Mehmet Emin Resulzade - Nizami

Page 1



SEKlZYUZUNCO YILDôN O M O MÜNASEBETİYLE 1141-1941

ŞAİRİ

A ZER B AYCAN

NİZAMİ YA Z A N :

Mehmet timin

A

N K

A R A,

1 9

5 1

-

M

RESULZADE

1 L L İ

E

Ö 1

T

1

M

B A S 1 M E V

1


Milli Yayın No: 91.34.Y.0147.79 ISBN: 975-498-040-3

1ÜRK DÜNYASl.ARAŞTIRMALARI VAKFI (Ulut Bet Filim ve Kutlut Han Taaaı'lama) Merkezinde

10

Tıptı Butıya Hazırlanmıttır. Teır: sıı

Of1et Balkı: Teır: S77 İıtanbul

91

06

Rcnt-İt

1991

74

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI


.

TAKDiM Türk Dünyasını sanatı, eserleri ve estetik berekeıleriyle bes­ leyen büyük §ahsiyetlcr sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan biri de şüphesiz Genceli Nizami'dir. 1991 yılı Genceli Nizami'nin doğumunun 850. yılına tesadüf etmektedir. Bu cümleden olmak üzere büyük §airin doğduğu A­ zerbaycan'da ve Türkiye'de bu yıl boyunca Genceli Nizami adına çe§itli kültür faaliyetlerinin yapılması gayet tabiidir. Dolayısıyla Türk Dünyası Ara§tırmaları Vakfı olarak Türkiye'de muhtelif programlar planladık ve bunlardan ilki olmak üzere Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti (1918-1920)'nin kurucusu, büyük siyaset ve devleı adamı Mehmed Emin Resulzade'nin kalcminc!cn çıkma

Genceli Nizami ara�iirmasını aynen nc�rctmeyi uygun gördük.

Genceli Nizami eserlerini her ne kadar Farsça yazmışsa da aslen Türktür. _Mahzenü'l-Esrar, Hüsrev ü Şirin, Leyla vü �vfecnun, Heft Peyker, lskcmlername gibi eserlerini Gence'den bir ba�ka ülkeye gitmeden kazandığı ilim, kültür ve estetik zevkle yazmı�ıır. Demek oluyor ki, Gence Xll. asırda Türk dünyasının mühim hir küllür merkezidir. Mütcdil haymı, zühd ve takva ile geçen ömrü ile �illırc ı hulaıı Genceli Nizami hem devrinde hem daha sonraki a-.ırlarda ı-.ı:ıııı dünyasının ve bilhassa T rk dünyasının edchiya ı n· kulıuı h;ıya­ tında tesiri en geni� ve en devamlı olan �ah.,iyc ı kriıı ara.,ıııda \'l'r


almı§tır. Eserlerinin ve hilhassa "Hamse"sinin 75 kadar yazması­ nın bulunması, hu yazmaların usta hattatlar elinden çıkması, her hirinin minyatürlerle bezenmesi Türk sanatının estetik zevkini de devamlı kılan hir unsur haline getirmi§tir. Bunlardan ha§ka, §iir sanatı itihariyle Türk dünyasının haşta Mevlana Cctaleddin-i Rumi, Fahreddin Yakub, Ali Şir Nevai, Fuzuli gibi dev şahsiyetleri onun §iir ve hamse ocağında pişirip kotardığı güzelliklerden is­ tifade etmişler, eserlerine nazireler yazmışlardır. Orta Şark'ın i­ kinci üçüncü dereceden şairleri de Genceli Nizami'nin sanat bah­ çesinden derledikleri güzelliklerin havasında yetişmişlerdir. Genceli Nizami'nin Fars edebiyatındaki tesirleri ve izleri haşlı ha§ına hir araştırma konusudur. Hatta Genceli Nizami'nin Gürcü edehiyatına ye Alman edebiyatına da tesir ettiği görülmektedir. Genceli Nizami eserlerini her ne kadar Farsça yazmışsa da sanatının temelinde ve estetik duyuş tarzında Türk zevki ve sade­

liği

ifade s ine göre "seziş ve duyuş noktasından şai r

hakimdir. Bir haşka manada Mehmed Emin Resulzade'nin içinden çıktığı

.

muhite derinden bağlıdır". Bunu da tasvir ettiği mekanları Azer­ haycan dan seçmesinden, anlattığı güzellerde Türk güzelliği gör­ '

mesinden ne kullandığı Türkçe kelimelerden anlıyoruz. Onun na­

zarında Türklük güzellik, doğruluk ve adıHetle temayüz etmiştir.

Klasik cd ch iyatta ve minyatür sahasında Genceli Nizami'nin

tesirleri ve izlerinin çok geniş olduğu hilindiği halde ne yazık ki,

Mehmed Emin Resulzade ye kadar ve ondan sonra Türkiye'de Genceli Nizami hakkında hU'derecede geniş ve yerinde hir tedkik '

yapılmamı§tır. Dolayısıylc 1941 yılında Bükre�'ıe tamamlanan eser

�e�itli talihsizlikler yüzünden G ence l i Nizami'nin 800. doğum yıl

dönümü mün a sehe ıiyle 1941'de hasıiamamı�, 1 9 5 J deki haskısı da ne yazık ki sehehi hclirsiz yeni hir talihsizliğe uğramıştır. 1951 '

y ı l ı n dak i neşir de geniş okuyucu kütlesine ulaşamamı§tır. ,

sonra da olsa Türkiyc de ve Azerhaycan'da geniş okuyucu kütle­

Mehmed Emin Rcsulzade'nin Genceli Nizami eserini 40 sene '

sine aynen ulaştırmanın hahtiyarlığı karşısında §ükrediyoruz.

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI


NiZAMI



iÇiNDEKİLER •••llllt•• 1

-

.

....

Dotu islim

.. , ...•...

denlJetlne

2

medeniyeti.

-

Dotu lsllm me­

bQyQk ••h•lyetlere

mensup

Si

yapılan

Jublleler. 3 - Dotu lıllm mede,.lyetlnde Azerbay. can'ın rolQ. 4 - TOrk hlklmlyetl altında Par• ede­ biyatı.

5

-

Xll. el yOzyılda Az erbay can . 6 - Mil­ · edebiyatta teki l ve mi.n a. 7 - Ni­

liyet bakımından

zami ·Azerbaycan

9 - i hmal bor cu mu z .

.

. .

şairi. 8 Nizlmi'nln yaratıcılıtı. Nizlml. 10 - Nlzl m l'ye k a r ş ı -

edllm i t

,

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

5-35

Blrlncl 861a.

N i Z AMİ K i M Di R 1. il.

ili.

N i zamrnln hal tercOmesl

.

.

Şalr'ln Azerbaycan hQkQmdarlariyle mOnasebetlerl . Kendi

ııOzOyle

-N i z ami

.

.

.

.

.

.

·.

iV. Nlzaml'nln cihan P.debiyatındaki yeri

42-57 68-73 76-79 81-112

bdacl B6l&m

NI Z A Mİ ' N I N cPenc - Oenc•

l.

yeyahut cH a m • eıt .

Mahzen-Ol - Esrlr

il. HOsrev ve Şirin 111. Leyli ve Mecnun iV. V.

. •

.

.

.

. .

Heft. Pey k er (Vedi·

l akenderr,lme

BEŞ

.

.

.

.

.

.

002el) . .

.

.

K iTABi 117- llH 119

·

12H

129-142 143- l '\I

l!'l:l 1 ">'1

1"111 l!>J


vııı

OçlncB Böllm

KON U LARI BAK I M I N DAN Nİ ZAMi N i z a m I' n i n k o n u · ı a r ı . 1. Nizami'de Farsl ı k . . il. Nlzaml'de TOrklilk . . 111. Nizaml'de Kafkasya . . i V. Nizami görQşQ i l e Rus V. Nizami'ye göre kad ı n l ı k . Ko n u l a r d a n ç ıka n son u ç

169-170 17 1-176 177-187 189-203 205-212 2 13-222 223-226

DördBncll BölBm

N I Z AMİ'DE SAN'AT 1.

1 1. ili.

iV. V. VI. Vll . vııı.

ve

lDEOLOJ l 231-243

Nizami şiiri n i n özel l i ği Nizami san'atının ana kaynağı Nizami yaratıcılığının geli ş i m i Niza mi'de hayat ıelikkisi ve insan Nizami'de aşk felsefesi . . . . . . Nizami'de d i n teli'< kisi ve sosyal ideal Nizaml'de devlet telikkisi . . i deal hf\kilmdar - l skender ve mı'.ı�lzesi. S o n s ö z . . . . . . .

245-247

255-26�

249-254 261-264

265-272 273-277 279-283 285-288

E K L E M E L E R 1.

il.

ili. iV. V. VI.

Nizami (Manzu m bir h OIAsa) . . . . . . iki «Leyli· Mecnun• ( Nizami ile Filzüll) . Nızami'n in doğduğu yer ve mezarı . Nizaml't1e Türkçe sözler . . . . . Vehld·i Dest;::e rdl'nin yorumları . . . N i z a m i' d e n ç e v i r m e 1 er: ı Allah hakkında. 2 Söz. 3 Sözcü. 4 - i n· i htiyar Kadın ve Sultan Sencer. sanlığın değeri. 5 6 - Tuğlacı i htiyar. 7 - Ba ykuş dilğilnil. 8 Kıp­ çak kadınları. 9 - l skender'in kulakları. 10 - H Oe­ rev ile Ferhid . .

-

-

291-298 299-319 321-325 327-332 333-335

-

-

-

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

337-352


vıı. 8 1 b

Vlll.

IX 1 1

y o g r a f y a :

l - N izami'ye yazılan benzetmeler. 2 - N izami cHamse•sinin eski elyazmaları. 3- N izami'ye alt Av­ rupa'da çı kmış bulunan eserler. 4 - Faydalandıııtımız kaynaklar . • . . . , . . • . . . . . . . . . .

N i z a m l'd e n

353-366

m e t i n l e r:

ı Söz hakkında. 2 -- Sözen .Aiakkında. 3 - Ken· disi hakkında. 4 - İnsanın şefefi hakkınıia. 5- Mev­ cudatta aşk. 6 - Allah ve Allah adamı. 7 - Hazret·i Muham med ve Perviz. 8 - Berde Kraliçesi. 9- Kıp­ çak kadınları. 10 - İhtiyaı: kadın ve Sultan Sencer, 11 - Husrev ile FerhAd. 12 - Oııtluna öğQtlerl. 1 3 - Azerbaycan hQkllm fiarları: a) Atlltsk Muham­ med, b) Atabek Kızıl-Arsl�n. cJ Şirvanşah Menuçehr Ahalıan, d) Atabek NuaretQddln Ebu- Bekir. 14 - Gen­ ce zelzelesi 15 :-- Muhtelif parçalar . . . . . . IX. 1 n d e k s: . 1 - Şahıs adları. 2 - Coğrafi, ka vml ve ıivasl adlar. 3 - TariJ;ıi anıtlar, tuisler ve ilmi, debi ederler . . . �

.

367-388

389-402

M ET i N DI Ş I RES i M LER 1 - cHamıe> n i n elyazmaeı. 2 N izami (Portre). 3 - OökMe.clı (Tebriz). 4 - MQ'mlne Hatun Türbesi ( N al:İçlvan). 5 - Divanhane Blnuı (Bakil) 6 - Peygamberin miracı ( . ) 7 - Nizami ile Selçuklu Prens Tugrul. 8 - Sultan Sencer ve i hti yar kadın ( , .. ). - 9 Ali Şlr Neval ( ). 10 - Şlrln.__resml Qzerine Husrev'e Aşık oluyor. 11 - Ferhld ile Şirin (sQt havuzu).-12 - Mecnunn vahşiler arasında ( ). 13 - Mec­ nun ile Leyil mektepte. 14 Behram OQr maşQkalarından bfriyle. J !5 - Şi­ ). 16 - Behram OQr avda (. . .). 17 - lık�nder rin ile Husrev ( . Filozoflar arasında. 18 - Nizami (portrel 19 - FuzQlt. (Min)atllrler XV. ve XVI. net yQzyıllara a ittir). -·

_

_



MÜELLIFTEN Kitabımız, Nizami'nin 800 ilndl dofum gıdönlmil mflnasebetigle, de bitmiı; : fakat, savaıın dofurdufa çetinli/eler gilzünden, basımı ıecilcmi,tir. Bu gecilcme, bir yandan milellifin teessilfJnil ıerelctirmi"e de, obilr yandan, lıer geçıın yıl, uerin, biraz dalıa, dolıunlaımasına ve gJzelleımesine yaramıı: geni matıırgeller, ıılclemeler, tanirler ve lıaıigeler getirml,tir. Kaynalclardalci bazı, 1941 yılından sonraki, tarilıler kitapla bu suretle g eralmı,lardır. Elcleme bölümJnde, bilhassa. «Nizamf'den çevirmeler» lcıımı varlığını ba gecikmeye borçludur. Fasıl ba,larındaki Nizamt'den alı nan beyitlerin Türlcçe çevirmeleri bu gecikmeden lcazanılan zamanda yapılmııtır. Gerelc bu lcıiçilk cmotta•· ların ve gerek lcitabın /ıaJigeleriyle sonuna eklenmiı bulunan manı:um parçaların, müelUf, Üstad'ın eserine· lo,,ılc bir ıelcilde, Türkçemi:ıe çevril· miı oldufu iddiasın da değildir. Bunların, Nizami noı:mının rulıunu, uı:alctan olsun, aksettirip ettirmediklerinirı takdiri, tabiidir lci, olcuguculara bırakılmışlır; zaten, eserin, bu lıususta muayyen bir daaası da yoktur; getiıir ki, süs olsun diyde, yapı lan bu i/tİf/e/er, eserin asıl göze aldığı maksadı bozmasın . Kitabın lıa,iyelerinde ve «Ekleme» kısmında, melinde bahsedilen konu· /arı aydınlatmak üzere, Nizami ' den bazı parçalar vermek fagdalı g örill­ müıtür. Farsça beyitlerin telaffuzunda, ok uyu cula ra gardım olur diye, bunların Türkçe çeviryazıları, k ısmen, wrilmi,tir. Yalnız Farçada önemli olan ( /ık = t ) /arın doğru mahreç/eriyle okunabilme.{ için (/ı). /ar altta bir nokta ile ( Q. ) şekline konmuıtur. Yılların malısulü olsa da, vasıtaların pek te tam ol madıtı ıartlar içi"n de dağan bu ••serinin, müellif, ister is temez, eksikliklerden uı:ak kalmadıfına kaanidir; okurlarından dilediği en samimi ıey, bu ek ı ikl ik· leri kendisine bildirmeleridfr. Bu suretle Nizam i hakkında, bizde zatrn eksik bulunan malümatın tamamlanmaaına hizmet etmiı olurlar. Aynı mülahaza ile, eser lıakkındaki umumi mütalaalarını dalıi b•gtın etmek /üt/unda bulunanlar, müellifi son derece memnun ve m(Jteıekkir etmiı olurl ar. Ankara; 8 Nlaan, IH48. 1941


-Mehmet Emin RESULZAD E


AZERBAYCAN SAiRİ NİZAMI .

1141

-

.

� � .,

1204



Saiı-lifrtelci ena,. pndesi,

Yaltıaçlığındıl'

o

bil' gölgesi.

Tann lıuvırundcı Sl1'4 tutmu,Zar; lkınci ıairler, ilJcin ,altıaçlar.

Nh:aml


XV. YY. Başlarına ait bir "Hamse" yazmasının ilk sahifesi


BAŞLAN G IÇ

Ni:ıami'nin hu nazmını olcurmn, Sözünde sen onu lıazır hu/ursun. Cilvesini senden nasıl o saklar, Ki lıer beytinde anlatır bir esrar. Yüz se nedtn sonra desen nerde bu ? Beyitlerden nida gelir lci: lıa lıu ! (1) Niz a m i

V Uz değil, sekiz yUz yıldan sonra dahi M ha, hu !. sunu duyduğumuz N izami, MUslUman Doğusunun i rfan hazinesine dahil İ ra n ve cihan edebiyatın da. N İ ZAMI · i OENCEVf, diye tanılan şairdir.• ·

MUslUman Doğusu denince, N izami'nin memleketi Gen· ce'vi içine alan Azerbaycan da hesaba katılmak üzere, Yakın Doğu ile Ort a Asya'yı kavray an coğrafi lı i r bölge anlaşılır. Bu bölgenin türlü ça(( larda yaşamış olduğu siyasi ve tarihi gelişimi ile m ütenasip m edeni olgunlaşma devirleri vardır. Burası bir yandan İ ra n ve Turan, bir yandan da Arap ile Acem çekişme ve çarpışmalarına sahne olmuştur. Tarihi olayları n tesiriyle v ücuda gelen kaynaşma ve karış maların son unda , eski medeniyetler yatağı olan bu yerler de, yeni bir medeniyet doğmuştur : D oğu 1 s 1 a m M e d e n i yeti. (i]

.J\,;.

J� J.�

:.fa-� ..;J,:­ .silJ ı � ....r �. ....a J� '

! ,ı la

:

'�jf- ı...:

J!'. .... j

T

,ıa.:.

ı.Sjl... -� i jl ....·1.. s .:,ı,: (o

..J.'

� .J.f _) JL

r.-

1 ) J lliıi

..lJ

jl

.r.


6

Doja l.ılm •edeal,.etlala Bç ortalı

Meşhur Arap tarihçisi lbn i H a 1 d u n'un, daha XIV QncU yüzyıld a kaydetmiş olduğu üzere ( 1 ), l slam mt deni yeti. ı;ad e Arapların yarattıkları bir eser deıtil, l slam dinine girmiş milletlerin beraber yaptıkları bir bina d ır. lslam medeniyetinin bu hususiyeti Doğuda. l slam d ün· yasının kendisinden bahsettiıtimiz bu kısmınd a, göze daha çok çarpmaktadır. • La literature Ara be,, adlı eserinde Abbasi'ler devrini tasvir eden Fransız müellifi H u a r t, miladi sek izincı yüzyıldaki Arap m edeniyetinin durumundan bahsederken, Arap olmıyan unsurların tesirlerini bilhassa belirtir. Bu devirde "l ıahiyat ile Hukuk bilgileri Arap olmıyanların tesirinde idi ; bunun gibi, idare makamları, devlet man sıpları ve a dliye işl eri dahi onların elinde idi ; edebiyat da onlar tarafından yazılıyordu ... Doğu lslam Medeniyeti, kendini yoıturan un surlardan� Uç m illi amile sıkıca bağlıdır. Araplarla beraber, onlar kadar, bazı hususlarda, hattı onlardan daha çok, lslam ilim ve irfan\ne çalışmış Farslarla Türkler vardır. Bu iki ırktan yetişmiş büyük lslam şahsi· yetlerinin dünyaca belli adları, ciltler dold uran yazılara k on u olmuşlardır. Bu kadar da değil: lslam medeniyelı nin Doğu daki .ilerle· mesinde, Arapça ile beraber Farsça ve Türk çenin de muay· yen rolleri vardır. Birer d u ygu. düşünüş ve bilgi vasıtası olmak üzere, tarihçe bellenmiş devirlerde, bu iki dilin, bilhassa edebiyat sahasında ve o vasıta ile, Doğu l slam medeniyetinin ilerlemesiyle genişlemesinde pek önemli tesirleri olmu ştur. (2} 1.

2.

Doia İ•llm M•deal,.etlae mea•np bByllk ı•h•IJ'ellere J'Bpılaa Jablleler

Son yılllarda, Doıtu lslam meden iyetine mensup büyük şahsiyetlerin hatıralarını a n mak için yıldönUmleri yapmak Adeti hoş bir gelenek halini aldı. (1) W. Bar t h o 1 d. •islim Medeniyeti Tarihi-. l a ta n bul, 1940. S. 71.

l2J Türk dili, daha Xllt. üncü yüzyılda, lsllm dünyasının OçQncQ kUltQr dili sayılırdı. (W. Barthold. islim Medeniyeti Tarit-1!. S. 125).


7

Bunlardan birincisi, t.000 inci yılı anılmak üzere, lran· devleti tarafından, F i r d e v s t'ye yapılan yıldönümüdür. i kincisi 1 .050 nci yılı dolayısiyle i slim i.leminin ve, ateltl· mum, medent d ünyanın türlü merkezlerinde, Avrupalıların Avicenne dedikleri. 1 b n · i S t n a'ya yapılan yıldönümüdür. Oçüncüsü de, 500 üncü yılı a nılmak üzere, Türk dünya-· sının bazı merkezlerin de, N e v a t ' ye yapılan yıl dön ü· müdür. •ş a h n a m e,, nin büyük yaratıcısı E bil 1 · K a s i m · i F i r· d e v s t, dünya durdukça yaşıyacak bu büyük eserini millt bir kaygiyle, millt kalıpta, •Acem. i d i r i 1 t m e k ıçın, " F a r s ç a,, yazmıştır. (1) Bu eseriy!e o, Arap istili.siyle çökmüş bulunan lraı;ılılığı, edebt şekilde olsu n, yeniden yaşatmıştır. Fars ananesin i Farsça olarak ca nlan dıran Pirdevst, millt bir şahsiyettir. O, l ran nasyonalizm inin ideoloğu ve F a r s o ğ 1 u F a r s'tır. Buna mukabil "M u h a k e m e t ü l · ltlğ a t e y n . adlı tanın· mış eseriyle Türkçenin Farsçaya üstünlüğünü ispat ed en ve, bu di. ·:asını belirtmek �zere, Fars edebiyatının ana kitaplarına eş, Cağatay Tü�kçesiyle, başarılı eserler yazan M i r A 1 i Ş i r N e v a i �e edebi Türk nasyonalizm in in de· d esi ve T ü r k o ğ l u l''Qrkt ü r . Bu iki şahsiyetin, eserleriyle m ütenasip, milliyetleri her türlü şüphe dışında iken, üçüncüsünün · yani 1 b n i S t n a'nın milliyetinde anlaşmazlık vardır : Araplara göre, İbn·i Stna Ara ptır ; çün k ü eserlerini Arap­ ça yazmıştır. Farslara göre. başka birçok lranlı bilginler gi ." bi, eserlerini Arapça yazmışsa da, İ bn·i Stna, bir Farstır ; hat­ tl Farsça şiirleri bile vardır. Türklere göre d e. Türkistan'ı n Afşina (Buhara'da) köyünde doğmuş bulunan Sina oğlu (21 bir Türktür ; Farsça şiir yazmış olması Türk olduğu iddiası­ nı çü rütmez, çünkü Arapça yazmış Farslar ve Türkler old u ­ ğ u gibi , Farsça yazmış Türkler dahi az d eğildir. l bn·i Stna hakkındaki bu anlaşmazlık, yıldön ümü yapıl­ dığı günlerde, lran, Türk y_e Arap merkezleri arasında tar· tışmalara bile sebebolmuşh.İ.r [1] Firdevsl'den:

•.s·.ı�

ı.İ."".

rJ.f ..... j r.

.

s-

JL-

ı.İY �·J. t J

(21 Slna"nın, filoloji bakım ıRd a n , Türkçe bir ad edilmiştir

._.-'

oldu�u da dAva


.11

Nizamt'ye ait bu kalem tecrübesine, şairin 800 üncü yıl­ dönümü münasebetiyle girişilmiştir. Çok m uhtl'mel ki, bu yıldönümü sahibinin m illiyeti dahi birtakım münakaşalara yol açacaktır ; v e kendisine verilmeğe başlanan «Azerbaycan Şairi• vasfı onu c l ran Şairi• diye; tanıyanlardan bir kısmın· da, itiraz değilse de, alışkanlıkların ı bozan bir hoşnutsuzluk hissi doğuracaktır.

Fakat ne yapmalı ; dünya büyüklerin i n adları t'trafında mille.tıer arasında tartışma yeni bir şey değildir. Son ra, baş· kalarının yanlış alışkanlıklarını bozmamak için Azerbaycan kendi tabii hakkından nasıl vazgeçer!?. Bilhassa bu tartışma­ da iki millet · veya topluluğu bozu şttıracak bir cihet d e yok· tur ; bilakis, bu, iki tarafca sayılan şahsiyet etra fında bahs· edilen m illet ve topluluklar daha çok birleşmiş ve anlaşmış olurlar. Meşhur i l i m ve i rfan adamlarının mill iyetleri hakkındaki tartışmaya Avru pa dahi yabancı değildir. Orta ça ğlarda, La· tince bütün Avrupalılar için ortak bir bilgi d i li i d i . Her mil­ letten aydınlar eserlerini bu d i lde yazarlardı. Milli uyanış ve k ültür istiklallerini kazandıkları devirde ise. o rtak Latince devrine ait tanınmış kültür simaları, m i l li m ensubiyetleri bakımından , kızgın tartışmalara sebebolmuştu r. Batıda ve Doğu daki bu iki olayın kök ü birdir. Latin b-il­ ginliği, hıristiyan topluluğuna girmiş bütün Batılıların, m il· liyet ve ırk gayreti gütmeden, yarattıkları bir değer olduğu gibi, Arap bilginliği dl', aynı şekilde, müslüman toplulu ğu­ na girmiş Doğulu ların vücuda getirdikleri bir varlıktır. Tarihin muayyen kanuna tabi yürü yüşünden çıkan bu olayı, ilmi bir eda ile anlatmak istersek. fikrimizi şu suretle h ulasa edebiliriz : O mmet devrinde, m i lliyet ve ırk ayrılığına değer veril• m ediği için, pek de aranmayan •medeniyette ortaklık hissesi" m illiyet devrinde aranmaya başlan mış ve her m illet l sıam m e::ieniyet ve irfanına kendi cinsinden büyüklerin hizmet· lerini belirtmekten özel bir zevk d uymuştur.


J.

Dop lalim ·�••lye\lade Azerbaycaa'ıa rolB

Muayyen milliyet ve ırktan olan ların, İ slam meden iyeti· nin ilerlemesindek _i yerlerini belli etmek gayreti, n ispeten , yakın zamanların işidir. Coğrafi bölgelerin bu husustaki de­ ğerlerini göstermek ise, daha esk id i r. Türk olmaları itibariyle, Azerbaycanlıların l slam medeni­ yetine hizmet etmiş Türkler a rasında yerleri bulunduğu gibi, bir Doğu lslam memleketi olmak üzere de, Azerba ycan'ın b u işde önemli bir rolü vardır T ü rkçeden başka, eser !erini yalnız Ara pça ve Farsça yazmış olan Azerbaycanlı tanın mış şahsiyetlerin bir listesi . yazılırsa, büyük bir cilt o l u r. M. A. Ter biyet'in "Azerbaycan Bil gin leri. rıe ayırmış olduğu çok k ısaltılmış cildi bile 400 büyük sahifeyi aşmaktadır (1). Ş u kadarını kaydetmek yeter ki, İ slamivetten evvelki eski devirlere ait meşhurlar ile [2], Batının tesi r i ile İslam d üny asında baıl!ayan yeni uyanış devrine ait isimlerden (3) başka, sadece, N izami ve çağdıış­ ları üzeri n e doğrudan doğruya tesir yapan ve onlardan tesir alan devi rlerde yetişmiş medeniyete h izmet edenlerin Azer­ ba ycanlı olanları bile, hem sayı, hem de değer bakımın·dan, d ı k k ate layık bir önemdedir. Bun lardan birkaç öneml i s i n e b u rada işaret etmek isteriz. Bu suretle, Doğu İslam medeni yetinin her alanında Azerbaycan'ın tutmuş oldu ğu yer hakkında genel bir fik i r veri lmiş o lur. H icretten sonra 4 2 1 yılında (hl. X. yüzyıl) doğmuş olan T e b r i z' I i H a t i p [4), Ara p edipler i ile sözlükcüleri arasında [•) ·Di n i ş mendan i Azerbaycan• adındaki bU k i tap, eserlerini bil­ hassa Arapça ve Farsça yaz mış Azerbaycanlılara ayrı l m ıştır. Kitap Far•­ çadır. Tahran' da h icri 1 314 de basılm ıştır. (2] Meslll, M. A. Terbiyet meşhur Fars Pey;zam beri ZerdUşt•o de Azerbaycan b i l gin leri arasında sayma ktadır. Zerdüşt gerçeklen d e Azer­ b�ycan lıdır. Ebu Reyhan-i Birunt'nin bundan 1000 yıl evvel y ıızııııv olduğu Arapça eserde, Zerdüşt'Un Azerbaycan 'da ( Muğan'dıı) do.ııııı. yetiştiği kavdolunmuştur. (3) Qngekizinc i yüzyıl Avrupa hUrfik i rl i liğini Doğuda kııvvl"tle temsil edenlerden biri de, ıslahatçılığı ile tan ınmış, i l k MOKIOıııaıı dramaturgu ve çağdaş Azerbaycan edebiyatının kurucusu Minn ı: .. ıtı'ıılı Ahundzade'dir. 141 Hatıb-i Tebrizi (.ı%# .,..,ı.�) adiyle tanıları bu adaıı ı, mt"şlııır lılrırol Ebül-Ola Maarri (.,_,... ıı..ı.,,•J nin şakirdidir, künyesi l'.lııı z..ıı .. rlya hf; ,ı) dır. Adı Yahya oğıu Ali (ı,.:_ .:r.ı J>) dir. Konuşııın dilinin A7er­ baycanca olduğu hll.ııralarıyla sabittir.


10

çok önemli bir mevki sahibidir ; Arap edebivatının ana ki ­ taplarından birçoğun u an latmış ve aydınl atmıştır. H icrt 458'de ölen (X. yüzyılda yaşamış) Merzb;ın oğlu Ebül- Hasan B e h m e rİ y a r, Muall im i e"vel. Ebu Ali Sina'n ı n büyük şakirtlerinden biri dir. üstadının felsefesini devam ettirm iştir. Eserleri Avrupa di llerine de çevrilmiştir (1) Hicri 6 ncı yüzyıl mün ec:imlerinden, Şirvan'lı F e r i d U d d i n, otuz yıllık emeğin m ahsulü ziycleri yle meşh urdur (2).

·

8 inci yüzyılda yaşamış Ba kUlü A b d a 1 · R e ş i d. Arap coğrafyacıları arasında yüksek değerlı bir müellif diye tanın· maktadır (3). Gene . 8 inci yüzyıl adamlarından, Marağalı A b d a 1 K a a­ d i r musik i' deki bilgisi, bu hususta yazmış olduğu eserıeri ve yaptığı yeni icatlariyle tanın mışt r. 9 u ncu yüzyılın bilinmiş tabiplerinden. Şirvanl ı Ş U k r u I· 1 a h k en di i htısasında olduğu kadar, baş k a bil gilere ait eser· teriyle de meşhurdur [4]. Türkistan fatihi Emir Timur 'ıın tari hini N i z am e d d i n i Şam·Kazani (5) de Azeridir.

yazan

-

Mimarlık , çinicilik, nakkaşlı k ve güzel yazı (_;11ıJ..;. Kal Iigrafia) gibi, güzel sanatlarda Azetbaycanlı san atkarlar\. Tebriz'de, Erdebil'de, Nahçıva n'da ve B a k ü'de duran yü ksek eserleriyle tak i bedebiliriz. =

(1) Behmenyar, bUyUk üstadı Ebu Ali Sina 'dan 30 yıl sonra ölmüş­ ıar. üstadı ile olan m ü n a zaraları meşhurdur. -'"! l..J .,uı, -=--r.'1 ':"'l:.Jı>

c�I siyle «.:..1>�,.LI .,.;ı.,..... onun sonuncu eserlerindendir; bunlar· 1859 da S. Popper tarafı ndan, Al manca tercü meleri ile bf"raber, Leip­ z i g'de bası l mıştır. (2) {.<_}::::;,,� .J.' � :., -"·' .;,_.fü _,;) in en tanı n m ı ş ra sadı h. 5 4 1 senes i n e aittir, Şirvanlı Şair Feleki ' n i n de n ücuma a i t mUh i m eseri vardır. Bundan dolayı mahlası Felek! olmuştur. (3) (..,_,r� •,..:-)••�) kaydi altında a n ılan bu ada m, Rus ve Türk taife­ lerine a i t mera k l ı tafsilAt veren cTelhisül-Aslr fi Acayib-ül-Ak tln (,u.;ıh .,...ı� J ,�·-�ı .._..,,;.ırı adlı eseriyle Avrupa'da da tan ı n mıştır. (4) Fatih Sultan Mehmedi n hususi tabibi olan bu adam tahsilini Mısır'da yapmıştır. Tefsir ile hadis ilim lerine ait eserleri de vardır. (5) Şam-Kazan, Tebriz'de b i r mahalled ir. --

_


ı 1

Tebriz'deki Gök · Mesçid'in (1) çinicilik sanatı bakımın­ dan almış olduğu �öhret, yıkıntıları üzerinde araştırma­ lar yapan mütehassıslarca bir ağızdan tasdik olu n maktadır. Nahçıvan'da, Azerbeycan Atabeklerinin yaptırdıkları cMümi· ne Hatun • türbesi (2) yüksek bir sanatın kalıntısıdır. Azer­ beycan mimarlarınd. a n S. A. Dadaşev ile M. A. H üseyinov'la· rın c B a k O. A k r o p 1 u • dedikleri, Şirvanşahlar zamanından kalma, « Ş a ş a l • (3) üstündeki ·saraya ait binalerden en meş­ huru cD i v a n h a n e» nin, ak taş üzerine işlen miş oymalarla, yapılışındaki mimari özellik zevk ve sanat ehilleri ni "hayran· lıklar içinde bırakmaktadır. [4) X I V. üncü yüzyıl şairi Erdebilli A r i f, Şirvan'da Şah Ah · sitan'dan kalma bir kaleden bahseder ki, duvarlarında dikili bulunan ince yapılı birer güzel statüden, fıskıyeler halinde,· sular akarmış . Gerek bunları. gerekse Bakü'dek i mimari (1) Gök. Mesçit, Karakoyunl ulardan meşhur Cihan - Şah tarafından yaptırılmıştır. XV. ci yüzy ı l ı n o aşlangıcına ait olan bu mesçidin (cami) yanında bOyük bir kütüphane, i l i m adamlarına mahaua zaviyeler ve bir medrese dahi varmış ki, hepsine birlikte cMuzafferiye• deniliyormuş. Cihan-Şah'ın bir aral ık Irak ile H i �d i stan hududuna kadar yayılan Azer­ beycan'dald hükümeti 35 yıl sOrmü ş tür. Bilgi ve sanatı n hl.misi olmak­ l a berabt>r, Clhan·Şah, kendisi dahi edebiyata intisab etmiş , • Hak iki» adı altında, şiirle r yazmıştır. (21 M ü mi n e-hatun, Azerbeycan Atebekleı sül A l e s inln reisi Eldeni­ z'in ( E l di gez) karısı ve Muhemmed Cihan Pehl i van 'ın anneaidir. Türbe 1 1 7 2 · 1 1 8 5 de yapıl m ıştır. (31 c Şaş a l > İçeri Şehir deni l en es k i Bakü'de Şah- Mesçidi ile Han­ aarayı binaları n ı n kü melendiği tl'!peye d e n i l!r. Şaşa! adı, altı mlnasına gelen, şeş Ali'den değişmi ş tir ki, bu da, Hansarayı kapılarından birinin üstündeki ak taş üzerine kaz ı l m ı ş Ali IJ-1 adının sanat kA ran e iş­ l e n m i ş bir oymadan çıkmaktadir. Bu oymada Al i i s m i altı defa tekrar olunuyor. (4) Rus m ühendislerinden birinin, Göthe'n in •mimari, su a mu , mll­ ziktin vecizesinden mülhem olacak, •taşa dön mOş musiki• diye hayran olduğu bu binayı, 1845 de neşrolu n m u ş s ey ahatna mesinde, Kazaıı Orıl­ nersitesi Profesörü 1. Berezin. <M üslüman m imarlığının en ııüzel Ahl­ delerın den biri• d iye tarif etmektedi r . 1683 le Bakü'yü zi yaret eden l s veçl i K emfero Engel berto bu Abi­ de hak k ında şunları yazmıştır: ·Divanhane özel bir hayranlık vermek ­ te.. . Kendisine mahsus şekil ve m i m arl ı k taki tarziyle de bu aeı;k l n h lna sarayın en ihtişamlı bir ziynetini dahi teşk i l etmek tedir. >


12

anıtları, bu şair, nefes al m adan anlatmakta ve «Ferhad oğullarının• bu eserlerine cidden bayılmaktaoır. [l) İ ran nakkaşlığının en m eşhur üstadı K e m a l e d d i n B e h z a d ' ın öğretmeni P t r S e y y i d A h m e d , Teb r iz'lidir . Bu zat İ l h ı n lılardan , resim ve sanatla yakından ilgilenen E b u · S a i d ' in zamanında yetişen A h m e d M u s a, E m i r D e v l e t y a r, Ş e m s e d d i n, P t r A h m e d B a g - i Ş i m a l i gibi ma ruf Azerbaycan ressam ve nakk İı şlarındandır [2). Ti murlulardan Hüseyin Baykara 'nı n zamanında H e ra t'ta Ali Şir N eval 'nin himayesi ve gözetmesi altında çalışmıştır. "Timurlular devri min yatürcülüğü. adiyle m eşhur nakkaşlık . okulunun kurulmasında tesiri vardır [3). Aynı okulun bdli üstatlarından, esk i el yazmalarını n efis eserleriyle süsli) en meşhur min yatürcü lerden A g a M i r e k dahi Tebriz'lidır [ 4). Nevai'nin zaman ında Herat'ta çalışmış bulunan Tebrı zli meşhur ressamlardan- biri d e S u it a n M u h a m m e d'd ir. Bu adam, sonradan oj:tlu M u h a m m e d ile birl i k e, Safevilerın hizmetine geçmiştir (5). S u.� t a n O v e y s C eUi r ' le oğlu S u 1 t a n A h m e d , zamanlarının" seçkin musavvirleri nden imişler (6). Teb r izl i A b d ü 1 - H a y musavvir Sultan U veys'in talebesi ve oı:tlu Ah med'in üstadıdır ki, sonradan Timur tarafından Semerkand'a götü rülm üştür Azerbaycanlılardan H a c e K ı y ase d d i n nakk aş, K e m a l i musavvi r i l e Mi r z a A 1 i ' lerin isimleri de tanıhr. ilha n l ı lar devrinde evvelce daha çok Çinliler ve Uygur'ların işi olan n a k ı ş ve tasvi r sonradan Azerbaycanlı Türk l erin el inde kalmıştır [?]. Başta S e y r e f i (8) olmak üzere, O:>ğunun tan ınmış birçok hattatları Azerbaycan'dan yetişmişlerdir. Bunlardan,

(1) Aril·i Erdebilt'nin •Ferhad ile Şirin• adındaki el yazmasının biricik nüshası lstanbul'da, Aya . Sofya KQtüphanesindedir; kayıt ııııma­ raaı 3335 t i r. (2) Blngon. - Persian m i n iature Painting, Oxford. 1832. S. 183. (31 Reni Groa,.et. - Les ci vilisations de L'orienı. Paris. 1929. [4) R.nl Groruut. H istoire de L'Asie. Paris 1922. (5) Z. V. Togan . - l sllm Asi klopedisi. • Azerbaycan• maddesi. ' (6) Deoletıalı. - Tezkere. Brown yayını. S. 292. (7) Z. V. Toran. - i slim Anslkloped'sİ. cAzererbaycan• maddesi. (8] Seyref1, l sl l m hattatlarından Vakut-i MQst a 'sem i' n in (..,...-:-� .:./�) şakirdi, Seyyid Haydar-i Kündenevis'ın (._,..!,- ...:r =kal ı n yazan) doğru­ dan doğruya şaklrdirdir. Teoriz•in tarihi eski binaları ve bilhaasa cOstad. -·


Timur'un m ünşili�i ni yapmış bulunan E mir B e d r edd i n'in eliyle yazılmış ferman ve münşeat Mısır'da, Devlet Müzesi'nde mu hafaza edilmektedir. Gene bunlardan. Bayson gur'un kOUlphane müd O rlOğünCı yapmış bulunan CUe r · i T e b · r i z i'n i n yazıları Herat'ın tarihi binalarını !;0slediği gi bi, Hin jistan'da ıla tan ınmıştır [I). N izami •ttamse" sinin 143 1 e ait eski el yazmalarından, Lenin grat'ta " Ermitaj. m üzesinde muhafaza edi len nefis nüsha bu Cafer'in elin den çık mıştır. (2) Baberlilerden Hindistan i m pa ratoru Bü yük Ekber'in Ağra'daki mimarlık anıtlarını süsliyen ressa mlar arasında da Tebriz'liler vardı r [3). Osmanlı Sulta n ları tarafından Bursa ile f stan bul ' da vücuda getir ilen mimari abidelerde dahi Azerbaycanlı Türk sanatkalarının eserleri ni bulmak mümkündür (4). Mesela, Bursa'da ki meşhur Yeşil Cami'n in çinilerinden pek mühim • bir kısmını Tebriz'li ustalar yapmışlaro ı r (5]. Mücerret bilgilerle maddi sanatlar alanını geçtikten sonra, Azerbaycanlıların tasavvuf, felsefe ve ale!Umum fik ir haya· tında Doğu İslam· kültürüne son derecede önemli yararlıkları dokunmuştur. Söfiliğin, şahsiyeti mü phemlikler ve mi�tik lejanla rla halelen miş piri ve Celaleddin· i R uml'nin ilham kay najt'ı Şagirdıt adıyla tanılmış bina onun yazılariyle sOslenmi,tir. Mallk·i Dey. lemi onun hakkında şöyle yazmıştır: 1

.İ.J

J.,;. ..>1� ...;�· J J.:..,.,r � � .jf :ı.;. ) 1 '·JJ ) , .al:. J1 .J.;. � J. -;---"

. .i..!';;

M. A. Terbiyet'in kaydınca, AzP.rbaycan'ın oldutu gibi, lran'ın dahi en iyi hattatlarının nesepleri hep SeyrefJ'ye varmaktadır. (i l M. A. Terbigtt. - «Dlni şmendan-1 Azerbaycan>. Tahran, 1314 hicri. (2) Musı!:e de L'ermitage. Tra vaux de departement oriental. Tom 111.· Manuacrit de •Chamseh> de Nizami de 1431. Art. du M. Diakonov. pp. 274. 286. (3) F. R. Atag. •Hindistanria i k i ayıo Ulus, 29.3.1943. (4) Çaldıran zaferi Ozerlne, Sultan Selim'in, 3000 kadar ilim ve Hnat adamlarını Azerbaycan'dan lstanbul'a götürdüQ"O kitaplarda kaydolunmaktadır. (5( Cami in mihrap kısmını teşkil eden çinilerde (.i .rl .)1•1:..1 � -=Tebrlz ualalıırının işi) kaydı bulunmaktadır. Buraa'dakl Veıll - TOrbe çlnlle- · rinde de Tebrlz' l i Hacı Alı'nin imzası vardır. •


bulunan Ş e m s [ 1 ], Tebrizlidir (..s.;_.r. �.-:.). Aynı okulun kllsik sırların ı anlatan meşhur «G ü 1 ş e n · i R a z• (jlJ �) sahibi Ş e y h M a h m u d, Azerbaycan'ın Şebister kasabasında doğ· muştur [2]. Gene sı'.ifilerin tanınmış şahsiyetlerinden H u r u f t tarikatı nın meşhur kurucusu Ş a h F a z 1 u 1 1 ah · i N a i m t d e [3) Azerbaycan'lıdır. H a 1 v e t i'lerin (._f,l... ) tanınmış mür­ şitlerinden Şirvan'lı S e y y i d Y a h y a Bakü'de mesçit, med­ rese ve dergah sahibi olm uştur ve orada da gömülüdür. l ran'ın moralist şairi meşh ur S a a d i kendi •Bı'.is t a n • ın· d a Bakülü B a b a k O h i 'den [4) iktibas etmektedir. Aynı zamanda Şe yh Saadi, çağının tan ı nmış mürşitlerin· den , Tebriz'li Ş e v h H ü m a m 'dan dahi feyzalmıştır. [5) [I) Ceh\leddin-i Rumi'n in •Şems-ül- H a k ikab adındaki eserinden seçme parçaları l ngilizceye tercüme etmiş bulunan N ı kolson, Şems-1 Tebrizl'yi Yunanl ı hekim Sokrat'la karşılaştırmaktadır. )2) Mahmud-i Şebisterl'nin· (ı$J-� .,.1) •Gülşen-i Raz ' ı• h. 829 da, Şiraz! mah l a sını taşıyan bir şair tarafından Türkçeye çevrilmiştir. (cDAn. Azer·.) Bundan yüzyıl en·el bu eserin, Almancaya tercümesiyle beraber, Farsça metni Vıyanıı'da basılmıştır. cGül. Raz.· ııulllıj'.tin •vahdet-i v!lcul•. •insan-ı kAmil• ve ba!;ıka birçok süll ideleri ni sade ve aydın bir d i lle a n l a tan b i n beyitten ibaret bir eserdir. Şeyh'in bundan başka da önemli e s e rle r i vardır. [3) Tebriz'de doğmuş bulunan bu Şeyh, meş hur eseri «Cavidanna­ me• yi h. 796 d a, Şirvan hapishanesinde iken, yazm ıştır. Ayrı yılda, ulemanın fetvası üzerine. Miran Şah'ın emriyle. Na hçıva n 'da öldürül­ müştür. [4) ( .._;-� .:.-.• �.1 ..i,...,. -".'l' Abu Abdullah·i Muhaınmed-ibni Bakü'ye, Şiraz'da bir dağ baş İnda yaşadığı içi n, kendisine BabakQhl denilmişılr. Bakü'den gel miş idi. Vefatı h. 4 4 2 dedir. Divanı cBritish muzeu mdaodır; son zamanlarda Şiraz'da basıl mıştır. [5) Şeyh H ü m a m ı-� �.:.) i lhanlılardan Abaga Han'ın vez iri Sat ib· d ivan'ın ned i mlerinden olmuştur. Fasahat ve selAseıte cAzerbaycan Saadisl• diye meşhurdur . Bir gazelini n maktaında, teessürle mi. yok,;a tevazula mı, kendi hakkında yazdığı aşağıdaki beyitleri M. A Terbiyet naklet miştir:

.;L,J.- �,_._ IJJ ·ılf.. � ,,_ � JJ

, ._sjl,_., .._;..:.

.;jl�

.:..-�·

rl.- O�J � .r � .,,.. oJ rl::. , .:-1 .J_�J ......, _.J, 0"'-' I; rl._

Hıimam varlc.n aögleginiz bülbüle,

Münasiptir aşk• mahnı aögle•in; Gönül açar tatlı dili Hiimam'ın,

z_ava llı

Şirazlı delil,

negleoin

?!


15

Selçuklular ve onlardan sonra i lhanl ı lar zaman ında Azerbaycan'ın türlü şe h i r leri n d e Is l am ilminin her bölümünde büyük bil gin ler ye · işm i ştir. ilha nlılar zaman ında Azerbay· ca n 'ın t a r i h, coğrafya . he vet, tıp, felsefe ve başka h ususlarda mi lletle rarası bir değe re malik olduğu, profesör Z. V. Toga­ n'ın, istifade etti ğ im iz . • Azerbayca n • m akalesinde tafsilatla kaydolun muştur . Edebiyat alanına gelince, Azerbaycan'ın rolü daha büyük bir ölçüdedir. Azeri Türklerin klasik Türk edebiyatına N e s i m t, H a · b i b i , ve n i h ayet F u z u 1 i ı.cibi tanınmı ş ve büyük simalar verdikle r i malı1mdur ltJ. Azerbayca nlıların klasik İ ran ede· biyatında k i pavla r ı da önemli bir derecededir. Başta G e n ce 1 i N iza m i olmak ü z ere , lran edebi ya· tına, Azerbaycan bir sıra meşh ur isi m le r vermiştir; bun lardan Hakani·i Ş i r v a n i , F e l k i · i Ş i r van i , M ü c i r - i B e y 1 e k a n i , E b ü 1 O 1 a G e n c e v i ve başkalarını kayde· debıliriz. B u n l ar xıı. nci yüzyılın ş�irleridir. Kendilerinden evvel XI. nci y ü zyıtda da şair ve hakim Tebrizli K a t r a n bulun· ma k t a d ı r k i, o zam a n k i Azerbaycan hü k ümda r la r ının hayat ve icraatını nazmetmiştir. Bu devirlerde, Farsça, Müs l üman Doğuda edebi v e resmi bir d i l h ü k mündeydi. Fars o l mıyanlar da eserl erini bu dille ya z arlardı . Fa kat, sade bu devirlerde değil, da h a sonraki yüzyıllara ait l ra n şa irleri a rasında da A h m e d · i b n i · M u h a m m e d · i Terbizi. (XI V cü yüz yıl) [2), K a s ı m - i E n v a r (XV. inci yüzyıl). 131 Siı.d ı k · i E f ş a r (XVJ. ıncı y üzy ıl) [4) ve S a i b · i [ IJ Bu şairler, Türk edebiyatının kadrosuna girmiş olmakla bera­ ber, Farsça ş i i rler d a h ı yazmı şla· r dır. 121 Bu zat İlhan lılar devrinde yaşam ı ş bir şairdir. Ebu-Said Baha­ dır Han adına yazdığı •Şehenşeh name• manzumesi Yafis'ten bllşlıyarak ıA Ebu-Saıd Ha n'a kadar geçen dünya vakalarını nazmetmiştir. Eserin taın n üshası Bıritish Muzeum·dadır. Eser Reşideddin'in teş vikiyle yazıl m • şıır. [31 Kasım-i Envar, Farsça i le beraber, Tükçe ve Gilekçe dahi şiirler yazmıştır. Hıcrl 757 de Tebriz civrındaki Surhap'ta doğmuştur. (4] S1dık·i Efşar, eserlerini hf'm Farsça, hem de Türvçe yazmıştır. Aynı zamanda ressa mlığı da varmıt. Bir tablosu Leningrat müzesin· dedir. ·


11> T e b r i z t (XVll. nci yilzyıl) gibi lra n edebiyatının tın sıra· ları n d a yer alan birçok Azerbaycaıı lıları görürilz. Bunlardan Tebrizli olduğu ile bihassa öğilnen Saib [ 1 ) fars edebiyatı· n ı n sonuncu Ostadlarından en k udretlisi diye ta nınmaktadır. Çağdaş l ra n edebi yatında da hi aslında Azeri olan ediple· rin rolü önemlidir. Bunlardan " Kita b·ı Ahmad. sahibi Ab· durra him Talibzade, " Seyahatnam e·i İ brah i m ijek . m üellifi Marağalı Hacı Zeynel · Abidin ve "Ahter. gazetesi yazarı Mehmed Ta hir gibi simaları zikredebiliriz. 4.

TDrk

bildmlyetl altında Fars edebly•tı.

XVl l I . nci yü zyılda Fransız olmaya n Avrupalı yazarlar dahi eserleri n i Fransızca yazmışlardır. U m u mi yetle bu dil, o çağlarda, Avru pa'n ı n büyük bir bölgesi için, genel idare, bilgi ve edebiyat dili olmuştur. İ slam Doğusunda , biz, bu ola y ı n bir ben zerin i bulmak­ tay ız : Miladi X . uncu yüzyıl ile X I I 1. üncü yüzyıl arasında l sla m Doğusu için Fa rsça genel bir devlet ve edebiyat dili olmuştur. l ranlı · yani Fars · olmayan müellifler bile, ilmi ve edebi eserlerini bu dilde y a z m ı şla rdır. Zamanın bu gereğine bil hassa Türk aydınları uymuşlard ır. Bu suretle, ken dilerin(1) SAib (.,.a.. ) kendi zamanında MUslümıan Doğusunun en tanınmış bir şairidi. Osmanlı sarayının isteği üzerine, Safa vller tarafından, SAib"in eserleri İsfahan'dan lstanbulıı. hediye gönderiliyordu. (Encic. de L'lsl.) ·Encyclopedie de L"lslam• da Saib'ın İsfa hanlı olduğu yazılıdır ki bu yanlıştır. SAib Tebriz'lidir; Azerbaycan'da doğmu ştur. Türkçede d e güzel şiirler yazmıştır v e doğum yeri olan Tebriz'le öğünmektedir. Aşağıdaki beyitler onundur:

f jl ..r '5.J.•- ,:..-A j_;:: ı.._,r. � ) ....; r�· ..ı.c� •

veya:

veya Tilrkçe:

jl�

..:..-1 j_..rf .!]� .!llö. ;ı .,.:L..

�� jj )� � .,.:1..- ; � ;_,-j

Sabiltan swlt wrirdi ru'erag• Şir.ts,

imdi Şirllsl geçiip abii lıeva·gi Tebri•.

Slib'in Tebriz"Ji olduQunu kendisinden sonra gelen verimli şairler· den Tesir (.o:Jlı) dahi aşa11"1dakl beyitle teyidetmektedir:


17

den kalan eserler, tabiidir ki, yazıldıkları dile göre, İran ve Fars edebiyatı n ı n hazinesin e mal ol muştur. • Encyclopedie de L'İsalm• da, lra n edebiyatı hakkında· ki makalesinde E. B e r t h e 1 s bu fikri destekliyerek şu mü­ talaada bulunmaktadı r : «lç Asya'n ı n siyasi gelişi°mi yen i İ ran dilini·ya n i Farsçayı· konuşma dilleri Farsça olmayan milletl e r ve kavimler ic;in edebi d i l haline koymuştur. Farsça bu milletler için, XVI I I . inci y üzyıl Avrupa'sındaki Fransı zca gi bi, idare eden y üksek s ı n ıf dili olmuştur. Buna göre, yeni han edebiyatın ı, sözün geniş manasiyle, sade Fars edebiyatı diye almak doğru olamaz. Bu edebiyat, l ran'ın olduğu g i bi. Hind istan ' ı n , Orta Asya'nın, kısmen Türkiye'n i n ve Afga n istan'ı n da edebiyatıdır.• Görül üyor ki , İ ran, Arap istilasından, sade siya setçe kur­ tulmak için değil, kültürce dirilmek ve yük selmek i çin dahi Türk kuvve t ve zekasın dnn büyük ölçüde faydalanmıştır. Fars edebiyatı, yalnız T ürk sarayla rında işlenmek ve Türk Hakanların ı n himayesi ni görmekle k almamış, ayni za· man da, Türk cinsinden şairler tara fından dahi y aratılmıştır. Tari hin bize garip görün�n bu olayı, islim Doğusunu n medeni gelişimini hakkıyle anlamak bak ı mından , üzerinde önemle d u ru lacak bir konudur. Yakın Doğu 'nu n, Arap fütuhatı n eticesi nde, lslamlaştırıldı­ ğı ve, dola yisiyle, Araplaştırılmış olduğu malômdur. Bu du­ ruma k a rşı , k ültür alanında, ilk reaksiyon Farslar, sonra da Tilrkler tarafından gelmiştir. Halbu ki, yıkılan Arap i m para­ torluğu yerine, siyasetçe, Farsların değil, asıl Türklerin yer­ leşmiş oldu k ları bir hakikattır. Burada hatıra bir soru geliyor : N eden, bin yıldan beri, l slam Doğusunu n hükômet süren sülaleleri, pek az ve önem­ siz istisnalarla, hemen Türklerden olmuş iken, klasik lslamt Türk edebiyatın ı n doğuşu Fars edebiyatının kalkınmasından 3 · 4 yüzyıl son raya kalmıştır? ... İ slamiyetten sonraki y!ni Farsçanın en büyük anıtı, "Ş a h n a m e, dir. Yunanlıların H o m e. r o s'un a eş tutulan F i r d e v s !, " l l i a d a . ya ben zetilen bu şaheserini G a z n e1 i S u 1 t a n M a h m u d'un sarayında yazmıştır.


18

Tenceresinin gümüşten, sofra takımının da alt>ndan ol· masiyle tanınan .diğer lran şairi U n s u r t . bütün bu servet ve şöhretini aynı Sultan Mahmud'dan kaza nmıştır. ( I ]

Cihanca meşhur c R Q b a i y a t » şairi O m e r H a y y P m Selçuklu M e 1 i k S a h ' ı n sevgisin i kazanmıştır. Farsça kasi· ·deni n en namlı m ümessili, E n v e r i, Sul tan S e n c e r'in ş a iri · dir. S a_ a d i , H a f ı z ve başkaları gibi, lran klasikl eri de ya S e 1 çu k 1 u 1 a rın, ya kendilerin den sora gelen. A t a b e k 1 e rin zamanında yetişmişlerdir. Klasik l ra n edebi yatının sonuncu üstadı sayılan C a m i , Timurlulardan H üseyin B a y k a r a'nın sa rayına ve Ali Şir N evai'n i n mahfiline mensup olm uşıur. Selçuklularda ve arkalarından gelen Atabeklik lerde olduğu gibi, Cengizlilercie, Harezmşahlılarda, Timurlularda dahi, Farsça , idare. ilim ve edebi yat dili olmuş ; Türk hakan v e sulta n ları Fars edebitatı n ı rı hamisi k esilmişlerdir ; sade, h a­ milikle kalma mış, içlerinden bir çokları bizzat Farsça şiirler bile y rzm ışlardır. 121

(1)

1

ı.J ilo..

!

.s�

.S.r4-.s. .;,I _,.>

Mlnaaı :

),;S' � ,f j ..,1:.. , .ı.:.. ı=' .!!:.)

.s .-� .:,, l:.. .:..

\il

.:...;.!_ ;j j

...._ . � �- rf ı,�

·�J.J • .. -":, ....... �- ·� .:,, ı �� �;._,;; jl 4 r ....µ.

..:.i� ,

Verim çatında lcorom lor 66rdü Saltan Mahmud'u anan Unourl ; On b•gl• lcarıı gü& bahı•ı alclı, Hind/otan fethini gaaan Unourl ; Sofraoında vardı altın takını/ar,

Mut/alında gümüı kaaan Vn•url,

HAKAN/

(2] Farsça

yazmış Tilrk şairlerden bazı ları n ın ad ları bu yazımız­ Farsça ş i i r yazan Türk h ükü ındarlarınırı dahi tar ih te önemli mü messill eri vardır. İsi mleriyle Jaga plarında bile eski lran gele· negini taklid eden Selçuk hilkil mdarları ar asında b ö y l e l eri Ç< k ı u r. Os­ manlı sultanlarından dahi Farsça şiir yazanlar ol m u ş tu r. Yavu& Sultan Sıllm'iıı, meaell, Farsça yazılı koca !:>ir d iva nı vardır. Bu d ivan, 1904 de, Ka y s er JI el Wi/hem'in b u y r u ı:t u ile, Proı�sör Paul Horn tarafından, Berlin'de, Devlet Basımevinde, parlak surette bastırılarak, Sıı l tan A b · d ül - Ha m i ' de hediye edil miştir. da

geç m i ş t i r.


19 Edebi yattan başka, nakkaşlık sahasında dahi lrs n 'a m il­ 'letlerarası şöh retini temin eden ler T ürk sülalelerid ir. İ ran m in yatürcülüğünün en parlak devri Tim urlular la Şeybanlı­ lar zamanına raslar. İ ra n adına bağlanan bu sanat, bil hassa �Uveraünnehir ile Horasan'da gelişmiştir. Minyatürcülüğün en meşhur üsdadı K e m a 1 e d d i n B e h z a d, H üseyin Bay· kara'n ın sarayında yetişmiştir. Safaviler devrinde İ sfahan'ın m eşhur binaları nı süsli yen parlak sanat, Timurlular devri ndeki nak kaşlığın bir devamı olm uştur. (1) Tebriz'deki Gök Mescid'in tezyinatındaki üslOp, rerı k ve ahen k iti bari yle, Timur dev r i m i m arlığının Semerka n d'dak i üslQbünün aynıdır (2). Bağdad Halifel!!rini dini birer sem bol haline getirerek, siyasi iktidarı kendi ellerine alan Türk sultanları n ı n , idarede Arapçadan başka bir dil k ul landırmalaıı anla şılabil i r bir olaydır ; fakat bu dil, neden Türkçe değil de, Ea rsça oluyor? Çün k ü Asya çöllerinin derinliklerinden a k ı p gelen v e Ya k ı n Doğu'da saltanatlnr kuran Türk ler göçebe i diler. Göçebelerin kondukları memleketlerde, yerli medeniyetlere uymaları ise ol ağan bir şeydir. N ıteki m aynı olay, Çin'd e h ü k u met sürmüş Türk sülaleleri n i n tari h i n de de görülmüştür. Aynı olay Beni O meyye zamanında Şam'da, onlardan sonra , H i l afet merkezini eski İran medeniyeti n i n ocağı olan bir sahada ki Bağdad'a göçüren Ben i · Abbasiyye zamanında l ra k 'ta, .Araplar üzeri nde de tesirini yapmıştır : İ slam cemi­ yet ve ida resi çölli.i lük ten �ı karak, şeh irlileştiği nispetinde, şu

Ziya Pa,a merhum, mAruf beyitlerle anlatı r :

cHara641•

ında Yavuz'un Farsça şairliğini

«Etmiı o Şehenıeh-i maıı:o/far, d.,/ıi müsehhar,

Mü/le., •iilıeni

Elt.aer •Öıii. fô.riaiclir anır., Makbul·u mÜH: /emi cihanın.

Yrılc, Ram a ran ır i•• aera aer, Ol ıivede FiJ•id demiı er.

( 1 ) Reni GroaHet.

(2) Ren e GrauH•I.

Olmakla Şeh·i cihan-• mdna, DiCJanı durur cihanda h616. •

• Les· ci vilisations de L'orient• Sah. 3 25 c Les ci vlllasations de L'Orienl» Sah. 288.


20

eski medeniyetle i lııili unsurlarla Yunanlı ve İranlı milesse· selerin tesiri altında kalarak gelişmiştir. Bin yıldanberi İslam Doğusundaki siyast hakimiyet, u mumi yetle, Türk lere ait olmakla beraber, bu haki m iyetteki istikrar, Tü rkistan çöllerin den arka · sıra gelen akın lar yil· zünden. zaman zaman, pek m ü him sarsı n tı lara uğramış ; memleket, rakip kuv vet ve sülalelerin mücadelesine sahı, e olmuştur. Biri öbürilnün _ yerine geçerek , bu ralarda h il k ilmetler kuran T ü r k sülaleleri, umumiyetle, g öçebe aşiret reisleri tarafı n d a n tesis olunuyordu Ara p l a r dan evvel, k oca lran i m paratorluğunun hüküm sürmüş olduğu bu yerlerde ise, şehi r ha yatı İ ra n'ın eskı medeni geleneklerinin etkisini tası· yordu. Bu geleneğe konan göçebe h ü k ü m darl a r. ister iste­ mez şehirlileri ve medenlleşmiş d i ğe• u nsur ları idare etmek üzere, yerli münev verler i n bilgi ve tecı ü belerine mu htaç· tılar. Bu yerli seç k i n ler (elite) ise feodal (deh kan) şatolarında korunan Fars dili ve k ü ltürü ile temasta idıler. İ dari ve siyasi m ü lahazalarla yerli m irzalara dayanan Türk h ü k ü mda rla rı, Abbasilerde oldutı:ı gıbi. sade yerli medediyetin içtimai ve, daha çok, siyasi m ü esseseler in in tesiri n e düşmekle kal mıyorlar ; ayni zamanda, bun lar, ken­ dilerine Arapçadan daha kolay ııelen Farsça yı da tutuyorlar; buna resmi v e edebi hayatta önemli bir paye veriyoı lardı. Biı hassa, bu Tü rkler İslamiyeti ve, lslam kültü r ü n ü daha ziyade Horasan'daki nı ü slil ma n l aşmış Fa�s unsurunun ve Maveraünnehir'de yerleşmiş iran meden iyetinin etkisi ve k ılavuzluğu ile kabul etm iş bulunuyorlardı. (1) Bağdad Halifesinin siyasi iktidarı kendi eli n de tuttuğu devirlerde, l ran tesiri, Fa r sçayı dinin ve k ur'a n ı n dili olan A ra pçanın yerine geçirtecek kadar ilerlemek imkanını bul­ mamıştı . Siyasetçe, Arap m erkeziyetçiliğiyle m ücadele ve· rekabet halinde bulunan 1 ürk sultanları ise, pek tabii olarak, güvendikleri yerli ayan zümresinin yaşadığı ve ya şattı ğı şehi d i •Acem• a detleriyle beraber, ku llandıklara edebi dili (Farsçayı) dahi hem k�ndileri kabul ediyor, hem d e onun yayılması nda amil oluyorlar ,

.

( ' ] Z. V"; Togan. c1slı\m Ansiklopedisi:il, Azerbaycan maddesi ; ve M. F. Köprülü. •Türk edbeıyahnda ilk m ü tesavvıflan. İstanbul. 1919. S. 25. -


21

Bu suretle, Türk hlkimiyeti altında yeni Farsça doğuyor. Fars k ü ltür ve e Jebiyatı canlanıyor ; T ürk sarayları da yeni doğan bu cçocuğun • dadılığını yapıyorlar. Yüzyıllar geçtikten, Türk göçebeleri yerleştikten, ve askeri ocak h a yatın dan çıkarak, şehirlileşti kten sonrad ır ki, Türk çadırıyle obalarında yaşı yan millt k ültür gibi, Tüı k dilinin d a hi sara y larl a d i vanlarda yaşatılması d ü şün ülüyor . l sllmiyeti n a m ansız bir düşman ı gibi sal d ıran Moğollar, ilk de virleri nde.Arapça ile b e ra ber,Farscavı dahi menederek, onu n yerine Moğolca i l e U y g u r Türkçesini k oy u yor l ar. i lhanlılardan Kazan H a n'ın devri nde, Moğollar İ sla miyeti kabul edince, her ne k a d a r, Farsça tek ra r ehli yet h ak k ı kaza n ı yo rsa da , k endisiyle beraber. Tür kçe dahi i lerliyor ve durumunu sağlamlaştı rıyor. Timur fütuhatından son ra ve Timurluların tt"şebbüsivle saraylar T ü rk leşmeğe ba şlıyor. N eticede, T ü rk münevver­ leriyle. idare eden sınıfta , Farslar ın k lasi k edebi yatına benzer, klasik Türk edebiyatını özli yen bir ihtı yaç doğ u yor. U saresini, kök leri T ü r k h a l k ları içinde yaşıvan m i l l i m üessesE"lerden alan i çtim. .t d iğer amil lerle d e k u v vetl e n e n b u ıhti y ac ın, gitti kçe ehem miyet b u l a n tekamülü neticesi nde, n ihayet. doğuda, H ü s e y i n B a y k a r a'n ı n sarayile vez iri Ali Şir Nevai'n i n meclislerin d e, batıda da, Azerbaycan'da hüküm süren Ak koyunlu S u 1 t a n Y a k u b'u n , sonra da, S a fa v i şah l ar ı n ı n (il k d e v i r l e rinde) [ l ) sa ra ylarında K lasik Türk t.deb i yatı y ü k selmiş olu yor. Çağatay Türkc;esi v l e Azeri Türkçesi n i n geliş i mi XV I . ıcı yüzyıldan sonra, si yasi birta k ı m d e v rimler yüzün den , n i spe­ ten , dura klamış i k e n , An adolu'Ja k u rulmuş bulunan bü ,· O k i mparatorlu kta , Osmanl ı T ü r k çesı tabii y ü r ü y üşünde ilerle· miş ve, bütün kuvvetiy l e gdişerek. k oca bir edebiyat mey­ dana gelmiştir. [ I ] Safavt süla lesinin kurucusu Şah i s m ail ' i n • H ata! • (Jı.ı.;.) m ahla­ siyle siirler yazdığı bellidir. Türkçe ilahilerden, gazellerden ve başka edebi parçalardan ibaret «Di v a n ıo ı v:udır. H a tai, Azeri Türk edebiyatının erkAnından sayılır: Şah'ın sarayı Azeri Türk edebiyatın ı n bir nevi akademisi idi ; çevreg i n d e k i şairlerden TQleyll, ş i i rlerinden birinde, kend isine •TOrk-i tacdar• diye h itap ed i yor. Fuzuli • Beng· O-EAde•sini o n a ithal etm ıştir. Sultan S e l i m ıle Şah l s m a ı l arasındalo i noblaş­ malar, yazıl d ı kları d i l bak ı m ın cı an, dik kate değerdir : Osmanlı notaları Farsça iken, İran notala ı ı Türkçe yazılmıştır.


22

fslamt yeni f ran edebiyatının Türk h .ük·ümdarları ve­ d evlet adamlarının himayesi altında vücuda gelmiş olduji'u,. bizi ilgilendiren devirlere ait edebi vesika ve anıtların gelişi güzel bir incelemesiyle hemen göze çarpar. K l a s i k han edeb i yatın ı n ana kitapları şu v ey a bu Türk h ak a n ve sulta­ n ı n a ithaf edilmiştir. Bundan başka, Türke mahsus değer ve ba şa r ı la r Fars edebiyatının mecazı tabirlerinde pek müh i m b i r y e r tutmaktadır. Hatta, Ti.irk hüküm darlarına a i t şahıs. veya soy adları bile şairlerin dilinde mecazı birer tabir olara k kullanılma ktad ı r (1 ). Kendi aralarında, devam eden bitmez tükenmez rekabetler yüzün den, boyuna çarpışma halinde bulunan göçebe sülale· !er i n bi r i biri n i d eğişti ren ha k i m i y etleri neticesinde. Müslü· man Doğusu nun hayatı, muayyen tarihi devirlerde, kanlı olaylar ve siyasi büyük d evrimler içerisin d e geçmiştir. Bu yüzden, bizi il gilendiren coğrafi bölge üzerinde tesir yapan k ü l t ll r merkezleri d e zsman zaman değişmiştir. Bu değişme ile ilgili olara k, Doğu ls!am meden iyeti , her defa, muayyen b i r m erkezden himaye olunm uştur. Bu rol XII. inci •yüzyılda Azerbaycan'a geçmiştir. 5. Xll. el

ylll:yalda Azerbaycan

XJI. ci yüzyıl büyük Selçu k i m paratorluğunun çöküş devrine raslar. M e 1 i k Ş a h'dan soıı raki vereselik Kavga­ ları yüzünden çöken büyük saltanat yerli E mi rli klerle Ata· beklikle re parçalan mıştır. Bu sıralardadır k i , lslam Doğusu batıdan haçlıların, doğudan da putper est Mogol ların saldır· ganlıklarına uğramış. asırlık m eden iyet yıkılmağa yüz tut­ muş t u r . Bu karışıklık ve d üzensizlik devri nde. Anadolu'daki K o n y a Sultanlığı gibi, Ş i r v a n Ş a h 1 ı ğ ı ile A z e r b a y c a n nisbt bir emniyet ve asayiş içinde bulunmuş, Doğu fslam medeniyetin in, bilhassa k lasik lran edebiyatı nın önemli sığınaklarından biri olmuştur. (11 Hlklnl'den :

._;_,..:. jl jJJ _,ı;.- J i , � jlö. 1 .) -'. .!.iL.o u l .;;._. ı ...s � ı�ı_.:..ı. ��.:ıw. P


2 3-

O e n c e ile Ş e m a h i b u devirde Y a k ı n D o ğ u 'nun birer killtılr merkezi idiler. Bilhassa, şiirin en parlak mümes­ si lleri ve İ ra n edebiyatında önemli birer yer tutan üstadlar burada vücuda gelen okuldan yetişmişlerdir. Memleketin o za manki edebi çehresi hakkında genel bir fikir verebilmek için , N i z a m i ile çağdaş, Şirvan Şahlığı ve Azerbaycan Atabek ligi saraylarına bağlı, seç k i n şairlerin bir listesini gözden geçirelim : 1 - E b ü l- O l a O e n c e v t - Şiravnşahlardan Muhammed Menuçehr ile nğlu Ahsitan'ın saraylarına mensup büyük bır şairdir. Aynı sarayın parlak şairlerinden Hakanı ile Felekt onun şak irtleridir. · Hakanl'deki büy ük şairlik vergısını keşfederek, onu Şirvan Şahına ta kdim i l e kendisine Hakanı mahlasını veren odur. Şiirden anlayanlar. Ebül· O la'n ın büyük bir ihata ve sanatla yazılan eserlerini Hakanl'nin eserlerine eş tutarlar. Çağdaşları kendisine «şairler ustası � demişlerdir. Fahriyelerinden birinde " Genceliler benimle öğünü rlerse yeridir,. diyor. (1) 2 - H a k fl n t - i Ş i r v a n i - Dağd ağalı ve coşkun bir hayat sahibi olan bu şair, k lasik İ ran edebiyatının meşhur simalarındandır. Onun, Şirvan Şahı Ahsita n'ın Rus ak ıncı­ larına karşı kuanmış olduğu zaferi tasvir eden parlak ka­ sidesi meşhurdur. Şirvan Şahlılardan başka, Hakani'nin, Azer· baycan Atabeklerinden Kızıl-Arslan'a yazdığı kaside dahi bellidir. Doğu tenkitçileri arasında Hakant'yi, kaşidede, Unsuri ile En vert'den yüksek tutanlar vardır. Batı ten kitçileri. yanında da H akanl'nln sanatı, QslQbu, hassaslık ve yaı·atıcı­ lıktaki kudreti takdir- olunmaktadır. 1 864 te neşrettiği Fran­ sızca edebi bir risalesinde C h a n i k o f f, Hakani'yi büyük Fransız Şairi V. H u g o'ya benzetmektedir. [2) f' e 1 e k I i Ş i r v a n t - Şirvan ilçesinde doğmuş . 3 olan şair, kaydettiğimiz veçhile, Hakanı gibi, hem Ebul· O la'nın şakirdi, hem de, gene onun gibi, Şirvan sarayının -

·

(1 )

�.).) J.. .J .:.-1 �f ;,,;.- u.' r� . 1,.: .-ı..j .J �f .:,_ı .;.>\.:. .j�j .. ,. J. J:- ..,;- .;,ı_;ı jl .)..r .:ı�. l.J; .:.- .ı.:.:..J _;-1.i; � j. 1 .) •

[2j

Clıa.ibf/.

-

M�moire sur L'Chaııani. Paria. 1 864.


şairidir. Felekt, şairlikten başka, çağının meşhur heye tşinas· larındandır; mahlasını da o m ünasebetle Felekt diye almıştır . Şiirlerinde yıldızlara ve felekiyata ait birçok teşbih ve isti­ areler kullanmaktadır. Kendisini şa i rlikte H ikant'ye eş tutan· lar olm uştur. 4 - M ü c i r·i 8 e y 1 e k i n t - Arran'ın eskide meş­ hur şe hirlerinden Beylekan'da yaşadığı için, Beylekant diye m eşhur olan Mücireddin , Azerbaycan Atabeklerine mensup şairlerdendir. Atabeklerin birincisi E 1 d e n i z'e ve oğlu M u h a m m e d P e h 1 i v a n'a yazdığı kasideleriyle maruftur. Müci r'i şair.tikte ve üslOpta büyük ça� daşla rı ndan Hakant ve N izami ölçüsünde görenler vardır. Şairi takdir edenler a rasında , edebiyattaki salahiyeti kabul edilen Emir H Osrev·i Dehlevi dahi bulunmaktadır ki, ken disini san atta H a kani 'ye bile tercih ederler . 5 - K ı v a m i i M u t a r r i z i - Nizaml'n in hal tercü­ mesine ait bölümde kendisinden ayrıca bahsedeceğimiz bu şair de Gencelidir. Onun Azerbayca n Atabek lerinden Kızıl· Arsları'a yaz m ış olduı;tu kasideyi sanattan a rı lıyan lar, bir ha· rika d i y e. ta kdir ederler. 6 - Z a h i r i F ı'\r i y A b i - Aslen Türı< istanlı olan bu şair, Azerbeycan Ata bekleri zama n ında saraya mensup olup, Mu­ hammed Peh livan i le K ı zı l Arslan 'a kaside ve methiyeler yazmıştır. Za hir'in kaside ve g a z ell e rd e n i baret olan divanı , ·

•Difliin· ı Zahir-i Fiiriyabi Der Kabe bedözd eğer biyı!ibi [l J

beyti nden anlaşıldığı veçhile, eskilerce ço� begen ilmiş v e meşhur olm uştur. Kızı l · Arslan'a yazdığı kasideden b i r bey· ti ni haşi yeye alıyoruz. Bu beyitteki b u l uş ve ben zetiş şiirde­ ki yü ksek değerinin bir örn e ğidir. [2) 7 - E s i r e d d i n i A h i s k e t i -- Bu da Tü rkistan'dan gele­ rek , Atabekler zamanında, Azerbeyqın'da yaşamış ve o zama· nın maruf şairlerinden olup, himayelerini gördüı'tü Azerbey· can Ata bek lerine m ethiyP!er yazmıştır. 13) [t]

[2J

,,.:,

(31 Bu ı

..ı.:1

_;.i\

.

J.l:-.

t' .ı._;S ;..i..-

r • .r {�

t>eyit onundur :

rf � {1..ı.: �-

·ı""·_s:;..;..ı ıi' .:_,>.'

)ı .>j

.)I ; �

.. t:... ı

..

�).>

' J.�;� � .:, ı,._J

ş t' r..t:. ;� 1 ıS"-:-J (.-> d..:. ;

.>.;,

jJ.,.... ı .J.

t' (1

.) Y;


25

8 - S e y y i d Z ü l f il k a r - i Ş i r v a n t - Eldenizlilere mensup şairlerdendır. 1 0 - Yusuf·i Fu z u l i ; 1 1 - ŞafQr ibni Muhammed ; 1 2 Cevheri ; 1 3 - Ferruhi · i Ş i rvan i ; 14 - •N izamilttevarih• sa­ hibi Kadi i B e yzavi ; 1 5 - Kemaleddin i Nah ç i v an i ; 1 6 - Sey· yid Azz'eddin Al <! vi ve baş ı. l a n o zaman k i edebiyat sema· sında parlayan şiir manzu mesı n e da hil yıldızla r dandırlar. O devirlerin parlak şairlerirı den M e h s e t i H anımı da bu ıŞıldak lar arası n da mutalaa edebıliriz. G en ce hatibi nin oğlu şair Emir A h medi ile evli bulunan bu k a dı n , Gence'ni n yoksul bir ailesi n den ye t ı şmiş i k en, z t k a v e isti dı dı saye· sin de. zama nı nın en y ü k sek tabakasına k a l k mış, saraylara yol bulmuştur; musikideki m ahareti ve konuşmada k i h ö zır· cevap lığıyla, Su l t an Sencer'i n m eclislerinde bulu n m uştur. Me h seti· i Gencevi, Hayyam vari r il b a i l e ri v e y üksek l ı rızmi y· le meşhurdur. Mem leketin genel bayı n d ı rılığı ve medeni durumu bu faali yetle ahenk:e idi. M - nuç ehr Ahs tan ı a m anındaki $ i r · v a n , k üçük ölçüde, Sultan Ma h m u d devri n d e ki G a z n.e' y i andırıyordu ( 1 ) Onemli bir ticaret merk ezi ola n Şir va n (Şe· mah i ) m i mari an ıtları, bağ ve bah ç eleriyle ma ruftu. Gence'ye geli nce, Arran'ın esl d paytahtı B e r d e'n fn (2) dasbnlar konusu olan se r v et ve ba yın dırı (n n a varis o l an bu şehir za manının en maruf ye rle r i r den b ı r i y di . 1 s t a •ı r i ' n ı n malQmatına göre. 1 1 59 d ı ç ıka n bır zelzelede 300.000 e kadar telefat verdiğine ba k ılır:.'a, eski Gence'n i n n e bil yü k bir merkez oldu ğu an ıaşıl ır. H a m d u 1 1 a h i G a z v i n i' nin yazdığına ı;töre, Gence, Orta Asya'n ın en ı;z ü zel şeh irlerinden ( 1 ) Bu benzetmen in değerini h a k k i y l e ölçebi l m ek için şunu kaydet­ mek gerektir ki, M. 1. Darm.ı.ter tarahndan Fransız Kıralı XIV. üncü Louls'ye ben zeti len Sul t a n Mah m u d 'u n sa ra y ı n d a zamanı m ızın b i l e bil mediği bir m ü essese vardı : ş i i r bak a n ı ığı. M e l i küşşüera I A. k a b ı n ı taşı yan b a ş ş a i r i n hususi nezareti a t l ı nda, sarayda, 4 00 den fazla, adları deftere yaz ı l ı şair vardı. Baş şairin i m t i ha n ın dan geçerek d i ploma al ma· dıkça, hiçbir şair, kendisi de en büyük şairlerden sayıan S u l tanın huzuruna çıka mazdı. İ ran edebiyatır: ı n m eş h u r si malaı ından Unsur! Sultan Mahmud'un melikişşüerası, y a n i ş i i r ba kanı idi. (2) Onuncu yüzyıl tari hçisi Mes'udt, Beı de'den bahsederken ona •Arran'ın Bağdadı• demistır ; aynı çağın nı ü e l l i!i, l bnl H ogel de •Rey ile l afihan 'da n sonra, Serde d .. n daha büyük, ver ı m l l ve güzel bir memleket yoktur• d ıye yazmaktadır.


26

biri sayılırdı. l b n ti 1 · E s i r ise (XI. inci yüzyıl müellifi) bu­ raya "Arran Şehirlerinin anası" demiştir. O sıradaki Gence'nin sade büyüklüğü ve bayındırhıl'ı değil, etnik durumu hak· kında dahi malumatımız vardır. 1070 senelerinde Gence'nin· bir T ürkmen şehri adlandırıldı�ını t b n i A z r a k adındaki müellif kendi eserinde kaydetm iştir (1). N e s e v t dahi bu tari hte Arran ile M u ğa n'da "Türk lerin karınca gibi çok ol• duklarını,, yazmaktadır. Azerheyca'nın daha X J . yüz yılda Türkleşmiş olması, o za· manki e jebi anıtla rla da sabittir. Meşhur Dedekork ut kahnı­ m an larının gezip dolaştık l arı ba şlıca saha Azerbey-:an'dır; bu destanlardaki şartlar Azerbeycan şartları, k u llanılan lehçe de­ Azerl Türkçesidir. Oğuz boylarımn x ve x ı . ci yüzyıllarda Azerbey can'a gelmeleri ile ilgili bulunan bu destanların XI I . ci yüzyılda Azerbeyca n halk ınca bilindiğine inanılabilir. N izamt. manzumelerinde Dedekork ut destanlarındaki motiflerden bazılarına raslandıı:!ı idd iası da bu tahmine uygundur [2) . Nizami'nin Farsçasına girmiş Türkçe sözlerden tafsilatla. bahsedeceğiz ; fa kat yalnız N izami değil, H akani gibi çağ­ daşlarının manzumelerinde de Türkçe sözler çoktur [3). Sade­ şairler değil, nesilleri ni • Keyaniler» e bağlıya n Şirvanşah· ların sara y ve ailelerine bile Türkçenin girdi ğin i görüyoruz Ha kanı b ir mersiyesinde A 1 ç i ç e k adındaki Şirvan Pren· sesine ağlamıştır. Kızına Tü rkçe ad takan bir hükümdarın. sarayında Türkçe- kon uşulmadığı ne malu m ?!. Gence, büyü k l üğü ile mütenasip bir servete de malik i m iş ; 1 22 1 de, Genceliler. verdikleri altınlar bahsına, şehiri . Mol}ol talanından kurtarmışlardır. (4) Gence güzel sanat eserleriyle de tanılıyormuş. Şimdi ki· halde G ürcüsta ıı'ın K utais v ilayeti G e 1 a t i manastırında bu­ •.

[t) Bu eserin Mükri m i n Halil ' i n hususi kütüphanesinde olduğu­ nu, Z. V. Togan, c l slam Ansiklopedisi• ndeki •Azerbaycan• makalesin­ de kaydetmiştir. (2) Azerbeycan Edehlyat tarih i , BakQ. 1943. cılt. 1. sah. 39. [3J rJ;r )� ;.;-;.;- v...r •. .J�j ..;.:..,_, �-ı Jf'. � $ �Y.".:ıW. <.!. ş •

[4) Oence·nin zengin l i ği Azerbaycan'ın u m u m i zen ginliği ile i l gili idi. z. V. Toga n 'ın l alAm kaynakları üzerine yaptığı tetkike göre, Araplar devrinde 20.000 kg. i'ÜmQş vergi veren Azerbeycan ' ı n Selçu klular'ın hAkimiyeti arifeaendeki vergisi 27.000 k g .. İ lhanlılarda ise 59.0oO kK. Kümü• olmuştur.


27

lunan yüksek bir sanat eseri olan D e m i r · K a p u, X l 1 . inci yüzyılın ilk yarısında, G ürcü Kralı Dimitri tarahndan. zelzele· den harap olan Cence'den çalınmış, buraya götürülmüştü r. (1) Bu kısa kayıtlardan Şirvanşahhlarla Pelılivanhlar dev· rindeki X l l . inci yüzyılda Azerbeycan'ın, önemli bir edebiyat merk ezi old uğu anlaşılır. Bu, yıkıcı zelzeleler ile, yakıcı mu· harebelerden, az da olsa, Tebriz'de, Bakü'de, Na hçivan ve sa· ire gibi yer lerde hala baki kalan mimarlık anıtların yalanla· namıyan şahitlikleriyle de tasdik olun maktadır. X I I . ci y üzyılda, sade Azerbaycan değil. b ütün Kafkasya n i sbi bir refa h içi n d e bulunmuştur. Bu sıralarda Gürcistan Krall ı�ı da tarihinin parlak bir çağını, K ral içe T a m a r ile şair R u s t a v e 1 i'n in devri ni yaşıyordu . Bu devirde Gü rcis­ tan ile Azerbaycan arası nda, genel surette, bir dostluk ve sa mi· miyet vardı . Bu iyi münasebet bilhassa Şirvan şahlılar ile Gürcü Kralları arası ndaki akrabalık bağı ile kuvvetlenmişti. Şırvanşah Ahsitan'ın an ası bir Gürcü prensesi idi. Onun Ruslara karşı kazandığı zaferinde, Gürcü vak"anüsvislerine göre. bir müttefik sıfatiyle, Gürcü lerin de ortaklık hisseleri varmış . iki memleket arasında kültür bakımından dahi çok b O · yük ilgiler vardı ; Yakın Doğu kültü rü n ü n tesirinde bulunan Gürcistan sarayında şairlere yapılan himaye Şirvan saray ı i l e Azerbeycan geleneğini tak lidden ileri geliyordu [2). Tif· lis'te Kral D a v i d tarafından Müslüman şair ve sQfllere h as bir med r ese bina edilmişti. Bizzat T a m a r o zamanki Azerbeycan"da bilhassa himaye ve i nşad olunan edebiyatın tesirinde idi (3). Gü rcistan'ın büyük şairi Ş o t a R u s t a v e l i Ya k ı n Doğu k ültürü ile sıkı bağlarla bağlı olup, Azerbey­ canh çağdaşlarından ve bizzat N i z a m l'den ilham almış· tır. (4] Kafkasya, Batı medeniyeti ile Doğu medeniyetinin karşı­ laştığı bir '-'eçittir. X I I . inci yüzyılda, bu geçit, kendisinde (ı) F r a lı n - Mem d e l'Academie, V I - e serie, t. i l i . s. 5 3 1 - 532.

Sciences

Polltiquea.

(2) oŞoıa Ruıtavell 1 yego vremyu. Moskova. 1 937. K . S. K o k e­ l 1 d z e'nln makaleal. S. 134 (3) Ayni eaer. Pavel 1 n k o r o k v a'nın makalesi. (4) Ayni eser.


28

bulunan iki m edeniyetin k arşılıklı tesirin; bilhassa d uymuş­ tur. Eserini Gürcüce yazmış Şota Rustaveli, konu ve idele­ rini, demek olur ki. tamamiyle Doğu'dan almış; H ıristiyan iken Müslümanlaşmıştır. Hatta k en disini n Mü slüma n olduğu bile rivayet edilmektedir. Mutaassıp papaslar Şotan'ın eser­ lerini. H ıristi yanlığa m uhaliftir diye, aforoz etmişlerdir (1). Halbuki, Şirvanlı Hakant, Müslüman ve farsça yazmış bir şair i ken, eserlerinde Hı ristiyanlığın bi rçok ideleri ile terimlerine bolca yer vermiştir. Müslüman Kafkasya ile Hıristi yan Kafkasya arasın daki bu karşılıklı ü rı siyeti, biz, çağın ı n en büyük mümessili Nizami'de de görü yoruz. His­ sen Türk ve Müslüman olan şairin en güzel mahlöku Şirin'in, Kafkasyalı bir Ermeni prensesi oluşu tesadüfi olmasa gerektir. 6.

Milliyet bakımından edebiyatta ıekll

Ye

mAn•

N izami, Şimdiye kadar, Doğu ve Batı araştırıcıları tara· fından, daha çok, İran edebiyatının bir mü messili olarak incelenmiş ve şahsi yeti ancak bu sıfatla tanınmıştır. Bu kökleşmiş şöhrete rağmen, Nizamı, bize göre, bir A z e r b a y c a n ş a i r i d i r v e . .bu. onun sade «G e n c e v h olmasından dolayı değildir. Genceli N izamt'n in Azerbayca n'Ja olan maddi ilgisi, hal tercümesi yazılırken, mümkün olduğu kadar. belirtilecektir . Manevi ilgisine geli nce, şunu söylemek 18.zım dır : Dilinin farsça olmasına rağmen, şairin taşıdıj:ıı hissiyat ile işlediği kon ular kendisi n i n Azer baycan duyuşlarından doğmuş bir zevke sahip olduğu nu göstermektedir. Bura da. biz, yaşadığımız günler için bilhassa aktüel bir meseleye dokunmuş oluyoruz : - Edebi bir eserin milli olması içir., sade şekilce m illt olması yetişir veya i"ereki!" mi ? Yoksa bir eseri milli yapan ruh ile mana mıdır ? - Bize göre, sade şekil yetmez ; ve bu şekil, önemli olmakla bera ber, zaruri de değildir. Bir eseri m illi yapan, .?ekille beraber, özü n d e milli oluşudur. Bu ik i amil arasında (1) cŞota Rustaveli i yego vremıyu. Pavel 1 n k o r ok v a'nın makaleai�


29

ft.henk olmadığı takdi rde, bize göre, eseri m i llileştiren şey şekilden ziyade öz, başka ta birle, dilden ziyade manadır. Yabancı dilde yazılmış bir eser, taşıdığı mana ve ruha göre, muayyen şartlar için de, bir mi llet için, milll olabilir. As"rımızın edebi olayları arasında b u davanın misalle· rini, istediğimiz kadar, bulabiliriz. Herhangi bir eseri, yazıl· dığı dile göre, m illi diye almak lazınTgelse, yirm i şu kadar yıldan beri Azerbaycan Türkçesi ile yazılan kom ü n ist abur cuburlarını milli Azerbaycan edebiyatı diye k a b ul etmemiz lazım gel ir. Veya, Osmanlı klasi k lerin den bir çoğu gibi, N e f ' i' ry'in, veya :

Türke Hak çeıme·yi ir/anı haram etmiştir, Eylese her ne kadar sözlerini sihr. i he/dl.

Nice söz söylenür ol yerde kim ıair sanur kendin, Galetperdaz·ı ma'na bir müzevvir Türk-i lôyefhem. ( 1 )

beyitler i n e ben zer ve bunlardan d a h a kötü bir Türk d üşman· lığı ile tan ın m ış, "Türk. sözünü bayağılığın , gaddarlığın, idraksizliğin v e kötü lüRün karşılığı olarak kullanmak çirkin· lik v e küstahlığını gösteren b irçok Türkçe yazar şairlerin divan edebiyatına geçmiş bulunan m ısra ve manzumelerini "milli edebiyat. diye hesaba katmak gerekir. Finlerin m eşhu r vatansever şairlerini biliyoruz ki. eser· !erini l sveçce yazmışlard� r ; v e, bunlara kahraman Finlandi· ya'nın başkendinde. milli şair d iye, an ıtlar dikilmiştir. Bunun gibi. ln giliz hakimi:y etine karşı milli istiklal davasını güden İ rlandalı edebiyat, mu a yyen bir zamanda, lngilizce yazıl mıştır [2)._ B u m isale H indıstan şartları içinde •

------ -

-----

(1) Bak : A1tdh Sırrı L"1end. Di van edebiyatı. İstanbul, 1943, 2. el basım. Sah. 59 1-603. Türkler h a k k ında bu düşmanca h O k m ü veren cTOrk Şairi• hakkın­ da çağdaşlarından Tı/Jr'n i n aşağıdaki beytin i de kaydedeli m : N11/'t'gl ra eiy•hin nldü/ii.nii hep 61/dilc, Kendi çing11nedlr amma, babHı lcii.rd· I pelld.

Bak : A y n ı eser. Sah. 5 1 1 . (2) Oaye l i k denilen a n a d i lleriyle katolik dinleri vaktiyle İ nKllizler tarafından menolunan l rlandalılar, uzun yıllar, r e s m e n l nırll i zce konuşmuş ve resmen protestan mezhebinde bul u n m u şlar. Fa k a t bu reemlgete karşı lrlanda milliyetçileri filen mücadele etmi,Jer d l r. Bu m ücadelenin edebiyatı, uzun zaman, İ ngil izce ol m u ş u ı u r. 1 9 1 1d e bütün lrlanda'da Oayel i kçeyi okuyup- yazan yalnız 1 7.000 k i ş i va r m ı ş . Ş i m d i i s e a h a l i n i n 't'o 50 s i bu m i l l i d i l i öğrenmiştir. (}ohann,. Stoge. L 'A ı ı ır l e t e r r e dans le Monde. Paris 1935 s 338.)


30

dahi raslamaktayız. R a b i n d r a n a t T a g o r'un Hint özPI · l i k ve medeniyetini m ü dafaa eden İ ngilizce ya zıları, şü p hesiz , millidi r . Bu şekilde düşünürken, şekl i n önem i n i kü çümsemek n i· yetinde değiliz. Dilin çok k ere mana üzer i n d e dahi, mi llil i k bakımından, etk isi olduğu n u biliyoruz. Fa kat sa n atı "s., nat içi n ,, değil, " gaye için. k u llanmak okulunu tuta n lar sa lında olduğumuzdan , edebi bir eserin milliliğini tarttıkta, şek ilden· yani d ilden zi r ade, öze yan i manaya önem v erm eyi üstün tutu yoruz. Bi lhassa , N izami'ni n devrin de şek lin, çağı· mızda olduğu kadar, m i 1 1 i bir önemi yok t u. F .. rsça, sade Farsların değil, muayyen coğrafi bir bölgede y <ı ş ı yan bütün m i lletlerin ok u m u şlarına mahsus bi r dildi. Aynı za manda, o devirdeki " m illt ruh,, !ar da bugünkü kadar kesk ı n fark· -tarla a y rı lmış ve billO.rlanmış değildi. H u susi d i k k at ve a r aştı r malarla ya l nız a yı rt olu nabilen milli özellık lerın si vri tarafları ortak d i n ve medeniyetin tesiriyle y u m uşat ı lmış bulunuyordu. Buna rağmen, kabul etmt>k gere l dir ki, � u urda olmasa da, şuur a l tında , milli varlık ve özel l ı k l er o zaman­ larda da kendi tesirini yapmaktan ge ri k a l mamış ve bu, ortak şekle reğmen , eserlerin ruh ve m a n aları üzerinde derin izler bıra km ıştır . ·

·

7.

Nizami

·

Azerbaycan Şairi

Nizami'nin yaratıcıl ığı, şekil bakımından, Azerbaycan 'a n isp etle . m illi değilse de , sezi ş ve d u y u ş noktası n d a rı , Şair, içinden çıktığı m u hite derinden ba ğl ıd ı r ; ve bu bağl ılık onu, bizim g ö zümüzde , Azerba yca nlı bir şai r olmaktan başka, b i r A z e r b a y c a n ş a i r i dahi yapmaktadır. İran edebiyatının, bir ba kımda n , bel k i d e en b ü y ü k simasını teşk i l eden N i za m i ' nin , eserlerini en rüzel bi r Farsça ile yazması bizi b u telakki mizeden alı koymaz ; ve, Nizami'yi hususi gö r üş n otkası� dan incelemek hevesi n d e n ayıramazdl. Çü n k ü o n u n z a manınd a Farsçanın Ykın Doğu ile Orta Asya için m i l l etlerarası bir f d ebiyat oili o . d u ğ u n u bili yordu k ; ve l ran edebiyatının ta nııı m ış ü sta dları a r asında, Farslar kadar, Tü r kle r i n dahi mühim bir yer tuttu klarına vakıftık.


31 Konuları ara#ırılınca, Nizamf'n in Far• nasgonal izminden u2ak, Tüık sevgisiyle dolgun, Kafkasya muhit !le şartlarına btlğlı, yurdunun ıtariht mukadderat ve geopolitikinden doğan daimi kaygılarla ilgili oldufu �ör ülür ki, bu suretle o, elbet te, bir A z e r b a y c a n ı a i r i d i r.

N izami, mu hitinin kendisi n i anlamadığından bahsettil}i bir yerde, *Türkçesinin,, ( lı rf.i) a n laşı lmadığından şik ayet ediyor. Türkçeyi , burada, mecaz olarak. yüksek söz mana· sına kul lanan h akimin konuşma dilinin hakikatte Türkçe olmadığını k imse i spat edemez. Şairin, o zaman, Azerbay· can ' da · artı k büyük kütleler halinde bulunan Türkler arasın· dan yetişmiş olduğunu biliyoruz. Bunun izlerini eserlerinde gör·düğümüz *Türklükten" de sezmek teyiz [ 1 ]. Tekrar ediyoruz : eserlerini farsça yazmış olmasına rağmen, N izami'nin, kaydettığimiz gibi , konu ve du ygu bakımından, Azerba ycanl ı bir Türk zihniyeti taşıdığını. o kurlarımız, bu sahifeleri çevirdikçe, bizzat görecklerdir. 8.

Nlzaml'nln yaratıcllıiı

N izami, sade klasi k İran edebiyatında değil, b ütün cihan edebi vatı n da müstesna yer tutan parlak bir şairdir. Onun şiiri, hem kendi yarattığı yeni şe ki l aşk efsanesi ; hem bu şekil ile tam bir ahen k te bulunan mana ruhi ta hli l ; hem kendisine mahsus keskin bir i fade-remizlerin dili; hem h içbir �eyi gözden k açı r mıyan k a v rayışlı görüş . kudretli tasvi r ; hem yükseklerde uçan geniş fantezi · parlak teşbih ; hem de, tesadüfe yer vermeden, her şeyi incel i y erek anlatan ve tek bir köke · bağlıyan k a vrayışlı felsefe . vahdaniyetci görüşle. en i · boyu ölçüJe·n ıiyen üstün bir eserdir. Bu eserde bizi kendine çeken şey şair N i zami'nin ya· nında ayni güzelli k , k u d ret ve metın l ikle yürü yen ha k l ın N izan i'Jir. Şaire, büy ü k O o e t h e' ni n de tak d i r etmiş oldu(1) O za manki Azerba ycan'da Türkçenin muayyen h i r l ı f l k ı ı ı ü ol du ı:tunu sade N izami'nin d t- ğ i l , ça ğdaşl a r ı diğer şa i ı le r i n d e h i 1-"n r ç• eserlerinde k u l land ı l- l arı Türkçe sözlerden anlıyoruz ; m ese l :\ 1 t fl kA· nl'nin şu_ beyitl eri : ·

� .J � l;-. {..ı..:. j)L} '":"il rı} P ı.r-��r; J�j ._;...:._.,, . •

·

.;ı,� ( .... . . _ .Jl.!.J

5;1 �.J·

�c0 ..,....:. JJı

..ı" JJ•

..ı l;I. ...:. J)


3 !!

ğ u derinlik, huzur v e sftk inliğini temin eden, onun b u hakim eşi, kendi ta biri yle, " e k d e ş i . dir. N i z a m ü d d i n lftkabını taşıyan N i z a m t'de Doğu'n u n başka hiçbir şairi ne, belki de, nasip ol m ı y a n bir f i k i r n i ­ z a m ı vardır. B u nizam, daha k ullanışlı ta birlf', b u manzu m e, inceliklerine varıncaya kadar. A h e n k l ı b i r ideoloji ve d ü nya · yı görüş sisteminden i barettir. Oy le bir sistem k i. bundan 800 yıl evvel düşünül m üş olm asına ra ğmeı ı , ya şadı ğımız bu bu hranlı gün lerde bile, ak tüel denecek kadar, tftzedir. Araştırmamı zın sonuncu bölümü bu sistemin ı; n a çizgile­ rini belirtmeğe ayrılmıştı r. Orada h u lasa edilmiş bulun a n fi kir man zu mesi , ok urla rın görecekleri gibi , bugü n k ü insan­ lı�ın susadığı "n i z a m - ı a 1 e m . (dünya düzeni) ba kımından bile, yeni ve herdaim yaşar umdeıeri i ç i n e a l m :ı k ta d ı r. insanlığın şerefini bilgiseverl ikte, fek'in saadeıin i topluluk i ç i n ça· lışmakla gören ve parçanın fa ides ini bütünün sel.im�ıirıde arayan şa i r, devlet i içtimai adalet kurmaya borçlu b i r varlık d'ye tanır. Milletler veya devletl�r arası nizam ve ahenge gelince bu, onun görüşünce, •m i l l e ti e r i n d i 1 1 e r i n i v a s ı t a s ı z a n I a m a k s u r e t i y l e a n c a k t e m i n e d i l e b i l i r ».

Her b ü y ü k ve hakiki sanatkftr gibi, Nizami dahi millilik ve mahallil i k damgasını taşımakla bera ber. yarattığı edebi şek i lleriyle. tel k i n ettiği fik ir alanında m i l l i çerçeve dışına çıkmış. bütün insanlığa şamil duygu larla heyecanlanmış ; milietlerin ve memleketlerin üstünde old uğu g i bi, devirlerle asırların dahi ötesine geçen y ü k se k v e dünyaya şamil b i r k a ygıya cevap olacak • s ö z ü • bulmağa çalışmıştır. Bize göre bu "s ö z. , • l s k e n d e r ' i n m u c i z e s i n d e • bulunm uştur. Bu " mucize, bugün k ü i n sanlıkla birli kte, bizim de, ger­ çekleşmesini görmek istediğimiz idt' a l dir: - M i 1 1 e t i e r e, s ıi d e m a n e v i o t o r i t e i l e n Ü f uz e t m e k fle r u h larını a n l ı y a r a lc, v a rlıkla r ı n a k a r ş ı h ü rme t t e b u l u n m a k ! 9.

ihmal edilmlt Nizami

Bir yandan, islim Doğusurı un uğradığı genel gerilikten hissesi olan, öbür yan d a n da, Çarlık istilasının vasıtasız bas-


kısı v e etkisi altında k endi geçmişini ve bu l'eçmişteki m e­ deni değerleri ·unutan Azerbaycan, Nizaml'yi dahi ihmal etmiştir. Gence'nin yakınında yıkık-dökü k bir mezar vardı. Bu mezar, kısır kadı nların çocuk diledikleri bir •şeyh,. e Aitti ... Bu •kerametli türbe. nin, bütün Doğu'nun olduğu kadar, Azerbaycan'ın da başını yücelten büyük bir şairin ebedi ya· tağı olduğunu bilenlerin sayısı pek azdı. Ba ıa irin, aynı za· manda, büyük Azerbaycan şair i olduğunu ise b i len, belki de, hiç goktu.

Milli uyanış devrine giren yeni Azerbaycan dahi Niza­ mt'yi hakkiyle benimseyecek kadar gelişmemiş, Farsça yazmış olduğunu nazara alarak, on u düşünmeyi milli görev­ leri dışında, sonraki işlerden saym ıştır. [Gerçi, objektif olarak, şunu da kaydetmek gerektir ki, N izami, düşünen Azerbaycan lılar tarafından büsbütü n unutulmamıştır: mesela, 1 9 1 0 da. Gence Dram Cemiy eti, büyük h emşerisini düşünmüş ve h arap türbesini tami r maksadiyle b i r risale neşrederek , iane toplamak teşebbü­ sünde bulunmuştur; Müsteşri k A. K r ı m s k i' nin de ka yd­ ettiğ i (1) bu vak'aya ilave olarak, m uteber Gencelilerden d u yduğumuza göre, bu maksatla bir kaç bin rubleyi bulan bir meblağ dahi toplan mıştır. Millt istiklal devrinde de N izami'nin düşünüldüğünü ve mezarı üstünde, asrl bir şekilde, bir anıt projesinin mevcut olduğunu Azerbaycan H ü kü meti sabık Hariciy e N.a zır Muıı vini A d i 1 H a n Z i y a d h a n'ın bir h atırasından öğreni yoruz. (2) Yazık k i olaylar bunun yerin e getirilmesine i mkan verme­ m;ştir.) Halbuki Nizami, hem Azerbaycanlılık, hem d e Türklüğe tasavvur olunacağından daha ciddi ve samimi ilgil erle ba�lı· dır. Azerba ycan yurtçuluğu gibi, Türk milliyetçili�in in de şairle yakından ilgilenmesi. için tabii ve hayati sebepler vardır. (1] A. Krımıld. İstoriya Persii, veya l i teraturı i d e r v i ş a k o y f l t o ao l i i . Ahu ndzade M i r z a Mehem med tarafından yazılan b u r i s a l e y i V. Bartlıo/d da istifade etmiştir. (Z. V. Ot. R. O. Ob. T. XXI. S. 0 3 5 - 0 3 6 ) (2) Adil Han Zlgadlıan0 Tayeran-i Kalem. Tahra n .

1 932.


Azerbaycan hükümdar ve padişahlarının saygı ve iltifat• !arını görerek, kitaplarını onların adına yazan bir şairin Azerba ycan yu rtseverliginde oynayacağı manevt rolO n küçük Q"örUlemiyeceği aşikard ı r. Han ııi manevt varlık ve tariht öğUnme, Azerbaycan'a, Nizamt hatırasından daha yüksek ve d ü n yaya şamil bir değeri temin edebilir? N izami gibi bir kültür değerini hangi Azerbaycanlı yurtseverlik geleneği d ı ş ı n da bırakır? Hangi yurtsever ve şuurlu bir Azert Nizamt ile öğUn mez ! ? [ 1 ] Nizami, Azerbaycanlıların sade memleketçilik değil, millt duygularını dahi kabartacak bir isi mdir. Bu isimle, sade Azerba ycan lı'ar değil, bütün Türklerin öğün meleri gerektir. Dil inin Farsça olmasına rağmen, hiç bir şairde, Türklük, N iza ml'de olduğu kadar idealleştirilmiş değildir. Kitabımızın muayyen bölümünde tafsil ve tekrar edece­ ğimiz v echile, �g fl z e l i l e b ü g ü f e T ü r k, g ü z e l l i k i l e b ü ­ ..

g ü k l ü ğ e T ü r k l ü k , g ü :ı: e l v e b ü g Ü k s ö z'e T ;; r k ç e, g il. :ı: e i l i le v e b u g ii. k l fl k d iy a r ı n a Tü r k i s t a n . diyen, bir şaire hangi

ağız, Türk değildir di yebilir Onun yaşadığı zama n ve şartlarda dilin önemi yoktu ; önemli olan h issi yattı. His ba k ı mından. Nizaml'nin TU rklU ğU­ nll ispat eden delil ise bir değil, bindir ı . .

10.

Nizami'ye karı• borcamaz

Azerbaycan'ın bu b ü yü k oğlu il e ca ndan ilgilenmek; ona a it maddi ve manevt hatıraları vatani ve milli birer m ukad­ desat g ı bi benimsemek ; eserlerini d ikkat ve itina ile eğren­ mek ; yarattığı edebi ta blo ve timsalleri çağdaş sanatın tek• nLi;iyle- yeni d en canla n dı rmak; muc i zeli sana lınadki bütü n i ncelik lerin zev k i n e varm ak ; yü ksek ruhundaki büyü k l ü k ve derinliğin h ı k i ki ölçülerini bil meğe çalışmak ; varlık sır· ! arını araş tı ran derin hik met ve felsefesini k a v ramak, - bir sözle, vaktırıda anlaıılrn"-dı�ındarı ıilcayet ettiği " T i1 r k ç e,, sini anla· mak - işte y urtsever Azerbaycan aydınlarının ve m illiyetçi Türklerin vaz i fesi !

( ! ) Niza mt'deki bu değeri, bütün değerleri, mantığın kula tından çek me k s u retıyle de olsa, kendi fayd asına k u l l a n ma kta elçabukluğu gösteren Sovyet propagandası da beni msemeye çalışmıştır.


35

B u vazifeden bize düşen hisseyi başarmak Qzere tasa rla­ dığımız ve, savaş çağının doğurduğu güçlüklerle, kaynakları iörmek imkanının darlıA'ı yüzün den, istenilen olgunluğu bulduğuna pek te kani olmadığımız bu sahifelerin Nizamı yıldön ü müne

armaA'an

edil m�sinden başlıca maksat, Türk

iençliğinde Azerbaycan'ın

bu büyük

şairine karşı bir

ilgi

uyandırmaktır. Kitabımızın

bu hususta m u vaffak

oldutunu öğrenmek,

bizim için hakikt bir sevinç kaynağı olacaktır.

Bükreş.

10.

V I ll.

1 94 1 .

M. E. R E S UL ZA D E


N İZAM İ Azerbayca n l ı ressam Hesen 'in eseri


BİRİNCİ

N1 Z A M İ

BOLOM

K İ M D 1 R?



Benim'dir sรถte istikamet veren, Ona ta kiyc1met, ki,.amet veren. N i t a m i


Tebriz'de meล hur Gรถk Mescid Bak. Sahife: 1 1


l.

NiZAMl'NIN HAL TERC0MESl Cölden, dereden biitün erenler, Lütf ile bana selam ederler; Kalsam eyi ger ilti nihayet, Kabrim kılınır benim ziyaret. Niza mi

Nizami, Azerbaycan'ın eski payıtahtlarından Gence'de -doğmu ş, yaşamış ve orada gömülmüş olduğundan, G e n c e l i N i z a m ı ma nasında , N i z a m l·i G e n c e v i, diye tan ın mıştır[l). Nizami, cnam·ı müstear• denilen takma bir adtır ; eski ta­ birler · mahlastır. Şairin asıl adı · t l y a s'tır. Babası · M ü e y y e d oğlu Y u s u f' t u r. Anası - kendisinin d e " R eise·i Kilrd" diye kaydettiği gibi, Azerbaycan K ü rtlerinden, Gence'de yaşamış bulunan bir ailenin kızıdır. Adı mahim deği ldir (21. Kaynak· larda kaydolunamamıştır. Şairin lakabı Nizameddin'dir. K ün yesi-Abu Muhammed'tir. [3] [!] Ayni devirde yaşamış bulunan bafka Nizaml'lerden ayırmak için, tezkereler, kendisini d a l m a N izami· i Oencevl (ı.sr.:} ..1ilii ) kaydı altında zikretmişlerdir. (2) B a z ı ları, o cümleden V. De.tgudr, Reise ' yi , N.izami'nin anasının adı olarak, kabul etmişlerdir ; fakat bize göre bu, terkipten de görüldü­ ğü gibi; bir ad değil, sadec" u nvandır. Kürt resisesi demektir. Zaten kadın adı olarak • Reise> r· in başka bir misali de yoktur. Buradaki • Re· i&e· i KOrd> On c KOrt etrafından• man asına alınması d:ıha mantıklı ola. caktır. K ü rt reis veya reisesi olmak, ayni zamanda, tari h te m isalleri olduğu gibi, bahsedilen adamın m utlaka Kürt ırkından ol : uğunu <:la is ­ bat etmez ; çünkü K ü r t aşiretlerine reislik etmiş bulunan Türklerin varlığı. bilginlerce malQmdur. (3) Kün ye, Arap Adetidir. Bu Artet, o çağlarda, l slAm kültürünün ya­ yılı olduğu b!HQn memleketlere şAmil bulunuyordu. Hu, bir babanın oğluna n isbetle tanınmasından ibareıtir. M e s e lA Hı:. Peyıı-a nıberin k ü n­ yesi Abül - Kasım idi; Kasım' ı n babası d e m e k t i r. N izami de oğl u M ı.i hammed'e nisbetle M uham med'in babası demek olnn bu k ü n yeyi taşıyormuş.


42

Eski devirlere a i t bi rçok Dotu meşhurları gibi, Nizami'· nin de ne doğduğu, ne d e öldUğU tarih, kesin olarak, belli olmadıgından, yalnız ta hminlerle tesbit olunmaktadır. Şair 1 14 1 de (h. 535) doğmuştur. N iı.ami daha çocuk iken babasını, sonra da an asını kayb­ etmiştir. Ta rihin, o da, bir "dUrr·i yetimi. dir [ 1 ). Bu yeti­ min terbiye ve beslen mesini dayısı Hace Hasan (.;,- �l_p.) kendi UstUne alm ıştır. • L e-y 1 a ve M e c n u n . manzumesi nin mukaddemesin de ,air, babası ile anasından sonra, dayısını da kay bettiğin den üzüntüyle bahsetmektedir. Tezkerelerden bir kısmında kaydolunduğuna göre, N i· zami. dayısının himayesine. yalnız değil, kardeşi K i v a m i · i M u t a r r ı z t (..sj � Jı _,;) ile beraber geçmiştir. Bazı rivayetlere göre, bu Mutarrızi N izami'nin kardeşi değil. teyzesi veya amcasının oğlu imiş. Ne olu rsa olsun , uğradıkları felakete rağmen, gençler, zaman ına göre, y ü k sek tahsil görm üş, iyi yetişmişlerdir ; zira Mutarrızt'nin dahi edebiyatta, parlak k a · sideleriyle, muayyen bir yeri vardır. Azerba ycan Atabekle­ rinc'en K ı z ı 1 A r s l a n 'a yazdığı kaside, kaside edebiyatı n da şaheser sayılmaktadır. (2) Nizaml'n in yü ksek bir tahsil görd üğü , eserlerin den ve çağdaşlarınca «hakim» d i ye anılmasından anlaşılmaktadır. X I I . ci yüzyılın belli irfan şu beler inin hemen hepisin den şiirlerinde eser gerülen bu ihatalı adamın, İ slam ili mleri ile beraber, Yunan felsefesin in bUtün kısımlarından behreli ol· duğu dahi şüphe götürmez. «1 s k e d e r n a m e . sinde, tanın · mış bütün Yunan filozoflarını söyleten şair, onların •alemin tekvini. hakk ındaki düşünüş sistemlerini, kendine mahsus [IJ KIAslk Doğu ede b iyatınd a cihanın me,hur öksüzlerinden bahis· olunurken kullarıılan bir tabirdir. MeselA M u ham med Peyııamber bir cdQrr-i yetim• d i r. (2) Devletşah. TezkE're. Brown yayını. Bu parlak kasidenin ayni Ziya Pa,a•nın • Herabat• ınd'l da basılmıştır. Birkaç beytini . buraya. alıyoruz. . ;ıj�

. )�

. ; I "''·

r��

1'4;. ;ı.;. f"

I ; .!li,;.

•!. (.,,_.

J--?

.... ..:.­

• .ı.J:; ı

1rh4 �.fj� r'" ' .:ı:>t.-jİJj ...:. •.J� IJJ4 •'JJf J--?

..;J:.,

..:..- :.


nazım dili ile h ülasa etmektedir. Bu n dan başka, şair, ta r i h e, dinlere, hik mete, hendeseye, riyaziyata, felekiyata, sihriyat ve esatire ait dahi geniş malQmat sahibi oldutunu g�ster­ mekte dir. Eserlerini teş k i l eden canlı sah ifeler, zama n ı n ın adeta bir ansiklopedisidir. Musikideki bilgisi n i çal d ıtı otuz lahni ustaca

Bl· bed'ün

H u s r e v · i P e r v i z'e

birer beyitle anlattığından,

edebi·

yattaki kavra yışını • Kelile ve Dimne. masal larının kır k ı n ı kırk beyite sıkıştırdığından, l slamt bilgilerdeki derinliA'ini K u r'an, H adis ve Siyeri Nebt'den yaptıtı bolca iktibasla rdan, Astronomideki malOmatını da - gökteki yıldızlula hasbUhal eden Mecn u n'unJan ötreni yruz. Tabipliğin özü n ü de şair iki kelime ile an latıyor : " N e ·az ye, ne Çok! • . (1) Eserlerine yazmış lQmata

göre,

olduğu

N i zamt, eski

mukad demelerden sızan ma·

dillerden Pehlevtceyi,

Nestu rt­

cey i . Yahudiceyi dahi biliyormuş : ç ü n k ü destan ları için top-­ ladığı materyalleri. sade son kaynaklardan almı• değil, kay· dolunan eski dillerdeki kaynak larda dahi araştırdıtını bize anlatmaktadır. Nizamt'nln çağında i slim cem i yeti bir

yan dan

alevtıik·

ve sün ntlik gibi mezhep kavgaları, öbür yan dan da sOOlik ve şeriatçılık gibi fikir tartışmaları arasında çalkanıp d u ru­ yordu. N izamı Allaha inan mış, Peygambere bağlanmış d i n­ dar ve sadık bir müslllman dı; l slfı.m cemiyetini parçalayan mezhep ve parti kavgalarının üstün de, daracık taassu p ve ' tahammü lsüzlükten uzak bir meşrep v e ahlak a sahipti. c Ali sevgisiyle dolgun idiyse de, Omer aşkından da boş detildi•.

(2)

Din alanında gösterdiği bu itidali o, fikir sah nesi n d e de gösteri yord u : d e ğildiyse de,

Bir mu tasavvuf sıfatiyle siiftliğe pek yaba n cı

d ü n yanın terkini istiyen dervişliğe dahi ken­ dini kaptırmam ıştı. l sı aftan, irtikaptan ve her türlü düşkün· (1) itte beytt :

(2)

�I. ;1.,...1 �..J '-'l ,-.:... ·� r' .,ş � ":"'(,ı...� ! T l ı � � r'P �,ı... 4 · .rJJ i ..r. •ıSJ'' ..;/' f ·i-5'

t•lrin

malOmAtımızı teyit eden • H usrev ve ,

1 _·. J� ;... . ,,,. _· •

.r .---> .... . �j

Şirin, den blrkaç-

�I. ı"<..r. � .:-ib {· ' J,..ıf J,� .!.lli l- i ..,,. , I; at ;1.,...1 .:r-j' -':-J. 4 ı

.;,!.lı" � .1.-' J.ı .s� li,..j •

c-... r-· r-

�f .

L.. � .r �.


l ilkten sakınmakla beraber, hayatı sever ve hayatseverlikte, kendine mahsus bir özellik ve güzellik bulurdu; güzel yaşa­ mayı candan tercih ederdi. Tasav vuftaki seyr ve sillUk ile tah sil ve irşadını kimlerden aldığı hakkında, şair, kendisi silktıt etmektedir : fakat bazı ı iv ayetlerde onun Şeyh El}.u f e r r u l}. - i R e y h a n i l t_.) ,>- 1 � ...i�_;) veya E l}. i f e r e c · i Z e n c a n i t J. � j r:_.) J- 1 ) den ders a l d ığı k aydol u n m a k tadır (1). A r a ştır ı cıl a rd a n bir k ısm ı N iza­ mi'n in tam b i r sufi o l d u ğ u n u kabul et miyo r l a rs a da, sufice bir hayat yaşadıgında herk es müt tef i k t i r . O, yalnız şair değil, ayni zamanda, yüksek neviden bir hakim ve şeyh diye ta· nınmıştır. N izami'nin muallimleri diye, adla rı geçen El}.u ferru l}. veya El}.i Ferec hakkında tezkirelerle tercü m e·i hal kitapla· rında h içbir tafsilat yoktur. Yukarıda k a ydolunduğu gibi, şairin kendi eserlerinde dahi bu hu s u s t a bir k a y ı t bulmuyo­ ruz. Bu eksiklik yüzün den şairin m a n evi şahsi yeti n i n , doğ· rudan doğruya hangi k a y n a k ta n i l h a m a l m ı ş olduğu n u kes­ tirmek z o r d u r . Gerçi m u a l l ı m l eri d i y e a n ı l a n şeyhlerin adla· rındaki " E l}. u . veya " El}.i ,. k a y ı tla r ı n d a n mana çıkaran baz ı müellifler N i z a m i'nin ü sta d ı olan şey h ı ıı " A h i l i k . tarikat ve cemiyeti ne mensup bir m ü rşit olaca ğ ı n ı tahmin etmek· tedirler. K e n d i lerine " Eh li fütü v vet. (.:.. ,.• J• I i dahi d en i l�n bu Ahilik mensu pları n ı n n e gibi bi r f i k i r cereyanını temsil etmiş ol d u k lar ı nı i n celem e k , dola y ı s i y le, N izami'nin içtimai ve felsefei ne g i b i bir mek tebe mensup olduğu h a k k ı n d a d a bize, kat'i olmasa da, b i r fi k i r v ere b i l i r. N iza mi'n i n za m a n ı n d ıı k i A h iler h a k k ı n d a m a l u m a t yok­ tur. fakat İ b n·i B a t u t a, XI '!. cü y ü z y ı la a i t eserinde A h i l e r hakkında epeyi malu mat vermektedir. Bu m a l u m ata göre : •A h ilik, her yer, ş e h i r ve k ö y d e o l rn ı> k ü z e r e, Rum (yani Anadolu) T ü r k leri n i n y a şa d ı k l a r ı bütün memleketlerde var-

i l i İ b n-i B a t u t a, I sfahan Şey h i ve zaviye reisi K utbüdd i n H ü se­ yin, ( �- ,.:,_..ıll.,Jd ) k e n d i s i n e geydirdiği şere!l i tak iye"n i n i'eleneğinl a n l atırken, ta H a z r et - i A ı i tarafından geyil m i ş tıu l u n a n bu tAk iye'nin EhU F e r e c - i Z e n c a n i tarafından dahi gey i l m i ş olduğunu ve bu E � u F e r e c'in E b u A b b a - i N e h a v e n d i'yle görüşmüş bulun· duğunu da kayded iyor.


