Necdet Sevinç - Osmanlılar'da Sosyo-Ekonomik Yapı

Page 1



OSMINLILIRDI SOSYO - EKONOMiK YAPI Cilt: 1 Necdet Sevinç

KUTSUN YAYINEVİ Ekim, 1978


BU KiTABi iSTEME ADRESi: e e

P.K. 93 Fatih - İst. Beyaz Saray, Kitapçılar Çarşısı Nu: 33 Beyazıt - İst.

e

5 kitaptan fazla isteyenlere ödemeli kitap gönderilir.

Yayınlayan: KUTSUN YAY/NEVi P.K. 93 Fatih - lst. - Tel. 212622 Dizgi- Baskı: Işık Matbaası Kapak Kamp. : Ümit Sinan Topçuoğlu.


Takdim Neyt konu alırsa alsın, yazarı kim olursa ol­ sun; kitaba, o kitabın kendisinden daha güzel ve daha iyi bir önsöz yazılabileceğini kabul etmiyo­ rum. Aslında; her yönüyle tenkitlere açık, her ba­ kımdan takdiri okuyucularının iradesine bırakılan kitapların, uzun veya kısa önsözlerle tanıtılmasına gerek de yoktur. Bu noktadan hareketle, kıymetli dostum Nec­ det Sevinç'in; bütün safhalarını yakından takibet­ ti(Jim yo{fun, uzun ve yorucu çalışmalarının sonu­ cu ortaya çıkan ve kanaatimce bu sahada ilk olan elinizdeki esere; bir önsöz yazmak yerine, Sevinç'in bu eserinde açıkça olmasa bile, ortaya attı(Jı yeni tarih görüşü ve Türk Tarihinin bütününe, belirli bir dönemi inceleyerek getirdi(Ji de(Jişik yorum üzerinde durmayı daha faydalı buluyorum. Türk Tarihi ile, gerek araştırmacı ve yazar, ge­ rekse okuyucu olarak, ilgilenenlerin vardıkları bir kaç ortak hüküm vardır. Genel çizgisiyle bu hü­ kümler,· Sayın T. Yılmaz öztuna'nın da belirtti{/i gibi, ccÇa{fdaş tarih ilminin geri kalmış dallarından biri Türk tarihidir» şeklinde özetlenebilir. Bu çerçeve içinde, Türk Tarihinin; bugüne ka­ dar bütün yönleriyle, Millet ve Milliyetçilik şuuru­ nu do{/uran sosyal, ekonomik, kültürel müessese­ leri, maddi kültürü ve medeniyeti ile gere{/i gibi ele alınıp incelenmediffi hükümlerini de belirtebiliriz. Bir başka talihsizliffimiz ise, tarih ilmine duydu­ !fumuz ilginin çok geç başlaması ve bu ilgisizlik yüzünden de, Türk tarihinin yeteneksiz, yetkisiz,

3


taraflı, ilmi düşünceden uzak ellere teslim edilmiş olmasıdır. Bu ilgisizlifje bir de 1961 Anayasası'nın getir­ dit/i geniş hürriyet ortamında Marksist düşünceyi yaymak, Marksizme dayalı bir düzen kurmak iste­ yen şartlanmış bilim adamlarının tarihimizi, kendi amaçları doj:Jrultusunda tahrif etmeleri eklendi(jin­ de, Türk Tarihinin yeniden ve objektif bir görüş açısından incelenmesi, de(jerlendirilmesi ve yorum­ lanması zarureti hasıl olmuştur. Sevinç'in bu eseri, daha önce parça parça ka­ leme alınmış Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin sosyal; kültürel ve ekonomik müesseselerine ait bilgilerin derlenmesi şeklinde görülebilir ilk bakış­ ta. Ancak bu görüntünün ardında, Türk Toplumu­ nun sosyo - ekonomik ve sosyo - kültürel yapısının hala yaşadı(Jı, yaşatılması gerekti(ji gerçe(ji yatmak­ tadır. Sevinç, bu gerçeklere «Milliyetçi - Toplumcu» bir görüşle, zaman zaman en ince ayrıntılara kadar inerek, di(jer tarih denemelerinden farklı olarak, toplumumuzun nereden, nereye geldi(jini nasıl ve niçinleri ile birlikte gözler önüne sermenin yanı sı­

ra , XX. Yüzyıl Türk Toplumuna, içinde bulundu­ ·

Uu bunalımlardan çıkışın yollarını da göstermekte­

dir. Bir bunalım ça(jının heyecanlı yazarı olarak ta­ nıdı(jımız Necdet Sevinc'in, bu eseriyle, yeni bir ya­ zı

dönemine geçmiş oldutfunu da belirterek, yine

bütün önsözlerin aksine, bu eseri Türk Milliyetçi­ lerine arma(jan eden De(jerli Dostum Necdet Se­ vinç'e sonsuz teşekkürlerimi noktalamak istiyorum.

4

sunarak

sözlerimi

Yaşar DURU


Giriı e

CİHAN HAKİMİYETİNE DOORU ...

Milletler mücadelesi tarihi 16. asrı gösterirken, beş Türk imparatorluğu hakimiyet ve üstünlük ya­ rışında en ön safa yükselmişti. Beşi de süper dev­ letti. Türkiyede Osmanlı Türk İmparatorluğu, Mı'sır'da M:emIU:R:--Türkimparatorluğu, Hindistan'da Timuroğulları Türk İmparatorluğu, İran'da Safavi Türk İmparatorluğu, Türkistan'da Özbek Türk İm­ paratorluğu eski dünyanın çok büyük bir kısmını kesin ve tartışılmaz hakimiyetleri altında tutuyor, hudutlarının ötesinde de ayrı ayrı ni.üuz bölgeleri­ ne sahip bulunuyorlardı. Asrın ilk çeyreğinde sı nırları, Afrika'dan Anadolu'nun güneyine kadar da­ yanan Memlük Türk İm_paratorluğu Yavuz tarafın­ dan tasfiye ediİip, osmani1 Türk tmı)arator1uğu'n-S. -ıta.tilmiş;--Safevi Türk İmparatorluğu, Çaldıran'da_ gene Yavuz'dan şiddetli bir darbe yemesıne rağmen -dünyanın lkfnCi super devleti olmakta asırlarca de­ vam etmişti. Türkistan Türk İmparatorluğu 17. as­ rın başında yarışı kaybedip büyük devletler arasın­ dan çıkmış; birer asır ara ile de, 18. asırda Hin­ distan Türk İmparatorluğu, 19. asİİ'da İran Tiirk --------··------�----------·-------------.--

·--·

-

5


İmparatorluğu milletler mücadelesindeki etkin rol­ lerini kaybederek büyük devlet olma vasfını yitir­ mişlerdi. Bu imparatorlukların en uzun ömürlüsü ve en büyüğü olan Osmanlı Türk İmparatorluğu en muh­ teşem devrini 16. asırda yaşamıştı. Yavuz Sultan Selim öldüğünde; imparatorlu­ ğun yüzölçümü Avrupa'da 1 milyon 702 bin kilo­ metrekare, Afrika'da 2 milyon 950 bin kilometre­ kare, Asya'da 1 milyon 905 bin kilometrekare ol­ mak üzere toplam 6 milyon 557 bin kilometrekare idi. Osmanlı Türk tarihinde Fatih ve Yavuz'dan sonra askeri deha olarak üçüncü sırayı aldığı ka­ bul edilen Kanuni, imparatorluğun yüzölçümünü bir mislinden daha fazla oranda büyütmüş; Kanu­ ni'nin ölüm yılı olan 1566'da Osmanlı Türk İmpa. ratorluğu'nun yüzölçümü 14 milyon 893 bin kilo­ metrekareye ulaşmıştı. Bu toprakların 1 milyon 998 bin kilometrekaresi Avrupa'da, 4 milyon 169 bin ki­ lometrekaresi Asya'da, 8 milyon 726 bin kilometre­ karesi Afrika'da bulunuyordu. Bugünkü siyasi coğ­ rafyaya göre Avrupa'da Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Yugoslavya'nın tamamıyla, Romanya, Çekoslovakya, Polonya, Avusturya, İtalya ve Rus­ ya'nın bazı kesimleri, Asya'da Irak, Suriye, Lübnan, 'Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan, Yemen, Umman, Basra Körfezi emirliklerinin tamamı, o zaman bir diğer Türk İmparatorluğu olan İran'ın Güneyazer­ baycan, Laristan, Hemedan, Hamse, Kirmansah, Ardellen, Hazistan, İsfahan, Yezd, Tahran bölgele­ ri, Afrika'da Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Mali, Ni­ jer, Çad, Sudan, Habeşistan, Somali, Volta, SenE:­ gal ve Fas Türk hakimiyeti ve himayesi altında idi. Türk genişlemesi bununla bitmemiş 1571'de bugün6


kil Rus başkenti Moskova ve Kıbrıs, 1574'te Tunus fethedilmis; bugünkü Moritanya dahil, Batı Afri­ ka'yı ege�enliği altında bulunduran Fas İmpara­ torluğu Türk himayesi altına alınmıştır. Asrın so­ nuna doğru, Lehistan ve Litvanya'nın Türkiye'ye tabi olmasıyla hudutlarımız Baltık Denizi'ne dayan­ mıştır. Almanya ve Venedik gibi asrın iki kuvvetli devleti de haraca bağlanmıştır. Türk akıncıları, karadan Moskova'nın kuzeyin­ deki Nijniy Novgorod'a kadar uzanmakta, Münih ve Münih'in kuzeyindeki Alman ovalarından Türk süvarileri eksik olmamaktadır. Preveze'de mütte­ fik Avrupa donanmasının imha edilmesiyle Kara­ deniz'den sonra Akdeniz de topraklarımızın arasın­ da bir havuz haline gelmiş, donanmalarımız Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu'na yelken açmışlardır. Barbaros'un yeni keşfedilen Amerika'yı istila teklifi devsirme sadrazamlardan Damat İbrahim Paşa tarafından reddedilmiştir ama, Türk donanması Endonezya ve Hindistan sa­ hilleriyle Hint Okyanusu'nu terketmemiştir. Murat Reis, 17. asrın ilk yarısında Manş'ı geçip Kuzey Ku­ tup dairesine girmiş; Danimarka ve Norveç sahil­ lerini topa tutmuştur. Aynı amiral 1623'te gene Ku­ zey Kutup dairesine girerek İzlanda adasına asker çıkarmıştır. ·Bunu, Ali Biçin Reis'in İzlanda seferi izlemiş, daha sonra Buz Denizi aşılarak Newfound­ land adası ve Kanada'nın · St. Lawrance Labrador kıyılarına demir atmışlardır. Böylece Amerika kı­ tasına ulaşılmış, hatta daha da güneye inilerek Vir­ ginia sahilleri topa tutulmuştur. Dün}_'_� hakiı:nixet���-c:I.9j!:u bir gidiştir bu ... _ ..--Yilmaz ôztuna'nın deyişiyle, o zaman Türk im­ paratorluğu'nun gücü, dünyanın bütün devletleri7


nin toplam gücünden de fazladır. - Pekiyyyyy, nasıl olmuştur da yıkılmıştır bu devlet? Bu soruya cevap verenler, Osmanlı Türk tmpa­ ratorluğu'nun yıkılma noktasını, Kanuni devrinde Fransa'ya tanınan kapitülasyon dediğimiz ticari imtiyazlarla başlatmayı alışkanlık haline getirmiş­ lerdir. Fakat gerçek hiç de öyle değ'ildir ve kapitü­ lasyonlar da sebep olmaktan çok sonuçtur ! Kaldı ki, o devirde Fransa'yı devlet yerine koyan bir tek Türk yoktur ki bu devlete imtiyaz vermiş olsun! ... Sonra bu kapitülasyonlar 17. asırda 14. Louis dev­ rinde bile Fransız elçilerinin huzur-u saadetpenahi� de meydan dayağı yemelerine mani olmamıştır. Huzur-u saadetpenahide meydan dayağı ! ... e

İMPARATOR MU, İSPANYOL KÖPEGi Mİ?

Femand Grenard, kapitülasyonlara rağmen Türk kudretinin hudut tanımadığını şöyle ifade et­ mektedir: «Osmanlı Hükfuneti için hıristiyan hü­ kümdarlar padişahın kölesi, Charles Quint İspan­ yol köpeğidir. Hükfunet elçi kabul eder, fakat gön­ dermez, ecnebi saraylarla yapacağı pek istisnai muhabereler için de basit bir haberci gönderir. Ama gene de memleketlerin vaziyetleri ve hükfunetlerin niyetleri hakkında iyi bir bilgi sahibi olmaktan ge­ ri kalmaz. Devamlı bir elçi, hükümdarı namına ta­ zim bildiren bir rehinedir, hava iyi giderse büyük bir nezaketle muamele görür, ama hava döndüğü zaman hakarete uğrar, ölümle tehdit edilir, dövü­ lür, para cezasına çarptırılır. Bazan aylarca hapse atılır, beraberindekiler dövülür, asılır, kazığa otur-

8


tulur. Mazarin'e göre 14. Louis'in iki sefirinden bi­ ri hapsedilmiş, diğeri tokatlanmış ve büyük kral sadece memnuniyetsizlik göstermekle iktifa etmiş­ ti. 1682'de Trablus korsanlarını takip eden Duqu­ esno filosunun Sak.ız'da sebep olduğu hasar kralın temsilcisine tehditler altında cebinden ödetilerek tazmin ettirildi. ( 1 ) Gene bu kapitülasyonların varlığına, hatta kapitülasyonlara kapitülasyonlar eklenmesine rağmen, dünyanın bütün okyanusla­ rında düşman avına çıkan küçük Türk filoları, yüz­ lerce İspanyol, İngiliz, Hollanda gemisine elkoya­ rak Türk donanmasına katıyor, İngiltere sahilleri­ ne sadece 10 kilometre uzaklıktaki Lundy adasını sadece birkaç kadırga ile işgal edebiliyorlardı. Bu­ gün İngiltere'nin birer sanayi merkezi olan Bristol, Plymout şehirleriyle İrlanda limanları sürekli ola­ rak Türk korsanları tarafından bombardıman edi­ lebiliyordu. Gerçek şudur ki, kapitülasyonların istiklal kavrı>�nıyla uyuşmayan siyasi birer imtiyaz haline gelmesi, daha sonraki asırlarda başlamış, geri kal­ maya paralel olarak da tehlikeli olmuştur. e

KANUNİ FRANSA'YI KORUMUŞTU AMA ...

16. asrın ilk çeyreğinde Avrupa'da önemli de­ ğişiklikler olmuştu. Charles Quint, hem Alman İm­ paratoru, hem de Amerika'da uçsuz bucaksız sö­ mürgelere sahip olan İspanyolların kralıydı. Batı hanedanlarının birbirleriyle yakın akraba oluşları (1) Fernand Grenard. Asya'nın Yükselişi S: 144.

ve

Çöküşü.

9


sebebiyle, genç hükümdar, annesinden dolayı Ara­ gon, Napoli, Sicilya, Kastilya krallık taçlarını da başına geçirmişti. Dedesinin yerine Alman impara­ toru seçildiği için Avusturya krallığını da uhdesine almıştı .Belçika ve Hollanda zaten İspanya'ya bağ­ lı olduğu için Charles Quint bu iki ülkeye de ha­ kimdi. Az sonra Kuzey İtalya, Lüksemburg, Sardun­ ya, Alsace, Burgonya ve Lorraine de Charles Quint' in eline geçti. Avrupa'nın yüzyıllardan beri görme­ diği genişlik ve kudrette bir imparatorluk doğuyor­ du böylece... İmparator daha sonra Danimarka, Portekiz, İsveç ve Norveç krallıklarıyla akrabalık kurarak nüfuz ve gücünü arttıracak, siyasi kudre­ tinin zirvesine ulaşacaktı. Bu kuvvetli ittifakın dı­ şında, Avrupa'da ciddiye alınacak başka bir devlet de yoktu. Yalnız bu anormal siyasi gelişme bile Charles Quint'e tstanbul'un dikkat etmesi mecbu­ riyetini doğururken, imparator, Türkiye'nin Kuzey Afrika'daki topraklarına gözdikti. Hatta Kanuni'­ nin Şah Tahmasp'la meşgul olmasından istifade ederek geçici bir müddet için de olsa Tunus'u top­ raklarımızdan kopardı. Daha sonra Cezayir önlerin­ de görüldü. Bütün otoriteler ittifak etmektedirler ki Char­ les Quint'in politikasının mihverini Türk düşman· lığı teşkil ediyordu. Nasıl kayıtsız kalınabilirdi buna? Türk Ordusu, Charles Quint'i kendi toprakla­ rında mağlup etmek için elbette savaşa girer ve ar­ dına hemen hemen bütün Avrupa'yı takan bir Al­ man imparatorunun Fransa'yı yutmasına da engel olmaya çalışırdı. Güçsüz, fakir, geri kalmış bir Fransa, Alman İmparatorluğunun ortasında bir nokta gibiydi zaten. 10


O Fransa'nın kalkındırılıp Alınanya'nın üzeri­ ne sevkedilmesi de Türkiye'nin takip etmesi gere­ ken yegane politika olabilirdi. Kaldı ki Almanya, Türkiye'ye uyguladığı düşmanca politikasına Şah Tahmasp'ı da alet etmek istiyor, Şah da buna ya­ naşıyordu. Kanuni, böyle bir siyasi ortam içinde elinden tutmuştu Fransa'nın... Kapitülasyon denilen ticari izinler de böyle bir siyasi ortam içinde verilmişti. İsmail Hami Danişmend'e göre, Irak Seferi sı­ rasında Kanuni'nin ordugahına gelen Fransız elçi­ si, «Fransa'nın Almanya'ya hücum edebilmek için harp masraflarını karşılayabilecek parası olmadı­ ğından» bahsetmiştir. Sultan Süleyman gibi bir pa­ dişah için Fransa kralına bir miktar altın ihsan ederek, onu bu sıkıntıdan kurtarmanın işten bile olmadığından, kralın İstanbul'a sadakatle hizmet edeceğinden, kara orduları harekata başladığı sı­ rada, Barbaros da Türk Donanması'nı harekete ge­ çirdiği takdirde zaferin muhakkak olacağından ve büyük radişahın bu lütuflarına mukabil, Fransa Kralı'nın Türkiye'ye her sene muayyen bir haraç vererek minnet ve şükranlarını ödeyeceğinden bah­ settiği de kuvvetle rivayet edilmektedir. ( 2 ) Bu el­ çi huzura kabul edildiğinde Fransa Kralı I. Fran­ çois'in 9 ay 10 günden beri İspanyolların elinde esir bulunduğu ve François'le annesinin Türk Hakanı' na yazdığı yalvarıp yakaran mektuplar da hatırla­ nırsa, Dılnişmend'in bahsettiği rivayetin gerçek ola­ bileceğini düşünebiliriz. O halde Fransız tarihçile­ riyle, Fransız tarihçilerinin eserlerini kaynak ka(2) İsmail Hami Danişmend. İzahlı Osmanlı Tarihi Kro­ nolojisi. C: 2, S: 102.

11


bul eden dönmelerin iddia ettikleri gibi kapitülas­ yonlar eşit şartlar altında imzalanmamıştır. Fran­ sa, Almanya'ya karşı Türk himayesini rica etmiş, Hakan da, Avrupa'daki siyasi kutuplaşmayı dikka­ te alarak Fransa'yı korwnak gereğini duymuştur. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi Kralını bile esa­ retten kurtaramayan Fransa nedir ki Türkiye ile eşit şartlar altında anlaşma imzalayabilsin? Nitekim Fransa'yı tarihten silmek ve Türkle­ ri Avrupa'dan atmak hayalinde olan Charles Quint' in 1556'da tahttan feragat edişinden bir yıl sonra, yani 1557'de Fransa, Alınanlara· karşı yeni yardım­ lar temin edebilmek için İstanbul'a ricacılar yolla· mış, fakat kudretli Alman imparatorunu dünya si­ yasi sahnesinden tasfiye eden Kanuni, Fransız he­ yetini sadece dinlemiş ve gülmüştür. e

LÜTHER, KANUNİ'NİN AJANI MIYDI?

Bu siyasi gelişmeler karşısında, Kanuni'nin ye­ ni zuhur eden Lüther'le ilgilenmesi Avrupa birliği­ ni bozmaktan başka hiçbir şeyle izah edilemez. Aki­ betinin ne olacağı meçhul bir Lüther'i alabildiğine destekleyen bir Sultan Süleyman'ın ise hıristiyan ittifakını parçalamak işini ne kadar ciddiye aldığı açıktır. Papa'nın herşey demek olduğu bir Avrupa'da, Papa'yı dolandırıcılıkla suçlayan Lüther'i uyanık Türk istihbaratının görmemesine ve hatta Lüther'e sokulmamasına imkan var mıdır? «Venedik ve Al­ manya'daki Türk haberalma şebekesi, Lüther'in günlük sıhhatini Kanuni'ye ve Divan'ı Hümayun'a bildirecek derecede protestanlık meselesiyle ilgi12


leniyordu.» ( 3) Belçika'lı tarihçi Pirerine'ne göre «Charles Quint'in bütün hayatına ha.kim olan fikir, Fransa'yı İtalya ve Provençe'tan atmak ve Türki· ye'nin deniz kuvvetlerini ezerek Türkleri Kuzeya!­ rika ve Ortaavrupa'dan elçektirmek oldu» ( 4 ) Al­ man - İspanyol kuvvetleriyle Ortaavrupa, Kuzeyaf­ rika, Akdeniz, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu'n­ da ciddi bir hesaplaşmaya giren Türkiye, bu kapış­ mada Ortaavrupa'yı kaybetmemek, Kuzeyafrika, Akdeniz ve Hindistan'daki menfaatlarını korumak için Fransa'yı da kullanacaktı, Lüther'i de... Deniz ve kara kuvvetleriyle Fransa'ya yardım edecek, Fransız bandıralı gemilere Türk limanlarında tica­ ret yapma imkanı ve Fransız ithalatına % 5 güm­ rük resmi tanıyarak Fransa'nın ekonomik kalkın­ masına yardımcı olacaktı. Kaldı ki bu alış verişten Türkiye de karlı çıkıyordu. Ayrıca Lüther'e cesaret vererek Alsace ve Sonabe'de toplam 18 bin Alman köylüsünü ayaklandıracak, Almanya'nın neresinde bir Lütherci varsa İstanbul ondan ilgisini esirge­ meyecekti. Türk başkenti Lüther'e öylesine nüfuz etmişti ki, Lüt:ıer Avrupa'da «Türklere mukaveme­ tin küfür olduğunm> söylüyordu. Avrupa'daki pro­ testan prensleri ve ileri gelenleri Divan-ı Hüma­ yun'a mektuplar yağdırıyorlar «Putperest katolik· lere ve papa denilen ve Hazreti İsa'yı Tanrı yapan dinsize ve onu destekleyen imparatora karşı Türk yardımı istiyorlardı. Nihayet, Muharrem Çavus, Kanuni'nin şahsi temsilcisi olarak Avrupa'ya gitti

(3) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi. C: 5, S: 178. (4) Pirenne. C : 2, S: 379. Zikreden. Yılmaz Öztuna. Age. C: 5, S: 256. 13


ve padişahın protestanları tesliye eden ve yakında yardıma geleceğini bildiren name-i hümayunu Hol­ landa'ya kadar protestan mezhebi saliklerine gö­ türdü. ( ... )En mühim protestan hükümdarlar, Di­ van-ı Hümayun tarafından takip ediliyor, teşvik ve yardım görüyordu. Kanuni, 10 Mayıs 1552 tarihli name-i hümayun ile Saksonya elektörü 1. Maurice ile Prusya dukası Albert'i, Charles Quint'e karşı ta­ kip edecekleri siyasette ikaz ediyor, emirler veri­ yordu. ( ... )Denebilir ki, Divan-ı Hümayun'un ala­ kasından kaçabilmiş hiçbir protestan hükümdar ve hükümdarcık yoktu.» ( 5) Ahmet Asrar, Alman ta­ rihçisi Melzig'e dayanarak, bu konuda «Eğer Sul­ tan Süleyman, Charles Quint'i o kadar sıkıştırma­ saydı ve Avrupa'nın umumi emniyetini o kadar teh­ dit etmeseydi Charles Quint Alman prenslerinin mühim bir kısmı tarafından yardım görmesine rağ­ men Lüther'in dini inkılabının önüne geçmeye mu­ vaffak olacaktı» demektedir. ( 6 )Nitekim Türk sı­ kıştırmasının en yoğun olduğu yıllarda protestan­ lar büyük imtiyazlar elde etmişlerdi. ( 7 )Birçok ba­ tılı kaynak, Osmanlıların yardımı sağlanmamış ol­ saydı, protestanların başlarının ezileceğinde itti­ fak etmişlerdir. (8) Kanuni'nin, Almanya'ya ve İs­ panya'ya karşı olan devletleri ve bu arada Fransa' yı desteklemesi ve protestanları himaye politikası, (5) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi. C: 5, S: 262, 263. (6) Herbert Melzig. Büyük Türk Hindistan Kapılarında. Zikreden Dr. Ahmet Asrar. Kanuni Devrinde Os­ manlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi. S: 109. (7) Age. S: 368. (8) Pollard, A.F. CMcdH. 1 1 . S: 207. Zikreden Age. S: 98.

14


bir çok ülkenin kırallık ve imparatorluk tacını ba­ şında taşıyan o kudretli Charles Quint'i gerçek an­ lamda tasfiye etmiş, tahttan feragat etme neticesi­ ni hazırlamıştı. ( 9 ) Böylece Türk başkenti, Fransa' yı ve Lüther'i himaye ederek kuvvetli bir rakibi za­ rarsız hale getiriyordu. e

ASKERİ üSTüNLüCüN EKONOMİK KAYNAKLARI

Baltık Denizi'nden Orta Afrika'ya kadar geniş­ leyen bir imparatorluk yalnız askeri gücüne daya­ narak ayakta duramazdı. Fetih ve istilalar muhak­ kak ki Türk Ordusu tarafından gerçekleştiriliyordu ama bu ordunun birleşik Avrupa ordularından da­ ha güçlü olmasını sağlayan bir düzenin, bir sanayi ve teknolojinin de varolınası gerekirdi. Neydi bu düzen? Selçuklu Türkleri, Anadolu birliğini tamamla­ dıktan sonra, eski Türk devlet geleneği ile İslam kültürünün sentezinden oluşan bir düzen kurmuş­ lardı. Anadolu yarımadası, Asya ile Avrupa'yı bir­ birine bağlayan bir köprü görünümünde olduğu için ilk çağlardan beri ask'.;ri ve ticari önemini muhafa­ za eden ticaret yollarını da bünyesinde topluyor­ du. Fakat ülkeler ve kıtalararası ticareti sağlayan bu yolun güvenliği, Anadolu'nun Türkler tarafın­ dan istila edilmesine kadar sağlanamamış ; zengin (9) Fatih de bütün Avrupa'da faaliyet gösteren müthiş bir casus şebekesi kurmuştu. Babinger'den öğrendi­ ğimize göre, Türk casus şebekesi, Almanya dahil, Avrupa'nın birçok ülkelerine, hatta Türklere karşı hareket planlan hazırlayan meclislere bile sızmıştı. 15


ticaret kervanları, eşkiyalar tarafından sürekli ola­ rak yağmalanmıştı. Yol boyunca sığınacak bir yer olmadığı için yağmur, kar fırtına gibi tabiat olayları da Asya - Avrupa ticaretinin gelişmesini menfi yönde etkilemişti. Ticareti canlandırarak halka ve devlete bir akar temin etmek isteyen Selçuklular, o zamana kadar hiçbir ülkede görülmeyen yepyeni bir siste­ mi geliştirdiler. Zamanın en güzel yollarını yapıp, bu yolların üzerine köprüler, kervansaraylar inşa ettiler. Kervansaraylar her menzilde, yani 30-40 ki­ lometrede bir yapılıyordu. Selçuklular iktisadi ve ticari faaliyeti artırmak için Avrupalıların asırlar­ ca sonra taklit edebildikleri bazı teşvik tedbirleri­ ni de aldılar. Türk hakimiyeti altında bulunan yol­ larda zarara uğrayan yerli, yabancı bütün kervan­ ların gideri devlet maliyesince karşılanıyordu. Em­ tiası eşkiya tarafından yağma edilen, sel, kar, fır­ tınadan zarar gören tüccarın maddi kayıpları dev­ letçe ödeniyordu. 20. asrın ikinci yarısında bile bir­ çok devletin gerçekleştiremediği devlet sigortası müessesesini Selçuklular ta o zaman kurmuşlardı. Kervansaraylarda müslim, kafir, zengin, fakir her türlü yolcunun, her türlü ihtiyacı devlet tara­ fından parasız olarak karşılanırdı. «Yüzlerce kişi­ lik kafileler yerler, içerler, atlarına yedirir, içirirler­ di, para alınmazdı. Kervansarayların yemekhanele­ ri, aşhaneleri, erzak ambarları, ticari eşyayı koya­ cak depoları, yolcuların hayvanlarını koyacak ahır­ ları, samanlıkları, yolcuların yıkarunası için ha­ mamları, şadırvanları, hastaneleri ve hatta kayıt­ lardan çıkarabildiğimize göre eczaneleri, yolcuların ayakkabılarını tamir ve fakir yolculara yenisini 16


yapmak için ayakkabıcıları, hayvanları nallamak için nalbantlara varıncaya kadar her türlü ihtiyacı karşılayacak teşkilat ve tesisleri ve bütün bunları, bunlara dair gelir ve masrafları idare edecek divan (Büro) ve memurları vardı.» ( 1 0 ) Tarihi kayıtlar­ dan öğrendiğimize göre kervansaraylara idare için mütevelli, müfettiş, nazır; yolcuların ihtiyacı için de imam, müezzin, muzif, hancı, erzak ve levazım memuru, baytar, aşçı, doktor, eczacı, ayakkabıcı, hastabakıcı, nalbant vs. tayin edilmişti. Fakir has­ talar kervansarayda öldüğü takdirde, cenaze mas­ rafları kervansaray idaresi tarafından karşılanmak­ ta, kervansaraylarda kütüphaneler de bulunmak­ taydı. Yazlık ve kışlık köşkleri de bulunan kervan­ saraylarda hür, esir, zengin, köle, müslim, gayri müslim her gelen yolcuya günde 1 Kg. ekmek, 250 Gr. pişmiş et ve bir çanak bedava yemek verilmek­ teydi. Her Cuma akşamı bal helvası ikram ediliyor­ du. Prof. Osman Turan'ın vakıf kayıtlardan tesbit ettiğine göre, Karatay Kervansarayı'nın mutfak ta­ kımları şöyledir: «50 büyük kase çanak, 20 bakır tabak, 100 bü­ yük odun çanak, 50 tal:�a tabak, 10 büyük, 5 orta, 5 küçük bakır tencere, 2 büyük kazan, 2 büyük le­ ğen» ( 1 1 ). Kervansaraylar konusunda önemli bilgi­ ler veren Kalkaşandi ve el-Ömeri'ye göre «Hanın (kervansarayın) surları ve surlar üzerinde köşeler­ de kuleleri olup, büyüklüğü, yüksekliği dolayısıyla (10) Osman Turan. Selçuklular ve İslamiyet. S: 100. ( 1 1 ) Age. S : 104. F. 2/17


en güzel binalardan biridir. Duvarları yontma ve mermer gibi cilalı kınnızı taşlardan yapılmış olup, Uzerlerinde kalemle emsalini resmetmek imkft.nsız olan nakışlar ve resimler vardır.» ( 12)Sultan Bay­ bars'la Anadolu'ya gelen bir arap müverrih, Kara­ tay Kervansarayı'nda hamam, hastane ve lazım olan ilaçla, sair mefruşat ve eşyanın bulunduğu, misa­ firlere bedava yemek verildiğini yazmaktadır. ( 1 3 ) Kerimeddin Aksarayi'nin bildirdiği bir olay da bu kervansarayların büyüklüğü ve yapısı hakkında fi­ kir vermektedir. Olaya göre istila sırasında Moğol kumandanı İrincin, Alaeddin Kaykubad Kervansa­ rayı'nı 20 bin kişilik ordusuyla iki ay boyunca mu­ hasara etmiş, fakat alamamıştır. Osmanlılar dev­ rinde yaptırılan Lüleburgaz Kervansarayı hakkın­ da ise Evliya Çelebi şu bilgileri vermektedir: «III. Ahmet zamanında Enişte Hasan Paşa'nın yaptırdı­ ğı Kara Mugurt Kervansarayı'nın vakfiyesine göre burası hacca ve bütün Arabistan taraflarına giden yolun bir geçidi iken zamanla köyler yıkılmış, ara­ zi boş kalmış ve bu havali hırsız ve eşkiya yatağı hA­ line gelmiş olduğundan, Hasan Paşa halkın refah ve asayişini, yolun emniyetini temin etmek maksadıy­ la bu yeri 7.500 kuruşa satınalarak vakfetmiştir. Va­ kıf orada bir kale içinde, bir cami, iki hamam ve doksan ocaklı bir han, bir mektep, bir imaret, otuz dükkan ve burada vakıf işlerini ve şartlarını ifaya memur mütevelli, katip, vaiz, kayylın, müezzinler ve kale muhafızı olan neferler için evler inşa etmiş idi. Gelip geçen yolcuları korumak için günde 15 ak( 12) Age. S : 102. ( 13) İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C: 1 , S: 29.

18


çe uhıfe ile, 26 nefer süvari, 30 akçe gündelik ile bir süvari ağası, 20 akçe ile kethüda, 17 akçe ile bir alemdar, 16 akçe ile bir çavuş ve kale muhafızı için 10 ar akçe ile 15 nefer piyade 15 akçe ile bir dizdar, 12 akçe ile 4 kapıcı tayin edildiği gibi, cami, mektep ve imaret memur ve müstahdemlerine de muayyen yevmiyeler tahsis etmiştir. Bundan başka kervan­ sarayda çalışan bütün insanlara orada pişen ye­ meklerden verileceği vakfiyede yazılıdır. Kervansa­ rayda, yolculara yemek veren imaret için de yılda 185 kile pirinç, 440 okka sadeyağ, 3.200 okka koyun eti, 300 okka bal ve buna mümasil diğer maddeler tayin edilmiştir.» (14) Birer büyük ticaret sitesi olarak da kabul edebileceğimiz bu kervansarayla­ rın sayısı Selçuklular zamanında 96'ya yükselmişti. Aynı zamanda askeri amaç da taşıyan ve kuzey-gü­ ney, doğu-batı istikametlerinde inşa edilen kervan­ saraylar, Ortaasya ve Hindistan'ı, Akdeniz, Kara­ deniz sahillerine bağlıyordu. Arap coğrafyacılarının bildirdiğine göre Türkistan'da 10 bin kervansaray bulunuyordu ki, bu rakam kesif bir ticari faaliye­ tin varlığına işaret etmektedir. Bu kesif ticari faaliyet, Türkistan'dan Anado­ lu'ya kadar uzanan Türk şehirlerinin önemini art­ tırmış, 1071'den önceki Türı:.-Bizans çatışması se­ bebiyle ticari ve iktisadi faaliyetin durduğu Anado­ lu yeniden hareketlenmişti. Bugünkü petrol değe­ rinde olan ve sanayide kullanılan baharat yollarının Türklerin eline geçmesi ; Avrupa'yı iktisadi bir ge­ riliğe iterken, Türk illerinin kalkınıp zenginleşme­ sini sağlıyordu. Bu zenginlik zamanla o kadar göz kamaştırıcı olmuştu ki, «1226'da Erzurum'dan Teb( 14) Osman Turan. Selçuklular ve İslamiyet. S: 1 1 3. 19


riz'e giden bir kervana mensup bir tacir bir defa· sında 20 bin baş koyun sevketmişti.» ( 1 5 ) e

SELÇUKLU TÜRK SANAYİİ

Asya-Avrupa ticaretinden elde edilen büyük ge­ lire paralel olarak Selçuklu Türk sanayü de geliş­ mişti. Malatya'da kumaş dokuyan 12 bin tezgah var­ dı. ( 16 ) Türk ipeklileri Avrupa ülkelerinde «Seta Turchiaıı adıyla tanınıyordu. O devirde Avrupa'nın en ileri ülkelerinden olan Venedik'in, Sultan Key­ kubad'la yaptıg1 anlaşmadan öğrendiğimize göre, Türkiye, Venedik'e ipekli kumaş, ipekli tül ihraç ediyordu. Ortaasya'dan sonra halıcılığın ikinci va­ tanı Anadolu olmuştu. Orleans Dukası, Türkiye'den 12 defa kadife halı ithal etmişti. Sivas'tan Fransa'­ ya satılan bir halı, ipek üzerine altın telle işlenmiş­ ti. Bu devir Türkiye'sinde Malatya, Aksaray, Antal­ ya, Erzincan, Karaman, Mardin, Antep, Muş, An­ kara, Sivas, Diyarbakır, Kastamonu, Bursa, Karasi büyük sanayi merkezleri olmuşlardı. Aksaray, Uşak, Erzurum ve Sivas halı sanayiinin merkezleriydi. Aksaray'da ayrıca denizci örtüleri sanayii de geliş­ mişti. Malatya'da dokuma, Mardin ve Muş'ta pa­ muklu dokuma, Karaman, Ankara, Sivas'ta yünlü kumaş sanayii kurulmuştu. Antalya, Erzincan, Bursa ve Karasi ipekli kwnaş sanayiinin ; Denizli, altın işlemeli bez ve bez sanayiinin, Diyarbakır ve Kastamonu deri sanayiinin merkezleriydi. Kırşe( 1 5) İbn-ül Esir. XII S: 1 79, El· Ömeri S: 20. Zikre­ . den Osman Turan. Selçuklular Tarihi ve Türk . İs­ lam Medeniyeti S : 288. ( 1 6) Age. S: 289. 20


hir, Konya, Sivas gibi Anadolu şehirlerinde boya ve sabun sanayii gelişmişti ve bütün bu sanayi ürünleri ihraç ediliyordu. Ulukışla ve Sivas civarında demir, Kastamonu ve Diyarbakır'da bakır, Bayburt, Gümüş ( 17 ) ve Kütahya'da gümüş madenleri çıkarılıp işleniyordu. Şarkikarahisar ve Kütahya'da üretilen şap, Türk dokuma sanayiinin ihtiyacını karşıladıktan sonra Avrupa'ya ihraç ediliyordu. Pegolatti'den öğrendiğimize göre Alaiye düzlü­ ğünde, Alaeddin Keykubad tarafından inşa edilen bir şekerhane, yani şeker fabrikası vardı. Avrupa'­ nın şeker sanayiini ancak 19. asırda kurabildiği bu­ rada hatırlanmalıdır. Deri sanayiinin çok geliştiği Kastamonu maro­ kenleri dünyada ün yapmıştı. Sivas'ta demir made­ ni ocaklarının yanında üç bronz ocağı işletiliyordu. Konya'da lacivert taşı çıkarılıyordu. Marco Polo, Hauton, Joinville ve Pegolatti gibi yabancı kaynak­ lara göre Alaiye kalesinde altın üreten ocaklar var­ dı. Beauvais, sanayiinin ihtiyacını karşılamak için sekiz tuzla kurulduğunu yazmaktadır. Selçuklu harp sanayii Sivas'ta kurulmuştu. Germiyan'da çe­ lik harp araçları imal ediliyr:rdu. Düstur-name'de, zemberekle yağmur gibi mermi attığı belirtilen si­ lah, bugünkü tüfeklerin ilkel şekliydi. Tarım ve hayvancılık da ihmal edilmemişti. Buğday, pirinç ve pamuk tarımı bol miktarda ya­ pılıyor, keçi, koyun, sığır ve at üretimine önem ve­ riliyordu. Birbirine çekmek suretiyle yeni at cins-

( 1 7) Bugünkü Gümüşhane.

21


leri deneniyordu. < 1 8 ) Türk düşmanı olmakla tanı­ nan Fransız tarihçisi Fernand Grenard, Türklerin sanayide ne kadar ileri gittiklerini şöyle anlatmak­ tadır: «Romalılar iç çamaşırının ne olduğunu bil­ mediği devirde onlar (Türkler) yün gömlek giyiyor­ du.» (19) Bu yoğun ticari ve iktisadi faaliyet büyük bir sermaye birikimini sağlamış olmasına rağmen dü­ zenin kapitalistleşmesine izin verilmemişti. Selçuk­ lular, bugün ancak «Millet Sektöıii» kavramıyla izah edebileceğimiz Ortak Teşkilatı'nı kurarak pa­ ranın belirli ellerde toplanmasını önlemişlerdi. Bü­ yük ve küçük sermaye sahiplerinin kapital ve emekleriyle iştirak ederek oluşturdukları ortak teş­ kilatı, zamanla, bugünkü çok milletli şirketler hali­ ne gelmiş, Asya, Avrupa ve Afrika'nın birçok şeh­ rinde temsilcilikler kurmuştu. Nüvesini Ortaasya Türklüğü'nden alan bu teşkilat deniz ticaret filola­ rı ve kervanlarla iş yapıyordu. Yılmaz Oztuna, or­ .tak teşkilatının yüzlerce ticaret gemisi ve binlerce develik kervanlarla çalıştığını yazmaktadır. ( 20 ) Anadolu'nun bir sanayi ülkesi haline gelmesi, sanayi ve ticaret şehirlerinde nüfusun hızla artma­ sına yolaçmış, nüfus arttıkça sınai, ticari ve iktisa­ di faaliyet hızl anmıştı. Türk-Moğol istilası sırasın­ da Tebriz'in nüfusu 1 milyondu. Batı ile mukayese edersek, o devirde Londra'nın nüfusu 37 bin, İngil­ tere'nin ikinci büyük kenti olan York'unki ise 1 1 ( 1 8) Kaynak. Osman Turan. Selçuklular Tarihi ve Türk­ İslam Medeniyeti. ( 19) Fernand Grenard. Asya'nın Yükselişi ve Çöküşü. S: 9. (20) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi. C: 2, S : 153.

22


bindi! Selçukluların en parlak devrinde Sivas 120 bin nillusla Anadolu'nun en büyük şehirlerindendi. Doğu Türk İmparatorluğu'nun başkenti olan Se­ merkant'ta 1 milyon kişi yaşıyordu ki bu rakam o zaman İngiltere'nin toplam nillusundan ancak 600 bin kişi az, Paris'in nillusundan dört kat fazlaydı. 1340'ta Tebriz halkının devlete ödediği vergi bugün­ kü rayiçle 46 milyon lira idi ki, aynı dönemde Fran­ sa'nın devlet bütçesi aynı rayiçle 40 milyon lira­ cıktı. Türk üstünlüğünün nasıl bir zirveye ulaştı­ ğını şuradan da anlamak mümkündür ki, Fransız devletinin bütçesi 40 milyon liracık iken, Sultan Melikşah devrinde Türk Hakanlığı'nın bütçesi 516 milyar lira idi. Ve İngiltere'nin toplam nillusu 1 milyon 600 bin iken, Selçuklu Silahlı Kuvvetleri'nin sayısı 1 milyondu. (21) e

BANKACILIÔIN TEMELİ

Bankacılığın temeli Selçuklular zamanında atılmış, Avrupa'nın ilk defa 1416'da Palermo'da kul­ landığı çek, asırlarca önce Selçuklu Türkiyesinde kullanılmıştı. Sermaye, çek vasıtasıyle merkezden merkeze kolayca naklediliyordu. Kağıt para kulla­ nılıyor, paralar yıprandığı zaman P�vlet Bankası'­ nca % 3 farkla değiştiriliyordu. Halen benimsenen esaslara uygun olarak, gösterilen altın ve gümüş miktarına göre kağıt para basılıyordu. Bir mukaye­ se olmak üzere belirtmek isteriz ki, XVII. asra ka-

(2 1 ) Fernand Grenard. Asya'nın Yükselişi ve Çöküşü, Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi C: 2. Osman Tu­ ran, Selçuklular Tarihi ve Türk . İslam Medeniyeti. 23


dar Rusya'da altın ve gumuş para basılmamıştı. Ruslar, Türk veya Avrupa altın ve gümüşünü teda­ vül etmişlerdi. Halbuki Türkler, Selçuklu öncesin­ den beri kağıt, altın ve gümüş para kullanıyor, pa­ ranın yurt dışına çıkmasına da izin vermiyorlardı. ( 22 ) e

SELÇUKLU TOPRAK REJİMİ

Ülke topraklarının tamamı devletin mülkü ola­ rak kabul ediliyor, fakat özel toprak mülkiyetine de izin veriliyordu. Özel toprak mülkiyetinin hudu­ du bir kişinin işleyebileceği toprak kadar,ı;lı, -daha "fazıasıverIImiyorWi: Bizans'tan-fetheafieıi-oolgefer:· de.ise, Osmanlı toprakfoji:rriiiıih -esasinı teskiı ede�­ �- oran -ikfii-sISfemrüygı1Tan1yorau:-T_apra'klar ör� crü· mensupları tarafınCıan._CievTetnarİıına ve devle­ �füi�-i!!�!�k�b-�şT_�-altıilaa:· i��_üi(r_ciC -:r�Ii�!�!�� esası, hizmet karsılığı olarak belirli toprak parça"ia���ı�- - \7�r�1erfiıi �iif!lameh ..: ��Yii��k:ism�ı=ı_ 'kuvvetlere terketmekten ibaretti. Devlet böylece. hem verimin artmasını.L arazi-İıi� ·en iyi sekiıde isle­ · JilJjl�sifii teıTii� ediyo_�_ b&fil de_--şii_�ııı i � vvetıeri ye� ı:ıtJetihler jçİI} _teşv_ik .ediyardu..1kta sistemi top�· rak parçalarının tekellerde toplanmasını önlendiği gibi, köylüyü de devletin himayesine alıyor, vergi gelirlerini arttırmak için köylünün_ çalışmasını, köy­ lünün çalışması için de ihtiyaçlarının temin edilme­ sini sağlıyordu.._.±'_o_pr�ktaki. ]:>µ. qevl�tçj_lJ�, toprak ve halk üzerindeki yüksek devlet denetimine daya- . . .. nıyordu. l'.:>evlet, toprağın mülkiyetine sahip olmak--

l_�I�.

_

__

· · · · --· �- -··

·-·'" •'--

-�

·

-· -· · - ·

···

·

.

(22) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 9, S: 232.

24

�u��


la kamu hukukunu koruyor; Avrupa ülkelerinde ol­ duğu gibi, toprak aristokrasisinin doğmasına göz yumup, sosyal çatışmalara fırsat vermiyordu. Selçuklu Türk toprak rejiminde köylü, toprağı devlet namına işletmekte, kanunla tesbit edilen ver­ giyi ikta sahiplerine ödedikten sonra gelirin arta kalanına sahip olmaktadır. Yeni fethedilen toprağa yerleştirilen köylü, ilk vergiyi ödedikten sonra top­ rağı tasarruf etme hakkını kazanmaktadır, fakat bu toprağı satma, devretme, boş bırakma. yetkisi yoktur. Ayrıca devlet çiftçiye, öküz, çift, tohumluk ve çeşitli ziraat aletlerini temin ettiği için köylü serf, yarıcı veya köle durumuna düşürülmemiştir. Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin geliştirdiği bu toprak rejimi, İslam öncesi Türk toprak rejimi­ nin esaslarına dayanmaktadır. Bu rejimde impara­ torluğun bütün mülkü sultana aittir, fakat sultanın yetkileri islami hükümlerle sınırlandırılmıştır. Sul­ tan bu mülkü Allah adına (Allah için) tasarruf ede­ bilir. İslami hükümlere göre adil ve dürüst olması, halkı memnun etmesi, halkın gıdasından giyim ku­ şamına hatta eğitimine kadar her türlü ihtiyacını karşılaması gerekir. Ve gene islami hükümlere gö­ re cihad yani fetih de şarttır. Türk Milleti'nde İs­ lam öncesinde de varolan cihanı istiJ '.ı etme, dünya­ ya hakim olma ideolojisini müsbet istikamette tah­ rik eden ve bu ideolojiye dini bir gerekçe olan ci­ had emri, Türk'ün üstün teşkilatçılığı ve üstün sa­ vaş dehasıyla Osmanlıların miri dedikleri ikta sis­ teminin temelini oluşturmuştur. Dünyayı yönetmek ve dünyaya nizam getirmek için yaratıldığına ina­ nan Türk Milleti, artık aynı zamanda dini bir gaye i Çin savaşmaktadır. Düşmandan yeni topraklar fet­ hetmekte, fethedilen topraklara Ortaasya'dan göçen

25


Türk boylarını yerleştirmekte bu toprakların ida­ resini bir görev karşılığında askerlere vermektedir. Yani devlet, kendi hizmetinde bulunan komutan ve gazilere maaş yerine miri topraklardan alacağı ver­ giyi devretmekte, bunu da bazı hukuki esaslara bağ­ lamaktadır. Kendilerine, devlete yaptıkları hizme­ tin karşılığı olarak ikta verilenler, belirli sayıda bir askeri kuvveti beslemek ve sultan emrettiği zaman emredilen yerde olmak zorundadırlar. Harpte veya idarede uygunsuzlukları tesbit edilirse azledilmek­ tedirler. Nizam-ül Mülk'ün Siyasetname'sinden öğ­ renmekteyiz ki, ikta sahibinin köylüyü ezmesi, sö­ mürmesi, istismar etmesi kesinlikle yasaktır. Me­ mur, köylüden fazla vergi altlığı takdirde fazlanın köylüye iade edilmesi şarttır, vergi toplanırken zor kullanmak suçtur, hukuk dışı bir muameleye maruz kalan köylünün doğrudan doğruya Büyük Divan'a müracaat etme hakkı vardır. Gene Nizam-ili Mülk'­ ün Siyasetname'sinden öğrenmekteyiz ki, köylünün menkUI ve gayrimenkulleri üzerinde ikta sahibinin hiçbir hakkı yoktur. Bütün toprakların sultana (devlete) ait olduğunun bilinmesi, ikta sahiplerinin de bölgenin kontrolünü sağlamakla yükümlü olduk­ larını unutmaması lazımdır. Bu kanunlara uyulma­ dığı takdirde ikta sahibinin elindeki toprak alın­ makta, bir başkasına verilmektedir. Bu dini ve hukuki teminatlara ragmen koylü teşkilatlanmış haldedir. İtimat edilen, sevilen, sa­ yılan bir köylü kethüda seçilir; gözünün tuttugu bir genci de yiğitbaşı yapardı. Kethüda ve yiğitba­ şı, köyiln asayişini temin etmek, eşkiya ile müca­ dele etmek, isyan vukuunda bastırmak için hüku· metle beraberdir. Bir şehre bağlı bütün köyler bi­ rer kethüdaya sahiptir. Kethüdalar, aralarında bir

26


ilbaşı seçmekte, şehrin bütün köylerini temsil eden ilbaşı ise doğrudan doğruya sultanın naipleri ile te­ mas kurmaktıadır. ( 23 ) Böylece devlet köylü ile bü­ tünleşmekte ; devlet başkanı, en küçük köydeki en basit olayı öğrenmek imkanına sahip olmaktadır. e

İSÇİ VE l\ıiEMURLARIN DURUMU

Selçuklu Türkiye'sinde işçi ve memurlara ne kadar ücret verildiği kesinlikle tesbit edilebilmiş değildir. Çünkü henüz resmi bir Selçuklu araştır­ ma enstitüsü kurulmadığı gibi, araştırmacılara ışık tutacak kaynaklar da istilalar, özellikle Moğol isti­ lası, sırasında yakılmıştır. Ama herhalde ülkesinde malı zarar gören yabancılara bile tazrİıinat ödeye­ cek kadar yüksek bir adalet ve insanlık anlayışına dayanan Selçuklu Türk yönetimi, dev sanayiinde çalışan �ileri de unutmamıştır. Prof. Osman Tu­ ran'ın rahip Simon ve Fransız tarihçisi Vincent de Beanvais'e dayanarak verdiği rakamlara göre Sel­ çuklular gümüş madenlerinde çalışan işçilere gün­ de 3 bin sultani veriyorlardı. Aynı kaynaklar Sel­ çuklu devrinde Türkiye'nin efsanevi serveti' .ıi anla­ tırken sultanın (devletin) madenlerden 200.000 sul­ tani gelir sağladığını yazmaktadır. Günde üç bin sultani, yılda 1 milyon 95 bin sultani yapacağına gö­ re demek ki gümüş madenlerinde işçilere ödenen yıllık ücret, devletin sağladığı gelirden kat kat faz­ laydı. Gene Osman Turan'ın Kalkaşandi ve El-Öme.

(23) Mustafa Akdağ. Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Ta­ rihi. C : 1, S: 27.

27


ri'ye dayanarak verdiği bilgiye göre 1247'te tanzim olunan Aksaray Kervansarayı'nın vakfiyesi, kervan­ sarayda çalışacak memurların maaşlarını tesbit etmiştir. Buna göre kervansaray müfettişine yılda 500 dirhem para, ayrıca 50 mudd buğday, verilmektey­ di. O zamanki ölçülere göre 50 mudd, 160 kile buğ­ day demekti ve 1 kile buğday 30 kilogram çekerdi. Demek ki bir müfettiş yılda 500 dirhem para ile 4 ton 800 kilogram buğday alırdı. Bu rakamlardan Selçuklu Türkiyesi'nde memurun hayat şartları ko­ nusunda fikir edinmek mümkündür. O devirde iyi bir koyun 1 2 dirheme satınalınabilirdi, bugün iyi bir koyunun 1000-1500 liraya satıldığı hatırlanırsa, memur maaşlarının devletin ihtişamına ne kadar uygun olduğu anlaşılacaktır. e

İŞ HAYATININ TEŞKİLATLANMASI

Selçuklu Türkiyesi'nde iş hayatı da teşkilatlan­ dınlmıştı. Her iş koluna bugünkü esnaf dernekle­ rine benzetebileceğimiz loncalar hakimdi. Dericile­ rin, terzilerin, kunduracıların, bakırcıların, demir­ cilerin, dokumacıların, kuyumcuların ve diğer mes­ lek sahiplerinin ayrı ayrı birer esnaf teşkilatı var dı. Mesleği en iyi bilen, dürüst, adil, müşfik, şahsi­ yet sahibi bir zat -muhtemelen meslek mensupları tarafından seçilerek- lonca teşkilatının başına getirilir, bu zata ahi veya pir denirdi. Anadolu'da ha­ len söyleyegeldig'imiz gibi, mesela bakırcı esnafının bağlı olduğu lonca teşkilatının liderine «Bakırcılar piri» kuyumcularınınkine «Kuyumcular piri» n.e­ nirdi. Pir, mesleği en iyi bilen usta, üstad anlamı­ na kullanıldığı gibi, dini saygı, müridin tarikat şey28

·


hine bağlılığı ve ulvi bir ıütbe anlamım da ifade ederdi. Lonca teşkilatında «Eline, beline, diline» sağlamlık prensibi ve bir tarikat disiplini hakim kı­ lınmıştı. Çüıük, zamanından önce bozulmaya mü­ sait, değersiz, evsafa uygun olmayan kalitesiz ima­ latların satışı, ahi veya pir tarafından yasaklanır; bunu imal eden esnaf meslekten men edilir, dükka­ nı kapatılırdı. Osmanlı devrini incelerken göreceği­ miz gibi, düşük kalitede eşya imal eden atelyede çalışan çırak ve kalfalara, mesleğin hilesini öğren­ dikleri, ileride hile yapabilecekleri gerekçesiyle mes­ lekten elçektirilirdi. Atelye veya dükkan sahipleri­ nin piyasa nizamını bozup, iflaslara yolaçmasına ve ihtikara sapmasına izin verilmezdi. İmalatçı, ma­ mulunu istediği fiyattan satamazdı. Mesleğin piri, meslekten en iyi anlayan adam olduğu için, imalatı kontrol edip, fiyatını takdir ederdi. Böylece Türk mallarının iç piyasa ve dış pazarlarda hararetle aranan, itimat edilen mallar olması sağlanırdı. Pirlerin, yiğitbaşı ve server adı verilen ve ge­ mesleğin ustalarından olan, bir de yardımcısı ne bulunurdu. Yiğitbaşı pirin otoritesini temsil eden adamdı. Meslek mensupları arasındaki ihtilafları çözümler, mesleki yardımlaşma ve dayanışmay·. sağlardı. Usta olmak, ayrı dükkan veya ayrı atelyeler aç­ mak isteyen kalfalar, pirin huzurunda ciddi bir im­ tihana tabi tutulur, sanatı icra edebileceğine ina­ nılırsa, dükkan veya atelye açmasına izin verilirdi. Her mesleğin bir piri olurdu. Pirler, yani ahi­ ler kendi aralarından layık gördükleri birini o şe­ hirdeki ahi teşkilatının liderliğine getirir, bu kim­ seye ahi baba denirdi. Yiğitbaşılar, ahiler ve ahi ba­ ba hükfunetin haksız müdahalesine karşı esnafı ko-

29


rur, siyasi iktidarı ikaz ederlerdi. Prof. Mustafa Ak­ dağ, !bn-i Bibi'ye dayanarak ahi teşkilatının 1. Gı­ yasettin Keyhüsrev ile Rükneddin Süleyman Şah mücadelesinde önemli roller oynadığım yazmakta­ dır ki, buradan ahilerin aynı zamanda siyasi bir güç olduklarına da hükmedebiliriz. Köylü, esnaf ve ticaret erbabını teşkilatlandı­ ran Selçuklu yönetiminin bu kesimlerin dışında ka­ lan halkı teşkilatlandırmaması düşünülemezdi. Şe­ hirler mahalle mahalle teşkilalandınlmış, her ma­ hallenin idaresi cumhuriyet Türkiye'sinde ma­ halle muhtarı, Osmanlı Türkiyesi'nde mahalle ket­ hüdası denilen iğdişlere verilmişti. Fakat ahilerin yetki ve fonksiyonu nasıl bugünkü esnaf dernekle­ rine uymuyorsa, iğdişlerin yetki ve fonksiyonu da mahalle muhtarınınkinden çok farklıydı. Her ma­ hallenin iğdişi, hükumetin emir ve isteklerini hal­ ka duyurur, şehri ilgilendiren siyasi toplantılara iş­ tirak eder, halkı devlete karşı koruduğu gibi, devle­ ti de halka karşı savunurdu. İğdişler de tıpkı ahi­ lerde olduğu gibi, kendi aralarında toplanarak bir iğdiş başı seçerlerdi. e

HlilRYERDE T'ÜRKÇÜLÜK

Zanaat sahibi ermeni, rum ve yahudiler ahi teşkilatının disiplinine tabi olarak çalışırlardı. Hat­ ta belki de bu teşkilatın yaygınlaştırılma sebeple­ rinden biri Anadolu'nun ticari ve iktisadi hayatına Türkleri hakim kılmaktı. Kaynaklarda bu konuda herhangi bir belgeye rastlanmamasına rağmen, Sel­ çuklu yönetiminin ikta sahiplerini mutlaka ve mut­ laka müslüınanlardan seçmekte gösterdiği haklı ve meşru titizliği, ticaret ve sanayi alanında göster30


memesi çok zayıf bir ihtimaldir. Bilindiği gibi o de­ virde Anadolu şehir şehir, köy köy Bizanslılardan alınmakta, işgal edilen toprakların Türkleştirilme­ sine özel bir önem verilmekteydi. Bunu düşünen bir devlet idaresinin Ortaasya'dan göçe teşvik edi­ len Türk boylarını Anadolu'da kendi hallerine bıra­ kacağı mantığa aykırıdır. Kaldı ki ahi teşkilatı, ahi tekkelerine bağlı oldu� için müslüman olmayan­ ların bu teşkiHita üye olması zaten imkansızdı. Ahi teşkilatındaki bu dini ve ırki birlik, yuka­ rıda sözünü ettiğimiz köy idareleri için de söz ko­ nusuydu. Zaten Türkleştirilmiş olan ve Türkleşti­ rilmesine devam edilen köylerde kethüdaların gay­ rimüslim olmasına imkan yoktu. Mahalli idareler ve meslek teşekkülleri yönetiminde özellikle dik­ kat edilen bu çok önemli husus, sonraları mahalle teşkilatlarında ihmal edilmiş, Moğol muhasarası sı­ rasında bir ermeni olduğu bilinen Kayseri Yiğitba­ şı'sı Haçukoğlu şehri düşmana teslim etmişti. ( 24 ) e

BEYLİKLER DÖNEMİNDE SANAYİ VE TİCARET

Moğol istilası sırasında büyük bir krize gir­ mesine rağmen, beylikler devrinde Anadolu ticaret ve sanayii yeniden hareketlenmişti. Bu dönemde Diyarbakır, Siirt, Balıkesir ve Alaşehir başlıca ipek merkezleriydi. Bu bölgelerden elde edilen ipek, baş­ ta Bizans olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine yol­ lanıyor, Malatya'da dokunan sof kumaşları, Mısır ve diğer Arap ülkelerine ihraç ediliyordu. Mardin'­ in muhayyer ve sofları, Hısn-ı Keyf'in sof ve abayii (24) İbn-i Bibi. Zikreden Prof. Mustafa Akdağ. Age. S : 24 31


ün yapmıştı. Devrin önemli bir sanayi ve ticaret merkezi olan Mardin'de ayrıca pamuklu, tiftik ku­ maşlar dokuyan birçok tezgah vardı. Erzincan'da dokunan ve dünyaca ün yapan buharin kumaşları burada da imal ediliyordu. İran'a giderken Mar­ din'e de uğrayan elçi Barbaro, Mardin'de ipekli ku­ maşlar dokunduğunu bildirmektedir. XII. asırda yaşayan ünlü islam coğrafyacısı İdrisi, ozamanki adı Meyyafarikin olan Silvan'dan dokuma, keten bezleri, mendil ve şerit ihraç edildiğini yazmakta­ dır. Silvan'da ayrıca ipek tül mendiller dokunduğu da bilinmekte; elçi Barbaro, Erzen, Bitlis, Siirt'te tiftik yününden kumaş yapıldığını bildirmektedir. önemli bir yerleşme merkezi olan Diyarbakır'da ha­ lı, kumaş ve çadır bezleri dokunmaktadır. Erzincan'da dünya çapında ün yapan buharın adındaki özel kumaşla birlikte, diğer kumaş cinsle­ rini de dokuyan tezgahlar vardır. Tarihçi Reşidid­ din Erzincan'ın İlhanlı başkentine ödediği vergiler­ den başka her yıl 200 top kemha, 10.000 arşın kadi­ fe, 10.000 arşın ıskarlat yolladığını yazmaktadır. Bu devirde Erzincan öyle bir sanayi ve ticaret merke­ zi haline gelmiştir ki, 1320'de Venediklilerle bir ti­ caret anlaşması imzalayan son İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın fermanına göre, Erzin­ can'da Avrupalı tüccarlar için bir kilise ile bir ma­ nastır bulunuyordu. ( 25 ) «Germiyan, Denizli ve Ala­ şehir'in kırmızı kumaşları ve beyaz renkteki sarık tülbentleri bütün civar hükumetlere sevkolunmak­ ta idiler, hatta Germiyanoğlu Süleyman Şah, kızı­ nı Osmanlı şehzadesine vermek istediği zaman gön(25) Prof. Osman Turan. Doğuanadolu Türk Devletleri Tarihi. S : 74.

32


derdiği heyetle beraber hediye olarak kıymetli ku­ maşlardan da yollamıştı. Germiyan kumaşlarından ve ak alemli bezlerinden hil'at yapıldığını ve keza Alaşehir kızıl efladisinin de hem sancak i..ıezi ve hem de hil'at olarak kullanıldığını mehazlarımız yazmaktadır.» ( 26 ) İbni Batuta, Aksaray'da doku­ nan kilimlerin, Suriye, Mısır, Irak, Hindistan ve hatta Çin'e kadar götürüldügünü bildirmektedir. Türklerin geleneksel meşguliyetlerinden olan halı da gene o devirde Avrupa'ya ihraç edilmekte, Av­ rupa'da «Denizaşırı halrn adıyla ün yapan Türk hıı­ lıları rakipsizliğini o çağda da muhafaza etmekte­ dir. Bursa ile Konya arasındaki arazilerde yüksek kaliteli pamuk yetiştirilip, yurt dışına ihraç edil­ mektedir. «Anadolu halkı esaslı mahsul olan bug­ day ve arpadan başka harice susam, nohut, safran pirinç ve pamuk gibi mahsulatı sevketmek suretiy­ le, kendilerini pek müsait şartlarla idare ediyorlar­ dı.» ( 27 ) Beylikler devri Türkiye'sini inceleyen Prof. Uzunçarşılı, Denizli'den nar ve Çf şitli nar mahsulünün, Kütahya ve diğer bölgelerde üretilen pirincin ve Konya'da yetiştirilen Kamartiddin · ka­ yısısının yurt dışına ihraç edildiğini kaydetmekte­ dir. ( 28 ) Beylikler Devri Anadolu'sunda hayvancılık da gelişmişti. Kastamonu ve Germiyan atları özel su­ rette terbiye edilerek arap atlarından üstün olacak şekilde yetiştiriliyordu. Özel olarak yetiştirilen lm

(26) Prof. İ.H. Uzunçarşılı. Anadolu Beylikleri ve Ak­ koyunlu, Karakoyunlu Devletleri. S: 249. (27) Age. S: 247. (28) Age. S: 247.

F : 3/33


atların bin altına kadar satılanları vardı ki, bu ra­ kam o devir için çok yüksekti. Tarihçi Aşıkpaşaoğ­ lu, Germiyan Beyi'nin, I. Murat'a bir at hediye et­ tiğini yazmaktadır. Beylikler devri Türkiyesi'nde at ve katır ihracıyla birlikte, koyun, keçi gibi küçük baş hayvanlar da ihraç ediliyordu. Şahabeddin ômeri, Kastamonu'da yetiştirilen şahin ve doğan­ ların da ihraç malları arasında yer aldığını yazmak­ tadır. «Küçükasya zamkı da Avrupa piyasalarında makbuldü ; eski Hamideli, yani İsparta ve etrafın­ daki arazide bulunan ağaçlardan elde edilen ve ad­ ragan zamkı denilen bu zamk, Yunanistan'dan çı­ kan zamktan kat kat üstündü.» ( 29 ) Şahabeddin Omeri ve Heyd, ayrıca Balıkesir'de üretilen reçi­ nenin de Avrupa'ya ihraç edildiğini yazmaktadır. Tarsus yöresindeki ağaçlardan elde edilen ve kat­ ranköpüğü veya garikon denen bu madde de bey­ likler devri Türkiye'sinin ihraç malları arasınday­ dı. Katranköpüğü, tababette kullanıldığı için bü­ yük önem taşıyordu. Bunlardan başka mazı, balmu­ mu, inceyün, kereste, susam, nohut, deri gibi ürün­ ler de ihraç malları arasındaydı. Şimdi bir bucak merkezi olan Kütahya'nın Gü­ müş Köyü'nde, Ulukışla'nın Lalova ve Gümüş köy­ lerinde, Amasya'ya bağlı Gümüşhacıköy'ünde ve şimdiki Gümüşhane'de gümüş üretiliyordu. İbn-i Ba­ tuta, Amasya'daki gümüş madenine Şam ve Mısır tüccarlarının geldiklerini yazmaktadır. Madenler­ den elde edilen gümüşle para basılıyor, bir kısmı içpiyasada sarfediliyor, gerisi ihraç ediliyordu. Mehmet bin Mansur'un CevahirnAme'sinden öğrenmekteyiz ki, Sivas'ta bulunan zımparataşı ma(29) Age. S : 235.

34

»


deni de beylikler devrinde işletiliyordu. Anadolu Türk beylikleri ençok Venedik, Ceneviz, Floransa, Napoli, Anju devletçikleriyle ticaret yapıyordu. Foça, Karahisar, Konya, Ulubat, Kütahya şap­ ları işletiliyor, sanayinin ihtiyacı karşılandıktan sonra özellikle Ceneviz ve Floransalılara satılıyor­ du. Heyd, «Orta Zamanlarda Şark Ticareti» isimli eserinde, Kütahya şaplarının nehir yolundan Ayas­ luğ ve Palatiya'ya kadar indirildiğini yazmaktadır. Yukarıdan beri özetlediklerimizden anlaşılan şu olmaktadır ki, Anadolu'da kurduğumuz devlet­ ler de, daha önceki devletlerimiz gibi, birer göçebe devletleri değiidi. İddiaların aksine olarak Türk devletleri, daima ihracata yönelik bir tarım ve sa­ nayi işletmeciliğini geliştirmeğe önem vermiş, bu­ nu gerçekleştirebilmek için de Anadolu coğrafyası­ nı pek mükemmel bir şekilde kullanmışlardır. Çağın şartlarına göre bir sanayi toplumu yarat­ ma girişimleri Osmanlı devrinde de sürecek, sana­ yileşmenin tabii bir neticesi olan sermaye biriki­ minin kapitalist bir gelişmeye yolaçmaması için de toplwncu tedbirler silsile halinde birbirini izleye­ cektir.

35


Birinci Bölüm e

OSMANLI DEVLETİ ])()Ö.ARKEN ANAOOLU'NUN İKTİSADİ DURUMU

Osmanlı Devleti doğarken Anadolu'da iktisadi ve siyasi buhranlar birbirini takip ediyordu. Mo­ ğollar Selçuklu Devleti'ni ortadan kaldırmış ; dev­ letin yıkılmasıyla birlikte milli bütünlük de bozul­ muştu. Selçuklu toprakları üzerinde kurulan beylik dediğimiz askeri ve iktisadi güçten yoksun ve an­ cak kendi çevrelerinde etkili olabilen küçük siyasi otoriteler birbirleriyle mücadele ederken Moğol is­ tilacılarına d� karşı kaymağa çalışıyorlardı. Moğol­ larla Anadolu beylikleri ve Memluklular arasında­ ki sürekli çatışmalar, Doğu - Batı veya müsltiman ­ hıristiyan rekabetini hıristiyanlar lehine etkilemiş ; Doğuakdeniz ticareti yeniden Avrupalıların eline geçmisti. İstilacı Moğollar, Müslümanlara karsı hıristiyanları destekliyor, Avrupalıların Batınadolu limanlarında ticaret yapmalarına izin verirken, Ka­ radeniz limanlarına açılan Ortaasya, Hindistan, İran, Anadolu ticaret yolunda da hıristiyanları ko­ ruyorlardı. Buna mukabil Türk, İran, Arap, Mısır kervanları devamlı olarak· yağmalanıyor, şehirler arası ticaret de aynı belaya uğruyordu. .

36

.


Şehirlerde altın, gümüş, kıymetli maden namı­ deyi temin edemeyen bakır sanayii iflas etmişti. na ne varsa hepsi yağmalanmış, gerekli hammad­ Moğolların hayvancılığa indirdikleri darbe, deri sa­ nayiinin de sür'atle gerilemesine yolaçarken hay­ van ihracatı da tabii olarak durmuştu. Tarım ürün­ leri de ancak halkın ihtiyacını karşılayabiliyordu. Yüksek Selçuklu medeniyetinin harika eserleri, eğitim ve sosyal yardım müesseseleri olan medre­ seler, vakıf kuruluşları, kütüphaneler, imaretler yı­ kılmış ; daha önceleri dolup taşan kervansaraylara bir tek kervan uğramaz olmuştu. Daha önce de Ce­ laleddin Ha rzemşah'tan bir darbe yiyen Anadolu, hıristiyan dünyasının pazarı haline gelmişti. Evler­ de kullanılan altın ve gümüş eşya, kadınların mü­ cevherleri, gümüş ve altın yataklarından çıkarılan kıymetli madenler, Karadeniz ve Ege Denizi yoluy­ la Avrupa'ya, Dogu'dan İran'a taşınmıştı. Yüzyıl boyunca süren Avrupa - Moğol yağması devam ederken, Anadolu beyliklerinden sadece bi­ ri olan Osmanlı Beyliği Bizans aleyhine büyüyor, Selçuklular'dan daha kuvvetli bir imparatorluğun temellerini atıyordu. Bizans hududundaki uç bey­ liklerinden biri olan Osmanlılar, 1. Mesut'un ölü­ münden sonra Selçuklu Devleti ilga edilince, fetih hareketlerine girişmek için izin almak zorunda ol­ dukları siyasi otoritenin yokolduğunu görmüş, ken­ diliklerinden fütuhata başlamışlardı . Moğol baskı­ sının Batı'ya iteklediği Türk boyları, Osmanlı ile­ ri harekatına olumlu katkılarda bulunuyor, Bizans' tan fethedilen topraklara derhal Türk aileler yer­ leştirilerek bu toprakların Türkleştirilmesine çalı­ şılıyordu. Fethedilen şehirlerdeki kiliselerin derhal ca-

37


mie çevrilmesi Türkleştirme politikasının başka bir uygulamasıydı. Böylece dinine çok bağlı olan Türk halkının ihtiyacı karşılanıyor, cami, han, ha­ mam, medrese, imaret inşaatı da hemen başlatılı­ yordu. İstanbul düşünceye kadar Osmanlı başkent­ lerinin sık sık değişmesi şuurlu bir Türkleştirme eylemi olmasa bile, bu sonucu doğurmuştu. Bursa fethedilince devlet merkezi Bursa'ya nakledilmiş, İznik elegeçirilince başkent İznik olmuştu. Balkan­ larda ise önce Dimetoka, sonra Edirne devlet mer­ kezi olarak kullanılmıştı. Osmanlı yönetimi, fethe­ dilen yerlere Türklerin yerleşmesini sağlamak için, ileride sözünü edeceğimiz sosyal yardım ve sosyal güvenlik teşkilatlarını kuruyor, fakir ve kimsesiz­ lere bedava yiyecek, giyecek, yatacak, barınacak yer temin ediyor, gene ileride anlatacağımız ahi teş­ kilatını yaygınlaştırıyordu. Osmanlılarda miri adını alan ikta sistemi, fet­ hedilen yerlerin Türkleştirilmesine büyük ölçüde yardımcı oluyordu. Fakat bundan başka alınan ted­ birler de vardı. Milli birliği kurmak için atılan ilk adımlar başarılı sonuçlar vermiş, bazı Anadolu beylikleri Osmanlı Devleti 'ne ilhak edilmişti. Anadolu vilayetlerinde kanuna karşı gelenler kitle halinde İstanbul çevresine ve Trakya'ya sürgün edi­ liyor, yeni gelenler vergiden muaf tutuluyor, kaçak hıristiyanların evlerine Türkler yerleştiriliyordu. Osmanlı yönetimi Türkleştirme işine . öylesine önem veriyordu ki, fethedilen şehirlerde kurulan medreselere ünlü ilim adamlarını getiriyor, Türk­ leştirme - İslamlaştırma faaliyetine onların da kat­ kıda bulunmasını sağlıyordu. Kıymetli ilim adam­ larından ders alma ve o ilim adamlarının çevresin-

38


de bulunma arzusu, kıymetli beyinlerin, yetişmiş Türk gençlerinin de o kente gelmesini sağlıyor, dev­ let bu kıymetli hocalardan ve yetişmiş beyinlerden istifade ediyordu. Tac'üt Tevarih yazarı Hoca Sa­ dettin Efendi, ünlü bir ilim adamının Kayseri ıgibi bir medrese şehrinden ( üniversite şehrinden ) İz­ nik'e getirilisini söyle anlatmaktadır : « . İznik'te eskiden kalma kiliselerin mescid haline konması işi bitmiş, bunlardan biri de medreseye çevrilerek öğ­ retim işlerine de, manevi bilimlerde bu alandaki ki­ şilerin gavsi ve ileri gelenlerinin kutbu olan şeyh Sadreddin-i Konevi'nin başarılı müridi, genel bilim­ lerde ise Metali adlı eseri derleyen Kadı Urmevi hazretlerinin faziletli öğrencisi, geçmiş ve gelecek bütün bilimleri özünde derlemiş olan büyük şüphe perdelerini en gerçek şekilde açıklayan zamanın bilginlerinin önderi Mevlana Şeyh Davud-i Kayseri getirilmişti. Padişah ayrıca burada kalanlar ve yol­ cular için bir imaretle bir ribat yaptırarak kimse­ sizlere yiyecek dağıtılmasını sağladı.» ( 30 ) ..

Sürekli fetih ve Türkleştirme hareketlerine hı­ ristiyan dünyasının ve tabii papanın bigane kalma­ sı düşünülemezdi. Papa, Avrupa kral ve imparator­ larını Türk mallarını boykot etmeye davet eder­ ken, yeni bir haçlı seferini de hazırlamağa çalı­ şıyordu. Yıldırım, Niğbolu'da, başta İngiltere, Fran­ sa, Avusturya, İtalya, Macaristan, Almanya, Polon­ ya, Belçika, Bohemya ve Bizans İmparatorluğu ol­ mak üzere hemen hemen bütün Avrupa müttefik ordularını bozguna uğratarak Avrupa'daki hakimi(30) Hoca Sadettin Efendi. Tac'üt Tevarih C: I, S: 73.

39


yetimizi kesinleştirmişti ama, 1402 felaketi, Moğol ıstilasının tesirlerinden kurtulmakta olan Türkiye' yi yeni bir siyasi buhrana, yeni bir iktisadi geriliğe sürtiklemişti. Fakat çok sağlam bir yapıya sahip olan ve ileride göreceğimiz gibi her alanda teşki­ latlandırılmış bulunan Türk Milleti bu felaketi de savuşturmasını bilmiş, Türk'ün Türk'le boğuşması demek olan Ankara Savaşı'ndan 5 1 yıl sonra Bi"' zans'ı yıkarak imparatorluk haline gelmişti. Gene Türk'ün Türk'le boğuşması demek olan Otlukbeli Savaşı'ndan sonra da Anadolu birliği kesin olarak tamamlanmıştı. Bütün ilkçağ ve ortaçağ boyunca Asya - Avru­ pa ticareti başlıca şu yollardan yapılmıştı : 1 ) İstanbul - Konya - Adana Şam Suriye li­ manları. -

-

2 ) Ortaasya - Hindistan - İran - Anadolu - Ak­ deniz ve Ege limanları.

3 ) Karadeniz limanları - Anadolu - Basra Kör­ fezi.

4 ) Ortaasya - Hindistan limanları - Kızıldeniz Süveyş Berzahı - Avrupa. İstanbul'un fethi Trabzon Rum İmparatorlu­ ğu'nun milletler mücadelesinden tasfiyesi ve Ana­ dolu birliğinin sağlanmasıyla, Türkiye'yi kuzeyden güneye, doğudan batıya bağlayan ticaret yollarının kontrolü Osmanlıların eline geçmişti. İstanbul'da­ ki özel durumları sebebiyle, Asya - Avrupa ticare­ tinden büyük kar sağlayan Venedik ve Cenevizliler bu geliri kaybettikleri gibi, Karadeniz sahillerinde­ ki ticaret kolonilerini de Türklere terketmek zo­ runda kalmışlardı. Toroslar'ın güneyinden itibaren bütün Suriye .

