köylüler evlerini kerpiçten yaparlar. Hemen hepsi de yeniliklere yatkındır­ lar. Oymakları ve abaları ya köy adlarıyla ya da baba - dede adla­ rıyla anılır. Bugün Kerkük yöresindeki başlıca oymaklar şunlar­ dır : Ahmetli, Uzdinli, Allı-Ballı, Mahmutlu, Faris Bey, Kadulu, Ali Musa, Abudlu, Zengüllü, Sayyatlı, Ebu Hasan, Ebu Rıza, Karanazlı, Küheyhler, Kılaylı (Kalaylı), Kerimli , Dübler, Şuhurtlu, Biravuçlu, Hastarlı, Emirli, Süleyman Bey, Sırhalı ve Kuşçu oymakları. O yörede bulunan Bayat köyleri de şunlardır : Alisaray Aliya, Alisaray Sefalı, Sandıç Kebir, Sandıç Sagir, Kale, Hüre Kebir, Hü­ ressagir, Bestamlı, Pirahmet Muhammet, Pirahmet Mahmut, Pirah­ met Ali, Abud, Sayyad, Emirli, Küçük Dönbelendere, Büyük Dön­ belendere, Ebu Hasan:ı Kebir, Ebu Hasan-ı Sagir, B iravuçlu (Bir­ uçlu), Göğüs, Meftul-ı Kebir, Ebu Rıza, Hassadarlı, Lokum, Ebu Akefc, Yeşiltepc, Talip, Sarha, Karanaz, Arcan, Ebu Ganam, Casi m Bey, Zengüli, B i r Zeheb, Habbaş, Başagelen, Sebilen, Çardağlı, Tül­ şeref-i Sagir, Tülşeref-i Kebir, Muratlı, Hafriye, Basas, Yenice, Üç­ tepe, Köteburun-i Kadim, Köteburun-i Cedit, Zeydan, Hamidat, Kuşçu-el Veli, Kuşçu-el Saniye, Deleluh Şenşal-i Kebir, Faruk İs­ mail, Elyasat, Beni Zeyd, Cerbad, Tayavu, Şeker, Ebu Gammaz, Selman Bey, Yalnançıya, Pirefaki re ve çevresindeki köyler.1 . • •

Bugünkü Irak'ta ad yapmış Bayat soylu yazarlar şunlardır : Beşir Bayat, Zahit Cihat El-Bayati, Hidayet Kemal Bayatlı, İz­ zettin Abdi Bayatlı, Mehmet Bayatoğlu.:ı ( ! ) Bkz. Zahit, Şakir Sabir,

Bayat Oymağı Hakkında Tarihi Araştırma, Zaman Basımevi, Bağdat, s. 53. (2) Türk Folkloru Araştırmaları, 198 1 182, Milli Folklor Araştırma Dairesi yayınları, Ankara, 1 982 , s . 72.

78


Ç)

İRAN BAYATLARI

İran'da devlet kuran Yıva boyundan Karakoyunlular, önce Malatya - Erzurum arasındaki bölgeyi egemenlikleri altına almış­ lardı. Sonradan Azerbaycan ve Siistan'a dek yayıldılar. İrandaki Karakoyunlular'a şu Oğuz oymakları bağlıydı : Sadlu, Baharlu, Al­ pagut, Duharlu (Döğerli) , Ağaç - Eri, Hacılu, Karama11lu ve Çe­ kürli.i. Bunlardan Baharlu Boyu, Karakoyunlular yıkılınca, Akko­ yunlular'a boyun eğmeyerek Horasan'a göçmüş ; oradan da bir bölüğü Hindistan'a gitmiştir. Bunlar, 1 5 12 'de Kutub - Şıihiler dev­ letini kurmuşlar ve Haydar - Abad kentini oluşturarak, oravı ken­ dilerine merkez yapmışlardır. Akkoyunlular, Karakoyunluları yandiklerinde Uzun Hasan zamanında imparatorluk sınırlarını Erzincan'dan Horasan'a dek genişletmişlerdir. Akkoyunlular, Oğuzların Bayındır boyuna men­ suptu. Uzun Hasari Bey, Kur'ariı Tüi-"kçeye -tercüme ettirmiş bilinç­ Ii -hii- Türk hükümdarıdır. Akkoyunlular başlangıçta, Bozulus ko­ lundan Pürnek ve Musullu boylarına dayanıyorlardı. Sonradan Hamza - Hacılu, Kara - Hacılu, Emirlu, İzzettin - Hacılu, Halep Türkmenleri, Kulkadırlı Ulusu, Trabzon'un güney - batısındaki Çepni boylarıyla Avşarlar ve Bayatlar da katılmışlardır. _Safevi dev­ letine son veren Nadir - Şah, Avşar boyunun Kırklu oymağından idi. Sonradan İran'da siyasal birliği, Boz - ok (Yozgat)'tan giden Kaçar Türkleri ele geçirdiler ve 1 925 yılına değin egemenlik sür­ diiler. Bunlar, 1 6.yy'da Bozok'tan İran'a gitmiş "Şam Bayadı, Yıva ve Ağca Koyunlu" oymaklarıdır. Bunlardan başka Safeviler döneminde İran'da yaşayan Bayat­ lar, üç ayrı bölgede bulunuyorlardı. Bayat adını taşıyan en büyük topluluk, Hemedan'ın güney - doğusundaki Kezzaz ve Girihriid böl­ gesinde oturuyorlardı. Bunlar, Akkoyunlular'ın baskısı altında Su­ riye'den İran'a geçen on bin çadırlık kızılbaş Hemedaı1 Bayatları­ dır. Çoğu zaman, Hemedan beylerbeyliği ile Türkiye sınırındaki 1 sancak beylikleri hep buradaki Bayatlılar'dan seçiliyordu. Heme­ dan bölgesi Bayatları'ndan bir bölüğü de beyleriyle birlikte Azer­ baycan'a giderek, orada yerleşmişlerdir. Bunlar Emir Şah Bey, Süleyman Bey, Hacı Üveys Bey ve Seyf Bey gibi emirl,�rce yönetili­ yorlardı. Ayrıca Şah Abbas, Bayatilır'dan Hüseyin Ali Bey'i 1 598'de İspanya'ya elçi olarak göndermiştir. Gene bu dönemde Yar Ali Su_l­ tan, Geda Ali Sultan ve Bedir Sultan adlı beyler de Bayat boyun79


dandır. Azerbaycan Bayatıarını ötekilerden ayırdetmek için bun­ lara Özbayatlar ya da Akbayadar denir. irandaki ikinci Bayat topluluğu, Horasan'da Nişabur çevre­ sinde yaşıyordu. Bunlara Kara - Bayat adı verilmektedir. Nişabur valiliği sürekli olarak Kara - Bayat beylerinin ellerindeydi. Kara Bayatlar, Safeviler'in yönetiminde, Özbekler'e karşı yapılan savaş­ larda büyük yararlıklar gösterdikleri için vergiden bile bağışık tutulmuşlardır. Bunların Harizm Türkmenlerinden oldukları sanı­ lıyor. Üçüncü Bayat topluluğu ise Akkoyunlular zamanında Şam ­ Bayadı ilinden ayrılıp Kızılbaş Kaçar boyuyla birlikte İran'a gel­ miş kırk bin ailelik bir oymaktır. Bu kol Yıva, Ağçalı ve Ağça­ Koyunlu topluluklarıyla birlikte Kaçar boyunu oluşturuyordu. Kaçarlar, 1 6.yy'da Azerbaycan'da özellikle Gence ve Bardea böl­ gesinde yaşamaktaydılar. Adil Şah'ın büyük emirlerinden Muham­ met Ali Han, Şam - Bayadı'ndandı. Gene Kaçar hükümdan Baba Han dönemi emirlerinden Muhammet Ali Han, kardeşi İsmail Han, Pir Kulu Han ve onun oğlu Muhammet Bakır Han'ın hepsi de Ba­ yat oymağındandılar. İşte İrandaki Kaçar egemenliği sırasında, her alanda çok bü­ yük yerleri olan bu üçüncü Bayat topluluğunun da, sonradan Ham­ se ve Farstaki Kaşgarlılar arasında dağılarak, küçük birimler ha­ linde bugün bile yaşayışiarını sürdürdüklerini biliyomz. D)

BAYAT BOYUNUN ÜNLÜ KİŞİLERİ

Bayatlar, tarih boyunca birçok ünlü komutan, sanat ve dev­ let adamları yetiştirmişlerdir. Bunların başlıcalan şunlardır : 1 - lO.yy. sonlarında Samanilerle Karahanlılar savaşa kanşmış olan Oğuz beyi Salur Kazan'ın birinci

arasındaki yardım-

cısı Kara - Güne. 2 - 1 1 1 9 yılında Selçuklu emirlerinden Ak - Sungur ul Buha­ ri'nin Basradaki naibi (vekil ya da valisi) Sunkur, tarihte El Baya­ tİ olarak geçiyor. 3

-

1 2 .yy'da Basra kumandanlığı yapmış olan Bayat Beyi

Mir Hüseyin . 80


4 - 1 404 - 1405 yıllarında H alep valisi Demirtaş'a yardım ederek, Antakya beyi Doğancıoğlu Faris'in yenilme5ini sağlayan Dulkadırlı ailesinden Halil Bey oğlu Alauddin Ali Bev. Bu savaş­ ta Bayadar ve İnallılar büyük rol oynamışlardır. Savaşın sonunda sultan olan Çekim, Türkmenleri bölgede tehlikeli görmeye başla­ dığı için Bayat, Avşar ve İnallılar'dan oluşan büyük bir topluluk, Akkoyunlu beyi Kara - Yülük Osman'a sığındılar. 1 4 18'de Karako­ yunlu hükümdan Kara Yusuf, Kara - Yülük Osmanı yenince, Ba­ yatlar ve Avşarlar Trablus yörelerine çekildiler. Orada kendileri­ ne oyun oynamak isteyen Memhik beyi Bars - Bay'ı acı bir yenilgeye uğrattılar. 5 - 1409'da Memlfıklar'dan Emir Nevruz ile Emir Şeyh ara­ sında Asi ırmağı kıyısında yapılan savaşta, Emir Nevruz'un yanın­ da yer almış bulunan Bayadar'ın komutanı Bozca Bevdir. Ne ya­ zık ki Bozca Bey, bu savaş sırasında Asi ırmağına dü�erek boğul­ muştur. 6 - 1 457 yılında Akkoyunlu hükümdan Uzun Hasan'ın hiz­ metine giren Dulkadırlı ailesi ve Bayat beylerinden Kara Bey, Na­ sır Hüseyin Bey ve Abdi beyler. 7 - Osmanlılar'ın Anadolu'yu ilk fethetme yıllarında Bayadar'­ ın başında bulunan Bozcaoğlu Halil Bey. 8 1 47 1 yılında Memlfık emirleriyle çetin savaşlar yapan Ba­ yat boyundan Dulkadıroğlu Şehsuvar Bey. -

9 - Memlfık devleti tarafından kendilerine menşur (vezirlik, müşürlük) verilen Bayat Pehlivanlı ahasından Davut Kethüda, Ha­ cı Süleyman ve Esen Timur beyler. 10 - 1 5yy.'da yaşadığı sanılan ünlü Dede Korkut Övküleri'nin yazan devlet ve din adamı Kara Hocaoğlu Dedem Korkut. l l - Fuzuli (Süleyman oğlu Mehmet) : Asıl adı Mehmet olan Fuzuli (1495? - 1 556)'nin Hille ya da Kerbela'da döğduğu sanılıyor. Yaşamını Kerbela, Hille, Bağdat ve Necef'te geçirmış ; Irak'tan dışarı çıkmamıştır. Daha küçük yaşta Arapça, Farsça ve devrinin bütün bilgilerini öğrenmiştir. Divan, tekke ve saz şairlerine yüzyıl­ larca etkiler yapmış, ünü çok yaygın lirik şairlerimizden biridir. Yazdığı 16 yapıttan en ünlüsü Türkçe Divanı'dır. 1556'da Irak'ta bir taun salgınında ölmüştür. Bugün Azerbaycan'da adına büyük bir anıt dikilmiştir. 81


12 - Osmanlı Şehzadesi

Cem Sultan adına yazılan,

Cam-ı

Cem. Ayin adlı kitabın yazarı Mahmut oğlu Hasan.

13 - 1 689 yılında Avusturya'ya yapılan sefere 200 atlı asker­ le katılan Bayatlara bağlı Pehlivanlı ailesinden Pehlivan oğlu İs mail Bey, Hacı Musa Bey, Hacı Abbas Bey - oğlu ve Battal Beyier. 14 - Mezhep ve çeşitli etkenlerle İran'a yerleşmiş olan Ba­ yatlar'dan Şah Tahmasb'ın emirleri Emir Şah Bey, Süleyman Bey, Hacı Üveys Bey, Seyf Bey, Ali Sultan, Şah Kulu Sultan, Uğurlu Bey, Yar Ali Sultan, Geda Ali Sultan ve Bedir Sultan Beyler. 15 - Şah Abbas tarafından 1 598 yılında İspanya'ya elçi ola­ rak gönderilen Hüseyin Ali Bey. 16 - Horasan'da yerleşip halmış olup 16.yy'da kendi soyun­ dan olduğu için Şah İsmail'in egemenliğine geçen Kara Bayatlar' dan Baba İlyas Oğlu Mahmut Sultan ve kardeşi Muhammet Sul­ tan. 17 Aynı dönemde Nişabur valiliği yapan Kara dan Muhammet Sultan'ın oğlu Bayram Ali Sultan. -

Bayatlar'

18 - İrandaki üçüncü kol olan Kaçar Boyu Bayatları (Şam Bayadı)'ndan Muhammed Ali Han, İsmail Han, Pir Kulu Han ve oğlu Muhammet Bakır Han hep Bayat boyundan yetişmiş kimselerdir. 19 - Ayrıca, Bayat Bucağı'ndan yetişmiş ve Balıkesir'de Ağır Ceza Oyeliği yapmış Yargıç Arif Eski Bey (Bıllıkoğlu Arif) . 20 - Kurtuluş Savaşı sırasında, Afyon ve Bayat çevresinden topladığı 20000 dolayında atlı milis gücüyle 1 3 .4.1920'de, Düzce ­ Hendek - Adapazarı, Nisan/1 290'de Kuvay - ı İnzibatiye ve Anza­ vur, Mayıs/1920'de Konya Delibaş gibi iç ayaklanmaları tümüyle bastıran çete komutanı Bayatlı Yarbay Arif Bey (Arif Güngör) . Bu milis önderi Arif Bey'in ülkenin en karanlık günlerinde yaptığı hizmetler, tarihte çok büyük bir değer taşımaktadır. Kendisi, Bo­ lu - Gerede çevresindeki Hilafetçi ayaklanmayı bastırmaya gittiğin­ de vurulup öldürülmüştür. 21 - Bayatlı Avni Tan milletvekili, oğlu Dr. Mete Tan. Sağ­

lık bakanı olmuşlardır. 82


1 �·. ,

,., .,,

. ,<·l �-·

.

it

'1

_,

Bursa - Yıldınm Camiinin dış re­ vaklannın sa� ve sol Dikit - Sarkıt­ Ianna konulan çifte Bayat damgası .

.::ltlLZ 1 SI

Bursa - İkinci Murat Camiinin cümle kapısı, Orhan Camiinin duvar süs­ Çelebi Sultan Mehmet'in ler:i ve türbe kapısında Bayat damgası.

1

Bursa yazıtlarında Bayat damgası.

Türk süsleme sanatmda Bayat damgası.

Konya - Karaınan'daki İbrahim Bey lmaretinin minaresinde Bayat damgası.

Türk mimarlık sanatının süsleme ö�esi olan Bayat damgası.


V. BAYAT BUCAGININ KONUMU VE TARiHÇESi : 1

-

Bayat Bucağı'nın Yeryüzü

Biçimleri ve İklimi

Bayat Bucağı, 31 derece boylam ve 39 derece eniemin kesiş­ tİkleri yerin hemen batısında, Afyon iline bağlı olarak Ege bölge­ sinin Anadolu bölümündedir. Doğuda Emirdağ, güneyde Bolvadin, güney - batıda İ sçehisar Kasabası, batıda ihsaniye, kuzeyde Seyit­ gazi ve Çifteler ilçeleriyle çevrilmiştir. Afyon iline 45 km ., Emirdağ ilçesine 20 km'dir. Deniz düzeyinden yüksekliği 1050 m'dir. İklim yö­ nünden daha çok İç-Anadolu özelliklerini taşır. Yazları kurak, kış­ ları soğuk geçer. Genellikle yaz aylarında yağmur az düşer. Yağış­ lar en çok ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Rüzgar­ lar kuzeyden poyraz, doğudan gündoğdu, batıdan karayel olarak eser. Kış mevsiminde kar kalınlığı kimi yerde SO - 60 cm. ye dek çı­ kar. En soğuk aylar ocak, şubat ve mart aylarıdır. Kasımın son yansı ile aralık ayında çevreye kuru soğuklar egemen olur. Doğuda boylu boyunca uzanan Çal Sıradağları; kuzeyde Ağın, Doğlat, Geceği, Çöğürlü dağlarıyla Çanacık yaylası; batıda Beydağ­ ları, Eyerli, Asarkale ve Köroğlu dağları; güneyde Çamdağı, Ka­ paklı ve Kazankaya dağlan vardır. Bayat Bucağı, dört yandan çevrilmiş bu dağların orta yerindeki bir koyakta kurulmuştur. Ka­ racaovası ve Elicek ovası olarak adlandırılan düzlükler, birer ova olmaktan çok yaygınlaşmış kayak (vadi) düzlükleridir. Sellik bi­ çiminde olan Bayat, Asarcık ve Kazankaya çayları, batıdaki Çal Bo­ ğazı'nda birleşip ilerde Sakarya nehrine karışır. Öz�llikle Bayat Çayı, Sakarya'nın ilk kolu olarak Bayat yayiasından çıkıp bucağın içerisinden geçerek, doğuya doğru akar. Karların erime mevsimi olan ilkbaharda iyice kabarır, ağustos ayında ise diner. Suyunun gür olduğu mevsimlerde birtakım değirmenleri çalıştırır. �ll -� E :_ · , . :

,

Bayat'ın bitki örtüsü oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Yakın bir geçmiş olan (1 930 - 1 940) yıllan arasında Yukarıköv, alabildi­ ğine palamutluktu. Eyerli dağı, eteklerinden doruklarına dek, me­ şe ve kabaağaç ormanlarıyla kaplıydı. Çambaşı, Yayla, Beydağları, Eysenlik, Taşlık Deresi, Manasır, Köroğlu Beli, Çamdağı, Akçate­ pe, Satçı Alanı baştanbaşa çam ormanları içindeydi. Çal dağları, Darıyeri, Karatepe, Çöğürlü, Sarnıç, Çamurluk, Geriz Deı-eleri, Çu­ buk İçi, Mekecik, Çalca Ardı, İnpazarcık ve Tuzla meşe ormanla­ rıyla ; Tekesir ve Demirli yöresi de ardıç ormanlarıyla kaplıydı. Bugün bu örtü, yanlış kesimlerle iyiden iyi�·e azalmış ; ancak Çal 84


dağları ve Tuzla'da seyrek meşelikler, Köroğlu Beli'nde de pinar­ lıklar kalmıştır. Bununla birlikte Köroğlu Beli'ndeki geniş bir alanda devlet eliyle yeniden çam yetiştirilmeye başlanmıştır. Bayat yöresinin orman örtüsünü çam, gereelik - malyar - kızıl meşeler, ardıç; pinar, böğürtlen, ahlat, yaban erik ve elması, kuş­ burnu, yabanıl badem, akarsu boylarında söğüt, kavak ve ılgın ağaçları oluşturur. Ayrıca son yıllarda iyi cins elma, armut, kayı­ sı, zerdali ve vişne gibi meyveler de yetiştirilmektedir. Bayat'ta saptanarı i klim değerleri aşağıya çıkarılmıştır : Yıllık ortalama sıcaklık Temmuz ayı ortalama sıcaklık '' " » Ocak Yıllık yağış miktarı

10.7 derece, )) 20 )) 4.8 388 mm.

Bayat Bucağı ormanlarında görülen yabanıl hayvanlar, kuşlar ve av hayvanları şunlardır : Kurt, ayı, tilki, yaban domuzu, kirpi, tarla faresi, gelincik ; tavşan, keklik, bıldırcın, sinecen kuşu (tur­ gay), cıkcık (orman turgayı), sığırcık, atmaca, ibibik, üveyik, ser­ çe, karakuş (karta!) , saksağan vb. Bucağın köyleriyle birlikte nüfusu 1 1 .222, bucak merkezinin nüfusu 1 980 sayımına göre 4.343'tür. Bugün ise 7.000 dolayındadır. Merkezin köylerine olan uzaklıkları şöyledir :

Köyün Adı Mal hca Çukurkuyu Muratkoru Güney Kuzören Eskigömü Derbent İmrallı Akpınar İnpınar Yukarı Çaybelen (Maçaklı) Aşağı Çaybelen (Maçaklı) Sağırh Sülüklü

Bucak merkezine uzaklıp 20 km. 1 2 )) 26 )) 29 )) 29 )) 1 6 )) 7 )) 1 8 )) 23 )) 21 » 26 )) 26 )) 1 4 )) 1 9 )) 85


2

-

Bayat Bucağımn Tarihçesi :

Bayadar'ın Sirsuyu (Sirderya, İnci, Seyhun) çevresinde yaşa­ dıklarını, bugünkü Bayat Bucağı belediye sınırlan içersinde geçen Manasır ve Tekesir adlı otlaklar çağrıştırmaktadır. Oğuz ve Türk­ . men topluluklan arasında ı 1 . yy'da Aral gölüne dökülen Seyhun nehrinin yukarı kesimlerindeki Yenikent, Cend ve Sugnak Kentleri dolayında yaşamışlardır. Bucağın ikinci adı olan, Barçınlı - Nevai Barçın - Hanbarçın (Hanipek) gibi sözcükler, yukarı Seyhun ve Ceyhun nehirlerine ya­ kın bir bölgede kurulmuş olup ı 3 . yy'da Mogollarca yerle bir edi­ len Barçınlıkent ve Barçkent'ten kopma olduğunu da açıkça gös­ termektedir. O dönemde Orta Asya'da, ünlü üç Çin ipek yolu vardı: ı - Kuzey yolu : Gobi - Hami - Talas - Hazar denizi kuzeyi . 2 İran yolu : Semerkant - Buhara - Hazar güneyi. 3 - Hindistan yolu: Hoten - Yarkent - Pamir - Hindistan.