45

mış. Bunlar evsizlerle i bnissebi l lere (yoldan kalanlara) ba­ karlar ; açları yedirirler ; muhtaçlara yardım ederlermiş. Zu­ lüm ve haksızlığa k arşı gelirler ve kan döken hak imlere yardım ed .mleri öldürürlerm iş. l b n · i Batuhi , •bu hususlarda bütün dün yada, bunlardan daha çok gayret ve ilgi gösteren başka bir kimse yoktur• di yor. A)Ji , on lara göre, öz sınıfırıdan olanları birleştiren adama denirmiş. Bunlar sade kendi sınıf· tarın dan olanları değil, başka esnaftan olan gençlerle evsiz ve kimsesizleri d ahi teşkilatlandırırlarmış ; teşICil8.ta üye olanlar teşki l atçıyı kendiler i n e başkan seçerler. Bu ba şka nlara A )Ji (ya n i kardeş) deniliyormuş. Bu topluluklara "ehl· i fütü vve" (._,:; J.- 1 ) dahi denilirmiş. Fütüvve'nin kendine mahsus, çağdaş terim l e söylersek, bir nevi kulübü dahi varmış. l bn·i Ba tuta bize gördüğü Ahi zaviyelerini (yan i k u lüplerini) anlatıyor : " Bir ev yapılıyor, aydınlatılıyor ve gerekl i eşya ile dö­ şetiliyor. Arkadaşlar gündüz çalışıyor ve gün cieliklerini kazanıyorlar ; karanlık çökünce hemen eve geliyor ve ka zançları ile satın aldıkları yemek, yemiş ve sai re y i kendileri ile beraber götürü yorlar. Şehire yeni seyyah gelm işEe, or. u da yanlarına alırlar ve parasız pulsuz yemek verir, kendisi­ ni konaklarlar , bu seyyah, yoluna çıkıncıya kadar, onların kon uğu olur ; bunlar kadar eyilik ve güzellik yapan <�L- .ı,� ._ı t.;ı) başka bir adama dünyada raslama d ı m •. l bn-i Batuta A h ilerin kılık v e k ıyafetleri hakkında da ma10.mat v eriyor :

cGeyimleri kaba kumaştan v e çok sadedir ; ayaklarwıda çizme, başlarında a k k eçeden bir "selle" vardır. Bu sellenin üst tarafı n a uzunluğu bir ve enliği iki k arış bir kumaş (aslında .;,U,J. ı ba ğlanmıştır. Bellerinde i k i karış uzunluğunda bir hançer taşırlar. Bir araya toplan dı kları zaman başları n daki selleyi çıkarır, bir yana koyarlar ; ş u halde başlarında tak ye nevin d en i pek bir serpuş kalır"' Bu kısa anlatışdan da sezild iğine göre, Ahil i k o zamanki şehir esnafı arasında yayılı. faal bir fik i r cem iyeti imiş. l bn · i Batuta, hükO.metsizlikle geçen anarşı zamanlarında bazı vilfı·


46

yetleri n Ahiler tarafından idare v e asayişinin temin edildi· ğini de k aydeder. [l) · · Büy ük Selçuk l m peratorluğunun çöküşü üzerine, yerli d·erebey lerinin artmakta olan tahak küm ve zorbalıklarına karşı ıpehirli esnafın kendini korumak ihtiyacından do�an bu teş k i latlara r ıensup olanlar, şüphesiz, zamanın fikir cereya­ nını teş kıl eden tasavvufle i lgili bul un m uşlardır. Fakat diğer t a s ı v v u f c ere y- a n ları n da n farklı olarak, Ahiler sade fikir ve ri yazet sa hası n fa, çe k i n gen, pasif bir hayat ve dervişlikle k a l mamış, ak tif m ücadele m a ksad i vle teşkilat sahasına dahi ııtılmışl a r dır. Ahi leri, Orta Çağdaki Yakın Doğu şehirlerinin taha k k ü mctl derebeyleri n e karşı ge len, bir nevi inkilapcıları d i ye kabul eden ler vardır. Mesela, profesör B e r t h e h l s N i· zami'nin şiirlerinde bir nevi profesyonel inkilap teşkilatı ta· savvur ettiği Ahi l i k düş üncesi n e uyar fiki rler bulu yor. P rofesör "leglti ile Mecnun .un m u k adde mesi ndeki «sakintime• den şu satırlrrı a lıyor : Ne fJakte dek buz gibi durmak donuk, Suda ölü sıçan tek · olmak uyuk ? Get1ıekleme, gül gibi yumıa k olma, Menekıe tek iki yüzlü bulunma. Yeri t1ardır dikenli olmak geğdir, Delikanlı, çılgın olmak gerektir. Diken gibi, sifJrİ bulun, sert dat1ran. Baıına gülden çelenkler Örsün dafJran /

[2)

Berthels. bu şiirde k i " d i ken . le Ahi lerin bel lerindeki •hançer» ara sı nda bir mü nasebet bul uyor. Ahiliğin m ü cade­ leci l iğiyle N ızami talimatı a rasınd a k i münasebeti gösteren bir i k i beyti de b i z i la v e edel i m : ( 1 ) i o n- i Haıuıa seya hatnam e s i n in birinci c i l d i n e bak; b i l hassa sah. 3 1 2· 3 14. (2 )

. .J'' .,_,_. ·

t-

.r.

�­

' .;_,� rj j ;4; Jr .J::­ • -1:.U.;.. � �� J�

• ..;,,J.

': ...... )� J':"

..;L:;-


47

Huşsuzlara yatak olan bir karye, Zalimlere flerir kolayca cizye. Arslan yürekli olmadan iş aşmaz ; Öküz yürekli/erde mertlik olmaz. Neden boyun elersin lıer kazaya, Neden razı sclirsin lıer cefôya ? !. Dağ gibi dur, sırtın olsun kaya taş, Yü.ııi'ne kabar taşgürelin, ekme baş I / 1J

N izaml'den alınan b u beyitler, onun 1 bn·i Batuta'daki hikayede a n latılan Al:ıiler " le m ü nasebetle olduğun u ilmi surette bildirmeğe yetmez ; sadece enebi bir ihtimal doğu· rur. Çünkü l bn·i Batuta zam anında bu kadar gelişmiş bulu­ nan Ahiliğin Nizami çağı nda ki durumunu bilmiyoruz. Gerçi bu hareketin, diğer tasavvuf tarikatları gibi, doğudan , Hazar kıyılarından ve Horasan'dan geldiğini düşünebiliriz.. Daha Selçuklular zae-e n ı n �a •esnaf cemiyetleri n i n • Onasya'da ya· yılı bulunduğu ma!Uu mumu zdur. Sade • H amse> nin edebi teşbihleri arasında •AJ:ıiliği• andıra n fikirler değil. esnaf cemi· yetleri arasında yaşıyan v e onları te şkil eden •Al:ıi• ideoloji· sinde dahi " N izami'ce. fi kirlere raslıyoruz. " Fütüv vetname.· !erdeki ahlak düsturlariy l e N i zami'deki a h l a k i bey itleri kar· şılaştırırsak ibretli sonuçlara varırız. [2] Sairin hususi hayatına ait ma!U mat, yazık ki, çok kıttır. Tezkerecilerin bu hu sustaki mühi msememeziikleri bellidir. •

. ..:..- ı ..:ı�G ,, ; ., tiki

[!]

ol:� ;... ..:ı� .,tr'jl J � JI"". ı.S� � ..s"i; J J _r p .j� > ,.:..;. _ c .

.

.jt�'.

�•• ..,_ ı

�� --""' J• .r::. J . J W .)r. $ � .J •f .;ıl J � ..d. .ş .Jr.

..:.. - 1

!

J L..»

.

.

(2) eFü tü v vetna m e ,· l e r e s k i d e v i r l e rd e n k a lına e l yazması risıılt>lerd i r: Bunlar eıJnaf teş k i l a t ı arasında yaşı y a n A h ı l i ği n bir n e v i t ü 7 !i k l e ı i ve progra m larıd ır. B u n l a r d a k i a h l A l< i d ü s turlerle N izami"n i n , z i l h d ... ı a k ­ vaye, özgegüder l i ğe, h ü r d ü şü ncel i ğe v e e y i m serl i ğe dayar. a n t a l i n ı a t ı arasında b ü y ü k b i r b t' n z e r l i k va r d ı r. cFü t ü v veına m e • l erd f' k i « k e n d i kazancına ba kıla• ı. · K e n d i y e yara mazlık edene e y ı l i k e d e » 2 , • H a v a y ı

1. 2.

. ıY. . ,.. •

.

·C ..r-:

�j ı ..i.:

.. . r('" .Jt.-:-1

::......:. .Jr. · ı ,L.. ..,. ..

1

ı ,� ,

·,>

t..'ı .;.- •

r-J ..:ıtr-. ·=·.r�

.ı•.:... ..i J>; ..s

r� j


48

Tezkereciler şairin Uç defa evlendiğinden v e b i r oğulun dün yaya gelmiş olduğundan bahsederler. " H amse.yi dik k at· le okurken. şairin hususi hayatına ait daha bazı tafsilat çı­ karıla bilir. Şairin ilk evlendiği kadın, D e r b e n d S a h i b i'nin ken­ disine gön dermiş olduğu K ıpça k lı bir k eniz (cariye) dir [ 1 ) ; Bu Türk k ızını N izami son derecede sevmiş ve onunla «bir yastığa baş koymuş•, yani evlf'nm iştir ( 1 1 7 3 de). Can ı gibi sevdiği ve eserleri kadar değerlendirdıği b i ric. k oğlu Mu· hammed bu Türk �Uzelinden duğmuştur. Kıpça klı güzel •Hüsrev ile Şirin» yazılırken ( 1 1 80 de) ölmüştür. Şair, dünya edebiyatında eşsiz bir güzelli k örn e ği olarak halk ettiti Ş i r i n'in, kocası H u s r e v'in cenazesi üstünde fedak arlıkla can verdiğini tas v i r ederk e n. sözü öz sevgili karı.;ına getire­ rek, «o benim K ı pçaklı A f a k 'ıma benzerdi, belki de onun ta k e ndisi i d i» di yor (2). Böy l e l i k le Şirin'ıe k a rşıla ştırdığı terkede• 3, • ah d i ne vefa ede• 4, · d a i m hqlka eyilık e d i c i ola• 5, g i b i Oz gPg üd P r ve h aksev e r aıor i z m leı in (TalsilAt için ba k : i lhan Tarus. Ahiler. An ka ra 1947) c H amse• de şairane birçok ifadesini b uluruz. 3.

4.

5.

. "'),rlJ

. ..:..-.. �..

-

�;;

ı _,. � .. �,,:. .:.1."'

i jl Jt.. ı ,;S)

1

.;....J_ ) J.r• j l .;.ı: l_,.j '"')ı ,,_ı j .:ıı:.;. J,;ı� 1 .J0I i ı l .?: · "' ;b

. �. )� • .J:.o>?J ;:.; , _,ç., J .'.� '-' ' ı" ;,,r, � ııı - l:.- _,ı V. D e s t ıı e r d 1, bu • Derbend S ah i b h n i n •Ma hzenil· Esrar• in k en ­ disine gOnderllen Erzi ncan hil kü mdarı Behram-Şah o l d u ğ u na kanidir. Bu tahmin doğru de ı:t i l d i r . Drebe n d l i sa h i p Hlklnl'n i n d e kendisine kaside yaz m ı ş olduğu Seyfeddin M u zaffer İ bni M u h a m me d ' ti r. Çok i h t im a l ki, şairin hayatında bu kadar ö n e m l i bir rol oy nıyan güzel hediye, edebi se v ııi s i n i n b i r g ö n ü l verııisi olmuştur. .

� ı ;.r:

[2]

Çabulc gitmelcte oan Kıpçalclım

idi,

Sana,.Jın /cim benim Aflcdlc'ım idi.

Bu beyi tt e k i c A f a k • ı te t k i k çil e rd e n bir kıslT'ı, o cümleden, V. D e at gerd l, Kıpçaklı k a d ı n ı n adı olarak tellk k i etmişl erdir. Fakat bize göre Afak diye şahıs i s m i yoktur. K ı pçaklı Türk �üzelinln adı •Afak• değil, • A p'a k olsa gerekt i r. Bu ad bugün b i l e Kır g ız l a r da vardır, Kıp­ çak sözQ kit.sik lran e de b iy a tın d a , çok kere, P'n i n f'ye çe vril mesiyle Kıfçak 9eklini alı r ; •Hamse• nin bazı n u s ha l arı n d a bile bu sözün P ile •


t9

K ı pçaklı karısının A f a k adında olduğunu, bazılarına göre, zımnen bildirmiş bulunuyor. Ayni zamanda oğlu Muham­ med'in bu kadından doğduğun u da • Türküm k öçtü ise d e, ilahi, Türk y avrusunu sen koru • d emesiyle a nlatmıştır. (1) Şairin. oğlu Muhammed'e k arşı beslediği sevgisini n sonu yoktur. Bu sonsuz sevginin, sevdiği ilk karısına besledifli candan ilgisinin bir devamı olduğuna şüphe edilemez. ı•T ü r k»e olan bağlılığı n ı Şair « T ü r k y a v r u s u n a • geçirmiştir. Aşkın i lahi şairi. evlenme meselesinde tekevlilik (mono­ ı;ıami) taraftarıdı r. Hayatında üç defa evlenmişti r ; fakat hiçbir zaman çok evli olmamıştır. Fi lozof Sokrat'a, bir öğüt şeklin­ de söylettiği bey itlerden birin de, N izami, tekevlilik faziletini kendine mahsus b ir üslupla beyan etmiş : e k endi n e u yan bir eş san·a yeter ; çok dostlu olan dostsuz kalır. Yedi baba ile dört anaya malik olduğu ndan dır ki alemin işleri perişan· dır 12). Evladını tamam ve ahen kte görmek istersen, kalbini ancak bir baba ile bir anaya bağlat» demiştir. 13) Nizami, " I k b a 1 n a m e. nin sonun da, filozof A r c h i m ed'i baştan çıkaran Çinli Türk güzelinin ölümü n ü an latırken, hususi hayatı ndaki talihsizliğinden şikayet ediyor. Bu şika· yetinden anlıyoruz ki, Şirin'i yazarken sevgili "A p a k., ını; L e v l a'yı yazarken - i kinci " g ö h e r. i n i ; Çinli Türk güzelin mecarası nı a n latırken de üçüncü "a r u s .. unu y itirmiştir : Nazma çeksem her zaman bir dôstan, Çok tuhaftır taliim, vermez aman. Soçmafa ba#arsam etrôfa şeker, Sevgili bir dilberim elden 11ider ; Tatlıca Şirin'i çün halk eyledim, Çok şeker bir yôrimi de/ney/edim. K ı �çak şeklinde yazı l m ı ş olduğu görO l mekıedir ; Şu halde N izaml'nin K ı pçak l ı c Tü r k • ünün adı Türkçe A p · a k veya A p a k'tır. Ap ak ma­ rıası nda, Azerbaycanda dahi, kadın adı olarak, Akca ismine çok rasla n ı r. f il _,.,, _.: ')r,ış_.· Ji.ı.> .;\: .r_j- jl rJ· ..ı..:. fı •

Çelı:ilıligı• •l•r lirlciim çoılınlan, llalıi, ga•raaan lıartar lı:aılaılan.

)2) Eski Kosmoınide (ke yaniyat) tasav v u r olunan yedi tahaka ile dört unsura k i nayedir.

1 31


50

Leglfnin çi1n lcöılcı1.ne çektim hisar, Baılca bir göhermi ben ettim nisar. Gitti dünyadan gene bir nazenin, Oldu . cennetlik bizim taze gelin [ 1 1 .

Ne garip bir talih tecel lisi ki yarattığı güzel kahramanlar sevdiği güzel karıları alıp kendileriyle beraber götürüyorlar. Bu, kadın k ıskançlığının bir tecellisi midir ? Yoksa, N izamt, sevgili kadı nl arının hayalini. sanatının kudretiyle yaşatmak­ mı istemiş ! ? Buna <cbunca arusların gussesiyle kederli iken Rum'l a Rus'un hika yesini nasıl a nlatayım?!.., daha eyi, dert· !erimi un utarak, bu dastanla gönlümü hoş tutayım!,, diyen [2] Şair kendisi cevap vermiştir. İ l k aşkının yadi garı oğlu Muham med'i (Mehmed) Şair daima düşünmüş, bu · rürk çocuğunu., candan bir ilgi ile beslemiştir. Beş büyük eserinin dörd ünde, mahsus bir su· rette, Şairin, kendi «Meh metçiği• ne hitap eden beyitleri dik· kate değer düşü nce ve duygu la rla doludur. Birer baba öğüdü şeklinde olan bu hitaplar, haktm Şairin, olgun adam tipinin nasıl yetişebileceği hakkındaki en samimi du y gula rına tercüman olmaktad ır. Çok sıcak bir ilginin mahsulü olan bu duyguları i le o, sev gili oğlunun hatırasını dahi, sevi mli eserleri i l e beraber, ebedileştirmiştir. Zaten o, oğlunu eserlerinden biri gibr telak ki etmekte, onu kitapları­ n a kardaş saymakta d ı r. [31 - -----' �··) jl:_ ! J :r-·l ,- j ,� .f . ; .) j� .....; � J.: ... J\..!. uJ ..""

( 1)

. ,;... ' .) ..:. �·:�

....;�

ı ,t... ;

J \:.. l�_ ı r,_,f .s�l� _,\, . Jr, .._rJ ,;. ı'" J �- , } ,.;.. ..,.,

rn ��• r ) ., • ...r JJ J ..:-J/ ...,_... ':" t_I, � .f t':ı...; . _:.�,� .:.iJ (f ..j-J� j l._ I J ._:_"". , J-'!. �!�. •J ...; ı r ;L' ;I <-, (3) • ŞerefnA m e • n i n son u n da Şa ı r, oğl u n a şöyle h itap ediyor : Kıymetli dört kitap bıraktım Hna, B•ndtn kalır onlar birer g,.iiglir ;

!c;

(2)

, Ji

Dört kardeıin vardır, beıinci aenıin, Dört rakii.nde ••� encilm tek berkarar.

. J°5J � ",,::.' ı ı

.._..; � ? --. '6 • .» , .:.-1 J\� .) '('J ' .[

' ,L+>; ı.S . ' J --._ 1.;:' ı.J" .,.,t:.J , -.İ i �. , .:.- 1 J l+>; J>I:_


51

Oğütlerinde, Şair, ojtlunun manevi terbiyesi ve cemiyette tutacaıtı mertebesi ile ilgilendiğini yeter derecede belirtmiş­ tir fakat N izami, oğlunun hayatının maddt tarafını temi n etmeyi dahi düşünmüştür. "Leyla ve Mecnun. manzumesini Şirvan Sarayına oğlu Muhammed vasıtasiyle göndermiş ve kitabın mukaddimesind e Şirvan'ın genç veliahdine hitapla yazdığı satırlarda •kendi aziz oğlunu padişahın değerli ha­ lefine emanet etmiş • ve telmih ile kendisine divanda bir iş verilmesin i iste miştir. Bu rica nıfl he gibi bir neticeye bağ­ landığı mallımumuz değilse de, bu kayıt, seven bir babanın sevgili oğlu n u n mukadderatiyle sonuna kadar meşgul oldu­ ğunu ı;ı östermek bakımından. önemlidir. Semerkantlı Devletşah , LO.tf-Ali bey Azer ve diğer tezke· recileri� kayıtlarınca N izami 'n i n yalnız bir oğlu olmuştur. fakat h. 7 inci y üzyılın e vvellerinde yazılan " L O b a b - ü 1 E 1 b a b ,, (...,.. Y 'Y l...,..l;J ) sahibi M u h a m m e d A v f i , Nizami'nin, anlaşılan, k üçükken ölmüş bir oğluna yazdığı şu mersiyeyi n akletmektedir : Cennet güzelleriyle bir yastığa başk-:Jyan Yavrum, güzel yüzünle mezire oldun revan. Meyvesini hayatın, yavrucuğum, dermedin ; Vardın cennetlik oldun, cehennemlik olmaadan . Ömür daha çekmedi yanağına bir hat senin, Kim yazdıydı başına bu kazôyi bi aman ? ! Toprak gözümden akan kanlı yaşla ıslansa, Kimseye gelmez garip, rg benim ctinrmda can !

Su vermemek tarlaya nasıl mümkün afur ki, Yüzündeki sebzelik toprakta tutmuş mekan I [11

C..ıTJ ...J>J� ..., � T .:...!.r: ... ..;; J . �ı: ,_t J J ) .:..:. ,; .f _,.., ,:., , � .:r.ı . .:.,."..&.IJ ,;.. :._ ��.> ) !J � \' �j ..:...:h ._, ı ; ;� s .5 , ::__ �J.

ili

.:,..'.r:

ı ._:.. , ;..

f

..

.

_,� .,

'

r"'

t'·J�

..ı..:.. .s l

�� .1.. � o)JJ'=· ..:. , J •)

ı.J.>.J.

' ";,:,. /

,•

••

!

.;�,,.,,-· f"·.

...--! ..../

.s ..:.-1 �.!l.;. ) i l .:..!..,;.. .j

;l j.�-


52

Bu k ayda göre, N izami'nin, Muhammed'den başka, biı­ oğlunun dahi doğmuş olduğu na h ü kmetmek lazım gelir. Gerçi , bu m ersiyen i n yabancı bir gence yazıldığını iddia edenler de vardır. Kadınları hakkındaki hissi ya tı , oğlu Muhammed'e gös­ terdi ği alaka ve bu m ersiyesiyle, N izami'nin, ne içli ve şef­ k atli bir aile babası olduğu gözönünde canlanmaktadır. H al tercü m esine ait k ayıtlardan görüldüğü üzere, N iza· mi ' n i n ha yat ı doğduğu Gence şeh rinde geçmiş, buradan . hemen hemen hiç bir tarafa ayrılmamıştır. Yalnız, tezk ere· lerde, yu rttaşı şair HakanH Şirvani ile birlikte, bir kerre. Hacce gitti . ği kaydine tesadüf olu nmaktadır. Fakat bundan şüphe ed enler de va rdır. Nizami, çekingen, ka naatçı ve zahitce bir kayat yaşa· m ıştır. Çekingenlik, N izami hayatının ana · vasfı olmuştur. Meşh u r « Ş e h n a m e • sini , F i r d e v s i, Gazn e sarayında, kendine ayrılmış mahsus daire d e, bin bir !tina içinde ve altın vadi i l e yazmış, sonra da, kalem ücreti üstünde, lejan­ lara geçen kavgasiyle meşhur iken . � i z a m i, bütün man­ zumelerini Gence'deki dervişhaneslnin dört duvarı arasın· da, k i mseden bir şey ummadan, yazmıştır. Rızkını ise, ceJ sofrasından» d eği l , • Rızk dağıtan Allah• tan beklemiştir. [1] Çekingenlikle ayni kaynaktan gel en göz ütokluluk dahi Şaire mahsus bir fa zilettir. Bir adam , onun nazarında, göz­ tokluluğu ile ancak asıl büyü klüğün ü bulu r; ve yalnı z' halka muhtaç olmadık ç a , hürriyetin hakiki zevki tadılır. •Başkası ek meğinin köpeği veya sofrası nın kedisi'» değil, •kendi eme­ ğinin mahsülünü yiyen • ve •ışığını kendi yağı ndan alan»lara Nizami, şahsi tecrübesine dayanarak, ( _,.lhi .:.'-; ) pünya -pa­ dişahının lçendi lerine k u l l uk y a pa c ağ ı nı vadediyor. (2)

[ı ]

. ...: l- ; ı.$) J ) ' Jl j ;

.:, _ \

j ı ..;..

Sofraıından adamların yoksa r/er

[2 ]

Rıılc

naaibim

t1eren Tanrıg•dır benim bötü.a iimidim,

)J�J,;..

�; L ı.o t::. .J n

. J }(i.

.J.:_<"' � l , �

.._• Ual-

J,,.,.. :J,>- t';

..:..-.) ..j...!.A j>':" ..lu.; ..:..i� __., L"


53

N izami. ça�ının başka meddah şairlerinden fa rklı olarak, hükümdar kapılarından çekingen bir hayat tarzı yaşamış­ tır. Şair bu hareketinin hikmetini bize şöyle anlatmaktadır: • Padişahın verdiği maaşı bırak; bun dan gelecek şey fenalıkla avareliktir. Padişahla düşüp kalk maktan çekin; çünkü bu, pamukla ateşin m ün asebetine benzer. Ateş ne­ kadar parlak olsa da, selamet ondan uzak bulunma k tadır. Kelebek m u m u n ışığına can atmakta , fakat ona yaklaşınca yan maktadır » [ t i Semerkantlı Devletşah, şairi n bu düşü n üşüne u yan, N i· zami ile Sultan Kızıl- Arslan arasında geçen çok en teresan bir hikaye anlatıyor: •Azerbeycan'ın hey betli padişahı Atabek K ı z ı 1 A r s 1 a n, N izami'yi görmek ve onunla sohbet etmek istemiş, şairi yanına çağırtmıştır. Gönderdi ği adam, şeyhin iti kafta olup, kimse ile görüşmek istemediğine dai r haber getirmiştir. Sul­ tan bu cesaretli şey hi bizzat görmek istem iş. Padişa hın ni­ yetini haber alan şeyh, sultan ın kendine azamet satmasın ı göze alarak keramet göstermiş, şimdiki terimle söylersek , padişahı hipnotize etmiştir: Kızı l-Arslan şairin yanına gel­ dikte kendisini, şahane bir taht. üzerinde otu rmuş, etrafı kullar. hizmetçiler, memur ve sipahilerle çevrilmj.ş azametli bir tacdar karşısında bulmuş; bu i htişam önünde küçülen sultan, hür metle eğilerek tazimde bulunmak isteyince, ı;rörü­ nüş değişmiş: padişah kendisini, sade bir döşek ü stünde otu rmuş, önünde kalem divit yaziyle meşul bir şeyhin karşısında bulmuştur. • Bu suretle şairle şah arasın d a samimi bir dostl uk peyda olmuştur. Bu vak'adan sonra «ik i h ükümdar• arada sırada görüşmeğe devam etmişlerdir. Bu, şüphesiz, bir lejandır. fa kat bu lejan N izami'nin istiklal ve istiğnası n ı gösteren büyük bir semboldür ! .. N izami, bu esaslı faziletlerine uygun yüksek bir ah lak sahibi olm uştur. Dünyan ın hiçbir zaman boş kalmadığı kaba tiplerle kötü niyetli adamlarından Nizami"nin dahi çok çekmiş olduğu hasbıhallerinden görülmektedir. Fakat çağ-

ı1]


daşları misillü ( 1 ), Şair, bu kötülüklere şiddet ve hiddetle değil , k endine mahsus yumuşaklık ve iyilikle mukabele etmiştir. Tıtbiat itibariyle yumuşak ve herkesin iyiliğini isteyen Şair, fenalığını isteyenlere bile fenalıktan çekinmiştir . Ç ün k ü yaparsa «bu fenalıktan kendisin i n m üteessir olaca­ " ğına• kani o l muştur. iyi olmak, iyilik yapmak ae iyilikte kalmak. Şairin, hayattaki ana prensibi olmuştur. Kötülük, ona göre, karşılıklı kötülükle değil. bilakis, iyilikle izale edilir ; • Sonuna kadar iyilik yapabilirse», Şair, kendisinin •İyi adamlar ziyaret· gah ı• olacağına inandığını yazmıştır. Eserlerinde herkese tavsiye .:: t liği h ev es ve nesfsine hakim olmak esasına bütün ömründe sadık kalan bu Allah adamı kendi •elinin rench sayesinde, ömrü n ü •derviş ihtişa· miyle» . geçirmiştir. Zamanının öbür şairleri gibi, Nizami. saraylara müdavim v e padişahlara mülazim olmamıştır. Hükümda rların huzu· runa çok ender, yalnız hususi su rette çağrıldığı za man gitmiştir. Şairin yazmış olduğu kasideler za manın büyü kleri ve sultanlarına karşı yaltaklıklarla dolu saray kasidelerin e benzemez. N izami'nin · kasideleri, tezkerecilerin ittifakla söyledikleri gibi , siıfilikten, tecerriit te n v e kamu menfaatine çalışmaya çağıran öğütlerden ibarettir. Ozgegüderlik (altruizm), «becerirsen h erk esin y ü k ü n li çek ; yük çeken birisini kurtarmakta n daha iyi ne olu r:>» 12] diyen N izaml'nin en kesin özelliğidir. Şair, • H ü s r e v ve Ş i r i n • ile •H e f t P e y k e r• gibi, saray hayatiyle • ç a 1 g ı• ve • i ç k i• meclislerinin, incelikle· rine varınC'aya kadar, en parlak tasvirlerini verebi ldiği halde, bu gibi zevk ve eğfence m eclislerine gitmemiş ve ömründe, bir defa olsun, ağzına «içki» almamış veya kendi tabiriy le, «dudağiyle eteğini meye bulaştırmamıştır•. Bun u, manzume(1) N izaml'nin çağdaşlarından HAkAni. Ebül- ülA, Müctr ve sairle­ rinin yazdıkları h icivlerle yaptıkları şiddetli tartışmalar meşhurdur.

Katlan biiılin yiilcliilerln .ıı iilcli n• Yük ç.lıeni kurla•malıtan lgi ne?!..


55

ll"rinde kend isi söylediği 2ibi 1 1 ], hayatı na ait m alQmat verenler dahi bir ağızdan tasdi k etmektedirler. "Akle düşman olduğu için haram " bulduğu meyden ı ı;ı renen şaire, eserlerinde gördüğümüz sakileri n, imrendire­ ,. , k sundukları mey acaba han gisidir ? - Bu, Şairin sam i mi an latışına göre, haram olmayan, akla bozgun l u k de�il. a n c a k a y dınlık v e r e n , ilahi bir mey­ ılir. Bir mey ki onun verdiği m estlik cezbesiyle, şair, kendi­ ııinden sekiz y ü z yıl son ra bile, oku rları n ı sa n'atının ca na •ıinen neş'esi yle "mest·ü bihQş. etmektedir. N izami, izz!:t- i ne fsinin yüksekliı!i ile tanın mıştır. Oz ü n ü hılen bu hakiki insan, kendisi n i n dediği gibi, sadece · vücu­ ıl unun dışında yaşamak sırrı n ı " bilmekle kalmamıştır ; aynı 111 manda çağdaşlarına , kendine karşı büyük bir say gı hissi lelkin · etmesini de becermiştir. "f s k e n d e r r ı a nı e,, dek i hasbi halinde bilhassa belirttiği ll zere, "Allaha sı�ın maktan başka bir �dişesi olmayan" Ha· k i m, kendisini m eşhur Yunan filozofu Sokrat'a benzetir ; ınünzE"vi bir hayat yaşadığı halde. h ü rmet v e iti bar görüşü(1)

'

« lskendernı'lme•n i n

ıı ı m bere

m ukaddi mesinde i l h a m hitap ettiği be7 itlerdr. şu mısralar vardır : Eg miilıar•lı:

k a y n a ğı

Hı•ır'ım, .anma lı:i lı•n,

Me81 lı••cl.tm•cl•gİm

m•g• clerle�n .

Dccll/lm megle asiimclu g•ç•rim,

Bİı ı•çlıl• gider, ıJ/cm •derim .

Tları'nın fideli henim ıdlelmdlr, �ulı•, megim ınJglmdlr.

K-"ltlm

T.,,.,.. hale yola and olıun kim, iJ,p•miıtir m•g• a/aım, •l•Jim. Meg• tJrırclugıa Nisamf lıir cam,

..1) � .:- ' ; L..� .,S.>�. �· -; .. J _;_ILS..> ;:. j l J 'J. lf- jl c_ J:-­

Hale h•ldli ana alırın el• haram.

ı.S J ::ı,-•· •

ı .::ıj'-: ..,.ı, .. ı r'.r- ...; llai J_ ı ...�

. ..

.

.:..-.. ı.,....

_

...1'.

J )I..

I��,�. o..l' ...; J.) -=-!_ J�I :..ı'"..: jl jl-1..,..... , !'"I .::ı,._ 1.· �•; ..ı� .., _f'J

'-'. jJ ""="'· •

;._

r._

...-&�

.::ı/İ }�

�I

..: � ..L.... "'­

r.....:.

..;jlJ

Hızır

Pey-


n o n sebebini de, Kene Sokrat'ın • i nsanlar kendilerinden ka­ çanlara daha çok meylederler. [1) cümlesiyle anlatmaktadır. Beş büyük mesnevisinden birincisi M a b z e n ü l Esrir .ı Nizami, h. 559 da (m. 1 160) yazmıştır. Bu tarihte Şair 20 yaşlarında bulunuyordu. •Mabzen. onun i l k eseri değildir. O tarihte şair stlftce kasideleri, gazel leri ve başka neviden bircok parçaları ile zaten tanınmış bulunuyordu. Gazelleri ken di zamanında her yana yayılmış ve herkes tarafından sevilmişti. Azerbaycan Atabeklerinden Kızıl Arslan'ın eğlen· celeri n de hanendelerin onun gezellerini ok udukları, N iza· ml'nin kendi tarafından kaydolun m uştur. •

·

Son büyük eseri " lskendername" yi Nizami, h. 597 d e (m. 1 201 de) yazmıştır. Bu tarihten 4 veya 5 y ı l sonra tasvir ettiği bütün kahramanları gibi, o da, mukadder Akibete u�ramıştır. lsken der'in ve etrafındaki Yunan filozofİ arının öld ük lerini birer birer tasvir eden hakim kendi ölümünü de tasavvur etmiş "onların u y udukları gibi. Niza mi'de uyudu. demiştir. [2] 63 yıla yakın ömrünün yarım asırhk mühim bir kısmını, san 'at, hik met ve irşada sarfetmiştir. Nil1 ayet, kendi sözü ile söylersek, 1204 te " m u v a k k a t k a l ı b ı n ı. terk ile, e b e d,t l i ğ e kavuşmuştur. [3] Bu suretle dü nyanın ölmczleri sırasına ııeçen N i z a m i'nin, hayatında arzu ettiği g i bi , sonuna kadar ken·

[1 1

[2 ]

!

J ı ,, J ; J•J1. • ı

. .:»-

� ,ı J ..., .•�.

� / ; .[

-·1.:C-.

....:. j "'-'" .._.:.:.. �: .;: , �,, , .;...� "� .Jlc:('· J:. r.

...· � � ,

__

N izaml'nin kendi ölümünden ba hseden beyitler, bazılar ı na ııöre, esere sonradan varisleri veya başka l arı tarafından eklenm iştir, d i y e tahmin olunuyorsa ds, bunların ölllmünü sezen Şair tarafın d an bizzat yazılm ı ş olduğunu düşünenler de vardır. Ba hse d i l e n beyitl e rin üslO.bu bu düşünüşe hak verecek bir olrıunluktadır. Şair sade öldüğünü delil, ölüp rıittikten sonra geçen uzun y ı llar neticesinde türbesinin ıll a cak ,ekli bile IBBvir etmiştir. (Bk. Elcl•rn• b ölümünde k i « N izami"nin menşei ve mezar!• kısmına), (3) Avrupalı müellifler şairin vefat yılı olarak 1 204 senesini ııöaterıyorlar Ki, bu, aşağı yukarı doğu k a y nakları n ı n tahminine d a yanmakta d ır.


5i

manevi dine sad ık kalan şahsiyeti irfan ehlinin z i y a r e t g i h ı olmuştur. Şairin , daha hayatta iken vatandaşları arasında gördüğü eşsiz hürmet ve itibarın, çok güzel bir lejan şeklinde, sonrakı nesillere geçmiş olduğunu öğrenmiştik. Nizami'ye bu maz­ hariyeti veren, onun sadece büyük bir şair değil, aynı zaman· da halk için çalışan. • vatan için yanan idealist bir mücahit ve cemiyet adamı olmasıdır.


N a lıcıvıı n 'da Azcrhııycan At ahcklcri

dcvrındcn kıılıııa

Mü'minc Hat un Türbesi, Hak. sa h i fe: 1 1


il

ŞAiRiN AZERBAYCAN H0K0MDARLARIYLE MÖNASEBETLERI. Kızıl Arslan 'Ja görQşme/eri nden :

G irip dergaha kıisid, arze geldi, Dedi : şıihım, nelıir deryaya geldi. Niz a m i

N izami , « Penç·Genç• (Beş Hazine), diye adlandırdığı beş mesnevisi n i çağdaş hükümdarların andların a bağ! J m ıştır. Bu m ünasebetle k e ndileri yle, ya yazışmak yeya görüşmek sureti y le, temas etm iş� dolayısiyle de bu n lardan bahsetmiş v e kendileri n e methiyeler y azmıştır. Şairin bilhassa methettiği sülale, zamanlarında yaşamış olduğu, Azerbeycan Ata beklet"i di r ; eserlerinden iki büyü ğü· nü (« H üsrev ve Şirin • ile • İsken d ername» yi) bunları n adına yazmıştır. . Hayatı ile ilgili olduğu için, burada, Şai rin eserlerindeki ithaflar üzerinde biraz durmamız gerek i r : N izami, i l k mesnevisi · "Ma l)zen·ül·Esrar.ı şair S e n a i'n in , Gaznelilerden Beh ramşah'ın adına yazdığı «HadiKa·ü l· Esrar.a benzeterek yazmış ve aynı adı taşıyan Erzincan hükü mdarı F a h r e d d i n B e h r a m ş a h M e n k ü ç e k'e [ l ] ithaf etmiştir. (il Behramşah, Alp Arslan'nın serdarlanndan halife Kaim Biemrul­ lah'ın iltifatın ı kazanmış ve Alp Arslan tarafından Erzincan val i l i ı:ti n e tayin olunan Menküçek Gazi n i n torunu ve Davud'un oğludur. M e n k ü ­ çekliler burada y ı llarca h ü k ü m s il rmuşlerdir. Rükneddin SOleymanşah'ın Gürcüstan seferine ait yazdı ı::c ı desta · n ında, l b n l Bibi, Erzincan padişahı melik Fahreddin Behramşa h ' ı n da ROkneddin ile beraber olduğunu yazıyor. Bu zamanda· İ bni 8 i b i di yor­ c m ü bdiül·kalem• Genceli Hace Nizami, •Ma1_ızen-ül- EarAr · ı n ı Behram­ şah'a göndermiş, o da karşılığında ona hediyeler yollamış ve eaerl ö ve ­ rek demişeir ki: • Bu kitaba karş ı l ı k olarak, hazineler doluau hedl7eler gönderilse yeridir ; bu kitap dolayısiyle adımın dünyada bAki kalacağı temin edilir.11


60

Kitabın Behramşah'a teslimi için, Nizami, bizzat Erzincan'a ııitmek istemişse de, o zamanki askeri hareketler yüzünden , buna muvaffak olamamışbr ; çünkü •yollar kapan mış bulu­ nuyordu•. Bundan ötürü, Şair kitabın yalnız gönderilmesiyle yetiklenmiştir. Bu eserini gönderirken, Şair, Erz:incan sarayının Şah'a y akın şairlerle çevrilmiş olduğunu biliyordu ; fakat kendisi· nin bunlara üstün geleceğin e de emindi. " Ru m'u alan ve Abaza'yı tutan. Behram·şah'a hitapla, •onlar, yani Erzindaki şairler, Nizaml'nin huzurunda hesap verecek kimselerdir• diyor ve k endisinin • Sözden yapılmış keskin kılıç sahibi oluşu• ve •karşısına çıkanların kafalarını uçuracağı• ile öğün ü yor. ( 1 ) ·

Ş'ilirin ikinci büyük eseri·«H ü s r e v ve Ş i r i n• dir. ithaf ve methiyele ri bakımından , bunun dik kat11 değer özelliği var· d ır. Eser , aslında, zamanın hakiki sahibi ve hükümdarı, Azer­ beycan Aatabeklerinin ikincisi Şemseddin Muhammed C i· h a n P e h 1 i v a n adı na yazılmıştır. fakat, o sırada, l ran Sel­ çuklularının sonucusu T u ğ r u I, ismen, hala sultan mevkiin· de bulunduğundan, kitap 'da, resmen , onun adına ithaf olun­ muştur.

Bu ithaflarda her ne kadar Tuğru l'a • sulta n • ve Atabek Muhammed'e •naib- i sulta n • denili yorsa da, maksadın ifade· sine gelince, asıl sultanın kim olduğu meydana çıkıyor. « Pe· nah i m ülk • ile •hüdavend·i cehan • olan •su ltan i adil•den, Şairin istediği, yalnız kendisi ni •şahinşahlar ba şı• olup, •dünyayı zulümden kurtarmış büyük Atabeğe• tavsiyeden ibarettir. Bir Atabek ki " o kudrette birisi daha doğmamış ; Habeşten ta Çin e k adar bütün ü lk eler hep bu devlet erinin yüzüne açıktır ; lrak'ta bade içerken Rum ile Şlm'a korku salan bu adamın Abaza ile Derbent a vlağıdır ; Harezm ile Semerkand'a akın yapan, Gence'den H Ozistan'ı fetheden ve U mman'dan f sfahan'a at koşturan da kendisidir -. Nizami, "duacısı olduğu . bu kahramanın düşmanları nı kargışlıyor :

[ı ]

r>L

�--

._.� ll ı

; ' .J.-


61

Bir ıeg onunca defi/� maksut, Od tutup yansın, olsa da ger üd; Dünyada herkes ona kabarsa, Suda bofulsun, ıeker de olsa ; Herkes kalbini onun darrltsa, Yere batsın o, hazine olsa ; Toz kondüurursa ona bir gönül, Solup döküsün, olsa da bir gül/ [1]

Çok canlı ve mübalağalı m ethiyesinin yukarıya aldığımız bu parlak parçaşındaıi. da görUldUğU gibi, N izami'nin gözün· de, Şemseddin Muhammed sade bir atabek ve sultan naibi değil dir ; •feth ·i şahi ile avn · ı ilahi•ye mazhar olan bu adam saltanatın sığınağı, «hilafetin dayanağı•dır. Bu, k lasik Doğu edebiyatının maruf bir teşbihi ile «i kinci FeridQn• ile • Cemaşid·i sani• dir. Hatta onlardan daha y ü ksektir. ÇünkU. • on ların taht ile taçları var idise», bunun «muhtaçlara taç bafı,Lamaaı» vardır. • Her hUsrevin (yani padişahın) yanında bir pehlivan bulu · nurken» bu, •hı;m pehlivan, hem de hüsrevdir», • Atabek Muhan:ımed'in hatırı bir de •şahlar şahı Atabek Şemseddin Eldeniz'in (Eldigez) velia hdi• olmakla azizdir; ç·un­ kü N izami kendisini bu •bağçeni n • · yani Eldenizliler sülale· sinin · «ilk kuşu• · yani şairi saymaktadır. N izami, aynı eseri nde Atabek Muhammed'in veliahdı bulunan ve k en disin den sonra Azerbaycan tahtına çıkmış olan kardeşi O s m a n K ı z ı 1 A r s l a n'ı da methetmiştir. Daha doğrusu, başta sultan Turtrul ile Atabek Muhammed'e ithaf olunan eserinin mukaddimesinde, kardeşinin v el iahdı sıfatiyle m etholunmuş bulunan bu adamın adına, eserin sonuna dahi uzunca bir •hUeme• eklenmiştir. Bu meth i yeye göre, Kızıl Arslan • Dofru'nun padişahı, Batı'nın da penahı > dır. • i rade ederse Çin'den haraç, Rum'dan da cizye alır. Fethine kalkarsa, H indistan'ı karalıktan temizler•. ·

! ı ) J ,.. ,,� .:.-_).,_ �,- .;il • fa .:..._.. J r f ı ...:oı 5 ;, •

ı:::f :. ,, JY.. f . !l\;..r): .:.-1 ;l,.:i J� _,f"ı ı , � .:ıı _;;-

�· l ;, ı .6".; :.::- .:ı i.,.­ ...; j,ı 4 ..:ı� ş ....-G ı �

;,..�

{; ,; ı _. •

�- ı ;,ı .6"_,.;.; ..:ıl.,.­ �.:.-1 ;� ..:, ı ; l ;J I .f_,l.I.;. §.,.-


62

Eserin diğer b ir yer\nde, Şair l ötfun u gördüitü bu i ktidarlı sultanın öldürülmesi dolayısiyle d uy duğu acıyı a n latmıştır. •Abı hayatı tadamıyan Zül k arneyn gibi, gençli­ l}irıin yemişini yemeden bir düşman yarasıyla şehit düşen • bu padişaha ağlam ıştır [ 1 ). Fa kat şair bağlı bulunduğu sülalenin i k tidar mevkiin d e kalmasiyle teselli bulmakta ; co öldü ise E b u B e k ir M u· h a m m e 1 sağolsun. • demktedi r. N etek im en büyük eseri •1 s k e n d e r n a m eıı yi Eldenizl ilerin bu a y dın m ü · messil i n e ithaf etmiştir. ü ç üncü mesnevisi·•Leyla·Mecnun • u, Şair, Ş i r v a n ş a h Ahsitan Menuçehr' i n ısmarlaması üzerine yazmış v e onu n adına bağlamıştır . -

Şirvanşahlılar Kuzey Azerbaycan'da y erli bir sülale olup, hüküm darlıkları, haza n , merkezi Gence olan Arran vilayetilye, hatta, Aras n eh ri güneyinde, Tebriz'le etrafı n a b i l e şamil olmuş , bazan d a güney Azerba ycan'da yükselen hükümdarlara, mesela, Azerbaycan Atabeklerine tabi bir durn mda bulunmu şlardır. Bunlar, Doğuda örnek leri görün­ müş olduğu gi bi, kendi nesilleri n i n eskiliğini Keyanilere bağlarlardı. N izami de bu an'a neye uymuş · Şirvanşah Ahsitan Melik Menuçehr'in « Behram nesl i nden ve .A dem'den beri şahoğlu şah olduğundan » bahse tmiştir. Bundan başka, şair. Ahsitan'ın F.bul · Muza ffer (zafer babası) olduğunu belir· terek. ilim ve irfan adamları n ı himaye etti ği n i de sitayişlerle yadetmiştir. [2] U mu mi yetle, Şirva n şahlar sülalesi nden, bu adlı Azer· baycan hükümdarını n, N izami 'de, maddi-manevi, bütün değerleri kabarık, parlak bir portresi verilmiştir. Şairin, "H e f t P e y k e r .. adı ndaki dörd üncü mesnevisi, Marağa ferman - ferması, Akson k urlulardan, A l a e d d i n Kürb Arslan'ın (Körpe Arsl an) isteğiyle yazılmış ve ona da •

[

ı

]

J'5_,,· j � ..:.:; _,.: ı J � ...:..�. ..:ıL.-:·j ..;.;� ._:,T ı , � ..

.

-� .ı

,ı ı y t. � jl •'J,;.. c· <S J. ...:..� ..: ı -": { j jı d� ..:... ,t.-:

[2) Şirvanşah Ahsltan Menuçehr•in Ruslara karşı kazanm ı ş olduğu zafer, saray şairi meşhur H A k A n i - i Şirvani tarafından kasidelerinden blrindP tesbit olu n m uştur.


63

itnaf olunmuştur. B u zat onun beyitlerinde iktidarlı bir hükümdar h üviyetinde Mtaç verip, bac alan . bir •hüsrev. dir; " Memleketler alan bu a rslan , taç ve tah t itibariyle, Alp Ars­ lan'dan daha yeğdir •Aksonkur nesli onunla a yaktadır (11 •.

•.

Besinci mesnevi - • t skendername. - yukarda b i r m üna­ sebetle kaydolunduğu gibi, Azerbaycan padişahlarından Atabek N u s r e t ü d d i n E b u - B e k i r'e ithaf olunmuştur. Bu hu kümdu, Atabeklerden, Şairin bilh assa sevdiği Şem­ seddin Muhammed'in oğludur ; Amcası Kızıl Arslan 'ın öldü­ rülmesi ü zerine Azerbaycan ta htına çıkmış ve nispeten uzun süren h ü k ü meti n isbi bir rahatlık içinde geçmiştir. Raslanan bir kayda göre, Ebu - Bekir kendisi de şair' imiş ve B i ş g i n takma adını taşıyormuş [2). Aynı zamanda, bu padişah. ilim, irfan ve edebiyatın da himisi imiş. N izami'nin, Ebu · Bekir'e yazdığı satırlarda, babasiyle a mcasına karşı gösterilen sıcak· lığın eseri h issedilmektedir ; onun edebiyat merak lısı ve hamisi olduğu da ayrıca belirtilmiştir. Şaire göre •baş­ kaları im.ansa• Atabek Ebu - Bekir, «tam bir insanlıktır . > f3) «İrem baı:!;ın dan uçmuş bülbül• - N izami, «aramgahını• bu •insanlık bağında» bulmuş v e onun «devri n d e teren n ü m ettiği nağmelerle adının yıllarca yaşa ması n ı temin etm iştir.• Şairin dördüncü Atabeke karsı beslediği sev gi. resmi ithaf çerçevesini asara\(. daha sa mimi şekillerde de görül­ müştür. İ skendere ait menki belerden bahseden bir metin arasında, Şair, bazen yaptığı gibi, aktüaliteye geçerek , bi r kaç beyitle asrının h (\kürildarına h itap ediyor. B hitabında kendisi ne karşı sevgiyle taşarak, •o yıldız battı ise, sen çık­ tın» diye, • padişahlığının payıdar olmasına • dua ettikten sonra, •Şah Ahsitan'dan sonra bu gülistanda Ebu · Bek irin yeşirdiğini • ve, kendini (yani şairi) ondan (yani Ahsitan'dan) [I) A kson kurluların nesebi Atabek Akson kur'a erm e k ted i r ; o. 1 1 3 1 de h ü kO met başına gelm i ştir. Sonraları Akson k urlula r ı n idareı;i yalnız Marağa·ya m ü nhasır kalmıştır. (2) E. B r o rv n, H ı story Literary of Persia. London. 1909.


daha yüksek tutarak, şah bağının hiç bir zaman y üzüne kapanmadıQ'ını• şükranla anlabyor. ( 1 ) clskendernane•nin ikinci kısmını teşk il eden clkbalna­ me•de eserin Musul Atabeklerinden 1 z z e d d i n M e s' u d (.:ı ,_.. .;,_Jl.i') adına bir ithaf görülmektedir. Bu hususta elimizdeki kaynaklarda Uç türlü görüşle karşılaşmaktayız : Birinci · görüş. •Ensyclopedie de l'İslam» da Nizamı maddesini yazan E. B e r t h e l s'indir. Buna göre «İsken der• n ame• ilkin bu adamın adına yazılmış; sonra ise, tadil edil­ miş nüshası, Atabek Ebu - Bekir'e ta kdim olunmuştur. ikinci görüş, «Hamse•nin elimizdek' h. 1 3 1 3 te, Şiraz'da basılmış nüshasının önsözünü yazan � adama aittir. Bu ya­ zar, y ukarıdaki tahmini kökünden reddetmektedir. Şirazlı tabi . l zz e t.! 0 1 1 1 faslının esere, fuzOlt olarak, sonra dan, eklen­ miş o l dugu kanaatındadır; ve bu iddiasına manzumenin hemen evvel inde ·Melik Nusretüddin'den bahsedildiğini» delil gösterm ektedir. O çüncü mülahaza ise, Vehid-i Destgerdt'nindir. Buna göre • İsken dername • bir deQ"il , iki kitaptan ibarettir: «Seref­ name• ile «İ kbalname». Birinci Kitap Ebu-Bekir'in. ikinci kitap ise f zzeddin Mes'ud'un adlarına yazı lmıştır. «l kbalname•nin bazı nüshalarında N usretüddin adına görülen kayıt •ilhaki • imiş. Şirazlı nhir'in görüşüne, elimizdeki nüshanın tetkiki .; eticesinde, biz de iştirak ediyoruz. Bilhassa, lzzeddin için yazılmış bulunan beyitlerin ifade tarzı Nizami UslO.buna pek u ygun değildir. Bun d a n başka, Ebu - Bekir'e ayrılmış bulunan bölümdeki bir çok beyitler, kısmen ayniyle, kısmen de acemi bir tadil ile tekrar olu nuyolar ki, bunu, her halde, <esöz halikı» bir şairin yapacağın ı düşünmek kat'iyen mümkün değildir. Mesela Azerbaycan Atabeğine hitap eden ilk mu­ kaddimedeki

lı I

.:ı� v_ ;.:ı ..A !

� t.ıf ,.-.,, ; ; ı �L-ı ,,s.:.ı..i� "'-! ı.A .;.:ı •

:-:--- _,...

J".

.:,1:-ı .l!. .J ,-'

.....- .ı._;

f1

�...; jl �ı.:ı,ı f �b r-J- .:·. J ...� ı.:,ı; "

..:.. JT';


65

«Tara/Jar·ı Mafrip be merJtinegi KıJır l;lar. i Metri� be ferzanegi• (1)

beyti, M usul Atabeği lzzeddin için yazılan fasılda şu şek li alıyor: c Tarafdar

ı Musil be ferzaregi, Kıdır l;lan·i ıalıan be merdanegi• (2)

ve gene •Şehanra zi resmf ki agfn butJed, Kelid alıenin, gene zerrin butJed». [3)

beyti •Zi şük r· i wg en'am efzum buved, Kelid alıenin, gu/l z�r çun bu"ed». [4)

şeklini alıyor ki , Nizami sözün e benzemediğin i bi raz fa rsça bilen herkes hemen takdir eder . Gene : • Salalı · i cehan ki ez mader in

beyti

ômed an şeb pedid, subh·i sadık demid, (5)

Salah·i sitem an şeb amed pedid, ki ez mokeb an sublı-i sadık de mid" [6) •

gibi, sakat bir şekil alıyor. iki başka başka h ükümd ara hitap teşbihler ve hatta birisine tahsis olunmuş

eden mısrala,rla

"Eğer digeran k 'esli�an ademist, Heme merdümend, u heme ademist" [7)

ı1 1

[2°]

[3 1 14 1 ı5 1 16 ]

.j_;j

,J J'. . .... :�J

.f;. ı;_.M J�· .)lö.;..ı.;

...,(i b_,.<_ _:İ..l.!. .

..;,ı.,_ �...

'

j�

� ::ı

� )....;

'1.' ;JI.. j l .r

$'.;IJv" "· ""."'_,... ; l..ü_,I.

.f:,ıj_;,, J... r

) ..U_,I.

J". � � ır-J j l _;'l,-!

,,, .;,,jl ı"l.il .S.J

-':."'I: �;. •

.)l

-':"'I: ...J

.. ....ı

__:.

��J� .)��-

j�

.;,T (--

.;,ı_,ı::_,

.TG. ; ( ,,_

(".>I...

_i'ı


66

gibi. pek husust bir takdirin bile tekrarlandığına bakılırsa, şüphe y oktur ki. Şirazlı n2şir haklıdır. Böyle acemt bir yazıyı veya • tadil .. i Nizami gibi büyük bir üstattan sanmak, onun hatırasına karşı büyük bir hürmetsizlik olur. Savaş dolayısiyle Avrupa'nın um umi kütüphanelerinde m u hafaza olunan eski elyazmalarını görmek mümkün ol· madı ; çünkü nadir n üshalar, hava bom bardımanından ko· runmak üzere, sığn a k lara konmuş bulun u yordu. Bununla beraber, Mehmet Muharrem'i n Pariste satın aldığı X I V. üncü yüzyıla ait yazma bir " Ha mse. yi araştıra bildik. Burada l zzeddi n adına yazılmış hiç bir ithaf yoktur. Şiraz naşirinin görüşü bu suretle de kuvvetlenmiş oluyor. V. Destgerdi'nin "Şerefn ame,, ile " l k balname. terin müs· takil birer eser oldukları hakkındaki iddiası da kuvvetli değildir ; çünkü N izami kendisi, "Penc· Genc. teki mesnevi· ! erini sayarken • t ske ndername,. den bir bütün olarak bahset· miştir ve "Serefname. nin m u k aQdimesinde , eserin fihristini verirken, lskender'i n hem idareçiliıtinden, hem de haktmlik ve peygam berliğinden bahsedeceğini açıkça anlatm ıştı r : bil· diğimiz veçhile, bütün bu program bir lsk endername'nin iki bölümünde başarılmıştır. (1) Dahası var: c lskendername•, Şerefname böl ümündeki kay· de göre, h. 593 (m. 1 1 99) da yazılmıştır. Muhakkak olan birşey vardır ki, kitap Şairin son günlerinde tamamlanmııtır ; buna, • aynaya bakıp ta acaba eserimi bitirebilecek miyim ? ! diye zat ve ihtiyarlığından şika yet eden Şair kendisi bile işard etmiştir. (2) 1 199 dan sanra tamamladığı bir eseri, Nizami, Mu· sul Atabeklerinden 1 . inci M es'ud'a ithaf edemezdi · çünkü bu zat 1'193 de artık padişah değildi; kitap onun zamanından en az altı yıl sonra yazılmıştı. ıı. ci Mes'ud 'a da itha f olunamazdı; çünkü 1 204 de ölen bir şairle 1 2 1 1 de tahta çıkan bir hü· kümdar arasında h erhan gi bir münasebet tasav vu ru imkan· sızdır. Demek ki, •lskendername» nin her iki bölümO ancak 1 19 1 den 1 2 1 0 a kadar iktidarda bulunan Azerbaycan Atabeği Nusretüddin Ebu- Bekri'e ithaf olunmuştu r. (3) .•

,..:>ı ...; ı .:�J ;::ı .J r. )iıi r'6' /f ..:J J::ı j ı r "":--'v>

(l) Bak : i k i nci · N izaml'nin beş kitabı - bölümüne.

(2 J

ı;>�

rlil: ı ; ._;.;.· �·-' .?.Y-

J ;::ı ;1.;.,( S"

.;..; ,-. ::ı

(31 Tarihler, H. Eıhem' i n

•Dilvel-i

lslı'l.mi ye•sinden alınmıştır.


67

•fskendernime,, nin Musul Atabeklerinden lzzeddin Mes'ud değil, Azerbaycan Atabeklerinden N usretüddin Ebu· Bekir adına yazılmış olduğunu sezdiren bir delil dahi vardır: " Destanın yenilenmesi hakkındaki" ( .:,1:-ı J ..;r_I _:,,.) .jlr";J ) kısmında, Şair, " Kızıl Arslan'ın ölümünden sonra nasıl söz 11öylenir, meterki sen, Şahın. ltıtfu yardım ede de, bana yeni· den söz söylemek imkanını vere. ( 1 ) diye m ethettiğine bitap �diyor; biraz aşağıda da aynı zatın "hem cömertlik, hem de söz sahibi. olduğundan bahsediyor (2). Kitap l zzeddin'e yazılmış olsaydı, başka bir sülale mümessili olan bu hüküm­ dara karşı, Şairin, Eldenizlilerden bir hükümdarın ölümünden teessürle bahsi münasebet almazdı ; halbuki ölenin kardeşi o�luna ve tahtın tabit varisi ve saltanat veliahdine karşı höyle hitap etmesi gayette yerindedir. N itekim "Şerefname.­ ııin mukaddimesinde de Kızıl Arslan'ın ruhu rahmetle anıl­ mıştır. Bilhassa ki •hem cömertlik, hem de söz sahibi. olmak vasfına layık olan z·at da, aynı zamanda şair olan Atabek F.bu·Bekir'dir. lzzeddin adına yazılan ithafiyelerin şüpheli olmasın ın bir delili de bizzat Y. Destigerdt n eşrin de görülen tezaddır : "Şerefname. nin bir yerinde, N izamt, lngiliz müsteşriklerin· den E. Brown'un da kaydetmiş olduğu veçhile, Biıgin mah· lfısını taşıyan Ebu · Bekir'e hitap ile şu beyti yazmıştır .

. �. , ı , _,... r J-1...ı,; I -"!

Türkçesi : Muhalif sonradan, o ise önceden düşünür ; düşman amansız. o ise Bişgindir. V. Destgerdi bu beyti yorumlarken " Bişgin., Atabek Nus· retüddin'in bir unvanı (aynen · lakabı) dır. di) or ; ve "nite­ kim " lkbalname. de de diyor. kaydını ilave ediyor. lk balnl· me'de ise bu unvan Atabek lzzeddin için de tekrarlanıyor ve bişgin, pişkin şeklini alarak, aslında key·pe�in iken, son­ radan pişkin olmuştur diye izah olunuyor. i ki padişahın aynı « u n van • ı taşımış olduklarını tasavuur etmek zordur. Bişgin veya pişgin sözlerinin Türkçe oldukları

[ı]

[ı ]

rd JI.. � ·�--

.;J .:h .:ır.- ;/-­ . JıSıı:.J'°' .j�- ;.r. J)İ )J ı ?. 'J' J � r"' , l,;._ !"' ,

� .:.ırı'' •

..;:. .)

.:,)L.;

.L:.

r.

JıSı'\.ı .ı:S � .:.J,, f. ..,.r- .s '.r- p .Ş ;�....;


68

da m eydandadır ; ve bu, N izami'n in de bizzat takdir ettijti gibi, edebiyattan nasipsiz olmıyan Ebu · Bekir'in •lakabı• deıtil, m ahlası olsa gerektir. c fskendername»nin i k i bölümün ü n bir kitap olup, N ı.ısre­ tüddin Ebu· Bekir adına yazıldığını, •Mecalis·ül- O n s•den nak· len, M. A. Terbiyet dahi • Da nişmendan · i Azerbacan»ında teyit eder. 2 N izami mütevazi hayatını kendi emeğin in kazanciyle temin etmiştir. Şüphe yoktur ki, bu •kazanç•, onun zama­ n ı n daki şekilleriyle, her şeyden ev vel, şairin ithaf ve takdim ettiği eserlere mukabil aldığı • caize» ve •hediyeler• den iba· ret olmuştur. Bu kabilden olmak üzere, Şaire ait malumat arasında, iki fıkra vardır. Bunlardan biri n cisi •Mahzen·ül- Esrar•a mukabil Erzincan h ü k ümdarı Fahredd in Behramşah tarafından ken­ disine gönderilmiş bulunan 5000 altın dinarla 5·7 seçkin katıra ait olanıdır ki bu. bütün kaynaklarda kayıtlıdır. İ k inci vak'ayı, anlaşılan, Şair kendisi • H üsrev ve Şirin • manzumesinin son u n a , Kızıl Arslan'ın katlinden sonra, ilave ettiği h atı rada tafsilatiyle bildirmekh: di r. Bu tafsilata göre, daha ev vel, Atabek Muhammed tarafın · dan, emlak·i hasseden, i k i k ö y ü n Şaire verilmesi icin emir varmış. Atabeği n ölümü üzerine "herkes ziyana uğradığı �ibi, Şair de ziyan etmiştir-. K ardeşi Muham med'den sonra Kızıl Ar sla n , Şairi özel su· rette i stetmiş, kendisine son derecede hü rmet ve i ltifattan sonra, onun "ziyanına. vakıf olunca, hemen kendi mülkle · rinden " H e m d a n i y a n ,, köyünün sicillini Nizami'nin adına yazdırtmış ; i k inci köy için ise, latife ed er ek, •şehzadelerle bizzat a nlaşırsın,, demiştir. ( 1 ) [1] Semerkantlı Devletşah N izaml' n i n K ızıl Arsl an'd a n « H üsrev ile Şlrinıe karşı aldığı kalem hed iyesi n i n cdört mamur ve mszru köyden• i baret olduğunu kaydediyor. (aynen : .ı� .J.J::. J ,..;. .r- �l:.l ..ı i ·�

( �) � J\i, J_t:-! t__.JJ�J ;� .� hu suretle cHemdaniyuın bir değil, bir kaç küçü k köyden ibaret ekin y e ri olduğuna hükmetmek gere k t i r .


69

Hemdaniyan köyünün · önemsiz ve, gelir bakımından, değersiz bir şey olduğunu zamanımızın bazı ten k itçileri ileri sürmüşlerdir. Padişahın bu hedi yesinin N izami'nin ese· rine layik olmadığını söyleyenler, anlaşılan, o devirde de bu· lun muştur. Şair bu gibileri zikri geçen hatıralarında anarak, kendilerini cbelli hasudlar•dan saymış ve " veren memnun, alan hoşnut iken, füzullara n e kalmış• .diye, dedikod u ya ni· hayet vermiştir. Şirvan şah Ahsitan'ın arzusu .üzerine yazdıAı " L e y 1 a ve M ec u n ., a karşı N izami'ye ne verilmiş olduğunu bilmiyor­ sak da, şahtan memnun kaldığını, A a t a b e k E b u - B e k i r'e yazdığı mukayeseli beyitlerden anlıyoruz. işi başka türlü tasavvur etmek da hi kabil değildir. Kendisi gibi bir üstadı bile düşündürmüş bulunan bu çetin ve yavan konuyu 1 1 ) emsalsız bir m uvaffakiyetle beceren Nizami'yi " yü ksek şiir· den anlıyan ve necabetiyle öğünen., Ahsitan nasıl ihmal ederdi ? Böyle bir şey vuku bulmuş olsaydı, bu Şah, kendi· sini, Şaire yazdığı mektupta telmihle işaret ettiği, Gazneli Sultan Mahmut durumuna dQşürmüş olurdu . Böyle bir şeye ise hiç bir işaret yoktur. Başka türlü olsaydı, sairin , yukar· da kaydettiğimiz teşekkürünü Şirvanşı>.h nasıl kazanabi lirdi ? ! Kapısında H akanı ile felek! gibi sivrilmiş şairler varken, konuyu, Gence'deki köşesine çekilmiş üstad'a emanet etmesi· ni bilen diklr atlı adamın böyle dikkatsizlik edeceğine kim ihtimal verir ? ! H er halde, Tanrı'ya hitapala, " hayalindeki rızkını Muhammed cemalli padişahtan., dileyen (2) şairin hayal sukutuna u ğramamış olduğun u muhakkak görmek lazımdır. Bu kanaati FüzOlt'nin •Bulmuştu safag-i dil Nizami, Şirflfl111alıına dü,iip g i rami"

beyti de kuvvetlendirmektedir. Marağa hükümdarı Aksonkurlu K ü r p (Körpe) · Arslan'a ithaf ettiği " H e f t · P e y k e r ., i n dahi mükafatsız kalmadığına ihtimal verilebilr. .:..-1 J lf- J>

.;_\� .;...J-

(1) • Leylıl ve Mecnun•un sonuncu fasl ına. bak.

[2 ]

.

� \ ,Ş (.iJJ

.r•.:..

.jl j


70

Atabeklerin dördüncüsü bulunan N u s r e t ü d din E b u · B e k i r'den de, " I s k e n d e r ri a m e .ye karşılık olarak, Şairin • kalem hediyesi. a lı p · almadıQ'ı. umumumiyetle, kaydolun­ mamıştır. Bununla beraber. kendisi de şair olup, irfanse­ verliQ'i bizzat N izami tarafından teyit olunan dördüncü Ata· begin "süllle gülüstanının ilk ve seçkin bülübülünü. ihmal etmiş olduı}unu düşünmek caiz olmaz , buna bizzat Şairin aynı hükümdara h itapla l skendernamew nin ilk kısmında (Şerefname) yazdıı}ı beyitler manidir. Bu beyitlerde ise. yukarda da kaydolunduı}u üzere , " Şirvanşah Ahsitan n imet· ler içinde besleyip, yerden göklere çıka rdı ise, sen beni ondan daha iyi ve yüksek tuttun. demektedir. Bu beyitleriyle, Şairin, Ahsitan'dan olduğu gibi, N usre· tüddin Ebu-Bekir'den dahi kalem hediyesi almış olduı}una, tereddütsüz, hük medebiliriz. Yurttaşımız Mehm et Muharrem'in Paris'te satın aldıQ'ı X IV. Uncu y üzy ıla ait yazma " H amse"yi bu mülahazayı yazdıktan çok sonra görd ük ; burada, " İ k balname,,ni n H q teme- i kitap. faslında, basma n üsha)arda görmedi�imiz tafsilata rasladık. Hu tafsil ata göre, eserden son derecede memnun kalan N us­ retüddin Ebu · Bekir ev velce kararlaştır ı lmış bulunan ta m a yarlı 1000 altını derhal Nizami'ye tesli m etmiş ve bun· dan başka m erkep, ipek k umaş ve s a ireden ibaret on türlü y üksek kıy metli şeylerle bera ber, şahane bir hil'at dahi vermiş ve il a v e ola ra k Di van'a yazılan bir emirname ile Şaire 400 altın miktarında yıllık bir maaş bağlan m ıştır. ( 1 ) •

"

3

Yukarıdaki ihtimallerle beraber, ş ü phesizdir k i, Şair oldukça mütevazı bir hayat yaşamıştı r. Bu hayat tarzı. bir yandan onun kendi içinden gelen • az yemek, çok

[ı]

. ;;.ı_,, •

. >J) •

'°'J-� �)j• ;> , ı .;'>L:

.:..� jl •1.

. :�

..>>

. r:

.:.

.-ı...L �A

.; ,

J.

�� ı... :-::-

.;-!

.jl)JJ .>l ;J\. (--!�· .:.. .ı� .::\.

; ) Jl--..>

..ı:..: L. )

.ıiı" §..ı ı

' �l- _, ı �) ).;. ;� '--1 ..:.._ .:.. - ,• ...:, \, &'_,,)

.,,· .l

,1.;-_, ,

" � J ) .) \ .) l ;....:� J�.İ.

. :�

.,·;-

.,

�;:,

..LAi

J

..: 1 .;.•

'-:'Fv-j

�Y; .j�.ı:.:L.-ı \," j l y_-iıı_

:..: ·

.J.--

J�

.:: ı �


71

bağışlamak• d üsturundan do�a n zühtil ile anlatabilirse de, öbür yandan o zamanki hayat şartla riyle ilğilidir. , Sairin yaşayışına ait. bugün içi n alışkın oldu ğu muz creportaj • k ı tlığı gibi, şüphesiz, o zamanın • Kalem hediyesi» de bugünkü Avrupa ve Amerika sanatkarlarının kazandık· ları milyonlarla ı bvas edil emez. N izamt 'nin maddeten emin ve dağdağasız bir hayat ya· şadığı münakaşa koraı3u olsa da, çağdaşları arasında manevi büyük itibar ve n üfuz sahi bi olduğunda şüphe yokt u r . Da­ ha hayatta ve nispeten genç iken, i stınsah ol.unan eserleri, elden ele geçerek, Gence'den İ slam dünyasının her tarafına yayılmış bulunan bu büyük adam, kapılarına çok ender uğradığı zamane h üküm darla rının, bil hassa , Atabekler süla· l esinin pek büyük hürmetlerin i görmüştür. Kendisinin bir mukayesesine göre, S o k r a t gioi çek ingen olan hakim, onun kadar sevilmiş ve aranmıştır. Bu i htiram ve iti.b arın ne derecede olduğunu Şairin, yukarda bahsi geçen hatırasından anlıyoruz: Atabeklerden Azerbaycan'ın satvetli padişahı S u l tan Kızıl Aslan, y a. nına çağı rtmış olduğu şairin gel diğini haber aldığı zaman iyş·ü işretle meşgul bul u n u yormuş . «Tareb Bezmi» varmış. Sakiler şarap sunu yor, hanendeler okuyor, sazendeler çal ı· yor, rakkaslar da oynu yorlarmış Şai r i n herkesçe belli züh· düne h ürmetle, bütün bunlar bır anda durdurulmuştur. N izami içeri girerken. Padişah a yağa kalk m ı ş ve kendisi n i heyecanla karşılamıştır. K ucaklaşmışlardır. Kızıl Arslan N i­ zami'yi bin bir rica il e oturtmuş; sakilerle mutrı plere müsa­ ade vermiş · «bugün anca k N izami ile görüşeceğim• demiştir, çünkü conun sohbeti meyden daha neş'eli, n eyden daha ahenklidir.» Şair ken disine gösterilen bu iltifattan son derecede mem · nun kaldığını anlatıyor. Bundan sonra <ıher yanda, Padişa · hin v an ı nda olduğu gibi herkes a yakta i k en, kendisi otur· muştur». N izami . Padişah huzurundan, •mi raçtan dönen Ahmet gi bi,• mu tahassis olarak döndüğünü, mez k Q r hatıra­ tında a yrıca beli rtmiştir. ( 1 )

11 1


72

K endisiyle çağdaş bulunan diğer meslektaşlarına az veya hiç n asip olmayan bir itinayı, N izami, kendisine his vakarı V:� çekingenl ı ği yl e elde etmiştir . Kapılara çok ender uğradığının bir delilini de Şairin ik inci Ata bek Muhammed Cihan Pehlivan'a yazdıı}ı methi· yede bul uyoruz: kendisine • H üsrev ve Şiirin» eserini geti· ren Şair: •Geç geldimse de a rslan gibi geldim• ( 1 ) diyor; v e • evde otursam da duacıyım • diye, mazerette bulunuyor. Yüksek izzeti nefis sahibi olan Ş:ıir hayatta kendisini ta· rihi mevkiinde tutması n ı bilmiş, hiçbir zaman küçülmemiş· tir. H ü k ümdarlara müracaat ederken, onları methettiği ve kendilerinden bir dilek te bulunduğu zamanlarda bile, kendi· sini onlarla müsavi bir derecede görmüş ; h atta ruhunun verdiği içten bir k u v vetle methetti�i taç taşıyanlara babaca öı}Utlerde bile bulunmuştur. " Leyla ve Mecn u n . manzumes i n i n m u k a ddimesinde, mesela, Şirvanşa h Ahsitan'a verdiği öğütler bu iddianın bir delilidir. Bu " H iredname,.sinde, Şa ir. Padişaha hitapla "kendi · sinden, birkaç öğüt dinl e mesi ni,, rica m ükaddemesiy le· . kud· retli ol, fakat temk i n i n i elden bırakma! Mey iç, fakat sa rhoş olma ! i k i y üzlüleri ya nına sok m a ! Halkın itimadını kazan­ mak için, söz ünü tut. ! K a l bi n d e yeri olmıyanlara inanma ! DUşmanını küçük görme ! Vuraca ğ ı n ı kökünden v u r, tutaca­ ğını düşürme !. gibi ö�ü tlerde bulunuyor. Titiz bir i zzeti nefisle derin bir tevazuu. hakimane bir surette b i rleştirmesin i bilen üstad, medihte yaptığı teşbih ve mukayeselerje bile kendi Usulüne sadıktır. Meseta, padişa· hı denize benzetırken, ona varan kendisini nehire eş tutmak­ tadır. [21 Padişah ı n bağı •cennet» ise, o da bir "cen net kuşu. [l) Şairin bu m ünasebetle yazmış olduğu •eğer dlr Amedem· tir amedem, şlr• ( � ' r ....I -� •r .;...\ J_ J _.< ı ) m ı sraı, darbımesel olarak, çağdaş Farsçada dahi k u llanıl maktadır .

[2 J

. J _) )� o)J ....J .

.J. �.:.....

. .f

Kendisinin geldiğini K ız ı l Arslan·a arzed ildiğini, N izami, bu beyit­ le ifade etm i ştir ; manası • kAsid iç�riye ııirerek nehrin deryaya ya. naştııtını haber verdi • demektir.


dur. Padişah •ay11 ise, kendisi de •Utarid• yıldızıdır. (1) Ote­ ki cihanın ise, berik i de sözün sultanıdır. O savaş meyda­ nının pehlivanı ise, bu da mana ve sözün kahramanıdır. Bir asöz., ki "yaratılış perdesi açılırken sahneye ilk çıkan o ol· muştur• (2) Allahın huzurun a çıkmak hakkı, N izami'nin gö· rüşünce. evvela peygamberlerde, sonra da şairlerdedir. (3) Asiman kadar yüksek olan Şair, bazan bu hakkından geçer gibi görünürse, bu, •başımızı n üstündeki ufukun aynı za­ manda yere kapanmasına � benzer. (4)

l ;,;lk

l l ) N itekim K . Arelan·ın huzuruna girdiğini anlatırken diyor :

[2 J [3 J

[4J

...; ,J.

�l- .jo- ) J,ı �� . 4· 1 ._;.,,, J ...:f 1� ....-! •

F•l•/c

•ı.. ı;:. J.4:

� J, .....T

gibi iiıtiiaıl•gJim loer ı•gin. Baı11n giiee, agafınıla loer Jc..tn. •

..> ...,.. ,_ ....

--

....:>

ı �ı J. J"; .:.,,J.i- �'J �Ş ........, � .r! J ._;.,,, ...;, J_ .L!. ·�İ. ;' , ,,....

,

v

..,.,,-J

jl

)J '

h

..!.il•


B n

....

::r ı: ..

ö <.

I» ::ı ::r I» ::ı n, c:; I» :ı<" .. I» ::r

;:;-·


111

KENDİ GÖZ0YLE NİZAMI Herkes için birer inci işledim, Kendime de hir kaside söyledim. Ni z a m i

" K en disi .. nden maksad, şairin edebi ve manevi cbenliQ"i• dir. " İ skendername.sindeki b i r yakarışında Şair, "ca n . dedi· ği bu benliğin i büyük bir h i k m etle i fade etmiştir ; vücudu­ nun çürüyüp toprağa döneceğin i bilen hakim, kendi n i ebe · dileştirmek ümidiyle, «ca n ıı m ı nazımdan bir kalıba koymuş· tur, ve "ey Tanrı sen i n ebedi varlığın ı cana sinen bunca par­ lak deli llerle ispat edip durdu m ; ne olurdu sen de benim benliğimin ebediliğini bildireydin ı . demiştir. [ 1 ] B u ben likten, Şair, klasik edebiyatta caiz v e k u llanılmak· ta olan "öğü nme üslubu . i l e, manzumelerinin, hasbihale ait, turlü kısımlarında bahsetm iştir. Başkalarını n benlik ve şahsi yetlerinden bahsederken ku l­ landığı üslı1bu, Nizamı, kendi " fahr iye. )eri nde dahi a y n iyle kullanmaktadır. K lasik edebiyatın "dür delmek. diye mecazi bir tabiri vardır. Dür delmek, ince n ü kteli manzumalarla şiir yazmak demektir. Destan larındaki kahramanları ile kaside ve i thafla rında methettiği adamlar için birer •inci işliyen» Nizami, kendisini de u n utmamıştır. (2) Güzel mısra, manalı söz ve n ükteli teşb ihlerden mü­ rekkep mücevher mağazasından i baret c Penc - genc • i n i n baha biçilmez mesnevilerin de serpilmiş bulu n a n b u • d ü r -

[ı J [2 J

!

.sl.:...C.b

.

�I

� ,s-!

f ı ..ı,;ı. .;,� 4., �

r ' �,... -""· jl r"' .S>J ,-

. .:..u. .!l�

.Si; ..:.- :..:A

.=..İy J > ıJ'" ... >�;\ '=' :i rı w.. .S;> ._.S_,,.. .·r. /,:.

f.j-A

./

>:"


(inci) lerden seçkinlerini satırlardan bir şeride dizersek, dünyanın en meşhur pırlanta gerdanlıklarından daha de· !}erli bir tesbih hasıl olur. cMa!lZen Ul· Esrar•ı yazdığı zaman, Şair, daha genç idi; yaşı yirmiyi ancak buluyordu. Bir şair olarak, kendi tabi· rince. henüz cgonca bir gül» halinde idi. Fakat bu •gonca• açmasını tamamlıyacak •rO.zgarını • bekliyor ve açacağı za· man yapacağı tesiri biliyordu. Bili yordu ki, • düşündüğü yeniliği gösterince, kıyametin borusu çalaca k • ; çünkü «es­ kiden - y eniden ne varsa• hepsi bu «cadu sözlü» adamda mevcuttur. Çünkü •san'atı caduyu gölgede bırakmış, sihir ile efsO.nu melekleri bile şaşırtmıştır • . (1) «Şiirin, k endisi sayesinde, tufeylilikten ç ıkarak, müs· tak i l tek ke (....,...) sahibi olduğunu ve hırka ile zinnarlarını atan zah itlerle rahiplerin k en disine koştuk larını>, Nizami, muzafferane bir eda ile ifade etmek tedir. (21 ! jjA �� ,)� _.I;.::.. lı.jl jİ (S' .:.-1.:t .},­

[l 1

.,-.. JJI. .

.....,_ ) ..!l. :sı..

Gonca lcızıl Açmalc için

JJ J_,..:. Ci

.:,,... , ;__,.,.

,;;- _,.._

,aı lftlligln1, g6•l�rlm lcuzeg gelini &.terim.

' jjA tı:.. � J.l [.r­ ' 1.) • j�- ._,;..... ( '\;:_ ..r .,.,- �- ,·j .;...- IJ�J �..,> � jl�j • JJ•. �· � .

' '

.1

Gönerlrim g•nl ı6ztle ıilırlml,

Sür-1 lclgamet yaparım ıilrlmi. Eılcl-geni ne flarıa lııp c/lıantla. Alciı gapar

ba

icazlı begaı11la .

CIJtlaları ,algeleJlm

ıllrimle,

Melelcleri e/ırınla dırıt ıiftlrlmlı.

Malum olduğu üzre rüzgAr. gonca hal ince bulunan .bir gilliln, aç­ maaını çabuklaştırır; hattA gonca bir gQlQ ülürükle bile açtırmak ka­ bildir . Şair, açmak için • Kuzey yelini• · beklediğinden bahsetmesiyle yurdunda çok e•en bir yelden ilham alm ıştır. Teşbihde, şüphe yoktur ki, • H azri yelb ni kastetmiştir. (Hazri yel i Azarbevcan ' da Kuzeyden esen yele derler. l stanbul 'un Poyrazı ııribi). Ucuz reklAmlara düşgün bolıe v i k ­ l e r iae, N izaml'nın «Kuzeyyelh ile, kendisinden yilzyıllarca sonra gele­ cek Sovyet ınkılAbını kasdettığini düşQnerek, öQ"ünQrler . ,

[2 I

. �

JI _; \ �... j l .s,,A� .0:.1.4 1 J l ;�"'j, ..-� .

...::.;.�·

.... ,... .;,:. r ı.S ,- -ı), ...... ı;

J'=" ·

,;;•


77

" Mal)zen· ül - Esrar. ı Anadoluya (Erzincan) gön derinceye kadar. N izami. "şehrbent. olduğu O e n c e ile A r r a n ha va­ lisinde, kaside ve gazel gibi u fak parçalariyle maruf, mahalli kalmış bir şair idi. Simdi içinden bir ru h kendi· sine hitap ediyor : "Gence nerde, sen nerde . ! Bu ruh o nu "geniş dünya sahasına atılmaya,. teşvik ediyor ve, "zama· nında senin gibi bakir söz söyliyen birisi yoktur. diye, şairi, "hüma kuşu. gibi. "ufuklara gölge salmaya,. çağırıyor. Çünkü "sen -diyor-Doğu ile Batıya güne, gibi belli bir ruhsun !,.. (1) Bulunduğu dar muhiti n den o zamanki Doğu İ slam kül­ türü n ü n yayılı bulunduğu geniş dünyaya çıkan Şair, k azan· dığı muvaffak ıyetin verdiği haklı bir cesaretle kendi öne­ mini daha derinden duymaya başlıyor. " Parmağım dokunursa, kimse de yazarlık cesareti kal­ maz. (2) diyen Nizami'ni n kendi büyüklüğüne ve herkesten. hatta Firdevsi'den de üstün bir şair olduğu na telmihi varciır : " Söz kimyasına hakim iki üstad eski değerleri yenile· diler:; biri bakırdan halis gümüş, öbürü de güm üşten tam altın yarattı. Bakırın gümüş olduğunu gördünse, gümüşün altın olmasına şaşma!.. [3) • tt üsrev ve Şirin »i yaratmakla temin ettiği büyük şöhreti " Leyla ve Mecn u n . konusunun işlenmesini - Şirvan şah'ın arzusiyle - kendisine verdirince, Şair, "söz meydanının ken­ disine kaldığını. duyuyor. N etekim dün yaya meydan oku­ duğunu görüyoruz : Meydtin· ı saban merast emrüz, Belı zin soban kirast emrüzl?n (4] •

Şiiri ben 'im minbere oalıip kılan, Şairli// tıJbillkten kurtaran; Hırlı:a .,. ı;/nnarlarını attılar, Zahit-Ü rahip bana hep kaıtular.

[ı 1 [2 1 131

.

. .,.-L:.,; '":'fS.

�-

...; ,�)

..:S � � � .!' / r·' �

._,.. )!.;. ;j_ ı

:f

I; ._;.· ef ,j_ J

;.,..>" �1......· ..;,5 . ):

;,.,,.. ı .:-if :_:;..-- ,j)

._,. y ..il.. JJ "'-f-;,� J.i

, ef �;::G r .:.r•

� ı _r J-- _,�.ş; .i_..I..: · ,� .... � :_,.; ._,., , ; ı.r · } § •

;,.,,..ı ..:.- ı .,,.. Y..- .) l .A:A


78

Manası :

•Söz meydanı bugün tamam benimdir, Benimkinden yüksele ,iir lcimindirJ? •

Aşk efsanesiyle garami dastan n ev'inin yaratıcısı olan şair. kendi ya ratıcılığının orijinalli�ini biliyor. Kimseye muhtaç ol madan, "ihtişamını k endi hazinesi n den bulduğuna. kanidir. Tab'ının bülbülü ancak kendi şiirinin açtııtı güle. ötmüştür [ 1 ]. Kendisinden daha iyi bir gül ağacı bulamıyan şair, · " güllerin i ancak kendi ağacından. d ermiştir (2). Ki m seden ödünç bir şey al mamış, ııönlü n ey i istemişse ancak onu söylemiştir (3). "Zamiri. (yani tab'ı) Meryem Ana gibi, bakir iken gebe kalm ıştır,,. (41 •Aşı k da, maşuk da k endisidir (5) Söz söylemek sihrinde tamam olduğu ndan, N izami, ken· disine "kaybın aynası,, denilmesiyle öğün mektedir, " Lisanının fasi hliği vle İsa m ucizesinin sihrine maliktir "Şiirin suyu onun arkından akmış ve avazesi de kendi zaman ında yük· selmiştir. (6). " Beşlik,, dışındaki parçalarından birind e, Nizami , k e ndisi hakkında yazmış olduğu bir " Fahriye. de kendisini "faziletin melikQl-m ülQkü. ve "sözün halikı. diye vasıflan dırmakta ve : .•

.•

Sol)an ez men ô/eride, çu futufnlet ez muru!!!!el Hüner ez men iiıikrira, çu tera!let ez cetJani/ •

demektedir. (7)

. • Jf'" r·� .r- I § .r:[ı J ...� ..ır.- .ı1. r.j �u .JJ . ' J "':..) .sJ.f' ,,s.j <: f ı J -'7:- , ı jl J)j � (.r- j5" [2 J -:ı d , ,C. .:.S tl • � r r ' aJ.:._; J .:.ı.Jlo [3 ] .:.-ı µ, ..f:.. .:_;_ (/ � , .:.- ı ..:ı; ._,:; T � , ,j j .; r� [4 ] . rr .>,S. J,;- ..; ,.:.-.. � .. .:,ı.r r .)� .) ,jlL..:.ic J. [5 ] . , ..:..i� .._,. J'6') u ; ı _,T ..:.>� 0• Jl;-:� j ..5 _,....:. [li ] 7 j . .;l� l .:.., , IJ � ,I �..:.T .;, � r.-1:.Ji .:_..jl 0;._ j jl _:... . .:.., .:_.. ,� l J j [ •

.

cMel i k - ü l - Mülı'.lk» başl ığı verilen bu kastde Ziya Pafa'nın •Harabat• ı nda ve H. Daniş'in •Seramed�n-i Soben• inde vardır. V. Destgerdl bu kasideyi • Gencine-! N i z a m i • sine alm ı ş ve haşiyede beyitlerin şerh ve yoru m u n u dahi vermiştir. Profesör N. Tarlan •Gencine• deki N izam i şiirlerini nesirle Türkeçeye çevirmiş v e A . Halit K ütüphanesi vasıtasiyle, l ıtanbul'da yayınlat mıştı ı . Fakat yaz ı k ki, bu çetin işi başarırken, kalem i •metin • den z i yade • şe r h•e u y muştur.


79

Çok sevdiği oğlu Muhammed'e verdiı}i öğütlerde, Nizamt, kendisine tabiplik ile fıkıh (hukuk) ilimlerini öğrenmesini tavsiye ediyor. Şairliğe ise teşvik etmiyor. Gerçi - d iyor · bi· liyorum, söz söylemek iktidarındasın; şiir yazabilirsin , amma, daha eyisi şudu r : Sen şiirden be/eleme şöhret ve nıim , Çünkü Nizmi'de o olmuş tamam/ [7]

HazreH Muhammed peygamberlerin sonuncusu olduğu gibi, Hazret-i N i zami d e şairlerin sonuncusu mudur? İslam dini kıyametP. kadar kalacağı gibi, şiir de kıyamete dek Nizami üsltlbu n u aşamıyacak mıdır? Galiba öyle!. Son eseri bulunan dskendername • de, N izami, ay niyle şunları yazmaktadır : aJstilcametini benden alan aöz, kıyamete kadar da benimle kaim olacaktır!,, "Be men çun geri/t istikamet sol)an, Kıyamet koned tô kıyamet be men!.w [2]

[1 1 [ı 1


Peygamberin miracÄą


ıv

NIZAMl'NIN CiHAN EDEBlYATINDAlll YERi Söz megdanı işte bugün benimdir, Benimkinden yüksek şiİT kimindir! Ni z a m i

İ slamiyetten sonra, yeniden doğan l ran edebiyatı nı n X. cu yüzyılda e.n büyük siması, malfim olduğu üzere, «Ş e h n a m e • mesnevisinin d ü nyaca tanınmış şairi E b ü l - K a s ı m M u· h a m m e d F i r d e v s i' d ir. N izami, Fi rdevsi'den sonra , mes­ nevi yazmakta, en büyük üstad sayılıyor ; hatta, Firdevsi'ni n hamıı.siyatçılığına mukabil, destana verdiği lirik edasi yle, o, kendisin e has bir efsane üslfibu yaratmıştır ki, bu itibarla Firdevst'yi bile geçmiştir. Yarattığı edebi şekillerle l ra n edebivatına getirdiği yeni· ti kler hakkın da Ostad'ın şiir ve san'attaki orijinalliğinden bahsederken tafsilat vereceği miz tabiidir. Şimdilik bu ka da· rını kaydedelim: Şair'in roma.ıtik k isve y e bürünmüş m istik ruhu, emsalsız san 'atının sihri ile, az zamanda, yalnız l ran edebiyatının şami l olduğu sahaya yayılmakla kalmamış ; ay· nı zaman da, yaratmış olduğu san'at nev'i, bütün Doğu'da Fars ve Türk edebiyatı nı n en ünl ü mümessilleri tarafından taklit olunmuş ; gerek • H a mse• sine, gerekse b u külliyatı teşkil eden beş kitabından herbirine, ayrı · ayrı, mubaJağasız, yilzlerce benzetmeler yazılmıştır. Yalnız benzetmeler değil, N izami'ye yazılan yorumların (şerh ve tefsir) sayıları dahi az değildir. Klasik Duğu k it�p­ larından, en üstad hattatlar tarafından en çok kopye edilen ve en mahir minyatilrcüler tarafından en çok tezhip ve tas · vir olunan eser de N izami'nin •Hamse• sidir. Nizaml ' n i n, kendisinden sonra, genel edebiyat üzerinde· ki etkisini anlamak için eserleri ne yazılmış bulunan benzet· melerin sayılariyle değerleri göz önüne getirilmelid ir . Ken­ disine benzetme yazanlar arasında Doğu edebiyatı nı n ma ruf


si malarından Emir Hüsrev·i Dehlevi, H acu- y i Kirmant, Selma­ n·i Slvecl, Katibi, Cimi, Hltift ve Sılftlerin büyük üstadların· dan ferideddin·i Attar gibi farsça yazmış büyük şair ve mistikler vardır. Klasik Fars edebiyatı ndan daha sonra vücuda gelen kil· sik Türk edebiyatı üzerine de, N izami, müessir olm uştur. Cağatay şiirinin ve edebi Türkçülüğün büyük üstadı Mir Ali Şir N evai de dahil olmak üzere, birçok Türk şairi dahi N izami'yi ya tercüme etmiş veya ona benzetme yazmışlar· dır. Bun ların arasında orijinalliği ve belki de üstünl ü ğ ü bir kısım tenkitcilerce kabul edilen •Leyta v e Mec nun•u ile meşhur, Azeri Türk şi i ri nin v e bütün Türk edebi yatının bü· yük mümessili F u zuli de vardır. (1) N izaml'nin komşu Gürcüstan edebi yatı üzerine dahi tesir yapmış olduğıı xı 1 . i nci yüzyılın sonlarında yaşamış bulu· nan c K a p 1 a n D e r i s i n d e k i P e h l i v a n • şairi meşhur Ş o t a R u s t a v e 1 i'yi tetki k edenler tarafın dan teyit olunmaktadır. •Rustaveli devrinin anıtları• nı i nceli yen akademisyen l . Or· beli'ye göre «Rustaveli'yi a n la mak, hem de hakkıyle anlamak, X l l . v e XI l l . nçü yüzyıllardaki Doğu kültürünü anlamak demektir ; R usta ve l i'yi h a k k i yle ve bütün derinliğiyle an la· m ıyan bir insan Doğu'yu da anlam ıyor dem e kti r. » (2) Gürcü profes ö rl e r inden R u staveli'ci P a v e 1 1 n g o r o k v a N izami'nin cLeyla v e Mecn u n • u ile « H üsrev ve Şlrin• inin vaktiyle Gürcüceye tercüme edildiğin i tesbit etmekte· dir. (3) P rofesö re göre, «Kaplan derisindeki Pehli van» eserının tetkikine nazaran, Ş. R ustaveli için «Doğu kü ltürü, G ürcü k ültürü kadar yakın ve ö z d ü r • [4]. Şota'n ı n bu ese· rinde. aynı yazarın kaydına göre, «Leyla ve Mecn un• dan bahis l er v armı ş ; hatta Tari yel, Kays'ın eşidi r; onun gibi deli olup çö llere düşer vahşilerle ar kadaş olur. Kendisini hima· ye eden A ftan dil de Nofel'in eşidir. ( 5 ) ,

( 1 ] N i zami · y e yaz ı l m ı ş benze t m e l erin l i s t e s i k i tab ı m ız ı n sonunda veriliyor. ( B i b l i yografya k ı s m ı na bak.). (2] /. Orbeli. cP a m ya t n i k i Epo�i R u s t a v e l i • Le n i ngrad. 1938. S. 20. (3) «Şota Rus ta veli i yego v r e m y a o ( Ru s ç a ) Moskova. 1 939 S. 24 [41 Aynı eser S . 35 (5] l n gorok va"nın bu h us u s t a k i k a y ı t l ar ı n ı aynı m e c m u ad a maka· l e s i bulunan d i ğer profesör . Geronti K i �odze · d a h i teyit e t m e k t edir. .•


as

cKaplan Derisindeki Pehlivan» ı n G ürcüceden Rusçaya ıyı bir tercümesini veren Ş a l v a N u t s u b i d z e'nin kay­ dına göre, X I I . ci yüzyıl G ürcü edebiyabnda, Rustaveli'nin yaşlı çaı}daşlarından .ç a h r u l) a d z e'nin eserlerinde bile N izamt'ye işaretler vardır. Rustaveli, Nizami'nin açtıjtı Dotu Renessansının çıjtırında gitmiştir. ( 1 ) farsça yazm ış olduğundan, milletlerarası sahada İ ran edebiyatına ve dolayısiyle İ ran'a maledilen Nizamt 'y e A vrupa'da da önem verilmiştir. Doğu ve bilhassa İ ran ede· biyat tarihi ile m eşgul olanlar, kendisine ait incelemelerde bulundukları gibi, hakkında kitaplar da yazmışlardır; eserleri dahi, kısmen olsun, Avrupa dillerine çevrilmiştir. X I X. uncu yüzyılın ta başlarından beri, İngiltere, Alman· ya, Fransa, İtalya ve Rusya'da N izami'ye dair neşrolunan eserlerin sayısı onlarcayı bulmuştur. N i zami'nin eserlerine yazıl a n benzetmeler ile bu eserlere ait neşriyat hakkında k itabımızın sonunda bibliyografik inalumat verilmektedi r. Şairin cihan edebiyatındaki yeri hakkında okuyucuları· mıza tam bir fikir verebilmek için. edebiyatçılarla tenkitçi· lerin N izami hakkındaki �örüş ve takdirlerini, 0-oğulu v e Batılı müelliflere a i t olmak üzere, aşağıda i k i bölümde ayrı · ayrı hulasa ediyoruz. 1

Doğu edipleri N i zaml'yi, eserlerine yazılan hadsiz-h esapsız benzetmelerden de görülecejti gibi, şairlikte, yeni İ ran ede­ biyatının mürşidi diye tanı m ış, k endisini «mesnevicilerin imamı ve Doğu efsanesi yazanların şeyhi» saymışlardır. Bu bakımdan. onların nazarında, N izami, eni boyu ölçülemeyen bir yaratıcıdı r ; k lasik isti lahla mucittir. Bunun en büyük belgesi olmak üzere, k endisinden sonra hiçbir şaire onun k u llandığı konu, vezin ve şekil dışında bir d estan yazmanın nasip olmadığı ileri sürülmektedir. N izamt'den evvel c H üsrev ile Şirin • Heft· Peyker• ve ,

(!] Sota Ru.ıa.,ell . «Vityaz v ti grovom Ş i kQre». (Gürcüceden Rusçaya çevireni Şal va N u tsubidze). Moskova. 1941


84

• Leyli i l e Mecnun• konuları. eski kitaplarda, k ısmen Arapça nazım, kısmen de Farsça , Pehlevtce Te Arapça nesir halinde mevcut bulunuyordu. N izami, ilk defa olarak, onları kendine his san'atla nazmetmiş ve renkli şiiriyle can landırmıştır. Yalnız tab' ının sihirli tesiriyle değil, N izami, zamanının bütün bilgilerine sahip geniş ka vrayışiyle de eşleri arasında belirli bir yer tutmuştur. Side Şirvanlı H akant. Enver!, Kemaleddin ve Cemaleddin lsfahani gibi, y üksek değerdeki çağdaşlarına değil , kendisinden s o n raki yüzyılları bulan devir· lerde bile, edebiyat ufuklarında beliren bütün şiir yıldızlarının üstunde parlayan bir ışıldak olarak kalmış, daha doğrusu parlak bir güneş gibi, asırlarca sürüp gelen nesillere kendi feyzinin sıcaklığını vermiştir. N iza mi'nin ölümünden takriben 50 yıl sonra "E 1 m il · c e m. adındaki eserinde Ş e m s · i K a y s i adındaki bir yazar, edebiyata ait hatırasını anlatırken, nazı m ile nesirden anlı· yan, kendisi de şair ve edip olan bir dostunun. ediplere mahsus mahrem bir toplantıda , Nizami'nin « H üsrev ile Şt· rin• inden seçilmiş parçalarını, hoş bir sesle okuduğunu ve bir kaç • zarif» in de ahenge uydurarak ellerindeki tefe hafif hafif vurduk larını anlatıyor . Bu hikaye bize daha o zaman· larda N izamı san'atının şöh reti ve makbuliyeti hakk ında bir fikir veriyor. (1) H . 7 inci (m. X I I 1.) yüzyılın başı n da yazılan • Lübab·ül· Elbab » ('":"'�\l ı.,..ı�) ında devrinin maruf h a l tercümecilerin d en edebiyat meraklısı ve güzel söz mütehassısı M u h a m m e d A v f i (j_,J l ..T) Nizamı hakkı nda şunları yazmıştır : • Genceli N izami, ifadesindeki maharetiyle bilııinliğin ser· vetini savurmuş ve incelikler hazinesini dünyadakilerin başla· rına saçmıştır. •Mahzen·ül Esrir • ında saklı bulunan işitilme· miş sözler meydana çıkarılırsa - aşıkların yürekleri avlanır ; • Leyla · Mecnun• nazmının Türküstan'ınd�ki badem gözlüler yüzlerindeki yaşmağı atarlarsa, zamane ukalası nın akıllarını alırlar; şirin dillilikte bilgi tahtının hüsrevi olduğun dan •Hüsrev ile Şiri n > h ikayesini U nsuri'ni n keyfini kaçıracak bir şekilde nazmetmiş ; ve belagat mülkünün sultanı olduğu için lskenler'in hikayesini bir ayna aydınlığıyla dinleyenle·

[ l J V. Destgerdl'den a l ı nmıştır.


85

rin gözleri önüne tutmuştur. Bilginliğinin h utbesini lskender'in namına okumuş. sikkesini de onun adına basmıştır.» H. 8 inci (m. XIV) yüzyılda K a z v i n 1 i Z e k e r i y y a ile B a k ü l ü İ\ b d ü I · R e ş i d Nizamt'den kendi eserlerinde bahsetmişlerdir. lalam dünyasının bu iki tanınmış coQ"raf­ yacısı ve haltercümesi yazanları, daha o zaman, Şair'in önemini kaydederek, eserleriyle seçilmiş cirfan ve hikmet sahibi nadir bir san'atkar• olduğunu belirtmişlerdir. H . 9 u ncu (m. XV) yüzyıl m üelliflerinden Semerkandh Devletşah , meşhur Tezkere'sinde, Nizami'den behsF derken, •$eyh'in deQ'er ve olgunluQ'unu ifadeden söz cre;tyazı d a Acizdir • diyor v e • onun sözünde şairliğin ötestn de-, öyle bir güzellik vardır ki, marifet sahibi bütün olgunlar onu a r amaktadırlar• cümlesini ilave ediyor . Nizami'ni n • Hamse•sine ilk benzetmeyi yazan E m i r H ü s r e v · i D e h 1 e v i, «Leyla · Mecn un > mukaddimesinde, csöylediklerinin hepsi N izamt'dendir» diyenlere cevap ola· rak yrzdığı satırlarda, N izami'nin yaratıcılıktaki üstünlük ve birinciliğini belirterek, diyor ki: ·

•An gene· feşan, gene· perverd Bridest bedin meta' der Qerd. Barf ne bedel, meger hemin bar. Karr ne difer, mefer hemin kô.r.»

(< H azineyi saçan da besliyen de odur, bu iş onun boyuna biçilmiştir. Bedelini değil, aynini veriyor; başka iş değil, ayni işi yapıyorum • . [1) lran kl3.siklerin den en meşhuru Şirazlı S a a d i, ta n ı nmış • BQsta n iı ında N izami'den çok m ülhemdir. Onun bir çok misal, beyit v e m ısraları nı iktibas eder: q.!feredmendan·i pişin rast goftend: cMera Qod kaşki mader ne-zadi I• (2] 1

1

[2 1

. �;,>;� t.� ..J.-4'. � �J'. . ;°" .:ı-:> J� ' _,� .: ..sX

�)JJ. � ' .:ı ı.:.. r:::_f Sı )b .J:"' f. J .... .SJ" �·

: � �') �..:.!'.

_:, ı ..... . , _. .;.


86

beytindeki • Hiredmend• ten maksat N izamt'dir; çtınkil ikinci mısra ondan alınmıştır. Klasik lran şiirinin en parlak örneği sayılan gazelleriyle meşhur Şirazlı H a f ı z •Mugan niname• sinde Nizamt'den şu şekilde bahsetmiştir : «Zi nezm-i Nizami lci çerlJ,-i kölıen, NeJô.reJ cüz u lıiç ziba soben/•

Yani : «eski dünya , Nizaml'nin nazmi gibi güzel bir söze malik değildir». N izami'ye benzetme yazan Farslar arasında en muvaffa ­ kiyetlisi M e k t e b i · i S i r a z i 'dir . O, N izami'yi meth için şunları yazmıştır: «An IJ,oş soi)eni ki vakt·İ ta hvil, Peygamber-i aklraıt Cibril, Çun u neg'i IJ,ôme pür neva kerd, Nolı Jairera pür ez neva kerJ. Men k'an lıoner-i lıomay didem , Çun saye he hal· i u peridem.» 1 1 1 (•0 güz el sözlü adam meram an latırken, akıl peygambe­ rine Cebraildir; K a lemin nt:yini neva ile doldurunca , dokuz tabakalı gökleri sadasiyle doldu rdu ; Ben o H ü ma misillü hüneri (sa n'atı) görünce, bir gölrıe gibi onun k a nadına ko n­ dum>) Hafız'dan sonra l ran k lasikleri n i n son en büyük üstadlarından A b d u r r a h m a n i C a m i d e N izami'yi öv­ müştür. «Baharista n > ında yazdığı Nizami madesinde «açık olan fazilet ve kemalin i n şarh ve izahe ihti yaci yoktur. •Penc-Genc• adlı eserin e o kadar güzellikler ve i ncelikle r doldurmuştur ki bu şeref, hiç bir kimseye nasip olmamıştı r . Böyle bir eser, belki de bec;er kudretinin yetişemiyeceği bir

ıl ]

J:-�

1 )k -��­

Jf ı ,,: jl .l. l; .;ıJ .: � ..l:J. ,ı ..ı . "'. •.'- .:: ":" •

.

.:.. -

Jı.�-

.:;' � ,j;.._ �:..,;. § J�·' ı,,; �. ...� .i ,ı .:ır; • � ..... ..S "' -� _:: °(' :.;,.


Si

harikadır• diyor. «H e f t O r e n ı;l• indeki • Leyla Mecnun • manzumesine yazdı(lı mukaddimesinde bu konunun evvelce Genceli N izami ile Dehlevi H üsrev taraflarından yazıldığına işaret eden şair bu iki üstadın san'attaki maharet ve ·k u dretle· rini kuv vetli mısralarla belirttikten ve yürüy üşlerini at ko­ şusuna benzettikten sonra d iyor ki: ·

cMen niı. be jilka naka ranJem, /:fodra be gubarişan resanJem . Ger manJe em ez şümarşan pes. Ber çehre-yi men gubilrşan bes !-. [1)

(«Ben de bu zayifliğimle arkalarından deve koşturdum ve kendimi tozlarına kavuşturdum ; kendileri ne u laşamadımsa da, y üzüme konan tozları ba n a yeter» Bir fahri yesin de de C a m i . tab'ının herhangi konuyu yedi beyitte kafivelemeğe kadir olduğunu , Gencelinin •Yedi Güzel• in deki manalardan örnek v e ilham almasiyle izah etmektedir : cBebüslan i soben morg · i tab'i men ekseı , Be he/t beyi şeve� nağme - silz ü . kafiye · Hnc, •

Çu He/ı . Peyker - i gencur · i Gence lıer gazeli Numune ist zi ;;:fr.�!!; r?f!:::: derü iiıd ;�n! !' !2!

«Ateşgede» sahibi L O. t f - A 1 i B e y ' e göre (XVI I I . inci yüzyıl) N izami • sözün erkan - i erbaasındarı , yan i . dört di­ reılinden, biridir•. Sa fevt devrinin •Hamse» yazanlarında n R u h - ü 1 - E m i n, Nizami'yi öven bir parçasında • Genceli'nin mesnevicilikteki biricik üstadhğından• canlı bir: surette bahsettikten sonra, sözlerini şu beyitlerle bitiriyor :

ı1 ]

.

__,

..; '-; .)\.:. )�··

;�,..

..ı �;� ıJA :� ;

�r-

"-if'·_...., JJ� _:: l,-° \:.,._; � üi

1

, jl- w;

..:..� .;..AA ..

�I .,· ,./

ı-�')

� �- ..i.i

....-ı .jl.!.;!,.; jl ,ı ....

J/.,,.. -� '

.::i �..

ı.. f

.. � ;. r .:...>-- .;,t:.. , .. ...:.'r .. ;;_:..r I:. .:,.;.. ·�

._


88

•Der l)ône nelı ufte mqk·i ttittfr, Şdgerd· i lcemine· igı Attar. Melır er. nejenı çu t•b gired, Ferdosi ezu lıesab ıired.

Der pFı· i sol].enverigı btcan, H•lc•nt·i can·İ müllc ŞiN1an . Şuera·gi Melilc be üst demsôz. l;losro zi gülamigeı serefrôr.. • ( 1 )

(«Evinde tatar misk i n i saklamış; Attar onun en küçük çırağıdır; Aşk onun üfürüğü ile tutuşuyor; Firdevs! , onun huzurunda hesaba durur. Onun şairliği karşısında Şirvan ülkesinin canı olan Hakani cansız kalır. Padişa hın şairleri onunla can lan ırlar. Onun kölesi oldu�undandır ki H üsrev'in ( Dehlevi) başı yücelmiştir). H i 1 a 1 i · i C a g a t a i , N izami hakkında şu beyitleri yazmıştır : «An genc·i golıer zi kan-i Gence, - ü şir · pence.

Şemşir - zeban

Y'ani seh- i molk·i n iknami, Şa h enşelı-i arifan, Nir.ami.

Goft an so(ıeni ki gofteni bad, Soft an golıeri ki softeni büd.

Her güı zi nazm· i :ist par dar, Her pence zi Ptnc-Gmc'i u ,,.,,.

Gene i dö celıan nisiir-i u Md, Gencur-i dö kon gtir· İ u btid !�

«O, Gence maden inden bir cevher hazinesidir ; kılıç dilli, arslan pençeli bir adamdır. i yilik mülkünün sultanı,

[l 1

.

. ;U...

....�.1 ..:.,;f" o)' l.:.

J ş � La.. •

.rJJ)

. .:ı ı , �.:. .!J.\, j� j!J.o. j \)\ ..- """�.. ')(.;. ; J ,-> ,ı jl

)�· l" � •:..ö,-

.Jş ...,).J"Y";

.;�)J

,j� J. 1..-.:.ı. ;_,:.;..- �.J.l j L., .:- J ' _,._ ..!lJ- .; I _...:. _:.-·,;

jl ....... .


89

erenlerin şehinşahı·Nizami o d ur. Söylenecek sözü söylemiş; delinecek cevherleri delmiştir. Her kulak onun nazmiyle küpelenmiş ; her avuç onun Beş- Hazine (Penc·Genc) sinden mücevherlerle dolmuştur. i k i d ünyanın hazinesi ona nisar, iki dünya hazinedari ona yar olsun») ( 1 ] •Mecme·ül · Füseha» (ı� ı .J') sahibi R i z a K u l u h a n ' a göre •kendisine mahsus bu us'ü lde ( .} ) , yani aşk mesnevisi yazmakta. ikinci bir Nizami yoktu r ; ve bu, herkesce kabul edilmiştir ; bu hususta kendisiyle rekabete k alkmak, kafirlik· ten başka bir şey değildir». H. 1 3 1 3 ile 1 3 1 8 arasında, Nizami külliyatının d üzeltHmiş n üshalerini büyük sevgi ve dikkatle neşreden, Tahranh • E r m a g a n» dergisi nin müdürü V e h i d-i D e s t g e r d i , bu külliyatın 7. inci cildini teşkil eden "G e n c i n e·y i N i z a m i.· ye yazdığı incelemesinde, Nizami'yi I ran klasik edebiyatının en büyük şahsiyetleriyle karşıl&ştırarak, şu neticelere var­ mıştır : Bir defa, ahlak. temizlik ve takvada hakim N izami, bil· tün dünya şairleri arasında eşsizdir. N izamt'n in bütün eser· !erinde k ötü tek bir söze ve çirkin tek bir tabire rastlana· maz. Aşkın nezihliğini tarifte o. Firdevsi'ye bile üstündür; çünkü N izami'de erkek lerin sevişmelerinden ve genç oğ· !anların işv.ekarlı klarından bahseden tek bir mısra yokken, Firdevsi'de vardır. (21 V. Destgerdi. N i zami'yi l ra n şiirinin bütün Ustadlarından yalnız Firdevsi ve Saadi ile karşılaştırıyor; çünk ü bunlar

.

[ı J

• •,._ •

J.

..,,.. -� J •

J1

..A; � �l:.

._.. Uôi .j�ılc

� .s/ § .:.L­

r::r ::":. j

jı:Ô-

u:..�

.;_. ş ,. :4

1 2 1 ._-,�A .:..- 1 J I� <"-:C. ._:.,- ;. )J . . .. ,ı )·�

. ...-.... .:.-1 J�-

.:,_\� J .:...;...

jlı

�f,j'6, / �§ ı.J' LÇ- � C jı"" • • J'. j:;J" t' ..,.;._. Sı .:.ı.r­ ; •,-_ .:..-J I r1J.i ...:.r� •

•�JI ;l:: .JI�

J>

r:_f

Jl;-- ) � .:..) ı j -". ı .:...- \ � ...� ,. 0> , ı _.(.:.' jl

o.J";... ..:.- 1

Yin i : Ey gönül, se vgilin bir askerse hiç korkma ; hücu m eden yal n ız i k i gözü var , Cist tarafı ise haı ile benek tlr, aldırma !


90

aynı bahr üzerinde mesneviler yazmışlardır. N izamı, eıerle· rinde yalnız Firde)'si'den bahsetmiştir : çünkü işlediği konu­ lar, kısmen, Firdevs! tarafından, evvelce temas edilmiş konu­ lardır. BütUn teva zuuna rağmen, N izami'nin , Firdevst'ye üs· tün bir şair olduğu hakkındaki telm ihine, Destgerdi de işaret ediyor. Yukarıda söylen miş olduğu veçhi le, bu telmihinde N izami, Firdevsi'nin şiirine gü müş. ken disin inkine altın. geri kalanlarınkine de bakır diyor. Destgerdi, bu iddianın tamamiyle doğru olduğuna kanidir; o diyor k i : c N izami'nin eserlerini yüzlerce defa okudum ve her okuyuşumda D a· r i ' n ı n . H ü s r e v P e r "' i z ' i n ve L e y l i'nın ölümlerini tasvir eden tabloları. ağlamadan okuyamadım. Şiirindeki bu büyüklük ve tesire Şair kendisi de vakıftır; nitekim şöyle der : «Kesira lci der gerye arem çu tib, Bi/:ıendanemq bıiz çun a/itab . »

(« Yağmur gibi atlattığım birini. tekrar güneş gibi güldü­ rürüm»). (1) S a a d t ile karşılaştırılmaya gelince de, Destgerdi. msenevtde N izami'yi Saadt'nin üstünde görüyor. • Saadl·diyor· l kbalnameı> den son derece c Büstin» ında • Şerefname • ile faydalanmıştır. • Bf.ıstiın • konuları nın çoğu N izami'nin adları geçen bu iki eseri nde mevcuttur. Bu benzer konuların kar· şılaştırılmasından ve incelenmesin den sonra saı:tduyulu her tenkitci Nizami'deki söyleyiş kudreti nin. terkip sağlamlığının, sözlerindeki bağlanma ahenginin ve manalardaki yaratıcılık kuvvetinin , Saadi'ye nispetle, kat kat yük sek olduğuna h ük· mederler. Fakat Saadi gazelde N iza mi'ye üstündür•. Dest­ gerdı, Saadı'nin N izami'den m ülhem olduğu ve iktibas ettiği beyitlerin birçok misalleri ni de vermektedir. •

Nizamı ile Farsça yazmış diğer büyük Türk şairi C e 1 i· l e d d i n · i R u m i arasınd ıki manevi münasebetlere de temas eden Destgerdi şöyle diyor :

«i rfan ve şiir mülkünün en büyük Sultanı (ya ni Mevlana), hakım Nizamı'nin şiirlerinden birçok iktibaslar yapmıştır .

11 1

..J .... . '"' ·

r :i' • f "'

., ,,,

E 1 ,,,• ..s-<


91

Mevllnl'nın mesnevi ve aazellerini inceliyen faziletli bilain A g a H l d i - i l;l a i r i , Mevllna Nizami divanını daima gö· zil önünde tutar ve ondan manaca, büyük ölçüde iktibaslar yapardı, der ; •halbuki Gazneli hakim Senai'ye karşı bağlılıtı müsellem iken, Mevllna ondan iktibaslar yapmam ıştı r . Bu iktibaslar, şüphesiz, N izamı şiirinin bir fenomen olduğunu ispat eder; yoksa Mevlana gibi bir üstadı kendine n asıl celbederdi !?.• Mevlana, etmiştir:

Nizami'nin bir gazelinden şu şekilde istifade C"'ab anki Niz.amr be naz.m miguyed: • cefa mekön ki cefa ıifJe·yi fJefa-yi to nistl

•.

("Cevap ş u ki N izami kendi nazmında demiştir : •cefa etme, çün k ü c�fa senin vefakarlığına ya kışmaz.») (1)

XIV. üncü yüzyıl Altın · Ordu şairi K u t u b, H an'a takdim ettiği • H üsrev ve Şirin» ini •Niza m i balından pişiril vı iş bir sevda helvasi» ne benzetir: «Nizami naz.mı ganlıg f2/ tüz. söz.unni, Anın bilgut Hanıga bu öz.unni. Kaz.an tek kagnab uş seTJda bişurdum, Nizam i ha/idin helfJa bişurdum. •

XV. in c i yüzyıl Harezm şairi H a y d e r de " Mal)zen ül Eşrar .. ını N izami ruhundan aldığı can ve fermanla ynzdıtı· nı söyler: •

Ni z a. m l 'den

i şte Nizami ile MevJAna beyitlerinden karşı laştır ı l m ı ş birkaç örnek:

:

M e vJAna · d a n .:,. _ _,...

:

( ....J.

'

,_ı.)

J;JJ.

_,G.

f.1/-

' t.),;:.

i-":" t" � • ..;' � 4 .rJ.'...-

N i zaml " nin (r} .;, .:_.-:. .>� 4 ·-� § .: ) ini matlı\ olarak alan Mevllna, bir e" a z elin e böyle başlıyor : . �·�

..:.-•

. r'l.r.

121 Yanlıg

=

e"lbi.

;_.-

.:J• t" .,_

§

ı...-


92 cMin lci biıurdum bu leziz ıiını Şeyi). Nizamrden alıb çoını ; Şegb NiHmi d•miden can tapıb, Manasiden garlıf ü bürhan tapıb. ,. •

Türkistan'ın büyük şairi M i r A 1 i Ş i r N e v a t, Türkçenin Farsça ile boy ölçüşecek derecede yüksek bir edebiyat dili oldutun u isbat için yazdığı mesnevtlerine : "/;legl·i fuaheı başının efseri. Genc·i galcin efserinin goheri •

diye hayranı olduğu Nizami'nin eserlerini örnek almışbr . . N izami'ye karşı beslediği bu derin takdir ve hayranlık his· sini, Neval'nin bütün e'erlerinde görmekteyiz. Mesela : • M e l) z e n · ü l E b r a r • den :

·

E sr a r • a

benzettiği

" Gence t1eten, könglı anın gencl).iz, /;ldtiri genciir, tili gencriz. Fikret · i mizani bu lub l;lamae'senc, /;lamse dime, btllce dtfil, Penc · Gene. Ktffe·yi mizan ana eflak olub, Batman-ı taşı küre yi /:ılık olub. Tô.rtsa yüz /cam bired /:ıô.zini, Çelcmagag anin lcöbidin ô.zini, /;lan · i letagıfga sözü munlcasem, " Dürr · i maaniga tili muntazam. Nô.zım olub söz düri sirabıga, Çer/:ı, Nizami yazı6 ellcabıga .

Kaddeae ıdrreh-i maanidir ol, Ruh-i tudüa feyzi ni•anidir ol.•

'· L e l a · M e c n u n . dan :

•Bu tilbila /cimse tapmadı kô.m, Cüz gene · fişan i Gence'ıirtİm,

•H a y r e t· ü l


93 Mdna Jiramiga silclcepertlıiz, izlet lıaremida malırem·i rôz. Gencine·gi /ileri göherôyin, Andin beri /)dk olup göMrçin. Vahdet göherin eliga algan, izlet kemerin beliga çalgan. Mana ha; emin müsal.Jl.Jer et/can, Söz bilcrini gar/c. i ziwr etkan. Hem Tlfr. i fazilet üzre Musa, Hem Kaf-i lcanaet üzre Unlca. Miisa imas erdi lcillc-i nôgii, Cev/i ara muzmar etti cadu. Unlca ger imas nidin hemiıe. Söz Kafida izlet eW piıe ? I

Naı.m ehlinin efubülkelami, S6ı dfirriga muntazam Nizami.>

F e r h a d ve Ş i r i n • den : •Eğerçi Gence'de aramı anın. Veli gene üzre dagim dıimi anın. Tutup göherleri gekser cehannı, Neçük kim begl·i ebter ıisimannı . Ne ol zinet ki ası/gag kulakdin, Ve ger açılsa ayrı/gag kulakdin. Düri kim çün kulaknı lcıldı mesken, Girip lcılgay /cöngü/ dercini mabzen. Köngül dercin dimay lcılgag lebôleb, Kim ol deryaga salsag dürni ta leb. Kim ol göherdin alsa l.Jalk her dem, Yüz ilde bulmagay mindin biri kem.

lmaı iaan bu meydan içre turmalı:, Nizami pencemiıra penee urmak. •


94

c

H eft P e y ker •

benzeri

S e b a y i S e y y i r • den : ·

·

.Nüktesi dikkat içre rişte·yi ccın, Ri,tege ça,ni serişte-yi can. Nazm·i evrakı perde-gi candin, Hem sigahisi ab-ı hegflandin. lige can bergili devalı anın, Geliben çeşmeyi hegatı anrn.

Kilk-i Hızrı ate§ kılıb bita& : Herkes ol çeşmeden bulub sfrab. Ehl-i nazm efsahülkelami ol, •Hemse9 nin nazımı Nizamf ol. Hemse yok, penc genc-i Karii.ni, Pô.sban ilge genc·İ medfiini. Leyk her kim bulub cefJahirsenc, Tapıb ol genclarda güz min genç. Her semin dürri memleketge herac, Anga layık ki bulgag üstida tac.

Söz yolan öyle lıı at'edib çalak, Kim ipekte ylirürme �öber· İ pik.•

" l s k e n d e r n a m e . benzeri · s e d d - i l s k e n d e r . den « Tutub genci bu çer(ı·İ nöh tıiknı, Neçük kim kugaş nuri a/aknı. Bu yanglıg ki genc-i maô ..ıi töküb, Cehan elıliga cafJidani töküb. Bu beş gencdin kim celıandur melô., Ki gök cofida dafı yoktur IJ.ela. Bu gerdun ara tab'i Qiirşid olub, Anın nuri alemde cdflid olub.

