Muhtar Avezov - Folklor Yazıları

Page 1




MUHTAR AVEZOV'UN DOGUMUNUN 100. YILINA ARMAGAN-4

Yayın Kurulu Himmet KAYHAN - Zeyneş İSMAİL - İlyas KOZIBAYEV

bilig Yayınlan ISBN

Kapak Tasarım Baskı

:8 : 975-7063-15-0

: Ayşe ÖZTEKİN : Mavi Ofset- ANKARA

bilig Yayınları Alunet Yesevi Üniversitesine Yardım Vakfı Taşkent Cad. 10. Sok. No: 30 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 215 22 06 Belgegeçer: (0312) 215 22 09 e-posta. Yesevi-e@servis.net.tr


İÇİNDEKİLER SUNUŞ V )NSÖ Z . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . VII .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

BİRİNCİ BÖLÜM HAYATI , SANATI, ARAŞTIRMALARI \ . HAYATI . . 3 J. SANATI VE SANATININ KAYNAGI . . ll ::. ESERLERİ VE ESERLERİNİN DEGERLENDİRİLMESİ. 1 7 a . Tiyatro eserleri . . . . . . 23 b. Romanları . 29 c. Hikiiyeleri 42 ç. Çevirileri 44 ). BİLİMSEL ÇALIŞMALARI 45 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

o

o

o

o

o

o

o

o

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

o

o

o

o

.

İKİNCİ BÖLÜM FOLKLOR KONULU MAKALELERİNDEN SEÇMELER ı.. 1.

JAMBIL VE HALK ŞAiRLERİ . . . . 57 MASALLAR . . . . . 67 a. Olağanüstü Masallar . . . . 78 b. Hayvan Masalları . . . 88 c. Gerçekçi Masallar . . . . . 96 1 Toplumsal Hayata Dair Masallar . . . 98 2. Güldürü Masalları . . . . 109 3 . Menkabeli Masallar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 3 4 . Ezgi Efsaneleri . 127 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

IX


C . DESTANLAR 131 a . AŞK DESTANLARI . . . . . . . 131 1 . Kozı Körpeş - Bayan Suluv . . . . 1 32 2 . Kız Jibek . . . . . . . . . . 1 66 b. KAHRAMANLIK DEST ANLARI . . 1 90 I . Büyük Kahramanlar . . . 1 90 1 . Edige Batır . . . . 19 1 2 . Kobiandı Batır . . 195 3 . Er Tarğın . . . . 209 4. Er Sayın . . 22 1 5 . Şora Bat ır . . . . . . . 227 Il. Küçük Kahramanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 232 1 . Kambar Batır 234 2. Alpamıs Batır . . . . . . . 238 D. ATlŞMALAR . . . . 243 a. Toplumsal Hayata Dair Araştırmalar . . 254 b. Aşık Atışmaları 258 c. Sovyet Dönemi A şıklarının Atışmaları 287 E. HALK EDEBİYATl HAKKINDA 301 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

X

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

305


Muhtar AWEZOV, 1R97- 1961



TARİH, KADER, DAHİ

Doğduğu toprakların soluğunu, yaşamını bedeninin her zerresinde hisseden, doğduğu halkının geçmiş asırlardaki ve sonraki derdini, ızdı­ rabıyla sevincini yüreğine sığdıran keşmekeş çatışma içindeki çetin dö­ nemin binbir yönünü altın kalemle tablolaştıran yazar. Bilim ufkunun enginliği, düşünce-fikir derinliği, sanatsal estetiğinin (nakışının) ince­ liği ve renkliliği, hayata olan bağlılığı kendi zamanındaki , kendi dev­ rindeki nice ünlü şahısların içinde kendi özelliğiyle bambaşka bir fark­ lılık gösteren şahıs. Bütün insanlık aleminin sanat hazinesine Kazak halkının kattığı, sa­ dece Kazak halkının değil, uçsuz bucaksız Avrasya 'yı kapsayan bütün Türk soylu halkların kattığı olarak bilinen, ünlü Louis Aragon 'un XX. asırdaki en seçkin eserlerden biri olarak değerlendirdiği "Abay Yolu " epopesi tam bu Kazak dilinde yazılmış. Bu dil ise halkın nesilden nesi­ le soyunu devam ettirdiği milli ruh kimliğinin, duygu zenginliğinin is­ patı, yani halkın bir nevi kendi aynası . Genel olarak Muhtar Awezov'un hayatı bir örnek. Onun kaleminin gücü, hayata derinden bakışı, sosyal gelişmenin anlamını eserleriyle en ince ayrıntılarıyla bezemesi, mükemmel bir şekilde işlemesi, ilmi yolu; ilmi kanıtların köküne inerek bakan, diyalektik bakış açısından bütü­ nüyle herbir yönüyle inceleyen üstün zekalılığı, derinden değerlendir­ mesi , işte bütün bunların hepsi nadir rastlanan ilimdir. Bir sözle ifade etmek gerekirse içtihat, akıl yolunu işletirse, aydın bir gönül olursa, Awezov 'un yazarlık yolu, ilmi çalışmaları kendi başına ekoldür.


Awezov'a ait vasıflar, milliyetçiliğin yanısıra, halkına olan sınırsız bağlılık, yüce ferasetle beslenen vatanperverlik, ulvi duygu. Muhtar Awezov, ruhundaki vatanseverlik duygusu ile bütün insan­ lığa dayalı hümanizm prensiplerini hayatının sonuna kadar birlikte yo­ ğurup işlediği engin bir hoşgörüye sahiptir. Muhtar Omarhanulı 'nın yazarlığı bütün Türk dili halklarının ulus­ lararası kültürüne katkıları, geçmiş tarih için verdiği hesabı, tüm Türk halklarını, Awezov'un yükselttiği zirveye çıkararak diğer halktarla bağlantı kurdurur diyen Cengiz Aytmatov'un anlamlı sözüne hiç kimse­ nin bir irirazı olamayacağını düşünüyorum. Awezov bugünkü insanoğlunun ortak kültür gelişimine katılım vize­ sini alan elçimizdir. Dahisi olmayan millet, direği olmayan evdir. Muhtar 'ın mirası dipsiz bir okyanus. Onu toplayıp, ilmi açıklama­ larla, değerlendirmelerle bugünün ihtiyacına ve gelecek kuşakların eğitim öğretimine her yönüyle adına yaraşır şekilde yayımZamak sade­ ce edebiyatçıların, tarihçiterin alimterin Abay'ı, Muhtar 'ı araştıranla­ rın, şair ve yazarların görevi değildir, tüm aydın kesime ve diğer uzak ve yakın devletlerden bu işe gönül veren belli başlı araştırmacılara da kapımızı ardına kadar açmamız lazımdır. Muhtar Omarhanu/ı adına sunulan dünyanın hepsinin ulu insanın ismine yaraşır şekilde olması gerektiğini düşünüyorum. Hangi yönden ele alırsak alalım, Muhtar Awezov" mutlu bir insan. O hayattayken de dünyadan göçtükten sonra da, halkının sonsuz sevgi ve saygısına, takdirine mazhar olmuş. Yalnız böyle anlamlı günlerde değil, hiçbir zaman halkın aklından gitmeyen, tarihin de kaderin de sınavından geçen büyük dahi . Nursultan Abişu/u NAZARBAYEV Kazakistan Devlet Başkanı


SUNUŞ Muhtar Avezov, Kazak Türk kültür ve bilim hayatında çok önemli yeri olan büyük bir bilim ve sanat adamıdır. Zamanın şartları içinde Kazak halkının tarih, edebiyat, dil ve fo/klor bakimmdan derin köklerine eğilmiş, millf kültürün hemen her sahasında çalışmalar yapmıştır. Araştırmalarım hayata aksettirebilmek için farklı türlerde eserler vermiş; ilmi makaleler, roman, hikaye, tiyatro ve denemeler kaleme almıştır. Rusya 'nzn, 1884 'te, şimdiki Türkmenistan 'ı işgaliyle tamamlanan Türkistan istilası, doğu Türkleri için millf bağımsızlık hareketlerinin sonu olmamıştır. Sayısız silahlı isyan ve direnişierin ötesinde, aydınların yürüttüğü kültür ve fikir hareketleri Rus sömürgeciliğine karşı mücadeleyi siirdürmüştür. Bu çalkantılı dönem, Kzrzm 'dan Azerbaycan 'a, Anadolu 'dan Doğu Türkistan 'a kadar bütün Türk dünyasmda aydınlarm çile/i, buhranlı, birbiriyle çelişen veya bütünleşen düşünceler arasmda çırpznd1ğı zaman/ardır. Birinci Dünya Savaşı ve Rus ihtilali bu arayış ve çırpın1ş döneminin doruk noktasını teşkil eder. Muhtar A vezov, bu neslin temsilcilerinden biridir. Sovyet rejimi döneminde çok çetin şartlar içinde bulunmuştur. Eserlerinde mi/If kültürü işlemesi yüzünden siyasi rejim tarafindan suçlanmlŞ, sorgulamadan geçmiş, Stalin 'in aydınlara karşı yürüttüğü imha hareketinden hasbelkader kurtu/abilmiştir. ''Han Kene" adlı eseri, Kazak tarihinin ve emperyalizme karşı verilen mücadele/erin şeref sayfalarından biri olan Kene Sarı Han 'zn baş kaldzrzşınz konu aldığı için, 1928 'de yazılmasına rağmen ancak 1983 yılmda yayrnlanabilmiştir.


Doğumunun yüzüncü yılı olan 1997 UNESCO tarafindan "Avezov Yılı" olarak kabul edilmiştir. Bu yıl Kazakistan 'da eserleri yeniden basılmakta ve geniş bir programla anılmaktadır. Muhtar Avezov, kırk iki dile çevri/en eserleriyle bütün dünyada tanınmasına rağmen, Türkiye 'de bilinmemektedir. Şimdiye kadar ülkemizde hiç bir eseri yayınlanmamıştır. Ahmet fesevi Üniversitesine Yardım Vakfı, bu büyük boşluğu do/durabilmek amacıyla Avezov 'un eserlerinden bazılarını bir dizi halinde yayınlamaktadır. Bu hizmetin yürütü/mesini Vakıf Genel Müdürü Himmet Kayhan, Doç. Dr. Zeyneş İ\·mail ve Prof Dr. İlyas Kozubayev 'in görev aldıkları "Muhtar Avezov Yüzüncü Yıl Anma Heyeti" üstlenmiştir. Türkiye Kazakistan kültür işbirliğinde önemli yeri olan bu çalışma için, heyet üyelerine, daha önce Türk Dünyası kültür araştırmaları alanında yaptığı çalışmalarını takdir/e takip ettiğimiz, kitabı Türkiye Türkçesine aktaran Yrd. Doç.Dr. Ali Abbas Çınar 'a ve kitabın yayınlanmasında emeği geçeniere teşekkür ederim.

Namık Kemal ZEYBEK


ÖN SÖZ Muhtar A vezov, çağdaş Kazak edebiyatının kurucusu ve bilim adamıdır. UNESCO, almış olduğu bir kararda "Doğumunun 100 . Yılı" dolayısıyla I 997 yılını "Muhtar Avezov Yılı" ilan etmiştir. Kazakistan ' da olduğu gibi A vezov, dünyanın pekçok ülkesinde, içinde bulunduğumuz yılda anılmakta, eserleri değerlendirilmekte­ diL Türk Cumhuriyetleri Cumhurbaşkanları, Kültür Bakanları aldıkları kararlarda ülke şahsiyetlerinin anılmasının yararı üzerinde durmuşlardır. Aynı değerleri paylaşan ülkeler, halklar, kardeşler arasındaki dostluğu pekiştirmenin yollarından biri de kardeş ülke şahsiyetlerinin başka bir ülke tarafından değerlendirilmesidiL Buradan hareketle biz Kazak Türkleri arasında hem araştırmacı kimliği , hem de sanatçılığı ile belli bir yeri olan; fakat Türkiye'de yeterince tanınmayan , Muhtar A vezov hakkında bir eser hazırla­ mayı amaçladık. O, eski Sovyet edebiyatında, eserlerinin dünya dil­ lerinin pekçağuna çevrilmesiyle de dünya edebiyatında yeri olan bir sanatçı ve bilim adamıdır. Çalışmaya başlarken temel hedefimiz A vezov' un folklor konulu makalelerini Türkiye Türkçesine aktar­ maktı . Ancak çalışma ilerledikçe, bunun sadece bilim adamı Avezov'u vereceğini , onun kimliğinde de oluşturan asıl hamurun sanatçı kişiliği olduğunu gördük. Avezov ve eserlerinin Türkiye'de tanınmamasından hareketle onun bu yönünün verilmemesinin eksiklik olacağını düşündük. Bu çeçevede kitabı iki ana bölüme ay ırdık. Çalışmamızın Birinci Bölüm ' ünü Zeki Ahmetov Rahmankul Berdibayev, N. Muhamedhanov, Muhamejan Karataev, Adebiyet Moldahanov; B . S ahariyev; K. İ manaliyev, B. Kerimcanova, B. Malenov , Ş. Ü mötaliyev ve Murat Sultanbekov adlı araştırmacıların sanatçı - bilim adamı Avezov 'un biyografisi, bilim ve sanatçı kimliği, eserelerinin incelenmesi çerçevesinde değerlendirerek olu şturduk . Avezov'un folklor konulu bazı yazılarından yaptığımız seçmeleri ise Kazak Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktardık , aktardığımız yazılarla çalışmanın İkinci Bölüm' ünü meydana getirdik. VII


Eserin Birinci Bölümü ' nde Avezov ve s.anat dünyası ele alınırken, Kazak Edebiyatı 'nın kuruluşu ve gelişme aşaması da ve­ rilmiş olmaktadır. İ kinci Bölüm'de ise Kazak Halk Edebiyatı tür­ lerine yer verilmiştir. Bu haliyle eserde bir yanıyla halk edebiyatı , bir yanıyla çağdaş edebiyat değerleri yer almaktadır. Bununla ülkemizde az tanınmakta olan A vezov ve Kazak Edebiyatı Tarihi hakkında bir fikir vermiş olduğumuza inanıyoruz. Çalışmanın Muhtar Avezov ve Kazak folkloru konusunda Türkiye'de yayımla­ nan ilk eser olması itibarıyla bazı problemierin çözümünde yardımcı olacağını düşünüyoruz. Bu çalışmada olduğu gibi Türk Dünyası ile ilgili olarak yaptığımız araştırmalarda yardımlarını esirgemeyen Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk - Kazak Ü niversitesi Mütevelli Heyet B aşkanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK ' e , Kazakistan'daki araştırmalarımızda gönül kapılarını, evlerini açan Kazak dostları­ mızdan Bilimler Akademisi Edebiyat ve Sanat Enstitüsü Başkanı Prof. Dr . Şakir İBRAYEV ile KAZGU Üniversitesi Ö ğretim Üyesi Doç. Dr. Kunapiya ALPISBAYEV'e teşekkür ederim.

Muğla, Haziran 1 997

VIII

Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR


••

••

BIRINCI BOLUM HAYATI, SANATI, ARAŞTIRMALARI



A. HAYATI Kazak edebiyatının bir klasiği olan Muhtar A vezov, ı 897 yılında Semey'e (Semipalatinsk) bağlı olan Çıngız'da dünyaya geldi . Ö nceleri medresede, sonraları ise şehirdeki okullarda okudu. ı 908 yılında Abay ismindeki Rus ilkokulunu bitirdi . Bir yıl sonra Serney'deki beş yıllık bir okula girdi. Bu okulu bitirdikten sonra ı 9 1 5 yılında aynı şehirde öğretmen okuluna girip 1 9 1 9 yılında buradan mezun oldu. Mu htar Avezov 1 9 1 7 ihtilali sırasında yirmi yaşındaydı. O zamanın aydın kişilerinden biri olan Muhtar, çevresinde cereyan eden tarihi olayların dışında kalmak istemiyordu. A vezov'un bilim­ sel, siyasi bakış açısının oluşmasına Leningrad ve Orta Asya üniversitelerinde okuması ayrıca tesir etmiştir . Onun bilimsel çalışmalarını değerlendiren Kazakistan Bilimler Akademisi , Avezov'u 1 946 yılında akademik olarak seçti. S .M. Kirov adındaki Kazak Devlet Üniversitesi' nin profesörü, filoloji bi­ limlerinin doktoru oldu. Göçebe Kazak ailesinin fertlerindendir . B abası Avez, annesi Abdilda Tacibayeva, eşi Valentina Nikolayevna'dır. Eski yazıyı bilen derlesinin yardımıyla 7-8 yaşlarında iken eski yazıyı öğrendi . Abay' ın şiirlerini ezberledi, masallarla, hikayelerle yakından ilgilendi . Bunların yanısıra edebi çalışmalara başladı. Leningratta Leningrat Ü niversitesi'nin Rus-Slavyan Bölümünü ı 928 yılında bitirdi . Daha sonra Taşkent'teki Orta Asya Üniversitesi'nde yüksek lisansını tamamladı . Uzun süre yazarlık ile bilimsel araştırmalarını birlikte yürüttü . Ö mrünün son aniarına kadar eğitimciliğini sürdürdü . Filoloji doktoru M. A vezov, ı 946 yılında Kazakistan Bilimler Akademisi'ne üye seçildi . 1 955 ile 1 959 yılları arasında Kazakistan Yüksek Sovyet' inde Milletvekili oldu . M . Avezov , edebiyat ve bilim alanındaki çalışmalarından ötürü Sovyetler B irliği Yüksek Parlementosu tarafından iki defa "Kızıl 3


B ayrak", "Lenin Nişanı" ile ödüllendirilmi ştir. 1 960 yılı sonlarında kendisine "Kazakistan' ın B ilim Emekçisi" ünvanı verilmiştir. A vezov büyük bir yazar, değerli bilgin , çalışkan bir birey ve toplumcuydu. O, Hint Dostluk Derneği ve Kazakistan Sovyeti 'nin temsilcisi olmuştur. Tanınmış toplum sanatçısı olan A vezov, yeryüzünde istikrarlı barış ı yerleştirmek, yabancı milletlerle ilişkileri sağlamlaştırmak için vargücüyle çalışmış, sayısız hizmetlerde bulunmuştur. M. Avezov; Hindistan , Demokratik Almanya Cumhuriyeti Çekoslovakya, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri ' ne gitmiş; buralarda sempozyum ve konferansiara katılmış, sanat ve bilim adamları ve üst düzey yetkililer ile fikir alışverişinde bulunmuş, Kazakistan' ın dış dünyadaki aynası olmuştur. O, bütün ömrünü ve yaratıcılığını halkı ve vatanı için harcamış, Sosyal gerçekçilik anlayışını pekçok eserinde yansıtmıştır. 28 Haziran 1 96 1 yılında, Alınatı 'da vefat etmiştir. Ünlü yazar, değerli bilim adamı ve halkbilim araştırmacısıdır. O, Kazakkültürünün birçok özelliğini edebiyat ve sanat dünyasına kazandırmış, eserlerinde toplumsal gerçekliğin bütün özelliklerini yansıtmıştır. Eserleriyle kendinden sonra gelen sanatçıları etkile­ miş, okuyucunun yüreğine giden yolu bulmuştur. Aradan geçen zaman, her geçen gün onun eserlerindeki başarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. "Rus yazarlar kendisi için Doğunun Şolohov 'u veya İkinci Abay tabirini kullanmışlardır." (Sahariyev 1 969: 3). Yapılan benzetmeler boşuna değildir. Kazak şiirinin , dolayısıyla edebiyatının çağdaş bir nitelik kazanmasında; medeniyetinin daha ileri bir aşamaya geçmesinde Abay önder bir kişiliktir. Abay; bilimi, bilgiyi, örgün eğitimi savunur. Mu htar Avezov, Abay' ı örnek alan, onun yolundan giden bilim adamıdır. Avezov 'un bilime, bilgiye, çağdaş eğitime önem vermesinin 4


çeşitli sebepleri vardır. Bunların başında çağdaş bilgi ile donanacak kişinin hurafeden uzaklaşacağı , kendi geleceğini kurabileceği gcrçeğidir. Doğduğu çevre günümüzde Rusya ile sınırı olan ve Rusların egemenliği altına giren ilk bölgedir. Rus çocuklar okullar­ da en iyi şartlarda yaşamakta, Kazaklar ise hayatlarını , büyük bir çoğunluk göçebe olarak sürdürmektedir. Bu acı gerçek A vezov'un hareket noktasıdır. Teknolojiye, bilgiyi elinde bulunduranlar ege­ men olmaktadır. Öyleyse Kazaklar da çağdaşlaşarak bilimle donan­ malı ve her türlü egemenlikten kurtulmalı, hür olmalıdırlar. Abay, gerçeği bütün çıplaklığı ile ifade ederken, Avezov daha sanatsal bir üslı1bu tercih eder. Bunda onun yaratılışındaki incelik ve zerafeti n de payı vardır. Okul yıllarında Puşkin, Gogol , Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Sekspir ve Göte gibi sanatçıların eserleriyle tanışır. Avezov batıralarında kendisine bu ufku açan Rus hocalarına teşekkür eder. A vezov'un yetiştiği çevrede Abay ' ı n şiirleri ezbere bilinmek­ te, şarkı veya türkü biçiminde söylenmektedir. Ortaokul yıllarında, 1 909'da Petersburg'da basılan Abay ' ın şiirleri onun elinden eksik olmaz . Avezov'un Abay'a karşı çocukluk yıllarında başlayan hayranlığı, daha sonraki yıllarda araştırmaya ve onu tarihi çerçe­ veye oturtmaya kadar gider. A vezov, daha altı yaşındayken büyükannesi Dinazil ile Abay'ın evinin bulunduğu Aygerim'e gitmiş, Abay ' ı ilk defa orada görmüştür. İlk gençlik yıllarında, daha Serney'den dışarı çıkmadan, ilgilendiği toplumsal problemler vardır. Bu problemlerle ilgili olarak Serney' deki gazetelere çeşitli yazılar yazar. "Ö ğretim Metodları" , "Kadın Sorunu: Kişiliğin Temelleri" , "Bilimsel Terimler" vb. yazılar onun gelecek hayatının ilk habereileridiL Abay' ın yaratıcı gücü A vezov için de yaratıcı , büyütücü ve eğiticidir. Taşkent' te gerçekleşen Asya ve Afrika yazarlarının toplantısında Abay ile tanışmasını Avezov şöyle anlatır: "Altı yaşında bir çocukken , dedemin göçebe çadırındaki 5


kağıtlarda elle yazılan şiirler görmüştüm. Ağabeylerim ve benim söylediğimiz türkülerin sessizce kağıt üzerinde yatmaları beni çok etkilemişti . Dedem bana "bu şarkıları Abay yazdı" dediğinde daha da şaşırmıştım." (Sultanbekov ı 992: ı 2). Avezov'un geniş ve çeşitli ilgi alanları vardır. Yazar, bilim adamı , çevirmen , eleştirmen ve gazetecidir. Serney 'de, arşiv malzemeleri arasında bulunan bir belgede, Avezov 'un kendisiyle yapılan röportaja cevaben en çok gazeteciliğe ilgi duyduğunu belirtmiştir. Gerçekten de o sıralar Avezov sadece gazetelerle ilgilenmekte, gazetecilik yapmakta, yazılar yazmaktadır. Onun ilgisini en çok kültür sorunları çeker. Leningrad' da Ü niversite öğrencisi iken ı 926 yılında Kazak milll tiyatrosunun kurulması tartışmaianna "Enbekşi Kazak" gazetesinde yayınlanan "Kazak Tiyatro Sanatı Hakkında" adlı bir yayınıyla katılır. A vezov 'un gençliği hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Onun kişiliği hakkında değerli bilgi Serney'de yazarın edebiyat öğretmeni olan Vasili İvanoviç Popov' un anıları arasında yer alır. B una göre "Avezov her zaman sakin, terbiyeli , öğretmen ve arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkileri bulunan, arkadaşlarıyla iyi aniaşan ve saygı duyan biridir." (Sultanbekov ı 992: 9- 1 0) . Çevresinde çalışkan, canlı , dinamik yumuşak başlı , yaratıcı kişilikli biri olarak tanınır. Leningrad ve Taşkent'teki okul yılları hakkında da geniş bilgi yoktur. Bazı bilgiler eşi Valentina Nikolayevna' nın anıları arasında yer alır. Yazar hakkında eski bir arkadaşı şöyle diyor: "Muhtar Avezov, hayatımıza sadece ünlü bir yazar olarak değil; efsane, yeni zamanın bilgesi , değerli insan olarak girmişti. Saygılı, nazik, yüreğe yakın ince bir insandı ." (Sultanbekov ı 992: ı 1 ) . Yazarın eşi Valentin a Nikolayevna v e annesi Abdılda Tacibayeva'ya karşı çok nazik ve saygılı biri olduğu özellikle kaydedilir. 6


Avezov'un Rus kültürü , edebiyatı ve dili ile ilk yakın teması Serney'de okuduğu Rus okulunda başlar. Kendisinde, Rus edebi­ yatma karşı ilk ilgiyi uyandıran kişi edebiyat öğretmeni V .İ . Popov'dur. Avezov nazik bir insan olduğu gibi vefalı biridir. O, öğrenimi boyunca kendisi ve diğer Kazak öğrencilere nazik davranan öğretmeni Popov'u 1 949 yılında Moskova'da bulur ve Abay romanını hediye eder. Rus edebiyatı ile ilk tanışıklık daha sonra bu edebiyatın ünlü tcmsilcileriyle, sistemin de etkisiyle, yeni dostluk ve arkadaşlıkların kurulmasını sağlar. Hayatının belli dönemlerinde Rus yazarlar V. İ vanov , A. Fadeyev, L. Sobolev, N. Tihanov, K. Fedin vb. ile yakın dostlukar oluşturur. Avezov'un kendi kaleminden otobiyografisine göre ataları, büyük şair Abay gibi Tabıktı boyundandır. Kazakistan' ın Kuzey noktasına, daha önceleri ülkenin daha iç kesimlerinden gelip yerleşmişlerdir. 1 1 yaşında babasını kaybetmiştir. Bir süre medre­ seye devam eden A vezov , 5 sınıflı Rus okuluna Cengiz adlı bir yardımseverin bursuyla kayıt olur. Serney'deki öğretmen Okulu'nun kimi görüşlere göre 1 9 1 9'da, kimilerine göre ise 1 920' de bitirir. Sovyet Hükümeti 'nin oluşumundan sonra "Bölge İcra Komitesi"nde görev almıştır. Daha sonra Orenburg'da gazete­ cilik yapmış, dram türünde denemelere başlamıştır. 1 922 yılında Taşkent'teki Orta Asya Üniersitesi 'nde yüksek lisans yapmış, aynı zamanda Çolpan dergisinde çalışmaya başlamıştır. 1 923 yılında Leningrad Üniversitesi Rus ve Slavyan Bölümü'ne girmiştir. 1 928 yılına kadar bu bölümde okumuştur. Ancak bu beş yıllık sürede hep Leningrat' ta kalmamış, 1 924- 1 925 yıllarında Semey 'e dönerek orada Kazak edebiyatı ve edebiyat tarihi dersleri vermiştir. 1 925'te tekrar Leningrat' a dönerek üniversiteyi tamamlamıştır. Bu tarihten sonra Serney'de uzun süre kalmamış, gelip geçerken uğramıştır. Coğrafya Araştırmaları Kurumu üyesi olarak da araştırmalara katılmış veya dersler vermiştir. 7


Eşi Valentina Nikolayevna Avezov ile Leningrad Üniversite­ si ' nde tanışm ıştır. Ö ğrencilik yıllarında "Yarış" adlı futbol takımında oyuncu olarak görev almıştır. Ü niversitedeki dersler zorunlu olmaktan çok geçmelidir. Avezov ünli bilim adamlarının derslerini seçmeli olarak seçmiş, bu derslere ilgiyle devam etmiştir. Hocaları V. Bortold, V. Şçerbak, V . Vinogradov gibi değerli v e ünlü bilim adamlarıdır. Ö lümünden sonra, yaşadığı dönemde ömrünün son yıllarını geçirdiği evi müze haline getirilmiştir. Lise ve üniversite edebiyat kitaplarının hazırlanması ve yazılması çalışmalarında katkı sağlamış, başka yazarların yazdığı bölümleri veya kitapları redakte etmiş, tavsiyelerde bulunmuştur. Yazarın iyi bir hatip olduğunu da verilen bilgiler arasındadır . Daha 1 93 6 yılında gitmiş olduğu Moskova' daki Kazak Edebiyatı ve Kültürü Toplantısı'nda pekçok problemi analiz etmiş, katılımcıların sempatisini toplamıştır. Bu toplantıda Avezov'a eserlerinden dolayı "Lenin" ödülü verilmiştir. B ilgi birikimine hatipliğini de ekleyen Avezov 'un derslerini sadece öğrencileri değil; bilim adamları edebiyatçılar ve müzik araştırmacıları da yoğun ilgiyle izlemiş, anlatılanları not etmiştir. Kazakistan Sovyeti , Muhtar Avezov' un Kazak edebiyatı ve sanatı, onun geliştirilmesi ile Kazak kültürünün araştırılmasındaki önemli tespitlerini göz önüne alarak "ebediyyen hayatında kalması" için bir m üze kurulmasını esas almış; yazarın 1 95 1 'den 1 96 1 'e kadar ömrünü geçirmiş olduğu evin "Muntar A vezov Müzesi" olarak düzenlenmesini karara bağlamıştır. Müze, Alınatı 'da Bilimler Akademisi' ne çok yakın , merkezi bir yerdedir. Burası , 1 963 yılından beri Kazakistan Bilimler Akademisi Edebiyat ve Sanat Enstitüsü 'ne bağlı olarak hizmet vermektedir. Müzede; yazarın evde kullandığı eşyaları , el notları , kitapları araştırmaları , aldığı ödüller vb. pekçok maddi kültür unsurları bulunmaktadır. 8


Müzenin fonksiyonları arasında yazarın eserleri ve hayatı hakkında bilgi toplamak ve sunmak, Kazak edebiyatının tarihi hakkında bil­ giler vermek de bulunmaktadır. Mu htar Avezov Müze - Evi' nde yazara ilişkin ünlü sanatçıların pekçok portre , harita vb. maddi kültür unsuru yer alır. Bunlar sanatçıya sağlığında armağan edilmiştir. V. Vüçetiç, B . Urmançe, H. Nurmuhammedov, A . Kasteev, K . Tclcanov'un sanatçıya yönelik portreleri; P. Usaçev' in yaptığı büst, L. İlinan , E. Sidork, R . Sahid ' in yazarın eserlerine hazırladıkları illistrasyonları , A. Nenaşev ve E. Çamomski'nin Avezov'un eser­ leri etrafında sahnelenen oyunlarda oyuncuların giydikleri kostüm­ leri ile bazı dekoratif malzemeler yer alır. Müzede Muhtar A vezov' un çalışmalarından başka toplumsal hizmetlerine yönelik bilgiler ve belgeler de vardır. "Muhtar Avezov ve Kazak Müzik Sanatı", "Muhtar A vezov ve Kazak Dram Sanatı" gibi ayrı ayrı bölümlerde yazarın bu sanata ilişkin değerlendirmeleri ve konuyla ilgili belgeler yer alır. Müze salonunda edebi toplantılar düzenlenmekte, belgesel filmler gösterilmektedir. Müzede yer alan hatıra defterlerinin birinde A. Gonçar, M. A vezov için şunları söylemektedir: "Muhtar A vezov, bir iz bırakmazsızın ortadan kaybolan insan­ lardan değildir. O, bir gün iyilikleriyle, aklıyla, gülümsemesiyle, çok güzel ve ışıl ışıl gözleriyle tekrar tekrar doğuyor; kitaplarında ve arkadaşlarının hafızalarında yaşıyor." (Sultanbekov 1 992: 3). A vezov hakkında pekçok film yapılmıştır. Kazak araştırmacılar özellikle Abay ve Avezov 'a büyük değer vermişlerdir. Bunun sonucu olarak Abaytanuv (Abay' ı Tanıma Ö ğrenme Bilimi) veya Muhtartanuv (Muhtar Avezov'u Tanıma Ö ğrenme Bilimi) biçiminde tek bilim adamı veya tek sanatçıya hasredilen bilim dalları , araştırma alanları oluşturmuşlardır. 9


Akademi Tiyatrosu' nda ilk defa Avezov'un Enlik - Kebek adlı eseri sahnelenmiştir. Bu sebeple tiyatronun adı Muhtar Avezov adını taşımaktadır. Öte yandan Kazakistan Bilimler Akademisi'nin Edebiyat ve Sanat Enstitüsü Mu htar Avezov adıyla faaliyetlerini yürütmektedir. Alınatı'da Opera ve Bale Tiyatrosu, üniversite, akademi vb. yerler onun heykelleri, resimleriyle donatılmıştır.

10


B. SANATI VE SANATININ KAYNAGI A vezov, Kazakistan' ın yetiştirdiği büyük Kazak yazarı , ilk K azak tiyatro eseri sahibi, mükemmel bir çevirmen, değerli bir bilim adamıdır. Kazak edebiyatı , sanatı ve biliminin gelişmesinde, dünyaca tanınmasında büyük emeği vardır. Bilimsel araştırma dal­ larının pekçoğunun açılmasında onun katkısı, öncülüğü bulunmak­ t adır. A vezov büyük bir dehadır. Bütün yeteneğini ve gücünü halkının mutluluğuna adamıştır. Kazak halkı onun geleceğidir. Halkın ideallerinin zaferle sonuçlanmasını hedef edinmiş, bu hede­ fi eserlerinin kahraman tipleri aracılığıyla idealize etmiştir. Muhtar Avezov'un sanat dünyasını iki ayrı dönemde incele­ mek mümkün olabilmektedir. Bunlardan birincisi eserinin yayın­ landığı ilk tarihten 1 930 ' a kadar süren devre, ikincisi ise bu tariht­ en ölümüne kadar süren devre. Yazar dili , üslfibu , konuyu sunuşu bakımından her iki devrede farkl ı bir nitelik gösterir. Sanatının ilk döneminde yazar, hikayelerinde Kazakların devrim öncesi hayatına, duygu ve düşünce dünyasına daha çok önem ve öncelik verirken , ikinci dönemde özellikle kalhoz hayatı ve yeni siyasi düşüncelerin toplum hayatı üzerindeki etkisini ir­ delemektedir. Avezov sanat çalışmalarına ilk defa 1 9 1 7 yılında başlamıştır. Sovyetler Birliği'nde yaşamasına ve Kazakistan Sovyeti ' ne üye olmasına rağmen , hiçbir zaman kalemini partinin emrine vermemiş, bilimi , hakkı, emeği, gerçeği öne almış, Kazak dünyası etrafında evrensele ulaşmayı hedefiemi ştir. A vezov için gerçek; halkın yaşantısı, duygu ve düşünce dünyasıdır. Bu bakımdan gerçeği yalın olarak yansıtmak sanatçının görevidir. Edebiyat, sanat ve bilim hem halk, hem de kendisi için vardır. Bu tür düşünce biçimi Komünist Parti içinde yer alan bazı kesimlerce haksızca eleştirilmiş, Kazakların Sovyet öncesi dönemdeki hayatların ı esas alarak hazırladığı yazılarından dolayı hücuma uğramıştır. Kendisinden Sovyet Dönemini esas alan çalışmalar yapması , eserlerini bu yönde ll


kaleme alması istenmişse de o gerçeği , yaşanan olayları yazmaya devam etmiştir. Muhtar Avezov, arkasında bıraktığı büyük mirası vasıtasıyla Kazak yazariarına sanatkarlık yolunda yön göstermiştir. O, bugün Kazak halkının gurur kaynağını oluşturan Şokan Velihanov, İbray Altınsarı , Abay Kunanbayev, Kuvanış Satbayev vb. büyük Kazak sanatçıları arasında yerini almıştır. Söz üstadı Mu htar A vezov , aynı zamanda dünya medeniye­ tinin hazinesinden beslenen bir bilim adamıdır. Muhtar Avezov hangi konuda olursa olsun, ister Kazak ede­ biyatındaki realist unsurlarını , ister Şokan Velihanov ile Dostoyevski ilişkisini; ister günümüz romanının problemlerini , Orta Asya Cumhuriyetlerinin milli gelişimini , isterse Kazak falk­ lorunu ele alsın bütün bunların yanında onun kişiliğine ait bir özel­ lik vardır. Bu da insanların birbirleriyle olan iyi-kötü ilişkilerinin açıklık ortamında geli şebileceğine olan inancıdır. Yazarın böyle­ sine geniş dünya görüşüne sahip olması sadece yaratıcılığından kaynaklanmaz. O, Kazak halkında var olan derin düşünce gücünü ortaya çıkarmıştır. Teknolojinin gelişimi , yeni buluşlar fizik ve kimyacılar arasında kendi bilim dallarının diğer bilim daliarına göre daha değerli olduğu düşüncesini doğurmuştur. A vezov döneminde bu düşünceler tartışmaya dönüşmüştür. Avezov 'un bu tür düşüneeye sahip olanlara verdiği cevap anlamlıdır. O, bu konuda şöyle der: "İnsanoğlunun araştırılması özel bir ihtisas alanıdır. Fizik ve kimya insan ruhunun sanat kapısını açabilir mi? Bunu ancak Dante, Şekspir, Servantes , Göte, Tolstoy gibiler başarabilir" (Sultanbekov, 1 992: 1 4) . Yazarın e n çok etkilendiği kişilerin biri Abay ' dır. Avezov'un eserlerinde en çok işlediği konuların başında Abay ' ın hayatı , çalışmaları , duygu ve düşünce dünyası gelir. Abay konusu sanatçının bütün araştırmacılık ve yazarlık hayatının en önemli amacı olmuştur. 12


Yazar, hem araştırmalarını Abay üzerinde yoğunlaştırmış, onun düşünce dünyasını değerlendirmiş, hem de meydana getirdiği roman, hikaye ve piyeslerde Abay konusunu işlemiştir. Abay'ın eğitim, bilim, kadın , çağdaşlık vb. düşüncelerini kendine şiar edinen yazar, Abay' ın takipçisidir. İ şiediği konular, hem sanatçı , hem de araştırmacı kimliği ile onu Abay ' a yakınlaştırmaktadır. Abay d a A vezov gibi sanatçı v e araştırmacı bir kişiliktir. Yazılarında bilim ve çağdaşlığı esas alır. Bu anlayış A vezov'un da benimsediği bir görüştür. Abay ' ın renkli dünyası Avezov ' u kendine çekmiş, Onun Batılılaşma, eğitim ve bilim düşüncesi Avezov' da çığır açmıştır. L. Sobolov ile 1 939 yılında hazırladığı Abay adlı trajik tiyatro eserini , 1 945 yılında "Abay ' ın 100 . Doğum Yılı Anısı"na Abay piyesinin vaka kuruluşu çerçevesinde Abay Operası Librettosunu ve Abay Jırları adlı filmin senaryosunu yazmıştır. Abay piyesi, yazarın edebi eserlerinde Abay tipini oluşturma girişiminin ilk örncğidir. Abay; çağdaşlığı , geleceği , bilgiyi , yeniliği , iyi ve güzelliği, değişimi, demokratlığı , aydın kişiliği ifade etmektedir. Abay piyesi, sanatçının Abay tipiyle ilgili güçlü anlatımlarının ilk habercisi sayılmaktadır. Muhtar Avezov'un Kazak edebiyatında Batılı tarzda nesrin gelişmesinde büyük katkısı olmuştur. Geleneğin zincirini şiirde Abay, nesirde A vezov kırmıştır. Kazak edebiyatında nesir, geç tarihlerde başlamıştır. Bu tarih XIX. yüzyılın sonlarına gitmektedir. Abay ' ın "akıl sözleri", lbıray Altınsarın, Sultanmahmut Torayğırov ve Sıpandiyar'ın birkaç küçük hikayesi bu nesir anlayışının ilk nüveleridir. Ancak bu eser­ lerle Kazak edebiyatında nesrin bir tür olanak yerleşmesi mümkün olmamıştır. Bununla birlikte sözkonusu eserler bu yolda verilen ilk örnekler olmaları dolayısıyla önemli bir yere sahiptirler. Kazak ede­ biyatma nesrin yerleşmesi, B atılı tarzda nesir örneklerinin yazılması ve bu tarza batılı tekniklerin uygulanması geleneğini ilk defa Muhtar A vezov kullanmıştır. E bed! nesir geleneğinin Batılı anlamda gerçek ilk temsilcisi Avezov 'dur. 13


Kazak medeniyetinin değerli temsilcilerinden olan Sabit Muhanov, Mu htar A vezov için , Batılı tarz nesir anlayışını Kazak edebiyatma yerleştiren ilk yazar olduğunu belirtmekte , Korğansızdın Koni adlı hikayesi ile daha ı 92 ı yılında Avrupa nesrin i yakaladığı nı ifade etmektedir (Sahariyev ı 969: 8). Avezov'un nesri şairanedir. Alman edebiyatçılarından Alfred Kurell , Abay Yolu romanı hakkında şöyle diyor: "Bu nasıl şiir? İki kalın nesir kitabında tek satır nesir yok." Ayman - Şolpan, Abay, Tulegen Toktarov operaları, Karakıpçak Kobiandı piyesi, Otello ve Ukraşeniye Stroptioy adlı çevirileri nazım şeklindedir. Bütün bunlar onun şairliğinin de ifadeleridir. Avezov 'un edebi kişiliğini onun takipçisi , yazar Cengiz Aytmatov şöyle ifade eder: "Bence çağdaş Orta Asya edebiyatının düşüncesini ve komşularımızın ruhsal hayatını A vezov, zamanında Puşkin'in Rus edebiyatının gelişimini etkilediği gibi , etkilemiştir. Büyük yazarın kitapları çok büyük güce sahiptir. Sen onları açarsın, onlar da seni" (Sultanbekov 1 992: 46) . A vezov 'u güçlü kılan ve geleceğe kalmasında önemli etkenler­ den biri olan nedenler, onun hem sanatçı yeteneği, hem de araştırmacı kişiliği ile ilgilidir. Araştırmacı ve incelemeci, bilim adamı Avezov; Kazak halk kültürüne yönelik malzemeleri derleyip değerlendirirken sanatçı A vezov incelediği halk kültürüne yönelik değerleri eserlerinde en iyi şekilde kullanmıştır. Avezov, Kazak halk kültürü unsurlarını ayrıntısı ile deriemiş ve öğrenmiş, bunları duygu ve düşünce potasında eriterek yeniden biçimlendirmiştir. Büyük Kazak bozkırlarından edinilen bilgiler, Avezov'un iç dünyasında patlamalara yol açmış , A vezov bunları yoğurup biçim­ lendirdikten sonra tekrar dış dünyaya, Kazak dünyasına bırakmış, yazmıştır. A vezov'un her eserinde yeni bir dünya vardır. Bu dünyanın yarısında kişiler kendilerini bulmaktadır. Kalan diğer yarısı ise sırlarla doludur. Sırların açığa çıkması gereklidir. Bunun için ise keşif yapma şartı bulunmaktadır. A vezov, eserlerindeki teknik dokuyu oluştururken her okuyucunun kendini kaşif sayması ve bun14


dan haz duymasını esas almıştır. Kazak bozkırlarının el değmemiş

ı,:oğrafyası keşf edilmeyi beklemektedir. Avezov okuyucuyu adım adım Kazak dünyasına götürür, dolaştım, o coğrafya içinde zevk al masını , huzur duymasını , Kazak kültürünü öğrenmesini sağlar. Alman yazar Alfred Kurel'e göre (Sahariyev: 1969) , Avezov "duygu ile düşünce gerçeğini aynı vermesi yönünden Şekspir'e benzemektedir". Mu htar Avezov eserlerini gerçekçilik üzerine temellendirmiş­ ı ir. Ancak bu gerçekçilik özellikle sosyal fayda prensibine uygun­ dur. Yazar: eserleri ve eserlerindeki kahramanlar aracılığı ile özel­ likle aydına görevler yükler, Bu görevlerin başında halkın yüzlerce yıldır egemenliği altında zorlandığı beylik sistemi ile hurafelerden kurtarılması düşüncesi vardır. Bu halk, yazarın da doğduğu ve men­ subu olmaktan gurur duyduğu Kazak halkıdır. Avezov soyut düşünceleri somutlaştırır. Kahramanlara yüklediği fonksiyonlar ile onları çeşitli olaylar karşısında harekete geçirir, var olan durumdan görevler çıkarmalarını sağlar. Bu oluşta kişiler ya düşünceleri ya da tavırlarıyla kalıplaşan ögelere karşı dururl ar. Bunlar, yazarın değişim ve dönüşümün gerçekleşmesi düşüncesine göre hareket eder, onun düşüncelerini eyleme geçirirler. Avezov bunu gerçek­ leştirirken Kazak edebiyatındaki sosyal gerçeçilikten uzaklaşmaz. Özellikle Abay' ı kendine rehber edinir. Çehov, Gorki etkilendiği diğer sanatçılardır. En eski eserler ile en sonuncular arasında konu ve düşünce bakımından yazarın hayatını geçirdiği her şehrin sanat dünyası ve bilim ufkunun gelişmesinde payı olmuştur. Serney (Semipalatinski), Orenburg , Taşkent , Leningrad, Moskova ve Almatı uzun süreler kaldığı şehirlerdir. Bunlardan Serney doğduğu , hayatı tanıdığı, gençliğini yaşadığı , hayatının ilk 2 5 yılını yaşadığı çevre, Almatı ise bilgi birikiminin doruğuna ulaştığı, topluma yön verdiği, hayatının yine yaklaşık 30 yılını geçirdiği çevre olarak ayrı bir öneme sahiptir. Hayatının bu dönemleri iyi bilinmekle beraber, diğer şehirlerdeki hayatı sisler altındadır. Abay ' ın sanatının besleyen üç ana kaynak vardır: Kazak kültürü ve edebiyatı , Türk ve İslam büyüklerinin meydana getirdiği ıs


kültürel doku , Rus kültürü ve bu kültür aracılığı ile Batı kültürü . A vezov bu kaynakların tümü ile beslenirse de yaratıcılığında temel olarak ilk ve sonuncu kaynağı esas alır. Falklor değerleri Muhtar Avezov ' un edebi eserlerinde, sanat yaratılarında en önemli kaynaktır. O, derleme veya araştırma yoluy­ la halkın bazı kesimlerinden aldığı değerleri kendi duygu ve düşünce dünyasında, araştırma alanında yeniden değerlendirerek daha geniş halk yığınlarına aktarıyordu . Muhtar Avezov 'u diğer pekçok araştırmacı veya sanatçıdan ayıran temel özelliklerden biri de budur. O, halktan derlediği malzemeyi salt inceleme veya yayımlama için kullanmıyor, kendi bireysel yaratıları için de yarar­ lanıyor. Derlediği malzemeyi bilimsel veriler çerçevesinde değerlendirdikten sonra, aynı malzemeden piyes, hikaye veya romanlarında da yararlanıyor. Böylece hem bilim hem de sanat dünyasının ikisine birden sesleniyor. Halk kültürü ürünlerinden yararlanırken bunları salt bir bilgi birikimi veya malzeme olarak değil , duygu ve düşünce dünyasının potasında eriterek işler, ham malzemeyi mamül hale getirir. Muhtar' ı geleceğe bırakan en önemli etkilerden birisi de onun sanatsal yaratılarında kullandığı bu tekniktir. Avezov eldeki malze­ meyi biçimlendirir, hedeflerine göre yönlendirir, amaçlarına göre kullanır, kendi laboratuarında veriler haline getirir ve hazır olduğuna inandıktan sonra bunları toplumun hizmetine sunar. Falklor ile sanatın bağını her zaman kurar. Derlediği falklor eserlerinde falklor sanata düşman değil , fakat onun tamamlayıcısıdır. Derlediği falklor ürünleri onun bilimsel araştırmaları için amaç, fakat sanatsal yaratıları olan piyes, hikaye, roman vb . türler için ise araçtır. Avezov'un iki kişiliği vardır. B unlardan biri sanatçılığı , ikincisi ise bilim adamlığıdır. O hiçbir zaman bu iki kişiliği biribirine karıştırmaz. Her kişiliğinin yüklendiği misyon aynı gerçeğe çıksa da izlenen yol ve yöntem farklıdır. 16


C.

ESERLERİ VE ESERLERİNİN DEGERLENDİRİLMESİ

Muhtar Avezov sadece Kazak edebiyatının değil , Sovyetler Birliğini oluşturan tüm Cumhuriyetierin edebiyatlarının gelişimine de katkı sağlamış, takdir edilmiş , izlenmiştir. Eserleri hem eski Sovyet Cumhuriyetleri , hem de dünya dillerine çevril miştir. Hakkında yazılanlar iki ciltkitap halinde yayımlanmıştır. A vezov üzerine pekçok yüksek lisans ve doktora tezi h azırlanmıştır. Prof. Dr. Kenjabayev, Prof. Dr. Murat Adibayev gibi ünlü araştırmacıların doktora tez konusu Avezov üzerinedir. Bu eserler Kazakistan Bilimler Akademisi Edebiyat ve Sanat Enstitüsü bilim adamları tarafından hazırlanmış, Jazuvşı Matbaasında basılmıştır. Kazakistan'da Muhtar Avezov 'un eserleri tek tek olduğu gibi, üç kez toplu halde yayımlanmıştır. Toplu yayınların birincisi yazarın sağlığında 6 cilt halinde 1 955- 1 957 yıllarında, ikincisi 1 2 cilt halinde 1 967- 1 969 yıllarında, üçüncüsü 20 cilt halinde 1 9791985 yıllarında basılmıştır. 20 ciltlik toplu eserlerin I. cildinde Avezov ' un hayatı ve sanatının incelendiği 53 sayfalık bir değerlendirme vardır. Akademik Mukammetjan Karataev'in bu değerlendirmesinden başka Avezov 'un "Biyografim" adlı 5 say­ falık metni eklenmiştir. Bu cİltlerde yayımlanan yazıları araştırmacılara kolaylık sağlaması bakımından şöyle sıralayabiliriz:

I. Cilt: Hikayeler: 1 . Korğansızdın Kuni, 2. Okığan Azamat, 3 . Kır Suretteri , 4. Kır Engimeleri, 5. Üylenüv, 6 .Sönip Januv, 7. Kim Kineli, 8 . Eskilik Kölenkesinde, 9. Jetim, 1 0 . Barımta, l l . Kineşil Boyjetken , 1 2 . Burkit Anşılığının Suretteri, 13. Karalı Suluv, 14. Juvandık, 1 5 . Ü ş Kün, 1 6 . Bilekke Bilek , 17. İzder, 1 8 . Kum men Askar, 1 9 . Şatkalan . 17


II. Cilt Hikayeler: l .Kökserek, 2. Karaş - Karaş Okiğası , 3. Kıylı Zaman. 4. Burkitşi, 5 . Tatyana'nın Kırdağı Küni, 6. Kasennin Kubılıstarı , 7 . Şınğıstav, 8. Asıl Nesiller. III. Cilt Abay Jolı (roman , 1 . cilt)

IV. Cilt Abay Jolı (roman , 2. cilt)

V. Cilt Abay Jolı (roman , 3 . cilt)

VI. Cilt Abay Jolı (roman , 4. cilt)

VII. Cilt Denemeler: 1 . Türkistan Solay Tuvğan, 2. Öntüstik Saparınan, 3. Ş ayandağı Şeşen Kereken, 4. Ö sken Ö rken (roman) , 5. Turnan Ayığarda (roman eskizleri). VIII. Cilt Denemeler: 1 . Juvalı Kolhozşısı, 2. Köktemnen Beri , 3. Söz Alğan Tavsağız ben Köksağız , 4. Isteri söyleydi , 5 . Karğalı Savhozunda Ö tkizgen Tört Kün , 6. B aymukametulu Joldas, 7. Ol Küngi Almatı , 8. Medeniyetti Kazakistan, 9. Er Tınısın Otan Deytin Kün Bugin , 1 0 . Erlik - Eldik Sını, l l . Konveyerde Küy Mığım, 1 2 . Jenemiz B iz , Jenemiz , 1 3 . Asıl Eldin Alıp Ulı , 1 4 . Şabdar Erge May Ne Der, 1 5 . Akın Elinde, 1 6 . Jır Jalavı Amankeldi, 1 7 . Kazak Bölimi, 1 8 . Er Serigi Sergek Oy , 1 9 . Halıktın Gasırlık Jırı , 20. Ü şkonır Jaylavında, 2 1 . Voroşilov Atındağı Kolhozda, 22. Onın Atı Ekinşi , 2 3 . Ayel Jolı (Film Seneryosu) , 24. Amerika Aserleri , 25 . İndiya Oçerkteri. 18


IX.

Cilt

Piyesler: 1 . Enlik - Kebek, 2 . Beybişe - Tokal , 3. Karagöz, 4 . Üşin , 5 . Tüngi Sarın, 6. Ayınan - Şolpan , 7 . Tas Tülek.

1 lkıyabr X.

t\ k

Cilt

Piyesler: ı . Tartıs, 2. Alma Bağında, 3. Şekarada, 4. B eket, 5 . Kayın, 6. Abay (Trajedi) 7 . Abay Librettosu XI. Cilt

Piyesler: ı . Akan - Zayra, 2. Namıs Gvardiyası , 3. Sın Sağatta, Kara Kıpşak Koblandı , 5 . Asıl Nesiller, 6. Bes Dos (libretto) , 7 . !\hay (film seneryosu).

·1.

XII. Cilt Piyesler: 1 . Abay, 2. Alva, 3. Dos-Bedel Dos, 4. Kalkarnani M amır (Libretto, Rusça), 5 . Stepnoy Batır (Ruşça), 6. V . Naşem Sovhoze (Libretto, Rusça), 7. Rayhan . XIII. Cilt 4.

Piyesler: 1 . Revizor, 2. Layubov Yarovaya, 3. Otello (trajedi), Asavğa Tusav (komedi), 5 . Korkınış. XIV. Cilt

Çeviriler: 1. İ . Turgenev, "Dvoryan U yası (roman)", 2. L. Tolstoy, "Toy Tarkar (hikaye)" , 3. L . Tolstoy, "Budda (hikaye)", 4 . L. Tolstay "Bulka (hikaye)" , 5 . A . Çehov, "Akkaska (hikaye)", 6. C . London , "Kaskır (hikaye)", Y . Vagner, "Jerdin Jaratıksı J ayındağı Angimeler (hikaye)", 7 . N. Pogodin, "Aksüyekter (Piyes)". Çeviri Hakkındaki Yazılar: ı . "Dvorya Uyası" Romanının A vdarması Turalı , 2. Körkem Avdarmanın Keybir Teoriyalık Meseleleri, 3. Puşkin'di Kazakşağa Avdaruv Teciribeleri Turalı, 4 . Jan Kene (Piyes) . 19


xv. Cilt

Makaleler - Araştırmalar: ı . Adamdık Negizi Ayel, 2. Okuvdağı Kurbılarına, 3. Filosofiya Jayınan , 4 . G ılım Tili, 5 . Okuv Tisi , 6. Eskerüv Kerek, 7 . Kazak Okığandarına Aşık Hat, 8. Bugingi Zor Mindet, 9. Kazak Kızmetkerlerinin Mindeti , 1 0 . Eginge Dayındalındar, ı ı . Kazakistan Eışilerinin Habarı , ı 2 . Halık Adebiyeti Turalı , 1 3 . Kobılandı Batır, ı 4 . Şanşar Jumalı, ı 5. Jalpı Teatr Ö neri Men Kazak 'İ'eatrı , ı 6. Kazakstan Memleket Teatrı , ı 7 . Kazak Şaruva Jastar Mektebine Amalğan Programma Jene Tüsinik Hat, ı 8 . Kazakstan Memleket Teatrının Jetı Jıldığı Jene Aldağı Mindetteri , ı 9. Abaytanuv Maseleleri , 20. Bukar Jırav , 2 1 . Mahambet, 22. B ektik Kulavğa Aynalıp Ö ndiris Kapitalı Devirley Bastağan Kezdin Adebiyeti , 2 3 . Şortanbay Şığarmaları , 24 . Abubekir, 25 . Şangerey, 26. K. Trehıetiyu Kirrespubliki. XVI. Cilt Edebiyat Tarihi: ı . Sırşıldık Salt Ö lenderi , 2. Batırlar Angimesi, 3. Kişi Batırlar, 4. El Poemaları , 5. Tarihi Ö lender, 6 . Ertegi, 7 . Aytıs Ö lender, 8 . XVII-XIX Gasır Akından Siyasi Yazılar: 1 . Kazakstan, 2 . Kenes Odağı, 3 . Novıy Aul . XVII. Cilt Makaleler - Araştırmalar: 1 . Teatr, Muzıka Kadrı, 2. Jaksı Piesa Saparı Adebiyet Belgisi , 3. Üzindiler, 4. Kız Jibek Kanday, 5 . "Sosyaldı Kazakstan"nın Baskarınasına Aşık Hat, 7 . Ak Ayu Turalı , 7 . Kalmakannan Ne Tiler Edik , 8 . Kazakstan ' nın Körkemöneri , 9. Kozı Körpeş - Bayan Suluv Turalı , 10. Elübay Ö mirzakov , ı 1 . En Dana Zandı , En Jas Memleket, ı 2 . Koş Bol , 1 3 . Şınşıl Takabbar Akın, ı 4 . "Revizor'dın Avdarması Turalı , ı 5 . Ö rniri Ülgi, Enbegi Tavday Jazuvşı , ı 6 . Tarğın Turalı, ı 7 . Alğaşkı Aser, ı 8 . "Yevgeniy Ünegin"in Kazakşası Turalı , ı 9 . Kazak Sahnasındağı A vdarma Piesalar, 20 . Erli k Etken Kollektiv, 2 1 . U lı Uran - Otan Uranı, 22. Muhtar Joldastın Sözi , 23. Tarih Putevkasın 20


Hergen Adam, 24 . Mengi Jasaytın Akın: Şota Rustaveli , 25 . Körkem Jırdın Ulı Akını , 26. Adebiyet Hrestomatiyasınan, 27. Dindi Aşkereleytin Piesa, 28 . Ardaktı Jake, 29. Jumbak Turalı , 30. Zor Bağalı Sıy , 3 1 . Abdilda Akın, 32. Jaksı Sınğa Jap Pida, 33. Kazak Halkının Eposı Men Folklorı , 3 4 . Kazak Adebiyetinin Tarihin Jasav Maseleleri, 35 . Kozı Körpeş-Bayan Suluv, 36. Kız Jibek, 37. Aytıs Ö lenderi .

XVIII. Cilt Araştırmalar: I . Zerttewler, 2. Orıs Klassİkteri Jene Abay, 3 . İ .A. Krılow, 4. Abay Elinde Ötkizilgen Mereke, 5 . Körgen , Sezgen Jaylardan, 6. Abay Enbekterinin Biyik Nuanası , 7. Kazog Halkının Ulı Akın ı , 8 . Abaytın Ö mir B ayanı, 9. Abay (İbrahim) Kunanbaev ( 1 885- 1 904) , 10. Halıktız G asırlıg Jırı, ll. Jambıltın Aytustakı Öneri , 1 2 . Ertegiler. Makaleler: 1 . Bizdin Eldin Salt-Sawığı, 2. İkilikti Sapar, 3 . Enbegim - Ulı Otanımdiki , 4 . Akının Ö zbek Önerindegi Beynesi, 5 . Jolı Ken Jazüwşi, 6 . Halıg Artisi, 7 . Alişer Nawaiy, 8 . Ulı Oyşılsınşı, 9. Abdilla Tajibaev, 10. Kazak Halkının Zor Galımı, ll. Bağalı Enbek, 1 2. Keybir Ult Jazüwşılarının Romandarı Tuwralı , 1 3 . Ö ner Ö rinde, 1 4 . Möngilik Kepeli Malik Gab Tuwllinge Wawap Hat, 1 5 . Ömir Men Şırgama, 1 6 . Lüçşiy Drug Natsionanıh Literatur, 1 7 . Za Bolşe Hydowestvennıge Obob, 1 8 . Şeniya, 1 9 . Dwambul İnarodnıye Akını , 20 . Mudrıy Perets, 2 1 . Naşedşiy Yunoct Svoyu Tusinikteri . XIX. Cilller Araştırmalar: 1. Abaytanuv Jene Manas Turalı Zerttewler, 2 . Puskin Men Abay, 3 . Abay Murası Jayında, 4 . Abay Künenbayev Tuarçestuocu Zerttew Dinmanın Möseleleri , 5 . Ulı Akın, Agartuwşı-Abay Künanbaev, 6 . Harodnosta Realizm Abaya, 7. "Manas" Geraçeşkaya Poema Kırgızs Koga Naroda Kırgizskiy Geroiçeskiy Epos-Manas. 21


Makalalar, Fikirler: 1 . Traditsi , Puckoğa Realizma; 2. Kazaskaya Dorevolgutsionnaya Literatura, 3 . Puşkin; 4. Bratskie Literatur, 5 . Sovetskogo Sostoka, 6. Zametki O Teori; 7. Sovetskay Dram ı , 8 . Obşeefedelo Sovetskih Leteratorov , 9. Kolonializma Pozor, 1 0 . Veya Naşa Kultura Zamir, 1 1 . Vısokoe Prizvanie, 1 2. Su et Zari Negasi may , 1 3 . Osobennasti Razvitiya Li teratur Sotsialisti Çeskih Natsiy, 14. lbray Altınsarin-Kazak Medeniyetinin Zor Kayretkeri, 1 5 . Til Jene Edebiyet Meselesi, 1 6. Tağı da Körken Edebiyetti Tural ı , 1 7 . "Altay Jüregi" Turalı , 1 8 . Jürekpen Tuwısgandar, 1 9. Redaktsiyanın Surawlarına Oray, 20 . Kazakstan Jazüwşılarının III Sezin Aşardagı Sözi , 2 1 . Realistik Drama Jolında, 22. Baysaldı Zerttew Kajet, 23. Söt Saparga Dos Niet, 24. Söz­ Kitap Dastın Joninde, 25 . Aldagıjılga asgın Dilek , 26. Düniyejüzilik Manızı Bar Okiga, 27 . Kasiyetti Kaza, 28 . Miliard , Oktyabh Ö rkeni , 29. Ö ner Algısı, 30. Altınday Asıl Bolaşaktı Urpak Bar, 3 1 . Kazaktın Avız Edebiyeti, 32. Ana Tılı Edebiyetin Süyinder, 33. S SVR Halıktarı Adebiyetinin Ö rkendevi, 3 4 . Respublikanın Jarkın Jolı , 35 . Tüsinikter XX. Cilt Abay Meseleleri: 1 . Abay (İbrahim) Kunanbayulı, 2. Velikiy Sm Naroda, 3. Kak Rabotala Nad Romanarnİ "Abay"; 4. "Tut Abaya" Makaleler, Fikirler: 1 . F .M . Dostoyevskiy; 2 . Çokan Valihanov, 3 . Razmışteniya Ob Epose Zemiletki , 4. Reç Na Plenamom Zasedanii Konferentsii Pisateleysfran , 5 . Azii i Afriki ve Taşkente , 6. B ratutuo Naşih Literatur Narodov Sredney Azii i Kazahstana V epohu Sotsializma, 7 . İ z İ stari i Kzahskoy Literaturi , 8. iri Okımıstı , 9 . Ü mit, 1 0 . Urpakka - İygitilek, 1 1 . Jürek Algısı, 1 2 . Oyangan Halıklar Ü ni, 1 3 . Ü zilmes Dastık Örenimiz, 1 4 . Önerge Ö nege, 1 5 . Partiyo Tuwralı Oylar, 1 6 . Ebedi Murağa Arnalğan Konferentsiyadağı Korıtında Söz, 1 7 . Bizdin Jawapkerşiliğimiz Ekel Dastık Kalındı, 1 8 . Bawırlarım, 1 9 . Zaman 22


l'artı, 20 . Kayta Tuwgan Halıktın Edebiyeti, 2 1 . J .L. Kelgendey Janalık Sezinemiz, 22. "Rüstem-Dastan Poevrasına Algısöz , 23. Togordın Kemengerligi, 24. Şakaoturalı Stsenariyden Eser, 25 . Este Bolar Sözder, 26. Tüsinikter.

a. Tiyatro Eserleri Kazak tiyatro tarihini Mu htarA vezov ile başlatmak gerekir. O, hem bir teorisyen ve oyun yazarı , hem bilim adamı ve eleştirmen, hem de uygulamacı olarak Kazak tiyatrosunun tohumlanması, filiz­ lenınesi ve gelişmesini sağlayan, bu alanın her dalında "ilk" olan bir dehadır. Dünya ve Rus çağdaş tiyatrolarının gelişme yolları ve aşamalarını yakından izleyen A vezov , Kazak tiyatrosunu kurarken Kazak halk kültüründen, gelenek ve göreneklerinden yararlan­ mıştır. Kazak ve Kırgız halk kültürü üzerine yapmış olduğu araştırma, derleme ve değerlendirmeler, onun sanatının da ufkunu genişletmiştir. Kazak Türkçesinde "piyes" kelimesinin kullanımı "tiyatro" kelimesinden öncedir. Kazak edebiyatında piyesin, dolayısıyla ti­ yatronun ilk örneğini A vezov vermiştir. A vezov Enlik - Kebek adlı piyesi yazdığında henüz 20 yaşındadır. Bu piyesi, ilk olarak Avezov'un yönetiminde, Abay ' ın eşinin köyü Aykerim ' de , Abay ' ın kız torunu Akış'ın düğününde oynanmıştır. Ünlü Kazak yazarı , Sabit Mukanov Avezov için şöyle diyor: "Kazak tiyatrosuna dramı sokan M. Avezov'dur. Avezov ' a kadar Kazak Edebiyatı'nda ciddi piyesler yoktu. Kazak tiyatrosunun yolu Avezov'un "Enlik - Kebek" piyesiyle başlar." (Sultanbekov 1992:32) . M . Avezov 'un yazılı edebiyata verdiği eserlerden büyük bir bölümünü piyesler oluşturur. Bu tür Kazak edebiyatma Sovyetlerle birlikte girmiştir. Bu döneme kadar çeşitli nesir örnekleri varsa da 23


tiyatro veya piyes ıçın aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Avezov'un ı 9 ı 7 yılında yazdığı ilk piyesi Enlik - Kebek bu türün Kazak edebiyatındaki ilk örneğidir. Bu eser, ı 926'da kurulan Akademi Drama Tiyatrosunda ilk defa sahnelenmiştir. Aynı yıl Opera ve Bale Tiyatrosu da M . Avezov'un Ayınan - Şolpan adlı müzikal komedisiyle perdelerini ilk defa açmıştır. Kazak edebi­ yatında tiyatro türünün doğması, yerleşmesi, gelişmesi M. Avezov adıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. M. Avezov, Enlik - Kebek'in konusunu halk hikayesinden almıştır. Eserde halkın sevgisini kazanmış iki gencin, adaletsiz bir ceza sonucu öldürülmeleri ve gereksiz kanunlar oluşturmaktadır. Yazar, bu hikayeyi güncelleştirip yeni bir telif eser haline getir­ miştir. M. Avezov yirmiye yakın piyes yazmıştır. Beybişe - Tokal, Karagöz, Ayman - Şolpan, Koblandı, Abay, Tüngi Sarm, Sm Sağatta, Dos-Bedel Dos piyesleri bunlardan bazılarıdır. Yazar, Ayınan Şolpan, Kobiandı piyeslerinin konularını sözlü halk edebiy­ atının örneklerinden yararlanarak almıştır. Fakat bunlarda yazar olayları olduğu gibi değil, sahne kurallarına uygun hale getirerek ele almıştır. Ayman - Şolpan'da olaylar komedi çerçevesinde , Kobiandı'da ise halka sığınan kahramanın durumu kahramanlık penceresinden gösterilmiştir. M. Avezov'un yurtseverlik temasını işlediği piyeslerden birisi ise Sm Sağatta piyesidir. Piyeste; 2. Dünya Savaşı'na yönelik cephe ve cephe gerisi hayat, dostluk ve birlik, vatanseverlik duygu­ ları olaylar aracılığıyla yansıtılmıştır. Bu eserde kahramanların nite­ likleri ve çektikleri zorluklar ayrıntılarıyla yansıtılmıştır. Yazarın sanatkarlığını tam anlamıyla yansıttığı piyes ise Tüngi Sarm' dır. Yazar bu piyesinin konusunu Kazak halkının ı 9 ı 6 yılındaki büyük ayaklanmasından almıştır. B irinci Dünya S avaşı 'nın devam ettiği sıralarda Çarlık bükernetinin çıkardığı Haziran ı 9 ı 6 buyruğunu ardı sıra, Kazak halkının baş kaldırması 24


;ın latılır. Yazar, Çar'ın temsilcileriyle yerli işbirlikçilerine karşı mücadeleyi bu ayaklanmanın gerçek yönü olarak verir. ı 9 ı 6 yılındaki bu ayaklanma, cepheye asker alınmaya başlanmasıyla ortaya çıksa da gerçek sebebi daha öncelere dayanmaktadır. Bu durum, piyesin baş kahramanı Jantaj aracılığı ile verilir. Yazara göre , siyasi yönden, bu doğal bir ayaklanmadır ve halk bunun doğal destekçisidir. Avezov 'un bir diğer eseri de L. Sobolev ile birlikte yazdığı Abay piyesidir. Bu piyes yazarın son yıllarında olgunluğnu , tecrübesini, yeteneğini sanatçılık gücünü gösterdiği bir eserdir. Burada Abay bir taraftan feodal-göçebe hayatın geriliğine, bununla birlikte karanlığa ve cahilliğe karşı; diğer taraftan da Kazak bozkırma yayılan dini otoriteye karşı savaşan bir toplum savaş­ çısıdır. Piyesin başından sonuna kadar, Abay ' ı , Kazak toplumunda­ ki bu tür sorunlara karşı savaşan biri olarak görmekteyiz . M. Avezov 'un yaptığı çeşitli hizmetlerden birisi de çeviriler­ dir. Bu çeviriler, yeni oluşan edebiyat türleri için çok yararlı olmuştur. Ö zellikle Rus ve dünya klasik edebiyatlarının çağdaş Kazak edebiyatının kısa zamanda ilerlemesi ve gelişmesine, edebi niteliğe ulaşmasına katkısı olmuştur. Avezov da bu yapıya katkı sağlamıştır.

Enlik Kebek te birbirini seven iki gencin hicran dolu kaderi feodal yapının adaletsizlikleriyle verilir. Dinin yanlış algılanışı; örf, adet ve akıl almaz kanunlar, piyeste, kötü kahraman Kengirbay tipi vasıtasıyla verilmiştir. Karamende Bey, eserde adaleti savunan otorite ağa olarak verilmiştir. "Enlik-Kebek" adlı piyes günümüzde dahi Kazak tiyatrosunun önemli bir unsurudur. Kazakistan'da tiya­ tronun bir kurum olarak ortaya çıkışı Serney'de gerçekleşmiştir. Serney, çağdaş kültürün ortaya çıkışının öncü şehirlerindendir. Tiyatronun tohumlarının ilk olarak bu şehirde atılması tesadüfi değildir. Abay ve A vezov gibi Kazak edebiyatının ve Kazak düşüncesinin en önemli bilim ve sanat adamları bu şehirdendir. Bu '

25


yönüyle Semey, aydın kimliğe sahiptir. Öte yandan, Rus nüfusun daha 1850'1i yıllardan itibaren şehirde yoğun olarak bulunması Rus kültürü ve kültür kurumlarının da burada yerleşmesini sağlamıştır. Kazak tiyatrosu hem bu aydın kimliklerden yararlanmış, hem de kurumlardan etkilenerek filizlenmeye başlamıştır. 1 920 yılının sonunda Serney'de ilk kültür ve eğitim kurumu "Es-Aymak" açılmıştır. Es-Aymak' ın kurucuları Kazak öğretmenlerdir. Burada temsiller verilmiş, şölenler yapılmış, konferanslar vb. faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Es-Aymak'tan önce de Serney'de oyunlar sahnelenmiştir. Mevcut belgelerden edinilen bilgilere göre 1914 ' te Serney Tatar Gençler Derneği iki piyes sahnelemiştir. 1 920 yılında ise Lunaçarskiy Rus Tiyatrosu Şekspir'in Otello' sunu oynamıştır. Bu yıllarda, Serney'den sonra Orenburg, Kostanay, Aktöbe, Kızılarda vb . pekçok Kazak şehrinde tiyatro grupları oluşmuş, eser­ ler salınelenmiştir. Es-Aymak , Lunaçarskiy adlı Rus tiyatrosu ile Tatar tiyatro grubundan yararlanarak temsiller vermeye başlamıştır. Muhtar Avezov, Es-Aymak ' ın başından itibaren faaliyetlerini desteklemiş, tavsiyelerde bulunmuş, programlar oluşturmuştur. Es-Aymak' ın repertuarında A vezov' un Enlik - Kebek, Rakip Hanımlar, Halkın Varisi gibi oyunlar vardır. Kendi oyunlarının sahnelenmesi Avezov ' u daha da kamçılamış, Leningrat' taki öğrenim yıllarında tiyatroyu daha yakından tanıma imkanı bulmuştur. Öaliakpar Türebayev, Muhtar Avezov'un " 192 1 yılının başında dört perdeli "Rakip Hanımlar" eserini yazdığım ve bunu A vezov yönetiminde oynadıklarını belirtmektedir. A vezov, 1926 yılında Kazak tiyatrosunun profesyonel olarak açılması gündeme geldiğinde Enbekçi Kazak gazetesine yazdığı "Tiyatro Tarihi ve Kazak Tiyatrosu" adlı makalesiyle tartışmaya Leningrat ' tan katılmış, tiyatronun niteliği , fonksiyonu , Kazak tiyatrosunun görev26


leri ve izleyeceği yol üzerinde değerlendirmelerde bulunmuştur. bir konu hakkında değerlendirmelerde bulunmadan önce en ince detayı ile ilgilenen bilim adamı ve analizcidir. Leningrat'taki iiğreniciliği sırasında ileride tekniğinden yaradanabiieceği düşünce­ siyle aynı eseri dört kez izlediği olmuştur (Sultanbekov ı 992: ı 7). A vezov

O, edindiği bilgileri kurulma aşamasına gelen Kazak tiyatro­ sunda uygulama imkanı bulmuştur. 1 926 yılında Kazakistan' ın Kızı larda ilinde Kazak tiyatrosu kurulmuş, burada ilk olarak Avzov' u n Enlik - Kebek adlı eseri çağdaş Kazak tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir. Bunu, yine Avezov 'un Rakip Hanımlar, Karagöz, Ekim (Devrim) İçin, Gecenin Gürültüsü ve Abay piyesleri izlemiştir. Avezov; Taş Tüyler (Tastülek - 1 936) , Alma Bağında ( 1 936), Segerada (Sınırda - 1 937) adlı oyunlarında günlük problemleri ve günlük olayları vermiştir. ı 934' te , Alınatı 'da daha sonraki yıllarda adını Kazak Opera ve Bale Tiyatrosu olarak değiştirecek olan Müzikli Drama Tiyatrosu kurulmuştur. Tiyatroda Avezov'un Ayman - Şolpan adlı eseri oynanmıştır. Muhtar Avezov'un sanatının ilk döneminde yazdığı önemli eserlerinden biri de Karaş Karaş Okiyğası ( 1 927) adlı piyestir. Yazar, eserini üst ve alt sınıf olarak nitelendirdiği iki temel, fakat zıt grup insanlardan oluşturmuştur. Ü st sınıfın temsilcisi olarak Sat, Salmender ve Jarasbay adlı yönetici zenginler, alt sınıfın temsilcisi olarak da Baktığul seçilmiştir. Eser, Sovyet öncesi Kazak halkında sınıf bilincinin olmadığı yolundaki kimi tarizlere karşı meydana getirilmiştir. Yazar bu eseriyle bir yandan dönemin sosyal anlayışını vermeye çalışırken, bir yanıyla da milll kimliği, Kazak halkının, bazılarının eleştirdiği veya hakir gördüğü gibi geri olmadığı , sosyal gelişiminin, birlik ve dirlik anlayışının eski temel­ lerinin bulunduğunu vurgulamıştır. Halkın temsilcisi olarak verilen Baktığul, Rus hükümetinin atadığı yönetici (bolıs)ler tarafından hapse attırılmıştır. Aslında yaptıkları haksızlıklara kılıf da hazırla­ makta, halkın arasından seçtikleri yandaşlarıyla kendilerini hep 27


haklı çıkarmakta , halkı suçlamaktadırlar. B aktığul bir yolunu bularak hapisten kaçar, yöneticilerin temsilcisi olarak verilen Jarasbay' ı öldürür, öcünü alır. Yazar bu temsil mekanizmasını oluştururken her iki grubun temsilcilerinin adiarına da birer anlam yüklemektedir. laraspay (Yaramaz) adından da anlaşılabileceği gibi kötü ve yaramazdır. Baktığul ise bahtı kötü olan biridir. Bunun için hayatı güçlükler ve zorluklarla doludur. Ancak Baktığul'un verdiği mücadele alt veya üst sınıf mücadelesiyle birlikte, onun duygusal tepkilerini , doğal davranışlarını da içerir. "Fransız gazeteci-yazar bu eser için 1 96 1 yılında 'bağımsızlık aşkı Baktığul 'un zaferiyle başlamıştır' demektedir." (Sahariyev I 969: 7). Eserde, Baktığul'un oğlu Seyit okuma yazma öğrenen biri olarak verilir. Böylece eskinin yerini yeni almakta, çağdaş düşünce öne çıkarılmaktadır. Kazak edebiyatı ve sanatının gelişmesini kendisine görev sayan yazar, ortak piycsler de yazmıştır. Bununla Kazak dram sanatının hızlı bir şekilde ileri aşamaya geçmesini hedeflemiştir. Sobolev ile Abay, G. Musrepov ile Çıplak Kılıç, A. Tafibayev ile Ak Ağaç ve A. Abişev ile Namus Ordusu hazıladığı eserlerdir. A vezov ile Zeonid Sobolev birlikte hazırladıkları Abay adlı eser Kazak ve Rus yazarlarının yazdığı ilk ortak eser olması dolayısıyla da ayrı bir değer taşır. Kazak tiyatrosunun gelişiminin ancak bu alanda bir değer olan eserlerle sağlanabileceğini düşünen Avezov, Kazak tiyatrosu reper­ tuarını Rus ya da Batılı sanatçıların eserleriyle zenginleştirmiştir. Bu çerçevede Gogol 'un Revizor, Şekspir' in Otello, N. Pogodin'in Aristokratlar, K . Trenev ' in Yarov'un Aşkı adlı eserlerini Kazakça'ya çevirmiştir. Bu eserler, yapılan çeviriler sayesinde Kazakça olarak sahnelenmiş, Kazak tiyatrosunun gelişimine katkı sağlamıştır.

28


b.

Romanları

Doğu ve Batı kültürünü içine sindiren, Kazak bozkır hayatının i nceliklerini ve Kazak hayatından gelen düşünce derinliğini bilen 1\ vezov'un yaratıcılığında, içinde doğduğu çevre gibi geniş ufuklar vardır. O, yazının alpidir. Keşfeder, fetheder, derlediklerini i nsanlığın hizmetine sunar. Kazak kültürünün ansiklopedisi olarak nitelendirilen Abay Yolu romanı , onun sadece küçük çevrelere değil, geniş ufuklara seslenınesi ve onlara kendi ve Kazak dünyasını duyarmasının ifadesidir. Abay Yolu , Kazak destanı (epope) olarak nitelendirilir. Her destanın bir kahramanı vardır. Abay Yolu'nun kahramanı Abay' dır. Ancak Abay bir fikrin, idealin , çağdaşlığın, bilginin ifadesi olarak yer alır. Destan kahramanlarının değişmez silahları vardır: Kılıç, kargı, kamçı vb. Abay Yolu'nda silahlar değişmiştir. Bunlar; çağdaşlık, öğrenim, bilimsel bilgi ve gerçeklik­ tir. Her iki kahramanın fonksiyonu birbirine benzemekte veya yakın düşmektedir: Halkı zorluklardan kurtarmak, sağlıklı bir gelecek sunmak, birliği ve dirliği sağlamak. Destanın meydana gelişinin temel sebeplerden biri içinden doğduğu toplumun bir acı yaşaması ve bu acıdan dersler alarak yeni başarılar elde edilmesidir. Abay Yolu , geçen zamanda bunu ifade eder. A vezov kahraman aracılığıyla düşüncelerini gerçekleştirir, doğru ve iyi olanları gös­ terir. Burada da hedef toplumun geleceğidir.

Abay Yolu romanı Avezov adının ebediyyen yaşamasını sağlayan ve onu "sönmeyen yıldızlar"dan biri yapan dünya çapında bir eserdir. Abay Yolu romanı dört ciltten oluşan ve destan - roman olarak nitlendirilen bir eserdir. Dört cildin birinci cildi 1 942, ikinci cildi I 947 yılında "Abay"; üçüncü cildi 1 950 yılında "Akın (Şair)", dördüncü cildi ise 1 952 yı lında "Abay Jolı (Yolu)" adıyla yayımlanmıştır. Romanın bütün cilıleri 1 956 yılında "Abay Jolı (Yolu)" adıyla çıkarılmıştır. Avezov bu roman üzerinde nasıl çalıştığını şöyle anlatır: 29


"Devrimden önceki yarım yüzyıllık Kazak halkının yaşantısını göstermek için Abay ' ın kişiliğini oluşturmayı seçtim. Kahramanı­ rnın doğup büyüdüğü kasabadan olduğumdan gençlik dönemlerinde Abay ' ı iyi tanıyan zamandaşları, arkadaşları, dede ve nineler ile onun hakkında konuşma imkanı bulma şansına erdim. Abay ' ın biyografisi hakkında döküman toplama işine özellikle 1 930 yılından sonra giriştim. Abay hakkında onun zamanında yaşamış kişilerin ağzından derlediklerim 1 933 yılından itibaren basılıp yayınlanmaya başladı. Romanda bulunan şahsiyetler, boy­ lar, aşiretler, tarihi mekanların hepsi gerçek adlarıdır. Romanda, unutulanlar oldukça azdır. Bütün kitaplarda halkın tarihi gelişme sürecini göstermeye çalıştım" (Avezov 1 950: 398-399). Buradan da anlaşılacağı gibi yazarın Abay üzerindeki bilinçli araştırmaları en az on yıl sürmüştür. Bunu önceki çalışmalarını da göz önüne alarak dile getirirsek bu sürenin yirmi yıldan az olmadığı anlaşılır. Bu roman yayımlanıncaya kadar, A vezov da diğer Kazak aydınları gibi takip edilen , uzun süreli olmasa da gözaltına alınan yazarlardandır. 1 930' lu yılların ortalarında yayımladığı Ayman ve Şolpan adlı piyesinde feodal veya ataerkil sistemi idealize ettiği; 1 940 ' larda yapılan Kazakların son Han ' ı "Kenesar Kasımov 'un Tarihteki Yeri ve Rolü" tartışmalarında Hanlığı övdüğü gerekçe­ siyle eleştirilmiş, suçlanmıştır. Onun hakkındaki bazı gerçekler Ahmet Baytursunov, Mirjakıp Dulatov , Şakarim Kudayberdiyev, Jusupbek Aymatov, Alihan Bukeyhanov gibi Kazak yazarların eserleriyle ortaya çıkmıştır. O, dünya çapında bir sanatçıdır. 1 960 yılında Pari s ' te düzenlenen kitap fuarında Luis Aragon 'un kitaplarının yer aldığı sergi alanında Aragon'un eserleri yanında üç de çeviri eser vardır. Bunlar Çekoslovakyalı yazar Otçenaşeka'nın Romeo, Julyet ve Karanlık, Cengiz Aytmatov'un Cemile ve Avezov'un Abay Yolu 'dur. Aragon'un her üç kitabın çevirisine bir ön sözü vardır. A vezov için "çağımızın büyük yazarı" nitelemesi yapmaktadır. 30


Abay Yolu romanı sadece Kazak edebiyatının değil , bütün Türk dünyası edebiyatının başarılı bir ömeğidir. Bu eser dolayısıyla ;\vezov; 1 949'da "Devlet", 1 959'da "Lenin Ö dülü" almıştır. Bu eser, yazar henüz hayatta iken İngilizce, Fransızca ve Almanca'ya \Cvrilmiş ve yayımlanmıştır. Eserin on' dan fazla dile çevrildiği bi­ l inmektcdir. Eserin değişik dillere çevrilmesiyle sadece Avezov değil, Kazak kültürü de tanımış, büyüklüğü tescil edilmiştir. Kazak kültürü , Kazakların ünlü şairi Abay, yazar Mu htar Avezov ve Avezov'un yazdığı Abay Yolu romanı birbirinin tamamlayıcısı olarak görülür. Bu alışveriş devamlı bir devinim içindedir ve kaynağını Kazak halkının yaşayış ve düşünüşünden almaktadır. Bunların tümü birbirinin yaratıcısı veya tanınmasının temel sebebi olmuştur. Bu şema ile şöyle gösterebiliriz: Kazak Kültürü

ıt�------��.-·------�l i Muhtar A vezov Kazak halkının binlerce yıllık kültür birikimi Abay ' ı , Abay Avezov ' u , Avezov Abay Yolu'nu yaratmış; Abay Yolu hem Kazak halkının düşünce ve yaşayış dünyasının dünyaca tanınmasına, hem de Abay ve Avezov'un sanat ve düşünce adamları olarak geleceğe kalmasına sebep olmuştur. Abay Yolu olmasa da Abay ve Avezov'un edebi değerleri bilinecekti , ancak bu çok geç tarihlerde gerçkeleşebilirdi. Abay Yolu ile hem Abay, hem de eserin yazarı Muhtar Avezov edebiyat tarihi içindeki yerini almıştır. Muhtar Avezov sanatçı yanıyla 2. Abay olarak nitelendirilebilir. Kazak edebiyatının en büyük eseri sayılan Abay Yolu, 31


Kazakların 1 9 . yüzyıl sonu ile 20 . yüzyılın başlarındaki 50 yıllık hayatı ve toplumsal değişmelerinin ele alındığı büyük bir sanat eseridir. Abay Yolu , Kazak sosyal hayatının ansiklopedisidir. Eserde; Rus, Sovyetler B irliği'ni oluşturan tüm halklar ile diğer dış milletierin kültür ve uygarlıkları , ünlü sanatçıları da ele alınmak­ tadır. Avezov, değerli bir halkbilimcidir. Araştırmalarında elde ettiği belge ve bulguyu , gözlediği olayları en ince ayrıntısına kadar tahlil etmiş, bunları hem diğer eserlerinde, hem de Abay Yolu romanında önemli ve vaz geçilemez malzeme olarak kullanmıştır.