40


limanları, Kızıldeniz ve Süveyş berzahı bir diğer Türk devleti tarafından kontrol ediliyordu. Altınor­ du Türk Devleti'nin bakiyeleri üzerinde kurulan Türk hakanlıkları da Hazar Denizi'nin kuzeyinden yapılacak Hint - Avrupa ticaret yollarını ellerinde bulundurdukları için Moğol istilasından sonra ilk defa müslüman - hıristiyan ticari dengesi müslü­ manlar lehine değişiyordu. Artık Osmanlı İmpara­ torluğu Basra Körfezi'ni, ve Süveyş berzahını ele­ geçirmek için çalışacaktı. e

OSMANı;,.I TOPRAK REJİMİ

Selçuklu Türk Devleti'nin bakiyeleri üzerinde j kurulan ve pek tabii olarak Selçuklu Devleti'nin devamı olan Osmanlı devlet teşkilatının hemen bü­ tün müesseseleri Selçuklular'dan alınıp gelistir�l-_ mişti. Moğolların yakıp yıktıkları, yüzbinlerce in-samn sürekli göç halinde bulunduğu, sanayisi, tica­ reti, ekonomisi iflas etmiş ve parçalanmış bir Tür­ kiye'yi, üstelik bir Timur istilasına ve İran Türk İmparatorluğu'nun devamlı tehditlerine rağmen kısa zamanda ayağa kaldıran Osmanlı yönetimi, ba.. ---- -şansını, askeri kabiliyetine ol� kadar, üstün bir deha ile geliştirdiği devlet teskilatına borçludur. - Selçuldu devrinde müslümanlardan değil, an­ cak Bizans'tan alınan topraklar ( 3 1 ) mülkiyeti ---·------- --

'-..:----····-···-·--·----

--------·-- ------ -

-

--

.. ·- - -- ------

· ·· · - - ---- - -·-

(3 1 ) Bu konuda elimizde kesin delil yoktur. Bazı kay­ naklar müslümanlardan :ılınan toprağın ikta re­ j imine tabi tutulmasına din adamlarının karşı çıktıklarını belirtmektedirler. Buna mukabil bazı kaynaklar da bütün toprakların miri sayıldığını ileri sürmektedirler.

41


devlete ait olmak üzere mutlaka Türk ırkından ol­ ması gereken ikta sahiplerine dağıtılıyor ; ikta sa­ hipleri, toprağın köylüler tarafından tasarruf edil­ mesini devlet namına denetliyorlardı . Osmanlılar bu sistemi daha da geliştirip, müslüman Anadolu beyliklerinden veya hıristiyanlardan alınan bütün toprakları ikta demek olan miri toprak rejimine tabi tuttular. Yeni fethedilen topraklar, fetihte ak­ tif rol oynayan komutan ve gazilere devlet namına işletmesi için veriliyor ; yeni kazanılan topraklara çeşitli teşvik tedbirleri ve iskan politikalarıyla ge­ tirilip yerleştirilen köylüler de bu topra{jı devlet namına işliyorlardı. Zaten Osman Gazi'nin babası

Ertuğrul Gazi de Söğüt ve Domaniç civarında ikta sahibi yapılmıştı. Selçuklu ikta sisteminin esasları­ na bağlı kalarak aynı sistemi, miri toprak sistemi tanımlamasıyla şimdi onlar uyguluyorlardı. Şu hal­ de köylü, devlete ait toprakların işletmecisi duru­ mundaydı. Müslüman veya hıristiyan tüm köylüler kazanç ve ürünlerinin kanunla tesbit edilmiş kıs­ mını bir nevi gelir vergisi olarak devlete öderlerdi. Müslüman köylülerden nakit olarak alınan vergiye çift resmi, mahsul olarak alınan vergiye öşür denir­ di. Bu ifadeler hıristiyan köylüler için harac-ı mu­ vazzaf ve harac-ı mukassemdi. Fakat hıristiyanlar­ dan daha fazla vergi alınırdı ki, şer'i esaslara ta­ mamen uygun olan bu kanun, toprakların Türkleş­ tirilmesi politikasını da müsbet yönde etkiliyordu. Miri topraklar has, zeamet, timar oiarak sınıflan­ dırılmıştı. Has, zeamet ve timarlar bir hizmet, kah­ ramanlık veya kavga, döğüş, savaş, yani hizmet şar­ tıyla verilirdi. Böylece devlete hizmet etmeyi, ka­ nunlara uymayı, toplum yararına çalışmayı ve dev­ let için savaşmayı teşvik ederdi. Yani bu sistem,

42


bir bakıma fethin teşkilatlandırılması demekti. Yıllık geliri 100 bin akçeden fazla olan toprak parçasına has denirdi. En büyük has, yıllık geliri 1 milyon 200 bin akçe olan topraklardı. Daha bü­ yük toprak parçalannın has olarak verilmesi ya­ saktı. Has'lar, en büyüğü vezir-i azama ait olmak üzere vezirlere, beylerbeylerine, sancak beylerine verilirdi. Yıllık geliri 20 bin ile 100 bin akçe olan topraklara zeamet denir, devlet ve ordu ileri gelen­ lerine, gene ancak bir hizmet karşılığında verilirdi. Yıllık geliri 1 000 ile 19 bin akçe olan topraklara ti­ mar denir, devlet ve milletin bekası namına yapı­ lan bir görevin karşılığı olarak, Osmanlı Ordusu'nun belkemiğini, Osmanlı harp gücünün dinamiği­ ni teşkil eden sipahilere verilir, bu sipahilere ti­ marlı sipahiler denirdi. e

KÖYLÜ VE SİPAHİ

Devletle sipahinin, sipahi ile köylünün yüküm­ lülükleri kanunla düzenlenmişti. Kanuna göre köy­ lü, toprağı boş bırakamazdı. Milli üretimin artma­ sı için mutlaka ekmek mecburiyetindeydi. Köylü­ nün tasarrufuna terkedilen topraklar sınırlandırıl­ mıştı. Her çiftçi ailesi, toprağın verim kabiliyetine göre 80 ile 150 dönüm toprak işleyebilirdi. Toprağı parçalayamaz, büyütemez, bir başkasına devrede­ mezdi, şehirde bir başka işle meşgul olamazdı. Köy­ lü, toprağı gerektiği gibi, verimli şekilde işlemezse, boş bırakırsa, gerekli bakımı yapmazsa toprak elin­ den alınıp başkasına verilirdi. Köylü, işlemekle yü­ kümlü olduğu toprağı bırakıp kaçar ve 20 yıl bo­ yunca bulunamazsa çift bozan resmi alınıp serbest bırakılır, toprak üzerindeki bütün haklarını kaybe43


derdi. Fakat 20 yıl dolmadan yakalanırsa yeniden köye getirilir, çalışmaya sevkedilirdi. Hırsızlık ve ahlaksızlık yapan, ırza ve mala tecavüz eden köylü, sipahi tarafından şiddetle cezalandırılırdı. Köylü, aynı zamanda bir inzibat kuvveti olan sipahiye sal­ dırır, döver veya ki.üür ederse, kanun emri olarak dili kesilirdi ki, herhalde bu kanun Türk sipahisi­ ni hıristiyan köylüye karşı korumak amacıyla alın­ mış bir tedbirdi. Sipahi ise köylüye verdiği toprağı hissi sebep­ lerle alamazdı. Köylü istediği halde sipahi bir baş­ kasına, eşine, dostuna, hısım akrabasına toprak ve­ remezdi. Köylü, geçici bir tapu ile tasarruf hakkı­ na sahip bulunduğu toprağa ağaç diker, bağ, bahçe ve bostanlarla değerlendirirse bu gibi yerler­ den üç yıl vergi alınmaz, mülkiyeti de köylüye ait olurdu. Osmanlı yönetiminin meyveciliği, sebzeci­ liği milli ekonomide ve savaş sanayiinde büyük ye­ ri olan hayvancılık ve ormancılığı geliştirmek için böyle bir teşvik tedbiri aldığını söyleyebiliriz. Ayrıca devlet köylüye tarım araçları ve tohum yardımında bulunurdu. Köylü işlettiği arazideki ağaçları kesemezdi, kestiği takdirde her ağaç için 100 akçe ceza öderdi. Bazı devirlerde ağaç kesenle­ rin ellerinin kesilmesi için kanunlar da yürürlüğe konmuştu. Sipahi köylüye haksızlık yapamaz, elin­ deki toprag;ı bir başkasına veremez, hakaret ede­ mez, köyden kovamazdı . Köye gelen bir sipahi, bir köylünün evinde ancak üç gün misafir kalabilirdi. Kanuna göre üç gün sonra bir başka eve gitmesi ge­ rekirdi. Sipahi, hakkı olmayan şeyi köylüden iste­ yemezdi. Haksızlığa maruz kalan köylünün büyük yetkileri olan kadı'ya müracaat hakkı vardı. Mah­ kemenin kararından tatmin olmazsa doğrudan doğ-

44


nıya başkente başvurur, haklı görülürse bütün masrafları ödenirdi. Köylü devlet adına toprağı de­ netleyen sipahiye her sene hasılatın ürün olarak se­ kizde birini verir, ayrıca 20 ile 50 akçe arasında de­ ğişen bir çift resmi öder, geri kalan ürün kendisi­ nin olurdu. Başka bir ifade ile köylü 80 ton buğday ürettiyse, bunun 10 tonwıu sipahiye verir, geri ka­ lan 70 tonunu kendi hesabına satardı. Sipahi ise yıllık gelirinin 3 bin akçesini kendi şahsı için ayır­ dıktan sonra geri kalanı ile devletin istediği anda istediği yerde olmak şartıyla tepeden tırnağa do­ natılmış belirli sayıda süvari beslemeğe mecbur.,du. ( 32 ) Bu süvari birliğinin atından silahına, gi­ yim kuşamından yiyecek içeceğine kadar her şeyi timar sahibinin temin etmesi kanun emriydi. Zea­ met ve has sahipleri de çoğu zaman aynı kanuna ta­ biydiler. Ancak onlar yıllık gelirin 5 bin akçesini kendilerine ayırır, geri kalan her 5 bin akçe için belirli sayıda -mükemmel donatılmıs süvari birlikle­ rini devletin emrine hazır bulundururlardı. Ayrıca sipahiler kendi bölgelerindeki yol, köprü ve geçit­ lerin bakım ve onarımlarını yapmakla mutlaka ve mutlaka timarlarında oturmakla mükelleftiler. Bu şartlar yerine getirilmediği takdirde timarlarını kaybederlerdi. Yukarıda belirtmeğe çalıştığımız gibi, her köy­ lü ailesinin tasarrufuna terkedilen toprağın bi,iyük­ lüğü, verim derecesine göre olduğu gibi, bölgelere göre de değişirdi. Mesela Bursa'da verimli yerde 70 - 80 dönüm, orta verimli yerde 100, düşük verim­ li yerde 130 - 150 dönüm toprak bir çiftlik olurken, Karaman'da yüksek verimli yerde 60, orta verim(32) Piyade besledikleri zamanlar da olmuştur.

45


li yerde 80 - 90, düşük verimli yerde 100 - 120 dönüm

toprak bir çiftçi ailesine veriliyordu. ( 33 ) e

EŞİTLİC!N TEMELİ : İSLAM

Osman Gazi'nin ilk fetihleriyle başlayıp, devlet büyüyüp imparatorluk haline geldikçe, zamanın ih­ tiyaçlarına göre yeni kanunnamelerle düzenlenen Osmanlı toprak rejimi ; kalın çizgileriyle yukarıda izaha çalıştığımız bir hukuki yapıya dayanmakta­ dır. Her sosyal yapıyı, her hukuk sistemini, her devlet fikrini Marks'ın saplantılarıyla açıklamağa kendilerini mecbur sayanların iddia ettikleri gibi, böylesine mükemmel bir toprak rejimi gelistiren ' Osmanlı İmparatorluğu feodal bir yapıya da sahip değildir. İslam öncesi Türk devletlerinin hatta boyları­ nın, aşiretlerinin, oymaklarının özel toprak mülki­ yetine kesin olarak cephe aldıklarını ve ülke top­ raklarını bütün Türklerin malı kabul eden bir hu­ kuk sistemini benimsediklerini biliyoruz. Kur'an-ı Kerim'in esaslarına ters düşmeyen bu toprak hu­ kuku sistemi, İslamiyetin kabulünden sonra müs­ lüman Türk alimlerince daha da geliştirilmiş, Sel-

(33) Kaynaklar: İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi C: 3. K: 2, Ö.L. Barkan. Türkiye'de Toprak Meselesinin Tarihi. İFM S: 59, Ö.L. Barkan. Osmanlı İmpara­ torluğunda çiftçi sınıflarının hukuki statüsü. Ülkü S: 50. S: 106 - 9. Ö.L. Barkan. Çiftlik maddesi. l.A. Muzaffer Sencer. Osmanlı Toplum Yapısı S: 254. M. Akdağ. Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi.

C: I. 46


çuk.lu ve Osmanlı Türk İmparatorlukları devrinde ise mükemmel şeklini almıştır. Toprağın en verimli şekilde kullanılmasını, üzüm bağları, meyve bahçeleri, mer'alar ve orman­ larla değerlendirilmesini amaçlayan bu rejimde köylü, Batıda olduğu gibi esir değildir. Timar sa­ hipleri yani sipahiler de Avrupa senyörlerine ben­ zetilemez. Çünkü geçici tapu olarak da kabul edebi­ leceğimiz bir mukavele ile belirli büyüklükteki top­ rağın işletme hakkını alan köylü, öldüğünde, yara­ landığında, sakat kaldığında yani toprağı işleyemez hale geldiğinde arazi yeni bir mukavele ile oğluna verilmektedir. Sipahiler devletin ilgili teşkilatı ta­ rafından sürekli olarak murakabeye tabi tutulduk­ ları için köylünün hakkını gasbetmelerine fiilen, hukuken ve vicdanen imkan yoktur. İslamiyetin bütün hükümleriyle ayakta tutulduğu, helılya giriş­ ten harbe gidişe kadar herşeyin İsl8.mi esaslar üze­ rine inşa edildiği Osmanlı Türk düzeninde şümulü çok geniş bir vicdani kontrol mekanizması kendili­ ğinden işlemektedir ki, bu vicdani murakabe dev­ let murakabesinden çok daha etkindir ve çok daha olumlu sonuçlar vermiştir. Yetkisi yeri ve makamı ne olursa olsun, her fert kanundan kaçabileceği, kanun adamlarını aldatabileceği halde Allah'tan ka­ çamayacağını, Allah'ı aldatamayacağını bilmekte, Allah'ın her yerde hazır ve nazır olduguna yürek­ ten iman ettiği ve zihin faaliyetlerinin bile Tanrı katında malum olduğuna inandığı için kötfilük yap­ mayı aklından geçirememektedir. Bugün Batılı ül­ kelerin geliştirmeğe çalıştıkları bu otokontrol sis­ temi, halkın iliklerine kadar işleyen bu vicdani kon­ trol mekanizması, bu kesin teslimiyet şeklindeki Allah inancıdır ki, halkın da, devletin de attığı her

47


adıma ölçü olmuş ; kadar

uzayan

Ortaafrika'dan Ortaavrupa'ya

Osmanlı Türk tmparatorluğu'nun

dünyanın en tehlikeli ve ençok paylaşılmak istenen bölgelerinde

600

yıldan fazla yaşamasında en büyük

amili teşkil etmiştir. Köylü, devletin verdiği tohu­ mu, devlet görmeden hayvanına yedirirse veya hay­ vanını devlet görmeden döver, yaralarsa Allah ta­ rafından cezalandırılacağına inanmakta, devlet baş­ kanı da kendisinden her haksızlığın hesabının so­ rulacağını bilmektedir. Mekke'de oturan Hazreti ömer'in, Fırat kıyıla­ rında kaybolacak bir koyundan bile kendini sorum­ lu tutması şeklindeki bu anlayış ve bu vicdani kon­ trol bütün islam devletlerinin yükselmelerinde en büyük amil olmuştur. Fakat bununla yetinilmemiş, birbirini denetleyen adalet organı da geliştirilerek ferdin fertle, devletin fertle ve ferdin devletle olan münasebetleri ayrıca düzenlenmiştir. Osmanlı tmparatorluğu'nda köylü de,

sipahi

de önce Allah'ın müslüman kulları oldukları için eşittiler. Her ikisi de devletin himayesinde ve dev­ letin kontrolünde bulunmaktaydı. Halbuki feodali­ tenin hakim

olduğu o devir Avrupa'sında

köylü,

senyörlerin esiriydi. Senyörün köylü üzerinde siyasi hakları vardı. Senyör'le köylünün eşit olduğundan söz edilemez, bunu düşünmek bile çılgınlık sayılır­ dı. Senyör asil, köylü köle idi. Oysa Türkiye'de Türk örfü ve islami hükümlerle yüzde

yüz

çelişki demek

olan bir asil sınıf yoktu. Asilzadelik, daha sonra Ba­ tılılaşma ile başlayacak, ve günümüze kadar devam eden büyük sosyal çalkantılara sebep olacaktı. Timarlı sipahi asil kabul edilmezdi. Timar, li­ yakat kazanan kimselere verilir, bu kimselerin uy-

48


gunsuzlukları görülürse toprakları merkezi otorite tarafından ellerinden alınırdı. Timar sahipleri köylünün işlettiği toprağı devlet adına kontrol ederdi ve toprağın mülkiyeti de ti­ marlıya değil, devlete aitti. Gerek köylü, gerekse has, zeamet ve timar sahipleri toprağı devlet namı­ na işler, devlet de bu toprağı Allah adına tasarruf ederdi. Avrupa'da ise toprağın sahibi senyörlerdi. Senyörler bu topraklarda kendi adlarına asker bes­ ler, bu askerleri de diğer senyörlere ve. devlete kar­ şı savaşa sürerlerdi. Türkiye'de has, zeamet ve ti­ mar sahipleri, birbirlerine ve devlete karşı değil, devlet için asker beslerdi. Bu toprak rejimi sayesin­ dedir ki, Türkiye gideri devlet bütçesince değil, has, zeamet ve timar sahiplerince karşılanan çok güçlü ordulara sahip olmuş, Avrupa ise senyörlerin çıkar kavgaları içinde çalkalanıp durmuştur. Türkiye'de toprağı işletenler ve toprağın işletilmesini denetle­ yenler her an hukuki bir kontrola tabi oldukları gi­ bi, has, zeamet ve timar sahibi olduklarını gösteren beratları her padişah tarafından incelenir, uygun göıi.ilürse tasdik, aksi halde iptal edilirdi. Oysa Av­ rupa'da etrafına 5-10 haydut toplayan bir zorba, köylünün topraklarını zorla elegeçirir, krala da pa­ rayı verip asalet Unvanını satınalırdı. Sonra ordu komutanı, donanma komutanı, devlet adamı olur, silah gücüyle soyduğu halkı, silah gücüyle yönetme­ ye başlardı. e

BATI'DA SENYÖR SOYGUNU

Silah gücüyle soyduğu halkı silah gücüyle yö­ netmeğe kalkan bu asiller o kadar artmışlardı ki, 15 ve 16. asırlarda Avrupa'nın Osmanlı İmparatorF : 4/49


luğu kabul edilen İspanya'da bile sayıları 300.000'e ulaşmıştı. ( 34 ) Asiller kendi aralarında da sınıfla­ ra ayrılmışlardı. Yılmaz Oztuna'nın, Lavisse-Ram­ baud'a dayanarak verdiği bilgilere göre, «hanedan­ dan sonra gelen dukaların sayıları 1600'de 90'a yük­ selmişti. Çok nüfuzlu ve zengin adamlardı. Vergi ödemezlerdi. ( ... ) İspanya büyükleri denen 90 duka­ dan sonra Titulados denen 26 duka, 72 marki, 124 kont, 9 vikont ve aileleri geliyordu. Fransa'da daha çok sayıda kont ve vikont olduğu halde, nüfuz ve servetleri, İspanya'daki eşitleri seviyesinde değildi. Bu iki büyük asil sınıf Avrupa hanedanları ile de ev­ lenebiliyorlardı. İkinci sınıf, «Estados» denen, geniş arazileri ve bu sınıfa mensup her asil ailenin 20-80 bin duka ( 35 ) arasında yıllık gelirleri vardı. Büyük ailelerin yalnız topraklarından elde ettikleri gelir 7 milyon duka altını ( 36 ) idi. Bazılarının serveti muhteşemdi : İnfanto dukasının toprakları üzerin­ de 90 bin köylü serf ( yani toprağa bağlı esir ), 60 bin asil vasal yaşıyordu. Bu topraklardan duka, yıl­ da 100 bin altın ( 37 ) elde ediyordu. Medina de Rio Seco, Osuna ve Medina Sidonia dukalarının her bi­ rinin yıllık geliri 130 bin duka idi ( 38 ) Sarayın yük­ sek memuriyetleri, generallik ve amirallik bu asil­ lere mahsustu. «Orta ve küçük derecedeki asillere gelince... Bunlar büyükleri taklit hevesindeydiler, hepsi borç (34) (35) (36) (37) (38)

50

Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi C: 10, S: 40. 1 2 - 48 Milyon TL. 4 milyar 200 milyon TL. 60 milyon TL. 102 milyon TL.


içinde yüzerlerdi. Nisbeten küçük makamlar bWl· lar tarafından işgal ediliyordu. Bütün asilzadeler ister büyük ister küçük olsWllar «Hidalgo» sınıfını teşkil ederler, doğuştan malik oldukları imtiyazlar­ la gururlanırlardı. Her birinin az veya çok esiri, ser­ fi ( yani toprak esiri ) tab'ası vardı. Bunları muha­ keme etme hakkı kendilerine aitti ve çok defa in­ safsızca hareket ederlerdi. Çünkü daima para ihti­ yacı içindeydiler. Her asil ismin, asalet payesinin toprağı ne satılabilir, ne ipotek edilebilir, ne bağış­ lanabilirdi. Babadan büyük oğula, oğuldan karde­ şe, kardeş de yoksa kardeş çocuğuna geçerdi.» «Asilzadeler çalışmaktan nefret ederlerdi. İm­ tiyazlarını muhafaza etmek hususunda çok kıskanç­ tılar. Büyük asiller saraylarda dehşetli ve istikbal endişesinden uzak bir debdebe içinde yaşarlardı. Al­ buquerque Dukası'nın hepsi altın ve gümüşten ol­ mak üzere tam 1 400 düzine ( 39 ) tabağı vardı. Me­ dina Celi Dukası'nın sarayında 700, Osuna Düşesi­ ninkinde 500 kişi hizmet ederdi. Ziyafetlerde, he­ diyelerde bazen bir asil ailenin iflasıyla neticelenen masraflar yapılırdı. İspanya donanmasının başku­ mandanı olan bir asilzade bir tek metresine birkaç yılda yarım milyon dukalık servet ( 40 ) yedirmişti.» ( 4 1 ) Ve sınıfçı düzenin tabii bir sonucu olarak İs­ panyol asilzadelerinin tümü de vergiden muaftı. ( 42 )

(39) (40) (41) (42)

16.800 adet. 600 milyon TL. Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 10, S: 40 - 41. Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesiri. S : 127. 51


e

BATI BİZİ NEDEN ETKİLEYEMEDİ

Avrupa'daki bu sosyal farklılaşmanın, her an için--avrupa ile-temas:-hatt"(�vfüpa jj_e iÇfçe olan Osmanlı İmparatorluğu'na tesir etmeyişinin sebe­ -bÇ°elbette. is1ami -ve örfi esaslara dayanan hukuk -sisteminde ve ona bağlı olarak miri topra.,k rejimin�· de araiımalıclır.� ..Paha önce de ifade -etti�miz gibi, -Türk-Milleti islamiyetten önce de kendine özgü bir Türk devletçiliği geilst1riiiis, -iriüsıümari- öiüiıca da. hu dev!etçT-uygulama"Iline�--g.u:z-e-1- ömeklerini ver­ Il:ı.iştir,__Isfa.ni'au gÖre mülk, Vahid-i kahhar olan ·Aı­ - lah içindir. ( 43 ) Batı'da senyörlerin esiri olarak 'ya­ şayan köylüye, Türkiye'de devletin verdiği önem ve değeri Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın Nesayihül ­ Vüzera'sından da öğrenmekteyiz. «Ehl-i insaf katın­ da reayaya veliyyü'n-niam ıtlakı sahih olur» diyen Sarı Mehmet Paşa, Kanuni Sultan Süleyman ile il­ gili bir olayı şöyle anlatır : «Sultan Süleyman Han bir mecliste sormus : c« Alefiün veliyyü'n-İıiam'ı kimdir? «-·.. -Sfisiniz cıiyenc:Ie··-kabui etmemis. ... «-:- Hakikatte_�ayadır ki, onlar zıraat ve hira­ set emrinde huzur ve aram kendilere haram iktisap ettikleri nimet de bizi it'am ederler» demistir. ( 44 ) Osmanlı toprak rejiminin, devlet henÜz beylik iken işletilmeğe başlatıldığını da kaydetmek gere­ kir. Aşıkpaşaoğlu'na göre, Osman Gazi Osmanlı toprak rejiminin esaslarını şu sözleriyle belirlemiş­ tir : ·

· d·--

__

..

.

(43) Mü'min suresi ayet 16. (44) Sadık Albayrak. Budin Kanunnamesi ve Osmanlı Toprak Meselesi. S: 54.

52


«- Kime bir timar verirsem elinden sebepsiz yere almasınlar. O ölünce oğluna versinler. Çok kü­ çük dahi olsa versinler, o savaşa yarayacak hale ge­ linceye kadar sefer vaktinde hizmetkarları sefere gitsin. Her kim ki bu kanundan başka bir kanun koyduracak olursa, edenden de ettirende de Allah razı olmasın.» ( 45 ) Osman Gazi'nin koyduğu bu ka­ nun, giderek mükemmelleşen Osmanlı Toprak Hu­ kuku'nun temelini teşkil etmiş, savaş için teşkilat­ landırılan Türk Ordusu'nun da dayanağı olmuştur. Miri toprak rejimi devsirme Rüstem __... Pasa'nın .a.... vezir-i azamlığı sırasında yozlastırılmış ; devlet ara-zÜ erL��_arttı�a ile ona buna satıfarak Osmanlı Türk: Ordusu'nun beikeiriiğCkırııin1it1i. - ..

-

� - -

-�-----

-- -

-

·

-

-

-

-

·

-

e

ADLİ DÜZEN -

-

-

Avnıpa'da köylü toprak sahibi tarafından yar­ gılanır, toprak sahibinin verdiği cezaya itiraz ede­ mezken Türkiye'de şöyle bir hukuk düzeni işletili­ yordu : Daha Osman Gazi devrinde, yani beylik döne· minde fethedilen şehir ve kasabalara idari ve adli görevleri yürütmek için birer kadı tayin edildiğini belgelerden öğreniyoruz. Kadı'lık, Yıldırım Beya­ zıt devrinde Türk oğlu Türk vezir Çandarlı Ali Paşa tarafından teskilatlandırılarak Osmanlı adalet tes. . kilatının temeli atılmış ; daha sonra da, bu temel esasa göre geliştirilmiştir. Osmanlı yönetimi her nahiye, kaza, şehir ve eyalet merkezine birer kadı tayin ederdi. Kadılar, tayin edildikleri yerde, kanunla belirlenmiş hizmet -

--

-

-

-

-

-

-

-

-

·

·

·

-

(45) Aşıkpaşaoğlu Tarihi. S: 24.

53


süreleri bitinceye kadar görev yaparlardı . Eğer bir şehir veya kazaya gitmek isteyen kadı sayısı birden fazla ise aralarında imtihan yapılır, üstün yetenek gösterenler tercih edilirdi. Kadılar, adli işlerle bir­ likte idari işlere de baktıkları için, yani bugünkü va­ lilerin görev ve yetkilerine de sahip olduklarından, bulundukları yerde hükumet otoritesini temsil ederlerdi. Bugünkü belediye başkanlarının görev ve yetkileri de onların üzerindeydi . Vatandaşın vatan­ daşla ve vatandaşın devletle olan münasebetlerini kanunlar çerçevesinde kadılar düzenler, kanuna ay­ kırı, keyfi kararlar veremezlerdi. Duruşmaların halka açık olarak yapılması ka­ nun emriydi. Halk mahkemeye gelip duruşmaları takip eder, kadı'nın dürüst olup olmadığını anlar, isterse şikayet ederdi. Kararlar, bugün de olduğu gibi kanuna, kanunda belirtilmemişse örfe göre ve­ rilir, kadı arzu ederse karar verirken müftünün fik­ rini alırdı. Osmanlı mahkemelerinin bugün Batı ülkelerin­ de taklit edilen bir diğer özelliği de� duruşmaları 5-6, bazı yerlerde daha fazla sayıdaki jüri heyetinin takip etmesi mecburiyetiydi. Jüri üyeleri, nahiye, kaza ve şehrin dürüstlüğü ile tanınmış, olgun, iti­ mat edilen «eline beline diline sağlam» şahsiyetle­ rinden teşekkül ederdi . Toprak rejimini anlatırken kısaca temas ettiğimiz vicdani kontrol mekanizma­ sı, mahkemelerde de aynı fonksiyonu icra etmesine ra�en, jüri üyeleriyle ikinci bir kontrol sistemi geliştirilmişti. Duruşmalara mutlaka iştirak etmek mecburiyetinde olan jüri üyeleri davalıyı, davacıyı dinler, hakimin taraf tutup tutmadığını, zora, işken­ ceye başvurup vurmadığını kontrol ederdi. Kadı,

54


özellikle bölgenin töresi, yani adet, an'ane, gelenek ve görenekleri hakkında jüri üyeleriyle görüşür, ka­ rarıru. ona göre verirdi. Kadı, tereddüt ettiği konu­ larda müftülük makamına müracaat edebildiği gi­ bi, aleyhine karar verilen sanık da müftüye gidip fetva alabilirdi. «Mahkeme kararlarında kadının daima fetvaya uyduğu görülüymsa da, müftünün fetvasındaki hukuki mesnedi yerinde bulmadığı hallerde, kadının nasıl hareket ettiğine dair misal­ lerimiz yoktur. Ô}'.le sanıyoruz ki, mutlaka fetvaya uymak lazım geldiğine göre, kadı veya fetva gere­ ğince davayı kaybeden taraf, bu fetvayı hükümsüz bırakmak için daha selahiyetli birinden, ihtimalen en sağlamı şeyhülislamdan yeni bir fetva almak mecburiyetinde bulunuyordu. Şu halde görüyoruz ki, herhangi bir tesir veya vukufsuzluğu yüzünden kadı hükmünün adalete aykırı olmaması için müf­ tü ve adıgeçen müşahitler ( jüri üyeleri ) heyeti bir nevi iki kademe temyiz vazifesi görüyorlardı. Kaza dairesini teşkil eden topraklarda çıkan vakaların ve kaza halkının bütün muhakemeleri, yalnız o kaza mahkemesinde görülür, başka bir kazaya dava nak­ lolunamazdı. Yalnız, başkente gidip davasıru. divan­ da gördürmek herkes için daima mümkün bulun­ maktaydı.» ( 46 ) İdari işlerde kadı'nın en yakın yar­ dımcısı subaşılardı . Subaşılar, bir nevi polis ve j andarma görevi yapan asesleri idare ederlerdi. Va­ zifeleri asayişi temin etmek, suçluları yakalayıp mahkemeye yollamaktı. Osmanlı Türk İmparatorluğu da, Selçuklu Türk

(46) Mustafa Akdağ. Türkiye'nin iktisadi ve İçtimai Ta rihi C: 1, S: 406.

­

55


İmparatorluğu gibi teşkilatlanmıştı. Mazbut, ka­ rakter sahibi, eline, beline, diline sağlam bir kim­ se Köy Kethüdası sıfatıyla köy halkını temsil eder, şehirlerde, gene Ortaasy�'dan beri milli şiarımız olan «eline, beline diline sahip» şahsiyetler mahal­ le halkının temsilcisi seçilirlerdi. Bunlara mahalle kethüdası denirdi. Mahalle kethüdaları -muhteme­ len- aralarından en yaşlı olanı şehir kethüdası se­ çerlerdi. Ahi teşkilatını anlatırken göreceğimiz her mesleğin pirleri, köy, mah�lle, şehir kethüdaları ile beraber mahkemenin sicil defterine kayıtlı olduk­ ları için, kadı belediye hizmetlerini görürken de, ad­ li ve idari tasarruflarda bulurken de, bu kethüda ve pirleri yardımcı olarak yarımda görürdü. Bu teşki­ lat vasıtasıyla, nerede ne olursa kadı, dolayısıyla devlet bilir, devletin emir ve istekleri de aynı şekil­ de sür'atle halka intikal ettirilirdi. ( 4 7 ) Osmanlı İmparatorluğtı'nun yönetiminde ada­ lete öylesine saygı duyulmuştur ki ; hakim, Fatih Sultan Mehmet gibi bir hakanın ellerinin kesilme­ sine karar verebilmiş, Fatih de kadıyı yerinden uzaklaştırmayı asla düşürırnemiş, düşünememiş, ona saygı duymuştur. ( 48 ) Bir başka olayda kadı, Yıldırım Beyazıt'ın ş3.hitliğini kabul etmemiş, Ya­ vuz gibi bir padişaha Türk ıtadısı karşı koyabilmiş­ tir. (47) İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C: 2. Mustafa Ak­ dağ. Age. (48) H.B. Erk. Meşhur Türk Hukukçuları. Arthur Lum­ ley Davids, Gramer of the Turkish language, Nar­ rative of travels in Europe, Tevarih-i Ali Osman, Abdurrahman Adil, Hadisat-ı Hukukiye.

56


20. asrın ikinci yarısında Amerikan Cumhur­ başkanı Richard Nixon'ın mahkemeye bile getirile­ mediği, Hindistan Başbakanı İndra Gandi'nin yar­ gılanmamak için dikta rejimine yöneldiği hatırla­ nırsa, Türk devletlerinde hak, hukuk, adalet kav­ ramlarının nasıl bir olgunluğa eriştiği anlaşılacak­ tır. « İngiltere Kralı VIII. Henri bu sıralardadır ki, Türkiye'ye bir heyet göndermiş, Türk adli müesse­ selerini tetkik ettirmiş ve bu heyetin raporu ile İn­ tere'nin ileride cihana örnek olacak adliyesinde is­ lahat yaptırmıştır.» ( 49 ) Ferdin fertle münasebet­ lerini düzenleyen bu hukuk düzeni, fertle devletin ilişkileri için de sözkonusudur. Melzig, 16. asırda, Türkiye'yi Avrupa ile şöyle kıyaslamaktadır : «Kanuni'nin imparatorluğunda adalet hakim­ ken, Avrupa'da Charles Quint, rüşvetler sayesinde imparator olmuştur. Sultan Süleyman birgün Sü­ leymaniye Camii'ni inşa ettireceği arsa üzerindeki bir yahudinin evini parasıyla istimlak etmek istedi. Yahudi bu satışa razı olmadığından sultan müftüye müracaat etti. Müftünün kararı şu idi : Ancak bir mukavele ile sultan bu evi kiralayabilecekti. Bu ka­ rara Kanuni boyun eğmişken ve yahudinin ufak evi­ ni zorla almamışken, Portekiz Kralı yahudilere «pogrom» yaptırmış, ateşte diri diri yaktırmıştı.» ( 50 ) Prof. Paul Coles, İ spanyolların 1502'den itiba­ ren Kastilya'da yaşayan Mağribileri dinlerinden dönmeğe zorladıklarını, dönmeyenleri sürgüne gön­ derdiklerini, bu vahşetin 1 525'te Valencia ve Ara­ gonya'ya sıçradığını ve korkunç bir alet olan Engi-

(49) Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi C: 5 , S : 144. (50) Melzig. 13. Zikreden Yılmaz Öztuna. Türkiye Tari­ hi C: 5, S: 1 77. 57


zisyon Mahkemesi'nin hükumetin bu politikasını desteklediğini belirtmektedir. ( 51 ) Görülüyor ki, Avrupa'da mutlak bir vahşet düzeni hüküm sürer­ ken Türkiye'de bir mutlakiyet düzeni yoktu ve pa­ dişahın iki dudağının arasından çıkanlar da kanun sayılmazdı. W. Eton, Divan-ı Hümayun'da oy çokluğu ile alınan kararların padişahın yetkilerini kısıtladığını ( 52 ) ifade etmektedir. Aynı şekilde L.S. Stavrianos, Divan-ı Hümayun'un Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en dürüst mahkeme olduğunu belirtmekte, Bendier ise «Divan-ı Hümayun'da adalet dağıtımının örnek biçimde yapıldığını, herkesin hakkının burada tam olarak verildiğini, bu esnada ortaya çıkan ufak te­ fek hataların en kısa bir müddet içiı1de giderildiği­ ni ( 53 ) söylemektedir. Jozef Matuz ise « İçdüzenin korunmasında şu gerçek önemli bir rol oynamıştır ; o da, Osmanlı İmparatorluğu'nun -o dönemin ölçü­ lerine göre- büyük bir hukuk devleti olmasıdır» ( 54 ) demektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet işlerini yü­ rüten memurlara bol maaş ve ödenek verilerek rüş­ vet ve iltimasın önüne geçilmişti. Memurlar, dere­ celeri ne olursa olsun sebep gösterilmeden işlerin­ den alınamazlardı. Fakat suçlu olduğu tesbit edilen memur da bir daha devlet işlerine karıştırılmazdı. Kanunlara aykırı hareket eden yüksek memur­ lar makamlarından azledilirken servetlerine de el­ konularak suçun başka memurlarca tekrarlanması (5 1 ) (52) (53) (54) 58

Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesiri. S: 130. Zikreden Ahmet Mumcu. Divan-ı Hümayun. S: 168. Zikreden. Age. S : 86. Zikreden. Age. S: 82, 48 numaralı dipnot.


önlenmek istenirdi. Toplwnun çıkarlarını koru­ mak esası üzerine bina edilen hukuk düzeni ferdi, devlet ve toplum menfaati için feda etmekten çe­ kinmezdi. Bütün Avrupa ülkelerinin krallar, lord­ lar, kontlar, senyörler tarafından sömürüldüğü ve halkın esir muamelesine tabi tutulduğu o çağda Türk Hakanı, bütün halkı Allah'ın kulu olduğu için saygıdeğer kabul eder, evlat mesabesinde görürdü . Padişahların halka «kullarım » demeleri bu eşitlik anlayışının bir ifadesiydi. Halktan herhangi bir kadın, herhangi bir esir, bir köle, padişahın zevcesi ve hatta cihan impara­ torluğunun ecesi olabilirdi. Avrupa krallarının bu­ gün bile hanedan aileleri ile evlendikleri düşünülür­ se, Osmanlı Türk İmparatorluğundaki halk-devlet bütünleşmesi ve hukuk anlayışı daha bir kesinlik kazanacaktır. e

ASAYİŞ VE ADALET

Femand Grenard, Asya'nın Yükselişi ve Düşü­ şü'nde Osmanlı İmparatorluğu için şunları yazmak­ tadır : «Tatmin edici olmayan devlet memurunu ceza ve ölüm bekler. Zaafa karşı af ve merhamet yok­ tur. ( ... ) Devlet idaresi sadece sert bir mertebelen­ meyle sağlanarak birbirine bağlanmış bir dünya değildir. Aynı zamanda bütün iktidarı nefsinde top­ lamaktadır. Devletten müstakil hiçbir otorite yok­ tur. Hiçbir kimse resmi vazifesinin gerektirdiğin­ den başka bir şekilde otoriteye sahip olamaz. Kıy­ met yalnız hizmet mevkiindedir. Mülkiyet bir ikti­ dar kaynağı değildir. ( . . . ) Zenginlik vazifeyi takip etmekte, vazife halkın hürmet ve itaatını çekecek 59


bir ihtişama layık olacak şekilde zenginlik getire­ rek şereflendirmektedir. Servet de vazife gibi mu­ vakkattır. Devlet tarafından müsadere edilerek ya­ hut kaynağı kesilerek kaybedilebilir, eriyip bitebi­ lir. ( ... ) Bir devlet büyüğünün oğlu, yahut yeğeni hi­ maye edilebilir, fakat hiçbir surette hak sahibi ola­ maz. Yüksek memuriyetlerin çoğu menşeleriyle if­ tihar eden çoban yahut köylü çocukları tarafından işgal edilmektedir. ( ... ) Sokakta silah taşımak ya­ saktır. Kavga olmaz. Anlaşmazlıklar seyrektir. II. Henri'nin sefiri olan M. d'Aramon'un sekreteri Je­ an Chesnean şöyle yazıyor : « İnzibat öyle düzenli, sükfuıet öyle büyük ki, gözüyle görmeyenin buna inanmasına hemen hemen imkan yoktur. Geceleri şehri muhafaza etmek için elinde fener ve baston taşıyan bir kişi tek başına dolaşır ve Paris'te ya­ nında okçularıyla dolaşan nöbetçi kumandanından daha fazla korku verir.» Ve Thevenot «Nizama öy­ le düşkünler ki, muhafaza etmek için hiçbir şeyi ihmal etmezler, zabtiye de nizamı muhafaza eden başlıca kuvvet olduğundan ona herşeyi göstermeye büyük bir itina gösterirler, özellikle herşey bol ve ucuzdur.» diyor. Banliyöleriyle beraber nüfusu 1 milyon olan o muazzam İstanbul'da dört senede yalnız dört cinayet işlendiği bildiriliyor. Ağzına ka­ dar tüccar eşyası ile dolu bir kervansarayı bir tek kişi muhafaza edebiliyor.» ( 55 ) Yukarıdaki notlara mutad yekfuıdan fazla gön­ derilen Mısır vergisinin iade edildiğini de ekleme­ liyiz. Hüsrev Paşa'nın Mısır Beylerbeyliği sırasın­ da, Mısır vergisi her zamankinden daha fazla ola(55) Fernand Grenard. Asya'nın Yükselişi ve Düşüşü. S: 120 - 123. 60


rak yollanınca, Dlvan-ı Hümayun derhal toplanmış ve Hüsrev Paşa'mn hükQmeti memnun etmek için halka baskı yaparak fazla vergi alabileceğinden şüphe edilmiştir. Durwn, Mısır Beylerbeyi'liğinden sorulmuş, kanalların açılması ile mahsulün artma­ sı ve gümrüklerdeki islahat fazla vergiye sebep ola­ rak gösterildiği halde, inanılmayıp Mısır'a mi.üet­ tişler yollanmıştır. Mi.üettişler de Hüsrev Paşa'riın lehinde rapor verdikleri halde, fazla vergiler Kanu­ ni Sultan Süleyman tarafından, yeni kanalların açılması emriyle iade edilmiştir. Gene Kanuni za­ manında Mısır'daki dul, yetim ve kimsesizler tes­ bit edilerek bunlara maaş bağlanmış ; borç yüzün­ den hapiste yatanların borçları hazine tarafından ödenmiş, vergiler azaltılmıştır. Bu toplumcu tedbirlerden başka halk - devlet bütünleşmesinin bir başka örneğini de Lütfi Paşa' nın Asaf-Namesi'nden öğrenmekteyiz. Lütfi Paşa, devlet adamlarının beş vak.it namazı kendi evlerin­ de halk ile birlikte kıldıklarını belirtirken şöyle de­ mektedir : «Vezir-azam vesair vüzeray-i izam behemehal salavat-ı hamseyi ( beş vak.it namazı ) cemaat ile ha­ nesinde eda edip, ve kapısı açık olup ibadullah ( halk ) ile buluşması asan ( kolay ) olmak gerek­ tir.» ( 5 6 ) e

AHİ TEŞKİLATI

Selçuklu Türk Devleti'ni anlatırken kısaca gör­ düğümüz gibi, Osmanlı Türk Devleti'nde de esnaf

(56) Zikreden Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi. C: 5, S: 144. 61


ve sanatkArlar teşkilatlandırılmışlardı. Ahi teşkila­ tı ahi tarikatına bağlı olduğu için, teşkfül.tta dini bir disiplin, dini ve milli bir hiyerarşi vardı. Ya­ mak, çırak, kalfa, usta, pir ilişkileri, bu dini ve mil­ li qiyerarşiye

göre

düzenlenmişti. Ayakkabıcılar,

dericiler, bakırcılar, demirciler vs. bütün esnaf ve sanatkarlar « eline, beline, diline sağlam» bir baş­ kan seçer, buna pir denirdi. Her endüstri dalının pirleri kendi aralarında bulundukları şehir ve kasa­ bayı temsil etmek üzere bir pir seçerler, buna Ahi Baba denirdi. Pirlerin ve ahi babaların, gene eline, beline, diline sağlam yardımcıları olurdu. Bu yar­ dımcılar, pirlere, esnafın ve endüstrinin kontrolü, yamak, çırak, kalfa ve ustaların sanat ve ahlak ko­ nusunda eğitimleri hususunda

yardım

ederlerdi.

Ustalar, tarikat disiplini uyarınca yanlarında çalı­ şan yamak, çırak ve kalfaların her türlü problemle­ ri ile meşgul olur, onların iyi bir usta olmalarını sağlarken,

gidip

kimseleri,

arkadaşlarını ve hatta özel hayatlarını

geldikleri

yerleri,

konuştukları

kontrol altında bulundurur, uygunsuz davranışları görülürse nasihat ederlerdi. Yamağın çırak, çırağın kalfa, kalfanın usta ola­ bilmesi için ustanın huzurunda imtihan vermesi ge­ rekirdi. özellikle usta olmak isteyen kalfanın üze­ rinde durulur, bu kalfanın pir ve yardımcılarından yetki aldıktan sonra dükkan veya atelye açmasına izin verilirdi. Şer'i mahkeme sicilleri ve kadılar ta­ rafından yazılan fütüvvetnamelerden anlaşıldığına göre, bu imtihanda başarılı olmak için yalnız san'a­ tı iyi bilmek yetmezdi. İmtihana giren meslek men­ subunun temiz ahlaklı, dürüst, haram yemeyen,

yalan söylemeyen,

müşteriyi aldatmayan bir kimse

olması gerekirdi. Dükkan ve atelyeler bu yönleriy-

62


le birer eğitim merkezi durwnunde.ydılar. Ana - ba­ balar, evla.tıarını bir ustanın yanına çırak olarak verirken, çocuklarının hem sanat öğreneceğinden, hem de eğitilerek toplwna kazandırılacağından emin olurlardı. Anadolu'da hal8. yaşayan « eii senin, kemiDi b enim» sözü bu teslimiyet ve itimadı ifade etmektedir. Günümüze kadar intikal eden yazılı belgeler­ den anlaşıldığına göre Ahi Baba seçilen kimse, der­ hal bir zaviye tesis eder, zaviyeyi dayar döşerdi. Meslek mensupları geceleri zaviyede toplanır, din, edebiyat ve sanat konularında eğitim görürlerdi. Mithat Gürata'nın bildirdiğine göre «Ahi zaviyele­ rinde öğretmen, profesör, hakim, vaiz, silah talim­ cisi, hattat, şair gibi görgülü ve bilgili kimseler de bulunurdu» ( 57 ) Genç esnaf ve sanatkarların bu şair, bilgin ve din adamları tarafından zaviyelerde gece eğitimi gördükleri, onların sohbetlerinden is­ tifade ettikleri şüphesizdir. İbni Batuta, Anadolu'­ da Türkmen kavimlerinin oturduğu her il, ilçe, bu­ cak ve köyde ahilerin varolduğunu bildirdiğine gö­ re, ahi teşkilatının şehirden köylere kadar yayılan bütün yerleşme merkezlerinde her türlü eğitim ve piyasa kontrolü görevini üstlendikleriİıi söyleyebi­ liriz. e

SANATKAR OLMANIN ŞARTLARI

Esnaf ve sanatkar olmak isteyenlerin belirli ahlak seviyesine erişmiş olması gerekirdi. Mithat Gürata'nın tesbitlerine göre «Küfredenler, ikiyüzlü (57) Mithat Gürata. Unutulan adetlerimiz ve loncalar. S: 77.

63


ve ortalığı karıştıranlar, yalan söyleyenler, sözünü tutmayanlar, kan dökenler, başkalarına tuzak ku­ ranlar, sattığı malda ihtikar yapanlar ahi olamaz­ dı. Usta olmak isteyen kalfa, kendi mesleği ile ilgi­ li bir eser yapar, bunu bazı disiplin ve hiyerarşi kurallarına uyarak zaviyeye getirirdi. Kalfanın ken­ disi tarafından yapılan eser, zaviyede ; yukarıda va­ sıflarını özetlediğimiz pirler ve ahi baba tarafından incelenir, eksiksiz bulunursa kalfa merasimle usta­ lığa terfi eder, dükkan veya atelye açmasına izin verilirdi. Usta olan kalfanın beline bir peştemal bağlanırdı. Ahi baba, usta olan kalfaya « Harama bakma, haram yeme, haram içme, doğru, sabırlı, dayanıklı ol, yalan söyleme. Kimseyi kandırma, kanaatkar ol, dünya malına tamah etme. Yanlış ölç­ me, eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini bil ve kendin muhtaç iken başkalarına verecek kadar cömert ol » ( 58 ) ögüdünü verirdi. Ya­ maklığından itibaren ciddi bir kontrol altında bu­ lundurulan ve sürekli olarak eğitilen usta, dükkan açınca da kendi başına buyruk olamazdı. Zaviyeler­ de eğitilmeye devam eder, kendi kalfa, çırak ve ya­ maklarının sorumluluklarını da üstüne alırdı. Ustalar, yukarıda sözünü ettiğimiz pir ve yar­ dımcılarının da devamlı gözetimi altında bulundu­ rulurlardı. Fazla fiyatla mal satan, eksik tartan, ka­ litesiz eşya imal eden ustanın dükkaru kapatılır, mesleki ve sosyal dayanışmadan mahrum bırakılır­ dı. Bu kimse mesela bir ayakkabıcı ise, çürük ayak­ kabı dükkanının kapısına çivilenir, böylece halk ikaz edilmiş olurdu. Böyle bir cezaya uğrayanlar, zaten küçük olan şehirlerde herkes tarafından ta· (58) Age. S: 81.

64


nındıkları ve artık kimsenin yüzüne bakamayacak­ ları için çoğu zaman şehri terkederlerdi. Şehri ter­ ketmek zorunda kalan bu tür kimseler, gittikleri şehirlerde kendilerini halka adamış, iyilik ve doğ­ ruluk timsali olmuş, öldükten sonra da veli olarak bilinmişlerdir. Halkın, türbesini hala ziyaret ettiği Bursa'daki Ekmekçi Baba ile Eğridir'deki Değir­ menci Baba bu tür kimselerdir. Türk esnaf ve sanatkarlarını dürüstlüğe sevke­ den vicdani kontrol ve ahi teşkilatının kontrolü dı­ şında, muhakkak ki bir devlet kontrolü de söz ko­ nusu idi . Devletin çeşitli organları, hatta bizzat pa­ dişah piyasa düzenini, üreticiyi, tüketiciyi korumak için, gerektiğinde ambalaj içinde satılan armutlara bile müdahale ederdi. Başbakanlık Devlet Arşivi'n­ de bulunan bir belgeden öğrenildiğine göre, 1676 'da padişah, İ stanbul Kad.ısı'na bir ferman göndererek «Armut satışlarının halkın yararına olacak biçimde düzenlenmesini » istemiştir. Fermanda belirtildiği­ ne göre, İstanbul'a getirilen taze armutlar küçük sandıklar içinde satılmaktadır, ancak bazı kişiler bundan şikayetçi olmaktadırlar. Fakirler, ambalaj­ lı armutların daha pahalı olduğunu ileri sürerek, armudun küçük paketler halinde değil de, büyük kutular içinde kilo ile satılmasını İ stanbul Kadı­ sı'ndan istemektedir. ( 59 ) Bu konuda bir başka ör­ nek de 1630 yıllarına ait olduğu sanılan bir belge­ dir ; bu belgede esnaf ve sanatkarların halka gerek­ tiği gibi hizmet edebilmeleri için alınan tedbirler şöyle sıralanmaktadır :

(59) Prof. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahi­ lik. S: 1 13. F: 5/65


e

ESNAF VE SANATKARLARIN İŞLERİ HAKKINDA TÜZÜK :

« .. ve yalan yere şehadet edenler ve tezvir huc­ cet verenler ve anunla amel edenler, kadı katında sabit olduktan sonra muhkem haklarından geline ; ve şer'an muamele edenleri ( faizcilik ) onu on bir­ den ziyadeye ( % 1 0 ) verdirmeyeler ve ribayı dahi ( tefeciliği ) kat'a ettirmiyeler. .

Ve ekmekçiler işlediği ekmeği ve girdecilerin ve çörekçilerin çiği ve karası olmaya. Gözlenip eksik ölçü ve dirhemine bir akça cerime alalar. Çörek ek­ meğin nısfı işlene ve bir muduna vakıyye üzere ye­ di vakıyye ( bir vakıyye 40 dirhem yani 128 gr. ) yağ koyalar ve arı işliyeler. Ve kasap, koyunu geceden temizleye ve arı satalar ve kadı dikkat edip tayin olunan narh üzere et besleyip hiç bir veçhile inad ve temerrüd etmiyeler. Semizini saklayıp zaifini bo­ ğazlamayalar. Her zaman koyun tedarik edip kese­ ler, halka et yetiştireler. Eğer inad ederlerse ceza­ ları verile. Tayin olunan narh�an eksik satarlarsa tedib edeler veya dirhemine bir akça cerime alına ve inad edip et bulmıyan kasapları hapsedeler ta et bulmaya razi olup hazır edinceye değin hapisten salmıyalar. Ve kuzu ve sığır kasaplarına dahi ya­ sak ( kanun ) oluna ki dikkatlice ve temiz hizmet edeler. Aşçının pişirdiği et çiğ olmaya, tuzsuz olmaya ve pak kotaralar ve kasesi ve bezi temiz ola ve ka­ zanı kalaysız olmıya ve çanakları eski ve sırçasız ol­ maya. Ve hizmetkarları kafir olmaya ve bellerinde futaları temiz ve yeni ola çok eski olmaya. Çiğ et yahni olunca adet ne ise ona göre satalar. Bir akça­ lık et yalını olunca nısıf itibarına olur. Ve suda piş66


mis köfte ve sis kebabı Met ve kanun nice ise öyle ' sat�la. Tavuk büryumı önce suda ısladırlarnış bu yasaklanmıştır, önce haşlayıp sonra kızartmak men olmuştur. Kuzu kızartmasının yüzüne aşı boya sü­ rerlermiş sürmiyeler ve suda ıslatmıyalar ve l:\epsi­ ni iyice pişireler. Tandır kebabı ve yalını, et narhı­ run yarısı ola. Başçıların pişirdiği baş ve başçısı görüle ki te­ miz tutalar, temiz pişireler ; bayat, kirli ve kıllı ol­ maya, pişkin ola. Ve koyun kellesine zamanına gö­ re narh vereler. Ve paça her zamanda dördü bir ak­ çaya olur, fazlaya satılmaya. Pişkin ola, sirkesi ve sarımsağı tamam ola ve başka hususları kelledeki şartlar gibi ola. İ şkembeciler işkembeyi iyice temizleyip, temiz su ile yıkayıp temiz su ile pişireler ve pişkin ola ve sirkesi ; sarımsağı tamam ola ; başka hususları aş­ çıların tabi olduğu şartların aynı ola. Ciğerciler gözlene, ciğeri karıştırıp ( akciğerle ) pişirmiyeler. Börekçiler de gözlene. Koyun eti 250 dirhem olunca şorbalı börek ( ? ) 200 dirhem ola. Yaprak bö­ rek 1 80 ola, meyanesi soğanlı ola, koyun etinden başka et karıştırmalar ve böreğin başka maddele­ ri temiz ola ve hamırları arı undan ola. Yaş ve kuru meyveler ve başka yiyecekler : üzüm, incir ve benzeri meyveler onu onbir akça üze­ rine ( % 10 kar ile ) satıla. Bir kez yaş yemişe narh verildikten sonra bitirip, çüriidü diye gene gelip narh istemeyeler, verilen narh üzerine satalar, ye­ niden narh vermeyeler. Bahçelerden yükle gelen ye­ miş yüzleme ( üstü iyi altı kötü ) olmaya, üstü nasıl­ sa altı da öyle ola. Kavun, karpuz ve hıyar görüle ve bu tür yemişler de görüle, karıştırma olmaya ve pazar yerinden başka yerde satılmaya. Yolda kar-

67


şılayıp satın almak isteyeni muhtesip tutup siyaset eder. Yoğurtçuların yoğurdu da gözlene, yüküne gö­ re narh vereler, nişasta ve su katmıyalar. Kaymak­ çılar ve peynirciler dahi gözlene her ne gelirse zamanına göre narh vereler. Turşucular gözlene, turşuları insaflı satalar, inad edenlerin hakkından geline. Turşu sirke ile kurula, kepek ekşisi ile ku­ _rulmaya. Helvacılar dahi gözlene... dörde olunca helva 6 akçaya ola. Ve karma balı helvanın okkası 7 akçaya ola, ama bal ·gayet iyi ola ve iyi pişi reler. Üzüm ve pekmez helvası üçere satıla. Şerbetçiler dahi gözlene kuru üzümün okkası bir akçaya satılırsa şerbetin okkası bir akça ola, miski ve gülabi ( kokulu ) ola. Ekşi ve sulu olmaya. Hoşafçılar dahi gözlene, ekşi olmaya, aldıklarına gö­ re satalar, hoşafları gayet temiz ola. Terziler dahi gözlene, fermude çuka ve kaftan, kotoni sancaklı ola, 15 akçaya dikeler. Sancaklı ve penbeli ( pamuklu ) sof kaftanı 25 akçaya dikeler. Emirahfıri kemha kaftanı ve kadife kaftanı 25 ak­ çaya dikeler. Sofu ( ince yün ) 35 akçaya dikeler : Fistan çuha kaftan bir parmak ( kelime okunamadı ) ola 30 akçaya dikeler ve kadın terliğini 1 5 akçaya dikeler ve çatma kumaş kaftan 45 akçaya ola. Mağ­ ribi sof kaftan nekendesi ( ? ) ola 25 akçaya ola. Ve sair nekendeli kaftan 20 akçaya ola. Ve kadın koto­ ni kaftanı ki kemha yakalı olursa 30 akçaya ola. Ge­ risi buna kıyas oluna. Çocuk kaftanı ve benzeri şey­ ler emeklerine göre hesab edile. Terziler dikmek için aldıkları kaftanları vaktinde vereler. Ve başka meslek sahipleri aldıkları işin vadesini geçirmeye­ ler. Eğer bir kişinin kaftanı kısa veya dar ve yara­ maz dikmiş ve yaramaz ilmiş olsa kadı marifetiyle 68


haklarından geline. Çukacıların çukaları gözlene, Erkek çuka kaf· tanı ve boğassı ve bez kaftanı bir boy, eteği iki ola. Sancağı ekli olmaya, yakası nasıl ise sancağı da öy­ le ola ve düğmesiz satılmaya, dikişi normal ola, eksik olmaya. Yine sonra fistan olmaya elverişli ise ve çukacılar ısladıp satarlar, eninden ve boyundan çekmiyeler. Şehirde işlenen astar sekiz arşından eksik ol­ maya. Boğassı dışarıdan gelmişse onu onbire ( % 1 0 karla ) satalar, fazlaya satmayalar. İpekçiler de gözlene ( kontrol edile ) . İpekleri düz ola, düygü olmaya. Ve gömlekçiler de gözlene : aldıklarına göre satalar, sağlam dikeler, yenleri normal ve bol ola. Kazazlar da gözlene : şeritleri ve düğmeleri kalp olmaya ve ipliğinin şeridi, teli iyi ola ve iyi ö rdüreler, iyi dikeler. 7 kenarlı bir akça­ ya, 9 kenarlı bir buçuk akçaya, 1 ı kenarlı düğmeyi iki akçaya satalar ve delallar da gözlene : hizmet ve emniyetlilik edeler, doğru olalar. Metadan ve ku­ maştan hiç bir kişi kendinden artırmaya ve yalan söylemeye ve halka ondan gadirlik ve zarar olmaya. Sattığı şeylerden 1 00 akçadan bir akça ala daha faz. la almaya. 1 000 akçalık malın dellaliyesi on akça­ dan çok olmaya. Cariye ve kuldan, attan ve katırdan satılınca bu kıyas üzere verile. At canbazları bu öl­ çüye göre hareket edeler. Halayıkçılar sattığı cariyenin yüzüne ak ve kı­ zıl hiç bir süs maddesi sürmiyeler, satılan oğlan ve cariyenin elbisesini almayalar Üzerlerindeki elbise ile satalar, sattıktan sonra soyup almayalar. Çukacılar, kemhacılar, takıyaciler ve atlasçılar ve büriincükçüler anında ve tavında ola, kusurlu, eksik ve kötü işlemeyeler. Aıtunlu kadifenin klap69


danı seyrek ve eksik olmaya. Takkeciler ve mücevvezeciler ve arakıyyeciler gözlene. Her ne dikilirse yeni kumaştan dikile ve mücevvezenin astarı çok çirişli olmaya, iyi dikile. Satmasında sermayeleri ve emekleri göz önüne alı­ nıp bir miktar kar verildikten sonra onda birden fazla almayalar. Ayakkabıcılar, ala ve kırmızı çiz­ me en iyisi 30, orta halli 28 aşağısı 26 akçaya ola. Ve sair renklilerin en iyisi 24, ortası 1 8 ve aşağısı 1 0 akçaya alına. Şirvani başmak ( ayakkabı ) en iyisi 20, ortası 18, aşağısı 16 akçaya ola. Sağrı başmak en iyisi 23, ortası 2 1 ve en aşağısı 20 akçaya ola. En iyi kadın çizmesi 25 den fazlaya olmamalı, öteki çiz­ me veya ayakkabı alası 18, ortası 16, aşağısı 14 e ola ve sair yeniçeri ayakkabısından başka ayakkabının alası 1 0, ortası 8, aşağısı 7 akçaya ola. Bütün baş­ makçıların, ayakkabıcıların ve çizmecilerin işledik­ leri gayet iyi ola kalp olmaya, kötü işleyenlere ak­ ça başına ikigün ( hapis ) hesabı üzeredir. Tamam olmadan delinirse veya sökülürse suçludur, ceza ve­ reler ama gön ve sahtiyan delinirse suçlu debbağ­ dır. Ciltçilerin işi de gözlene : cilt için alacak akça­ dan harçların ve emeklerin gözlenip bir miktar na­ faka kendileri için konduktan sonra fazla almaya­ lar. Sahaflar dahi gözlene : sattıkları kitabdan onu ondörtten fazla almayalar, alırlarsa haklarından geline. Eskicilerin işlediği iş de gözlene : önce, yama­ ları sahtiyan ola, karın ve meşin olmaya, dikişleri iyi ola ve iki olan tamam iki akça ola ziyade olma­ ya. Ve gön tacirleri dahi gözlenip öküz ve tosun de­ risinin alası 56, ortası 5 1 , aşağısı 2 1 akçaya ola. Su sığırı ( manda ) derisi alası 35, ortası 32 ve aşağısı 70


30 akçaya ola. Ham deriyi debbağlardan başkası al­ maya yalnız debbağlar ala. Debbağ debağat ettikten sonra her ne türlü is­ terlerse işlesinler. Dışarıdan getirenlere sattırma­ yalar, dinlemezlerse haklarından geline. Keçi deri­ si ki kırmızı ve ala ola iyisi 22, ortası 18, aşağısı 16 akçaya ve başka renklerin iyisi 16, ortası 13, aşağısı 10 akçaya ola. Nöbetle sattıkları zaman onunu on ikiye satalar. Gön tacirleri işlenmek için gön alıp bağlayıp satarlarmış üzerine kadı adam gönderip teftiş edip bana arz olundu, ben dahi kanunnameye dercettim. Kasaplar ham koyun derisinin iyisi iki buçuğa, or­ tası iki akçaya, aşağısı bir akçaya veya bir buçuğa ola. Ham kara öküz derisi alası 22, ortası 20 ve aşa· ğısı 1 9 akçaya ola. Ve saraçlar sahtiyan ( bir kelime okunamadı ) emekli olan 120 akçaya olan ve akıncı iri tabelbazı ile 150 akçaya ola. < Burada türlü hayvan derilerinin, üç kalite üzerinden fiatları uzun uzun bildirilmek­ tedir. ) Ve keçeciler mutaflar gözlene. Keçeyi çiy pişir­ meyeler, adet üzere pişireler ve endam keçesi sekiz buçuğa ve eymürtik ( ? ) keçesi beşer akçaya ola, artuğa satarlarsa haklarından geline. Ve sair at çu­ lunun uzunu 12 karış ve eni 8 karış ve yakalı ola. Gayet iyisi 26 akçaya. Şol çul ki uzunu 10 karış ve eni 6 karış ola 20 akçaya verile. Ve şol çul ki yaka­ sız ola uzunu 9 karış ve eni yedi karış ola 20 akçaya ola. Ve siyah at tobrası ağzı dik.ili gayet iyisi 5 ak­ çaya, orta hallisi 4 aşağısı 3 akçaya ola ve kolan kıs­ mı dahi kaidei kadimeye göre gözlene. Ve hallaçlar dahi gözlene, 150 dirhem pamuğu bir akçaya atalar. Demirciler de gözlene : işledikleri demiri kalp 71


işlemeyeler ve illet etmiyeler. Ve kazancılar dahi gözlene : her ne işlerlerse kadı marifeti ile narh ve­ reler. Kazanın ve haranının kulpunu demirden de­ ğil bakırdan yapalar. Ve kalaycılar kalayladıkları nesneyi gayet iyi kalaylayalar, kalp etmiyeler ve illet ( özürlü ) etmiyeler ve kalaya ve demire ve bunlar gibi nesneleri gayet iyi kalaylayalar kalp etmiyeler ve illet etmiyeler ve kalaya ve demire, bunların em­ sali nesneleri onda bir akçaya narh vereler. Ve bıçakçılar dahi gözlene, Dimeşki diye frengi işlemeyeler ve satmıyalar, cinsi cinsiyle satalar. Ve ala kılınç kını 60 akçaya, ortası 50, aşağısı 40 akça­ ya ola ve kıncılar dahi gözlene işledikleri işi iyi iş­ leyeler. Ve iğneciler dahi gözlene : işledikleri iğneyi iyi işleyeler. Demir iğneyi Dimeşki ( Şam işi ) deye sat­ mayalar kalp işlemeyeler. Ve nalbantçılar dahi gözlene : 100 ayaklık ham malı 70 akçaya alırlarmış, beş buçuk akçaya nalla­ yalar. Ve bazı nal varmış yüzünü altmış akçaya alır­ larmış onun gibileri dört buçuk akçaya nallayalar. Mıh eğrilip atılsa nalbant üzerinedir, inad ederse te'dip edeler ve katırı dört akçaya ve eşeği üç buçuk akçaya nallayalar. Ve nalçacılar dahi gözlene : nalçayı sakat işle­ meyeler. Ve kılıçcılar gözlene, Dimeşki diye frengi işlemeyeler, vezinle satmıyalar ve kılıç kının iyisini 60 a, ortasını 50 ye aşağısını 40 akçaya satalar, zi­ yade olmaya. Ve kuyumcular gözlene : emin kimse ola. işin sadesini ( düzünü ) dirhemini bir akçaya ve meyane­ kdr işini ikiye işleye. Ve alhmun miskalını üç akça­ ya ve müşebbek ( kafesli ) işinin miskalını beş akça ve döğme işin ve kılıç bendinin ve onlara benzer ne 72


varsa dirhemine bir buçuk akça alalar ve altın pul işleyenin dirhemine üç akça alalar. Yapı ustaları ve dülgerler günde yemekli on ak­ ya işleyeler, gün doğarken gelip gün enmeden git­ meye, fazla isteyenleri te'dip edeler. Kiremitçiler gözlene, çiğ pişirmeyeler. Ve kerpiççiler gözlene, ker­ piçi sıkı ve kalın edeler. Ve çanakçılar ve çömlek­ çiler gözlene, çiğ pişirmeyeler. Ve tahıl pazarında satılan buğday ve arpa ve hububat her ne ise samanlı ve kesmikli olmaya, te­ miz ola ve tamam ölçeler. Ve kile damgalı ola, eksik ya da fazlası bulunursa ( ölçeğin ) şiddetle cezalandı­ ralar. Ve sabuncular gayet iyi edeler. Ve mumcular gözlene : mumları çirkli ve kokar yağdan olmaya fi­ tili yoğun ( katı ) olmaya ve sabun dahi iyi ola piş­ miş ola, yarık olmaya. Ve oduncular, katır odununun uzunu dört karış ola, eşek yükünün üç karış ola, deve odununun altı kanş ola. Dağda çok yükleyip, şehre yakın gelince yükü eksiltmeye, adetçe < normal ) ola. Hayvana fazla yük yükleyemeler, nalsız gezdirmeyeler se­ merleri eski olmaya. Attarlar dahi gözlene : zağferanili, yağlı ve asal­ fur < ? ) olmaya. Sattıkları şeylerin onunu onbirden < % 10 ) artuğa satmayalar. Ve baş şekeri üç kağıt­ tan ziyadeye sarmayalar. Frengi şekeri iyi şeker fia­ tına satmayalar. Bezzazlar dahi gözlene : ibrişimi iyisine karış­ tırmayalar ve arşınları eksik olmaya. Eğer eksik ar­ şın kullanılırsa ta'zir edip ağaç başına < Değnek ce­ zasında vurulacak her değnek için ) bir akça ceri­ me alına. Ve boyacılar her ne rengi boyarlarsa iyi edeler. Kalp etmeyeler ve bezi taş üstünde döğüp zarar et73


meyeler ve boyalı bezi yol üstünde asmayalar ve yol üzerinde taş üzerine dökıneyeler. Ve hamamcılar hamamı pak ve temiz tutalar. Suyu mutedil ve hamamı sıcak ola. Ve dellaklar cüst-ü çabik ola. Usturaları keskin ola ve baş tıraş etmede kamil olalar ve haklarından gelecek kadar adama yapıştıralar ( herhalde sülük vurmayı kas­ tediyor ) . Çok hizmet edip muhkem kese sürüp ve sabunla yuyalar ve keselerin ve usturaların temiz tutalar. Kafir başını ve uyuz başını tıraş ettiği ustu­ ra ile müslümanlarını başını tıraş etmeyeler, onun gibilerin usturaları ayrı ola. Ve natır, futaları pak ve temiz tuta ve adamına göre futa vere. Delikli ve kısa futa olmaya ve kafire ayrı futa vereler ver­ dikleri futanın ayrı işareti ola. Ve kafir yüzün sil­ diği rida ile müslüman yüzün silmeye. Velhasıl müs­ lümanların her nesnesi ayrı ola. Eğer inad ederler­ se muhkem ta'zir edip hakların geline. Ortalıkta gezen tabibleri, timarhane tabipleri­ ne iletip imtihan edeler. Eğer kabul ederlerse tabib­ lik ettireler ve illa cümlesin menedeler. Ve cerrah­ lar cerrahlıklarında kamil olmadan kimseye el vur­ mayalar. Ve değirmenciler değirmende tavuk besleyip, halkın ununa ve buğdayına zarar etmeyeler. Vakıt­ larını bilmek isterlerse ancak bir horus besleyeler. Ve kimsenin buğdayını değiştirmeyeler ve değirme­ ni başı boş bırakmıyalar ve yabana gitmeyeler ve taşlarını vaktı geldikçe dişeyeler ve haklarından ar­ tık tereke almayalar ve çalmayalar ve herkes nöbet­ le öğüde ve bir kişinin terekesini çıkarıp bir başka-

74


sınınkini komayalar eğer inad ederlerse muhkem haklarından geline.» ( 60 ) Çağının çok ilerisinde olan Osmanlı Türk tm­ paratorluğu'nda esnaf ve sanatkarların ve piyasa nizamının kontrolü yalnız yukarıda sadeleştirilmiş metnini sunduğumuz tüzük ve kanunnamelerle ya­ pılmamıştır. Padişahlar, vezirler, zaman zaman kı­ yafet değiştirerek kontrol işini bizzat üzerlerine al­ mışlardır. Evliya Çelebi, Sadrazam Melek Ahmet Paşa'nın böyle bir kontrolünü şöyle anlatmaktadır. «Paşa efendimiz hüküm süren esenlik ve ada­ let dolu devirlerinde, Ramazan'ın 14'ünde Çarşam­ ba günü sadrazamlık nizamı gereğince ata binip, İs­ tanbul Mollası önde, muhtesip ağası arkada, alınan bir terkip ve büyük bir alay ile Unkapanı'na gelir. Bütün Karadeniz reislerini, habbazan ve uncuları ve muhtekir nakliyecileri toplar. Karadeniz sahille­ rinde Varna, Balçık, Köstence, Kilikse, İ smail, Kili, Akkerman gibi kale ve iskelelerde gulal'ın, buğda­ yın kaça alındığını sorar. Ekmek pişirtip, tadına ba­ kar. Bundan sonra 300 dirhem beyaz ekmeğin bir akçeye olabileceğini hesap ederek böylece narh ve­ rir. Ete de 7 akçe narh koyup, sebze haline gider. Orada pirinç, bakla, nohut, mercimek, keten, şeker, kahve ve diğer yiyecek maddelerine narh vererek sarayına döner.» Fatih Sultan Mehmet zamanında başlayan ve yerleşen bu usftlün giderek kanun hükmüne geldi­ ği görülmektedir. Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnamesinde ..

(60) Prof. Neşet Çağatay. Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. S: 1 1 3-1 1 9. 75


narh kanunu hakkında şu bilgi verilmektedir : «Dükkan sahipleri satışlarında haddi aşarlar ve müşterilere zarar verirlerse, bu zararın gideril­ mesi için padişah tarafından narh tayini gerektiğin­ de, devletin ileri gelenleri toplanıp görüşürler, ne satıcılara, ne müşterilere zarar vermeyecek şekilde her çeşit ihtiyaç maddelerine narh konulması için Kadı Efendi'ye ya da muhtesibe hitaben ferman yazdırırlardı.» «Yüksek fiyata mal satanlar, san'ata hile ka­ tanlar, veya hizmeti kötüye kullananlar, ekmeği çiğ pişirenler ve eksik satanlar suçlarına göre cezalan­ dırılırdı.» «Narh halk yararına geçerli hususlardandı. Ferman olmadıkça arttırılıp, eksiltilmemesi gere­ kirdi. Herhalde ferman verilmekte çok ihtiyatlı davranılır, ve kamunun herhangi bir zarara uğra­ mamasına itina edilirdi. Narhı değiştirmek gerekti­ ğinde tarafsız ehl-i vukuftan fikir alınırdı.» «Devlet hizmetinde bulunanlar narhın uygulan­ masına gerekli itinayı göstermekle görevli idiler. Zira kamunun < halkın ) rahatının sağlanmasında gereken hususlardan biri de narh ile pazarın düzen içinde bulundurulması idi . » (61 ) Böylesine bir kontrol rejimine tabi olan esnaf ve sanayicilerin hile yapması düşünülemezdi. Bu silsileli kontrol rejimi sayesindedir ki, Türk malla­ rı bütün dünyada ün yapmış, her ülkenin pazarına girmişti. Bir yabancı kaynak Türkiye'deki tüketici­ nin nasıl korunduğunu şöyle anlatmaktadır : « Türkiye'de hersey bol, ucuzdur. Yesil nohut ve.

.

(61) Mithat Gürata. Unutulan adetlerimiz ve loncalar. S: 125-126

76


ya meyveler bizim memleketimizde olduğu gibi al­ tın pahasına satılmaz. ( .... ) Mal satanların tartıla­ rını kontrol ile tavzif edilmiş memurlar hergün sa­ tıcıları kontrol ederler. Eğer terazisi hileli olan ve­ ya pahalı satan bir satıcıya tesadüf edilirse ; der­ hal değnek cezasını infaz ederler. Öyle ki, satıcılar bu cezadan korkarak umumiyetle tartılan malın üstüne bir miktar da ilave ederler. Böylece pazara ne almak istediğini söyleyebilecek küçük bir çocu­ ğu yollamak da mümkündür. Zira çocuğa yolda rastlayan zabıta memurları malı kontrol edip, ek­ sik buldukları takdirde, satıcısını derhal cezalan­ dırdıkları için kimse çocuğu aldatmağa cesaret ede­ mez. Bir sefer cibresi 5 akçadan kar satan bir ada­ mın tartısının yanlışlığı yüzünden dövüldüğüne şa­ hit oldum. Bir çocuğa soğan satan bir başkasının da çocuğa yolda rastlayıp, noksanlığı tesbit eden zabıta memurlarının 30 değnek vurduklarını gör­ dfun. » ( 62 ) e TİCARETTE TÜRKÇÜLÜK

Ahi teşkilatının ülke çapındaki nüfuzundan ve bu teşkilatın ticaretin Türkleşmesinde oynadığı rol­ den de bahsetmeliyiz. Osmanlı Devleti'ni kuran Osman Gazi'nin ka­ yınpederi Şeyh Edebali'nin bir ahi şeyhi olduğu bi­ linmektedir. Otoritelere göre, Osman Gazi, nüfuzu­ nu arttırmak için ahi şeyhinin kızını almıştır. İlk Osmanlı vezir-i azamları arasında da ahiler vardır.