Şebab·i kalem çünkü eylab taraş, Tapıb ıafheyi mihre andin i)eraf."


95

Neval kendisini Nizaml'nin şakirdi saymakta v e Usta dından manevi olgunluk diploması almış olmakla övün· mektedir. ,

·

Bir elinden H üsrev-i Dehlevt, bir elinden de Abdurreh· mani Cami tutarak, N evat'yi, hayal !leminde, Nizami'nin huzuruna götürüyorlar. Bu takdim esnası n d a N izamt'nin ruhu k e ndine şu şekilde iltifat ediyor: ,

•Ki kıldın •Öz içra tetebbü manga, Ney istarda ettin tezarrü manga Ki men Ham•e'de eylab erdim veiJ, Ki her kimki agturga tutsa ümid, Kılag tig· ı bürran sözüm da•idin, Uray btiıın ol tig- i almasdın; ( 1 ) Köb i l açtı davtiga •Öz btiıını, Bu daoa ara koydı öz başını ; Mefer sen ki (2] bu yolga kaygaç kadem, Vucudnun hayalini kıltlın adem !•

N ihayet Türk edebiyatı nda yaptığı edebi inkilabın tarih­ teki azametini sezmiş bulunan bu dahi adam, şahsiyetine değer veren bir övünmesi n de, kendi büyüklüğünü N iza·

mi'yle ölçınekte ve şöyle demektedır :

«Felek görmedi men kibi nadiri, Nizami kibi nazm ara kadiri•

Klasik Türk şiirinin büy ük dahisi Füzlıli dahi ken d i n i N izamt'nin şakirdi saymaktadır. [3)

�l- ;_.;,.._

[ı ] [21 Yani - Ne vai.

�- l� 1 j .

t-:·

(31 Ali Şir Neval tıibi Filzull de edebi TürkcGlilğün büyük mürtit· !erindendir ve bu, onun yalnız c Divan> m u k addi mesiyle • leyla- Mecnun .• daki meşhur beytiyle belgelenmez .. a H adikatüssQeda• m u kadd i meainin bu husustaki açıklaması daha canlı ve edebiyat tarihi bak ı m ı nd a n d a h a mlnalıdır. Şair bu m ukaddimede ccüz'i özem· i terlclb-i dl•m t1 e aınıf"I net1'i beni ddem• olan ce'lua-gl elrdb i de v a kayii K erbela ve keyfiyet-i a h val i -

-


• Beşlik• şairini düşündürmüş olan c leyla ve Mecnun • konusunun çetinlil}i karşısında •tevekküle rücuieden• FüzO.lt, ayni güçlük karşısın da, ayni tereddOdü göster miş'. olan N i· zamt'den şu suretle bahsetmiştir : •Bir iıki lcılur şikayet üstad, Şôkirde olur nicuu bidôJI•

Ayni FüzO.li. ayni eserinde, devrin deki «söz mülkünün nizamsızlığından» bahsettiği geçmiş •Sakıname•sinde, devirlerdeki büyük şairlerin sözden anlayan birer hüküm· darın himayesini gördüklerini hasretle yadediyor. Dikkate del}erdir ki, bu hususta misal gösterirken, O stad, Farça ya· zanlar arasından N izamt'yi kaydetmektedir ; N itekim şöyle diyor : c Türkü,

Arabü, Acemde egytim, Her ıaire oermiı idi bir kam : Şad etmiş idi Ebi Nevôs'i Hörü.n · halifenin eta.i. Bulmuıdu sefô-yi dil Nizami, Şirvan ıahına dilıüp giramr. Olmuştu Nevai-yi so/:ıendôn, Menzur·i ıelıen,elı ·i Horasan.•

Osmanlı Türk klasiklerinden N a b t de N izamt·i Gence­ vt'nin « Hamse•si ile H U srev·i Dehlevi'nin • Hamse• sini kas· dederek, •her birinin cilvede bir mani·i nev• ifade ettiklerini kaydediyor.

A ti1 y t, aş k tela kkisinde • H eft · Peyker• şairini tenkit et· mekle beraber, H iza ı:ni'yi mesnevi yazanlardan .seçtiği üçler arası nda sayar : şQheda ile• Aşına etmek üzre, •fasalıa-gi TiirlcıuılHın da • faidelenainler d iye ·Maktel·i TOrkb yazdığını anlatıyor ve aşağıdaki kıt'a ile TanrıdAn ken­ dine baıarı diliyor : � cEg f•gv•••n-ı Araı.ii, Tiirlı, Acam, Kıldın Ara6ı af.alı-1 elıl-il 4lem ; E.tdin /aaelıa·gf Acemi lga4-dem. Ben Tiirlı::ıdandan iltifat egleme lıem !•


97

M Balıusuı içlerinde r'Jç ü&tad, Şasl·İ pürviruna !lerince küşat!.

Tir·!lel gayrı kodu ptidergil Hadd·i i'ctizi eyledi menzil. Hüsrf!!I, biri Nizami'Jür Biri sermest· i aşk Cami'dür."

Biri

Merhum Z i y a P a ş a ise • H arabat • adındaki tanınmış eserinde, klisik l ran şairlerini karakterize ederken, Nizamı hakkındaki görüşünü şöyle an latmıştır : c Ta'kiJi bıraksa ger Nizami, /'cfıze yeter idi kelimi. Bilıii.Je değilmi tab'i izti, Söz gerine söylemek muammfı. Vermiş ana şöhret . Ü s·alôbet, Teksir- i tenafür ü garabet. Birdir gin� legk o pir·i //mi Yok •Hamse. sine nazir-i stini. Tanzire anı Emir-i Hüsrev, Etmiş idi gerçi lıimmet i ne'1. Tab'ine bihüde f1erdi rence, Kanda Dehli !le kanda Gence. A lemde durur iken Nizamt', A kıl edemez bu iltizami•

Bahsi geçen iki • H a mse•nin karşılaştı rılm ası neticesi nde Paşa'n ın verdiği hükmü kabu l etmekle beraber, H. D a n i ş, D e h 1 e v i 'n in. Farsça yazan şai rlerin büyük lerin den oldu· (runu da kay dediyor ki, bu, N izami'nin, n ev'inde tek oldu· ğunu bir daha belirtmektedir. N i zami'ni n n azmı : «Hüsrt:'1a, güş et, Muhibbi şiirine eyle nazar, Nazm tarzında Nizami, manide l;lfıcu imiş! . .

»

diyen Süleyman-i Kanu ni'nin (Muhi bbi onun mahlasıdır) de örnegidir.


98

İsta n bul Darülfunu nda yıllarca İ ran edebiyatı hocalığı yapmış bu lunan H üseyin Dan iş, DoQulu Batılı bütün ten· kitçilerin, N izamt'nin • necip. müstakil ve vakarlı dehaya malik bir şair olduğunda birleştiklerini > işaret ettikten sonra, d i yor ki : « N izamı yüksek bir dehayı gayet temiz bir vicdanla mezcetmiş (yujturmuş) ve Fars edebiyat aleminde nev'i nde münferit ve m ü mtaz (seçkin) bir m evki ihraz ey· lemiştir (tutmuştur)». Ostad M. F. K ö p r ü 1 ü Barthold'un • İ slam Meden iyeti Tarihi• n e yazd ığı notlar arasında, Nizami için • t ran ve Türk mesnevkilerinin en büyük üstadı, Iran'ın en büyük şairle­ ri nden biridir ve şiirlerinde oldukça mebzul Türkçe keli­ melere de tesadüf ediliyor» demektedir. Bundan birkaç yıl evvel neşretmiş olduğu • Dan işmen­ dan-i Azerbaycan • adlı tezkeresinde, I ran saylavı M e h m e d A 1 i h a n T e r b i y e t, N izami'yi • eş'eri şüera yi İ ran ve efseh·i füsehay-i Azerbayca n • , yani • I ran şairlerinin en şairi ve Azerbaycan fasihlerinin en fasihi» d i y e kay detmiştir. ·

• Hamse» nin, h. 1 3 1 3 te, Şiraz'da basılmış bulunan eli mizdeki n üshasının başlangıcı nda, Şai r'e ait , aşağıdaki m ütalaa yı buluyoruz: • Farsça olarak, Nizami'nin ifadesinden daha tatlı ve seiis bir üslupta kimse söz söylememiştir ; bu akışta söz, olsa olsa, Tus bilgini Firdevsi'de ancak bulunu r ; onda da Nizami sö· zünden daha iyisinin bulunmasına imkan yoktur. Halbuki aşıkane mesneviler yazmak ve kendisine has bir san'at olan masalcılıkta evvelkilerden (m uta kaddimin) kimse Şeyh Haz-. retlerin in derecesine yüksel m e m iştir ; nitekim Tös bilgininin (yani Firdevsl'nin) «Yus1Jf ve Zilley�a» sı bu iddia n ı n bir belgesidir. Bundan başka , ortadaki lerle (mutavassıti n ) sonra• kiler (mı\teehhirin) dahi o dereceye yü kselememişlerc1ir. • K üstahlık ve boy ölçüşmek için değil, yalnız Hakim'in izinden gitmek ve harmanından kalan başa kları topla mak maksadiyle, Emir H üsrev· i Dehlevi gibi. bir kısım şairler, onu taklit ederek, " Hamse. ler yazmışlarsa da, eserlerini üstadın kine sidece ismen benzetebilmişlerdir. • Vahşi-yi Bafi ki·i Kirmani'nin • Ferhad ile Şirin • de ve Mektebt·yi Şi razl'nin • Leyla ile Mecnun• un da yüksek bir il·


99

ham eseri Kösterdiklerini takdir etmekle beraber, yukarıya aldıQ'ımız mütalaanın sahibi sözlerini böyle bitiriyor: c ..... Şüphesiz olan biricik hakikat şudur : Fars edebiyatı· nın te'sis edildildiQ'i günden beri • tt üsrev ve Şirin. ile • tteft· Peyker,, deQ'erinde bir aşk hikayesi kimse tarafından henüz yazılmamış ve · ı skendername,, siyle de o Cenap (yani N iza· mi), Firdevsi'den sonra, kendi nev'inde, tek kalmıştır. • Nizami'ye benzetrne yazanlardan, yukarıda adı geçen Vahş i · y i B a f i k i · y i K i r m a n i, c H uld·i Berin» adındaki eserinde, Şeyh'in • Mahzen·ül·Esrarı» nda n basederken , cbu esası koyan mucidin kıyas edilemez bir sermayeye malik oldu ı}un u • itirafla • N izami Mahzen'indeki esrarın bitmez ve tükenmez• olduı}un u söylemektedir. Yukarıda sayılan isimlerden başka, diı}er Doğu tenkitçi ve şairlerin in Nizami hakkındaki, bitmez tükenmez, takdir· lerini birer birer kayda kalkışırsak, Ostad'ın san'at ve yaratı· <:ılığı karşısında hayranlık ifade eden biribirine benzer cüm· leleri tekrarlamaktan başka bir şey yapmış olmayız. Bu iti· barla, Ostad için· söylenmiş Farsça bir beyti de aşaı}ıya al· makta yetineceğiz : Nizami ki der nazm evla kelam, Cehan·İ so/J.enrast nazm·Ü nium. Kalem rand her sa/heyi riizgôr. Be tarifi /slunder·i namdar. Be daniş c•han·i so/J.enra geri/t, Bet/ansan ki amed heredra ıefo/t. Kohen dô.stanha ez'ii taze şod, Skender ez'ii sahiö avaze ıod. Peyember tevan go/t ber an cenôb, Ki çun l;lamse'i hest ura kitô.b.

Be izhar·i i'çaz�i u l;lamse,, bes. Çil u nolcte-senci nedidut kes I f 1j M

·rllai-' � ..:... ı ; :._.;...

������

[ı ]

. .....:. .j l,T .,- l.. •

..:ı �

;l.ı.V ;.ı:..C. I ...A! _,.j •. ..:.;_ı::"..:. I ; � _;.. .ı..."İ t' jLil.ı: •

..,.,l:.)

l;_,I

_, ı j l

.:.-a

J�

u ,:ı>":

t'

r)I(" \',İ �

;�;_,; � J.

J' S' .;U;.;

.;;.f 1;.>.- J [+.. _.:.: 11..,

.1.IJ .".;

• )�- ,ı .)1 t,.:l:.- iJ ;.,/' ":"'� ,j 1_._ ,:...&.)JI ; ;:�-.

....:.


100

Min"ls ı :

Eıi yoktur pirde Ü•tôddır /llizami, Söz mülkünün sultanı, ona veren nizamı. Çaldı kalem, alemin anlattı ahvalini. Ta�ıttırdı igice /skender'in namını. Sözündeki sanatla tuttu bütün cihanı. Şiirdeki sihrinin oldu akıl hayranı.

Nazmında tazelendi tarihin dastanı. /skender'i o yaptı dünyanın kahramanı. Peygamberdir denilse, yerindedir ; o cenap, " Ham se . gibi getirmiş vücuda çün bir kitap. Mücize istenirse, i,te kitabı • Hamse . , Onun gibi nükteci görmüş değildir kimse.

Şair'in peygamberliğini tesbit eden bu değerlendirmenin yanında dünyanın son.u ncu (..;L.jı.fTı şairi olduğunu teyit et­ mek üzere, k ülliyatı n ın İ ran basmasını süsleyen şu kıt'ayı da buraya alalım : Nizam-i akd-i IO-lö-i so/:ıenra, Be ayin-i fvizami kes ne beste, Heziiran rahmet-i Hak ber revaneş, Ki elhak şi'r ber vey /:ıatmgeşte. (1)

Manası :

Kimse sözün nazmını Nizami tek vermemiş ; Hakten ona bin rahmtt, Şiir anda hatme ermiş. 3

Batı ten k itçile r i l ra n edebi yatı tari hinde Niza mi'ni n önemi­ ni rı azar-i itibara alarak, •İran epik edebiyatın ı n onun eserle· rinde, i l k defa olarak , en yüksek noktaya yüksel miş olduğunu»

[ı ]

� "=-!

�· �s ulb.i

o::.:!" ,;.;. .s J .J'. .,.�

�!�

._;J.. ı

.{

\ ,,,.:..;._ :.ıy .,,j� � ua; .? ' J).J' ._;> �) ,);ljA .


101

tesbit etmişlerdir; çün kü •garami l isan (lirik dil) ile esk i dastan dili arasındaki u ymazlık , N i zami'nin şiirlerinde ortadan kalkmış ve dasta n dili bu devirde saray edebiyatında aranan •zevk • e u ymuştur. Bundan başka, epope. kendi d astanlık karakteri n i dahi y itirerek , git- gide. daha ziyade, ruhi tahlil sahasına girmiştir; bunda da, N izami, eşi görül· memiş bir üstattır. 1 1 1 A y n ı konuya, yan i N i zami uslfıbuna temas eden Alman araştırıcılarından G e o r g 1 a c o b , «Noldke ve Şchacks gibi (21 bir yorumcusu yoksa da», Nizaml'yi, şairlikte, «fir· devsi'den yüksek)> bulma ktadır. (31

İ ra n edebiyatı nı n hayra n ı , büyük Alman şairi G ö t h e , k ülliyatı nı n •Das West-Ostlicher Diwa n» adını taşıyan cildin· de. İ ran edebiyatı n ı n üstatlarını , bi rer- birer inceliyerek, kendine has kavrayış ve bilgi ku vvetiyle a n latırken , N i zami hakkında şu nları yazmıştır : cNizami yüksek deha (genie) sahibi, ince bir zekadır. firdevsi, kahramanlık dastan larına ait bütün konuları tama· miyle kullan iii i � a! duğ undan, o � (ya n i N izami) sev!şen i nce r uhların karşılıklı duyguları n ı kend i şiirine konu olarak almakta ve sevişen H üsrev ile Şirin ve Leyıa ile Mecnun'u okuyuculara tanı tmaktad ır ; bunlar · önceden seziş, kaza ve k ader, ta biat (karakter), görenek, alışkanlık, istek v e ihti· ras sürgüsü (saikiyle) ile gerçekten yaklaşmak isterler, fakat bir buhran geçirerk, i nat, tesad üf. tuhaflık , aksilik ve zorlama yüzünden, biri birlerinden u zaklaşırlar ; daha sonra, acayip bir tecelli ile, buluşmuş iken, şu veya bu su retle . yen iden ayrı düşerler. «Bu konu ve mataryelledn işlen mesin den ideal bir içlen­ menin y ü ksek heyeca nı doğmuş oluyor ; fa kat h içbir yeooe biz. bunun tatmin olunduğunu görm ü yoruz. Güzellik büyük, çeşitler ise sonsuzdur. • Şairin, doğrudan doğru ya, ahlaki konulara dokunan başka parçaları dahi, aynı tatl ı ve aydın bir deyiş özelliQ'i [l) Encyc lo p e d i e de l ' İ slam. İ ran edebiyatı maddesi. (2) B u i k i adamın Firde vs! hak kında A l ma n ca terc ü m e . !efsir takdirlerden ibaret e s erleri vardır. (3) Georg lacob « İ skenders Waregerfeldzug• Glüchstadt, ı 9 3 4 .

ve


1 02

taşırlar. Herhangi bir adama ait iki yön lü, ne kadar karışık durumda bulunursa bulunsun. bütün meseleleri, Şair, çıkar yola koyarak, daima, ahlaka uygun bir şekilde çözmektedir. c Sakin mesleğinin özellikleriyle tam ahenkte olarak,. N izami. Selçuklular devrinde babayurdu Gence'de, sakin bir hayat yaşa mış ve orada gömülmüştür. c Kendi çevresinde bulduğu bütün aşk menkibeleri (Iejanları) ile yarı mucizeli efsaneleri, N izami, coşkun bir şevkle toplamıstır. " l ı I Dr. Wilhelm B a c h e r (Vilhelm Baher), 1 8 7 1 de neşret· til}i eserinde 12 1 İran klasik lerin i n önemlilerini saydıktan ve bunların Avru pa'da da kısmen ta n ı nmış olduklarını kay­ dettikten sonra N izami'n in, İran edebiyatının büyük üs­ tadları arasın daki müstesna mevkii ve Göthe'nin, kendisi için • yüksek dehaya malik ince bir zeka» demesine rağmen , cAl­ man y a'da ve bütün Avru pa'da pek tanınmadığını• esefle zikreder. . Fakat, Bacher'in şikayet ettiği bu durum sonraları değişmiştir. İran edebiyat tarihinin ilmi esasını kurmakla tanınan H . E t h e, 1 887 de neşrettiği eserinde 1 3 1 N izami şiirinin • ahlaki yük· sek muhtevasından, metinlik ve ciddiliğinden, ifadesindeki asillikle tabiat tasvi rleri ndeki tablolarının azametinden• bahs· eder. H. Ethe, eski Doğu h ika yesinden istifade olunan Schil­ ler • Turan dot» unun Nizami'n in «H eft- Peyker»in deki Rus pren­ sesine benzediğini de kaydeder. 1 4 1 N izami hakkında son zamanlarda, türlü Avru pa dillerin­ de bir takım monografiler ve tercümeler yay1nlanm ıştır. Bunların arasında, P. H o r n, 1 925 te, Berlin'de bastırmış olduğu eserinde IS), N izami şiirinin eşsiz içliliğini şu suretle anlatmaktadı r :

( 1 1 cGöthes Samtliche Werke>. Stutga rt. Verlag der S . G. Goıtaaschen Buchhandl u n g. 1 8 81. cilt i l . s. 322 ve 226. 121 W. Bacher- Nizamts Lebens und Werke. Leipzig. 1 8 7 1. 1 3 ] Pr. Dr. Hermann Ethr. Die höfische und romantische Poesle der Perser. Hamburg. Verlag von F. F. Richter. 1 887. 14) l bid. sah. 4 2 . 15) P . Horn. Die Mittelpersiche Literatur. (Die K uıtur der Gegenwort von Paul H i n n erberr). Berf in. 1 9 2 5 .


1 03

•Graf Schacks (Şaks) " Leyla ve Mecn u n . şa irinin eşsiz içli· liğini, yaptığı n efis Almanca tercüm elerine aksettirebilmiştir. Bu beyitlerde terennüm olu nan sevişmenin Batı Avrupa ' daki Orta - Çağ aşk h ikayelerine benzediği bil ha ssa göze_ ça rpmak­ tadır ; bu, yani Batı Avru pa Orta-Çağ aşk h i k a y eleri , muhak· k a k Doğu'dan gelmiş ve, çok m u htemel olarak, Batı Avru pa'­ va Arap İ span ya'sı yolu ile geçm işür . > P. Horn dahi, ü s l u p bakı mından, N izami'yi firdevsi'den listün görmekte, aralarındaki farkı <cyerden·göğe kadar • tabiri ile belirtm ektedir . Müellif, Niz:;mi'n i n İ ranlılarca «manzum rom an sahasında sevilen biricik üsta d • ol duğunu da ay rıca kaydetmektedir. H. R i t t e r, Prag Doğu bilim Enstitüsü hesabına yayınla· !anan « H ef· Peyker> metn i n e yazdığı mukaddimede, daha rvvelce yayınlamış olduğu c Bi ld ersprache d es N i zamis» ı·serinde yaptığı g i b i , N i zami san'atkarlığına temas ederek diyor ki : • N izami sadece zamanındaki şiir diline mahsus ifade tar1 1 n a hakim olmakla kalmamış. a yn ı zamanda o · k i bu daha değerlidir· bu san'atı eserlerinin özün ü teşkil eden fik irlerin e lı izmet ettirmeği dahi başarmıştır. «Heft· Peyker, san'atkarlık bak ı m ın dan, Şa ir'in en olgun l ı i r eseri olduğu halde, burada san'at i ç i n san'at yapılmamış v e şairlik meharetıyle sadece, şiirden anlıyan zevk ehillerini lı andırmak için göz kamaştırmak da isten m emiştir. Yalnız ı· serin içi bu icazlı parlak dışını zaruri k ılmıştı r ; bu d ış, o l\'e uygun geldiği için, kendiliğinden doğmuştur. Şöyle ki, .. rkil bozulmadan, yayımlanmak isten e n fikri k u vv etlen dir­ ıı ı ek görevini Ust ü n bir surette yapmıştır . • İ n gilizcede N izami hak kında türlü tetk ik ler ve eserlerind en lıırçok tercümeler vardır. Bütün bunları burada kaydetmek \ ı ldiğimiz plan çerçevesi n e sığmaz ; bunun için, yalnız belli l ııı ş l ı müelliflerden bir kaçının Şa i r hakkındaki görüş ve ben­ ı l"tışlerini nakledeceğiz. Meşhur müsteşrik profesör E. B r o w n, • İ ran edebiyatı • i l i adlı eserinde N izami hakkında şunları yazmaktadır : •

J l ) E. Browrı. • A L i terary of Persi a . > London, 1 906.


1 04

N i zami n i n oriji nal ve verimli bir şai r, yüksek ve ender bir deha sahibi oldu ğu Avfi, Kazvini, Devletşah ve Lutf-Ali bey gibi hal tercümecileri (biograflar) ve Saadi, Hafız, Cami v e İs met gibi şairler dahil olmak ü zere, İranlı olan ve o l m ı y a n b ü t ü n ten k itçiler ta rafından k a bul edilmektedir. İ ran şai rleri arasında b u ölçüde b i r d e h a y a sa hip olanlar azdır; o karakterde ve ahlakta olanlar ise daha azdır. Samimi bir m ümin ve Allah adamı olmakla beraber, kayde değer ki, o , koy u taassu p v e müsamahasızlıktan t a m a m i y l e uzaktır. K e n d i n e h ü rm et eder ve fi kirlerinde is t i k l a l g öst e r i r s e d e ta v ı rlarında sad e v e alça k gö n ü l l ü d ü r « '.) , seven bir baba ve k oca i d i ; Ş e ri a tç a h a r a m da olsa, b i r ço k İ ran şai rierine. bil hassa suli şairlere i l ham kaynağı olan şarapta n . rahmetli, kesin su rette sakı n ırdı. Bir kelimeyle, onu b ü y ü k deha i le, her t ü r l ü i t i r a z d a n u za k , y üksek bir •

'

,

.

a h l a k ı k en d in d e b i r l eş ti r m i ş m ü stesn a bir ş a h si yet, d i y e tarif etmek m ü m k ü n d ü r ; b u b a k ı m d a n h er h a n g i b i r İ ra n şai ri on u n l a k ar ş ı l a şt ı r ı l a m a z . •

1 9 2 4 t e c H eft· Peyker»: i rı � i l i zceye t er c ü m e ve tefsir ed e n

i k i c i l tl i k ö n e m l i e ser i n e v a z :l ı ğ' ı ö n s ö z d e ,

Londra üniv ersi· lesinde İ ran d i l i ve e d e b i y a t ı p ro fe s ö r ü b u l u n a n S. t:: . W i 1 s o n , «he yeca n, i h t i r a s \' <:! t a h a s s ü r ü n ii i fa dede• N i za m i y i S h a k e s p e a r ( Ş eks p i r ) ve P e t r a r c ( P e t r a r k ) l a e ş i t görmek ted i r . F r a n s ı z l a r d a n Coll ege d e France pro f e s ö r ü C . B a r b i e r de M e y n a r d ( B a r b ı y e dö M e y n a r ) N i z a mi y i ş ö y l e i n ce l e m e k ted i r . • N izami'de. bi z , t a r i h i roma n ı n y e n i bir ç eş i d i n i b u l u y o · r u z . ü n l ü y a z a r b u alania babalık hakk ına ma l i k t i r H icret· ten altıncı y ü z y ı l d a epope (dfı.stan), k e n d i n e g e r e k Ü yeyirıı ve şartları bulamadığından, ölmeye y ü z tutu yor ; fakat b u , zamanın şa i r l e r i n d e k i f a n t ez i ve zeka eksikliğinı göstermez: o n l a r a r t ı k F i r de v s i mekte b i n d e n heyeca n lanaca k kadar basit d e ğ i l l e r d i . K a h ra m a n dfı.sta n l a r ı n ı n h a t ı r a s ı gerı;ı hala m u h a faz a o l u n u y o r d u , fa k a t b u , bazılarında hastalıklı bir g ü n deci l i k , b a z ı l a r ı n d a da h ırs ve d ü şk ü n l ü k t asv i r in e yarar, şarta bağlı bir konu şekl i n i alı yordu. N izami, i l k defa olarak, b u g ele n e k h al i n de k i a l ışkanlığın kökleşmiş ş e k l i n i d e � İ !I ti rmi ş ti r. Saflı kları ve bo y a l a r ı n ı n m u h a fa z a s ı h u susun d ı '

'

.

i l i S. E. Wt/son. • H e f\ . P,e y k e r o . i k i ci l t. London. 1924


105 hassaslık göstermeden, o, Arap vaka yinamelerinin a z çok menkibeli hikayelerini • İskenderiye mektebi• romancı lığının u ydurmacılığı ile kolayca birleştirerek bi r ekdeş (amalgam) yuğurmu ştur. • H üsrev ve Şirin» i le • Heft· Peyker» manzu melerinde lirik şekil (garamiyat) Ustun gelmekted ir. Ka hra m a n ı l sken der olan • İskendername• romanı :se , bil hassa ik inci k ısmında , öğretici (didaktik) mahiyette, hayallenmiş uydurmalarla, ahlaki talimatı (hi'<emiyatı) her adımda tekrarlıyan bir eser olup, lirik manzume mahiyeti n i kaybetm iştir. «Tercü meyihal m ü balagalarından göz çevirerek söyleme !iyim k i, N i zami men k ibesi, biribirinden farklı, i k i şahsiyet göstermektedir : bir yandan meddahlık ya pan, izaz ve ikram düşkün il bir divan şairi ( 1 ], öbür yandan da sO.filiğin garip 2örüşlerin i taşıyan koyu bir m istik. Şunu da kaydedeli m ki. o çağdaki lran cemiyetini sürü kleyen d üşünce a kıntısını gerçekten i ki ye bölen ve biribir•ne bu kadar aykırı olan bu iki d uygu arasındaki ittifakın önemi son çağlarda iki misli a rtmıştır. A ynı karakteri, biz, Cami'de, Ali Şir Nevai'de ve çökme (inhitat) devrinin bel l i başlı 1 bütün mümessillerinde dahi b u l uyoruz. Bununla bera ber, Nizami, kendini ta klit edenlerin üstün de, e ş i bulunmayan bir yü ksekliği m uhafaza e d erek, gerek şekil, gerekse vezin bakımından daha olgun bir ti ptir. Ne istediğinin belirsizliği ile i fadesindeki düğmlillükten (affectation) hoşlanmamakla beraber, insan , onun h ikayecili· ı;t i ndeki vergiye, tasvirciliğindeki kudrete ve ifadesindeki türlil türlü imkanlara gerçekten hayran olmaktadır.• [2] Turin ü n i versitesi profesörü İ t a l a P i z z i, 1 894 de cStoria della poessia Per3iana • adında esaslı bir eser n eşretmiştir. l ran edebi yatını konular ve devirler üzerine sınıflayıp, in· ı·eliyen m üellif, k itabını bütün şairlerin eserleri nden tercü· ıne edilmiş örneklerle süslem iştir. Bu arada fik i r, san'at ve hayatı üzeri n d e ciddiyet ve tafsi latla du rduğu N iza mi'· ( 1 ) Yazarın Nizami hakkındak i bu a n l atışı m ü balağalıdır. Şair"in ve i kram düşkünü bir meddah olduğunu iddia etmek tercü m e y i l ı .ı l i n i karakterize eden vak'alara a y k ı r ı gel mekted ir. ''az

(2) C. Barbie Je MeinarJ. « La Poesie en Perse.• Paris. 1 8 7 7 .


106

den önemli parçalar verm i ştir. O vakte k adar Avrupa'da l ra n edebi yatı üzerine yazılmış bütün eserleri tenk itten geçirerek inceliyen Pizzi, l talyan edebiyatı ile İran edebiyatı arasında değerli ka rşılaştırmalar dahi yapmıştır. Bu çeşitten olarak, müellif, Niza w i ile yeni İtalyan k lasik l erinden B o c· c a c c i o ( Bokaçyo) nbn eserleri üzerinde durm uştur. Pizzi, Nizami'n i n B e h r a m · i G ü r' i ile Boccaccio'uu n A m e t o'su arasında derin b i r benzerlik bulu yor. « H eft· Pey ker» kahraman ı gibi, •Dekameron• kahtamanı da yaman bir av­

cıdı r ; Behram'ın Arabistan çöllerindeki avcılığına mukabil. Ameto'nun da ormanlık larda, vahşiler arasında koşuşması vardır ; N izami'de olduğu gibi, Boccaccio'da da yedi köşkte yerleşen, yedi güzel, Ameto'ya , her gece; birer aşk masalı söylüyorlar... G enceli şair gibi İtalyan şairi d e hikaye söyli­ yen dilberlerin oturdukları köşkleri yedi ren ge boyamış ve bunları oturdukları köşklerin renk lerine uyar bir şekilde geyindirmiştir. Pizzi. bu renklerle süslerin Boccaccio'da · şaşı­ lacak derecede· N izaı'ni'deki renklerle süslerin a y n i olduğu­ n u önemle kay detmektedir. Fakat, l talyan hikayesinde bu yedi rengin gizli ve remizl i hiçbir manası yoktur ; Boccaccio, ola yları, nereden geld ik· !erini v e ne g i bi önemde olduklarını fa rketmeden, gelişi güzel nakletmiştir. Halbuki • l ran• hikayesinde bunun belli bir manası vardır. Yedi yıldız (seyyare) a kidesi gereğince, bu yedi renkli köşk ler, esk i münecci mlik ve dini bir sistem· le ilgilidirler. Yedi seyyareyi (planeti) temsil etmek üzere, yedi k u b beli bir saray ya pmayı, mimar Simnar'ın k ral N u · man ' a teklif ettiği n i, N izami, •Heft Peyker» inde hikaye eder. Pizzi, Boccaccio' n u n kendine mahsus edebi bir oku l sa· hibi olduğunu iJave etmekle beraber, her iki eserin b iribi­ rine bu kadar bf!nzemesin e de şaşıyor. • l ran hikayesinde her şeyin kendi yerinde bulu nuşuna• bakılırsa, l talyan hikayesinin bir taklitten ibaret olduğuna

hükmetmek gerektir. Fakat Pizzi, Boccacci o'n un, doğrudan

doğruya « N iza"mi'nin varisi olduğunu• pek de söyliyemiyor.

Ancak «gerçi N izami 1 204 te, kendisinden (yani Boccaccio'· dan) bir buçuk asır evvel ölmüştür• diyor.


1 07

Muellife göre, N izami'nin eski Pehlevi kaynağından al­ dığı ayni hikayenin, herhangi bir yoldan, Batıya geçmiş bu­ lunan başka bir suretini Boccaccio da kullan mış olabilir. Bilhassa, Behram-i Gur H i kayesi Batıya çabuk yay ılabilirdi; çünkü XI 1 . ytlzyılda Sicil ya' da bulunan t b n i Z a f e r [1] kendi kitabının dördüncü bölümüne bu hikafeyi almıştır. N izami ile Boccaccio arasındaki benzerliği diğer A v rupalı tetkikçiler de belirtmişlerdir. Alman müsteşriki İ o s e p h v o n H a m m e r bunu dahıı. 1 8 18de işaret etmiştir , Hem mer'e göre; sade • Heft- Peyker• ile •Dekameron• hi kayeleri arasındaki benzerlik bakımından deği l, kadı nla rı ideal leştirme bakı mın• dan dahi, N izami ile Boccaccio biribirini andırırlar. [2] •··

U kraynalı tan ınmış m ü steşr ik A. K r ı m s k i c Brakkaus Efron» tarafından neşrolunan Rus Ansik lopedisine yazdığı (4 l ran edebi yatı• makalesinde x ı ı . inci yüzyıla. şiir bakımın· dan, çok defa, romantik epope devri denilir ; çünkü bu devir· de, . Firdevsi'den sonra, i ran'ın ikinci büyük epope şairi, Gencel i N izami yaşamıştı r . . . » demektedir. 1 90 6 ve 1 9 1 2 de neşretmiş olduğu Rusça • İ ranın , İ ran Edebiyatının ve Derviş Sufizminin Tari hi• [3] adlı eser inde i se. ayni y azar, Nizami'y i şöyle anlatmaktadır : • N izami, l ran'ın erı i y i romantik, daha doğru bir deyi mle sufi ve romantik şairidi r ; kendisin den son ra İ ran roman­ tikleri için daimi ta klid, ben zetme kaynağı ve örneği olm uşili l bni Zafer (_,J;. .J. 1 ) 1 1 69 da ölmüş Arap ediplerindend ir. Sicil­ ya'da dünyaya gelm iş, Mekke'de tahsil etmiş ve XI 1 . inci yüzyıl başla­ rında Sicilya'da yaşamış ve meşhur eserini Sicilya e m i ri M u ha m med ibni Ebul· Kasi m 'e ithaf etmiştir. Bu eser Türkçeye Kara Halil tarafından tercüme edi l m i ş ve l stanbul'da :eh. 1 285) basıl m ı ştır. l ngil izceye dahi tercü me edilmiştir ( 1 8 5 2 ). ( t.l�I .j l J .ı� j t_ll..1 1 .,:,1)- ) adını ta şıyan bu

!'Ser Tebri"z l i N izam tarafından h. 768 de ( .!l_,L:I adiyle Sultan U veys adına Framçaya çevril miştir.

.:.. t.:.. � J

j

.!l).lı ..r�;

)

(2] /. Van Hammer. •Geschichte der Schönen Rederkünste Persiens.• Wien. 1 8 18. (3) • İ storiya l rana, yeya l iteratur ı, i dervişskoy lilosofii su!izma.• 2c. 1 906- 1 9 1 2


108 tur, o , sade l ran değil, Türk edebiyatın ın da son derece sevile n bir tplni teşkil etmiştir.• [l)

K ı rımski, X l l. inci yüzyıl edebiyatının ka rak terin i anlatır· ken, Büyük Selçuk imparatorluğunun çöküşüne rastladığın· dan, derebeylik şeklini alan bu devirde, edebiyatın, bir yan· dan meddahlık, bir y!lndı.. n da sôfUik ile dervişliğe düştüğü· nü kaydediyor. Bunlar arasında N izami, m üstesna bir yer tutuyor Sufilik ile tarik· i dün yalığa verilmiş olmakla beraber o , romantizm yapıyor ve aşk efsaneleri ya ratıyor. A şık tip­ lerini sôfice fikirlerinin birer remizleri gibi ku llan makla beraber. Şair'in yaratmış olduğu tipler bi rer gerçek varlık· !ardı r. Bu hal , meseleye vakıf olmayan okuyucuları şaşırta · bili r ; ç ü n k ü : c Mahze n · ü l Esrar» sahibini n , son radan, kalkıp da • H üsrev ile Şirin» yazacağın ı tahmin etmek bile güçtür.» Şairin ya ratıcılığını son derece yü ksek tutan akademisyen S. F. O 1 d e n b u r g, N izami'nin incelenmesi n i gene müsteşrık· tere tavsiye ederken, onun, •ruhşinas• bir şair olduğu hiçbir zaman ihmal edilemez, dermiş. [2) • Bi r Sasani tacdarı- H u srev, alçak gön üllü bir işçi Ferhad, bir Arap delikanlısı · Mecn un, kim olursa olsu n, Şair , onu ele alınca, ruhu n u n bütün ince· li klerine n üfuz ediyor ve, yaşadığı sos yal şa rtlarla bulunduğu yaşa göre, bu r u h bütün v uzuhiyle tasvir olunu yor.» ·

1 94 1 de, Nizami'nin yıldön ü m ü m ünasebetiyle, Bakü'de E. B e r t h e 1 s ta rafı ndan, Rusça, •Büyük Azerbaycan Şairi N izami• başladırıı altında, bir monografi yayınlan mı ştır. Kita· bımızın başka bir bölümünde tenkitten geçireceğimiz bu eser, Sov yet şartlarına verdiği l'hak k·ı telif>: vergileri ile, müellifin muayyen bazı m eyil leri müstesna. umum i'yetle, N izami'ni n hakiki değer v e büyüklüğüne layık b i r d i kkat v e sevgiyle yazıldığını itiraf etmek gerek tir . Berthels'e göre, N i zami, Selçuk i m paratorlu ğ u n u n çöküşü üzerine yer- yer beli ren aristokrat derebey zorbalıkları ile

(1) Nizami 'ye Türkçe benzetme yazanlar arasında, K ırımski, FüzO.­ ti · yi bilhasaa belirtmektedir. XV I. ıncı yüzyılda yazd ığı • LeylA ve Mec· nun• la Filzull, slde N i za mi 'ye benzetmekle kalmamış, aynı zamanda, bu konuyu işleyerek, yaratıcılığın bir şaheserini vücuda getirmiştir. (2) Bulletin de L'Academie des Sciences de L 'U RSS. No. 2 Sah. 25, Mosc, 1 941.


lU9

şehirliler arasında çıkan m ücadele şartları içinde meydana gelmiştir. Marksist ve materyalist tasnifine ve ta rihi anlama metod una u ydurarak, Berthels, N izami ' yi, o zaman için, inkılapçı bir topluluk olan şehrin ve şehirlilerin ideoloğu ve fikirlerinin tercü manı diye, teiakki ediyor. Aynı zamanda, Nizami, ona göre, a ncak Kafkasya'da bulunan Gence gibi bir şeh i rde yetişebilirdi. Çünkü c Selçuklular d evrindeki mimarlık gibi, Müslüman gelen ekleriyle H ıristi yan Kafkas­ ya'n ın bedii değerlerini bi rleştiren b u m üstesna zeka, ancak o zamanki şeh rin, bilhassa Güney Kafkasya şeh rinin şartları içinde çiçek lenebilirdi.• N izami'nin di yor ki :

içtimai

şahsiyeti

üzerinde

duran

m üellif

• Bir insan ve cemiyet adamı olarak, N izami, X II. inci yüzyıldaki iyi vasıfların hemen hepsini kendinde taşır. Onun talimatı ciddi ve haşindir ; o, insanı okşa maz ; kendi tuttuğu yoldan sapmaz ; iyi bir geleceğe inanır ; ölüm kor­ kusu karşısında Saadi'n in kölelik yoluna girmeğe razı olmaz.» Şair'in san'atkarlığından bahsederken, Berthels, « H üsrev ile Şirin • e temas ederek, şunları söyliyor : c . . N izaml'nin ikinci manzumesi • H üsrev ile Şirin», cihan edebiyatında eşi bulunmayan, hayret verecek derece· de olg u n bir eserdir. Yakın Doğu edebiyatında, ilk defa ola· rak, insanın şahsiyeti, bütün de,l'erleriyle beraber, bize gös­ teril mıştir. H e m de şairi epeyi bağlıyan geleneklerle yerleş· miş bir konuyu işlemek suretiyle• (S.7 2) .

c H eft - Peyker• den bulunuyor :

bahsederken

müellif

şu

görüşte

•Yazıl ı•larındaki ustalığa göre, bu h ik ayeler, romancılığın akılları şaşırtan eserlerinden, H offman'ın [ 1 ] meşhur masal(1) Hoffman. Alman romantizminin en bell i başlı m ü messillerinden ­ dir. 1 776 da doğmuştur, 46 yaşında iken, 1 8 22 de ölmaştar. Evvelce mimarlıkla meşll'ul olmu şsa da, sonradan edebiyatla uğraşmı ştır. 1 8 1 4te •Fantlisiestücke in Collats Manien eserini yazm ıştır. Bu Collats, XV l l. yQzyıl Fransız ressamıdır. Collats"ın hususiyeti realite ile Fanteziyi b i ­ ribirine karıştırmakdadır.


110

)arına benzemektedirler ; bilhassa bunlardaki inandırıcılık, ayni usı1ulla, yan i hayal ile hak ika tın karışması, daha doğrusu, en u fa k i nceliklerine varıncıya kadar, bunların biribiriyle örül mesiyle-el de ediliyor.• (S. 9 1 ) Şair'in edebi terekesi meselesine gelince, Berthel s, her şeyden evvel , Doğu ile Batı kilitti r geleneklerinin N izami'de karşılaştığı n a ve biribirine karıştığına işaret edi yor. N izami­ d e n evvel Ya k ı n Doğu edebiyatında Batı tesir veya i ntibala­ rının b u lu n duğu inkar edilemez ; mesela, Berthels diyor, X X I . inci yüzyıl şairi U nsuri'de eski Yunan dastanlarının bir tak ı m izleri bulunmaktadır. Fakat k imse, bu konu bakı­ mından , N izami ka.dar elverişli şartlar içinde bulun mamıştır. O, iki k ü ltürün tam karşılaştığı coğrafi bir m ev kide yaşa­ mı ştır. Bu gibi el verişli şartlar ise başkalarına pek nasip olmamıştır. ·

Firdevsi'deki şövalye roman ı nı n özelliği N izami'de yok· tur. N izami sade olayları hikaye etmek le kalmamış. kahra­ manlık destanının dar çerçevesi dışına çık m ış, aynı zamand a tiplerinin r u h i hallerin i dah i derinden deri n e incelem işti r ; bu suretle de romantik bir destan yaratmıştır. Kendisinden evvel b u işi c Veys va Ramin* de Fahreddin · i Gorga ni yap· mak istemişse de, başaramamıştır. Bu su retle, N izami, epik dastanın örneğini meydana koymuştur ; N i zami'den sonra eski gelenek lere bir daha dönmek m ü m k ü n olamamıştır. Son · radan <cŞehn ame» ye benzetilerek •Teym urname• v e •Şahin · şehname» ler yazılmışsa da, bütün bun lar, epigonik (müpte­ zel) b i r mahiyet almışlardır. Bu yolda k i görüşlerine devam ile, Beathels divork i : « İn san ruhunu gerel}'ince anlamak n eticesinde yapılan derin inceleme, N i zami'ye, cihan edebiyatının ölmez eserle­ ri arasın da, daimi yer almış klasik kahraman tipleri yaratHoffman , şöhreti n i <Die Goldene Top• ve ·Die Elixiers des Tenfel s ­ de bulm uştur. O n u n g öz kamaştıran fantazisi e n kesin realite i l e ahPnktedir . Görü l m e m i ş acibelerin yanında k e n d i devrinin en hakiki gerçekleri tas vir edilm e ktedir. Hoffman'ın Victor H u go, Heıırich H eine ve başka romantik ler üze­ rindeki tesiri malumdur.


11ı

mak imkanını vermiştir. Şirin , Ferhad, Leyla. Mecn u n . Beh­ ram ve fsken der, y üzlerinin tam çizgilerini N i zami'de bul· muşlarlardır. Tilrkiye'den ta Müslüman H i n distan'a kadar, onlar, bu biçimleriyle Yakın Doğu'nu n bütü n edebiyatına geçmişler ve bu halleriyle bizim gün lerimim ize kadar yaşa· m ışlardır, ilerde dahi yaşıyacakları tabiid i r. N izami'den son· ra gelen yazarlar. bu kahraman ların karakterlerini, kendi· !erine göre, değiştirmek istemişlerse de, bu hususta önem li bir şey yapmağı başaramamışlardır.» (s. 1 4 1 ) Berthels'e göre, manzumelerin yazılışında, N i zami'nin koyduğu yeni esas, aşk desta n ı n ı n muayyen tipleri n i. adeta kanun laştırmıştır. Ni zami Uç tür l ü aşk belirtir: a) kahramanca aşk ; b) facialı vaya felaketli aşk ; c) keyf için yapılan sathi veya oyuncak aşk . Bu üç tilrln aşk hik ayesi nin her n ev'ini N izami muayyen bir vezinle yazmıştır. Bunlar, Arap - I ran veznini, ya ni aruzu kullanan bütün milletler i ç i n, aynı nev· iden aşk manzu melerinin d eğişmez birer vezni olarak kal­ m ışlardır. • Leyla ve Mecn u n » konusu, mesela, 800 yılın içinde bir defa olsun, <cHü srev ile Şi rin• vezniyle yazılama· m ıştır. [ 1 ] Berthels'in dediği gibi. bu, N izami tarzının ken· dinden sonra gelenler üzerinde ne kadar b ü yü k bir tesiri olduğunu gösterir. N i zami'n i n yarattığı kahramanlar sadece, kend isinden son· raki edebi yat üzerine tesir yapmakla kalmamıştır; • H amse• deki kahramanlar halk k ütlesi tarafından dahi, N iza mi'den gelen tesir ile, doğrudan doğruya tanınmışlardır; bu k ütlenin okuma ve yazma bil medikleri n i gözönüne alırsak Berthels diyor - c bu işin ancak N izami san'atının dahiliği ve insana karşı beslediği sevginin büyüklüğü sayesinde vücuda gele· bileceği aşikar olur. » •

Nizami tipleri , Berthels'in tasnifine göre, Türk, Gü rcü, Ermeni, Ozbek. Türkmen, Taci k , fars ve başka halk ede­ biyalarına da asl ında oldukları gibi geç mişl erdir. «Hom eros» [J) Yazarın bu yoldaki kestirme söyleyişini her ne kadar cerhedebi­ lecek bir örnek varsa da. bu istisna, şüphesiz, onun esas fikir ve hük­ münü değerden d üşüremez.. Leyla- Mecnun• konusu yalnız bir defa NA.sır-i H i ndu tarafından • H üsre v ve Şirin• vezn iyle yaz ı l m ıştır. (M. A. Terbi yet. c Danişmendan-i Azerbayca n•.)


l 12

herolarını n Avrupa'daki şöhr etlerinden, Nizami kahraman · larının Doğu'daki muvaffakıyetleri daha kat'idir. N izami, t U ;- l ii halk edebiyatları üzeri ne tesir ya ptığı gibi, kendisi dahi, halk "'rl ebiyatından ( folklör) faydalanmıştır. M üellife göre , bu, o < . . n eserlerine ayrı bir önem ve can lılık vermiştir. Türlü cephesinden incelediği N izami'ni n büyüklüğünü tayin için müellif bir ölçü bulamıyor ; çün k ü : c/'vizami için ölçü yoktur ; onu ancak kendisiyle ölçmek mümkün olur I• (s. 1 25)

N izami hakkındaki özel görüşünü bildiğimiz G ö t h e' nin klasik İ ra n şairlerinin topu hakkında Şansölye von Müller'e söylediği meşhur bir sözü vardır : • İran lıların , beş yüz yıl içinde yetişen şairlerin den ancak yedisini, yedi yıldıza benzeterek, beğendik leri söylenir. Hal· buki onların beğenmedikleri arası nda bir çokları benden daha parlaktır. • Medeniyet dün yasının en büyük şairi tarafından, kendi· si nden üstün olduğu iti raf edilen bu yedilerden biri, yukarıdan beri anlattığımız görüşlerden de belli olduğu gibi , bel k i de, birincisi, N i z a m i' dir. . ..


İ K İ N C İ BOLOM

NİZA Mİ'NİN BEŞ Kİ TABI



B E Ş L i K Tasarladım ben evvelce M A H ZEN'i, Tutmadı gevşeklik bu işde beni. Bu suretle yağlı, tatlı topladım, H ÜSREV - ŞlRlN destanına başladım. Bundan sonra, bir başka perde açtım, LEYLA - MECNUN sevdasına ulaştım. Bu kısseyi bitirrrı iş oldum ; hemen, YEDİ GÜZEL sarayına çektim yügen . Şimdi şiirin ben girdim meydanına, Davul vurdum lSKENDER'lN NAMINA. N i :r. a m i


N izamt

Selçuklu Prensi Toğru l'la kucaklaşıyor

Sağ tarafta görülen Aıtabek Kızı l Aslandır.


Nizami'den kalan edebi m iras, Doğu Edebiyatında bulu· nan bütün şekilleri kavramak üzere, 48 bin beyiti bulmakta· dır. Bundan 19 bini Ş air'in , n ispeten, az meşhur olan «Divan·ı Eş'ar»ını (gazeller, kasideler ve başka parçalar) teşkil etmek­ tedir ; öteki 29 bin beyit ise bu bölümün konusu olan beş kitab'a dahildir. Bizim • Beş Kitap• dediğimiz bu konular, Mesnevi tarzın· d a yazılmış beş müstakil manzumeden ibarettir. Şair kendisi bu beş kitabına •Penç - Gene» (Beş Hazine) adını vermiştir. Tezkereciler ile kitapçılar ise, beşi bir arada toplu bulunan bu mesnevilere, kısaca, Arapça terimle, «l;lamse» demişlerdir k i, Türkçeye çevirince, «Beşlik», diyebiliriz . Nizami, bilhassa bu «Beşli k >i ile tanınmıştır. «N izami · i Gencevl• ile • Hamse·i N izami • tabirleri edebiyatın biribirini tamamlayan iki meşhur terkibidir. c Hamse> n i n dışındaki divanı dahi yüksek bir değerde ise de Niza mi'yi, N izami olarak, bütün şairlerden ayıran ve ona kendi özelliğini temin eden şey, asıl bu beş k itaptır. O stad k en disi de son u n cu eseri «İskendern ameı> ni n mukad· dimesinde b u na işaret etmiştir. [l) Bunun için biz de okurlarımıza bu kitapları genel surette olsun - tanıtmak isteriz. •Beşlik• tan ınmadan N izami'liği teşkil eden fikirlerle ·

ıı 1

:;::-:"

J'(' .:o' ; ' � .s-

· � J' '� ' .j·�

. i' j

J � ' J:I � J' · ,;;.L ..r.) .};_ .:..u ı.S1. .sJ ...:.C.. ı J1:1ı ..rş r'j

...

�,_, .

J ,ı r 'J;ı J� .s ,­

r-,C. ı ..;._ �.:..,

r'j ,j'J:'. ••J.ı

. r�"J. j� J r.

..,...,;:

�" i;,

,-

• ı.SJJ�:;.._ .l.L!

JiJ

.....

J

.

.J)'

.:ıŞ


1 18

san'ate ait özellik ve yarahcıhk hakkında belli bir fikir edin­ mek mllmlln olamaz. • Beşlik•, içindeki manzumelerin yazılmış oldukları tarih sırasınca düzenlenmiştir. Biz de bu beş kitabı aynı sıra ile hulasa ediyoruz. ( 1 )

(1) B u bet kitap $air"in vefatından çok sona, bir cilt içind�. • Hamae• Unvanı altında toplu bir hale eetirilm i9�ir.


1

MA\IZEN-OL - ESRAR

r.-)' .

.:r-' ) ı

� r.::-5'

..ııı

....-!

J.> "'=' ..:,_,.

2263 beyitten ibaret olan bu mesnevi h. 559 da (m. 1 1 63/4) yazılmıştır. (1) Bu zamanda Sair daha genç idi. •Mal;ızen·ül· Esrir• ı tamamladığı sırada Nizamt'nin 20 yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir. c Penç· Gene» in ilk «hazinesini• teşkil eden •M a 1;ı z e n · ü J. E s r i r • kendisinden sonra gelen dört • hazine• eserden, şe· kil itibariyle. bambaşkadır. Bu. ne bir aşkın micerasını, ne de bir hükümdarın dünyayı tutmasını anlatmaz. Bu, n e bir hikiye, ne masal, n e de dastan d eı}ildir. Bu bakımdan, onun • Beşlik• teki öbür arkadaşlariyle benzerliği yoktur. Onlarla ortaklığı sadece yazıldığı cmesnevi:t tarzı ile telkin ettiQ'i N izamice fikirlerdir. Bu kitap, Beşliğin öteki dört kitabı gibi, şekil bakımından. bir bütünlük göstermez ; fakat bu, onun minaca · da bir bOtünlilkten uzak kaldığı n ı ifade etmez ; bilikis, •Mal;ızen·ül· Esrar•ın yazılışındaki asıl makHt, şairden ziyade, hakim ve şeyh N i zamt'nin ahlakçı fikirlerini içtt:n bir baıtlılıkla okuyuculara telkin etmektir. Bu nokta· dandır ki, kendisine bir kitap diyebiliriz: din yayan mukad· des bir kitap. •Mal}zen-01· Esrir• telkinci bir eserdir. Burada Şair, nazım dili ile, s6Hce fikir, aktde, ahlik ve dünya görüşünü başka· larına telki n ve talim etmektedir. O, llihi hikmetlerin sırrına ermiş ve bunları bir •hazine• halinde •erenlere • emanet etmiştiT. [.2} [i l

M'. A. Terbiyet. • Danişmendan·i Azarbeycan• ı nda •Mahzen-ili· R'ılbi ·al-Evvel'in 24. nde tamamlanmiş olduf{unu yazar ki bu 20 Şubat 1164 • tesadüf eder. (21 Ma�Een'i; Cellleddin·i Ruml'nin •Mesnevla i » ne benzeti rler. Esrllnın


120

•Beşlik • in b u eserin d e biz, fikirlerini rem izler, remizli hikayeler, misiller, ve şairan e teşbihlerle telkin eden ve her şeyi tek bir varlıkta n gören bir mürşitle karşılaşıyoruz. Bu mürşit. kita bına. adet üzere, Cenab·ı Hak k'a hitap

eden bir hamd ve mü nacat ile başlıyor.

Nizami'ye göre ki Müslümanlığın Allah hakkındaki ana akidesi d e budur <(bütün varlıklar Ondandır : zayıf toprak Onun bayrağı altına sığınmıştır. Biz Onunla durur iken O, kendi k endine durmuştur. Varlığını n belli bir şekil ve sureti yoktur. Kimseye benzemez. De�işmez. Olmez. H epimiz fani iken , yalnız O bakidir. Yükseklikle kutsiliğe sahip olan O d u r !» ·

Bundan sonra, Haz ret- i Peygamber'in methi geli yor. Nizami. bu eserinde « n a l i N ebi» yi dört - d efa tekrarlıyor. N izami'ye göre. hükmü kıyamete kadar sü recek en büyük bilgi ve hidayet sahibı olan Reis · M u h a m m e d 'dir. Büyük bir Peygam ber sıfatiyle o. Allahlıkla daimi v e saınimi bir münasebettedir. Miraç, bu ruhi münasebetin bir remzidir. SCıfilikteki Allahlıkla ruhi temas akidesi n i n şairane bir rem· zin i gördüğü mu htemel bulunan mirac men kibesine, N izami, Hazret i Muhammed'i methederken. hususi bir itina ile, daima avdet etmektedir. Peygamber' in methinden sonra, klasik usfıle göre, sıra, kitabın ithaf olunduğu padişah, Erzincan hükümdarı B e h r a m · Ş a h' ı n methi ne geliyor. Bu h ususta geçenki bölü mde malumat veriim iştir. Daha son ra Şair. bize söz ü n şeref ve faziletini .an latmağa kalkıyor. Şair'e göre <(yaratılış perdesinin açılmasiyle varlık sahnesine ilk gelen söz olmuştuu. •Söz (yani şiir) söylemek· teki sır perdesi, peygamberliğin bir gölgesidir.» Mahluklar arasın d a kıdem (yerarşi) farkı gözetilirken «Tan rı h uzurunda ilk safta peygamberler, ikinci safta da şairler durmuşlar­ dır,,. ( 1 1

ıı 1


121

Şiirle şairin piye ve şerefi ta yin edildikten sonra, bir iki fırça ile, Nizami, bize i lahi aşkla coşan sihirli bir şair olarak , kendi portresin i çiziyor. Meselenin iyi a nlaşılması için, ilave etmeliyiz ki, N izami'· n i n peygamberler derecesine çıkardığı şair, heveslerine değil, kalbine bağlı olan şairdir. «H eves yol kesicilerin den korkmayı» ve «hayatta ancak k alp rehberliğiyle yörümeyi• o, bilhassa tavsiye eder. N izami'ye göre, «kalpleri k u vv etli olanlar her i k i d ün yada mu vaffaktırlar.» 2

Böyle bir m ukaddimeden sonra Şair, son derece n efis ve olağan üstü güzel benzetmeler. incelemeler ve tasvirlerle süslü bir iki fasılda, kendisi ile hasbihal ede-ede, cezbeye ge­ liyor. Bu hali ile Allah'a kavuşu yor. Onunla başbaşa kalı yor; özel deyimle <ıha! vet» yapıyor. Maddi il gilerden sıyrıldığı bu tecerrü_t (yalnı zlaşma) h alleri n d e mistik bir tahassüs ile o, Alla h ın huzurunda olduğu n u anlıyor ; hakiki aydın lığa erişiyor. Mes'uttur. Bu saadeti ni o, isteğine ermiş bir adam sevinciyle a n latıyor. Bu «erenlik», «gündüz kadar aydın bir gecede», bir "mirac gecesinde,. vukubulmuştur. «Oyle bi r gece ki, düşmanı bulunan gündüz bite onun gibi bir gece olmak ister !» Kendi kendine yükselerek , ruhunun, Peygamber gibi , mirac ederek, H ak'la temasa geldiğini böylece anlattıktan sonra, Şair, vahiy değilse de, k endine ilham olunan hik met­ leri yaymağa koyuluyor ki, k itabın asıl telk inci makaleleri de burada başlar. Topu 20 yi bulan bu makaleleri aşağıda hulasa ediyoruz: Blrlacl mekale, « l nsan-i kamil ve tarik·i dün yalık» hak · k ı n dadır. Adem Baba, Allahın buyruğundan kayarak, günah işlediği için, cezaya uğramış, yeryüzüne kovulmuştur.- Fakat, günahını anlıyarak tövbe ettiği için, yerde Allahın halifesi tayin olunmuştur. N izami bu kısseden şu hisseyi alıyor : Al· !ahtan korkmak ve ona mutlak surette teslim olmak. Bunda, ona göre. hiç bir tehlike yoku tur ; ç ü n k ü «Allahta n iy ilikten başka bir şey beklenemez». «fena olan biziz ; Allah ise i yiliğin ta kendisidir». «Kusurumuzu a nlıyatak, Allaha sığı· n ırsak, Şaire göre, daima rahmette ve ihsanda oluruz».


122

lııdacl aakale, «Adalet v e insaf» hakkındadır. «Adalet aklı memnun eden bir rehberdir. Memleket işleri yalnız adalet sayesinde görülür. Yurt ancak onunla mamiir olur.» Oç&acB makale, «D ünyanın da, değişen bir varlık olduğu» hakkındadır. Dönen felek çarhının altında her şey inkılaba ve zevale mahk umdur. Boyu na geçmekte olan zaman bi­ zimle daima mu halefettedir ; o bizimle oynar: «kah canlılara amir, kah da saksıcılara çamur yapar ». Dördlacl ••kale, «Padişahın tebaya karşı vazifesi» hakkındadır .. Dünvanın esası adaletsizlik üzeri ne kurulmuş­ sa da, dünyayı i dare etmenin şartı adalettir. Kim bu «evde» bir gece adalet işliyebildi ise, kerıdinin yarınki evini yaptı, demektir. Beılacl aakale, «Kendine güvenmek ve k i mseye el açma­ mak • hakkındadır. N izami • bir avuç buğdaya benzer arpa» için «yürek danesini arpa ile buğday gibi ü ğü tmenin» aley­ hindedir. Ona göre, <<cimrilerin ekmeğini yemek ten ise top­ rak yemek daha iyidir>. « Elini· di yor-buna ona uzatmaktansa bir işe uza ti ver !» Altıncı makale, •Taha mmül ve riyazet> hak k ı ndadır. Bu· rada Şair müteha mmil olmanın insana ruhi isti klal ve metin· lik vereceği fikri n i destekliyor. Ona göre «özgüd erlik illeti, felaket darbeleri y l � i yi leşir bir hastalı ktır•. «i yiliği hakket· mek için, kötülüğe katlan mak gerektir&. Çünkü •hürriyete götüren her yolculukta sevinç günlerini önliyen üzüntü gün· )eri vardır .> Yedinci makale, <c lnsanlık şe refi» hakkındadır. Bu şeref insana keyfine ve heveslerine kapılma k la değil, onlara ha· kim olma kla tem in olun ur. Asıl insan, n efsine hakim olan· dır. «H avalanmak zorbalı ktan , kendini tutmak-peyga m b er­ liktendir». •Ça lışmak ve hizmet etmek · işte insanlığın şerefi.• Sekizinci aakale, «Yaratılışın eskiliği• hak k ı n eadır. Şair, i n san daha yok iken kainatın mevcut olduğunu, güneşin,. ayın, yıldızların, mevsimlerin , gecelerin, gün düzlerin ayni nizam dahilinde hareket ettiklerini, kendine has bir be­ Iagatla tesvir ettikten sonra, bu eski yu varlakta iyilikten-kö-


l :? 3

tülükten ne varsa hepsinin cbiribirinden renk alı p r e n k ver­ mekte olduğu nu• ( >_..s:._ :..ı; ,.). l!l.. ; ı beyan ediyor. Varlıktaki •tearüz •· ün (dialektik'in) esk il i itine b u suretle işaret etti kten sonra, hakim, insan oğlunu bu e n dişeli yolda gaflete dalmak­ tan korkutarak, • burada uyuyanın ya başı gi der ya da kü­

lahı• diyor.

Her

ki derin rah koned l)abgtih, Ya sereş ez dest re'Ved, ya kolah. [ 1)

Dollazanca makale, • Kend i ni bilmek• hakkındadır. B u ra· da hakim N izami , okuyucuların dikkatini insandaki ruhun ebediliğine çekiyor. Biz-diyor·su ile çamurda n yu ğrulm uş· sak da, bir cevhere malikiz. Bizim topra ktan yuğurulmuş • ha· murumuzu • bişird ikleri zaman içine, y ü rek diye bir •macu n • koymuşlardır. • Toprağımız• azaplarla ezilm ekte ise de, bu «toprağın kalbi• hazi nelerle dol udur. Böyle bir «toprağın• kad ­ rini bilmemizi v e yaratanına şükretmemizi, Şair, tavsiye edi yor. • Burası bize tayin edilmemiş bulunduğu bir çağda, yani •fa· ni v ücud örtüsüne bürün mediğimiz zaman , ruhumuz ebedi­ liğin yüksekliğine uçmak azminde i d i • Ruhumuzun, mu vak· kat olarak , bağlandığı v ücudumuzu terkettikten son ra, asıl hedefi olar: yük sekliğe uç ması n ı ve ken disin e 13.yik maka­ ma k onmasını, hayattaki son u d üşü nmekle tem in etmeliyiz . «Son u düşiln mekledir k i, arının kovanı balla dolmuştu r - . «Mertçe sıraya giren karınca yarı nı n yiyeceğini taşı maktadır •­ • Bi r adam kör değilse, bu böcekle bu k u rttan nasıl geri ka­ l ır». • i nsanın gitmeye borçlu olduğu yolu n , sahralardan geçen çetin bir yol • olduğunu N izami bili yor. Fakat «yolun çetin liği n i görüp te gevşememeyi• ve maksada ermek için, okuyucularına «din atına binmeği>. yani bir iman sahibi ol mayı tavsiye ediyor. Oaaaca makale, • H üner sahih: olmak • hak kı r: dadır. H U · ner sahibi olmayı tavsiy e etmeden evvel bize hizmette bulu · n::.n kainatın tasavvur olunan bir zamanda sona ereceğini, yuvarlağımızın çökerek, fel eğin bize hizmetten k alarak, k ı · yametin kopacağını;Şair, korkunç bir tablo halinde tasvir edi · yor. Dehşet veren bu •Ahıruzzaman• tasavvuru karşısı nd a in-

[1 1


1 24

san n e yapm alı, n eye el atmalıdır? Bu soruya. N izami. «bir hüner sahibi olup. kemale ermeli» diye cevap veriyor. «Ayıp ve kusurla dolu olan d ü nyada» başkalarında ayıp ile k usur aramayı işten saymayan hakim «bu nları kendinde ara ve pak olmaya çalış» di yor. Oablrlaci mall ale, «Azamet satmak ve gururlan m':lk» hakkındadır. Burada, Şair, i nsa n oğlun u manasız gurur ile azamet satmaktan vazgeçmeğe ve idealistliğe teşvik ediyor. «Ca ndan bulduğun yoldan yürü ki, iki cihana da sahip olasın » Fakat n asıl y ürümeli? .. i şte: «payen den k orkma yasın di ye, asağıya ; gölgenden korkma yasın d i ye arkaya bakma­ dan, yürü !» [ 1 ) . Oalklaci makale, «Maddiyattan sıyrılmak» hakkın dadır. Bu· n u Haki m'i n bir aforizmiyle ifade edelim : «Üzerinde ma ksat sikkesi olmayan zer (altın) ile zern i h (zırn ık) a y n ı değerde­ dirler». [2] OaUçUacB makale, «Dün yanın fa niliği» hakkın dadır. «Fani bir menzildir kararı yok ; hazan rüzgarıdır baharı yok !» OadördBacB makale, «Adaletseverlik ve doğrusözlük» hakkındadır. Burada N izami bir i n sani adaletseverliğe teş­ v i k ediyor. Yurttaşlığın vazifesi zulme ve haksızlığa karşı gelmek ve doğruyu . cesaretle söylemektir. Akıl sahibi hakiki insan bö yle yapar ; çünkü <cakıl Mesiha'dır, ondan ayrılma». «Şarap a kla düşmanlığı için haram olmuştur», yoksa «keyifli ve neş' eli bir şeydir». Kişi n in asıl siJahı doğruluktur. c Eğri­ li kten h usran . doğruluktan ise selamet ve ihsan» gelir . Oabeıiacl makale, «İnsanın önemi ve değeri» hakkında­ dır. Bu makalede Şair, zamanımızda dahi aktüel olan nesi ller arasındaki ahenge ve gençlik i le şahsiyet meselesine temas ediyor: «Taş eskiyince ıa·ı olurmuş». Şair, bunun m ü nakaşalı olduğu na kanidir ; ç ü n k ü tecrübe ile «bu güruhun eskid ik çe beter olduğunu» görmüştür. «Eskilerde · Şair'in tetkikine göre gençleri tutan insaflı i hti yarlar az olur». Oyle ya, «gönül ferahlığı yeni çiçeklerden, cerahatlar ise eski d i kenlerden gelir». Daha m ü nasip bir teşbihle • kafatası akla ayrılmış

[ı J [2 ]

. ..,.j.._'- "� �· Jc.. ...-ı

: .:..-4. -=-:M. �-) j , ) j

.) 1

t

l..f",,,:•.� ı.S� l- � .)'_ j

�_,,· , ,_ı.. :.c.. , 1

;'

.f°; j


125

bir k a p iken, eski beyin onu k ab ule pek de m üsait değildir». Fakat «sıhhat ve sağlamlıktan i baret olan gençliğin delilik (1) tarafları da az değildir». Şu halde ne yapmal ı ?. N izamt'den örnek almalı : O, «çiçek gibi gençlik saçı y orsa da. bu genç liğinde bir ihtiyarlılık davası vardır•. •Yeni çıkan ayı "h i 1 a 1 . halinde görürsünüz ; fakat, bunun kemale erip, " b e d r. olacağını u n utmayınız !». «Değeri, davalara değil. h ü n erlere vermek lizımdır!•. •Su da, sadef de çoktur ; fakat i nci olacak da:;nlalar a zdır!». <cN e kadar kan, ne kadar can gerektir ki, t:r cevher bir taca konsu n !». Onaltıacı makale, «So n u d üşünürlük» (ak i betendişlik) hakkındadır. Burada, Şair, ziyan larımızdan bizzat k endimizin sorumlu o l du ğumuz fikrini tel kin ile «şarabı içen sen, d ün­ yanın kabahati n e ?» diye soruyor. Hareketler i n i n sonu n u düşünmeyenler, Şair'e göre, daima ziyanda dırlar. Sonu d ü · şünenler ise en derdir. «Dü n y a n ı n her tarafı taşlar la dolu ise de, la'! olan taş çok azdır.il). Onyedlncl makale, « H alvet ve ri yazet• hakkındadır. Sufiliğe has olan bu i k i kelime ile bir insanın manen kendi kabına çekilmesi, heveslerin den a yrılması, ülkü yol u n da her türlü yoksulluk ve çetinliklere dayan ması ifade olunur Şair, bizden k u vvetli olan ha yat şartlarına karşı ne k üstah, n e de meyus olmamızı bize ta vsiye etmektedir. N e yersiz ağlamak l a kör olmayı, ne de arsızca boyna gülmeyi ta vsiye ediyor. İ kisi de ölçüsüzlüktür. Hayatın sırrı ise ölçü l ü olmak· tadır. i n sanları bedbaht eden içlerindek i tezattır Bunun şaira ne misali ise mumdur. «Yand �kları halde, mum gibi. gü lenlerin ömürleri, kıvıfcım gibi, k ısa olur.» O••eklzlncl makale, «Zamane adamların ı n vefası zlıkları» hakkındadır. Şair, çiy süt emmiş insan oğlunun vefası zlığını biliyor. Bunun için , irşadeıtiği insanları dost seçmekte ihtiyat· lı olmağa d avet ediyor. Bu aramada. Şair, vücudumuzun ( .:.,· ) aciz olduğu kanaatı ndadır ; vazifeyi kalbimize vermek gerek. Ten ç i şenased ki tora yar kist Dil buved ageh ki vefadôr kisti [2]

������

'. .;_f ;IJ�J .f, r' \ JJ'. ..!J

., .;_{;� ı J .f ..._ l:_!.

i l i Türkçe cde l i kanlu tabiri .bu yer içi n ne kadar uygundur.

[!)

·

""';

,,j


116

Oadoku•aaca makale, «DUşmandan sakınma• hakkın· dadır. Şa i r ' in bu husustak i tavsiyesi basittir : d üşmanın bUvüğü k ü çüğü olmaz ; hatta, k üç ü k d üşman daha tehlike· Iidir Ak rep k üçü k olduğu h alde, ejderhadan daha korkulu· dur ; beriki açıkta iken , öteki gizlidir. •En büyük gaflet en küçük d üşmandan gafil olmaktır». Ylrmlacl makale, c Mutaası plardan şikayet. hak k ı n dadır. Her yenilik mümessili ve her b ü y ü k san'atk ar gibi, N izami de, kendi devri n i n kör mutaasıplarından çok çekm iştir. fa· k at, b ü y ük lüklerine hayran olduğu cihanda, i sti hfafla gördüğü Uç - beş •adıbatm ış•ın kendisi n i k ırmalarından m üteessir de· ğild i r ; «çün k ü bedr (ondört gecelik ay) halinde bulunan şahsiyeti n in k ırıldıkça arttığına• kan idir. 3

N i zami b ütün bu makalelerde yü rüttüğü fikirleri birer hikaye ve ya temsil ile teyit ve tasvir etmiştir. Botun bun la­ rı, h ülasa halinde olsu n , ka ydetmek sözün had d inden fazla uzamasına sebep olur. Bununla beraber, çok manalı, bazen de çok enteresan örnek l i k birkaç misal n akletm ek zevk i n · d e n d � k e n d i mizi alamadık : Adalet (le insaftan bahseden makalesini. Şai', Erıiışir(lan ile (lezirine ait bir lıikôye ile teyit etmiştir. Şah, veziri ile bera·

ber çıkt.ğı bir gezintide, i k i harap evin duvarları üstü n e kon­ muş i k i ba ykuşun k a rşı l ı k lı ola rak u lu makta olduk ları n ı gör· m O ştür. Şah - vezire dönerek-sen k u şların dilinden an larmış· sın, bunlar n e konuşuyorlar? diye sor muş. Vezi r, kon u bir düğün meselesidir. demiş; baykuşun biri öbürüncen k ızının n i kahı mu kabilinde yüz h erabe istiyor. Beri k i de günler böy le gider v e padişah ta a y n i adam kalırsa, ben sana yüz değil, yüzbin herabe veririm, cevabını veriyor. ·

Ger melik inest, çenin riızigar, Zin delı-i (liran delıemet sad hizar ! (1)

TUrkçesi : Şah bu ise, bOgle gitse ruzigtir, Yüzbin harabelik dilersen de (lar !


127

Padiıahın tebaya karıı vazifesine ait makaleye şu hikaye ele/en· miştir : Büy ük Selçuklulardan Sultan Sencer in önüne zulüm ve gadra uğramış i htiyar bir kadın çıkarak, dem iştir k i : '

Dav/et i TorJ.ô.n ki bolendi gerift, Memlekt-i ez dad pestndi gerift.

Çonke to bidadgeri perveri, Tork neyi, Hinduy· i gtiretgeri. [ l l

T ürkçesi :

Türklerin çün yükseldi devletleri, Adaletten süsltndi hep illeri ; Mademki sen zulme amil olursun, Bir Türk değil, çapulcu biı Hindusun.

*

Kendine güvenmek ve kimseye el a;mamak hakkındaki makale şu h iktiy� ile tamamlanmıştır:

Gen çten birisi , tuğla çamurunu çiğnemek le meşgul. yaşı geçkin b i r i h tiyara rastlamış : - Baba, neden yoruluyorsun ? k endine neden eziyet ve­ riyorsun? T uğla kesmek sen i n değil, Q;en ç lerin i şidir. Mü racaat etsen , k i m sana yardım etmez ; h a ngi genç senden bir dilim ekmeği esirger ? ! demiştir. ihtiyar işte, günün birinde sana el açmamak içindir ki çalışıyor, çamu r yapıyorum, dıye v erdiği cevapla genci utandırmıştır. *

Adalet ve doğruluk hakkındaki jikrini teyit için doğru sozlü bir zahidin cesaretini anlatmıştır :

Cabbar ve gaddar bir padişah varmış ; halka zulüm ediyor, aha li nin malına ve m ü l k ün e el atıyormuş. İ h tiyar bir zahit b u hali tenki t ederek , padişahın zulümkar oldu ğu ndan bahsetmiştir Casuslar hükümdara rapor vermişler ; padişah .

[ı]

1

.,;.; f .s...:.-ı, h

.

..s,J::::;� J_ ,..:..

jl .:.C.ı.­ ' ..s.:"

:JJ"

.:..a.r <$-"� Y: .:ı'('/ .;.) ,� ıSJJ] .s.J �'"'-:. ; � r. •


1 28

kendisin i çağırtmış. ihtiyar, b u n u öğrenince 1ıuslunu yap· m ış, k efenini giymiş ve h uzura o kıyafetiyle çıkmıştır. Zalim padişah. ağzını a·çtırmadan, i htiyarı öldürtmek için cellatla· rın ı hazır bulundurmuş ve i htiyara çıkışarak «senmisin be­ nim için zllim diyen ! » diye bağırmıştır. i htiyar : «evet, ben senin için duyduğundan daha beterini söylemişimdir. Fakat, u nutma ki. ben seni olduğu gibi gösteren bir aynayım ; suratını kötü görüyorsan ayn ayı değil, kendini kır> demiş· tir. ( 1 ) Doğru sözlülük ve cesaretinden m üteessir olan padi· şah hemen i htiyarın üzerin deki kefeni çık arttırmış ve onu verdiği hıJ'atlara giyindirmiş ve b u cesaretli ırşa ttan ders alarak zulmü terk ile adalete sarılmıştır. *

Kötülüke değil, iyiliğe bakmak hikmetinin tasviri için, İsa'ya ait bir misôl zikredilmiştir :

Çürümüş bir k öpek leşi nin başına toplananlardan biri. l eşin pis koktuğundan, diğeri çirkin liğin den , üçüncüsü çil· rümüş, dördüncüsü k u rtla nmış olduğundan bahsediyorlar· mış ... Bu arada hazır bulu nan ise · bak ı n ız, ne ak, ne güzel, ne sağlam dişleri vardır ! · demiştir. (2] *

«MaQzen·ül- Esrar», evvelce de kaydettiğimiz gibi, şairden ziyade. hakim ve şeyh N izami'nin eseri dir. Telkinci bir eser olduğundan, diğer bedii eserlerine nisbetle, san'at bakımın· dan, bir az soğukçadır. Buna rağmen , N izami'ye has '{Uzel ifade ve mistik ruh ile yazıl a n bu eser, şiir bakımından da , yüksek ve canlı parçalara malik, seçkin bir «esrar» hazine· sidir. Gerek Şair'in sağlığında, gerek kendisinden sonra, Doğu edebiyatının çok meşhur simaları «MaQzen·ül-Esrar» ı taklid ile ona benzetmeler yazmışlarsa da, münekk idlerin ittifakla söylediklerine göre, hiç bi r i onun kadar mu vaffak olamamıştır.

rı J (2) Bu fı kra Göthe tarafından al mancaya çevril miştir.


il

HÜSREV VE ŞiRiN

' ıS� J..;! :i

ı�, ı �

: .sL..<·. .;,;1i J' ıJ .1L.lai )J

6966 beyitten i baret olan bu mesnevi h. 576 (m. 1 1 80) d e tamamlan mıştı r. ( 1 ) Eser Azerbaycan padişahları n dan A t ab e k M u h a m m e d C i h a n - P e h 1 i v a n 'a i thaf olunmuştur.

«Hüsrev ve Şirin •, Sasanilerden 2 3 üncü padişah H ü s r e v P e r v i z ile sevgilisi Ş i r l n 'e ait eski bir hikaye üzerine işlen miş manzum bir romandır. Bu hikaye, parça parça ola· rak, eski k ita plardan Cahiz'in « K ita b-ül · Mehasin i·vel· Ezdad»ı ( .>l..ı..:.. )' 1 , .:_-l-l ı ..,.. u ı , Ebu Mensur·i Sealebi'nin «Gurer· ül E l)bar»ı ( ;L.,;.�I J.} ) Abu Ali Miskeveyh'in·« Nedim· ül·Ferid»i ( ..ı.__,AJ ı r..i. ) ' l b n i N ebate'n i n «Serh ül- O yun» unda ( .:ı,:-ıı ( -�- ı n esir ile v e meşhur l ra n şairi Ebül· Kasim i F i r d e v s i 'n i n «Ş e h n a m e• sinde (yaln ı z bir kısım) nazım i l e, bi ribirine benzer şek iller­ de kay dolu n m uştur. (2) N izami, bu hikayeyi tamamiyle nazme çeken ilk şair­ dir ; k e n d i n e has ruhi tahlil ve yaratıcılık sa n'atı sayesi nde, cihan edebi yatı n ı n ölmez kon usunu teşkil eden aşk üzerine yazılmış dfıstanlar arasında ona seçki n bir yer temi n etmiştir. H i kayen i n m uay yen bir çerçeve içi n e sığan şudu r :

h ulasası

Sasani padişahi H ö r m ü z 'de, canı kadar sevdiği biricik oğlu v e veliahdi H ü s r e v P e r v i z'den şikayet etmi şler. - Günahi nedi r ? diye sormuş.

[ı ]

(2)

M. A . Terbiget

• Danışmendan-i Azerbaycan • . Tahran, h. 1 3 1 4


130

Atı bir köyl ü n ü n ekin i n i yemiş. Kulları başkalarının bağın d a n salkımlarla k or u k dermişler. Kendisi k öv ağasının, rızası o lmadan, evine girmiş ve yatağında geceleın iştir. Çal· gıcısı keman ı n ı n figan i yle bütün gece halkın rahatın ı boz· ınuşutur, demişler. Emred ilmiş : şehzadenin atı peylen miş ; kulları, koruğu derilmiş bağ:n sahibine verilmiş ; tahtı, yatağı alınan köy ağasına götürülmüş ; çalgıcısının da tırn a kları söktürülerek, k emanı n ı n telleri kestirilmiştir. Akıllı şehzade babasını n bu şiddetli cezasını mertlikle Kar· şılamış ve huzura çıkarak, yaptığından nedametle afvedil· miştir. Bu olaydan sonra, daima düşünceli görü nen şehzade, gil nlerde!l birgün. n edimi, maruf na kkaş (ressam) ş a p il r'· den, görd üğü bir rüyanın labiri n i i stem işti r : Nazenin bir peri rüyada Hüsrev'e görü nm ü ş ve demiş· tir k i : • Dört sevgilinden e d ildinse de, dört şey için seni müjdeleri m : birincisi, koruk yediğin halde y ü z ü n ü e kşitme­ diğin için. öyle güzel bir yar bulacaksın k i, ondan daha şirin bir vücut dü nyada. bulunmaz ; ikincisi, atını peyledilerse de, Ş e b d i z a d ı n da kara bir ata ma l i k o i a c a k s ı n ki, sür'atta yel bile ona eremez ; üçüncüsü. ta htın k ü y l ü y e verild ise de, bahtı n dön m edi · a ltı ndan şahane bir tahta çıkacaksı n ; dör· d ü ncüsü, tırnakları sökü l m ü ş sa;:en d t: n i n yerine B a r i b e d adında bir çalgıcı bulacaksın ki, ahengi ile b ü lbülleri bile bayıltacaktır•. Şapur, şehzadenin uykusuna giren güzelin prenses Ş i r t n 'den başkası olmıyacağını söyl ü y ür : Bu, • De rbend denizi• ha valisinde • Gülüstan• ın beri tara· fın d a [1) hükümet süren K raliçe Şemirami'ni n 121 kardeşi kı· zı v e veliahdıdır. Ş e b d i z adın daki ka ra at da bu saraya ait a hırdadır. ·

( 1 ] Orta çağ edebi kaynaklarında • GQI Ostan• Şirvan ile A r an t.ral­ larına denilme ktedir. Bakülü Abbas K u l u Ağa'nın meşhur tarihi eserine ve r d i ği • Gülüsıan - i İrem • adı da bu gelerekten ileri gelm i ş bir ilham eseri olsa, gerektir . (2) N izami'nin Mehin- BAnü (i � �) diye tercüme ettiği bu Şem i· r a m i A vrupa edebiyatında Semira m i s adiyle marüftur.


131 N ak kaş Şapur, $iri n 'i an lanttık ça, rüyasında görd üğü güzel , şehzadenin gözü önünde canlanıyor. N ih ayet, içini ke· miren heyeca n ı tu tamı yan H üsrev. sadakatlı nedimine, Şirin'e v u r u lduğu n u itirafla, kendisinden bir çare isti yor. Şapur, Şiri n'i bulmak ve ı;cön l ü n ü etmek üzere; şehzadeden bir yüzük alarak, yola çıkıyor. 2

Geceyi gündüze katarak, yol alan Şapur, bir yaz mevsi· m i n de, Ermenistan dağlarına geliyor. Bu mevsimde, Şirin k ızlardan m ü teşek k i l maiyyet i ile, cağ yamaçları n da. çimen· likler v e çiçekiikler arasınd a gün geçirmek adetin d e im iş. Garip bir yolcu sıfatiyle. dağda. bir manastıra sığınan Şapur, çok geçmeden, güzellerin bulundukları yeri belliyor ; araları n da Prenses Şirin'i d e keşfediyor; fakat, ken d isini, arayan gözlerden saklıyor ; m aksada erişmek için tedbirler düşünüyor ; kı zlığın kend ileri n e verdiği şenlikle , zevk ve safa· ya dalarak, eğlenen perileri, herhangi bir yabancı n ı n varlığı ü r kü tebilirdi ; tedbirli davranmak lazımdı. Şapu r, bir kağıda şehzade H üsrev'in tasvirini çizerek. gece kara n lığında, güzel· !erin bulunduğu mev k i de, bir ağaca i lişti riyor. Sabah aydın l ı· ğında tekrar gezintiye çıkan k ız lar, i yş · n uşun en tatlı bir anin· de, ağaçtaki kağıda rastlıyorlar. Tasv i r i Şirin'e götü rüyorlar. Müstesna bir erkek güzelinin portresini taşı y a n bu k ağı· dı. dağın başmda, hangi bir elin ağaca astığı kendisini dil· şündürüyor. Bir peri sihri olmasın diye, kork uyorlar ; Pren­ ses'i onunla fazla meşğul olmaya bıra k m ı y orlar. Vak'ayı elaltı n da n seyreden Şapur, portreni n ik inci bir suretini , bu defa da diğer bir ağaca asıyor. A y n i suretle kız­ ların eline geçen resi m, bu defa, Şirin'i bilhassa ilgilendiri­ yor. Yanındakiler tekrar kağıdı Prenses'in elinden 3 Jıyor, yır­ tıyorlar. Bulundukları yerin peri li olriuğuna m u tlaka hü k m· edili yor. Başka bir gezinti yer i ne göçüyorlar. Şaplir, k ızların göçtükleri yeni çimenliği d e öğreniyor. ü çüncü defa, tekrar, H üsrev'in tasvirini bir ağaca asıyor. Bu defa bizzat Şirin tarafı n n da n kaldırılan portre n i n bir peri değil, bir insan işi olduğu fikri k u v vet buluyor. Güzel Pren­ ses, resmi n temsil ettiği genç adama candan vurulduğunu yanındak i k ızlara açıyor. Meçhul güzeli n şerefine biribiri


1 32 arkasında n kacieh kaldırarak, h er içtikçe, resimi, doymadan öpüyor. Daldığı derin bir düşünceden sonra emrediyor : kız· !ar hemen tepelerle derelere dağılacak , buralara bir yaban­ cının gelip gelmediğini ve bu resimden haberi olup olma­ dığı n ı öıZrenecek lerdir. B u a r ama esnasın da. Şair. Şi ri n 'i n kendisini Şap ur'a rast· !atıyor. Görüştüğü güzel in, a radığı Şirin'in kendisi olduğu· n u bilen koca nak kaş, N iza mi'ni n kullan dığı ş a t r a n ç i st il a hiyle söylers'Ö'k , « n a kşınırı tuttuğun u• görünce, tedbirli davranıyor: sı r r ın ! a ç m a d z n e v \• e l , P rensesle b a ş ba ş a kalma yı t em i n ediyor. !:>öh bet esnası ncia, Şirin'i, ta s v i rin i gördüğü genç adama aşık olduğunu i ti ra f ettirdi kten sonra, olan biteni söyleyc: rek . k ı nı ol d u ğ u n u açıyor ve resm i n i çizdiği adam tarafı n ca n elçiliğe geldiğini a n l a ta r a k , H ü s r e v ' d e n ge tir d i ği y ıi z ü ğ L Şiri n'ın parmağına tak ı y or A raiarı n ci a gör ü ş ü l en plan üzer e, Şirin'in l ran payitahtı Meday: n'e gitmesi kararlaştırılıyor; Şirin t ey ze s i n den, maiye· t i n d e k i k : zlarla b e r a b e r, a v a ç ı k m a k için i z i n alaca k ve bir ves? l e i l e, bu e s n a d a , Sebdiz atına b i n m i ş olacak tır. B u su retle, çöle ç • k tı ktan s o n r a , a l t ı n d a k i atın eşsiz s ü ratı n ci a n i stifa· de i l e m a ; yeti n i bırakara k , P re n s e s Şiri n , İ ra n yolunu tuta­ cak ve d oğru M e d a y i rı 'e g i d e re k V e l i a h d H ü sr e v ' i n h u s u s i d a i r e s i n e uğ r ayaca k ; Şapur'un v e r d i ği y ü z ü ğ ü gö st e re rek, kabul ol u n a ca k t ı r . Şapur, li ü s re v " i n d a i m a l a ' l re ng i n d e b i r el bis e g i ydiğini ve l a l d e n bir s e r puş taşıdığını da, her i h timale karşı, malfl · mat olsun d i y e. Şirin'e söy lemiştir. l\.'.ed?.. y i n'e g e ldi k t e , faraza, Şehzadeye tesadüf edemez v e k e n d i s i n i ma kamında bulama zsa, arzusu ü z e r i n e, Pren· se s ' in rahatııı a bakıl acak, Şehzade' y i beklemek gerekleri n i n yapıl acağını da Şapur Şir i n e ayrıca tem i n etm i şt ir. Şirin'i n hareketin i h aber alır-almaz , Şapur dahi k e n d i s i n e y et i ş m e k ü z e r e a r k as ı n d a n h e m en h a r e k e t e d e ce k tir. .

,

'

'

,

Zamanın a d et i üzere, oğlan gibi gıyınmiş ola n Şirin, meşh u r Şebdiz a tı n a bin m i ş , k e n d isi g i bi oğ l a n kılığındaki ma i yet kı ziariyle beraber, ava çıkmış bu l u n u yor. D e r k e n , 3

,


ın :

kara atı n ı ma hmuzlıyan Şirin İ ran yolu n u tutu,· or. Yan ı n · dakiler atlarını Prenses'in arkası n da n koşturuyorlarsa da, yel gibi uçan Ş ebdiz hemen gözlerden u zaklaşıyor ve Prenses' i n izi n d e n bir k ü m e toz dan ba� ka bir şey kalmıyor. Meyus bir surette, k ı:llar geri dönü ror!ar. ü z üntülü haberi a l a n K r a l içe Ş e m i r a m i , son derece müteesei r oluyorsa da, Şebdi z i rı a r k a s ı n d a n gitm e k te fa yda görmü yor. Şiri n yol a l a dursun ; biz ise. Şe b d i z i n s i.i r :ı t t a biricik ra k ıbi olan h a y a l ile, !:ı u s ı ra d a Meda y i n 'dek i olan b i t en i öğ· ren e l im : H üsrev, rak ipleri ta rafı ndan terti p edilen bir entiri k a yüzünden, babasın ı n şüphesi ni ct lbediyor. Kend ıs! n ı n iyiliğini istiyen eski t er bi y ecisi Vezir s-a ili ı' k · U m m iClıl"' tav siye­ si Uzeri ne o, muay yen bir zaman için , Medayin'de bulunma· mak ü zere. geyimin i değiştirerek, p:ı z l ice sey ahate ç ı k ı y or. [ 1 1 N iy eti, Şaplı.r'u bulmak v e; bel k i d e, Şiri n i : e buluşmaktır. Yola ç ı k a r ke n, her ihtimale karşı , k en d i s i n i bir kadın sora­ cak olursa. onun her türlü istirahatı n ı tem in i l e, ik i·üç ha fta sonra, kend isin i r: c:! e döneceğini söyle meleri n i , s a ra y a d a m ­ larına em retmiştir. Medayin'e y a k ı n bir men z i l d e, or ta ı ı ğ ı n te n h a lığından istifade ile, y ol y orgun l uğ u nu ç ı karma k üzere. t:rr ç eşm e başında Şirin yıkanmağa k a l k ı yor. Payıta h ttan uzak laşa n H üsrev her n e kadar kendisine rastlıyor ve her ikisinde :.::ır�;! ; l< ı ı �� rip bir m ey il ve aşk hissi coşu}·orsa da. biribiri· n e açılmak · için, yeter vesile olmaması ve, üstel ik, Ş ehzede nin üzeri nde Şiri n'e söylenmiş bulunan m u ta t geyim i l e ala­ metlerin bulun maması, isteklilerin, karşı karşıy a g el m iş iken. tanışmada n , başka birer semte doğru ayrılmaların a sebep oluyor. '.

· Şirin Medayin'e, H üsrev'in sa r a y ı n a gel iyor. Kendisi n i kabul ediyorlar. Şehzade'nin , giderke n , gelen olu rsa bekle· [il H üsrev'in Medllyin"den kaçışı, t ar ih l e rd e g.:.lrü!d üğü v e çh i !<" . • � · yan halinde bulunan Behram - i Çüb i n " i n b i r en trikasi ne ticesi nde vaki olmuştur. Behra m. Vel ihat H üsre\• adırıa -.J kke vurdurara k bunları Medı\yln"e �öndertm i ş ve bu suretle babayı oğl u n d l n ş ü p h e l e n d i r m i ş · lir. (Taberi . Zoteııl'ıerg. 1 1. s s . 298-2691


l S4

deditini söyliyorlar. Şebdizi ahıra bağlıyor ; Ştrln'e de cariyelere mahsus dairede bir yer veriyorlar. Şirin bura · da, yeni gelmiş bir cariye rolun u oynamak zorundadır. Bek­ leme ııünleri uzuyor. Kedisinin bir dağ kızı olup, şehir hava ve hayatın a alışık olmadığı için hastalığından bahisle, Ştrtn, kabilse, k e ndisine dağda bir yer hazırlan ması için ricada bulunu yor. Sarayın kıskanç cariyeleri bu ricayı vesile ede· rek, manzaralı ve havadar b i r şato olacakmış di ye, kendisi· ne, Kirma nşah havalisinde, havası sıca k, yeşilliklerden mah· rum bir dağın taşlıkları arasın da. hapis odası ndan farklı ol· m ıyan bir kasır (köşk) yaptı rıyorlar. Giizel Şirin bu köşke ııöçiiyor. Diğer taraftan yol alan H üsrev, Erm enistan hududuna geliyor ; burada· bir az durduktan sonra, Muğan•a : oradan da Hi'Jzistan'a geçiyor. Şemirami, Şe h z a de n i n bu tarafla rageldi· ğini duyunca, karşılamağa çıkıyor. Kendisini, kışı neş'e ve aşkbazlıkla geçirmek üzere, B e r d e'ye davet ediyor K raliçe Şem irami'n in m isafiri olarak, iyşü· n uş içinde bu­ lunan H ii sre v i ç ten azaptadır. Şiri n'i· düşünüyor. Fakat, s ır· rını kimseye açmıyor. Derken. Şapur'un geldiğini haber veriyorlar. Bin bir merak i çinde, Şapur ile başbaşa kalan H üsre v olan biteni öğreniyor. (ŞapCi r'un Şirin'e ver d iği söze rağmen, hala buralarda bulunması hastalanmış olduğundan i leri gelmiş bir te ;adüfUn eseridir ) Vak'ilyı Şe m irami ye açıyorlar. H üsrev'in emriyle Şapur. Şiri n 'i alıp getirmek üzere, Medayin'e gidiyor. Şapur,,. Şirin'i «Kasr·i Şirin• den al a rak bin bir sevinç içi n · de, Berde'ye dönünce, H üsrev'i bulamıyor. Felek gene işini iş· lemiştir : Şapur gi tti k ten sonra, H i ndistan'dan HUsrev'e bir kasıd ııel miş, şah · babasını n orada öldüO;O haberini kendisi­ ne getirmiş ve taht ile tacına sahip olmak üzere derhal memlekete dönmesini bütün de11let adamlarının beklemekte oldu klarını söylemi şti r Bu havldis üzerine, H üsrev, Şirin'i beklemeden, gitmiştir. mesini

'

.

, ,

.

'

,

.

4

H üsrev İ ran tahtın a çıkıp, saltanat işlerini yoluna k oy· duktan aon ra, gönlünün sesine u yarak , Şirin'i arattırıyor. Şapur ken di'>ini götürdü, diyorlar. Genç Padişah, tekrar uğ-


ı :ı s

radığı a yrılık acısını Şiri'in bıraktığı Şebdiz atıyla teskin ed i yor .

Fakat, mukadderatın daha acı cilvesi v armış: B e h r a m·i Ç O b i n adında, demi r i radeli erlerden biri, gön l ü n ü kızlara kaptıran aşkbaz bir çocuğun m em leket i şlerin i idareye muktedi r olmayıp, vesayet altıııa alınması lazım geldiği fik­ rini yayarak, bir yanda n devlet erleri n i . öte yarıdan da aha· l i vi H üsrev'e k arşı a yaklandırıyor. Şebdlz'in eşsiz koşusu .s ayesinde ancak, yakayı düş· m a n eline v ermeden, H üsrev , tehlike haricin e çık arak , Azer­ beycan'a, Muğan'a geliyor.

Burada, maiyetiyl e beraber gez i n tide bulunırn gü zel Si· rin ' le buluşu y or ve tanışıyor; :::. r. Sevgilisine kavuşunca fel�k eti r. i :.rn uı a n H ü s !"ev eğlen ce­ lere dalıyor. İ yş ü · n iı ş içi n d � geçen bu zevk · ü sefa g ü n leri n i N izami, kendine has bir k ud retle, bütün teferr uatiyle tas v i r e d i y or. D i n i n i n v e i s m eti n i n gerek l er:ni koru m ak v e , ha l k huzurunda olmak şartiyle, H üsrev'e k arşı her türlü müsaa· dekarlık i ç i n , K r a l iç e te yzesinden i z i n li bulu n a n Ş i r i n , sev­ g i l i s i yl e ö p ü ş ü yorsa da, aşktan serm est ci a n gencin daha fazl a iler l i y e n arzuların� y o l vermiyor. Bu ze· m i n üzerine, aşı k i le maşuk arasında geçen kon uşma, tartışma halini alarak, k ri t i k b:r raddeye geliyor. Şeh z a d e' n i n israrından k en d i n i k urtaramaya n Şi rin, Hüsrev'e •her şeyden evvel kaçırdığı n tahtını ge r i a l ; korkarırp k i, ben i edin esin d e tah tsız kalasın ; halbuki ben, ta h t ve tacını geri a l ı n caya kadu, sen i bekleri m • diyor. Sevgi lisin i n bu 'ihtarına öfk elenen H üsrev h eme n k a ra atı n sırtı na atılıyor. e ben sen i n yüzünden tahtımdan ve tacımdan oldu m; b i r d e sen beni kah kamsı z bırakmakla ezer, kah da cömertli k öğretmek l e k üçültQrsü n , öyle mi ! ? • diye altındaki Şebdizin b a �ın ı çek erek gözlerden kayboluyor. 5

H üsrev, Rum pay ıta htı K ostantaniyye'ye ( K o n st a n t i n opol) Bizans İ m paratoru kendisi n i güzelce kabul ediyor ;

gel iyor.


kızı M e r y e m'i kendisine veriyor. ( 1 1 A yn ı zamanda R um i mparatoru bir ordu hazırlayarak. tac ve tahtını geri almak için, güveyinin emrine veri yor. Bağlan an şarta göre. H üsrev. Meryem'e ölünceye kadar sadık kalacağını ve üstüne, hiçbir zama n , evlenmiyeceğini. sevgisini ondan başka kimseye vermi yeceğini katiyetle vad ve temin etmiştir. H üsrev Perviz, tah tını gasbeden Behram'e karşı açtıılı harbi kazan ı yor. Muzaffer olarak Medayin'e geliyor ; padi· şahlık tahtına çıkıyor. Bu sırada Kraliçe Şemirami ölmüştür. Şirtn kraliçe ol­ m uştur. Bütün emeA"ini mem leketin iyiliği n e vermiş. kendi· sini halka sevdirmiştir. fakat, gönlü · hoş deği l dir. öfk elenip gittiği günden beri. l:füsrev'den ayrı l dı ğına yanmaktadır.' Sevgilisini darılttığına pişmandır. i çini ızdıra plar kemiriyor. Şiri n , n ihayet kara rı n ı veriyor: yerine bir naip bırakarak, memle k etini terk ile l ran'a geli yor ; ve bildiğimiz c Kasr- i Şirin ı. e yerleşiyor. Hüsrev yeniden sahip olduğu saltanatını sağla mlaştırmakla meşguldür. Her şey gönlünün istediği gibi gidi yor : muhalifi Behr�m öl müştür. Memleket reisle ri ken disini ta n ımışlardır. Yaptığı iyşü-nliş i le eğlence gecelerinin ahen k ve nevası Medayin·i bürümüştür. N eş'eli gecelerden birinde Baribed adındaki çalKıcısı nın çalıp okuduğu bir gazelin tesiriyle H üsrev'de Ştrin'le beraber geçirilen tatlı günlerin hatırası canlanıyor. Bir taraftan şara­ bın, bir taraftan da alevlenmiş sevgin i n kızgın lığı içinde , karısı Meryem'in dairesine çeki lerek, samimi bir dille • ha­ tun •un ağzın ı araştırıyor : Şirin · diyor - benim için tahtından tacından geçmiş ; bana çok i yilikleri dokun muş bulunan bu kadına sen in de , benim gibi, hürmet etmen münasip olurdu; m üsaade edersen, gelsin , sarayda bir dairede otursun . Kıskanç bir kadın h issiyle kızan Meryem, H üsrev'e Kosta ntaniyye'deki ahdın ı hatırlatarak, Ştrin - diyor · saraya gelirse, ben hemen lran'ı terk eder, Rum'a dönerim .. ( 1 ] HQsrev Perviz i l e Bizans i m paratoru arasında yapılan siyasi muahedenin tafsilAtı Firdevst'de vardır. Nizami ise hAdlsenin bilhassa lirik safhası üzerinde durmuştur.


1 37

Bu tepki karşisın da geriliyen Padişa h, m eseleyi tat· lıva bağlıyarak. karı sı n ı yatış tır m ak i ç i n , eski taa h h t d O n il bir daha te yit ediyor . H üsrev bir defa da sevgil i si n i den em ey e ba ş v uruyor : Şap u r' u < Kas r • e göndererek , Şlrin'i , gizli bi:- sure t te, sara y a getirmesi için memur ediyor. Şa p u r ' u n misyonu, ruhi ta h l il ba k ı m ından , dastan ı n en k u vvetli pa r çala r :ndan birin i te ş k il eder ; kızmış ve d a r ı l m ış Ş i ri n ' in , v e fa sız aşık n a m ı n a sö y led i ğ ı site m l i ve hid detl i b i r monologla k a rşılan ı y o r . cünun uğ r u n a ta cımı ve tahtı · mı feda ettimse de, k a dın lık şerefi ile ben liğimi dah i feda edemem» diye, Şirin . saraya gizli kapıdan girme teklifi n ! şiddetl e r e d dediyo r . Şirin Şapur'a d e rt :1öki.lyor. Kasrımız · diyor· d ağl ı k , diker. · lik, ten h a bir yerded i r. Sürümüz buralardan i k i ağaçl ık (fersah· lık) bir otlak ta bulunmak ihti ya cı n dad ı r . Bşlıca y i yecE ğ i miz süt· tor. B u sıca k ta b u k a dar u.z a k ta n sü t getirmek müşküld ür. Bir usta bulunsa da, s ü r ü l e r i n bu lun duğu y e r d e n bura y a . çoban l a r ı n sağacakları südü taze-taze akıtması n ı becerse. 6

Şapur bir mü hen dis, m i ma r v.e hey k e'ltıraş bulunan Ferhad': Şirin'e götü rü yor. Şirin'in tatlı diliyle gül yüzüne v u r u i a n san·· atkar , i ste n i l e n işi çok geçmeden yapı v e riyor . Koyun ları n bu· l u n d u ğ u yerden Ka .:; r ı - Ş i r i n ' e kadar taştan bir boru y u merm er· den bir h a vuza b it ışt i riyo r . Kasırd a k i ler, hiç zahmet çek m e· den, çobanların • İ k i ağaçlı k » ta sağd ı kları s ü d ü t a z e taze ha· vu z da n alaca k l a r d ı r . Ş i r l n ' i n teş e k k ü r ve i i tifatla r ı nda n memnun kalıı n Fer had, ken disine, ücret qlarak. h e diye edilen mücevherle r i güzelir. a y a k l arı a l tına ata rak , a ş k ı n ke n d i sine v erd i y i m a hv i y et le • Kasr·t Şiri n» den ayrıl ıyor. Bu a n dan i t i ba r e n v u rg u n d ü şen Ferh a d 'ı n arada-sırada bu tar a fla r a u ğ rı y a ra k « K a s r ı • u z a k­ tan s e y r e daldığı n ı görü yorlar . Şirin'e vu rulan Ferhad'ın, M ec n u n g i b i , a v ar e olup. sah· d üştüğü n ü n haberi saraya aksediyor. K ıskançlığı k a­ baran H üsrev, Ferhad'ı bulup kendisine getirmek üzere, et­ rafa adamlar gönderi yor. Aşıkı bul u p getiriyorlar. ralara


H üsrev ile Ferh a d arasında geçen deyişmeyi (dialoğu). Nizami, hakimane bir tarzda vermiştir. Aşk ı n ı n finisi olan Ferhad'ın tac sa hibi rakibinin şaşırtıcı sorularına verdiği ha· zır cevaplar Padişah'ı susturuyor. Altın vadına uy mıyan, manevi istic vaptan yılmıyan rakibini, Pidişah , bu defa, başa · rılmaz bir tercübe ile yenmeğe kalkıyor. Diyorlar ki · H üsrev diyor· sen maharetli bir ustasın . Şeh· rimizin yolunu kesen bir dağ var, onu ortadan kaldı r abi l ir­ misin ?. . . Evet, Padişah. fakat bir şartla ! . . . - Nedir o şart ? . .. - Ben dağ ı kaldıracağım ; sen de $irin'den vazgeçeceksin ! Vurgu n'un şu cesareti ne j'ıırıyor : - Söz veriyorum !

kızan

H üsrev, hiddetle ba­

Ferhad, Padi şah huzurundan çıkarak, h e m e n , son radan " B t s t u n. diye tanı lan dağı yarmağa g : ri ş i y c r. Günler, a yl ar geçiyor. D u rum u $iri n'e ha ber v er iyorl a r Ferhad'ı görmeğe gel iyo r . Bu •tezahür• fışıka yeni bir can v.e ümit v eri yor. Dağ yarma işi daha b ü y ü k bir ruh ve he­ yecanla ilerliyor. H üsrev'e haber gel iyo r : durum çatallaştı, diyo r l a r . Çok geçmez, da� y a r ı lacak ; rak i p ga l i p ge l ece k t i r . Ne ya pmalı ? ! .. .

H i y l e ye başvuruluyor. ferhad'a adam gö n d e r i l i yor . Su­ reti haktan görünen bu hain <i d am Bistun'a geli yor v e fer­ h ad 'a : - Ey gafil, ya ptığın nedir ? kimin içirıciir bu cehd ? diye soruyor. - Şirin için ! __; Hangi Şirin ?.. . O ölmüştür !.. Derken, aşık hemen olunmuşturr • . (1) [ı J

düşüveriyor. «Can c anana teslim


1 39

Şirin facıayı h aber alıyor. Cenaze Oston e geliyor. ferhad'ı merasimle d efnettiriyor. (Bu k ısım manzumenin en mües­ sir parçasını teşkil etmektedi r.) 7 Ferha d'ın matemini tutan Ştri n'e H ü sre\• bir taziyet mek­ tubu gönderiyor. Kinayelerle dolu olan bu mektubunda •öl· dürdüğü aşıkının matemini tutan» Şirin'i teselli ederek. «ke· l ebek yandı ysa da mum k a l d ı • d i y or. Biraz sonra. Meryem h astalanarak ölü y or. Dedi·k oducu­ lar onun Şirin tarafın dan zehirlendiğini söyliyorlar. Bu ölü­ me içinden sevi n en H üsrev, görün üşte, adet üzere bir yıl yas tutuyor. Şirin dahi saadetin i n y olun daki en gelin aradan kalk mış olduC[una içinden sevinçli iken , basiretli dav ranıyor, •Kasr-ı Şiri n • de matem tutturuy or. Yıl geçti k ten son ra, o da, H us rev'e bir baş sağlığı mektubu gönderi yor : •Meryem öl· e t� ise de. isa k a ldı» diyor . Şi rin'in mektubundaJd •kina y e)) leri kendi kinayelerinirı b i r cevabı olar ak alan H üsrev, Şiri n'e tatlı dilli elçiler gön­ der: yor. Fakat, Şirin n a z l a r·: ı y or . • Her şeyden eyvel n ikah ve res miyet• di yor. · Şahın ricası arttıkça Şlrin'in de nazı artıyor H ü srev karşısı n dakinin çeti n liğini ı;ıörünce işi aşk hiyle­ sine dök ü y or. istiğna usulüne başvuruyor. Aylar geçiyor. H üsrev l sfaiıan'da Ş e k e r adında bir gü · zelin haberini alıyor. Ona g ı di yor. Resmen bir kurtizan ha yat; geçiren bu kadının, yaşad ığı bu açı k · saçıklık içinde, ismeti n i muhafaza etmiş bir kız olduğunu keşfederek sara­ y ı n a alıyor. Karısı yapıyor. Bütün bu nları du van Şiri n , kendi kasrın da, azaplar için­ ce, mütevekkil bir surette, sabrediyor. H a yatı ah - ü · zar iÇin· de geç i yor. Allaha h itapla· •Ada l et muza ffer olm ıyacak mı· dır ?• diye yakar ıy or. 8 Seker, Şirin'in yerini tutmuyor. Gönlün değil , s:ıı dece vü· cudun tema y ü l ü ıı den d oğan rabıta HUsrev'i tatmin etmi vor. Bir m üddet sonra H ü srev, tek rar Şirin'den a l m a dığı arzusu · nun ateşiyle tutuşuyor. Bu defaki hasret daha çok katlanıl · m az ve daha amansız oluyor.


Ava gitmek bahan esi yle, Padişah. çöle çık ı }' or ; bir aralık maiyetinden ayrılıyor ; atın ı •Kasr ı Şirin• e doğru sürüyor. Fakat, Ştri n emretmiş, kapı H üsrev'e açılmıyor. Kışın tipili bir akşam vaktinde, kapının eşiğinde kalan aşıkla, kasrı n ı n penceresinden bakan maşuk arasında geçen deyişmeler, İ Z· zet·i n efsin i n hıncını almak istiyen kadınlık ile, istediğin e er· mek istiyen erkeklik ısrar ve inatların ın şaheser birer ifade· sini teşkil ederler ·

.

Padişahın hiçbir iti r afı, izahı, itirazı ve r i c ası fayda etmi· yor. Şiri n hiçbir veç hile, tuttuğu durumdan vazgeçmiyor. ,

- Ben i isti yorsan, resmen iste ; n ikah k ıydır da ev i n e al, yoksa, git Şeker'inin yanına. H üsrev tek rar kara atın gemini çekerek, Şiri n'i n kapısın· dan k üskü n lükle ayrılı}•or. TeeS'Sür i çinde bulunan H üsrev, olayı Şap ıi r e açara k . Şirin'den şikayet ediyor. '

Şirin de ya ptığına pişman oluyor, Şapıir'u aramağa çıkıyor. Koca na kkaş aşıkları barıştırmak ve kavuşturmak için tedbirler alıyor : Şa h a resmi olarak evleııeceğini Sirin'e söz vereceksin, di yor ; Şirin'e d e · nikah kı yılmadan saraya gel­ meğe razı olmasını. tavsiye ediyor. '

·

N i hayet, sevgililer buluşuyorlar. Görüşme sahnesi saray· da vuku buluyor. Bu sahneyi X l l. yüzyılın şairi modern her hangi kompozitörle sah necinin kıskanacakları bir usta· !ıkla tasvir etmektedir : Meşhur çalgıcı Baribed'in de dahil bulunduğu çalgıcılar takımı, hisleri coşturan bin b i r hava i le, çalıp okumaktadırlar. Artistlerden biri H üsrev'in, öbürü de Şirin'in dilinden kendi aralarında aşıkane bir de yişme yapmaktadırlar. Bu karşılıklı şiir söyl emenin en can l ı bir zamanında, yan odada , Şirin'in tatlı sesi işitiliyor. Her şey bir anda susuyor. Şlrin'e a y n ı ahen k üzeri ne, H üsrev cevap veriyor Başta , i k i oda arasında alınıp-verilen bu karşılık lı •tagazzül•, Şirtn'in, derken, sah· neye atılmasiyle taclanıyor. Sevgililer ağız · ağıza veriyor, a y n ı beste üzerine okumaya devam ediyorlar. ,


141

Bu • düet• sahnesi eserin en heye canlı kısmını teşk il etmektedir. Bu suretle, kavuşan • gençler ti, Şair, resmi su rette, düğün yaptırarak e vlendiriyor. 10 Burada h ivayenin Mecü si devrine ait rivayeti bitiyor. San'at bakımından dahi eser burada bitmeli i di. Fakat, N i-zami, dindar bir m üslümandır. Onun için • H üsrev ve Şirin • efsan esini burada kesip, islami rivayet­ ten m üteessi r olan kısmını kaydetmemesi mümkün değildir. Bunun içindir ki, Şair, manzumesini, H üsrev Pervizin, Hazreti Muham med'in mektubuna karşı göstermiş oldu�u hürmetsizliğin cezasını ken disine çek tirmeden hikayeyi k a pata m amıştır . H üsrev, Şirin 'le evlen dikten '\"e beraber birkaç yıl salta· nat sürdükten sonra, tahtı, Biza nslı .Mer yem'den doğmuş bu· iunan oğlu Ş i r fı y e 'ye terk ile istırahate çekil iyor. Fakat, aradı�ı isti rahatı bulamıyor ; analığı Şirin'e aşı k olan Şiröye, babasını, geceleyin uykuda iken, yatağında hanc;erlett iriyor. 11 Şirin, u d ağacından bir beşik yaptırı yor: altınla kaplattırdığı bu beşiği, pahalı taşlarla bezettiriyor ; eski Kesra adeti üzerine, Padişa h'ın naşini bu beşiğe koyarak çocuk gibi sallıyor. Sonra bu tabutu, •pad işahların • omuzları üstünde, H üsrev için hazırlan an türbeye götü r üy orlar. Padişah'ın çalgıcısı Baribed mızrabını k ırıyor; hanen desi Nekisa def ve kavalını parçalıyor ; veziri Büzürk · O mr.ıid'i söğüt gibi titreme tutuyor. Cen aze m erasimi büyük bir ah · ü· zar içinde harekete geliyor. Başı açık. cariyeler ile hiz· metçiler arasında, Şirin, nazlı nazlı yürü y or. Gözlerin deki sürmesi, yanakların daki pod rası, dudaklarındaki all ığı ve gerdan ı n a sarkmış büklüm saçları ile o, gü zel liğinin cazibe · sini keskinleşti rmiş, yürüyor ; başındaki sarı örtüsü ve üs­ tündeki i pekten a l geyimi ile bakanl arı bayı ltı yor. Herkes, kocası H ü srev'ın ölümünden Şirin'in, bu hali i le, m e m n u n kaldığı n a hükmediyor ; bu görünüş, bilhz ssa, Şl rin ' in yeni vurızunu, baba katili Şirü ye'ye ü mitler veriyor.


142

Cenaze a layı, türbe önünde duruyor, Taze bir gelin g i b i süslü bulunan Şirin, cenaze ile beraber. tür benin içine dalı· yor ; a rkası n da n kapıvı kapattırıyor. Padişah'ırı naşı üzerine geliyor ve kopardığı bir feryatla beraber elindeki hançeri kend i göğsti"ne saplıyor; dökülen sıcak kanıyle sev"ili koca· sının so�uk cesedini ısıtıyor. Dışardakiler, duydukları ç İ ğlık üzerine, türbeye gi riyor ve • v ücudun vücuda, ruhun da ruha kavuştuğun u · görü· y orlar. A şık ile maşu k bir mezara gömülüyor Şaire göre, Şir in'in bu ya ptığı. emsalsız bir fedakarlık ve bulunm a z vefakarlığın yüksek bir ifadeı::. i dir. N itek i m d i yo r :

Türkresi :

Ki cöz Şirin lci der l)a/c. i doro,ı esi, Kesi ez be/ır. j lces i)odr'! ne lcoşte est ! ( 1 ]

Bu dünyada Şirin'den b�şka hiç bir Şahıs, bir başkası için ölmemiştir !


Dl

LEYLA VE •ECNUN , j\6 ! T . j�

.j_� j r li ,f s .. �· 1 ,.ii .-•

._;I �

Aslında bir Arap lejanı iken, i şlendiği edebi şek il itiba­ ri yle, b u kon u n u n Azerbaycan l a sıkı ve gelenekli bir bağh· lığı vardır. Azerbaycan 'ın' esk i padişahlarınd an, Şirva n Şahı Ahsitan bu kon u n u n n azmedil mesi n i a rzu etmiş ; Azerbaycanın bü· yük şairi Genceli N i z a m 1 , bu arzuya göre, onu, ilk defa Farsça işliyerek, nazmetmiştir. Daha sonra, N izami'nin bu eserin e yazılan Farsça ve Tü rkçe benzetmeler a rasında, özellik ve değeri itibariyle, Türk. e d ebiyatının b ü y ü k mü· messili, Azeri şiiri n i n de dahi üstadı F ü z ı1 1 i 'nin Türkçe y azdığı «Leyla ve Mecnun» m a nzumesi m üstesna bir yer tutmaktadır. N i hayet, Azer bayca n kompozitörü Hacı be y l i O z e y i r ' ln h immetiyıe. b u konu bestelenerek, opera haline konmuş ve . Azerbaycan sahnesi ni n röpörtuarı a rasında «he mişebahar· lığını» kaybetmeyen eserler arasına geçerek, bu kJasi k ko· n u n u n gen iş halk tabakası tarafından dahi benimsen m esi n e ve büyük bir şöhret kazanmasına sebeo olmuştur «Leyla v e Mecnun» operası sade Azerbaycan sahnesinde kalmıyarak, başka dillere, bu arada, R usçay a dahi tercüme edilmiştir. A H. 5 84 de, R ecep ayının son u n da ( 1 )

[ı ]

Jb •

j

J

,J·...

.ı...ıi 'ı Jf.

�)

)�

_.

&ıJ

J l�..

;n.

.! •

J,� ,

( 1 1 88, E ylu l a y ı n ın .j_ h-_

.:..:. b

.l .:ı��

"'

� �I J�

t.;L·


son u) 4 6 1 3 b � y i t üzerine, N izami tarafın dan yazılan bu aşk h i ka yesi kısaca şundan ibarettir. Arabistan'da, Amiri kabilesi şeyhi n i n çocuğu olmazmış. Bir çok yalvarış ve yakarıştan sonra, Tanrı kendisi n e bir oğul baı;'?ışlamıştır. Güzelliğiyle komşu ka bileler arasında tanınan bu ço­ cuğa K a y s adı veriliyor. Kays'ı büyük bir bakımla besli­ yorlar. Ken d isine. madd i mane vi her cihetçe, m ükem mel bir terbiye vermeyi esirgemiyorlar. Yaşı onu bulunca, kendi· sini bir mektebe veriyorlar Mektepte, türlü kabilelerden, oğlan - kız, bir çok öğrenci vard ı r. Bunlar arasında, Amiri'lere komşu b i r kabileye men­ sup, güzel bir kız var L e y 1 a . Kays i le Leyla'da karşılıklı bir ilgi beliriyor. Gitti kçe arta n bu ilgi sami mi bir dostluğa, sonra da, şiddetli bir sevgiye varıyor. Günde n g ü ne artan bu sevgi çok geçmeden, dayan ılmaz bir aşk v urgu n luğu şeklini alıyor. Çocu kların bu karşılı klı v urgunlukları arkadaşların dik· k atin i çeke r ek n ükte ve d e sta n konusu oluyor ; neticede, gençlerin adları dillere d ü şüyor. ·

.

-

,

,

Arkadaşları, Kays ın, Leyla ya vurğ un luk etk is i yle, gös­ terdiği tuh aflıklar için , kendisine • Mecnun� diye ta kılıyorlar. Bu l egap ağızdan ağıza tekrarlanara k , Kays adını tamamiy­ le unutturuyor. Artık bahis kon usu olan Kays ile Leyla de­ ğil, Mecnu n ile Leyla'dır. '

'

2 Leyla'n ı n aile!'i durumu öğren ince kızlarını mektebe git­ mekten menediyor. Leyla eve kapalılmı ş ; artık Mecnun'la görüşemiyor. Fakat. Mecn un se\•gilisinin ayrıl ı ğına dayanamı­ yor. l:ier gün Le y la n ı r1 ma hallesi ne giderek, 4zaktan da olsa, onu görmeğe ve c k u r-i yarden buy• al mağa çalışıyor ,

'

.

Çocuğun bu ha l i n i gören Amiri Şeyhi, kabilen i n büyükle rinden birka ç aksa klı yanına alarak, Leylii.'n ın bab asına gidi­ yor ; kızını oğlu i çin istiyor. Fakat chayır» cev a b ı n ı alıyor. K en d isine «oğl un mec n undur ; biz bi rici k kızım ızı deli diye


1 45

tanınmış birisine nasıl reva görür de ,veririz ? !» d i yorlar. Mec· nun'un babası Leyla'nı n kapısından ümitsiz dönü yor. 3

Bu menfi cevap Kays'i n «Mecn u n»lu�unu daha da arttırıyor. Mecnun hastalanıyor. Babası kendisini Hacc'e götürüyor. KabetUllah'a el atıyor ; oğlu için şifa ve saadet d iliyor. Fakat emeği boşa gitmiştir. Aşk derdi ilaç kabul etmemiştir. , ..

