Nuri Yazıcı - Milli Tarih Şuuru ve Büyük Türk Devleti

Page 1



(ib--� l��

MİLLi TARiH ŞUURU ve

BÜYÜK TÜRK DEVLETİ

Nuri YAZICI


Birinci BaskÄą Mart 1984

-

ANKARA


OCAK YAYINLARI: Fikri Eserler Dizisi :

15 5

MLLİİ TARiH ŞUURU VE BUYUK TÜRK DEVLETİ Nuri YAZICI

(jb--! l�.�'�

P.K. 329 Kızılay - ANKARA


Kapak Kompo•vonu : Özmen VİGIT Baskı

:

Aydın tJlatbgası ANKARA Tel

:

17 77 00


İÇİNDEKİLER

Önsöz

7

Türk Adının Anlamı ve Yaygınlaşması

9

Türk Siyasi Tarihinin İlk Devirleri Ta rihte Türk

Devleti

Büyük

Devleti

Hun

18 23 . . . . 27

Batı H u n Devleti

33

Avrupa

Devleti

34

Hun Devleti

39

Ak

-

Hun

Gök - Türk Devleti Hazar Devleti

57

Uygur Devleti Karahanlılar

61 Devleti

Selçu klu

Devleti

Ha rezmşahlar Devleti Altınordu Devl�ti Tim ur

Devleti

71 . . . 76

Gazneliler Devleti Büyük

42 . . . 51

Avar Devleti

. . . 80 . . . 97 101 . . . 106

Bôbür Devleti

... 112

Osmanlı

... . 114

Devleti

Dünyada Türkler Sonuç

131 . . . 1 35



Ö

N

S

Ö

Z

«Bizim milletimiz derin bir maziye maliktir. Bu düşünce bizi elbette altı, yedi asırlık Osmanlı Türklüaünden Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin herbirine eşit olan büyük Türk Devletine kavuşturur » ••.

Mustafa Kemal ATATÜRK Türk Milleti tarihin en eski devirlerinden itibaren millet ve devlet olarak varolmuş ve insanlığa pek çok medeni hizmetlerde bu­ lunmuştur. Toplumlar için ömür demek olan «Tarih»te kimi kısa kimi toplumlar da diğerlerine göre uzun sayılabilecek tarihlerin­ den sonra sahneden çekilmişlerdir. Bunların da hemen hemen hepsi bir daha dirilmek imkanı bulamadan soy ve kültür bakımın· dan kaybolmuşlardır.. Başka milletlerin tarihlerinde bir veya iki defa görülen yükselişler, parlama devirleri Türk tarihinde defal arca yaşanmıştır. Bu siyasi hayatiyet Türk milletini ve devletini ölümsüzleştirmiştir .. Bu millet istikbalde de insanlık tari­ hinde büyük roller oynayacaktır. Büyük Tü1'k Devleti'nin tarihte devamlılığı milli tarih şuurunu gerektirmektedir... . Bu şuurun insanları tarihleriyle geç­ mişe, ülküleri ve ümitleriyle istikbıile bağlıdırlar; «Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak içinde kendinde kuv­ vet bulacaktır.» Bu kitabın konusu olarak seçilen Türk devletleri aslında bir­ birinden farklı devletler değildir.. Değişen sadece şartların ortaya


çıkardığı mekan ve çağın icabı yeni teşkilatlardır. Zaten bunun da binlerce seneden beri değişmemesi aranamaz herhalde. Bu devletleri ayrı, ayrı adlandırmak ve temsili de olsa bay­ raklarını tespit etmek usül olduğundan ayni silsile kabul edilmiştir. Bilinen şeylerin tekrarından kaçınılarak devletlerin siyasi ve me· deni rolleri konu edilmiştir. Aslında kaybolmayan bir kültür çiz­ gisi mevcuttur ..

O sebepten bu büyük tarihi «Büyük Türk Devleti>

veya cTürk Cihan Devleti> adı altında toplıyabiliriz.

Nuri YAZICI


A

-

·TÜRK,. ADININ ANLAMI VE YAYGINLAŞMASI

ııBu memleket, Dünyanın beklemediği, ôslô ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne yedibin senelik en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabia­ tın rüzgôrlarıyla sallandı beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelô korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onla· onların oğlu oldu. Bir rı tabiatın babası tanıdı; gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu; şimşek, yıldı­ rım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur; Yıldırımdır, ııydınlatan güneştir.»

kasırgadır, dünyayı

Mustafa Kemal ATATÜRK

Türklerin tarih boyunca değ işik kültür çevreleriyle temasa cel­ diklerini bil iyoruz .. Bu cevreler birbirinden cok uzak bölgelerdi. Kay­ na kları o rasında dil ve alfabe f a r k lılı kl a r ı vardı... O sebepten Türk­ lerden bahseden bu kayna kların, değişik imlalorlo yazdıkları görülü yor. Çoğunl u ğu do bu kelimenin anlamını güçlü, hakim diye bil­ d iriyorlar. Değişik kaynaklarda, ö ze ll i k le Çin kaynaklarında Türk kelimesi­ n ı n yazılışı bilginleri daha çok nıeşgul etmiştir. Orad a do d eğ iş i K şekilde yazmalar gö�ülmektedlr. Miladi 6.yy'do Cin yıllıgı «Cou Şu»da, Göktü rk birliğini göstermek icin «Türk» adının kullan ıl­ dığı görülüyor. Bu sırala rda (542-545 yılla rı) Göktürk Hakanı Bumin


Han'a Cinden elci gönderilmektedir. Bununla beraber Türk soyun­ dan gelen ve tü rkce konuşan toplulukların cok eskiden beri mevcut ol­ duğunu yine bu yabancı kaynaklara, a rkeolojik ve a n tropolojik bel­ gelere göre söyleyebil iriz. Cin kaynakla rındaki T'u-Kuei-i, B. MUNKACS j Tu-lu-ke biçiminde okumuş ve bunun miğfer a nlamına gelen «dugulga » n ı n aslı olduğunu iddia etmişti r. Coğu bilginler, bu a rada De GUIGNES, J. KLAPROTH. J. SCHjMiDT, GOBE LENIZ, SCHOIT ve J.J . HESS. Tü rk kelimesine miğfer anlamını vermişlerdir. Bu iddianın kökü yine bir Cin kaynağı­ na dayanıyordu; Su i-Şu adlı Cin kaynağında Tu-kue'n in, Türk dilinde m iğfer anlamına geld iği ve Türklerin de Altaylarda, miğfer biçiminde bir dağın eteklerinde oturduğu bildirilmekteydi. (1) V . V. BARTHOL D. Tu-kue kelimesinin, Türk'ten bozulmuş olduğu hakkındaki yoru mla rın tamamen kabul olunmad ığını, ta rtışmalara sebep olduğunu belirtiyorsa da Prof. W. EBERHARD, Tu-kue/Tu-cüe'­ leri «hakiki Türktürler .. » d iye tan ı m l ıyor. (2) Fransız sinologu P. PE LLİOT ise bu işaretin «Tü rküt» şeklinde oku � ması gerektiğini ve -t- ekinin çoğul olara k kullanıldığını iler i s ü rmüştür.. Araştırmalarda, Türkçedeki -z- çoğul · ekinden hareketle «Türküz» şeklinde o � unması gerektiği de ileri sürülmüştür. Bu d u ru­ ma göre Türk kelimesinin, Cin kaynaklarında daima çoğul olara·< kullanıldığına h ükmetmek lôzı mdır. (3) Bunlardan başka yine Cin kayna klarında gecen «Tu-kiuı> ve «Tik» keli melerin i n de, Türkleri tan ımlamak icin kullanıldığı ileri s ü rülmüştür. (4) Cin kayna klarında M.Ö. 18. yy'da , zama n ı m ızdan 3800 yıl önce «Tik» şeklinde geçen kel imenin «Tü rk» olduğu ifade ed ilmiştir. (5) De GROOT da eserinde, kaynaklarda «Ti» şeklinde 1

-

2

-

Prof. Dr. İbrahim KAFESOGLU «Tarihte Türk Adı» sf: 315 V.V. BARTHOLD «Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler» Ank. 1975 Kültür Bk. y. sf : 5... ve Prof. W. EBERHAD «Çi­ nin Şimal Komşuları» Ank. 1942 çev: N. Uluğtuğ. sf: 88 .

3

-

Kafesoğlu. a.g.e. sf: 313

4

-

Prof. L. RASONY «Tarihte Türklük» Ank. 1971 sf: 86

5

-

10

Yılmaz ÖZTUNA «Türkiye Tarihi» C. . 1. 1 963 bsk. sf: 172 ve Hüseyin Namık ORKUN «Türk Tarihi. !.» Ank. 1 946 sf: 22


gecen kelimenin «Tik» olduğunu, bunun da olduğunu kayde t mektedir. (6) Fakat bazı şüpheyle karşılamışlar hatta, A.V. GABAİN kelimes i n i n HARD'ın incelemeleri, «Tik» ortaya koymuştur. (7)

Türk ism inden bozulmuş bilginler bu benzetmeyi reddetmiştir. W. EBER«Tü rk» i le o lôkasızlı ğ ı n ı

Arap kaynaklarından olarak; İslômi devir öncesinde T ü r k adının ilk geçliği yer olara k meşhur Arap şairi AL-NABİGA AL-ZUBYANİ'nin « Divom>ı gösterilmiştir. Buna göre ilk defa Türk a d ı n ı n , 6. yy'ı n sonlarına doğru Arap kaynaklarında geçtiği kabul edilebi l i r. Türk kelimesi n i n Arapçadan uydurma «Tu rkon> ve «Terk» keli­ melerinden t ü rediği · de iddia edi l m iştir. Bunlar daha çok Arap mu verrihlerince zikredilen Yahudi rivayetıerid i r. (8) 1 1 . ve 12. yy'dan kalma i l k Rus vakoyinamelerinde Tork. Toıki, kelimeleri tespit edilmiştir. Bizans kayna kla rındaki «Tu rkoi» ke!iırıesi ise «Türk» olarak kabul edilmiştir. (9) Bazı Bizans kaynak larnıda ise Türklerle, Troio'lılar a rasında ilişki kurulmuştur . . . Bu fikir Th. GAZES ile İtalyan hümanisti F. FILELFO a rası nda yazılan mektuplar9a tespii edilm iştir. Bu mektupla rdan a nlaşıldığına göre 15. yy. Türkleri. Troio 'l ılo rın soyundan sayılmakta ve Türklerin Bizansı almakla Troia'yı h ile ile ele geçiren Grek'lerin toru n la rından, otolarının inti­ kamını alm ışlard ı .? Bu anlayışın sebebi Türk adının- eski şekl i n i n , «Toria» olduğu zannıdır. ( 10) H ERODOT'ta «Yurcae» , Lôtin kaynaklarındcın PLİNUS SECONDUS ve POMPENİUS MELA'da «Turcae» diye gecen keli men in, Hind kay­ nakla rında «Turuşka» diye gecen keli men i n Türkleri tarif etmek icir. kullanıldıkları nakledilmektedir. ( 1 1 ) 6

- ·

İ. Hami DANİŞMEND «Türklük Meseleleri» İst. 1976 2. bsk. sf: 136

7

-

Kafesoğlu. a.g.e. sf: 308

8 - Kafesoğla, a.g.e. sf: 307 ve I.H. Danişmend a.�.e. sf: 94-110 9 - V.V. Barthold. a.g.e. sf: 5

10 - Kafesoğlu. a.g.e. s f: 312 1 1 - Ord. Prof. Dr. A.Z. Velidi TOGAN «Giriş» İst. 1970 s. bsk. sf : 37 11


Bu yabancı kaynakla r. temasa geldikleri kavimler hakkı nda kendi imlôlorıno uygun yazıl ış şekilleriyle bilgi vermişlerdir. Bunlar değişiK okunabildiği gibi, kelime benzerli klerinden de hareket ed il miştir; F. V. E R DMAN «Throkı adını «Türk» ile birleşti rmek isterken. diğer taraftan Ön Asyonın çivi yazılı koynoklorındo ülke adı olara k gecen «Tou rki• kelimesiyle, Asur'co çivi yazılı belgelerdeki «Turukku» oku­ nabilen kavimle, Türk sözünün ilişkisi düşünülmüştür. Etrüsk kel i­ "1esinin d iğer bir şekli olan «Trüsk» kelimesinin de «Türk» kel ime­ sine benzerl il'.jine d ikkat çekilmiştir. ( 1 2) Ta rihçi HAMM ER, Herodot'un dol'.ju kavimleri o rasında saydığı ıTo rgita» lorın Türk oldul'.junu tahmin ediyor. Soka'la rın da milli ge­ leneklerinde ulu atalarına «Torgit-aus» dendiği beli rtilmektedir. (F Kırzioğlu «Kars Tari h i » C. 1 sf: 1 76 d ipnot - 1 1 7) yine Tevrat'toki cToghormo» ismi de »Türk» kelimesi ile olôkalı görülmektedir. S. W . KOE LLE ise Türk kel imesinin kökünü «Tu , Tir» kabul ede­ rek, «cezbedici» anlamını verm iştir. K. FİOK ise kel imenin aslının (<Turku» olduğunu ileri sü rerek. bunun İskit (Saka) d il inde «deniz kıyısında otura n odam» anlamına geldiğini bel irtiyor. ( 1 3) Türk kelimesinin anlamı hakkında da kaynaklar değişik bilgiler vermekle beraber, çoğunlukla kudret, kuvvet. güç anlamında birle­ şiyorlar. Bizans tarihçisi HALKONDİLAS'o göre Türk ismi çiftçi ve köylü ayrıca ulvi, yüksek, hôkim manasına geliyordu. ( 1 4) Bazı Bizans tarihlerinde de kuvvetli, kudretli anlamına kullanılmıştır. Koşgarıı MAHM UT'a göre Türk adı «olgunluk cağı» anlamına geliyordu. Al­ man bilg i n i F.W.K. M Ü LLER'de Türk sözünün olgunluk, zamanın ortası, va kit anlamına geldiği n i ifade ediyor. Prof . S. Maksud; ARSAL do kuvvet ve olgunluk anlamını veriyor. ( 1 5) Türk sözü nün Uygu rca eski metinlerde de «kuvvet» anlam ında geçtiği bel irtilmek·

12

-

Adile AYDA «Etrüskler Türk mü idi» Ank. 1974 sf: 8

13

--

Kafesağlu. a.g.e. sf: 316

14

-

Hayat Tarih Mec. Şubat. 1965 sf : 1

15

-

12

Hilmi GÖKTÜRK C. 1 sf: 6

«Anadoluda Jürk mührü» Erzurum. 1974


tedir. ( 1 6) Türk kelimesi Fars'ca da ise güzel ve sevgili manasın, alm ıştır. ( 1 7) Türk adının anlamı hakkında ilk çalışmaların A. VAM BERY ta rc­ f ı ndan ya pıldığı kabul ed ilmektedir. Buna göre Türk, tü remek anla · mında olan «tü re» veya «törü» den gelmekte olup «yaratılmış mahluk» demektir.. L. BAZİN de aynı Ş ekilde bir açı klama yaparak Törü mek/Türemek a n lamından hareket eder ve söyleyiş Türk şeklin · aldığı zaman kuvvet, güc anlamını kazandığını bel irtir. ( 1 8) Orhun ôbidelerinde ise Türük ve Türk kelimeleri görülmektedir. Anlaşıldığına göre, önceleri cifi heceli ifade edilen Türk adı, Gök­ tü rk'ler devrinde tek heceli şekl iyle b i r müddet b�raber kullanıl mış, fakat daha sonra yalnız «Türk», tek heceli hali kal m ışıır. (19• G. NEMETH'e göre de önceleri oymak adı olan Türk adı, daha sonra bütün Türk kavminin adı olmuştur. Ziya GÔKALP'e göre de Türk, türeli/töreli demektir. W. BART­ HOLD da «Türk kelimesinin Orhun kitabelerinde bir çok defa k u l ­ lanı la n t ü r ü ( kanun, ôdet, kanunla düzenlenmiş, b i r l i k kazanmış halk) kelimesi ile ilgili olduğunu farzetmek m ümkündür.» demek­ tedir. (20) «Tü rk» keli mesine yabancı kaynakların verdiği anlamlar, çoğun­ l u kla Türklerin bu toplumla olan ilişkilerinin karakterine göre ol­ m uştur. Türklerle temasa gelen toplumlar çoğunlukla yenik bir rolde kalmışlardı r. Acaba Tü rkler Uzak Doğudan, Avrupa içlerine, Kuzey Karadeniz alanlarından Afrika içlerine, Hint Okyanusuna kada r ya­ yılışlarında daima yönetici ve hôkim bir rol oynamamış clsalard ı , «Türk» kel imesinin anlamı y i n e güçlü, kudret sahibi olarak yabancı kaynaklarda geçecek miydi? Türk kelimes i n i n bu anlamını temsilen, Uganda başken ti Kampala'da bir heykelin bu l u n ması oldukça i lgi cekicidir .. (21) 16

-

17

-

18 19 20 21

-

-

-

-

L. Rasony. a.g.e. sf: 25 Prof. Dr. Osman Turan. «Türk Cihan Hakimiyeti...> C. 1. İst. 1969 sf: 33 Kafesoğlu a.g.e. sh. 316 a.g.e. sf: 313 a.g.e. sf: 316 Trabzon TV'si. 19.5.1976 yayını saat 21.30 programı.

13


Fakat bu çalışmalar da bazen a rt n iyetlerle ve dini taassuplarla hareket edild iğinin örneklerin i de görüyoruz; Ali sOAVİ, 1869 da Pariste çıkardığı «Ulum» gazetesinde Türk başlığıyla yayınlanar. ma kalesinde «Avrupada ras ( ı rkı) meselesi var.» diyor ve bazıla rının TürKleri « mesai-i zihniyeden Cıri, yaln ız bir kaba kahraman» olaraı< gördüğünü işaret ederek bunun aksin i savun u r. (22) Webster adlı İngil izce sözlüğün 1 864 baskısında_ «Türb mad­ desinde herhangi bir kaba a nlam kullanılmamasına rağmen, 1947 baskısında, Tü rk maddesinde «Türklere atfedilen özellikler hilekôrlık. şehvetlilik ve kabalıktır_» diyor. Aynı sözlüğün 1 964 baskısında ise «Türk-şimdi nadir olarak kullanı lan anlamı- yırtıcı. za lim bir adam_;ı diye yazıyor. (23) Diğer ünlü bir sözlük olan Funk and Wagnalls'da da aynı tarifler yapıl ıyor. «Random House Dictionary of the Langnage>• adlı sözlüğün 1 967 baskısında da «Türk-hal k a rasında. gayri resmi konuşmada-za l i m , kaba, tahakküm edici adam.» tarif edil iyor. «The World Book Dictionary» adlı sözlüğün 1 967 baskısında ise, bu tarif İngil izce korıuşanlardan da öteye uza tılarak «Türk kel imesi, H ristiyan kavra m ına göre zalim, barbar. despot bir adam demektir.» diyor ve «fena, öfkeli, huylu, idaresi mümkün olmayan insan» diye devam ediyor. (24) Görülüyor ki, bunların n ihayet hiç bir i lmi değeri yoktur. İ ki dünya n ı n da tarihleri ve telôkkileri ortadadı r. Ancak bunlaı Tü rk-İslôm dünyasına bakış acısı n ı sergilemesi bakımından ibret vericidir .. Ne yazık ki, bu kaba manalandırmala r, sadece yaba ncılarda değ i l , Osmanlı Devletinin son za manlarında da görülmüştür. Bu devir eserlerinde Türk kel imesi, köylü, kirli, ôsi anla mlarında kullanı lmış, Türklüğü küçük düşürücü sözde atasözleri uydurul muştur. Türk - sö­ zü, Anadolu köylüsü için kullanılır olmuştur: «O kadar ki, Osmanlı Devletinin 1 797 ile 1 892 yılları a rasında Paris'te daimi elçiliğini yap­ mış olan Maralı Seyyid Ali Efendi, 1 -Ağustos-1801 tarihli yazısında, uygunsuz ha reketlerde bulunan Cuhôdar Ahmed'i «Türk'i sütün> yan i 22

-

23

-

Prof. Dr. Ercüment Kuran «Türk Adı v e Türklük Kavramı� Türk Kültürü Derg. S: 174 sf: 19 R. Oğuz TlİRKKAN -1977 sf: 5

24 - a.g.y.

14

Türk

Dünyası

Drg. Ocak-Şubat-Mart


«hayvan Türk» d iye vasıflandırd ığını hayretle görüyoruz.» (25) So­ la kzade .tarihinde de Türk'ten yoldan cıkmış , k irli, uğursuz kavim diye bahsedil iyor.? (26) Bu durum Arap kültürü a ltında, Türk ayd ı nlarının kendi benlik· !erinden uzaklaşmalarının ve devrin resmi ideolojisi Osmanlıcılığın etkisiyled i r. Ayrıca Osma n l ı aydınları n ı n millet- i asli (Türk toplum u) den nasıl koptuğu, O'nu hor görerek böyle anlamlar vermesi de ayrı bir ibrettir . . . « T Ü R Kıı a d ı n ı n y a y g ı n 1 a ş m a s ı : Türkler uzu n tarihleri içinde değişik coğrafyalarda, değişik kültür çevreleriyle te­ masa gelerek yaşad ılar. Bu kayna klar onlardan bahsettiler. L. LİGETTİ'­ nin dediği gibi «Türk, yalnız Mustafa Kemal'in milleti değildir. On­ dan gayri ic-Asya'da, Sibi ryado, i ra n'do, Doğu Rusyodo, Kofkosyodo başka, başka adla rla daha şöyle, böyle kırk Türk kavim veya kabilesi yaşamakta d ı r. » (27) Türk adının yaygınlığı müslümanların eseri olduğu iddia edilirse de bu tamamen doğru değildir. Hatta, belki a ksi de söylenebilir; Türkler müslüman olduktan sonra, henüz müslüman ol mayan Türk­ lerden kendilerini oyırdetmek için, Türk adını müslüman olmayanlar için kullanmışlardı. (28) O bak ı mdan Türk adının yaygınlaşması nı müslümanla ra atfetmek tamamen doğru olmasa gerek . . İslômi devirlerden evvel de «Türk» a d ı bütün bir m il leti n v e dev­ letin adı olarak k_ullonılmıştı.. Göktürklerle ve onlardan sonra do Türk adı kullanıldığı gibi daha 420 yıl ında İ ron'ın kuzeyindeki Altaylı boy­ lara Türk adı verilmişti. (29) Yabancı kaynaklar bu topl u m u m i l li adıyla adlandırm ışlardır. İslômi devirlerden evvel, Bizans kaynaklarından anlaşıldığına göre Sabi rler (6. yy) Hozar'lor (9. yy) Mocor'lor (9-11. yy) Türk olarak adlandırılmışlard ı r. islômi devirlerde de yine Bizans kaynakları ve Avrupalılar Selçukluları ve Osma n l ı la rı genel likle «Türk» adı ile a n ı 25 26 27 28 29

-

-

Prof. Dr. E . Kuran a.g.y. sf: 18 Solakzade Tarihi ist. 1328 sf: 107-111 L. LİGETTİ «Bilinmeyen İç-Asya» çev.: Sadrettin Karatay İ st. 1970 C: 1. sf: 22 Prof. Dr. O. Turan. a.g.e. sf: 23 Prof. İ. Kayabah - C. Arslanoğlu «Tarihte Türk» Kültürii Derg. C. 11 sf: 813 15


yorlor, hanedan veya devlet isimlerine pek az yer veriyorlordı. (30) İslam kayna klarında da, İslam ülkelerine değişik tarihlerde gelen bütün Türk'ler kendi özel adlarından başka hep cAtrak» (Türkler) diye anılmışlardır. (31) Herhangi bir coğrafyaya boğlama ksizın Türklerin yurdu Türklerin yaşad ığı yer anlamına «Türkiye» adı do ortaya cıkmıştır: «6. yy'da Orta Asya icin kullanılan Türkiye tabiri 9. ve 10. yy'larda Volga'dan Orta Avrupa'yo kada r uzanan Hazar ve Macar ü lkeleri icin kulla nılmış. Doğu Türkiye-Hazar memleketi, Batı Türkiye-Macaristan. 12. yy'dan sonra da Anodolu'nun adı Türkiye olmuştur. Mısır Kölemen Devleti toprakları da Türkiye diye a n ıl ıyord u . » (32) 1 3. yy'da Avrupa ve Bizans kayna kları Türkistan dahil, Tuna boylarından, Altaylara kada r u zanan bütün memleketleri Magna Türkia ( Büyük-Türkiye) olarak gösterirken. Anadoluyo da yalnızca cTürkio» diyorlardı. Ayn ı yüzyılın bazı islam bilginleri de Çin deni­ zinden, Akdeniz olanına kadar uzanan memleketleri •Arz'üt-Türk» (Türk dünyası) diye adlandırırken, Anadoluya do Bilad-üd-Türk de­ mişlerd i r. (33) Seyyah M a rco Polo do Ögedey'in torunu Kaydu'nun ülkesinden «Büyük Türkiye» diye bahsediyor. (34) ·

Bu Türkio kel imesinin, İtalyanca «Turchla» adından geldiği ka­ naati daha kuvvetli görünüyor. (35) Bu kelime 19. yy sonlarında dev­ let adamları ve yazarlar tara ından do değişik yazılışlarla kullanılm ış­ tır; Ali Süavi «Türkiye» şeklinde, müverrih Hayrullah Efendi ıTürkiyaı şeklinde, • Paşa ile Namık Kemal de «Tü rkistan» şeklinde kul· lanılm ışlarc!ır. (36) Yakın zamanım ıza doğru cok geniş alanlardaki Türkler, bazerı siyasi düşüncelerle, bazen dini düşüncelerle değişik şekillerde ad­ landırılmış ve değişik tabirler ortaya cıkm ıştır. Bunlar hep kökte «Türk» keli mesine bağlıd ı r. Yani bir bakıma Türk kelimesinin yay­ gınlaşmasıdır. 30 31

-

-

32

-

-

34 35 36

16

-

-

-

Prof. Dr. O. Turan. a.g.e. sf: 24 Kafcscğlu a.g.e. sf: 318 a.g.e. sf: 319 Prof. Dr. O.. Turan «Selçuklular Zamanında Türkiye> İst. 1971 sf: xn Barthold. a.g..e. sf : 255 Daniş.mend. a.g . . c. sf: 148-149 a.g.e. sf: 149


Lozan antlaşmasında, Batı Trakya Türkleri için müslüman tcıbi­ rinin kullanılması Yunanlılar için bir dayanak olmuş ve müslümon adını bir etnik ad gibi kullanmışlard ı r. Bu Türklerin , müslümanloşmış Hellen'ler oldukları bile iddia edilmiştir. Ancak 1 954 de kabul edilen bir kanunla buradaki toplumun milli bir azınlık, Türk olduğu kabul edil miştir. Fakat Yunan basını bunu do milli bir ci nayet olaroK vasıflandırmıştı. (37) Yunanlıların bu toplumu müslüman d i ye an­ lard ı rmodaki isra rı ve onların Türkler olduğunu görmezl i kten gelme­ leri, Onların Türkiye Türkleri ile bağlarını kopa rmak ve kendilerin i n ayrı bir toplum olduklarını telkin goyretiyledir. Rus i l i m ve edebiyat çevrelerinde ise daha çok siyasi sebeplerle. kendi yönetimleri altındaki Türkleri, Türkiye Türklerinden ayrı gös­ termek için Tyurki, Tyurksy/Türkler, Türkçe, Türkiye Türkleri için Turok, Turki, Turetsky/Türk, Türkler, Türkçe tabirleri yaratılm ıştır. (38) Ruslar böylece Türkiye dışındaki Türklere ayrı bi r hüviyet vermeye gayret etmişlerd i r. Üstelik O'nları Azerbeycanlı, Türkista nlı diye bölmüşlerdir. Hatta Türkista nlıları da üç, beş kısma bölmüşler Özbek. Ka ra kalpak, Türkmen, Kırgız. Kazak, Uygur d iye sanki O'nları ayrı, ayrı milletlermiş gibi gös termişlerd i r. (39) Çünkü böyle bir' tutum assi milasyoncu, eritmeci pol i t i kalarrına da uygun düşmektedi r. Daha sonraları İngiliz ve Amerikan çevrelerinde de Türk toplumu kendi öz adlarının yan ında -Osman l ı , Selçuki, Uygu r gibi . . - genel «Türk» adını da daima yaşatmışlard ı r. Fakat daha sonra yabancı çevrelerce kendi öz adlarıyla anılmaya, bazen de ikisiyle birden anılmaya başlayınca karışılıklar doğmaya boşladı. Bazen de büyük bir «Türk M illetimin değil de küçük Türk grupları karşısında bulu­ nuyormuş gibi oluyordu: Bu çeşit isi mlerin aslında bir tek mil liyet; ifade ettiğini bilen Batı'lı ilim adamları hepsini birden kapsayacak bir isim a ramış . ve Turkic/Tü rkik tôbirini kullan maya başla mışlard ı r. 37

-

38

-

39

-

Doç. Dr. Cengiz Orhonlu «Batı Trakya Türk Azınlığının ismi meselesi ve Yunanistan'ın parçalama siyaseti» Türk Kültü rü Derg. C. 4 sf: 685 Prof Dr. Ahmet Temir de sosyal ve askeri sf : llll

«Türk-Moğol İmparatorluğu devrin­ teşkilat» Türk Kültürü Derg. C. 10

Reha O. Türkkan «Türkik Gzt/sf. 2 28.2.1973

Tabirinin yayılması» Tercüman

17


Türk kelimesi, Türkiye Türklerine has bir isim gibi geldiğinde:ı, genel ad olara k Türk ismini kullanmak istememişlerdir. Yani Türkik hem Türkiye Türklerini, hem Kıbrıslıları, hem Azerileri, hem İdil-Urallı'ları. hem de Türkistanl ıları içine alan etnik-milli bir tôbir olmuştur.» (40) . ô z e t 1 e; Başlangıçta bi r «boy» adı olara k görülen, da ha sonra bütün bir milletin adı olan «Türk» adı çeşitli kayna klarda de­ ğişik yazıl ışlarla geçiyor. Genel olarak güç, kuvvet anlamında kul­ lanılmakla beraber. Orhun ôbidelerinde gecen şekillerinden yararla­ narak yapılan incelemelerde «Türük» şeklinde iki hece halinde ol­ duğu kanaatine varı lm ıştır. Anlamının do töre sahibi, yasa ile dü­ zenlenmiş halk demek olduğu açıklanmıştır. Daha sonra Türk keli­ mesi bu soydan olan ve Türk d ilini konuşan toplumla rın m illi ad ı olmuştur. Türk devletleri kurucularının adından . bazen de bulundukları coğrafyadan ad alırlardı. Türk kavimleri. bu kendilerine ait özel odları k ullanmakla beraber genel ve milli «Türk» adını do kullanmış­ lard ı r. Aslında Osmanlı, Selçuki, Uygur, Hun, gibi ayrı, ayrı milletler deği l, aynı soydan, aynı kültürden, aynı tarihten gelen bir tek «T ü r k M i 1 1 e t i» idiler. Yakın zamanımızda kavram karışıkl ılığını gidermek için, bazen de siyasi art niyetlerle yeni kavramlar kullanılmaya başlanmıştır. Türkik tabiri daha geniş çerçevede Türleri tarif ederken, Türk keli · mesiyle çoğunlukla . «Türkiye Türkleri» anlaşılmaya başlanmıştır . Türkiye kelimesi de yine ilk olara k Batı tarih kaynaklarında Türklerin yaşadığı yerleri tarif etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelimeler hep «Türk» yaygınlaşmasının sonucudur . . .

B

-

kelimesinden doğmuş olup, bu odırı

TÜR,K SİYASİ TARİHİNİN İLK DEVİRLERİ

Türk siyasi ta rihi Büyük Hun Devleti ile başlatılır. Halbuki bu devlet ku rulduğunda yirmi m ilyon kilometrekareye yakın bir alona hakimdi. Bu yüksek hakimiyet, ki 400 seneye yakın sürmüştür, mut­ laka bir siyasi birikimin halkasıydı . . . 40

18

-

a.g.y.