-

İşte, Barçın - Derya (Barçın Çayı) kıyısında kurulan Barçınlı­ kent, bu ipek yollarından kuzey yolu üzerinde bulunuyordu. Kent­ teki Kök-Kesene (Mavi çinili ve kümbetli köşk) ile Barçın su kanalı ve ipek (barçın) yetiştiriciliğinin bir zamanlar burada yüksek bir uygarlığın egemen olduğunu da kanıtlamaktadır. Ayrıca, Bayat bo­ yundan yoğun bir kolun Büyük Selçuklu prensleri Tuğrul ve Çağrı zamanında aşağı Seyhun bölgesine inerek Barçkent'e, daha sonra­ lan kalabalık Türkmen boylarıyla birlikte İran'daki Girdkuh Bayat kalesi çevresine yerleştikleri, oradan da Kutalmış Oğlu Sü­ leyman'a bağlı kitleler halinde Anadolu'ya geçtikleri anlaşılmak­ tadır. Ancak, Selçuklulada birlikte batıya göç eden Bayatlılardan bir kol, İbrahim Yınal'a bağlı kalarak alevilik, Tuğrul'a bağlı olan öteki kol da sünnilik inançlarını benimsemişlerdir. Bu arada bir bölük Bayatlılar da; Avşar, Beğdili ve Yıva gibi Türkmen kollany­ la birlikte, göç ettikleri bölgelerde azınlıkta kaldıkları için Arap, Fars ve Memluklar arasında eriyip gitmişlerdir. Prof. Fuat Köprülü'ye göre, << l l - ı 2 . yy'ın ilk yarısında Selçuk­ lu İmparatorluğu Anadolu'yu iskan ederken, büyük ve güçlü aşiret­ leri birçok parçalara ayırarak, birbirinden uzak alanlara sevket­ rnek yoluyla başkaldırma olasılığını ortadan kaldırma ve aşiret da­ Yl:!:nışmasını kırarak ulusal bir oluşum yolu açmak istemişlerdir. 86


Özellikle Oğuz Türkleri 'nin Kınık, Avşar, Bayındır, Salur, Bayat, Çepni vb. gibi şubeleri öyledir.1 » denilmektedir. Bu politikaya uygun olarak, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Me­ sut. Bayat boyundan bir bölük Türkıneni 1 147 yılında bugünkü Ba­ yat Bucağı'nın bulunduğu çevreye yerleştir-miştir. Daha önce Baba­ lılar kırımından kurtulup kaçabilen bir bölük alevi Bayat topluluğu da 1 140? yılında Ankara - Polatlı doğrultusundan gelip bir süre Kızıl İn ve Kara in'de eyleşmişlerdir. I. Mesut'un yerleştirdiği top­ luluk da ilkin YUKARIKÖY'e yerleşmiş; sonradan her iki Bayatlı topluluğu birleşip 1 1 50 yılı dolayında bugünkü Bayat Çayı'nın kı­ yısında yurt tutmuşlardır. Bugünkü Bayat Bucağı 'nın yerleşme yeri, Suriye kervan yolu üzerinde bulunduğu için geçmiş dönemlerde gerek Bizanslılar, ge­ rekse Osmanlılar zamanında uzun Hac Yolunun bir konaklama ye­ ri olarak ün kazanmıştır. Bizanslılar dönemindeki Hac yolu, Kons­ tantiniyc - Dorileorn (Eskişehir) - Santabaris (Bayat - Çukurkuyu Köyünün kuzey kıyısındaki Ören) Arnorium (Gömü köyü batı&"!) Polibotom (Bolvadin) - Filomeliom (Akşehir) Konya ve Kudüs'e uzanıyordu. Osmanlılar dönemindeki Hac yolu (Sürre Alayı Yolu) ise İstanbul - Eskişehir - Seyitgazi - Bayat - Bolvadin - Akşehir Konya ve oradan Suriye'ye geçerek Mekke'ye ulaşıyordu. ·

Selçuklular döneminde sınır boylarına uç güçleri olarak, hep Türkmen toplulukları yerleştiriliyordu. Bunlar, hıristiyan ülkeleri­ ne gaza yapmak amacıyla bir araya gelmiş Oğuz kökenli gazi top­ luluklardı. Uçlarda yer alırken de genellikle tek bir boy ve oymak­ tan değil, değişik uruklardan oluşuyorlardı . Nitekim Selçuk Sultanı I . Alaaddin Keykubat ( 1 2 1 6 - 1 236) , Os­ manlılar'ın atası Ertuğrul Gazi'yi, Afyon - Bayat yöresinde uçbeyi olarak atadığında (1 230), o topluluğun arasında Kayılar, Hanlılar (Kanglılar) ve Bayatlılar bir arada bulunuyorlardı. Bu konuda son tarihsel araştırmalar bize, Osmanlı devleti kurucularının gömüt taş­ lanyla Bursa'nın önemli dinsel yapılarındaki Bayat damgalannın, o devletin kuruluşunda Bayat boyunun ne denli büyük rolü oldu­ ğunu göstermektedir.1 2 (1) Bkz. Köprülü M. Fuat, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu, s. 87.

( 1 ) Bkz. Koyaş, F. Erdoğan, Osmanlılar'ın Menşei Kayı Boyu mu? Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 5, say fa: 15, İstanbul, 1978. (2) Bkz. Koyaş, F. Erdoğan, Osmanlılar'ın Menşei Kayı Boy u mu? Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 6, say fa: 36, İstanbul, 1978.

87


Ayrıca, Bursa'nın alınması sırasında ( 1 326), büyük bir Bayatlı topluluğunun savaşçı olarak Osmanlılara katıldıkları ve kent alın­ dıktan sonra da orada yerleştikleri hep yaşlılarca bugüne değin söy­ lenegelmektedir. Germiyan Beyliği'nin Afyon'a egemen olduğu sırada, Karahi­ sar-ı Dcvle'yi başkent yapan Germiyan Beyi Süleyman Şah (1361 1 386) zamanında, Danyeri'nden Bayat'a birtakım gerizler (suke­ merleri) yaptırılarak, içme suyu getirilmiştir. Amasya Sancak Beyi iken Hacca giden Şehzade Bayezit, 148 1 ' de babası Fatih Sultan Mehmet'in ölümü üzerine, hac dönüşü Ha­ lep - Konya - Bolvadİn - Bayat - , Eskişehir yolunu izleyerek İstan­ bul'a ulaşmış ve padişah olmuştur. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ve ordusu, Çaldıran sa­ vaşına giderken 14 Mayıs 1 5 1 4 günü Bayat'ta konaklamışlardır. Bu bilgiyi, Padişahın yakın hizmetinde bulunan Haydar Çelebi'nin, Çaldıran Savaşını ve yolculuklarını günlük notlar halinde konu edinen « Haydar Çelebi Ruznamesi>>'nden öğreniyoruz. Osmanlı or­ dusu Çaldıran savaşına giderken 2 1 Mart 15 14'te Edirne'den hare­ ket ediyor, 20 Nisan 1 5 14'te İstanbul'u geçerek, 1 0 Mayıs 1 5 14'te Eskişehir ovasına geliyor. Oradan hareket eden ordu, 14 Mayıs 1 5 1 4 günü Bayat'a gelip konaklamıştır. Yazar, bu olayı yapıtında şöyle belirtmektedir : <( Pazar, 14 Mayıs 1 5 14 Bayat konağına gelindi. Bir silahıarın hizmetçisi beylik arpayı yağma ettiği için, ağası ile beraber idam edildi. Çavuşbaşı Lfıtfi Bey azledilip, yerine Sağ Kol Ulufecileri Ağası, sancak beyi tayin edildi. Pazartesi : 15 Mayıs 1 5 1 4 Germiyan (Kütahya) vilayeti, Bolva­ din kasabası tabilerinden Deşlu Karyesi (Dişli Köyü) konağına ge­ lindi. Burası Söğütlüdere yakınında idi. Salı : 1 6 Mayıs 1 5 14 Karit yakınında Kuruçay Selami Aleyh Pınarı konağına konuldu. Bolvadin köprüsü geçilirken çok zahmet çekildi. >> Asılan Silahtar Ağa'nın gömütü bugün Bayat'ta bulunmak­ tadır. Dönüş yolu Afyonkarahisar üzerinden yapılan Çaldıran Savaşı, tam dört yıl sürmüştür. 88


Kanuni Sultan Süleyman batıda ve doğuda birçok savaşlara katılarak, epeyce yorgun düşmüştü. Yasal açıdan veliahtlığa ise Şehzade Mustafa adaydı. Ne var ki, Kanuni Süleyman'ın üzerinde, eşi Hurrem Sultan'ın büyük bir etkisi vardı. Veliahtlığa, Türk ana­ dan olan Mustafa yerine, Şehzade Beyazıt'tan sonra kendi oğlu Se­ lim'in tahta geçmesini istiyordu. Bu amaçla Hurrem Sultan, dama­ dı ve sadrazam olan Hırvat kökenli Rüstem Paşayla gizlice anlaşıp birtakım dolantılar çevirerek üvey oğlu Mustafa'yı ortadan kaldır­ mayı düşünüyordu. Sadrazam Rüstem Paşa, Hurrem Sultan'ın di­ leğini gerçekleştirmek için doğu olaylarını neden göstererek, Padi­ şah'a Nahcivan Savaşı'na katılmayı kabul ettirdi. Daha önce küçük bir birlikle yola çıkan Sadrazam Rüstem Pa­ şa, Kanuni Süleyman'a Şehzade Mustafa için kışkırtıcı nitelikte bir­ çok mektuplar gönderdi . Sonunda tüm hazırlıklannı tamamlayan ordu, 8 Eylül 1 553'te İstanbul'dan harekete geçti. Bursa - Yenişehir ­ Eskişehir - Seyitgazi ve Bayat üzerinden Bolvadin'e geldi. Daha Ye­ nişehir'de iken Şehzade Beyazıt, Bolvadin'de Selim, Akşehir ya da Konya Ereğiisi yakınında da Amasya valisi Şehzade Mustafa, ba­ balarına katıldılar. Ne yazık ki Kanuni Süleyman, Sadrazam Rüs­ tem Paşa'nın karalamalarma kapılarak, kendisine saygı�ını sunmak üzere gelen öz çocuğu yiğit ve yetenekli Mustafa'yı gözleri önünde boğdurdu. Böylece bu olayla Osmanlı tarihine kanlı bir sayfa daha eklenmiş oldu. 1 630 yılında önemli bir konaklama yeri olan Bayat'a, Vezir-i Azam ve Serdar-ı Ekrem Husrev Paşa, çevre köylerin öşürleriyle bir han, bir hamam ve bir cami yaptırmıştır. Bu konuya deygin Va­ kıflar Genel Müdürlüğünün arşivinde şu kayıtlar vardır : «Karahi­ sar-ı Sahip sancağına bağlı Hanbarçenlü köylerinin öşürlerinden Barçınlü Kazasında Ulukilise, Korkuthanı, han, hamam, Cami'i Şe­ rif yapıldı. Hicri 1 040 (1630) Husrev Paşa, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defter No: 747, Sayfa: 449, Sıra: 299 ». Yazık ki bu sadrazam, IV. Murat tarafından iktidar çekişmelerinde başkaldırıcılara ön­ derlik yaptı diye Tokat'ta idam edilmiştir. IV. Murat ( 1 623 - 1 640) tahta çıktığı zaman Anadolu, I I . Os­ man'ın kan davası yüzünden iyiden iyiye karışmış bulunuyordu. Bu fırsattan yararlanan İran hükümdan Şah Abbas, 1 624 yılında Bağdat üzerine yürüyüp kenti ele geçirdi. Çok sert önlemlerle önce durumunu sağlamlaştııran IV. Murat, 1638'de Bağdat'a sefer dü­ zenleyi p Bağdat'ı geri aldı. İşte, Nisan 1 638'de yolculuğuna çıkılan 89


bu savaş ordusunun Hayat'tan geçtiği, kimliği belli olmayan bir yazarın yazmış olduğu, « Dördüncü Murat'ın Bağdat Seferi Menzil­ namesi (Bağdat Seferi Harb Jurnali) » adlı yapıtta belirtilmiştir. Yapıtın Bayatla ilgili bölümü şöyledir : « Menzil-i Bayat . . . der yevm-üs-sebt (Cumartesi günü), saat : 4. Husrev Paşa Han'ından bu menzile (konaklama yerine) gelince dört saatlik yoldur, cümle (her yer) ağaçlıkdur amma muzayaka (darlık, sıkışıklık) yoktur, mcnzili de bir hoşçadur.» Buradan Bolvadin'e geçilmiştir. « Menzil-i Bolvadin . . . der yevm-ül ahad (Pazar günü), saat: 7. Ba­ yat'tan bu menzile gelince yedi saatlik yoldur, tanykı sehildür (yo­ lu kolaydır) ve düzdür. Bolvadin geçilüb su kenarında köprü ba­ şında nüzul olındı (eyleşildi). Bu menzilde Anadolu Beylerbeğisi Vardar Ali Paşa eyaleti (askeri) ile Hünkarı selamladılar. Bu men­ zilde Hekimbaşı Emin Efendi'nin Mihaliç'de arpalık naibi olan Efendi katlolundu.»1 Yapıtta belirtilcliğine göre o dönemde Bayat'ın dört yanı or­ manlık, konaklama yeri olarak da çok hoş bir belde imiş. Gene ünlü gezgin Evliya Çelebi ( 1 6 1 1 - 1 682) , Üsküdar'dan 1 8 Eylül 1 643'te Şam'a giderken Hayat'tan geçmiştir. Seyahatname adlı yapıtında Bayat için şu kaydı düşer : « Buradan kalkıp marnur köyler içinden giderek sekiz saatte Bayat durağına, oradan da beş saatte Bolvadin kasabasına geldik. » K a tip Çelebi ( 1 609 - 1 698), Cihan-Nüma adlı yapıtında Bayat hakkında şu bilgileıi vermiştir : << Barçunlu (Bayat), Bolvadin, Çay, Çölabad (Haydarlı) , Sincanlı, Şuhut, Sandıklı, Karamık, Oynaş (Küm­ bet - Yapıldak) Karahisar-ı Sahip dar-ül mülk imarettir (Afyonkarahi­ sar'a bağlı merkez kasabalardır) . » Bu kayda göre Bayat,Afyon'un azamanki dokuz kasabasının en başında anılmaktadır. Ayrıca, Ka­ rahisar-ı Devle bir sancak (ser leşkerlik) iken bölgede on kadılık bulunuyordu. Bu kadılardan birisi de Bayat'ta oturuyordu. Sancağa bağlı ka­ dılıklar şunlardır : Karahisar, Şuhut, Karamuk , Çay, Barçınlı (Ba­ yat) , Oynaş (Yapıldak) , Sincanlı, Çölahat (Haydarlı) kadılıkları. Ay­ nı örgüt Osmanlılar döneminde de hep süregelmiştir. (1) B kz. Sahillioğlu, Doç. Dr. Halil, Dördüncü Murat'ın Bağdat Seferi Men­ zilnamesi, Türk Tarih Belgeleri, C. Il, 1965, Sayı: 3 4, s. 1 5. ·

90


3

-

Bayat'ın Geçmiş Dönemlerdeki Eğitim Öğretim ve Kültür Etkinlikleri : ·

Bayat'ın eğitim ve kültür tarihinde önemli bir olay vardır. Ku­ ruluşundan 1 9. n:'ın başına gelinceye değin Bayat'ta hiç bir eğitim etkinliği görülmez. 1 9. yy'ın başında her yıl Padişah adına Kabe'yi ziyarete giden Sürre Alayı, Hac dönüşü Bayat'ta konaklar. Sürre Alayı'nın Başimam ve Müftüsü soyca Ordu'nun Karapınar yöresi Kadıoğulları'ndan olan Müderris Hacı Osman Efendi, burada et­ kili bir vaız verir. Bayat'ın bütün ileri gelenleri ve halkı, Hoca'nın kendilerine bırakılması için alay komutanına ricacı giderler. Ko­ mutan, Hoca'yı bırakmak istemezse de kadın erkek herkes, Alay'ın önüne geçerek, isteklerini gerçekleştirirler. Böylece Müderris Hacı Osman Efendi , Bayat'ta kalır ve bir medrese açar. Medresede yüz­ lerce öğrenci yetiştirir. Sonradan medreseyi , oğlu Rüştiye Hacası Hacı Hasan Efendi'ye, o da kendi oğlu Hafız Mehmet Efendi'ye bırakır. Bu arada 1 9. yy'ın ikinci yarısında Bayat'ta iki iinlü hoca da­ ha kendini gösterir. Birisi Hafız Ali Efendi, öteki Konya Bozkın'n­ dan adı bir olaya karıştığı için Bayat'a gelmiş Hacı Ahmet Efendi'­ dir. Bu durumda iki ayrı medrese daha açılarak, Bayat'ın kültür \'e eğitim yaşamı oldukça gelişir. Ancak, Hacı Hasan Efendi ile Hafız Ali Efendi, Hacı Ahm�t Efendi'nin kendi evini de öğrencile­ rine yapiırmasına karşı çıkarlar. Bu yüzden Hacı Hasan Efendi, medreseyi oğlu Hafız Mehmet Efendi'ye bırakıp Bolvadin, Eskişe­ hir, Karacabey ve Ezine'de Rüştiye Öğretmenliği yapmak üzere Bayat'tan ayrılır. Öte yandan, Hacı Osman Efendi'nin girişimleriyle 1 834 yılında Mescit Camisi, Hacı Arap oğullarından Hacı Hüseyin Ağa'nın yar­ dımlarıyla 1 876'da tahta minareli Hacı Arap Camisi ve halkın ortak çabalarıyla da 1 888'de Mezar Yakası Camisi yaptınlmıştır. Ayrıca, Ulu Cami (Çarşı Camisi) 1 878 ve 1 940 tarihlerinde iki kez, öteki camiler de 1 953 yılında halkın girişimleriyle ayn ayrı köklü birer onarım görmüşlerdir. Nahiyelik örgütü, 1 906'da ilkin Han Köyü'ne verilmişken, tüm çevre köylerinin üst makamlara başvuruları üzerine 1 907 yılında Bayat'a aktanlmıştır. İ l k nahiye müdürü de Ali Efendi adında bir devlet görevlisidir. 1 909 yılında belediye örgütü kurulmuş, başkan­ lığa da Seferoğlu Hüseyin Ağa seçilmiştir. Belediyenin bir yazman, 91


bir de belediye çavuşu olmak üzere iki memurunun bulunduğu, ilk kasa mevcudunun da yedi lira bir kuruş on para olarak saptandığı eldeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu tarihlerde Bayat'a ilçelik emri geldiği halde, kimi ağaların karşı çıkmalarından, ilçe örgütü Emirdağı'na taşınmıştır. TOPLUMSAL YAŞAM ve SANAT ÜRÜNLERİ Bayadar'ın yaşamlarında kent uygarlığı öğelerini de, göçerle­ rin sanat öğelerini de bir arada görmek olanaklıdır. Orta Asya ku­ ;:cy kervan yolu üzerinde ve Aral gölünün kuzey-batısında kurulmuş olan Barçın (İpek) kentinden birtakım anılar taşımaktadırlar. Ba­ yat Bucağı'nın bir başka adı da Han Barçın'dır. Bu ada yanlışlıkla «Han�köyü-parçası» --Karşılığı verilmeye çalışılmıştır. Oysa Han Barçın; l İçinde büyük bir han (kervansaray) bulunan Barçın, 2 Oymak beyi Han olan Barçın, 3 Han soyundan gelen Bar­ çın anlamlarına gelmektedir. Ayrıca Orta Asyadaki Pencikent duvar ı•esimleriyle Uygur resimlerinin izlerini taşıyan resim ve süsleme­ ler, eski Bayat evlerinin duvarlannda bulunuyordu. -

-

-

Bayatlılar'ın evleri taş yapı olup geçit alanı Azerbaycan ve kaynağı Orta Asya'dır. Bununla birlikte Orta Yayla sanat etkinlik­ lerini de taşımaktadır. Atmaca ve karta! totemine bağlılık her alan­ da belli bir özellik gösterir. Mezar taşları tümüyle Köktürk (Gök­ türk) yazıdarının taşlarını andırır. Yapılarda tuğla yoktur. Eski hamamın kubbesi bile taş örtü idi. Ahşap hatıllı taş konut mima­ risi geleneği Dağıstan, Azerbaycan ve Orta Asya'ya uzanır. Kasabanın kuruluşunda Türkistan kökenli kent kuruluşuna uygun fiziksel düzensizlik vardır. işlevsel nitelikleri daha baskın olan yapıların teknik ve kompozisyonlarında büyük bir bağdaşlık ve türdeşlik görülür. Son cemaat yerleri bulunan dört caminin de dış avluları ve eyvaniarı dar tutulmuştur. Camiierin iç avlularında kavak, söğüt, vişne ve iğde gibi ağaçlar yetiştirilme yoluna gidil­ miştir. Kimi gömüt taşlarında gül ve kavak resimlerine yer veril­ miştir. Gömütlüklerin kıyıları duvarlada çevrilidir. Bayat'ta taşoymacılığı üstün bir düzeye ulaşmıştır. Mermer, karataş ve kefeke taş; duvar ve örtü dışında da bol bol kullanıl­ mıştır. Değirmentaşı, merdiven basamakları, dibekler, yuvaktaş­ ları, çeşme yalakları, gömüt taşları, eşik taşları, kapı ve pencere alınlıkları, köpek yallıkları, musaila taşları , hatıllar, oluklar, köşe

92


taşları, kuyu bilezikleri (ağızları), eldeğirmenleri, haşhaş sürtme taşları, ocak ve baca taşları, suluk (musluk) taşları, kayraklar, bile­ ği taşları, ang (sınır) taşları, kav taşları, yazlık çadır taşları, kağnı, yalkı (iki tekerlekli araba) , sahanlar için denge ve süs taşlan bu tür� en yapıksal ürünlerdir. Germiyan Beyliği zamanında yapıldığı sanılan gerizierin (su­ kemerleri) başlı başına bir inceleme konusu olacak nitelikte değer­ leri vardır. Ancak, belediye başkanı iken bir husumet yüzünden Bayat hanının yıktırılarak, taşlarının okul yapısında kullandırıl­ ması, Abdurrahman Özel için bağışlanmaz bir tarihsel yanılgı ol­ muştur. Bayat'ın mahallelere bölünmesi bir oymağa ve şeyhe bağlılık gösterir. Tepecik mahallesi ailelerini, Baba İshak ayaklanması kı­ rımından kaçıp kurtulabilenler oluşturur. Büyük mahallede otu­ ranlar Musul ve Kerkük Bayatları'ndan olup kökenieri Ararın ku­ zeyinde kurulmuş Barçın kentine dek uzanır. Aşağı mahallede otu­ ranlar Şam Bayatları ve Dulkadır Oğulları kolundandır. Nitekim soyadı yasasından önce Aşağı Mahallede oturan ailelerin çoğu hep Dulkadır Oğullarından olarak anılırdı. Ayrıca, eski Uygur dönemlerini anımsatan izlere de raslıyoruz. « Tutuk» sözcüğü, Uygurlar'da « vali» ,, anlamına gelmekteydi. Ba­ yat'taki Tutuk Oğulları soyunun eski Uygurlar'a dek uzanan bir kökeni olsa gerektir. Çorum'un Bayat ilçesinden gelmiş olup An­ kara'nın Solfasıl semtinde yerleşmiş bulunan bir bakkalın, Badak­ lar soyundan olduğu saptanmıştır. Bayat Bucağı'ndaki Badaklar, Sökmen oğulları ve Savran oğulları ailelerinin bu yönden öteki Ba­ yat kollarıyla yakın bağlantılar içinde bulundukları birçok kayıt­ larla tanıtlanabilir. Hacıarap Mahallesi, adını Hacıarap Camisinde yatan Şeyh Ha­ tun'dan almıştır. Bayat Bucağı halkı bugünkü bölgeye Anadolu Selçuklularınca Uç Türkleri olarak yerleştirilmişlerdir. Nitekim çevrede birer yatır olarak korunan, düşmanla çarpışırken şehit ol­ muş savaşçı dervişler, özdeş görevi üstlenmiş kişiler olarak karşı­ mıza çıkmaktadırlar. Bayat belediye sınırlan içersindeki şu der­ vişler tümüyle savaşçı dervişlerdir ve çoğunun başuçlarındaki ağaç­ lar kesilmemiştir. Çalca, Demirli, Eyerli, Beydağı, Hendi Baba, Kümbet, Çulfacık, Çoraklık, Abdurrahman Gazi, Sarnıç, Alantarla, Mekecik, Ahi Yusuf ve Kavak yatırları bu tip dervişlerdir. 93


Haçlılarca yok edilip bugün yalnızca Selçuklu dönemi köy öreni olarak kalmış Ahalar Köyü, ahilerce kurulmuş bir yerleşme ye- . ridir. Bayat'ın batı ve güney-batısında yer alan Karacaahmet, Sey- ·· diler ve Işıklar köyleri ise yerleşme sürecini tamamlamayla yükümlü, gezici Horasan Erenleri ve Türkmen Gazileri gibi dervişlerin �: • '; kurdukları köylerdir.