Mecnun ken disi nden geçmiş bir dur umda , her fi?:Ün Ley· la'nın mahallesi n e gidiyor ; saatlarla bekli yor ; sevgilisini görmek fırsatını verecek tesadüfleri avlıyor. Leyla'n ın .adına gazeller yaratarak , tesirli bir ağızla, okuyor. Bu gazeller, ağızdan ağıza dolaşarak, kabi l eler arasında yayılıyor. Leyla'nı n mahallesi «Mecn u n >un bu halinden usanıyor. Ma· halleliler h aysiyetlerini n zedelendiğine kani oluyorlar : Deli· nin bi risi kabile k ızının masum adını ağızlara d üşürmüş, şarkılara konu yapmıştır. Kabile kabadayılarından birkaçı bu «delinin şerri ni def'a» k a rar veriyorlar. Amiri Şey hi'n e haber gönderi yorlar. Mecnun'unun ayağını mahallemizden kestir ; yoksa kt'n disini öldürürüz diye, tehditte bulunuyorlar. Şeyh oğluna öğüt veriyor. Fakat, durum öğütle doğrula­ cak gibi değildir. Ne de olsa, feiaketin önünü almak için Mecnu'nun Leyla'nın bulunduğu semte uğramaması için tet· birler alınıyor. 5

Bu defa Leyla Kays'ı görmeğe ve aramağa kalkıyor. Ma­ halle kızlariyle beraber bir hurmahğa çıkıyor. Burada, uzak­ tan uzağa olsa da, Leyla da, Mecnun gibi, a yrılık derdiyle ahü•figane başlıyor. 6

Bu sırada l bn-i Selam adında Bağdatlı bir tacir LeyJa'yı istiyor. Ailesi •evet• diyorsa da. düğün için m ühlet istiyor. Kızlarının sıhhatı bunu gerektiriyor. Bu haber Mecnun'un derdini daha fazla kabartıyor.


1

ı6

7

Nofel adında yiğit bir reis Mecnun'l a dostlaşıyor. Kendi­ sin e teselli veriyor. Leyla'yı n e olursa olsun, sana alacağım d i yor. Asker topluyor ; Leyla'n ı n kabilesi üzerine yürüyor. Leyla'yı Mecnun için istiyor. Red cevabı alınca harbe girişi­ yor. Savaş çetin bir safhaya giriyor. Leyla tarafı kuvvet ve mukavemet gösteriyor. Duru m u böyle görünce, N ofel, işi barışa dökerek, •biz si zden kızı gC.•n ül hoşluğu ile istemeğe geldik, yoksa kan dökmekle değil ·• di ye, barış teklifi nde bulunuyor. •Bal vermiyorsunuz bari sirke d e vermeyiniz• diyor. Nofel askerlerin i alıp çek iliyor. Mecnun bu durum üzerin e Nofel'i azarlı yor. Sen bana Leyla'yı alacaktın ; onun mahallesine bir daha uğramak i hti mal i n i de ortadan kaldırdın ; A h d i n i böyle mi tutacaktın, diye sitem edi yor. N ofel dostuna teselli v «:< r i y o r . Bu, v akit kazanmak için, bir tabiye idi. d iyor. Söz ü m ü tutacak, k ızı sana mutlaka alacağım diye Mecnun'a yen i den ümit veriyor. Bu defa <4Med in e'den Bağdad'a» kadar a damlar gönderiyor ; daha büyük bir kuvvet topl uyor. Yeniden Leyla nın kabilesi üstün e geli�or. Kan l ı bir savaş baş lıyor. Vuruşmalar esnasında Mecnun'un aldığı ta vır gariptir. Kendisi için v uruşanların değil, ka r şıd a kil e rin zaferi için dua ediyor. Karşı taraftan ölenleri n başlarını dizlerine alarak okşuyor. Nedir bu hal diye, soranla ra «dost tarafın mağlup olması n ı nasıl isterim» d i ye cevap veriyor. (1) Savaşın en şiddetli v e k esin bir anında Leyla"nın babası N ofel ' e geliyor. Ne istersin yapayım, d iyor. Kızımı kime istersen, ver, razıyım. fakat evladımı del i n i n birine vermek için israr etme. l srar edersen - gider, başını k eser, vücudunu köpeklere veririm. Derbeder bir deli y e nasip olaca ğ ı na, bırak onu köpekler yesin, d iyor. Babanın bu kesin kararı ile, Mecnu n'un savaş esnası nda göstermiş olduğu, gerçekten de, delice edaler i zihninde ,

'

[1 ]

f

ıSJ� .:..-1 .r; ��,;.. � 4 !

..ı..!.4

)'('

� 1 ,,....

t·-:· '

;;;l;-i� ... ;

. ...:.. � )�

�,.;..

J. jl l..

)�

.)�


1'7 karşılaştıran Nofel düşünüyor ; teklifi i y i bir fırsat sayarak, hemen harbin k esilmesini emrediyor. Zira savaşın maksatsız oldu�una içinden inanmış oluyor. 8 Bu olay üzerine insanlara a rtık büsbütün küsen Mecnun, kabileyi terk ile, çöllere düşü yor. Kendi başına, avare-avare gezerken , Mecn un, Leyla'nı n l b n i Se lam'la evlen diğini haber alıyor. Bu haberle can evinden vurulan Mecn un, Leyla'nın vefasızlığına ait yanık gazeller söylüyor. Bu durumda babası oğlunu buluyor ; bir daha öğütler veriyor ; eve ça ğırıyor. Bu, onun oğlu ile son görüşmesidir. Mecnun babasının ölüm haberini alıyor. Mezarı üstün e geliyor ; m ersiyeler söylüyor. Tekrar çöllere d üşüyor. 9 Mecn un'.un artık insanlarla hiç bir ilgisi kalmamıştır. Düştüğü-kalktığı hep hayva r'ı lardır. Çölün vahşi hayvanları ken disi n e a lışmış, arkasından yürüyor ve onu her türlü saldırmalardan koruyorlar. Kuşlar kendisinden ürk m ü yor. üstüne gölge salıyor, başına, omuzları na konuyorlar. Yılanlar, çiyanlar bile on a eziyet etmeyip, kendisine di kkat edi yorlar. Sadece ha yvanlar değil, ağaçlar bile onunla konuşuyor , hasbıhalde bulunuyorlar. Bütün kainat onunla dost ve aşin adır . Göğün yıldızları kendisi n i anlayan birer «müsahip» ]erdir. Böyle, i nsanlardan ve insani ilgilerden tamamiyle uzak­ laşarak, k e n d i n i tabiata v.ermiş, tam bir yalnızlaşma halinde iken, Leyia tarafından haberci geliyor ; bir m ektup· veriyor. Bu mektu pta Leyla, sözde evlen mişse de, gerçekte haia Mecnu n 'a sadık kaldığı nı, gönlünün daima onunla beraber olduğunu bildiriyor. 10

Da.yısı, a n nesi i l e beraber, Mecnun'u görmeğe geliyorlar. Kendisi n i eve çağırıyorlar. Annesi : oğlum,. gel başsız kalmış ailene büyü k l ü k et, d i yor. Fayda vermiyor. Dön üşte dayısı ölüyor. An nesi bir befa daha oğluna geliyor ; tek rar öğütler veriyor, tekrar eve dönmesi için yal varıyor. Beyhude. Yeis


UR

için de, c!ön üyor. O da ölü y or. Mecnun, a n nesının mezarı üstüne geliyor : ağladıktan ve mersiyeler söyledikten sonra, tekrar arkasındaki hayvanlarla birlikte çöle dönüyor. 11

Leyla fırsat buluyor ; Mecnun'u arı yor ; bir ormanlı kta buluşmak üzere kendisine haber gön deri yor. Görüşüyorlar. Platonik bir görüşm eden i b aret olan bu sa hnede Mecnun , Leylay'a şiir ok u yar ; kararlaştırılan vakit geliyor ; tekrar ayrılıyorlar. L e y l a , kocasına kal ben bağlı değilse de, örf bakı· mın dan bir kabahat işlemeyi dahi kendisine reva görmüyor . Mecn u n ise hakiki aşıktır ; bu aşkta gareze yer yoktur. 12

Burac!a Şair , Mecnun'u gö n ü lden anlayan i k i hal ehliyle tanıştırıyor. Bunlardan birı Bağdatlı S e 1 a m ' dır ki, başın· darı geçen macera i l e, aşkın ne ol duğundan haberi vardır. Bu adam Mecnun'un i1 a l i n i duym uş, kendisini zi yaret etmiş, !:>öylediği ş i i r l e r i zaptederek , Bağdad'a götılrmüş ve edipler arasında yaymıştır. i kin cisi de, a mcasını n kızı Zeyn eb'e aşık iken, arzusu na erememiş Z e y d ' tir ki Mecrı u n'a yaklaşmış, onu anlamış ve kendisıne candan hizmet etmiştir. 13

İ bn i · Selam, Ley ia'd3n arzusunu alamadan, hastalanmış, öli11 üştür. A rap adetine göre, d u l kalan Leyla, herkesten ayrılıp, kendi k en d i n e kalmak fırsatı n ı buinrn�t:..: r. SC:.ı:d� ölen k ocası na, gerçekte ise se vdiği yarı n d a n ayrı k alışına, istediği kadar, a.ğlamıştır. 14

Nihayet, Zeyd gelmiş ; l bni- Selam'ın öldüğünü Mecnun'a h aber vermiş ve şimdi fırsat bulan Leyla'nın, kendisini vi· sale çağırdığını m üj delemiştir. Zeyd'in kılavuzluğu ve arkasındaki hayvanlardan ibaret maiyetiyle birli kte, Mecnun, Leyla'nın çadırına gelmiş, yar ta­ rafından karşılan mış ve i k i sevgili, Şair'in misilsiz bir tasviri ile, sarmaş dolaş olmuş ; k en dilerinden geçerek, mest ve bihuş düşmüşlerdir.


149

15 Mecnun gittikten son ra, Leylii hastalanmıştır. Olüm ha· linde iken annesine «Mezarıma gelecek olan O'na, Leyla ölür· ken sen i özledi dersin» demiştir. Son sözü de bu olmuştur. 16

Mecnun vefalı dostu Zeyd ' i n yol göstermesiyle Leyla'nın mezarı başın a geliyor ; gü nlerce ağlıyor ; toprakları öpüyor, başına savuruyor ; kendi kendine döğü n ü p duruyor. N i ha· yet, sevgilisi ne kavuşmak ü zere, ruhunu tesl im ediyor. Bu hazin manzara. N izami tarafından, pek tesirli bir ta blo halinde tasvir edilmiştir. 17

B u hazin h i k a ye , beyle hazin b i r ihtişamla sona e r m iştir. Aşık kend isinden a y rı tasavvur edemediği maşuku na kavuş· mak üzere, öbür dünya yolunu tutm uş, hayatı terk etmiştir. Bu gidiş üzerine, Mecnun'un yanındaki h a y vanlar d a h i d_ağılm ış, tabiatlarının gerek tirdiği birer semte gitmişlerdir. •

18

Zeyd'in teşebbüsü ve kab i le ehlin in iştira k i y l e Mecnu n'u Leyla'nın yanında bir mezara gömm üşlerdir. Bu i k i temiz sevgi l i n i n yanyana duran mezarları A rap­ lar arasın da ziyaretgah haline kon muştur.

19 Biraz sonra Zeyd, rü yasında , Mecnun ile Leyla'yı cennet· te, güzel bir köşk te, kol-kola, neş'e, sevinç ve saadet içinde görmüştür. B Nizami'n in tasvir ettiği Mecn un, kendini idealine tama· miyle va kfetmiş, samimi ve fadakar bir idealist sembolüd ür. Aşık-mü mi n veya mücahidin, m3.şuk -Allah veya idealin tim­ salidir. Kays , alelade i nsanların, h areketlerine akıl erdirme· diklerinden, mecn un dedikleri, kendinden geçen bir mümin, bir mücahittir. fena · fi llahlığın veya ideal vurgu nluğunun bir timsalidir.


150

B u tip, Doğu edebiyatı'n ı n , Azra'ya vurulmuş Vimık gibi, m uhtelif adda ve şekillerde tekrar ettiği bir 3.şık tipidir. Aynı N izami'nin di�er eserinde, Sasant i mparatoru H üsrev'in raki­ bi Ferhad'ın Şirln'e k arşı olan bağlılığı da bu nevidendir. Mecn un'un böyle hakiki bir timsal olduğu, feragat, tecer· rüt ve kanaattan ibaret «delice• hayatında görülen bir çok harek et ve ifadeleriyle dahi sabittir. Bu nl ardan öne m l i bir tanesi yu karıdaki hulasada da kaydolu n rrİ uştur. Nofelliler kendisi için savaştıkları halde, Mecnu n, Leyla k a b il esinin zaferi için dua ediyor. Mah viyet ve fedakarlığın deli ce bir ifadesi olan bu gibi rumuzlu haller, Mecn un tarafı n da n, türlü şek illerle gösteril­ m iştir. Mesela : Bir kağıda Leyla ile Mecnun resi mleri n i n bera­ ber çizildiğini görünce Mecnun, hemen, Le yla'yı siliveriyor. Sebebini soruy orlar. Biz iki değil biriz, d iyor. O haide neden kendini değil de onu siliyorsun? . . . Çünkü o ru htur. ben kalı p ; ruh kalıpta örtül ü olur. Zey d , kendisine, rakibi İ bn i-Selam'ı n öldüğü n ü haber verirk en «öm rünü sa na bağışladı» di yor. Mecnun, hemen, •olmadı Zeyd. hata ettin. bana deği l , Leyla'ya bağışladı diyecektin» diye düzeltiyor. Zey d, kendisine c Leyla ile Mecnun'un, başka başka. iki vücut değil, iki kalıpta bir can olduğunu bizzat senden duyd1.;gum için. İ b n i Selam ömrünü Mecnun'a bağışladı demekle Levla ' ya bağışladı demek ara­ sında fark görmüyorum • d iye anlatmağa kalkınca, Mecnun Zeyd'e hak veri yor ve onun, kendisi n i hakkıyle anlamış bir dost ol duğuna kani oluyor. •

Büyük ve kutsi a ş k ı n verdiği ku vvet ve ilhamdan mah· rum alelade adamların eremedikleri derecelere varan Mec· nun'un vahşi ve yırtıcıları kendisine ram ettiği, şüphesiz, dastanı süsleyen bir efsane bezeğidir. Fakat bu «bezeğin» bile, N i zami, kendine mahsus temsil diliyle, b ize, «doğruya» benzediğin i telkin etmektedir. Mecnun , kendisine getirilen yemekleri başına toplanan hayvanlara yedirmek ve ama n sız avcıların tu zağına düşmüş.


151

hayvanları, buldukça, salıvermek suretiyle onların itimat ve sev ?ilerini k azanmış, k en dileriyle dost olmuştur. Böyle bir dostluk , N izamiye_ göre, mümkün dür. işte bu iddianın temsili bir belgesi : Bir padişahın yırtıcı k öpekleri varmış. Cezalandırmak is· tediği kabahatlıları bunlara attırır, parçalattırırmış. Genç ve a kıllı n edim, günün birinde, bu padişahın ken ­ disini dahi köpeklere attırması ihtimalini düşünerek, tetbirli davr anmış ; köpeklere bakan memurla dostluk yapmış ve, onun müsaadesiyle, her gün, köpeklere yal vermcği adet edinmiştir. Günün birinde, aksi bir saatta, hiçten bir sebeple, padi­ şahın k ızgınlığı tutmuş ; n edime hiddellenmiş ve hemen köpeklere atıl masını emretmiştir. Kızgınlığı geçince, yaptığına pişman olan padişah, kö· peklerin memurunu çağırtarak z a v a l l ı nedimin halini sor ­ m uştur. Memur, padişahı köpeklerin bulunduğu yere getir· miş ; ne görse beğeni rsin iz : n edim yırtıcı köpeklerin ara­ sında tam bir emni yet i çince, sap-sa�lam oturmuş. hayvan­ larla şakala şıyor. Padişah, hemen nedimi huzuruna getirtiyor. - Bu ne mucize �

- Pacişahım, n eden mucize olsu n ! ? Bunda hayret edilecek bir ci het yoktur. Hayvanlar insanlardan daha hassas ve daha hakşinastırlar. Senelerdir sana sadakatle kulluk ettim. Hiçten bir şey için, her şeyi unuttun ve hemen katlime fer­ man vad.in. H albuki bu vahşi köpekler arada-sırada k endi· leri'Jllle etımff- olduğu m i y i l iği u n utmadılar ; gördüğün gibi, can ınut: k"ı yma'<ltıta r. ? diyor.


S u ltan Sencer ve ihtiyar kadÄąn


iV

HEFI' - PEYKER (YEDİ GÜZEL) ! i _;1 .....:.ı.. �r.

•.P1.

H icri 593, Ramazan'ın 1 4 . ü nde [ 1 ) (m. 1 1 97. 3 1 temmuz) yazılmış bulunan bu manzOme Marağa [2) Fermanferması Aksonkurlulardan A 1 a e d d i n K ü r p (Körpe) A r s 1 a n 'ın adına, 4 . 968 beyit üzerine yazılmıştır. Sasant padişahlarından Behram - i Ot'.ir'a ait şairane bir efsaneden ibaret olduğu için, bazı naşir ve münakkitler, bu esere • Behramname» dahi demişlerdir. Fa kat, Şa ir k endisi, eserin e «Heft · Peyker» adını vermektedir. Vereceğimiz hüla­ sadan görüleceği üzre, bu unvan daha tabii ve daha uygun· dur. Konu şudur : Sasani Padişahı Y e z d g ü r d 'ün, Behram adın da bir oğlu oluyor. Müneccim lerin tavsiyeleri üzerine, Arabistan'da terbiye edilmesi n i isteyen babası, Behram'ı Yemerı Kıralı Munzar'ın yanına gönderiyor. Munzar, m isafir Şehzade'nin rahatın ı tem i n için her ba· k ım dan di kkat gösteriyor.. lran Şehzadesine mahsus olmak üzere, meşhur Rum mimarı S i m n a r 'ın eliyle maruf H o v a r n a k (._;iJ,,;·) köşg ü n ü yaptırıyor. Bu köşk, Şair'in tas-

[1 ]

, J I ;,..�· J'; .

I;

r li OJ )J;

...

�·

j_I

;..r

j .:..-> l- ı -:-

.:ı ı_,;

�,-, ..ı....i \

r l:-- .l.j ._

·� ı �

...-� ; ı ;,

j ,;

(2) l ran Azerbaycanının önemli merkezlerindendir. Vaktiyle Ak ­ sonkurluların başkenti olmuştur.


ıu

v irinde, san'atın acayip bir eseridir. Onun cihan c a bel li bir ay­ rılığı varmış : gündüzün türlü saatlarında, güneş şQlelerinin değişen tesiri altında, köşk, tQrlü renklerde görünüyormuş. Bu köşgün dünyada eşi yokmuş ve yapılamazmış ; çünkü Yemenl i Kırat, bir eşi n i yapmasın d iye, Hovarnak'ı yapan Yunanlı ustayı öldürtmüştür. İ ran Şehzadesi Yemen'de i yice gelişiy or. Ava çıkıyor ; «gii.r• ( 1 ) avlamakta meşhur oluyor. Bunun için kendisine Behram · ı Gii.r deniliyor. Beh ram · ı G u r'u n kaharamanlığı sadece gQ r avlamakla kalmıyor, en yırtıcı canavarları da yeniyor. Korkunç mağaraya dalıyor ; esatiri ejder hayi öldü­ rüyor ; buradak i efsanevi hazineieri el d e ediyor. Günün birinde, Şehzade H ovarnak köşgünün kapalı odalarından birini açıyor ; bu esrarlı odada san'atkar bir el tarafından çizilmiş bir tablo önünde hayran kalıyor. Burada kend ini yedi iklimin prensesleri arasında görüyor. Odanın anahtarını kendinde alıkoyuor. Arada · sırada. din lenmek ü z ere, Behram ı G ü r bu odaya gelmeyi adet edini yor. ,

2

Vezdgü r d ' ü n ö l ü m habe r i geliyor. Behram-ı Gur, İran tahtına çıkmak ü z ere, yola hazırlanıyor. Derken, ha ber alı­ nıyor: l ran devlet a d a m ları yabancı memlekette terbiye edil­ miş, yurdundan uza kta b ü y ü m ü ş bir gencin İ ra n'a iyi bir padişa h olamıyacağı içi n , içlerinden bir • Pir·i Danh yi tah ta oturtın u şla rdır. Beh ram, Arap dostlarından önemli bir ordu toplayarak, kendi hakkını geri almak maksadi yle, hududa yaklaşı yor. Burada, kendisini l ran'dan gelen bir heyet karşılıyor. H eyet Şehzade'ye seferden v a z geç mesi n i ve mem leketi kardaş sa­ vaşı n a s o kmama s ını teklif ediy or. - Babanın kabahatı dı r k i sen i yabancı terbi yes i n e verdi, di yorlar.

Behram teklifi reddediyor. Tah ta kendisi n i n varis oldu­ ğunu ileri sürüyor. K orkulan kan dökülmesin i n ön ü n e geçm e k için i se, orijinal bir şart koyuyo r : ·

fi) Gör-yabani eşek d e m ektir.


155

- l ran tacı iki azııın arslanın arasına konaca k ; kendisi ile ra k ib i bulunan adamdan han gisi bun·u arslanları n pen­ çesinden alırsa tahta o çıkacaktır. Heyet tarafından mlkul görünen bu teklifin icrası neti· cesinde, Behram · ı Gör, lran tahtına sahip oluyor. 3

Behram'ın saltan atı zevk ve sefa için de, aşk oyun lariyle geçiyor. Haftanın altı gün ü n ü aşk ve sefaya veri yor ; yalnız bir gün ün de memleket işleriyle meşgul olu yor . Memlekette kuraklı k çıkıyor ; kıtl ı k olu yor ; felaket dört yıl sürüyor. Bu ağır yıllarda , Behram, halkın yardımına geliyor. Mu htaçlara devlet ambarından erzak c:!ağıtıyor. Böy· lece halk tarafından sevilmiş olu yor. Bu aralık Çin Hakan'ı lran'a h ücum ediyor. içki, keyf ve eğlenceye aiışmış bulan İ ra n l ılar ask erl iği yadırgı yor· lar. Çin Hakanı'nı l ra n'a ka rşı cesaretlend!ren amil de, zaten budur. fakat Behram şahsi cesareti. gayreti ve ahaliyi savaşa teşviki sayesinde .memlek etin m ü dafeasın ı te­ m in edi yor. Muzaffer oluyor. Bu olay ü zerine, Behra m, İ ran b ü y ü k lerivle beraber, Hovarnak 'köşkünü yeniden görmeğe gidi yor. «Yedi Gü zel» tablosu n u seyrediyorlar . Tablodaki güzelliği, Behram, h ayata tatb i k etmek istiyor. Devlet adamlarının rızasiyle, Şah . yedi iklim den birer güzel getirmeye başlıyor. Her i kl i mden bi r pren ses a l ı yor. Bunları, özel su rette yaptırdığı yedi k u bbeli sarayda oturtuyor. Her iklimin güzeli ni sarayın ayrı, ayrı yapılmış birer dairesi ne yerleştiri yor. Bütün kışı bu güzellerin dizinde, m a s a l din le· mek ve keyfine bakmakla geçiriyor. Şair'in, bu ayrı yedi renkteki ku bbeler (1) altı nda her ikli· m i n kendi tipindeki bir güzelin tatlı ağzindan Behram'a tat­ tırdığı masalların zevki, tarifi kaabil olmayan bir zarifl i k ve sihirli bir san'atla tesvir edil miştir. H aftanın yedi günü, kıt'· anın yedi i k l i mi , güzel tipinin yedi özelliği, yedi sey yarenin ili Zühel yıldızının karşılığı olan kubbe'nin boyası kara ; MüştPri. ninki - sarı; Zühre'ninki · ak; Otarid'in k i - �ök; Ay'ınki de - yeşil i m iş.


156

yedi rumuz ve tesiriyle, yedi renk 'e uygun a y rı özerli klerle canlandırılan bu masallarda, Şair, san'atkarlığı n ın orijinalli · ğini teşkil eden aşk efsanesin i n en parla k tablosunu çizmiş; fantezisi ne geniş bir uçuş imkanı bırakmıştır. 4

San'atın bütün inceliklari n i gözden kaçırmayan Şair, ay· ni zamanda, k en di mistik ve öğretmen ruhuna sadı k kala· rak, bu oynak eserinde dahi, haki mliğinden gelen irşat va· zifesini un utmamıştır: Behram. daldığı • Heft · Peyker• zevkinden fırsat bularak ava çıktiğı sırada, bir çoban ı n zavallı bir köpeği, bir ağaca sararak , dövmekte olduğu n u görüyor ve çobana: - Bu n ed i r ? d i y e soruyor. Çoban anlatıyor : - Pad işa h ı m · diyor · ben, şimdi göründüğüm gibi, · bir çoban değil, e v v elden , bir koyun sürüsünün sah ibi idim. Sürüy ü bu köpeğe emenat etmiş bulu nuyord um. Köpek vazife s ine i vi bakar, k oyu_nları kur tlardan korurdu. Günler· den bir g ü n , koyunların azaldığı gözüme ilişir gibi oldu, mühümsemedim. Biraz sonra, baktım , koyu nların çok azal· mış olduğunu gördüm. N i hayet işi mühümsed im. Ne oluyor d iye, meseley i araştır mağa başladım . . . . Padişahım, ne görürsem beyenirsiniz? Dişi bir kurt mun­ tazaman sürüye geliyor. Korucu köpek bu k a ncık k u rtla birleşiyor ve, arzusunu alınca. koyunlardan bir kaçını alıp götürmesine ses çıkarmıyor. Köpeğin bu ihanet ve gafleti yüzündendir ki ben, koyun sahibi m üteber bir adam i ken, şimdi böyle sefil bir çoban vaziyetin e düştüm. Bunun için, keyfine dalarak, vazifesin i unutan b u haine cezasını veriyorum . . . Çobanın hi kayesi Padişah'ın gözleri n i açıyor. Durumu ciddiyet ve şuurla tetki k e k oyuluyor. Anlaşılıyor ki: kendisi masal dinleyip haftanın yedi gecesin i yedi güzelin kucağın· da geçirdiği esnada, memleket idaresine tayin etmiş olduğu vezir, gösterdiği zulümle ahali y i dara getirmiştir.


!Si

Durumu böy le bulunca, Padişah, h emen adalet kapısı­ nı açıyor, k i m i n idareden şikayeti varsa, gelsin , söylesin diyor. Şair yedi peri nin sö ; ) e d i kleri yedi masalla a h e n k l i ola · rak, y edi şikayetçiyi zalim v ezirden şaha şikayete g etitiyor. Padişah, şi ka yetleri tam bir dikkatle din l i yor; ken dilerini hemen tatmin e d iyor ve neticede zal i m , halkın gözü önünde, hakk ettiği bir şekille, cezalandırılıyor . Padişah'ın k ey fe daldığı gaflet gün leri nden fa ydalanarak, Çin H a k a n ı yer. iden İ ran'a ka rşı topladığı ordu ile hududa kadar gelmiş idi. fakat Behra m'ın gafletten uya narak, zalim vezirin büştüğü ha beri ni alınca, Hakan , seferden vazgeçi yor, bilakis, l ran'a karşı dostl u ğunu ilan edi yor. Bu olaydan sonra Behram y edi güzelin k ucağını terk ile kendisin i a dalet güzeline verm işti r. Peyker i adi çun be dide·yi şuh, ibret engi/:ıt ez sefid· u siyôh , Şah kerd ez cemal-i manzer-i u, Heft Peyker fedô-yi peyker-i u ! [ ! ) .

5

Lejan, • k ısseden hisse a lan» Beh ram'ın dün yadan gitme· sini bir esrar perdesine bür!.l müştür. Maiyetiyle beraber, ava çı kan Behram, yanındakilerden ayrılarak. bir mağaraya girmiş ve burada kay bolm uştur. Ne kadar aramışlarsa da bir daha bulunam a m ıştır. Heft- Peyker hikayesini n tasav vuftak i yedi •sültik» a n l a­ miyle ilgili old uğunu kabul eden ler vardır. Bu k a naatte

[l 1

l

•1:- J •

JI

-':!"' jl

.J"Ç,

..:.+ ı .:.,� _,s:::., .;.ı..

..sl ..ı.>

,ı _).:.. J�

.L..:. :-':-". .:: >';

,

Adaletin peri•inl gördü 11'. h , Ayırt oldu :ona begnla •lgdh. Bu giiaelim tabloya hagretlnden El çelcll o hemen gedi gii:ıelden,

J.a Jç._

�.f" .I.!.


ı sa

bulu n a n lar ıçın Behram'ın kayıplara karışmas ı nda, şilphesiz, sO.!ice b i r remiz görülebi lir. Böyle o l masa bile, Behram-i Gur menkıbesindeki Yedi Güzel masallarının tasav vuf siste· minin de r.ıüteessir oldutu, Asu r Babil medeniyetin den gelen esk i saibi ( y ıldıza tapanla r) d i ni ve n il cum bil gisiyle m ü n asebette olduğu i n k ar edi lemez. Bu sistem de haftan ı n yedi g ü n u , yed i sey yaren in adı i l e adlan ıyordu. Asurlular bu yıldızlara taparlardı. O nların adına bir e r mabet yapmış­ lard ı . Bu A l l a h - yıldızlar şun lard ı : 1 Zühal ( Keyvan) = Sa­ j u pi ter ; 3. Meri h = Ma r s ; 4. Şems (gü­ turn ; 2. M ü ş te r i neş) = Sor: n ( S ol e i) ; 5 . Zühre = V e nera ; 6 . Uta rid = MerkO.ri; 7 . Kamer (ay) = Mc.nd (Lune). ( 1 1. ,

·

=

Av ru pa dilleri nd e ki gün adlarında bu esk i A sur ilaheleri· n i ıı izleri görülmektedir. Mesela , A:manca Mon nta g ile Fransız· ca Lundi (Pazartesi) - ayı ; Fran sızca Mardi (salı) · Mars'ı · yani Merih'i ; Mercredi (Çarşa mba) Mercuri yani Utarid' i ; Jeudi ( Perşembe) J u p iter · yar. i Müşteri'y i ; Ven dredi (Cuma ) Venera · y a n i Zühre'yi ; İ n gilizce Saturday (Cu martesi ) Sa ıurn · yani Zühal'i ; A l mar:ca Sonntag ( Pazar) d a güneş'i hatırla1 makta d ı r. ·

·

·

·

Behram'ın yedi i kl i mden aldı ;: ı güzelleri, N izami, bu i k l imler üzeri nde eski n u c u m ilminde tesirleri tasavvur olun a n seyyarelerin m izac ve hu s usiyetler in e uyar bir şeki lde tasvir etmişti r ; o de recede ki yedi güzele ayrılan kubbelerin ren kleri , h afta n ı n yedi gününe m u kabil eski· !er i n tasavvurunca göğün yedi tabakasında yerleşmiş bulu nan yedi seyyarede farzed ilen renkleri n a y nıdır. A y n ı zamanda , bu kubbelerde oturan güzeller d a h i , yukarıda d a işa ret olunduğu gibi, yedi renk ile i l g i l i seyya relerin tesir· leri altı n d a bulu nan i kl i mlerin kızlarıdır. (2) •

­

[ J J Eskiler yalnız yedi seyyareyi bil iyorlardı ; pUl.net denilen bun­ lara, yen i ler, Uran i l e Neptun'u d a h i iIAve etm işlerdir. [2) c Heft- Peyker• manzum e s i n i n kahraman ı Sasani padişahların· dan Behram - i Glır'u, N i zami'ye benzetme yazan Fars ve Türk klAslk­ leri, kendilerine has bazı öze l l i k lerle, i şlemişlerd i r ; bu hususta müc­ mel bir f i k ir ed i n m e k için ı İ slam Ansikloped isi» nin Behram · i Gılr maddes ine bak.


v

ISltENDERNAaE

' .:.-V Jl.!..>� .:,� �ı...;.

: .:.-l j .jı...;.

-=--- ...;.

\..j

•İsken dername» h. 597 (m. 1200) [ 1 ) de Azerbaycan Ata· beklerinden N ü s r e t ü d d i n E b u · B e k i r M u h a m m e d adına yazılmıştır. Bu dastan, Yunanca aslı kaybolmuş iken, doğu dillerinde tercümesi muhafaza edilmiş Yunanlı Klastines'in uydurma kitabından alınmıştır. (2) Kendisinin kaydine göre, N izami, eski yeni türlü k ay· naklardan toplayarak, işlediği bu konuyu 10 540 beyitlik bir mesnevi haline koymuştur. l skendername iki bölümden i barettir. 6.896 beyit tutan birinci bölümüne •Şerefname·yi l skenderi», 3.644 beyitten ibaret olan ikinci bölümüne de c l kbalname yi lskendrh de· nilmektedir. Her iki bölüm birbiri arkasından, fasıla veril· meden, yazılmış olsa gerektir. Nizami'den evvel bu konu, meşhur l ra n şairi, Firdevs! tarafından yazılmıştır. Nizami, bizzat bu cihete işaaet etmek· tedir. Yal nız şu var ki, Firdevsi, İskender'den, eski İran şahları n ın tarihini teşki l eden • Şah name• sinde kısmen bahs· etmiştir. N izami ise eserini, baştan·başa, idealize ettiği bu kahramana hasretmiştir. Ve, bilhassa bel irttiği gibi, konuyu tamamiyle, yeni cepheden ele a lmıştır.

[ı ] (21

!

M. A.

J:ıl.

·� ,j

. .:, ı ,,-. '"·

_,,;.\ 'J

• .ı.:.. ı ,;-

J

..)

J.> �- ı-

,}l- .:.AA ,i ..._.; � .J� J.> I;.. �· j_I .:/

(;t._ ri

Terbtyet. c Danişmendan - i Azerbeycan». Tahran. h. 1 3 1 4.


160

c l skenderna me»nin tamamını hulasa etmek için, bizzat Şair'in yardımına müracaa t edeceğiz. O. bunu eserinin mu­ kaddimesinde m ü kemmel bir surette yapmıştır. On bin şu· kadar beyti aşan bu koca eseri için, Nizami diyor ki. nazım bezeğinden a yırt edilse, lskendername'deki hakikatları bir sahifeye sığdırmak kaabildir. Bunu da Şair kendisi yapmış· tır. K itabının bütün hulasasını önce bir sahife içinde ver­ miştir. Biz, O stad'ın ruhuna bin rahmet ve teşek ürle, işte bu muciz sahifeyi okuyucularımıza nakletmekle yetineceğiz. Bu suretle, hem, kendilerin i yormadan, büyük manzumenin ru· hiyle aşina edecek, hem de, Nizami şiirinin parlak diliyle tas· vir olunan büyük lsk en der'in, dünya kadar engin ve hayal kadar zengin hayatını topluca vermiş olacağımızı sanıyoruz . c l skender dünyanın dört tarafını gezmiş bir padişahtır. Zerdüşt dininden başka hiç bir adet ve m erasime dokun­ madan, K eyanilerin tahtına çıkmıştır. Yunanistan'da altına ilk sikke vuran odur. Deri (eski farsça) dilindeki hikmet kitaplarını Yunan diline o tercüme ettirmiştir. Aynayı icat eden odur. Mısırlıları Zengibarlılardan kurtarmıştır. Dara'nın taht ve tacını almıştır. Yer yüzünü •Hindu karalığı• ile •Rus sarılığı• ndan temizleyerek, «gelin odası» gibi, süslemiştir. Çi n · lilere aynalık etmiş ; Keyhosrev'e n ayip olmuştur. Yirmi ya­ şında iken, şehinşahlık davulu onun adına çalınmış ; yirmi yedi yaşında iken, kendisine peygamberlik verilmişti r. Onun peygamber old uğu Riln tarih başı sayılmıştır. H ak din sa­ yesinde insanlara bilgi ; adaletli devlet saydsinde m emleket· lere emniyet ve saadet vermiştir. Dinin bir çok hikmetleri, dünyanın sayısız binaları kendisinden kalmış eserlerdir. Her dolaştıkça dün yaya nizam vermiş, bir çok değerli şehirler kurmuştur. Hindistan ' dan R um'a kadar, bir çok mamureler, menziller ve binalar yaptırmıştır. Derbend'i ilk defa «derbent• yapan odur. Bulgar (1) deyipte geçmeyiniz : o da yapılışını lskender'e .borçludur. Ye'cı1c - Me'ctk seddi d e onun eseridir. Bunlardan başka kendisinden kalma daha ne yapılar var· dır ki söylemekle bitmez !» [il Kasdolunan, İtil nehri üzerindeki eski Bul gar'dı r .


161

•Yu varlaılımızı meçhulli.ikten k urtarmak azmiyle, b u m ü · barek adam. dünyaya çeltpal (haç gibi) bir çizgi çizmiş ; çeltpa alameti bize ondan kalmıştır. Bu dört köşeli atlas çiz· gilerine O, bir ölçü vermiştir. Kuzey kutbuna bir, gü­ ney k utbu n a da diğer bir çivi çakmış ; Doğudan bir, Batıdan diğer bir ip çekerek bu boylam (tô.l) ve enlem (arz) içinde, kimsenin düşünmediği bir esas kurmuştur.• • D ünyayı seyre başlıyınca geçtiği yolları ölçmeğe kalk· mıştır : fersah (ağaç), mil. merhale kavramları peyda olmuş· tur. Ozel surette tayin ettiği ölçmenler, yüzlerce katipler, ip çekerek, ölçü al mışlar ve karada her yere uğrayara k, men­ ziller tesbit etmişlerdir; denizlere d e gelince ölçü almak ça· resi dl.işünülm üştür: hazırlanan iki gemi biribirind«=n aralık· lı, bir çatı ile. yekdiğerine bağlanmış olduğu halde. bütün kıyıları dolaşarak, deniz y ollarını ölçmüş ve menzillerini belirtmişlerdir. Bu çalışma sayesinde yuv arlağımız tama· miyle ölçü lmüş, yer yüzündeki yollar, onun aldığı tetbirler neticesinde, keşfedilmiştir. Şimdiki halde oturd uğumuz «Rüb·i meskô.n» u 1 1 ) açan O'dur. •O'n u n at koşturduğu her ülke mamur olmuş; her tarafa adalet ya ymış; dağların, derelerin ihtiyaclarına bakmış, çare· )erini bulmuştur. • fakat . . . <cfakat öl üm gelince, o da, diğer fan i l er gibi aciz kal· mıştır! . . • «lskendrname 11 n i n h ulasasını, N izami , şu sözlerle ta· mamlıyor: « O Taç Sahibinin tarihinden işe yarayanı budur. Bunun haricinde kalem n e yazarsa, ya artıklık, ya da eksiklikten kurtulamaz ! 11 2 dskendername•nin asıl •öz» ü, gerçekten, bundan ibarettir. Fakat Şair bu özü ballandırmış, tellendirmiş, kendi zevkince «süslemiştir•. Bunu yaparken, Nizami, san'at bakımından ol. .

( 1 ) Rilb · I meekün, İ slami coğrafya tı\biridir; dünyanın insanlar ta­ rafından oturulan dörtte bir k ısmı demektir. İ s k a n edi l m iş dörtte bir. -


1 62

dutu gi bi, hikmet noktasından da clskenderliğiı idealize et­ miştir. Bu gayretle O, bazen, anakronizme de düşmüştQr; Mesela fskend er'i, bir Müslüman gibi, «Kabetullah• ı ziyarete götürmüş ve, bir Türk veya Kafkasyalı gibi, O'nu Ruslarla çarpıştırmış ve Berde Kraliçesi güzel N Qşabe'yi «Rus vahşi­ lerinin esaretinden• O'nun eliyle kurtarmıştır. Şair kendisi dahi bu anakronizmin farkındadır ; nitekim di yor: «H ikayemde ilerili k - gerilik görürseni z a yıplamayınız ; bundan kaçınmak mümkün deltildir.» ( 1 1 X l l . yüzyıl hakimi N i z a m i, galiba XlX. }' üzyıl filozofu S p e n c e r (Spenser) gibi, san'at gereltiyle söylenen «yalan•ı, dotruya lezzet veren «tuz• gibi kullanmakta mahzur gör­ müyor ; çünkü «yalana benzer do�rudan ise, doıtruya benzer yalan iyidir.• (2)

N izami fantezisinin ölçüsü işte budur. Bu ölçüye (.jl..ı." 1) sadık kalan Şair, clskendername» y i cMahzen-ül-Esraro ındaki hikmetleri ve «Hüsrev - Şirin• ile «Heft - Peyker• i n deki san'atı, «Leyla - Mecnu n • undaki ruhi tahlil ile yoğurarak. hem san'at, hem de fikir bakımından yüksek olan bu olgun eserini vücude getirmiştir. Oyl e bir anıt �ser ki onu ene zaman un utturur, ne yaltmurlar yıkar, ne de rüzgarlar uçurur ! • (3). Şöyle ki vaktiyle •Zulümat» ta aramış olduğu dirlik çeşmesin i - Şair'in söyleyişince l skender, «Beşlik•in sonuncu hazinesini teşkil eden bu anıt eserde, yani «lsken­ dername• de bulmuştur. (41 •

ı:C .J"J. �t-, r-�

[ı ] [ı )

.:..- •J. ...:.\, .o;.;I. � jJ;'

Oscar Wilde'ln

şu

sözü ile kar,ılaştır :

.r·� • . � .jlft. ..

cfnsanlardaı

mek kudreti azaldıkça san 'atklrhk kudreti de

[3 1

(4 )

�J.

J. . .:;...r J°lr.4j � . . f..;j 4.:...:- jl ....-j •Y. � .UCY '-- !.:- .Jl .:..t� j,S . •

azalır.•

yalsn �

•J. ..r,� �ı. " .,j� .; .:;.f J 1-- _, j "ı..:S.­ . f ...:.;.. j .ı; ş .,,_ ,_,C


1 63

N izami-'nin «lskendernime» sindeki edebi özellik, konu· nun tarihi ve hal tercümesi ma hiyetinde olmasına rağmen, Şair'in orijinalliğini teşki l eden garamiliktir. Fütuhatçı ve ısla hatçı bir kahramanıt ait tarihi destan olmasına rağmen, c lskenderniıme • de de Şair'in lirik cephesi epik cephesine hakimdir. lskender'in herhangi askeri ve siyasi zaferi bile mutlaka gönüle ait bir aşkın zaferi · bir düğünle tamam· lanı yor. l sken der, bir imparator, bir peygamber, bir hakim oldu· ğu kaçlar da bir aşıktır. *

Beş kitabının hulasasını bitirirken, Nizamt ' n in, okuyucu­ larından rahmet bekliyen bir d ileğini dahi aşağıya kayde­ del i m : Varak, varak 9azıp, burda bitirdim, Kutlulukla sözü sona getirdim ; Şôdola ruhu o kesin, /cim diye : Nizami'ye Tanrı ralımet eyliye .' [ 1 1

Tilrkçui : Balma/c illerdi SJı.nder dirilllc çeımedni Tii l:t d•/•glig• lıorlıunç t'lliimiin gelmnlni. Ba nig•tle o 6iilıin dlemi ıudl, taradı, Yaptı Zalmdt'e ••f•r ı•rçi, /alıaf 6oı aradı. Ôlmemeslil: sagıına 6almatlı geçff, lfitti... Gt'inlliniin arsam na ıimdi o anea.I: itti !

l1 l

·

r •ıi P �i'-ı �Y JJJ

JIJ;.i

J.

_"i> �) :

...._ ,ı .)

�·J {i•

�� ,t_;.

l ı ._,;-­

.:.&.o:- .� ..;il,)

.:.,ı... .J'.


N izami'nin hayra n ı

·

Ali Şir Neva ı


O Ç O N C O BOL O M

KONULARI BAKIMINDAN NİZAMİ



K e n d ini anlamıyanlardan şi ka ye t ederken:

TüTkçemi

bu Habeşlikıe alan yok,

Doğayı bıT yemek diye

.sayan yok. N i :r. a m i


Şirin, portresi üzerine Hüsrev'e aşık oluyor: Bak Sahife: 131


NiZAMl'NiN KONULARI

K lasik Iran edebiyatı. anlatılmış olduğu üzere, yalnız Farsların eseri değildir. Bu, konuşma dilleri hiç te Farsça olmayan türlü milletlerin de elbirliğiyle yapılmış ortak bir edebiyattır. [1) Bu iddiayı konuları bakımından değerlendi· rilen Nizami dahi teyit etmektedir. l slamiyetten sonraki lran edebiyatı sade Türk h ü kümdar ve sülalerin himayesinde vücuda gelmis de:tildir ; bu edebi· y atı vücuda getiren tanın mış üstadlar arasmda Türk ırkın· dan bir çok şiir ve fikir erleri d e vardır. Nizami, doğduğu yer (Gence) ve •bül büllüğünü yaptığı bağ• ( Azerbaycan Atabekler sülalesi) bakımından Azerbay­ ca nlıdır. Azerba ycan daha o devirde Türklerle meskundu. Türkmenlerin Azerbaycan ' a yerleşmeleri X I . inci yüzyılda kat'ileşmiştir. Azerbaycanlı Nizami'nin konuşma dilinin Türkçe olduğu hakkında, adet üzere, kaynak larda bir aydınlık yoksa da, eserlerinin dikkatle araştırılması bu Oencelinin Fars olma· d ı ğını meydana koymaktadır. Diğer araştırmalara başvurmadan, Nizami'nin l ran ede· biyatına rkonuşma dili Farsça olmayan bir muhitten geldi · ğini» konularının araştırılma ve incelenmesinden dahi anlamaktayız. Nizami ' n i n konuları . . . Dikkatli okuyucunun şüpheli tavrını sezmiyor değiliz. H emen haber verelim ki bu engin deryaya atılacak bir dal· gıç tavrın ı a lmak ni yetinde değiliz. Bir Türk ve bir Kafkas­ yalı olmak dolayısiyle, maksadımız, sadece , bizi ilgilendiren, mahdut bir kaç konu üzerinde durmaktır. 1) 17 nci sahifeye ba k .


170

Avrupalı bir tenkitçinin deyimiyle, asrının bir n evi ansik­ lopedisini teşkil eden •Beşli k• teki kon ulardan yalnız beşi üzerinde du racağız ; bunların i ncelenmesi, bize göre, N iza· ml'ni n manevi benlii"ci ile yetiştiği muhit arasındaki ba�lılık· )arı göstermek bakımından, bilhassa önemlidir. l nceliyeceğimiz konular ise şunlardır : 1. N izami ' de Farslık ; 2. Nizamt'de Türklük ; 3. N izamt'de Kafkasya ; 4. N izaml'nin görüşü ile Rus ; ve 5. Nizami'ye göre kadınlık.


1

NIZAlll'DE FARSLIK Peygamber"in mektubuııu yırtan H usrev Perviz için :

Aydınlatan_ .adı görüncr unvan, Su gördü san köpek mış insan ! Ni z a m i

l ran edebiyabnda, Firdevsi'den sonra, en büyü k yeri Ni zami tutmaktadır. Hatta hamasiyata verdiği garami çeşni ve k endisine has aşk efsanesindeki yen ilik ve ruhi tahliller­ deki özellikle, Firdevsi de dahil olduğu halde, N izami, l ran edebiyatının hiç k imse tarafından çıkılamıyan yüksekliğine varmıştır. Bununla beraber, O'na, Firdevsi'ye v erildiği gibi, bir Fars şairi sıfatını verebili r miyiz ? - H em evet, hem de hayır ! . . Evet, çün k ü eserlerini Farsça yazmıştır ve bu yazısiyle Fars dilini zenginleştirmiş, güzelleştirmiş, onun olgun laşma· sına hizmet etmiştir. Hayır, çünkü k endisinde, Firdevsi'de bulduğumuz Fa rs gayretkeşliğinden hiç bir eser yoktur. Firdevsl, eski Fars tarihini yaşatan 60. 000 beyitten i baret «Şahname» sini yazarken , bu • Parisi • ile "'Acem,. i diriltiğine k a n idir. ( 1 ) Halbu ki . N i zami'de böyle bir maksat ve öğünmeye ıesadüf edilemez.

jı ] TercQmesi : dirilttim.

oıuz yıl içinde epeyi çalıştı m ;

bu Parisi ile Ace m i


17 2

Firdevsi, türlü dastan , efsan e ve hi kayeleri İ ran tarihini v e Fars geleneğini ca nlandırmak ve yaşatmak için kullan· m ıştır. Nizami ise, tarihi olaylardan , ken disi için asıl maksat olan Hak fik riyle, güzellik san'atı namına faydalanmıştır. Firdevsl'de koyu bir ırk taassubu bulunduğu halde, Ni· zami bu taassu bun yab&ncısıdır. O'nu n için önem li olan kan deği l , imandır. Nizaml'yi ilgilendiren, İ ra n veya Fars kanı değil, Tek AllaJılık akidesiyle, adalet anlamıdır. Nizami'de, Firdevsi'nin bilhassa şahsiyeti n i teşk i l eden Arap ve Türk düşman lığı ndan zerre kadar eser yoktur. Firdevsi. bilindiği gibi, 1 ran· Tura n m ücadelesinin dasta· nını vermiştir. Fa rs nasyonalizminin bu şair ideologu naza· rında İ ra n , iyilik mabdei H ö r m ü z d ' ü , Turan da kütülük mebdei E h r i m e n ' i temsil eder. Halbuki Müslüman Nizami bu _i kilik şirkine kat'iyen yanaşmamıştır. İ ra n · Turan ıstıla· hını bir veya iki yerde ancak kullanmış ve bu deyimle iki düşman d ü n y a y ı değil, sadece. coğrafi iki bölgeyi kasdet­ miştir. Turan kahramanı Efrasiyab , Nizami'n i n nazarında, I ran kahrama nı Key hosrev değerindedir. «Hüsrev ve Şi ri n • efsanesin d e Kraliçe Şemirami. kardeşi kızı v e veliahdi Prenses Şir i n 'e, aşı k ı Hüsrev · e karşı i h ti yatlı davranması için öğü t v erirken , «O Key hosrev ise, biz de Efrasiyab'ız., di yor. Bir Ermeni k raliçen i n ağziyle yapılan bu karşılaştır· manın bizzat Şai r'e ait bir ölçü ve ta kdir olduğu meyan­ dadır. Sasani Padi şahı Hu srev Perviz'in Hazret· i Peygamber'i n mektubuna karşı gösterdiği kötü muamelenin macerası ma· 10.mdur : Perviz, kendisini İslamiyete çağıran Muhammed'in mektubunu yırtmış, elçisi n i tahkir etmiştir. Daha sonra l ran'ın milli k a hram anı Zaloğlu Rüstem'in Ara p orduları kumandanı Saad · l b n i Vakkas ' a yazd ığı mektuba, İ ran nasyonalizm i ve Fa rslık taassubu ile yanan firdevsi, «tu h sa n a ey felek ki, kerten kele yiyen ve deve südü içen Arap kalkıp ta Keyan tacın a göz koyuyor ! • manasına gelen ŞU beyitleri koyuyor. ·

Zi şİr·İ şotor �ıorden- u sıismıir, Arebra becagi residest icar,


173

Ke Tac.i Keyanra koned arizug, Tufü ber to e11 çar/:ı·i gerdan, tufüg /. • [ 1 )

Aynı olayı a n latan Müslüman Nizami, Mecus padişahı Perviz'i Hazret· i Peyııamber'in m ubarek hidayetnamesine karşı, gösterdiği k üstahlığı tekdir ile İ mparator'un mektubu yırtmasını •kuduzl uk•la tavsif ederek, bu beyiti yazıyor : Çu unvangalı·i dlemtabrti did,

To gofti selıgezide abrti did. (2)

N izami'nin Fars taassubu manasındaki İ ra n l ılıkta n uzak· lığı, aşağıda k aydedeceğimiz diğer hususlardan başka, H us­ rev Perviz'in Peygamber'e k arşı gösterdiği küstahlık yüzün· den uğradığı ukubet üzerinde fazlaca durmasiyle dahi sa· bittir. H usrev, N izami'yi İ ra n tarihi ni n bir şahsiyeti olarak d e ­ ğil, sadece, aşk efsanesi ni n b i r tipi olarak ilgilendirmiştir. Hal böyle iken, «Hüsrev ve Şirin• hikayesini aşıkla maşu· k u n k avuşmalariyle bitirmekle yetin meyip, Şair, hikayeni n «İslami rengini» dahi vermekten kendini alamamıştır. San'at· kar ve şair Nizami'ye, N üsrev ile Şirin'i n binbir macera ve izdiraptan sonra, karı koca olup, istirahate çekilmeleri yeter i ken, san'atını fikirl erin i yürütmeğe kullaru.n hakim N iza­ mi'ye yetmemiştir; bunun için, Şair, Müslüman Peygamberi· n e kafa tutan Mecus Padişahın sade maddi feliiket ve yıkı· !ışını beli rtmekle kalmayıp, aynı zamanda, İran i mparator· luğunun manevi çöküşün ü n hikayesi n i de eserine eklemiştir. Peygamber'in, H üsrev'in r üyasına girmesi, elindeki kırbaçla kendisini vurması, veziri BOzürkümmid'in kendisine Arap Peygamberi hakkındaki beyanatı, Muhammed'i n doğduğu

[ı ] TQrkçeai :

!

ıı...,. . ..

ı'(' .:..- 1 "'-:-ı J �. I.; "":'./ ., ,..- .Jbf t .r; ı>l.f J. _,i.' Yedili lcertenlcele,

dftlenln

'

cSJ iJ ..ı:f .J

.j 'J,;. � � j

ljl..[ �\," 4

eiiJiinıi ı,er

Arall ı n heline balı, lcegl.rin tacını diler.

•-':.f cl.- .;;.!" i

.

Talı nna, J6nen /elelc, talı giiı:iin 66gle "6ner .

[2 ]

. "":.' 'ı ..,;ı

"":.' 'ı "":'�· ti. .\G ı�

r.


l 74

gün Kesra Tak'ının çökmesi yle ateşgedelerin sönm esi gibi rnenkibeler de, özel surette, c H iisrev ve Şiri n » hikayesin e ilave edil miştir. Firdevsi'd eki İran lılık, veya daha doğru bir deyim1e, Fars­ çılık tassubt• ndan Şair'de zerre kadar eser olsaydı, şüphesiz, san'at bakımından efsaneyi pek de değerlendirmeyen bu ila­ velere katiyen l üzu m görülmezdi: Fi rdevsi i l e N i zami arası ndaki his başkalığı nı, biz, büyüK İsken der'in menşei h a k k ı n daki görüş fa rkı n da da buluyo­ ruz : İran k an ı n ı n üstünlüğüne ve yenilmezligine kani olan Firdevsi, Keyan taht.ına çıkan bir Rum'un }'abancılığına da · yanamıyor. ; l ran'ın yenilgisini lskender'in damarlarında akan kana bağlıyor. O'n a göre, l sken der, Keyanilerden Da­ rab'ın oğlu imiş. Dara b ile Filekus (Filip) arası nda yapılan bir savaşta Rurn ordusu mağlup olmuş ; Darab'ın isteği üze· rine, Filekus, kızı Na hid'i kendisine gönderm iştir. İ ran Padi­ şahı Rum Prensesinin k oynu na girmiş ; fak'at ağzının fen a koktuğunu sezince yatağı terk etmiştir. Heki mler, Nahid'in dudağı n a • iskender• [ 1 ) denilen yakıcı bir ot sürmüşler ve bu suretle kokuyu defetmişlerse de, bir kerre tiksinmiş olan Padişah artık K ız'dan soğumuş ve onu babsının yanına geri göndermişdir. Bu temastan gebe kalan N ahid babasının evinde bir oğlan çocuğu d oğurmuş, ağız kokusun u gideren otun hatırasiyle ona 1 s k e n d e r a d ı n ı vermiştir. Filekus ise, kızının başına gel e n i örtmek maksadiyle, lskender'in kendi oğlu olduğunu kalka ilan ile onu veliahd yapmıştır. Bu suretle, Firdevsi ' n i n gözün d e, İskender bir yabancı ve istilacı değil, Keyan tacın ı n hakiki varisi ve l ran'ı n meşru h ü k ü mdarıdı r. Keyan tahtına çıkabilmesinin hik meti d e budur. lsken der'in men şdne ait olan bu İ ra n riva yetini N izamt de görmüş ; fakat buna �nem ver rnemiş; inanıl mayacak bir uydurma diye atmıştır. O'na göre lskender, Filek us'un k endi oğludur v e sevdiği yerli bir kadın dan doğmuştur. Sade Ke­ yan t a htına değil , bütün d ü n ya ya sahip olması n ı n sırrını, N izami, l s k ender'in ka nı nda değil, i ma n ı nda, fiki rleri y le ı dare siste m in de görmüştür.

[ı j


175

Nizami'nin Farslıkla ilgisizliğini belirten kesin deliller· den biri de Ateşpesetliğe karşı gösterdiği düşmanlık tır. Me­ cusilik, Zerdüştcülük ve Ateşperestlik N izami'de daima kötü ve aşağı görülmek tedir. Sade Peygaber ve Müslümanlık değil, lskender bile Ateşperastliğin düşmanıd ır. Keyani lerin bütün m üesseselerinden, lskender, sadece ateşgedeleri yıkmıştır. H erhangi bir vilayetin aleyhi n d e bulunmak istiyenler, l sken­ der'i bu vilayete karşı ayaklandırmak için, orada Ateşperest· !iğin hala yaşamakta olduğundan bahsetmişlerdir. Nizami, İskender'den canlı bir ö v m e diliyle ba hsederken «dünyayı Mecusilikten temizlediğini• özel bir zevk ile belirtir. Farshğın en bkyük ve en parlak an'anesi Zerd üştcülük ile Ateşperestliktir. Böyle iken , Fars şiirinin, firdevsi'den sora, ikinci büyük direği N izami, bu m üesseseye neden bu kadar düşma n d ır ? Onun için ki, söz ü n gerçek mana si yle, Nizaml'­ de Farslı k duygu su yoktur. O. bütün duygu ve şuuriyle, bir Müslümandır. Tek Allah'a inanır. Allahlık anlamında O, her n evi ikiliği ve çokluğu reddeden bir •vahdaniyetci• dir. Zerdüştlüğün eyiliğin a yrı, kötülüğün de a y rı, kendi arala­ rında vuruşan iki Allahlık sistem ine O'n un ne Su filikle var· dığı Allahlık anlamı, ne d e taşıdığı halis Müslü man a kidesi müsait değildir. N izami, her şeyden önce, halis bir m ü vahhittir. Allah · ın tekliğine i nanır, Yazısı Farsça i s e de, d u yg u ve şuu r u farslık· tan uzaktır. Bu uzaklık, O'un n zaman ı n d a old u kça kuvvetli bulunan lsmailiyye mezhebine karşı gi zlemed i � i düşmanlık ile nefreti dahi �österebilir. Vakıf olanlar bil i rler k i, içleri n · den , Hasan-i Sabbah gibi. korkunç terroristler yetişerek, H ila· fet'e k arşı şiddetle m ücadele eden bu hareket eski farslığın İslamlığa k arşı gelişinin bir ifadesi idi. N izami 'n i n methetti· ği Azer baycan Atabeği S u ltan Kızıl Arslan'ın bunlar tarafın· dan öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Arap Hilafeti ile Türk Saltanatına şiddeile düşma nl ı k eden bu • l ran lı» mezhebin unvanı, N izami'n i n lugatinde, bir şögüştür. • Dediğim gibi değilse, l smaili olayım • ( 1 1 n e vieden beyitleri bir- i k i değildir . . ·

[ı ]

p.j_I J

.

.

._sS' � , >;,..

.... ) ; �''

_;-

,j� J i

�=�·....-

:


176 Araplığa karşı b eslenen « firdevsi kini» n den kendisinde eser bulunmayan Azerbacsnlı N izami'nin bir de, ayni •fir­ devsilik• bakımından , Türklükle olan münasebetlerini araş­ tırmak gerektir.

TQrkçeai :

Kılıçla ı ur1an bog11amu rr nn, s••tmi çıkarmam, lıarbanınım ben : Sana ••v,ilim, 6e11 /em•ll'lm, S6gler•em galan-l•m•rlr'glm/•..


il

NIZA1ı11'DE T0RKL0K i h t iy a r bir k a d ı n ı n Sul tan Sencer ' e h i tabından :

Türklerin çün yükseldi defJletleri, Adaletten süslendi hep illeri. Madem ki sen zulme ômil olursun, Bir Türk defi/, çapulcu bir Hindusun ! Niza m i

K lasik I ran edebiyatı n da «Türk» sözünün güz-el manası­ n a kullanıldığı va kidir. Şirazlı Hafız ' ın bir gazelinde «Tork·i Şi razi • den bahsetmesi meşhu rdur. Eğer an Tork i Şirazi bedest ared del- i mıirô, /Je l;ıal-i hinduyeş bel;ışem Semerkand-u Bul;ıarıi'rıi. il J ·

Türkçesi : Şirazlı Türk ederse gönlümüzü şadman, Semerkand'la Buhara benli yanafına kurban.

HAfız'ın bu beyili üzerine, Şair i l e Tükistan fatihi Emir Timur ara­ sında geçmiş bulunan bir konuşma m Aruftur : T i mur, Şair'e, bu kadar kanlar ve kurbanlar bahasına aldığı m ve dünyanın her tarafından getir ttiği m nadir şeylerle süslediğim güzelim şehirleri aen hangi hak ve cesaretle bir sevdiğine bağışlıyorsun ? ! diye çıkışmış. Şair, bu h i ddet karşısında, tavrını bozmadan : Padi şa h ı m, hesap'llZ bir müsrif olmasaydım, hiç gördüğün bu duru m da bulunur m u ydum ? diye cevap verm iştir. Emir, Şair · in h a z ı r cev a plı l ığ ı nd a n hoşlanm ış, kendisi n i mükAfat. l a n d ı r m ı ştır.


l ik

Buradaki «Şi raz T ü r k ü � n den maksat, Şiraz vilayetin d e. endam ten asübü ve y ü 7.lerirıin güzellikleriyle meşhur Kaş­ k a y i T ürklerin den, sözün hakiki marı asiyle , bir Türkmüdür. y .:> ksa <Türkı. sözi..\ burada, mecaz olarak, güzel manasına mı kullanılmıştır? Bu hw;usta türlü tefsirlerde bulunanlar vardır. Hafız'ın «insanlar mey kadrini bilselerdi, geceleri uyumaz ü z ü Tn ekedeadi ; asmaları ud ağacından ya par, arıklardar. gülap akıtırlardı ; ve her salkımın altında bir T ü r k !< ı z ı o turtup sinek kovdururlardı» [1) demek olan b i r kıt'asındaki «kenizek·i Tork» ( !Jj !J� ı · ki Türk cariyesi demektir ve biz �Türk kızı» diye tercüm e ediyoruz · için de hak iki m i, mec·azi m i, diye tartışmak m ü m k ü ndür. G üzellik karşılığı olarak kullanılan •Tü rk» sözün ü n , haki· ki veya mecazi manalarda, başka şair ve yazarlarda dahi m isallerini bulmak kaabildir. (2) Fakat. hiçbir yerde ye Farsça yazılmış hiçbir �iirde , Türk anlamı, N izami'de olduğu kadar, sevgi ve .nantikt bir silsile ile i fade edilmemiş olsa gerektir. Şair'i n , incelemekte o l duğumuz «Beş Kitap» ın da bu iddianın 8.0. n i geçen türlü delil ve dayanakları n ı tesbit etmişizdir.

ıı ]

ı ı

J

.; ,;.;,) ":'� l;l,-_ �:­

._. ,;.; � ;,. •

,,..ı.:.: ı _,.

,.:;.,;." __:.

__,.(. • ...; �.

"

..s ....:.:ı-"'. .;

..ı.::.l J ��

; ıö

!lj !l�S �,,;. �>::- j

.:.,u_r :)l+l \, .,...•

.;�

(2) N izamt'nin çağda�larından Şir vanşa h A h sitan M enuçehr'in m ed­ dahı Şirvanlı Hı\kı\nl dahi <Türk• sözü nü. güzel l i k karş ı l ı ğı olarak, kul. !an maktadır. Meselı\ : .:......i ı.S J-":.& _;,;._ !;� j�ı.. , ' , ..;. ! .!il.- .;I ..:..i-..- 1 .;,I, l ;..i.dj" I; j J .u. ı.,.. ! .r) • f;ı :.ı.� ..; · J .:..- 1 ..._ı.,;.. .:_.Y; .:ı.. ! ..!.l\. .;ı ..:..i-..- 1 .;,ı, L_,_ .:ı/'t.J.._r;,.. ! .!.U... .; 1 .:.i-1 .; , ı , ' ; ,. , ı,S.J..:�. _.ı.;.. ı..,... _,b;-_ -'r.- ' jJ.,..- ı J i .j\.)j_ �·�· __

Pad işah' ı n kendisine bagışlad ıgı ıtüzel cariyeye - k i onu cennettek i hurilere benzetiyor- ·Tork·i azra>, y a n i • gü z e l Türk• d iyor. 1 a m a i 1 H a m 1 D ı\ n i ş m e n d. 1935 de, İsta n b u l'da neşrettiği cTürklerle H i n t-Avrupa l ı l a r ı n Menşe Birliği• adındaki eseri n i n •Tarih ve edebiyata göre Türk t i p i · bahsinde bu konuya ait m i saller vermekte ise de, mesele ile i l gili en zengin m isa l lere m a l i k olan N i zaml'yi zikr­ etmeme ktedir.


179

Bize böyle geliyor k i , •Trk• sözü, N izami'den evvel, ger­ çek mlnada. ender olarak, aklık ( beyazlık) ve güzellik ma­ nasında kullanılmışsa da, (1) m ecazi manada, bu söz, yalnız O'nu n zamanında y ükseklik, paklik ve güzellik mlnasına gel miştir. Bu söz H afız'ı n mi.ruf beytindeki m ecazi şekli ile şonraki çatlarda varlığını, bize göre, N izam'ye borçlu olsa gerektir. Oerçek ve mecazi mi.nada, tUrlü anlamlar ve türlü m il· nasebetler dolayısiyle. Şair'in, bolca kullandığı • Tü rk» ısım ve sıfatlarını genel bir tarife tabi tuta rsak, görürllz k i : N iza­ mi, T ü r k diyor - gQzel, mert, kahraman , asker, k uman dan, bil1Iin, er, rehber ve şef an lıyor ; T ü r k l ü k diyor - g llzellik, iyilik, temizlik, doğruluk , m ertlik, kahramanlık, kumandan· lık, şefli k anlıyor ; T ü r k i s t a n diy or · vefa , doğruluk ve aranılan yer ile ermişlik (visal) anlıyor. T ü r k ıı ü z e l d i r : D i l b �r diyeceği yerde, Şaii-, çok kere sadece, •Türk• der. •Tork·i delsitan•, c Tork-i ten naz•, «Tork-i nazenin endam• gibi terkiplere N izami 'de sık sık rastlan ı· yor. G Uzel gözden bahsetmek isterken •Türk gözü• <S;" � ı der; onu •ahu• ( gezal) göziyle karşılaştırır ; bir gülüşün tatlı· lığını anlatmak isterse, buna - cTürk gülüşü• der ; bu gülüş, N izami'nin tasav vurunda, o kadar tatlıdır k i, cşeker bile onu kıska nırmış • . (l:feste del ez bende-yi Torkan şeker.) (2) « H eft· Peyker» efsanesinde yedi iklimin yedi prensesini B chram·ı 00.r'un yedi köşkünde oturtup, haftanın yedi ge­ cesinde kendilerine ayrı ayrı birer aşk masalı söyleten Şair, masal söyleyen güzelleri de, masaldaki dil berleri de •Türk• d iye tavsif etmektedir ; R u m prensesi, ona göre, •Rum cin­ sinden bir Türk» tur. (Tork-i RQmi neseb) [3). Bir K ürt kızının ıınzelliQ'ini anlatırken «gözleri bir Türk gözü kadar güzeldi• der (4). Arap güzellerini anlatıyor - gene Türkle m ukayese � ·� !J; ı.SJJ • ı.SJ..L:A t Jl.;-J .fjJJ ..ıJ �

[ı]

[2 J (3] [4]

,rr.

Nlaır·i H usrev

J\o. JÜ> J �!)J" �

J J ..:-,;..

� Jl:-JJ J-i jl sJ·

. .. � .j°('J• : ...:,;.. jl •

: A:"

J�. ı.S;#-J JJ. IJ ;:,_l


1 80

yapıyor. Mecnun'un sevgilisi Leyla'nın etrafındaki Arap kızlarına «Arabistan' da oturan Türk ler» der ; sonra da «Arap endamlı Türklere» bayılır (1 ) . Çi n güzeli mi, Hint güzeli mi ne güzeli olursa olsun N izamt'de onun bir Türke benzetildiğini kÖrürsünüz. [2) ·

·

Şair, '- üzellerin bulunduğu saraya «Türkistan• d iyor ; « H üsrev i le Şirln •de Şapilr, Şirtn'in cŞah'ın Türk istan» ına nasıl gönderildiğini anlatıyor ; burada Türkistan sözü harem manasına kullanılmıştır. [3) H atta • H eft·Peyker» manzumesinin, fantezi bakımından, en parlağı bulunan « Kara k öşk• prensesin i n hikayesindeki «nari n vücutlu Türk k raliçe•nin adı bile •Türknaz • dır. [4) Mecazla rla i ş le n m iş N izami ü sl u bun d a , T ü r k i ü k , k u v v et v e k a h r a m a n 1 ı k s e m b o 1 ü d ü r. Mesela : H üsrev ile düşmanı Behram cenk ediyorla r; ik isi d e İ ranlıdır. Birin i n ordusu Rumlarda n . ötekisinin k i İranlılardan toplanmış i k en, Şair, bu iki kuvvet arasındaki çarpışmayı tasvir ederken, «bu Türkler arasında kızışan sa vaşta Türk borusunun bağırtısından Türklerin gırtlağı kısılı;y ord u • di· yor [5). Burada «Türk• cengaver , asker ve muharip k arşılığı olara k kullanılmıştır. H üsrev'in , Şirin'i aramağa gitti ğini anlatırken, Şair, •Türk· lüğü • azimkarlı k manasında kullanıyor ; mesela •atını Şir in'in semtine koşturarc.k, Türkten Türklükle garet almak istedi• diyor [6]. Bir sa vaşı tas vir ederken yiğitlerden birinin savaş meydanına atılışını «ordunun k albi gahından fırl ıyan demir geyimli birisi Türk gibi < h !Jj) meydana atı lıverdi•diyor [7). Dara ile l skender orduları karşlaşıyorlar ; Şair, gene •Türk

[ı 1 [2 ]

[3 ] [4 ] [s ) [6] l7 J

.

.

,: ...; ı ..sjl.. !JJ•J

. ,,.,.;�,;ı

�)

!

ı.SJ..ı.:A �

. ı-l." :'; l o )J"J·

._r•t; ..:l.:S,: ... .:ıo�_,t

(;; j

. .:.ı'(',: .;l."

, � l:_. .

)J..i

s; ..s�· <!1.\j ;.ı.., )

jl .:_,)\<; s..�

.,s;o;_,.:.� ..:., ;;

..;ı't!';

>_o:- J , J� J:� !J J• j!� ...,:.- ıJ. .;t; .:ıı,..ı.:.. .:,1r.. .;T;,

..,;.\, ._; ,;-

;

,_;

- � ..)l! :�.:.: ":"',�

� l � ı .J:öjl." �_,: .:.r" � ' .:.ı't!'j ..s;.;_,� .;i;o � ,) _.; JJ O .J_,ı:..:. ;, .:.- I Y-:A ._r.)

;l...ı.:.." J _;.,,

";- J j


181

yürüyüşü nden» ve «Türklerin coşkunl uklarından• bahse­ d iyor. (1) Türklerin kahramanlık ve cengiverliklerinin benzeri yoktur. Dira l s ken der'e h itap ederken, karşısındakini •Türk· leri• ile korkutuyor ; «Türklerimin okunu yemedin mi ki bana çıkışıyorsun ? !. . . » d i ye soruyor (2). lskender dahi, Hint H a· kani ile yaptığı deyişmede •Türklerim el kaldırırlarsa, attık­ ları bir tek okla bir orduyu yıkarlar» d iye öğünüyor. (3) Sözün kısası, Türk maddi - tnanevl bütün yüksekliklerin sembolüdür. O güneşin ta kendisid i r ı sabahın açılıp güne· şin doğduğunu anlatmak isterken , N izami, «Sultan şukClhlu T ü r k'ün Çin deryasından yükselerek, dağlara nur saçtığın· dan • bahseder. (4) T ü r k d e m e k, N i z a m i' n i n 1 u g a t ı n d a, b i r r e h· b e r, b i r ş e f d e m e k t i r. En büyük şefi, en büyük pey· gamberi, en büyük i mparatoru, bir teşbih ile anlatmak isterken, N izami, «Türk» sıfatını kullanıyor. Bu kadar idealiz� ettiği lsken der'i, N izami, •lskendername» nin i kinci kısmında, lskender'in aklını, tedbirini, işleri iş bilenlere vermek. esasına dayanan idare sistemini anlatırken , « eğer böyle olmasaydı, R u m k ü 1 a h 1 ı b i r T ü r k H i n t ile Ç i n'e nasıl sahip olurdu? » demek olan şu beyi ti yazıyor : ·

Be tedbir·i kar·tigehan dem goşad, Zi ktir.ii.gehi ktir·i tilem goştid; Ve ger ne, gekr Tork·i Rumi kolah, Be Hind'u, be Çin �g zedi bargtih! [5]

Türkçesi : Bilginlere daim kulak asardı, işlerini bilginlikle yapardı ;

[ı 1 [2 J (3 J (4 ] ,, J

'J;r J. ,;ı'('Jı.>�· j l ,( ! : v ..sl.:.:-. ı,S.J.;; ,( ı.S ' J J�· .;....G I; ,s_,{;.I -'-J ı.S� j

. ..;y:-

-� 'JJ, üş � ı.S�J.> j . ,ı.:r �� )'(' fi ı" j . • ıJ') ..$' j s � ". J ...:.,; •

s,.,-..s � jl ...:ı .:ı�

.,f .,C .;;..rf' � rJ· .:ıL.� •,e:. .:ıu.ı.. !JJ- .:,Ş" jJJ f, , ,,ı.:f" r' .:ıtrT ; '(' � .!.:: ·" J') !JJ" � • f, ..;).J:,..

, ;_;.. ul..;; .:.ı'('i ..:.-.:.


182

Yoksa bu Rum kalpalı geymiı bir T Ü r k Hind'e, Çin'e ne suretle konardı ? I

H azret i Peygamber'i methederk en, Şair, gene •Türk• sıfatını k ullanıyor. N izami'nin bu beyitleri, a y n iyle rı akledil· meye değer bir şaheserdir : Zeh i Peygamber'i krz bim-u ummid, Kalem rôned be Efridün-u Cemşid. Zehi ser/:ıeyl- i serlıeylôn- i esrôr, So/:ıenra ta kiyômd nobeti- dôr. Zelıi gerdun·zeni kez bim i tôceı, Keşed lıer gerdeni tok i /:ıerôceı. Zelı i T o r le r ke mir-i lıe/t /:ıey/',st. Zi mtilıi ta be malı üra tufeyl'est I (1]

Türkçesi :

Öyle Peygamber ki Efridün ile Cemıid anın Hükmü altında duyar korku güfJen. Bir erenler lıeylinin serlıeyli k:m, Ta kıyamet tek odur söz söyleyen. Ögle bir ômir ki emriyle anın, Uslanır lıerkes, görür dünya düun. Yedi lıeylin salıibi bir T ü r k kim, Yerde, gökte lıep odur yol gösteren !

«Sultan · ı Kabe • başlığını taşıyan kasidesinde de, Şair, Muhammed Peygamber'e A r a p v ü c u t 1 u T ü r k diyor. (2) (1]

t

!

J I.) .; :İ .:.A'-;i

_,,; IJ

('

�- IJ ;_;.­ <:

-1:- ı ,

! �·.r J_,J. .J·.).r� ... .:..\ .:.- ı

�l:&J. ıJ,ı .1t_ �- J

. � j � Jı,;. ..;""=� .;.Jı. J. •

[ı J

� J ._:,,�.)I

·HQarev ve Şirin-· den :

1..

j

Jl_,...ı ..:ı� r.

;f lS�..:O:-. Jj

_,...

J.:>

_,..

Jj

.ki: r:.Y- ,.ij .;;,.)_) Jj

-

.:..

.;· 1.;_ı.)

'

J.:> .:..�

Jf';

4 SJ Ji

j, rı ..:ı .sj�· .:- ı Sj


183

A da l et ü z e r i n e k ur u l m uş d e v l et i i d ea l ize e d e n N i z a m t, b u i d e a 1 i n i T ti r k d e v 1 e t i t i p i n d e b u 1 u y o r. N i tekim didaktik eseri olan « Mahzen · ül - Esrar • da, zulme u ğramış ihtiyar bir kadının ağzi y le, B ü y ü k S e l · çuklulardan Sultan Sencer'e hitapla : •Madem k i adaletsizliğe tahammül ediyorsun, demek k i T ür k değfü:in ! » diyor. [1 ] Türkten Nizami 'de yalnız i k i defa hafifl ikle bahse<.l ılrrıiş­ tir. Bunlardan biri « Leyla ve Mecnun » u n m u kaddimes • n de, Şirvan şahı Ahsitan'ın Şair'e gönderdiği mektuptadır. Ari stok · rat neslinin ta Keyani 'lere dayanmasi yle öğünen Ahsi tan Gazneli S u ltan Mahmut ile Şair Firdevst a rasında geçen meşhur maceraya k inaye ederek, « Tü r k vefası • n den ka· palı bir iyhamla bahsetmiştir. : İ kinci hafiflik vak'ası f skender, in, Çin Hakanı n a yaptığı bir hitabın dadır. N izami, münasebet gel mişken kaydedelim k i, Çin i n bir Türk sülalesi tarafı n dan idare olunduğunu biliyor; Çin H a ka n ın a Türk padişahı d iyor. Çin H akanı ordus·_, n ':1 seferber etmek isterken , Fergana, Kırgız ' .-> _,p >, Çaç ve Kaşgar 'a buyruk gönderip , « altın kemerli Türk pehlivanları » nı toplatıyor. N izami sempati ile bahsettiği bu « Tü r klerini • sevdiği fskender'Ie vuruşturm u yor ; bir k or kutma karşısında k üçülterek, teslime dahi götürmüyor. • Türk Saları iie Cihan Siları • arasında, anlaşma eı.ası üzerine, bir « barış » yap· tırıyor. Barışa teşebbüs eden « Türk padişahidir ». Hakan, kılığını deA" iştirerek lskender'in yanın a, h ususi surette ve gizlice gelerek barış tek l i f etmiştir. Anlaşmış ve barışmışlar­ dır. Barışın tatbi k olun duğu sırada, Hakan ordusunun se­ ferber edildiği n i fskender'e haber veriyorlar. Aldandığına hükmeden · İ mparator kızıyor ; cep heye geliyor, H akanı adıyla çağırıyor ; Türkleri döneklikle töh metlendiriyor. Ha­ kan geliyor : isken der, sana ne oldu ? ,

'

,

Haniya, barış istemiştin, anlaşmıştık! . : . istediğimden dönmedim; sözüm sözdür! . . - O halde nedir bu seferberlik ? ! [I] Sair : Sahife 1 27.


1 84

Barışı zafi mden değil, gön lümden istediğimi gözter­ mek için ... B u h ikayesiyle, Şair, lskendr'in Türkler hakkındaki töh­ metleri n i vak'a ile yalanlamış demektir. Çin Türklerinden başka, Şair. Kıpçak Türkleriyle H arezm­ i ilerden dahi sempati ile bahsetmektedir. A k vücutiu Kıpçak güzelleri ni n erkek lerden kaçmıyan serbest hayatlarını gören lskender'Ie Kıpçak aksakalları arasın d a geçen çok enteresan deyişmenin tafsilatını, daha münasıp olduğu için, bu bölümUn • N izami'ye göre kadınlık• kısmına bırakıyoruz. Harezmlilere gelince, Şair, bunları güzelliğin yü ksek bir tipi olara k göstermektedir. H i nd istan Padişahın ıtı mektu buna yazdığı cevapta, lskender"e, • bana H int güzellerinden bahsediyorsun, Harezm'de daha güzel­ leri var• demek olan bu beyi ti yazdırtmıştır : Gerem lıest ber /Jiıbruyan şet.ib, Be

/f.irezm roşenter f!st a/it.ib ! U J

•T ü r k•, s ad e c e i n s a n g ü z e l l i ğ i n i n v e i n s a n i g ü z e 1 1 i k 1 e r i n s e m b o 1 ü d e ğ i 1 d i r. N i zami, ta biatı tasvir ederken dahi, teşbi hlerinde • Türk » isinı ve sıfatın ı kullanm a ktadır. Çiçekler ve yeşilliklerle süslü bir çölü n görün üşünü a n latırken mesel�. Şair, • yasemi nin Türkü çölde çadır kurmuştur» diyor. (21 Bunun gibi, mücerretlerden olan manevi a nlamları dahi. Şair' in, •Türk• sözü ile rem izlendirdiği vakidi r : Saadi'n in bir şiirind e, yanlış yolda bulunan bir gü nehkara hitapla, �ey Arap, korkarım Kabe'ye varamıyasın, gittiğin bu yol Türk is­ tan'a götürür� den ilmektedir (3). Halbu ki N i zaml'de, Türkis­ tan, aksiliğin ve yolsuzluğun değil, doğruluğun ve · asıl mak· sadın hedefi d ir ; visali istenilen bir şey d i r ; hatta v isalin ti kendisidir. Nite k i m bir kaç y erde, Şair, •Tü rkistan-ı vasi• ( J... , _:.L..l; ) tabirini tek rarlamakta dır. [4]

iı J

[2 1 [3 J [4]

. .,.. 1:>1 •

.:.-1

.:.- ı _.;,;..!. n ,j;ı,.;. ..

.JL.S:�

.; , �. ; �• J

._,._ı

":"l:..:.. .;,�,J.,... J. • •,;

..:.-a

rf :JJ

�<'.; ..r.i r-J

1 ,,-.ı, "--:;... �

. • ı , ,s,.u. ._;J.-, .:,l:_)'_; \ .J İ,/I

'51

•.


1R5

Bu kısmı sona getirmeden evvel, şunu d a kaydedelim k i, Nizami, gUzellik, yücelik ve aydınlık m ebdeinin sem· bolu olarak, «Türk» sözUnU, sadece, edebi bir terim şek linde kullanmakla kalmamış, a y n ı zaman da, İran edebiyatına T ü r k mitoloj isinden a l ı n m a teşbihlerle Türkçe ICıgatlar d a h i sok­ m uştur: Ayhan, Karahan gibi isimleri, N izami, bir sıfat olarak, şiirin d e kullanı yor. «Ayi)an · i l)Cıban = .:ı�y. ..:ı� jİ» diyor : •Toğanşah-i soi)en :,_;;.- .� ..;li.l.» yanın da c Karai)an·i kalem = f �� lı\i 11 yazı yor. • Banu = ,- � • sözü ile beraber •i)atun = JJİI,� » kelimesini kullan ıyor. Ve bunu k ı raliçe manasına ge­ tiriyor. [ l 1 Bizim bayrak dediğimiz şeyi, N izami, iki parçaya ayırıyor: d i reğine •sanca k • ( .._;.:.: ) k u maşına da • bayrak • ( J� ) diyor. [21 N izami'n i n k ullandığı Türkçe sözlerin , toplıyabildiğimiz kadar, bir sözl üğünü kitabımızın son una ekliyoruz ; yalnız burada, O'n u n kulland ığı çok hoş bir sözü ka ydedelim : ..; ..•J ı - ekdeş. Bu sözH Sair, a malgam (halite) manasında k ullanıyor. «Nizami - y a.nsı sirke, ya rısı da bal · halvette bir e kdeştir• (3] d i yor. Kelimenin, bünye bakımı n dan, Farsça olmadığı aşikardır. Eklemek mastarından ek kökü ile eşlik edatı olan d e ş den yapılan Türkçe bir sözdür.. Bilhassa, k astettiğ i a m algam manasını da güzelce vermektedir. Bu m anada a y n ı sözU, Şair, başka yerde de k ullanarak •Anası Türk, babası Hindu olan bu nakş ne ek deş şeydir • demek­ tedir. [41 Eski Türkistan şehirleri n in hemen hepsi N izami'de gü­ zelliğin, san'atın ve maharetin birer sembolü d ür : yukarda a d ı geçen •sözlük» te bunlar da kaydedilmiştir. Türk istan terkibinin •güzellik yeri • manasında k ullan ıldığı n ı ise yuka­ rıda zikrettik. �

__

[ı ] [2 1 [3 1 [4 J

,

. J IJ_I .;f'. Jl·� '":',::.'h

; j .;-:.:-

J;jl J J JJ

J.. ......

.;l:c"

j .J..J J,

�I ..,.: , .(r- ı..r: � -=--' �!.; .;,, � _;...ı) ı ..1llai : j l-.J ....�· "'·' ..:.- ' ..;..ın ..1'f }� !JJ- p t.. , J ..La ı� •

J�

.:.;1;i ..:ı,-ı ,.;.. .:, ı,.:.

.:-1

.

·-':.:..(

J,


186

Fakat, bizi daha çok ilmi bir ihtisas sa hasına çek en bu kısmı, fazla derin leştirmeden, burada bırak alım ve üçüncü bölümün bu k ısmını tamamlayalım Azerbaycan padişahları n d a n , Şair'in bilhassa yükselttiği, Ata be k Muham med Cihan P� h l i \' an'a yazdığı methiyede, N izami, Muhammed'deki i k i m i m üzeı i nde oyn ayarak, •tarac h ük m ü olmaksızın, kalem Türklerine, miminin biri kemer, diğeri d e tac bağışlar• manasın daki beyiti yazmıştır ( 1 ) ; «Türk SÖZ Ü • b u r a d a S a h İ p manasına k u llan ılmıştır. Bütün dün y a m ünek k i tler i n i n , bil diğimiz genel takdirle­ rine göre, N iza mi, . en b ü y ü k bır kalem Türküdür. Bu büyük Türk, çağdaşları n d a n sikayet ecen bir yazısın· da •bu Ha beşl i k te T ü r k ç e m i anlayan yok • d · ye okuyu­ cularına dert y a n m ı; kta ve, a y n e n . şuf' ları yazma ktadır : Ak! daned ke men çe m igüyem, Zin işaret ke reft çe micügem. Nist zin beddelan şikest mera, Ke zi ankes ke rı ist hest mera.

· T ü r k i g e m r a derin Habeş ne l)erend, Lrıcerem, dufbıig boı ne l)orend. (2)

Türkçesi : Akıl bilir ki ben neler SÖl/lerim. lıaretimle h�p neler ist. rlm .

11 1 [2 1

N izami

!

..ci'._

' .:;r :: .s' .ı:.;;�: ;.,;- ı.>�.P ' r?. 'i

• f. :�:"' "� •

.} ..;-.A .Ç_ c:.'Jl." f> .... t .,JY:j "' ,:.;; � .,:,Jl:.1 ..;.) (_Jç � � .s' _.. ı,, JA�

c:_L" .).;.

, .,.... .:-..A �

�·

ı.,.... .:.-G _,;�·

u>

.:J 'i �.....

....?:-

• •

.J) .;.-,;

ı)

!'J

bu beyitleriyle, y a l n ı z çağın d a k i Farsça konu,anların, daha doğrusu, yazanların ·Türkçe • y i ve cdoğa»yı beğe n m ed iklerinden değil, kendisinden asırlarca sonra gelerek

Meırebinctı hareket kıldı felek etrdki11, Git•e ta miilkd . i lran'a tla •g•dna bulur.

d!yen, F.ıtlıl gibi, (Osmanlı klAsiklerindendir) Türkçe yazdıkları halde,. cTOr k 'e ve doğa•ya l\or bakan l ardan dahi şikAyet etmiş oluyor.


Hiç kıramaz beni soyu bozuklar, Arkamda çün yakluk gibi varlık var.

187

T Ü r k ç e m i bu Habeılikte alan yok, Dofayı [l) bir yemek diye sayan gok I

• Habeşlik»ten maksat m üteassıpların kara cehaleti, •Türkçe • sinden maksat da dehasının mahsulü bulunan yük· sek d üşüncelerid ir. Siz, istersı;!niz, bu şikayeti. Şair'in yaşadı­ ğı devirde Türkçe yazmanın daha adet olmayışı yüzünden duyduğu teessü r di:t•e yoru m.İ z. Her halde Türk anlamına · sezişlerin de, duyuşların da, düşünüş ve· buluşların da · bukadar y ü ksek yer veren bir Azerbeycan evladına, Güzel ile bügüğe · Türk, güzellik ile büyük.

lüğe Türklük, güzel ve büyük ifadeye · Türkçe, güzellik ve büyüklük diyarına Türkistan diyen bir şaire, sırf Farsça yazmıştır diye, ·

Türk dememek kabil midir? . . . Asla ! ! .

Eserlerin i Arapça yazmışlar i ken, Türklük hak kındaki duygulariyle, Türk kültür ve milliyetçiliği tarihinde müstes­ na yer tutan Kaşgarlı Mahmut'lar, 00.r'lü Fahreddin Müba­ rekşah'lar, Zamahşerli Mahmut'lar nekadar_ Türklerse, Ni· zami de onlar kadar Türktür ! N izami'n in Türklüğünü inkar etmek , onun 800 yıl son· ra dahi tazeliğini m uhafaza eden «Türkçe• sini anlamayan fect bir •Habeşilik • olur.

il) Doğa, yoğurtla yapılan bir nevi çorbadır ki, şimdiki halde bile, . Gence'nin bell i . özel l i k lerinden aayıl ır.


FerhAd ile Şirin. Süt havuzu. Bak. Sahife: 137


111

NIZAMl'DE KAFKASYA K a f kasya harbinde, Rus kumandanı K ı ntal'ın, askerl e rine hitabından :

Kazanırsak bu rezmigahı ejer, Bu seferki zafer cihtine dejer. Alırız arz ı iktidarımıza, Koyarrz tôc·ı şahı başımıza. !V i z a · m i

Azerba ycanlı N izami, eserleri n i Farsça yazmış olduğu halde, kendisinden yarım ası r sonra doğmuş bulunan <cKap· lan Derisi ndeki Peh livan • dastanının şairi, G ü rcü Ş o t a R u s· t a v e 1 i 'den daha ziyade Kefkasyalıdır. Doğu İ slam k ültürü ile, İ ran edebiyatının ve bizzat Nizami'n i n tesirin de kaldığı bilginler tarafı ndan kaydolunan ( 1 ) bu B ü y ü k Gürcü Şairi'nin ölmez eserin de, d i lden başka, her şey yaba ncıdır : konusu bir H i n t destan ından alınmıştır ; şahıs adları i l e v ak'aların geçtiği yerler dahi yaba ncı dır. Sade Gürcüstan değil, man­ zumeni n , bütün Kafkasya şartlariyle de açık bir münasebeti yoktur. Halbuki, dil bakımından, m illilikte Rustaveli'den ge· ri k alan N izami, konularına bakılırsa, ondan daha milli, da· (1) N . M a r r , · M üslüman dünyasi y l e temasa gelmeden Şota Rusta. veli'n i n rom antik eserinin vücut bul masına i m kıl.n yoktu• d i yor. « lz­ vestia> N o . 66. 1 7 . M a rt. 1937, Moskova.

Bu konu için «Şota Rusta v e ı i i Yeeo Vremya· m a kaleler dergisine bak. Moskova 1 9 3 7 . Bu k i taptan, eseri m izin 82 inci sah ifesinde i k ti­ baslar vardır.


l 9 11

'

ha yerlidir. Bu bakımdan, Kafkasya, N izami'nin san'abn d a p e k önemli bir y er tutmaktadır. Kafkasya ' nın, Nizami'de, sade coğrafi bir anlam deltil· geopoliti k bak ımdan · kavmi, i çtimai ve siyasi bütün unsur­ lariyle bir me sele olarak dahi ak isle::-i vardır.

Şa ır'i n ' lirik (garami) ilk eseri olan ve N izami adı n ı dün· yaya ta � itan • H üsrev ve Şirin• manzumesindeki vak'aların önemli bir kısmı Ermenistan'da , Azerbeycan'da ve Muı}an'da geçi yor. Şirin hir Ermeni pr e nsesidir ; kışlık sarayı, Arran'ın merkezi Berde'de bulunan Kıraliçe Ş e m i r a m i ' n i n veliah· dıdır. Gön l ü n ü Şirln'e k aptıran Sasani Prensi genç ve gü· zel H üsrev, •aşk hayatının ilkbaharını» Muğan'ın ılık h ava· sında ve Berde'nin mülayim kış gecelerinde geçiriyor. Bu· rada insanlar güzel, hür ve m es'utturlar. Kadınlar - kızlar, er· kekler gibi, serbesttirler : ata biner, ava çıkar, m üsabakaya iştirak ederler Kraliçe Şemi rami'nin ve kendisinden sonra bizzat Şl rin'in idareleri, N izami'nfö şai r muhayyelesinde, en adil ve şefkatlı bir i dare olarak tasvir olunmaktadır. .

Azerbeycan Şairl'nin yaratıcılığında Kafka'sya'nın tuttuğu özel yeri bilhassa belirten eser • l skendername»dir. Tarihte vak i değilse de, N izami, idealize ettiğ i Makedonyalı l sk ender'i, i k i defa, Kafkasya'ya getirmiştir. Birinci gelişinin hikayesi ş u dur : '

Dara'n ın yenilmesi üzerine, l ran tahtına çıkmış bulunan İskender'e Azerbaycan kumandanlığından bir adam geliyor. Bu adam Ermenistan'da ateşperestliğin hala devam ettiği ha­ berini getiri yor ve, tafsilat vererek, d iyor ki: •Ateşperestlikte kalmış bulunan Ermeniler başka bir pa dişaha tabi oluyor• !ar ; Ermenileri n reisleri, Abaza (Nizamt'de Abl}az) k ıralı Du· vali n i n tarafındandırlar ; kadehleri n i onun saı}lığına kaldırı· yor ; memleket haracını ona gönderiyorlar•. Bu tafsilah ver­ d ikten sonra, Azerbaycanlılar, İ sken der'i uyanık tutmak için, şunu da ili ve ediyorlar : •önü alınmazsa, tehlike Azerbay­ can'ı da sarar». '

Bu haberi alan l skender, hemen, Ermenistan Qzerine yürüyor. Bir ham lede memleketi alıyor ; Ateşperestlikten bu· rada eser bırakmıyor. Bundan sonra, Abaza'ya, (On rca-stan)


191

baskın yapı yor. Vak'ayı haber alan Duvali, çareyi muka ve· mette değil, Padişah'ı isti k balde buluyor. lskender, muhte· rem bir rnjsa fır sıfatiyle, A baza'da iyi karşılanıyor Bir müd­ det burada kalıyor. N ızami'nin naklettiği riva y ete göre, Tifüs şehrini ya p .ı rıyor. [ 1 ] , Burada iken, İ skeıı der, Berde'nin şöh retin i işiti yor. İs ken· der'i mera k l a n dıran bu •ta rifi• N izami bize tas vir ediyor. Bu tasvi re göre, B c r d t" ile. etrafı n ı n 'k ışın cenneti a n d ıran b i r m a n · zarası varmış : Temm uzda çi menler, çiçeklerle örtü l ü y müş ; kışı n da, b a h a r yel i gi r.i, ılık b i r havası varmı ;; ; yeşilli klerle örtülen yer, İ rem bağında oldu�u gibi, e.öğü: v e misk ko­ karmış ; altın ve su i le voğurul muş gibi, topra ğı zaferan e k i· n ini and ı rırmış K ü r ( Kura) nehri de b urada ;1 geçiyorm ı..ı ş . Bu yeşil yu rtta yaş a �·an i � s:ı n l a rda gön ü l hoşl u ğ u :ı dan baş· ka bir şey yokm ... ş ; hepsi şen v e mes u t rrı uş l :..ı r .

.

'

.

Bu •cennetten y u rdun • sah i b i � fi. ş a b e a d ın d a bir k a dın· mış. Hayatı n ı iyş·ü nuş içinde ge·ç ıren bu k a d ın aklı ve ted­ biriyle d e tanınmış. s ü r d ü ğ ü Berde, ka· Kraliçe N iışabe'n in h i.ı kfi. met d ınlar tarafı n dan idare olunan bir <cşehri z e ı ı a n » mış. Kraliçe'· nin huzurunda bin bakire hizmet edermiş ; kadın binicilerinden teşki l olunmuş koruyucu alayından başka otuz bin kadar da eli kılıçlı erkek asker leri varmış. N fi.şabe, k a dınlardan başka, k i mseyi yan ı na bıraktırmaz ; erkeklere ihtiyaç gösteremezmiş. Sarayında • k ethüda> lardan geri kalmayan « k etbanQler > i varmış l skender, ordusu ile geler·� k. Berde'nin ya kınında karar­ gah kuruyor. Fakat, her gitti ği yerde yerli hükümdarlar ta· rafından karşılanı p, eli nift rfı p ü lmesine ve k en disine biy'at olunmasına ahşan İ m parator, Kadın Padişah'ın kendisini karşılamayışından ha yrette kalıyor. N fi.şabe l skender'i bizzat karşılamıyor, sadece, ordunun i htiyacı için yiyecek rıönder­ mekle yetiniyor Berde'nin mamurluğu, adaletle idare olunduğu, ahalisi· nin refah v e emn iyet içinde yaşadığı, memleketteki zengin· .

[1 1


192

lik v e güzelliğe ait yayılan menkibeleri (lejanları) duyan l s­ kender, bir de, N Cışabe'ni n kendisi ne karşı göstermiş olduğu s oğukluğu görü nce, bu «güzellik d i yarı»nı kendi gözleriyle görmek. tetkik ve işittiklerin i bizzat tah k i k etmeğe karar ve­ r i yor ; bir elçi kıli'ğına girerek, kendisi NO.şabe'nin sarayına yollanıyor [ 1 ]. Sarayda lsken der'i olağanüstü merasim le karşılıyorlar. Dil ber saraylılar bin b i r i zzet ve ikramla •elçi · yi> kabul salonuna alıyorlar. N i hayet, N ı1şabe. kendisin i ka­ bul ediyor. • Elçi» i l e K raliçe arasında geçen görüşme sahnesi, sür­ prizlerle dolu, son derece heyacanlı ve meraklıdır. Her şey­ den evvel, K raliçe , misafirinin maskesin i açıyor ; onun, bir •elçi• d eğil. bizzat l skender olduğunu yüzüne v uruyor. l s­ k ender kendisini i n kar etmeğe kalkıyor. Bu husustaki konuşma, aşağı yukarı, şöyle geçmiş olu­ yor : 1 s k e n d e r (elçi sıfatiyle) - Büyük hükümdarım selam söylü yor ve ne oldu ki, d i yor, Kraliçe bizi karşıla maı!1;a gel­ m e d i? Ne haksızlık gördü ki düşmanımız k esildi? K ılıcı n ı n d a h a kesinliğine m i , yoksa o k u n u n daha yak ıcıl ığına m ı güvendi?! . . . N u ş a b e - l sken der'in k ı lıcından n e kon uşursun? Sen başın ı n çaresi n e bak k i, kendi n İ skender'si n. Pusuyu ba n a k urdun, a m m a kendin yakalandın. Pişkin davran, ç i ğ çı ktın. E 1 ç i ( i skender) - isken der bir muhittir , ben bir ırmak; gölgeye güneş di ye, hitap etme! N ı1ş a b e - Şöhretin büyük, ismin büyüktür ! Arslan ı kurt dPrisin de gizl�me ! E 1 ç i Cl skender) - Gözünde büyüksem de, e m in ol, i s­ ken der değil, yalnız elçisiyim. Bi r elçi için cesaretim çok görül mesin : tilkiden değil, arslandan gel iyorum. (!) Bu o l a y a H4k4n-t Şirvani'n i n kasidelerinden b i r inde de i şaret edil m i ştir. Fakat burada kraliçenin adı Kıdate ( .tl..ı:; ) d i ye kaydolun­ muştur. Beyit şudur : . ; l..i.r' � Firdevsi'de de

J,_ 1 ._;..J ;.ı:.S:.I

c K ıdAfe• i s m i geçer.


193

N u ş a b e. h izmetci kızlardan birine padişahların resim leri olan ipekten k oleksiyonu get i rm esin i emrediyor. Getiriyorlar. Koleksiyonun bir köşesin i açıyor ve lskender'e : bak , diyor.

1 s k e n d e r , N fi şabe'nin gösterdiği köşeyi açınca, kendi sureti n i görüyor ; yakalandığını anlıyor ; endişeye düşüyor.

N O. ş a b e Merak etme ; beni yabancı görme '; kendi ne düşman sa n ma ! Zat-ı Şahan elerin i tak d i r edenlerden im. N e· rede olursa olsun , k u l luğa h azırı m. Nakşını sana gösterdi· ğim, vurduğum n a kşın tuttu ğunu göstermek içindir ; tasav· vur ettiğim bütü n nakışlardan gönlüme yatanı ancak senin· kidir. Tanrı sağlık versi n. Doğruluğuma kendin şahit ola · caksın ! . Bu yolda daha bir çok mera klı n ü k teler ve, sun ' i yemek­ lerden ibaret sofra gibi, sürprizlerle dolu olarak uzanan bu görüşme, s'onunda ik i taraf arasında bağla n a n bir ittifa k la n eticelen iyor. N O.şabe, l � kende r le ordusu n u n şerefin e b üyük bir ziyafet ç ek i yor. -

'

Bundan sonra, lskender, Şirvan yolu ile, Derben'de gi diyor. Fa kat, h areketinden e v vel, Ni zami, l sker. d er'e bir meş· veret yaptırıyor : i m parator k u mandanları n ı topluyor ; m i l­ letlerarası dostlu k u sulüne hürmetle Kraliçe N u şabe'nin sağlığına kadeh kaldırdıktan sonra, l skender, şu deme Ç te bulun uyor : «İlkin · d i yor buradan geri dönmek, R u m 'a gitmek n i ­ yetinde i di m ; şi m d i fi k r i mi değiştirdim : bütün dü n yayı gör· mek ve almak karan n ı v erdim !• -

Şair: t�savvur olu n a n bu seferi n i l k gid ilecek yollarını d a biz e gösteriyor : Bütü n dünyayı el e geçirmeği kararlaştırmış bulunan lsken der, «önce Elburs dağı n a yol bulaca k , bu dağı aşacak , çöle çıkacak ; daha sonra, «mevkeb» i n i deniz kıyısı· na çekecek, burada bir hafta kadar balık ve kuş avlıyaca k ; sonra ise bakac!a k : iradesi neye karar veri rse ve zaman n e gösterirse öyle ya pacaktır». Bu k arar üzerine, Hakim Belisa'nın tavsiyesiyle, erler, el­ lerindendeki değerli şeyleri ortak bir defineye gömüp, her şey in k ime ait olduğu nu gösteren birer alametle bırakı ver·


l9ı

m i şlerdir. (Lejana göre, l skendı:r ordusunun Rum'a dönüşü başl<a bir yoldan ol muş, bu define burada gömülü kalmıştır). Ş i r va n'dan geçerken l saender'e, Derbent kalesin de sakla· n a n bir tak ım çapulcuların, Ylllları keserek, kervanları vur· d u k larından , bütün memleketi kork uda bıraktıklarından ve ahaliyi tal a n ettik lerinden şikayette b u l u n u yorlar. l skender, y ü z bin kişilik ordu ile kaleyi tam kırk gün zorluyorsa da, almağa m u vaffak ola m ıyor. Bu başarısız"l ı k neticesinde, uı}­ radığı m üş k ü l ü , l s k e n der, adeti üzre, tedbir ve sihirle hallet­ mek isti yor. Alınan b ir habere göre, l skender, o civarda, m ağara d a yaşı yan bir < Pfr·i Sali h • i görmeye gidi yor. Bu c Pi r • i n duası sayesınde Derbent kalesi n iha yet alınmış olu yor. Bu sırada Hazranl ılar (..J � l.;j� ) İskende r'e geiiyorlar : Kaf· kasya dağlarının ötesindeki çöllülerin kendilerine baskın yaptıklarından v e daima öldörilp soydu la r ından şikayet edi· yarlar. l skender, çare olara k, •Sedd·i l skender• diye tanınan Derbent Hisarının yapılmasını kendilerine tavsiye ediyor. l mparator'un emriyle Hazranlılar toplanı yor, dağ geçitlerini demir. çağıl veya kara taş�iın bir halite ile (bir nevi betonar· me) k apatıyor, dar boğazda sağlam bir sed yapı yorlar. Ken­ di ta rafından dahi bu işe yardım için, lsken der, «hisar yap­ masını bilen u stal a r ve mühendisler» gönderiyor. Derbent seferi ve yapıları bittikteıı so n ra , l skender, lran'a d ö n üyor. Daha sonra H i nd istan seferini açıyor. Buradan da Çi n'e yollan ıyor . lskender Çin'de iken, Ruslar Kafkasya'ya akın ediyorlar. Berde'yi yağma ile N O.şabe'y i esir alıyorlar. l skender' in ordusu ile beraber Çin 'de bulunan Abaza emtri Duvali; K afkasya'dan kaçıp k endisine gelen birisin den olayı haber alıyor. Facıayı bQUln çıplaklıı}iyle lskender'e arzediyor. Bu maruzatın d a Duvah diyor k i : •Ruslar, akan ya­ parak, Derbent bölgesine girmiş, gemilerle denize açılmıt, sahillere çokca muharip çıkarmışlardır; eski hınçlarını taze­ lemiş, oralarını yakmış ve yık mışlardır; ellerin e ıte geçmişse alıp götü rmüşlerdir. Ambarlarda ne yiyecek, ne de giyecek bı­ rakmışlar. Hazineyi boşaltmışlar ; taçtaki elmasları koparmış·


195

tar, tahttaki dibaleri sökmüşler ; Berde mülkünü yık mışlar, zenginlik taşan bu şehri tamamiyle yağma etmişler ; gördü­ ğünüz bunca nazeninlerden tek birisini sağ bırak mamışlar; nihayet Ni.lşabe'yi de esir ederek, kendileriyle beraber götür· m üşlerdir ! » D u rum.u bu suretl'e anlattıktan son ra, Duvali, l skender'den yardım d ıleyor ve maruzatına şunları da ilave ediyor: «Göreceksiniz, bir kaç gün sonra, Rum ile Horasan'ı dahi tehdit edeceklerdir. JJ ili Facıayı ögrenen lskender, teessür ve hiddet .içinde, şun· 1 tarı söylüyor: «Bir yola çıkayım da, görürsünüz, ne kadar Rus kafası uçuracağım. Dün ya'da ne Rus'tan, ne de ona uy an Burtas'tan bir eser bırakmı yacağım. Bu hıncı Ruslardan almazsam, ben l skender d eğil. bir köpeğim. Burtasın (2) ciğerini y ırtmaz· sam, ondan da, Rustan da beter bir mahluğum!» Bu suretle kararını veren lsken der, Türkistan, Harezm ve Kıpçak çölü ile, hemen, Kafkasya'nın yardımına koşuyor. Kıntal (3) adında bir kumandanın idaresinde bulunan Rus ordusu ile karş ılaşıyor. R u s-ordusu, anlaşıldığına göre, Alan­ lar'la da müttefik imiş. Rus ordusu ile Rum ordusunun ka rşılaşmaları, Şair ta­ rafından, tafsiHUla anlatılmak tadır. Bu tafsilata göre, Ruslara Rum padişahının büyük bir ordu ile geldiği haber verilmiş; bu habere göre, Rum ordu su, yel sür'ati} le gelen bir dağ gibi i miş; yürü yüşünden yer sarsıl ıyormuş. Bu orduda çe­ likten zırhlara bürünmüş i k i yüz fil varmış ki, « yerin kanını kaynatıyorlarmış ».

l1 1 (2) Burıae Ruslarla m üttefi k olan Alanların reisi olacak diye tah m i n olunmaktadır. r3J İ skender'in Ruslara karşı yaptığı seferinden N izami'ye dayana• rak bahseden tetki kcilerden Charmoy, Erdman, G. Jakob ve başkaları Kıntal " ın (Jll.:.;) bazı IX nci yüzyıl Arap mQelliflerlne atfen ııörQlen Kınaz .l;.l;; ) dan bozulmuı bir söz olduğunu tah m i n etmişlerse de, Rus mQateırlklerinden Minorakl buna pek te kanamıyor. (Encyclopedle de L' İ alrm.)


196

R u s ordusunun kumandanı b u durumu görünce ted bir almış : • yedi Rustan » toplanan bir ordu vücuda getirmiş ;: « Burtas, Alan ve H azran> dan dahi topladığı adamlardan adeta « bir deniz ve dağ ı> yapıvermiş ; buradan ta Kıpça k çölüne kadar, yer yüzünü kılıçlılar v e demir ııiyi mlllerle dol­ durmuştur. Sayılması mümkün olmayan bu ordunun sadece cephe tarafı 900.000 ni aşıyormuş ! . .> K ıntal, ordusuna söylediği nutukta, haşin ve kavgacı; Rusların nazeni n Rumlarla Çinlilere muhakkak ü stün gele­ ceklerin i söylüyor. Rum ordusu, Kıntal'ın nutkundaki gibi, sadece Rumlardan ve Çinlilerden değil, merkezi Rumlardan ibaret olmak üzere, bütün milletlerden toplan mış , müttefik bir imparatorlu k or­ dusu i miş. N izami, savaşa girmeden önce, .lskender tarafından top­ lanan harp divaninda aşağıdaki mümessil kumandanların bulunduğunu tesbit etmektedir : bu toplantıda, Çin'den Kı­ dırl:ıan , l;luten'den Gılrl:ıan. Medayin 'den · Reis, Yemen'den ­ Velid, A baza'dan -· Duvali, Rey'den · Hi ndi, Keyaniler' den l stal:ırlı K u bad, Mazendera n'dan · Gilanlı Zertvend, Haveran'· da n · Peşen k . l ra k'tan - Vefur, Ermenistan'dan-Beziyar varmış. ·

·

Bu listeyi verdikten son ra , Şair, daha çok tafsilatla baş ağrıtmamak için olacak , « ni ha yet Yunan, firenk, Mısır, Şa m, ve sayıla mıyacak daha bir çok memleketler • kaydiyle işin için den çıkıyor. l skender, « mi lletlerden mürek k.ep » bu toplantıda bir n utuk veriyor. Bu nutkunda o, düşmanın kuvvet ve cesa­ reti n i k a ydetmekle beraber, zafı n ı da gösteriyor. Kuvvetleri cehillerinden gelen Rusların, tabiatça üstün kuvvetlerine karşı, silah ve bilgi kuvvetiyl e üstü n geleceğiz, d i yor. Silah arkadaşlarına güven ve ü mit vermek için, isk en­ der, nut kunda si }'· asi bir no ktaya dahi işaret ediyor. Çok önemli olan bu noktayı kaydetmeden geçemiyeceğiz. lsken der, Rus ordusundan zaten endişe etmediğini, «çün· kü, dağlardan akan sellerin m üttefiklere müsait » olduğunu kaydetmekle bf'ra ber, söz ü n e şöyle devam ediyor :


197

« Hazer Da ğı'n dan [ t ) Çin Denizi'ne k.a dar biltiln yerler üst · ilste, T il r k 1 e r 1 e doludur. Türklerin Rumlarla akraba· lığı yok ve Rustan ziyade Ru mlara k arşı kin besliyorlarsa da, bu yerdeki Türklerin okları ile Rusları devirmek pek kolaydır ». [2] iki or du a ras ı n da, tafsil ve ta sviri sözün uzamasına se­ bep olacak çok kanlı savaşlar başlıyor. Altı · yedi defa, das­ tanlarda k i pehliyan karşılaşmaları şeklinde, h eyecanlı ve yiğitlik savaşlarından sonra, f skender"in kendisi tarafın· dan yenilen • silah batmaz, gilç yetmez ve adama benzemez Rus devi» nin, ustaca atılan bir kement vasıtasiyle, silrilk· le;ıip, bağlanması üzerine başlanan • cer.ıg·i mağlllbe• (mey· dan m u harebesi) •vahşi Rusların• kaçması, K ıntal'ın esir dilş· mesi ve Kafkasy'anın istiladan k urtulmasiyle tamam oluyor. Medeni dil n ya ordusu galfp gelı yor Bu zaferin önemini, Nizami, Rus kumandanı Kıntal'a • bu yer leri ele geçirirsek alemi yener, biltiln dünyayı tutar, cihana h ükümdarlık eder, daima hakim kalırız• manasındaki ŞU beyitleri söyletmekle anlatmış oluyor : ·-

·

Ger in destgehra bedrst ÔTJerı'm, Ber ilclim·i alem şelcest dverrm. (1) Haz er Daı?;ı'ndan maksat Kaspi dağları dahi denilen Kafkuya ailaileaidir.

121

1

.__;..,_,, •

Tcnkç•I :

;..,. !JJ" J. !J; � b ..:.[' .;,I.!...... , ; j l �

. �.i r'J

� ..rJJ ıS� J. J..ı .:ı1i

lS�J�

..r.r rJ J J.

Ho- D.fs'""-rt ti Çire O.raitı:l'rt•, Ta,./ıW ..,,,_,, ,.,.,,. giiaiins

.:.�

4-- .,..

li

)j-

•fj � �f 1

.J.I .;,'<j ...ı� j !1.;"

a.,.p Hl4r ..U..6amu <1.,ı11... Raml111a lıtnlll•.

Ru.ı.,. /•""6 A.m

Tiirlı:iirt ,;idgt. 6ta /alıal Tam

6•rplı:tart,

1ı:..ar1. Ru aga/uaı 6a gar<lare.

Bul'&dİlki Türk . Rum mQnaferetinden bahis, Şair'in ya§adıı?;ı ııl�­ den evetlü • yQzyılda Selçuklularla Bizanılılar arHında -.ukubulan mQ­ cadelelerden m ü lhem olsa gerektir.


198

Cehanra big(rim ıaht kanim, stile sahib koltihi konrm.

Heme

(1)

Bu zafer üzerine N uşabe kurtarılıyor v e, Abaza emtri Duvali ile beraber, Berde'ye dönü yor. Siyasi ve askeri her zaferini bir g ön ül zaferiyle kutlayan lskender, Ruslar Uzerindeki bu parlak zaferini de, savaş esnasında beklenilmiyen bir şekilde • Rus d e v i n e• k arşı kah ramanlık göstermiş olan «Çinli bir Türk güzeli• nın visaliyle k utla mıştır. [2t

2 / . l skendernarrie'""nin mukaddimesinde, N izamt, bize «her kapıdan topladığı bir dür• (inci) ile «gelin gibi süslü • bir e v yaphğını anlatmaktadır. B u •mimarlıkta• O , her şeyden ör.ce, cduvarların temelli olmasına • önem vermiştir. Ta rihi konu temeli üzerinde edebiyat binası yapan Şair ••akaddüm ve taah· hür» de (anokronizimde) mahzur görmemiş; •doğru maksada zikzak l ı yollardan gitmek zorunda olduğun dan 11 bu husu sta kendine m üsamaha gösterilmesini istemeştir. •Çü n k ü · demiş· süslü nazım dilinde pek te doğruluk aran maz •.

Bu fikri bizim alışka.u. olduğumuz çağdaş bir üsh l p ile söylemiş olsaydı, Nizami, edebiyat riyaziyat değil, kat'ilıkten ziyade, m üphemlik v e fantezi ister, derdi. N izami'nin süs dediği şeye X l X. uncu yüzyılın filozofu Spenser tuz demiyormu?! .. i nsanlar di:ığru.y u lezzetlen dirmek için ona tuz k a d a r olsun, yalan katarlar. Ni.zami, bu tu zun, kendi tabiriyle süs'ün, ölçüsünü d e veriyor : • d oğr uya ben · zeyen yalan •. Böyle bir yalanı O, • yalana benziyen doğruya• tercih ediyor. Demekki, X I I . yüzyılın m a n zum romancısı edebi tipi tam asrımızın mensur romancı ları gibi a nlıyor. K itabımızin son unda:· üzerinde daha l{en işlikle duraca· ğımız. N izami !>an'atkarlığı bahsiyle ilgili olan bu mukadde· •.

l1 ı

.

. {,;}\

.:._.(:;

r.f' J' � .,...- L..

llc r:ı;ı _.. .iL ,,,.

(_Jji

ı;.G-� "·' .r ..J>I; ' {.�( ,_.· �

..:..--".

f::.S

[2} Çinli Türk Kızının m acera sı, tafsiUltiyle bu böl ü m il n V. inci kısmını teşkil eden c N izaml'ye göre K ad ı n l ı k > la slında �örülecek tir.


meden sonra, Şair'in. Kafkasya hakk ı nda verd iği bilgilerin •sUsıt ile •hakikat• tarafları n ı ayıkl ıyabiliriz : isken der, N iza mi'nin idealize ettiği bır kahramandır . . Ta­ rihciler bu tarihi şahsiyetin Kafkasya'ya gelmedi ğini söyleye­ dursunlar; Bu, Ni zami'yi, l skender'i . edebi bir tip olarak, bu­ ralara getirmekten alıkoyamaz. O, bu h usustski her türlü menkibeyi memnuniyetle kabul eder; çünkü bu, Şair'e, ken­ di kahrama n ların ı n başı nı, can dan ilgili olduğu olaylarla le· janlardan örü l mü ş bir zafer ek liliyle «süslemek» başarısın ı verir. N izami aşkın, kadınlığın, güze lliğin. adalet, refah ve uyanıklığın aşıkıdır. C a nı ka da r sev d iği yurdunun b u h u sus· !ardaki ta rihi. meo k i bevi ve efsanevi her tür l ü hatı r a l a r ı n ı da seviyor ve san'atın da b u sevgileri ni n a kisler i n e itina i l e y e r veri yor. Dünya efsanesi, tarihi ve edeb i ya tı n d a n d u yduğu herha n g i gü zelliği d e , kendi san'atı n ı n a desesinden geçir e· rek , se vdiği K a fkasya'ya geti rmek. , N izami •süsle yici l i ğ i n i n • bir özelliğidir. Ermen istan ve Berde kraliçesi olup, ı:?üzel Şiri rı'i kendisi· ne veliahd ta yin eden Meh in banu'n un asıl adı, N i zami y e göre, Şemira'd ır . B u a d ı n N ey n eva'nın lejanlara geçmiş kra· l içesi S e m i r a m i ' ni n adiyle münasebette olduğu aşikardır. Şüphe yoktur k i, h a yal ile hakikati birbi r i n e katmak usulü· n ü maharetle kullanan San'atkar, kendisine mal Cı m olan Se· mira m i - lejanından m ü lhem olmuş ve bundan, sevdiği yu r­ du n un geçmi şini süslemek için faydalanmıştır i l i [ l ) Semira m i, başka tabirle - Semiramis veya Semiram ida, Derketo ilıl.hesi n i n kızıdır , güverci n l er tara fı n d a n büyütü l m ü ş ve terbi' e o l u n ­ m u ştur Semiraın i önce S u r i y e h ü k ü mdarı O n n ' u n k a r ı s ı ol m u ş ; fakat <>onra Asô.r padişahı Nin ken d i s i n i Onn 'dan a l m ıştır. İ k i nci kocası ö l ­ d ükten sonra, Semirami, N i n e va tah t ı n a çı k m ıştır. .

Eski m ü ellifler Babil'in yapılışını ona bağlarlar. Ya l n ı z , A s ı'.ır- BA b i l 11.bideler i n i değil. İ ra n a b ideleri n i , hatta M ısır e� ra m l , r ı n ı d a o n a bağlarlar. A s m a bağlarla. d a ğ l ı k yolların yapılması d a h i on a n i sbet edil mektedir.

Semirami" n i n aşıkane mace ra l a rı hakkında bir çok ri vayetler v e· destanlar vardır. Bütün bunların, y a n l ı ş anlaşıl m ı ş bir şeki lde. A su r Ba· bil m itolojisindeki aşk i lah esi İst ar'la karıştı r ı l d ı ğı tasa v v u r o l u n m a k ­ tadır. -


2 (1 0

]:ski Yunan efsan elerinin, b i r rivayete göre, Amasya'da, başka bir ri vayete göre de, Dağıstan ' da, hala «Kızlar •adını taşıyan bir yere yerleştikleri kabul edilen Amazon ları, N iza­ mi, yurdunun tarihinde zenginl i k , mamurluk ve güzelliğiyle tan ınmış Berde'de fasavvur etmiştir. N Cışa be'nin temsil: ettiği " Ka d ı n la r Saltanat ı• esk i Amazonlar lejap ına verilmiş «yeni süs•ten başka bir şey ol masa, gerektir. Berde'de , hakika tta da, b i r • Kadın lar Saltanatı > var· mıydı, yok mudu ? meselesi m ünakaşa götürebilir. Fakat, Mesı'.'i di'n in • A rra'nın Baİ? dadı» ve İbn·i Hoğel'in (2) • Rey. ile 1 sfahan'dan sonra, dü nyanın en büyük, bereketli ve güzel yeri•diye tarif ettikleri zengin Berde'n i n Ruslar tarafından yağ­ ma edildiği, ahalisinin kı lı n çtan geçirildiği, güzel kadınlarının esir aparı ldığı ta rihi bi r hakikattir. B u kan lı hakikatı, Arap tarihleri gibi, Ermeni kaynakları da kaydetmektedirler. [1] Yurduna can dan bağlı bulunan O stad, onun uğradığı fa. ciaları, üstü nden yüzyıllar geçse b ile, yaşar; onun a k tüel ihtiyaç ve kaygılariyle i lgilenir ; yurdunun bütün acılarını edebi kahramanlar ı ile beraber yaşar ve çarelerini onlara buldurmak suretiyle, vatani ve insani borcunu ödemiş olur. Burrun içindir k i, N izamı. lskender'i Kafkasya'ya getirmiş ve burada onu kendi sevdi kleriyle seviştirmiş ve düşman gördü kleriyle de vuruşturmuştur . ·

G üzel kraliçe N ı'.'işabe' n i n Ruslar tarafından kaçırılması, belk i d e mukaddesata kastP.den vahşi düşmanın zulümlerini belirtmek için, fanteziye uygun gelen , şairan e bir sembol(IJ i k i si de onuncu yilzyıl Arap müelliflerindendir. (2J X l 1. inci yQzyılın sonlarına doğru Şirvan şah Ahsitan Menuçe h r tarafından kovulup v e s a r a y şairi HAkAnl'nin b i r kasidesinde kaydolu ­ nan a kından e v vel de, türlü çağlarda, Ruslar, Azerbaycan i l e H a zer sa­ h i l lerine kanlı akınlar yapm ışlardır. MesQdl, lbn - il i · Esir ve başkaları gibi Arap tarihçileriyle Kakankat vatsi gibi Ermeni tarihçisine dayanan rivayetlere göre, zaman zaman g�l�n bu akınlar, toplu olarak ''Tarihte Azerbaycan- Rus münasebeti" serisinde tesbit olunmuştur. (cOdlu-Yurb 1929 - 30 koleksiyonu). Rus ların bu taraflara akınları tı\ 880 den ba,. lıyarak, 909, 913, 943 ve 968 yıl larında tekrarl anmıştır. Bizzat Berde'­ nin zaptiyle yağmasını, 943 senesine ait olmak Qzere, Ermeni tarihçisi Kaka nkatvatsi dahi kaydetmiş ve Yerdiği tafsilli arasında, kanlı Rus­ ların kadınlarla çocu kları esir gölürdQklerini, özel surette, belirtmiş ve .b ö y l elikle Müslüman kaynaklarındaki malumatı teyit etmiştir.