Türk anayurd u olarak gösterilen Orta-Asya n ı n Altay civarında Andoronovo kültürünü yara tanlar Türklerin a talarıyd ı . (�.ö. 2000'1erı Bu kültürü n sah ipleri başta at olmak üzere çok m i ktarda ehil hay­ van besliyorlar, başta bronz olmak üzere madenciliği de geliştirm iş­ lerd i . . Bu kültürün mensupları Altaylarda ve Tan rı dağları nda Hun dönemine, hatta Göktürk çağına kada r gelmişleı"d i . (1) Andonovo kültürü Orta-Asya'da bir Türk kültür havzası oluş­ turu rken, etkisini Doğu-Asya'ya kadar uzatmıştı. (2) Burada doğan d iğer kül türler, Proto-Tibet kültürü (basit koyun besleyicileri ) , Liao kültürü ( i l kel avcılar. Vay'ı bile bilmiyorlardı) ve Tai kültürleri arasında en kuvvetlisi bu Proto-Türk kültürüydü .. Daha sonraları siyasi ve kültü rel etkileşimler Türklerin yayıl­ maları ve diğer kavimlerle i lişkileri meselesini ortaya ç ıkarır; bu meyanda Türkleri eski Anadolu halkı ile Etrüsk'lerle Moğollarla, eski Amerika yerl ileriyle bir akrabalı kları olmadığını söylemeliyiz. Türklerin Orta-Asyadan sıklığı ve boy'lar a rasında bir takım boy'lar ya diğer sürülerini a l a ra k kend isinin d ı r.

yayılmala rında en önemli sebep nüfu:.ı siyasi kargaşal ıktır; bozkı rların darl ığı . boy'Jarın haki miyeti altına gi rmeye yahut kontrolünde yerler bulmaya zorlamakta­

Milôdi yıllarda meydana gelen göçleri şöyle sıra l ı yabiliriz. (3 ) a) Hun göçleri : - 1 . yy. sonlarıyla. 2. yy. orta larında Orhun bölgesinden Türkistana ve Güney Kazak­ istana yapılan göçler. - 375'1erde Avrupaya yapılan göçler. - 350'1erde Afgan istan ve Hindistana ya pılan göçler. b) 6. yy.'da Ava rların Orta-Asyadan , Orta Avrupaya kadar uza­ nan göçleri. c) 7. yy. ortaları; Bulgarların Volga nehri kıyıları ve Bal kanlara göçleri. 1 - N. Diyarbekirli «Hun Sanatı» İst. 1972 1 . bsk. sf : 7 A.N. Kırat. «Türk Kavimleri ve Devletleri» Ank. 1972 sf: 2 2 - Geniş bilgi için bkz: B. Ögel «İslamiyetten önce Türk Kültür Tarihi» Ank. 1962 3 - i. Kaf esoğlu «Türk Milli Kültürü» Ank. 1977 sf: 33-34 19


d) 9. yy.'da; 830'dan sonra Macarla rla birlı kte bazı Türk ba yi n rının Kafkaslar kuzeyinden Orta Avrupaya köçleri, 840'don sonra ise Uygurların Orhun bölgesi nden İç-Asyaya göçleri. e) 9. ve 1 1 . yy.'lar; Peçenek ve Uz'la rın Doğu-Avrupa ve Bal­ kanlara göçleri. 10. yy.'da Oğuzla rın, Orhun bölgesinden Sev· h u n kıyılarına ve 1 1 . yy.'da Maveraünnehr üzerinden İran'a ve Anadolu'ya göçleri. Bu göçler içinde en etkili ve sürekli ola n ı 1 1 . yy'da başlıya:ı Türk göçlerid i r. Türkler bu göçlerle yeni bir kültür çevresiyle temasn gelmişler, müslüman olmuşlar ve ön-Asyada büyük bir Türk devleti kurmuşlardır. Bu göçler oluşları bakımından fetih biçiminde yapılanlar ve sız­ ma biçiminde gerçekleşen le r olara k incelenebil ir. (4) Bunların her birinde Türklerin s!yasi kabiliyetleriyle varlık gösterd ikleri tespi t edi­ lebil i r; Türkler «kuru kavga ve cihôngirlik>> �eşinde değil yüksek bir insan l ı k idealinin savunucusu ve ôdil bir düzenin iddiacısıydılar. Türkler kendilerini fetihlerinde haklı gören ve vazifesini yerine geti­ ren birisi olara k değerlendirmekteydiler. Üstelik komşuları da on la­ rın bu h usustak i geleneklerine inan mışlardı. (5) S o n u c olarak; Türkler en eski devi rlerinde Orta-Asya'da atlı hôkim bir unsur olara k ülkenin elverişliliğine yerleşik, göçebe, ya n i göçebe halinde, daimi bir hareketlilik içinde yaşıyorl a rdı. ·

Orta-Asya'da ilk ilişkiler Çin'le olmaktadı r. Kaynaklarda değ işık adlarla a nılmakla beraber, yaşayışları. inançları hakkında verilen bilgilerden tek bir millet olduğu anlaşılan bir Saka Devleti vardı;·; Orta Asyada M.Ö. 8-3. yy. 'lar a rasında yaşadığı anlaşılan Saka'ların i roni bir kavim olduğu a rkeolog Prof. Rudenko, R. G rousset gibi a raştırıcılar tarafından ileri sürülmüşse de bu iddialar genel kabule u laşmamıştır. (6)

4

-

a.g.e. sf : 35

5

-

Z.V. Togan «Giriş» İst. 1970 sf: 107

6

-

Bu hususta bakınız : A. İnan «Atatürk Devrine ait bir hatı­ ra» Türk Kültürü D. C. 8 sf: 20 ayrıca H.T.M. (1.3.1967) s: 2 sf: 16-17 F .. Kırzioğlu «Kars Tarihi. 1. Kitap İst. 1953 sf: 7!l dipnot: 8

20


Karadenizin kuzey alanları nda, Kafkasya, ön-Asya, Hazarın do­ ğusu ve İ ra n yaylalarında hakim olan bu devletin içinde İ roni unsur­ lar bulunmakla beraber asıl kültür unsuru, Boz k ı r-Türk kültürünün de özelliği olan atlı göçebe kültürü ve hayvan üslUbu idi. Saka'larda, Hunlar gibi bu kültür özell iklerini üzerinde toplıyan bir kavimdi. (7) Barovka'ya göre İskitler arasında görülen hayvan üslubunun ç ıkış ye­ ri Altaylard ı ve bu üslup sonradan batıda yaşıyan İskitler a rasında yaygınlaşmıştır. (8) İskit/Saka'ların menşe'i hakkında a raştırmalarda bulunan N. Aristov, E. Mayer g ibi bilginler onları kuvvetli bir ihtimalle Mordtman ise kesi n olara k Türk sayıyorlar. (9) E. M inns, H. Triedler ve Laufer adlı bilginler de İskitlerin hôkim taba kasının Türkler olduğu kanaatin· dedi rler .. Qrd. Prof. Togan'a göre « bu n la rın hayat tarzı, kıyafet ve s i maları, ôdôt ve ahlôkları hakkında Hipokratus tarafından verilen malumat. Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanların aynıdır. Aki­ deleri, defin merasimleri ve ôdôtları Altayl ılarınkinin aynıdır. Bunla: da Türk malı olan derme ev - . kubbeli çadırlarda yaşıyorla rdı. (Arap­ lar bu çadırlara «gubbe - Turkiya/Türk çadırı» diyorlard ı . ) İski tler esk i Türk kavimleri g i b i kımız içerler sütü kuruta rak «ku rut» yapa rlard ı . Akideleri Şa mani idi..» ( 1 0) L. Rasony de İskitlerin menşe'ini doğuda a ramanın yerinde olacağ ı n ı beli rtirken. Yunan kaynaklarındaki bazı İski tçe keli melerin, Türkçe olduğu hakkındaki bilgiyi de nakletmektedi r. ( 1 1 ) Got tarihçisi J ordanes d e Avrupaya giren Hun'ları, İskitler diye adland ı rm ıştı. (12) Göktürkleri ziyarete g iden Bizans elcisi de (569). dö ­ nüşte İmpa ratora «bu halk bugün Türk ismiyle maruftu r eski za · mandaki ismi ise Sakalardı» demekteydi. ( 1 3) Türklerin sembol hayvan ı koç, koyun tasvirleri de pek cok Sako mezarında bulunmuştu. Saka'lar da savaş usullerinde Tü rklerin boz­ kır taktiğini aynen uygulard ı . . . Yunanlı Plutark'ın rivayetine göro 7 8 9 10 11 12 13

-

N. Diyarbekirli a.g.e. sf: 8 a.g.e. sf : 8. F. Kırzioğlu a.g.e. sf: 75 dipnot: 15 Togan. a.g.e. sf: 34 L. Rasony «Tarihte Türklük» Ank. 1971 sf: 13 A.N. Kırat «a.g.e. sf: 16 Togan «Oğuz Destanı» İst. 1972 sf: 127 21


ise, M.Ö 1. yy.'daki İskit hükümdarı Skilur ölecogı vııkıı ;•4 ıı(Jlıııı don her birine bir ok getirtmiş ve bu okların bir arodcı lııılııııılııııııııdıı kırılmadığını göstermiştir. (14) Bu nakil Oğuz Kağa n ı n do 11(Jııll11111111 oklar verişi n i ve oğulları ndan türeyen 24 Oğuz boy'unu hrıtıılıılııııık tadır. Saka h ükümda rlarının en büyükleri nden olan Afrasiyab, Alp 1 r Tunga ise daha yakın devir Türk kaynakların da geçmektedir; Kcış­ garlı Ma_h mud ve Yusuf Hacib eserlerin de Afrasiyabı, Alp· Er Tunga d iye an ıyorlar. Prof. Abdülkadir inan bu noktaya işaret edorok «her iki müellifin bi rbirinden habersiz olarak Alp Er - Tunga'yı İron desta nındaki Turan'lı kahraman saymal a rı bir tesadüf değildir.» di­ yor. ( 1 5) -

-

Bu bilginlerin ışığında Saka lar Cağı, Türk siyasi tari h i n i n ilk devirleri sayılabilir . . . Soka Devleti, Med'lerle büyük mücadelelerde bulundu.. Nihayet M.Ö. 624/625'1erde Alp - Er - Tunga 'nun öldürül mesinden sonra Ön­ Asyada siyasi üstünlük İ ranlılara geçti. Bu sarsın tıdan doğuda Cinl iler de istifade ettiler. Alp - Er Tunga 'nun haleflerinden, oğlu Ercasp zama n ı n da yine İra n - Turan harbleri sürdü. Bu savaşlarda yenilen E rcasp, Türkistan içlerine çekilir ve İ ran kaynakları ondan «Hiyun» ların padişahı diye bahseder. ( 1 6) Alp - Er - Tunga'nun halefleri daha sonra ic-Asyada, doğudan Çinl ilerin, batıdan da İ ranlıların ve Hellenlerin baskısına uğrad ılar Bu istilô dışı nda kala nlar, Altay dağları nın kuzeyinde ve doğusunda kalanlar, bu istilôcıla rı Batı-Türkistandan çıkarmak için hazırlandı­ lar ve « M . Ö . 3 . asırda bu hareket Hun (Kun) lorın idaresinde büyük bir devlet kurul masına ve bunun da M.Ö 1 77'de Haza r Denizine ve Pam i r yayla rına kada r tekmil sahalara yayılmasına m üncer oldu.» ( 1 7) Türk tarihinin daha sonrak i devirlerindeki inişl i-çıkışlı durum gözönüne a l ı n ı rsa, Büyük Hun Devleti kuruluncaya kadar, Orta-As · ya'da siyasi bir fetret devrinin yaşand ığına hükmolunabilir. 14 15 16 17 22

-

Togan «Giriş» İst. 1970 sf: 14 A. İnan «Türk Destanları» TDEK. Anrı:. 1976 sf: 378 Togan a.g.e. sf: 48 hşy: 142 Togan a.g.e. sf: 45


C

-

TARİHTE TÜRK DEVLETİ

Gayet geniş bir coğrafi alon üzerinde, iki bin yıldan fazla sürerı Türk siyasi tarihi, büyük hakimiyetlere sahne olmuştur. Genel olarak düşü n ü rsek Türk siyasi tarihi doğuda Çin Denizinden batıda Fransa (Galya) . kuzeyde Sibirya bölgesinden, gü neyde Afrika ve Hind Ok­ yanusuna kadar uza nan a landa geçm iştir .. Bu a landa da esas olara k Orta-Asya v e Türkistan bölgesiyle, Anadolu bölgesinde T ü r k devlet­ leri görül müştür.. Bunlardan başka Karadenizin kuzey alanlarında, Hindistan, Mısırda, Orta ve Doğu Avrupada k u rulan Türk devletleri varsa da bunlar ora l a rda daha çok siyasi hakimiyet unsuru olarak bulunmuşlar ve zamanla varl ıklarını kaybetmişlerd i r. Bu alanla rda Türkler zaman, zaman bilinen dünyanın hakimiyet i n i , «Cihan haki · miyeti idea l i » n i gerçekleştirmişlerd i r. Orta-Asya ve Anadolu (Türk iye) bölgesinde kurulan Türk dev­ letleri de bazı devirlerde bir yöneti m a l tında bulunmuşlard ı r. Diğer coğrafyalarda kurulan Türk devletlerin i de, uzun süren Türk tarihi­ nin şortları içinde düşünerek, ayrı bir başlık a l t ı nda incelemek müm­ kündür.. Halbuki Prof. Türükoğlu GÖKALP bu o lanlardaki· Türı; devletleri n i n sadece «hükü met» olarak bulunmaları sebebiyle başka ta rihlerin malı olduğunu ileri sürmekted i r. ( 1 8) Bu geniş coğrafyada gecen Türk Tarih i n i n zaman bakımı ndan olduğu gibi, mekôn bakım ından da tespiti gerekmektedir. Hancdancı tarih a nlayışıyla h a reket edildiğinde. her sülôle, her honedari ayrı bir devlet g ibi değerlendi rilmiş ve sayısında bile o n laşılam ıyan bir devletler silsilesi ortaya cıkmıştır. Bu sayının 1 84'e kadar çıkartıl­ dığı bel i rtilmekted i r. (19) Büyük Göç nazariyesi n i esas aldığı anla­ şılan Süleyman TUNGUZALP ise. Hititleri ve Sümerleri de Türk ka· bul ederek bu sayıyı 28 olarak veriyor; (20)

18

-

Prof. Türükoğlu Gökalp «Türk Tarihinin Meseleleri» Milli Eğitim ve Kürtür D. Sayı: I Aralık. 1978 sf: 52 Ayrıca bkz: . Zaman, Yer ve Devlet sayısı bakımlarından Türk Tarihini sınırlamak mümkün müdür?» I. Milli Türkoloji Kongrcsi-Tcb liğler-İst. 1980 sf: 211-241

19

-

a.g.y. sf: 50

20

-

Süleyman Tunguzalp. a.g.e. sf: 123-124 23


1 - Sümer Türk Devletleri (Takriben M . Ö 4000-2000)

2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

-

13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 -

Eldmlılar Devleti ( M . Ö 4000-640) Kaslar ( Kesitler) ( M.ô 1 750- 1 1 75) Büyük Hun Devleti (M.Ö 1 400-M.S 2 1 6) Saka lar ( İskitler) Devle t i (M.Ö 800- M.S 100) Malalar (Medler) ( M . Ö 728-550) Partlar Devleti ( M . Ö 255-M.S 226) Batı Hun'ları ve Orta Avrupa Hunları ( 1 00-453) Akhunlar Devleti (425-547) Göktü rk-Kutlu k Devleti (552-745) Avar Devleti (562-799) Uygurlar-Dokuz Oğuzlar (745-840 Orta Asya, Orhun havzası, 840- 1209 Moğol istanda .. ) Karluklar Devleti (766-932) Haza rla r (602-1 055) Bulgar Türk Devleti (630-1236) Samanoğulları (874-999) Karahanlılar Devleti (932-1 212) Gazneliler Devleti (962- 1 1 83) Büyük Selçuklu lmp. ( 1 040- 1 1 57) Harzemşahlar Devleti ( 1 077- 1 231 ) Anadolu Selçu klu Devi. ( 1 077- 1 308) Cengiz Türk-Moğol İmp. ( 1 206-1 370) Altınordu veya Kıpçak İmp. ( 1 24 1 - 1 502) Timur 'ı mp. ( 1 369-1 509) Özbekler Han lığı. ( 1 500-1 600) Babür İ mp. ( 1 526- 1858) Büyük Osma n l ı İmp. ( 1 299-1 922) Türkiye Cumhuriyeti ( 1 923)

Devleti m izin, Cumhurbaşkanlığı forsunda ise bir gü neş ve etrafında 16 yıldızla tarihteki Türk devletleri sembolize edilmişti r : 1 2 3 4 5 6 7 8 24

- Büyük Hun Devleti - Batı Hun » - Avrupa Hun » - Ak Hun » - Göktürkler - Avar - Hazar » - Uygur

( M . Ö 204-M.S 216) (48-2 1 6) (375-454) (420-562) (5»2-743) (565-803) (651 -893) (744-1 1 35)


9 10 11 12 13 14 15 16

-

-

-

-

-

-

-

Karahanlılar Gaznel iler Büyük Selçuklu Devleti Harzemşahlar » Altınordu Devleti Büyük Timur Devleti Babür Devleti Osmanlı Devleti

(940-1040) (903-1183) ( 1 040-1157) ( 1157- 1 231 ) ( 1 236-1 502) ( 1 368- 1 501) ( 1 526-1858) ( 1299- 1 922)

Bu k ronoloj i n i n tespitinde coğrafi bölgelerin mi, devletlerin bü­ yük veya küçük oluşlarının m ı esas alındığı tartışılmıştır. ( 2 1 ) Türk Kültürünü Araştırma Ensti tüsü ta rafından yayın lanan «Türk Dünyası El Kitabı» adlı kıymetli eserde ise Türk siyasi ta rihi Asya Türk Devletleri, Doğu Avrupa Türk Devletleri, Müslüman Türk Devlet­ leri, Orta-Doğudaki Türk Devletleri, Orta-Asya ve Kıpçak bozkırların­ da kurulu Türk devletleri, Hind istanda kurulu, Türk devletleri genel başlıklarında incelenmiş ve (Anadolu Beyl ikleri ve Han'lıklar hariç) 61 kadar Türk devleti ortaya cı kmıştır. N. ATSIZ da Doğu Türkel i ve Türkiye Tarihi ana başl ı klarında şöyle bir tasnif yapıyor : (22) A 1 2 3 4

Doğu Türkeli Sakalar Çağı ( M . Ö V l l - 1 1 1 . yy) Kunlar Cağı ( M .Ö 1 1 1 . yy-M.S 216) Siyenpiler Çağı ( 2 1 6-394) Aparlor Çağı (394-552) 5 Göktürkler Çağı (552-745) 6 Doğuz Oğuzlar - On Uygurlar Çağı (745-840) 7 � Uygurlar Çağı (840-940) 8 Karahanlılar Çağı (940-1 1 23) 9 Karakıtaylar Çağı ( 1 1 23-1 207) 10 Sekizler Cağı ( 1 207-1 218) -

-

-

-

-

-

-

-

-

-

21

-

22

-

Tahsin Ünal «Forsa Dair» Türk Kültürü Derg. C. VII Sayı: 83 sf: 813-814 N. Atsız «Türk Tarihinde Meseleler» Ank. 1966 sf: 13-14 .. Bu hususta ayrıca bkz: 1. Kayabalı-C. Arslanoğlu «Tarih bo­ yunca Türk Ordusunu meydana getiren Türk devlet, beylik ve hanedanlıkları» Türk Kültürü Derg. C. XI sf: 883-919

25


1 1 - Cengizliler Çağı ( 1 218-1370) 2 Aksak Temürlüler Çağı ( 1 370- 1 50 1 ) 13 Özbekler Çağı ( 1 52 1 -1920) B - Türkiye Tarihi : 14 - Selçuklular Çağı ( 1 040-1249) 15 İlhanlılar Çağı ( 1 249-1 336) 16 Büyük Beyl i kler Çağı ( 1 336- 1 5 1 5) 17 Osman l ı la r Çağı ( 15 1 5-1922) 18 Cumhuriyet Çağı ( 1 923) -

-

-

-

-

-

Tabii bu s ı ra lama da tartışılabilir.. Kendi a rasında ayrıntılara i n i lebilir.. Atsız'ın da bel i rttiği gibi bu tasnif bir çal ışmaya iskelet teşkil edebilir, eksik ve yanlış tarafları düzel tilebi l i r. Türk Tarihinin tasnifi eğitim-öğretim, araştırmala r ve tarih zih­ n iyeti bakımından mutlaka faydalıdır . . Böyle bir çalışma Türk tarihini mekôn bakımından da tespi t edecektir. Türkiye Cumhuriyetinin şe­ ceresini de dikkate alarak, Türk ta rihini Orta-Asya ve devamı mahi­ yetinde olan Anadolu (Türkiye) ile sınırlandırarak şöyle bir tasni f yapı labi l i r; 1 Sakalar Çağı ( M .Ö V l l l- 1 1 1 . yy) 2 - Büyük Hunlular Çağı ( M . Ö 111. yy-M.S 216) (Avar hakimiyeti ve fetret devri) 3 Göktürkler Çağı (552-745) a 1. Göktürk hakimiyeti b - Doğu Göktürkleri çağı c - Batı Göktürkleri çağı d - Kutluk çağı 4 Batı Göktürkleri Çağı (581 -659) 5 Türgiş Çağı (659-760) ( İslôm çerçevesine gi riş ve fetret devri) 6 Ka rahanlılar Çağı (940-1212) 7 Gazneliler Çağı (963-1 040/1 1 83) 8 Selçukiler Çağı ( 1 040-1 157) a - I ra k ve Horasan Selçukluları b - Suriye Selçukluarı d - Anadolu » 9 Anadolu Selçukileri Çağı ( 1 075-1243) ( Moğol istilôsı ve fetret devri) 10 - Osmanoğulları Çağı ( 1 299-1922) 1 1 - Türkiye Cumhuriyeti Devleti ( 1 923) -

-

-

-

-

-

-

-

-

26


1

-

BÜYÜK HUN DEVLETİ (M.Ö 209

-

M . S 216)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Büyük Hun Devleti Orta­ Asyada kurulmakla beraber daha sonra s ı n ı rları doğuda Büyük Ok­ yanusya, batıda Haza r Denizine, kuzeyde Si birya etekleri, güneyde Tibete kadar genişlemişti. Toprakları n ı n genişliği 18.000.000 kilomet­ rekare idi . . . B - Zaman : Çin kayna klarının i l k zi krettiği Hun hü kümdarı Teoman'dır. ( M . Ö 220) Fakat devlet en pa rlak devrin i Mete zama n ı n ­ da yaşa m ıştır. Bu ba kımdan gercek kuruluş t a r i h i O'nunla başlatılır. ( M.Ö 209) Büyük Hun Devleti M.Ö 58 yılında Kuzey ve Güney Hun Devleti olarak i k i ye bölündü. M.ô 4 1 'de Kuzey Hunla rı yavaş, yavaş batıya göçerler ve yıkılırlar. Güney Hun Devleti ise M.S 21 6'da Çin hakimi­ yetine girerek yıkılır. C - İnsan : Çinliler Hunlardan « Hiung-Nu« adıyla bahsetmekte­ d i rler. Ancak bu adlar kendi alfabelerine göre olduğundan okunuş­ larda fa rkl ılıklar olmaktadır. Bu Hiung-Nu adının da adam, insan an­ lamına «Kun»dan geld iği ifade edil mektedir. Fa tih devri müverrihle­ rinden ŞÜKRULLAH, « Behcet-üt-Tevarih» te Oğuzla ra «Kum> isminin verildiğinden bahseder. ( 1 ) Ziya GÖKALP d e « Kum> adından hareketle Hi ung-Nu'ların asıl adının « Koyunlu» olduğunu ileri sürmüştür. Bu adın Hun'la rın ongunu koc veya koyundan geldiği san ı l maktad ı r. Koyun eski Türklerde it ibar görü rdü. Kül-Tek in'in mezarında da bir cifi koc heykeli nöbet bekle1

-

Hilmi Göktürk. «Anadoluda Türk Mührü» Erzurum-1974 sf: 64

27


mekteyd i . (2) Onun için Ziya GÖKALP «Anadolunun Sesi» adlı şiirin­ de; «Hun yanlış tôbir. « Koyun»danım ben.» demektedir. Daha sonraları Türk Tarihinde Karakoyunlular, Akkoyunlular diye devlet adları da görülür. Hunlar, Cin tarihleri n i n efsanevi kayıtlarına göre M.ô 2205'1ere kadar çı karak i l k Cin sülôlesi ile beraber gösteril ir. Cinliler bu ku­ zey komşularından Hiün-Yü, Hun-Yü. Hien-Yü diye bahsetmişlerdir. M.ô 206'1ardan i tibaren de, Han sülôlesi zamanından itiba ren de Hiung-Nu diye adlandırm ışlard ı r. (3) Cin hanedanları. taht kavga la­ rında bu savaşcı kabileden yararlanmak istem işlerd i r. Cin h ü k ümdarı Şi-Yuang Ti, kuvvetli bir devlet k u ru p M.Ô 238'de Hun'l a rla mücadeleye başlamıştı. Hun akınlarına engel olmak için evvelce s ı n ı rda yapılmış olan duvarları tamir eıtireiek birleştirmiş. binlerce insan çalıştıra ra k meşhu r Cin seddini yapmıştı. Cin sal­ dı rıları üzerine daha kuzeye çekilen Hun'lar müsait bir fırcat kollamaya başlamışlard ı . . Şi-Yuang-Ti'nin ölümü üzerine çıkan kargaşalıktan yararla n a ra k tekra r Cin sınırlarında görülen Hunlar bu sefer Teo­ man'ın (T'ou-man) yönetiminde idiler.. Hunların Türk veya Moğol soyundan olduğu hakkında tereddüt ler olmuştur. (4) W. EBERHARD da Hi ung-Nu kavimleri a rasında kuvvetli bir a henk bulunduğunu, bunların bir gruptan olduğunu, Türklerin de bu kavimler a rasında olduğunu söyliyerek, «Buna mu· kabil a caba Hiung-Nu'ları Türk olara k kabul etmek mümkün mü, de­ ğil m i sorusu h a kkında muhakkak i t i razlar yükselecektir. Ben i m için burada hiç şüpheye yer yoktu r. Zira va ktiyle Hi ung-Nu'ların kültür maddeleri olarak nelerden bahsed i liyorsa, bunların tarri.:ımıyla ay­ nıla rı sonradan tekrar Tu-cüe'larda geçiyor k i biz , bu Tu-cüe'lerin Türkler olduğuna hiç şüphemiz yoktur. Sonra bütün Türkler için bir hususiyet gösteren k u rttan türeme efsanesi Hiun g-Nu'larda da va rd ı r. Yine şimdiye kadar tetki k edi legelen H iung-Nu d i l i bakiyelerinin bugün bile Türkler a rasında kul landıl)ı bu hakikatı teyid eder.» de2 3 4

-

-

28

Emel Esin. «Alp şahsiyetinin Türk sanatında görünüşü» Türk Kültürü Derg. C. III S. 34 sf: 144 Hüseyin Namık Orkun. «Türk Tarihi» C. I Ank. 1946 sf: 21 L. Ligetti. «Bilinmeyen İç-Asyaı> C. 1 Ist. 1970 sf: 28 (Çev· Sadrettin Karatay)


mektedir.. (5) Yine aynı ilim adam ı. bu kanaatini tekrarlayarak, «Hiung-Nu gruplarının kültü rürünün bir Türk kültürü ve menşe bakı­ mından kendilerine has dillerinin, Türk dillerinden biri olduğuna ka­ naatı m ız tamdı r.» demektedir. (6) Böylece Hun'ların, Türk kavimlerinden ilki olduğunu söyleyebi­ riz. Devletin adı ,onların boy adından ve bunun Çincedeki yazılışın­ dan ileri gelmektedir. D - Bayrağı : Büyük Hun Devleti nin düz beyaz bayrağı vardı. Zaman, zaman tek renkli, üzeri canavar (dragon) işli bayrakları gö· rülür. E - Siyasi tarihinin önemll olayları : Teoman'dan sonra hakan olan Mete, aynı zamanda devletin gerçek kurucusu sayı l ı r. ( M . Ö 209 1 74) Mete'nin adının da Çin kaynaklarında değişik bicimde yazıldığ görülür. Çincede iki işaretle yazılan bu ad, Ciniyatcılar tarafından Mete, Mode, Mado, Madok, Motun, Maotun şekillerinde okunm . u şıur. Bu adın Türkçesinin Batur olduğu ileri sürülmüşse de, bu da tenkid edilmiştir. Baturun eski şeklinin Bağatu r olup Göktürkler cağında bu ünvanı alan Kağan la rın bulunduğu , fa kat bunun Cinliler ıa rnfından Mo-Ho-To şeklinde yazıldığı beli rtilmektedir. (7) Prof. Bahaeddin ÔGEL ise, bu devlet adamını « Mete» adı ile tanıdığımızı belirterek, bir ihti malle Tü rkçe adının Baha d ı r olabileceğini söylüyor. (8) Mete devrinde Vusunlar, Tunguzlar, Yüe-ci'ler ve Cin üzerine başa rılı seferler yapıl mış, devletin s ı n ı rları doğuda Kore'ye kuzeyde Yenisey, İrtiş, Selanga, Tula nehirlerine batıda Ara l gölüne yak ı n b i r mesafeye kadar, güneyde i s e Karakuru m v e Altundağ'a ka ­ dar genişlemişti. (9) Cin hükü mdarı Kao-Ti ile yapılan mü­ cadeleler Hunların zaferiyle sonuçlanmıştır. Hükümdar Pe-Teng ka lesinde kuşa t ı l m ış ( M . ô 200) ve Cin, yüksek Türk hakimiyetini kabul etmişti.

5

-

W. Eberhard. «Çinin Şimal Komşuları» Ank. 1942 sf: 00-91

6

-

a.g.e. sf: 145

(Çev: Nimet. tnuğtuğ) 7

-

8

-

9

-

N. Atsız. HTM. Mart. 1 976 sf: 48 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel «Türk Kültürünün Gelişme Çağla­ ları» Ist. 1971 C. sf: 3 H. Namık Orkun. a.g.e. sf: 25 29


Kiok Kağan devrinde (M.Ö 1 74-160) ise. Çinliıerre mücadelele< sürmüş ve M.Ö 161 'deki 140.000 k i ş i l i k Tü rk ordusunun Çine gi rme­ siyle başa rılan zaferle Çin, yine Hunlara bağlı hale getirilmiştir. Bu devirdeki Çin hü kümdarı, Ço adlı bir Çinlinin tavsiyesi ile ordusunu Hun'lar g i bi yetiştirmeye gayret etmişti . . . Kun-Sin Kağan devrinde (M.Ö 160-1 26) ise, Çinliler, Hunlara karşı savunmadan çıkara k saı­ d ı rıya geçmeye başlam ışlardır .. İ l k mücadelelerde (M.Ö 134) Çinliler mağlup olmuşlarsa da, M.Ö 1 27'de Hun topraklarına g irmeye başla­ m ışlard ı r. Bu başarıları Çin tarihlerinde, pek mühim olaylar olarak geçmiştir.. Kun-Sin'in ölümüyle boşlayan kargaşa devrinde, büyük oğlu Çin'e sığınmış ve burada bir-kaç ay sonra ölmüştür. Kun-Sin'in yerine ise kücük kardeşi İ-Ti-Şo geçer. (M.Ö 1 26- 1 14) M.Ö 1 24'1erde Çinliler iki büyük ordu i le Türk topra k larına g i rdi­ ler. M.Ö 1 23'de yine Çinli ler altı ordu ve 1 00.000 kişilik bir süva ri kuvveti ile Türk topra klarına girerler. Amaçları Hun ü l kesini istila etmektir. Bu sefer pek başarılı olamadılarsa da İpek tica ret yolunun büyük kısmının kontrolü Hunların el inden cıktı. (İpek t icaret yolu batıdan, doğuya doğru; Suriye k ıyılarından başlar, D icle ve Fırat nehirlerini geçip, Haza r'ın güneyinden bugü nkü Afganista n ı n Belh şehrine, oradan Pa mire ve İc-Asya topraklarına ulaşırdı. Oradan Kaşgar üzerinden geçerek Çin s ı nı rı nda Dun-huang'a gelen yol bu roda üc büyük kola ayrı l ı r ve Khotan üzerinden Çin'e ulaşırdı. Bkz: L. Ligetti. «Bilinmeyen İc-Asya» İst. 1970 sf: 68 Çev: Sadretıin Karatay) M.Ö 121 ve M/Ö 1 1 9'daki Çin seferleri başarılı oldu. Çin kaynak­ ları bu seferle 70 bin Hun kafası ve esiri a ldıklarını yazarlar. Çinli­ ler bu carda Yüe-Çi ve Vusunla ra da Çang-Kien adlı b i r elci yolla­ yarak Hunlara karşı bir ittifak meydana geti rmeye çalışm ışla rd ı r. İ-Ti-Şa Kağandan sonra bir tak ı m kargaşalıklar ve taht kavga­ larını müteakiben, bu ayaklanmanın l iderlerinden Ho-Han-Şe Hakan oldu (M.Ö 58-31) Fakat o da keyfi bir idare sürmeye başlayınca a ya k ­ la � an komutanlar kendilerini h a k a n ilan etmeye başla ıdılar Ho-Han-Şe'­ nin kardeşi Çi-Çi de bu s ı ra l a rda ü l kenin doğu taraflarını ele geçir­ m iş, böylece ikili bir yönet im başlam ıştır. Çi-Çi büyük kardeş idi. Hakanlık iddiasıyla yaptığı mücadeleyi kaza n ı nca bütan Hun ülke­ sinin Hakanı oldu. ( M . Ö 58'1er) Ho-Han-Şe güneye doğru çekilip, Çinin desteğiyle Hakanlığı elA geçirmek düşüncesinde idi. Çin için bu çok güzel bir fırsattı .. Hun 30


Devletlnln zayıflaması, hele Çinin bu ü l kenin iç işlerine karışmak fır­ satının doğması Cin hü kümdarları için siyasi bi r fırsattı . . . Ho-Horı · Şe, Cinin desteğini sağlamak fikrini k u rultayda söylediği zaman red cevabını aldı. Bu kurultayda söylenen sözler, Çin tarihlerinde oyne;ı şöyle kaydedilmiştir; . «Hunlar cesaret ve kudreti her şeyin üstünde tutarlar. Esir olmak Hunların nazarında en adi bir şeydir. Hun yurdu kahra manca yapılan horbler sayesinde kurulmuş ve yine bu sayede komşl! devletler o rasında kendi mevcudiyetini ve büyüklüğü koru­ muştur. Çinliler bugün Hunlardan daha kuvvetl id i r, fakat Hun ül­ kesini islilôdon acizdirler. O holde neden Cinlilere tôbi olalım .. B:ı hareket cedlerimiz Hunları alçaltmak ve komşularımız o rasında bizı küçük düşürmektir. Biz Çin'e tôbi olursak ihtimôl yurdumuzda sükun hasıl olacaktır. fakat tekra r istiklôlimizi kazanmak do pek mümkün olmıyocoktır.ı ( 10) Bu sözlere rağmen Ho-Hon-Şe, Çin'e doğru yola cıkmış ve bü­ yük bir merasimle karşılanmıştır. M.Ö 53'de ise Hunların, Çin'a itaat ettiğini bildirmiştir. Çi-Ci ise ü l kenin kuzeyine çekilmiş ve Çin'e tôbi olmayan halk O'nun etrafına toplan mıştır. Çin hükümdarı da Ho-Hon-Şe'ye yard ı m göndererek O'nun nüfuzunun a rtmasına çalış mıştır Bu duru mda M.Ö 48'1erde kendini yeterince güçlü bulma­ yan Ci-Çi daha batıya doğru çekilmiştir.. Cin h ü kü�=��: i!e o rası bozulan Ho-Hon-Şe ise. hükümdara sada kat yemi n i ederek Çi-Ci'nin terkeıtiği kuzey taraflarına gitmişti. .•.

Cinden oldukça uzakta bulunan Çi-Çi, Çin teklikesinin uzak ol­ duğunu sanı rken, ansızın Çin kuvvetlerinin kuşatmasına düştü. Bı; savaşta 1 5 1 8 ölü, 145 esir verilmiş, Çi- Ç i de ölmüştü .. Buna rağmen Ho-Hon-Şe yine Çin'e itoo tını sunmuştu.. O'nun ölümünden sonra do, çocukları o rasındaki kavgaya Çin de kor.ışorok , Hun devletinin yıkılışını çabuklaştı rmıştır. Onlar a ras ında ihtirası ve fitneyi körük· l iyerek. bazen birini, bazen diğerini tutara k devleti daima zayıf halda tutmaya ça l ışmışt ı r. Ho-Hon-Şe soyundan Pe. kendini Ho-Han-Şe ad ıyla hakan ilan edince Çin'e yeniden tôbiyetini sundu .. Fa kat kuzeyde Orhun, Tula. Selanga boylarındaki Hunlar Çin'e tôbi olmayarak hem Pe'nin hakim olduğu G üney H unlarıylo, hem de Cinle savaştılar. Bu Kuzey Hunla rı M.S 93 yılları nda Sien-Pi'lere yenilerek ya daha batıya cekildile• . yahut do bir kısmı Çin'e tôbi oldular. 10

-

a.g.e.

sf: 50 S1


G üney Hunları ise, bir müddet sonra tamamen Çin'e bağımlı ha­ le geldiler. Cin içinde dağılmaya, Cinliler a rasına girmeye başladılar ve Cin içinde eridiler. ( M.S. 216) F - Türk Tarihindeki Önemi : Büyük Hun Devleti bildiğimiz i l K T ü r k devletidir. Siyasi ilişkileri d a h a ç o k Cin'le olduğundan hemen, hemen bütün bilgi ler, bu kayna kların verdiği bilgilerdi r. İlk Türk devleti olması bak ı mından, Türk Devlet geleneği, Hun Devleti ile ku­ rulmuştur d iyebi l i riz .. Tan ıdığımız en önemli devlet adamı Mete'd i r.. Siyasi faaliyetleri ve hayatındaki benzerli kler dolayısıyla O'nun, Oğuz Kağan olduğu hakkında görüşler de vardır. Bu durum şunun için önemlidir; Aynı toplumdan, aynı devletten gelmekten başka bütün Tü rk milleti n i n bir atadan, O da Mete'den gel indiği fikri mükemmel b i r b i r l i k , men­ subiyet şuurudur. Bu hal, daima uya n ı k bir milli şuur halinde yaşa­ mıştır. Büyük Hun Devleti, yine Mete Han zamanında Orta-Asya Türk siyasi birliği i l k olarak sağlanm ıştır.. Bu durumda Türk kavi mlerinin yaklaşması n ı ve kaynaşmasını sağlamıştır Osmanoğullarından sonra Türk ta rih i n i n en uzun süre yaşayan hanedan ı da yine Büyük Hun Devletidir.

32


il

-

BATI HUN DEVLETi (M.S il. yy

-

iV. yy)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan bozkırlar. U ral ve Haza r Denizi dolayları ..

;

Aral gölü doğusundaki

B - Zaman : Hunlarda görü ldüğü gibi, Çi-Ci ve Ho-Han-Şe ara ­ sındaki mücadeleler s ı rasında devlet i kiye ayrılmış, Ci-Ci önce k u ­ zeye, sonra batıya çekilmişti. Onun Cin kuvvetlerine yenilmesinden sonra buradaki Hunlar dağınık ha lde kalmışlardı. (M.Ö 48) Ho-Han-Şe'den sonraki taht kavgaları ve Cin entrikaları ile Ku­ zey Hunları, Güney Hunlarına ve Çinlilere karşı savaşırken, Sien­ Pi'lere yenilmişler ve bir kısmı batıya çekil mek zorunda kalm ışla rdı. ( M .S 93) Onların bu sahalardaki hakimiyetleri 375'1ere kadar sürdü ve Doğu-Avrupaya geçtiler. C idiler. D

-

İnsan

-

Bayrağı

:

Bu Hunlar, Asya Hunlarının (Hiung-Nu'ların) devamı

:

Kumaştan, düz turuncu renkte idi ..

E - Siyasi Tarihinin önemli olayları : Hun Devletinin dağılma­ s ıyla kendilerine katılan Hunlara gittikçe güçlenen Batı Hunları, iklim sebepleriyle de batıya ilerlemelerine devam ettiler. Alan'lorla mü­ cadele ederek bu ülkeyi -Hazar, Aral orası- ele geçi rdiler. Çin kaynakları bu ülkenin Hiung-Nu'lar tarafından ele geçirildiğini kay­ dederler. Aynı istikamette Lôtin kayna k la rında da bilgile r vardır. 31


111

-

AVRUPA HUN DEVLETİ (375---45 4)

A - Kuruıduğu yer ve kapladığı alan : Başkenti Etzelburg (şim­ diki Peşte) idi. Topra kları Güney Rusya , Romanya, Yugoslavya 'nııı kuzey bölgesi, Macaristan, Avusturya, Çekoslovakya, Güney ve Or­ ta Almanyayı kaplıyordu. Genişliği 4.000.000 kilometrekare idi. B - Zaman

:

M i ladi 375-454.