· .. ·

Bayatlılar'ın üç tip evleri vardır : 1 Turluk : Harçsız ve ça­ mursuz kuru taşlarla örülmüş düz damlı ilkel ev, çoban evi, 2 Tek katlı ev : Üstü yuvalama, dizeme, poyra ve su geçirmez çorak­ la örtülü taştan yapılı ve duvarları kara sıvayla sıvanmış ev, 3 Hanay : İki ve daha çok katlı ev. İçieri tahta süslemeli ve işlemeli , taşla örülmüş ev. Bayatlı evlerinin fizik bölümleri genellikle şöy­ ledir : Bordakapı (Anakapı, cümle kapısı), iç avlu, iç avluda ambar, kağnı-yalkı-araba ya da saban yeri, kümes, odun!.uk; dip bölümde ahır ve samanlık, üst katta sıra sıra ve sokağa bakan odalar, tl!va­ let, suluk (musluk), ara yerde kiler, ön bölümde sofa (hayat, yaz­ lık), kilerden bir koltuk kapısıyla geçilen bulgur, tahıl ve sebze ku­ rutmada kullanılan ahır ya da samanlık damı, safaya ve odalardan birine kurulmuş sekiler; odalarda yunak (gusulhan�, dolaplar, yüklük, raflar, kaplık, ocak ve küçük araç - gereç koymaya özgü cekcekler. Barda kapının önünde oldukça işlenmiş büyük binit ya da dinlenme taşı bulunur. Sefer Oğullarının, Çeteci Arif Bey'irı,, Çakır - Atacanların, Ergünlerin ve Aksayiann evleriyle; Kabakçı­ ların, Emir Oğullarının, Kör Ömerlerin, Öküzcülerin, Mülazımla­ rın, Kara Musalann, Tekkeşinlerin ve Uruf Oğullannın odalan ta­ rihsel nitelik taşıyordu. -

-

-

Eskiden alanlarda bulgur dibekleri, bir hafta boyunca hayvan­ lanyla birlikte konuk ağıdanan köy, semt (mahalle) ve bey odaları vardı. Kamu görevlilerinin ağırlandığı köy odalarını muhtarlar, bey odalarını ağalar, semt ya da mahalle odalarını da o semtin aileleri sırayla ortak olarak işletirlerdi. Ekonomik zorunluluklar ve yeni teknikler dolayısıyla şimdi onlar tarihe karıştı. Yaz ayların­ da kitlesel olarak yayiaya çıkma geleneği de uzun yıllardır başlan­ mış durumdadır. Demircilik sanatı ve tarım araçları yapımında Bayat Bucağı, öteden beri kendine yeterli bir düzeyde sayılır. Özellikle eski bir göçebe yaratımı olan dokumacılık alanında Bayat kadınları ve kız­ ları, sanat değeri yüksek pek çok ürünler vermektedirler. Bu konu94


daki terimierin zenginliği de dokuma sanatının epeyce uzun bir geçmişe sahip olduğunu belgelemektedir. Yaygılar : Alık (hayvan örtüsü), çul, pala, zili ve kilimden oluşur. !starlar (ağır yaygılar) : Seccade, saçaklı (püsküllü halı) ve işlentili halıdır. Dokuma ürün­ lerinden olan günlük gereksinim araç ve gereçleri de şunlardır : Tahıl kaplan (denk, seklem, çuval, harar) , heybe, torba, çorap, tu­ tağaç, kaşıklık, iğnelik, ellik (eldiven), kazbaz (kız çocukları ve ba­ yanlar için önlük), pala yastık, döşek, öğencek (kadın önlüğü), ipağacı (dokuma tezgahı), kirkit, eriş, argaç, erpeden (bükülmemiş ip) vb. El dokuması yayla çadırlarının ise alaçığ, abaçadırı ve topça­ dır olmak üzere üç tipi vardır. Halı, kilim ve seccadelerin renk ve desen inceliği her yönden gözdoyurucudur. Boya için eskiden kök boyalar kullanılırken son yıllarda kimyasal boyalar kullanılmaya başlanmıştır. ıstariarın desenleri daha çok geometriktir. Geçmişte Hafız Mehmet Hoca (ölümü : 1 9 1 7) ile Afyonlu Mustafa Hoca (ölü­ mü : 1949) , hat (yazı) sanatında ve yazma kitap süslemeciliğinde ' epeyce üri.inler vermişlerdir. Süs araçları olarak, genç kız ve kadınlar kırklık (takı), gümüş kemer, gümüş başlık ve göğüslük takarak gümüş işleme sanatının gelişimine de hizmet etmişlerdir. Öteden beri tarihsel geçmişi yüksek olan Bayat Bucağı, Eski­ şehir - Afyon demiryolu açıldıktan sonra ulaşım değerini epeyce yitirmişse de, sonradan açılan Ankara - İzmir asfalt karayolu bu­ cağa yeniden bir canlılık sağlamıştır. 4 - Bayat Bucağının Söylenceleri - Yatırlan ve İnançlan :

a)

SÖYLENCELER : DARI SÖYLENCESi

Bir uç topluluğu olarak Panyeri'nde oturan Osmanlı Beyliği ile Asarkale ve Kümbet'te oturan Bizanslılar arasında sürüp gi­ den savaşlardan, önceleri bir sonuç alınamayınca, bu savaşları ar­ kadan uzun bir barış dönemi izlemiş. Bu sırada karşılıklı tecim ve alış - veriş yaşamı başlamıştır. Gereksinimlerini gidermek üzere Bizanslılar Darıyeri'ne, Türkler de Kümbet'e çekinmeden gider ge­ lir olmuşlar. 95


Bir gün Osmanlılar, Bizansiılan pusuya düşürmek için bir plan hazırlamışlar. Bin katırın iki yanlarına yüklenecek biçimde iki bin sandık yapılmış, içine de silahlı askerler yerleştirilerek, Bizanslı­ lar'a pazarda dan satışı süsü verilmiştir. Silahsız bir biçimde dan satın almaya gelen kalabalık düşmana, uçbeyinin verdiği komutla sandıklarından çıkan askerler, ansızın saldırıp Bizansiılan kılıçtan geçirmişler ve kentlerini de tümüyle almışlardır. EY ERLİ DAGI ve OSMAN PINARI Osman Bey'in Hayat'taki uçbeyliği sırasında, Asarkale Bizans­ lılann, Eyerli dağı da Osmanlılar'ın karargahı olarak kullanılıyor· muş. Bir yaz günü Bizanslılar, Osmanlılar'a gece baskını düzenle­ mişler. Osmanlılar hızla Danyeri'nden Eyerli dağına çekilmişler. Savaş üç gün üç gece sürmüş. Üç gün hiç uyumadan savaşı yöne­ ten Osman Bey, bir ağacın altında bir parça kestirrnek istemiş. O sırada yeni bir düşman saldırısını haber vermek üzere yakınlan kendisini uyandırdıklarında, Osman Bey şöyle yanıt vermiş : - Atı m eyerli, kendim giyiniğim, kaygılanmayın . . . Gerçekten Osman Bey, hemen harekete geçip düşmanı uçuncü gün püskürtmüş ve onları Asarkale'ye dek kovalamış. Bundan böy­ le de savaştıkları dağın adı, gerek Osman Bey'in verdiği yanıttan, gerekse dağın eyere benzemesinden dolayı Eyerli dağı olarak kalmış. , Ayrıca, üç günlük savaş sürerken, askerler çok susuz kalmışlar ve durum Osman Bey'e iletilmiş. Bunun üzerine Osman Bey bes­ ınele çekip, Eyerli dağının böğründeki iri bir kayanın dibine kargı­ sını saplayınca, oradan billur gibi su fışkırmış. O yeri daha da ge­ nişleterek, geniş bir pınar durumuna sokmuşlar. Tertemiz buz gibi sudan, susuz askerler kana kana içip susuzluklarını gidennişler. Bundan sonra o pınarın adı Osman Pınarı olmuş. Bugün Osman Pınarı'ndan Bayat halkı da yararlanmakta ve Osman Bey'e hayır dualar etmektedirler. b)

BAYAT'IN ERENLERİ

Bayat çevresinde pek çok eren ve yatırlar vardır. Bunlardan birçoğu, bu toprakları vatan tutmak için savaşırken şehit olan ve tıp h Oğuz lar'da olduğu gibi tepe doruklarına gömülen savaşçı der­ vişlerdir. 96


Günümüze ulaşmış başlıcaları şunlardır : 1 Yeşil Türbeli Yatır : Gömütü Hacıarap Camisinin içinde bulunan bu yeşil türbeli yatır, çok güçlü bir olasılıkla Bacıyan (Sa­ vaşçı kadınlar) topluluğundan olup bugünkü Bayat'ın bulunduğu yeri almak için düşmanla savaşırken şehit olmuş ve y�rdımcılarıy­ la birlikte şimdiki yerlerine gömülmüşlerdir. -

2 - DemJrli Dede : Demirli Tepe'nin doruğuna yakın yerde gö­ mülüdür. Selçuklular dönemi akıncı dervişlerindendir. Başında çevresi üç-dört insan kulacı genişliğinde yaşlı bir ardıç ağacı var­ dır. Çocuksuz kadınlar, bu yatıra tutunmaya giderler. 3 Hendi Baba : Taşlı Yurt yöresinde ulu bir ağacın dibinde yatmaktadır. Adından anlaşıldığına göre, soyu Hint yakınlarından gelme, kendisi ya da babasının önce Gaznelilere, sonra Selçuklular'a bağlı olarak Anadolu'ya gelmiş bir Türk akıncısı olduğu sanılmak­ tadır. -

4 - Çalca Yatırları : Çalca tepesinin üstünde gömülüdürler. Selçuklular döneminde kılıçlı erenlerden olup düşmanla savaşma sırasında grupça şehit olmuşlardır. Yakınlarında, Dumağı (bağına­ ca) Deliği adlı delikli bir kaya vardır. Boğmacalı çocuklar, o delik­ ten geçirilerek bağınacalannın geçeceğine inanılırı. S Eyerli, Beydağı ve Çulfacık Şehitleri : Osmanlı uçbeyl iği ile Bizanslılar arasında yapılan savaşlar sırasında şehit düşen top­ lu savaşçılardır. -

6 Abdurrahman Gazi : Bayat yayiası Akçatepe'de yatmak­ tadır. Eskiden Türkmenler'in ziyaret yeri olup her yıl, başında aş kaynatılırmış. Uçbeyliği akıncılarındandır. -

7 Ahi. Yusuf : Ahalar (Ahiler) köyü öreninde yatmaktadır. Hasan Basri ve Abdurrahman Gazi ile tarikat ve özel görev (mis­ yon) yönünden bağlantısı olduğu söylenmektedir. Kimi yıllar Ba­ yatlılar, Mayıs ayında Onun çevresinde toplanıp kurbanlar keserek, kutsal bahar şöleni yaparlar. -

B Küınbet Dede : Osmanlı Uçbeyliği ile Bizanslılar arasında yapılan savaşta şehit olmuş kılıçlı erenlerdendir. Çevresi yaşlı ger­ celik meşesi ağaçlarıyla kaplıdır. Burası Bayatlılar için tam bir mesire yeridir. -

97


9 - Gezenbeli (Çoraklık) Yatın : Selçuklular dönemi kılıçlı erenlerindendir. Giysi lerinin hala çürümediği söylenir. Gezenbeli'n­ de gömülüdür. 10 - Kepirtepe Yatırı : Alantarla'daki Kepirtepe'de yatmakta­ dır. Selçuklular dönemi kılıçlı erenlerindendir.

1 1 - Mekecik Yatı,n : Haçlı savaşları sırasında şehit düşmüş bir Türkmen beyi olduğu sanılmaktadır. Mekecik tepesinin doru­ ğunda yatmaktadır. 12 - Çarnciağı ve Kavak Şehitleri : Haçlı savaşları döneminde şehit düşmüş toplu yatırlardır. 13 - Garip Dede : Osmanlılar'ı n kuruluş döneminde bir kış günü Bayat'a yaklaştığı sırada soğuktan donarak ölmüş, adsız bir gezginci derviştir. Gömütü Hayat'ın hemen kuzey kıyısında Tepe­ cik'tedir. Bayatlılar Onun gömütü üstüne, ısınsın diye hep çalı çır­ pı ve kuru odun atarlar.

c)

HAYAT'IN İNANÇLARI BAYAT ÇAYI

Bayat çevresi İlkçağ ve Ortaçağ'da alabildiğine çam, meşe, ar­ dıç ve yabanıl kavak ormanlarıyla kaplıymış. Yaz - kış hiç kesilme­ den akan Sakarya'nın ilk ucu Bayat Çayı'ndan o dönemlerde bir atlı bile güç geçermiş. Osmanlı - Bizans savaşlanndan birinde Türk­ ler'e tutsak düşen Asarkale kökenli Bizanslı bir asker, Savatlı as­ kerle şunları konuşmuş :

Bizanslı tutsak asker : - Bayat Çayı'ndan hala bir atlı güçlükle mi geçiyor? Bayatlı Türk askeri

:

Hayır. Şimdilerde o çaydan civcivli tavuklar bile geçmektediı".

Bu sözü işiten Bizanslı asker, «Desenize artık oralar, ilerde iyice çölleşecek ! » diye yanıt vermiş. 98


GÜMÜŞ SA BAN ve BOYUNDURUK Asarkale bir zamanlar Orta Anadolu'da Bizanslılar'ın en bü­ yük din merkezlerinden sayılırmış. Asarkale'nin doruğunda manas­ tır, han, hamam örenleri vardır. Doğuya bakan iç içe mağaralann giriş kapısı üzerinde çok yakın zamanlara değin renkli Meryem Ana tablosu, iç bölümde de berber dükkfı.nı bulunuyordu. Bayat halkınca, Frikyalılar'a deygin bir söylence yanlışlıkla Bizanslılara aktarılmıştır. Asarkale'deki mağaraların gizli bir bölü­ münde, kara sakallı bir papazın çok derinlere gömdüğü gümüş sa­ banla, gümüş boyunduruk saklıymış. Bir gün o değerli gömü, genç bir Bayatlı çoban tarafından er geç ele geçirilecekmiş. YARATILIŞ iNANCI Dünya yaratılmadan önce gökyüzünde Göktanrı ile bir Türk aile yaşıyormuş. Türk ailenin bir kızı ile bir de oğulları varmış. Aile, gökyüzünde bir uçtan bir uca at ya da araba koşturarak mut­

lu bir

yaşam sürüyormuş. Gökgürültüsü arabalarının takırtısından,

şimşek ve yıldırımlar da kamçılarının şaklamasından oluşunnuş. Bir gün anne ve baba, gökyüzünde yaşamaktan sıkıldıklan için dünyayı yaratmaya kalkışmışlar. Bu yüzden her ikisi de Tanrı'nın gazabına uğramışlar. Ne var ki Tanrı, çocuklara acıyarak yaşam­ larını bağışlamış. Anasız babasız kalan iki kardeş bu kez yaratılan dünyayı aydınlatmayı üstlenmişler. Aralannda da şöyle bir konuş­ ma geçmiş : Kızkardeş - Ben geceleyin korkarım. Bu nedenle gökyüzünde gündüzün görünmek isterim. Oğlan kardeş - Ama yeryüzündeki tüm insanların seni sey­ retmeleri, bir erkek kardeş ölarak benim gururomu incitir. Kızkardeş - O zaman ben onlara saçlarımı sarkıtarak, gözle­ rini kamaştırırım. Böylece beni yeterince göremezler, deyince iki kardeş kucaklaşıp anlaşmışlar. İşte bu tarihten sonra kız, güneş olup gündüzleri; oğlan kar­ deş, ay olup geceleri dünyayı aydınlatan ayrı birer varlık olmuşlar. 99


DERTLERE ve ACILARA KATLANAN VARLIK Tanrı baş�ımgıçta acı, üzüntü ve ıstırabı hangi yaratığa vere­ ceği konusunda duraksamalı imiş. ilkin derdi dağlara taşiara ver­ miş. Onların hepsi de inim inim inlemişler. Sonra ormaniara ver­ miş, derin derin uğuldamışlar. Sulara vermeye kalkışmış , bütün sular çağıldayarak ağlaşmışlar. O sırada insanlardan biri ölmüş. Tüm akrabaları, komşuları ve tanıdıklan cenaze yıkanırken başında ağıt edip gözyaşı döküyor­ larmış. Cenazenin suyu, yere dökülüp çevreye yayılınca, kovuğun­ dan çıkan bir kurbağa, birden kadınlardan birinin göğsüne sıçra­ mış. Bunu gören herkes, bu kez de kahkaba ile gülmeye başlamışlar. O zaman Tanrı, «Demek ki, her türlü derde ve ıstıraba ancak in­ sanlar katlanabileceklen> diyerek, tüm ıstırabı insanlara vermiş. S

-

Bayat'la İlgill Tarihsel Çağnşıınlar ve Bayatlı Eski Aileler:

1 Göktürkler'de << tudun» atanması kurumu, kesimierne (ik­ ta, timar) sahipliği geleneğinin Osmanlılar dönemine değin uzan­ dığını göstermektedir. -

2 Onok.lar'a bağlı Kuşu boyu, Bayat Bucağı'ndaki Kuşçular ailesini çağrıştırmaktadır. -

3 Göktürkler'in Kapağan Kağan'a, Moçu (erkek domuz) sa­ nı takılması, Oğuzlara yaptığı işkence ve kırım dolayısıyla olsa ge­ rektir. -

4 Uygurlar ve Dokuzoğuzlardaki tutuk (vali boyşefi), Hayat­ taki Tutuk o�Iları ailesiyle ilgilidir. -

S Bayat'a bağlı Maçaklı (Çayırbelen) köyü , Mani rahibi (Ma­ çok)'la ba�ntılıdır. -

6 ilgilidir.