(62) Relation d'un Voyage fait an levant par monsen­ yör de Thevenot. Paris 1665. Zikreden Prof. A. Dje­ vad. Yabancılara göre eski Türkler. 77


Aşıkpaşaoğlu'nun

tarihinde ; Gelibolulu Ali'nin Kühn-ül Ahbar'ında ; Müneccimbaşı Ahmet'in Ca­ miud Düvel'inde ; Şakayık-ı Nümaniye'de ve öteki Osmanlı anallerinin bir çoğunda, özellikle Osman I, Orhan, Murat, Beyazit I, Mehmet I, Murat II ve Fatih devirlerinin bilginleri ve devlet adamları ara­ sında birçok ahi kişilerin adları yazılmaktadır. ( 63 ) Hatta Sultan I. Murat'ın ahi olduğu da, son zamanlarda, kesinlik kazanmıştır. «Topkapı Sarayı emekli müdürü Tahsin öz tarafından yayınlanan bir vakfiyede Murat I'in ahilerden şed ( kuşak ) ku­ şandığı ve kendi eli ile kuşak kuşatıp, Malkara'ya ahi atadığı » ( 64 ) yazılmaktadır. Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, Osmanlı hakanları devletin kurucusu olan Osman Gazi'den itibaren ; hem Anadolu'nun Türkleşmesi, hem de ticari ve iktisadi hayatın düzene konulması için, ahilere büyük önem vermişlerdir. Bu önem de ta­ bii ki, ahilerin nüfuzunu ülke çapında arttırmıştır. Ahi teşkilatının Anadolu'nun Türkleşmesinde, tica­ ret ve sanayie Türklerin hakim olmasında oynadığı üstün rolden de söz etmek zorundayız. üstün bir milliyetçilik duygusuyla güçlü bir müessese haline getirilen miri toprak rejimi, düş­ mandan fethedilen toprakların Türklerin eline geç­ mesine nasıl hizmet etti ise, ahi teşkilatı aynı hiz­ meti san'at, ticaret ve sanayi alanında yapmıştır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu hazırlayan yıllar­ da Anadolu, gerçek bir keşmekeş içindedir. Selçuk· lu ordularının Kösedağ Meydan Savaşı'nda mağlup

(63) Prof. Neşet Çağatay Bir Türk Kurumu olan Ahilik. S: 94 (64) Tarih Vesikaları Dergisi C: 1 , Sayı 4, S: 243

78


olması, Selçuklu Türk Devleti'ni, Moğolların hima­ yesi altına sokmuş ; Selçuklu sultanları, Moğol is­ tilacılara haraç verir olmuşlardır. Selçukluların ayakta tuttuğu siyasi birliğin parçalanması ile irili ufaklı beylikler teşekkül etmiştir. Beylikler kendi aralarında mücadele ederken, sık sık Moğolların baskısı:p.a uğramakta, Anadolu'da uygarlık namına ne varsa düşman tarafından yakılıp, yıkılmaktadır. Beylikler, kendi güçlerine dayanarak Moğolları ye­ nemeyeceklerini bildikleri için Mısır'daki Türk Kölemen İmparatorluğu'ndan imdat istemekte, böylece Anadolu toprakları iki güçlü ordunun kuv­ vet denemesi yaptığı bir bölge h:lline gelmektedir. Moğol tazyiki, Doğuanadolu'daki Türkmen boyları­ nın Batı'ya göçlerine sebep olurken, Taşkent, Se­ merkant, Buhara gibi, çağın en büyük ticaret ve kültür merkezlerini yıkan aynı tazyik Ortaasya Türklüğü'nün de, Anadolu'ya kaymasına yolaçmak­ tadır. Ortaasya'nın medeni ve müreffeh kentlerin­ den Batı'ya göç etmek zorunda kalan Türk sanat­ karlar, hıristiyan meslektaşları karşısında ezilme­ mek için birlik ve dayanışma ihtiyacı duymaktadır­ lar ki, ahilik işte bu ekonomik ve sosyal şartlar içinde geniş ölçüde teşkilatlanmıştır. Ahi örgütü­ nün temelinde Bizans esnaf ve sanatkarlarına re­ kabet etmek, hıristiyanlara karşı ezilmemek dü­ şüncesi yatmaktadır ki, bu düşünce tamamen mil­ Jiyetçi bir düşüncedir. Ahi teşkilatına üye olan es­ rlaf ve sanatkarların askeri eğitim görmesi ( 65 ) hatta muharip sınıf olmadıkları halde, ordu ile bir­ likte savaşlara iştirak etmesi de bu hükmü doğrula(65) Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu

ol.a n

Ahilik. S : 94 79


maktadır. Bu konuda aynı yaklaşımda bulunan Prof. Neşet Çağatay ahiliğin ortaya çıkışını hazır­ layan etkenleri : «Doğu'dan, Asya'daki büyük ve uygar Türk şe­ hirlerinden gelen çok sayıda sanatkarlara kolayca iş bulmak, yerli Bizans sanatkarları ile rekabet edebilmek, tutunabilmek için yaptıkları malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarla· mak, sanatkarlarda san'at ahlakını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hale getir­ mek, ihtiyaç sahib� olanlara her alanda yardım et­ mek, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarda devlet silahlı kuvvetlerinin yanında savaşmak, Türklük şuurunu san'atta, dilde, edebiyatta, müzikte, gele­ nek ve göreneklerde, milli heyecanı yaratıp ayakta tutmak. » ( 66 ) cümlesiyle özetlemektedir. Böyle bir sebeple kurulan ve hele devlet baş­ kanları ve devlet adamlarının da güvenini sağlayan bir teşkilatın, Bizans esnaf ve sanatkarlarına gale­ be çalmaması düşünülemezdi. Kaldı ki ahi teşkila­ tı, sanatın sırrını başkalarına öğretmeyen bir yapı­ ya sahipti. Öğretme işi ancak, görgü usulü ile ya­ pılır, dükkana veya atelyeye çırak olarak alınan he­ lal süt emmiş Türk çocuğu, kalfa ve ustanın eline bakarak zaman içinde yetiştirilirdi. Usta olması, ayrı bir dükkan açması için, daha evvel de belirtti­ ğimiz gibi, ciddi bir sınamadan geçmesi gerekirdi. Osmanlı Devleti'nde ahi teşkilatına girmek için mut- . lak surette müslüman olmak icabettiğine göre, hı­ ristiyanlar ahi olamaz ama ahiler tarafından denet­ lenirdi.

(66) Age. S: 95 80


e RESMİ METİNLERDE AHİ TEŞKİLATI

Eski resmi metinlerde hıristiyan esnafın, ehi· ler tarafından sık sık şikayet edildiğine dair belge­ lere rastlanmaktadır. Su örneklerin ahi teskilAtının kontrol gücü hakkında yeterli bilgiyi vereceği kanaatindeyim : « İstanbul'da bulunan kılıçcı esnafının kethüda ve yiğitbaşıları, bazı ustalar esnaf meclisine başvu­ rarak : Kılıçcılıkla uğraşan.... usta, sakız ağacın­ dan yaptığı kılıç kabzalarının üzerini siyah boya ile boyayıp, abanoz ağacına benzettiği ve bununla ni· ce nizama karşı kalp kabza yapıp, gelen müşterile­ ri kandırmak ve yanıltmak adetini benimsemiştir.» diye şikayette bulunmuşlar, o günden sonra bu us­ ta san'attan men ve iskat olunmuştur. « İstanbul'da bulunan ipekli kwnaş dokuyan es­ naf kethüdası Ahmet ve yiğitbaşı Ali usta ve ihti­ yarlardan Mehmet odabaşı ve Süleyman ustalar ka­ dıya başvurarak : Çarşı içinde perdahçılar hanında bulunan ipekçi esnafından şikayetçi bulundukları Mağrudi oğlu Nikoli'nin karşısında : «- Bizler ipekli dokwnacı esnafı olup, doku­ duğwnuz kwnaşları en iyi cinsten imal edip, nok­ san ve kalp iş yapmak, yüksek emirlerinizle yasak­ lanmış iken, ipekçi Nikoli, eski nizamlarımızı boza­ rak kalp ve kötü bez dokumakta olduğundan kendi­ sinin bu davranıştan alıkonulmasını ve dövülmesi­ ni istiyoruz» diye şikayette bulunmuştur. Nikoli de kalp, noksan ve seyrek bez dokutturmayıp, bezlerin topunun ölçüsü de tamam çile ve ipekleri tam ve sık dokutturmayı taahhüt edip, sözünde durmaz ise dayak cezasına çarptınlmağa razı olduğunu bil­ dirmiştir. Bunun üzerine şikayetçi esnaf da bu ha..

.

F : 6/81


le razı olmuşlar ve şikayetlerini şimdilik erteledik· lerini bildirdiklerinden, İstanbul Kadılığı mahke­ mesinden bu yolda karar almışlardır.» ( 67 ) Dini disipline dayanan bu kontrol ve teşkilattır ki, Türk Ordusu'nun teker teker fethettiği hıristi­ yan şehirlerinin ticari hayatına Türkleri hakim kıl· mış, devlet de iskan politikası ile bunu desteklemiş· tir. Ancak, ilk bakışta hiç de milliyetçi olduğu izle­ nimini uyandırmayan, fakat aslında çok şuurlu bir Türk milliyetçiliği takip eden devletin desteği, yal­ nız iskan politikasıyla kalmamıştır. Fethedilen hı· ristiyan şehirlerinde kapalı çarşılar, bedestenler, uzunçarşılar, ticaret hanları inşa edilmiş ; vergi muafiyeti gibi teşviklerle Anadolu'dan getirilen Türkler bu çarşı han ve bedestenlere yerleştirilmiş­ tir. Bu çarşılar, Tanzimat'ın Türk esnaf ve sanat­ karlarına vurduğu büyük darbeye rağmen bugün bile bazı şehirlerde nazım rol oynamaktadırlar. Bu­ rada şunu da söylemeliyiz ki, bugün şuursuzca sö­ vülüp durulan ve okullarda Osmanlı geriliğinin bir örneği olarak gösterilen ahi tekke ve zaviyelerine Osmanlı Türk yönetimi öylesine önem vermistir ki, İstanbul fethedilince bazı kiliseler caınie ç�vrilir­ ken Şehzadebaşı'ndaki Akataleptos Manastırı, Ka­ lender dervişlerine verilerek zaviye haline getiril­ miş, Lips, Haigos, Antreos kilise ve manastırlarıy­ la diğerleri bunu takip etmiştir. Pantepoptos Ma­ nastırı ise Fatih imaretinin inşaatı bitinceye ka­ dar, imarethane olarak kullanılmıştır.

(67) Mithat Gürata. Unutulan Adetlerimiz ve Loncalar. S : 82 82


e SAVAŞÇI DERVİŞLER

Osmanlı sosyal bünyesinde çok önemli bir yerl olan ahilere « Savaşçı Dervişler» de diyebiliriz. Ni· tekim, konuyu inceleyen Semavi Eyice, ahilik mü­ essesesini, batının şövalye rahiplerine benzetmek­ te ve ahilerin fethedilen yerlerin Türkleşmesinde ve ordunun gayretlendirilmesinde bariz tesirleri oldu­ ğunu ifade etmektedir. (68 ) Osmanlıların ilk devirlerinde inşa edilen ahi zaviyelerinin şehirlerin dışında ve hakim mevkiler de bulunması, bu teşkilatın aynı zamanda askeri amaçlar güttüğü.ne de işaret etmektedir. Kendileri­ ni Türklüğe ve islamiyetin yayılmasına adamış olan ahiler, gittikleri yerlere islamiyeti, Türk örf ve adetlerini birlikte götürdükleri için istila edilen top­ rakların vatanlaşmasında önemli görevler yapını� lardır. «Yeni fethedilen bir hıristiyan memleketin­ de dağ başlarında yerleşerek oraların imar ve em­ niyetiyle meşgul olacak ve tesis ettikleri merkezler­ le, Türk dili ve dinini yayacak misyonerlere ve gö­ nüllü muhacirlere sahip olmak, Türk Devleti'nin en büyük kuvvetini temsil etmekte olduğu meydanda­ dır. < ---- > Anadolu'ya doğru yayılmış olan bu derviş akını ve bu dervişlerin köylerde yerleşerek toprak işleri ve din propagandası ile meşgul olmaları hare­ keti, zamanın beylerinin bu gibi kolonizatör der­ vişlere bir takım muafiyetler, haklar ve topraklar bahşetmek suretiyle onların kendi memleketlerin­ de yerleşmelerini sağlamaya çalışmaları, Anadolu

(68) Doç. Dr. Semavi Eyice. İ lk Osman Devrinin Dini İçtimai bir Müessesesi zaviyeler ve zaviyeli cami­ ler. İFM. C : 23 Nu: 1-2. S: 25 83


istila ve iskanları kadar eskidir. Bu suretle, Osman­ lı Padişahlarını Rumeli'deki fütuhatları ve icraat­ ları esnasında da bir takım ahiler şeyhler ile mü­ nasebette görtiyoruz. Aynı teşkilat, aynı. akın Ru­ meli'ye de geçmiş, ve kendisine mahsus usullerle oraları da Türkleştirmeye, ve imar etmeye koyul­ muştur.» ( 69 ) Ahi örgütlerinin vergiden muaf tu­ tulmaları, ahilere ait vakıf ve zaviyelerin desteklen­ mesi de şuurlu bir milliyetçilik uygulamasının bir diğer görüntüsüdür. Bu destek, imparatorluğun ku­ ruluş ve yükseliş devirlerinde ahilere öyle mali bir güç kazandırmıştır ki, hiçbir teşkilat onlarla reka­ bet edemez hale gelmiştir. Ahi teşkilatı köylere ka­ dar uzanmış, ticarete hakim olmanın verdiği rahat­ lıkla sosyal dayanışma, sosyal yardım müessesele­ rini de kurmuştur. Neşet Çağatay'a göre son zaman­ lara kadar hemen hemen istisnasız her Anadolu kö­ yünde bir misafir odası bulunur, bu odanın yüklük denen yerinde oda sahibinin mali gücüne göre 5-1 0 kişiye yetecek kadar yorgan, yastık ; kilerinde odun, su testisi, bardağı, oturulan yerin oymalann­ da k�ve kavurma, soğutma, çekme, pişirme araç­ ları ve fincanlar bulunurdu. Böylesine yaygın bir örgüt dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. ( 70 ) Alp­ lar, alperenler, rindler, horasan pirleri etrafında kurulup yayılan ahilik, kelime anlamına tamamen uygun olan ccElin açık, alnın açık, sofran açık, dilin kapalı, gözün kapalı, belin kapalı» veya ccEline safi(69) Prof. Ömer Lütfi Barkan. Bir İ skan ve Kolonizatör

Metodu Olarak Zaviyeler.

(70) Prof. Neşet Çağatay. Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. S: 84 84


lam, diline sai}lam, beline sai}lam» veya <CElin tek, belin berk, dilin pek tut, aşına, işine, eşine sahip ol» ( 7 1 ) ilkeleri. üzerine oturtulmuş, asırlar boyun­

ca da yıkılmamıştır. Osmanlı Devleti'nin henüz ku­ ruluş devresi olan 1330'da Türkiye'ye gelen İbni Ba­ tuta, ahilik hakkında temel bilgi veren önemli kay­ naklardan biridir. Türkiye'de kaldığı müddetçe Alanya, Denizli, Kastamonu, Sinop ve Kırım zavi­ yelerinde misafir edildiği anlaşılan Batuta, bir köy zaviyesini şöyle anlatmaktadır : e BATUTA'NIN TESBİTLERİ

«Kastamonu'dan yola çıkarak bu çevre köyleri­ nin birinde bu bölgede gördügüm zaviyelerin en gü­ zellerinden biri olan büyük bir zaviyeye indik. Bu­ nu Fahreddin adında ulu bir emir yaptırmıştır. Bu kişi, bu yapı ile içinde oturacak yoksullar hakkında bakım ve denetleme işine oğlunu görevlendirmiş ve köyün gelirini bu vaziyeye vakfetmiş. Zaviyeye karşısında bir hamam yaptırmış. Gelip geçenler hiçbir para ödemeden yıkanırlar. Köyde bir de çarşı kurdurup, gelirini camie vakfetmiş. Mekke, Medi­ ne ya da Şam, Mısır, Irakeyn, Horasan ve bunun gi­ bi yerlerden gelen her yoksul için zaviyenin evka­ fında bir kat elbise ile geldiği gün 100 dirhem, ay­ rılırken 300 dirhem ve kaldığı günlerde geçimi için ekmek, et, yağ ile pirinç pilavı ve tatlılar ve Anado­ lu halkından her fakire 100 dirhem ile 3 gün ziya­ fet tayin etmiştir.» ( 72 ) (71) Cevat Hakkı Tarım. Tarihte Kırşehri Gülşehri. S: 73 (72) Prof. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik. S: 106 85


Köylerde bile böylesine erişilmez bir sosyal yardım teşkilatı ve mali güce sahip olan ahi örgü­ tünün, Anadolu'nun Türkleşmesindeki faal rolü, bu yapısı ile ortaya çıkmış olmaktadır. Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunu . anlatan eserinde, ahilerin fonksiyonlarına işaret etmekte ve ahilerin halkı temsil ettiklerini şu satırlarıyla be­ lirtmektedir : «Devlet idaresi inhilal etti�, anarşi başgösterdiği zamanlarda., yani intikal devrelerin­ de, ellerindeki teşkilata istinat eden ahiler, yani fü­ tüvvet reisleri şehirlerin idaresini ellerine alıyor­ lar ve eski idareden yeni idareye geçişin şehir için büyük bir sarsıntıya meydan vermemesine çalışı­ yorlardı. Böyle. bir teşkilatın, hele anarşi devrele­ rinde nasıl bir kuvvet ve lüzum kazanacağı meydan­ dadır. İdare teskilatının inkisaf etmemis. olduğu o . . devirlerde, küçük kasabalarda, devlet kuvvetini de�l. fakat en mühim olan mahalli halk idaresini temsil edenler onlardı.» ( 73 ) Ömer Lütfi Barkan, yeni bir sosyal fikir ve adalet telakkisi taşıyan ve birer savaşçı derviş olan ahilerin, Türk Ordusu'n­ dan önce düşman ülkelerini manen fethettiğini be­ lirttiği eserinde şöyle demektedir : « Fütuhatı başar­ mak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilatlı ve imanlı muharip temin etmekle kalmayıp, bu misyo­ ner dervişlerin dini ve sosyal fikirler propaganda­ sıyla da halk kütleleri arasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçerek, o memleketlerin sosyal bün­ yesinde ve siyasi kuruluşunda büyük yenilikler yap­ mak için müsait kaynaşmayı yaratmakta, temsil ve fütuhat işlerini kolaylaştırmakta, amil oldukları (73) M. Fuat Köprülü. Osmanlı İ mparatorluğu'nun Ku­ ruluşu S : 156 86


da muhakkaktır. Rum ilinin islamlaşmasında bu misyoner derviş guruplarının oynadığı rol herhal­ de büyüktür. «Hatta daha ileri giderek bazı delillere göre di­ yebiliriz ki, ortazamanın hıristıyan hukukiyatına karşı yeni bir sosyal nizam ve adalet telakkisi taşı­ yan ve esrarengiz bir din propagandası şekline bü­ ri.inen misyoner Türk dervişlerinin telkinatı ordu­ larla birlikte, ve hatta ordulardan evvel fütuhata çıkmış ve karşı tarafı da evvel manen fethetmiş bu­ lunmaktadır.» ( 74 ) Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, yeni fethedilen bir beldede, bir dağ başında derhal ca­ misi ve hamamı ile birlikte bir zaviye kurulmakta, zaviyelerin cazibesinden istüade edilerek «kafir» içinde bir Türk kolonisi teşekkül ettirilmektedir. Bazan bu koloniler ordunun fütuhatından önce ger­ çekleştirilmekte ve sürekli bir din propaganda ile o bölgenin halkı Türk Ordusu'nu bekler hale geti­ rilmektedir. Alaşehir yakınlarındaki Tekke Köyü, Elmalı yakınlarındaki Tekke Köyü, tstanbul'da bü­ yük bir semt haline gelen Erenköy ( Erenler Köyü ) ayrıca Gafroz Tekkesi, Geylalıülya Tekkesi, bu bü­ yük Türk kolonilerinin günümüzdeki kalıntıları, büyümüş veya gerilemiş halleridir. Aynı şekilde ahi zaviye ve tekkelerinden ismini alan bir diğer Tekke Köyü de Romanya'da vardır. (75 ) Bu koloniler köy ve kasaba haline gelmekte, o bölgenin sanat ve ti­ carat hayatına kesinlikle hakim olmaktadır. Sosyal (74) Ömer Lütfi Barkan. Osmanlı İmparatorluğu'nda bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler. S: 283 (75) Semavi Eyice. İFM. C: 23 S: 29 87


yardım sandıkları ile muhitin müslüman esnaf ve sanatkarları himaye edilerek hıristiyanlar karşısın­ da ezilmeleri önlenirken, kontrol rejimi de hareke­ te geçirilmektedir. Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki. Moğolların ve Timur'un birbirini takip eden iki şiddetli darbesine rağmen, eğer Anadolu Türklüğü, henüz yeni fethettiği ülkelerin ticaretine hakim ol­ makta devam ettiyse bunu tamamen ahi teşkilatı­ na borçludur. Nitekim Bursa Şer'i Mahkeme sicil­ lerinden öğrenmekteyiz ki, Bursa gibi çağın büyük bir sanayi ve ticaret şehrinde, bu kentin eski sa­ kinleri olan hıristiyan halk, derhal azınlık haline getirilmiş ve 1741 senesine kadar da mesela boyacı­ lıkla iştigal edememişlerdir. Bu durum, diğer şehir­ ler için de böyledir. Ahi teşkilatının gedikler haline dönüştüğü Tanzimat öncesi devirlerde bile, hıristi­ yan nüfusun artmasına- rağmen iktisadi hakimiyet Türk'ün elindedir. Bu devirde, meslekten ayrılan veya ölen birinin yerine, o mesleği icra etme yetkisi olan berat, yetkili bir makam tarafından verilmek­ te, hatta çoğu zaman bu izin fermanla bildirilmek­ tedir. Bir şehirde dokumacı, şekerci, boyacı, derici vs. kaç tane ise, bu sayı dondurulmakta, yeni bir dükkan açma mecburiyeti hasıl olunca da bu iznin yabancı bir kişiye, özellikle bir yabancı uyrukluya verilmemesine ferman gereğince dikkat edilmekte­ dir. ( 76 ) e PİRLERİN PİRLERİ

Her peygamber, din büyükleri veya mim kah­ ramanlar bir mesleğin piri, yani pirler piri kabul (76) Neşet Çağatay, S: 88 88

Bir Türk Kurumu Olan Ahilik.


edilmiş, böylece müslürnanların her mesleği en iyi şekilde icra edecekleri inancı veya bu konuda bir üstünlük duygusu yaratılarak hıristiyan rekabeti karşısında Türklerin tutunabilmeleri sağlanmıştır. Evliya Çelebi ve diğer kaynakların bildirdiğine gö­ re Malik Eşter alay çavuşlarının piridir. Çöplük su­ başılarının piri, Hz. Ali'nin huzurunda Selman-ı Fa­ risi tarafından beli bağlanan, Mekke, Medine şehir­ lerinin temizliğine nezaret etmekle görevlendirilen sahabe-i kiramdan bir zattır. Kılman hademeleri­ nin piri Enes Bin Malik, Acemioğlanlarınınki Halid Bin Velid'dir. ötekiler ise şöyle sıralanmaktadır : Kaabil mezarcıların, Kerim Gazi salahurların, Nasır oğlu Kasım baltacı ve lağımbaşıların, Hacı Bektaş asesbaşıların, İmam-ı Şafi şehir subaşıların, Eyüp Basri celladların, Hz. Şit hallacların, Hz. İdris ter­ zilerin, Hz. Nuh marangoz ve gemicilerin, Hz. Sa­ lih devecilerin, Hz. Musa çobanların, Hz. Zülkif ek­ mekçilerin, Hz. Lut müverrihlerin, Hz. Aziz bağcı­ ların, Hz. İlyas çulhacıların, Hz. Davud zırhçıların, Hz. Yunus balıkçıların, Hz. İsa da seyyahların piri­ dir. Özetlersek ölü yıkayıcılardan celladlara kadar her mesleğin bir piri vardır ki, günümüze kadar de­ vam eden bu an'ane herhangi bir meslek ve mes­ lek mensubunun hor görülmesini önlemek ve sa­ natkarlığı teşvik etmek bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Dinamik olarak ayakta tutulan teşkilat ve bu an'anelerin Türk iktisadi hakimiyetinin sağlanma­ sında büyük etkileri olmuştur. O kadar ki, İngilte­ re ahi teşkilatını yıkmadan Türk ticaretine egemen olamayacağını anlamış, işbirlikçilerini iktidar kol­ tuğuna oturtunca da ahiliğin lağvını sağlamıştır. 89


e

EGİTİM VE SOSYAL YARDIM TEŞKİLATLARI

Eğitim ve sosyal yardım teşkilatları, iktisadi ve ticari faaliyetleri ikinci derecede ilgilendiren mües­ seseler olduğu için, üzerinde fazla durmamakla be­ raber, kuvvetli bir devlet tabanı için de, sağlıklı bir iktisadi gelişme için de gerekli olan bu müessese­ lere temas etmeden geçemeyeceğiz. Camiler Karahanlılar devrine kadar islam dev­ letlerinin tek eğitim merkezleri olmuşlardır. Abba­ siler ve Mısır Fatimileri döneminde bazı mezhep ile­ ri gelenleri ve bu arada hükümdarlar kendi mez­ heplerini kitleye kabul ettirmek için medrese yapı­ mına başlamışlarsa da bu medreseleri birer eğitim merkezi olarak kabul etmek imkansızdır. Çünkü sö­ zü geçen medreseler, eğitimden ziyade bir mezhebi propaganda etmek amacıyla kurulmuş, bu amaçla­ rından da sapmamışlardır. Medreselerin ciddi birer eğitim merkezi olma­ sı Karahanlı Türk Devleti ile, bugünkü üniversite­ ler anlamında birer ihtisas medresesi haline gelme­ si de Nizam-ül Mülk'ün Bağdat'ta yaptırdığı Niza­ miye Medresesi'nin öğretime açılmasıyla başlamış­ tır. 1 3 Ekim 1065'te hizmete açılan bu medreseden sonra gene birer ihtisas medreseleri olan Konya, Kay�eri, Çankırı, Sivas, Kırşehir ve Kütahya med­ reseleri yapılmıştır. Bwılardan Konya'daki hukuk, Çankırı, Kayseri ve Sivas'taki tıp, Kırşehir ve Kü­ tahya'daki ise astronomi dalında öğretim yapı­ yorlardı. Selçuklular devrinde açılan medreseler tabiiki şu birkaç müesseseden ibaret değildi. Ana­ dolu'nun hemen her il ve kasabasında baslatılan medrese yapımı Anadolu Selçukluları ve b�ylikler 90


devrinde de devam etmişti. Dr. Cahid Baltacı'nın tesbitlerine göre, Anadolu Selçukluları devrinde Konya'da 2, Kayseri'de 5, Antalya'da 4, Sivas'ta 3 medrese vardı. Ayrıca Tokat, Seyitgazi, Çay, Sinop, Kırşehir, Aksaray, Malatya, Afyon ve Alaca'da da ünlü medreseler kurulmuştu. 1 330'larda Anadolu'yu dolaşan İbni Batuta «Anadolu'nun her tarafında, küçük kasabalarda bile medreselere rastlandığ1nı» yazmaktadır. Selçuklular devrindeki ihtisaslaşma, Osmanlı­ lar devrinde de mükemmelleşerek devam etmişti. Bilinen ilk Osmanlı medresesi, daha ikinci hüktirn­ dar olan Orhan Gazi zamanında tznik'te açılmış, Bursa'da yapılan ilk tıb medresesi 1400 yılında hiz­ mete girmişti. Fatih'in 1 470'de halkın hizmetine verdiği 8 medrese, edebiyat, hukuk, ilahiyat, bölüm­ lerinden oluşuyordu. Kanuni Sultan Süleyman bu külliyeye 1557'de göz hekimliği, tabiat, tıp ve ma­ tematik bölümlerini ilave etmiş, İkinci Bayezit'in Edime'de yaptırdığı tıp medresesinden başka İs­ tanbul'da Haseki Sultan ve Atik Valide, Manisa'da Valide Sultan Tıp Medreseleri yaptırılarak hizmete açılmış ve bu gelişme böylece sürüp gitmişti. Halk eğitimine ve okumuşların ihtisas görme­ sine büyük önem veren Osmanlı Türk yönetimi medrese yapımını adeta bir yarış haline getirmişti. Devlet başkanları, vezirler, veziriazamlar, şeyhülis­ lamlar uygun gördükleri bölgelere büyüklü küçüklü medreseler yapıyor, bu medreselerin birer eğitim sitesi ( külliye ) şeklinde olmasına da özen gösteri­ yorlardı. Araştırmalardan öğrenildiğine göre, Osmanlı medreseleri bugünkü üniversitelere benziyordu. Özellikle büyük ve orta büyüklükteki medreselerin 91


bünyesinde mektep, tetimme, kütüphane, imaret­ hane, hamam, cami vs. vardı. Mesela Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın 'Üsküdar'da yaptırdığı külliye, cami, medrese, imaret, mektep ve kervansaraydan müteşekkildi. Fatih'in inşa et­ tirdiği Sahn-ı Seman külliyesi 8 medrese, hastane, mektep, tetimme, hamam ve kütüphaneden oluşu­ yordu. Kanuni İstanbul'da kendi adıyla anılan ca­ minin yanında 4 medrese, danl'l hadis, tıp medre­ sesi, imaret, hastane, hamam, danl'l kurra gibi eği­ tim ve sosyal yardım tesisleri yaptırmıştı. Diğer medreseler de az farklı olarak bu görünümdeydiler. «Osmanlı medreselerinin sayısını bugün için kat'iyyetle söyleyebilmek güç olmakla beraber, bi­ zim tesbitlerimizin 500'e yaklaştığını, tapu ve ev­ kaf kayıtları tetkik edildiğinde Osmanlılardan önce yapılmış olup, bu devirde aynı maksatla kullanılan­ larla beraber bu rakamın IOOO'e yaklaşacağı tahmin olunabilir.» < 77 ) Uzunçarşılı'nın tesbitlerine göre XII. ve XIII. yüzyıllarda Anadolu şehirlerinde cami adedine ya­ kın medrese vardı ( 78 ) Osman Ergin, yalnız İstan­ bul'da son zamanlarda yananlar ve yıkılanlar hariç, 178 medrese, 193 mektep, 147 kütüphane bulundu­ ğl.ınu bildirmektedir. ( 79 ) Bu 147 kütüphanede, el­ yazması 200.000 cilt kitabın bulunduğl.ınu ifade eden Osman Ergin, eski devirle yeni dönemin mu­ kayesesini 1 936 yılı için şöyle yapmaktadır : « İstan(77) Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medre­ seleri. S: 1 9 (78) 1.H. Uzunçarşıh. Osmanlı Tarihi. C : 1 S: 28 (79) Osman Ergin. Türkiye'de Şehirciliğin Tarihi İnki­ şafı. S: 7 92


bul'da garp tarzında belediye idaresi kurulalı 80 se­ ne olmuştur. Bu 80 sene içinde halkın okuması için kütüphane açmak fikri ancak 8 sene evvel tstan­ bul'un değerli valisi ve belediye reisi Muhiddin üs­ tündağ'dan gelmiş ve böyle bir kütüphaneye -eski medreselerden Beyazit Medresesi- hemen kütüp­ hane ittihaz edilmek üzere gösterilmiş ve şu halde binasına da para verilmemek suretiyle, yalnız kitap, kitap dolabı, tamirat, levazım ve müze kısmı eşya­ sıyla beraber şimdiye kadar 80.000 lira sarfedilmiş olduğu halde bu kütüphane 8 seneden beri açılıp halkın, hususile gençlerin istifadesine terkedilme­ miş olduğunu burada söylemekle, eski ferdi hinı­ metlerle cemiyet halinde çalışan yeni beledi teşeb­ büsler arasındaki farkı gözünüzün önünde canlan­ dırmış oldum.» ( 80 ) Evliye Çelebi seyahatnamesinden, mektep ve medreselerin illere göre dağılımı konusunda kaba­ taslak da olsa fikir edinmek mümkündür. Çelebi bu konuda şu rakamları vermektedir : Antep : 140 okul, 7 medrese, Maraş : 40 okul, Ki­ lis : 1 1 okul, 7 medrese, Karaman : 53 mescit ve medrese, Tarsus : 7 okul, 6 medrese, Adana : 3 da­ rfı'lhadis, 40 okul, Manisa : 1 tıp medresesi, 600 ( ? ) okul, 9 daru'lkurra, 7 darfı'lhadis, 8 büyük medre­ se, İzmir : 3 darfılkurra, 40 medrese ( ? ), Afyon : 3 medrese, Demirci : 5 medrese, 10 okul, Alaşehir : 16 okul, Sinop : 60 okul, Amasya : 1 0 medrese, Ço­ rum : 1 1 okul, Ankara : 180 okul, 4 medrese, Beypa­ zarı : 70 okul, Geyve : 7 okul, Göynük 20 okul, Bur­ sa 22 medrese, Diyarbakır : 8 medrese, Bitlis : 70 okul, 4 medrese, Van : 20 okul, 4 medrese, Sivas : (80) Osman Ergin. Age. S : 10 93


140 okul, 5 medrese, Usktip : 9 dartl'lkurra, 70 okul, 5 medrese, Saraybosna : 15 dartl'lkurra, 10 darQ.'l· hadis, 180 okul, Halep : 17 darQ.'lhadis, 7 darQ.'1.kur­ ra, 217 okul, Trablusşam : 3 darQ.'lhadis, 17 okul, 7 medrese, Sayda : 7 okul, 7 medrese, Nablus : 7 okul, 7 medrese, Antakya : 40 okul, 7 medrese, Selanik. : 150 kadar okul, medrese, mescit, Tekirdağ : 42 okul, Kütahya : 70 okul, İstanbul : 53 medrese. (81 > e

ANA OKULLARI

Osmanlı kaynaklarında adından sıbyan mekte­ bi olarak bahsedilen, ancak bizim «Ana okulu» di· yebileceğimiz eğitim müesseseleri tabii ki, medre­ se ve diğer okullardan daha yaygındı. Milletin ge­ leceğinin teminatı olarak kabul edilen çocuğa, o de· virde de çok büyük önem ve ilgi gösteriliyor, dev­ let, çocukların eğitimi ıçın küçümsenemeyecek masrafları göze alıyordu. Okumayı teşvik etmek için «genel olarak çocuklar 4 5 yaşlarında iken özel bir törenle okula başlatılıyordu.» ( 82 ) Çocuk· lar, çağın en mükemmeli olan bu okullarda çeşitli dini telkinler aldıkları gibi, alfabeyi de öğreniyor hatta bazan Kur'an-ı Kerim'i bile ezberliyorlardı. Toplum içinde yaşamanın gerekleri olan fedakar­ lık, birbirinin hakkına riayet, din ve devlet için ölü· mün şeref olduğu çocuklara 4 5 yaşlarından itiba­ ren anlatılmaya başlanıyordu. ·

·

Evliya Çelebi'ye göre İstanbul'da 1935 sıbyan (81) Kaynak: Evliya Çelebi seyahatnamesi (82) Faik Reşit Unat, Türkiye Maarif Sisteminin Geliş­ mesine Tarihi bir bakış S: 2

94


mektebi vardı. «Yine bazı resmı kayıtlara göre o dönemde Amasya şehrinde 200, Erzuruın'da 1 1 0 sıbyan mektebi bulunduğu bilinmektedir. B u okul­ ların yalnız büyük şehirlerde bulunmadığı hatta bu­ nun, 16. yüzyılda memleketimizi dolaşmış bulunan bir Fransız seyyahının her köyde bir ilkokula rast­ lamış olduğundan bahseden seyahatnamesi var­ dır. ( 83 ) Çocukların eğitimine çok büyük önem ve­ ren Fatih Sultan Mehmet, sıbyan mekteplerinde öğretmenlik yapacak olanlara bazı dersleri okuma­ larını mecbur tutmuştu. Medresede edebiyat, man­ tık, geometri, astronomi ve kelam okumayanların sıbyan mekteplerinde ders vermeleri yasaklanmış­ tı.» < 84 ) Sıbyan okullarında sosyal yardıma da özel bir önem verildiği vakfiyelerinde görülmektedir. Fatih Sultan Mehmet'in külliyesinde yaptırdığı ve «Darüttalim» adını verdiği ve oğlu İkinci Beyazıt'ın aynı suretle külliyesinde yaptırdığı ve «Muallimha­ ne» diye adlandırdığı okullara özellikle yetim ço­ cukların, bulunmazsa fakir çocukların alınması şart koşulmuş ve bu okulların öğrencilerine gün­ delik harçlık vakfolunmuştur. Birçok okulun vak­ fiyelerinde de kimsesiz veya fakir çocuklara her yıl «Kapama» deyimi altında elbise ve ayakkabı alma­ yı sağlayacak ödenekler ayrıldığı gibi, belli günler­ de yiyecek veya harçlık dağıtılmasını sağlayacak tahsisler yapıldığı, hatta II. Bayezit'in ve Kanuni' nin İstanbul'da yaptırdığı mekteplerle, Yavuz'un annesi tarafından Trabzon'da yaptırılan Hatuniye Mektebi gibi bazılarında da bütün bu sayılanlardan başka, günde iki öğün yemek verilmesinin sağlan(83) Age. S : 8 (84) Kaynak: M. Cevdet Tedrisat Mecmuası. Mart 1 332

95


dığı görülmektedir. Çeşitli vesilelerle zaman za­ man İstanbul sıbyan mektepleri öğretmen ve öğ­ rencilerinin Paşakapısı'na ( Babıali ) davet oluna­ rak, öğretmenlere hil'atlar giydirilip, hediyeler ve­ rildiği, öğrencilere de pilav, zerde ziyafetleri çekil­ diği ve harçlıklar dağıtıldığı da bazı eski kayıtlar­ dan anlaşılmaktadır. Bazı vakfiyelerde de güzel sesli ve ezan okumağa kabiliyetli çocuklara ayrıca burslar ayrılmıştır. Hemen her okulun vakfiyesin­ de de çocukların yıllık bahar kır gezintilerinin ge­ rektirdiği her türlü giderin gözönünde tutularak karşılığının sağlandığı görülmektedir.» ( 85 ) Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Eyüp Medre­ sesi vakfiyesi bu konuda ayrı bir örnek teşkil et­ mektedir. Fakir, fukara kimsesiz ve muhtaçların yiyip içmeleri istenen vakıfnamede «Cami harimin­ de her nevi güzelliklerle mücehhez ve kubbelerle süslü, bedii nizamı ve şiraze-i intizamı ile ülker yıl­ dızını faik olan 16 hücreli ve değerli bir medrese bina etti. Gelenlerin kondurulmaları, fakirlerle mis­ kinlerin yedirilmeleri için cami önünde matbah, furun, mahzen, ve odunluğu ve bunlar için gerekli şeyleri müştemil bir yer bina ederek vakfın lüzum şartlarını havi ve sahihliğine aykırı şaibeden ari ve hali olarak fakirler, miskinler sair muhtaç insan­ lar için ( ... ) vakfeyledi» (86 ) denilmektedir. Çocukların eğitimi daha sonraki yıllarda da ih­ mal edilmemiştir. Sultan 2. Mustafa tarafından Şeyhülislam Feyzullah Efendi'ye gönderilen bir fer­ manda, çocukların gerekli dini eğitimi görmeden (85) Faik Reşit Unat. Age. S: 8 (86) Zikreden: Dr. Cahid Baltacı. XV-XVI. Asırlarda Os­ manlı Medreseleri S : 201

96


sanata verilmelerinin önlenmesi istenmiştir. Sultan 2. Mahmut ise « 1824'te !stanbul'da ve 1826'da eya­ letlerde yayımladığı fermanlarla halkın çocukları­ nın cahil kalmasındaki kötülüklere dikkati çeke­ rek, herkesin çocuklarını mürahik oluncaya kadar günde iki defa mektebe gönderip okutturması mec­ buriyetini ilan ve bunun müeyyidesi olarak da öğ­ renim çağındaki çocukların esnaf tarafından çırak­ lığa alınmalarını yasak etmiştir.» ( 87 ) e

VAKIFLAR VE TÜRKÇüLÜK

Osmanlı medrese ve okullarının çok büyük bir kısmı vakıf eserlerdir. Halk sağlığını, eğitimi, sos­ yal yardım ve sosyal dayanışmayı amaçlayan vakıf müessesesi o devirde ruhları öylesine sarmıştır ki, sultanlar, devlet adamları ve ülkenin zenginleri bir­ birinden daha güzel vakıf inşa etmek için yarışmış­ lardır. Vakıf müessesesi çağımızın da, eski çağın da rakipsiz hayır ve sosyal yardım kuruluşlarıdır. Çok büyük düşüncelerin, çok büyük ve asil milli emel ve iddiaların eseri olan vakıf müessesesi, fethedilen şehirlerin Türkleşmesine de yardımcı olmuştur. Bursa'yı fetheden Orhan Gazi, şehre girdikten az sonra bir hayrat vakıf kurarak, hem fetihten son­ ra Bursa'ya gelen işsiz Türklerin şehirde kalmala­ rını sağlamaya çalışmış, hem de şehir mimarisini Türkleştirmeğe başlamıştır. Bursa'dan Budapeşte'­ ye kadar bitmez tükenmez bir enerji ile sürdürü(87) Faik Reşit Unat. Türkiye Eğitim Sisteminin Geliş­ mesine Tarihi Bir Bakış; S: 2 F : 7/97


len bu Türkleştirme çabalarına Rumeli fatihi Sü­ leyman Paşa'nın vakıfları tipik bir örnek teşkil et­ mektedir. Orhan Gazi'nin oğlu olan Süleyman Pa­ şa 43 yaşında ölmesine rağmen, kendisi ve babası tarafından fethedilmiş olan şehirlere birçok vakü eser inşa ettirerek il ve ilçelerin görünümünü de­ ğiştinniş, Türk - İslam mimari tarzını hakim kıl­ mıştır. Tesbitlere göre Süleyman Paşa, Bilecik, Bo­ layır, Ferecik, Geyve, İzmit, Kavakköyü, Lapseki, Malkara, Şabhane ve Vize'de birer cami, Bursa'da iki cami, Yenişehir ve İznik'te birer medrese, Bola­ yır'da 1 kervansaray, 1 imaret, Göynük ve İzmit'te birer hamam, Yenişehir'de bir makaam türbesi, İz­ nik'te bir mescit ve mektep inşa ettirerek vakfet­ miştir. ( 88 ) Askeri harekat hiçbir zaman harp etmek gerek­ çesiyle değil, siyasi zaruretlerle Ortaavrupa'ya ka­ dar ilerleyip, bu ülkeler Türk egemenliğine alındık­ ça, miri toprak rejimi, iskan politikası ve ahi örgü­ tünün Türkleştirme faaliyetine paralel olarak va­ kıflar yoluyla Türkleştirme eylemleri de yoğunluk kazanmıştır. «Bilhassa halkı tamamen gayri müs­ lim olan Rumeli'de bu müesseseler o kadar sürat­ le yapılmıştır ki, işgalden onbeş sene sonra bura­ ları gezenler, Osmanlı idaresine geçmiş olan yerle­ rin, hemen tamamen Türk şehri haline geldiğini gö­ rüp hayret etmişlerdir.» ( 89 ) 16. asrın sonlarına doğru Sofya'da 53 cami ve mescit, 40 mektep, Fili­ be'de 53 cami, 70 mektep, 9 medrese, 1 1 tekke, 9 darO.'lkurra, Eski Zağra'da 17 cami, 42 mektep, Vi(88) Ekrem Hakkı Ayverdi. Vakıflar Dergisi S : 7, S: 26 (89) l.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C: 1 , S: 522 98


din'de 24 cami, 7 medrese, 1 1 mektep, 7 tekke, Lof­ ça'da 30 cami, 6 mektep, Şumnu'da 50 cami, Var­ na'da 41 cami, Silistre'de 40 cami, 40 mektep, 8 medrese, Tırnova'da 26 cami, 20 mektep, 10 tekke, Mostar'da 47 cami, 1 1 mescit, 40 mektep, 7 medre­ se tesbit edilebilmesi, vakıflarla Türkleştirme faa­ liyetinin nasıl bir hızla yürütüldüğü. konusunda ke-­ sin bir fikir vermektedir. Ancak bir kısmını saya­ bildiğimiz bütün bu okul, cami, mektep, tekke, ve medreseler hep vakıf malıdır. Batı mimarisinin te­ siri altında kalmadan, orijinal Türk - İslam mimari tarzında inşa edilen camiler, kubbeler, minareler, mescit, mektep, darıl'lkurra, darıl'lhadis, hayrat, tekke, zaviye, türbe, hamam, saray, bedesten, saat kulesi, köprü, han ve hatta mezarlıklar, Türk ege­ menliğine giren Avrupa şehirlerinin genel görüntü­ sünü tamamen değiştirerek buraları bir Anadolu kenti haline getirmiştir. öyle ki bugün bile vahşi­ ce saldırılara rağmen, Yugoslavya, Romanya, Yu­ nanistan, Bulgaristan, Arnavutluk ve Macaristan'ın bazı il ve ilçelerinden bu Türk mührünü kazımak mümkün olamamıştır. Burada tamamen milliyetçi düşüncelerle yap­ tırılan zorhane, cüncli kuruluşları, pehlivan tekke­ leri, ok meydanları, kemankeş zaviyeleri gibi va­ kıfların Türk spor ve savaşçılığının gelişmesine bü­ yük hizmeti olduğundan da söz etmeliyiz. Bu gibi vakıflar sürekli olarak nişancı, okçu, binici yetiş­ tirmiş, vakıf bünyesindeki tesislerde eğitim gören sporculara maaş bağlanarak kendilerini tamamen spora vermeleri sağlanmıştır ki, bu haliyle vakıflar aynı zamanda birer spor okuludurlar. Avrupa'da ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra okul nite99


liğinde spor yurtlan kurulabilmiştir, üstelik bu spor yurtlarında eğitilen gençlere maaş da bağlan­ mamıştır. Burada şunu da belirtmeliyiz ki, vakıf medreselerde, medrese görevlileri, müstahdemler, ve öğretim üyeleriyle birlikte öğrencilere de maaş bağlanmıştır. Dr. Cahid Baltacı, «Osmanlı Medrese­ leri» isimli kıymetli eserinde, vakfiye kayıtlanna dayanarak, müderris ve öğrencilere verilen yevmi­ ye miktarını ortaya koymuştur. Buna göre Gelibo­ lu' daki Balaban Paşa Medresesi'nde müderrise 49, öğrenciye 5, Bursa'daki Hançeriye Medresesi'nde müderrise 40, öğrenciye 2, Kandıra'daki Hacı Dur­ sun Medresesi'nde müderrise 20, öğrenciye 10 akçe yevmiye veriliyordu. Edime'deki Selimiye Medre­ sesi'nde müderris 70, İznik'teki Orhan Gazi Med­ resesi'nde 30 akçe yevmiye alıyordu. Bu medrese­ de vakıf gelirlerinin üçte birinin öğrencilere veril­ mesi de şart koşulmuştu. e

TURANCI BİR VAKiF KURULUŞU

Osmanlı vakıflarının sosyal dayanışmaya yap­ tığı katkılara geçmeden önce Tarsus'taki Türkistan Vakfı'ndan da bahsetmek istiyoruz. Türkistan Türkleri ile Türkiye Türkleri arasındaki münase­ betleri devam ettirmek için açılan Türkistan Zavi­ yesi, o devirde milliyetçiliğin nasıl bir şuur halinde yaşadığını izah etmesi bakımından oldukça ilgi çe­ kicidir. Hicri 781 yılında Abdullah Mencik tarafın­ _ dan inşa ettirildiğini bildiğimiz Türkistan Zaviyesi' nin vakfiyesinden açıkça anlaşılacağı gibi, bu zaviye yalnız ve sadece Türkistan Türkleri ile Anadolu Türklerinin birbirleriyle olan ilgilerinin devam et100


mesi için tesis edilmiştir. Vakfiyede, zaviyeye gelen­ lerin isimlerinin, ülkelerinin, şehir, kasaba ve köy­ lerinin sorulması lazım geldiği belirtilmekte ve an­ cak vakfiyede adları sıralanan 84 yerden gelenle­ rin misafir edileceği yazılmaktadır. ( 90 ) (90) Ramiten, Gıcdivan, Zindeni, Kermine, Karsan, Çı­

rakçı, Dinev, (bunlar Buhara'nın kazalarıdır.) Şehr-i karşı (Buhara yanında bir kasaba) Yekke­ bağ (Büyükbağ demektir. Buharadadır). Kette Kur­ gan (Büyük kale demektir, yine Buhara'da) Özbe­ kistan, (Altın orduhanı Özbekhan'ın mensup oldu­ ğu Türk boyunun yaşadığı memleket. Burada 6 milyon kadar bir Türk kütlesi yaşamaktadır). Yen­ gi Türkistan (Yeni Türkistan Özbekistan'da bir ka­ saba, eskiden Yese derlerdi, meşhur Türk sofi şa­ iri Ahmet Yesevi buralıdır.) Şehr-i Gfırgan (Özbe­ kistan'da bir yerdir). Şehr-i Sebz (Buna Keş de der­ ler, Semerkant yakınlarındadır, Aksak Timur'un doğduğu yerdir.) Kurgantepe, (Özbekistan'da) Ka­ rakalpak (Özbekistan'da muhtar bir vilayettir) . Ka­ rakçekum, Kafe Badem, Mehram, (Özbekistan'da). Taşkent, Salar, Örkenç, Vilayet-i Şaş (Özbekistan'da). Baysun, Şehrevan, Serasya, Karatak, Viiayet-i Hisar (Bunlar Tacikistan'dadır). Ruyukser (Türk­ menistan'da) , Gazali (Kazakistan'da, ruslar şimdi Gazalisk diyorlar). Ağmescid (Kazak sahrasında, Aral gölüne yakın, şimdi Kızıl Orda diyorlar.) Dü­ şembe (Tacikistan'ın merkezidir, Stalinabat diye değiştirilmişti.) Kabadyan, Külap, Vahdad, Dervaz, Bagistan Hıyva (meşhur hanlıklar merkezi) Ho­ kant, Vilayet-i Belh, Kunduz, Çarşamba, Dupse (Afganistan'dadır) Bedehşan (Pamir dağları yanın­ da) Belcuvan (meşhur Enver Paşa'nın şehit düştü­ ğü ve mezarının bulunduğu yer) Daş (buna Taş­ kurgan denir) . Maveraü'n-Nehir: (Amuderya ile 101


Vakıf hizmetlilerinden cabi ile bevvabın mutla­ ka sayılan bu 84 şehir ve kasabadan olması, Orta­ asya Türklüğü'nün hal ve ahvalini iyi bilmesi, ay­ rıca vakıf kurucusu tarafından şart koşulmuştur. e

SOSYAL GÜVENLİK VE VAKIFLAR

Vakıf müessesesi yalnız Türk mimari tarzını hakim kılmak, spor ve savaşçılık alanında Türk'ü yüceltmek, eğitim hizmetlerine katkıda bulunmak ve Türk Birliği, yani Turan şuurunu uyandırmak için yaptırılan eserler değildir. Vakıf eserlerin ku­ ruluşunda sosyal güvenlik, sosyal dayanışma, sos­ yal yardım düşüncesi yani toplumculuk vard1r ve hatta vakıfların yaygın müesseseler haline gelme­ sinde toplumcu düşünce en büyük etken olmuştur. Türk islamiyetin dinamik olarak o devirde Türk eğitimi, vatanperver, yardımsever, dünya malın­ da gözü olmayan nesiller yetiştirmiş, yurt kal­ kınmasını da bu üstün insanların omuzları üze­ rinde gerçekleştirmiştir. Mali problemleri olma­ yan devlet büyükleri ve zenginler, tıpkı hakan­ lar gibi, camiler, medreseler, hastane, imaret, misafirhane, han, hamam, çeşme, sebil ve kü­ tüphane gibi toplum kalkınması için gerekli olan müesseseler inşa etmiş, mal ve mülklerinin gelirle­ rini de bu eserlerin yaşamasına tahsis etmişlerdir. Bu eserler çoğu zaman tek ünite halinde düşünül­ müş, böylece de bugün ancak site deyebileceğimiz Sirderya arasında bulunan geniş ülke pek me">hur­ dur ve İslamiyet devrinde burada Türkler a�·asın­ da pek çok alimler yetişmiştir. Şimdi Özbckis� an, Tacikistan ve Türkmenistan bulunmaktadır.) 1 02


kültür, hayır ve sosyal yardım külliyeleri ortaya çıkmıştır. Birçok vakıf eserlerde cami, medrese, kütüphane, imaret, çeşme, misafirhane, hastane ay­ nı binanın bünyesindedir. Ve bu binayı inşa ettiren kimse, külliyenin su, yol kanalizasyon ve ahırını da yaptırmakta, bunların bakımını sağlamaktadır. Mesela Sinan Paşa 1524'te Sincanluabad na­ hiyesinde, cami, misafirhane, darulkurra, aşha­ ne, ambar, hamam ve fırından oluşan bir imaret yaptırmıştır. Bu imaretin devamlı olarak halkın hizmetinde bulunabilmesi için de gerek Sincan­ lu içinde, gerek ovada geniş arazi ve çayırlar, Tire'­ de 62 dükkanlı bir çarşı, yine burada bazargah, pi­ rinç pazarı denilen çarşılar ile pirinç pazarı ve boz­ hane hanları, şehir dışındaki iki parça arazi, Bur­ sa Yenişehir'de Yazma ile Kozluca karyelerinin ta­ mamı, Sivas'ın Fundacık köyündeki hamam, Sivas içinde 48, dışında 3 1 dükkanlı bazaristan ile 2 1 dükkanlı küçük bazaristan, aynı şehirde bir han, kubbeli han denilen başka bir han, yeniçarşının dükkanları, hanın etrafındaki pekçok dükkan, es-. ki çarşıda boyacı dükkanları, bir çift hamam ile Sivas dışında iki değirmen, hep bu manzumeye ev­ kaf olarak bağışlanmıştır. Ayrıca Sivas'ın Koçhisar nahiyesi ile Şendurak karyesinin tamamı, Sonusa kasabasındaki iki çift hamam da evkaf arasında­ dır. ( 9 1 ) O zamanki vakıf hukukuna göre bir kimse va­ kıf eser için sarfettiği parayı geri alamazdı. Kendi­ si ile birlikte birçok şahidin de imza ettiği vakıfna­ meyi değiştiremezdi. Bağışladığı menkul ve gayri(91) Semavi Eyice. Vakıflar Dergisi. S: 1 0, S : 309 103


menkuller üzerinde mülkiyet hakkı iddia edemez­ di. Yani vakıf kurmak demek, kişiriin kendi para ve malından toplum adına feragat etmesi, kendi pa­ ra ve mal fazlasını topluma bağışlaması demekti. Bu arada devletin vakıf kurmak isteyen kimseye yardımı olduğu, mülkiyeti devlete ait olan birçok gayrimenkulü vakıf kurması şartıyla o kimseye devrettiği sık sık görülmektedir. Bağışlanan malla­ rın geliri ile hem vakıf personelinin gideri öden­ mekte, hem de bu yüksek akar fakirler, kimsesiz, yoksullar, sakat, garip kimseler için sarfedilmek­ tedir. Sayıları binleri aşan vakıf eserlerinden Seli­ miye, Silleymaniye, Beyazıt, Fatih külliyeleri bu konuda başka bir örnektir. Fatih killliyesi sekiz fa­ killtesi bulunan bir üniversite, cami, imaret, hasta­ ne, akıl hastanesi ve bunun gibi sağlık, eğitim ve sosyal yardım müesseselerinden oluşmaktadır. 1 6 medresenin ( fakilltenin ) toplam 360 odası bulun­ makta her odada 4-5 öğrenci eğitilmektedir. 70 kub­ beli büyük bir mutfağı vardır. Bu mutfakta hergün öğrencilere, hastalara, külliye personeline ve fakir fukaraya bedava yemek dağıtılmaktadır. Medrese bünyesinde inşa edilen misafirhanenin ahırı 3 bin at alabilecek genişliktedir. Akıl hastanesinin 80 kubbesi, 70 odası 200 hademesi vardır. Hastalara nefis yemekler ikram edilmekte, ipek gecelikler ve­ rilmekte ve bütiLrı bu hizmetler parasız yapılmak­ tadır. Bir başka vakıf müessesesi olan Edime Tıp Fakültesi'ne bağlı hastanenin yastıkları ipek, yor­ ganları sırmalıdır. (92 ) Beyazıt Külliyesi'nde misa­ firhane, imaret, ve medrese personeli dahil 2040 ki(92) Evliya Çelebi Seyahatnamesi C: 6, S : 21 104


şi çalışmaktadır. ( 93 ) Evliya Çelebi'nin verdiği bil· gilere göre, Selimiye Medresesi'nin uzunluğu bir mil, eni yanın rrlldir. Süleymaniye Külliyesi'nin bünyesinde bir cami, bir hastane, bir akıl hastane­ si, birkaç hamam ve misafirhane vardır. Fatih Kül­ liyesi vakıfnamesinde hastaneden söz edilirken «Eğer mutfakta keklik veya sülün kuşlarının eti bu­ lunmazsa, bülbül, serçe ve güvercin pişirilip has· talara verilir» < 94 ) ifadeleri yeralmaktadır. Gure­ ba ( garipler ) hastanesinin vakfiyesinde şu hüküm· ler vardır :

1 ) Bu hastanede garipler, soğanın kilosu bir sarı altına da çıkmış olsa ücretsiz tedavi edilecek· lerdir. 2 ) Her hastaya hergün bir tavuk yedirilecektir.

3 ) Kış aylarında tavuk eti yedirilmediği tak­ dirde, İstanbul yakınlarındaki Belgrat ormanların­ dan yabani ördek veya kaz vurularak hastalara ye. dirilecektir. Çağının çok ilerisinde bir toplum oluşturan Os­ manlı Türk yönetiminde birer ilim, kültür, hayır ve sosyal yardım teşkilatları olan vakıf müessese­ lerine öylesine önem verilmiştir ki, Erdem Yücel'in ' vakfiye metinlerinden yaptığı tesbitlere göre, has. ta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisi, bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top at;!arak çocuk ların sevindirilmesi, halkın neş'e ve sevincinin art­ tırılması, alış veriş edenlerin aldatılmasını önlemek üzere çarşı ve pazarlara ölçek ve kantar konulması, •

(93) Age. C: l , S : 148 (94) Age. C : 2, S: 22

105


evlatların hırpalanıp azarlarunamaları için kırdıkla· lara n kap k.acağın tazmin edilmesi, yoksul genç kız aya· çeyiz verilmesi, düğünlerinin yapılması, çalışm cak kadar yaşlanan veya sakatlanan meslek erbabı­ na para tahsisi, halka faydalı eserler yazdırılıp b as­ tırılması, bedava dağıtılması, cezaevlerindeki mah ­ ı, et fiya tlarının kumların ihtiyaçlarının karsılanmas 0 kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbi rle­ 1 rin alınması, islah edilmiş koyunluklar kurulmas • koyun cinsinin islahı, ziraatın geliştirilmesi, bor� yüzünden hapis yatanların borçlarının ödenmesı, çocukların açık havada gezdirilmesi, mektep çocuk­ larına gıda, yakacak masraflarının tahsisi, Van G ö­ lü'nde gemi isletilmesi kimsesiz fakirlerin ölüler ! ­ nin kaldırılm�sı, kışın aç kalan kuşların beslenme­ si, çalışan kadınların çocuklarını bir araya toplaya­ rak onların temizlik ve bakımlarının sağlanm ası ve süt anne bulunması için vakıf kurulmustur. Bu devirde Türk toplumculuğu öyl�sine bir ol­ gunluk düzeyine erişmiştir ki, yaz aylarında sula rın karla soğutularak halka verilmesini sart koşan vakıf çesme ve sebiller bile insa edilmis Ü r. < 95 ) .

e

.

.

TOPLUM İÇİN FEDAKARLIK

Annesi çalışan bebeğin temizliğini, köydeki ih­ tiyarın elbisesi, çocukların kırda gezdirilmesini, fa­ kir genç kızların çeyiz ve düğünlerini, sakatlanan kuşların sağlığını kap kacak kıran evlat ve hizmet­ çinin durumunu düşünen ve himaye eden bir devlet (95) Osman Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin Ta rihi İnki­ şafı, S: 7 1 06


ve toplumculuk anlayışının büyük vergi gelirlerin­ den toplum namına vazgeçmesi icabederdi. Çünkü, vakfı kim kurarsa kursun, bütün vakıf malları ver­ giden muaf tutularak tesisin halka hizmet etmesi sağlanmış olurdu. Ömer Lütfi Barkan'ın verdiği rakamlara göre Kastamonu, Alaiye, Teke, Hamid ve Karahisarı-ı Sahip livaları dahil, Batıanadolu eyaletinin 1530 1540 yılları arasındaki tahrirlere göre, genel gelir toplamı 79.784.960 akçadır ve bu gelirin % 17.'sini ifade eden 13.641 .684 akçası padişahlar ve ileri ge­ len devlet adamları tarafından yaptırılan vakıflara sarfedilmektedir. Bu bölgede 45 imaret, 342 cami, 1055 mescit, 1 10 medrese, 626 zaviye, 154 muallim­ hane, 2 darulhuffaz, 75 büyük han, işletilmekte 121 müderris, 3756 katip, imam ve müezzin, 3299 şeyh, şeyhzade, kayyum, talebe ve mütevelliye maaş veril­ mektedir. ( 96 ) Ayrıca Hüdavendigar livasının 1966 köyünün 477'sinin, Kütahya'nın 1071 köyünün 166'­ sının, Karahisar-ı Sahip livasının 629 köyünün 1 18'­ inin geliri bu vakıflara sarfedilmektedir. Durum, diğer vilayetlerde de değişmiyordu. Vergi tahrirlerinden anlaşıldığına göre, Karaman vilayetinde genel gelirin % 14'ü, Rum vilayetinde % 15.7'si, Halep ve Şam Eyaletlerinde % 14'ü, Zül· kadiriye'de % 5 ve Rumeli'de % 5,4'ü vakıf hizmet­ lerine sarfediliyordu. Aynı dönemde Rumeli vilaye­ tinin geri.el geliri 187 .319.348 akçe idi ve bunun 10.206.192 akçesi vakıfların elindeydi. Karaman vi­ layetinde vakıf gelirleriyle 3 imaret, 75 cami, 319 mescit, 45 medrese, 272 zaviye, 2 darülhadis, 3 1 Da(96) Prof. Ömer Lütfi Barkan, İFM. C: 23, Nu: 1-2, S : 242

107


rülhüffaz, 4 Muallimhane, 4 Kalenderhane, 2 darüş­ şifa, 14 Kervansaray işletiliyordu. :Bugünkü Malat­ ya, Çorum, Sivas, Amasya vilayetlerinden oluşan Rum vilayetinde aynı tarihlerde 10 imaret, 93 ca­ mi, 218 mescit, 35 medrese, 275 hankah ve zaviye, 13 muallimhane, 17 kervansaray vakıf geliri ile iş­ letiliyordu. Rumeli'nin bazı bölgelerinde de vakıf gelirleriyle 25 imaret, 71 cami, 400 mescit, 26 med­ rese, 43 kervansaray ve muallimhane işletilmektey­ di. Güney Bulgaristan, Trakya ve Makedonya'da va­ kıf gelirleri, genel gelirin % 32'sine kadar yüksel­ mişti. Fatih Külliyesi'nin İstanbul'da 3.800'den fazla ev, dükkan, hamam ve hanı vardı. Birçok müslü­ mandan alınan vergi ile yahudi ve hıristiyanların cizyeleri de bu vakfa bağışlanmıştı. Bütün bu gelir­ ler, külliye bütçesinin ancak % 17'sini teşkil etmek­ te, % 83'ünü köyler tamamlamaktaydı ki, hiçbir devletin vergi gelirlerinden böylesine fedakarlık ederek halkın huzur, sağlık ve eğitimini düşündü­ ğü iddia edilemez. Vakıf müesseseleri evkaflardan elde edilen bü­ yük gelirle hem vakıf personelinin maaşlarını öde­ miş, hem de fakir, fukara, yetim ve kimsesizleri do­ yurup donatarak, hatta okutup evlendirerek toplu­ ma kazandırmışlardır. Bu müesseselerin ciddi bir devlet denetimine tabi tutulduğunu da söylemeliyiz. Kaynaklara göre Süleymaniye Hastanesi'ne bakmakla görevli nazır ( müdür ) her an gelip, hastaların hallerini sorar, şikayet ve ihtiyaçlarını tesbit ederdi. Vakıf kuran kimse, bir vakfiyename hazırlar ve bu vakfıyena­ mede fakir, sakat, ve kimsesizlere, Tanrı misafirle­ rine günde ne kadar yemek pişirileceği teker teker 108


belirtilirdi. Cuma ve bayram günlerinde yemek ve tatlılann daha bol, daha gıdalı olması şartı koşu­ lurdu. Cami, medrese, hastane, imaret personeline kaç akça maaş verileceği belirtilir, öğrencilere de maaş verilmesi istenirdi. Vakfı idare eden mütevel­ li, bu şartları ihlal ederse suç işlemiş olur, mahke­ meye verilirdi. Vakfiye kayıtlarından öğrenmekteyiz ki, Fatih imareti aşhanesinde günde 6 kile pirinç ve 6 kile buğday sarfedilmektedir. 1545 yılında yeniden dü­ zenlenen tevzinamede bu rakamlar günde 7 .5 kile buğday ve 7 .5 kile pirince yükseltilmişti. Sabah ve akşam vakitleri olmak üzere günde iki defa pişiri­ len yemeklerde pirinç ve buğdayın dışında günde 15 okka soğan, 100 dirhem kimyon, 40 dirhem kara­ biber ve yarım kilo nohut kullanılıyordu. Vakfiye­ de ayrıca her tabakta bir parça et bulunması şart koşulmuştu. Kabak mevsiminde günde 60 okka ka­ bak, yog,Jrt mevsiminde günde 50 okka yoğurt ve gene mevsiminde günde 8 akçalık pazu sarfedilme­ si de vakıfnamenin şartları arasındaydı. Cuma ve bayram günlerinde zerde ve zirebac pişirilmektey­ di. Cwna ve bayram günlerinde pişirilen zerde ve zirebac tatlıları için 25 kile pirinç sarfedilmekteydi. Bu rakam yeniden düzenlenen tevzinamede 30 kile­ ye yükseltilmişti. Cuma geceleri pişirilen zerde ve zirebac için vakfiyenameye göre 62.5 okka sadeyağ, ( tevzinamede 87 ) 42 okka süzülmüş bal ( tevzina­ mede 140 ) 60 okka kırmızı üzüm, 110 okka erik, 1 5 okka badem, 10 okka incir, 4 0 okka nişasta, 42 dir­ hem zaferan (tevzinamede 150 ) ve 80 dirhem kara­ biber sarfedilmekte idi. Bu imaretin, yalnız gıda maddeleri ile ilgili gi­ derini hesaplamak mümkün değildir, ancak bazı gı109


da maddelerinin yıllık toplamını b!-!lmamıza ya­ rayacak bilgiler elimizdedir. Mevcut verilere göre Fatih tmareti'nin yıllık bal sarfiyatı 5.759.5 okka­ dır. Bu rakam daha sonraki yıllar için 6 .093 okka olarak tesbit edilmiştir. Fatih lmareti'nin günlük un tüketimi 30 kile, günlük et tüketimi 240 okka­ dır. Sultan İkinci Beyazıt'ın Edirne'deki imaretine ait vakfiyeye dayanarak yıllık pirinç sarfiyatı he­ saplanabilmiştir. Bu imarette günlük çorbalar için 1610 kile, ramazan ve bayram geceleri verilen pilav ve zerde için 640 kile, Cuma geceleri pişen pilav ve zerde için 920 kile, mevlid, berat, aşure gibi dini önemi olan günlerin özel yemekleri için 80 kile, mi­ safirhaneye inecek yolculara verilecek ziyafetler için 200 kile olmak üzere toplam 3450 kile pirinç sarfedilmektedir. Edime kilesi 49 okkaya eşit ol­ duğuna göre, imaret yılda 169.050 okka pirinç tüke­ tiyor demektir. Bu rakam Fatih İmareti için 4135 kiledir. İkinci Beyazıt İmareti'nin yıllık bal sarfi­ yatının da 5.288 okka olduğu hesap edilmiştir. Vak­ fiye kayıtlarından anlaşıldığına göre, her kile için 3 okka tereyağ sarfedilmiştir. Bnna göre yalnız pirinç çorbası için tüketilen tereyağ miktarı yılda 10.350 okkadır. Veli lakabıyla da anılan Sultan İkinci Bayazıt, bazı imaretlerin, bu arada Fatih !mareti'nin de ge­ lirini arttırmıştır. Bu arttırmadan Eyüp Türbesi vakfı da yararlanmıştır. 992'de yeniden tanzim edi­ len vakfiyenameye göre, yoksullara yedirilmesi için her perşembe günü 13.5 okka sadeyağ, 12.5 okka bal, ve her yıl 450 dirhem safran, 2 okka karabiber, 40 okka erik, 35 okka badem, 120 okka nişasta, 82 1 10


okka kuru kayısı, 60 okka pestil verilmesi şart ko­ şulmuş ve Osmanlı İmparatorluğu, Türk'ün «Dev­ let Baba» geleneğini yukarıdan beri sayageldiğimiz bu gibi toplumcu tedbirlerle devam ettirmiştir. ( 97 ) Bütün bu anlattıklarımızdan sonra Osmanlı İmparatorluğu için «sosyal güvenliğin ötesinde, eşitçiliğe varan bir toplumculuktan söz etmek yan­ lış olmayacaktır. Osmanlı toplumculuğu, günün öl­ çilleriyle bazı alanlara dağıtım ve tüketim safhala­ nnda müdahale eden sosyal demokrasinin ötesin­ de, üretim safhasında da müdahalesini duyuran bir toplumculuktur .» ( 98 ) Her alanda toplum yararı­ na yapıian müdahale ve toplum çıkarlarını teminat altına almak için getirilen tedbirler sayesindedir ki, bugün olduğu gibi yalnız zenginlerin değil «orta sınıftan olanların da kendilerine ait evleri var­ dı.» ( 99 ) e

MÜZİKLE TEDAVİ

Hastaneler Avrupa'da XVI. asırda, rönesans­ tan sonra kurulabilmiştir. Oysa Türkler Ortaasya'­ da katarakt ameliyatını yapıyor ve mesaneden taş­ lan kırarak çıkarabiliyorlardı. Ayrıca seyyar has­ taneler, göçlerden önceden beri Türk ordularını ta­ kip ediyorlardı. ( 100 ) Tarihi kaynaklarda ve 'kita­ belerde daruşşifa, darussıhha ve bimaristan adıyla (97) Ömer Lütfi Barkan İFM. C: 23 (98) Dr. Mehmet Doğan. Tarih ve Toplum Türkiye'de Toprak Meselesi. S : 63 (99) Stefanos Yerasimos. Azgelişmişlik Sürecinde Tür­ kiye. C: 1, S: 344 111


zikredilen hastanelere, Türkler toplum sağlığı bakı· mından her devirde büyük önem vermişlerdi. Daha 12. asırda Divriği, Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri, Çankırı, Kastamonu ve Konya'da varlığı kesinlik­ le bilinen hastaneler bulunuyordu. ( 101 ) Batı dün­ yasının ancak 20. yüzyılda uyguladığı müzikle te­ davi metodunun Fatih devrinde gerçekleştirildiğini biliyoruz. Evliya Çelebi, Fatih'in inşa ettirdiği akıl hastanesini anlatırken «Hastalara, divanelere, deli­ liği defetmek için çalgıcılar ve şarkıcılar tayin olun­ duğunu» ( 102 ) anlatmaktadır. Gene Evliya Çelebi'­ ye göre o devir !stanbul'unda 1000 doktor, 80 göz doktoru, 700 cerrah, 600 eczacı vardı ve hastalıklı olan taşralılar Yedikule Nazartası'nda tedavi edil­ dikten sonra !stanbul'a girme izni alabiliyorlardı. Halkın misk.inler tekkesi dediği yer, cüzzam­ lıların barındığı bir nevi hastaneler, bir nevi bakım­ evleri idi. Cüzzamlılar bu hastanelere alınarak dev­ letin himayesi altında yaşar, halktan tecrit edilirler­ di. Cüzzam hastalığına yakalanan bir kimsenin so­ kakta dolaşması veya evinde oturması yasak edil­ mişti. Böylece toplum cüzzamdan korunmuş olur­ du. Evliya Çelebi bu konuda şunları yazmaktadır : Miskinler Tekkesi «tarikiam üzere sehir haricinde bir tekkedir. Cümle miskinler, < Cilızamlılar) onda sa.kin olup, nezir ile geçinirler. Şehir içinde bir mis­ kin haberalınsa, derhal aman vermeyip, tekkelerine (100) Bedii N. Şehsuvaroğlu. İstanbul'da 500 Yıllık Sağ­ lık Hayatımız. S: 9 (101) 1.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi C : 1 , S : 29 (102) Evliya Çelebi Seyahatnamesi C: 2, S : 22

112


götürürler. tster&e ayan ve eşraftan olsun, hiç din­ lemezler.» Bu türlU hastane veya bakımevleri genellikle büyük şehirlerde bulunuyor, ibadethane ve hamam da tesisin bünyesinde düşünülüyordu. Üsküdar'da­ ki cüzzam hastanesinin 20 odası, camisi ve hamamı vardı. Cüzzamlılar bu hastanede isterlerse aileleri ile birlikte oturur, bu takdirde her aileye iki oda verilirdi. İstanbul'dan başka Bursa, Sivas ve Edir­ ne'de de birer cüzzam hastanesi açılmıstı. Osman Ergin'in, Türkiye'de Şehirciliğin Tarih! inkişafı adlı eserinde belirttiğine göre, istanbul'da 49 hastane vardı ve bu hastanelerde hastalardan ilaç, doktor ya da tedavi masrafı olarak hiçbir üc­ ret talep edilmiyordu. Vakıf eserlerin; sosyal güvenlik ve sosyal yar­ dımlaşma konusundaki fonksiyonu yukarıda özet­ lediklerimizle bitmiyordu. Tabhane adı verilen mü­ esseseler bugüne kadar dünyanın hiçbir ülkesinde gerçekleştirilemeyen bir halk hizmeti görüyorlardı. Bir şehre gelen yoksul ve işsiz kimseler, o şehirde­ ki işleri bitinceye veya bir iş buluncaya kadar tab­ hanelerde yatıp kalkıyor, yiyip içiyor, herhangi bir ücret alırunıyordu. Han-ı sebillerde ise büyük şe­ hirlerden memleketlerine gitmek isteyen yoksul yol­ cular, kervan gelinceye kadar misafir ediliyorlardı. Bugün Türkiye'nin en zengin belediyelerinin bile böyle bir hizmeti gerçekleştirmekten aciz oldukla­ rı ; hatta bunu düşünebilecek bir toplumculuk an­ layışına bile sahip bulunmadıkları düşünülürse, Os­ manlı Türk toplumculuğunun ulaştığı zirve daha iyi anlaşılacaktır. Bu toplumculuk yalnız vakfiye­ namelerde kalmamış, resmi metin ve yazışmalara da konu teşkil etmiştir. Düzenin bozulduğu ve ya·

·

F : 8/113


pıların hızla çözüldüğü 1800'lerde bile devlet Batı dünyasındaki gelişmenin aksine olarak tercihini fa­ kirden yana yapmakta, yoksulların yanında yer al­ maktadır. Maraş Valisi Hafız Ali Paşa'dan, Antep Mütesellimi Rüstem Ağa'ya gönderilen 1826 tarih­ li bir emirde, fakir fukara sakat ve yoksullar « Pa­ dişah emaneti» olarak zikredilmektedir. (103 ) Bu konuda bir başka belgeye de gene şer'i sicillerde rastlamaktayız. Antep ve Halfeti mütesellimi, naibi ve müftüsüne gönderilen 15 Rebiyülevvel 1257 ta­ rihli bir emirnamede, Rumkale voyvodası Mehmet Bey'in, padişahın emirleri hilafına fakir fukaraya zulmettiği belirtilmekte ve yakalanarak kendisinin Urfa'ya, aile ve çocuklarının da Antep'e süıiilmeleri istenmektedir. ( 104 ) Ankara İki Numaralı Şer'iye Sicilleri arasındaki 191 numaralı tarihsiz bir belge­ den ise, elleri ve ayakları noksan doğan çocuğa günde 2 akça yevmiye bağlandığı öğrenilmektedir. ( 105 ) Zilkade 1245 tarihli bir diğer belgede «Bir sü­ reden beri bazı vezir ve mirimiranların yolculuk sı­ rasında uğradıkları yerlerde parasız yem ve yiye­ cek alarak halka yük olduklarının haber alındığı bildirilmekte, buna derhal son verilmesi istenmek­ tedir. ( 106 ) Bütün bunların dışında her mahallede bir ava­ rız akçesi sandığının kurulması da gelenek haline gelmiştir. Toplumculuk, halkın ve idarenin bünye· sine öylesine sinmişti ki, yardımlaşma sandığı di( 103) Antep Şer'i Mahkeme Sicilleri. Cild 142, S: 443 (104) Antep Şer'i Mahkeme Sicilleri. Cild 143, S: 28 (105) Halit Ongan. Ankara İki Numaralı Şer'iye Sicili S: 1 6 (106) Antep Şer'i Mahkeme Sicilleri Cild : 142, S : 1 19

114


yebileceğimiz bu sandığa, me.hallenin zenginleri, bir daha almamak şartıyla para verir, bu sermaye çalıştırılarak dul, yetim ve kimsesizlere çeşitli yar· dımlarda bulunulurdu. ( 107 ) Mezarlıklar cenazesi olanlara bedava olarak verilirdi. «Hele bir vakitler İstanbul'da sayısı 1400'ü geçtiği görülen, hemen hepsi ferdin himmetiyle vücuda gelmiş olan mabet· lerin yanında bir o kadar da umumi he18.nın yapıl· mış olduğunu biliyor ve görüyoruz. 200 sene önce İstanbul'a gelmiş olan bir Fransız seyyahı, Türkle· rin bu işe verdikleri ehemmiyeti ve himmeti hay­ ret ve takdirle kitabına kaydetmekte ve o tarih· lerde Fransa'da saraylarda ve tiyatrolarda bile umu­ mi hela ve bol su ile temizlenmek usulünün bulun­ madığını esefle ilave etmektedir.» ( 108 ) Osmanlı Türk İmparatorluğu bu yapısıyla dü­ şünülürse, milletler mücadelesinin en amansız sa­ vaşlarına sahne olan topraklar üzerinde kurulan bu devletin, altı asır ayakta durması sır olmaktan çıkacaktır. Yukarıdan beri özetleyegeldiğimiz top- . lumcu tedbirler ve İslami esaslara dayalı vergi re­ jimi ile düzenin kapitalistleşmesini önleyen bu im­ paratorluğun diğer müesseseleri konumuzun çerçe­ vesi dışında kalmaktadır. e

İKTİSADİ VE TİCARİ HAYAT

Selçuklu Devleti'ni özetlerken gördüğümüz Doğu - Batı ticaret yolları Osmanlılar devrinde de önemini korumuştur. Osmanlılar da tıpkı Selçuk(107) Osman Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihi İnki­ şafı. S: 27 (108) Age. S : 25

115


lular gibi, Doğu'yu Batı'ya, Kuzey'i Güney'e bağla­ yan yollar üzerinde dev kervansaraylar, ve hanlar inşa ederek, ticari faaliyetin emniyet içinde geliş­ mesini sağlamışlardır. Fakat herhalde Selçuklu dev­ rindeki kervansarayların Osmanlı döneminde birer kaza merkezi haline gelmeleri sebebiyle, Osmanlı kervansarayları genellikle şehirlerde yapılmıştır. Avrupa sanayiinin muhtaç olduğu baharat ve diğer mamul ve hammaddeler Tebriz'den Türkiye hudutlarına giriyor, Erzurum, Erzincan, Tokat, Amasya yolundan Sinop limanına ulaşıp, Avnıpa'ya gönderiliyordu. Basra Körfezi ; Bağdat, Diyarbakır, Malatya, Sivas, Tokat, Adana, Akşehir, Kütahya, Bursa üzerinden İstanbul'a bağlanıyor, bir sanayi şehri olan Bursa ; Bolu, Amasya, Tokat yoluyla Teb­ riz'le birlesiyordu. Antalya limanı, İsparta, Kütah­ ' ya, Bursa yoluyla İstanbul'la irtibat kurmuş ; İs­ tanbul - Edime - Belgrat yolu da Tebriz, Bağdat, Antalya ve Doğuakdeniz limanları Avrupa'ya bağlanmıştı. Birer transit merkezi durumunda olan yukarıda adını saydığımız şehirlere büyük kervan­ saraylar, hanlar, misafirhaneler inşa edilmişti. Me­ sela Amasya'da 8 han, 5 kervansaray ; Tokat'ta 13 han, Edirne'de 53 kervansaray, Bitlis'te 9 han, Fili­ be'de 8 büyük han, 1 kervansaray ; Antep ve Maraş'­ ta 6'şar han, Adana' da 17, Alaşehir'de 9, Uşak'ta 7, Demirci'de 7, Afyon'da 19, İzmir'de 82, Çoruın'da 7, Beypazarında 7, Geyve'de 3, Diyarbakırda 9, Sivas'­ ta 18, Sofya'da 13, Üsküp'de 3 han ; Saraybosna'da 23 han, 3 kervansaray, Halep'te 47'si büyük 70 han, Trablusşam'da 12, Sayda'da 4, Hama'da 7, Kütah­ ya'da 17 han vardı. Diğer şehirlerdeki han ve ker­ vansaray sayıları şehrin ticari önemine göre değişi116


yordu. Han ve kervansaraylar yolcuların her türlü ihtiyaçları dikkate alınarak yapılmıştı. Yaz ve kış odaları, misafirhaneleri, mescitleri, yemekhaneleri, hamamları, ahırları, çeşmeleri, ha­ vuzları vardı. Bazı hanlarda kış mevsimi boyunca çeşmelerin musluklarından sıcak su akardı. Yiye­ cek ve içecekler vakıf hanlarda bedava verilir, yol­ cuların ve hayvanların tedavileri ücretsiz yapılır, ilaçları ücretsiz verilirdi. Filibi'ye bağlı Tatarpazar­ cık'ındaki kervansarayın develiği 2 bin deve, ahın 3 bin at alırdı. Kervansaray'ın dış avlusu, 5 bin at alacak genişlikteydi. Yemek pişirilen 200 ocağı var­ dı. Evliya Çelebi bizzat gördüğü bu kervansarayı şöyle anlatmaktadır : «Avlunun ortasında yuvar­ lak ona on büyüklükte bir havuz vardır. Bütün ge­ lip geçenlerin hayvanları bundan sulanıp susuzluk giderirler. Avlunun bu tarafında bir büyük ziyafet yeri var. Her gece gündüz misafirler ister kefere fecere, fasık ve zalim ola, madem ki burada kalır­ lar güneş battıktan sonra bütün hademeler mutfak­ tan, her ocak başına birer bakır sini içinde birer tas buğday çorbası, birer ekmek, birer tane yağmu­ mu, her at başına birer torba yem verirler.» 009 ) O devir Türkiye'sinin özellikle Bursa ve İstan­ bul gibi iki büyük sanayi şehrinin nasıl bir ticaret merkezi olduğunu inşa edilen hanların büyüklüğtin­ den de anlamak mümkündür. Tarihi kaynaklardan tesbit ettiğimize göre, bir kısmı zamanımıza kadar ayakta duran, İstanbul'daki IOO'den fazla handan, Mahmut Paşa Hanı'nda 120 ocak vardı. Tahtalı Han 70, Piri Paşa Han'ı 80, Engürü Hanı 100, Kilit Han'ı ve Merdivcalı Hanı 200, Mehmet Paşa Hanı (109) Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C: 5, S : 270 1 17