C - İnsan : Avrupa Hunları da, Aşya Hunları n ı n soyundan idi­ ler. (11) Onların soyu hakkında Germen oldukları, Tü rk, Moğol ka­ rışımı, Kafkas kavimlerinden oldukları iddia edilmiştir. Bu Hunların, Asya Hunlarının soyundan oldukları hakkında F. Hİ RTH tarafından da kuvvetli deliller gösterilmiştir. Aslında bunlar Batı H unla rıyla be­ raber mütaôlô edilmişlerdir. (12) D - Bayrağı : Hristiyan kaynakları, Atıilô'nın bayrağı üzerinde başı taçlı bir tuğrul'un (efsanevi kuş) bulunduğundan bahsederler Bayrağın rengi ak (beyaz) idi.. E - Siyasi tarihinin önemli olayları : ıv. yy sonlarına doğru Hunla rın, Avrupaya yürüyüşü başlar. Adı bilinen ilk h ü kümdarları Balamber yahut Bala mir'dir. Bala m ir'in, Ostrogotlarla yaptığı savaşlar zaferle sonuçlanır ve Got k ra l ı Hermanarik intihar eder .. Hunlar ge ­ l işmiş süvarileriyle h ızla hareket ederek Batı-Gotlarını (Vizigotlarl zorladılar. Kral Athanari k büyük bir Vizigot kütlesiyle batıya çekildi. (375 s ı ra la rı) 1 1 - Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat. (... Türk kavimleri ve Dev­ letleri» Ank. 1 972 sf: 13 12 - Pro f. Dr. İbrahim Kafesoğlu. «Asya Türk Devletleri» TDEK. Ank. 1976 sf: 699

�4


Gotların bu batıya çekil işlerinden Bizans etkilendi. Trakya, Ma­ kedonya topra�ları Got'lar tarafından yağmalandı. Neticede Vizi­ gotlar Mezya ve Daky9da yerleşi rken, Ostrogotlar da Batı-Macaristana yerleşti ler. Fakat Hun askeri gücünün harekete geçirdiği bu Doğu­ Avrupa kavimleri buralarda fazla kalam ıyarak, birbirleri ni yerlerinden atıp, ta İspanyaya kadar dalgalanan büyük « Kavimler Göçü» olayını meydana getirdiler. Ostrogotlar da Batı-Roma topra klarına gi rmeye başlad ılar. Çağdaş CLAUD-IANUS'un ifadesine göre Hun'lardan daha cesur, daha haşin bir kavim yoktu. ( 1 3) Hunların, Avrupadaki asıl siyasi rakipleri Roma İmparatorluğu idi.. Kavimler Göçü ile Roma, Doğu ve Batı Roma İmpa ratorluğu diye iki bölüme ayrıldı. (395 yılları) Bala m i rden sonra h ü kü mdar olan Uldın (Uld ız/Yıldız) zaman ında (400'1ere doğru) Hun dış politikasının esası belli olmuştur; Batı Roma ile geçinirken, Doğu Roma'nın Hun nüfuzu altına a l ınmasına çalışılacaktı. Uldın'ın i leri h a reketiyle göçün ikinci dalgası başladı. Büyük Fresole Savaşı nda barbar şefi Rada İ ais yenildi ve idam edildi. (M.S 406) Bu zafer Hunların, Avrupadaki Barbar kavimler üzerindeki etkisini artırdığı gibi, Roma'yı da korkuttu. ·

422 yıllarında Hunları n yönetiminde dört kardeş görülür; Rua Muncuk, Oktar, Aybars.. Bun lardan Rua hükümdarı. Rua Doğu Romayı yıllık vergiye bağlıya rak. Hun yüksek egemen l iğ i n i tanıttı. Batı Roman ı n iç siyasetine ağırl ı ğ ı n ı koydu. Rua 434'de öldüğünde, Doğu Roma kudretli bir düşmanından kurtulduğu için sevin iyordu Piskopos PROCULUS, Tanrının di ndar impa rator Thedos ios'un dua­ larını kabul ederek Bizansı bir tehli keden kurtard ığı şeklinde vaaz ediyordu. ( 1 4) Attilô ise taht'a geçtiğinde 39-40 yaşlarında idi. Babası Muncuk ölünce a m cası Rua'nın yan ı nda yetişmişti ve ölümüyle de hükümdar oldu. Kardeşi Bleda ile 445 yılına kadar ortak bir yönetim sürdürdü. Attilô'nın genel siyaseti , Avrupada Hun yüksek egemenliğini kabul ettirmekti. Bunun için de siyasi ra kibi Batı Roma ve Doğu Roma (Bizans) idi. Hükümdarlığının ilk yıllarında Bizansla yaptığı Margus a ntlaşması Bizansı as keri, mali, ticari yükümlülükler a ltına sokmuş13

-

H . Namık Orkun. a.g.e. sf : 8 C. II

14

-

Prof. Dr. İ. Kafesoğlu. a.g.e. sf: 702

35


tu. Daha sonra Bizansa yaptığı seferlerle bu tarafta kendini emniyete aldıktan sonra batıya yöneldi. 436 yıllarında Hun hakimiyeti Manş Denizine kadar uzanmıştı. Atıilô, Avrupa halkı için •Tanrının kılıcı» idi. O'na karşı koyacak bir kuvvet yoktu. O çağlarda dünya hakimiyetinin timsali sayılan savaş Tan rısı Ares'in kıl ıcı Atlilô'nın elinde idi; « PRİSKOS'a göre uzun zamandan beri kayıt olan bu kutlu kılıç-bir Hun çoba n ı tara­ fından bulunara k Attilôya getirilmişti.» ( 15) 451 başarında Atıilô, 200.000 kişilik ordusuyla Batı Roma üze· rina yürüdü. Roma komutanı Aetius ile yapılan Mavriacus Savaşında (20 Haziran 451 ) iki kuvvet yenişemedi. Savaş bir gün sürmüştü. Roma ord uları akşama doğru geri çekildiler. Frank askerleri ve Batı Got ordusu savaş alanını terketıiler. Attilô'nın bu savaştaki a macı, Galya'yı kontrol ederek Batı Roma'nın savaş gücünü kı rmaktı ve bunu sağla m ıştı. Nitekim ertesi yıl Atıilô, kuvvetli bir Hun ordusu ile Roma üzerine yürür. Aetius ise eski kudretini kaybetmiştir. Papa 1 . Leon'un kôtibi PROSPER TİRO'nun kaydına göre Aetius, İmpa rator Valenlio nus'u, karşı koyman ı n imkônsızlığı sebebiyle İtalyayı terke teşvik etmekte idi. Altilô, 452'de İtalyaya girdi. Meşhur Aquileia kales i n i zapted ip Po ovasına indi ve en kısa yoldan Roma üzerine yöneldi. Roma kendini savunacak du rumda değildi.. Popa 1. Leon başkanl ığında b i r elç i l i �; heyeti Allilô ile görüşmek üzere hazırlandı. Bu heyet Compus Ambu­ leus'do Atıilô ile karşılaştı. Papo'nın, Attilô ile neler konuştuğu, nasıl ricalarda bulunduğu bilinmemektedir. Avrupa müverrihler kendileri için iftihar edilecek bir d u ru m olmayan bu hali sessizlikle geçiştirmişlerdir .. 6 Temmuz 452'de yapılan barışla Roma'nın yıllık vergisi tespit edilmiş ve Attilô geri döneceğini vaad etmişti r. ( 1 6) Attilô'nın, Avrupodo güttüğü genel siyasetin gerçekleştiğini gö­ rüyoruz; Avrupanın barbar kavimlerini tamamen yönetimi a ltına almış ve Batı Roma ile Doğu Roma'ya Türklerin yüksek hakim iyetini kabul ettirmişti.. Roma'yı, istanbul'u işgal etmemiş fakat O'nları askeri. siyasi mali baskı ve kontrol a lında tutara k Hunların kudretin i kabul­ etıi rmişti .. 15 16

36

-

a.g.e. sf: 704 H. Namık Orkun. «Türk Tarihi» C. II Ank. 1 946 sf: 50


Atıilô, 453'de evlendiği gece öl . İldiko adlı bir kızla evlen iyor­ du, Frank k ra l ı n ı n veya Burgond kra l ı n ı n kızı olduğu hakkında deği­ şik görüşler vardır. Bazı kaynaklar Attilô'nın ölümünün bir suikast sonucu olduğunu, İldiko tarafından h o rcerlendiğini kaydederlerse de, Atıilô'nın oğu l la rı, devlet adamları. Hun başkan l a rı O'nun tabii bır ölümle, burun kanamasıyla öldüğünü ilôn etm işlerd ir. Got tarihçisi J OR DANES'in eserinde, Atıilô'nın muh teşem cenaze töreninden bahsedilmekte ve söylenen ağıtla r şöyle na kledil mektedir· «Muncuk'un oğlu Altilô . . . En büyük Hun kralı . . . En kahraman mil­ letin efend is i . . . Önünde Scythio ve Germon io boş eğd i . . . Her iki Roma İ mparatorluğunun bir cok şehi rlerin i istilô ederek korkuttu . . . Bunlar, bakiyeyi d e yağma edecek d iye korkarlar i ken onlara o f ile muamele etti. Ve senelik vergi aldı ... Bütün bunları talihin yaver ol­ masıyla yaptıktan sonra düşmanların ı n saldırısı neticesinde değil, adamlarının s u i kostleriyle değil, m i l letinin göğsü üzerinde en kücük bir acı duymadan öldü. Kimseyi mesut etmiyen bu olaya kim ölüm diyebi l i r.» ( 1 7) Aıtilô'nın cesedi önce a l t ı n bir tabuta. bu tabut do ic. ice önce gümüş ve demir tabuta kondu. Altın ve gümüş m il letin zenginliğine. demir de kudretine işaret etmekte idi .. Bir gece Tuna nehrinin kol­ larından birinin icine gömüldü. Daha sonra bu defin işinde colışon kişiler, mezarın yerin i n gizli kalması icin öldürüldüler .. Attilo'nın ölümünden sonra karısı Arıkon'don olan oğulları i lek. Dengizik, i rnek devletin bütünlüğünü ve deva m ı n ı soğlıyomodılor. Dev­ letin barbar tabası Avrupa iclerine, İ tolyoyo doğru yayılmaya boşladı. Bu hol Batı Romo'nın yıkılışın ı cobukloştırd ı . 454'1erde ise Aetius'un öldürülmesiyle Roma büyük bir sarsıntı gecirdi ve Barbar kavimlerin istilôsıno uğradı. İlek aya klanan bu kavimlerle yaptığı Netoo sava­ şında öldü. (454) Dengizik ise Bizonslo yaptığı mücadeleler s ı rasında' öldü. (469) İ rnek ise kendisine bağlı kolon Hunla rla kuzey batı Kara­ deniz kıyıla rına cekilmişti. ·ı rnek Hunları daha sonra burada devlet kuracak olan Bulgarlar ve Macarların esasını teşkil etmişler ve za­ manla SIOv-Ortodoks kültürü icinde erimişlerd i r. Bulgar-Tü rk devle· t i n i n kurucusu .Dulo s ülôlesi ile Macarları Tuna boyuna getirerel<: 0rodo yerlesti ren Arpod hanedan ı İrnek'i o to olara k tanımaktadır·· lor. ( 18) 17 18

-

-

a.g.e. sf : 52 Prof. Dr. 1. Kafesoğlu. a.g.e.

sf: 706 a1


F Türk Tarihindeki Öne ı:ıM.,. : Avrupa Hun Devleti tari hto Atlilô ile sembolleşmiştir. İlk defa H ıJ!ll"' Türkleri Avrupada siyasi bir vurlık olara k görü lmüşlerd ir. Avrupan ı n siyasi ve kül türel Lemsilcisi Ro· ma'ya yüksek hakimiyetini kabul ettirmiştir. Attila Roma ve Bizans'ı zaptetmemiş fakat bu devletlere Türk devletinin üstünlüğünü, Türk milletinin efendiliğini kabul ettirm işti r. -

Attila. Avrupan ı n bütün savaşçı kavimlerini yönetim altında top­ lamıştır. Tıpkı Mete'nin, Asyada yay çeken kavimleri yönetimi altına a ldığı gibi . . . Attila da Mete'nin soyundan idi. O , As yada dağılan Hun egemen l iğini, cihan hakimiyeti n i Avrupada gerçekleştirmek istiyor ­ du. Mavriacus savaşından evvel verdiği nutukta, Jordonesin nakline göre, « Bunca m i l letler üzerinde kazanılan bunca zaferden sonra, şimdi dü nyayı istila . dakikalarında bulun uyoruz . . . Öyleyse haydi, her za­ manki gibi şiddetle ileri. Hunla rın i racfesi n i , Hun. silahının kudretini gö.steriniz. Yaşaması mukadder olana silah tes i r etmez, olm ıyana ölüm yetişir. Ta lih Hun'ları zafer neşesine hazı rlamamış olsa idi, bu kadar m il!etlerin üzerinde gali biyet kazanılabilir m i idi?» ( 1 9) Attila, Avrupayı hakim iyeti altına aldıktan sonra İran üzerine yürümek n iyetinde idi. Bu seferin yönünün doğu olması, Asya üzerine olması önemlidir. PRİSKOS da, 4o!'l8'da Hun başkentinde olduğu sı roda Roma elçi lerinden duyara k, Sasani seferinden bahsetmekted ir. Böylece cihan haki miyeti ideali gerçekleşecek ve Asya hakimiyeti il'l birleşilecek idi. . . Avrupa H u n Devleti, « Kavimler Göçümü hazırlaması ba kımından Avrupa tarihine de büyü k etkilerde bulunmuştur. Büyük Roma İmpa· ratorluğu evvela ik iye böl ünmüş (395) . sonra Batı Roma yıkılm ıştır. (476) Birbirine çok yakın cereyan eden bu olaylar Orta-Cağ' ı n baş· langıcı olara k kabul edi l i rler. Doğu Roma ise, zamanla bir Rum devleti olmak yoluna girm iş ve 1453 yılına kadar bu yeni karakteriyle yaşa mıştır. Kavimler göçünden sonra Avrupanın yen i siyasi tablosu oluşmaya başlamıştır. Büyük devlet adamı Attila, Avrupa tarihlerinde ve edebiyatında da izler bırakmıştır. Adına bir d üzineye ya kın opera bes telenmiş ede­ biya tçılara, romancılara konu olmuştur. Bunlar O'nun yüksek vasıflı bir hükümdar olduğunu ortaya koymaktadır. 19 38

-

H. Namık Orkun. a.g.e. sf: 39-40




d ı . . Raja keli mesi Sanskrit kökenli olup k ral, hükü mdar anlamına ge­ liyordu. Buna göre Huna-Raja, «Hun Kralı» demek olmal ıdır. (26) Toraman'dan son ra hükümdar olan oğlu M i h i rakula, Hindistanırı Attilô'sı olarak kabuı ed i l m iştir. ( M .S 5 1 5-530) Devrinden kalan U ;·uz­ gôn'daki yazıtta kendisinden, «Ta nrısal ve şöhretli Zabulistan hü­ kümdarı M i h i rakula» diye bahsed ilmektedir. Guvalior yazıtında Gani havzasının fethi i mô edilerek, M ih i rakula'dan «Eşsiz kahra manlığa sahip ve dünyaya taha kküm eden ki mse .. » diye bahsedil iyor. (27) 530-542 yııla rı a rası Ak-Hunların duraklama devri kabul edi l i r. i randa Anuşirvan (hükümdarl ığı 531 -579) büyük bir devlet adamı ola­ rak bel i rdi kçe Ak-Hun Devleti sönükleşir .. M i h i rakula'nın 550'de ölü­ münden sonra ise, devıetin içinde başına buyruk bey'lerden bahse­ d i l i r. O s ı ralarda Orta-Asyada hakimiye t Gök-Türklere geçmiştir. Ak­ Hunlar, Sasanilerle Batı Gök-Tü rk'ler arasında kal ırlar. Henüz ipel< ticaret yolunun kon trolü Ak-Hunlarda bulunduğundan Gök-Türklerle siyasi ve iktisadi hakimiyet bakımından karşı, karşıya gel irler. İstemi Vabgu'nun kızı Anuşirvan evlenerek a rada bir akrabalık kurulur Buna karşılık Ak-Hunlar da Çin'le münasebet\ kurmak isterler. Nahsap önlerindeki savaşta Gök-Türk ordusu, Ak-Hunla rı yener­ ken, Anuşirvan da Ak-Hunların merkezine yürüdü . . . Semerkant'ın gü­ neyinde kalan topra klar da Sasanilerin oldu. E . CHAVANNES Ak-Hun­ ların yıkılışı ile a rslan pay ı n ı Sasanilerin a ldığını söyler. Vll. yy. ortalarında İslômların, İ rana girişi s ı rasında Ak-Huı-: prensi Nizek Ta rhan'ın ayaklanmasından ve Sasani k ra l ı n ı yendiğin­ den bahsed i l i r. Nizek Tarha n . İslômlarla anlaşma yoluna giderse de daha sonra isya n ı sebebiyle öldürü l ü r. Vl l l . - yy.'dan sonra Ak-Hunlar iyice ortadan çekilirler ve za manla etnik varlıklarınıda kaybederler. Bugün Afganistanda, Feyzabat böl­ gesinde «Yefta li» ad ıyla anılan bir topluluk bulunmaktadır. (28)

26 27 28

-

-

-

E. Konukçu. a.g.e. s f : 86 a.g.e. sf : 94 a.g.e. sf: 1 1 1

41


V.

-

GÖK-TÜRK DEVLETİ (552-743)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan· : Gök-Türk Devleti, Orta­ Asya da kurulmuştur. Kapladığı alan: Doğuda Japon Denizinden, ba­ tıda Karaden izin kuzey alanla rı na kadar. kuzeyde Sibiryadan, güney­ de Tibete kadar uzanıyordu. Kapladığı alan 1 8.000.000 k ilometrekare idi. Başkentleri Orhun nehri kıyısında Ötüken idi. B - Zaman : Gök-Türk Devleti 552'de k u rulmuştu. 582'de ise bu geniş ülke Doğu ve Batı Gök-Türk Devletleri olmak üzere ikiyu ayrıldılar. Bunlardan Doğu Gök-Tü rkleri 630'a kacj.ar yaşadılar. Bun­ dan sonra Cin esaretine düştüler. Fakat 683'de İJ-Teriş Kağan ' ı n ver­ d iği istiklôi savaşıyla bağımsızlıklarını kazandılar ve 743'e kadar ya­ şad ılar. Batı Gök-Türkleri ise 582-659 yılları arasında yaşadılar. C - İnsan : Gök-Türk Devletini kuranlar, eski çağlarda Büyük Hunlar içinde yaşa mış olan T'u-Cüe'Jerd i . Bu kavim devletiyle ve ta­ rih iyle bu adı (Türk) milli adımız, millet adımız olara k yaymış V<J yaşa tmıştır. Kendilerinden « Kök-Türk» d iye bahsetmişlerd i r. Buradaki « Kök» (Gök) kelimesi ildhi, semavi anlam ındadı r. Bu tdbir V. THOM­ SEN'e göre devletin parlak bir devresine işaret etmekted i r. Gök-Türklerin köken i hakkındaki görüşler şunlardır : Onlar Şen­ si'nin batı tara flarında oturuyorlardı. V. yy. ortalarında Tabgaç'ları1 saldırısı ile (Cinde hakim olan Wei hanedan ı . .. Aslı Topa Türklerin ­ dendi. Bunlarla münasebette bulunan Türkler, onlara Tabgaç derler­ di. Bu isim daha sonra bütün Cinliler için kulla n ı l m ıştır. ) Kuzey ba­ tıya çekilmişler ve burada Avarlara (Juan-Juan) tdbl olmuşlardı. Avarlar, Gök-Türkleri Al taylara yerleştirmişlerd i . Diğer Cin rivayeti de Gök-Türklerin, Hiung-Nu'Jarın kuzeyinde bulunan ıSoıı ülkesinden çıktıklarıdır. 42


Gök-Tü rklerin kendi rivayetleri de, Cin kaynaklarına i n tikal et­ m iştir. Buna göre Gök-Tü rkler eski devirlerinde Batı Denizi'nin ( Ha­ za r veya Aral kıyılarında otu rmakta id iler. Burada büyük bir felakete uğra mışlar, yal n ız bir çocu k kurtulmuştu. Düşmanlar evvela bu ço­ cuğun ellerini ve aya klarını kesi p bir bataklığa atm ışlardı. Bir dişi kurt O'nu kurtarmış ve beslemişti. Daha sonra bu çocuğu düşman­ lardan kaçıran bu d işi kurt, O'ndan on çocuk doğurmuş ve bunların nesli Gök-Türkleri meydana getirm işti. Bu çocuklardan birinin adı «Asena» idi. Bu soydan gelen Ahien-Şe, Gök-Türklerin başına geç­ tiği vakit bu kavim bulunduğu ülkeye ( E rgenekon) sığamaz olmuştu. Ahien-Şe bu vadiden çıka ra k Avarlar'a (Juan-Juan) tabi olmuştu. Netice olarak, bu rivayetler Gök-Türklerin bu havalilere ba tıdan. sonradan geldiklerini efsanevi şekilde anlatmaktadır. Kurtun bir ön­ der, bir lider motifi olduğu pek tabiid i r . . M u htemeıctır K i bu ilk de­ virleri nde büyük felôketlere uğramışlard ı r. Rivayetlerde ilk yurt ola­ rak gösterilen yerler, Hiung-Nu'ların da yurtları idi. Gelenekleri bu ba kımdan Hiung-Nu'larınkiyle aynı idi. W. EBERHARD Gök-Türkler için « Hakiki Türk'türlern demektedi r. (29) D - Bayrağı : Mavi zemi n üzerine kurt başlı bayrakları va rdı . Bayrağın gönderinin üzerinde i s e a ltından b i r k u r t bası bulunurrlıı Bu suretle destanla rında da gördüğümüz gibi, kurt'un hatırası n ı ya­ şatırlardı. Destanlarda kurlu a ta olarak, yol gösterici olarak. birleş­ t i rici bir u nsur olarak görüyoruz .. O ba kımdan bu motifi sadece bi­ yoloji k bir unsur olara k değerlendi rmek yanlıştır. Evvelô tabiat şart­ la rıyla iç, içe yerine göre çoban olara k göçebe hayatı yaşayan Türk­ lerin bunu böyle değerlendirmeleri mümkürv' değildir. O ba kımdan ku rt, daha sonraki edebiyat eserlerimizde de görülmüştür. M illi ede­ biyatımıza bir motif ola ra k girm iştir. Dede Korkut destanlarında « Kurt yüzü müba rekti r.» diye geçmektedir. Divan'ü Lügôt'it Türk 'te kurtla ilgili a tasözleri vard ı r. Karacaoğlanın iki ayrı şiirinde de kurt motifi vardır; «Karc:ıcaoğlan der merd gibi, Yanar yüreğim od gibi, Bir ok yemiş bozkurt gibi, Sen de olasın benim gibi.» 29

-

W. Eberhard. «a.g.e. sf: . 88� 43


ııCıkıp bozkurtlayın ulaşamadım, Yalan dünya, sana çıkışamadım, Eşimle, dostumia buluşamadım, Var git ölüm, bir zamanda yine gel.» (30) İstiklôl Savaşımızın önderi M ustafe Kemal ATATÜR K'e de ve(­ len ünvanlardan biri de <<Bozkurt idi. Bu da kurla veri len önderl i � vasfından il&ri geliyordu.. Noin-Ula'da bulunan eserlerde, kurt , ka­ natlı bir şek ilde t � svir edilmiştir .. (31) E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Gök-Türklerin ilk hüküm· darı ve devleti n gerçek ku rucusu Bumın Kağand ı r. Orta-Asya da ha · kim bir devlei olarak ortaya çıkan , kuvvetli bir gelenek ve teşkilôta sahip olan Gök-Türk Devletinin Bumın Kağa ndan önceki hükümdarı :<Büyük Yabgu» ünva n ı n ı taşıyoı du. Bu durum Gök-Türklerin müs­ takil ka bileler birliği olduğunu gösterir. «Büyük Yabguııdan önceki önderleri de «Şad» ünva n ı n ı taşıyordu. Bu ünvan da askeri komu­ ta nlara veri l i rdi. Bumın i le « Kağanlık» olmuştur. Bumın Kağan, daha 534 yıl ında kuzey Tabgaç idarecileriyle iliş kiler kurmuş, 545'de de Tabgaç hükü mdarı n ı n elçisini kabul etmişti O yüzden Gök-Türk hakanı İşbara, 585'deki konuşmasında, devleti;0 50 yıl önce kurulduğunu söyler. Ancak Bumın Kağan'ı n, Avar haka nını yenip, Ötüken'i ele geçirmesi 552 yılındadır. Devletin batısını dJ istem, «Yabgu» sıfatıyla yönetiyordu. Bumın Kağan ertesi yıl öldü . . Yerine geçen oğlu K'o-Lo Kağa n'ın d a erken ölümü üzerine Mohar: Kağan başa geçti. (553-572) "'

Mohan Kağan devri, devletin en parla k devridir. Çinliler, O'nun için «0 harb yapmaktan başka hiç bir şeyle meşgul olmuyordu . . diyorlar. O'nun zamanında Ava r Devleti kesin olara k yıkıldı. (555) Kitan'ların ve Kırgız'ların ülkesi fethed ildi. Batıda Gök-Türk fetih­ lerini sürdüren istemi Yabgu ise Bizans ve Sasani devletleriyle te­ masa geldi. Bu· devletleri Gök-Türk politikası h izasına sokmak su­ retiyle devleti, bir dünya devleti seviyesine yükseltti.. Ak-Hun Dev­ letini yıka ra k toprakların ın Maveraünnehr, Fergana'nın bir kısmı. Kaşgar, Hoten bögelerini Gök-Türk devletine kattı. Böylece İpek tiI)

30

-

31

-

44

H . Fethi Gözler «Türklerde Bozkurdun Önemi» Türk Yurdu Derg. 1955. Sayı: 46 s f : 42-48 Emel Esin. a.g.e. sf : 145 .


caret yolu bir kere daha Tü rklerin eline geçti. Yine O'nun za manında Bizansla ilk diplomatik m ünasebetlerde bulunuldu. (568) Mohan Kağan ' ı n kardeşi ve kend isinden son ra yerine geçen Ta­ Bo Kağan za man ında (572-591 ) ise Gök-Türk Devletinin bir durak­ lama devrine g i rdiğini görüyoruz. Kend isinin Buda d i n i ne temayü l ü vardı. Buda heykeli v e tapınağı yaptırd ı . B u halleri yüzünden mille­ tinin s�vgisini kaybetti. O'n u n devrinin bir olayı da istemi Yabg u' · n u n ö l ü m ü oldu. (576) istiıııi'nin resmi ünvan ı Yabgu olmasına rağ­ men, k i tôbelerde « Kağa n » d iye a n ı l mıştır .. O'nun Gök-Türk devletine büyük h izmetleri ol muştu . . . istemi'nin yerine oğlu Tordu geçer. (576-603) Bu s ı ralarda du prensler o rasında siyasi rekabet başlamıştır. Homan ' ı n oğlu Ta-Lo­ Pien, To-Bo'nun oğlu An-Lo ve devletin doğu tarafları n ı yöneten Ko­ Lo' n u n oğlu She-Tu o rasındaki kavgalardan sonra An-Lo, Kağan oldu. Fakat O'nun do kağa n l ı ğ ı kısa siirdü .. Bu sefer Ko-Lo'nun oğlu She-Tu, «İşbara» ü nvan ıyla Kağan oldu .. Fakat istem i ' n i n oğlu To r­ du, O'nu tan ı ma k istemedi. Bu çekişmelere ve i ç m ü cadelere Cin entrikaları da gi rmeye başl a m ıştı. Cin hükümdarı, Tardu'y � a l t ı r; k u rt başlı b i r sancak göndererek kendisini «Büyük Hakan» olarak tanıd ığını bildi riyordu. Tabi'I C i n ' i n amacı Tü rk devlet i n i daimi iç mücadele halinde tutarak onu zayıflatmak idi.. Nihayet 582'de Gök­ Tü rk Devleti resmen ikiye ayrıldı. o - Doğu Gök-Türk Devleti. (582-630) İşboro Kağan yönetiminde kalan Doğu Gök-Tü rkleri 587'den sonra, O'nun ölü müyle gerileme devrine g i rd i . . Kend isinden son ra gelen Kağanlar zamanında Batı Gök-Tü rkleri ve Ç i n l i lerle savaşlw yapı ldı. Son Kağan , İl-Kağan devrinde (620-630) Ç i n 'e büyük seferleı yapıldıysa da, İl-Kağan 630'do esir düştü. 634'de öldüğü zaman ya­ n ı ndaki Gök-Türk i leri gelen leri de intihar etti ler. Doğu Gök-Türklerı için şimdi bir esa ret devri başlamıştı. Cin'in n ifakçı, fitneci politikas; n i hayet semeresini vermiş ve Türk devleti yıkılmıştı . Kitôbelerin di­ l iyle beyl ik, erkek evlôdı Çin'e kul oldu, temiz kız evlôtlo rı do cariye oldu .. Efendi m illet, dü nya devlet i n i n kurucusu Türk M i l leti böyle bir zillete, esarete boyun eğemezd i. Çin esaretinde geçen yıllar, Çin'irı de yü reğini titretiyordu. Türkleri, Çin içlerin e doğru dağıtıp, onlar. zayıflatmak, kendi içlerinde eritmek istiyorla rdı.

45


Hakansız m illeti Haka n l ı yapmak, İ l 'siz milleti İl'li yapmak için sık, sık ayaklanmalar görüyoruz. 639'do Gök-Türk hanedanından Kür · Şad, 39 arkadaşıyla Cin sarayını basa r .. Amacı İmperotoru esir ol­ maktı. Kür-Şad, Gök-Türk Devletinin onuncu h ükümdarı Co-Lo Koğon'ın küçük oğludur. Bu istiklôl h a reketi maalesef başa rılamad ı . Cok kanlı b i r vuruşmadan sonra Kür-Şad ve a rkadaşları öldüler . . . Fakat Türkler o rasında bir istiklôl hareketi boşla m ıştı. 682'de İl-Koğon'ın akra ba la rından olan Kutluğ Koğon'ın istiklôl hareketi başarılı oldu. Böylece Türkler yeniden boğ'ımsızlıklo rıno ka­ vuştular ve il. Gök-Türk Devleti kuruldu. Bu devlete, Kağa n ı n adın­ dan ötürü «Kulluk Devleti» de den miştir. Kutluğ Kağan do, İl'i ( Dev­ let'i) deren, toplayan anlamına 1 1 -Teriş Kağan ünvo n ı n ı a ld ı . . . b - i l . Gök-Türk Devleti. ( Kutluk Devleti) 682-743. Kutluğ İl-Teriş Kağan hakk ı nda Cin kayna kla rı şu bilgileri veri­ yor; «Türk kuvvetleri çoğalınca He-şo-çing şehrini zoptettiler, bura­ dan Ping-çeu sancağına girdiler. (688) Ertesi sene daha geniş mik­ yasta Çin'e akınlar yaptılar. İ mdada giden bir takım Cin kuvvetleri Tü rklerle boşa çıka mad ı. Hatta bir Cin valisi de Türklerin eline esir düştü. Artık her sene Türk kuvvetleri Cinin şimôlinde gözüküyor, et­ rafa akınlar yapıyordu.» (32) Orhun kitabelerinde a nlatıldığı gibi Kutluğ İl-Teriş Kağan bir taraftan do içte birliği ve düzeni sağla maya çalışmıştı. O'nun öl ü ­ münden sonra Gök-Türk tahtına kardeşi Kopoğon Kağan geçti. (692716) Kutluğ İl-Teriş Koğon'ın çocukları B ilge 8 yaşında, Gültekin 7 yaşında idi. Tonyukuk do Koğon'ın danışmanı idi. Kopoğon Kağan, Türk tarihinin büyük hakanla rından biridir. O'­ nun devlet politikası üç noktada toplanır: ı

2 3

32

46

-

-

-

-

Cin üzerine s : y<o si. askeri, i ktisadi baskı kurmak .. Böylece Cin'i hem yakın bir tehlike olma ktan çıka rmak , hem d'l Türk ü lkesinin bazı ihtiyaçlarını buradan vergi ve mal ola­ rak karşılamak mümkün olacaktır. Cin ülkesi içine dağıtılmış olan Türkleri o novotono. Ötü­ ken'e topl ıyorok askeri ve siyasi gücünü artırmak. Asyodoki Türk boy'lorını. Gök-Türk Devletinin boyrağ. altında toplamak. Bu husus Asya Türk devletleri nin gele­ neksel iç politikası olmuştur..