Abay Yolu çağdaş Kazak destanı olarak nitelendirilir. Abayla ilgili bu eseri yazmak için yazar uzun yıllar pekçok materyal toplamış, uzun bir hazırlık dönemi yaşamıştır. A vezov da Abay gibi Kazakistan' ın Serney şehrindedir. Abay' ın hemşehrisi, güçlü bir gözlemci, değerli bir halkbilim araştırmacısı olması Avezov'un Abay ' ın çevresi ve ruh dünyasını tanıması ve onun düşüncelerinin tercümanı olması bakımından önemli bir etkendir. Yazarın Abay tipini seçmesi tesadüfi değildir. Yazar; Abay ve Abay'ın düşünce dünyasını verirken Abay tipi çerçevesinde kendi düşünce dünyasını da dış aleme yansıtmaktadır. Abay Yolu, Sovyet edebiyatındaki tarihi romanlardan, baş kahramanının sanatçı kişiliği ve verdiği eserlerin gösterilmesiyle ayrılır. Şairin toplum içindeki çalışkanlığı , şiirleriyle ayrılmaz bütünlüğü incelenir ve sosyal amacı gösteri lir. Abay Yolu sadece Abay' ın ömrü , edebi yaratıcılığı hakkında yazılmış bir roman değildir. Romanda Abay'ın yaşadığı toplumun zıt görüşleri, halkın ahlaki değerleri , dilekleri , yönelimleri ve onun geleceği de organik birliktelik içinde gösterilmiştir. Romanda ele alınan olaylar, 1 9 . yüzyılın ikinci yarısına denk gelir. Bu zaman dilimi , Kazak halkının Rusya tarafından ekonomik , kültürel ve siyasi yönlerden sarıldığı dönemdir. Kazakistan' ın Rusya tarafından işgali birlik yapısını değiştirmiş, siyasi gelişmeyi zorlamış, sosyal zıtlıkları artırmış , Kazak topraklarında yeni iç 32


lıesaplaşmaların başlamasına sebep olmuştur. Bu çerçevede yeni !ik irler oluşmuştur. Abay gibi şahsiyetler; Batı 'nın medeniyet, demokrasi gibi yeni fikirlerinin etkisi altında kalmaya başlamışlardır. Avezov, romanda Abay' ın yaşadığı devirdeki feodal yapıyı , Kazak topraklarındaki keskin sınıf mücadelelerini, sınıfsal çiizülmeleri , Kazak halkının göçebe ve hayat tarzın ı , sosyal denge­ sizliği, bununla birlikte Batı medeniyetinin ileriye yöneJik tesirleri­ ni tam olarak ve açıkça gösterebilmiştir. "Abay Yolu" romanında Kazak halkının 1 9 . ve 20 . yüzyıldaki sosyal hayatı belgelenmiştir. M. A vezov, bu zamanın gerçeklerini Kazak halkının büyük düşünürü , bilim adamı Abay etrafında topla­ yarak göstermiştir. Roman Abay ' ın hayatı etrafında sunulsa da yazar, birbiriyle bağlantılı olayları kronolojik bir sırayla vermiştir. Şairin yaşadığı devrin sosyal özellikleriyle bu olaylar arasında bağlantılar kurmuştur. Yazar, Abay' ın örnründeki küçük - büyük olaylara takılıp kalmamış , 1 9 . yüzyıl Kazak halkının sosyal hayatın ı , yeniyle eskinin birbirleriyle çatışmasını da vermiş , Abay' ın hayatı etrafındaki farklı olayları romanın amacı doğrul­ tusunda seçerek kitabına almıştır. Kazakistan XIX. yüzyılın 2. yarısında tamamen Rusya'nın egemenliğine girmiştir. Bu durum Kazakistan bozkınndaki eski hayat ile yeni yapının çatışması demektir. Romanda bu devin gelişim süreci ele alınmış ve incelen­ miştir. Romanın konusunu oluşturan asıl mücadele iki toplumsal grup arasında geçmektedir: Abay ve onun destekleyen halk kesimi ile babası Kunanbay Bey ve onun etrafındakiler. Bu mücadelede oğul Abay, yeni oluşumu; baba Ku nanbay ise geçmişi sembolize eder. Romandaki mevcut olaylar bu sisteme göre gelişmektedir. Abay başından sonuna kadar bu tartışmaya hümanist bir şekilde yaklaşmıştır. Abay, dağılmaya başlamış topluma karşı mücadele etmiş, Kazak birlik ve dirliğini , eğitimin önemini vurgulamıştır. 33


Romanda Abay, Serney şehrinde, uzun zaman Rus dostları ile yaşar. Onlarla yaptığı uzun sohbetler sonunda iki ayrı Rusya'nın olduğunun farkına varır: Çarlık Rusyası ve halk Rusyası. Abay, şehrinden ayrıldıktan sonra bir köyde konaklar. Burada tanıştığı Darkenbay' la sohbet eder. Zor şartlar altında yaşayıp sıkıntı çeken­ lerin sadece Kazaklar olmadığını, Rusya'da da aynı durumda mil­ yonlarca kişinin olduğunu öğrenir. Abay bunu zaman içinde görmüş ve değerlendirmiştir. Ruslar da zulme uğramakta, sömürül­ mektedirler. Bu bakımdan Kazak halkı ile benzerlikleri bulunmak­ tadır. Roman kahramanı Abay, bu gerçekleri öğrendikten sonra kendini toplum hizmetine verir. Abay ' ın toplum düşünceleri sadece her konuyu içeren sohbetleriyle değil , onun çeşitli meseleler karşısında aldığı tutum ve davranışlarıyla da verilir. Yazar, roman kahramanı Abay ' ın kişiliği ile büyük Kazak şairi Abay 'ın düşüncelerini romanın her safhasında gösterir. Abay ' ın şiirleri ve nesir (akıl) yazılarından sürekli yararlanır, roman kişilerinin veya kahramanı Abay' ın düşüncelerini verirken şair Abay' ın eser­ Ierinden örnekler getirir. "A vezov , ömrünün büyük bir bölümünü Abay ' ı tanımaya, Abay araştırmalarına vermiş , onun düşüncelerinin yayılmasına adamıştır. Abay sanatı ve dünya görüşünü Kazakistan'da en iyi şekilde değerlendiren araştırmacı Avezov olmuştur." (Sahariyev 1 969: 1 5) Abay Yolu romanında sadece Abay ' ın düşüncelerini değil , şiir sanatının gelişimini de kronolojik olarak takip etmek mümkün olabilmektedir. Romanda Abay'ın düşünceleri doğrultusunda çizilmiş iki kahraman vardır: Derkanbay ve Bazaralı. Bu iki kahraman halkın temsilcileridir. Bunlar güçlülerden eziyet gören, ezilen yoksul kişilerdir. Derkenbay uzun zaman zengin akrabalarının yanında yaşamış bir yoksuldur. Fakat emeğinin değeri bilinmez . O da onların yanından ayrılıp emeğiyle geçinen halka katılır. Artık akrabaları kanından olanlar değil, düşüncelerini paylaştığı, hayatın zorluğunu 34


l ı ı rl i ktc göğüslediği kişilerdir.

Halkla yaşayan kabile üyesi değil, halkın üyesidir. Avezov lıı ıııunla yerleşik halkın birlikçi ve toplumcu yanını vurgular. Onlar pekçok durumda Abayın kendisine de, B azarılı ' ya da destek ı ıl ıııuşlardır. Göçebeliğin ağından kurtulamayan halka bakıldığında ı ın iarın günlük yaşayışları, düşünceleri yerleşik hayata geçmiş halk­ l a n tamamen farklıdır. Şehirleşme eski toplumsal yapıya uygun değildir. Göçebe - feodal toplumdaki bu bölünmüşlük Kazaklar arasında bölünmelere yol açmıştır. Önemli olan köklerini göçebe vaşayış veya feodal sistemden alan kabilecilik değil , birleşmek, lıiilünleşmektir. Romanda Takecan, Iskak, Orazbay gibi vatan ıliişmanlarının yerleşik halka yaptıkarı eziyetler de bu çerçevede verilir. Bunun sebebi göçebe-feodal toplumun ihanet eden ve sadist yiineticileri ile beylerinin yerleşik halkın ileride kendilerinin yöne­ l iminden çıkacağını sezmeleri ve bunu engellemek için her çareyi ınübah görmeleridir. Derkenbay yerleşik halkın sadece yol gösteri­ r i si değil, onların zengin beylere, üst sınıf temsilcilerine karşı ı syanın ın, mücadelesinin de temsilcisidir. Derkanbay , toplum hayatındaki sosyal eşitsizliği kendi gözlemleriyle tespit etmiş, bunun sepebleri ve çözümlerini aklıyla bulmuştur. Heybetiyle bütün çevresini korkutan Kunanbay'dan da çekinmemiştir. O, halka arka çıkmış, kim olursa olsun verdiği sözden geri dönmemiştir. Romanda Derkenbay gibi halkın nabzını tutan kişilerden birisi de Bazaral ı 'dır. O sadece dış görünüşle değil, aklıyla da göz doldur­ muş, gönüllerde yer almıştır. Onun kimliğini ve akıllılığını sadece dostları değil, Kunanbay gibi düşmanları da kabul ederler. Romana konu olan eski ile yeni arasındaki büyük çatışmada gclişmeci yönde Abay ve arkadaşları; ona karşı olan grupta ise göçebe-feodal sistemi koruyan Kunanbay ve onun grubundaki Bekey, Maybasar, Izğuttı, Takecan, Orazbay ve Azimbay bulunur. Kunanbay kendi çevresinde de anlaşılması güç , herşeye küskün, güç beğenen, kavgacı bir insan olarak tanınmaktadır. 35


Kunanbay ve yandaşlarının her birinin amacı feodal toplum kural­ larını, kendileri ve boylarının çıkarı için kullanmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Kunanbay hükmediciliğe ve zorbalığa temel olan feodal toplumun koruyucusu; sert mizaçlı , inatçı , feodal sis­ temin temsilcisidir. Çevresini korkuyla sindiren Kunanbay ' ı , sadece Abay'ın başlattığı ileri ve toplumsal düşünce geri ve dışarı atılabilir. Tobıktı boyunun lideri olan Kunanbay, hacca gideceği sırada önüne çıkan ve bütün kötülüklerini yüzüne vuran Derkenbay' a söyleyecek bir söz bulamaz. Derkenbay eskinin yok olması, yerine yeninin hakim kılınmasının sembolüdür. Kitabın birinci cildinin sonunda Kunanbay bu gerçeği anlamış olur. Romanın ikinci cildinin sonunda Kunanbay, öz oğlu Abay ile öz torunu Amir'e sırtını dönen , bedduadan başka çaresi kalmayan, Abay ' ı dinlemekten kaçan, kapısını kapatıp yatağının içinde ses­ sizce oturan yaşlı biri olarak tasvir edilir. Bu sadece Kunanbay'ın yaşlılığa boyun eğmesi ve kuvvetsizleşmesi değildir. Yazar, Kunanbay'ın yaşlılığı ile düşünceleri arasında bağ kurar. Yaşianan veya eskiyen sadece Kunanbay değil, onun düşünceleridir. Yeni karşısında eskinin hükmü yok olur. B u , Kunanbay ve onun çevresindekilerin koruduğu eski feodal ilişkilerin güçsüzleşip der­ mansız kaldığının ifadesidir. Kunanbay, merhametsizliği ve kötülüğü yüzünden çoğu zaman darbe alsa da buna rağmen o bunlardan ders almaz. Yazar, bu durumları göstermekle onun zamanının döndüğünü , yerine yeni nesillerin gelmeye başladığını usta bir şekilde anlatır. Kunanbay Hac'dan dönüp geldikten sonra durumun değişmeye başladığını görür. Kendisinin öldürmeye emir verdiği Amir' in, Abay tarafından korunması keyfini kaçırır, korkutur. Gerçekte de Kunanbay' ın vakti geçmiştir. O, artık yaşasa da yok gibidir. Zalim Kunanbay'ın Amir' i yok etmek için yaptığı girişim en son girişimidir; muvaffak olamaz. Çaresiz kalan Ku nanbay, Abay ile Amir' i tehdit eder. Bundan başka 36


da Kunanbay' ın elinden hiç birşey gelmez. Bu tehdit, yeni yetişmektc olan Abay ile Amir'i korkutmaz. Abay ile Konanbay' ın arasındaki mücadele Abay ' ın galibiyetiyle sonuçlanır. Fakat Abay, Kunanbay ' ı yenmekle tam olarak galip gelmiş sayılmaz. Çünkü Kunanbay ölse de Takecan, İ skak, Maybasar gibi onun mirasçıları ve onun yolundan gidenler bulunmaktadır. Onlarda, Kunanbay kadar olmasa da iki yüzlü lük, merhametsizlik, kötü niyetlilik vardır. Kunanbay yok olsa da küçük Konanbaylar onların yerini alır. Kardeşlerinin bu eskiden kalma adetleri Abay' ı çok incitir. Konanbay ' ın mirasçıları nın manevi bakımdan alçalmaya başladıklarını; halkın isteklerini anlamaktan, onlar için hizmet etmekten uzak ve yararsız olduklarını , açıkça ve inandırıcı bir şekilde verir. Yazarın fikrince onlar eski adedere sarılarak günlük güce sahip olsa da yerini halkın dertlerini düşünen genç nesillere bırakacaktır. Bu günler uzak değildir.

Abay Yolu romanının 3 . ve 4. cilderinde Abay ' ın yeni dönemdeki hayatı , hizmetleri ve toplumsal hayatı yer almaktadır. Bu ciltlerde Kazak toplumunun tarihi, toplumsal ve ekonomik duru­ mu ve sorunları daha geniş bir şekilde incelenir. Bu uzun mücade­ lenin tamamında Abay yoksulların, değişimin, halkın yanında yer alır. Fakat halkını yürekten seven bu büyük şair, adaletsizlik ve zulümden şikayet eden, ondan yardım uman halkın talepleri karşısında da çaresizdir. Gerçek yaşayışında da Abay , çok düşünen , yeni düşünceler üreten bir kişidir. Bu düşünüş, duyuş ve heyecanlar sonunda çeşitli yazı ve şiirlerinde Kazakları aydınlatmayı , onların birlik olmasını şiar edinir. Romanın son cildinde Abay, Bazaralı ve Derkenbay arasındaki bağ öncekilerden daha da sıkıdır. Bu kişiler Kazak bozkırlarındaki sosyal oluşumun öncüleri olarak sunulur. Abay ' ın 1 9 . yüzyılın ikinci yarısında Kazak Bozkırlarındaki ileriye yönelik düşünceleriyle, Bazaralı 'nın amaçları aynıdır. Bazaralı sürgün edilmiş, hapishanede tanıştığı insanlardan yeni düşünceler edinmiş biridir. Bunun sonucu olarak beylere, zalimlere 37


karşı durabilmektedir. Bazaralı ' nın bu cesur davranışları, esaretteki halkı uyandırmış, harekete geçirmiştir. Romanda aynı kaderi paylaşan Rus ve Kazak halkının dostlu­ ğuna da yer verilmiştir. Rus işçiler bazı yönetici veya zenginlerin Kazaklara yaptıkları zorbalıkları gördüklerinde tepkisiz kalmamış­ lardır. Yaşayışları aynı olan bu ayrı milletierin çocukları gerek­ tiğinde birbirlerine destek verebilmekte, yardım edebilmektedir. Abay Yolu romanıyİa Kazak edebiyatma realizm kavramı da grımıştır. Ab ay sadece akılcı değil, kendinden sonraki edebiyatçıların da ustası durumundadır. Romanın adının Abay Yolu olarak seçilmesi tesadüfi değildir. "Abay" aydınlığın sembolüdür. B u yol gelecek nesil için de bir yol , bir ışıktır. Gerçekte Abay, hayatını Kazak halkının birliğine, bağımsızlığına adamıştır. Romanın sonunda bu gerçeklik de vurgu­ lanır. Abay, Rus şiirinin temsilcisi Nekrasov ile tanışır. Düşünceleri bağımsızlık temasını işleyen Rus şiirinin tanınmış şairi Nekrasov ile paralellik gösterir. Romanın son cildinde halkın sosyal görüş ayrılıkları işlenmiştir. Yurdun zor durumu, Darmen ile Maken kız mücade­ lesinde, Orazbayların Köken yurdunu işgalinde ayrı ayrı işlenmiştir. Abay artık kendi boyu Tobıktıyı aşmış, Kazak bozkırının temsilcisi olmuştur. Abay ' ın açtığı yoldan gidenler, giderek çoğalmıştır. Balağaz, B azaralı , Karaşa, Kawmen , Abilğazı , Darkenbay gibiler geçmişte kalmıştır. Bugünküler ise Abdi , Abender, Seyit, Darmen ve benzer­ leridir. Yazar, halkın sanatını, hayatını en ince ayrıntılarıyla, nakış işler gibi anlatmıştır. Yazarın ustalığı kahramanın hayatında, duygu ve düşüncesinde, kişilerin kendi aralarındaki ilişkilerde , dünya görüşlerinin farklılığında tam anlamıyla görülmektedir.

Abay Yolu romanı sadece yazarın değil, Kazak edebiyatının gurur kaynağıdır. Bu roman pekçok yabancı dile çevrilmiştir. Abay 38


Yolu adeta yazarın sanatçılık hayatının meyvelerinin toplandığı bir lıahçedir. M. Avezov 'un bu eseri sadece yazarın adını duyurmakla k almamış , bununla birlikte Kazak halkının adını ve hayatını, geleneğini de dış dünyaya tanıtmıştır. "Romanın dünya medeniyet­ leri hazinesinde ayrı bir yere sahip olduğunu söyleyen Aragon şöyle uemektedir: Destansı Abay romanı 20 . asrın en seçkin eserlerinden birisidir. O, kahramanları ve fikirleriyle dünyanın önüne geçmiştir. Avezov'u, nasıl belli bir kalıba sokmak mümkün değilse, onun için sadece ' Sovyet edebiyatının seçkin bir örneğidir' demek de yeterli ueğildir. Aşiretler arasında dinmeden devam eden kavgalara romanın birinci cildinde çok yer vermesi, genç Abay ' ın kimin kim olduğunu bilmesine, buna bağlı olarak kendi fikirlerinin oluşmasına tesir etmiştir. Abay, halkın geleceği yönünde ne kadar düşünüp büyük ide­ aller peşinde koşsa da realist yazar onu ihtilalci seviyesine yükselt­ mez. Bunun için romanda Abay, sadece halkın derdini gören, eğitici biri olarak realist bir biçimde gösterilmiştir. Eğitim, Kazak toplumunun şartlarında birinci derecedeki önemli meselelerden biridir. O zamanki Kazak toplumundaki şartlar tam oluşmamıştır." (Sahariyev 1 969: 28). Romanın ikinci cildinde, geçen yüzyıldaki Kazaklar arasındaki zengin-fakir mücadelesi ve Abay'ın şair olarak tanınması açık biçimde gösterilir. Romanda Abay'ın şairliğinin oluşmasını, onun sebeplerini , hangi eserlerinin nasıl, ne şartlarda ortaya çıktığını görürüz. Abay; eserinin özünü, halkın hayatından, onların dilek, yönetim isteklerinden, mücadelelerinden yola çıkarak kaleme alır ve eserlerinde başarılı bir şekilde verir. Şair Abay ' ın eserlerinin olgunlaşmasında, gelişmesinde, halk edebiyatı ile Barlas ve Şuce gibi şairlerin tesirinin çok olduğu romanda gösterilir. Yazar, Abay'ın şairliğinin psikolojisini iyi bir biçimde açmayı 39


başarmıştır. Eser vermenin manevi hazzına kapılıp şiirin iç sırlarını açık bir şekilde verir. Romandaki bu anlamlı anı yazar, 2. kitapta büyük bir başarı ile göstermiştir. Şiirin en önemli silah olduğunu Abay' ın bütün inancı ile sanat eserlerini okuyup öğrenmesi ile ifade edilir. Abay bunu Puşkin, Lermontov ve diğer klasik yazarların eserlerinde bulur. Puşkin ve Lermontov'un eserlerini Kazakça' ya çevirir. Romanın üçüncü ve dördüncü cİltleri Abay hakkındadır� Şairin ömrünün son yılları, Kazak halkının tarihi ve hayatı bu ciltlerde işlenir. Romanda, Abay ' ın hayatı , toplum için yaptıkları genişçe yer alır, şair üzerinde durulur. Romanda yazar, Abay'daki yeni vasıfları gösterir. Abay'ın etrafındaki hünerli ve çalışkan gençlerin varlığı şairin onların rehberi, yol göstericİsİ olduğu açıkça görülebilir. Romanda Kazak kadınlarıyla ilgili her türlü iyi vasıfları taşıyan kadın kişilikler vardır. Gerçeği seven, yumuşak yürekli Abay ' ın ninesi Zere; mütevazi ve akıllı annesi Ulcan ' ın hayali okuyucuların gönlünde uzun bir süre yer alır. Ulcan'ın başından çok zorluklar geçmiştir. Kunanbay ' ın kötü davranışı , onun başka kadınlar tarafından kıskanılarak aşağ ıl anıp eğlenmeleri , sevdiği oğlu Abay ' ın geleceği hakkındaki endişesi onu rahatsız ve üzgün bir kişiliğe büründürür. Akıllı ve sakin Ulcan, bu kötü durumu sabır göstererek yenmesini bilir. Kişiliğinde var olan insaniyet, insanlara iyilik yapma gibi özellikleri korur. Ulcan, sadece Abay' a bütün ömrünü adayan bir anne değildir. O, her şeyin ilerisini bilip yol gösteren akıl hocasıdır. Abay ' ın gençliğinde Ulcan onu doğru yola yöne!tir, büyüyüp okumaya başladığında onun yardımcısı olur. Romanda Zere ile Ulcan ' ın kişilikleri birbirini tamamlamak­ tadır. Zere ile Ulcan sadece Abay'ın anneleri değil, bütün halkın annesi yerindedirler. Genel olarak aldığımızda Zere ile Ulcan' ın kişilikleri yazarın önemli bir buluşudur ve Kazak edebiyatındaki 40


;ııı nclcrin kişilikleri içinde en önemli yere sahiptir. Romanda geçen devirdeki Kazak kızlarının da akılda kalabile­ rek kişil iklerini bulabiliriz. Bu kişiliklerin içinden en önemlisi Toğcan ' ın kişiliğidir. O, Abay ' ın bütün ömrünün gülü, vaz geçeme­ diği , temiz sevgisinin sembolüdür. Toğcan 'ın temiz sevgisini, gerçekçi yüreğini yazar eserinde çok sevimli bir şekilde gösteriyor. Kazak toplumundaki adetler Abay ile Toğcan ' ın evlenınesini engeller. Bu adetleri bozmak Abay ' ı n da elinden gelmemektedir. Fakat bu iki gencin birbirine olan temiz sevgisi, örnek bir sevgi sayılır. Abay' ın sevimli eşi Aygerim'in kişiliği , birçok açıdan Toğcan'ın kişiliğini çağrıştırır. Aygerim, Abay'a sadece hüneri ile Jcği l , temiz sevgisi ile de eşittir. Sevgilisini yitiren Abay ' a Aygerim, tekrar sevgi getirir. Onun için okuyucu , Aygerim'in kişiliğinde Toğcan ' ınkini görür. Toğcan'dan ayrıldığında kaybettiği sevgiyi Abay , Aygerim'de bulur, manevi dünyası kuvvetlenir. Fakat birbirini seven bu iki kişinin ayrıca bir trajedisi vardır. Aygerim, çok becerikli bir şairdir. Onun şiir yazmasına ağalar izin vermezler. Onun için Abay'a, sadece kendisinin geleceği için değil, Aygerim'in becerisi için de mücadele etmek düşer. Fakat bu hüneri yok etmek mümkün değildir. Aygerim'in koşugunu (ağıtım) duyan gaddar, taş bağırlı Kunanbay ' ın bile gözleri yaşarır. Abay Yolu romanı sanatsal erginlik ve maharetlerinin çok tür­ lülüğü bakımdan Kazak edebiyatında en önemli yere sahipir. Abay Yol u , kelimenin tam anlamıyla Kazak halkının romanıdır. Tasvirler yazar tarafından beceri ile aktarılır. O, maharetini kahramanın sadece dış görünüşüne değil, onun manevi dünyasını açmak için de kullanır. Kahramanın dış görünüşü , Muhtar A vezov tarafından daima onun iç görünüşüne bağlı olarak verilir. Yazar tarafından portre tasvirleri değişik biçimlerde kullanılır. Herhangi bir zaman­ da kahramanı hemen tasvir ederse de, bazen de o kişinin bir olaya katılması vasıtasıyla verir. A vezov'un büyük becerisi kahramanlarının her birine, kendine 41


has dil özelliklerini vermesinden de anlaşılır. Kahramanın tavrı sadece onun kendine has özelliğini değil, aynı zamanda bakış açısını , tecrübesini verebilmenin aracı olarak da kullanılır. Yazar, nesiderinde karşılıklı konuşmayı çok kullanmasa da romandaki diyaloglar onun bu konuda da usta olduğunu gösterir. Peyzajı verınede de aynı şekilde ustadır. Yazar, peyzajı çoğunlukla vermek istediği düşünceyi genişletmek amacıyla kullanır. Roman ayrıca kompozisyon bütünlüğü , konunun dinamikliği bakımından da değerlidir. Avezov'un sanat hayatı vatanına, halkına hizmetlerle doludur. Hayatının bazı yönleri ile meslektaşlarına ait bilgileri Ösken Örken romanında vermiştir. Yazar, Cumhuriyetin geleceğindeki problemlere önceden dikkat çekmiş, kahramanlar aracılığı ile bu gerçeği yansıtmıştır. "A vezov, ömrünün son günlerinde yazdığı mektupta "Ben bu hayatı bir yandan inişleri, çıkışları, sıkıntıl arı, dertleri, açlıkları; diğer yandan güzelliği, hareketi, sağlığı , bolluğu, samimiyeti ile yaşadım demiştir" (Sahariyev 1 969: 40) . Romandaki yaşayış şekli Avezov 'un bu sözlerini doğrular niteliktedir. c.

Hikayeleri

"O kimi zaman ulaşılması güç bir zirve, kimi zaman aşılması gereken büyük bir engel , kimi zaman yürünınesi zor, ıssız bir yoldur." (Sahariyev 1 969: 6) . Yazarlığın ın ilk yıllarında verdiği eserlerinde bozkır hayatının bütün tarihi ve sosyal meselelerini real­ ist yönden vererek Kazak halkının ilerleyememesindeki etkenleri en başından alarak incelemiş ve bunu ortadan kaldırmanın çarelerini belirlemeye çalışmıştır. 1 92 1 yılında yazılan ve ilk hikayelerinden biri olan Korğansızdın Küni adlı eserinde, yazar, anasız babasız kalmış, yetim bir kız olan Gaziza'yı bir tip olarak seçmiş, onun hayatı çerçevesinde Kazak bozkırında yerleşmiş kabagücü , bozkır hayatının zorlu ğu , güçlülerin güçsüzlere olan adaletsizliklerini , 42


bozkır hayatındaki sosyal adaletsizliği, üst sınıfın yabaniliği ve hatta halkı ezmesini ifade etmiştir. Jetim ( 1 927) adlı hikayede ise 1 0- 1 1 yaşlarındaki Kasım adlı yetim çocuğun yaşantısıyla eski bir Kazak köyündeki akrabalık bağlarını ve bunların niteliklerini açıklar. Barlimta ( 1 925) adlı hikayesinde ise Dosbol benzeri bir 1.cngine aldanan, soyulup soğana çevrildikten sonra menfaatini korumak amacıyla yola çıkan ve yolda birbirleriyle karşılaşan iki yoksulun, Kalbağay ile Konakay' ı n trajik hallerini anlatır. Yoksulları her türlü hile ile aldatarak sefa süren hilekar zenginlerin doymaz açgözlükleri açıklanmakta, göçebe anlayıştan kendini bir türlü kurtaramamış insanların zavallılıkları dile getirilmektedir. Juvandık ( 1 927) adlı hikayede de Sovyet hükümetinin eşitliği sağlayamaması , feodal ilişkilerin toplum yaşayışındaki belirleyi­ ciliğinin olumsuzluğu , akrabalık bağlarıyla birbirine bağlanmış Kazak halkının bu yakınlığından faydalanan yöneticilerin zorbalığı anlatılmaktadır. Yazar bu eserde, Kazakistan'da Sovyet hüküme­ tinin yerleşmesi aşamasında meydana gelen güçlüklerin man­ zarasını , geçiş dönemindeki sancıları da vermiştir. Eser bu açıdan tarihe de tanıklık etmektedir. Muhtar Avezov'un ele aldığı temaların başında bilim, eğitim, yenilik, çağdaşlık, eski ile yeninin mücadelesi, kadın vb . konular yer alır. Töre ve geleneklerin ağır bastığı bir toplum olan Kazakla arasında kadının yerini ve önemini Abay ve Ibıray Al sonra ele alan sanatçılardan biri de Avezov'dur. Devrimden sonra yazmış olduğu Sönip Januv, Kim Kineli, Eskilik Kölenkesinde, Üylenüv adlı hikayelerinde belirli kalıplar içinde bırakılan, horlanan, önünde pekçok engel bulunan kadınların durumları ve elde ettikleri haklar, değişim çerçevesinde incelenmiş, sosyal meseleler irdelenmiştir. yazar konuları ele alırken sadece bunları anlatmak veya tasvir etmekle kalmaz, yanlış gördüğü gelenek ve uygulamaları eleştirmekten çekinmez. Kökserek , Kanalı Suluv, Kır Suretleri adlı küçük eserleri çıraklık döneminde yazmıştır. 43


ç.

Çevirileri

Kazak edebiyatında edebi çeviri geleneği lbıray Altınsarıo ve Abay Kanunbayev ile başlar. Bu geleneğe Sovyet döneminde ilk defa Muhtar Avezov devam etmiştir. O, 1 9 1 8 yılında Tolstoy' un Budda, 1 924' te Vagner' i n Dünyanın Oluşumu Hakkında Hikayeler adlı eserleri çevirerek yayımlar. 1 930- 1 940 ' lı yıllarda Rus ve Dünya klasiklerinden çeviriler yapar. Şekspir'in Otello, Turgenyev'in Sosyete Yuvası, Gogol 'un Revizor, Pogodin'in Aristokratlar, C . London'un Kurt, Tolstoy'un Bulka; 1 950' l i yıllarda Şekspir'in Dik Başlıya Hakim Olma, K . Trenev'in Yarov'un Aşkı, Krona' nın Donanma Subayı, Afinogov ' un Korku adlı eserlerini çevirerek Kazak tiyatro sanatına katkılar sağlar. Avezov 'un hayatı planlıdır. O hiçbir şeyi tesadüfiere bırakmaz. Belirli hedefleri önceden belirler ve bu hedefler çerçevesinde adımlar atar. En önemli hedeflerinden biri Kazakları ve Kazak ede­ biyatını dünyaya ve Sovyetleri oluşturan diğer cumhuriyetiere tanıtabilmektir. Bunun için hem kendi, hem de diğer Kazak sanatçılarının eserlerinin özellikle birlikte yaşanılan federas­ yonunun en önemli dili olan ve uluslararası alanda belirli bir fonksiyonu bulunan Rusça'ya çevrilmesini hedeflemiştir. Rusça, B atıya açılan pencere görünümündedir. Hazırlanan eserlerin Rusça' ya çevrilmesi Batılı aydınların bu eserlerin tanınması veya çevrilmesi şansını artırır. Rus yazadarıyla kurduğu dostluk ve arkadaşlıklada bu hedef­ Ierinin bir bölümünü gerçekleştirir, onların ilgisini Kazak edebiya­ tma çeker. Kazakistan ' a gelen Rus yazariara yardımda bulunur. Zoya Kedrina ile birlikte, İ lyas Cansügirov ' un "Step ( 1 933)" adlı eserinin ilk Rusça çevirisini gerçekleştirir. Çevirinin bir sanat olduğunu düşünür. 1 955'te yazdığı "Edebi Çevirinin Bazı Teorik Sorunları" adlı makalesinde konuyu inceler, edebi çevirinin gerekliliğini vurgular. Çalışmalar sonucunda 44


Sovyetler birliği Il. Edebi Çeviriler Sanatı Kongresi raportörleri arasında yer alır. Çevirinin önemi üzerinde duran yazar, "Kazak Sahnesinde Çeviri Eserler" başlıklı yazısında tiyatro eserlerinin çevrilmesinin gerekliliği kosunda iki temel nokta tespit eder, şöyle der: "Birincisi nitelikli tiyatro aracılığı ile tiyatromuz uluslararası eğitimini gerçekleştiriyor, ikincisi ise tiyatro seyircilerinde gerçekçi ve çağdaş ruhu geliştiriyor. Bu da bir eğitimdir. Böyle eserler Kazak aktörlerini de evrenselleştirir." (Sultanbekov 1 992: 3 1 ) .

Muhtar A vezov bir çeviri ustasıdır. Çevirdiği esererden en büyüğü Turgenyev ' in Soykırdar Sınıfı ( 1 952) adlı eseridir. Avezov çevirisini yaptığı diğer eserlerden altısını hayatının ilk yarsında gerçekleştirmiştiL

D. BİLİMSEL ÇALIŞMALARI 1 943 yılından ömrünün sonuna kadar Kazakistan Bilimler Akademisi Dil ve Edebiyat Enstitüsü Falklor Bölümü'nde idareci olarak görev yapan A vezov, sözlü edebiyattan pekçok malzeme derledi . El Yazmaları Bölümü'nde yer alan sonu veya başı eksik yazmaları , yine sözlü edebiyattan derlediği malzemelerle karşılaştı­ rarak pekçok metin tamiri gerçekleştirdi . Hem sözlü gelenektc derlediği metinleri , hem de yazmalarını yayma hazırlayarak kitap bütünlüğünde bastırdı. Bu malzmeler yayınlanırken türlerine göre sınıflandırılarak basıldı . Kazak sözlü edebiyatının örneklerinin Rusça olarak yayımlan­ masını sağladı . Bozkır Şairleri (Pesniy S te pey, Moskova 1 940) adıyla Rusça yayımlanan Kazak edebiyatı antolojisinin sözlü ede­ biyata dair bölümünün yazılmasında emeği oldu . Sözlü edebiyata ait pekçok eserin "Giriş" bölümünde Muhtar Avezov'un imzası bulunmaktadır. Avezov , 1 950'li yıllarda, 1 920' li yıllardan sonra basılan Kazak sözlü geleneğine ait pekçok eserin düzeltilip yeniden 45


basılmasına önayak oldu . Kazak edebiyatı tarihinin , sözlü edebiyat geleneğinin en önem­ li unsurlarını destanlar oluşturmaktadır. Mu htar A vezov, Kazak destan geleneğini derleyip değerlendiren en öneml i bilim adamlarındandır. Kazak destanları hakkında 19. yüzyıldan öneeye ait bilgiler varsa da destanların örnekleri ilk defa 1 9 . yüzyılın baş dönemlerinde yazıya aktarılmaya başlanmıştır. Şokan Velihanov, İ . Berezin, İ . İ lminskiy, M.C . Kölcev, W. Radloff, G . Potanin ve A . Komratbaev 'in konunun ele alınması v e günyüzüne çıkartılmasında büyük katkıları olmuştur. Muhtar A vezov, Kazakistan Bilimler Akademisi' nin 1 957 yılında aldığı kararlar çerçevesinde, Prof. Dr. N.S . Simonova ile birlikte Kazak destanlarının bilimsel olarak hazırlanması çalışmalarına girişti . Onun yönetiminde Kambar Batır ( 1 959), Alpamıs Batır ( 1 96 1 ) , Kız Jipek ( 1 96 1 ) destanlarının hazırlanması ve basılması gerçekleştirildi . Daha önceleri derlenmesine rağmen , bu eserler tam derlenememiş veya karşılaştırmalı nüshaları yayımlanamamıştı . Avezov'un önderli­ ğinde, varyantıarın karşılaştırılması sonucu , Kazak destanlarını önemli bir bölümü bilimsel olarak yayımlandı . Bu çevçevede o güne kadar hazırlanamayan Kız Jipek destanının çok eski tarih­ lerde derlenmiş Moskova nüshası ilk defa burada değerlendiril­ miştir. Kambar Batır destanının eski nüshalarından olan Barmak Mukanbayev varyantı da yine bu çevçevede incelenmiştir. Bu eserlerin her biri Rusça'ya ilk defa çevrilmiş olması dolayısıyla ayrı bir öneme sahiptir. Her kitabın sonunda yer alan ek bölümünde eserlerin varyantıarı mukayese edilmiş, onların diğer Türk halkları arasındaki varyantiarı belirtilmiş, bu destanların der­ lenme ve yazıya geçirilme tarihleri ile derlenen yer ve kişiler ifade edilmiş , bazı Kazakça kelimelerin Rusça karşılığı küçük bir sözlük biçiminde verilmiştir. Muhtar Avezov'un Kazak halk kültürü ile ilgilenmesi erken yaşlarda başlamıştır. Çocukluk dönemi hikayeci , masalcı ve aşıklar 46


.ı ı ; ı s ı ıı da geçen Avezov buradan edindiği birikimi hazırlamış olduğu ı·�crlcrinde uygulamıştır. Hikmetli söz söyleyen hatip ve destancılar ı ı ı ı ı ın yakın ilgisini çekmiş, konferans ve derslerinde hitabet ı ı s l ııbunun en güzel örneklerini vermiştir. Araştırmaları çevresinde 'oy lcnen türküler, şiirler, atasözleri ve nasihatlar onun sanat ve dii�ünce dünyasının temelini oluşturur. Rus Coğrafya Araştırmaları Kurumu'nun Serney Bölgesi sorumlusu olan Avezov, Kazak falk­ lorunun derlenmesi ve araştırılması konusunda büyük hizmetlerde bulunmuştur.

1 924- 1 925 yıllarında Semey' de çıkan Tan dergisinin yöneti­ l·iliğini yapmış, halktan derlediği sözlü edebiyat ürünlerini burada yayımlamıştır. Muhtar Avezov kazak falklorunun derleme , araştırma ve yayımlanması çalışmalarına ı 920'li yılların başlarından itibaren başlar. Daha önce Abay Kunanbayev ' in Serney civarında Beysenbay'dan derleyerek yazıya aldığı Kozı Körpeş Bayan Suluv destanının Janak Beysanbay varyantım ı 924 ı 925 yıllarında Kerey Uveyis adlı destancı şairden derler. Serney civarından derlediği bu destanı ı 936 yılında bilimsel açıdan değerlendirerek yayımlar. Bu çalışma destanını ilk bilimsel baskısıdır. Eserde; destanda geçen yer, kişi adları, bilinmesi zor olan bazı kelime ve terimler, başka varyantiarda rastlanmayan hususlar diğer varyantiardan Janak - Beysanbay varyantının ayıncı özellik ve nitelikleri , destanda şüpheli veya olmaması gereken yer­ ler ile eksiklikler ayrı ayrı belirtilmiş, Janak varyantının eksik görülen kısımları Beysanbay varyantıyla tamamlanmış, tam bir nüsha elde edilmiştir. -

-

Kazak folklorunun derlenmesinin Kazakların geleceği açısından bir sorumluluk olduğunun farkında olan A vezov; aydınları, öğretmen ve ilgilileri her ilde, ilçede, köy veya mezrada derleme ve araştırma yapmaya çağırmıştır. Onun bu çağrısı ilgi toplamış, sözlü geleneğe ait pekçok malzeme derlenmiştir. 47


Derlenenler arasında daha önce hiç derlenmemiş malzemeler de bulunmaktadır. Semeyli öğretmen Sadık Kasımanov 'un 1 94 1 yılında derleyip Avezov'a gönderdiği Baycuman destanı büyük öneme sahip destanlardan sadece biridir. Avezov hem kendi , hem de başka derlemeci veya araştırmacıların derlediği malzemeyi karşılaştırmış , değerlendirmiştir. Kazak sözlü edebiyatma dair bilimsel çalışma veya değerlendirmeler yaptığı dönemlerde araştırmacının elinde halk edibiyatının bütün türlerine ait pekçok malzeme bulunduğu da bir gerçektir. O, bu çalışmaları yürütürken sadece halk kültürünün özellikle bozkırda yer alan tarihi materyalleriyle yetinmemiş, şehirlerden , fabrika işçilerinden de derlemeler yapmış , değerlendirmelerine parçaları birleştirerek bir bütünlük içerisinde bakmıştır. Araştırmacı gerek yalnız, gerekse Kazakistan Bilimler Akademisi Edebiyat ve Sanat Enstitüsü ' n ün düzenlediği foi klor alan araştırmalarına katılmış, Karağan dı' dan işçiler arasından da derlemeler yapmış pekçok materyal toplamış, bu materyalleri daha sonra değerlendir­ miştiL Bu çerçevede; Zar Jdatkan Zarhkbay (Zar Ağiatan Zarlıkbay) , Özgergen Ömir (Değişen Ö mür) , Mez Boladı Şerniyaz 1 Arkağa Gerbert Kankanğa (Şemiyaz Sevindi Gerbert Ü züldü) adlı hikaye veya jırlar derlediklerinden bazılarıdır. Araştırmacı Avezov 'un derleyip değerlendirdiklerini sanatçı Avezov sanat endişesiyle de incelemiş , bunlardan aldığı ilhamla hikayeler yazmış, görüşlerini dile getirmiştir. Kazakistan' da bilimsel araştırmanın temellerini atan araştırmacılardan biri olan A vezov, Sovyet döneminde meydana getirilen atışmaların derlenmesine de ağırlık vermiş, yayımlan­ masına öncülük etmiş , Kazak şairlerinin gözcüsü, organizatörü olmuştur. Kazak halkının sözlü kültür geleneğinin zenginliğini hem geçmiş, hem de yaşanan zamandan örnekler getirerek ispatlamıştır. Ö rnek verdiği materyallerin başında atışma geleneği yer alır. 48


Avezov, derlenerek B ilimler Akademisine gönderilen folklor ıııalzemelerini Edebiyat ve Sanat Arşivine kaydını yaptırmadan iiııce de özel olarak incelemiştir. I 940 ' lı yıllarda gönderilen pekçok derleme metni üzerinde araştırmacının kırmızı kalemle kısa giirüşleri bulunmaktadır. Atışma biçiminde söylenen ve Bilimler Akademisi'ne gönderilen Ayınurzin Jemis'in Bay Men Baybişe ( Zengin ile Birinci Hanım) , Jaksıbay Jantöbetov'un Eki Koyşı (İ ki Koyuncu) adlı çıkarmalarına "orta", Jelev men Bay Kızı (Jel ev ile Zengin Kızı) adlı atışmaya ise "yaramaz" işareti koyduğu tespit edilmiştir. A vezov 'un araştırmaları arasında hikmet! i "şeşendik" sözler de yer alır. Gençlik yıllarında söz üstadlarının, hatiplerin bu tür hitap sözlerini dinlemiş, yazıya aktarmıştır. Bekmağanbet pen Beytanus Ayeldin Sır Aşa Söylesüvi (Bekmağanbet ile Beytanıs Hanım' ın Sırlı Söyleşmesi), Karavıl Kuttımbet Biydin Balaların Toksan Biydin Sınağanı (Karavıl Kuttımbat Bey' in Çocuklarının Doksan Bey Tarafından Sınanışı), Baydalı Biydin Ayğanımğa Aytkanı (Baydalı Bey ' in Ayğanım'a söylediği) Karavii Etekbay Biy men Kanjığalı Sakkulak Biy (Karavıl Etekbay Bey ile Kanjığalı Sakkulak Bey) derlediği hikmetli sözleridir. Bu sözlerin söyleyici­ leri belli olsa da, Türkiye' deki aşık çıkarmaları gibi , halk mahsulü kabul edilmektedirler. Hitabet tarzında söylenen bu sözlerde halkın dünya görüşü sanatlı ifade ile yansıtılır. Her sözün derin ve düşündürücü anlamı vardır. Bu sözlerde halk felsefesi yansıtılır. Avezov şeşenlik sözler hakkında şöyle diyor: "Şeşendik sözleri özellikle atasözü ve deyim biçiminde toplamak, derlenen bu tür, malzemeyi söyleyeni belli diye ayırmadan halkın malı saymak, halk bilgeliğinin kısa, görkemli örnekleri olarak düşünmek gerekir" (Moldahanov 1 972: 1 7 1 ) . Muhtar Avezov'un halk kültürü ile ilgili derleme, araştırmaları Kazak edebiyatı ve edebiyat tarihi için önemli ve vazgeçilmez kay­ nak olmuştur. 1 930 ' dan başlamak üzere hazırlanan pekçok 49


ortaokul , lise veya üniversite edebiyat kitaplarında onun der­ lemelerine yer verilmiştir. Kambar Babr, Kobılanda Babr destaniantıdan parçalar ile Jiyrenşe Şeşen, Koja Nasır (Nasreddin Hoca), Aldar Köse (Aldatan Köse) fıkra veya hikayeleri edebiyat kitaplarında örnek olarak verilen sözlü edebiyat ürünleridir. Folklorun derlenmesi, değerlendirilmesi ve derleme teknikleri ile ilgili bilgileri Leningrad'daki üniversite öğrenimi sırasında tanınmış Türkologlardan alan A vezov, daha sonraki hayatında derlediği malzemeyi sistemli hale getirir, bunları yayımiayarak halkın hizmetine sunar. İlk araştırmalarını Serney'de çıkan Tan der­ gisi ile Taşkent'te çıkmakta olan Çolpan dergisinde yayımlar. Genç bilgin, Çalpan 'da yayımlanan Kazak Adebiyetinin Kazirgi Deviri (Kazak Edebiyatının Çağdaş Dönemi) adlı makalesinde Kazak halk edebiyatı üzerinde durur. Çağdaş edebiyatın geleceği için halk ede­ biyatı ve Kazak edebi geleneğinin bilinmesinin gerekliliğini ifade eder. Muhtar Avezov'un Kazak folkloru ile ilgili ilk bilimsel çalışması Kobiandı Babrı makalesidir. Bu destan ı 9. yüzyıldan itibaren Rus bilginlerinin de ilgisini çekmiş , özellikle Kazak, Karakalpak ve Ö zbek Türkleri başta olmak üzere diğer Orta Asya Türk halklarında bilinen ve geniş bir alanda yaygın olan destandır. Araştırmacının gençlik döneminde yazdığı bu çalışmasında destanın ideali olan birlik, dirlik motiflerine değinmesi, destanın ortaya çıkış tarihi ve sebebini belirtınesi Kazak falklor tarihinde bir yenilik olarak kabul edilmektedir.1 Çalışmanın yayımlandığı ı 925 tarihi göz önüne alınırsa önemi daha iyi anlaşılır. Tan , 1 925, No: 1 , Sayfa 4. 2 Avezov ' a göre Kobiandı (Kaplanlı) Batır destanı Rus Çarı ivan Groznıy'ın 1 552 yılında Kazan şehrini işgal etmesi üzerine şekillenmiş, Ruslardan Kazan' ı almak için mücadeleye girişmesiyle ortaya çıkmıştır. Kazak folklor araştırmacısı Seken Seygullin ise bunun doğru olmadığını, Çağatay Hanı Kazan ile Kıpçaklar arasındaki mücadelenin destanın çıkışını hazırladığını ifade eder. Bkz. Moldahanov 1 972: 1 74.

so


A vezov'un 1 927 yılında Taşkent'te yayımlanan Ebediyat Tarihi adlı eseri Kazak sözlü edebiyatının sistemli bir biçimde değerlendirildiği araştırmaya dayalı ilk bilimsel çalışma olarak nite­ lendirilir. Kitap yayımlanıncaya kadar Kazak halk edebiyatının bir bütün olarak ele alındığı başka bir çalışma bulunmamaktadır. Eserde Kazak folkloru konusunda daha önce araştırma ve incelemeler yapan Radloff, Potanin , Velihanov , Alektorov vb. araştırmacıların da düşünceleri ve değerlendirmelerine yer veril­ miştir. Araştırmacı, kendinden önceki araştırmacıların değinınediği meseleleri , ele almadığı konuları incelemiş, kitabına almıştır. Eserin diğer özelliği ise ele alınan konularla ilgili sınıflandırmanın dönemine göre niteliğidir. Bu eserde; halk geleneğindeki hüzne ve dine bağlı türküler ve gelenekler (joktav , koştasuv, estirtüv , könil aytuv; navrız, jara­ pazan , alkış ve kargışlar, gelinin uğurlanması ve karşılanması) ile Edige, Kobılandı, Er Tarğın, Er Sayın, Şora Batrr, Kambar Batrr, Alpamıs Batır destanı, Kozı Könpeş - Bayan Suluv, Kız .Jipek, Ayman - Şolpan gibi aşk hikayelerine dayalı destanları Kenesan Navrızbay, İsatay - Malıarnbel Beket gibi tarihi destanlar ile masallar, atışmalar, hikmetli sözler ve aşıklık geleneği ayrı ayrı incelenmiş, örneklendirilmiştir. ı Muhtar Avezov bu çalışmasıyla Kazak halkının dünya görüşünü de yansıtmıştır. Eserin yayımlandığı tarihe kadar Kazak sözlü edebiyatının araştırılması, varyantiarının karşılaştırılması ve malzemenin sınıflandırılması konusunda belirli bir kural, kalıplaşmış unsurlar yoktur. Avezov t.oru başarmış , yenilik getirmiştir. Eserde görülen bazı eksiklikler, onun konuyla ilgili ilk çalışma olması dolayısıyla kusur kabul edilmemektedir. Araştırmacı halk edebiyatı ürünlerini falklor Avezov'a göre Kobiandı (Kaplanlı) Batır destanı Rus Çarı i van Groznıy ' ın 1 552 yılında Kazan şehrin i işgal eunesi üzerine şekillenmiş , Ruslardan Kazan 'ı almak için mücadeleye girişmesiyle ortaya çıkmıştır. Kazak falklor araştırmacısı Seken Seygullin ise bunun doğru olmadığını, Çağatay Ham Kazan ile Kıpçaklar arasındaki mücadelenin destanın çıkışını hazırladığını ifade eder. Bkz. Moldahanov 1 972: 1 74.


olarak kabul etmektedir. Bu anlayış dönemin folklor anlayışıyla paralellik göstermektedir. I 930 ' lu yılların sonlarına doğru Kazak halk edebiyatını oluşturan türlerin terim adları ve sınıfları ön planda yer alan bir problem olarak tartışmaya açılmıştır. Bu çalışmalar içerisinde Muhtar Avezov da vardır. Kazak halk edebiyatının sınıflandırılma­ sındaki payı her zaman takdir edilmektedir. Rus bilim adamı L. Sobolev i l e Rusça olarak hazırladığı Kazak sözlü edebiyat tarihine ait değerlendirmeler, bilimsel açıdan Rusça olarak yayımianmış ilk çalışmalar olarak nitelendirilir. Kazak folkloristlerinin birlikte hazırladıkları Kazak Edebiyatı Tarihi (Almatı 1 948, Akademiya Navık) bu alandaki boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur. ' Eserin I. cildi halk edebiyatma ayrılmıştır. Eser "Giriş"le birlikte 9 bölüme ayrılmıştır. Muhtar Avezov B aşkanlığında gerçekleştirilen bu eserin 3 . ve 6. Bölümü ile 5. Bölümünün iki altbaşlığını Avezov yazmıştır. 3. Bölümde masal­ lar yer alır. Avezov masalları olağanüstü , hayvan ve gerçekçi masallar olarak üç gruba ayırmış , incelemiştir. Gerçekçi masalları da kendi arasında alt gruplara ayıran araştırmacı Kazak folklorunun fıkra tipleri olan Asan Kayğı, Aldar Köse, Jiyrenşe, Koja Nasır üzerinde durmuş, değerlendirmiştir. A vezov 'un kaleme aldığı Eserin 6. Bölümünde "atışmalar" yer alır. Burada atışmalar; geleneksel halk atışmaları , aşık atışmaları ve Sovyet dönemi aşıklarının atışmaları biçiminde üç gruba ayrılmış­ tır. Yazarın 5. Bölümde değerlendirdİğİ "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" ve "Kız Jipek" destanları aşk destanları arasında yer almak­ tadır. Muhtar Avezov'un sözlü edebiyat hakkındaki araştırmaları sadece Kazak folkloruyla sınırlı değildir. Türk dünyasını oluşturan halkların folklorunu da yakından izler, incelemelerde bulunur. Kırgızların dünyaca ünlü Manas destanı Avezov'un değerli çalışma Kazak Edebiyatı Tarihi

lan düzeltilmiştir.

52

adlı bu eser 1 960 yılında yeniden basılmış, yazım hata­


ve incelemeleriyle gün yuzune çıkmıştır. Manas destanının Lıııııılmasında A vezov' un büyük payı vardır. Onun destan la bilim­ �l'l olarak ilk ilişkisi Taşkent yıllarına rastlar. Manas hakkındaki ı kğerlendirmelerini özellikle Rusça yazar. Böylece destan hem Ruslara, hem Sovyetleri oluşturan diğer halk veya milletlere, hem de dünyaya tanıtımında etkili rol oynamıştır. Yazar araştırmalarında Sayakbay , Sağımbay, Keldibek, Balık, Tımbek gibi manasçıların varyantiarını kullanır. Manasçıların sanat ustalığını, destanın dil ı it:elliklerini , kahramanlarını, ideal dünyasını öne çıkarır. 1 935 !\ ralık ayında Bişkek (Frunge) ' te gerçekleştirilen I . Manas Scmpozyu-mu 'nda Manas' ı değerlendirerek Rusça ve Kırgızca Yayımiayan Muhtar Avezov'un çalışması bilimsel açıdan heyet ıarafından birinci kabul edilmiş ve tanıtılmıştır. Avezov, 8 Haziran l lJ52 yılında B işkek' te gerçekleştirilen Il. Manas Sempozyumu ' nda Manas hakkında önemli bilgi ve belge sunar. Manas araştırmala­ rının üyesi olan araştırmacının katkısıyla 1 958 yılında Manas destanı ilk defa Kırgızca olarak yayımlanır. Şokan Velihanov' dan sonra, Man as destanı hakkında ciddi araştırma yapan araştırmacıların başında Muhtar Avezov gelir. i\ vezov ' un Taşkent'te Orta Asya Ü niversitesi Doğu Dilleri ve Tarih Fakültesi 'n deki asistanlık döneminde başlayan bu araştırmaları hayatının sonuna kadar devam eder. O, Manas destanını değişik boyutlarda irdelcmiş ve çeşitli gruplar halinde incelemiştir. i\lpısbayev ( 1 995: 52-53) bunları şöyle sıralar: 1 . Destancılar 2. Destanın içeriği ve şekli 3 . Ö zgürlük 4. Yuğ Töreni 5 . Kahramanın Evlenmesi Töreni ve Şenlikler 6. Diğer Tören ve Uygulamalar 7. Manas' ın Yeni Varyantiarı 8 . Destandaki Kahramanların Ö zellikleri 9 . Destanın Manzum Türleri

53



••

••

IKINCI BOLUM FOLKLOR KONULU MAKALELERİNDEN SEÇMELER



1.

JAMBIL VE HALK ŞAİRLERİ* (JAMBIL JENE HALIK AKINDARI)

Büyük yazar Maksim Gorki' nin halk şairi Süleyman Stalskiy' i Homeros ile karşılaştırması doğru bir davranıştır. Eğer Homeros adı asırlarca Grek destan geleneğinin oluşumunu sağlayan halk şair­ lerinin şekillendirdiği ünlü bir ad ise, son yıllarda halk yaratılannın yansıtılmasında büyük katkıları bulunan önemli adlardan biri de aşık Süleyman Stalskiy ile halk şairi Jambıl ve benzeri halk şiiri temsilcileridir. Dünyanın bütün halklarında dünya çapındaki destan veya folklorun diğer ürünlerinin meydana gelmesinde payı bulunan halk şairleri vardır, ancak bunlar tarihin sayfaları arasında belir­ sizdirler. Onların adı aşık, destancı vb. olarak geçer. Günümüzde bile halk bilgeliğimizin eseri olan çıkarmalar yüksek değerlerini korumaktadırlar. Sovyet döneminde de bu halk yaratılannın inci mercan örneklerini sunanların adları şanlarına uygun yere yerleşmiştir. Sovyetleri oluşturan , fakat kendi içlerinde bağımsız olan cumhuriyetler içinde tanınmış aşıklar, halk şairleri (akınlar) , bakşılar, destancı ve muammacılar bulunmaktadır. Bunların çıkarmalarını tanıtmak, tarihi ve edebi çerçevede araştırmak gerekir. Zamanı, halklar ve halk kültürünün ortaya çıkardığı değerlerle tanımlamak mümkündür. Halk şairlerinin çıkarmaları ile halk kültürü unsurları arasında birliktelik ve bağlılık vardır. Halk kültürü unsurları araştırılırken aşıklık geleneğine ait öğeler de ele alınmalıdır. Doğuştan kavim medeniyeti yoktur, insanoğlunun medeniyeti vardır. Bu husus Kazak folklorunun da belirgin özell iklerindendir . Bu açıdan bakılınca Aşık Jambıl' ı da tek başına değil, halk medeniyetinin, halk yaratılannın bütünlüğü içerisinde değerlendirmek gerekir. Jambıl'ın sanatı ile geçmiş veya günümüzün yaratıları arasında derin ve organik bir bağ vardır. Bu bağlılığın sadece Kazak halkının yaratıları ile değil , başka halkların ruhani medeniyetinin tarihi ile de ilişkisi vardır. "Jambıl Jene Halık Akından" Dastan Ata, Almalı 1 989, Jazuvşı Bea, s . 7 - 1 7 .

57


Jambıl yaratılannın motifleriyle ideal ve tarihi damarlarının kökeninde, sadece ondan önce yaşamış Mahambet, Süyimbay vb. halk şairlerinin şiirleri değil, halkın yüzyıllar boyunca oluşturduğu eski zamana ait destan, tarihi manzume, masal ve hikayeler yat­ maktadır. Dünya falklorunun geçmişini açıkça gösteren iki husus vardır. Birincisinde halkın geçmiş yüzyıllardaki siyasi yapıya yöne­ lik davranı şları, güçlülere karşı mücadelesini göstermektedir. Bin Bir Gece, Tristan ile İzolda, Zuhak ile Cemşit hakkındaki eski Fars hikaye ve masalları, Bahtiyar adl ı Azeri masalı, Jiyrenşe adlı Kazak hikayesi buna örnektir. Sfinks'te geçen Edip, Tristan'da geçen ejderha veya Zuhan şeklinde, Bin Bir Gece'deki padişah Bahtiyar veya Jiyrenşe anlatmasındaki şah veya han şeklinde bir halka, bir şehire, halkın sevgilisi olan kahramanlara karşı kötü ve zalimlerin tipleri verilmiştir. Dünya falklorunun yukarıda belirtilen en önemli anlatmalarının tümü de zorluğa, zulme, kötülüğe karşı mücadeleyi içerir. Halkın evrensel falklorunun önemli bir özelliği de geleceğe, uzak hayallere dayalı olmasıdır. Bu düşünce insanoğluna ninni , huzurlu uyku, tatlı bir düş tarzındadır. İnsanın kanatlı hayali , onu belirsiz ülkeye, bilinmeyen halk arasına veya belirsiz zamanlara alıp uçar. Burada gerçek dünya ile hayali dünya birbiriyle sıkı ilişki içerisindedir. Halk yaratılannın bu tür örneklerine oldukça sık rast­ lanmaktadır. Evrensel folklorun en geniş örnekleri bu türdedir. Pekçok halkın genel olarak masalları , kahramanlık ve lirik destanları , efsane ve mitolojileri , hikaye - ve fıkraları uçan halı, kanatlı at, yardım eden kuş , s u ve yer altındaki padişahlıklar hakkındadır. Halkın düşünce ve sezgisi, isteği ve hayali burada yansıtılır. Bunların hiçbiri amaçsız değildir. Hepsi de iyi ve güzel ömrü , insan dirliğinin gerekliliği , doğru ve iyiyi bulmak için asırlar boyunca güç sarfetmeyi ifade eder. Halk yaratılannın bu tarzı , Jambıl ' ın Ekim Devrimi'nden önceki dönemde yıllarca meydana getirilen şiir dünyasının oluşumunda etkisi ve yapısını taşımaktadır. 58


Jambıl' ın tarzı bey ve ağaları öven, dünya malı elde edebilmek için dilini zenginler veya zenginlikler uğruna kullanan bazı halk şairler­ den farklıdır. Halkın tarihini önemsemeyen hanları , beyleri, Kokand Hanlığı'nı benimsemeyen Jambıl , uzun yıllar boyu halka zulm eden Rus çarlık hükümetinin ayıplarını, kötülüklerini dile getirmiştir. O, doğmaca şiirleri ve türkülerinde ağır hayat şartlarını, adaletsizlikleri; bey, ağa veya bazı zenginlerin halklar veya aşiret­ leri bölmek amacıyla aralarını açmalarını yansıtır. Jambıl , halkın gamını gam edinen yiğitleri , adı efsaneleşen kahramanları , ümidini yitirmeyen halkla birlikte olağanüstü eserler verir. Şair, J ırın iki türünü gerçekleştirdiğinde de kendinden önceki halk şairlerinin en seçkin eserlerini , en önemli kurallarını kendine örnek alır. O kendi yaratılarını oluştururken gerçeklik için mücadele eden, gerçeği bul­ maya çalışan halk şairlerinin şiirlerinin ölmez, asırlar boyunca yil­ ıneyecek motifleri ile ilişkilendirir, bağını oluşturur. Halk şairi Jambıl yaratısının özünde de halk şiirinin bu anlamı yatmaktadır. Bu çerçeveden bakınca, Jambı l ' ın çıkardığı " Ö tegen B atır" , "Sırangı Turalı", "Savrık Turalı", "Jan ar Turalı" epik destanlar, halka yönelik belirli bir amacı olan ideali yansıtırlar. Bu yılların ana teması halklar ile sessiz kabileleri savunan, onlara mutluluk arayan , adları efsaneleşen kahramanlardır. Jambıl çıkarmalarının başka bir özelliği atışmalardır. Bu onun şiirinde en çok karşılaşılan türlerdendir. O, daha çok bu tür üzerinde yoğunlaşmıştır. Şair, geleneğe göre kendisinden önce ünlü bir aşık ile karşılaşmış, bu yolla tanınmıştır. Gençlik döneminde karşılaştığı aşıklarla şaşkınlığa düşmeden ustaca atışmış , keskin cevaplar vermiş, hasımlarını çıkarmalarıyla mat etmiştir. Halk bu atışmalara kıvanmış, desteklemiş, şairin tiyatro vakalarının elementlerini verir­ mişçesine hareketi beğeni toplamıştır. O, düşüncelerini nazik bir üslı1pla ifade etmiş, atışmalarda güçlü tartışma örnekleri vermiş , bunların birçoğunu şakalaşma veya takılına biçiminde sunmuştur. Alışmada söylenen sözler atasözlerini andıran şeşenlik sözler gibi 59


düşünce yoğunluğu taşır. A şıklar halkın yaşayaşından başka, onların tarihi yapısını , coğrafi mekanlarını da vermiştir. Ö rnrün her alandaki gelişim veya değişimi ile ilgilenen, ondan haberdar olan aşıklar geçmişle de , günümüzle de bağ kuruyorlardı. A şıklar halk içinde ne tür gelişme olursa olsun bundan haberdar oluyor, bilgi sahibi oluyor ve şiirlerinde bunları yansıtıyorlardı . Onlar halkının, yaşadıkları zamanın canlı ansiklopedisidirler. Jambıl ' ın doğum yeri Jetisu için söylediği "Tav ölen (dağ şiiri)", "Jer ölen (yev şiiri)", "Su ölen (su şiiri)" şiirleri bunun ömekleridir. B unlar, aşıkların coğrafya ile bilimsel olarak da yakın ilgisinin göstergesi olan atışmalardır. Aşıkların her biri kendisinin yakından tanıdığı , bildiği ırmak , dağ, halk veya yeri şiirinin konusu yapmıştır. Halk şiirinin gerçek temsilcilerinden olan Jambıl ' ın büyüklüğü , onun sadece dar çember içinde kalmayıp millilikten evrensele giden yolda halk yaratılannın en seçkin örneklerini sun­ masından kaynaklanmaktadır. Jambıl'ın aşıklığını tanımaya yardımcı olan unsurlardan biri de halk yaratıları çerçevesindeki şiirlerinin her birine örnrün en değişik alametlerini almasıdır. Halk yaratıcı sanatı hayatın kendisinden geride kalmaz, daima onunla yarış halindedir. Halk şairi vakalara, diğer şairlerden daha önce eğilir, onu değerlendirir. Geçmişte halk bütün afeti , bahtsızlığı, savaşı , sürgünü , gelenek ve görenekleri , gönlü ferahlatan her türlü ilginçliği türkü veya şiir ile dile getir­ miştir. Yine , halk şiirinin ilkelerini kendine şiar edinen halk şairinin gördükleri karşısında sessiz kalması mümkün değildir. Jambıl'ın bu gerçeklik karşısındaki tavrı ayrı bir nitelik ve özellik gösterir. Ancak her halk şairinin özelliği farklı bir yapıdadır. Bir grubun yaratıcılık sanatı , başka bir grubun yaratıcılık sanatına, repertuar­ larına benzemez. Epik türde söyleyen halk şairleri lirik türkücü aşıklar sadece atışmacı aşıklar veya sadece ağıt söyleyen aşıklar ' bulunmaktadır. Bunlardan epik türde Marabay; lirik türde Birjan , Akan, Jayav Musa; atışma türünde Şöce, Kulmambet; ağıtçı olarak 60


Asan Kayğı gibi halk şairleri bu türlerin tipik temsilcileri olarak saymak mümkündür. Buna, padişah veya haniara karşı mücadeleyi, onlara karşı savaşmayı esas alan şiirler ile destanları çıkaran aşıkları da dahil etmek mümkündür. Her büyük aşık kendi dönemindeki halk yaratılannın ömek­ lerinden , türlerinden sonra kendi aşıklık sanatının tipik kişilik­ lerinin sanat yaratılanndan faydalanmıştır. Jambı l ' ın sanatçı kişiliğinin en belirgin özelliği çıkardığı şiirlerin kendinden önceki pekçok şairin repertuar türünden daha fazla ve daha zengin olmasıdır. o hem epik aşık, hem atışmacı , hem de bağımsızlığın şairidir. Diğer aşıklarda olmayan pekçok özelliği tek başına kendinde barındırma niteliğine sahiptir.

Her büyük ekolün takipçilerİnİn bulunması gibi , Jambıl'ın açtığı yolda onu takip eden pekçok şair olmuş, Jambıl sanatı bir ekol halini almış, Jambıl ekolü meydana gelmiştir. Jambıl yaratıları biçim ve içeriği yönünden doğrudan doğruya ustası Süyimbay ' ın eserlerine çok yakındır. Jambıl'ın sanatının yanında yer alan, onun izinden yürüyen kişiler ile genç şairterin çıkarmaları ise aşıklık, yaratıcılık, tür ve repertuar bakınından bütünüyle yakındır ve onun­ la aynı özelliktedir. B ütün dünya edebiyatı veya folklorunda buna benzer tarihi değerler zenginlik gösterir. Epik niteliği soydan soya, dilden dile alıp destan haline getiren , kalıplaştıran epik halk şairlerinin belirli ürünleri , adları olmuştur. Belirli bir boy içinde adı halk arasında bilinen büyük atışmacı şair­ lerin çıkarmaları topluluk arasında yayılmıştır. 1 9 . yüzyılda Kazak bozkırlarında adı yazılan ünlü halk şairi Janak, bir defada Sıban boyunun onyedi aşığı ile tek başına atışmıştır. Jambıl ise Kulanayan Kulmambet ile atıştığı gün Alban boyundan dokuz aşığı yenmiştir. Onlar dombralarını bırakmış, oturup Jambıl' ı , dinlemişlerdir. Günümüzde, Jambıl'ın doğduğu Ekey soyu içinde, ölen aşıkları bir yana bırakacak olursak, yirmi aşık Jambıl ekolünün devamcısıdır. 61


Bunların içinde Jambıl 'ın oğlu da bulunmaktadır. 93 yışındaki Jambıl'dan başlayan bu canlı ekolün içinde 1 3- 1 5 yaşında gençler de yer almaktadır. Bunu göz önüne aldığımızda her on yıla bir veya birçok aşık düşmektedir. Jambıl sadece kendi çıkar­ malarıyla değil, terbiye ettiği, yetiştirdiği kadın veya erkek aşık topluluğu ile de halk şiirinin budağı, dalı, orta direğidir. Jambıl , ta­ rihi-edebi araştırma yönünden de başkalarına benzemeyen bir değerdir. O, yaratıcİ lığı ile folklorun fonksiyonunu belgelemiştir. O, bu yönüyle sözlü ve yazılı gelenekte tarihi - edebi kişilik olarak yerini almıştır. Jambıl şiirlerini yazarak söylemez. O, şiirlerini türküleştirip sözlü halde dile getirir. İkinci yönden , onun sanatı sinkronik özel­ liğe sahiptir. Olaylar, vakalar, konular tarihi derinliğine göre ele alınmıştır. Onun aşıklık sanatının diğer bir özelliği ise sazı (dom­ brayı) türküye koştuğunda teatral bir tarzı benimsemiş olmasıdır. Jambıl , günümüzün yüksek sanatının görkemli siyasi şiirinin yapıcısıdır. O, zamanımızın, tarihe tanık olan ve bunu yansıtan en ünlü , en değerli destancıdır. O, insanoğlunun beşikten başlayıp her dönemini halkların veya boyların haklı mücadelesini destekleyen gerçeğin ifadesidir. Halkın ölmeyen , yeniden gül gibi fışkıran manevi kültürü ile yeniden yapılanan sistemden doğan kültürü arasında bir çatışma bulunmamaktadır. Zamanımızdan önceki yüzyıllarda yaşayan halkların en ölmez, kıymetli hazinesi kültürel unsurlar, halkımızın, vatanımızın büyük kültürü ile birleşmiş, ona karışıp gitmiştir. Bizim Jambıl , Stalskiy benzeri aşıklarımızın, şairlerimizin çıkarmaları da ayrı ve renkli kültür öbekleri olarak gelip bu kültüre eklenmiştir. Jambıl 'ın yaratıcılık dünyasının özelliği şiirinin anlam olarak, halkın damarları gibi yayılıp halk şairlerine ulaşmasıdır. Önceden, Jambıl 'ın eserlerini onun çevresindeki aşıklar kendi yaratıcılık­ larında açıkça göstermişlerdir. Günümüzde yaşlı şairinin yeni çıkar­ malarının basılı kaynaklarda basılmasıyla birlikte, şairin etki dere62


ccsi daha da artmış, Kazakistan 'ın bütün eyaJetleri ile en uzak köy­ leri ve kasabalarına kadar yaşlı , genç pekçok halk şairi onun eser­ lerinin anlam ve değerini daha yakından bilmiş, tanımış, ondan der­ sler almıştır. Bu, gerçek bir olaydır. Çünkü bu; Ö mirzak , Orımbay, Estay, Arip , Ospantay'dan başlayıp Jambı l ' ın Kastek ilçesindeki çırakları Ö tep, Soyadil gibi pekçok halk şairine kadar bir zincirin halkaları gibi uzamaktadır. Bunların tümü de Jambıl'a yakın tarzda eserler veren ekolün temsilcileridir. Bunlar da Jambıl gibi Çarlık Rusyasının Kazak halkı üzerindeki baskıcı yapılarını , karanlık düşüncelerini; padişah, han veya beylerin yaptığı zulümleri ele almış, işlemişlerdir. Bu halk şairlerinin tümü de halkın en fakir kes­ iminden çıkmıştır. Bu nedenle de onlara karşı halkın gerçek duygu ve düşüncesi ayrı bir değer ve nitelik taşır. Onların eserleri halkın Çar hükümetlerine karşı mücadelesinde mücadele kaynağı olmuştur. özellikle 1 9 1 6 yılındaki mücadelede en temel dayanaklar­ dan biri olmuş, bu eserler halkın mücadele azınini artırmıştır. Jambıl bu yıllarda sıcak ve açık yüreklilikle pekçok eser vermiştir. Sovyet öncesi dönemde Rus Çarı ' nın temsilcisi olan Alınatı valisi Jambıl ekolünden gelen veya bunu ilke edinen aşıkları köylerden, obalardan Alınatı 'ya getirterek onlara mücadeleyi esas alan şiirler söylememeleri konusunda baskı yapmış, sadece dini nitelikte eser­ ler veya vaazlar verebilecekerini ifade etmiştir. Halkın yüreğinden çıkarak gelişen bu mücadelede 1 9 1 6 yılının zulme dayalı olayları aşıklar tarafından dile getirilmiş, bağımsızlık mücadelesinde onlar da yerini almış, yeni yapı içerisinde oluşan halk şiirinin unsurları arasına katımışlardır. Kendilerinin önünde yer alan yaşlı bilgin, usta Jambıl geçmişten gelip nasıl Sovyet şiiri içinde yerini aldıysa, onlar da o yolu takip ettiler. Bu nedenden dolayı vatanımızın bütün halk şairlerinin yaratıcılığında olduğu gibi bunların yaratıcılığının en belirgin özelliği de büyük halk öncülerinin adları ile tipleri gibi düşünülmeleri ve halka mutluluk, bahtlılık ve ömür veren erierin adları ile birlikte anılmaları olmuştur. Bu dönem halk şairlerinin çıkarmalarında ordu , aynı kökten gelen halkların kardeşliği, toprak, 63


iş ve ernek, kooperatifçiliğin önemi, eğitim ve öğrenim , toplumsal hayat, vatan ve anayasa ternaları ön planda yer alır. Bununla birlikte bu halk şairlerinin yeni kültür ve teknolojik hayatın gelişmeleri ve bunların yapılarını benimserneleri ile kalem şairlerinin kabullenrneleri arasında farklılık vardır. Kendilerine önceden tanış olmayan bu yapıyı kavrarnaları halk şairleri için hiç de zor olmamıştır. Onlar hayata dair bütün unsurları tek tek ele almış, bilici , deneyimli insanlardır. Halk şairleri yaratılannın anlamı ile kapsamı , bütün bu özellikleri ile sadece Kazak halk şair­ lerine mahsus bir özellik değildir. Bu özellik Sovyetleri oluşturan bütün halk şiiri vekilierinde ortaklık göstermektedir. Bu sebeple onların geçmişle bağlarını , halk nezdinde tarihi açıdan doğup kalıplaşmalarını araştırmak bir zorunluluk olarak görülmektedir. Biz halk şairlerinin öncülüğü ile, eserleriyle, halk kültürünün evrensel dil ve geleneksel yanının verildiğini , bu haliyle de araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Jambıl örneği bu fikrimizi doğrulamaktadır. Bununla birlikte her şairin yaratıcı sanatçılığı ile kendine özgü yapısını tek tek araştırmak ve incelernek de bir zorun­ luluktur. Jambıl'ın çıraklarından bilim ve düşüneeye dayalı şiirlerin söylendiğine tanık oluyoruz. Bu bize Jarnbıl ' ın gençlik dönemleri­ ni hatırlatıyor. Bu şairlerin içinde Ürnbetali ' den başka Jambıl 'ın tar­ ihi cırları ile vakalı destanlarını örnek alan Ötep ve Sayadil vb. başka halk şairlerini de biliyoruz. Bizim halk şairler yaratılarında halk şiiri büyük yer tutar. A şıklar, önceden olduğu gibi bağımsızlık savaşındaki yiğitlikler hakkında, günü müzdeki kahramanlık vakaları ile yiğit tipleri hakkında destanlar, tarihi şiirleri , hikayeler menkabeler, masallar dile getirmişlerdir. Yazarlar Birliği 'nin bun­ ların çıkarmalarını derleyip araştırması , yaptıkları hizmeti değerlendirmesi gerekir. Bunun için halk şairlerinin bütün nitelik, bilgi ve düşüncelerinin bilinmesinde yarar vardır. Bununla birlikte aşıkların destan, hikaye vb. eserleri çıkarmalarına da yardımcı olmak gerekir. Yine bazı yerlerdeki kolhazlarda görülen atışma 64


geleneğinin kollanması, gelişti rilmesi olumlu sonuçlar verir. A şıkların doğmaca olan her türlü çıkarmalarının araştırılması, der­ Icnmesi , arşivlenmesi yönünde çalışmalar yürütülmelidir. Aşıkların da bulundukları mekanlarda sanatlarını en iyi biçimde icra etmeleri beklenir. Aşıkların çıkarmalarında; köyü , ilçes i , abasının günlük yaşayışı ile emek unsurları bulunmaktadır. Aşıklar toplu yaşayışın belirli unsurlarına en değerli eserler vermişlerdir. Halk şiirinin alpi Jambıl'ın görkemli ve değerli tecrübesi ondan sonra gelen aşıklar için bir kaynak olmuştur. Ondan esinlenen aşıklar vatan, vatan sevgisi, vatanın korunması için daima hazır olunmasına, geniş halk yığınlarına birliğe çağıran şiirler söylemişlerdir. Halkımızın önünde duran tarihi gerçek budur. Jambı l , sadece folklorik fonksiyonuyla değil, birlik ve yurttaşlık bilincinin gelişmesindeki payı ile de ayrı bir değere sahip­ tir. Sovyetleri oluşturan bütün halk veya milletierin aşık, bahşi , halk şairlerinin eserleri ile Jambal' ınkiler birbirlerine benzemektedir. Bunda Jambı l ' ın açtığı yolun diğer şairler tarafından takip edilmesinin payı vardır. Jambıl dostlukların kuvvetlendirimesi yönündeki eserleriyle birliği oluşturan tüm halkların en ünlü sanatçısı, halk şiirinin bilgin ve kahraman temsilcisidir.

65



MASALLAR (ERTEGİLER)* Masallar, folklorun sözlü olarak anlatılan başlıca türlerinden biridir. Bunlar halkın sözlü geleneğinin gösterişli hikayeleridir. Masalda ilginç durumlar olağanüstü anlatımlar vardır. Masalın bütün türleri kendi özellikleri belirtilerek incelenmiştir. Masal "ertegi" terimi ; geçmiş "erte" , geçmişte "ertede", geçmiş zamanlar­ daki "ertedeki" anlamındadır. .Bazan "ertek" şeklinde de adlandırılır. Masalı anlatana, "ertekşi" veya "ertegişi" denilir. Bu isim çoğu masalın başında aynen, hiç değiştirilmeden söylenir. Kazak masakılarının hepsi de genellikle masala; geçmişte bir zen­ gin varmış, evvel zamanda bir han varmış, evvel zamanda ihtiyar bir kadın, ihtiyar bir adam varmış veya üç yiğit kardeş varmış biçi­ minde başlar. Bazen "ertek ertek erte eken" şeklinde tekerlemeli biçimlerde de başlatılmaktadır. B öylece, masalın başında, alışkanlık haline gelmiş ve kalıplaşmış sözler kullanılarak masalda anlatılacak olay tanıtılır. Dinleyiciye bu şekilde, masalın girişinde verilen bilgi, dinleyicinin masalı daha dikkatle dinlemesini sağlar. Masal , halkın işinin olmadığı zamanlarda; özellikle uzun kış gecelerinde anlatılır ve dinlenir. Buna göre "masal" halkın eğlence­ si olarak düşünülmelidir. Masal , içinde, sosyal tarihi , siyasi özellik­ leri bulunduran halk ürünlerinin bir türüdür. Masal türleri ve folklor hakkında A.M. Gorki de birçok fikir ileri sürmüştür. Buna göre masalı oluşturan halkın hayatı , yaşayışı, geçimi ve mücadeleleridir. Bu düşüneeye göre masal gereksiz durumları anlatmaz; sosal ve hayati unsurları olan sırları verir. B u , diğer milletierin masallarında ortak olan bir özelliktir. Kazak masallarında milletimizin eski tarihinden , geçmiş sosyal hayatının gerçeklerinden , halkın arzusundan , isteğinden , hayalin­ den pekçok özellik vardır. •

"Ertegiler". Kazak Adebiyet Tarihi, I . C.,

Almalı

1 948.