220, Valide Sultan Hanı 300 odalı idi. Valide Sultan Hanı'nın develik ve ahırı bin hayvanı alabilecek şe­ kilde genişti. Malatya'nın büyük kervansarayı 170, Bursa'nın Pirinç Hanı ve Acem Han'ı 220 odalı idi. Manisa'daki tahıl pazarı hanı 400 kubbeli çok bü­ yük bir eserdi. Adana'daki Ramazanoğlu Han'ı 120, Kudüs'teki Mustafa Paşa Hanı 200 odalı idi. Liman şehirlerinde büyük mahzenler yaptırılmıştı. Evliya Çelebi Tekirdağ ve İzmir'de toplam 600 mahzenin ( Deponun ) bulunduğunu bildirmektedir ki, bu ra­ kam ticari faaliyetin yoğunluğunu göstermesi ba­ kımından çok ilgi çekicidir. Gene Evliya Çelebi İz· mir'i anlatırken, limana : «Her sene bin geminin gelip, bin geminin gittiğini» ( 1 1 0 ) bildirir. Küçük ilçe merkezlerine varıncaya kadar bütün Anadolu'­ ya yayılan binlerce handa her zaman çeşitli ülke­ lerin tüccarlarını görmek mümkündür. Ticaret, ge­ nellikle o hanların avlularında yapılır, kadı'nın ta­ yin ettiği bir görevli hem alışverişe nezaret eder, malların tesbit edilen rayiç fiyattan pahalı satıl­ masını önler, hem de devletin vergisini alırdı. Teh­ likeli geçitlerde kervanları korumakla görevli der­ bentler bulunurdu. Eğer kervan sahipleri isterler­ se, derbentler, ikinci menzile kadar kervana refa­ kat eder, böylece ticari emtiaya herhangi bir zarar gelmesine mani olurlardı. Avrupa'yı, Asya'yı, Af­ rika'yı, Anadolu'ya bağlayan bütün kara ve deniz yolları Türk hakimiyet ve kontrolü altında olduğu için Türkiye transit ticaretten büyük gelir sağlardı. Tarımın, ekonomide küçümsenmeyecek yeri ol­ masına rağmen, o devir ülkelerinin çoğunun aksi­ ne olarak Türk ekonomisi yalnız tarıma bağlı de( 1 1 0) Age. C: 13, S: 85

118


ğildi. Devrin en büyük sanayi tesisleri Türkiye'de kurulmuştu. Bu sanayi kuruluşları, iç pazar ihti­ yaçlarına cevap verdikleri gibi, üretim fazlasını yurt dışına ihraç ederek, memleket ekonomisine büyük katkılarda bulunurlardı.

e

DOKUMA SANAYİİ

Dokuma sanayii ülke çapında yayılmıştı. Belli başlı merkezler İsparta, Afyon, Akşehir, Denizli, Bursa, Balıkesir, Konya, Ankara, Halep, Trabzon, Şam, Antep, Malatya, Mardin, İstanbul ve Selanik'­ ti. Tiftik keçisi kılından yapılan Ankara sofları dün­ ya pazarlarının aranan malı durumundaydı. Mü­ himme defterlerindeki kayıtlardan anlaşıldığına gö­ re, yabancı tüccarlar Ankara'ya gelip, Ankara sofu ve Ankare muhayyer'i alırlardı. ( 1 1 1 ) Ankara saf­ larının renk ve çeşitleri Avrupa'da çok tutulurdu. Ankara İki Numaralı Ser'iye Sicilleri arasındaki 1352 ve 1353 sayılı ve Recep 998 tarihli belgelerde sof ticareti yapan Leh taifesinden Zavek oğlu Da­ vid'in Ayaş sakinlerinden Hacı Mehmet'e 400.000 akça borcu olduğu belirtilmektedir ki, bu rakam, sof ticaretinin gelişmişlik düzeyi konusunda önem­ li bir bilgi kaynağıdır. ( 1 12 ) İstanbul, Selanik, Bur­ sa gibi şehirlerde yalnız Ankara sofu satan dükkan­ lar vardı. ( 1 1 3 ) (1 1 1 ) Kaynak: Hariciye Vesikaları. Nu : 86, Mühimme Defteri 78, S: 63 1 , 1018. İbnülemin tasnifi. (1 12) Halit Ongan. Ankara İki Numaralı Şer'iye Sicille­ ri. S: 1 03 ( 1 1 3) İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C: 3, K: 2, S: 581

1 19


1539'da Ankara'ya gelen Michele Membre ve 1555'te gelen Busbeck, Ankara soflarına dikkati çe­ kerek, bu şehirde dokunan sofun, ihraç edildiğini kaydetmektedirler. Simeon, kendisiyle beraber Ve­ nedik'e gelen bir tacirin 300 yük sof getirdiğini yaz­ maktadır. ( 1 1 4 ) Şehri 1 605'te ziyaret eden Polon­ yalı Simeon ile Evliya Çelebi de yukarıdaki ifade­ leri teyit etmektedir. 0 1 5 ) Ankara, şer'i mahkeme sicilleri arasındaki 1355 numaralı ve 998 ( 1590 ) ta· rihli bir diğer vesikadan öğrenmekteyiz ki, adı ge­ çen yıl itibariyle şehirde 621 sof tezgahı vardı. ( 1 16 ) Tezgah sayısının Ankara civarındakilerle birlikte bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. 0 1 7 ) Ankara'nın bütün köylerinde sof dokunduğunu be­ lirten Simeon «şehir halkı tamamen sofçudur. İyi cins sof buradan çıkar ve dünyanın her tarafına sevkedilir. Her memleketten gelip, Ankara'da otu­ ran tüccarlar, sof, çamlit, yağmurluk ve başka ku­ maşlar toplarlar.» ( 1 1 8 ) demektedir. Ankara sof· lan Avrupa pazarlarında Cimatile veya samelot adı ile tanınmakta ve ısrarla aranmaktadır. ( 1 1 9 ) Sof sanayiinin merkezi Ankara olmakla birlikte, Ayaş, Tosya, Kalecik, Sivrihisar ve diğer bazı Anadolu şe( 1 14) Polonyalı Simeon Seyahatnamesi. S : 37 (1 15) Evliya Çelebi 1640'ta Ankara'ya gelmiştir. (1 1 6) Budur ki, hala dizgah resmi içün, emr-i padişahi ile gelen Süleyman Ağa, hala bu ana gelince 621 dizgahın resmin aldım deyu ikrarı sofçular talebiy­ le kaydolundu. (1 17) Özer Ergenç. 1600-1615 yılları arasında Ankara lk­ tisadt Tarihine ait araştırmalar. Türkiye İ ktisat Tarihi Semineri S: 1 54 ( 1 18) Polonyalı Simeon Seyahatnamesi. S: 1 62 ( 1 1 9) Besim Darkot. İ.A. Ankara maddesi. S: 445

120


birlerinde de sof dokuyan tezgahların varlığı bilin­ mektedir. İstanbul'da çok güçlü bir keten dokuma sana­ yii kurulmuştu. Ege Bölgesi ve Kastamonu'da da İstanbul seviyesinde olmasa bile keten ve bez sana­ yii oldukça gelişmişti. Denizli, çarşaf, buğa ve tül­ benti ile ün yapmıştı. Yünlü ve ipekli kumaş sana­ yiinin üç büyük merkezi İstanbul, Selanik ve Bursa idi. üstfu.1 Türk zevki desen ve renk olarak bu ku­ maşlara işleniyor, Avrupa ülkelerine geniş ölçüde ihraç ediliyordu. İpekli ve pamuklu dokumacılığın büyük merkezlerinden biri olan Selanik keçe doku­ macılığında da ün yapmıştı. Kütahya ve Uşak'ta bilhassa halı ve seccade dokumacılığı gelişmişti. 1 6 . yüzyılda, Uşak'ta dokunan bir halıya Venedik Cum­ hurbaşkanı'nın tahtı resmedilmişti. ( 120 ) Keza 1570'de İngiliz Kraliçesi'nin ricası üzerine Uşak'ta VII. Henri'nın ailesinin tasvirini gösteren bir halı dokunmuştur. ( 121 ) Avrupa saraylarına ve kilise­ lerine Uşak halısı alınır olmuştur. ( 122 ) Halı sana­ yii ayrıca Konya, Zile, Sivas, Kırşehir, İsparta, La­ dik, İzmir, Bergama, M�nemen ve İstanbul'da da gelişmişti. ( 123 ) Bez dokumacılığı birçok ilde gelismis olması­ na rağmen, dokumada lider şehir Trabzon°'du. Son­ raki asırlarda Batı ile rekabet edemeyerek gerileme­ sine rağmen, Trabzon dokuma sanayii 19. asra ka­ dar ayakta durabilmişti. Kullandığı eşyanın Türk (1 20) Besim Atalay. Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları. S : 28 ( 1 2 1 ) Besim Atalay, Age. S : 2 8 (122) Besim Atalay. Age. S: 3 9 (1 23) İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi C : 2, S : 628

121


malı olmasına büyük önem veren Sultan Abdulaziz, Avrupa hesabına çalışan Serasker Hüseyin Avni . Mithat Paşa çetesi tarafından öldürüldüğünde, sır­ tında Trabzon bezinden yapılmış bir gömlek vardı. 024 ) Mardin'de ve hatta o devirde nüfusu 8 bin ci­ varında olan bu kentin Kalatü'l-Mera ve Mansuriye gibi köylerinde bile dokuma tezgahları vardı. İpek­ li kumaş dokumacılığı bu kentte de gelişmişti. Ay­ rıca ince yünlü kumaşlar, ipek, tül, bez dokumacı­ lığı da yapılmaktaydı. Kanunnamelerde «Nefs-i Mardin'in ipek işlenen tezgahlarından, vale ve bez­ den, Mansuriye'de meyzer, Katatü'l-Mera'da suf do­ kunduğundan bahsedilmektedir. Vale çok ince ipek tül, meyzer başörtülük ince kumaş, sfıf veya sof ince yünlü kumaş manalarına gelmektedir.» 0 25 ) 1563'te Birecik'e gelen Lesare Federici adında bir Venedikli tacir, bugün küçük bir ilçe merkezi olan Birecik'in bir ticaret şehri olduğunu yazmak­ tadır. Şehri 1574'te ziyaret eden Leonhard Ranwolf, 1581 'de ziyaret eden John Newberry ve 1583'te zi­ yaret eden Ralp Fitch de Birecik'ten keten kumaş, balmumu, ince deri ambarlarının bulunduğunu be­ lirtmektedirler. ( 126 ) Birecik'in, Basra Körfezi'ne açılan Fırat nehir yolu sahilinde bulunduğu hatırla­ nırsa, bölge için bir ihracat kapısı olduğunu rahat­ lıkla söyleyebiliriz. (124) İ.H. Uzunçarşılı. Age. C: 3, K: 2, S: 58 (125) Nejat Göyünç. XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı. S : 137 (126) Nejat Göyünç. XVI. yüzyılda Güneydoğu Anado­ lu'nun Ekonomik Durumu. Türkiye İktisat tarihi Semineri. S: 88

122


Mühimme defterlerindeki kayıtlardan öğrendi­ ğimize göre Konya bölgesinde buğasi ve aster de­ nen kumaş dokuyan birçok tezgah vardı. Ayrıca buğasi Gönen'de de dokunuyordu. ( 127 ) Denizli ve Alaşehir kırmızı dokumaları, ak alemli bezleri ve hükümdarların bile başlarına sardıkları tülbentleri ile meşhurdu. Alaşehir ve Balıkesir dokumaları, Malatya'nın sofu, Mardin'in muhayyer ve sofu, Ha­ sankeyf'in (Hısn-ı keyfa ) sofu, Türk ihraç malları arasındaydı. ( 128 ) Dıyarbakır, Karaman ve Aksa­ ray'da oldukça gelişmiş bir ipekli dokuma sanayii kurulmuştu. Avrupa'da ancak 20. asırda kullanıl­ maya başlanan yağmurluk, o devirde Türk askeri için Türk tezgahlarında imal ediliyordu. Ordu için her yıl belirli miktarda yapağı alınıyor, bu yapağı Selaruk ve Selaruk'e bağlı köylerdeki tezgahlara ve­ rilerek askere yağmurluk dokunuyordu. ( 129 ) Paul Lucas, ipek, pamuk, yün ticaretiyle iştigal eden Bursa'nın nefis cinsten ve fevkalade güzel iş­ lemeli kumaşlarından bahseder. Polonyalı Simeon, Tosya'dan muhayyer ihraç edildiğini ve bütün hal­ kın bu işle uğraştığını yazar. Ona göre Tosya mu­ hayyeri kalite bakımından Ankara'nınkinden dü­ şük olmakla beraber Avrupalılar gelip almaktadır­ lar. 030 ) «Bilecik, gerek şehirde ve gerek ipek iş­ leyen bir takım köylerde dokunan kadifeleri ile bü­ yük şöhret kazanmıştır.» < 1 31 ) 25 Sefer 973 ( 1565 ) tarihli, Bursa Kadısı'na yazılan bir hükümde Lehis( 1 27) ( 128) ( 1 29) ( 130) (131)

Mühimme Defteri. Nr. 43, S: 155 İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C : 2 , S : 682-683 İ.H. Uzunçarşılı. Age. S: 689 Polonyalı Simeon Seyehatnamesi S: 85 Besim Darkot. İ.A. C: 2, S: 612

123


tan Kralı'nın ticaret için değil, bizzat kendi ihtiya­ cı için kadife almak istediği bildirilmektedir. ( 132 ) Gene Lehistan Kralı, bu müracaatından iki yıl son­ ra 1567'de Bursa'dan 4000 flori tutarında kadife ku­ maş almıştır. Bursa Kadısı'na yazılan bir hüküm­ den anlaşıldığına göre diğer Avrupa Kralları da Türkiye'den kadife ithal ediyorlardı. ( 133 ) Bursa, Bilecik, İstanbul, Göynük ve Aydos Türk kadife sa­ nayiinin önemli merkezleri arasındaydı. İpekli dokuma sanayiinde Bursa, Şam ve Ha­ lep dünya çapında yer işgal ediyordu. Bu sanayi ay­ rıca İstanbul, Konya, İzmir, Edirne, Amasya ve De­ nizli'de de kurulmuştu. Başlangıçta Şam ve Halep' ten geri olan Bursa ipekçiliği kısa zamanda gelişe­ rek zirvedeki yerini almıştı. İran'ın çeşitli bölge­ lerinden kervanlarla Bursa'ya nakledilen ham ipek Bursa'da işlenerek dünyanın en üstün ipekli ku­ maşları imal ediliyordu. Prof. Halil İnacık'ın Bur­ sa tereke ( miras ) defterleri üzerinde yaptığı ince­ lemelerden Türkiye'nin 15. asırdaki ticari faaliyeti ile ilgili bazı kesin tesbitler çıkarmak mümkündür. Bu miras defterlerinden anlaşıldığına göre, geniş imparatorluğun çeşitli eyaletlerinden ve yabancı ül­ kelerden ticaret için Bursa'ya gelip orada ölenlerin büyük çoğunluğunu ipek tüccarları teşkil etmek( 1 32) « Haliya Leh Kralı tarafından risalet tarikiyle süd­ dei saadetime gelen elçi, müşarünileyh kral için mahrusei mezbureden bir miktar kadife ve sair meta almak murat edinüp, olbabta hükmü şerifim varıcak elçi mezbure ticaret için olmayıp, kral için akça ile bir miktar akmişe almak istedikte hilafı şer'i şerif kimesneyi dahi ve taarruz ettermeyesin» ( 133) Mühimme Defteri. Nr. 6, S: 93

1 24


tedir. 034 ) Şamahanlı Abdurrahim'in tereke kayıt­ larından anlaşıldığına göre, adı geçen tüccar Bur­ sa'ya 220 bin akça tutarında ham ipek getirmiştir ki, bu rakam o devir için çok büyük bir yekundur. İpek tüccarları, ibrişimleri mizan hanlarına getir­ diklerinde, tartıp, Mizan Resmi adı ile bir vergi ödüyorlardı. 28 Muharrem 890 ( 14 Şubat 1485 ) ta­ rihli bir hüccette Bursa mizan makataası 5.400.000 akça tutabildiğine göre, aynı yıl 800 lidre veyahut bunun gram cinsinden eşiti olan 256 kilogram ibri­ şimden 18.368 akçalık bir mizan resmi alındığını bildiğimiz için, Mizan Hanı'nda üç yılda tartılan ib­ rişim miktarının 1 .010.526 kiloyu ve bir yılda ise 336.842 kiloyu aşmakta bulunduğunu hesaplamak kolaydır. 15. yüzyılın sonlarındaki ticaret dünyasın­ da yılda işlediği ibrişim miktarı 336.842 kiloyu aşan bir ipek dokumacılığı elbette çok büyük bir geliş­ mişliğin ifadesidir. ( 135 ) Aynı şekilde, 1488'de Bur­ sa' da 346 ton 312 kilo ipek satışı yapılmıştır. Bu ra­ kam 1499'da 499 tona ulaşmıştır. Bu devirde Bur­ sa'nın ipek kumaş ihracatının 100.000 top olduğu tahmin edilmektedir. ( 136 > Bursa'da ipek sanayiinin ne kadar ileri bir ge­ lişme gösterdiğini Yavuz'un İran'a uyguladığı ikti­ sadi ambargonun sonuçlarından da anlamak müm­ kündür. Yavuz, maden ihracatından ham ipek it­ halatına kadar, Türkiye ile İran arasındaki her tür­ lü ticari faaliyeti yasaklayınca, İran'la beraber Türk (134) Kaynak: Halil İnalcık. 1 5 . Asır Türkiye İktisadi ve İçtimai Tarihi kaynakları. İFM C: 1 5, S: 62 (135) Mustafa Akdağ. Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi. C: 2, S: 228-229. ( 136) Nurettin Yatman, Türk Kumaşları S: 25

125


ipek sanayiinde de hamrnadde krizi başlamış, Ka· nuni sanayicilerin zararlarını tazmin etmek gere­ ğini duymuştur. Buradan da anlaşılmaktadır ki, dut ağacı yetiştirme faaliyetine ülke çapında önem verilmesine rağmen, Bursa sanayiinin ham ipek ih· tiyacı karşılanamamıştır. 15. yüzyılda ipek sanayi­ inde çok ileri giden Floransalılar, Cenevizliler bile Türk ipekli kumaşlarını almak için yarış halinde­ dirler. ( 137 ) Dış ticaret listelerinden anlaşıldığına göre, Türkiye yurt dışına 50 çeşit kumaş ihraç eder­ di. İtalyan Sestini ve Fransız seyyahlarından Tour­ nefort, eserlerinde Bursa'nın büyük bir ipekli do­ kuma merkezi olduğunu belirtmişlerdir. «XVI. asır ortalarına doğru Anadolu'da seyahat etmiş olan Fransız tabiiyecisi P. Belon, Bursa'nın ipek sanayii sayesinde büyük bir şöhret kazandığını anlatırken, her yıl I OO'den fazla deve ile Anadolu ve Suriye'den getirtilen ipeklerin, burada işlendiğini, boyandığı­ nı, sonra satılmak için başka memleketlere nakle­ dildiğini söylemektedir.» ( 138 ) 15 asrın sonuna doğ­ ru Bursa'da kumaş dokuyan 1000 kadar tezgah bu­ lunmaktadır. ( 139 ) Ünlü Polonyalı seyyah Simeon, Türk ipekli sanayi merkezlerinden bir baskası olan Şam'ı anlatırken «Bedesten envaı kum lar, tafta­ lar, alacalar, atlaslar, mukaddem kuşaklar, keftan­ lar, valalar ve adları yalnız tacirlerce malum diğer bin türlü mallarla doludur, zira Şam' da pekçok ipek

aş°

( 137) Halil İnalcık. Age. S : 63 ( 138) Besim Darkot. İ.A. C : 2, S : 808. (139) Halil İnalcık. Bursa XV. asır Sanayı ve Ticaret Tarihine ait Vesikalar. Belleten C: XXIV. Fahri Dalsar. Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa'­ da İpekçilik. S: 29

126


istihsal edilir.» ( 140 ) demektedir. D'Arvieux ise, Şam'da işlemeli kadife saten, tafta, damışka, diba, kemha ve diğer düz ve çizgili kumaşlarla, ipek ve pamuklu diğer türlü mensucatın imal edildiğini ya­ zar. Şam'da olduğu gibi, Hama'da da sırmalı bürüm­ cekler, telli mahramalar, yağlık, kuşak ve alacalar dokunduğu bilinmektedir. ( 141 ) Pietro della Val­ le, Hama'dan satınalınan kumaşların Trablus'a gö­ türülüp, buradan Avrupa'ya ihraç edildiğini yaz­ maktadır. Tavernier'e göre, ipekli kumaş dokuma­ cılığında çok ileri gitmiş olan Halep'te, keçikılın­ dan yapılmış şallar ve dericilikte kullanılan pala­ mut, sabun, ve diğer emtia, dünyanın her tarafına sevkedilmektedir. Türk dokwna sanayii üstünlüğünü, hatta ra­ kipsizliğini, 18. asrın ilk yarısına kadar sürdürmüş­ tür. 18. asırda İstanbul'da bulunan Fransız büyük­ elçisi Marguis de Veilleneuve, Lyon işadamlarının müracaatlarına cevap verirken «Türkiye'de ipekli kwnaş sanayiinin pek gelişmiş halde bulunduğunu, yalnız Türkiye'nin değil, diğer piyasaların da ihti­ yacını temin edecek bir raddede bulunduğunu ve bu şartlar altında Türkiye'de satış yapmak için Fransa'da bir ipekli kwnaş sanayii merkezi vücuda getirmenin zarardan başka bir netice vermeyece­ ğini» bildiriyordu. 15. asra ait gümrük defterlerinden, Karadeniz limanlarından Avrupa'ya sürekli olarak Kastamo­ nu sofu ihraç edildiği öğrenilmektedir. Genellikle Batıanadolu kentlerinde imal edilip, Bursa'dan ih(140) Polonyalı Simeon Seyahatnamesi S: 149-150 (141) Polonyalı Simeon Seyahatnamesi. S: 1 4 1

127


raç edilen pamuklu dokuma ve halıların da Avrupa saraylarında büyük rağbet bulduğunu hatırlarsak, bir Moğol ve Timur istilasına, Ankara Savaşı'ndan sonraki saltanat kavgalarına, sürekli savaşlara ve bu savaşların çok büyük masraflarına rağmen geniş ölçüde ihracata yönelik bir dokuma sanayiinin ku­ rulabildiğini söyleye biliriz. İpekli, yünlü, pamuklu, bez, sof ve halı doku­ macılığının belli başlı merkezleri olan İsparta, Af­ yon, Alaşehir, Akşehir, Denizli, Bursa, Balıkesir, Konya, Ankara, Halep, Trabzon, Şam, Antep, Mar­ din, Malatya, İstanbul ve Selanik'ten başka diğer il­ lerde de gene ihracata yönelik üretim yapılıyordu. İnciciyan'a göre, demirciliğin, boyacılığın, derici­ lik ve bakırcılığın geliştiği Tokat'tan basma çit, basma çember ve boğasi denilen kumaş ihraç edili­ yordu. Fransızlar İzmir'den pamuklu dokuma, An­ kara sofu, pamuk ipliği, yapağı, halı, pike örtü, sa­ bun ve mazı alıyorlardı. Türk tezgahlarında doku­ nan kumaşlar, Çin'den, İran'dan, Lehistan'dan sipa­ rişler alıyorlardı. ( 142 ) Prof. A.J.B. Wace, Türk ku­ · maşlarının İtalya ve Avrupa'da rağbette olduğunu yazmaktadır. ( 143 ) Wace ayrıca Türk kumaşlarının Venedik, Cenova, Fransa, İngiltere, Almanya ve İs­ veç dahil Kuzey Avrupa ülkelerine ihraç edildiğine dikkati çekmekte, Türk kumaşından yapılan papas elbiselerinin zamanımıza kadar muhafaza edildiği­ ni belirtmektedir. ( 144 ) Münhasıran kutnu satmak üz�re Paris'te bir ticarethane açacak olan bir Os(142) Nurettin Yatman. Türk Kumaşları. S : 20 (143) Tahsin Öz. Türk Kumaş ve Kadifeleri. S : 3 ( 144) Age. S: 3

128


manlı tüccarının az zamanda mühim bir servet ya­ pabileceği de gene bir yabancı kaynak tarafından söz konusu edilmektedir. 045 ) Türk dokuma sa­ nayii o kadar güçlüdür ki, asker! gücümüzün önem­ li oranda azaldığı ve ona bağlı olarak siyasi etken­ liğimizin de zaafa uğradığı 18. asırda bile ihracatı­ mız devam etmiş 1788'de Fransa, Türkiye'den bü­ yük çapta pamuk.11:1 bez ve pamuk ipliği ithal etmiş­ tir. 046 )

·

15 ve 1 6 . asırlardaki Türk dokuma sanayii ürünleri, bugün müzelerde muhafaza edilen paha biçilmez eserler arasındadır. Atina'daki Benaki Mü­ zesi'nde Bursa tezgahlarında dokunan kadife bir at örtüsü hala özenle saklanmakta ve görenlerin hay­ retini uyandırmaktadır. «Vatikan'ın Borgia galeri­ sindeki Ct. Catherine'in iki adamla mücadelesini tasvir eden tablodaki şahısların elbiseleri tamamıy­ la Türk deseni olup, onbeşinci asır nihayeti ipekli­ lerindeki nakışları taşımaktadır.» 047 ) Timur'un Bursa'dan, Yıldırım'ın sarayından alıp, Türkistan'a götürdüğü 10 arşın uzlınluğundaki dikişsiz perde de çok ünlüdür. Bir tarihi kaynak bu perde ile ilgili olarak «Etraf haymalai'ında perdeler asılup, cümle perdelerden birisi merhum ve mağrur Sultan Baye­ zid hazinesinden elegeçirdiği kumaştan bir perde ki, demir zira'la dikişsiz on arşın tek bir parça olup, acayip nakışlarla bezenmiş ve garip resimler(145) Pretextat Lecomte, zikreden Tahsin Öz Age. S : 29 (146) Paul Masson. Historie du Commerce Français dans le levant an XVI I I siecle Paris 1 9 1 1 . Zikre­ den Nurettin Yatman, Türk Kumaşları S: 36-37 (147) Nurettin Yatman. Age. S : 1 1 1 29/9


le süslenmiş, böcek resimleri, bütün kuşlar ve hay­ vanlar, kadın ve çocuklar, başka şekiller ve ağaçlar ve meyveler, ve askerler ve cenk ve tezyin ve tahsin olup, ol haymalıkta asılmıştrn ( 148 ) demektedir. Burada, Bellini'nin, resmini yaparken, Fatih'in kaf­ tanının Türk malı olduğuna da işaret etmek gere­ kir. Keza « Paris Bardone tarafından yapılmış olan bir venedikli kadın portresinde elbisesinin üzerin­ deki ikiye bölünmüş narların içine konmuş lale mo­ tülerinden, boşluklardaki karanfillerden, ve ressa­ mın muvaffakiyetle tebarüz ettirdiği ipekli kumaş­ tan bunun da Türk eseri olduğunu anlıyoruz.» ( 149 ) e

DERİ VE BOYA SANAYİİ

Dericilig'in ve dckuma sanayiinin geliştiği bir ülkede, boyacılığın gelişmemesi elbette düşünüle­ mezdi. Deri ve dokuma sanayiinin ulaştığı düzeye eşit olarak güçlü bir boya sanayii kurulmuştu. Pa­ muklu, yünlü, keten, tiftik iplikleri dünyaca ünlü bo­ yahanelerde rengarenk boyandıktan sonra dokuma tezgahlarına gönderiliyor, bu tezgahlarda dünya pi­ yasalarında hararetli alıcı bulan üstün kaliteli Türk kumaşları imal ediliyordu. Kesinlikle biliyoruz ki, Avrupa saraylarından bile kumaşlarını boyatmak için büyük zahmetlerle Türkiye'ye başvuranların bulunduğu, emsalsiz kumaş ve deri boyacılığı özel­ likle Edirne ve Bursa'da hiç olmazsa üçüncü Mu( 148) İbni Arapşah-Acaibül-Makdur fi nevaibüt Timur. Nazmi Efendi çevirisi. Eserin aslı I. Abdulharnit kütüphanesindedir. (149) Nurettin Yatman. Age. S: 1 1

130


rat devri sonlarına kadar dünyadaki ününü koru­ muştu. (150 > Hiçbir Avrupa boyahanesi, orijinal Türk kırmızısının sabit rengini veremiyordu. Bu boya, öylesine ün yapmış, keşfi öylesine imkansız sayılmıştı ki, 17. asırda bile Tavernier, Dıyarbakır'­ da imal edilen kırmızı marokenin renginin Dicle Nehri suyundan ileri geldiğini yazmıştır. ( 151 ) Fa­ kat 1756 tarihli bir sicil kaydından anlıyoruz ki, ün­ lü Türk kırmızı boyasını imal eden atelyeler yalnız Dıyarbakır'da bulunmuyordu. Söz konusu sicil kay­ dına göre, Bursa, Edirne ve İzmirde de bu orijinal kırmızıyı üreten tesisler vardı. Sonra bu boya Te­ selya' da da imal edilmeye başlandı. Alman araştır­ macısı Fallmerayer, Teselya'yı dolaşmış ve 1 845'te «Fragmente aus den Orient» adlı bir kitap yazmış­ tır. Daha sonra Münih Üniversitesi'nde tarih pro­ fesörü olan Fallmerayer bu konuda şöyle yazmak­ tadır : «Teselya'nın saadetini teşkil eden bu boya ot­ ları zannettiğim gibi çok zamanlardan beri burada bulunmayıp, sanatkarane kullanışları ile beraber miladın 15. asrında Türkler tarafından bu memle­ kete getirilmiştir.» 20. asrın son çeyreğinin, atom ve feza çağının gelişmiş teknolojisinin bir terkibini hala keşfede­ mediği Türk kırmızı boyası, Fallmerayer gibi bir­ çok araştırmacının konusu olmuştur. 1876'da Teo­ dor Chateau Türk kırmızısı tarihine ait bir eser ya­ yınlamış, Dr. Karı Reinking ve D. Gonfrevilte baş( 150) Mustafa Akdağ. Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi C: 2, S: 2 1 6 (151) Hrant D. Antreasyan. Polonyalı Simeon'un Seya· hatnamesi S : 179

131


ta olmak üzere birçok Avrupalı araştırmacı bu ko­ nuda kitaplar yayınlamışlardır. önce Fransa ile İngiltere, daha sonra Almanya ve Avusturya kırmızı boya imalinde kullanılan hammaddeyi elde etmek için büyUk gayretler sar­ fettiler. ( 152 ) Fak.at 1 747'ye kadar muvaffak olduk­ larını gösteren herhangi bir belgeye rastlanmamış­ tır. Ancak bu tarihlerdedir ki" Fransız Fesquet mü­ essesesinin sahiplerinden Goudard ile d'Haristoy, Türkiye'den Fransa'ya bazı işçiler götürmüşler, Ru­ an şehrinde bir fabrika kurarak Türk kırmızısını taklide başlamışlardır. Prof. Muzaffer Göker'in tes­ bitlerine göre bu fabrikanın açılışından sonra Flac­ hat isimli bir Fransız uzun müddet ülkemizde kal­ mış, boya sanayii ile ilgilenmiş, Fransa'ya gidince de Lyon'da ikinci bir fabrika kurmuştur. ( 153 ) Fakat, ancak sınai casuslukla niteleyebileceği­ miz bu girişimlerde Fransa'nın başarılı olduğu söy­ lenemez. Çünkü, 1765'te bizzat Fransız hükümeti, Osmanlı hükumetine müracaat ederek Türk boya sanayiinin temel hammaddesini sormuştur. Bursa şer'i sicillerinden anlaşılmak.tadır ki, 1641 yılına ka­ dar boyacılıkla meşgul olanlann tümü de Türk'tür. Hıristiyanların boyacılıkla meşgul olmalanna 25Rebiülahir 1 050'de izin verilmiştir. Fak.at bu izne rağmen, ancak ahi teşkilatının kontrolü sayesinde­ dedir ki imalatın kalitesi bir müddet daha muhafa­ za edilmiştir. Türkiye'den Avrupa'ya boya ihraç ediİdiğine dair herhangi bir kayda rastlayabilmiş değiliz. Fa(152) Muzaffer Göker. Türklerde Sanayi. Belleten C : 2, S: 440 ( 1 53) Muzaffer Göker. Age. S: 440

1 32


kat boyanmış iplik ihracatının yapıldığını biliyo­ ruz. George Evert Habich, 1978'de Triyeste yoluy­ la, Almanya, Macaristan ve Bohemya'ya sevkedilen Türk kırmızı ipliğinin miktarını 1 milyon kilo tah· min etmektedir. ( 154 ) Böylesine ünlü bir boyacılığın ileri bir kimya bilgisi ve bunun yanısıra gelişmiş bir kimya sana­ yiine dayanması gerekirdi. İranlı olduğu tahmin edilen Bahaeddin El Mulakkab bi Altıparmak'ın te· rekesinden 4 çuval esrar çıktığı kesinlikle bilindi­ ğine göre, Türk kimya sanayiinin nasıl bir gelişme içinde olduğunu tesbit etmek mümkündür. ( 155 ) İleride söz konusu yapacağımız hayvancılığa bağlı olarak gelişen deri sanayiinin belli başlı mer­ kezleri Tokat, Kastamonu, Erzurum, Kayseri, An· tep, Konya, Edirne, Bursa ve İstanbul'du. Taveni· er'e göre, Tokat, Asya'nın ençok safran çıkaran ye­ riydi ve buradan Hindistan'a ihracat yapılıyordu. < 156 ) Ona göre en güzel mavi maroken Tokat'ta yapılmaktaydı.. Kırmızı maroken Diyarbakır'da, Sa­ rı maroken Musul'da, siyah maroken de Urfa'da imal ediliyordu. ( 157 ) Deri sanayii 1 7. yüzyılın başlarına kadar ham­ madde sıkıntısı çekmemişti. Afyonkarahisar gibi küçük bir yerleşme merkezinde dericilikle meşgul olan 100 atelyenin bulunması ( 158 ) deri sanayiinin gelişmesini ve aynı zamanda yaygınlığını göster( 1 54) Sabri Atayolu. Türk Kırmızısı. S : 1 0 ( 1 55) H. İnalcık. 1 5 . Asır Türkiye İktisadi ve İçtimai Tarihi Kaynakları. İFM. C : 1 5 , S : 66 ( 1 56) Polonyalı Simeon'un seyahatnamesi S : 1 75 ( 1 57) Age. S: 1 76 ( 1 58) Halil İnalcık. Age. S: 66

133


mektedir. Ve bu endüstri dalının ilerlemesinde de htikümet denetiminin büyük tesiri görülmektedir. Mustafa Akdağ'ın belirttiğine göre, «Kasaplarca kesilen hayvanların derilerini debbağlara hiçbir ya­ kınma sebebi bırakmadan dağıtmak da, hele 16. yüzyılın ortalarından sonra önemli bir iş haline gel­ miştir. Debbağlar, dağıtımdan aldıkları, ya da şu­ radan buradan buldukları derileri debbağhaneler­ de sahtiyan ve köseleye çevirmekte ve bunlara pi­ yasanın istediği rengi verdikten sonra deri işleriy­ le uğraşan esnafa satılmakta idi.» ( 159 ) Demek ki, Osmanlı Türk yönetimi derinin vurguncu tüccarın eline geçmesini önlediği gibi, bazı sanayicilerin stok yapmalarına da mani olmuştur. Şer'iyye sicillerin­ den anlaşılmaktadır ki, deriler devletin ilgili teşki­ latı tarafından toplanmakta, kadı'nın tayin ettiği bir memur, debbağhane sahiplerine, kapasitelerine göre deri dağıtmakta, şayet mevcut deri, sanayiinin ihtiyacından fazla ise, gerisi de tüccara verilmekte idi. Böylece hem hammadde fiyatlarının artması ve­ ya derinin karaborsa fiyatıyla satılması önlenmek­ te, hem sanayinin ihtiyacı karşılanmakta, hem de halka makul fiyatla mamul deri eşya sağlanmaktay­ dı. e

MADENCİLİK

15. ve 16. yüzyıllara ait Osmanlı devlet bütçe­ leriyle ilgili kesin bilgiler günümüze kadar ulaşma­ mıştır ama, Osmanlı bütçesinin gelir hanesinde maden ihracatının önemli bir yeri olsa gerektir. Çünkü Ahmet Refik'in, 967-1200 yılları arasındaki ( 1 59) Mustafa Akdağ. Age. C: 2, S: 213

134


Türk madenciliği ile ilgili çalışmasından öğren­ mekteyiz ki, Türkiye'nin her tarafında maden ya­ takları bulunmuş ve işletmeye açılmıştır. Hüccet­ lerden, mühimme defterlerinden, Divan-ı Hüma­ yun kararlan ve tereke defterleri kayıtlarından an­ laşılmaktadır ki, Van, Erciş, Niğde, Malatya, Ma­ raş, Kilisehisar, Karaman, Mersin, Kayseri'de gü­ herçile ; Gümüşhane, Taşoz, Samakov, Nif, Kırato­ va, Serbemice, Üsküp, Koçanya ve Sidrede gümüş ; Kastamonu, Maraş, Elbistan, Kağızman , Hakka­ ri ve Ege adalarında kükürt ; Kerkük'te neft ; Kıra­ tova, Novaberde, Serbernice, Koçanya ve Sidre'de­ ki altın ocaklarında Türk maden üretiminin büyük bir kısmı sağlanıyordu. Phılıppe du Fresne-Canaye, Filibe'de altın çıkarıldığını ve Üsküp'te göztaşı üre­ timinin yapıldığını yazmaktadır. Bosna'dan çıkarı­ lan kursun ve Arnavutluk'ta üretilen çinko, özellik­ le İtalya'ya ihraç ediliyordu. ( 160 ) Ayrıca birçok kurşun ve kalay ocaklannın işletildiği ve hatta çe­ lik imal eden büyük dökümhanelerin bulunduğu da bilinmektedir. Maden üretimi harp sanayiinin, diğer sanayi dallarının ve esnafın ihtiyacı karşılandıktan sonra yurt dışına ihraç ediliyordu. Kiğı, Ruduik ve Bosna'ya bağlı Banaluka san­ cağındaki Kamenarad demir madenleri durmadan çalışırdı. Osmanlı Türk yönetimi üretimin artması için madenlerde çalışan işçilere bazı muafiyetler ta­ nımıştı. ( 1 6 1 ) Ulubat, Foça, Kütahya ve Şarkikara­ hisar'da üretilen şap, sanayinin ihtiyacı karşılan(160) Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesiri. S : 107 (161) İ.H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi C: 2, S: 683

135


dıkte.n sonra, özellikle Ceneviz ve Floransa Cumhu· riyeti'ne ihraç edilirdi. Gümülcine madeninde çıka­ nle.n şapın en hararetli alıcısı ise Felemenk'ti. ( 162 ) Yalnız Foça civarında senede 1 4 .000 kantar şap üre­ tiliyordu. 063 ) Uzun yıllar Avrupa, bütün şap ih­ tiyacını Türkiye'den karşılamıştı. Boya sanayiinin temel hammaddelerinden olan şap, Avrupa'da an­ cak 1462'de Giovanni de Castro adında bir İtalyan tarafından Tolfa'da bulunmuştu. Castro, Papa 2. Pins'e bir mektup yazarak Avrupa'nın Türklerden yılda 300.000 duka altını tutarında şap aldığını bildi· riyordu. Wilhelm Heyd'e göre, Papa bu buluşu Türklere karşı kazanılmış bir zafer olarak telakki etmiştir. < 164 ) Bunu doğrulayan bir başka ifade de C Cahen'e aittir. Cahen «Onüçüncü yüzyılın sonlarından, on­ beşinci yüzyılın ortalarına kadar Avrupa'da kulla­ nılan şapın hemen hepsinin Küçük Asya'da bulu­ nan şap ocaklarından geldiğinin iyice bilindiğini» 065 > yazmaktadır. Mühimme defterlerindeki hükümlerden Os­ manlı Türk yönetiminin madenciliğe büyük önem verdiği anlaşılmaktadır. Yalnız altın, gümüş, ba­ kır, kalay, kurşun, demir gibi stratejik madenlerin değil, taş ocaklarına varıncaya kadar her türlü ma­ denin mülkiye.ti devlete aitti. üretilen madenler ih· (162) Age. S : 682 (163) Sabri Atayolu. Türk Kırmızısı S: 4 (164) Wilhelm Heyd. Geschicte des levantehandels im Mittelalter. il. (165) C. Cahen, Pre Ottoman Turkey. Zikreden 5tefa­ nos Yerasimos. Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye C: 1 , S: 159 ı as


tiyaç sahiplerine devlet tarafından tevzi edildiği için aracıya rastlanmaz, karaborsa ve çeşitli spekü­ losyanlara fırsat verilmediği için piyasa istikrarı sağlanmış olurdu. Maden işçilerinden vergi alınmaz, çok büyük yetkiye sahip olan vali ve kadılar bile madenlere müdahale edemezdi. Günlük üretimin düşmemesi için maden ocaklarında çıkan herhangi bir olay, mahkemelerde değil, olay yerinde görülür ceza ve kararları maden eminleri verirdi. Bilecik, Yarhisar, Yenihisar ve İnegöl kadılarına gönderilen 25 Rebi­ ülevvel 973 tarihli bir hükümden anlaşılmaktadır ki, maden işçilerinin yıllık zahireleri kadılar tarafın­ dan, devletin gösterdiği timar, has ve zeametlerden temin edilir, işçilere ücretsiz olarak verilirdi. Evli­ ya Çelebi'nin Samakov Madeni ile ilgili izlenimle­ rinden öğrenmekteyiz ki, madenin eritilmesi için devamlı olarak yakılan ateşin körüğü o kadar bü­ yüktü ki, on adam çekemezdi. Çelebi, körüğün, ma­ den ocağının yakınına konulan bir su değirmeninin çarklarınca döndürüldüğünü yazmaktadır. Osman­ lı hükümeti madenciliği öylesine ciddiye almıştı ki, Azerbaycan, Gürcistan, Dağıstan, İran gibi do­ ğu ülkelerine sefere giden Türk ordularının Gü­ müşhaneden geçmemeleri için divan tarafından emir verilmişti. Divan-ı Hümayun, herhalde işçile­ rin birkaç gün veya birkaç saat da olsa meşgul edil­ memeleri için böyle emirler çıkarıyordu. e

HARP SANAYtt

Kuruluş devrinde bile zaman zaman 20 devlete karşı tek başına savaşıp kesin zafer kazanan Os1 37


manlı Türk Devleti'nin güçlü bir harp sanayiine sa­ hip olması tabiidir. Avrupa ordularında çok sonraları kullanıldığı anlaşılan tüfek, Türkiye'de il. Murat devrinde Türk askeri tarafından kullanılıyordu. Varna ve İkinci Kosova Meydan Muharebelerinde müttefik Avru­ pa ordularının mağlup edilmesinde Türk tüfekli piyadesinin büyük payı vardır. Bir yabancı kayna­ ğa göre bugünkü «V-I'lerin ceddi olan uçan alev fü. zeleri ilk defa Türkler tarafından Bizans fethinde kullanılmıştır ki, bu füzelerin işleme prensibi asır­ lardan beri unutulmuş ve ancak 20. asnn mühen­ disleri tarafından yeniden ele alınmıştır.» ( 167 ) İnfilaklı tahrip bombalan tarihte ilk olarak 1480 Rodos Seferi sırasında'I'ürkler tarafından kul­ lanılmıştır. İstanbul'un fethine kadar silah olarak kabul edilmeyen top, fetihle beraber ağır tahrip si­ lahları arasına girmiş, sürekli olarak da geliştiril­ miştir. Türklerin bir muhasara silahı olarak topu daha başlangıçta benimsediklerini ve fevkalade ağır ve geniş çaplı topların imalatı işinde ihtisas sa­ hibi olduklarını belirten Prof. Paul Coles, şöyle de­ vam etmektedir : «Osmanlılar topçuluğun ehemmi­ yetini en erken anlayan milletlerin başında geli­ yorlardı. Büyük bir ihtimalle topu ilk olarak 1389 tarihinde Birinci Kosova Meydan Muharebesinde kullanmışlardı.» ( 168 ) Pirenne, top silahının İstan­ bul'un fethinden sonra bütün Avrupa'da kabul edil· ( 166) Evliya Çelebi Seyahatnamesi C: 4, S: 128 ( 167) Benosit-Meçhin. S: 54, Zikreden. Y. Öztuna. Tür­ kiye Tarihi C: 3, S: 2 1 8

138


diğini yazmaktadır. «Topçuluğa en büyük önemi ve­ ren ilk hükümdar Fatih'tir. Fatih'ten evvel topçu­ luk bütün dünyada istihfaf edilen, daha çok sesiy­ le düşmanı ürkütmek için orduda kullanılan bir si­ lahtı. Büyük kaleleri yerle bir edeceği akıldan bile geçirilmezdi. Hele meydan muharebelerinde rol oy­ nayacağı, neticeye müessir olacağı kat'iyyen inanıl­ mayan hususlardandı. Nitekim tstanbul'un fethin­ den 20 yıl sonra bile Uzun Hasan gibi deha sahibi bir asker böyle bir şeye inanmıyordu.» ( 169 ) Avru­ pa, topun ancak gürültü çıkaran bir alet olduğunu sanarken Emir Süleyman fetret devrinde bile Mı­ sır'a topçular gönderiyordu. (170 ) Türk dökümha­ neleri, daha İstanbul'un fethi sırasında 425 cm. uzunluğunda, ağız kutru 100 cm. olan büyük toplar imal ediyorlardı. ( 171 ) İkinci Beyazıt, tüfeği Türk Ordusu'nun vazgeçilmez muharebe vasıtası haline getiriyor. Türk Ordularını tarihte ilk defa olarak sahratopları ile takviye ediyordu. 1 5 1 1 Ocak'ın Mı­ sır gibi, Türkiye ve İran'dan sonra dünyanın en güçlü devletine Türkiye'den 400 top gönderilmesi Türk harp sanayiinin gücü hakkında önemli bir bil­ gi vermektedir. Bu büyük sanayi Yavuz devrinde daha da geliştirilmiş, ve gene tarihte ilk defa ola­ rak yivli toplar dökümüne başlanmıştır. Yivli top yüzyıllarca sonra 1868'de Almanya'da yapılacak ve Avrupa'da kullanılmaya başlanacaktır. Bu konuda

( 168) ( 1 69) ( 1 70) (171)

Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesirleri. S : 210 Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C : 4, S : 1 10 Yılmaz Öztuna. Age. C: 5, S: 48 Ali Haydar Emir. Türklerin Deniz Harp Sanatına Hizmetleri. S: 2 1

1 39


şunu da kaydetmek gerekir ki, Yavuz devrine kadar ancak kurulduğu istikamette ateş edebilen top, Ya­ vuz'la birlikte hareket kabiliyetine kavuşmuş, men­ ziline giren 360 derecelik bir daireyi dövebilmiştir. Rıdaniye'de Mısır topçularının arkasını saran Türk Ordusu'na bir tek düşman mermisinin bile atıla­ maması, Mısır toplarının bu teknolojik geriliğin­ den dolayıdır. Gene tarihte ilk defa olarak peşipe­ şine 5-10 gülle atan fevkalade üstün toplar da Türk harp sanayii tesislerinde imal edilip Rıd.aniye'de kullanılmıştır. Yavuz devrinde uzunluğu 820 cm. olan dev toplar dökülmüş < 172 ), 16. asrın ikinci ya­ nsında ise ayn bir tipe isim veren ünlü balyemez toplan imal edilmeğe başlanmıştır. Balyemez Meh­ met Ağa'nın döktüğü bu topların her biri 17 ton çe­ kiyor, ve 281 kilo ağırlığındaki gülleleri fırlatabili· yorlardı. ( 173 ) İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde tophane, humbarahane, fişekhane, baruthane, tüfekhane de­ nilen silah fabrikaları kurulmuştu. Bu kudretli harp sanayii sayesindedir ki, ordunun silahları birkaç senede bir yenilenir, ve daha mükemmelleri eskile­ rinin yerine konurdu. ( 174 ) Donanma, Fatih'le be­ raber Akdeniz'de varlık haline gelmişti. Fatih hü­ kümdar olduğunda Osmanlı Devleti'nin yalnız 30 kadırgası vardı. ( 175 ) Halbuki o tarihlerde Akde­ niz'in tartışmasız en güçlü denizci devleti olan Ve­ nedik, Burckhard'ın eserine dayanan Yılmaz ôztu­ na'ya göre denizlerdeki üstünlüğünü şöyle bir do-

( 1 72) Age. S: 22 (173) A�e. S: 23

140


nanmaya borçluydu : Venedik'in 3 bin küçük, 300 büyük, 45 çok büyük gemisi vardı. Donanmanın mü­ rettebatı 36 bin kişiydi. Venedik tersanelerinde ise 16 bin işçi çalışıyordu. İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı İmpara­ torluğu'nun bu muazzam deniz gücünü geçmeğe ça­ lıştığı anlaşılıyor. Çünkü tahta çıktığında 30 kadır­ ga ve bazı küçük gemilerden oluşan Osmanlı donan­ ması, Fatih öldüğü zaman 250 harp, 500 nakliye ge­ misine ulasmıstı. İkinci Beyazıt, Yavuz ve Kanuni devrinde ise Venedik donanması, Osmanlı donanmasının yanında basit bir deniz kuvveti durumuna düşürüldüğü gibi, Türk donanması Preveze'de müt­ tefik Avrupa donanmasını imha ederek üstünlüğü­ nün zirvesine çıkmıştı. .

.

Sık sık kurulan haçlı ittifakına karşı Akdeniz'. de güçlü olmak zarureti, Hindistan ve Endonezya'­ daki Türk menfaatlarını korumak, Hindistan, Por­ tekiz deniz yolunu kontrol altında bulundurmak, Ortaavrupa'ya yapılan seferlerde orduyu denizden ve nehirden desteklemek ve Basra Körfezi'ndeki Türk hakimiyetini devam ettirmek gibi siyasi ve ik­ tisadi düşünceler, Tuna, Akdeniz, Süveyş ve Fırat filolarının yapımını zorunlu hale getirmişti. Akde­ niz filosu İmparatorluk donanmasıydı. Bu donan­ ma Türkiye'nin bütün Karadeniz, Ege Denizi ve Ce­ belitarık Boğazı'na kadar Akdeniz'deki çıkarlarını koruyordu. Süveyş Filosu, Hindistan - Portekiz yo­ lunu kontrol ediyordu. Fırat filosu, hem İran'a ya­ pılan seferlerde Türk Kara Kuvvetlerini destekli(174) Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi C: 4, S: 109 (175) Age. C : 4, S : 1 09 141


yor, hem de çok önemli bir bölge olan Basra Kör­ fezi'nin güvenliğini sağlıyordu. Tuna filosu ise ay­ nı görevi Avnıpa eyaletlerinde gerçekleştiriyordu Nehir filoları, daha küçük ve ince gemilerden oluşuyordu. Başta İstanbul Haliç Tersanesi ile Ge­ libolu Tersanesi, İzmit, Gemlik, Sinop, Çayağzı,, Kefken, Varna, Burgaz, Ahıyolu, Edincik, Karabi­ ga, Edremit, Selçuk, Milas, Bodrum, Antalya, Ala­ iye, Rodos, Yalova, İğneada, Rusçuk ve Birecik tersaneleri olmak üzere büyüklü küçüklü 100 ter­ sane kurulmuştu. Asafname ve Tevarih-i Ali Osman gibi kaynaklara göre, Yavuz Mısır'dan döndükten sonra İbn-i Kemal'e Galata'dan Kağıthaneye kadar uzanan sahil boyunda bir anda 300 gemiyi tezgaha koyabilecek kapasitede çok büyük bir tersane yap­ mak istediğini söylemişti. Yavuz'un vakitsiz ölümü üzerine bu dev proje gerçekleştirilememişti, ama bugün hala büyük tersanelerimizden olan Haliç Tersanesi 200 gemiyi tezgaha koyabilecek kapasite­ ye ulaştırılmıştı ki, dünyanın hiçbir devletinin gü­ cü buna yetmezdi. Bugün, Fırat kıyısında Urfa'ya bağlı küçtik bir kaza merkezi olan Birecik Tersanesi'nin, gerile­ me devrinde bile çok büyük bir kapasiteye sahip ol­ duğu bilinmektedir. Dergah.-ı Mualla kapıcıbaşıla­ rından olup, Birecik Tersanesi'nde gemi yapımını denetlemeye memur edilen bir kimseye gönderilen 9 Aralık 1733 tarihli emirde, her biri 24 metre uzun­ luğunda olmak üzere 300 geminin Birecik Tersane­ si'nde tezgfilıa konması istenmektedir. ( 17 6 ) Bu (1 76) Antep Şer'i Mahkeme Sicilleri. C : 85, S : 6. 2 Re­ cep 1 146-9 Aralık 1733

142


tersanede 1565 yılında 150 geminin suya indirildiği de bilinmektedir. Mühimme defterlerinden öğrendi� ğimize göre aynı yıl içinde 250 asker gemisi de su­ ya indirilmek üzeredir. Kanuna göre, bir gemi 7-8 yıldan fazla kulla­ nılamazdı. Her sene 40 savaş gemisi ve bazı küçük gemiler yapmak kanun emriydi. İsmail Hüsrev, o devrin Avrupa ülkelerinin gemilerini Türkiye'de yaptırdıklarını yazmaktadır. Keza Fuat Köprülü de Osmanlı tersanelerinden başka milletler için ge­ miler yapıldığından söz etmekte ( 177 ), F. Chapin Lane ise 1 590-1616 tarihlerinde Venedik'e 4'ü Kara­ deniz, 1 'i İstanbul tersanelerinde olmak üzere 5 ge­ tın kılık kıyafeti de pek düzgündü.» ( 180 )

·

Gemilerde bulunan görevliler de son derece il­ gi çekicidir. « Bir Türk savaş gemisinde en az 1 imam, 1 müezzin, 1 doktor, 1 operatör, levazım su­ bayları ve başka başka yardımcılar bulunurdu. ( 1 78 ) Orta büyüklükteki bir Türk savaş gemisinin personeli forsalar dahil, en az 850-1000 kişiydi. Bü­ yük savaş gemilerinin personel sayısı 3.300'ü aşı­ yordu. O devirde «Türklerin 3000 küsur tonluk ge­ mileri olduğunu biliyoruz ki, esas yapr malzeme­ sinin kereste olduğu o devre göre çok büyük bir tqnajdır. Türk donanmasının eski önemini kaybet­ miş olduğu 18. asır başlarında bile Türk savaş ge­ mileri dünyanın en bakımlı tekneleriydi. Bu yıllar-

(177) W. Barthold. İslam Medeniyeti Tarihi. M. Fuad Köprülü'nün Düzeltme ve İzahları. S : 225 ( 178) Yılmaz Öztuna. Türk Tarihinden Yapraklar. S: 1 62

143


da İstanbul'a gelen İngiliz gezgini Richard Pococ· ke, İstanbul limanında yatan bazı Türk sava.Ş gemi­ lerinin, devrin en büyük İngiliz savaş gemisi olan Royal Sovering'den büyük olduğunu yazar. Aynı gezgin 1600 mürettebatı, 1 10 toplu olan bir Türk teknesini anlatır ve komuta güvertesinden başka üç güvertesi ve bir yedek güvertesi olduğunu, boyu­ nun 56 metre, genişliğinin 6.5 metre bulunduğunu» (179 ) belirtir. Richard Pococke'tan bir çeyrek asır İstanbul'a gelen Fransız gezgini De la Montraye ( dö la monre ) limanında gördüğü Türk gemi ve gemi· cileriyle ilgili izlenimlerini şöyle anlatır : « Türk ka­ dırgaları çok büyüktü, çok bakımlıydı. Müretteba­ tın kılık kıyafeti de pek düzgündü.» ( 180 ) Türk savaş sanayii hakkında daha yeterli fikir verebilmek için Haliç Tersanesi'nde 60.000 kişinin çalıştığını ve Tersane'nin bulunduğu Kasımpaşa semtinde 100.000 kişinin yaşadıg-ını da burada be­ lirtmek lazımdır. 20. asrın ikinci yarısında bile hiç­ bir Batı ülkesinde 60.000 işçinin çalıştığı bir sana­ yi t:esisi kurulamamıştır. 7 Ekim 157l 'deki İnebahtı Baskını'nda Türk donanması tamamen imha edildiği halde Kılıç Ali Paşa ve İkinci Selim Han'ın çabaları sonucu beş ay içinde eskisi kadar güçlü bir donanmayı yeniden in­ teşekkülüne yolaçmıştı. Samsun, gemilerde kulla­ nılan kendir bezini imal ediyordu. Batıanadolu Böl­ gesi kendir ahtapotu, yelken ve tente bezleri doku(179) Yılmaz Öztuna. Türk Tarihinden Yapraklar. S : 163 (180) Age. S : 162-163 144


yor, kürekler Edirne, Kocaeli ve Bursa'da lenger­ ler Samuka'da yapılıyordu. Güneydoğu Anadolu'da da Bilecik Tersanesi'nin ihtiyaçlarını karşılayan yan sanayii dalları gelişmi_şti.

e

DİÔER SANAYİ DALLARI

1668'de Fransa cam levha imal ediyordu. Aynı ülke 1 7 1 l'de camdan süs eşyası yapmağa başlamış­ tı. Halbuki Türk cam sanayiinin temeli 1071 Malaz­ girt Zaferi'ni takip eden yıllarda atılmış, Selçuklu Devleti'nin olgunluk devrinde de zirveye çıkmıştı. Selçuklu çağında yapılan «camdan kandiller, lale­ danlıklar, güldanlıklar, çiçek vazoları, su bardakla­ rı, aynalar, ecza şişeleri, lambalar, fenerler, türlü renkli camlar, özellikle alçı pencereler Türk işçile­ rinin sanat değerlerinin üstün örnekleriydi.» ( 181 ) Bu Selçuklu üstünlüğüne rağmen Osmanlı cam sa­ nayiinin ne zaman kurulduğuna dair kesin bilgiler henüz tesbit edilebilmiş değildir. Ancak Rodos ku­ şatmasında Türk yapısı cam humbaralar kullanıl­ dığı bilinmektedir. Rodos, 20 Aralık 1522'de fethe­ dildiğine göre, Osmanlı cam sanayiinin ne zaman kurulduğu yolunda gerçekçi tahminlerde bulun­ mak mümkündür. Gene bu devirde Kütahya çinici­ likte, dünyaca ün yapmıştır. Evliya Çelebi, Yusuf Çelebi'nin saatlarından bahsettiğine göre, Osmanlı

(181) Tahir Karauğuz. Camcılık ve İstanbul'da ilk Cam ve Billur Fabrikası Türk Kültürü. S: 1 1 1 , S: 163 145/10


Türk sanayiinin saat yapabilecek kadar güçlü ve hassas olduğunu söyleyebiliriz. Sanayide büyük çapta kullanılan tuz üretimi­ nin çok ileri bir teknik aşamaya ulaştığından ve devlet hazinesine büyük gelir sağladığından da bahsetmeliyiz. Tuzlalar, denizde meydana gelen fırtınalardan korunmak için sahilden uzak yerlerde yapılıyor, deniz suyu, büyük isale kanalları ile iç kısımdaki tuzlaların buharlaşma havuzlarına naklediliyordu. Deniz suyunun buharlaşması neticesinde elde edi­ len tuz, üretilen diğer kaya tuzları ile birlikte, dev­ letin ilgili teşkilatınca ihtiyaç sahiplerine, özellik· le sanayi kuruluşlarına tevzi ediliyordu. Kaya tuzu ocaklarının da, tuzlaların da mülki­ yeti devlete aitti. Büyük teşebbüs gücü olan devlet, büyük yatırım gerektiren tuzlaları, isale kanallarını su arklarını, buharlaşma havuzlarını ve büyük de­ poları inşa eder, her tuzladan ne kadar tuz üreti­ leceğini de hesaplayarak, işletme yetkisini özel şa­ hıslara verirdi. Fakat buna rağmen tuzlalarda dev­ letin tayin ettiği bir memur, denetleme görevini yürütmek için bulunur, üretilen tuzu da spekülas­ yonlara yol açılmaması için devlet satınalırdı. Midilli, Me�emen, Menteşe, Aydın, Teke, Ayas, Kıbrıs, Basra, Gelibolu, Gümülcine, Ağriboz, Mora, Karlıili, İnebahtı, Delvine, İşkodra, Ahyolu, Tek­ furköy ve Hüdavendigar civarındaki Kızılcatuzla'­ da geniş alanlara yayılan tuzlalar yapılmıştı. tş­ kodra ve Karlıili'de 2, Mora'da 3, Ağriboz'da 6 tuz­ la vardı. 27 Aralık 1578 tarihli bir arzdan öğreniyo­ ruz ki, Aydın yakınlarındaki Bantos Tuzlası'nda, senede 10.000 deve yükü tuz üretilirdi. Menteşe ci­ varındaki Beçin Tuzlası'nda, yakın köylerden 274 146


hane halkı çalışırdı. 082 ) Bir hane nüfusu ortala.­ ma 5 kişi kabul edilirse, Beçin Tuzlası'nda 1370 ki­ şinin çalıştığı ortaya çıkacaktır ki, bu rakam tuzla­ ların büyüklüğü hakkında bilgi verebilir. Kaldı ki Beçin Tuzlası büyük tuzlalar arasında da değildi. Lütfi Güçer'in araştırmalarına göre, Türk tuzlalan­ nın en büyüğü olduğu anlaşılan Kızılca Tuzla'da 720 buharlaşma havuzu vardı. öteki tuzlalarda bu­ harlaşma havuzu sayısı 20-80 arasında değişmektey­ di. Kesinlikle bilinmemekle beraber, Beçin Tuzla­ sı 'nda 80 buharlaşma havuzu bulunduğu kabul edi­ lirse ve bu tuzlada 1370 işçinin çalıştığı düşünülür­ se, Kızılca Tuzla'daki işçi sayısının 60.000'den faz­ la olması icabeder! Bu tahmini hesabın dışında gerçek olan şudur ki, Ahyolu Tuzlası'nda 1047 kişi 083 ), Selanik Tuzlası'nda 1546 işçi çalışmaktadır. 084 ) Bu tuzlalardan elde edilen tuz ile, eyaletlerden Trablus, Rusçuk, Niğbolu, Hlonik ve Vidin iskele­ lerine gelen kaya tuzları, devlet hazinesine 8.387 .943 akça gelir sağlamaktaydı ki, bu rakam, Rwneli, Anadolu, Karaman, Zülkadriye ve Rwn vilayetleri­ nin yıllık vergi geliri olan 71 .524.055 akçanın % 17' sine eşittir. e

TARIM VE HAYVANCILIK

Osmanlı İmparatorluğu tarıma da büyük önem (182) Başvekalet Arşivi. 1 10 Numaralı Menteşe Mufassa­ lı. Varak 5 1 .59.71 1183) Tapu Kadastro. 86 numaralı mufassal. Varak 214 (184) Lütfi Güçer. Osmanlı İmparatorluğu'nda Tuz İn­ hisarı. İFM. C: 23, S: 102

147


vermişti. İpekli dokuma sanayıı ıçın vazgeçilmez hanunadde olan dut ağacı yetiştirme faaliyeti - öy­ le anlaşılıyor ki - devlet himayesindeydi. Keza, ken­ dir, pamuk gibi dokuma sanayiinin temel hammad­ desini oluşturan bitkilerin ekimine de büyük önem veriliyordu. Ortaasya'dan beri geleneksel meşguliyetimiz olan hayvancılık, deri sanayii, yünlü dokuma sana­ yii ve tiftik dokumacılığı için ayrı bir değer kazan­ mıştı. Koyun üretimi, endüstriyel öneminin yanı­ sıra halkın temel gıda kaynaklarından biri olmak durumunu da tabii olarak koruyordu. Bursa şer'i mahkeme sicillerinden öğrenildiğine göre 1478 yılın­ da Fatih'in halası Selçuk Hatun, Gelibolu'dan Ana­ dolu'ya 40 bin koyun geçirmişti. (185 ) 1516 yılında ise «Nişancı Bey Hazretleri» Bursa'daki yalnız bir dükkana 5 bin koyun sevketmişti . ( 186 ) Gene şer'i mahkeme sicillerine dayanarak şunu söyleyebiliriz ki, Bursada koyunların eski subaşısı, yeni gelen su­ başıya 1 1 .308 koyun teslim etmişti. ( 1 87 ) Çoğaltabileceğimiz bu örnekler, koyun üreti­ mine verilen önemi ve koyun ticaretinin gelişmiş­ liğini ortaya koymaktadır. Kaldı ki Bursa, hayvan­ cılık yapılan bir şehir de değildir. Sığır da koyunla aynı durumdadır, hem derisi ve eti değerlendirilmekte, hem de çift hayvanı ola­ rak kullanılmaktadır. Gene geleneksel meşguliyet­ lerimizden olan ve Türk Milleti tarafından insanlı­ ğın hizmetine verilen at ise, haberleşme, taşıma ve ( 1 85) Mustafa Akdağ. Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi C: 2, S: 227 (1 86) Age. S: 221 ( 1 87) Bursa şer'i mahkeme sicilleri. N. A 4/4. Vr. 210 a

148


harp vasıtası olarak büyük bir değere sahiptir. Ve özellikle timar sahipleri tarafından yetiştirilmekte­ dir. Kaynaklardan, bir cinsi, diğerine çekmek sure­ tiyle yeni at türlerinin geliştirildiğini öğrenmekte­ yiz ki, buradan hareket ederek haraların mevcudi­ yetine hükmedebiliriz. Aynı şekilde, Evliya Çelebi' nin b ildirdiğine göre, meyve vermeyen yaban ağaç­ ları aşılanmak suretiyle üretim arttırılmaktadır. Aşılanmak suretiyle 20 çeşit üzüm elde edildiğini belirten Evliya Çelebi, meyve vermeyen ağaçların aşılanması işinde 50 uzmanın çalıştığını yazmakta­ dır. Buradan Osmanlı Türk toplumunun nasıl bir gelişme düzeyi içinde olduğunu anlamak müm­ kündür. Çünkü Batı'nın bu seviyeye ulaşması için en az 150 - 200 senenin geçmesi lazımdır. Orman, tamamen devletin ilgilendiği bir konu­ dur. ( 188 ) Türk.iye topraklarının ormanlaştırılması faaliyetine paralel olarak, fethedilen bölgelerde rastlanan ağaç türlerinin fideleri Anadolu'ya taşın­ makta, yeni ormanlar teşekkül ettirilmektedir. Or­ manları ve meyve ağaçlarını korumak için ciddi tedbirler alınmıştır. Fatih'in «Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim» hükmü, uzun zaman bir kanun gibi uygulanmış, ormana zarar veren (188) Vize Kadısı'na hüküm ki, Vize'den Midye'ye va· rınca ol mabeynde vaki olan koruya Balkan'ın öte canibinden bazı kimesneler davarlarını götürüp, ağaçların yokarısın davarlar içun kesmekle koru­ ya külli teaddi ederler imiş. Buyurdum ki, var­ dukda zikronulan celeb koyunundan gayri bir ferdi koymayın, koruya, ağaçları kırdırmayasın, eslemeyüp muhalefet edenleri tutup küreğe gön­ deresin. BA. M ÜD. N. 5, S. 479

149


köylüler, ikazlara da aldırış etmedikleri takdirde kitle halinde sürgün edilmişlerdir. ( 189 ) Toprak dü­ zeni bölümünü incelerken özetlediğimiz gibi, köy­ lü, devlet namına işlettiği toprağa ağaç dikmek, bağ, bahçe, bostan yetiştirmek suretiyle değerlen­ dirirse bu «şenlendirdiği» toprağın tapusuna sahip olmaktadır. Budin Tahrir Defterleri'nden anlaşıldı­ ğına göre, böyle bir değerlendirme söz konusu ise, köylünün sipahiye vermek zorunda olduğu vergi, arazinin büyüklüğüne göre ya alınmamakta, ya da azaltılmaktadır. 090 ) Aynı muafiyet, sebzeler için de söz konusudur. Vergi muafiyeti, Budin Kanun­ namesi'nde şu hükme bağlanmıştır. «Ve evi yanın · da bahçesi olsa, yemek için içinde ekdiği mağidenoz ve tarhan vesair sebzevat ki, satulığı olmaya, anın gibi bahçeden nesne alınmaya.» ( 191 ) Bugünkü mpdem hukuk devleti yapısına Os­ manlı Türk toplumunun 4-500 sene evvel ulaştığını belirten başka kesin deliler de vardır. Budin Ka­ nunnamesi'nde insan - toprak ilişkileri büyük Türk hukukçuları tarafından şöyle düzenlenmiştir : (1 89) İstanbul yakınlarındaki Belgrat Ormanla� nı ge­ zenler, bu orman içinde bir köyün kitle halinde sürgün edildiğine dair bir tabela okuyacaklardır. Orman, Belgrat'tan getirilen fidelerle kurulduğu için bu ismi almıştır. Fidanlar harp esirlerine dik­ tirilmiş ve Sırp asıllı esirlerin orman içinde bir köy kurarak ormana bakmalan sağlanmıştır. Bu köy sakinleri İkinci Abdülhamid Han devrinde or­ mana zararlı oldukları ve ikazlara aldırmadıklan için sürgün edilmişlerdir. (1 90) Kaynak: Gyula Kaldy - Nagy. Kanuni Devri Bu­ din Kahrir Defteri. (191) Age. S: 1 .

1 50


«Mesele : Zeyd oturduğu şehrin yakınında ( ki) yeri içinde sahip-i arz ma'rifetiyle ağaç fidanı di­ kip, bina yapıp ( ve ) davarını yürütüp (otlatıp ) ta­ sarruf ederken ölse o yerde olan emlak sair emlak gibi evladına intikal eder mi? «Cevap : Kendisine irsle ( verasetle ) intikal et­ mez. Üzerinde olan bina ve ağaçlar evladına intikal eder. «Kanun : Dikme ve aşılama ( suretiyle ) bağ, ( ve ağaç ) mülk olur. «Mesele :. Miri arazide aşılanmış meyve ağaçla­ rı olsa zikr olunan ağaçlar araziye mi tabidir, yok­ sa aşılayanın mıdır? «Cevap : Aşılayanın mülkü olur. «Sahib-i arz'la iştirak.üzere tasarrufa razı ol­ mazsa aşıladığı vakit fidanın kıymetini verip, yık­ tırmağa kaadirdir. «Mesele : Zeyd, Hind'in tapu ile mutasarrıf oldu­ duğu tarlalan üzerinde nabit olan kestane ağaçları­ nı kesse Hind o ağaçların kıymetini tazmine ( ödet­ meğe ) kaadir olur mu? «Cevap : Sahib-i arz'la tazmin ettirilir. «Kanundur : Sahib-i arz'ın timari toprağında dağlık yerleri baltası ile bir kimse açıp, tarla et­ mek için tapu ile alsa, üçyıla kadar aldı ise hoş ve ancak üç yıl geçip açmadı ise sahib-i arz tekrar o yerleri başkasına tapuya verir. «Mesele : Esir olan Zeyd'in o tarlaları birkaç se­ ne hali ve muattal kalmakla sahib-i arz ile başka­ sına verse Zeyd kurtulup geldiğinde tarlasını mec­ canen zabta kaadir olur mu? «Cevap : Olur. «Otlak kanunu budur ki, hariçten kimseler ge­ lip koyunlarıyla otlak zamanında oturup otundan 151


ve suyundan intifa edip ( faydalanıp ) öşür ve resm gibi nesne vermezse o mekulelerin her üç yüz_ ko­ yunları bir sürü addolunup, A'la sürüden bir ko­ yun, evsad sürüden bir şişek ve edna sürüden bir toklu otlak hakkı alınır. «Kanun : Bir kışlağın, yahut yaylağın kadim­ den mahsus ve müstakil davarları yürüyüp otun­ dan ve suyundan faydalanageldikleri mer'a yerleri­ ni bazıları ziraat eylese men olunurlar. «Kanun : Sahib-i arz'ın timar toprağında bağ­ lardan deftere bağ yazılsa o bağ içinde olan mey­ ve ağaçlarından öşür alınmaz. «Pamuk hasadı : Pamuğun kozalağı kökün­ den çıkıp, kemalini bulup ağzını açıp pamuğu aşi­ kare olduğu ( görüldüğü ) zaman muteberdir. «Kanun : Nohud, bakla, burçak, mercimek, bü­ ğerçile, susam, bunlar irileşip, kemalini bulup, dö­ şürülmek caiz olan ( hasat ) zamanıdır. «Kendir hesadı : Kendir irileşip, kemalini bu­ lup, döşürülmek caiz olan zaman muteberdir. Ka­ buğu soyulsun ve soyulmasın hemen o vech ile ke­ malini bulup döşürmek caiz olan zamandır. «Haşhaş hasadı : Çizilip afyon döşürülmek caiz olduğu zaman muteberdir. «Kovan hasadı : Kovan tam dolup sağılmak caiz olan zamandır. «Mesele : Zeyd mülkünde vafir ( çok bol ) kovan­ lar beslese sipahi öşür almağa kadir olur mu? Cevap : Olmaz. Bu diyarda alınan icare-i arz­ dır. Mülkte olandan almak, şeriata muhaliftir. ( 192 ) ( 1 92) Sadık Albayrak. Budin Kanunnamesi ve Osmanlı Toprak Meselesi.

152


Bal, pamuk, zeytin gibi tarım ürünleri vergile­ rinin mahsulün toplanacağı zaman tahsil edilmesine amir olan Osmanlı hukukunu 500 sene sonraki CHP iktidarı döneminin uygulamasıyla kıyaslamakta, durumun açıklığa kavuşması bakımından fayda vardır. Bilindiği gibi 1940 - 1950 devresinde, daha mahsul meydana gelmeden, hangi tarladan ne ka­ dar vergi alınacağı tesbit ediliyordu. Şiddetli ku­ raklık, sel veya tarıma zarar veren hastalıklar se­ bebiyle o tarladan mahsul alınmasa bile köylü da­ ha önce tesbit edilen vergiyi ödemeğe mecbur tutu­ luyordu. Ödemezse, ödeyemezse, saban veya çift ökü­ zü gibi, o devrin temel tarım araçları haczediliyor, köylünün ezilmesiyle sonuçlanan bu uygulama da üretimin azalmasına yolaçıyordu. Halbuki Osman­ lı İmparatorluğu'nda köylü, su baskını, kuraklık, yangın, salgın hastalık gibi afetler karşısında yalnız değildi. Devlet namına toprağı işleyen köylüyü, dev­ let namına denetleyen sipahi, bu gibi durumlarda korumaya, yardım etmeğe mecburdu. Kanun, ti­ marlı sipahiyi, köylüye, öküz ve tohum yardımına tevşik ediyor, rekoltenin düşmemesi için köylünün teftiş edilmesini de emrediyordu. Namaz kılmayan, şarap içen, orda burda serkeşlik eden köylü, top­ ra�ı. toplumun çıkarları istikametinde işleyemeye­ ceği ve sosyal ahlakı bozabileceği için sipahi tara­ fından cezalandırılırdı. Bu kontrol sayesinde, bü­ tün civar köy halkını yakından tanımak imkanını bulan sipahi, kanun gereğince genç kızların ve de· likanlıların evlenmesine bile müdahale eder ve genç kızın uygunsuz bir kimse ile evlenmesini önlevebi­ lirdi. Tarım Bakanlığı'nca yayınlanan Osmanl; İm­ paratorluğu Toprak Kanunları'nda rastladığımız şu hükümler devletin üretim ve üretim ahlakı ko153


nusuna toplumcu bir dikkatle nasıl eğildiğini gös­ termesi bakımından oldukça ilgi çekicidir : «Kanun : Bir sipahiye defterde iştirak hakkını haiz yerler kayıt edilmişse ve sipahi reayasına ( köy­ lüsüne ) bu yer için yarı tohum ve öküz yardımı ya­ parsa mahsulün yarısı kendisinin, yarısı da ziraat yapanın olur. «Kanun : ( .... ) Sipahilerin sık sık reayalarını ( köylüle-rini ) teftiş ederek namaz kılmayanlan tet­ kik ve onların her türlü halleriyle meşgul olarak, iç­ lerinde şarap içenler ve sarhoş olanlar varsa onla­ rı mahkeme kanalıyla cezalandırmaları kanundur. «Kanun : Sipahi de reaya kızlarını babalarının izni olmadan evlendiremez. Veya evli olanları bo­ şattırmaz. Kanuna aykırıdır. Buna mukabil reaya, kızlarını veya oğullarını evlendireceği zaman sipa­ hiden izin alması lazımdır.» e

ÜRETİM - TÜKETİM İLİŞKİSİ

Hangi mahsulün ne kadar tüketilebileceği­ ni devlet hesap etmekte, asgari üretimin tüketim seviyesinde olmasına çalışmaktadır. Böyle bir tes­ bit ancak toprağın incelenmesine bağlı olabileceği­ ne göre, demek ki Osmanlı Türk yönetimi tarlaları tahlile tabi tutuyor, hangi tarla hangi tohumu ye­ tiştirmeğe müsait ise, toprağa o tohum atılıyordu. Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre Selanik Ovası'nda yılda 5 defa mahsül alınıyor, Kütahya'da 24 çeşit ar­ mut yetiştiriliyordu. ( 193 ) Pulluk, Türk tanmına ozaman girmişti. Sulama işleri düzenlenmiş, nehir ve dere kenarlannda kurulan sulama çarklan köylü( 193) Evliya Çelebi Seyahatnamesi C : 12, S : 1 09. 1 54


nün istifadesine sunulmuştu. Daha önce de sözko· nusu ettiğimiz gibi, köylünün toprağı bırakıp başka bir işle ilgilenmesine milli üretim azalacağı için izin verilmezdi. Silivri Kadısı'na gönderilen 23 Sefer 932 tarihli bir belgede, bazı çiftçilerin madencilik etmeğe başladıkları bildiriliyor, bu duruma derhal son verilmesi isteniyordu. < 194 ) Avrupa ülkelerine, özellikle İtalya ve Venedik Cumhuriyetine çeşitli tarım ürünleri ihraç ettiğimiz o devirde Türk köyleri, bir sosyal refah devletinin köyleri görünümündeydi. Prof. H.R. Tankut'a göre köylerin camileri, medreseleri, hamamları vardı. Vardı ve hemen hepsi küçük ölçüde birer site idi· ler. 0 95 ) Devlet, tarım topraklarının sulanması meselesine büyük önem veriyordu. Konya ovasının sulanmasıyla ilgili proje Kanuni devrinde Türk oğ­ lu Türk vezirlerden Koca Haydar Paşa tarafından hazırlanmıştı. İleride incelemeğe çalışacağımız dön­ me devşirme vezirler tarafından engellenen Hay­ dar Paşa'nın muhtelif sulama projelerini şöyle özet­ leyebiliriz : ·

1 ) Beyşehir ve Soğra göllerini bir kanalla bir­ leştirmek, Soğra Gölü suyunu muhtelif kanallarla Çumra ovasına akıtarak Konya ovasının sulanma­ sını temin etmek. 2 ) Burdur ve Eğridir göllerini Akdeniz'e akıta­

cak bir kanal inşa etmek ve bu kanaldan beslene­ cek arklarla çevrede sulu tarım yapılmasını sağla­ mak. (194) Ahmet Refik. Osmanlı Devrinde Türk Madenle­ ri. S: 19. (195) N.R. Tankut. Köylerimiz. S : 18. 155


3 ) Afyonkarahisar, Bolvadin, Akşehir bölgele­ rindeki bataklıkları kurutarak, bu toprakları tarı­ ma kazandırmak. 4 ) Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin akışını dü­ zenleyerek Çukurova'nın üretimini arttırmak. 5 ) İzmit ve Sapanca göllerini bir kanalla birleş­ tirip, civar köylerin sulu ziraata başlamalarını sağ­ lamak. ( 196 ) Her birinde binlerce işçinin çalışmasını gerek­ tiren (197 ) bu projeler dönme - devşirme cuntası yü­ zünden gerçekleştirilememiştir ama, Türk köylüsü daha küçük kanallarla en imkansız bölgelerde bile suya kavuşturulmuştur. e

İŞÇİLERİN DURUMU

Bu devirde Osmanlı sanayii öylesine güç kazan­ mıştı ki, fetihten sonra sürekli olarak Türkleşen, dolayısıyla sürekli olarak nüfusu artan İstanbul'­ dan Süleymaniye Camii inşaatı için yeterli sayıda işçi ve usta temin etmek mümkün olamamıştı. Sü­ leymaniye Camii inşaatıyla ilgili muhasebe defter­ lerinden anlaşıldığına göre Sancak kadılarına tez­ kere çıkarılarak inşaatta çalışacak işçi ve usta is­ tenmişti. Yetersiz araştırmalardan öğrendiğimize göre bu inşaatta çalışan ustalardan ancak 3.523'ünün isimleri bilinmekte, bunlardan 1973'ünün memle­ ketleri işaretlenmiş bulunmaktadır. Bu şekilde ( 1 96) Hüseyin Şekercioğlu. Tunus ve Cezayir Beylerbe­ yi Koca Haydar Paşa. Türk Kültürü. S: 94, S: 1 9 20. Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 8, S: 49. (197) İzmit - Sapanca Kanalında 30.000 işçi çalışmıştır.