Hüseyin Namık Orkun. «Türk Tarihi» Ank. 1946 C. II sf: 1 1 1


Kapağan Kağan, evvelce de olduğu gibi Çin'i işgal etmeyi dü­ şünmüyordu. Aksine orada kalan Türk topluluklarını anavatana çeke­ rek onların milliyetlerin i , ben l i klerini korumak yolunu seçiyord u . A;:.­ yodaki Türk topluluklarını siyasi birl i k a ltında toplamnıı heın s i yasi bir güçlenme için gerekl iydi, hem de Asya Türk devletlerinin iç pol i · tika hedefleriydi.. B u poli tika aynı zamanda Orta-Asyayı bir Türl-'. kültür havzası hali ne getirmekteydi. Yine bu politika birl i k ve mill iyet duygularının kuvvetli olduğunun işaretidir. Kapağan Kağan zamanında Cin üzerine, Kırgızlar ;üzerine başa rılı seferler yapılmış, Maveraünnehr ele geçirilerek yukardaki pol itiko gerçekleştirilmiştir . . Kapağan Kağan'ın ölümüyle tah t'a inal Kağan geçerse d e ba ­ şarılı bir yönetim gösteremez. İl-Teriş Kağa n'ın oğulları Bilge ve Gül­ tekin'le yaptığı mücadeleyi de kaybedince tahtdan indirilir ve öldü­ rülür. Böylece yine 71 6'da Bilge Kağan tahta geçer. Kardeşi Gül teki:ı de orduların başkomuta n ı d ı r. İçte ya pılan mücadelelerle birl i k sağlanır. Bu kargaşalı klardan yararlanmak isteyen Cin, Gök-Türklerin 721 'deki barış tek.liflerine 300.000 kişilik ordu hazırl ıyarak cevap vermiştir . . B i r tarafton iç huzur suzl u kları kışkı rtarok, Türkleri yeneceği n i ummuştu. . Vezir Tonyu­ kuk'un da büyük yardımıyla Çinliler 722-723'1erde San-Tan savaşındu mağlup edilerek Gök-Türk baskısı altına alındı. Bu zaferle, 724'de Çin barış yapmak zorunda kalmıştı. Çin kaynakları bu üç kudretli Türk devlet adamı için, «Gök-Türk­ lerin ne zaman, ne yapacakları bilin mez, Kağan Bilge iyidir, milletinı sever, Türkler de O'ndan memnundu rlar. Kültekin ( Gültekin) harb sanatın ı n ustasıdır. Ona karşı koyacak bir kuvvet güç bu l u n u r .. Ton yukuk ise otori ter ve bilged i r. n iyetleri, kurnazlığı çoktur. İşte bu üo barbar aynı anlayışta olarak bir oradad ı rlar.» (33) Tonyukuk aynı zamanda Çin münasebetlerin i n sosyal ve kültü­ rel yön lerini de iyi biliyordu. Bilge Kağan'ın Buda dinini kabul · e t mek, şehi rlerin etra fı n ı surlarla çevirmek temayüllerini ileri görüşlü bir değerlendirme ile önlemiştir. Böyle bir hayat Türklerin, sosya l . askeri v e iktisadi hayatlarına uymamaktaydı. Yoksa Ç i n ' i n yüzde biri kadar nüfusu olmayan Türkler, Çin içinde eriyebilirdi. Bu sebepten de zaten Türklerin Çin pol itikası , zaptetmeye yönelmiyordu .. Kudretl i 33

Prof. Dr . İ. Kafesoğlu a.g.y. sf: 723

47


oldukla rında akınlar yapıyorlar. yen i ld iklerinde yaylalara doğru çe­ kil iyorlard ı . Eğer etrafı surlu şehi rlerde olmuş olsalardı, kolayca Ç i n kuşatmasına düşerlerdi. Tonyukuk'un 725'1erde veya onun yak ı n bir sonrasında öldügü a ni.a şıl ıyor. O'nun hatırasına Orh u n 'da, Bayın-Çokto yöresinde bir ki· tôbe dikilmi Ştir. (726-727'ler .. ) Bu kitôbe milli ta rihimizin kaynağı ol ma ktan başka, edebiyatımızın da _ilk s iyasi hatıra t ve h i tabet örneği­ dir. Gültekin ise 731 yılında, 47 yaşında iken öldü .. O'nun Türk nı i l · letine h izmeti yine kitôbelerde anlatıl maktadı r. Bilge Kağa n, karde · şinin ölümüyle çok büyük üzün tüye düşmüştü. O'nun ifadesiyle insan öl mek için ya ratılmıştı ama O, ka rdeşinin ölümüyle «görü r gözüm görmez oldu, bilir bilgim bi lmez oldu. Yaslandım, gözden yaş, gö­ nülden feryad gelerek yan ıp, yakıldım.» demektedir. Bilge Kağan ve Gültekin, Türk adamlarıdır.

tarihinin örnek ka rdeş devlet

Bundan sonra Bilge Kağan'ın 734 yıl ında Kitan'lara karşı bir zaferini görüyoruz .. Fakat kendisi aynı yıl veziri Boyle-Çur ( Buyru k · Çur) ta rafından zeh i rlendi. Ölmeden evvel b u veziri v e suikaste kçı­ tılanları öldürttü. Kendisi de 25 Kas ı m 734'de öld ü. O'nun ölümün den sonra kitôbelerin d i liyle küçükler büyükler gibi, oğul babası gibi yara tılmadığı ndan, bilgisiz kötü kağanlar oturduğundan, beyleri m ii­ leti ahenksiz olduğu için, Çin m i l leti h i lôkar ve sahtekôr olduğu için, bey ve milleti karşıl ı k l ı çekiştirdiği için Türk devleti yıkılmaya yüz tu tmuştu .. (34) Son Kağan Ozamış da 743-744'1erde öldürüldü. Aşina a i lesiııden gelen Basmıl başbuğu « Büyük Kağan» oldu. Bu kağanlığın soı yabgusu Uygurlar, sağ yabgusu da Karluk'lar oldu. 744'1erde de Uy­ gurlar, Basm ıl Kağ :ı n l ı ğ ı n ı yıkara k Uygu r Kağanlığını kurdular . . c

-

Batı Gök-Türk Devleti. (582-659)

İstemi Yabgu'nun ölümünden sonra yerine oğlu Tardu geçm işti Daha sonra yapılan mücadelelerde Gök-Türk Devleti Doğu ve Balı olmak üzere ikiye ayrı l m ıştı. (582) Batı tarafları da Tardu'ya kal­ mıştı .. 34

-

Bu hususta bkz : Prof. Dr. Muharrem Ergin «Orhun Abide­ leri» ht. 1970


Batı Gök-Türk Devleti, batıda ise İ ran ve Bizansla komşu i d i . istemi 'ı'�bgu zamanında Soğd ülkesi v e A k - H u n topraklarının bir kısmı Gök-Türk topraklarına katılmıştı. Tardu ise, doğu ile de müca­ deles i n i sürdürmek ve «Büyük Kağan» olmak a macındayd ı . Fa kat bu pol itika Cin'in işine gelmiyordu. Parçalanmış holde bulunmak Çin pol i t i kasınco daha uygundu. Nitekim Tardu, Çin'e yaptığı bi r seferdr· büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştı. (603) B u ta rih ten sonra a rt ı k To rdu'nun siyasi faaliyetleri görü lmemektedi r. Tardudan sonra To mon Kağan (Ni-küe-cu-lo Kağan) boşa geçti. Zaman ında Tie-le isya n ı n ı bastırdı. (606) Bu isya n ı bastırı rken ve da ha sonra zal i m idaresi isya n ların önünü alamad ı . Sir-To rduşlorın i s · yanını bastıramadığı g i b i durum daha d a kötüleşti. Durumu yakın don gözleyen Cin, Ba tı Gök-Türklere elci gönderm işti. Onun h ileli po l i tikosı ile Kağan, Çin'e tabi olduğunu bildirmişti. Fa kat Cinliler d i ğer taraftan Türk prensi Şe-Koei'yi kışkırtarak Tamon Kağan üze rina sevketmişler ve Kağanı biraz sonra da yakalıyo rak Çin'e getirmiş ­ lerdi: Daha sonra Kağanı sa rhoş ederek, Doğu Gök-Türklere teslim etmişlerdi. Şe-Koei ise iyi bir yönetim gösterd i . S ı n ı rları n ı Hazar D e · n i z i n e kada r uzattı. i ronlo v e Bizonslo dostane geçindi . . Tong-Şe-Hu Kağan (61 9-630) ise evvela icte düzen l i b i r yöne­ tim kurmuş. kendin i kuvvetli h issedince İ ran üzeri ne yü rüyerek İ ra­ n ı n doğu taraflarını istilô etmişti. Ç i n lilerle dostane bir politika iz­ lendiği görülür. Çünkü o s ı ralarda Doğu Gök-Türkleri kuvvetleni · yorlordı. Cinliler yakı ndaki Türkleri tehdit için uzaktakilerle iyi ge­ çinme politikası güdüyorlard ı . C_in kaynakları O'nun için «o za mana kadar batıda O'nun derecesinde kuvvetli olanı görülmemişti» d i ­ yor .. (35) Tong-Şe-Hu'nun iç karışıklıklar sırasında a mcası Se-Pi tarafın­ dan öldü rül mesi üzerine (630) Se-Pi. Kağan olur . . Fakat bu hal ka­ rışıkl ı kları daha da art ı rı r. Karluklar ve On-ok'lar isyan eder ve öl­ dürülen koğa n ' ı n oğlu Se-Şe-Hu'nun etrafında topla n ı rlar.. Tölesle­ rin de ayaklanmasıyla süren kargaşa l ı klar devletin dağılıp, Cin eso retine g i rmesine kadar sürdü. Başa gelen kağanlar Cin'in bir val i s i durumunda kalmışlard ı . . . Nihayet Batı Gök-Türk ülkesinin Çin'e ka­ tılması 658-659 da tamamlanmıştır. Cinl iler, Türk birliği mevcud oldukça onla rla asla başa cıka m ı ­ voca ğ ı n ı bildiği i ç i n d a i m a n ifak v e bölme pol itikasını uygulamıştır. 35

-

Prof. Dr. İ. Kafesoğlu. a.g.y. sf: 717 49


Boy beylerini daima birbirleri aleyhine kışkırtmıştır. Kitôbelerin cJ , liyle · « C i n milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tallı sö;· · le, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yoklaştırır­ mış. Yaklaştırıp, konduktan sonra , kötü şeyleri o zaman düşünü müş. İyi bilgili insa n ı , iyi cesur insanı yürütmezmiş. B i r insan ya n ! l ­ s o , kabilesi, millet!, akrabasına kada r barındırmozmış . . . » İşte Cin liler böylece Türk ü lkesini ele geçirmişler, bir takım eyaletlere ayır­ mışlardı. Bütün bu eyaletlerin de Beşbal ık'ta ki Cin genel valisine bağlamışlardı. F - Türk tarihindeki önemi : Türk Devletleri kurucularından, ku­ ran boy'un ad ından, coğrafyasından ve başkentinden ad alırlardı. Gök-Türk Devleti, «Türk» mil li adımızla kurulan ilk devleti m izd i r. B ; ı adı b ü t ü n bir milletin adı yapmış ve yaygınlaşt ı rmıştır. Bu hal iyle Gök-Türkler, bir kültür devleti olmuşlard ı r. Yine Büyük Hun Devleti za manında gerçekleşti rilen siyasi ba­ şarıyı Gök-Türkler de tekra rlamışlard ı ; Orta Asya Türklüğünü si­ yasi bir birl i k etrafında toplamayı başa rmışlard ı r. L. LİGETTİ Gök­ Türkler için « ..teşkilôtçı kudretine, devlet kurma kabil i yetine ne ka­ dar hayran olsak azdır.» diyor. (36) Türk tarihinin ilk yazılı belgeleri de Gök-Türklerden kalmıştır. Önceki Tü rk devletleri hakkındaki yazılı . belgeler hemen, hemen ta­ mamı Cin belgeleridir. Türk tarihinin d i l i mizle yazılmış ilk belgeleri Gök-Türk (Orhun) kitôbeleridir.. Bunlar aynı zamanda Türk edebi· ya tının do i l k örnekleridir. Gök-Türkler, ba tıdaki faaliyetleriyle de, Batı Türklüğün ü n · ataları olmuşlardır.. Buralardaki hakimiyetleri sadece siyasi olmamıştır. B u bölgelere Türkleri iskôn etmişlerd ir. Doğuda Türk hakimiyeti bir müddet dahc Uygurlarla devam ederse de Moğollara geçince Tür'< tarihi a rt ı k Batı Tü rkelind e yepyeni enerji ve idealle hayat bulmuş­ tur. Buradaki Türkler İslômiyetle temasa gelmişler, müslümon ol­ muşlar hem Türk tari h i n i n en büyü k devletlerini kurmuşlar, hem de dünya tarihini etkileyen büyük olayları yaratmışlard ı r.

36

50

-

L. Ligetti. a.g.e. sf: 33


VI - AVAR DEVLETi (400-552/805)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Hunları n Orta-Asyadaki hakimiyetleri son bulduktan sonra Cin kaynaklarında J uan-Juan d iye adlandırılan kavmin s iyasi varlığı görülür. Bu devlet Yuka rı-Asy'� bölümüne ( İ rtiş'ten, Kore'ye kadar) yayılmış ve başken tlerin i dahll sonra Orhun kıyılarına nakletmişlerdir. Orta Asya hakimiyeti Gök-Türklere geçince batıya göçen Avar lor, burada doğuya doğru hareket halinde olan Avrupa Hun·ıarını v,, Kuzey-Kafkasya kavimlerini hakimiyetleri altına a la ra k Tuna. Pa­ nonya ( Batı Macaristan) . Hazar Denizi sahilleri, Kuzey-Karadeniz a lanında siyasi varlıklarını sürdü rmüşlerdir. B - Zaman : Orta Asyada ki hakim iyetleri M.S 400'1erden, 552'yc kada r sü rmüştür. Daha sonra Doğu-Avrupada 558-805 a rasında ha· kim olmuşlard ı r. C - insan : Cin kaynaklarında J uan-Juan, Jov-J uan, J u-Juaı' d iye zikredi len bu kavmin kökeni hakkındaki bilgiler pek acık de­ ğildir. Prof. Dr. Bahaedd i n ÖGEL, Ava rların aslen Moğol olduğun.ı ifade etmekted ir. (37) Hüseyin Namık ORKUN ise bunların konuş · tuğu dilin Hunlarla aynı olduğunu belirterek, devlet yönetimindeki bazı ünvanların ve adların Türkce olduğunu söylemektedir. (38) W. EBE RHARD, P. PELLİOT'un kanaatine göre de, Avarların Moğol ­ ca kon uştuğunu . belirtiyor. (39) 37

-

38 39

-

-

Prof. Dr. Bahaeddin Öğel. «Türk Kültürünün Gelişme Çağ­ ları» İst. 1971 C. I sf 68 H. Namık Orkun. a.g.e. sf : 78 W . Eberhard. a.g.e. sf: 101 51


Orhun kitôbelerinde «Apar» , Rus vakayinamelerlnde ıObry» ad. anlaşılıyor. Avar/Abar kelinın aynı kavmi tarif için kullanıldığı mesi ise, karşı koyan anlamına gelmekteydi. (40) Bir de Bizans kaynaklarının bahsettiği «Sahte Avarlar» vardır. Bunlar Orta-Asyadaki gerçek Ava rlar olmayıp, O'nların batıya yü­ rüyüşleri s ı ra sında önlerine kattıkları Kuzey-Kafkasya kavi mleri ve Attilô Hunla rının a rta kalanla rıydı.. Bazı Bizans tarihçileri bu du­ rumu ayırt ederek bunlara Avarhoni (Ava rların önündekiler, ön Avarlar) diyorla rdı. (41 ) Bizans tarihçisi THEOPYLAKT SİMOKATTA'nın deyişine göre «Sahte Avarlar» ın asıl adı cArkhon id» lerdi. Bu ad onların iki reis i ­ nin adarı idi; «Uar» v e «Honi» . . . Bu adlarla iki a y r ı kavim olduğt' ı:ıibi, tek kavim olduğu hakkında da görüşler vard ır. 558'1erde bu adla Kuzey-Kafkasyada bir kavi m görününce bunlar, Orta-Asyado devlet kuran Avarlar zannedilmişlerd i r. (42) Bu tarihlerde Kafkasya'yo ve Karadenizin kuzey alanlarına ayak basan Avarların, bu adla a nılması Bizans kaynaklarındaki eski kayıtlara dayanıyor. V. yy ta · rihcisi PRİSKOS da Avarlardan bahsediyordu.. Bu kayıt 558'1erde Avrupaya gelenlerin, Asyadaki J uan-Juan'la r olduğu f i krini kuvve t · lendlriyor. istemi Yabgu'nun 576'da Türk iline gelen Bizans elcisi ZEMARCHOS'a «Avarların Türk hakim iyetinden kaçtıkları » n ı bel irt­ mesi, Onların kimlikleri hususunda yukarıda söylenenleri kuvvetlen · d iriyor. (43) Fakat Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL Avrupada kuru lan Avar Devletinin, «Avar» adını taşımasına bakara k onların Orta-Asyadaki Avar Devletinin bir devam ı olduğu fikrine kapılmamal ıyız derken yine bunlar içinde gerçek Ava rların bulunabi leceğini, bu devleti temsil eden ve düzenliyen halk kitleleri n i n çoğunun O rta Asya ve Güney Rusya Türkleri olduğunu bel i rtmektedir. (44) D - Bayrağı : Yeşil zemin üzerinde dört nal giden bir at ve üzerinde yay geren bir süvari motifi bulunmaktadır.

40

-

L. Rasony «Tarihte Türklük» Ank. 1971 sf: 13. H.N. Orkun. a.g.e. sf : 79

41 42 43 44 -

52

Prof. Prof. a.g.e. Prof.

Dr. Dr. sf: Dr.

B. Ögel. a.g.e. sf: 72 Akdes N. Kurat. a.g.e. sf: 25 25 B. Ogel. a.g.e. sf: 73


E Siyasi tarihinin önemll olayları : Ava rların Orta-Asyadaki hakimiyetleri 1 50 yıl kadar sürmüştü. Son Ava r hakanı Anagayın öldürül mesiyle Avar Devleti çözülmeye başladı. (552) Fakat Gök­ Türkler, Avarları şiddetle takip ettiler. Avarların bir kısmı Çin'e il­ tica ederlerken, bir kısmı da batıya göç ettiler. «Türklerin deyi miyle kurt girmiş bir koyun sürüsü gibi batıya kaçan Avarlar, önlerine kim gelmişse itmişler ve en sonunda selômeti Güney-Rusya'ya sı­ ğınmada bulmuşlardır.» (45) -

.

Güney-Rusya'ya giren Avarlar burada Atıilô Hunları, GüneyRusya Türkleri, Slôvları teşkilôtlandıra ra k siyasi bir varlık olarak ortaya çıktıla r. (558) Avarların iktisadi düzen ve devlet teşkilôtları Slôvla ra göre çoK üstündü; «İslôvlar, Avarların koyunları ile diğer sürülerini güdüyor­ lar ve savaşlarda da onların öncülüklerini yapıyorla rdı. İslôvla r ile Avarlar a rasında karşılıklı bir saygı ve sevgiye dayanan «efendilik» ve «kölelik» bağları Bizans tarihçilerinin de gözlerinden kaçmamış­ t ı .. Avarlar strateji bak ı m ı ndan önemli bölgelere İslôvları götürerei< yerleştirmişler ve bu yerlerin bekçil iklerin i onlara verm işlerdi.» (46) Avarlar, Germen kavimleri n i n de güçlerini kırmak için· içlerine Slôvları yerleştiriyorlardı. Yugoslavya ve Cekoslavakya'nın Slôvlaş­ ması, Avarların b u teşebbüsüyle gerçekllWmiştir. Slôvlar, Avarları kutsal bir ırk olarak kabul etmişlerdi .. Onların bir memuru gibi çalışırlard ı . Tarih kaynaklarında Slôv kadınları il"l kitle hal inde evlenen Avarlardan bahsed i l i r . . . Ava rların koyun ço­ banlığını yapan Slôvlar için Zupan (Çoban) sözü bile büyük bir me­ muriyet ü nvanı halinde zamanımıza kadar gelmiştir. (47) Avarların en önemli siyasi münasebetleri Bizansla ol muştur. Orta-Asya Avar Devleti yıkılırken. Bizansta İmparator Jüstinien « Büyük Roma»yı yeniden kurmak için giriştiği askeri seferlerdı:> (Vandal, Vizigot. Ostroğo seferleri) başa rılı olmuş , fakat doğudıJ Sasanilere karşı üstünlük sağlıyamamıştı.. O sıralarda Karadenizi1 kuzey alanlarında Ava rların belirmesi Bizansı ilgilendird i hatta ra­ hatsız etti. 558 yılında istanbul'a g�len Avar elçisi Kandik, İmpara ­ tora Avarların hizmetini sunarken, karşıl ığında y ı l l ı k vergi v e hedi45 46 47

-

-

-

a.g.e. sf: 71 a.g.e. sf: 74 a.g.e. sf: 75 53


yelerle, yerleşilmek üzere toprak gösterilmes i n i isted i . . . Yıll'ık verg i kabul edildiyse de, yerleşmek için yurt isteklerine cevap verilmedi M ukabil olara k gönderilen elci Valentin ile Ava rların. Bizansın düş­ manlarına karşı savaşması sağlanmış oldu. Fa kat, 562'1erde Avarlar Oecunimas (Okinum) adlı bir elci daha göndererek yurt isteklerinı tekrarladılar. Fakat. İmpa rator Avar elçisini kabul edemedi. CünkLi o sıralarda Batı Gök-Türk elcisi de İstanbulda bulunuyordu. 568'de Avarlarında başına ünlü hükümdarları Bayan-Kağan geçti. Avarlar Orta-Avrupaya g i rerek Panonyaya kada r i lerlemişler ve bü­ yük bir devlet olmuşlardı. 570 yı llarında ise Avarlar, Don havzasına doğru ilerlerken, Gök• Türkler batıya yönelerek Karadenizin kuzey alanlarrına kada r ilerlediler. Bu durum Bizans üzerinde Avar baskı­ sını art ı rdı. O sıralarda Bizansta İmparator Fokas değişmiş. başa Heroklius soyu geçm işti. Doğuda ise Sasani lerle mücadele hal inde idiler. Bizanslılar, "ırana karşı Batı Gök-Tü rkler i le ittifak yapmak is terlerse de başaramazlar. Çünkü Bizansın siyaset sözüne güven ile­ memektedir. Bunaldığı za man verdiği sözleri, daha sonra unut­ ma ktadır. Avarlara da yıllık vergi vererek, dost görünerek batıdaki barbarlar üzerine sevketmek istemektedi r. Fakat Ava rların, Tunanın güneyine geçmemesine de dikkat etmektedir. Şimdi Bayan-Kağan Tuno'nın güneyine geçmek için köprü yapmakta, ama bunun Ro­ mo'nın ( Bizans) zara rına olmıyacağına da yemin etmekted i r. Ba­ yon-Kağan ' ı n amacı burada büyük bir Avar Devleti kurmaktı He­ defi, daha sonra Bizans elçilerine dediği <<Ne yapmak istediğimi bil­ mek istiyor musunuz? Maksad ı m şudur ki, arkasına saklandığınız uzun taş duvarları imha edeceğim.» sözünde bel l i olduğu gibi İs­ tanbul idi . . . Bu mücadeleler içinde, 600'1ere doğru Baya n-Kağan'ın öldüğü anlaşıl ıyor. Bundan sonra a rtık adı geçmemektedir. Bizans kuzeyden Ava rlar tarafından sıkıştırılı rken. güneyden de Arap teh­ l i kesi büyümektedir. Avarlar ise. İstanbulu elegecirmek amaçlarından vazgeçmemiş lerdi. 616 yıl ında Bizans impara toruyla, Avar Hon ' ı n ı n Herakleo şetı rinde buluşmaları · kararlaştırıldı. Ava rların amacı İmparatoru esir almak ve İstanbulu ele geçirmek idi. Fa kat bu plônları a nlaşıldığı için İ m parator derhal gerı dönerek İstanbulu savunmaya hazırlanmıştı. Bizansın bu durumun intika m ı n ı olacak halin yoktu. Vergi ve rehi ne­ ler göndererek anlaşma yol u n u tercih etti. Halbllki Avar Han'ı Iranla irtiba t kurup, birlikte lstonbulu ele geçirmeyi hatta gan i metleri İran 54


hükümdarı na bırakmayı teklif ediyord u . . İ k i ordunun İstanbul önle­ rinde buluşma zamanı olarflk da Haziran 626 yılı kararlaşt ı rı lm ıştı. Bi­ zans bu d u rumu öğrenince, Fı ra t boylarındak i İmpa ratoru haberdar etm işti.. 29 Haziranda Avar ordusu İstanbul önlerinde göründü. İran or­ dusu da Anadolu yakasında ( Üsküda r'da) ordugô h ı n ı kurmuştu. Şet:­ rin kuşatılması ise Temmuz sonlarında başladı. Büyük Avar ordusu­ nu gören bir Bizans şa i ri « B u bir tek ordu değil, bir çok ordular idi Bu bir millet değildi. Bir çok m i lletlerden iba retti.» d iyor. (48) Ava r ordusunda Slôv ve Bulgarlar da vardı. İstanbulda ise, Patrik tarafın­ dan Hz. Meryem'in elbiseleri ortaya çıkarılmakta ve O'nun şehri ko ruyacağına inanılmaktaydı. 2 Ağustos'da Avar Han'ına, Bizans elçilik heyeti geldi. Han. on­ lara şehi rden üstlerindeki elbiselerle çıkıp, gitmelerin i söyledi.; « Eğe� bal ık olup denize saklanmazsanız veya kuş olup hçıvalara uçmazsa­ nız başka türl ü hayatınızı kurtaramazsınız.» dedi. Bu görüşmede ü-:: İ ran elçisi de bulunmuştu. Fa kat bu elçiler, Boğazdan karşıya geçer­ lerken Bizanslılar tarafından yakalanara k öldürüldü ler. Birinin kafa­ sını da bir mektupla İ ra n ordugôhına gönderip «Han bizimle sulh a kdeıti ve elçileri bize tesli m etti. İşte birisini size gönderiyoruz. di­ ğerleri ni de mera k etmeyin.» diye haber göndererek kuşatmadan cay­ d ı rmaya çalıştılar . . . Avar Han'ının şeh ri ele geçirmek için ya ptığı te­ şebbüsler de sonuç vermeyince kuşatma kaldırıldı. Ava rlar kendi ku­ şatma a raçlarını yakarak şöyle dediler: «Romal ı l a r, korkudan bu ra dan çekildiğimizi düşünmeyi n, yiyeceğimiz bitti ve size hücum için fena bir zaman seçmişik . . Fakat kısa bir zaman zarfında birbirimizi tekrar göreceğiz ve o zaman bize yaptığın ıza yüz misli mukabele edeceğiz.» (49) Bizans İmparatorluğu şimdi Arap tehli kesiyle de karşı. korşıyo kaldığından, Avarlarla münasebetlerini siyasetle idare etmeye kara ı verdi. 630'1ardan sonra Bizans tarihlerinde Avarlardan pek bahsed il­ mez.. Avarıarın a rtık eski kudretleri kalmam ıştı. Ayrıca li ı ristiyanlaş­ t ı rma etkilerine de maruz kalıyorla rd ı. O sıralarda Frank ülkesinde do Meroven İ ler sülôlesi çökmüş, kral Pepen'in 768'de ölmesiyle de Bü48 49

-

-

H . Namık Orkun. a.g.e. sf: 108 a.g.e. sf: 111

55


yük Karı tahta geçmişti. Avarlar b i r müddet Franklarla mücadele e t­ ti kten sonra 805 yıllarına doğru dağıldıla r. Zamanla da hı ristiyanla­ şa ra k, bu toplum içinde erimişlerdi r. F - Türk tarihindeki önemi : Avarların Türk Ta rihi ve daha çolc Doğu-Avrupa tarihi üzerinde etkileri görü lmektedir. Ba tı Asyadaki Tü rk boy'la rını ( Bulgarlar gibi) teşkilô tlandırm ışlar ve onları Doğu Avrupaya yerleşti rmişlerdir. Fa kat bu hal va rlık ba kı mından devam· lılık gösterememiştir Bu husus da Doğu-Avrupa tarihi ba kımdan önem l id i r; Slôvları bu bölgelere yerleştiren ve onlara siyasi teşkilôtlan d ı r­ mayı öğretenler Avarlar olduğu gibi, onların siyaset ı:ıahnesinden çe kilmesinden sonra bu bölgede Slôvlaşma hız kazanm ıştır. Çek bilgini J . PEİSKER, Slôvla rın devlet kurma yeteneğinden mahrum bulun­ duklarını i leri sürmüş, Slôv hukuku tarihi üzerinde çal ışan K. KATLEC de Türklerin, Slôvlar üzerindeki kültürel ve hukuki tesi rleri n i gös­ termiştir. (50)

50

56

-

Prof. Dr. Osman Turan. «Türk i:st. 1969 sf: 1 12

Cihan Hakimiyeti . . . » C:

I


VII

-

HAZAR DEVLETİ (Vll. yy

-

XI. yy)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Haza r Devleti, Batı Gök­ Türk toprakla rı üzerinde kuru lmuştu. Buralar Hazar Den izinin kuze • alanları ( Kı rım, İdil havzas ı ) id i . Daha sonra hakim iyet a la nları gü­ neyde Tiflis'e kadar uza n ı r. Bu bölge kuzey, güney ve doğu, batı ticaret yollarının kavşak noktasıdır. İslôm dünyasının ve Cin'in, İs­ kandinavya ile tica reti İdil (Volga) nehri yoluyla yapı lma ktaydı .. B - Zaman : Haza rların siyasi bir varl ı k olarak ortaya çıkışları Vll. yy. başlarıdır. Bu tarihlerde Doğu-Avrupa tarihinde önemli bır rol oynamaya başlamışlard ı r. XI. yy. başlarına kadar varl ı klarını sür­ d ü rü rler. C - İnsan : Doğu Avrupada ilk muntaza m devlet kuran Haza r­ lar, köken olara k Türktürler. (51 ) Önceleri Gök-Türklere tôbi idiler. vııı. yy. olaylarından bahseden bir Cin tarihi de «T'u-cüe ho-sa • (Türk-Hazer) d iye Hazarları zikretmektedir. (52) N E M ETH'e göre Ha­ zer sözü, Türkçede - gezer sözü nün aynıdır. Kaşgôrlı Mah mud ise onlardan «Xazan> şeklinde bahsetmekted i r. hazarların, Gök-Türklere tabiliği Vlll. yy.'a kadar sürmüştür Gök-Türkler ve bu bölgede yaşıyan Türk boyla rına a k r a ba l ı k his�ı asılamaktan başka dirlik ve oüzenlik de kurmuştu. Gök-Türk Devle tinin buralardaki hakimiyeti çekili rken Haza rların müstakil ılişkiler kurduğu a nlaşılıyor. D - Bayrağı : Mavi zem in üzerine beş yıldızlı ( beş köşeli) ve hançerli idi. E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Haza rlar Bizanslılarla. İ ranlılarla, Slôvlarla ve Araplarla ı:ılyasi münasebetlerde bulunmuş!il

-

52

-

Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat. a .g.e. sf: 30 Hüseyin Namık Orkun. a.g.e. sf: 143

57


lordır. Heroklius soyu zamanında Bızonslo ittifak yapıp İran üzerine yürümüşlerdi. (622-627) Hatta Bizans sülôlesi ile evlilik bağları d::ı kurulmuştu. Haza r hakimiyeti Karadeniz kıyıla rına doğu yoyı ldı kcı:ı Bizans m ünasebetleri s ı klaşmıştır. 775-780 yılları nda İ mparator olan iV. Leon, :rnnesi i rene Haza r prensesi olduğundan «Hazar Leon:: diye a n ılmışt ı r. (53) Vlll. ve IX. yy . 'lorda Haza r Devleti genişliyerek Doğu Avrupon';rı en kuvvetli devleti olmuştur. Kuvvet önünde daima eğilen Bizans dJ Haza rla rın dostluğuna büyük önem vermiştir. Bizans hükümdarlar• Popo'yo ve Avrupa hükümdarlarına gönderdikleri mektuplara iki aı · tın mühür vururlarken Haza r Kağanına gönderdikleri mektupla ra ü� altın mühür vururlardı. Askeri bakımdan da bazen Bizonsa ya rd ım ediyorlardı. Bizonsın 935'de Lombardiya'ya gönderdiği orduda b:r Haza r kuvveti va rdı . 888'de Bizans sarayında muhafızl ı k eden b;, Hazar m üfrezesi bulunuyo rdu. Bizansın, Hazarlar a rasında Hristiyanlığı yaymak i ç i n din odam · lorı gönderme teşebbüsü de olmuştur. Fakat 800 yılla rında Bizons­ ton kovulan Yahudiler, Hazar ülkesine giderek Hakan Bulan'o Muse­ viiiği kcbul etti rmeyi başa rdılar. Bu suretle Hazar i leri gelenlen Yahudi bilgini İSHAK SANGARİ vasıtasıyla M üseviliğin Karoit mez­ hebini kabul ediyorlardı . (54) Bizans hileli pol itikasını Hazarlara da uygulamış. Haza rla rın I X . yy. başla rında Peçeneklerin istilôsıno uğra ması s ı rasında Peçenek­ leri tutarak Hazar baskısını uza klaştı rmak istemiştir. Bundan sonra Hazarlar bir müddet daha yaşarlarsa do X. yy. sonla rına doğru B' zons kayna klarında Kuman denilen Kıpçakların istilôsı, Hazar h a ­ kimiyeti n i iyice sarsmıştır. Hazar-Arap münasebetleri ise Kafkasların güneyinde, Huzo r De­ n izinin batısında cereyan etmiştir: 651 de önemli Haza r şehi rlerin· den Belender yakınlarındaki savaşı Haza rlar kaza n ı rlar ve Ermen is­ tona g i rerler. 7 14'de E rmenista n ı n müslümon valisi Mesleme'n i n ko· mutosındoki Arap ordula rı Derbend'i ele geçiri rler. Fakat 7H'dc' Hazar o rduları, Azerboycan'ın b i r kısmını elegeçirmeyi başa rırlar 722'de Arap orduları, Haza r ü lkesine g i rerse de yenilirler. Ayn ı yıl Ermeniston valisi Ebu-Ubeyde Cerrah Hazar ülkesine gire r v .. zafc• 53

-

54

-

Praf. Dr. Akdes Nimet Kurat. a .g.e. sf 32, H. Namık Or­ kun. a.g.e. 146 H. Namık Orkun. a.g.c. sf: 149 ·

58


kazan ı r. Bundan sonra savaşlar bazen Arapların, bazen Haza rl m ı . ı galibiyetiyle devam eder. 737'dekf savaşla rda Azerbaycan ve Ermenistan valisi Mervaıı'ı,ı komutasındaki Arap o rdula rı parlak başarılar elde edince Haza r Ha­ kanı barış istemek zorunda kalır. Abbasiler zamanında Arapla r ı n . Kafkasya i l e bağları gevşeyince Haza rların za man, zaman güneyı. i n işleri görünürse de netice olarak burada Araplar gal i p t i r. Bu deic' da Haza rla rın hakimiyetleri Karadenizin kuzey alanlarına doğru ya­ yılır. Haza rların kuvvetli devirlerinde Macarl a r, Slôvlar onların yöne­ timi a l tında idi. Haza rların kuzeydeki hakimiyetleri de Kiev şehrine kada r uza nıyordu. Haza rların kudretinin sarsıldığı tarihlerde buralar­ da Rus devletinin temelleri ortaya çıkacaktır. Burası aynı zamanda İskandinav ticaret yolunun da önemli bir merkeziydi. Bu bölgede V l l l . yy.'da İskandinavya'dan gelen «Vareg» yahut Finliler ta rafından « Rus» ( Kürek çekenler) diye adlandırılan kavimler ortaya çıktı . Bunlar Slôv boyla rını yönetimleri altına a lara k şehirler kurmay� başladıla r. İlk prensleri Rurik, 862'de Rus Knezl i ğ i n i ( Prenslik) ku ra r ve Rus Devletinin temellerin i atarla r. Bundan sonra Ruslar. 900'e doğru Kiev'i de alarak h ızla gel işirler. Bunda Haza rların bı­ raktığı nizam ve etkiler de önemli roller oynamıştır. (55) Doğudan Peçenek akınları, kuzeyden Rus'ların ilerleyişi. Hazar şeh i rlerinin elden çıkması ve devletin zayıflamasıyla sonuçlan ı r. Hakan a ilesiyle, boy'lar a rasındaki d i n ayrılığı da çöküşü h ızla n d ı r­ mıştır. Hazarlar, Peçenek akınlarını savuşturdularsa da, ba tıdaki önemli merkezleri Sarkel'in ellerinden ç ıkmasıyla yıkılışları çabuk laşmıştır. Kiev'ten sonra Tama-Tarhan gibi önemli bir ticaret m e r ­ kezi de Rusların eline geçti. (968) Kuman (Kıpçak) a kınları ise Ha zar Devletinin', Türkistan ve Harezm ile irtiba t ı n ı kesmiştir. Böylece XI. yy. başlarında Haza r Devleti siyasi ve askeri buhra n ı n yan ında muhtemelen iç karışıklıklar sebebiyle de son bulmuştur. F - Türk tarihindeki önemi : Hazlarar a rıcı l ı k ve z ı rucıtıe d•) uğraşmışlar fakat bulundukları coğrafya n ı n etkisiyle tüccar bir ka­ _ vim olara k görülmüşlerdir. Un, kadife, bal, balmumu ve deri ticarc!i yaparlard ı . Bir çok gemileri de vard ı . Buna paralel olara k şehi r­ cilik de gelişmişti. 55

-

Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat . . a.g.c. sf: 41

59


Bir özellikleri de, M useviliğin Tü rk Ta rihinde yal nız onlar ora­ s ında yayılmış olmasıdır. İslômiyet de yaygın olmakla beraber, hol kın büyük çoğunluğu Şamanist idi. H ü kümdar a ilesi ise M usevi idi. İbraniceyi de resmi alfabe olarak kullanmışlardır. Daha sonra B i ­ zanstan Yunan yazısını, Araplardan Arap yazısını öğrenmişlerdi Gök-Türk a lfabesini ve FAHREDDİN M ÜBAREK ŞAH'in eserinder. (Xlll. yy.) anlaşıldığına göre 2 1 -22 harften iba ret cyrill yazısını d•J kullanmışlardı. (56) Fakat onlardan zamanımıza tereddü tlü bir mek­ t uptan başka yazılı eser kalmamıştır; Haza rla rın Yosef (Yusuf b. Horun) isimli bir Hakon'ının, Kurtubo Emir'inin dış işleri nazırı ola., Yahudi Hasdoy İbn Şerput o rasında olduğu iddia edilen mektup, eğer gerçek ise bu hususta önemli bir belgedir. Mektup 958-960'1ordo İ bra n i ce yazılmış ve 1577'de İstanbullu isak Akriş adlı bir musevi nin « Kal-Mebassenı a d l ı eserinde ortaya cıkmıştır. (57)

56 57

60

-

H. Namık Orkun. a.g.e. sf: 155 Prof. Dr. A. Nimet Kurat. a.g.e. s!: 37-38, Ord. Prof. Z.V. Togan c .. Giriş> lst. 1970 sf : 101 ve 440


Vlll

-

UYGUR DEVLETi

(744

-

1368)

A - Kurulduı)u yer ve kaptadıı)ı alan : Uygurların anayurdu Orhun, Selenga, Tula nehirlerinin bulunduğu alan idi. Buradaki baş· kentleri de Karabalgasun şehri idi. Uygurlar buraya Ordu-Balık der­ lerdi. Siyasi tarihlerindeki bazı gelişmeler sonucu burayı terketmek ıorunda kalınca bir kısmı güneye giderek, Kansu dolaylarına indiler. Bir kısmı da Tanrı Dağları yöresinde Turtan. Beş-Balık (Doğu­ Tü rkiston ) bölgesine geldiler. Uygurların ikinci yurtları burası oldu. Turtan şehri buranın önemli bir kültür merkezi olduğundan. IX. yy.'­ don sonra buradaki Uygurlar «Turtan Uygu rla rı» diye adlandırıl­ mışlard ır. B - Zaman : Uygurların, Hun'lorın içinde yaşadığı daha son· ra Avarloro ve Gök-Tü rklere tôbi oldukları bilinmekle beraber on­ ların Kağa n l ı k olarak ortaya çıkma la rı 744'de olmuştur. 840'1orda ilk yurtla rı Orhun bölgesinden göcmek zorunda kolon UygurlorıP Kansu bölgesine giden bir kısmı 1 01 0-1028 yıllarına kadar yaşadı­ lar. Turtan bölgesine gelenler ise X l l l .yy.'yo kadar yaşadılar. 1 368'­ do ise varlıkları tamamen son buldu . . C - insan : C i n kaynaklarında b u kavimden Hoei-ho. Vei-ho, Hui-ho g i bi değişik isimlerle bahsedil iyor. Uyg u r adının anlamı ise, 1 974'de tamamlanan Çince Kiu Wu Toi adlı eserde «şahin süroti ile dolaşan ve hücum edem diye gösterilmektedir. (58) EBUL GA­ Zİ BAHADIR HAN'o göre Uyg u r kelimesi «yapıştır» a nlamındadı r. (59)

58

-

59

-

Prof. Dr. İ. Kafesoğlu. a.g.y. sf: 725 Ebul Gazi Bahadır Han. «Seçere-i Terakime» Haz : Muharrem Ergin Tercüman 1001 Te m el Eser serisi. s f : 29

61


Çeşitli a raştırmalarda da bu adın itaatıı, orman adamı gibi anlam ıara geld i ğ i ileri sürülmüştür. (601 Uygurların kökeni ile ilgili olarak; Hun Kağa n ı n ı n kızı ile bi' kurlun evlenmesinden Uygurların türediği hakkında efsane var ise de, CÜVEVNİ'nin naklettiği rivayete göre Uygurlar Selenga ve Tul::ı nehirleri a rasındaki bir dağa n u rl u bir ışığın in mesiyle, bu dağda meydana gelen boş odadaki, beş çocuktan türem işlerdi.. Bunlarda·ı biri Bögü Kağan'dı.. Bögü Kağan uyurken ilôhi bir ışı ktan bir kız meydana cıktı.. O'na hükmünün büyü k olacağını söyled i . . Daha sonra rüyasında gördüğü ihtiyar bir kişi Bögü Kağan'a tılsımlı bi� taş verd i . Fa kat Bögü'nün torunları ndan birisi Cin elçilerine kandı ve taşın Çin'e g itmesine izin verdi . Bunun üzerine Uygur ülkesinde k ı l l ı � ba"Şladı v e g ö ç oldu. Ge.rcekte Uygur Devleti, il. Gök-Türk Devletin in devam ı idi. Menşe efsanelerin i kültür acısından değerlendiri rsek, E rgenekon motiflerinı buluruz: Türkler çeşitli sebeplerle düşkün hale gelm işlerd i r .. Bu du­ rumdan yeni bir silkinişle kendilerine dönmeleri gerekmektedir . İlô­ hi ışık, ihtiyar kişi motifleri «Ta n rıkutıı anlayışının tezahürleridir. Ay­ nı bunlar gibi Çin politikasına kanıp devletin bütünlüğünü, mil letin is­ t iklôl ini kaybetmesi neticesinde yurdundan göce mecbur o lması da ( Ba k ı nız: Uygurların Göç ilôhi bir ceza olarak yorumlanmaktadır. Destanı.) Prof. Dr. Sadri Maksudi ARSAL'a göre Moğolların, Uygu r diye adlandırd ı kları bu kavim, kend ilerinden «Dokuz Oğuz» d iye ba hset­ mektedir. (61) Uygur kitôbeleri n i n birinde Uygur Han'ı « Dokuz Oğuı kavminin hepsini topladım» demektedir. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere onlar kendi kavimlerinden Dokuz Oğuz diye bahsetmektedir­ ler. (62) .