-

Sulu Kağan'ın kardeşi « Çenw> , Hayat'taki Çona ailesiyle

7 Siriderya (Seyhun nehri) kuzeyinde kurulan Barçınlığ Kent'ten bugünkü Bayat (Barçınlı, Han - Barçın) kasabasının kay­ naklandığı açıktır. Horasan'da Bavurd kenti, Bayat'a yakın Bavur­ da köyü ile, Belh yakınındaki Aklıarın kentinin, Sandıklı'ya bağl ı Aklıarım kasabasıyla; Dokuzoğuzlara bağlı Tongralar'ın , Eskişehir -

100


Kümbet'e bağlı ve Bayat'a yakın Tongralı ile, Afyon - Şuhut'a bağlı Halaç köyünün Halaçlarla etnik ilgileri vardır. Ayrıca, Afyon'un Alaüddevle adını aldığı dönemde dış mahal­ lelerde kurulan Karaşar bölümüyle, Eskişehir'in batısında kurulan Karaşar adlı yerleşme yeri, Orta Asya'daki Karaşar kentinin birer uzantılarıdır. 8 Bayat Bucağındaki Manasır ve Tekesir bölgeleri Sirderya (Seyhun nehri)'yı çağnştırıyor. -

9 Qğuzlar'ın uluial yemeği olan « tutmaç» Bayatıann da ge­ leneksel yemeğidir. -

10 Oğuzlardaki « Üstyurt, Yeniyurt>> sözcükleri, Bayat'taki " Üstyurt, yeniyurt, Eskiyurtıı biçimindeki yayla yerleriyle özdeştir. -

ll Ulusuna eski Türk dini olan Şamanlığı başlatıp, Mani dinini kabul ettiren Uygur Kağanı Böğü'ye, Böğü «Bögü >> (Zehirli öriimcek) sanının takılması, tepkisel bir tutumdur. -

1 2 - Göktürk, Uygur ve Oğuzlardaki ccölü aşı verme» geleneği, Bayatlılarda da vardır. Ölünün yakınları ölli evine üç gün, ölü evi yemeği götürürler. Ayrıca ölünün üçüncü, yedinci, kırkıncı, elli ikinci gecesi ve yılı gibi günleri de yapılır. 13 Afyon dolayındaki Altıntaş ve Kumartaş yerleşim yerleri, eski Gazneli valilerini ve onlara bağımlı Oğuzları anımsatmaktadır. -

14 İ .S. 742 yılında, Çin imparatorunun damatlığını kabulle kendi ülkesine ihanet edip Çiniileşen Aşına Hin'i , Çinliler Onok Kağanı yapmak isterler. Buna sert bir biçimde karşı çıkan Sarı Türgişlcr'den Baga Tarkan ise hain Aşına Hin'i öldürerek kendisi kağan olur. « Hin oğlu hin! " deyimi, bu Çiniileşen Hin'den sürüp gelse gerektir. -

15 Oğuz destanında geçen birtakım yer, kişi ve nesne adları Bayat Bucağı çevresinde de yaşamaktadır : -

a) Yer adlar� : Akkaya, Kara-Güne, Derbent köyü (Oğuz'un akın yaptığı kent), Beydağları, Ucan (ıssız yer), Tokaz Köyü (Do­ kuzoğuz köyü) , Halaçlar (Kalaçlar), Yalnızçam (Tekçam) ccMavera­ ünnehir' de Buhara sınırında Yalguz ağaç, elmalık.

b) Kişi adları : Koca, Kocaoğlu, Oğuz ccUğuvı (doğrucu, dü­ rüst), Çonalar, Kuşçular, Tutuklar, Kılbarak ccKıllı Barak» (Macul 101


kahramanı, Bayat'ta masal kahramanı), Sülük, Kara Sülük, Ca­ man (Bayat'ta kişi adı . Orta Asya'da bir kent), Eğrekçiler « Eğrek­ çioğulları »(Uyşun, Aşına, Usun oymağının iki kolundan biri : 1 İğrek, 2 - Çiğrek), Kemçik (1 Orta Asya'da Altaylar'ın kuzeyin­ de bir ınnak, 2 - Altdudağı öne çıkık olan) . -

c) Nesne, kavram ve bitki adlan : Alaf << alafa11 (at yemi, ot) , ağnk (uğruk, araç - gereç, taşınır yük), kula (kumral renk), sütku­ la (düz kularenk), sütak (düz beyaz), yağız azınan (esmer azman), teyin (sincap), akazınan (beyaz aygır), çiğil (iri kum), belek (düğün­ lerde çağrı armağanı) , kangal (devedikeni) , kenger (bahçe devedi­ keni) . ç) Hayat'taki eski aileler : Arabışlar, Badaklar, Çakırlar, Ço­ nalar, Dulkadıroğulları, Eledim oğulları, Eğrekçiler, Ede oğulları , Emiroğulları, Farsak Koca, Gevikoğulları, Gökmenoğulları, Geyik­ çiler, Hanlıoğulları, Hacıaraplar, Hacıveli oğulları, Hocazadeler, İmamoğulları, Kabakçılar, Kenanlar, Kadıoğulları, Kınacı oğulları, Karagücükler, Kara Musalar, Karsavuranlar, Koca oğulları, Kara budakoğulları, Kolukısa oğulları, Kazıkoğulları, Kuşçular, Kör Ömerler, Öküzcü oğulları, Çomak oğulları (Pehlivan oğulları) , Meh­ met Hocalar, Musalaklar, Mülazımlar, Savranlar, Sökmenoğulları, Serenoğulları, Seferoğullan, Sopacı oğulları, Sülü oğulları, San oğulları, Tımtım oğulları , Tuzcu oğulları, Tekkeşinler, Uruf (Ruh) oğullan vb. 6

-

Bayat'ın Başlıca Bayındırlık Etkinlikleri ve Devlet Organ­ lan :

Çamaşırlık ve Hacıarap Çeşmesi : 1 874 yılında, hayırse­ verliğiyle tanınmış Hacıarap oğlu Hacı Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. 1

-

2 - Hükümet Konağı : 1 9 1 3 yılında devletçe iki kat olarak yaptırılmış olan konak binası, 1 949'da önemli bir yangın geçinniş­ se de 1952 yılında yeniden onarım görmüştür. 3 Gömütlükler : Bucağın kuruluşundan bu yana üç gömüt­ lük tümüyle dolmuştur. Bayat'ın kuzey - batısındaki Hanardı gö­ mütlüğünün taşları sökülüp alınarak boş bir arsa, Çay Kıyısı gö­ mütlüklerinden birisi de park durumuna getirilmiştir. Bugün par­ kın içersinde korunan gömüt, Padişah Yavuz Sultan Selim'in Ba­ yat'ta 1 5 1 4'te idam ettirdiği Silahtar Ağa'nın gömütüdür. -

1 02


4 ilkokul binası : 1 924'te başlanıp 1 927'de bitirilen bina, Husrev Paşa Ham belediyece yıktırılarak, onun taşlarıyla yaptınl­ mıştır. Öğretime ilkin, 1 9 10'da bir köy odasında 25 öğrenci ile baş­ lanmış, buradan hükümet konağı ve bir cami odasında öğretim sürdürülerek, 1 927'de yeni binaya geçilmiştir. İlk öğretmenler de Remzi ve Mehmet Şahin Beyler'dir. ı 93 ı - ı953 yılları arasında ilk­ okula 58 öğretmen atanmış olup, aynı okul 408 mezun vermiştir. -

5 Gazino ve Otel : 1 933 yılında belediyece tek katlı olarak yaptırılan bina, bir süre halkevi olarak kullanılmışsa da, 1 952 yılın­ da yeniden belediyeye devredHip köklü bir onanın görmüştür. Bu tarihte üstüne bir de otel eklenmiştir. Sonradan Ziraat Bankasına devredilen bina, bugün banka şubesine dönüşmüştür. -

6 - Belediye binası : Çarşı Alanına ı 936'da önce bir park yap­ tırılmış, arkadan 1 950 1 95 1 yıllarında parkın içersine iki katlı bir belediye binası kondurulmuştur. Ayrıca, o bina küçük geldiğinden, l 977' de gereksinimi karşılayacak biçimde iki . katlı geniş bir bele­ diye binası ile bir de ı 980'de PTT binası yapılmıştır. ·

7 Memur evleri : İ lkokul karşısında belediyece 1 933 yılında birbirine bitişik iki memur evi yaptırılmıştır. -

8 Ana caddelerin açılması : Bucağın geçmişteki ana cadde­ leri , çok dar ve iç içe bulunuyordu. ı 934 - ı 935 yıllarında belediye, is timlak yoluyla Emirdağ, Afyon, Hamam ana caddeleri ve Çarşı Alanını açarak, oralara kaldırımlar döşetti. -

9 - Karakol binası : Yarısı, halkın girişimleriyle oluşturulan karakol binası, ı 953 - 1 954 yıllarında tamamlanarak, jandarma bir­ liği hükümet konağından bu yeni binaya taşındı. 1O Fınn yapımı : Halkın ve Bucağa gelen memurların ge­ re ksini mlerini karşılamak üzere belediyece, 1 955 yılında mahalle fırınları dışında modern bir fırın yaptırıldı. -

ll Bağb1klar : Bayat'ın batı yönünde 3 km. uzaklıkta bir alandır. Önceleri burası boş bir otlakken Bayatlı Yarbay Arif Bey tarafından halka dağıtılıp bağlık ,yapılmıştır. Ne var ki , araya sa­ vaşın girmesiyle bakımsız kalan bağlıklar, bıralulma yoluna gidil­ miştir. Sonradan, ı 935 yılında halka yeniden dağıtılıp canlandırıl­ mış sa da yeterince korunamamıştır. -

12 İçme suyu getirilmesi : Bucakta nüfusun iyiden iyiye ço­ ğalması, geçmiş yüzyıllardan kalma içme suyunun yetersiz duruma -

103


düşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu amaçla, 1 952 yılında Bayat Belediyesi, İller Bankası ve fon yardımlanndan 281 bin lira harca­ narak, yeni içme suyu getirtilmiştir. 13 - Ortaokul binası : Halk ve devlet ortaklığıyla 1 967 yılın­ da ortaokul binası yaptırılmış ve hizmete açılmıştır. 14 - Un değinnenlerl : Daha önceleri, sel suları ile çalışan değirmenlerin yerine Bucakta motorla işleyen birçok değinnen oluşturulmuştur. l S - Yağhaneler : Öteden beri Bayat'ta haşhaş yağı ve küspe üreten birkaç yağhane buluQmaktadır. Geçmişi epeyce eskilere uza­ nan Taşlıkderesi'nde de değirmen taşı yapımında kullanılan bir taş ocağı vardır. DEVLET ORGANLARI 1 - Sulh Yargıçlığı : Demokrat Parti zamanında Bayat'a res­ men verilip 30.4. 1 9S2 tarihinde göreve başlayan beş kişilik sulh yargıçlığı mensuplarını, halk görülmedik bir coşku ve kurbanlar keserek karşılamıştır. Ne yazık ki, bu örgüt ve uygulama birkaç yıl sonunda lağvedilme yoluna gidilmiştir.

PTT Şubesinin Açılması : 27.9. 1 9S2 tarihinde törenle açı­ 2 J an PTT şubesi, 1 983 yılında otomatik ve merkez bir duruma geti­ rilmiştir. -

3 - -Hükümet Tabipli�i : Kasım 1 9S2 yılında Bucakta ilk hü­ kümet tabipliği kurulmuş; ayrıca tabipliğe bağlı olarak iki sağlık memurluğu ve bir ebe kadrosu özgülenmiştir. Bunlara ek olarak, 1 978 yılında yeni bir Sağlık Ocağı açılmış; şimdilerde ise bir ecza­ hane ile diş hekimliği etkinliğe başlamıştır. 4 Nüfus Memurluğu : İlk olarak 2S.S . 1 953 tarihinde kuru­ lup halka yararlı hizmetler görürken, birkaç yıl sonra bu yönetim de kaldırılına yoluna gidilmiştir. -

S - Tapu Memurluğu : 1 .2 . 1 9S4 tarihinde resmen kurulan tapu memurluğu, bir süre sonra devletçe yürürlükten kaldırılmıştır. 6 - Orman Koruma Memurluğu : 1 9S3 yılında kurulan Orman Mesaha Memurluğunun kadrosu, sonradan ikiye çıkarılmıştır. 7 - Meteoroloji Memurlu�u : Halen çalışan bu devlet servisi, 1 977'de · kurulmuştur. 104


VI. A)

FOLKLOR

TÖRELER VE GELENEKLER

1 Giyim - Kuşam : Kadınlar eskiden üstü örtülü siyah bür­ de (büıii) denilen ferace giyerlerken, bugün bürdelerin üst yanı kaldırılmıştır. Başlarına fes, çeki (türban), çene çemberi, yaşmak örterler. Bedenlerine işlemeli kadife güclük (kaftan), fistan, öğen­ cek (önlük) , dizbezi (uzun don) giyerek kuşak kuşanırlar. -

Erkekler Cumhuriyetten önce cepken, içlik, dizlik ve işlemeli püsküllü çorap giyerierken bugün herkes çağdaş biçimde setrc pantolon giymektedirler. Kızlar, evlenmeden asla bürdeye girmeyip üç etekli entari, renkli kumaşlardan dizbezi giyinerek işlemeli öğencek kuşanır­ lar, başlarına da en alımlı yaşmakları örtünürler. 2 Yerel inanışları : İlkbaharda ilk gökgürlemesini işiten kimseler, sırtiarına taşlar alıp bir süre sırtlarında tutarlar. Bayılan bir kimsenin düştüğü yere daire çizerler. Ay tutulması durumun­ da, davul ve tenekeler çalarak havaya kurşun sıkarlar. Ölen bir kimsenin akrabaları üç gün ölü evine gidip ölü aşı yerler. Geç yü­ rüyen bebeler için aydaş (raşitizm) aşı dağıtırlar. Kış geceleri ma­ halle odalarında ferfenc (ortak hclva ve yemek toplantısı) düzen­ lerler. -

Kimileri harman ve ekin işlerinde gubaşıklık (iş ortaklığı) biçiminde çalışırlar. Ölenlerin arkalarından kadın akrabaları, ağıt söylerler. Yağmursuz mevsimlerde toplu olarak yağmur duasına çıkarlar. İlk üründen, ilk ağız sütünden konuya komşuya da tattı­ rırlar. Eşe dosta arife günleri gözleme, aşure ayında alacaaş (aşu­ re) dağıtırlar. Sel ve yangın gibi yıkıma uğrayanın topluca yardımına koşup bir yıllık yiyeceğini güvence altına alırlar. Kadınlar sokak kapılarının önlerini, sık sık süpüıiip dipli köşeli temizlerler. Yatırları ziyaret edip onlara kurbanlar keserler. Ramazan ve mev­ lit aylarında tanıdık ve akrabalar davet edilerek dinsel yemek şö­ lenleri verirler. Salıncak eğlenceleri düzenlenerek, gençlerin sev­ gi eğilimleri ortaya çıkarılmış olur. Askere gidecek gençler,

bir

hafta çalgılı eğlentiler yaparlar. Bu toplu asker adaylarını akraba­ ları evlerinde sırayla yemeğe davet ederler. 1 05


B)

DÜGÜNLER

Erkek çocuk evlenme çağına geldiği zaman, anne ve babası oğullarına kız aramaya çıkarlar. Bu iş, kimi zaman haftalarca, ki­ ma zaman da pek çabuk sonuçlanır. İlkin beğendikleri kızın anne­ sine, güvenilen komşu kadınlar gönderilir. Böylece kız ve annesi­ nin, gönülleri olup olmadığı önceden saptanma yoluna gidilir. Ar­ kadan kız babasının düşüncesi alınmak üzere erkek akrabalardan birisinin yardımı istenir. Araştırmalar sonunda iki tarafça uyum sağlanırsa, kız evine dünürcü göderilir. Dünürcüler, bir bohçanın içinde üzüm ve şeker gibi ağız tatlılığını simgeleyen şeyler götüıii r­ ler. Kız evi, dünürcülerin geleceğini daha önceden bildiği için ye­ mek hazırlığı yapar. Kaynata adayları arasında başlık parası ko­ nusu çözümlenciikten sonra, kız evine Söz Kesme'ye gidilir. Söz kesme sırasında damadın anne ve babasıyla akrabaları gelinkıza (gelin adayına) türlü takılar takarlar. Ayrıca kız evinde eğlence düzenlenerek, oğlan tarafı kızın başına değerli giysiler, yaşmak­ lar ve ipek yazmalar koyarlar. Bu arada iki taraf, aralarında dü­ ğün tarihini saptarlar. Düğün tarihi belli olur olmaz gelinkıza Giysi Kesimi'ne gidilir. Oğlan evinden anne, baba ve damat birleşip ; kız evinden gelinkızlarıyla bir yakınını alarak, giysi satın almaya giderler. Kızın beğendikleri ve istediklerini alırlar. Tüm hazırlıklar bitince düğüne başlanır. Düğün pazar günü başlayıp perşembe günü bitmek üzere beş gün sürer. Ancak, cu­ martesi gününden itibaren gelinkızın tüm arkadaşları, en güzel giysilerini giyerek düğün bitineeye değin kız evinde kalır ve geli­ ne yoldaş olurlar. Oğlan evi, düğünden bir gün önce akraba ve dostlarını, düğün odununa davet eder. Akşamieyin yemekler yenir ve eğlentiler ya­ pılır. Davetl iler pazar sabahı hep birlikte toplanıp dağa oduna gi­ derler. Akşama odundan dönerken damadın en yakınını suya bas­ mak isterler. O da bu gelenekten ancak, şölen verme vadiyle kur­ tulabilir. Oduncular kasahaya girerierken çalgılada karşılanırlar. En öndeki odun yüklü araba ya da yalkıya, bayrak dikilip odun­ lar doğruca kız evine gider. Kız evi de araba sahibine birtakım armağanlar verir. Pazar günü oğlan evi yandaşları, kız evine gidip gelinkıza ni­ şan ta karlar. Her iki taraf, kız için neler hazırlamışlarsa ortaya dökü1 06


lür. Akşam üstü de düğün süresince askıda kalacak olan çeyiz sergilenir. Pazartesi günü oğlan evi, halı ve kilimlerle düğün oda­ sını döşeyip hazırlar. Kahveci ve hizmetliler belirlenir. Bunlar düğün bitineeye değin düğün odasında çalışırlar. Ayrıca, damadın özel giyimli «çavuş» adlı bir sağdıcı vardır. Düğün içinde dış köylerden gelen okuncular, hep çalgılada karşılanır. Atlı okuncularla, düğüncüler arasında uğur alma yanş­ ları yapılır. Kimi zaman da geniş bir alanda cirit oyunları oyna­ nır. Salı günü kız evinde « ekmek pişirme günü»'dür. Bütün akra­ ba ve komşular toplanarak, düğünde gerekecek ekmeği pışırır­ ler. Çarşamba günü toplu banyo günüdür. Oğlan evi yandaşlanyla, kız evi kadın yandaşları birleşip, damatça kiralanan banyoda, hem kendileri yıkanır hem de gelinkızı yıkarlar. Banyo dönüşü kız evi­ ne gidilip gelinkıza kına yakarlar. Bu sı_rada kızın akrabaları, kı­ na türküsü söyleyip ayrılık ağıtlarını dile getirirler. Bundan son­ ra kızın adı artık «kıllJllı kız)) olur. Akşama da damatla sağdıç ban­ yoya giderlerken meşaleler ve çalgılada kızın evine uğrarlar. Ban­ yodan sonra da düğün oclasında eğlentiler düzenlenir. Düğünün başladığı günden, gelinin oğlan evine geldiği zamana değin eşdost ve akrabalar için yeme - içme çağrıları aralıksız olarak sürüp gi­ der. Ayrıca herkes, düğün sahibine mutluluk dilemeye ve << Düğü­ nünüz hayırlı olsun» demeye gelirler. Düğün evi belli olsun diye oğlan evine bayrak çekerler. Eskiden çarşamba günü, tüm delikanlılar seymen giysileri giyip kalkanlar oynayarak, kız evine dinsel nikah kıymaya gider­ lermiş. Şimdi bu gelenek yoktur. Perşembe günü oğlan evi, gelin atını ya da arabasını süsler. Oğlan evinde akraba ve dostlar toplanıp damada dua ile yeni giysiler giydirirler. Damat, büyüklerio elini öpüp oradakilere çerezler dağıtılır. Oradan topluca kız evine gi­ dilir. Gelin ise sabahtan beri giyinmiş ve süslenmiş olarak bekle­ mektedir. Gelin dualarla, gelin arabasına bindirilir. Oğlan yandaş­ ları, kız evine veda edip oradan ayrılır ve damadın evine gelirler. O sırada damat ve sağdıç, gelin arabasının üstüne şeker ve para­ lar saçarlar. Gene dualada gelini indirip, daha önceden döşenmiş olan gelin odasına çıkarırlar. Gelin, teker teker büyüklerio ellerini öper. Gelinin arkadaş­ ları, akşama değin gelini eğlendirirler. Kız evi, akşam yemeği için gençlere bakiava ve tavuk eti gönderir. Düğün odasında bulunan 1 07


damat, gelen konuklara saygı olmak üzere hep ayağa kalkar. Yat­ sı yaklaşınca, damat camiye götüriilür. Namazdan sonra hoca ve damadın akrabaları, damadı götürüp dualarla gelinin yanına ko­ yarlar. Bir süre sonra tüfekler atılır. Bu bir mutluluk simgesidir. Cuma günü gelin görmeye gidilir. Gelinin başına, duvakla bir­ likte renkli kuş telekieri de takılır. Gelin görme ziyaretleri, en çok öğleye değin sürer. C) BESİNLER - YER VE BİTKİ ADLARI - ÇOCUK OYUNLARI 1

-

Bayatlılann Besinleri :

a) Yemekler : Tutmaç, yuvalak (köfte), çorba (tarhana, un, yoğurt, karın « işkembe» çorbaları), bulgur pilavı (etli, mercimekli , patatesli, haşhaşlı, mantarh pilavlar) , erişte (ev makarnası) , man­ tı, arabaş ı, böğrülce (fasulye) , saç kebabı, toprak kebabı, kavurma, yağcia yumurta, etli mürdümek (bezelye) , çeşitli turşular, etli pa­ tates, göce, borana (kır sebzesi yemekleri : kızılbacak, sirken, yağ­ lıca << kır semizotu » , ebegümeci) . b) Tatlı ve sütlüler : Alaeaş (aşure) , höşmerim, kaymak, bu­ lama, süt, yoğurt, pekmezli yoğurt, pekmez, un helvası, çiy pey­ nir, tulum peyniri, çökelek, sütlaç, muhallebi, pevlize, ayran , üzüm­ erik - kaysı - elma - armut hoşafları. c) Ekmek ve çörek Türleri : Şepit (yufka), bezdirme (pide) , bazlama (kalın pide), somun, hadala (iri somun) , hamırsız (maya­ sız ekmek), gömbe (kızgın külde pişirilmiş ekmek), ebici (çocuk dilinde ekmek), güççük (çocuğa göre yapılmış ekmek) , katmer (gözleme) , börek, çörek, haşkaşlı ekmek , lokul, hükme, külçe, ta­ pıl (arpa ekmeği) .

ç) Yenen Kır Otları : Acı güneği, karlankavuk, yemlik, kaza­ yağı, kır teresi, ekşimen (küçük kuzu kulağı), kilzu kulağı, keçi kaymağı, purç (ökse otu) , kediyen kökü , bürçelek kökü, akçiğdem kökü, sarıçiğdem kökü, deve tabanı, afyon filizi, kır sanmsağı. d) Kuru Yemişler : kaglar «gaglar» (tüm meyve kurulan) , kavurga (buğday kavurması) , gölle (buğday başlaması) , leblebi, iğde, kavut (şekerli kavurga unu) . e) Bitkilerden elde edilen sakızlar : Çam sakızı, çıtlık sakızı, bozkoyun sakızı.

1 08


2

-

a)

Yer ve Bitki Adları : Yer Adları : Aktepe, Kara - Güne, Tekesir, Manasır, Akka­

ya, Topraklık, Kuyubaşı , Batar - Çıkar, Karacaovası (Karaycovası) , Elicek, Beldibi, Karain, Kızılin, Geceği , Kavak, Demirli, Kazan­ kaya, Kapaklı, Sarnıç, Taşlıyurt, Yeniköy, Eskiyurt, Akçatepe, Ha­ nardı, Balıkkaya, Kümbet, Çamurluk, Çayırcık, Yukarıköy, Kara­ tepe, Köklüyol (Kral Yolu), Yongalı Gediği, Şambaşı (Çambaşı) . Topşam, Yalnızçam, Kırüstü, Alantarla, Değü·menderesi , Sekkaşı, Dedekıranı, Darıyeri, Malkazığı, Çal, Çalca, Beydağı, Eyerli, Asarka­ le, Derindere, Ağındağı, Çöğürlü, Çıtlıközü, Çıtlıdere,

Eysenlik,

Osmanpınarı, Çatalçeşme, Kalaylıtas, Göğboyu, Çanacık, İnpazar­ cık, Çulfacık, Satçı - alanı, Çukurpara, Ulakmezarı,

Karaçamur,

Ahalar, Gerizderesi, Topardıç, Değirmenözü, At - izi, Köroğlu, Tuz­ la, Taşlıkderesi, Çubukiçi, Gölcük, Belencik, Belen. b)

Bitki Adlan : Yavşan, keçi kaymağı, sirken, kızılbacak,

yağlıca, ekşimen, acımık, yavruağzı, kediyen, karlankavuk, acıgü­ neği, çıtlık, geven, efek, çömlekotu, ayıgülü, kangal, çakırdikeni, kenger, pıtrak, yelkovan dikeni, sığırkuyruğu, ayrık - otu , kazayağı , tere, bozkoyun , bürçelek, devetabanı, şapla, eğecen (eğrilcen), yem­ lik, akçiğdem, sarıçiğdem, öksüzoğlan (güzçiğdemi), tozak (içi .toz­ laşan yararsız mantar), göbelen (toprak içi mantarı) , çayır manta­ rı,

üzerlik, çörtük, yaban sarımsağı. 3 - Çocuk Oyunlan :

Naç, homu, çelik - çomak, binmeli eşek, tutsak almaca, köre­ be, köşe kapmaca, birdirbir, seksek, tüngülme (yüksekten atlama) , boncuk oyunu, şebek çevirme, topaç çevirme, kaymaca (buz ya da yokuştan), hort oyunu, çıkrık (tahtaravelli) , hacaya sepet sallama, yumurta tokuşturma, at yarışı, eşek yarışı, güreş, bayrak kapma­ ca, tura oyunu, yazı - tura , kaydırak, aşık oyunu, tömtöm, savaş oyunu, emen oyunu.