156


memleketlerini de tesbit edebildiğimiz 1973 ustanın 1018'i !stanbul'dan, 49l'i adalar ve Rumeli'nden, 464'ü muhtelif Anadolu vilayetlerinden getirilmiştir. · Kayıtlarda Süleymaniye Camii inşaatında çalışmak üzere Midilli, Selanik, Gümülcine, Amasya, Çankı­ rı, Filibe gibi İstanbul'a yakın bölgelerden işçi gön­ derildiği anlaşılmakta, bu arada Konya, Kayseri, Tarsus, hatta Halep ve Kahire gibi İstanbul'a çok uzak sehirlerden İstanbul'a isçi getirildiği de öğrenilmektedir. ( 198 ) Kesinlikle bilinen bu durumun, o devir İstanbul'unda yeteri kadar usta bulunmadı­ ğı anlamına gelmeyeceği açıktır. Çünkü fetihten iti­ baren inşa faaliyetinin, en yoğun biçimde devam et­ tiği bir şehirde yetişmiş usta kıtlığının sözkonusu olmaması gerekir. O devirde, ustaların, kalfa ve iş­ çileriyle birlikte geldikleri hatırlanırsa, aksine bu durum, Türkiye'de işsizlik diye bir problemin ol­ madığını gösterir. İşçilerin ücretleri de düşük değildir. İster in­ şaatta çalışan acemi oğlanlar, ister esirler ve ister­ se serbest işçiler olsun, kabiliyetlerine göre günde 3 ile 12 akçe arasında yevmiye almaktadırlar ki, günde 3 akçe alan işçi sayısı, genel toplam içinde ancak basit bir azınlığı oluşturmaktadır. Mesela 151 numaralı muhasebe defterinde adı geçen 101 iş­ çiden, 2'şer akça alan 2işçiye ve 3'er akçe alan 5 iş­ çiye karşı 44 işçi 12 şer' akçe yevmiye almaktadır. . Geri kalan 50 işçinin aldığı yevmiyeler de şöyledir : 10 işçi l l 'er akçe, 1 5 işçi lO'ar akçe, 6 işçi 9'ar akçe, 8 işçi 8'er akçe, 2 işçi 7 'şer akçe, 2 işçi 6'şar akçe, 2 işçi 5'er akçe, 5 işçi 4'er akçe. 1 18 ve 129 numara.

.

(198) Prof. Ömer Lütfi Barkan. Süleymaniye Cami ve İmaret İnşaatı. C :

157


lı muhasebe defterinde 80 işçinin adı geçmekte, bu 80 kişiden 46'sı 12'şer akçe yevmiye almaktadır. Oteki 34 işçinin aldığı yevmiyeler de şöyledir : 5 iş· çi 1 1 'er akçe, 4 işçi lO'ar akçe, 4 işçi 9'ar akçe, 3 işçi 7'şer akçe, 3 işçi 6'şar akçe, 4 işçi 2'şer akçe, 1 işçi 1 akçe. 53 ve 60 numaralı muhasebe defterinde adı geçen 192 işçinin 4'ü 3 'er, 3'ü 2'şer akçe yevmi­ ye alırken 75 işçi 12 akçe, 39 işçi lO'ar akçe almak­ tadır. Bu defterde adı geçen diğer işçilerin aldıkları yevmiyeler de şöyledir : 7 işçi l l 'er akçe, 17 işçi 9'ar akçe, 18 işçi 8'er akçe, 19 işçi 7'şer akçe, 5 işçi 6'şar akçe, 4 işçi 4'er akçe, 1 işçi 1 akçe. Yevmiye­ lerle ilgili durum 85 ve 94 numaralı defterde adı ge­ çen 233 işçi için de şöyledir : 107 işçi 12'şer akçe, 14 işçi l l 'er akçe, 46 işçi lO'ar akçe, 5 işçi 9'ar ak­ çe, 13 işçi 8'er akçe, 1 1 işçi 7'şer akçe, 2 işçi 6'şar akçe, 13 işçi 5'er akçe, 10 işçi 4'er akçe, 6 işçi 3'er akçe, 4 işçi 2'şer akçe, 2 işçi l 'er akçe. 85 ve 94, 53 ve 60, 118 ve 129 ve 151 nwnaralı defterlerde adı geçen toplam 606 işçinin aldığı yev­ miyeler şöyledir : 272 işçi

12'şer akçe

12 işçi 6'şar akçe

36 104 32 39 35

l l 'er lO'ar 9'ar B'er 7'şer

18 22 19 13 4

)) )) )) )) ))

)) >ı

)) )) ))

)) )) )) )) ))

5'er 4'er 3'er 2'şer l'er

)) )) )) )) ))

Yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağı gibi, 606 işçinin % 50'ye yakın bir çoğunluğu 12 akçe yev­ miye ile çalışmaktadır. Yevmiyesi 1 O akçe ve 10 akçeden yukarı olanların sayısı ise 412'dir. Mufas­ sal muhasebe defterlerindeki kayıtlardan 1554 yı158


lında inşaatta 198 müslüman bennarun çalıştığını öğrenmekteyiz ki, bu 198 işçiden 132'sinin yevmiye­ si 12'şer akçedir. 1555'te isimlerine ilk defa rastla­ nan 93 müslüman bennadan 16'sı lO'ar akçe, 7'si ll'er akçe, 4l'i 12'şer akçe yevmiye almaktadır. Ay­ nı şekilde 1556'da isimlerine ilk defa rastlanan 4 müslüman benna 12'şer akçe yevmiye ile çalışmak­ tadır. 1554'te 880 hıristiyan ben.nanın çalıştığı tes­ bit edilmiştir. Bu 880 işçinin 588'inin yevmiyesi 12'­ şer akçedir. 9 Aralık 1553 - 31 Aralık 1554 tarihleri arasında çalışan 199 neccardan 16l'i 12'şer akçe yevmiye almaktadır. 18 Ağustos 1554 - 24 Eylül 1558 tarihlerinde çalışan 46 surbgerden 4l'inin yevmiye­ si ise 12'şer akçedir.. Şu duruma göre incelemekte olduğumuz ve def­ ter numaralarını belirtmediğimiz 1420 işçinin 967'si günde 12'şer akçe yevmiye alıyor demektir ki, bu rakam genel işçi sayısı içinde % 70'e yakındır. Def­ ter numaralarını kaydetmediğimiz 1420 işçiye, def­ ter numaralarını da belirttiğimiz 606 işçi eklenirse 2026 işçiden 1239'unun 12'şer akçe yevmiye aldığı­ nı hesaplamak mümkündür. Bu oran da % 50'nin üzerindedir. 1,2,3,4,5,6 akçe yevmiye ile çalışanla­ rın da çırak ve vasıfsız olduğu hatırlanırsa işçi üc­ retlerinin tatminkar olduğu açık bir gerçek olarak ortaya çıkacaktır. e

ZAMLAR VE HARCIRAHLAR

İş hayatının, çağına göre mükemmel bir şekil­ de teşkilatlandırıldığı anlaşılan Osmanlı !mparator­ luğu'nda işçi ücretlerine belirli ölçüde zamlar da yapılmış, uzak bölgelerden gelenlere ise, gidecekleri bölgelerin merkeze olan mesafesine göre harcırah159


lar verilmiştir. Kayıtlara göre 1554 yılında 8 akçe ile işe başlayan Kasımpaşalı Hamza'nın yevmiyesi ay­ nı yıl içinde 9, 10 ve 12 akçeye yükseltilmiştir. Ge­ ne 1554'te 6 akçe gündelikle işe alınan Geyvan, ts­ kender ve Hüsrev'e l 'er akçe zam yapılmış, Musta­ fa Mehmet Arabi'nin yevmiyesi 10 akçeden l l 'e, Ramazan Halil'inki ise 7 akçeden 9'a yükseltilmiş­ tir. Ayrıca üsküp'lü Ahmet Hasan'ınki B'den 9'a, Ali Abdurrahman'ınki 'Z'den B'e, Niğdeli Hüseyin'in­ ki 8'den 9'a, 9'dan lO'a, Edirne'li Davud'wık.i 9'dan lO'a, lO'dan 12'ye yükseltilmiştir. İncelemeler sıra­ sında çok az sayıda da olsa yevmiyeleri eksiltilen işçilere de rastlanmıştır. Herhalde disiplinsizliği ya da devamsızlığı sebebiyle olsa gerek, Kayserili Yusuf'un yevmiyesi 10 akçeden 9'a düşürülmüş, Amasya'lı Hüseyin Mehmet'inki ise lO'dan 9'a dü­ şürülüp tekrar lO'a çıkarılmıştır. Mufassal muhasebe defterlerindeki kayıtlar­ dan öğrenildiğine göre işçilere zaman zaman bir teş­ vik ödeneği olarak kabul edebileceğimiz bahşişler de dağıtılmıştır. 24-30 Ağustos 1555 tarihleri arasın­ daki bir haftanın muhasebesiyle ilgili 67 numaralı defterden, cami yarım kubbesinin tamamlanması münasebetiyle işçilere 70 akçe bahşiş verildiği öğ­ renilmektedir. 10-16 Ağustos 1555 tarihleri arasın­ daki bir haftanın muhasebe kayıtlarını ihtiva eden 66 numaralı defterde ise 800 akçenin bahşiş olarak dağıtıldığı ifade edilmektedir. 124 numaralı defter­ �de de de harcırahlarla ilgili bir kayıt vardır. Buna göre, inşaat bitince uzak bölgelerden gelen işçilere 20 ile 100 akçe arasında değişen harcırahlar veril­ miştir. Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, «Os­ manlı İmparatorluğu'nda inşaat işçilerinin ve bu arada bilhassa cami ve imaret gibi, abidevi inşaat160


ta çalışmakta olanların içinde bulundukları şart­ lar ( .... ) devrin umumi iktisft.d.1 durumu ve kon· jonktür vaziyeti müsait bulunduğu devirlerde bu meslek zümrelerini tatmin ederek adet ve vasıfiı­ .Iık itibariyle hergün daha fazla zenginleşmeleri­ ni» ( 199 ) sağlıyordu. Hıristiyan işçiler, noel, yor­ tu, paskalya, pazar günleri, müslümanlar ise nev­ ruz, hızır-ilyas, cuma ve dini bayram günleri tatil yapıyorlardı: Herkesi «Allah'ın mukaddes birer emaneti» olarak kabul eden Osmanlı Türk yöneti­ mi tıpkı köylüler ve memurlar gibi, işçilerle de ya­ kından ilgileniyor, işçi haklarının takipçisi oluyor­ du. Merkezden kadılara gönderilen fermanlarda rençberlerin ( işçilerin ) haklarının kaybolmaması isteniyordu. Samakov demir madenlerinde çalışan işçilerle ilgili olarak Samakov Kadısı'na gönderilen bir fermanda « - - -- demir esbabı için akçe tevzi ey­ lediğin müslümanların akçesi ( ni ) zayi olur yerle­ re vermeyüb, yarar kimesnelere ( kimselere ) viresiz ki mal-ı miri zayi ve rençberlerin hakkı zayi olma­ ya. Şöyle ki, müflise ve medyOna akçe virilüb zayi ola, sana tazmin ettirilir, ana göre mukayyed ola­ sın» deniyordu. ( 200 ) Yukarıda sayageldiğimiz işçi ücretlerine, Bursa'da kumaş ölçen bir işçinin gün­ de 1 5 akçe yevmiye aldığını da ilave edersek gerçek­ çi bir mukayese yapabiliriz. ( 20 1 ) Şöyle ki cami in­ şaatının incelediğimiz bölümü olan 1550 - 1557 yıl­ larında bir kilo un 10, bir kilo arpa 20 akçe idi. Ge­ ne bu dönemde Edirne'deki Ali Çelebi Medresesi'­ nin müderrisi ile aynı vilayetteki Anbar Kadı Med(199) Age. S: 101 . (200) Age. S: 364. (201) Bursa Şer'i Mahkeme Sicilleri. A 5/5 Vr. 367a.

F : 1 1/161


resesi'nin müderrisi 20 akçe yevmiye alıyordu. 2Cı akçe yevmiye alan başka müderrisler de vardı. Me­ sela 1stanbul'daki Ama Hasan Efendi, Ankara'da­ ki Ak Medrese, Gelibolu'daki Balaban Paşa, Anka­ ra'daki Cemaleddin, Havza'daki Firuzağa, Kayseri'· deki Gıyasiye, Merzifon'daki Halil Paşa, Hayrabo­ lu'daki Hızır Paşa, Kastamonu'daki İsmail Bey, Amasya'daki Küçükağa, Bursa'daki Molla Çelebi, Kütahya'daki Molla Halil, Bağdat'taki Muntansıri­ ye medreselerinin müderrisleri hep 20'şer akçe yev­ miye alıyorlardı ki, (202 ) bu durumda olan daha birçok medrese ismi saymak mümkündür. Hatta müderrisler arasında 12 akçe yevmiye alanlar bile mevcuttur. Ancak burada şunu da söylemeliyiz ki, 16. asrın ikinci yarısı dünya ticaret yollarının Türk kontrolünden çıkması münasebetiyle Osmanlı İm­ paratorluğ'u'nda para değerinin düştüğü, buna bağ­ lı oh..rak da pahalılığın hızlandığı yıllardır. Fakat buna rağmen devlet toplumcu tedbirler almaktan ve bu tedbirleri uygulamaktan geri kal­ mıyordu. Mesela 16. asırda maden işçilerinin, tuz işçilerinin, tarım, özellikle pirinç işçilerinin altıda biri, avarız denen vergiden muaftı. ( 203 ) Bazı tuz işçileri de yalnız avarız'dan değil, diğer her türlü vergiden muaf tutulmuşlardı. ( 204 ) Aynı yaklaşım(202) Kaynak: Dr. Cahid Baltacı. XV . XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri. (203) Ömer Lütfi Barkan. Kanunlar. (204) Beldiceanu. Les actes prcıniers Sultans concor­ vees dansles munuserits tures de la Bibliotheque Nationale de Paris 1 960 (Paris Milli Kütüphane­ sinde saklanan el yazmalardan ilk Osmanlı sul­ tanlarına ait belgeler. Paris 1 960) Zikreden Stefa­ nos Yerasimas. Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye. C. 1, S: 263.

162


la, tuz isçilerinin örfi tekalif ve avarız-ı divaniye de­ nen ver�lerden muaf tutulduklarını belirten Lütfi Güçer, bu muafiyetlerin dışında işçilere «diğer rea­ yanın ( halkın ) ödemekte olduğu bir kısım vergiler­ den de indirim yapıldığını» l 205 ) yazmaktadır. Ay­ rıca mevsimlik işçi olarak Beçin Tuzlası'nda çalı­ ışan köylüler çift resmini 3 akça olarak ödüyor, ben­ naklar ise vergi olarak hiç bir ödemede bulunmu­ yorlardı. ( 206 ) Aynı şekilde Silistre'ye bağlı Tek­ furköy Tuzlası'nda çalışan işçiler ispençe resmini 1 2 akça olarak ödüyorlardı. ( 207 ) Oysa tuzlada ça­ lışmayanların ödediği ispençe resmi, 25 akça idi. Ahyolu Tuzlası'nda çalışan köylüler de, bağlarından elde ettikleri şıradan birim başına 12 akça vergi ödüyorlardı. ( 208 ) Halbuki bu rakam tuzlada ça­ lışmayan köylüler için 25 akça idi. 158 ve 183 nu · maralı Ağriboz ve 62 numaralı Avlonya mufassal­ larından öğrenmekteyiz ki, İzdin, İstefe ve Avlonya tuzlalarında çalışan işçiler de cizye ve ispençeden muaftılar. Ayrıca bu emekçilere tuzlanın gayrisafi hasılatından da bir ücret verilmekteydi. ( 209 ) Böy­ lece, daha fazla üretim yapan işçilerin daha fazla kazanmalarını sağlayan bir metod geliştirildiği gi­ bi, işçilerin kara ortaklıkları da gerçekleştirilmiş oluyordu.

(205) Lütfi Güçer. Osmanlı İmparatorluğu'nda Tuz İn­ hisarı ve Tuzlaların İşletme Nizamı. İFM. C : 23, Nu : 1 - 2, S: 102. (206) (207) (208) (209)

1 10 Numaralı Menteşe Mufassalı, Varak 71b. 83 Numaralı Silistre Mufassah. S: 320. 86 Numaralı Silistre Mufassalı, S: 2 14. Lütfi Güçer. Age. S: 107.

163


Bugün, işçilerin kara ortaklığı prensibinin bir­ çok gelişmiş sanayi ülkesinde bile uygulanrnadığı­ m da burada hatırlatmak ve Osmanlı Türk toplum­ culuğunun asırlarca önce ulaştığı boyutlara bu mü­ nasebetle dikkat çekmek isteriz. Tapu Kadastro 24 numaralı Mora Mufassalı varak 134, Tapu Kadastro 62 nwnaralı Avlonya Mufassalı ve Tapu Kadastro 378 nwnaralı Adana icmalinden öğrenmekteyiz ki, Ahyolu Tuzlası'mn gayrisafi hasılatının % 6.6'sı ve Ayas Tuzlası'mn gayrisafi hasılatının % 3.3'üne tekabül eden gelir, ücretlerin, primlerin ve vergi muafiyetlerinin dı· şında o devir Türkiye'sinde işçilere ödenmektey­ di. (21 0 ) !şyerlerinde çalışma saatleri de düzenlenmişti. Halen benimsenen esaslara uygun olarak günlük iş süresi sekiz saattı, ama fiili iş yedi saattı ; bir sa­ at işçilerin yolda harcanan zamanı sayılıyordu. Haf­ talık çalışma süresi beş gündü. ( 211 ) Hıristiyan iş­ çiler Cumartesi ve Pazar günleri serbesttiler. 15 gün noelde, 1 5 gün paskalyada olmak üzere yılda iki kere izin hakları vardı.» ( 212 ) e

İLK TOPLU SÖZLEŞME

Yukarıda sayageldiğimiz işçi haklarının dışın(2 1 0) Lütfi Güçer. Age. S: 207. (21 1) Yalnız maden işçileri için olsa gerek. (212) Beldiceanu N. Les Actes des premiers sultans concorvees dans les manuserits turcs de la Bib­ liotheque Nationale de Paris. Zikreden. Stefanos Yerasimos. Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye C: 1 , S: 285.

164


da, dünyada ilk toplu sözleşmenin de Osmanlı dev­ rinde Türkiye'de imzalandığını söylemeliyiz. Sınıf­ sız, imtiyazsız bir toplwn yaratmak için her türlü sosyal tedbiri alan Osmanlı yönetimi, birçok konu­ da olduğu gibi toplu iş sözleşmesi konusunda da dünyaya öncülük etmiştir. Kütahya Şer'i Mahke­ me sicilleri arasında rastlanan bir belgede, 1776 yı­ lında fincan imal eden 24 iş yeri ile, işçiler arasın­ da imzalanan toplu iş sözleşmesinin hükümleri yer­ almaktadır. Belgeye göre, Müderris Muhyazade Mu­ hiddin Efendi, İbrahim Çavuş, Abdülkadir Çavuş ve Salih Çavuş'un hakemliğinde imzalanan toplu iş sözleşmesi Kütahya kadısı Ahmet Efendi'nin onayı ile yürürlüğe girnıiştir. Metinde, ustaların, kalfala­ rın, kalfa yardımcılarının ve vasıfsız işçilerin, her­ gün belirli sayıda fincan imal etmeleri karşılığında alacakları ücret tesbit edilmiş, sözleşme hükümle­ rine uymayan tarafların cezalandırılacakları, hat­ ta ağır hapis cezası verileceği belirtilmiştir. ( 2 1 3 )

(21 3) Dünyanın bu ilk toplu sözleşmesinin metni Kü­ tahya Vahid Paşa Kütüphanesi'nde saklanan Kü­ tahya Şer'i Mahkemesi sicilinin 57. sayfasındadır.

165


ikinci Bölüm I - DENGE DECİŞİRKE� Hazar Denizi'nin güneyini ve kuzeyini dolaşan Hindistan - Avrupa kara ticaret yolunun kesin ola­ rak Türk hakimiyeti altına girmesi ve bu hakimi­ yetin tstanbul'un fethiyle perçinlenmesi, Avrupa ülkelerinde büyük iktisadi buhranlara yolaçmıştı. Çünkü istisnasız bütün Avrupa ülkeleri basit tez­ gahlarını çalıştırabilmek ve temel ihtiyaçlarını kar­ şılayabilmek için Doğu'nun hamıneddeleriyle sana­ yi ürünlerine muhtaçtılar. Bugünkü çağda petrolün rolü ne ise, o devirde de sanayide kullanılan baha­ ratın rolü o idi ve Avrupa'da bir gram baharat üre­ tilemiyordu. ( 1 ) Boğazların Türk egemenliğine gir­ mesi, Karadeniz ve Ege Denizi'ndeki Avrupa ticare­ tinin Türklerin iznine tabi olması, Avrupa ülkeleri(1) Baharat ticareti Avrupa için öylesine önemli ve öy­ lesine karlı idi ki Venedik'e yerleşen Almanyalı tüc­ carlar, bu işi yapabilmek için Venedik Cumhuriyeti' ne 1490'1arda 18.000 duka, 1561 - J 562'de ise 40.000 duka altını ödüyorlardı.

166


ne sevkedilen mallardan alınan Türk transit vergi­ si, hıristiyan dünyasında mal darlığına, fiyatların hızla yükselmesine, para değerinin düşmesine se­ bep olmuştu, Devamlı savaşlar yüzünden Türk li­ manları Avrupa gemilerine kapatılınca hammadde darlıgı artıyor, ona bağlı olarak da fiyat artışları görülmedik şekilde hız kazanıyordu. Hindistan Avrupa kara ticaret yolunun da Türk hakimiyetinde bulunması, zaten dışa bağımlı olan Avrupa sanayi­ ini gerçek anlamda Doğu'nun kontrolüne sokmuş­ tu. Avrupa'nın iktisaden imhasıyla neticelenecek olan bu Türk sıkıştırması, Batı dünyasında Türk­ lerin Avrupa'dan atılması fikrini yeniden alevlen­ diriyor, Alman İmparatoru 3. Frederich, fetihten 45 gün sonra Papa'ya bir mektup yollayarak yeni bir haçlı seferinin tertiplenmesini istiyor, diyordu ki : «Mehmet çoktandır aramızda hükümferma bu­ lunuyor. Türk kılıcı çoktan beri başımızın üzerinde asılıdır. Karadeniz çoktan bize kapalı ve Romanya çoktan Türklerin hakimiyetindedir. Biz aramızdaki düşmanlıklar ve ai:ııaşmazlıklarla idame-i hayata devam edeceğiz. İngiltere ve Fransa krallıkları bir­ birlerine karşı silaha sarıldılar. İspanya ancak na­ dir anlardadır ki, huzura kavuşuyor. İtalya ise ya­ bancı hükümetler için yapılan kavgalarla asla sul­ ha kavuşamayacaktır. Eğer ordu ve silahlarımızı, imanımızın düşmanlarına karşı tevcih edebilseydik ne kadar iyi olurdu. Bu vazifenin ise zat-ı nmkad­ deslerinden daha ziyade kalbimde yer etmiş olduğu­ nu söyleyemem ey mukaddes pederim.» ( 2 )

(2) Babin ger 1 47. Zikreden Yılmaz Öztuna. Türkiye Ta­ rihi C : 3, S : 2 1 3. ,

167


Alman !mparatoru'nun bu girişimi tesirini gösterecek, artık Türklerle savaşmak için mukad­ des harp vergileri konacak, Türklere silah çekenle­ re cennet vadedilecek, islamiyeti ortadan kaldırın­ caya kadar herhangi bir müslümanla ticaret yapan hıristiyana işkence yapılacaktı. Papa'nın bu emirle­ rine itaat etmeyenler afaroz edilecek, herhangi bir hıristiyan devlet bu yasaklara uymazsa, o devletin bütün halkı aynı şekilde cezalandırılacaktı. ( 3 ) Türk mallarını boykot ve iktisadi ambargo esa­ sına dayanan bütün bu tedbirlerin Batıya bir fay­ dası dokunmadığı gibi, Türkiye'yi de hiç mi hiç et­ kilemediğini biliyoruz. Hatta Türk hükumet�nin mukabil tedbir aldığını da iddia edebiliriz. Çünkü Hindistan - Avrupa kara yolundaki hıristiyan tica­ retinin önüne kesen Türkiye, fetihten yıllarca önce bu yolun bir diğer kavşak noktası olan Süveyş ber­ zahı, yani Mısır'la ciddi şekilde ilgilenmeye başla­ mıştı. Süveyş'i elegeçirmek niyetinde olmadığını bil­ diğimiz Emir Süleyman ve İkinci Beyazıt Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'ndaki hıristiyan ticaretinin en gellenmesi için Mısır'a yardım etmek gereğini duy­ muştu. Yıldırım'ın oğullarından Emir Süleyman, daha 1410 yılında Mısır'a asker. ,. e teknolojik yar­ dımlar yapıyor, topçu ve gemiciler yolluyordu. Süveyş Berzahı ve Kızıldeniz'in askeri ve tica­ ri önemini çok iyi kavrayan İstanbul, Kızıldeniz sa­ hilindeki Habeşistan'a da askeri yardımda bulun­ mak gereğini duymuştu. Makrizi, 1 4 1 4-1429 yılların­ da hükümdarlık yapan Habes. Kralı I. Yesbak'ın , . ateşli silahları ordusuna benimsetmek, orr'•ıya hu (3) Kaynak. Age.

168


silahların kullanılmasını öğretmek ve silahlı kuv­ vetleri yeniden teşkilatlandırmak için Türk teknis­ yenler aldığını yazmaktadır. Bir başka yabancı kay­ nak, Wallis Budge, Habeş Hakimi Ahmed'in ordu­ sunda Türklerin bulunduğunu ve Türkiye'den gön­ derilen toplan Türk askerlerinin kullandığını ıfade etmektedir ( 4 ) Habeş Hakimi Ahmed'e ayrıca 900 kişilik bir Türk tillekçi birliği, top ve top kullana­ cak teknisyenler de gönderilmiştir. !stanbul'un, Asya - Avrupa ticaret yolunun önemli bir kavşak noktası olan Süveyş berzahı ve Kı.zıldeniz sahilinde kuvvetli olmakla ilgili çalış­ maları devam ederken, uzun vadede dünya ticari dengesini de, dünya ticaret yollarının önemini de sarsan büyük bir hadise cereyan etmiştir. Din şu­ urundan yoksun bir arap denizcisi olan İbni Macid Vasko dö Gama'ya Ümit Burnu yolunu göstermiş, 1498'de Vasko dö Gama Afrika'nın güneyini dolaşa­ rak Hindistan'a varmıştır. Böylece Avrupa'ya yeni bir umut ıı:=;ığı yanıyor, uzun ve zahmetli de olsa, Türk tehlikesinden uzak bir Hindistan - Avrupa yolu önem kazanmağa baş­ lıyordu. Osmanlı Türk yönetiminin bu yolun önemini kavramadığını iddia edemeyiz. Hatta belki de bu yol o zaman Türk hükümetinin düşündüğü en bü­ yük problem olmuştur. Kuvvetli Portekiz filoları­ nın Hint Okyanusu'na açılması, bu yoldaki müslü­ man ticaretinin günden güne gerilemesine sebep ol­ muş, Hindistan ve Mısır Türk İmparatorluklarıyla, Asya'daki küçük müslüman devletçiklerin denizci(4) Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nun ney Siyaseti, Habeş Eyaleti. S: 27

Gü­

169


liğe önem vermeyişi, Portekiz donanmasını, Hint Okyanusu'nun en güçlü deniz gücü haline getirmiş­ ti. Portekizliler, Hint Okyanusu'nda rastladıkları müslüman gemilerini batırıyor, yakıyor, yakaladık­ ları tüccar ve gemicilerin burun ve ağızlarını kese­ rek onları bu okyanustan uzaklaştırmağa çalışıyor­ lardı. Bu denizde Portekiz'in önüne kesebilecek tek devlet olan Mısır Türk İmparatorluğu'nun donan­ ması da üstün Portekiz deniz gücüyle savaşacak kudrette olmadığı için Osmanlı Türk hükümeti ye­ ni bir görevle karşı karşıya kalıyordu. Henüz Mısır fethedilmediği için, Hint Okya­ nusu'ndaki müslüman ticaretinin himaye edilmesi ve Avrupa'ya bu yolun da kapatılması için Memluk Türk İmparatorluğu'nu desteklemekten başka ya­ pacak iş yoktu. Mısır'la zaman zaman sürtüşmesine rağmen, İkinci Beyazıt bu politikayı en iyi uygulayan hü­ kümdarlardan biridir. «İkinci Beyazıt, savas halin­ de olmadığı zamanlar, Mısır'a daimi surette topçu, gemici, teknik mütehassıs ve strarejik malzeme gönderdi. Memlukların ve İslam aleminin minneti­ ni kazandı. Mesela 1 5 1 1 Ocak'ında Mısır'a 400 top, ile beraber külliyetli miktarda barut ve bakır gön­ dermek suretiyle mühim bir yardım yapmıştı. ( 5 ) Bu yardımı Kemal Reis'in ( Tümamiral ) Mısır'a gönderilmesi takip etti. Kızıldeniz'de kuvvetli bir Memluk donanması kurmak göreviyle Mısır'a gön­ derilen Kemal Reis'e Memluk Türk sultanlarına hediye edilmek üzere 300 top, 8 harp gemisi veril­ mişti. Ayrıca Süveyş'te yapılacak Mısır donanma­ sının kereste, yelken, kürek gibi ihtiyaçları da Tür(5) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C : 5, S : 48-49

170


kiye tarafından karşılanıyordu. ( 6 ) Daha sonra Bar­ baros kardeşlerden Aydın Reis, Hamid Reis ve Ha­ san Reis de Hint Okyanusu'nda Portekiz'e karşı sa­ vaşmak ve Mısır donanmasına yeni filolar katmak için Mısır'a gönderildiler. Fakat, Osmanlı - Mısır münasebetlerinin sık sık bozulması, iki Türk devle­ tinin sık sık harp haline gelmesi bu teşebbüslerin beklenen neticeyi vermesini önledi. Portekiz donan­ ması, 1515'te Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Bo­ ğazı ile Sokotra Adası'nı işgal etti. Süveyş berzahı­ nı, Basra Körfezini, Kızıldeniz'i ve Hint Okyanusu'­ nu kontrol eden bu önemli iki bölgenin Portekiz ha­ kimiyetine girmesi, Hint Okyanusu'nda herşeye rağmen devam edebilen müsltiman ticaretini de ke­ sin olarak felcetti. Hint Okyanusu'nu, dolayısıyla Asya - Avrupa ticaretinin karı, artık Portekiz'e ait­ ti. ( 7 ) Fakat Türkiye izin vermeyecekti buna... Ve Portekiz'le okyanuslarda kıyasıya bir hakimiyet ya­ rışına girecekti. Süveyş berzahı ve Kızıldeniz kesin olarak kontrol altına alınmadığı takdirde, Hint Ok­ yanusu'nda güçlü Portekiz donanması ile mücade­ le etmek imkanı mevcut olmadığı için önce Mısır düşürülecekti. (6) Yılmaz Öztuna. Age C: 6, S: 1 05 (7) Portekiz'in bu avantajlı durumundan sevinç duyan bir Portekiz'li muasır şöyle yazıyordu: «Türkler çık­ maza girmiştir. Daha ileriye gitmekten tamamen acizdirler ve bundan da mümkün olduğu kadar ka­ çınmaktadırlar. Hakikat şudur ki Türkler mahvola­ caklardır ve mahvolmaktan kurtulmaları kabil de­ ğildir. Paul Coles. S: 102)

171


Yavuz, Mısır'ın ele geçirilmesi işine öylesine ciddiyetle sarılmıştı ki, Çaldıranda İran Türk İm­ paratorluğu ordularını bozguna uğratıp, Alaüddev­ le ülkesine girdikten sonra, Kahire'nin telaşlanıp harbe hazırlanmasından endişe ediyor, Kansu Gav­ ri'ye yazdığı mektupta şöyle diyordu : «Sen benim pederimsin, sizden dua isterim. Ben Alaüddevle memleketine ancak senin izninle girdim, bu bana asi idi, pederimle Sultan Kayıtbay arasındaki fitne­ yi meydana getiren bu adamdı. Onun ölümü ayn-ı sevap oldu. Onun yerine tayin edilen Şehsuvarzade hoşunuza giderse ikba ediniz, gitmezse değiştiriniz, size ait bir iştir. Ben Alaüddevle'den aldığım yer­ leri size iade ediyorum, Sultan daha ne arzu ederse onu da yaparım. » ( 8 ) Mısır'ı oyalama amacı güden bu mektup yazıl­ dıktan birkaç ay sonra Osmanlı Türk orduları Mı­ sır topraklarına doğru harekete geçmiş, Mercida­ bık ve Rıdaniye meydan savaşlarının kazanılması da Mısır'ın düşmesini sağlamıştı. Böylece İstanbul, Süveyş berzahı ile Kızıldeniz'i artık kontrol altına alabilirdi. Yavuz, Memluk tersanesini geliştirip kuvvetli bir Hint Okyanusu Filosu kurdu. Kemal Reis, Hü­ seyin Reis, Selman Reis, gibi ünlü Türk amiralleri­ ni Süveys Donanma üssü'nde bıraktı. İstanbul'a döndüğünde 150 savaş gemisi daha yaptırdı. Mısır dönüşünde Şam'da sulh isteyen İran Türk İmpara­ torluğu elçilerinin tekliflerini reddetti. Hatta Ya­ vuz 17 Mayıs'ta Antep'te, İran'a silah, barut, bakır ve diğer maddelerin ihracını yasakladı. İran'dan '

(8) İbn-i İyaz Tarihi, C: 5, S: 43

172


alınan ve Türk dokuma sanayiinde işlenen ham ipek ithalatına da engel oldu. Bu ticari boykot ve iktisa­ di ambargo kararlarını, Türkistan, Çin ve Hindis­ tan hakkında alınan askeri raporlar takip etti. Yavuz'un bütün bu faaliyetlerinden şunu çıka· rabiliriz ki, demek ki Yavuz kara kuvvetleriyle İran üzerinden Hindistan'a yürüyecek, Süveyş donan­ ması da kara ordusunun harekatını denizden des­ tekleyecekti. Bu politikanın hedefine ulaşması, hem İran ve Ortaasya Türklüğünü bir tek bayrak altın­ da toplayacak, hem de Hindistan ve Çin'deki hıris­ tiyan ticaretine son verecekti. Ama ne yazık ki bu politika, Yavuz'un vakitsiz ölümü, Kanuni'nin de Avrupa'daki meşguliyetleri sebebiyle takip edile­ medi. Yıkılmaz ve yenilmez sanılan Memluk Türk tmparatorluğu'nun, Osmanlı Türk İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılması Avrupa ülkelerini şaşkına çevirmişti. Bazı batılı ülkeler Mısır'ın tica­ ri öneminden dolayı İstanbul'la dost geçinmek mec­ buriyetini duyarken, bu fetihten birçok devlet te­ laşlanıyor, yeni bir haçlı seferi için girişimlerde bu­ lunuyorlardı. Alman tarihçisi Leopold von Ranke, kendi ülkesinde Türklere karşı alınan tedbirleri şöyle anlatmaktadır : «Türkleri mağlup edebilmek, ta küçüklüğün­ den beri hiç değilse bizzat kendisinin en büyük ar­ zusunu teşkil etmişti. ( İmparator Maximilian'den bahsediyor ) I. Selim'in Memlukları yenmesi, onun şahsında umumi tehlikenin mevcudiyeti hissini ye­ niden uyandırmıştı. Yahya Peygamber'in toprakla­ rına kadar -ki hatta Afrika da Türklerce işgal edi­ liyordu- bütün Asya'yı ellerine geçirmiş oldukları için sonunda bir daha mukavemet imkanı kalma173


yacak olan Türkler aleyhine mucip bir yardım ka­ rarı için, imparatorluk cemaat mümessilleri mec­ lisini davet etti. Devamlı bir harp kanununun kabu­ lü hususunda zihninde daima yer bulan planın ta­ hakkukunu artık ümit edebilecekti. İmparatorluk Meclisi, Türklere karşı vuruşabilecek bir ordu çı­ karmak için Almanya'da her elli evden bir nefer toplanmasını, bütün ruhanilerin varidatının onda birinin ve cismanilerinkinin yirmide birinin devle­ te verilmesini karar altına aldılar. » ( 9 ) Tabii Macarlar ve öteki Avrupa ülkeleri de boş durmuyor, İznorvik'te yaptıkları gibi, Avrupa top­ raklarındaki Türk hudut şehirlerine baskınlar dü­ zenliye r!ardı. Kanuni, bütün bu sebeplerden dolayı Avrupa ile meşgul olmak zorunda kalmıştı. Ama Hint Ok­ yanusu meselesini de hiçbir zaman ihmal etmemiş­ ti. Türkiye, hem halife tarafından yönetilen bir müslüman devlet olduğu için Portekiz'e müdaha­ le etmek durumundaydı, hem de Portekiz'in Hint Okyanusu'na egemen olması Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nu ve bu arada diğer müslüman devletleri ekono­ mik geriliğe sürükleyecekti. Daha önce de belirtti­ ğimiz gibi, Ümit Burnu yolu bulunmazdan evvel, Türkistan, Hindistan ve Çin'in hammadde veya sa­ nayii ürünleri Süveys Berzahından, basta İ stanbul ve İskenderiye olmak üzere diğer Türk limanları­ na geliyor, bu limanlardan da Avrupa'ya ihraç edi­ lerek maliyeye büyük ölçüde transit vergisi geliri

(9) Deutsche Geshichte im eiltalter der Reformation Reformation S: 220, zikreden Yılmaz Öztuna, Türki­ ye Tarihi C: 5, S: 58-59

174


akıyordu. Asya - Avrupa ticaret yolu Afrika'nın gü­ neyini dolaşınca Türk maliyesi bu gelirden yoksun kalmış, ayrıca yükleme, boşaltma, nakliye ve tran­ sit ticaretiyle ilgili esnaf gerilemeğe başlamıştı. Ta­ rih boyunca önemlerini koruyan canlı ticaret mer­ kezleri hareketliliklerini kaybediyor, kara yolların­ daki kervan sayısı azaldıkça azalıyor, ticaret gemi­ leri limanlara nadiren uğruyorlardı. Batı sanayisi­ nin ihtiyaç duyduğu hammadde, Ümit Burnu yo­ lundan temin edildiği için de, Hindistan - Avrupa kara ticaret yolu ve bu yol üzerindeki Türk ticaret şehirleri de önemlerini yitirmişlerdi. Bu arada Hin­ distan'ın siyasi birliği bozulmuş, parçalanan Hin­ distan Türk İmparatorluğu'nun bakiyeleri üzerin­ de bes devlet kurulmustu. Portekiz baskısına karsı bu de�letlerin de ötekiİerin de tek ümidi İstanbuİ'­ du ve hepsi İstanbul'dan imdat istiyorlardı. Babür Şah, gerçi Hindistan Türk birliğini yeniden kurma­ ğa muvaffak olmuştu ama, deniz kuvvetlerine önem vermeyişi, Portekiz'in okyanuslardaki üstünlüğü­ nün devamını sağlamıştı. Burada şuna da temas et­ mek durumundayız ki, kesinlikle askeri bir istila niyetinde olmayan Portekiz, bazı küçük İslam dev­ letleri ve Hindu prenslikleri tarafından, Hindistan'ın tamamını istilaya hazırlanan Timuroğullarına tercih ediliyordu. 1498'de Malabar kıyılarına demir atan Vasko dö Gama, bir yıl sonra Portekiz'e döndüğünde, se­ ferinin 120 milyon liraya malolduğunu hesaplamış­ tı. Fakat buna karsı getirdiği malların Avrupa'ya satışından devlete kalan kar 600 milyon lira idi. Ve bu rakam o zaman göz kamaştırıcıydı. ( 1 0 ) Porte(10) Yılmaz Öztuna. Age. C:

i,

S : 1 34

175


kiz Kralı Emanuel, bu ticaretin böyle devam edece­ ğini sanıyor ve kendini «Fiitühat sahibi, Hindistan, Habeşistan, İran, Arabistan ile ticaret ve deniz nak­ liyatının sahibi ilan ediyordu. ( 1 1 ) Hindistan tica­ retinin Avrupa'ya nasıl bir kazanç sağladığını son­ raki asırların rakamlarına dayanarak şöyle açık­ layabiliriz. « 18. asırda Hollandalılar Cava'dan 27 gul­ ne aldıkları şekeri, 125 guldene, yani 5 misline sa­ tıyorlardı. Karabiber 2.5 guldene alınıp, 20 gulde­ ne, yani 8 misline satılıyordu. 1 758'de Çin'den 83 guldene alınan çayın Avrupa'da satış fiyatı 377 gul­ dendi.» ( 12 ) Kanuni devrinde, Türkiye'nin askeri ve iktisa­ di kudreti diğer devletlerin toplam gücünden fazla olduğu için, ticaret yollarının değişmesi devlet ma­ liyesini kısa zamanda etkileyemezdi. Fakat uzun va­ dede etkiler ve Türkiye'yi Batı'ya muhtaç hale ge­ tirirdi. Osmanlı tarihçileri, okyanuslardaki Türk - Por­ tekiz savaşlarının müslüman ticaretinin himaye edilmesi esasına dayandığını yazmaktadırlar. Fakat İstanbul, Hint Okyanusu'nda bayrak dalgalandır­ mayı kendi devletinin istikbali için de şart saymış­ tı. Ve bu konuda Avrupalı tarihçilerin iddiaları bi­ zim kanaatıarımıza da gerçeğe de daha uygundur. Konuyu inceleyen İngiliz tarihçisi M. Longworth Dames'e göre «Hint Okyanusu hakimiyeti için Por(1 1 ) Ahmet Asrar. Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İ slam Alemi. S: 297 (12) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 7, S : 1 3 1

176


tekizlilerin İslam devletleri ve bilhassa 16. asırda cihanın en kudretli askeri devleti olan Osmanlı Türkleri ile yaptığı mücadele mühim bir mevzu­ dur. Hint servetinin bir akarsu gibi ardı kesilrneksi· zin Portekiz'e ve dolayısıyla Avrupa'ya aktığı ma­ lumdur. Portekiz, çağın en büyük askeri devleti Türkiye'ye karşı tarihte emsali olmayan uzun ve çe­ tin bir deniz harbine girmeye mecbur olmuştur. ön­ celeri Portekizliler bu hususu, Osmanlı Türkleri ile Hint Okyanusu'nda karşı karşıya geleceklerini akıl­ larından geçirmemişlerdir. Zaten 1517'den önce Tür­ kiye, Hint Okyanusu kıyılarından henüz çok uzak­ tı. Fakat Yavuz Sultan Selim'in cihangir siyaseti Türklere bu denizi açtı. Portekizliler kudretli rakip­ lerine bu sahayı da bırakmak niyetinde değillerdi. Ve menfaatlarını koruyabilmek için mükemmelen hazırlanmışlardı. Hindistan'daki müslüman devlet­ lerden korkmuyorlardı. Çünkü inhitat devrinde bu­ lunan bu devletlerin deniz güçleri yoktu. Yavuz Se­ lim Basra Körfezi ile Kızıldeniz'e hakim olmayı ak­ lına koymuştu. Bunun için de Mısır'ın ve İran'ın fethi gerekiyordu. İran seddini yıktığı takdirde Ya­ vuz'un Hindistanı fethetmesine hiçbir kuvvet karşı koyamazdı. Zaten Osmanlı grubuna mensup olma­ yan Türkler Hindistan'ın mühim kısmını ellerinde tutmuşlardı ve tutmakta idiler. Bu kerre bir Os­ manlı hükümdarının Hindistan'ı ele geçirmesi bu kıtanın tarihinde istisnai bir vaziyet husule getir­ mezdi. üstelik Hindistan'da Osmanlı Türkleri ek­ sik de değildi. Birçok müslüman hükümdar Osman­ lı Türklerinden olan subayların kumanda ettiği topçu birlikleri ve hassa alayları kullanıyordu. Za­ ten Hindistan'daki bütün topçu sınıfı Osmanlı Türklerinden ibaretti. Yavuz, Mısır'ı 1517'de fethetP. 12/177


tikten sonra Kızıldeniz'i eline geçirdi. Hindi.:tan yo­ lu Osmanlı Türklerine açılmıştı.» ( 1 3 ) Yavuz'un bu yolu kullanmağa ömrünün yetme­ diğini biliyoruz. Okyanuslardaki Türk - }."';)rtekiz savasları Kanuni devrinde baslayacak, Hindistan sahiİlerinde, Lizbon - Ümit B�rnu yolunda, Atlas Okyanusu'nda yıllar boyunca süren zorlu deniz mu­ harebelflrinden sonra Batı Afrika açıklannda Por­ tekiz donanması da, Portekiz devlet adanılan da ve hatta Portekiz Kralı da Türk donanması tarafın­ dan kesin olarak imha edilerek Portekiz milletler mücadelesinden safdışı bırakılacaktı . Fakat kolay olmayacaktır bu ... ümit Burnu yolu keşfedilip, Türkiye'nin Hin­ distan'daki çıkarları Portekiz tehdidi:la maruz ka­ lınca, Kızıldeniz sahilindeki devletlere devam eden Türk askeri yardımı, Hindistan'daki müslüınan devletçiklere de kaydırılacaktır. Sumatra Adası'run kuzeyindeki Açe Devleti'ne Türk askeri yardımının 1537-1538 yıllarında ya­ ilk pıldığı anlaşılıyor. Çünkü Açe Emiri Alaaddin Al Kahhar'ın Batak Devleti ile olan savaşında Türkle­ rin çarpıştığı bilinmektedir. Bu yardım, sonraki yıllarda da devam etmiştir. Tarihçi Pinto, Al-Kah­ har'ın Sumatra'daki Aru Devleti'ne karşı kazandığı zaferi, Mısır'dan gelen Türk askeri ile Türk silah­ larına borçlu olduğunu yazmaktadır. Venedik ar­ şivlerindeki kayıtlardan öğrenmekteyiz ki, 1564'te Türk baskenti, Açe'ye, Portekizlilere karsı . . savas. mak. için silah ve topçu yollamıştır. Ayrıca Diogo do (13) Longworth Dames. The Portuguess and Turks in the sixteen centruy. Zikreden Yılmaz Öztuna. Tür­ kiye Tarihi C : 6, S: 104

178


Conto gibi bir yabancı kaynak, Acelilerin, Portekiz taraftarı Malakka'ya karşı yapacakları savaş için İ stanbul'dan birçok top, ve top döküm uzmanı yol­ landığını yazmaktadır. Aynı kaynak, 1565'te cere­ yan eden bir Portekiz-Açe deniz çatışmasında yal­ nız bir Açe gemisinde 400'den fazla Türk'ün bulun­ duğunu belirtmektedir. «Cizvit kaynaklarına göre, bazı Portekiz kaynakları 1 565'te ticaret gayesiyle Açe'ye geldiğinde, orada bir Osmanlı sefirine rast­ ladılar. Bu kaynaklar daha sonra işaret ediyorlar ki, Türklerin desteği neticesinde Açeliler o kadar cesaret ve kuvvet kazandılar ki, açıkca Malakka'da­ ki Portekizlileri, ya islamiyeti kabul etmek, ya da tamamen imha olunmak arasında birisini seçmek için tehdit etmeye başladılar.» ( 14 ) Topkapı Sara­ yı Arşivi'nde yanlışlıkla Hindistan Müslümanları­ nın bir arz'ı olarak kaydedilen Açe hükümdarı Ala­ addin al -Riyat Şah al- Kahhar'ın mektubunda, daha önceleri gönderilen topçuların Açe'ye selamet­ le vardıkları kaydedilmekte, kale ve kadırga yapan mühendis ve uzmanlar istenmekte, ayrıca kalelere hücum etmek için büyük toplarla havan toplarına ihtiyaç duyulduğu yazılmaktadır. ( 15 ) Ahmet As­ rar, Türkiye'den giden topçu mühendisleri için Açe' de bir mahallenin bile kurulduğuna dikkati çek­ mektedir. ( 16 ) Bütün bu yardımlar ve söz konusu yapmadığı­ mız okyanuslardaki Türk-Portekiz deniz savaşları,

(14) Tafsilat için bakınız: Wicki J. Documenta İndica. VIII MHSI 89, Roma 1962 (15) Ahmet Asrar. Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İ slam Alemi S: 356 (16) Ahmet Asrar. Age. S: 353 179


tstanbul'un Hindistan meselesine son derece önem verdiğini gösteren delillerdir. Sultan 3. Murat devrinde biten Türk - Portekiz savaşları devam ederken, Lizbon hükümetinin 10 yıllık barış karşılığı olarak Türkiye'ye 2.500 ton ka­ rabiber göndermeyi taahhüt etmesi, Portekiz'in Hindistan vurgunu konusunda bir fikir verdiği gi­ bi, Divan'ı Hümayun'un bu teklifi alay ederek geri çevirmesi de İstanbul'un bu işi ne kadar ciddiye al­ dığını göstermektedir. Şunu da belirtmeliyiz ki, Hindistan - Portekiz ticaretinin hıristiyan dünya­ sına neler sağladığını çok yakından izleyen Papa, Hint Okyanusu'nda Türklerle savaşan Portekizlile­ rin bütün günahlarının affedileceğini bildiren bır ferman yayınlamıştır. ( 1 7 ) Bütün bunlara rağmen zafer Türk'ün olmuş, Hindistan yolu da Avrupalılara kapatılmıştır ama, Ümit Bumu yolundan sonraki ikinci bir ke�if, Av­ rupa'yı yokolmaktan kurtarırken Türkiye'nin de yavaş yavaş gerilemesine yolaçmıştır. Bu ikinci ke­ şif veya Avrupa için ikinci mucize Amerika'nın keş­ fi hadisesidir ve Türkiye'nin buna karşı da düşünül­ müş tedbirleri vardır ama, devşirme sadrazamlar bunu engelleyerek ırktaşları ve dinda�larının zafe­ rini sağlay2.:aklardır. II.

SONUN BAŞLANGICI

Hindistan'ı Hazar Denizi'nin güneyinden ve ku­ zeyinden Avrupa'ya bağlayan karayollarından son­ ra, Süveyş berzahı ve Hindistan - Ümit Bumu - Liz­ bon deniz yolunun Türk kontrolüne girmesi, Av( 1 7) Melzig. 56

1 80


rupa'yı yeni keşfedilen Amerika ile ciddi şekilde il­ gilenmeğe zorlamıştı. Kristof Kolomb, 1492'de Amerika kıtasını keşfetmişti ( ! ) Amerika kıtası da, Doğu'daki Türk sıkıştırması sonucu yeni bir Hin· distan yolu aranırken bulunmuştu. Yani Avrupalı, karnını doyurmak için çıktığı macera seferlerin­ olarak dönmüs, den kasif . . bilindiği gibi uzun müddet de bunun farkına varamamıştı. Kristof Kolomb 1492'de Amerika'ya ulaştığında, Türklere rastlama­ dan Hindistan'a vardığını sanan zavallı bir cahildi. Cabral bu tarihten sekiz yıl sonra Brezilya'ya ayak basmış, fakat o da Hindistan'a geldiğini sanmıştı. Hindistan'ın değil, yeni bir kıta'nın bulundu�u an­ cak 1507 de Americo Vespuci'nin macerası sonunda anlaşılmış, bu kıtada hiçbir ciddi mukavemetle kar­ şılaşmayan Avrupalı tarihte emsali görülmemiş soygun ve katliamlara başlamıştı. Zahmetli olması­ na rağmen Türk gemilerine rastlanmayan ve büyük servetler elde edilen Amerika-Avrupa yolu, kısa za­ manda dünyanın en işlek deniz yollarından biri olmuştu. ·

Amerika kıtasından ilk olarak devrin kudret­ li hıristiyan devleti İspanya faydalanmıstı. Bir Or· ta Amerika ülkesi olan «Peru'dan tspanya'ya giren gümüşün yıllık kıymeti 1540'ta 1 milyar 380 milyon Türk lirası idi. Gene Amerika'dan İspanya'ya akta­ rılan altının değeri 1540'da 240 milyon Türk lirası­ nı buluyordu. Ve 1594'te 402 milyon Türk lirasına yükseldi.» ( 1 8 ) Okyanuslardan yapılan ticaret, çok zahmetli olmasına rağmen İspanya ve Portekiz gi­ bi ülkelere büyük gelir sağlıyor, Osmanlı İmpara· ( 1 8) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 5, S: 255

181


torluğu da o nisbette olmasa bile gelir kaybına uğ­ ruyordu. Okyanus yollarının ve Amerika'nın keşfin­ den önce canlı birer ticaret merkezleri olan « İsken­ deriye, ve Beyrut'a giden Venedik gemileri satın alacak baharat bulamamışlardı. Portekizlilerin ge­ tirdikleri baharat ve biber Atlas Okyanusu'ndan Batı Akdeniz'e nüfuza başlamış, hatta Cenova'ya kadar getirilir olmuştu. Bu vaziyet, 1 527 senesin­ de Venedik Senatosu'mın Portekiz Kralı 3. Jean'a müracaatla, Portekiz'in ihtiyacı ayrıldıktan sonra Lizbon'a gelen biberi Venedik'in satınalmak arzu­ sunda bulundug·u teklifini yapmasına sebep oldu. Fakat teklif kabul edilmedi.» ( 19 ) Bu karlı ticaret ve Avrupa'ya getirilen altın ve gümüş gibi kıymet­ li madenler İspanya'nın gelirini 32 misli arttırmıs­ tı. 1500-1550 yılları arasında Avrupa'nın altın sto­ kunda 57 misli bir yükselme görülmüştü. Amerika kıtasının yağmalanması basladıktan sonraki 40 yıl içinde İspanya'ya 200 ton �ltın, 18 bin ton gümüş getirilmişti. Yeni keşfedilen Amerika kıtasına ayak bastıkları günden itibaren birer profPsyonel soy. guncu gibi davranan Avrupalılar İnka medeniyeti­ nin altın ve gümüşten yapılmış sanat eserlerini ge­ milerle Avrupa'ya taşımaya başlamışlardı ki, bun­ lar arasında insan büyüklüğündeki som altın hey­ keller de vardı. Yalnız bir seferde Güney Amerika'­ da 1 .300.000 ounce altını elde etmişlerdi. « 1 52 1-44 arasında 90-200 000 kilo gümüş istihsali, Güney

(19) Mübahat S. Kütükoğlu. Osmanlı - İ ngiliz İ ktisadi Münasebetleri C: I, S: S

182


Amerika'daki madenlerin keşfiyle 1545-60 arasında 3 1 1 .600 kiloya çıktrn. ( 20 ) e

ATEŞTE KIZARTILAN KRAL

öteki Avrupa ülkeleri bu kıtaya daha sonra gel­ diler. İngilizler 1609'da Virginya 1624'te Maryland, 1 629'da Massachussette, 1638'de Rhode Island ko­ lonilerini kurdular. 10 yıl sonra yani 1648'de İngi­ lizlerin, Gallilerin, İrlandalıların, Amerika'da oluş­ turdukları koloni sayısı lO'a yükseldi ve gittikçe de arttı. Fransızlar 1 642'de Kanada'da ilk Fransız ko­ lonisini kurduktan sonra Orta ve Güney Amerika'­ ya sızdılar. İspanyol boyunduruğundan kurtulan Hollandalılar 1609'da bugünkü Newyork'un temel­ lerini attılar. 1624'ten sonra onlar da öteki Avru­ palılar gibi orta ve Güney Amerika'ya kaydılar. Sömürgecilik siyasetinin temelleri böylece atıl­ mış oluyor, Avrupa ülkelerinde başı polisle derde giren katil, cani, ırz düşmanı, hırsız, maceraperest ve kısa zamanda zengin olmak isteyen muhterisler kitleler halinde yeni dünyaya akın ediyorlardı. Av­ rupa'dan gelenler hakir gördükleri ve esasen insan saymadıkları yerlileri işkence ederek öldürüyorlar­ dı. Yılmaz Oztuna'nın verdi�i rakamlara göre Haiti Adası'nın, Amerika'nın beyazlar tarafından keşfi sırasındaki nüfusu yarım milyon kadardı. Fakat 22 yıl sonra Haiti'de ancak 13 bin kişi kalmıştı. Avru­ palılar, Amerika kıtasının öteki bölgelerinde de ay(20) Halil İ nalcık. Osmanlı İ mparatorluğu'nun Kurulu­ şu ve İ nkişafı Devrinde Türkiye'nin İ ktisadi Vazi· yeti Üzerine bir Teüik Münasebetiyle. Belleten xv. 656

183


vahşetin temsilcileri oluyorlardı. Güney Ameri­ ka'daki İnka Devletinden sonra İnka medeniyeti de İspanyollar tarafından gaddarca yıkılmıştı. Her yıl yüzbinlerce kızılderili insan öldürülüyor ve her yıl Amerika'ya göç eden insan sayısı artıyordu. Gamo­ ra'nın verdiği rakamlara göre 1543'te ve yalnız Pe­ nı'da 1 milyon kızılderili katledilmişti. ( 21 ) Bir Avrupalı tarihçi olan Pirenne, Batılıların Güney Amerika'da nasıl bir imha hareketine giriştiklerini şöyle anlatmaktadır : «İspanyol haydut sürüleri Az. teklerin, İnkaların mabetlerini, şehirlerini, bahçe­ lerini, saraylarını, en güzel sanat eserlerini en müt­ hiş barbarlık hisleriyle tahrip ettiler. Yerli halkı ateşlere atıp yaktılar. Kıtarun en büyük kenti olan yüzbin ni.üuslu Meksika'yı yerle bir edip ahaliden yoksun bıraktılar. Peru'da Inka Krallığı'nın 60.000 ni.üuslu taht şehri Cuzco da aynı akıbete _uğradı. L. ) Amerika'nın fethi Avrupalılar için şeref teşkil etmez. En müthiş tamah, desise ve korku ile. ger­ çekleştirilmiş bir fetihtir. Pizarro ve Almagro, İn­ ka Kralı tarafından dostluk ve uysallıkla kabul edil­ dikleri halde, bu İspanyol haydutları, kralın göz koydukları servetine sahip olmak için onu önce zor­ la hıristiyan yapmış, vaftizden sonra da ateşte kı­ zartmışlardır. Amerika şehirlerinin halkı tamamen boğazlanmış veya ateşte yakılmıştır. Yalnız Yaku­ tan'daki 60 şehrin harabesi yeni dünyanın fatihle­ rinin barbarlık derecesi için dilsiz birer şahit ola­ rak hala mevcuttur. ( 22 ) Milliyetçi ilim adamı Turan Yazgan'ın tesbitleru

(21) Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi C: 1 0, S: 52 (22) Pirenne C: 2, S: 354, zikreden Yılmaz Öztuna. Age. C: 5, S: 255

184


rine göre, eğer imha edilmemiş olsalardı kızılderili­ lerin nüfusu bugün 500 milyon civarında olacaktı, halbuki ancak birkaç bin kızılderili kalmıştır. Bir ırkın tamamen imha edilmesi demek olan bu barbarlığın en önemli sebebi Amerika kıtasının zengin maden yatakları ve hammaddeleriydi. Yeni kıtanın başta altın ve gümüş olmak üzere zengin serveti gemilerle Avnıpa'ya taşınırken, Av­ rupalıların yeni bir sömürgecilik oyununa başvur­ dukları görülür. Bu kez silahsız, savunmasız Afri­ ka zencileri gemilere doldurularak Amerika'ya ge­ tilmekte, altın ve gümüş yataklarında bedava çalış­ tırılmaktadır. 1492'yi takip eden yıllarda ba�layıp, zamanla Avrupa'ya büyük servetlerin birikmesine yolaçan bu sömürgecilik politikası, güçlü Türk ekonomisi­ ni sarsan tek önemli sebeptir. Dünyada ilk toplu sözleşmeyi yaptığını bildiğimiz Türk sanayicisi, iş­ çiye ve hammaddeye ödeme yaptığı için, hammad­ deyi bedava temin edip, Afrika'dan getirdiği işçiyi bedava çalıştıran Batı karşısında üstünlüğünü kay­ betmeğe başlamıştır. Ve nihayet Amerika'nın keş­ finden 72 sene sonra 1 574'te Osmanlı bütçesi ilk de­ fa 6.5 milyon akçe açık vermiştir. Türk para birimi olan akçanın, filori karşısında hızla düşerek değer kaybetmesi Batı'nın Amerika'yı yağmalamasına ve zenci emeğini sömürmesine paralel olarak düş­ meye devam etmiş, 1 6 10'larda 1 filori 200 akçe de­ _ ğerini kazanmıştır. Bütün kavşak noktalarıyla ke­ sin olarak Türk kontrolünde bulunan Akdeniz tica­ reti, bir süre daha önemini korumuşsa da 1 7. asrın ilk yarısında değerini tamamen kaybetmiştir. Batı 185


rekabeti karşısında Türk ekonomisinin dayanma gücü de gene bu asrın ilk yarısında bitmiş, Doğu dünyası iktisadi buhranlara sürüklenirken Avrupa · nın yaldızı parlamaya başlamıştır.

186


Üçüncü Bolüm e

TEMELDEKİ ÇELİSKİ

Osmanlı İmparatorluğu'nun geri kalmışlığını inceleyenler ırk ve din ayrılığı gibi tarihi olayların temelini oluşturan çok önemli iki sebebi israrla gör­ mek istememiş, dikkatsiz bir araştırmacının bile il­ gisini çekmesi gereken bu iki temel konuya temas etmekten israrla kaçınmışlardır. Oysa Osmanlı Devleti, imparatorluk haline gelişinden yıkılışına kadar birbiriyle çatışan milliyetçilik hareketlerinin tesirinde kalmış, Türklerle Türk olmayanlar arasın­ daki bu mücadele, devlet idaresini sürekli olarak etkilemiştir. Devlet teşkilatının bünyesindeki bazı müesseseler de bu çatışmanın motorunu oluştur­ duğu için de Türklerle dönme - devşirme güruhu arasındaki «Devlete egemen olma kavgası» önlene­ memiş ve nihayet bu çatışma imparatorluğun yok olmasını hazırlayan etkin sebeplerin birini teşkil etmiştir. Osmanlı Türk tarihinin 1284'te cereyan eden 187


Ermenibeli Savaşı ile başlayıp, 1922'de Tevfik Paşa Kabinesi'nin istifa etmesiyle sona erdiği kabul edi­ lir. Buna göre Osmanlı Türk tarihi 638 yıllık bir dö­ nemi kapsamaktadır. Devlet, bir Türk devleti oldu­ ğu halde bu 638 yıllık dönem içinde hükümet baş­ kanlığına gelen 215 vezir-iazamın ancak 78'i Türk, 15'i belki Türk'tür, ötekiler de muhtelif milliyetle­ re mensupturlar. Vezir-iazamlar arasında, milliyet esasına göre yapılacak bir sınıflandırmada, Türk oldukları kesin olarak bilinen bu 78 kişi temel ka­ bul edilirse, Osmanlı Ti.irk İmparatorluğu'nda 78 Türk'e karşı 137 dönme - devşirme vezir-i azam gö­ rev almış demektir. Türk ırkından oldukları kesin olarak bilinmeyen, fakat Türk oldukları sanılan 1 5 vezir-i azam da bu hesaba dahil edilirse, rakamlar 93 Türk'e karşı 122 gayrıtürk olacaktır ki, biraz ev­ vel de ifade �ttiğimiz gibi, bu durum imparatorlu­ ğun yıkılışını hızlandıran önemli sebeplerdendir. Kaldı ki bu rakamlara 3. Murat devrinde, vezir-i 8.zamlık makamı bir süre ilga edildiği için vezir-i azam olarak kabul edilmeyen, fakat hükürnet top­ lantılarına başkanlık eden Boşnak devşirmesi Mus­ tafa Paşa dahil değildir. Ermenibeli Savaşı'ndan İstanbul'un fethine ka­ dar vezir-i 8.zamlık makamına gelenlerin tümü de Türk olduğuna göre, demek ki Osmanlı Beyliği'ni önce Osmanlı Devleti, sonra da Osmanlı İmparator­ luğu haline getiren kudret ve zeka, Türk kudreti, Türk zekasıdır. 1284'ten 1453'e kadar 169 yıl süren bu Türk vezir-i azamlar devrine rağmen, 1453'ten 1922'ye kadar devam eden 469 yıllık kozmopolit Os­ manlılık döneminde Türk ırkından olan vezir-i &zamların toplam görev süreleri 1 39 senedir. Şu ra­ kamlara göre, 638 yıllık Osmanlı tarihinde, Türk ve188


zir-i 8.zamlar ancak 308, Türk olmayanlar da 330 se­ ne sadaret mevkiinde kalmışlardır ki, bunlar ara­ sında Türkçeyi hiç bilmeyen vezir-i azamlar bile vardır. < 1 ) 1453'ten sonraki Osmanlı İmparatorlu­ ğu tarihi, bir bakıma bu devşirmelerle, Türklerin devlete h8.k.im olma mücadelesinin tarihidir. Dev­ sinne - Dönme vezirler bu mücadelede genellikle kendileri gibi dönme - devşirme olan, üstelik İstan­ bul garnizonlarına yerleştirildikleri için de vaziye­ te derhal hakim olma imkanına sahip bulunan ye­ niçerilere dayanmış ve bu anarşist askeri gücü kul­ lanarak sürekli ayaklanmalar düzenlemişlerdir. Yukarıdaki rakamlar, günün Deniz Kuvvetleri Komutanı demek olan Kaptan-ı Deryalar için de farklı değildir. 1324'te İzmit Körfezi'nin güney sa­ hillerini istila eden Karamürsel Bey'in, ilk Osman­ lı Kaptan-ı Derya'sı olduğu kabul edilir. Ancak, özellikle Fatih devrine kadar bu görevde bulunan­ ların birçoğunun ismi bile bilinmemektedir. Bu se­ bepten Osmanlı İmparatorluğu'nda Kaptan-ı Derya' lık makamına kaç amiralin geldiği tesbit edileme­ miştir. 1867 yılında da Kaptan-ı Derya'lık, yerini Bahriye Nezareti'ne terkederek ilga edilmiştir. 1324'ten 1867 yılına kadar geçen 543 yıllık süre için­ de bilinen 161 kaptan-ı deryanın ancak 43'ü Türk, 1 8'i belki Türk'dür. Türk oldukları kesinlikle bili­ nen 43 kişi esas kabul edilirse, 161 kaptan-ı derya­ nın 118'inin başka milliyetlere mensup olduğu ger­ çeği ortaya çıkacaktır. Türk olmaları muhtemel 1 8 kişi hesaba· dahil edilirse 543 sene süre ile görev (1) İsmail Hami Danişmend. İzahlı Osmanlı Tarihi Kro­ nolojisi C: 5, S : 107

189


yapan 161 kaptan-ı deryadan ancak 6 1 'i Tlirk de­ mektir. Sayı üstünlüğünün devşirmelerde olmasına ra�en, Osmanlı !mparatorluğu'nda yetişen büyük denizcilerin tümü de Türk ırkındandır. Hala dün­ yanın en büyük amirali olarak kabul edilen Barba­ ros Hayreddin Paşa, Kılıç Ali Paşa, devşirmelerin entrikaları yüzünden kaptan-ı deryalığa getirilme­ yen Turgut Paşa, Uluç Hasan Paşa, Deli Hüseyin Paşa, Mezamorta Hüseyin Paşa hep Türk Milleti' nin evlatlarıdır. Deniz kuvvetlerimizin imhasına sebep olan bozgunlarda ise kaptan-ı deryalık maka­ mında hep devşirmeler bulunmuşlardır. Bunlar arasında milliyeti meçhul Müezzinzade Ali Paşa gi­ bi ömründe bir sandal bile idare etmeyenler, Boş­ nak devşirmesi Kara Davut gibi padişah kaatili ca­ niler, boşnak devşirmesi Silahtar Mustafa Paşa gi­ bi okuma yazması olmayan cahiller, hırvat devşir­ mesi Uzun Piyale Paşa gibi, padişaha gönderilen hediyeleri zimmetine geçiren hırsızlar, milliyeti meçhul Çavuşoğlu Mehmet Paşa gibi 100 gemilik fi­ lo ile 60 gemilik düşman filosunun muhasarasında tam 40 gün hareketsiz kalan korkaklar ve Rum dev­ şirmesi Firari Ahmet Paşa gibi, Mısır Valisi Meh­ met Ali Paşa'nın isyanını bastırmakla görevlendi­ rildiği halde, donanmayı binlerce deniz savaşçısı ile birlikte asi Mehmet Ali Paşa'ya teslim eden ha­ inler de vardır. Maliye Bakanı diyebileceğimiz Başdefterdarlık ve Dışişleri Bakanı diyebileceğimiz Reis-ül Küttab' lık makamının durumu da hemen hemen aynıdır. 1459'dan 1835'e kadar 376 yıl ayakta durabilen baş­ deftardarlık makamına -bilinen- 166 başdefterdar tayin edilmiştir ve bunların ancak 54'ü Türk'tür. 190


1464'ten 1836'ya kadar 372 yıl varlığını muhafaza eden Reis-ül küttablık müessesesinde ise ancak 4 1 Türk görev yapmıştır. Oysa 372 yıllık süre içinde bu makama 104 Reis-ül Küttab tayin edilmiştir. Osmanlı Türk yönetiminin devşirme müessese­ sini neden kurduğu çok tartışılmıştır. Bir tarihçi­ mize göre bu müessese «Osmanlı hanedanını koru­ mak içim> kurulmuştur. ( 2 ) Osmanlı hanedanının Kavalalı isyanına kadar ciddi bir iç tehlıkeye maruz kalmadığı, devşirme kurumunun da 1361 'de oluş­ mağa başladığı düşünülürse bu iddianın doğruluğu tartışılabilir. Türk Devleti'ni yönetmek her Türk'ün, her Türk boyunun tabii hakkı olduğu için, Osmanlı hanedanı kendi sülalesine yönelecek bir Türk müda­ halesini önlemek düşüncesiyle öyle bir tedbire baş­ vurmuş olabilir. Gerçekten de sarayı, padişahın biz­ zat kendisini ve başkenti korumak görevi israrla ye­ niçerilere verilmiş, Anadolu'da milliyetçi Türk is­ yanları başlayınca da garnizonları Anadolu'ya kay­ dırılmıştır. Türkiye Tarihi yazarı Philips Price de, yeniçerilerin saltanatı korumak için kurulduğu fik­ rini desteklemekte ve bu muhafız kuvvetinin müs­ lümanları kontrol etmek için teşkilatlandırıldığını yazmaktadır. ( 3 ) Bu izahlar, yukarıdaki iddiayı te­ yit etse bile, devşirme müessesesinin yalnız hane­ danı korumak için kurulduğu iddia edilemez. Aksi­ ne bu müessese, toprak rejimi ve ahi teşkilatıyla yürütülen Türkleştirme - İslamlaştırma politikasını desteklemek ve Türk olmayanların enerjisinden Türk Devleti adına istifade etmek için de kurul(2) Reşat Ekrem Koçu. Yeniçeriler. S : 10. (3) M. Philips Price. Türkiye Tarihi İ mparatorluktan Cumhuriyete Kadar. S: 79

191


muştur. Nitekim Paul Coles, hiçbir imparatorluğun yabancı gücünü, Osmanlılar kadar kullanmağa mu­ vaffak olamadığını yazmaktadır. ( 4 ) Ancak bu mü­ essese, kurulus anından itibaren imparatorlu� bünyesindeki çelişkiyi de teşkil etmiştir. e

DEVSİRME KURUMLARI. .

Devşirmeliğin temeli 1362'de Pencik Kanunu'­ nun çıkarılmasıyla atılmıştır. Kanuna göre savaş esirlerinin beşte biri devlet hazinesine aittir. Bu vergi, esir başına 125 akçe kıymet üzerinden nakten ödenebildiği gibi, savaşçıların esir ettiği beş kişi­ den birinin devlete teslim edilmesi şeklinde, yanl aynen de ödenebilmektedir. Aynen yapılan ödeme­ lerde, devletin elinde toplanan esirlere penc-ü yek, yani beşte bir anlamına Pencik oğlanları denilmiş­ tir. Pencik Kanunu'nun hepsi de birer büyük Türk bilgin ve devlet adamı olan Karamanlı Kara Rüs­ tem, Çandarlı Kara Halil Paşa, Timurtaş Paşa, Ha­ cıbestas ve Bektas, Pasa ta. , sülalesinden Emir Sah , , rafından düşünülüp hazırlandığı yolunda çeşitli id­ dilar vardır. Biz bu konuda yeni bir iddiada bulu­ nacak değiliz ve esasen buna gerek de duymuyoruz. Pencik Kanunu, yukarıda adı geçen Türk büyükle­ rinden hangisi tarafından yapılırsa yapılsın, kanun üç büyük hedef gütmektedir : ı ) Türklestirmek - İslamlastırmak. . . 2 ) Egemenliğimiz altındaki hıristiyan toplumlarını, fizik olarak güçlü, yetişmiş veya ye­ tişebilir beyin'lerden yoksun bırakarak ha(4) Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesiri. S : 163

192

·


kimiyetimizin devamını sağlamak ve bu ye­ tişmiş veya yetişebilir beyinleri Türk Devle­ ti'nin yüksek menfaatıarı için kullanmak. 3 ) Nüfus konusunda mümkün olduğu kadar devlet lehine denge kurmak. Devletin, Osman Gazi zamanından beri sürekli olarak Batı'ya doğru genişlediği ve yeni fetihlerle Türk olmayan nüfusun devamlı olarak arttığı tar­ tışılmaz bir gerçek olduğuna göre, Türk zekasının devletin bekasını sağlamak için Pencik Oğlanları Kanunu'nu yarattığını söyleyebilriiz. Bu kanunla, hiç olmazsa savaş esirlerinin Türkleştirilmesini sağlanmak istenmiş, kalabalık Avrupa ordularına karşı dövüşen Türk askerinin de takviye edilmesi düşünülmüştür. 1393-1481 yılları arasında yaşayan Aşıkpaşaoğ­ lu, tarihinde konuya şu açıklığı getirmektedir : « Birgün Karaman ilinden Kara Rüstem derler bir bilgiç kişi geldi. Kazasker olan Çandarlı Halil'e geldi. Dedi ki : «Efendi! Bunca hanlık ( devlet ) ma­ lını niçin ziyan edersiniz?» Kadı, «0 dediğin hangi maldır» diye sordu. Rüstem : «İşte bu esirler ki, gaziler alırlar, Tanrı Buyruğu'nda bunların beşte biri Han'ındır Niçin almazsın?» dedi. Kazasker bu­ nu Han'a arzetti. Han «Tanrı buyruğu neyse yap» dedi. Kendi Gelibolu'da oturdu. Her esirden 25 ak­ çe aldı. Bu yeni iş, iki bilgiçin tedbiridir. Biri Çan­ darlı Halil, biri Karamanlı Kara Rüstem. «Gazi Evrenüs'e de ısmarladılar : Akınından elde ettiğin esirlerin beşte birini al, dediler. 5 esiri olmayanın her birinden 25 akça al dediler. Bu ter­ tip üzerine Evrenüz de bir kadı tayi netti. Hayli oğlanlar toplandı. Han'a getirdiler. Halil dedi ki : «Bunları Türklere verelim. Türkçe öğrensinler. F. 13/1 93


Bunları da çeri yapalım» öğle yapıldı. Günden güne çoğaldılar. Tamam müslüman oluncaya kadar Türkler nice yıllar bunlan hizmette kullandılar.» (5) Aşıkpaşaoğlu'nun ifadelerini doğrulayan Oruç Beğ'in Ali Osman Tarihi'nde ise pencik oğlanları hakkında şu satırlar okunmaktadır : « .. vardılar, oğlan devşirdiler. Getirip Anado­ lu'da Türk kavmine üleştirdiler. Çift sürdüler. Bun­ lar hizmet gördüler ve Türkçe öğrendiler. ttç yıl . dört yıl olduktan sonra getirip devlet kapısında ye­ niçeri yaptılar. Ak börk giydirdiler. Aslında yeniçe­ rilerin kuruluşu budur.» ( 6 ) .