.

Uygurlar, IV-V. yy.'larda «Tölesıı adı ile anılırlardı. Çinl iler on­ lara yüksek a rabalılar anlamına aynı yüzyıllarda «Kao-ce» diyorlar dı. VI. yy.'a ait bir Çin kaynağı Uygurların hayatını şöyle anlatıyor. « Uygurlar sayı bakımından çok değillerdi. Fakat d isiplinleri ile ce­ zaları çok şiddetli ve kendileri de çok cesur idiler .. Yüksek tekerlekl i 60 61

-

-

I

62 62

-

L . Rasony. a.g.e. s f : 26, Abdülkadir İnan. «Dil İnkılabı tari­ hinden Hatıralan Türk Kültürü Derg. C . VIII sf: 387 Prof. Dr. Necati Akder. «Ziya Gökalp'e göre Dil inkılabi ve ötesi «Türk Kültürü Dcrg. C. 4 s f : 23 Hüseyin Namık Orkun. «Türk Tarihi» C. 1 A n k . 1946 sf: 151


ara baları vardı. Göçlerde ve ha rblerde bu a rabalarına çok güveni · yorlardı. Başlangıçta bütün Uygur boylarını kendi idaresi etrafında toplayan müşterek bir reisleri yoktu. Konar-göçer oldukları için de sürekli bir yerde oturmuyorlardı. Ata bin mekte ve o k atmakta ma­ ha retleri fevkalôde idi..» (63) O - Bayrağı : · Kahverengi zemi n üzerinde insan resimleri bu lunan bayra kları va rd ı. E - Siyasi tarihinin önemli olayları : M iladi iV. ve VI. yy. 'larda Uygurların bir k ısmı Ava rlara tôbi olurken bir kısmı da Çin toprak­ larına a kınlar yapıyorlardı. Çinl iler Uygurları yend ikleri gibi, pek ço­ ğunu da esir ala ra k Çin'in kuzey tarafla rına yerleştirdiler. Avarla rın yönetimindeki Uygurlar da kötü idareden usanarak is· yan etmişler ve i rtiş tarafl a rına çekilmişlerdi. Daha sonra Avarlar onları tekrar yönetimleri altına a l mışlardır. Uygurlar, böylece bir kısmı Ava rla rın, bir kısmı Çin'in yöneti­ minde yaşarlarken, Orta-Asya hakimiyeti Gök-Türklere geçer. Uy gurlar da Gök-Türklere tôbi olurlar. Fakat Gök-Türk Haka n ı n ı n , Uy­ gurları bir tehlike olmaktan ç ı ka rmak için yaptığı sert yönetim on­ ları isyana sürü kledi.. Uygur boy'larının başı na Ki-Kin adl ı bir iegin/­ tekin geçti. Ünvanı Gök-Türklerde daha sonra Karahanlılar çağında görülen « İ rkin» idi.. Ki-Kin'in, Pu-Sa adlı bir oğlu vardı . . Babası n ı n ölümünden son­ ria Alp-İ lteber ünvanıyla başa geçti. İlteberlik, İrkinlikten daha yük­ sek bir ünvan idi. Uygurların siyasi rollerin i n g i t tikçe a rttığı anla­ şılmaktadır. Çin kaynakları da Pu-Sa'dan şöyle bahsed iyorlar: « Ken­ disi çok güzel harb planları yapardı. Düşmanla karşı laştığı zaman ordusunu savaş düzeni nde dizdirir ve askerleri ile su baylarının önü­ ne geçer ve öylece taarruz ederd i. Az mikta rla askerleriyle beraber ava giderd i Annesi de halkın şikayetlerini dinler ve askerle kolaylıkla başarı kaza n ı rdı. Askeri talimler yapar, ok atar ve dava larına bakar, kanun ve n iza mları (ya n i töreyi) bozmak isteyenleri ise hemen ce­ zalandırırdı. Bu sebeple Uygur oymaklarındaki asayiş ve düzen ye­ rinde idi.. Uygurla nn refah devri bu çağdır.» (64) Pu-Sa, Gök-Türklerle yaptığı savaşı kazan ınca Asyada şöhreti arttı. 629'da Çin hükümdarına elçi göndermişti . . O yıllarda Gök63 64

-

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel. a.g.e. sf: 85 Prof. Dr. Bahaeddin Ögcl. a.g.e. sf: 88

63


Türkler de yıkılmaya yüz tutmuş, Uygurlar kuvvetli bir kavim olara� belirmeye başlam ışlardı. Kulluk Devleti kuruluncaya kadar olan devrede Uygu rla r bazero Çin'e akınlarda bulunmuşlar, bazen de Çin'e tôbi yaşa mışlard ı r. Pv· Sa'nın oğlu Tu-Mu-Tu zamanında, Uygur ül kesi gittikçe Çin'e bağ l : hale gelmeye başlamıştı. Çinliler Uygur ülkesini eyaletlere ayırmış lar ve yöneticilerine ünva n l a r vermişlerd i . Po-Yün zama n ında U y · g u r ordusu sanki Çin'in emrinde idi. Fakat O'nun oğlu Pe-Li is') Çin!e akı nlarda bulunmuştur. Kutluk Devleti kurulduktan sonra ise. Kapağan Kağa n zamanında Uygurlar tekrnr yönetim altına alınmış­ lardır. Kulluk Devleti zayıflarken, Cin pol itikası yine Doğu-Asyadcı hôkim bir rol oynamaya başlam ıştı .. Son Haka n ' ı n öldürülmesinden sonra Basmıllar hükümdarlığı ele geçirmişler, Karluklar ve Uygur­ lar da «Yabgu » lukları elde etmişlerd i . 744'de i s e Uygu r Yabgusu, Basmı l Kağanını mağlup ederek ken­ disini « K ağan» ilôn edip, başşehrini Orhun nehri kıyısına taşıdı. Böy­ lece ilk Uygur Kağanlığı kuruldu. Hakan da, «Kutluk Bilge l(ül Ka­ ğan» ünvanını aldı .. Bundan sonra Uygur siyasi tarihinin ikinci dev­ resi başlıyor diyebi l i riz. Kutluğ Bilge Kül Kağan da, Bumın Kağan gibi devlet kurulduk­ tan b i raz sonra ölünce yerine Bayan-Cu r ( M oyen-Cur) Kağan geçtı. Ünvanı « Gökte doğmuş, İl yönetmiş bilgi l i Kağan» idi. . Baya n-Cur Kağan zaman ı nda özellikle Doğu-Türkistanda şuu rlıı bir yerleşme pol itikası uygulanmıştır. Batıda Türgeşler yönetim altınu alınara k Sir- Derya (Seyhun nehri) nehrine kader uzadı. Çinliler iç l<argaşalıkları sebebiyle Uygurlardan yard ı m istediler.. Bu ya rdımlar­ dan ötürü Çin İmparatoru kızını Uygur Kağan'ına verd i . Bayan-Çur Kağan bir de Gök-Türk alfabesiyle yazılı kitôbe bırakmıştır. Şine-Usu nehri dolayla rında olan bu kitabeden Uygurlar hakkında kıymetl i bil­ giler edinilm işt1r. Bayan-Çur'dan sonra yerine Bögü Kağa n geçer. (759-870) O'nun devri n i n faa liyetleri siyasi ve manevi yönde olmak üzere ik iye ay­ rılabilir. Bögü Kağan zamanında Çin, buhranlar içindeyd i . 762'de gelerı elçiye karşı, Cinde hükü mdar kalmadığı şiddetle ifade edilmişti.. Bögü Kağan, Çini zaptetmenin za manı geldiğine inan ıyordu.. Tıpkı vezir Tonyukuk gibi, Bögü Kağan da kayınpederi Bugu-Huai-En'in tav­ siyelerine uyarak bu politikadan vazgeçti. Fakat bütün Kuzey-Çin'in 64


Uvgur yağmasına uğradığı bilinmektedir. Uygurlar, Çin'e gerçek a n ­ lamda h a k i m olarak isyanlara s o n verdiler. 765'1:x de Bugu- H uo i - En 'irı ö:ü müyle Çin'deki Uygur nüfusu sarsı ldı . . Bögü Kağan, Çin'i zoptet­ mek konusundaki bir tartışma sırasında veziri Tun-Boga-Torkon tara­ fından öldürüldü . . Devrin uıanevi faaliyetler bakımından özelliği ise , M a n i d i n i n i n Uygu rlar o rasında yayılmaya boşlamış olmasıd ı r. (763) Bu d i n Hz. İsa. Hz. Musa, eski İ ra n dini ve Buda dinlerinin karışımı olan bir tücca r dini idi. Bögü Kağan. Çin'e yaptığı seferlerde Lo-yang şehrinde tanıştığı dört Mani rahibini Uygur ülkesine davet etti.. Onların etkisinde kala­ rak Mani d i n i n i kabul etti.Mani dini hayvani gıdaları yasaklıyordu, Gerçi bu kurallar Uygurlar orasında tam uygulana madı. Fakat evvel­ ce de iktisadi bir faaliyet olara k görülen tica ret gelişti. Uygurların sa­ vaşçı ruhları köreldi. Vezir Tun-Bogo-Tarkon, «Alp Kutluğ Bilge Kağan» Kahraman . Tanı� tarafından ölünce Uygur val ileri ve ordu komutanları n ı n desteği ile Kutluğ Bilge, Kağan oldu. (795-805) Kutluğ Bilge Kağan, Tun-Bogo-To rkon'ın torunu idi. Yönetimde büyük başarı gösterm işti r.; «Otağında oturarak yaptığı plônlorlo bin­ lerce kilometre uzakl ıktaki savaşları kazanmış. esirgeyici, koruyucu. kendi m illetinin hakkını her zaman koruyan. yalnız Uygur ülkesi için değil, dünya düzeni için bile kanunla r yapan bir Kağanmış.» (65) O'­ nun zama n ı n ı n en önemli olayı Kırgız zaferid i r.. 808'de tahta çıkan Ay Tengride Kut bulmuş, Alp Bilge Koğon'ın Türk tarihindeki önemi, devrinden üç dilli bi r yazıtın kalmış olması ­ d ı r. Bu yazıt Korobolgosun harabelerinde bulunduğu için, « Ko ro-Bol­ gosun Yazıtı» diye tanınmışt ı r. Yazıt Türkçe, Çince. Sogdço yazıl­ mıştır. Konusu ise, Uygur tarihini özetledikten sonra Mani din inden bahseder. Bundan sonra 840'1ora kadar, Uygur Hakanlığı çeşitli entrikalara sahne olu r. Bazı hakanlar öldürülür. Uygurların gücü azaldıkça, Mani dini d e gücünü i{oybeder. Nihayet Kutluğ Bilge Kağan zaman ında mağlup edilmiş bulunan Kırg ızla r, Uygurları felôkete u ğ ra tırlar. (840) Uygur başşehri K ı rgızların eline geçer ve büyük b i r katliam olur. Uy­ gurlar yurtlarını terkederler. B i r kısmı da Karluklaro s ı ğ ı n ı r. Bir kısmı 65

-

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel. a .g.e. sf: 101


do Konsu'yo gelerek burada Kon-Cov şehrinde yeni bir Uygur Devl�tı kurdular. Yine bir kısım Uygurla r Cin'in güney s ı n ı rla rına inerlerkEn, bir kısmı do doğuda Moğol kabilelerine sığın ırlar. Ası l büyük k ille ce Tanrı Dağlarının güneyindeki Tu rta n, Kuço, Koraşor bölgelerine yer­ leştiler. Artık Uygur siyasi tarihinin üçüncü devresi başlamıştır. o) Kon-Cov Uygurları (840-1028) : Bu Uygurlar siyasi bakımdan bir varlık gösteremediler. Aı,ca.: şimdi Budizm dinine gi rmeye başlıyorla rd ı . Cin ile Doğu-Türkis� a.ı arasındaki ticaret yolları üzerinde oturan bu Uygurlar ticaretle vn ilimle meşgul oluyorlardı. Çinlilerle de iyi geçiniyorlar, fakat onlo rl.ı ka rışmıyorlard ı . 9 1 1 yılında ilk askeri faaliyetlerine girişerek Tuıı-Huong şeh rir.i zoptettlklerini görüyoruz. 938'de bu Uygurlara uğrıyon bir Cinli sey­ yah onları tıpkı Orhundoki Uygurlara benzeterek, allı konar, göçer yaşadıklarını bildiriyor. Kon-Cov Uygurları ( Bunlara aynı zamanda cSorı Uygurlar» dJ deniyor) 1010 ve 1026 yıllarında H ı tay Devletinin saldırısına uğradılar Bu devlet evvelce kurulmuştu 1 028 yıl ında da Tangut (Tibet) sülôle­ sinin yönetimine girdiler. Xlll. yy.'da Moğol Devletine katıldılar. b) Turtan Uygurları (840/856-1 368) : Turfan bölgesine çekilen Uygurların başında Mengli Kağa n bu­ lunuyordu. Mengli, 839-840 yıllarında h üküm süren son Uygur kağa n ının kızkardeşinin oğlu idi. Turtan ve Beşbolı kto yerleşen Uygurlar. Cinle iyi komşuluk ilişkieri içinde yaşadı lar. Cinliler, Tibet saldırıla­ rına karşı bu Uygurları tan ı d ı . Turfon Uygurları 848'e doğru kendilerini topa rlıyarak komşularına siyasi varlıklarını kabul ettirdiler. 856'do do, Çin imparatorunun te;wi­ kiyle Kağanlıklarını ilôn ettiler. Böylece Orta-Asya ve Türk meden i tarihinde parlak bir devre başlıyordu. Ticaret yolları üzerinde bulu­ nan bu Uygurlar, ekonom i alan ında büyük ilerleme gösterdiler. 840'1ardo Orhundaki Uygur Devleti yıkıl ırken Tibetliler, Doğu-Tür­ kistan şeh i rlerini ele geçirmişlerd i . Turfanda k u rulan Uygur Devleti ise 857-866 yılları orasında Tibetlilere kesin darbeyi vu rup, devletle­ rinin kuruluşunu tamamladıktan sonra s ın ı rlarını batıda lsığ göle ka­ dar uzattılar. Doğuda ise Cin sınırında Ha mi şeh rine kadar uzan­ m ışlard ı . Batıda, lsığ gölünün güneyinden Kuça şehrine kadar Kar­ luklorlo komşu idiler. Kuco'don doğuya doğru uzanan Tibet toprak­ ları do güney sınırı teşkil ediyordu. Kuzeyde ise K ı rgızlar vardı. 840 66


lordan sonra Altay Dağları ve Balkaş gölü kıyılarına kadar inmiş­ lerdi. Kuca şehrinin Çinl ilerin elinde bulu n masına rağmen burada per. çok Uygur yaşıyordu .Diğer Uygur şehi rleri ise Urumci, Beşbolık. Turtan, Hami idi. Bunlardan Turfan kışlık başkent, Beşba l ı k da yazl ı k başkent idi. Uygurla rın ilk yılla rında başlarında Bugu-Cün Kağan vardı. B• kOğan 866-867 yıllarında Turfan'ı Tibetlilerden aldı. Böylece Orhun­ dOki Kırgız yenilgisinden sonra, bu Tibet galibiyetiyle raha tça yerleş · meye vakit bulmuşlardı . Turfanla beraber Beşbalık. U ru mci şehi rlerı yeni Uygur ülkesinin çek i rdeğini teşkil etmiştir. Daha sonra doğudıı önemli bir tica ret şehri olan Hami ele geçti . Bu siyasi başa rılar Uygur dini Maniheizm'in yeniden itibar kazanmasını sağladı. 840'da!• sonra büyük yasaklarla Cinden kaldırılmak istenen Mani dini, yen i ­ den yayıldı v e Uygur Devletinin resm i d i n i haline geldi. Gerek bulundukları coğrafi yer ( İ pek yolu üzeri), gerek Mani dini Uygurları tüccar yapmıştı. Çinlilerle iyi geçiniyorlar. ilişkileri askeri olmaktan çok, ticari olmaya başlıyordu. Artık kayna kla rda. kağanla­ rın adları daha az geçmeye başlar. Cin başkentine giden elcili k he­ yellerl de artık ticaret kervanları ile gitmekte, İmpa ratora hediyelerinı takdi m edip, mallarını başkentte satmaktayd ılar. Yahut Çin ipekleriyla değiştirip yine memleketlerine dönüyorlard ı . X . yy.'da yaşamış Uygur kağelnlarından ikisinin a d ı n ı tesadüfen bulunan bir ağaç kazık üzerine yazılan Uygurca ve Cince bir yazıttan öğreniyoruz. (66) Burada Kağanların ünvonlarının değiştiği ve Mani dininin izleri görülüyor. Yazıttan anlaşıldığına göre hükümda rla rın ünvanı, birinin ıKül Bilge Tengri» , diğerinin de « G ü neş ve Ay Ta n­ rısında talih bulmuş, büyük bir talih ile tahta cıkmış, kahrama nlığı ve fazileti ile memleketi idare etmiş, Alp Arslan, Kullu, Bilgin Tanrı Han»d ı r. Mani dininin etkisiyle şimdi. Hakan , Ay Tanrısından da güç almaktadır. Ünvanlorda ilk defo «Alp Arslan» adı geçmektedi r .. Hatta Kuzey-Cin'de, X. yy.'da kuru l m uş olan Hıtay ( Liao) sülölesi tarihçileri Uygur h ükümdarlarını «Arslan Han» adı ile adlandırm ışlard ı r. Bu ün­ vonın hangi hükümdarla başladığı bilinmiyor.. Bu isim aslında Ba t ı Tü rklerine a i t b i r ad i d i . Doğu Türklüğünün temsilcisi olan Uygurlar bu ünvonı Batı Türklerinden öğrenerek kullanmış olmalıla r. (67)

66 67

-

-

Prof Dr. Bahaeddin Ögel. a .g.e. sf: lll a.g.e. sf: 1 12

67


981 -984 yıllarında Uygur ülkesini ziyaret eden Cin elçisi Vong Yen-Tö, Uygurlar için kıymetli bilgiler veriyor. (68) Çin elçisi Uygu · Haka n ı n ı n koyınpederi tarafından Tanrı Dağlarında karşılanmış vı Beşbalıkto yapılan kabul merasiminde h ükümdar ve maiyeti at üze­ rinde hazır bulunmuşlardı .. Bu kabul merasiminden sonra ziyafet ve­ rilir. Beşbolık'ın yakınındaki bi� gölde gezin t i yapı l ı r. Bugün Beşbolıi'. harabeleri yakınında, vôdinin önüne sed yapılmak suretiyle meyda a getirilen suni bir göle a i t izlere rastlanmıştır.

Cinli elci-seyyoh'o göre Beşbolık halkı maden kömürü veya pe role benzeyen siyah kumları yakıyorlarmış. O'no göre «şeh i rde p " çok evler, kuleler ve bahçeler vard ı r. Uygurlar zeki, doğru korokterii ve namuslu insanlardır. Altın, gümüş, bakır ve demirden yapılan eşya yapı m ı ile vazo, çanak ve çömlek yapımında onların gösterdiği mü­ kemmellik ve fevkolôdelik, Allah tarafından adeta yalnızca onlara verilm i ş bir vergi gibidir.» (69) Vong•Ven-Tö, Uygurların i ktisadi ve sosyal hayatları ha kkında bilgiler vererek cUygur ülkesinde fakir insan yoktu .. Yiyecekleri ol­ mayanların i mdadına do devlet ve halk koşa rd ı. B i r çok insanlar, böyle içtimai bir yardı m düzeni ile yaşarlardı. Bu sebeple de gene yaşta ölmüş olanlara pek rastlanmazdı.» (70) Uygurlar, doğu komşuları d u rumunda olan iki büyük devletle, Cin dikkatle ve dostane şekilde ve H ı toy devletleriyle münasebetlerini yürütmeye çalışmışlard ı r. Çin elcisi Beşbol ık'o geldiğinde, H ı toy el­ cisi de Beşbolık'o gelmiş ve Cin elcin i n Uygur ülkesinden ayrılma sını sağlamıştı . . . Uygurlar askeri bakımdan güçlü olana d i ren me­ mişlerdir. Fakat kültü rel bakımdan erimek, kaybolmak yerine onları kendilerine benzetmişlerdir. Hıtoylorın o rasında Uygur alfabesi yayı­ lıyordu. H ı toy devlet i n i n ileri gelenleri içinde bir çok Uygur do vardı .. 1 053 yılında Uygurlar, düşmanla rına karşı H ı toylordon yard ım isk diler. J 1 30 yılında H ıtay hükümdarı G u r-Hon, Orta-Asyayı istilô etmek üzere yola çıktığı zaman, Uygur h ükümdarına bir mektup yazmıştı. Çin belgelerine göre G u r•Hon, batıya gitmek için, Uygur toprakların­ dan geçmek mecburiyetinden bahsediyordu. Uygur Hanı do O'nu 68 69

70 68

-

H. Namık Orkun. a.g.c. sf : 162-163 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel. a.g.e. sf: 119 a.g.e. s f : 123


!<endi otağ ı nda kabul ediyor ,prenslerinden bir kaçını reh i n veriyordu. Bu duru m Uygurların, H ı taylara tôbi olduğunu açıklıyor. (71) 1 209 tarihine kadar Uygurların başında, H ı ta ylara bağl ı bir «Te­ ı<in» bulunuyordu. Bu tarihte Cengiz Han ' ı n Çin'e hücum ettiğinde. Uygurların başındaki Barcuk-Art-Tekin ordusuyla beraber Moğol or­ dusuna katılm ıştır. Ayrıca Moğoll a rın. Ha rezm seferine de katılmışr dır. Barcuk'un bu h izmetlerine karşı da Cengiz Han. O'na kızını rmişti. Uygurlar bundan sonra Moğol lara tôbi olmuşlar ve onlar erinde medeniyet bakım ından pek etkili olmuşlard ı r. 1 368'de Ming Sülôlesinin kurulmasıyla ve Uygur hükü mdarı H o ­ ang'ın Ming'lere teslim olmasıyla Uygu rların siyasi varlıkları sona , ermiştir. F - Türk tarihindeki önemi : 1 969 Mil letlerarası Dai mi Altais ller Konferansında ( PIAC), Deutsche Ak. d . Wissenschaften rektörü Uygur­ lar için şöyle diyordu: « Uygur Türkleri, Asyaya medeniyet geti ren bu büyük millet, elbet di kkatimizi üzerine çekecekti r.» ( 72) Uygurlar. komşula rıyla münasebetlerinde medeni vasıflarıyla te­ mayüz etmişlerd i . Diğer Türk kavimleri içinde çoğunluk itiba riyle yer­ leşik olan Uygu rla rd ı r. Bu bakı mdan şehi rciliği ve ticaret · hayatında çok ileri idiler. Uygur şehi rleri saraylar, su kanalla rıyla gayet bayın­ d ı r halde i ken. İpek ticaret yolunun önemli t i ca ret merkezleri idi. Bu hususta Cin elci-seyya h ı Vang-Yen-Tö'nün verdiği bilgi ortadadı�. Cinliler bir çok medeni gelişimi Uygurlarda görmüşlerd i r. Uygurları.ı temiz bir hayatları ve içtimai bir düzenleri va rdı. Kadınların cemiyet­ teki yeri büyüktü.

t:

Uygurlar, diğer kavimleri g ibi din ve inanç bakımından da müsa mahalı bir hayat içinde idiler. Buda, Mani d i n lerine Nasturi mezhe­ lıine girm işlerdi. Şa manlık da yaşa makta idi. Ticaret hayatları sebe­ biyle doğu ve batıdan etkiler almışlar, onları taşımışlardır. İslômiyet te neticede, Uygurlar vasıtasıyla Çin'e girmiştir. Uygurlar saray, ev, mabet gibi m i ma ri eserler de yapmışlar. or.­ ları güzel sana tlarla süslemişlerdi. Alman bilgini Von LE Kok «Ger­ çekten Karahoco şeh rinde büyük ve hayret verici bir uyga rlık vard ır. lngillere, Fransa ve Almanvada böyle şeyler yokken, güzel ve büyü-< 71 72

-

a.g.c. s f : 161 Dr. Emel Esin. «Millctlcrarası Daimi Altaistlcr Konferans; Toplantıları hakkında» Türk Kültürü Derg. C : VIII Sayı : 95 sf: 777 69


bir uyga rlığa sahip olan otola rıyla Türkler hakkıyla övünebili rler» dl­ mektedi r .. Bu eserler bugün Berlin, Poris, Londro, Len ingrod ve Ko ı­ küto müzelerinde bulunmaktadı r. Uygurların kullandıkları alfabe de, Göktürk a lfabesiyle birl i kte uzun müddet kullanıldığı gibi daha sonralar ıOsmonlı devirlerine ka ­ dar yaşamıştır. Fatih Sultan Mehmed'in Uygur harfleriyle yazı lmış bir ferman ı do vardır. (73) Bu yazı Moğol, Mançu vozısının do esası ı teşk ;ı eım;şh•

\

1

70


IX

-

KARAHANLLAR DEVLETİ

(940

-

1212)

, A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : İlk zamanlarda Tanrı Do� lorının kuzey ve güneyinde yaşıyorlardı. Önemli şehirleri Bolaso­ gun, Kaşgar, Semerkon t, M i rki, Kulan Aşpara, Tüzün-Bulak idi. Siym-.: tarihleri sırasında sınırları batıda Ceyhuna, doğuda Tibet'e kadar uzanmıştı. Kuzey s ı n ı rı Balko ş göl ünü içine a lıyordu. Kara hanlılarda, Haka n l ı k sülô len in yaşı büyük prensine ait ol­ duğundan, bu prensler de hakan olduktan sonra kendi asır vilôyet­ lerini merkez yaptıklarından değişik başkentler görülmüştür. Onları · ; beli rl i b i r şeh rin başkent olması hususuna d i kkat etmemiş olduklafı a nlaşılıyor. B - Zaman : Ötükendeki Uygur Devleti 840'da yıkılınca Kara­ hanlı Yobgusu hükümdarlığını ilôn ederek Karahanlı Devletini kur­ muştu. Fakat bu devletin asıl siyasi faaliyeti ve « Büyük Türk Devle­ t i » n i temsili ve bunu sürdürmesi 940'1ordo başla m ıştır. Bu devrede İslômiyetin Karohonılor arasında yayılmasıyla Türk tarihinin önem : i b i r dön ü m noktası d o gerçekleştirilmiştir.

Karahanlı Devleti iç buhranlar ve Goznel ilerin müdahaleleri so­ n ucu 1 040'1ordo ikiye bölünürse de yıkılışı 1 2 1 2 tarihindedi r. C - İnsan : Kara hanlılar, Korluk Türklerinden gelmekteydiler. Karahanlı tarihi üzerinde otorite sayılan O. PRİTSAK bu sülôleyi T'u-cüe A-shi-na (Tukyu Aşina) hanedanının bir kolu olan Korluklaro bağlamaktadır. (74) 73 74

-

Hüseyin Namık Orkun. a.g.c. sf: 168 Erdoğan Merçil. «Karahanlılar» TDEK. Ank. 1976 sf: 79,1

ve

Prof. Dr. Bahaeddin Ogel Merçil. a.g.y. sf: 794 71


Karluklar, Turtan Uygurla rının batısında yaşıyorlardı . U ygurar­ dan dil, edebiyat, cemiyet hayatı ve şehircilikle ilgili tesirler alnış­ lardı. Karlukla rın batı s ı n ı rında müslüman tica ret kolonileri bı.ı :un­ mo kta idi. O sebepten şeh irlere yerleşen Uygur tesi rindeki Ko rlu' \ lor Budizm, batıdakiler de İslômiyetin etkisi altına g i rmeye başlcJ ı ­ lar. Bu devlete « Ka ra-Hanl ıla rı> denmes i n i n sebebi, hükümdarlcn:ı «güçlü, kuvvetli» anlamına « Ka ra» ünva n ı n ı kullanmaları d ı r. Bu t q bı' 1 874'den sonra Avrupa ilim adamları - tarafından kullanıl mıştır. Devletin doğu tarafının yöneticisi ve « Büyük Hakan» ın ünv :ıı «Arslan Kara-Hakan» idi. Batı bölümünün yöneticisi ise «Ars � an B !ı ra-Hakan» ünvan ı n ı taşı rd ı. Vel iahdın ünva n ı da «Arslan-llig» i, ' ­ B u sebepten sülôle için <<İlek (İ lig] Hanlar» tôbiri de kullanılm ışıır. Bu devlete önceleri Türkistan Uygur Hanları denildiği gibi, İsliıl'ı kaynaklarında «Al-Afrasiyab, Al-Hakaniyye» veya « M ü lük al-Hakaniy ­ ye» adları kullanılm ıştır. D - Bayrağı : Al renkli kumaştan, üzerinde dokuz tuğ işareti bulunan bayrakları va rd ı .

t'

E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Karahanlılar daha çok Se­ manoğulları ve Gaznel ilerle siyasi mü nasebetlerde bulundular. İ i l< hükümda rları Bilge Kül Kadir Han ve oğulları za manında Samanoğul ­ ları ile mücadeleler edilmiştir. Sa manoğulları Devleti Abbasi lerin za­ yıflamasıyla ortaya çıkan müslüman bir devlettir. Ku rucula rının Türk veya İran'lr olduğu münakaşa l ı d ı r. Kadir Han 'ın oğullarından Arslan Han , « Büyük Kağan» s ı fatıyLı Balasagunda d iğer oğlu Kadir Han Oğulcak ise «Orta Kağan ( Buğra ­ Haka n ) » sıfatıyla batıda, Taraz'da (Talas) devleti yönettiler. Oğul­ cak, Samanoğulları ile yaptığı mücadeleyi kaybedince Kaşgar'a cc kildi ve Samanoğulları topraklarına akınlarda bulundu. O'nun yeğeni Satuk'un, Karahanlılara sığınmış Ebü Nasr isimli Samani prensi veya İslôm vaizleriyle karşılaşması müslüman olmasını sağlamıştır. (75) Satuk. amcasına karşı ta h t mücadelesini Samanoğullarının des­ teği ile kazanara k lslômiyeti ülkes inde yaymaya başladı Sa tuk Buğ ra Han'ın rüyasında İslômiyeti kabul etmesi ve h a l k ı na İslômiyeıi yayması etrafında bir efsane doğmuştur. Bu du rum, İslôma girişin. Türk m illeti a rasında ilôhi bir i lhamla, emirle olduğu, böyle anlaşı l dığının ifadesidir .. Ancak böylece topyekün bir mi llet, uyulması icab 75 72

-

Erdoğan Merçil a.g.y. sf: 794


eden bir emre uyarak atalar d i n i n i terkedebilird i . . Satuk Buğru Han'da «Abdülkerim» adını almıştı. 955'de ölmesi üzerine Kaşga r'ın kuzeyindeki Artuç'a gömülmüştü r. Saltuk'un oğlu Musa ( Baytaş) ise doğu haka n ı n ı yenerek. bü t ü ı ı Ka rahanlı Devletinin İslômlaşması yolunda büyük b i r a d ı m a t m ı ş ' ' sülôlenin doğu kolunu ortadan kaldırmıştır. Onunla, oğlu zamanında İslômiyetin yayılması için gayretler gösteril miş. b i r yandan da Sn · nıa noğulla rıyla siyasi mücadele sürmüştür. 998'de büyük Kağan Ali'nin ölü müyle yerine oğlu Ahmet geçti . Karahanlı hükümdarları içi nde Abbasi Halifesini i l k ta nıyan O'dur. Buğra-Hakan durumundaki ka rdeşi Ebul Hasan Nasr b. Ali ise Öz­ kent'te oturuyordu. Nasr, 999'da Buhara şeh rini a l ı p Sa manoğu lları Devletini yıktı.. Gaznelilerle yaptığı anlaşma ile de Ceyhun (Amu Derya) nehri iki devlet a rasında s ı n ı r oldu. ( 1 001 ) Nasr'ın bütün Ho­ rasan'ı almak teşebbüsü, Gazneli Sultan Mahmude yenilmesiyle ne­ ticesiz kaldı. ( 1 008) Bu Belh yen ilgisi Karahanlı haneda n ı n ı birbirine düşürdü. Bu iç mücadeleden Gazneli Sultan Mahmud yararla narak topraklarını genişletti. Bu iç mücadeleler zaman, zaman Gaznel ilerin müdahaleleriyle devleti n i kiye bölünmesine kadar sürd ü rdü: ( 1 042) Doğu ve Batı Karahanlılar a rasında s ı n ı r Hocanı kabul edild i. Fakat bu iki devlet zaman, zaman Seyhu n (Sir-i Derya) ve Fergana yüzün­ den birbirleriyle savaştılar.. Al

Doğu Karahanlılar. (1042-1211)

Başkentleri Ba lasagun idi. Arslan Kara Hakan burada otururdu . Buğra Hakan ise Kaşgar ve Taraz'da otu rurdu. Kaşg a r yine en büyük dini merkezdi. Doğu Karahanlılar, göçebe Türklerle uğraşarak onlar a ras ında İ s­ lômiyetin yayılmasına çalıştılar.. Büyük Selçuklu Devletinin kuvvet­ lenmesi ve Sultan Melikşah'ın 1 089'da Mavera ü n nehre gelmesiyle Selçuklulara tôbi oldular. Melikşah'ın ölümünden son ra ayaklandı­ larsa da, neticede Sultan Sencer'i tanımak zorunda kaldılar. Fa kat Arsalan Kara Han yöneti mindeki Karlukların, Kanlı'ların isya n ı n ı bas­ t ı ramayınca diğer komşusu Kara-Hitaylardan ya rdı m ister.. Kara - Hi­ taylar. Karahanlı ü lkesine girerek Balasagun'u işgal ettiler ve burayı kendilerine merkez yaptılar. ( 1 1 30) Karahanlılar, Kara-Hitay yöne­ timine zaman, zaman ayakland ılarsa da başarılı olamad ılar. 1211 ' d c Kara-Hitaylar Kaşgar'ı da ele geçirirler ve Doğu Karahanlı sü lôlesi sona erer. 73


B)

Batı Karahanlılar. (1042-·1212)

Maveraünnehr ve Fergana'nın bir k ısm ında kurul muştu. Büyük Haka n ' ı n merkezi önceleri Özkent, daha sonra Semcrkant olmuşıur. Buğra Han ise Buharada otururdu. Bu devletin en ünlü hü kü mdarı « Büyük» lökabıyla a n ılan İbra­ h i m 'd i r. ( 1 052-1066) Bu hükümdar içte ôdil bir yönetim kurdu. Dışır-ı ise Selçuklularla mücadele etti. Sultan Alparslan ' ı n ölümü sırasında Karahanlılar Ceyhun'u geçerek Belh'e kadar geld ilerse de, Melikşah onları geri çeki lmeye mecbur etti. Hatta aralarında a k ra balık da ku ruldu .. Fakat bir müddet sonra ilişkiler yen iden bozulunca Melikşah, Maveraü n nehre girip Buhara ve Semerkant'ı aldı. Bat ı Ka rahanlı h ü ­ k ü mdarı Ahmed ya kalandı v e yerine b i r Selçuklu valisi tayin edildi ( 1 089) ·

Sultan Melikşah'ın ölümü üzerine Karahanlı meselesi yeniden ka­ rıştı. Ayaklanmalar devam ederken eski hükümdar Ahmed Han ha­ pisten ç ı ka rılarak, hükümdar olara k gönderildi. Fa kat halk O'nu öl·· d ü rdü. ( 1 095) Netice olarak Batı Karahanlı hükümdarları Selçukluların bir va lisi gibi yönetim i sürdüler. Batı Karahanlılara karşı Karluk ayaklanması üzerine, Karlu klar Ka­ ro H i taylordan, Batı Karahanlılar ise Selçuklulardan ya rd ı m istediler 1 14 1 yılında Sultan Sencer ile Koro-Hitoylor o rasında yapılan Kotvon savaşını Selçuklular kaybetti. Bu yenilgi sonucunda Batı Karaha n l ılcır do Kora-Hi toylora bağlandıla r. Karahanlı Devletinin k u ruluşunda önemli rolü olan Karlukl a r şim­ di devletin yıkılmasında do isyanla rıyla önemli b i r rol oynuyorlard ı. Nihayette iki Karahanlı devleti de Kara-Hitoylora bağlan m ı ş oldu. Batı Karahanlıların son hükümdarı Osman za manında ( 1 204- 1 2 1 2 � bazen Harezmşahlor, bazen de Kara-Hitoylara t ö b i olarak yaşad ılar Ha tta Osman, hem Harezmşoh h ükümdarı, hem Kara-Hitoy hükümda­ rının kızla rıyla evlenerek bu devletlerle okrabılık do kurdu. Fa kat Osmon'ın, Koro-Hitoylora bağlı olduğu bir sırada Semerkonttoki b i r isyan sebebiyle bütün Harezmşohları öldürtmesi üzerine Horezmşah Muhammed bu taraflara geldi. Semerkontı ele geçirdi ve Osman'ı öl ­ dü rttü. ( 1 212) O sırala rda da Moğollar, Kora-H itoy Devletini yeni yık­ tıkları ndan Batı Kara hanlıların ortadan kalkması güç olmadı . F - Türk tarihindeki önemi : Karahanlı Devleti h e m k u rulduğu mekön (yer) bakımından, hem de Türk kültür tarihi bakımından önemii bir devirdir.