109


Ç)

MANİLER - AGITLAR - TÜRKÜLER 1

-

ManHer : Köprünün altı çiçek Bu çiçek biçilecek Vay benim güzel ömriirn Kötüyünen geçecek. *

Dereler çağlar oldu Gözlerim ağlar oldu Bir güzele vuroldum Meskenim dağlar oldu. *

Şu dağlar olmasaydı Efeği solmasaydı Ölüm Allahın emri Ayrılık olmasaydı. *

Bu dere derin oldu Gölgesi serin oldu Benim sevdiğim güzel Ellere gelin oldu. *

Şu dağlar ulu dağlar Al giymez kara bağlar Ağiarsa anam ağlar Gerisi yalan ağlar. *

Mor koyun meler gelir Dağları deler gelir Yalnız yatan kızların Aklına neler gelir. *

Çeşme başı su başı Severim kara kaşı Kötüyünen bal yeme Güzelinen taş taşı. 1 10


2 - Ağıtlar :

(Köyünde ilk toprak yasasını uyguladığı için vurulup öldürü­ len Akpınar Mulıtarı Mehmet Taşaoğlan Ağıdı) - ı -

Al atma binmiş de parlar üzengi Sağ yanı kıhçtı sol yanı süngü Yoğudu dünyada kardeşimin dengi Kardeşim düşmanlar yedi mi seni ? Şafaklar söktü de tan yerleri ışıdı Ateşler yakayım ak elierin üşüdü Taşoğlan kardaşım bu yerlerde baş idi Kardeşim düşmanlar yedi mi sen i ? Al atın çayırda çakılı kaldı Nazlı yavruların boynu bükülü kaldı Ah zalimler seni elimizden aldı Kardeşim düşmanlar yedi mi seni ? - Akpınarlı Suna Kökten (Şerife Aydın'ın, Kurtuluş Savaşı - Eskişehir Muharebe.lerinde şehit olan kardeşi Ali Osman için söylediği ağıt) - 2

-

Şafak söktü tan yerleri atıyor Tiren gelmiş acı acı ötüyar Kardeşim şehit olmuş nerde yatıyor Ak elleri kızıl kana batıyor. İlkbaharda her çiçekler bezeri Sonbaharda döker yaprak gazeli Kardeşi m şehit olmuş nerde mezarı Felek beni�taşa çaldı neyleyim . Felek sille vurdu ben oldum sersem İyi olmaz dedi ler her kime sorsam Varsam da hekime muayene olsam İyi olmadık derdi heki m neylesin. 111


Ben gurbeti geze geze yoruldum Evel altın idim şimdi pul oldum Değer bilmez kötülere kul oldum Felek beni taşa çaldı neyleyim . Kanatıarım yoktur çırpınıp uçmaya Dizlerim tutmuyor karlı dağlar aşmaya Ellerim ermedi helallaşmaya Felek beni taşa çaldı neyieyim. -Şerife (Şehri) Aydın -3

-

Türküler : - ı -

Yüce dağ başında bir top kar idim Yağmur yağdı güneş vurdu eridim Evvel yarin sevgilisi ben idim Şimdi uzaklardan bakan ben oldum. Evimizin önü iğde değil mi İğdenin dalları yerde değil mi Ben o yari arar iken yitirdim Aman arkadaşlar burda değil mi? Aşağıdan gelir gelinin göçü Gelin mi etmişler canımın içi Beş sene sakladım verdiğin saçı Belki şu güzelin gönlü olur diye. -

2

-

Yüce dağ başında nane de böğrülce Hamamdan geliyor gelin görürnce Aklımı aldırdım yari görünce Satma portakah kar olmayınca Durma buralarda yar olmayınca. Yüce dağ başında kar kucak kucak Yarimin belinde savatlı bıçak Elierin yarinden benimki koçak Satma portakalı kar olmayınca Durma buralarda yar olmayınca. 1 12


Kına Gecesi Tiirküsü Çattılar kazan taşını Düzdüler gelin başını Kız eşim kınan kutlu olsun Bunda dirliğin tatlı olsun. Kınası karılır tasta Oğlan evi pek havasta Kız anası kara yasta Kız eşim kınan kutlu olsun Evinde ağzın tatlı olsun. Çorabımı ördünüz mü Ben gidiyon gördünüz mü Ben gidince anam babam Kıyınetimi bildiniz mi? Kız eşim kınan kutlu olsun Evinde ağzın tatlı olsun. Biner atın iyisine Gider yolun kıyısına Çağırın kızın dayısına Kız dayısız gelin olmaz Olsa bile ata binmez. Kız kınan kutlu olsun Evinde a.ğzın tatlı olsun. Biner atın incesine Gider yolun koncasına Çağırın kızın amcasına Kız amcasız gelin olmaz Olsa bile ata binmez. Kız eşim kınan kutlu olsun Evinde ağzın tatlı olsun. Ekmek pişirdim saçta Esvap yudum kara taşta Kız eşim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun.

Anaının kirli yorganı Uykusu tatlı yorganı Bilerin cici yorganı Kız anam kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun. Gül ağacı budamışlar Gülü koygun koksun diye Kızı anadan ayırmışlar Yaban ele gitsin diye Kız eşim kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun. Bakınının kulpu gümüş Doldurmuş sekiye koymuş Kız anadan ayrı düşmüş Kız anam kınan kutlu olsun Orada dirliğin tatlı olsun. Şu tepenin öte yüzü Sandım arpa burçak imiş Kız anadan ayrılması Yalan sandım gerçek imiş. Kız anam kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun. Kayınnam sandığa varsa Sandık vursa başın yarsa Kumaş fistan bana kalsa Ben giyinsem oğlu baksa Kız anam kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun. Kütük dibi karıncalı Yanı çifte görümeeli Kız anadan eğrilceli Kız eşim kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun. 1 13


Babam pazara vardı m ı Alım yeşilim aldı m ı Ş u d a kızıma dedi m i Kız eşirn kınan kutlu olsun Orada ağzın tatlı olsun.

Alı da var rnoru da var Çarşı çarşı yolu da var Bir çelebi yari de var Kız eşim kınan kutlu olsun Bund<ı dirliğin tatlı olsun.

D)

DUALAR - ILENÇLER - BiLMECELER - AGAÇLAR ENGEBE ADLARI

a)

Dualar :

Allah ne rnuradın varsa versin - Tanrı insanı avan kötülüğün­ den saklasın - Gadanı alayım yavrum - Sular gibi örnrün çok ol­ sun - Tanrı kimsenin yolunu yolsuza çattırmasın - Elinden tu­ tanın çok olsun - Su rneliki (Suna) gibi ol - Elierin dert görme­ sin - Tanrı kimseyi el eline baktırmasın - Tanrı' dan üç gün ya­ tak dördüncü gün toprak dilerim - Tann insanı uğuz (oğuz) kul­ larından etsin - İnsana dar gününde ya Hızır, ya da sıngar (yan­ daş, hısırn - akraba) yetişsin - Yanbastı ile yılık gözlüni.in alına gelmeyesi n.

b)

ilençler :

At izinden atlayasın, cuma günü çatır çatır çatlayasın - Ölüsü kandilli - Salın (tabutun) burulu burulu gitsin - Huyunu teneşir (ölü yıkama yeri) paklasın - Gök gözün kara yerlere gelsin - Sü­ rüm sürüm sürün de elinden tutanın olmasın - Sürütınelik ya­ panla köpeklik yapanın ölümü çark evinde olsun - Herkes ettiği­ ni bulsun - Kovcu ile yıvgacımn yaptıkları hacağına dolaşsın Temiz adı lekeleyenlerin yüzleri kara gelsin - Ev yıkanın ocağı kör kalsın - Ara bozanın, Tanrı beiasını versin - Dişeyliyi baştan çıkaran kabirinde yatmasın - Hayınlık yapanla hak yiyen, hoturn hotum hortlasın - Yalan kıranın ağzı eğrilsin - Mala ziyan veren ziyan görsün.

c)

Bilmeceler :

Gündüz et didekler (gagalar) gece duvar bekler (öğendere) Bir çuval çocuğum var hep burnu eğri (Nohut) - Uzun kuyu güm­ bür suyu (Tüfek) - Sarıdır sarkar düşerim diye korkar (Ayva) Damarı var kanı yok soluğu var canı yok (Körük) - Yük üstünde

-

-

1 14


yarım gömbe (Ay) - Yer altında yağlı kayış (Yılan) - Ben giderim o tingilder (Sakal) - Yedi delikli tokmak bunu bilmeyen ahmak (Baş) - Çarşıda olmaz yağlığa (mendile) girmez, ondan tatlı bir şey olmaz (Uyku) Bir kuyum var hep içine hep içine (Kulak) Sıra sıra söğütler birbirini öğütler (Diş) - Küçücük mezar dünyayı gezer (Göz). -

ç)

-

Hayat çevresindeki ağaçlar :

Ardıç, pinar, alıç, dağ eriği, ekşi elma, gercelik, pelit, palamut, malyar, kabağaç, kavak, söğüt, çam, ahlat, ılgın, iğde, badarız (ça­ h lık), vişne, elma, armut, kayısı, çöğür (dikenli bodur ağaç) .

d)

Engebe adları :

Belen, çat, yamaç, kobran, öz (küçük vadi), kayak (vadi), aşırt (dağardı), çığra (patika, keçi yolu), yayla, ova, batar-çıkar, kıranı (tepecik) , kepir (kalker). E)

DİL GEREÇLERİ

1

Yerel Sözcükler :

-

Abaolamak : Uzun adımlarla hızlı hızlı yürümek. Ağrık : Ev ve yol eşyası . Yük, hamule Abraş : Aşırı orospu. Akık : Badanası akmış. Aladı : Acele, erken. Aladılamak : Acele etmek, erken davranmak. Alvurdağı : Güçlü ve sarplılığıyla ünlü belirsiz bir dağ. Anşırtmak : İma etmek, sezdirmek. Apık : Zihin yaşı çok düşük, idyo. Arbılmak : Yüksekçe bir yerden uzanıp bir şey almak ya da koparmak. Arbıştırmak : Seyrek dikiş dikmek, üsti.inkörii iş yapmak. Ardanca : Arkadan gelen, halef. Ardılmak : Araba arkasına asılmak. Arık : Zayıf, takatsiz. Askıntı : Taciz etme, musallat olma. Aşırt : Dağ ardı, dağın öbür yakası. Avan : Devlet memuru, devlet adamı, bürokrat. llS


Avadan : Gayetle. Avkalamak : Boğmak, ısırmak, dalamak. Avzıtmak : Aldatmak, kandırmak. Ayakçı : Ayak hizmeti yapan, garson, çaycı. Ayağan : Hasat. Ayağan almak : Hasat kaldırmak. Aydaş : Raşitik. Aydaşlık : Raşitizm. Ayıkkın : Uyanık. Ayianlamak : Birinin yanından dargınlıkla uzaklaşıp gitmek. Aynaklık : Hile huda, dalavere, aynak-kazak. Bakanak : Tırnak arası boşluğu. Balak : İlkgençlik çağındaki çocuk. Barkalmak (Barklanmak) : Evlenip ev-dam sahibi olmak. Başalmak : Fırsat bulmak. Baştutar : Söz sahibi, otorite, sözü geçkin. Başyoldaşı : Hayat arkadaşı, eş. Bazlama : Kalın pide, kalın sac ekmeği . Belek : Düğüncü armağanı. Beliniemek : Sıçrayıp kendine gelmek. Benzinlik : Akaryakıt istasyonu. Bezdirme : Pide, ev pidesi. Bezelek : Kör ve kuru tırnak. Bezerne : Alerji. Badaziama (Bodoslama) : Doğrudan üstüne yürüme. Boyak : Renk. Boydak : Piyade, piyadece. Böle : Teyze ve hala çocuğu, kuzen. Butu : Kuytu, dulda. Bücük : Köşe. Bürçelek : Ondüle. Bürçelekli : Ondüleli, kıvrım kıvrım, kıvırcıklı. Büzdük : Elleri tutmayan, parmakları oynamayan. Caman : Tilki gibi kurnaz, kötü niyetli. Canalıcı : Azrail . Carcar : Bağırtı - çağırtı. Carıs : Rezalet, ıskandaL Cast : Arzu. Cast etmek : Arzu etmek. 1 16


Cekcek : Duvara oyulmuş çukur ra f . Cerek : Pencere. Cıba : Tüyleri kırkılmış. Cıbıl : Çıplak, zibidi. Cıdavı : Zalim, asi, disipline gelmez. Cıdavılık : Zalimlik. Cığa : Telek. Cıkcık : Bir çeşit tarla kuşu. Cılıngız : Çelimsiz. Cıynak : Pençe. Cızlak : Yüzü kavru lup içi çiy kalmış ekmek. Cip : ı İ se, 2 Daha da. Combak : Derin dere. Curultmak : SuJandırmak, sıvılaştırmak. Cüğütlemek : Bomboş düşünmek, uçarlarda titreşip durağan kalmak. Cürcün : Narin . Çalık : ı Külhanbey, - Dil i bozuk. Çalkatura : Hayvan sayımı. Çalkazan : Bir amaç için var gücünü harcayan ve dört dönen. Çalkıt : Kaza, devrilme, araba hasan. Çaltı : Arızalı, engebeli. Çatınk : J - Çok yönlü yol kavşağı, 2 Orman ve dağın geçit vermez yeri, 3 - Girift. Çeç : Ortaya çıkmış ürün. Çeçlik : Eşantiyon, çeç-üstü. Çelen : Dam saçağı . Çelke : Bahçe çiti. Çemkirmck : Kısa ve kesik kesik ürüp havlamak, çakalca ürmek. Çemrenmek : Kollan ve paçalan sıvamak, sıvanmak. Çeneçüt : Tüy-sıklet, kuru ve diri, çelimsiz. Çepel : Çerçöp. Çetirik : Renk karışımı. Çığra : Patika, keçi yolu. -

-

-

-

Çıkılamak : Çıkın yapmak. Çıltak : İftira. Çıltak atma : Kara çalma, iftira etme. Çıtak : Kavgacı, sataşkan . Çıtırık : Birbirine dolaşmış ip ya da iş. 1 17


Çit : Çiçekli kumaş. Çini! : Omuz başı. Çirişmek : Bütün ayıbıyla ortaya çıkmak. Çirtik : Kullanılmış sabun artığı. Çokarmak : Üst üste koyup yığmak. Çalamanlık : Alevilik, kamulculuk. Çolaman : Alevi, Kamulcu. Çoral : Ucu kör. Çöç : Yağlı kalın yufka. Çöğneşik : Büzülgen, hareketsiz kişi. Çörüşmek : Kadavralaşmak. Çövgün : Çalım satıcı, şi Şingen, övüngen. Çüğdüm : Büzülgen, büzdük, uyuşuk. Dalabar : Cerbezeli, laf cbcsi. Dalabadık : Cerbezelik. Daleylemek : Bir yere çekintisizce, teklifsizce girmek . Danalmak : Alaya al mak, alay etmek. Danlık : Günbatım ı, gurub. Darza : Durum, radde, kargaşa. Dayday : Anofel cinsi sivrisinek Deremet : Tedarik. Deremetli : Tedarikli. Deşirici : Dilenci. Dıdılamak : Soğuktan takırdamak, titrernek ve dişlerini vurımık. Dılağı : İtirazcı, sivri tip. Didi : Hınzır deli. Dikitaşı : Gömüt taşı. Dilez : Dilbaze, tatlı dil1i, güzel konuşan. Dimi : Adi saten. Dişindirik : Dizgin, tasma. Dodan : İri gövdeli, iri yapılı, şişman . Doğuşat : Esin, ilham. Dulaz : Çokbilmiş. Duluk : Şakak. •

Düğdü : Balta ve keserin çivi çakma yanı. Dürge : Katlanmış üçlü yufka. Dürgü : Paket, bohça: Dürlük : Kabuğuna çekilmiş, kendi halinde. Dürü : Düğün armağanı, düğün bohçası. 118


Düşereelik : Tereke. Ebici : Çocuk dilinde ekmek. Eğlek : Ara konaklama yeri. Eğrek : Konak, menzil, etap. Ekele : Obur. Kadın. Kabahatli, 3 Noksan, 2 Eksikli : 1 Elçim : Deste. Elgün : Başkaları, gayr. Elkit : Elden ayaktan kesik, malul. Elyak : Hünerli, eli işe yatkın, vasıflı. Eneme : İyilerini seçme, · seleksiyon. Enez : Aciz. Epesck : Çok şaşkın, mıymıntı. Eringen : Üşengen, üşenici. Erpeden : Bükülmemiş ip. Evsime : Ot ve başfikların rüzgardan sallanıp dalgalanmalan. Evsimek (Evsinmek) : Rüzgardan dalgalanmak (Otsu bitkilerde) Evzinmek : Istırap ve acıdan yerleri tırmalamak, aşırı çarpınmak. Faslak : Koparılmış parça. Gaysa : İnce kaymak. Gaysalanmak : Süt ve yemeklerde hafif kaymak bağlamak. Geğelemek . : (Kümes hayvanlarında) keyifli sesler çıkarmak. Gelişedi : Bakımlı, serpilip gelişmiş. Gerezlemek : Drenaj yapmak. Geriz : Sukemeri. Gevilcen : Ekzema. Ginez : Galiba, herhalde. Girinti : Kira. Girintki : Kiracı. Göde : Mide, şişgöbck. Gödelek : Çocuk ekmeği. Gömbe : Kızgın kiilde pişirilmiş mayasız ekmek. Gönen : Nem, rutubet. Gözemek : Örerek yamamak, örerek onarmak -

-

-

Gözer : iri delikli büyük kalbur. Gövşen : Mavi, gök renkli . Gubat : Dili kaba. Gubaşık : Kollektif, ortak iş tutan.

Gubaşıklık : İş ortaklı�ı. kollektif çalışma.

U?


Gücek (Güççük) : Yuvarlak çocuk ekmeği. Güceı;ıbele : Güçlükle. Gücülemek : Aklını çelmek, azmettinnek. Gücele : Zorla. Güdük : ı Kısa, 2 Bir tür kadın kaftanı. Gülez : Güleryüzlü. Gümrenmek : İşbaha gelmek, coşkuyla bir i şe sarılmak. Günü : Çekememezlik, kıskançlık. Gürgüt : Kaba ve kötü iplik. Gürgütlü : Kötü iple dokunmuş dokuma. Gözeni : Gözalıcı, çekici, güzelliği belirgin. Hapaz : Avuç. Heleki : Bereketki. Hendeş : Akran. Herek : Hakir. Hevilti : Kargaşalık, arbade. Hadala : İri somun. Hopsa : Sürülmemiş, bakir. Horata : Şaka. Hoyuk : Silüet. Hünelmek : Serpilip gelişmek. Ihmak : Çökmek. Ilgın : ı İçinden çürüyüp kokmuş, 2 Bir tür ağaç. Ilmak : İçinden çürüyüp . kokmak, ulmak. lmırgı : Filiz, gevrek ve taze, turfanda. Imrık : Ağaç kurdu. Inm : Tavır, tutum. Isıngın : İnsana yatkın, sıcakkanlı. İçerlek : Biraz içerde. İçirik : Kırtık yün, kınntı ve tıkışiaşmış yün . İğlemek : Sararıp solmak. İkizeşi : Özdeş, ikizlerden biri. tldirrnek : Teyellemek, üstünkörü dikmek. İlinti : Gam, keder, iç ağnsı. -

-

-

İlmek : isabet etmek. İlmeli : Bağlantılı, ilişkili. İrs : Miras, kalıt. İşlenti : Kanaviçe. Kabalak : Ambale. 1 20

-


Kabalak olma : Arnbale olma. Kabır : Vahşi, çok kaba, yabanıl, labılubut. Kaçıntı : Kaçak su. Kaltak : 1 Kaşsız düz eyer, 2 Kart orospu. Kanara : Arkaköpeği, salhane köpeği. Karakura : Karabasan, kabus. Karçın : Kar çizmesi. Kasalmak : Boşboşuna övünmek. Kavşırmak : Ceketini düğmelemek. Kaysımak : Yavaş yavaş üstü yağ bağlamak. Kaytak : Sahtekar, hileci. Kazbaz : Çocuk önlüğü. Kazdaklamak : Telaşlanmak . Kef : Kir. Kefelemek : Gebrclemek, fırçalaınak, sıvazlaınak . Kefli : Kirli. Keksimek : Tadı kaçmak, tadı bozulmak. Kizirtmek : Bezdirip tiksindirmek, pes ettirmek . Kelez : Dazlak. Kemrişmek : Hayvanca boğuşarak sevişınek . Kemçik : Alt dudağı ileri çıkık kimse. Ken : Uzun yıllar sürülmemiş dinlenmiş toprak. Kerç : İstihza. Kes : iri saman. Kılkuşak : Aç ve kılıksız, barınaksız, aşırı yoksul. Kılpıran : Düzenli, tertipli. Kınanç : Ayıp. Kırç : Kuru sovukta ağaçlara düşen ince kar tanecikleri, püsen Kırıklı : Fahişe, orospu. Kırklık : Davar makası. Kırkmalı : Tirfilli. Kırs : Cimri. Kıskı : Mandal, bigudi. Kıvıldak : Hareketli. -

-

Kıvıltı : Hareket. Kirs : Killi ve kireçli toprak, kalker. Kirsli : Kalkerli. Kivs : Şans, talih. Kıymıcak : Küçücük. 121


Kıskıslamak : Köpeği birinin üstüne haylatmak. Kizdirrnek : Tiksindirmek, öfkelendirmek. Kizir : Öfkeli kişi. Kolan : Yük ve binit hayvanının karınlığı. Koraf : İstif. Koraflamak : İstiflemek, sıraya ve düzene koymak. Korutmak : Değerini karşılamak. Kosaltı : Himaye, koruyumculuk, kunda. Koşlanmış : Bükülmemiş çift iplik. Kov : Dedikodu. Kovlaşmak : Dedikodu yapmak . Kösmek : Yormak. Kubarmak : Şişinmek. Kurada : Hurda, köhne. Kurağız : Kuruca. Kurgaz : Cılız, zayıf. Kuskun : Yük ve binit hayvanının kuyru kluğu. Kuylaştırı : Hazırlık, yolculuk nesnesi. Kuylaştırmak : Yol için hazırlığı tamamlamak. Kültem : Kat, deste, tabaka. Külürnek : Hayvanların ikiden fazla ayaklarını bağlayarak nallamaya yada kesmeye yatırmak. Kürelemek : Kürüyüp ileri atmak. Kürtük : Kütürdeyen yumuşak kar. Kürtün : Kalın tabakalı kar, derin kar. Kütezleme : Değnek sektirme. Mayışmak : Gevşeyip uzanmak. Mışırık : Kesin olmayan, ortada. Mışırıklık : Kesinliğe kavuşmamı� . Musmul : Eti yenilebilen, temiz. Muzu : Zararlı. Mıtırık : Vesvececi, kılı kırk yaran. Netçe : Surat, sima, çehre, beniz. Olgör : Bir türlü, nedense. Oltan : Çarık ya da ayakkabı iç astarı. Oşkurtçu : Kışkırtıcı, provakatör. Ovcalamak : 1

-

Çitilemek, 2

Ovcalanmak : Ufalanmak. Öbe : Bombe. 122

-

Kırıntılarına ayırmak.