:m ı

dür . fa kat biz bu sembol ü bize y a k ı n bir devirde, Ha zer sahillerin· i talan eden Kazak a k ıncılarında da gÖ r ü y o r u z . XVI 1. i n ci y u zyıl, R u s y a j;J m acı l a r ı n d a n , m eşhur Kazak Sten­ ka Razin ' i n , çaldığı c İ ran' · prensesi» i l e g e ç e n m acerası m eş­ hurdur. Derbent geçidi kuzeyc'.en güneye doğru sarkan tehlike· !eri n , tari hte, daımi bir yolu olmuştur . Kadim İ ran ile ken· disine halef olan Arap H i lafeti, buradan geçip «Gül üsta n • d i y e t a n ı n a n Şirvan ' a v e d a h a aşağıda Arran, Muğan, İ tan Azerbaycan ı (Es ki Media) ile Ermen i sta n v e Gürcistan'a akınlar yapan «çöllü e r»lel 1 ) Hazerlere karşı m üdafaa etmi ştir. Meş h u r Derbent hisarı bu m ü dafaa m a ksa d i y l e yapılmış· tır. Yapılışı Keyani l erden E n uşirvan'a bağla nan bu seddi Araplar tamir ile sağla m laştırm ışlardır. A rap larla Hazerler a rası n d a geçen mü ca deleler meşh u r • D e r b e n tname» de . taf­ silatiyle yazılıdır 12]. N izami' n i n eserinde süslenen bu du · var ı n «Sedd·i lskender• haline k o n d uğunu görü yoruz. Eskiden Alanlarla Hazerlerden gelen k u z e y akınları sekizinci ve d okuzuncu yüzyıllardan itibaren R uslar tarafın­ dan y ap ı l m ağa başlamışlır. Berde'rı i n , • l skendername• d e tasvir olunan faciası işte bu d evirde meydana gel m ı ş kanlı olayların, lsken der devrine kadar «teka.d d ü m • ettiri l e n b i r •süsü» dür; hatta bizzat N izami'n i n zama n ı n d a vuku bulup da. • Leyla ve Mecnun»u adına bağ l a m ı ş o l d u ğu Şirvan Şahı Ahsista n tarafın da n defolunan Rus tecavüzünün dahi, hiç şüp· hesiz, bu «sUs• te önemli bir rolu olmuştur. N izami'de, R u s ordusunun «Müttefik i olarak>, • H azer» !er· den ve • B u rtas» !ardan bahis vardır. Bu kaydı biz, I X. yüz· yıldaki Rus akınından bahseden Arap tarihçısi Mes'O.di'de olduğu gibi, şair Hakani'de dahi buluyoruz. (3) f i l •Ç611illerde ıi m a ksat eski Kıpçak vld isinin Alan, Peçene k aaire gibi göçebeleri olsa gerektir.

ve

(2) Azeri TQrkçesiyle yazılan bu kitap Mirza Klzım Bek tarafından 1 8 4 8 de Kazan Oni versitesi matbaasında bastırılmıştır. (3] Mes'ı'.ıdl, Azerbaycan ile Hazer sahil lerini tal a n eden Rusların, kendilerine ıı-eçit müsaadesi verdikleri için, getirecekl eri gan i m etler i n yarıs ı n ı · Hazerlere v adettiklerini kaydetmektedir. Gerçi bu vldine rağ­ men, Hazer Padişahı, Mlslüman H azerlere, yağmadan dönen Rualar-


Rus a k ıncılariyle müttefikleri, tarihi . bütü n devirlerde, Der ben t geçidini aşarak, Kafkasya ile ött>sini yağma etmiş b uJ u n a n düşmanların bir devir içine sık ıştırı lmı ş ve son u ncu Rus vahşi likleriyle süslenmiş bir sembol d ü r . Buna mukabil, lskendeı 'in kumandası altında Rus tehlikesı n e kar şı koyan m üttefik ler ordusu, türlü ta rihi devirlerde k u zey teh l i k esin e karşı koy muş ve bugün da !ıi m ücadele etmekte bulunan milıt u n surları kavramaktad ır. Şair, k arşılaşan bu i ki düşman k u v­ veti, esatir karanlıklarına b ü rüd üğü İ sken der devri gibi, uzak bir zaman içinde ç arpıştırı yorsa da, çızdiği ta blo ve yürüttü· ğ ü muhakemelerle tasvir ettiği mütadeley i, sade, k en d i çağı için değil , bugün dahi aktüel olan .çok ha ya ti fık irlerle can· )and ırıyor. Şair'in Rus kumandanı.ıa atfettiği Kaf < asya sefe· ri ha k k ı ndaki a lemşümul ehemm i yet ve İskender'i n T ü r k d ü n yası ile Kafk asya meselesi ve Rus tehlikesi a rasında ki m ünasebete ait ileri sürdügü askeri ve si yasi m ütalaa , n i ha· yet Kafkasya'ya in en R usluğun bülün Ya kı n Doğu için b ü y ü k b i r korku oluşu bugün d a h i zihinleri meşgul eden an a d ü· şı'.incelerden dtği l m idir ? ! . .

Görlüyor ki, siyasi ana d 2 şünceleri bakımından, N izami, yetiştiği yurdun geopolitik durumu n dan doğan daimi kay­ gıları duymuştur.

Şair'i, ken disinden 800 y ı l son raki nesillere bu kadar canlı olarak bağlıyan şey, ş ü p hesiz, O'n u n , yetiştiği m uhitle ta ilikleri n e kadar bağlı oluşudur. Teşb ih ve istiarelerinde •ak neft• i l e b u neft'teki tutuşkan· l ığa sık · sık başvuran ' bir şairin il) ka hramanlarına zivafet çekerken kendilerine k ırmızı şarap sunarak, • Karaça y k u z u· dan, d i ndaşlarının i n t i k a m ı n ı a l ma larına dahi m A n i o l m a m ıştır. Aynı şekilde Ruslar, Burtaslarla Bulgarların dahi taa rruzlarına u ğramışlar­ dı r . Ebü İ- M uzalfer Şir van şah Ahsitan'a yazdığı kasid ede, Rus akın ı n a işaret e d e n ş a i r HAkAnl da hi, Ruslarla Hazerlerin m ilttelik oldukları n ı kayaetmektedir. N i teki m Şah'a h i tapla ş ö l e yazı yor : ' 1 .J; ı _,-,_;ı ... l- .J..:. _.C: . •

[ı]

..._

� . . .. -- · �-:-- • ..:.


203

su• nun aynı olan « Bulgar k uzusu • i t i yedirten bir hikaye­ cinin veya güzelin çenesin i •Şek i elma'sı• na benzeten (2) bir şairin Azerbacan ve Kafkasya ile h is, zevk ve meşrep itibariyle bağlılığına h iç şüphe edilir m i ? !...

lı J (21 c Berre-yi şlr mest - i Bulgarb. •Karaçay kuzusu• Kafkasya lokan­ talarının, Ka�et şarabı ile beraber verilen meşhur şif kebabını teşkil etmektedir. Bu Karaçay'dan maksat Kuzey Kafkasya 'da bir Türk i l idir ; kendisi ile komşu bnlunan Balkar Türkleriyle beraber y•şamaktadır. Anlaşılan, zamanı mızda • Karaçayl ı • diye tanıdığımız kuzu, Nizaml"nin zamanında • Balkar s ıf•tiyle anılıyormuş.


Mecnun vah§iler arasında (Ressam Ağa Mirek)


iV

NiZAMl'NİN GÖR0Ş0 iLE RUS Du v a l i 'n i n

l s k e n de r e

raporundan :

'

Adamlık beklemez bir kimse Rustan, benzer insana galnıt bakıştan !

Ki

Ni z a m i

H azer denizi k ı y ıların ın, ev velki bölü mde verilen tafsi· ıattan an laşıldığı üzere, zaman · za man, Rus korsan larının y ağmacı hücum ve baskılarına u ğraması, bura ahalisinde, şüphesiz, kanlı hatıralar hali nde yaşamıştır. N i zami'de tasvir olunan Berde'nin yağması ile, N fışabe'n in esi r götürülme· sine ait vahşiliklerde, halk içinde daims. taze kalan bu hatı· ranın acı aksini görmek yersiz olmaz. N i zami zamanında bu acı hatıraların daha kuvvetle yenilenmiş olduğunu tah· min etmek te çok yerin dedir. Malô.m olduğu ü zere , o devir· de, Şirvanlılar, Şah Ahsitan'ın za manında , akıncı Ru slarla şiddetle savaşm ış. Derbent ile Şabran'ı bunların gaasıp ellerin· den k urta rdıklaı;:ı gibi, Baku limanı ile Lenkeran altındaki Sarı liman ın da , 7 3 gemiden iba ret, bir Rus filosu n u ma hvetmiş· !erdir. Şirvan sarayının resmi şairi Hakani tarafından tarihi bir kaside halinde tas vir olunan b u savaş [1], şüphesiz,

L l l Hilkilnl' n i n bu m e ş h u r kasidesinden bazı beyitleri buraya nakl· ediyoruz : • 1 �·.j-;

v

....

..:.·1.e--ı-

.��-- J_ al )

. ı ...: ı _,...: -' .,;.. l.:. . .... ....:ı ....

cVığl ı k »

.J..!. �

..

o.J...!. ...� .;JJ

.

..

;�-

--�

;.��

....

. 1 / 1 ;_ -..!' � ,:;. ı ... '6'

1 1· 1 _;. \ _s.:S:.- , , L ;..

'

,; J(�· :.>:�. i c:' .... J J jJ; 1 ...-- )) ,· ..:..·� , .; ....

\..

._ •

'-'T

, ��>)

' ..:.-C:··!

tabirini A l i Abdu rresuli, Türkçe bir mlnasına a l m a k tadır. ( H ıl k a n i Divanı)

.

. .

. ...� ,!"" ı..!I.

�·

• .

�lr:. ..JIS'.:-.

.. i

o� I ; ,_- � J ) ı , __ ..,

kelime

! � � ;.:.

rr· d: olara k . ok


206

eski Rus vahşetlerine ait kanlı lejan la rın , hatırlarda , yeniden canlanmasına sebep olm uştur. Aynı zamanda, bu amilleri n tesiriyle tecav üze u ğrayan ve bundan daima en dişede bulu· nan halkın muhayyelesinde Rus, iğrene ve kork unç bir tip şe:Clinde tasa v vur edilmiştir. Halk edebiyatı (folklör) bilgi· siyle uğraşan lar, dev dediğimiz, insana benzemiyen korkunç .mahltıkları n , pek eski çağlarda, dedelerimize musallat ol· muş düşmanların , nesilden n esile naklolunmuş, heyulala· rı ndan başka bir şey olmadığını bilirler. Orta Çağ Doğu ede­ biyatında kanlı izler b ırakan Rus a kıncılarının , bir tip olarak, nasıl tasvir edildiklerin i görmek, b ize, o zamanki •Rus devi• hakında bir fi k i r verebilir. N i za mi' de bu bakımdan m erak lı tafsilat vardır. Bu tafsilattan çıkarılan malUmata göre, Rus tipi «kedi gözlü » (bu gözler k üçüktür ve renk i tibariyle gök­ tür). sarı saçlı ve k ırmızı yüzlüd ü r. İçtimai bakımda n iptidai bir merhalededir. Din iti bariyle, medeni yetten çok uzak tek Tanrı fikirinden yoksul kalmış bir letı$ıııt . Yabani bir ha yat yaşar. Zengin komşu larını yağma etmekle geçinir. Vücutca iri ve güçlüdii r. Atıl gan, cesaretli ve k avgacıdır. Fakat, silahları iptidaidir. Malumattan mahrum dur. Ruslar bilgisizdirler. Cesaretleri cehiller i y le müten asiptir. Yedi taifeden ı barettirler. Sayıca kalabalıktırlar. Komşuları Alan­ lar. Burtaslar ve H azerlerle kah barışta ve müttefik , kah da savaşta ve düşmandırlar. i l i N izanıi. kendi zamadında yaşı yan lejan üzerine olacak, lskender ordusu ile k arşıl�şan Rus ordusundan bir kahra ­ man tipinin, bize, tam bir tasv i rini veriyor :

Savaşın altınci günü nde, Rus ordusundan. adama benze­ miyen dev qibi birisi meydana atılarak, karşısına çıkan bü­ tün pehlivanları yeniyor. Kendisine silah batmıyan ve güç yetmiyen bu •dev • i , l skender, k ullandığı tedbirle, kendisi bertaraf etmek zoru n da kalıyor ; ve ancak bu acayip mah­ lukun esir edilmesinden sonradır k i , Rus ordusu mağlup oluyor. (2) (!) N i z a m l n i n Ruslarla kom ş u l arı arasındaki münasebetlere dair bu notları ta r i h i b i l ııi lere mutabıktır. '

(2) Ba k : s a h i fe 1 9 8 .


207

Yal n ız başına bütiln bir müttefi kler ordusunu korkuya d üşüren bu d e v�n halini, merak içinde bulunan lskender'e, şu şekilde anlatıy orlar :

•K aranlık d i yarı» n ın ( .:... .,.ıl.> ı yak ınında, yolu «kıl kadar in ce» b i r dı \t varmış. B ..ı rad.ı «yapıları topra kta n • i ken , «d emir dayanı klı• a da mlar yaşarm ı ş. Asıllarının ne old uğunu, nasıl ve neden doğd u k ları n ı k imse b ilmezmiş. Yüzleri k ı r m ı z ı , gözleri gök m üş ; kızı nca arslandan kork mıyan b u n l a r ı n b i r teki bütün bi r ord u y a k a r ş ı gelir b i r gUçte i m i ş . Savaşa k a l ­ kınca, erkek l i d i şili. birer kahrama n kes · lir, alem i harap ederlerm iş. Bunla rdan k i msenin ölüsü görü lmem iş, diı isi de pek az b u lu nu yormuş Çoba n l ı k la geçi niyorlarmış. Satılık metaları deri y e mün hasırm ış . Kara sam u r d erisin den başka değerli b ir şeyleri yok muş. H iy l e i l e siyah olan s amur bun­ ların yerinden ba şka bir taratfa bulunmazmış. Kadın e r k ek , hepsinin alnında, kergeden gi bi. bir t e k boynuzları olmasay· m ı ş, «çirkinl ik bakı m ı n dan » y ü zleri tıpkı Rusların ki ne ben· zermiş. U yumak ister i ken bunlar, bir ağaca tırman ı r, kafa· !arın ı budak lar arasına sı kıştırır, bir dev gibi, hareketsiz bir halde, u y k u ya dalarlarm ış. Böyle, asılı bir durumda, geceli­ gündüzlü uyurlarmış. («Çün k ü şuursuzluğun eseri u y kudur •) Ruslar koşarak �el ir, bu asılı deve bakarlarmış ; usu lca dav­ ranır, etrafını çev irir, ip ve zın c ir getirir k e n di sini bağlarlar· mış. Sık ıca sardıktan sonra. e l l i kişi omuz-omuza verir, kendisini ağaçtan çekerlermiş. U y'kudan a yıla n dev , korku nç bir surette, koşar ve kendisini saran zinciri k oparacak olursa elli k işiden kimse yi diri bırakmazmış ; bağı sağlam ve kopmaz olunca, kendisi n i usulca Ru sya'ya götürürlermiş. Bu durumda tutulan devi yedirir, içirir, köyden . köye ve evden eve götü r ü p. ke n disini beslemek i ç i n, vergi toplar­ larmış. Ejderha gibı, daima zincirde tutulan bu tabia t aykı· rısı, bir savaş olunca, bütün hiddet v e k ızgınlığiyle düşman üzerine sald ırtılıyormuş •

Masallardaki kahramanlara ait özellikler kahramanın mensup olduğu muhit ve cemiyetin karekterini tasvir eder· ler. N izami, tasvir ettiği bu «Rus devi• i l e zamanın daki va· tandaşlarının Rus hakkındaki tasavv u rlarına , şüphesiz, ter­ cüman olmuştur.


208

Okuyucularımız «Heft - Peyker• efsanesindeki yedi iklime ait yedi güzelin padişaha masal söyledikleri n i hatırlarlar. Bu masallar, bir taraftan , aşıkı maşukuna i m rend iren, diğer taraftan da, visal yolunu binbir naz ve istiğna müşkü lleri y­ le d olduran h i kayelerden i ba rettir. Bir tak ı m muzipliklerle dolu b u hoş ve meraklı hikayelerin yegane korkunç ve kan· lısı Rus güzelinin söylediği masaldır. Bir kerre. Şair. Kızıl köş k ü (aynen · Ku b be) Rus pren se· si ne a y ı rm ıştır. Kızıl boya k a n l ı l ığı n remzidir. Rus güzelinin Behram-ı Gu r'a an lattı ğ ı aşk masalı da tasavvur olunabile· cek kadar kanlıdır: Bir varm ış, bir yokmuş; k ı z ı l saçlı, m a v i göz lü bir Rus prensesi varmış; bu prenses k e n disin e tılsımlı bir kale yap­ tırmış; çek i l m i ş , bu kalenin i ç i n d e . bir k öş k e yerleşmiştir. Kim tılsı m ı n ı bozar kalenin kapısı n ı açarsa, ancak on a vara­ cağını ilan etm iştir. Güzel prensesin v isal i n e ermek üzere, bir çok gençler tecr ü beye kalk mışlar; faka t kalenin t ılsımını bozamadıklarından, ilan edi len şa rta göre. p rensesin emriy­ le k afaları kesi l m i ş , k ale�ı i r. duvarına asılmıştır. Gel zaman , git zama n , k al e d u varına asılan başların sayısı on binleri aşm ıştır. N i ha yet, prenslerden b i ri, fed a k a r l ı k ni şanı ola ra k, üstü· ne kızıl bir g-ömlek g i y m iş,kaleyi alma ğa karar veri yor . Maksadının kanlı prens°"'sin e l ini de�il. ke:>ilen b i n l '! rce ma­ sum gen ç ler i n i n t i k a m ı n ı a ! ınak o l d u ğunu ilan etti�inden , halk bu cesaretli a d a m ı n başına toplanıyor . Neticede, k ı z ı l 11ömlek l i fedayi, tılsımlı k a l e y i zorlaya ra k açmaya m u vaffak oluyor. Kızıl gene kanlı pre : ı sesle evleniyor ve R us tahtına çıkıyor. Bunu n için de kendisine • Kızıl Çar» d i y orlar ( 1 1 «Heft- Pey ker»in öteki masallariyle bu Rus masalı arasın d a yukarıda işaret oiurı d uğu gıbi. göze batan bir fark vardır. Beriki kork u n ç ve k a n l ı olduğu halde, ötekiler hoş v e zarif birer hikayeden i bareilir. Okuyuculara örnek olma k üzere, bun lardan ikisınin özetini aşağıda veriyoruz. a ) Kara Koıkı'in güzei i H int prensesi, Behram'e, şu masalı anlatmıştır: .

,

1ı 1

. . ......"'. .

_:...ı:.....: ı ;


209

Çin'in bir köşesinde, zahirde hiç bir vesile yok iken, a h a­ l isi karalar giyin miş ve bunun sebebi ni söy lemiyen bir • Sus ­ muşlar Şehri • (Şehr· i l;lamfışa n) varmış. Bu matemli şehrin sırrını açmak üzere, bir padişah, kı lığını değişerek, aha­ liye karışmış ve edindiği bir dost vasıtasiyle, aradığı sırrı öğrenmek üzere, kendi;:;ine gösterilen bir sepete oturmuştu r . Sepet hemen havalanmış, kendisini, gök lerde, p riler diya­ hnda götürmüştür. Burada, padişahı, pertler kraliçesi iyi k�· bul etmiş ; şerefine parlıık müsamereler v ermiştir. Bu gec� !erde misafire karşı k raliçe bizzat muaşa kada blll u n m uş; fa. kat, tahrik edilen erkekliğinin ateşini söndü rmek için, yatağı­ na kend isi girmeyip cariyelerinden birini gön dermiştir. Bu suretle, gecder tekrar olu n muştur. Kırkıncı gece bizim yerli, bu göklü periden el çekmemeğe karar vermiş; hiç bir cariyeyi kabu l etmem; ille seni isterim, diye direnince, periler k rali­ çesi, «peki bir Iahze gözlerini yum ki hazırlanayım• de· miştir. Bizim k ah raman, sevinçler için de, hemen gözlerini yummuş; fakat açınca, kendisini aynı sepet içind e, yere in· miş olarak bul �

uŞt�f

Bunun için, o da, öteki • susmuşlar& gibi, karalar giyin­ miş, sessizli ğe dalmıştır. b) Sarı Köşkiin güzeli, ikinc; iklimin prerw.esi ş u masalı anlatmıştır : Hazrel-i Süleyman ile karısı Bilkays'ın ( 1 ) eli sakat, a yağı topal, hasta bır çocukları varmış. Karı. kocası na : - N e olur Alla h'tan bu çocuğa şifa istesen e ! demiş.

- Süleyman, bir gelişinde, melaike Cebraiil'e açılmış. Cebrai• tek rar gelince, Allah'ın tavsiyesini Süieyman'a bildir· miş : c Ba basiyle a nası doğru yu çekinmed en itiraf ederlerse, çocuk hemen iyileşir• demiştir. Bunun üzerine, Süleyman Bilkays'a sormuş - Benden başka bir erkeğe meyleder misin ? Bilkays - Sen h em güzel, h em zengin. hem de akıllısın . Daha m ü kemmel bir erkek tipi tasavvur o_l unamaz ; fakat

[11 Bilkays ' ı Balkız diye okuyanlar n b u n u n Türkçe bir ad oldu­ tunu sananlar da vardır.


210

itiraf ederim ki, herhangi güzel bir genci görü nce yüreğim · de b i r a r zu d u v a rı m . A n as ı b1.1 söz U n U biti rince, hasta cocuk kollarını tam açarnk - Bravo a n acığım , d e m iştir. Bu d efa da karı kocasına d ön m ü ş - Haydı, şimdi de sen doğruyu söy le yi ver · d e miş. SUleyrnar. an · atmış : - Ser vetim başımdan aşmıştır ; Allah be rı i her şeyden m ü st .. ğni yapm ıştır. fa kat, itiraf ederim, biri ba'na para v e ser vet tek lif ederse, onu da reddetmem. Derken, çocu k - Bravo babacığı m, diy e yürü me�e baş· l a m ıştır.

«H eft · Peyker» i n d iı:ter dört m asal ı, d a, aşağı yukarı, bu n e v i den hoş şeylerdir. H episini burada, tabii. h ulasa edeme­ y i z ; söz uzamış olu r.

Rus�·a'ya ait masalda, i tiraf e 1 m e k gerektir ki, yaşa· dığımız günlerin real ı tesin i andırır bir özelli k vardır : Ya nız çarlığın kanlı rejimi n i temsil eden ga d dar prensesi ile değil, bu masal, sözde mazlu mların i ntikamını alm ak için ayaklanmış ikt>n, iş l e prensesle evlenerek, tahta çıkan kızıl demagog ti piyle dahi bu cıheti tey it etmekted ir. Askeri kahrmanlarını kergeden boy r. uzlu bir d e v , g üzel­ lik perisini de bin lerce masum gencin kanına giren bir gad­ dar şeklinde tasa v vur etıiği Rus'un çehresi, Nizaminin naza­ rında, kötü ( .;...;..,; ) d ü r. [ 1 ] Kergeden boynu zlu ka hramanı i l e kara k a l p l i güzelin i b i r tarafa bıraksak bile, özgegüder şiarlar altında özgüder m a k satlar güden demagog inkıl apçısı ile dahi, Rus çehresi, N iza ıni'nin dış ile iç ahenginden doğan güzellik anlamına göre, şüphesiz çirkind ir. lskender'in yapmış olduğu iki büyük savaştan biri Mısr'ın Zenctlere karşı müdafaası, öteki de Kafk a s y a ' n ı n Rurslardan k urtu lması için yapıl -nıştır. lskender'in yaptıklarını hulasa ederk en, N izami, kahrama­ " n ının diğer başarıları a rası nda bir de şunu kaydetmektedir : ·

1ı 1


Zi .ada-gi Hinllu, zi safra-yi Ruı Frii ıostem alem çu beyt-ul- arüs I ( 1 ]

Ztl

Çin i mparatoruna yazdığı mektu pta, l skender, •MecusiliQ"i kaldırdım, Rusların da köklerini kazıdım• diye öğünmektedir: Frü ıostem t :z molk resm- i mecüs, aflurdem ateş zi Jerga·yi Rus. (2) .

Ber

Rus tecavüzüne u ğrayan Kafkasya'nın haberini İskender'e getiren Duvali ise akıncıları şu sözlerle tasvir etmiştir. Setanend keŞfler, goıayend ıehr, Ke baman · İ balkend· u, diinôn- i dehr. Heme rehzenanend, çun gorg-u şir, Be ban nateflanend, ber bun dilir.

Zi Riisi necuyed kesi merdomi, Ke coz süreti nisteı z'ademi !.. (3 1

[ı ] [ı 1

Çingene ( JG; ) i l e Rus isi mleri, N izami'de, çok defa, m il teradlf olarak kullanıl ıyor. Bunları, Şa ir, mutrip, rakkas ve çal gıcı rolilnd11 gö•leriyor, Meselı\ :

[3 ı

. �· _,y. •

. J;i

;

jl.\o.

. ..:.:.: ı iL" ..:, ı ,;ı:. · ._;:;.-,, J;,� ?." �

�· .)L. ,, ' ...:.il>. ,·

, !

_,,..:

..ı.:.:ı.:..l , ;,,:..J ...;.;l;_

!Jf.:.•J>; • .ı.:.\"..İ""') <.> • J '." ş .ı._,f-" J•J ) )

�'

Bu beyitlerin Fr•nsızca tercilmesi T. B. Charmoy' n ı n 1 8 2 8 de Si. P-bg'da bası l m ı ş • EıcpeJitıon J ' A lexanJre le Gr<ır.J contre l•• Ru•eı•• ese­ rine alınmıştı r ; aynen naklediyoruz ' • l lB s'em paren t des provinces et scu mettent les villes : ce sont le• hommes les plus barbares et les etres les plus vils d u monde e n l i er. Nul n e cherchera d e 1 'hu ma n ite dans l e coeur du'n Russe : car ils n'ontrien d ' hu main, s i ce n'esı l'exte'rieur.• N izaml 'nln · İ akendernAm e • sinden i kt i bas o l u n a n bu k i tabın, bil ­ yilk bir k ısmı, Kal kutta basımı il z e rlnden, Lou is Spitzn a gel tarafından - k i önce Rus Dışişleri Bakanl ı ğ ı n a bağlı Doı::t u Enstitüsü öğrencilerin· den i d i - tercil me edilm iştir. Genç yaşı n d a ölen Louis'den sonra eseri Charmoy tamamlam ıştır.


212

Türkçesi : Bunlar-demiı·ıehir yıkar, yakarlar, Dünyanın tortusu, alçaklar, hamlar ; Kurt gibi yırtıcı; flalı,r ve hunhar, Comertlikten aciz, kancı/ ve gaddar.

Adamlık beklemez bir kimse Ruıtan, Ki benzer insana yalnız halcııtan.


v

NiZAMi'YE GÖRE KADINLIK Bir şô.hs kadındır diye nômerd sayılmaz ; Namerd ona derler ki, onun kaygısı olmaz. Dünyada ne arslan gibi erkekce kadın TJar; Erkek geçinen çokları fJardır ki, kadınlar, Niza m i

Derya kadar engin v e zengin tab'ının doğurduğu baha biçilmez eserleri arasında, N izami'n in, yetiştiği m uhit ile il­ gisini beli rtmek maksadiyle seçtiğimiz konulardan, dört ev­ velkilerine nisbetle, bu beşincisini n , mesele ile, doğrudan­ doğruya, ilgili olmadığı d i kkatı çekebilir. Fakat, aşağıda gö· rüleceği üzere, • Beşlik» te bahsi geçen m üsbet kadın tiple­ rinin hemen hepsi ya Kafkasya,ya da Türk damgasın ı n ı taşı· m aktadır. Bundan başka kadınlık hakkındaki N izami telak­ kisinin dahi, daha ziyade, Kafkasya ile Türk dü n yasının özel hayat tarzı ile geleneğinden mül hem olduğu görül· mektedir. Tasvir ettiği kadın tiplerinden en k u vvetlileri bu­ lunan Şirin . Ermeni, N Cı şabe Berdeli (Azerbaycan), Çin'li cari y e d e T ürktu r. ·

Yazı silsilesinin mantıki bağını temi n için, şimdilik bu kadarcık bir kayıtla kalalı m ; i d dianın ne kadar haklı olup olmadığı h ü km ü n ü ise, sırala n a n delil ve materyellere göre, okuyucu kendisi verir. N izami'nin eserlerinde rol alan kadınların hemen hep· sinde kaydolunacak değerler vardır : Şemirami (Meh in·banı'.i) Ermenistan, Muğan ve A rran'a h ükmeden bir kraliçedir. Bu kadının idaresindeki mem leketler mamur, halk da emni· yettedir. Sasani h ü k ümdarı H üsrev'in sevgilisi Şirin bu Kraliçen in veliahdidir. İ ra n şehzadesi ne vurulduğun u gören


2U

Şlrin'e verdiği öğüt, Şem irami ' ni n, hükümet hikmetini n en b ü yü k esasın a nüfuz etmiş bir zekaya malik olduğuna delil­ d i r : şahsi aşk ı n ı n uğruna, sa k ı n , dinini ve izzet i nefsin i feda etme: çünkü b u , devletimizin temelini sarsar» diyor. •

·

Berde'deki Kadınlar Sa ltanati ile güzel Kraliçesi Nuşabe'ni n tafsilatı yu karda geçmiştir. B u saltanatta h ü k ü m sü ren refah, a dalet, saadet ve güzell iği kaydetmekle, Şair, ik inci defa olarak , kadınlığın şefkat, yapıcılık v e saadet kaynağı oldu­ ğun u belirtmiştir. Leyla, Arabistan şartları içinde, kadınlığın uğradığı hak­ sızlığa, zahirde, boyun eğmekle beraber . gerçekte, kendisini sevgilisine feda eden sessiz bir mücadele ve da yanıklık gös· termiştir. Bizanslı Meryem'in tipi nd e, Şair , hesap üzerin e evlenm iş, rakiplerine karşı amansız, kıskanç bir kadın örneğini ver· miştir. Kadınlığa ait menfi Doğu telak k i s i n i bu kıskanç karının ağziyle anlatan Şair, bu alelade kadın tipinde dahi kendisi ne has bir karakter (seciye) tasvir etmiştir. Şirin'i kıskandırmak ni yetiy le. H üsrev'i n , l sfahan'daki «görüşme evinde• bulduğu Şeker adındaki alüfte kadında bile, Nizami, bir fazilet tasavvur etmiş ; kendisine, fühüş için­ d e ismetini koruyabilmek gibi yü ksek bir değer vermiştir. Çinli Türk cariyesinin tipi hakkında, evvelce bahsi geç­ memiş olduğundan daha fazla tafsilat v ermek ister : .

l sk ender ilk defa Çin'de i ken, Ha ka n tarafından kendi­ sine, Şair'in "Tork-i Çini. diye ta vsif etti ği. bir ca riye hediye olunuyor. Güzelliğiyle beraber bu <4Türk» ün · musik i ile raksda olduğu gibi, yiğitli k!e de mahir old uğu l sken der'e söyleniyor. Kadınlarda yiğitlikten ho� lanmayan lskender bu güzeli kabul ediyorsa da hemen u n utuveri yor. Kafkasya'da, lskender ordusu ile Rus ordusu karşı laşı yor. Kahramanlar birer düello ya pıyorlar. Düellonun beşi n­ ci günün de, İskender ordusun dan meydana atılan ta nınmaz bi r gene, bir gün evvel Ru m ordusundan b i r kaç ünlü kah­ ramanı öldürmüş bulunan pehlivanı öldürdüğü gibi, ka rşısı· na Çıkan diğer bir çok rakipleri dah i yerlere sermiş; karan­


�15

! ı k çök m esi üz eri n e, kendi s i n i tan ıtmad n k a ra rga h a dön m ü ş v e ordu içinde kaybolu verm iştir. · Ertesi g ü n R u s ord u su n d a n , sav< s m e y d <1 n ı n a , i n sa n a benzemeyen d e v gibi b i r i s : çı k ı y or. S l ı:ı h l ı o l m a d ı ğ ı h ;.ı l d e, hiçbir darbe v e s i l ahtan k ı m ı l d a m a y a n bu d e v , karşısına çı k a n bütün yiğitleri, k im i n i n k afa s ı n ı k op a r a r: k . k ı m i n in ba c;; ğı­ n ı kırarak, k i m i n i a y a k la r ı a l ıı n d ıı çi ğ r ı e y er e k m a h v e d iyor. I s · k e nde r ord usu n a korku d ü ş cı y o r . B ö y l e b u h r a n l ı b i r a n d a, d ü n R u s kahramanlarını b i ri bi ri a ı k a s ı n d an y e r e serert k etrafa panik veren gene, y e n i den m e yda n a a t ı l ı y or ; f a k a t, ' gencin Rus devine b ü tü n k 1.; v v e t ve cesa reti y l e ı r> d ira iği d a rbel erin hiç biri tasir etmi yor. Bütü n gücü ıle v u ı d u ll u çei i k ten k u m baralar b i l e d e v i n b a ş 1 na d t- � er e k , pa rca la P ıy or­ lar. N i ha yet, gene ile d e v güreşmeye ba ş l ı y or lar. G ü ı l ı- ş m e, kuvvette eşi olmayan d e v i n üstün gelmesi yle bıtı yor. fa k at, ba şı n d a n m i ğ feri düşen gencin güzell · k ve ı nceli ğ i y l e m ey· dana ç ı ka n k ı z l ı ğ ı n a k ı y m a y a n dev, k e n d i s i n i ö l d ü r m ü yor; saçlarından tutarak Rus k arargahına götürüyor . Düellon u n yedinci günü , l s k en d e r, ken d i si m e ,· d a ı a ge­ l iyor. Ortada duran rakipsiz R u s d e v ini n boyn una att ı ğ ı Hr k e­ ment ile on u a yaktan d ü ş ü r erek, sürü k l ü yor v e orau i ç ı n e çekerek kendisini bağla ttırıyor. R u s d e vi hapse a tı lı yo r .

Devin yen i l mesinden cesaret alan isken d er o• du�.u. u m u· mi bir tarr u z ile, Ru s ordusu üzeri n e yürü vor. M e .• o a n m u· harebesi Rusl a rın bozulması ve baş k u m a n d a n ı K ı n ta l ın e sir edilmesiyle tamam oJu yor. Bu :zafer üzerine, isken der, adeti üzre, ha rpte l< ıı h r e rrı � n· hk rıöstermit olanlara, d üşman tar afta n olsa l a r b i l t- . i ı t ı f a ı ı a bulunmak için, zincirletm i ş olduğu R u s d e v i m h u z u ı u n a g etirti y or . Baı"tlatlisn a ç t ı r ı y o r . K en disi n i l fit u f v e ok ş;ı y ı ş l a yu m u ş at m a k tecrü&t'�;nde b u l u n u yor. Ba ğları a ç ı l a r v a h şi ise derhal koşuyor; gözlerden u zakl aş ı yor K a r cı r ga h t <- k ı l e r b u acayip hareketi k en dilerine göre yorma(?a bcı ş l ıy o ı ı a r. Kimi vahşinin çöllülük alışkan hğiyle h e me n k endi scı hı ası· na kavuşmak arzusunun k u v y e tli gel d i (? i n e , k i m i d e bıra k ­ tı ğı h a y v an l ar ı i ç i n . ga r; psemiş olduğu rı a h ü l< m e J h· o r ı . r. l s k e nder d e yaptığı tecrübenin şüphel i ne t iç e s ı ü :z er ı r e d ü · ş ün ce ye d alıy o r.


216

Herkes bu acayip vak'a yı kendine göre incelemekle meş­ gul iken, ba kıyorlar k i , dev, k ol l ar ı a ra sında güzel bir k ız, geliyor. Gelir gelmez, bu acayip mahluk , l skender'in a yak­ larına kapa nıy or ve �Uzeli kendisi ne takdim edi yor .

«Ay kadar• güzel olan bu kız lskender'i merak l andı r ıy o r Kendis ı n i çadırına alıyor. Kon uşturuyor. Başı ndan geçenleri öğre • m ek istı yor. An laşılıror k i : bu, Çin Hakanı tarafından lskender'e hediye olunan •Türk Güzeli»dir. Padişah'ın ihma· ! i nden canı sıkılmış, ce n k etmeye k arar v ermiştir. Botun orduyu hayrette bırak :,ı n tanı n maz genç bu imiş. Rus devi, kız o l d u ğu için, kendisini öldürmemiş, almış Ruslara esir götürm üştü r R u slar o n Lı ha psetm ı şl�rdir ; etrafını «kötü sesli v e kötü sö1.l i:» Rusıar ç e v i r m ış ı k e n , k en disini tutan dev, onu tekrar a l m ı ş, l:>kenaer'e getirmiştir. Kadınlarda yiğitl iği S<' v m e \' en Rum lmparatoru'nun te· l ak k i s i n i k en d i cesa retiyle yenmiş bulunan bu k ızdan �· l skendername»n i n ı k i r cı k ı sm ı n da. Şair, tekrar bahsediyor:

.

İ skender bu ka h ra ma n «Türk Güzeli» ni veziri hakim A r c h i m e d' le e v l e n .j ı r i vo r. •Çin rürkünün hüsn-ü anine» v urulan A rch ! m ed v � 1'.i !esin .! ��i m ez oluyor' ; o derecede k i , İ sken der b;zzat iş ! k r ı ş ı " o r v e •aşk da m i n e düşmüş• filo ­ zofu u ya n d ırma�a mec o u r k a l ı yo r . K a d ı n lıkta B ü y ü k l s K en d e r' ı n telak k is i ni yenen m ertli ğ i n bu t i m s a l i y a n ı n d -t , N i za m i, kadı n l ı k ta zek a ile k a d ı n l ıkta b i l g i n i n d a h i bı rer tims;; i i n i vermiştı r :

i G O. r'un o k atmaktaki ustalığını Şair, P a n i şa h 'ı n hcşian dığı Ç i n l i Türk güzeli b i r <:ariye i l e g e ç e n m ace r a s ı n ı d a a n l atıyor : O ü n i erden birl{ün, e h ra m . mai yeti y le beraber, ava çık· mış h u l u n u yor. T ü r l ü başa r ı l ar l a ı.r e ç e n .bu günde Padişah bir çok a v a v l a mış ; Beh ı a m , her kesin tak dirini kazana n attığı o k lara, s a d ece. F • t n e a J ın ı ta:; ı y a n b u Ç i n l i cariyenin soğ u l{ b i r ta v ı r l a seyi ı ci lı a l d ığ ı n ı g ör ü n ce, k e n d i s in e : B a k , b i r ceylan gel ı y o r ; bunu ne yapayım istersi n ? d i y e hitap etmi ş t i r . Becerirsen, arda yağı ile kulağını b i r i b i r i n e Cariye -:l ; k i ver. d e m i şı ır.

H e ft

·

P e y k er'd e B e h ram

a n latı r k e n ,

-


217

Padişah, ilkin, yayına küçük bir çakıltaşı almış, hayvanın kulağını acıtmış ; hayvancağız arka a yağı ile acıyan kulağın ı kaşırken, attığı incecik tı i r okla hemen k ulakla ayağı biri· birine dikmiş ve k ıza dönerek : - Nasıl ?! .. diye sormuş. Muzip cariye, ihmalci bir tavırla : - Bunda ne var sanki ? bir idman meselesi !. .. - deyivermiştir. Padişah kızın bu şımarıklığına k ı z mış ; kendisini yanın­ daki subaylardan birine vererek : - Al götür işini bitir, demiştir. Mahku m kız subaya yalvarmış : ben i öldü rme, gizli bir yerde sak layıver demiştir. G ü n ü n birinde · demiş · görürsün, Padişah'ın k ızgınlığı geçer, bana acır, arattırır ; o zaman selamette oldu ğu m u öğren irse sevinir. Bu sevinçten hem ben k u rtulur, hem de sen kazanırsın, d i ye subayı kandırmıştır. Saklandığı gizli yerde i se, Fitne, yen i doğm uş bir buzağıyı her gün iki üç defa omuzlarına alarak g ezin meyi ve bulunduğu evin merdi v en leri nden aşa�ı · y u karı taşımağı adet etmiştir. Böylelikle, epeyi bir zamar. geçm i ş ; bir müd· det sonra, koca bir ököz hali n e gelen h a y vanı, ince yapılı cariye, aynı kolaylıkla merdiven lerden çıkarıp indiri yormuş. G ü n ün birinde, Padişah, yaverine · «Cariyeye yazık oldu• demiştir. Bu haberi alan akıllı ca ri ye, hamisi bulunan suba· ya, Padişah'ı bulundukları y ere m isafir çağırmasın ı ta vsiye etmiş. Subay, bir vesile uydura rak, Pa dişah'ı davet etmiş. Konuşma esnası nda, subay , kendisini şerellerı diren Padişa h'a olagan üstü k u v vet taşıyan b i r cariy esinden bahsetmiş. Pa­ dişah bu acayip şeyi bizzat görmek istemiş ; şu a n da Çinli cariye, adeti üzere, koca öküzü omuzlarına alarak. merdiyen­ den yukarı çıkarmış ve getirerek tam Behram'ın önünde, • hah !» diyerek, yere koymuş ve Padişah'a · • gücümü gör­ d ü n m ü ! ?• demiştir. Padişah · evet, demiş, bu bir marifettir. Fakat bir ku v vet değil, sade bir idman m eselesi !. Ya n i sen, daha yavru bir buza�ı iken, bu hayvanı bo y u n a omuzlarında taşımış ve tekrarlanan idman sayesinde b u n eticeye varmışın dır !. . .


2 1 11

K ı z, cil velenerek, bizim öküze idman diyorsunuz. amma sizin gil r'a idman diyenl ere ölüm ha, öylemi ! ? ... demiş Bu k i n ayeyi işiten Padişah, d i k k atle ba karak, kendi •Türk •· ünü ( 1 ) tanımış, ölmediğine se vinmiş ve hemen koşarak, boy n u na sa rılmış ve gül yana k ların dan öpmüştür. i d m a n l a kazanılan marifetin dahi değersiz olmadığını kaydeden Padişah'a hak veren Fitne, vaktiyle ken disini ga· zeplen .:iiren şımarıklığı n ı n sebebini a nlatm ıştı r : Padişah'ım , demiş, ya ptığı nız marifet ola gan üstü b i r şey d i, gökte melek­ ler, yerde i n sanlar o n işa ncılığın hayran ıdırlar. Bütün göz­ ler, o anda, size gıpta ve hayran l ı k la bak ıyordu . Ben d e bu n işancılığın meft u n u ve hayranı idim ; yal nız sizi fen a nazarlardan korumak için, ö y l e m ü h üm semez bir tavır takın­ dım ! .. . özrün d e d a h i günahın da olduğu gibi k u dret gösteren b u ince mahlilğu, Behra m , can ı g i bi bağrına başmış v e b u • suçlu • cariyeyi sadece bağışla makla kalmayıp, onu bir de kendine nikah lamakla mes'ut etmiştir. B u suretle Çin l i cariye hem kendisi k u rtulm uş, h e m de hamisi bulunan subay mü kafa ta nail olmuştur.

�ı skendername• de za m a n ı n alim ve hakimlerini acız bı· rakan k ı pti Meryem h i k a y esi de vardır ki, kendi çalışmasiy­ le, çağJaş i stila hla, otod i d a k t olar2 k yetişen bir bilgin kadın ti p i n i n sergü zeşti n i t a m a m i y l e a n latmak, sözü haddinden fazla u 1.: a tır. N i z'l rni'de erkek l er gibi ata binen, cen k eden, i yşü· n fiş esnasında iffet ve n a m uslarını, değer ve izzeti n efislerin i koruyan k a d ı n l <l �a ait çok ca n l ı ve şairane temsiller b u l u r­ su n u z Fak at, Şair'in, tas v i r ettiği en güzel, k uvvetli ve ta m bir kadın tipi, ş ü phesiz. Şiri n 'dir. Bir taraftan, en b ü y ü k sevgi ile H üsrev'e aşı k olan b u pren ses, öbür taraftan da, kadınlık şere · f ı n i yükse k tutan bir i n sandır. Aşk ın verdiği zayıflıkla tesli m olma uçru m u n u n ta k en a r ı n a kadar gelen Şh in , izzeti n efsin � kadı n l ı k şerefin in verdiği k u v vetle, sarsılmadan duru yor, aşı-

[1 1


219

k ından kendisine. karşı eşit bir muamele istivor. Normal her­ hangi b i r k a dında oldu�u gibi, Şh in'de o a h ı i ç t e n i k i d u y ı;ı u da­ imt bir mücadele halindedir. Kadın lık hıssi v l e seviyor ; aşık oluyor. Bu uğtırda memleketini ter kediyor. Ta h t ı n dan geçi · yor. Yalnızlığa katlanıyor. Yıllarca bek l i yor. Ferhad g ı bi, fedakar aşıkına şefkat göstermekle beraber, asıl hedefinden kaymıyor. Taham mülün ü stünde muka vemet v e ola ganüstil metinlik neticesinde istediğine, istedi ği şek ilde, erışiyor. Aşkından gelen bütün zaf v e i zdıra pları n a rağ men, hayatta namus telakkisinden ayrılmıyan Şiri n'in ölümü de n a m uslu· cadır. Kocası H üsrev'in öldürülmesi ü 1 e ri n e. k e n d• s i n ı ö l o ü· ren Şirin içil), N i zami, cŞiri n'den başka bu d ü n yada k imse, kendisini başkası için öld ürmemıştır • diyor. Kocası nın ölümü n e tahamm ü l etmey i p ö ı en kad •n lar yok değildir. Fakat Şai r'i n hakkı v a rdı r : h iç k i r n se bir baş 1< ası için bu güzellikle ölmemiştir. O, kocasının mezarına, acısını hafifletmek üzere, a ğlamak için giden yaslı bir kadın !l •bi değil, yavuklusuna kavuşmak için koşa n mes'ut bir gdin g ibi gitmiştir ve bu c gelin odasından • bir daha çı k mamıştır. Ermeni prensesi Şirin - H ıristiyan; lran padişahı H ü srev Mecüsi idi. Garip değil midir ki, esk i . l ran efsane- i r d n tasv r ettiği bu sevişm e aynı coğrafi bölgede cereyan e d e r ı d a h a sonraki sevişmelerin esasları nı k a v ra m a k ta d ı r : Ml"se ı a halk aşk destan larından birinin k ahramanlarından Ke. e m - M ü s· l ü ma rı, Asli de H ı ristiyandır Türlü ırk ve dinlere mensup komşular arası n d a k i bü y ı ı k aşk destanları d ü n ya edebiyatına meçhul olmayan b ı r konudur. Nizami'rıin kadınlık hakkındaki görü şü r ü, y arattığı fıı z i Jet sahibi kadın tiplerine göre, müsbet olara k b.-l ırıme k kaabildir. Fakat N izami, bize. kadın hürr i v eti v e ısmt'ti hakkındaki �örüşünü Türk göçebelerinden K ı pça k lılara a ı t güzel b i r hikayesiyle de anlatmaktadır : Kafkasya'ya gelmek ü zere, Çin'den hareklt eden l � k en der ordusu Kıpçak çölünde k .. rargah kuru yor. l s k en .. ı r buradaki kadınların, açık gezerek, erk ek lerd f n k a ç n a d ı k la· rını görü yor. Askerlerini n i htiyacından en d işe eden l m pa ı a·


220

tor, mi safiri bulunduğu memleket halkının ırz ve namusuna tecavüze yer vermemek niyetiyle, Kıpçak beylerini topluyor. K � ndileri ne, büyük iltifatta bulunduktan son ra, endişelerini a n latara k, kadınlarınıq k apatılmasını tavsiye ediyor ; çünkü •kadın taşta n , demirden d e olsa gene kadınd ır. Kadının yü­ zü örtü l ü olmak gerektir» di yor. «Yüzünü yabancılara açan bir kadın rıe kendısinin, n e de kocasının şeref ve ha ysiyetin i koru vamaz. I• dive i ykazlarda bulunuyor. Çöllüler Padisah ' ın bu sözlerin i dikkatle dinledi kten son­ ra ne cevap verseler begeni rsiniz? Kı pçak beyleri lsken der'e diyorlar ki : •Padişah 'a itaat ederiz. Zati Şahan elerine bi y'at için and içmişizdir. A hdim izd e durmuşuzdur. Fakat, yüz kapamak bu ahde dahil ct<c"ğı ı dir ; ç ünkü bu, Kıpçak adetine uymaz. Serı in adetin \" Ü Z kapamayı isterse, bizi m adet de göz kapa­ mavı ister. Baş <asının y üzü nü görmemek lazımsa, y üzü d eğil, gözü kapamak gere kir. Padişah bize darılmasın : yüz kapa· tılaca k da ar kaya mı ba k ı lacak ? ! .. Bizim gel i n lerin odıı ların· da yabancı kımse v o k sa, bu yetişir. Padişahım, sen gel de bu halk ı n yüzünü örtü i l e kirletm e ; daha iyisi bu örtüyü se n kendi gö lüne as ! Bır göz kapa n ırsa ne ayı görür ne de g ü n eşi ! l m pa r.tıor ne e m red rse başarmağa hazı rız ; canı­ mızı bile i it � r ie v e d r i z . Ya l n ı z l<endi adetlerim izden vazge· çemey i z !» [ ı ) Şehirli l ran · Bızans m edeniyeti nin mümessili l skender ile çöllü Türle k ü ltıl r ü n :.. n m 0 0 messilleri bulu nan Kıpç::ı k beyleri arasında geçen bu devişme sahnesi b u ndan 20· 30 yıl ev vele varı n c t ya kadar Türk· l slam dün yasını şiddetle ilgilen d ı re n tartışmalara ne kadar benzer değil mi ? Nizami'· n i n K , pçak lıları bızim l i beral düşilnüşlü i nkilapçılarımızla a ynı z ih n iyette değ ı l ler m i d ı r ? ! . . • Kadının saçı uzu n , a k l ı kısa • dır. <c Kadın, yaratılışında eksiktir • . Kad ı n lar aleyh i n deki bu formüllere Nizami 'de dahi tes ıdüf e d ı yor u l. Fal<at, Şair, bu biçimden tenkitleri ikinci de recedeki ka hraman ları na söyletiyor. N izami'nin eserinde kadın ı a rı en çok h ı r palayan gene bir kadındır. Fakat, kıs-

[ı ]


211

kançhk kiniyle kocasını güzel v e akıllı rakibine vurulmak· tan alıkoymak istiyen bir kadın. Rakibi Ştrtn'i k ocası H üs· rev'in gözünden düşürmek için, Bizanslı Prenses Mer) em, kadınlar hakkında şunları söylüyor :

• Kadınlar şeyhlere ( 1 ) benzerler ; içten habis, dıştan ne­ fistirler ; hiçbir yerde atta, kılıçta ve kadında vefa aranmaz. Vefa denilen şey erkektir. Kadına nasıl güvenilir ? Kadın de­ yince mertlikten vazgeç. Erkekler çok düşündüler, taşındı· !arsa da, hiçbir kadında doğr uluk bula m a o ıl ar. Kad ı n ı n sol böğürden yaran dığını söylerler, bir eğriden hiç doğruluk beklenir mi ? ! • [2) Bunlar, rakiplik' ve kıskan çlık hissi'y le söylenmiş saçma sözlerdir. N izaml'de k adın ruhunun, çağdaş Avru pa edebi­ '/atında dahi sık sık görülen, ruhi tarifin e de tesadüf ediyoruz. Leyla'nın evlendiğiğini haber a lan Mecn un'a, ya­ kınları şunları söylüyorlar : ek adın iki yüzlü bir mahluktur; görünüşünde barışçı, içten savaşçıdır ; d üşman olu rsa dün· yayı yıkar, dost olunca d a can yakar. Ya p dersen işitme z, yapma dersen can atar ; sen k ederli i k en o sev ınır, sen sevinince o kede rlenir ; bu iyilerinin vasfıdır, kötülerindE n Allah esirgesin !• •

Leyla'nın, isteyerek değil, zorla, yalnız gör ü n ü şte, evlen­ miş olduğunu açığa vurmakla, Şair, kadın l a r hak k ındaki bu hükmün de kat'i ve h a kl ı olmadığını ilan etmiştir. N izami, kadınlığa atfolunan kötülükl eri n , k endiler ine has, fıtrt değil, arazi bir hal olduğuna kan idir ve bu [ti N i zaml'nin bu teş b i h i de dikkata değer. A n l a ş ı l a n o n u n z a ­ m a n ı n d a dahi cdışleriyle içleri tutmayan• şey h l e r çok m u ş. (2) Şair'in, kadınlık hakkındaki bu kusurlu söyletmesi pek t e tesadüfi değildir.

d ll ş ü r. ü ş ll

Biz a n s l ı

Ch. Dill'in • Bizans Portreleri• ad ında k i esrrinin R u sça trrc ü rr t s i n e (Moskova. 1901) mukatideme yazan Pr ofesör M . Ba:ıarov, M o• k o n C a r l ı · ğında yaygın bulunan ·Piçela• d e r g isindeki rom andan t e r c ü m e e d i l m i ş bir makaleden kadınlar hak k ı ndaki ş u satırları a l m a k ta d ı r : cKötü lüklerln başlan gıcı kadı nlardandır; h e p i m i z i n h e l A k i n e n b t p olan onlardır. Kad ı n ın hAk i m olduğu e ve ya z ı k ; y a z ı k o r r k t Q t k i kadını dinler.•


2 2 :!

kanaıltini kocası Hü srev'ı n mezarı üstünde kendini öldüren Şirin hakkında yazdığı şu söz l e rl e bildirmektedir. «Aferin Ştri n'e ve onun tatlı ölümüne. Aferin can verip can götürmes i n e. Aşk için böylece ölmek lazım. Canana böyle can vermt k gerek. Her kadın olan namert deı}"ildir. Asıl kadın, a rsız erke ktir. Ne kadır.lar var ki, arslan Kibi erkek, ne erkek ler var ki, kadın kadıncı ktırlar !• [ 1 ] B u sözleri Şair, X I I . nci yüzyılda m ı yazmış?... diye hayret mi ediyorsunuz ? . . . Etmeyiniz : çünkü Şair, 800 yıl evvel yaşamışsa da, bu sö7-lc:ri n i Türk geleneğiyle, Kafkas şartla­ rından ilham alara k yazmıştır. (2).

ı1 J

• •

..ı.!.4 •; ..ı.;:-. ş .:..- 1 • .,.... § .:.. - 1 J Ji ;•

...ı j � 6' 1 J.r'

'-!

.jj

' ..ı..!.� •.r'L. •�. 0j 6'..,,J> .; .:..- ı •.r' � Ş L' j L,; '-!

N i zami'nin bu beytini Firdevsl' n i n şu meşhur beytiyle karşılaş· t ırını z :

( K ad ı n da, ejderha da yere b atma l ı ; tıu her iki murdardan yer yü­ z ü temizlenmel i.) [2) Ali Şir N e val'ye ayrılan j ü bi l e dergisinin 19 ncu sahifesinde ( Al l şer N o voi - Moskova- Leni ngrad . 1 946. Rusça dergi) yazılı satırların buraya a l ı n maaı pe k ıe yersiz ol maz: «Kend i s i y l e çağdaş, I ran ve Arap llem i n e n isbetle, Mogol . Türk d ünyası nın, kadınlara daha yükaek b'ir yer verd i ğ i n i kaydetmek gerek ir !•. c l •IAmiyetin Başlangıcı ve Kadın • adlı ese ri nde meşhur m üsteşrik ve tarihçi Barthold, Vl 1 1. inci 1üzyıldan tutarak, ta. XV. ncl yüzyıla kadar, Orhon anıtlariyle Dede- K orkut hikl­ yeleı i gibi ves i k alara bakarak, k11dın ı n Türk dünyasındaki yüksek m e v k i i n i gösteren bir çok misiller vermektedir. Bu m i silleri biz A. Yu. Ya k u bovski'n i n • A l tı n Ordu• adındaki eserinde de görüyoruz, XV. n cl yüzyılda Küçük Asya'nın doğu•unda, baş k a ta.birle, Az erbeyca n 'da, ya­ zıldığı ta h m i n olunan • Deae - Korkuh h i klyeleri r. d e halk kahraman­ lariyle beraber çalışan ve aeker t hareketlerde, erkek lerle birliktl', önemli roller alan kad ı n l ar buluyoruz.


KONULARDAN ÇIKAN SONUÇ Farsçılığı yok onurı, Türklüğe çok bağlıdır; Kafkas diye zefJkolır, Rustan canı dağlıdır ; Güzel kadın tipleri, Ya Türk, ya Kafkaslıdır. Şüphesi yoktur ki O, Bir Azerbaycanlıdır. M. E.

R.

l ncelediğimiz konuların sayısını ço�altma k isteseydik, geçen beş Nizamı konusuna, ilk önce, «Nizami'de Aktüalite• bölümünü eklerdik. Şair'in yaşad.ğı muh ite candan bağh olduğu, bu bölümde dahi, mera klı bir takım incel i kleriyle meydana çıkardı. Nizam!'de aktüalite, kendi başına bir konu teşkil etmez . Muayyen fik irlerini bile efsanelerle "'hika yelerin, temsillerle teşbihlerin remizli diliyle söylenmesin i seven Şair, hiç bir zaman, çağdaş bir terimle söylersek, bir publisist tavrı ta­ kınmamıştır. Bunun için de «aktüalite», N izami'de , sadece ckısseden hisse• çıkarmak nevinden bir «güriz• (kaçamak) şeklini almıştır. K itaplarına yazdığı ithaflar dolayı siyle, Şair'in, hitap ettiği hükümdarlara yurtseverlik öqütlerinde bulunduğunu biliyo­ ruz. Bunlardan başka, O'nun, tarihi şahsiyetlerden bahseder­ k en, zamanındaki mevki ve iktidar adamlarına dönerek, bir kaç satırla yol gösterdiği d e görülür. Mesela lskenderin yanın· da ErestO. (Aristotalis) gibi filozof bir vezir olduğunu kayde· derken, Şair, d ü n yada m uvaffak olmuş pa dişahları, genel olarak, gözden geçiriyor v e bütün bunların yanında birer akıllı vezir buluyor: Selçuklu Melik · Şah, Gazneli Mahmut,


224

Sasanl EnQşirvan gibi . . . Böylelikle, Şair, çağdaşlarını uyanık tutmak istiyor. N izami'ye göre, bir padişah'ın, yanılmak ve, sözün manevi m an asi yle, sarsılmak hakkı yoktur. Bunun için de yanında akıl, tedbir, rey ve vicdan sah ibi bir vezire muhtaçtır. Benim

ve senin ayagımız kayallilir, fakat padiıalıınki kaymamalıdır : goksa, devletin baıı döner !

Aktüaliteye ait «Nizami görüşleri»nden, Şair'in, memleket ve yurtla olan hissi ilgisini göstererı en can l ısı, Berde · hakkın· da yazdığı parçadır. Azarbeycan'ın ve ya hut, sözün daha özel manasiyle, Ar· ran'ın , tanınmış merkezi Berde'nin tarihi zenginlik ve ma• m urluğuna ait efsanevi lejanlardan bahsettiği sırada, N izami, içini kemiren bir izdırapla kendisini tutamıyor; ·yurdunun sefil aktüalitesi ne geçerek, şanları yazıyor : - •Şim di orası harap bir saray manzarası gösteri yor. Çiçekl er tamamiyle dökülmüş; ne nardan, ne de nerkisten nişan kalmamıştır. Kuru otla bataklıktan başka, şimd i orada hiç bir şey gözükmez!» - Neden ? ! . . . . Bu soru, anlaşılan, Şair'in yurtsever zihnini ku rcalamak· tadır. Şuur inciten bu soru y a O, aktüaliteyi amansız surette hırpalayan bir mısrala cevap veriyor: - •Çünkü o yeşilli kler tohu mdan değil, adaletten bitmiş­ ti ! .. 1 1 1 Fak at, Şair, • bu gün •den müteessirse de, •yarın •dan ümit· siz değil dir; o kültür yeniden başlarsa buraları eskisinden daha mamQr olur. Şair, öğüdünü, çağının Padişahını ayıltacak şu sözlerle bitiriyor: • Pa dişah başka meşguliyetlerden k urtu­ lursa, burası tekrar şenlenip güzelleşir>. •

Memleket ve yurt k ay gısiyle çırpına n Şair'de, asrının gereğiyl e mütenasip k u vvetli bir Müslümanlık gayreti vardır.

[ı ]

pöllar I

Tohumdan eanmagın 6ttmlıti gallar, AJ.ı/attan gö/armtııl o


225

Kısseden hisse çıkaran • g!iriz• !erin den birinde, Şair, b u his· �iyatına y ol veriyor ; çağdaşlarının iyi Müslüman ol mayış· !arını şiddetle kamçılıyor. Kısseyi biz de biliyoruz : Sisini Padişahı H örmilz. gözü· nün bebeği, biricik oğlu H usrev'i, n isbeten önemsiz bir suç için, adalet yerini tutsun ve başkalarına ibret olsun di y e, şiddetle cezalaııdırmıştır. Bu olayı an latırken, Nizami, ansı­ zın denecek bir şekilde, sözünü , tarihteki Mecusilik duru · mun dan, zamanındaki Müslü manlık gerçeğine çeviriyor ; devrineki adaletsizliğe, • bin masu m u n canı yakılırken, bir hırsızın burnu kanamadığın a • yanan Şair, eski devirdeki •Gebirliğe» gıpta ediyor : «onlar gebiı idi; biz müslümanız . Gebir­ lilc o ise Müslümanlık hangisidir ? ! .. • diye kinayenin yaman v u• ran taşı n ı çağının adaletten sapmış suratına fırlatıyor. Adalet, Şair'i n, Tanrısına taptığı gibi, k utladığı bir i de· aldir. Bu idealinin 0 , •gerçekleşmesini• ister ; onun bugün değilse de, yarın gerçekleşeceğine. inanır. i nandığı bu ide· alin O, •geçmişteki örneğini» şiirleştiriyor. lsken der'in ida· re s i • bu şiirleştirilmiş geçmişten bir örnektir. <

Azerbaycan ile Kafkasya şartları içinde yetişm iş Müslü· lüman N izami, hissiyat bak ımından, halis bir Türktür. Şu kadarı yeter ki, Türklüğü sevdiği için bütün varlığı yle özle­ diği adalet idealini «Türk devleti• şeklinde tasavvur ediyor ; • i d i l o l m a y a n . T ü r k d e o l a m a z ! • diyor. [ 1 ] Ruhca bu kadar Türk olan Şair'in, zamanındaki modaya u yarak, yazı dili Farsça olsa da, konuşma dili, şüphesiz, Türk· çe idi. Yukarıda, okuyucularımızla beraber, gözden geçirdik· lerimizden başka, bu fikri k uvvetlendiren bir iki delil da­ ha vardır : Çinli Türk H akanının İ sken der'e bağışladığı bir doğan kuşunu anlatırken, N izami , •T o ğ r u I • adında, kuşla r şah ı bir doğan ki, sultanlıkta Toğru l gibi tamamdı> diyor (2]. Kaşgarlı Mahmud'un • Divan· ü Lugat-it·Türk • ünde bir erkek adı olan Toğrıl'ın, esasta, «bin kaz öldürüp bir tanesin i y i · ( 1 ] Bak : sahife 1 2 7 .

[2 1

15


126

yen y ı rt.cı bir kuş•a dahi denildiğini ııörünce, yalnız kuş ile Sultan adları arasında yapılan cinasın manasını değil, aynı zamanda, Ostad'ın Tür kçeye hakk i yl e vakıf olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. N izami, Türklükleri belli olan Alan· !ardan bir s u variye, has ismi olarak, K a r ı n c a adını veri· yor. Bu ism i n farsça karşılığı olan m u r cins ismi ile bir cinas dahi yapıy or. [ l ] i k i d i l arasındaki özelliğe dayanan san'atın daki bu ince­ l ik lere bakarak, farsça yazan N izami'nin, Türkçe konuştu· ğunu iddia edenler fantezi yapmış sayılama z . Maksadımız, incelenen N izami kanunlarından bir sonuç çıka rmaktı ; derken , k endimizi. cezir halinde çekilmekte bu· lunan b üyük san'at ummanının mana sedefleriyle serili derin­ liklerine dalmış bulduk. Bu, m ana i ncileriyle dolgun san'at sedeflerinden seçebildiklerimizi toplayarak, bir an önce, ken· dimizi sonuç sahiline atmak geretkti ; yoksa kavranılması kaabil olmayan bu coş k un umman, yeni medd dalgaları i çin de, bizi de, seçtiğimiz . sor. uçluk •ed efleri• d e a l ıp götü· rürd ü . Bereket versi n k i . Nizami konularındaki san'at v e hik­ met u n surları üzerine fikir yora · yora edin miş olduğumuz meleke. b ü yük u mmanın bu cezir ve meddi ön ü nde, biraz olsun, manevra yapabilmemize mü sade verdi. i şte bu can kurtaran desteğine dayanarak, i n celenen N izami konuların­ daki unsurlara göre, elde ettiğimiz sanuçu, yeniden kabaran N izami deryasına kaptırmadan, burada okuyucularımıza tes· lim ediyoru z : ,

• Fars taassubuna yabancı!iğı, Türk sevgisi, Krfkasya baQ'­ lılığı ile yetiştiği m u h itin tarihi düşmanına k arşı ııösterd i�i a ntipati ve n ihayet, kadınlık hakkındaki hürmet tel ikkisin e bakarak, c/r a n• a dı a l t ı n da a n ı l a n Ya k ı n D'oju ede·b i y a­

t ı n a h ô k i m b üy ü k Ş a i r Ni z a m i'n i n, A z e r b g a c a n l ı b i r T ü r k da h i • i o l d u j u n a, a r t ı k, ş üp h e s i z, h ü k m e d e b i l iriz.

jı ]


Mecnun ile Leyli ınelıtepıe. Balı. ıh. 144



DORD O N C O

BOLOM

N İ Z A M İ' D E S A N'A T V E İ D E O L O J i



1

NiZAMi ŞİiRiNiN ÖZELLiöl Tab'ım kadın değildir, ateşi kendindedir, Bakir iken doğurur, Meryem ayarındadır. Ni

:: a m

i.

H ayatı anlatılırken gösterildiği gibi , N izami, Doğulu· Batılı, 'Jütün ten kitcilere göre, klasik İ ran edebiyatında, san'atın en yüksek noktasın a çıkmış bir ü stattır. O, aşk destanı ile efsa­ ne yazmakta, İ slam Doğusun da, eşi olmayari biricik şairdir; edebiyatın bu şeklindeki yaratılıcık hakkı herkes tarafından tanınmış büyük san'atkardır. Tenkitciler, •H üsrev v e Şiri n " ile •Heft - Peyker» yazarı Nizami'n in aşk destanı yazmakta rakipsiz olduğunda birleş­ mişlerdir. K imseye bu ölçüde ve bu biçimde bir destan yazmak n asip olmamıştır. Bu destan ların kahramanları bulunan Husrev ile Beh­ ram'ın m aceraların ı, gerçi, Firdevsl de yazmıştır. Fakat, N i­ zami, onların bütün hayatları değil, yal nız, aşk m aceralariy­ le ilgilenmiştir; bunu dahi Firdevsl'd e olmayan bir genişlik­ le v e kendine has bir yenilikle yazmıştır. Zaten , N izami san'atkarlığının esaslı v asıfların dan başlıcası bu yen iliktir. Gi­ dilmiş yoldan yürümeyip, şahsına mahsus büyük yollar aş­ mayı, Şair, kendine şiar etm iştir. N itekim şöyle söylüyor : �Bi l gi n (yani Firdevsi) n i n ev v elce söylemiş olduğunu bir daha söylemedim, çünk ü tek rar iyi değildi r ; "aşk bazlık .. sahasından kalan kısımda gazilerin k ı l ıcı gibi keskin sözler kullandım » [ 1 ]

[ı ] •

: j� 1 ) .:...;.j ..;:..;5' .:..-,· .;..

'5j� : _,. :i ."':

r .i l ;

_; .:

._·=-- -

.:..0 v ı , "!" . > ;.<.G ..;;L� jl ..;ı.. .) J ;,� _::\ ; o

, ; � I jl .


232 <t H üsrev ile Şirin • efsanesinin m ukaddemesinden aldığı· m ız b u beyitlere «İskendername • n i n başlanğıcındaki şu be· yitleri de ekleyiniz : • Sözü bir gelin gibi süsleyen TQslü Bilgin (yani Firdevsi) b u "name. den (yani İskendername) bahsetmiş olduğu halde, söylenecek bir çok şeyleri söylenmeden bırakmıştır; çünkü tarihteki bütün olayları .. yazsa idi, d estan haddincjen çok uzardı; zevkine gelmiyenleri ihmal ile O, yalnız zaruri gör­ d ü klerini kaydetmiştir. H elvayı yalnız yemek adet olmadı­ ğından, a n laşılan, destanın bir kısmını d a dostlara bırak­ mıştır.• [ 1 ] N iza.mi, İ skendename'yi ( k i Firdevsi'ni n temas ettiği fütu­ hat konularını da içine almaktadır) dahi yeni bir tarzda, Şeh ­ name'yi tamamlı yacak �ekilde yazdığına kanidir. [2) « Beşlik• teki manzumeler, • mesnevi> denilen m üstakil kafiyeli beyitlerle yazılmıştır. Firdevsi'nin eseri de bu şe­ kille yazılmıştir. Fakat Şehname misalinde ancak kahra­ manlık konu larına, başka bir deyimle, hemasiyata müsait görünen bu şekil� N iza mi'de , ahlakiyat ile lirizma da· hi başarı ile tatbi k olunmuştur; bunun içindir ki, N iza­ mi, mesneviciliğin başarılı yaratıcılarından (m ucitlerin­ den) en bü yüğü diye kabul edilmiştir. Çünkü, yukarıda bir m ünasebetle kaydedildi2i üzre, dastan diline lirik v e h issi b i r eda vermiştir. İ slamdan sonraki TO r k edebiyatının esasların ı anlatan M . F u a d K ö p r ü l ü de, N i zami'den evvel mesnevi ya­ zanların varlığını ve bu tarzda türlü konuların işlendiEini kaydetmekle beraber, N izami 'nin, bu tarzda m üceddit old u : ğ u n u aşağıdaki cümlelerle tasdik etmektedir. . . . . . . . .. hissiyatının rikkat ve derinliği. üs!O.b i ifadesinin san'at ve zarafeti itibariyle cidden emsalsiz bir şair olan Genceli N izami, m ü ­ ahharen • Penc-Genc• nam-ı ümO.misi altında cem'olunan beş mesnevisiyle kudemaya tekadd ü m ederek b u vadide •

[ı 1

[z ]

. J.w· .:-ı

4 )J

� l�:

t

: .:,.;� t- Y..- 1 )J .

')

. J }' . ;L - " '°"': \)

...

•-':J ,P ..;,;ıJ

:.ı.r- .!..:, .I� ,..;.

' JJ...:.. i .:ıl:-JJ ..... ;J -�

ı _,b. .f

4.> r C..:..ı .)J .r o.1lhi

.:,.;� � JJ .

. �Jf .;ı ;i t .) ı)._.l:;;: .f '5.JJ

..:&..


233

bir çok hususiyetler göstermiş v e eskileri adeta u n u ttur­ m uştur. Eski mesnevilerde elfaz ve kavafi ye, tertibe, edaya bilyilk bir itina sarfedilmeyerek, sadece, hikaye ile iktifa o­ l u n u yordu; halbu k i Nizami, şekilde ve esastaki bu kusurla­ rı izale ettikten başka tahki yede de daha fazla k u v vet v e san'at göstermiş, h ülasa, b u tarza e n m ü kemmel şek lini ver· miştir... [1] «Mesnevi yazanların şey hi• diye anılan Şair, edebiyatın başka kısım ve nev'ilerinde dahi kendi k u dretini i sbat et­ m iş bir üstattı r. Kasideleri, konu itibariyle, klisik med i hle· re benzememekle beraber, şek il ve sa n'at i tibariyle, bunla· rın en parlaklariyle boy ölçüşecek bir değerdedir. H . D a­ n i ş , N izami'nin. • Sera meda n - i S ü h en•e aldığı b i r kaside· sindeki aza met ve ahengi « hail tkorkunc) bir fırtına koptu­ ğu esnade işitilen gök gürlemesine» benzetiyor; «vezin, ke­ limeler ve harfler ile mevzu o kadar m ünasip d üşürülm üş­ türki-di yor-her c ü m le s amıaya (ku lağa) bir sayheyi ejder (ejderha bağırtısı) gibi in ' ikas e d iyo r 1. [2] Kaside'de b u k u v veti gös t e re n Şair'in, gazelleri de güzel ve nefistir. Nizami, ga zelde de ken disine has bir üslup ve özelliğe maliktir . Şair, konu i tibariy l e , gazeld e dahi ken­ di seci yesi n i teş k i l eden ül kücülüğe sa d ı k kaldı ktan başka, şeki l itibariyle de, bir özellik göste riyor .

Bi li n di ğ i ü z ere, k ı sa, ekseriyetle 5 veya 7 beyti geç m i · y e n lirik b i r parçadan i ba ret olan gazel i n beyitleri arasın­ da, anlam b a k ı m ından , mantıki b i r bütünlük aran maz; her beyit kendi başına mü sta k i l bir fikir ifade eder. N izami'nin gazellerinde ise, Berthels'i n d e an lattığı gibi, beyitleri bir bi­ rine bağlıyan b i r konu bütünlüğü vardır; şöyle ki, N izami'· nin gazelinden alınan bir beyit, kendi başı na, diğer beyit· !erden ayrı olara k , m üsta k i l bir mana ifade etmez; O'n u n ga­ zeli kendi başına bütünlük teşkil eden organik b i r eserdir.

2

Nizami, asrının eşsiz bir h i k a yecisidir. O 'n u n hi kayele­ rinde çağdaş romancılığın bir özel l i ği vardır. Şair'in yazmış [21 [l)

M.

F. Köprülii. T ü r k Ede b i y a t i T a r i h i . Sah. 208- 209.

•Seramediin-i Sühen•. 4 M e l i k ü l - M ü l ü k > kasidesi. sah. 2 8 3 .


234

olduğu efsaneler h erhangi bir usta sahneci ve dekoratöre. asrımızdaki sinemacılığın, çeşit ve fant�akımından, gerekli bulunan en parlak konu ve matervtiPlerin i verir. N izami yaratıcılığında •Bin Bir Gece» masallarındaki Doğu fantezisi ıle çağdaş Avrupa edebiyatın daki • tip» anlamının realistliği k a ynaşmış bir haldedir. Şair, elindek i materyelleri işliyerek , edebi tiplerini stilize etmesini biliyor . «Kısa boyluları uzal­ tıyor; haddinden fazla boy atan uzunları da k ısaltıyor». il) N izami ' nin, edebi tipi nasıl anladığı y ukarıda bir müna­ sebetle anlatılmıştır. «Hakikata benzer yalan• d iye tarif ettiği bu realizmden, bazen, yazdığı masal janrı dolayısiyle, ger­ çek olmıyan vak'aları anlatmaya kalktığı zaman bile, Şair, zarif bir nükte ile, ok uyucularını uyandırmağı unutmuyor: Şirin'in Husrev'e bağışlamış olduğu Şebdiz adındaki kara at cinsinin kara taştan bir aygır statüsüne sürtünerek gebe k alan kısraktan doğduğuna dair olan rivayeti naklederken, meseli, «şu bahsi çabuk geçelim, yoksa öteki söylediklerimiz için de şüphe u yanır• d iyor. Veya Ferhid'ın, ölürken, elin· den attığı keserin nar budağından sapının, yaş toprağa di· kilerek, yeşerdiğini ve koca bir aı!'[aç haline gelerek, narlar­ la d olduğunu anlatırken, O, «N izami bu ağacı görmemiş. yalnız hikayesini bir kitapta okumuştur!» d er. 12) 3 N izami, yalnız kahra manlarının iç alemini tasvir eden ruhi tah li lcilikteki maharetiyle veya olayların geçtiği muhit ve bulundukları şartları tasvirdeki kudretiyle kalmaz, O, ayni zamanda, misli çok az bulunan bir tabiat y azarıdır. Tabiat. N izami şiirinin en canlı bir u nsurudur. Tabiat kadar k udretli ve onun kadar güzel k aleminden, sihirli bir fırça iycaziyle çizilen müstesna tablolar kadar, can lı olarak çık a n • tabii manzaralar• Beşlik'in okumakla zevkine doyul­ mayan sahifelerini teşkil etmektedir. H ele, Şair'in. · hayvan ol­ sun, bitki olsun , hatta, cansız olsun, tasvir ettiği tabiat un-

[ı J [2 ]

. .; _... ) i ;J ..;.ı.. ,;- .:....:...

Jr ,.ıo.; jl rJI _,:.. Jb ..,,: ,ı·

I; .;i·- .,:,_ I ..ı. 1:;.. .;�:.; ;J •

�.

�.

.ı..·ş � ı ) .s);J _:..JJ'. �·ı · :.;�· .;i �J � _.r- .J'U;.i

, .._:. ...� .....:. •. �

. _;...,, ,

I;

....., • •


235

surlarında birer can ve şuur tasavvur etmesi v e onları ruhi bir hayat ile yaşatması kendi başına bir alemdi r. Nizami san'atkarlığında tabiat, bizim bil diğimiz gibi. olan biten şeylere karşı hiç te kaygısız değildir. Bil'a k is, şeyler, sevirıen veya ızdırap çeken insanla can dan il gilenir; onu anlar ve ona yanarlar. Tabiatın bu şekil deki tel 3k k isi « Ley13 ve Mecnun• hikayesinde bütün derinligiyle anlatılmıştır. Kendisin den geçen ve daimi cezbe halinde bu lunan Mecnun insanlardan kaçmış, tabiata sığınm ıştır. i nsan lar, •mecnun• diye, ondan yüz çevirmişler iken , hayvanlar, k en disiyle dost olmuşlardır. Sadece hayvanlar değil, bitkiler dahi onu anla· mışlardır .. Mecnun'un ağaçla yaptığı konuşma bunun bir misalidfr. Nizami şiirindeki rumu z culuk (simbolisme) çağdaş impre· cionistlerin dahi eremedikleri bir yüksekliktedir. firenklerin •metaphor» dedikleri istiarenin, Nizami, eşsiz üstadıdır. Fi· kirlerini, Şair, bolca k ullan d ığı mecazi deyim ler ve müstes­ na buluşlu teşbihlerle an latır ki, H . R i t t e r, buna <<temsil • v e y a •tasvir dili • di yeceğimiz •Bilderspra che• der. [ l ) Nizami'nin b u dili, kendi başı na. m üstakil b i r san'attır. Bu san'at hakkında belli bir fikir verebilmek i ı;in Şair'in is­ tiarelerinden burada bir kaç örnek vermeği fa ydalı bulu­ yoruz. Gecenin çöktüğünü an latmak isterken, Şair, mesela, «gü­ neş'in ca mı taşa çarpınca, halk için, dünya da racık bir şişe· ye döndü • der. Cehan ber /Jalk şod çün şişe·yi tenk, Çu amed şişe yi /Jorşid ber senk. [2J

N izami istiare"inde güneşin doğması dahi özel bir dille anlatılır : •Sabah erken den felekin meş'alesi dünyanın güzel yüzünü aydı nlatınca . . . • denir. Ke çün bômdadan çerôğ · i sepehr, Cemôl·i cahanra ber efrü/Jt çehr, [3J

(i l H e 1 1 m u t R i t t e r . • O ber O i e Bil dersprache N i z a m i '&> Beri i n · Leipsi g. 1 92 7 .

[2 ] [3 1

� .. :\ r. .:.PJ _.tl J. l j�

..!L ,·. .ı.:;.;,;. .

-+:-

. ..;;..:.· �

ı \.!

..

--r.-"

.} J� .....:. ._;ı.. ,·. ..:ı � �-·:- _:..ı �ı .... �· � t'


236

Çayda yıkanan !{üzeli a n latırken , Şair, çeşme ile gülden istiare eder ve Acep brişed ke golra çeşme şüyed, Galet goftem, ke gol ber çeşme rüyed. [ 1 J

d er. Şlrin'in, Meday in'e giderken, yolda bir çeşmede yıkan· dığın ı biliyoruz. Bu esnada, Medayin'i terkeden H usrev'in Şlrin'e raslıyarak, kendisi n i uzakta n seyrettiğin i hatırlarsı· nız. işte. bu tesadüfü. tas vir ederken, N izami, genç erkeğin bakışlarından utanan çıplak güzelin halini çeşmede titreyen mehtaba benzetiyor. Zi şerm i çı•şm · İ ıi der çeşme·yi ô.b, Hemi lerzid çün der çeşme mehtô.b! [ 2 ]

Muayyen zamanlarda, sabaha doğru , ufukta beraber gö· rünen güneş ile ayın evlendiklerini kaydeden Şair. bu çift· !eşmeden ctan yeri analığının gebe kaldığına» işaret eder. Zen<işuyi behem horşid u mehra Rehim beste be zô.den sobhgehra. ( 3 ]

N izami, yal n ız şairce ta svirlerinde değil, hakimce hü· kümlerinde dahi aynı istia re ve mecaz sa n'atından faydalanır. Bir cemi yette yüksek makam tutanların sorumluk derece· !erini a n latmak için, Nizami, esen şiddetli rüzgardan otların asude iken, servilerin eziyette olduklarını an latı r : Zi badi k ü kolô.h ez ser koned drir, Giy ah asride başed, serv rencur. { 4 J

Eşyalarda can tasa vvuru . .N izami'n i n teşbihleri üzerinde de tesi r yapmaktadır. Bir gUl, mesela, Nizami'nin şiirin d e, sadece açmaz, «gömleğini yırtar 111 ; bir bülbül , sadece ötmez, «aşkını beyan eder» ; .yasemin, bir çiçek i ken, cTürk • olur

ıı ı [2 J [3 ] [4]

.

.:. Jf' t' ;..r .J..k

ı;r t' � � �,;. . �l:+' <.!.!' p j_,� "".. i)._s> ' .,:ı :� p JI ı� r -..:. j \ J .C..� .J•lj � {; ' I;(• J.J�JJ.;.. rr. .J.,..:. -·_; J.:f-J J,- . ....:.� ••,,.:ı ·lf' ' JJ• ..,;_) _,.. jl ."}(' ş '-"� j

"".JJ ••..:.:-

...._

.::-

·�

.

c Kelile v e Dim ne• deki bu satırlarla karşılaştı r : •ÇQnkü en kuv· vetli rilzgı\r otların zAfına k ı ymet vermez ; fakat hurmaların en uzu­ nunu ve a ğa çların en ku v vetlisini d e v i r i r • .


237

ve sahrada •çadır kura r•. «Lale bir H i n dödur · ateşe taparıo. Şu aşağıya aldığımız beyitte ise, çiçekleri n , k eyfcil (ayyaş) adamlar gibi, iyş·U nf.ışe d a l dıklarını görüyoruz :

Semen sô.ki vu nerkes bfıde der dest, 1Jene/şe der bomar-u, sorbgol mest. [ 1 ] Bu mecazi teşbihler, gerçi D o ğ u edebiyatı n d a N izami'ye has değil dir ; fakat N izami'de b u san'at dahi O stad'e has yük· sek bir d eğerdedir. ·

4 N i zami san'atınm özellik lerin i · kay dederken, Şair'in k u l ­ l a n d ığı d i l üzeri n d e de d u rmak yersiz olmaz. N izami şiirinin ruh u n d a Firde vsi'deki Far slık taassu b u n u n hiçbir tesiri olmad ığı gibi, • H amse• sin de d e Şeh na me'de k i halis Farsça gay reti yoktur. O, • A c e m i d i r i 1 t m e k ıo v e eski Keyfı.­ n i 'Ieri n debd ebesi n i yeniden ca n la n dı r m a k n iyetin d e değil· c!ir. Arap tesiri y l e m ü cadele eden fars dehkanlarının, yani feodal aristokratları n , si yasi i deallerine h izmet eden İ ran nasyo nalisti firdevsi için Farslı k taassu bu tabii olabilirdi. Halbuki, N izami'n i n istediği, i deal n ü m u n esini a n cak T ü r k d e v 1 e t i n d e görd üğü so y sa l adaleti sağl a m a k v e ona layık ol­ d u ğu şerefli yeri verdirmek tir. Bu yapıda bir m ütefekki r e, yerli Fars dehk a n l a rına v e onlara k a pıl m ış sara y l ılara deği l , l slam k ü ltürü n ü, gara:<.sız olara k , can d a n benimsemiş a y d ı n şehir· l ilerin h i sleri n e tercü man olmak gerek iyordu . B u n u n için d e O, esk i ( a r h a i k ) fars dilini d eğil, z a m a n ı n d a k i o k u r yazar m u h it için tabii olan canlı bir dil k ulla n ıyordu . Bu m üla haza i le, N izamt, Ara pça k elim eler k u l l a n ma k ta h i ç b i r m a h z u r görmem iştir. Y a l n ı z Arapça değil, N izami'nin n a z m ı n da · Türkçe kelimelere de tesad ü f olu n u yor. N izami d i l hususun· d a milli taassup göstermemiştir. Bu taassubu gösterseydi v e bunun için şartlar h a z ı r olsaydı, belki d e s e v g i l i m e m l e k e· tinin kon uştuğu v e bizza t kendisinin, mecazen, h a k i k a t d i l i d e d i ğ i T ü r k ç e i l e g a z a r d ı [ 1]

111

. -=-·

JS'" t.r- J J[j-

;� �

. �- �) � -� � ..,.,J .J J l-

.:r-

[2) Bu m ü talAayı, ilk defa, Berthels i leri s il rmOştOr. ltalllr.le dizilen cümle ve tabir ise bize aittir.


2 3 1:

N izami'ninin dilini çetin bulanlar vardır. Bu dil rerçek· ten de kolay değildir: cinaslar ve istiarelerle düğümlenmiştir. Fakat, kendisiyle çağdaş bulunan şairlerin ve bu arada Hakani'· nin, içinden çıkılmaz muamma diline bakılır sa, Nizami'nin •ta'kidine• (düğü mlemesine) rahmet okumak gerekir. Bu çetin· lik , aslında, Şair'i n, hakikatta da •bulmaca • bir dil kullanma­ sından iler i gelmiyor. Asıl sebep, O'nun, teşbih ve istiarelerini anlamak için , zamanındaki şartlar, a n lam ve bilgiler hak· kındaki malQmatımızın kıtlı�ıdır. Niza ml'yi kolayca anlamak için d evrindeki manevi, maddi bütün bilgilerin bir ansiklo· pedisine malik olmalı ve o zamanki şartlar adamakıllı incelenmeli ve araştırıl malıdır. Bu ya pılmadıkça, N izami'yi anlamak, tabiidir ki, zor olur. Yllksa, N izami'nin dili, çağdaşı bulunan öbür şairlere nisbetle, en kolay okunur bir dildir. 5 N izami sa n'atında nın bütün bilgilerini : loji), tarih bilgi lerin i ; eski-yeni türlü d illeri

ilmin rolü dahi büyüktür. Şair zamanı· bediyatı nı , halkiyatını, sihriyatını (mito· dini, felsefi ve a hlaki telakkilerini ve biliyord u .

Nizami'nin coğrafya sahasında yapmış olduğu peygam· berliği Avrupalı bazı muharrırler tarafından kaydolunmuş· tur. Berthels'e göre, N izami, Nil nehrinin menşein i, takri­ ben , ancak X J X. uncu yüzyılda tesbit olunan bir yerde ta· sav vur etmiştir. Coğrafya alanında olduğu gibi, Şair'in, et­ n0grafya ya ait bilgisi de hayret vericidir. Mesela Kırgız çöl· t erindeki Taş kadın heykel lerine dai r etnograflarca verilen tafsilat ayniyle Nizamt'de mevcuttur. Şair'in, yaşadığımız günler için son derece aktüel ve enteresan olup ekonomi-po­ litikle ilgili bir mütalaasını da kaydedebiliriz : Kafkasya'nın kurtuluşu uğrunda savaşan lskender, mağlup Ruslardan al­ dığı, çoğu kürk ve deriden ibaret ganimetler arasında, kup-kuru, k ılsız bir deri parçasının itina ile k orunduğunu görmuş ; merak içi nde kalan lskender'e, esir Ruslardan biri bu derinin başka kürk ve derilerden neden daha muteber tutulduğunu anlatmıştır. Anlaşılmış k i, bu deri Ruslarda mü· badele işini görüyormuş ; bütün kürkler ve deriler bu kuru deri parçalariyle ancak satın alınıyorm uş. Bu h ikaye üzerin · de d uran Niza mi. lskender'e, •si yasete bakınız k i , k uru


2 39

bir deriyi gümüşten daha muteber kılmıştır !• cümlesin i söyleti· yor [1]. Görülüyor ki altının, o zaman için gümüşün, yalnız mü­ badele vasıtası olduğu için muteber olduQ-u fikri, daha X I 1. nci y üzyılda, N izamt'nin keskin dehasını meşgul etmiştir. Zamanımızda ası l değerin emekte bulunduğunu düşünen ikti· satçılar gibi, N izamt'nin l skenderi de, •deriyi gümüş yerine geçiren siyaset• üzerinde takdir ve hayranlıkla düşünmüş­ tür. Nizami'de biz astronomi bilgisine ait önemli bir kayda da rastlıyoruz. Eskiler dünyayı , merkezi yer olmak üzere, bir gök yuvarlaQ'ından i baret bilirlerdi ; yıldızlar göğe nasb edilmiş birer ışıldaktı. Bunlardan, güneş de dahil olmak üzere, yalnız yedi seyyarenin, yerin çevresindt" dönmek ü zere, özel bir seyirleri tasavvur olunuyordu. XVI. cı yüzyılın başlarında K o p e r n i k, felek'in esas ku ruluşu hakkındaki telakkiyi de· ı}iştirmeden, onun, yer değil, güneş etrafında döndüQ'ünü iddia etti. Daha sonra gelen kaşifler aıemin, bir değil, çok olduitu· nu ve yıldızların. ayrı-ayrı manzumeler halin de, kendi gü· neşleri etrafında dönen belli birer küme teşkil ettiklerini söylediler. i l k defa olarak, XVI. ıncı yüzyıl astoronomların· dan D j o r d a n B r u n o yıldızların birer m üstakil alem ol· dukları fikrini i leri sürmüştür. Nizami ise, veziri Büzürk­ ü mmid'e sorular soran Husrev Perviz'e söylettiği lıittim ben lci lıer yıldız cihandır, Ki her biri birer yer, ıisimandır. [2 1

beytie bu keşfin Kopernik ve Bruno'dan daha 400 yıl evvel pe;•gamberleği n i yapmıştır. Nizami hadsinin, bir de k i mya ile ilgili bir teşbihinden bahsedilebilir. Gerçi, kaydedeceğimiz bu nokta , daha ziyade,

11 1 • f r. j l �- 1; � l"f. � ' •,l r:lo.i ':-�· � ..:.-l:Derl nin e s k i za manlarda Ruslar arasında para yerine geçliği tarihçe bellidir. cKO.na> denilen bu deri para IX-X. cu yüzyıl Ru•-Blzan• münasebetlerine ait ticari anlaımalarla cRuskAya PravdA• denilen, XI. el yüzyıla ait ilk Rus kan u n n a m esin d e ve Mos kov a Kınya z ı i l i . cü l van'ın cSudebnlkJ denilen kanun namesinde kaydolu n maktatır. Rusya hakkında malumat veren eski Arap yazıcıları, o arada Mes'O.dl, dahi kendi eserlerinde • KClna> den bahsederler. KO.na, ( Ce m i KO.ni) laıincesi M uıtalldae olup Ruaça KClnitsa denilen hayvanın deri•inden i baretti .

!2]

·

..:.�· 1.- T,

0i

'

"'°" I...�

· -=-- 1

...ı � J,> -> � ;.;. r �


240

N izamı devrindeki bilKi kadrosuna dahil malumattan sayıl­ sa gerektir. Nizamı, beyitlerinden birinde :

Arslan ol da korkma kedi soyundan, Talk olup da korkma tamuf odundan. (1) demektedir. T a 1 k (._;l.I. ) sözünün , «Hamse» haşiyelerinde, ateş­ ten korkmayan ve yangına dayanan madeni bir cevheri an· dırdığı kaydolun maktadır. Yanmaz kasalar ve ateşe dayanan başka cihazlar zamanımızın tekn i k yenili klerinden d ir. Bu cihazların yapılmasında k ullanılan yanmaz maddelerden az­ best'in terki bindeki u nsurlardan biri de t a 1 k tır. Genel bilgilerden başka, Şair, zamanındak i her türlü fi­ kir ve kuvvet sporlarına dahi hakkiyle aşinadı r. Bu işina­ lığın, hikayelerinde olduğu gibi, mısra larında d a h i belirti ve akislerini görüyoruz. Şatranc (şahmat), mesela, Şai r'in yazı: larında, terimleri sık-sık tekrarlanan bir oyu n dur. (2) Sözün kısası, Şair, kendi çağının m üteba h hiridir; h iç bir şeyden bilgi kadar zevk duyduğu yoktur. Şair bütün gecelerini ve günd üzleri n i aramak, düşünmek v e yaratmak­ la geçirmiştir. Hayatta neşesi de bundadır. «Tab'ının hazi­ nesi zengin , k apısı da ki litsizdir; bu hazinedeki değerlerden birini tıirtmadıkca u yuduğu tek bir gece olmamıştır> [3). Ni­ zami'nin, geceleri kendisine u y k u vermeyen bu bilgi sever· liği, kainatın varlığında gizli bulunan sırları anlamak iste­ yen kayda değer bir büyükl ü k ve derinliktedir. O'na göre, dünyanın dön üşü ve hayatın gidişi belli bir sebebe bağlı-

lı J -': ı.İ. .? ._ tı4 � ı.L. tı J', tı � ...._ Ferhı\d da Şirln'e karşı hasbihallnde şatranç diliyle . � şöyle diyor :

(2) Meaelı\, Şirin, H il srev'e söylenmek için şöyle diyor : • • ı..:.. ,,_

o

. J:o:-i ·

.:.ı.

�ı . (,ı...:. �

� •-e-

_.-1_,- ıJA )'('

. .:.-ı .:;,�

S.ı:IJ,

rf ı,_,...j

(-> <" ·ı� r· ı....;

;.,ş r.i4 ı.i)-'°'.

<J,ı .J,

..?-'

f" f,

J:-.4

)) �, tı 4 •>!:ı� ı JY.:.-• r ı 4" r..ı: ı.,J • .:.� ..ı:,J. ,f � .:,-; J •

, -:-,j

J.

f 4"......:.

..r.

·

� i·-


241

dır. •Ası l değerli söz, bu sebebi bulup gösterecek sözdür!» [1] Talimi ve bedii bütün eserlerinde, hakim N izami, türlü şahıslara söyletmek ve türlü temsiller zik retmek suretiyle, daima: hayat nedir, ölüm nedir, ilk yaratık hangisidir, dünyada hayat kaabil iken, ahirete ihtiyaç var mıdır, semft­ deki •seyyah•ların devrini nizama koyan ve görd ü ğ · \ m ii ·,_ yıldızları birer manzume halinde tutan n e d i r , yıldızlar K e , · d i başları n a birer alemmidir, cesedsiz. can tasavvuru k a a b i l midir, rüya n edir, düşünmek ne demektir ? gibi canl ı bir yığın sorulara cevap olacak •s ö z> ü aramaktadır . Hakiki bilgin, bu araştırmaya bağlanmış bir insandır. Böyle bir insanın , yani bilginin, makamı, N izamt'nin gözün· de, bütün makamların üstündedir. N itekim İskender'in ağ­ ziyle O, •bir insan diğerinden yalnız bilgisiyle üstün olur; ne kadar yüksek makam olursa olsun, bir bilginin payesi o makamın üstü ndedir> diyor. (2) Çağının her yönden alim ve f3.dıl şahsiyeti olan N izami, yaratıcılık san'atında kimseyi örnek almıyan orijinal bir şairdir; kendi tabirince •zamanın hiç bir gülüne O 'ndan da­ ha hoş sesli bir bülbül konmamıştır» (3). « Her bilgide bir def­ ter, her n üktede bir eser•e malik olan Şair, kendisinden

. .jlJf JI.. .:.-1

[ı ] •

.:-1 j_,;; .:ı:,ı � ..,.._

.,f.-

fi .si<-.

f

.jlJf J'='"" § :� J.

.:-1 �

Hılluıtın tJarlılında tJar hilcmtJt Se6e6i tJar 6a lıılkatın elbet. Bana 6almaktadır alsiiıl Jelni. Ona 6alma/c aJaııJ•l•n lıiilleri.

(2 ]

1

.SJJJ." j.A ıJL.)oş fa • J�

':J � �\

l.;..ı:.. j.A

Ger lıiiner aahi6i olmaua 6iri, Gideme. kimutlen elbet tim.

N•k'l/ar g8rgiilii alea, ötgiin, Hilner ehlinden o ol••• iietiin.

� �

.:iİ ; JJ .)J

ıS/J. .s-f'J"'. L( ş .J..,,,,fj �

ı, J� �

Kim ıw•iıtar a.tiinJe hangi ,alin, BHJen güel öffiilfJnll 6il6iliin7 !


242

daha iyi bir •gülbOn• (gül a�acı) tanımıyor ve, orijinalliğini kastederek, «benliğimi kendimde buldum» d iyor. (1) · Şair'in kendisi hakkıdaki bu iddiası bütün tetkik ve ten· kitçiler tarafından kabul edilmektedir. lskendernime'nin bir yerinde dediı}i gibi , •yanan tab'ı , Meryem Ana gibi, bakir i ken doğurmaktadır.» (2) 6 Klisik lran edebiyatında Azerbaycan devri önemli bir marhele teşkil eder. N izaml'nin yaşadığı bu devirde vücuda gelen edebiyat mektebi (okulu), Azerbaycan'dan evvel Ho­ rasan ve daha evvel Harezm'de gelişen edebiyatın. yüksek bütün verimlerine hakkiyle vlris bulunuyordu. Yakın Doğu edebiyat tarihinde müstesna birer yer tutan bu devir edebi­ yat m ümessillerinin ileri gelenleri, eserimizde, N izamı ça�­ daşlarından bahsedilirken, kaydolunmuştur. Bu kayıttan d a görüldüğü gibi, o zamanki Azerbaycan'da nazım şekilleri­ nin her nev'inde, şiir san'atı erebildiği en yüksek zirveye çıkmıştır. O zaman k i şartlar dahilinde. şairler, hayat ve şöhretlerin i saraylara v e zamanın i ktidarını ellerinde tutan hükômdarla­ rın iltifat v e bahşişlerlne borçlu i diler. San'atkarlıktaki bütün imkanlarını medihlerle dalkavukluklara sarfetmek zorunda kalan bir şair, eserinin, ruh ve mu htevasından ziyade, şekil ve kalıbına önem veriyordu. Takdirlerini ancak saraylarla hükümdarlardan bekleyen bu devirdeki san'at eserlerinin çoğu, garip değildir ki, k asid e şeklini alıyordu. Bu şekil, za· manın en sürümlü metalarından sayılır ve şairin değeri bu nev'ide gösterdiği kudret ve maharetle ölçülüyordu. Mucir Beylekani, Ebül· O la Gencevi, K ivami - i Mutarrızi ve, bunların hepsinin üstünde, Hakani·i Şırvani birer kasidecidiler. Ağır şartlar içinde geçen bu devir edebiyatı yalnız san'at için yaratılıyor, kaside nev'indeki en parlak m isaliyle, muhteva bakımından sönüyor, ciddi her türlü manadan mahrum kalıyordu. -------

[ı j

[2 ]

. ı.J\.!ı.,� � • Yüs çevirdim ln•anlann mihrinden, B•nlifiml buldum kendi ltendimden

i'�

. �-ı ..;;_,\

,_;:;

.;,;.,..

l _A,_;.

r...,.- �

��·.:. '5J )

.:- 1

.:ı��T !.

.:ılS J+· _j

._C1 .ij ,; r�..;.,


243

Ş i ir tekn i k v e san'atında çağdaşlarına d e n k ve hatta ü s­ tün bulunan N izamı, mizaci n deki özellik ve karekterindeki istik lal sayesinde, kendini sarayların yıprabcı tesirinden kur· tararafc, edebiyata, mahrum kaldığı muhtevayı verebildi ve bu suretle büyük bir islahın (reformun) m ucidi oldu. Sarayın ferdi zevk . ve kaprizlerin e değil, topluluğun sosyal ve fikirl ihtiyaçlarına hitap etti. «Hamse•deki mesnevlleriyle, N izami, yalnız Firdevsi usulündeki kahramanlık destanını hissi aşk efsanesi şekline koymakla kalmad ı ; aynı zaman da O, y üksek san'at kalıbı içinde, sosyal büyük fikirler telkin eden ve siyasi y üksek makşatlar ııuden ölmez eserler yarattı. Nizami, şiir ile hikmeti, san'atkarlıkla ülkücülüğü mes'ut bir şekilde birleştirerek, san'atkarhk bakımınd an, asrındaki büyük boşluğu doldurmuş, i dealist ve m ücahit bir şairdir. O'nun şiirleri dış i l e iç güzelliğinin ahen ginden doğan eşsiz eserlerdir. •Beşlik > tek i ölmez mesnevileriyle N izami, maksat için kullanılan san'atın başarılılığını parlak surette isbat ve ken ­ dinden sonra gelen yüzyıllar üzeri n de bildiğimiz büyük tesirleri icra etmiştir. Eserleri Yakın Doğu'nu n en büyük üstadları için taklid edilen birer örn ek olmuştur. N izami'n i n edebiyattaki islahı yalnız manzum roman ala­ nındaki şek l e ait bir özellik göstermekle kalmaz ; o, asıl ııü­ zel dış şek il lerini yüksek iç manalarla can landıran bir san'at okulu olmakia k ı�metlidir. N izami'n in, •Meryem Ana > ya benzettiği bakir tab'ı bize işte böyle bir • İsa» doğurmuştur.


Behram G6r, ml�ukıılarındın biriyi•


il

NjZAMI SAN' ATiNiN ANA KA YNAÖI Sözün ıartı neı'ededir, nazdadır. Bu ikisi varsa ıiir sazdadır. Nizami

N izami, San'at (,:.. = hüner) a pek önemli bir değer ver· mektedir. Her i nsanda kıymet verdiği şey. onun muayyen bir hüner sahibi oluşudur. H ünerler hüneri söz , san'atkar· lar san'atkarı da şair (onu n deyimiyle soben ver · ;_,:,..:.-) olamakla beraber, N izami. eserlerinde m i marlara, nakkaşla· ra, ressamlara ve musikicilere de iti nalı birer yer ayırmakta· dır.Wemen'deki Hovarnak köşkü n ü yapan Yunanistanlı Sim­ nar i le Şirin'e vurulmuş bahtsı z mimar Ferhad'ı n eserlerini, Şair, kendine has bir heyecan ve sevgi ile anlatıyor. Şirin, H üsrev'e ressam ŞapO.r'un çizdiği portre üzerine 8.şık ol· ;nuştur. NO.şabe'nin sarayında devrin b ütün hükümdarlarını tanıtan ipek üzerin e işlenmiş b i r kollek siyon vardır. Türlü memleket ressamları arasında geçen musabakalara ait tafsi­ lat da ilgi çekmekted ir. Şair, Türkistan'ın susuz çölle rin de, bir Çin ressamının eliyle bir taş üstüne işlenmiş havuzdan bahsediyor. Bu tab­ lo çöldeki susuzları aldatıyor, muzipliğe sebep oluyormuş. Ressam Mani, bu «ha vuz» üzerine n akşettiği bir köpek leşiy· le zavallı susuzları hayal sukutuna uğratmaktan kurtarmıştır . R um ressamı i l e Ç i n ressamı arasın da geçen m üsa· bakaya ait h ikaye de enteresan dır : Rum ressamı ile Çin ressamı, İskender ile Çin Hakanı n ı n huzurlar ı n da mOsaba­ kaya girişiyorlar. Karşı karşıya duran iki tablo arasında bir perde asılıdır. Perdenin bır tarafında biri, öbür tarafın da da öteki, iki rakip ressam çalışıyorlar. Kararlaştırılmış müddet sona erince, aradaki perde k aldırılıyor. Birbirine bakan,


2'6

i k i damla s u gibi, biri ötekinin a y n ı i k i resim meydana çı­ kıyor. Rum ressamının çizdiği portreyi ayniyle Çin ressamının da çizmiş olduğu görülüyor. •Münsifler> (jü ri) hükilm ver­ mekten aciz kalıyorlar. Burada bir sır var, açılması lazım. İki tablo arasındaki perdeyi tekrar asıyorla r. Rum ressamı· nı n tablosun daki portre a yniyle yerinde ; fakat Çin ressamı­ nın tablosu cilalanmış düz bi r safhadan ibaret. Perdeyi tek· rar kaldırıyorlar, Çin tablosu da ayniyle Rum tablosundaki portreyi göstermekte. Mesele öğrenilmiştir. Çin ressa mı bo· ya kudreti ve cila san'atı sayesinde, sadece, rakibinin nakşini aynen aksettiren bir nevi ayna yapmıştır. Şirin'i n, Hüsrev'i n, Behram'ın ve İ skender'in işret mec­ lislerindeki musiki ile musikicileri, Şair, büyük bir zevk, bilgi v e sevgi ile tas vir edi�or. Nizami'nin tasvir ettiği en güzel, zeki ve y üksek kadın­ lar, a yn ı zamanda, hoş ahenkli, şirin dilli ma hluklardır. · 2

N eş'e, Nizam! san'atının ana kaynağıdır. Bunun için de Şal!, Şirvan şahı Ahsitan'dan «Leyla ' ve Mecnun » destanım ı:ıazmetmek teklifini alınca, bild iğimiz tereddüdü göstermiş, yazayım mı, yazmıyayım mı ? diye cidden düşün müştü r. N eden? . . . Şair'in kendisini dinleyelim : • Hüzün ve kederd�n i baret bu Arap masalı ndan bir san'­ at eseri çıkarmak, acaba, kaabil midir? Konu kuru ve neş'esiz;. maceranın geçtiği yerler yanık kumsallardan ibaret, ot bitir· mez çöller; sudan, yeşillikten, bağdan - bahçeden, çimenden· çiçekten yoksul manzar.a ; bütün bu y oksulluklar içinde he­ zin bir felaketle biten talihsiz bir sevişme.» i l ] Bütün b unlar«Hüsrev' i l e Şirin• manzumesi ve «Heft . Pey· ker• efsanesinin renk ve ahenk seven san'atkar şairini, el· bette düşündürmüştür. Vurgunluğun, zincirlenmenin efsaneyi hüzünle dolduran şeyler olup, okuyucuyu bıktıracağım• göz önüne getiren Şair •bu şartlar içinde» sarayı , bezmi, meyi, sakisi olmayan bir yerde· sözü, sadece, nüktelerle nekadar (1) • LeylA ile Mecnun• mukaddeme•lnden.


2t7

süsleyebilirim ; kumun kuruluğu ile taşın sertliğinden ne­ kadar bahsedebilirim?! d iye içerlemi ştir. Çünkü, Şair'in san'­ atkarlıı}ındaki ana kaynak neş'edir. «Sözü n eş'eden yapmak gerektir ki. hikayedeki beyitler rakse gelsin!• (1) «Leyla ve Mecnun» hikayesinin, kendisin'e kadar, nazın� edilmeden kalmış olmasının sebebini dahi, Nizami, konuda­ ki bu «neş'esizlik•te görüyor. Şiir malezemesinin kıtlığına rağmen, N izami, Şirvan Şahı­ nın arzusunu yapmış ve oğlu Muhammed'in teşvikiyle işe başlıyarak, saydığı bütün )(Oksulluk ve çuraklığına rağmen , bu konnyu dahi •herkesin hayra n olacağı • bir tarzda başar­ mıştır. Bu husustaki başarısını ise, Şair·, dış şartlardaki yok· sullukları ruh zenginliği ile gidererek elde edebilmiştir. « Leyla ve Mecnun • da bilhassa kuv vetlenen bu ruhi tah­ lil, zaten, Şair'in zenginlikler, güzellikler, neş'e ve sevinçler içinde can lanan diğer eserlerinde de parlak tasvir ve süslü hikayelerle tam bir ahenktedir. (2)

l uj� ...._..., ..S �- �lı] • ujl.. .ı. 1:.; j ..,;.- ..ı:.� (2) Nizami yaratıcılığındaki neş'e konusu dolayısiyle, Şair'in, bu özelliğiyle i l rıili zariDiğinden (esprit) dahi bir iki misAli kaydedeli m : ! �L. .r, .;_;f rr. •r.. ,:. : .G. ı..ı: ı ;.> � ' Y-.

·

j

)

.)� J:> .,sf :.:.fa \.. ,J,s; j 1 •lö.. ) :. ,,-

u,.:.

i uJJ ,S:.j

Y .;_;f �

:..ı: ı) Y-- � ,:,.;.r �,

- :..ı: • YAn i : i k i ihtiyar kız konuşuyor ve biribirine söz atıyorlardı : Birisi öte­ kisine · o kadar çirkinsin ki, dünyada kimse seni al mazi dedi. Otekiai de - rıallba sen güzelliğin için �vde oturuyorsun, diye cevap verdi.

• � � t: ...:j �)' J. J:ı!.D� ..AŞ ...._,. ,l!"' J�. PelAlek (cevherli) şimşirin! denize indirince, öküz balığa - halin nasıl? - dedi. Burada Arapca halilk, pelllek'le kafiyelenm iştir. Nizami'ye bu nasıl kafiyedir - demişler ; ökfiz nahv ve kafiye dersi almıtmıştır, diye �evap vermiştir. •


Şirin ve Hüsrev (Ressamı Sultan Muhammed)


ID

NlzA•I YARATICD.ICININ GELiŞiMi Var iken •Mahzen · ül-P.srar•ım elde, Ararmıgım muvaffaklık lıevesde? Hevessiz gole fakat alemde bir lces; Hevesnôme sever düngada lıerkeısl Nizam i

Neş'eden ilham alan N izami, edebi benliğini 1 1 80 de yazmış olduğu «Hüsrev v e Şirin» efsanesiyle bulmuştur. Buna gelinceye kadar, Şair, ruhi bir tereddüt içinde m uay­ yen bir olgunlaşma devri geçirmiştir. San'atkarlıktaki, k a ydettiğimiz, özellik ve orijin alliğini bulmadan evvel, N izami, ilk eseri •Mahzen-ül· Esrar•iyle tanınmıştır. Mahzen-ili- Esrar, kitabımızın i ki nci bölümünde aydınlatıldığı üzere, Şair'i n san'atından ziyade fik irlerini i'Österen bir eserdir. N izami, c Beşlik»in ilk k i tabı olan bu eserini, ideoloji (ülkü) bakımından, pek y ü k sek tutmaktadır. Mümin bir müslüman şairin tasavvu fa yaklaşa n bütün fi· k i rleri bu tel k inci eserde yer almıştır. Tel k in ci Mahzen · ül · Esrar ile l i ri k H üsrev ve Şirin a rasın da, 17 yıl kadar, uzun bir zama n vardır. Şair'in hal tercümesin i yazanlardan bazıları iki eser arasında gö­ rülen bu boşluğa dik kat etmişlerdir. Fakat, Nizami'nin bu kadar uzun bir müddetle neden eser vermediğini . gereğince, anlıyam a mışlardır. Halbuk i c Hüsrev ve Şir in•i n mukadde­ mesinde, Şair, telkincilikten l irizme geçişinin sebebin i anl a tı rken, bahis konusu olan yaratıcılığı n daki boşluk dev· rin i n sırrını da, zımnen, ifade etmiştir. N izami «Mahzen»deki esas fikirlerini k olay okutturmak için, o ku yucuların • hevesleri n i» k ullanmağa lüzum görm üş­ tür ; n itekim şöyle der:


250

Mera çun Mabzen ül-Esrıir genci, Çe bayed der hwes peymüd renci. Ve laken der cehan em�uz kes nist, Ke üra der hevesname ht!fles nistl ( 1 )

Yani: «Ma hzen· ül· Esrar gibi bi r hazi nem va r iken, heves arkasından ne diye k oşayım? Fakat, bugün hevesnameye meyletmeyen dü nyada ki mse yoktur!» O kuyucu zevkinin bu talebi karşısında talimci şairin efsane «a rz•ında bulunması, a n laşılan, pek k olay olmamıştır. San'atkar, kendisinde bulunan yaratıcı l ı k dehasının özelli· ğini buluncaya kadar, epeyi tereddüd devri geçirmiştir. « Hevesname» yazayım mı yoksa? diye yıllarca düşünmüş olduğu ta hmin edilebilir. Tezkerecilerin a nlıyamadıkları sırrı burada aramalıyız. Bu hususta Şair kendisi bize kolaylık gösteriyor. Bunu biz, O'n un, aynı H üsrev ve Şirin eserin i n mukaddemesinde «m utaassıp dostu» i l e yapmış olduğu has­ bihalde görüvoruz: Bu mutaassıp dost, Şair'in niyetini du­ yunca. k endisine darılmış ve demiştir ki: «Sen putperestlere uyma ; Zend ile Zerdüşt gibi, efsane­ ciliğe k a pı lma. Tevhid kapısını çal ki, bunda meşhursun. Mectisleri.n merasım v e ayinlerini neden yenileyeceksin? • Nizami, dostu nun bu •acı» sözlerine « kızmamış»; yalnız «dilbend» Şirin'in tatlı edalerinden dostu n u n k ulağına bir kaç n ü k te okumuş ve «dokuduğu diba» den, kendisine, cana sinen bir kaç <cnakış• göstermiştir. Taş gibi sert olan tenk itci bunları duyunca, taşlardaki n ak ışlar gibi, dona kalmıştır. O zaman Şair, kendisine : . - Neden susuyorsun, aferin de:-.ene ! demiş. Adam da : - Yüz aferin ! . . . diye Şair'i tebrikle sözlerine şunları ilave etmiştir : • Şirin'in destanını duyunca ağzım tatlılandı; putu Kabe ile bir araya getiren bu sihri mutlaka işlemelidir ! Yumuşayan adam, sözlerini, Şair ' i teşvik eden şu tavsiye ile bitirmiştir :

[ı 1

!

···":; �.Y.

! .:.,_,,·

...,.- >•

..r ,.. ;� � � <:­ 1:- >• .P l;,ı E'

..

' � ;1 ,,,.'i.- ' O::?- .ir. ı .,.... , .:,_,,· ._f j,.,.... ı ..:ı� ;� A,


251

•Elinde b u ölçü v e b u deı'terde bir san 'at var iken, bu ıs· sız yerde (blı"t(l)e) n eden bağlanıp kalacaksın . Gence'den dışarıya çık, geniş meydanlarda arslan avla. Abn ı dışarılarda koştur da geniş d ü nyayı dolaş. Dünyada san'atka r yoktur, varsa da senin kabına varamaz ! • Şu h ikayede, Şair, bize n eş'e kaynaı"tından içtiği ilham badesiyle, yaratıcıhktaki asıl şöhretini temin eden özelliğe nasıl v armış olduı'tunu anlatmışh r. Bu, Nizami san'atkarlıı"tındak i gelişme (evolüsyon) tari· hinin rümuzlu (sembolik) bir ifadesidir..

.

2

Nizam! san'atkarlığının ruhunu karakterize eden bu olay Firdevsi'n i n edebi hayatı na ait ruh! garip bir hadise ile kar· şılaştırılabilir. . Ahlakcılık sahasın dan aşk efsaneciliğine geçen N izami, bir tereddüt devrinde bulun muş. . . . bu, a nlaşılır. bir hadi· sedir : Edebiyatın daha yüksek basamağına çıkmak, san_'atın daha canlandırıcı havasın ı almak isterken , Şair, yolu üze· rin cle taassv bun d urduğunu görmüş, bir an için, durakla­ mıştır. Fakat bu, O'nu kati yen ürkütmem iş ; gitmek istediği yolun doı"truluı"tun u koyu bir mutaasıba bile isbat etmiştir. 1 Nizamt'deki bu •duraklama•, benliğini arayan san'atkarın, bulduğu olgunluk noktasın a atılmak için, hedefi üzerin� sıç· ramak üzere, bir arslanın kendisini tutmasına benzer. ' Halbuki Firdevsi. . . Yunanlıların Homerus'u, İtalyanla· rın Virgil'i ile beraber, d ü n yanın vatan edebiyatı arasında, büyük adına , ölmez bir şöhret kazan dıran «Şahname•sini, Şair, bizzat değerden düşmüş ve . . . reddetmiştir. Firdevsi'nin, Şehname'den sonra, «Yusuf ve Züleyha• konu· sun da lirik bir destan yazdığı malOmdur. Fakat, J:>u ese· rin mukaddemesin d e, milliyetçi Fars şairinin, v a k tiyle, yazı­ lışı ile «Acem dirilttiğine• kani olduğu k endi •Şah name11si n i reddettiği n i çokları, belki d e, bilmezler. Halbuki bu, bir hakikatbr. Klasik İ ra n edebiyatiyle uCr· raşanlara en teresan analiz konusu olacak bir hakikat. Şair •ömrünün yarısını harcıyarak, Rüstem'ln adını dün·


252

y aya yaymak deliliğine• cidden pişm a n dır ( I J. O , bu •eğri yolu terketmiş, doğrusun u bulm uştu r ; bu yoldan bir daha sapmıyacaktır.» [2) Firdevs! kendi kendisine söz veriyor : «bir daha padişah· ! ara yaklaşmıyacak ve destan y a zmıyacak •, bir daha •boş· boğazlık etmiyecek», ç ü nkü • bütün bu dastanlar kök ü nden yalandır ve iki yüzü bir avuc toprağa değmez" . [3 ) Kendi kend i ni yala n layan ve en değerli eserini bizzat i n kar eden bu ruh kırıklığı nı n asıl sebebini araştırmak ede­ biyat tetki kcilerini cidden i l gilen direcek bir konudur. N izami'de gördüğü m üz ruh bütü n lüğü ile Firdevsi'dek i bu kırık lığın sebepleri n i burada araştıracak değiliz ; bu, bizi çizdiğimiz çerçeve dışına çıkarır. Yalnı z şu kadar diye­ biliriz ki, klasik İran şairlerinden bilhasse Fars olanlarına mahsüs ferdiyelcilik, Nizami'de yok tur. O. yaydığı «fen a fillah• ve «fena film ille•lik fikriyle tama miyle ahen kte, sakit, fa riğ ve fedakar bir hayat yaşamış ve da im a «içi» ile «dışı» biri biri­ ni tutan bir iman adamı olarak k alm ıştır. Şahsi hayatında olduğu gibi, edebi faaliyeti n de dahi. N izami'de, Firdevsi'de k i taşkınlık v e tezatlardan eser görülmez ! . . 3

Taş kalpli mutassıbı bi l e kazanan «H üsrev ve Şlrin • İ i le Nizami. h a k i katta da •telkinciliğin• dar çerçevesin den çıkmış, hakiki san 'atın sınır tanımayan geniş sahasına a tı l m ış ve birbiri arkası n d a n gelen dört eseriyle • Beşlik • i n i tamamla ­ mış ve toz konmayan büyük adını, s i lin m ez bir yaziyle. d ü n y a edebiyatı tarihine geçirm iştır. Mahzen- ü l - Esrar'ı yazarken, ken dis i n i hen ü z • gonca• h alin d e bulan Şair, neş'e kaynağından aldı ğı ilham sayesinde açan tab'ının yetişti rdiği sonraki eserlerinde gösterdiği • y e·

[ı ] [21

' J ..,;..

.)�� S' ,j,:>: �'-' ,;_,,A j . ;.) (-- ; ., j ı ...ı lo.--·•

. ,;.;. ! J -·"' .:r j .....:. !"" .ı : '." .:- ; . ı ; '"'?. · -�-i _l, �� :- . .. ' ·-:-

:-.

-�C ..;_ur'�.)Jr!. ....

.!L .>jfa .jlj

.J... , l

• .:.-l•. '

' 1,;;, \;

,;J31, �ı) jl --

j ,;

,,;_ ..

, � :",.� \,) ..1.�

_ ,_.