Akademiya Navuk, s. 64- 1 05 . 67


Kazak masalları, tarihin tam olarak bilinmeyen zamanlarından günümüze kadar olan zaman diliminde doğmuş olan ve uzun zaman gelişen, çoğalan zengin bir dünyadır. Kazak masallarında; Üysin, Kanglı boylarının zamanından başlayıp , Kıpçak halkından ve Moğol hücumları zamanından beri anlatılan olaylar pekçok şekilde yer almaktadır. Kazak halkının tarih sahnesine çıkmadığı , müslü­ manlığı henüz kabul etmediği eski dönemlere ve o dönemlerde yaşayan boylara ait pekçok masal bulunmaktadır. Dünyayı tanıma, dine inanma alanında Budizm, Şamanizm hakkında masallar olduğu gibi eski İran ve diğer ünlü dinlerin tesirinde oluşan masal­ lar da vardır. O zamandan beri Arap ve İ ran kültüründen kitaplar vasıtasıyla Kazak edebiyatma geçmiş pekçok masal da bulunmak­ tadır. Diğer ülke ve milletierin masal , efsane ve hikayeleri ; savaş, askeri seferler, ülkeler arası ticaret ve ilişkiler yoluyla Kazaklar arasına geçmiş ve değişerek yeni bir yapı kazanmıştır. Çok eski devirlerde yapılan savaşların , askeri istilaların hepsi de bugünkü Kazak topraklarında meydana gelmiştir. Deniz yol­ larının keşfine kadar Batı ile Doğu arasındaki ticaretin yapıldığı İ pek Yolu 'nun, bugünkü Güney Kazakistan topraklarından geçtiği bilinmektedir. Bu seferlerde, istila eden halkın önünden kaçan milletin halk hikayeleri ile masalları birbiriyle karışmıştır. Uzak Doğu, Uzak Batı , Yakın Doğu , Orta Asya, Moğolistan ve Tibet masalları birbir­ leriyle karışmış, değişmiş, akraba olmuşlardır. Son yüzyıllarda Kazak halkının en çok ilişkide bulunduğu mil­ let Ruslar olduğu için, Rus masallarından, Kazak masallarına değişerek geçmiş olan birçok masal veya masal unsurlarına da rast­ lanmaktadır. Bu duruma, özellikle hayvanlar bakındaki masallarda çok rastlıyoruz. Bunu hayvanlar hakkındaki masalları tetkik ettiğimizde inceleyeceğiz. Temeli geniş, sahası çok olan Kazak halkının sözlü olarak 68


anlattığı , kendine has özellikleri yerleştirip geliştirerek oluşturduğu masallar. Kazak folklorunda önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar Kazak folklorunun zenginleşmesini sağlamıştır. Şüphesiz, folk­ lorun , masaldan daha zengin bir türü yoktur. Fakat, bu zenginliğin derlenerek incelenmesi çok yenidir. Kazak masallarına gönül veren birçok kişi vardır. Fakat, bun­ ların birçoğu araştırma ve değerlendirme meselesini ele almaktan uzaktır. Bunlar, masalları derleme ve toplamadan öteye geçeme­ mişlerdir. B ilgiler, malzemeler derlenip incelenmeden bilimsel bir sonu­ ca varmak, onlardan bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Ö nce­ likle, sözlü olarak anlatılan masalların bütünün derlenip toplanması da bilim yolunda yapılan büyük bir hizmettir. Bu yönden bakıldığında Kazak masallarını derlemeye, topla­ maya, yazıya geçirmeye başlayan bilim adamları kimlerdir, neler yazmışlardır? sorularının da incelenmesi gerekir. Kazak masallarını, 1 9 1 7 İ htiHili'nden önce derleyip ortaya çıkaran , onları açıklayanları iki gruba ayırmak mümkündür. Bunların birinci gurubunu; Rus bilim adamları (Radloff, Potanin vb.) veya Rus okullarında okumuş; eserlerini Rusça olarak yayınlamış olan Şokan Velihanov ve Dibayev gibi Doğudan çıkan bilim adamları oluşturur. İ kinci grubu oluşturanlar ise aslen Kazak olan eserlerini Kazakça yayınlayan, yazarlık niteliği olan şairlerdir. Bu iki gruba mensup bilim adamlarının ortak özelliği masal ile diğer folklor türlerini karışık bir şekilde derleyerek farklılıkları belirtmeden , birbirinden ayırmadan yazmalarıdır. Bunlar da masal ile bir dizi tarihi hikayeler, atışmalar, kahramanlık şiirleri , türküler, atasözü , bilmece, deyim ve bulmacaların tümü de karışık bir şekilde bulunmaktadır. Şüphesiz masal , kendine has özelliklere sahiptir. Bunun birçok türü özel olarak araştırılmamış, değerlendirilme­ miştir. Bu şekildeki derleme, inceleme işini genellikle Doğulu bilim adamları yapmaktadır. 69


Milletin içinden çıkan , yazmayı bilen şairlerin eserlerini incelediğimizde , onların hepsinde aynı olan bir özellikle karşılaşırız. Bunlar masalların bazılarını kendilerine göre hikaye edip şiir türlerine göre biçimlendirerek yazmışlardır. Örneğin , Kazaklar'ın en eski masalı "Kulamergen" ortaya çıktığında "jır" olarak sın ıflandırılmıştır. Doğu halklarından değişerek gelen Seyfti'l-Mülük, Badiykulcemal, Hasen-Melik, Şekir-Şekirat gibi hikayelerinin çoğu , halkın anlattığı şekilde yazıya geçirilmemiş, filan şairin çıkardığı , "hikayeli türkü" olarak yayılmıştır. Masalı değiştirerek şiirleştiren şairler Akılbek Sabalov , Makış, Şadi gibi kişilerdir. Şair Abay da doğu masalı olan "Ali" ve "Azim"i nazım halinde hikaye etmiştir. Millette ilgi çekici olan masalları değiştirerek şiir şklinde anlatma, yayma düsturu özellikle XIX. asır Kazak edebiyatında çok görülmektedir. Doğudan (Arap, İ ran ve Asya halklarından) gelen bazı büyük aniatıların Kazaklar arasındaki varyantiarı , o zamanlardan geçmiş olmalıdır. "Yusuf ile Züleyha" , "Köroğlu", "Leyla ile Mecnun" , Bozoğlan" gibi şiirler, hikayeler, destanlar, halk romanları bunun delilidir. Verilen örnekler Kazak halkının masalı ve hikayesinin tümünün manzum olarak yazıya geçirildiğini gösteriyor. "Nesir ile" halkın anlattığı biçimde değiştirilmeden yazıya geçirilen masallar çok azdır. Masalı bilimsel olarak araştıran , derleyen milletierin masal örneklerine baktığımızda, bunların en büyük özelliğinin anlatıcının sözleri ve aniatış biçiminin değiştirilmeden ve yeni eklemler yapılmadan yazıya geçirilmiş olduğunu görürüz. Orada nesri şiirleştiren şairin, dili kullanmadaki ustalığını görüyoruz. Bunun yanında ayrıca, her şairin kendine has özelliklerini , süslemeciliğini , dil ustalığını da görüyoruz. 70


Günümüzde, masal araştırmacılarının bazıları, masalla adeta özdeşleşmiştir. Bazen masalı araştıran, inceleyen ve dallara ayıran­ lar masalı anlatanın uslGp farklılığının araştırılması gerektiğini ifade ederler. Bunlar için masalcının hayatı, mesleği , duygusu , düşüncesi , inancı, bilgisi vb. bunların hepsi dikkate alınmalıdır. Rusların masallarını, destanlarını derleyip yazıya geçiren Gilfer' in ilk olarak kullandığı bu metot daha sonraları Onçukov, akademis­ yen Şahmatov ve onun kardeşi Sokolov ve diğer Rus bilginlerinin kullandığı bilimsel metoda dönüşmüştür. Onlar, "masal, masalcı ile masal olur, her bir masalın kendine ait dil , anlatım ve uslGp özelliği vardır" derler. Burada önemli olan kişinin düşüncesini , hünerini , ustalığını ve kendinden örnekleri anlatıma katmasıdır. Bu bir gerçektir. Masalcı nüktedan , güldürü ustası ise onun kahramanı da gülünç sözler söyleyen nüktedan bir kahramandır. Masalcı , yiğit birisi ise onun kahramanı da yiğit olur. Masalda yiğitlik, kahramanl ık, cesurluk, savaşta yiğidin çeşitli sınavlardan geçirilmesi gibi birçok özelliker sık sık rastlanan hususiyetlerdir. Masalcı , dahi, akıllı, düşüneeli birisi ise masalın kahramanı da insanlık, iyilik ve kötülük hakkında sözler söyleyen bilgin birisi olur. B ütün bu anlatılanlar, masalcının rolünün büyük önem taşıdığını gösterir. Doğrusu, her masalcının kendi dili, üslı1p özel­ liği vardır. Bununla birlikte masal sadece anlatanın ürünü değildir. Masal , kökü çok eskilere dayanan bir mirastır. Her büyük masalcının anlatımlarından başka; geçmişten gelen kalıplaşmış olarak söyle­ nilen , ağızdan ağıza anlatılan dil özellikleri de bulunmaktadır. Her bir masalcı , kendinden önceki masal anlatan kişilerden aldığı, onlardan öğrendiği, ezberlediği güzel sözleri de masalında kul­ lanmıştır. Her masaleıyı besleyen bir masalcı vardır. Masalcıların da kendine ait yol gösterenleri, ustaları olduğu gibi bunların yetiştir­ meye başladığı öğrencileri, çırakları da bulunmaktadır. Masalı , 71


masalcı yönünden incelediğimizde onu sadece bir anlatıcı cephe­ sinden değil ondan öncekilerin etrafında oluşan olaylar çerçeve­ sinde de incelemek gerektiği gerçeği ortaya çıkar. Kazakça olarak derlenen masalların çoğunda günümüze kadar masal anlatıcısının yeri belirlenmemiş ve bunun önemi belirtilme­ miştir. Bunun sebebi masalın konusuna değil, sadece dil hususiyet­ lerine bakılarak incelenmiş olmasıdır. Masal konusu ile ilişki kurma metodunu ele alan yegane kişi Radloff' tur. Potanin'in derlediği masall arda, anlatanların adları belirtildiği gibi bu masallar, Rusça'ya da çevrilerek yayınlanmıştır. Bunun için masalcının sadece kendi dilinde anlattığı, topluma ait özellikerin hepsi çeviride ortaya çıkmamakta, eksik kalmaktadır. Masalı bilimsel olarak der­ lerneye ilk olarak girişen yukarıda adı geçen Rus bilginlerinin son yıllardaki tecrübesine, bilgisine bakacak olursak, her masalcının anlattığı söz kalıplarına yeni ekiemer yapılmıştır. Masal derleme işini, akademisyen Şahmatov ve ağabeyi Sokolov gibi büyük bil­ ginler bilimsel olarak yapmışlardır. Onlar, Rus masallarını kendilerinden önce derleyerek yayımlayan , dünyaya tanıtmakta büyük emeği geçen Afanesyev'in çalışmasındaki eksiklikleri belirterek, onun, bu çalışmasına kendin­ den eklemeler yaptığını , değiştirdiğini , bazı düzeltmeler yaptığını belirtmiş ve bunu bir kusur olarak görmüşlerdir. Masalları çeşitli gruplara ayırıp incelemeden önce, bazı genel açıklamalar yapmak gerektiğine inanıyoruz. Bir milletin falklor ürünlerini diğer milletierin falklor ürün­ leriyle karşılaştırıp incelediğimizde birçok benzerlikerin olduğunu görürüz. Bu benzerlik, ortak tarihi olan ve aynı kökten gelen veya dilleri aynı olan halkların folklorunda daha çok görülmektedir. Her milletin kahramanlık destanları, geleneksel şiirleri ve özel­ likle masal , hikaye gibi falklor miraslarını karşılaştırıp incelediği­ mizde bu durumu daha açık görürüz. 72


Bu benzeriikierin iki sebebi vardır. Birincisi ve en önemlisi; günlük hayat, örf ve adetleridir. Durumları belli bir derecede ben­ zer olduğundan, bu halkların her biri de benzer ürünler ortaya çıkarmıştır. Fo lk! or; gelenek ve görenekierin dünyadaki birçok mil­ letlerde, birbirleriyle hiç ilişkide bulunmamasına rağmen , benzer şekilde gelişmesidir. Bu tür benzerlikler bunun delilidir. Bu benzerliğin ikinci sebebi ise pekçok masal motifinin bir milletten diğer bir millete geçmesiyle oluşmasıdır. Benzerliğin bir başka sebebi ise bir millete doğan, oluşan masal motifinin birçok milletin falkloruna girerek uzun zaman içinde değişmesi , o milletin içinde yayılmasıdır. Dili, tarihi , kökeni aynı olmasa da bir millette­ ki masal , hikaye; diğerine, geçmişte yapılan ticaret ilişkisiyle, savaş yoluyla, şairler, sanatkarlar vasıtasıyla yayılmıştır. Folklorun genellikle bütün ürünleri hakkında söylenen bu fikir­ ler, masal grubunda ayrıca incelenmelidir. Çünkü nesirle anlatılan hikaye, masal ile nazımla anlatılan destanlardan bunun daha kolay, daha güzel anlaşılacağı görülecektir. Yine genellikle eski zamanlar­ dan beri anlatıldığından , geçmiş zamanların tesirini gösteren karşılıklı ili şkilerin izlerini taşıyan ve ne kadar uzak olursa olsun diğer milletierin falklor örneklerinde en çok olan ve en çok yayılan tür masallardır. Buna benzer masal örneklerinin benzerlikleri gibi hususlar, kolayca farkedilmektedir. Böylece, dünyadaki milletierin hepsinde anlatılan masallar, sadece o milletin oluşturduğu , ortaya çıkardığı öz masallar değil , birçok millette ortak olan masallar olmuştur. "Bin Bir Gece Masalları" , " İ skender-i Zülkarneyn" gibi dünyaca bilinen masallar bunun en güzel örnekleridir. Bununla birlikte söylenecek önemli bir husus da masalın bir milletin folklorunda incelenmesi için, onun , sadece o milletin içinde doğmuş olması şartının olmadığıdır. Nereden gelirse gelsin, masalı , halkın kendi dilinde oluşturarak anlatması yeterlidir. Bu halk da bu şekilde gelen masal ı , kendi masalı olarak algılamış, duygu süzgecinden geçirmiş, kendi milletinin masalı gibi anlatmıştır. 73


Çünkü alıntı olması nedeniyle, masal, yeni girdiği halk arasında değişmeden yayılmamıştır .Yeni gelen masal , o halkın sosyal , kültürel gelenek ve göreneklerine göre yeniden şekillenmiş, az çok değişikliklere uğramış ve yeniden oluşmuştur. Değiştirilmeden, eklemeler yapılmadan , yani eski şekli bozulmadan anlatılan hiçbir masal yoktur. Masal, girdiği toplumun yapısına göre yeniden şekil­ lenir. Buna göre bir halktan diğer halka geçen masallarda çeşitli değişiklikler ve yeniliklerin olduğu kesindir. Dışarıdan masal alan halkların hepsi de aldığı masaldaki anlatıma, güzel, süslü, şairane anlatım gibi çeşitli yenilikler katmıştır. Bu milletin folklorunda, alıntı masalların kendi eseri gibi düşünülerek incelenmesinin sebe­ bi budur. Fakat bu durum, masalın geçmişte ilk olarak nerede doğduğunun , onu hangi halkın oluşturduğunun incelenmernesini gerektirmez. Bu kendine göre incelenecek önemli bir meseledir. Kazak masalları grubunda yer aldığı bilinen masallar, Kazak masalları grubunda değerlendirilmekle birlikte onun kökü ve hangi milletten doğduğunun da belirlenmesi gerekir. Birçok millette ben­ zerlik gösteren masallar bulunsa da, o masalı , hangi milletin daha güzel, daha ilginç yaparak anlattığının özellikle belirtilmesi gerekir. Mesela, "Bin Bir Gece Masalları", "Papağanın Doksan Yönü" masallarını Doğu halklarının hangisi daha güzel anlatır? Ö zbek, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi halkların hangisi daha süsleyip, bezeyerek hikaye eder? Veya bu halkların hepsinde ortak olan hikaye, efsane, masal, güldürü fıkraları olan Nasreddin Hoca hakkında hangi millet, kendine özgü olan unsurları ne kadar kul­ lanmıştır? Hangisi daha güzel hikaye etmiştir? Bu gibi durumların bilimsel olarak incelenerek ortaya konması gerekir. Bu mesele, halk biliminin en önemli konularındandır. Buna göre , masal araştırmalarında, dünyada kullanılan bilimsel bir esasın , bilimsel bir metodun olduğunu belirtmeliyiz. Diğer folklor türlerine baktığımızda bütün milletierin masal­ larında da benzerlikler olduğunu görmekteyiz. 74


Bu durumu hatırlatarak masal ve onun bütün tülerini ve çeşitlerini tam olarak bilimsel bir metodla sınıflandırmak gerekir. Bu hususta özel bir çalışma yapan bilim adamları, her millette bulunmaktadır. Fakat, folkloristler bu sınıflandırmayı; Fin folkloristi Antti Aame' nin ve Rus masallarını derleyip düzenleyen Afanasev' in der­ lemelerini incelemesi sonucunda yapmışlardır. Masalların konuları kısaca hikaye edilerek kuruluşlarının hep benzer olduğu, aşağı yukarı benzer kalıplar kullanılarak masalların oluştuğu ortaya konulmuş, bunlar belirli bir sıraya dizilmiştir. Bu metot ile derleyip toplanılan binlerce masalın içinden , Aame, 2000 masal tipi olduğunu ileri sürmüştür. Bu konular, bir birinin benzeri olmadığı için masalların zengin bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Fakat Aame, bin kadar tipi tahmini olarak değil de bizzat kendisi araştırarak 540 tip saptamıştır. Kalan diğer kısmının ise diğer halkların masallarının tipleri olarak düşün müştür. Onun tahmini , aşağı yukarı doğrudur. Şimdi günümüzde her bir yeni masal ve onların tipleri Aame'nin bahsedilen iki bin tipi arasında yer almaktadır. Dünyadaki bir çok folklorist, kendi halklarına ait masalları der­ lerken Aame metodunu kullanmaktadır. B unlar, kendi masalları ile dünyadaki diğer milletiere ait masalları karşılaştırırken , benzerlik­ leri ortaya koymuş; Aame metoduna göre numaralandırmış, Aame tekniği ile birbirinden ayırmışlardır. Bu metotla Fin , İ sveç, Estonya, Norveç, Lopar ve Çekler gibi birçok millet, masallarını sınıflandır­ mışlardır. Leningradlı Profesör N .P. Andreyev de Rus masallarnı derler ve incelerken Aame metodunu k ullanmıştır. Böylece , "Aame-Andreyev Kataloğu" adlı liste ve motot ortaya çıkmıştır. Andreyev Ruslar'ın derlenip toplanan masallarından 21 36'sını 75


incelemiştir. Bunların içinden birbirinin tekran olan masalları çıkarmış, kalanları Aame Kataloğuna göre incelemiş, dünyadaki masallarla ortak konulu ortak temaya sahip masallar olduğunu tesbit etmiştir. Kalan 302 masal tipi diğer milletlerde yoktur.Sadece, Rusların kendilerine ait masallarıdır. Kullanılan bu bilimsel metot, masalları karşılaştırarak inceleme ve dallara ayırınada faydalı olmuştur. Ayrıca, bütün dünyada kullanılan ortak bir metot haline gelmiştir. Gerçi bu metodun eksik yanları da vardır. Bu eksiklik , masal konularının belli kısımlara, türlere ve çeşitlere ayırmanın şüpheli hususlar doğurmasıdır. Rus folkloristlerine göre, Aarne metodunun şekil bakımından yanlışlıkları bulunmaktadır. Motiflerin, sadece kuruluşlarının ben­ zerliğine ve anlatılanların milli ürünlerin iç yapısına bakılmadan, değerlendirildiği belirtilmekte, eleştirilmektedir. Sovyet folkloristleri , bu metodun sadece teknik yönlerini kul­ lanmışlardır. Bu metot, birbirine benzeyen , konuları ortak olan birçok masalı ve masal varyantiarı arasından, aynı kökten olan eski türlerin kolayca sınıflandırılmasına, dallara ayrılmasına yardım etmiştir. Onun bu metodundan Sovyet folkloristleri, bazı yerlerde faydalanmışlardır. Kazak masallarını da derinlemesine incelerken Aame kata­ loğuna göre karşılaştırarak incelemek gerekir. Ancak, Kazak masal­ larının çoğu derlenip yazıya geçirilmediği için bu metodu kul­ lanamıyoruz. Rus halkının 2 1 36 masalının. derlenip basılması ve inceleme­ sine önayak olan Andrayev' e karşılık, Kazaklar da derlenen masal sayısı bir kaç yüz ile sınırlı kalmıştır. Aame kataloğunu kullanarak bütün Kazak masallanın yerlerini göstermek ve onları ayırmak mümkün değildir. Derlenen az bir materyallerle tam olarak bir76


inceleme yapılamaz. Aslında kısa zamanda Kazak halkının anlattığı bütün masallar derleyip toplamak, yukarıda bahsedilen Aame-Andreyev katalağu­ na göre bunları dünyadaki diğer masallarla karşılaştırarak incele­ mek gerekir. Şimdilik, derlenen bilgi ve materyal az olduğu için, Kazak masallarını, mevcut olanlarla, bilinen türlerini, bilimsel açıdan sınıflandırmaya, genel olarak kullanılan yöntemlere göre inceleye­ ceğiz. B ütün bu anlatılanların hepsi de masal hakkındaki bilimsel ve genel düşüncelerdir. Burada bahsedilen yönüyle Kazak masalları­ nın türlerine gelelim. Sadece masallar değil, bu grupta yer alabile­ cek nesir ile anlatılan efsane, hikaye ve tarihi yaşamış bazı kişiler hakkında anlatılan halk aniatıları da incelenecektir. Ö zellikle, tarihte tam olarak ne zaman yaşadığı bilinmeyen bu kişiler hakkında söylenenleri halkın masallaştırarak, güçlü hay­ aliyle şekillendirdiği bilinmektedir. Buradan hareketle bu ürünleri de, bu gruba dahil ediyoruz. Ancak, genel masal türlerinden ayırarak, onlar hakkındaki halk ürünlerini , "Anız ertegi", "küy anızı" biçiminde türlere ayırıyoruz. Yine bu tür anlatılanları masal adı altında incelememizin sebebi ise, "nesir" ile anlatılan bu halk ürünlerinin dil ve üslı1p yönünden , aynı kökten olmasından kay­ naklanmaktadır. Böylece, Kazaklar'da masal grubuna dahil edilen bütün halk hazinesini üç türe bölebiliriz. Birincisi , "Olağanüstü masallar (Kıyal-ğacayip ertegiler)"; ikincisi, "hayvan masalları (hayvanattar jayındağı ertegiler)"; üçüncüsü, "gerçekçi masallar (şınşıl erte­ giler)"dır.

77


a. Olağanüstü Masallar (Kıyai-Gacayıp Ertegiler) Bu guruptaki masallar , Kazak masallarının en çoğunu oluşturur. Bunlar kökü çok eskilere dayanan , tarihi en eski olan masallardır. Eski olması sebebiyle, üzerinden çok zaman geçtiğin­ den , en çok değişikliklere uğrayan masallar da yine bunlardır. Değişiklikleri çok çeşididir. İ lk önce geçmişteki kalıpları bozularak yeni ilaveler yapılmıştır. Benzer masallarla birleşerek karışan ve değişeni çoktur. ·

Kendine benzeyen diğer hayali masallara türlü yapılara girmiş, dağılıp yayılmış, çok çeşitli olağanüstü masallar ortaya çıkmıştır. Olağanüstü masalların belli başlı iki sahası vardır. Birincisi , Kazakların kendine ait olan, geçmişten gelen masallardır. İkincisi ise çeşitli yollarla, bir halktan diğer bir halka geçerek oradan Kazaklar arasına yayılan ve meşhur olan "alıntı (kelgin)" masal­ lardır. İ kinci grupta Hint, eski Fars ve Araplardan gelen masallar bulunmaktadır. Bu halklar vasıtasıyla eski Grek , Rum ve Afrika (Mısır) halklarına ait masallar da Kazaklar arasında çok yayılmıştır. Orta deniz (Hazar Denizi) etrafında olup Doğu halklarıyla geçmişte ilişkileri olan ve birlikte yaşayan diğer birçok halkın masalları da Kazaklar arasında yayılmıştır. Özellikle geçmişten beri ilişkileri olan , son yüzyıllarda bu ilişkileri daha da artan Ruslardan da birçok masal alınmıştır. Bunlardan başka, Kazak masallarında, tarihin en eski zaman­ larından beri ilişki kurduğu Moğol halklarını n , Altay, Sayan, Baykal etrafında ve S ibirya bölgesinde yaşayan Moğol-Türk soylu toplulukların masal motifleri bulunur. Bazı dinlerin dünyayı tanıma, dini nasihatlar, dini terbiye düşüncelerinden doğan büyük masallar da vardır. Kazak halkını oluşturan eski boylar ve kavimler çeşitli dinlerin etkisinde, çeşitli toplumlarla karışarak, zamanın inançları , duygu ve düşünceleriyle donanmışlardır. O dinin esas bilgileri bu masallarda yer almıştır. Bu çerçevede Hint-Çin bölgesinde doğup gelişen Budizm, Tibet bölgesinde doğan Şamanizm ve İ ran ' dan 78


çıkan Zerdüşt dini ile ilgili, eski Kazak boylarına ait birçok alıntı masal bulunmaktadır. Dünyanın yaratılış sırrı, insanın yaratılışı , gerçek sahip, yaşayış, çeşitli sırlar olağanüstü duygu ve inançlar bu dinlerin temelini oluşturur. Yine bu hususların hepsi de masal ve mitolojik aniatı türünde oluşmuş ve yayılmıştır. Bu masallarda zamanın bilimi , kültürü, yaşayışı, sosyal mücadeleleri, adaletsizlik­ leri, yapılan zulümler, halkın adalet ve merhamet duygusu ve inanışı gibi birçok konu işlenmiştir. Masallar, o zamanki insanların yaşayışma bakılarak kurulmuş, halkın kendine has temel hazinesi olmuştur. B ununla ilgili olarak Kazak halkının anlattığı olağanüstü masallarda, yukarıda bahsedilen halkların masallarının konularında, onların niteliklerini, masaisı canlı-cansız birçok unsurları görü­ yoruz. Bu değişiklikler sadece Kazaklarda değil , yukarıda bahsedi­ len halkların hepsinde de ya önceden olmuş; ya da günümüzde değişmektedir. Kazaklardaki olağanüstü masalların birçoğu ulus­ lararası masal niteliğindedir. Elbette, bu söylenmekle birlikte, giriş­ te söylenilen esas meseleyi de unutmamak gerekir. Masalın motifi , anlatılış biçimi alıntı olmakla beraber, Kazak halkının kendi dilinde var olan birçok yeni unsur da ilave edilmiştir. Bunu özellikle belirt­ mek gerekir. Bunun için, bu grupları, uluslararası masalın Kazakça tekran diye ayırarak, birbirinden ayrı olarak düşünmeliyiz. Bunların uluslararası olan türleri , Kazaklar arasına girerek Kazakların kendi masallarının etkisinde kalmıştır. Bu masalların bazı motifleri , bazı kahramanları , olağanüstü özelliklere sahip bazı unsurlar da Kazakların kendisine ait unsurları olarak masallara girerek onlara tesir etmiştir. Alıntı masalların , bazılarına göre yeni türlerini bölüp çıkarmak güçtür. Bunların ara türler olduğunu da hatırlatmalıyız. Kazak halkının tarihinden doğan masalları diğer milletierin masal­ larından ayrı olarak, kendine has özelliklerini bularak incelemek gerekir. Fakat bugünkü gibi Kazak masalları şimdiye kadar tam olarak derlenmediği için bu aşamada, bu durumu derlemesine 79


incelemek zordur. Şimdilik bilinen eski masalların genel görünüşü­ nü tahmini olarak saptayabiliriz. Bu kısa bilgiden sonra, olağanüstü masalların içinde, Kazak halkının anlattığı en eski türlerden bahsedecek olursak, ilk olarak "avcı, nişancı" hakkındaki olağanüstü halk masallarından söz etmek gerekir. Avcı yakın zamanlarda oluşan "gerçekçi masal­ lar"daki avcı-nişancı değildir. Hayal dünyasında hareket eden avcı­ nişancıdır. Bu "Edil-jayık", Kulamergen" , "Jerden Ş ıkan Jelim B atır" , "Alaman men Jolaman" gibi masallarda görülür. Avcılar hakkındaki masallarla benzer olan masallar yiğitler, kahramanlar, cesurlar hakkındaki masallardır. Bu avcı ile masal kahramanı hakkındaki olağanüstü masallar, sadece Kazaklarda değil, Kazaklarla aynı kökten olan diğer toplulukların ve Moğol masallarının da en eskisi olmaktadır. Bu gün derlenip yayınlanan Moğol , Buryat, Yakut, Oyrat, Kırgız ve Kazak masallarının hepsi de bu durumu gösterir. Elbette , masaldaki yiğitleri , kahramanları , bu milletierin destanlarındaki kahramanlarından ayrı olarak düşünmeliyiz . Çünkü , kahramanlık destanlarında rastlanılan yi.ğit ve kahraman­ ların hepsi de yakın zamanlarda yaşamıştır. Kıpçak, Moğol , Nogay­ Kıpçak zamanlarından faydalanmıştır. Olağanüstü masallarda anlatılan avcı en eski zamanların ifadesidir. Bunun en açık delili, olağanüstü masallara giren , hayali olan çok çeşitli canlılardan (şahıslardan) oluşan masal unsurlarının bulunmasıdır. Kazak olağanüstü masallarında insanoğulundan avcı veya olağanüstü güçlere sahip sevgili biri olarak söz edilir. İnsanın ağzı ay, gözü güneştir. Altın saçlı kız ve bunlarla birlikte yaşlı cad ı karı; sivri ayaklı, karga burun! u , kurşun tımaklıdır. Tekgözlü dev, yedi başlı dev ve birçok kahraman bu masallarda bulunmaktadır. Olağanüstü özelliklere sahip hayvan unsurlarından ejderha, yedi so


başlı ejderha güçlü yiğit karakuş, uçan at, altın başlı gümüş vücutlu geyik gibi unsurlar başlıca motiflerdir. Bunların bir grubu masal kahramanın dostu; bir grubu ise her zaman masal kahramanının düşmanıdır. Tek gözlü cadı, ihtiyar cadı kadın, yedi başlı dev, cadı koca karı , ejderha, karakulak, kurşun tırnak gibiler her zaman sözünde durmayan, kötülüğün sembolü düşmanlardır. Alp karakuş, uçan at ve olağanüstü özelliklere sahip tokmak, bıçak, kazak, yüzük gibi unsurlar ise masal kahramanının yardımcı unsurlarıdır. Böylece iki tarafa bölünen olağanüstü canlılar ile nesne ve eşyalar arasında bazen dost, bazen düşman olarak karşılaşılan birçok hayall şahıslar vardır. Onlar çok güçlüdürler. Dağı aşarlar, çok dikkatlidirler, çok hızlı koşarlar, her şeyi çabuk işitirler, gölü yutarlar. Bu grupta yer alanlar verilen görevi anında yerine getirirler: Şahmaran , altın başlı geyik, cadı karı ve sırrı çözülemeyen sevgili bunlardan bazılarıdır. Olağanüstü masalların tarihten önceki zamanlarından gelen Kazak ve Moğol masallarının bazılarında açıkça görülen bir özelliği ise sadece dünyayı tanımak, anlamak, değil , birçok güldürü unsuru­ nun yer almasıdır. Yukarıda sözü edilen avcı ile kahramanlar hakkındaki masal­ ların çoğunda masal kahramanın gezdiği yer, yeryüzü değil , gerçekçi masallardan az rastlanılan ısssız dünyalardır, o d a yer altıdır. B azen yedi kat yerin altı, bazen de güçlü karakuşun alıp götürdüğü gökyüzüdür. Dünya, oradan "örtü , para veya yorgan iğnesi" g ibi görünür. Gidilen yerler bazen güneş altında "Güngüzel" , ay altında "Aygüzel", "Ayparça" güzelierin bulun­ duğu yerlerdir. İnsanoğlunun ayak basmadığı , ulaşamadığı, gitme­ diği; bazen de ateş denizinin arkası veya gidince gelemediği, sihir adası gibi mekanlardır. Bazı mekanlar ise insanoğluna gizli, cadının mekanı veya su altı olmuştur. O dünyalara gidip gelecek avcı ve kahraman ne eceline, ne de babtma ulaşabilmiştir. Bu tür masalların hepsinde de insan nedir? İnsanı koruyan 81


dünya nasıldır? Dünyanın yaratılış sırrı hakkında o zamanki insan­ ların ilk inancı ve düşüncesi nedir? Mitloojik düşünceleri nasıldır? Bilinmeyen ile yaratılış, bütün bunların içinde o zaman insanının inancı ve bilimi ne derece idi? insanın yaratılışı ile gücü , insanın kendisi için nasıl gizemli idi? Yine o insanın kendi gücüne inanma güveni ne derece idi? Bunların hepsini halk düşüncesinde, hay­ alinde oluşturduğu olağanüstü masallarda çeşitli şekillerde kendine göre çözmüş , açığa çıkarmıştır. Burada açıkça görülen bir özellik , insanın gücüne has inanma, güçlü bir güvendir. Masalda görülen güçlü ile zayıfa, heybetli ile zehirliye, sihir, büyü , kardeş düşman gibi insanoğlunun görmediği zorluğa, eziyete kim dayanabilir? Tarlasına, bağına, bahçesine yine yapayalnız insan gitmiştir. Onun gücü bilhassa özelliğinde değil , sadece güçlü aklı ile tevekkülde, kendine olan inancındadır. İnsan ister avcı olsun, ister kahraman, aynı karakterdedir. Kendisi yine halkın içinde biri olmuştur. İnsanoğlunun var olmasıyla birlikte çalışkan, dürüst, halkın kendi içinden çıkan biri olmuştur. O, ya arkasız kahraman çocuk , ya fakir birisi ya da adaletsizlikten , işkenceden, uğursuzluklardan azap çeken , ceza gören mazlum, günahsız biridir. Adil, dürüst çalışmasıyla hayatını kazanan , geçmişini sağlayan , tevekkül sahibi Mergen , yiğit birisidir. Masalda, işte bu insanın adı güzellik, iyilik yolunda giden insan olmuştur. Buna dostluk, arkadaşlık, iyilik yapanın, hepsinin genel adı da "güzelliktir." İ şte buna karşı gelen , onunla mücadele eden gücün genel adı ise "kötülük, zalimlik"tir. O da çok gösterişli, görkemli bir şekilde anlatılır. İ yilik, güzellik ne kadar canlı bir şekilde ise düşmanlık, zalimlik de o kadar canlıdır. Masallar özel­ likle olağanüstü masallar, bu düşünceyi, bu ideali anlatmaktadır. Anlatıcı ile dinleyicinin eğitilmesi amaçlanır. Olağanüstü masallar­ da terbiye etme özelliğine göre düşmandan zalim olarak bahsedilmektedir. Özellikle, dev motifi çok ilginçtir. "Edil-Jayık" masalında 82


kahraman gittiği yerde tutsak düşer. Ona eziyet eden cadı ayrı nite­ liktedir. Çok malı vardır. Ahır dolusu koyun sahibidir. Etrafındaki bir ülkeye giderek orada hüküm kuran bir oburdur. Sahip olduğu koyunlardan yiyip içerek rahat bir şekilde hayat yaşamamakta, sadece koyunlarının sayısını artırmaya çalışmaktadır. Yine bu mal­ larıyla birlikte ilerleyerek, gelişerek, onlarla dinlenerek mallarıyla boş, taşlı yerlerin sahibi olarak, güçlü olarak ortaya çıkmıştır. Yediği sadece insan etidir. Bilhassa, yaşadığı mekana giren insan­ ları yemiştir. İ nsanlar mala mülke düşkün, pinti, zalimdir. Bu zararlı , bencil , milleti sömüren , zalim insanlara yöneltilen eleştiri değil midir? Kocakarı dev; sivri ayaklı , karga burunlu, kurşuntırnak ve abartılarak anlatılan düşmanlıklara, kötülüklere masallarda sıkça rastlanmaktdır. Yine bu sonuncu cadı gibilerin sevimsiz görünüşleri vardır. İ çinde düşmanlık olmasa, uysal görünse bile sevimsiz surat­ ları vardır. Bunlar da yaratılıştan gelen kusurlarıdır. Sonuç olarak masal , çok abartılı bir şekilde anlatılan, olağanüstü , akla, mantığa sığmayacak bir şekil almıştır. Olağanüstü masallarda, insana yardımcı olan , ona dost olan unsurlara bakacak olursak; bunlarda derin bir anlamının, bir sırrının olduğunu görürüz. Canlı ve cansız güzel unsurların hepsi de insanoğlunun geçmişten beri arzuladığı, hayal ettiği güzellikleri temsil eder. Masal kalırmanını uzaklara götüren karakuş, uçan halı , uçan at, vb. motifterin hepsi de de hayal ürünüdür. Yeryüzünde yaşayan , arzusu , emeli çok olan insan "acaba gökyüzünde uçabilir miyim?" gibi hayallere geçmişten beri kapılmıştır. Halkın hayalin­ deki bu düşünceler, sayısız kargaya, yarasaya, uçan ata, uçan halıya, alp karakuşa verilmiştir. Bunların uçması insanın hayalindeki uçmayı temsil eder. Bu husus kahramanlık destanlarında da görülüyor. Tayburul ve Bayşubar uçma özelliği olan destan kahra­ manı adardır. Ayağına taş bağlayarak yürüyen , süslü , güzel geyiklerin önünü 83


kesen insan da bu soydan doğmuştur. Er Töştük'e arkadaş olan çok dikkatli yiğit, akıllı yiğit gibi masal kahramanlarının hepsi de insanın bu büyük arzularını ,hayallerini temsil eder. Bunlar; sırrı bi­ linmeyen tabiat ile gökyüzünün, gözle görülen kısmının dışından "içini araştırsam, incelesem sırrını açıklasam" , gibi cesaretli düşüncelerin ürünüdür. "Görsem, tanısam, gitsem" diye düşündüğü şeylerin hepsi diğer insanların ayak basmadığı mekanlardır. İ lk önceleri temiz duyguları ,istcğ i , insanoğlunun genel arzusunu kahra­ manı gezdirmesi boş bir şey değildir. Sonra bunu insanoğlunun yararına, sanatının yarariılılığına getirerek, inceleme düşüncesini geliştirerek o zamanki dönemi olağanüstü masallara yansıtmıştır. Masal , insanoğlunun kıvrak zekasının, aklının , parlak hayallerinin, gösterişli düşlerinin kıymetli , sırlı dünyasıdır. Masal bu hazineyi saklamıştır. Yine bu erneBere ulaşmak için yol alan kahramanları çok övmüştür. "Yalnız yiğit, eşsiz kahraman insanoğlunun temsil­ cisidir" deyişimiz bu yüzdendir. "Yürüyen ayak fayda görür" diye­ rek giden, canavarları öldürdüğünde kazançlı çıkan yiğit , altın, cevher alarak dönmüş veya olağanüstü güzelliğe sahip bir kızı alarak mutluluğa ulaşmıştır. Olağanüstü masallar, insanoğlu hakkında, insanın gücü hakkında güzel düşünceler, doğru öğütler veren hikayelerdir. Bunun için, o kendi kahramanına "ararsan bulursun, mücadele edersen kazanırsın" demekle birlikte, "hakkını tabiata verme, ona baş eğme" demiştir. Yalvaran, kabullenen kişi yerine, mücadele eden kişi yeğlenmiştir. Gizli dünyalara ulaşmak için tevekkül edilmel i , güçlükler giderilmeli , arzular, istekler, merak unsurları başlamalıdır. Başı altın , vücudu gümüş olan geyik, avcının önünde kaçar, sonra kılık değiştiren ve çok güzel olan kız yerin altındadır. Bunlar şikayet edilen hususlardır. O, gencin rüyasına girer "beni arayıp bul" diye­ rek atsız, mekansız yerlere gider. Olağanüstü masallar, insana eğitim verir. "Dağa tırman insan ol" der. "Dağ faresi gibi sadece ovayı, dereyi , in ağzındaki otlağı 84


bilip, inde doğup, inde ölme" der. Olağanüstü masallarda düşman güçler, çok tehlikeli , bilhassa çok kuvvetlidirler. Bunların gücü insan gücünden çok fazladır. İnsana tehlikeli anlar yaşatan kuvvetli yaratıklardır. Bazen büyük oburun, cadının canı, kendi gövdesinde bulunmaz. Kimi zaman sudal<i balığın içinde, kimi zaman ovadaki geyikte, kimi zaman da sihirli sandık içinde bulunur. B ir can değil , on canı, kırk canı olanlar da vardır. Böyle düşmanlada mücadele etmeden önce, masal kahramanı ilk olarak, bunların canının bulun­ duğu yerleri , nesneleri yok eder (Er Töştik) , Canı yumurtalarda, civcivlerde olan düşmanın ele geçtikten sonra, kolaylıkla ölmediği, direnerek kanlı bir şekilde öldüğü olmuştur. Hileci, sihirbaz düşmanlar bundan da tehlikelidir. Bunlar ya yiğidin koynuna giren sevgili olarak ihanet etmeyi düşünmüş veya yiğidin düşmanına yardım ederek düşmana tılsım, sihir, büyü gücü vermişlerdir. İ nsanı büyü ile bağlayıp taş, köpek veya eşek yapıp değiştirerek yahut ateşe dönüştürerek çeşitli şekiliere sakmuştur (Büyücü Kadın). Böyle düşmanlar açık değildir, değişik şekillerde görünür ve sessiz, tehlikeli düşmanlardır. Masal kahramanının gördüğü eziyetler, işkenceler, azaplar bu tür düşmanlardan gelmiştir. Cadı düşman, kendisinin ölüm zamanı geldiğinde, ölümden kaçarken dahi birçok değişik şekiliere girmiştir. Onu öldürmek isteyen , onun bildiği sihiri birçok güçlükten sonra öğrenen, masal kahramanıdır. Masal kahramanı da artık sihir, tılsım ve büyü yapa­ bilmektedir. Sihirbaz cad ı ile masal kahramanı büyü yarışma, sihir yapma mücadelesine girişmiştir. B üyücü kadın uçan ördeğe dönüştüğü zaman, masal kahramanı da onu kavalayan şahine dönüşmüştür. Cadı mısır tanesi olduğunda, masal kahramanı tavuk olarak onu toplamıştır. Cadı kadın fare olarak kaçtığında, masal kahramanı kedi olarak onu kovalamıştır. Bu şekilde sürüp giden mücadelenin sonunda kahraman cadıyı yenmiştir. Kazak halkının tarihinden gelen bu tür masalları en eski 85


olağanüstü , hayali masallar olarak düşünebiliriz. Fakat, burada da dikkat edilmesi gereken , hatırlanınası mühim bir husus vardır. O da, bu masalların içinde geçen mücadeleli olaylara sadece Kazak masallarında değil, diğer birçok milletierin masallarında da rastlan­ masıdır. Ö rneğin; alp karakuş, "Simurk" (en güçlü kuş) olarak Arap ve İ ran masallarında vardır. Uçan halı veya kilim, dünyada birçok milletin masallarında görülür. "Alp" adı Arap ve İran masallarında "dev" olarak geçer. Alpee Rus masallarında "dağ yarar, göl yutar, çok hızlı koşar" şeklinde rastlanır. Yedi başlı yılan "ajdarha" adıyla Arap ve İran masallarında; "Drakon" adıyla Batı masallarında; "Zmey Gorınıç" adıyla Rus masallarında rastlanılmaktadır. "Tek Gözlü Dev", "Siklop" olarak Grek, Hint ve Mısır masallarında bulunmaktadır. Buna benzer unsurlar birçok milletin masallarında bulunmak­ tadır. Öyleyse, masalların yalnız milli, diğerlerinin bunlardan alıntı olduğunu söylemek doğru değildir. Her milletin folklorunda, kendi toprağında ortaya çıkıp şekillenen hikayelerin, masalların olması doğaldır. Yine bu bölümün başında söylenen genel düşüneeye göre, geçmişte çeşitli ilişkiler vasıtasıyla bir milletten diğer millete geçen masallar, değişip yeni bir biçim alarak zenginleşmiş, ortak miras haline gelmiştir. Masalların ilk önce hangi milletten çıktığı, sonra nasıl yayıldığı , doğuş yeri açıklanamayan ürünlerdir. Onun için her mil­ let kendi masallarını derleyerek "en eski olanı bizim masaldır" diyebilir. Bunu bu şekilde düşünmeliyiz. Kazakların olağanüstü masallar içinde, en meşhur olanı bunlar olsa da, bunlarla aynı veya benzer olan ve yakın zamanlarda karışan Arap, İran halklarının Orta Asya'ya, Doğu 'ya getirdiği masallar da vardır. Bu halklardan gelip karışan masal unsurları peri, cin, simurg, danışman papağan, evliya, efsun okuyup düşanlık yapan büyücüler gibi unsurlardır. Yine çok çeşitli ilginç özellikleri olan şamdan , kutsal yüzük, olağanüstü özellikleri olan iğne, sihirli takke 86


gibi motifler de bulunmaktadır. Bunların aslen Arap, İ ran ve Hint kökenli olup yakın zamanlarda Kazak masallarına girdiği, onlarla benzer özellikler gösterdiği anlaşılır. "Cadı ile aynı gruptaki periler (müslüman peri , kafir peri)'', "dev ile aynı gruptaki han kızı", "ihti­ yar cadı ile aynı grupta olan evliya" gibi birçok unsurlar ortaktır. Bu durum olağanüstü masalların uzun zaman içinde çok değişikler geçirdiğini, yeni eklernelerin yapıldığını gösterir. Kazaklar arasında yaygın olarak anlatılan olağanüstü masallar arasında Arap ve Farslardan geçen "Bin Bir Gece" ve "Papağanın Doksan Yönü" gibi masallar yanında daha birçok masal bulunmak­ tadır. Bu inceleme, araştırmalar, Kazak halkının masallarının ne kadar çok ve yine ne kadar köklü olduğunu , zengin olduğunu gös­ terir. Olağanüstü masalları , diğer masal grubundan ayıran temel nitelikler vardır. Bunlarla bu türün ayrı bir grup oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer masallara benzese de, bu benzerlik sadece olağanüstü masalların diğer masallara olan etkisidir. Bu benzerlik­ ler, diğer masal grupları incelenirken açıklanacaktır. Olağanüsü masallar hakkında genel açıklamalardan sonra bun­ ların diğer bir özelliğini belirtmek gerekirse o da dil hususiyetleri ve anlatım biçimidir. Bu masalların kendine has anlatım biçimi, kendine has giriş ve sonucu vardır. Anlatımında kendine has kelime oyunları , diğer masalların anlatımından farklı cümle kuruluşları bulunmaktadır. Başlarken "Este jok, eski zamanda", "bayağı ötken zamanda" , "din mu sılman zamanda" , "Ertek ertek erte eken, eşki jüni börte eken, kırğavılı kızıl eken , kuyrık jüni uzın eken" gibi giriş tekerlerneleri vardır. Masal biterken ise "barşa murat basma jetip, sakalı siyrağına jetip bir jan ötipti" şeklinde tekerlerneler kullanılır. Masalın ortasında canavar görünüşlü yabancı canlılar "Abalaktay anam-ay, kaydan keldin balam-ay?" denilerek olay aniatılmaya başlanır. " Adamzat ıyısi şığadı" diye anlatmaya devam 87


edilir. Güzel anlatılırken "Ay men Kündey, embcge birdey" denilir. "Ay dalada ak otav körinedi", "Julınday jerden jiptİktey tütin şığadı", "jer ortası kök töbene kaldı" şeklinde bazen karşılaşma, bazen de yalnız kalma durumları anlatılır. Bu şekildeki özel yapı , kelime örnekleri olağanüstü masalların özelliğinin ayrı olduğunu gösterir.

b. Hayvan Masalları (Hayvanat Jayındağı Ertegiler) Bu masallar çok eski zamanlardan beri anlatılan, en eski tür­ lerden biridir. insanın kendisinden başka, canlı-cansız alemde, geçmiş zamandan beri en çok ilişkide bulunduğu bütün canlıların içinde, çok çeşitli dost-düşman hayvanlar vardır. O, çeşitli , çok gizli, saya saya bitiremediği sırrı çok olan, uygunsuz durumları hicveden zengin bir dünyadır. Tarihin bilinmediği zamanlarından beri insan, bu canlılar, hayvanlar alemi sayesinde kendi alemini de düşünerek, onların yaratılışını , hayat tarzını, farklılıklarını ve birçok hususlarını öğrenmiştir. Hayvanın keskin dişi, yırtıcı tımağı gücü, sağlamlığı, zalimi ve uysalı, aşı ve yiyeceği; büyüğü, küçüğü; güçlü ve güçsüzü bunların hepsi de geçmişteki sayısız hayale, düşünceye, tecrübeye dayalıdır. İ nsan bu dünyanın birinden korkacak, yenilecek; birinin ihtiy­ acına, yardımına koşacak; yiyecek , içeceğine kullanıp fay­ dalanacak, kendini güçlü kılacaktır. Mesela, çok uzun tarihi hayatını ev hayvanıyla, mal olarak bahsedilenle güçlü bir şekilde bağdaştıran milletierin biri Kazaklar veya Kazak halkı ile kardeş olan çok eski ve yeni milletlerdir. Yakından tanıdığı malının yaratılışını, tecrübesini öğrenmek­ ten başka yabani hayvanlardan da çok tecrübe kazanan insanoğlu çok güzel aniatmalar oluşturmuştur. Canlılar alemini, kendisine dost güç ve düşman güç olarak ayırarak yaşamak için mücadelenin çok çeşitli biçimlerini , hallerini anlatmıştır. 88


Bütün canlıların mizacında, insan topluluğunda olabilecek, dostluk-düşmanlık, saflık-kötülük, uysallık-yaramazlık gibi birçok durumların varlığı görülmüştür. Hayvanların yaşayışı ile karakter mücadeleleri insanın hayatı , insanların mücadeleleri arasında ben­ zerlikler ortaya koyar. Bu karakterler abartılarak insanın d�şüncesi gibi algılanmış, akıl yoluyla yorumlanmış, dile getirilip anlatılmış­ tır. Hayvanlar bakındaki masalların iki türü vardır. Birinde hayvan huy ve davranışları ile insan görünümündedir. İnsandaki kötülüğü, hataları abartarak eleştirel bir şekilde göstermek için böyle bir yol seçilmiş, örnekler verilmiştir. Hayvan karakterlerini anlatmanın ikinci bir türü vardır. Bu da hayvanın hayvan olarak anlatılmasıdır. İ nsan , onun yaratılışını kendi aklıyla bularak, açıklayıp göstermek istemiştir. Bu sonuncu türde de abartılar olmuştur. Fakat, bu türdeki abartma, tam olarak güldürü mahiyetinde değildir. Hayvanların gizli anlaşma hususuna, ayrıca hayat tarzına, bilhassa gizli sırlarına hayret edilmiştir. Olağanüstü gücüne, kudretine, vefakarlığına inanılarak güvenil­ miştir. Bunun sonucunda birçok milletin tarihinde, geçmiş hayatında her türlü yırtıcı veya evcil hayvanın birine kutsal, kudretli gözüyle bakılmıştır. Kutsal ve güçlü olarak görülen hayvanlar arasında arslan, ayı , kurt, boğa ve at gibi hayvanlar vardır. Birçok eski dinin, bunları dini bir farz olarak abarttığı da olmuştur. Kazak halkının da masallarına ve eski dinine bakacak olursak, o zamanki inanışiara çok yer verildiğini görürüz. Bu köklü masal­ lar, Kazaklardaki hayvanlar hakkındaki masallar arasında en eski masallar olmalıdır. Burada mitolojik totem inancı vardır. Bu totem olan hayvanlardan birisi olan kurt, Kazaklar'da kutsal sayılmıştır. Bilinen Kazak masallarında kurt, iki şekilde anlatılmıştır. B irisinde, en eski türünde kurt, hem kurt, hem de insana dost olan kutsal bir varlık olarak anlatılmıştır. Diğerinde ise kurt, kendine ait olan 89


düşman karakteriyle anlatılmıştır. İ lk türdeki masalın örneği "Bozkurt (Akkurt)" masalıdır. Bu masalda genç yiğit, taş mağarada dişi kurtla evlenmiştir. Kurt, kocasına: "kırk güne kadar dayan, ne görürsen gör sabırlı ol" demiş. Kırk güne kadar o kurt, keyfince yaşamış ve sonunda görkemli , güzel insanoğlu kılığına girmiş, ülke dışına kadar yayılan aklı sayesinde soylu bir sevgili olmuş. Sınamasına dayanan yiğit servete kavuşmuştur. Elbette masalın içeriğinde yüksek bir yapı vardır. Kendisi iye olduğu için, kişinin kendi karakteri dostluk olduğu için, uğursuz, sevimsiz birçok canlıları da dost yapabilmiştir. Bunlardan kendin hatasız ol, böylece düşmanlık, kötülük sana tesir etmez sonucu çıkar. Fakat, bununla birlikte, insan geçmiş zamanda kurdu, sadece kendine düşman olarak değil , kutsal , ermiş güç olarak da düşünmüştür. Animizm döneminden kalan inanışa göre insana dost güçlerden biri de kurttur. inanca göre, insana düşman olanlar çok­ tur. Biri insana dert, mala bela verir, diğeri de afet, azap ve bahtsızlık gönderir. Fakat bu düşman iyelerin hiçbirinin şekli kurt kadar sıcak değildir. Bunlar düşmanlık yapmayan, uysallaşan , yumoşayan ve dostluk yapan birileri olarak da anlatılmıştır. Bunu istemeli , baş eğerek tapınıp dilemelidir. Bunun gibi eski İran halkında arslan; eski Roma halkında kurdu ; eski Hint'te yayın ve boğayı; Altay-Sibirya halklarının hepsinde ayıyı kutsal sayma adeti ortaya çıkmıştır. Günümüzün Kazak masallarında bozkurdun , bunun gibi çok eski inanıştan doğduğu için tarihi önemi vardır. Sözün sihirli gücüne, derin bir inanç vardır. Söz insandaki asıl kuvvettir. Bunun etkisiyle de düşmanı kovalamış, dostluğu, iyiliği çağırabilmiştir. "Söz olur taş keser, söz olur baş keser"gibi atasözleri, çok eskiden beri gelen dini inanışın kalıntısı, izleridir. Kazak masallarında, kurttan başka kutsal hayvanlar da bulun­ maktadır. Bunlar genellikle "kuş" türleridir. Kutsal olan kuşlar ise kuğu , baykuş, güvercin ve kartaldır. B azen kutsal hayvan olarak 90


yılan da masallarda yer almaktadır. Bunlardan başka, insanın ev dostu köpek ve at da masallarda kutsallaştırılmıştır. "Sırtlanlar" adlı masalda kurdun, köpeğin, kahramanın , sırtianın v e atın yer aldığı görüyoruz. B u masalda kurt, ezeli düşmanı insana kin besleyen, zalim şeklinde gösterilmiştir. Kurt, sırtianın bir yavrsu doğduğu zaman onu yemek i stemiştir. Yavrunun doğmasıyla birlikte, onun kötü kaderi de doğmuş olur. O kahraman la birliktedir. Kahraman arkadaşı olarak onu tehlikelerden korur. Buna tulpar da katılır. Dünya insan için , yarısı dost, yarısı düşman olan bir yer olmuştur. Kahramana yardımcı olarak daha sonra köpek ve sırtlan da katılır. Bu at-köpek dostluğuyla kurt sırtlana yenilmiş, kahraman sağ kalmış ve büyük sınamadan galip çıkarak gerçeğe ulaşmıştır. Kurt, yine eski bir masalda, insanoğlunu değiştirerek aldatan düşman güç olarak anlatılmıştır. "Güvey Kurt" adlı masalda, genç güzel kızı , kurt eş olarak alır. Masalın başında kızla söyleşir. Yorga yürüyüşlü ata biner, güçlü tayın derisini giyer bütün alem de hiç bulunmayan tilki şapkasını ' takınarak gösterişli , güzel yalnız yiğit olarak görünür. Tek başına dolaştığında ise don değiştirerek kurt olur. Bu masal Kazak kadının halini , günlük yaşayışını, durumunu çok üzüntülü, kaygılı durumda aniatmasıyla beraber, kurdu, yine insana düşman olan , merhamet­ siz, acımasız birisi olarak anlatmıştır. Kurt kutsal, sihirli düşman olarak abartılı bir şekilde gösterilmiştir. İ ncelenen masalların her birisi de kurdu , alışılmış kahbından değişik şekilde verir. Bunlar eski inanışlardan doğmuş çok eski masall ardır. Kurtlar hakkındaki bütün masallar, Kazak halkının hayvanlar hakkında anlattığı masalların bilinenleri , Kazakların eski masalları olmalıdır. Genellikle dünyada masal türüne, Kazak falk­ lorunun ekiediği son yenilikler bunlardır. Bu gruba, yine kurt hakkındaki anlatılan masallardan , ceset yiyen kurtlar hakkındaki masalları ekleyebiliriz. Fakat, bu masallar, eskilik yönünden aynı düzeyde değildir. Yine , çoğunluğu yakın zamanda, taihte yaşamış 91


olan yiğitlere , kahramanlara bağlanan kutsallığı , hileciliği , sihirliliği de olmayan; sadece hızlı koşan , korkusuz güç sahibi kurt­ lardır. Böyle masalların , kurtlar hakkındaki masalların özel bir kol­ unu oluşturduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. Hayvan masallarına kurtlar hakkındaki çeşitli masallardan bahsederek başladık. Çünkü , bu tür masalların sayısı çok, yeri de çok büyüktür. Fakat, Kazak hayvan masalları, sadece kurtlar hakkındaki masallardan oluşmamıştır. İncelenen diğer masallarda da başka hayvanların yanında kurda da yine rastlanmaktadır. Fakat, kurt, bu şekliyle de diğer halkların masallarındaki gibi bilenen kurdun görünüşüne yakın olarak anlatılmıştır. Diğer halkların masallarında hayvanların tümü de eski Hint ve eski Rus halkının masallarında anlatılan hayvan şekillerindeki gibi kendi özü şeklinde, esas kalıbında şekillenmiştir. Birçok milletin masallarında olduğu gibi Kazakların masal­ larında da birçok hayvan bir arada bulunmaktadır. Mesela, kurt ile tilki; kurt, ayı ve tilki; bazen kurt, tilki , aslan, deve yanyanadır. Bunların masalın usulüne göre birleştirerek anlatılmasının sebebi, motif olarak aniden karşımıza çıkmasıdır. Herbir hayvan bir karakter sahibidir. Her hayvan bir karakteri tem­ sil etmektedir. Arslan, tuttuğu yoldan dönmeyişin, zorbal ığın, zalimliğin , mağrur gücün; kurt, doyumsuzluğun, oburluğun; tilki , belaların başı hilekar, sahtekar, kendisinden başka her şeye içinde düşmanlık besleyen, ama dış görünüşünde dost gibi davranan karakterin tem­ silcisidir. Tilki güçlünün yanında, zayıfın karşısında olarak, uçan kuşla, yeryüzündeki hayvanların hepsiyle alay ederek aldatıp durmuştur. Bu durum yine her zaman hayvaniara ait anlatmaların güldürü unsuru olmuştur. Hayvanların hepsi de onunla konuşurken "tilkican, tilkican" diyerek, hilesinden çekinmiş, korkusuzca yanına yaklaşmamışlardır. 92


Ayı; akılsızlığın bahtsızlığın temsilcisidir. Rus masallarındaki gibi Kazak masallarında da ayı , maskara olarak kalmış ve düzensiz bir hayatı olmuştur. Bahsedilen hayvanların arasında uysallığı , suçsuzluğu ve saflığı ile hep yem olan devedir. Kazakların bu tür masallarında, çoğunda, çoban da bulunmaktadır. O, bazen tilkiyi arkadaş edinerek, ayı gibi güçlü olanları , hileleriyle yenmiştir. Tilki ile insan ın anlaşarak hilekarlıklarının karıştığı masal: "Çoban, Tilki ve Ayı" masalıdır. Çoğunun aklını çelen tilki, insana aldanır. Kazak masallarında tilkiyi aldatarak yenen varlık sadece insan değildir. Bazen, hiç akla gelmeyen küçücük canlılar onu yenebilir­ ler. "Aslan, kurt, tilki ve deve" adlı masalda bıldırcından başka hay­ vanların hepsi tilkiye yenilmiş; onu sadece bıldırcın aldatabilmiştir. Tilki, bıldırcını ağzına alıp: "yavrularım çağır" dediği zaman , bıldırcın: "manğıt diyerek kendin çağırsan yavrularım gelir" demiş. Tilki "manğıt" diyerek ağzını açtığı zaman bıldırcın, "ağzına sağlık" diyerek uçmaya başlamış ve tilki ile alay etmiştir. Hayvanlar hakkındaki bu tür masalların çoğu çocuklar için anlatılan gü ldürülerdir. B unların örnekleri "Kuyırşık" , "Kotır Torğay", "Mahta Kız ben Mısık" gibi masallardır. Kuyırşık, olağanüstü özelliklere sahip, keçinin kuyruğuna çıkan parmak çocuktur. O, kurdu, yolcuları, ev sahibini , hepsini aldatmıştır. Tehlikelerden kurtularak ana-babasına gelmiştir. Bu tür masallar, birçok millette bulunmaktadır. Ruslardaki "Parmak Çocuk" , Batıda "Yüzük Kız" adlı masalların hepsi de küçük çocuklara; "Kendi gayretine güven; korkak, cesaretsiz, çekingen olma; cesur ol , yaşamak için mücadele etmeyi öğren" gibi öğütler verir ve çocuğu etrafındaki cansız tabiat, canlı mah!Gkların hepsiyle karşılaştırır. B unlar insanoğlunun, tabiattan olağanüstü bir şekilde doğduğunu, tekrar tabiata dönüp yok olacağını bildirir. Bu masallarda, insanı dünyadan ayırmak, onu dünyaya yabancılaştırmak değil; insanı cesur yapmak düşüncesi vardır. 93


Çocuklar için anlatılan Kazak hayvan masallarının birçeşidi de "Köpek ile Kedi (İ t pen Mısık)" "Yaralı Serçe (Katır Torğay)" gibi küçük hayvanlar hakkındaki masallardır. Akılsız köpek, hilekar kedi , çocuğa bütün yönleriyle verilmekle beraber güldürü , sevinç, çocuğun karakterinin oluşumuna katkı sağlar. "Yaralı Serçe" masalında anlatırnın kuruluşu yönünden ilginç bir özelliği vardır. "Yaralı Serçe" yarası sızladığı için Şengele (yaban gülü) kızarak onu keçiye şikayet etmiştir. Keçi bunu kabul etmeyince kurda, onu yılkıcıya, yılktcıyı zengin beye, beyi ihtiyar anasına anasını da rüzgara şikayet etmiştir. Sonra aynı düzen içerisinde birbirlerini zorlamı ş keçi gelip şengeleyi yemiştir. Böylece yaralı serçenin intikamı alınmıştır. Buna tam olarak ben­ zeyen masal Ruslarda da vardır. "Keçi ile Ceviz (Eşki men Jangak)" adlı masal "Yaralı Serçe" masalının benzeridir. Söz dinlemeyen keçi bazı zorluklardan sonra gerçeğı anlamış, ayı insana, insan kurda, kurt keçiye etki etmiştir. Kuruluşu böyle olan masallara "zincirlemeli (tizlekti)" masal denir. Kuruluş özelliğinden başka çocuklara ayrılmış olan bu masal­ larda, çocuğun kendi karakterini bulması, şaka etmesini öğrenmesi anlamı da vardır. "Kuyırşık" masalında, özellikle çocuk karak­ terinin kararsız, sabırsız, aceleci olmasını biçimlendirme, aniatma sözkonusudur. Hareketli , yaramaz, sabırsız çocuğa, her zaman hareketli keçiyi, sessizce duran parmak çocuk ile karşılaştırarak şaka edilmesini, ders alınmasını öğretmek düşüncesi hakimdir. Bazen, hayvan masallarında "beş keçili" ihtiyar adam, dev gibi canlılara da rastlanmaktadır. "Baybay İhtiyar" masalında ihtiyar adam ile dev arasına tilki girerek, devi aldatmıştır. Tilki , ihtiyar adama dostluk etmiştir. İnsana dostluk gösteren canlılar hakkındaki masallar da Kazak hayvan masallarının bir çeşididir. "Abjılan" masalı nda, hayvanların dilini bilen han , kendi durumunu ele alan koç ile koyunun dostluk hikayelerini dinledikten sonra ders alır, rahata erer. 94


Akıllı hayvanlar, daha değişik bir şekilde biçimlendirilerek daha dahi olarak verilir. Yılan , fare, güvercin gibi hayvanlar hakkındaki masallar böyledir. Ö zellikle bu şekilde anlatılan bir grup Kazak masalı, Hz. Süyelman etrafında toplanmıştır. Hz. Süleyman bütün canlıların dilini bilmesine rağmen , dünyada erkek cinsin mi, dişi cinsin mi, hangisinin daha çok olduğunu bilmez. Bu sırrı , Hz. Süleyman ' a baykuş çözer: "Kadın (dişi) cinsi biri fazla, çünkü , kadın sözü dinleyen erkeği kadın olarak sayıyorum" der. Kazak hayvan masallarının çok çeşitli bir grubunu evcil hay­ vanlar oluşturur. Gerçek, akıllı dost köpekten, yoldaş attan başka, deve hakkındaki masallar, yavrusu ölen devenin üzüntüsünü , ke­ derini anlatır. "Tepen Kökte", sahiplerini yarışlarda birinci gelerek zenginleştiren atlar anlatılır. Hayvanları seven Kazak halkı , evcil hayvanları huylu , karakterli, üzüntülü, kederli yaparak onların birçok durumunu anlatmıştır. Şimdiye kadar derlenip sınıflandırılmamış olsa da Kazak hay­ van masallarının, burada sayılan türlerine bakıldığında çok olduğu görülmektedir. Anlatım usfilündeki, dili işleme özelliğine bakıldığında bu masallar, olağanüstü masallardan farklıdır. Hayvan masallarında hayvanları birbirleri ile konuşturma, sohbet ettirme özelliğine sıkça yer verilir. Ö zellikle tilki, baykuş, kurt gibi hayvanlar en çok konuşanlardır. Konuşmalarda bunların kendi karakterlerine uygun sözler, kelimeler kullanılmşıtır. Masalcının usta anlatımı bu tür masallarda açıkça görülmektedir. Usta masalcının anlatımında, til­ kiler misal vererek , atasözleri de kullanarak konuşturulmuştur. "Tilki ile Maymun" masalında tilki , maymunu "seni padişah yapacağım" diyerek aldatır, tuzağa düşürür ve balığı kendisi yer. Diğer küçük hayvanlar, kuşlar da ustaca, dili çok iyi kullanan, hatip, söz ustası olarak sunulur. Bu, Kazak halkının hayvan masallarının büyük bir özelliğidir. Tür zenginliğiyle beraber, anlatılan dil zenginliği, bu gruptaki masalların stil ve görkemliliğini özellikle göstermektedir. 95


c.

Gerçekçi Masallar (Şınşıl Ertegiler)

Gerçekçi masallar, Kazak masallarının en çok görülen tür­ lerinden biridir. Olağanüstü masallar ile hayvan masallarından ayrı olan bu gruptaki masalların kendine has özellikleri bulunmaktadır. Halk, dünya görüşünü, ev hayatını, toplum hayatını ve yaşantısının diğer alanlarındaki sıkıntılarını , dertlerini, arzularını , mücadellerini bu masallarda dile getirmiştir. Bu gruptaki masalların geçmiş ve yakın zamanlarda oluşan birçok çeşidi bulunur. Halkın, milletin, uzun tarihi boyunca nesirle anlatılan , derin anlamları olan gösterişli mirasları bu gruptadır. Bu masalların bazıları çok eski olmalarından dolayı ve halkın duygusunu, inancını göstermesi bakımından olağanüstü masallarla benzerlik göstermek­ tedir. B azı örnekleri ise yakın zamanlarda, toplumun tarihi yaşantısından ve gerçek hayatından çıktığı için gerçeğe çok yakın , sanatkarane anlatmalardır. Bu tür masallar çok uzun olmayan , sözlü olarak anlatılan sanatkarane, gösterişli eserler olup halk romanı , halk hikayesi , halk nesri niteliğindedir. Yine bu gruptaki masallar­ da, sosyal sınıf mücadeleleri, zulüm , halkı sömürenterin tenkidi , halkın bunlara karşı olan mücadeleleri ve geleceğe ilişkin arzusu, isteği , hayali açıkça görülmektedir. Esasında, bütün masallarda toplumun hayatı , menfaati , sömürülmesi , zulümler, baskıların yer aldığı bilinirse de, bu durum gerçekçi masallarda çok açık bir şekilde anlatılmıştır. Folklor, hangi millette, ne zaman dağarsa dağsun üretkenlik, toplumsal oluşum ve sınıf mücadelelerinden doğmuştur. Yalnız bazı falklor türlerinde bu gerçeği mukayese etme yöntemiyle bakılmamış, dikkatli bir şekilde incelenmemiştir. Açıkça belli olmayan sosyal oluşum gerçeğini , sınıf farklılıklarını derinlemesine incelemek ve düşünmek gerekir. Bilimin görevi, araştırmacının ödevi , emekçi halkın çıkardığı milli ürünleri değerlendirmek, halkın menfaatini öne almaktır. Kazakların bütün masalları her zamanın , her türlü sosyal 96


gerçeğini, sınıf mücadelelerini yansıtmaktadır. ancak bunu bilimsel yollarla, sosyolojik olarak ispatlayıp tetkik etmek şarttır. Bu masallar, Kazaklarda yoğun olarak bulunmasına rağmen henüz tamamen derlenip sınıflandırılmamış ve incelenmemiştir. Fakat, günümüz süslü nesrinin (roman, hikaye) temelini , sahasını bu tür masallar oluşturur. Sözlü olarak anlatılan halk romanları; ta­ rihi hikayeler ve vakayinameler, kısa, nasihat edici hikayeler, güldürü hikayeleri, görkemli masallar, kahramanlık destanları , usta­ ca anlatılan biyografiler, sefernameler vb. anlatmaların tümü de bu grupta yer alır. Böyle çeşitlere, türlere, bakarak gerçeği görebiliriz. Bunlar yazılı edebiyattan çok önceleri gösterişli halk nesrini ve onu oluşturan isimsiz hikayecileri verir. Bunlar, halkın dahiliği ile bir­ likte Kazaklarda pekçok sanatkarane türlerin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Halk diliyle sözlü olarak anlatılan ürünlerin örneklerindeki süslemelere, kalıplara günümüzün hikaye ve roman­ larında da rastlayabilmekteyiz. Çağdaş şiire, sözlü şiirin sınırsız, sayısız nasıl birçok unsuru , tekniği girmişse günümüzdeki süslü nesre de halk nesri girmiş, onun yapıtaşı olmuştur. Bu çerçevede Kazarkların gerçekçi masal­ larını incelemek, görkemli nesrini dallara ayırarak değerlendirmek , bilimsel bir metotla ele alıp analiz etmek gerekir. Kazak folklorunda sayı bakımından çok olan gerçekçi masalları birkaç türe ayırabiliriz: 1 ) Toplumsal Hayata Dair Masallar (Salt Ertegileri) 2) Güldürü Masalları (Küldirgi Ertegiler) 3) Menkabeli Masallar (Anız Ertegiler) 4) Ezgi Efsaneleri (Küy Anızı)

97


1 . Toplumsal Hayata Dair Masallar (Salt Ertegileri)

Gerçekçi masallar içinde en çok masal bu grup içinde yer alır. Bu masallar, çokluğuna paralel olarak konuları da çok geniştir. Bu masallardaki başlıca konular; nasihat, akıllı yiğit, akıllı kız, riyakar sevgili , üvey annenin düşmanlığı, hanın ihaneti , baba ile çocuk, ağabeyler ile kardeşler, kader ile baht, hırsızlar ile sahtekarlar hakkında anlatılan olaylardır. Bunların genellikle hepsinde işlenen temel düşünce gelenek ve göreneklerdir: Yönetici ve adaletsizik, zulüm ve düşmanlık, zenginlik ve fakirlik, baht ve bahtsızlık, iyilik ile kötülük, akıl ile akılsızlık aynı anda karşı karşıya konulmaktadır. Bu gruptaki masallarda, ev hayatındaki saflık ile ihanet, güçlülük ile güçsüzlük gibi konular işlenmektedir. Yukarıda bahsedilen konulara göre öğüt verici masalların kendine has birçok anlatımları vardır. "Bilgili İ nsan (Bilgir Adam)", " İhtiyarın Oğluna Nasihatı (Karttın Ulına Ö siyeti)", " Üç Ağız Söz (Ü ş Avız Söz)", "Terbiye (Önege)" , "Altmışına Gelenden Akıl Sor (Alpıska Kelgennen Akıl Sura)", " Üç Danışma (Ü ş Kenes)" adlı masalların hepsi bu konunun çok çeşitli şekilerde anlatılmış olanlarıdır. Genellikle nasihat edici masallar sadece Kazaklarda değil, dünyadaki folklorların hepsinde bulunan, hepsinde rastlanılan ortak bir türdür. Buna, "Binbir Gece Masallarını", İran ve Rus masallarını örnek olarak gösterebiliriz. Aynı soydan gelen her halkın, bu kalıptaki masallarında verilen öğüt, gösterilen yön bu milletierin kendine has milli tarihi ve çalışkanlık özelliğine göre şekillenir. Masalda çocuk, önce bu akılla düşünememiştir. Uzun zaman yanlış yapmış, zorluk çekmiş, sonra babasının aklını farketmiştir. Farkına vardığı zaman da bahtına ulaşmıştır. B azen , Kazak masal­ larında nasihati, yabancı bir kişi verir, para ile satanı da vardır. Masalın kahramanı bütün mülkünü vererek nasihat doğrultusunda kendi bahtını bulur. Bazen, nasihat satıcının aklı sayesinde masal kahramanını zalim, ihanet eden vezirin baskısından kurtarır ve 98


iilümüne engel olur (Önege). Bu tür masallarda insan yine insan olarak görülmektedir. Masal kahramanı burada ne yiğit, ne de saygıdeğer birisidir, genel­ li kle fakir, yoksul , güçsüz, kuvvetsiz, yalnız bir insandır. Hayat mücadelesine, zorluğuna düşen kişi genel olarak görgüsü ve edebi az olan gençtir. Kendisinin dostu , arkadaşı yoktur. Genellikle bu kişi , hayatta toplumda karşılaşılabilecek genç neslin temsilcisidir. Masal, bu tür gençleri örnek göstererek akıl ve nasihat verir. B aşarmak için mücadele etmenin çeşitli yollarını göstermek amaçlanır. Gençte özellikle sabır, akı l , tecrübe bulunmamaktadır. Bunun için, hayata kendi kendine atıldığı zaman, kendinden başka dost bulamaz, yapayalnız kalır. Bununla masal , akıllı dost edinme­ yi, düşünmeyi , akıl aramayı öğüt vermektedir. Kişiden alınan öğüt sayesinde tecrübe edinilirken hangi zorluklarla karşılaşılırsa da ken­ di kendine ona yetmeyi öğretİr. Akıl , kutsal yapılacak elbise değil­ dir, içine yerleşerek, kendi canın çıksın diyerek öğüt vermektedir. Bu tür masallardan oluşan terbiye, bu anlamları yüklenerek hayatın kurallarını verir. Kazak masallarının içinde, İ slamiyet ile gelen nasihat edici, hayali, uydurma masallar da bulunmaktadır. Aksakallı , beyaz sarıklı ihtiyar, bazen rüyada, bazen de uyanık iken masaldaki gence yol göstermektedir. Bunu, dindar olan anlatıcılar, anlatmalarında evliyalık, peygamberlik özelliği olan Hızır, Pir di­ yerek nitelendirir. Gerçekçi masallar arasında anlatılan akıllı yiğit, akıllı asil kız hakkındaki masallar da çoktur. Bu masalların eski türü , olağanüstü masalların tesirini taşır. Orada masal unsuru taşıyan zalim han gibi­ lerinin birçoğunu içine alır. Akıllı kız, yiğit ve iyi genç varyant­ Iarının yanında bazı masallarda kız akıllı , dahi olmasına rağmen yiğit akıllı değildir. Aradaki akıllı, dost yiğit ve dost kızın yardımıyla muradlarına ererler. Bu tür masalın bir örneği "i ftira Eden Han ile Sağat (Jalaydar Han men Sağat)" masalıdır. Han' ın 99


güzel kızı yiğidc aşıktır. Yiğidin kendisini arayıp bulmasnı bekle­ mektedir; çünkü onu çok özlemiştir. Yiğidin kendisi kıza ulaşamadığı için, akıllı dostu Sağat ona yardımcı olmuştur. Yolu çetin, geçitsizdir. "Yırtılmaz giysi , azmaz at (tozbas ton, azbas at)" gerekli deni­ lerek çekilecek zorluk masalda daha baştan anlatılmıştır. Yiğit büyük zorluklar çektinten sonra hedefine ulaşmıştır. Ancak yiğit sevgilisine rastladığı gece uyuyakalmıştır. Kız, çeşitli izler bırakmış, sonunda Sağat'ın yardımıyla sevgilisine kavuşmuştur. Bu şekilde anlatılan masalların hepsinde gizli harekete çok rastlanır. Kız sessiz, sakindir, fakat çeşitli izler bırakarak yiğidi her zaman sınar. Akıllı kız hikayesi , yine eski bir masalda han kızı olarak geçer. Fakat babasının gazabına uğrayarak cezaya çarptırılmış, bu ceza sonucu olarak dilenci yiğide verilmiştir. " İyi Kadın (Jaksı Ayel)" adlı masal da bu şekildedir. ihanet eden , mer­ hametsiz, zalim han yurdun kıziarına eziyet etmekle kalmamış, kendi kızına dahi talihsizlik doğurmuştur. Fakat, masalın akıllı kızı becerikli ve karekterlidir. O gerçek özelliği ile bir han kızı değil, tam bir halk kızıdır. Zorlukları aşarak büyük bahtına ulaşmıştır. Akıllı yiğit masalları da akıllı kız masalları gibi çeşididir. Bunlardan biri " İhtiyar ile Akıllı Yiğit (Kart Pen Japkır Jiğit)" adlı masaldaki gençtir. O, birlikte yol aldığı ihtiyara üç bilmece, sorar, akıllı olduğunu ortaya koyar. Ölen insanın cenazesine rastlayınca "ölmemiş" olduğunu, olgunlaşan ekinin "tanelerinin dolmuş" olduğunu söyler; bunların hepsinde de derin anlam vardır. Sırlı eve (şato) geldiği zaman bun­ ları ihtiyarın kızına da söylemiştir. Kız bilmeeelerin hepsini düşünerek cevaplar ve dahi yiğide eşit düzeyde sevgili olduğunu gösterir. Böylece evlenirler. Akıllı yiğidin bir çeşidi de adil, usta sanatkar, hünerli kişi olarak halka, ülkenin her tarafına şöhreti ulaşmış olan "Ayaz Bey" gibileridir. Bunun gibi milli kahraman ünvanını almış yiğit, çoğuna 100


göre, gereksiz yerlerde ortaya çıkan, güçlü halk içinden çıkmış, yalnız yiğittir. O yiğit , halka yaklaşmış, aklı sayesinde bütün güçlüklerin üstesinden gelmiş, söylediklerini Han ' ın sarayındak­ ilere de kabul ettirerek büyük güç sahibi olmuştur. Halk, fakir olan çoğunluk, Han ile emir verenin akılsızlığından , ihanetinden ve zal­ imliğinden darbe yediği zaman , hiç olmazsa böyle masallarda, hayal yoluyla, onlarla mücadele ederek kendi menfaatini , düşüncelerini duygularını, ortaya koymuştur. Bu durumlarda, uğursuz, sevimsiz han ' a karşı galip gelenlerin hepsi çok övülmüştür. "Uğursuz Han ile Kel (Kesir Han men Tazşa) adlı masalda, uğursuz han , kızdır. Üç kuralı yerine getirene dokun­ muyar, yerine getirmeyenin ise başını alıyor. Gelenek ve göreneğe dayalı masallarda çok rastlanan bu tür anlaşmalı cezalara, katı sınamalara dayanarak hediye alıp genel kahraman daima halkın temsilcisi olmuştur. Bu masalda girişken , kişi kcloğlan (dazşa)dır. O, hanın şartlarını bilerek onunla alay eder, onu yok eder. Kızı, aklı ve tevekkülünün hediyesi olarak itaat altına alır, onunla evlenir. Toplum hayatına yönelik masalların ihanet motifine eklenebi­ lecek bir grup motif de ihanet eden sevgili, ihanet eden üvey anne hakkındadır. "Molla ile Büyücü Kadın (Molda men Sıykırşı Ayel)" adlı masal bu türün en açık örneklerindendir. Kötü olarak gösterilen sihirci , büyücü kadın, kocasını köpeğe dönüştümüştür. Masalda, olağanüstü masalların izleri açıkça görülmektedir. Bu masalda, masala has değişiklikler sık sık görülmektedir. Fakat, masalın temeli ev içi hayatının, gelenektc rastlanılan gerçeğin yapısına göre kurulmuştur. Çeşitli canlılar arasında değişik durumları karşılaştır­ ma düşüncesi abartılarak anlatılmıştır.Kadın sağlam, güçlü zaman­ larında kocasına birçok güçlükler, zorluklar çıkarmıştır. Onu köpeğe dönüştürmekle kalmamış , kara kedi ve eşek şekline dahi getirmiştir. İ şte, erkeğe yardımcı olan adalet, hakkını arayan ikinci hir insan ortaya çıktığında (bu masalda, bilim sahibi , dahi kızdır) hüyücü kadın kendini çeşitli canlı kılığına sokmuş , kılık değişti101


rerek kurtu !;-, - � LUL Aslında ihanet, zalimlik yenilmiş , iyilik üstün çıkmıştır. Karısı ihanet eden kocanın başından birçok talihsiz olay geçmiştir . Onun durumu, insanın cesaretini yok etmemiştir. Kaygılı, kederli halde kalan erkeğin durumu gerçek uzun hayati tra­ jedisi ile eşit olmuştur. Onun için kadının ihanetinden , onu ikinci bir iyi kadın , ihanet etmeyen , adil, dost olan kadın ayırabilmiş, intikamını alabilmiştir. Olağanüstü masalların biçimine benzeme­ siyle bu tür masallar, gerçekçi , toplumsal oluşumun kahbından çıkarak , şairane bir şekilde, olağanüstü masalların etkisiyle abartılarak anlatılmıştır. . .