Öbeli : Bombcli. Ölet : Ölüm salgını. Örselemek : Hırpalayıp zedelemck . Öğencck : Önlük. Ötürek : İshal, diyare. Ö türmek : İshal gitmek. Öyme : Mayalı iri ekmek, üstü garni tü rlü iri somun. Özengen : Hevesli. Pafın : Kavlaşıp çürümüş, özünü yemiş. Paldınlı : Perişan kılıklı, eski ve yırtık giyi t l i . Pasak : Kalın ve yoğun kir. Pırtı : Manifatura. Pırtıcı : Manifaturacı. Pusat : Silah. Pusatlanma : Silahlanma. Püsen : Kuru sovukta ağaçlara düşen i nce kar tanecik leri, kırç. ' Sakıma : İyice sağırlaşma. Salkaraya : Rasgele. Sanayır : Kıt zihinli, embesil. Santıraç : Aklı-karalı, yol yol çizgili ku maş Sarka : Kısa ceket. Sataşkan : Sataşıcı. Savak : Kıt anlayışlı, geri zekalı. Sckili : Yüksek aya k lı (hayvanlarda) Seknimek : Seyrelip azalmak. Selc : 1 - Küçük karış, 2 - Küçük el küfesi . Seselmek : İleri gitmek, gelişmek, inkişaf etmek. Seysinmek : Rötar yapmak, yolda oyalanmak. Sığınmak : Kolları ve paçaları sıvamak. Sıngar : Yandaş, taraftar. Sıyırcak : Ayakkabı çamurluğu. Sıykırmak : Sıvı maddeleri son damlasına dek boşal tmak. Siftinik : Kitipiyoz, uyuz. Siğdelemek : Yere sakınarak basmak. Siğli : Yandan yırtmaçlı. .

Siğmek -: Köpekçe işemek. Sinirceli : Asabi, nevröz. Sakarık : Taze çıkmış ekin, fidan. Somutmak : Anlamsızca ayakta durmak. 123


Soylamak : Sorup soruşturmak, aslını araştırmak. Sorutmak : Surat asmak. Söbü : Beyzi, kavun biçimli. Sucak : Su çıkan yer. Suluk : Lavoba. Sôrn.suk : Boks, yumruk. Sürek : Çocuk bisikleti. Sürsalmak : Hücum etmek. Sürütme : Serseri. Süsken : Süskün, toslayıcı, süsücü. Selek ; Cömert. Sızak : Sızıntılı. Şadı : Afacan, küçük bela. Şağıltı : Şamata, tantana. Şaşalamak : Şaşkınlık içine düşmek. Şattak : Şen, şatır, güleç yüzlü ve konuşkan. Şavullamak : Çevreyi kollayıp gözetlcmek, tarassut e t ıııc>k Şellek : Baldın çıplak. Şembel : Kömik. Şembellik : Komiklik. Şergil : Musallat, bela getirici , bela arayıcı. Şıpçık : Afacan. Şifirti : Siclik şırıltısı. Şirnik : Şımank, haylaz. Şirnimek : Şımarmak, haylazlık ve afacanlık yapmak. Şivşit : Verev, çapraz. Taklavaş : Gereç, malzeme. Taktalaş : Kırık - dökük eşya. Tapıl : Arpa unundan yapılmış kalın yufka. Tapsımak : (Yiyeceklerde) Bozulmak. Tartar : Ötürek, ishal, diyare. Taltamız : Biçimsiz, amorf, kaba. Tartala : Rüküş. Tan : Doğuş, tanyeri, şafak. Taşırgamak : Ayağını taşlar yaralamak. Taşın : Fazla. Tatarcık : Adi sivrisinek, kuleks. Tenger (Tengerlek) : Daire. Terek : Raf. 1 24


Tezikmek : Kayıplara karışmak. Teksimek : Kokuşmak, alkolleşmek. Tezkene : Yapı tezkeresi. Tırkazlamak : Kapıyı içerden mandailamak ya da s i.i ı gülemek . Tıstıngalak : Çok gerilmiş ve şişkin. Tilkem : Salkım parçası. Tiske : Fiske. Tombak : Mide, göbek. Tasturmak : Pes dedirtmek. Tasurdamak : Hamurdamak Taymalamak : Gücü ve pençesi altında ezim ezim ezme k . Toynak : Tek tımaklı hayvan tırna�ı. Töğüm : Nefret. Tömelti : Mimber. Töskermek : Yatıştırmak, teskin etmek. Turluk : Kuru taştan örme düz damlı ev, çoban evi. Tusmak : Sinmek. Tutak : Kabza, kulp, tutamak. Tülü : Erkek deve. Ucar : Haber. Uçunmak : Coşku (heyecan) duymak. Ufantı : Kınntı. U� : Pamuk. Uğra : Hamuru katılaştırma unu. U�rakçı : Geçici müşteri. Uğrunmak : Sülünler gibi salınmak. Ulmak : İçinden çürüyüp kokmak, ılmak. Ulmuş : Kokuşuk. Uluk : Hünersiz, elinden hiçbir iş gelmez, cahil. Ulukluk : Hünersizlik. Usturuplu : Yerinde, uygun, denk. Usukmak : Durulmak, sakinleşmek, sükunet bulmak . Uşluk : İğneye geçirilmiş iplik. Utlanma : Utanç duyma, ayıplanma. Utyeri : Edep yeri, ferç. Oylamak : Atılmak, hücum etmek. Üğütleme : Seçme, seleksiyon. Varvarlıkçı : Anadan - Atadan soyca zengin. Vayvaycı : Aman dileyici, amancı. 1 25


Vayvaylı : Çok bakımsız, perişan. Yakarca : Sivrisinek Yalamık : Tabasbusçu, riyakar, dalkavuk. Yallu : İki tekerlekli araba. Yalpak : Sokulgan. Yanıkmak : Yakınmak, şikayet etmek. Yantır : Yardakçı, aşırı tarafgir, militan. Yapalak : Evcil tavşan. Yarsıma : Birisine sahip çıkma, acıma duygusu besleme. Yasanlamak : Fırsat gözlemek. Yavıncık : Aşırı yalvarıcı. Yavınmak ; Birisine çok yalvarmak. Yaymaşık : Eğri bacaklı. Yedimik : Yedi aylıkken doğan bebek. Yelermek : Esmek. Yelgeçti : Dehliz, pasaj . Yeliştirrnek : Koşuşturmak . Yelmek : Sağa sola koşuşturmak. Yeltek : Yafdımcı, maiyet. Yemelernek : Güçlükle yürümek. Yençmek : Sarsıp sallamak. Yeni! e : Yakın zamanlarda, son zamanlarda. Yepelernek (Yepeşlemek) : Sırtını sıvaziamak Yerez : Yerici, yemek seçici. Yerezlemek : İ tiraz etmek. Yerincek : Herşeyi yerici, aşırı yakınmacı. Yerinsimek : İsteksizlikte bulunmak, müstağni davranmak. Yeygi : Gıda, besin. Yığrık : İnsan kaçkını, merdümgiriz. Yılık : Şaşı. Yınlmak : Arızalanmak. Yırtım : Manifatura, pırtı. Yıvga : Tahrik, kışkırtma, provakasyon . Yıvgın : Hep başı doğrultusuna giden. Yiği : Pis koku. Yirik : Yırtık, rahne. Yoğşurulmak : Acı ve ıstıraptan yığılıp kalmak. Yolak : Mecra. Yora : Değirmen taşı kıyılarındaki birikinti un. 126


Yovanta : Yanaşma, sonradan sığınma, mülteci. Yüzgeri : Gerisingeri. Yumalak : Ak ve tombul. Yükçü : HarnaL Zabın : Zayıf. Zengerekte : Ortada, muallakta, çözümsüz sorun. Zığzalamak : Ağzına dek doldurmak. Zığzalı : Ağzına de k dolu. 2 Deyimler : Kılıfı kılıfına : Çapı çapına, tamı tamına. Dili çözük : Konuşkan, rahat konuşan. Çarndan kavaktan dem vurmak : İlgisiz şeylerden konuşmak. Kıl sektirmemek : Hiç bir şeyi gözden kaçırmamak Aynak kazak işler : Dalavereli işler. Kırk dereden su getirmek : Boşyere kandırmaya çalışmak, maval okumak. Ayak kavgası (Baıkçı kavgası) : Danışıklı kavga. Ağız yapmak : Numara yapmak, istemez görünmek. Üçünü beşini yemek : Birine bir kötülük yapmak. El üstünde tutmak : Büyük saygınlık göstermek. Babasının arpa tarlasını çiğnemek : Büyük kötülük yapmak. Bir çırpıcia : Derhal, hemen, birden, çabucak . Kuş uçumu : Direk, doğrudan. Ardını önünü düşünmek : Olasılıkları ve geridekileri de hesaba katmak. Kendini serin tutmak : Soğukkanlı olmak. Buluttan nem kapmak : Herşeyden içkillenmek. Kuzularla kırkılmaya yeltenme : Gençlerle düşüp kalkmaya kalkışma. Başa çıkmak : Üstesinden gelmek. Can gözüyle seyretmek : Dikkatini toplayarak seyretmek. Gönlü kaynamak : Sempati duymak. Eli ayağı kesilmek : Sovuk ya da coşkudan devineksiz kalmak. Şapa oturmak : Girişiminde başarısız kalmak. -

Bire bin katmak : İşittiklerini abartarak, katkılayarak anlatmak. Boyu yüklü : Gebe, hamile. Göz gezdirmek : Kısaca bakıp incelemek. Gözlerinin içi gülrnek : Memnun ve sevinçli olmak. Kapıyı vurmak : Kapıyı tırkazlamak (Sürgülemek) . 1 27


Kapıyı çalmak : Kapıyı tıktıklamak. Pay biçrnek : ı Örnek olmak, 2 İbret almak, 3 Fiyat takdir etmek. Kulağının ucundan dinlemek : Dikkatli dinlememek. Yüreği buz kesrnek : Aşırı düş kırıklığına uğramak. Devre yerde akşamlamak : Ters bir tutumcia ve davranışta bulunmak. Gözü tutmamak : Hakkında olumlu bir kanıya varamamak. Deli çıkmak : Delirircesine öfkelenmek. Çimen ezmez : Yavaş ve kısa adımlarla ve sakınarak yürüyen kimse. Gıdım gıdım gitmek : Kısa ve yavaş adımlarla gitmek. Gıkı çıkmamak : Sesi çıkrnamak. Derdi günü : İşi gücü. Kabalak olmak : Arnbale olmak. Gözünün çayınnı açmak : Uyanık olmak. Ağzında yanın mercimek ısianmamak : Sır saklamamak. Aklına turp suyu sıkmak : Aklına şaşmak. Demir gönlü hamur olmak : Gönlü yumuşamak . Bal . döküp yalamak : Tertemiz etmek. Benzi uçmak : Benzi sararmak. Benzi atmak : Korkmak. Bol keseden atmak : Aşırı ve yersiz övünmek. Çıkmaz ayın on beşinde : Belli olmayan bir tarihte. Dokuz doğurmak : Aşın telaşlanmak. Dostlar alış verişte görsün : Görünüşü kurtarsın. E l avuç açmak : Başkasına muhtaç olmak. El içine çıkamamak : Başkalarından utanmak. . Emeği sağdıç emeği olmak : Emekleri boşa gitmek. Harmana veresiye : Alınamayacak alacak, ödenmeyecek borç. Ayaklan suya ermek : Aklı başına gelmek. Aklına dammak : Birden aklına gelmek. İki ucu pisli değnek : Her iki yanı da kötü iş. Kanı kaynamak : Taşkınlık göstermek. Kerem'in arpa tarlası gibi yanmak : Büyük bir yıkıma uğramak. -

-

-

Ağzı hart diye düşmek : Büyük bir düş kırıklığına uğramak. Kıç üstü oturmak : İnadı ve girişimi ters düşmek . Siclik yarışı etmek : Başkasıyla yarışmaya girmek . Suya götürüp susuz getirmek : Kandırmak, aldatmak Süt dökmüş kedi gibi : Suçlu ve utançlı. 128


Dilinde tüy bitmek : Sayısız uyarılarda bulunmak. Torbada keklik : Emre hazır. İpe un serrnek : Türlü bahaneler yaratmak. Yorgunu yokuşa vurmak : Ana konudan uzaklaştırmak, hedefinden saptırmak. Bin dereden su getirmek : Türlü kanıtlarla gerçeği saptırmaya çalışmak. Kav Ali çakmak Mustafa : Birbirinin eşi değersiz kimseler. Kafa patlatmak : Kafa yormak. Özü dövmernek : İçi götürmemek. Eli çöpürlü : Pis hırsız. Koltuk burması : Bebe. Bastı bacak : Yerden bitme, boysuz, bücür. Kan kürümek : iftira etmek, kara çalmak. Alası içinde : Hilesi içinde. Balık derece iken soğanını kavurmak : Gerçekleşmemiş bir işi gerçekmiş gibi kabullenmek. Düşenin elinden tutmak : Yıkımlıya yardım etmek. Ele bakım : Muhtaç kimse. El bakıncı : Başkasına· imrenici. Cebi dolu : Varlıklı, varsıL Eli boş dönmek : Başansız dönmek. Cırım çıkarmak : Lime Iime dilmek. Kör yanına gelmek : Bilmez yanına gelmek. Gün çalığı : Güneş çarpması. Canını dişine takmak : Son çabasını göstermek. Eksiklerini körletmek : Eksiklerini gidermek. Oturumuna gelmek : Uzanmışken doğrulup bağdaş kurmak . Demirin kertiği : Kesin söz. Kapı duvar komşu : Bitişik komşu. Yalvar yakar olmak : Yalvarıp yakarmak. Köpek ölümüne ölmek : Normal insana yakışmayan bir ölümle ölmek. Kulp takmak : 1 Kara çalmak (İftira etmek), 2 - Bahane bulmak. -

Göbeği yanlmak : Aşırı zorlanmak.

Geçimlik toprak : Yalnızca geçime yetiklik toprak. Goraf goraf : Saf saf, sıra sıra, düzenli bir biçimde. Gönül alıcı : Nazik. O değilden : Farkına vardırmadan, çaktırmadan . 129


Üstü kapalı : Sezdirmeden. Kulağına çalınmak : Birisinden işitmek. Zengerekte kalmak : Kararsız, askıda kalmak. Erkek erkeğe : Erkekler arasında. Kulamma gelmek : Uygun düşmek, denk düşmek. Kadın kadına : Kadınlar arasında. Kadın kuruşlar gibi : Güzelce. Okkanın altına gitmek : Suça hedef olmak. Dirliği azmak : Geçimsizlik başlamak. Küpünü doldurmaya bakmak : Her türlü yoldan para kazanmaya bakmak. Yerli yetik : 1 - Tam, tamı tamına, 2 - Düzenli . Yol dan çıkmak : Baştan çıkmak. Ayağı dışarı : Orospu. Yol açmak : Neden olmak. Çalkavur etmek : Her yerleri dip bucak aramak. Yüzünün karasıyla yaşamak : Lekeli, ayıplı yaşamak. Kaç-göç : Kadın erkek aynmı. Ağzını aramak : Niyetini öğrenmeye çalışmak. Ağız değiştirmek : lfadesini değiştirmek. Ağzını bozmak : Küfretmek. Ağzı kulağına varmak : Sevinç duymak. Ağız yapmak : Niyetini gizliyerek konuşmak. Açmak ağzını yummak gözünü : Ağzına geleni söylemek. Diline dolamak : Virdetmek, hep aynı şeyleri yinelemek. Burun buruna gelmek : Karşılaşmak, karşı karşıya gelmek. Ağzından çıkanı kulağı işitmernek : Ağır sözler söylemek. Ağzı bozuk : Küfürbaz. Ağzı açık ayran delisi : Budala, sersem. Ağzını yüzünü buruşturmak : Beğenmemek, tiksinti duymak. A�ının dolusu konuşmak : Sözcükleri yutarak ve paldır küldür konuşmak. Ağız birliği . etmek : Söz birliği etmek. Kırkta yılda bir : Kırk yılın başında, nadiren. Ardını önünü düşünmek : İlerisini gerisini düşünmek. Bidik bidik : Ufacık ufacık. Kivsi kavuşmak : İşleri düzenli gitmek, şanslı olmak. Afur tufurlu : Cakalı, fiyakalı. Diş vermek : Kışkırtıcı ve arka çıkıcı olmak. 1 30


Bel bağlamak : Güvenmek. Dal omuz : Omuz verme. Öndücü dolu olmak : Karşılığını onlar da görmek. Nasırına basmak : Kızdırmak, üstüne üstüne gitmek. Borç gırtlakta : Çok fazla borçlu olmak. Yanlış adım atmak : Yanılgılı hareket yapmak. Tüyü kuru : İşi iyi, kaygısı yok . İşi tıkırında : Her şeyi yolunda. Tuzu kuru : Sıkıntısı yok, varlığı yerinde. Aralannda geldi-geçti olmak : Eskiden kalma takışığı olmak. Kurt kapanı kurmak : Hasmını kötü kıstırmak. Burnu havada gezmek : Boş gurur taşımak. Ayağını denk atmak : Doğru hareket etmek. Sıkboğaz etmek : Sıkıştırmak, bunaltmak. Kanhandık etmek : Çok bunaltmak. Koç katımı : Davarı çiftleşmeye bırakma zamanı. Emrinde gitmek : izinde gitmek. Dürük yüzlü (Yüzü dürük) : Asık suratlı. Kaşı kalkmaz : Güleryüz göstermez. İlfitin olmak : Çok öfkelenmek, ifrit olmak. Suyun kanı kaçmak : Hafif ılımak. Oldum bittim : Öteden beri. Sözü ağzında : Hazırcevap ve tok sözlü. El göğüs durmak : Elpençe divan durmak. Yüz güldürrnek : Konuğu memnun etmek, söz ve davranışlarıyla saygınlık ortamı yaratmak. Günün anası koynuna inmesi : Gün batması. ipliğini uzatmamak : Onduğunu istememek. Kapagör olmak : Birisini coşkuyla ve dostça karşılayıp ona sahip ÇJ.kmak, konuk edinmek. Ağzına oyuncak olmak : Söz ve alay konusu olmak. Teller takınmak : Düşkünlük ve yıkımına sevinmek. Çoğa varmak (Çoğa kaçmak) : Tartışma büyüyüp çatışmaya varmak. Ellerine varmak : El öpmeye davranmak. El ayak çekilmek : Kimseler kalmamak. Setteben olmak : Engel olmak, yoluna gerilmek. Kırkes etmek : Doğramak, kılıçtan geçirmek. Parça kesek : Bölük bürçük. İki satır konuşmak : Birazcık göıiişmek. 131


İçecek suyu olmak : O yere geliş kısmette olmak. Sel önünden kütük kapmak : Açıkgözlük yapmak. Alnından yumurdamak : Boş ve geçersiz fikirler ileri sürmek. Hepsi de kan kırmızı : Hepsi de ayrı problem. Göz ağartmak : Birine sert bakmak. Kılağısı yitmek : Öfkesi geçmek, keskinliği gitmek. Usul diken : Gizliden ve sinsice kötülük yapan. Soluğu çatal çıkmak : Soluk soluğa kalmak. Oy oyla vay vayla ağlamak : Yüksek sesle ağlamak . Kışı arkalamak : Kış hazırlığını yapmak. El arı düşman körü : Hep başkalarının dedikodusuna hedef olan . El cansı : Herkese rüsvay. Ağız eğmek : Başkasına minnet etmek. El gün karası : Herkesin alay konusu. Babana rahmet : Tam gerçeği belirttin, tastamam. Elde bir : El üstünde tutulan. Katı açılmak : Sere serpe olmak, gönlü güvenle dolmak. Karalı başlı : Kötü yazgılı. Kötü yazılı : Kötü talihli. Önlü arkalı konuşmak : İki yanlı konuşmak. Okunu atıp yayını saklamak : Ortaya bir söz atıp gerisini gizlemek. Düşen şama (çama) baltayla koşmak : Yıkıma uğrayana kötülük yapmaya kalkışmak. İşine balta vurmak : İşine engel olmak. Sapır buçuk : Saçma sapan. Sözün yakasım açmak : Sözün başlangıcını getirmek. Dışa uçkur çözmek : Başka kadınlarla düşüp kalkmak. Yüz göstermek : Yüz vermek, şımartmak. Yel emekli kış dünekli : Kazançsız. Yüreği gitmek : İshal olmak. Kuyruğu çekilmek : İshal olmak. Pata küte indirmek : Pat küt diye vurmak. Ulak seplek : Eklemeli, ekli. Kosaltı yaşamak : Birisinin koruyumculu�nda kaygısız ve keyfince yaşamak. Kivsi kavuşmak : İşleri düzenli gitmek. Kapılara yan girrnek : Aşın şişman olmak. Taş vurmak : Birisine laf çakıştırmak. Deli balak : İlk gençlik çağında. Gönül yemişi : Evlat. 132


3

-

Atasözleri :