.!I\ � �;:> t,.:l:.-

·'-�G

_;.-) .jJ..:f

._sl,:;... :,

�\ "


253

nilik•le sözlerine, hakikatan da •kı yamet borusun u n» tesiri n i vermiştir. ( 1 ) Bu husustaki başarısını, Şair, kısmen kendisinde esasen Tanrı v ergi si olan ta.b 'nı n kudretin e, -k ısmen de san 'atındaki metoduna borçludur •

. N izamı metodunda başlıca esas, orij inal kalma k ; az, fakat öz söylemek ; • namdar olmadıkça, na m zed olmamak� ; •felek gibi, y ükselebilmek için, felek gibi, durmadan dön mek (ya· ni çalışmak)» ; •tartı ile almak, fakat tartmadan vermek» gibi şeylerdir. N izami, kendi eserlerin de • başkasının felaketine ka h k a· halar savuran yıldırımhktan» çekin ir, çünkü, O, •kıvılcımı ancak kendini yakan bir şimşektir». O, <cher dikene yaslanan bir gül, her vuruştan dillenen bir teldir». O, •yanık kalbinin dikenlenmekten (.J >;_,;-;IO.) tutuşan bir ateş» olduğunu zanne· der. «Derya gibidir·ayıp yıkar ; a yna değil·ayıp aramaz» (2] «Sorulmadıkça söylemez-çün k ü , cevheri kırmasın diye, kes­ kiyi uslu vurur» ; çünkü, •sorulmadıkça söylemenin söylen· mişi heder etmek olduğunu» bilir ; •gözsüzlere lamba tutma· yı fa ydasız• bul ur, çünkü «dimağ kalbi yalnız gözle görür•. «Sözün akis yaptığı zaman a n cak fayda vereceğini» bilen Ostad, dinleyen arar ki, kendisine <cbilgi sırların ı teslim etsin ».

[ı ] 12 ]

..:1 _,.: ...:;ı ıJ' J. v· ...iJ. ) .f' . r· :ı J ı ,; ..;" ..:ı.r.- .;. j x. f .:.o. _,;ı � ,j>;Y- ;lö. jl �

, ;ı _,...;J. ._,.s-._,..-:ıJ. r":.�: ( j J � Jf" J.r.- Jı.. Jf". , �,.. J, j.' .:.-ı .;..i r _;::. •

YJdırım tele 6İilemem baılea1111a, Varaıamdan diiı•r

ad çiinleii ban•.

Yatarım lıer dilce- pi 6İbigim,

Sıslarım lıer garadan 11•g lfibigim. Odmadrır, .an, ba 6iS1tiil, bale

lei nie•,

Tataıur bagle, dilc•nl•nıltleı:e I•.

De11i:ııim lı•n gılcarım lcirlilili, D•1ilı111 agna apım •iri 111'.


%5 &

Böyle birisi bulunmadıkça, Şair, •duda klarını çivilemesini• daha makul bulur. (1 L Ruhundaki doğrulukla, metodundaki bu sağlamlıktır ki. San'atkara, kırıklık bilmiyen bir güvenle, yaratıcılık neş'esi veriyor. Ahlak veya aşka ait b,ü tün eserlerinde bu neş'e hiçbir zaman, N izami'yi terketmemekte ; bı:.. ş ından sonuna kadar, Şair, kendi benliğine bağlı kalmaktadır.

(ı 1

' �,.J

.:.

/�. \)

...: • J


iV NizAıd'DE HAYAT TELAKKisl VE iNSAN Tanrıya hitabından :

Dıinganın bnJisi bunca gil:ıelken, Bekagı cennete bıraktın neden?

i nsana hitabından:

Silren melii.kesi sensin flarlıfın, Yol gostermek ili ancak Halıfınl Niz a m i

N izami'nin, gerçek san'at kaynağı olmak üzere, neş'eye önem ve değer verişi, O'nun hayat hakkındaki telak kisiyle tam bir ihen ktedir. Daha doğrusu, Şair'in san'at hakkındaki telakkisi hayat hakkındaki t�la kkisinden doğmuştur. Ferdt hayatın geçici olduğu nu, fi lozofca düşün üşlerinde, daima ileri sürmekle beraber, N izami, dünyanın keder ve elem için değil, n eş'e ve sevinç için yaratıldığına kanidir. Dünyanın faniliğini, insanı kendi nev'ine karşı k ötü mua· melelerden alıkoymak için, sık sık kaydeden hakim Niza­ . mi, bir şair görüşü ile, hayatın övü cüsüd ür. Yaşamak·gü· zellik, neş'e ve sevinç içinde yaşamak, Nizamt'nin en sevdi · ği bir şeydir. • lskendername•de bu kanaatımızı kuvvetlen· diren beyitlerinde Şair, «dünya keder ve elem için değil, se· vinç ve neş'e için yaratılmıştır» d iyor; ve «bu meşakkat ale· minde k endimizi sıkmayalım• tavsiyesinde bulunuyor (1 ) Hüsrev ile Ştrin'de «hazandan e m i n olaydı hayat bağı; yı· kılmaz olaydı dünya sarayı ne güzel olurlardı! . . . » diyen Şa­ ir, «dün» ile •yarın» dan k imsenin. haberi olmadığını söyliye· rek, sözlerine şu şekilde devam ediyor: «dün ııeçmiş, yarın d a ııelmemiş, meydanda olan bir • bugün» var ki. onun da akşama kadar süreceği şüphelidir; o halde, gel bir lahzacık

[ı )

.

.:.-1 � .;"".

(.Jb

, .. ı-4:' Jr. ) .:

....· j

lj4':-, .)� of.

.:..- 1 ,

_,:.;.,,

r) ..

,pi.! �

. ...� J. � ..

j l .)�

d_ �- l:-


2 S li

gülelim, mey içerek, gönl ü m üzü v e dünyamızı yaşatalım•; öyle ya: «toprakların altında çok uyuyacağız, bir geceyi ol­ sun, u yumadan, şenlikte geçirelim» diyor [ 1 ) . Hayat zevkini Hayyam'ı andıran 12) bir eda ile an latıyorsa da, Nizami, esasta, onun gibi kötümser değildir. Dindarlığı buna ma· nidir. D i n dar ve zah it olmasına rağmen, hayatı seven Şair «dünya bu kadar güzel iken• Allah'tan • bekayı n eden cen ­ n ete bırakbn!?» diye sitemle soruyor; fakat, derh al, •hikmtt­ ten sual yoktur» hükmünü hatırlamış olacak ki, c pkei, se· n i n d ediğin olsu n • diye teslim vaziyeti alıyor 13) i d ealist N izami'ni n hayatı sevişi, özgüderlikten gelen epikurist bir sevgi değildir. Bu sevgi O'nun, ren kli bir iplik· le, b ütün eserlerinden ııeçen özgegüder (altürüist) bir ahlak anlamına sıkı surette bağlıdır. N izami, hayat güzelliğinin en büyük n eş'esini, bir insa · n ı n başkalarına faydalı olmasında görür. Kendi kendini yük· seltmek, manen •tezkiyeyi n efiste bulunmak, başkalarının değil, kendi a yıplarını görmek» Şair'in israrla telkin ettiği ahlak düsturudur. Tavus kuşunda, Şair, ayağa değil, kanada ; kargada ise tüylerin karalığına değil, gözlerin ak tığına bakmayı tavsiye eder 14). Yolunu • candan bir görüşle belliyerek y ürümeyi ve bu kararla iki d ü n yaya da meydan okumayı » ta v siye eden Hakim, • payenden kork mı yasın, diye aşağıya ; sa yen·

[ı 1

�·

.Jl:--;> b) J .:..- 1 ci; ı.S' .

.

(2 J

. •

....:.

....:.

J I Y..

r � �- ..:.-.,· ı.S,� ı � JJ. ,:.;;. .r! ....:. '-:-:-- .!l� J) � �

,,,. ı ,.:. I;; ;l ,-1 :,J J'

�� .jı_.:

,

, ._;.� .._:._,.;.

(3 ]

li._ ....:. 1..1':' .:.J I J>

§

� ;., ,.:. .:ıT Y." !T .:..- ı ;,S- ;> ( .s� ._;; ).r­ ! .LG .JJ ı J' .:..- ı � ·�' r .:..-:.r. J. •

_;! _,;...

r�I

' ..ı..:.

Hayyam t

.:ı� ı.;-S ı.S >j J 1>) j ..;; 1 ; l.. .:.- 1 )J V"" I &_

.:.-ı.·

� .r- ....:. 1:-, ..,. ı ,;- !.!;._ ,_,.ı ,;.. \ � (JJ jl � .,..�J' , :.4oT ( j Jl ..ı,; ..;i � •

.:...:. ..,... •

r..f-.J "=';- � J�

_f, .O.:.� ,,.. ;.__,;.. .J_jl

.:..- 1 J;.;j � ..,..JJu. J, ;' ' •1:- .;,' 4r: � JI .) t_!j '


2�7

den korkmıyasın diye. geriye bakma ! • diyor 1 ı ] . Hayatta doğruluk, doğru sözlülük, Şair'in yücelttiği en güzel sıfattır. Sair özgüderlik(egoizm )in üstün e çıkan, hasis menfaat ııutmeyen bir hayat tasavvur eder. Mad di her i m kanın de· ıteri, O'nu n bakışında. manevi yata h izmeti n isbetindedir. Zenginli!lin, mesela, Nizamt'n i n görüşün de, kendi kendine, bir değeri yoktur. • Altın, yal nız m uayyen bir maksat sik­ kesin i taşıdığı zaman değerlidir ! • [2) İ deal yolulunda dayanıklık gösterip, çetinl i k lere katlan­ mak kadar yüksek bir şey yoktur ; çünkü, böyle bir c riya­ zet • mektebinden geçmeyen, i nsanlık şerefin i kazanamaz. Başarının biricik vasıtası riyazet çekmek ve katlanmaktır. Doğru dur, bu yol çetindir , dikenlidir ; zindanlarla dolu­ dur. Fakat, unutmamak gerektir ki, hakiki ve ideal sahibi bir adam için zindan bir şeref basamağıdır (3). Şerefli adamın en büyük değeri nefsine hakim ol ma ktır:. • Havalanmak - azgı nlığın eseri, h ava ve hevese kapılmamak ise peyııam berliğin hüneridir!• (4). N izami'ye göre hayatı güzelleştiren en büyük esas, iyi­ lik yapmakhr. • Hal k a karışmak, halka faydalı olmak - işte insanlığın sıfatı! • [5) . İçtimai hayvan olan i nsan, Nizami'nin gözünde , şerefine baha biçilmez bir varlıktır. H ak i ki i n san, Şa ir'in an layışına

[1 l [;> l [3 ı

.

:_.. -"°!.+>

� ..Jj

..J\.t>

..r/,._ı... · ._s,:..; L" j::_. ;! •

P.;

� -=-="· i::;'";j J J) § . .:..-!; ..:ıı ...:j. ..sn . ..,_jl ....,...._ : •

�I

.;,�,; � J) ..;� •')

• :..ı:,

� .s

• ..r./ -=-':!. ,,..ı.

� .....

_,.:.;L" � J) .o:- ,ı J' � JJ

,jf .._;,r- .;, l �j. ,..,..

Azerbaycanlı Nizamt'nin hak u ğ rundaki bu aavaşcılığına karşı, Farslı Saadl'nin haksızlık önQnde s i n meği tavsiye eden aşağıdaki be­ yitleri n e bQyük tezaddalar :

'

, J�

;l:=>I

-"°>J � .:,:ıli� ,f �; I;,,>- �- �'•

.

.S� .:...} 1 ,.. !JJ

J;i

�I

6 y.

J;r � �

I; J I�- L' � .,> ,; <f. ,;� ,'J,._ � .ft. r.

• ..:-ı.J J.r- jl ui;L. ı_.•j ,,,.•

J'...- f ı .:..:-' ;> r'

.

.r.


258 göre. tabiatın acizi v e kainata tabi çaresiz bir mahluk değil· dir. Şair'in «Heft · Peyker•i n deki bir tasavvuruna göre, «gök­ teki yıldızlar insanın birer çalışma vesilesidir. Bütün çetin­ l ik lere kolaylık veren insandır. Seyyarelere atfolunan özel­ l ikler insanın on larda tasavvur ettiği değerden başka bir şey değildir • ( 1 ). «Yer göğün, i n san da feriştenin (melaike) eşi­ dir•. c Aslının n ereli olduğunu bilen bir insan cesetsiz d e yaşar> . Daha doğrusu «can (ruh) ölmez, yalnız yerini de­ ğişir•. •Zamanı n ilk menzili yer, dünyanın son nesli de insan­ dır • [2). Bu insan ckendisini tanıyı nca, Allahını da tanır» (3). Bir insan, sözün manevi ve ruhi manasiyle bir insan,. «iki alemi kendisin de temsil eden bir n urdur• (4) . Bu, Doğu mutasavvıfları n ı n «insan-i kamil» dedikleri o 1g u n a d a m 'dır. Bu •olgun adam> anlamı, çağdaş Alman oku­ lunun • O bermensch• denilen ü s t ü n a d a m ı'na benzer. ln sanın ü s t ü n ü gibi. o 1 ğ u n u da tabiat veya Allah'ın bir vergisi olarak doğar. Bu, 2örünüşte, •biribirine benzeyen sayısı çok taşlar• gibi ise de, hakikatta onlardan ayrılır bir cevher - Nizami'nin tabi rince · bir laldir. Fakat, iki formül arasındaki benzerlikle beraber, bunlar­ dak i a yrılığa da dik kat etmek gerektir : « Ostünıı> vasfı ccevherliği n » m utla klığını gösterdiği halde, «olgun» vasfı riyazet ile n efis terbiyesine, kendi kendin i yetiştirmeğe belli b ir yer ayırmaktadır. Her i nsan, isterse, kemale erir ; yani her i nsan, esas itibariyle, olgunlaşabilir. N izami, bize bu olgunlaşma n ı n yolunu dahi göstermek· tedir. Oğlu Muhammed'e verdiği öğütlerde gösterdiği eriş• me usulünü şöy le h ülasa edebiliriz:

(1 1 [ :ı )

(q

(4 )

J!'L , oJA .;T � . Ji J�,;.. ...;_ı ..sL_,ı.r .j . J� .Ç. �..-. ..s.!" � i

. �

.

ı •

�Y_ ..ti "'·' ,J·� ·'Jjl

.}a! �JI I Jl..j S" ı J� y- J l -1:


Z59

Bir insan, muayyen bilgi v e h ü n er (san'at) sahibi olma­ lıdır. N esep, insana ancak küçüklüğünde yarar; büyüyünce faziletli bir babanın oğlu olmak yetişmez; çü n kü, bir insan ancak kendi faziletinin evl3.dı olmak gerektir. ( 1 ) Şair, muayyen bir san'at sahibi olmayı, o san'atta ustalık ve olgunlu k la birlikte kabul eder. «Sadece okumak yetmez; okunan her varakı iyice ve tamamiyle anlamak gerektir.• •Öğrenmek ten sıkılmıyan insandır ki, sudan i nci, taştan da lal çıkarı r•. (2) İ nsan isterse, melek olur; yetişir ki o, H ızır gibi, kendi­ ni tanı mış olsun . Kendini tan ıyan adam «ab·ı ha yatı» içmiş demektir. «Ab · ı hayat» ise, sözün çıplak manasiyle, «yaşatan su • d eğil, •akıllı can ile canlı akıl» demektir (3). Can bir lam­ ba (çiraı}) dır ki, yağı akıldır. Akıl, Nizami ' ye göre, Allah'�n ilk yarattığı mahlOktur. Yaratılışın, k en di n de n &aklan an ilk sırrı n dan başka, bu mah· JQka bütün mah l O kların nasıl yaratıldıklarını anlamak feyz ve kudreti verilmiştir. (4) (t)

(2 )

. .;� �,;.. J L..;.. ..ı.j.)

Arılan gibi Tek l>aıına sor/u al, Kentli fa:dletleri11in oflu al. .

=-- jl �·.ı

(3 1

(4 J

..;r

j

,;ı

J.

. • J ; ' ....:...

�.:. :_..· .:-�: �· >.r � ". r. •>J .:ı T ....... .;.. ,;- Ji j •

_,.:. •

j J. ....

_)J

�..ı.;;. _;T .!lı.i. • ,_ş Jı-1:..ı.. 1Jlf �· �� .:.J..ü �_;.J ı.r;; .:ıT � ı � j'c T Ş J, ı ..;;.; _J:,. , .:...... ":- ...>

!Y ..e -r, ıiiplı ..ıs, biigii_lc garatan, Yaratılmıı onunla lceonil mekan.

� i" •/-

J ,..._:.l_•

Jl

.:.-ı. J\'� .:-1 ·-1:. ;1' � .> i

!

. <· ..... _ ' ...,;.� , . �

Altlı önce garatmıı ol lı:utJoet, Ona nurundan ey/emif lıı•m•I. Kudretln fırçaıı 11• lcl çlsmlı. 0 Glblerln aklın onlara açmıı.

Telıt:e illc ıırrı ealclamıı ösüne, Perde çelcmiflir .lclın o, gösüne_

_


260

Akıl·can (ruh) bilgi i,se onun bedenidir. Akıllı can , Alla­ hın bahşişi ; canlı akıl da ebedi hayatın ta kendisidir. ( 11

(ı]


v

NiZAMl'DE AŞK FELSEFESi Ararsak cihanın oluıunu, Aıkta buluruz duruşunu. N i z a m i

Halka hizmetten zevk alan olgun adam ruhu n un ölmezliği­ ne inanan iyimser Şair'in, b u görüşe uygun bir felsefesi var­ dır. N izami'ye göre, kainatın dayandığı biricik destek aşktı r. Bütün varlıklar yalnız aşkla durur ve onunla y ürürler. « Fele· ğin a şktan başka bir m ih veri yoktur!•. Dünya yalnız aşk manivelası üzerinde aönmektedir. • Aşkın kulu ol k i. kulluk edilecek biricik efendi o dur> . Erenltr ancak bu işle meşgul olmuşlardır. c.A.şıklıkta n başka dünyada n e varsa hepsi oyuncaktır•. Dünyada n e oarsa hepsi btizi, illa lci, tarik-i aşktiz i. (1 J

«Asi man aşık olmasa idi, yer nasıl doğururd u? !» . •Aşk­ dan nasibi olmayan insan, yüz ca n taşı sa gen e ölüdür•. (2) c leyla ile Mecnu n • da n alınan bu muhakeme, aşaQ'ıdaki şekilde devam ediyor : c Köpek gibi, yalnız yemek ve u yumakla kalma ; bir ke­ diye olsun, gönü l ver-- Çünkü, bir kedi ni n aşki yle arslan kesilmek, kendi n efsine düşk ü n l ükten yeğtir !• (3). «Aşktan [ı 1

1 2 1 . .:- . �.,..

''·

_;..) • .:,_.,,....:. ...:. Ji.o. ._r.. ş ş L .r -"r. 1 i ' .i-b � �,;- ) •.f ...;.:-ı

..lJ

• . • A � �,;Nizam i ' n i n bu özııegQd e liııiyle (altOrüizm), Saadt'nin özgüder l i k (eğ'IMzm) gösteren aşağıdaki beyti n e kadar zıddır . ;r , ...,.; ,;:.. $: , .:r:_O ;,, · , ..:,\.., � _y: .:..- i � i'l •: • ;I."'=- '' J l;. ;.ı.; 1

(3)

·

._r.. J

.)\..


2 6 ;,!

b i r d i n e olmadıkca, kimsenin tohumu yeşermu ; aşk evine sığınmadıkça kimse kendinden emin olamaz.,. N izami'ye göre aşk cansızlara bile hakimdir : <cMiknatis aşık olmasa idi, öyle bir şevk ile demiri nasıl ka ldırırdı !?• • i çinde bir aşk mayası olmasa i di, keh rüba samanı nasıl çe· kerdi! ?». «Dünyada n e çok taş ve n e çok cevher vardır ; fa· kat, bunlardan hiç biri n e demiri kald ırır, n e de samanı çeker! • «N evileri çok olan şeylerde kendi m erkezlerine doğru akmak vasfı vardır. Ateş yerin merkez i n de kararlaşmamış olsaydı, yuvarlağımız (küremiz) patlar. havaya uçard ı !». • Su havada fazla durunca ağırlığının tesiriyle yere dönüyor!• •Ta biatlar arasın da daimi bir yaklaşma ve k a vuşma vardır ki. hakimler buna aşk demişlerdir> i t ]. « İyi di kkat olunu rsa, yaratıl ışın ancak aşk ile d u rd u ğu görülü r». 12) Varlığı aşkın mahsulü olarak tel3 k k i eden Şair'in k e n disi en büyük aşıktır. Nitekim «Hüsrev ile Şiri n » i n mukadde­ mesi n den aldığımız yukarıdaki fi kirleri O, kendine ai t şu sözlerle bitirmektedir: • Aşksız kendimde ca n görmed i m ; k a l b i m i verdim , can a l dı m . » (31 i nsan v ücudunun motörü kalb bahasına alınan bu can karşılığı aşk, şüphe yoktur ki, sözün gen i ş manaya alınan anlamıdır. N itek im • Leyla v e M�cn un ıda aşk ı a nl atan şu sö�leri okuyoruz: ·

[ı) « . . . Aşk n izamı yal nız canl ı l a r v e uzvi varlı klar değil, u z v i ol­ mayan varl ıkların ıtlemine dahi hAkimdir ; ve bu, kavuşma (attraction), yanaşma (gtavitation). m iknıltis (magnctism) ve k i m yadaki kaynaşma (affi n i tes) şekil leriyle ıtöz il k m e ktedir . . . • Göthe

cDi van>ının

Fransızca

tercemesine

m u ka<ldC"me

yazarı

M. Lichtenberg diyor ki : bu f i k i r ve bu konu Oöthe Di van'ının erı güzel şiirlerini canlandırmaktadır. (G6tla•. Divan Occi dental

?../İ . .>Lı_l

M CMXI, sah. 4 4.)

(2)

-

Oriental,

..:.-\ J!-!

..:.-1 .,;.:..s. .jl� :� �- r ,J'(" ..ı;; � .:.ıı-': .:..G ,j_I

West - Ostl icher Di van. Paris

' ._;.:�. • ı ;

! •

l�J

.:..- i � ·

� -':. ?

J� ' ;,;.,� J.>

jl

Ş •-·�. ...: \ f

jl-. t� ,_..> .;� ..s , � f ;ı ;ı ..· � .6:;1 .;ı � ' r..ı. ..ı; .j 1 ; .>r �&!..:-. ıJ' �

Omer Hayyam'ın bu rubaisiyle karşılaştır : ı

.:.- 1 �


Z63

Yükselen nurun a,lt. aynasıdır, Şehvet elbette aşkın agrısıdır. Ger garez gütse · aılc, /anidir: Aşk çünkü garezden ô.rtdir.

Garere aık lıergir olmaz yar, Garezin konduğunda aşk uçar ! (1J

«Aşkı garezden a.yıran Şair, aşıktan dahi f�dakarlık isti· yor. Aşık qemek, kendinden geçen fedakar demektir. Ayni Leyla·Mecnun'da, mesela, şunları buluy()ruz: •hık canını ve· rir, cananını ister ; ca nından korkmaz•. (2) Bir aşık, durmadan, cananına can atar. Bu gibi i nsanlar· da sevgiliye ermek bahsinde tahammül ile sabir olmaz. •On­ lar kelebek gibidirler ; yansalar bile, hemen sevdikleri ışığa kavuşmak isterler». Şair'in sabırsızlıkla özlediği aşk •ııençlik şahvetinin oyuncağı> geçici b i r · heves değil, «ebedi vurgun­ luk • tur. (3) 2 N izami san'atının haya-tseverlikten, özgegüderlikten ve iişıkhktan işlenmiş i yilik v e güzell ikten ibaret parlak d ı ş ı , kökleri ayni kaynaklara dayanan yüksek fikirlerden yapıl­ mış bir i ç 1 e ta m ahen kted i r. Zaman itibariyle yu varla.ğımızı kai natııı •ilk n esli• <.:)aı ı olarak tasavvur eden Şair, mekan itibariyle. i nsanı d ünya o m «son nesli» olarak tasavvur etmektedir.

[1 1

' .>;! ...; La� "'.:,.}- J!s � $ T .:..- 1 ; .>J'. � .._,:.}- � � � .j>.} .f' J� Gürcü şairi Şota Rustaveli'nin şu beyitleri ile karşılaştır (Azerbaycanca tercü mesinden) :

.>;'...: ı ,; .j>.}

. .:..-l�J. !

M•lıebbet Melıebb•t Melıebbet Sözlerime

(2 )

(3 1

.:.· � j

.:..- 1 .JI� •

bir z•rif ıegdir, ıelıveıle derkolanmaz gdr, baıka bir ıegdir, ıelı••dten o kalır kenıJr. il• ıelı<0etin ara•ında çok açanım <00r. /crda/c wrin, karıımaeın bu anlamlar. _.__o;

..L.ll.

.;,, ,r

.:ıL· �

� j�

..,.7

.:..- 1 J. 1.) '� .;� .; .f'� ! ...._;;

.:ı�

; ...•:.. "


264

Yaratılmışların e n şereflisi v e varlıkların en olgunu olan insanın, Nizami'ye göre, eq büyük değeri Büyük Yaratan'la manevi ve r u hi temase gel�bilmek kabiliyetinde olmasıdır. Kötümserlerin gözünde yerde sürüklenir gibi sefÜ ve aciz görünen insan, Nizami'nin iyimser görüşünde, y üksek­ lere çıkar, Allah'ın IQtufları n ı görür , seyyarelerin oluş ve dö­ n üş hikmetlerini an lar kudretli bir kahramandır. Bu kah · ramanın n e biçim ve ölçüde bir varlık olduğunu, Nizamı, insanın şerefini anlattığı y ukarıda naklon ulan beyitlerde tayin etm iştir. Burada bu beyitlerden yalnız bir iki mısraın tekrarı maksadı temin eder. •Gökteki bütün yıl dızlar insa­ nın birer faaliyet vesilesi olmaktan başka bir şey değildir. O nlara kendiliklerini temin eden ı ş ı k biziz. Yaratılışın sü­ rücü melaikesi insandır. Yaratan'ın rolü ise sadece yol gös­ termektir•. [ l 1 Ne olduğunu ve hangi kaynaktan geldiğini anlamış bu­ lunan insan, Nizami'nin nazarında, yaşamak için etten ve kemikten ibaret bir cesede muhtaç değildir. Bu, yükseklerde · uçan bir ruh (.)� ) dur ki, kati yen zeval bulmaz, sadece ka· lıbını değiştirir�. (2)

[ı )

(2 1

..r� J:I.>

..:.-!. j •

..:ıj

' A ::.:.; .;-,.·

lı •4.)l

J. ,ı ..:ıl..

ı.S� j � .. ,:.. p,

J�

, �

.

..:r.Ji

,j.ı. � jJI 4 ..;b o::; i, ;; ı f ., ,ı... ,:,� ::..!" .ı.ı.:. ı)


NlZAMl'DE DiN TELAKKiSi VE SOSYAL iDEAL Baıkasına faydalı iı go.pmağa, Mum gibi ha:r.ır olalım ganmağo.. Nizami

i nsan hakkındaki m isti k a nlayışı, Nizami'nin, taşıdığı dini telak kiden ileri ııelmektedir. Nizami din dardır. Fakat bu, merasimcilikten ibaret cansız bir dincilik değildir. Ni· zamt, bütün varlıkları Allah'tan bilir ; kendi kendine du· ran, varlığının şekli olmıyan, ki mseye ben zemiyen . değis· meyen ve ölmeyen bir Allah. O, böyle, mücerret bir Allah'a tapar. Bu tapışında O, samimi ve fedakardır. Allah ile münasebette doğruluk ve samimiliği esas tutan hakim Şair'in, Allahseverlik hakkındaki telakkisi de o n is­ bette ciddidir. Ken d ine •Allahsever • < .;.-J. '.İ.I ) diyen her adamı Nizami, hemen Allahsever diye tanımaz. Kendisini kıble bilen (egosantrik) bir özgüder (egoist), Nizamt'n in gö­ zünde, katiyen Allah adamı veya Alla hsever olama ; . Egoizm ile Allahseverlik. O'na göre, bir araya gelemiyecek şeyler· dir. Allahseverlik , demek, Şair'e göre, ken disinden geçmek demektir. Çünkü Allahseverlik gündüze, özgüderlik ise geceye benzer. Gündüzle gece nasıl olur da bir araya gelir? ! . . •Allah, yalnız Allah yolunda ken dilerinden geçen abidleri seçer•. Meşhur tabirle. N izami • fena fillah•tır < �liljl:t). 0, cevvellerin evveli ve sonların sonu• olup, «hiç bir şey yok iken ,-arolanı. Yaratan'a tapar. $air'in lahuti bir aşk ve cezbe ile tapındığı bu kuvvet ise birdir; ve hiç bir su­ retle şerik kabul etmez. Yaratılışta ikilik veya çok luğu cVahdaniyetçiı. Nizami kökü nden rededer. O, kendisinin .

.


266

b i r tek Yaratan tarafından yaratıldığınıı kanid ir. • i y i ise de, kötü ise de, yapılışı ondan dır». [ l J B u , sonuna kadar mantıki bi r düşünüşle, Nizami, şid ­ detli bir •muvahh it>tir ; buna göre de O, mecı'.'ısi efsanesin­ den, bir san'atkar sıfati yle, o kadar faydalanmış olduğu halde, eski l ra n dini Zerdü ştlü kteki iki Allah fikri n i kö· k ü n den kesip atar. Ev velce de söylediğimiz gibi, N i zami, Ateşperestliği n amansız düşmanıdır. İ yilik Allahı H örmüzd i le, Kötülük Allahı Eh rimen a rasındaki mü cad ele ikiliğini (dualizmi) kabul etmez . 2 Tek Allahlık v e varlıkta tasavvur ettiği birlik , N izami'yi tek hakikat sistemine götürü-var. Ha ki kat, d in dar N iza· mi ' ye ve yaşadığı zamanın hakim telak k isin e göre. d �nde görünür . Bunun içi n d i r ki, Nizami. en çok i dealize ettiği kahrama n ı İskender'in yalniz cihana hakim b i r i m parator oluşu ile . kalmamış, ayni zamanda, O'na peyııamberlik payesi de vermiştir. Dikkate değer ki, l skender, aldığı mem leketin ırka, dile ve maha l l e ait bütün özel­ l ikleı-i n e- h ü r met etıiği halde, Tek Allah akidesin i yaymak· ta muta assıptır. I ra n'ır: bütün mü esseseleri n i korumuş iken, Ateşpreslikten ibaret olan dinini reddetmiş, ateşgedeleri tamamiyle yıkmış. «mukddes» ateşleri sönd ürtm üştür. Tek Allahlık, fenafillahlık , tekhakikatçılık v e hakikta aşıklık gibi ana k aynaklardan doğan N izami'lik, insan veya, k ullanışh tabirle, fert ile cemiyetin, yah ut, vatan daş ile dev­ l etin münasebetlerini olduğu gibi, milletlerarası mün asebet­ l eri dahi kendisince nizama koyan bir düşünüş ve d ünya y ı görüş sistemi n i vermiştir. msan, m ücerret bir ruh olmak itibariyle. «fenafillah» olduğu zaman ancak manevi değer ve şerefin i koruyabilir .

[ı 1

. .:,.; i •

!I� !lıL: "�J.\ i ..:.!. .r.:r .P ..;-"A' ..;,_ ı i ..s W

rJ � d' :::_J ;.:rı"': --;·J .l,.�j . :: !' ;5" � :.:·

,

' !llö. j .:,.; .r-

ı.S -1:./i 1,,...

;�

.:,.;

J-

r.J..f, � fı

il,j i ":'J �

.N izaml'nin bu beyti Hayyam'ın aşağıdaki rubaieini hatırlatır: 1

..:.

.

...

rJ� .:r :::_

' ��: '

..ı.J ._.. jl s-

,,,....

.S .J.,J .!l:" .>


2 67

N izami'n in görüşünde, muayyen bir fert olmak bakımından da, bir i n san, ancak mensup olduğu cemiyete faydalı ol ması, başka tabirle, • fen a filmille» li{ıi n isbetinde şereflidir. Şair'e göre • her fert kendi milli yetin den bir parça olduğu için değer­ l idir; bu, bir n imettir. Bu nimeti reddetmek milleti reddetmek demektir• (1). «Küfran·ı nimet. ve «küfran· ı m illet» de bul u n­ mamak için, Nizami, fertten, cem i yet namına, ' fedakarlık istiyor. Ozgüderl i k ve yalnız ke ndi n i düşün mek kadar, Şair'in kötil gördüğ ü başka birşey yoktur (2). Yalnız başına d ün yayı tutmak kaabil değildir. •Tecrü besi olan bilir k i, yalnız yiyen yalnız cia ölür> (3). Bunun içindir ki Şai r, •pınar suyunu olsun yalnız içmemeği» tavsiye etmektedir ; çünkü, «yalnız '' içenin yüzü deniz suyu gibi tuzlu olur • (4). Ferd in şerefin i cemiyete çalışmakta gören H akim, sosyal h ayatın elbirliği yle ve tek lerin karşılıklı güven, tesanüt ve ya rdımlaşm aları sayesinde a ncak düzenlen ebileceğini öğretir. Şair, bu h usustaki fikirleri n i haki mane ve şa irane taşbihler geyimine bürümüştür : •Ne vaktadek ehliyetli b i r ruh, ruh ehilleri ııerde ? Yoldaş n e oldu, arkadaş hanı ?» diye soran Şair, •hurmanın bal tadar? şehdi ağacı n ı n arka daşHğından ; böceğin i pek kalpağı °" ' ,;. a daşlar ı n ı n yardımların d a n • dır; •ka· rınca, yoldaşlarının verdi \ deri ferahla canlanarak, kendinden büyük yükleri taşıyor• ; •Çin'de herkes ipek dokum az, hasır tokuyanlar da va r>. • i tidal ve ahenk üzerine yapılan her işin sonu başariyle biter •. (5]

[1 l . .?-,� ..:J. _.;...) j .:,.•..; _;.) ' .r.,;- .:.ı. j ..,-.l ,,> .J, .:O-• (2) H a l b u k i İ ran edebiyatı n ı n mora l ist şairi diye meşhur olar Şirazlı Saadl'nin Genceli N izami'ye lamamiyle z ı t bir telkini vard ı r : veya :

.J�-! J�T ..:,.._;. \ ) �-'

. r 'ı;�"i ( 3.) (4 )

[5 )

t' ..s ıl;ıe . ..ı.;. �

. .:0-'.. J) � �)�

.f

,·,

�; )_,>-

�..,, .:ı ı ,.::

' .J�� ct""' "'· ,_,ı.ı.

)�

' L-� �- ..ı. <>;f J-, .,.- � .ı..' � k .o;:� ..: � t' v" .ı: I � � t' •

.u

ı:;:::r:

;_,>- li-" " . .:.- ' ı.$� .;r �_,;. .;,,f Lj.; )� Y Ş r"i r" J ( .ı _,> Y Ş r" J•' jA I r" s �· . Jf JU ı.$J) j .ı,; .jl ,ş J f -',-!! t' _Ji ' .:.-1 .'.16' �.J. .r *· . .:.-ı .ı.1 .jl..ı.> .SJ� jl ),. .ı5 .jl.. _,> ı.$Jl.!. jl )JJ J ,.:. ..JJ ) ,;ı " l /i ..;; � � J .la. .r .ı:t� .J_,,... v .: � )� ' .:-/.)� Jl.ı:c l j "'; ...... ) J .:._,_)(' j L .,:, \ ._,:...�· \ �

J';'

'

.

.

.


2 68

• Başkalarının işlerini yapmak için » , Nizami , bir insanın kendini •mum gibi yakmasını • tavsiye eder ( 1 ). i nsanlara karışır ve onlara faydalı o lursa, bir insan, hem dün yada. hem de ahirette mes'ut olur (2) . Şair, cemiyet namına yapılan bu özgegüderliğin şairane bir timsalini de veriyor: «dü n yayı güldürdüğü içindirki, güneş kendisi de gülüyor» (3). Sırf kendi hasis menfaatlerine bak ıp. daima yemeği v e eğlen meği dü· şUnen özgüderleri, N izami, i nsan yeri ne koymuyor. • Eşek gibi gözü daima yemde ola n insandan köpek daha şereflidir• diyor 14) ve ilave ediyor : • Çalış ki, halkın işine gelsin : ta ki hizmetinle dünyayı süslemiş olasın». Kuı ta l)alkra be k.ir Jg i Tô bl! l)idmet celıan bıgôrayi ! (51

3 « l k balname» nin son larında bir' • Cerı n et · Şehir • tablosu vardır.

K ırğızların ( � J._ ı yaşadığı bir sahada (61 Allah adamı masum insanlar, lskender'e, dağ ötesindeki vahşi Yecik Mectıc'lardan şikayet ediyorlar. Bu i ptidai vahşiler a k ınlar yapıyor, bu tarafları talan ve yaı?ma ediyorlarmış. Maz· lumlar, peygam ber diye karşıladıkları lskender'den, bu zalimlere karşı bir tedbir istiyorlar. l skender d e desta nlarda meşhur demir seddi ya ptırıyor Va hşiler bir daha bu taraf· !ara geçmez oluyorlar. Yectlc·Mectic beiasını defetti kten sonra, Yunanistan'a ha­ reket eden lsken der, yol üstünde, efsanevi bir şehire rast· geliyor. Cen n et gibi şen, mamur ve bolluk bir yer. Bir şehir ki n e taştan duvarları, n e de ağaçla demirden kapıları var ... Birkaç adamiyle beraber, şehire giren lsken der, gördüğü ·

(1)

[zJ

(3)

(4)

(5 ) [6)

j,f "--..� I ; ..;;;!.!_,>. -1.-L,. . ,:_,,.) � J , ,:.ıı _!;', ıl>; '-" . .r,.. ;• � ._s.:. .-- r • .,... ,.- .s,> ';b "°: ·ı <"' 4'.' !"' . ! J .J� � l..ı.:;. I; .j� ':"l;o\ .r-. � � J..ı;,>. § jl •;b _.ı.: J' ·-1:· /- J'; 4 •;'' ...;_..: ..;;i .:ı"iJ. ..!l.J.' ıl:-_ .J� �� l." • ..ı"! ;\); ı_,.ı.;. �- ..; Ş , .) � ..;L" I _; .,.. ı,;. J ' , , _) �'f_j- .;01 ; � :_; 1..ı.:5:•

_


manzaranın ha yranıdır. Ağızlarına kadar dolu iken, dükkan · ların ka pılarında kilid yok. Güler yüzlü ahali lskender'ı ve yan ın:dakileri hürmet ve sevinçle karşılıyorlar ; ken disini bir saraya götürüyor, i'zaz ve ikra m ediyorlar. Padişah, gördüğü bu muameleden hem memnun, hem de hayran dır ; ev sahi b i ne soruyor : - Bu güven, bu korkusuzlu k n edir ? Neden kendinizi korumak için hiçbir tedbirin iz yok ! ? ... Kapıların ızda k ilid, bağların ızda bağban'. sürülerin izde çoban yok ! · bu kayıtsız· lıkla kendinizi nasıl emniyette sanarsınız ! ? .. •Adalet Şehiri • nin büyükleri, Şah'a dua ederek, şöyle ce­ vap veriyorlar : - Bu yerlerde gördüğün bizler, aslında, zaif fakat din· dar adamlarız ; doğruya imrenir, eı'triden iğreniriz. Dünya · nın kapısını eğril iğin yüzüne kapamış ve bu alemde sela· meti doğrulukta bulmuşuz. H içbir zaman yalan söylemeyiz, Tanrının sevdiğini yapar, buyruğuna boyun eğer ; kimseye zorbalık etmez, acizlerin elinden tutarız ; bizlerden biri zarar görürse, onu kendi malımıza ortak ederiz ; kimseni n kimse· den fazla malı da yok ; herkes, haline göre, n imettedir. J{en· dimizi arkadaş sayar, başkasının derd ine sev in meyiz. Hırsız· dan korkumuz yok - ne şehirde polis, ne de köyde bekçi· miz yoktur Başkalarından bir şey çalmayız, bizden de kim· se bir şey çalmaz. Ne kapıda kilidim iz. ne de sürüde çoba­ nımız vardır. Küçük lerimizi Allah büyütür, hay vanlarımızı da kurttan, kaplandan o korur. Tohumu topra�a atar, üst tarafını Tanrıya bırakırız ; biçim faslı gelmedikçe kimse arpa buğday ekinine uğramaz ; k endi· kendine ' biten mahsülden, bire karşı 700 alırız. N e yaparsak tevekkülümüz Allah'adır ; korktuğumuz da O, güvendiğimiz de O dur ; başkasına sı­ ğınmayız. Bizlerden birine başkanlık nasip orursa, .hepimiz ona fikirlerimizle yardım ederiz. K imseyi kötülüğe çekmez, fitne yapmaz, kan dökmeyiz. B i ribirimizin derdiyle dertlenir, biribiri mizin saadetine sevin iriz. Altına, gümüşe kıymet yer· meyiz ; bizlerden hiçbir kimse bunlara ihtiyaç göstermez. Hayvan lar bizden kaçmazlar ; çün k ü biz onları incitmeyiz. Av, bizim i çin bir eğlence değildir. Avdan ancak ihtiyacımız nisbeti nde faydalanırız. Ne öküz ile eşek gibi çok yer, ne de


270 ağzımızı kaparız. Sıcak olsun soğuk olsun yemek sofrasın· dan doymadan biraz önce kalkarız Bizlerden kimse yaşı geçmedik ve vaktı gelmedikçe, genç ölmez. ölülerimiz için kederlen meyiz. çün k ü bunun faydasız olduğunu biliriz. Kim· seni n arkasın dan yüzüne karşı söylen miyecek bi r söz söy­ lemeyiz. Casusluk nedir bilm eyiz. Allahın işine karışmaz, bu niçin böyle, o niçin öyle diye sormayız. Bizim cemiyette yalnız bizim ahlakımızda olanlar yaşayabilir. Adetten d ışarı çıkanlar, hemen içi mizden atılırlar ! • N izami diyor ki · fskender bütün bunları duyunca, hay· retinden olduğu yerde dona kaldı. • Ç ü nk ü bundan daha güzel bir kıssayı n e işitmiş, ne de dastanlarda oku muştu • . Gördüğü bu • Cennet · Şehir• i n ictimai kurµluşu üzerinde düşünen İskender k e ndi kendine: Bu halkı evvelce görm ü ş olaydım, d ünyayı baştan başa dolaşmağa katiyen ihtiyaç görmezdim. Bir dağın köşesine çekilir Allaha ibadet ederdim. Ayin i m bu nızamın aynı olur, dini m de bu din den başka olmazdı, diyor. İ skendername'nin 1 8.000 beyti aşan ve hakikatle efsa · neyi N izamiyane bir surette yoğuran. binbir türlü destan , hikaye, masal ve hikmetleri içine alan canlı sahifeleri, Sa· ir'in en sona sakladığı bu «Cennet - Şehir• tablosu ile ta· m a mlanı yor. İ sk ender peygam berin a rayıp bn lduğu bu ideal sistem, haki m Nizami'n in, şübhesiz, bizzat gerçeklenm esini özlediı}i içtimai nifamın ta kendisidir *

Sovyet m üsteşriklerinden Berthels'i, . ! skerı dername• ni n •Cennet - Şehir• h a k k ı nd a k i fıkrasını okurken «heyecanlı bir gurur ve öğünme duy gusu • kaplıyor. « Çü n k ü · N izami, bu ideal sosyalizmi , kuzeyde, s.s.s.R. i n bulunduğu bir yerde yerleştiriyor-muş ! . . Bir kerre «Cen net · Şehir> pek te S.S.S.R . i n bulunduğu bir yerde değildir. Çünk ü N izami, İskender'in. bu şehirden ayrılarak, Yunanistan'a · doğru aldığı yolun yön ü n ü göster· miştir. Çizilen bu yöne göre isken der ·karadan · denizden geçmiş ve bir çok yol aldıktan sonra Kirman'dan Kirman-


27 1

şah'a, oradan Babil'e, -Sahilden de Şehr·i ZQr•a gelmiştir. Bu kayıt ve bu açıklık varken •Cennet Şehir> in kızıl Moskova olduğunu iddia etmek coğrafya bilgisine aykırıdir!.. . Şair'in fantezisinde canlanan bu ideal şeh· rin y erini tayi11 etmek mutlaka lazımsa, onu ( j.j- _,;. ) Kırgızla ilgili bir ülkede aramalıdır. H er ideal şey i Türkl il ğe bağh­ yan Şair •ideal şehrini» dahi Türküstan'da görmüştür. Bil· hassa eski Yunan kaynakların d a da Türkistan'da şahsi m ili· kiyet bilmeyen cemiyetlerden bahis vardır. •

Hadi, coğrafiyayı bırakalım!... N izaml'deki •Cennet · Şe­ hir-le Sovyet Cennetindeki şartların biribirine hem.er taraf­ ları varmıdır? ona bakalım : ·

Nizami'nin •Cennet-Şehir» i d indardır, Sovyet Cenn eti ise d�nsizdi r ; birincisi Allah tan ır, ötekisi Allahı reddeder. Bi· rincide yalan söylenmez, ikincide ise yalan en büyük propaganda silahıdır. Birincide sevgi esas, ikincide ise nef­ ret hakimdir. Birincide tesan üt asıl iken, ikincide sınıf kav­ grsı esasbr. Birincide hayvanlar bile emn i yette iken, ikinci· de insanlar bile daima ölüm korkusu altındadır. Birincide kan dökmek haram iken, i k i ncide kanlılık esastır. Birinci hırsızlık nedir bilmez, ikincide hak i m olan hırsızlıktır.... Bi· rincide polis yok, ikinci en kanlı polis rej i m idir. Birinci casusluk bilmez, ikincide herkes casustur ( 1 ). Birinci silah­ sız ve barışcıdır, ik inci başıan tırnağa kadar silahlıdır. Birinci fitne nedir bilmez , ikinci bütün d ünyayı tutuşturacak bir fitne yuvasıdır. Sözün özü : Dini ahlaka ve içtimai tesanüde dayanan • J:'i izami sosyalizmi• ile dini rededen ve smıflar kavgasını esas tutan kanlı • Rus sosyalizmin i n» biribirine benzer hiç bir tarafı yoktur!. . . N i zami'n i n Rustan v e Rusluktan bahsi ise sarihtir; O kendi öz yurdunu ve onunla birlikte bütün medeni yet dün­ yasını, i dealize ettiği kahraman ı · l skender'in eli yle, Rus teh· likesine karşı savundurmuş ve onu esirlikten kurtarmıştır. Ay· ni l skender'e keşfettir diği • Cennet - Şehir» i O, gene ayni I s(!) Lenin 'in •her komünist casus maruftur.

ol m a k l a m u v azzaftır> vecizesi


272

kender'in eliyle •yakıp küle çevirdiği bir yerde» [ 1 ) nasıl tasavvur edebilirdi?... Böyle bir imkAnsızlığı yalnız d ünyanın bütün milletlerini tahakküm ü altına alarak, onlardaki mAne· vt · maddi bütün değerleri sömürmek isteyen kızıl bolşeviz· min i deologları on cak tasavv u r edebilirler. Nizami'nin sağ· duyusu değil!... ·

'

Lıltfu nu gürdüğü rejime, belki de m ecburi, bir latife ol· sun diye, Berthels'in , bir de •zamanımızda yaşamış olsa idi Nizami bizimle (yani Bolşeviklerle) beraber olurdu!• deme· si vardır. Fakat bize göre, sevgi ile n efret, rahmet ile Ia.net ne ka· dar bir araya gelebilirlerse, N izami ile Bolşevikler dahi o ka­ dar beraber olabilirler! ..

Lll

232 nci aahifede, 3. ncü not.


Vll NiZAMl'DE DEVLET TELAKKiSi

Di!'inde defJ/etin .zulüm haramdır. Zalimlere defi/et candan düımandır. Samanlığa eşek düıtügse nagôh, Dimem yazık eşek, samana egflalı I -N i z a m i

Ferdi cemiyet i ç i n çalışmağa borçlu gören N izami'ni n devl eti tem s i l eden h ü k ü m darlarda tasa vvur eıti ı}i sorum· l u ğu da gözden �eç i r m e k gerek. Yaratılışta i k i l i k kabul etmeyen H a k i m için, şuurlu insan cemiyetinde, asıl olan, içtimai a he n k ile adalettir. D e vlet, temsil ettiği cemiyeti biri birini yi yen d üşman züm· relerin yı rtıcılığına terketmemek görev in dedir. Onun en b ü y ü k işi-va rlığı nın hik meti· fı sa yişi temin etmek ve adaleti yayma ktır. · N i zami'ye göre, devlet a n l a m i ile zulüm a nlamı bir ara­ gelemez. «Devlet mezhebinde z u l ü m h a ramdır. Zulüm ya yapan adam de vletle dost olam az•. De vl eti n başın a geçmiş z a l i m padişa hı, Şair, «sa m a n lığa girmiş eşeğe • benzetiyor ve • eşeğe değil, saman lığa yazık» d i y o r . ( 1) i deal dev lette, tedbirli h ü k ümdar b ü t ü n işleri işten an · 0 la yan b ilgiıı ! ere verir ; lskender böy le yapm ıştır: Bilgin yar· J ı m c ı la r ı n yardımiyle, devlet, yaşlıların tecrübeleriyle genç· lerin güçl e r i n i birleşti r erek y ü r ür. Bir devlet reisi, Nizami'ye g-öre, • s ü rüden sorumlu bir çobandır• ; hatta bundan daha soru m l u b i r durumdad ı r. Kafa ta sındaki" beyin gövdenin bütün uzuvl arını . idare etmekte ne gibi bir durumda ise. devlet reisi de o n u n gibidir. • El, ayağın çalışmasından mem­ nun değilse, sor u m l u baştır»•

[ı 1

'('J .;1

J .;ı (_ ,(:;

. .:.-ıo· G ;\S'...:... L .:..ı ,. t'

.•

.

J ' J� .

J

1

, .;.-ı-" n '

.:..1 , •

. � L· ,1:;1

.,.. .ı... ; • (­ ..Jb,..�;• .;.}-


27,

Ferd devlete kar şı·· muayyen vazifelerle mükelleftir. Fakat ferd, bi r devlette sırf vazife taşımakla mükellef değil, bir takım haklara da maliktir. Padişahlara hitap eden Şair • hiç bir ferde cebbarhk ve guru rla bakma; o da kendisince

m uhteşem dir! t diyor. N uşirvan'ın vezırı Buzercümehr'in baykuş dilinden tercüme ettiği konuşmayı hatırlarsınız. N izami, hükümdar· ları, ayni kuv vetle, zulüm işlemekten daima korkutmaktadır. «Padişa h ı n • asıl düşman ı zulüm işleyen , adaletsiz memur· )ardır; halk zulüm yaptırandan döner•. Yunanlı hakimler, İskender'e Dara'dan korkmaması nı ta vsiye ediyorlar; Çünkü­ •kendinden memnun olmayan iç düşmanları bulunduğunu• biliyorlar. N itekim harp esnasında, İ ran Şahına ka rşı, İs· kender bu iç düşman lardan faydalanmıştır. Bir memleketin bayındırlı :? ı, Şai r'e göre, hü k ümdarının iyi n iy etliliğiyle sıkı surette · bağlıdır: « Padişahın niyeti iyi olursa, çöllerde gül· g iyah yerine m ücev her b iter. Niyeti kötü olan _ağacın bu dağı _.ku ruı:; i y i n iyetli padişah etrafına boll u k ·saça r: memlekettek i genişlikler i le bolluklar padi· şahın iy i liğin den bahsederle.r ! » 1 1 1 Şai r, Sasani'lerden HörmOzd'ü n, canı gibi sevdi ği oğlu H u.s rev'e tatbik ettiği adaletten: bahsederken. bundan evvel k i bölümde işaret etti ğ i m i z gibi, ken disini tutamı yor, hemen, za man ındaki d u ru m a geçerek , •yüz fa k i rin kanı dö külürk e n bir yol l< esen ı n yakalanmadığı ndari• şikayeti lrnpa· rıyor !... Başka bir eserind� de •adalet bu devirde aradan kalktı , Sim urg'ü n (efsanevi bir kuş) kanatların a kondu ; bu gök k u bbe.de naya, bu asılı toprakta namus kalmadı. Kalk ey Nizami, fa zlasiyle gözyaşı dök, ka na dön müş bu kalb için kan ağla !.• diyor. [21 Devletin adalet yaymak vazifesinde bir m üessese oldunu fikrihi telkiri etmek i ç in, San'atkar, • Heft · Peyker» gibi, ince

[1 ] {2 1

.l:. J� "'' "" j ....;\ _.ı. ı .;lr:s; • .slr.�'.) • ..,., ) .,t:t ı ...:. J � r':' j . ..,.t.:., � � ....:S .;_i; -". S" . �---1 �l- 0ı., �.r- J. ;J , .:..- 1 � l � I .l. JJJ .J.P JIJ .ı,;ti J;) . .di ..;ı. .!lı. ,j_)J .; .ıY .

....; ':/ .ı,; j .,�

. .sf .;; ,�

. .....:. "':Ay•

,JJ

J.

r;U.

.s_r .;;,j, ol> i

rr

"ııa; :.ı-:


275

düşilnillmüş koca bir manzume yazmıştır. B u Kilzel hikaye ile Şair'in yü rütmek istediği fikir aşikardır : bir padişah veya bir de vlet reisi sadece sürüden sorumlu bir çoban de�il, hundan daha fazla, sürün ü n selametinden sorumlu bir kö· pektir. Bu vazifes ini unutarak, keyfe dalan ve idareyi zalim· lere bırkan k ük üm da rlarla h ikayedeki •kancık ku rtla çiftle· 'ien köpek» arasın da h içbir fark yoktur. Çölde rastladığı çobanın, vazifesinde gevşeklik etmiş köpeği cezalandırmakta olduğunu görerek, gözü bu hakikata açılan· Behram'a, Şair, hemen (<haftanın yedi gecesini kendilerine verdiği yedi ı kl i m güzellerini terk ettirerek, •adalet güzeli» n i n ( �1..ı..o J;. ) k ucağına attırıyor-. i l i Behram O lı r ti pin i tas vire başlarken bile, Şair, Behram'ın, .ıı.l al ı: ti korumak n i yetiyle mücadeleye atıldığını k aydediyor v e O ' n u n ağzın a h ükü mdarlık varlığını n �sı f: hikmelir�i ifade eJen şu beyti v eriyor : Farz olan b iz lere budur biliriz : Zulı1me zulm, adle adi ederiz. 12]

Şa i r'in, bütün yük sek değerler için, mecaz olarak , cTürk» ku ll a nm a y ı sevdiğini b i l iyoruz. Mahzen·ül·Esrar'ında z ıı l ü ın g ö r m ü ş i htiyar bir kadının ağziyle, Büyük Sel· Ç ll k l u l ar d a n Su ltan S e n ce r'e y apılan hitap da dikkate de· ,:er N i zami'ye göre, d e v let esasen adil ol malıdır. Türk L! C \" l e! J ise b i l h a ssa adı l Olacak ; bu nun için de i htiyar k9.dı ı : i li a ı:; z ı y le, S .1 n ct r 'c hıt;;. p �u.· t:tiyle, c ın;.. uem ki adil C: elSilsi,., J e ı ı ı e k T ü r k değilsı n ! • d iyor. 13] · N iz a m i , i ncelemekte olduğumurz bu fikirleri ni, yalnız n a z a r i olarak değil, kendisiyle çağdaş bulunan h ü k ü mdarlara k a r ş ı , filen dah'i cesaretle müdafaa etmiştir. • Leyla ve Mecn u n • manzumesi nin •hateme• sinde, Şair'i n , Şirvanşah Alı sitan Menuçe hr'e yazdığı methiye mutat kasidelerin üstün· de bir eserd ir. N i zarrıi Şirvanşah'a, Yunan filozofların ın adın· d a n . sevd iği kahramanı l skender için yazdığı • hired nameler• ü s l lı b u n d a, öğ iltler vermektedir. s ö z li n ü

ı ·ı

l ı J Ba k ı l a sah. 1 57.

.

( J J l l:ı k ı l 2 �ah.

1 27.

-=--' ) , ' ı ,,,

. fa l ı fa 1 1


276

ZOhdl, ahllkl, mOlkl ve siyast mahiyette olan b u öiOUer son derecede eneterasan noktaları içine almaktadır. Kendisine •nusret- i ilahi ötOtcüsO• diyen Şair, manevi salahiyet ve itibarına gOvenen bir adam edasiyle, asrının padişahına •dünya hiçbir padişaha kalmamış, sana da kalmı­ yacak • diyor ( 1 ) ; ve •cihanda-baki kalabilmek için. cihana faydalı ol» tavsiyesinde bulunuyor. Sonra, Şair, Padişah'ı ayık olmaya davet ediyor ve dev· letin iyiliti için hiçbir çetinliı}i yenmekten çekinmemeli tavsiye ediyor. •Devlet işlerinde, devletin itibarına kıl kadar olsun uymıyan şeylere yer verme• diyor. N izami, Padişah'ı düşmanlara karşı tetik davranmaya davet ediyor: • mazeret getiren düşmana inanma, kapından kov• diyor. Nizami'ye göre iktidar ile temkin biribirini tamamhyan şeylerdir : • Kahir ol, fakat tem k inini elden bırakma !• (2)

Devlet idaresinde, Şair, muşa vereye taraftardır: Padişah'a, :rey ve fikir sahibi olduğun malumsa da, başkalarının rey· . erini dahi ih mal etme!• diyor. (3) N izami, memduh'unu iki yüzlü yakınlar(mukarrebler) ı lan çekindiriyor ve vade sadakat göstermesini, bilhassa, tavsiye ediyor: «Adalet arayanların cevaplarını ancak dotru sözlu adamlar vasıtasiyle gönder; sözünü tut ki, herkes sana güvensin!• Sınanılmamışlara yüz verilmemesinin , Şair, bir kaide ola• rak konulmasını Padişah'a tavsiye ediyor: •kimseye, sınama· dan, yüz verme; kalbinde yeri olmayanlara güvenme!• Düşmanı küçük görmemek; düşmanlara karşı amanıız, dostlara karşı da vefalı olmak, devlet adamlarının, bilh....,

(il Bu, cuma aelAmlıkları esnasında cami imam larının; Osmanlı sultanlarını karıılıyarak, •pidişahım gururlanma, senden bQyQk Allah yar• demelerini andırıyor. . .;�

(2 )

[3 )

(4 )

J'�

J

Jl:-=-J"J ıY--:-

.;,ı�, .si.ı

. .sılf.!.i i.;ı ..:-,_;

.),.:. .:f.

ı

.;�

ıb.>J.J

,.:.

�i

J� ..:...... � f ı �· .s' .ı ' ıSJl ,:..- 1 J .:ı4- J,ı J'

J

J


ıl l k kat e d ecekleri bir fazilettir : l ı ıta ca jt ı nı da düşürme!• [1]

«Vuracaitını k:ökQnden

271

vur,

Çajtdaşı bir padişaha ötüt şekline koyduitu bu fikirlerin· Nizamı, ideal bir devlet reisi için zaruri gördütü esas vasıfları belirtmektedir: bu, ayni zamanda, O'nun devlet hak · k ındaki telakkisini gösterir.

de,

(1 )


..

Behram Gür avda (Ressamı Sultan Muhammed)


Vlll iDEAL H0K0MDAR ISKENDER VE llUCiZESl Allah'tan lskender'e vah i y :

Bilirsin cihanda bütün dilleri, · Konuşur seninle cihan illeri. Ru illerde kullanmadan tercüman, Senin Rumcanı herkes anlar ayan. Niza

mi,

N i z.anı i ie iai< k i s i ne u y a n devlet i daresi n i gerçekle ştire n ideal h ü k ü m dar İ s k e n d e r ' dir . l sken der'in şahsında. N i­ zami, bil g i re, h i k mete, sa n 'ata ve fik i re bağlı a y d ı n b i r hü· k ü m d a r görmek ted i r . Filozoflar, a l i ml e r ve ed ipler tarn fın­ d a ıı çevrilmiş b u l u n a n bu h ü k ümdarın kendisi dahi karek­ ter (seci y y �). ces;ı ret ve k a h r a m a n l ı ğiy)e beraber, bilgi n l iği, h a k i m l iği v e ted b i rc i l i g- i y l c t a n ınır . Kendisine na i p l i k eden v e z i r i , Y u r ı a n ista n 'ı n e n m c ş h ı ı r filozofu - E restu (Aristotalis) d :.:: r . Saray ında Y u n a ı ı istan'ın tanınmış bütün hakim ve bil · g ı n lerinden m ey d a n a gel m iş, Şuray-i Devlet biçiminde, y ü k· sek bir m ü essese v a rd ı r. Devlet işlerine ait en temel l i mese­ l elerde i mpa rator bu meclisle m uşavereler yap m a kta d ır . İ sken der'i n i l i m , fen ve edebiyat adamlarına karşı b ü y ü k b i r tevecc ü h ü vardır; ken d ileriy le, ilimle felsefenin daima meşgul old u k ları b ü y ü k meseleler üzerine enteresan tartış­ malar yapı yor. Bu kabilden olmak üzere, l skender tarafı n­ dan meydana atı l ı p t a , zama n ı n tan ınmış bütü n ha kimleri tarafından m ü na kaşa edilen <<te kvi n· i alem» (alemi n yara tılı­ şı) h a k k ı n d a k i türlü görüş ve o kulların hillasası lskender­ name'nin e nteresan bir kısmı n ı teşkil etmektedir (1). Bundan başka, ayni k itapta, İ skender'in H i n tl i bir filozofla yaptığı konuşma da, Yunan okulu ile H i n d okulu a rası n d a k i görilş ve düşünüş ayrılığı n ı göstermek bakımından, d i k kata de­ ğerdir. ·

, 1-)• .,...,k b a l n l m e • -

- -- -_______d e n ilen i kinci kitap.


HO

lskender san'atkirlar arasındaki müsabakalardan dahi hoşlanmaktadır. Rum ve lran ressamlan ile Çin r essamı ara· ıında geçen mQsabıka sahnesi, Şair tarafından pek canlı su· rette tasvir . edilmiştir. Bu müsabakalar imparatorun kendi huzurunda yapılmışbr ,

.

lskender, yabancı memleketlerde, bilhassa l raiı'da. bul· dujtu faydalı ilim eserlerini Yunancaya tercüme ettirmiştir. Bu ve başka suretlerle Yunanistan bilginliğini arttıran Is· kender, ilim sahasında yeni keşifler dahi elde etmiştir. Dün· yanın kaba taslak ilk haritasını yaptıran O'dur. -

lskender, mükemmel bir teşkilatçıdır. Yeni nizam üzere, mükemmel bir ordu k u rmuş ve bu orduyu özel bir usul ile U.lim ve yeni silahlarla teçhiz etmiştir. Bu orduyu bizut kendisi idare etmiştir. O, emsalsiz bir kumandandır. Bu ordu. Kafkasya bahsinde görüldüitü gibi, lskender'i ta· nımış bütün milletlerden kurulmuş müttefik bir ordu şek· lindedir. Nizami'ye göre, lskender için, ordu da. harp te bir mak­ sat değil, sadece bir vasıtadır. Harp için h11rp prensibin i O, kökünden reddeder. Şaire göre, lskender saldırma kasdiyl"e, hiç bir harp yapmamıştır. Dara'ya karşı yapmış oldujtu sırf savunma harbinden başka, O'n un, kanlılığiyle ayrılan iki önemli savaşı olmuştur ; bunlardan biri Mısırlıların ricası Uzt;rine, Zengibarlı saldıganlara, öbürü de, Kafkasyalıların ricasiyle, soyguncu Ruslara karşı yapılmıştır, Diğer bütün seferleri ise, lskender, tedbir ve alalade askerf n ümayişl-erle neticelendirmiş; kan dökmeden, istediklerine ermiştir .

Nizami, l skender diplomasisinin dahi temellerini anlatmak· tadır. Bu diplomasinin ana h attı, gittiği memleketlerde ken· dine bağladığı milletlerin kalblerini kazanmaktır. Hatta her harbin sonunda, muzaffer l skender, düşman yijtitlerin-in dahi gönüllerini alıyor, kendilerine h.ıtuflarda bulun uyor. Siste­ mini kabul eden memleketleri ken dine candan bağlıyacak ve düşmanlığı unutturacak çare ve tedbirlere başvuruyor. Çünkü •milletlerin, daima kuv vete boyun eğmiyeceklerini • biliyor. Milletlerin memleketlerini üstün kuvvetle tutmak mümkündür ; fakat, kalpleri kazanılmamış m illetlerin sada· katları zorla kazanılamaz.


211 Dara'nın felaketi üzerine, lskender'in lran'a tatbik etmiş olduğu rejimin, şu bakımdan, dikkate değer taraftan vardır. lskender Keyan Padişahının iç d üşmanlariyle gizlice temasa gelmiş, kendilerine, yapacakları h izmete karşılık olmak üze· re, maddi büyük hediyeler vereceğini vadetmiştir. Darl'nın karargahına mensup olan suikastcılar, savaşın buhranlı bir çağında, kendi kuman danları bulun�n Şah'ı hançerlemiş ve bu su retle seferin l sken der lehine bitmesini kolaylaş· tırmışlardı r. Bu zafer üzerine, fskender, bütün İran büyük· terini toplamış, kendileriyle ahdü-misak yapmış, şehzadeleri m emleketin birer kısmına •ş a h• diye tayin etmiş, kendisi ise, !Xı ra'nın · k ı z ı R o ş e n e k ' l e evlen erek, « ş a h e n ş a h » un· v a n iyle İ ra n tahtına çıkmıştır. Bu tören esnasında, İ skender'in Dara'ya karşı kendileriyle gizli tertiplere girmiş olduğu hain l ran sergederlerine yap· tığı muamele çpk manalıdır : f skender, bütün l ran emirleri· n i n h u z u runda Dara'yi öldüren iki sergerdeyi getittiriyor ; ev· v e lce kendilerine vad.etmiş olduğu altınları tamamiyle ödeyoı-; söz ü n ü tutmuş oluyor. Sonra ise, ikisinin de, kendi padişah ve kumandanlarına karşı gösterdikleri döneklik için, idam· ları n ı em redi yor ve bu emri hemen yerine getirtiyor ; • ta ki k i mse kendi a m irine ihanet h evesine d üşmesin!• l ra n'da ki yerli ve milli bütün adet ve müesseselere hür· m et eden i skcn der, sadece ateşperestliğe ait bütün mabet ve müesseseleri harap ederek, tek Allahlılık dinini yerleştir· miştir. N izami'nin düşü n ü ş tarzı için bu istisn anın tabii ve tipik olcj_uğuna yukarıda işaret edilmiştir. Erestu'nun, l ran seferi nde f skender'den ayrılıp, Rum'a dönerken, kendi h ükümdarına verdiği öğütler arasında c ls­ ken der siyaseti»nin karakterini gösterecek bazı önemli nok­ talar da vardır : filozof Vezir, kendi padişa hına, gittiği memleketlerde «S i y a v ü ş k a n ı • na benzer, kin doğuracak kanlıhktan sak ın ması n ı tavsiye etmektedir [1]. «Küçülmemek için kim· i l ) Siyavüş, l ran pad işahı Keyhoarev'in Turanlı prensesten doğmuş oğludur. Babasından gördüğü haksız muamele üzerine O, Turan'a eı· ı:: ı n m ı ş ve burada Efraaiyab'ın kızı Frenııla ile e vlenm ı,tır. Bir rfyayetle


2 r. 2

seyi küçti ltmemeğiıı tavsiye eden Vezir, lranhların, gün ü n birinde, Dara'nın intikamını almak için, ayaklanmaların ı n m ü m k ü n olduğunu u nutmamayı Padişah'a hatırlatıyor. Bunun için bu memleketi y erli prensler arasında bölmeyi, kendi· !erin den, y cıl n ı z İskender'in u m umi otoritesi n i n tanın masını istemekle yeti nmeyi tavsiye ediyor; çünkü, bu su retle «ken­ di m ü l k l eri n i n k a y g ı ve gailesiyle meşgul olur da, bu prens­ ler, R u mları düşün meye vakit bulamazlar• (1). Ayni za· manda . Y u n a n l ı Vezir, İ ran toprak larında R u m lu reislerin tayin olunmalarına da m uhaliftir; çünkü «bu suretle, ehali· deki memnuni yetsizlik ile muhalifetin, doğrudan doğruya R umlar üzeri ne çev rilmek korkusu vardı r!» A l elu m u m, filozof Vezir, l skender'in yabancı i llerde fazla d urmayıp, çar- ça b u k , kendi y urduna dönmesi için ısrar e d i y o r . Ç ü n k ü « b i r a d a m ı n bütün dünyayı tutması ve onu kendi malı sa nm ası p;erekmez; zira d ü n y a bir çok mülkten i ba retti r k i , her b iri birer sa hi bi n payıdır. Ta nrının ayırdığı bölüme kendini st.vdi ren bir sahip, orasının kendi adına sicillenmiş old u j'.! u n a em i n olabilir. [ 2 [ Frcstu İ sken der"i y a l n ı 7: V ı ı nan istan'ın sahibi olmağa teş · v i k e d i ro r ; ba:� ka rn i t ietkr i l / e r i ı ı d e ise Yunan istan'ın ma· ı ı e v i ı: i·ı ftl / ı rn ı ı tc ı n i ! ı .:'!ınf'k \' ·c l i -;; i r ; fa zlası reaksi yon doğu· r·u r k i , bu d:ı A ı ı a V a ta n · ı n fcl iı k e t i n c sebeb olur. Lrcslu'ııun h a l ı s <:> t t i ı.:: i " tı ı :1 1 1 e v i n i ı ı ıız», N i z am i ' n i n m istik tela k k isine ::o;öre, d i n d i r : Tek Allalı l ı k d i n i . Bütün otoriteler ş i m d i k i M a k ı·ı t a r:ı f ı ı ı d a k e n d i s i n<' a y r ı l:.n m e m l e kette güzel ve mamur bir i d a r e k u r ın ı ı ş i k e n , e n t i r i k a c ı l a r tarafı n d a n . İ ran·ıa g i z l i m ü nasebette b u l u n m a k l a tii h m e t l e n d i r i l e n S i y a v ü ş, k a y ı n a ı a s ı Efra s i y a b tarafı n d a n k a l l ed i l ı n i 'i l i r . İ ran i l e T u r a n a r a ;; ı n d a k i t a r i h i s a v a şlar, bu günahsiz a d a m ı n d i\ k ü l e n m a s u m k a n ı i'ı z e r i n e do(!an kin ile yapılmışt ı r. «Siya­ vüş k a n ı J i i k ın e k · lıaks ı z yere k : ı n e t nı e k d e m e k t i r . Şehname'de � bu .ı._ lı i k iı y eve iin e m l i sah i fe l er a y r ı l m ı ş t ı r . ( B a l< . M. E. R e s u lzade. • A . srımızın .!!: S i ya v ü ş ü • . ! st a n b u l . 1922.)

ıl [

��.:.LC ı � ,;... �:\ ,1\:.

. ---:

ı: 1

. ,,-<J

.

._:.:,;. rt:·

,o.d _,•

\..

.S·-;� .:..-.. ,j 1 ;!

.:,ı, .,h ı .:..._; .: ı ,,._

,:j

"." ..!ll- J �j J>�· ,t.y-

..s �- , ; l.ı.' .. �

'

..:�:. ı ,

rı; ,s.f' ı1

...-

,_,:.-:J;.

: ,; 1 , ..!.\).. .:.-i ,j l�

l.b. �


283

hizmet etmiyen bu fikre h izmet etmektedir. Bu hakikata herhangi bir devlet zalimdir. Tek Allah, tek din ve tek hak ika· ta bağlı olmayan bir iktidar, dünya hakimiyetine eremez. Nü fuz ve otoritesi ni bütün dünyaya yayabilmiş bulu· nan fske nder, N izami'nin nazarında, yalnız bir asker, bir si yasi ve hükümdar olarak k alamazdı. Bunun içindir ki, N i· zami'ye g öre lsk ender'e peygamberlik verilmiştir. Allah ta· rafından bi r ses ken disine: «ey İsk<!nder, sana peygamberlik verildi; bütün dünyayı Allah yol un '!!. çağıracak, insanlara tek Alla h l ı k hidayeti n i göstereceksin!» demiştir. Allah'ın bu vahyi ka rşısı nda titreyen İskender: - Ben mi peyga mber, hani benim mucizem? diye sor· muş ve tere d d ü t göste r m iştir. O zaman ilahi ses İ skender'e: -Mucizen bu, h ü I ü n r11 i 1 1 e ı I e r i n d i I i n i t e r c Ü· ,

a n s ı z a n I ı y a c a k s ı n, m i I I e t I e r d e s e n i n r u m • c a n ı, a y n i ş e k i l d e , u a s ı t a s ı z a n l ı g a c a k l a r d ı r l m

Bu büyük muci zeyi edinen İskender, dünyayı yeni baş· tan dolaşmış, gez d i g i memleketlerde, bu defa da, hidayetci bir peygam ber sıfatiyle, tek Allahlık dinini yaymıştır. Milli vicdanın tercü manı dil değilmidir? öyleya ! . Şair demek i st i y or ki, m i l l e tl e r a ra s ı n i za m a n cak m i l l i h a k l a r ı n ta n ı n m as i y l e k ö k l eşebilir! i nsanlığın susadıgı tckdünya barışının bundan daha yük· sek formül ü n ü kim vermiştir ? ! ..

. . .

.


l•ken<ler ile

İı•endrr, lllozollor ır111adı. Bak: Sahife · 279 liloıollır, HClseyin Baykara .e çevrut eelıllade reımedllıaiştlr.


SON SÖZ

«Azerbaycan Şairi Nizami> hakkında tasarladığımız plan sona erdi. fak at, N izami'yi tamamiyle anlatabildik mi?-zan· netmem ! Büyük ve dahi şair - N i zami, tabiatın bir fenomenidir. Ta biatın b ü y ük lük, güzellik, çeşitlilik ve sevimliliği n e kadar lamamiyle kavrnnılamazsa, tabiat kadar büyük ve onun ka· dar k u d retli N izami yaratıcılığını da tamamiyle kavramak m ü m kün değildir. Tabiatın, bir bütün halinde, kavranabilmesi bir ya na, kavranabilen kısmını bile hakkiyle h ikaye veya tersim edebilmek her insanın işi değildir. Ne kadar güzel kalem, ne kadar sihirli fırça, ne ka dar mOcizeli keski olursa olsun, tabiattak i bütün değerleri ifadeden gene acizdir. Tabi· atın bir fenomeni olan şiirle hi kmet N izami'sin i anlayıp, anlatmak o kabildendir. Tabiatı herkes kend i tabiatın daki özelli k ve zeka nisbe­ tinde ka vrar. B u n u n için de ayni tabiat türlü şah ıslarda tür· i li i n'ikaslar yapar. Büyük aşk meseleleri ni n türlü yazarlar ta rafından türlü şekillerde yazılışı ; büyük san'at konularının türlü ressam larca türlü okullar metodiyle işlen mesi ; büyük sosyal davaların türlü filozoflar tarafından başka başka şe· killerde çözülmesi ; heykeltıraşlıktaki türlü geleneklerle mu­ sikidek i çeşitli san'atlar hep bu davayi isbat eder. Bizim anladığımıza göre, N izamt, tabiatın muazzam bir parçasıdır. Tabiata her bakışımızda nasıl evvelce görmediği­ m iz bir yenilik görürsek, N izami'yi her okuduğumuzda dahi O'nda yeni bir özellik, yeni bir güzellik buluruz. N izami'nin gelişimi de tıpk ı tabiatın gelişmesin e benzer. Bir gül nasıl tomurcuk halinden geçerek goncalaşır ve son ra gittikçe de­ vir devir kabuğundan sıyrılır, her gün biraz daha ren k ve kok u alarak, en sonda, bütün i htişamiyle açar ve olgunlaşırsa, Nizami'n i n yaratıcılığı da tıpkı bir gülün tabii gelişmesi gtbi. tomurcu klanmış, yapraklanmış, çiçeklenmiş, açılmış ve ol-


286

muştur. «Mehzen· ül·Esrar», «H üsrev ve Ştrtn•, «Ley il v e Mec. nun•, « H e it · Peyker• ve nihayet • l skenderna me• şairi yaşının i lerle yen türlü devirleri ve her dev i rdeki yaşının tabii meyil ve istekleriyle sıkı bir münasebettedir. Şair, hiç bir zaman kendin i z o rlamamı ştır ; işlediği konularla yaşa d ı ğı bedii ve fi k r i hayat arasında tam bir münasebet vardır. O, tabiat gi·

bi tabit'd i r. N izami, san'atiy l e fikri arasında tezada düşmeyen m üs· tesna bir şahsiyettir. O 'nun, san at bakımından. olagarıüstü k udreti, ayni değerde ve kudrette bu lunan fi kirler i y l e mes'ut bir ahenk içi n dedir N izamt'nin en kesin sıfatı hayat severlikle aşk tır. Aşkı O ' n u n kadar ku vvet ve san 'atla yaza n ik inci bir şa ir yoktur. O'nu n coşkun tab'ı na bu konu kadar uyan başka hiç bir konu olmamıştır. Eşsiz ese r lerinde tasvi r ettiği aşk ve hayat tab· !olarının, büyüklük ve güzel l i k bakımından, cihan eı:Ie bi ya­ tındaki benzerleri arası nda m ü stes n a yerleri vardır. N iza· mi tablolarını n tesiri, zamanla azalmayan bir değerdedir. Şair'deki bu coş ku n k u v veti çağdaş b i r teşb ih l e an lat· mak istersek , N izami'dek i d i namizmi atom enerjisiyle k ar· şı l aştıra b ili riz ; şu fa rkla ki bu gün m uayyen kalıba koyulup, isten ilen yönetimde k u l lan ılamadığından. sad ece dajtıtmak ve yı k mağa yarıyan atom'a mukabil. N izami, kendisindeki di· namizme ya p ı c ı bir yönetim vere bi l mi ş, onu kendisinde mev­ cut zü ht, takva ve i d ealistlik k u v yetiyle muayyen b ir kalıba soka bilm iştir. Bir ya n dan, tabiat kadar ta şkın ve sonsuz yaşama arzusu, öbür yandan da, bu arzuyu i yi mser ideolij isine uyar bir yöne koyabilen y üksek iman ile irade, işte bu ıki unsur N iza· mi'nin olağanüstü sanatkarlığın ı doğurmuş ve bize tabiat '

.

kadar büyük ve onun kadar kavranılmaz bir alem bağışla· mıştı r N izami, bildiği miz fahriyesinde san'atının kıyamete k a· dar yaşayacağını söyler. Bu iddia klasik doğu edebiyatının k lasik şekilleri için m übalaı'talı görünse de, Nizami'nin tab· !oları için, mübalaı"tasız, doğrudur. H ele şekilden evvel mi· n a güden N izam ilik için k i bütün iyimserliiiyle «İsken der ayinesinde• gibi, lskender tablosuna aksetmiştir . hükmü­ nü zerre kadar kay betmemiştir. .

-


2 87

Nizamt, şairane buluşlarla tasvir v e peygamberine du· yuşlarla tasavv ur ettiği ideal dllnyanın esaslı çizgilerini •Is· ken dername> � i nde vermiş ve ideal hükümdar ti pini de Is· kender'in simasında göstermiş, büyük bir tablo yaratmıştır: l s ke n d e r t a b 1 o s u ! . . . Bu, Nizami'nin kudretli eliyle işlenmiş muhteşem bir e· serdir. Bu eserde O, san'atkarlığının asıl gayesi olan siyasi ve sosyal fikirlerine bir yekun vurmuştur. Eski b ir geçmişe ait tasvir olunan bu tablo, şüphesiz, Şa· ir'in , kepdi çağından uzak bir gelecek için olsa da, tasav· vur etmiş olduğu dünya kuruluşu hakkındaki idealini aksettirmiştir. Şair'in , b ü y ü klüğü kadar geniş ve h udud bilmiyen fante­ zisi sayesin de, canlandıkça canlanan bu ideal, izdıraplar için· de boğulan çağdaş insanlığın daima arayıp, bir türlü bula­ madığı idealin bir eşi değilmidir?!. Sosyal adalet, si yasi istikrar ve ahenge susamış çağdaş insa n lığın vicdanını ya k an kor k u n ç akUlalite ile ümitlerini okşayan yü ksek fikirleri, XI ı . ci yüzyılın bu altın kalem şa· iri ne a ktüel bir eda ile, ne canlı ve ne parlak tasvir etmiş· tir - değil mi !?. insanlığın değerini, kendine has yüksek bir üslôpla an· latan Şair, kai nata hükmedebilen O 1 g u n A d a m hakkında­ ki görüşü ile, tabiatı kullanmakta mucizeler gösteren çağdaş insan tipi i l e k uvvetli şahsiyet idealine tercüman olmamış mıdır ? ! . . Ferdi saadeti milli ve nev'i selamette v e b i r parçası oldu­ ğumuz cemiyete faydalı olmakta arayan Hakim, en modern sosyolojinin erdiği neticeye daha o zaman varmamış m ! dır ?! .. «Cen net . Şehir» misalinde gördüğümüz vibi, Nizaml'nin maddiyata değil maneviyata, nefrete değil, sevgiye dayandır· dığı içtimai n izam, sosyal adalete susamış bugünk ü İnsanlı· ğın aradığı ideal nizam değil m idir ? ! . Devletin içtimai. tesanüt k urmaya borçlu, bilgi ve sevgi ile idare olunması lazım bir adalet müessesesi olduğunu düşünen N izami, çağdaşlarımızın özledikleri tezatsız ,. e sı·


288

n ıf gavgaları bilmiyen, tahakküm ve istismare yol vermeyen tesanütcil bir devlet idealinin mübeşşi rliğini yapmamış mı dır! .. ? Nihayet, milletler a rasındaki münasebetleri hangi yüksek i d eal i s t, Ni zami'den daha iyi bir şekilde tasavvur edebilmiştir?

Bu tasavvura göre : M i l l e t l e r e c e b i r v e t a h a k k ıi m l e d e ğ i l, m J n e o i b i r o t o r i t e i l e y a n a ş m a k v e k a lp l e r i n i n b ir i c i k t e rc ü m n ı oIa n d i 1 1 e r i n i, " a s ı t a s ı z o I a r a k, a n I a m a k g e r e k t i r I

*

Dünya ö l çü s ü n d e k i y a ra t ı l ı c ı ğ ı y l e cihan e d e b iyatı n a öl· mez şiir tablolarıyla aşk, bağl ılık, namus, iman ve fedakarlık tipleri veren , fe l sefi y ü k s e k d ü ş ün ce v e s i y a si keski n görüş· !eriyle d e i n s a n l ı ğ ı n e n s a m i mi d u y g u l a r ı ve en aziz id ea l · ! e r i n e t e r c ü m a n o l a n bu İ la h i San ' atk fı r d ün ya medeniyeti· n i n d a h i önderidir .

A kılları ş a ş ı r t a n b u b a ş a rı s ı n ı . N i za m i , kalbinin bütün teller i y l e ba ğ l ı b u l un d u ğ u öz yurduna ve onun k ültür gele· n e k l e r i n e borç l u d u r. O, i l i n i n , soy u n u n v e içinde yetiştiği k ü l · t ü r m u h i t i n i n üz e v l a d ı d ı r . «Vunanlılar dünyaya Homeros'u, l r a n l ı l a r I°i rdevsi'y i , İ t a l i ya l ı l a r Virgi l'i vermişlerse, biz de N izami' y i v e r m işiz " d i y e Ö \' ü n e n A z e r i l e r haklıdırlar. E v et, meden i yet tar i h i n de k e n d i n e ç o k şerefli yer kazan dı· ran bu e ş si z e v la d ı n a A z e r b a y c a n , bütün v a r l ı ğı y l e, m inn e t· tardır. Bunun gibi, eserlerinde bunca idealleştirilen Türklük de, şüphesiz , Türk N izami'ni n büyük adıyla övünür; O'n un y üksek ruhunu rah met ve şükranla anar !.

. Bitti · 11 Ekim, 1941. Bükreş.




N

i

Z

ı

A

M

İ

- M a n z u m b i r h ü lasaYükıelmiı Gence'nin anınla nami, Fahrimizdir bizim büvük Nizami.

O yaıamıı Eldeniz'in çağında,

Seyreylemiı Şirvanıab'ın bağında.

[1]

«Mehzenı ini Erzincan'a göndermiı, Menkıiçek'ten O'na hediyye gelmiı. c Hüsrev-Şirinı verilmiıtir Ardan'a,

(2)

Hemdaniyan karıılık olmuı buna. Ahıiıan'ın arzusunu din lemiı, «Leyla· Mecnun• aıkını nazmeylemiı. • Yedi Güzeh masallarını yazmııur, Körp· Arelan'ın namına bağlamııur. İıkender'e büyük kitap bağlamıo; Eldenidi Edu- Bekr'e adlamıı.

(3)

O yaıamıı babavurdu Gence'de, Toplu O'nun beı eeeri c Hamse > de.

( 1 ) Fahretti n Behram şa h - Menküçek. [2) Atabek K ı z ı l - Arslan [3] İ skend eaname.


% 92

Zamanında hikim olan adetç e, Eıerlerini O vaım11tır Acemce. Güzel Farıça yazmakta O mahirdir, F i r d e v ıi ö l ç ü s ü n d e b i r ı i i r di r .

**

Bövle iken, O Fars değil hi11inde, Sezmek buuu çetin de ği l ıi i ri nde.

Far1çıhktan O k a t ' i vv e n uzaktır, Firdevıi'nin rubu O'ndan ıraktır.

Flrdevsi'de Araplara çaulmıı. Pevıı:amber'in m ek t ubu vırıırılmıı [ 1 ] Kev ta ht ın a Anp göz kovduğundan, Denilmiı, ruh ıan a , ev çarh- i devran.

Nizami de avnı ıev:len bahıetmiı, [ 2 ) İ r a n lı n ı n fuzullul:una küfretmiı.

Yırtıığıvçin melctupnu Mu hammed'in, Adını k uduz kovmuıtur O Perviz'in.

Birinci, Fars - lranlıl:ı öjimiiııür, lkinci, Türk- İslamlığı ııütmü tıür. Firdevsi'ce İranlıdır İ �kender, Nizami'se Filipp'in oğludur der. • Damarında akmasa İr a n k anı,

Makdonvalı yenemezdi İr a n 'ı ! • Flrdevsi'nin bu ırkçılık hükmünden, Gö: çevirir N i zam i ti kökünden. c lskender'e kazan dır a n değil k a n , Zafer verm i ı O 'n a akıl v e iman!»

[IJ Bak. Sah . 1 7 3 . [ 2} B ak . Sah. 1 7 3 .


Farsı;ılıiın an'ant>sİ zerdüıdik,

Nizami'de ııörmemiı hoıııöreolik. Tektanrılık ruhunda, M ü ılümandır, Zerdüıılüfün ikiciliiine düımandır.

T a a ı ı u b u F a r ı l a ğ ı n O' o d a 'y o k t u r . T ü rk e

k artı

d u vd u i u

*

sevgi çoktur.

A c emce �aımıısa da ıc:r, J Türl nür.

H a m • e > ıinde Türk'ün rolü büyüktür.

Türklük diyor, O , iÜı:e l l ik anlıyor, Hem i y i l i k , hem i:izeilik anlıyor.

Dii n yada k i ıü:ellerden bah1eder,

Bunları hep O cTü;k> diye vHfede r .

O'nunc;ı Türk gögçek, gözü güzeldir. Sözü doğru, dili tatlı ıekerdir.

hep ıeker. ( 1 )

Türk dediğin adam a v tek gülüm!er. Bu gülü�ü kıskanırmıı

Türk l ü k demı:k doğrulu k t u r her

ııı man ,

Do�ruluğun ciyarıdır Türkiıtan. ( 2 )

Türkçe demek hak ikattn bir dili,

ıTürkçeıini > anlamı yan

ı Habeıli >.

(31

"J� :ad<nd#, bW ,efdr, kahramandır, Bir sô'd� o, vufc.-, büyük insandır.

İskender'in ıapkası Rum, ke nd i

[IJ

Bak. Sah. 1 7 9. (2] Bak. Sah. 1 84. (31 Ba k. Sah. 1 9 6 - 187. (41 Ba k . Sah. 1 8 1 - 1 82. ( 51 Bak. Sah. ! '32.

(5)

Türk, (4]

Pevıamber'in cHamıe > deki vaıfi Türk.


294

Adiletli k u rum - Türkün aiıami.

sa

Bek na l aalaur bunu Nizami:

• Zulüm ııörmüı. aci:, ihti•ar nine, El anı �ultan Sancer'in eteğine; Senden, dedi, ııörmedim biç inayeı;

Zulüm ıördüm diye, etli ıikiveı. Dndini anlattı ıiUvetinde, Şöyle hiıap elti nibaveıinde: Türklerin ç ü n yükseldi devleıleri, Adaletten ıüılendi hep ille r i ;

�iadem k i ıen

z u l me

amil ol u n u n ,

Bir Türk dejiil , çar,ulcu bir Hinduıun!»

Bu kıuadan

c

Bi

r

ç ı ll a n h i

k i m s e k i I� a d i 1 d e

';-ai r i m i :

i• u rd u n a

ne

e i l,

TÜrk de

*

çok bağlıdır:

ç ok ç a

K a f kae ıa n ,

Korundurur onu akıncı Ruaıaa .

Berde'nio anlat ır O parlaklıiın, N iı ıabe'oin kıt kadın ıu lıan l ı ğın

.

İ Fkender'i O bu r a.la ııeıirtir, Kafkas içill Rus ile harbeıtirir.

c ,

. Doku : u ocu, o n u n u

oo birinci,

Sonra da, kendi devri,

onikinci

Asırlarda olaa biten ıevleri,

İ Rk en de r ' i n

devrine ç ek miı

geri.

N iı ıabe'nin müttefiki İıkender,

Berde'deki akından almıı haber. 1 1 1 Bak. S a h . 1 2 7.

ii 1 !1

az değil:

Türk oldufu k adar d a Kafkulıdır.

Konuların alır

[1]


l ık ender' e

Kafkaıya'dan ıelmiıler,

H.idhevi bövle ta1vir etmiıler:

«Şehri vıkmıı, ahalivi lurmıılar, Nuıabe'yi Ruılar f'Iİr almıılar. Bu

akının önii

alınmana ıer,

Yakın-�arkı tehlike

te hd it ede r. •

Bunu duvan İıkender e.:Ore,lemiı, O rd u su n u Kafkuva'va çeTirmiı. Rum ord uıu k arı ıl a ı m ı ı

Ruslarla,

Harpler olmuı, ıünler, belki avlarla .

Rus ordu ı u

çokluk, kaba

bir kuvvet,

Nizamlı orduya venilmiı elbet.

Şair b u vak'a,· a vermekte ıafıil, Yerindedir edibe bazı tahlil: Ha rp batınd a Rus ıe rda r ı &övlemiı; Orduıuoa ıöyle hitap evlemiı: Tanrı verir, k u an ır t ak burda biz, Ar:ı tutar, ı.ih oluruz ıüpbesiz. • 1 1 ] Beynelmilel o rdu va iıkeııder de, �öyle hitap etmektedir emrinde:

"Kafkasva'dao tutmuı ti Çin Denizine, Türkler vavılmıttır verin vü:üne. Gerçi onlar akr a ba m ı z d eğ i ll er , R u 1 ta o fa : l a he m Ru mla r a k in l il er.

ayağını bu yerden. • ( 2 )

Türk' üo ıı:ücivle biz fakat g e r ç ekt en ,

il)

Tam keseriz Ruı

Bak. Sah. 1 9 7 • 1 98. 1 2 1 Bak . Sah. 1 97.


296

O t:aldaki •lrm c:olrafyanaa,

TA fimdilıi hyp11 Kafkuya'nıa.

Sekiz Hır bundan nel düıüamiiı, Meaeleyi buıünkü ıibl prmü•

Y a k ı n Ş a r k ın ı l v a ı e t l n d e y e r i , K a fk a ı y a ' n ın d ü o y al ı k t u d e l e r i .

*

Ruı selinin önüne seçilmek IÇID, Türk ıücü muteberdir hem busüa için. KafkH buıün zincirlerle balhdır, Nizami de ayni dertten dallıdır.

İıkender'e kaand ıelmiı Kafkaı'tan, Bu ıuretle konuımuıtur o Ruıtan : •Bunlar demiı ıehir yıkar, yakarlar tortuıu, alçaklar, hamlar ; ·

Dünyanın

Kurt ııibi yırtıcı, vahıi ve hunhar ; Cömertlikten ici:ı:, kaaı;ıl ve ıaddar. Adamlık beklemez bir kimıe Ruıtao, Ki ben:ı:er lnıaaa yalnız bakııtan. • ( 1 ) • Hamıeı verir Ruıuo iki tipini, Korkulu dev, kanlı prenıesini.

Ni:ı:ami'de iki çehre ı;ok abıiı: Kara Mecıiıiyle, ıarı yüzlü Ruı. İ ıkender'e yeniltmiı Mecusluiu, Y a k t ı r m ı ı t ı r O ' n a b ü t ü n R u ı l u i u ! (Z]

*

(11 Bak. Sah. 2 1 1 - 212. (2) Bak. Sah, 211.


c Haıımesdelı:i. ırüzel, yük.ek kadınlar, Ya Kafku'tan, ya Türklerden ,akarlar. Berdeli Nuı�e akd, hikmette, İıkender'i bırakmııtır hayrette. Mebim· Banu akıllı bir ıultandır. Muıanlıd.ır, kadın bir hükmrandır, �irin O'nun en tatlı mablufudur, Bu prenıea Kafkasya mabıuludur. T ürk gü z el i Ruı devini yumıat m ıı , İ radesi n Arıimed'in o çalm ı ı.

Bir Türk kı:ı Behram·Gur'a .atıımıı, Öölümünü ceHıiyle atlat mıı. Kadınlara Nizami hürmet eder, Onları bak ne ı uretle metheder: « Kadın diye, kimıe namert aayılmaı, Namert odur, dünyada de rd i olmaz. Aralan gibi ne erkekçe k adın var, Erkekler var ki, gerçekten kadın· lar!• [ 1 ] c Hamse»deki Kafkas vah kadınlar, Çarıaf örtme:, erkeklerden kaçmaılar. İskender'e ıövlemiıler Kıpçaklar : c Örtünmeıler bizde kızlar, kadınlar. Gel bo:ma v ü :leri. vurdurma vaımak, Kapattır ıöderi ıerekee mut lak ! • [ 2 ] ·

Y ü d e r c e v ıl e v v e l bu p a r l a k fi k i r, K a fk a s ve Türk ı a r t l a rı n d a n ıelir!

Bak. Sah. 222. [2) Bak. Sah. 220.

(!)

**


Bu

beyitler bize aydın IÖ•terir,

Niıaml'nin kim

oldulunu belirtir.

İ stenirae bizden kua netice, Anlarırıı N'i:ami'vi ıövlece: F a r 1 ı; ı l ı l ı

yok

O' n u n ,

T ü r k l ü i c ı; o k b a l l ı d ı r . K afka• diye

zevk

alır,

R u stan c a n ı d a llıd ır. Güıcl kad ı n

tipleri,

Ya

K a f k u lı d ı r .

Türk, ya

Ş ü ph e mi y o k t u r k i O, Bir

Azerba ycanlıdır!

Ra .. \· era. � � h warıenefeld . .! S. 7 . 4 5 -- 2 ll. 7 . 4 5 .


i K i «L E Y L A

il

-

M E C N U N»

( N izami ile FllzQll arHında bir karşılaştırma)

E•bab ı soben neıôt·u nazest, Zin her tlo, soben behiine sôzut. [ 1 ) Ni z a m r

Oltlulcça ben götürme belıitlen iradetim, Ben isterem belayi, çü ister Miti beni. F ü z ıi l r

Nizami ile Füzuli a rasında 400 yıllık bir zaman var-­ dır. Buna ral}men, yazmış oldukları «Leyli·ME>cnun• hi� kayesi h er iki şairi biribirine yak laştırmıştır. Ayni amil bu i k i şairin adını Azerbaycan'!a dahi i l gilendirmiştir. Müslüman Doğu'nu n Farsça yazdığı devi rde, Şirvan Şa­ hının arzusu üzerine, Genceli N izami'nin dehası sayesinde, • Leyla-Mecnun» hikayesi Arabi stan'ın •kızgın kumsallıkla· rından» çıkarılmış, klasi k l ran edebiyatını n yayıldıl}ı bütün mamurelere götürülmüştür. Daha sonra, Türk klasizminin çiçeklendiği devirde, edebi Azeri m u hitinden doğan büyük Türk Şairi Füzuli'nin yaratıcılığı i le, bu dastan , başta Azeri· !er olmak ü zere, edebiyat merak lısı bütün Türk arifleri arasında meşhur olmuştur Çağdaş Azerbaycan bestekarı Hacıbeyli Ozeyir'in himmetiyle de, 1907 de, opera şekline k on masiyle( bu hikaye, Azerbayca n'da geniş halk tabaka· ları tarafından dahi benimsenm iştir. Böylel ı k l e, bugünkü haliyle, <�Leyla-Mecnun» bir Arap hikayesi olmaktan ziyade bir Azerbaycan operası diye, tanınmaktadır, Füzuli'ni n adiyle bütün Türk edebiyatına, aldığı opera

ı1 1

1

Sösün canı n••'dadw, nadadır; Bu ilı:in f1•r•a ,iir oasdadır.

.:.-1 jliJ

J.,� ....--

.,.. 1:-1


300

şek liyle de, Azerbaycan musiki ve tiyatro atemine malolan bu konunun Farsçası ile "l"ürkçesi arasındaki münasebet, şüphesiz, Türk ve Azerbaycanlı edebiyat ve san'at adam­ ları gibi, bütün ay d ı nl a rı da ilgilendirir.

Tasavvuru tabit olan bu merakı ta tmi n etmek üzere. her iki eserin karşılaştırılmasından doğan bu incelemeyi dahi • Azerbaycan Şairi Nizami ,. cildine eklemeyi faydalı bulduk.

Tezkerelerden bazı larında fü zlı li'n in adı, Nizami eserle­ rinin mütercimleri a rasında kaydolun maktadır. Avrupa milsteşriklerinin yazdıkları eserlerde de, füzCı­ li'nin • Leyla- Mecnu n»u için «lran şairi N izami•ni n meşhur eserinden tercüme veya iktibas edilmiştir, diye yazılıdır. [il Türkçe «Leyla-Mecn un»un farsçası ndan tercüme olma· dığı, bir kerre, iki eser arasınd a ki hacim farkiyle göze çar­ pıı.r. Nizamt ' nin eseri 4 . 600 beyit üzerine yazılmış iken, Füz lıli'n inki ancak 3. 200 kadar beyti bulmak tadır. Bundan başka, her iki eser, her r.e kadar, ayni vezin üzerine ve m esnev i t&.rzında yazılmışsa da. füzuli, hasbihallere ait par­ çaları gazel tarzına koymuş ve b u nları türlü vezinlerle yazmıştır; bir kaç yerde dörtlük ;,arzını bile k ullanmıştır. N izami üslO.buna has olan temsi llerle hikaye içinde hi­ k ayeler, Şair'in bu eserinde dahi bol i ken, füzCıli'nin hika­ yesinde bu gibi e klemeler yQktur. Sonra, Nizami'de hikayeye dahil bazı şahıslar da filzO.­ li'de yoktur. Meseta: Nizami, Mecnu n'u n dayısına h ikayede bir rol veriyor. Bunun gibi, Bağdatl ı Selam adında bir edebiyat meraklısını. bir kaç defa, Mecnun'la görüştürüyor . Bu adam «vurgun bedevi»nin şiirlerini toplıyarak, edebiyat meraklıları arasında yayıyor. Bu iki şahıstan füzlıli'de bahis yoktur. Bunun gibi , Mecnun'a dostluk ve yararl ı k yapan vefalı Zeyd'in macerası da manzumenin Türkçesinde farsçasından çok kısa geç il m i ş ti r ·

.

(i l M. F. Köprülü. cTürk d i l i ve edebiyatı hakkında ar•ştırmalar• l stan biı l . 1934.


301

Zeyd, l b n i Sellm'in vefat haberini getirdiQ'i zaman, Ni­ zami'ye göre, Mecnun'a· •düşmanın ömrünü sana bajtışladı• demiştir. Mecn un ise, •sana değil, Lcyll'ya diyecektin • diye Zeyd'i tashih etmiştir. fakat Zeyd, Mecnun ile Leyll'nın iki bedende bir can olduklarını senden duymuştum; şu halde, sana bağışladı demekle Leyla' ya bağışladı demiş oldujtuma kaaniim deyince, Mecnun , Zeyd'in kendisini hakkiyle tanı· m ı ş, gerçek bir dost olcuğuna kaani olmuştur. FüzCı li'de ise, ayni şey şu yolda cereyan ediyor: Zeyd, Mec n u n ' a «gözün aydın , düşmanın öldü» demiş; Mecnnun ise, Ol dostum idi, dekildi düımen, Hem ol ana fişık oldu, hem men , Ol canını 11erdi, vtisıl oldu, Öz mertebesinde kamil oldu. d i y e ceva p

v eriyor.

Ley la'nın, l bn i Selam'la evlen dirilmesi üzerin e Aşıkla maşu k arasın da geçen serzenişleri dahi Şair'ler türlü şekilde anlatıyorlar: N i zami'ye göre, LeyJa'nı n k ocaya vardığını haber alan M ecnu n , sevgilisin in vefasızlığından bahseden yanıklı şiir­ : er yazm ıştır. Bu şiirleri Leyla duymuştur. Babasını n vefatı üzerine, Mecn u n'a taziyet mekt u bu gönderen Leyli, bu v e­ siyle ile, kendisi n i n nasıl evlendirildiğini Mecnun'a anla tı · yor. Ni kahlısı olmakla beraber, l bni SeHim'a teslim olmayıp bütü n sa mimi!iğiyle Mecnun'a bağlı kalm+ş olduğunu te­ :n i n ediyor. Füzuli'de ise şekil bambaşkadır: evlenme hadisesini duy u n ca, Mecnun Leyla'ya bir mektup göndermiş; bu mek­ tu pta aşı k, evvelce, sevgilisini vefasızlıkla töhmetlendirerek: Gül gonçalrfrnda l;Nr iledir, Açılsa bir özı• gdr iledir. Aslında diken �ur azabın, Faslında ha/cim olur gillobın.

dedikten sonra, n e de olsa, kendi sadakat ve aşkını şu yolda tekrarlıyor:


Peyt1enJini gagr ile eıittim, · Billalı lci �.; laaceüb eltim.

Ey çeımeg·i ab ı zinıfeftinf S11n eônım içinJesen nilıtini. Bir lalıza gözümden olmadın dür, J' aslın neee oldu gayre makdür? Ger /bn · i Seliım'e nıİr·ı Legli, Bir veçlıile e_ıı lemiı tecelli, leyli'den olan heyô.li görmüı, Öz vtilıimesiyle iyı sürmüı, le.ııli dimesün bana karir.dir, Kim ona lıegôli lıemnipndir. Mecnun'dan eder mi ol cüdiılılc? Gayr ile edermi ıiı;n,;/ılc?!. .

Leyla ise b u mektu ba m üdafaa ediyor .

verdiği cevapta, önce, kendir.i

Ben gölıerem, özgeler �ıeridıir; de.�il i�ıliyar-i b.izıir.

BendP-

/Je,•ran ki beni 'Tlezıida saldı, Hilmem kim idi salan, kim aldı .

Olsaydı lu•n im lıir i�ıtiyıirım, Olma: idi sen de n özge yarım. [ 1 ]

Ger tölımele olmışam giriftar.

lkrıiMe. benden olma bizar. Bir dür degilem ki oola lıelckiik, Aldıkta tasarrufunda çalak, _ r;er lbn·i Selôm'e dil/irüzem, Şem'i şebü, ti.litiib i rüzem ; Kaani'dir ıraktan almağa nür, Ben andan ü, benden ol ola dür. Sonunda kendisi ni kafeste bir bülbüle benzeten Leyla , mektu bu na şunları ilave ediyor : (11 Bu beyitlerde XV·I. ı n cı yüzyılın şairi daha düne kadar kadınları. :nızın cemiyetteki hukuksuz l ı k larını ne doğru aöateriyor.


ıoa

Biltr1em 6u lcafute n'ola lıalitr1, SınJirJı beli per ile balitr1.

�ir oalııi ile ıu dtr1İfall /;ıu, Mıistevcib-i •eTU11i1 tlefil 6a.

Valııiler imiı seninle lıerntlnn, Hemrenlc ola6am smünle ben /ıem. Ey ôıılc-ı müstementl·i me/ıc6.r, Tut lcıl men·i mıistementli misıir.

Sabret neçe gıin, ola ki gertlün, Bu günleri eglige Jigergıin ..•

İ ki hikaye arasında, olayla r ı n gelişmesiy l e hldiselerin nasıl olduğu hakk ındaki ri vayetlerde de ayrılıklar vardır: Nizami'de, Mecnu n, Noofel'in k ısır kalan askeri müda· ha l esinden sonra ancak, insanlardan ü m it keserek, çöllere düşmüştür. FüzCıli'de ise, daha Mekke'den dönüşte, Mecnun babasın da n ayrılmış ve çöll ere düşm üştür ; Noofel kendisini bu vaziyette bulm uş, kızı sana alacağım, diye m eşhur ma· ceraya atılmıştır. N izami'de Leyla ' nın teşebbüsü ile, biri İ bn · i Selam'ın sağl ığında. biri de onun vefatından sonra, Leyla ile Mecnun arasında iki defa görüşme sahnesi tasvir edilmekted i r Hal· bu k i FüzCı li'de Leyla. Mecnun ile yalnız bir defa başbaşa k al mıştır. Mecnun 'tın babası i l e geçen görüşmeleri dahi iki Şair tarafından iki türl ü anlatılmaktadır : İ ki rivayeti biribirinden ayıran, şekle ait. daha birçok tafsilat da vardır. füzCıli, Mecnun ' un datıa k undakta bir çocuk iken , aşık old u ğunu göstermiştir. Bu, a vunmadan ağlıyan çocuğu, avutmak için. dadısı komşudaki güzel kadına götürür müş, çocuk aa a ncak bu güzelin kucağında avunurm uş. Bu husus N izami'de yoktur. Mecnun'un tabiat unsurlariyle olan temas ve m ünasebet !eri hak kı nda da iki Şair'in hikayelerinde bazı ayrılıklar v ardır : .

·


104

Füzuli'de dağ v e ı rmakla hasbihal eden Mecnun, N izami'de ağaçla konuşuyor. Nizamide karga ile hasbihal eden aşı k , Füzuli'de güvercin e derd döküyor. Bu kabilden, a z önemli daha bir takım fark lar . . . 2 Mecn un tipini tasvir ederken, N izami'deki bazı teferruatın, Füzıili tarafından, atıl ması ve onda olmıyan bir takım husus · tarın, bilakis, artırılması, şüphesiz , gelişigüzel bir operasyon eseri değildir. i leride göreceğimiz gibi, bütün bunlar derin düşünülmüş bir tablonun asıl gstermek istediği ana fikri tamamlamak ve belirtmek için bir san'atkar fı rçasının şuurla vurduğu veya sildiği boyalardir. N izami 'nin Mecn un'u, Arap kabilelerinden Amiriler Şey­ hinin oğludur. Şahsının coğrafi bir muayyenliği vardı r. Bağdatlı edip Selam'ın , Mecn unla temasını kaydetmekle de, Şa ir, bu muayyen liği belirtmiş oluyor. Leyla'ya ait bazı teferruatı anlatırken dahi, Njzami, yerli Arap adet ve usulle · rile hesaplaşıyor. O'n un tiplerin de, evvelce de kaydettiğimiz gibi, zaman ve mekan damgalar ı vardır. Füzıili'nin Mecnun'u ise, bu gibi kayıtlardan azadedir . O, Amiri Şeyhinin değil , bir Arap emirinin oğludur. B urada ki Araplık kaydı bile, bel k i d e, efsanenin menşeine h ürmet için bırakılmıştır. He rhangi bir cin sten hak iki bir adam Füzuli'ye göre, hakiki aşık · yani Mecnun olabilird i. N i tekim Füzıili'de sırf bir Arap kabilesine ait olarak tasvir olunan macerada rol alan N oofel 'in « R u m l u bir yiğit» oluşu i l e ord usunun da bir •Türk ordusu• old•1ğuna işaret vardır [1). Bu su retle hika­ yenin mua yyen bir realite değil, mücerret bir h ayal mahsulü olduğu remizlendirilmiş oluyor. Daha Mecn un diye, el·aleme rü sva l;>ir aşık değil, kundak­ ta, masum bir çocu k iken, Kays'i , hüsne vurgun gösterere k , Aşk idi ki oldu hüsne mail, Hüsnıl ne bilirdi tifl·i gafil.

· --- · -- -- -

(ı)

-

Çun ti/ ,eküp mübaris·I Riim, Şam ela/ini eldi emn melakü.m; Fetla oldu •ipfAla·i Türke m•n•ab, Oldu Arabın •lpfAlaı m•/lub.


diyen «Leyl a - Mecnun»daki FüzCilt, bundan nin birinde :

305

evvel, gazelleri·

Vtidi-gi aıkde stt1da ile serge,ıe idim, Gelmeden gerdiıe hu günbed-i de'Uflar lıenii.z.

diyen şairin ta kendisidir. Aşkın kadimliğine kaani olan San'atkar, kahramanındaki aşkı, mektepte rastlıyacağı Leyla'sını görmeden, açığa vurma· siyle, aşk felsefesini Nizmi'den daha mistik bir üslupla ifade etm ektedir. Nizami de, FüzCili gibi , aşkı kainatın sebebi olarak alır. Ostad ' ın bu husustaki görüşü kitabı m ızın muayyen yerinde anlatıl mıştır. Yalnız, san'atındaki, nev'ine mahsus, realizm ile O, A mirt Şeyh inin oğlundaki aşkı onu mektepte Leyla ile görüştürmeden yüze çıkarmamıştır. ·

Ayni metot farkiyle, Nizamt, Mecnun'u insanlardan me­ yus ederek, çöllerde vahşilerle arkadaş k ılmak için, Noo­ felin müdahelesi gibi. şiddetli bir amile baQlamayı san'at rea· litesine daha münasip görürken, Füzfıli, buna ihtiyaç göster­ miyor. Leyla ailesinin, Kays'ın babasına , sadete, oğlun deli· dir diye, red cevabı vermesi, aşıkın deli olup çöllere düşmesi için kafi geliyor. N izami, küskünlük ve vurgunluğunun kuvvetini göster· . mek için, Mecnun 'un babasını ve dayısıdı defalarla kendisiy· le görüştürüyor ; aralarında saatlarca konuşmalar ve tartış­ malar oluyor. FüzQlt ise bu cez benin kuvvet ve kudretini uzunuzadıya deyişmeler ve turlU şahısların müdahelesine IUzum göstermeden, daha üstünü tasavvur olunamayan k uv· vetli bir iki kalem çırpısiyle belirtilen sembolik birer vaka ile anlatıyor : Zavallı baba, ilk defasında, oğlunu sahranın bir köşesin­ de, herkesten ayrı, kendi-ken dine k almış, dalgın ve perişan bir halde buluyor. Yaklaşıyor. Kolundan tutuyor. Kendine gel diye, öı}ütlere başlıyor. Mecnun, başını bile kaldırmadan: Get derdime sen deva değilsen, Biganesen aıind, detilsen.


106

di yo r

uyl(sözfJ söyle, yal.ısa /.ıarnuı.

Ben Ugle lulime ıutmasam ,a,, •

.

Zavallı ada m , babası old u ğ u n u anlatarak, k endisini salık vermeye başlayı nca da, Mecnun'un k e ndisin e yüz vermedi· ğini Şair böyle anlatıyor :

Deedi nedir ıita, yo(ısa ıine, LPyli gerek, üzgedir /isime !

Durumu böyle görü nce, işin n e kadar ciddi oldutunu anlayan ihtiyar, oğluna hile yapıyor : Verdi bu /irible teselli, Kim dur gidelim çafırdı Leyli. Leyla adını duyunca, Mecn un, hemen yerinden fırlıyor ve babasiyle bera ber eve geliyor. Babasının Mecn u n'u ik inci görüşünde de mistik bir n okta ile karşılaşıyoruz :

his

f ü z u li ' ye

Olay, N oofelin m ü dahelesinden sonra meyda na geliyor. Leyla ailesi n i n , başları n a yeni bir macera açar diye, Mecnun'u öldü recek leri haberi yayıl ıyor. Zavallı baba d u ra m ı yo r ; oğlu n u k a n dırarak, eve getirmek isti y or. Görüşü yo rlar : baba, bermutat, öğüt veriyor ; oğul da, bermutat. aşkın iyi· leşmcz bir derd oldu ğ u n d a n bahsed i p duru yor. Buraya kadar her iki biribirine benzemektedir.

Şa ir'in

hik ayeleri, aşağı yukarı,

fakat, Füzf.ıli devam edi yor : derken, Mecnun'un yeleğin· den kan sızıyor ; babası telaş ve hayrette iken , tavrını bile bozmayan Mec n u n , «babacığım mera k e tm e• , d iyor ve •fessa· dın k a n a l m a k için Leyla'nın kol u n u neşterlediğini • anlata· rak, ilave ed iyor : .

Ol za(ım eseri göründü bende, Biz bir ruhuz iki bPJende, Bizde ikilik niıanı yoktur, Hirbrinin özge canı yoktur. Sanma lci ol o/duru, benem ben, Bir etinle zindedir iki ten.


lfarrem olaram o oı.a J4"em, Gam yet•e ona bana yeür fam.

S07

• i ki caıı da bir ruh• fikri Nizaml'de de vardır. Şair ken· dine has t�şbi h bolluğu ile bu •ikili birliği• türlü bulu,ıarla tarif eder. �Mecnun'u n Leyli.'ya karşı söylediği Nizamt'ce mo­ no l ogla r ı, bu fikri ifade eden şaheser beyitlerle doludur ; fa· kat ince buluşlu bu beyitlerden hiçbiri Mecnun'un kolundan açıla n kan kadar inan dırıcı değildir.

;

Nizami san'atkarlığı ile FUzQJi san'atkArlıl't arasındaki

benzerlikle ayrılığı bil hassa Leyla ile Mecnun'un kaldıkları visal sahnesi belirtiyor.

baş · başa

Yukarıda kaydettiğimiz gibi, N izamt'de, Mecnun ile Leyll

iki defa görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerin ikisi de Leyll'nın a r a m a s ı ve Z e yd' i n vasıtasiyle ol muştur . BiTinci görüşme İb·

ni Selam'ın sa j:l lığında olmuş ve Leyi i, bu görüşmeyi muay· yen bir şarta b ağ l a m ıştı r : i ki sevgili biribirinden aralıklı oturaca klar, Mecnu n şi i r söyliyecek, Leyla da dinleyecektir. Bundan ötesine k ati yen m e y dan verilmiyecektir. Çünkü, filen, İ b n i Se l a m ' ı sevmiy orsa da, Leyi�. ne de olsa, resmen, O'nun karısıdır ve m u h i ti n ay ı pladığ ı şeyden sakınmak gerektir.

Bu g örüşme esn asında LeyJa'ya karşı hasbihalde bulunan Mecn u n ' un , koyulan ş ar ttan müteessir olduğunu görüyoruz; . sevgı lisine h ita bında, meseıa, şu söz vardır.

T ü r k ç es i :

Nümede re/ten in çe naz est, Na kişte droden in çe sôz est ? Gelmeden gitmek bu ne naz ? ! Ekmeden biçmek bu ne saz ? 1..

•.

«Gelmeden gitmeği, ekmeden biçmeği• şart koyan bu «nazlı• yare, bin bir dille, kendilerinin «iki bedende bir ruh• oldukları nı anlatıp d uran Mecnun, nihayette : dozd buved lu ez ser·i rene, Der tıirflci taleb kon_ed gene.

An

yan i : «karan l ı k ta hazine ar:ıyan hırsızcır• diye yerinden kalkıyor ve csarhoş olup ta saçlarını elime dolasam ve seni


SOi

sokaklarda sarhoşcasına dolaşbrsam ve her adımda bir ka· deh içerek, her nefeste bir zafer kazansam, ne iyi olurdu 1 ?» d iyo r (1) ve en sonda •Vareb, böyle bir günQ bana nasip et !• (2) naras iyle yerinden fırlayıp, çöllere koşuyor.

Nizami, Leyl a ile Mecnun'u ikinci defa da gôrllştQrüyor. Bu görüşme l b ni Selam'ın vefatından sonra olmuştur. Leyla arlık evli de(:tildir. Dul kadın için isteklisiyle, şartsız ve ka· yılsız, görüşmekte hiçbir engel kalmamıştır ; kendini halka ayıplattıracak sebep ortadan kal kır.ıştır. Vefalı Zeyd Mecnun'a geliror. Leyla'nın, kendisini visale çağırdığını müj deliyor. Mecnun d urmadan gel iyor. Sevinci· n i n haddi yoktur. Sevgililer buluşu y orlar. Sarmaş· dolaş ol u· yorlar. Sevinç ve heyecanlarından mest ve baygın düşüyor­ lar. Şiddetle kuca klaşıyorlar. Manada bir ruh taşıyan bu iki vücudu maddede dahi, adeta , tek bir v ücud haline koymak istiyorlar. Mecn un, visalin ken d isine verdiği heyecan dan söylemez oluyor. Mephuttur. Leyla, •ayrı iken daima nale ve efganda idin, boyuna şiir s ö y ler d i n ; şimdi ne olci u ki sustu n ?• diye soruyor. Mecnu n • bütün nalel erim s a n a ermek içindi ; ayrı· Iık nevheleriy di ; yanında v e 2 ğ u ş unda ise bahsedeceğim konu yoktur» d iyor. Mecn un'a ({Öre «ar:yandır k i çağırı r ; aradığını bulu nca mesele kalmaz» (3); Onun bulduğu Leyla'· d ı r, kendisi ise Leylfı'cia gai ;:: t i r 14); Leyla'n ı :ı varlığı yeter, kendisine ne i htiyaç [5) . ;\-1. ecn ıı;ı k imc!ir v e n ed ir, Leyla'nın gölgesi nden başka bir şey m i d ı r ? [6]. Mecn u n artık yoktur,

. .:..-, r·j ,.·

ıı 1

(!?)

(3 )

. ir .;,li�

r-1 ı

(51 (6 )

....

, .;.._. r ,.:. .:ır. ..s:i T

; � ı"

. ı ' i 1:-: rı7 ;-> .;1:.... . J_,;.• rJ. .:>..j; __,. :; ,

• •

.;,T

;ı ;,f .;j,;

� .J.P r' ;

.;.._�· ,jA •

.

.:. -.)

�-

f" .:..-a

.:.. -s

.ı;.;ı, 4':" 1...- �- �L ..:--l

j l � ;.:.,;. i ...Ali r r � • ıf,,4 rJ .;....» .,. ı-> jn � $. ıı/; ":"J � -=-!.�' � ..;ı.; .-6f •

� J!'

) iT J.

.ı ; ,j_ı.> �

..:.- '" 4:

• .�::.:ı_,;... � ·....- ' �· ;,,.

�� f'

; .:.-�

r.f �,-. �


5 09

Leyla ile beraber oturan adam hayalinin suretidir ( 1 ) . Mana· da kendini Leyla diye sanan Mecnun, z :? hirdeki ikiliite hay· ran dı r. (2) Leyla'nı n harim·i visalin de, bu kabilden, N izamice teşbih­ ler ve i stiarelerle dolu hasbıhali n i tekrarlıya · tek rarlıya, Mecnun'un meczuplujtu gitti kçe a rtıyor ve, derken, •kendin­ den geçiş i n badesiyle sarhoş olarak, a yaktan düşüyor, elden çıkıyor• (3) v e • bir n ara atarak, tekrar çöllere kaçı· yon ; N izami, bu kaçışı • k ılıcı başı n dan, başı n ı da lejten · den k açırdı» mısraı ile tefsir edi yor. [4 ] Burada, dikkatli olanlar • h a n ya, Mecnun Leyla'yı sa· . çından tutub, sokaklarda gezdirece . ti ! • diye sorabilirler. N izami, bu soruuun da cevabın ı kendine has istiare ile ve· riyor: Mecnu n'un bu defa ki kaçışı, ilk defasında oldnjtu gibi, yar hari m i n deki kayıttan kaçışa benzemez; bu defaki ka· çış visal n eşes i n i n verdiği sevi n çtendir. Mec n u n a rtık ya­ rinden ayrı düşmüş bir zavallı d eğil. ona ermiş mes'ut bir aşıktır. Leyla'n ın kendisidir. •Mecn un kendi yapraklarını dökm üş, ancak Leyla'dan bir ra mek kal mıştır• (5). Bu m es'­ ut h aliyle o, a rtık ağlamı yor; büyük bir sevinç içinde Ley­ la aşkına, visal kasideleri söyleyip gez i yor ve ken disin i n y a r ile birlik oldujtun u tebcil e d i p duru yor. Zeyd ise bu y ük sek şii rleri dinliyerek. kend i s i n i övU· yor ve

Aıki ke be ismet i Q.odaist, An aşk ne ,şehvet· İ heı·aist. yani, Allahın ismetine ilgisi yoktur, diyor.