Yine hayatın gerçeklerinden oluşan geleneğe dayalı masalların birçoğu , riyakar üvey anne hakkındaki masallardır. Bu tema aslında sadece Kazak masallarında değil, birçok milletin masallarında da bulunmaktadır. Ü vey annenin, kız çocuğa talihsizlik doğuran düşmanlığını , özellikle, Rusların olağanüstü masalları ile gelenek­ görenek masallarında da yer verilmiştir. Doğuda yazılan kitaplardan çıkmış, sözlü halk romanı olan "Şeker-Şekirat" hikayesi de bu temayı anlatmaktadır. Onu , Kazak halkının anlatımında, toplumsal hayata dair masalların içinde, gerçek halk romanı , ev içi trajedisinin romanı olarak düşünebiliriz. Kazaklar' ın kendine has anlatımından oluşan bu çeşit masalların sayıları büyük bir yer tutmaktadır. " İki Yetim (Eki Jetim)" masalı bunun bir örneğidir. Orada zalim üvey annenin karşısında eziyet­ gören iki yetim çocuk, ikinci hamının çocuklarıdır. Bunlara dostluk gösteren evcil hayvanlar ise koç ve sığırdır. Toplumsal hayata dair masalların Kazak folklorunda sık sık rastlanan bir türü de sanatkarların yarışmalarıdır. Olağanüstü masallarda görülen sihirli yüzük, asil taş gibi unsurlar zorda kalan vefakar yiğide bütün iyilikleri yapmışlardır. Fakat, düşman padişah ve dev onu aldatarak çalmıştır. Çocuk , bahtından , sevgilisinden bir süre ayrı kalmıştır. Sounda, yüzüğü arayan köpek, kedi , fare gibi hayvanların, her biri 102


kendi niteliğine göre, her türlü çalışmalafı yaparak, yüzüğü yiğide getirmişlerdir. Yiğidin kaybolan bahtı geri gelmiştir. Masalın sonu bilmeceli bir şekilde "kimin emeği daha çok oldu (kimnin enbeği artıq boldı)" diye dinleyiciye soru sorularak biter. Bu tür masallar­ da da böyle kalıplara, usta karşılaştırmalara çok rastlanır. Bunun en güzel örneği "Yedi Hünerbaz" adlı masaldır. Bunlar düşmanın kaçırdığı güzel kızı arayıp bulmuşlardır. Biri dikkatli , biri avcı , biri hünerli, biri çapulcudur. Kızı , birçok zahmetten sonra, açıkgöz olan kişi görür. Bunlar yaklaştığı zaman, alp karakuş kılığına giren dev­ düşman , kızı alarak kaçar. Karakuş kızı havada yakalar ve devden kurtarır, aşağı atar. Kızın kurtulmasında hepsinin de emeği vardır. Kız yere düşmeden tutulur ve ölmekten kurtulur. Masal "Kız bu hünerbazların hangisine verilirse dahi uygun olur" biçiminde bilme­ celi bir şekilde biter. Bu henürbazlar, çoğunlukla, yiğit kardeşlerdir. Bu kişiler, bazen üç, bazen yedi kişidir. Bunlar çift sayılı değil , tek sayılıdır. Toplumsal hayata dair masalların birçok konusu , baba ile oğul, ağabeyler ile küçük kardeşler arasında geçen olayları anlatır. Bu tür masalların, dünya folklorunda çok yaygın olduğu bilinmektedir. Yine bütün milletlerde bu masalların eskisi de, yenisi de vardır. Olağanüstü masallarda bulunan ve bilinen eski unsurları bunlar içine almıştır. Bazı ilginç unsurların karışmadığı örnekler, eski zamandaki dini hikayelerden kaynağını alır. Dünyaca bilinen Yakup oğlu Yusuf hakkındaki masal , dini kitaplardan gelmiştir. Yusuf hakkındaki aniatma Museviliğin eski dini hikayelerini anla­ tan "Biybliya"dan başlayarak , İ slamiyette de anlatıl mıştır. Yakup'un ilk kamından doğan onbir oğlu , ikinci karısından doğan • tek oğlu Yusuf'a; güzel, yakışıklı Yusuf'a güçlük çıkararak eziyet etmişlerdir. Arap, İ ran, Çağatay ve Kazak edebiyatında Yusuf hakkında çok çeşitli destan , şiir ve kıssalar yazılmıştır. Bu hikayelerin , her halkın toplumsal masallarına etkisi çoktur. İyi çocuğu kurban edip sevap kazanmayı amaçlayan baba hakkındaki 103


masallar da bu türdendir. Bu sonuncu konu Kazaklar'da olağanüstü masalların eskiliği ile yakın ve aynı gruptandır. "Altın Saka", "janalı" masalları olağanüstü masal olan "Er Töştik" masalına ben­ zer. Bunlarda babanın cadı kadın ve ejderha gibi düşman güce, ölümden kurtulmak için , düşmanların isteğine boyun eğerek oğlunu kurban verme motifi bulunmaktadır. Masalda, bundan sonra sonuna kadar günahsız, suçsuz iyi çocuğun at yardımıyla, kendi yiğitliğiyle ve diğer dostların yardımıyla kurtulması anlatılır. Bu motifler, toplumsal hayata dair masalların olağanüstü masallarla benzer eski türleridir. Baba ilc oğul, ağabeyler ile küçük kardeşler hakkındaki masallarda gerçek hayattaki olaylar ve durum­ lar anlatılır. "Darış A vcının Oğulları (Darış Mergennin Uldarı)" , "Han ile Oğlu (Han men Balası)", "Ebiy-Tebiy" adlı masallarda çocuklar, babalarının görevlendirmesi ile yola çıkarak güçlükler çeker, kendi emekleri ile kendilerinin bahtını ararlar. Bazen bu se­ fere çıkan çocukların hepsi çeşitli durumlarla karşılaşmış ve hepsi de iyilikleri ve yiğitlikleri ile zengin olmuşlardır (Darış A vcının Oğulları). Bazen, kardeş yiğitlerin arasından özellikle birisi küçük veya büyük kardeş masalın ağırlığını, durumunu oluşturmuştur. "Han ile Oğlu" adlı masalda durum farklıdır. Yalnız, bu masalda, iyi çocuk, ne büyüğü ne de küçüğü değil, ortanca çocuktur. Geleneğe göre küçük çocuk iyi olsa da masalda, bu kalıp bozul­ muştur. Baba ile çocuklar, küçük kardeşler ile büyük kardeşler masalına genellikle onların dostu olan kızın ve annelerinin çok karıştığı görülmektedir. Onlar bahtsızlığa, şansızlığa, dostluğa, ve dargınlığa sebep olmamışlardır. Bu masallar, çok sayıda olmakla beraber, tür yönünden de zen­ gin, çok çabuk değişen , içeriği zengin masallardır. Temelinde gün­ lük hayat gerçeğinin büyük özeti yatan masallardır. Çünkü, baba ile oğul, ağabey ile küçük kardeş , gelin ile kaynana arasında ev hayatının birçok anlaşmazlığı ve uyumluluğu, küskünlükler, ortak dilekler ve dostluklar gibi birçok konular yer almaktadır. 104


Geçmişten gunumuze kadar toplum yaşayışı abartılarak, dcğiştirilerek anlatılmıştır. Masalda var olan bu anlatım destanda da, romanda da yer almıştır. Her milletin folklorunda bu kalıptaki masalların sayısı da, anlatım örnekleri de geniş bir yer tutar. Sayıları çok olmasa ve büyük masal örnekleri gibi uzun uzun aniatılmasa da üzerinde kısaca durulan bir konu da Kazak masal­ larında sık sık rastlanılan "baht ile kader" hakkındaki toplumsal hayata yönelik masallardır. "Yuvadaki Han Çocuğu (Uyadağı Han Balası)", "Hızır (Kıdır)", "Kurbağa (Baka)" masalları bu tür masal­ ların Ôrneklerindendir. "Yuvadaki Han Çocuğu", kaderci bir düşüncenin masalıdır. Han ' ın tek çocuğunun ölümüne sebep olan kişiyi kahin bilmiştir. Han, çocuğu belalardan korumak için ıssız bir yerde korumuştur. İ nsanlara göstermernek için ağacın dalındaki yuvada saklamıştır. Çocuğun yanına kendisi gibi bir han çocuğu gitmiş, gelen ikinci han çocuğu ilkinin ölümüne sebep olmuştur. Sonraki çocuğun adı , kahinin söylediği kişinin adıdır. Burada, "Kadere, alınyazısına karşı çıkılmaz" dini kuralının et­ kisi vardır. Ö zellikle İ slam dininde, insanların nefsine hakim olma inancı vardır. İnsan ne yaparsa yapsın Tanrı ' nın taktir ettiği olur. Hayatı zorluklarla, güçlüklerle dolu olsa da doğumundan önce yazılmış olan kaderinde ne varsa o olacaktır. Bunun bir örneği olarak yukarıda bahsedilen masaldaki olayı gösterebiliriz. İ slam dininin yerleşip yayılması ile birlikte halk içine yayılan bu tür masalların bir örneği olan "Kurnaz Baş" adlı masal da önceden hükmedilmiş ,yazılmış olan alın yazısının bir delili gibidir. Ö lü kuv baş, diri günümde, sağlığımda seksen kişinin başını kestim, şimdi ölü günümde, güçsüz zamanımda da kırk kişinin ölümüne sebep olmayayım demiştir. Bu da, yukarıda bahsedilen dini inançtan, eleştirisiz cahil inançtan doğmuş, cahil mollalar tarafından masala yerleştirilmiş olan bir usüldür. B una rağmen , "Kurbağa (Baka)" adlı masal, dini inancı yaylOS


mayı amaçlayan masallara karşı , hicvetme amacını gütmektedir. Orada Baka adlı ihtiyar, maskara da, falcı da değildir. Fakat güçsüz falcı, olmuştur. Kendisi istemeden , hiçbir hazırlığı olmadan yapması gerekeni yerine getirmiştir. Suçsuz, günahsız, saf insan kendisinin akla uygun olmayan halinden varını yoğunu vererek kur­ tulmak istemiştir. Kaçmak isterse de kurtulmak için çaresi yoktur. Falcılık yapmazsa tehlikeler dönüp dolaşmaktadır. Hali hem üzücü , hem de gülünçtür. Baka' nın saygınlığı artmıştır. Üçüncü tehlikeden onu Baka adlı atı kurtarını ştır. Böylece baht adlı şey, kolay bir şekilde ihtiyar Baka'ya hiç umulmadık bir zamanda gelip sarılmıştır. Bu masalda baht, alınyazısı, inanç; gülünç , alaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bu tür masalların dünya folklorunda yer alan önemli motifleri arasında hırsız, yol kesici , soyguncu , sahtekarlar, dolandırıcılar yer alır. Kazaklar'da da bu tür masallar çoktur. "Akıllı Haydut (Kıran Karakşı)" masalında haydudun dev ile mücadelesi vardır. Dev, kızı alarak kaçar. Devin canının sudaki küçük balıklarda olduğunu bilen haydut, küçük balığı yakalar, isteklerini söyler. Balığı sıkıştırarak devi kendine yardımcı eder. Her istediğini yaptırır. Bu , olağanüstü masal ile birbirine çok yakın bir anlatıdır. "Yedi Haydut ile Mornın (Jeti Karakşı men Momın)", "Hırsız ile Dolandırıcı (Un men Ayar)", Padişah H ilesi (Patşa Kuvlığı)", "Göz Boyayan Hırsız (Köz Boyavşı Un)" ve "Momın" adlı masal­ lar, bu gruptaki masalların özelliklerini açıkça gösteren masallardır. Bu masalların dil hususunda kendine has anlatım ve süslemesi vardır. "Yedi Haydut" masalında haydutlar, gidenin baltasını, gelenin kazmasını çalar. Bunlar Mornın' ın bütün malını çalarak giderler. Fakat Mornın sonunda o yedi haydutun açığını bulup intikamını alır ve mallarını kurtarır. Bu masal , genel adalet isteğinden doğmuştur. Kötülük ceza çekecek, iyilik yenecektir. Masal, "kötü düşüncenin kuyruğu bir tutamdır" atasözünde belirtil­ diği üzere halkın düşüncesindeki adalet özlemi üzerine kurul106


muştur. "Padişahın Hilesi" adlı masalda, çareyi hırsızı yenen akıl söylemiştir. Akı l , padişahın hazinesini çalan hırsızlarla birlikte olup sonun­ da hırsızları aldatarak onları yakalamış; galip çıkmıştır. Hırsızlar hakkındaki masalların bunlardan başka bir grubu daha vardır. Bunlarda tam maceraperest hırsızlar anlatılmıştır. Bunların anlatım tekniğinde insan karekteri kesin , usta, ilgi çekici , görkemli ve kıvraktır. " H ırsız ile Dolandırıcı" , "Göz Boyayan Hırsız" adlı iki masal Kazak toplumsal hayatına yönelik masalları, Kazak gösterişli nesrin ln en usta, en ilginç ömekleridir. "Hırsız ile Dolandırıcı" hünerlerini gösterirler. İkisi de ülkeye sığmaz , ölüm cezasına çarptırılır. Hanın gazabına uğrarlar. İkisi beraber olup şehirden çıkar kaçar ve cezadan kurtulmanın yollarını ararlar. Fakat azıklarını alıp yemeye başladıklarında, evden aldıkları ekmekleri , kazıları sırayla ortaya koyduklarında, bir ekmek, bir kazılarının (at sucuğu) kaldığını, aldatıldıklarını anlar­ lar. İkisini de aldatan bir kadındır. Kadın, ikisinden de usta olduğunu kabul ettirir. "Şimdi hünerlerimizi yarıştıralım, hangimiz kazanırsa kadını o alsın" derler. Böylece kendilerini zorlu bir sınamaya sokarlar. Merhametsiz Han ' ın sarayına girerek Han ' ın hazinesini çalmaya başlarlar. Bu sınama yarışta, dolandırıcı , Han ' ın sarayına girip hünerlerini gösterdiğinde hırsız: "şimdi sen dur, bekle" diyerek Han ' ın sarayına girip hünerini gösterdiğinde hırsız: "şimdi sen dur, bekle" diyerek Han ' ın yattığı odaya girerek, başının altındaki kilidi almak ister. Sınamada hırsız daha başarılı olur. Hırsızlar hakkındaki kompozisyon bütünlüğü , ilgi çekiciliği ile bu masallar değerli masallardır. "Göz Boyayan Hırsız" adlı masal da bu kalıptadır. Yine, hırsızlık hünerinin yarış hali anlatılır. Baba ile çocuk, ikisi de hırsızdır. B aba, çocuğa hüner göstermek için çok dikkatli olan saksağanın yuvasını basarak, yumurtasını çalar. Tam o anda çocuk, babasının ayakkabısının tabanını keserek daha hünerli olduğunu 107


gösterir. Bundan sonra hırsız çocuğun hüneri , ustalığı , hırsızlıkları anlatılır. Hırsız, keçi postu ve bazı giysiler giyerek, gece her zaman kendini öven Han ' a giderek, "canını almaya gelen Azrailim" der. Han ile karısını bir sandığa koyar ve sultana getirir. haber vermeden evin yanına koyar gider. Sultan , sandık bulundu diye sevindiği anda sandıktan Han ile karısı çıkar. Sultan, hırsıza hediye olarak kızını verir ve onu vezir yapar. Böylece, sultana Tanrı 'nın uygun gördüğü vezir olur. Bu masal da, konusu, kuruluşu, kendine has ilginç değişiklikleri ile beraber, Han ve sultaniara verdiği değeri ile de ilginçtir. Tenkit ve alay ile halkın sevinci dile getirilir. Kısa, ilginç anlatırnın bütününde derin anlamlar, i lginç hünerlerle süslenmiştir. Toplumsal hayata yönelik masalların konuları , bu sayılantarla sınırlı değildir, daha geniştir. Fakat, burada incelenen masallarla açıklanan özellikler, toplumsal gerçekçilik, toplumun idealleri ve kompozisyon özelliklerini vermektedir. Bu masallar hakkında i lave olarak şunu da söylemek mümkündür: Kazaklar arasında bilinen bu tür masalların içinde, diğer milletlerden, özellikle Doğu' dan gelen masallar da bulun­ maktadır. Geçmişte, Kazaklar arasında çok yayılan "Bin Bir Gece Masalları"nın birçok izleri vardır. Bunlardan çıkmış olan ve uzun bir şekilde anlatılan Kazak masalları " Üç Kör (Ü ş Sokır)", "Dört Derviş"ten başka "Seyfü ' l Mülük, Badiykulcemal" hikayeleri Kazaklar'da destan , şiir, kıssa olarak da yayılmıştır. Bunların, olağanüstü masallarla benzer özellikleri olsa da Kazak anlatım tekniğinde toplumsal masalların etkisiyle yeniden kalıplaşmıştır. Özellikle, Doğu'dan gelmiş hikayelerden "Atımtay Jomart", "Totının Toksan Taravı" ve Orta Asya halklarının ünlü halk hikayeleri "B aktajardın Kırık Butağı" , "Kaharman Katı ran", "Rüstem Destanı" gibi köklü eserleri bu grupta sayabiliriz. Bunların çoğu , bir hikaye değil , çok duygulu, düşünceli , uzun, sanatkarane masallardır. Bunların çoğunda hayatın gerçeği, toplumun menfaati , arzusu , isteği , insan karakteri , ev hayatı , sosyal mücadeleler, sosyal i lişkiler gibi konular anlatılmıştır. 108


2. Güldürü Masalları (Küldürgi Ertegiler) Gerçekçi masallar grubunda yer alan ve kendine has özellikleri bulunan masall ardır. Bu masallar, çocuklara ve büyüklere ders ver­ mek , belirli sonuçlar çıkarmak için kıvrak zeka ile gülünç olaylarla kurulmuştur. Ö ncelikle bu masalların olaylarındaki kahramanlar özel kişilerdir. Kötü huyu ve ünü , gülünç kılık ve kıyafetleri olan kişiler beklenmeyen yerde ortaya çıkar. "Toğız Tongıldak, Bir Şinkildek", "Şiy , But, Kağanak Bas , Kıl Tamak" , "Ur Tokpak", "Kanba,k Şal", "Balbal Ş al" , Ayalı Tazşa", "Tazşanın Kırık Ötiri­ gi", "Kuv Bala", "Eki Erinşek" gibi masalların adı ilc masal kahra­ manın özellikleri arasında benzerlik vardır. Kazak halkının anlattığı güldürü hikayeleri içinde, öncelikle Aldarköse ve Nasreddin Hoca (Kojanasır) hakkındaki anlatmalar­ dan bahsetmek gerekir. Fakat biz, onlar hakkındaki hikayeleri genel masal türlerinden ayırmakta, diğer türlere eklemekteyiz. Onların hikayeleri menkabeli masal grubunda ayrıca incelenecektir. Çünkü , Aldar' ın adı Kazak folklorunda önemli birisi olarak görülür. Aldar Köse; Korkut, Asan ve Jiyrenşc gibi hayatı kesin olarak bilinen, tarihi yeri olan ve kendine has özellikleri bulunan birisidir. Orta Asya ve Kazak masallarında Aldar hikayeleri , Aldar . hakkındaki anlatılanlar ayrı bir grup oluşturmaktadır. Bunlar sadece güldürmeyi amaçlamayıp derin anlamlar içeren , siyasi toplumsal ınücadelelerin tarihi gerçeklerini ortaya sermektedir . Orta Asya, Yakın Doğu ve Kazak folklorunda, Nasreddin Hoca hikayeleri de Aldar hikayaleri gibi tarihi değeri olan , fakat tam olarak bilinmeyen hikayelerdir. Nasreddin Hoca (Kojanasır) ve Aldar hikayelerini konularına ve türlerine bakarak, genel güldürü masalları grubuna dahil etmedik. Başlangıçta, sayılan güldürü masallarının özüne bakacak olur­ sak, bu masalların temel özelliği çoğunun kısa olmasıdır. Bütün güldürü masallarının kısa olması ortak olan bir özelliktir. Bunlar gülünç olaylardan oluşmuş, kısa olarak anlatılmış, karmakarışık 109


anlatmalandır. "Kelin Kırk Yalan (Tazşanın Kırık Avız Ö tirigi)" güldürü hikayelerinin en güzel örneğidir. Burada gülmeye sebep olan durumlardan, dışardan bir öz yoktur. Yalancıya kız verecek olan Han ' ın anlaşmasının abartılması alışılmışın dışında olan bir durum­ dur. Kelin yalanı buradan itibaren başlamıştır. "Ben anaının karnında iken doğmamış olan babamın atını otlattım" demiştir. Buradaki yalanın sebebi masalın kasıtlı olarak gülünç hale geti­ rilmesidir. Yalan, hayall olarak değil, ilginç olan durumları , kıvrak zekalılığı güçlü , fantazisi olan gösterişli eser olmalıdır. Kcloğlan bunu ispatlamış ve sona erdirmiştir. En sonunda H an , kasıtlı olarak güçlük çıkarmış, beklenmeyen zamanlarda sorular sormuştur. Kcloğlan diğer söyleyeceklerini önce düşünür. Han: "İ tibarın azalır" dediğinde soruya hemen cevap veren Kcloğlan "azalırsa azalsın, sabahleyin erkenden uçan Künkey gibi gece gelerek kon­ mak ister" demiş, "gün kısalır" diyerek cevaplamıştır. Bu güldürü hikayesinde canlı, cansız tabiat görünüşleri ele alınır. Bu tür masallar duygusallığı ve gülünçlüğüyle sadece Kazak hayatından doğmamış; hem Kazak, hem de bütün insanlar arasında yer almıştır. Gülünç anlatım, esasında sanatkar tarafından oluşturulursa da, çoğunluğun gönül eseridir. Bunun için gülünç durumlar bütün halkın bildiği , halk mizacının bir dahiliğidir. Kazak güldürü masallarının bu ceşit örneklerinden birisi "Şiy But, Kağanak Baş, Kıl Tamak"tır. Burada da insan aklının önemi üzerinde durulur. Bu durumda olan kişiler masalın başından sonuna kadar çok gülünçtür. Onların akla uygun olmayan durumlarına bakarak yaşayışı da, ölümü de gülünç ve ani olmuştur. Hikaye çok kısadır, bu kısalığı da konusundan doğmuştur. Böylece insanı düşünmeye sevk eden bir tür olmuştur. Bazen buna benzer gülünç durumdaki insanlar masallarda çok no


yer almıştır. Hepsini birçok olaylarla karşılaştırarak mücadele etmiştir. "Dokuz Tonkıldak , B ir Şinkildek" bunun en güzel örneğidir. Hepsi de adlarına, karakterlerine uygun bir şekilde gülünç olarak hareket etmektedirler. Kendi görünüşleri unutulmaz canlılar olmuştur. İ smine uygun olarak yapılan, güldürü masallarının bir kolu da zıt durumlara karşı oluşturulan masallardır. "Kanbak Şal" "Baybay Ş al" , "Ş al Si yaz" gibi masall arda ihtiyarın güçsüzlüğü ele alınmas ına rağmen, bununla beraber kıvrak zekalılığı, hilekarlığı , kurnazlığı da ele alınmaktadır. Hem güçsüz, hem de akıllılığı zıtlık oluşturmaktadır. Bu tür masallarda bu durumlar onların gülünç olmasını sağlamıştır. Sadece Kazaklarda değil , bütün milletierin ilginç güldürü­ Ierinin hepsi sadece folklorik eserlerde değil , edebiyatta da bulunur. Bunlar halk güldürüsünden , halk folklorundan çıkıp yayılmış, kalıplaşmış anlatımlardır. Kuru , zayıf bir ihtiyar, güçlü dev le mücadele eder. İhtiyar, dev­ den güç alarak, yerin altından sağ salim kurtulur. Tilkiyi aldatır. Kendisiyle güreşrnek isteyen devleri tek tek hileye başvurarak yener. Kanbak ihtiyar, sıkıştığı zamanlarda, hile ve yalanı silah olarak kullanmıştır. Yalanla kurulmuş olan hikayenin sözleri , süslemeleri de gösterişlidir. Masal başında, "bir varmış, bir yokmuş . . . " veya "evvel zaman içinde . . . " denilerek özellikle zıtlıkların anlatılacağı sezdirilmiştir. "Ş al Siyaz", "Baybay Ş al" masalları da bu şekilde zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Güldürü masallarının diğer bir çeşidi de "Ur Tokmak" gibi , cansız varlıkların , nesneslerin, akla uygun olmayan bir şekilde hareket ettirilmeleridir. Buna "Pis Kazan", "Baş Nokat, Sırt Nokat" gibi gülünç bir durumu doğuran nesnelerin durumları ve yapıp ettikleri örnek gösterilebilir. Güldürü masallarının bu türünde insanın aklı , gayreti ve arzusu; hem gülünç, hem güçlü durumda 111


verilse de, cansız nesneler özel güç, sır sayesinde masala girmiştir. Bu cansız nesnelerin yaptıkları işler, insanın, ev hayatını n , toplumun yaşayışından günlük hayatın gerçeklerinden alınmıştır. Kazak masallarında akıllı, kıvrak zekalı olarak anlatılan şahıs , Kcloğlan (Tazşa)dır. Ayak Tazşa, Kurnaz Kel (Kuv Tazşa) gibi sık sık anlatılan güldürü masallarında, gülünç durumlar dışında, derin anlamlar yer almaktadır. Kcloğlan "Tazşa"dan başka adı yoktur. Kendisi fakir, zavallı olan kele, hiç kimsenin yardımı , iyiliği dokunmamıştır. Fakat, sıkıştırıldığı birçok güç durumdan sağ salim çıkmayı başarmıştır. Gayreti, aklı, sinsiliği , kıvrak zekalılığı . hazır cevaplılığı , olacakları çok çabuk sezmesi sayesinde sağ kalmasını başarmıştır. Kcloğlan ' ın bilinen diğer bir özelliği de, daima hanlar, padişahlar, vezirler ve cellatlarla mücadele etmesidir. Bunların hepsini, aklı ve hilesiyle yenmiştir. Bunlarla mücadele ederken yalan söylemesi, kurnazlık yapması , hile yap­ ması hata değildir. Çünkü halk, kendi düşündüklerini , yapmak iste­ diklerini "Keloğlan"a yaptırmıştır. Kcloğlan kurnazlığıyla hırsızdan hırsızlık, dolandırıcıdan dolandırcılık öğrenerek iki hanı aldatıp onları rezil etmiştir. "Kurnaz Tazşa" toplum hayatına yönelik masallar grubunda incele­ nen "Göz Boyayan Hırsız (Köz Boyavşı Urı)" masalına benzemek­ tedir. B ütün Kcloğlan masallarında kıvrak zekalılık, şaka, nükte, alay sözkonusudur. Birkaç masalda kclin kendisinin dahi halk tarafından bozguncu , suç işleyen birisi olarak görüldüğü olur. Bu durumu üst tabakaya mensup olanlar ve yabancı insanlar ilave etmiş olmalıdır.

1 12


3. Menkabeli Masallar (Anız Ertegiler)* Menkabeli masallar da Kazak masal türlerinden biridir. Bu gruptaki masalların özelliği, genellikle tarihte yaşamış kişiler hakkında olmasıdır. Bunlar Kazak halkının oluşturduğu görkemli ve çoğu yapay olan anlatılardır. Yapay olarak düşünülmelerinin sebebi , var olan gerçek veya gerçeğe yakın olay ve durumların ta­ rihte yaşamış insanlar bünyesine bina edilmesi ve sözlü, abartılı, olağanüstü motiflerle desteklenerek anlatılmasıdır. Bu husus, çok eski zamanlarda yaşamış olan kişiler hakkında olduğu gibi yakın zamanlarda yaşamış tarihi şahsiyetler hakkında da aynıdır. Tarihte, milletin hafızasında adı kalmış, halkın içinde yaptıklarıyla ün ve saygınlık kazanmış olan kişilerin gerçek hayatından ve karekıerinden hareketle oluşturulan olaylar sıralanır. Bu tür aniatılar "anız" olarak adlandırılmaktadır. Menkabderin diğer bir özelliği de anlatıda kişinin gerçek hayatındaki işi ve karekterinin yer almasıdır. Bu nedenle, kahraman hakkındaki menkabede hayatta yaptıkları yiğitlikler abartılarak anlatılır. Gülünç durumlar ise, onun gülünç iş yapmasına, karekıe­ rine ilave edilerek zenginleştirilmiş ve mübalağalı bir şekilde anlatılmıştır. Kısacası , menkabevi masalın, tarihi kişiyi, tamamen kendisine benzemeyen biçime sokması söz konusu değildir. Yiğit olmayanın, akıl veren , dahi , kahraman olarak gösterilme­ si, sıradan bir insanın han , bey olarak anlatılması bu tür anlatmalar­ da sözkonusu değildir. Buna göre, bütün menkabelerde , tarihte yaşamış değerli kişilerin gerçek özellikleri vardır. Bunun için, bu tür masalları , gerçek yönleriyle oluştuğu için gerçekçi masallar grubuna dahil ediyoruz. Anız; efsane, mit anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kökünden hareketle bu bölümde ele alınan metinlerin menkabe ile ilgisini kurarak adlandırdık. Buna "menkabevi masallar" da diyebilirdik, fakat o zaman yazarın vermiş olduğu anlam­ dan uzaklaşmış olurduk (A.A.Ç.).

1 13


Bununla beraber, yukarıda bahsedildiği gibi gerçekle birleşmiş masaisı tesirierin olacağını da hatırlamak gerekir. Eğer menka­ belerin heps i , tarihte yaşamı ş kişilerle genellikle benzerlik oluşturur, öyleyse bu masal değildir" dersek, hata yapmış oluruz. Mübalağa edilerek anlatılanlar hayal ile karışmış olduğu için masal zannedilmiştir. Eğer, kişinin başından geçmiş olanlar olduğu gibi aniatılsa idi o zaman bunun adı "tarih" olurdu. Masal , tarihi kişiler­ den de yararlanır. Tarihte yaşamış Boran Batır, Jestlrnakla* savaşmış ve yenmiştir. Yiğitlik, savaşçılık Boran 'ın kendi özellik­ leridiL O, gerçekten de kahraman , cesur ve yiğit bir insandır. B u halk anlatımında Jestırnak motifi anlatıya girerek, metni güçlendir­ miştir. Gerçek olan bir hikaye masallaştırılarak menkabeye dönüştürülmüştür. Milli kahraman olan Sının, İ satay, Er Janıbek ve Amankeldi hakkındaki menkabeler çeşitli , ilginç, gösterişl i , kısa halk anlatılandır. Tarihte, eski zamanlarda ortaya çıkan "Kazak" kelimesi ve Kazakların " Üç Cüz (Üş Jüz)" ünün nasıl ortaya çıktığı hakkındaki efsaneler çoktur. Kazakların anlattığı menkabİ masllar içerisinde bu grup içerisinde değerlendirilebilecek olan menkabelerin bir bölümü yazılı kaynaklardan gelmektedir. Doğu halklarından değişerek gelmiş olan Süleyman , Hızır, Davut, İ skender-i Zülkarneyn, Karınbay ve Atımtay hakkındaki menkabeler Kazak menka­ belerinin zenginleşmesini sağlamıştır. Bunlar hakkındaki menka­ belerin temeli Yakın Doğu ' ya dayanmakla birlikte, Kazak halkı, kendine has kültürüyle bunları süslemiş, zenginleştirmiş; kendi yaşayışından, kendi düşüncesinden birçok yeni nusurlar katarak yeni bir yapı kazandırmıştır. Bu nedenle Kazaklardaki menkabeler derlenip incelendiğinde bunların ayrı bir grup oluşturduğu görülür. Jestırnak, Kazak masallarında rastlanan , demir tımaklı devdir (A.A.Ç.)

114


Yakın zamanlarda oluşmuş menkabeler derlenip incelendiğinde, 1 9 I 6' daki ayaklanmayla ilgili olarak Amankeldi Bekpolat gibi mil­ letin içinden çıkmış kahramanlarla ilgili menkabeler dikkat çeker. Kazakların masal zenginliğini bilimsel olarak değerlendirerek hütünlük içerisinde incelemek, benzer masal türlerini karşılaştırarak değerlendirmek gerekir. i ncelemekte olduğumuz menkabelerin yukarıda bahsedilen hirçok türü derlenip yazıya geçirilmediği için var olan masallar içinden b iızılarını incelemekteyiz. Menkabeler Kazak halkının eski t arihi ve birçok halkla ilişkisini vermektedir. Unutulmamış olan menkabeler kendi başına ayrı bir grup oluşturur. Bu menkabeler edebiyat tarihine, folklora görkemli bir tür olarak, geçmişten itibaren girmiştir. Bunlar dil örneği, süslemesi , anlatırnın ustalığı, sosyal idealizmi yönünden değerlidir. Bu nedenle, kişiler hakkında­ ki menkabeler ve özellikleri ayrı ayrı incelenecektir. Kazak halkının tarihiyle barebar falklorunun muhafaza ettiği bu kişiler ayrı bir yere sahiptir. Bunlardan Korkut, Asan Kayğı , Jiyrenşe Şeşen, Aldar Köse ve Doğu halklarının hepsinde ortak olan Nasreddin Hoca ( Kojanasır) ' yı sayabiliriz.

i. Korkut Korkut hakkındaki Kazak menkabelerinin birçok türü vardır. Korkut zor durumlarda ortaya çıkar. Onun arzusu ölüme karşı mücadele etmek, ölümsüzlüğe çare aramaktır. Kazaklar arasındaki Korkut hakkındaki menkabelerin temel konusu budur. Fakat, Korkut hakkındaki hikaye ve menkabeler sadece Kazaklar'da değil , Kazaklarla aynı soydan gelen diğer halkların çoğunda vardır. Kazak , Ö zbek , Türkmen , Karakalpak , Kırgız , B aşkurt ve Azerbaycan halklarının folklorunda Korkut adı günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Azerbaycan , Türkmen ve Başkurtlar onu "Dede Korkut" diye adlandırmış, hakkında hikayeler anlatmışlardır. "Kitab-ı Dede Korkut" adıyla Türkmenler ve Azeriler, uzun uzun dcstanlar, atasözleri ve hikayeler derlemişlerdi . Bu halklar, falklor 115


ve edebiyat tarihlerini X . ve Xl. asırlardan, Dede Korkut ile başlatırlar. Türkmen ve Ö zbekler Korkut ' a "Korkut Ağa" derler. Karakalpak, Kazak ve Kırgızlar sadece "Korkut" derler. Eski kabile menkabelerinde anlatılan Dede Korkut, Kazak menkabelerindeki kişidir. Korkut' tan farklıdır. "Kitab-ı Dede Korkut"a göre Korkut, ulu bir ihtiyar, tecrübeli, akıl veren , bilgili bir kişidir. Her zaman şiir söyleyerek nasihat verir. Korkut'un iştirak ettiği büyük olaylı bir hikaye olan "Bamsı Beyrek"te, Orta Asya halklarının kahramanlık destanı "Alpamış"a benzeyen birçok özellikler vardır. Korkut, hikayenin çoğu yerinde ortaya çıkmaktadır. Çocuğa ad koymada, ona delikanlılık nişanı verınede rol oynar, akıl verir ve yardım eder. Yaptığı tahminler, her zaman doğru çıkmaktadır. Korkut'un söylediği şiirler, türküler görkemli destan olarak mil letin hafızasında kalmıştır. Şiir ve tolğavlarına bakıldığında Korkut, Kazakların kahramanlık destanlarında rastlanılan S ıpıra Jırav gibidir. Sıpıra Jırav' ın da farklı olan yanı, hatasız ve dürüst kişilikli olmasıdır. Yine her zaman Han ' ın yanında olan Sıpıra Jırav gibi Han sarayının akılcısı değil , evlatsız babaya, yersiz-yurtsuz olan gence yardım eden , iyilik yapan tecrübeli bir bilgedir. Bu özellikleri ile bazen Kazak menka­ belerindeki Asan Kayğı' ya benzer. Korkut'u destan olarak muhafaza eden halkların bazılarında onun görünüşü hakkında anlatılan görüş ve bilgiler bu şekildedir. Ancak Kazaklar'da anlatılan menkabeler bu Korkut'tan farklı bir şekilde anlatılır. Korkut söz üstadı değil, Kazaklarda ezgi üstadıdır. Yeryüzünde insanoğlunun bildiği bütün ezgileri n ve türkülerin atakıdır. Yine bilinen büyük bir özelliği de ölüme karşı mücadele etmesidir. Bu durum İ slam inancında Tanrı'nın emrine, takdirine karşı çıkanların kafir olarak nitelendirilmesini doğurur. Doğudaki birçok hikayede Korkut, sadece akıl veren , bilgin bir ihti­ yar olmasına rağmen, Kazak menkabelerinde onun en büyük özel­ liği kaderle mücadele etmesidir. 116


Korkut, insan hayatının sınırlı olmasına karşı çıkar. Ölüm denen oburun her türüne karşıdır. Ölümden kurtulmak için göğe yükselmiş ve dünyanın her tarafını gezmiştir. Buna rağmen ne ıarafa giderse gitsin önüne oğuldayan mezarlar çıkmıştır. "Kimin mezarı" diye sordoğunda ise aldığı cevap "Bu Korkut'un mezarıdır" olmuştur. Bu hikayenin özündeki düşünce halkın basit, sıradan bir düşüncesi . değildir. Buradaki "mezar (kör)" denilen şey mezarın kendisi değildir. Bunu eskiyecek, ölecek olanın görünüşü , düşünce­ si olarak düşünmek gerekir. Korkut, dünyanın her tarafında mezar görmemiştir. Buna karşılık koşan hayvanların, uçan kuşların leşini , kurumuş ot ve devriimiş ağaçları görmüştür. Onlarda da bir zaman­ lar hayatın olduğunu , şimdi ise o hayatın yok olduğunu, bittiğini düşünmüş, bu durumları "mezarlık (körge)" saymıştır. Bu düşünce dünyanın faniliğinin de ifadesidir. B ilgili , hünerli ve dahi olan Korkut, uzun süre düşünmüş, çıkar yol aramıştır. Suyun üstüne kilim sermiş , suyla birlikte akmış, hayatın akışı gibi yıllar çok çabuk geçmiştir. Arayışları onu dünyanın ilk kopuz yapımcısı haline getirmiş, kopuzuyla çıkardığı ct.gi (küy) ile yeryüzünün ebedl mutluluğunu yakalamış, bunu diğer insanlara yaymıştır. Kazak menkabelerine göre ezginin bilinmediği /.amanlarda, insanoğlunun küyü duymadığı devirlerde, bu hüneri ilk olarak kopuzun teline sarılarak ezgileştiren Korkut olmuştur. Bu nedenle Korkut, dünyada küy atası olarak bilinir. O, bütün sırlarını , acılarını , sevinçlerini küye dökmüştür. Korkut, suyun üstünde ölüme karşı yaşamayı över. Bu ezgiyi �,-aldığında insanlar, hayvanlar, uçan kuşlar, av hayvanları, kısacası bütün canlılar ırmak kenarına toplanmış ve onu dinlemişlerdir. Söylediklerini doğru bulmuş , kabul etmişlerdir. Menkabede Korkut'un saygıdeğer, destek verici yardım edici olduğunu bütün canlılar bildirmektedir. Korkut adının ölümsüzleşmesine, yok olma­ masına insanoğlu kefil olmuştur. 117


Korkut, insanoğluna soylu , temiz ve kıymetli miras bırakarak gittiği için ölümsüzleşmiştir. O, ölüme karşı çare bulan bir insandır. Menkabenin bize kazandırdığı anlam, insanoğlunun öldükten sonra arkasında ölümsüz bir eser bırakmasıdır. Bununla o, eser bırakanın ölmeyeceğine işaret etmiştir. Kazak menkabelerinin diğer bir vanyanıında Korkut, Azrail ile karşı karşıya getirilir. Azrail , Korkut'un canını almak için bir tabut yaparak getirmiştir. Korkut, Azrail ile anlaşarak, Azrail'in kendisi­ ni tabutun içine koymuş ve suya atmıştır. Azrail , uzun süre tabuttan çıkamamış, bu süre içerisinde, bütün canlılardan hiç kimse ölmemiştir. Fakat suda yüzen tabutu bir baWı:çı yakalamış ve tabutun ağzını açtığı zaman Azrail içinden çıkarak ilk olarak o ihtiyar balıkçının canını almıştır. Bu menkabe nükteli olarak anlatılmaktadır. Burada da, halkın dileği, dostluğu ve eğilimleri Korkut'un yanındadır. B u menkabede Korkut açıkgöz, nüktedan, hilekar insan olarak görülür. İ lk menkabede olduğu gibi bu menkabede de Korkut cesaretli , güçlü ve kabiliyetlidir. Kazak menkabelerinde Korkut genellikle yaşlı olarak anlatmaktadır. Buna rağmen Kazakların Korkut hakkında anlattığı bütün menkabelerde Korkut yaşlı değildir, Hayatın bütün yönleri, canlı bir şekilde anlatılmakta ve halk Korkut'u yaşamak için mücadele eden en büyük kişi olarak görmektedir. Bu nedenle, daha sonraları , Şamanist inancına göre hastaları iyileştiren , ölümden kurtaran balışi veya kam olarak adlandırılanların hepsi Korkut ezgisini çalarak ölümle mücadele etmişlerdir. Bu ezgi yaşamak, geçim sağlamak ve canlılık kazan­ makla ilgili olduğu için bütün balışıların başvurduğu , yararlandığı ezgi olmuştur. Dünya folklorunda, özellikle eski mitolojilerde, dini hikaye­ lerde Korkut gibi yaşamak için ölüme karşı mücadele eden birçok motif vardır. Grek mitolojisinde "Prometey" , Oset efsanelerinde "Amran", Hint efsanelerinde "Sidharta" ve Kazaklarda "Korkut" bunlardan bazılarıdır. 118


ii. Asan Kayğı Menkabevi şahsiyetlerden biri de, Asan Kayğı 'dır. Bu da, tar­ ihte yaşamış birisidir. Fakat, yaşadığı zaman Janıbek Han zamanı olarak söylense de onun kimliği, hangi kabiliye mensup olduğu , ne iş yaptığı , nasıl bir hayatının olduğu tam olarak bilinmemektedir. Tarihte yaşamış önemli kişiler içerisinde, hayatı belli belirsiz olmakla birlikte, çalışmaları halk tarafından masallaştırılmış ve halkın hafızasında korunmuş kişilerden birisi de "Asim Kayğı"dır. Kazak folklorundaki Korkut ile karşılaştırıldığında Asan 'ın yakın zamanlarda yaşamış olduğu görülür. Korkut hakkında anlatılan Kazak menkabeleri Korkut'un yaşadığı dönem hakkında bir fikir vermemektedir. O, bilinmeyen zamandan kalmış; geçen zamanın uzaktan duyulan sesi gibidir. Böyle düşünülmesinin sebebi; Korkut'un söylediği sözlerden, şiirlerden hiçbir örneğin kalmamış olmasıdır. Asan Kayğı'dan kalmış şiirler, hicviyeler, methiye ve nasi­ hatler sayesinde kendisi ve yaşadığı döneme ait bilgiler edinebili­ yoruz. Yakın edebiyat tarihinde, Asan Kayğı 'nın söylediği şiirler incelenerek onun yaşadığı dönemle ilgili tarihi bilgiler verilir. Folklor alanında ise biz, Asan etrafında halkın oluşturduğu menkabeleri inceleyeceğiz. Buradaki Asan, Şair Asan, güzel söz söyleyen Asan değil , halkın oluşturduğu rnekabderin kahramanı Asan 'dır. Bu şekildeki halk ürünleri , tarihte yaşamış kişiler hakkındaki aniatılar incelemekte olduğumuz menkabeli masalları oluşturur. Bu güne kadar Asan Kayğı hakkındaki tarihi bilgilerden ve halk hikayelerinden öğrendiğimiz, bildiğimiz çok şey vardır. Bir ınenkabede Asan bazen sözleri ile kendini tanıtısa da halk, onun listüne çok şeyler ekleyerek hakkında pekçok menkabe çıkarmış, Asan ' ın farklı karakteri ortaya çıkarılmıştır. 119


Anlatılanların hepsi Asan ' ın hayat hikayesi değildir. Onun şiir­ Ierindeki estetik, nasihatlarındaki güzel sözleri ihtiva eden sırlı hususiyederi halk alarak kendi düşüncesiyle birleştirmiş ve abartılı bir şekilde anlatarak onun meşhur olmasını sağlamıştır. Asan halkın hayali ve sanatkarlığı ile oluşmuş edebi bir mirastır. Söylenecek diğer bir husus da Asan hakkındaki menkabelerin milli özellikler taşımasıdır. Hakkındaki sözlü olarak anlatılanlar belli bir dönemde oluşmuş, şekillenmiş ve düzenlenmiştir. Uzun zaman içerisinde değişerek farklılaşmış ve anlatıcıdan anlatıcıya geçerek korunmuş, devamlı yenilenerek genişlemiş , değişe değişe zenginleşmiştir. Ö zellikle, Asan gibi halkın sıkıntısını anlatan , halkın, tabiatın ve günlük yaşayışın durumlarını dile getiren kişiler hakkındaki menkabelerin belli bir kalıpta anlatılarak oluştuğu şekliyle değişmeden kalması mümkün değildir. Asan hakkındaki menkabeler, çok eski zamanlardan beri, halkın hep eklemeler yaparak, güzelleştirerek geliştirdiği ürünler olmuştur. Asan hakkındaki menkabelerin en önemli özelliği , halk için ilgi çekiciliği, onun hayvaniara otlak araması ve halkın zenginliği için çalışmasıdır. O, Jelmayaya (at gibi hızlı koşan deve) binerek Kazakların yerleşebileceği ve hayvanlarını otlatabiieceği yerleri gezmiş, araştırmış ve geri dönmüştür. Gördüğü yerlerin hiçbirisini beğenmemiş, çok uzaklarda güzel bir yerin olduğunu sezmiştir. O hayali mekanın adını "yayla Uer üyek)" koymuştur. Eğer ortaya ulaşırsa ve orayı mekan edinirse halkı da bahtlı , mesut olacaktır. Zenginliğin belirtisi olarak "orada serçe, koyun üzerinde yumurt­ layacak"tır. Burada mala, hayvaniara bereket, insana da baht, mut­ luluk, bayram ve düzenli bir hayat vardır. Bunu kendisi için değil , milleti için arayan Asan, halkın koruyucusudur. O, bunu kendiliğinden yapmamıştır. Milletin sosyal hayatında­ ki oluşumu onu buna zorlamıştır. Aranılan bu mekanın adı bazen "Jiydeli B aysın"dır. Bu iki yerin ikisini de Asan, kendi hayatında bulamamıştır. Çünkü o mekan kendisi gelemez, halk onu büyük 120


zorlukları aşarak bulmalıdır. Yiğit engelleri geçerek, uzun sıkıntılardan , tehlikelerden aşarak arzusuna kavuşur. Bu tür hayali mekanları , sadece Kazaklar değil , birçok millet de kendi masallarında vurgulamıştır. Buraların suyu süt, kıyısı balkaymak gibidir." Irmak boyları Rus efsanelerinde de çok anlatılmıştır. Fakat, Asan' ın halkı gibi diğer halklarda o mekana kavuşamamıştır. Asanda ulaşamamıştır. Onun zamanındaki sosyal oluşumlar, bunun gerçekleşmesini mümkün kılmıyordu. Bu hayal­ leri halk nasıl düşünebilirdi? Hayatında aydınlık yüzü görmemiş, rahat bir hayat yaşamamış, hep eziyet, zulüm, baskı ve sömürü altında yaşamış halk hayal edebilirdi . Bu özlernin temelinde milli ülkü vardır. Gün olur bir yerlerde iyilik, şans, baht, zenginlik gelir ve herkes zengin olur ümidi vardır. Bu hayali halk, Asan'ın şahsında özellikle göstermiş, kasıtlı olarak arzulatmıştır. Halk menkabesinde Asan halkın sıkıntısı ve arzusundan başka bir şey düşünmemiştir. Bunun için o, halkını ve yurdunu iyiliğe, mutluluğa ulaştıramadığı için sıkıntılı ve üzünütlüdür. Hayatı bitmez tükenmez zorluklarla, üzüntülerle, dertlerle , sıkıntılarla doludur. Halkın sıkıntısı derdi Asan 'da üzün­ tüye, sıkıntıya ve kaygıya dönüşmüştür. Onun için adı "Kayğı" olmuştur. Asan ' ın kaygısı, derdi , milletinin kaygısıdır. Burada kadın-çocuk can-mal, baba-kardeşten bahsedilmemiş ve hatırlatıl­ mamıştır. Böyle olmasına da gerek yoktur. Çünkü, Asan için oğul, kardeş, akraba, dost hepsi halkla bütünleşmiştir. Bu nedenle onun doğuşu , çocukluk ve gençlik yılları dahi anlatılmamıştır. Onu kaygılı , üzüntülü , dertli büyük "Azamat Asan"yapan da budur. Kazakların derin anlamlı, görkemli menkabelerinin kahraman­ larından biri olan Asan hakkındaki hikayelerin önemli nitelik ve fonksiyonları vardır.

121


iii. Aldar Köse Kazaklar arasında eski zamanlardan beri anlatılmakta olan ve yaygın bir çevrede bilinen Aldar Köse; Asan Kayğı ve Korkut hakkında anlatılan menkabelerden konu ve tür açısından tamamen farklı bir özellik göstermektedir. Aldar Köse anlatılarının kendine has kıvrak zekiilılığı vardır. Halk aniatılarına göre Aldar "Janıbek, Kalmak" döneminde yaşamıştır. Aniatı Aldar'ın Şeytanı aldatmasını anlatan bölümle başlar. Şeytan Aldar 'ı kötüleyerek "Şor" gölüne gelir. Şeyh kılığına girer. Aldar, bunun kim olduğunu anlamaz görünür. "Giysim evde, onu alıp geleyim, sen burada bekleyedur" diyerek gider ve bir daha da geri dönmez. Böylece Aldar şeytanı aldatır. Aldar, eşeğini pazara götürür. "Altın pisleyen eşeğim var" di­ yerek onu pazarlar. Aldar'ın Kazak veya Ö zbek halkından olduğu söylenir. B ir anlatıda kırk padişahı aldatır ve eşeği onlara satar. Yakalanıp sürgün edilir. Han , Ürgeniç çölü Romadan yurdunda yerleşmiş olan Aldar'ın evini bulur, kendine hakim olamaz ve Aldarın kızını götürmek ister. Aldar, kızının yerine kendisi gider. Han 'ın sarayında bulunan birçok kızın arasına girer, onlara "erkek olmak istiyorum" diyerek birçok dilek tutturur, ancak, sadece ken­ disi, duasının ve isteklerinin baliuğundan dolayı erkek olur. Daha sonra Han'ın kızı diğer Han'ın oğluna verilir. Fakat, saraydaki bütün kızlar rezil olmuş ve Aldar'ın hilesiyle kızlığını yitirmişlerdir. Han ' ın emri üzerine ölçülü ve güzel görünüşüyle Aldar diğer hanın oğluna çeyiz olarak verilmiştir. Aldar orada han kızı ve karısıyla alay eder, küçük düşürür. Bunlara ek olarak Aldar hakkında, Kazakların anlattığı gülünç ve en eski hikaye "Şık Bermes Şığaybaydı Aldav"ı gösterebiliriz. Bunun toplumsal önemi büyüktür. Bu da bütün Aldar güldürü­ lerinin milli olduğunu gösterir. Orta Asya halklarının çoğunda anlatılan Aldar Köse fıkralarının hepsinde, eski zamanlardaki sosyal olaylarla ilgili 122


konular hicvedildiği için çok ilginç ve gülünç durumlar görülür. Her bir fıkra dalga geçme, hicvetmeyi amaçlar. Halk sanatının sevilen türlerinden birisi de bu güldürü fıkralarıdır. Bunların sanatkarlık, kıvrak zekalılık yapısına bakılarak o milletin, ya da bu hikayeleri çıkaran ortamın sanatkarlığı , ustalığı, yetenekliliği hakkında bir fikir söyİenebilir. Aldar Köse fıkralarına benzer kıvrak zekalılık, hatiplik üzerine kurulmuş olan ve gülünç durumları anlatan fıkralar çoktur. Bunların hepsi halk arasında hiçbir zaman unutulmamış, yok olmamış hikayelerdir. Aldar Köse fıkralarının oluştuğu zamanı belirlemek mümkün değildir. Şu yüzyılda, şu toplumda oluşmuştur demek, onu belirli bir döneme ait olduğunu söylemek çok zordur. Aldar Köse' nin doğumu ve hayatı hakkında da hiç bir bilgi yoktur. 1 9 1 7 ihtilaline kadar olan döneme bakacak olursak, bu dönemde toplum çeşitli sınıfiara ayrılmıştır ve feodal bir yapıya sahiptir. Bu dönemin özellikleri , Aldar Köse fıkralarının konusu olmuştur. Aldar Köse fıkralarının doğruluğunu o zamana ait tarihi bilgilerden de çıkarabiliriz. Milletin hayali, Aldar Köse'nin başına birçok güçlükler, bir çok olaylar getirmiştir. Aldar Köse'nin adı özel bir ad olmayıp tem­ silidir. Cimrilik, oburluk, kumazlık, hilekarlık, açıkgözlülük gibi huylar Aldar Köse etrafında anlatılır. Aldar Köse fıkralarının temel yapısına bakacak olursak, bun­ ların fakir ve emekçi halkın düşüncesinden doğmuş eserler olduğunu görürüz. Bu toplumu bir zamanlar sarmış olan cimri , kötü zenginlere mahsus olan durumlar ve sosyal aksaklıklar "Aldar'ın Ş ık Bermes Ş ığaybay"ı aldatmasında verilir. Aldar hakkındaki pekçok güldürü, değerli fıkralardan birisi de budur. Burada fakir halk, merhametsiz zengini canından bezdirmiş, mevcut durumla alay edilmiştir. 123


Yine açıklanamayan , hiçbir yerde yazılı olmayan dinle ilgili batı! inançlara Aldar Köse vasıtasıyla hücum edilmiştir. Dünyanın yaratılışı hakkındaki yobaz mollaların öne sürdüğü görüşler, gülünçleştirilerek alay edilmiştir. Şeytan canlıların en kumazıdır. İnsan, akıl onun karşısında güçsüz, çaresizdir. Bunların hepsine halk karşı çıkar. Bu nedenle Aldar Köse kıvrak zekası sayesinde şeytanı bile aldatmış, onu engellemiştir. Bununla beraber, hızlı düşünen, aklı kıymetiendiren halk, çok çeşitli saflıkları, kötülükleri hicvetmiştir. Obur, doymak bilmeyen , açgöz, sömürücü, halktan haraç alan tüccarı halk, bazen saf göster­ miş ve onun öküzlerini Aldar'a aldırtmıştır. Halkın aklını çelen, cahil , batı! ve boş inançları <ırtıranlarla mücadele etmiş, cadı kadını ateşe, halkı aldatmak isteyenleri de toprağa dönüştürmüştür. Aldar güldürülerinin tür özelliklerine bakıldığında ilk olarak gülünç, ilginç ve akla uygun olmayan mantıksız durumların olduğu görülür. Su içmemiş Köse'den başka, buna benzeyen şakacı , gülünç görünüşlü kişiler de bulunur. Aldar adı daha meşhurdur. O, doğruları , gerçekleri gizlerneden açığa çıkararak alay etmiş, hicvet­ miş, açıkça belirtmiştir. Aldar'a cimrinin vermediğini aldırmış, hiç aldanmayan şeyta­ nın kendisi dahi kaybetmiş, aldanmıştır. Milleti, yurda sömüren , aldatan tüccarların mallarını da yağmalatmıştır. Aldar sihir ve büyü yapan bakşıyla alay etmiştir. Bu grupta yer alan ihtiyacı , merhamet­ siz, acımasız, etrafa ölüm korkusu saçan han sarayını maskara etmiştir. Bunların hepsi gülünç olaylardan doğmuş, engelleri, zor­ lukları aşmış mücadelenin güldürüsüdür. Basit bir şekilde oluşmuş güldürü değil , pekçok konulu güldürüdür. Aldar fıkralarının, temelinde güldürü ve alay vardır. Toplum­ daki aksaklıklar ve toplumun mücadelesi ifade edilir. Bu nedenle o, sürekli değişmiş, yenilenmiş, büyüyerek gelişmiş ve artmıştır. Bunun için Kazak fıkralarında Aldar ölmüş olarak gösterilmez. 124


Aldar ölümsüzleşmiş ve canlı bir şekilde anlatılmıştır. Kazak fıkralarında Aldar'ın doğumu ve ölümünün anlatıl mamasının anlamı bu gerçekte yatmaktadır.

iv. Jiyrenşe Aldar hikayelerine benzeyen ürünlerden birisi de Jiyrenşe hikayeleridir. Jiyrenşe' nin de ne zaman yaşadığı tam olarak bilin­ memektedir. Bunun da Aldar hakkındaki anlatmalarda olduğu gibi ilk çıkış şekline , sonradan eklenen bölümler vardır. Jiyrenşe hikayesi de sözlü olarak anlatılan , toplum tarafından çok iyi bilenen bir hikayedir. Jiyrenşe' nin adı da Aldar Köse'nin adı gibi takmadır. Aldar'a benzeyen diğer bir özelliği de anlatının nesir­ le ve kısa olmasıdır. Burada da Jiyrenşe' nin söylediği her söz sanatlı ve süslüdür. Jiyrenşe hikayelerinin Aldar'dan farkl ı olan yanı fakir halkın içinden çıkmış hikayelerden başka bunlarda üst tabakaya mensup insanlara ait düşüncelerin de yer almasıdır. Genel olarak Jiyrenşe hikayelerinin çoğunluğu , fakir halkın düşüncesinden doğmuştur. Bu hikayelerin temel konusu , alt tabakaya mensup olan halkın sanatkarlık, kıvrak zekalılık, akıllılık ve sosyal sınıf farklılığının malzeme olarak kullanılmasıdır. Böyle olmasına rağmen, çoğu yerde fakir, güçsüz Jiyrenşe, üst sınıfın temsilcisi olan Han'dan baskı, eziyet, zulüm ve işkence görmemek için mücadele eder. Halk, Jiyrenşe'yi zalim hanın düşmanına dost yapmıştır. Han, bunun karısını elinden almak istemiş ve bunun için ona düşmanlık etmiştir. Güçsüz insanı elinden gelmediği işlerle sınayarak sürekli ormanda yürütmüştür. Jiyrenşe, bu hanın baskısından , eziyetinden, kendi aklı , hilesi ve ustalığı ile güçlükle kurtulabilmiştir. Jiyrenşe hikayelerinde sosyal mücadeleler, toplumun aksak yönleri anlatılır. B ütün Jiyrenşe hakkındaki hikayelerin konusu bunun delilidir. Halk hikayelerinde kıvrak zekalı , güçsüz Jiyrenşe hiçbir hana 125


ve han gibi olan hiçbir yabancıya da yenilmez. Ancak onu , sadece hanımı Karaşaş yenebilmektedir. Karaşaş, hikayede Jiyrenşe' ye yardımcı olmaktadır. O, hayal­ deki iyi , güzel sevgili olarak verilir. O, akıllı, haysiyetli Jiyren­ şe'nin güçlü dostudur. Han, Karaşaş' ı almak istediği için Jiyrenşe, ömür boyu hanın eziyetinden kurtulamamıştır. Karaşaş, Jiyrenşe ile kalabilmenin yollarını aramış ve bulmuştur. Karaşaş' ı , hana hiç önem vermeden sürekli Jiyrenşe'ye dost gösterme, halkın Jiyren­ şe' yi çok sevdiğini gösterir. Jiyrenşe hikayesinin temel türü , konusu bu şekildedir. v.

Kojanasır (Nasreddin Hoca)

Uzun zamanlardan beri Kazak falklorunun canlı bir yanını teşkil eden menkabe fıkralardan birisi de Nasreddin Hoca fıkralarıdır. Nasreddin Hoca hikayaleri Doğulu millet ve halklarda çok yaygındır. Bu hikayeler Arap, Fars , Afgan, Özbek, Tatar, Tacik , Kırgız, Azerbaycan v e Kazak millet veya halklarında d a bulunmak­ tadır. Nasreddin Hoca fıkralarını anlatan halklar, onun hakkında duydukları sözlerle yetinmemiş, her dönemde Kazaklardaki Aldar Köse ve Jiyrenşe gibi kendi içinde anlatılanlara yeni eklemeler yapmış, bunları zenginleştirmiştir. Bunlarla birlikte Nasreddin Hoca hakkındaki fıkralar çok sayıdadır. Güldürü kahramanlarının tartışmasız ismi Nasreddin Hoca'dır. Buna her millet, kendi özelliklerini kattığı gibi ortak özellikler ihtiva etmesine rağmen yine de kendi damgasını vurmuştur. Bu çerçevede oluşturulan Nasreddin Hoca fıkralarını çıkaranın hangi millet olduğunu bulmak çok zordur. Bunun sebebi, Nasreddin Hoca fıkralarına yapılan eklernelerin çok olması ve temel fıkra görünüşü126


nün tam olarak belli olmamasıdır. Fakat, genel kuruluşu , içeriği yönünden ele alındığında Nasreddin Hoca fıkralarının çeşitli güldürü , nükte usulünde oluşmuş fıkralar olduğu anlaşılır. Bu güldürülerin kendine has özel­ likleri vardır. Geneiiikle dış görünüşü saftır. Saflığının özünü gülünçlüğü oluşturmaktadır. Bu saflığın temelinde kinaye, alay etme ve söz üstadlı ğı vardır. Esasında saflık, hiçbir zaman kurnazlıkla yanyana bulunmaya­ cak huydur. Nasreddin Hoca, çoğu fıkralarında hem saf, hem açıkgöz, hem de ortama uygun hareket eden hazırcevap birisidir. Ku llanılan güldürü unsuru , Nasreddin Hoca fıkralarının bazılarında saflığın ve insan inancının çeşitli şekilleri ele alınarak güldürü sağlanmıştır ("Pazardan Yağ Satınalma" fıkrası). Nasreddin Hoca fıkralarında her zaman hiciv veya alay vardır. Rüşvetçi kadı, açgöz tüccar, yağmacı hırsız, şakacı öğrenciler vb . Temada yer alan kişilerin tümü de gülünç duruma düşerler. Toplumun hertürü kullanılarak tamamı malzeme yapılmıştır.

4. Ezgi Efsaneleri (Küy Anızı) Ezgilerin efsaneleri şimdiye kadar derlenip incelenmemiş tür­ lerden biridir. Kazak müzik folklorunda sıbızgı, kopuz ve dombra gibi çılgılarla gösterişli, görkemli ve sanatkarane ezgi çıkaran kişilerin var olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte ezgilerin de hikayesinin olduğu bir gerçektir. Halk müziği sanatçıları belli gün­ lerde, kendi duygu ve düşüncelerinden de katarak oluşturdukları ezgileri dinleyiciye sunmadan önce müziğin , ezginin, namenin nasıl çıktığı ve kimin ortaya çıkardığını anlatır. Ezgiyi ilk önce çıkaran kişiyi belirtirler. Onun hayatını, bu ezgiyi çıkardığı dönemi; mutlu­ luk, üzüntü anlaşmazlık ya da hasretini, yiğitlerin ölümünü , hızlı koşan atiann helak olmasını, ayrılık hasretini, milletin üzüntüsüne sebep olan durumları ifade ederler. 127


Birçok ezgide onu çıkaranın isminin muhafaza edilmesine rağmen falklor ürünlerinin genelinde olduğu gibi ezgilerin çoğunda ezgiyi çıkaranların adı muhafaza edilmemiştir. Ezgiyi çıkaranın adının bilinmemesine rağmen sırlarla dolu ortaya çıkış hikayeleri bilinmekte, anlatılmaktadır. Kazak halkının derin sırlarla dolu görkemli eserlerinin , ezgilerinin çok olduğunu biliyoruz. Kazak ezgilerini deriemiş ve incelemiş olanlar, bu güne kadar halk sanatkarlığının bu türünün ele alınmasında değerli hizmetlerde bulunmuşlarsa da halkta var olan bu değerli hazine henüz tam olarak derlenmemiş, araştmhp incelenmemiştir. Ezgileri derleyenlerin bir hatası da, ezginin tamamının derleyip yazılmasına karşılık bununla ilgili olarak anlatılan hikayeyi der­ Iernemiş olmalarıdır. Günümüzde yazıya geçirilen ezgileri n çoğunluğunu Batı Kazakistan ezgileri oluşturmaktadır. Bunların da ortaya çıkış hikaye veya efsaneleri yazılmamıştır. Ezgilerin , halk arasında anlatılan efsaneleri olmasına rağmen bunlar yazıya geçirilmemiştir. Eğer eksiklikler giderilip halk arasında sözlü olarak anlatılan ezgilerin efsaneleri , yazılsaydı Kazak falkloruna güzel, gösterişli , derin anlamı olan bir tür daha eklenirdi. Ezgilerin efsanesi , yazıya geçirilmiş olsaydı unutulmuş, yok olmuş sayısız eski ezginin sırrı ve anlamı kültür mirasının bir parçası olarak korunmuş olurdu . Orta ve Doğu Kazakistan, Altay , Aladağ ve Sırderya sahasındaki güçlü Kazak halkının çaldığı sıbızgıda serinliği , kopuz­ da içliliği, dombrada vurguyu , derinliği görüyoruz. Söze sarılmış birçok ezginin tarihi miras olduğunu unutmamalıyız. Bu bölgelere yerleşmiş halk içinde er veya geç tarihlerde oluşmuş ezgilerin çok önemli konuları, geniş anlatımları vardır. Tarihi değeri büyük olan eski ezgilerin, uzun mücadelleri hatırlatıcı özelliği bulunmaktadır. O dönem fakir halkının koruyucusu, kahra­ manlar veya fikrin hatibi olmuş kişiler hakkında doğmuş olan ezgi ve efsaneler bulunmaktadır. 128


Merkezi Kazakistan'da "Noğaylı - Kazak'ın Ayrıldığı Küy" , "Korkut Küyü" ve "Asan Kayğı Küyü" ezgileri yakılmıştır. Bağımsızlığını kazanmak için ordu ile sefere çıkan halk "Ala B ayrak" adlı ezgi oluşturmuş, marşlaştırmıştır. Sıbızgı ile ezginin gücünü veren Saymak, kopuzla ezgiyi damlatan Tettikara, domrayı konuşturan Alşağır ve Tetimbet gibi büyük ezgiler oluşturanlar Kazak folklorunda büyük yer tutarlar. "Aksak Kulan"dan başka, "Nar İydirgen" , "Azamat Koja" , "Balbırabın", "B alavan Jiğit", "Alşağırdın Aşı Küyü", "Tepen Kök", "Kos Kızdın J ılağanı", "Boztorğay", "Boz Ay ğır" , gibi. hüzünlü ezgiler yanında "Kara Attı men Ton Attı" gibi güldürü amaçlı ezgi ve "Kara Jorğa" gibi oyun ezgileri geçmişte geniş halk yığınları arasında yaygınlık kazanmıştır. Bunlara benzer pekçok ezgi bulunmaktadır, ancak yazıya geçirilmediği için unutulmuş, sadece adı kalmıştır. Bu ezgilerin , kendine has özellikleri ve efsan­ lcri vardır. Günümüzde yazıya geçirilmiş olan Batı Kazakistan ezgileri hakkında da üzerinde durulmayan noktalar, eksikler vardır. Yazılmış olan ezgiler daha çok yakın zamanlarda yaşamış olan Devletkerey ve Kurmanğazı ile ilgilidir. Bunlardan önce eski zamanlarda doğmuş Batı Kazakistan ezgileri üzerinde az durul­ muştur. "Abıl" ezgisi gibi tarihi dönemin özelliğini , biçimini , mücadele geleneğinin yer aldığı konusu ilginç , anlatımı gösterişli olan ve Batıda yaygın olarak bilinen ezgiler de ele alınmalıydı . Kazak ezgilerinin kabiliyetli atası Kurmanğazı , halk geleneği ile eski ezgilere ait özellikleri çok iyi bilip anladığı için kendi ezgileri­ ni oluşturmakta bunlardan yararlanmış, bunların s ırlarını da efsaneleştirerek söylemiştir. O, ezgi yapmanın yanında, efsaneleri de yeniden kurmuştur. Genel olarak , ezgi efsanelerinin diğer bir özelliği de bu grupta­ ki aniatıların çekici ve derin anlamlı olmasıdır. Kazaklarda sözlü olarak anlatılan süslü nesir türünün içinde değerlendirilebilecek bu 129


efsaneler, yazılı edebiyattaki kısa hikayelere benzemektedirler. Anlatım biçiminde şiirsel özellikler vardır. "Aksak kulan josığan , balası ölen osı han" şeklinde olduğu gibi anlatım biçiminde şiirsel özellikler görülür. Asan Kayğı ' da geçen "kuyruğu jok, jalı jok 1 kulan kaytıp küy körer; ayağı jok, kolı jok 1 jılan kaytıp kün körer" biçiminde ezgi ile şiir birbirine karışmıştır. Gülünç ezgilerde , kara atlı ile doru atiıyı çağıra çağıra getirerneyen ezgici: "Kelmesen koy, adıra kal , ton attı al" diyerek ezgiyi sona erdirir. Şiirsel yapı genellikle ilk biçimiyle anlatılan efsanelerin üze­ rine eklenmiştir. Bu da ezgi efsanelerinin biçim özelliğine uygun süslü, güzel ve görkemli bir anlatımdır. Özet olarak söylersek masalın hangi türü olursa olsun, onu herkes çıkaramaz. Masalların sosyal ve tarihi sırrının , öneminin büyük olduğunu görüyoruz . i ncelemiş olduğumuz olağanüstü masallardan diğer hikayelere, menkabe ve ezgi efasenelerine kadar olan bütün anlatılarda, dönemin sosyal yaşayışı, sosyal mücadeleleri, toplumun arzusu, menfaati gibi konular işlenmiştir. Folklorun bütün türlerinde her dönem meydana gelen sosyal mücadelelerin gerçekliği vardır. Masalda ise bunun çeşitli değişimlerini görürüz. Bazen masal kahramanına karşı mücadele eden ejderha, cadı kadın , jeztırnak motifleri, uğursuz, sevimsiz düşman görünümündedir. Bununla düşmanlık, toplumsal ihanet, baskı ve kötülüğe karşı mücadele sembolize edilir. Yakın zaman­ larda oluşan gerçekçi masallarda hain han ve vezir motifi ile sınıf mücadeleleri anlatılmıştır. İ ster bir kişinin , isterse bir ev halkının yaşayışı veya ayrı ayrı insanların düşmanla mücadelesi ele alınsın, bu eserlerde toplumun menfaati, insanın değeri anlatılmıştır. Diğer bütün milletierin masallarında olduğu gibi Kazak masallarında da derin sırların olduğu, onların tarihi öneminin bulunduğu gözden ırak tutulmamalıdır.

130


C. DESTANLAR a.

AŞK DESTANLARI (GAŞIKTIK JIRLARI)*

Kazakların aşk üzerine kurulmuş anlatmaları oldukça fazladır. Bunların bir bölümü eski zamanlarda oluşmuş, halk ağzında gelişmiş Kazak halkının hayvan yetiştiriciliği , toplum yaşayışından doğan , ·çoğu sadece Kazakça söylenen eserlerdir. Bunun en güçlü örnekleri "Kozı Körpeş - B ayan Suluv", "Külşe Kız Nazımbek", "Kızjibek", "Kanşayım - Navrızbay", "Ayman-Şolpan", "Makpal Kız", "Esim Seri - Zeliha", "Kül ile Kız" gibi manzumelerdir. "Munlık - Zarlık", "Munlı Seyil'', "Kalaş B adam", "Şanşar Kalası" hikayeleri de konuları bakımından bahsettiğimiz diğer destaniara yakındır. "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanı ile "Külşe Kız" destanının XV . - XVI. asırlarda doğduğu düşünülmektedir. Bazı olaylarda Karabay' ın adı XI. asırda hüküm süren Karahanhlarla ilişkilendirilir. Bu destanlarda bakıcılığa ayrı yer verilmektedir. "Kız Jibek" destanı Küçük Cüz içinde XVIII. asırda doğmuştur. denilebilir. Diğer destanların çoğu XIX. asırda doğmuştur. "Kanşayım - Navrızbay", "Ayman - Şolpan" destanları geçen asrın ortasındaki tarihi olaylar ile tarihi insanlarla ilişkili olarak doğmuştur. Günümüzde Kazak aşk destanlarının toplumsal , gerçek­ lik, gelenek özelliği güçlenerek derinleşmektedir. Mesela "Kül ile Kız", "Makpal Kız", "Esi m Seri" destanları insanın hürriyeti , sınıf dengesizliği hakkında söylenen aynı ayardaki destanlardır. Kazakların aşk destanları feodal toplumu oluşturan örf ve adet kurallarından doğan ve feodalizmin esaslarını sağlamlaştıran destanlardır. Bunlardan başka Kazak halk edebiyatında Doğudan gelmiş •

" Gaşıktık Jırları " , KazakAdebiyet Tarihi, 1 . C., Almalı 1 948 , Akademiya Navuk, s. 1 7 1 - 1 76. Yazar bu bölümde yer alan "Kız Jibek" ve "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanlarını değerlendirmiştir. Aynı bölümde yer alan "Ayman - Şölpan" v� "Navrızbay - Kanşayım" destanlarını ise A . Konratabaev değerlendirmiştir.

131


olan aşk hikayeleri de az değildir. Bunlara örnek olarak Kazaklar arasında en yaygın olan "Leyli - Mecnun", "Tahir - Zühre", "Boz Jigit" , "Jusıp-Zeliha"yı gösterebiliriz. Bunlar Doğunun bazı klasik şairlerinin söyledikleri ve romana dönüşmüş, ortak temaları fazla olan anlatmalardır. Kazaklar arasında bunlar "Jeti Gaşık Jırları" grubunda değerlendirilir. Doğu 'dan alınan konuların önemli bir bölümü "Binbir Gece" masallarından alınmış, aşk destaniarına dönüşmüştür. Bu şekildeki destanların sayısı Kazakçada fazladır. Bunlardan bazıları; "Seyfilmelik", "Ziyada-Şahmırat" , "Melik-Hasan", " İranğayıp-Şah G abbas" , "Hasan Tacır", "Hur Şahra" , "Şekir-Şekirat", " İ ran­ Dastan", "Kısa Nav Şarvan", "Kısırav Patşa" , "Hurşit-Şah Zinde" , "Perizat-Gülzat" gibi hikaye destanlarıdır. Bu daldaki hikayeler "Jeti Gaşık" hikayelerinden biraz farklıdır. Eski destanlarda trajedi yoktur. Aşıklar biraz azap çektikten sonra muratlarına, maksatlarına ererler. "Seyfü ' l-Melik" benzeri hikayeler Doğu' nun üst sınıfındaki insanlar arasında gelişmiş çoğunlukla saray şairleri tarafından bu üst tabaka dinleyicilerinin istekleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Bunların kahramanları da güzel sevgili arayan hanzadelerdir. Onlar kendilerinin sevdalarını boyayıp kınalayarak halk edebiyatındaki sevda destaniarına benzetrnek isteseler de , halk eserlerindeki toplumsal , sınıfsal düşünceyi yakalayamazlar. Bu bölümde biz, Kazakların kendi emekleriyle oluşturdukları destanların önemli gördüklerimizin bazılarının analizini yaptık. 1. KOZI KÖRPEŞ - BAYAN SULUV

Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanı Kazakların aşk destanları arasında en eski ve en bilinenlerdendir. Bu destan "Kız Jibek" hikayesi gibi sadece Kazaklara ait değildir. Bunun hikayesi Kazaklardan başka diğer halklarda da var. Bu hikayenin başka bir türü Başkurtça olarak 1 8 1 2 yılında Kazan' da bastırılmıştır. B arabin Tatarları ve Kazaklar arasında söylenmekte olan nüshasını Radloff 132


uerleyerek bastırmıştır. Oyratlarda "Kozın Erkeş" adlı destan vardır. Bunların hepsi "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanını sahiplenmektedirler. Kazaklar arasında bu destanın 1 6 nüshası bulunmaktadır. Destanın bu kadar çok varyantının olması yıllar boyu birçok şairin bunu dile almasından kaynaklanmaktadır. "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanının bazı varyantiarının bir kısmı eski zamanlarda, bazıları ise XVIII - XIX. asırda oluşmuştur. Bazen de Noğaylı gibi eski isimler değiştirilerek, onun yerine Küçük Cüz'ün Şerkeş veya Orta Cüz'ün Bağanalı (Nayman) boylarının adları konulmuştur. Fakat bu nüshaların hangisi ele alınırsa alınsın konu eski nüshalarla benzerlik göstermektedir. Her devri n, her yerin şair­ leri içinde bulunduğu dinleyici çevresine uygun olarak konuyu biçimlendirirse de konunun içerik ve yapısı aynıdır. "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanını Radloff 1 870 yılında Almanca ve Kazakça olarak yayımiarnıştır (Şığarmalar Jıynağı, III. cilt). Aynı destanı n ikinci bir nüshasını Şokan Velihanov, ünlü halk şairi Janak 'ın telifi olduğunu söyler (Şokan Velihanov , Şığarmalar, Peterburg, I 904). Fakat bu değerli eseri o zaman bastıramadığı için araştırmacılarca bir bilinmez olarak kalmıştır. Doğu edebiyatı ve Arap dili araştırmacısı Rus bilgini Sublukov I 830 yılında "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanını, bugünkü

Serney ile Kökpekti 'de destaneının ağzından yazmıştır. Orenburg müzesinin müdürü Rus tarihçisi Kastanye, "Kazak Bozkın ile Orenburg Ülkesinin Eski Belgeleri" adlı kitabında "Kozı Körpeş Bayan Suluv" destanının on nüshası hakkında bilgi aktarır. Kitapta, bu destanın nüshasını verir. Bu kitap Bilim Akademisi yayınları arasında basılmıştır. Kastanye'nin aktarması doğrultusunda "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanının içeriği ile Kazakça araştırıcısı Rus bilgini Melioranski de tanışmıştır. Jetisu bölgesinin yöneticisi Kolpakovskiy , 1 870 yılında Serney'den Kapal' a giderken yol boyunda Ayagöz yerleşiminde Kozı Körpeş - Bayan'ın mezarını görmüş , Lepsi kazasının yöneticisine iki aşığın hikayesini derleme 133


görevini vermiştir. Lepsi yöneticisi "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanının bir nüshasını orman bekçisi Salağayev adlı kişiden der­ lemiş , sonra Rusça'ya çevirmiştir. Kastanye 'nin Rusça olarak hikayeleştirip hastırdığı varyantın bu hikaye olduğu söylenir. Daha sonra bu destan Peterburg Üniversitesi 'nin profesörü Berezin tarafından derlenmiş, ı 876 yılında "Türk Okuma Kitabı" adlı kitabında buna yer vermiştir (3. cilt, 1 62 - 1 70 . sayfalar.). 1 899 yılında "Kozı Körpeş - Bayan Suıuv" hikayesinin bir nüshasını, Baranov, halk ağzından derleyerek Peterbmg' taki Ni va dergisinin ekinde yayınlamıştır. Bu Rus araştırmacılarının içinden Radloff ile Berezin destanının Kazakça nüshasını bastırmıştır. Kastanye, tam ve muhte­ valı çeviri yapmıştır. O zamanar "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanını Kazak medeniyetini araştıran Rus bilginlerinin bilmemeleri büyük eksiklik görülür. Bunların bazıları destanın tam nüshasını derlememiş, sadece halk ağzından alınan hikayenin konusunu Rusça olarak özetlemiştir. 1 868 yılında Kapa! emrini uygulamaya koymaya gelen padişahın adamı Abramov , Koz ı ile Bayan destanını tespit etmiş, bunu Tobol ilinde, Vestnik dergisinde Rusça olarak bastırmıştır. Türkistan arkeolojisini araştıran Pantusov da ı 898 yılında Koz ı ile Bayan 'ın destanını incelemiş, bu hikayenin bir nüshasını önce Taşkent'te , sonra Kazan'da "Orta Asya'nın Eski Zamanı" adlı kitabında bastırmıştır. Bunlardan başka destanın Rusça'ya çevrilen nüshasının biri , 1 877 yılında "Akmoıa Belgesi"nde, 1 877 yılında Ombıda kasabasının "Dala Valayeti" gazetesinde, 1 90 ı yılında "Torgay Oblastık Belgesi 'nde çıkmıştır. Destanı inceleyenlerden birisi de Si biryalı bilgin G .N. Potanin' dir. Potanin, önce "Vestnik Evropa" adlı dergide ( 1 890 yıl ı, 9. kitap) sonra "Russkoye Boğatstvo" adlı dergide ( 1 896 yılı, no: 8) bu destana değinerek değerini belirtmiştir. Potanin , bu destanı Batı Avrupa, Rus ve Doğu halklarının birkaç halk destanlarıyıa karşılaştırmış, "yeryüzündeki en değerli edebiyat mirasiarına yeten 134


eserdir." diyerek değerlendirmiştir. "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanına Rus araştırmacılarının çok emeği geçmiştir. Kozı Körpeş - Bayan Suluv sadece bilginierin hatırlattığı eser değildir. Rus yazarlarının da malGmudur. Rusların büyük şairi Puşkin'in bir el yazmasında Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanının Rusça yazılmış metni bulunmuştur. Sovyet hükümeti zamanında Kökşetav'lı Rus şairi Tveritin , bu destanın konsunu şiir olarak yazmıştır. Tveritin'in bu sanatsal eseri 1 928 yılında Kızılarda şehrinde, 1 94 1 yılında Moskova' da başlı başına destan olarak basıldı . Kazakların büyük şairi Abay Kunanbayev , Beysembay'dan Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanının varyantım yazıya geçirmiş­ tir. Beysembay'ın ağzından derlenen bu metnin Janak' a ait olduğu ifade edilir. B irkaç el yazması vardır. Fakat Beysembay, eski Janak varyantının sonunu değiştirerek ifade etmiştir. Janak - Beysembay varyantım Muhtar A vezov, 1 93 6 yılında Alınatı 'da başlı başına kitap olarak bastırmış ve bu kitap I 938 yılında basılan "Batırlar Jırı" adlı eserin birinci cildine alınmıştır. Radloff'un derleyip hastırdığı Kazı Körpeş - B ayan Suluv destanı 1 925 yılında Moskova'da Kazakça olarak basıldı . Sabit Mukanov ile N . Bekhacin , b u destanı 1 939 yılında orta okularda okutulmak üzere bastırmıştır. Bunlardan başka Kazakistan Bilimler Akademisi' nin Dil ve Edebiyat Enstitüsü ' nde Şöce adlı şairin naklettiği bilinen daha sanatsal bir nüsha vardır. Maşhur Jusip'in derlediği nüsha hala basılmamıştır. Kazı Körpeş - Bayan Suluv destanlarının içindeki en önemli nüshalardan biridir. B undan başka Bilimler Akademisi 'nde 1 905 yılında Pavlodar kasabası, B ayan köyü Kazağı Molla Mukan Maşanul ı ' ın Jakıpbayev ' den derlediği ikinci bir el yazması vardır. Fakat bu varyantın, bazı değişen sözeri ve kişi adlarını göz önüne almazsak Şöce nüshasından alındığı görülür. Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanlarını basarak halk arasında tanıtan matbaanın biri , Kazan'daki Husainovlar matbaasıdır. Bunlar Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanının çeşitli nüshalarını, 1 878, 1 890, 1 896, 1 909 yıllarında Kazakça olarak basmışlardır. 135


Bunların hepsinde Kozı Körpeş - Bayan Suluv Kazaklar arasında sevilen ve halkın değer vererek koruduğu hazine olarak gösterilir. Destanın söyleyenleri çok olduğundan nüshaları da çok­ tur. Bunlardan bazıları Şöce, Janak, Sıbanbay, Bekbay gibi ünlü halk şairlerine ait varyantlardır. Kazakların hikayeli destanlarını koruyan kişiler yine destancı ve kaynak kişilerdir. Fakat Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanını söyleyen destancılar hakkındaki bilgiler fazla değildir. Kozı Körpeş - Bayan Suluv destanı çok zamandan beri sevi­ lerek dinlenmiştir. Bunu sözkonusu iki aşık hikayesi etrafında teşekkül eden yer ve su adlarından da anlarız . Ö lenti nehri , Karabay ile Sarıbay'ın yaşadığı yer olarak bilinir. B ayanavıl dağında Bayan' ın hüznü kalır. Ay, Tansık nehirlerinin adı Bayan 'ın adialarma izafeten verilmiştir. Kodar Tansık gölünü yapar. Bunların hepsi halk ağzında korunmuş olan efsanelerdir. Bu efsanelerden biri onun mezartaşı ile ilgilidir. Kİtabesini 1 858 yılında, Abromov görmüş, Ayagöz'ün doğu tarafında 500 metrelik bir uzaklıkta blun­ duğunu tarif etmiştir. Pantusov ise 1 898 'de kitabenin nehre 50 metre uzaklıkta bulunduğunu belirtmiştir.Taşın üzerindeki resim­ lerin Bayan, Kozı , kızın abiaları ile Aybasa ait olduğu söylenir. Pantusov' un 1 898 yılında bildirdiğine göre bu resimler kırılmak­ tadır. Bu resimlerden birini Doğu Afrikadaki Alman valisi binbaşı fon-Sissernan alıp gitmiştir. Bayan'ın mezar taşıyla ilgili aniatmalar hala halk arasında söylenmektedir. "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanının varyantiarından biri Şöce'ye aittir. Bu destan; Ey Tanrım! Canla bitkiyi yarattın. Aydınlık için güneş ve ayı yarattın. Eski Noğay - Kazak zamanında, Söyleyin Karabay ile Sarıbayım. Deveye yaraşır büyük örkeş, 136

en

eski


Ben söylersem yurt dinler erken, geç, İkisinin mutluluğunu Tanrı koşmuş, Bayan 'a aşık olmuş Kozı Körpeş. biçiminde başlamaktadır. Destanın içeriği şöyledir: Noğay yurdunda Karabay ile Sarıbay adında iki zengin vardır. Bunların ikisi de evlatsızdır. İkisi arka­ daştır. "Evdeki hanım yüklü" diyerek gebe maralı vurmazlardı . Hanımlarının gebe olduğunu öğrendikten sonra, çocuklar doğma­ dan önce , gelenekiere göre söz vererek dünür oldular. Çok geçme­ den Sarıbay'ın hanımı Mamabike oğul, Karabay' ın hanımı Karagöz kız doğurdu. Bu iki adam anlaşarak bu iki genci evlendirmeye karar verirler. S arıbay dünürlüğün gereği olarak Karabaya Aybas adlı kölesini verir. Fakat Sarıbay evine varamadan ölür. Karabay andını bozar ve "kızımı yetim ağiana vermem" der. Ö lenti'den Ayagöz'e göç eder. B u na Aljappar adlı kölesi önayak olur. Karagöz buna razı değildir. Göç ettikleri gün Karabay' ın Sabası* yarılır. O yer Akköl , layılma adını alır. Ayagöz' e vardıktan sonra Nogay beyi Sultanğazı Karabay' ı n köylülerini dinlemek için çağırdığında, Noğay Şakşak Bey ' in oğlu Kadar Bayan 'a aşık olur. Toksan efendi Bayan' ı almak için Karabay'a elçi gider. Aybas B ayan'a "yarini getireceğim" di­ yerek kaçar. Bayan ' ın dombırasını, karkarasını, altın sandığını, boncuğunu , jamşısını* * alarak gider. Kadar bunu haber alır ve Aybas'ın arkasından giderek ona yetişir. Aybas'a sekiz koldan saldırılır. İ tişpez (itişmez) Gölü 'ne doğru sıkıştırır. Aybas Kadar'ın binip geldiği 16 atını da vurarak Kodar'ı çölde yaya bırakır. Onu yendikten sonra yoluna devam eder, fakat yolunu kaybeder. Önüne, geçilmesi imkansız bir orman çıkar. Bayan ' ın dambırası ile boncuğunu orada unutur. Ondan sonra o yer "Dombıralı" , "Boncuklu (Monşaktı)" adını alır. Oradaki diğer yerler "Altın Sandık", "Akçadağ (Akşa tav)" , Aybas' ın atı Baka'nın durduğu **

Saba: Kırmız veya ayran koymaya yarayan kap. Jamşı: Ata örtülen işlemeli örtü.

137


yere "Tokıravın Jomşili", Karkarasının düştüğü yere "Karkaralı­ Kazılık", Aybas ' ın atı Baka' nın javır (yağır) olduğu yere "Javır buğı"* , Bayan ' ın doğduğu yer "Bayanoba (Bayanavıl)" olarak nite­ lendirilmiştir. Aybası Mamabike'nin yanına gider. Mamabike ona, "oğluma Bayan hakkında birşey söyleme geri dön" der. Kozı Körpeş kahraman olarak gelişmesini sürdürür. Bir yaşlı kadının evini ok ile vurunca yaşlı kadın ona "Eğer gerçek yiğitsen gidip yarini bul" der. Kavgadan sonra Bayan hakkında bilgi edin­ meye başlar. Ayagöz tarafına yola çıkar. Annesi buna razı değildir. Kozı yol boyu Aybas ' ın arkasından giderek ona yetişir. Ayagöz'e vardıktan sonra boranda donup ölen bir kel çobanın giysilerini giyer. Koyun otlatmaya çıkmış olan Bayan ile karşılaşır. Kozı üç yılını koyun gütmekle geçirir. B ayan ile güzel demler sürer. Bayan' ın otlakta yattığını gören yengesi, Karagöz'e haber verir. O da "yatarsa yatsın, kendi yari" der. Fakat Karabay, Kadar'ın kışkırtmasıyla Nogayları toplayarak Kazı'yı öldürtmek ister. Fakat Kozı kaçıp kurtulur. Bayan Kozı 'dan, kendisinin kara serçesi vasıtasıyla haber alabilmektedir. Bir gün Bayan 'ın yengesi serçeyi takip eder, tepe tüyünü yolarak, onu öldürür. O, Kodar'a taraf olur. Bundan sonra Kodar, Karabay, Aljappar serçenin ölmek üzere söylediği "Şok" kelimesinden Kozının nerede saklandığını öğrenirler. Şokterek'e giderek Kozı 'yı vurup öldürürler. Kız çok üzülür, babasına "Şimdi beni kendin al" diyerek lanet okur. Bayan devamlı ağlamaktadır. Karabay' ın köyü göç ettiğinde karalı kız Bayan yurtta kalır. Sonunda Kodar gelerek "benimle evlen" dcr. Kız evlenirim, fakat Kozıyı bana bir göster diye cevap verir. Şokterek'e giderler. Kazı 'yı bıraktıkları kuyuya indiklerinde Kodar Bayan' ın saçlarından tutmaktadır. Kız saçını keserek ondan kurtu­ lur. Bayan Koz ı 'nın yanında otururken Kırklar gelir, Koz ı 'yı üç günlüğüne diriltir. Üç gün , gece gündüz mutlu olurlar. Fakat Kozı üç gün sonra tekrar ölür. Bu kez kırkbir evliya gelerek iki aşığa Javır (= yağır): Atın sırtındaki yara.