Her iki temel kaynak da Pencik oğlanlarının Türk dilini öğrenmek ve İslamiyeti benimseme.ıt için 3-4 yıl süre ile Türk ailelerin hizmetine verildi· ğini bildirdiğine göre, kanunun, Türkleştirme poli­ tikasının bir sonucu olduğu, yani Türkçü düşünce­ nin mahsulü olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Kal­ dı ki kanun, 5 esir getiren gaziyi, esirlerden birini devlete vermekle yükümlü kılmakta, ama esir sa­ yısı 5'ten az olursa, esir başına 25 akça vergi talep etmektedir. Başka bir deyişle, mesela beş esir ge­ tiren bir savaşçı, bu esirlerden birini devlete tes­ lim etmekte, ama esir sayısı dört ise esir başına 25 akçadan 100 akça vergi ödemektedir. Bu duruma göre kanunun, gazileri daha fazla esir getirmeye teşvik etmek, dolayısıyla daha fazla hıristiyanı Türkleştirmek için yapıldığı da ortadadır. Pencik Oğlanları Kanunu'ndan sonra, devşir(5) Aşıkpaşaoğlu Tarihi S: 59 (6) Oruç Beğ Tarihi S : 42

194


melerin bir diğer hukuki kaynağı da Devşirme Ka· nunu'dur. Türk Ordusu, Ankara Meydan Savaşı'nda bir diğer Türk ordusu tarafından kısmen imha edilin· ce, silahlı kuvvetlere yeni insan kaynağı bulmak mecburiyeti hissedilmiş bu sebeple Pencik Kanu­ nu'nun yerine Devşirme Kanunu yürürlüğe kon­ muştur. - Neden? Çünkü Ankara bozgunu ve bozgundan sonra başlayan şehzadeler kavgası, Batı'ya yapılan akın· ların durmasına, dolayısıyla Pencik Oğlanları Oca­ ğı'nın kapanmasına yol açmıştır da. ondan... Devşirme Kanunu, Pencik Kanunu'nda olduğu gibi, esirlerin değil, egemenlik altına alınan hıristi· yanların Türkleştirilmesi amacını gütmekte ve şu hükümleri getirmektedir : ) Dev�irilecek oğlanlar 8-20 yaş arasında ola­ caktır. 2 ) Devşirilecek çocuklar sağlıklı, fizik yapıla· rı savaşmaya elverişli olacaktır. 3 ) Devşirme i�leminin belirli bir zamanı yok­ tur. Devşirme işlemi, Yeniçeri Ocağı'nı bes­ leyen Acemioğlanlar Ocağı'nın ihtiyacına göre ve Yeniçeri Ağası'nın iste�ine göre baş· layabilir. İşlemin başlayabilmesi için padi· şahın onayı şarttır. 4 ) Bir ailenin tek erkek evladı devşirilemez. 5 ) Devşirilecek oğlanların bekar olması şart· tır. ı

Bu hükümler uyarınca devşirilen hıristıyan ço­ cukları, son bir elemeye daha tabi tutuluyor, en seçkinleri Enderun Oğlanı olarak, saray hizmetle195


rinde yetiştirilmek üzere Enderun Okulu'na alını­ yor, gerisi Acemioğlanlar Oca�ı'na gönderiliyordu. Bu ocakta eğitimlerini tamamlayan devşirmeler, Yeniçeri Ocağı'na alınarak asker olurlardı. Ende­ runlular ise sarayın ve devletin çeşitli hizmetlerine tayin edilerek, sancak beyliğine, beylerbeyliğine, or­ du ve donanma komutanlı�na, veziriazamlığa ka­ dar yükselirlerdi. Devşirme Kanunu'nun sakıncalarına yer yer değineceğiz, ancak şunu da belirtmek durumunda­ yız ki, Türk zekası bu müesseseyi kurmakla, haki­ miyeti altında bulundurdu�u hıristiyan toplumları­ nın «Başkaldırması muhtemel bir lider» yetistirme­ sini asırlar boyunca önlemiş, üstelik Bulgar'ı Bul­ gar'a, Rınn 'u Rum'a, Slav'ı Slav'a karşı kullanması­ nı da bilmiştir. Enderun denilen müessese, öyle bir mekanizmadır ki, harp meydanlarında esir edilen bir düşman savaşçısı veya mutaassıp bir hıristiyan aileden devşirilen delikanlı bir süre sonra ordu ko­ mutanı, vezir veya yeniçeri olarak kendi ülkesini :s tilaya giden Türk Ordusu'nda kılıç sallamaktadır ! Ya da vali veya komutan olarak o topraklardaki Türk çıkarlarına bekçilik etmektedir ! Devşirme müessesesi bir bakıma neokoloniyalizm çağının si­ yasi maksatlı üniversitelerinin fonksiyonuna sahip­ tir. Bugün Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, açtıkları özel, gizli maksatlı lise ve üni­ versitelerde geri kalmış ülkelerin gençlerini nas:l kendilerine bağlıyor, onlara kendi doktrinlerini aşı­ layarak yetişen kadroların kendı vatanlarında Ame­ rikan ya da Rus çıkarlarını korumalarını temin edi­ yorlarsa, Osmanlı Türkleri bunun çok daha mü­ kemmelini asırlar önce gerçekleştirmişlerdir. Ham­ mer, bu konuda şu açıklığı getirmektedir : « Fa·

...

196


kat yalnız Türkler en kutsal bağları kırmışlardır. Onlar öyle bir ordu meydana getirmişlerdir ki, bu­ nun seçme kısmının esirlikten kurtulmak için ebe­ di olarak yurtlarını, ailelerini, dini inançlarını ter­ ketmekten ve kardeşleri aleyhine silah kullanmak­ tan başka çareleri yoktu.» ( 7 ) Burada, devşirme­ lerin bir Türk gibi, Türk devletine bağlı olup ola­ mayacakları da muhakkak ki akla gelecektir. Konu­ ya açıklık getirmek için de hıristiyan çocuklarının nasıl devşirildiğine temas etmek gerekecektir : e

DEVŞİRME İŞLEMİ

Devşirme işi, yeniçeri ocağının yetkili komu­ tanlarından Tumacıbaşı Ağa'ya verilmişti. Tuma­ cıbaşına «sürücü ağalar» yardım ederlerdi. Turna­ cıbaşı, oğlan devşirmek için gittiği bölgede tellal dolaştırarak, bildirilen gün ve saatte hıristiyan hal­ kın, 40'ar hane 40'ar hane olarak bir meydanda top­ lanmasını temin ederdi. Bu meydana çocuklarını getirmeyenlere ağır cezalar verilir. Bölgede ne ka­ dar hıristiyan çocuk olduğu, papazların vaftiz def­ terlerinden tesbit edilebileceği için, papazların da vaftiz defterleriyle birlikte meydanda toplanmala­ rı sağlanırdı. Turnacıbaşı, sağlam, gürbüz, üstün fi­ zik gücü olan çocukları seçer, sürücü ağalarla Edir­ ne'ye yollardı. Bu yollanış, 8-18, bazan 20 yaşındaki çocuk ve delikanlıların, ailelerinden ebediyyen ayrılışı de­ mekti. Balkan vilayetlerinden Edime'ye do�ru yola çıkarılan «Devşirilen çocuklar» fırsat bulurlarsa ka(7) Joseph de Hammer. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi. C: 1 S: 1 15

197


çarlar veya aileleri sürücü ağalara rüşvet vererek çocuklarını kaçırmak isterlerdi. Herhalde bu tür­ lü olaylar sık sık tekrarlanıyordu ki, çocukların kaçmasına göz yuman görevlileri bekleyen tek ceza idamdı. Fakat hıristiyan halk, bütün bunlara rag­ men bazı tedbirler alır, papazlar vaftiz defterini tahrif ederek 18 yaşındaki genci 4-5 yaşında çocuk kaydederken, hileli nikahlarla 12-13 yaşındaki ço­ cuklar evli gösterilirdi. Bazı ailelerin çocuklarını silnnet ettirdikleri «Biz hıristiyanız ama oğlumuz müslüman oldu» dedikleri de olurdu. Bu sünnet hı lesine özellikle Bosna'da sık sık rastlandığını şura­ dan anlıyoruz ki, devlet bir kanun daha çıkararak Bosna'nın sünnetli çocuklarının da devşirilmesini sağlamıştı. Bir örnek teşkil etmesi için Sokullu Mehmet Mehmet Paşa'nın nasıl devşirildiğini tarihi bir kay­ naktan nakletmek istiyoruz ; CevahirUlmenakıp'ta Sokullu'nun nasıl devşirildiği şöyle r.ınlatılmakta­ dır : « ... Sultan Süleyman-ı Kanuni'nin ilk saltanat yıllarında faziletli bir adam olarak tanınmış olan Yayabaşılardan Yeşilce Mehmet Bey, oğlan devşir­ me hizmeti ile Bosna'ya gönderilmişti. Ustilünce dolaşarak layık olan çocukları ararken Sokul kasa­ basında Sokolloviç adındaki kişizadenin ottlunu gördü ve pek beğendi ve çocuğu babasından istedi. Sokolloviç'in aklı başından gidip, oğlanı sakladı. Çocuğun bir keşiş dayısı vardı, hem ilim, hem de servet sahibi idi, Yeşilce Mehmet Bey'e oğlana be­ del pek çok para teklif etti. Yesilce, rüsveti reddet­ ti. Oğlanın ailesi erkanını rahatlıkla iknaa çalıstı. . » (8) (8) Reşat Ekrem Koçu. Yeniçeriler S : 29

198


Ailesinden zorla alınan bir çocuk, memur ola­ rak da asker olarak da bir Türk gibi Türk Devleti'­ ne bağlanamaz ve bir Türk gibi Türk Devleti'ne hizmet edemezdi. 18 veya 20 yaşına kadar kiliseye devam eden, ailesinden ve çevresinden hıristiyan­ lığı yaşayıp, hıristiyanlığı benimseyen, hatta « İsti­ lacı Türkler»den nefret etmesini öğrenen, üstelik ana-babasının elinden zorla alınan 8 yaşındaki bir çocuk veya 18 yaşındaki delikanlı gerçekten müslü­ man olabilir miydi? İhtimal ki, önce pencik, sonra Devşirme Kanu­ nu'nu yapan Türk zekası, devşirmelerin ne Türk, ne Avrupalı, ne müslüman, ne hıristiyan dejenere ve anarşist bir güruh olacağını bilmekte, fakat baş­ ka bir çıkış yolu da bulamamaktadır. Ve devlet, yalnız kelimei şehadet getirmek, bir müslüman is­ mi almak ve sünnet olmakla müslüman olamayaca­ ğına inandığı devşirme askere itimat etmediğini de her vesile ile açığa vurmaktadır ! Yeniçerilerin nü­ vesini oluşturan acemi oğlanların nerelerde istih­ dam edildiğine dikkat etmek, devlet kuran ırkın haklı ve tabii endişesini ortaya çıkarmaktadır. 1 ) Miri yol, köprü, lağım inşaatlarında amele­ lik. 2 ) Saray ve okullarda ekmekçilik, çamasırcı­ lık, aşçılık, hamallık. 3 ) Miri fırınlarda hamurkarlık, pişiricilik, hamallık. 4 ) Miri ağıllarda çobanlık. 5 ) Miri salhanelerde kasaplık. 6 ) Ve İstanbul'un her türlü temizlik işleri. Kışla fazlası acemi oğlanların da Türk ırkından olan çiftçilere uşak, Türk ırkından olan ailele199


re hizmetçi olarak verildiği hatırlanırsa, devletin acemioğlanlar ocağını askerlik bakımından dikka­ te almadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun böy­ le olması demek, yeniçeri ocağının da muharip kuv­ vet olarak kabul edilmemesi demektir. Çünkü Ye­ niçeri Ocağı'nı besleyen tek kaynak Acemi Oğlan­ lar Ocağı'dır. Kaldı ki Osmanlı ordusunun çok bü­ yük ekseriyetini timarlı sipahilerin, yeni Türklerin oluşturduğu bilinmektedir. Ve ordunun üçte ikisi­ nin Türklerden teşekkül ettiği inkarı kabul olma­ yacak şekilde açıklanmıştır. - O halde muharip kuvvetin üçte birini yeni­ çeri denilen bu devşirme ve anarşist güruh mu teş­ kil etmektedir? - Hayır ! Ordunun üçte birinin üçte ikisinden fazlasını Türk piyadeler, gerisini de hepsi devşirme olan Tersane Ocağı, Sipahi Oğlanlar Ocağı, yaya asker ocakları teşkil etmekte, yaya asker ocakları kendi aralarında altı ocağa ayrılmaktadır. Yeniçeriler bu altı ocaktan sadece biridir ve tek muharip olanı­ dır. Yeniçerilerin dışındaki diğer ocaklar çeşitli or­ du hizmetlerinde kullanılmaktadır ve çoğu da bıra­ kın savaşçılığı, asker bile değildir ! Bu bakımdan büyük Türk zaferlerini yeniçeri kılıcının kazandığı­ nı iddia edenler cahil değillerse yeniçeri soyundan gelen kimselerdir ! 1362'de Pencik Oğlanları Kanu­ nu ile teşekkül etmeğe başlayan Yeniçeri Ocağı'nın mevcudu azamet ve istila devirlerinde en fazla 10 bin kadardır ! Kanuni devrinde 1554'ten 1562.ye ka­ dar Avusturya sefiri olarak ülkemizde bulunan Ogi­ er Ghiselin de Busbecg « Sultan'ın toplam olarak 12 bin yeniçerisi bulunduğunu, bunun da imparatorlu200


ğun muhtelif vilayetlerine dağılmış olduğunu ( 9 ) yazmaktadır. Ocak mevcudu giderek artmış, fakat İsmail Hami Danişmend'in deyişiyle padişahların etrafında bir muhafız alayı ve ihtiyat kuvveti ol­ maktan başka birşey olmamıştır. ( 1 0 ) 1826'da yo­ ğun top ateşi altında imha edildiğinde de -ki bu dönemde ocakta Türkler de vardır- ocak mevcu­ du ancak 60 bin kişi kadardır. Fransız tarihçisi Fer­ nand Grenard, «Bu devşirme askerin zannedildiği kadar mühim rol oynamadığını» ( 1 1 ) yazmaktadır. •

TÜRKLESTİRME VE YENİCERİLİK .

.

Pencik Oğlanları ve Devşirm(. Kanunlarının çıkarılmasıyla, Türkleştirme politikası ilk kez geri tepmiş ve bu kanunlar aynı zamanda devletin yıkı­ lışını hızlandıran kanunlar olmuşlardır. Yukarıda da kısaca temas ettiğimiz gibi, özellikle Devşirme Kanunu hiçbir inancı bulunmayan, tam manasıyla kozmopolit, vahşi, ahlaksız, çapulcu, egoist, şahsi hırs ve çıkarları için her türlü alçaklığa teşebbüs etmekten çekinmeyen bir sürünün teşekkül etme­ sine sebep olmuştu. Bu sürü, ileride değineceğimiz gibi, Sabatay Sevi olayından sonra yahudi dönme­ leriyle bütünleşecek, azınlıklarla işbirliği yapacak, azınlıklar aracılığı ile Avrupa ile bağlantı kuracak, Tanzimat, Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet'te dev­ lete karşı savaşacak, cumhuriyet Türkiye'sinin ik(9) Ogier Ghiselin de Busbecg. Türkiye'yi Böyle Gör­ düm. S: 1 9 (10) İsmail Hami Danişmend. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C: 4 S : 1 10 ( 1 1) Zikreden: İsmail Hami Dcnişmend. Age. S: 1 10 201


tidar mücadelesinde de Türk milliyetçilerine karşı mücadele vereceklerdir. İslamcı iddialarda bulunan yazarların bile ala­ bildiğine savunduğu yeniçeriler, Acemi Oğlanlar Ha­ mamı'nda gencecik çocuklara tecavüzlerde buluna­ cak, gasp, hırsızlık, içki, kumar, yağmacılık Türk toplumuna bu dejenere güruh tarafından sokula­ caktır ! Cabi Sait Efendi, Vakayiname'sinde «Yeni­ çeri tulumbacılarının ayyaşlıklarından, odalarına uygunsuz kadın ve oğlan kapattıklarından, yollar­ dan, ırz ehli kadınlarla tüysüz gençleri cebren oda­ larına, kolluklarına kaldırma teşebbüslerinden» ( 12 ) bahsetmekte ve yeniçerilere «kulaklı bıçak ile gezen tulumbacı erazili, yalınayak, baldırı çıplak tulumbacı iti, hamam külhanında yatar, sokakta it­ leşip çamura batar tulumbacı kopuğu» ( 1 3 ) demek­ tedir. Enderun Tarihi yazarı Tayyarzade Ata Bey ise bir yeniçerinin tenha sokakta ırz ehli bir kadını zorla götürmek isterken, tebdili kıyafet dolaşan 3 . Selim tarafından kılıçla belinden ikiye bölündüğü­ nü ifade etmektedir. 0 4 ) Cevdet Paşa, kendi adıy­ la anılan tarihinde, yeniçeri tulumbacılarının yan­ gın sırasında pazarlık yaptıklarını ve kimden daha çok para alırlarsa o yangını söndürdüklerini belirt­ mektedir. 1817-1818 yılında, İstanbul'da altı ay için­ de 73 yangının çıktığı, yıini ayda 12 yangının çıktı­ ğı düşünülürse, bu afetlerin para almak amacıyla kasten çıkarıldığı da akla gelebilir. Kendisi de Bos­ nalı bir devşirme olan Mehmet Halife, Tarih-i Gıl­ mani'de, yeniçeri seviyesizliğinden acı acı şikayet ( 12) Reşat Ekrem Koçu. Yeniçeriler S: 43 (13) Zikreden. Reşat Ekrem Koşu. Age. S: 44 ( 14) Zikreden. Reşat Ekrem Koçu. Age. S: 45.

202


etmekte, şöyle demektedir : «0 zamanlar kulun ( as­ kerin ) azgmlığı o dereceye varmış idi ki, gündüz ha­ mamdan peştemal ile çıplak avrat çıkarmak, gula­ miye aldıkları günde Sultan Mehmet Camii'nde ( Fatih Camii ) duhan ( sigara ) içmek, müslümanla­ nn ırzına tasallut etmek, köşelerde açıkça ayak üz­ re zina ve livata etmek, evler ve saraylar basmak, kan dökmek, bayram günlerinde salıncak kurup, bizzat padişah ve validesini, vezirleri ve devlet er­ kanını mumlar ile salıncağa bindirmek gibi hare­ ketler yapmak ve bilhassa kahvehanelerde, meyha­ nelerde gayri meşru fiillerde bulunm aktan asla çe­ kinmiyorlardı.» ( 1 5 ) Aynı kaynak, yeniçerilerin düsmanla karsılasınca kaçtıklarını, din-i islama hi­ ya,r;.et ettiklerini ( 1 6 ) belirtmekte « Saraya hücum edip, nice kimseleri katlettiklerini ve etlerini mey­ hanelerde pişirdiklerini ( 1 7 ) yazmaktadır. Şeyhizade Esat Efendi ise üssü Zafer'de yeni­ çerileri şöyle anlatmaktadır : «Bir sabah yeniçeriler et getirirken Kocamus­ tafapaşa semtinde Çınar mescidinin ihtiyar imamı dalgınlıkla kafilenin önünden geçmiş, Seğirdim us­ tası hemen : «- Bre herif, ocağın uğurunu kesdin!.. diye gürleyerek imamı ayağının altına almış ve baş göz rastgele tekmelemeye başlamış zavallı ihtiyar : «- Müslüman yok mu? .. diye feryada başlayın­ ca üç kişi koşmuş. Bunlar onsekizinci asrın namlı vezirlerinden Hekimoğlu Ali Paşa'nın torunu Sa·

(15) Mehmet Halife. Tarih-i Gılmani S: 28 ( 1 6) Age. S : 1 1 4 ( 1 7) Age. S: 1 1 3

203


dullah Bey'in imamı ile yine o beyin çuhadarların­ dan Haci Salih ve Hekimoğlu Camii'nin imamı efendiler imiş. Seğirdim ustasına : «- Ağa bu adam ihtiyardır ve hemen şu mes­ cidin imamıdır, bilmezlik ile geçmiş, yeter artık, vazgeç, dövme diye gazaplı adamı tutacak olmuş­ lar, usta büsbütün kızmış, onlara da küfretmiş, be­ rikilerin de insanlık gayreti galeyan edip : «- Dinsiz imansız bektaşiler < ) siz de ocağı­ nız da kara yere batın ! diye mukabelede bulunmuş­ lar. İş büyümüş. Ocağa hakaret şeklini almış, Seğir­ dim ustası yanında karakollukçuları şahit «Ocağı.­ mızın namusuna tecavüz edildi» diyerek kışladaki bütün ustaları ayaklandırmışlar ve toplanarak Ağa­ kapusuna gitmişler. Sefer zamanı ve yeniçeri ağası da ordu ile seferde bulunduğu için Ağa vekili sek­ banbaşının huzuruna çıkmışlar, bu adamların ida­ mını istemişler. Sekbanşı : «- Bunlar ulemadandır, ben el uzatamam, de­ yince ağayı ölümle tehdit etmişler. «Üç maswn adamın katli vebalinden kurtul­ mak ve kendi başını da kurtarmak kaygusuna dü­ şen sekbanbaşı Babıaliye müracaat ederek kendisi­ nin azlini rica etti. Babıali de İstanbul'da bir yeni­ çeri kıyamından korkmuş, iki imam efendi ile çu­ hadarı Ağakapusu civarındaki Süleymaniye Tabha­ nesi'ne getirmişler, yeniçerilerin gözleri önünde cel­ lada verip boğdurmuşlar, cesetleri de denize atıl­ mış. » ( 1 8 ) 14 Muharrem 1 194 0 780 ) tarihli bir belgede Antep'in Eyüboğlu Mahallesi sakinlerinden taşçı (18) Reşat Ekrem Koçu. Yeniçeriler. S : 88-89

204


Hüseyin'in evine giren yeniçerilerin, kadının ırzına tecavüze yeltendikleri öğrenilmektedir. < 19 ) Aynı şekilde 1741 tarihli bir başka belgede ise «Antep ye­ niçerilerinden Karagülle adında birinin, genç bir erkek çocuğun cebren ırzına tecavüz ettiği belir­ tilmektedir. ( 20 ) Bütün bunların dışında, yeniçeriler, kendi ara­ larından sivrilip çıkan devşirme vezirlerle Türkler arasındaki mücadelede siyasi baskı gurubu, anar­ şist bir örgüt, Türk 0lmamanın ve Türk düşmanlı­ ğının bütünleştirdiği bir ihtilal vasıtası olarak dev­ let için ayrı bir yıkım unsuru olmuşlardır ki, bu gü­ ruhun üzerinde bu kadar durmamızın sebebi de bu­ dur. e ENDERUN Acemi Oğlanlar Ocağı bir ilkokulsa, Enderun en üst düzeyinde bulunan bir müesseseydi. Acemi oğlanlar arasında zeka ve kabiliyetiyle kendini ka­ bul ettirenler bu ocaktaki eğitimlerini bitirince dev­ şirmeliğin en güçlü müessesesi olan Enderun Mek­ tebi'ne alınır, burada yeni bir eğitime tabi tutulur­ lardı. Acemi oğlanlar ocağından enderuna alınacak­ lar «Giderek muteber mansaplar ihraz edip, devle­ tin ve memleketin siyasi ve içtimai hayatında birer uzuv olacaklarından, Enderun'a alınacakları zaman simalalan kapıağası huzurunda kıyafet ilmini bilir bir zata tetkik ettirilir, yüzlerinde sa'd ve meymenet görülenler mektebe alınır, şirret ve fesat görülenler alınmazdı.» ( 21 ) Fakat bu seçmeye ve Acemi Oğlan-

{19) Yok (20) Yok (2 1) Mehmet Refik Bey, Edebiyat-ı Umumiyet Mecmu1 ası NU: 16 S: 277

205


lar Ocağı'ndan başlayıp Enderun'da devam eden eğitime rağmen, yani Türkleştirme - İslamlaştırma faaliyetine rağmen enderundan yetişenlerin çok bü­ yük bir ekseriyeti Türk Milleti'ni hakir görmüş, aşağılamış, hakaretlerini yazılı belgeler halinde ta­ rihe intikal ettirmiş, Türk Devleti'ne de ihanet et­ mişlerdir. Devşirmeliğin ve bu arada enderunun pek de aleyhinde ol.madığı anlaşılan Osman Ergin, enderunlular için Türkiye Maarif Tarihi'nde şunla­ rı yazmaktadır : « . Dili, dini ve milliyeti ayrı olan bu yabancı unsurlar arasında bu kadar adam yetişmekle ve bunlar Türk kültürüne, Türk Milleti'ne hizmet et­ mekle beraber, hatta Türk'ten, Arap'tan ziyade müslüman olmakla veya görünmekle beraber, içle­ rinde eski milliyetlerini hatırlayarak onu güden ve bu bakımdan Türk'e zarar veren, Türk'ü tahkir edenler de yok mudur? Şüphesiz vardır.» ( 22 ) Enderun'dan yetişenlerin Türk'e zarar verişle­ ri, Türk'ü anlamayışları, benimsemeyişleri ve Türk Devleti'ne ihanet edişleri doğrudan doğruya siste­ min hatasından ileri gelmekte, bu yüzden de Os­ manlı devlet teşkilatının temelindeki çelişkiyi oluş­ turmaktadır. ..

Enderun, devletin kadrolarını yetiştiren mües­ sesedir. Vezir-i azamlar, vezirler, ordu ve donanma komutanlar, eyalet valileri, beylerbeyleri, sancak beyleri, devletin dış ilişkilerini, maliyesini ve diğer bütün kurumlarını yönetenler hep bu okuldan ye­ tişenlerdir. Ancak, Enderun, Türk olmayanları Türkleştirmek gayesiyle kurulduğu için, bu okula

206


Türk gençleri alınmamakta, devşirme suretiyle to­ parlanan rurn, ermeni, bulgar, hırvat, boşnak, ar­ navut, italyan gibi unsurlarla savaşlarda esir edilen muhtelif milliyetlere mensup gençler kaydolun­ maktadır. Böylece enderunun kuruluşunu takip eden yıllardan itibaren Osmanlı devlet kadroları Türk olmayanlar tarafından doldurulmağa başlan­ mış, bir süre sonra da yüksek devlet idarecileri ara­ sında Türk'e rastlaıunaz olmuştur. İleride örnekle­ riyle göreceğimiz gibi, Enderun'dan yetişenlerin ço­ ğu gerçek anlamda birer müslüman da olamamış, ancak yükselmek ve yüksek devlet kademelerinde görev alabilmek için mutaassıp birer müslüman gö­ zükmtişlerdir. < 23 > Mesela Sokullu Mehmet Paşa, (23) Bunlar içinde isliimiyeti anlamayanlar, ona ısına­ mayanlar da vardır. Biraz yaşı ilerlemiş olduğu hal­ de devşirilenler bu türlülerdendir. Derler ki bun­ lardan birisi sııasıyla terakki ederek nihayet Ru­ meli'de bir eyalete vali olmuş. Bulunduğu muhitte cami, mektep, medrese gibi islam ve Osmanlı kül­ türüne yarayan birçok müesseseler yaptırmış, gü­ nün birinde durup dururken kethüdasını çağırıp: - Bak ağa, bu Eflak - Bağdan taraflarında bir hı­ ristiyan köyünde bir kilise yaptır, der. Kethüda hayretle yüzüne bakar, bir müslümanın kilise yaptıramayacağını anlatmak ister, tabii pa­ şa da anlar ve der ki: - Ne bileyim ben, hocalar müslümanlığın, papas­ lar hıristiyanlığın hak din olduğunu söylüyorlar. Yaptığım hayır müesseseleri arasında bir de kili­ se bulunsun. Öteki dünyada hangi din doğru çı­ karsa o müessese işime yarar. (Osman Ergin. Tür­ kiye Maarif Tarihi C: 1-2, S : 17, 9 numaralı dipnot.)

207


özkardeşi olan rahip Makriye ile ilgisini hiç bir za­ man kesmemiş, hatta onu İpek Ortodoks Patrikliği­ ne getirmekten bile çekinmemiştir. ( 24 ) Kanuni devri sadrazamlarından Arnavut Ayas Paşa'nın üç kardeşinin üçü de Vlone'de bir manastırın rahiple­ ridir. ( 25 ) Lamartine, annesi de hıristiyan olan bu Ayas Paşa'nın, hıristiyanlara uysal, hatta taraftar davrandığını yazmaktadır. ( 26 ) Arnavutluk'ta, dev­ let aleyhine gelişen ihtilal hareketlerine gözyuman Ayas Paşa için Hayrullah Efendi tarihinde şunları okunmaktadır : «Bunun eyya.m-ı Sadaretinde takdür-ü tahsisi­ ne şayan bir iş görülmedi. Kendüsü İşkodralı oldu­ ğundan oralar ahalisinin me'luf olduğu huşfuıet-i tabiiyyelerinden tekevvün eden hasaratı te'vil eyle­ diğinden Arnavutluk'ta günden güne ihtilal çoğal­ makta idi. Eğer zat-ı padişahi Fransalu'nun istid'a­ sına mebni İtalya'ya geçmek için Avlonya tarafla­ rına inmemiş olaydı, sadr-ı azamın gayret-i vataniy­ yeden dolayı işi küçük tutmasından Arnavutlukta büyük rahatsızlık zuhura gelecek idi.» Birçok vezir ve vezir-i azam gibi Nasuf Paşa da bir Rum papazın oğludur. «Askeri seferler sıra­ sında sınır boylarına doğru harekete geçmiş ordu başkomutanlarının, vezirlerin, doğdukları köye uğ­ rayarak ana - babalarının gönlünü yüceltmek için yollarını değiştirdikleri çok görülmüştür.» ( 27 ) (24) Samiha Ayverdi. Türk Tarihinde Osmanlı Asırları. C: 1, S: 401. (25) Lamartine. Türkiye Tarihi C : 3, S : 799. (26) Lamartine Age. S: 794. (27) Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Tür­ kiye. C: 1, S: 297.

208


Halk arasında halen veli olarak bilinen ilk devşir­ me vezir-i Azam Mahmut Paşa «sözde Hz. Muham­ med'in dinine sadıkmış gibi görünmesine ragmen, hayatının sonuna kadar ilk dinini ve ait olduğu ır· kı unutmamış, görevi sırasında karşılaştığı kafirle­ re karşı, onların kanından olduğundan daima mü­ samahalı davranmıştır.» ( 28 ) İlk devşirme vezir-i azamla birlikte başlayan bu yozlaşma, Türk'ten, İs­ lam'dan kopma, hatta Türk'e İslam'a düşman olma yoğunlaşarak devam etmiş, 1 6 asırda ise devletin bütün kudreti alalade kabiliyetleri olan sultanın kölelerinin eline geçmiştir. ( 29 ) Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Türk ol­ mayanı mükafatlandırma ve Türk'ti kendi devleti­ nin idaresinden de, kendi ordusunun komutanlığın­ dan da tart eden enderun okulu, zamanla Anadolu' da Türk milliyetçi ayaklanmalarının başlamasına yolaçmış, eserin ikinci cildinde etraflıca anlatılaca­ ğı gibi, dünyayı titreten Osmanlı devleti, Anadolu' da hükmünü yürtitememiştir. e

YAZILI HAKARETLER

Günümüze kadar intikal eden. Koca Sekbanba­ şı Risalesi, Tarih-i Gılmani ve Koçi Bey Risalesi, devşirmelerin, devletin asli sahibi ve kurucusu olan Türkleri nasıl aşağıladıklarını belgeleyen, dolayı­ sıyla enderuna hakim olan psikolojiyi de aksettiren önemli belgelerdendir. Bunlardan Koca Sekbanba­ şı risalesinde « ... İptida yeniçeri ocağı yeniden tah(28) Lamartine. Age. S: 554 555. (29) Paul Coles, Avrupa'da Osmanlı Tesirleri S: 64. -

F : 14/209


rire muhtaçtır. Zira bunlar filasıl pak asker oldu­

ğuiıdan, bunlar vasıtasıyla nice hizmetler olmuştur.

Amma şimdi Acem bozuntusu, Türkmen ve Kürt hırsızları ve dönme bozmaları dolmuş ve işbaşına geçmiş» ( 30 ) denilmekte, Bosnalı bir devşirme olan Mehmet Halife'nin Tatih-i Gılmani adlı eserinde ise şu satırlar okunmaktadır : «Bundan sonra İpşir ( paşa) ile Anadolu'dan gelen bir alay çarıklı Türk­ ler ve kul taifesi çok yüz buldular» ( 3 1 ) Göriceli bir Arnavut devşirmesi olan Koçi Bey'in 163l'de yazıp, Sultan Dördüncü Murat'a takdim ettiği ünlü risa­ lesinde de, Türklerin orduya girmesi, ordunun bo­ zulmasına sebep olarak gösterilmekte ve Türk söz­ cüğü, şehiroğlanı, çingene ve yankesici sözcükleri ile yanyana, aynı anlamda kullanılmaktadır. ( 32 ) Görüldüğü gibi enderundan yetişenlerin büyük bir çoğunluğu kendilerini hiçbir ahla.ki, vicdani k.a. nuni ve hatta dini esasla bağlı saymamakta, esasen böylesine medeni bir bağımlılığa gerek de duyma­ maktadırlar. Birçoğunun daha büyük makamlara tırmanıp, daha çok servet elde etmekten başka amacı olmadığı gibi, bu tırmanışın namusu ve ah­ lakı da yoktur ! Saray hizmetçiliğinden sadrazamlı­ ğa kadar gelebilen ünlü dalkavuk Frenk İbrahim Paşa bu makamı muhafaza etmek için, padişahın (30) Koca Sekbanbaşı Risalesi S: 77. (3 1) Mehmet Halife. Tarihi Gılmani S: 82. (32) «Tarihi mezburdan beri millet ve mezheb. nama­ lıim şehir oğlanı, Türk, Çingene, Tatar, Kürt, Laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, kataaitarik. yankesici vesair ecnebi muhtelife ·mülhak olup, ayin ve erkan bozuldu ve kanun ve kaide kalktı.»

210


«Tırnaklarını kesip, pay-ı şeriflerini gaslettikleri suyu nO.ş» edecek, yani Kanuni'nin tırnaklarını ke­ sip, ayaklarını yıkadığı suyu içecek kadar alçala· bilmekte, ( 33 ) bir diğer devşirme olan Hadım Sü· leyman Paşa, Dıvan-ı Hümayun'da, ikinci vezir Boş­ nak Deli Hüsrev Paşa'ya bıçak çekebilmektedir. Norman mı, Fransız mı, Alman mı olduğu bilinme­ yen Dukaginoğlu Ahmet Paşa, yeniçerileri Yavuz'a karşı isyan ettirmeğe cesaret edebilmekte, Cem Sultan'ın zehirletilmesi olayına karıştığı için siyasi şansı yükselen Koca Mustafa Paşa, hamam tellak· lığından cihan imparatorluğunun vezir-i azamlığına gelebilmektedir ! Bir diğer milliyeti meçhul sadra­ zam olan Yunus Paşa, Şah İsmail adına casusluk yaparak Türk imparatorluğu ile olan ilgisini orta­ ya koyarken, ölen Kölemen beylerinin haremlerine saldırmakla da ahlaki seviyesini sergilemekte· dir. ( 34 ) Arnavut devşirmesi Koca Sinan Paşa, Avustur­ ya Elçisi Pazzen'den kendi şahsı için haraç istemiş, bu haraç verilmeyince devleti 13 sene süren bir sa­ vaşa sürüklemekten çekinmemiş, Kapıcıbaşı Se· min Mehmet Paşa da Venedik Balyosunun vadetti� ği rüşveti almak için Girit Seferi'ne muhalefet et· miştir. Hadım Hasan Paşa, Valide Sultan'a rüşvet verip, dördüncü vezirlikten sadrazamlığa sıçrar­ ken, Rum veya İtalyan asıllı Güzelce Ali Paşa rüş­ vet vermeyen zenginlerin mallarını müsadere et­ miş, Boşnak devşirmesi Derviş Mehmet Paşa da se(33) İ smail Hami Danişmend. Türklük Meseleleri S: 42. (34) İ .H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi C: 2, S: 45. 211


lefini zehirleterek sadrazam olmuştur. Bir başka Boşnak devşirmesi olan Topal Recep Paşa, sadra­ zamlığa gelebilmek için selefi Hafız Ahmet Paşa'yı yeniçerilere parçalattırmıştır. Bu örnekler saymakla bitmeyecek kadar çok­ tur. Biraz önce de söz konusu ettiğimiz gibi, devşir­ melerin bu ahlaksızlıkları, hırsızlıkları, zulüm ve ihanetleri zaman zaman Anadolu'da milliyetçi Türk ayaklanmalarına yolaçmış, ancak bu Türk milliyet­ çi hareketleri vahşice bastırılmıştır. ( 35 ) Devşirmelerin devlete hakim olmaları sebebiyle Kanuni devrinde İstanbul diplomasisinin üç dil kullandığını belirten Romen tarihçisi İorga «Ah­ laksızlar» dediği devşirmeler için şunları yazmak­ tadır : «Birbirine benzemeyen iki Türk cemiyeti ve daha doğrusu Osmanlı cemiyetinin yanında bir Türk cemiyeti vardır. Çobanlık ve çiftçilikle geçi­ nen eski Türkmenlerin nesline mensup olan bu Türk cemiyeti çalışkan, kanaatkar yaşayan, ve ata­ larının faziletlerini hala idame ettiren cemiyettir. Devlet bünyesine hakim olan Osmanlı cemiyeti o sırada henüz bu Türk cemiyetini tam.amyile istih­ laf etmiş değildir. Osmanlı cemiyetinin, memlekette ne varsa hepsini zaptetip eline geçirmesi ancak 1 7. asırda mümkün olabilecek ve bu da yeni bir dev­ şirme tabakasının, kendisine taze bir kan getirip aşılamasına bile hacet kalmadan olacaktır. Her türlü ahlaksızlıklardan ve bilhassa mağlubiyet ve mahkumiyet ahlaksızlıklarından başka, birşey ge­ tirmeyen dönmelerle, devşirmelerin devlet bünye-

212


sine tamamiyle hakimiyetleri işte o zamandır. Bu ahlaksızlıklar menşe itibariyle hıristiyanlıktan çık­ mış olmadığı gibi, Rum yahut Islav ırklarından da çıkmış değildir. Çünkü gene aynı Islav ve Rum ırk­ ları vaktiyle hürriyetlerine sahip oldukları zaman­ lar öyle yaşamıyorlar ve ahlakçıların gözlerine öy­ le görünmüyorlardı. Ancak bu ırklar, mağlubiyet zilletine düşüp alçaldıktan ve esaret içinde ahlak­ srnlaştıktan sonra içlerinden Osmanlı İmparatorlu­ ğu'na paşa olmak isteyen kimseler ihtida etmeğe başlamışlardı. Tabii bu ihtidalar o muhtedilerin mensup oldukları milletlerin Türk hakimiyeti altın­ daki esaretlerinden mütevellid ahlaki düşkünlükle­ rini tamamiyle izaleye kafi bir deva değildir. ( ... ) Os­ manlı cemiyetiyle Türk cemiyeti arasında ve daha doğrusu Osmanlı kavminin mazisine bağlı kalan halk tabakasıyla o tarafların hemen bütün hıristi­ yan ırklarından devşirilmiş dönme vezirlerden, pa­ şalardan ve beylerbeylerinden mürekkep olan ha­ kim sınıf arasında çok esaslı bir fark vardır ; bu devşirmelerin bir çoğu Rum ve bir çoğu da Islav' dır. Fakat Islavlar Bulgar cinsinden değil, Sırp cin­ sindendir. Bu hal o dereceyi bulmuştur ki, Sultan Süleyman devrinde İstanbul diplomasisi üç dil kul­ lanmaya başlamıştır. Bu diller Türkçe, Rumca ve Hırvatçadır ! Venedik arşivleri, İstanbul vesaire­ den gönderilmiş ve o devrin rumcasıyla yazılmış siyasi vesikalarla doludur.» ( 36 ) İorga'nın yazdıklarına, Satırcı Mehmet Paşa'-

(36) İ smail Hami S: 40 - 4 1 .

Danişmend.

Türklük:

Meseleleri.

213


nın aşçısı iken Sadrazam olan Mere Hüseyin Paşa ile Ağa Yusuf Paşa'nın hiç Türkçe bilmediklerini de ilave etmek gerekir. Ve burada şunu da belirtmek. gerekir ki, hiç Türkçe bilmeyenleri bile Türk Dev­ leti'nin vezir-i azamlığına getiren endenuı mektebi, Türklestirme isini hiçbir zaman ciddiye almamıs ve bunu b�aram �stır. Öylesine ki bir hristiyan �lan Davut P�şa < 37 > i4 yıl 3 ay 15 gün vezir-i azamlık makamında kalabilmiştir. Endenuı okulunun rehineleri Türkleştirdiği., sonra bu rehinelerin kendi ülkelerinde kral olunca Türkiye'ye hizmet ettikleri yolundaki iddialar da ciddiyetten uzaktır. Bu böyle olsaydı İkinci Murat devrinde Endenuı'a alınan Arnavut Kralı Jean Kas­ teryoti'nin küçük oğlu orj Kasteryoti, Amavutluk'a gidince Türkiye'yi uzun yıllar meşgul edecek ma­ ceralara girişmez ( 38) gene 1687 de rehine olarak getirilen IDah Prensi'nin oğlu Dimitriyus, l 710'da Buğdan Prensliğine tayin olununca, o devirde çı-

(37) İ. H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C: 1 , S : 402. (38) Jan Kasteryoti, Büyük İskender'e özendiği için en­ derunda İ skender adını almış ve Büyük İskender'in Arnavut ırkından olduğunu iddia etmiştir. Bugün­ kü Arnavut devletinin kuruluşunda İ skender Bey' in efsaneleri büyük moral gücü olmuş, Arnavutla­ ra İ skender Bey'in Türklere karşı yürüttüğü müca­ dele sürekli olarak telkin edilip, istiklal aşkı veril­ mek istenmiştir.

214


kan Türk-Rus savaşında Rusya tarafında yer al­ mazdı. ( 39 ) Enderun'a haklın olan Türk düşmanlığı ya da azınlık milliyetçiliği psikolojisini bütün bu anlat­ tıklarımızın dışında Dukaginoğlu Yahya Bey'in şu şiiri açık şekilde üade etmektedir : «Arnavut aslı oluptur aslım Kılıç ile dirilir her faslım Nola taüei şir efken Kılsa şahir gibi taşlıkta vatan» ( 40 ) e

TÜRK - DEVŞİRME MÜCADELESİ

Çeşitli milliyetlere mensup bir köleler sürüsü­ nün, devletin ve devleti kuran ırkın kaderine hakim olması, imparatorluk bünyesindeki milliyetçilik ha­ reketlerinin şuurlanmasına yolaçmıç ve bu şuur za­ man zaman silahlı çatışmalara, isyanlara, başkal­ dırmalara dönüşmüştür ki, eserin ikinci cildinde in­ celeyeceğimiz Anadolu isyanlarının çoğunun teme­ linde bu ırki sebep vardır. Dünyaya nizam vermek için yaratıldığına ina­ nan ve devlet kuran ırk olarak kendini, savaş esir-

(39) Bu Dimitriyus, Türk milliyetçi dikkatinden uzak­ laşmak için Kantimuroğlu adını almış, Türkçe, Arapça ve Farsçayı mükemmel olarak öğrenmiş, Türkçe eserler bile yazmıştır. Aynı sebeple Türk musikisi ile de ilgilenen Dimitriyus, Türk musiki­ sinde yeni makamlar icat etmiştir. Sultani neva makamı bu hainin eseridir. (40) Osman Ergin Türkiye Maarif Tarihi. C: 1 . 2 S: 18.

215


leri, köleler, soyu sopu meçhul, eli aşireti belirsiz kimselerle devlet yönetiminde asla ve tabii olarak eşit kabul etmeyen Türk Milleti, savaşta esir ettiği köleler tarafından yönetilmeyi milli onuruyla bağ­ dastıramamıstır. Bu dönme -devsirme vezir-i azamlar da, köle oluşlarından, zamanında esir edilişle­ rinden, soysuz oluslarından ileri gelen aşağılık duy­ gusuyla Türk Milleti'nden intikam alma alçaklığı­ nı irtikap etmişlerdir. Diyebiliriz ki, Çandarlı'nın idamıyla başlayan kozmopolit Osmanlılık dönemi, imparatorluğun yıkılışına kadar, devşirmelerle Türkler arasındaki iktidar mücadelelerine sahne olmuştur. Bu mücadelede Türk askerinin başkent· ten uzak olması, Türk vezirlerin duruma hakim olamayışlarına sebep olurken, kendi ırktaşlan ve dindaşları olan yeniçerileri bir baskı grubu olarak kullanan devşirmeler, bu güce dayanarak iktidar yolunu aralamışlardır. .

.

.

Türklerle devşirmeler arasındaki siyasi iktidar kavgası, ilk devşirme veziri azam olan Mahmut Pa­ şa'nın sadarete gelmesiyle başlamış, 4 1 ) ikinci dev­ sirme veziriazam olan ve Murat Pasa'dan sonra iktidara getirilen Rum Mehmet Paşa devrinde son derece ciddi olaylarla devam etmiştir. Ozaman İstanbul henüz yeni fethedilmis bir şehir olduğu için, Fatih, şehrin Türkleştiril�esini sağlamak amacıyla bazı tedbirler almıs, İstanbul'a iskan ı:ıdilecek Türklere bedava ev, ars�, bağ, bah.

.

(4 1 ) Bu Mahmut Paşa, Anadolu Türklerine karşı vahşi mücadelesiyle tanınan Bizans'ın Filantrapinos ai­ lesindendir.

216


çe verilmesini ve bunların mukataa denilen vergi ile diğer bazı mükellefiyetlerden muaf tutulmasını em­ retmiş, bu tedbirlerin uygulanmasına da veziri­ azamı memur etmiştir. Fakat bu Türkçü tedbirlere devşirme veziriazamlar, özellikle de devrin veziri­ azamı olan Rum Mehmet Paşa muhalefet edecek ve İstanbul'un Türkleştirilmesini önlemek için bütün yetkilerini kullanacaktır. O devirde yaşayan Aşıg­ paşaoğlu, Rum Mehmet Paşa'nın ağır vergiler ala­ rak Türklerin İstanbul'a yerleşmelerini önlemeğe çalıştığını anlatmakta, şunları yazmaktadır : «Sultan Mehmed Han Gazi ki İstanbul'u fet­ hetti, subaşılığını kulu Süleyman Beğ'e verdi. Bü­ tün ülkesine kullar gönderdi ki, «İsteyen gelsin, İs­ tanbul'da evler, ba!;tlar ve bahçeleri gelip mülk ola­ rak tutsun» dedi. Her kim ki geldiyse verdiler. Bu şehir bununla memur olmadı. Bu defa padişah hük­ metti ki her İlden zengin ve yoksullardan evler sü­ reler. Her İlin kadısına ve sübaşısına hüküm ile kullar gönderdiler. Bu gelen halka dahi evler ver­ diler. Bu sefer şehir mamur olmaya yüz tuttu. Bu halka verdikleri evlere mukataa koydular. Böyle olunca halka güç geldi. Dediler ki : «Bizi mülkümiiz­ den sürdünüz, getirdiniz. Bu kafir evlerine kira vermek için mi getirdiniz?» Bazıları avratını, oğlanını bırakıp kaçıp gitti. Kula Şahin derlerdi, Sultan Mehmed'in, babasın­ dan dedesinden kalmış, vezirlik görmüş bir kulu vardı. Padişah dedi ki : «Hey devletli sultanım ! Ba­ ban, deden bunca memleketler fethettiler. Hiçbirin­ de mukataa koymadılar. Sultanıma dahi 18.yık bu­ dur ki yapmaya?» «Padişah dahi onun sözünü kabul etti. Muka­ taayı bağışladı. Yine hüküm buyurdu ki : «Her ev

217


ki, verirsiniz, mülk olarak verim> dedi. Ondan son­ ra her verilen eve yazılı kağıt verdiler ki, mülkleri ola. Böyle olunca şehir dahi mamur olma�a yüz tuttu. Mescitler yapmaya başladılar. Kimisi zaviye kimisi mülk yaptı ve bu şehrin hali yine iyiliğe döndü. « Sonra padişaha bir vezir geldi ki o bir kAfi­ rin oğluydu. Padişah gayet yaklaştı. tstanbul'un eski kafirleri bu vezirin babasının dostları idi. Ya­ nına girdiler : «Hey ! Ne yapıyorsun? Bu Türkler yine bu şehiri mamur ettiler. Senin gayretin hani? Babanın yurdunu ve bizim yurdumuzu aldılar. GO­ zümüze karşı tasarruf ediyorlar. Şimdi sen padişa­ hın yakınısın. Çalış ki bu halk bu şehirin imar edil­ mesinden el çekeler ve yine şehir evvelki gibi bizim elimizde kala» dediler. «Vezir dahi dedi ki : «Şu makataayı ki evvelce koymuşlardı onu yine koyduralım. Bu halk dahi mülkler yapmaktan çekileler. Bu şehir o nesne ile yine harab olmaya yüz tuta. Sonunda yine bizim tayfamız elinde kala» « Birgün vezir, padisahın kalbine bir münase­ · betle soktu. Yine mukat� yaptırdı. Bu aldatıcı ka­ firlerin birisi ile bir adı müslüman olan kul yan­ yana geldiler. Bu aldatıcı kafir her ne ki dediyse öyle etti, onu yazdılar. «Sual : O vezir kimdir? «Cevap : Rum Mehmet Paşa' dır ki sonra padi­ şah onu it gibi boğdurdu.» ( 42 ) Aynı tarihi kaynak, Rum Mehmet Paşa'nın Ka­ raman Seferi sırasındaki vahşetine de temas et-

(42) Aşıkpaşaoğlu Tarihi S: 157 - 158.

218


mekte, Larende denilen Karaman'ın dü�mesinden sonra, sehirdeki kadınların çırılçıplak soyduruldu­ ğunu �atarak şöyle devam etmektedir : «Bu Rum vezir İstanbul'un intikamını almaya gayet hevesli idi ki müslümanları incite idi. Bu de­ fa fırsat buldu. Elhasıl Larende'den ve Konya'dan ziyade evler almaktan muradı Rum vezirin bu idi ki, müslümanların evlerini yıktırıp rızıklarını ve düzenlerini bozdurmaktı. ( ) Müslümanlara eza etmek, İstanbul'un acısını almak isterdi. ( ) Rum Mehmed Paşa yürüdü. Larende'ye vardı. Mescitle­ rini ve medreselerini yaktı, yıktı ve bozdu. Baba­ sının evi gibi harap eyledi. Şehrin kadınlarını ve oğlanlarını soydurdu. Çıplak ettirdi. Larende'den gitti. Vardı, Ereğli'ye çıktı. Ereğli'nin ilini ve köy­ lerini harab etti.O ilin halkı gelip dediler ki : «Bu­ ralar Allah Resülünün vakfıdır. Şimdi bunu sen böyle harab ettirdin. Ya Medine yoksullarına bu­ radan nafaka varmaz olursa yarın kıyamet günün­ de, Allah Resülünün huzuruna varınca ne cevap ve­ rirsin?» «Bu sözleri diyenleri o zalim ölrlürttü. Or9.dan sonra Varsak iline vardı. Orada Uyuz Beğ derlerdi, onun iline girdi.» ( 43 ) Tarihçi Asıkpasaoğlu, Rum Mehmet Pasa'mn , . . bu şiddet garaz ve cinayetleriPJn sebebini «müsi.ımanlara eza etmek ve İstanbul'un acısını almak» ( 44 ) fikriyle izah ederken, Kemal Paşazade Tari­ _ hi'nde Rum Mehmet Paşa'nın şöyle bir sözü kayde­ dilmektedir : (43) Age. S: 1 92 - 1 95. (44) Age. S : 1 93.

219


«- Padişahun bizim vatanumuz hakkında ıt­ tüğü haseretün intikamını ben de Larende ve Kara­ man ölkesinde icraya muvaifak oldum.» < 45 ) Yukarıda anlatılan vahşetlerin cereyan ettiği senelerde yaşayan, yani bir bakı'lıa olayların gör­ gü şahidi olan AşıkRşaoğlu'nun tesbitleri, devşir­ melerin daha ilk sadrazamlık yıllarında bile Türk'ü imha etmeye kararlı olduklarım göstermektedır. İntikam duygusunun ve Türk-İslam düşmanlı�ının körüklediği bu kararlılıktır ki, iktidar mücadelesı­ nin hareketlenmesine yolaçmış, bir tek Tü.rk'i.ı.11 bile veziriazamlığa gelmemesi için her türlü entri­ kaya başvurulmuştur. Nitekim, dönme-devşirme partisinin bir diğer sergerdesi olan rum, arnavut veya rum-arnavut melezi Gedik Ahmet Paşa, Ka­ raman seferine memur edildiğinde ikinci vezir Hamza Bey oğlu Mustafa Paşa zindana atılmadığı takdirde bu sefere gitmeyeceğini padişaha bile şart koşabilmiştir. ( 46 ) Kendi ırktaşı ve dindaşı olan yeniçeri gücüne dayanılarak savrulan bu tehdit üze­ rine, birinci vezirliği, yani sadrazamlığı yaklaşan Hamza Bey oğlu Mustaia Paşa, önce hapsedilmiş, sonra da hile ile idam edilmiştir. Müneccimbaşı Ta­ rihi'nde tevkif ve idam hadisesi şöyle anlatılmakta­ dır : « Sultan Bayezid Han durumdan haberdar o­ lunca Gedik Ahmet Paşa'ya, varıp Karamanoğlu gailesini defetmesini emir buyurdu. Fakat Gedik Ahmet «Padişahım, beni suçsuz olduğum halde Hamza Bey oğlu Mustafa Paşa'nın sözüne uyup (45) İ .H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi C: 1, S : 310. (46) Age. S : 365.

220


hapsetmiştiniz. Şimdi eğer Mustafa Paşa'yı hapse­ derseniz giderim. Yeniçeri taifesi de Ahmet Pasa'yı destekleyince Beyazıt Han Mustafa Paşa'yı hap­ seylemeğe mecbur oldu. < ) Rivayet edildiğine göre Ahmet Paşa'nın katline, İshak Paşa'nın azli­ ne, her ikisinin Hamza Bey oğlu Mustafa Paşa'yı öldürmek için anlaşmaları ve hakkında yalan riva­ yetler uydurarak sultan tarafından katline yolaç­ maları sebep olmuştur.» ( 47 ) Gedik Ahmet Paşa'nın vezirlik ve veziriazam­ lık makamlarını işgal ettiği yıllar, devşirmelerin Osmanlı İmparatorluğu'nda çok güçlü bir cunta oluşturdukları yıllara rastlar. Gedik Ahmet Paşa'­ nın Arnavutluk seferine gitmekten imtina etmesi gibi, artık Fatih'in bile emirlerine karşı gelinecek, bu cuntanın arasından sivrilip çıkan Karamani Mehmet Paşa gibi Türk veziriazamlar yeniçerilere öldürtülecektir ! Fatih Sultan Mehmet tarafından Arnavutluk'un fethine memur edilen Gedik Ahmet Paşa, kendi va­ tanına karşı açılan bu sefere gitmeyeceğini söyle­ yince, Rumeli Hisarı'na hapsedilmiştir. Karamani Mehmet Paşa, Çandarlı'nın ölümünden sonra ve­ zir-i azamlığa getirilen ilk Türk'tür. Fakat 24 yıl aradan sonra iktidara gelen bu Türk, ancak dört yıl makamını muhafaza edebilmiştir. Gedik Ahmet Paşa'nın kayınpederi devşirme İshak Paşa, Fatih'· in ölümünden sonra çıkan kargaşalıktan istifade ederek Karamani Mehmet Paşa'yı yeniçerilere par­ çalattığı gibi, bazı Türk vezirlerin de evlerini yağ­ ma ettirerek çeşitli cinayetler işletmiş ve yeniçeri <47) Müneccimbaşı Tarihi C : 2, S: 380.

221


gucune dayanarak kendini vezir-i azam ilan ettir­ mistir. Müneccimbası Ahmet Dede, Sahaif-ül - Ah­ ba� fi Vekayi-ül - a';ar'da konuya şu açıklığı getir­ mektedir : «İshak Paşa önceden yeniçerilerin kulağını bü­ küp, «Sultan Beyazıt Hamze Bey oğlu Mustafa Pa­ fa Paşa benim size vaadettiğim terakki ve atiyyele­ ri vermez. En iyisi siz Sultanla buluştuğunuzda Mustafa Paşa'yı vezir yapmamasını isteyim> demiş­ tir. Bayezid Han, İstanbul'a geçmek için kayığa bindiğinde, yeniçeriler İshak Paşa'nın kendilerine telkin ettiği şeyi arzettiler .» ( 48 ) ·

'

İkinci Bayezid, yeniçerilerin baskıları üzerine İshak Paşa'yı vezir-i azamlığa getirmiş, böylece de saltanatının ilk dakikalarından itibaren devşirme üstünlüğü pekişmiştir. Ancak, Karamani Mehmet Paşa'nın katledilmesinde Gedik Ahmet Paşa'nın da rol oynadığı tesbit edilince bu devşirme vezir, gi­ renin sağ çıkmadığı «Kapucular Odasrnna hapse­ dilmiş, fakat kayınpederi devşirme İshak Pasa ve Hersek Dukası Stefan Kossariç'in küçük oğlu Her­ sekzade Ahmet Paşa'nın gayretleriyle serbest bıra­ kılmıştır. Anadolu Türklerini imha etmekle ün yapan, ama kendi vatanı olan Arnavutluk seferine gitme­ mek için de Fatih gibi bir hükümdara bile karşı gelebilen Gedik Ahmet Paşa'nın azli ile birlikte, Kanuni devrine kadar devşirme diktatörlüğünün de yıkıldığını söyleyebiliriz. Bu diktatörlük, bir sü­ re için gerçi yıkılmıştır ama, Türk İmparatorluğu

( 48 ) Age. S : 371 222


devşirme vezirler ve vezlr-i azamların elinden de kurtarılamamıştır. Öylesine ki, Katip Çelebi'nin «Korkak» dediği Gedik Ahmet Paşa'nın azlinden, Osmanlı Tarihi için kötü bir dönüm noktası olan İkinci Viyana bozgununa kadar ( 49 ) geçen 206 yıl­ da, vezir-i azamlığa gelen 74 kişinin ancak 12'si Türk'tür. Ve bu 12 Türk'ün 206 yıllık tarih kesiti içinde toplam sadaret müddeti de 17 yıl, 8 ay, 25 gündür. Bunlar arasında ancak, Yavuz'un son, Ka­ nuni'nin ilk sadrazamı olan Piri Mehmet Paşa 5 yıl sadaret makamında kalabilmiştir. Yeniçerilerin şe­ hit ettikleri Karamani Mehmet Paşa da makamını 4 yıl muhafaza edebilmiş, ötekiler ise, dönme-dev­ şirme entrikalarıyla birkaç ay içinde iktidardan uzaklaştırılmışlardır. Mesela Lefkeli Mehmet Paşa ancak 2 ay 14 gün, Kemankeş Ali Paşa 7 ay 4 gün, Boynueğri Mehmet Paşa 4 ay 19 gün, Tayyar Meh­ met Paşa 3 ay 27 gün iktidarda kalabilmiştir. Lala (49) Ordunun başında Viyana'yı muhasara eden Vezir-i Azam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'dır. Saray'da bu Türk vezirinin mağlup olmasına çalışan devşir­ meler bulunduğu gibi, ordunun sağ kanadına ku­ manda eden Arnavut Koca İbrahim Paşa da Mer· zifonlu'nun amansız diişmanlarındandır. Dü5man taarruzu başlayınca Arnavut İbrahim Paşa kuvvet­ lerini alıp kaçmıştır. Kral Sobieskinin karısına yazdığı mektuptan anlaşıldığına göre, Türk Ordu­ su'ndaki hıristiyan asıllı askerler de (yeniçeriler) düşman tarafına geçmiştir. Bu seri ihanetler kar­ şısında Merzifonlu'nun geri çekildiği öğrenildiği zaman, sarayda devşirmelerden Boşnak Sarı Süley­ man'.la zenci Yusuf, zilleri ellerine alıp döne dö­ ne oynamışlardır.

223


Mehmet Paşa'nın sadrazamlığı 9, Deli Hüseyin Pa­ şa'nın ki ise 6 gün sürmüştür. Oysa Girit'in ünlü. kahramanı Deli Hüseyin Paşa'yı iktidardan düşü­ ren isyanda parmağı olduğu tesbit edilen Arnavut devşirmesi Zurnazen Mustafa Paşa sadaret maka­ mında 4 saat kalmış olmasına rağmen, devşirmeler­ den Köprülü Mehmet Paşa 5 sene, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa 15 sene, Kuyucu Murat Paşa 4 sene, Frenk İbrahim Paşa 12 sene ve Sokollu Mehmet Paşa 14 sene vezir-i azam olarak hüküm yürütmüş­ lerdir. Türk'e karşı böylesine hassas olan ve Türk'ü böylesine hazmedemeyen bir mekanizma, muhak kak ki Türk Devleti'nin en büyük talihsizliği ol­ muştur. e

DEVŞİRME SOYGUNU

Türk Milleti'ne karşı böylesine gaddar olan ve Türk Devleti adına da herhangi bir endişeleri bu­ lunmayan devşirmeler, iktidarı aynı zamanda ser­ vet elde etmenin bir vasıtası olarak kullanmıslar­ dır. Devlet kadrolarını rüşvet karşılığı satmak, dev­ letin sırlarını rüşvet mukabili düşman devlet tem­ silcilerine bildirmek, seferleri geciktirmek, açılan seferleri yarıda kesmek, özellikle Türk ırkına men­ sup olan ikta sahiplerinden vergi adında haraç al­ malt suretiyle, siyasi bakımdan olduğu mali ba­ kımdan da güçlenen bu kapıkulları Osmanlı düze­ ninin egemen sınıfını olu�turmuşlardır. Meseıa Davut Paşa'nın vefatından sonra yalnız nakdi servetinin taksim harcı 5 yük akçe tutmus­ tur. ( 50 ) Ozaman bir yükün yüzbin akçe olduğu h�(50) İ.H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C: I, S : 401 .

224


tırlanırsa Davut Paşa ailesinin yalnız veraset ver­ gisi olarak 500.000 akçe ödediği hesaplanacaktır ki, bu nakdi servete menkul ve gayrimenkul malları dahil değildir. Koca Sinan Paşa ise özetle şöyle bir servetin sahibidir : «200 kasa külçe altın, iri inci ta­ nelerinden 1 5 tesbih, 30 parça elmas, içi altın tozu dolu 20 kavanoz, yine altından 20 ibrik, satranç ta­ kımı, üzeri pırlantı işlemeli deriden masa kilimi, 1 6 kıymetli şömine siperi, 16 at eğeri, 34 üzengi, ya­ kut işlemeli 32 zırh, 140 miğfer, 120 kuşak, kıymet­ li taşlarla bezenmiş 1 6 pazubent, oyma gümüşten yemek tı;ı.kım�arı, 600 samur ve vaşak kürkü, yaka­ ları tilki küri{Ü kaplı 30 palto, ipek ve sim ile do­ kunmuş 200 parça kumaş, 900 Rusya sincabı kür­ kü, 600.000 düka altını ve 2 milyon gümüş akçe.» ( 5 1 ) Sokollu Mehmet Paşa, «devlet katında mevki­ lere aday ola!1ların sundug;u devamlı armağanlar­ dan meydana gelen hadsiz hesapsız bir gelire sa­ hiptir. Mehm�t Paşa altından ve değerli taşlardan müteşekkil akıl nlmayacak bir servete sahiptir. » ( 52 ) Bir iddiaya ı::ö re serveti 10 milyar Türk Lira­ sı'nın üzerindedir. ( 53 ) Hırvat devşirmesi Rüstem Paşa ölümünden sonra «sultanların bile sahip ola­ mayacağı kadar mal bırakmıştır» ( 54 ) Konağınc� 1700 köle bulunmaktadır. ( 55 ) Rüstem Paşa'ya rüş--

(5 1 ) Lamartine. Türkiye Tarihi C: 4, S: 1 024, 1025. (52) Braudel F. La Mediterranee et le Monde. zikreden

S tefanos Yerasiınas. Az Gelişmişlik Sürecinde Tür­ kiye C: 1, S: 408. (53) Mustafa Müftüoğlu. Yalan Söyleyen Tarih Utansın. C: 1, S: 46. (54) Müneccimbaşı Tarihi C: 2, S: 595. (55) Paul Colcs. Avrupa'da Osmanlı Tesirleri. S: 40.

225


vet verenlerin bir daha azledilmediklerini yazan Peçevi, onun servetini şöyle sıralamaktadır : « 130'u altın işlemeli 8 bin Kur'an-ı Kerim, 5000 kitap, 2900 at, 5000 hil'at, 1 100 altın işlemeli üski.ü, 2009 yük kumaş, 130 altın üzengi, 130 çeşitli zırh, 1000 yük külçe ham gümüş, 860 adet altın işlemeli, kılıç, 1 500 gümüşlü tolga, 1000 gümüs topuz, 1 160 yularlı deve:., 80.000 tülbent. 600 gümüş eğer, 500 altın iş­ lenmiş eğer, 33 kıymetli cevher, 1000 çiftlik, 4 76 astar-ı dest, 4 76 çarklı değirmen.» ( 56 ) Lamartine bu listeye 120 katır yükü altın ve mücevherat, 2 milyon duka altını, kıymetli taşlar­ la süslenmiş 700 kılıç ilave etmekte, ( 57 ) ölümünde 1 .078.000 altın nakit mevcudu bulundu�unu belirtem Prof. Nihat Sayar ise yukarıdakilere 1000 gümü-ş mızrakla, 1000 yük külçe gümüşü eklemektedir. ( 58 ) e

RÜŞVET VE İHANET

Türk İmparatorluğu ile ilgileri sadece devletin nimetlerini paylaşmaktan ibaret olan bu köleler zümresinin, bu kapıkullarınm, hiçbir samimi inan­ cı, hiçbir ahlaki ölçüsu bulunmayan bu kozmopolit gürühun, ordu komutanlıklarını, vezirlik ve vezir· i azamlık kadrolarını doldurdukları halde, Türk Dev­ leti aleyhine casusluk yaptıklarını da, rüşveti dev­ let yönetimine soktuklarını da belirtmek zorunda­ yız. Avusturya Elçisi «Besbecq, ülkesi ile Türkıye (56) Peçevi Tarihi C: 1 , S: 20-21 (57) Lamartine. Türkiye Tarihi C:4, S: 843-844 (58) Nihad S. Sayar. Türkiye İmparatorluk Dönemi Ma­ li Olayları. S : 1 00

226


arasında imzalanacak barış antlaşmas1 meselesinde vezir-i azam Rüstem Paşa'ya, şartlarını kabul ettir­ mek için ıüşvet teklif etmiş, paşa da bunu kabullen­ miştir. Elçinin yolladığı ilk 5000 dukaya memnun olan vezir-i azam, işin zor olduğunu bildirmiş, ve bu taksiti almamış, ancak iş bitince kabul edeceğini be­ lirterek kendisi için saklanmasını söylemiştir>> ( 59 ) Tarihçi Peçevi, devlet işlerine rüşvet sokan adamın bu devşirme Rüstem Paşa olduğunu ve rüşvetle bir defa makam sahibi olanların da bir daha azil yüzü görmediklerini belirtmekte, ( 60 ) 16. asrın sonlnrı­ na doğru AvListurya diplomatı olarak İstanbul' da bulunan Gerlach, az hediye ( rüşvet ) veren yüksek devlet görevlilerini sadrazamın derhal azlettirdı�inı böyle azledilenlerin daha büyük rtişvet vererek es ki görevlerine geldiklerini yazmaktadır. ( 61 ) Avus­ turyalı diplomat Gerlach'ı doğrulayan İngiliz elçisi Roe, yüksek devlet kademelerinin, daha fazla ıüş­ vet verene devredildiğini belirterek 15 ay içinde 7 vezir-i azam, 2 kaptanpaşa, 5 yeniçeri ağası, 3 defter­ dar ve 6 Mısır valisinin değiştirildiğini anlatır. ( 62 ) Başbakanlık arşivinde rastlanan bir belgeden anla­ şıldığına göre Şam Defterdarı Mehmet Bey, 1 599' da vezir-i azam Boşnak devşirmesi damat İbrahim Paşa'ya, beylerbeyi olursa 5 bin, Halep defterdarı olursa 3 bin kuruş vereceğini bildirmektedir. 16. asır tarihçilerinden Paolo Giovio'ya göre, 1543'te, Macaristan'daki Gran Kalesi, dört dönmenin ver(59) B usbecq. Türkiye Mektupları 1 555-1 562 . İst. 1939. S: 318 (60) Peçevi Tarihi C : 1 , S : 20 (6 1 ) Ahmet Mumcu. Osmanlı Devleti'nde Rüşvet. S: 87 (62) Ahmet Mumcu. Osmanlı Devlcti'nde Rüşvet. S: 88

227


dig'i malumata dayanılarak Türk Ordusundan firar etmiştir. ( 63 ) «Hammer'e göre Sokollu, ecnebi dev­ letlerle aktolunan ticaret muahedelerinde rüşvet almak suretiyle, memleket menfaatlerini bir tarafa fırlatıp atıvermiş ve böylece muazzam bir servet sahibi olmuştur.» ( 64 ) Türk İmparatorluğunda güçlü bir cunta kuran Sokollu'nun kendi kesesi, Türk ticaretinden üstündür. ( 65 ) «Kim yüksek bir mevkie konmak isterse, ona ( Sokollu'ya ) yüzlerce, binlerce duka altınlık armağanlar sunmak ya da ayağına atlar, oğlanlar taşımak zorundadır.» ( 66 ) Stephan Gerlach'ın eserine dayanan Ahmet Mum­ cu, bir Venedik dönmesi olan Selanik'li Hasan Bey' in, Cezayir'e tayin edilebilmek için, vezir-i azam So­ kullu Mehmet Paşa'ya 50.000 duka verdiğini yaz­ maktadır. Gene aynı yıl görevinden azledilen bir yüksek idareci, tekrar göreve gelmek için aynı ve· zir-i azama birkaç bin duka yollamıştır. ( 67 ) İngil­ tere adına ticari imtiyazlar koparmak için İstan­ bul'a gelen Harborne ve Barton, raporlarında Türk devlet adamlarının rüşvete düşkün olduklarını be­ lirtmişlerdir. Harborne'ın, 1 578 yılında İstanbul'a geldikten sonra ticari imtiyazlar elde etmek için So-

(63) Paul Coles. Avrupa'da Osmanlı Tesirleri. S: 1 67 (64) Mustafa Müftüoğlu. Yalan Söyleyen Tarih Utansın. C: 1, S: 45-46 (65) İ.H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C: 3, , S: 39 (66) Braudel F. La Merliterranee et le Monde. Zikreden:

Stefanos Yerasimos. Az gelişmişlik Süresinde Tür­ kiye C: 1 , S: 408 (67) Ahmet Mumcu. Age. S: 89 228


kollu'ya 30.000 florin rüşvet verdiği iddia edilmek­ tedir. ( 68 ) Tercüman Mustafa Çavuş'un, Kraliçe Eli­ zabeth'e yazdığı mektupta, Harborne'e ticaret mü­ sadesi almak için « Çokça masraf ettiği» kaydolun­ duğuna ve bu müsaade alındığına göre yukarıdaki iddia doğru olabilir. Kaldı ki Harbome'in « des­ patch»larında vezir-i a.zamların ve diğer yüksek me­ murların rüşvet aldıklarına ait birçok kayıt bul­ mak mümkündür. Vezir-i azam Siyavuş Paşa'nın, kendine sunulan 4.000 dukat ( florin ) kıymetinde­ ki hediyelerle memnun kalmadığı da biliniyor. Elçi bu münasebetle şunları yazar : «Vezir-i azamın kof yüreği Venedik altınları ile doldurulmuştur ; ma­ mafih aynı usulle gönlü yapılacaktır ve bu suretle Cerberus < mitolojide bir köpek ) bir lokma bulaca­ ğından, bir müddet için havlamasını durduracak­ tır.» Siyavuş Paşa'nın İspanyollarla mütareke akdi­ ne muvafakatı da « İspanyol ajanlarının fazla cö­ mertlikleri ile «izah edilmiştir, mezkur ajanların, vezir-i azama hediye ettikleri pırlantanın 20.000 du­ kat kıymetinde olduğu dahi kaydedilmiştir.» ( 69 ) Giovanni Sagredo, 1632'de Boşnak devşirmesi Topal Recep Paşa'nın vezir-i azamlığı 50.000 altına satın aldığını yazmakta, ( 70 ) Gerlach, sancakbeyli­ ği ve beylerbeyliği fiyatlarının 10 bin Talerle, 30.000 Taler arasında değiştiğine dikkati çekmekte­ dir. < 71 > Rüşvetle devlet idare etme, rüşvetle makam (68) Akdes Nimet Kurat. Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlangıcı ve Gelişmesi ( 1 553- 1 6 1 0) S: 95 (69) Akdes Nimet Kurat. Age. S: 96 (70) Ahmet Mumcu. Age. S : 90 (7 1 ) Ahmet Mumcu. Age. S: 89

229


satma ve ıi.isvetle satılma öyleslne bir ihanet çiz­ gisine ulaşm�ştır ki, Vezir-i azam Pargalı İbrahim Paşa'nın Birinci Viyana kuşatması devam ederken Charles - Quint'e satıldığı ve en geç on gün daha da­ yanacağında ittifak edilen muhasarayı kaldırdığı yolunda iddialar vardır.» 18. asrın meşhur İngiliz müverrihi William Robertson, Hıstory of the of the reign of Charles the V ismindeki Charles - Quint monografisine akseden bu ihanet rivayeti, o mono­ grafinin 1837'de basılan fransızca nüshasının 270. sahifesinde, Viyana muvafakiyetsizliğinin : «La valeur des Allemands, la Conduite pruden­ to de Ferdinand et la trahison du visir.» ( 72 ) şeklinde sayılan üç mühim sebebinden biri göste­ rilir ! » ( 73 ) Fransız elçisi Jean de la Foret'nin eli­ ne, milliyeti meçhul olan bu Pargalı devşirmenin ihanetiyle ilgili bazı evraklar geçtiği ve bunları Ka­ nuni'ye göstermesi için Hürrem Sultan'a yolladığı da batılı kaynaklarda ifade edilmektedir. Ayrıca Barbaros'un elegeçirdiği bir Venedik gemisinde, İbrahim Paşa'nın Venedik Doç'una yazdığı ihanet mektupları yakalanmıştır. Bu mektupta Türklük aleyhine Venedik lehine ifadeler vardır. Pargalı İb­ rahim Paşa, Luigi Gritti'yi kendine danışman yap­ mıştı. Luigi Gritti, Venedik Doç'u Andrea Gritti'nin oğluydu. ( 74 ) Bu ilişki dikkate alınırsa, Luigi Grit-

(72) Almanların cesareti, Fcrdiııaııd'ın ihtiyatlı sevk ve

idaresi ve vezirin ihaneti İ.H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C : 2 S: 138. Giovanni Sagredo da bu iddiaya katılmak­ tadır. Bakınız Mumcu S: 95 (74) Lamartina. Türkiye Tarihi C: 3, S: 757 (73)

230


ti'nin danışman olarak değil, babasının ajanı ola­ rak İbrahim Pasa'nın yanında bulunduğunu söyle­ yebiliriz. Oğul Gritti, daha sonra ülkesine karşı dü­ zenlenen Preveze seferine de engel olmaya çalış­ mıştı. ( 75 ) « 1562'den 1567 tarihine kadar Venedik Cumhuriyeti'nin İstanbul'daki gizli ajanı olan Jean Bastita Ferrari'nin Cenova devlet arşivlerinde mu­ hafaza edilmekte olan raporları da bunu göstermek­ tedir. Ferrari'nin sadece 1564 senesi içinde gönder­ diği raporlar, sultanın hizmetinde çalışan Cenevizli dönmeler ( devşirmeler ) olan Murat Ağa, Mustafa Reis ve Feridun Bey tarafından hazırlanmış tefer­ ruatlı bilgileri ihtiva ediyordu. Bu raporlar, Osman­ lıların diplomatik faaliyetleri ve deniz muharebeleri hazırlıkları hakkındaydı. ( 76 ) Tesbit edebildiğimiz kadarıyla, devşirme Rüs­ tem Paşa ile başlayan rüşvetle iş görme ve paraya satılma olayı, sonraki yıllarda, sonraki asırlarda da devam etmişti, fakat rüşvetin en yoğun olduğu deviı Sokollu cuntasının haktm olduğu döneme rastlıyor­ du. Bu devirde «Bizans hükümdar ailelerinin birisinin soyundan geldiği söylenen Mihail Kantakuzenos, Sokollu'nun sadık bir adamıydı. Kendisine başvuran iş sahiplerinden rüşveti alır ve vezir-i azama çıka­ rak meseleyi çözüm yoluna koyardı. Tayinleri yapı­ lacak patrikler rüşveti ona verirlerdi.» ( 77 ) İspan­ yollardan ve Cenovalılardan alınan rüşvet karsılığı (75) Age. 799 (76) Paul Coles, Avrupa'da Osmanlı Tesirleri. S : 1 66. i . H. Danişmend. Osmanlı Tarihi Kronoloj isi C · 2 , . S: 188 (77) Ahmet Mumcu . Osmanlı Devletinde i.üşvet S · 1 1 51 16

231


olarak seferler yarıda kesilirdi. < 78 ) 1580 'de Fran­ sa'nın İstanbul Büyükelçisi olan De Genningy, Kral 3. Henri'ye Sokollu'nun aldığı rüşvetle ilgili olarak şöyle yazıyordu : «Müteveffa Mehmet Paşa, bende­ niz btiyükelçi olarak bu saraya gelmeden önce mös­ yö Mariglian'ın ( İspnya'nın Türkiye Büykelçisi ) ba­ rışı ve İspanya Kralı'nın işlerini kolaylaştırması amacıyla kendisine vadetmiş olduğu elli bin duka altın liralık armağan karşısında yelkenleri suya in­ dirmişti. Daha sonra elçi bu işe, kendi sultanına gördüğü hizmetten daha büyük bir hırsla sarılan Ahmet Paşa'ya da ayrıca otuz bin duka altını vaad­ de bulunmuş olsa gerektir.» ( 79 ) De Germingy şöy­ le devam etmektedir : «Mümkünse Berthier, şöyle hareket edilmeli : Kral, yeniçeri ağası İbrahim Pa­ şa'yla, padişahın donanma komutanı kaptan-ı der­ ya İbrahim Paşa'ya Paris kumaşlarından pay ayır­ myı unutmamalarını, krallık meclisi üyeleriyle, ha­ zine bakanına buyursun.» ( 80 ) Daha önce de söylediğimiz gibi imparatorluğun yıkılışına kadar bu, böyle devam edecekti. 1546'da Yemen Komutanı Üveys Pasa, ihtimalen Portekiz­ lilerden aldığı rüşvetle emrindeki askere para da­ ğıtarak isyan çıkaracak ( 8 1 ), 1584'te Doğu serdarı (78) Braudel F. La Mcdi terrance et le Monde. Zikreden: Stefanos Yerasimos, Az . Gelişmişlik Sürecinde Türkiye C: 1 , S: 408 (79) Saraya iletilmek üzere M. de Germigny tarafından 5 Eylül 1 580'de katip Berthier'ye verilen talimat. Zikreden : Yerasimos. Age. C: 1, S: 409 (80) Age. S: 409 (81) Ludwig Forrer. Dic Osmanische Chron ik des Rüs­ cha. Lcipzig 1 923 VIII. S: 207. Zikreden: Ahmet Mumcu. Age. S: 93