[ı ] [2 1 [3 1

1t ]

[5 ]

şehvet ihtırasiyle

' � c.S_,ç. ,, .:r.ı r' i. :.r .:ı.t: �'ı''' .:-1 .Y.. J' v" .:ı,o; • ,::.._. .:ı 4- i.S'"= ..s j1 .:..:r . .:-, jl .J..:. J ....:r J' c.S� ş · ,:....:. !.) ./. �j r- J r- jl ti • ...· ı.. � ..;- ; ..,ı . _,,;. J:l

f � •

bajtlanan aşkın


310

i şte , N izami'nim Mec n u n ile Leylii a ra sında tasvir elti�i visal sahneleri n i n hulasası fuzCıli'ye g el i n ce: Şair, i k i sevgiliyi y a l n ı z bir defa baş­ başa bıra k m ı şt ı r. Bu visal sah nesi, esasta k i •birleşme• fikri m üstesna, N i zami'nin verd i!li tafsilattan başkadır. Bir kere, Zeyd'in bu g ör üş m ede hiç bır rolü yoktur. Gö­ rüşme tamamiylc mahrem dir. G ö r ü ş mey : Leyıa i stiyerek hazı rlamamıştı r ; bu, sırf , bir tesa düfün eseri d i r. Bir yerden diğer tarafa giden kervanda. binmiş oldu ğu deveye derd döken Leyla. ken d i kendine söylenirken , teessüründen düşünceye' dalmış ve bu dalgın lık la, muvaze­ n esi n i kay bederek. de veden düşmüş. bayıl m ı ştır; baygın­ l ığı geçince d e kervandan geri kaldığını f ı rsat bilen Leyla. çölde, Mecn un'u aram ış ve bulmuştur. Ken d i aleminde, d ü şünceye boğulmuş aş ı k , a yağına k a · d a r gelmiş Leylfı'yı, il k i n, tan ı y amı}·or; ç ü n k ü •akl ı n dan a v · rılm ış, gö n l ü üzül m ü ş v e göz l e r i n e k a n l ı su i nmiştir » [ 1 ] . Fak a t, bir p�. rça k o n u ştuktan ve,

h i tabı

Çun bende yok ihiimal· i idrıik, Sen Sn.'Jle öz ı"in ki kimsı>n · ·.ıı prik

salık verdikten son · anlıyarak, s e v i n iyorsa d a , b u r: d a n fa z l a h i r i l g i ı.!ÖSk r m i yor. Ley l a , fırsat geldi di­ yor; Mccnun'u v i s a l e d a v e t ed i y or; e m a n eti n i al diyor. fa­ ka t. Mecn u n h ü tii n bu a rz u l a ra v e rn ü s a a d e l e r e k ar ş ı k a yıt­ sız k a l ı y o r. B und a n tecssıire d ü şen Leyla' ya ise, A şı k , duru· munıı şöy l e an latıyor: nı ,

ii z e r i ıı e

Mcc n u ı ı ,

l . e y l .l k c ıı ..:! i s i n i e t r a f l ı c a

g-e l e n i n

k i m o l d u P; u n ı ı

Heyali/p tesellidir, gönül meyli Qİstil etmez, Giiniilden ba$ka bir yar olduğun ci$ık heyaletmez. Hakiki a$lc çun mücteQcib-i noksan değil. mutlak, Özin elıl· i hakikat Qn/ih-i hüsn-ü cemcil etmez. / 1/

Ak/

o /.a idi benimlr lı e mrlılı,

Elıcm/inden Gam Gö%

olurdum O!f/Jlı.

gönlümü e l m u egd/ perdesi

bitab, olmigagdı �unab,

Gaflet lıal.linJen agrılarduırı,

Elb•tl• /cim o/Julan

bilurtlum.


311

Bu gazeldeki ay ni fikri, Şair, Leyll'sına hitap eden Mec· nun'a söylettiği aşağıdaki beyitlerle dahi teyit etmektedir: Aşk etti bina-gi vaslı mölıkem , Manide beni seninle lıemdem. Re/' oldu bu itibar. i süret, Haşa ki alam şikar·İ süret. Es:ıs meseleyi ele almaktaki şekil ve metot fark ı, iki Şair'in Leyla'nı n mezarı başında ölen Mecnun hakkındaki tasvirl eri n de dahi görül mektedir : N i zami'ye göre. Mecnun, Leyla'nı n mezarı başında, gün· !erce döğürı ü yor; başına vuruyor; göğsünü tırmalıyor. Çı· ğırtılar b a ğırtılar içinde , naralar atıyor; hü ngür hüngür ağ· lıyor. Etraf halkının yürek lerini yakan tesirli mersiyeler söylüyor. H aWı d ü şlüğü fel aket hakkın da, Bağtat'dan ken· disi n i görme�l� g e l e n edebiy atcı Selam'e · asrım ızın tabiriyle söylersek . m :Hem interv ü'sü veri yor. Ve n i hayet, mezarın üstüne d üşerek, ccan ını c a n ına terk ediyor• . Halbuki , Füzuli'ye göre, bu sa hne oldukça sessiz geç· mek ted ir: Mecnun Leyla'sının mezarını bulu yor ve h�iii � � üzerine kapanarak, topraklarını öpüyor ve tam bir sükO.net ve huzur içi n d e, //ahi bana t:ismü can gerekmez, Canan yoQ is� ceh'an gerekm ez.

diyerek ca n veri yor.

Leyla'n ın ölerken anasına, Mecnun 'a ait iti r&fiyle vasi ye­ t i n i n dahi, i k i Şai r'de, farklı ol uşu mezar ba�. ı n daki ölüm sah nesi yle ahen k tedir. N izami'ye göre, Leyla. anasına · •zavallı aşıkım mezarım üstür.e gelirse . ken disine, Leyla son n efesinde seni hatırladı dersi n • diye vasiyet ediyor. füzfıli ise Ley lanın ölürken anasına yaptığı şöyle an latıyor: Söyle men · i zar müptelıiden, Keg aşkde laf eden ve/iıden. h!alvetgelı·i ünu mahrem oldum, AzJde flÜ şiıd-ü IJ,ürrem oldum.

vasiyeti


312

Sen hem gelegör taellıil etme, Men müntezirem tegafül etme. Ger sadık isen bu yolda sen hem, Sabr eyleme, eyle terk i ti/em. Gel kam. i dil ile oola lım yar, Rir yerde ki yoklıır anda eğycir.

İ k i Şair'in ola ylara teması ndaki ayrılık ola y l a r ı a n latışla r ı n u a, h a ş k a b i r d e y i m l e , k e n di l er i n e

l ı a s öz el l i k l e ri

yor :

Ç1111 n/

M ec n u n ' ı ı n

vardır:

h a y v a n l a rla

görüldüğü gi bi , motiflerinde dahi

o l a n m ü n ase b e t i n e

d a st a n i b i r

şe k i l v e önem v e ren N i zami, v a h şi h a y va n l a r ı n Mecn un 'a r a m ve arkadaş o l m a l a r ı n ı , e l i n e geçen yiyece ği bu h a y y a n · !ara dağ"ıtmaı;i y l e İ;'!:ah edi yor. Hatta bu fikrin ha k ika ta u y­ duğu n u i sbat için, hatırlarsınız ki, Şair, bize «padişahın ne· d i m i ile a z ğ" ı n köpekler» te m s i l i n i bile geti r i yor ( 1 ). H a l bu k i Füzl.ı!i, k en d i h i kayesin de, bir k e r e , Nizam i kadar meşgul olm a d ı ğ ı b u olaym h i k m et i n i de pek v e c i z bir be y i t le anlatı· 11nııtl11 iin.ç lrıffıı:

lıeşrriyyrliıı

. 1 /ııi lıcm """'"'

(ııi.

A rıın sr•hclıh:/,. lıem çn/.: nlr1i

.\"n/1rada

l!nrrıla

irl/111/ar

l ' ü z iı l i . Mecn ı ı n ' u n o l a ğ a n ü st ü n l ü g ü gösteren h e r hare· kelini, iı şı k ı n, birdn u n u t m a d ı ğ ı maşıı "u düşün mesiyle açık­ lar, Mesela, Mecn u n dağla dost olur; çünkü L e y l a hakkında­ ki t e ess ür l e r i n d e n i b ı r e t g a zel le r in i okurken, kend isinden , a k s · i s ad a ! e r işitiyor. Demek k i aşinadır. Çeşm e ile h asbihal ediyor, çünkü döktüğü göz y a şl arı n ı n bu çeşme sulariyle beraber yar mahallesinden ge çmel eri m u h temeldir.

N i zami'de, kendisi g i bi matemlidir diye, kara karg.a He hasbihal eden Mecnun. Füzuli'de güverci n l e kon.U'.$Qyo r ; ç ü n k ü o n u n k a as ı tl ık yapa n b i r k uş old u ğunu biHyor, belki de uçar , kendisinden yare selam götürür, d iy e <iilşünüyor. Mecn un'u b ö y l e o l d u ğu gibi. Füzuli'n i n Leyli.'sı ·d a ö y l e d ir : [i l Bak Sak. 1 50 · 1 51


313

ayla konuşur, buluta derd döker, sabah yeline sır açar v e bü­ tUn bunlardan işittiklerini kendi avaresi ne yetiştirmelerini rica eder. 3 N i zami, • Leyla ve Mecnun:.u yazarken, materyel olarak, Arap efsanesine ait türlü k ita plarda bulunduğu rivayetlerle, Mecn un diye, tanınmış Arap şairi Kays'ın aşk neşidelerini kullanmıştır. Demek oluyor k i, Şair, i şlediği manzumenin malzemesini ham madde halinde bu lmuştur. Bu malzemeden bir aşk destanının edebi binasını yaparken, Şair efsin enin riva yet edildiği şekle, az - çok, bağlı kalmııştır. , Bu suretle· dir ki, biz, N i za ini'nin eserinde konuyu zaman ve rr.ekana bağlıyan coğrafya ve haltercllmesi özellikleri bulu yoruz. Ayni zama nda, N izami'nin eseri, tiplerle olayların ta svirinde normal hayat gerekleri ile şeylerin herkesce belli tabiatları­ na sadık kalmıştır. Rir taraftan, böyle olmakla beraber, N izamt, d iğer taraf· tan da, bu Arap h i kayesini kendisine has fantezi ve destan· larla, süsl i yebildiği kadar, süslemiştir. Bir sözl e söylemek lazım gelirse, N izami, mümkün oldu­ ğu kadar, aslına sad ı k kaldığı bu Arap h ikayesini, kendine has sa n ·aııa ca nlandırmış ; bu hazin konuyu hevesle okuna­ cak bir roman haline koymuştur. Füziıli'nin • Leyla - Mecn u n • u ise başkadır. Bir kete bu eser, ham mateyealler üzerine yazılmamı ş, N i zami'den sonra geçen 400 y ı l l ı k uzun bir müddette birikmiş olan edebi büyük terek enin tahlil ve terk i binden meydana gelmiştir. Füzfı !i, h ikayeyi anlatırken Arap masalının asl ına sadık kal­ mayı pek te aramamış, tipleri ni k e!1d i zihnindeki tasavvura göre ancak tasvir etm iş ve Mecnun'un Bağdatlı SeHim'ları n rivayetlerinden, tamamiyle denecek kadar, mustakil, kendi misti k li ğinin hayallendirdiği şekilde yazmıştır. Bunun içindir ki. N izami'de alelade beşeri duygu ve il· gilerden tamamiyle ayrılmamış görü nen Mecnun, FüzQli'de, • beşeriliğinden• tamamiyle ayrılmış bir şahsiyet halinde­ dir. İki eser arasındaki bu esaslı fark, yalnız iki Şair arasında


314

geçen 400 yıllık zaman ayrılığiyle izah edilemez ; b u farkın asıl sebeb ini i k i Şair'in edebi şahsiyetlerinde ve yaratıcılık ruhları n . n ay rılığında a ramalıdır. • Leyla · Mecnun» hikayes i n e başlamadan evvel, N izami'ni n Füz iı l i 'n i n d e ed ebi şahsiyetleri belli ve kökleşmiş bulu· nuyordu.

de

Şirvan şahı Ahsitan'dan bu Arap masalım nazmetmek teklifini alan N i zami, Hüsrev ile Şirin» efsan esiyle edebi şahsi yeti kö kleşmiş b i r şaird i . Bu şahsiyetin ne gibi bir özel· lik gösterd i ğ i üzerinde, burada, tafsilat verecek değiliz ; bu, ese r i m i z d e etra fl ı ola ra k anlatıl mıştır. O k u y u c u l a r ı m ıza şu kadar hatırlatalım ki, Nizami, k e n d i n e v e r i l e n b u kon uyu neş'esiz ve yavan bulmuş ve yazmağa başlamadan evvel San'atk a r cidden d üşünmüştür . <_: ü n k ü e d e bi şah s i y eti l i r i k efsa necilik ten ibaret ola n n eş'e ve h a y at şairi , bu A r a p masal ı n ı her türlü n eş'e ve şen l i k mal· zemesiıı d en mahrum bulmuştur. Halbu k i , Füzuli'nin bu çetin· l i ğ i h a k i ka tta da çek tiğine k a n i deği liz. Bu h ususta O'nun Ni­ z a m i i l e h e m a h e n k o l m a s ı , bize göre, alelade bir tevazu m e­ s e l esi d i r. - N iç i n ?

- Ç ü n k ü , Mecnun'u yazarken, füzı'..ı l l, bize göre, bedevi

ş a i r K a y s'ı d e ğ i l , b i z z a t k e n d is i n i yazm ıştır. «Leyla · Mecn u n • u y a z m a d a n ev vel . Şa ir'in k ö ksalmlş bulunan edebi şahsiyeti bu h usu sta b i z e h a k v e r m e k t e d i r . F ü z ı'..ı l i ken d i edebi benl i ğ i n i n özünü, • Leyla-Mecnun»· d a, tam olarak, göste r m e d e n e v v e l , şiir şekillerinden en çok s e v d i g i gazel l er i n d e [ 1 ] , parça parça olarak, adeta, her gün tek rarlam ıştır. O stad'ın çok az gazel i n i bulursun u z k i orada ,

Mecnun

tipiyle,

tel k i n

etmek

istediği

o l ması n .

ıı 1

Gnnül, l(•rçi eı' arda ı:ok r••m var. Gazel reomin et cümleden i�tigar. l(i lıer m•h/ilin :zine tidir 1[aze/, lliredmenleri" •an'atidir l(aze/. Gazel de ki meıhıir·I devran o/n, Okumak da, gazmak d• Ö•an oln.

•aşk » t a n

bir eser


315

Şelıid-i aşk olup, feyz·i beka kesb eylemek boıdur,

Ne

hasıl

bifJefa dehrin heyat·i müstearinden.

beyti il de Füzıili bu aşıklığı tarif eder;

b e y t i l e el e .

Ö.ııle üryan gerek avareyi salıray·İ cünun, !< i trr allak dikeni tutmıya kat'en eteğin.

Şa i r,

ahlakını öğretir;

b u n u r.

/Jrm lım !Jrık ser i k üy in de

beladan gayri,

Garezim yok relı-i aşkında /enadan gayri.

ek m e k l e d e O , b u sö y l

er

aşkın

şarta

ve k a yda

ta bi

olm adığını

f.�ıı Fılzıili u:inc !Jt'fmiştim gönülderı şükr kim füıjiladım Ur eli/bere kurlurılını andan canımı.

,

,

ı ı ü k t e s i y l c de

belli

bir

ideale göıı ül vermekle ancak, Fü· çıktığını an latır.

z ü l ! r u h u n u n i z d ı r a p ta n

biz, Şair ' de, m ü m k ü n olmayan güzel bir nüktesi ni d e buluyoruz:

İ d e a l v u r g u n l Lı ğ u n u n ,

bir

k ol a y l ı k l a a n l a t ı l a n

kim cananı için sevse, cananın sever, C(lnı için kim ki caniinın sever, canın sever.

l\u

Carıı

Yazanda Vamık.ii Ferlıtid- ü Mecnun uas/ı n elı/. i derd, ,idını f!,Ört!ı'im ser i iıimaıe yazmışlar,

i ç l i '.3:ı i r' i rı :

Fı1züli

d i y e ö � li ı ı nı csinde h a k l ı o l u p . kendisinde «Mecnu n'dan fil· zun a ş ı k l ı k i s t i d a d ı > ol du ğu hakkm daki Rende Mecnun'dan /uzun aşıklık istidadı var, Aşık·ı sadık benem, Mecnun'un anca k adı var samimiliği ne, elbette, şüphe edilemez. İ şte, bu Füziıli, « Leyla·Mecn u n• hi kayesini yazarken , ruhunun bütün heyeca nile düşün düğü tipleri, rivayet ve d asta n i caplarına katiyen ehemiyet vermeden, ken d i ruhu· n u n isteğ i n e göre tasvir etm iştir. Bunun içi ndir ki, fazla tefe r r u a t ve tafsillere girişm eden, Füztlli'nin eserin de göze· tilen a n a fik ir, N i zami'den daha çok kuvvet ve sarahatla ifade olunmuştur. i d d iasının


116

füzu li'de fa nzezi, N izami'ye nlsbetle. zaiftir [1). fakat as· l ı n da h üz n U okşamak için doğmuş olan Şair, k endi dediği gibi, «gam ka_rvanının başcısı ve mihnet sahrasının yolcu · sud ur». Bu gam l i ve der tli 3.şı k ı n ifadesi, Mecnun'un hazin macerasını anlatmağa <� H üsrev i le Şirin» gibi, beşeri m uaşa­ kayı tas vir eden hayat ve neş'e şairi n i n ifadesi n den daha uygun d üştüğün ü söylerken a ykırı bir hüküm verm ek ha­ tasından uzak kald ığımıza e m i n i z Her iki Şair"den, bu faslın başlığı a ltına aldığımız be· y i tl er, onların yaratıcı lıklarındaki i k i ö zelliği k esin bir şek i lde göster m e k tedir. Biri «neşat ve naz• şairi i ken, öbürü «h ü z n ü bela» şairidir. Kendi ta b'ı nın

özel l i ğ i n e

k en d i özel l i ğ i n e dah a mıştır.

daha uygun gelen Mecn un N izami'ye nisbetle, Fuzuli, uyg u n bir m ateryel ü zerinde çalış­

ru h u n u ta h l i l e d e r k e n , ş ü phesiz

,

4

Y u k a rıda tasn i f v e t 'ı h l i l etti ğ i m i z materyellerden görü· lüyor k i , k onu ve buna a ş ı l a n a n ana fikirden başka, « Leyl fı · Mecn u n • h i k a y es i n i n Fa r s ç a s ı ile Türkçesi biribirinden ayrı orij inal iki san'at eser i d i r . Kon u a y n i d i r ; fa k a t bu, Füz ü li'n i n olmadıgı gibi, N i za· mi'nin de değild i r ; Arapçadan alınmıştır. Kaynak orta k· dır. fik i r de a y n ıd ı r : v a h del· i vucut akid es i ve İ laht aşk felsefesi n d e n mülhemdir. Bu da N izami'ye mahsus bir fiki r olmadığı g ibi F ü z u l i ' y e ait bir felsefe d e değildir. İkisinin de ortak k a y nağı Gazali 'den başlıyarak, Sok rat'a kadar giden sufiliğin, esk i Yunan pantei zmini andıran, vah det· i v ucutcu­ luğudur. H er i k i eserde ben i mse n en aşk, Eflatuni diye anılan sevgid i r. ,

[1) Şair' i n san · atkarl ı ğ ı n d a k i hu noktaya profesör M. F. Köprülü dahi işaret etme ktedi r. Divan m u kaddemesi. Füzı'.ıll, hayatı ve eseri, Sah. 21. İ stanbul. 1924. Zaten Şair • Rind ve Zahih adındaki Farsça eserinde san'atta s ü s ve fanteziden ziyade manaya önem verd iğini ifade etm iştir: •

Yan i:

r' ,.

..ı.:•.,

ı- ..:-i 1 Y.. -

Aol olan özdür, ne le:ıgin·i kelam

Söz odrır /cim anlıya ı!nı avam,


su FUzQli'de, çok dikkatle aranırsa, Nizaml'nln şairane teş· bih ve istiarelerinden bir kısmının eşi bulunur ; fakat bunun alelade bir tercüme değil, bir nazireye bile benzerlijti yoktur. Mesela, N izami'nin kızlı·oğlanlı karışık çocuk mektebini tasvir ederken, yazdığı : Ha an peseran i şü/:ı·i delbend, Hemlolı nişeste dol;ıter- i çend.

beytine mukabil, FüzQll' nin, mektebi cennete benzeten mısralarını bul u yuruz :

fU

Bir saf kız oturdu, bir saf oflan, Cem'oldu belıi,te hür-ıi gılman .

Veyahut, N izami'n in, Bağ erçe :ıi bolbolan betab est,

İncir ne'Ualeg-i gorab

est.

A b, ez del-i bafban /:ıored mir, Başed ke fited bedest·i bimar.

beyitleriyle anlattığı fikri, FUzQli şu beyitlerle anlatı r : Gül gonçalığında �r iledir, Açılsa bir özge 9ar iledir. Aslında diken çeker azabın, Faslında lıakim alil' gülabın.

Aradaki konu ve fi kir ortaklığı yüzünden bu biribirinden alın mış gibi görünen beyitler Vt.. teşbihler olmakla beraber, N izami üsluubu ile Fuzuli UslQbu arasındaki fark büyüktür. Birincisinin üsh1bunda hakim olan özellik lirizmle bera· ber yürüyen dastancılıktır. Burada ruhi fahlil ve hissi ince­ l i k, Şair'in hamasiyattan dahi şiddetle müteessir olan parlak ifadesi ndeki bolca teşbih ve çok kere garip görünen istiare· terle u y uşmaktadırlar. Aynı zamanda, yukarıda da kaydo­ lunduğu üzere, N izami. diğer efsaneleri gibi, bu manzume­ sini de kendine has temsillerle süslemiştir. FUzQli'nin yalnız l irizm ve hisşiyat sahasında, ruhi incelemelere in hisar eden manzumesi ise, OslQp bakımından da sadedir. Şair bQtiln kuvvetini ana fikrini daha katiyet, açıklık ve olgunlukla ifade etmeye vermiştir. Bur.un için de


311 hikayeye, N izami gibi, yeni bir takım hikaye v e temsiller ilave etmek deği l , hatta Mecnun ile Leyla'sını bile aslındaki Arap rivayetinin süslediği birçok tefer rua ttan ayırmış, onları kendi hazin r u h u n a u y g u n ol a r ak, bir yandan m addeten sadeleş t i r m iş, bir yan a a n da, hissen tamam iyle olgunlaştır· mıştır. Bu suretle, N i za ıni 'de , Mecn u n ile Ley la, kendilerin· deki fe v k e lbeş e r cez be\'e rağmen , beşeri alışkanlık ve ka· yıtla r la, ne de olsa , hesaplaştıkları halde, füzCıll'de, bu ilgiler· den t a m a m i y l e k u rt u l m u ş l a r d ı r. Bu n u n içi n d i r k i . Niza mi'n i n Mecn u n'u, a sı l gayesine varıncıya ka dar, epey i ç ı r p ı n ı y o r . Mesela, N oofel'i n m ü daha· lesin den ü m i d i n i k e s m e d i k ç e çöle gitmiyor ; mane v i birleş· menin ü s t ü n l ü ğ" ü n e L e y l ;i i le: sarmaş- d0laş olduktan sonra kaa n i o l u y or. Ley l a d a iv\ e c n u n 'l a b i rl e ş m e k için tedbirler alıyor ; bizzat teşe b b li � l e r d e b u l u n uyor. K oc a s ı nda n gizlice aşıkı ile görü şüyor. A y nı z a m a n d a efk :.t r ı u m u m i y e ile he­ saplaşı y o r. D u l kal ı n c a Mec n u n'u, resmen, v isal i n e ça �ırıyor. Artık aşk ı n ı giz l em i y o r. H a l b u k i , f ü z lı l i ' d e, h a y a ti za ruretlere ait bu gibi itibari şeyler yoktur. O. m a d d i ya t ı , v ü c u t l ar ı n gereklerini tama­ m i y le bıra karak, y a l n ı z n ı [ı n e v i y a t ve r u h l a r ı ta k i p ediyor. B u n a gö re de, O , i k i :ı ş ı k ı n g ü � li ş ın esi n i tesad üfe bıra k t ı ğı gibi, v isal sah n esi i l e b i li m s :ı h n c s i rı i de m a n al ı bir s ü k u n içinde geç i rti yor. L e y l ,i i st: a ş k ı n ı :ı n ca k ö l ü r k e n anasına açıyor. N i z a m i olağan h a y a t şa r t! a rı i ç i n d e g eçen olağan üstü bir aşkın das t an ı n ı yazarken , F ü z lı l i , bize, olağa n hayat ka y ı t· ! a r ı n d a n s ı y r ı l a n İ l a h i b'i r a ş k ı n h a y alini t asvir et m i ş t ir . İ k i si de kendi nev ileri n d e orij i n al birer şair, hi kayeleri de o r i j i n al birer eserd i r. Burada benzetmeden bahsoluna·maz ; hele te r cü m e akla bile g e l e m e z . Bu i k i orij i n a l eserden acaba han gisi daha yüksektir ? diye bir soru ka rşı sı n d a kalabiliriz. i tiraf ederiz ki, böyle bir so r uya c e v a p v e r m e k t e n k e n d i m izi aciz sayarız. Çünkü her iki eser k en d i nevinde orijinal, kendi ne v i nde büyük v e kendi nevinde yüksektir. N izami de, füzuli de k lasi k Doğu edebiyatı n ın ölçülemez birer varlığıdı r. Olçü lemiyenleri karşılaştırmak dahi bahis konusu olamaz.


319

Büyüklük, küçüklük gibi n isbet anlamı dışında, i k i şlh· eserin özell ik lerine işaret etmek lazım gelirse, ancak şunu söyliyebiliriz : N i z a m i - M e c n u n'ıı ş i i r l e ş t i r m i ş i .ç e, n ıı n I a ş t ı r m ı ş I ı r .ı

Fü z iı l i - ş i i r i

ı\t e ı ·

6 K s ı ın , 1941. Bükreş.


N i ZAM i Azerbayca n

ressa m Äą Gazanfer'in eseri


NiZAMl'NİN DOGDUGU YER VE MEZARI 111

M ü e l l i fl e r d e n b a z ı l a r ı n ca

N izami'nin G ence'de yaşadığı d i y e tanınmışsa da, aslında, • K u m m i » o l d u g u i d d i a ol u n m u ş tu r . Bazı Avrupalı- müellifler tara fı n d a n d a h i tek r a r o l u n a n bu rivayet yanlıstır. Bu yan­ lışlığın e s a s ı ise, N iz a mfn i n d i r d i ye, gösterilen aşağıdaki, m efi ş e i ş U p h e l i . i k i b e y i t e d a ya n m aktadır. ve

ça l ı ş t ı ğ ı

için

·

·

•Gen cevl»

,

: ı-: %

:':" i �·

.�

�,L-;; j l J, [;:: i

_)ı

._.. lhi

' rf ..__r .r. ı• '!-f � � , ,ı

;L.

\; .:,__. J''

..;_;: "'.

Bazı « H a m se» n ü s h a l a r ı n d a bu i k i beyitten yalnız birin­ cisi y a z ı l ı d ı r . F a k at bu beyitlerin metin e sonradan eklen­ miş 0 l d u ğ u , söı.ün gel işinden dahi anlaşılmaktadır. Bunu okuyuculara göster mek için bahis konusu olan parçanın, met· ni ile beraber, tercümesini da_hi, old uğu gibi, buraya kayd­ ediyoruz ;

..;.) � .J.' .s'l� � r� !Jı,, ı;,_,;. » ..ı:j ı. ,ı -'':" . ,: ; jı_ .s•'-•A � � , {· .i-v' t_v- .;, T �L'.. .> • .s�J'" .:..-•-' .!L'. � ..ı:ji J. � .:ı �..... � ;_,.. j ljİ J. • ..::- ..ı.:.:- \." � ,s):."•J • -"-. .s� �j ._,.ıı.; . . �: � 04 j' JJ • � -4' f. J> ";"f )> -'!" ·

�;.·,... ı) . �ı "

..c

_., .:--1

-'-:'--

,,,- ,

-_,;.

_.C:• .;ıı...J .r

'

;L. ....:. �-T ; ı ._,.u.; • , ı ;\." \." .:.- J' • ..;_;; • . �.ı.:.r T ,_r.:!" f ı J .:,ı,.ı , \...:ı:J::; .s>:- f ı ıl

.:ı1ı.

Yani: e derler k i gökte ak bir h'O roz vardır; bu horoz öt· tüğü nde, bütün horozlar coşar ve öterler. Gökteki bu ho­ roz ben im k i, her sabah 61tüjtümde şehrin bütün k uşları se­ s i m i duyu nca, işte dünyanın hatibi derler. N iza.mi, gencin�· y i bırak ne zamana lcadar Gence'ye bağlı kalaca ksın. Bır inci gibi Gence deryasında gark olsam da, aslım Kum şehrinin Gahist-


322

an'rndandır. Tefriş'te « Ta» adında bir köy aardır ; Nizami, adını oradan almıştır. Av vurdunsa göster, h azine topladı n sa saçı ver ! .. •

i talikle d izilen satırların bu a hen kli d u rd u k ları a ş i k a r de�il m i d i r ? !

parça

içi nde

iğreti

N izami y a L m a l a r ı n ; n y a l n ı z te k t ü k bazı n üshalarında bu beyi tlere, t n k erec ! ! e r d e n bazı ları k ı y met vermiş­ ierdir ; fa k a t . eski tez k e r e l e r i n h iç b ! r i n d e böyle b i r rivayet yok tu r ; bütün b u n l a r . N i z :: m i ' y i G e n c � 1 i diye yazmışlar­ d ı r. Baba s ı n ı n A r r a n v i l a y e t i n ci e n · G en ce"de yaş�ı d ı ğı ve ana­ s ı n ı n da G e n c e i i bi:- a t ı e v � ı ı ı e n s u ;J o l d uğu açıkça k aydolun­ m u ştu r D e v 1 e t s a !ı tez k er � s i n d e d a t ı i b u hususta açıklık var.iır. H . 1 3 1 3 t e Şi :· ::ı. z 'cta iJ a s ı l m ı ş bulıman • Hamse»ye önsöz: y a z a n n a ş ! r, Ş a i r ' : ;-ı K u :ıımi olduğu h a k k ı n daki riva­ y e t i k a t' i y e t l e y a l a ı � l a r:ı a i< t :ı d ı r. R u r i v a y e t i n d a y a n dığı yuka­ r ı da k i beyitler, ona � ·)re. O stad'ı ıı eser i n e son radan eklen· miş l ü z u m s u z .:?ey i eı d i r e s k i � ! y a z m a l a r ı n d a bulunmayan " bu b e y i t l e r ( b i l h a s _; :ı b i r; ııci f>ey it) - Şi ra z l i tetk ikçiye göre· üslup b a k ı m ı n d a n , N i z a m i ' v e yakış:ırılacak bir d eğerde de­ ğ i l d i r . N i z a m ! k ü l l i y :i t ı ııı b ii y u k bir önemle a y ı k lı y a n , Tah· ran d'a çıkarı m a r u i "' Errneğan» d e r g i s i n i n satıibi Vehi!:H Destgerdl J a h i, b a h se d ı i e n !Je y i ı! e r i n Hamse'ye :;onradan ekıen m iş, • i l tı a k l ·> p a r ç a l a r d a n olduğunu kabul etmektedir. Do:tu e l y a z m a l a r ı l< atoluğunu tan z i m eden İingiliz müs­ teşri klerinden m e ş h u r R i e u , N i z a m i ' n i n • Kumın i»liğini cerh­ etmek t e d i r . 1 94 1 de 9 a k ü " d e N i za m i h a k k ı n d a b i r mo· noğrafi n eş r e d � n B e r t h e 1 s, R i tfu 'nun fikrini teyit ede­ r e k , d i y o r k i : e li . 7 6 3 (rn. 1 3 60) d e y azılı olup. Paris'te N a­ tionale Bibl ioıeque'de m u h a fa z a edile:ı , benim gördüğQm en �üzel ve es ki el yaz masında dahi N i zami'nin Kummiliğini göstPren beyitler mevcut d eğildir•. (11 görülen

M e h m e t M u h a r rem'in 1 9 4 2 d e Paris'te satın a ldığı X I V. üncü yüzyıla ait elyazması nda dahi bu beyitler yoktur. H. 1 3 1 4 de, Tahran'da önemli bir cilt neşreden l ran M i l l et· vekili M. A. Terbi yet de N i zami'yi Genceli d i ye yazmaktadır.

2

Bakü'den G ence'ye giden d e m i r yolu üzer indeki Gence· (i l E. Berthels. Velikiy Poet Azerbeycana Nizami•. Baku. 1941. ·


32 3

çay köprüsünü geçtikten sonra, sol yanda. yoldan takriben 2 . 3 kilometreli k mesafede, çölün ortasında bir harabelik gözüküyor. Bu, Ş e y h N i z a m t ' n i n türbesidir. Türbe, hala yıkıntıları baki kalan K ı z ı ı Arslan kal'asının yakının­ dadır. Bazı kaynaklarda «İskender Münşi mahalli• adı veri· len bu yer, şimdiki halde, Ahmedlu adınJa bir köyün çev­ resindedir. Türbenin, «Zapiski Vastoçnogo Otdeleniya Arkeo­ logiçeskago Obşçeştva• adındaki Rusça derginin XXI · 034· 035 036. n umaralı cildinde iki fotoğrafı vardır. -

·

Bu fotoğraflara küçük bir m ukaddeme yazan Profesör V. B a r t h o 1 d, •Tarih · i Alem · A ray-i Abbasi» müellifi İskender Münşt'den , Şah · Abbas ordusu n u n bu mezar çevresinde ka · rargah k u rduğunu ve N evruz bayramını da burada geçirmiş olduğunu nakletmektedir. Ayni zamanda, Avrupa seyahetin· den dönerken, Kacar Nasireddinşah'ın, 1 873 de, Nizamt'nirı m ezarını ziyaret ettiğini de, Profesör, bu fıkrasında tesbit et­ m iştir. Tari hci Barthold, 1 8 1 3 Gülüstan m uahedesinden beri, N izamt'n in, • Rusya idaresinin bütün nimetlerinden faydala· nen bir yerde• gömüldüğünü kaydediyor ; şahitler ise bu «fayda»nin ne gibi gerçeklerden ibaret olduğunu bize anlah· yorlar : ·

M. A. Mirbagırov'un «Yeni fikir• gazetesinde verdiği ma­ ICimata göre, N izami türbesini Kazal) kasabası ağalarından A d ı g ü z e l, bundan yüzyıl evvel tamir ettirmiş imiş ; daha sonra, ayni soydan Asker AdıKüzel, bu türbeyi bir daha ta­ mir ettirmiştir. Bundan sonra ise Türbe'ye kimse bakmamış ve zamanın etkisiyle yapı yıpranmış ve harap bir hale gel­ miştir. ( 1 ) B u h araplığın n e şekilde ve n eden ileri gelmiş olduğurıu biz, İ ran prenslerinden MQtemed·üs-Saltane H acı Ferhad Mir· za'nın c H a d i k a t - ü s · S e b i l » adındaki seyahatnamesin· den anlıyornz. Ferhad Mirza. h. 1 292 ( 1 890) de, Gence'den geçerken N izami türbesin i ziyaret etmek istemiş ; gitmiş, fakat Türbe­ ye girememiş ; çünkü civardaki Rus karakolları buraya safi) •Yeni Fikir• gazetesi. Tifüs,

1923. N 256 . 257.


324

m a n doldurmuşla rmış v e girilecek gibi değilmiş ; ister iste· mez, Ferhaa Mirza uzakta n fatiha okumakla kalmış ve Şair'in • l skendername•si ndeki şu bey itleri hatırlamıştır : ( 1 ) , ı> ; - -C

·

. �- ) J.' .:.:-ı � .:..-

j.._

___ -·.

.:,ı,..:\ ;I .:.· • r b .,-l�- .) ,.!. l" ,;..) ..:-0 .:.r· J J �· ...,,:!"; f l:-. ...ı. l::-. •

�; •:

.,� ...:_ .--

. ; ::° :l:.

1

.J.- !'.--� jl�.

...J

�· .

.!!,) .;�- 151 ıJİ .>L �C ı r� ;ı .fl. ıf ' " " •.>;, ı,.... ..;-.) .!il;. ...

, ..> ; >

.:ı>!' �

�G--- .JA .;_ ,: ...ı· � �l:.:. .) ; �..)' J. i ...s b .>J;> {L.) iL.; �.)JJ.) ....�_,� . j r-- .)l..ı:: • ....: ; ' ""'

..:.' . ;!.ll. : .!. ,:.

.J. ..:..-.>

;J> .

ı

..J,:

1

'

1

1

• •

Ya n i : • Ey ben i m yavru k e k l i ğim, hatırında olsun, yolun meza r ı m a ra st geli rse, kabrimde ya ban i otlar bittiı}ini. tilr­ bem i n yı k ı l ı p ha ra p olmağa y üztuttuğunu, toprağım ı n hava­ ya sa v rulduğunu; dostlarca u n utuldu ğumu görürsiln . Elini tonrağımın k ü mesine k or, içindeki cevherini anarsın; sen ba na uzaktan göz yaşı akıtırsı n ; ben de sana gökten ışık sa· çarı m ; h a n g i n i y etle dua etsen , k a bulü i çin amin derim; ba na selamlar yollarsın, ben de sana selam ederim ; sen ba· na gel irsin, ben de ku bbeden i n erim. Ben i kendin gibi diri bil; sen canlandıkça ben de canlanırım.» Azerbeycan şairi Ha cı St:yyid Azim i Şirvani ( 1 835�1888), kapatı l m ı ş mek tebi 'l in işi için Tiflis'e giderken, Gence'den geçmiş, z i yaret ettiği N izami mezarının harap göriln ilşün­ den d u y d u ğ u acı yı şu beyitlerle belirtmiştir: Ey Şeyh Nizami, ey nizamı dağılan; Ey Gence'de izzü ihtiıamı dağılan. Oolmuptu seninle me11 kimi alemde Yurdu, evi, mektebi, kelamı dağılan I

ı 922 de, Genceli aydın lardan bir gurup, büyük hemşeri· )eri N izami'n i n hatırasını anmak için, harekete geçmiş v e a ralarından « Ni zami Komisyonu • diye bir hey'et dahi seç­ mişlerdir. Bu he y'ete şair ve öğretmen, m erhum- Al)undzade Mirza MehemmerJ; tarihçi Rafibeyli Cevad ve ötretmen Mir• Silleymanza de Mir· Kazım beyler girmişlerdir. Bu aydınlarca, ( 1 ) V.

Destgerdi. •Oencine-yi

Nizami •.


325

çölde, yalnız bir halde kalan N izamt'nin kemikleri Gen· ce'ye getirilecek, Şah·A bbas Camiinin önOnde, Şair'e layık bir şekilde ya pılacak türbeye konulacaktı. Bu maksatla ahali arasında türlü vasıtalaı la para toplanmaya dahi başlanmış tır. Mart 1 9 2 3 de, şehir civarındaki mezar açılmış· ve için· den N izami'nin iskeletiyle beraber bir de bir kadın iskeleti çıkarılmıştır. N i zaml'n i n kemikleri bir ta but içinde imiş ve kendisi de, Türk usulü bir del)me içinde bulunuy ormuş. Tabut· !arın ikisi de tirme şala sarılmış bulunu yorlarmış. Bu şallar­ dan m u hafaza olunan bazı parçalar, Bakü müzesine götü­ rülm üştür. Mezarın teferruatından ve bilhassa bahsedilen tirme şaldan N izami'n i n çok büyük bir itina ile gömü lmüş olduğu an laşılmıştı r. Bütün bu ça l ışmalara ra!lmen, Şair'e, çöl ortasındaki ya­ tağınd a n Gence şeh rine geçmek nasip olmamıştır. Bakü'da­ ki Sovyet İ limler Akademisi tarafından gönderilen komiser M. A. Mirbagirov'un aldığı tedbirlerle, Şair'in iskeleti, komşu kadının, bel k i de güzel Ap 'ak'ının, iskeletiyle beraber, tekrar eski kabrine kon m uş; mezar tamir edilmiş ve üstüne Azer­ baycan latin ha rfl �riyle yazılı bir baştaşı dikilmiştir. (1)

* N iza mi, Doğunun büyük şairi olarak, ırkdaş ve dindaşla· rı tara fından u n utulmuş olduğu sıralarda, Gence ile çevresin· deki halk kütleleri tarafından �Kerametli bir Şeyh» olarak , hiç un utulmamıştı. Mezarının c k ısır kadınlara çocuk k eramet et­ tiğini» kitabımızda bir münasebetle kaydetmişiz. Yalnız ka­ dınlar değil, bütün dilek sahipleri, Nizami'nin mezarı olan yere gider, burada toplanan taşlardan kilçOk ve kukla evler yaparak, niyetleri nin vücude gelmesini Şeyh'in maneviyatın· dan umarla rm ış.

fil ·Ye n i Fik ir• gazet.. i. Tlflis. 25. 1 1 .1923. N. 256.


FUZULİ Meşhur minyatür üzerinden


NIZAMl'DE. TÜRKÇE SÖZLER iV

N izami'ni n şiirlerinde bir çok Türkçe sözler vardır. «Hamse»yi, bu bakımdan, özel bir itina ile araştır· madık: fakat genel olarak gözümüze ilişenleri, ör· nek olsun diye, kısmen tesbit ettik; neticede şu küçük sözlük hasıl oldu: Alaçak - a laçığ. ! ,/(j J.r. )il .)� .s� 4'. _,;f � (Fil a yağına Türkmen a 1 a ç ı f ı ne nasıl dayanır.) / Amac Bi r ok atı rriı me safe, hedef (Div. Lüğ. Türk. de var.) . ;J) 4. .ı.� j l (_ı..T <!!: ;p.J ..:ııı.. ., � •)[:_. ( Kayser, H akan ve Feğfur öncü tertibatından bir . a m a c uzakda duru yorlard ı.) Ekdet C l kdiş, İ kdiç) İki maddeden karışık. Amalgam ma nasına . , j L., .._;.;; _:_ı ..:..- 1 .._.:...l ı J ı f . ,;İ:i. !.!_,.· ;.>l..J ) °":... ;-". (Bu zevkli na kış, babası Hindu - anası Türk, çok e k d e ş bir n esnedir.) Beyrak - Bayrak . • J;.h ))j .J.fJ .j_J.J_ . ...: � -� )J � .J. ( Pervin yıi dızı, sarı i pekten bayrağı altın bir san­ cağa çekmiştir.) Bizim bayrak dediğimiz şeyi N izami ikiye ayırı yor : direği ne s a n c a k, kumaşına Ö a y r a k di yor. ·

Blmrak

'. .

•. ı _,, ...r·CL. . J

' ...... 1::. .:J T ).,, .:,� ..:ı� v neder.) i n i zan ğ e l i bel b (Bel vuran usta Bir deve cinci. (Div. Lug. Tu:k. de var.) . :!il;. .::. j' l ;.Ş / ,j.>_J;_ , !.lı�. J.il � ;I _;.. k a r ki, kızgın lıkla dağı s i b idi (Bun lardan iki bini i.) irlerd çevir ğa topra

Bilek - Bilek.

. ...... ':' J:-.

•.


3�8

Talak - örtü veya güneşlik (şemsiye)

( Lutfu ı şı ğ ın t u t u ğ u n d a iken, diken ııülden, ney de se :Cerderı mahrumdu.) Tatmac - bir Tü r k yem � ğ i (Diva n'da da var.) . .:.-ı

Cok -

Çaht -

_.r .!l_.

cü-·

i ".

..:..- ı .,,LA,,

� J' -O"" ı ; .:ıT ..sJ

(Mec n u n hak k ı n d a : her gün başı açık olarak geli­ yor ve a rk a s ı n d a n bir ç o k (kalabalık) koşuşuyor.) c e v e l fı n ve h a m l e manasına. (Di van'da: güreşmek.) buyurau

ÇaYUf - çavuş.

ki

cenge

y i ğ i tleri

şerhlerde :

farsca .

Rum

-:::- d.>

J.

( Y i ğ i t ç a v u ş la·rı n

J ,r

....:..

. � ...

( Göz karası oturmaz,)

J J 'h y a ban eşeği

teşv i k i y l e

·l:-

1.

dünyayı

bu rada ç a l ı ş etsinler)

( ;::.ı .:,L- �J -:-:•: )

atılmış.)

Çirkin - Çi r k i n li k .

-

.!IJ.

(Açllktan karnı davul g i b i gürleyene· gül reçelin · dense t u t m a ç daha i yidir.) çok. (Kalabalık manasına)

<Şah

Dsi

.

_J/; görür.

karaya

hem damga. hem de dağ m a nasına. . .... • ı... ,,j

..:..- ;

,

..ı.,, -

pi,,

"-'

arslanla

, �ı - .... ,

f ;,r

,

.ş;,

ç ir k in li k

.J•ı.r ..:ı�·ı

(Glırhan (Behram· i Gur) dağa ve yaylaya çıkı nca, yaban eşeği rl a f ı gördü de rl a f dan (da ğlanmaktan) kurtuldu.) lylak - ya ylak, k ışlak m u k a b i l i . Dağlrk manasına da gelir •

_,J"__

.:,l:f:>l._ 1 jl � ..iJJ,

.


329

Sav

-

(/ g I a k lıklardan bır süvari ateş gibi meydana atıldı.)

bir tekliften savulmak için denir. (Divan'da da var). , Ö' ,L_ j l ._;:.:-. .;..:!" .;,� c'/- ',;. ıJ j l �b .l. .f (S a cı ile bactan öyle müstağni oldu ki, memleketin­ den vergiyi kaldırdı.) ·

Seacak

Bayrak direği veya tuğ denilen direk.

Kla.-az

�j)

),

,:ıı,)

'

ı.S,l,; ...,r.:.-

ıljA

(Pa dişah bay ra �ı n ı n arkasından bin kırk pehlevt s a n c a ğ ı ilerli yordu . ) Klavuz . . ..s,.,,....

"'·

...:: ,;.\," � j,:>li

..J. J;

�'

' �� ...� ...J'

.:ı T

J'

(O yolda acele ediyor ve K I a CI u z sız yol alıyorlardı . )

Kırmızı - b ildiğim iz ren k. / ..:.,;. 1 ..ı. I ı.S/) , ..:.,;.,....; ı �

(Gece ba şka. bir ta v ı r aldı ; morardı.)

GUr -

K ü r · Kura nehri. Q1.1r

=

.f"

k ı r m ı z ı l ı f ı bı ra k ı p,

.;_:ş ) ;

Serde hakkında : (Etrafı orman lardan cennete dön· müş, yanında G ü r diye kevser akıtı l mıştır.) . �.:.�. ı , ;_

, _

Nay-1 Tllrki - asker bor usu.

Nay·g'ırtlak de mekti r · Nay - i Tükri · Türk gırtlatı· mecazen askeri boru demektir. Yalnız Nizami'de değil, klasik öbür şairlerde de vardı r. Beytin tercil· mesi başka yerde verilmiştir. Tekrar etmiyoruz.

Utak

- ._:L:.�

ç ocu k.

gulam, paj manasına .

(Saray u ı a k !ar ından yüzJercesi ayr ı ayrı her tarafa y ü r ümekte.)


330

Utns

-

JL. J Otas•

..,.:.ti:.._ ..;_,.:... � --· j l �:..r

(Mehdi gibi o t a ğ ı batıda ise de g a t a ğ ı Doğu hudu· dunu aştı.) Yatak, karakol manasına getirilmiştir.

Yırık - dide arık at için k ullanılmıştır. Şarihler türkçe bir kelime olduğun u ta hmin etmişlerdir. -

Yezek

Yıjbk

(Acelesi olana y ü rür at lazımdır; y ı r ı k daha eyidir.) pişdar, öncü (D!van'da da var)

semizin den ise

(Düşman tanıyan y e z e k c ı (öncü) dışarı çıktı; yatakçı -karakolcu- da karakol mevkiini tuttu .) �� Şari hlere göre Türkçe bir sözdür ye ok manasına geliyorm uş. .

( Da h a y ı ğ ı l ı k yel eğ; kartaldadır, daha n ilüfer yapra ğı sudadır.) Mecazi tabirlerd i r. Daha genç ve dinç demektir. * N i zami bazı Türkçe isim ve sözleri san'atın ı n özelliğin i teşkil eden rumuz ve mecazları n da d a h i ku llan mıştır. Mesela: Once de zikri geçtiği veçaile, Çin Hakanının l skender'e hediye etm iş old uğu bir av kuşunu böyle tasvir eder:

·

(Togrul adında k u şlar şahı bir Tağan ki, sultanlıkta Toğrul gibi tamamdı.) · B u rada Tağan cinsinden bir kuşa verilen Toğru l. Şair'in k eyfi yle konulmuş gelişigüzel bir ad değildir. Toğrul yırtıcı bir k uş adıdır. Ma h m ud-i Kaşgert'nin Divan'ında da vardır. Alanlı bir süvariye Ka r ı n c a adını takan Nizamt'n in bu Türkçe isimle Farsça tercü mesi olan m ü r kelimesiyle cinas yoptığının, aşağıda terar edildiği veçhile, kitabımızda bahsi geçmiştir.


. �� ' �

),. J•

.:ı-"=" .:.6-,:.

•:.i IA..-.

u:.J;. {"'

;Ji

351

' rl:.: �·.} ıS;I,- J�

.:-:.

.:ı�· r

�, �

�· ;

(Karınca adında Alanlı bir süvart ki, hem seferde, hem de hazerde başarılar gösteriyordu. K a r ı n c a bu kol kuvvetini görünce kalkanı m ıi r (karınca) kanadları gibi omuzuna çekti.) N izami, dik kate de�er ki, hemşerileri Gencelilerin apın­ da bugün bile «nasıl � manasına gelen bir SÖZÜ sık-sık kul• !anmaktadır : lı a n c a r ı •

. .:.-;:.

ı�

.s.J:.

ı:;'._-:"' �

·'J'

....r

Jıc

.:ı,� �

( Mağa ra'dan çık ıp aradıysa da, hiçbir lı e n c a r'la yol bula­ madı.)

* N izami'de Türkçe eklerle yapılmış Farsça kelimelere de ıasadüf olunu yor. Meseli: el ekiyle -meyan el. Meyaaei m i yan = ara ; miy ancı = aracı •

<>

...; � ; -

- �-

.;_.,.j l �

u:; j l ,

..r.·1:- jl .j,;_

İ :;kender için söylemiştir : (m eg a c i g a ve mütercime

i htiyacı olmadan herkesin diliniden anladı.)

. � J •J_,.:. J_ ..: ı ı � . t'> Jır, ..±: ,_;J:;.. f t (Tuzlak ve t a , l r k t a epeyi (hayvan) sürdü ; yolu kah dar,kah da genişti.) dev- lik; devi çok olan yer. Dev·laJ.ı

Seak-laJ.ı - senk-lik, taşlık-

.._ı,.. .j-�

(Bu taraftaki o çöl, otsuz • ..:.� .;_,

J'.. �

d e 11 / i k tir.)

'

..:.-i). .:r_ı

,

f � .:ı�l:: .:ıl

ve korkunç bir

bir yer

\liee.taı - I:ıace, yani ağa veya efendileri bir olanlar . .;.ı; '!-' _,;. �jr, ..e.:. i' .r� JJ' � .,J;ı •

\l•Yl·taı

(Ka rakol hizmeti yapmıştır) -

için

arslanla

bir tayfan ın mensu pları . •

.:..-1 ;�·

, _f' f\;J:ı'- ef

. ..:.-1

geyiki

;ı_,ı. .:ı� ;. �

IJ. a t e t a ş

_;-


332

(Yüzüm Taraz güzellerinin başı · serl)e:,; li- en /J. e y l t a ş ·ırkdaş ım kibir ile nazd ır)

değersiz

* N izami ' nin Türk istan şehi rlerinden bazılarını bir mecaz ve rumuz şeklinde ku llandığını gösteren birkaç misali de k aydedelim :

IJer\alz (Kırgız), Çaç ve Katser . _.r- .j_Jj

IJeHu\ı

....: ı ,;..

jl,J..:

., -'

Halaç, Kalaç :

'

Soğd.

Taraz. Tam saç. Kıf�ak

-

. jl:-�

K ı pça k .

:.!. f' j� jY;

J..

\


VEHID-1 DESTGERDl'NIN YORUllLARI v

Tahran'da yayınlanan edebiyat dergisi « Ermegan•ın mil· dilril Vehid·i Destgerdi. N izamt'nin bUtiln eserlerini yedi cilt halinde bilyilk bir itina ile tashih ve neşrettirmiştir. Yıllarca suren yorucu bir çalışmanın neticesi olan bu kitaplar, milel· lifin iddiasınca, N izaml'nin , istifade edilebilecek biricik nUs· hası imiş. ·

Müellif sade O stad'ın tashih edilmiş metinlerini vermekle kalmamış, ayni zamanda, manaları çetin anlaşılan beyitlerin iyzahiyle bazı kinaye, istiare ve rumuzlarını yorumlamak zahmetine de katlanmıştır. Eserin bu bakımdan ne dereceye kadar başarıh ol up olmadığını araştırmak planımıza dahil değildir. Yalnız ince· lememizin önem verdiği N izami mecazlarından •Türk• anla­ mının Destgerdi tarafından nasıl anlaşıldığına dikkat etmek bizim için tabiidi. Bu bakımdan mütalaası. maalesef, eserin her türlil ten kidin altında olduğunu gösterdi. İ ddiamızın kuru sözden ibaret olmadığını isbat için konu ile ilgili ma· teryelleri, okuyucularla beraber, burada, gözden geçirelim : « Hüsrev ve Şirln•de, H usrev Perviz'in bir emirnamesini anlatırken, N izamt, şu beyti yazmıştır: • �- r.A· " ')

..r5'f '

Yan i : •eğer biri namahreme bakar veya bir • T ıt r hiln (yani güzelin) evine girerse• Destgerdi bu beyitteki «TUrk•il bakınız nasıl açıklıyor:

S;�

� " ' .1. �. .;,:.... tı_,· r� :;ı.. �

' 4'. �

rf- L" .Jj ı.SJ; Şf 1

Yani : «eğer biri namahreme bakar veya bir Tilrk mahbub'un evine girip gulamparahk ederse•.


3H

Halbuki. bl izami'nin maksadı aşikardır: Türk demek, gü·

zel d e mektir ve bu mana birinci mısradaki «namahreme b a k m a k» a n l a mi yle de mantıki tam bir ahenkted ir.

Müel l ifin N izam!' deki , • Türk • mecazlarını. k u l l a n ıldı ğı m a n a s ı nd a n k a y dı r ı p mahsus karıştırdığı göze çarp­

hak i k i

m a k ta d ı r .

Mesela :

N i z a rn i' n i n

beyti n yorumu :

l sken derna me•sinden

alınan

Y '.ı n i : • Tü r k l e r i n (cen gaverlerin) bu ka vgasında Türk dan ( T ü r k boru s u n d a n ) T ü r k l e r i n (yiğitlerin yahut

bir

nayın· asker·

! e r i n ) � ı r t l a ğ" ı k ı s ı l ı y o rd u »

Dertgerdi i se bu b e y t i ı;etrefi l b i r l i sa n la ş ö y l e tefs i r edi· yor : . o"

I;

·

Y ii. n : : • B u

JC�

.:: !.:· ..; ,· (.;l" ,- ·� )

Türkçe

kav

ga

ya sera n a y ı ) n ı r. b a ğ ı r t ı s ı

« H eft

·

Pe y ke r

deki

:;,;

,sl"

,._,/

.; '6'°.:" .Sj"

l:-1

v e ç ı ğırtka n l ıkta T ü r k borusu (v e · ka vgacı T ü r k l erin girtlağını k ı s m ı ştı .•

:

�"-' . ;J \. ·.... � '6.:- ,,_..- J ..A:.. ,,r:- � -' J ! S'.,: .:,j:.

beyti n i , Destge r d i , şöyle te v i l e d i yor : ,_;_.,.. •

�ll.·

;, .J.. :... J

;)

Türkçemi bu Habeşlikte alan yok Doğayı bir yemek diye sayan yok.

\'an i :

;I�

..>�_,..i. .) -

_I � _j� .:..- J

JT

.:;'6'1- ..:.;t.•

�. ; -:'-

;1

.:...-� •

J

.;__;. JJ

J-f

..ı..· .;.- � j_,-:- ·'--

Ya n i : «a y ra n aşıdır ki Türkler pişirirler; y a n ı. benim Türk cemal ve h üs n ü m ü b u H a beş gibi karalıkta satın a l m ı yo rlar, o n a göre de Türk y e me ğ i doğada n mahrum ve

mağdurd urla r.»

l s ken der'in H a k i ml iğinden ve bilgiye dayanan idarecil i­

!l i n den ba hsederken, N i z a m i:


335 diyor, k i : «Yoksa hu Rum kalpafı figmiı bir Tfl.rk, Çin'e ne suretle lr.onardıl »

Hid'e,

demektir.

.•

Destgerdi ise bu beyti şöy le yoruyor: •

..:...-, ı ..SJ �

.J

��

..,_....

J.

ı..ı:.C.. ı

J.

!J j ..;:ıd.1

Ya n i : • l skender'e Türk demesi, askerliği ve cengaverlil}i içindir . • Halbuki. burada Türk vasfı l skender'e adalet ve bilgiye dayanan idarecili ği, yani hakimliti için verilmiştir. [ l ] Z u l ü m görmüş ihti yar kadının Sultan Sencer'e hitap eden beyittek i, •Türk» değilsin, hitabın ı da, Destgerdt, «Selçuklar­ da n • değilsin, manasiyle tevil ediyor. Adalet anlamını Türk­ lere teşmil ettirmeyip, Selçuk sülalesine tahsis ettiriyor. San­ ki N i zami gibi söz ve nazım halığı bir şair Selçuk sözünü kafi yelemekten acizdi. Türlü yerde, mümkün olan veya olmayan türlü şekiller­ de, Türk mecazının göze görünen ve ister-istemez dile gelen manasını mahsus karıştıran ve aslından uzaklaştıran Dest­ gerdi bazı yerde tevile kalkmamak ve sözü olduğu gib i tek­ rarlamak zorunda kalm ıştır. Mesela:

.; r.- � ;;r .: ,;;'('j .,, ı: ;ı S' beytin i şöyle tercüme etmiştir: •

.

cTürk borusunun sesiyle pehlivanlar çoştular•. Türk sO­ zü burada asıl kastolunan mecaz! manasında alınmışbr. N izami'nin Peygamber için • Arap vücutlu Türb meca• zını, Destgerdi, tevile kalkmamıştır. Buna da şükür; yoksa güzel •Türk•ü •emret• diye tercüme eden bir yorumcudan ne derse beklenirdi! ...

(1)

Ba k.

Sahife- 1 81.



VI

1

NIZAMl'DE.N ÇEViRMELER ALAAH HAKKINDA •Mahzen-Ql- Earfır•den : E v Sen, ki varlıklar bütün Sendendir! Zaif topraktaki kuvvet Seadendit!

Bavralına •ılınmııtır kiinat, Biz Seninle , Sen ise, kaaim bizet. Deliımeyen varlık-iıte bu Senıin, Ölmemiıtir, ölmiyecek-0, Sensin. 2

S Ö Z a) cMahzen-ül- Esrllr• den:

ilk önce çün kalem ıiriıti iıe, Söz, deyip te, öyle ıeldi cünbüıe. Gizliliğin perdesi çün çözüldü, İlk 11rada , ıabnede ıöz görüldü. Söz gönüle olmadıkça tercüman,

Çamur beden bulmadı dünyada can. Baıladı çün kalem ıeliı·ıidiıe, Sözle açtı dünya ıöıı:ün ıüneıe. Sözl e dünya tanınmııtır Sleme, Söylense hep ıöze gelmez biteme.

Söz canımızdır lugat· i aıkde, Biz hep ıö:ı:üıı: bu ıörünen debrde.


338

b) • Hefl-Peyker • den:

Sözden ıüzel nladı, Dünyamız: doiurmadı. Ne yaptıyıa Yaratan, Kalan bir ıöz:dür andan. Bir ruh ıibi egeniz, ( 1 1 Söz: cevherdir deıersiz:. Bilir duyulmaıları,

Okur yaıılmadarı . İnsandan bir yadigar, Sözdür ancak paydir.

( 1 ( Nuksansız.


l

S Ö Z C Ü a) cMahzen-Ql-EerAuden :

Haıineleria açarluı, Söz bilenin dilindedir. Tihtların durumlan, Yürür ıözün elindedir. Sözcü ıöıün bir bülbülü, Kim ona benzemektedir? Tutuıtukta düıünce1i: Melekler ölçüıündedlr. Söz söylemek ::&alıared. Ya "açialın özündedir.

Tanrı yanında mertebe, Yalvaçta , hem ..ırdedlr. Her ikiıi bir dolt tanır, Bir ruh iki bedendedir. (2) b) c Helt•Peyker•den :

Siz demeyin �! ıÖzcüler Bldüler, Y�I!!!! ��ıün derva111ıa sfrdller. Çafırıan11 adlanyla anlan, Balık tihl, ıudan çıkar batlan.

(:ZJ A s l ın d a meın evl tarzın dadır .


...

İNSANLIGIN

DEGERİ

• H üsrev

ile

Gökteki vıldızlar hemav iliadir. Nedir onlar? · ıenin veıailindir! Bütün darlıkların mecali ıenıin, Bütün varlıkların havali ıenıin. Almaktalar anlar ıenden hep miıil, Halbuki, anlardan sen açmakta fal. Benliklerin vapan sensin onların, Yediklerin atan senıin onların.

yani merkezden ne var iıe alındı ıenden.

Daire noktası,

Baıka

Süren melakeai ıensin cihanın, Yol gö l te rme k iti ancak Hüdanııı.

göster güven, fenalığı bırak ıen.

Cömertlio , kendine

Düımeyesin,

İ vi-kötü, ne varta, evle heaap, Alr.hna mesulıun, ona t'_er

ı:evap.

Ya gittiiin kapı zügürt olma11n, Ya öyle ol, kimıe övle olma nn

.

Bir ke1in ki, ıöıü nura dayanamaz, Meleklerin ııöklerinde o durama&. Yerin vüzü aıimanın bir eıi, İnsanlar da m elelderin kardeıi.

Şirin·den :.


5

İHTİYAR KADIN iLE SULTAN SENCER

Zulüm ıörmüı, id:ı:, ihtiyar nine, El attı ıultan Sencer'in eteifne: Senden, dedi, ıörmedim biç inayet, Zulüm gördüm diye, etti ıikiyetı

Zil·:ı: u rna bir darı• ( 1 ) ıeldi köyüme, Rüıvay etti, :ı:orla ıirdi evime. Suçum yokken, tuttu evimden aldı. Saçlarımdan çekti, ıokaia ıaldl; Aman11:ı:ca vurdu, yaktı canımı, Tuuak etti, incitti vicdanımı. Mahallede katil olmuı bir ıece, Ben bilmelimiıim·nanl ve nece !

• •

Evimde kanlıyı kalktı arattı, Söyle Şahım, bu kadarını kim tattı? Darganın ıarhoıu kendi kan yapar, Aci:ı:e kalkar da sonra ıer atar Davul vurur vilayeti soyarlar, İhtiyarlar, bakın, suçlu çıkarlar. Bunları görmeyip, ört bas edenler, Hakkı benden, adli ıenden ederler. Çiğnendi büıbütün benim vücudum, Kalmadı benliiim, kırıldı ruhum. (11

Darga = Polis


3U

Hakkımı alma:ı: da, dide vetme:ı:ıia, Gelir heıap günü, rahat etmenin. Büvüklülün nerde, hanı adalet? Zulümden yükeelir yer ver ıiklvet! Hakanlardan medet, kuvvet beklenir, Senden1e hep borluk ve ıillet ıelir. Yetim malı yemek iıteD 1ayılma:ı:, Bırak bu adeti, sana yakıımaı! kadınlara utan, iliıme, Gün delildir ıördükleri, didiımr!

Fakir

Srn kölHin, fakat ıahlık ıatanıa, Şablıia uvmıvan iıler vapar11a. Şahe düıen memleketi sevmektir, Halka bakmak, adileri ıütmektir. Böylelikle emre bovun elerler, �ahı candan, hem ıönülden 1everler. Etmedeıin alemi :ı:ir·ü ıeber , Sende vokki baıka türlü bir hüner ! Türklerin çÜD yük1eldi devletleri, Adaletten ıüılendi hep illeri. M&dem ki, ıeD ıulme amil olunı:D, Bir Türk delil, çapulcu bir Hiaduıua !


6

Tl.lGLACI IHTİY AR • M a hzen•Ul- Esrlnden : Şam'da, iıiuim, var imiı ibrivar, Çamur, aaman batar da kerpiç yapar.

Göğertiden dokur imiı ıömleiln, Tuğlacılıkla kannır elımeii 11 ,

Kalkanları düıtükte peblinnlar,

Kendilerin bu tuflayla korurlar. i h t i y ar bir ıün, ayni itinde, Çalıımakta çamur, ıaman içinde.

Bu

,

Ne v a pu j ı ndır bana bak, b ey qit. Demiı, ıeçen delikanlı bir ylfit, ,

Ne d ü ıııün iı, nedir •enin ettiiln,

Aıap çekip,

bovle kerpiç keıdfin.

Biralı bunu, boı vere verme emek; Kim eıirıer ıenden bir parça ekmek.

Kalalnaı yakma, babam. sallanın;

ibdyann defil

ba

it. oflam..1

• •

o..it baba: oflum, cahillik ( 1 ) etme, G� hradan, durup Ubllilı (2) etme. (1) Azerbaycan şivesiyl e = cah i llik. ecrü bes izlik, demektir.

121

Azericede = çiylik.

mecazen,


Tuğlacılık iıi·olı:unlarındar, Minnetcilik itivıe· ku!larandar: Bu muleıle el amiam niçindir:

Bir gün ıana ı:l açmamak içindir. Kimıeye mal için ben biç

el

açmam;

Emek verir, verim; iıren de kaçmam.

Bu �özleri bizim viiit iıitmiı. Kazarmaı. ailamıı, çekilmiı. gitmiı,


7

BAYKUŞ DÜÔÜNÜ • M ahzen-Ql·Esrlr• den :

Hik&yedir, ıöylemiıler raviyan, Seyre çıkmıı, bir ıün En6ılrnn. P&dlıah'ın yanında varmıı biri, Deıtur denen O'nun büyük Yeslri. Yol üıtünde harap köye.varmıılar, Dam üıtünde uluyormuı baykuılar

.

Şah ve:ı:ire demiı, bunu dlnleıin, Kuı dilinden bizim dile çevlnln. Ve:ı:ir demiı, Şahım, hayır bir iı var, Düiün için konuıuyor bu kuılar.

Birinci kuı oiluna ka:ı: iıtiyor, İkinci kuı iıe ona ıöyliyor : • Kalam, diye kaç harabe verlrlin ?ıt Cevaba bak : •neden merak edenin ? Şah bu İıe, böyle KİtH ru:ı:iıar, Yü:ı: bin harabelik dilenen de var.•

�ah vc:ı:irin bu ıö:ı:üaü dinlemft,

Kinayeyi anlayarak, inlemiı

lı.dalete vermiı o ııündea karar, Olmuı adı adaletle paydir.


KIPÇAK

8

KADI N L A R I

• İ sk,.nderna m e• den : Orduıuyla beraber İ ıkender, Deıt·i Kıpçak'a evlediydi ıefer. Kıpçak'ın ıördü ak kadınlarını, Tombul endam, gül yanaklarını. Yüzlerinde nikaab, yafmak yok, Kimseden örtünüp te kaçmak yok.

Koca, kardeıten hiç çekinmezler,

Gezer erkeklH ile ürkmezler. Dolaıırlar açıkta ıerbeuçe, Görülür bu tabii herkesçe,

• Böylece bu ha b u n ları asker > Diye, endiıe etti İ skenda.

«Hepıi ı:ençtir, tahammül etmezler, Nefsi t u t m a z , tecavüz evlerler.• Bu niyetle düıündü bir tedbir, Eylive halka manevi tesir. Verdi buyruk, huzura gelsinler, Ak1akal, baıbilen bütün erler. Okıadı Kıpçak'ıo o baylarını, İ ltifatla yüceltti baılarını. Gereğinden bahiıle askerinin, Dikkatin çekti Kıpçak erlerinin. Dedi : , •erkek ne olıa erkektir, Kadına_ meyleder,

bu

ıerçektir.


KadlDID olmab yüdinde nikab, Ftmeli o yabancılardan blcab. Yapıt1 olıa ıer demir, taıtan, Çün kadındır, kadın çıkar baıt-. Bir kadın ki açık ıezer, vüıı: ac;ılr, Eıinin, kendinin ıerefinl boıı:ar. • İıiıince bunu kumandandan, Çöllüler etdler bu nevi beyan : •Sana biz tibiiı, ki and içtik, Emrine hazırız, ki abd ettik. Yüz kapatmak fakat, buna ıirmer., Bizim iller bu adeti bilmez. Yüz kapatmak uıül iıe ıfıı:de, Göz kapatmak rsiıtır bizde. Görmemekı;in bir özıenin yüzünü, Yüzde yoktur günah, ört ıözünü. Alamıı bizlere daralmaz eler, Ne iı;in ön değil de arka güder ? Hareminde yabancı voksa eler, Kız, ıelinlermize klfiver eder. Yüzleri boıma, raktırıp vaımak, Görü örttür, ıerebe bu mutlak. Takılırea ıöze bir örtü, nikaab, Ne ıüneı ıörünür, ne de mebtab. Ne diler bükmdlr bep ederılıı:, Ölelim, emerderıe ıer, öleriıı: ! Şahın emrindeyiz, fakat valnaı, Milli adetlere oaııl kıvanıı: l l>

H7


9

İSKEN DERiN KULAKLARI

·İs kendername• den :

İıkender'in kulakları uıunmuı, Şairimiz Ni&ami böyle duvm u ı.

Bu avbını örtmek için, Padiıah, , Taıar imiı kendine mahıuı külah.

Bu külaha iki askı aaarmıı. Ask ılarla kulakların kaparmıı. Kimıede yok bu sırrdan hir haber, Bilir imiı bunu yalnızca berber.

Ölüm ıelmiı bu b.?rberi götürmüı, Bir baıka berbere lüzum ıörülmüı. Yeni uıta vazifeye baılamıı,

Kulakla rın a y ıplarını an lamıı. U&taya ıöylemiı hemen Pldiıah ; « Bu sırrdan bir adam ol.a aıah.

Kulağıma yetse eğer bir haber, Vay haline, baıın bedenden gider ! • Zavallı ç ü n b u tehdidi iıitmiı, Sözünü nedir. dilini bile itirmiı. Bu sırrı

o

k i mıeci ğe

açmadan,

Küfür gibi, içinde tutmuı nihan. İçerlemiı fakat, benzi aararmıı, Derde düımüı. rüzlıarı kararmıı.


H9

Bir ıün adam çöle çıkmıı saiaydan, Gönül aça cicek. çimen, çayırdan .

Geıı:er iken çölde, derin bir kuyu Görmüı, karanlıktan ıörünmeıı: ıuyu. Bu kuyunun baıına pllp, elllmiı, İçindeki ıakh ıını ıöylemlı : c Şahımı:ı:ın kulaklnı uzunca !. » Demiı, adam, nefeı almıı doyunca. .

Kimseciiı: ıcıı:dlrmeden bir Her, dönmüı ıe11iz bizim bu berber.

En

Bu kuvudan, ıöyllyorlar, bir lıamıı. Göıermiı te dııarıya fırlamıı. Bu kamııı ordan ıeçen bir çoban, Keıip düdük hali ne koymuı heman. İmparator, bir ıün, ıezintideymiı, Bu çobanın çal1111nı dlnlemlı. Bakmıı. ki bu bir acayıp oyundur : cİıkender'ln kulakları u:ı:unduu Diye, düdük ötmektedir ap aıkir c Bu ne dimek ! burada yakin bir iı var ! .

..

Öfgelenmiı bu ıırr açan aiııtdan, Çelik olea er inirmiı b• hırdan. Kendiıinl fakat zorla toplamıı, Yakın gelmiı, düdülıcüyü yoklamıı. Konuıturmuı Şah çobanı ılrlice, Hayret etmiı, onu hep dinledikçe : Bir kuyudan göıermiı bir kamııtan, Yapılmı1tır düdük ! » ·demqtlr çoban·

c

.•

..


350

«Cal1111ndan onun, Sahım, baypnım, Defli düdük, benim canımdır, canım 1 • Şah matolmuı. ıaım11, kalmıı hayrette, Çafırtnrmıı O, berberi avdetre. Demiı: "kime söyledin ki 11rrımı, Öttürürler düdükrlerde aybımı ! ? Doiruıunu ıöyle, ki kurtulursun, Yokıa, hiin ceıannı bulurıun ! . » .

Dua etmiı Allaha, peyıambere, Sadakada anlatmıı İıkender'e : Berber demiı : ckimıeve 11rr vermedim ; Tanrı bilir ben hiyanet etmedim!• Şah, o zaman, düdükC'üyj.i anlatmıı, Hikiyeyi berber duyunca, ıaımıı : ı Evet, demiı, Şıhım, ıöiıüm tıkıldı, Bu 11rrdan içim benim 11kıldı. Sıkıntıyla bir ıün ıeıinti yaphm, O kuyuya vardım da sırrı açtım. Doğruyu çün ıöylemiıtir iıikir, Ölümünden onun ıeçmiı hükümdar. İıkender anlamıı ki bu dünyada, Yüze çıkar gi:ı:li nınıl oha da !


10 HUSREV İLE FERH AD Deiiıme -

•HQare v ile Şlrinıoden : Huırev 10rdu Ferbade kim, ıen nerden? Ferbi.d cevap verdi, dedi· ıevglden! Hu1rev dedi-orada ne iı yaparlar ? Ferbld dedi·can •erir derd alırlar. Hu1rev dedi-can satmak ki ayıptır ! . • Yok aıkda ayıp, dedi, bu (iftar. Hu1rev dedi-iııkm11m yürekten?

Ben candanım, ıen ıövler1ln·vürekten. Uirunda Şiria'in dedi, n'olurıun? Şirin canım, dedi, Şirin'in olıan! Dedi uykunda ıördün mü O'na ıen? Cenp verdi ki, uyku bilma:em ben. Bu 1eydadan, dedi, olmamı111n pil? Cevap yerdi- vücudum olıa ıer bak! Ne eylerıin, dedi, ıir.en aanyma? Dedi baı atanm ben yi.r avaluıa. Ya tarmaklana yirın bir ıözünü? Çıkar1m isterim ben öbrüıünü. Dedi-bir baıkuı ıer Anı ala? Demir ver, ıöyledi, tattan da oba.


152

Dedi Haırev· na1ıl buldun cemilin ? . .TaHnurdan, dedi, iciz bayilin. Dedi - varma ıörüımen hiç yakından? Dedi ay ıörünür ancak uzaktan. Dedi-baıtan çıkar Şirin'in aıkın. Dedi· ODBUZ yaıaar mı can-i ıiria? Dedi· varlıiını iıter.e, ne'd�nin? Benim bod hteğim bu, ıen ne derıin! Dedi-el çek onun ıen doıdul!undan! Dedi-kaabil mi bu hiç doıduktan? • •

Dedi-rahatini bul, bu ham hayaldır. Cevap "erdi-bana rahat muahaldır. Dedi-Şirin beni�dir, irtne ıen yad! Dedi-ondan Keçer �i hiç Ferhad! ..,.

Dedi ·1,it l\abr kıl, yok derde çare ! Dedi cannz •akar olmaz, ne çare ? ! Dedi sabreylemek nokıan değildir. o�di·can sabreder, bican delildir. Dedi· korkarmmn ıen ayrılıktan? Dedi-vatiii zca, O'ndan ayrılıktan. De :li-İltermiıin ıamhirın ohun? Dedi . ben olma1am, caiz , O ohun! Dedi-niçin ıezenin sen periıan? N'olur bir lahzecik raheue olıan?

Cevap verdi, dedi·ey Pidiıabım, O 1ağohun, O'na kurban bu canım! Dedl· kifi yürek, neyne ıerek can? Dedi bunlar haum, ıer yok1a c;inan!


Vll

BIBLYOGRAFYA

1 N i ZAMİ 'YE YAZI LAN B E N ZETM E L E R N izaml'den sonra, gerek • Hamse• sine, gerekse beş kita· hından her birine, ayrı ayrı, Farsça ve Türkçe bir çok ben· zetmeler yazılmı ştır. Bunlardan önemlilerin i, • Beşl ik• teki mazumeleri n sırasına göre, asağıya kaydediyoruz:

A. Mahzen · Dl.E•rar.

Fa r s ç a :

1 - Senai·yi Oaznevi- Hadikat-ül Esrar < ı' .r-":J ı�� ı X I ı . y üz­ yıl. 2 - Emir H'Usrev - i Dehlevt - Matla-ili-Envar ı ) ,ıi ":J l � ) XI I I . y üzyıl. 3 - Eşref·i Meragi (Marağalı) Minh ac· ül · Ebrar ( J 'J.'11 [.ı.,:.. ) • 4 - Haşi mi·i Kermant· Mazhar· ül· Esra r ( ;1 _,...\11 _,.Ja.. ) . 5 - Orfi i Şirazt (Cemaledd in Muhammed) ·Mecma-ül· Ebkar < ;�"!llc_f. ) XVI . yüzyıl. 6 - Melik · i Kummt · Menba-ül- En­ v!r (;li":Jı&) · 7 - l n nabt· i Teklevi·Meh :ıan - ü l · Ebrar ı;ı..t_ ":J ı..:ı?) . 8 - Kasimi·i Esiri Riyaz ül· En var ( ;lj'il._,;.�; ı . 9 - l brahim-i Edhem . Refi güssaliktn ( �UI J:i; ) XVI I inci yüzyıl. 1 0 - Ha­ sen·i Oelusuz- i Zülali- Refigüssalikin < � U lJ:i; ) . 1 1 - Molla Şeyda - Dovlet·i Bidar ( J1 "':-' .;.IJ�). 12 - Nami· D ü rc·i Gu her .,. ·,� ı .. ( ,!+'c- ı.:... ·

Bütun bun lar, M. A. Terbiyet'in kay detti ği gibi, Mahzen'e benzer eserlerin tanınmışlarıdır; az bilinmiş olanları da vardır. Bunların hepsi, . N izami'deki gibi ( r:>" Ar ) 1 .'.'ıılr ) mısrasiyle başlarlar. T ü r k ç e: 13

-

Ali Şi r Nevai - Hayret

·

ül - Ebrar.

XV nci yüzyıl.


354

1 4 - XVI ıncı yüzyıl Osmanlı şairlerinden A z e r i 1 b r a h i m Ç e l e b i'nin • N a k ş · i H a y a l • adı altında • M . E. • e benze· tilmiş Türkçe bir mesnevisini, İ slam· Türk Ansiklopedisi kaydetmektedir. ili B. ea.....

Fa r s ç a

....

Şiıia

Emir H usrev· i Dehlevi · Şirin ve l;fosro ( J,-> J ,J.� ) �· üzyıl. 2 - A rif-i E rdebili . Ferhad name . x ı v. ci yüz­ yıl (2) 3 - Eşref i Meragi Şirin ve l;fosro. 4 - Sultan H U· seyin Baykara Mecalis ül- U şşak : kıssa-yi Ferhad ve Şirin_ ( .:t. � , 'la) ._; : jl!...l l �� ) XV. ci yüzyılın so n ları. 5 - Mu­ hammed Şerif-i Kaşi-l;losro ve Şirin, XVI. cı yüzyıl. 6 - Mev· tana Abdullah i Harifi· l;fosro ve Şi rin. XVI . cı yüzyıl. 7 - Ka· simi · Şirin ve l;fosro. 8 - A saf ( N evva b ) · Şirin ve l;fos­ ro · XV I . ı n cı yüzyıl. 9 - Sen cer· Şi rin ve l;fosro. 1 O - Mu. zaffer·i Kaön badi Şirin ve l;fosro. 1 1 - M i r Muhsin·i Fani· ' Şirin ve l;fosro. XV ı cı yüzyıl. 1 2 - Sadıki·i Hal veti · Şirin ve l;fosro 1 3 - Hilali·ferhad ve Şiri n . XVI. yüzyıl. 1 4 Vahşi · y i Bafik i i Kermant - Ferahd ve Şirin. X V I . cı yüzyıl. 15 - Orfi·yi Şirazi- Ferhad ve Şi rin. XV I . cı yüzyıl. 1 6 - Kö­ seri-Ferhad ve Şirin. XV I . cı yüzyıl. 1 7 - H ı zri (cS_.....,.. ı- Ferhad ve Şirin. 1 8 - Foki ( Fokaddin Ahmed i Yezdi)· Ferhad ve Şirin. XVI I . ci yüzyıl. 19 - Meşriki (Mirza Melik) · l:fosro ve Şiri n. XVI I . cı yüzyıl. 20 l brahim·i Edhem·l;fosro ve Şirin XVl l . ci y üzyıl. 2 1 - Beyani· l:fosro Şirin. 22 - l n nabi·i Tek· 1

-

·

x ı ı ı . CÜ

·

·

(1) •Mahzen-ül- EsrAr• T. Gencosman tarafından, mensur olarak, Türkçeye çe vr i l m i ş ve Milll Eğitim Klasikler Serisinde yayınlan mıştır. (2) Arif, Ferhı\d ve Şirin hikAyesini N izaml'dek ine benzemeyen, tamamiyle başka bir şek ilde nazmetmiştir. Nitekim der: •

'�.

,:, T _J:'",

...- lliai

Arif, h i kAyenin

J.

,-_

J.AJ .ı ..r-. �ıJ_,

,,._

:._,..

,,.. )•fi ,ı..._,;

J'

��

' .,.ı.i .:t.-� �

u"-

N izaml'deki şeklini ne Ştrln'e, ne de Ferha'de yakı,­

, ,ı.:_ı ,,_. .;ı :C • ,LA_; .; s''J '!!. .J � � � ..;._..._ A ril'in N izaml'den farklı olan bu ri vayeti hak k ı n d a tafsilli için Herbert W. · Duda'nın "Ferhad und Sch i r i n .. a d l ı eserine bakı la.

tıramıyor :

(Praha.

1933 )

'ı


355

levı.l;losro v e Ştrtn. 2 3 - Hısalt ( J L..>. ) l;losro v e Şirin . 2 4 Mirza Mühammed Ekber·i Devletlbldt·l;losro ve Ştrtn 25 Nizami·i Cer'e ("'� .1Uoi)- l;losro ve Slrtn. 26 - ŞapQr- Ferhad ve Sirin. 27 - Mirza AbduJlah·i Şihabt·i Terşizl· l;losro ve $1rln = Dürretüttaç ( �w ı;;, ) XV I I I ci yüzyıl. 28 - lmadüd· din· Faki h · Muhabbetname·yi Sahibdelln, hiklyeyi Ferhad (.>la_; �� • .:ı'ıl.> ..,- ı... :... �· .:.S). 29-Namt (Mirza M u hammed Sadık·i Musevi - l;losro ve Ştrin. XVII 1 . ci yüzyıl. 30 - Şü'le (Mu· hamm ed Cafer- i Nlrizt) - l;losro ve Şlrtn. XIX. uncu yüzyıl. ·

Türkçe : 3 1 - Kutub·l;losro ve Şirin. Çagatayca (Altın Ordu) X IV. nci yüzyıl. 32 - Lamit· Hüsrev ve Ştrt n . 33 - Ali Ştr N eval-Fer· had ve Ştrtn. XV. ci yüzyıl sonları. 34 - Şeyht-Ştrtn ve H üs· rev. 35 - Celali-Şirin ve H üsrev. 36.- Ahi-Şirin ve Perviz. 37 - Mustafa A�a- N asır- H üsrev ve Ştrin (Azericeye tercü· me) XIX. yüzyıl . 38 - Nakam (1 829· 1 905)- Ferhad ve sırın. (Azerice). [ 1 ) Fars ça :

C.

Leyla Ye Mecaua. .

1 - Emir H usrev· i D levi- Leyla ve Mecnun. XI I I cü y üzyıl. 2- Nami· Mecnun e Leyla. 3 - Esrefi Mecnun ve. Ley· la. 4 - Cami- Mecnu n ve yla. XV. ci yüzyıl. = - Mektebi · Mecnu n ve Leyla. 6 - Kasi : Mecn un ve Leyla. 7 -- Hatift (MevJana AbduJlah)· Mecnun ve Leyla , XVI. cı yüzyıl. 8 - H i­ lali-Mecnu n ve Leyla._ XVl.cı yüzyıl. 9 - Sal i m · Mecn u n ve Leyla. 1 O - Esiri- Mecnu n ve Leyla. 1 1 - Zamiri-Mecnu n ve Leyll. 1 2 - R u h- ül- Emin - Mecnu n ve Leyla. 14 - Hidayet· Mecnu n ve Leyla. 15 -Mir Hac Mecn un ve Leyla. 1 6 - N a­ sibt·Mecnun ve Leyla. 1 7 - Süheyli · Mecn u n ve Leyla. 1 8 - Misalt · Mecnu n ve Leyla. 1 9- Tecelli-Mecn u n ve Leyla. 20 - Mevct·Mecnun ve Leyla. 2 1 - Sefai-Mecnun ve Leyla. 22 - Said-Mefnun ve Leyla. 23 - Sabah-Mecn u n ve Leyla. 24 - Sarff·Mecnun ve Leyla. 25 - Mehdi·Mecnun ve Leyla. (1) Bunlardan başka cŞah-i l ran ve BAnu·yi Ermen• adında Zebuh-i Behzad tarafından H üsrev ve Şirin manzumesi üzerene h. 1304 de, Farsça bir filim librettosu yazılmıştır. Bu eser Tahran'da .n.rCls• matbaası tara­ fından neşrolunmuştur. Ayni zamanda Azerbaycan bestekAn Hacıbeyli .Qzeylr tarafından, 1 9 1 1 de, Bakü 'de c FerhAd ve Şirin• operası yazılmıştır.


356

2 6 - Nasir-i H indQ- Leyia v e Mecnun. ( Bu eser H üsrev ve Şirin veznindedir) Türkçe: 27 - Şahidi-Leyla ve Mecn u n . 2 8 - Sena n - Leyla ve Mec­ n u n . 29 - Ahmedi- Leyla ve Mecn u n. 30 - Ali Şir N evai-Ley­ "ti-ve Mecnun. XV. ci yüzyıl. 31 - Cel'i li·Leyla ve Mecnu n. 32 - Behişti · Leyla ve Mecnu n . 33 - Füziili· Leyla ve Mecnun. XVI . cı yüzyıl (1). 34 - Halife-Leyl8. ve Mecnun. 35 - Ha� yali-Leyla ve Meqı u n . 36 - N ecati· Leyl3. ve Mecn u n . 37 Sahih - Leyla ve Mecnun. 38-Tebrizli H a k i ri · Leyla Men m u n XV- XVI. yüzyıl. 3 9 - Zamiri·Ley la·Mecn u n ( X V I . y.?) 40 · Na· kam ( 1 829·1 905) Leyla-Mec n u n (Azerice) (2) [il Türk d ü nyasında • Le yl i - M e c n u n • manzumesinin, umumiyetle, FüzO.li ' ye atfedi ldiği malO.mdur. Bu şöh retin kökleşmesinde Büyük Şair' in, eserine yazmış olduğu csebeb· i nazm - i kitap• ın, herhalde, tesi ­ r i n i ııörın�"k--ın1'ooı kf1ndür. cLeyll il�nun» un m u kaddemesinde, ı,üz0.11, bu manzumeyi ed e b iyat meraklısı dostlar ı n ı n ricası üzerine yazd ı ğ ı n ı anlatmaktad ı r. • R u m l u • � Şair'e dem işler k i : «leyllJ·Mecnun • Takrire getiir

AcemJe rolctur,

bu JIJstanr,

EtrlJlcde ol f••IJn•

golctur,

Kıl ta .. bu eaki bıiatanı.

H a l b u k i y u karıya dercettiği miz l i ste Füzull' n i n R u m l u do s tl a r ı n ı · tashih eder ma h i y etted i r. Görüldüğü g i bi, bu hikiye Ostad'tan evvel da­ hi. Türkçe olarak, nazmed i l m iştir. H a t ıl bu şa irl e rd e n bir kısmının ad ­ l arı ( Neval, A h m e d i . Ce l i l i ) Füzuıı·nin yukarıda kaydolunan mu­ kaddemesinde b i l e z i k rolun m u şıur. Şu h a l d e b u d l v a nedir ? Yoksa, •

Şair'in c R u nı l u » dostları • Etrak» deyin ce, kendi z e v k l e r i n e daha hoş ızelen Füzüli şivesiyle konuşan türkleri mi kastetm i şler d i r ? Veya o zamanki cRum lar> ın a ğzında •Türk• le •Acem• tabiri n i n manası, şimdi k i l slan­ bulluların ayni tabirlETe ve rdi k leri man a n ı n aynı m ı d ı r ?.. •İslam An­ siklooed isi»nin •Füz u l i • maddesince bu ba hse t e m a s ecen M. F. Köprül ü, meseleyi, Çagataycası m üstes na, bahsed ilen • Leylıi.-Mecnun•ların oz a ­ m a n k i şartlar d a h i l i nde, Füzül ice meçhu l k a l m ı ş olmaları i h t i m a l i y l e çözm e k ted i r . Fakat. hakikat N i had Sami Banarl ı ' nın. a şa ğı ya a l d ı ğ ı m ı z m uı:i ­ laasına daha uygun olsa gerektir : • Fü 2 0. l i , T ü r k çedeki bu LeylA ve Mec­ nun'lardan (A. Ş. N e •ı a f ve Cel i l i ) t a ma m i y l e bihaber olarak ve onu l isan ı m ızda ilk defa yazd ığını sanara k harekete geçm i ş ve b u bah tiyarca gallet, Türk d i l i edebiyatına, Şarkın bütün Leylı'ı ve M e c nun 'l ar ını n en ıı;Uzel i n i kazan dırmıştır.• (Türk Ed e b i y a t ı . S. 1 39 ) ( 2 ) N i hat Tarlan tarafından Tür kçeye tercü mt- o l unan cLeylA · Mec­ nuın 1943 de Milli Eğitim Bakan l ı ğı n ı n k l a s i kler ser isi nde yay ınlan· m ı ştır.


357

D. Heft Peyker. ·

Farsça : - Emir H u srev·i Dehlevi Heşt · Behişt ı ..:..;..: � ) X I H . ·cü yüzyıl. 2 - Eşref-i Meragi (Marağalı) H eft Orenk ( �JJl . .:.o. ) J . - feyzi - Heft . Keşver. ( J ,:S' .:.o.), 4 - A bidi Heft . El].ter. ( _.;;.. ı .:.o. ı. 5 - H atifi (Mevlana Abdul la h) H eft Manzer ı fa ..:.&a ) XV. ci yüzyılın son u.

1

·

·

·

·

·

T ür k ç e

6 - Ali Şir N evai - Seb'ayi Seyyare XV. ci yüzyıl. 7 · La· m ii . H eft Peyker. 8 ..,.... Atat l;left l;lan. 9 - Ali Heft Meclis [1) ·

Farsça :

E.

·

·

l•kenderaime.

Emir Husrev· i Dehlevl- A yiney-i Sken derl (..sJ ..ı.:..S::. �}). x ı ı ı . CÜ yüzyıl. 2 - Abdurra h man·i Cami . l:liredname'yi Sken deri ( .sJ.ı.:.S:-- :... �· �.r ) x v. yüzyıl. 3 - Hoseyn · i Ser ai Sedd·i Sken deri. ı .s ;..:..S:: .ı.- ı . 1

-

Türkçe :

4 Ahmedi · l skendername. XV. ci y üzyıl. 5

- Ali Şir N e­ val - l sken dername, XV. ci yüzyıl. 6 - Feg a.ni . İ skendername. 2

«HAMS E• YI N İ ZAM I YAZMALA R I N izaml'n in • Beşlik»i, sade tanınmış Fars v e Türk şairlerı tarafı n dan yazılmış benzetmelerle değil, en meşhur hattat­ ların eliyle yazılmış nefis n üshalariyle de değerlendiri l miştir. Miladi X l V ve belki de x ı ı ı. cü yQzyıllara kadar varan bu eski elyazmaları, zamanın meşhur nakkaşları tarafından dahi türlü renk ve altınla süslenmiş ve, ayni zamanda, bi rer san 'at eseri min yatürlerle de tasvir olunmuşlardır. Güzel san'atın birer şaheseri olan bu değerli ciltler şa­ hane birer hediye olarak, elden ele geçmişlerdir. [ı] •Heft - Peyker»nin Tiirkc;e tercilmesi, 1 9 1 1 de, İstanbul'da, men­ sur olarak neşredilmiştir.


158

Dotu min yatürcQlüA'ü nün dünyaca m'eşhur üstadları tara­ fın dan tasvir olunan bu n ushalardan hazıları h akkında, oku­ yucularımıza burada kısaca malQmat vermeyi fay dalı bulu· yoruz : N izami •Hamse•sinin 1 334 de yazılmış bir nushası Timur­ lular devrine ait nakkaşlardan, Herat okuluna mensup. Teb­ rizli AA'a Mirek ile H eratlı Kasim - Ali tarafından süslen­ miştir. 1 4 4 2 tarihine ait başka bir nusha da Iran min yatürcü­ lüA"ün ü n şöhretli üstadı Behzad'ın işlediği nak ı ş lar la süslen­ miştir. Bu nusha British Museu m'dadır (Add. 2 5900). Behzad ve Aga Mirek tarafından nakışlanan 1494 yılına ait diğer bir nusha dahi a.yni Müzede bulunuyor (vr. 68 1 0). 1 524 de yazılmış çok güzel bir • H a m se !' de gene Ağa Mi· rek tarafından resi m l endiril miştir. Gene 1 542 y ı l ına ait güzel y a z ı l ı a y n i A ğ a Mirek'in e l i y l e nakışla nmıştır.

başka bir

n u s h :ı ,

1 5 4 5 d e yazılmış başka b i r • H am se » n i n de minyatürleri Mahmud ve Muhammed adındaki iki nalckaş tarafından çizilmiştir. r Les civilisations de L'orient• m üellifi Rene Grous­ set'nin kaydetti ği ne gö r e , bu k i ta p Abdul - Aziz·i Şey bani için, Ruhara"da hazı r lanmıştı r. Ş i m d i ise Paris'te, Biblioteq ue N a­ t ional e ' ded i r . H i cri V l l I . i n c i (m. X I V) i l e h. X. u n c u (m. X V I ) yüzy ıllar arası n da tü r l ü h a ttatlar ta rafından güzel tal ı k ve n a sh üz.eri­ ne y az ı l mış ve za m a n ı n n a k k a ş lar ı tarafından tez h ı p ve m i · n i a t ü r l erl e tas v i r ol u n m u ş • H a m s e» n u s h a l a r ı l s ı a n b u l k ü­ t ü p h a n el er i n d e de m u h a f a za olu n m a k ta d ı r . H. W. D u d a , • Fer­ h ad u n d Sch i r i n • a d l ı c i l d i n d e b u n la rı n g e n e l ve h ü l asa edil­ m i ş b i r l i stes i n i v er m e k te d i r Sayısı 50 . y i bulan b u l i ste dek i « H a m se• \erden en esk i si h. 7 7 6 (m. 1 3 7 6) ya a i t ol up, fatih K ü t ü p h a n e s i n d ed i r. · Diğerl e r i a r a s ı n d a 14 ü, g ü z el i şl e n m i ş m i n y a t ü r l e rle tas v i r o l u n m u ştu r. (Basit m i n yatürler hesaba a l ı n m a mıştır) Yal n ı z Top · Ka p u sar a y ı h a z i n e s i n d e , h. 779, 88 8,900,94 5,95 1,999 v e 1 000 ( 1 599 · 1 6 20) s e n el e r i n e ait ol· mak ü ze re s a n 'a t k fı r a n e bir s u r e tt e altın i ş l em elerle süslen· m i ş v e m i n y a t ü r resi m l erle n a k ı ş l a n m ı ş 9 t a n e N i z a m i « H a m ­ s e • si k a y d o l u n m uştur.


359

Bunlardan başka Evkaf Müzesi (h. 8 1 5· m. 1 4 3 5 e ait), O ni· versite (h. 923 m. 1 543. e ait) ve Rağıp Paşa Kütüphanesinde (h. 934· m. 1 574. e ait) dahi güzel minyatürlü birkaç değerli • H amse• nushası vardır. H icrt 765 (m. 1 363) yılına ait bir • Hamse• yazması Ber· lin'de, Prusya Devlet Kütü phanesinde idi. H. 766 (m. 1 365) yılına ait bir • Hamse• yazması da Ox· ford'da bulunuyor. Paris'te Milli Kütüphane'de m u hafaza edi· len • Hamse• yazması nı da kay dedebiliriz ; bunlardan biri 763 ( 1 3 62) y ı llarına a i ttir Londradaki N izami yazmaları n dan da şunları kaydet· mek i m kanındayız : British Museum 'da 813 ( 1 4 1 0), 8 1 4 (14 1 1 ) y ılların a ait" • Hamse • yazmaları Bunlardan sonuncusu, ola· ğanüstü 20 güzel min yatürle süslenmiştir ; 934 (1527- 28) yılına ait «Mahzen·ül· Esrar» ile «Hüsr e v ve Şirin • manzume· !erinden ibafet bir elyazması dahi v ardır. Biri l ndaa Offic'e, on biri de British Museum'a ait • H amse » yazmaları n ı da O. H. Dar.ah, kaydetmek ted ir. Rusya'daki k itap mahzenler inde dahi. vaktiyle Erdebil K ütüphanesin den çalınara k , general Paskeviç ta rafından geti· rilen kıymetli k i ta plar arasın da, çok güzel Nizami «Hamse•· !eri vardır. Bu nlardan Cafer·i Tebrizi'nin kaleminden çı· kan ve 1 4 3 1 .e ait bir • Ha mse• yazması Lenirgrad 'da • Ermi· taj • m üzesin dedir. X I V. nci yüzyı l a a i t b i r nus ha da Len ingrad Devlet O n i· versitesi k ütüphanes i nde i miş. Beşi XV, yedisi de XVI. ncı y üz yı l la ra ait n u shalar da Prof. Berthels'in elin d e imiş. Ş ü p h esiz T ü r k i y e'de, İ sta n bu l dışındaki k itap mahzenleri ile Mısır, İ ran, H i n di stan v e A fg a n istan k ütüthanelerinde da· hi eski ve nefis N i za mi y azmal a rı m evcut t u r Ş a h ı s l a ra a i t na d i r birçok n ushala rın varlığı n ı dah i göz· de tutma k icap e d e r K i ta b ı m ı z ı n metn i n d e k endisinden bahsettiğ i m i z M. M u h a rrem'in P a r is'le satı n al m ı ş olduğu h . 785 (m. 1 4 07 ) t a r i h l i • Hamse• y i de bu seriye i l a v e e d e b i l i r i z . E s k i l e r i n bu k a d a r i ti n a i l e b e n i m s ed i k l eri • Be ş l i k » in zamanımızda, ne k a d a r a y ı ptır k i , düzgünce b a s ı l m ı ş nusha· s ı n ı b u l m a k bile m ü ş k ü l bir i şti r . i l ] .

.

.

( l ] W . Duda' n i n , H e l i m u t R i t ter i l e İ R y b k a v e b i r d ereceye kad ar, V e h i d - i Deı;tıı:erd i 'n i n n u s h a l a r ı m ü stesna.


360 3 N i ZAM İ ' Y E A i T AVR U PA'DA Ç I KAN E S E R L E R X I X. c i yüzyıl başla rından itibaren Ni zami i l e eserlerine ait olmak üzere Aavrupa'da çıkan eser lerden bir kısmını aşağıya kaydeJiyoruz : Hammer Purıatali. Schirin Ein ... Gedicht nach margenlan· dischen Qullen. Leipzig. 1 809. W. Bacher N izami's Leben und Werke, und der zweite Teil N isam i'schen Alexanderbucher. Leipsig. 1 87 1 . -

F. Erdmana. De expeditiane Russorum Berdaam ( 3 cil t ). Kasani. 1 82 6 32. ·

F. Erdmana. Die Schöne von Schlass. Kasan . 1 83 2 . F. Erdmana. Behram Gur und d i e russische fUrstentoch· ter. Kasa ni - Berlin 1 844 .

1 Atkiaıoa Leyl i and Mejnun. A poem, the original Per· sian of N izami. London. 1 8 26 -

Dr. Th. Hela

N izami. Lo ipzig. 1 802.

-

Expedition d'Alexandre le Grand contre F. 8 . Charmoy les Russes. St. Petersburg. 1828. -

Slr William Yoae1 1 807. Nizami

-

Tales and falles by Niza mi. Londan.

The Sikandarnam e . landon. 1 8 8 1 .

1. Atkinaon The Loves of Leili and from Persian. Lon don . 1 894. -

-

Majn un . A poem . .

1. At klnaon (L. Grammer Bingen'in muka ddemesi y l e) The Love Stories of the East, Leili and Majn un ... Lon don. 1 905 . -

H. W. Klarke S. F.Wilıoa

-

-

The Skandername. Landon. 1 8 8 1 .

T h e Heft Peyker. 2 cilt. Lon don. 1 924. ·

L. (udviı) H. (eia) Nizami poetae narration es et fabulae persicae. . S ubjincta version e :atina et ind ice verba rum. Leip· zig. 1 802. -


36 1 N. Bland

Mahzen· ili· Esrar. London. 1 844.

-

F. R. Martin and Sir Arnold The Nizamis Ms. i llum inated . by Bihzad. Mirak and Gasim Ali, v r itten 1 4 95 for Sultan Ali Mirza Barlas, ruler of Samarkand, in the British Mu· seum. (or. 68 1 0) Wien. 1 926. F. R. Martin The N izamı Ms. fro m t he library of the Schah of Persia, now in Metropolitan Museum at New-York. Wien. 1 9 27. -

-

Laurence Binyon The Poem of N izami, (Eski N izami yazmasından alınan iki sahife ile 1 6 miniyatilr ve izahları n ı şamil bir alb üm ) London. 1 9 28. -

Gholam Ho•ein Dirib - N i z a m i·Makh zanol Asrar. ( l n gl izçe tercü mesi ). London. 1 945. Hellmut Ritter - O ber die Bi ldersprache Nisami's. Berlin· Leipzig. 1 927. Herbert W. Duda - Fer had u n d Schirin. (Die literarische Geschichte ei nes persischen Sa gestoffes) Praha. 1 933. H. Ritter u n d 1. Pybka Heft· Pe yker. ( Ein Epos des N isami Geiıcei). Praha. 1 9 3 3. -

Georıı Yacob - lskender's 1 934.

romantisches

Waregerfeldzug. Glüc hstadt.

E. Berthel• - Veli kiy Azerbaycanskiy poet Nizami. Bak O . 1 94 1 . A. Çaykin

-

N izami·Chagani· Rusta veli. ( Rusca) Moskova.

Nizami Piat Po.e m. ( Hamse'n in Rusça manzum sası) . Moskova. 1 946.

hula ·

-

M. Tebenkov Drevneyşiya snoşeniya Rusi s prikaspiys· kimi stranami i poema «fskendername• N izam i , kak istoç· n i k dilya l)arakteristiki etil) snoseniy. Tiflis. 1 896. -

·

·

Nizami - lz knigi d;losrov i Şirin• (Rusça). Moskova, 1 935. Nizami Gencevt Leyla i Medj nun (Rusçaya tercüme). Gosizdat (Devlet yayını). 1 935. Bu eserle rden başka N izami hakkında l ran edebiyatına ait genel k itaplarda da, tabiidir k i, N izami"ye önem l i sahife· -


362

1. von Hammer - Gecshichte der Schönen Redekünste Persiens. Wien. 1 8 1 8 . E. G . Brown - Literary H i story o f Persia. c- 1 1 . London. 1 906 . ltalo Pini - Storia della poesia Persiana. Turin 1 894. Barbier de Malnard - La poesie en Perse. Paris 1 877. F. Spiegel - Die Alexandersagen bei den Orientalen. Leipziıt. 1 85 ı . P . Horn - Geschichte der Persischen Literatur. 1 902.

ler ayrılmıştır. Bunlardan aşaQıdaki eserl"!ri kaydedebiliri%:

A· Krımalr.i - l storia Persii, yeya literaturı i dervişskoy teorii sufizma. 3 cilt, Moskova. 1 909. 1 9 1 2, 1 9 1 4 , 1 7 1 7. E. Berthela - O çe r k i istori i p e r sidskoy literaturı. Leningrad, 1 928. Bunlardan başka N izami hakkında türlü Avrupa Ansik· loped ilerinde dahi genel mahiyette kayıtlar vardır. 4 BU ESE R İ Ç i N FAYDALA N D I ÖIM I Z KAY N A K LA R

Nizami - «Ha mse•. Şiraz basması. H icri· l 3 1 3. Saadi - Külliyat. Bombay basması. Nizami - «Hamse•. H. 7 85 (m. 1407) tarihli elyazması. Hi.kaani - Divan. (Ali Abdürresuli neşri) Tahran. 1 3 1 6 . Firdevai - Şahniı.me. Bombay basması. H 1 262. M. 1 846. Firdevai - Şahniı.me (J ubile basımı). Ta h r a n H . 1 3 14. Firdevai - Yosuf ve Rüley�a. (Ethe . neşri) O x pord. 1 908. Hafız - Divan. Bombay basması. H. 1 334. Nizami - H a m se. Bom bay. 1 304 ( 1 8 86·7). Nizami - Mahzen-ül· Esrar. Vehid· i Destgerdi neşri. Tahran. H. 1 913 · 1918. Nizami - l;losro v e Şiri n . Vehid· i Destgerdi n eşri. Tah­ ran. H . 1 3 1 1. Nizami - Leyla ve Mecnu n . Vehid·i Destgerd t neşri. Tahra n . H. 1 3 1 3 . Nizami - H eft· Peyker. Vehid·i Dest gerdi neşri. Tahran. H. 1 3 14. - 1 3 1 5


363

Nizami - Şerefname. Vehid·i Destgerdi neşri. Tahran. H. 1 .3 1 6. Nizami - İ kbalname. Vehid· i Destgerdi neşr i . Tahran. H. 1 3 1 7. V. Deatıerdi - Genciney·i N izami. Ta hran. H . 1 3 1 9 .

Nl•amt - Leyli ve Mecn un (Samed Vurgu n'un Azeri ceye manzum tercümesi). Ba k ü . 1 94 2 . Nizami - Piat Poem. ( Hamse'n in Ru sça manzum hüla· sası) Ogiz. Moskova. 1 946. H. Müatufl-Tarih · i G uzide ( ..... f t.;1." ). London . 1 9 1 0 · 1 9 1 3. M. H. Tebrizi - Burhan·ı Kaati'. (Tükçe tercümesi) İ stan bul. H. 1 2 14. H. Rltter und J. Rypka - Heft- Pey k e r (Metin) l stanbu l. 1 934. Cami - (Abc! urrahman) « H ef-Oren k • . Yaz ma. H. 1 0 5 2

Devletşah-i Samerkandi - Tezkeret-üş· Şüera. (Brown neşri) London . 1 9 0 1 . Muhammed Avfi - Lü bab·ül- El bab. (Gib neşriyatın dan) Lcndon. 1 903-6. Haeı Kalfa - Keşfüzzünun. İ stan bul. 194 3 . Lutf-Ali bey Azer - Ateşgede. Kal k u tta basması. H . 1 2 39. Rıza-Kulu·\lan-Mecma·ül·Füsa ha. Ta h r a n . H. 1 294. Hü•eyin Diniıı - Seramedan·ı Sühen . l sta nbu J . H. 1 3 27. Mehmet Ali Terdiyet - Den işmendan · i Az erbacan . Tahran . H. 1 314. M . F . Köprülü - Türk edebi yatı nda ilk m u tasa v v i fler. İ s· tan bul. 1 9 1 9. M. F. J5.öprülü - Azerba ycan edebi yatına ait tet k i k le r. Bakü. 1 92 6. M. F. Köprülü - Füzfıli D i vanı'na m u k ad d em e. lsta n bul. 1924. M. F. Köprülü - Azeri edebiyatı. ( İslam Ansi k lopedisi) İstanbul. 1 94 2. Halil Ethem - Dü vel· i İslam iye. l sta nbul. 1 92 8. Abba• · Kulu - Ata - ( Bak tll)anov). Gülista n·i ! rem. Bak ü . 1 926.


36'

Mirza Ki.zam Bek - Derben dnime. Kazan. 1 848. Tarih Cilt · 1 1 1 . An kara. 1 934. Ziya Pata - Harabat. l stanbul. H. 1 2 9 1 - 1 29 2 . A. Z . Velldi Toırmn - Azerbaycan. ( i slim Ansik lopedisi) İ stanbul. 1 942 A. Z. Velldl Tosaa - U m umt Türle Tari hine Gi r iş. İsta n bul. 1940. Katırarh Mahmnt - Divan · ü Lugat-it-Türk. An kara , 1 939. Adilhan Ziyadban - Teyeran-i Kalem. Tahran. 1 93 1 . Aıri.h Sırrı Levend - Divan Edebi yatı. İstanbu l . 1 94 3 . Ali Nihat Tarlaa - Leyla ile Mecn u n . (Nizami'den nesir ile tercüme) l sta n bul. 1 943. ilhan Tarua - Ahiler. Ankara. 1947. lhn·i Batuta Seya hatname. İstanbul. H. 1 2 2 5 1 335. S. A. Dadatev ve M. A. Hüıeynov -Pamyatniki Azerbaycans· koy Ari)itek turı. Bakü· Moskova. 1 928. Memmed Arif ve Heyder HB•eyaov Azerbaycan Ede· biyatı Tarihi. il cilt. Bakü. 1 94 3 · 1 944. Fehim Efendi - Sefinetüşşüera. Matbaa·yi A mire. H. 1 259. Nihad Sami Banarlı -Türk Edebiyatı Trihi. lstanbul. 1949. Feridan Bey K.öçerll - Azerba ycan Edebiyatı Tari h i Ma· teryalları. Ba k ü . 1 925- 1 926. 1. Berezia - Puteşestviye po Dagestanu i Zaka vkaziy u. Kazan . 1 845. 1. Berezin - Puteşestviye po vastku. Kazan. 1 85 2. Şota Rustaveli i yego viremya - J u bi lesi münasebetiyle ma· kaleler dergisi (Rusca). Moskova. 1937. A. Krımski - l stori ya l rana, yeya l iteratu rı i dervişskoy teori i sufizma. 3 c i l t. Moskova. 1 906- 1 9 1 2. E. Berthela Oçerk i storii persideskoy literaturı. Len i n g­ rad. 1 92 8 . E . Berthela- Velikiy Azerbacanskiy poet N izami. Bakü . 1 94 1 . Savet•koye Va•tokoyedealye - ( Rusça dergi) Sayı 1 . yıl 1 940. -

-

-

-

Hellmut Ritter Leipsi g. 1 9 2 7 .

-

O ber Die Bildersprache N i sami's. Berlin·


365

Herbert V. Dada - Ferhad u n d Schirin. Praha. 1 9 3 3 . Reae Grouuet - H istoire de L 'Asie. Paris. 1 9 2 2 . Rene Grou••et --: Les civilisations d e L'Orient. Paris. 1 829. E. G. Browa - Hi stor y Literary of Persia. I l·ci cilt. Lon don. 1 906. I. von Hammer - Geschichte der schönen Redeklln ste Persiens. Wie n . 1 8 1 8. S. 1. Wilıon - Heft-Peyker. (İngilizce) 2 cilt London. 1 924. A. Chanıkof. - Memoire ·sur le Chagani. Paris. 1 864. W. Bıcher - Nisami's Leben und Werke. Göttin gen. 1 87 1 . E. Blochet - Peinture de manuscrits arabs, persans et turcs de la Bibl iotheque Na ıionale. Paris. 1 9 1 ı . lt.ıo Pizzi - Storia della poesia Persiana. Tori no. 1 894 . P. Hora - Mittel persische Literatur. Berli n . 1 92 5 . Geors lıcob- lskender's Waregerfeldzug. G I Uchstadt. 1 934 . «Goethea siimtlicbe Werke• - Stuttgart. 1 8 8 1 . Goethe - Divan Occidental Oriental. Traduction. H . Lich· ten berg. Pa ris. MCMXL. A. Atkiaıon - Leil i and Majnun ( İ ngilizceye tercüme). Landon . 1 826 . C. Barbier de Meinard - La Poesie en Perse. 1 8 7 7 . M. 1 . Darmsteter - L'Ori gine de poesi � Persane. Paris. 1 8 87. Levy R. - Persian literature an i n troduction. Landon. 1 92 3 . F. B. Charmoy - Expedition d'Alexandre le Grand contre les Russes. St- Petersburg. 1 829 . Sir Williams Yones - Tales and Fables by N izami. Lan­ don 1 807. F. Erdmann - Die Schöne von Schloss. Kazan. 1 83 2 . F. Erdmann - Behram·i G u r und d i e russische FUrs· tentochter. Kasan - Berlin. 1 84 4 . F . Erdmann - D e ex peditione R ussorum Berdaam. Kasani. 1826·32. (3 cilt.) E. Blocbet - Les miniatures des m s. orientaux . Paris. 1 900. E. Blochet - Catalogue des ms. persans de la Bibliotheque N ationa le. Paris. 1 9 1 1 . Y. N . Marr - Kult jenşçinı. . • St. Petersburg. 1 9 1 0 .


Hora Oeschichte der persischen Litteratur. 1901. Nlcol•on Divan·i Şems i Tebrizt. Cambridge. 1 898. Cap W. Clarke The Sikan der Name'i Barra. London 1 88 1 . L. Blayoa Persian miniatu re painti n g. Oxford. 1832. ı.. Blayon The Poems of N izami. (Minyatürler albü mü) Lan don. 1 928. F. R . Martin aad Slr Araold The N izami's Ms. Wien. 1 829. F. R. Martin T h e N izami's Ms ... Wien. 1 926. Arthur Uph•m Pope A survey of Persi an Art. vol. V. Lon· don an 1 Now-York. ı 938. Prof. Dr. Hermann Ethe Die höfische und roma ntische Poesie der Perser. Ham bu r g. 1 8 87. B. M. Sı•oev K ratk i y oçerk istorii Azerbayca na. Baku. 1 925. Vityaz ve tigrovoy şik Cıre. (Ş. N utsubid· Şota Ruııtavell ze'n i n G ürcüceden Rusçaya tercümesi.) Moskova. 1 9 4 1 . Pelenk derisi geymiş pehlivan. (Gürcü · Şota Raatavell ceden Azericeye manzum tercü mesi). Bak u . 1 937. Aliter Nnol A . K . Voı ov ko v idaresi altında ma kaleler dergisi (Rusça). S . S. S. R. İ li m ler Akademesi neşriyatından. Moskova. 1 94 6. Ş. Dili • Bizans portreleri» (Frans ızcadan Rusçaya tercü­ me). Moskova. 1 9 1 4 . C. Brockelmana Geschichte der l slam ischen Völker. Mün· chen u n d Ber t i n . 1 939. W. Barthold fslam medeni yeti tarihi (M. f. Köprülü'nün ila ve ve tas h i h lerıyle) lstanbul. 1 940. İ•mail Hami Daaitmend Türklerle H i n d-Avru palıların menşe birli ği. İ stan bul. 1 935 . Yohaaaeıı Stoye L'Angleterre dans le monde. Paris. 1935. Bul letin de L'Academie des sciences de L' U RSS. Moscou. 1 9 4 1 . N. 2 . Brockhau•·E fr9a Ansiklopedisinin Rusça neşri. Encycloped ıe de L'lslam . İslam Ansik lopedisi. Şem•eddin Simi K a mus· Ul·A'lam . fsla m·Türk Ansi k lopedisi. Metin için de ve haşi yelerde gösterilen d iğer kayn aklar. P.

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-


vm

N i Z A M l' D E N M E T i N L E R Sö:ır. bakkıada

. .:,jf J'. J--

Mehzna· ül-Encir' drn :

.J}j

.i

...ı,ı

.;j-- j; 1 :.; .:ı� .}(

. ->f .i� � I ; .;,� _,, ..... ;.> L. • .ı.::;.

ı

,r.

• •

'

,.... �:-

JU. .J_I r.--

.:.-

.:..- 1 .>L

..,,.

�:�

....; ı , ,ı •-'-:'.!. L' ...; .:...-1 , ı.:.:-Jı f ..S JU-:,� •

.:_,;.._

,.f- �

Mah:cen • ül

.:ı �; .·) ıJ· ıJ, J

,.,,..

..,�

.:ı� �·,ı �� _;,L.; I � ;> J' ..;� . ,.,,.., � ./' .:.- 1 .:j J' r 1 ..l.o 5 � •...;,;L" .si" .., .. . ıl� : J J ' .G· ,; ..A-·

[ 1 ] FilzQll'nin • H eft CAm • ında n : �

.sı .. � ._,.ı 4-':" ,; ı

2 Sö:ır.cll bkluada

.:.-1� y... :

.:.- 1

.:,.aı J.>

fJ:>ı.. .) 1 j" J-"_.)i �· A ı J � ..:.- � J. CJ ,r .;;-­ •

:.1o. r_f .,>/ ,ı �,.-L· :..L· ,

-· ·

Heft · Pe:ylcer'den :

....; ı J'�. _r, §

ı

fi J' J,ı �

J';" .:;.,fo :,_._ ,ı .ı; J' J , :jljİ .;j-- �->:/ .İ� .;,�..-;i f .jl:,r. �� :,; ı ;r y... J.

..ı.::;.. ı ....; ı

.:..-l.. .;,� .:_.,;...- J!..:

l..

. y..- j ;. y.. .ı.. j.) � ..slf ....;L. ':- 0;.._ ,;,� , jl L"

T •

.,ı

:�

r .r- ..::J" � ,,_ ı

. .:.-\.. .j ı J' 1

lı 1

• �.r J'

"...;_....

_

·

.•

. .:..- 14 J' .ı- ıS"'-}6 '"'ı.

Entir'den :

1

,ş ci... y.._. ıSJ)I.:'" ..S::.i

• .il:: � ..;lai jl Ji� ,:.... , .._;. JA ..,,LJ I J. .,>llô .:.-1 �

• rL. �;. k jl ....;L. ..i J ' 't{ r�I .f ıS/" � .:jiJ ,


366

.:ı ı_t.'.) .:ıl ... ...:.:ı.. � ;� ,,,; ,.:. .;,�,.;. ·� jl .!l).. � . -=--' ıS�. �l- jl �-l­ •

.

l:!-., ..r.-. , .A.AI ı r-

. ...:ı.'°·

.J. ı

...r.

... ..J ?· ._,. T

Heft • Peylcn' den :

':"i ... j .)ji J,

...::>;, J) ..i..,ı.. .:ı r. .;i

'

� ..;ı J JJ. � � .,; _,.;.. .;,�;. J':" �fa ._;; T j ' .:.-uJJ. J-- t' '-' I ; :•;. • �..Ş ...... � � J ..r.-. ' ...:i.,.. .ı.Ç rf- )oi J.> ..;_ı •

.:ıı ; ,:.:.- j j" .-ı; , JI� ı.J _,,. rL· .JJ. .;,J':" . ... .>V""

,.:•

J-

İslcenderncıime' den :

3 Kendlal hald11nda Mahten . ul . Esrar' den :

� J.>�

.:r ;•

.),.:.

;I_,.: ..ı:tl ·

..,,.

r· ;

Jr.

vn.�

J,

J.1. jl '

......J

Jı,; .j .:ı� ("i .A".

:.r. r

ı ; ;..uııj

..:.....i..

JL:-'- .ı- .s-lki

...�

' r'

.Ş� .Jt": jl J':" � c.i.� j .;;.- .:..-U:- 1 .:.:..) .:ı� .:ı� � t.� .s ı.J!'. J.r- (-­ .

ca.- .;;.> ;I.> .)� J-.- • •

jl , ..,,. ....,�

h JJ. '

.r­

$

.......

, ...,.s' L" :i j ..:.-b,,_, � � • -:-G. JJ� j ·.>J. .:r .:,...:..­ ,

İslcendername'den

,:.,- ;.> .;r

-r•

ıS,-

'"" ,...

tı:.. � ..,tr t --· ı;.j L" ;/-- (..U-. .f

' ..c.:,;. �- ,:.,·

ci

) t'· ıS •J.r­ ;�� ..;� ;.> � I; � . ı.I. �l:i L' ..;J .:.-o� ,J.J.r- .:ı.r. � ..;l... .:.-o-"':

!

. ...;. .>l:i-.

.:ı.·';A. .:ı ,_., .;; · .r­ .;.....i. . J::ıt.. .r- jl ;;�

r ' d .>r •

.>l j T

---!)

• •

� jl ıSv"�·

• ..l!:P'....: ' )� )�· j J u _,...;. • j � t� .) � �A · j . '; ';r rs .:.-ol� ),...

..ı.;.

JJ.)

;ı, .!at

._,..) .,...; ı J r � .: (i J';A.. � .:ı� )� Jr.


! ' � ,;ı .

J.>J,;. J.... jl 4 �.) �J .:ı� ...

...:.

ıS/" �

' ıSrc:;. ,.-

J.> .:r.ı .:.-1 ._;;T

.fa.

..,-:a -=-JJ r'� �)J .r.

j,.,..- ı .:-ı .,.... ..,;.- .)1 "'::" rY- (_ı .:.-.> JT .:...ı'!"I • ('J 4 J_,- ..- .Jj 1 .ı.:.� J� � 4 ıS.,­ . fli .:ı 4- .:1- .,..... J' • � .;ı r·�j .e-=--:. ·=A v· ;l:-:_� .i ..;i�

Leyla tıe Mecnun'dan

.:.-1.) ..,.... .j_j � r.Y- � j ..� JJ

! f _;,.,... ı .

. r. ',.:- c:- .:.AA . ....:. � ..: �, ._;; ....:.

· f ı: d �

. ı.r:-" � .:.-·

- .:.t� .:J"'

J-

�/.

=�-� .)J'.)