138


yardım eder, onlar giydirir, 3 1 yıl ömür verirler. Karakgöz düşünde Bayan ile Kozının çölde kaldığını görür. B aka adlı aygın gönderir. iki aşık kendi başına gelen bu ata binerek Ö lenti'nin yanlarında otu­ ran Karabay' ın köyüne gelirler. Düğün yapılarak iki aşık evlenir. Bu düğünün Akjar'da olduğu söylenir. Bundan sonra Juparda otu­ ran Sarıbay köyüne döner. Kozı döndüğünde Jidebay adındaki kölesinin annesine eziyet çektirdiğini görür. Kozı annesini yılkı sütüne batırarak kaygısını alır. Erkek ve kadın kölelere azatlık verir. Otuz bir yıl devran sürer. Otuzbir yıl bittikten sonra Hızır'ın beyanı ile Ayagöz' e gelirler. Kozı ölür, B ayan oturup ağlamaya başlar. Tam o sırada bir kervan gelir ve kervancılar B ayan' a aşık olurlar. Kazı'ya mezar yaparlar. Bayan akıllı olana varının der. Kervancılar kendi aralarında kavga eder, kırılırlar. B ayan, mezara girer. Kazı'dan sonra yaşamak istemez, kendini öldürür. Bu kervancıların kavgasından kurtulan , üç kişinin Kozı ile Bayan' ın hikayesini şiirleştirdikleri söylenir. Destanın iki şekli vardır. B irincisi iki aşığın isteklerinin olmadan ölmesi , ikincisi ise dirilip tekrar kavuşmaları. İ kinci şeklin; halkın , sonradan, istekleri doğrultusunda, olayı mutlu bitirmek için uydurdukları yapma bir devamı olduğu düşünülmek­ tedir. İ kinci şekilde motiflerin destana girdiğini görürüz. Molla Mu kan Maşanoğlu 'nun el yaztınası da aynı destana ben­ zer. Dili de, içeriği de aynıdır. Bu destanda sadece Kozı Karabay' ın, kız S arıbay ' ı ndır. 1 909 yılında Kazan' da basılan "Kıssa Kozı Körpeş" adlı kitabın konusu diğerlerinden biraz farklıdır. Bu destan; Yaşım yirmibeşte, yılım maymun, Ölümün kim bilir erkenini, gecini. Söyleyeyim beş altı söz kulak açın, Kozı Körpeş Bayan 'ın hikayesini. 139


Halk oniki boy, biri Şerkeş, Örtü hazırlanır sarı deveye verilir örkeş. Beş altı söz söyleyeyim kulağını aç, Bayan ile erken giden Kazı Körpeş. diyerek başlar. Burada bahsedilen on iki boy Küçük Cüz içindeki boylardır. Şerkeş onun bir dalıdır. Destanı söyleyen Guryev (Üyşik)' in Ural tarafından çıkmış birhalk şairi olduğu muhtemeldir. Karabay ile Sarıbay birkaç bey idi Nogay/ı vaktindeki geçen zamanda diye eski zamandan bahsetmektedir. Fakat burda da kız babası Karabay değil , Sarıbay'dır. Destanta bu; Gür sesi Sarıbay 'ın yel gibi esti, Ördek misali güzel Bayan büyüdü. Kızımı yetim oğlana vermem diyerek, Sarıbay yurduyla beraber göçtü. biçiminde geçer. Destan nüshasında büyüklerin bedduasına yer verilmiştir. Kazı bir yaşlının dokuma ipini alır, annesini sevgilisiyle ilgili haberi sak­ ladığı için kızar. Bayandan haber aldıktan sonra Bayşubar adlı atına binerek Bayana gitmek ister. Annesinin getirdiği kıza bakmaz. Annesinin "Dört çeşit malın var. Onları ne yapacaksın?" sorusuna; "Yılkımı Kalmuk alsın, devem Sarısu'da telef olsun, koyunum yok olsun" diye cevap verir. - Yolunda, Oyulı'nın on kurdu, Kıyulı'nın kırk kurdu var, onlardan nasıl geçeceksin? dediğinde Kazı Körpeş: - Oyulı ' nın kurtlarından bağırarak geçerim, Kıyulı ' nın kurt­ larından nara atarak geçerim, der. - Dikenli çalılardan nasıl geçersin? - Ateşe veririm. 140


Bunlarla durduramayınca annesi "Sütünü sana helal etmem, "bu yolun olmaz balam" deyip susar. Yolda, babası Karabay, Kozı'nın düşüne girer: "Geri dön oğlum, yol görünmüyor. Varsan bile Sarıbay sana kız vermez" der. Şair, Kozı 'nın duasız yola çıkmasını eleştirir: Baba sözünü dinlemeden giden bala, Yolundan sağ dönüp evin göremez . der, bahtsızlığın sebebini söyler, uyarır. Kozı, babasına "Duanı vermesen de yol açık" der, çıkar gider. Babası da "Kırkbir günde Ayagöz' e varırsın . Orada bir pire rast­ larsın, sana yardım eder" diye cevap verir. Kozı , pir ile karşılaşır. Bu kişi; - Atın zayıf, yüzün sarı , yolun açık olsun balam, der. - Eğeri sökülmüş sarı erkek deve gördün mü? der Kozı . - Eğeri sökülmüş sarı erkek deve, kaynatan Sarıbay olmasın? - Süslü dişi deve gördün mü? - Süslü dişi deve kaynanan olmasın? - Kurşun halkalı, genç dişi deve gördün mü? - O sevdiğin yarin Bayan 'dır, der, yaşlı adam . Kozı , yaşlı kişiden su ister "Savmal içen kişi idin , niçin şu istiyorsun?" diyerek su vermez. Kızın yengesi Kozı ' nın Şokterek'e geliş haberini alır, onu otağa alır gelir. Müjde olarak B ayan'ın gök eteğini alır. Bundan sonraki yerler Söce varyantma benzer. Ancak Kozı ile otuzbir yıl ömür sürme olayı yoktur. Sadece Bayan, Kozı'ya üç günlük ömür diler, ikisi bir yerde ölür. Destanın sonu da Şöce varyantında olduğu gibi; Kozı Körpeş, Bayan 'ın olduğu yer, Nurlanarak Beyçiçek gibi doğduğu yer, Kozı Körpeş ölünce Bayan da öldü, Herkese nasip olsun böyle yar diye biter. ·

141


Burada da Karabay' ın adı Sarıbay'la yer dcğiştirmiştir. Aybas, Taylak gibi isimler yoktur. Destanda Kazı'dan başka Aljappar, cadı yer alır. Şöce nüshasındaki otuzbir yıl dirilip birleşme, mezara girme motifleri bulunmaz. Bu üç nüshanın üçünde de destanın sonu trajik biter. Destanın en eski şeklinin de bu şekilde olması büyük ihtimaldir. Kastanye'nin 1 9 10 yılında Rusça hastırdığı nüshanın da bu hikayenin halk içinde söylenmekte olan bir kolu olduğu görülür. A vda dolaşırken iki bey arkadaş olurlar. Kendi aralarında, "eğer hanımlar kız doğurursa ikisi kızkardeş olsunlar, birimizin oğlan bi­ rimizin kızı olursa karı koca olsunlar" diye anlaşırlar. O zaman Sarıbay ' ın başına bir kara serçe konar. Ondan sonra Karabay'a konar. Karabay bunu iyiliğe yorumlarsa da, Sarıbay kötülüğe yorumlar. Sarıbay' ın hanımı kız, Karabay' ın hanımı oğul doğurur. Köye dönmektc olan Sarıbay, attan düşerek ölür. Karabay, falcılara fal açtım. "Bu iki genç birlcşirse bahtsızlıklar peşlerini bırakmaz" derler. "Doğmadan babasını kaybeden kızı balama almam" diyen Karabay, Alatav'dan Ayagöz'e doğru göçer. Sarıbay'ın Apesbay adlı erkek kardeşi vardır. Kalmak'dan aldığı üvey çocuğu Kodar, Sarıbay öldükten sonra babalığı Apesbay' ı dışiayarak Bayan' ı kendine almak ister. Apesbay, B ayan ' ın haberini Ayagöz'de bulu­ nan Kazı 'ya götürmek için atlanır. Annesinden B ayan'ın haberini işittikten sonra Kozı da Bayan' ı aramak için yola çıkmıştır. Kazı 'nın önüne hilekar biri çıkar, onu yanlış yola göndermek ister. Kazı 'ya engellemeye çalışır. Bu adam bir serçe olur, bir tilki olur Kazı'yı engellemek ister. Serçe olduğunda kılıç ilc kovar. Sonra tilki olarak çıkar, yoldan çıkarmaya çalışır. Tilki kaçarak bir ine girer. Kozı, mızrağını tilkiyi öldürmek üzere ine doğru sürer. Mızrağın ucunun altınla kaplandığını görür. Burası altınla dolu bir yerdir. Bütün eşyalarını bu inde altınla kaplatır. Bayan' ın yurduna gelir, fakat köy göçmüştür. Sadece Apesbay' a rastlar. Yaşlanmış olan Apesbay , B ayan' ın başındaki kötü durumu , onun aşık 142


olduğunu anlatır, aynı yerde ölür. Kozı, Sarıbay' ın yılkısında çobanlık yapmaya başlar. Bir gün Kodar, Kalmaklar' ın düğününe giderken , Bayan , yemek hazırlayıp Kozı 'ya dombra çaldırır. Birbirleriyle tanışırlar, sevişirler. Kozı'yı Bayan kendi hizmetine köle olarak alır. Kodar, Kazı'nın bu özelliğini bilip denemek için evde kalan ağır çekicini alıp gelmesi için gönderir. Kozı, kakpakıl oynuyormuş gibi Alaköl'e düşürür. İ kisi kavgaya tutuşur, Kozı Kodar' ı attan düşürür. Kodar, Kalmakları getirerek savaşır. Burda da yenilir. Bayan ikisini barıştırır. İki genç arkadaş olup kötülük yapmamağa and içerler. Fakat Kodar, andını bozup Kozı 'yı öldürmek ister. Kozı Şokterek'e kaçar. Kodar, Şokterek' te yatan Kozı' yı bulur. Tekrar kucaklaşıp dost olurlar. Fakat Kodar haince plan peşindedir, onu vurarak öldürür. Başını mızrağa takarak Bayan ' a getirir. Bayan, Şokterek' e giderek sevgilisini üç günlüğüne yalvarmalarıyla, dualarıyla diriltir. Kırk koyun, kırk doğurmamış deve, kırk sığır keserek Kozı 'nın ölü aşını verir, onu temizleyerek gömcr. Kuyuya su almak için inen Kodar' ı , öldürür. Kazı 'nın başında ağlayıp oturan Bayan ' a bir kervan raslar. Onlar Arğanatı dağından Ayagöz'e kollarıyla taş getirip mezar yaparlar. Mezar bit­ tikten sonra Bayan, hançerle kendini öldürür. B unun konusu da ilgi çekicidir. Şöce varyantında türlü engeller Aybas' ın önüne çıkmaktadır (orman , düşman , çöl). Burada ise Kodar, deve , orman, tilki, çöl gibi engeller Kazı 'nın önünde engel teşkil etmektedir. Bu destandaki Karabay ile Sarıbay' ın başına konan kara serçe bölümü diğer nüshalarda yoktur. Kozı Karabay' ın oğlu, Bayan Sarıbay ' ın kızıdır. Kaçanlar kız tarafı değil , oğlan tarafıdır. Kodar Sarıbay'ın besleme evladıdır. Karabay talihinin cezasından kurtulmak için, oğlunu alarak kaçar, fakat talihine yenilir. 1 85 8 yılında Abramov' un derlediği Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanının içeriği de buna yakındır. Bunda da oğlan Karabay'ı n , kız Sarıbay' ındır. Abromov, destanın XVII. asırda 143


çıktığını söylemektedir. Bu destanda Aybas Bayan ' ı ararken Sarıbay' ın kızını Kodar'a vermek üzere olduğu açıklanır. Bayan' ın eşyalarını alarak Aybas, Kozı'ya kızın selamını götürür. Kozı Bayan' ı düğününde kaçırarak dağa götürür. Ondan sonra o dağ "Bayanjürek" adını almıştır. Sarıbay; Ay ve Ayagöz (bazılarında, Aygız) adlı kızlarını da yanına alarak Bayan' ı aramaya çıkar. Fakat kızlar taş kesilip kalırlar. İ nanışa göre Ay ve Ayagöz dereleri bu olaydan ismini almıştır. Kodar, kaçmakta olan Kozı ile Bayan ' ı yakalayarak Kazı'yı öldürür. Daha sonra Bayan , Kodar ' ı kuyuya düşürür ve onu öldürür. O yerde Kadar'ın taşiaşmış hali kalmıştır. (Kızıl kıyıdan 9 ,5 km. uzaklıktaki Kiçi Ayagöz yolunda). Bayan Kozının başında oturup ağlarken Kazı 'ya üç günlük ömür verilir. Bayan da aynı yerde ölür. Mezarı , kızın anne ve babası yaptırır. Pantusov ' un 1 898 yılında derlediği destanın da az değişikliği görülmektedir. Bu destan Kastanye çevirisine yakındır. Bunda da oğlan Karabay' ın , kız Sarıbay' ındır. Karabay fal açtırır. Bu iki gencin kötü geleceğini öğrendikten sonra kurtulmak için oğlunu da alarak Ayagöze kaçar. Karabay gittikten sonra, Sarıbay ' ın hanımı Bayan' ı üvey oğlu Kodar'a vermek ister. Aybas fal açtırarak Kozı 'nın geleceğini Bayan' a haber verir. Kodar Kozı 'dan kaçarak Alatav ' a göçer. Halk göçerken Bayan "Kozı yerimi bulsun" diyerek yolda altın tarağını bırakır. Ondan sonra orası "Aitıntarak" olarak kalmıştır. Bayan' ın üç abiası ölür. Bayan Tansık'tan büyük göl yaptırır. Tansık gölü o zamandan kalmıştır. Kazı ' nın B ayan'ı ara­ maya çıktığı yer de Kastanye nüshasındakine benzemektedir. Kazı 'nın yoluna deve, geçilmez dere, balta girmemiş orman, kurnaz tilki gibi engeller çıkar. Mezarını Şöce destanındaki gibi kervanda­ ki kişiler yaparlar. Bu destan varyantiarının hepsinde de olayların sonu trajik biter. Fakat bazı nüshalarda halk Kozı ile Bayan' ı muratlarına erdirerek bitirir. Beysambay'dan derlenen Janak varyantının sonu da bu şekildedir. Sade olsa da Janak nüshasının dili diğer nüshaların 144


� ogunun

dilinden sanatsaldır. Bu varyant halk tarafından en çok l ı ı l iııcndir. Bu sebeple incelerneyi Janak nüshasından başlattık .

J anak nüshasının konusu şu şekildedir: On kişilik Ormambet lıalkı içinde Karabay ve Sarıbay adlı iki bey vardır. Karabay' ın aslı Tiirkmen, S arıbay'ın aslı Nogaylıdır. Karabay ile Sarıbay B altalı­ llağanalı halkına göçüp gelirler. B altalının beyi Taylak bunlara yer verir, saygı gösterir. Fakat dünya meşaketine dalmış olan Karabay ll altalı'ya yardım edemez. Cömert Sarıbay ise çoban azığını dokuza lıiilcrek paylaşan biridir. Baltalı-Bağanalı halkı Sarıbay ' ın bu tutu­ ınunu önemser, daha saygı gösterirler. Sarıbay ile Karabay o t.amanlar arkadaştırlar. İkisi de evlatsızdır. Dostluk göstergesi için lıu iki adam daha doğmamamış çocuklarını birbirine vermeye ant içerler. S arıbay kendi oğlunu daha görmeden lanete gelerek ölür. Karabay "yetim oğlana kızımı vermem" diyerek göç eder. Yeminini tutmaz. Yolda yılkılarını çölden geçiremez. Kadar rast gelir. Kuyu kazarak Karabay'ın 90 bin yılkısmı çölden geçirir, telef olmalarını iinler. Bu olayın hatırına Karabay, Bayan 'ı Kadarla vermek ister. Fakat B ayan Kodar'ı sevmez. Kozı büyüyüp yiğit olur. Taylak beyin kardeşi Aybas, Karabay' ın kızı vermeden gitmesine kızarak B ayan' ı aramaya çıkar. B ayanla tanışır. Kazı'ya B ayan' ın aşıklığını bildirir. Kozı halk ile vedalaşarak, mallarını Taylak beye teslim eder, Ayagöz'e gider. Çobanlık yaparken Bayan i l e birleşir. Bunu yaşlı biri Kodar'a söyler. Kadar ile Karabay o halkın beyi ile anlaşır, Kazı 'yı düğüne çağırarak ona zehir verirler. Fakat B ayan' ın abiaları Ay ile Tansık Kazı'nın kaçıp kurtulmasına yardım ederler. B ayan' a aşık olan 90 yiğitten biri de Kösemsarı'dır. O, Kodar'a tahammül ederneyerek Şokterek' e gelir, Kazı ile arkadaş olur. Bayan her gün abiasım gön­ dererek Kazı ' dan haber alır. Kadar, Şokterek'e gelerek uyumakta olan Köseınsan 'yı Kazı zannederek öldürür. O sırada Kazı tilki kovaladığından sağ kalır. Köseınsan'nın öldüğünü öğrendikten sonra Kazı , Kadar ile Karabay' ı öldürür. B ayan ile Kozı birleşirler. 145


Külep adlı oğulları olur. Destanın içeriği bu şekildedir. Gerçekte "Kozı Körpeş-Bayan Suluv" destanının başka nüshalarında ölen kişi Köseınsan değil, Kozı'nın kendisidir. Janak, Baysambay varyantının bundan başka değişmiş yerleri de vardır. Mesela bu varyantta Aybas köle değil, Taylak beyin kardeşidir. Karabay tarafından Sasan adlı bey ilave edilmiştir. Bayan'a aşık olan 90 yiğidin içinde Nukara Bey ' in oğlu Kösemsarı ile Karatoka'nın oğlu Bulunkara adlı yiğitlerin adı geçer. Janak nüshasının Argın , Nayman akınlarının ağzından çıktığı görülmektedir. Destanın başında Sıbanbay , Janak, Bekbay gibi destancıların adı geçer. Bunlar karabay ile Sarıbay' ın göçüp geldiği yerin halkına Baltah derler. Baltah'nın beyi Taylak'ı överler. Kazı 'nın yurdu da Baltah olarak gösterilir. Yer, su, insan , boy adını destancı çok kullanır. Buna Semey, Lepsi , Ürcar kelimeleri örnek­ tir. Kozı Körpeş'i muradına erdirmek, söyleyenin kendi isteği doğrultusundaki değişime benzemektedir. Fakat biz Janak nüsha­ sının bu bölümünün önceden değişmiş olduğunu düşünüyoruz. Destanın en ilgi çekici yeri , onun eski şeklinin korunmakta olduğudur. Onun için bu destanın sonunu başka destanlarda söyle­ nen içerik çerçevesinde ineeledik. Destanın asıl konusu, örf, adet zıtlığı ve ondan doğan aşktır. destaneının söylediğine göre babaları bu ikisini daha doğmadan anlaşarak sözlerler. Bu bölüm Doğu edebiyatında çok karşılaşılan aşk destaniarına benzer. "Boz Jiğit" kıssasına benzerliği çoktur. Bayan ile Kozı aşkı da aynı şekilde güçlü, tesirli olarak söylen­ miştir. "Kazı Körpeş - Bayan Suluv"da aşk konusu Kazak halkının önceki yapısı , tarihi, eski zamandaki ananeler ile güçlü ilişkisi vardır. Bu geleneği, kabileci feodal toplumlar doğurmuştur. Kanun olan örf ve adetlerdir. Bu , çok eski destan olduğundan duanın her türü görülür. Ana karnındaki çocuklar, "Belkuda" , "Ecekabıl" gibi dualar ile dualanır. 146


Destanın yazıya geçirilen bütün varyantiarında bu motif değişmeden her zaman tekrarlanır. Hepsinde de Karabay ile Sarıbay' ın şartlı antiaşması ve bunlardan birinin bu antlaşmayı boz­ ması sözkonusudur. Antlaşmanın her ne suretle olursa olsun bozu­ lamayacağı vurgulanır. Kabileci feodal düzende destan söyleyen önceki ünlü akınların hepsi, o düzeni kendi eserlerine asıl tema olarak alırlardı. Bu düzen çerçevesinde doğup yetişen Kozı ve Bayan gibi iki genç de bunu kendilerine görev sayarak destan boyunca birbirlerine hasret kalırlar. Bu yola dayanarak çoğunlukla bütün önemli varyantiarın hepsinde trajik ölüıniere rastlanır. Aşk hakkındaki romantik destan, önceki toplum yapısının örf ve adetiyle delillenip söylenir, Destanın bazı yerlerinde örf ve adetlere karşı gelmek, tenkit etmek, alaya almak gibi bir anlayış yoktur. Kozı Körpeş ' in bizim incelediğimiz Janak varyantını, son zamanlar B eysembay'ın iHive ettiği kısma bakmadan kompozisyon yapısı ile ele alırsak, örfü suçlamaz. Sadece andı bozan kişiyi kötüler. O andı bozduğundan gençlerin eceline sebep olur. Kötü baba, kötü kul olduğu belirtilir. Romantik konu üzerine kurulan lirik destana, "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" biçimindeki destana bütün dünya falklorında karşılaşılır. Kendisinin kompozisyon yapısında, insan kişiliğini, mücadelelerini , psikolojik hallerini ayrıntılı bir şekilde vererek şekillenir. Karabay' ın psikolojisi görgüsüzlüktür. Kendisi doksan bin yılki sahibidir, fakat hiçbir kişiye, kendi oğluna dahi merhameti olmayan açgözlü , sevimsiz biridir. O kötü insan sembolüdür. Destanda toplum ile insan ilişkisi düşmanlık, zararlı sıfatlar açı larak gösterilir ve zararlılar damgalanır. Karabay' ın kötülüklerinden biri de andı bozması, genç­ Ieri belanın içine sürüklemesidir. Bahsi geçen yer psikolojik ustalık, güçlü düğümlerle kurulur. Kompozisyonu büyük, çok karışık ilişkiler şekillendirir. Karabay değişen hareket ve kişilikler gösterir. Söz vererek gençleri 147


birleştiren de , sonradan bu sözü bozarak kendi birleştirdİğİ gençleri ayıran da kendisidir. Janak ' ın ustalıkla kurduğu tema, kompozis­ yon, iki gencin trajedisi Karabay' ın "yetime kız vermem" deme­ siyle başlar. Uğursuzluk işaretleri dünürlükten, sözden caymadır. Destan içinde kurulan en eski, en geniş düğüm budur. Bundan sonra Karabay göç edip kaçar. Göç Janak'ın usta söyleyişinde uzak ve sınırsızlığa dönüşür. Sonuçta göz görmez, kulak işitmez bir yere B ayan' ı alıp kaçırarak Kazı' dan uzaklaştırır. Bu hareketin hepsi de daha önce atılan mücadele düğümünün olay ilerledikçe uzayarak zorlaşmasının yollarıdır. Kendisinin beş para etmez haram mal­ Iarına tapınan Karabay, doksan bin yılkısmın kırılıp ölme durumu­ na gelmesi üzerine ne yapacağını bilemez. O zaman bunun bütün isteklerini yerine getirip doksan bir yılkısmı kurtaran Kodar' a Karabay tapınır hale gelir. "Bayan ' ı Kazı'ya vermem" diyerek ken­ dinin tapındığı Kodar'a Bayan' ı da tapındırmak ister. Onunla evlendirmeye çalışır. Alp gayreti göstererek doksan bin yılkıyı yalnız başına kurtaran Kodar' a Bayan ' ı başlıksız, malsız, verecek­ tir. Gerçekte ise Bayan başlıksız verilemez. Doksan bin yılkıyı kur­ taran Kodar'a borç ödemek yerine, onun hakkı olarak kız verilir. Destanın bu bölümünde Kodar'ın, Janak'ın söylediği gibi, çizilen psikolojik gerçek motifleri çerçevesinde günahı yoktur. Kadar ise kızı işinin karşılığı, hakkı olarak görür. Kazı ' nın bulamayacağı kadar uzağa giden Bayan , şimdi daha da uzaklaşır. Önceleri Karabay' ın karşı olması ve mücadelesi gençlerin birleşmesine bir engel iken şimdi Kadar da bunların birleşmesine bir engel daha oluşturur. Fakat bu, gençlerin aşklarının yoluna engeller koyan Karabay' ın güçsüz, dermansız, çaresiz yönünü gösterir. Karabay ne kadar uğraşsa da andı bozamaz, çünkü ant ikisinin arasında, iki babanın, doğacak iki çocuk için birlikte oturup yaptıkları sözleşmedir. Bunun bozulabilmesi için ikisinin tekrar oturarak anlaşmaları gerekir. Fakat destanda bunun tekrar bozulması 148


mümkün olmadığı için , hikaye , Sarıbay' ı andın üzerine kurban eder. O kader kitabına yazıldığı gibi duanın bozulması mümkün değildir. Hakkını talep edenler de çıkar. Hak talep edenler ne kadar güçsüz olursa da, "Biz varız, andın yerinde olup olmadığına biz bakarız, bize yol verilsin" diye ortaya çıktıklarında bütün kuvvetli, güçlü birliğe karşılık düşman kuvvetsiz kalır. Hak arayanlar birbiri­ ni seven Kozı ile Bayan' dır. İkisinin aşkı önceleri dua ile buyuru­ lur. Daha sonra Karabay' ın hareketleriyle güçsüz de olsa Janak'ın kompozisyonunda Ay ile Tansık anttan sonra doğacak aşıklığın ikinci basamağındaki koruyucu olurlar. Destancı Karabay' ın kızı vermemek için göç etmesini eleştirir: Boyan 'ı vermez gider b.lu, Ayım günüm atarsın keskin oku. Bu söz iki gencin uzun mücadelesinin, Karabay' a karşı olmalarının konu içindeki başlangıcıdır. O zamandan sonra Kozı gelinceye kadar kızın içindeki aşıklık da, Kazı' ya tutkusu da beraberinde büyür. Bayan büyürlükten sonra Kozı tarafından gelen Aybas, iki gencin arasına, Ay ile Tansık'a katılarak yardımcı olur. İkisinin birleşmesi için mücadele ederler. Bu olayların karışmasıyla destan içindeki psikolojik, dramatik mücadeleler zorlaşıp ağırlaşır, düğümlenerek büyür. Destanın bundan sonraki kompozisyonunda Kozı ile Bayan, birbirini çok seven aşık; Kadar ise onları ayırmak isteyen üçüncü güçtür. B ütün romantik destanl arda, hikayelerde bu şekilde ihanetler ve kötü kişiler mutlaka vardır. Destanın ilk bölümünde Kadar'ın Bayan' ı almak istemesi , onun halk için hizmet eden eşsiz gayreti ve Karabay' ın mallarını kurtarması verilir. İkinci bölümde ise Bayan ile Kozı arasında zor­ luk çıkaran kötü gücün toplandığı kişi görünüşündedir. O, mallarından başka dostu da, akrabası da olmayan kötü bey Karabay'ın kara sopası , karanlık gücün uğursuz arkadaşı olarak ortaya çıkar. 149


Janak varyantma Beysembay' ın sonradan iHive ettiği destanın son kısmı , genel "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanına yakışmayan, mantıksız, yersiz bir yamadır. Fakat bu gelişigüzel yapılmış bir yama değildir. Halkın söylediği destana üst sınıfın ve­ kili olan aşığın ilave ettiği yamadır. Destanın eski varyantiarında eski örf, adet ve kuralların gençlerin talibini karartan kurallar olduğu belirtilir. Kozı ile Bayan' ın trajik durumu vasıtasıyla çekilen eziyetler, toplumsal zıtlıklar objektif gerçeklik ile sunulur. Gençlerin bahtsızlığı hikaye edilir. Beysembay' ın ilavesinde toplumsal hatalar yok edilir. i şaretler çok kuvvetli olsa da tenkit, halk yaşantısına ters gelen durumlar azaltılır, hafifletilir. Gerçekte bu destanın sonu Beysembay' ın söylediği gibi mutlu bitmiş olsaydı eski zamanda bu olay da, destan da olmazdı. Destanın varlığı gerçekte iki gencin aynı istek doğrultusunda, aynı amaca yönelip üzücü bir ölümle sonuçlanmasıyla doğmuştur. Kozı ile Bayanın hikayesinin asırlar boyunca Kazak halkının dilinden düşmeyen destan olarak korunmasında, destancıların bu destanı söylemesindeki en önemli gerçek budur. Biz bu söylenenler doğrultusunda, incelemeye aldığımız Janak varyantındaki kompozisyon fikri ile tema kuruluşunu inceledik . Şimdi de hikayede yer alan önemli kahramanların görünüşlerine teker teker değineceğiz. Destanın baş kahramanı Kozı Körpeş, gençliğinden itibaren sevdaya düşen bir yiğit olarak gösterilir. Kozı'nın yaptığı iş adil, kişiliği göçlüdür. Aybas, Bayan' ın aşıklığını bildiren altın yüzüğü Kozı'ya getirip verince yiğit, kıza "görmeden" aşık olur. Yolda bulunan çeşitli zorluklara bakmadan kendisini aşkı yoluna kurban eder. Annesiyle vedalaşmasında; Önümde ne kadar ok olsa da, Çekinerek bu seferden ka/amam. ıso


Bütün güzelleri toplasan da, Yarim gibi olamaz burda duramam. dcr. Kazı Körpeş, B ayan' ı bulduktan sonra ona derdini açamaz. Koyunları güderken şiire sarılır: Dünyada aşk merhametsizmiş, Gönlüm buna burkuldu! Verir mi Tanrı 'm, vermez mi? Huzur veren bir kızı . Kavuşuncaya kadar ona, İçime kaygı doldurdu. Kazı , B ayan' ın hasretiyle azap çeker. Kötü Karabay ' ın yanında azaplı ömür geçirmektedir. Bayan 'a çabucak kavuşmak ister. Böyle olsa da kendi kendine kuvvet verir: Senden Başka huri kızı, Olsa da gönlüme alamam . Saçı gümüş, başı altın, Olsa bile saramam. Tanımasan kız Bayan, Kendimi tanıtamam. Seni alamasarn eğer, Diri de olsam yaşayarnam diyerek yemin eder. Kazı'nın maksadından; yiğit gönüllü , vefalı aşık olduğunu , onun önüne çıkan engelleri yeneceğini anlayabiliriz. Kazı, Bayan için kendisinde ne varsa feda eder. Yılkı, deve koyun sürülerini kaybeder: Aklım bu vakitte gerekli değil, Çok olsa, yarınki gün olur gece. Sayısız yılkı ve koyunlarım kalsa da ardımda, Bir gün hepsi yok olsa da gerekli değil. 151


diyerek dünya malının tümünü bir kenara iter. Kazı 'nın yoluna çıkan ikinci bir engel ise ardında kalan yalnız annesi ve evidir. I 909 yılında Kazan'da basılan "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanında Kozı, "Seferinden dön, gitme" diyen annesinin sözünü tutmaz, ondan beddua alır. Janak nüshasında bu bölüm başkadır. Oğlunun dönmeyeceğini anladıktan sonra anne; Üzülme, bir tanem, düşmanın çok, Yolun açık olsun, var git, zarar yok. diyerek dua eder. Buna benzer duayı Taylak da Kazı' ya verir. Nurlum, gayretine vurgundur gönlüm Seni görmek için huzura geldim, Seferimi durdurur diye düşünme, Veda/aşmak, dua etmektir muradım. Karabay'ın gittiği yerde halkın başı olan S asan Bey , Kadar'ın tarafında; Baltah yurdunun başı Taylak Bey, Kozı ' nın tarafında yer alır. Janak varyantında Kozı, halktan yardım almıştır. Bu destanın başka nüshalarında yalnız mücadele eder. Anne-babasının, halkının duasını aldığı yerde Kozı, güçlüdür; düşmanlarını yenerek Bayan' a kavuşur. Fakat yalnız mücadele ettiği nüshalarda arzu suna ulaşamarlan ölür. Koz ı 'nın amacına ulaşmasına engel olan üçüncü faktör ise tabialtan gelir. Bu engel; madrabaz yaşlı , deve, orman , kurt, tilki ve çöldür. Sonu trajik biten destanlarda bu engellerin çok zararı olur. Uzak yola çıkan Kozı çölde çaresizliğe düşer. Bu engeller Kazı' nın yalnızlığını, çaresizliğini, yaralı aşık olduğunu gösterir. Janak nüshasında Kozı , bu engelleri kolay yener. Kazı' nın çölde zor durumda kalması annesinin düşüne girer. Bütün halkı toplayarak Kazı'nın iyiliğini diler, kurban keser. Halkının dileği üzerine çölde atı zayıflayan, kendisi bitkin düşen Kazı'ya ak sakallı kişi rast gelir, ona dua eder. Bu olaydan sora Kozı , Ayagöz' e ulaşır. 152


Kazı ' nın önüne çıkan dördüncü engel, Karabay ve Kadar'ın düşmanlıklarıdır. Şöce varyantında düşman amacına ulaşır. Janak­ Beysembay varyantının sonu mutlu bittiğinden , trajedi olmadığından Kazı bu engeli de yener. Janak varyantında onun yenilmezlik sıfatı güçlendirilmiştir. Kadar'ın ağır balyozunu oynayarak taşır. Onu attan düşürerek kaburgasını kırar. Fakat Kodar' ı öldüremez ve ona fazla eziyet çekirmez. Janak varyantında, kötü niyetli Karabay ile Kadar, Kazı tarafından cezalandırılırlar. Kazı ' nın iyi sıfatları güçlüdür. Kendisinin ata düşmanı Kodar ile dost olur. S asan Bey , Kozı 'yı düğüne çağırarak öldürmek iste­ diğinde davete kendi başına gider. Janak varyantında bununla bir­ likte Kazı'nın kıvrak zekalılığı da görülür. Bu destanın genel kom­ pozisyon kuruluşundan doğan husustur. Onun için Kozı , nasıl bir zorluk olursa olsun kurtulmayı başarır. Sasan Bey zehir verdiğinde, Bayan' ın atağında düşman ortasına düştüğünde de Kazı , düşmana teslim olmaz. Kazı 'nın bir başka iyi sıfatı adilliği, saygılı ve insaflı olmasıdır. Düşmanları hakkında da kötü düşünmez. Her şeyi iyi niyeti ve helal yüreği ile karşılar. Hainlik ve zalimlik yoluna düşmez. Onun için halkı tarafından da saygıdeğerdir. Kösesarı gibi düşmanlarını da kendine çekerek dost olur. Destanı söyleyenin de, dinieyenin de bütün istekleri Kazı ' da birleşmiştir. Bir başka kahraman ise B ayan'dır. Vakanın gidişatı Bayan'ın mücadelesiyle başlar, sevgilisi için kendini kurban etmesiyle sonuçlanır. Kozı gibi Bayan da eski örf ve adetlerin ağından kurtul­ maya çalışan bir genç kızdır. Karabay ve Kodar gibi kişilerin hain­ liğine bakıldığında Bayan' ın yaşadığı zamanının karanlık, adaletsiz ve merhametsiz bir dönem olduğu anlaşılır. O dönemde, Bayan gibi sevgilisine ulaşamayan Kazak kızları az değildir. Bayan, o adalet­ sizliğin, babadan kalma feodalİst düzenin, ananenin kurbanıdır. Bayan akıllı , cesaretli ve dikbaşlı bir kızdır. Kendi aşkını ecelden de üstün tutar. Ona leke bulaştırmaz. Onun aşk yolundaki 153


erliği sadece yeryüzündeki destanlarda ve en sanatsal örneklerde rastlayabileceğimiz bir şekilde verilmiştir. Destanın bu yöndeki özelliğini Rus bilginleri de vurgulamışlardır. Kazak sözlü edebiy­ atında "Kozı Körpeş - Bayan Suluv" gibi ünü çok yayılmış destan yoktur denilebilir. Kozı ile B ayan ' ın aşkı daha annelerinin karnında iken başlamıştır. Bu özelliği Doğu' nun ünlü aşk hikayesi Leyla ile Mecnı1n'un aşkına benzer. İki gencin aşkı da çok güçlü ve sağlamdır. Bu dünyada birleşmelerine talih izin vermezse , ikisi diğer dünyada kavuşurlar, denir. Destanın bu bölümüne dini öne alan destancıların etkileri vardır. Kazı 'nın öldüğü yerde, Bayan da ölür. Bayan ile Kozı , kendisinin Karabay gibi babalarının çizdiği talihine karşıdırlar. Destan ın en güçlü mücadelesi bunun hakkındadır. Kadının aşk yolunda mücadelesi Doğu'da Yusuf'a aşık olan Züleyha'dan itibaren başlar. Züleyha, sadece azap çeker ve sonunda isteğine ulaşır. Fakat Bayan , aşkı uğruna ölümü tercih eder. Nizarni'nin söylediği "Hüsrev ile Şirin" hikayesinde Şirin İran padişahı Hüsrev ile evlenir. Hüvrev'in öz oğlu Şiruvya, babasını öldürerek üvey annesi Şirin'i almak ister. Bunun üzerine Şirin, Hüsrev'in mezarına giderek kendisini hançer ile öldürür. B ayan ile Kozı trajedisi bundan daha üzücüdür. Bu destanda iki aşık birbirine kavuşamayıp ölürler. B ayan' ın trajedisi Neval'nin söyle­ diği "Ferhat ile Şirin" destanındaki Ferhat' ın mezarında ölen Şirin 'e benzemektedir. Bayan' ın Kozı'ya sonradan aşık olduğu , Karabay'ın iki kızı , Ay ile Tansık ' ın sözlerinden anlaşılabilir. Baltah 'dan göçülen bölümde, Kazıcık olgunlaşmamış bir elma, Bedenine kuvvet girip güç dolar mı ? Kozı Körpeş bize güven verse, Huzursuz geçen gün olur mu? 154


diyerek iki kız, beşikte yatan Koz ı 'ya Bayan ' ı kavuşturmayı arzu ederler ve bunu dilerler. Kazı yiğit olmaya başladıktan sonra Aybas Bayan' ı aramaya gittiğinde üç kız ona; Setarn da alsak katar katar Kaygıyla ağlıyoruz zar zar diye dert yanar. Şöce varyantında B ayan , Kazı'ya abialarının ondan söz etmeleriyle görmeden aşık olur. Kızın aşkının gücü Kazı 'nın ölümüyle daha da ortaya çıkar. Babası Karabay, Kazı'nın ölümü üzerine "Seni Kazı'dan başkasına vereceğim, ağlama" dediğinde, B ayan; Eteğimi rüzg/irda savurup gezmedim, Kozı 'dan başkasına gülmedim. Baba nik/ih kıy beni kendin al, Halktan ayrı duran deve değilim diye üzüntüsünü, sinirini, kaygısını bildirir. Önceleri Bayan, anne­ babasına açıkça karşı gelmemiştir. Bu noktadan sonra annesinden , babasından da uzaklaşmaya başlar: Bayan Suluv eline ayna alır, Kozı 'dan ayrılık zar verir. Kendisiyle beraber ağlasın diye, Kimsesiz deve yavrusuna sarılır. Bayan, ipek kuşağını belinden çözdü, Kozı 'dan ayrılınca acıya düştü, Bayan Suluv derdinden yurtta kaldı, Ertesi gün Karabay 'ın köyü oradan göçtü. Dertli B ayan , Kazı 'nın derdinden yurtta kalır. Şöce varyantında Bayan' ın Koz ı' nın yokluğunda söy!ediği sözler de içlidir: 155


Annesiz yavru deveyi alıp geldim, Ben Bayan, odun gibi yanıp geldim, Kadar kulu kuyuya yuvartadım da, Eza çekip başında yas tutup geldim. Kozı yatıyor musun yeri kucaklayarak, Karga tüylü kamış oku kaldırarak, Kalkabi/irsen kalksana Kozıcan, Tanrı 'nın koştuğu yavuklun geldi, yas tutarak. Bayan ile Kozı , nikahlanmak istiyordu . Şöce varyantında ağlamakta olan B ayan'ın düşüne kırklar gelir: - Kozı' ya kaç günlük ömür istersin? diye sorarlar. B ayan; - Uzun ömür isteyip ne yapayım, üç gün, üç gece yeter, der. Kırklar; - B iraz fazla istemez misin? diye sorariarsa da, B ayan, üç günden fazla ömür dilemez: Bayan 'ın dilediğini Tanrı verdi, Er Kozı silkinerek dirildi, Aşk içre yanıp tutuşan/ar, Artık kendilerinde değil, Üç gün üç gece devran sürüldü. Şöce varyantının bu bölümü, Kozı ile Bayan' ın aşkını yücelt­ mek için ilave edilmiştir. Bu kısım olağanüstüdür. Fakat bu , Bayan ' ın ölmek üzereyken acısını bastırma isteği gibidir. Sağ iken erişemedikleri arzularına hayal ile bu şekilde ulaşmış olurlar. Bundan sonra kocaklaşarak ölen iki aşığın üstüne kırklardan biri olan Hızır gelir. İkisini böyle görünce şöyle der: İkisi boynunu birbirine dolamış, 156


Kucaklayarak birbirini koynuna almış, Ölü de olsalar görünüşlerinde değişme yok, Diri desen canı yok, nuru taşmış. Hızır, "yaratılmış yedi aşıktan biri" diyerek dua okur, ikisine otuzbir yıl ömür vererek bunları tekrar kavuşturur. Bu da halkın Bayan ile Kazı destanına yeni soktukları , düzenledikleri ilavedir. Bu şekildeki ilave ile ilgili olarak bir de masal vardır. Kazı ' nın mezarından iki gül çıkar. Onun ortasında bir diken biter. Güller Kazı ile Bayan' ı temsil eder; diken ise Kodar'dır, denilir. B ayan sözünden dönmeyen cesur kız, gerçek sevginin temsilcisidir. Şöce varyantının başında: Kozı ile Bayan 'ın olduğu çağdır bu, Beyçiçek gibi kavrulup solduğu çağdır bu, Kozı 'nın öldüğü yerde Bayan da öldü, Herkesin böyle olsun aldığı yari, denilir, halkın sevgisi, her yiğidin arzuladığı bir kızın var olduğu vurgulanır. Bayan' ın güzelliği sınırları aşmıştır. Güzelliğini duyanlar, ona aşık olurlar: Doksan beyin oğlu doksan şımarık, Görmeden gözleri aşık oldular. "Bunların hepsi de aşık olarak dünyayı dolaşmış" adamlardır. Bayan bunları beğenmez. Bunların içinde en göze batanı Kadar' dır. Ona da içi hiç ısınmaz: Kara gözünü kan basarak baktığında, Yanına uğramazdı Kodar korkarak. Bayan için sadece sevdiği yari değerlidir. Bu yolda Bayan sadece Kadar ile mücadele etmez. B abası Karabay ve bütün yurdu ile uzun mücadele verir. Bayan , düşmanla güreşebilen akıllı, çok 157


gayretli kızdır. B ayan'ın bu gayreti , Kozı öldükten sonra da açıkça gösterilir. Diğer aşk destanlarında rastlamadığımız birçok aşık kadının gösterernedİğİ yürekliliği gösterir. Bayan, ölen yarinin öcünü alır. Kodar' ı kuyuya düşürüp taş ile vurarak öldürür. i ntikamdan da çekinmez, bir kenarda durmaz, düşmanın cezasını verir. Destanda karakteri , işi , hareketi tam anlamıyla gösterilen biri de Karabay'dır. Onun açık sıfatlarından biri pintilik , aç gözlülük, her gün kötülük yapan zengin biri olmasıdır. Onun için önemli olan malıdır. Akraba, dost, yar, yeni doğan bebeğin gözyaşı ona tesir etmez. Seksenbeş yaşına gelen Karabay ' ı n hanımı kız doğurduğunda, dilsiz kadın, Karabay' ın sevincini kutlamaya gelir. Kötü bey, onu "gevezelik etme" diyerek konuşturmaz. Doksan bin yılkısı olan Karabay pinti birisidir. Karabay'ın, malı için yapamayacağı şey yoktur. Şair bunu; Doksan bin yılkı gütmüş bey olsa da, Evinde silkip giyecek ceketi yok, diyerek eleştirir. Karabay' ın yüreği acımayı bilmez. i yiliği unut­ muştur. Sarıbay "Evde hanım hamile diyerek hamile maralı vurmak istemediğinde; "vuruversene bir doyayım" diyerek Sarıbay'a zorluk çıkarır; Denk geldiğinde sen vurmuyorsun vurulacak avı, Yoksa dostluktan gerçekten de bezdin mi? der. Dostluğunu bir marala satabiten birisidir. Maral onun için yemektir, kazançtır. Yeminine sadık Sarıbay, geyiği vurmasıyla, ölüm bulur. Fakat Karabay zalim biridir: Yanındaki Sarıbay 'a bakmadı, Maralın canı çıkmadan içini yardı, İçinden yavrusu bağırıp çıktı, 158


Tutup orada hemen boğaz/adı . B u , merhametsizliğin , kötü yürekliliğin işaretidir. Böyle biri hiç kimse ile dost olamaz. Olmak istese de ona zarar olur, sadık olmaz. Hatta Sarıbay can çekişirken başını kaldırarak destek bile vermez: Maralı , yavrusunu alarak gitti, En yakın dostunu bırakıp gitti. Mal düşkünü olan , dünya nimetlerine kendini kaptıran Karabay' ın utanması, ar' ı , adaleti yoktur. O insana da, halkına da faydası olmayan, taşbağırlı, bencilin biridir. Karabay, Sarıbay öldükten sonra 20 ceket, 90 saba kımız hazırlatarak, Sarıbay'a dua okumak üzere Sarıbay'ın köyüne gitmek ister. Fakat oğlanı görünce; Beni yutacak velet doğmuş der, İşe yaramaz yaşlı , Baka aygıra binerek kaçar. Karabay 'ın mal kıskançlığı güçlenir, daha önce Sarıbay'a verdiği yeminini bozar. Geriye gelerek hazırlattığı doksan deri kımızı bıçağı ile yarar. Doğruyu bırakıp, iyi niyetten cayar. Bunlar Kazak halkında çok kötü daşmanlıklardır. Destanda Karabay' ın bu karakteri iyi bir biçimde gösterilmiştir. Karabay'ın merhameti , insanlığı yoktur. Bunun örnekleri içinde yeni doğan geyik yavrusuna yaptığı da vardır: Genç atla�·ımın hepsi telef oluyor Kadar, Bir su buluversen bana Kadar, Çölden malımı geçirirsen, Ak Bayan 'ı sana vereceğim Kadar. diyerek kızını , hayvanlarını çölden sağ kurtaran Kodar' a vermek için söz verir, genç kızın bahtsızlığına sebep olur. Karabay'ın merhametsizliği kabalığa dönüşür. O insanları 159


sevmez, halktan kaçar. Şair, Karabay' ın pintilik ve bencilliğini ayrıntılı ve delillerle gösterir. Halktan kaçan dünya için yaşayan kötü gönüllü Karabay, destanda bazen ahmak ve aptal olarak da gösterilir. Şair onunla alay eder. Fakat bununla birlikte Karabay'ın katılığını başından sonuna kadar ara vermeden bazen de ayrıntıla­ rıyla güçlendirir. Bunun sonu üzüntülü trajediye döner. Karabay bütün halkın sıfatiarını küçük düşüren eski feodal dönemin en zararlı , en kötü özelliklerinin toplandığı bir kişidir. Karabay'ın bazı iş ve davranışları vasıtasıyla eski hayatın, durumun da gözden geçirilmesini sağlar. B azen de göç geleneği , Janak varyantında tam olarak yer almıştır. Bu eserde, sadece Karabay değil , eski hayatın, bazen ilkel geleneklerin bütün Kazak beylerinde olan , toplumsal hayatta yer alan verimsiz vaziyeti sınanır. Karabay gibi cimri, mal düşkünü beylerin kendisini hayvaniarına bakanları bile aldatmaya çalıştığı ifade edilir. Karabay' ın hanımı ile kızlarında Karabay'ın özellikleri yoktur. Karabay, yeminini bozarak B altah'dan göçerken hanım ı; Vay biçare, hangi adam yeminden döner? Bilmiyor musun döneni Tanrı sevmez. diyerek evinden çıkmak istemez: Bu başımı gövdemden ayırsan dahi, Oturduğum yerimden ölsem de kalkmam. diyerek halkından , yurdundan ayrılıp göçmeye razı olmaz . Halkından , yurdundan , doğduğu yerden ayrılamama durumu , Karabay' ın Ay ve Tansık adlarındaki iki kızında da güçlü biçimde gösterilir. Karabay' ın iki kızının doğduğu çevre ve yetiştİkleri yer ile vedalaşmaları Janak varyantında çok büyük sanatsal ustalık ve duygusallıkla verilir. Kızlar ayrılacakları köyü teker teker atla gezerek vedalaşırlar. 160


Bu vedalaşma ayrı bir sanatsal nitelik gösterdiğinden birkaç örnek vermek istiyoruz:

Balta/ı, Bağana/ı yurt, hoşçakal, Kurbağalı, çocuklu göl, hoşçakal. Kirimi yıkayıp attığım yerim, Oynayıp gülüp yetiştiğim yerim, hoşçakal. Karabasan suçluyu koyuverme, İnsanın iyisi Tay/ak Bey bilge insan, Onun izi doksan binin yolu olur, KayboZmaz nereye giderse kazılan yol. Tay/ak 'ın kalan halkı, şimdi hoşçakal, Sağol büyük ağaç, akan dere . Oyun oynayarak boş zamanlarımızda, Ekili yerler, elma ağacı gölgeli yerler, İpek gibi gölgesinde, oynayıp büyüdüğümüz Sekiz gölgeli dağ bitkisi, sılarn hoşçakal Üveyik, kayın, çınar, ağaç, dal hoşçakal. Hizmetkar kalan halkırnın ihtiyarı , hoşçakal! Karabay kaynatan senden kaçtı , Beşikte yatan Kozı Körpeş oğlan, hoşçakal! Ş air, rıza göstermediğini , gönülsüzlüklerini ayrıntılı ve tesirli bir şekilde verir. B irbirini seven gençlerin talebini baltalayan görgüsüz kişiler­ den birisi de Kodar' dır. Karabay , katılığı, bencilliği, mal düşkünlüğü ile; Kodar ise hainliği, zalimliği , namussuzluğu ile göze batar. Pintiliğe düşen Karabay' da kişilik, bencilliğe düşen Kodar'da merhamet yoktur. İ kisi de hain, kötü gücün iki türü gibidir. Bu şekildeki adamların kendi bildiğinden başka yol yoktur, kendi161


lerinden başkasına dünya dardır. Kodar' ın düşmanlığı , çekememezlikle başlayıp gittikçe güçlenerek sonunda Kozı ile Bayan ' ın ölümüne sebep olur. Destanda insanın ruh dünyası çok büyük ustalıkla gösterilir. Söce varyantında Kodar, Nogay Şakbakbay' ın oğlu, bazı varyanıtlarda Kalmak kahramanıdır. Üçüncü bir şekil ise Karabay'ın başka yer­ den aldığı üvey evHidı, bazen de kölesidir. Hiçbir zaman bu durum­ lar Koctar ' ın hatasını hafifletmeye çare olamaz. Hepsinde de bencil , kıskanç, hain, zalim biridir. Koctar'ın bütün düşmanlığı Bayan'a aşık olmasından doğar. Söce varyantında Nogayların davetine giden Bayan' ı gören Kodar, sevdalanır. B ayanla söyleşmesi Koctar'ın arzularını kamçılar. Bayan ona: Varamam Nogaylı 'ya, arım vardır, Altın uzun saçlı, kemer/i yarim vardır. dedikten sonra Koctar' ın aşkı kabalığa, güç kullanmaya dönüşür. "Annen babam seni verirse alırım." der. Gölge gibi Bayan' ın arkasından ayrılmaz. Janak destanında Kodar Karabay'a: Yaşianan kızını alamam, Sadece Bayan 'dır bana derman. diyerek sadece Bayan , arzuladığını belirtir. Fakat Kız Jibek'i hile ile almaya çalışan Bekecan gibi Kodar da Bayan'a aynısını yapar. Onun sevgisi gitgide zalimliğe, düşmanlığa dönüşür. Kodar' ın hainliği büyükse de destanda onun Bayan' a gerçek aşkı da yansıtılır. Bayan' ı almak için Kodar erli k gösterir, aca çeker. Pantusov'un yazıya geçirdiği destan varyantında Tansık adlı abiası öldüğünde, Bayan, Kodar' a onun mezarına keçi tulumu ile su taşıttırıp büyük göl yaptırdığı belirtilir. Janak varyantında Kodar, kuş uçmaz, terkedilmiş yerde her gün dört-beş kuyu kazar. Her kuyu yüz kişiliktir. Su çıkmayan kuyuya başka kuyudan keçi tulu162


mu ile su taşıyıp doldurur: Yorulduğunu bildirmez Kadar, çalışarak, Her yerde yüz kişilik kuyu açarak, Su çıkandan su çıkmayan kuyuya, Su olmayanı doldurur tutum ile su taşıyarak. Koctar'ın bu ağır işine atı da yardım edemez . Kodar suyu tulum ile yaya taşımaktadır: Yaya görüyordu birçok zorluğu, Sürten çizmesi kanıttı ayak parmaklarını . Bir taraftan bakıldığında destanın bazı varyantiarı objektif bir şekilde emeği anlatır. Kodar belirli bir süreye kadar emek eri olarak sıfatlandırılır. O, Bayan'a kavuşabilmek için üç yıl Karabay' ın koyunlarına bakar. i şini bilen yılkıcı olarak gösterilir. Kodar bu durumda günahkar değildir. Karabay' ın aldatmasıyla, onun etrafında dolaşmaktadır. Burada ağır hayat şartlarını gösteren destanda, birçok zıtlıkların toplandığı psikolojik zoruklar, içinden çıkılmazlıklar hissedilir. "Kozı Körpeş-Bayan Suluv"un bir özelliği de budur. Kodar ne kadar ağır azap çekse de üzülmez, vazgeçmez: Dirilir, cana gelir kızı gördükten sonra, Bayan 'ı alacağım diye gönlü açılır. Kodar emeği ile dileğine ermek ister. O gayretinin buna yeteceğini düşünür. Ayagöz' e gittikten sonra Bayan 'a tutkun olan doksan ere karşı tek kendisi nara atarak savaşır. Bu Koctar'ın iyi tarafıdır. Kodar savaşçıdır, fakat kahraman değildir, sadece gayretlidir. Kendinden güçlü bir kahraman geldiğinde korkar. Cömertliği de yoktur. Düşmanını yendikten sonra acımayı bilmez. Yenilirse yal­ varmaya başlar. Kodar, kendisinin rakibi Kozı ile kız için açık mey­ danda dövüşemez. Rakibini öldürebilen haindir. Kodar, anlayışsız insan olarak ikinci bir açıdan sunulur. 163


Kodar da Karabay gibi ettiği yeminde, verdiği sözde durmaz. Kozı'ya yenildiği yerde onunla kadeh kaldırıp dost olur. Daha sonra tekrar düşmanlığa girişir. Dostluk yemini onun kötü niyetini yerleştirmeye araç olur. "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanı sadık dostluğu , vefalılığı verir. Bu destancia halkın dürüstlük hakkındaki düşüncesi verilir. Bunlar uygun görünüşler, uygun kişilikler vasıtasıyla kıymetlen­ dirilir. Buna benzer güvenilir kişiler, Sarıbay, Taylak, Aybas' tır. Taylak, Kazı 'nın duacısı, iyiliğini isteyen biridir. Çocukluğundan yetim kalan Kozı 'ya babalık, dostluk eder. Sarıbay, dürüst niyetli , iyi bir babadır. Onu herkes sever. Sarıbay öldüğünde Taylak, bütün halkını toplar, Sarıbay' ın cesedini bularak matem tutar. Karabay, Sarıbay ' ın cesedinin nerede olduğunu söylemez. B ayan ' ı almak için Karabay' a onbir elçi gönderdiğinde, Karabay onları döver, başkalarını yaralar, geri gönderir. Soğukkanlılığını koruyan Taylak, öç alalım diyenierin sinirini yatıştırrak durdurur. "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanının ana fikri , kompozis­ yonu değişik varyantlarda, değişik şekilerde vardır. Destanı genel olarak iki asıl bölüme ayırabiliriz. Destanın çoğu yerinde romantik özellik baskındır, fakat sonu trajediyle biter. Şöce, Kastanye, Radloff, Berezin, Pantusov, Abramov nüshaları ve 1 909 yılında basılmayan nüshada bu son hep aynıdır. Bunlarda, bu dünyada kavuşamayan Kozı ile Bayan diğer dünyada kavuşurlar. Bu yönden "Leyla ile Mecnun" hikayesi ile benzerliği vardır, fakat "Kozı Körpeş - B ayan Suluv da bir kendisini sevgilisi uğruna kurban eden kişi, kızdır. Leyla ile Mecnun hikayesinde ise kurban erkektir. Kozı Körpeş - B ayan Suluv'daki baş kahramanın B ayan olmasının sebe­ bi de budur. Bu destan, toplumun örf ve adeticrindeki adaletsizliği beyan eder. Destanın dikkati çeken varyantı Janak nüshasıdır. Bunda rea­ lizm baskındır. Janak ve Şöce varyantiarı aynı kaynaktandır. Diğer 164


dünyadaki mutluluğu beklemeyip aşıkların bu dünyadaki mutlu­ luğunu arzu eder. Bunun için iki aşığı kavuşturur. Göçebe hayatın örf, adet mantıksızlıklaı ı düzeltilir. Bu iki türde de kompozisyonlar değişiktir. Janak varyantının başlangıcı iki beyin dostluğu ile başlar. Kadar'ın ölümü ile biter. Bunun sonu mutluluktur. Diğer nüshaların gelişmesi Kazı 'nın ölümüyle başlar, sonucu Bayan'ın ölümü ile biter. B u , ölümlü ve üzüntülüdür. Aşk konusunu ele alırsak, Janak nüshasının asıl içeriği roman­ tik aşk üzerine kurulmuştur. Romantik eski hayat, ilkel hayata konu edilmez, insanın hürriyetini alması yolundaki yaşayışı ele alınır. "Kozı Körpeş - B ayan Suluv" destanında İbret veren bölümler çoktur. Ö rnrün gerçekleri , zorlukları gösterilir. İ nsanların kişilikleri hayatın tesiriyle oluşmuştur. Kahramanlarının bir bölümü kötülüğün sembolü, ikinci bir bölümü iyiliğin sembolüdür. Katı yürekli Karabay, düşman Kodar, sevimsiz ikiyüzlü yaşlı adam, S asan Bey , vefasız yenge zalimliğin ömekleridir. Onları halk lanetler. Kozı , Aybas, Bayan , Ay, Tansık iyiliğin , adaletin ömek­ leridir. Destaneının yüreği onların yanındadır. Destanda düşmanlık ile adalet dünyasının mücadelesi vardır. Ayrıca göçebe hayat tarzının ilkel , mantıksız adetleri eleştirilir. "Kozı Körpeş - Bayan Suluv"un dili eskidir, fakat halkın dilidir. Destan halk nazmıyladır. On bir hecelidir. Yedi heceli şiire Janak nüshasında iki yerde karşıtaşılır (Kozı'nın intikamı ve Sarıbay ' ın ölümünde). Kahramanlarını konuşmalarına üç yerde rastlanır (İki kızın eli-yurdu ile vedalaşması, S arıbay ' ın ölümü ve Kazı'nın intikamı). Şiirde konuşmalar da tam kıvamında verilerek destanın tesiri güçlendirÜmiştir. Destanda sanatsal sözler boldur. "Kaynatan Karabay' ın ufku dar" , "gözünü sevdiğim çocuğum, kimlere köle olursun" gibi cüm­ leler, "ince bel gür saç" gibi sözler bu ndaki şiirselliği güzelleştirir. Bazı sözler, insanın sadece dış görünüşüne yöneltilmemiş, duygu ve düşüncelerine de yöneltilmiştir: 165


Kodar kendisini büyük, sözünü büyük görür; Gezer, insanların gönlünü almadan sözlerindeki "darday" kelimesi, Kadar'ın kendini beğenmiş biri olduğunu , ufkunun "dar" olduğunu gösterir. "Kodar'ın babası yel , anası yel", "göremezsin Karabay gibi yarım akıllı" gibi benzerlikler de belirli bir sanatsal amaç ile yazılmıştır. Fakat destanın gösterme özelliği onun yalnız dilinde değil, çoğunlukla ana fikrinde, insan kişiliklerindedir. Olayın ilgi çekici ustalıklı anlatımındadır. Kozı Körpeş - Bayan Suluv" destanı Kazak edebiyatının büyük miraslarından biridir.

2. KIZ JİBEK "Kız Jibek" hikayesi çok eskiden beri halk ağzında korunmuş, destan şeklinde söylenmiştir. Bu destan Kazakların romantik aşk destanları içinde sanatsal ve hacimli olmasıyla belirgin bir niteliğe sahiptir. Destan önce Zaysan ilinin (o zamanki Doğu Kazakistan Bölgesi) belirsiz bir şairi tarafından 1 870' li yıllarda Kazan'da bastırılmıştır. Fakat bu nüsha elimizde mevcut değildir. Sonradan basılan nüshasında şu sözlerle karşılaşıyoruz: Yavaş yavaş yayıldı, Kıssa olarak bu Jibek. Baskısına bakınca, Anladım hep çiğ sözünü. Ağlayıp inleyerek, Uygunsuz olan sözleri. Destan ın bu nüshası 1 876, 1 905 , 1 909 , 1 9 1 1 yıllarında Kazan' da Husainov Matbaası'nda birkaç kere basılmıştır. 1 925 166


yılında bu nü shayı Kazak halk edebiyatının derlemecİsİ A. Dibayev , Taşkent'te bastırdı. Ondan sonra 1 933 yılında Kızılorda'­ d a , 1 939 yılında Almatı'da, "Batırlar Jırı" derlemesinde tekrar hasıldı . Jibek hikayesi , gerçek olaydan doğmuştur. Fakat bazen abartılı anlatım vardır. Mölşermen'in görüşüne göre "Kız Jibek" hikayesi 1 7 . asırda doğmuştur. Jırda Jağalbaylı boyunun yaşadığı yer Karadeniz tarafı olarak gösterilmektedir. Bunun Hazar Denizi (Atrav) olması gerek. O zamanki Şektilerin yaşadığı yer, Akjayık'tır. B u ikisinin arası yer itibariyle uzak değildir. Kazak Bozkırı , Çarlık Rusyası dağılana kadar Jağalbaylı boyu Akjayık taraflarını yurt edinmiştir. O zamanda Jaman Kala (Orski) , Magintogorski ' de Jağalbaylı boyundan yaşayanlar az değildir. Jibek hikayesi, zamanı bilmekte rehberdir. Burada Kalmak­ ların Akjayık tarafını savaşarak almasına yer verilir. İ kinci olarak savaşcı dönemi belirtir. Jayık boyundaki kabilelere Torgayların o t.aman, belirli bir devirde üstün olduğu hakikattir. Destan kahramanının biri de Tölegen 'dir. Tölegen ' in ömrünü anlatırken şair, onun doğduğu günden başlayıp öldüğü güne kadar­ ki hayatını verir. B u , jırın destan tarzın atam olarak benzediğini gösterir. B unun içindeki en önemli konu, Tölegen'in hür aşk, hür­ riyet istemesidir. Jayık'a ilk defa sefere çıkarken ardından ağlayan, "gitme, kal !" diyen annesi Kamka'ya, Tölegen; Bir güzel almadan anneciğim, Gönlüm tamamen diner mi? Arzulanan istekten, Erler sözünden döner mi? diyerek reddeder. Kız Jibek' e ikinci defa gittiği zaman arkasından ağlayarak gelen kardeşi Sansızbay'a; 167


Yiğitlik, zenginlik kimde mi, Aşıklık bir başka dünya . diyerek kahramanlığı, zenginliği istemez. O gerçek yari , sevgiyi arzu eder. Tölegen 'in bu vasfını abartarak göstermek için şair, türlü kompozisyon usfilünü kullanır. Kız Jibek' in göçünü takip eden Tölegen' in, aşık olduğu yarini arzuyla görmek istemesini jırcı , onun atının yürümesiyle ifade eder: Yürürken yer sarsılır, Gemi güçlükle çekilir, Önündeki tepeden, Zıplayarak aşıyor. Tavşan gibi zıplayıp uçan kuşla yarışır gibi gelen yorga atın kuvvetle koşması , acele eden Tölegen ' e yürüyormuş gibi gelir. Tölegen 'in göç peşindeki hali aşık yüreğinde yanan arzunun, daha çok aydınlık, mutlu , gösterişli devridir. Tölegen ' in aşk arzusuna engel olan dört türlü kötü güç vardır. Birinci engel çöl , uzak yol; ikinci engel ana-babanın bedduası , talihin ters bakması; üçüncü engel yardım almamak, yalnızlık; döndüncü engel Bekecan' ın düşmanlığı . Jırda Karadeniz tarafında yaşanan Jağalbaylı halkı ile Jayı boyunda yaşayan Şekti halkının arası yüz günlük çöl , kuş konmaz, kervan geçmez yer olarak vasıflandırılır. O, çölün en sevilmeyen yeri , haydutların kümelendikleri yer olan Kosoba' dır. Bu şekildeki tabiat engeli Kozı ile Bayan' ın da önüne çıkmıştır. Bunun büyük anlamı vardır. Eski aşkların hangisini ele alırsak alalım onların maksatlarına erecekleri yoldaki engellerden biri insansa, ikincisi tabiat olarak ve­ rilir. Tabiat engelleri; deniz, dere, uzak yol , cin . ejderha vb. olarak gösterilir. "Kız Jibek" jırındaki Kosoba çölü eski örf ve adetİn 168


odaklaştığı, kötülüğün belgesi olarak verilmiştir. Onun içindir ki Tölegen ' in iyi niyetine düşman olan uzak yol ve çöl , Bekecan 'a dost olmaktadır. Bu, Kız Jibek destanının geçtiği zamanı tam olarak vermez, karanlık bir devir olarak vasıflandırır. Tölegen insanlar arasından da, tabiattan da dost bulamaz. Bu Tölegen' in yanlızlığını , yardım alarnamasını gösterir. Tölegen Ko soba çölünde, ecelin koynunda, altı kaz ile vedalaşır, yanlızlığından dert yanar: Kosoba çölünün dibinde, Öldü gitti dersiniz. Ağiaya ağiaya tek başına, Dünyadan göçtü dersiniz. Hazarbay'ın bedduası da ona az engel olmamıştır. Hazarbay' ın duasını alan Sansızbay muradına, amacına ulaşır; bedduasını alan Tölegen ölür. Tölegen' in kendisi de; Sözümü dinlemeden gittin diyerek, Babam duasını vermedi. der. Bedduanın mazisi eski adetlere ve onun gücüyle ilişkilidir. Gelecek için baba ve oğul mücadele ederken jırcı, dua ile talihin gücüne önem verir. Onun içindir ki babasının bedduasını alan Tölegen sadece feodalist toplum adetlerine karşı çıkmış olmaz, kendi talihine karşı çıkmış olur. İ ki aşığı talih kavuşturmaz. Kız Jibek'in Tölegen dönerken gördüğü düşü, onun kimliğini sordur­ masını, Tölegen' in yengesine verdiği cevabı, o cevapta nişanlısına Sansızbay adında evlenmesi gereken birinin olduğunu söylemesi, kardeşi ile vedalaşırken "Bana bir şey olsa Kız Jibek yengeni kendin alarak yardım edersin" demesi, Sansızbay ' a ölürken vasiyetini söylemesi jırcının , bu talihin katılığını hissettirmek için kullandığı bir yol olduğu görülür. "Kız Jibek" jırının kompozisyonunu , ana fikrini ve kişiliklerin 169


jırdaki psikolojisini, mücadele menfaatlerini araştırarak analiz etmek, bu jırın toplumsal içeriğini belirtmek gerekir. Bu jır, feodal toplumun geçmişinden, gerçekte olmuş olaydan oluşan hikaye olmasından dolayı eski yapının başlıca adetlerini , kurallarını tanıtır. Bu adet, itimat edilen, doğru bulunan eski düşünce, eski jırcıların kendi düşünceleri olarak görülür. Romantik, psikolojik özelliği bulunan "Kız Jibek" aşk jırında asıl konu eski adetlerdir. B unlar Kazakların eski adeılerindeki yapısal ve sosyal adaletlerdir. "Kız Jibek" destanına kabileci ve feodalİst devrin adet­ lerinden oluşan örfi jır diyebiliriz. Bunu özellikle jırın ikinci bölümü hakkında söyleyebiliriz. Jırın asıl gidişatı eski adetlere bağlı aşk üzerine temellendirilmiştir. B u , Kazaklardaki kabile yapısının büyük bir ispatıdır. Ö zellikle eski kan davası kuralının hatırlatıcısı olarak kalıplaşmıştır. Bu hedefte jırcıların anlam ile düşüncesi değişmez. "Kız Jibek" jırının eski varyantiarı daha hala bulunamamıştır. Basılıp yayınlanan varyantiarda anlatıcılar kendilerinin sınıf, toplum, düşünce , halk tarihinin ilerleyen , gelişen yönü ile birleştirerek verir­ ler. Önceden eskiyi öven aksakal, bilgin, o adetlerin onaylayıcısı olarak karşımıza çıkar. Bunu "Kız Jibek" jırının iki bölümünde, özellikle Sansızbay­ Jibek olayında açıkça görürüz. Tölegen ile Jibek arasındaki olayı aniatmada jır açıkça psikolo­ jik, lirik destan türünde başlar. Tölegen ile Jibek hür düşünce, genç­ lik ve dürüstlük bakımından benzeşirler. Tölegen ' in babasının bulunduğu kızı almayarak kendisi gibi aşkı arayan Jibek'i bulması, seçmesinin tümü jır içinde kurallı, yerinde ve halkın dürüst duygu­ larıyla başlar. Eskiden ana, babanın iradeleri gençlerin geleceğinin belirleyicisidir. Bu jır ise gençlerin kendi iradeleriyle birleşme isteklerini onaylayıcı bir şekilde başlar. Tölegen ile Jibek arasındaki ilişki; sevgi , derin anlam ve denk dostluk şeklinde verilir. Tölegen'in Jibek'e olan aşkını, romantik jır birçok safhadan 170


geçırır. Bir kız , ikinci bir kızdan üstün olarak vasıflandırılırken, bunların hepsinden de Jibek' in üstün, farklı, dinamik olduğu belir­ tilir. Tölegen'in Jibek'e kavuşacağı belli olmadığı halde aşık olmaktan başka çaresi kalmaz. Fakat bunların hepsi de jırın giriş bölümündedir. Bu bölümün içinde iyi giden aşk çıkmaza, kaderin merhametsizliğine dönüşür. Tölegen ile Jibek, ikisi de ilk başlarda hür iradeleri ile kavuşmalarından sonra j ırın diğer bölümlerinde eski adet ve düşüncelerin tutsağı olurlar. Jırcının eski adetleri övmesi ve inancı , gençlerde kendi iradesini kabul ettirir. Tölegen Akjayık'tan atia­ narak yola çıkacağı vakit Jibek'e, kendisine bir şey olması duru­ munda Sansızbay ile evlenmesi söyler. Jağalbaylı'dan atianırken kardeşi Sansızbay 'a, Jibek'i arayıp bulmasını , ölmesi halinde onunla evlenınesini vasiyet eder. Bu vasiyet ölmeden önce söylediği e n son söz olarak kabul edilir. Onu yerine getirmek artık Jibek ile Sansızbay' ın boyun borcudur. Eğer onlar bu vasiyeti yerine getirmez ise, Tölegen ' in bir değil, iki defa azap çekeceğine inanılır. Bu durum Tölegen'in ölmesiyle, jırcının düşüncesine göre değişmez kader olarak verilir. Bunun sebebi Tölegen ' in duasıyla değil de kendi iradesiyle gitmesindendir. Tölegen' in jırın başında hür duygunun temsilcisi olarak gösterilmesi daha sonra değişerek yersiz, yolsuz düşüneeye dönüşür. Baba duasını almayan kişinin kim olursa olsun onmayacağı düşüncesi jırdaki bütün başka duygu ve arzulardan üstün bir şekilde verilmiştir. Babasının duasıyla yola çıkan Sansızbay başarılı olur. Buna göre jırdaki kompozisyonun kuruluş amacı , aşk yönündeki duygu ve anlamların hepsi de adetlere bağlıdır. "Kız Jibek" jırını incelerken eski Kazak hayatındaki kadınların vaziyetini de göz önüne almamız gerekir. Eski zamanlardaki kabile­ ci toplum yapısından doğan kanun ile kurallar kadını eşya haline getirmiştir. "Erden gitse de, i lden gitmez" sözü, kadının erkeği 171


öldüğü zaman bile bağımlı olduğunu, kabile içinde kalmasını anlatır. Bu bütün gençlerin duygu ve düşüncesine sindirilir. Gençlerin düşünce ve iradesi elinden almak suretiyle, örf ve adetlere göre bağlanmış olduğunu gösterir. "Ağabey ölse yenge miras, kardeş ölse gelin miras" sözü bunun kanıtıdır. Ö mrü yolda geçen iyi ağabey Tölegen, örf ve adetlerin kurbanı Jibek, kardeş Sansızbay, üçü de uyum gösterirler. Bunu o şekilde söyleyen şairler halkın duygu ve düşüncesinin koruyucuları değil, eski talihten, üstün sınıf duygu ve düşüncesinden geçemeyen , onu tekrar gençlerin duygu ve düşüncelerine yerleştireyim diyen jırcılar olarak karşımıza çıkarlar. "Kız Jibek" j ırını incelediğimizde eski adetlerin açıkça göste­ rildiğini özellikle bilmemiz gerekir. Ustalıkla söylenen "Kız Jibek" jırını eski zamanda olan, eski duygu ve adetleri kendince açıkça gösteren folklor örneği olarak değerlendirmemiz gerekir. Tölegen 'in düşmanlarından birinin Bekecan olduğunu belirt­ miştik. İ nan düşmanlığının anlatıldığı bölümlerde bu fani dünyanın adaletsizliği gösterilir. Tölegen ile Jibek hikayesinde malk-mülk dengesizliği engel teşkil etmez. Bekecan , bu eski adetlerin sahibi , koruyucusudur. Birbirini seven gençlerin yolundaki engeller ve aksilikler, birçok jırın asıl konusudur. Onsuz konu, olay yoktur. Toplum hayatı, mücadele dünyası, iyilik ile kötülüğün mücadelesi "Kız Jibek" jırındaki her türlü engeller de o mücadelenin kanunu ve kaidelerini ayrıntılı olarak deliller. Eski hayatın adaletsizliğine karşı mücadelede Tölegen, yalnız olmakla beraber, dinleyicinin, okuyucunun, halkın bütün iyi niyeti bu iki aşık tarafında olur. Tölegen' in öldüğü bölüm çok hüzünlüdür. Tölegen' in yurdunda birlikte çıktığı altı kaz ile öldüğü sırada vedalaşması; halkına, yurduna, anne ve babasına selam söyleyerek helalleşmesi çok tesirli ve çok hüzünlü olarak verilmiştir. Bu, sadece halkını, yurdunu , anne ve babasını sevmenin işareti değil , 172


ayrıca aşık olduğu yarine ulaşamamanın hüznü , yüreğinin uzaklar­ daki kederidir. Bu keder Tölegen'in ölümünü çok hüzünlü yapar: Ulaşmak istediği yere, U/aşamadan gitti dersin. diyerek içini çeker, ağlar Tölegen. Tölegen 'in ölüm hali dinleyiciterin aklında tesirli bir şekilde kalmıştır. Doğru olmayan seferin acı sonu budur. Bahtsızlığa uğrayan Tölegen'in bu halini jırcı, maksattı biçimde dinleyiciterin gönlüne hüzün getirecek biçimde sunar: Batan güneş/e beraber, Ah derya, ey Tanrım diyerek, Yıldızın aktığı gibi Tölegen, Ahirete sefer eyledi. Fakat bununla birlikte şair kendi tarafından söylediği mısralarda; Söyleyip söylememek, Bu şekilde işte aslı . Kefeni yok, mezarı yok, İt ile kuşa yem oldu, Muradına ermeden daha, Uzaklarda son buldu. diyerek üzüntüsünü bildirir. Tölegen 'in "altı kaz" ile söyleşmesi halkı , yurdu , ömrüyle vedataşmasının üzüntülü bir ömeğidir. Kosoba gölünde altmış hay­ dut onu ortalarına aldığında "Batacak güneş ile batayım, gençliğiınİ alayım" diyerek savaş açsa da Tölegen' e eski ulu yiğitler gayreti verilmemiştir. Kasten verilmemiştir. Bu durumda, yukarıda anlatılan kompozisyon bakımından ayrıntılı düğüm , açık sır vardır. Bu sebepten Tölegen' in altındaki yorga at da yoldaşını düşmana 173


vermeyecek denli büyük kahraman atı değildir. Düşman tekrar etrafını sardığında o başını yere koyarak Tölegen' i düşmana verir. Onun için de şair; Hayvan vefasızdır derler, Su içip kandıktan sonra, Bir haydut önüne çıksa, Oyun yerindeymiş gibi gider. diyerek atın kötü huyunu ifade eder. "Kız Jibek" jırındaki baş kahramanlardan biri Jibek'tir. Tölegen gibi Jibek de farklıdır. Jibek ' in vasfını bilmek için Akjayık'tan çıkarak göçeden onüç kız ile hanımın güzellik ve görünüşüne dikkat etmek gerekir. Jırcının ilgi çekici vasıflandırmasına baktığımızda Jale gibi parlayan bu kızların hiçbiri de boş değildir. Birinin güzelliği yüzünde akar gider. İkincisi "tan atmakta iken, Çoban yıldızının akrabasıdır, cennetten çıkıp gelmese de, bu huri kızıdır." Fakat Tölegen' in arzuladığı Jibek' i o değildir. Diğer kızların hepsinin de ayrı güzellikleri vardır. Üçüncüsü "dolu­ nay gibi dolgun, ak sazan gibi kıvraktır". Gitmekte olan bu kızın arkasında otuz deve vardır. "Hızması sarı kurşundan , şah ipekten, ak alnı parlar, iri gözü çıkacak gibi bakar." Dördüncü göçün önünde gitmekte olan kızın süslülüğü bundan da fazladır; "on hizmetçi yanında, kendisi on beş yaşında; hazineli kırk deveye, ipekten ip çektirtmiştir." Beşinci göçün başındaki kızın giydikleri saf altındır: "Altın kase gibi, iki gözün çırası 1 doğan ay gibi eğilmiş, iki kaşın arası". Bunların içindeki en son göçün başında gitmekte olan kızın zenginliği daha da fazla görünmektedir: "Kara kıymetli ipek giydiği, kara yorga bindiği, seksen deveye yüklenmiş, sekseni de yetmemiş". Bu develere altınlar, isfahan kilimieri yüklenmiştir. Benzetmeler şöyle verilir: Ak yüzünde pürüz yok, Ayın, gölün yüzü gibi. 174


İki gözü de parlıyor, Yiğidin tuğu gibi. Söylediği söz berrak, Duru, zemzem suyu gibi. Ağzından çıkan sesi. Sarı altının buharı gibi. Tölegen ' i birçok göçten , birçok güzel kızın arasından geçirirken jırcı ustalıkla psikolojik yöntem kullanır. Bir kızdan bir kıza geçer, Tölegen her birinin arkasından bakarak Jibek zanneder. Fakat Jibek değildir. Bu Jibek' e ilgi çekmenin, meraklandırmanın yöntemidir. Artırma, fazlalaştırma yöntemi , psikolojik bakımdan dinamik motiftir. Ayrıca Jibek' in iyiliğini, güzelliğini başlıbaşına vasıflandırmadan diğer bütün kızları anlatarak Jibek'in bunların hepsinden de üstün ve güzel olduğunu sezdirir. Bu teknik karşılaştırmalı anlatırnın en sanatsal ve en güzel türüdür. Bu yöntem vasıtasıyla Tölegen Jibek'i görmeden ve kavuşmadan aşık olur. Bu on üç kızın güzelliğini, süslülüğünü ve zenginliğini, 200 develi göçün önünde giden hanımınki aşmaktadır: Ağa lünis peri gibi, Endamı ve güzelliği. Yaştansa da ilerde, O her zaman kız gibi. Nur gibi parlamakta, Asilee yol almakta, Göçün öncüsü o . "Anasını görüp kızını al , ayağını görüp aşını ye" der, atasözü . Jırcı bunu aklında tutmaktadır. Jibek güzel kız olarak doğmuş ise demek ki annesinin soyu da güzeldir. Jibek sadece güzelliği ile değil, her yönüyle diğer kızlardan ileridedir. 175


Tölegen göç boyunca Kız Jibek'e türküleric söz atar. Kız, ar ederek cevap vermez. Bu ar dahi Jibek'in farklılığını gösterir. Kızdan ters cevap alan Tölegen, üzülür ve Jibek' e "kendini çok beğenen belaymışsın" diyerek kusur bulur, söz atar. Gururlanma Jibekcan, Belan yurda dokunmasın. der. Tölegen'in "belaymışsın" sözüne Jibek; Ekinim su gibi akar, Halkım gözleri gibi bakar, Yurdum koyun gibi çoğalır. diyerek , kendisinin yurdunun biriciği olduğunu söyler. O bütün Şekti halkının sevdiği bir kızdır. Tölegen ' in "nereden bildin ay Jibek, seni arayıp bulan Tölegen, mal vererek sakın seni almasın" demesine karşılık Jibek: Gelirsen gel karşıma, Çayım ekmeğim başına, Gelmesen uzağa git, Var git yolun dışına. der. Jibek' in bu söyledikleri sinirlilik ve kendini beğenmişliğin göstergesi değil, eski jırlarda karşılaştığımız naturalİst türün dil yoluyla ifadesidir. Jibek ' in "Ben de senin gibi asilim , tanırsan gel , tanımazsan sen bilirsin" demesi bunu gösterir. Başlangıçtaki bu mücadele, itibar kavgası, Tölegen' in arzusunu çok güçlendirir. Mağrur kız, Tölegen 'e ulaşılması güç olan bir kız olarak görünür. Fazla geçmeden kız da aşka tutulur. Ö nceleri kızı görmek için Tölegen sabırsızianmaktadır, şimdi ise Tölegen 'i görmek için sabırsızlanmakta olan kişi Jibek'tir. Atılan ok gibi hızlı 176


Tavşan gibi atik, Aş1k olduğu yari görmeye, Gelir Prenses Kız Jibek. Kart kurt ederek gelir, Görmektir tek arzusu, Tölegen bunun tutkusu. Burada Tölegen' in beni, benliği, nazı da sevgililer arasında güzellik olarak gösterilir. Bunun anlamı kendisinin sevgisini beyan etmektir. Jibek ev içindeki geçimin mayasıdır. Adetlere de, eşine de sadık kadın olarak gösterilir. Tölegen iline vanrken kötü düş görür, yarine kıyamaz. Tölegen ' i sekiz yıl dayanıp sadakatli bir şekilde bekler. Tölegen'i öldürdükten sonra Bekecan, düğün yaparak Jibek' i zorla almaya kalkışır. Bekecan Tölegen' in öldüğünü dolaylı olarak söylemek ister. Bekecan' ın dolaylı anlatımı Jibek'in başındaki trajedininmerkezi olur. Bu haber Jibek' i üzüntüye boğar: Bekecan 'ın bu sözü. Üzüntülü Jibek 'in, Ciğerine yürüdü, İçini çekerek ağladı . Aşık olsan böyle ol, Ah derya, vah Tanrım, Derken hergün zayıfladı . Bir zamanlar mutlu bir hayat süren Jibek şimdi bahtsız , karalı biri olur. Kederli bir dul olarak kalır." layık' ın suyu şırı! şırı! 1 Kör oldum ağiaya ağlaya" demesi bu kederini göstermektedir. Bu ağıt Tölegen-Jibek hikayesinin ikinci olaya geçmesinin önündeki sona dönüşür. Jibek diğer aşk jırlarında olduğu gibi yarin arkasından 177


kendini öldürmez. Yas tutar, Tölegen ' in vasiyetını yerine getırır. Evlenmek durumundadır. Gelenekten doğan j ır bu düşüneeye Jibek'i bağlar ve bu konuda örnek göstermek biçimine dönüşür. Fakat Kız Jibek' in talihsizliği Tölegen'in ölümü ile sona ermez. Koren 'in zorla onu almak istemesi de bu talihsizliklerden biridir. Bunlar Kız Jibek' in başına boşuna gelmemiştir. Bu da önceden Kazak köylerindeki kadınların durumlarının ne kadar ağır, ne kadar kederli olduğunu göstermek için verilmiştir.Kabileci feodalİst toplumun iç yapısına bakacak olursak, Jibek sevdiğine kavuşama­ dan bir darbe yerse de ondan daha ağır darbeyi dış zıtlıklardan görür. Toplumun iç zıtlıkları kadın için sıkıcı , merhametsiz ve dil­ siz düşmandır. Fakat bu toplum dış düşmaniara karşı da birbirine yaklaşmaz. Şekti ilinde Kalmaklara karşı birlik olunmaz. Bunun için çaresizlik ateşine yine Kazak kadını ve Kız Jibek gibiler düşer. Jibek'in Jağalbaylı ilinde ağıt yakıp ağlaması sadece Sansızbay'a duyduğu hasretten değil, Şekti halkının "içeriye pehlivan, dışarıya kaypak" yanını , kötülüğünü bilerek üzülmesidir. Kız Jibek eski adederin adaletsizliklerine alışamaz. Bunun için Kalmak arasında yardımsız kalan Kız Jibek, kahraman Sansızbay ' ı ümitle beklemek­ tedir. Adedere kurban olan Jibek sadece kendi aşkını müdafa eden kadın olarak değil, bütün kadınları ar ve namusuna sahip çıkan kadın olarak verir. ·

Yengesiyle vedalaşmasını şair; libek 'in at/anarak, Kafire kadın olduğunu, Yurda duyur, bildir. Ak sütünü heliii etsin anamız, Razı olsun babamız, Yurda gitsin seliimımız biçiminde verir. Jibek'in sadaketi , yüreklilik vasfı bu şekildedir. 178


Jibek yarinden ayrılmış olan bahtsız, genç aşıktır. o ne kadar talih­ siz olsa da bütün güçlüklere dayanır, karşı çıkar. Tölegen 'in yanında serbest, gamsız olan Jibek; Sansızbay bölümünde savaşçı , akıllı kadın olarak, gayret ve güç sahibi olarak vasıflandırılır. Düşman görmemiş olan genç Sansızbay, Kalmak Koren yo­ lunu kestiğinde Jibek bir tepenin başına gelir, attan iner, Köksandal' ın ipini boynuna dolar, kendini Sansızbay ' ın yerine kur­ ban olarak gösterir. Jibek'in iyi vasıflarından birisi de kıvrak zekalılıktır. Koren'i kıvrak zekası v e hatipliği ile oynatır. Sandalkök' ü almaya gelen Koren 'e Jibek "Efendim, kaç göbekten beri hansın" diye sorar. Koren "yedi göbekten beri hanım" diyerek cevap verir. O zaman Jibek "Sen han olma yerin dibine gir, eğer gerçekten hansan bu şekilde çoban gibi dolaşmaktan utanmıyor musun?" diyerek onu ileriye gönderir. Kıvrak zekalı, hatip Kız Jibek o ata bindikten sonra "Babana lanet han Koren, burada senin eşin yok" diyerek kavga eder. Bu tepki çok yerindedir. Zor günlerde Jibek tahammülkar olur. Jibek düşmandan kurtulurken Köksandal ' ı ganimet olarak alır. Bu galibiyetin ganimetidir. Jibek Köksandal' a binmeye başladıktan sonra artık Köksandal iyiliğe hizmet edecektir. Sansızbay Tölegen 'in kardeşidir. Fakat Sansızbay Tölegen' den farklı bir adamdır. Tölegen gençliğinden itibaren serbest, oynayarak yetişen bir yiğittir. Fakat Sansızbay bunun tam aksine zırh giyip, yay takınan , ok atan , güzel at binen yiğit olarak terbiye edilir. Tölegen Jayık'a giderken ikinci seferinde kardeşine; Altın kılıç ak şeşper, Senin için yaptırdım, Yerleştirdim kılıfa, Al beline yakışsın . Dokuz kat gök zırh, 179