74


Türk tarihinin devreleri incelenirken, İslômiyete giriş bir dön üm noktası olara k görül mekte ve İslômi devirler Türk tarihi, Kara hanlı la r'la başlamaktadır. Bu olay Türkler tara fı ndan sadece bir d i n de­ ğiştirmekten iba ret kalmadı. Türkler bundan evvelcede bazı d inlere gi rmişler, onların yayıcılar·ı, koruyucula rı olmuşlardı. Yine İslôm iyetle Uzak-Doğu Şa manist kültür çevresindeki Türkler şimdi Ön-Asxa İs­ lôm kültür çevresine g i rdiler. İslôm dünyası içinde kendi benl iklerin· den uzaklaşıp, erimek yerine Türk kültürünün muhteşem eserleriri yarattılar; Divan-ı Lügôt'it Türk ( Kaşgarlı Mahmud tara ından) Ku­ tadgu Bilig (Yusuf Has Hacib tarafından) . H ikmet ( Pir-i Türkistan d iye an ılan Ahmed Yesevi tarafı ndan). Aybet'ül Hakayık ( M a h m ud oğlu Ahmed tarafından). Kaşgar Tarihi ( Ebul-Fütuh Abdulgafir tarafında n) gibi eserler bu devirde yazılmışt ı r. Sanat gelenekleri ba kım ından da ilk orijinal çizgiler Karahanlılarla ortaya konf!lUŞ, bu gelenekler Sel­ çuklu ve Osman l ı da devam ederek yükselmiş t i r. Ka rahanlı Devleti ile Türk devletleri artık mekôn (yer) ba kımın­ İç-Batı Asya ve Ön-Asya devleti olmaya başlamışlard ı r. O za­ mana kadar Haza r'ın kuzey yolundan işleyen Türk göçleri, şimdi Ha­ zar'ın güneyinden gerçekleşmeye başlıyacaktır. O za mana kadar gayri müslim olmaları sebebiyle İslôm dünyasıyla çarpışmış bulunan Türkler, şimdi bu yoldan batıya geçmeye başlıyaca klard ı r. Bu hare­ ketin siyasi neticeleri büyük olaca ktır. Basra , Anadolu ve doğu Ak­ deniz kıyıları Türklerin hakim iyetine geçmeye başlıyacaktı r. Şimdi Türk devleti, Orta-Asya kara devleti olmaktan çıkıp, Ön-Asya den iz devleti olma d urumuna gelecektir. İslôm dünyasında da siyasi rolü elde eden Türkler için bu bölge bir sıçrama tahtası olmuştur. (76) Karahanlılar, İslôm iyetin yayılmasını m illi bir siyaset olorak be­ n i msemişler ve Türklerin heps i n i müslümanlaşt ı rmak için büyük gay­ ret göstermişlerdir ..

d an

76

-

Richard N. Fryc-Aydın Sayılı. «Selçuklulardan evvel Orta Şarkta Türkler Belleten C.X S. 37 Ocak. 1946

75


X - GAZNELİLER DEVLETi

(962 - 1 1 87)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Hindistanda Gaznel ilerlrı başlıyan ·ıslôm-Türk hakimiyeti XIX. yy.'ın ikinci yarısına kadar SÜ· recek, Hindistan Türk tarihinin başlıca olanlarından biri olaca k t ı r. Gozneli Devleti en geniş zaman ında ül kesi 4.900.000 kilometreka re'y•3 yaklaşmıştı. (77) Devletin s ı n ı rları içinde Afganista n , Ha rezm, Mave­ raünnehr, Ki rman, Horasan, Rey, İsfehan, Hemedôn, Kazvin, Môzc n · dere n , Sind, Belucistan, Pencab, Gucerat v e G a n j vadisi girmekted ir Daha sonraları siyasi olaylarla Orta-Asya ve İ ra n ı Selçu klula ra . Af­ gonislanı Gur'lulara kaptırd ıktan sonra Hindistana çek ilm işlerdir. Devletin kuruluşundan önce Gazne başkent olmuştur. 977'der• sonra bir kaç yıl Belh, 1 1 57'den sonra Lôhor başkent olmuştur. B - Zaman : Gazneli Devletin kuruluş tarihi 962-969 yı lla rıdır 999'0 kadar Sama noğullarına tôbi olara k yaşa m ışlard ır. Sultan Mah mud'un tahta geçmesinden sonra, 1 000 yılla rındıı mustakil ve büyük bir devlet olmuşlardır. 1073'de ise « Büyük Türk Devletini» temsil eden Selçuklu Devletine tôbi olmuşlardır, Selçukluların da 1 1 57'de dağılmaya boşlamasıyla yeniden isti klôllerini alm ışlard ı r. 1 1 87'de de Hindistanın i kinci Müslüman-Tü rk hanedanı olan Gurlulara yerlerini b ı rakmışlard ı r. (78) C - İnsan : Gazneli Devletinin kurucusu Alp-Tekin adlı bir Türk komuta n ı idi. Orduda gösterdiği başarılarla kısa zamanda yükselmişti. 955'de Samanoğullarının Doğu-Horasan genel valisi, 961 'de Horasan genel valisi oldu. 962'de Samanoğulları Devletine tôbi olarak müs · tekil olmuştu. 77 - Yılmaz Öztuna. cTürkiye Tarihi� C.I (3. lısk. 1963) sf: 239 78 - a.g.e. sf : 240 78


Devlet her ne kadar lron kültürü etkisinde kalmış ise de kurucu sülôle ve devlete asıl karakterini veren kültür bak ı m ı ndan Türk idi. D - Bayrağı : İpekli bayrak üzerinde Ay ve Hüma kuşu ( Devlet kuşu) şekilleri bulunmaktaydı. E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Alp-Tekin Horasan valisi iken, Somanoğulları tahtına Mansur b. Nuh geçti. O'nun hükümdar­ l ığına Alp-Teki n itiraz ettiğinden valili kten alındı. O do 4000 kada r as­ keriyle Gozne şehrine gitti. Burayı padişah denilen Lovik adlı Hindli bir prensin elinden olarak başkent yaptı ve devletini kurdu. (962) So­ monoğullorı yıkılana kadar do onlara tôbi oldu .. 963'de Alp-Tekin'in ölü müyle yerine oğlu Ebu İshak İbrahim geçli O'nun hükümdarlığı üç yıl sürdü. Bundan sonra yönelim Alp-Tekin ı ı ı ü ç manevi oğlu Bilge Tekin (976-972) . Piri Tekin (972-977), Sebü k Te­ kin'e (977-997) geçti.. Devletin asıl kurucusu Sebük Tek i n sayılır. lsıg göl civa rında Borsgon'do doğmuş ve 960'0 doğru müslümo n olmuştur. Babası n ı n adı Koro-Arslon'dı. Hükümdar olunca do «Nosıruddin Sebük Tekin Ko ro Beçkem» adını aldı. Sebük Teki n de Kara hanlılara karşı, So­ monoğullo rını destekledi ve onları metbü tanıdı. Sebük Tekin'in üç oğlu vard ı ; Mahmud, Yusuf. İsmail.. İsmoi' hükümdar olursa do Mahmud tarafından ta httan indiril i r ve Mahmud hükümdar olur. (998-1 030) Abbasi Halifesinden i l k «Sultan» ünvo n ı n ı o l a n müslümon hükümdar M a h m ud olmuştur. O sıra larda Somonoğul­ lorı Devleti de yıkıldığından Goznel iler daha rahat hareket edebilmiş­ lerdir. Sullo n Mahmud zomon ı ııdo Hind istan, İ ra n ve Korohorı lılarla si­ yasi il işkilerde bulunulmuştur. Koro h o nılorlo yapılan mücadelelerde Ceyhun nehri s ı n ı r kabul ed ilmiştir. ı ranla yapılan m ü cadelelerle de l rok-ı Acem bölgesi Goznelilerin eline geçti. Büveyoğullorını mağlup ederek Şiilere karşı Halifeyi savundular .. Sultan Mohmud'un en meşhu r seferleri ve neticeleri bakımından en önemlileri Hindistono yaptığı 1 7 seferidir .. 1 001 yılında 300 fille des­ teklenen 42.000 kişil. i k bir Hindü ordusunu yen ip Pencobı ele geçiren Sultan Mahmud, Hindisto n ı n kuzeyine tamamen sahip oldu. Bu sefe­ riyle « Gazi» ü nvonını aldı. Onuncu Hind seferinde Gan İ vadisini de ele geçirdi. 1025-1026'1ardaki, onaltıncı Hind seferinde Gucerat eya­ letine gird i .. Bu büyük zenginliklerle Gazne şehrin i imôr etti, bayındır hale getirdi. /7


Gazı Sultan Mahmud son zamanlarında Selçuklularla mücadele­ lerde bulundu.. Selçuklular Horasan civa rında etkili olmaya başla­ m ışlardı. Sultan Mahmud, Selçuklu Arslan Yabgu'yu h ileyle yanına çağırarak, O'nu Kalincer kalesine hapsetti. Fakat Selçuklu meseles; böylece çözülmüş olmuyordu. Sultan Mahmud'un ölümü üzerine yerine geçen oğlu Mesud, kar­ deşi M u hammed'i yenip h ükümdar oldu. ( 1 030) Sultan Mesud daha çok Hund meseleleri ile uğraştı. O sıralard,ı Selçuklular kuzeyde Karahanlılar ve Gazneliler aleyhi ne genişliyor­ lardı. Tuğrul ve Coğrı Bey'lerin yönetimindeki Selçuklular, Mavera ü n ­ n e h r ve Horasana akınlarına devam ediyorlardı. 1 031 savaşında Gaz­ neliler galip gelirlerse de 1 035'deki savaşta Selçuklula r üstün gelerek bir müddet için Belh şehrini de ellerine geçirirler. Nihayet 1 040 Dan­ danekan savaşında Gaznel iler yenildiler ve Sultan Mesud Hindistan..ı çekildi. Gazneli ülkesinin kuzeyi Selçukluların eline geçti. Fakat Me sud, kardeşi Muhammed'in hükümdarl ığını isteyenler tarafından öldü­ rülür.. M uhammed " i n kısa süre hükümdarlığı görülürse de, Mesud'u:ı oğlu Mavdut tekrar hükümdarlığı ele geçi rir. ( 1 041 -1048) Bundan sonra Gazneliler içte taht kavgaları, d ışta Selçuklula rl•J uğraştılar. Sultan İ brahim devri ( 1059-1 099) nispeten sükünetle geçti. Bunun devrinde Gazneliler, Selçuklulara tabi oldula r. ( 1 072) 1 1 77'de Sultan Sencer Gazneyi ele geçirdi. Gazne paralarında Sencer'in adı yazılmaya başladı. Selçukluların, Sultan Sencer'den sonra çözülmesinden yararlanan Gurlular, Gazneyi ele geçirirler. Gazne hükümdarı da Lahor'a çekilmek zorunda kalır. G urlular · Afganistan dağlarında yaşıyorla rd ı. Re.i slerine de «Melik· ül-Cibal ( Dağ Kralı)» deniyordu. Sultan Mahmud zamanında müslü­ man olmuşlar ve Gaznelilere bağlanmışlardı. 1 1 60'da Lahor tahtına geçen son Gazneli Sultanı Husrev Malik Gurlulara karşı, Hindlilerin yardımını sağladıysa da başarılı olamad Lahor ve Pencab Gur h ükümdarı M u izeddin'in eline geçti. ( 1 1 87) B i r müddet sonra e s i r durumda bulunan Husrev M a l i k v e o ğ l u d a öldü rüldü. ( 1 1 9 1 ) F - Türk tarihindeki önemi : Gazneliler. yabancı bir ülkede b ü yük bir Türk devleti kurmuşlar, büyük kültürel eserler meydana ge­ t i rmiş, İslamiyetin Hindistana yayıl masında büyük hizmetleri geçmiş­ t i r. Gazneliler, Karahanlıla rın a ksine İ ran ve Arap kültürünün etkisin­ de kalm ı şlardır. Sarayda ve orduda Türkçe kullanıldığı holde, resmi dil olarak Farsça kullanılm ıştır. Medreselerde ise Arapça kullan ılmış· 78


tır. Gazneliler devrinde Iran edebiyat ve şiirinin büyüme devri başla­ mıştır. Fidevsi •Şehname»sini Sultan Mahmud'a ithaf etm iştir. Yıne bu devrede meşhur Utbi, devrin tarih i n i Arapça ola rak yazmış, El-B·· runi cAsar-ı Bakiye» adlı eserini de bu devirde yazmıştır. Gazneliler devrinde Hind istan, Türkiye, Doğu-Avrupa, Türkistan. İ ra n gibi Türk ta rihinin önem l i alanlarından biri olm uştur. Gazneı i devri bittikten sonra bile buradaki müslüman-Türk hakimiyeti X IX. yy' ın ikinci yarısına kada r sürmüştür. Sultan Mahmud'un seferleriyle is­ lômiyet d e Hindistana g i rmiş, yayılm ıştır. Bunun etkileri zama nımıza kadar uzanmış ve bir Pakistan devletinin kurulması m ü mkün olabıL miştir. (79)

79 - a.g.e. sf: 241 , Çağatay Uluçay «İlk Müslüman Türk Devlet · lcri» JI. bsk. Ank. 1975 sf: 20

79


XI

-

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

(1040

-

1 1 57)

A - KurulduOu yer ve kapladıOı alan : Horasanda kurulan Büyük Selçuklu Devleti kısa zamanda s ı n ı rl a rı içine Orta-Asya, İ ran . I rak Suriye ve Anadoluyu a lm ıştı. Buralar eski medeniyet merkezlerin i n de bulunduğu dünya idi . Ekonomi ba k ı m ı ndan d a , kuzey-güney, doğu­ batı ticari m ünasebetlerin meydana geldiği coğrafi a landı. Sın ırları doğuda Balkaş göl ü , lsıg gölü, 'Tarım havzasından batıda Ege denizi ve Akdenize kadar kuzeyden Aral gölü, Hazar denizi , Kafkasya, Kara­ denizden güneyde Arabistana, Umman denizine kadar uzanma kta olup 10.000.000 k ilometrekareyi buluyordu. Başşehir Rey idi.. B - Zaman : Büyük Selçuklu Devleti 1 040 Dandanekan savaşıyla kurulmuştu Daha evvel Samanoğulları ve Karaha nlılar ortadan kalk­ tığından bu meydan savaşı ile Gazneliler kuzey topra kl a rını Selçuk­ lulara bırakmışlardı. Devlet 1 1 57 yılında Oğuz isya n ı ve Sultan Sen­ cer'i n ölümüne kadar yaşamıştır. Bundan sonra Türk tarih i , Selçuklu­ ların da bir devamı olan «Anadolu Selçu klula rı ıı yla devam eder. C - İnsan : Selçuklu Devleti n i kuranlar Oğuz Tü rkleri n i n Kınık boyuna mensupturlar. Devletin adı Selçuk Bey'in adından gelmekte­ dir .. Oğuz kelimesi, ünlü Macar bilgini NE M ETH'e göre «ok-uz» şek­ l i nden meydana gelmiştir. «Z» çoğul ekid i r ve «okla r-boylar» anlamını vermekted ir. Prof. Dr. Faruk SÜMER Oğuz Han'la. Mete Han a rasın­ daki benzerliğe temas ederek, Oğuzların 24 boydan meydana geldik­ leri hakkındaki bilgilerin xı. yy'dan daha öteye g idemediğini beli rt­ mektedir. (80) 30

80

-

Prof. Dr. Faruk Sümer. «Oğuzlar» 11. bsk. Ank. 1972 sf: 1-:i


Oğuzlar müslüman olup, Ön-Asyada siyasi bak ımdan etkili o l · madan evvel Gök-Türklerin ve Uygurların içinde yaşadılar. Fakat Uy­ gur Devleti yıkılınca batıya gelerek Seyhun nehri k ıyılarına yerleşip, İslômlarla komşu oldular. Devlete adını veren Selçuk Bey'in asıl adı da değişik şekillerde yazılmış ve menşei araştırılm ıştır. MARQUART bunun aslında cSa l ­ ç u k » olduğunu, L. Rasony i s e doğrusunun «Selçük» olaca ğ ı n ı ileri sür­ müşlerd i r. Selçuk keli mesine benzer cSolçığ» keli mesin i n de bazı Tü rk lehçelerinde mücadeleci anlamına geldiği kel imenin menşei ile ilgili olara k nakledilmekted i r. (81) Selçuk Bey'in babası Dukak (Tukak) idi. Bu kelime bayraktar a n ­ l a m ı n a geliyordu. (82) Selçukoğullarının, Dukak'tan öteye ataları hak­ kında bilgiye sahip bulunulmama ktadı r. Dukak'ın ataları olarak RE­ ŞİDÜDDİN'in ileri sürdüğü isimlerin (Tuğrul-Toksu rmuş ve KerA Gücü­ Hoca adları .. ) tarihi bir k ıymetinin olmadığı ifade edil mektedir. (83) D - Bayrağı : Mavi zemin üzerinde yay geren kartal motifi vard ı Y a y ve o k hakimiyeti işareti ıdi. B u n l a r devleti v e istiklôli gösteren bir işaret olarak telôkki edilmiştir. Türkler a rasında ok, bir tôbiyet ve davet işaretiydi. Hakan tôbiyetinde bulunanlara ok gönderird i . Yay ise ok'u attığı, sevkettiği için üstünlük a lômeti sayılmıştır. FUAD KÖP­ RÜLÜ de ilk Selçuklu bayra klarında ok ve yay'ın olabileceğini tahmin eder. (84) Kartal da, Türk mitolojisinde hakim iyet işaretiydi. En eski Hurı kurgunlarındaki süslerde de kartal motifi görülür. Bazen de çift başlı ola ra k resmedil miştir. Kutsal kartal ve kutsal k u rt aynı zamanda ast­ ronomik bir semboldür. Kartal Tanrının habercisi idi. (85) 81 82 83

-

-

84

-

85

-

Prof. Dr. Osman Turan. «Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti» II. bsk. i:st. 1969 sf: 30-31 a.g.e. sf: 32 Prof. Dr. O. Turan. a.g.e. sf: 32, Prof. Dr. İ Kafesoğlu «Selçuklu Tarihi» I. bsk. İst. 1972 s f : 4,5,6 Yılmaz Öztuna. Türkiye Tarihi» 1964 s f : 17 C. I I Doç. Dr. Osman Turan. «Eski Türklerde Ok'un hukuki bir sembol olarak kullamlması» Belleten Tem 1945 sf: 313, 315, 318 Ord. Prof. Z. V. Togan «Oğuz Destanı» İst. 1972 sf: 48, 90 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel «Türklerde kartal ve kartal ar ması> Türk Kültürü Derg. C.X Sayı : 1 18 sf: 1128-1146 81


E - Siyasi tarihinin önemll olayları : Oğuzların. Aral gölü civa�­ larında, başında «Yabgu» denilen hü kü mdarları bulunan bir devletleri vardı. Başşehırleri Yenikent idi. Selçu kluların ilk devi rlerinden bah­ seden Meli k-name adlı esere göre, Selçuk bu devletin subaşısı (ordu komuta n ı idi. Selçuk, babasının ölümüyle 1 7 yaşında bu göreve gel­ mişti. Yine Melik-name'ye göre Selçuk, Yabgu'nun. hatunun tahriki ile kendisini öldürmesinden korka rak askerleri ve oymağı ile kaçıp Cend şehrine gelmişti. Burası Yenikent'e yakın olup, Yabguya bağlı idi ve müslümanlar yaşıyordu. Oğuz Yabgu Devletinin yıkı lışıyla be­ raber, Selçuk Bey'in buraya çekiİebileceği de muhtemeldir (985)� (861 Oğuzlar 1 001 yıllarına doğru müslüman o l u rla rken başlarında Yabgu olarak, Selçuk Bey'in oğullarından İsrail'in (Arslan Bey) bulun­ duğu a nlaşıl ıyor. GERDİZİ ve Melik-name'ye göre Yenikent'teki Oğu ! Yabgu Devleti ortadan kalka rken Selçukl:.ılar bunu Cend'de devam ettiriyorlar. Melik-nameye göre bu sıralarda Selçuk Bey hayatta i d i . Fakat yaşı ç o k ilerlediğinden Yabgu ünva n ı n ı o ğ l u taşıyordu. Diğer oğul l a rı ise M ikôil ve M usa idi. Dördüncü oğlunun ise gençliğinde öl­ düğü söyleniyor. Bunun İbra h i m Yınal'ın babası Yusuf olduğu sanı­ l ıyor. (87) Selçuklular siyasi bir kudret olarak bel i ri rken bölgede Saman­ oğul la rı , Karahanlı ve Gazneli devletleri bulunmaktayd ı . Bu devletlerle m ücadele aynı zamanda Selçuklu Devletinin kuruluşu ve düzenlen­ mesi devresini teşkil eder. Selçuklular Cend bölgesinde iken Mavera � nnehre Samanoğullm ı hakimdi. Samanoğulları, Buhara yakınlarındaki N u r kasabasını yer­ leşmek üzere Selçuklulara vermişlerdi. Onlar da buna karşılık kuzey uc beyliğini üstlenmişlerd i . Ka rahanlıların, Samanoğulla rıylo yapt ı � ­ ları savaşlarda Selçuklular, Samanoğullarının ta raf ı n ı tuttular. Faka• bu mücadeleler sonunda Samanoğulları yıkılınca, toprakları Karahan­ lılar ve Gozneliler orasında paylaşıldı.. Mavera ü n nehr bölgesi ise Karahanlıların eline geçmişti. Selçuklular ise, Selçuk Beyin ölümün­ den sonra ( 1 007) Buhara yörelerine gelmişler ve buralarda Karahan­ l ılara tôbi bir şekilde yaşamışlard ır. Selçuklular, evvelce de Karahanlılarla savaşlar yapmışlardı. On­ ların gücünü iyi bilen Kara hanl ılar, Selçuklulara pek dokunmadılar. Fakat ilişkiler gayet dikkatli sürdürüldü. Batı-Karahanlı hükü mdarı 8& 87 82

-

Prof Dr. Faruk Sümer. a.g.e. sf: 62 a .g.e. sf: 63


bir ara Arslan Yabgu'nun yeğeni, M ikôil'in oğlu Tuğrul Bey'i esir a l ­ m ı şsa d o , Çağrı Bey'in zaferiyle bırakmak zorunda kalmıştı. (88) 1 020-1021 yıllarında Karahanlı prenslerinden Ali Tek i n ile Arslan Yabgu o rasında hükümda r A rslan Hon'o karşı ittifak yapıldı. Hü­ kümdar, bu ittifaka yenilince Gozneli Sultan Mohmud'lo birleşti. On­ ları bi rleştiren nokta, Selçukl uların ikisi için de bir tehl i ke olarak be­ l i rmesi idi. Bunun üzeri ne Arslan Yabgu çöle çekildi.. Daha sonra do Sultan Mohmud'un davetine uyarak, 300 altın ve oğlu Kutalmış ile be­ raber huzura geldi. Fa kat Sultan Mahmud , O'nu oğluyla beraber esir a l ı p Kolincer kalesine hapsetti. ( 1 025) Kutalmış bir o ra k u rtulup. çöl­ de izini kaybettirmiş ve Türkmen yurduna dönmüştür. Arslan Yabgu ise 1 032'de vefat etti. Arslan Yobgu'nun esareti sırasında Selçukluların yönetimi Mikôil'­ in oğulları Tuğrul ( Mehmed) ve Çağrı ( Davut) Beylere geçmişti. İkisi de önceleri, omcaları Arslan Yobgu'yo bağlı olup müstakilen a kınlar­ da bul u nuyorlard ı ; Môli güçlerini ve itiba rlarını a rtırmak için, 1 0 1 5 y ı ­ l ında Çağrı Bey'in Doğu-Anadolu h ristiyon ülkelerine b i r sefer yap­ tığını görüyoruz. Bu askeri horekôt ilerki Türk göçleri için bir keşif hareketi oldu . . . Yeni l iderleri kabul etmiyen Arslan Yabgu t.o rofto rlorı, 4000 çadı r halk ve O'nun taraftarı komutanlar do Goznel ilere iltihak etmişlerdi. Arslan Yabgu'nun eski müttefiki, Karahanlı prensi ve Buhara ha­ kimi Ali Tekin'in de. d iğer omca ( M usa) oğlu Yusuf'o ( Ç. Uluçay'o ga­ ra o mcaları Yusuf Yinal.. o.g.e. sf: 38) «Yo bg u » l u k ünvonı verip Sel­ çuklu b i rliğini bozmak teşebbüsü netice vermedi. (89) Yine f i l i kuv· vet Tuğrul ve Çağrı Beylerin elinde idi. Bunun üzerine amacına erişe­ miyen Ali Tekin, Yusufu öldürttü. O'nun intikamı için Tuğrul ve Çağr ı Bey'ler, A l i Tekin'le savaştılar. Bu savaşta Ali Tekin'in ordusu yen i ld i ve komuta n ı Alp Koro öldürüldü. (Ocak. 1 02:9) Yusuf'un ölü münden son ra, Tuğrul ve Çağrı Bey'in diğer o mca­ ları M usa «Yabgu» oldu. Böylece Selçuklular üçlü bir yönetime gir­ d i ler. Gozneli Sultan Mohmud'lo orası bozu lan Ali Tekin de, Selçuk­ l ularla iyi i lişkiler ku rmaya çalışıyordu. Diğer taraftan Gozneniler. Selçukluları kendi tarafları na kazanmaya ça lışıyorlardı. Bu durum Selçukluların siyasi rollerini a rtırdı. Gozneli komutanı Altuntoş, DeProf. Dr. Mehmet Köymen rihi» Ank. 1963 sf: 32 89 - a .g.e sf: �4

88

-

«Selçuklular Devri Türk Ta­

ô1


busiye savaşında ( 1 032) Ali Tekin'i yendikten son ra ölünce. yerin>) Harezm valisi tayin edilen Altuntaş'ın oğlu Harun'a, Sulta n Mahmud tarafından ıHarezmşah» ü nvanı veri l memesi üzerine Harun isyan etmiş­ ti. Fakat bu sıralarda cereyan eden bazı olayla r Selçu kluları zor du­ ruma soktu: Cend hakimi Şah Melik, Selçukluların , Harezm'e geli­ şini hoş karşılam ıyarak, bir baskınla onları yenmişti. Kasım. 1034\ Selçuklular bu yen ilgiden sonra Harezmi terketmek istedi lerse de, Selçuklu desteğini kaybetmek istemeyen Harun'un desteği ve teminatı üzerine burada kalmaya karar verdiler. 1 035'de Ali Tekin de ölünce bu üçlü a rasındaki beraberli k (Selçukl ular-Al i Tekin-Ha run) çözüldü. Ali Tekin'in desteği n i kaybeden Harun'un isyanını bastırmak a rt ı k Gaz­ neliler için büyük bir mesele değildi. Ali Tekin'in oğulları ve Şah Melik d e Selçukluları sıkıştırıyorla rd ı . Bu durumda Selçu klular, Hora­ san'a yönelmek zorunda kaldılar .. Horasan. İ ran ve Yak ın-Doğu için önemli bir bölge idi. Selçukluların 1 035'de Ceyhun nehrini geçerek Horasan'a gi rme­ leri Gazneliler tarafından hoş karşılan madı. Sultan Mesud askeri ha­ zırlıklarla Gazne'den, NişabOr'a geldi. Önce komutan Beydoğdu, 1 7.000 kişilik ordusuyla Nesô sahrası üzerinde Selçuklulara saldırdı. Selçuklular çad ı rlarını, silôhlarını bırakarak dağlara. mağaralara doğru kaçtılar. Bunun üzeri Gazne ordusu yağmaya dalınca, bundan fay­ dalanan Selçuklular karşı taarruzla Gazneli ordusunu yendi ler. (Ha­ ziran. 1035) Selçuklular, Gazneli ordusunun tedbirsizl iği ile ummadık­ ları bir zafere ve bol ganimete kavuşmuşlardı. Gaznelilere karşı kaza n ı lan bu ilk zafer Selçuklulara güven ver­ miş ve devlet kurma n ı n müsait şartla rını hazırlamıştır. Bu vakte kadar Gazneli topraklarına girm iş, yerleşmeye yurt isteyen, bunun karşılı­ ğ ında vergi, asker, u c bekçiliği g ibi mükellefiyetlere razı olan Selçu klu­ lar b i rden büyü k bir zaferin sahibi olmuşlard ı. Hiç bir mükellefiyete bağlı olmaksızın bu zaferin sonunda imzalanan anlaşma ile yurtların! kendileri temin etmişlerd i . Yapılan anlaşma gereği Dih istan Çağrı Bey'e, Feraye Yabgu'ya, Nesô Tuğrul Bey'e verilm işti. Ayrıca bir Gazneli elçisiyle hil'at, menşur ve sancak gönderUecekti.. (90) Fakat münasebetler bu anlaşma ile düzelmedi. Selçukluların güç­ leri gittikçe a rtıyordu. Sultan Mesud da bunu engellemek istemek­ teydi. Selçuklular yurtla rı n ı n dar geldiğini ifade ederek, a razilerine Merv, Serahs, Bôverd gibi şehirlerin de katılmasını isted iklerini Sul90 84

-

a.g.e. sf: 43


tan Mesud'a bir mektupla bildird iler. ( Kasım. 1 036) O s ı ralarda su­ başı Hacip komutasında Gazneli ordusu da Selçuklular üzerine yürü­ yüşte idi.. Sulta n Mesud bu ordunun zaferinden emin ola rak. ken­ disi H indistan seferine hazırlanmaktaydı. Fakat Serahs yakınlarındaki savaşta ( Mayıs. 1 038) Gazneli ordusu ikinci defa mağlup edildi. Bu savaş Horasan'ı kesin şekilde Selçuklu hakimiyetine soktu Selçuk­ lular bura l a rda derhal memurlar tayin ettiler, teşki lôtland ı rdılar. Tuğrul Bey Nişa bOr'a geldi. Burada « Es-Sultan'ül M uazzam» ünvan ıyla Tuğ­ rul Bey adına hutbe okunurken, Merv'de « Melik'ül MülOk» ünva n ı ile Çağrı Bey adına hutbeler okunuyordu, M usa Yabgu da Serahs'ı yönetiyordu. Abbasi Halifesi Kaa i m bi-Emrillah ta rafından bi r elci­ nin Nişa bO r'a gönderilmesi de Selçu kluların siyasi varl ı klarının ta­ n ınması demekti. Bunun üzerine Sultan Mesud, 300 savaş fili ve 1 00.000 kişilik or­ d usuyla Selçuklular üzeri ne yü rüdü .. Selçuklu yöneticileri Serahs'da birleşerek, sahraya çekilip, baskın savaşlarıyla Gazneli ordusunu yıp­ ratmaya karar verd i . ( 1 039) E rtesi yılın baharında iki taraf büyük bir mücadeleye g i rdi.. Selçuklu ordusu Sera hs'tan kuzeye, çöle doğru çek i l i rken bütün kuyuları bozarak Gazneli ordusunu zor du rumda bı­ rakıyordu . . . Nihayet Merv yak ı n l a rındaki Da ndanekan'da yapılan ve üc gün süren büyük meydan savaşını Selçuklular kazandı. (22-24 Ma­ yıs. 1040) Bu meydan Savaşı Selçuklu Devletinin k u ru luşunu sağlamıştır. Tarihimizde devlet kura n bir meydan savaşıdır .. Devletin başşehri ön­ celeri Nişabür. daha sonra Rey oldu . Tuğrul Bey h ü kümdar, Çağrı Bey, Yabgu d u rumundadır. İlk para da Nişabür'da, Tuğrul Bey adına basıldı. Buradaki ü nvanı « El-E m i r'ül eceli (Yüksek Emir»dir.. Rey'de basılan pa ralarda « E l-Emir'üs Seyyid» ü nvanı görü l ü r . . Böylece Selçu kluların Karahan l ı v e Gazneli lerle mücadeleleri s ı ­ rasında devletin k u ruluş v e tanzimi safhası tamamlanmış olmaktadır. Devletin ilk veziri de Eb'ul Kasım Buzcôni'dir. Devletin sivil kadrosu­ nu O meydana getirmiştir. Selçuklu Devleti kurulu rken On-Asyanın diğer devletleri Abbasi hal ifeliği, Fatımiler Devleti ve Bizan Devletiydi. a - Selçuklu-Bizans m ünasebetleri : Batı ile münasebetler Çağrı Bey'in 101 5'deki Doğu - Anadolu ve Kafkas seferiyle başlamıştı. Bu sefer sırasında bölgede Türk kuvvet­ lerine karş ı koyacak bir güce rastlanmamıştı. Gü rcü kuvvetleri geri . çekilmiş, Vasp u ragan ve Ani k rallığı Selçukluları d u rduramam ış, Er85


men iler Orta-Anadoluya çekilmişlerd i . Bu yöneliş ilerde Türk ve is­ lôm tarihi, dünya tarihi açısından büyük sonuçlar getirecektir. Tü rkler, evvelce kendilerine siyasi ve dini ba kımdan kapa l ı olar Haza rın gü ney göç yolunu kullanarak Azerbaycan üzerinden Anado­ luya g i receklerdir. Buralar H ristiyan-Biza ns İmpera torluğunun elinde olduğundan siyasi ba kımdan da harekôta müsa ittir. Dini bakımdan « Dar'ül H a rb» d i r . . Ayrıca Türklerin sosyal ve ekonomi k hayatına uy­ gun şartları da kapsa maktad ı r. Bu tarihi olay «Anadolunun Türkleş­ mesi» ile sonuçlanacaktır .. Burada ise Selçuklu- Bizans münasebetleri­ nin siyasi yönü ele a l ı nacaktır. Batıda Selçuklu Devletinin siyasi ra kibi Bizans İm peratorluğudur. Diğer taraftan Emevi ve Abbasi Devlelleri nin siyasi varisi durumunda olan Selçu kluların hedefi Anadolu ve Bizans idi.. Anadoluya, Hakkôri yöresi nden i l k giren Türklerin bu teşebbüsü başarılı olamamıştır. Vaspuragan havzası (Van bölgesi) üzerine yap­ tığı seferde bura n ı n valisi Aaron, Bizansın Gü rcistan valisi Katakalon Kekomanos'tan ya rdım alara k büyük Zab nehri kenarında ki savaşta ( 1 048) Selçuklu ordusunu yendi . . . Anadolu üzerine daha kuvvetli b i r sefer yapmak v e yenilginin i n ­ t i k a m ı n ı almak için b u sefer Tuğrul Bey'in - a n n e bi r-ka rdeşi İbrahim Yınal Anadoluya g i rd i . ( 1 049) Muş, E rzurum, İspir bölgelerine akın­ lar yaptıktan sonra Bizans ordusuyla Pasin ovasında karşılaştı. Bu savaşta Gü rcistan hakimi Liparit esir alındı. Selçuklular büyük bir zafer kaza nd ılar. ( 1 8. Eyl ü l . 1049) Arap kaynaklarına göre 100.000 es ir ve 1 5.000 a ra ba yükü ganimet elde edildi. Bu zafer Selçu klula ra, Bizans karşısı nda büyük bir güven verdi. Pasinler savaşı Bizansla i l k ciddi askeri karşılaşma idi. Kazanılan za­ ferle Bizansın yenilemiyeceği end işesi ortadan kalkmış, bu çekingen­ lik yen i lm iştir. Savaştan sonra Eb'ul-Fazl Nôs ı r Bizansa elçi olara k gönderil miştir; l lX.yy'da İstanbulda yapılan cam i n i n onarılması ve Tuğrul Bey adına hutbe oku tulması kabul edildi. Y ı l l ı k verg i mese­ lesi ise Bizans tarafından redded ildi. Bundan sonra Bizans doğuda ki askeri kuvvetlerini a rtırmış ve hazırlıklarını sü rdü rmüştür. Daha sonra İbra h i m Yınal ve Tuğrul Bey'in Anadoluya akınla r· olur; Kars kuşatılm ış, M u radiye a l ı n m ış, Erçiş hakimiyeti kabuı et­ miş, Malazgirt iki defa kuşatılmışsa da al ınamamışt ı r. Tuğrul Bey Anadoludan çekildikten sonra komutanlar akınlara devam etmişler ve Fırat nehri geçilmiştir.. 86