)lfjJJ_ •j' ji

Hüsretı tıe Sfrin'den :

: .;"l:- J.� ..,;.-J'

ıSh i � .J...I° �- ..> p .s' ! , ı l. .r .>Jf ı..ı: .r-. .>.i J-) ,;-

4

,jl_y. ... ,ı;.:... .J.1 ?." 1 J ı11lôi .s-jL.� i jl ..ı;l. S .:ı� • ,ı ıÇ .;_/" f JL ..ı... jl �

laaaahk ..refl baldmada Heft - Peylcer'den :

• ..:.- 1 i J'L, (,/' § � . J; Jl.;.. .;, 1 ıSl-;!"'.,:,· !T J � of ..lf". ıS,r � j JJ' Jlj J ; 'J* lr" 1 �·ı , ._,..l:.:. �, I; ..ı:;._JT . .:-1 ı1lı �) J�� ..:.-ıj ..ı: ı ,- � J. ,ı Jiı­ ıS� j� .>,.:. P. , ,�· ıS,.:.J ,, " � r .:ı ı.... � . .:.- 1 .> f- .:..>_'1, ..,.. , ,... ..fı, � J l:... • .) r. v-'< .s' ,_ Jl:... � ..ı.:;ı JJ.> 4.:.!.) .:ıl.-1' j

J; �iri .,1· 1 ._,..� c.) J i \J .,:,__; T • ..:..-ı � j Jlc-I ,r.rl:­ � ..?-� J.- 1 4 ..ı: ı .. 6:ı ı, • ..s if ..; p J� � � .

·

-

4 � ıS .._..>:..;.· ıSJ'.> 4.fl .>,_:.İ $ jj. 4 .)j ıSP � • """' ' J!I ":"'� )J r ·�' 1

.:.- 1 i J..1.- .:ıl.-İ �· . J ; J� 1 ı � fa . J l:i cif j j l 4 .>

Ji JI

..s,.:.i

.:.-\"°'! '

......

J.!i:=

..... L-

169


370 ffülT'ev ve Sfrin'den:

5 MeYcadatta •tk Hünev ve Sfrin'den : • •

�.

. .:-ı • .s"' ..;..:.... � ,,1. .:ı� .•

!t

· cA

-':..: JJ.

J�

l/�.s .,-1... ..,. ı,Sj� 'JI • ��� uf'o JIJJ.S J' .ı;j .S'Y. .5

.:.-ı..I

.sı l .ı; �T ._;..:.... !lı._ .;,

) .)

/:'

.:-.· .:f.1

..,s'

.

' fic J4- .SJY. ..;� J. fı .:.-ı •• ....-i Jı.. � ..;..:.... j r ş

d::- ıS�r J .S .ı;j J .:..t. ıSJi.J J � 1 ) .sal ..;,:. ...ıl -". • •\( :.ı.:...� �J.,. ı,SJr. ..:.:.�� 1)4 .; ı.....ı ... ._;.ı.,;. jS> J:.- .ı;JIJ c,/' d� 'ıl� J .Ü� ..J:.o j J) .s,:. c;ı) r" c!. J:.- .. ..:. ly. ..;..:.... IJ ._;.:.f .j_I .;,..,S::. . .;•_; 1 • .sl.:..ı, ı .:.-1 ...;� ... !f ı,SJJ'_ .s\ii ..J:.oj ş.... ıÇ . ('.....__,.. ...i� • r ,_,.,_ J .) �

-..;f

�� ._f .s,;. f ı .c...;,;. ':'ı,;., .sı,;. ._ ci.. ..:ı"=" ,:.. • ..,:� � .s,;. f ... ) ..;..:.... ._ ,,_,;..� 4 ;.,., ..:ıT j l

J,

..;..:.... � ı..

.A,.

, .sJ'.ı; J, I _,<' ..;..:.... � ı.!ııt : .:.-ı._ı �..;IS"' r- � r � · ı,Sjl.. Jıj .,t:_.s ..:-1 ._;..:..:. J�

..;..:.... � b .) vf �- .,,,; � J.S ..ı:1,ı ..;..:.... fı • ıSJY. ..µ'. fı .r.l-1.:L. 4 • .lfj..tr ).) ı,S.sr. r f, ' ..ı:.._L. 4 �r _r., d:.- .r. • ..ft. .).IS jl ..ı.:;_. 4 �� §� • -".!:= Yv-- �j JJ ._riİ f. •

cL

, _,.. ;J .ı;� .;J f, ..c.: ı .ı; ı.$)� ?." �u. ! ..?. • ') � I .Ş ...:..ı, .ı; ı f , ıS.s� .sljİ .:ı1.-.T .;.:.c jı f ('....._ .ı; J� 'ı' _,,;. ..;..:.... ...ı. ;,r -":" • J .) _

!

••

!

Ji ..cl ��:r � • J)' ..ı.: l': .;..; � ..:..- l ı JY ıÇ ._;..)- ._;..:.... �

l..eyld ve Mecnun'dan :

.:.-1

.:-1 _,,;.

)J.S

JJl .ı; IJJ ._;..} J.

*

� ':'L... j .:.. ,r.

4

� .;. .; .)" J� ._;.:.,,

y

.:-1

*


� •lö. J.-1 ;.> .;� .:Ş ıSj°ıö .>� •. 4'> 1..;I .:-1 �j.. .:ı � I. .r- jl &

.:.-1 •

.:-1 jf t: .) ,G � ).> • ıSı� j -..i: f .r­ • ..:.- 1 ti (:. ıS� � � ; :. : .._;ı .:ı� �j �� •

.J.-;ı

.:ı�j

.ı:ıJ. .;,ı;�

37 1

Heft Pe,Jcer'den : •

6 Allah ve Allah adamı

• •�

ı; ı ;

.=.-1

·

• •

·

ı. r. ..r

. Ji ..�,,j, •

, !lı;.. ijl<�

.:.1 .i: i•. ; � ;.. ,;..._ ı.

-

,.·

< . ül Bnıir'dm: .i\!ahı:rn

.=.-ı • ".i <CG T,

.>_,;. :.j L � I;.>_,.;.

..:.- 1

..:.- J .) .i. .:,...... .1•.).i. 1

.)� .; �:;;.;.( :;,;.j x..� IJT .,:,I �� jl ıJI�

Hütrev ve Sirin'den:

�!.. � � �- • ı ;Jr ı..ı;.

O:- J • •

..İJ) .>;ı..ı.: ·' J

.>

J"

. i ;ı ,j-tı, :;,.;. ıS:>J'_ � • � .... .:.o_ ı.,: .:.o_ ı.,: ;.> .:. ..ı.:�: 1_,;i .:.:.::- � .:ı '.)it�

' "':'. ,.·j � Ü' .s • • ..:..ı::ls' � � J) .: ....: r.' .:.;� ; ·"'f 'i .;..a � " ..J. � ; • .;

1

.$-J,".İ.ı

; j1 ..;.ı.,>- ,.,._ •-'!_.> .:ı� ı.sl

Heft Peylcer'den: •

7

_ı:

� .:... ı ..ı.: ..:.ıl �

.:,.C.:I.. J

. •

�· J

J"

Hazreti Mahammed ve Perviz Hünw ve Sirin'dm: Hazret- ! Muham med'in İran i m paratoru Husrev-i Perviz'i lsıamlığa çağıran mektubuna karşı gösterd iği h ü rmetsi z l i ğin son uçlarını taavlı ederken: •

,,,.� ..:ı_,.;. .:. - ':- jl "-f- ,f • ....- ı.. J.>

)

,f �.))y-

.:ı _,,. , Y."

' i

:... �· .:ıl ,._? <j./ ....... � � ....; ı ,� J. ;_,..:.iA jl .) j� ...... �


ll 7 2

.;'l:.A.:.i'T ..;!j � �fj • .....) .. 1 J.I ....f .. ı.!L ,jiJ'; jJJ ıS,- ..J- jl = •:.:.. i .ı:. .:.,- - ,,; � ,, � .( J- 1:.-.S' •:­ . rı.· ıS\I� .) ,.. r�· "'-!. i .>f ..ı.. • .)f..... �..ı; ı ,,:.;.j IJ c.J\.:..ı. ,.:. r�· � .,.ı; .; JIJ ,,_f IJ ,. ,;.. ıS � 0:-:J. • ,.ı,, f T ıJ'ı./" T t..ı:.;ı,, 'J ı.,, • jl JJ .;ıJJ .Jr.

J ıS rJ .!JJ�- jl e'.K ,, Jı.:. � ,:,T .:.,:!" .:a.:."i '� ..:...!.I.>_..., ,e!...:. �\ J.> r. •

rı;.. ı "'·' � .s- ·�j ,_,,.. J ,, ,... �il J:'" J- .- jl t; .> ;_.G.i,,f "...�. · .:ıi ..ı.y • 1;

. J U. ,,ı:; ı J.) .;ıı,._ı jl � � J.. .:ıl, .r.- ..ı..'i p • j � .. J ,;..i .J.> ..ı.'I.. .:ı,Gr.; .

.

.:.-C:.. J .:.:.../:. •J. Y: .;,"i ('.:t. . r-s::- ı.$ ;\o.. "'- � 'J .:..ı.... .( . ;lı:.. 4: ,, _;

.J'..ı.--': ..ı:i' .

J- Ş ı J .?.lk

.ı::.

.>Jl ..ı; .s.>,- .., • �J .;,,...._; ,

, ) (1

JI.> .S.i .:...l:i \; I ; y.a_ � ....

�1..f- J,ı. ,j .. f� � .:.- 1 j,J. ı;,I ·� 1i Jl..j

.::-1 cif ..;.J J'0 .;,ı,...J,

4:

.;. ı � ı.. ı � J:'

• .:.(ı:.. ;ı ..ı;..ı;ı.. o.r

t-

� .:,,� ..r!

...:.....,.,G ._..ı ı

. ..r�. ..sı?- .. ,;. , ı

0!· j

!l\O. j

...;. ..... Jl:..>� JJ.}

.

...._,, Y: .,,1:-;

,,,,, � ,,,,, .;,i .S' JiT .:ıT jl s � .:ıı

.

• • 'J jl •

, ,>UI

� .:.:.r ..S�j

ı.?-,.

-':.> I ; .,.X fi. .l(; I � r. �' .:.ı:- ,,ı,_ jl ...._.. J-.> ,

.

!

,jl;..

jı_;I .;,.>f't_ı.-:- .:ıT rfj

.>blJ. .Sr-\ \o.> J l j IJ �

• J w...... t_

.:.

..slı.J'.-j

,:...!. l.>J. ıS�jl � 1 .r:J. ..Jl_,l. .JJ.>f jl .("ı; ......r '· • � ,,,._ .:ıAij �,) .;.> � • �' ..r'T �r- ..ı..T -':-': [ \] • J�.) "':'_,. ;.> ..;.f:J � ...; •

• .:..JJ.>

"':' >:-

.;.> jl ı.$.>.,.- ......r J.>

..:ı T l.J' ı:.r' ,..ı.

;1� .sı.�·i .;,ı ;JJ .;T ;,, ' ;,_,, ,,\I_,.•

...;...,_,, •

1

.( � ı J·\I,, 4 ..:ıT :!-

�' -':

jl .:ıı.:.-ı:-: .:ır,

�' -

• .>;1..ı.' ıS .>J.> ,j_.> c::. �f ı . ..1:- ' ' r..f .s � J) . J'..-' .:ı� .r- J.i-..- Jj . �\; r. Y- .;'j .;,,,,fJj .::-ı J:ı>- � -'!"' .s- sJ- Jj • .::-1 � �J.. ,ı .)" ..S;..ı: Jj ..;-i._)-� ..SJI,- .:,llal.- Ji •

(J) Zlkaar, lelim Arap ordusunun Slelni lran üzealne çald ığı ilk galebenin vuku bulduğu meydandır.


3 7 1-

ilerde

8 Krallçeal

••

� ..r,. .:.- 1 .:.1; ı.s.:ı;I .r. · • .ı.a.:ı ıSJ1t; � .:ı�; G, l • ...,:.;.. ı.:ı,_ c..ı ;.;;ş fj � l � wı.. • r;I l � .r. J ;- J � �l- � J.� . fl/ii .;Jı... 4:-!._,_;. . ti.) ..:-ı, jl,; ,ı J.:I � .:..-11 ;.:ı ..._1;-: .:,;.,,,_ � fı ....: ı d' .)lfaj JJ.:I ı.J.f j . �.r ..t:. ıfl'. • J '='"-

bkendern.ime'dm :

ı.P4:

·

�, •

.

*

.:ı� I ; ...;l:-_->J J::.:ı J� �J •Jj ' ;ı; .:ı lj _, . .}:_.:ı � �. .:ıT ;.:ı ('!. .; . " "".J

. .:.- ; J � .:,.-b :r) .: ı.:ı j l ... . jl_). 1..e=-"-; .:ı,.;. °". .;,T j l . ı.,.al.GT � ıSJJ') fj •

.;'(°j,_;i ....: ı _,;. ...; u.:ı1. .;,,:..J *

� ..r! .;t..; ! � .:..- 1 ıÇ J·,�._r j.) .:ı l..1:

ıSJ ı.sl..il J t.)J .!!· L:. ,... " • .a.:ı ı.s;l-f' �� ...;j,ı

JJf .J cl!'.J [.'Ji , _nfj . f.:ı,-1 �. ..;.-� • .J:....' J • ti.:. � , ı ..Jl.l:.J "' '- -.> .:. -,! -;,:.J ..ı.' .:ı�.... -� ....:ı �· ;j � 4: ...;J-:aj . �j �· : :�-J.. ....:.. ı; •

*

� .;,y � .:ıT �- .:ı,:..f .j�· .:ıT �- ı ,.) ;�,, j 4ıf' . i ':''>1:-- J � r� ?. °". .' • � .slel-; .:ıT 4 ı;ı.. j� ),..,..., ....� ...;JJJ, fı ı .,..ı.:. .:IJ' .:,;.ı_; f J

.. ;.. J

,�

·

. • •

;.;f .:ıı� .:ıT .) �L. 4

� "il- ..,,. ı.s ,,J r.­ . t. .:ı j J J . ,...T ıSr .:ıj.) � ._;;... �J

r� '

...;,; ,

ü •...:.� •

·.

;- �...;.:.:

;l _;A .s· Jj � ,j\.. � ...;J. ' o..:ı · _"". ,jb.,... .:ır. ...;;1:-· <!:J._ .)j. ) ..._fj

ı.. .r. &_....- �

j�T jl .:ı!. ..,..ıı ..;.-;.....:ı� .s� , .:.ı;i rt. ..ıT;.:.

;'("

·

• .:ıt.r .:ı;l.:ı

. ?'..r� �. ......!. J-!-r. d.:..., ·� ._,-!j ...;.:ıı ,...

*

..:.- 1 � .;l:...1.S"' � _}- .:ıı� . ı:.ı-- ;1 .:ı�:.-ar�

!r

. r�· °".ı.:.,; .:ı-'- ji� ..Jj

. J ,ç .J.:I <Jlo.. • j ._... , ıı• .r. . .s{';:.;, J .. �JJ .s i; .s; • •�. J.l J(." jj ...;.JıjA ;1 ,- �� jl� jl ..JJJ_ ...;;.:ıJ. ş ..;,ı.:ı.,...j ,s.C .:ı,.;. ._;.jl-X s5' ..;,j � •

i ğe r K ö > e r i • i b ar�s i n i n mantı ksızlığı A ; i ­ ( i l N u s h a l a r d a görülen • d.4.>; kArdır ; • z i q u r K ö s e ri • t a b i r i . B �r d e" n i n ç � v re s i n d e akan K ü r ( Kura J nehriyle i l g i l i olarak tam yerid e d i r.


37' • •

L,Sl...ı.-..S:- jl

� .)jLSİJ .rı.. ,jlij .c>�" ..,... t..11.i� Jl.)I<. . ,ı _,.; ..,...ı j ,jl.� jl .,s

• LS l...r-

t,J� Ji�� jl ..,ı.C:ı._,

. ,,ı � .jiJ..ı;I .:JJ J' 4>1.- ..,... .il".

.�...; .,

K.ıppk kadıalan 9

i•lcendenııime'den :

.:JY ,J.. ':"l.:iT .h .l.jl _;; ı j,.)

':"u,· .J. __,.:. • .;,l:.. •

ı

� LSJ J ...; �, P." ) .; J.> IJ. jl .:!)� .;·

-.

..>..}:; LSjl:i.-.> ,j'=:-J �I� ..ı:.ui ._;.Ş � LS;J b .J -�.> . .;i� .)l!.ı,I , d;''.J, .A-. . ı; .L:. ·�• Si � ":'r'l . u:;. ..'- ,:ı) ;fç'i· . ..,,.. ..,,.. .:ı .>b J� 1; Jl':'/ .:\(Jj. •

.;ı l.!;;. I .) 1

.aı. .>r ...._,.:;. . � J • •. "�-1. LSJJ .)j 4 • .>.y. .)j .;,\.- .>;I.> r li .jj y: •

• •

J _,.. .

.

LS,; r .r! ' ..,... .,G.. ..ıı.. .. ' •L:. LS t,:.;... .:ı: d_ ...; ....µ. .ı.::i� �-· i�- ..-y.. ..:...] 4 : r:' ·.>.:..: l:.:. J� Ji::-- 4: .:,...0..J;t ...; � 0J ·� ·..:r.ı 4 .:.- 1 � ;.> n- L. 0J ).> 4o •-1:,' J. • LSJ J J. .; ..:..:, � T � LS JJ ;.> ..ı.. -> ._;.�� 1 .r. . )� �ıb ,,; ..,.< � J.> 4 . ..;...,;.. r. .J. jl..ı." 1 �J. ,; i ":'ıaT ı .. ,,; �- .ı.. J' ,,;

. ........ .:ı� '� •

..... ,_,,.. •

�..,ıo

..,:r; :•

. ..... .. ...;w.-

ı.. j

..... ..

J l.:;i � � .:ı�I:-. • ..;iT"=" �>_

�;._

. .....� � .

.J

�·u:

� .....� ..tl­

.:ıl!.ı..Jı �:

...fa L,Sjl:.Jj � r:. ) ..,s ...; .uT ._;.� 4: .;· ıy:- c:}- j ,· ��· · r.:-·--s;.; �' .;, ı_,ç. LSJ , I; .I J ,J .:ı�r � .> ot!. J':" : ..f �...; ı fa ·..r.� j ' . .. ı.. )\( .jl.ı._ ..:......ı.- jJ) .Ç. ..:ıl.!;;.ı ,:... .L:.A,.: .G T � : ..:..r ·�J' ...;� .:ıı� 4: . ..,._ ;jJ J .!l;._ jl ..,... J j f 1 ' LSJJ ..;� 4: �ı,· f" Jj ••; · �ı,.:. J\;�u .. Si � .O\;" LS; JI .> ji � jl _,.. • r_l •.c, L. : � � 4: .:..-'!· JI::-- "'. � LSJ J J, .;- I S-! ..1. LS.JJ _,.· � f 4: .......�· .· LÇ ..Sn .;.> � : ,:..:.J.> l. jl .1:_-�· I; .L:. f, ;ı..... ..:r. ' .:.... 1 ı.r! l;l. .:ıı..., .,... ' ..;ı.ı ._;.ı.;. .j_ 1 LS Jı ;;::.. �.J. 4: •

J.

,,;

.:,L.j �I J fı ;ı...; �

..,.. u.·

..... .. •

;.>

'ı•-1:,' .J� _,) �


(.J.

.)1..)

ı.,.ı.:. J •

315

10

lhtl;rar Kadın Ye Saltan Seıılcer Mahı:en ül • En.W den :

: .;f � .;,- b J ,j .:.-, t r' •-".. .. i- �L. ..,,. i j, •

'_. ;_,A · ..s,f

ılJJ 1) � ..s .J:ı .>j

r.Ş J .:ıı.:.> ..sr � : �i,: (� J, J . .� • .:;,•

.

.:.Jf)' .;;:.. IJ ,jj.J:'. : r1 · �' ( �· rJjT • � S 1

T .:.;J ,4(1 )�ıü

.)� ..... :r

( JJ. •!. jl .:.f' J. .4 . ..ı.,: (�j ,\ı'İ (-. J.> .• .:...!.� jr..s ı � r:· .:ı:>li d · � ıJ"' �ı. • ..:.- \( J ,;. 4 .' ..:S .:ı,;. ,ı 4 � �

j ı$_ş'� J,

,.,...

.:,._.

!r �f J 1) ı.f-'!. .J)l •.:.. .si . . ! r .cl' .:ı r. Jj.-'!'. � •.J.ı/' · j;J. �� 4: IJ .;,�·j.-'!'. . -4J. ..:.ı.'ıJ j>.> .;,ı;J.:I. . 'i �I .:.:.ı, )J � .J.J� � 1 · �I .:.:.b J. j J� J ;_,. .;.__ ! ıJ"' ( JJ jl J l .ı.li � },. .,.. c_ Jf.- � .ı.:. o} .;,- j Jl.a .....ı J\.: jJJ ..,.:. ; ' : ' ' • ��� .s i ;.,.. ..ı, J' �· f , ••

.

. -

,••

. .:4. .} , j T f.-j, ıJJ' ,;. � 4 � lt_ i J )4 ' .:.''- vŞ" · �· )'� •

! "-J

.Jj...e:, ·�uı . .sl' J t; ..s:::ı � •

.

.j '" ' ..SJ''' ..SJ� J .:.; .:ı� jl . • �· )'(' .:ı .c- .:ı �. Jı. • .:ı.;.- •J ,jlij.-'!'. �

; l ..1: r ....:. J!. • •

. .ı:S" ..:.ı.l.J 4'. �J � ...;: .;,�_).) , J, J' �,,

�)

.

·J Jl:. "..sy.'

.A:f�'ı, -,.'!"j

..s

.J:.i. •

.. ı r :,_ş ;.. � .? Ji �-

. .; ..r ..s..:-ı. ..ı .. jl .:..e... ı ..s_J:;Jıc ..SJ � • :; _!lj

• .:4.

J' .

, :.c.

4 .�

.:ıl..) .J.;.. J. � ..,,.ı; ' : ..f J) ' J) IJ fi. �f .s� 4 .;,'t{j .:.ı,, ..SJJJ. .s.}Jl .J.... .,- .o:;�.

Jl...re• ile Ferhid Hüsrn:

ı .ı;..:.,_;

ıı

w

a. Jı, J. , : d. . .:ıı:. , ...:.r .....-ı : .:..&.�

Sirfn'den:

: J�

� Jı( .r . < ..r"-' .,, ("')�. � .:,.;-! lfl : �

�F .;. J.. •

,


ı .:,..... ...,; J · ı ..ı· ı� J· ı : d . . ..ı:. . ! .;� j .,.. • �.t;. l J.s j : d. ! �,:,o r-..� .:ı� j : � ı ..,.. ı ,... ı.:.,... . 4 '-:',,.... .r. . ıS.J : � 1 .!l lo. J .) w;. f� "" -'i i : d. ! .,;ı.� J.J ,- .J;_ı rjl.LI : .. ;� ! .r.. �Jb .J:.. �f ..;,_ ı . 4

>

.s�

J_, J : 4 :

..r.- ,,. : � t .!le .Ş" S ..;_,.. j J.:ı : � iT .,;ı.ı ;- ;> �1..f- f : � .r.

..st•

! ' ,.fJ...J ' Ji � .1;.) •

f : ı:..� ! � � lj _,ji .;-f f: � ' .?� ...µ.· jl ,jy: ·= � ç •'J , ı ıSr ı.J. L: f : �­ l .:r...e:- ...µ. J ' � J.:ı j1 : 4 !T ıSJb � ,,. .u.l_,;ı:. f: · ı.:..r:

1

..;.,.;:�

j J. ..r· ..� ::.!.& : ı:..s:. :' ..,.----..

' '-:'',..).)i

T .:-i

ı d:.. _,� ..y. JJ>J,;.- .:.l"T : 4

J-1\.f- � ..... ,..... v-5' .:ıi : 4 ! .ı.. ;.) ·":' �L:. JJ.:I ) : .:..&.� Ç ! ..;,_,e:. .:ı� .J, (..j .:ı.r. : � ! ıSJlj 4: r"" ' ,... , ...... jl .:ı:_ı : 4 ı .:ı,j rU' r '' .;,_ı .; ..f jl : 4 ! 1'< �- ..1.1." .;ı:..,.. jl : d ! ..:.-1 r'; .;,: J. s;,,,.:r : .d ! .:ıl.a) .)f.. 4 f .:ı:_i: \--; � !T .:ı.) .)lj .j.P.° !$),;- �� jl : 4 ! .:.-; J.:ı .:ıf ..ı:ı; J.s .;,_ ı : � ! �l.:. �· fı:: ıJ:" JI : 4 ' .ıSJ'' •>,..T ıJ_, f ..ı.:.� � !T ıl..ıi.o "; .;,· · .)� ..:...- , 1 .;� r. ! ..:...-,"':: ,_,� '"'-' ....:.:,.; _, : l:L(·

._µID

. . ı �· �' ,}.)

' .:ıw...�

!t

---'

f : ı:.J:'.

.:..- ı rlo. J'< .:ı:_'< • � . ..,.:r . ..� ;;::. ..Jlj • ..ı.:. .,.. .,.ı.. ,ı

..

• • .;.. ..,-. .:...... �.. .:ı ,..,

! J'� L-1- jl �,_, : �

?� ! •

:4 4 1 .:ı;.:ı c.İ..J .:I J ıl;r.- • JJ : � .;,.._,", � J ,jJ.J � } : ·.:...i � ' �� ..;.,..J ı ,;.- t � : � . . ' .SJ' ' .:ı,-) IJ:' J_, : u_( ı'-·;�

! .:.-,ı 4 "" ....-! .

.l:..

:

ıS1 4° • � � ...... .:ı� : l._(

J .. .

12

Oihma öjtlllerl A . Hüsrw

;> u..:..ı_,;.- ili.. i . .. � 1-L� �· V" !"�· :i J. .; ...� SiJJ r"" ı.. r.. •.. ..ı.:;. "° ..:J� ı-f0 1 .:ıJ:- ....·j,jl J . � J J�ı .;_.; ·' ı j � .:.l:... _,,... :; .:ı ı ,;- ı,... ı :i ' �,. , ':''

t1e

Sirin'dm :

.sl.:. J::>I· )J > .J.;> • .:..1 )la _,,f ..r.f'' )..lı .r.

• ...:;.,..-

.

' �I ;_,; .Jı_ � ıS I 0 ... _,,_, '.� .SiJJ J �;JJ .:..:..

:-:�..ı:- ..1. � <" jl .:.J" ..ı.:� .:.ı.:.s �- ..;Ş ._,:.i l � •


.:-;ı..;. J°"' � � .? )J r ! ı.11lii ..;j ) • •:lj) Jj B. Leyld

'1C

. ..:..- 1 Jı ,...

. � W'jJ.

·.r ) J-İ

..;,J:;

4:

. ...;� � J ,.. ı ..,;...;ı;.. . ,;1,.G .,..,ı , ..,.. .i.j.)�

J,_- 0:. JJI..; ;_.,,. ıS..;,;.)

J1-. ._;L.. 1..,;. ..,-j ,;I

. .:.I� .:.....:. 1:.: • •..r jS' ) .:.. )� � .ı.;,.JJ, .s , . ,ı .ı-ı ..:.-, ı ":".l.l ı ·�J":' .:-1 -4...J ,_ 4 .,..ıı. f § ı �. .:.... ıfi-- 0,.T, •

<

• .• \

.:- 1 •..&.:. � .;,Ş' �,... 4: ..;.;;. . ..;,y ).1-. �./""' ıJ.°"' ..:....- \ � � 4:Jİ J' � Jl

.j�J':ll f �

,jl�°':J I p

. .;r ..,,ı � ... ı..ı j,.:ı � � .: ı..ı

� cSJf �JI .,,,. ...;.,. . � ıS..İJ.lA" j ;.,; . .jı, r li .:ii � L"

. .A -4A •

,,

.,-ı..

. u\...:.i Jı,:;. . J�. •

..:.- 1 J '- 'ır ..; �

(--

.)'" ,.:.

ı'-1::: i 4 rli

....

Jj' .:.

oJ ;i.:- cSI

, ...ıı.

4:

._;.; ı,

J rı,;

.:ı J':' ";-�J4 ,;t., �

.!l

'-'!- ;�.u. J: .:..ı,,

ıb.G

...s:.:.

.f .J.� J � �L.; .f�l cSJ>· ,; ..J]. � JI

, JJ • ,ı ;.) ı' , � r .r . ..:.-1 ..cl �> 4'. "':' ;I �

�. .:..ı. ıJ.r-

.

ı

ı

..:...1.

J,.i

f

J•

t:.r=J ,, ...; L· J >

, � : d �. ..;.... ıS� �� ..;�

j,.i.ı �u. ':li ..rl:-:--

':I�. -ı. , , ...;)» � ..s 4: ı.>Jf .cl: .:..ı..s .�,.:. ,, � f ,.. , . .J·ı ,.-. 4 JJJ .x: ..;� � ı°" j jl � j d .A •

·

1

' .r-

; J J,... ,ı.,.:

.j�

_

"':'f

._,L· .ci: � ;_;. .J.j .r�; J.,;. .:,_ı JJ �

..,...,ı. ı.SJ'.

ol+�

. r-r ı J· Jlıı Jl... ..r-!. ..si • cSJ IJ ..s.ı....r- t_� f .JJ':'

C. Hefc • Peyker'den :

.SJ'' .s.J-

;_,•

ı,1 lli.i J. .rL:.

.J L

JjJ,

. ,; ,.T

.:.!\..

� l öj

...

• � .J.� ..r-!. ..s ı .ft- J

·•

.:- 1 ;.... .:..; ,

. .iJJ ) O:,jJ J

�'"· .ıw.. 4 j1) .:il ı.S �J •J ı\f. 4 ..JJJ" ı�, � : :.. Ji • .:..-t ,;� ..:..ÔJ ...

·

V;!Jf°rP )iı t� cSJ� .ı ı ,.. � ... � ..:.ı,':' . .s � ,;- (!� J ;- .)� ..:..-ı,jl ) ;- ,

..;.JJJ ,,. ..._; .)'" .r,. l:.:

JU

Mecnun'dan :

..:.ı"' j.,,.. �

: ..,ı.;

377


3 78

..;.� ..)j J' �� . � t.;f ,rJ .s.ı.-� ş . r ,.:.. � .r- ..:.�� j l . ..,�·ı .r- � ..; i J ' . ''· .sf:,� ô:} lj ;._,> . ..Ş .._ J. �j rL" .ı.;_G(' . r""" .ı.::.,ı ;.>· >_, .ı.:­

• '"'',_.

. .,, ,1-

. (ı.. •J J' ·� J' ..ı..!.

,jl�JJ') jl

• "il"""

.S.>�

.._

4 J }Y": IS .) ,; •

. ..:- l ı l,.:.:. .:

�\- � ·'ı

�),.. ..)>':" J1.> ·'ı J. ...... ..

..:.- 1 � b ..)� � .:,1,..\

.r.J.l:L. :,ç •

.

.:,.ı .. J :.f

<!L,

..:.-.fL • ı)

:J'. J .J.J. ....; lt' 4 .. ' J' :. t • i.) J J, . ı ) cl:: .: . �· LT '°'' ı:. 4 .5;.J.> ..,..ı

'

•••

� � U..... ı:. .ı.ı. J-1 . � ') J-1 4 .s.ı.µ. .; ..::- 1 ;... ..;:.;.5 ' � .;.; ...:ı. . .s.c: ).> , ş J l.!..r" J'

.

/

.;.- 1 ..;.)-.. ..)l �, jJ) .:r.ı .S ' J. jl � tı' . ;b f:". �· )!.: :;::_.. j J .. .,. J. e..ı+c .$-J J .s � f j_f; , ) .:-1 ,,> /" � .6::: ı,

..:-1

.

. &.... !

.

jl J-l

' .;li :.J J. ;.> . .s .:ı,.I J.i':. j .>ıb ı!l::

..;.,.) J l&.. J"� jl

.:..W l�i � . J� �· f � "" >.· .. ,.:. <::.:.. .) ;I ...._ L!. .., :J . ...,.. y., f�i .;r .sıY. �r.1öl

.:.AA

....:.

,jr.

..,LÇ ._;.;.· ) .. .o::.. r,.:. .o:.:...r 4 �-ı ;,r ı."' • ��·,f..J :rl.s .r. � j '"'..ı..!. .J-

,., .;� <ili � � t

. ..

..,-! •

....:.� .;.� ,,. �

r'-- .sılS:'"":. .:,,l:iı ı:> j ı

r::.� .:;. J:>J. J.) )j J IJ!:. Jr. .,_Jt- •J � ;.> . .. ),. •rj,, .ır.:r.ı .. \; • .:-1 ;1,-ı 4 � .,..r� ..,-iJ • � ;� y: .SJ. •J .:r .ı.: f ..::- 1 �· el ; el; .J.� wlö. •

'

� ;.>

• •

• ' ./

• .c:

· � � .r; ..,..r

• j_ jİ ı;:- .:r..ı.: ,j l � )� .;::::: � ) ,j>':" cı;J' ) , ..... • . �·ı.:.. if .r .f ..,-! • � .. ''- j ..,.. ı y. '-! .sı .:-1 ;,.- fa.. J .. .;,� <a;f

� .sl.ı.> � ..,;.. � · � .s � � l ..)� , i:� > � ı _,ç: f � ı., _..s' � _,r "": • ..;- ...,.:. Jr. l � .... J-1 .;..- 1 f .ı.: �-, .ı, i• ·r-;jr .s.ı.:...;... f ' j,.:f j.A & .>; ı...; �;i j 4,,> .SiJJ ..r..ı..!. � -ı.' J-İ'' �ı, ..;.Ş j.-\( � jf '-: .sı ,.µ jl 'J ..ıŞL.ı ÜJ J� .ı.:- .:ılC .. ,_,;.. r:· . ..,.:. �J .:-1 J "=" .;.; ı..... cl. • ..,.1:.:. j� .rid- J: •ı y;�y. . J '' •


• > �· .J!ı­ J ,, .:,; �·,) .:...-� .:ılı- Ji" .:-1 � I :..:j � � .J!ı•

.:-ilı- � Jk

J1

A. Ata&elc Muhammed. cffütrew ..s� -=-'� i' rı'' 'ı .:i-­ ı)ı ..:..i.L:. rL· J. r->i

.;ıı.

� J

JJ':'

j,_i l.) J jLi l.) .....

,_,1- .l:. .Jr. .

.; ;- � JJ.'

:jıjİ .J� j l �I 4

r.

Jt'.

� .r .;,l-ı_,.;. .J .Jı� 4 . J'' -ı.: r. . ..:...>'- 1) \.. � . ..;,_? rı: J.1- 1 ,ı:-1.. � . .;.il:-- J. .!lll.- ?- � .. • • L:. Jjljl l ı � � .f . • ,_? , �T J..1$· •. �, .f J ı f� ,, ..rr . J' .a. ..;..-:. .) • ..:.-1 (':"',) l;,ı .Y. 'ı f'c 4 •

.:-1 r ı; .; � .JI J

[y .Y.

.

J.�

..? ..;..-:. .Y.

..:.-ı .Ş_ (.L" ._;..ı;

• •

d .:ıı,:.: •

.:.-i._1 ..,.. � L:. .ı._,..:

"':'.'li ..i.""

1

� ...

·

. ,).,... •

·

r l!.

J,)

'

.:..-"

"'

Slriİı» den :

' ıS.ı;.. j JJ! Jlı

ı _,..ı;

J 1' r ,

t.}:

;-.. .;_)T jl).

.�l!.

J:P-:.r-

..r­

JJ' JJb �1;1 �I ı!lo j1)1 t'c ..,, t:t T ,)f .:ı� ->,-:- .;- ş .J- r. , ı .:.-ı r'cJ 1.1"19. '='l:tT dl J:l,) ; • .J:i ..lA.) l.J r-!-' � ..:ı� .:ı� ' �,)f .>� �) 4 .,;..;... § .J' � ı; c.:f ..:..� � .Y. . ı.. �I , '.1...; (.J. .Ç. , •->./ .)ljT � j ı.rı.' Si .;i �.:.:- j l .>J 4"'�· .J'j .:.- 1 r:·,, f'c , ı rL" cl!.ı j ı:'ı L· � J )i .:ı'6'J. •. '

.

'· •

1

�J' .J>:- �- ı:L· ı:i ... ..,.. Lr l . ....... j Jt� � .: ' .:.-1 •'.o:- � .J:...1o l.J /-'c p , r� J ' ., � , ı J I .,; .ı-> •.A:...S::.;

, .:.- 1

..:.-i._ 1

1

._;.i � r.

rn" p � o.>l:i .ci.r- J rjı ı ,;. � .?� T .:,..;.. _, J_,;. 4 jl.lw � 1; jV j • • l:. '"'· ' J) jl 4"' ..i. ' ,ı:;ı,.. . ,)� ,)'- ,_,;...r ... �,.. .;;ı ... � fa .:..-" .>,;. f 1 ...::t ı � J.>

. .:-1

..; .: jl� ..;i Jh J ..:.-I l..1': .J!ı­ .:-1 .ı.I � .J� � �

.:-il]:>

:.h ı

• ..:.., J.) , ..:..- 1 j�� .?l:-ıt;::!. ,:.-.)_./" 4 ,:ıl- j_,.;. � 4>;- !° j .ı.. ı.i.' ıSJ 1 jl t. J ) .;.ı ''.ı:-­ ,) ,._.L .:.-ı-'l ı 1' ı'.s� ,jT_,. , .r- ..;j ,ı � ,j� Ş ..,.\ ,jT.,>

.

T

3 7 9'


1 80 • •

e J!J. J,;. f� !l� J) �

;lr:i J_,;. f 1 IJ� .;,I_;;.

.:.-1

. ..)ı "':'.'\: .�ı,.. .:.il-. J_,. r'" L" ..;:..: j : J·ı. .;,ı .:.- 1 � ,( � � .

J�

.

.

t � t ,j ,,, c:'� i <.S l..;Jjl .ı.!..i&: ...ı� l;j .

j (.l:-t. � .;>·, (.i;

�-

4-.

..ı.:.:ıJ nl .._( 1 A,;. -'-!"

.:.-1 .ı) �,.; .:..-" •

*

..r

• .:..!.

.:..-"

:.) ı.ı..!" �)J ..,JJ. ....!� ,( . ..r.,;. � ı u. J. .:,.;.. J}' � ;.. . :,,: I; •:faJ) .ıAlj jİ ):-. • ..,.. , ,.. . I; .,,> /"JJ. �J" j • ..;,, J_ .ı.. (. J. � l;J;lW ' •

*

.

• � .r J' .:J,,

(.L·

ı,:

.rs- • Jf J, � ..s �.r j '-' ,, J) � J. .;::_,, ı.!l:..T � •

<.Sjlj

j� ;J .;-=...

.J')'L' � <.S�j

: .:..- ...:. .ıy..ı: *

..:...:... • •

,tr jJ. ıl. .:.ı� 'ı

..:J.l_ • \:.. JJ .;,,...._) J,._ .;,,�;

r

!)ı..;o

� .�

h. .j_J 1ıi , ,,, �·,J.,>.:ı1t1.ı:..J • r�I j IS.l:J l �·T _.,·......ı; •

�� .L:. f.u.. ı &_l."ı . •ı.r .;.,_.ı: . ._;..._...ı, .ı.:. J; •

.:.- JJ J �L .ı.T .f:. .f"ı; .f' ol;jl 0:: 1 j ! J'.;- •in ..r ,( .t::- Si,ı �- ı-....ı y. ı;; .:.- 1 .L:. c:Y vŞ J ı,, t i!.

Arılan. «Hi4sre., '1e Sfrin 11 den:

.:...-.-:.;. , Jb '"'"'jJ l:. �,. ....T ..±-) Kıtal ·

.;\'

(.L .� .;.>." <.S..:l:.IJ j�I f J l.!.İ J .r-:,. ı.J

B. Atabek

_.�

..:.i )b.

• J)JJ. •

!1)4;1

J l,1,: t <.SJ;-J- t ,,_,;.. ; . .:J j J)'" �J ı.U:. r� i' ,_,...AŞ �J j ı..:.S� ;!.: ;,!� � J) ,( • •L:. J• •l:. rr' i �' .

i_; ,lj l.:,._..ı J,ı ,( .s4;..:. §.,,>

, .:.- 1 ;� .;,lj 1;�1 .( )o� jl_,> , ..fl:. &-;,I :_ı:;IJ .J' j

'Jr

.,,

.J-jlj J.

*

, ş � I_,.,.; , .._la ..;-ı.,;- � � jf-J .:-ar ..T

.,,> 1 r.- ..J _,ı.

• .M:

._sjl- •'J. J" ._.ı.:;ı l.. 1_,; ·.:ı�I.) I; Jllöi <.Sı.ı_; .:..-:. JJ ·J� .Ti (!L.. of

' •

;-

*

jl � J.j (.L" r­ r.i. ) 1 ..r.i. � IS>Jr- t JA.o � .,>

.:.>-"

• >i

.j_jl� ... ..,..� �\. ..fjJ j ....T .:ıu. .ı:JJ• • 1;. .LC.;. J' ' �

.

j

.....:. .)JJ>

*


.J. ·.s..u ..;..,:} .:.:.b ' J.> ..lAlj .t" � .§ j .; • .c:.jf J · .J 1...- ı,SIJl .t. . .ı.:-Jr ..f' İı j� _,ı.. ·..ı...-ı . rı.. � ''ı .; . rr ıJ "'llai • .:.-l lJ.r- __ç ,ı. ;ıu.r � (. � .rÖ- j f...;i ..,; " •

"'ls"..u

.:.0� _r;ı .. ..,> � ..;u. .sı ..Si J.> �;,;. ..y .J."j ).> ş •J� .r. . .r.. : .. ,.. ..,> .� ,j.>f, ..r­ ıS� jl .=-\o. J. .:ıl.-1 r -".' .r. • .;j� ..;- ..:ıı..;ı- ,j� .JJ�.

.

(Jf _r,;.T *

;•

lı t� ,.. ..

· � �. Jl ..l�l d r, . ..k ..;i J. ;_,� .> ..;.-e:- j . .J � , � jl .:..ı_ ..ı­ ... ı,: r-r J'. � � j

...:: J.

.

.;;_�.!.

ı,S.>b .>b I; ıJ;._ ..:..J . :S .> J • ...; j l ;l. t_.;�· •

..:..:. �

,� �..u.

.:o.> .:r.�

.s ;IJ- .:r.� c!J. ..;..,.. " • ._;Jıo..J JJ j � ..ı..:. .>,/ ,jl ...;.. r. • ;.>l. -e:- ,.) J:" ..ı..:. ..;._) .r 1... .>y_ ,jl)r: f"' ı!ll,. f"' I ; ,.) � ' � �/" jl .>,/ .:.-.> .:,.>b � . .:-lö. .!ti.. jl .;...;.,.· ... ·;� ,, ' ... � ...; .. 1:-_) . .. J l!. •

;:::..

.cif/, "" Jl:· j l ,,.)ı: , � • -'�).> .;.:. ı.. 1_:�1.. .:..o"'"': ..,.

J,

ıJ" ...... j

• .:.- 1 lJJ j ;.:. ,;. ,ı � .sli

*

.,:.:.ı,.G •

Jf- ._;...;.. ı, r.

..... \(

"'11Li

• rl:. L" jJ}:_ .:r.\s" ,f .:,JL:.I

.•

381

r.I:.:

,,..

·'� i ..ur � r. *

. d, ..ı.T IJ"'lo. �ı.. .G i ..r. • "':'. ,.)"=" ...;j } ,; fl) JJJ.> ..;.ı.,;- ,j.> f J. ..:ı1::- !"' ..,.. ıS..r­ I • .s� .J:.- j Jr, l;J ("'J'. \," ,jl.ı.. , .s il,.:L ;U J.> r•f • rj_r.r� ,, � ..;ı ..,.

' ;..... ._;.;.· ı ı .?-..b- r y . .._f:: ..; l ,,r-> "=" lJ f.• .l.J Jl �-� � .J,ı:- ..:.!� • •.. L,: r-,.. J .:.-.> � • ..:..:. � jl ..;::;. -=>.J!'" fa • .s L,: .s ..L:&-. �..,>r " • .S.>f . jı ...; ı .J. .sı,:.;ı.l.r" *

, .;;ı,- .:r.-e:- JI"': I; .,-J/ ._;.ı':).. .S.>J l. ,j l ...;.. J. }:" · ' ;.> I J. J f"' J ,JA J. f"' 1J •

..J� ·� f .J.>IJ. , t J l+'l- .S'J. t' -..L· .J.."': • .:-:>iP- J. .. i :. .} r..ı.µ T fi � _.· .>L.> .;.A.> .:!' ı.J..I' � ı

'1.


..:r. � .j_ j ,,..ı. 1.,... (�j )J ....:r ,_,....;. fa. r. , ,_; .:ıın .rf" ,ı / �- -"=" • "'� J. ,- ..Jr. J� .:-a .Jr. J, • �' �) "'ı.,:;A §jı • "':İ.!.! clJ ..:r.ı �. t!" .ı.:. ,.. : .ı.. .ı.:.o. j� .J.JJ ejl." jl t::":-" r. " ı . fa_, .;,ı�ı_;,; jl ,,._ . ....l� � � ' '' l ;o J J> .;, l j •J .S:.. • .L:. I;-"' ,ı:: .;1 .;;.;_� . ·'J ,..... of jl -1.: 4 .,.. �ı •. , ' J � ..,.ı... I; .Jl:;-1..ı... ., • ,_ş �· ..,.:ıt.-ı � ,....,. " ,.. � Jo:-- r '" .;.;. S# � . J-l- J I.!. J j c::!i •.

, •W

• lr. . .ı..T .:ıı ,.,..... ıSb r"ı_,,;.. <:- "-�' fa .J,-i , ; .)�j l) �� � . ,.,... t "''ji ),:r .;,LJ",ı_;,; .;,V. :;f ıJA h� , ,;. •)� ;::_, •

-=>. � r...:ı j� ,ı j, ! (.1r j ...... '(' r ...:ı j� J� , /"

C. Sinıiiın · ıalı Menuçehr Ahsican.

;lj..

' • •�

. "'� .

! 1.. l:.

......

,l

.•

y"

(i.o. ....

j,:i � ı),.-

J�

j� !l,ı.. .ı.:.:- j,

j� .:ı� i' J\. ,- 4 � .:,'(' ..:- • ..ı:ı.

.:.-

. ....,,.. )' ,;. !lj)�

. 'J ı ..ı: .j� j .s.J ..;.ı: f

.Ş::. .;,1:& .:ıT U4- ı ,

�E.:..�' � r'' � l.. l.!.

. *· ,l:'!' � ı ,.e-!­ l!.i � � l!.i ı ,_,.: J J� '� .J\j ?- .s i ,ı�;ı J-İ fa- "'' ' �J' .J�· ..;._,,;.. � .si • !l;L. iU. •. 4 ıSjJJ · •

'

....;;_...

..;� ... ,, _,:.:.ı

ı. dan:

.

·

: ı.ı:.. ·

. "'_;:_ .l!j ıSJ � r .i-Y, ...:J .:,, ,� .:.i- 1 j . f,; � j ' �f ,.- jl

1

:

J I.:.

..il+� ' � .

l..eyld Mecnun

� �);.. J il\ö.

. ,�T i } �� ,, ..!a· "'' ! !.:+- .:.,':( ıj. J s � . !IJ�- .il!"" j 1 .s J. .:ı J.?!. . .... , � 1 J fa t�· "'·' .

c

cı..

,}ILll ".' ,Ş � .:ıl:.-T J �· ' ,._;.Ş" •

.

.

,,...... � � � ı!J.Jj" r .ı.:. (.� ş .J,- 4 �) .:ı �

... ı... 1.:.: ıS,;. � J

ıSfa ı.J".JvP .:,_ı "'� jl ' .;..f' ��,,, 4.. � .:ıi • J..... � ıJ} .:ı ·f J' ' jJJ!' .:>: ' !I � J .a �f ' .;1 1 .:.. � c::-li ,j) '

..:-• ...: 1.:l .r- .::-

.:ı�

$

fi.

• j b-':! .:ıl+o:- .;,� r'(' J.

. .... ,, .Jts:;° .sr- )'�

,ji • .:ııf .:.. ......., '

.:..-i .:.J , .. (.)1..

4 ı$)'(' ,ı.,


' ..:..- 1

..:-1 r;:r ,;ı'(' <.:f ' ..;.J ı,;..5; Jl.:..>� )'(' .Jİ JJ J' ,:_; ..:..._'J , r_,. ;.> ,,._ ..;.� ..;.,-... ,:_; § 4 J'..C.:.

J ı,J \; .ı.:-.:· .J_,. ..:.:_I ; .,s l j- 4 51. ' ..;.L.i ı ..... � j.;'(' ,;ıı, Jl,.;.Ç � .:ı·f ı• .

, ,:_;

.

.

J'ı.;r Jr:

'.;i 'J. J' j

• ..;.�� .

� � .:f..'

;�J"' J ı.Y-:- J 4.SJ� .ı,;. ı.IJ.ıP ,j� jl . ıı .ı+: ..:-.> j .;ıı_t.', uiı - '":' _,.;. jl .>jf- .:-;.> 6:- \;" · :,;.· .r, rj .U"" � � f

. .:-ı,GJJ' ,ı .:ı,;, 4 ..,rGI . ..;.._ � r.ı.i ,j.Lol j� .ı:.L:. (. J': .Ş.; .., f . .:ı�r .:.-ıJ .M. 'J ı 4.SJı.;._j i jl .),.:. .:.r."' . ..,,.jl:= J. t.Ll"' " 4.S� ..;. ı.J.I:= .) ,> J • J.) \; . 'J. ,jlj � ,,-.. •J jl ;ı. •

j� .;;:;rj u,.:. o.>ıj� . � .r' J. i 4 ıJ·,, j,..ı:ı J u:;: •" jl .?-. . ·•'./'..,. jljl f;..,.. ..:.- .,.:. ,� 4.SJ,S- ; ·'� . . .)ji .j--.f: ..;.._'j'(' . iH- � .:J'.ı.: � J• • r' ,) , ,._ '- • i u'� uŞ § .l..b ',.:. rf ı.­ . u�' jl r' �j .,· J ı.•

.:.-.,"

r"' � � • .; J .:.-• ft':" ' ....i-'!.') .,,: r» 4� � ' .ı.:1 J. r...; .; <: J'(' ı;' .J�� ' '' rl:- .:.-fa :..4S/r-' 5 ..:ı1:..;- J; J• '·•.:. .. . ,.:...< t.ı jl �,.. ı_,.f ' .,si,:. .>�I � _.� J. • 'ır ı �;. 4SJ "'" )� , i1 J ..,_ı ""G=" .sr ..r!'"J. , JJ. t:;-: j Ji 4 IJT •.

• jJJ

• -'=:.

ı:I-- <: :i � � ..,_, ... � �

(.� .. ı.:

E.�

.Ş .,..ıı. -�� j l

..:.-i

.:.-r.:.

iJJ Sı

' r f•

4 '":'�

.:,_,,·,;- <oo;f l ;.;:. � '":'� ..:..-ı...

··�

j)(... ..e: 1 �

c.� <oo;f .;; ı ..:"; })� 4 • • ji ..;-o

.:.-1

,�

i

·

• ..;.i�.i � )� 4 ..,_:., ..rl:-- ,�'J. , ,:. ...>' • ,S)'(' ..:..- �f i 4.SJi� , J�· .:.- <.: f' ; uİı ...,. _,. ..,,_ ,_!... J,,, � � , �·-':! ._...G T � jl •

,j,/

J

t> <: .i-A,G. '""; � jl

;.>

.)�

4 j,jT 4S,.:. 4 � ,J,

4S;.:.;.

4.SJJ J. •�r J � J' ' 4S� r'- , ..,..ı.. 4: ..sl.i:' �1.r ,;.,JV �� J' •

.:.-1 JJ'. ; � � 1 .:;.:..5' ;.> . r.r 4 ırw �

• .ı;,ı ....

.J.i

,j� i J, .;JJ

38 3


3'H

D. '

.:-.>

Nünetüddi� Ebu · Beler.

· � .!ili ..; -"'="

�-

� � jl

: ,)� .J.Ji

. ..r':-

.;_-,,"

.

� ..;�

. .:..�

.:.-

Ti!" • · � 4 rt1', Ji jl �

�.)i ..,,. ,,

,;, J.

İılcendernclm o daı :

.;-

� ._;ı;

§ i"<

� J.ı

4 .j_...Jl .:.._...i

"' ""':

.:ı�

..r.. ,ı , .;.ı.ı:ı ı.r!. ...;J \je

, �,T

.A.:,o ,.,.... ..,,.

� .. ......

V:.

• ''· .J!J 4 &rJ j ljl,.: ..s ._r.,ı ti �y ,ı ?. • jl,; • ıl(:.I .:.1.) � �

. . . . . . . . .. _) ·.i.:.: l _,lb. � .;ı;.. �. . ':' ı:. I .J)' .. 1:tı �,\."İ •. .

r �..ı: ı .a. .

jl..d"" J� .>; �

,,.. �l..ı.a l J.

,ı _,....

c

,

.;,t:.ı.."< .:,ı.fa_:. fi �........ jl ..,f ,=ı...

..,.ı::. JJ . . .

·

.

.

.

.

.

.

' .>f •..; j IJ "'V"" ..,.-! � -":" ":',_,... �/" .;,'(' "-"'=" ,,_ .:ı� • � J) '(' J. ..,. ,j-jp �j

•.

-=-' � �Jı .. o.!a. � 4 ..;�bl •) jl � J':' •

'

..sı.:..J

• .:.. ı: "<J.ı.:...C. ı , .rÖ ı.I j �l!f J ,:f .l:. ..s ;.c..S:. I -":'

2

, lı,ı.. .J� ' lı�_,,.; , 1,.: . . I� �� : .t::� .!ti ,ı -=-": , ,� rj. ıÇ J. ..:.-!J.. 4 ı� .;,ı,_,...;. § ı':. .rş Ji • .:ıı,J � ..,... '(_J. jl .şş § .:ı-":' ..ft- J .. ...ı� ı...: ı 41.>l:-• ...,...: �.) � .:.:.ı' .... � r li :S::.. ;.> 4-; .f .:ıl+-.;._; · .:-ı r'J � t ..> � f� ; . .x::- :.jl- .: $�_,.... � 4 • .#. Jl;-..)b '1.:r. J.> <:.. ,,r.. ,ıji � ...A,+· ı; i • �,._ .:ıı; �_,... � 4 � .:ı� , .>,i �jL d.J!' 4 �- � ,_,i �j� ":- .;,ıp" .:,ı� :.f ,,L:. ı;...� 4 �!.!. ,_ş ,, -':' 4:- .;,ı,ı ....� .:ıı�

, ,ı .:>"

·


. Ji ı.J:L .:ıı:.. .;.._"'' .... jl .J'I • 4 •. J� ıSJji � ''"' �Jji •J • )\(.)� ı.S� 1 JJ.lı J' r-

. •u., .

•· "'61,... ....:ı. .?. .ı:.c.

.;,ı�·��- ,ı ıJ:�· � ;

, .ı:. � ....-

.•

JJ'"•

.:ıl:..lf".;,..» .A �_,.. i •. � t.J": � f..:-j ,,;ı .,.ı;l-J

,_,..

- • ı.i.G . .,-

�'

•.

J .> iJ. �'� . • J� J� " J� •.ı:ı.. Ji ; •

�J..

(-O- 1 v .� .;.�• .r

�-

jj J,:.f ..:.M ,,,...;.!" . -':' .:ıi ,.� , �.,_T J' • ı.SJ1 .S,J iJ...-" Jı:. Jft 1 J1-�· 1 J I_,.. ..;it,r:_' Ji .ı:� J' J'r ,t:. J' J .s.. L:. ; • JJj. J' � .;,!:'.;) tJ ".J.� Jı:.-:i .ı:. ,_,.. .sr- ..ı,.:. f1 • J;.. Jt" (...i jl �,, ,, f • ı).!. b rh. ,� .;,ıj ı . • Jj �· '1. �& � .;,l.j -:-1.. ..,ı.zf } '...•

.

us

.... · 1 4

Gence

..ı..ıe•l

İJcendem4me' dm

·

Xll n c l yO:ıyıhn ortaaında Azerbayca,. •da •u kubu l a n bQyQk b i r zel · zele eanuında Cence'n in har1tp olduğu tarih! kaynak ı arda yazılıdır. Bu hldlae eanaaında Şehlr'de 300,000 insan teıef ol m u şt u r.

Yurduna alt bQtQn bQyO k olayları Közden kaçı rm ıya n Şair, bu fa­

ciayı dahi aşağı ya gOçQrdQğQmQz canlı beyıtlerıyl• tesblt etmiştir .

.

.;ı...j

la�

.:ı

' ""!J• IJ

;;-;;,;) J°':-.J. jl ,),4

""' ""' \;

Jl

.}�

·f � ' � ,. ş v. Ş ...,..! j . .ı:-· ,,....: ı J. l j� ;•• ı' . .?- .;ı...:ı j ......,.. J� J• .:ıı..:­ . . .:J. ._:.ı ....:. .Ş f.,;J I j\( ....:ı. h�,) � J• •_,.. .: ,;jJ ,� j l � IJ � � • J:!i ?. :_;ıji .A.-0 L Ju. .

.;,T jl

•ş J. .>l:tl • ;) Jl:.;1 .}ı.;:.. . .:ıı..-r JJ':' d �j ' J,.. � jl '-"""- 5. � J, • .:..-5";, ı"'i J-')I._. ı.}:Jt ' ,) e-ı Vi �� .s� ı � • J:-" • ,...ı J, ,J., l&..J:. t) ' 'J-.Y. .s� ,, •""!' 5. •.•:li

• .;_;., J

JU'jJJ .S j� ,;ı (Jj ..;ı... ,lf �J j l .....:. ..,ı.. 4" . .:.-C:. J . l"t'. J-1&.. '-":"j

.;,1.-1(

.:ı� 'J �j J'('J. •_.... I J c;J � .; .:.İJ ..� J. ..iJJ\( r::.r ...,..! j -':'. J L';. ,_... J .:ı_; .:ı l.t.::- ..i

,:..;..- .. �, ,>J' • ...; ı.. •

,

.Jj j


386

ı.S'f �F � ı .:ii ....:. • ) f� JJJIJ ....:. JJ > .; ı J § jl rJ ; j .....:. jJ � ı.SJ / .,.. ı_,;. .j,:J 1 JJJ .:.S::ı : j ' ....:. . ..1 1. �JIJ- .:. j r.- •)� fa�

1

j� J _l J-1:

!

J�

JP ,1

A

.J_ ) ;

.LJ. J

1

}J'._..ı.

15

TUr ı U , arçalar ül . Müluk

- ·ıi .J4':" �i, .;"la. ı/° .;Li j •..:.:,.J �� .J. . ,j b• c::--A �· �• .:_,l:· ..&� 0 .;"ı_,ilı ..,..... \.. )J ;.:-?.. ,sf •Jj •

1

.; l:...i l� i �

.; �- � ...; .:.. ". J ) 'J .._)il. e1 . .;·ı� jl �Jı; ,': I J(.::i �· jl j.A • .; l�ıl ) _,,..: J';" )> ı.;,.i. ;. ...;

t

_

..;'c' JJ'. f-5' r. .; Is" '': J .;·t;: <:• .

.;1. � �

._µ,

_._

. .. .;\. T Jl!t af .:ıt.. : , ..ı j

.

_. _

J. 1 .f-

« Melık

ı �--�-.. ...:..:;.. J .ji J J r _l ..1. .- _,(.; jl..,. . , .!lJ. �-· j ') �;.,_J; � .:..:ı.!' .. - ...: C ) � 1 1 , . - · i ;. 1..:. • � � .; /" .;. ... . G .j'--f'"..> j �· · , .) 1 .) ; � I; CJ .. ._.\ ._:, .l � j J-:" • 1_ .-· .) ) J

••

J

�,� •..!.) .Y "·' ....:1.. J:". . ,,,� r �-<" ..,_. Juı ". ' rJ' ..:':.J :� )" �... I'�

, -L t!.�

,,.�· ) • 1. ,:..(°_!: j l _,_- .i 4o. t._ .r: .._. �� 1. .:.�,)I 1. •

.s if

ka sidesi

• .;"l... .:.ı...;,.., {.:,,. ; .!l.r.ı .!�.$!-"' ... :t ....-. _.� {· :: � . :.. .:.-•;

P�• ) .;ıs:'." ...7 · .k� ..! ��A l" � J .}

1 ı..

� f�\01 ..I. � · � ri� •

J

)J �·" -

j �,::. � •..I._) T

...... )

.: � > ,

.!j r'f

_,:l:.,� j\.. �- ...:.- _,;

� ) ' .;.,-

f?

; f;

• j-" •:- , � "";" ..,.. :..)b. .l.ı­ : .;'1:-� , � .j\.. .;1..j)o v • ...:ı , �'..: � ..ı' , ; ...;-1:": Jly. �Jfo. lj� ;I;,• r.J&. , t-., 4r'.-':- ı J, ;!JA ,� • .ıı.. ..., ı . ..it.. .:r ı .61 � ,.ı;..ı ..:.� � j Jji .....; ,.: ,_;;; ,.;" �� ' J ,; •l:- ,_.l( r_. {; ,..r. , ,.+• .;'!;.&:-!- �J �Jı..; J�r. ' ,. , J .J·u �J � j .J.�.:. .!.!� J. <:- [ ı J.�.))oi 0, .JLL J ı ,._ ,..- .;� . .;· ı , ,� _..... • 'i ..._..;. .,..1: s::ı ı r f ....T ..J _;. ,.__,,.. .r • 1. ._,.. _,....,;,, ı� .;'ı ,o. .ı; j � j �_; j� j r� ' ,.ji .ı;ı .:.>W ..5 J 1 j ı ' ,; _.,.. J .;'\S"'J+. ı.S' J"' j � �) �,s::.:. r. • , .. ,;. j� ._;ı,;. J , �· · .,...- ; !. • � _ . J� J . ,,-. t' , .s:.. •ı ..ı. i ·� ..l.!.1:-° ı:ı· .:J.;.; ı .C:.. L:..i o..1 ' Jr ı •

...; •

: ; ı:-

.

{-> --

1.f�

. ..; ,:,;' t_\,- � ;� l ..... . �-J./' JJ'_ { j J:' jj, · -��-

�,.,...

( IJ Bele� An -

i M i"r

)}ahi, be lid.n i m e n nazt"r k on •


• J\JJ "·""· .;i-- .;..ı.ı ..i ..t.: ,p:; J�,; J ..s-J 'Y- ..:ı J ..ı..:.. jl ..ı:.J " • .; � j Jl iJJ ,..,,..:.. ,, : ;l.;.-1_,.. j

.

.;· �

Jk : ):.. � .ı...T ..;.\ �)ı..J, . o!!... ...:.J � � t .,.. '6"ı ,jl}"' )!" .

.:ı� � .J..... ,. _,,;.l&:.. .u. 4 �,.. ·.ı. � ..,.;;

• . •'1):>1> J � ._,..;.;. ı ..s:..ı •

.<.!.l;: .:ı � .ı:ı.. )� ,

•K7

....; ...... � ..ı...I.. ..:.-�) ..ı,

rı'}'.)I;..

1 {--

/ • .:.-i � � ı.r.) •

":")

Jllai ..;-,.

��- v...r J-!Y. ..sl:.:. .) ' .jl._:!.ır ' J� )"!""' ' �iL .Jı:> ...r_jl .rl ;� '.)L;.; '"". ...... .J.J. 4 ' ı.S� .ı.:.r "'· ' ;' ' ... J ...:.:.;;. '"'· ' ;' _r,,) Jr ....ı.-: ""'-. ? J> ... r · ,_it., ._j ..... ;J <:- .ı.v- ı' • ..sf . Jıı� � j ._.s ı; ._s lii '>� • ' ;;. .sı1 ,i'.)I. .i .. rı r.:- 4 .s ..s::ı , r�C ı ; ... f ı ... ·� .!!� � i r'i .f. �-eı . 4 . J� , '-:-. ri J I JJ°6" ..S'J> � rJ ı> J • ;.,. ..,,. ' ..:• i".ı...T )- � ;.-r ,(', J'. �-- <:J L+.. Si ıl:-! ,G, ı4:- . r ;' ' ..:C , r:.. J) > .il.+� ...r. ı ıl:-! . .;"Lf'..ı.: J ..S..t.: j ,,, ,f.. .j-J) .:ı\i .) . . . ' J ;.-.ıf .TJ J ! l.l.!.;� J ıçı. · L ;. � ��) Olr" ' ' ._;.)�-��� ;';� j J, ..J.1 _.. ı ; r.? -,.., J �l - ..J �!.1 r> ....:..V"'" • (ı... 4 �� r'-ır 4 ;,;::.. f.'' ' .;\; •' J J,c,,, � , ;. r) � ,,.g_ ,!))I. �J ..s> � ;ı ..:S..t ..,,. . i� ...._-ıı ... ı ·-"�_,lı�·, 4 j ' ' .;°\(.ı:j ..: J .J• .: ' .:.d... "'·' .<.!. ı; "': rı •....;j ..;ı.,- J ; .:.sl:. J:� . .;\-1' .s W j , ı '..; ._r_I .,_/ 4 ' _:ıı,) ..;� / .....\ ..;Uiı jl )ı . Jl-ı ..;i >lrı � _,,;:� � � r'Y.-' .:.. : � J,ı i : ... l-J i •

.;"1:-- � .

l

··,

J� jl

�·

·

-

. •

B.

.s l

İki gaıel

i _,;. .f. J , ' > J' J. ;:;. .s ı ; ff ..,.. 4 J..:.. j:l i . ! �,, '"'' i ,_;01 iJJ ''ı,) J)\ ' .:.-J' .s• (.JJ:'. ..ıl,..o ..ıl j ..,.. f. !t .:. , , .s ı ( ,.s � ' J• •. ı:.ı .J)' ! .:.-,, .,, i,...., � i ,;, ,� �,,

!

' .:.-J' .sı ( � .;" ;': 4 ,r.f. ,.,... ' J 1Jı . .. .f. J!.� .:..t:O. ! ,!_; J JJ .,- ' ; j r''ıı� •

'J·1ı:.� r....µ

/Jil:. f.sa.G r'Y. h J ııa; .s� .;>

' .sjl ,:..;.

' .:.-.> �

' .:,...; }" r .d" t ı .:ı ıi ..,.. � "° Y­ J. ,ı jl r>IS"' .,; "': tı .,,...-!. ..,,. 4 ' ı� 'Jı , j J:.i.- , , r4· ;; b . ..:-' .,;,, r ·� ,, , �,.... J_;l ..d";ı J' r � , , J ' J. r'J� ..r ' ..:-\ .JJJ:'. JJ � , , tı .:.!.r: .;J 'Jr r � ..s�J': .;..J ı , , .s , j lJ ;I rf .:-i ,J,. ,_,...._ 4 ..,,j l ..;.>·� J � t .:.-i Y'; J IJij t' _,. 5:_ IJJI t J.J · r.·,, � J� ,, t jl r' •...:. r.,,,-..r Y': ..:..

• .:,.-; _,;. • •

�,,

*

*


Hl

. ,µ;

.:ı,!!j JJı r'

C.

c

/:larôf,&u

jl J .:ı�), �� r.:ı� � .� �� �

"' '

'�. (.J J .r- .:ıf ;;, ,_ ..;. :; ıS.i.ı

� J. ,) ,..:.Ci )Jı .,f x. .,f .:.i, ,jy .;;" • JıJj �' .r.. ..Ü ) .... , , .;J J.Jı i ' •

' Jı!. � ..-r. \.. )Jı J• ..:..ı ...:ı

• •

<>

ıSI

D.

;!'� !!�. �4 .,...:. } .r� J ','.· ıf .;;, ıJ ;Jı • ..:-1 � : � ıS,{'.. •.V • JJ. d 1 l · s:;'° J • .;..:J • .c.;L:.s:;'" ..;..,.:ı � Jf'. .$', � ..· .J.' · • .ı.:: 1 .ı. ı JJ' • .-ı .:ı� .:,� .}- .J.' •

• •

.:ı, ,,... ıSI." ,;:::. , '":"ı _,..: , �J .ı.al:. , ,) Jt:. , ıSıl..i , .!( , ./'- , "'';..

.( ' ). .:ı_,..A.. J. � 4 ı.· ,.:.

Bir ruf,af

.!lı..

ıSiJJ ,, :. J1"':'. r.•Jttf�- .J.J ıSiJJ ,),:. Jl..ıl.:ı • ..ı:ı.. � ;:- >/Jı

.:ı,.: •1J 1...- .:,�I_;. 4: �J ,,;-,.:ı ) "":-. .:ıı:.,) .,� jl � � � •

�·T

Jj_ .:ıl:.:,• � J , _,.;.ı..

'

;.:ı

..;�T �

r.:ı

4 Jı_,;. ,:

JJı <:...>

.r

.sjJJ J ,:. ıi:-:-- i-· .r- ..:J JJı .;,.ı ,j_l.:ı::. jJ; <" ;Jı .;,_ı .:ı,.:. j� <"

• •

.,..:.

( ! ) Pakistan Şair'l M uhammed lkbı\l'in Nizami'nin bu parça:;ırnı yazdığı l;ları\bı\t . i Firenk adlı ben:Letme : «

• JIJ'_ J .:-.:ı j l t• ..s..ı:; •..s;l..J"" t,:. • • , ,,... , ._sv, J J o.,ıoj .!l_v., � . ,;. .ı:l: ..ı:;ı,..: r 1•..i.. •fi • • ,,._ , l;L..i ._s,jlj ..:..:. ı . � . •Jj i .:ıı;, .,.. �- ) ı .:..- 1 '-:'_,;.. .:...!. j . , ,_; .,,_ ı..-, ..; ..... ,_r ; ..ı: ' (,�

,

·

o

'

,),..ı: ı ..>.:!.:: r- jl ...rA d 1..�, . ! .,.... � L:. ı- ı; ,<. j � � A

!l. ·.; .:.�ı _.;.. .;l.:.. ıt. ;:. ) ,;, "' J.l;- ı- 4' -=-�· ,j_I , .:...0r J-':° �·t- j , ..:..- 1 ..!1." ..:.. �I _.,;. ._:,_ ı

1

..SJP

.·'

f· .s : j l _;'. l;"':J ..!l::.:.-0.. .;,ıE �- )ı ..:..- ' ..:...:.. j ...,, ,._ .:,� �· �J'. ?. ..s� ;• f ı i •

. {. .. ,....:...

..:..- �;, •

...,.

..:.. -!j

,.c· �. J, ı.w, J .ı.... ..s ,., � Llı:'. l,-" ;' ..- ' ,:-. � ..; �


ıx

i N D E K S 1

Şam adlan Ab!-ııl-Azb Şeyban!. - 358. Abd-ııl-Kaııdir (Maragıılı ) . - 10. Abd-ııl-Retld BAkill. - 10. H. 89. Abd-111-Hayy (nııkkııt) . - 12.

Abbu-Kulu-Aia (Bakilıanov ) . -

130. 3113.

89. 70. 72.

Mina

183.

200. -2111. 202. 20.'t. 24!1.

275. 281. 314. 382. 385.

Fethali. - 8. Mirza Mehtımmed. - ıızc. Archimed. - 48• . Arif-ı Erdebnt ıı. ıa 354.. Arif Memmec1. - � Abd-ül�Ramit. - 18. Asaf (NevvAb). - 218. "Nl. 354.. Abidl - 357. Asit - 218. Ab-ül-Kaaaim (Peygamberin kllnyasi)-41. Ata!. - 88. 357. Abd-lllWı -i Barift. - 354.. . Atay F. R. - 13. AbdurreaOOI Ali. - 205. 382. Attar. - 82. 88. Abu Muhammed (Nizaml'ıılD kllnyul). -- 41. Atkinson İ. - 360. 365. A�enı Bııba. - 12. 121. Avfi Muhammed . - 363. AdıgöaL - 22.1 Ayhan. - 185. Adıgözel Aaker. - 22.1. Azri. - 150. Afü: (Ap'ak=Nizamrnin karw). - 48. 49. Azer (bk. Lutf - Ali Beg). 325. Azeri İbmhim Çelebi - 354. Aftandil. - 82. Aga Mirek (nakkq). - 12. 358. B Aga Hidi-i IWrt. - 91. Baba KQhl. - 14. . Aksonkur. - 83; Bacher Wilhelm. - 102. 360. 385. Alçiçek (Şirvan prenııeai) . - 28. 304. 305. Banarlı Nihat Sami. - 356. 364. Ali (Hazret). - 43. 44. BArbed. - 43. 136. 14-0. 141. Ali. - 351. Barbier de Meinard. - 104. 382. 385. Ali Şlr Nevi!. - 7 . 12. 18. 21. 82. 92. 95. 105. Barthold. W. - 8. 22.1. 388. 222. 353. 355 . 356. 357. Baykara Hüseyin. - 12. 18. 21. 354. Alp-Arslan. - 59. 83. Baysonkur. - 13. .Ameto. - 108. Bazarov M. 221• Belisa. - 193. Amiri Şeyhi. - 14.S. Ahmed Celair. - 12. Behmenyar Eb-lil-Hasan. - 10. Ahmed Musa (nakkat) . - 12. Behişt!. 358. Ahmed-İbni-Muhıunmecl. - 15. Behram GOr. - 82. 108. 107. 153. 154. 155 . Alunedl - 356. 357. 157. . 158. 208. 218. 218. 248. 275. 287. AhL - 355. Behram Şah Fehreddin. - 48. 59. aO. 611. Alıııitan (Şirvanph) .-11 . 23. 25. 27. 62 63. 120. 281. Ahundzade

Ahundzade


ate

ııeıu--ı Ç6bln. - 133. 135. J.IO. Bm-1 J[emeJeddln - 12. 11. .. e...m t - 11 . ... &ırtb.ı. ı:. - 17. ... lGI. 118. 110. Zil. m. 237. 270. 272. 322. 358. 381. 312. ... � - 35t. Beylekanl MGclr. - 15. 24. 5'. 2'1. �. - 1118.

BilkaJs (Balluz) . - 3119.

Dhıyon Lavreııce. - 12. 381• •. Bjp (Atabek NuııntCWdin). - 13. r.. Cland N. - 311 . Blochet J:. - 315. Boccacı.ı:io - 108. Brocldıawı Efron. - 107. 381.

Brockelmann C. - 311. Dnnnı E. - 9. 42. 13. 114. 87. 103. 382. 31!1. !Si. Bnmo Djordan. - 231. Cafer-i Tebrizl. -

13. 351.

Cııml Abdurrehman.

-

18.

82. 86. 87. lM. 97.

104. 105. 355. 357. 383. CBI= - 129. Cebrin. - 88 r.elileddln Rwnl (Mevlina) . - 13. 90. 119. CeWI. - 355. Celili - 358. ( Bu sahifedeki CelilDer hep Cellll okunacaktır.) Cemaleddln-i İsfahanl. - 84. Cemtld. - 81. 62. 182. (;evherl. - 25. Cihanph (Karakoyunlu). - 11. Clarke W. (Kap). - 386. Chanllı:of! - 23. 365. r.harılıoy F. B. - 195. 211. 380. 365. Collat:ı. - 109.

Çahruhııdze . - 83.

ç

Caykiıı A. - 361.

r. içyıınov.

- se. Cinli Türle. - 214. Çin Hakanı. - 245.

D

Dedmfev S. A. - 11. *Dinlt lllbeyiD. - 78. "'· .. ZD. J\&nlpıımııl t-.ıı BAml - 171. .. Diri (Dlrlb). - SWal Padlpbı. - 171. �· 190. 274. •• Zil. ... Dir1b Gholam JlaM7ta. - 358. 1111 . Danmt.eter M. i. - 25. 315. Davud.· - 59. Dede Korlrut. - 211, zzz. Dehlevl l!ltnfr Bllaw. - 8Z. 15. 88. 18. '7. ._ m. 3M. 355. 1111. Derketo. - 198. Datprdt Vehld. - G. 41. 14. 1'1. 78. il. •· 90. 322. 324. 3.13. 334. 335. 359. 312. •• Devleqah (Samerbadll) . - 12. G. iL D 88. 85. 95. 104. 322. .... Dil! Ch. - 221. 381. Dimitri (Gürc:ii Kralı). - 27. DQda Herbert W. - 354. 358. 381. 386. lll9. Duvali. - 190. 191. llM. 195. 19111. 197. E

Ebi Nevas. - 98. Ebu Abbas-i Neblvendl. - "4. Ebu Ali Sina Oık. İbni stnl). Ebu Ali Miskeveyh. - 129. Ebu-Bekir (NUlll'etiiddin). - 82. 13. &l. 61. l'1 88. •. 70. 159. 291. BllC. Ebu Mansur-! SeAlebl. - 1211. Ebu-Said. - 12. Eb-lil-Ula Maıınt. - •. Eb-ill-Ula Gencevl - 15. 23. 5'. Kl. Eh-ili-Muzaffer. - 382. Ebu Zekerlyya. - 9. Efl&tun. - 311. Efrisyab. - 172. 272. 281. EfrldWL - 182. Ekber (Biiy{lk). - 13. Eldeniz (Eldigez). - 11. 24. 81. 291. Emir Ahmed!. - 25. Emir Bedreddin. - 13. Eml:r Devletylr. - 12.

Engelberto Kemphero. -

330.

11.

Enver!. - 18. 23. 84. Enll§irvan. - 1211. 201. uı.

Ehi Ferec-i Ze,;cAnl. -

"4.

il. 82.


1

171. 2118. Ebu Feırllh- i Reybin!. - 44.

Ehrimen. -

İacob Georg. - 101. 365.

Brdmana F. - 195. 380. 365. :beııN (Aristot.alia). - 223. 279. 282.

İbni Aznk. - 28. İbnl Batdta. - 44. 45. 47. 59. 384. İbni Mutia. - 388.

. l'Aıireddin. - 24. r.ırt. - 355. F.tref-1 Meragl. - 354. 355 . 357. �ft. - 355. Elh6 Dr. Renn111111. - 366. Ethem Ralil. - 68. 102. 363.

İbni Haldun. - 8. Hint. - 386. İbni Hogal. - 25. 200. İbni Sel&aı. - 145. 147. 148. 150. 301. 307 . İbni Sina (Abu Ali). - 7. 10 İbni Zafer. - 107. İbn-üJ�F.sir. - 26. 200. İbni

F

Fadıl (Osm. piri). - 186. Fahreddin-i Gorglnl. - 110. Fahn4din Mübarekfah. - 187. FeııAııt - 357.

Felelı:I (Şirvan!). - 10. 15. 23. 69; Fehhıı Efendi. - 384.

111. 150. 219. ZW. 246. �4'i. 315. 352. 354. 375. Feıhid Mirza. - 223. 324. Feridüddin (ŞirvAni). - 10. Feıhid. - 12. 108.

Ferruhi-i ŞirvAnl. - 25. Feridun. - 61. 62. 8!). Feyzi. - 357. Filekua (Filipp.) - 174. 292.

Firdevs!. - 7.

17.

103. 104.

137. 138. 158. 171.

172. 174. 175. 243. 251 .

fuengia,

Fitne. -

�· · 217. Z18.

-

288.

292.

362

Frahn. - 27. Fôld. - 354. FuzQJ1. - 15. 21. 69. 82. 95. 96. 108. 143. 299. 300. 301. 303. 304. 305. 308. 307. 310. 311. 312. 313. 314. 315. 316. 317. 318. 319.

358. 367.

G

İbrlhlm Edhem. - 353. 354. İmadüddln Fakih. - 355. İnnabi-i Teklevl. - 353. 354. İnkorokva. P. __:_ 27. 28. 82.

fsa. -

Gazi1L - 316. a-ıı T. - 354, Glb. - 383. Glnııt (Hergules). - 388. Gnıuaet Rene. - 12. u. 358. 365. Göthe. - 11. 31. 101. 102. 110. 128. 362. 36.�. Gftrtian (Behram Gör). .....: 327. 386. Gfutian (Buten'den) . - 196,

128.

243 377 .

İskender. - 32. 56. 63. 84. 93. 99. 100. 105. 111. 182. 163. 174. 175. 181. 1113. 184. 190 191. 192. 193.

194. 195. 196. 197. 188.

205. 206. 207. 210. 211. 214. 215. 216. 219. 220. 223. 225. 238. 241. 245. 246. 270. 271. 273. 274. 275 . 279. 280. 281. 282. 283. 287. 291. 292. 199.

.

24. 52. 81. 88. 90. 98. 99. 101.

110. 129.

991

200.

202.

293. 294. 295. 296. 297. 330. 384. 385.

- 323. İsmail. - 178. İsmd. - 104. İstar. - 199. ivan m. üncü. - 239: İzzeddin Mas'Ud. - 64. 65. lakender Mİİllfl.

Jacob Georg. - 158.

Jupiter (yıldız).

J

361.

195.

J[

Kadi-i Beyzavi. - 25. Kagankatvatsi. - 200. Karahan. - 135. Kanı Halil. - 107. Kannca. - 331. . Karun. - 94. Kaslın Ali. - 358.

Kasim-i Envir.

Kasim-i F.sirl.

- 15.

-

553.

67.


J9l

1ı..1ımut (a-t). - 1D. m. m. m. Mahmut (ııakluıt). - 3SIL Mahmut (z.m.btefti) . - 187.

KmlmL - 3M. 355. Katran (Tebrizll). - ıs. � - 8Z. 14'. HS. ı•. llN. m. ID ICuaıı Han. - zı. -

lbır Y. N. - 385. Mart.in F. R. - 361. •· lıla'ud Lnci. - 88.

KıızvlnL - 104.

Kmnaleddin- 1 Nelıçivanl - 25. .fCmnaleddin-1 İııfıılı.ıml. - 114. Kemal! (muuvvir). - 12.

Kerem. - 218.

ICeert.. -

lü.

Keyhcısro - 180. 172.. 3112. 385. Keykubid. - 382. 388. KJhodze Geronti. - 82. Kıvami-i Mutarrizl. - 24. C!. 241. Kızıl Aralan. - 23. 24. 42. 53. 56. 81. 82.. 83. �. 68. 71. 73. 174. 291. 323. 380. Kıdate. - 192. Kıntal. - 195. 198. 197. Kınnaz. - 195. Klarke H. vi. - 380. Knmski A. - 33. 107. 108. 2112. 364. Köçerli . Feridun. - 384. Kokelidze. - 27. Kopernik. - 239. Köprülü M. F. - 20. 98. 232. 233 . 300 . 316. 358. 363. 366. Körp-Arslan (Alieddin). - 62. 69. 153.

Meerl - 354. Kubad (Ismhr'den) . - 196. Kutub. - 91. 355.

!!il.

L

Liml. - 355. 357. Lenin. - 271. Levend A. S. - 29. 364. Levi R. - 365. Leyli. - 90. 101. 111. 1'4. 1'5. 1'6. 147. 148. 149. 150. 21'. 302. 303. 304. 305. 306. 307. 308. 309 310. 311. 312. 318.

Liclıtenberg. - 365. Louis XIV. - 2.5.

Luti-Ali Bey (Azer) .

51.

M

87. 104. 363.

Mini. - 245. Mahmut (Kaşkarlı ) . - 187. 22.5.

Ma'ud D. nd - 118. Mas'udl. - 25. 200. aoı. Mecnun. - 101. 108. 111. 1S7. lK 1'5. 1'6. H7. us. 148. 1so. ıso. 221. m. 300. 301. 302. 303. 304. 305. 308. 307. 308. ..,,. 310. 311. 312. 313. 31'. 315. 318. 318. m. ııa. Mehdi - 355. Mektebl-i Şlrizi. - 88. 98. 98. 355. Melik Şah (Selçuklu). - 18. 22. 223. Melik-i Kwnml. - 359. MenkQçek Gazi. - 59. 2111 . . 23. Menugehr Muhammed (Şirvanfah). MeJımet Muhanem. - 86. 70. 322. 359. Mehin Dinil. - 130. 199. 213. 297. Meryem Ana . - 78. 135. 138. 21 4. 218. 221. 231. 243.

Mesih& (fsa). - 124. 388. Meşrikl. - 354. Mevcl. - 355. Mevlana. - 91. Minorskl. - 195.

Mirbaiırov. M. A. - 323. 325. Mir Muhsin-! Finl. - 354. Mir Hac. - 355. Mir Muhammed Ekber-! Devletlbidl. - 3". Mir Süleymanzade Mir Kazım. - 32'. Mina Ali. - 12. Mina Klzııt Bek. ...:c 2!01. 384. Mina Abdullllh Şihabt-i. Tertiıd. - 355. Misali. - 355. Molla Şeydi. - 353 . Mükrimin Halil. - 26. Mililer. - 112. Munzar. - 153. Muhammed (Cihan Pehlivan). - 11. 24. 81 62. 68. 69. 72. 79. 129. 186. 379. Muhammed (Nizaml'nin oi)u). - 48. 49. 50. 51. 52. 79. 2'6. 258. 378. Muhammed İbni Ebul-Kasim. - 107.

330. 364.

Muhammed İkbal. - 388. Muhammed (Peygamber). - 120. 171. 172.


1'13.

182•

_Nabi. -

98.

Nihid. - 114.

NAkim. - 355.

351.

N

Nimi (Şah Fazlullah ).i- 14. 353. 355.

NıısibL - 355. Nlsınıdclin Şah. - 31!3. Nlsır-ı Hindu. - 358. NAaır-ı HUU'ev. - 179. Nayol Aliler (A. Şlr Nevai ) . - 366. NerL - 358. Nesev:I. - 28.

Nesim!. - 15. Nicolson. - 14.

.__

Nizam. - 107.

Nizamedı:lin. - 10. 41. Nİ211ml-i Gencevl. (Kitabın her tarafında l . Nizaml-i Ger'e. - 355. 147.

303. 304.

Nllpbe. - 182. 191. 192. 193. 194. 195. 198 214.

Nufirvan.

-

Hidayet.

355.

<.

245.

294. 295. 297.

B

Hızır.

- 55. 113.

259.

Hoffman. - 109. 110. Homeros.

-

17. 111. 251.

288.

Hormuzd. - 129. 172. 225. 266. 274. Hom Paul. - 18. 102. 365. 366. Hoseyn-i

Sera!. -

357.

Huart. - 8.

Hugo V. - 23. Hümaın

(Şeyh). - 14. M. A. - 11.

Huseynov.

Hafız. - 18. 88. 104. 177. 178. 17f. 382. Hııkaanl - 15. 18. 22. 23. 28. 28. 31. 52. 54.

Paskeviç. - 359.

HAcCı-yi Kermeni. - 82.

- 88.

Hindi (Rey'den).� 198. Hısall. - 355. Hızrf. - 354.

Habibi. - 15 Hace Kiyuedclin. - 12. Hace Hasan (Nizat'nin babası). - 42. Raci Ali (Tebrizl) . - 13. Hacibeyli Uzeyir. - 143. 2111.1 355. Raci Kalfa. - 383. Raci Zeynel - Abiclin (Mangalı). - 18.

�cii. - 97.

9.

Hayder. - 91. Hayyam ömer. - 26. 258. 259. 266. Hein Dr. 'Ih. - 360. Henrich Heine. - 110. Hilill-i Cagatal.

Nln. - 194.

200. 205. 213. - 274. Nutsbiche. - ıı:ı.

358.

llatih-i Tehrizi•

Hilllll . - 354. 355.

388.

Noofel. - 82. 146. Noldke. - 101.

•. 84. 88. 200. 291. 202. 205. Zl8 241. 3G. Hakan (Çin hillı:. ). - .1ıı:ı. Hakiki. - 11. Hakir!. - .. Halife. - 358. Halit A. - 78. Hamdullalı-i Kazvinl. - 25. Hammer İosef. - 107. Hanuı-al-Retl<I. - 118. Haaıı i Geluz1'.iz-i Ziilill. - 353. Hasan-! Sabbalı. -;-- 175. Hatim-! Kermeni. - 353. Hata! (Şah İmıail). - 21. Hatifi (Mevtine Abdullah). - 18. 82. 355 62,

•• 311. 371.

Muhammed Cafer-! Nirizl. - 355. Mubmiımed (nakluıt). - 358. Mubmnmed Şerif-! Kifl. - 354. Muliibb.1 (Silleyman-1 Kanuni). - 97. MGııa. - 811. M�a Ala Nmmr. - 355. M� Hilleyiıı. - 383. Mımıffer-1 KönibAcll. - 354.

Huseynov Heyder. Husrev

3414.

384.

.

Perviz. - 43. 90. 108. 130. 132. · 133 .. 134. 135. 136. 137. 138. 139. 140. 141

171. 172. 173. 180. 239. 333. 375.

Hüsrev (Hüsrev ve Ştrtn). -

48.

88.

101 . 150

172. 173. 190. 213. 219. 221. 222. w.

234. 238. 240. 241. 245. 251. 252.

p

Peşenk (HAveran'dan). - 198.


35h

Peygamber (Muhammed) . - 120. ızı . 141.

113.

175.

292.

Perviz (Husrev ). - 113. 292. 371. Petnırc. - 104. Pir Ahmed Baki-i Şimali. - 12. Pir Seyyid Ahmed. - 12. Pizzi İtalo. - 105. 108. 362. 365. Pope Arthur Upham. - 368. Popfier S. - 10.

Purgııtali

Hammer. -

R

Siyavuş. - 281.

Reise (Nimml'nin anası). Reis (Medayin'den). - 196. Resulzade M. E. - 35. 282.

Sokrat. -

41.

Sultan Sultan Sultan Sultan Sultan

Reşideddin. - 15. Rieu. - 322. Ritter H. - 103. 235. 359. 361. 363. 364. Riza-Kulu-Han. - 89. 363. Roşenek. - 281.

Rustaveli �-

- 27. 28.

82.

Sa.adi.

83. 189. 366 .

- 14. 18. 85. 90. 104. 109. 259.

Sabah. - 355. Sidık-ı Eftir. - 15. Sidık-ı Halveti. - 354. Sllim. - 355. Sahib Divan. - 14. Sahih. - 356. Si.ib-i Tebrizt. - 15. 16.

2R1. 362.

Schacks (graf). -

Seminuııi. - 172. Senan. - 356.

Sen.Al-yi Gamevl. - 82. Seyfeddin Muzaffer. - 48. Seyyid Azim Şirvan!. - 324.

s

ŞSfıir-İbni-Muheınmecl. - 25. Şah Abbas. - 323. Şihidl. - 356. Şah İsmail. - 21.

ş&ptlr. -

130. 131. 132. 134. 137. 140. 245. 3.5>.

1911.

213. 214.

101. 104.

Seiam (Bağdatlı). - 148. 300. 304. 311. Selman- i Slvecl. - 82.

Sultan Süleyman (Kanuni). - 97. Sultan Yakup (Akkoyunlu). - 21. Sultan Üveys (Celiir). - 12. 107. Süleyman (Peyııamber) . - 209. 210. Süleyman Sah (Rükneddin). - 59. Süheyll. - 355. StenkS Rhin. - 201. Stoye Yohannes. - 30. 366.

Şebdiz (at adı). - 133. 134:· 135. 234. Şeker. - 139. 140. 214. Şemiraml. - 130. 133. 134. 136. 150.

Si.id. - 356. Sarf!. - 355.

Satum (Yıldız). - 158. Sefa!. - 355.

4�. 55. 56. 71. 316.

Mahmut (Gazne!i) . - 17. 18. 25, 69. Mehmet (Fatih) . - 10. Muhe'11 rnecl (res,am). - 12. Selim. - 13. 18. 21. Sencer. - 18. 25. 127. 177. 183. '-75.

2114. 335. 341. 354. 375.

Ruh-ül-Emin. -87. 355 Rüstem (Zaloğlu). - 251. 252. Rybka İ. - 359 361. 363.

s

282.

Sir William Yones. - 360. Sisoyev B. M. - 366. Spiegel F. - 362. Spencer. -- 162. 197. SpitznageI Louis. - 211.

360.

Refibeyli Cevad. - 324.

Seyyid Heyder. - 12. Seyyid İzzeddin Alevi. - 25. Seyyid YahyL - 14. Seyrefl. - 12. 13. Simnir. - 153. 245. Simurg. - 274.

Z;L1

Şems (güneş). - 158. Şems-i Tebrlzl. - 14. Şemseddin (nakkaş). - 12. Şemseddin (Eldeniz). - 61. 62.

Şems-i Kays!. -

84.

Şeyh Mahmud Şebistert. - 14. Şeyhi. - 355. Şirin. - 48. !Ol. 129. 131. 132. 133. 134. 135.

138.

137. 138. 139.

140.

142. 150.

113. 180. 190. 199. 213. 214. 218.

J7l!. 219.


195

Yusuf Fuzllll - 25. Yuauf Mileyyedollu. (Nlzamrnln l;ıabuı) .--41

zzı. 222. zu. - 240. w. 241. 117. 351. 352. 354. 388. Şlı'Qye. - 141.

yezdgurd.

ŞUie. - 355. ŞQkrüllah-i Şirvin!. - 10.

Taberi. - 180. Tagor Rabindranat. - 30 Talıbzade Abdurrehlm. - 18.

Tarlan A. N. - 78. 356. 364. Tariyel. - 82. Tarsus İlhan. - 364. Tebenkov M. --361. Tebrizl M. Hilaeyin . - 383. Tecelll. - 355. Terbiye! M. A. - 8. 9. 13. 19. 68. 111. 119. 129. 159. 322. 353. 3ıı:t. - 29.

Timur (Emir). - 10. 12. 13. 14. 18. 21. 177. Togan A. Z. Yelidl. - 12. 20. 28. 384.

O ve

Oldenburg S. F. - 108.

Ö

Onn. - 199.

Orbell İ. - 82. Orfi-i Şlrizl. - 353. 354. . Ömer (Halife). - 43.

y

Yakubovski A. - 22. Yakut-i Müstaseml. - 12. Yavuz (Sultan Selim). - 19. Yones Sir William. - 385.

Coiraft, lıı aTml

A

Abaza. - 98. 251. 292. 293. 356. AbbuDer. - 8. 20.

ve

O

W

Vamık. - 150. 815. Vahfi-i Bifiki-i Kenninl. - 118. 99. 354. Vefilr (İrak'tan). - 198. Velid (Yemen'den) . - 198. Venera (yıldız). - 158. Viktör Hugo. - 110. Wilde Oscar. - 162. Wilhelm II nci. - 18. Wilson S. E. - 104. 360. 385. Virgil. - 251. 288. Vorovkov S. K. - 366. Vurgun Samed. - 388.

330.

Türknaz. -180. Tur. - 93.

U

V ve

Tamar. - 1:1.

Toğrul (Tuirul) . - 60. 61. 62. .225. Tüfeyli. - 21.

·

lM.

Unga (efıııvıne l kut). - 83. Unsur!. - 18. 25. 84. 110. tl'tarid (yıldızl. - 155. 158.

T

Tıflt.

- 153.

z

Zamirl. - 355. 356. Zebuh-i Behz.id. - 355. Zekerriyyi-yi Kazvinl. - 84. Zehir-i Fiıyabl. - 24. Zerdüşt. - 9. 175. 250. 293. Zerivend (Gilan'dan). - 196. Zeyd. - 147. 149. 150. 300. 301. 307. 309. 310.

Zeyneb. - 147. Ziyadhan Adilhan. - 39. 364. Ziya Paşa. - 19. 42. 78. 97. 364. Zotenberg. - 133. ZüUugar-i Şirvan!. - 25. Zülkameyn (İskender). - 62. Zuhal ( yıldız) . - 155. 158. Zuhre (yıldız). - 155.

2

Ye

alyaal adler

Acemler. - 96. 251. 292. 293. 358. Afganistan. - 17. 358. Alşina. - 7. 11.gra. -- 13.

108.


st6 �urhılar. - 82• •• Alanlu. - 115. 1-. llDJ. Almanya. ..,... 83. 101. 11111. ·107. \05. 158. :?.11. Altın Ordu. - 91. 222. 355 . Amaya. - 200. tun.zonlar. ..:.. 200. Amsib. - n. Amlrtler. - 144. Anadolu. - 21. "- 77. Ankara. - .. 384. Ahmedlu. - m. AhOer. - 44. 45. 48. •7. 36'. Anbiatan. - 144. 153. 180. 214. 299. .. Araplar. - 8. 7. 8. 9. 10. 17. 19. 20. '1: 96. 103. 105. 107. l!J8. 111. lG. 148. 172. ln 176.

179. 180.

182. 187. 185. 200. 201.

292. 304.

222. 237. 246.

372. Arran. -

24.

313. 314. 318

25. 26. 82. 77. 130. 190. 200. 201.

213. 224.

Avnıpa. - 8. 10. 18. 17. 88. 71. 83. 102. 103.

108. 107. 112. 130. 158. 170. 221. 234.

238. 300. 321. 323. 380. 382.

Azerbaycan - 5. 8. 9. 11. 12. 15. 16. 21. 22. 24. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 33. 34. 35. 41.

62.

63. 71. 76. 129. 143. 178. ısı;

187. 189. 190. 200. 201. 224.

.

225.

203.

226. 241.

298. 299. 300. 324. 325.

385.

213.

257.

343. 355.

222.

2811.

379.

Azerbaycan Atabekleri - 2. 3. 11. 23. 2.t.

51. 56. 59. 60. 82. 64. 88. 67. 163. 189.

Azeriler. - 10. 82. 143. 201 . 288 . 299. Biberiler. - 13. Ralkirlar. -

BoI.,vikler. - 272. Bükftt. � 35. 318.

Bul&a!i'!I'· - 1eo. 2112. 203. Buhara. - 177. 358.

Bwııı.ı - 13. Burtaslar. - 195. 196. 201.

c

Cengizliler. - 11.

Cennet Şehir.

- (hayal!

Cambridge. - 388.

Çin, Çinliler. -

Çaç.

202. 2116.

bir tehir). - 287.

ç

Çaldınm. - 13.

- 183. 332.

12.

18. 60. 61. 62. 155. 157.

160. 181. 182. 183. 194. 19. 197. 209. 21�

Çin Denizi -

Aııurlular. - 158. 199. Atabekliler. - 18. 22. 24. !13.

223.

18. �Ol;-36ı5• •• 24. llombay. - 382. -

214. 218. 218. 219. 245. 246.

Aqa. - 19.

53. 59.

Jlerlln.

�lekım. -

203.

B

Bibi!. - 158. 199. 271. Balı:Q. - 10. 11. 27. 205. 322. 325. 355 . 361

36'. 366. Bağdat. - 19. 20. 25. Bavyera. - 298. Beni Umeyye. - 14.

145. 146. 148. 200. 311.

Berde. - 25. 161. 190. 181. 195. 198. 199. 200 201. 205. 2H. 224. 28'- 297. 373.

197.

oatıstU.. - 200.

Dehli - 97. Derbent. - 49.

205.

60. 160. 193.

280. 335.

194.

E

205.

::79.

Elburs. - 193. Eldenizliler. - 61. 62. 67. Erdebil. -. 10 Ermeniler. - 111. 172. 190. 200. 219. Ermeniatan. - 131. 134. 190. 196. 199. l'Ol. 213. 224. Erzincan. - 61. 82. 67. Etrak (Türkler). - 356.

F

Far.ı ve Farslar. - 8. 7. 9. 18. 17. 18. 20. 21. 22. 30. 31. 81.

82.

83. 86. 111. 117. 141.

158. 160. 170. 171. 172. 173. 174. 187. 189. 201.

223. 226.

227.

175

251. 2'i2.

257. 292. 293. 288. 299. 300 . 316. 357.

Ferııana. - 183. Finlandiya. - 29. Firenk (Avrupa). - 189. 235. Fransa. - İl3. 158. 282.


o

U7

Karaçay. - 202. 208.

i40.

a.-. - sz. •· KMr�l Şlrfn. - 134. 138. 137. 238. Gmcıa. - 5. 23. M. 25. 28. %1. 33, ü. 52. • . KatlBr. - 183. 332. 12. •. 71. 77. tn. 88. 112 83. 97. 102. 108 Kazım. - 201. 385. 10. 1•. 251. 291. a. 321. m. m. 324. K•« l:ı (Kazak). - mL 325. 331 385. · KeyanDer. - 28. 1110. 172. 173. 183. 1911. Glllcktadt. - 385. 237. 281. Gelatl. - 28. Kı�;.ı.. - 48. '9. 184. 195. 201. 219. 220. Gilan. - 198. 332. 348. 374. Gün:iller. - 82. 83. 111. Kırgızlar. - 181. 183. 238. 288. Z71. Gün:iırtan. - 26. Z1. 58. 189. 190. Kızlar. (Kızılyar). - 200. Gülüsten Muahedesi. - 323. Konya. - 22. Konstantinopol (İstanbul). - 135. 136.

İlhımlar. - 12. 15. · 21. 28. İngilizler. - 67. 83. 103. 104. . 107. 158.

İrak. - 19. 60 189. 379. İran ve İranWar. - 5. 8. 12. 13. 18. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 25. 28. 30. 31. 81. 83. 84. 89. 97. 98. 100. 102. 103. 104. 105. 106. 107. 111. 112. 129. 132. 134. 138. 154. 155. 157. 159. 183. 173. 174. 175. 177 180. 185. 189. 190. 194. 199. 201. 213. 219. 220. 222. 225. · 231. 251. 288. 267. Z74. 280. 281. 282. 288. 299. 331. 334. 335. 318. 34S. 350. 358. 359. 360. 361. 371. 372. İsfehan. - 16. 25. 80. 139. 200. 214. 379. İakender Münıi Mahallesi. - 323. İmnalliler. - 175. 178. İspanya. - 103. İstahr. - 198. İstanbul. - i3. ıır. 76. 78. 98. 107. 316. 357 358. 359. 383. 364. 368. İtalya. - 83. 108. 251. 288.

KAbe. -24. 145. 182. 184. 381. - 27. 109. 182. 183. 170. 174. 189. 190. 194. 195. 197. 199. 200 . 202. 203. 211 . 213. 214. :!19. 223. 225. 226. 238. 294. 295. 296. 297. 298. Kalkutta. - 211. 383. Kadınlar Saltanatı (hayali). - 200. KAhetiya. - 203. Kahlatan. - 321. Kanılı:oyunlular. - 11. Kafkasya.

Kaspi Dalları . - 197.

Asya. - 322.

- 321. 322. :ıtür (Kdra). - 191. Kürtler. - 179. Kutaiıı. - 28. 28. 31. Köoıer. - 373. Küçük

Kwn.

329. 373.

L - 205. Leningrad. - 15. 364. Leipzig. - 10. 364. Landon. - 104. 359. 383. 365. 368. Lenkeran.

Mildi. -

-

282. •

llıfakedonya.

-

292.

83. 153. Maveraünnehr. - 19. Mazenderan. - 198. Medayin. - 132. 133. 138. 198. Medine: - 141. Mediya. - 201. Marağa.

82.

- 107. 303. - 10. 13. 198. 210.

Mecusiler. - lü. 211.

215.

Mekke.

280. 388. - 221. 239. 355. - 26. 134. 135. 190. 201. 213. 297'.

Mısır. Moskova. Mugan.

N

- 10. 11. Z1. - 199. New-York. - 386. Nehçivan.

Neyneva.

201 .

297


398

s

H

Safeviler. - 12. 16. 19. 21. 87. s&saniler. - 129. 150. 172. 190. 213. 372. Sari (liman) . - 205. Schwarzenfeld. -237. Selçuklular. - 15. 18. Semerkand. - 19. 60. 177. 379. Sicilya. - 107. Soğd. - 3:ı2. . Sovyet Cenneti (SSSR ). - 271. SSS.R. - 270. Stuttgart. - 365. St-Petersburg. - 211. 365. Surl)ab. - 1 ' Suriye. - 199.

Habeşistan. - 80. 186. 187. 293. 334.

- 14. ' Hamburg. - 368. Harezın. - 80. 184. 195. 241. 379. Harezınliler. - 194. Harezmşahlılar. ' - 18. Haveran. - 196. Hazarlar. - 196. 202. 208. Hazer Dağı. - 197. Hazer Denizi. - 47. 201. lll5. llemdaniyan. - 68. 69. 291. ':fcllul) (ıiaıaç). 332. Halvetller.

Herat. - 12. 358. H.,I) z (Kırgız). - 332.

Hilafet. - 175. Hind-Hindustan. - 11. 13. 29. 82. ll1. 1�. 160 180. 181. 182. 184. 189. 194. 279. 135. 35!!.

Hindular. - 177. 180. 211. 237. Horasan. - 19. 47. 96. Hurufiler. - 14. Huten. - 196. Huristan. - 60. 61. 379.

294.

327.

27(.

Şahrar.. - 205. Şam. - 19. 60. 196. 343. 349. 3711. Şam-Kazan. - 10. Şamahi. - 23. Şaşa!. - 11. Şebister. - 14. Şeki. - 203. Şehr-i Zılr. - 271. Şeybinller. - 19. Şirvan. - 14. 22. 23. 25. 27. 51. 88. 98. 130 183. 193. 194. 200. 201. 246. 291. 299. Şiıvanşahlılar. - 26. 27. 62. 69. 205. 275. Şiraz. - 14. 64. 66. 98. 178. 322. 362.

392.

p

Pakistan. - 388. . Paris. - 66. 70. 322. 358. 359. 365. 366. Peçenekler (JCıpçBklar). - 201. Pehlivanlılar (Eldenizliler). - 27. Praha (Prag). - 103. 354. 384.

T

R

Rey. - 25. 196. 200. Rum ve Rumlar. - 19. 50. 60. 61. 82. 135. 136. 160. 174. 179. 180. 181. 182. 1'19. 193. 194. 195. 196. 197. 214. 215. 245. 246. 280. 282. 293. 295. 304. 323. 327. 328. 335. 356. 363. 365. Rusya, Ruslar. - 11. 23. 26. 50. 82. 63. 83. 102. 107. 108. 143. 181. 169. 194. 195. 196. 197. 198. 200. 201. 202. 205. 208. 207. 208. 210. 211. 212. 214. 215. 216. 223. 234. 238. 271. 280. 294. 295. 296. 297. 298. 359.

2Z.

·

Ta. - 322. Tacikler. - 111. Tamgaç. - 332. Tahran. - 81. 322. 355. 362. 363. 384. Taraz. - 332. Tefriş. - 321. 322. Tiflis. - 27. 191. 323. 324. 325. Timurlular. - 18. 19. 21. 358. Torino. - 365. Turan. - 5. 20. 172. Türkistan. - 7. 24. 34. 111. 179. 180. 185. 187. 195. 271. 275. 2113. Türkiye. - 17.


y

- 6. 7. 9. 15. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 31. 34. 44. 48. 49. 81. 82. 85. 96. 108. 111. 143. 158. 162. Ulll. 172. 175. 176. 177. 178. 179. 180. 191 .182. 183 . 184. 184. 185. 188. 187. 20Z. 203. 213. 214. 216. 218. 220. 222. 223. 225 226. 232. 236. 271. 293. 294. 296. 2111 298. 300. 304. 316. 327. 328. 329. 332 334. 335. 342. 357. 359. Turan. - 281. 282. Tils. - 98. Türkler.

28. 29.

399

19. 27. 30. 109. 110 111. Yakın Doğu. 202. 228. 241. 243. 245. 246. Yemen. - 153. 154. 198. 245. Yecuc - Mecue. - 180. 287. Yunan (istan). - 110. 159. 196. 200. 24.�. 251. 270 271. 275. 279. 280. 282. 28R 316. u Uykurlar. - 12. Umman. - 60. 379. w

o Oğuz boyları . - 26. öruısya. - 97. Orta Asya. - 5. 17. 25. 30. 46. 103. Orhun. - 222. Osmanlılar. - 96. ÖZbekler. - 111. Oxford. - 362. 366.

Wien. - 365. 366.

z

Zengib&r. - 160. Zenciler. - 210. Z"ıkaar. - 372. Zuhlmat'.

-

1622.

163.

3

Tal'llıt anıtlar, te•l•ler ve ilmi - edebi e•erler •Ahten (gazete). -

A

16.

cA Literary of Persia..

·

-

•Ayine-yi Skender\» . - 357. uAteşgedeo. - 87. a&. «Azeri Edebiyatı». - 363.

103.

«Azerbaycan Edebiyatı Tarihi». 364.

•f.zerbaycan Edebiyatı

Tarihi Materyal-' tarı.. - 364. •Azerbaycan Edebiyatına ait tetltiklero. 363. «A Survey of Perian Art•. - 365. B Bahariatanı. - 86. oBeng-ü bide.. - 21 . •Beİıranı Gilr und die rwısiııche Fursten­ toclıten. - 380. 365. .Behraınn8meı. - 153. «Beşlik• (Hamse). - 78. 96. 117. 119. 113. 12.0 162. 170. 213. 232. 243. 249. 2.52. 353. 357. 359. •

•Bet Kitap» (Hamse). - 178. Biblioteque Nationaİe. - 322. 358. 365. .cBinbir Gece». - 234. •Bizans Portreleri•. - 221. 366 . British Museum. - 15. ..sw.ıan - 14. 85. 90. «Bulletin de L'Acedemie des scienses de L'URSS». - 106. 366. •.

r

College de Frans. - 104. .cCatoloque des Ms.

Persans de la Bibliote­ que Nationale•. - 365.

•Danişmend&n-i Azerbaycan». - 68. 98. ııt. 119. 129. 363 . «Das West-Östlicher Diwan•. - 101. «Decameron•. - 106. 107. Demir Kapı (isir-i atikadan). - 27. «Devlet-i Bldar>. - 353 .Deı'bendnime». - 363. «De expeclitione Rua5orum Berdaanıı . 380. 365. · -


4 ••O

•Die Alexandersagen bei den Orientalen•.oDie Die • Die •Dle •

.Geoehicte

der

Persiens

362. 385.

Literalun.

382.

Gök Mescid. - 11. 19.

Perser». - 102.

•Goethes ııimliache Werke•. - 365. ..Gül,en-i llAz•. - 14. ·•Gülüs'an., - 130.

Goldene Top• . - 110. J:lı!xirs des Teufelu. - 110. Mittelpersisciıe Lileratu,... - 1112.. höfische und romantj,sch"e Poesie der

368.

"Die Schöne von Schloss• . - 360. 365. • Divan Edebiyatı•. - 29. 364. .. Divan-i E!;'ar». - 117. uDivan-i Hifızn. - 362. f4Divan-i HakaanİD . - 382. . Divan-u Lugat-üt Türk•. - 225. 227. 3U. 32!l. 330.

, Divan

Occidental-Oriental-West-Östlidıeı'

Diwan•. - 262. 365.

.. Drevncyşiyn

snoşeniya Rusi s prikaspiy­ s:kimi stranami i Poema •İskender­ name• Nizami•. - 381. uDürretüttac•. - 355.

oDürr- i Guhen. - 353 .Düvel-i İslimiyyeo . - 363. •ElmU.cem » . - 84. Ehl-i Fütuvvet. - 44. 45. 'uEncykloped.ie de L'İslam•.

368.

Ennitaj (müze). - 13. 359.

Evkaf Müzesi. - 359. •Expedition d'Alexandr le Grand Contıı! ?.,.. Russe• . - 210. 360. 365.

F

Faüh Kütüphanesi . - 358. •Fant6sistllcke Iİı Collatz manien. - 1119 Farda (basımevi). - 355. •FerhidnAmeo. - 354. •Ferhad und Schirin>. - 354. 358. 381. 365. •Fuzilll Divanına Mukaddeme». - 363. ıFütuvvetnAmeı. - 47. 78. 89. 324. 363.

•Gesehichte der Schönen Rederkllnste

sienu.

- 107.

382. 365.

..Gülüstan-i

311

İrem•. - 130.

oGurer-ül-A�ban. 129.

1

uİliada>. - 17.' uİkbiılnAme•. - 49. 64. 66. 87. 70. 90. 158.

_- ....İran İndia

268. 279. 363.

Offic. - 359.

F.debiyatı•. - 103. 107.

·İslim Ansiklopedisi•. - 8. 28. 358. 388.

oİslim-Türk Ansildopedisi•. - 386. o İslAmiyetin b&tlıuıgıcı ve kadın•. - 222. " İslim Medeniyeti Tarihi•. - 388. «İskendernAmeo. - 42. 55. 56. 59. 82. 63. il. 68. 87. 88. 70. 79. 94. 119. 105. 115. ıı; 159. 1eo. 181. 182. 1n. 112. 1aı. 1eo 198. 201. 211. 217. 232. 241. 255. 28G. 287. 270. 286. 291. 324. 334. 346. 348 . 357. 373. 374. 384.

16. 101. 195.

Erdebil Kütüphanesi. - 359. •Ermegan• (dergi) . - 89. 333.

Q •Gencine-yi Nizamh. -

•Geschichte det İslam.ischan Völken. -

Per­

"İskender Wa.reger feldzup. - 101. 381. 385. İstanbul Univeraitesi. - 359. "İstoria Perııü, yeya literaturi i derviplı:oy filosofii .Sufizma •. - 33. 326. 384. .iz knigi Rcmo 1 Şirin•. - 381. •İsvestlya• (gazete). - 189.

•Kanıaıı-ül-A'lam•. - 368. •Kaplan derisi ııaymiş adamı. - 82. " Kelile ve Dimne• . - 43. 238.

1!19

63.

Kesra Taki

(Tıık- i Kesn). - 174. oK"'fılzzwıunı. - 362. •Külliyat-! Saadb . - 362. rKfilt Jentçinb. - 365. •Kratkiy oçerld istorii Azerbaycano. - 368. •Kitab-ül Mehaain-i vel Ezdid•. - 129. oL'Angleterre da� le Mond•. - 29. 368.

Leningrad Devlet Kütüph&DeSİ.

- 359. 382.

•La Poeeie en Pene•. - 105. •ı..e. clvilisatmı de L'Orienb.-19.

358.

·

31'..S.


aeı. · 42. 48. 51. 82. fl8, n. az. 14.. IS. rr. .. 15 . 18. .. ıa. 11L 115. 143. 182. 183. 201. Z35. 248. IC7.

oLeyla 1 Medjnuno. -

oLeyl& ve Ml!cnuno. -

� � � � � � � -

101

clladlkat-Ua-Seblh. - 323. Divanı•. - 357. dlamaeo. - 12. 4?: 48. 84. 88. 70. 81. 14.. .ın. 94. 15. 86. ırt. 86. 89. 100. w. 117. 111. ollalıMnl

m m � � � � -- �

- - � � � � � · � � - � � �.-, .. 36� 369. 370. 377 . 382. Ban i&rayı (Baldl amtlıırınclan) . - 11. ol.eyli ıind M.jnum. - •· •· : 17. 18. ol.es minia_ture• des �. orientauın. 885. oBa:ıınt-111-EbrAn. - 351. oL'Origine de poesie }'enıılın. - Slll. - -- -��b.&.h. - 19. 42. 78. 'i1'1• ... • ,.. oBarib&b (Nizamrnln). - 388. oMahzen-ül-EsrAn. - 48. 58. 58. 88. 78. 77. oHar&b.lt-i Firenkı>. _:__ 388 . 89. 91 . 92. 99. 108. 115. 118. 128. 182. oReft- Camo. - 387. 183. 149. 250. 252. 275. 291. 33'1. 3.19. oBeft-Kqven. - 357. 3'1. M3. 345. _353. 354. 359. 381. 382 dleft-Mamen. - 357. 367. 388. m. 375. •Heft..Mecliu. - 357. •Maktel-i Türkb. - 96. «ffeft- E1)ten. - 357. oMemıevb. - 119. aHeft-'!an .. - 357. cMatla-ül-Envin. - 353. cHeft-Oren kt . - 357. 363r Matbaa-"yi Amire. - 384. aHeft-Peyken. (Yedi Gilzel). - 54. 62. •· iıMecalis-�Fusaha•. - 383. 83. 88. ırr . 94. ee. 102. 1oa. 1CM. 105. 1oe. cMecalis-ül�Uçtalo. - 354. 107. 108. 153. 155. 158. 157. 158. Hl!. cMecalis-ül-Ebkin. - 353. 179. 180. 208. 210. 216. 231. 246 258. oMecnun ve Leylb. - 355. 274. 286. 338. 339. 357. 361. 362. 36.1 •Mecelis-ül-Üns». - 68. 89. 3�. 388. 369. s10. m. 377. c.Melik-ill-Mülüko. - 78. 233. 888. •Bett-Belılth: - 357. oMemorie sur L'Chagani•. - 23. 365. •Hiredniime- yi Skender!n. - 357. cMesnevb. - 119. ıBil!rev ve Şlrfıu. - 4.'1. 48. 54. 58. 60. 88 '12. cMlnh.ic-ül-Ebriro. - 353. 77. 82. 83. 84. 91. 97. 108. 108. 111. 115. Mıaır Devlat Mıız.L - 1J. 119. 129. 141. 162. 173. 174. 182. 190 ıMittelpersische Literatun. - 385. 231. 232. 246. 250. 252. 255. 282. 288. oMWıakemetill-lugateyn•. - 7. 291 . 314. 318. 346. 351. 354. 355. 358. eMuhebbetn&me-yi Süılbdelano. - 355. 359. 362. 369. 370. 371. 375. 378. 378. N 379. 380. ıN.ııt-l. Baylih. - 351. p cNediın-ül Ferldo. - 129. aPamyatniki epol;ıi Rusteveli•. - Iİ2. 3E4. ıNizamüttevıırih• . - a. cPelenk derlai geymif pehllvaıu . - 386. <Nizami Leben und Werke ·und der :rwellıo uPenc-Genc». (Hamse).' - 59. ad. 75. 86. Tell Nizamis'en Aleıwıderbucben. 88. 89. 92. 117. 118. 232. 102. 360. 385. cPeinture de manuscrita ıınbs, peiııanıı et oNlzıımi poetaye narnıtloııs et fabalu turco. - 36.'I. peraiacaeo. - 360. ıPendan llteratur en iıitradurtlom. - 385 cN"ızami, Hagani, Rustavello. - Sil. cPersian mlniature peintinp. '-- 386. Nizami Komisyonu. - 324. Prusya Devlet Kütüphanesi. - 359. cNizami-Mahzenol Asrin. - 381. « Pişçolao (dergi). - 221. H

ıHadikat-ül-F.ıırtn.

353.

«Piat Poem•. - 361. 363. uPutesesbiye po Vııstok:ııo . - ll8'..


402

- 364.

.Reğıp Paşa Kütüphanesi.

-

"Refik-üs-Salikinn. - 353.

Q

uRinad ve Zahid». oRiyaz-ül-Env&n.

-

316.

•Teymumiımeo.

o'lbe Loueıı of •

359.

-'

353.

-

«Riyaz-ül-Mül k fi Riyazatüssüh1k•.

239. 263.

«Ruskiıya Pravdan. •Rubaiyyatn. - 18. «Savetıikoye

e<'!imiye•.

107.

Ein . . .

380.

S.S.S.R. İlimler Akademisi. •Sultan-ı Kabe».

-

cSudebnikn. - 239.

•Storia

181.

•'l1ıe

-

-

10'1

18.

morgendli-

-

i4.

• Şah-i İnn ve lliınu-yi Ermen•.

oŞerefnime». . 36:1.

-

355.

354.

•Şota Rustaveli l yego vnımyao. - 82. T

aTales and Fables by oTerilu.

-

364.

•Tarihte Azerbaycan -

Nizamb.

-

RUI

200.

oTarih-i Gazide».

-

363.

ler..

-

aTürklerle

800.

Hint - Avrupalılenn -

178. 368.

o 200.

383.

-

189.

380. 385.

münuebetlerb

•Taı:ih-i Alem - iriyi Abbiısb.

__: 323.

litaıaturb.

penİidskoy

istori;.

Üstad-Şagird».

U

-

ve

13

O

" Uber Die Bildersprache Nisami'sn.

.

235. 381. 364.

İ•Umumi Türk Tarihine gİrif•.

50. 84. 68. 87. 90. 159. 232.

364.

3418.

383.

358.

362. 364.

15. 110.

•Şirin ve Hosroo. -

-

«Türk dili ve edebiyatı baklanda Bnlfbnna­

•ÜÇerki

365.

- 325. - 7. 17. 58. 81. 110. 129. 159. 232. 237. 251. 362.

-

-

-

Topkapı Sanıyı. -

birliği•.

•Şahname.,.

-

380. 380.

•Türk Edebiyatı Tarihi». - 283. 38'. uTürk Edebiyatında ilk mülıııaevvillan.

Şah Abbas Camii.

ıŞehenşehniıme».

Berra•.

cOdlu Yurt. (dergi). -

della poisia Persi�nan.

,;Sems-ül-Hakikat».

Heft-Pe,.ken.

•Tezk.iretutşiler.

362. 388.

-

390. ancl

• Türk Edebiyah•. - 358.

Gedicht nach -

-

Majnun•. - aııo.

cTurandot.. - 102.

.. Selvan-ül-Mütô' fi udvannuttab&•.

chen Gullen•.

Majnun•.

•The Sikandarname>. -

-

oSeyahetn&me.-yi İbrahim bek>. uSehirin,

ııııd

Leili

ııThe Skandarnaıiıe'i

94. 357. Sedd-i İskender. - 94. 194. 201. «Serh-ül-Uy\ınn. - .129. oSeyahetniıme». - 364. rıSetinetüşşu'era». - 36�.

33. 384'.

-

110.

Nizamiıı Ms. illuminited by Blhzacl. Mirak end Gaııim Alb. - 381. •The Nizamis Ms., from the library ol tlıe Schah of Penia. . - 381. •'l1ıe Poem of Nizamb. - 361. 3418.

«Seramediın-i Suhenıı. - 78. 233. 283. «Seb'ey- i Seyyİıre>ı.

-

Stories of the Fan. Lelll

The Loue

•The

(dergi).

V&tokov

...., 364.

cTeyeren-i Kalemo.

Zakıımpl)'lb.

.. Pute,estviye po Dağastanu

v

-

3414.

-

ıa't.

«Veyıı ve IUmin•. - 110.

•Velikiy

Azerbaycanskiy

Poet N"ızamb-.

361. 3M. v Tigrovoy Şl<Oreo.

322.

cVityaz

Yetil Cami. - 13.

Yetil Türbe. - 13.

•Yusuf ve. Ziileyhlı•.

oZapiski

-mogo

-

y

-

z

83.

251.

otdelleııiya

giçeskogo ()hKestva..

-

323.

�­



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.