Dokutarak kilimle, Al, üstüne giyersin. der. Aynı vedalaşmanın başka bir bölümünde; Gök donlu tulpar var, Bıldır kunan bu yıl tay, Bineceğin baş atın, Canım, sana çok yarar. diyerek düşmana karşı bineceği ata kadar hepsini söyleyiverir. Sansızbay yay çekerken, onun oku; Dokuz kat zırhlı giysiden, Kolaycacık geçerdi. Bir tepeye yeterdi, Görünebilen her yerin, Altını üstünü delerdi. Sansızbay ' ın yiğitlik ihtişamı bu şekildedir. Ancak bu yiğitlik Tölegen' inki gibi değildir. Jırcının fikrine göre Sansızbay babasının hayır duasını alarak yola çıkar. Onun için amacına ulaştırmak şarttır. Bu sebepten ona özellikle daha üstün sıfatlar verilir. Jırda Sansızbay ile Jibek arasında da aşk vardır. Bu gelenek gereğidir. Geleneğe göre kocası ölen kadını kaynı alır. Bu adeti güzel göster­ mek için hikaye etmek jırcının kendi çabasıdır. Onun için jırda üç kişinin sevgisi de bir verilmiştir. Jibek, Tölegen ' i nasıl severse, jır da Sansızbay ' ı o kadar sevdirir. "Kadın erden gitse de ilden gide­ mez." gibi kabile anlayışına göre Jibek kendisinin eski yurduna gider. Bu tür adetler, Kazakların eski hayatındaki özellikler, bu şekildeki zıtlığı , yersizliği gösteren olaylar doğurur. "Kız Jibek" destanındaki güvenilmez, hain insan tipleri Bekecan ile Koren'dir. Bunların ikisi de birbirini seven iki gencin 180


girerler. Fakat kişilik ve yaratılışı bakımından ikisi birbirine bcnzcmezler. Koren başka bir halktan çıkan düşman, Bekecan ise iç düşmandır. Koren dış düşman da olsa biraz daha iyidir. Erlerde olan saflığı ile mertliği vardır. Bekecan da bu yoktur. Bekecan cahil, zalim ve tehlikeli düşmandır. Aslında Bekecan da Jibek'e aşıktır. Fakat bu , sonsuz ve sınırsız değildir. Ayrıca hırsız, haydut ve yara­ maz bir insandır. Jibek' e uygun değildir. O maksadına erlik, gerçek sevgi ile ulaşmaz; haram, hainlik, zorbalık ile ulaşınaya çalışır. J ırda Bekecan' ın bu özellikleri net bir biçimde verilmektedir. arasına

Düşmanlık eden Bekecan ' ı Jibek; Babana lanet haydut, Tanrı 'm seni kahretsin, Kadının, balan üzülsün, Başına zor bir iş gelse, Yanına dostun gelmesin. diyerek beddua eder. Bu sadece Jibek'in bedduası değildir. Ayrıca jırcının da bed­ duasıdır. Koren bu şekilde değildir. cesu r insandır. Sansızbay ' ın arkasından kovarak yetiştiğinde, ona "Benim adım Han Koren ne diliyorsun" der. Sansızbay' ı döğüşe çağırır. Koren ölüme var, crkekliği korumaya yoktur. Fakat Bekecan' ın yalancılığı ile iki yüzlülüğü onda yoktur. Tek başına iki ata binen Koren Kalmukların kahramanı olarak verilir. Jır bunun dışında Sansızbay ' ın yiğitliğini verebilmek için düşmanını güçl ü, kuvvetli gösterir, birçok yerde objektif olarak güçlendirerek verir. inatç ı, kaba ve terbiyesizdir. Amaçladığı işinden dönmez. Koren; yol , iz bilmeyen çocuk değildir. O Şekli halkının namusunu hakir görür. Jibek' i zor kullanarak kaçırmak ister. Onun için jırcılar onu ahmak ve cahil biri olarak gösterirler. Şairin; 181


Pfrim, ya pfrim, Köksandal'a binen, Kız Jibek benim kadınım, Kurban olayım Jibek ey, Yavaş gidin yavaşça. demesi Koren 'i alaya almaktır. Jırın en önemli kişilikleri bunlardır. "Kız Jibek" destanının dili zengindir. Kompozisyonu dinleyen­ lerin ilgisini çekecek şekilde ustalıkla kurulmuştur. Jırdaki insan­ ların karekterlerinden, davranışlarından göçebe hayatın, kabile­ ciliğin ve birçok örf ve adetin türlü şekilleri görülebilir. Bu motifler jırın içeriği ile tam olarak ilişki sağlayarak mücadeleleri birçok örnek ve işlem ile süslemektedir. İ nsanlar arasındaki ilişkiler de çok konuludur. Çeşitli belgeler yakınlaştırılarak şekiilendirilir. Bekecan ile Koren 'in karşısında sevgi müdafacıları olan Tölegen ile Jibek, S ansızbay ile Şege, Karşıga ile Sırlıbay , Bazarbay ile yengesi, bütün boy halkı kalabalık bir şekilde verilir. Bu insanların amaçları ve mücadeleleri vasıtasıyla örnrün iç yarası da, dış yarası da bütün yanlarıyla gösterilir. "Kız Jibek" destanı Kazakların eski göçebe hayatların ı yansıtan ayna gibidir. Göçebe halkın dizi halinde göçmesi , çadır dikilmesi, atlı yolcuların gidişi gibi birçok eski gelenekler tanıtılır. Jırda olayların anlatılmasının üç yolu vardır: Bunlar; hikaye etme, tasvir ve konuşturmadır. Jırın şiir bölümünde hikaye etmeye az rastlarız. Bunlar jırın sonunda bazı konuşmalar içinde, şairin bilgi verdiği yerlerde geçer. Hikayelerle ilişkili sözleri şair nesire dönüştürmüştür. Bu durum jırın içeriğini ilgi çekici hale getirmiştir. Jırda birkaç tasvir usulü de vardır. Göçün ihtişamı, Jibek'in güzel­ liği, onun atağa girdiğİndeki endamı, atını sürmesi, Koren ' in 182


" Yürüdü Kalmuk yürüdü" dediği yerdeki görünüşü, Jibek ' in altındaki Köksandal' ın varlığı, hem olayı anlatma, hem de tasvir etme tekniğidir. Bu şekildeki tasvirler olayı tesirli ve canlı kılar. Jibek' in atını sürmesini tasvire örnek olarak verebiliriz. Şair bunu; Yol ile mücadele eden, Gem ile çekişen, İki eli kenetlenen, Uçan kuş ile yarışan, Deve gibi boynunu uzatıp, Çeke çeke Jibek'in, Avuç içi parçalandı biçiminde verir. Bundan sadece Sandalkök'ün koşmasını değil , Jibek'in at sürmesini de görebiliyoruz. Koren ' in at sürmesi bundan daha güzel ve canlı bir biçimde anlatılmaktadır: Yürüdü, Kalmak yürüdü Üzengi vurup gelerek, Gök kaplan gibi kükreyerek, Terliğini ıs/atarak, Eğer bağı çözülerek, Sağrısından akan ak köpük, Göğsünde birikerek, Dur diye seslenerek, Tüylenmiş kuş gibi öterek, Kafir Kalmak yürüdü, Geldi, sinirlenerek. derken Kalmakların hayali dinleyiciterin göz önüne getirilir. Jırdaki ıasvirlerden biri de Kökjorga atın koşması ve beraberinde Jibek'in 183


yürümesinde verilir. Burada onun dış görünüşü de, manevi dünyası da görülmektedir. Jibek' in otağa gidişinin tasvirini şair şu şekilde verır: Jibek 'in yerini sorarsan, Açarak doğdu anasından, Soylu bir kişi/ikti, İnsan boyundan yüksek, Altın tahtın üstünden, Tavşan gibi zıplayarak inerdi. Ak alnı parlayarak, Altın ayakkabısı şakıldayarak, At gibi hareket ederek, Hızlı koşan at gibi hareketederek, Şişek gibi boylanarak, Etraftan utanarak, Etrafına dikkat ederek, Mara/ gibi gerilerek, Yereyağı gibi eriyerek, Tanrı 'nın verdiği iki ayak, Bir basmaya erinerek. Evden çıktı , Kız Cibek, Gözle görünen dünyanın, Doğdu hemen her yanından. Veya; Atılan ok gibi sessizce, Ağır koyun gibi zorla, Uzaktan bir görünüp bir kaybolarak, 184


Edalı yürürken ayağı burkularak, Yanları sallanarak, Dağ suyu gibi hızlı akarak, Ağustos gibi ısınarak, Eklemleri ağrıyarak, Güçlü doğan Kız Jibek, Otağa doğru yürüdü. hiçiminde verir. Acele ederek yürüyen , yarini görmek isteyen Jibek din­ leyicinin sanki gözünün önünde ilediyormuş gibi sunulur. Fakat şairin kullandığı teknik sadece tasvir değildir. Zamanı gcldikçe konuşma tekniğini de kullanır. Herkesi kendi ağzından konuşturur. Konuşturma vasıtasıyla onların manevi dünyasını , se­ vinçlerini , kaygısını tesirli bir şekilde verir. Vedalaşma, duyurma, hclalleşme, beddua, dilek, dua, güç mücadelesi , düş görme, vb. gibi nice çeşitli şiir örnekleri konuşturma üsh1bunda görülür. Bu jırın içeriğini genişleterek boşa gitmesini sağlamıştır. Monologların çoğu hitap edilerek kullanılır: Ay yengeciğim, ay yengeciğim ay, Huyun başkaca idi ay, Tölegen 'e git de gel, Beni dinlerse gitmesin. dürdüğündeki "ay yengeciğim ay" sözleri bir kişiye söylenmiş olan, Jibek' in acıma hislerini bildiren kelimelerdir. Bu da olmazsa; Kudreti büyük Tanrı, Uzaktan yare aşık ederek, Ne iş açtın başıma, biçiminde Tanrı'ya yalvarma veya; 185


Havalanıp uçan altı kaz, Etin şeker, çorban tatlı, Konacaksan, kon artık, İşte yumuşak yer, işte saz! şeklindeki hitap Tölegen' in derin kederini, hislerini gösterir. Bu şekildeki şiir örnekleri çok kullanılır. Asil doğan bir tanem, Bu dünyadan gitmişsin, Diğer dünyaya geçmişsin, Ben aciz kardeşini, Hasrete bırakıp gitmişsin. şeklindeki hitap sözleri de aynı duyguyu vermektedir. Şege, Sansızbay'a başsağlığı dilerken de: Kurban olduğum Sansızbay, Gölde biten kamışım, Savrulup hızlı giden atım diyerek başlar. Bu şekilde birisine söylenen hitaplar bu j ırda genellikle acılı duyguları bildirmektedir. Bazen beddua şeklindeki monologlada da karşılaşırız: Babana lanet Bekecan, Gösterme bana yüzünü, Bitirmişsin işini, diyerek Jibek Bekecan' a beddua eder. "Canım Şege ağa" sozu dostluğu bildirmekteyse de "atana lanet Bekecan" sözü düşmana atılan ok gibi tesirlidir. Konuşma örneklerinden biri de atışmadır. Jırda dört yerde atışma vardır. Bunların hepsi de ı ı heceli şiir şeklindedir. Fakat 186


içeriği bakımından bu atışmalar birbirine benzemezler. Eski atışma Karşığa'nın evin tepesindeki Jogalbaylı yiğitlerinin konuşmasında verilmiştir. Bu sevinç bildiren atışmadır. İkinci atışma Tölegen' in Sırlıbay'a rastladığı bölümde kullanılır. Burdaki atışmada dünür olma niyeti bildirilir. Üçüncü defaki atışma ise B ekecan 'ın Tölegen ' in ölümünü bildirirken kullanılır. Dördüncü atışma Şege ile Jibek arasında geçer. Bu da sevinç bildirir. Şair atışma ile birçok sırrı verir. Jırda; inanç, fal, düş görme gibi duygulara da yer verilmiştir. Biri Tölegen 'in ölümünü tahmin eder, ikincisi ise Sansızbay'ın Kalmakları yeneceğini müjdeler. Şair tabiatı anlatırken de belirli bir duyguyla ona yaklaşır, fay­ dalanır. Tölegen Jibek'in göçüne tan attığında rastlar. Jibek ile Jirenbay' ın atağında yüz yüze düş zamanında karşılaşır. Bu an dünyanın güneş ışığı almaya başladığı zamandadır. Bu ısrarla aşk yolunda ilerleyen iki aşığın hislerine de ortak olarak verilir. Tölegen şimdi Kosoba çölünün ortasında canını teslim etmektedir. K ara gece Tölegen ' in uzaktaki hasretine ortak gibidir. Destanın en önemli yanlarından birisi de dilinin saf, zengin ve sanatsal olmasıdır. B azı abartma, süsleme, benzeştirmelerden başka, bazı kelimelerin kullanılışı güzel ve yerindedir. "Ayın karan­ lık gecesi 1 ayın geçmiş nicesi" şeklindeki sözün işlemesi buna delil olabilir. Jırda bu şekildeki söz süslemesi çoktur. "Asuv da asuv bel dedi , asa bir sokkan jel dedi ." şeklindeki söz yumakları da dışardan bakıldığında sadece bir söz benzeşmesi gibidir. Gerçekte ise o şekilde değildir. Bu sözler j ırda üç kere kullanılmıştır. İ lk defa onu Tölegen' i arayıp gelen Karşığa kullanır. İ kinci defa yine Karşığa Tölegen ' i Jirenbay' ın otağına götürdüğü bölümde söyler. Üçüncüsünü ise Jibek, Sandalkök' ün üstünde oturarak yengesiyle vedalaştığı zaman söyler. Bunun üçünde de "Asuv da asuv bel dedi" �eklindeki sözler ne uzaktan gelen sevinçli haber, ne bahta kavuşma, ne de seferin sırrından haber verir. "Ay yengeciğim ay, 187


yengeciğim ay !" şeklindeki sözlerin de belirli bir anlamı ve yeri vardır. "Basır basır basırdı, akka kulpı jasıldı" şeklindeki söz süslemesi birçok kızın içinde Jibek'in "Akka kulpı" olarak farklı bir kişi olduğunu anlatmak için kullanılmıştır. Şair, tasvirde, süsleme ve benzeştirmelerden başka, mukayese sözleri de kullanır. İnsan görünüşünün çağuna mukayese ile şekil verir. Mukayeseye alınan sözler, ay, gün , yıldız, altın, cevher, taş, huri kızı , hızlı giden at, ak kar, ak tavuğun kanıdır. Bu mukayesel­ er yerinde ve sanatsal olarak kullanılır: Kız Cibek 'in didarı, Nevruzun bir ak karı gibi. İki yanağın görünüşü, Yaz güneşinin ışığı gibi. Ak yüzünün kızılı, Ak tavuğun kanı gibi. Bileğinin görünüşü, Aybaltanın sapı gibi. Bunlar çevredeki tabiat görünüşünden alınan uygun ben­ zetmelerdir. Kazakların kabile hayatına yönelik, hayvancılık ile ilişkili mukayeseler de çoktur: Halkım koyun gibi çoğaldı, Yurdun mal gibi çoğaldı . şeklindeki mukayeseler hayvan bakıcılığı hayatından alınmıştır. Hayvan bakmak Kazaklar için sevilen iştir. Vedalaşma, acıma, baş sağlığı dileme, hayır dua gibi konuş­ malarda benzeştirme çok kullanılır. Bu tür yerlerde şair, mukaye­ seyi kullanmaz. Tasvirlerde ağır hisleri şair, benzeştirme yolu ile verir: Gölde biten kamışım, Savrulup hızlı giden atım sözünde de bu vardır. 188


K ökjorga ile Sandalkök adlı atların konuşmasını anatırken de, Sansızbay ile Kore n ' in savaşını; göçün güzelliği ni söylerken de şair, abartmalar kullanır. Sansızbay' ın attığı ok, Koren'i geçerek ev yeri gibi bir tepeyi dağıtır. Atlar koştuğunda uçan kuşa yetişir. Bu bölümler kahramanlık destanlarında kullanılan örneklerdir. Bunu şair güzel kullanabilmiştir. Bazen şair, küçültme türünde kelimeler de kullanılmıştır. Derya geniş gölümüz, Yer olup kalmış sulanarak şeklindeki sözler Sansızbay' ın üzüntüsünü bildirir. Bununla birlikte şair, süsleme, mukayese, benzeştirme, abart­ mada kullandığı kelimeleri nerede olursa olsun yersiz kullanmaz . Herbirini yerine göre kullanır, tekniğinin unsuru olarak yararlanır. "Kız Jibek" j ırının dilinin sanatsal, başarılı olmasının sebebi bu şekildeki nakışlardan doğmuştur. Şiirin kafiyeleri de, ses kuruluşu da uygundur, kafiye uyumu vardır. Asuv da asuv bel dedi, Asa bir sakkan jel dedi . şeklindeki gibi A-a, S-s, e-e gibi iç ses uyumları güçlüdür. "Kız Jibek" destanı , kahramanlık destanları gibi yedi heceli olarak yazılmıştır. K afiye iki-üç mısradan sonra değişerek serbest kafiye haline gelmektedir. Çoğu yerde j ırın kafiyesi sadece dış tarafında değil , çoğunlukla iç tarafında bulunur. Jırda vedalaşma, işittirme, ağıt, helallaşma gibi geleneksel halk şi irlerinin türleri çoktur. Bunların hepsi de j ırın lirik gücünü artırmıştır. Olayın ilgi çekiciliği ile lirik olması bu jırın içerik ve kompozisyonunu süslemiştir. * * Yazı,

Kazak Edebiyatı Tarihi, (Almalı 1 948, Öılımdar Akademiyası Şıkarması, s. 1 70-206) adlı eser içerisinde yayımlanmıştır.

189


b. KAHRAMANLIK DESTANLARI (BATIR ANGİMESİ)* I. Büyük Kahramanlar (Uh Batırlar) Kazak kahramanlık destanları eski devirlerde ortaya çıkmıştır. Kahramanlık destanlarının başlangıcı eski Türk birliği zamanındaki destanlardan doğmuştur. Kazak halkının tarihi kökeni yalnız Kazakların değil , bütün Türk halkının köklülüğü olarak kabul edilir. Bu destanlarda eski Türk, Moğol devrinin sürdüğü zamanlarda Altınordu , Akordu dönemlerinden bahsedilir. Nogay , Kırım, Kıpçak ve Kırgızların aynı bayrak altında büyük bir millet olarak yaşadığı zamanlar bunların konuları arasındadır. Bu devirler, Türk yurtlarının bölünmediği , bir arada, kardeş olarak yaşadığı devir­ lerdir. Kazak kahramanlık destanları zaman bakımından iki ana gruba ayrılır. B irinci bölümü ulu kahramanlar oluşturur. Bunlar göçebe halkın saldırıya hazır olduğu , askeri taktiklerio geliştiği, Kalmaklar zamanındaki kahramanlardır. O devirlerde sağlık , esenlik, barış hep kılıç ve bilek gücü ile kazanılmıştır. Bu dönem, güçlünün güçsüzü yönettiği; güçsüzün kul , köle olduğu zamandır. Eğer birşeye sahipsen, onu ancak kılıç ile koruyabilirsin . Bu yüzden o dönem halkının güvendiği tek kaynak, halka öncülük eden kişidir. Bu da kahraman , baştaki han ve beydir. Halkın hayalinde , gerçek yönetici bu üç niteliği de taşımaktadır. Bu yüzden de kişinin nitelikli sayılabilmesi için hem kahraman , hem danışman , hem de yönetici kimliğinin olması gerekir. O devir, kahramanların en değerli olduğu zamandır. Bunlar halkın birliğini kuran, dirliğini sağlayan gerçek insanlardır. Ancak her kahramanda bu netelikleri bulmak mümkün değildir. Bu nedenle halk, tüm özellikleri taşıyan bir kahraman hayal etmiştir. Onun doğasının insan doğasından farklı olması gerekmektedir. Olağanüstü bir karaktere sahiptir. Yaradılışı normal *

190

Adebiyet Tarihi,

Alınatı 1 99 1 , Ana Tili Bas . , s. 56- 105.


lıır insana benzemeyen farklı bir insandır. Doğuşunda bir gizliliğin

gerekir. Yaradılışma tabiat, evliya, peri gibi insanüstü varlıklar karışmalıdır. Bu nedenle ulu kahramanlarının doğuşu lark !ıdır. Kazak kahramanlarının tümü iki gruptan oluşmaktadır. İ lk hiilüme giren ulu kahramanlar, yaradılış olarak farklı olan, hem soyun öncüsü, hem de halkı düşmanlardan koruyan , halkın yardımcısı hariı olan kahramanlardır.

o l ması

Bundan sonraki gruba dahil olanlar küçük kahramanlardır. Bunlar, sömürücü hanların etkilerini yavaş yavaş kaybettikleri , Kazakların daha sakin bir yaşama girdikleri devirde ortaya yıkmışlardır. Bu devirdeki kahramanlar, normal insanların özellik­ lerine sahiptir. İlk grupta yer alan Edige, Kobiandı gibi kahramanlar periden , olağanüstü güç sahibi evliyadan doğmuş veya olağanüstü güçlerin yardımıyla doğmuş ve onların gücüyle donanmıştır. Bazıları ise halkın isteği ile evliyaya at adayan , Horosan'a koyun adayan, altınışındaki Analık'tan, daksanındaki Toktarbay'dan doğmuştur. Bazıları da Er Sayın gibi Hızır' ın duası ile doğmuş, onun koruyucu gücü ile yaşamıştır. Sonraki kahramanlar ise normal insani özellik­ ler taşımaktadır. İkinci büyük fark ise bunların Kazaklar arasındaki uyuşmazlıkları kendilerine amaç edinmeleridir. Hatta ev içi günlük hayat bu destanlarda en çok işlenen konular arasında yer alır. Alpamış destanı bunlardandır. 1. EDİGE BATIR

a. EDİGE BATIR DESTANI'NIN KlSACA HİKAYESİ Eski zamanlarda Şaştı Aziz adında keramet sahibi bir evliya varmış * . Yaşayıp yaşlanıncaya kadar çocuğu olmamış. Tanrı 'ya Şaştı, uzun saçl ı , uzun sakallı anlamına gelir. Burada Şaştı Aziz sözünden onun yaşlı bir bilge olduğunu anlarız (A.A.Ç.).

191


çocuğunun olması için dua ederken bir rüya görmüş . Rüyasında "Kıbleye doğru git" diye bir ses duymuş. Şaştı Aziz yola çıkmış. Yol kenarında dinienirken yanındaki suya perinin kuğu şekline girmiş üç kızı gelmiş. Suyun yanına gelince şekillerini değiştirerek suya girmişler. Onlar suya girinci Şaştı Aziz giysilerini almış. Üç kız giysilerini vermesi için ya! varmışlar. Evliya vermemiş . Sonunda "Birimizi seç, diğer ikimizi bırak" demişler. Şaştı Aziz en küçükleri Kenjekey güzeli seçmiş, diğerlerini bırakmış. Peri kızıyla karı-koca olarak yaşamaya başlamışlar. Kız evlen­ meden önce evliyaya şart koşmuş. Başıma, ayağıma, bakmayacak­ sm demiş . Epey zaman bu şarta uyan Şaştı Aziz, sonunda dayana­ mayarak kızın söylediği yerlere bakmış. Onun yaradılışının diğer insanlardan farklı olduğunu görmüş. Kız, şartını bozan Şaştı Azizı bırakıp gitmiş , "içimde çocuğun var, dokuz yolun kesiştiği yerde bul" demiş. Evliya çocuğu arayıp bulmuş. Bu çocuk Edige adını almış. Edige'yi babası büyütmüyor ve ihtiyarlara bırakıyor. Çocuk orada büyüyor, koyunlara bakıyor. Çobanlık yaparken insanların aralarındaki sorunları çözüyor, danışmanlık yapıyor. Çocuğun adaletli , akıllı cevaplarını Toktamış han duyuyor. Çocuğu ihti­ yarların elinden alıyor, kendi evlat ediniyor. Edige, Han' ın yanında büyük davalara bakıyor. Çocuğun herkesten akıllı, yakışıklı olduğunu gören Danabike hanım ona aşık oluyor. Gönlünün onda olduğunu biliyor. Ama Edige kabul etmiyor. Bunun üzerine kadın kin besliyor ve ona kötülük yapmayı planlıyor. Toktamış ' a "Sonunda Edige senin yerine geçecek . Şimdiden senden daha üstün gözüküyor" diyor. Bunu belirtmek için hileye başvuruyor ve Han'ın giysisine iğne batırıyor. İğne Han ' a batıyor. Bu olaydan sonra Han Edige'yi düşman olarak görüyor, onu öldürmeye niyetleniyor. Kadın iki gün , iki çeşit kötü yemek veriyor. Edige bu yemeğİn biri­ ni parça parça içiyor. İkincisini etrafa dökerek içiyor. Bu; halkını, evladını, sağı solu devirerek yönetirim, kanını su gibi akıtının 192


.ııılamında yorumlanıyor. Bu olaydan sonra Edige oradan ayrılıyor. I l a n , Edige'nin kininden korktuğundan geri döndürmeleri için ;ıdamlarını gönderiyor. Arkadaşı Janbay geldiği için Edige geri di inüyor. Fakat Toktamış tuzak kuruyor. Onu sarhoş ederek oldürmek istiyor. Hiçbir şeyin farkında olmayan Edige, sarhoş ol uyor. Olayları bilen Ağısın adlı arkadaşı ona Sarı Azban adlı atını lıa:t. ırlıyor ve Edige bu ata binerek kaçıyor. Arkasından gelen düşmanlarını ortadan kaldırıyor. Bu sırada Basenteyin adlı büyük dev ile karşılaşıyor. Dev, perinin güzel kızını esir almıştır. Devin evinde hizmet eden Edige, Kıza aşık oluyor. İkisi birlikte devi öldürüyorlar. Sonra peri kızıyla evlenip Satemir Han'a geliyor. Han bunları köşkünde ağırlıyor. Ama yardımcılarından birisinin söylediği sözlerden dolayı Edige'nin karısına ilgi duyuyor. Edige'yi öldürüp karısıyla evlen­ mek istiyor. Vezirinin verdiği akılla plan yapıyor. Edige'yi zor ve uzun bir yolculuğa göndererek orada öldürmek istiyor. Han hasta numarası yapıyor "Kızıl gül" adlı ilacın lazım olduğunu söylüyor. Bu ilaç Kül-Kün denizi ile Sınap deryasının ortasında bir yerdedir. Oraya giden kişi geri dönemiyor. Edige ilacı aramaya çıkar. Karısının akıl vermesi ile bu yoldan sağ salim döner. Kızıl gülle birlikte yanında güzel bir kız da getirmiştir. Edige'nin sağ salim geldiğini gören Han ile veziri başka bir plan yaparak onu tekrar yolculuğa gönderirler. Bu seferki yolcu­ luğunun sebebi, Han ' ın çok eskiden ölen babasından haber getirmektir. Han ' ın babası ile görüşmesi için kahramanı yakmak gerekir. Edige bunu kabul etmiştir. Kahramanı ateşin içinden peri kızı karısı kurtarır. Peri , Han ' ın babasının mektubu diye ona bir mektup verir. Han buna inanır, babasının yanına kendisi de gidip gelmek ister. Kendini alev alev yanan ateşin içine atar. Yanarak ölür. Hanla birlikte vezirleri de ölür. Edige Han ' ın yerine geçer, Han olarak halkı yönetir.

193


b. EDİGE BATIR (BAHADIR) DESTANI'NIN DEGERLENDİRİLMESİ Edige, eski Türk yurt hayatında halkın koruyucusu , dayanağı olan , hem kahraman, hem danışman , hem de yönetici olarak ha­ yallerden , dileklerden oluşan o devrio kahramanıdır. Edige'nin yukarıda özetiediğimiz hikayesindeki eskilik belir­ tisi nedir, sonraki dönemlerde eklenenler nelerdir, bunları ayırt etmek gerekir. Edige'nin sözü edilen olağanüstü doğumu tarihi eskiliğin bir yanını verir. İkincisi, hem bey, hem kahraman olarak doğmasında, becerikliliğinde, cömertliğinde, akıllılığındadır. Türk - Moğol han­ larının birliğinin , beraberliğinin kaybolduğunu belirtınesi de bu eskiliği veren yanlardan biridir. Hanlar arasında anlaşmazlık vardır. İ çlerinde başlayan çürüme ve kavgalar anlatılır. Edige ile Toktamış ' ın arasının bozulmas ı , Toktamış ile Satemir' in birbirle­ rine düşmanlığı buna örnektir. Bu destanda tarihi veren yerler vardır. Tarihte var olan isimlerio (Toktamış) , olayların (Aksak Temir isyanı) izleri görülür. Destanda bunlardan başka göze çarpan başka bir eskilik de Edige'nin kişiliğidir. Edige bu destanda Türk halkının iyi karakter­ li, iyi niyetli insan tipidir. Sevinme ile korkma, sevme ile iğrenme gibi hislere kendini kaptırmaz. Her şeyi akıl yolu ile yapan, sır sak­ layan , sabırlı, cömert, iyimser bir kahramandır. Bütün hislerine hakim olarak içindekileri hemen dışarıya yansıtmamak biçimindeki çekici, sıcak karakter, Kazak halkının ezelden beri sevdiği huydur. Edige bu özellikleri taşıyan bir kahramandır. Edige'nin adil kararlar vermesi Kazak halkının tercihidir. O, her durumda kişilerin neler düşündüğünü hemen aniayabilir, çözüm bulur. Bir şeyi uzun uzun düşünmektense, hemen cevaplamayı yeğler, hazır cevap vermeyi seçer. Her olaya öncülük etmesi, yöneticilik kabiliyeti bu karakterin bayrağı gibidir. 194


Bu söylenenlerden başka Edige destanının pekçok değişikliğe uğradığını ileri sürebiliriz .Taşkent' te basılan Edige destanı , değerini kaybetmiş, değişikliklere uğramıştır. Nazım olarak değil , ııesir olarak yazılmıştır. Böyle olunca gerçek manası kaybolmuş, herkesin istediği şekilde anlatabileceği bir hale gelmiştir. Diğer mil­ letiere ait özellikleri taşımaya başlamıştır. Destanın bu varyantma dışarıdan giren unsur çoktur. Toktamış han ile Edige' nin arasının bozulması buna örnek gösterilebilir. Bu, �akir-Şakirat hikayesinin tekrarıdır. Bir diğer örnek de; ,Edige'nin iki kadına bir çocuğu bölüp vermek istemesi sınamasıdır. Bu da, Hz. Süleyman hükmüdür. Satamir' in Edige'yi kızıl gül bulması için uzun bir yolculuğa göndermesi, onu öldürmek istemesi , sonunda bu kötü niyetinin cezasını çekip ateşte yanarak ölmesi vb . unsurları Jestana sonradan eklenen Arap, Fars masal unsurlarıdır. Bunların birincisinde Edige' nin tarihi bulunur. Temir' in tam halini gösteren gerçek yoktur. İ kincisinde de diğer Arap masallarından pekçok ınotifin girdiği gözlenir.

2. KOBLANDI BATIR a. Kobiandı Batır Destanı'nın Kısaca Hikayesi Kobiandı altmış yaşındaki Analık, doksan yaşındaki Toktar­ bay'ın evliyaya at, Horosan' a koyun adayıp, Tanrı 'dan dileyerek bulduğu çocuktur. Kahraman doğar doğmaz büyür. On yaşında Köklan aldı ihtiyarın Kurtka adlı kızıyla evlenir. Kurtka akıllı, iyi huylu bir kadındır. Kahramana Tayburıl adlı atı yetiştirmiştir. Bu sırada Kıyat'ın Karaman askerleri Kazak' a gitmiştir. Arkadaşı Karaman çağırınca, Kobiandı d a onlarla gitmeye karar verir. Annesi , babası , kardeşi, karısı gitmesini istemez. Ancak kararından dönmeyince herkes yolculuğun iyi geçmesi için dua eder, ağlar. O ise, arkasında bıraktığı yakınlarına şu sözleri söyler: Katar katar devemi, Sarısu 'ya bıraktım. 195


Yaylalarca yılkımı, Silahlı düşmana bıraktım. Sayısız koyun sürümü, Aç kurt/ara bıraktım, Dişleri çelik gibi, Genç kurt/ara bıraktım. Daksanındaki Toktarbay 'ı, Tanrı 'ya emanet ettim. Alımışındaki Analık 'ı, Bibi Fatma 'ya emanet ettim. Kızkardeşim Karlığaş 'ı, Karaşaş hanıma emanet ettim. Canım karım Kurtka kızı, Pehlivan kıza emanet ettim . Sizler dörtsünüz, ben yalnız, Tek Tanrı 'ya emanet ettim. Bu sözlerden sonra Koblandı , Kıyatların arkasından gider. Ancak bindiği at uzun yola hazırlıklı olmadığı için yolda dinlenmek zorunda kalır. Beklediği gün gelince Tayburıl'a binerek bunların arkasından gider. Tayburıl ' ın koşusu diğer dört ayaklı hayvanlardan farklıdır. Bu husus; Altındaki Tayburıl, Kocaman ağzını açar, Ayaklarını top top basar. Bir tepenin tozunu, Başka tepeye katar. Yağmur gibi teri akar, Gök gürültüsü gibi kişner, Kar suyu gibi taşar. 196


Ceylan ile geyiğin, Önlerinden koşar. Göl yakasında duran, Kökkutan ile Karabay, Havaya uçuncaya kadar, Gidip belinden basar. hiçiminde ifade edilir. Kahraman, bu yürüyüşüyle Kazan' a gelir, Kazan' daki denizde at ını koşturur. Burayı geçtiğinde Kazan adlı büyük kahraman, hliyük han ile yüzyüze gelir. Bunlarla büyük bir savaşa tutuşur: Önce iyi konuşur, Sonra şeytan kanşır. Şeytan denen de ne; Çevir süngünün sapını, Çevir çevir saplayıver. Birbiriyle vuruşur, Kılıç kanla boyanır. Koblandı, mücadeleden galip çıkar, Kazan' ı öldürür. Sonra Kazan'da bekleyen silahlı askerlerle savaşır. Onların tümünü de kılıçtan geçirir. Kıyat askerlerinin Kazan' a geldiklerini öğrendikten sonra Kobiandı ile Karaman geri dönerler. Bunlar; Kobiandı ile K araman , Köbikti adlı düşman hanın yayla yayla atını götürmeyi planlamışlardır. Atların arasında Kahraman Köbikti'nin Tarlan adlı ;ıtı da vardır. O, düşmanların kokusunu alarak, şehre doğru kaçar. At ının geldiğini gören Köbikti düşmanların geldiğini anlar ve atma lı iııip arkalarından gider. Köbikti onların yanına geldiğinde K obiandı ile Karaman çoktan uyumuştu r. Köbikti, ikisini de v akalar, bağlar ve zindana atar. Köbikti 'nin Karlığa adlı bir kızı \'ardır. Kız müslüman olmak istemektedir. İki kahramanı kurtar197


mayı pHinlar. Ama önce onların kahramanlığını sınamak ister. Koblandı , kızın bu teklifini kabul etmez . Kaçmayacağını , savaşıp zafer kazandıktan sonra gideceğini bildirir. Kız kahramanın bu cevabını çok beğenir. onu zindandan çıkartmak için başka bir çare düşünmeye başlar. Tayburıl ' a işkence ettirir. Buna dayanamayan kahraman zındandan kaçar. Kızı ve Köbikti' nin atiarını da alarak kaçarlar. Köbikti bunların arkasından gider. Kız, babasının ok işlemez zırhının zayıf olan yerini Kobiandı ' ya anlatır. Kobiandı söylenen yere nişan alır ve okuyla onu öldürür. Yollarda pekçok zorluklarla karşılaşırlar. Kobiandı memleke­ tine döndüğünde Alşağır adlı Kalmak hanının ülkesini işgal ettiğini , öğrenir. Yurttan yurda geçerek karısının eski memleketine varır. Burada da Alşağır'ın anne ve babasını kul , kardeşi Karlığa'yı hizmetçi, karısı Kurtka'yı da eş olarak aldığını öğrenir. Kurtka akıllı birisidir. Kahramanının geleceğini sezmekte, düştüğü durum­ dan dolayı zar ağlamaktadır. Koblandı , Karaman ve Karlığa'nın da yardımıyla düşman Alşağır' ı mağlup eder, onu öldürür. Bundan sonra da pekçok savaşa girer, hepsinden galip çıkar. Ağanas ve Karlığa'nın ağabeyi B irşimbay da büyük kahramanlardır. Bunların hilelerini sezen Karlığa, tek başına onlarla ayrı ayrı savaşır ve öldürür. Karlığa yiğit, cesur ve mert biridir. Kobiandı bu özellik­ lerini bildiği için onu dostu Karaman' a vermek ister. Karlığa buna kızar, Alşağır'ın iki tutsak kızkardeşini getirerek Karaman'a verir.Kendisi ise gider Kobiandı' ya varır, onunla evlenir. Kobiandı Alşağır'ın taifesini de ortadan kaldırdıktan sonra ailesini de alarak eski yurduna döner, muradına erer.

b. Kobiandı Batır Destanı'nın Değerlendirilmesi Kazak kahramanlık destanlarını başından sonuna kadar incele­ diğimizde, bize Kazak tarihinin bütün yönlerini verir demesek de bunlarda tarihin birçok gerçekliğinin varlığını da söylemekten kaçınmamalıyız. Kazak kahramanlık destanlarında günümüz Türk halklarının da tarihi gerçeklikleri vardır. 198


Eski Türk dilindeki sözleri araştıran Avrupalı bilginler, Kazak halkı içinde eski zamandan kalan pekçok unsurun varlığından söz l'l ınektedirler. Bu unsurlardan birisi de destanlar, şiirler, türkülerdir. Kazaklar arasında anlatılan destanların tümünde tarihten yapraklar vardır. Çeşitli olaylar, halkın tutum ve davranışları , i oplumsal yaşayışı bu eserlerde yer alır. Bunlardan biri de Kobiandı Batır Destanı' dır. Arşiv Komisyonu 'nun verdiği bilgilere göre Elek koruganın­ dan Oyıl'a doğru gidilen yolun üstünde Kobiandı adını taşıyan bir yer vardır. Bunun yanında Kobiandı adına izafe edilen bir mezar bulunduğu ifade edilmektedir. Bu bölge Kazakları Kobiandı hakkında hikayeler söylerler. Bu da Kobiandı ' nın yaşamış bir kişilik olduğunu delillendiren unsurlardan biridir . Şakerim �cceresinde de eski döneme ait bilgiler verilirken Kobiandı B atır, Janibek ile Abilkayır Han ' ın çağdışı olarak belirtilir. Kıpçakların Abilkayır'a duyduğu yakınlık onun dost ve mert bir insan ve büyük bir kahraman olmasından kaynaklanmaktadır. Kobiandı da Kıpçak hoyundandır. Kendisine "Karakıpçak Koblandı" denilir. Kobian­ dı'nın Abilkayır'a pekçok yardımı olmuştur. Abilkayır'a düşman olan kahramanlar da vardır. Bunlardan biri de Dayırkoja'dır. Kobiandı ile Dayırkoja bozkırda karşılaşır, savaşırlar. Kobiandı Dayırkoja'yı öldürür. Abilkayır Kıpçak'tan korktuğu için Kobiandı 'yı Dayırkoja'nın akrabalarına vermez. Arğın boyu bu duruma çok içerlenir. Kazak birliğine giren boyların büyük bir bölümü bu dönemde, birbirinden ayrılır. Bu ayrılık birlikten sonra en büyük kopukluk olarak görülmektedir. Abilkayır, Kıpçakların karşı çıkmasından korktuğu için Kobiandı 'yı argın soyuna vermiyor. Üç kişiye değer bir şey al ve bitir demesine rağmen Arğın soyu durmuyor. Böylece Noğaylıdan sonraki devirlerde Kazak birliğine giren soylardan birçoğu ayrılıyor. 199


Noğaylar ile Kazakların aralarının bozulması bu dönemde olmuştur. Kobiandı ' nın öldürdüğü Dayırkoja' nın babası Kıdan , bir şairdir. Halk dilinde bugüne kadar söylenen bir şiire de Kıdan şairin şiiri denilmektedir: Kara Kıpçak Kobiandı 'da, Neyin vardı, yavrucuğum? Sekseni geçip, doksana yaklaştığımda, Durmayacak kadar koptu mu sinirim? Kaybolana yol gösterdin, Bu Noğaylı halkına . Akan bulağım, yanan ışığını, Bir anda yok olup gittin. Kara Kıpçak Kobiandı 'da, Neyin vardı, yavrucuğum! B una benzer, geçmişten bu güne kadar gelen sözler, Kara Kıpçak Kobiandı ' nın yaşadığına delildir. Aslında Kazakların geçmiş dönemleri ile ilgili destanlarındaki kahramanlar her zaman halkın hayal gücünden doğmamıştır. Çoğunlukla tarihte yaşamış kişilerdir. Yalnız bu insanları halk daha sonra destanlarında şekillendirerek, kendilerinden bir şeyler ekle­ miştir. Ele aldığımız kahramanlık destanları da böyledir. Kobiandı Destanı, halkın hayallerinde şekillendirerek canlandırdığı bir eserdir. Kahramanların iyi karakterleri , halkın dileğidir, ümididir. Halk bunu kahramanın hayatına sığdırmıştır. Kobiandı destanının bir destan olarak anlamını , önemini belirtıneden önce tarihi olarak hangi devire denk geldiğini , hangi tarihi olaylardan dolayı ortaya çıktığını belirtmemiz gerekir. Destan kahramanının Dayırkoja'nın ölümü üzerine söylenen şiirden , Janibek'ten Abilkayır hanın döneminde Noğaylı Kazak 200


1 \ ı rliği zamanında yaşadığı ileri sürülebilir. Eğer Kobiandı o ı k virde yaşadıysa, bu tarih 1 5 . yy.'ın ortalarına denk geliyor. Biz şu ;ın Kobiand ı ' nın hangi dönemde yaşadığını tartışmayacağız. /\ macımız, edebiyat tarihi yönünden baktığımızda Kobiandı ' nın kahramanlık yolunun tarihin hangi dönemine yakın olduğunu tespit ı·ııncktir. Halk içinde yaşatılan destanların tarihi gerçeğe uygun olup olmadığını belirlemektir. Kobiandı' nın büyüklüğü , Kazan şehrin i ele geçirmesiyle lı aşlar.

Halk destanında Kobiandı ile Kazan şehrinin savaştığı ifade l'llilir. Kobiandı ile ilgili bu olay halk şiirinde etraflıca verilir. Destanda Koblandı , Kazan şehri ile savaşmaktadır. Hikayede geçen Kazan şehri nerededir? Bize göre bu şehir, eski Kazan Hanlığı'nın başkenti olan günümüzde İdil boyunda yer alan Kazan �chridir. Bunun delili destanın özündedir. a<.lı

Kobiandı ' nın istila etmeye gittiği Kazan iki kısımdan oluşmuştur . B irincisi , S ırlı Kazan ; ikincisi Kara Kazan'dır. Bugünkü Kazan şehrinin 1 4- 1 5 . yy'da iki yerde kurulduğu gerçek­ tir. Eski Kazan şehri 1 4 . yy .'ın sonuna doğru G izan ırmağının de­ nizle birleştiği yerdir. Bu şehir Balğar arasından çıkan Altınbek ve Kalımbek tarafından kurulmuştur. Altınbek ve Kalımbek Balğar' ın Kubaydolla Han 'ının oğullarıdır.Onun topraklarını Temir alınca, iki oğlu İ dil ' in yukarı kısmında Kazan şehrini kurmuştur. Sonradan , 1 5 . yy' ın başlarında Altın Ordu'dan ayrılan birkaç grup gelerek, Edi! boyu hanlığını kuruyor. Başkenti Kazan şehri oluyor. Fakat o dönemdeki Kazan şehri, önceki Kazan'dan 7 km . aşağıda kuruluy­ or. Son dönemdeki Kazan Hanlığı 'nın başkenti de burasıydı . Tahminen Kazan hanlığı 1 430'lı yıllardan 1 552 yılına kadar bağımsız yaşamıştır. Diğerlerinden farklı bir hanlıktır. Bağımsızlığı süresince 14 han iktidara gelmiştir. Birinci han Makımet, sonun­ cusu Yadigar Han'dır. 1 552 yılında Rus i van Grozni'nin Kazan şehrin i aldığı zamanda bu han baştadır. 201


Bu ikisi arasında bulunan hanlar içinde bizim destanımızda adı geçen Kazan hanı yoktur. Bu adı Kazan şehrinin adına benzeterek halk kendisi eklemiştir. Halktan derlenen hikayelere baktığımızda, kahraman Koblandı'nın, Kazan hanlığının yıkılmasından çok önce ölmüş olduğu anlaşılır. Fakat destanda Kobiandı Kazan' a gidiyor ve oradaki hristiyanlar ile savaşıyor. Bu hikayenin doğmasının sebebi nedir, ona gelelim. Halkın destan veya hikayelerde, tarihi olayları tam olarak ölçmediğini, bazen olaylardan ileri gittiğini, bazen de geri kaldığını biliyoruz. Bazı durumlarda aklında kalan tarihi bir olay ile başka bir olayı karıştırdığı, farklı devirlerde meydana gelen olayları aynı dönem içerisinde gösterdiği oluyor. Bu nedenle birçok milletin eski dönemlerini anlatan destanlar belli bir han veya padişah etrafında gelişir. Bazen tüm olaylar belli bir döneme getirilir, toplanır. Rus halkının bütün kahramanlıkla­ rının "Kızıl Güneş Vladimir" etrafında toplandığı gibi bizde de bu husus görülür. Arap halkının eski hikayelerindeki olayların Harunü ' r-Reşid etrafında toplanması da buna örnektir. Bir zaman­ lar çeşitli kavimlere bölünen Türk yurtlarının böyle dönemini, Altın Ordu da yaşamıştır. Kazak halkının diğer milletlerden ayrıldığı döneme ait destanları Janibek zamanında oluşmuştur. İ şte bu Kazakların genel tarih çemberinden ayrıldığı bir dönemdir. Önceki dönemlerde meydana gelen olayları , kahramanların alpliklerini toplayanlar da olmuştur. B unları toplayan, bir araya getiren halkın hayalidir. Kobiandı' nın Kazan hanlığı döneminde yaşadığını söyleten, onu Kazan şehrine gönderen sebep nedir, onu inceleyelim. Kazan hanlığının bir daha düzelmeyecek derecede yıkılınası , o günlerin sonraları akıllardan çıkmayacak kadar üzüntü bırakmasındandır. Kazan hanlığının yıkılması, yalnız o hanlığın içindeki soyları değil, Altın Ordu zamanındaki birlik ve beraberliği hayal eden bütün 202


küçük soyları da etkilemiştir.Bunların arasında siyasi birlik vardı . Altın ordu 'nun yıkılmasına rağmen halkın birlik isteği kaybolmadı. Ö nceden güçlü olan bir memleketin erimiş kar gibi azalmaya başlamasıyla rüzgar batıdan esmeye başladı. Bu soğuk bir hava yarattı. Bu hava Rus halkıdır. Önceleri başkalarının egemenliğinde olsa da şimdi başkalarını kendi egemenliği altına almaya başlar. Gücünü başkalarına gösterebilecek seviyeye kadar gelir. Böyle bir zamanda Altın Ordu ' nun yerine geçebilecek, düşmanla karşı karşıya gelebilecek olan Kazan hanlığıydı. Kazan hanlığı 1 552 yılında ivan Groznıy'ın askerlerine yenilir. Kazan'ın yıkılmasından dolayı en büyük üzüntü son han olan Yadigar'ın kaybıdır. Kazan şehrini Rus askerleri son defa alınca Kazan halkının tekrar ayaklanmaması için Yadigar' ı götürürler. Yadigar uzun yıllar Moskova'da tutuklu olarak kalır. Kazan halkı ivan ' a birkaç kez adamlarını göndererek Yadigar'ın serbest bırakılınasını ister. Ama Yadigar bırakılmaz . Sonunda Yadigar, İ van ' a Metropolit aracılığıyla din değiştirdiğini bildirir, müslümanlıktan çıkar. Bu olaydan sonra Yadigar beylerbeylerinden birisi olur. i van değerli yardımcılarından Kutuzov 'un kızı Mariya' yı Yadigar ile evlendirir. Düğüne Moskova'nın bütün aristokrat zenginlerini davet eder. Yadiger' ın hristiyan olduğundan haberleri olmayan ve birkaç kez atTını isteyen Kazan halkına i van, Yadigar'ın değiştiğini, farklı bir insan olduğunu söyler. Bu olaya çok şaşıran Kazan halkı , Yadigar ' ın giydiği han giysisini geri ister. Böylece Kazan hanlığının yıkılınası sonuçlanır. Ö nceki yönetim sisteminin bozulmasını istemeyen boylar için hu olayı kabul etmek mümkün değildir. Bu yüzden halk bu olayın neden, kimden kaynaklandığını sorgular. B aşka birilerinin olması durumunda bu olayların meydana gelemeyeceği hayal edilir. Bu hayallerde Kazan Hanlığı yıkıldığı zaman yaşayan bütün iyi kahra­ ınanlar Kazan ' ı düşmanların elinden kurtarmaya gider. O devirde yaşayan kahraman Narik'in oğlu Çora ölür. Çora, o tarihte varolan bir insandır. 203


Kazan Hanlığı ile Rus askerlerinin çarpıştığı dönemlerde Çora bilinen kişilerdendir. Halk destanına göre o, Kırım'dan gönderilir. Halkın düşüncelerindeki Hayaller ve pişmanlıklar Kobiandı 'yı da bu zamana getirip Kazan ' a sefere gönderir. Halk destanında Koblandı , Kazan ' ın kurduğu hanlığa karşı gelmez . Kobiandı'nın seferi Kazan şehrini ele geçiren, Kazan şehrinin yıkılmasına sebep olan kilfire karşıdır. Destanda Kazaklar arasındaki düşman hep "kil.fir" olarak nitelendirilmiştir. Düşman kil.firdir, fakat düşmanın hangi milletten olduğu zaman içinde unutulmuştur. Bu nedenle Kazan' daki düşman destanının bazı yerlerde Kalmuk olarak, bazı yerlerde ise Kırgız olarak geçmektedir. Bir destanın içinde birkaç düşmanın ismi geçtiğine göre, gerçek düşmanın kim olduğu unutulmuş olmalıdır. Daha sonra destanı söyleyen halk, gerçek düşmanın kim olduğunu unuttuğundan her zaman karşılaştığı düşmanlarının adını vermiştir. Kırgızları, Kalmakları bu destana eklemesinin sebebi de sonraki zamanlarda düşman hale gelmeleridir. Halk destanına kendi bildiği düşmanların ismini vermesi kahramanlık destanlarının bir özelliğidir. Narikoğlu Çora Destanı'nın manzum varyantında onun Kazan ' daki düşmanının Rus olduğu net olarak belirtilir. Destanı n nesir varyantında ise Kazan'daki düşman, Kobiandı Destanı'ndaki gibi Kalmak olarak belirtilir. Bu şekilde karşılaştırdığımızda, halkın hayalinde Kobiandı'nın yaşadığı dönemde henüz kurulmamış olan Kazan şehrine gönde­ rilmesi, belli tarihi olayların işaretidir. Ancak tarihi olaylar göz önüne alındığında Kobiandı ' nın Kıpçağın kendi hanlığı olan Kazan Hanlığını yıkmaya gitmemesi gerekirdi . Yakın zamanda meydana gelen 1 552 olayından dolayı Ruslara karşı gönderilmesi daha mantıklı dır. Bu nedenle biz , Kobiandı 'nın Kazan ' ın i van Groznıy' ın askerlerinden kurtarmak için gittiğini söylersek hata yapmış olmayız. Buradan yola çıkarak Kobiandı'nın halk hayalinde nasıl çizildiğine, destandaki Kobiandı'nın nasıl bir karaktere sahip 204


ı ı l ı l ı ı guna, yaradılışının nasıl olduğuna gelelim.

Kobiandı Kazakların ulu kahramanlarından biridir. Onun v:ır:ıdılışındaki ululuk, halkın hayalindeki görüşlerden ayrılmaz. l l :ıl kın hayalindeki sevdiği tip değişmiyor ve kaybolmuyor. Bu ıll'denlc Kobiandı diğer insanlardan farklı olarak doğuyor, doğumuna evliyalar karışıyor, onlar yardım ediyor. Kobiandı' nın ilk seferi Kazan şehrinedir. Destanda Koblandı, K azan şehrini yıkarak düşmanlarını yener. Daha sonra yolda �a r�ılaştığı düşmanları da yenerek evine döner. Kendi yurdundaki lıiiyük olaylarla yüz yüze gelir. Halkına acı çektiren Kalmakların i\ l�ağır adlı kahramanını yener. Onun topraklarını ele geçirerek halkı kurtarır. Bu olaylar arka arkaya gelerek uzun bir hikaye oluştursa da Kobiandı'nın ilk kahramanlığından başlayarak kahramanlık yolundaki gücünü esas alır.

hepsi

Kobiandı bu destanda halkın dayanağı , gururu , düşmana karşı gelebilecek güce sahip olan kahramandır. Halk, destanda Kobiandı' nın bir kahraman olarak doğuşunu , k ahramanlık karakterini kendisine göre çizerek kahraman tipini ortaya çıkarmış oluyor. Kobiandı ilk seferinde bile kendisine karşı gelecek güçlü düşmanlar arıyor. Ezelden kin duyduğu , uzakta bulunan güçlü düşmanla savaşmaya gidiyor. Düşmanla savaşmaya giderken, kızkardeşi ile eşi Kurtka'ya söylediği sözlerle maneviyatını güçlendiriyor, kin duygusunu besliyor. gerçek kahramanın yüce sözleriyle cevap veriyor. Yayla yayla koyunumu, Aç kurda bıraktım. Dişleri çelik gibi, Genç kurda bıraktım. 205


Etrafı dolduran yılkımı, Silahlı düştrUlna bıraktım. şeklindeki sözler ancak gerçek kahramanların söyleyebileceği sözlerdir. Kobiandı bütün hareketlerinde gerçek kahramanlara özgü davranışlar sergiliyor. O tek başına geziyor, tek başına düşmana karşı çıkıyor. Güçlü düşmanlar arasında dahi rahatça gezip uyuya­ biliyor. Kobiandı kadın sözü dinlemez. Kadın ne kadar iyi , sadık bir arkadaş olursa da onun sözünü dinlemeyi gurursuzlukla aynı dere­ cede tutar. Bu yüzden kadının yardımını istemez. "Düşmandan ancak düşmanlık bekleyebilirsin ve düşmanlığına karşı düşmanlıkla cevap verirsin" görüşüne göre hareket eder. Köbikti' nin kızı Karlığa'nın kendisini zındandan kurtarmak için teklif ettiği yardımı da bu yüzden kabul etmiyor. Kurtka'nın "Halkına düşman saldırıp annen baban kul-köle olunca, bizden öç almak isteyen düşmanın daha güçlüsü geldiği zaman gelirsin" söz­ leri de Kobiandı'yı durduramıyor, kararından dönmüyor, malını, ailesini bırakarak düşmanı yenmeye, Kazan' ı düşürmeye gidiyor. Kobiandı kendi çıkarları için savaşan bir kahraman değildir. O yüzden seferlerde ne kadar zor durumda kalsa da dayanıyor. Arkadaşlarının , dostlarının isteklerini yerine getiriyor. Bu yüzden Karaman , Kobiandı'nın taraftarı olarak Karlığa'yı kendisine almak istiyor. Yolda ele geçirdiği bütün ganimetieri Kıyat askerleri ve Karaman' a veriyor. Kobiandı halkın hayalindeki kahramandır. O kendi boyunun gururudur. Halkın dayanağıdır. Kargaşa zamanlarında, sakinlik arayan halk bir kahraman hayal etmiştir. Kobiandı hayalierindeki kahramandır. O askerden yardım istemiyor, halkı zor durumda bırakmıyor. Sadece halkın desteği değil , her zaman aranan bir kahramandır. Yalnız yakınında bulunan düşmanlardan değil , uzak­ takilerden de özellikle giderek öcünü alıyor. 206


Kobiandı tek başına hem kahramanlığı, hem de arkasından gelen askerlerin görevlerini üstleniyor. Kobiandı gibi kahramanı olduktan sonra Kıpçak'ı düşman ye­ ııemez. Yenebilmesi için Kobiandı ' nın olmadığı anı beklernesi gerekir. Kobiandı oradayken halka ölüm yoktur. O, halkın hayatının koruyucusudur. Kobiandı' dan sonra destandaki ikinci karakter Kurtka' dır. Kurtka da Kobiandı gibi diğer insanlardan farklıdır. İyi karakterinin yanısıra sabırlıdır ve eşine saygı gösterir. Bu davranışları gerçektir. Bütün düşüncesiyle, bütün niyetiyle kendisi­ ni düşmana karşı çıkınakla görevli sayan Kobiandı ' nın yardımcısıdır. Kobiandı güç, Kurtka akıl , düşünce sahibidir. İki ayrı sıfattan, iki yarımdan kurulan uyumlu ömür, bu ikisinin hayatıdır. Kurtka' nın kendi isteği, bencil düşüncesi yoktur. Kobiandı'nın hayatına kendi isteği ile hizmet etmiştir. O rüyasında gördüklerini yorumluyor. rüyasında gördüğü Kobiandı ile hayatını birleştiriyor. Halkın hayalindeki Kobiandı ' ya nazaran Kurtka'nın davranışları daha mantıklıdır. Kobiandı için Tayburıl ' a bakmak, onu bir arkadaş gibi yetiştirmek , Kurtka'nın amaç edindiği işlerdendir.Tayburı l , Kobiandı' nın Kurtak'dan sonraki arkadaşıdır. Tayburıl , göçebe halkın kahramanına adadığı attır. Göçebe halkın "kıl kuyruklu , rüz­ gar ulaşmaz" akıllı arkadaşıdır. Sefere çıktığında arkada bıraktıklarından daha faydalı , yardımcısı , güvencidir. O nedenle bu atın sadece binrnek veya iyi koşturmak için kullanılması yetmez, akıllı ve anlayışlı olması da gerekir. Tayburıl gerektiğinde farklı , daha ayrıcalıklıdır. Taybun l ' ın böyle olmasına Kurtka'nın terbiye­ si sebep olmuştur. Kurtka, Tayburıl'a kendi çocuğu gibi bakıyor. Kahramanın atının diğerlerinden farklı oluşu terbiye alışından , Kurtka' nın cğitmesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle diğerlerinden farklı bir karaktere sahip oluyor. Yukanda Kobiandı destanının gerçeğe yakın olan olaylardan 207


meydana geldiğini söylemiştik. Bu destan Kazak tipini vermesine rağmen sadece Kazaklar'a ait değildir. Fakat çok eski bir destan olduğundan sonraki dönemlerde çok ekleme yapılmıştır. Eklemeler yalnız destan varyantiardan değil , söyleyenierin çok olmasından kaynaklanmaktadır. Her devirde değişen sözler gibi eklemeler de çok olmuştur. Destanda düşmanların isimleri sayılmaktadır. Sonraki devir­ lerde ise Kazan 'da Kobiandı'nın aradığı gerçek düşmanının ismi unutulmuş, Kazakların her zaman gördüğü Kırgız, Kalmak gibi halklar eklenmiştir. Eskiden beri devam eden "ağırkalpak, jez telpek" gibi sözlerle birlikte, ilerleyen zamanlarda Rusça'dan da çok fazla kelime girmiştir. Bu gibi sözler eski zaman ile yeni zamanı karıştırmış , destanın çok eskiye dayandığını ortaya çıkarmıştır. Kobiandı Destanı , Eski Kazak Edebiyatında çok önemli bir yer tutmaktadır. Destan , güçlü bir şairl ikle, uyumlu hayallerle yazılmıştır. Kobiandı 'nın ailesiyle vedalaşması , Tayburıl ' ın koşuşu, Kazan ile Kobiandı ' nın karşılıklı atışması gibi olaylar bu gücün ifadeleridir. Kobiandı destanını sonradan değiştirerek söyleyen Marabay gibi bir şairin varlığı da onun büyük kabiliyetini ortaya çıkarıyor. Bu kelimeler duygulu , profesyonel bir şairi tanıtıyor. Hayalleri zengin , renkli, güçlü duyguları olan bir şairi his­ settiriyor. Bu, gerçekten de Kobiandı Destanı' nın dilinin edebiyatın o zamanki güzel, uyumlu şeklinden farklı olmayan ritimli yerlerini açıkça gösteriyor. Şair sıfatiarın hepsinin karşılaştırarak söylüyor. Renklendirilerek söylenen sözler, gönüllerde heyecan yaratıyor. Kobiandı destanı, eski şiirler örnek alınarak yazıldığı için bütün destan ezgisel bir ritimle bezenmiş. Bu yüzden herhangi bir okuyu­ cu destanı okuduğunda da bu eaşturucu yönü sezebilir. Rüzgarı arkasında bırakarak, elinde dambırasıyla öne çıkan, destan söyleyen şair, dinleyicinin gözünde canlanıyor. 208


13u kobiandı şiirinin ayrı bir değeridir. Eski hikayeyi, eski tip ı ll'slanlara benzeterek söyleyebilen ozanın ustalığının delilidir. Kobiandı Destanı 'ndaki şairlik çizgileri Kazak geleneğinde halk şiirine, tarif edilen bütün sözlere tam bir örnektir. K azak edebiyatını sadece şekil yönünden ele alırsak, Avrupa'nın lıiilün Doğu şairliğine yaptığı suçlamaların doğru olmadığı ortaya �· ı kar. Batı tenkitçileri "Bütün Asya'nın şairlik sıfatını hep uzaktan aldıkları örneklerle oluşturduğunu , konuşmadan , i lerletmeden , karşılaştırmadan aldığını" söylüyorlar. Bunlar, güzeli ayla, yıldızla; ıyiliği gökyüzüyle, güneşle, Tanrı sıfatıyla, dindarlıkla belirten t,:izgi lerdir. Kobiandı şiirindeki çizgiler bu durumdan çok uzaktır. Buradaki resim, hayatın resmidir. Herkesin yaşadığı hallerden doğan resimdir, ama konusu geniş, karışık, derin bir resimdir. ı •.( irülen

3. ER TARGIN a. Er Tarğın Destanı'nın Kısaca Hikayesi Targın , kendi memleketinde birini öldürerek suçlu duruma düşmüştür. Akşahan adlı Kırım Hanının yanına kaçar. Orada çok uzun zaman yaşar. Bir zaman sonra Akşahan on bölük "Oymavıt", dokuz böyük "Torğavıt" ile savaşmaya gider. Bu savaştan kahra­ ınan Tarğın galip çıkar. Akşahan, Tarğın ' ı askerlerinin başına getirir. Akşahan'ın Akjünis adlı güzel bir kızı vardır. Tarar saçanı dalgalandırarak, Sanki bey/erin bindiği kısrak, Bağırlardan çıkacak. Yüzüne bakacak olursan, Yazın görünen bir serap. Teninin güzelliğine bakarsan, Sanki kabuğundan çıkacak. Arpa, buğday, beyaz una benzer, 209


Kaşı gerilmiş yay, aklayacak. Kirpiği dikilmiş mızrak, İnce beli hem kıvrak. B u kız Tarğın' a aşık olur. Tarğın' ı seçerken, han sülalesini de, başka yakışıklılar da istemez. Herkesten üstün olan kahramanı ister. Tarğın, Akjünüs'i kaçırır. Han, kızına kızar ve Tarğın'a yetişip ondan kızını geri alabilenle onu evlendireceğine söz verir. Pekçok kişi peşlerinden giderse de yetişemez, geri döner. Bunların içinden sadece birisi arkalarından gider. Bu Kojak adlı bir kahramandır. Kojak onlara yetişir, kızı almaya glediğini bildirir. Tarğın buna şöyle cevap verir: Yüksek yüksek tepe idim, Tepeden esen yel idim! Sevgi/imi verecek kadar, Hangi kahramandan eksik idim? Benden kızı alacakmışsın, Sen nesin, ben kimim! Söyle halini, sen kimsin? Kartkoj ak'ın buna cevabı şöyle olur: Bahadırım, bahadır! Senin gibi bahadır! Benden beni sorarsan, Uzak/ardan, Kırım 'dan. Kırmızı kemer belinde, Dedem benim Külik, Kendi babam Koyanak, Koyanak oğlu Kartkojak. Büyük ganimetler almışım, 210


Uzun yıllar yol almışım, Dağları oyarak yol yapmışım "Kartkojak " adlı erim ben Bu sözlerden sonra ikisi teke tek dövüşürler. İ lk önce Kojak saldırır. Kojak, bahadıra acıyarak onu değil yayını vurur. Tarğın bunu farketmediği için sıra kendine geldiğinde Kojak ' ı öldürmeyi amaçlar. Kojak kendisine acıdığım söyleyerek tekrar sıra ister. Tarğın mücadeleyi kaybeder. Kızı bırakıp g ider.Kojak Akjünis' in yanına gelerek "Yüzünü göster! Beğenirsem alırım, beğenmezsem bırakırım" der. Bunun üzerine Akjünis, "Hey Kartkojak, Kartkojak! Atının başını çek, Kojak! Kolanı göre de saçımı gör, Altından tokası var, Tokayı gör de, başımı gör! Koruya gidersen, koruda, Yusyuvarlak tavşan var, Tavşam gör de kalçamı gör! Kara toprağa kar yağar, Karı gör de tenimi gör! Kar üstüne kan damlar, Kanı gör de yanağımı gör! " der. Bu sözlerinden sonra Kartkojak kim olduğunu belirtir. Beş yaşında başlayan kahramaniıkiarını anlatarak artık ihtiyarladığını, bütün güzelliklerinden ayrıldığını söyler. Kız buna; Altmışbeşe gelmişsin, Sakalların aklaşmış, 211


Vücudunda damar/ar, Hepsi birden kurumuş. Alayım diye durmusun, Görüp beni kudurmuşsun. Öldürsen de varamam, Huzur versen de sevemem, Kahraman olsan da eskiden, Senin başın artık bugün, Yerde duran kuru tezeki der. Kojak bu sözleri duyduktan sonra tekrar düşünür ve kızı bırakıp geri döner. Tarğın Akjünis ile birlikte Edi! sahillerindeki Kanzada adlı hana gider. Buradaki halk, kahramanı saygıyla karşılar . Kanzada suyun kenarında yaşayan Kalmakla düşmandır. Tarğın'dan onları yerlerinden kovalayıp Şağan' ı işgal etmesini ister. Tarğın savaşır ve savaştan galip çıkar. Ancak yolda, ağacın üzerinden düşmanları izlerken belini kırmıştır. Uzun zaman geçmesine rağmen iyileşememiştir. Daha sonra Han, Akjünis ile ikisini orada bırakıp göçer, Tarğın çok acı çeker, iyileşemez. Geçmiş günerini hayal eder olur, Kocasının bu hali Akjünis'e çok ağır gelir. Bu nedenle cesaretlendirrnek ister, şiirler söyler: Kaysar 'ın kara taşına, Köy kondurmadan konan er! Bütün niyetinle dilersen, Nereye gider dileğin ? Tanrı dileğini verir er. Radananı yükledin, Yaddan yoldaş edindin, 212


Edil, ]anık iki derya, Bıkmadan gezilir o dünya! Her tarafını gördüğün yer. Cesurluğundan ışık yok, Ağaçta beli kırılmış, Zavallı kullar gibi, Aşağılanarak ölen er, Hangi kahramandan eksiğin var? Ölmeden oldun kara yer! Bu sözlerden sonra Tarğın bütün gücünü toplar, belini elleriyle basarak düzeltir ve iyileşir. Daha sonra Tarğın halkını bulmaya düşünür. Fakat Akjünis, kendisine bakmayan, onu dışlayan, suçlu gören halkına gitmemesini , Kanzada'nın memleketine gitmesini iiğütler. Bunun üzerine Kanzada' nın memleketine gider. Şağan'da­ ki Kalmak ' ın, Han ' ı , kızını alacağım diyerek korkuttuğunu görür. Kanzada Tarğın'a yaklaşır. Tarğın önce buna kızar, öfkesini hana siiyler. Han yaptığı hataya karşılık kızını verecek olur. Ama önce Kalmaktan kurtulmak istediğini belirtir. Tarğın , güçlü Kalmuklar ile savaşır. Savaş çok uzun sürer: Dördere bölün gök kılıcım, Düşmana karşı hazır durur. Kullanamazsam açımaz bana, Kırılırsan, acımaz sana. Kısa bacak, sıkı bel, Kaslı vücut, güçlü kol, Geniş göğüs, kurnaz kursak Kalın boyun, yuvarlak. Uçuveren Tarlan 'ımf* -------

Tarlan, Tarğın'ın altının adıdır (A .A.Ç.).

213


Altınbin kişiye karşı . Konuşursan sana sert! Düşmana karşı giderken, Korkacaksam bana sert ifadeleri savaş meydanına çağrıştırır. Böylece kaç gün, kaç gece geçer. Savaşın bu uzunluğu tasvir edilir: Hava karardı , güneş hattı, Sarardı da tan attı , Kızarıp güneş attı . Güneş yükseldiğinde bir baksa, Aman ne bu kargaşa! Düşmandan kimse kalmamış, Kendisi kalmış ortada! Altındaki Tarlan 'ın Biçimine bir baksa, Koskocaman tırnaktan, Parmak kadar yer kalmış. Büsbüyücek dudaklar, Parmak kadar ince/miş. Dimdik kulaklarından, Bir tutarncık et kalmış. Gür yeleciğinden , Yalnız bir karış kalmış. B u kadar zorluktan sonra Hanın düşmanlarını yenen Tarğın, kızı ister. Ama han sözünde durmaz, kızını vermekten kaçınır. "Benim kızımı alacak kadar han sü lalesinden değilsin , Ormambet soyundan istediğin kızı al" der. Hanın yaptıkarına kızan 214


l a ığın, Kırım ' a doğru yola çıkar. Bundan korkan han ve halk .ı ı k;ısından adam göndererek , ondan af dilerler. Toplantıya gelen Lıığırı ' a, şair Sapıra "Kızı alma, diğer istediğin her şeyi al . Halkı al , l ı ıpıak al, mal-mülk al, burada kal" der, Tarğın kabul etmez. l l ı ıylcce Er Tarğın, Janarıstan denilen yerin adını değiştirir, buraya · · M ısır" adını verir, oraya yerleşir.

b. Er Tarğın Destamnın Değerlendirilmesi Kahramanlar hakkındaki destanların büyük örneklerinden biri ı h· ''Er Targın"dır. Bu zamana kadar incelenen kahramanlar gibi

Tarğın da Kazak ' ın kendi kahramanı değildir. Bu da Kazak birliği \ağ lanmadan önce Noğaylarla komşu olan ayrı ayrı boyların Orta A sya tarihine birlikte çıkıp göçtükleri zamanı bildiren destanlardan l ı ırisidir. O devirdeki beraberliklerinin belgesi olarak Noğay halıadırının destanı bu güne kadar gelmiştir. Bu yönden incelediği­ nı izde, Kazak kahramanların ın destanı olarak incelediğimiz ı ll'slanların çoğundaki kahramanlar, Kazak kahramanları değildir. 1 iencli Türk yurdunun eskiliğini, Türk halklarının geçmişini ve v_l'ncli Türk destanlarını verir. Kazak yaşantısını , Kazak geçmişini .ııa�tıran bilim adamlarına göre de Kazak halkının hayatına son­ ı ; ı dan giren yabancılıklar yoktur. Orta Asya mücadelesinde büyük lııı yeri olan güçlü Türk halkının geleneksel kalıbı , Kazak halkında lı;-ı lü devam etmektedir. Geleneklerinde büyük değişmeler olmadığından Kazak yur­ ı lıındaki iç dünya ve düşüncenin zenginliği, bu yurt, bütün Türk v urdunun tarihinin yansıtır. Kazak tarihini araştırdırdımızda bu l ı kıin gerçek olduğunu görürüz. Bu gerçeğin ispatında bütün tahra­ manlık destanları delildir. Bu destanların çoğu geçmiş zamanda bir halktan diğerine y ayılmış olmalıdır. Hangi boydan çıkmış olursa olsun genel l ıirl iğin , esenliğin direği olan kahramanın kıymetli olduğu zamanı an latır. Başka boydan çıkmış olsa da boyların hepsi genel birliğe )'.l'rckli olan kahramana değer vermiştir. Onların yaptığı işe önem 215


verdiği için bu olayları masal , hikaye veya destan haline getirmiştir. Türk halkının geçmişini esas alarak söylenen kahramanlık destanlarının oluşum zamanının Altın Ordu devrine denk gelebileceğini belirtmiştik. O devirdeki küçük boyları birleştirip bir dilek, bir niyete ulaştıran güç büyük Altın Ordu birliği olmalıdır. Altın Ordu yıkıldıktan sonra boylar birbirinden ayrılmıştır. Ancak bunlar birbirlerinin destanlarından parçaları , kendi destaniarına da almışlardır. Araştırdığımız kahramanlardan bazıs ının Tama, bazısının Nogay , Kırgız olmasının sebebi , o ulu birlik zamanında ortaya çıkmış olmasındandır. Destanların bazısında kahramanların, halkların birleşip yürüdüğü zamanların kendi yürüyüşlerinin, savaşlarının anlatıldığı yerler vardır. Kıpçak balıadın Koblandı , Edil boyunun, Kazan padişahının en güvendiği kişi olur, çıkar. B ir yerde de Kobiandı ile Sayın birleşir. Bunlar, Nogay ile Kıpçak birliğini gösterıneyi amaçlar. B irleşen iki halk, Tarğın Destanı'nda da görülüyor. Bunlardan biri Nogaylı , diğeri de Edi! boyunun Tatarlarıdır. Tarğın bu halk­ lardan birisinden ayrılınca diğerine gider. Hangisinde olursa olsun düşmanları yenerek kahraman olur. Hiçbirisinin Tarğın ' a yabancılığı yoktur. Nereye giderse gitsin, savaştığı insanlar yalnızca düşmanlardır. Bu düşman Kalmaklardır. Tarğın , eski Türk halklarının hepsinin kahramanıdır. Tarğın destanının Kazak halkında da yaşaması Kazakların o kahramana yabancı olmadığını gösteriyor. Tarğın ' ın kendi biyografisine gelecek olursak, o halkın hayali ile oluşan kahramanlardandır. Hayatının diğer insanlardan farklı yönleri vardır. Eski dönem kahramanları destanlarda birbirinden farklı huylarla, istisna akrabaları ile, her kahramanın huy ve karak­ terine göre şekillenir. Tarğın bu destanların genel özelliklerinden farklılık gösterir. Tarğın ' ın nereden çıktığı, nasıl doğduğu, ne şekilde büyüdüğü hakkında, destan varyantiarında herhangi bir bilgi yoktur. 216


Okuyucu ile dinleyicinin karşısına önceki hayatı bilinmeyen , ııl'rcden çıktığı , kim olduğu belirsiz bir kahraman çıkar. Gelenek , �l'ııdi yapısında ısrar etseydi , Tarğın ' ı olağanüstülüklerle süsler, doğumunu evliya ya da Hızır yardımıyla gerçkeleştirir, Tarğın ' ı � 1 11 sal özelliklerle donatırdı. Fakat Tarğın böyle değildir. O Türk halkının kahramanıdır. <,'oğunluğun ortak dileği, çoğunun varlık sebebidir. Fakat yine de Tarğın'da bir eksiklik vardır. O eksiklik de; Tarğın' ın doğduğu yerde büyümemesidir. Kendi halkı içindeki yerini, ortamını bırakıp lıa�ka bir halkın içinde yaşaması Tarğın'ın eksikliğidir. İyi bir kahraman önce boyunun, yöresinin kahramanı olur. O, kendi boyu ile yöresinin sahibi , direğidir. Soyu ile gurur duyar, kendi adıyla bir yere ulaştırır. Tarğın' ın arkası , candan sevdiği ki mse yoktur. Arkasında direnecek, yolunu kesecek kimse yoktur. K i msesiz bir kahramandır. Bu nedenle destanda yalnızlığından, k i ınsesizliğinden cezalandırılmış olduğu izlenimi verilir. Diğerlerinden farklı kahramanlığı, bahadırlığı olduğu halde mutsuzdur. Tarğın ' ın sürekli kaçması bunun ifadesidir. Halkıyla lıirlikte olmayan, yakınlarını unutan Tarğın, mutsuzdur. Tarğın'ı kandıran, zulüm edenler de çoktur. Tarğın ' ın hayatında yakınlık hissi yoktur. Bu yüzden Tarğın'ı kandıranlar, Tarğın' ı yalnız yaşadığı için cezalandıranlar olmuştur. Yalnızlığından dolayı Tarğın kadını başkaları gibi anlaşarak kaçırmaz. Bu yalnızlığın belgesidir. Yalnız olduğu için evlenmesi diğer kahramanlar gibi olamaz. Destanda Akşahan' ın kızı Akjünis'i kaçırınası sadece onun yiğitliğini vurgulamak için değildir. Burada Tarğın' ın cezalandırılması da vardır. Çünkü Akjünis'i kaçırmasm­ dan dolayı onun peşine düşen kişi Kartkojak yaşlı bir kahramandır. Tarğın ' ın altmışbeş yaşındaki birine yenilmesi onun cezalandırıl­ masının ifadesidir. Tarğın ' ın Akjünis'i kaçırmasına, kızın aklı ile sözleri ve kızın yakınlığı sebep olur. Tarğın 'ın yalnızlığından dolayı değersiz bir 217


kahraman olduğu Kanzada Han'ın hareketlerinden de anlaşılır. Kendi halkından ayrılan , yakınları olmayan, yalnız bir adam olan Tarğın, ne kadar bahadırlık, ne kadar büyüklük yaparsa yapsın beli kırıldığında, hastalandığında Nogay lı halkı onu bırakıp gidebilmek­ tedir. O zaman duyduğu üzüntüyle Tarğın'ın aklı başına gelir. Tarğın yalnızlığından, güçsüzlüğünden çok çeker. Pişman olur. Akjünis'ün sözü , gücünün kalmaması ve yalnızlık gururuna dokunur ve ölümü düşünür. Yalnızlığın acısından yalnızlığın eksikliğini öğrenir. Herkesin kendi toprağında mutlu olacağını öğrenir. Çıktığı yer, doğduğu halktan ayrı yaşayan kişinin ne kadar büyük olursa olsun, değeri yoktur. Tarğın bahadır ve gayretli biridir. Büyük Türk Birliğinin, Türk halkının canını ağzına almış arayıcısıdır. Kendisine ihanet etmiş olsa da, bu yüzden Kanzada Han'a saldıran düşmanı ikinci kez savunur ve onu yener. Verdiği sözü ikinci kez tutmadığı halde onunla savaşmaz. Tarğın , Türk birliğinin bir üyesi saydığı Noğaylarla savaşmayı kabul etmez. Kendi hayatındaki eksikliği giderip öcünü almak için Kırım'daki kırk arkadaşının yardımına, halkına gitmek ister. Etrafındakilere yalnız olmadığını sezdirmek amacındadır. Tarğın ' ın yalnız olmadığını düşünen Han Kanzada, ileri de olabilecekleri düşünerek onunla Sıpır şair aracılığıyla barışır. Kendisine iyi bir yer verir, halkından bir bölümü onun hizmetine sunar. Tarğın mutluluğa erer. Bu Tarğın'ın büyüdüğü, güçlendiği zaman ulaştığı son nok­ tadır. Yine de Tarğın; bey, han , kadı derecesine ulaşamaz. Yer alır, hayvan alır, fakat asil sınıfına kabul edilmez. Tarğın Destanı, eskiden gelen destan olduğundan dolayı zamanın zorluklarına uğramış, dalgaya uğramış, birkaç defa renk­ lendirilmiştir. Destanı söyleyen destancılardan biri de Marabay'dır. Marabay tarafından söylenen Tarğın Destanı geçmişin en büyük destan 218


varyantiarından biridir. Destana karışmış yerlerin hepsinde Kobiandı'daki Tayburıl 'ın k o�uşunu andıran, taşı uçuran güç bulunmaktadır. Yaşlı Kazak'ın hayali ile eski şairin güzel dili yıldırım gibi aydınlanarak dal­ galanmıştır. Marabay varyantı diğerlerinden farklı bir şekilde kurulmuştur. Destanda kızın sıfatı, atışmalar, atın şekli , savaşlar sözlerle rcsmedilmiş , karşılaştırmalar ve eklemelerle geliştirilmiştir. Bir �cyi tarif ederken Kazak çocuğunun bildiği dünyada, şaşkınlık yaratacak kadar sade kullanmıştır. Kullanılan tasvirlerde adeta resim vardır. Destanda bunların tümü zoraki söylenmiş değildir. Tarğın Destanı ' nın ölçüsünde diğer ölçülerden farklılık, ayrıcalık vardır. Şair, belli bir ölçü veya kalıbı esas almaz. Bu destanı söz ile t asvirin akışı yönetir. Güçlü şair ölçüyü kendisine nasıl uygunsa öyle çıkarmıştır. Ö lçü , konunun içeriğine göre şekillenir. Uzar veya duruma göre kısalır. Destanda kahramandan sonra en büyük yeri Tarğın'ın eşi, Akjünis alır. Akjünis Kazak hayatının bir karakteridir. Kadın Jestanda olmazsa kahramanın şekli yarım kalır. Akıllı , güzel eşi olmazsa kahramanın hayatı farklı olmaz. Akıl, karakter, bilim his­ leriyle kocasına arkadaş olan kadın olmazsa, erkek tek başına başkalarını geçemez, ayrıcalıklı şöhret ve saygıya sahip olmaz. Hangi kahraman olursa olsun kendisine layık, iyi , güzel eşi bulduk­ tan sonra kahraman olarak ün kazanır. Bütün kahramanlık destanları bundan sonra kahramanı büyük sefere gönderir. Kazak tarihinin bir farklı yönü de budur. Kahramanlık destaniarına giren kadınlara gelecek olursak, hepsi de kocasına yön gösteren akıllı , bazen duygusal , bazen dikkatli , eşinin evde oturduğu kötü gün­ lerinde ona yardıcı olan insanlardır. Yol gösterici, akıl vericidirler. Kahramanın kargaşa içinde görernediğini onlar görür. Güçlü gözlemci ve eleştirmendirler. 219


Kahramanlık destanlarında kadın, kadının tabiatından doğan eksikliklerine göre, eşine vücut gücüyle yardım etmez. Ama diğer zamanlarda eşinin en büyük gücüdür. B azen kadın, savaşçı olarak da erkeğe arkadaş olur. Köbikti 'nin kızı Karlığa buna örnektir. Böyle bir kadını halkın hayal gücü ortaya çıkarsa da halk sınaması kadına bilek gücü sahibi olmayı büyük bir özellik gibi göstermez. Kadın akıl, his, dilek­ leriyle, kalbiyle, dostluğuyla öne çıkar. Bilek gücüne sahip olan Karlığa akıl, his sahibi Kurtka'dan daha geridedir. Kahramanlık destanlarındaki kadınların herbiri mükemmel kadının çeşitli özelliğini taşıyan kadınlardır. Kobian­ dı'da yer alan Kurtka akıllı olmasıyla birlikte, iyi bir his sahibi ve hissi ile gelecekte ne olacağını tahmin eden bir kadındır. Tarğın Destanı' nda Akjünis bütünüyle namus ve onur sahibi olmanın sem­ bolüdür. Kobiandı'ya Kurtka ne kadar gerekliyse, Tarğın gibi namusu için savaşıp birçok zorluklarla karşılaşan kahramana da Akjünis o kadar gereklidir. Akjünis evlenme çağına geldiğinde; "Ben padişah istemiyorum kendim de padişah çocuğuyum; zengin istemiyorum , kendim de zengınım; yakışıklı istemiyorum , kendim de güzelim; başkalarından namuslu, şanslı insanı istiyorum" diyerek Tarğın ' ı eş olarak seçer. O zamanki halkın anlayışına göre en soylu olan padişah kızına kahramanı seçtirmesi kahramanın ayrıcalıklı yanını verir. Bununla birlikte Tarğın da özellikle Akjünis gibi namuslu , onurlu , kadın bulur. Tarğın ' ın doğduğu memleketinde ayrı yaşaması onurunun azlığına bağlanır. Beli iyileştikten sonra Tarğın , Kanzada hana görünmeden doğduğu yere gitmek ister. Bu onun güçsüzlüğünü gösterir. Bu tür zor günlerde ona yön veren Akjünis'tir. Tarğın kahramanlık dere220


L·csine Akjünis sayesinde çıkar. İyi niteliklere sahip Akjünis, Tarğın gibi bir kahramanın ııamusudur. Kocasının namusunu korumayı, onun bekçisi olmayı , onurunu korumayı kendisine borç kabul eder. Kurtka, Akjünislere halk edebiyatında büyük yer verildiği görülmektedir. Bu husus, Kazak edebiyatını diğer edebiyatlardan ayıran özelliklerden biridir. Rus edebiyatı gibi büyük bir halkın eski edebiyatını incelersek uzun zaman kadın adının bu edebiyatta yer almadığı nı görürüz. Rus edebiyatında kadın karakteri ancak I 7 . yüzyılda görülür. Burada d a kadın yar, arkadaş olarak sunulmaz . Erkeğe yoldaş, sırdaş olan kadın karakterini Rus edebiyatında ilk kullanan şair, Karamzin'dir.