232


devşirme Ferhat Paşa, İran' dan para alacaktı. ( 82 ) 16. yüzyılın sonlarında, eserin ikinci cildinde söz konusu yapacağımız ünlü Levant Campany'nin çı­ karlarını korumak için tstanbul'a gelen İngiliz el­ çilerinden Harborne ve Barton, vezir-i azam Sinan Paşa'yı elde edecekler, daha sonra sadrazam olan Siyavuş Paşa da, Harborne tarafından satınalına­ cak, bu arada rüşvet yarışını kazanan Hollanda el­ çisi Cornelis Haga 1 6 1 2 'de kapitülasyon anlaşma­ sını imzalayacaktır. Paris hükümeti, ihtilal sı­ rasında Avrupa dengesini Fransa lehine çevirmek için Semonville'i büyükelçi payesiyle Türkiye'ye yollayacak ve verilen talimatta büyükelçinin göre­ vi şöyle özetlenecektir : «Türkiye'nin doğrudan doğ­ ruya yardımı beklenemez. Fakat Babıali, Polonya işlerine müdahale etmekle bize faydalı olabilir. Se­ monville maksadını elde etmek için 8 milyon lira götürecek ve bunun 2 milyonunu münhasıran sad­ razam ve reis efendiye rüşvet olarak ( 83 ) verecek­ tir. Yukarıda sözünü ettiğimiz Levant Company' nin çıkarlarını korumak için İstanbul'a gelen Bar­ ton, Türk devlet adamlarının < devşirmelerin ), efen­ dilerinin namus ve haysiyetini asla düşünmedikle­ rini belirttikten sonra, bu «Karaktersizliğin>> sebe­ bini şöyle izah etmektedir : «Onların böyle olmaları tabiidir, zira bu kadar bayağı ve kim oldukları bel-

(82) Demctrie Kantemir. Geschichte des Osmanischen Reishen Hamburg. 1 745. S: 349. Zikreden: Ahmet Mumcu. Age. S: 95 (83) İsmail Soysal . Fransız İhtilali ve Türk - Fransız Diplomatik Münasebetleri ( 1 789-1802) S: 98

233


li olmayan ebeveynden neşet eden ve sahte bir din­ de terbiye gören ve bu kadar ahlaksız ve adi bir mu­ hitte yetiştirilenlerin < Enderun kastediliyor ) başka türlü olmalarına imkan var mı? Bundan dolayı on­ lar hakiki Tanrı'yı tanımak, ne de efendilerinin şe­ refi ve memleketlerinin menfaatlerini takdir ede­ cek hilkattedirler. Küçüklüklerinde, efendilerinin sarayında emdikleri fena sütün meyvaları, yani, eğer varsa daha kötü neticeleri bilhassa bu gibi kimselerin işbaşına geldikleri zaman kendini gös­ termektedir.» ( 84 )

(84) Akdes Nimet Kurat. Türk - i ngiliz Münasebctlerı­ nin Başlangıcı ve Gelişmesi ( 1553-1610) S: 97 234


Ü st 'krcceli yöneticiler olan Osmanlı Vezir-ı azamları nın, Osmanlı Kaptan-ı Deryalarının, Osmanh Başdefterdarları ve Hariciye vezirlerinin milliyet esası­ na göre tasnifi:

EKLER :

EK-1 VEZ T R- İ AZAMLAR 1 ) Alaücld i n Paşa - M illiyeti: Türk, tayini : 1 323 - 723 ,

ölümü: 133 1 = 732 2) Nizamüdclin Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 33 1 = 732, ölümü 1 348 = 749 3) Hacı Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 348 = 749, ölümü: 1 360 = 761 4) Sinanüddin Yusuf Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 360 = 761 , ölümü: ( ?) 5) Çandarh Hayreddin Kara Hali l Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 368 = 770, ölümü: 1 387 = 789 6) Çandarlı Ali Paşa -- Milliyeti : Türk, tayini: 1378 = 789, ölümü : 1406 = 809 7) Osmancıklı Halil Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 406 = 809, ölümü: (?) 8) Amasyalı Bayezid Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: (?), ölümü: 142 1 = 824 9) Çandarh İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 142 1 = 824, ölümü: 1428 = 832 1 0) Amasyalı Hızır-danişmend oğlu Koca Mehmet Ni­ zameddin Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 429 = 832, azli: 1438 = 1439 = 842 1 1 ) Çandarh Halil Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1438 = 1439 = 842, azli: 1 453 = 857 12) Mahmut Paşa - Milliyeti : Rum ve bir rivayete gö­ re de Hırvat, yahut Rum - Hırvat melezi. Tayini: 1453 = 857, azli: 1466 = 87 1 . (İlk sadareti)

235


1 3) Rum Mehmet Paşa - Milliyeti : Rum, tayini: 1466 = 871 , azli: 1 469 = 874 14) İ shak Paşa - Milliyeti: Rum yahut Hırvat, tayini : 1469 = 874, azli: 1472 = 877 ( İ lk sadareti) 1 5) Mahmut Paşa - Milliyeti : Rum, ve bir rivayete göre de Hırvat, yahut Rum - Hırvat melezi. Tayini: 1472 = 877, azli: 1473 = 878. ( İ kinci sadareti) 16) Gedik Ahmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, yahut Rum, tayini: 1474 = 879, azli: 1477 = 882 17) Karamani Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1477 = 882, devşirmelerin tertip ettikleri yeniçe­ ri isyanında şehadeti: 1481 = 886 18) İ shak Paşa - Milliyeti: Rum yahut Hırvat, tayini: 1481 = 886, azli: 1482 = 887, ( İ kinci sadaret) 19) Davut Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1482 = 887, azli: 1479 = 902 20) Hersekz:ide Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, tayini: 1497 = 902, azli: 1498. (Birinci sadareti) 2 1 ) Çandarlı İ brahim Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1498 = 903, ölümü: 1499 = 905 22) Mesih Paşa - Milliyeti: Devşirme ( ?), tayini: 1498 = 905, ölümü: 1 501 = 907 23) Hadım Ali Paşa - Milliyeti: Devşirme (?), tayini : 1 501 = 907, azli: 1 503 = 909. (Birinci sadareti) 24) Hersekzade Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, tayini: 1 503 = 909, azli: 1506 = 8 1 2. ( İ kinci sadareti) 25) Hadım Ali Paşa - Milliyeti: Devşirme (?) , tayini : 1 506 = 912, ölümü: 1 5 1 1 = 917. ( İ kinci sadareti) 26) Hersekzade Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, tayini : 1 5 1 1 = 9 1 7, azli: 1 5 1 1 = 9 1 7 (Üçüncü sadareti) 27) Koca Mustafa Paşa - Milliyeti: Frenk yahut Rum, tayini: 1 5 1 1 = 9 17, idamı: 1 5 1 2 = 9 1 8 28) Hersekzade Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, tayini: 1512 = 9 1 8, azli : 1514 = 920. (Dördüncü defa) 29) Dukagin oğlu Ahmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, ta­ yini : 1514 = 920, idamı: 1 5 1 5 = 921 236


30) Hersekzade Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, tayini: 1 5 1 5 = 92 1 , azli: 1 5 1 6 = 922. Beşinci ve son sada­ reti) 3 1) Hadım Sinan Paşa - Milliyeti: Devşirme, ırkı bel­ li değildir, tayinia 1 5 1 6 = 922, şahadeti: 1 5 1 7 = 922 32) Yusuf Paşa - Milliyeti : Devşirme, tayini: 1 5 1 1 7 = 922, idamı: 1517 = 923 33) Piri Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1918 = 924, emekliye sevki : 1 523 = 929 34) Frenk İbrahim Paşa - Milliyeti: Pargah İ talyan yahut Rum, veya Hırvat devşirmesi. Tayini: 1 523 = 929, idamı: 1 536 = 942 35) Ayas Mehmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, yahut Rum, tayini: 1 536 = 942, ölümü: 1 539 = 946 36) Lütfi Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 539 = 946, azli: 1.541 = 948 37) Hadım Süleyman Paşa - Milliyeti : Devşirme ( ?) tayini: 1 541 = 947, azli: 1 544 = 951 38) Rüstem Paşa - Milliyeti: Hırvat, tayini: 1 544 = 95 1, azli: 1 553 = 960 (Birinci sadareti) 39) Kara Ahmet Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi ni: 1 553 = 960, idamı: 1 555 = 962 40) Rüstem Paşa - Milliyeti: Hırvat, tayini: 1 555 = 962, ölümü 1 561 = 968 4 1) Semiz Ali Paşa - Milliyeti : Slav, tayini: 1561 = 968, ölümü: 1 565 == 972 42) Sokollu Mehmet Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini : 1565 = 972 , katli: 1 579 = 987 43) Semiz Ahmet Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1 579 :=:: 987, ölümü: 1 580 = 988 44) Koca Sinan Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 580 = 988, azli : 1582 ::-: 990 (İ lk sadareti) 45) Kanijeli Siyavuş Paşa - Milliyeti: Hırvat veya Ma­ car, tayini: 1 582 = 990, azli: 1 584 = 992 (İlk sada­ reti) 46) Özdemiroğlu Osman Paşa - Milliyeti: Türk, bir rivayete göre de Çerkes, tayini: 1584 = 992, ölü-

237


mü: 1 585 = 992 47) Hadım Mesih Paşa - Milliyeti: Devşirme ( :>) ' , ta� yini: 1 585 = 993, istifası: 1 586 = 994 48) Kanijeli Siyavuş Paşa - Milliyeti : Hırvat veya Ma­ car, tayini: 1 586 = 994, azli: 1 589 = 997. (İkinci sadareti) 49) Koca Sinan Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1 589 = 997, azli: 1 5 9 1 = 999 ( İ kinci sadareti) 50) Ferhat Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1591 == 999, azli : 1 592 = 1 000 ( İ lk sadareti) 5 1 ) Kanijeli Siyavuş Paşa - Milliyeti : Hırvat veya Ma­ car, tayini: 1592 = 1 000, azli 1593 = 100 1 . (Üçün­ cü sadareti) 52) Koca Sinan Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1 593 1 00 1 , azli : l. 'i95 = 1 003. ( Üçüncü sadareti) = 53) Ferhat Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 595 = 1 003, azli: 1 595 = 1 003 . . ( İ kinci sadareti) 54) Koca Sinan Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 595 = 1 003, azli: 1 595 = 1 004. (Dördüncü sada­ reti) 55) Lala Mehmet Paşa - Mil liyeti : Türk, tayini : 1595 = 1 004, ölümü: 1 595 = 1 004 56) Koca Sinan Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 595 = 1 004, ölümü: 1 596 = 1004. (Beşinci sada­ reti) 57) Damat İbrahim Paşa -- Milliye t i : Boşnak yahut Hırvat, tayini : 1 596 = 1 004, azli : 1 596 = 1005. (İlk sadareti) 58) Cağaloğlu/Cağalazade Yusuf Sinan Paşa - Milli­ yeti: İtalyan, tayini: 1 596 = 1 005, azli: 1 596 = 1 005 59) Damat İbrahim Paşa - Milliyeti : Boşnak yahut Hırvat, tayini: 1 596 = 1 005 azl i: 1597 = 1006. (İkin ci sadareti) 60) Hadım Hasan Paşa - Milliyeti: Devşirme ( ?), ta­ yini: 1 597 = 1 006, azli: 1 598 = 1006. 6 1 ) Cerrah Mehmet Paşa - Milliyeti: Devşirme (?), ta­ yini: 1 598 = 1006, azli: 1 599 = 1 007

238


62) Damat İbrahim Paşa - Milliyeti: Boşnak veya Hır­ vat , tayini: 1599 = l OOi, ölümü: 1601 = 1010. (Üçün­ cü sadareti) 63) Yemişçi Hasan Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 601 = 1010, azli: 1603 = 1012 64) Yavuz/Malkoç Ali Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayi­ ni: 1603 = 1012, ölümü: 1 604 = 1013 65) Lala Mehmet Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini: 1604 = 1013, ölümü: 1606 = 1015 66) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini: 1606 = 1015, idamı: 1606 = 1015 67) Kuyucu Murat Paşa - Milliyeti : Hırvat, tayini: 1606 = 1015, ölümü: 1 6 1 1 = 1020 68) Nasuh Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 6 1 1 = 1020, idamı: 1614 = 1023 69) Öküz/Kara Mehlet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1614 = 1023, azli : 1616 = 1025. (İlk sadareti) 70) Halil Paşa - Milliyeti: Ermeni, tayini : 1616 = 1025, azli: 1619 = 1028. (İlk sadareti) 71) Öküz/Kara Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni: 1619 = 1028, azli: 1619 = 1029. (İkinci sadare­ ti) 72)Çelebi/Güzelce Ali Paşa - Milliyeti (?). tayini: 1619 = 1029, ölümü: 162 1 = 1030 73) Ohrili Hüseyin Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1621 = 1030, azli: 162 1 = 1030 74) Dilaver Paşa - Milliyeti: Hırvat, tayini: 1621 = 1030, yeniçeriler tarafından parçalanması : 1622 1031 75) Kara Davut Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini : 1622 = 103 1 , azli: 1622 = 103 1 76) Mere Hüseyin Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1 622 = 103 1 , azli: 1622 = 103 1 77) Lefkeli Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 622 = 103 1 , azli : 1 622 = 1031 78) Hadım Mehmet Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini : 1 622 = 103 1 , istifası 1 623 = 1032

239


79) Mere Hüseyin Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 623 = 1 032, azli: 1 623 = 1032. (İkinci sadareti) 80) Kemankeş Kara Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 623 = 1 032, idamı: 1 1624 = 1033 81) Çerkes Mehmet Paşa - Milliyeti: Çerkes, tayini : 1 624 = 1 033, ölümü: 1 625 = 1 034 82) Müezzinzade Hafız Ahmed Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 625 = 1034, azli : 1626 = 1 036 (İlk sadare· ti) 83) Halil Paşa - Milliyeti : Ermeni, tayini: 1 626 = 1 036, azli: 1 628 = 1037. (İkinci sadareti) 84) Hüsrev Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini: 1 628 = 1 037, azli : 1 63 1 = 1 04 1 85) Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1631 = 104 1 , yeniçeriler tarafından parça· lanma�ı: 1632 = 104 1 (İ kinci sadareti) 86) Topal Recep Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini: 1 632 = 104 1 , idamı : 1 632 = 104 1 87) Tabanı Yassı Mehmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1 632 = 104 1 , azli: 1 637 = 1 046 88) Bayram Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 637 = 1 046, ölümü: 1 638 := 1048 89) Tayyar Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 638 = 1 048, şehadeti: 1 638 = 1048 90) Kemankeş Kara Mustafa Paşa - Milliyeti: Arna­ vut, tayini: 1 638 = 1048, idamı : 1644 = 1053 91) Sultanzade Semin Mehmet Paşa - Milliyeti: Arna­ vut, tayini: 1644 = 1053, azl i : 1645 = 1055 92) Salih Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini: 1 645 = 1 055, idamı: 1 647 = 1057 93) Kara Mustafa Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini : 1 647 = 1 057, azli : 1 647 = 1 057 94) Hezarpare Ahmet Paşa - Milliyeti: Rum ( ?), tayi· ni: 1 647 = , idamı: 1 648 = 1058 95) Sofu Mehmet Paşa - Milliyeti: ( ?), tayini : 1 647 = 1 058, azli: 1 649 = 1 059 96) Kara Murat Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : ·

240


1649 = 1059, istifası: 1 650 = 1060 97) Melek Ahmet Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini : 1650 = 1060, azli: 1651 = 1061 98) Siyavuş Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini : 165 1 = 106 1 , azli: 1 65 1 :..: 1061. (İlk sadareti) 99) Gürcü Mehmet Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini : 1 6 5 1 = 106 1 , azli : 1652 = 1062 100) Tarhuncu Ahmet Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi­ ni: 1 652 = 1062, idamı: 1653 = 1063 101) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti: Çerkes, tayini: 1653 = 1063, azli : 1654 = 1064 102) İbşir Mustafa Paşa - Milliyeti: Abaza ,tayini : 1 654 = 1064, idamı: 16.'55 = 1065 1 03) Kara Murat Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1655 = 1065, azli veya istifası: 1655 = 1 065 (İlk sadareti) 104) Ermeni Süleyman Paşa - Milliyeti: Ermeni, tayi­ ni: 1655 = 1065, azli : 1 656 = 1066 105) Deli Hüseyin Paşa - Milliyeti: Ti.irk, tayini: 1656 = 1066, azli: 1656 = 1 066 106) Zurnazen Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi­ ni: 1 656 = 1066, azli: 1 656 = 1066 107) Siyavuşpaşa - Milliyeti : Abaza, tayini: 1656 = 1066, ölümü: 1656 = 1066 (İkinci sadareti) 108) Boynu Eğri/Boynu Yaralı Mehmet Paşa - Milli­ yeti : Türk, tayini: 1 656 = 1066, azli : 1 656 = 1066 1 09) Köprülü Mehmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayi­ ni: 1 656 =-: 1066, ölümü: 1 66 1 = 1 072 1 10) Köprülü Fazıl Ahmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 66 1 = 1 072, ölümü: 1 676 = 1087 1 1 1) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1676 = 1087, azli : 1 683 = 1094, idamı: 1 683 = 1095 1 12) Kara İbrahim Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 683 c-=. 1094, azli: 1685 = 1097 1 1 3) Sarı Süleyman Paşa --- Milliyeti: Boşnak, tayini: 1 685 = 1097, azli : 1 687 = 1098, idamı: 1687 = 1098 F. 1 6/241


1 14) Köprülü Damadı Siyavuş Paşa - Milliyeti : Aba­ za. tayini: 1 687 = 1 098, azli: 1 688 = 1099 1 1 5) Nişanlı İsmail Paşa -- Milliye ti: Türk, tayini : 1 688 = 1099, azli: 1 688 = 1099 1 1 6) Tekirdağlı Bekri Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?), ta­ yini: 1 688 = 1 099, azli: 1 689 = 1 10 1 1 1 7) Köprülü Zade Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1 689 = 1 1 0 1 , şehadeti : 1691 = 1 1 02 1 1 8) Arabacı Ali Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayfoi: 1 69 1 . = 1 1 02, azli: 1 692 = 1 103 1 1 9) Hacı Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 692 = 1 1 03, istifası : 1 693 = 1 104 1 20) Bozoklu Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 693 = 1 1 04, azli: 1 694 = 1 1 05 1 2 1 ) Sürmeli Ali Paşa - Milliyeti: (?), tayini : 1 694 = 1 105, azli : 1695 = 1 106 1 22) Elmas Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 695 = 1 106, şehadeti : 1 697 = 1 109 123) Amcazade Hüseyin Paşa - Milliyeti: Arnavut, ta­ yini: 1 697 = 1 109, istifası : 1 702 = 1 1 14 124) Daltaban Mustafa Paşa - Milliyeti: Slav, tayini : 1 702 = 1 1 14. azli: 1703 = 1 1 14 1 25) Rftmi Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, ( ?), tayini: 1703 = 1 1 1 4, istifası: .1 703. = 1 1 15 126) Kavanoz Nişancı Ahmet Paşa - Milliyeti: Slav, ta­ yini : 1 703 = 1 1 1 5 , azli: 1703 = 1 1 1 5 1 27) Enişte/Damat Hasan Paşa - Milliyeti: Rum, tayi­ ni : 1 703 = 1 1 1 5 , azli : 1 704 = 1 1 16 128) Kalayl!koz Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1704 = 1 1 6, azli: 1 704 = 1 1 1 6 1 29) Teberdar Baltacı Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1704 = 1 16, azli: 1 706 = 1 1 8 (İlk sadareti) 1 30) Çorlulu Ali Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini : 1 706 = 1 1 8, azli: 1 7 1 0 = 1 122 1 3 1 ) Köprülü Zade Numan Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 7 1 0 = 1 122, azli 1 7 1 0 = 1 122

242


1 32) Baltacı Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1710 = 1 122, azli: 1 7 1 1 = 1 123 (İkinci sadareti) 1 33) Ağa Yusuf Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini: 1 7 1 1 ::::: 1 1 23, azli: 1712 = 1 124 1 34) Silahdar Köle Süleyman Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini: 1712 = 1 1 24, azli: 1713 = 1 125 1 35) Orsa/Paça/Hoca İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1713 = 1 125, idamı: 1 7 1 3 = 1 125 1 36) Silahtar/Damat Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1713 = 1 125, şehadeti : 1716 = 1 128 1 37) Hacı Halil Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 7 1 6 = 1 128, azli: 1 7 1 7 = 1 129 1 38) Nişancı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1717 = 1 1 29, azli : 1718 = 1 1 30 1 39) Nevşehirli Damat İbrahim Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 7 1 8 = 1 1 30. azli: 1730 = 1 143. Patrona ih· tilalinde şehadeti : 1730 = 1 143 140) Silahtar Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayi­ ni: 1730 = 1 143, azli: 1731 = 1 143 141) Kabakulak İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1731 = 1 143, azli: 173 1 = 1 144 142) Topal Osman Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 173 1 = 1 144, azli: 1732 = 1 144 143) Hekimoğlu Ali Paşa - Milliyeti: İtalyan, tayini: 1 732 = 1 144, azli: 1735 = 1 148 (İlk sadareti) 144) Gürcü İsmail Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini: 1 735 = 1 148, azli: 1735 = 1 148 145) Silahtar Seyid Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayini: 1 736 = 1 148, azli: 1 73 7 = 1 150 146) Muhsinzade Abdullah Paşa - Milliyeti : Arap (?), tayini: 1 737 = 1 1 50, azli : 1 737 = 1 1 50 147) Yeğen Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1737 = 1 1 50, azli: 1 739 = 1 1 5 1 1 48) Havı İvaz Mehmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, ta­ yini: 1739 = 1 15 1 , azli: 1740 = 1 15 3 149) Nişancı Hacı Ahmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni: 1 740 = 1 153, azli: 1 742 = 1 15 5

243


150) Hekimoğlu Ali Paşa - Milliyeti : İ talyan, tayını: 1 742 = 1 155, azli: 1743 = 1 1 56 (İkinci sadareti) 1 5 1 ) Seyyid Hasan Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1743 = 1 156, azil: 1 746 = 1 1 59 1 52) Tiryaki Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti: (?), tayini: 1 746 = 1 1 59, azli: 1 747 = 1 1 60. 1 53) Boynu Eğri Seyid Abdulah Paşa - Milliyeti: Arap ( ?) , tayini: 1 747 = 1 160, azli : 1750 = 1 163 1 54) Devatdar Mehmet Emin Paşa - Milliyeti : (?), ta­ yini: 1 750 = 1 163, azli: 1 752 = 1 165 1 55) Köse Bahir Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk ( ?), tayi ni : 1752 = 1 1 65, azli : 1 755 = 1 168 (ilk sadareti) 1 56) Hek imoğlu Ali Paşa - Milliyeti: İtalyan, tayini : 1 755 = 1 1 68, azli: 1755 = 1 1 68 (Üçüncü sadareti) 1 57) Naili Abdullah Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1755 = 1 1 68, azli : 1 755 = 1 1 68 1 58) Bıyıklı Ali Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayini: 1755 = 1 1 68, azli : 1755 = 1 169 1 59) Yirmisekizzade Mehmet Sait Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini: 1 755 = 1 169, azli: 1 756 = 1 169 1 60) Köse Bahir Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) , ta­ yin i : 1 756 = 1 1 69, azli: 1 757 = 1 170 (İkinci sada­ reti) 1 6 1 ) Koca Ragıp Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni: 1757 = 1 170, ölümü: 1 763 = 1 1 76 1 62) Tevkii Hamze Hamid Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini: 1763 = 1 176, azli: 1 763 = 1 177 1 63) Köse Bahir Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) , ta­ yini : 1763 = 1 1 77, azli: 1 765 = 1 1 78( Üçüncü sa­ dareti) 1 64) Muhsinzade Mehmet Paşa - Milliyeti: Arap ( ?), tayini: 1 765 = 1 178, azli: 1 768 = 1 1 82 (İlk sadaret) 1 65) Silahtar Hamze Mahir Paşa - Milliyeti: Türk, ta­ yini: 1 768 = 1 1 82, azli: 1 768 = 1 1 82. 1 66) Yağlıkçızade Nişancı Tevkii Hacı Mehmet Emin 244


1 67) 1 68) 169) 1 70)

171) 172) 1 73) 1 74) 1 75)

1 76) 1 77) 1 78)

Paşa - Milliye ti : Türk, tayini : 1768 = 1 1 82, azli : 1769 = 1 1 83 Moldovani/Moldovancı Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayin i : 1 769 = 1 1 83, azli 1769 = 1 1 83 İvazzade Halil Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1769 = 1 1 83, azl i : 1 770 = 1 1 84 Silahtar Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayi­ n i : 1 770 = 1 1 84, azl i: 1771 = 1 1 85 Muhsinzade Mehmet Paşa - Milliyeti: Arap (?), tayin i : 1771 = 1 1 85, ölümü: 1 774 = 1 1 88 (İkinci sadareti) İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti: Rum, tayini : 1 774 = 1 1 88, azli : 1 775 = 1 1 89 (İlk saadreti) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 177.5 = 1 1 89, azli: 1 777 = 1 1 90 Darendeli Cebeci Zade Mehmet Paşa - MilliyetL Tl\ rk , tay i ni: 1777 = 1 1 90, azli: 1 778 = 1 1 92 Kalafat Mehmet Paşa - Milliyeti: Bulgar, tayini : 1778 = 1 1 92, azli: 1 779 = 1 1 93 Karavezir/Karasilahtar Seyit Mehmet Paşa - Mil­ liyeti : Türk, tayini: 1 779 = 1 1 93, ölümü: 1781 = 1 1 95 İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti : Rum, tayini: 1781 = 1 1 95, azli: 1 782 = 1 1 96 (İkinci sadaret) Hacı Yeğen Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni : 1782 = 1 1 96, azli: 1 782 = 1 1 97. Hali l Hamid Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 78:! = 1 1 97,, azl i : 1785 = 1 1 99

1 79) Hazinedar Şahin Ali Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayi· ni: 1 785 = 1 1 99, azli: 1 786 = 1 200 1 80) Koca Yusuf P;:ışa - Milliyeti : Gürcü, tayini : 1 786 = 1200, azli : 1 789 = 1203 (İlk sadareti) 1 8 1) Meyyit/Cenaze Hasan paşa - Milliyeti : Çerkes, ta­ yini: 1 789 = 1203, azli : 1 789 = 1 204 1 82) Cezayirl i /Palabıyık Gazi Hasan Paşa - Milliye­ ti : ( ?) , tayini: 1789 = 1204, ölümü: 1 790 = 1204 245


1 83) Çelebizade Şerif Hasan Paşa - Milliyeti: (?), tayi­ ni: 1 790 = 1204, idamı: 1791 = 1205 1 84) Koca Yusuf Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini : 1791 = 1 205, azli: 1792 = 1206 (İkinci sadareti) 1 85) Damad Melek Mehmet Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini: 1792 = 1206, azli: 1794 = 1209 1 86) İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1794 = 1209, azli: 1798 = 1213 187) Kör Yusuf Ziyaeddin Paşa - Milliyeti: Gürcü, ta­ yini: 1798 = 1 2 1 3 ( istifası : 1805 = 1220 (İlk sada­ reti) 1 88) Bostancıbaşı Hafız İsmail Paşa - Milliyeti: (?), ta­ yini: 1 805 = 1 220, azli : 1 806 = 1221. 1 89) Keçi boynuzu Ağa İbrahim Hilmi Paşa - Milliye­ ti : Türk ( ?) , tayini: 1 806 = 122 1 , azli: 1 807 = 1222 190) Çelebi - Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?) , tayini: 1 807 = 1 222, azli: 1 808 = 1223 191) Alemdar Mustafa Paşa - Milliyeti: Arnavut (?), ta­ yini : 1808 = 1223, şehadeti : 1 808 = 1223 192) Mcmiş Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1 808 1 123, azli: 1 809 = 1 223 1 93) Kör Yusuf Ziyaüddin Paşa - Milliyeti : Gürcü, ta­ vini : 1 809 = , azli: 1 8 1 1 = 1 226 (İkinci sadareti) 1 94) Laz - Ahmed Paşa -- Milliyeti : Ti.irk ( ?) , tayini: 1 8 1 1 = 1226, azli: 1 8 1 2 c= 1227. 1 95) Hurşid Ahmed Pcışa - Milliyeti : Gürcü, tayini: 1 8 1 2 �= 1 227, ::ızli : 1815 = 1230. 196) Mehmet E m i n Rauf Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ n i : 1 8 1 5 = 1 230, azl i : 1 1 88 = 1233 (İlk sadareti) 197) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti: ( ?) , tayini: 1 8 1 8 = 1233, azl i : 1820 = 1235 198) Seyyid - Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1820 = 1235, azli: 1821 = 1236 199) Benderli Ali Paşa - Milliyeti : ( ?) tayini : 1821 = 1 234, azli: 1821 = 1 236 200) Hacı Salih Paşa - Milliyeti: Dönme ( ?) , tayini: 246


1821 = 1236, azli: 1 822 = 1 238. 201) Bostancı-başı Deli Abdullah/Hamdullah Paşa Milliyeti: Türk, tayini : 1 822 = 1238, azli: 1 823 1238 202) Silahdar-Ali Paşa -- Milliyeti: (?) tayini: 1 823 = 1238, azli: 1 823 = 1239 203) Mehmet Said Galib Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 823 = 1239 ,azli : 1 824 = 1240 204) Benderli - Mehmet Selim Sırrı Paşa - Milliyeti: (?). tayini : 1 824 = 1 1 240, azli: 1 828 = 1 244 205) Darendeli/Topal - İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 828 = 1244, azli: 1 829 = 1244 (İlk sadareti) 206) Reşid Mehmed Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini: 1 829 = 1244, azli: 1 833 = 1 248 207) Mehmet Emin Rauf Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 833 = 1 248, azli : 1 839 = 1255, (İkinci sadareti) 208) Koca Husrev Mehmet Paşa - Milliyeti: Abaza, ta­ yini: 1 839 = 125.5, azli: 1 840 = 1 256 209) Mehmet Emin Rauf Paşa - Milliyeti: Türk, tayi· n i : 1 840 = 1 256, azli : 1 841 = 1257, «Üçüncü sad3rct i »

210) Topal İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni : 1841 = 1257, azli: 1 842 = 1258. « İ kinci sadareti » 2 1 1 ) Mehmet Emin Rauf Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni: 1 842 = 1 258, azli: 1 846 = 1262, «Dördüncü sa­ dareti». 212) Koca Mustafa Reşid Paşa - Milliyeti: Türk (?) , tayini : 1 846 = 1262, azli: 1 848 = 1 246, « İlk sada­ reti .» 2 1 3) İbrahim Sarım Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 848 = 1 264, azli: 1 848 = 1 264 7.14) Koca Mustafa Reşid Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni : 1 848 = 1 264, azli: 1 8.52 = 1 268, « İ kinci sada­ reti». 2 1 5) Mehmet Emin Rauf Paşa - Milliyeti: Tiirk , tayini : 1 852 = 1 268, azli: 1 852 o= 1268, «Beşinci sadareti ».

247


216) Koca Mustafa Reşid Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 852 = 1268, azli: 1 852 = 1268, « Üçüncü sadareti». 2 1 7) Mehmet Emin Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 852 ::.: 1268, azli: 1 852 ::: 1268, « İlk sadareti». 2 1 8) Damad Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 952 = 1268, azli: 1 853 = 1269 2 19) Giritli Mustafa Naili Paşa - Milliyeti: Arnavut, ta­ yini : 1 853 = 1 269, azli: 1 853 = 1269. « İlk sadareti ». 220) Giri tli Mustafa Nfüli Paşa - Milliyeti: Arnavut, ta­ yini: 1 853 = 1 269, azli: 1 854 = 1270 «İkinci sada­ reti». 221) Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa - Milliyeti: Türk, ta­ yini : 1 854 = 1 270, azli : 1 854 = 127 1 , « İlk sadare­ ti». '222) Koca Mustafa Reşid Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni, 1 854 = 1271, ist ifası : 1 855 = 127 1 , «Dördüncü sadareti ». 223) Mehmet Emin Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 855 = 127 1 , azli: 1 856 = 1273, « İ kinci sadareti ». 224) Koca Mustafa Reşid Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ n i : 1 856 = 1 273, �zli: 1 857 = 1273, «Beşinci sada­ re ti». 225) Giritli Mustafa Naili Paşa - Milliyeti : Arnavut, ta­ yini: 18 57 = 127 3 , azl i : 1 857 = 1 274, « Ü çüncü sa­ dareti». 226) Koca Mustafa Reş i d Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 857 = 1274 , ölümü: 1 858 = 1274, «Altıncı sada­ reti». 227) Mehmet Emin Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini, 1 858 = 1 274, azli: 1 856 = 1 276, « Üçüncü sadareti ». 228) Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa - Milliyeti: Türk, ta­ vini: 1 8 59 = 1276, azli : 1 856 = 1276, « İ kinci sada­ reti ». 229) Mütercim Mehmet Rüşdi Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 8 59 = 1 276, azli: 1 860 = 1 276, « İlk sada­ reti».


230) Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa - Milliyeti: Türk, ta­ yini : 1 860 = 1 276, azli: 1861 = 1278, « Ü çüncü sa­ dareti». 231) Mehmet Emin Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1861 = 1278, azli: 1 86 1 = 1278, «Dördüncü sada­ reti». 232) Keçeci Zade Mehmet Fuad Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1 86 1 = 1 278, istifası: 1 863 = 1279, «İlk sa­ dareti». 233) Yusuf Kamil Paşa - Milliyeti: Türk, tayini, 1 863 = 1 279, azli: 1 863 = 1279. 234) Keçeci Zade Mehmet Fuad Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 863 = 1 279, azli: 1 866 = 1283, « İkinci sa­ dareti». 235) Mütercim Mehmet Rüştü Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 866 = 1 283, istifası : 1 867 = 1283, « İkinci sadareti ». 236) Mehmet Emin Ali Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 867 = 1 283, ölümü: 1 87 1 = 1 288, «Beşinci sada­ reti». 237) Mahmud Nedim Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini: 1871 = 1 288, azli: 1 872 = 1 289. «İlk sadareti ». 238) Ahmed Şefik Midhat Paşa - Milliyeti : Türk (?)f tayini: 1 872 = 1 289, azli : 1 872 = 1 289, « İlk sada­ reti». 239) Mütercim M e h m e t Rüşdi Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 872 = 1 289, azl i : 1 873 = 1 280, « Ü çüncü sadareti». 2�0) Sakızlı Ahmed Es'ad Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni : 1 873 = 1 289, azli: 1 873 = 1 290, « İlk sadareti ». 241) Şirvani Zade Mehmet Rüşdi Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 873 = 1 290, azli: 1 874 = 1 290 242) Hüseyin Avni Paşa - Milliyeti : Türk ,tayini : 1 874 = 1 290, azli: 1 87.1 = 1 292 243) Sakızlı Ahmed E sat Paşa Milliyeti : '.r'ürk, tayini : 1 875 = 1 292, azli: 1 875 = 1 292 -·

249


244) Mahmud Nedim Paşa -- Milliyeti: Gürcü, tayin i : 1 875 = 1292, azli : 1 876 -= 1293 245) Mütercim Mehmet Rüştü Paşa - Milliyeti: Türk , tayini : 1876 = 129.3 , istifası: 1 876 = 1293 (Dördün cü sadareti) 246) Ahmet Şefik Midhat Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 876 = 1 293, azli: 1 877 = 1294 ,(İkinci sa­ dareti) 247) İbrahim Edhem Paşa - Milliyeti: Rum, tayini : 1877 = 1294, azli: 1 878 = 1295 248) Ahmet Hamdi Paşa -- Milliyeti : Abaza, tayini: 1 878 = 1 295, azli: 1 878 =-= 1295 249) Ahmet Vefik Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 878 .= 1295, azli: 1 878 = 1295 (İlk sadareti) 250) Mehmet Sadık Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 878 = 1295, azil: 1 878 = 1 295 251) Mütercim Mehmet Rüştü Paşa - Milliyeti : Türk . tayini: 1 878 = 1295, azli : 1 878 = 1295 (Beşinci sa­ dareti) 252) Mehmet Esad Safvet Paşa - Milliye ti: Türk, tayi­ ni : 1878 = 1295, azli: 1878 = 1295 253) Tunuslu Hayriddiin Paşa - Milliyeti: Abaza, tayi­ n i : 1 878 = 1 295, azli : 1 879 = 1 296 254) Ahmet Arifi Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 879 = 1296, azli : 1 879 = 1 296 255) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk , tayini : 1 879 = 1296, azli: 1 880 = 1 297 (İlk sadareti) 256) Ccnanizade Mehmet Kadri Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 880 = 1297, azli: 1 880 = 1 297 257) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1880 = 1297, azli: 1882 = 1299 (İkinci sadareti) 258) Abdurrahman Nurüddin Paşa - Milliyeti: Tiirk, tayini: 1 882 = 1299, istifası: 1 882 = 1 299 259) Mehmet Said Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 882 = 1299, azli: 1882 = 1200 (Üçüncü sadareti) 260) Ahmet Vefik Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1882

250


1 300, azl i : 1 882 _, 1 300 (İkinci sadareti) = 261) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 882 = 1 300, azl i : 1 885 = 1 302 (Dördüncü sadareti) 262) Mehmet Kamil Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 885 = 1 302, azli: 1891 = 1 309 (İlk sadareti) 263) Kabaağaçh Zade t\hmet Cevad Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1891 = 1 309, azli: 1 895 = 1 3 1 2 264) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 895 = 1 3 12, azli: 1 895 = 1 3 1 3 (Beşinci sadareti) 265) Mehmet Kamil Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 895 = 1 3 13 , azli: 1 895 = 1 3 1 3 (İkinci sadareti) 266) Halil Rif'at Paşa - Milliyeti: Türk, (?), tayini: 1 895 = 1 3 1 3 , ölümü: 1 901 = 1 3 1 9 267) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 901 = 1 3 19, azli : 1903 = 1 320 (Altıncı sadareti) 268) Mehmet Ferit Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 903 = 1 320, azli : 1 908 = 1 326 269) Mehmet Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 908 = 1 326, istifası : 1 908 = 1 326. (Yedinci sadareti) 270) Mehmet Kamil Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 908 = 1 326, istifası: 1 909 = 1 327 (Üçüncü sadareti) 271) Hüseyin Hilmi Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 909 = 1 327, istifası : 1 909 = 1 327 (İlk sadareti) 272) Ahmet Tevfik Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 909 = 1 327, istifası: 1 909 = 1 327 (İlk sadareti) 273) Hüseyin Hilmi Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 909 = 1 327, istifası : 1 909 = 1 327 (İkinci sadareti) 274) İbrahim Hakkı Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1 9 1 0 = 1 327, istifası : 1 9 1 1 = 1 329 275) Mehmed Said Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 9 1 1 = 1 329, istifası: 191 1 = 1 320 (Sekizinci sadareti) 276) Mehmed Sait Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 9 1 1 = 1 330, istifası : 1 9 1 2 = 1 330 (Dokuzuncu sadareti) 277) Katırcıoğlu Gazi Ahmet Muhtar Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1912 = 1 330, istifası : 1 9 12 = 1 330 278) Mehmet Kamil Paşa - Milliyeti: Türk, tayini :

251


279) 280) 281) 282) 283) 284) 285)

286)

1 9 1 2 = 1 330, Bab-ı Ali baskınında zorla istifaya mecbur edilmesi : 1913 = 1 33 1 (Dördüncü sadareti) Mehmet Şevket Paşa - Milliyeti: Çeçen (?), tayini: 1913 = 133 1 , katli: 1913 = 1331 Mısırlı Said Halim Paşa - Milliyeti: Arnavud (?), tayini: 1913 = 1 33 1 , istifası: 1917 = 1335 Mehmet Talat Paşa - Milliyeti : (?), tayini: 1917 = 1335 ,istifası: 1 9 1 8 = 1337 Ahmet İzzet Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 9 1 8 = 1 337, istifası: 1 9 1 8 = 1337 Ahmet Tevfik Paşa - Milliyeti: Türk, tayini : 1 9 1 8 = 1337, istifası : 1 9 1 9 = 1337 (İkinci sadareti) Ahmet Tevfik Paşa - Milliyeti: Türk, tayini: 1 9 1 9 = 1 337, istifası: 1 9 1 9 = 1337 (Üçüncü sadareti) Damad Ferit Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini : 1 9 1 9 = 1 337, istifası: 1 9 1 9 = 1337 (Birinci sadare­ ti) Damat Ferid Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini : 1 9 1 9 = 1337, istifası : 1 9 1 9 = 1 337 (İkinci sadare­ ti)

287) Damat Ferit Paşa :...._ Milliyeti: Arnavut, tayini: 1 9 1 9 = 1337, istifası: 1919 = 1338 (Üçüncü sada­ reti 288) Ali Rıza Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayini : 1919 = 1 338, istifası: 1920 = 1 338 289) Salih Hulusi Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini: 1920 = 1338, istifası: 1920 = 1338 290) Damad Ferit Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini: 1 920 = 1 338, istifası: 1920 = 1338 (Dördüncü sa­ dareti) 29 1 ) Damad Ferit Paşa - Mill iyeti: Arnavut, tayini: 1 920 = 1338, istifası: 1920 = 1339 (Beşinci sada­ reti) 292) Ahmet Tevfik Paşa - Milliye ti: Türk, tayini : 1920 1 34 1 (Dördüncü sadareti = 1 339, istifası: 1922 = ve Osmanlı hükümctinin sonu)

252


EK İKİ : KAPTAN-1 DERYALAR 1) Kara Mürsel Bey - Milliyeti : Türk, tayini 1324 = 724 (?), ölümü (?) 2) Saruca Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 390 = 792, ölümü veya azli (?) 3) Çavlı Bey - Milliyeti : Türk (?), tayini ( ?) ölümü 1 4 1 6 = 8 1 9. 4) Balta-Oğulu Süleyman Bey - Milliyeti : Bulgar (?) tayini 1451 = 855. 5) Hamze Bey - Milliyeti : Arnavut, tayini 1453 = 857 6) Has Yunus Bey - Milliyeti : ( ?) tayini 1456 = 860. 7) Kasım Bey - Milliyeti : (?) tayini 1459-1460 = 864(?) 8) Hadım İsmail Bey - Milliyeti : Devşirme (?) tayi­ ni 1461 = 865, azli 1 462 = 866. 9) Yakup Bey - Milliyeti ( ?) tayini 1462 = 866, zal: 1463 = 867 (?) 1 0) Zağanos Mehmet Paşa - Milliyeti: ( ?) tayini 1463 = 867 (?) azli 1466 = 87 1 . 1 1 ) Mahmud Paşa - Milliyeti : Rum ve bir rivayete gö­ re de Hırvat, yahut Rum - Hırvat melezi. Tayini 1466 = 87 1 , ikinci sadareti üzerine kaptanlıktan a)'­ rılması 1 472 = 877. 1 2) Gedik Ahmet Paşa - Milliyeti : Arnavut yahut Rum ve belki Arnavut - Rum melezi. Tayini 1478 = 883, azli 1 480 = 885. 13) Mesih Ahmet Paşa - Milliyeti : Devşirme ( ?) ta­ yini 1480 = 885, azli 1491 - 1492 = 897.

253


1 4) Güveği Sinan Paşa - Milliyeti : Dev:;; irme ( ?) tayi­ ni 1 491 - 1492 = 897, azli 1492 - 1493 = 898. 15) Küçük Davut Paşa - Milliyeti : (?) tayini 1492 1493 = 898, azli 1 502 - 1503 = 908. 16) Kara - Nişancı Davut Paşa / Kara Davut Paşa Milliyeti : Devşirme (?) tayini ve kubbe vezirliğine terfii 1502 - 1503 = 908 (?) 1 7) Küçük Davut Paşa - Milliyeti : ( ?) tayini 1 502 1 503 = 908 ( ?) ölümü 1 506 - 912 (İkinci defa) . 18) Hersekzade Ahmet Paşa - Milliyeti : Hersekli İs­ lav, tayini 1 506 = 912, üçüncü sadareti üzerine kap­ tanlıktan ayrılması 1 5 1 1 = 917. 18) İskender Ağa / Paşa - Milliyeti : Devşirme (?) ta­ yini 1 5 1 1 = 917 ( ?) , vezarete terfii 1 5 1 4 = 920. 20) Sinan Bey / Paşa - Milliyeti : Devşirme ( ?) tayini 1514 = 920. Rumeli Beylerbeyliğine nakli 1 5 16. 2 1 ) Cafer Ağ - Milliyeti : Devşirme ( ?), tayini 1516 = 922, idamı 1520 = 926. 22) Palak / Yalak Mustafa Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1520 = 926, azli 1. 522 = 929. 23) Bayram Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini ı 522 - 929, az­ li ( ?) 24) Süleyman Paşa - Milliyeti : ( ?) tayini (?), azli 1 5 3 1 - 1532 = 938. 25) Kemankeş Ahmet Bey / Paşa - Milliyeti : Devşir­ me (?) 1 5 3 1 - 1532 = 938, azli 1534 = 940. 26) Barbaros Hayreddin Hızır Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 534 = 940, ölümü: 1446 953. 27) Sokollu Mehmet Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 546 = 953, Rumeli Bcylerbeyliğine nakli 1550 = 957. 28) Koca Sinan Paşa - Milliyeti : Hırvat, tayini 1550 = 957, ölümü 1554 = 961 . 29) Piyale Paşa - Milliyeti : Macar, tayini 1554 = 96 1, üçüncü vezirliğe terfii 1 568 = 9 75. 30) Müezzinzade Ali Paşa - Milliyeti : ( ?}, tayini 1568 = 975, şehadeti 1571 = 979. ·=

254


3 1 ) Kılıç Al i Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 572 = 979, ölümü 1 587 = 995. 32) Damat İbrahim Paşa - Milliyeti : Boşnak veya Hır­ vat, tayini 1 587 = 995, azli 1588 = 996. 33) Uluç Hasan Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 588 = 996, ölümü 1 5 9 1 = 999. 34) Cağaloğlu Yusuf Sinan Paşa - Milliyeti : İ talyan, tayini 1591 = 999, azli 1 595 - 1 003. 35) Damat Halil Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 595 = 1003, azli 1 598 = 1006. 36) Cağaloğlu Yusuf Sinan Paşa - Milliyeti : İtalyan, tayini 1 598 = 1006, azli 1 605 = 1 0 1 3 (İkinci defa). 37) Kaya Paşazade Kubacl Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 605 = 1 0 1 3 , azli 1 606 = 1 0 1 4 38) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 606 = 1014, sadarete terfii 1 606 = 1015. 39) Cafer Paşa - Milliyeti : Frenk ( ?) tayini 1 606 = 1 0 1 5 , azli 1 608 = 1 0 1 6. 40) Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk. tayini 1 608 = 1016, Şam Valiliğine nakli 1 608-1609 = 1017. 4 1 ) Halil Paşa - Milliyeti : Ermeni, tayini 1 608 - 1609 = 1017, azli 1 6 1 0 - 16 1 1 = 1 0 1 9. 42) Öküz/Kara Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni 1 6 1 0 - 1 6 1 1 = 1 0 1 9, azli 1 6 1 3 = 1022. 43 Halil Paşa - Milliyeti : Ermeni, tayini 1 6 1 3 = 1 022 , sadarete terfii üzerine kaptanlıktan ayrılması 1 6 1 6 = 1025 (İkinci defa). 44) Çelebi / Güzelce Ali Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini 1 6 1 7 = 1026, azli 1 6 1 7 = 1026. 45) Kara Davud Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 6 1 7 = 1 026, azli 1 6 1 8 = 1 027. 46) Çelebi / Güzelce Ali Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 6 1 8 = 1 027, sadarete terfii üzerine kaptanlıktan ayrılması 1 6 1 9 = 1029. 47) Halil Paşa - Milliyeti : Ermeni, tayini 1 6 1 9 = 1 029, azli 1 620 - 1 62 1 = 1 030 (Ü çüncü defa).

255


48) Softa Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 620 - 1621 = 1030, azli 1 62 1 = 1 030. 49) Halil Paşa - Milliyeti : Ermeni, tayini 1621 = 1 030 azli 1 623 = 1032 (4. defa). 50) Topal Recep Paşa - Milliyetı : Boşnak, tayini 1 623 = 1032, sadaret kaymakamlığına terfii iizeri­ ne kaptanlıktan ayrılması 1 626 = 103S. 51) Çat alcalı Hasan Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 626 = 1 035, azli 1 630 = 1040. 52) Canbulatzade Mustafa Paşa - Milliyeti : Dürzii(?), tayini 1 630 = 1 040, azli 1 632 = 1 041 . 53) Bostancı Cafer Paşa - Milliyeti (?) tayini 1 6�2 = 1 04 1 , azli 1 634 = 1 044. 54) Deli Hüseyin Paşa - Mill iyeti : Türk, tayini 1 "34 = 1044, Mısır Bcykrbeyliği'nc nakli 1 635 = 1 045. 55) Kemankeş Kara Mustafa Paşa - Milliyeti : Arna­ vut, tayini 1 635 = 1 045, sadarete tayini üzerine kaptanlıktan ayrılması 1638 = 1 048. 56) Silahtar Beyceğiz Mustafa Paşa - Milliyeti : Boş­ nak, tayini 1 638 = 1 048, azli 1640 = 1 049. 57) Deli Hüseyin Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 64 ) = 1 049. azli 1 640 = 1050 ( İ kinci defa). 58) Siyavuş Paşa - Milliyeti : Abaza, tayini 1 640 = 1050. azli 1 642 = 105 1 . 59) Uzun Piyale Paşa - Milliyeti : Hırvat ( ?), tayini 1 642 = 1 052, idamı 1 644 = 1 054. 60) Ebubekir Paşa / Bekir Paşa - Milliyeti : ( ?), tayi­ ni 1 644 = 1054, ölümü 1 644 = 1054. 6 1 ) Silahtar Yusuf Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 644 = 1054, idamı 1 644 = 1 055. 62) Koca Mustafa Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 646 = 1 055, şehadeti 1 647 = 1 056. 63) Kapucubaşı Kara Mustafa Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 647 = 1 056, azli 1647 = 1057. 64) Damat Fazlı / Fazlullah Paşa .:......_ Milliyeti : Boşnak, tayini 1 647 = 1057, azli 1 647 = 1057.

256


65) Ammarzade Mehmet Paşa - Milliyeti (?) , tayini 1 647 = 1057, 1648 = 1058. 66) Voynuk Ahmet Paşa - Milliyeti : Bulgar, tayini 1648 = 1 058, şehadeti 1649 = 1059. 67) Bıyıklı Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1649 = 1059, Rumeli Beylerbeyliğine nakli 1649 = 1 059. 68) Haydarağazadc Mehmet Paşa - Milliyeti : ( ?), ta­ yini 1649 = 1059, azli 1650 - 1 650 = 1050. 69) Hüsambeyzade Ali Paşa - Milliyeti : Türk (?), ta­ yini 1 650 = 1060, azli 1 652 = 1062. 70) Derviş Mehmet Paşa - Milliyeti : Çerkes, tayini 1652 = 1062, sadarete tayini üzerine kaptanlıktan ayrılması 1653 = 1 063. 71) Çavuşoğlu / Çavuşzade Mehmet Paşa - Milliye­ ti : (?) tayini 1 653 = 1 063, azli 1 653 = 1064. 72) Kara Murat Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini 1653 = 1 064, s:ıdarcte tayini üzerine kaptanlıktan ayrıl­ ması 1 655 = 1065. 73) Telli / Dellak �hıstafa Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 655 = 1065, azli veya istifası 1 655 = 1065 74) Zurnazen Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi­ ni 1 655 = 1065, azli 1 656 = 1066 75) Hacızade damadı Firari Kara Mustafa Paşa - Mil­ liyeti: (?). tayini 1 656 = 1066, Mısır Valiliği'ne nak­ li 1656 = 1066 76) Topal / Sarı Kenan Paşa - Milliyeti: Çerkes, ta­ yini 1 656 = 1066, azli 1656 = 1066 77) Seyyid / Seydi Ahmet Paşa - Milliyeti: Çerkes, ta­ yini 1 656 = 1066, azli 1656 = 1067 78) Topal Mehmet Paşa - Milliyeti: (?). tayini 1656 = 1067, azli 1657 = 1068 79) Çavuşoğlu / Çavuşzade Mehmet Paşa - Milliyeti: ( ?), tayini 1 657 = 1 068, azli 1658 :::ı:: 1068 (İkinci de­ fa) 80) Deli Hüseyin Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1 658 = 1068, azli 1658 = 1 069 ( Üçüncü defa)

F. 1 7/257


8 1 ) Kılavuz / Köse Ali Paşa - Milliyeti : Arnavut, ta­ yini 1 658 = 1 069, azl i 1 660 = 1 070 82) Hüsambeyzade Ali Paşa - Milliyeti: Türk (?), ta­ yini 1660 = 1 070, ölümü 1661 = 1 07 1 (İkinci defa) 83) Hüsambeyzade Abdülkadir Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) , tayini 1 66 1 = 1 07 1 , azli 1661 = 1 072 84) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1661 = 1 072, ikinci vezirlikle saderet kayma­ kamlığına tayini üzerine kaptanlıktan ayrılması 1666 = 1 076 85) Kaplan Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?) tayini 1 666 = 1 076, azli 1 672 = 1 082 86) Köse Ali Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) tayini 1 672 = 1082, ölümü 1 675 = 1086 87) Seydizade Mehmet Paşa - Milliyeti: Çerkes, tayi­ ni 1 675 = 1086, azli 1 677 = 1088 88) Kara Kethüda / Kara İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 677 = 1088, azli 1 678 = 1 089 89) Kaplan Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?) tayini 1 678 = 1089, ölümü 1 680 = 1 09 1 (İkinci defa) 90) Bozoklu Mustafa Paşa / Silahdar Mustafa Paşa 1\1 i l l iyet i : Türk, tayini 1681 = 1091 azli 1 683 = 1095 91) Müsahip Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?) tayini 1 683 = 1095, azli 1 685 = 1 096 92) Sarhoş Ahmet Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini 1685 = 1096, azli 1685 = 1097 93 Mısırlıoğlu İbrahim Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1 685 = 1097, azli 1 688 = 1 100 94) Kalaylıkoz Ahmet Paşa - Milliyeti: Türk, 1 688 = 1 100, azli 1690 = 1 1 01

tayini

95) Mezemorta Hüseyin Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni 1690 = 1 10 1 , azli 1 690 = 1 10 1 96) Mısırlıoğlu İbrahim Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni 1 690 = 1 10 1 , azli 1692 = 1 103 (ikinci defa) 97) Helvacı / Palabıyık Yusuf Paşa - Milliyeti: ( ?) ta­ yini 1 692 = 1 103, azli 1 694 = 1 106

258


98) Amcazade Sarhoş Hüseyin Paşa - Milliyeti : Arna­ vut, tayini 1 694 = 1 106, azli 1 695 = 1 106 99) Mezemorta Hüseyin Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni 1 695 = 1 1 06, ölümü 170 1 = 1 1 1 3 (İkinci defa) 100) Abdülfettah Paşa -- Milliyeti: Türk (?) tayini: 1701 = 1 1 13 , azli 1702 - 1 1 14 101) Aşçı Mehmet Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini 1702 = 1 1 14, azli 1703 = 1 1 1 5 102) Küçük Osman Paşa - Milliyeti : Çerkes, tayini 1703 = 1 1 1 5, azli 1704 = 1 1 16 1 03) Baltac ı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 704 = 1 1 16, sadarete tayini üzerine kaptanlıktan ayrıl­ ması 1 704 = 1 1 1 6 1 04) Frenk İbrahim Paşa - Milliyeti: İtalyan (?), tayini 1704 = 1 i 16, idamı: 1706 = 1 1 17 1 05) Ve li Mehmet Paşa - Milliye t i : (?), tayini 1 706 = 1 1 17, azli 1706 = 1 1 l 8 1 06) Aşçı / Çorlulu Kethüdası / Kahya Hacı İ brahim Pa­ şa - Mil l iyeti: ( ?), tayini 1706 = 1 1 1 8 , Mısır Vali­ ğine nakli i.i:tc-ri n c k ap t a nlıktan ayrılması 1709 1 12 1 107) Köse Ali Paşa zack Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) tayini : 1709 1 1 2 1 , azli: 1 7 1 1 = 1 1 23 1 08) Kirli Ahmed Paşa - Milliyeti: ( ?) tayini 1 7 1 1 = 1 1 23, azli 1 7 1 3 = 1 1 24 1 09) Hoca İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1713 = 1 124, sedarcte tayini üzerini:! kaptanlıktan ayrıl­ ması 1 7 1 3 = 1 1 25 1 1 0) Silahtar Köle Süleyman Paşa - Milliyeti: Abaza. tayini 1 7 1 3 1 1 25, azli 1 7 1 3 = 1 125 1 1 1) Aşçı Mehmet Paşa - Milliyeti: Abaza, tayini 1 7 1 3 = 1 1 25, azli 1 7 1 4 = 1 125 (İkinci defa) =

=

=

1 1 2) Hoca Süleyman Paşa - Milliyeti : Türk tayini 1 7 1 4 = 1 125, azli 1 7 1 4 = 1 1 26 1 1 3) Canım Hoca Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk (?) tayini 1714 = 1 1 26, azli 1 7 1 7 = 1 129

259


1 14) Aşçı / Çorlulu Kethüdası / Kahya Hacı İbrahim Paşa - Milliyeti: ( ?), tayini 1 7 1 7 = 1 129, azli 1 7 1 8 = 1 130 (İkinci defa) 1 15) Hoca Süleyman Paşa / Süleyman Hoca Paşa Milliyeti: Türk, tayini 1 7 1 8 = 1 1 30, ölümü 1 7 2 1 1 1 30 (İkinci defa) 1 1 6) Kaymak Mustafa Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini 1721 = 1 1 33, azli 1730 = 1 143 1 17) Abdi Paşa - Milliyeti: Türk ( ?), tayini 1 730 = 1 143, azli 1730 = 1 143 1 1 8) Damad Hafız Ahmet Paşa - Milliyeti: Çerkes , ta­ yini 1 730 = 1 143, azli 1 730 = 1 143 1 1 9) Canım Hoca Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti: Tün: ( ?), tayini 1 730 = 1 143, azli 1 73 1 = 1 143 (İkinci de­ fa) 1 20) Abdi Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayini 1 7 3 1 = 1 143, azli 1731 = 1 143 1 2 1 ) Şahin Mehmet Paşa - Milliyeti: Devşirme ( ?) ta­ yini 1731 = 1 143, azli 1731 = 1 144 122) Maryol / Murabıt Hacı Hüseyin Paşa - Milliyeti: (?), tayini 1731 = 1 144, azli 1 732 = 1 1 44 123) Hacı Ebubekir Paşa / Damar Bekir Paşa - Milli­ yeti : Türk, tayini 1 732 = 1 144 azli 1733 = 1 145 (Be­ şinci defa) 124) Canım Hoca Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) tayini 1 733 = 1 1 45, azli 1 736 = 1 149 (Üçüncü defa) 1 25) Ali Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) tayini 1 736 = 1 149, azli 1736 = 1 149 J 26) Süleyman Paşa - Milliyeti ( ?) , tayini 1 736 = 1 1 49, ölümü 174 1 = 1 1 53 1 27) Emir Ahur Elçi Mustafa Paşa - Milliyeti: ( ?) tayi­ ni 1741 = 1 153, azli 1 743 = 1 156 1 28) Hatipzacte Yahya Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1743 = 1 1 56, azli 1 743 = 1 1 56 129) Pir Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk (?) tayini 1 743 = 1 156, azli 1 743 = 1 1 56

260


130) Damat Ratip Ahmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1743 = 1 1 56, azli 1 744 = 1 1 57 Emir Ahur / elçi Mustafa Paşa - Milliyeti ( ?) ta­ 131) yini 1 744 = 1 1 57, azli 1746 = 1 159, ( İ kinci defa) ! 32) Soğanyemez Mahmut Macit Paşa - Milliyeti: Dev­ şirme (?) tayini 1 746 = 1 1 59, azli 1 746 = 1 1 59 1 33) Şehsüvaroğlu Hacı Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk tayini 1746 = 1 1 59, azli 1 750 = 1 1 63 1 34) Hacı Ebu Bekir Paşa / Damat Bekir Paşa - Milli­ yeti : Türk, tayini 1750 = 1 163, azli 1751 = 1 163 (İkinci defa) 1 35) Durak Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1751 = 1 1 64, azli 1752 = 1 165 1 36) Damat Melek Mehmet Paşa - Milliyeti: Boşnak, tayini 1 752 = 1 1 66, azli 1755 = 1 1 68 1 37) Karabağh Süleyman Paşa - Milliyeti: Türk, tayi­ ni -1755 = 1 1 68, azli 1 756-1757 = 1 170 1 38) Kel Ahmetpaşazade Hacı Ali Paşa - Milliyeti (?) , tayini 1 756-1 757 = 1 1 70 azli 1 757 = 1 171 1 39) Karabağh Süleyman Paşa - Milliyeti Türk, tayi­ ni 1 757 = 1 1 7 1 , azli 1 759 = 1 1 73 (İ kinci defa) 140) Abdülkerim Paşa - Milliyeti (?), tayini 1 759 = 1 173 azli 1760 = 1 1 74 1 4 1) Benli Hacı Mustafa Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1 760 = 1 174, azli 1761 = 1 174 142) Kazıkçı / Uzun Hacı Hasan Paşa - Milliyeti: Ma· car, tayini 1761 = 1 1 74, azli 1 762 = 1 175 1 43) Kethüda Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayi· ni 1 762 = 1 1 75, Mısır Valiliğine nakli üzerine kap­ tanlıktan ayrılması 1 762 = 1 176 144) Damak Küçük / Sinek Mustafa Paşa - Milliyeti '. Türk, tayini 1 762 = 1 1 76, nicanhğa nakli 1 763 = 1 1 76 145) Karabağlı Süleyman Paşa - Milliyeti: Türk, tayinı 1 763 = 1 176, azli 1 763 = 1 177 ((Üçüncü defa) 146) Damat Nişli Ağa Mehmet Paşa - Milliyeti : Sırp, tayini 1 763 = 1 177, azli 1 765 = 1 178

261


147) Aga Hüseyn Hüsnü Paşa - Milliyeti : Devşirme (?) , tayini 1 765 = 1 1 78, azli 1766 = 1 179 148) Tosun Mehmet Paşa - Milliyeti : Devşirme (?), tayini 1765 = 1 766, azli 1767 = 1 180 149) Damat Melek Mehmet Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 767 = 1 1 80, sadaret kaymakamlığına nakli üzerine kaptanlıktan ayrılması 1 768 = 1 1 82 1 50) Eğribozlu Osman Paşazade İbrahim Paşa - Milli­ yeti : Türk (?), tayini 1 786 = 1 1 82 azli 1 770 = 1 1 83 151) Canım Hoca Torunu Mendel / Mandalzade Hüsa­ meddin Paşa - Milliyeti : Frenk (?) , tayini 1 770 = 1 1 83 , azli 1770 = 1 1 84 1 52) Cafer Paşa - Milliyeti (?), tayini 1770 = 1 1 84, azli 1 1 70 = 1 1 84 1 53) Cezayirli Palabıyık Gazi Hasan Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1770 = 1 1 84, azli 1 774 = 1 1 87 1 54) Damat Melek Mehmet Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1774 = 1 1 87, azli 1 774 = 1 1 88 (Üçüncü defa) 155) Cezayirli Palabıyık Gazi Hasan Paşa - Milliyeti : (?) , tayini 1774 = 1 1 88, azli 1 789 = 1203 (İkinci de­ fa) 156) Giritl i Hüscyn Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 789 = 1203 , azli 1 792 = 1206 1 57) Tayyazade Damat Küçük Hüseyn Paşa - Milliyeti: Gürcü, tayini 1 792 = 1206, ölümü 1803 = 1218 1 58) Mehmet Abdülkadir / Mehmet Kadri Paşa - Mil­ liyeti Türk (?), tayini 1 803 = 1218, azli 1804 = 1219 1 59) Bostancıbaşı Hafız İsmail Paşa = Milliyeti : (?) tayini 1 804 = 1219, sadarete tayini üzerine kaptan­ lıktan ayrılması 1 805 = 1220 1 60) Bostancıbaşı Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 805 = 1220, azli 1 806 = 1221 161) Hacı Salih Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 806 = 122 1 , azli 1 807 = 1221 1 62) Cezayirli Seyyidi / Seydi Ali Paşa - Milliyeti : Gür­ cü, tayini 1 807 = 122 1 , azli 1 808 = 1223

262


1 63) Seyyid Abdullah Ramiz Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 808 = 1 223, kaptanlık.tan aynlması 1 808 = 1 223 1 64) Seydi Ali Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini 1 808 = 1 223, azli 1 809 = 1 224 (ikinci defa) 1 65) Çarhacı Hacı Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 809 = 1 224, azli 1 809 = 1 224 1 66) Bostancıbaşı Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 809 = 1 224, azli 1 8 1 0 = 1 224 (ikinci defa) 1 67) Hafız Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 8 1 0 = 1 224, azli 1 8 1 1 = 1 226 1 68) Kara Kethüda / Kara Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk (?) , tayini 1 8 1 1 = 1 226, ölümü 1 8 1 1 = 1 226 1 69) Koca Hüsrev Mehmet Paşa - Milliyeti : Abaza, ta­ yini 1 8 1 1 = 1 226, azli 1 8 1 8 = 1 233 1 70) İçelli Ahmet Paşa / Müftüzade Seyyid Ahmet Pa­ şa - Milliyeti : Türk, tayini 1 8 1 8 = 1 233, istifası 1 8 1 8 = 1 233 1 7 1 ) Kasapbaşı Hasan Paşa - . Milliyeti : Türk, tayini 1 8 1 8 = 1 234 azli (?) 1 72) Bostancıbaşı Abdullah / Hamdullah Paşa - Milli· yeti : Türk, tayini 1 8 1 9 = 1 234, istifası 1821 = 1 237 1 73) Nasuhzade Ali Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini 1 82 1 = 1 237, ölümü 1 822 = 1 237 1 74) Topçubaşı Kara Mehmet Paşa - Milliyeti : Nusay· ri, tayini 1 822 = 1 237, azli 1 822 = 1 238 1 75) Koca Hüsrev Mehmet Paşa - Milliyeti : Abaza, ta· yini 1 822 = 1 283, Anadolu valiliğine nakli üzerine kaptanlıktan ayrılması 1 827 = 1 242 1 76) Topal İzzet Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni 1 827 = 1 242, sadaret tayini üzerine kaptanlık­ tan ayrılması 1 828 = 1 244 1 77) Kapucubaşı Pabuççuoğlu Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 828 = 1 244, ölümü 1 830 = 1 245 178) Damat Halil Rifat Paş.ı - Milliyeti : GE:'"cÜ, tayi­ ni 1 8 30 = 1 245. Tophane müşirliğine nakli 1 832 =

263


1 79) Çengeloğlu Tahir Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 832 = 1248, Trablusgarp valiliğine nakli 1 836 = 1252 1 80) Hain / Firari Ahmet Fevzi Paşa - Milliyeti : Rum, tayini 1 836 = 1252, azli 1 840 = 1255 1 8 1 ) Damat Mehmet Sait Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni 1 840 = 1255, Ticaret Nezaretine nakli 1 84 1 "" 1 257 1 82) Çengeloğlu Tahir Memet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 84 1 = 1257, azli 1 843 = 1259 1 83) Damat Halil Rifat Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini 1 845 = 126 1 , azli 1 847 = 1 263 (İkinci defa) 1 84) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayi­ ni 1 845 = 126 1 , azli 1 847 = 1 263 1 85) Damat Halil Rifat Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini 1 847 = 1263, azli 1 848 = 1264 (Üçüncü defa) 1 86) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 848 = 1264, Seraskerliğe nakli 1 849 = 1265 1 87) Kilari Süleyman Refet Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini 1 849 = 1265, azli 1 85 1 = 1267 1 88) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 85 1 = 1 267, sadarete tayini üzerine kaptanlıktan ayrılması 1 852 = 1268 1 89) Topçubaşızade Mahmut Paşa - Milliyeti : (?) ta­ yini 1 852 = 1268, azli 1 853 = 1270 1 90) Hasan Rıza Paşa -- Milliyeti : Türk, tayini 1 853 = 1270, seraskerliğine nakli : 1 854 = 1270 191) Kıbrıslı Mehrı:ıet Emin Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 854 = 1 270, sadarete tayini üzerine kaptanlık· tan ayrılması 1 854 = 1 270 1 92) Damat Halil Rifat Paşa - Milliyeti : Gürcü, tayini 1 854 = 1270, azli 1 855 = 127 1 (Dördüncü defa) 1 93) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 855 = 127 1 , azli 1 858 = 1275 (Dördüncü defa) 1 94) Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa - Milliyeti : Türk, ta· yini 1 858 = 1275, azli 1 858 = 1275

264


1 '5) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti Türk, tayini 1 858 = 1 275, azli 1 863 = 1 279 (Beşinci defa) 196) Hacı Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 863 = 1 279, azli 1 863 = 1 279 1 97) Ateş Mehmet Salih Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 863 = 1 279, ölümü 1 865 = 1281 1 98) Hacı Mehmet Vesim Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 865 =:= 1 28 1 , azli 1 865 = 1 282 1 99) Halil İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 865 = 1 282, Tophane müşirliği ne nakli 1 866 = 1 282 200) Damat Mehmet Ali Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 866 = 1 282, Kaptan-ı Derya'lık makamının ilga­ sıyla, Bahriye Nezareti'nin ihdası üzerine görevi­ nin son bulması 1 867 = 1 283

265


EK-3 / BAŞDEFTERDARLIK 1) Detrit Sinan Bey - Milliyeti : (?), tayini ( ?) , idamı 1459 = 864 2) Fenarizade Ahmet Çelebi - Milliyeti Türk, tayini 1 474 = 897, nakli 1 479 = 884 3) Nurüddin Hamze ibni Ali Efendi / Leys Çelebi Milliyeti : Türk, tayini 1 479 = 884, azli: 1482 = 887 4) Feylesofzade Ahmet Çelebi - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1482 = 887, nişancıhğa nakli 1485 - 890 5) İsa Fakih - Milliyeti : Türk (?), tayini 1485 = 890 (?), azli: 1 486 = 891 6) Nurüddin Hamze ibni Ali Efendi / Leys Çelebi Milliyeti : Türk, tayini 1486 = 891 , azli 1 492 = 898 (?) 7) Çandarlı Şemşüddin veya Muhyiddin Ahmet / Meh­ met / Mustafa Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini 1 492 - 1493 = 898 (?) ölümü : 1491 - 1 495 = 900 8) Nurüddin Hamze ibni Ali Efendi / Leys Çelebi Milliyeti : Türk, tayini 1494 - 1495 = 900, azli : 1499 - 1 500 = 905 (Üçüncü defa) 9) Ahmet Çelebi - Milliyeti : ( ?), tayini 1499 - 1 500 = 905, azli : 1 50 1 - 1 502 = 907 10) Hüseyin Çelebi - Milliyeti: Türk, tayini 1 50 1 1 502 = 907, azli: 1 502 - 1 503 = 908 1 1) Taci Bey - Milliyeti : Türk, tayini ve azli 1 502 1 503 = 908 12) Nuriddin Hamze ibni Ali Efendi / Leys Çelebi -­

266


1 3) 14) 1 5) 1 6) 1 7) 1 8) 1 9) 20) 21) 22) 23) 24)

25) 26) 27)

28)

Iiyeti : Tiirk, tayini 1 502 - 1 503 = 908 ( ?), azli : 1 504 - 1 505 = 9 1 0 (Dördiincü defa) Cezerizade Koca Kasım Safi Çelebi - Milliyeti : Arap, tayini 1 504 -- 1 505 = 9 1 0, azli : (?) Hüsamüddin Çelebi - Milliyeti Türk, tayini (?) , az­ li 1 5 1 1 - 9 1 7 Piri Mehmet Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini 1 5 1 1 = 917, üçüncü vezirliğe terfii 1 5 1 4 = 920 Şemsi Bey / Şemsüddin Paşa - Milliyeti : ( ?), ta­ yini 1 5 14 = 920, azli 1 5 1 6 = 922 İskender Çelebi - Milliyeti : ( ?), tayini 1 5 1 6 = 922, azli 1 5 1 7 = 923 ( ?) Çömlekçizade Kemalüddin Çelebi - Milliyeti Türk, tayini 1 5 1 7 = 923 (?) azli : 1 5 1 8 = 924 Hocazadc Mehmet Çelebi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 5 1 8 = 924, ölümü 1 5 1 9 = 925 Abdülkerimzade Abdülvehhab Hayali Çelebi - Mil­ liyeti : (?) tayini 1 5 19 = 925 , azli : ( ?) Cezerizade Koca Kasım Safi Çelebi / Paşa - Milli­ yeti : Arap, tayini ( ?), azli ( ?) (İkinci defa) Ahmet Çelebi - Milliyeti (?), tayini ( ?), azli 1521 = 927 Mehmet Çelebi - - Milliyeti : ( ?) tayini 1 521 = 927, azli 1 524 - 1 525 = 93 1 (?) Abdüsselam Çelebi - Milliyeti : Arap yahut Yahu· di (?) , tayini 1 524 - 1 525 = 93 1 , azli 1 525 - 1 526 = 932 İskender Çelebi - Milliyeti : ( ?) tayini 1 525 1 526 = 932, azli 1 534 = 94 1 Mustafa Çelebi - Milliyeti : ( ?), tayini 1 534 = 94 1 , istifası 1 536 - 1 537 = 943 (?) Ramazanzade Yeşilce Mehmet Çelebi - Milliyeti Türk, tayini 1536 -- 1 537 = 943 ( ?) Rumeli Kethü­ dalığına nakli 1 537 = 944 Nazlı Mehmet Çelebi - Milliyeti (?) tayini : 944 944, azli 1 542 = 949 267


29) İbrahim Çelebi / Paşa -- Milliyeti : (?), tayini 1 542 = 949, azli 1 544 = 95 1 30) Nazlı Mahmut Çelebi - Milliyeti : (?}, tayini 1 544 = 95 1 , ölümü 1 546 = 953 3 1 ) Sinan Çelebi / Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 546 = 953, azli 1 548 = 955. 32) Çivizade Abdullah/Abdi Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 548 = 955, ölümü: 1 553 = 960 33) Lütfi Bey - Çelebi - Milliyeti : (?) tayini 1 553 = 960, azli 1555 - 1 556 = 963 34) Hasan Çelebi - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini 1 555 1 556 = 963, azli 1 556 - 1 557 = 964 35) Muytabzade Ahmet Çelebi - Milliyeti : (?), tayini 1 556 - 1 557 = 964, azli 1 556 = 965 36) Eğri Abdizade Mehmet Bey - Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini 1 557 = 965, istifası : 1561 = 968 37) Baba Nakkaşzade Derviş Çelebi - Milliyeti : Fars (?), tayini 1561 - 968, azli : 1 56 1 - 1 562 = 969 38) Murat Çelebi Milliveti: Türk, tayini : 1 56 1 = 1 562 = 969, ölümü : 1 566 - 1 567 = 974 39) Ubu-1-Fazl Mehmet Çelebi - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 566 = 1 567, azli veya istifası : 1 569 = 1 570 = 977 40) Baba Nakkaşzade Derviş Çelebi - Milliyeti : Fars ('.>) tayini 1 569 - 1 570 = 977, ölümü: 1 573 - 1 574 (İkinci defa) 4 1 ) Lfıle - izar / Lalezar / Lal'Iizade Mehmet Celebi Milliyeti : Devşirme ( ?) , tayini 1 573 - 1 574 = 98 1 , azli 1 575 = 982 42) Kara Üveys Çelebi / Paşa - Milliyeti : Türk, tavi­ ni 1 575· = 982, Budin Bcylerbeyliğine nakli : 1 578 = 986 43) Lale-izar / Lalezar / Lal'Iizade Mehmet Çelebi Milliyeti : Devşirme ( ?) , tayini 1 578 = 986, azli 1581 = 989 44) Kara Üveys Paşa --- Milliyeti : Türk, tayini 1 5 8 1 = -·


989, azli 1 582 = 990 (İkinci defa) 45) Okçuzade Mehmet Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini 1 582 = 990, azli 1 582 = 990 46) Hacı İbrahim Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 582 = 990, azli : 1 583 = 99 1 47) Mahmut Efendi / Çelebi - Milliyeti : Türk ( ?) , ta­ yini 1 583 = 991, azli 1585 = 993 48) Hüsrev Bey - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 585 = 993, azli 1 585 = 993 49) Burhanüddin Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini 1 585 = 993, azli 1 586 = 994 50) Kara Üveys Paşa / Hoca Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 586 = 994, Mısır Valiliğine nakli : 1 587 = 995 (Üçüncü defa) 5 1 ) Ramazan Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 587 = 995, azli 1 587 = 995 52) Hacı İbrahim Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 587 = 995 , azli 1588 = 996 (İkinci defa) 53) Ramazan Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 588 =-= 996, azli 1 588 = 996 (İkinci defa) 54) Mahmut Efendi / Çelebi - Milliyeti : Türk ( ?), ta­ yini 1 588 = 996, ölümü : 1589 = 997 (İkinci defa) 55) Şerif / Seyyid Emir Mehmet Efendi / Paşa - Mil­ liyeti : Fars (?) , tayini 1 589 = 997 azli 1 593 = 1 001 56) Hacı İbrahim Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, ta· yini 1 593 = 100 1 , azli 1 594 = 1 002 (Üçüncü defa) 57) Nuh Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 594 = 1002, azli 1 595 = 1 003 58) Baş Hasan Efendi ! Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 595 = 1 003, azli 1 595 = 1 003 59) Şerif Seyyid Emir Mehmet Efendi / Paşa - Milli­ yeti : Fars ( ?), tayini 1 595 = 1 003, azli 1 595 = 1003 (İkinci defa) 60) Mezbele Turpu Mahmut Paşa - Milliyeti : ( ?) , ta­ yini 1 595 = 1 004, azli 1 596 = 1 004 6 1 ) Hacı İbrahim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 596