Ak gün ağartır kara gün karartır. 1 Anadan olur uşak deveden olur köşek. 1 Arı (İyi tohum) eken arı, dan eken dan alır. 1 Allah bir de iş iki. 1 Aç, elini kora (köze, ateşe) sokar. 1 Aç, anansa da kaç. 1 Aç kurt yavnısunu yer. 1 Ak keçinin içi yağ dolu değildir. / Atam biliyor atanı, ben biliyorum öteni. 1 Azıcık aşım kaygısız ba­ şım. 1 Avanın (devlet adamının) yüzü soğuk olur. 1 Amirin gülüşüne zemherinin güneşine aldanma. 1 Arı buğday kıl çuvalda da belli olur. 1 Acele giden ecele gider. 1 Ağır yongayı ne yel almış no de sel. 1 An beni bir kozunan {cevizle) o da çürük çıksın. 1 Aslan yata­ ğı boş kalmaz. 1 At beslenirken, kız İstenirken elden çıkarmalı. 1 Asıl (asil, soylu) arlanmamış da arlı adanmış. / Adamının eline ge­ çerse taş altın olur, �damının eline geçmezse altın taş olur. / Adın çıkacağına canın çıksın daha iyidir. / Akıl arttı bereket kalktı. 1 Ana, derdine yana. 1 Arabası devrilene yol gösteren çok olur. 1 Arife tarif gerekmez. 1 Atadan ilenç alma. 1 Atanın malı evhida çayırdır. 1 Ayıda kulak devede boy. 1 Ayının türküsü ahlat üstüne. 1 Ayıya kalk oyna demişler evi damı yıkmış. 1 Az veren maldan çok veren can­ dan olur. / Atadan ayrı büyüyen, kapaksız kaynar. 1 Ayağıma yer edeyim gör sana neler edeyim. 1 AI Allah'ın kulunu zapteyle delini. 1 Ayı yoruldu, tef yarıldı. 1 Ağaç devrilince maymunlar kaçışır. 1 Adı çıkmış dokuza inmez sekize. 1 Adımız erli (sözde kocalı), başımız çorlu (dertli). 1 Asılmışın evinde İpten bahsedilmez. 1 Akıllıyı arka­ da tutma, deliyi kılavuz etme. 1 Aladı (acele) işin velet (piç) oğlu olur. 1 Evine yörük, tarlana domuz dadanmasın. 1 Bağla danayı bulsun anayı. 1 Bir insan boşadığı karısının topuğuna bakmaz. l Başımız taşa değince, aklımız başımıza gelir. 1 Bostan, kökeninde büyür. 1 Bal tutan parmağını yalar. 1 Bir gün rahat edelim dedik komşunun eşeği kuyruksuz sıpaladı. 1 Boş çuval ayakta durmaz. 1 Bizim deli bizden kaçar; önünü örter, ardını açar. 1 Boy devede de var ama, kırkı bir eşeğin ardından gider. / Büyük dağın başında büyük duman olur. 1 Büyük dağlar büyük dağları görür. 1 Borç be­ nim de kaygısı seninmiş gibi düşünme. 1 Büyük dağa kar yağma­ yınca engine kar inmez. 1 Borç eğlendi, kalır; dert eğlendi, alır. 1 Baharda öküz, bayramda kız beğenme. 1 Bir patlıcanın bin patlıca­ na zararı vardır. 1 Badının (kazın) yavrusunu güzün sayarlar. / Bitli kaşınır, aç umsunur (ümit eder) . 1 Balı, parmağı uzun olan yemez, kısmeti olan yer. 1 Battı balık yan gider. / Bin yaddan bir bildik

iyidir. 1 Bağ, dua değil çapa ister. 1 Bağa bak , üzüm olsun, yemeğe 133


yüzün olsun. 1 Kaynak tavında tutar. / Vardan değil, yoktan zarar gelir. 1 Yemen'e giden kahve götürmez. 1 Kendi başını onaramayan, gelin başı düzmeye gider. 1 Gidenler gelseydi, dedem de geri gelir­ di. 1 Kimsenin ışığı tana değin yanmaz. 1 Damdan düşen gelsin ya­ nıma. 1 Gölden balığı çıkarmazlar da gölü kuruturlar. 1 Çocuklar küçükken başağrısı, büyüdüklerinde içağrısı olurlar. 1 Ele usta, eve hasta. 1 Keçi nereye çıkarsa yavrusu da oraya çıkar_ / Gür akan sular bir gün kurur. 1 Su akarken testini doldur. 1 Dam dolusu değneğim var, elime alacağım yok. 1 Kahpe kendine eş, hırsız ken­ dine yoldaş arar. 1 İşi iş, kaşığı gümüş. 1 Ölü evinin kapısı herkese açık olur. 1 Karşma çıkarsa deli, döndür yolunu geri. 1 Oldu olacak kınldı bizim kör nacak. 1 Umudum kalacağına cmeğim kalsın. / Ölüm ile öç alınmaz 1 Tanrı insanı açlıkla terbiye etmesin. 1 Gün geçer, kin geçmez. 1 Din olan yerde kin olmaz. 1 Kısas kıyamete kal­ maz. 1 El çöğneşik (büzük) beyin boş, tut kulağından çifte koş. / Göle su gelinceye kadar kurbağanın canı çıkar. 1 Gün çanğı, çarık da ayağı sıkar. 1 Evlendiı-rnede ananın bohçası, babanın akçası ge­ rek. 1 Kendi giden mor boncuk, ne küpe ister ne boncuk. / İğlmin ucu bıttın (eğri), babamın adı sattırı. 1 Yolcudur Abbas, sağa sola bakmaz. 1 Çerçi yükünciekini satar. 1 Bülbülle konuşan gülc, kar­ gayla konuşan pisliğe konar. 1 Güzelin hatırı, dağı taşı yatırı. / Bir insanın hömelişinden (ağzının yuvarlak açılışından) , Ömer diyeceği anlaşılır. 1 Köseyle yılanı bir odaya koymuşlar da, yılan yetişin köse beni sokuyor demiş. 1 Kadın kısmı şeytan olur güldüğünden bilinmez, değirmen damı (odası) zindan olur döndüğünden bilin­ mez. 1 Kaçan da Allah der, kavalayan da. 1 Yapı bitti taş ortada kaldı. 1 Dal altında dal büyümez. 1 Güzele göz ağrısı bile yakışır. 1 Yenenle yanana dağ dayanmaz. 1 Gecenin şahidi (tanığı) olmaz. 1 Can kişinin kendi canıdır. 1 Bir günün beyliği beyliktir. 1 Deve kuy­ ruğundan dönmez. 1 Saldım çayıra MevUtm kayıra. 1 Göç gide gide düzelir. 1 Dert çekmeyince bal yenmez. 1 Sadır (bağır, bellek) tut­ maz, satır (yazı, kayıt) tutar. 1 Filfili dostum ali dostum, içi düş­ dan da dili dostum. 1 Kara toprak (mezar) iyiyi de kabul eder, kö­ tüyü de. 1 Elinde olan dört bağlar, elinde olmayan dert bağlar. 1 Ölecek koyun yer değiştirir. 1 Çok gezen ayak bok basar. 1 Tıngır

elek tıngır sac, un elerim karnım aç. 1 Kaçıncı hasta kaçıncı ölü. 1

Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür. 1 Hayın, hafli (ürkek) olur. 1

Her delinin dağda bir odunu olur. 1 Komşu ayağı düz (doğru, za­

rarsız) gerek. 1 Yasak, istek doğurur. 1 Mezarı mezarın yanına şefa134


ati (iyiliği) dokunsun diye koyarlar. 1 Yoksulun düşkünü beyaz gi­ yer kışgünü. 1 Gelin ve ölüm arabası yüğrüktür (kıvraktır). 1 Tilki­ cik var baş kemirir, bozkurdun adı yaman. 1 Yol taşlı olunca teke­ rin sesine bakılmaz. 1 Herkes, işinin hırsızıdır. 1 El eli, bağ da beli bilir. 1 Herkes, adamın adamlığını sığarayı yakmasından tanır. 1 Sürülecek tarlan, söz tutmadık oğlun olsun. 1 Pişkin söz yemin is­ temez. / Kadı'nın bildiğini kaymakam da bilir. 1 Hakkından gelene, var helal olsun. / Pek sert olma iterler, pek yumuşak olma yerler. 1 E kmeğin iyisi deneden (buğday tanesinden), yiğidin iyisi anadan olur. 1 Ot sarpta, mal pekte (cimride) gelişir. 1 Hac parası saç pa­ rasıdır. 1 Emgin kuzu, çok uyur. 1 Yiyen dikilir, yemeyen yıkılır. 1 Erin er olsun da evin kaya dibi olsun. 1 Hancı tavuğu yolcu pisli­ ğiyle geçinir. 1 Tavşanın sevmediği ot, bumunun dibinde biter. 1 Komşu komşunun külüne muhtaçtır. 1 Yalanla iman bir arada bu­ lunmaz. / Ilıya ılıya yaz, soğuya soğuya kış gelir. 1 Gönlün hem kışı, hem yazı vardır. 1 Yoz sığıra saman dökülmez. 1 Derdinde olmayan deveyi görmez. 1 Çıkan göz yerine girmez. 1 Eşiğin ardı gurbettir. 1 Haydan gelen huya gider. 1 Kurk (Kuluçka) tavuk, civcisini ezmez. 1 Kırk yalan bir gerçeğin yerini tutmaz. 1 Baskısız tahtayı ya yel alır, ya da sel. 1 Tanrı, uzatır amma unutmaz. 1 Kız bağazı kaz bo­ ğazıdır. 1 Küpçü, kırık küpten su içer. 1 Alırazın (dilsizin) dilinden sahibi anlar. 1 Dibi görünmeyen sudan geçilmez. 1 Gelin bağazı ge­ mi boğazıdır. 1 Kuştart korkan darı ekmez. 1 Kepenek altında er yata� . / Ölüsü olan bir gün, delisi olan hergün ağlar. 1 Sağır anla­ maz yakıştırır. 1 Ne yüzün ne yüzüm, ne kapın ne kapım. 1 Yer da­ mar damar, insan millet millet. 1 Kız büyüt, eloğlu sevinsin; oğlan büyüt el kızı sevinsin. 1 Vurolmadık tilkinin postuna pazarlık edil­ mez. 1 Osmanlı pıspısı ev yıkar. 1 Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer. 1 Gelin ayağıyla, çoban dayağıyla (değneğiyle) uğur getirir. 1 İtle yatan bi tle kalkar. 1 İtle harara (çuvala) girilmez. 1 Ekınekçiye ekmek ver, bir ekmek de üste ver. 1 Kör kendine yoldaş, hırsız kendine eş arar­ mış. 1 Eliyle eden, boynuyla çeker. 1 Olanla ölene çare yoktur. 1 Çöp­ lükte bittim, gül bittim. 1 İki koç başı bir kazanda kaynamaz. 1 Genç karı adam kocaltmaz. 1 Kırk kargaya bir sapan taşı yeter. 1 Küçükten özür, büyükten af. 1 İlim toprak gibidir, deştikçe derine gider. 1

Dağ ayrı duman ayrı. 1 Kancık yalanmadan köpek dolanmaz. 1 Ekin

vermeyen tarlanın tapusu sandıkta saklanmaz. 1 Dünya hep ettikli

bulduklu dünyadır. 1 Er olsun erim, taş gibi olsun yerim. 1 Gölün

balığı kendi gölünde büyümez. / Bir ağaçtan camiye direk de, ayak135


yoluna kürek de olur. 1 Binici bindiği, konuk indiği yeri bilıneli. 1 Kuruya kurt düşmez. 1 Soğanı yiyen tutulmaz (yakalanmaz), kabu­ ğunu yiyen tutulur. 1 Karın kuruldarken üstün (giysinin) parılda­ ması neye yarar. 1 Oğlağı olmayana oğlak kesrnek kolay gelir. 1 Ko­ yunun on olsun, güden oğlun olsun. 1 Erkek it yaralı gerek. 1 Paran varsa Mehmet Ali'sin (beysin), paran yoksa başı açık delisin. 1 Ek­ mek bediri, su bediri, yer yer kuduru. 1 Yemek buldun otur, dayak buldun kaç. 1 El deliye biz akıllıya hasretiz. 1 El eliyle yılan ölmez. 1 E l atma binen tez iner. 1 Elle gelen düğün bayram. 1 El ölüye değil, deliye güler. 1 Suçlunun gözü yerdedir. 1 Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer tanesini kor. 1 Evi, dişi kuş yapar. 1 Karı tuz der, er­ keğin içi cız der. 1 Kann ekmek diye guruldar, başında fesi parıl­ dar. 1 Geç olsun temiz olsun. 1 Gün fırladı, uluk kıvradı. 1 Güneyde kar eylenmez. 1 Haline bak hallen, haftada bir sallan. 1 Harnarnda tasları, çeşmede sesleri. 1 Hastaya kar sorulmaz. 1 Her koyunda bir kısır, her güzelde bir kusur bulunur. 1 Ho dedikçe ziyana gider. 1 Kabı ayrı olanın tadı ayn olur. 1 İnsanın alası içinden, hayvanın alası dışından olur. 1 Kaşığıyla verir, sapıyla gözünü çıkarır. 1 Ke­ çide de sakal var. 1 Her gördüğün sakallıyı baban sanma. 1 Kırk gün taban eti de, bir gün av eti. 1 Kız halaya, oğlan dayıya çeker. i Ne istersin bacından, o da ölüyor acından. 1 Oğlum bir değil, oca­ ğım kör değil. 1 Öküz öldü, ortaklık ayrıldı. 1 Ölenle ölünmez. / Ördek gölüne göre büyür. 1 Saman elinse samanlık kendinin. 1 Ser­ çeye çubuk beredir. 1 Sora sora Mekke - Medine bulunur. 1 Süpür­ ge kadar boyu, tohumu kadar aklı var. 1 Şaşkın ördek tersine yü­ zer. 1 Temiz iş altı ayda çıkar. 1 Uluk kısmı ikindiden sonra dük­ kan açar. 1 Ver Omar' (Ömer)'a yaz duvara. 1 Çok verirsen arsız, az verirsen hırsız olur. 1 Denizin yanına kuyu kazılmaz. 1 Her yorul­ duğumuz yere han yapılmaz. 1 Bugün bana yün ver, yann sana ko­ yun vereyim . 1 Ulular köprü de olsa basıp geçme. 1 İnsanlar içinde kayın, hayvanlar içinde koyun tatlıdır. 1 Çocuğa iş buyur, ardından kendin git. 1 Tembele iş buyur, gör nasihat nerde olur? 1 Horoz döğüştü, cığası bize düştü. 1 Olursa aşım suyu, olmazsa başım su­ yu. 1 Sana pişmiş ise bana kurtarılmıştır (kotarılmıştır). 1 Kimse

bağının viran olduğunu istemez. 1 Elierne tavuğa, kendi girsin ko· vuğa. 1 Ne kutsuz ölüymüşsün sen, başında bulundum ben. 1 Erkek,

baca dumanıdır, evde dunnaz. 1 Gel denen yere git ar eyleme, gel­ me denen yere gitme yerini dar eylem. 1 Çıkmadık canda umut var­ dır. 1 Kefenin cebi yoktur. 1 Korkak bezirgan, ne kar eder, ne ziyan . 136


/ i tibar (saygınlık) iki başlıdır. 1 Devlet binası yıkılmaz. , Güreş gü­ reş hep Kamber alta gelir. 1 Kıl düğüm, deli öğüt tutmaz. 1 Kadın döşckte, çocuk beşikte sevilir. 1 Komşunun boncuğunu çalan gece gece takınır. 1 Dolu başağın boynu eğri olur. 1 Davetsiz yere köpek­ leı· gider. 1 Deli deliyi tekkede, hacı hacıyı Mekke'de bulur. 1 Deli takkeyi netsin, tingilderken düşüıiir. 1 Deli düşündüğüne, tavuk eşindiğine. 1 Deli dostum olacağına akıllı düşmanım olsun. / Deli­ nin getirdiği odun, üstünü kurutmaz. 1 Delinin harmanı olmaz. / Deliyi pazara yollamışlar da, kırk günde dönmüş. 1 Denizde yüzer . de, sıçan sidiğinde boğulur. 1 Dökme suyla değirmen dönmez. 1 Dünya gelimli gidimlidir. 1 Düven süren öküzün ağzı bağlanmaz. 1 Tanrı kırları, insan da şehirleri yaratmıştır.

VII.

TURİSTİK YERLER

KURT İNİ : Hayat'ın üç kilometre kuzeyinde doğal bir mağa­ radır. İçinde dikitler - sarkıtlar, yarasalar ve birtakım hayvan ke­ mikleri vardır. 25 - 30 m'den ötesine gidilememektedir. AHALAR, KAVAK, ELİCEK, ÇAMDAGI ve ASARCIK Örenleri : Selçuklular'dan kalma köy yerleşme yerleridir. Haçlı ordulannca, yıkılıp yok edilmişlerdir. Özellikle AHALAR'da Selçuklu köy yapı­ sı genel çizgileriyle ayaktadır. KÜMBET : Osmanlı uç beyliği ile Bizanslılar'ın pazar yeridir. Yakın çevrelerinde hem hıristiyan, hem de müslüman gömütlükleri vardır. İNPAZARCIK : Frikyalılar'ın Midaus adlı kutsal yerleşme ye­ ridir. Birçok mağaralar bir aradadır. Ne yazık ki, mağara kayaları yavaş yavaş erimektedir. ASARKALE (SİDRE) : Bizanslılar'dan kalma din merkezi ya da metropolitlik olup üstünde bir manastır yıkıntısı ile bazı Bizans yapıtlarının kalıntıları bulunur. Doruktaki bir mağara ağzında Meryem Ana tablosundan renkli izler kalmıştır. ELiCEK MAGARALARI : İçlerinde kaya-mezarlar, kimilerinin kapılarındaki yazılar dikkati çekmektedir. KALAYLITAS : Bayat yaylasında, iki kaya arasından çıkan kaynak bir sudur. Bayatlılar, başında ilkbahar ve yaz aylarında piknik yaparlar. Suyunun içimi ve niteliği çok üstündür. 1 37


KÖROGLU BELi : Ankara - İzmir asfalt yolu üstünde güzel bir ınesire yeridir. Oturmak için yeter sayıda bankları ve her türlü arabayı koymaya özgü parkyerleri vardır. Buradan Bayat vadisinin görünümü çok ilginçtir. DEMiRLi DEDE : Yatır'ın başında yüzlerce yıllık kalın göv­ deli, görülmeğe değer bir ardıç ağacı vardır. Yolu oldukça sarptır. YANIK İN : Karacaovası kuyusunun 200 m. doğusunda yüzler­ ce insan kemiğiyle dolu bir ınağaradır. İnsan kemikleri sonradan davar dahiplcrince, arasını ağıl olarak kullanmak amacıyla, yakı­ nındaki başka mağaralara taşınmıştır. EYSENLİK : Havası ve suları ünlü bir yayladır. Bir zamanlar iri bir çarnın çatal olan kökleri arasından kaynak suyu fışkırırdı. ÇATAL ÇEŞME : Kır çiçekleri, suları ve çam ağaçları yönün­ den görülmeye değer bir yerdir. GERiZLER (SUKEMERLERİ) : Bayat'ın Germiyanoğulları Bey­ liğine bağlı olduğu dönemde yapıldığı sanılan iki suyolu kemcridir. DARIYERİ : Osmanlı uç beyliğinin ilk yerleşme yeri olup gö­ ınütlükleri günümüze değin kalmıştır. VIII.

SON DEYİŞ

- KURTULUŞ SAVAŞlNDA BAYAT BUCAGI : Yunanlılar, Sakarya Savaşı'na yakın günlerde Polatlı doğrultusunda ilerlerken, 12 Ağustos 1 92 1 Cuma günü Bayat'tan geçmişlerdir. Düşmanın gel­ mekte olduğu haberini daha önceden öğrenen bucak halkı, beş kişi dışında hemen tümüyle kuzey dağlarının arkasına çekilmişlerdir. Yunan ordusu Bayat'tan yürüyüş düzeni içersinde geçerken, bucak­ ta kalan beş kişiyi yakalayıp dayaktan geçirdikleri gibi, halkın or­ tak küme sığırını da birlikte alıp göti.irmüştür. Böylece, BAYAT'ın düşmandan kurtuluş tarihi, 1 2 .8 . 1 92 1 güni.i olarak belirlenmiştir. Sakarya utkusundan sonra 2. Kolordu Emirdağ'da, 3. Kolordu Akpınar köyünde

ve

4. Türk tümeni de

Bayat'ta kışlamışlardır.

Tümen Komutanı Sabri Paşadır. Ayrıca, Sinan Paşa kamutasında bir süvari biriiğiyle Ömerül Faruk kamutasında 23. Tümen Ba­

yat'tan geçmişler; Şevki Paşa komutasındaki l l . Tümen ise Hayat'­

ta dört ay kalmıştır. Bu arada Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 138


bir gece Bayat 'taki Mülazımlar'ın odasında ağırıanıp konuk edil­ miştir. İsmet Paşa, Bayat'tan günü birlik Doğlat köyüne gidip ge­ lerek cephe gerisini gözden geçirmiş ve denetlemiştir. 2 BAYAT KÖKENLi YOZGAT'IN KISA TARİHİ : İ.Ö. 1 2 . yy'da Boğazköy devleti yıkılınca, Hititler'in bir bölüğü, Frikyalılar'­ ın egemenliğine girmiştir. Daha sonra Med Krallığını yıkan Kiros '­ un, Krezüs'ü yenerek Lidya devletine son vermesiyle bu kez bütün Anadolu, Persler'in eline geçti (İ.Ö. 546) . Persler yönetiminde Ka­ padokya, iki satraplığa ayrıldı : 1 Büyük Kapadokya, 2 Pont Kapadokyası. Strabon'a göre birincisi bozkır, ikincisi ormanlıktır. -

-

-

İ .Ö. IV. yy'da Makedonya hükümdan Büyük İskender, Grani­ kos, İsos ve Gavgamela utkularıyla İran'ı yenip Anadolu'yu ele ge­ çirmişse de, kesin bir egemenlik kuramamıştı. İskender'in ölümün­ den sonra Anadolu'da istikrarsızlık epeyce sürüp gitti . Yozgat, ilk kuruluşunda Kızılkoca ilçesine bağlı bir köy olarak görülür. Bu köyün kentlcşmesi, Çapanoğulları'ndan Ahmet Paşa zamanında gerçekleşmiştir. Teke ayınağına bağlı Çapanoğulları üç yüzyıl kadar önce Horasan'dan kalkıp Erivan, Kars ve Maraş yo­ luyla güney Anadolu'ya gelmişler, Gaziantep - Maraş dolaylarında yerleşmişlerdir. Ne var ki, sürüleri için daha elverişli yerler ara­ mak zonında kalan bu yörükler, Ömer Ağa yönetiminde İç Anado­ lu'ya göçüp bugünkü Yozgat ile Yerköy istasyonu arasında bulu­ nan SARAY köyünü kurup bir süre orada kalmışlardır. Bir bölük Yozgat topluluğu da, başkaldırı dolayısıyla Emirdağ - Gömü köyü yöresinden doğuya bugünkü yerleşme yerlerine zorunlu olarak is­ kan edilmişlerdir. Oğuzlar'ın Bozok koluna bağlı kabilelerce oluşturulan Dulka­ dırlı Türkmen beyliğinin Yozgat bölgesine egemen olmasından ve kendisine bağlı Bozoldu Türkmenlerin buralarda yerleşmelerinden sonra ise 1 5 . yy'da o bölge BOZOK adını almıştır. Güneyden Yozgat yöresine gelen oymaklar şunlardır : Cerit , Köçcldü, Harbendelu, Silsüpür Ceridi, Mamalu, Rişvan, Ağca Koyunlu, Boynu İ ncelu, Be­ namlı, Badılı, Boynuganu, Göçer Kulu, Kavlı, Melikanlı, Dabanlı , Receplu, İ lbeğli, Şamlılar, Türkmenan-ı Halep, Reyhanlu, Barak, Karaşeyhlu, Heciyanlu, Pehlivanlı, Kuzu Güdenlu, Kevan, Kuşçu, Dumanlı, Mehyanlı, Mendillu, Kılıçlı, Delikanlı, Milli, Halekanlı, Umranlı, Hamitli, Şefaatli, Bereketli, Urmiyanlı, Mercanlı, Çadırlı, Nasırlı, Cihaniklu , Merdisli , Avşar ve Gündüşlü . 1 39


Çapanoğulları Tekc ya da Bayatlar'dandır. Ahmet Paşa, Çapar ­ Koca Ömer Ağa'nın oğludur_

1 728'de o çevrede etkin bir beydi.