4. ER SAYIN a. Er Sayın Destam'nın Kısaca Hikayesi Destan kahramanı Er Sayın Nogaylar arasında, Bozmunay adlı B ey ' in oğludur. Bozmunay binlerce malın sahibidir. Zengin olduğu halde çocuğunun olmamasına üzülür. Eşiyle birlikte bu acıyı çek­ erken kısıraklarına bakan doksan köle gizli bir toplantı yaparak birleşir, bunları döverler. Bu zorluğu gördükten sonra Bozmunay hasta olur. Rüyasına ak sakallı bir adam girer. "Şaştı Aziz evliyanın türbesini bulup onun başına git, Tanrı 'dan dilek dile" der. Bozmunay karısıyla birlikte evliyaların hepsinin başına gidip sabahlara kadar dolaşır, sonunda Şaştı Aziz'in türbesini bulur. Onun başında sabahladığı gün çocuğu olur. Halk çocuğa ad vermek için toplanır ve ne yapılacağı düşünülürken aniden bir adam gelir ve "adı Sayın olsun" der, çocuğun adını koyar. Sayın, ata-evliya ruhlarının desteğiyle doğar. Sayın büyür, kölelerinden babasının intikamını alır. Halk arasında Köbikti denilen zengin birinin Aybike adında güzel bir kızı vardır. Sayın bu kızla evlenmek ister. Bozmunay kızı 221


istemeye gider. Köbikti kızını vermez. Buna kahraman ile babası kızar ve ona saldırmak isterler. Köbikti 'nin memleketinin ham gelir ve kızını Sayın ' a vermesini ister. Köbikti bunu kabul eder. Sayın kızı aldıktan sonra rüyasına büyük pir girer ve "iki oğlun olacak, Pirini aklında tut" der. Kahramanın cesareti halka duyulduktan, ünü çıktıktan sonra Kobiandı da bu sanı duymuştur. Kalmak' a giderken onu da yanında arkadaş olarak götürmek ister. S ayın kabul eder ama, anne ve babası Kobiandı 'dan üç yıl izin alırlar. Üç yıl geçtikten sonra Kobiandı ile Sayın Kalınaklara gider. On iki gün geçtikten sonra Kalmakların yakınlarına gelip dinlenir­ ler, İ z sürmekte usta olan Jağalbaylı , önlerinde düşman bulunduğun u , bu yoldan geri dönmeleri gerektiğini belirti r. Kobiandı bunu kabul ederse de Sayın itiraz eder: Haber alıp şeytandan, Yolumdan geri kalamami Sevdiğimin koynunda, Rezil olarak yatamam. Ayıtarla vuruşmadan, Kara kana bulanmadan, Aklı hepten alamam, Yurda kaçıp dönemem. Diğer savaşçıların hepsi geri döner, Sayın yanına kırk yiğit alıp yola çıkar. Düşmanlarının yanına geldiklerinde kırk yiğit korkudan dona kalır. Sayın Kalmuklarla yalnız başına savaşır. Gün boyu savaşır, şansı açılmaya başlar. Akşama doğru Sayın , ulu pirini unutur. B ununla birlikte gücü de tükenıneye başlar. Bazı yer­ lerinden aklanır, yaralanır. Sonunda güçsüzleştiğinde savaştan kaçar. Kovan Kalmaklar ona yetişemezler. Sayın'ın yolda kalan kırk arkadaşı yanına gelir. Vücudunda 222


y oıı a

it.leri çok olduğundan dolayı kan kaybeder, acı çekerek ölür.

Sayın 'ın bu durumunu karısı rüyasında görür. Bunu kayınanı ıı·sinc şöyle dile getirir:

Bugün ben bir düş gördüm, Olmayan bir iş gördüm: Göğsüm dolu kalın saç, Dağılıvermiş göründü. Uzayıp duran beş tırnak, Bilekfen çıkmış çift parmak, Kızıl kana, kaynana, Boyanmış gibi göründü. Annemin verdiği bohça, Saçılmış gibi göründü. Elindeki ak süngü, Yanındaki altın şeşper, Ortasından kaynana can, Kırılmış gibi göründü. Kırk yiğit ülkelerine gelerek Sayın' ın öldüğünü anne ve babasına bildirirler.

b. Er Saym Destam'nm Değerlendirilmesi Kazak destan kahramanlarından birisi de Er Sayın ' dır. Tarihi belli olan destanlardan hareketle Er Sayın' ın yaşadığı tarihi tahmini olarak ortaya çıkarabiliriz. Buna göre Er Sayın, Kobiandı ' nın ardından doğan kahramandır. Kobiandı yaşlanmaya başladığında ortaya Er Sayın çıkar. Er Sayın Nogay kahramanıdır. Ancak o dönem, Nogaylar Kıpçak ben­ zeri Türk topluluklarının birbirinden ayrılmayarak ortak bir hayat ve samirniyet kurdukları devirdir. 223


Yakın zamanlarda Avrupa sınırına giden Nogay halkının eski zamanlarda günümüz Kazaklarından Küçük Cüzün oturduğu bölgede yerleşik oldukları bir gerçektir. Nogaylar da Kazaklar gibi göçebe bir halktır. Destanda Er Sayın'ın yola çıktığı yer Oyıl ile Kıyı! olarak geçer. Burası günümüzde Oral Bölgesinde bir kasabasıdır. * O dönemde Kıpçakların durduğu bölge Nogay memleketine yakın bir yerdir. Bu destan Orta Asya halkının tarihinde Kıpçak ile Nogay gibi halkların birlikte hareket ettikleri dönemi gösterir. Karşılarında Kalmak gibi güçlü düşmanları olduğundan ayrı soyların arasında yapılmış siyasi birliği hissettirir. Destanı bu yönden incelediğimiz­ de Er Sayın eski Türk yurtlarının destanıdır. Önceden komşu olan, tarihte birlik olan Kıpçak soyu Nogay halkına her zaman yardımcı olmuştur. Kobiandı' nın Sayın'a kardeşliği Nogaylara Kıpçağın ağabey olduğunun belirtisidir. Destanda, halkın hayali önceden kalıplaşmış edebiyat gelene­ ğinden ayrılamaz. Sayın da başka kahramanlar gibi ayrıcalıklı doğar. Bozmunay gibi bir yalnız ihtiyar, çocuksuz olduğundan kölelerinden dayak yer. Tanrı'dan evlat vermesini diler. Sayın ' ın doğuşunu büyük pir sağlar. Bu pir eski kahramanların doğuşunu destekleyen evliyalar gibi değil, onlara nazaran kahra­ mana daha yakın olan biridir. Onun yalnız doğumuna karışmakla kalmaz, aynı zamanda adını da verir. Rüyasında doğacak çocuk­ larının adını ve gelecekte ne olacağını da söyler. B ozmunay ' ın rüyasına ilk giren de Sayın ' ı destekleyen evliyadır. Bu yüzden o, ata pirini unutmasın , sıkıştığı yerde hatıriayıp yardımına çağırsın der. Sayın'ın doğuşu olağanüstü olunca ad alması da olağanüstü gerçekleşir. Çocuğa ad vermeye toplanan halk herhangi bir ad üzerinde uzlaşamazken yaşlı pir gelip " İsmi Sayın olsun" der. *

224

Günümüzde Aktöbe Eyaletine bağlıdır (Yazarın notu).


Sayın' ın doğuşu da, ad alması da belirli bir bahtın işaretidir. Sayın Kobiandı'yla karşılaşır. Büyük düşman Kalınaklara bir­ giderler. Yolda ize i düşmanın beklediğini söyler. Bu yolcu­ luğun tehlikeli olacağını belirtir. I i ktc

Bu

Kobiandı yaşlı izeinin söylediğine inanır ve geri dönmek ister. yolculuk Sayın için şanssız bir yolculuk olur ve bu yolda ölür.

Sayın' ın bu hikayesi başka destan kahramanlarının hikayelerinden farklıdır. Halk Sayı n ' ın kahraman olduğunu, doğuşunun diğerlerinden farklı olduğunu söylerse de Sayın , bazı hareketlerinden dolayı cezalandırılmış görünür. Ters karakterli bir kahraman olduğundan dolayı ömrü özellik­ I c kısa tutulur. Ö yleyse halk sadece kahramanın adına önem ver­ miyor. Kahramanlığa yiğitlik ile güçlülükten başka karakter, temel �artlar da koyar. Kişinin sadece kahraman değil , akıllı, karakter sahibi olmasını, çekici ve sabırlı olmasını ister. Akılsız, huysuz olursa başarısı kısa olur. Sayın destanında halkın hayali, tam anlamıyla kahraman olmayanı cezalandırmış gibidir. Kahramana konulan büyük şartların da olduğunu belirtir. Sayın' ın ilk seferinde iilüp ölmemesinin, şanssız olup kaygıya düşüşünün sebebi ne? Bunun sebebi denetliyici evliyasını unutmasıdır. Kahraman bu yüzden cezalandırılmış olmalıdır. İkincisi ise kahramanlık tecrübesi olan, alışkanlığı bulunan, tccrübeli kişilere, aksakallara inanmaması , kendine çok güvenme­ sidir. Fazla böbürlenme cezayla sonuçlanmalıdır. Kendisine yapılan uyarıları dinlenemz. Yolda düşmanın pusu kurduğu söylense de iinemsemez, bildiğini okur. Gelenekte aksakallar dinlenmelidir. Eski kahramanların hepsi onun sözünü dinler, yaşlı kahraman Kobiandı onun sözünü kabul eder. Sayın eski kahramanların durduğu yerde durmaz. B ilge izeinin sözüne "aptalın sözü , şeytan­ dan gelen haber" der. Bu Sayın ' ın cezalandırılacak huylarından bir tanesidir. Sayın , Kobiandı gibi bir büyüğe karşı çıkar, kendi gücünü 225


sınamadan , yolun zorluğunu aniayıp bilmeden, kahramanlığın tadını tatmadan, önündeki gerçeği ezmek ister. Yaşlı izeinin aklı, tecrübesi ile hareket etmek istemez. Türk halklarının geleneğinde, soyların tümünde, küçüğün büyüklere saygı göstermesi, büyüklerio önünde ahlaklı , sabırlı olması , büyüklere yol vermesi , onların sözünü dinlemesi gibi gelenekler vardır ve bunlar dini farz kadar güçlüdür. Kobiandı gibi büyük kahramanın Sayın gibi gençler tarafından saygı ile karşılanmaları gerekir. Sayın kanunu çiğner. Bu yüzden Sayın ' ın bütün saygısız, ters hareketleri için cezalandırılması gerekir. Sayın' ın hayatı ile işinde, eski kahramanlara konulan şart­ ların ne olduğunu anlamak mümkündür. Çoğunluğun sevdiği hareketlere, gelenekiere ters düşen kişi, kahraman olsa dahi, ayrıcalıklı doğduğu halde, ceza alabilmektedir. S ayın destanında halkın eski geleneklerden farklı olarak, çok güzel bir gelenek çıkarttığı görülmektedir. Bu, halk hayalinin duygulu halini, düşünce zenginliğini gösterir. Sayın'ın karısı, babası Bozmunay ve annesi gibi , eşi hakkında kaygı duyan kadındır. Eşi varken özel hareket, dostluk belirtileri gösteremez. Fakat Sayın öldükten sonra birkaç yıl boyunca onu ümitsizce bekler. Yalnız onu düşünerek tüm hayat isteğini yok etmek i ster. Bu düşünce eski geleneklerden kaynağını alır. Sadakate, dostluğa yeni bir güzel davranış ekler. Bu kadının eşiyle birleştikten sonra kaderde de birleştiği anlaşılır. Evlendikten sonra sevinçlerinin sadece eşleriyle birlikte olması gerekir. O yok olursa, birlikte yok olurlar. Kadın ölmezse hayat sevincinden uzaklaşır, dünyası karam. O, eşinin başına konulmuş heykel gibidir.

226


5. ŞORA BATIR

a. Narikoğlu Şora Batır Destanı'nın Kısaca Hikayesi Şora'nın babası Narik adlı kahramandır. Tama soyundan olup Kazanlıdır. Kendi şehrini bırakıp Akşahan' ın yurduna gelir, oraya yerleşir. Akşahan Narik'i özel birisi olarak yanında tutar. O, Hanın avcısı olur, güzel av köpeğini besler. Bir gün han seferdeyken köpeği kaybolur. Narik onu ararken dağın içindeki altın hazineyi görür. Gördüğünü kimseye söylemez. Fakat bundan sonra şiddetli hir hastalığa yakalanır. Tedavisi için toplanan hekimlerden birisi hazineyi gördüğünü anlar. Narik gerçeği söyler. Han hazineyi alır, sevinir. Narik 'i bir şehre kadı tayin eder. Fakat Han ' ın yanındaki kişiler kıskançlık duyarlar. Narik yur­ dunu özler ve gitmek ister. Han , diğerlerine Narik' in gitmek isteme­ sinin sebebi söyler. Mendisuluv adlı bir kız onun derdinin çaresini hilir. Bu çözüm sonunda Narik, Mendisuluv ile evlenip orada kalır. İkisinin Şora adlı bir oğlu olur. Şora büyümüştür. Birlikte oynadığı çocuklardan babasının bir yerden geldiğini anlar. Annesine sorarak gerçeği öğrenir. O sırada Kazan şehrini Ruslar ele geçirmiştir. Şora, şehri kur­ tarmak için gitmek ister. Annesi ile kızkardeşi buna karşı çıkarlar. Şora, buna rağmen Kazan' a gider. Yolu üzerindeki Nogayların yur­ dunda Maktum adlı kahraman nereye gittiğini sorar. Şora şöyle cevap verir: Narik oğlu Şora 'yım, Kazan 'a gitmekteyim. Kazan 'a gidene kadar, Kar yağmasın, nur yağsın. Kazan ' a vardıktan sonra, Kar yağmasın kan yağsın. Bundan sonra Şora arkadaşıyla birlikte yola devam ederek Kazan' a gelir. Kazan' ı Rusların ele geçirdiği haberinin doğru 227


olduğunu öğrenir. Şehrin içinde halktan vergi alan Rus görevlilerini görürler. Onlardan birkaçma karşı gelerek öldürürler. Rus askerleri toplanıp Şora'yı yakalamak ister. Şora burada şunu söyler: İstanbul, Kazan ikisi, · Dileği idi halkımın. Müslümanların yurdu bu, Kıvancı idi halkımın. Öncekiler yaramaz, Kazan ' a kimdir saldıran, Bu nasıl Rus töresi. Kazan 'ı bir kurtarsam, Kafirlerin elinden, İşim olurdu tamam. Ruslar toplanarak savaşmaya başlar. Şora ile Kulınşak karşı çıkarak savaşırlar. Rusları yenerek şehri onlardan temizlerler. Herkes özgürlüğüne kavuşur. Şora görevini tamamladıktan sonra doğduğu yere , anne-babasının yaşadığı yere, halkın arasına döner.

b. Şora Babr destamnın Değerlendirilmesi Kazak destanlarındaki ünlü kahramanların sonuncusu Şora'dır. Şora, Altınordu B irliği döneminde sonra ortaya çıksa da Türk birlik ruhunun soylar arasında unutulmamış olduğunu, niyet ve dilek birliğinin yok olmadığını gösterir. Altınordu Birliği yok olduktan sonra bu birlikle güçlü olan halklar son zamanlarda güç­ süzleşip etrafındaki komşu halkları tarafından ezilmeye başlarlar. Bunların eski günleri özlemesi , hayallerinin o tarafa yönelmesi doğaldır. Kazan' a Kobiandı ' yı göndermenin sebebi de bu demiştik. 228


i ncelediğimiz Şora Batır Destanı da Kobiandı Batır Destanı'nı ı lı ığuran sebeplerden biri olan Kazan'ın işgal edilmesi olayından \ o n ra ortaya çıkar. Burada kesin olan şey yaşanılan tarihtir. Şora, Kazan Hanlığı'nın içinde yer alan Tarnaların kahra­ ıııanıdır. Soyu Tama'dır. Bu tarihte yeri olan birisidir. Rus tarihçilerinden Karamzin Tarihi ' nde, Kazan Hanlığı ' nın )•iit.de kişisi olarak Şora'nın da ismi geçer. Kazan Hanlığı

yı kıldıktan sonra Şora'nın nesli Osmanlı Türklerine dahil olmuştur. Onun nesilleri günümüze kadar, Türklerin içinde var olmuştur. ll unlar, kendilerini Şora'nın sülalesinden sayarlar. Şora Batır'ın kahramanlık destanını doğuran asıl sebep Kazan l l anlığı 'nın yıkılışma üzülen halkın hayalidir.

Altınordu B irliği yıkıldıktan sonra eski kahramanların aııılarını , yapıp ettiklerini çeşitlendiren halk hayali, sallantıya düşer, yavaşlamaya başlar. Kahramanlık destanları masala dönüşür. Eski giizel halinden, canlı halinden ayrılır. Eski günlerin ve geçmiş dcvrin uzaklarda kalan güzel çağı halkın ruhunda şekillenir. K azan ' ın düşmesi hayallerin , düşünce ve duyguların yara almasıdır. Kazan' ın yıkılışı diğer Türk halklarını bir bayrak altında lıirlcştiremese de yürek ve dilek birliğinin varlığı görülür. Bu birlik hayali yüreklerde yer edinir. Bazı yerlerde kahramanların yola çıktıkları da olur. Uzaktaki Kıpçaklardan Kobiandı yola çıkarsa, Kırım'daki Nogayların için­ den Şora çıkar. Şora Batır destanının Kazan olayı ile birlikte doğması , Kazan l l anlığının yıkılışı, Türk yurdunun ünlü kahramanlık destanının son hareketini oluşturur. Bununla kahramanlık ruhunun halkın gönlünde son kez can­ lanması ve aynı zamanda yavaşlaması ifade edilir. Eski kahramanlık destanları genel. Türk birliği döneminde ve 229


onun etrafında doğmuştur. Şora Batır, son kez birikmiş yönü , birleşmiş niyeti bildirerek Kazan Hanlığı'nın etrafına doğar. Şora da bu ruhun son temsilci kahramanıdır. Kazaklar arasında günümüzde toplanan Şora Batır destanının iki varyantı vardır. Bunlardan biri destan tarzında, diğeri ise, masaldan, sözlü hikaye­ den toplanan , masal şeklindedir. Bu varyant nesirlerdir. Buradaki en temel gerçek, Şora Batır destanının elimizde bulunan iki varyantından manzum olanının gerçeğe daha yakın olması ve daha eski tarihi vermesidir. Şiirler zaman geçtikçe birçok şairin ağzında değişikliğe uğrasa da onlarda fazla değişiklik olmamıştır. Bunun sebebi şiir şeklinde söylemek isteyenin fazla olmamasıdır. Bir de onların birbirlerinden duyarak söyledikleri vardır, ama ekledikleri o kadar fazla değildir. Oysa nesir birçok zamanda birçok söyleyenin ağzından geçer. Sayısız anlatıcılar birçok şey katarak , kendi dönemine yakınlaştıra­ rak, bildikleri masallardan çeşitli motifler katarak destanın ilk şekli­ ni değiştirirler. Manzum metinde Şora, Narik gibi kahramandan insanca doğar. Masaisı hikayede ise eski kahramanlar gibi olağanüstü doğar. Narik Bey çok bekleyip yalnızlıktan zorluk çektiği zaman, gece-gündüz çocuk dileyerek, gezer. Rüyasına kutlu ruhlar görünür. Baba Tükti Şaştı Aziz' in kabrini gösterir. Buraya gidip dilek dilemesi halinde çocuğunun olacağı belirtilir. Söylendiği gibi çok zorluk ve acıdan sonra plrin mezarının başına gittikten sonra çocuğu olur. B u arada, Baba Tükti Şaştı Aziz'in durumundan söz etmek gerekir. Şaştı Aziz, Türk Vurdu' ndan çıkan ünlü kahraman, Edige' nin babasıdır. Bir de Koblandı , Er Sayı n ' ın en büyük yardımcısı ve koruyucusu , Şora'nın dünyaya gelmesine neden olan, bekleyenin dileğini destekleyendir. Kahramanı doğuran yurdudur. Buna göre Şaştı Aziz bütün eski kahramanlık destanlarında, unutul­ mayacak bir yere sahiptir. Tüm kahramanların dayandığı atasıdır. Onların görünmeyen koruyucusudur. Genel Türk yurdu inancına 230


vi irc kul sıkıştığı zaman oğlan çocuk verir. Gerektiğinde destekler. �a�tı Aziz' in dilek dilemesi, kudret ve kadere inanan müslü­ ıııanlığın belirtisidir. İ slam dünyasındaki bütün evliya ve peygam­ l ıcrlerin bir yerde toplanan mükemmel kuvvetidir. Bu, İ slamiyette­ ki cvliyalık belirtisidir. Bu yüzden masal, Şora' nın kaderine de Baba Tükti Şaştı Aziz' i getirmiştir. Masal ve destan arasında bundan sonraki fark Kazan' daki düşmanın adındadır. Kazan'daki düşman, destanda, Rus olarak net �ekilde belirtilir. Şora'nın "ağzı kıllı kafir" sözleri B atı'dan gelen düşmanı çağrıştırır. Masalda ise, Kobiandı destanında belirtildiği gibi, burada da Kazan' daki düşman Kalmaklardır. Onun hanı Karaman' dır. Karaman adı Kobiandı destanındaki Karamanla karışmış ola­ bilir. B undan başka yerleri karşılaştırırsak Şora S atır'ın iki varyantında da Şora'nın doğumu , ana babasının kim olduğu, onun büyüyüşü , Kazan şehrine gidişi anlatılır. Her iki varyantta da bu olaylar fraklı özellikler gösterir. Narik ve Narikbay birbirine hayatta da, karakterde de az benziyor. B u ikisinin hayatındaki benzer nokta Kazan' ı terk etmeleridir. Bu dcstanın gerçek olaylardan çıkması mümkündür . Fakat bu , Kazan' ın kurtuluşundan önce değil , Kazan kurtulduktan sonra �ora' nın kendisinin anlattığı destandan doğmuş olabilir. İki varyantın içindeki büyük olayların hepsinde benzerlik olsa da anlatılışında, çeşitlendirilmesinde birbirinden ayrı yönler vardır. Fakat iki varyant da başlangıçta, eskiden olmuş gerçek bir olaydan Joğduğundan, ikisi de bir destanın farklı şekilde tekrarlanmasından doğmuş olabilir. Bu hal , önceki tarihlerde oluşan destanların ne kadar değiştiğini gösterir. İki destanın dış görünüş itibarıyla farklı olduklarını gösterir. Bunların birisinde (masalda) Şora, bütün aniatı boyunca önceki kahramanlık destaniarına benzeyen özellikler taşır. Destanda ise Şora hikayesi gerçeğe yakındır. Burada yenilik kokusu vardır. Kahramanlık destanlarından farklılıklar vardır. 231


Ancak, Şora 'nın hareket ve yürüyüşü yakın zaman insanınkine ben­ zemektedir. Fakat Şora nasıl olursa olsun, büyük kahramanlar grubunda yer alır. Onu ulu kahraman yapan haraketleri, Kazan'ı kurtarmak için yola düşüşü , oraya gidişidir. Eski zamandan kalan büyük kahramanlık destanlarının sonuncusu Şora Batır Destan' ıdır.

II. Küçük Kahram�nlar (Kişi Batırlar) Bugüne kadar incelemiş olduğumuz 4-5 kahramanlık destanı Kazak kültürünün özelliklerini korumuş, eski günden kalan büyük kahramanlık destanlarıdır. Bu destanlarda Kazaklar arasında yer alan büyük kahramanların destansı davranışları vardır. Kahramanları büyük yapan şey, öncelikle tarihi dönemdir. İkincisi, onların diğer insanlara göre farklı olarak doğmasıdır. B unların büyük kahraman sırasına konulmasının temel sebep­ lerinden biri de halkın verdiği değerdir. O dönemdeki kahraman­ ların destanın yalnız kendi hikayeleri değil, onlarla birlikte etrafiarında toplanan halkın hayatı , bütünleşen bir soyun hayatıdır. Her kahramanlık destanı, her soyun güçlü olduğu dönemi ve başlarından geçen çeşitli tarihi olayları anlatır. Bu yüzden destanlarda bir kişinin ömrü ile birlikte tüm halkın ömrü anlatılmış , halkın dileği ile ümidi gösterilmiş, geniş kapsamlı olmuştur. Halkın tüm iç hayatı, duygusu ve hayali kahramanın hayatı etrafında anlatılır. Bu yüzden destanlarda ayrı bir canlılık vardır. Kahraman kimseye muhtaç değildir ve eksiği yoktur. Nereye giderse gitsin hep saygı görür, mutludur. O her zaman kaldırama­ yacağı kadar büyük mücadelelere girer ve çoğunlukla kazanır. Bu nedenle büyük kahramanlık destanları , kahramanlık tari­ hinde ayrı bir yere sahiptir. Bunlar tarihi olarak ikiye ayrılır. B unlardan birincisi büyük kahramanlar, ikincisi küçük kahraman­ lardır. Küçük kahramanlar, evvelki Türk kahramanlarının izinin yok 232


olduğu, her bir soyun oturduğu yerden ayrıldığı dönemde ortaya \ ı kmıştır. Bunların çoğu yakın devirde yaşayan halkın, yeni birlik­ Inin kahramanlarıdır. Fakat bu birlikler büyük topluluklar değildir. Tarih içinde yer alan , geniş meydanlarda görünen halk değildir. <.'oğunluğu dağılmış, eskisinden daha küçülmüş olan halklardır. Tarihi vakaları , bunların hayatlarının eski cengaverlik çağına henzetrnek mümkünse de bu birliklerde büyük olaylar gerçekleşti­ ıilememiştir. Altın Ordu dÖneminde yaşayan ünü yayılmış, güçlü olan halklar, bunların içinde yer almazlar. Dağılmadan sonra yeniden kurulan halk birlikleri, giderek birbirinden uzaklaşmış, yabancı olmuşlardır. Bu nedenle Altın Ordu' nun eski öz birliği, bir k.ez olsa da, Altın Ordu bölündükten sonra da gönülde, dilde, niyette yaşayan bir birlik olarak kalmıştır. Büyük kahramanlık destanlarının bazılarında bu eski birlik hep akılda tutulur. Küçük kahramanlar dönemindeki küçük soylar ise eski birliği tamamen unutmuş gibidirler. B irbirlerine yabancı olmuşlardır. Bu nedenle dönemin kahramanları eski kahbından çıkmış gibidir. Kahramanlık eski derecesinden inmiştir. Kahraman eskisi gibi tüm milletin değil, ya bir soyun , ya da bir mesleğin kahramanı olarak karşımıza çıkar. Kahramanın niteliği ile şeklinin halkın hayalinde zayıflamaya başladığı görülür. Bu dönemin kahramanları eski kahramanlar gibi halkın bütünlüğünü , halkın hayatını , ümidini, hayal ve dileğini bildiren kahraman değildir. Yaşanan duygu ve hayal güçsüzleş­ miştir. B unlar eski kahramanlık destanlarının tekrarını andırır. Zaman geçtikçe, küçük kahramanların şekl i , ayrıcalıklı değil, haya­ ta daha yakınlaşmıştır. Hergün görmüş olduğumuz insanlara benze­ mişlerdir. Fakat kahramanlık destanını bu şekilde ayırt etmek için ilk önce küçük kahramanların hepsini tek tek incelememiz gerekir. Dış görünüşüyle küçük kahramanlık destanları diğer büyük kahra­ manlık destanlarından farklı değildir. Çünkü ilerleyen zamanda, halkın hayali son kahramanlarını çıkarırken , onların ömrünü 233


destanlarda yaşarken , eskiye özendiği ve eskiyi özlediği pekçok yerler olmuştur. Dış görünüşün benzerliğine bir yandan özenti, diğer yandan da gerçek duygul ar sebep olmuştur. Küçük kahramanlar içinde ilk inceleyeceğimiz destan Kambar Batır destanıdır. 1. KAMBAR BATIR

a. Kambar Batır Destanı'mn Kısaca Hikayesi Eski günlerde on iki bağlı Ö zbekler arasında Azimbay adlı zengin bir bey vardır. O, kendi etrafındaki özbek, Nogaylıların hepsi tarafından tanınan , saygıdeğer birisidir. Azimbay' ın altı oğlu ve Nazım adında çok güzel bir kızı vardır. Çok kişi Nazım'a gönül verir. Birçok zengin ve delikanlı onunla ilgilenip almak ister. Fakat, zenginin nazlı kızı hiç kimseyi istemez, iltifat etmez. Kız büyür ve eş seçme zamanı gelir. Azimbay etrafındaki halka toplanmalarını bildirir, tellal çıkarır. Bu toplananların arasından Nazım kimi beğenirse, onunla evlenecektir. B ütün halk belirlenen gün , söylenen yerde toplanır. Genç, yaşlı herkes gelmiştir. Gelenlerin hepsi tek tek kızın önünden geçer. Fakat kız , hiçbirisini beğenmez. Azimbay geniş topraklara sahip, malı mülkü çok olan biridir. Yanında yüzlerce kişi çalışmaktadır. Bunların içinde Alımbay ' ın yağız atlı Kambar adında kahraman bir oğlu vardır. Nazım' ın gönlü ondadır. Kız Kambar'ın da halkla geleceğini ümit eder. Fakat herkes geldiği halde, Kambar gelmez . Sevdiği delikanlı gelmeyince kız kimseyi beğenmediğini söyleyerek üzgün bir şekilde evine döner. Bu sırada Kambar gece gündüz avcılıkla uğraşmakta, akra­ balarına bakmaktadır. Kambar hiç durmadan dağları gezip, ıssız yerlerde avianırken tüm isteği fakir akrabalarının üzüntüsünü paylaşmak, onlara yardım ve iyilik etmektir. Kız, Kambar ile karşılaşmak için can atmaktadır. Birgün Kambar avda bir kaplana rastlar, Kahraman kaplaola elleriyle mücadele eder, yener ve onu öldürür. Kaplanın derisini alıp evine 234


döner. Nazım ' ın evi onun yolu üzerindedir. Kahraman her gün evin önünden geçer. Köyün dışı göldür. Nazım, Kambar ile karşılaşmak için bir yol bulamaz. B irgün köyün dışına ağ kurup onun bir ucunu gölün kenarına diker. Diğer ucunu da köyün duvarına bağlar. Böylece Kambar kahramanın yolunu kapatır. Kambar kaplanın derisini getirirken Azİmbay' ın köyünün dışındaki ağa takılır. Orada oturan Nazım ' la karşılaşır. Kız onu görünce isteğini söyler, Kahraman açıkça cevap veremez. Fakat kendi görevlerini anlatır. Fakir birisinin çocuğu olduğunu, fakir akrabalarına yiyecek getirmesi, hizmet etmesi gerektiğini , eğlenc­ eye zamanının olmadığını söyler. Bunlar konuşurlarken kızın ağabeyleri görür. Onların konuşmalarını gururlarına yediremezler. Toplanarak kavga çıkarırlar. Kahramanla düşman olurlar. Fakat, sonradan toplanan akrabaları Kambar gibi bir kahramanın aşağılan­ mayı haketmediği ve Nazım'ı ona vermek gerektiğini söylerler. Bu sıralarda Ö zbeklerin etrafında Kalmaklar vardır. Onların Karaman adlı ham Nazı m ' ı n güzelliğini öğrenir. Kızını vermesi için Azimbay' a elçi olarak oğlu Kelmembet' i gönderir. Bu iş Azİmbay' ın oğuHarının gururlarına dokunur. Kelmembet' in kulak ve bumunu keserler. Bunu yapmalarından dolayı halk Kalmaklardan korkar. Toplanan halk, Kalmakların hanına karşı çıkması için Kambar' ı çağırır. Halkı düşmandan kurtarmasını, Nazım'ı almasını söylerler. Kalmukların ham, elçisini yaralarlıkları için Azİmbay' ın halkını dağıtmak, yok etmek istemektedir. Kambar kızarak , onunla düe1loya çıkar. Kahraman Kambar, Karaman' ı yenerek öldürür. Han öldükten sonra askerler Kambar'a karşı çıkıp savaşırlar. Kambar, birkaç gün savaşıp bütün düşmanları yener. Kendi halkından takdir alır. Nazımla evlenerek mutlu bir hayat sürdürür.

b. Kambar Batır Destam'mn Değerlendirilmesi B üyük kahraman ve küçük kahraman dönemlerini anlatırken 235


küçük kahramanların en önemli özelliğinin büyük kahramanlar gibi kendi hayatı , hareket ve amaçlarıyla bütün bir milletin hayatının vermediğini belirtmiştik . Eski kahramanlar bir milletin yaşantısını, birleşik gücünü bildiren kahramanlardır. Onlar birleşmiş halkın ömeğidir. Küçük kahramanlarda halkın birleşik gücü , halkı bildiren belirtiler azdır. Bunlar ya bir soyun , ya bir ailenin veya grubun , mesleğin temsilcileridirler. Bir halkın bütün özelliklerinin tümü yerine, halkın yaşantısının ancak bazı özelliklerini gösterirler. Kambar da bu kahramanlardandır. Kambar Destanı' nda halk, onu bazen Özbek, bazen Nogay yapar. B unları sadece onun Kazak olmadığını bildiren sözler olarak ele alırsak, bu kahramanın daha eski dönemlere yaşadığını çıkara­ biliriz. Tarihi döneme bakıldığında Kambar büyük kahramandır. Küçük kahramanlar arasında ayrı bir yere sahip olduğu düşünül­ mektedir. Bu destanda Özbek ve Nogaylar bir duygu ve düşünceden , aynı taraftandır. Onların düşmanı Kalmaklardır. Bu eski birlik dönemini hatırlatmaktadır. Sadece bu özelliğini dikkate alsaydık, Kambar' ı d a eski büyük kahramanların arasında gösterebilirdik. Fakat Kambar ' ı bu gruba dahil edemiyoruz. Bunun sebebi, Kambar' a önce Nogay denilse de, sonradan Nogay ile Özbek eşit olarak gös­ terilmez. Bu ise küçük bir boyu hatırlatmaktadır. Buna göre Azimbay Kazakların arasından çıkmış bir zengindir. Kambar ise onun yanında kendi başına geçinen bir fakirdir. Gerçekte Ö zbek ve Nogay yakın , dost halk olsa da, onların barış içinde, kardeşçe yaşadıkları halk destanından öğrenilse de , biz bu dönemleri bilmi­ yoruz. Bu nedenle bize göre destandaki insanların Nogay veya Ö zbek olarak nitelendirilmesi eski destanlardan geçen eklemelerdir. Eski kahramanlık destanlarında kahramanın adıyla birlikte söylenen boy adları vardır. "On San Oymavıt, Toğız San Torğavıt", "On İki B ağlı Ö zbek" , "Kırık San Kırım" biçimindeki adlar bunlara örnek­ tir. 236


Nogayları bu hikayeden çıkarırsak, Kambar'ın Ö zbeklerin kahramanı olması gerekir. Fakat XV. asrın ortasında Kazak ve Özbek halklarını bir tek Ö zbek Birliği adı altında görüyoruz. Bu nedenle, bugünkü Kambar Destanı, Kazaklar arasında eski Altın Ordu Birliği döneminde ortaya çıkar. Bu nedenle Ö zbek Birliği döneminde Kazak kimliğiyle ortaya çıktığını ileri sürmek yanlış olmaz. Kambar'a küçük kahraman desek de dönemi ve içeriği eski zamanı hatırlatmaktadır. Kambar Batır destanının iç yapısı da zengindir. Bu konuda ilk olarak söylenecek söz Kambar' ın kahramanlık yapmasıdır. Kambar da önceki kahramanlardan fraklı olarak kanunu , örf ve adeti ayrı _ olan, meslek sahibi , emekçi bir kahramanı görüyoruz. Evvelki kahramanlıklarda göze görünen unsur kahramanlık, yiğitliktir. Bu; sade, sessiz çoğunluğun gözünde ve gönlünde çekici bir parlaklığı oluşturan gelenektir. Fakat bunda da akrabalarına fayda sağlayan, dost canlısı , bölgesinin isteğine uygun biridir. Çoğulcu karakter kaybolmuş değildir. Bu nedenle Kambar avcı ise de, fakir akra­ balarının gamı için , eksikliklerini tamamlamak, aç ve zayıfına bak­ mak için ortaya çıkar. O bir avcı kahramandır. A vcılık Kambar'ın yiğitlik ve ün aradığı yol değildir. Bu yol iyiliğe uzanmaktadır. Toplumun hizmetçisi , kanadıdır. Ümit edilen yoldur. Kazak kahra­ manlık destanlarında avcılığın kendisi de yaygın bir gelenektir. Bizim kahramanların bir kısmı avcılık yapan kahramanlardır. Bunun örneğine daha çok masallarda rastlanır. O, meslek sahibi avcı kahramandır. Hayvan yetiştiricisidir. O da Kadar Batır gibi bizim kahramanların bir tipidir. Avcı kahramanlar Kazaklar'da sadece yakın zamanda çıkmış değildir. Bazılarına bakıldığında, masallarda sık sık karşımıza çıkan taşlık, dağlık, ormanlık yerde karşılaşılan insan simasından farklıdırlar. Yamyamlar, bu avcı kahramanların büyütülmüş ve abartılmış olarak gösterilen sureti olarak görülür. Issız yerlerde mücadele ederek, hayvan derisini giy­ erek tek başına gezen bir avcının , yalnız olan yolcuya gizli bir şey 237


gibi görünmesi normaldir. Bu yüzden yamyam tipinin avcıdan çıktığı söylentilerinin boşuna olmadığı düşünülebilir. Kambar bu dağılımın örneği , bu çeşit kahramanların en belir­ ginidir. Onun ilk olarak halk önünde, üzerine aldığı vazifesi vardır. Onların aç ve zayıflarına bakması gerekir. İkincisi , Nazım'ın nazına boyun eğmemesidir. Bu, insanın huylarının bir yönünü gösterir. Kambar Batır destanındaki bazı olaylar eski destanlara, olay­ Iarına benzemese de , bazıları da yakın zamanın olaylarını andırmaktadır. Söz edilen avcılık, Kambar Destanının yeni dönemlerde oluştuğunu göstermez . Bunu unutmamamız gerekir. Kambar vakasını yeni döneme yakınlaştıran olay, destanın asıl olan yeri, Kalmak halkının Nazım' ı almak için gelmesidir. Bu olay Kambar destanının temelidir. Kambar' ın kahramanlığı da, halkın kahramana değer verdiği dönem de bu halin üzerine bina edilmiştir. Eski zamanda Kalmaklar veya başka bir düşmanla yapılan savaşlar hiçbir zaman kız yüzünden doğmamıştır. Eski düşmanlıklar dövüşen, savaşan , inatlaşan, darmadağınık olaylarla, tarihi dal­ galarla birlikte gelir. Buradaki kavga onların çok küçüldüğü , yoldan çıktığı dönemi ifade eder. Buradaki olay , sadece Hanın bir kızı almak istemesinden ortaya çıkar. B u , eski devirlerde halkın savaşması için bir sebep değildir. Bundan daha önemli işler vardır. Bu yüzden , destanın derlenmesinin yakın zamanda yapıldığı anlaşılmaktadır.

2. ALPAMIS BATIR a. Alpamas Batır Destam'mn Kısaca Hikayesi Eski zamanda Jidelibaysın denilen yerde Bayböri ve B aysarı adında iki zengin vardır. En büyük hayalleri çocuk sahibi olmaktır. Ancak ikisinin de yaşlanıncaya kadar çocuğu olmaz. Evliyaların mezarları başında sabahlar, çocuk isterler. Sonunda eşleri hamile 238


k alır. Yakın arkadaş olan iki zengin; birinin oğlu , diğerinin kızı ol ursa ikisini evlendirrnek için söz verirler. Bayböri'nin eşi bir oğlan bir kız doğurur. Baysarı 'nın eşi ise sadece bir kız doğurur. Çocuklara ad vermek için toy yapıldığında her taraftan halk toplanır. Bunl�r yaşlı bilgelerdir. Onların söyledik­ lerine göre Ata piri B ayböri 'nin oğlunun adını A lpamıs, Baysarı'nın kızının adını ise Gülbarşın koyar. Düğünde oyunlar oynanır, eğlenceler düzenlenir. Tüm halk gökbörü (kökpar) oyunu oynar. Kökpara iki bey de katılır. Fakat oğlağı çekişiderken aralarında kavga çıkar. Baysarı'nın taraftarı az, B ayböri ' nin ise çoktur. Onlar kalabalık oldukları için Baysarı dayak yer. Baysarı yalnızlığına ağlar, Bayböri 'nin dayağını yedikten sonra dünürlük, dostluk ilişkilerinin hepsini keserek başka bir yere gider. Altı ay git­ tikten sonra Tayşa Han adlı bir Kalmak Beyinin toprağına gelir ve orada yaşamaya başlar. Aradan çok zaman geçer. Gülbarşın büyüyüp güzel bir kız olur. Kalmak hanının dikkatini çekmeye başlar. Tayşa Han, Gülbarşın'ı görmeye gider. Fakat, komutanlar­ dan Karajan adlı bir kahraman da Gülbarşın'dan hoşlanmaktadır. Her ikisi de kızı almak istemektedir. Birbirlerine yol vermezler. Sonunda kız kendisi seçsin diyerek anlaşırlar ve Baysarı ile Gülbarşın ' a elçi gönderirler. Kız ikisini de istemez, O uzaktaki yarini beklemektedir. Hiç birini sevmediğini, ancak kaderine razı olduğunu bildirir. Kırk gün­ lük mesafelik yarış yapılmasını , hangi Kalmak'un atı yarışta birin­ ci gelirse onunla evleneceğini bildirir. Han, fakir ayrımı yapmaya­ cağını belirtir. Kalmaklar yarışa hazırlanırlar. Bu sırada Alpamıs da nişanlısını aramaktadır. Anne-babasının gizlemesine rağmen uzaklarda nişanlısının olduğunu duymuştur. Kendisine at seçmek için Kultay adlı atasına gider. Kultay' ın onun için hazırladığı Bayşubar adlı küheylanı vardır. Alpamıs sürü içinden onu seçer ve sevgilisini bulmak için yola düşer. 239


Kalmakların yurduna geldiğinde kahramana Karajan rastlar. Birbirlerini tanımadıkları için teke tek dövüşürler. Alpamıs , Karajan ' ı tam öldüreceği sırada Kalmak kahramanı "Dost olalım, ben müslüman olurum" der, Alpamıs kabul eder. İkisi dost olduk­ tan sonra Karajan Gülbarşın 'dan müjde ister, Han ' a gidip zindanda yatan Baysarı ile karısını serbest bıraktırır. Söylenildiği gibi yarış yapılır. Alpamıs da Bayşubar'ı yarışa sokar. Ata Karajan ' ı bindirir, kırk günlük yeri gidip gelecek zaman dolduğunda Kalmaklar B ayşubar'a kötülük yapmayı düşünürler. Karajan ' ın yedi günlük uykusu vardır. Uyuduğunda oğlu Dosmuhambet babasının el ve ayaklarını bağlar. Bayşubar' ın da dört ayağını , dört kazığa bağlar ve kaçarlar. Karaj an ' ı aksakal bilge bir adam gelip uyandırır, ellerini çözer, Kahraman, atını çözerek onların arkasından gider. Kalmakların hepsine yetişir ve geçer. Sadece yağız ata binmiş olan oğlu Dosmuhambet' e yetişememektedir. Karaj an durmasını söylediği halde oğlu dinlemez. Bu nedenle oğluna taş vurup öldürür. Yağız atın kellesini keser, B öylece Bayşubar birinci gelir. Yarışta birinci gelmesine rağmen Kalmaklar, Gülbarşın' ı Alpamıs'a vermek istemezler. Güreşte kim yenerse kızın onunla evlenınesini isterler. Alpamıs, Kalmak güreşçisini yener. Bu olay Kalmakların gururuna dokunur ve Bayşubar'ı öldürmek isterler. Alpamıs atına binince hanın Kökeman adlı veziri Alpamıs' ı öldürmek ister, fakat başaramaz. Bunun üzerine Alpamıs, Kalınakla savaşır. Kalmaklar yenilmişlerdir. Olay çıkarttığı için Tayşahan, Kökeman ' a ölüm cezası verir, kellesini kestirir. Alpamıs , Gülbarşın' ı alır, kayınata ve kaymanasıyla vedalaşarak kendi yur­ duna sağ salim döner. Otuz gün oyun, kırk gün düğün yapılır, muratlarına ererler.

240


b. Alpamıs Batır Destanı 'nın Değerlendirilmesi Alpamıs Batır destanı genel destan çerçevesinde incelendi­ ğinde daha çok Kazı Körpeş - B ayan Suluv destanının tekrarını andırır. Alpamıs'ın babası B ayböri ve B aysarı ' nın dostluğu , antlaşmaları , dargınlıkla ayrılmaları Alpamıs'ın Barşın' ı arayıp zor­ luklar sonucu onu alması gibi destanın asli unsurları tamamen Kazı Körpeş - Bayan Suluv'da da yer alır. Alpamıs Batır destanı bu kalıbıyla tamamen Kazakların ünlü Kazı Körpeş - B ayan Suluv destanına benzemektedir. Kazı Körpeş' in değerlendirilmesi ile Alpamıs'ın değerlendirilmesi aynı sonuçlar verir. Eski kahramanlık destanları içerisinde Kazak dokusunun en fazla işlendiği destan Alpamıs destanıdır. Kazakların eski soylarının birleşmesini , bütün milletin sahip olduğu kalıplaşmış karakteri, güçlenen halkın geleneklerini ve Kazaklara ait yönleri bütünüyle göremiyoruz. Eski destanlar birkaç Türk birliğinden bahsetseler de, ayrılıp ortaya çıkan Kazak kimliğini tamamen gösteremezler. Alpamıs Batır destanını bu yönden incelediğimizde Kazak halkına has kokuyu duyarız. Bu yakın zamanların eseridir. İyice kalıplaşan Kazak birliğinin destanıdır. Alpamıs destanında halkın örf ve §.detlerini, tören ve uygulamalarını , kanunlarını daha geniş ve açık şekilde görürüz. İ ki zenginin dostluğu , dostluğa daya­ narakyapılan sözleşme, düğün, cirit, seyisin hayatı , atın yarışa hazırlanması, kayınata ve kayınanaya saygı vb. unsurların tümü Kazaklarının günümüz hayatının özelliklerini olduğu gibi verir. Alpamıs destanını diğer destanlardan ayıran temel nokta da budur. Elimize bulunan varyant, Alpamıs destanının değişmiş nüshasıdır. Destanın eski nüshasının bundan daha geniş kapsamlı ve anlamlı olması gerekir.

241



D. ATlŞMALAR Atışmalar, Kazak sözlü edebiyatında en çok karşılaşılan edebi türlerden biridir. Atışma, tartışma, birbirine karşı mücadele etme ya Ja yarışma, sınama anlamlarında kullanılır. Önceleri irili - ufaklı kavramlar, savaşlar döneminde şeşenler arasında "hatipler (şeşenler) atışması" olurdu. Şair atışmaları şiirle atışmadır. Şüphe­ siz şiir yarışması , hüner yarışı olarak kullan ı lır. B izim ele alacağımız konu aşık atışmalarıdır. A şık atışması , çoğunluk önünde, dinleyici , tenkitçi halkın gözü önünde yapılır. Melodiyle beraber her şairin sesine kopuz, dombra vb. aletler koşulur. Şairlerin bu şekilde sırayla hazırlık yapmadan söylediği şiirler atışmayı oluşturur. Burada dinleyici kesimini oluşturan halk, sadece pasif bir dinleyici değildir. Bunlar atışmacıların söylediklerini tenkit eder, kendilerine göre değerlendirirler. Şairlerden birinin yenmesi , diğerinin yenilmesi kararını da halk verir. Dinleyici halk, atışmacı şairlerin türkü söyleme , dombra çalma, yarışma ve mücadele etme yeteneklerine bakarak onları kendince değerlendirir. Bununla beraber şiir hünerini kendilerinin gözü önünde, hazırlıksız olarak yapan, şiirlerini dinleyiciler önünde ilk defa doğmaca söyleyen şairleri, dinleyiciler anlamaya çalışır. Yarışmaya katılan şairler kıvrak zckalarıyla, hünerleriyle sırasıyla söz alır, mücadeleye girişir, dinleyicilerin çeşitli şekillerde dikkat­ lerini çeker, onlara değişik durumlar yaşatırlar. Bundan başka çoğunlukla dinleyici halk iki gruba ayrılır. Her grup bir şairin taraftarı olur. Bu yüzden mücadele sadece, iki şairin arasında değil , ikiye ayrılan kalabalık gruplar arasında da olur. Atışmacı şairler, büyük kalabalıkta savaşa giden kahramanlar, güreşen pehlivanlar veya yarışan atlar gibi yarışınacıyı hedef alır, kızışırlar. Bu özelliklerin tamam ı , şair atışmalarının dinleyici "Aytıs Ölenderi", Kazak Adebiyet Tarihi, Almatı 1 948 , Akademiya Navuk, s. 237-266.

243


çoğunluk için her zaman tiyatral bir özellik taşır ve sanat türüne dahil edilir. Gerçekte şair atışmalarının temelinde, içeriğinde, kul­ lanılma geleneğinde Kazak halk tiyatro sanatının özellikleri vardır. Açıkça halk tiyatrosunun tohumları vardır, diyebiliriz. Kazak folklorunda atışma edebi türü , başlangıcı beli olmayan zamanlardan itibaren başlayıp günümüze kadar gelmiştir. Halkın sevdiği edebi bir tür olduğundan Devrimden sonra da, Kazakistan'da geniş yer tutmuş yaygınlığını sürdürmüştür. Kazak folklorunda en eski atışma örnekleri parça parça şeklindedir. Bunlar zamanla geleneksel atışmaları temel almış, zaman içerisinde aşık atışmasına dönüşmüştür. Eski tarihlerde ortaya çıkmasına rağmen elimizde bunlara ait metinler yoktur. Bunun için 16 ., 1 7 . , 1 8. yüzyıl şairleriilin atışmalarını bilmiyoruz. Bu konuda elimizde belge bulunmamasına rağmen bu dönem atışmaların çok olduğunu ileri sürebilmekteyiz. Bu edebi türün özel araştırmalarla sözlerinin toplanıp aydınlığa çıkarılması gerekir. Geçmişteki atışmacı şairler hakkında elimizde az da olsa bilgi bulunmaktadır. Bu şairlerin hayat hikayelerinin , bütün atışmalarda söylediği şiirlerin, bu konuda tam bilgi veren kaynakların toplanıp açığa çıkarılması gerekir. Böylece atışma edebi türünün zenginliği anlaşılacak, araştırmacılar için bu malzemenin önemi kavranacaktır. 1 3 . yüzyılın son yarısında başlayıp 1 9 . ve 20 . yüzyıllarda devam eden, son olarak Sovyet döneminde kaleme alınan atışmaların örneklerine baktığımızda, bu türün Kazak folklorunun zengin sahalarından biri olduğunu çıkarabilmekteyiz. Janak, Süyimbay , Soje, Tübek, Mayköt, Kaban , Kulmambet, Jambıl gibi birçok ülkede ünü yayılmış şairleri de ele alırsak onların ömür boyu yaptıkları esas şairliğin özellikle atışma türüne dayandığını anlarız. Bunlar ömrü uzun süren şairler olmakla beraber, tamamı da atışmaya erken başlamış, 1 5 - 1 6 yaşlarından itibaren şairlik hünerlerini göstermişlerdir. Bunların memleket duygularını anlatan büyük atışmalarından başka, her düğün ve 244


hayram yerinde, oyunda, eğlencede, toyda, verilen aşiarda genç �airler, genç kızlar, gelinler ve delikanlıların beraber söyledikleri irili , ufaklı , nükteli, gülünç atışmalar da çoktur. Bu atışmalarda söylenen sözler, gerçek şairlerin söylediği doğmaca şiirler gibi bir u aha tekrarlanmaz değildir. B u atışmalar, kahramanlık destanı ya da ü�ıkların, ara sıra destancıların, destancı şairlerin söylediği tür Jeğildir. Çoğunluğun; yaşlı , genç, erkek, kadın oyun içerisinde söylediği genel edebi türdür bu . Tanınmayan şairler tarafından söylenmiş , fakat yazıya geçirilememiş atışmaların sayısının ne kadar çok olduğunu tahmin etmek zor değildir. Geçen yüzyılın ortalarına kadar, genel olarak baktığımızda, atışmanın bugünkü Kazakistan' ın bütün bölgelerinde görülen genel bir tür olduğunu belirlemekteyiz. Fakat 1 9 . yüzyılın sonlarından 20. yüzyıl başlarına kadar atışmanın genel olarak Kazakistan' ın çok yerlerinde azaldığı anlaşılmaktadır. Yakın zamanlardaki güçlü atışma örnekleri en çok "Ulu Cüz" olarak adlandırılan bölgelerde görülmektedir. Almatı , Jambıl, Güney Kazakistan , Kızılarda böl­ gelerinde bu tür; bozulmadan, iyi şekilde muhafaza edilmektedir. Günümüz Kazakistan' ında genel halk sanatına, halk sanatçılarına, halkın sevdiği şiiriere değer verildiğinden , folklor yeniden canlandı . Asıl altın devrine yeniden girdiğinden , son on yıl içinde atışma edebi türü tekrar genişleyip yayıldı . Bütün Kazakistan 'a, ilgi çekici bir edebi tür olarak, yayılmaktadır. Ö nceki atışmalarla, bugünkü Sovyet devrinde doğan yeni atışma şiirlerini karşılaştıracak olursak günümüzde çıkarılan şiir­ lerin de çoğalıp büyük yer tuttuğunu görürüz. Halktaki bu şairlik gücü , günlük olayları ele alır. Geniş ölçüde, örneklerle yayılmakta olan bu edebi tür, folklor alanında en değerli edebi türlerden biridir. Atışma, önceki zamanlarda sadece Kazaklarda değil , dünyada­ ki birçok ü lkenin tarihinde görülür. Günümüzde Sovyetler Birliğinde aşık atışması üç ülkede karşımıza çıkar. Bunlar; 245


Kazakistan , Kırgızistan , Karakalpakistan Cumhuriyetleridir. Atışma; Doğulu ve Batılı pekçok ülkede görülmüştür. Ö rneğin , Araplarda fuar veya pazar yeri gibi yerlere toplanan şairlerin söyle­ diği yarışma şiirleri kağıtlara yazılmış, bu şiirler başkalarının oku­ ması, halkın onları tenkit etmesi için pazar ortasına asılmıştır. Bu tür atışma şirilerini Araplar, "muğallakat" diye tanımlarlar. Bu tür atışmalar Batı Avrupa'da, orta asırlarda Keltlerde "filder" denilen şairleri ortaya çıkarmıştır. Fransa' da "truver"Ier var, Merkezi Avrupa'da "meysterzinger"ler ve İ skandinavya ' da "edda"ları söyleyen "iskalid"lerin hepsi de atışma bilen şairlerdir. Onlar kendi hayatlarında, birbiriyle sık sık atışmışlardır. Atışmalar Rus halkının geçmişinde hem güldürü oyuncuları tarafından uygulanmış, hem de şiir-güldürü sanatı bu atışma örneklerini doğurmuştur. Sayılan her ülkedeki, her şair grubundan çıkan mysterzingerler ve bazı devir­ Ierde İngilizlerin mertrelleri , kendi atışmalarıyla dini konuda da özel yarışmaya girmişlerdir. Din konusundaki atışmaları yürüten , yönlendiren meysterzingerler olmuştur. Bu atışmaların bazı bilmece - soru türundeki yarış ve mücadeleleri , Kazak şairi Şöje ile Kempirbay atışmalarında geçen dini muammaya çok yakındır. Şöje, Kempirbay'la atışmasında ayetini anlamını sorar. Musa'nın Sin (Sinay) dağına çıkıp Tanrı ile konuşmasını düşünerek burada karşısındaki aşığı sınamakister. Kempirbay da bunu anlatacak bilgi olmadığından cevap veremez, yenilir. Bu örnek , Kazak ve Kırgızlarda bilinen atışmaların bazı örneklerinin önceleri birçok halkta var olduğunu kanıtlamaktadır. Atışma konusunda öncelikle ele alınması gereken başka bir özellik her atışmanın çıkarılması ile yazıya geçirilmesi konusudur. Bu araştırmacıları çok düşündüren bir meseledir. Atışma, iki aşığın hazırlıksız olarak, halkın önünde anında çıkardığı söz yarışıdır. B öyle olunca her atışmayı, kendi içinde değerlendirmek gerekir. Her atışmanın arşivlenmesi veya yazıya geçirilmesinde, her­ noktasının olduğu gibi yansıtıldığı sonucuna varamıyoruz. Yazıya 246


aktarmada bazı eksiklerio olduğu görülür. Şairin kendisi de atışma anında kendisinin söylediği sözlerinin tamamını hiç değiştirmeden söyleyemiyor. Her biri sözlü doğan, anında söylenen sözlerin , şiir­ lerin akılda çıkartılması zor oluyor. Aşık atışma anında kendisine karşı olan aşığın sadece sesini duyar, kendisine karşı söylenen et­ kili, usta, sanatlı sözleri aklında tutar. Aklında kalan bilgilere daya­ narak, kaç defa atıştığını, bunların uzun ve kısalıklarını dikkate alır, kendi sözüne karşı, şairin sözünü , atışmasını değiştirerek verir. İ lk önce halk önünde olan atışma, böylece redakte edilmiş olur. Böylece çoğunluğa hitabı esas alır. Sonraki atışmacılar bundan hareketle kalabalık halka "falan şairle filan şairin atışması" diyerek bu atışmaları sunarlar. Böylece bu atışmalar halk arasında belli adiara bağlı olarak yayılır. Kazak şairleri arasında olan, adil bir geleneği anmamız gerekir. Bu gelenek de iki şairin atışmalarının doğru bir hale getirilmesi ve bu çerçevede sunulmasıdır. Bu görev yenen şair değil , yenilen şair tarafından yerine getirilir. Bunun örnekleri birçok atışmada görülmektedir Janak ile on altı Nayman aşığı arasında geçen, başkanlığını Tübek' in yaptığı atışmada şair­ lerio tamamı yenilir. Sadece on yedinci aşık, on altı yaşındaki Sarıbay Janak'ı durduruyor. Sabırbay daha çok genç biridir, bu yüz­ den büyük beğeni toplar. On altı şairin Janak'a yenildiğini dil­ lendirmc işi bu onaltı aşık tarafından yerine getirilir. Ü nlü Sayimbay Künbala adlı kız aşığa yenildiğini ömrü boyunca dile getirmiştir. Kabiliyetli öğrencisi J amb ıl' a yenildiğini açıklamaktan çekinmemiştir. Künbala Süyimbay atışmasının yapıldığı yeri "Süyimbay 'ın yenildiği yer burası" diye yaşlı Jambıl'dan işittik. Kempirbay Şöje ile atışmada kendisinin yenildiğini, öte yandan kazandığı yerleri bütün aşiretine kendisi söylemiştir. Ü nlü Birj an ile Sara atışmasını da biz, o atışmada yenilen Sara'nın konuyu açıklamasından biliyoruz. Eski zamandan beri sürüp gelen bu gelenek Janak'ta da görülmektedir. Janak, ken­ disiyle uzun zaman atışan şair kız Künke'ye yenilmiştir. Bu 247


atışmada yenildiğini Janak ' ın kendisi dile getirmiştir. Sabırbay, Toybala kızla gençliğinde sertçe atış ır. Bunlar bir­ birleriyle her zaman; gece, gündüz her yerde atışırlar. Bu durum uzun yıllar böyle sürer, yenişemezler. Sonunda Sabırbay söylediği kaba, nezaketsiz bir şaka yüzünden Taybala'ya yenilir. Sabırbay yenildiğini kendi çevresindeki dinleyicilere kendisi açıklar ve gider. B elirtilen örneklerin tamamına bakacak olursak atışmacı şair­ lerin sözlerinin korunması ve yayılmasında kimin sorumlu olduğunu daha iyi anlarız. Halkın bu güzel geleneğine göre yenen aşık "Ben böyle yendim" diye avunmaz, mağrurlanmaz. Yenilen şair "Ben yenildim" diye beyan eder; hayıflanmaz, utanmaz. Atışmaya giren, anında doğmaca şiir söleyen şair, sonunda şiir söyleyemediğinden , yeterince söz bulamadığından yenilmez . Atışmaları bize kadar gelen ve kendi çevrelerinde büyük şairlere yenilen Süyimbay, Kempirbay, Sara, Sabırbay gibi aşıkları ele alırsak, bunların yenilmesi şiir bilmediklerinden ya da uygun, söz bulamadıklarından, yeteneksizliklerinden değil, atıştıkları konuda mantık bakımından yenilmelerinden kaynaklanır. Yenen taraf ken­ disine karşı olan şairin , başka tarafa yönelmesine imkan vermez, gerçek ve mantıklı gerekçeler bulur. Bu yüzden, dışarıdan gelen dinleyiciler ve geleneği bilen şairin kendisi bu atışmada yenildiğini belli bir şekilde açıklar. Atışma türünü kendi özellikleriyle incele­ mek, bu konuyu ayrı bir şekilde ele almak esas meselelerden biridir. Kazak halkında eski ve bugünkü atışmaların çoğunda ortak özellikler, gelenekler bulunur. Bu geleneklerin biri de atışmadır. Söz ve hüner yarışında, atışmaya giren şairler güreşen pehlivanlar gibi bütün güçleriyle mücadele ederler. Atışma, söz mücadelesidir. Bunun bir yönü yetenek, ikinci yönü ise oyun , bayram, düğün ve bugünkü Sovyet devrinde büyük bayram günlerindeki gibi halk bayramlarında yapılan eğlenceyle ilgilidir. Her atışmanın tiyatro, özellikle oyun ve eğlence özelliği vardır. Kazak atasözlerinde de vurgulandığı gibi atışmada yaşlı ile genç, erkek ile kadın, çocuk ile 248


büyük, ünlü şair ile tanınmamış genç şair arasında bir oyun yarışması vardır. Herkes bu oyuna, yarışa, şiir mücadelesine, hüner yarışına kendi başına girebilir. Bu atışmalarda tanınmamış şair, çocuk şair, kız şair, kendisiyle atışan meslektaşına sözleriyle sert ve kaba davransa da atışmalarda kaba ve ağır sözler kötülük olarak değerlendirilmez, ayıp sayılmaz. Janak'a karşı, genç şair Sabırbay; kendisiyle atışan kardeşi , çocuk yaştaki şair kız Küribala'ya karşı Süyimbay, Sara ile Birjan bunların örnekleridir. Aşıklar, biri hakkında birinin söylemediği, açmadığı acı , ağır gerçekleri de atışmada halk önünde karşı şairi yenmek, onu durdur­ mak için tereddüt etmeden söyleyebilir. Kempirbay' ın Şöje'ye kör demesi , Birjan' ın Sara ' ya kocası Jienkul ' un korkak olduğunu söylemesi, Omorkul'un Tabiğa' nın kocası için akılsız demesi atışma anında karşılaşılan durumlardandır. Ş airler, çoğu zaman birbirinin üzüntüsüne ortak olurlar. Sıkıntılı durumda olan şaire, yardım etmeyi hedefleyen gelenekler vardır. Bunu açık örneği Sakav ile Toğjan' ın atışmasında görülmek­ tedir. Aşık Toğjan kızı uzun yıllar istese de alamayan Sakav, Toğjan' ın evlendirilmesi üzerine içerlenir. Toğjan gelin olduğunda onun kocasının köyüne gider, gelinin kayınbaba ve kayınannesinin yanında Toğjan ' a sert hareketler yapar, onu atışmaya çağırır. Toğjan sıkılarak da olsa bunu kabul eder. Sakav, konuya kızın bekaretini dile getiren şiir söyler. Toğjan ise verdiği özlü ve ter­ biyeli cevaplada onu mat eder. Söylenenlerin tamamı da atışmada acı, hiddet ve gerçeğin varlığını bildirmektedir. Buna benzer başka büyük halk geleneğine göre, iki aşığın atışması sırasında, han, bey, molla gibi ülkenin üst sınıf temsilcileri , amirleri zengin ve kabadayıları hakkında da eleştirel sözler korkusuzca söyleniyordu . Güç sahibi kimseler aşık atışmalarının çoğunun sonucunda şairin açık sözü, acı latifeleri aracılığıyla, halk önünde damgalanır. Ö zellikle bu geleneği, toplumcu aşıklar, halkın 249


dileğiyle kullanmışlardır. Töre ve gelenek düşüncesiyle bütünleşen Jambıl gibi şairler bunun en açık örneğini vermişlerdir. Bunlar için atışma bir zenginliktir. Jambıl'la atışan Kulmambet Alban boyu zenginlerini metheder. Buna karşı Jambıl şöyle der: Kocalık Maksut efendi gitmiş, Ağabeyiyle dövüşüp, kavgadan ölmüş. Şanıraşlı, Dulat 'ın hepsi büyük, Kendisi otlayan öküzler gibi ölmüş. Övdüğün beyterin hiçbiri adam değil, Dört köşeli odada dönerek ölmüş. Bu örnek, atışmada, şairlerin hangi konuda olursa olsun tered­ düt etmeden fikrini söylediğini , bu gücün halk tarafından verildiğini gösterir. Halk kendi içlerinden çıkan aşıklar gibi özellikle haksızlık yapanları açıkça dile getirmiştir. Toplumcu aşıklar da halkın bu potansiyelini dile getirmişlerdir. Haksızlığı eleştirmekten çekin­ meyen toplumcu aşıkların Rus hükümeti idarecilerinden dayak yediği, zulme uğradıkları ve sürgüne gönderildikleri pekçok örnek­ lerle belgelenmiştir. Bu husus, dönemin bazı güçlerinin atışmanın halka dayanan bu yönünden rahatsız olduklarını , geleneği engellediklerini , eleştirici aşıklara fazla imkan vermediklerini göstermektedir. Bununla beraber feodal , kabileci yapıyı esas alan, o günkü üstün sınıfın arzusuna hitap eden şairler de olmuştur. Bunlar atışmalarında kendi kabilelerini , bu kabileye yönelik eski düşünceleri övmüşlerdir. Kulmambet, Jambıl atışmasında, toplumcu Jambıl bu güçleri kötüler. Karşı şairin kendisi de kabileci, feodal düşünceden olmayanı anlatması gerekir. Atışmanın geniş halk yığınları arasında yaygın olması ve oyun - eğlencenin çekiciliğini taşıması , bunu bütün başka edebi türlerden 250


ayırmaktadır. Kazak kadınlarının atışma ile çok yakın ilişkisi vardır. Bu, Kazak halk sanatının ayrı bir özelliğini yansıtır. Atışmaların yazıya geçirilen örneklerine bakacak olursak bunların çoğunun erkek ve kadın aşıklar arasında geçtiğini görürüz. Atışma örneklerinde görülen bütün şiir zenginliğinin yarısına yakını ünlü kadın aşıklara aittir. Akbala, Künbala, Toğjan, Sara, Janteli , Irısjan , Tabiğa, Makta gibi atak, yetenekli kadın, kız, gelin aşıklar ortaya çıkmıştır. Oyun , eğlence, düğün ve bayramlarda, türkü ve şiirle işgal eden kız ve gelinierin atışmada biraz daha bağımsız oldukları görülmektedir. Atışmanın dallara ayrılarak incelenmesinin yararı vardır. Atışmanın birinci türü asıl halk atışmalarıdır. B u , çoğunluğu oluşturur. Halk, grup grup bölünerek atışır. İ kincisi aşık atışmalarıdır. A.şıkiarın eserlerinin yapısına göre aşık atışmalarının tamamı , dış yapısına, tür özelliklerine göre iki kısma bölünür. Bunun birincisi süre atışma; ikincisi türe atışmadır. Türe atışma genellikle dörtlüklerden oluşan kısa atışmalardır. Halkla birlikte aşıklar da bu türden örnekler vermişlerdir. Süre atışma ise doğmaca söylenen şiiri meslek edinmiş aşıkların söyledikleri uzun atışmalardır. Türe atışması, ünlü aşklarla beraber, atışma sanatına yeni alışan çoğunluk tarafından kullanılır. Bu tür atışmada mani örnek­ leri veya dörtlükler esastır. Bununla gençler oyun, eğlenceyi , atışmaya yönlendirilir. Süre atışma iki kısma ayrılır. Bunun birin­ cisi başlangıç (bastavış) türüdür. En çok tercih edileni kayım ölen (şiir) türüdür. İ kincisi ise kara ölen (şiir)dir. Kayım örnekli şiir türü ile atışmayı halk "güçlü atışma" olarak görmez. Bunun için buna "kayımdasuv" denilir. Bunun örneği şöyledir: Kız: Adımı annem sevip koymuş Erkin, 251


Düğün olsa giyinirsin güzel börküm. Elinde gücün olsa beni alırsın Evinde kaç yüz var atın senin? Erkek: Adını annen sevip koymuş Erkin, Düğün olsa giyinirsin güzel börkün. Er gücüyle dağ devritir denilir, Atırım, olmasa da hiç benim atım. Kız: Adımı annem sevip koymuş Erkin, Düğün olsa giyinirim güzel börküm. Gayreti boş olan kişi er değil, Yanıma alarnam senin gibi çirkin . Erkek: Adını annen sevip koymuş Erkin, Düğün olsa giyinirsin güzel börkün . Tartışmanın çeşitlendiği yerde, Gönlüne bir yar bulunur senin. Bu örneğe baktığımızda sözlü "kayım şiirinin ilk iki dizesinin, tekrarlandığını , bunların ortak olduğunu görürüz. Sonraki dizeler buna göre oluşturulur. Kazakların dört dizeli şiirinde üçüncü dize serbesttir. Bazen kayım türü şiirlerin ilk iki dizesi değil, sadece ilk dizesi bu tür dörtlükleri n ortak unsurudurlar. Atışmanın bu örneğinin en kolay örneklerden biri olduğu açıktır. Genç şairlerin veya geleneği öğrenmek üzere gönül verenlerin bunu tercih ettikleri veya bu yolla geleneği yakından öğrendikleri açıkça belli olmak­ tadır. Atışma sanatında; halk önünde yarışmak, tenkit etmek 252


mümkün değildir. Ancak pekçok insan bu sanatı öğrenmeye heves etmektedir. Atışmayı daha da kolaylaştıran ve her atışmada süregelen asıl ve önemli ortaklık, konuların ortak olmasıdır. Methiyede (maktasuv) "iyi birisin", "atan, annene sağlık" , "görkemli yerde doğmuşsun", "ünün yurtdışına taştı" vb. denilir. Taşlamada Uamandasuv) ise aşığın kıyafeti, görünüşünde eksiklik olduğu vurgulanır, alay edilir. Rakip aşığın babası, annesi , ağabeyi , kadınsa kocası , erkekse karısı veya akrabalarının vaziyeti komik unsurlada ifade edilir. Atışma geleneğinde aşıklar böyle sözlere sinirlenmez, üzül­ mezler. Esasında atışma anında şairlerin sinidenmesine yer yoktur. Böyle bir husus daha ilk başta yenilmenin i şareti olarak değerlendirilir. Atışma i ster methiyeden , i sterse taşlamadan başlasın karşı aşık için bu önemli değildir. O, konunun içeriğine göre hazır kalıpları kullanır. Gençler ilk önce atışmaya başladıklarında buna benzer atışma örneklerini ezberler, methiye veya taşlamayla söze başlarlar. Bu anlamı, bilgiyi belli bir süre söyleyen genç bir zaman sonra kendisi de eklemeler yaparak kendini yavaş yavaş geliştirir, rengi açılır. Böylece karşılıklı atışır, halk önünde yeteneğini sergiler. Kazakistan 'ın bazı yerlerinde başka atışma konularının çıktığı görülmektedir. Bu çıkarmada çoğunluk tarafından tanınan ve ortak olan konular esas alınır. Eski Jetisu'da ortaya çıkan "dağ şiiri", "su şiiri" , "yer şiiri" gibi şiirler bu tür atışmaların içeriğinden yararla­ narak ortaya çıkmıştır. Methiye ve taşlamada olduğu gibi burada da alışılmış konunun öğrenilmeye başlanması , çoğalması , sonuçlanması sözkonusudur. Çoğunun ağzında ortak olup ezberlenen şiirlerin bütünü ya da belir­ li bölümleri , halkın kulağına siner. S anat değeri yüksek karşılaştırma örnekleri bunun ifadesidir. "Dağ şiiri" diğer atışmalar­ da olduğu gibi iki aşığın kendi bölgelerinde dağları , onların fay253


dalarını, özelliklerini incelerneyi hedef alır. Atışmacılar kendi­ lerinin dağları ne kadar çok bildiklerini gösterip bilim konularına da girerler. "Su şiiri", "yer şiiri"nde nehir, çeşme, göl , yerleşim yerleri , kışlak, yaylalar, ülkeler konusunda şairler yeteneklerini gösterir, sergilerler. Bu ve benzer atışmalar, halkın çoğunluğunda ortaktır. Bunlar, gençler ve istekliler üzerinde yardımcı, yönlendiricidirler. Atışmaya geleneksel hayatı yansıtan türlerden başlayan gençler, belirtildiği gibi, yarısı ezberlenen , yarısı kolay olabilen atışmalarda geleneği öğrenmeye başlar, birkaç yıl sonra aşıklık geleneğine uygun eserler vermeye başlar. Atışmanın başlıca gelenekleri ve çeşitli örneklerini genel açıklamalarla değerlendirip ayrı ayrı olarak inceleyelim.

a. Toplumsal Hayata Dair Atışmalar (Adet-Salt Aytısı) Bunun en eski türü tek tek kişilerin yaptığı atışmalar değildir. Bu atışma türünde atışmacılar grup grup olan halktan kişilerdir. Belirli bir sanatçı yoktur. Bu tür atışmalar köken olarak eski inançlardan , geleneklerden doğmuşlardır. Eski inançlardan doğan ve halk hekimliğini esas alan "bedik" ile evlenıneye yönelik olan "yar yar Uar j ar)" atışmaları bunun ömekleridir. Bu tür atışmalar çoğunlukla yetenek yarışması değildir. Bunların kökeninde eski dini inaçlar ve geleneksel hayat tarzı esas meseleyi oluşturduğundan yenmek veya yenilmek bunu söyleyen gruplar için önemli bir özellik olarak görülmemektedir. Bu tür atışmaların sözleri de çoğunlukla ağızdan ağıza söylenip yaşadığından belirli sözlerdir. Yenmek veya yenilmek kaygısı olmadığından diğer yetenek yarışlarındakilerden farklı bir özellik taşır. Gelenekte var olan bu tür grup şeklindeki atışmalardan tek tek kişilerin gerçekleştirdiği atışmalar doğmuştur. Bu atışma türü; 254


gelişmiş, değişmiştir. Eski atışmanın yapısı zamanla dini inanç unsuru olmaktan çıkmış, özellikle gençlerin eğlence aracı olmuştur. B ilimi tanımayan ve tabiat olaylarının sırlarını çözerneyen insan, eski dini olan şamanizmin ilkeleri çerçevesinde hayvanlar ve insanların düştüğü hastalıkların özellikle gizli güçler tarafından gönderildiğine inanmıştır. Bu inanışa göre insan kendi boyu kadar olağanüstü güçlerin olduğuna inanmıştır. Bu muammayı insan dilinde, sözünde, hareketlerinde yansıtmıştır. "Söz var taş yarar 1 taş yarmasa baş yarar" , "başka bela kızıl dilden" örneklerinde olduğu gibi pekçok atasözü ifade etmiştir. Burada ifadesini bulan atasöz­ lerinde de belirtildiği üzere sözün sırlı gücüne, anlamına inanmıştır. Pekçok millette olduğu gibi Kazaklar arasında da kötülüğe yol açan güçleri kovalamak, iyi güçleri çağırmak için söz kuvvetine müra­ caat edilmiştir. Bu düşünüş ve ifade ediş tarzı zaman içinde Kazakların bir geleneği haline gelmiştir. Sözün özünü şiir oluşturur. Kazak halkı dertlere, kötülüklere karşı şiirin gizemli kuvvetine dayanmıştır. Şiir ile hastalıkları sağaltına veya kötülükleri kovma uygulaması zamanla atışmanın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Bu zemin zamanla temelini eski dini inanıştan alan "bedik"e zemin hazırlamıştır. Bedik atışmasında hayvan veya insan hastalıklarının sağaltılması için oluşan iki grup "bedik atışması" yapar. Bu gruplar, hep bir ağızdan önceden belirlenmiş olan ve gelenek içinde varlığını sürdüren hazır sözleri söyleyerek kötülüğü kovarlar. Eski türünde bedik, genç kız ve delikanlıların iki grup oluşturması ve "bedik"i söylemek suretiyle atışmaları biçiminde görülmektedir. Atışmacı gruplar genellikle iki ayrı köyün gençlerinin bir araya gelmesinden oluşur. Bu gruplardan biri "bedik (hastalık)"i kovmak, göçürtmek üzere gelen diğer köyün gençlerinden, diğeri ise köyünde hastalık, maraz bulunan gençlerden meydana gelir. Günümüzde eski dini inanış unsuru gittikten sonra, yapılan atışmalar "bedik" olmaktan çıkmış, ancak grup halinde söylenen 255


atışma - yarışmanın müsebbibi olarak biçim değiştirmiş, kalmıştır. Bundan sonra "bedik atışması" diğer genel atışmalar içinde ayrı niteliğine sahip olmuştur. Yeni yapısıyla bedik şakalaşma, oyun , birbirine takılınasının aracı olmuş, yeni bir yapı kazanmıştır. Yeni yapısı içinde gençler tarafından söylenen bedikten örnek verelim. B irinci grup; Karadağım denildiğinde Karadağım, Dağ başında çalıyar kara davut, Sizin evde bir "bedik " var dendiğinde, Hemen çıkıp gelir bizim avul (köy) deyince, ikinci grup; "Bedik " gidiverdi dağdan aşıp, Dağdan öte bulut ile karışıp. Şimdi ikimiz "bedik "i bulalım, Gerçek sevgi ile buluşup diye cevap verir. Toplumsal hayata yönelik atışmalardan biri de "yar yar (jar jar)" atışmasıdır. Bu da bedik gibi gruplaşılarak söylenir. Eski gelenekte delikanlılar ile gelinlik kızların atışması biçiminde görülür. Bu atışma dini inanaçtan değil , Kazak toplumsal hayatını oluşturan "evlilik kurumu"na yönelik törenlerinden kaynağını alır. Eğlence içinde söylendiğinden , bu atışma biçiminde şakalaşmaya sıkça yer verilir. Çoğunlukla gençler arasında söylen­ diğinden bu atışmanın narakaratı "yar yar ey (jar jar ay)" biçi­ mindedir. Eski gelenekte "jar jar" atışması bir kız, bir delikanlı arasında değil, iki grup arasında geçer. Bu husus zorunlu olarak görülür. "Jar j ar" atışması Kazak evlilik geleneği ve inancının bir türü olarak bedik ile beraber Kazaklar arasındaki atışma türünün en eski 25(i


�ekli ve çoğunluğun ifade tarzıdır. Bu tür de toplum hayatındaki gelişmelere paralel olarak değişime uğramış, içeriği yönünden farklılık kazanmıştır. Yeni örnekerinde grup içinden çıkan delikanlı ile genç kız atışırlar. Söylenen sözlerde çoğunlukla gençlerin arzu­ ları , istekleri hedeflenir. Bu durum, aşık atışmalarının doğuş biçmi­ ni de vermektedir. Bu değişim "jar jar atışması"nın içeriğini de değiştirmiştir. Kız ile delikanlının söylediği bu tür bir j ar jar atışmasını örnek olarak verelim: Kız: Bir kamçım var elimde en iyisinden, Yük taşımaz kara deve belinin incinmesinden, Gittiğinde kızkardeşine söyleyiver, Üzülüp durmasın erinin gitmesinden. Oğlan: Toprağın değeri kalmaz halk gidince, Dokunmadım bir şeye söz ağırlaşınca, Kokun aklıma düşünce, ey zamandaşım, Yatar da ağiarım yeri kucaklarcasına. Başka bir örnek: Oğlan: Bu gölün başında kuşlar durur, yar yar ey, Görünce bunu uçmam gelir, yar yar ey, Açığa verip söyleyemem sözümü, yar yar ey, Dostlarım az, yanında düşman durur, yar yar ey. Burada "yar yar"in sadece şartlı türü alınmıştır. Kız ile erkek şiirin temasını kendileri oluşturur. Geleneksel şiir türü tek şairin doğuşuna veya iki ayrı şairin birbiriyle atışmasına zemin hazırlar. 257


Çocuğun doğum toyunda, kızın düğününde kız ile delikanlı atışırlar. Bu atışmada gelenekte var olan türkülerden yararlanılır. Bu tür atışmada da kız ile delikanlının şaka ile birbirlerini yenmesi veya bilerek övmesi her zaman mümkündür. Burada da "yer" , "dağ", "su" gibi belli temalardaki şiirler söylenerek atışma yapılabilir. Bu atışmalar halk içinde yeni bir kalıp ve yapı kazanmıştır. "Bedik atışması"nda asıl tema hastalığı yok etmek olduğundan , nakarat hastalığı yok etmeye yöneliktir. Her dörtlüğün, sonunda "göç göç (hastalık git)" biçiminde tekrarlanan sözler aynı zamanda atışmanın asıl konusunu , niteliğini verir, şamanın görevi­ ni gösterir. Bu husus "yar yar" için de geçerlidir. Nakarattaki "yar yar" sözü sevgiliye olan özlemi dile getirir. Delikanlı yüreğindeki sevgiyi , duygu ve düşüncelerini "yar yar" ile iletir. Bu söz ile kız yeni hayatına hazırlanır. Kızın yüreğinin kendisine yabancı olan yeni dünyadan korkmaması için güzel ve çekici sözlerden biri olan "yar yar" sözü sürekli tekrarlanır. Bu tür atışmalar geleneği yansıtmakla beraber, delikanlının kıza olan dileğini de verme fonksiyonuna sahiptir. Atışmacı gençlerin gelecek hakkındaki düşüncelerini kıza en iyi şekilde yansıtmaları gerekir. Bunun için ilginç konular da seçilebilir. Bu tür atışmaların konusunun çeşitliliği bu sebebe dayanmaktadır. "Jar j ar"ın vezni halk şairlerinin kullandığı hece vezni gibi 7-8 hecelidir. Hüzün, umut, aşk vb. sözler üst üste geldiğinden şiirin vezni hep aynı kalmaz, aynı dörtlük içinde 7 veya 8 heceli dizeler kullanılabilir. b. Aşık

Atışmaları (Akındar Aytısı)

A şık atışmalarının kendine has özellikleri olduğu gibi, bunların bir çoğunun ortak bir içeriği ve motifleri de vardır. A şık atışmalarına geçmeden önce, bu atışmaların hepsinde ortak olan noktalar üzerinde duralım. 258


Hangi konu hakkında söylenmiş olursa olsun aşık atışmalarının en belirgin özelliklerinden biri atışmanın baş kahramanı olan üşıkların birbirleri hakkında deyişmeleridir. Bayke, aşık Kocambet ile olan atışmasında şöyle der: Kocambet ne yapacaksın bana çatıp, Ben avuca sığmayan bir geyik, Bedenleri alir tartarım, Cidiverir kötülük iyide yanıp . Kocambet nerde eski umudun, Benimle atışabilecek yüreğin, Atışırken benimle salavat getir, Ay'a çarparken arka ayağın ölürsün. B ayke kendisini gökyüzündeki ay'a benzetir. Kocambet' i ise yeryüzündeki dermansız kul sayarak, ay' a çarpan delinin halinin müşküllüğünü belirtir. Aşık Toğcan Kocambet'e; Bırak diye söylemiştim ben sana, Bırakmasan da üç kuruş vermem sana, Ben gök öküz. derya suyunu bitirdim, Sen biçare buzağı buz ya/adın . Ben ak şahin gökyüzünde kanat çırpan, Şahine karga çarptığına var mı inanan der. B ircan , Sara'ya kendisinin kim olduğunu şu şekilde tanıtır: Güney halkı hayret eder terbiyeme, Yenmezem sevinmem geldiğime. Ak mara/ buradan yenilmeden git, 259


Rastgeldin Altay 'ın avcısına. Başkası benim gibi söz bilmez, Allah 'ın bin şükür verdiğine der. Sara da kendisini er olarak vasıflandırır: On üçünde Aşık Sara olarak adlandırıldım, Er Kaptağay gibi meydana geldim, On üç yaşında dombra çaldım, söz söyledim, Alnıma bir kara sürülmeden geldim der. Hangi atışmayı ele alırsak alalım, yarışan batibin kendini kas­ ten beğendiğini çıkarabiliriz. A şık, topluluğa karşı, anında çıkardığı doğmaca sözler ile melodi eşliğinde, kendini yüceltme, karşısındaki aşığı küçük düşürme yoluna gider. Bu mücadelenin şartı sayılır. Dinleyicilere, halka kendi hünerini gösterir. Aşık ilk önce kendi sözünün değerini yüceltir. Bu sözü ile gökyüzüne yükselerek, halkın gözüne diğer aşıktan üstte görünebilmek için çaba gösterir. B ircan "Orta Cüz'ün bülbülüyüm" der. Orta Cüz "Sen bülbül ol" diye onu yönlendirmemiştir. Fakat Bircan Sara'yı korkutmak, ürkütrnek için kasten söyler. Bu yenmek için aşığın kullandığı tak­ tiktir. Mücadelenin bir taktiği kendisini överek göğe çıkarmaksa, kullanılan diğer bir taktik ise karşısındaki aşığın cesaretini kırmaktır. Ona "sen benim dengim değilsin , karşı söz söylemeye dermanın yok" gibi sözler söyleyerek susturmaktır. Bunların hepsi de aşıkların birbirlerine gözdağı verme tekniğidir. Bunu iyi bilen aşık şaşırmaz, karşı cebavını da kendinden emin ve mağrur bir şekilde söyler. İyi aşıklar bu gözdağı verme işinin birçok türünü kullanırlar. Bircan' ın Sara'yı görmeden önce evin dışından dombrayı çalarak 260


di leğini söylemesi de bu yıldırma taktiğidir. Aşık Calayır Kaban kendisi ile atışacak aşığın köyüne dombra çalarak gelir. Şaşubay müzik aletini at üstünde çalarak heybetli bir şekilde gelir. Bunların hepsi de atışmacı aşıkların kendilerine, halka güçlü bir şekilde gösterme taktiğidir. Ayrıca, bu şekilde, karşı aşığın gözünü korku­ tarak cevabını iyi verememesi için yönlendirir, bunu kullanır. Şiirin yardımıyla aşık, kendisini hakikate yükseltir. Fakat iş bununla bitmez. Bu sadece yarışın başıdır. Bundan sonra karşılıklı atışmaların kendine has konuları başlar. İ leride bizim inceleye­ ceğimiz tüm büyük atışmalarda, bu şekildeki konuların her çeşidi görülmektedir. Atışma içinde aşıklar kendilerinin tabi oldukları sınıfın düşüncesini bildirirler. Feodalist, kabileci düşüncedeki aşık genellikle kendi kabilesinin zenginini över, halk meselelerini göz önüne almaz. Karşı şair halkın dertlerine, çoğunluğun menfaatine yakın olursa bu özelliğini güçlü bir şekilde ispatlar. Bazı aşıklar kendi düşüncelerini, bazıları ise toplumun hoşuna gidecek ifadeleri kullanılırlar. A şığın aşıklık gücü , atışmada halkın önüne delillerini uygun bir şekilde vererek karşı aşığın güçsüz yerini bulmasındadır. Atışma sanatının ustası olarak ün salmış olan B irjan, Sara, Mayköt, S üyimbay, Kulmambet, Şöje, Jambıl , Aset , Irısjan, Kempirbay, Manat Kız, Tübek, Sabırbay ve Toybala gibiler toplu­ luk önündeki söz yarışlarında yenme taktiklerini ustalıkla kulla­ nabilen aşıklardır. Kulmambet ( 1 826- 1 90 3 , Alban boyundan) , Mayköt (Dulat boyundan, XIX. asırda yaşamış olan aşık) ile atışmasında kendini büyük tutarak söze başlar: Ey Mayköt girsene eve dışarda kalma, Sağa sola savrulup durma, Kulanayan 'dan Kulmambet ağan geldi, Ağandan şiir öğren, akılsız kalma 261


der. Kulmambet'in yükselttiği bayrak kendi boyu olan Alban'dır. O feodalizmi , kabileciliği kabul eden aşıktır. Bunun için Kulmambet Alban boyunun sadece bir köyünde yüz atın tayının bağlı olduğunu söyler. Mayköt'ün övünmesini Kulmambet kabul etmez. lstı ve Karadağ'daki Dulat boyunda yaşayanların hepsi fakir kişilerdir. Bunlar ekin ile geçimlerini sağlarlar. Fakat Kulmambet ekinciliği küçük görür, beğenemez. Bu sebepten Mayköt'ün halkıni, yerini ve Sırıderya bölgesini kötülemeye başlar: Kımız içip esrikleşen, Mahmurlaşan kişi yok. Kuzu eti yiyemez, Güreşe çıksa gücü yok. Körük basan kişi gibi, Delikaniıda beniz yok. Karadağ 'ın Kazak 'ı, Dam ile ev çoğaltmış, Ekmeksiz hazırlanmış eti yok. Etini ekmek ile çoğa/tır, Yalın ayak kardan geçer, Karadağ'ın kadını . Öğleye kadar olmaz, Yetişmiş kızın yatması , Karadağ 'ın yidiğinin, Bir lira için bulduğu, Kalın urganı satması . Karısını çıkarıp pazara, Erkeğin evde yatması . 262


Bu eziyeti görene kadar, Istık'ta yanıp ölene kadar, Sarıarka 'ya gelse ya! Kımız içip esrik olsa, Sarı kazı görse ya! Kulmambet'in yaşanılan yere yönelik eleştirileri de vardır: Memleketini anlatayım; Güneş tepeye geldiğinde, Sıcaktan beynin kaynar. Kökpek 'ten başka akar suyu yok, Leylek 'ten başka uçar kuşu yok. Kulmambet eski zamanlardaki aşık atışmalarında görülen kendi boyunu övme, zenginliği, güçlülüğünü söyleme tekniği ile ilk önce Mayköt'e kendi halkının zenginliğini anlatır. Kulmambet daha sonra bütün Karadağ Türkistanını, orada yaşayan halkı ve işleri kötülemeye başlar. Buna karşı olanak Mayköt halkını , yerini öv­ meye başlar. Halkın emeğine, işine ve geçimine beşik olan yer, rızkın olduğu yer demektir. Mayköt buna kendisinin dinsel yönünü de ilave ederek Sırderya ve Karadağ' ın halkını ve zenginliğini öv­ meye başlar. Kulmambet'in salık vermesini gerçek kabul edelim. Fakat geçim derdine düşmüş olan emekçi halkı hatalı göstermesi doğru değildir. Mayköt dindarlığını öne sürerek halka, topluma Kulmambet'ten daha fazla yaklaşır. Bu yönden öne çıkarak çalışkanlığını ve emeklerini över. Sırderya ve Karadağ' ın meyvesi de onun övünç kaynaklarından biridir: E/ması var ayak gibi, Sağanı var dayak gibi, 263


Arkarı1 ile kulcası2 Yılkıdan doğmuş gibi. Çileği bulak gibi, Dolanası3 yürek gibi, Bin Alban (Kazak boyu) gelse bakar, Bir tek çiftçim zorlanmadan. Padişahtan neyi eksik, Bizim halkın çiftçisinin, Unu ile darısına, Çocuğunu alır satın. Atışmanın başında sadece Istık' ı eleştİren Kul mambet, atışmanın kızışmasıyla birlikte eleştirilerini Karadağ ve Türkistan' da yaşayan halkın üzerine yoğunlaştırır. Atışma boy çerçevesinden aşarak bir bölgede yaşamakta olan halk hakkında yoğunlaşır. Kulmambet, Aladağ'ı yurt edinip şehirden uzak oturan göçebe toplumun temsilcisidir. Eleştirilerini bu çerçeveden yapar. Kulmambet' in gözünde sadece Istık değil , bütün Karadağ ve Türkistan' da yaşayan halk kötü görünmektedir. Ona göre şehirde oturanların, "Kana kana içecekleri kımızı yoktur. Aşiarına içki ile bozayı karıştırarak içerler, Sabahtan akşama kadar dinlenmeden çalışan kişinin hali perişandır. Arkasına dayanıp kımız içerek zevk­ lerine bakmaları daha iyidir" . Mayköt'ün düşüncesi bunu zıttır. "Arpa buğday aş olur 1 altın, gümüş taş olur" atasözünde belirtildiği üzere rahat uyku yüzü görmeden, işine sahip çıkıp kendi yetiştirdiği mahsülün değerini iyi bilenler vardır. Bunlar çiftçilerdir, bunlar halktır. Mayköt, halkı göçebe olan ve çiftçiliği bilmeyen Kulmambet' e "mahsülüme, Arkar: Koyun cinsinden büyük boynuzlu yabani hayvan. 2 Kulca: Yabani koyunun erkeği . 3 Dolana: Ufak meyvesi olan ağaç cinsi.