Selçuklu-Bizans mücadelesinde en önemli askeri karşılaşma Malazgi rt meydan savaşıd ı r. Bu savaşta Anadolunun kilid i durumun­ daki Malazgirt çözülmüş, Bizansın askeri gücü k ı rı lmıştır. Anadolu büyük kısmıyla Türk göçlerine açılmıştır. Savaş İslôm dünyasınca da ben i msenmiş, zafer büyük bir seviçle karşılanmıştır. Sultan Alparslan, Fatımiler üzerine Seferde olup Halep önlerinde iken Bizans İmperatoru Romenos Diogenes'in büyük bir ordu ile do­ ğu Anadolu üzerine yürüdüğü haberini aldı .. Süratle hareket ederek seçme askerleriyle Nisan. 1 071 'de Fırat'ı geçerek Urfa , Musul üze­ rinden Azerbaycan'a vardı. Burada o rdusuna çeki, düzen vererek Bizans ordusunu karşıladı. Selçuklu ordusu 40.000, Bizans ordusu 200.000 kişi kadard ı . Sulta n ı n barış tekl ifini, Bizanslılar reddettiler. Bizansın amacının Anadolu n u n da ötesinde Türk devletini yıkmak vo topraklarını ellerine geçirmek olduğu anlaşıl ıyordu. Bağdat Halifesi ise bütün İslôm üülkelerinde, Cuma hutbesinde okunmak üzere dua hazırl a m ıştı. (91) Savaş Arap kaynaklarına göre aynı gün a kşama doğru Türk za­ feriyle sonuçlandı. (26. Ağustos. 1 071 ) Uzun tari h i boyunca ilk defa bir Bizans İmperatoru, müsl ü man bir hükümdara esir düşnı � şıü. Ya­ pılan anlaşmaya göre Bizans, Türklerin yüksek hakimiyetini kabul etmiştir. (Yıllık vergi verecek istenildiği zaman, gereği kada r asker gönderecekti . . . ) Malazgirt savaşıyla , Bizansın askeri gücü k ı rıldığından Türk a kıncı ları ciddi bir d i renmeyle karşılaşmamışlard ı r. Türkmenler de Burada Malazgirt Meydan Savaşının teferruatına girilme­ miştir Bunun için bakınız; Prof. Dr. Osman TURAN «Selçuklular Tarihi ve Türk-İs­ l!ım Medeniyeti» Ist. 1969 sf: 132-144. «Selçuklular Zama­ nında Türkiye» Ist. 1971 sf: 21-37 Prof. Dr. Faruk SÜMER 1972 sf : 101-102 Prof. Dr. İbrahim , «Oğuzlar» II. bsk Ank . Kafesoğlu. «Selçuklular-Büyük Selçuklu İmparatorluğu» TDEK. Ank. 1976 sf: 813-819. «Selçuklu Tarihi» İst 1972 sf : 45-59 Yılrpaz ÖZTUNA «Türkiye Tarihi» C. II 1964 sf: 64-68 Prof. Dr Mehmed Altay KÖYMEN «Selçuklu Devri Türk Tarihi» Ank. 1963 sf: 264-280 M. Çağatay ULUÇA Y» İlk Müslüman Türk Devletleri» II. bsk Ank . 1975 sf: 5357. AHMED BİN MU­ HAMMED» Selçuknanıe» C. I-II İst. 1977 (1 cilt Tercüman 1001 T. E. serisi sf: 80-108

!l l

-

r .


a rtık Anadoluya yerleşmeye başlam ışlard ı r . . . Bu bakı mdan Malazgirt savaşı vatan kuran bir meydan savaşı olmuştur. Anadolunun Türk­ leşmesi olayı, Sultan Melikşah zamanında da devam edecektir. Ana­ doluda, Büyük Selçuklu Devletine tôbi olarak faal iye t gösteren Men­ gücükler ( Erzinca n ) , Saltukoğulla rı ( E rzurum), Danişmendler (Sivas), Artukoğulları ( D i ya rbak ı r, Mardin civarı) fetihlerde bulunmuşlar ve bölgelerini bayındır bir Tü rk yurdu haline getirmişlerd i r. Daha son­ ra bu Beyli k'ler, Anadolu Selçuklu Devletinin siyasi birliğine katıla­ caklard ı r. b - Selçuklu-Halifelik münasebetleri : Dandanekan savaşından sonra Merv'de toplanan ve Tuğru l Bey'in nutkuyla acılan kurultayda, Bağdat Hal ifesine mektup yazılarak, ken­ d ilerinin tan ı n ması isteği karar a ltına alınmış idi. Daha önce de gö­ rüldüğü gibi Selçuklularla, Halifeli k a rasında iyi i lişkiler başlatılmıştı. Selçuklu elcisi Ebu İshak'ul- Fukkôi i le gönderilen mektupta Selcuk­ lularıri OğuzHan soyundan oldukları ve gazaya devam edecekleri bildirilmekteyd i. Mektubun başında da eski Türk hakimiyetinin sem­ bolü ve tuğra olarak ok ve yay işaretleri bulunmaktayd ı . Halifeliğin de meşhur hukukçu ve başkadı Maverdi'yi elçi olarak göndermesiyle ( 1 043) i l işkilerin geliştiği anlaşıl ıyor. Bu elcin i n gelmesi Selçu klu Devletinin, İslOm dünyası tarafından fi ilen tan ı nması demekti. Bu hal Selçukluların İslôm dünyasında etki l i bir rol oynamas ı n ı sağlıyacak­ tı. O sıralarda Halielik, Şii-Büveyhoğullarının baskısı altında idi. Selçuklular bundan sonra haliffll iğin dayanağı olacak, Büveyhoğulları Devleti, onlar tarafından yıkılaca ktır. Karşıl ı k l ı bu elci l i k i lişkileri s ü rerken Tuğrul Bey, Ha life tarafın­ dan Bağdat'a davet ed ilm iştir. Burada Tuğrul Bey adına hutbe oku­ nur. ( 1 055) Büveyhoğulları komutanı Arslan Besasiri meselesi halled il ip, O'nun öldürülmesinden sonra Hal ifelik, Fatimilerin entrikala rından ve Şii baskısından kurtuldu. Halife Kaaim Bi-Emrillah, Tuğrul Bey'in Arslarc Besasiriyi yenmesinden pek memnun kalmıştı. O'na doğunun ve ba ­ tının hü kümdarı anlam ı na gelen ııSultan'ul-Mağrıb ve' 1-Maşrık» . d i n i n direği anlam ına «Rüknedd in» ve « Kasım-E m i r ül-Mü'minin» ünvan­ ları verildi.. Bu durum Selçuklu Devletini İslôm dünyası ve Yakın-Do· ğu politikası içinde gittikçe etkili hale getırıyordu; İslôm dünyası· nın liderliği Araplardan, Türklere geçiyordu. Tuğrul Bey « Kasım-Emir ül-Mü'minin» ünvanı alıp, Halifenin ortağı olmakla din ve d ünya 88


işleri birbirinden ayrıl ıyordu. Halife d i n işleri n i n başkanı, dünyevi iş­ lerin başkanı da Selçuklu Sulta n ı oluyordu. (92) Hal ife ile Sultan aras ındaki il işkiler, a krabalık bağları ile de kuvvetlendirilmişti. Fakat yetkilerin bölüşülmesi daha sonra Ha life­ lerin siyasi kudretlerine sa hip olmak istemeleriyle mücadeleye yol açmıştır. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra Hal ife, Bağdatta Sultan adı­ na hutbe okutmayı kesmişse de, Sulta n ı n Bağdat valisinin baskısıy­ la Alpa rslan adına hu tbe okunmuştur. Bu mücadele hali Selçuklu Devletinin yıkılışına kada r sürdü. Ondan sonra I ra k Selçukluları Dev­ letinin bir iç meselesi olara k deva m etti. Selçuklulardan sonra bu bölgede Cengiz'in hakimiyeti ve torunlarının İsldmiyete g i rişi ile Ba­ tınilerin ve Alevilerin teokratizme giden bütün ümitleri yıkıld ı . (93) c - Selçuklu-Fatımi münasebetler! ı Selçukluların Batı politikalarında Fatımi münasebetleri de önemli bir yer tutar. Tuğrul Bey zaman ında Selçuklular, Bağdat Halifel iğinin ve Sünniliğin koruyucusu olmuşlard ı r. Dandanekan savaşından son­ ra Hal ifeliğe yazılan mektupta Hz. Peygamberim ize h izmetle şeref ka­ zanmak, hac yollarını açmak ve Mısır-Suriye şaşkınları Fatımi--Şii) ile savaşmak a rzusu ifade edil iyordu. (94)

Sultan Alparslan zamanında ise Batı politikasında Bizans mese­ lesi ön pldna geçmişti. Alparslandan sonra Fatı milerle mücadeleyi komutanlardan Atsız ve Melikşah'ın kardeşi Tutuş s ü rdürdü .. Fa kat Tutuş'un önce Anadolu Selcuklularıyla savaşması, daha sonra Me­ likşa h ' ı n ölümüyle taht kavgalarına g irişmesi faaliyet yönünü doğu­ ya dönderdi. Hatta Fa tımiler za man, zaman Su riye Selçuklularına taa rruz ettiler. Daha sonraki Haclı seferleri, Selcukluların di kkatleri­ ni Su riye üzerinde topladı . Fakat Fa tımilerin yıkılışı, Eyyubiler tara­ fından olacaktır. ( 1 1 71 ) Selçuklu-Fatımi münasebetleri askeri yanından başka yönü de vardı r; ismaili-Şii'ler tarafından kurulan ve Hz. Peyga mberımizin kızı ve Hz. Ali'nin eşi Fatma'nın adından dolayı « Fatımi Devleti» d iye anılan bu devlet (909-1 1 7 1 ) M ı s ı r, Filistin ve Suriyede hakimdi ve 92

Çağatay Uluçay «İlk Müslüman Türk Devletleri» il. bsk. 1975 sf: 48 Ord. Prof Dr. Z. V. Togan «Kuran ve Türkler» Ist. 1971 sf: 2 1 93 - Togan a .g.e. s f : 23 94 Prof Dr. Osman Turan. «Selçuklular Tarihi ve Türk-İsll'ını Medeniyeti» İst. 1969 sf: 92 -

-

89


hu tbeyi Fat ı mi Halifesi adına oku tuyorlardı . . . Selçu klularla mücade­ lelerinde yepyeni bir metodla i ra n'a gi rmeye çalışmışlar ve buraya en iyi yetişmiş dai (propagandacı) larını gönderm işlerdi r. Selçukluların kurdurduğu medreseler de bu faaaliyetlere sed çekmiştir .. Aynı kökenli bir mesele ola ra k görülen Hasan Sabbah ve Batıni' lik de Selçuklula r'ı zor durumlara düşürmüştür. Hasan Sabbah ta­ rafta rlarına «Haşişi» ler yah u t « N izari» ler den miştir. Devletin önemli yöneticilerine suikastler düzenlemişlerdir. Vezir Nizam'ül Mülk'ü bunlar şehid etmişle rdir. Batınilerin varlıklarına ancak Moğollar son vermiştir. Büyük Selçu klu Devletinin yıkılışı: Sulta n Melikşah ' ı n 1092 de ölümü nden sonra devlet siyasi bir buhran içine düştü. Ondan bir müddet evvel de vezir Nizam'ül Mülk bir ba tıni tarafından hançer­ len mek s u retiyle öldü rülmüştü. Bu buhran devri Sultan Sencer zama­ n ı nda giderilip devlet yen iden yükselmişse de, O'nun ölümüyle par­ çalanmaya başlamıştır. ( 1 1 57) Sultan Sencer, Katavan savaşıyla ( 1 1 4 1 ) Kara H i taylara yen ilince. bir de içte Oğuz isyan ıyla karşılaştı. ( 1 1 53) Biraz da devlet adam­ larının tahrikiyle Sultan Sencer'in Oğuzlarla yaptığı savaşta esir düşmesi siyasi dengeyi tamamen bozdu. Oğuzla r bir müddet fiili ha­ kim oldular. Üç yıl sonra Sultanın 1 1 57'de ölümüyle resmen ve fiilen sona erdi. Devletin yıkılmasıyla ona tôbi olan devletler bağımsız ol­ dula r. F -- Büyük Selçuklu Devletinin Türk tarihindeki önemi : Selçuklu Devleti, Türklerin İslômiyeti kabulden sonra kurdukları büyük bir devlettir. Haza r'ın kuzey göç yolundan giden Türkler, daha sonrcı Slôv-Ortadoks kültürü içinde erimişler ve hareketleri askeri karak­ terli kalm ıştır. Fakat güney göç yolundan gelenler, müslüman Türkler diğer İslôm kavimler a rasında erimek bir yana siyasi, askeri, sosyal bakımdan daha da pa rlamışlard ı r. Müslüman olan Türkler, mill iyetlerini de kuvvetle idrak etmişlerdi r. Bu müspet unsuru işaret etmek lô zımd ır. Bu Türkler , Bizans kültürü karşısında da milliyetlerini, İslô­ miyet sayesinde koru muşlardır. (95) Diğer taraftan Selçuklu Devleti a rtık bir Orta-Doğu devletidir. Bölgede Selçuklulardan evvel de Türkler va rd ı . . Bölge Selçu klulardan 95

-

96

-

90

Togan. a.g.c. s f : 57 Richard N Frye-Aydın Sayılı «Selçuklulardan evvel Orta­ Şarkta Türkler> Belleten c.x Ocak. 1946 S. 37 sf: 100-103


evvel Türkleşmeye başlamıştı.. (96) Selcukluların hakim iyeliyle Türk devıeıi kara devleli olmaktan çıkıp, deniz devleli olmaya başlam ıştır. Batıda siyasi ve dini bak ı mdan rakip ve hedef Bizans idi. Gör­ dük ki, Bizans Anadoluda bir gerileme devrine g i rm iştir. Malazgirl savaşı, Bizans acısından bu çözülmenin başlangıcıd ı r. Tuğr l! I ve Çağrı Bey'ler Türk ta rihinin örnek devlet adamı ve kardeşleridi r. Tıpkı Bumın Kağan-İstemi Yabgu, Bilge Kağan-Kül­ tekin, Orhan Gazi-Alôaddin gibi. ... Alparslan ve Mel ikşah da muh­ teşem ıari h i m izin müsıesna devle! adamlarıdır.. Onlar kendilerinde tarihi Türk ülküsünü ve İslôm imônını bi rleş!ir.en şahsiye!leridr. On­ lar sadece bir komutan olmaklan öleye, nesilleri birbirine bağlayan kültür ô bideleridi r.. Türk devlet a nlayışına , hakimiyet idealine de­ vamlılık ve hayaliyet vermişlerd i r . . . Sulton Alporslan'ın ü nvanı ıSul­ tan'ül-Ad il (Adil Sulla n ) » ve « Eb'ul-Fe!h ( Fetih ba bası)» idi.. Bu ünvanlor onların yönelim anlayışları bakım ından fikir verir. Sultan Alparslan şefkatli ve merhamelli bir hükü mdardı. M i lleli nin babası anlayışıyla yönetim ederdi. Faki rleri gözetir, muh ıaclara maaş bağlatırdı. O'nun dindarlığı, askeri kabiliyeti, üstün yönelimi kendisi hakkında keramet atfeden rivayetlerin doğmasına se�ep ol muştur. (97) Mezarında şöyle yazıyordu: ıAlparslan'ın göklere yükse len büyüklüğünü görenler, bakınız! Şimdi O, şu kora toprağın al !ında yatıyor . » (98) Sultan Melikşah ise Halep ve Antakya'yı fethettiğinde a l ı n ı Ak­ denize sü rerek, kılıcını denize daldırıyor ve şöyle d iyordu: « İşle Allah, l ran denizinden bu denize kada r benim elime verdi..» Son ra namaz kılara k Allaha dua etmişıi.. Denizden a ld ı rdığı kumları babası n ı n me­ za rına serperek şöyle seslend i: «Ey ben i m babam Alparslan! İşte sa­ na müjde, henüz bir cocuk olara k bıra kmış olduğun oğlun, dü nya ­ yı baş lan, başa fethetmiştir.» (99) Bu hakim devlet-hükümran m i lle! a n layışı Sultan Sencer'de de görül ü r. 1 1 33'de Halifeye yazdı ğ ı mektupta Sulıa n şöyle d iyord u : •Ta n rı b u d ünyayı bizim vekillerimiz v e memurlarımızdır. B i z cihan padişahlığını, cihan padişahı babamız (Melikşah)'dan ve verdiği san­ cak ile Holife'nin dedesinden miras ile aldık .. » ( 1 00) .

97 - Turan a.g.c. sf: 150 98 - Uluçay. a.g.e. sf: 59 99 - a .g.e. sf : 63 100 a.g.e. s f : 84 -

91


Selçuklular zama n ında «Saltanat» ile « H ilôfet» birbi rinden ay­ rılmış ve d ünya işleri Sulto n 'o bıra k ı l m ıştı. Daha sonra Halifeler s i ­ yasi kudret sahibi o l m a k i ç i n her ne kada r müco dele etmişlerse de , bunu başaramam ışlardır. Bilindiği gibi bu yetkilerin bi rleşmesi yine Türklerde ( Osmonoğullarındo) Yavuz Sultan Sel i m devrinde olacak ve Cumhu riyete kadar sürecektir. Selçuklu Devleti, Batı Türklüğüne hayat vermiştir . . . Doğu Türkeli Moğol istilôsıylo sönerken, Batı Türklüğü Selçuklu Devletiyle yük­ selmişt i r. İslôm dünyası ve Hrıstiyo n dünyası ile temasa geli nerek önemli görevler ifô edilmiştir. İslôm dünyası Şii baskısından ve Haclı istilôlorındon korunmuştur. Selçukluların Anodoludoki hakimiyetleri, bu coğrafyanın voton­ loşmosıylo sonuçlanmıştır . . Selçuklular yıkılırken, fethedilen bu top · roklordo Türk tarihinin en m uhteşem devirleri yaşa n m ıştır. Bu gün de Türklüğün tek bağımsız devleti bu topraklar üzerfnde kurul muş­ tur . ..

Büyük Selçuklu Devleti, Ön-Asyodo kurulan Türk devletlerinin siyaset bakımından olduğu kadar yönetim, teşki lôt, sonat ba kımın­ dan do geleneğini k u rmuştur. Bu devletlerden I rak, Suriye, K i rman Selçukluları bir müddet yaşadılarsa do asıl deva m l ı l ı k gösteren ve Büyük Türk Devleti tacını Osmonoğullorı no u laştıran Anadolu Sel­ çuklula rı olmuştur. . . Bu devletlerin de tarihlerine burada kısaca de­ ğinilecektir; o - I ra k Selçukluları. ( 1 1 1 7- 1 194) Bu devlet Sultan Melikşoh'ın ölümünden ( 1 092) sonraki taht kav­ gaları neticesi nde Sultan Mahmud tarafından, O'nun Sultan Sencer'e tôbi olması suretiyle kurulmuş-ıur. I rak, Su riye, Doğu-Anadolu ve Azerboycon ı kaplıyordu. Sultan Mohmud'un 1 1 31 'de ölümüyle yen i­ den taht kavgal a rı başlamıştır. Bu ic karışıklıklar s ı rasında Halifelik­ le de mücadeleler sü rmekteydi. Son hükümdar Sultan 1 1 1 . Tuğrul'un. 1 1 94'de Ho rezmşoh Tekiş'e yeni l mesiyle devlet yıkılmış ve ülkesi Ho rezmşoh ' l o ra katıl mışt ı r. b - Kirman Selçu kluları. ( 1 043-1 1 87) Bu devlet Alporslon ı n kardeşi Kovurd'un beraberinde götürdüÇjü Oğuzlarla, K i rman ve Umman bölgesini fethetmesiyle kurul muştu r. Kovurd Bey burada iyi bir yönetim sürmüş, ôdil bir idare kurmuştu. Fakat, Sultan olmak için Mel ikşoh'lo yaptığı mücadeleyi kaybedince öldürülmüştür. ( 1 073) Kirman Selçukluları ise Sultana tôbi olorol< 92


yaşamışlar ve Kovurd'un oğulları tarafından yönetilmişlerd i r. Daha çok do i l i m ve i môr faa liyetlerinde sivrilmişlerd i r. Sulta n Sencer'in Oğuzl a ra esir düşmesinden sonra, Oğuzlardan Dinôr Bey Kirmonı istilô edince, Kirman ül kesi son melik il. M u ­ hammed Şoh 'ton alınarak bu Selçuklu koluna s o n veri l m iştir. c - Su riye Selçukluları. ( 1 078-1 1 1 7) Melikşoh'ın kardeşi Tutuş'un, Şom'o melik tayin edilmesiyle ku­ rulmuştu. O'nun za manında en önemli münasebetler Anadolu Sel­ çuklulorıylo olanlard ı r. Yapılan savaşta Tutuş galip gelmiş ve Süley­ man Şah ölmüştür. ( 1 086) Daha sonra Sulta n l ı k mücadelesine gir· m işse de kaybetmiş ve 1 095'de ölmüştür. Tutuş'un oğullarından Dokok Holepte, R ıdvan Şomdo hüküm SÜ· rüyordu. Fakat a ralarındaki m ü cadeleler s ı rasında Haçlılar Antak­ yayı ele geçireceklerd i r ... Fo tımiler Suriye işlerine karışırlar, hatta Kudüs ve Filistini işgal ederler. Bu s ı ralarda bi r de Batın' su ikost­ leri oldukça karışıklık yaratmaktaydı.. Bu i ç kavgalar ve karışı klıklar s ı rasında yönetim Şom otobey'i Tuğ-Tekin'e geçti.. Böylece Suriye Selçukluları fiilen son buluyordu. ( 1 1 17) Fakat bu atabeyin sülôlesl de siyasi bir kudret haline gel_emed i. d - Anadolu Selçukluları. ( 1077-1308) Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletinin tarihi m i rasçısı olmuşlard ır. Gerçi Selçuklu ül kesinin siyasi birliğini soğlıyomodılor oma siyaset ve istikbôl ba kı m ından mirasçıd ırlar. B i r Ön-Asya dev­ leti olmak yolunda, Bizonslo ilişkilerde, Haçlıla rla mücadelelerde Sel ­ çuklu siyasetinin devamını sağla m ışlard ı r. Arlan Vobgu'nun torunu, Kutolmış'ın oğlu Süleyman tarafından kurulmuştur. Süleyman Şoh'ın Anadolu fetihlerine nasıl katıldığı yo­ lunda değişik iddialar vard ı r; Kuto l m ış'ın, Alporslonlo sultanlık mü­ cadelesini kaybetmesinden sonra oğulları Mansur ve Süleyman. Ana­ dolu uc'uno sürülmüşlerdi .. Diğer bir görüş de Melikşoh'ton, zopte­ decekleri memleketlerin hükümdarlık menşurunu alon Kuto lmışoğul­ lorı, Anadolu fethiyle görevlen d i rilmişlerdi. Süleyman Şoh'ın, 1 074'den itiba ren faaliyetleri görülürse de, 1 077 yılında Konyayı ola ra k · başkent yapmıştır. Hal ife tarafından do ken­ disine «Sulton'ul-Rum» ünvonı veril m iştir.. 1 078'de ise lznik fetho­ lunur ve başkent yap ı l ı r. Hatta boğazlara kadar i lerl iyen Süleyman Şah gemilerden vergi olmaya başlamıştır Anadolu Selçuklularının Bizans ve Haçlılarla, g üneyde Eyyubilerle doğuda ise Horezmşoh lo rlo ve Moğollarla mücadeleleri olmuştur. Bu 93


a rada da Anadoluyu baştan, başa lmôr etmlşler. kervansaraylar, has­ taneler, medreseler, l imanlar ve tersanelerle parlak bir devir yaşat­ mışlardır. Bizansla mticadele bazen tek, bazen de Bizans-Haclı iltifakın::ı karşı yapılmıştır. Bizans bu savaşlarda yenilmiş, sürekli geri çeki l · miştir. Haçl ılar i s e zaman, zaman başarı gösterdilerse d e , Selçuklu­ ların yıpratma savaşlarıyla asıl a maçları olan. Anadoludan Türkleri atmak a macı gerçekleşmem iştir. Bizansla yapılan en önemli savaş. i l . Kıl ıc-Arslan zaman ındaki M i ryokefalon Meydan Savaşıdı r. ( 1 1 76) Bizans impa ra toru Manuel, Denizli yakınları ndaki bu yerde ağır bir yen ilgiye uğradı .. Bizans, Ma­ lazgi rtıen beri bir kere daha meydan savaşı ya pmak gücü bulmuştu. Fakat bunu da ağır şekilde kaybetti . ; Batı-Anadoludaki istihkômları kaldı rmak ve ağır bir tazmi n a t ödemesi şartıyla barış yapıldı. Bu zamana kadar Bizanslılar, Anadoluyu Türkler tarafından işgal ed i l ­ miş toprak olara k görüyorlardı. Bu zaferle Türklerin Anadoluya yer­ leşmesi kesinleşmişti. Bu bakımdan M i ryokefalon Meydan Savaşı, va­ tan k u rtara n bir meydan savaşı d ı r. il. Kılıc-Arslan'ın ölümünden sonraki taht kargaşa l ı kları Rük­ neddin Süleyman Şah'la yeniden düzeldi. Bu olaylardan biraz sonra Bizans, Haclı saldırısına uğra m ış, İzn i k ve Trabzon-Ru m İmpa rator­ l ukları diye iki şubeye ayrılmıştı. Trabzon-Ru m İ mparatorluğu ile yapılan savaşlarda, Karadeniz ticaret yolu emn iyete alınmıştı. İzn ik· Rum İmperatorluğu ile yapılan Alaşehi r savaşında ( 12 1 1 ) ise Selçuk­ lu Sultanı G ıyasedd in Keyhüsrev şehid oldu .. İzzeddin Keykavus zama n ı ndaki Bizans mücadelelerinde ise Si­ nop fethedildi. ( 1 214) Ayrıca Ermeniler de vergiye bağlandı. ( 12 1 8) Sultan Alôaddin Keykubat zamanında ise doğuda Moğol mesele­ si büyü meye başlamıştı . . . O'nun zamanında Trabzon-Rum İ mpara­ torluğunun Sa msun, Sinop üzerine saldırmasıyla başl ıyan mücadele­ lerde Trabzon kuşatıldıysa da fetholunamadı. ( 1 228) Ha rezmşahlarla münasebetler; Alôaddin Keykubat'ın Trabzon seferinden sonra doğu Anadoluda siyasi bir kriz başlamışt ı . . Moğolla­ ra yen ilen Harezmşahlar İ ran ve Azerbaycan'a sıkışm ışlardı. Ha rezm­ şah hükümdarı Celôleddin Mengüberti 1 225'de Selçuklulara , Ömer el-Ha rezmi'yi elci olara k göndermiş ve dostane i l işkiler kurmak is­ teğinden bahsetmişti. Bu durum Harezmşahları. Moğollarla a rasında tampon devlet olara k korumak isteyen Selçukluların da poli ti kasına 94


uygundu. Sultan Aldaddin Keykubad da. Harezmşahlara E mir Selôhad­ din'i mukabil elçi olarak gönderdi. Bundan sonra da karşılıklı elciler ve mektuplaşmalar devam etti. Fakat bu iyi münasebetler 1 229'da birden Ahlat valisi n i n tutumu ve H arezmşahların bölgesine gi rmeleriyle gerginleşti. Neticede, 1 230 Yassı-Çimen savaşıyla Harezmşahlar a ğ ı r bir yen ilgiye uğradılar. Ama artık Moğol tehlikesi de Anadolu s ı n ı rımı gelmişti. Bu teh l i ke karşı­ sında Sulta n Keykubad'ın a rzuladığı Selcu klu-Harezmşah-Eyyubi ittifakı gerçekleşemedi. Eyyubilerle münasebetler; Moğollar Yassı-Çimen galibi Selçuk­ lularla iyi geçinirken, kuzey Suriye yüzünden Eyyubi ilişkileri bozul­ du. 1 234'de Harput civarındaki savaşı Selçuklular kazandı. 1 235'de Sultan, Eyyubiler üzerine bir sefer yaparak U rfa ve pek çok şeh ri ele geçird i . O geri dönü nce Eyyubilerin başı ve Mısır-Su­ riye hakimi Melik Kômil buraları yeniden ele geçi rd i, tahrib etti ve Selçuklu komutanlarını öldürttü. Selçukluların gönderd i kleri m ukabil ordu Amid'i ( Diya rbak ı r) kuşattıysa da alamadı. 1 237'de Kayseride büyük bir ordu toplayan Sultan Keykubad 'ın n iyeti M e l i k Kômil'e ağır bir da rbe vurmaktı. Bazı Eyyubi rı:ıel i kleri de Melik Kômil'e karşı, Sultan'la ittifak etmişlerdi. O s ı ralarda iyice ya klaşan Moğol teh l i kesi ve Halifenin teşebbüsü Melik Kômil'i ba rış istemeye itmişti. Fakat bütün bu hazırl ıklar icersinde Sultan Keyku­ bad öldü. ( 1 . Haziran. 1 237) O'nun ölümünden sonra devlet kargaşa l ı ğı düştü v e Moğol teklikes i ön plôna cıktı. Sulta n olan il. Gıyaseddin Keyhüsres ( 1 237-1246) ise Mel i k Kô­ mil'in elçileriyle a nlaşma yolunu seçti. Kayseride bulunan M ı s ı r esirleriyle, Urfa ve civarında tutulan Selçu klu esirleri değişti rildi. D a ­ ha sonra kuzey Suriye v e Amid bölgesindeki Eyyubi melikleri Sul­ tan'a bağl ı l ı klarını bild i rerek Melik Kö mil'e karşı b i r ittifak meydancı getird iler .. Sultan Keykubad'ın kurduğu büyük orduya lüzum kalma­ dan, fakat onun sağladığı kudretle bu başarı, ba rış yoluyla sağlan · d ı . M e l i k Kömil b u defa yeni b i r sefere g iriştiyse d e 1 238'de ölü­ müyle bu mesele kapa n m ış oldu. Moğollarla münasebetler; Sultan Keykubad'in ileri görüşlü pol i­ tikasıyla Moğol tahribatı Anadoludan uzak tutulm uştu. Moğollarla iyi geçinilmiş, zaman, zaman onlara tôbi gibi hediyeler gönderilmişti. Ay­ rıca Moğol tehl i kesine karşı Anadoludaki kaleler onarılmış, sağlam- · laştırılmıştı.. Fakat gelişen olaylar sebebiyle Selçuklu-Ha rezmşah­ Eyyubi ittifakı gerçekleşememişti.. 95


i l . G ıyaseddin Keyhüsrev zamanında icte vezi r Saadettin Köpek'in entrikaları ve Babai isyanı ( 1 242) devleti cok sars t ı . Hatta Saadettin hip olmaya kadar işi ileri götürdü. Babai isyanı ise devletin askeri Köpek'in tutumu hanedan ı n varlığını do tehli keye düşürdü. Bu vezir güc ve sosyal bünye ba kımından kudretli olmadığını gösterdi. Bu kendisinin de Selçuklu soyundan olduğunu iddia edip, salta nata sa­ h ip olmaya kada r işi ileriye götürdü. Baba i isya n ı ise devletin oskerı güç ve sosyal bünye bak ım ı ndan kudretli olmadığını gösterdi. Bu durumdan, komşul a rdan ancak Moğollar foydolonobi l i rlerd i . Tarihi is­ tilô yolu do Moğolları, Anodoluya yöneltiyordu. 1 239'do Moğollar Kars ve Ani 'yi ele geçird iler. Fakat, Sultanın E rzurumo asker yığması üzerine istilôya cesaret edemediler. Babai is­ yanından cesaret o la ra k 1 242'de, 30.000 kişi lik Moğol o rdusu Erzu­ rum'u kuşattı. Subaşı Sinônüddin Yakut, yard ı mcı · kuvvetler gelme­ y ince şehri teslim etti. İBN B İBİ'ye göre bu teslimiyet , subaşıya kin besleyen valinin ihanetiyle olmuştur. ( 1 01 ) Selçuklular, Moğollara karşı bi r ittifak ordusu çıka rmak istedi­ ler, Fakat bunu başa ramadıla r. Moğollar üzerine yürüyüşe gecen 80.000 kişi lik Selçuklu ordusu Sivas civarında iken, Moğollar do Er­ zinco n 'o gelmişlerdi. Kösedoğdo yapılan savaşı Selçuklular kaybe­ d i n ce ( 1 243). Sultan evvelô Tokoto oradan da Konyoya kaçtı .. Ana­ dolu ise Moğol istilôsıno acık kaldı. Kösedoğ savaşından sonra Anadolu Selcu klulorı. Moğollara tôbı olara k yaşadılar. Moğollar sık. sık Selcuklulorı n ic işlerine karıştı lor. Nihaye t 1 277'de Anadoluyu tamamen ellerine a ld ı la r. Bu duru m Moğol-İ lhanlı Devleti n i n yıkılmasına kada r sürdü. B u sıralarda Anadolu siyasi bak ı mdan porcolonmış olup, Bey'likler halinde bulunuyordu. 1 308'de Anadolu Selcuklulorı sona ererken, bu Bey'l ıkler içinde Os­ monoğullorı n ı n sivrildiğini görüyoruz . . .