1 722 - 1 746 tarihleri arasında 24 yıl süren Osmanlı - İranlı savaşla­ rında Çapanoğulları'nın büyük yararları görülmüştür. Çapanoğlu Ahmet Paşa'ya, yapmış olduğu olumlu hizmetlerinden dolayı ödül olarak, 1745'te Kapucu Başılığı payesi verilmiştir. O dönemde İs­ tanbul'un et gereksinimlerini de burası sağlıyordu. 3 - ÇORUM - HAYAT'IN KISA TARİHİ : kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir.

Çoıum - Bayat'ııı

Ancak, 107 1 Malazgirt

savaşından sonra Anadolu'ya gelen bir bölük dağınık Bayatlarla, 1 220 yılındaki Mogol akınları sonucu Anadolu'ya göç eden başka bir bölük Bayadar'ın birleşmelerinden oluşan topluluk, yaklaşık 1260 - 1 265 yılları arasında gelip bugünkü Dere Mahallesinin .bulun­ duğu yeri yurt edinmişlerdir. Çorum - Bayat'a ilk olarak gelip yer­ leşen, Bahaeddin adlı bir oba başkanıdır. Bahaeddin oymağından sonra sırasıyla Karaosmanoğulları ve Ezgendioğulları'nın gelip yer­ leştikleri biliniyor. Daha sonraki yüzyıllarda, engin bilgisi ve tinsel değeri çevrede yaygın olan Hasan Çelebi (ölümü : 1 494) adlı Ba­ yatlı bir zatın yaşadığı da bugün saptanmış bulunmaktadır. Bayat'ın bulunduğu yer, ilk zamanlar fundalıklarla kaplı, saz­ lık ve bataklık bir yermiş. Dere Mahallesi ve karşı yaka genişledik­ çe Bayat Çayı'nın kıyıları da ıslah edilmiştir. İran Horasanları'nın bir kolu olan Kara - Bayadar'dan bir oy­ mak, sonradan gelip Tepebayat'a yerleşmişlerdir. Bu oymağın ilk ünlü ailesi, Hatipoğulları'ndan Hasan Ağa ailesidir. Hatipoğulları'­ nın Bayat'ta bıraktıklan geniş bir de vakıfları vardır. Kırk yıl süreyle İskilip'e bağlı olarak nahiyelik yapan Bayat , Nisan 1 958'de i lçe merkezi durumuna getirilmiştir.

Bayat çayı,

Karatepe ve yoncalı gibi yer adları, Afyon - Bayatla ortak özellikler taşımaktadır. İ lçenin nüfusu 1 980 sayımına göre (3 1 456) kişidir. İlçeye 36 kö�· bağlıdır. Çorum - Bayat ilçe olduktan sonra hızla ge­ l işmektedir. 1 40


-

.._,

-

T Ll S Y fl --

1

)

1'

�. a z pı n · u

\

\

. J (

\.

-..

\

'

'

L

\

l/2Drı . ooo

i

' F·

'

K

.

'· 1

..

\

'

....

ı ç

\

\. .

_...

.

'

'

ı

'' " s e k i

\

\\

\

P a n•c a r l ı k

1

K I ·;r

ı

Ocırukse'? 1

-,

N

\

I

/ U arak K öp ü k l

/�

�"-

ü

Y u k · ;·- m i rh a l ı l � a r-:ı y 'o "

,,

\

1 \

J\� . Emi:ı:hcg.Ul

'.·.

(

1

\

L .

ı

p

) �

'

1!


BAYAT BOYU ÜSTÜNE ŞİİRLER

- Oğuzlarda Devlet Töresi « Hanlar atası Oğuz Han söyledi Böyle töre yol ve erkan yapıldı

:

işbu resm ile vaziyet kıldı ol , Ta ola ağianiarına töre, yol. Didi

:

Kayı çünki sonra han ola

Töremiz beğlerbeği hem sol kola Şilekarındır ki Bayındur ola . Töre ve yol ve ağırlamak dahi İşbu tertib üzere ola ay ahi Kim Kayı o töre andan son BAY AT Sonra halka oldukta Ulu Basbat Piş o töre Y azır ve andan Döğer Piş Todurgay'la Yapurlu meğer Avşar ve Kızı k ve sonra Beğdili Sağ Kol'un en sonu Kızık'ındır beli Sol Kol'un başında Bayındır gerek Andan alçak kiçi kardaş Bicinek Piş Çavundur o töre Çepni bile Dahi Salur otura Eymür'le Piş Alayundlu ve Üreğir, B iyik İğdir ve Büğdür ve Yıvak ve Kınık İşbu tertib üzere oturmuş gerek Önlerinde müçler turmak gerek Kımız ve karanda bu tertib ile Ağa ve ini arasında içile Mansıb ve beğlik dahi bu resmile Uruğ ve soyuna göre virile İşbu soylardan kamuya vireler Artarsa ayruğu hoş göreler. ıı - Bibioğlu 142

,


SOY

AGACI

" ... Bir kökten yirmi dört dalız Yirmi dört dalın süslediği kök Oğuz oğullarıyız Müslüman olmadan önce Türk besmeleyi tanımadan Şaman Meymene ve meysere kollarıyız.

Oğul oğul tanı bunları Alka, Avşar, Aymur, Alanaozu kar fırtınasıdır Bayat, Bayındır, Büğdüz, Beğdili Yaydan fırlayan okun görünmeyen sesi Kayı, Karaveli, Kınık, Kartık Yazır, Yabırlı, Yive, Yarkın Gök Tanrı'nın kır atının yelesi.

Yağınada talanda söz bizim Baskında vurkaçta üstümüze yok Çavundur, Çepni, Dodurga Peçenek, İğdir, Üreğir Çobanız gezginciyiz evimiz sırtımızda Döğer'ler, Salur'lar, bir yitip bin görünen aydır ıldızdır terkimizde kan tıpkı nehir, öz kardaş oğulları .

Oğuz atandır oğul çift başlı karta! zaman değirmenine iz vurur usun kıldan köprüleri ateşt�n nehirleri elledin 143


sen Selçuklusun Oçoklar Bozoklar senden yeşeren dal toprakta ayda şölende pay alır pay verirsin Günhan'ın üleşim yöntemi heryerde kutsal al budunumu kesimlik davanmı sağmal sürümü burdan daha ötelere götür yeni otlaklar su başları ışık ve duman sizinle olsun . . . , - Kesmal Bayram Çukurkavaklı -

,

144


�-

�­ � , 1

4 #' #

o is<.i 9-,; "":;

\ \

t ..

\

3J

\

' Ll

\ \

1

t � �

ı

1 1 1 ı 1 1 1

..( o

z

t

•• C E"r b�"\ �

' '

• t

• 1 1

• t ., •

'·

\ -" •9. · · 1·

. •. ' . ,..,.� tıı l l ' ' ' : .. ' l 'l p ' "·�,_ .

\

.• ;lkpiOOI_'"

\

' \ \

/

1

1

/

/

/

.

.. �

,

�-

/

,

� =5' �� b· f . . · �".{

\. '(.».arı Coj �l•1

___

'

• ',

__/.

1

1 1

__

1 ..,

1

1

,.,_ _ _ _ _ _

. .... . . . . ...

·-·-···-- . ... ---4 ·

BAYAT BUCACI HARiTASI 145


·B A Y A T

- !lt

l!!OC AiJI HARİ TA S I

.... _

1

.....

. .1 1

'J

.

:;::: ,. . 1

--i.

·.. ..

-- -

t

' .

< ttı

-

-

<..

'

1

• •

...

. .. .. .. ..

"

'

tl .

;2.3 �

2. 1

.. .. .

'"

"

4- 1

.2 '

1 y ,,

'

....

...

'

"'

..

..

'

,. '

J


Bayat· Buca�ından türlü görünüler.


Buyat Bucağının genel görünümleri.

1 48


Bayat Bucagmda Hükümet Alanı.

Frikyalılar'ın Midauın kenti kalıntısı.

149


Gerrnlyanoğulları döneminden kalma bir geriz (sukemeri).

Çorum - Bayat.

1 50


Bolu · Bayat köyünün genel görünüşü.

Frikyalılar'm Midawn kenti kalmtısı.

ısı


Bolu · Bayat l<:öyünden bir köylü kızı .

1 52


IX. ı

2

--

--

Dr. Faruk A nkara, 1972.

Prof. Y.,

KAYNAKÇA

S Limcr_ Oguzlar, An k<ıra

Ün.

Dil

n.:

Tar iiı - Lugra i y a

Tahsin Banguoğlu, Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine, Tü r k Tarih Kurumu Ankara, 1960. Hüseyin Namık O r � u n Eski Türk Yazıtları, I - IV. c i i t , TDK. Yay. İstanbul, 1936 - 1 94 L A l i Öztürk, ÖtU.ken Türk Kit a b c l er i , Ö tükcn Yay. İstanbul, 1 973. Babaeeldin Öge!, Türk Mitoloj isi, MEB. Yay. I - I L C . . İ s tanbu l 1 97 1 . Kaşgarlı Mahmu t, Di' <!nu Ltı!!at-i Türk, (Çe,·: Bcsim Atalay), TDK Yay. 1 939 - 194 1 . D.:: dc I�orkui Kitabı, Yay. M . Ergin, TDK Yay., Ankara, C . I - I I ,

Basımcvi,

3 -1 5

6

7

-

-

-

- -

---

!

,

,

1 ')58 - 1963. Re fi k , An::ıdolu'da Türk Aşire t leri, Türkiyat Ens. Yay., İstanbul,

8

Ahmet 1930.

9

1O

ll

- -

---

-

12

-

13

--

14

- -

l ."i 16

-

--

Bahadır, Şecere-i Tcra k i ınc, İstanbul , Devlet M a t ba as ı , 1 937. Oğuzlar, İslam Ans i k loped i s i , C. I X , s. 378. Türk Ansiklopedisi, C. V, s . 439 . R. Y:ı.lgın, Anadolu'da Tü rk Damgaları, Bu rs a 1 944. ŞerefeLidin Yaltkaya. Baybars Tarihi, Ankara, 1 943 . Ats ız, Dokuz Boy Türkler, İstanbul, 1 939. Mükrimin Ha l i l Yinanç, Anadolu'nun Fethi , İst anbul, 1 944. Faruk Tiınurtaş, Osnıanlı De\Tinde Anadolu'da Oğuz Boyları, D i l ve Tarih - Coğrafya Fak D ergisi C. VII, Sayı: 2, s. 321 . Faruk T i m u r taş , Bozulu ş Hakkmc\a, Dil ve Tarih - Coğrafya Dergis i , Ebulgazi

,

,

17 18 19

20

-

C. V I I , Sayı: 1 , s. 29 - 60. --

-

Fu a t Köprülii, Osnı:ınlıların Etnik Menşei, Belleten, Sayı: 28, s. 22. t\bdülkad i r inan, Orun

-

ve

Ülüş Meselesi,

Mecmuası, C. I, s . 1 2 1 - 123. - Katip Çelebi, Cihannüma, s. 455. rihi

Tiirk Hu k u k

ve İktisat Ta-

-

21

-

22

-

23

-

24

-

2S

-

Evliya

Çelebi Seyahatnamesi, (Bayat Kalesi), C. IV, s. 390.

Şeref Han, Şerefname, s. 60. Tüı-kiyc'dc Mcskün Yerler Kılavuzu, T. C. İçişleri Bakanlığı Yay., An­ kara, Başbakanlık Devlet Mat., C. I, Ankara, 1 946, s. 134. Köylcrimiz, T. C. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Md. Yay., An­ kara Başbakanlık B as ı mev i, 1968, s. 80. Türkiye Mü l k i İdare Bölümleri ve Bunlara Bağlı Köyler - Belediyeler, T. C. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Gn. Md. Yay., Başbakanlık B a s , Ankara, 1 97 1 , Seri: I I , Sayı: 4. Xavier de Planhol, Les Fondements Geographiques de l'Historie de l'İslam, Paris, 1 968, P- 219. Cumhuriyetin Ellinci Yılında Afyon, 1973 İ l Yıllığı, Mars Matbaası, Ankara, 1 973. .

26

-

27

-

153


28 - Prof. Pertev Naili Boratav, Türk Halk Edebiyatı. Gerçek Yay . , İstan· bul, 1 969. 29 - Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neş· riyat Yurdu, İstanbul, 1 97 1 . 3 0 -- M. S a ffet Devrim, Ş u Bizim Belde, Nü\·e Matbaası, Ankara, 1 9 75 . 31 - Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu'da Türk ler , (ÇeY: Yı l d ı z Moran ) , E - Yayınları, İstanbul, 1979. 32 - Oğuz Ünal, Horasan'dan Anadolu'ya, Töre Devlet Yay., Ankara, 1 980. 33 - Taner Timur, Osmanlı Toplumsal Düzeni, Turhan

Ki t a bev i , Ankara,

1979.

34 - Maurice Godelier, Asya - Tipi Üre t i m Tarzı K av ram ı , (Çev: At t il a Tokatlı), Özgün Yayınları, İstanbul, 1 974. 35 - Bahaeddin Öge!, Türk Kültürünün Gelişme Çağları , İstanbul, 1 97 1 . 3 6 - S oyku t Refik, Ahi!ik, Güneş Matbaacılık T.A.Ş., Ankara, 1 97 i . 37 - Zahit, Şakir Sabir, Bayat Oymağı Hakkında Tarihi Araştırma (Eski Yazı), Zaman Basımevi, Bağdat, 1 967. 38

- Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Türk Tari h Ku­ rumu Yay., Ankara, 1984.

39 - Köprülü, Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuat, Türkiye Tarihi, Kanaat Kitabe,·i, İstanbul, 1 923. 40 - Uluçay, M. Çağatay, İlk Müslüman Türk Devletleri, MEB Bası m t: \ ' i , İstanbul, 1 965. 41 - Kafesoğlu, Doç. Dr. İbrahim, Harzemşah l a r De v l et i Tarih i , Türk Ta­ rih Kurumu Yay., Ankara, 1 956. 42 - Köprülü, Ord. Prof. M. Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1 98 1 . ·

43 - Akdağ, Prof. Mustafa, Türk Halkının D i r l i k Yay., Ankara, 1975.

ve

Düze nl i k Km·gası, B i lgi

44 - Zahoder, B. ( Çe v : İsmail Kaynak) , Selçuklu Devleti'nin Kurul uşu Sı­ rasında Horasan, Belleten, C. 19, S ay ı : 76, Ankara, 1 955.

45 - Bayat Dergisi, Halk Eğitimi Bülteni, Yıl: 2 , Sayı : 1 - 2, Çorum - Baya t ı , Bayat, 1 983. 46 - Doç. Dr. Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve B u Düzenin Bozulmas ı , KBY, 1 978. 47 - Muzaffer Sencer, Osmanlı Toplum Yapısı, May Yay., İ s t anb ul , 1 982.

48

- Ord. Prof. M. Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ötüken Yay., İstanbul, 1 98 1 .

4 9 - Muzaffer İlhan Erdost, Feoda l i t c v e Klasik Dönem O s m a nl ı Üretim Tarzı Üzerine Birkaç Not, Yarın Dergisi, Sayı: 22, Ankara, 1 983, s . 4. SO

- Avcıoğlu Doğan, Türklerin Ta rih i ,

51

- Koyaş Erdoğan F., Osmanlıların Menşei Kayı Boyu mu? Tarih ve Ede­

C. I , II, I I I , IV, V, Tekin Yay.,

İstanbul, 1979 - 1982.

1 54

biyat Mecmuası, S ay ı : S - 6, Mayıs - Haziranjl978, Doğan Kardeş Mat. A. Ş. 4 - 36, İstanbul.


S3

54 55

-

-

-

56

-

57

-

58

-

59

-

60

-

Duygu Süleyman, Yozgat Tarihi ve Çapanoğulları, Sayar Matbaası, İstanbul, 1 953. Yener Enise, Etnoğrafya Kılavuzu, Doğuş Matbaası, Ankara, 1960. Orhonlu, Dr. Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretleri İskan Te­ şebbüsleri, ı 963. Özkırımlı, Atilla, Edebiyat İncelemeleri I, (Babalılar Ayaklanması), Cem Yay., İstanbul, 1 983. Yetkin, Dr. Çetin, Türk H alk Hareketleri ve Devrimler, Karacan Yay., İstanbul, 1980. Gönçer Süleyman, Afyon İli Tarihi I, Karınca Matbaası, İzmir, 1 97 1 . Prof. A l i Sevim, Malazgirt Meydan Savaşı, TTK Bs., Ankara, 1 97 1 .

61

-

Göktürk Hilmi, Anadolu'da Oğuz Boyları, C . I I , Türk Dünyası Yay., İstanbul, 1 979. Anad'Jl Cemal, Türkler, M. Kültür Yay., Ankara, ı 977.

62

-

Ocak, Ahmet Yaşar, Babailer İsyanı, Dergah Yay., İs tanbul, 1 980.

63

-

Gümüş Fevzi, Bolvarlin Tarihi ve Folkloru, Emek Matbaası, İst., 1 978.

64

-

65

-

66

-

İnan, Prof. Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Kültür B. Yay., İst., 1 976. Öge!, Prof. Dr. Bahaeddin, Türklerde Devlet Anlayışı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1 982. Gökyay, Orhan Şaik, Dedem Korkudun Kitabı, Kültür B. Yay., İst. 1 973.

Ayvcrdi, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, Baha Matbaası , İstanbul, 1966. 68- Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Türk Kavimleri, Türk Kültür Araştırmalan Enstitüsü, Ankara, ı9B3. 69 Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, C. I, Kültür B. Yay., Ankara, 1 979. 70 Cumhuriyet'in SO. Yılında Yozgat, Ayyıldız Matbaası, 1 973. 67

--

-

-

71

-

Özdemir Haydar, Afyon Vilayeti Tarihi.

72

-

Sabis, Ali İhsan, H<:rp Hatıralarım, Ankara, 1 952. Yavuz Edip, Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Ankara, 1 968.

73

-

74

-

75

-

76

-

77

-

78

-

79

-

80

-

81

-

Esin Necmettin, Irak Türkleri I, Aylık Türk Kültüıii Dergisi, Sayı: 1 , Ankara, ı962. Ateş Sönmez, I rak Türkleri Hakkında, Aylık Türk Kültür Dergisi, Sayı: S, Ankara, ı963. Orhonlu Cengiz, İ ran'da Yaşayan Türkmenler Hakkinda Küçük Bir Not, Aylık Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 28, Ankara, 1 965. Sevim Ali, Suriye'de İlk Türkler, Aylık Türk Kültürü Dergisi, Sayı : 32, Ankara, ı 965. Caferoğlu Ahmet, İran Türkleri, Aylık Türk Kültürü Dergisi, Sayı: SO, Ankara, 1 966. Togan, Zeki Velidi, Türk Tarihi Araştı rmalarına Giiriş. Dr. Rıza Nur, Türk Tarihi, C. I - 2 - 3 , Toker Yayınları, İst. ı 978 - 1 979. Türk Dünyası Elkitabı, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1 976.

1 55


YAZARlN BUGÜNE D EC İN YA YIMLANMIŞ YAPITLMU ı 2 3 4 S 6

-

-

-

-

-

-

7

-

8

-

EGiTiM ENSTİTÜLERİ REHBERİ, Özgü Yayınc\'i, İ s t a n b u l , ı 962. ÖZG ÜRLÜ GE AÇILAN ELLER (Şiirler), Yeni Desen Mat., Ankara, ı Y7 1 . BATI EDEBiYATI C . I , Ayy ı l d ız Matbaası, Ankara, 1975. BATI EDEBiYATI C. I I , Ayyıld ız Mntbaası, Ankaı·a, ı 977.

HALKIN SOLUCU (Şiirler), Yeni Büyük Dağıtım Yay., i s tanbul, ı './78. IŞICil N KA VGASI , Öncü Yayınev i , İstanbul, 1 979. SÖZEL, AÇIKLAMALI TEST KİTABI (Bir Kurulla), Başarı Yayınları , Ankara, 1983. BAYAT - BAY AT BOYU ve OCUZLAR'IN TARİHİ, Hatiboğlu Yayınları, Ankara, 1984.

YAKINDA ÇlKACAK OLANLAR ı 2 3 4

- -

ANADOLU KÜLTÜRÜNÜN ÖNCÜLERİ

--

DiL, ELEŞTİRİ ve TANITMALAR

-

YERYÜZÜ SANCISI (Şiirler)

-

S EVGİ ÇİÇEKLERİ (Şiirler)

1 56


HATİBoGLU YAYlNEVi 1 . ANATOMİ

ve

FİZYOLOJİ (3. Baskı) Doç. Dr. M. Tahir Hatiboğlu

750,-

2. PATOLOJiYE GİRİŞ Doç. Dr. M. Ş. Canda; Doç. Dr. T. Canda

500,-

3 . BİYOKİMYA Doç. Dr. M. Ta,hir Hatiboğlu

350,-

.

4. SAGLIK HİZMETLERİNDE YÖNETİM

Doç. Dr. Nevzat Eren

600,-

5. EBE ve GEBE ELKiTABI (2 . Baskı) Prof. Dr. M. Rahmi Dirican

250,-

6. BULAŞICI HASTALIKLAR BiLGİSİ Mehmet Tarakçı

500,-

7. FARMAKOLOJİ Doç. Dr. Necdet Doğan

500,-

8. TEMEL KiMYA

Doç. Dr. Tahsin Uyar

9. BAYAT - BAYAT BOYU Mehmet Aydın

600,ve

OGUZLARlN TARİHİ

10 . İNSAN VÜCUDU (2. Baskı) Doç. Dr. M. Tahir Hatiboğlu 1 1 . İLİMiZ DENİZLİ

Ahmet Fuat Özkan Toplu isteklerde

%

:

23 52 43,

300,1 00,-

20 indirim yapılır.

Hatiboğlu Yayınevi : Çiftlik Cad . 37/7 Ankara Tel

500,-

Posta Çeki : 1 55209



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.