269


= 1 004, azli 1 596 = 1005 (Dördüncü defa) 62) Ali Çavuş / Efendi - Milliyeti : Türk, tayini 1 596 = 1005, azli 1 597 = 1 005 63) Tophaneli Mahmut Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 597 = 1 005, azli 1 597 = 1 006 64) Ali Çavuş / Efendi - Milliyeti : Türk, tayini 1 597 = 1006, azli 1 597 = 1 006 (İkinci defa) 65) Tophaneli Mahmut Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 597 = 1 006, azli 1 598 = 1 007 (İkinci defa) 66) Tezkirecizade Mahmut Paşa - Milliyeti : Türk, ( ?), tayini 1 598 = 1 007, azli 1 599 = 1 007 67) Bürhanüddin Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini 1 599 = 1 007, ölümü 1 600 = 1008. (İkinci defa) 68) Tophaneli Mahmut Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 600 = 1 008, azli 1 603 - 1 604 = 1 0 1 2 69) Musa Çelebizade Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini 1 603 - 1 604 = 1012, azli 1 604 = 1 0 1 3 70) Hafız Mahmut Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini 1 604 = 1 0 1 3 , azli 1 605 = 1013 7 1 ) Tophaneli Mahmut Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 605 = 1013, ölümü 1 606 = 1 0 1 5 , (Dör­ düncü defa) 72) E tmekçi / Ekmekçizade Ahmet Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini 1 606 = 1 0 1 5 , azli 1 6 1 3 = 1022 73) Lonkazade Mustafa Efendi - Mill iyeti : ( ?) , tayini 1 6 1 3 = 1 022, azli 1 6 1 4 = 1 023 74) Abdülbaki / B aki Efendi / Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini 1 6 1 4 = 1 023, azli 1615 = 1024 75) Lonkazade Mustafa Efendi - Milliyeti ( ?), tayini 1 6 1 5 = 1024, azli 1 6 1 7 = 1 026 (İkinci defa) 76) Rizeli Hasan Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 6 1 7 = 1026, azli 1 6 1 8 = 1 027 77) Yahnikapan Abdülkerim Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayin 1 6 1 8 = 1 027, azli 1 6 1 9 = 1 028 78) Kalavun Yusuf Paşa - Milliyeti ( ?), tayini 1 6 1 9 =

270


1028, azli 1 620 = 1029 79) Rizeli Hasan Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 620 1029, azli : 1 62 1 = 1 030 ( İ kinci defa) 80) Abdülbaki / Baki Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini 1621 � 1030, istifası : 1622 = 103 1 ( İ kinci defa) 8 1 ) Rizeli Hasan Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 622 = 103 1 , azli 1624 = 1033. (Üçüncü defa) 82) Abdülbaki / Baki Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 624 = 1 033, ölümü 1 625 = 1034 ( Üçüncü defa) 83) Yahnikapan Abdülkerim Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 625 = 1 034, azli 1 625 = 1 034 84) Ebubekir Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 625 = 1034 azli 1 625 = 1 034 85) Ömer Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 625 = 1034, az­ li 1626 = 1035 86) Ebubekir Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1626 = 1 035, azli 1 629 1 039 87) Softa Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1629 = 1039, Yeniçeriler tarafından parçalanması : 1 632 = 1041 =

=

88) Hüseyn Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) tayini 1632 = 1 04 1 , azli 1 632 = 1 042 89) Prevezeli Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi­ ni 1 632 = 1 042 , idamı : 1 633 = 1 042 90) Mostarh İ brahim Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 633 = 1 042, idamı : 1 636 = 1046 9 1 ) Sofu Mehmet Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 636 = 1 046, azli 1 639 = 1049 92) Defterdarzade İ brahim Paşa - Milliyeti : ( ?) tayi­ ni 1 639 = 1049, azli 1641 - 1642 = 1051 93) Sofu Mehmet Paşa -Milliyeti : ( ?), tayini 1 641 1 642 = 105 1 , azli 1 643 = 1053 94) Hacı Kara Hasan Efendi - Milliyeti : Türk, ( ?) tayini 1643 = 1053, azli 1 644 = 1054 95) Sofu Mehmet Paşa - Milliyeti : ( ?) tayini : 1 644 = 1054, azli : 1 664 = 1054 (Üçüncü defa)

271


96) Salih Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 664

97)

98)

99) 1 00) 101) 1 02) 103) 104) 1 05) 106)

1 07) 1 08) 1 09) 1 10) 1 1 1) 1 12)

272

= 1 054, sadareti üzerine görevinden ayrılması : 1645 = 1 055 Kapucubaşı / Kara Mustafa Paşa - Milliyeti (?), tayini 1 645 = 1055, derya kaptanlığına nakli : 1 647 = 1 056 Hezarpare Ahmet Paşa - Milliyeti : Rum ( ?) , ta­ yini 1 647 = 1 056, sadareti üzerine görevinden ay­ rılması : 1 647 = 1 057 Halıcıoğlu Mehmet Paşa - Milliyeti : (?) , tayini 1 647 = 1057, azli: 1 648 = 1 058 Köse İ smail Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini 1 648 1 058, azli 1 649 = 1059 Hezarpare biraderi İ brahim Paşa - Milliyeti Rum (?), tayini 1 649 = 1059 azli: 1650 = 1060 Zurnazen Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayi­ ni: 1 650 = 1060, azli 1 650 = 1060 Emir Mustafa Şerif Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 650 = 1 060, azli : 1 65 1 =-= 1061 Halıcıoğlu Mehmet Paşa - Milliyeti (?) , tayini : 1651 = 1 06 1 , azli 1 65 1 = 1 062 (İkin.c i defa) Sarı Ali Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 65 1 = 1062, İ stifası 1 652 = 1062 Hezarpare biraderi İ brahim Paşa - Milliyeti : Rum ( ?) , tayini 1 652 = 1 062 ölümü 1 652 = 1 062 ( İ kinci defa) E.mir Mustafa Şerif Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 652 = 1 062, azli 1 652 = 1062 (İkinci defa) Zurnazen Mustafa Paşa - Milliyeti : Arnavut, ta­ yini 1 652 = 1 062, azli 1 653 = 1 063 (İkinci defa) Maralı Mustafa Ağa / Paşa - Milliyeti : Rum, ( ?) , tayini 1 653 = 1063, azli 1 655 = 1 065 Kılavuz Köse Ali Paşa - Milliyeti : Arnavut, tayini 1 655 = 1 065, istifası 1 655 = 1 065 Sofu Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk (?) , tayini 1 655 = 1 065, istifası 1 655 = 1 066 Hahcıoğlu Mehmet Paşa - Milliyeti (?), tayini 1 655


= 1066, azli 1 656 = 1066 ( Ü çüncü defa) 1 1 3) Karagöz Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 656 = 1066, azli 1656 == 1 066 1 1 4) Defterdarzade Mehmet Paşa - Milliyeti: Arnavut, tayini 1 656 = 1 066, azli : 1 656 = 1066 1 1 5) Sarı Ali Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 656 = 1066, azli 1 656 = 1 066 ( İ kinci defa) ı 1 6) Saçbağı Mehmet Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1656 = 1 066, azli : 1656 = 1 066 1 1 7) Divrikli Hacı Mehmet Ağa / Paşa - Milliyeti Türk, tayini 1656 = 1066, azli: 1 656 = 1067 1 1 8) Şeytan / Melek İ brahim Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 656 = 1067, Mısır Valiliği'ne nakli : 1 66 1 = 107 1 1 1 9) Darphan cci Hacı Hüscy;n Ağa / Paşa - Milliyeti : Türk (?). tayini 1661 = 1 07 1 , azli 1 662 = 1072 120) Cebeci Ahmet Paşa - Milliyeti Türk (?) tayini 1 662 = 1 072, Mısır valiliğine nakli : 1675 = 1 086 1 2 1 ) Defterdarzade Hacı Muhlis Efendi / Paşa - Mill!­ yeti : Türk (?), tayini 1675 = 1086, azli : 1 677 = 1 088 122) Hacı / Celep Hasan Efendi - Milliyeti: Türk ta­ yini: 1 677 = 1088, azli : 1 683 = 1 094 1 23) Mağnisahzade Mahmut Efendi - Milliyeti : Türk, 1 094, azli : 1 683 = 1095 tayini 1 683 124) Divrikli Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1 683 = 1 095, azli : 1 685 = 1 096 125) Kıncı Ali Efendi / Paşa - Milliyeti (?), tayini : 1 685 = 1096, azli 1 687 = 1098 . 126) Emir / Seyyid Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini 1 687 = 1 098, asi askerler tarafından par­ çalanması : 1 687 = 1098 1 27) Doğancı Hüseyn Ağa / Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini 1 687 = 1098, azli : 1 688 = 1099 128) Ramazan Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini 1 688 = 1099, azli : 1 688 = 1099 =

F. 1 8/273


129) Kıtlık Şenliği Fındık Mehmet Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 688 = 1 099 azli : 1 688 = 1 100 1 30) Sürmeli Ali Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 688 = 1 100, azli : 1 690 = 1 10 1 1 3 1 ) Kel Yusuf Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 690 = 1 10 1 , azli 1 690 = 1 10 1 1 32) Kirli İ smail Efendi / Paşa - Milliyeti : (?) , tayini: 1 690 = 1 10 1 , azli: 1 69 1 = 1 102 1 33) Kılıç Ali Paşa - Milliyeti : (?) , tayini 1 69 1 = 1 102, azli: 1 692 = 1 103 1 34) Canip Ahmet Efendi - Milliyeti : Türk, (?), tayini : 1 692 = 1 103, azli : 1 693 = 1 104 1 35) Kalın Ali Ağa / Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), ta­ yini 1 693 = 1 104, azli: 1 693 = 1 104 1 36) Kirli İ smail Paşa - Milliyeti: (?), tayini 1 693 = 1 104, azli 1 694 = 1 1 05 ( İ kinci defa) 137) Köce Halil Efendi / Paşa - Milliyeti: (?), tayini: 1 694 = 1 105, azli: 1 695 = 1 1 06 138) Cahit Ahmed Efendi - Milliyeti: Türk (?), tayini: 1 695 = 1 1 06, azli: 1 695 = 1 107 (İkinci defa) 139) Köse Halil Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), tayini: 1 695 = 1 107, azli: 1 698 = 1 1 10 140) Sarı Mustafa Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), tayi­ ni 1 698 = 1 1 1 0, azli: 1 700 = 1 1 1 2 141) Canip Ahmet Efendi - Milliyeti: Türk, tayini : 1 700 = 1 1 12, azli 1701 = 1 1 12 (Üçüncü defa) 1 42) Muhsinzade Hacı Mehmet Efendi / Paşa - Milli­ yeti : Arap ( ?) , tayini : 1 70 1 = 1 1 12, azli : 1702 = 1 1 14 1 43) Sarı Mustafa Efendi / Paşa - Milliyeti (?), tayini : 1 702 = 1 1 14, azli : 1 703 = 1 1 14 ( İ kinci defa) 1 44) Bakkalzade Sarı Hacı Mehmet Efendi / Paşa Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 703 = 1 1 14, azli: 1 703 = 1 1 15 1 45) Firari Hasan Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 703 = 1 1 1 5, azli : 1704 = 1 1 1 5

274


146) Bakkalzade Sarı Hacı Mehmet Efendi / Paşa Milliyeti : Türk (?), tayini: 1704 = 1 1 15, azli: 1705 = 1 1 16 (İkinci defa) 1 47) Tabi / Davul İ smail Efendi - Milliyeti : (?), tayini: 1 705 = 1 1 1 6, azli: 1 705 = 1 7 1 7 1 48) Bakkalzadc Sarı Hacı Mehmet Efendi / Paşa Milliyeti : Türk (?), tayini: 1706 = 1 1 1 8 azli: 1 706 = 1 1 1 8 (Üçüncü defa) 149) Seyyid Yahya Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1706 - 1 1 18, istifası: 1706 = 1 1 1 8 1 50) Damat Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), ta­ yini: 1 706 = 1 1 1 8, azli: 1 708 = 1 1 1 9 151) Bakkalzadc Sarı Hacı Mehmet Efendi / Paşa Milliyeti : Türk ( ?) , tayini: 1 708 = 1 1 19, azli: 1 709 = 1 12 1 (Dördüncü defa) 1 52) Damat Ml.!hmet Efendi i Paşa - Milliyeti (?), ta­ yini 1709 = 1 1 2 1 , azli: 1 7 1 2 = 1 1 23 ( İ kinci defa) 1 53) Bakkalzade Sarı Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti: Türk ( ?) . tayini 1 7 12 = l 123, azli: 1 7 1 2 = 1 124 (Be­ şinci dı:: f a) 154) Damat M-:hmd Erendi / Paşa - Milliyeti (?), tayi­ ni 1 7 1 2 1 1 24, azli : 1 7 1 3 = 1 1 25 (Üçüncü defa) 1 55) Sarı Mustafa Paşa - Milliyeti : (?), tayini: 1713 = 1 1 25, azli: 1 7 14 = 1 1 26 (Üçüncü defa) 1 56) Kayserili Osman Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1714 = 1 126, azli: 1 7 1 4 = 1 126 1 57) Bakkalzade Sarı Hacı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1714 = 1 126 azli 1716 = 1 129 (Al­ tıncı defa) 1 58) Damat Mehmet Paşa - Milliyeti : (?}, tayini: 1717 = 1 1 29, azli: 1 7 1 7 = 1 129 (Dördüncü defa) 1 59) Kayserili Osman Efendi - Milliyeti : Türk. tayini: 1 7 1 7 = 1 129, azli: 1 7 1 7 = 1 1 30 (İkinci defa) 160) Hacı Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 7 1 7 = 1 1 30, azli : 1 7 1 9 = 1 1 3 1 1 6 1 ) Türk İbrahim Efendi / Hacı İbrahim Efendi :...=:

275


1 62) 1 63) 1 64) 1 65) 1 66) 1 67)

1 68) 1 69) 170) 171) 1 72) 173) 174) li5) 1 76)

Milliyeti : Türk, tayini : 1 7 1 9 = 1 13 1 , ölümü : 1728 - 1 729 = 1 14 1 İ zzet Ali Bey / Paşa - Milliyeti : (?) , tayini: 1 728 1 729 = 1 14 1 azli: 1 732 = 1 144 Üç anbarlı Mehmet Efendi - Milliyeti: Türk, ta­ yini : 1 732 = 1 1 44, ölümü: 1 732 = 1 145 Canibi Ali Efendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1732 = 1 145, azli: 1 733 = 1 145 Bozoğlan / Hacı İ brahim Efendi - Milliyeti : Türk (?) . tayini: 1 73 3 = 1 145, azl i : 1734 = 1 147 Hacı Halil Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 734 = 1 147, azli: 1 735 = 1 148 Bozoğlan Hacı İbrahim Efendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 735 = 1 1 48, ölümü: 1 736 - 1 149 ( İ kin­ ci defa) Hacı Halil Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 736 = 1 1 49, azli : 1737 = 1 1 50 Atıf Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini 1 737 = 1 1 50, azli: 1738 = 1 1 5 1 Hacı Yusuf Efendi - Milliyeti: Türk, tayini : 1 738 = 1 ı s ı . azl i: 1739 = 1 1 52 Atıf Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1739 = l l :'i2, azl i : 1 74 1 = 1 1 54 (İkinci defa) Hacı Yusuf Efendi - Milliyeti : Türk, tayini 1 741 = 1 1 54, azli: 1 742 = 1 1 55 (İkinci defa) Atıf Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1742 = 1 1 55, ölümü: 1742 = 1 1 55 (Üçüncü defa) Canibi Ali Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini : 1743 = 1 1 56, ölümü: 1743 = 1 1 56 (İkinci defa) Hacı Sadullah Efendi - Mi lliyeti : Türk (?), tayini: 1743 = 1 1 56, nişancılığa nakli: 1 743 = 1 1 56 Hacı Yusuf Efendi - Mil liyeti : Türk, tayini

1743 = 1 1 56, azli : 1 746 = 1 159 ( Üçüncü defa) 177) Behçet Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini 1746 = 1 159, azli: 1749 = 1 162 276


1 78) Seyyid Memiş E fendi - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini: 1 149 = 1 1 62, sedaret kethüdahğına nakli : 1750 = 1 163 1 79) Behçet Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 750 = 1 1 63, azli: 1 750 = 1 1 63 (İkinci defa) 1 80) Sopasalan / Belgradi Kamil Ahmet Efendi - Mil­ liyeti : (?), tayini 1750 = 1 1 63, azli: 1751 = 1 1 64 1 8 1 ) Müezzinzade Halimi Mustafa Efendi / Paşa - Mil­ liyeti : Türk, tayini 1751 = 1 164, azli: 1 753 = 1 1 67 1 82) Naili Abdullah E rendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1753 = 1 1 67, sadarete tayini: 1755 = 1 1 68 1 83) Behçet Mehmet E fendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini 1755 = 1 1 68, ölümü: 1 755 = 1 1 68 (Üçün­ cü defa) 1 84) Müczzinzade Halimi Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 755 = 1 1 68, azli: 1 755 = 1 1 69 (İkin­ ci defa) 1 85) Hacı Ahmet Efendi / Paşa - Milliyeti : (?), tayini 1 755 = 1 169, azli : 1756 = 1 170 (Beşinci defa) 1 86) Seyyid Memiş Efendi - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 756 = 1 1 70, azli: 1 757 = 1 1 70 (İkinci defa) 187) Hacı Ahmet Efendi ./ Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 757 = ll 70, azi i : 1 758 = 1 17 1 (İkinci defa) 1 88) Miiezzinzade Halimi Mustafa Efendi / Paşa - Mil­ liyeti : Türk , tayini : 1 758 = 1 1 7 1 , azli: 1 759 = 1 1 73 (Üçüncü defa) 1 89) Mektubi İbrahim Sarım Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1759 = 1 1i3, azli : 1 760 = 1 1 73 1 90) Hacı Ahmet E fendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini 1 760 = 1 1 73, Kubbe vezirliğine nakli : 1761 = 1 174 (Üçiincü defa) 1 9 1) Rami Paşazade Hacı Mustafa Naili Bey - Milliye­ ti : Türk ( ?) , tayin!: 1761 = 1 1 74, azli: 1761 = 1 1 74 1 92) Hacı Abdi Efendi ·- Milliyet i : Türk ( ?), tayini: 1761 1 1 74, azli 1 76� = 1 1 76 ·

=

277


1 93) Rakım Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk 1 176 azli: 1764 = 1 177 ( ?) , tayini : 1 763 1 94) Şatırzade Kaşif Mehmet Emin Efendi - Milliyeti : (Türk ( ?), tayini : 1764 = 1 1 77, azli: 1 764 = 1 178 1 95) Avni Mehmet E fendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1764 = 1 178, azli: 1 766 = 1 1 80 1 96) Mektubi İbrahim Sarım Efendi - Milliyeti: Türk ( ?) , tayini: 1 766 = 1 1 80, azli: 1 769 = 1 1 82 ( İ kinci defa) 1 97) Atıfzade Ömer Vahid Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 769 = 1 1 82, istifası: 1 769 = 1 1 82 1 98) Meş'aleci İbrahim Hıfzı Efendi / Paşa - Milliyeti: Türk, tayini 1769 = 1 1 82, sedaret kethüdalığına nakli : 1 769 = 1 1 83 1 99) İsmeti Ali Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini : 1769 = 1 1 83 , azli: 177 1 = 1 1 85 200) Hacı İ smail Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini : 1771 = 1 1 85 , ölümü : 1 772 = 1 1 85 201) Derviş Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1 772 = 1 1 85, azli : 1 774 = 1 1 88 202) Atıfzade Ömer Vahid Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 774 = 1 1 88, azli: 1774 = 1 1 88 ( İ kinci defa) 203) Derviş Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini 1774 = 1 1 88, sadaret kethüdahğına nakli : 1 775 = 1 1 89 (İkinci defa) 204) Recai Mehmet Emin Efendi - Milliyeti : Türk, ta­ yini : 1775 = 1 1 89, Nişancılığa nakli : 1776 = 1 190 205) Peyki Hasan Efendi - Milliyeti : (?), tayini : 1776 = 1 1 90, azli: 1 778 = 1 1 92 =

206) Seyyid Hacı Mustafa Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1778 = 1 1 92 azli : 1781 = 1 1 95 207) Peyki Hasan Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini : 1781 = 1 1 95, azli : 1782 = 1 1 96 ( İkinci defa) 208) Seyyid Hacı Mustafa Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1782 = 1 1 96 sadate kethüdalığına nakli: 1782 = 11 97 ( İ kinci defa)

278


209) Seyyid Feyzullah Efendi / Fevzi Efendi - Milliye­ ti: Türk. tayini : 1782 = 1 1 96 Reis-ül Küttabhğa nak­ li : 1784 = 1 198 21 0) Ahmet Nazif Efendi - Milliyeti : Fars ( ?), tayini : 1 784 = 1 1 98, sadaret kethüdalığına nakli : 1785 · = 1 199 2 1 1 ) Süleyman Fevzi Efendi - Milliyeti : Gürcü, tayini : 1 785 = 1 199, azli: 1 78.5 = 1 1 99 212) Si.ileyman Raşid Efendi - Milliyeti : (?), tayini : 1 785 = 1 199, azli : 1 786 = 1200 2 1 3) Peyki Hasan Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini 1 786 = 1200, azli: 1 786 = 120 1 (Üçüncü defa) 2 1 4) Ahmet Nazif Efendi - Milliyeti : Acem ( ?), tayini: 1786 = 1 20 1 , azli: 1 787 = 1202 2 1 5) Süleyman Raşit Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini : 1787 = 1202, sadaret kethüdahğına nakli : 1789 = 1203 ( İkinci defa) 2 1 6) Seyyid Feyzullah E rendi_ / Fevzi Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1789 = 1 203, azli: 1 790 = 1204 (İkinci defa) 2 1 7) Ali Rfük Rahiki E fendi - Milliyeti : (?), tayini : 1 790 = 1204, azli: 1 790 = 1205 2 1 8) Mehmet Şerif E fendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?). tayini: 1 790 = 1 205 azli: 1 793 = 1207 2 1 9) Gizli Sıtma Hacı İbrahim Efendi - Milliyeti : ( ?), 1 793 = 1207 azli: 1 794 = 1209 220) Maralı Osman Efendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayi­ ni : 1794 = 1209, azli: 1 795 = 1209 221) Şerbetçizade Damadı Mehmet Emin Efendi - Mil­ liyeti: (?) , tayini : 1 795 = 1209, istifası: 1 796 = 1210 222) Gizli Sıtma Hacı İbrahim Efendi - Milliyeti : (?), tayini : 1796 = 1210 azli : 1 799 = 1 2 1 3 (İkinci defa) 223) Köse Kethüda Çelebi Mustafa Reşit Efendi - Milli­ yeti : Türk, tayini: 1 799 = 1213, Reis-ül Küttabhğ.a nakli: 1800 = 1215 224) Sadullah Efendi Milliyeti : Türk ( ?), tayini : -·

279


225)

1 800 = 1 2 1 5 , sadaret kethüdalığına nakli: 1 801 = 1215 Mehmet Recai Efendi - \1illiyeH : Türk, tayini : 1 80 1 = 1 2 1 5, azli: 1 802 1217 Türk ( ? ) , tayini: Milliyeti: Efendi Hasan Tahsin 8 1 2 1 = 803 1 azli: 17, 2 1 1 802 Divitigüzel / Ekin-iti Seyyid Feyzullah Efendi / Fevzi Efendi - Milliyeti: Türk , tayini : 1 803 = 1 2 1 8, nakli : 1 805 = 1 220 Köse Kethüda Çelebi Mustafa Reşit Efendi - Mil­ liyeti : Türk, tayini: l ROS = 1 220, azli: 1 806 1221 (İkinci defa) Moralı Osman Efendi -- Milliyeti : ( ?) , tayini: 1 806 = 1 22 1 , azli: 1 807 = 1222 (İkinci defa) Hasan Tahsin E fendi - Milliyeti : Türk (?) , tayi­ ni: 1 807 = 1 222, azli: 1 807 1 222 (İkinci defa) Çavuşzade / Fevzibeyzade Mehmet Emin Bey Milliyeti : Türk, tayini : 1 807 = 1222, azli: 1 808 = 1 223 Seyyid Mehmet Behic Efendi - Milliyeti : ( ?) , ta­ vini: 1 808 = 1 22�. nakli : 1 808 = 1 223 Mehmet Tahsin Efendi - Milliyeti: Türk ( ?) , ta­ yini: 1 808 1 22 � . Alemdar olayında parçalanarak öldürülmesi : 1 808 = 1 223 Mehmet Ragıp Efendi - Milliyeti: (?) , tayini: 1 808 = 1 223, azli: 1 81 1 1 226 Hüseyin Hüsnü B�y - Milliyeti : (?), tayini : 1 8 1 1 = 1 226, azli: 1 8 1 4 = 1 229 Mehmet Emin Rauf Bey ! Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 8 14 = 1 229, sadarete tayini : 1 8 1 5 = 1 230 Hacı Mehmet Efendi - Milliyeti : ( ?) , tayini 1 8 1 5 = 1 230, azli: 1 8 1 7 = 1 232 Mustafa Mazhar Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 8 l 7 = 1 232, azli: 1 82 1 1 236 Mehmet Ataullah E fendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 82 1 = 1236, nakli: 1 82 1 = 1 237 =

226)

=

227)

228)

=

229) 230)

=

23 1 )

232) 233)

=

234)

=

· 235) 236) 237) 238)

=

239)

280


240) Derviş Mustafa Sabri Efendi - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 82 1 = 1 237 azli: 1 823 = 1238 241) Mehmet Esat Efendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1 823 = 1 238, nakli: 1 825 = 1 240 242) Mehmet Tahir Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) , tayi­ ni: 1 825 = 1 240, azli: 1 828 = 1 243 243) Mehmet Esat Efendi - Milliyeti : Türk (?), tayini : 1 828 = 1 243, nakl i: 1 828 = 1 244 (İkinci defa) 244) Ali Necip Bey / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1 828 = 1 244, azli : 1 829 = 1 244 245) Mehmet Sadık Efendi - Milliyeti : Türk (?), tayi­ ni: 1 829 = 1 244 , nakli: 1 830 = 1 246 246) Ali Necip Bey / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 830 = 1246, Başdeftarlığın lağvı üzerine açıkta kalması: 1 83 5 = 1 25 1 . (İkinci defa) .

281


EK / 4 - NİŞANCILAR, REİS-ÜL KÜTTABLAR (HARİCİYE NAZIRLARI) 1) Cezerizade Mehmet Çelebi - Milliyeti : Arap, tayi­ ni (?), ölümü: 1464 - 1 465 = 869 2) Karamani Mehmet Çelebi - Milliyeti : Türk, ta­ yini : 1464 - 1465 = 869, sadareti: 1477 = 882 3) Molla Siracüddin / Siracüddin Paşa - Milliyeti : Türk (?}, tayini : 1477 = 882, azli: (?) 4) Leyszade Mehmet İbni Mustafa Çelebi - Milliyeti: Türk (?). tayini (?), azli : 1480 - 1481 = 885 ( ?) 5) Feharizade Ahmet Çelebi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 480 - 1481 = 885 azl i: 1481 = 886 6) Cezerizade Koca Kasım Safi Çelebi / Paşa - Mil� liyeti: Arap, tayini: 1 48 1 = 886, vezarete terfii : 1482 = 887 7) Fenarizade Ahmet Çelebi ! Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1482 = 887 vezarete terfii : 1485 890 8) Sinan Çelebi - Milliyeti: (?), tayini : 1485 = 899, azli: 1486 = 891 (?) 9) Feylesofzade Ahmet Çelebi - Milliyeti : Türk, ta­ yini: 1486 = 891 (?), azli 1488 = 893 10) Kara Nişancı Davut Çelebi / Kara Davut Çelebi Milliyeti : Devşirme (?) tayini : 1488 = 893, nakli: 1502 = 908 1 1) Tacizade / Taczade Cafer Çelebi - Milliyeti: Türk, tayini: 1 502 = 903 azli : 1 5 12 = 9 1 8 282


12) Çandarlı İsa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 5 1 2 = 918, nakli: 1 5 1 3 = 919 13) Tacizade Cafer Çelebi - Milliyeti: Türk, tayini : 1 5 1 3 = 919, nakli: 1 5 14 = 920 (İkinci defa) 14) Hocazade Mehmet Çelebi - Milliyeti : Türk, tayi­ ni: 1 5 1 4 = 920, vezareti: 1 5 1 7 = 923 15) Kadı Çelebi / Kadı Mehmet Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 5 1 7 = 823, azli (?) 1 6) Abdi Bey - Milliyeti: ( ?), tayini : ( ?), azli: 1 520 = 926 17) Amasyalı Mehmet Paşa - . Milliyeti : Türk, tayini: 1 520 = 926, ölümü: ( ?) 1 8) Firuz Bey - Milliyeti : (?) , tayini: ( ?), azli: (?) 19) Seydi = Seyyidi Bey - Milliyeti : ( ?), tayini : ) (?), ölümü: 1 534 = 94 1 20) Koca Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi - Milliyeti: Türk, tayini: 1534 = 94 1 , azli veya istifası: 1 557 = 964 2 1 ) Eğri - Abdizade Mehmet Bey - Milliyeti : Türk, tayini: 1 5 57 = 964, nakli: 1557 = 965 22) Küçük Nişancı Ramazanzade Yeşilce Mehmet Çe­ lebi - Milliyeti: Türk, tayini : 1 557 = 965, nakli : 1 56 1 = 968 23) Şaban Bey - Milliyeti : (?), tayini: 1561 = 968, azl i : 1 561 - 1 562 = 969 24) Küçük Nişancı Ramazanzade Yeşilce Mehmet Çe­ lebi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 56 1 - 1 562 = 969, emekliye sevki: 1 563 = 970 ( İkinci defa) ·

25) Eğri Abdizade Mehmet Bey - Milliyeti : Türk, ta­ yini 1 563 = 970, ölümü: 1 566 = 974 (İkinci defa) 26) Koca Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 566 = 974, ölümü: 1 567 = 975 (İkin­ ci defa) 27) Kara Nişancı Boyalı Mehmet Çelebi / Paşa - Mil­ liyeti: Türk, tayini: 1 567 = 975, nakli: 1 573 = 981

283


28) Feridun Ahmet Bey / Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 573 = 981, azli: 1 576 = 984 29) Muallimzade Mahmut Çelebi - Milliyeti: Türk, ta­ yini : 1 576 = 984, azli: 1 577 = 985 30) Kara Nişancı Boyal ı Mehmet Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 577 = 985 vezarcte terfii: 1 580 = 988 (İkinci defa) 31) Hamze Çelebi / Bey / Paşa - Milliyeti: ( ?), tayi­ ni: 1 580 = 988, azli: 1581 = 989 32) Feridun Ahmet Bey / Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 58 1 = 989, ölümü: 1 583 = 99 1 33) Abdulmi.ihyi / Mumyi Çelebi / Paşa - Milliyeti Türk, tayini 1 58.3 = 99 1 , azli: 1588 = 996 34) Tac / Taci Beyzade Mehmet Çelebi - Milliyeti Türk, tayini: 1 588 = 996, ölümü: 1 588 = 996 35) Kara Nişancı Boyalı Mel)met Paşa - Milliyeti Türk, tayini: 1 588 = 996, vezirliğe terfi: 1 589 = 997 (Üçüncü defa) 36) Abdülmuhyi / Muhyi Paşa - Milliyeti : Türk, ta­ vini: 1 589 = 997, ölümü: 1 592 = 1 000 (İkinci defa) 37) Hamze Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 592 = 1000, azli: 1 596 = 1005 <İkinci defa) 38) Lam Ali Çelebi - Milliyeti : ( ?), tayini : 1 596 = 1 005, azli: J 596 = 1005. 39) Musa Celebi / Bey - Milliyeti : (?), tayini : 1 596 = 1005, azli: 1 5<:18 = 1 006 40) Hamze Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini : 1 598 = 1 006, azli: 1 599 = 1007. (Üçüncü defa) 41) Okçuzade Şah Mehmet Efendi - Milliyeti : ( ?) , ta­ yini : 1 599 = 1007, azli : 1 600 = 1 008 42) Yahya Çelebi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 600 = 1008, azli: 1 60 1 = 1 009 43) Okçuzade Şah Mehmet Efendi - Milliyeti : ( ?), ta­ yini: 1601 = 1009, azli : 1 601 = 1010 (İkinci defa) 44) Hamze Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: 1601 = 1010, azli: 1 604 - 1605 = 1013 (Dördüncü defa) 284


45) Hızır Efendi - Milliyeti : ( ?) , tayini: 1604 - 1 605 = 1013), azli: 1 6 1 3 = 1 022 46) Okçuzade Şah Mehmet Efendi - Milliyeti : (?), ta­ yini: 1 6 1 3 = 1 022, azli: 1 6 1 3 - 1 6 1 4 = 1022 (Üçün­ cü defa) 47) Hükmi Hasan Efendi - Milliyeti : (?) , tayini: 1 6 1 3 - 1 6 1 4 = 1 022, azli: 1 6 1 8 = 1 027 48) Nişancı Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 6 1 8 = 1027, azli : 1621 = 1 030 49) Okçuzade Şah Mehmet Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 62 1 = 1 030, azli : 1 62 1 = 1030 50) Hamitli Mustafa Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1621 = 1 030, azli : 1 622 = 1 03 1 5 1 ) Okçuzade Şah Mehmet Efendi - Milliyeti : (?), tayini: 1 622 = 1 03 1 , azli 1 623 = 1 624 (Beşinci defa) 52) Eyyup Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini: 1 623 = 1 033, azli: 1 627 - 1 628 = 1 037 53) Koca Yusuf Paşa - Milliyeti : ( ?) , tayini: 1 627 = 1037, azli: 1 633 - 1 634 = 1 043 54) Mostarlı Mustafa Paşa - Milliyeti : Boşnak, ta­ yini: 1 6�3 - 1 634 = 1043, azl i: 1 643 - 1 644 = 1 053 55) Sıdkı Ahmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 643 - 1 644 = 1 053, azli: 1 647 = 1057 56) Mostarlı Mustafa Paşa - Milliyeti : Boşnak, tayini: 1 647 = 1 057, ölümü : 1661 = 1072 (İkinci defa) 57) Sıdkı Ahmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini: 1 648 = 1058, azli: 1 650 = 1 060 (İkinci defa) 58) Mevtufatçı Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 650 = 1 060, azli: 1651 = 1 06 1 59) Şamizade Mehmet Efendi - Milliyeti : Arap, ta­ yini: 1651 = 106 1 , azli: 1 655 = 1 065 60) Sıdkı Ahmet Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1 655 = 1065, azli: 1 656 = 1066 (Üçüncü defa) 6 1 ) Şamizade Mehmet Efendi - Milliyeti : Arap, tayi­ ni : 1 656 = 1 066, idamı : 1 663 = 1 074 (İkinci defa) 62) Acemzade Deli Hüseyin Efendi - Milliyeti : Fars 285


( ?), tayini: 1 663 :=.: 1 074, azli: 1 670 = 1081 63) Hacı Koca / Frenk Mustafa Efendi - Milliyeti Frenk ( ?), tayini: 1 670 = 1 08 1 , azli: 1 676 = 1087 64) Köse Ahmet Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 676 = 1 087, ölümü: 1681 = 1092 65) Telhisizade Mustafa E fendi - Milliyeti: Türk, tayini: 1681 = 1 092, azli: 1683 = 1 095 66) Hacı Koca / Frenk Mustafa Efendi - Milliyeti: Frenk ( ?) , tayini : 1 683 = 1095, azli : 1 685 = 1097 (İkinci defa) 67) Ebu Kavuk Yeğen Mehmet Bey / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 685 = 1097, azli: 1 687 = 1 098 68) Nazmi Ahmet Efendi - Milliyeti: ( ?), tayini: 1 687 = 1098, azli: 1 688 = 1099 69) Hacı Koca / Frenk Mustafa Efendi - Milliyeti : Frenk (?), tayini: 1 688 = 1 099, azli : 1 688 = 1 100 (Üçüncü defa) 70) Şemsi Ahmet Efendi - Milliyeti: ( ?) , tayini : 1 688 = 1 100, ölümü: 1 690 = 1 1 0 1 7 1 ) Acem / Kara Bekir / Ebubekir Efendi Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 690 1 1 01 , azli: 1 694 = 1 106 72) Rami Mehmet Efendi / Paşa - l'.ı1 illiyeti : Türk (?) , tayini : 1 694 = 1 1 06, azli: 1 697 1 108 73) Küçük Çelebi Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk m. tayini: 1 697 = 1 1 08, azli: 1 697 1 1 09 74) Rami Mehmet Efen di / Paşa - Milliyeti: Türk (?), tayini: 1697 = 1 1 09, kubbe vezirliğine terfii: 1702 = 1 1 1 4 (İkinci defa) 75) Şeyzade Abdi Efendi - Milliyeti : Arap, tayini : 1 702 = 1 1 14, azli: 1703 = 1 1 1 4 76) Abdülkerim Bey - Milliyeti : Türk, tayini: 1 703 = 1 1 14, azli: 1 704 = 1 1 15 77) Acem / Kara Bekir / Ebubekir Efendi / Paşa Milliyeti : Türk ( ?) , tayini : 1 704 = 1 1 1 5 (İkinci de­ fa) 78) Abdülkerim Bey ! Paşa ....-- Milliyeti : Türk, tayini : =

=

= .

286


1 706 = 1 1 18, azli: 17 1 1 = 1 122 (İkinci defa) 79) Acetn (Kara Bekir / Ebubekir Efendi / Paşa Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 171 1 = 1 122, azli: 1 7 1 2 = 1 124 (Üçiincü defa) 80) Abdülkerim Bey / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 7 1 2 = 1 124, azli : 1713 = 1 12.5 (Üçüncü defa) 81) Acem / Kara Bekir / Ebubekir Efendi / Paşa Milliyeti : Türk (?) , tayini : 1 7 1 3 = 1 125 azli: 1 7 1 3 = 1 125 (Dördüncü defa) 82) Süleyman Efendi - Milliyeti : (?), tayini : 1 7 1 3 = 1 125, azli: 1714 = 1 126 83) Hacı Mustafa Efendi - Milliyeti: Türk, tayini: 1714 = 1 126, azli: 1716 = 1 1 28 84) Süleyman Efendi - Milliyeti : ( ?) , tayini: 1 7 1 6 = 1 128, azli: 1716 = 1 1 28, (İkinci defa) 85) Ramazanzade Abdülkadir Efendi / Kadri Efendi Milliyeti : ( ?), tayini: 1 7 1 6 = 1 128, azli: 1 7 1 7 = 1 128 86) Arifi Ahmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 7 1 7 = 1 129, azli: 1 7 1 8 = 1 1 30 87) Üçanbarh Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk, tayi· ni: 1 7 1 8 = 1 130, azli: 1730 = 1 143 88) Süleyman Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 730 = 1 1 43, azli : 1730 = 1 143 (Üçüncü defa) 89) Kastamonulu İsmail E fendi - Milliyeti : Türk, ta­ yini: 1730 = 1 1 43, nakli : 1736 = 1 149 90) Tavukçubaşı Damadı / Amarzade Hacı Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1736 = 1 149 az­ li: 1741 = 1 1 53 9 1 ) Köse Ragıp Mehmet Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 74 1 = 1 1 53, Mısır valiliğine nakli : 1 744 = 1 157 92) Tavukçubaşı Damadı / Amarzade Hacı Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1744 = 1 157, az­ li: 1747 = 1 1 60 (İkinci defa) 93) Naili Mustafa Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 747 = 1 160, nakli : 1753 = 1 167

287


94) Hacı Abdi Efendi / Mühürdar Abdi Efendi - Mil l Iiyeti : Türk (?) , tayini : 1 753 = 1 1 67 azli : 1 755 ' 1 1 68 95) Sopasalan / Belgradi Kamil Ahmet Efendi / Pa­ şa - Milliyeti ( ?) , tayini: 1755 = 1 168 nakli: 1 755 = 1 169 96) Tevkii Hamze Hamid Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini : 1755 = 1 1 69, sadaret kethüdalığına nakli : 1 755 = 1 1 69 97) Avni Mehmet Efendi - Milliyeti: Türk, tayini: 1 755 = 1 1 69, azli: 1 757 1 170 98) Ebubekir Rasim Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk ( ?) , tayini : 1 7 57 = 1 1 70, nakli: 1 757 = 1 170 99) Hacı Abdi Efendi / Mühürdar Abdi Efendi - Mil­ liyeti : Türk (?) , tayini: 1 757 1 1 70 azli : 1 758 = 1 17 1 (İkinci defa) 100) Şatırzadc Kaşif Mehmet Emin E fendi - Milliyeti : (?), tayini: 1758 = 1 1 7 1 , ölümü: 1759 = 1 1 72 1 0 1 ) Dilaverağazade Ömer Efendi - Milliyeti : (?) , ta­ yini: 1 759 = 1 1 72, ölümü : 1 759 = 1 1 72 102) Amedci Abdullah ı Abdi Efendi - Milliyeti : ( ?), tayini: 1 759 = 1 1 72, azli: 1 760 = 1 1 73 103) Şatırzadc Kaşif Mehmet Emin Efendi - Milliyeti : (?), tayini: 1760 = 1 1 73 . nakl i : 1761 = 1 175 =

=

=

104) Recai Mehmet Eroin Efendi / Hacı Mehmet Recai Efendi --- Milliyeti : Türk , tayini : 1761 = 1 1 75, nak­ li : 1 763 = 1 1 77 1 05) Hacı Abdi E fendi / Mühürdar Abdi Efendi - Mil­ liyeti: Türk (?), tayini : 1763 1 1 77 ölümü: 1 764 = 1 178 (Üçüncü defa) 1 06) Yağlıkçızade Hacı Mehmet Emin Efendi - Milliye=

ti: Türk, tayini: 1 764 = 1 1 78, nakli : 1 765 = 1 178 1 07) Hammamizfıde Ömer Efendi - Milliyeti : ( ?) , tayi­ ni: 1 765 = 1 1 75, nakli: 1 767 = 1 1 8 1 1 08) Yenişehirli Osman Efendi / Paşa - Milliyeti : ( ?), tayini: ,1767 = 1 1 8 1 , azli : 1769 = 1 1 82 288


1 09) Recai Mehmet Emin Efendi / Hacı Mehmet Emin Recai Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1769 ::ı:: 1 182, azli: 1772 = 1 1 85 (İkinci defa) 1 10) Abdürrezzak Bahir Efendi / Paşa - Milliyeti Türk, tayini: 1772 = 1 185, azli : 1774 = 1 1 88 1 1 1) Mühürdar Ebrahim Münib Efendi - Milliyeti (?) , tayini: 1774 = 1 1 88, azli : 1774 = 1 1 88 1 12) Raif İsmail Bey / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 774 = 1 1 88, azli: 1776 = 1 1 90 1 1 3) Atıfzacte Ömer Vahid Efendi - Milliyeti : Türk, ta­ yini : 1776 = 1 1 90, azli: 1779 = 1 193 1 14) Abdürrezzak Bahir Efendi / Paşa - Milliyeti Türk, tay!ni: 1779 = 1 1 93, nakli: 1779 = 1 1 93 (İkin­ ci defa) 1 1 5) Halil Hamid Efendi / Paşa -- Milliyeti : Türk, ta­ yini: 1 779 = 1 193, nakli: 1 780 = 1 194 1 16) Süleyman Fevzi Efendi / Paşa - Milliyet! : Gür­ cü, tayin i : 1780 = 1 1 94, azli : 1781 = 1 1 95 1 17) Seyyid Mehmet Hayri Efendi - Milliyeti : Türk. tayini: 1 7 8 1 1 1 95, nakli : 1783 = 1 197 1 1 8) Abdi Yeğeni Tevkii Hacı Mustafa Efendi - Milli­ yeti : Türk ( ?) , tayini: 1783 = 1 1 97 ölümü: 1784 = 1 198 =

1 1 9) Seyyid Feyzullah Efendi / Fevzi Efendi - Milliye­ ti: Türk, tayini: 1734 = 1 1 98 azli : 1786 = 1 200 120) Seyyid Mehmet Hayri Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1786 = 1 200, nakli: 1786 = 1200 (İkinci defa) 1 2 1 ) Bekirpaşazade Mehmet Ataullah Bey - Milliyeti : Türk (?) , t ayini : 1 786 = 1200, azli: 1787 = 1201 122) Süleyman Fevzi Efendi / Paşa - Milliyeti : Gür­ cü, tayini: 1 787 = 120 1 , nakli: 1787 = 1 202 (İkinci defa) 123) Mehmet Reşit Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1787 = 1202, nakli: 1788 = 1203 124) Seyyid Feyzullah Efendi ! Fevzi Efendi - MilliF. 19/ 289


125) 126) 127) 128) 129) yini: 1 30) 131)

1 32) 1 33) 1 34)

135) 136) 137) 1 38) 1 39) 140)

290

yeti: Türk, tayini: 178� == 1203 nakli: 1 788 = 1 203 (İkinci defa) Seyyid Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk, tayini: 1 788 = 1 203, ölümü: 1789 = 1 204 (Üçüncü defa) Seyyid Abdullah Birri E fendi - Milliyeti : Türk ( ?), tayini : 1789 = 1 204, azli : 1 792 = 1 207 Mehmet Reşit Efendi - Milliyeti : Türk, tayini '. 1792 = 1207, azli : 1 794 = 1209 Dürri Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1794 = 1 209, ölümü : 1795 = 1209 Firdevsi Mehmet Emin Efendi - Milliyeti : (?), ta­ 1795 = 1209, azli: 1795 = 1209 Ebubekir Ratip Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1 795 = 1209, azli : 1796 = 1 2 1 1 Bezirganbaşızade Mustafa Rasih Efendi / Paşa Milliyeti : ( ?) , tayini : 1796 = 121 1 azli : 1797 ::ı: 1 2 12 Mehmet Raşit Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1797 = 12 12, ölümü : 1798 = 1212 (Üçüncü defa) Mehmet Atıf Efendi - Milliyeti : Türk, tayini : 1798 = 1212, nakli: 1 799 = 1213 Bezirganbaşızade Mustafa Rasih Efendi / Paşa Milliyeti ( ?), tayini : 1799 = 1213, azli: 1 800 = 1215 (İkinci defa) Tanburi Mahmut Raif Efendi - Milliyeti: Türk ( ?), tayini: 1 800 = 1215, azli: 1 805 = 1220 Vak'anüvis Vasıf Ahmet Efendi - Milliyeti : Arap (?), tayini: 1 805 = 1 220, azli: 1 806 = 1221 Seyyid Mehmet Said Galip Efendi / Paşa - Mil­ liyeti : Türk, tayini: 1 806 = 1 22 1 , azli: 1 807 = 1222 Ulu Arif Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk, tayi­ ni: 1 807 = 1222, azli: 1 807 = 1222 Mustafa Refik Efendi - Milliyeti : (?), tayini : 1 807 = 1222, nakli: 1 808 = 1223 Seyyid Mehmet Sait Galip Efendi / Paşa - Milli­ yeti : Türk, tayini: 1 808 = 1223, nakli: 1 8 1 1 = 1226 (İkinci defa)


141) Küçük Arif Mehmet Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) tayini: 1 8 1 1 = 1 226, azli: 1814 = 1 229 . 1 42) Seyyid Mehmet Sait Galip Efendi - Milliyeti: Türk, tayini: 1 8 1 4 = 1 229, azli: 1 8 1 4 = 1229 (Üçün­ cü defa) 143) Mehmet Seyyida Efendi - Milliyeti : Türk ( ?) , ta· yini : 1 8 1 4 = 1229, azli: 1817 = 1 232 144) Canip / Canibi Mehmet Salih Vesim / Besim E fen­ di - Milliyeti : Türk ( ?), tayini: 1 8 17 = 1232, nakli : 1821 = 1236 1 45) Doğramacızade Mehmet Hamid Bey - Milliyeti : Türk (?), tayini: 1 82 1 = 1 236, azli : 1821 = 1 237 1 46) Mehmet Sadık Efendi - Milliyeti : Türk (?) , tayi­ ni: 1821 = 1 237, nakli : 1 823 = 1239 147) Mehmet Seyyida Efendi - Milliyeti : Türk (?) . ta­ yini: 1 823 = 1 239, azli: 1 827 = 1242 (İkinci defa) 148) Mehmet Sait Pertev Efendi / Paşa - Milliyeti Türk, tayini: 1 827 = 1 242, azli: 1 830 = 1 245 l 49) Doğramacızade Mehmet Hamid Bey - Milliyeti Türk ( ? ) , tayini: 1830 = 1245, azli: 1831 = 1 246 (İkinci defa) 1 50) Süleyman Necip Bey - Milliyeti : Türk (?), tayini : 1 83 1 = 1 246, azli: 1832 = 1247 1 5 1 ) Hacı Mehmet Atıf Efendi / Paşa - Milliyeti : Türk, tayini: 1 832 = 1247, Umur-ı Hariciye Nezareti'nin teşekkülü üzerine, Hariciye Nazırı olması : 1 836 = 1251

Not : Bu tasnifte, İsmail Hami Danişmend'in çalışmala­ rı esas alınmış, ancak yeni bilgi ve bulgular da ilave edilmiştir. 291


GENEL KAYNAKLAR : 1 - ABİDİN, İhsan - RIZA, Ali - RÜŞTÜ, Cevat : Türklerin Medeniyete Hizmetleri, «Kitaba basım yeri ve tarihi konulmamış olup, İst. Beyazıt Be­ lediye Kütüphanesinde 0/2284 numara ile ka­ yıtltdır.» 2 - AHMET Refik (Altınay) : Osmanlı Devrinde Türk Madenleri, İstanbul 193 1 - XVI . Asırda İstanbul Hayatı « 1553 - 1591 », İstanbul, 1 935 3 AKDAC, Mustafa : Türkiye'nin İktisadi ve İçti­ mai Tarihi, C. 1 - 1 1 , İstanbul, 1 974 - Osmanlı Devrinde Esas Düzen, TAD, C. 111, S. 4-5, Ankara, 1 965 4 - ALBAYRAK, Sadık: Budin Kanunnamesi ve Os­ manlı Toprak Meselesi, İstanbul, 1 973 ALİ. Nizamettin: Türklerde Sanayi, «Kitap İstan­ 5 bul Akşam Matbaasında basılmış olup, baskı ta­ rihi konulmamıştır. İst. Beyazıt Belediye Kütüp­ hanesinde 0/23 04 numara ile kayıtlıdır.» - Türklerde Sanayi Tarihten Evvel ve Sonra, « Kitaba basım yeri ve tarihi konulmamış olup, lst. Beyazıt Belediye Kütüphanesinde 0/2783 nu­ mara ile kayıtlıdır.» 6 - ANDREASYAN, Hrant D. : Polonyalı Simon'un Seyahatnamesi, İstanbul, 1964 7 - ARTUK, İbrahim : Mardin Zinciriye Medresesi -

-

292


ve Banisi, SAD, S. 3, Ankara, 1971 8 - ASRAR, Ahmet : Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi, İstanbul, 1 972 9 - ATALAY, Besim: Türk Halıcılığı ve Uşak Halıla­ rı, Ankara, 1967 10 - ATUF, Nafi: Türkiye Maari f Tarihi, İstanbul, 1931 11 - AVCIOCLU, Doğan : Türkiye'nin Düzeni «Dün, Bugün, Yarın», C. I-11, İstanbul, 1971 12 - AYNİ Ali Efendi: Kanunname-i Al-i Osman, An­ kara, 1964 13 - AYVERDİ. Samiha : Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, C. I, İstanbul, 1 975 14 - BALTACI . Cahit: XV - XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri «Teşkilat, Tarih», İstanbul, 1 976 15 - BARKAN, Ömer Lütfi : XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, tstanbul, 1943 - Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı « 1 5501 557», C. I, Ankara, 1972 - Osmanlı İmparatorluğunda Çiftçi Sınıfının Hukuki Statüsü, Ülkü Mecmuası, C. IX - X, İs­ tanbul, 1 937 - Türkiye'de Toprak Meselesinin Tarihi Esasla­ rı, Ülkü Mecmuası, C. XI - XII, İstanbul, 1 938 - Osmanlı İmparatorluğunda Toprak İşçiliğinin Organizasyon Şekilleri, İFM, C. I, İstanbul, 1 940 - İstila Devrinin Kolonizatör Tiirk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Mecmuası, S. 2, İstanbul, 1 94 1 - B i r İskan Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıf­ lar ve Temlikler, Vakıflar Mecmuası, S. 2, İstan­ bul, 1 942 - H. 933 - 934 (M. 1 527 - 1 528) Mali Yılına Ait Bir Bütçe Örneği, İFM, C. XV Nu. 1-4 den ayrı­ bası, İstanbul, 1 954 - Osmanlı İmparatorluğu Bütçelerine Dair Uot-

293


lar, İFM, C. XVII, Nu. 1-4 İstanbul, 1956 - Türk Yapı ve Yapı Malzemesi Tarihi İçin Kaynaklar, İFM, C. XVII, Nu. 1-4 İstanbul, 1956 - Bir Osmanlı Bütçesi ve Ekleri, İFM, C. XVII, Nu. 1-4 den ayrıbası, İstanbul, 1956 - Şehirlerin Teşekkülü ve İnkişafı Tarihi Bakı­ mından Osmanlı İmparatorluğunda İmaret Sis­ teminin Kuruluşu ve İşleyiş Tarzına Ait Araş­ tırmalar, İFM, C. XXIII, Nu. 1-2, İstanbul, 1 963 - Fatih Cami İmareti Tesislerinin 1489 - 1490 Yıllarına Ait Muhasebe Bilançoları, İFM, C. XXIII, Nu. 1-2, İstanbul, 1963 - Ayasofya Camii ve Eyüp Türbesinin 1489 - 1491 Yıllarına Ait Muhasebe Bilançoları, İFM, C. XXIll, Nu. 1-2, İstanbul, 1963 16 - BARTHOLD, W. : İslam Medeniyeti Tarihi «Fuad Köprülü'nün izah ve düzeltmeleriyle» Ankara, 1 973 17 - BAYKAL, İsmail H. : Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul, 1 953 18 - BAYSUN, Cavit: İslam Ansiklopedisi, Naip Mad­ desi, C. IX, İstanbul, 1 964 19 - BELİN, M. : Türkiye İ ktisadi Tarihi Hakkın­ da Tetkikler (Çeviren : M. Ziya), İstanbul, 1931 20 - BERKİ, Ali Himmet : Vakfa Dair Yazılan Eser­ lerde Vakfiye ve Benzeri Vesikalarda Geçen İs­ tilah ve Tabirler, Ankara, 1966 2 1 - B ERKİ , Şakir: Türkiye'de Toprak Davası ve Mevzuat Karşısında Toprak Rej imi, Ankara, 1971 22 - BUSBECG, Ogier Ghiselm de : Türkiye'yi Böyle Gördüm (Hazırlayan : Aysel Kurutluoğlu) İs­ tanbul, (Kitaba baskı tarihi konulmamıştır. Ter­ cüman 1001 Temel Eser Serisinin 3 1 numaralı kitabıdır) 23 - CİN, Halil: Miri Arazi ve Bu Arazinin Mülk Ha­ line Dönüşmesi, Ankara, 1969

294


24 25 26

27

-

-

-

COLES, Paul : Avrupa'da Osmanlı Tesirleri (Çe­ viren: Vecdi Bürün), İstanbul, 1 975 Çağatay Neşet: Bir Türk kurumu olan Ahilit, An­ kara, 1974 DAC, Mehmet - ÖYMEN, Hıfzırrahman R. : İs­ lam Eğitim Tarihi «H. 1 - VI, M. VII - XII. Yüz­ yıllar», Ankara, 1 974

DALSAR, Fahri : Türk Sanayi ve Ticaret Tarihin­ de Bursa'da İpekçilik, İstanbul, 1 960 28 DANIŞMAN, Zuhuri : Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 1 - VII I , İstanbul , 1966, 1970, 1 9644 .. 1 965, 1 97 1 , 1 97 1 , 1965, 1 965, 1965 29 DANİŞMEND, İsmail Hami : Türklük Mes'eJele­ ri, İstanbul, 1966 30 DAVER, Abidin: Türk Denizciliği, 31 DOCAN, Mehmet : Tarih ve Toplum «Türkiye'de Toprak Mes'elesi, İstanbul , 1977 32 EMİR, Ali Haydar Fevzi : Türklerin Deniz Harp Sanatına Hizmetleri, (Kitaba basım tarihi ve ye­ ri konulmamış olup, İst. Beyazıt Belediye Kü­ tüphanesinde 0/ 123 numara ile kayıtlıdır) 33 ERGİN, Osman : Türkiye Maarif Tarihi, C. I - il, İstanbul, 1 977 - Türkiye'de Şehirciliğin İnkişafı, İstanbul, 1 936 34 - EVLİYA Çelebi : Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. 1 XV, (Hazırlayan: Zuhuri Danışman) İstan­ bul, 1 970 - 1971 - 1 972 35 EYİCE, Semavi : İlk Osmanlı Devrinin Dini, İç­ timai Bir Müessesesi Zaviyeler ve Zaviyeli Cami­ ler, İFM, C. XXIJI, Nu. 1 -2, İstanbul, 1%3 36 - FATİH İmareti Vakfiyesi : İstanbul, 1 945 (Ha­ zırlayan: Osman Ergin) 37 FATİH Aşhanesi Tevzinamesi : İstanbul, 1 953 (Hazırlayan : Süheyl Ünver) 38 GALANTİ, Avr:im : Ankara Tarihi, İstanbul, 1 950 39 GAZİANTEP Şer'i Mahkeme Sicilleri : F. 1 (Cilt: -

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

295


153-160) F. 2 (Cilt: 144 - 1 52) - F. 3 (Cilt : 1 42 143), Gaziantep, 1 966 (Hazırlayan: Cemil Cahit Güzelbey) GAZİANTEP Şer'iye Sicillerinden Örnekler : Cilt: 8 1-141, Gaziantep, 1 970 (Hazırlayanlar: Ce­ mil Cahit Güzelbey - Hulusi Yetkin) GÖKBİLGİN, M. Tayyip : Rüstem Paşa ve Hak­ kındaki İthamlar, İÜEF - TD, C. VIII, S. 1-2, İs­ tanbul. 1 955 - İslam ve Tiirk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları, İFM , C. V. İstanbul, 1 949 GÖKÇEN, İbrahim : XVI ve XVII. Asır Sicille­ rine Göre Saruhan'da Yöriik ve Türkmenler, İs­ tanbul, 1 946 GÖLPINARLI, Abdülbaki : Fütüvvetname-i Sul­ tani ve Fütüvvet Hakkında Bazı Notlar, İFM, C. XVIJ, Nu. 1 -4, İstanbul, 1 956 GÖYÜNÇ, Nejat : XVJ. Yüzyılda Mardin Sanca­ ğı, İstanbul, 1 969 - XVI . Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, Bel­ gelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 17, İstanbul, 1 968 GÜÇER, Lütfi: XVI - XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat· Meselesi ve Hubu­ battan Alınan Vergiler, İstanbul, 1 946 - XV - XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorlu­ ğunda Tuz İnhisarı ve Tuzlaların İşletme Niza­ mı, İFM, C. XXIII, Nu. 1 2, İstanbul, 1 963 -

40 -

41 -

42

-

43 -

44 -

45

-

-

46 - GÜL, Kemal Vehbi : Anadolunun Türkleştirilme­ si ve İslamlaştırılması, İstanbul, 1971 GÜLLÜLÜ, Sabahattin : Ahi Birlikleri, İstanbul 47 1 977 48 - GÜRATA, Mithat : Unutulan Adetlerimiz ve Lon­ calar, Ankara, 1 975 . 49 - HAMMERJ, Joseph de : Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 1 - il, İstanbul, 1 972 (Çeviren: Zuhuri Danışman) -

296


50

HATEMİ, Hüseyin P. : Önceki ve Bugünkü Türk Hukukunda Vakıf Kurma Muamelesi, İstanbul, 1 969 51 HOCA Saadettin Efendi : Tacüttevarih -Tac al Tevarih-, C. 1-2, İstanbul, 1 974 (Hazırlayan: İs­ met Parmaksızoğlu) 52 - İBNİ BATUTA Seyahatnamesinden Seçmeler, İs­ tanbul, 1 971 (Hazırlayan : İ. Parmaksızoğlu) 53 - İBNİ KEMAL : Tevarih-i Al-i Osman, VII nci Defter, Ankara, 1 957 54 - İNALCIK, Halil: Fatih Devri Üzerine Vesikalar ve Tetkikler 1, Ankara, 1954 - Suret-i Defter-i Sancak Arvanid ,Ankara, 1954 - Bursa Şer'iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed'in Fermanları, Belleten, C. XI, C. 44, Ankara, 1947 - XV. Asır Türkiye İktisadi ve İçtimai Tarihi Kaynaklan, İFM, C. XV, Nu. 1-2, İstanbul, 1 954 - Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu, Belleten, C. XXJI , Ankara, 1959 - İslam Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü, İED, S. 1 , İstanbul, 1959 - Bursa'da XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Ait Vesikalar, Belleten C. XXIV, Ankara, 1 961 - Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluş ve İnki­ şafı Devrinde Türkiye'nin İktisadi Vaziyeti, Bel­ leten, C. XXV, Ankara, 1961 - Yükseliş Devrinde Osmanlı Ekonomisine Umumi Bakış, TKD, S. 68, Ankara, 1968 - Osmanlı Devrinde Türk Ordusu, TKD, S. l 1 8 , Ankara, 1 972 -

-

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ: C. 1 XII, (Konuyla il­ gili maddeler) 56 - KARA, Mustafa: Din Hayatı, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul, 1 977 57 KARAUCUZ, Tabir : Camcılık ve İstanbul'da İlk

55

-

-

-

297


58 59

-

60 -

61 62 -

63

Cam ve Billur Fabrikası, TKD, S. 1 1 1 , Ankara, 1 972 KAZICI, Ziya: Osmanlılarda Vergi Sistemi, İs­ tanbul, 1 977 KEPEKÇİOCLU, Kamil : Bursa'da Şer'i Mahke­ me Sicillerinden \-e Muhtelif Arşiv Kayıtlarından Toplanan Tarihi Bilgiler ve Vesikalar, Vakıflar Mecmuası, S. 2, Ankara, 1 942 KOCA Sekbanbaşı Risalesi : (Hazırlayan : Ab­ dullah Uçman), İstanbul, (Kitaba baskı tarihi ko­ nulmamıştır. Tercüman 1 00 1 Temel Eser Seri­ sinin, 72 numaralı kitabıdır) KOÇU, Reşat Ekrem : Yeniçeriler, İstanbul, 1 964 KÖPRÜLÜ, M. Fuad: Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara, 1 972 - Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar, Anka­ ra, 1 976 - Anadolu Selçuklularının Yerli Kaynaklan, Ankara, 1 943 . - Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseseleri­ ne Tesiri Hakkında Bazı Mülahazalar, THİTM. C. I, İstanbul, 1931 - Ortazaman Türk Hukuki Müesseseleıi, İs­ lam Amme Hukukundan Ayrı Bir Türk Amme Hukuku Var mıdır?, Belleten, C. i l , S. 5-6, Anka­ ra, 1 938 - Ortazaman Türk - İslam Feodolitesi, Belleten, C. V, S. 1 9, Ankara, 1 94 1

KURAT, Akdes Nimet: Türk - İngiliz Münase­ betlerinin Başlaması ve Gelişmesi (1 533 - 1 6 10), Ankara, 1 953 64 - KÜÇÜK, Hasan : Osmanlı Devletini Tarih Sahne­ sine Çıkaran Kuvvetlerden Biri : Tarikatler ve Türkler Üzerindeki Müsbet Tesirleri, İstanbul, 1 976 65 - KÜÇÜKÖMER, İdris : Osmanlılarda Kapitalist

298

-


66

67

68 69

70

-

-

-

LEVlS, Raphaella : Osmanlı Türklerinde Gün­ delik Hayat, İstanbul, 1 973 MUGHUL, Muhammed Yakub : Kanuni Devri Os· manlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osman· Iı - Hint Müslümanları Münasebetleri « 1 5 1 7 1538», İstanbul, 1 974 MUMCU, Ahmet : Osmanlı Devletinde Siyaseten Kati, Ankara, 1963 - Osmanlı Devletinde Rüşvet «Özellikle Adli Rüş­ vet», Ankara, 1969 - Hukuksal ve Siyasal Karar Organı Olarak Divan-ı Hümayun, Ankara, 1 976

-

--

-

,...... - -· ·-

71

Düzene Geçilmemesi ve Bürokratlar ile Ortanın Solunun Gelişimi, İstanbul, 1968 - Düzenin Yabancılaşması, İstanbul, 1 969 KÜTÜKOCLU, Mübahat S. : Osmanlı - İngi­ liz İktisadi Münasebetleri « 1 580 - 1 838», C. I, An­ kara 1 974 LAMARTİN, A. de: Türkiye Tarihi, C. I V, (Ha­ zırlayan : A. R. Uzmcn) İstanbul, (Kitaba baskı tarihi konulmamıştır. Kitap Tercüman 1001 Te­ mel Eser Serisinin 38-39-40-41-42-43 numaraları kitaplarıdır.)

-

MÜNECCİMBAŞI, Ahmed D. : Müneccimbaşı Ta­ rihi, C. I - II, (Hazırlayan : İsmail Erünsal) İs­ tanbul, (Ki taba baskı tarihi konulmamıştır. Ter· cüman 1001 Temel Eser Serisinin 37 Numaralı kitabıdır.)

NAGY, Gyula Kaldy : Kanuni Devri Budin Tah­ rir Defteri « 1 546 - 1 562», Ankara, 1971 NAİMA, Mustafa Efendi : Tarih-i Naima, C. I 73 VI, (Hazırlayan : Zuhuri Danışman) İstanbul, 1967 - 1968 - 1969 74 - NEZİHİ, Vehbi Hakkı: Türklerde Ticaret Haya­ tı, (Kitaba basım yeri ve tarihi konulmamış olup, 72

-

-

299


75 -

İst. Beyazıt Belediye Kütüphanesinde B/ 123 nu­ mara ile kayıtlıdır.) NEŞRİ, Mehmed : Kitab-ı Cihan-Nüma « Neşri Tarihi», C. 1 i l , (Hazırlayanlar: F. Reşit Unat, M. Atalay Köymen) Ankara, 1 949 - 1 957 NİZAMÜLMÜLK : Siyasetname, (Hazırlayan: M. Şerif Çavdaroğlu) İstanbul, 1954 OKANDAN, Recai Galip: Amme Hukukumuzun Ana Hatları, 1. Kitap, «Osmanlı Devletinin Kuru­ luşundan İnkirazına Kadar», İstanbul, 1 957 ONGAN, Halit: Ankara'nın İki Numaralı Şeriye Sicili, Ankara, 1 974 ORHAN, Ziya : Türkiye'de Merinos, İstanbul, 1 944 ORHONLU, Cengiz : Osmanlı İmparatorluğunun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti, İstanbul, 1 974 ORKUN, Hüseyin Namık: Eski Türk Yazıtları, İstanbul, 1 94 1 ORUC Beg Tarihi : (Hazırlayan: Atsız) İstanbul, (Kitaba baskı tarihi konulmamıştır. Tercüman 1 00 1 Temel Eser Serisinin 5 Numaralı kitabıdır.) ·

76 77 -

78 79 80 81 82 -

83 - ÖGEL, Bahattin: Caca Bey Vakfiyesindeki Bazı Unvan ve Kişi Adları Hakkında Notlar, SAD, S. 2, Ankara 1 97 1 8 4 - ÖZ, Tahsin : Türk Kumaş v e Kadifeleri, İstanbul, 1 946 85 - ÖZTUNA, T. Yılmaz: Türk Tarihinden Yaprak­ lar, İstanbul, 1 969 - Başlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, C. 1 VIII, İstanbul, 1 963 - 1 964 - 1 965 86 - PEÇEVİ, İbrahim Efendi : Peçevi Tarihi, (Hazır­ layan: Murat Uraz) İstanbul, 1 968 87 - PETERS, Richard: Batı Gözü İle Türk Tarihi, (Çeviren: Razi Maner) İstanbul, 1975 88 - PRİCE, M. Philips: Türkiye Tarihi - İmparator.

300


luktan Cumhuriyete Kadar -, (Çeviren : Selahattin Atalay) İstanbul, 1 977 89 SAYAR, Nihad : Türkiye İmparatorluk Dönemi Mali Olaylan, İstanbul, 1977 90 - SENCER, Muzaffer : Osmanlı Toplum Yapısı, İstanbul, 1 969 91 - SİLAHTAR Mehmet Ağa : Silahtar Tarihi - XVII. Asır Saray Hayatı -, (Hazırlayan: M. Nihad) 91 - SOYSAL, İsmail : Fransız İhtilali ve Türk - Fran­ sız Diplomasi Münasebetleri (1789 - 1 802), Anka­ ra, 1 964 92 - SOYKUT, Refik : Ahi Evran, Ankara, 1 976 - Orta Yol Ahilik, Ankara, 1 97 1 9 3 - ŞEHSUVAROCLU, Bedii : İstanbul'da 500 Yıllık Sağlık Hayatımız, İstanbul, 1 953 94 - ŞEVKİ, Mehmet Ali : Osmanlı Tarihinin Sosyal Bilimle Açıklanması, İstanbul, 1 968 95 - TANERİ, Aydın: Osmanlı Devletinin Kuruluş Dö­ neminde Vezir-i Azamlık, Ankara, 1974 - Türkiye Selçuklularında Kültür Hayatı, Kon­ ya, 1 977 96 - TARIM, Cevat Hakkı: Kırşehri Gülşehri Babiler Ahiler Bektaşiler, İstanbul, 1948 97 - TARUS, İlhan : Ahiler, Ankara, 1 947 98 - TEACHER, Franz : İslam Ortaçağında Fütuvva (Fütüvvet Teşkilatı), İFM, C. XV, Nu. 1-4, İstan­ bul, 1 954 99 - TEKİNDAC, Şahabettin : İslam Ansiklopedisi Mahmut Paşa Maddesi, C. VII, İstanbul, 1972 100 - TOCAN, Zeki Velidi: Umumi Türk Tarihine Gi­ riş, C. 1, İstanbul, 1 946 - Reşideddin Mektuplarında Anadolunun İkti­ sadi ve Medeni Hayatına Ait Kayıtlar, İFM, C. XV, Nu. 1-4, İstanbul, 1 954 101 TUNCER, Hadiye: Osmanlı İmparatorluğu'nda Toprak Hukuku Arazi Kanunları ve Kanun Açık-

-

301


102

103 104 105

1 06

302

lamaları, Ankara, 1962 - Osmanlı İmparatorluğu Toprak Kanunları (1299 - 1730), Ankara, 1 972 - TURAN, Osman : Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1 958 - Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul, 1969 - Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İ s­ tanbul, 1 969 - Selçuklular ve İ slamiyet, İ stanbul, 1 971 - Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1 971 - Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1 971 - Türkiye Selçuklularında Toprak Hukuku Miri Topraklar ve Hususi Mülkiyet Şekilleri, Belleten, C. XII, S. 47, Ankara, 1 948 - ULUÇAY, M. Çağatay : İlk Müslüman Devletleri, İstanbul, 1977 - UNAT, Faik Reşit : Ti.irkiye'de Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1 964 - UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı: Osmanlı Devletin­ de Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1 948 - Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocak­ ları, Ankara, 1943 - Osmanlı Devletinde Saray Teşkilatı, Ankara, 1 945 - Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1 970 - Osmanlı Tarihi, C. 1 - 111, Ankara, 1 977 - 1 975 1 973 - Anadolu Beylikleri Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara, 1 969 - Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara, 1 974 ÜLG ENER, Sabri: XJV. Asırdan Beri Esnaf Ah­ lakı ve Şikayeti Mucip Bazı Halleri, İ FM, C. XI,

-


Nu .. İstanbul, 1949 - 1950 - İkti sadi İnhitat Tarihimizde Ahlak ve Zihni­ yet Meseleleri. İ stanbul, 1951 - Tarihte Darlık Buhranları ve İktisadi Muva­ zenesizlik Meseleleri, İstanbul, 1951 107 - YATMAN, Nurettin: Türk Kumaşları, Ankara, 1 945 108 - YERASİMOS, S tefenos : Az Gelişmişlik Sürecin­ de Türkiye, C. 1 , İstanbul, 1974 109 - YINANÇ, M. Halil: Anadolunun Fethi, İstanbul, 1 934 - İslam Ansiklopedisi Ahmet Paşa (Gedik) Mad­ desi, C. 1, İstanbul, 1 965

GENEL KAYNAKLARDA GEÇEN KISALTMALAR : İ ED 1FM SAD TAD THİTM TKD İÜEF - TD :

İslam Enstitüsü Dergisi İktisat Fakültesi Mecmuası Selçuklu Araştırmaları Dergisi Tarihi Araştırmalar Dergisi Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası Türk Kültür Dergisi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi

303


İÇİNDEKİLER Takdim . . . . . GİRİŞ Cihan Hakimiyetine Doğru . ...... .. . ...... ... .. . .... .. . İmparator mu İspanyol Köpeği mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . Kanuni Fransa'yı korumuktu ama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Lüther, Kanuni'nni ajanı mıydı? . . Askeri üstünlüğün ekonomik kaynakları . . Selçuklu Türk Sanayii Bankacılığın temeli ... . . .... . .. . . . . .. ....... . ..... ....... Selçuklu Toprak Rejimi . . İş Hayatının Teşkilatlanması .. Her yerde Türkçülük . . . Beylikler Döneminde Sanayii ve Ticaret . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

. . . . . . . .

. . . . . .

. . . . . . . . . . . .

3

. . . . . . . . . . . . . .

5

.

. .

. . . . . .

8

. .

. . . . . . . . . . .

. . . . .

. . . . . . .

.

. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

.

. . .

.

9

12 15 20 23 24 27

30 31

BİRİNCİ BÖLÜM (OSMANLI DEVLETİ DOGARKEN ANADOLU'NUN İKTİSApİ DURUMU) GİRİŞ Osmanlı Toprak Rejimi . . . . . Köylü v e Sipahi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. Eşitliğin Temeli : İslam Batıda Senyör Soygunu . . . ... . Batı B izi Neden Etkiliyemedi ? Adli Düzen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Asayiş ve Adalet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Ahi Teşkilatı . . . . . Sanatkar Olmanın Şartları . .......... ................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

. . .

. . . . . .

.

. . . . . . .

.

. . . . . . . . .

. . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . . .

.

.

. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

. . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. .

304:

. .

. . . . .

. . .

36 41 43 46 49 52 53 59 61 63


Esnaf ve Sanatkarların İşleri Hakkında Tüzük . . . 66 Ticarette Türkçülük . . . .. . 77 Resmi Metinlerde Ahi Teşkilatı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81 Savaşçı Dervişler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 3 Batuta'nın Tesbitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 Pirlerin Pirleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 8 ECİTİM VE SOSYA LYARDIM TEŞKİLATLARI . 90 Ana Okulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94 Vakıflar ve Türkçülük . . . . . . . . . . . . . . . . 97 100 Turancı Bir Vakıf Kuruluşu . . . Sosyal Güvenlik ve Vakıflar . . . . . . . . 102 Toplum İçin FL·dekarlık . . . . . . . . . . . . . . . 1 06 . . .

. . . . . .

. . . . . . .

. . . . . . . . .

.

. . . . . . . . .

.

.

. .

. . . .

. . .

.

. . .

.

. . .

. . .

.

. .

.

. . .

. .

. . .

. . . .

.

. . . . . . . . .

. .

.

. .

. . . . . . . . . . . . .

. . . .

. . . . .

. . . . . .

. . .

.

. . .

.

.

. .

.

. .

. . . . . . . .

. . .

. .

. .

İKİNCi BÖLÜM .

111

. . . .

ı ı ı;

Müzikle Tedavi .. .. . . . . . İKTİSADİ V E TİCARİ HAYAT . Dokuma Sanayii . ... .. Deri ve Boya Sanayii . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Madencilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Harp Sanayii Diğer Sanayii Dalları . . . . .. . . . . . . . . . . . Tanın ve Hayvancılı k . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Üretim ve Tüketim İlişkileri ... .. .. . ... İ şçilerin Durumu . . . Zamlar ve Harcırahlar .. . . . ..... . .... . . .... İlk Toplu Sözleşme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . Denge Değişirken . . . .. . ..... ... .. Sonun Başlangıcı .. . . . . . . . . .. .. Ateşte Kızartılan Kral . . . . . ... ..... .. . ... . . . .

. . . . . .

. .

. . . . . . . .

. . .

. .

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

. . . . . . . . . .

. .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . •

. . . . . .

. .

.

. . . . . . . .

.

. . . . . .

. . . .

. .

.

. .

.

. . .

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

. . . .

.

. . . .

. . . . . .

.

.

. . . . . . .

. . . . . .

. . . .

. . .

. . . . .

.

.

.

. .

.

.

. .

. .

. . . .

.

. .

.

.

.

. .

.

. . .

1 19 130 134 138 145 147 154 156 159 164 1 66 1 80 1 83

Ü ÇÜ NCÜ BÖLÜM Temeldi Çelişki . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Devşirme Kurumları . . . . . .. .. ...... ......... ... Devşirme İşlemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Türkleştirme ve Yeniçerilik . . . . . . . . .. .. .... . .

. . . . .

. .

. . . . .

.

.

.

.

. . . .

.

1 87 1 92 197 201 305


. .. ....... .. . . .. . . . . . ...... .... ........ ......... .. Enderuın Yazılı Hareketler Türk Devşirme Mücadelesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Devşirme Soygunu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Rüşvet ve İhanet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

205 209 215 223 226

EKLER EK- 1 , Vezir-i Azamlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. E K-2, Kaptan-ı Deryalar . . EK-3. Başdefterdarhk EK-4, Nişancılar, Reis-ül Küttablar (Hariciye Nazırları) . ... ... . . . . ............ . . .................... GENEL KAYNAKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .

. . . . . . . . ._ . . . . . . . . . . . . .

23 5 253 266 282 292

Baskıya hazırlayan : Kaşgarlı İsmail Cengiz

KİTAPCILARA DUYURU Kitaplarımız posta ücreti dahil, % 30 indirimli ödemeli gönderil i r. • Beyaz Saray Nu: 33, Beyazıt - İST. e P.K. 93, Fatih - İST.

306


'

KUTSUN YllYINEVI SUNAR •

GORüŞLER Doç. Dr. Turan Yazgan

20 TL. •

TASAVVUF VE LAiK LiK Prof. Dr. Amiran Kurtkan

20 TL. •

Kıbns'da Yunan Emperyalizmi Fikret Kürşad - Mustafa H. Altan Sabahattin Egeli

35 TL. •

Resimlerle

Doğu Türkistan

Doğu Türkistan Göçmenler Derneği

25 TL.


CIKACAK ESERLER

DEVLETNAME '

Seyyah-ı fdkir Evliyô Celebi

40 TL. •

REY IRM!GI Dilaver Cebeci

Türkiyede Emperyalizm ve

Anarşi

Kaşgarlı İsmail Cengiz


DAGITI M I N I YAPTIGIMIZ ESERLER

. .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

40.- TL.

Verim Ekonomisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

60.- TL.

Kapital izm Marksizm ve İslôm . . . . . . . . . . . . . . .

25.- TL.

İsraf Eknomisi

Türkiyen in Kalkınması

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 00.- TL. .

Görüşler

20.- TL.

Tasavvuf ve Lai k l i k . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

20.- TL.

Kıbrısta Yunan Emperyal izmi . . . . . . . . . . . . . . .

35.- TL.

Osmanlı lar'da Sosyo - Ekonomi k Yapı . . . . . .

50.- TL.

Devletname

40.- TL.

Türk Mill iyetçiliği ve Kadın

20.- TL.

Beyazsaray Nu: 33 Beyazıt - İST.


IOVOI İİllÜ ._ ., _ VIVllEUİ ri'ı

.

KASETLER

Kanımız Aksa da Zafer İslômın Ozan Arif 1 . il. Türkeş'in Kurultay Kon uşması Hilmi Şahballı İ l ham Gencer - Feryal Feryadi Türkistan müziği Azeri Opera müziği

POSTERLER

Alparslan Türkeş Türk Bayrağının Doğ uşu Bozkurt Cemi loğ l u Ergenekon Tebri k kartları ROZETLER KOLYELER ANAHTARLIK SERİGRAF BOZKURT BASKI

Beyazsaray Nu: 3 Beyazıt - İSTANBUL


LiSELi

MİLLİYETCİ GEN C.L İ Gİ N özlediği

dergi



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.