264


malın bir tarafa canını bile verirsin" der. Mayköt fakirlikten utanmaz ve Kulmambet ile "Bizde fakir yok" diye münakaşaya girmez. Fakirlerini padişah ile mukayese ederek övünür. Atışma sözlerinin içinde din düşüncesi ile birlikte, dağdaki Kazakların Rus medeniyetinden aldıkları kültürü tam olarak anlayamadıkları anlaşılır. Mayköt'ün söyledikleri toplum içinde Kulmambet'in söylediklerinden daha çok kabul görmüştür. S anat ve içerik bakımından birçok atışmaya benzeyen atışmalardan biri de Aset Naymanbayev ( 1 867- 1 923) ile lrıscan' ın atışmasıdır. Bunların atışmasındaki özellik ise ikisinin de ödüle, sadece kendilerinin aşıklık hünerlerini ortaya koyarak yarışmalarıdır. Bu atışmada halk, yurt, güçlü zenginler, kabile mücadeleleri gibi konu­ lar yenmek için ağıza alınmazlar. Aset kendisinin şairlik gücünün fazla olduğunu bildirir. Fakat o hünerini ne kadar övse de lrıscan çekinmez: İnce, nazik kıl gibi boynum, Sözüm uçan bir bıldırcın, Kız diyerek sataşma bana, Atmacanın yeminin peşindeki kartalım. Maddi durumu iyi olmayan Aset'in şalvarı yırtıktır. lrıscan buna değinirken, Aset eskisiz yeni , kötüsüz iyi olmayacağını söyler. Aslında lrıscan' ın Aset'in yırtık giyimi ile alay etme düşüncesi yok­ tur: Açıkgöz bala, söz çıkarırsın olmaz yerden, Hangi sözün dokunur bana silahtan. Yiğitisen karşıma çekinmeden gel, Tanırım erkeğin kemiğini kepenekten. Topluluk önünde mücadele eden ve kurulup oturmuş olan Irıscan karşısına gelen Aset'i daha da aşağılayarak şevkini kırmaya 265


çalışır. Fakat Aset buna teslim olmaz. Aset'in teslim olmadığını , devam ettiğini gören . Irıscan bu sefer de üstü kapalı, bilmeceli sözler ile tuzak kurar. Aset bu bilme­ celi sözleri çözerek kendini hakim zannedenler ile dalga geçer. Başçavuşu kanla doyan kuşa, onbaşıları doğana benzetir. Bunların hepsi de durumlarına göre davranırlar. Doğan fare, onbaşılar ise para avlar, der.. Kızın ikinci muammasının örneği insanların uzuvları hakkındadır. İnsanların on iki uzvu; cömert tabiatın insana verdiği nimetlerdendir. Aset bu uzuvları birer birer çözer. Üçüncü bilmece: Irıscan: Zayıflayarak bir deve öldü, geldi ecel, Altı batman var, bunu kedine al. Kemiği yerde, gökte bulunmaz, Bildin mi bunun özünü, nerede ölen mal? Aset: Dombra senin yetişmiş bülbülündür, lrıscan söylenen sözlere kırgındır, Otlamayıp zayıflıktan ölen deve, Düşününce anlaşılır, bir yıldır. Kızın dördüncü bilmecesindeki konu ise yaratılış ve alem üze­ rinedir. Tabiatın hayret verici yapısına layık olacak şekilde Aset bunu da zorlanmadan çözer. Kız memnundur. İkisinin de sözü insan olmaya dayanır. Bircan' ın söylediği gibi lrıscan; Bülbül oldu Aşık Aset bağıma, Kim vurur Orta Cüz 'ün bu ev/adına, 266


Gezen açıkgözdür söz sokaklarının, Yer yok hiç onun yanıldığına. Aset ile Irıscan'ın atışması , bu şekildeki atışmaların içinde ayrı bir özelliğe sahiptir. Bu atışma karşılaşan kız ile erkeğin kendi aralarındaki mücadelesi değil , iki boyun seçerek karşılaştırdığı aşıkların gerçek aşıklık zekalarıyla yapılan esaslı bir atışmadır. Muamma ve bunun cevapları ile aşıklar halka yapılan zulmü , halka özgü eleştiri ile alaya alırlar. Bu mücadele boy mücadelesi değildir. Şiirsel yapıdaki sanatsal yön ile bu atışmalar örnek bir atışma olmuştur. Toplum yapısının bir konusu da halkı yönetme işidir. Sosyal duygu ve düşüncesi halkın dilekleri doğrultusunda oluşan aşıklar ' bu tarafla çok ilgilenirler. Cağalbaylı 'daki Aksulu kız ile karşılaşan Keşimbay'ın atışmasında da bu konu vardır. Bu atışmada halk için­ deki padişahın adamlarının halka yaptıkları kötülük ve eziyetler anlatılır. Jappas'ın Nüreke, Cüsipbek, Alim adındaki idarecileri Sügir ile B atırbay ' ı yakalayarak sürerler. Kapan adındaki yönetici Borankul 'un beş çocuğunu suçsuz oldukları halde cezalandırır: İyi ölse de kendi adı kaldı, Mollaların yazılan mektubu kaldı , Bilirim Dersibal'ı, Eskoca 'yı , Makamlarını eğer fiyatına sattı der, Kenşimbay. Bu halk tarafından söylenen katı eleştiridir. Aşık, üst sınıf üyesi olan zorba idarecilerle, topluluğun önünde dalga geçer. Halkı ezen , korku veren , günahsız kişilere iftira atarak sürgün eden bu şekildeki idareciler her yerde mevcuttur. Bu tür yöneticileri Aset ile lrıscan da eleştirir, alay ederler. Bunu lrıscan sorduğu muammalarla Aset ise bunlara verdiği cevapları ile yapar. 267


Kenşimbay ile Aksulu bu tür insanların adını vererek atışırlar. Aşıklar alay ettikleri idarecilerin maskaralığını atışmalarında birbir­ lerini yanıltına amacıyla kullanırlar. Atışmaların çoğunluğunu sosyal hayattaki görgüsüz kişilerin eleştirileri oluşturur. Bunun için Kenşimbay ile Aksulu'nun idarecileri sıksık eleştİrmesi bütün idarecilere karşı söylenen sert hükümleri halkın sert tenkidi olarak karşımıza çıkar. Toplumsal değeri büyük, sınıfsal düşüncesi açık ve tarihteki yeri özel olan Jambıl'ın atışmaları Kazak folkloru içinde çok önem­ li yere sahiptir. Jambıl, kendisinin devrimden önceki eski atışmalarında da halk ile kendi tali hi ve arzularının aynı olduğunu bildirir. Onun atışmaları halkın desteklediği yiğitliği ve birliği yüceltir. Halka zul­ meden bencil , değersiz ve aç gözlü zenginleri Jambıl da sert bir şekilde eleştirerek alay eder. Kendisi ile atışan birçok aşığı; toplumsal , sınıfsal duygu ve düşüncesi büyük olduğundan dolayı yener. Jambı l ' ın atışmaları geçen asırda söylenmiş olan eski atışmalar olsa da halk bu atışmaları unutmadan bu güne kadar getirmiştir. Bunun sayesinde de pekçok genç akın yetişmiş ve Jambıl ' ı kendilerine örnek almışlardır. Bu sırrın farkına varabiirnek için Jambıl ' ın atışmaları üzerinde duralım. O Kulmambet ve Sarbas' ı nasıl yendi? Dosmağambet' i nasıl durdurdu? Sonuçlanmayan Şaşubay ile olan atışmasında hangi yönü ile güçlüdür? Kulmambet Jambıl ile atışmasında kendi boyu , Alban boyunun çokluğu ile zenginliğini anlatır. Jambıl bunların önemli olmadığını belirtir, kendisinin halk şairi olduğunu bildirir: insanlığı söyle, erliği söyle, kahramanlığı söyle, Halkın birliğini koruyan güzelliği söyle, Karımbay gibi pintiler dolup taşar, 268


Onu överek şaşırıp kalma, dön kendine . diyerek korku verir ve arzusunun ne olduğunu anlatır: Bereketli halkı söylüyorum, Halkın dayanağı olan yiğitliği söylüyorum, der. Bundan sonra Jambıl halkın sevdiği ve saydığı, zamanlarının yiğit insanlarından olan Suranşı ve Savırık'ı konu edinir. Fakat Kulmambet bununla da kalmaz, zenginliğini anlatmaya devam eder. Savırak ile suranşı'nın ölümü ile Jambıl'ı köşeye sıkıştırmaya çalışır: Devamlı zıplayan keçinin eceli geldi, Savırık ile Suranşıyı düşmanlar öldürdü . der. Atışmada, mağlubiyet söz bulunamamasından doğmaz. Galibiyet; fikir, sistem ve gidilen yol ile belirlenir. Kulmambet, söylemiş olduğu söz ile kendi düşüncesini ortaya koymuş, yenilgi­ sine zemin hazırlamıştır. Onun bu sözünü Jambıl' ı ifadeleriyle dur­ durur: Kahraman Savırık, Suranşı öldürüldü, Onlar halkı için canını verdi. Halkı için ölmenin amacı ne ? Akrabası ile kavga ederek ölen, insanlığı yok eder, kendini de. Şapıraştı, Dulat'ın hepsi yiğit. Yem yiyen öküz gibi övünen, Övdüğü zenginleri darmadağınık, Dört köşenin etrafını yok ederek ölen diyerek , Kulmambet' e çıkış noktası bırakmaz. Sarbas ile olan atışmasında Jambıl ikinci bir yol izler. Burada 269


Jambıl üç defa cevap vererek Domalak, Suranşı, Savırık hakkında üç destan söyler. Dulat'ın büyük çocuğu, Doğrusu senden eksik idim. Az da olsa kahramanım, Toplu yere varınca, Söylenen duran söz idim. Düşman yere gidince, Atarnın diyerek atılan, Gök boran, polat göz idim. diyerek halkın içinde, halka ait olanları anlatır. Bir aşığı yenerken de Jambıl , arzusu insanlığı, büyük halkçı özelliği ile yener. Bunu da sistemli bir şekilde yapar. A şıklığın bir bölümü de bilimli olmaktır. Bu bölümde Jambıl , bu özelliği ile üstün olarak öne çıkar. B u durum, birçok tanınmış aşığın atışmalarındaki e n önemli noktadır. Jambıl bu hünerini Dosmağambet ile atışmasında gösterir: Pfrim şiir topağını göğe yükseltir, Şahin gibi haykıran er Süyimbay der. Ayrıca kendinden önce yaşamış büyük aşıkları anarak onların içindeki en hünerlilerini sayar: İlgeri, Söce, Balta zamanda kalmış, Aseken, Bukar cırav amaç olunmuş, Onların ruhu bende dil/endi, Halkın zarı şiirle verildi der. Kendisini halk için çalışan , halkın amacı yolunda hareket eden bir aşık olarak bildirir. Dosmağambet, imam aşık idi. Jambıl onun bu özelliği ile alay eder. Molla değil cahilsin, 270


Zikr edip hep ağlarsın, Cenaze namazı kıldırarak, Hediye alıp yiyerek, Şeriat yolu diyerek, Cahil, bilgisiz halkı, Gözünü yumup aldatarak, Fakir ölse evine, Binbir yalanla gitmezsin, Zengin ölse koşarsın atlanarak, der. Bu atışmaların hepsi de aşıklık yeteneğinden başka duygu ve düşünceler de yer alır Jambıl bu yönüyle işe yaramayan diğer aşıklardan farklılık gösterir o

Jambıl bütün atışmalarında halkı koruyan, halk kahramanı olan yiğitleri konu eder. Halk arasından kahraman çıkmasını, halkın gözündeki yaşı silmesini, hayal alemine ulaştırmasını ve güneşin doğmasını arzu eder. Bu arzunun ikinci tarafı , kendi zamanındaki zenginlere, idarecilere, hacıya, hocaya, töre uygulayıcıianna ve ağaya kızgın ve hınçlı olmaktır. Kulmambet' in zenginleri , Sarhas' ın yöneticileri , Dosmağambet' in dini öğütleri , Şaşavbay' ın Baybuvlan gibi tüccarları , Bakıya, Barlıbek gibi makam ve mevki sahibi kişileri övmesi Jambıl'ın hoş karşılamadığı davranışlardır. Jambıl i le Kulmambet arasındaki atışmada, sanat bakımından pekçok özellik bulunmaktadır. İkisinin sözleri de uzun, planlı monologlardır. Sıradan atışmalarda her aşık atışır. Jambıl ile Kulmambet arasındaki atışma ise muhtevalı, planlı atışmadır. Aşık, düşüncesini açıklayıp bitirdikten sonra susmaz. Onun neticesinde dinleyiciler, iki şairin taraftarı olur, Dulat ile Alban boyları hakkında da birçok bilgi ve malfimat alırlar. Atışmada şiir dört türlüdür. Onbir heceli şiir türü çok kullanılsa 271


da Jambıl ile Kulmambet arasındaki atışmalarda yedi-sekiz heceli terme tekniği ile yapılan Jortpa, tökpe, tekpindi şiir baskındır. Termeli şiirde söz sahası geniştir. Bundaki kafiyeyi düşünce ile oluşturan aşık anlam bakımından ileriyi, sonrayı gösterir. Jambıl'ın devrimden önce söylediği atışmaları daha sonra Sovyet devrinde gelişip yayılarak halk aşıklarına ve atışmalarına örneklik teşkil etti . Kulmambet ve Sarbas ile atışmasında Jambıl , eski usul üzerine kendi boyu olan Şapraştı' yı çok kere ele almakla beraber türün bünyesinde halkçı, toplumsal gelişme süreci güçlü şekilde yer alır. Haram mal yiyen zenginleri sert bir şekilde eleştirmek, halk değerlerini, halk koruyucusu olan büyük kahra­ manları övmek Jambıl atışmalarının toplum ve halkçılık vasfıdır. Atışma sanatının çoğunluğa malum ve bilinen aşığı Şöce'dir. Onun atışması halkın dağarcığında korunmuştur. Şöce'nin kendi zamanındaki birçok aşık ile atışması çoğunlukla kıvrak zekalı Şöce' nin galibiyeti ile biter. Bu atışmalarda karşılaşan aşıkların hepsi de atışmaya Şöce'nin ama olması ile başlarlar. Böylece yarışa ilk hatadan başlanır. Şöce' nin gözünü ele almayan şair kalmamıştır diyebiliriz. Karşı aşıkların hepsi de bununla Şöce'yi korkutmak isterler. A şık Balta Şöce'ye; Sözlerin de gözüne benziyor kör, Halkı hor göründüğün doğru mu kör? Karaötkel 'i, Kökşetav'ı yiyen kör, Halkı sen mi kurtaracaksın kör. der. Kerimbay, Şöce'ye, "Baban Karjav, Jayık'ın kölesi , annen hizmetçisi" der: Meydana gelmiş ikisinden mundar kör, Gündüz dediğin senin gece değil mi? A şık Tezekbay: 272


Bu yalan dünyada köre hayır verme, Tanda mahşer gününde çekip gider. derken, Aşık Kaldıbay, Kötülük düşüne düşüne gözün çıktı, Gözün kör olsa da gövden sağlam, der. Jamşıbay; Okur hocanın, hacının yazdığı mektubu, Allah kime vermiş bu göz vasfını . Zengin çocuğu ne yapsın sen mundarı, Neylesin zengin eviadı kör atı ? der. Bir şair, Şöce' ye "körsün" der. B aşkası küçük düşürerek "köleden, hizmetçiden doğdun" der. Şöce, bu şekildeki ağır sözler karşısında siniriense de aldırmaz, belli etmez. Değerli sözüm işlemeli tahta, Göğsüm Buhara kapısı gibi, Onyedi aşık bir şey yapamadı gözüme, Sen yaparım diyorsun boşuboşuna diyerek bütün fişıkiara cevabını verir. Şöce' nin karşısında atışan aşıkların da, Söce'nin de sözlerinin çoğunluğu boy mücadelesi, yarışı, kabilecilik, feodalİst düşüncenin övülmesi örneklerine dayanır. Fakat bu şekildeki toplumsal eksik­ likleri olmasıyla beraber Şöce'nin üst sınıf temsilcilerini karşı söylediği sert eleştirilerine de sıkça rastlanır. Halkın yanında yer alması, zalim yöneticileri alaya alması, küçültme sözleri, Şöce'nin adının özellikle toplumda saygın yer bulmasına sebep olmuştur. 273


Keskin eleştirilerini Şöce; Kunanbay, Alşınbay gibi beylere, haniara karşı kullanmıştır. Kunanbay ile Alşınbay ' ı halkın emeğini sömüren yırtıcı kuşlara, kuzgunlara benzetir. Karakesek' in verdiği bir yemekte Şöce, şiirinde Kunanbay'ın körlüğünden, Alşınbay ' ın kelliğinden ve onların halkı sömüren rüşvetçiliğinden bahseder: Gelmiş bir topa/ kel ve kör meydana Sinsi molla sığınır Kuran 'a, Olunca topa/ derya, kör karga, Deryanın ortasını gagalar karga. der. Burada Alşınbay ' ın Kunanbay' ı büyük sayarak halkı ona ezdirdiği anlatılmaktadır. Şöce' nin sözüne katlanamayan Alşınbay onu kamçı ile cezalandırır. Fakat Şöce dediğinden dönmez; İşe yaramaz ne diye hırlıyorsun, Dişi değil, erkek köpek ısırır. Tekmele, döv, öldüremezsin, Sinirini yatıştır fakat, titremeden. Ak başlığı Boşan 'ın Alşınbay 'ın keli, Yazın sıcak günlerinde uçar ala kaz, iti. İki lafının birinde kör der durur, Başına sürsün varsa eğer hüneri der, Alşınbay ' a. Dayak ile Şöce'yi susturamayacaklarını anlayan Kunanbay ile Alşınbay "buna söz ile baş eğdirtelim" diyerek Aşık Balta'yı atıştırmak için çağırırlar. Kızan Şöce Balta' ya da yeni lmez. Yenilginin üzerine Alşınbay ile Kunanbay başlarını öne eğerek geri dönerler. Atışma sanatının önemli bir bölümü de Tezek Bey ' in adına söylenmiş atışmalardır. Halkı yöneten açgözlü idarecilerin ve böy274


!erin başı olan Tezek Bey , hırsızlık yaptırır, eziyet eder, halkın tep­ kisini alır. Ayrıca babadan kalan beyliğini kötüye kullanarak kötülük yapar. Diğer büyük idarecilerin hepsi de Tezek Bey ' den korkarlar. Tezek'ten sadece aşıkların keskin dili çekinmez. Bu aşıklar büyük kişi ler hakkında, halkın ve toplumun gerçek düşüncelerini söylerler ve tenkit ederlerdi. Bunun için Şöce gibi kamçılansa da, doğru sözden dönmeyen, dilini çevirmeyen , yolun­ dan dönmeyen aşıklar vardır. Tezek'in evinde Kulmambet ile atışan aşık Nayman Tübek, Tezek' i eline düşmüş fareye benzetir ve sözünün başında; Tezek bey, han oldun müslümanlara, Baş kesiyor kılıcın eline aldığında, insanlarla oynayan beysin tilki kişilik/i, Akıl verirsin köşeye sıkıştığında der. Tezek ' in dış düşmaniara karşı gelecek ne gucu , ne de gözüpekliği yoktur. Tübek' in bundan sonraki sözü de Tezek'e karşı söylenmiştir: Sağ salim yaşıyor musun Tezek Bey, Halkta yı/kı bırakmayan hırsız Bey, Hırsızlık eti gece gündüz yediğin, Ahirete gittiğinde ne diyeceksin ? Yiyerek malını fakiri ağlatıyorsun, Hiç Tanrı 'dan korkmuyor musun? demiştir. Tezek' in kötülüklerini Aşık Süyimbay da ele alır. Tezek' in hırsızlık yapması için Nayman' a gönderdiği iki adamı dayak yiye­ rek geri döner. Tezek' in kendisinde de aşıklık hüneri vardır. Ganimetsiz ve yaralı olarak geri dönen adamlarına niye kaçtınız 275


diyerek sorar: Padişah bile olsa alırdım, Durduranın haddini bildirirdim diyerek sinirlenir. Bu sırada Süyimbay ızınsiz olarak eve girer. Hanın yanına izinsiz girmek aslında suçtur. Tezek yersizce övünerek; Büyük Kazak balasını toplasan, Tezek 'n azıcık yemeği değil mi? Kara Kazak gevezelik edip ne diyor, Tezek'in bir dediği emir değil mi?. der. Tezek' in adamları Süyimbay' ın elbiselerini zorla soymaya başlarlar. Fakat Süyimbay korkmaz. Bunun şiiri de Tübek' in şiiri ile aynen uyuşmaktadır: Selamünaleyküm Tezek Bey, Halkta yılkı bırakmayan hırsız Bey, diyerek başlar. Beyi bir gelip göreyim dedim, Peygamber selamını vereyim dedim, Ben Han Tezek Bey 'im dersin, Ak sarıktı hocaya "pirim " dersin, Evine Jılkeldi ile Bopan gelse, Hacı gelmiş gibi gülümsersin. der. Bopan ile J ılkeldi Tezek Bey ' in hırsızlarıdır. Tezek ' in hayatında Süyimbay' ı n açıklamadığ ı , gizlenecek bir yön kalmamıştır. Atışmada bazen aşıklar ölü ile diriyi , insan ile hayvanı, av ile 276


insanı, aşık ile dombrayı karşılaştırır, atıştırır. Ö lmekte olan Akbala kız ile Bozdak' ın atışması, deve ile Maylıkoca'nın atışması, aşık Atığay Toğcan' ın dambırası ile atışması atışma türlerindendiL Bu tür atışmalarda iki aşık ' atışıyarmuş gibi atıştırılır: Dombıram, iki eşik/i çam ağacım, Diri misin, hangi metodide senin yerin, Üç gün görmeyince özlemişim, Boynunu bur, dilin yağını çıkarayım. dediğinde dombra; Ben sana çekmedim hasret Yapacak mısın beni bir daha tüfek. Hükmün bitti artık aklın varsa, Sabah akşam acı çekmeden gövdeni yırtıp diyerek atışmaya girer. Sonunda Toğcan kendi dombrasına yenilir ve pes eder. Tahsil görmüş aşıklar atışmayı doğaçlama değil , yazıyla dile getirirler. Mahşür Jüsip, Nurğoca Şadi , Nurcan Navşabaev gibi şair­ ler halk tarafından sevilen atışma örneklerini yazılı olarak sunmuşlardır. Türkistanlı Jengirulı Şadi ( 1 865- 1 93 1 ) yaşı yarıyı geçtiğinde Sır boyunun aşık kızı güzel Manat'a şiir halinde mektup yazar. İkisinin sıra ile birbirlerine yazdıkları mektuplar atışmaya dönüşür. Şadi şiirine; Kalem alıp Manat cana mektup yazdım, Yüzüne yurdun hepsini baktırdığında. diyerek başlar. Manat yazılı cevap göndererek , örnrün güzelliğini bildirir: 277


Gerçekmiş şahin olduğunuz, Taşarak deniz gibi dolduğunuz, Gitmiş orta yerinden yaşın aşarak, Kök kuruduktan sonra kondunuz. Gönlünü genç kıza vremek isteyen Şadi: Gitmez mi geri yüze gelen elli yaşa, diyerek bir mektup daha yazar. Fakat Şadi'nin hayalinden hiç birşey çıkmaz. Yaşlılığının üstüne bir de fakirdir. Bu Jangir 'in çocuğu her zaman fakir, Satarak ar 'ı mal bulmaya yarar şiir. der, Manat. B irikmiş serveti olmamasına rağmen fakirliğin köleliğe düşürmeyen gerçek hazinesinin var olduğunu Şadi şu şekilde ifade eder: Han alacak şiirim var, İmam/ık, çiftçilik hünerim var, Bu gün için her biri bir liralık, Dokuz yüz kadar ağacım var. Kuş yavrusu gibi titizlikle büyüttüğü ağaç ile çiftçiliğin değerini bildiren, Şadi 'ye arağmen kız onu dikkate almaz. Bu mal ile ulaşamazsın amacına, Ağaca dünya diye bakıp durma, Yürüyen hayvan bulmadıktan sonra, Ağacı saymanın faydası ne? diyerek Manat, Şadi'yi yener. Ağız atışmaları ile karşılaştırdığımızda bu atışmanın bir dizi tabii özelliklerinin var olduğunu görürüz. Şadi' nin sözleri yerince ölçülüp biçilmiştir. Zamanının ölçüsüne göre erkek kızdan üstündür fikrini vurgulamasa Şadi , başından sonuna kadar kızın gönlünü 278


kendine çekmek için çizdiği hedeften yüz çevirmez. Yazılı atışma insanın düşünce ve bilgi sahasını genişleten tarihi, kültürel bilgileri de verir. Kazak folklorunda tanınmış ve çok bilinen atışmalardan biri de B ircan ile Sara atışmasıdır. Diğer birçok atışmanın ağızdan ağıza ı.lolaşmasından başka bu atışma birkaç defa kitap olarak da basıldı. Hacim bakımından Birjan ve Sara'nın atışması Kazakların sözlü atışma sanatının büyük bir mirasıdır. "Birjan ile Sara atışması olmamıştır. Olsaydı bilinirdi" diyen ve bu atışmayı çıkaran Aşık Arip'in bazı fikirleri var. Bu fikirer yanlıştır. Gerçekte Birjan ve Sara atışması olmuştur. Fakat tam olarak, o zamanki kalıbında, söylendiği biçimiyle korunmamıştır. Bu atışmayı topluma kendi düzenlemesiyle söyleyen Sara'dır. Atışmanın birçok bölümünde büyük emeği geçen Sara'dır. Daha sonra Sara'nın söyledikleri ağızdan ağıza dolaştı . Birçok şairin ağzından geçti . Onun sağlığında bu atışma çok değişikliklere uğradı. Bunu ilk önce söyleyen ve en önce yazıya geçirenlerin biri Arip'tir. Arip, kendisi şairdir, ayrıca Kazakça ve Rusça bilen kişidir. Şairliği , hatipliği ve tatlı dili olan büyük şairlerden biridir. Arip'in Birjan ve Sara'nın atışmasına ad koyduğu açıktır. Fakat mevcut atışma Birjan ve Sara' nın atışması değil, sadece Arip' indir �eklindeki fikir de doğru değildir. Arip yazıya geçirdiği Birjan ve Sara atışmasını devrimden önce matbaaya vererek değiştirmeden verir. Atışma çevresinde bulunan yanlış ve gerçek dışı fikirleri folk­ lorun bu mirasını arıtarak temizlemek gerekir. Bunun için de birin­ ci yanlış bu atışmanın Birjan-Sara atışması olarak değil de Arip'in çıkardığı atışma denmesidir. İ kinci yanlış ise Arip'in bu atışmaya hiçbir katkısının olmadığı yolundaki sözlerdir. Gerçekte atışmayı asıl çıkaran değildir, fakat Wiveler yapanın Arip olduğu bir gerçek­ tir. Fakat bu durum, atışmayı Arip'in yapmaz. Bize ulaşan bütün eski atışmaların hepsinde de yazıya geçiren ve son söyleyenin kendinden az çok ilaveler yaptığı anlaşılmaktadır. 279


Birjan ile Sara atışmasının diğer atışmalardan farklı tarafı belirli bir mücedele, münakaşa yerine, hakikaten analiz etmekle bir­ likte çeşitli büyük meselelerin temelinin ele alınmasıdır. Atışmanın ana konusu kadın eşitliği , kadın hürriyetidir. Bu taraftan baktığınızda atışmada insaniyet, insanın talihini , baht, aşılık geleneği, örfler, iş hayatı , meslekler gibi mesel elerin hepsini Birjan ile Sara analiz eder. Atışan kişiler atışma meydanın başlı başına kahramanlarıdır. Yenmek için ne kadar sert hücumlar yapılsa da bu bir kabahat değildir. Bunun için Birjan, Sara'ya söz başında söz mızrağını sert bir biçimde savurur. Böyle olmasıyla birlikte B irjan , Sara'nın şahsına laf söylemez ve onu aşağılamaz. Birjan' ın değerlendirme­ sine göre Sara, o zaman da yaşayan insanların iyilerindendir. Halkı onu sever. O herkesin bülbülüdür. Söylediği sözler ilgi çekicidir. Dışarda dinleyen insanlar onun sesini Fortonyan melodisi sanırlar. Sesi, "aleme açık heybetli ay ışığı gibidir" , "Sara o kadar değerlidir ki o dünya ile satın alınamaz." Bu özelliklerin hepsi Sara'da birleşmiştir. Birjan' ın üç yıl devamlı şekilde merakla beklernesi uygun değildir. Yanına insan sokmayan Birjan Sara'yı yenmek emelindedir. Fakat o Sara'yı görmeyi , konuşmayı, dertleşmeyi arzu etmektedir. Sara'yı yeneceğinden çoktan emin olmuştur. On bir arkadaşımla yarın öğlen, Gark oluruz Birjan 'ın ganimetine. der, Sara'yı korkutınayı amaçlar, sert konuşmaya çalışır. Birjan atışmak için gelirken, Sara' nın başı derttedir. O Jiyenkul gibi ken­ disinin sevmediği bir insana verilmiştir. Kazak kadının kötü duru­ mu Sara' nın başında da mevcuttur. Onun bundan kurtulması mümkün değildir. Buradan onun yenileceğini anlarsınız. Fakat Birjan Jiyenkul ile uğraşmaz. Ö nce Sara ile atışır. Sara, B irj an ' ı n sözlerindeki gücü durdurmayı başarır. Bu Birjan'ın 280


mağrur gönlüne bir ok gibi saplanır. İki aşığın da gücü birbirinden farksızdır. Konu Jiyenkul'a doğru yönlendirilince sesi çıkmayan Sara yenilerek Birjan 'a yol verir. Mücadele bittikten sonra Birjan , Sara'nın müşkül haline üzülür: /sığım Sara, doğmaz senin gibi bala, Tarihte doğar mı senin gibisi bir daha, Vebalin Esimbek ile Turisbek'e, Kocasının eksiklerini gidermiş, düşmüş zara . Halkın, yurdun üzülmüyor döktüğü yaştan, İncitip gitmek istemiyorum ben karşından. Hor görür bir yanını çirkin düşman, İnsanoğlu ilerleyemez tek başına diyerek Birjan'ın kendi düşünesini söylemesi önemli bir tespittir. B irjan aracılığı ile cahilliğe, kötülüğe , merhametsizliğe karşı hüküm verir: Kanunda zorlama yoktur iyi insana, İyiyi hor görmek, vermek yamana, Ne ayette, ne de hadiste var. Ağlatma birini hiç bir nadana, Tutsak kuş gibi zavallı Sara, Yok bundan bahtı kara . der. Kadın eşitliğini , gençlerin hürriyetini Birjan , topluluk önünde bütün cemiyetin isteği olarak gösterir. Atışmanın ana teması bu olmakla beraber, birçok yerinde boylar arası mücadele de vardır. Bu bölümlerde iki aşık da kabileci ve feodalisı duygu ve düşünceden dışarı çıkamazlar. İkisi de boylarını över, o zamanki üstün sınıf 281


üyesi olan büyük yönetici ve zenginleri , halka kötülük yapan boy başların ı , yöneticileri överler. Atışmanın bu bölümlerinde Birjan Sara atışması eski kabileci, feodalist duygu ve düşünceden dışarıya çıkamaz. Atışmanın bazı yerlerinde eleştiren sözlere de rastlanır. Sara; Ey Birjan, dayanarnıyorum tutumuna, Övünme, Kusbek, Sartay ulularınla, Üstüne Jamantay 'ı da ilave etsen, Barak 'ın denk gelemez durumuna . Topuğuna kamçı ile vurulur, Akan kandır, at sulanır meydanında, derse de, değişik birçok şiirlerinde iki aşık kendi boylarının zengin­ lerini, feodallarını yüceltip eleştirisiz bir şekilde, tarihi gerçeğe zıt bir şekilde ifade ederler. Boy mücadeleleri zamanında Birjan , Sara' nın Nayman boyuna ithaf ettiği methiyesini tam olarak eleştirir. Nayman büyüklerini S ara'nın övdüğü gibi iyi kabul edelim. Fakat onların Sara'yı dengine değil de bir kötüye vermelerini n asıl karşılamalı? Nayman 'ın bütün büyüklerini öven Sara'yı Birj an , bu çıkınaza getirir, kız bu oyunla yenilir, kalkar. Aşıklık yarışına eşit olarak otu­ ran Sara, Birjan' ın yardımı ile tuzağa düştüğünü de anlamaz. Birjan onu aşıklık vasfıyla değil, taktikle yener. Birjan-Sara atışmasının büyük bir özelliği aşıklık ve sanatsal mukayeselerin güçlü olmasıdır. Bu kahramanları çok belirgin gös­ terir. B irjan ile Sara kendilerini vasıflandırmada, aşıklık kuvvetini gösterınede sanatsal ifadeler kullanırlar. Birjan şöyle ifade edilir: "Orta Cüz'ün öten bülbülü", "yeryüzü çarşısının ince işçisi" , "sözleri altın ve gümüş nakışı" , "yeryüzüne gelmemiş böylesine cesaretli sağlam kişi", "şiir söyleyip meşhur olan kişi", "papağan gibi güzel", "muskalanan ipek yeleli at" , 282


"yağışta sönmeyen alev" , "gökyüzünde ak kuğu ile birlikte şarkı söyleyici", "kurt gibi inatçı , kan gözlü" , "Altay'ın avcı sı" , "ak maralın kurtulamadığı kişi", "ezgisi oniki sesli", "ölene kadar akıldan çıkmaz", "uzak diyariara iyi uçan kuş", "başka atın geçeme­ diği hızlı koşan at", "Rüstem destanı gibi ölene kadar gezdiği yer her gün bayram olan halk eğlencesi". Gençliğinden belli geleceğin, Hareketinle ayrılırsın yaşıtından, Müzik aletinin sesi gibi gırtlağın var, Şarkının Kazak yetmez avazına. Sara'nın sıfatları ise şöyledir: "insanın hızlı sı", "en iyi konuşan insan", "hoş söze ondan uygun insan yok", "onüç yaşında eline dambıra almış, o zamandan beri zorluk çekmemiş", "kız da olsa halkı B irjan' a değer verir", "Kamışlı derin gölün avianmak için kulanılan kuşu", "şiiri Semerkant ipeği", "sözü altın gibi kullanır" , "ustadan daha usta", Başında birbirini kötüleyerek mücadele eden, birbirini dinle­ yerek tanıyan B irjan ile Sara, her zamanın saf altın gibi kıymeti var, derler. Onlar atışmanın derin içeriği yönünde aşk, adalet, insanlık değerlerini vurgularlar. Atışmanın başından sonuna kadar kadın eşitliği, hürriyet gibi konular verilir. Bunda örf ve adederin eski , kötü , eksik ve zıtlıklarla dolu toplumsal ve tarihsel ehemmiyeti de vardır. 1 9 . yüzyılın sonu ile 20 . yüzyılın başında, Kazak aşıklarının Buhara, Taşkent, Türkistan ve Kazan'da okuyup gelenleri genel atışma ile birlikte dini içerikli konuları da geleneğe yerleştirdiler. Bunun tesiriyle, bazı aşıklar dini inanışta olduklarından değil, atışmada önüne çıkacak dini bilmecenin çözümünde yanılmamak için dini bilgiler alırlardı. Aşık Atığay Toğjan gençliğinde dini bil­ gisi atışma için yetersiz olduğundan orta yaşlarda geldiğinde bir yaz boyu hocadan İ slam dininin şartları öğrenir. Bu şekilde hazırlanan 283


Toğcan 'a, aşık (akın) kız; Eski atam Esenalı Bayteli imiş, Fakirin giyimi tay derisinden, Kör Toğjan kazanmaya söz vermedi, Söylesem bi/imden, neyler, kederden. dediğinde, o şöyle karşılık verir: Sen söylersen ben de söyleyeyim okumayı, Tacik Beyaz giyer dokumayı . Yaz boyu hocadan ders aldım, Senin için olmazsa tahsil yapmazdım. Toğjan , olduğu gibi göründüğünü , hangi atışma olursa olsun ona hazır olduğunu bildirir. Bunlar atışmaya başlarlar. Kız "gökte ne kadar yıldız var", "dünya nasıl yaratılmış", "yeryüzünü kim boşlukta tutmakta" diye sorular sorar. Toğj an , hiç birinde yanılmadan cevap verir. Sonunda kız "Muhammed'in şefaatinden kim faydalanamaz?" diye sorar. Kızın babası Ruslardan kumaş almış , iflas ettim diyerek Ruslara haber vermiştir. Kumaşı satarak zenginleştikten sonra Mekk,e' ye gitmiş, hacı olmuştur. Kız sorusunu bunun üzerine kurar ve "öleceğin yer neresi" diye sorar. Toğjan bu soruyu geri çevirmez: Babana söyle Moskova 'ya varsın, Tüccardan borç kumaş alsın, Sonra da iflas ettim diyerek, Bunun zenginliği ile Mekke 'ye varsın, Muhammed'in şefaatinden o mahrum kalsın . deyince k ı z evden çıkar gider. Toğjan dini konulu şiirlerde atışırken halka din hakkında öğüt 284


vermek amacıyla atışmamıştır. Hiç kimseye dini soru sormamıştır. Sadece kendisine soru soran, yapışan aşıklara İ slam ' ın esaslarını, şartlarını geciktirmeden cevaplamıştır. Kız Bolık ile Elentay' ın atışması da dini konu yönündedir. Bolık; Aşık yiğit adını alan Elentay 'ı m, Yetenekli yeteneklinin bilir yerini, Cevap ver bazı konuları sorayım, Önce neyi yarattı yüce Allah 'ım? der. " İ nsandan önce yer gök yaratıldı" diye cevap verir. Bolık "Ne ile var etti yer ile göğü" diye sorar. Elentay buna şöyle cevap verir; Allah ' ı m ilk önce yeri yarattı , Dünyayı halk için geniş yarattı . Olmuştur bu taşlar bir emri ile, Köpükten dokuz katlı göğü yarattı . Bundan sonraki soru-cevapta yeri öküzün, öküzü karataşın kaldırdığı söylenir. Akıllı B olık , gerçeğe ulaşmak ister. Bunlar akıl ile doğrulanır mı, Öküzün boynuzu dal mıdır? Gök öküzü kaldıran her ne ise, Kara taşın yapısı nedir? diyerek sorar. Elentay: Kazak'ın bunu bilen balası yok, Çok okuyan bilgini yok. Dünyanın çevresi deniz derler, Söylenen kara taşın biçimi yok 285


der. Bu taş balığın, balık ise su üstünde olması mümkündür. O balığı su kaldırır, Suyu bulanık akar, buğu kaldırır, Eskilerin söylediği sözdür bu, Görüp de geleni yoktur der. Dini inanış çerçevesinde yapılan atışma din ile inancın ilişkisi­ ni kendiliğinden göstermektedir. Aykın Kız ile atışırken verdiği cevapta Jarılğasın Hoca, dünyanın yaratılışı hakkındaki dini inançları başlı başına bilim kabul ederek atı şmaya girer . O kendisinin dindar görüşü çerçevesinde yer yüzünün yaratılışı hakkında şöyle der: Ay ışığım sordun sorunun zorunu, Baş söz ile getirelim gönlü keyfini. Sorarsan güzel Aykın biz söyleyelim: İlk önce Hak Teala dağı yarattı , Dağ içinde kızıl güllü bağı yarattı , Cabbar Tanrı rahmeyledi, Hak bu dağa nazar eyledi, Dağı maden gibi eritti, Yumuşacık köpükleri göğe fırlattı, Allah ' ı m o köpükten yeri yarattı , Erimeyle dibinden kalan taşlardan, İnci, yakut aslından nuru yarattı . Din , bütün dünyanın Tanrı'nın "ol (kün" emri ile yaratıldığını belirtir. Dini atışmalara giren "Gök öküz, büyük balık, yerin direği" , "köpükten yedi kat göğün yaratıl ması" gibi unsurlar masal286


lardan atışmalara geçmiş dini inanışlardır. Bu atışmalar, hocaların halka hoş gelen şiir türüyle kendilerinin dini tavsiyelerle kabul ettirme çabalarıdır. Fakat bu türdeki atışmalar çoğunlukla, halk aşıkları tarafından ilgi görmemiştir. Bunlar Halk zihninde hocaların yazmaları şeklinde korunmuştur. Atışmaların içinde birçok kişinin anlaması zor olan dini kitapların sözlerini sokarak "Jabbar Öazım" gibi yabancı kelimeleri kullanmak, dili bozmak dindar hoca geçinen aşıkların adetidir. Muammalı attşmanın dini atışmadan farklı yanı gayretlilik ve ustalıktır. Muammalı atışmanın bazı ustalık yönüne heveslenen, şairler de mektup ile atışmayı adet haline getirmişlerdir. Dayır Molla ile Meşhur Jüsip; Kocahmet ile A vbekir atışmaları Nurjan i le Navşabayev atışmaları yazılı atışmalardan doğmuştur. Fakat bu örnekler yazılı edebiyat mirası olduğundan bunları falklor içerisinde değerlendirilen atışmalara ilave ederek inceleyemeyiz. c.

Sovyet Dönemi Aşıklarının Alışmaları* (Sovet Akındarının Aytısı)

Genel olarak insanlık tarihinde bir dönüm noktası olan Büyük Ekim Devrimi ' nin Kazak halkına getirdiği pekçok değer vardır. Eski örf ve adetlerin zincirinden kurtulan Kazak halkının medeniyeti Ekim Devrimi'nin desteği ile gelişti . Bahtı ve ömrü dile getirmede, toplumsal içeriği ve tarihsel olayları belirtınede halk aşıklarının yeri, emekleri çok fazladır ve saygıya değerdir. Kazak halk şairlerinin büyüğü olan Jambı l , milli ve sosyal vatan konusunu şiirle i fadede büyük emek harcadı . Devrimden önce çeşitli atışmalarda birçok şairin önünü açan, örnek olan şairler Şaşubay, Nurpeyis, Doskey de Jambıl 'dan etkilenmiş ,kendilerini doğmaca Muhtar Avezov, dönemin siyasi yapısına uygun olarak Stalin4i övmekte veya Stalin'e atıfta bulunmaktadır. Konunun nazikliği ve çıkarılması durumunda yazıda herhangi bir bozulmayı vermemesi sebebiyle, konuyla ilgili birkaç cümleye burada yer veremedik. Anlayışla karşılanacağımıza inanıyoruz.

287


şiir söyleme, şairlik kuvvetini halkın isteği doğrultusunda oluştur­ ma yönünde çaba göstermişlerdir. Jambıl şiirini Sovyetlere adarken şöyle der: Büyük Sovyet denilince şiir sundum, Şiir değil parlayan nur sundum. Şiirini, dostunsa güldürerek söyle, Düşmanınsa düşmanmış gibi iğnele. Şiir birine ok, birine bal gelir, Özünden özünü kopartarak söyle. Jambıl şiirini dostunu güldürecek, düşmanını caydıracak bir güçte söyler. İhtiyarlık ile yokluğu birlikte yaşayan Şaşubay, halk bahtının güneşinin doğması ve zaman içinde tekrar gürleşmesi için çabalar: Seksenimde yeniden dirildim inancım, çağım Sevincim büyük oldu artarak bahtım. Eski dostum şiirim, ey güzel sazım, Vücudumdan dansederek geçen suyum. Gerçek halk arzusuyla kendilerinin arzularını , isteklerini birleştiren şairler, toplum yapısının önemli mimarları oldular. Ö nceden kendilerince bilinen şiir türlerini yeni içerik ile zengin­ leştirerek toplumsal yanıyla ortaya çıkardılar. Eski türler Sovyet örneği şeklinde değişti, alışkanlık haline gelmeye başladı. Bu yol ile atışmanın mesaj ı , içeriği, yönü tamamen değişti. Gerçekte mevcut atışmalarda da önceki atışma geleneğine benzer işareter, özellikler vardır. Mesela, bunda da önceki kalıp ile iki aşık dombıralarını ellerine alır, o anda akıllarına geleni şiir haline geti­ rerek atışır. Atışma o günlerde Sovyet yurdunun kolhozlardaki halk eğlencelerinin en gerçekçi türüdür. Atışmanın içeriği ilgi çekici eğlence, şiirli eğlencedir. Aşık atışmalarına büyük çoğunlukla şehir ve kolhazlarda tamamıyle büyük saygı ile meylederler. Halk buna 288


ı iyatro gözüyle bakardı. Hoşlarına giderek toplanıp ilgi ile dinler­ lerdi. Bu bölümlerin hepsi atışma türünün , hangi zamanda olursa olsun halk arasından doğarak geliştiğini gösteren dış etkendir. Atışma bütünüyle ortak özellikler taşır, bu şekildeki benzerlikler Sovyet dışındaki atışmalarda da vardır. Bununla birlikte konu, içerik, sosyal sınıf, siyasi düşünce ve menfaatleri bakımından Sovyet aşıklarının atışmaları , eski atışmalardan farklılaşmış, derin­ leşmiş, genişlemiş, gelişmiş ve değişmiştir. Burada iki aşığın mücadelesi, yarışı, eski atışmalarda söylen­ mektc olan bölümlerden tamamıyle farklıdır. " İ yinin iyiliğini söyleyerek nurunu taşımak, kötünün kötülüğünü söyleyerek bereke­ tini kaçırmak" gibi büyük ideoloji ile Sovyet aşıklarının iyilik hakkındaki duygusu, inancı, eleştirisi , terazisi de oldukça farklıdır. İ yilik genelierne duygu değildir. O, emek heveslisi , cemiyet içinde branşında isim sahibi olan, bilim dilini bilen, devrinin tanınmış kahramanıdır. Bunlar Sovyet halkına faydalı , millet önünde alnı açık insanlardır. Aşığın dayanağı da eski boy, ataya hürmet değil, kolhozu , bölgesi, parti önderleri, şehridir. Kendi kol­ hozuyla öğünmesi şairlik hünerinin, aşığın kalitesinin işaretidir. Sovyet zamanındaki atışma, eleştirinin de etkili aracıdır. Büyük kampanyaları yerine getirmede, ülke planını iyi uygulama yolunda bir grup ile başka bir grubun atışması, tembel ile çalışkanın atışması, yaralı at ile salak sahibinin atışması gibi atışmaların hepsi de eleştiri silahıdır. B azı bölümlerde toplum yapılanmasının hızına mani olan engelleri zamanında yok etmek için yapılan öğüt aracı olur. Sovyet aşıkları bu bakımdan kendilerinin usta ve kıvrak zekalı atışmaları ile günlük yaşayışın görünür kişileri olmuşlardı . Atışma, her zaman için günlük hayatla güçlü ilişkisi olan türdür. Halk edebiyatının bu özelliği , yeni tarih oluşturan Sovyet halkı için çok güvenilir olarak kabul edildi. Sovyet döneminde artan ve büyüyen atışmanın kolhozcu halk arasında genişçe yayıldığı böl289


geler Almatı, Taldıkorğan , Jambıl , Güney Kazakistan, Kızılarda bölgeleridir. Bu yerlerde atışma eskiden de halkın kullandığı tür idi . B u alışkanlık genişleyerek kız ile delikanlı yaşlı ile gencin rastlaştığı yerde , geleneksel büyük toplantılarda ve mutlu günlerde kullanılan bir tür oluverdi . Atışmaların hepsinde ana tema yeni hayat tarzı , yeni devirdeki halk hayatının bölümlerini tasvir etmek oldu . Özel atışmalarda sadece yarışmaya girecek ünlü aşıklar değil , halk eğlencesinde güçlerini denemek isteyen gençler de kendi atışmalarında ilginç, güzel konular bularak toplumun ilgisini çek­ meye çalışırlar. Eskiden olduğu gibi ilerlemeye engel kabileciliğin Sovyet atışmalarında izi ve belirtisi yoktur. İ şçilerin talihi, Büyük Devrimi uygulayan cemiyet, Kazakistan ve Sovyetler Birliği büyük atışmaların değişmez sistemi olarak yerleşmiştir. Olmazı oldurup uzağı yakın yapan yetenekli insanın, düşünce ve bilgi sahası genişledi, halkın hazinesi zenginleşti . Bunları atışma terazisinde tartan aşıkların düşünerek çözüm bulma yeteneği, uzağı görebilme özelliği ve konuşması ustaca olmuştur. Sovyet atışmalarının sahası çok geniştir. Fakat bu tür atışmaların örnekleri Büyük Ekim Devrimi ' nin başlangıcından beri sayısız olmakla beraber, birçok atışma yazıya alınmıştır. Sovyet devrindeki atışmaların da önceden başlangıç, çoğalma ve yayılarak günümüze gelme tarihi vardır. Gelişme, genişleme zamanlarını kısaca belirt­ mek için atışmaların doğduğu zamana, tür ve örneklerine bakarak bir dizi atışmaya göz gezdirelim. I 922 yılında Serneyli iki aşık İ sa Bayzakov ile Nurlubek B aymuratov atışırlar. O zaman için Nurlubek köyde, İ sa ise Serney 'de yaşıyordu . İ kisinin atışmasındaki yenilik; önceki atışmalar gibi boy mücadelesini esas almaz. Bunun yerine şehir ile köyleri konu alır. İ sa, şehri överek köyü eleştirir. Nurlubek ise köy emeğini yücelterek Serney'in çok kumlu olmasını yerer. Şehir ile köyün cemiyet içindeki yerine siyasi hayattaki ilişkisinden konu 290


açmaya atışmacıların o zamanki bilgisi yetmemektedir. Böyle olmakla beraber, atışmanın neticesinde şehrin medeni hayatın merkezi olduğu açıkça belirtilir. İ sa'nın bu yöndeki sözleri üstünlük kurar. Bundan, I 922 yılında Sovyet Birliği aşıklarının sosyal ve ülke meselelerine sahip çıktıklarını çıkarabiliriz. 1 932 yılında Şaşubay, kurt ile atışır. Av ile, hayvan ile atışma, iilü ile dirinin atışması eski atışma geleneğinden , çok eskilerden gelen adettir. Şaşubay ' ın atışmasında yeni bir içerik vardır. Atını yiyen kurdu, kapan kurarak yakalar: Boz atın öcü için kurdun kapan, Tu/par (soylu at) su içmez her yandan, Yoksulun tek atını yiyene kadar, Niçin yemedin zenginin malını dolup taşan dcr, Şaşubay kapanda yatan kurda. "İ şe yaramaz, yaşlı diyerek atımı yedin. Hükümete saygı gös­ terdiğimi bilmiyor musun?" diyerek onu zor duruma düşürür. Bu atışmada aşık, kurt ile mücadele etmez. A şığın arkasını dayadığı güç hükümettir. Kendi gücü yetmez ise hükümetten yardım ister. Sovyet halkının saygı gösterdiği yaşlının mal ı , başkasına yaramaz denilir. Bu atışmada Şaşubay, halkın malını ile kurt gibi çalan eski aç gözlü zenginleri de eleştirir. Bununla kalmaz kurdun ağzından kooperatİf malını çalan , eskinin kalıntısı haramzadeleri de clcştirmekten çekinmez. Halkın malına sahip çıkanları över, zarar getirenleri gülünç duruma düşürerek eleştirir. Dinleyiciye nükte yaparak kendisini nükteli bir kişi olarak gös­ terir. Şaşubay' ın bu atışması öğüt niteliği taşıyan atışmanın, tür hakımından başlıca bir örneğidir denilebilir. Kızılordalı Aşık Ürkimbay sarı deve ile kahya'yı kara at ile kolhoz şefini atıştırır. İ lk olarak kolhaz halkını oluşturmayı görev l'dinen kahya ile başkanın ağırbaşlı ve terbiyeli olması gerekmekte291


dir. Bu açıdan, en önce halkın malı sayılan binek atma iyi bakması , diğer insanlara örnek olması şarttır. Kolhaz işlerinde, kolhozun araçlarını korumak sosyal bir görevdir. Bunları yerine getirmeyen kişiler yok değildir. Ürkimbay atışmasında nüktesine, eleştirisine bağlanabilecek bunlardır. Boynu ince olan sarı deve kahyanın hatasını gösterir, kolhozda, böyle giderse toprağı sürecek hayvan kalmayacağını söyler. Sırtı büyük yara içinde (yağır) olan kara at, vurmakta olan eğeri kolhaz şefine kendisinin sırtını delil göstererek tenkit eder. Onun bu şikayeti ile delili çok yerindedir. Kendi içindeki eleştirinin en keskin ve en usta türü bu atışmadır. Yaralı attan böyle bir eleştiri gitmesinden dolayı, zor durumda kalır. Verecek cevap bulamaz. Dinlendiritmeden çalıştırılan at zayıfladığından dolayı yelesi de gitmiştir. Korunmadığından ve ilgisizlikten sırtı yara olmuştur. Kolhaz şefinin söz ile elini ayağını bağlayarak yener. Aksi bir eleştirmen gibi değil , eziyet görmüş bir hayvan olarak söylediği söz kahyanın da, kolhaz şefinin de ağrına gider, tembelliğe karşı olmalarını sağlar. Bu atışmanın Sovet hayatına ve iş alanına tesiri , faydalı ve çok değerli bir şekilde iştirakini gösterir. Önceden, üstünlük kurarak halka hükmeden zenginler, beyler, devrimin ilk yıllarında ve Sovyet devrinde de uzun bir süre üstün­ lüklerini sürdürmeye çalıştılar. Eşitliği elde eden fakir kişilere o zaman bile hürriyetlerini vermeyerek hükmetmek için çok mücadele ettiler. 1 934 yılında İ li Bölgesi'nde yaşayan A şık Ö mirzak'tan alınan "Zengin ile Fakir'in Atışması" adlı atışma bu şekildeki sınıf mücadelesinin bazı yönlerini verir. Zengin: Ey Fakir kötü dil uzatma bana, Sinirimi gösteririm şimdi sana, Hangifakir uzatır bize dilini, Karşı gelen fakirin kıyarım canına, der. 292


Fakat fakir ondan korkmaz: Fakiri kötülersin ey zalim, Başını alıp kaçmaya çare ararsın. Nerede yoksul gün geçirdiğin, İçi boş kara kamış sen de kurursun. diyerek zenginin önceki halinin fakirin tabanının hakkı ve alnının teri olduğunu , halkın önünde açıktan açığa belirtir. Atışma uzayarak devam ederken zengine fakirin sözü ağır gelir, kaldıramaz, kamçısını alarak fakire vurmak ister, fakir sopasıyla zengine vurarak onu yere düşürür ve atma binerek gider. 1.engin başı kan içinde kalır. Bu atı şmanın Sovyet hükümetinin oluşmaya başladığı dönemde, fakirierin hükümete tam olarak katılmadıkları dönemde doğmuş olması gerekir. Zengin ile atışmayı göze almasıyla beraber, fakiri n sözlerinde "bu benim dönemim", "emir sahibi olan benim", "sen zararınla, haram yemenle anılacaksın" gibi umut ışıkları görülmemektedir. Zengin kamçıyı eline alıncaya kadar hareket geçmez. Sovyet dönemi atışmalarının eleştirel açıdan ele aldığı konu­ lardan biri de iki eşli olmaktır. Sovyet kanunu , kadına, erkekle aynı hakkı verdi ve iki hanım almayı kaldırdı. Kendisi için kötü olan ycniliği duyan iki hanımlı Esmakan adlı kişi, ilk hanımına akıl danışır. "Bana layık olan Ayşakül mü sen misin" diye sorar. Bu durumu aşık nükteli biçimde hicveder, zengini alaya alarak, eski kafalı pısırık ihtiyar adamı eleştirir. Yaşlılığın bunattığı Esmakan ikinci hanımına dayanarak günlerini rahat geçirmek istemektedir. Bunu anlayan ilk hanımı: Aklın gitmiş ihtiyarım senin, Meylin genç hanıma, malum senin, Sana gençliğini veren birinden, 293


Daha iyi değil midir yaşlı hanımın senin? der. İ htiyar zengin ilk hanımının yaşlılığını suçmuş gibi göstererek ona bunu kabul ettirmeye çalışır: Yirmi beş yaşında Ayşakül 'üm, Ellisinde sıfatın kurusun diyerek yaşlı hanımını hakir görür. İ lk hanımı yaşlı olsa da ihtiyar Esmakan ondan beterdir. İ lk hanımı kocasının bu trajikomik halini görür. Eskiyi savunanların kendi başlarındaki toplumsal hatayı , kendi ağızlarından, halkın eleştirisiyle verirler. Komik unsurlar kendi kendine ele vermeyi , Sovyet atışmasında çok kulanılan , etkili v e ilginç tarz haline gelmiştir. Jambıl ilinin , Krasnogor ilçesindeki Kirov kolhozunda hanımlar için özel günlerde Zeynep ile Sulubike atışırlar. Zeynep kahyadır. Sulubike ise tembel, iş görmeyen bir kadındır. Sulubike'ye Zeynep: Köy şurası iş verse yapmaz gider, Güzellikle vedalaşmadan gider, Ar gider, süs azalır, giyim eskir, Halk arasında böyle kişi itibarsız kalır. diyerek onun hatasını yüzüne vurur. Çalışarak, emeğin zevkine varan Zeynep: Güzellik, sözümü dinlersen iştedir, Kısa zamanda halkın düşmanını yenmektedir. Kim güzel ise o gün iş güzel, Vatanın düşmanını kurutarak yenmek güzel der. 294


Güzelliğin büyüğü emektir. Cömert tabiatın insanın emeğine karşılık olarak verdiği başka güzellikleri ve iyilikleri de vardır. l ;akat tabiat hiç bir şeyi öylesine vermez. Hisseni, sadece teşebbüs ve çalışma ile alırsın. Zeynep' in "Güzellik ernekte, yenmekte ..." demesinin anlamı budur. Atışmanın başında kendinden emin bir �ekilde oturmakta olan Sulubike daha sonra Zeynep'e yenilerek halkın önünde iş istemeye mecbur kalır. Tembeli eleştirerek doğruluğa getirmede, iyiyi överek yüceltınede halk aşıklarının atışmaları büyük rol oynadı . Halkçılığı cmeğe bağlamada ve eski gelenekleri ortadan kaldırınada atışmalar en etkili araç oldular. Kazakistan 'da atışma yeteneği bilinen büyük aşıkların atışmaları Yazarlar B irliği'nin kurulmasıyla yeni ve büyük kültürel yola dönüştü. Buna örnek olarak, en eski, büyük, güzel ve derin içerikli atışma 1 93 9 yılında, Alın atı şehrinde oldu. Birlik halklarının hepsine ortak, büyük konuya adanan Sovyet aşıklarının atışması, Nartay ve Nurlubak gibi iki tanınmış aşığın atışması �eklinde geçti . Bu ikisinin atışmasına şiir ile başkanlık eden yaşlı ;l�ık Nurpeyis oldu. Bu iki aşık, doğmaca söyledikleri şiirler ile kal­ abalık önünde yarıştılar. Toplumsal düzende güzelleşen tabiat güzelliklerini de halk hayatında atışmanın geniş konusu haline getirdiler. Bu atışmadan sonra ülke çapındaki büyük atışma, 1 943 yılında Parti ve Hükümet Başkanlığı'nın yardımı ile Yazarlar Birliği'nce bütün Kazakistan sathında oluşturuldu . Bu atışma kömür ve bakır madeni bulunan Karagandı şehrinde oldu . Aynı yıl içerisinde atışma bütün şehirlere yayıldı. Kazakistan ' ın pekçok şehri Karagandı �ehrine katılarak Sovyet aşıklarının Büyük Vatan Savaşı (2 . Dünya Savaşı) zamanındaki yeni içerikli atışmaları düzenlemeye başladı . Atışmanın en son yarışması Alınatı'da yapıldı . Bu atışmayı büyük halk kitlesi önünde, yaşlı aşık Jambıl başlattı: 295


Aladağ'dan, Arka 'dan, Aşıktarım gelmişsiniz, Dillerinden bal dam/ayan, Yakıntarım gelmişsiniz. İrtiş, Esi!, İli, Sır, Birleşmeye gelmişsiniz. İşte size görkemli şiir, Sizler halkla birliksiniz. Jambıl aşıklara hitap ettiği örnek sözlerinde eski atışmalara göz gezdirerek atışma sanatının eski aşıklarını inceledi. Süyimbay ile Kaşağan, Heceli şiiri övdüler. Adını ezberleyerek bala/ar, Şimdiki güne geldiler. Kenşibay ile Orınbay, Şiirin mayası oldular. Toplanan aşıkların içinde hece üstadları , üç devri geçiren yaşlılar da vardır: Orınbay, Şaşıbay Sizler deryanın başısınız. diyerek Cambıl onlara değer verdi. A şıkların fonksiyonlarını belirt­ ti: Şiirini ge/iştir, lşıldayan ışık ol. Sözerinin gücüyle, Düşmanın korksun yüreği . Dinleyen şiirini, 296


Görsün dostluk gözlerini diyerek atışmanın görevini ve amacını anlattı. O düşmana atılan ok gibi Sovyet halkının gücüne yardım eden gerçeği vasiyet etti. Söylediği gibi atışmaya giren aşıklar kendilerinin gerçek Sovyet vatanseveri olduklarını ispatladılar. Atışma sadece aşıkların yarışı değildir. Aşıklar şehirlerinin temsilcileri olarak söylerler. Bu atışmada Alınatı ile Jambıl şehirleri , Serney ile Karagandı , Kostanay ile Soltüstik, Kızılarda ve Ontüstik şehirleri olarak yarıştılar. Her şehrin iki aşığı karşı şehrin iki aşığına karşı çıkarak, atıştı. Bunlar; şehirlerinin konusunu bölüşerek biri köy işini , diğeri üretimi anlatarak, konu bakımından , aynı olan karşısındaki aşık ile atıştı . Atışmanın amacı ile içeriği esasında sadece bir menfaate dayanır. Burada amaç B üyük Vatan Savaşı' na şehirlerin verdiği yardımı artırmaktır. Vatan savaşı , meydan, dil , halk, yiğit, ar, namus, Sovyet vatansevediği gibi konulara büyük değerler verilir. Kazakistan toprağı bereketl i , halkı zengindir. A şıklar, atışmalarında, şehirlerindeki durumları da dikkate alarak söylerler: Geniş yayialı Altay göğe uzar, Aleme adı, güçlü ünü yayı/ır. Bulaklarım, büyük sık ormanım var, Dağlarımın koynundan altın akar, Eris 'ten altın bakır çıkarılır, Güneş gülerek yakasına nurunu atar. Kundağım altın beşik, annem Altay, Emzirerek ak göğsünde beni büyütür. Kumundan saf altını ayırarak alır, Taşına katmer katmer cevher çöker. (Nurlubek)

Doğu Kazakistan 'da nehirler, 297


Benzer fabrikaların merkezlerine . (Kazankap)

Kükreyerek gök dalgam göğe atıldı, Kutlu nehrim kurban olduğum Nura adına. Şeruvbay, Sarıkuv ile Kulanötpes, Şiir ile özelliklerini övmek yetmez. Suyu bal, yeri verimli, mal anası, istemesen de etrafından bereketi gitmez. Arka 'nın ünü aşan tepesi yüksek, Kılıç gibi arkası buluta değer. Halkı ezelden merhametli olmuş, Bayan 'ın kalan hırkasını giymiş. Bir dağ var adı Karkaralı, Dağların ağası Arka dağı , Kaptağlı, hazinesi bol onun, Nasıl bilinmez değeri bunun. Üç cüzde ulu dağı kim bilmez, Şöhreti nasıl uzaklarda söylenmez. Sayısız kahramanı var memleketimin, Yakutu, cevheri var doğduğum yerin. (Joldekey Nurmağanbetov)

Serney aşıkları Altay' ın koyundan çıkarılan altını, Karağandı aşıkları kömür ile bakın , Ontüstik Pamuğu, Kızılarda pirineini över. Bütün aşıklar birleşerek evcil hayvanlarım, onları yetiştiren kişileri , üreticileri methederler. Vatanı korumak için , bütün insanlığın düşmanı Hitlercileri yok etmek için her aşığın şehrinde giden yiğitler ne kadar büyük fedakarlıklar yaptıklarını anlatırlar. Her aşığın konuları bunlardır. 298


Sovyet vatansevediği haysiyetli, değerli duygudur. Halk aşıkları Sovyet vatanseverliğinin şairleridir. Her şair kendi ülkesinin güzelliklerini övmekle beraber genel olarak Soyyet halkının vatanseverlik duygusunu güçlendirerek gel iştirmeyi düşünür. Vatanı korumak sadece düşman ile göğüs göğüse değil, dil yardımını da gerektirir. Bu yaşlısıyla, genciyle bir milli hareketten oluşur. Bu bölümlerin hepsi aşık atışmalarının meydanını genişleterek konusunu zenginleştirdi. A şıkların her birinin özellikle saygı duyduğum bir yeri var. Bunun hepsi de Büyük Vatan S avaşı 'nın meyveleridir. Vatanseverlik düşüncesini öğreten aşıklar, vatanın devamı için halkı gayretlendirider ve bununla beraber kötü işleri eleştirerek onu yok etmek için çalışırlar. Hangi atışma olursa olsun, eleştirisiz geçmez: Doseke, Köşen nerede, Kayın nerede, Eksiksiz benzemez hiç bir şeye, O zaman vara var, yoka yok demeli, Kendimizi eleştirmekten çekinmek niye. Yatmasın boş ağaç tezgah altında, Aşık onu süzüp aldın mı? Karagandı şimdi ne durumda, Al getir birini gözümün önüne diyen yaşlı Şaşubay bu sözleri ile Karağandılı aşıklara yollar. Konu , duygu ve düşüncesinin genişliği , kıymeti vasıtasıyla Sovyet aşıkları ve onların atışmaları; ülkedeki güzelliğin, kazancın adil terazisi ve halkın seçtiği eleştirmeni olmuşlardır. Kazakistan'da yazılı edebiyat da büyük kültürel dereceye yük­ selmiştir. 299


Sosyal realizmi takip etmekte yazılı edebiyatın yenilikleri ne kadar etkili ise, işlediğimiz Sovyet aşıklarının büyük atışmalarının da o kadar değerli ve büyük etkisi vardır. Yeni sosyal düzenin yapısı Halk aşıklarının atışması için yeni konudur. Bu yönüyle fikre benzer. Yeni, güzel uygun türlerle bu gelenek devam edecektir. Bu yoldaki atışma ve atışmacı aşıklar hakkındaki incelemeler ilginç ve değerli yeniliklerin bulunması ile devam etmektedir. 1 943 yılındaki büyük atışma, Sovyet halk şiirinin büyüme yo­ lundaki önemli bir geleneğidir. Burada doğmaca şiir söyleme geleneğine, yazılı atışma geleneği de karıştı . Kazak edebiyatı içerisinde, yazılı atışmanın , geçen asırda yazıyı bilen aşıklar tarafından getirilen bir değişiklik olduğu gerçektir. Fakat bu atışma türü , çoğunluğun kullandığı atışmadan ayrıdır. Ö zellikle her biri aşık tarafından, anında, hazırlıksız olarak söyle­ nen şiirin niteliğinden ayrılmaya başladı. Bu tür yazılı edebiyata falklordan geçmiştir. Tesir ve alışkanlık sayılarak kullanılsa da, Sovyet halk aşıklarının atışmalarını kendi yeniliklerini doğmaca olarak, anında dile getirerek oluşturmaları zorunludur. Sovyet atışmaları bu örnekler doğrultusunda kendi yeniliklerini gerçekleştirirse bu sanat ve yeteneğin kendisi olur.

300


E. HALK EDEBiYATI HAKKINDA (Hahk Adebiyeti Turah)* Edebiyatı , edebiyat tarihi açısından değerlendirdiğimizde ikiye bölmek gerekir: Birincisi sözlü edebiyat, ikincisi yazılı edebiyat. Halk edebiyatı; belirli bir öğrenim çerçevesinde gerçekleş­ meyen, halkın dilden dile, ağızdan ağıza aktardığı türkü , şiir, masal , atasözü , yanıltmaca, ninni, dini çıkarmalar, örnek getirmeli soh­ betler; albastı , cin , şeytan ve ruhlar hakkında söylenen her türlü hikayeler, halk hekimliği vb. unsurlardan meydana gelir. Halk ede­ biyatı anonimdir ve söyleyeni belli değildir. Bunları bilen kişilerin söylediklerini cankulağı ile dinleyen ve repertuarına alan kaynak­ kişiler, bunları dilden dile, elden ele verip, genişlemesini sağlarlar. Belli bir iyesi olmayan sözler bütün halkın ortak malıdır. Bu sebepten insanın birlik ve dirliğine faydalı olan ve halkın ortak malı sayılan sözler halk edebiyatı olarak nitelendirilir. Yazılı edebiyat ise halkın medeniyetinin geliştiği, sanat ve bi­ limin, sözün kadrinin arttığı , içlerinde belli şairler ve seçkin kişilerin elle yazdığı veya taşbaskı yoluyla bastırıp çıkardığı şiirler ve nitelikli sözlerden oluşur. Yazıl ı edebiyatın gayretli temsilcileri çeşitli vakaları , durum­ ları açıkça dile getirip zamanın dilcileri olmuşlardır. Aydınlar, gele­ cekte olabilecekleri önceden sezebildiklerinden içinden doğdukları halkın edebiyatını ele alıp değerlendirirler. Bu halka gerekli olan en önemli şeylerden birinin bu halkın edebiyatı olduğunu düşünürler. B izim Kazak - Kırgız halk edebiyatının tarihini değerlendiren yurtdışındaki araştırmacılar, Kazak-Kırgız halk edebiyatının zengin bir yapıya sahip olduğunu , bu edebiyatın diğer halk edebiyatların­ dan geleceğin huzurlu, mutlu olarak verilmesiyle farklandığını ifade etmektedirler. Bizim araştırmacılar da Kazak-Kırgız halk ede­ biyatını başka milletierin halk edebiyatı ile karşılaştırmış, bu ede*

"Halık Adebiyeti Turalı", Muhtar Avezov, Köp Tomdık, 1 5 . C . , Almalı 1 984, Jazuvşı Baspası , s . 42-45.

301


biyatın diğer edebiyatlardan şenlik dolu oluşu ile farklı olduğunu belirtmekte , sevinmektedirler. Ancak konuya sadece sevinmekle yetinmek pek bir şey kazandırmamaktadır. Halk edebiyatını der­ lemek, araştırmak, yayımlamak ve değerlendirmek gibi bir endişemiz bulunmamaktadır. Halk edebiyatı ürünleri derlenip yayımlanmazsa, yeniden yayılmazsa gelişemez. Halk edebiyatının gelişmesi ve genişlemesinin temel nedenin­ lerinden biri göçebe hayat tarzından kaynağını alır. Bu edebiyatın gelişimi halkın geniş bozkırlardaki, otlu yaylalardaki , ezgili işlerde­ ki hayatına dayanmaktadır. Eğer halk göçebe hayattan yerleşik ha­ yata geçip yerleşik hayatın niteliklerini ve özelliklerini benimserse, diğer zamanlarda oynadığı oyun ve törenleri yavaş yavaş bırakır. Halk bir yaşayış tarzından, başka bir yaşayış biçimine geçtik­ ten sonra eski yaşayış tarzından kalan pekçok töre, gelenek ve görenekieri de değişmeye veya giderek yok olmaya başlar. Bununla birlikte eskiye ait unsurlardan olan ve ağızdan ağıza geçen türkü, şiir, bilmece, atasözü, atışmalar vb. halk edebiyatı ürünleri de değişmeye, yeni bir şekil almaya başlar. İkinci olarak da yeni hayat tarzında, burada yerleşik olan halk­ lar ile kaynaşır, onların geleneklerinden de yararlanarak yeni bir yapı kazanır. Sonradan, yeni ortam veya çevre içine doğan gençler, bu ortamdaki gelenek ve görenekiere heveslenir ve bu gelenekleri esas almaya başlarlar. İ şte bu yapılanma şekli ile halk, önceki geleneğinden , kullandığı edebiyatından zaman içerisinde değişik­ liklere gider. Eskiye ait unsurları zamanın gençleri, değişimden dolayı bilemezler. Bu çerçeve içinde; ezberi kuvvetli olan bazı kişiler anlatılanları belleklerine alırlar. Bu şekildeki insanlar da halk arasında azdır. Çağdaş Kazak-Kırgız halkının bütünlüğünü söylediklerimiz daha bir anlamlı olmaktadır.

içerisinde

Her halk kültürü unsuru zamana göre değişime uğramaktadır. 302


Türküler de bunlardandır. Halkın yönetimini elinde bulunduran kurnaz beyler, azıcık Rusça bilgileriyle kendilerini ulaşılamaz sanan devletin üst yöneticileri Kazak halkının çıkardığı bu kültürel birikimden nasiplerini alamıyor, iki sözü bir araya getirip söyleyemiyorlar. Halk arasında, halk edebiyatının gelişmeye başlamasının iki temel sebebi vardır: savaşlar ve afetler. Telaşa gerek yok. Ne zaman halkın durumu bozulursa halk edebiyatı da ona paralel olarak gelişmeye ve genişlemeye başlar. Bunun için halk edebiyatını der­ leyip yayımlamayı hedefleyenierin halk arasından halk edebiyatının azalan örneklerini süratle derlemelerinin gerekliliği vardır. Eğer tembellik edip halk edebiyatımızı yeterince değerlendiremezsek bu fırsatı kaçıracağımız açıktır. Halk arasından halk edebiyatının derlenmesi hakkında bu güne kadar Türkistan B ilim Komisyonu 'nun az da olsa çalışmaları vardır. Bunun dışında yapılan işler kuru sözden öteye geçememektedir. Kazakistan matbuatında 1 920 ve 1 922 yılında yayımlanan birer makale dışında, halk edebiyatını ele alan yazılara rastlanmaması acı vericidir. Zaman, yurdumuzun halk edebiyatını bir an önce derleyip değerlendirme zamanıdır. Bana göre halk edebiyatını toplamaya imkanı olabilecek insanlar yüksek öğrenim öğrencileridir. Bu öğrenciler yaz döneminde memleketlerine gittiklerinde halk edebiyatı değerlerini araştırmalı , toplamalıdır. Bunlardan fay­ dalanarak değerlendirme yapabilecek ve yayımiayabilecek yerlere ulaştırmaları gerekir. Derleyici öğrencilerin özellikle halk arasında geniş yer edinen aşıkların türküleri , biyografileri, ne zaman doğdukları hakkında bilgi toplama işine girişmeleri gerekir. Sonuç olarak halk edebiyatımızı derlerneye gençlerimiz gerekli ilgi göster­ mezler ise halk edebiyatından çok zaman geçmeden vedalaşmak zorunda kalırız. Bunun değerini bilen insanların gerekli önlemleri almaları bir sorumluluktur. 303


FAYDANILAN KAYNAKLAR* MOLDAHANOV , "Muhtar A vezov", Kazak Folkloristikası, Hazırlayanlar: K. Seydehanov - B . Uvahatov . Alınatı 1 972, G ılım Baspası, s. 1 65 - 1 8 1 .

I . Adebiyet

2 . B . SAHARİYEV , Muhtar Avezovtın Müzey Üyi, Almatı. G ılım Baspası , 48 S . 3 . Kazak Adebiyet Tarihi, 1 . C . , Alınatı 1 948. Akcdemiya Navuk. Not: Avezov 'un burada yazdığı bölümler: 1 . Ertegiler (Masallar), s. 64- 105, 2 . Aytıs Ö lender (Atışmalar), s. 237 - 266 3. Koz ı Körpeş - Bayan Suluv ve Kız Jibek, s. 1 7 1 - 206. 4. K. İMANALİ YEV, B. KER İMCANOVA, B . MALENOV, Ş . ÜM ÖTALİ YEV, Kırğız Sovet Adabiyatı, 3 . Bs., Frunzc 1 986, Mektep Bas . s . 409-423 . 5 . Kunapiya ALPISBA YEV , "Kazakistanda Manas Destanı Araştırmaları" , Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 3 , Ekim 1 995, s . 50-53 . 6. Muhammetjan KARATAEV , "Muhtar Avezov 'un Biyografiya­ sı" , Muhtar Avezov, Alınatı 1 979, s. 1 -53 . 7 . Muhtar A VEZOV , Adebiyet Tarihi, Alınatı 1 99 1 , Ana Til i Baspası, 240 S . *

Kaynakçaya; sadece bu çalışmayı hazırlarken yararlandığımız Muhtar i\vezov'uıı hayatı , sanatının kaynağı ve eserleri hakkındaki eserlerle, Avczov' un bu kitaba konu­ lan makaleleri alınmıştır.


8.

Muhtar AVEZOV, "Halık Adebiyeti Turalı", Muhtar Avezov, Köp Tomdık, 1 5 . C., Almatı 1 984, Jazuvşı Baspası, s. 42-45 .

9. Muhtar AVEZOV "Jambıl Jabaev Turalı Estelikter," Dastan Ata, A1matı 1 989, Jazuvşı Baspası, s. 7- 1 7 . 1 0 . Muhtar Avezov, Köp Tomdık (Toplu Eserleri) 20 Cilt, A1matı 1 979- 1 985 . l l . Murat SULTANBEKOV, Veliçie Talanta Muhtara Avezova Monografiya, Semipa1atinsk 1 992, VUZov , SSUZov, 46 S . 1 2 . N . Muhammedhanulı , "Muhtar Avezov Jene "Manas Eposı" Adamzattm Manası, Almatı 1 995 , Ravan Bas . , s. 220-255 . 1 3 . Rahmankui B ERD İ BA YEV, "Manaljene Kazak Epikalık

Desturi", Adamzattm Manası, Almatı 1 995, Ravan B as ., s . 1 65-2 1 4 .


bilig Yayınları

* Göroğlu-Türkmen Halk Destam (8 cilt)

Dünyada ve Türkiye'de ilk defa tam metin (Türkmen ve Türkiye Türkçesi ile)

Uluslararası Mahtumkuh-1997 Ödülü Türkiye Türkçesine Aktaran: Annagulı NURMEMMED

* Altın Arığ-Hakas\Türk Destam (Hakas ve Türkiye Türkçesi ile) Hazırlayan: Dr. Fatma ÖZKAN

* Yüzyıliann Kavşağmda Nursultan Nazarbayev

*Kazakistan-Türkiye (Rusça) * Muhtar Awezov Hazırlayan: Doç. Dr. Zeyneş İSMAİL-Ahmet GÜNGÖR

* Hikayeler-Muhtar Awezov (Kazak ve Türkiye Türkçesi ile) Hazırlayan: Doç. Dr. Zeyneş İSMAİL-Ahmet GÜNGÖR

* Makaleler-Muhtar Awezov Hazırlayan: Doç.Dr. Zeyneş İSMAİL-Ahmet GÜNGÖR

* Abay Yolu-Muhtar Awezov (2 cilt)

Hazırlayan: Doç. Dr. Zeyneş İSMAİL-Ahmet GÜNGÖR

* Folklor Yazıları- Muhtar Awezov Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas ÇINAR

* bilig- Üç Aylık Bilim ve Kültür Dergisi



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.