101

96

-

Pror. Dr. Osman Turan. «Selçuklular Zamanında Türkiye;' lst. 1971 sf: 430


Xll - HAREZMŞAHLAR DEVLETİ (1098-1231)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Ceyhu n nehrinin Aral gö­ lüne döküldüğü bölgeye «Harezm» den ilmekteydi . Buraya bugün « H iveıı denmektedi r. Bu bölge kuzey i le (Sibirya-Volga-İskandi­ navya havzası ile) Asya n ı n batı ve güneyi a rasında ticari bakımdan kavşak durumundadır. Bu açıdan önemli bir yerd i r. Burada çeşitli hakimiyet devresi geçiren Harezmşahlar, bahsolunan devirde sınır­ larını Güney-Kafkasya, Dağıstan, İ ran, Mavera ü n nehr, Harezm, Um­ man, Balkaş gölüne kadar uzatm ıştı. Kapladığı alan 5.000.000 kilo­ metrekare idi. B - Zaman : Harezm bölgesi E mevi'ler zamanında E m i r Kutey­ be tarafından fethedilmişti. O zamandan beri Abbasi Devletine vs Samanoğullarına bağlı ola ra k burada Ha rezmşahlar hüküm sürdüler. Harezmşah Devletinin kurulduğu 1 098 tarih inee kadar burada bel l i başlı dört sülôle h a k i m olmuştu .. Devletin kurucusu An uş-Tekin V'3 oğullarının yönetimi ise 1 231 'e kada r" sürdü ve burası Moğollarırı eline geçti .. C - İnsan : Harezm'de IV.yy'dan beri Türkler ve İ ranlıla r ( Fars ­ lar) karışık şekilde oturuyorlard ı . Bölge müslüman ( Emevi) hakimı­ yetine g i rince önceleri yerli yönetime dokunulmadı. Ha rezm halkı Samanoğullarına tôbi olarak yaşadılar.. Devleti k u ran Anuş --Tekin, daha sonra müslüman oldu. Y<ı•I! Ha rezmşahlar da Abbasilere ve Oğuz Türkleri nden idi. Selçu klu sarayında yetişmiş, zekôsı ve bilgisi sayesinde parla mış bir Türk idi. ( 1 02) 102 - Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu. «Harezmşahlar Devleti» TDEK. Ank. 1976 sf : 876 Prof. D r . Z . V. Togan » . . .Giriş» İst. 1970 II. bsk. sf : 60

97


D - Bayrağı bayrakları vardı..

:

Sadakati ve asaleti i fade eden düz, siya h renkli

E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Ön-Asyada Büyük Selçukl•ı Devleti yıkıl ırken kurulun Türk Devletleri, O'nun siyasi varisi iddia­ sıyla ortaya çıktılar. Irak Selçuklula rı bu iddiayı sürd ü rmeye çalıştı ise d e Holifelikle sürekli mücadelesi buna imkô;ı vermedi . . Horezmşah­ lor do Selçuklu Devleti n i n başkentinin bulunduğu bölgeyi ele geçirmeK suretiyle, bu devletin fiili bak ı mdan varisi d � rumuno gelmişti. Daha sonra kendilerini Hal ifeliğe de tanıtmak, kabul ettirmek istemişler­ d i r. Fakat şimdi Halifeler de dünyevi i ktida rlarını yeniden elde et­ mek , h ükümdar olmak için mücadele ed iyorla rdı. Bu mücadelede Ha· rezmşohlor başarılı olamadılar.. Hatta bir o ra da Bağdat Hal ifesini reddettiler.. Horezmşoh Alôaddin Muha mmed ( 1200-1 220) halifeliğin, Hz. Ali oğullarının hakkı olduğunu ileri sürerek Şiilerden Ha l i fe yapmak fik­ rine kapıldı. Bu sebeple I ra k üzerine bir de sefer yaptı. Fakat doğu­ dan gayri müslim Moğol istilôsının beli rmesi üzerine geri döndü. ( 1 2 1 7) Harezmşahlar i l k devirlerinde Bü'/Ük Selçuklulara tôbi idi. Anuş­ Teklnden sonra yerine Kutbeddin Muhammed, sonra, O'nun oğlu At­ sız Harezm'e vali tayin edi l m işti.. Atsız'ın, Sultan Sencer'le büyük mücadelesi olmuştu. Atsız istiklôl taraftarı idi. Fırsat buldu kça Hora­ sana saldırıyordu. Fakat bu teşebbüslerinde hep Sultana yenildi .. Sul­ tan Sencer Kotavon savaşında yeni l ince tekrar istiklôlini ilôn etti. Merv'i ve Nişobur'u ele geçirdi. ( 1 142) Hutbede kendi adını okuttu. Sultan Sencer durumunu düzeltince Atsız, Horasandan çekilmek zo­ runda kaldı ve Sultandan özür d iledi, tekra r Horezmşah l ı kta kaldı. Atsız'ın yerine geçen oğlu İl-Arslan, Koro Hıtoylora yıllık 11ergi ödenmediği için yapılan savaşta ölünce ( 1 1 72) yerine Sultanşoh hü­ kümdar oldu. Fakat kardeşinin karşı ç ıkması üzerine iktidarı bıraktı ve Alôaddi n Tekiş h ü kümdar oldu. ( 1 1 72-1200) Harezmşah Alôaddin Tekiş zamanında devletin sın ırları çok ge­ nişled i . . Koro Hitoylorla, Selçuklularla savaştı.. Hemedo n, l rok-ı Acem. Horasanı ele geçirdi. Kendisini Büyük Selçuklu Devletinin mi­ rasçısı olara k ilôn etti.. Tus'un meşhu r Rôdgan koruluğunda salta­ nat tahtına oturduğunda « E b'ul-Muzaffer» ve « Bu rhan E m i r'ül-Mü'· minin» ünvonlorını taşıyordu. (Temmuz. 1 1 89) Alôaddin Tekiş'i n oğlu Alôaddin Muhammed za manında Gurlulor­ la m ücadele edildi .. Gurlular Horoso n'ı istilô ettiler. ( 1 201 ) G u r hü98


kümdarı Şihabüddin G u ri. Ka ra--Su karşılaşmasında Harezmşa hları yenerek başken t Gurgenç'i kuşattı. Kara H ı tayların ya rdı m ıyla, Har­ zemşahlar başa rılı oldular.. 1 206'da G u r hükümdarı Batıni'lerin sui­ kastıyla öldürül ünce G u rlular eski güçlerini kaybettiler ve Gur böl­ gesi Harezmşahlara bağlandı. Mazendaran, Taberistan, Maveraünnehr Harezmşohlara bağlanın­ ca Kara H ıtaylarla araları açıldı. Alaaddin Muhammed 1 2 1 0'da Ka­ ra H ı tayları yenmeye muvaffak oldu. Bu başa rıdan ötü rü « İskender-i Sani» ünvanını aldı. Cengiz'in önü nden kaça ra k Kara H ı taylara sı­ ğınan Nayman reisi Güçlük ile a nlaşarak bu devleti yıktı. ( 1214) 1 2 1 7'de Türk-İslam Harezmşah Devleti sa rsıntı geçirir .. Bunur: bir sebebi sünni İslam d ünyasının l ideri Ha l ife ile olon ve yuka rıdc.. bahsi geçen mücadele, Harezmşa hların i tibarını sarsm ıştı. Diğer se­ bep te M oğol istilasıdır. Cengiz Han, 1 2 1 7'1erde Kara H ı tay ülkesine sahip olan Nayman­ ları yeni nce Ha rezmşahlarla komşu olmuştu. ( 1 2 1 8) Önceleri a raların­ da dostane siyasi ve i ktisadi münasebetler oldu. Cengiz'in bat ıya gönderdiği 450 kişi l i k ticare t kervan ı Harezmşah'ın Otrar valisi ina l · c ı k tarafından casusluk suçlamasıyla öldürülüp, mallarına e l konun · ca münasebetler birdenbire bozuldu. Kervandan kurtulan bir kişi durumu Cengiz Han'a anlattı .. Cengiz'in olayı inceleme için gönder­ diği elcinin, Harezmşah Alaaddin M u hammed ta rafından öldürülmesi üzerine savaş kaçınılmaz oldu. Bu davranış Harezmşa h'ın dar gö­ rüşlü pol itikasının ve boş bir g u ru runun neticesi idi. 1 220 yılı içinde Moğollar Buhara, Semerkant, Çend, Hokand vo Otrar'ı ele geçirdiler Başkent G u rgenc de büyük tah ribat ve kan dökülmek suretiyle Mayıs. 1221 'de Moğolların eline gecti . . . Sürekıi kaçan Alaaddin M u hammed Harezmşah da sonunda, sığındığı H a zar denizinde A1;>akun adasında öldü. (Ocak. 1 220) Son Ha rezmşah Celaleddin Mengüberti ( 1 220-1 231 ), Moğol isti­ ıası karşısı nda tutunamadı. Cengizle yaptığı İndüs savaşını kaybe t t i . Bundan sonra batıya çekildi. Burada yeniden topa rla narak, Anadolu Selcuklularıyla düzenli m ünasebetlere g i rişir. Fakat olaylar iki ta­ rafı Yassı. Çimen savaşına götü rür. ( 1230) Bu yenilgiden sonra Hc­ rezmşah komutanları Anadolu Selçuklula rının hizmetine girmişlerdir. Vezir Saadettin Köpek'in entrikalarıyla Selçu klu h izmetinden ayrılan bu komutanlar, güneye çekilerek za man, zaman Eyyubilerin ve Ab99


bas ilerin h izmetinde bulundular.. En son Eyyubi h izmetinde ıken ile t i gelenleri, Eyyubiler tarafından öldürüldüler. ( 1 246) F - Türk tarihindeki önemi : Harezmşahlar, Büyük Selçuklu Devlelinin kurulduğu ülkeye fiilen sahib olmakla, O'nun siyasi vôrisi oldukları iddiasını ilôn etmişlerse de bunu gerçekleştirememişlerdir. Siyasi tarihleri devamlı olamamış veya yeni bir k u ruluş gerçekleş t i rememlşlerdlr. Harezmşahlar da Arapça ve Farsça kullanmakla beraber Türkçe­ ye de önem vermişlerdir. Bu devirde M uhammed bin Kays adlı yazar tarafından ıTibyan Lugat'üt-Türk alô Lisan'el-Kanglı» adlı eser yazılmıştır. Bu eser gramer bilgisinden başka, tarihi ve etnolojik bazı bilgiler d e veriyordu.

1 00


Xlll

-

ALTINORDU DEVLETİ

.

( 1 236-1 505)

A - Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Doğu-Avrupa ve İdil boyunda kurulmuştu. Başkenti Saray şehri idi. Burası Doğu-Avrupa, Haza r den izi, Aral gölü civarıyla Batı--Sibiryanın önemli bir siyaset merkeziyd i. Bulunduğu yer itibarıyla da önemli bir ticaret yol u ( İs­ kandinavya-İdil havzası-Batı Asya) üzerinde idi. B - Zaman : Altınordu Devleti, Türk-Moğol ordula rı n ı n batı seferi ile kuruldu. ( 1 236) Bu sefer 1 240-1 241 '1erde başarı y la sonuç­ landı. Batu Han, 1 24 1 'de Orda'sının ( Ka ra rgôh) merkezini kurmuştu. Burası daha sonra Saray adını almıştı. Batu Han, şeklen Karaku­ rum'daki • Büyük Haka n » a bağlı idiyse de müstakil hareket ediyordu. Nihayet Mengü Kağan'ın ölü müyle büyük Türk-Moğol İmperatorluğu fiilen parçalanmıştır. Altınordu Devleti, Timur'un seferleriyle büyük sarsıntı geçirmiş Son hükümdar Ahmed Han'ın ölümüyle devlet yıkılır. Ahmed Han'ın oğullarının Altınordu'yu yeniden diriltme gayretleri başarılı olama­ yınca devlet ta mamen yıkılmış oldu. ( 1 505) C - İnsan : Cengiz Han'ın torunu (Cuci'nin oğlu) Batu Han ta­ rafından devlet k u rulmuştu. Halkın büyük bir kısmı -Rus yurd u ha­ riç-halis Türk idi.. Yönetici kademede Moğol unsuru va r idiyse de, bu unsur da kısa zamanda Türkleşmiştir. Teşkilôt olarak da, eski Türk devlet teşkilôtı esas idi. Halk, göçebe ve şehirli idi. Altınordu Devletinin sahasında Azer­ baycan dahil, 25 şehi r tespit edilmiştir. ( 1 03) Halkı 922'den beri müs103

-

Prof. Dr. Ak de s N. Kurat. Ank. 1972 sf: 133

. Türk Kavimleri ve DcvletlerH

« ..

101


l ü mandı. Batu Han'ın küçük kardeşi Berke Ha n ' ı n ( 1 255-1266) müs­ lüman olmasıyla bu ülke tam bir Türk-İslôm devleti haline gel mişti. ( 1 04) D - Bayrağı : Beyaz zem i n üzerinde kırmızı bir hilôl ve danıga bulunan bayrakları v'lrd ı . . E - Siyasi tar:hinln önemli olayları : Moğolların batı fütOhatı 1 236'da başlar. Bu ordunun başında Batu Han'ı ve ünlü komutan­ larından Sobutay'ı görüyoruz. İ l k sefer Bulgarlar üzerine oldu. Bulgarlar mağlup edilerek Orta­ İdil bölgelerindeki hakim iyetlerine son verildi. 1 237 kışında Rus Knez­ l i kleri üzerine yüründü. Bu knezlikler { Prenslikler) aras ında mücadele eksik olmadığından Rus yurd u sürekli kargaşa içinde idi. Moğol or duları o zaman önemsiz bir kasaba durumunda olan Moskova'ya ka­ dar gidip, burayı ya ktılar. Moğollar meydan savaşla rında ve kuşatmalarda başarılı idiler . . 1 238 yıllarında ise Türk-Moğol kuvvetleri Don-Dinyeper nehri ara­ sında hakim olmuşlar ve Rus knezlerinin askeri güçleri kırı lmıştı. Batı seferinin ikinci safhasında. Kumanlar 1 238-1239'da Don boyu ve K ı pçak sahrasından çıkarıldılar. 1 240'da Kiev ele geç i rildi. Tü rk-Moğol kuvvetleri nin bir kısmı Macaristan üzerine, bir kısmı da Lehiston ı n gü}leyinden Silezya'ya kadar ilerlediler. 1 241 baha rında Liegn itz yakınla rında Alman kuvvetlerini yend iler. Bir ordu da Bal­ konlar üzerinden Adriyatik sahi llerine yaklaşmıştı. Böylece, 1 236'da başlayan sefer başarıyla sürüp 1 241 '1erde dev­ letin kuruluşu tamamlanmıştı. Altınord u Devletinin bulunduğu coğrafi duru m icabı Bizanslo, Os­ manlı Devletiyle ve Mısır Memlükleri ile münasebetleri olmuştu. Altınordu ile İlhanlılar ( İran Moğolları) a rasında Haza r den izin i n güney olanı v e Ho rezm yüzünden rekabet bulunduğundan Mısır Mem­ lükleri ile Timur sebebiyle. Osmanlılarla siyasi yak ınlaşma lar olmuş­ tur .. Özbek Han za manında ( 1 312- 1 342) İlhanlılara karşı, Memlüklü­ lerle yakın ilişkiler kurulmuştu. Ara l a rında a k ra ba l ı k bile tesis edil­ mişti. Fakat daha sonra Can ibek Han zaman ında ( 1 342-1357) Os­ manlıların Rumeliye geçmeleriyle, Çanakkale boğazı üzerinden M ı s ı • ilişkileri yürütülemez olmuştu. 104 - Prof. Dr. Akdes N. Kurat. «Altınordu Devleti» TDEK. Ank 1976 sf: 929

102


Timur tehlikesi ise Osmanlı hü kümdarı Yıldırım Boyezıd ile Tok­ tamış Han o rasında dostluk i l işkilerinin kurulmasını kolaylaştırmıştı. Bu i l işkiler il. Murad ve Fatih Sultan Meh med zamanında da de­ vam etti. ( 105) Tokta mış Hon'ın ölümünden sonra ( 1 395) ç ı ka n taht kavga ları Al­ t ı nord u Devletini zayıflatmıştı . . Toktamış, 1 337'deki taht mücadele­ sinde Timur'un yard ı m ı n ı temin etmişti. Fa kat daha sonra Güney-Azer­ baycan ve Horezm yüzünden Timurlo an laşamad ılar .. Tokta m ış. ev­ velden beri Horezmin Altınorduyo ait olduğunu ileri sü rmekteydi. Bu anlaşmazl ık sebebiyle Timur. 1 391 ve 1 395'de yaptığı iki büyük se­ ferle Toktamış Hon'ı yendi. 1e. Nisan. 1 391 'de Kondurca çayı kenarındaki savaşta Toktamış yen ildi. 1 5. Nisan. 1 395'deki Terek savaşındaki Timur'un zaferiyle Al­ tı norduyo kesin bir da rbe indi ril miştir. Bundan sonra Tokta mış bü­ tün nüfuzunu kaybetmiş, terkedilmiş bir vaziyettedir. Tim u rlo barış­ manın yolunu a ra r.. 1405'de hem Tinı ur. hem Toktamış ölü rler. Tok­ tomış'ın mağlubiyetiyle Saray şehri tohrib ve yağma edild i . Bu tahri­ battan Moskova Rusyosı k u rtuldu ve Altınordunun çöküşü asl ında Rus knezl i klerinin işine yara m ıştır. Rus tarihçisi YAKUBOVSKY, Ti­ mur'un 1 395'de Saray şeh rini yıkışı ve Toktomış'ı yenişinin Rusya için büyük faydalar sağladığını bel irtmişti r. 1401 '1erde, tahtta Şodibek adlı bir Cengiz soyundan kişi yönetim Nogoy-Mongıt büyüklerinden Edige M i rzo'nın 1408'de Şodibek ile Edige M i rza orasındaki mücadeleyi Han, tahtını bırakıp kaçmıştır. Toht'o geçirilen Pulat Bek ge'nin elinde tam bir oyuncak olmuştur.

varsa do elindedir. kaybeden ise. Edi­

Edige M i rza. za manında Moskovo Knezliğini ve Harezmi yeni­ den hakimiyet altına a l ı rsa do, Tokto mış'ın oğulla rıyla yaptığı mü­ cadeleler sonucunda kudretini de yavaş, yavaş kaybetmiş, nihayet yenilmiştir. Toktamış'ın oğl u Keri m -Bird i Yayık nehri kenarındaki Sarayc ı k şehri ya kınlarında, 141 9'do Edige'yi yen miş ve porçalıyarak ' öldürmüştür. Edige'den sonra, başkent Soray'do Hon'lor birbirini tokipetmiş ve birbirleriyle şiddetli mücadeleler etmişlerd i r . Nihayet, 1465'1erde çok enerjik bir h ü kümdar olan Ahmed Han Altınordunun başına geçtı. ( 1 465-1 4 8 1 ) 105 - Kurat.

"·

. . Türk Kavimleri v e Devletleri» Ank. 1972 sf: 137 1 03


Ahmed Han zamanında, Moskova Knezl iği üzerine yapılan sefer başa rılı ola maz. Üstelik bundan sonra Moskova Knezliği Altı­ nordu hakimiyetinden kurtulur. Bu sefe r s ı rası nda Ahmed Han bir yandan, Kırım Hanı Mengligereyle uğra ş ı rken, Cengiz oğullarından S i · bir-Tura Han'ı Aybek Han'ın saldırısına uğrar ve 6. Ocak. 1481 ta­ rihinde öldürülür. Ahmed Han'ın üç _oğlu ( M ü rteza-Şeyh Ahmed-Abdülkerim) hem birbi rleriyle, hem Aybek Han'la, bir taraftan da Kırım Hanı Men g l ı · gerey H a n ' l ı şiddetli, k a n l ı , y ı k ı c ı bir iç mücadeleye başladılar. B u meseleye Osman l ı Devleti v e Lehistan-Litvanya Krallığı da karıştı Bu m ü cadeleler s ı rasında Lehistan-Litvanya kra l ı Aleksandr'ın yar­ d ı mına güvenen Şeyh Ahmed, yard ı m etmek bir tarata, Kral tarafın­ dan hapsedildi ve 1 505'de de idam edildi. Altınordu Devletinin son Han'ı, Şeyh Ahmed'in de böylece ida­ m ından sonra bu büyük devlet ta rih sahnesinden çekilmiş oldu Cen­ g iz oğulları arasındaki şahsi k ı rgınlık, kin, h ı rs ve intika m sebeple­ riyle sürüp, gelen bu iç kavgalar Moskova Rusyasının büyümesine yaradı. Altınordu Devleti yıkılınca, onun topra kları üzerinde Kırım ( 1 441-1 783), Kazan ( 1 437-1552) . Sibir ( 1 502-1 683/89) . Astırhan ( 1 466-- 1 556) ve Nogay Ha nlıkları (XV.yy ortaları-1777) k u ruldu. Bu Han'lıklardan h içbirisi Altınordu'yu sürdüremedi. Hepsi de neticedo Rus'lar tarafından parça, parça yıkıldılar . . . F - Türk tarihlndekl önemi : Altınordu Devleti, Doğu-Avrupa ve Rus yurduna bir düzen, devlet teşkilôtı geti rmiştir. Rus knezlerine karşı her ne kadar ileri görüşlü bir politika uygulan mamışsa da, onlar Han'ların Rus yurdundaki yerleriydiler. Altınord u hakimiyetinin en önemli tesirleri iktisadi ve mali alan­ da da görüldü: Rusyada i l k defa vergi ve para sistemi düzene kon­ du. c Rusyada tatbik edilen vergi sisteminin izleri zamanı mıza ka­ dar" gelm iştir.. Moskova Knezl iğindeki ve sonra ları Rusyada ki vergi sisteminin tamamiyle Moğol teşkilatının devamı olduğu bilin mekte­ dir. Posta ve ulak teşkilôtının da Rusyaya Moğollar tarafından goti­ rildiği bilin iyor» ( 106)

106

104

-

a.g.e. sf: 150


Devlet teşkilôtı ile ilgili terimlerin, askerlik, vergi, avcılık ve elci­ lik merasimleri ile ilgili kelimeler, giyim-kuşa mla ilgili kelimeler hep bu etkilerin işaretleridir. Özelli kle Özbek Han ve Canibak Han zamanlarında. Altınordu Devleti kültürel faaliyetler bak ı mından cok parlak l ı : Meşhur İslôm ôlimlerinden Kutbeddin'ür-Razi, Şeyh Saadettin Teftezi ve diğerleri, Canibek Han zaman İnda Saray şehrinde idiler. Hükü mdar sarayında ôlimler, şeyhler, sanatkôrla r itibar kazandılar.

105


xıv

-

TİMUR

DEVLETİ

( 1360-1405)

A -- Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Cengiz İmperatorluğun­ dan sonra, Asyada kuru l u n en büyük devlet «Timur Devleti» idi. Do­ ğuda Orta-Asya'yı içine al ıyordu. Batıda Balka n l a r kuzeyde İdil kı­ yıları, g üneyde Hind okyanusu ve Ganj nehrine kadar uzan ıyordu. Başşehri Semerkan t idi . . B - Zaman : Devletin ku rucusu olan Timur'un faaliyetleri 1 360' dan i tiba ren bilin mekted i r. 1 370'de ise Timur. Maveraün nehri ve ha­ valisini eline geçirip, en kuvvetli kişi ol muştur. Devlet 1405'de O'nun ölümüyle parça landı. Hüseyin Bayka ra'nın hakim olduğu Horasan'ın Özbek'lerin istilôsına uğramasıyla yıkıldılar. ( 1 507) C - insan : Timur , Tü rkleşmiş Barlas--Moğol boyu ndandı. ·su boy'un büyükleri nden Taragay (Turgay) Bey'in oğlu idi. 9 Nisan 1 336'­ da doğmuştu .. Cengiz neslinden gelmediği için, «Han» ünvanını ala­ mamış, « E m i r» diye anılmıştır. Cengiz soyundan bir Han'ı şeklen, kukla olarak seçmiş, fakat bütün yönetim kendinde kalmıştır. Timur, savaşlardan birinde kasığından ya ralandığı için topal kal ­ dığından «Aksak Timurıı diye adlandırılmıştır. Mezar kitôbesinde ise Timur soyu Cengiz'le birleşti ril m işse de, bu tartışılmış, kesinlik ka­ zanamamışt ı r. 1 370'de iş başına geçtiğinde çevresi ile Türk halkı ve devletini temsil ediyordu. ( 107) D - Bayrağı : Mor renk üzerine. üçgen biçiminde yerleştirilmiş üç küçük yuvarlık taşımaktadı r. E - Siyas' ıarihlnin önemli olayları : Timur'�n sal tanatı sırasın­ da en önemli münasebetleri batıda Altı nordu ve Osmanlı Devletle · riyle olmuştur .. Kend isini Cengiz İ mperatorluğunun vôrisi olarak gör107

108

-

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu. «Timurlu ' Iar Devleti» TDEK Ank. 1976 sf 969


düğünden Altınordu Devletini hükmü altına almak istiyordu .. O s ı ra­ larda Toktamış'ın. Han'lığı ele geçi rmesine de yard ı m l a rda bulunmuş­ tu. Fakat daha sonra Tokta mı ş'la a rası açıl ınca üst, üste yaptığı iki seferle ( 1 391 ve 1395) seferleri) Altınordu Devleti n i çökerttiğini gö­ rüyoruz. Ti mu r, bundan sonra İ ra n ' ı n zaptına girişt i ; i ra n'da, Cengiz Mo­ ğolları soyundan İlhanlı Devletin i n yıkı lmasıyla ( 1 335) çeşitli sülôle­ lerin hakim iyetleri doğmuştu. Bunlardan en kuvvetlisi olup, Timu r'a bağlı olan Muzafferler sülôlesinin hükümdarı Şah M uzaffer'in ölü­ münden sonra çıkan karışıklıkla r, Timur'a İ ran işlerine ka rışmak f ı rsatını verd i . Kanlı ve tahripkôr bir fetihle İran. Timur'un eline geçti­ ( 1 387) Timur batıya ikinci defa I ra k üzerine yaptığı seferle yürüdü. ( 1 393) I rak hakimi Celôyirli Sultan Ahmed, Timur'a ka rşı M ı s ı r ve Karako­ yunlu hü kümda rı Kara Yusuf ile bir it tifak yapmıştı. Fakat Timur'un süratl e hareket edip Bağda t'ı zaptetmesi üzerine. Celôyirli Sultan Ahmed Mısır'a kactı . . . Timur'un biraz sonra Semerkant'a dönmesin­ den ya ra rlanan Mısır Sultanı I ra k ve Hazar dolaylarına bi r sefer ya · parken Sultan Ahmed de Bağdat'ı geri aldı. Bu s ı ra l a rda ds Timur. Hind seferine cıkmış ve bol ganimetle dönmüştü. ( 1 397--1 399) 1 399'1arda Mısır Sulta n ı Berkuk ölmüş, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayazıd Malatya çevresi n i ele geçi rince iki devletin a rası bozulmuş­ tu. Bu siyasi ortamda Timur, üçüncü batı seferine cıktı. ( Eylül. 1 399) G ü rcistan'ı alarak, Pasinlere kadar geldi. Burada, topra kları Osman­ lılara katılan Bey'lerin, kend i lerini Yıldırı m 'a karş ı korunmak ricala­ rıyla karşılaştı. Karakoyuiılu Yusuf ve Celôyirli Sultan Ahem de Ti­ mu r'a karşı, Yıldırım'a sığınmışlard ı . Timur, Tem muz , 1 400'de Erzu­ rum, E rzinca n, Sivas üzerinden Anadoluya g i rdi. Buradan güneye dönerek Antep ve Halep önlerine geld i . Bir M ı s ı r ordusunu yenerek Şam'a ve oradan Bağdat'a yöneldi. Bura ları zaptetti, büyük tahribat ve ölüm oldu . . Böylece Timur, Osmanlı, ve Mısır kuvvetlerinin birleş­ melerine fırsat vermeksizin, M ıs ı r kuvvetlerini yen miş, Suriye ve l ra k'taki tehl ikeleri bertaraf etmişti. Sivas'a kada r ya ptığı harekôtla da, Anadoluya askeri kudretini göstermiş olmaktayd ı . . Daha sonra Yıldırım'ın, Mısır'la eski ittifakı yenileme teşebbüsleri de sonuçsuz kaldı. Kuzeyde Altınordu, güneyde Mısır Memlükleri Timu r'a yen ilince batıda Osman l ı Devleti siyasi ba kımdan ya lnızlaştırılmış ol uyordu.

107


Yıldırım Boyezıd'le Timur o rasındaki karşılıklı elçi gönderme işleri ve mektuplaşmalar münasebetleri daima gerginleştirecek bicimde gelişme göstermiştir. Timur'un asıl a macı Osmanlı Devletini kend i nüfuzu altına al­ maktı. Mektuplaşmalarda zaman, za man yumuşayan, sertleşen üs­ l uplar sınır Beylerini kışkı rtarak yapılan müdahaleler hep Yıldırım'ın tepkisini, kuvvetini denemek içindi. Timurun Anadolu seferinde O'na kılavuzlu k edenler E rzincan Emiri M utahharten ile Akkoyunlu aşireti reisi Karayölü k Osman Bey idi. Bir a ra Yıldırım'ın gönderdiği elçi lerle münasebetler yumuşar gibi görünü rken, Timur bu sefer Yıldırım'ın oğullarından birini yanına reh i n istemişti . Diğer taraftan da ordusunu Orta-Asya'dan getirttiği seçme askerlerle kuvvetlendiriyordu. Niha­ yet bu hazırlıklarını tamamladıktan sonra Yıld ı rım'dan, kendisine tabi olmasın ı istedi. ( 1 08) Yıldırım buna «Şerefimiz ve karşı koyacak kuv­ vetimiz vard ı r; tôbi olamayız ve istiklôlsiz yaşayamayız.» diye cevap verdi. İki ta raf için kurultay toplayan tiyan ülkeleri de Ceneviz, Kostilya, masta idi. Hatta yordu. ( 1 09)

de a rtık savaş kaçı nılmazdı. Nisan. 1402'de bir Timur, kesin savaş kararını verdi. Avrupanın Hris­ Timur'u, Yıldırım'a karşı savaşa teşvik ediyorlard ı. Bizans, Fransa krallarının temsilcileriyle timur te­ Fransa K ralına, Osmanlıya karşı ittifak teklif ed i ­

Yıldı rı m Bayazıd ve Timur orduları öncü kuvvetleri Tokat, Sivas mıntıkalarında karşılaştılarsa da, Timur ihtiyatlı davrana rak burada bir muharebeyi kabullenmeyip, süratle Kayseri yönüne ilerledi. Tim u r Ankara önlerine geldiğinde, kaleyi şiddetle kuşattı v e Yıld ı rı m yeliş · maden düşü rmeye çalıştı. Fakat Osma n l ı kuvvetli cok seri bir ha ı e­ ketle, Timur'un beklemed iği bir yönden, beklemed iği bir zamanda Ankara önlerinde belirdiler. Bu hale göre Timur bir baskına uğramış demekti. Kendisi ve askerleri çok tedirgin oldular. Yıldırı m ise. bu durumdan faydalansa ve derhal taarruz etse idi, zafer kazanabilirdi. Fakat merdce bir mücadeleyi arzu ettiğinden, Timur'a vakit kaza n ­ d ı rd ı ve O ' n u n cephesini düzeltmesine fırsat . verdi. .. 108 - Ord. Prof. İ. Hakk Uzunçarşılı. «Osmanlı Tarihi» 1. Ci l t , 3. bsk. Ank. 1972 sf: 307 109 - (Heyet) «Mufassal Osmanlı Tarihi» İst. 1957 C. 1 sf: 193 (Karşılıklı mektuplaşmalar için aynı eserin 189-190. sayfa · larına ve IA. 1. Bayezıd maddesine bakılabilir 108


Orduların m i ktarları hakkında değişik bilgiler bulunmakla be­ raber Timur kuvvetleri 1 60.000, Osmanlı kuvvetleri ise Timur'un Fo­ tihnômesindeki kayıtlara göre 70.000 idi. Timur'un ordusu süvari bo­ k ı m ı ndan üstün olduğu gibi 32 fil de vardı. İki ordunun da belkemiği­ n i müslüman-Tü rk askeri teşkil ediyordu. 20 (yahut 28) Temmuz. 1402 Cuma günü yapılan savaşta Osman ­ lı kuvvetleri içten uğradıkları ihanet sonucu yenildiler; Osman lı or­ dusunun sol kolundaki Kara Tatar'lar Timur tarafından elde edilmiş­ lerdi ve savaş s ı rasında Rumeli askerleri üzerine ok yağdı rara k on­ ların bozulmasını sağladılar.. Sağ kolda ise, Anadolu beylerine tôbı t ı ma rlı sipa h iler Timur tarafına geçerek, bu kolu d a çökerttiler .. Mer­ kez kuvvetleriyle Yıldırım geri çekilmemekte d i ren iyorsa da, ordu da ğılnıakta idi.. Yıldırım en son çekildiği Çataltepe mevki i nde, elinde baltası ile kahra manca çarpıştı Fakat «Artık Bayezıd için ümit yoktu ; m üdafilerden sonuncusunun da üzerine çulla n ı l m ıştı. Yıldırım hôlô ağır bir harb bal tası kullanmak devam ediyord u . ; aç bir kurt koyun sürüsünü nasıl darma, dağın ederse düşmanı öyle dağı tıyordu; müthiş baltasının her darbesi n i öyle vuruyordu ki i ki nci bir da rbeye hacet kalmıyordu . » ( 1 10) .

Nihayet Yıldırım Bnyezıd yakalanara k tesli m alındı.. Timur ise Ankara zaferini bildirmek üzere Fransa K ralı VI. Şeri ile İngiltere Kralı iV. Hami'ye gönderdiği mektuplarında, kendilerin i n Niğbolu sa­ vaşında yenemedi kleri Osmanlı h ükümdarını yendiğini bildiriyordu. Timur, Ankara savaşından sonra Kütahya, Konya, Bursa, Akşe­ h i r, Kara h isar istikametlerine ordular göndermiş, bütün Anadoluyu s i n d i rerek yönetimi altına a l mıştır. Timur, izmir'i de Hristiyanlardan geri almıştı. Fakat, Timurun Rumel iye geçmek için gemi hazırlanma­ sını emretmesi karşısında, bu kuvvetin İstanbula yöneleceğinden korkan Bizans İmperatoru Manuel, Timur'a itaatını a rzederek vergi vermeyi kabul etmiş, birçok altın ve hediyeler sunmuştur. M ı s ı r ve Suriyeye sahip olan Memlük Sultanı Ferec de Timur'un hakimiyetini kabul etmiştir. Anadoluda da sekiz ay kalan Timur, Osmanlı Devletini dağı tıp, karışıklık içinde bıra k t ı ktan sonra Mart. 140:3'de dönüş hazırlıkla rına başladı. Ordusunu ü ç kola ayıra rak, Anadoluyu yeni baştan tarayıp 1 0. Tem muz. 1404'de Semerkant'a döndü. 110

-

Ord. Prof. İ. H. naklen.)

Uzunçarşılı. a.g.e. sf; 313 (Gibbons'tan

109


Timur, büyük Cin seferine giderken, 18. Şubat. 1405'de Otraı şehrinde öldü. O'nun ölümünden sonra bu büyük imparatorluk oğul­ ları ve torunları a rasında pa rçalandı. Torunu Muhammed (Cihangi r'. in oğlu) başkentte taht'o cıktı. Diğer torunları (Ömer Şeyh'in oğu lları) Pir Muhammed ile İskender Fors ve l ro k-ı Acemde, üçüncü oğlu M iran Şah l rok-ı Arap ve Azerbaycondo, en küçük oğlu Şa hruh ise Horasan do yerleştiler. ( 1 1 1 ) Bunla rdan Şahruh Moveroünnehr. Isfa­ han, Azerbaycan ve Fars'ı hakimiyeti altına aldı. Şo hruh'un oğlu do Uluğ Bey idi. Timur oğullarının birbirleriyle ve Ko ro-Koyunlular, Ak-Koyun­ lulorlo yaptıklarını mücadelelerde siyasi hayatları sona erdi. Bunlar­ dan yalnız Hüseyin Baykara ve oğlu 1 507'ye kadar Horasanda tu­ tundular.. Timuroğullarından Babür'ün Hind istanda kurduğu devlet ise XIX.yy'ın i kinci yarısına kadar yaşadı. F Türk tarihindeki önemi : Timur askeri faa l i yetleriyle Türk tarihinde kötü bir rol oynamıştı r. Ankara savaşıyla, Osmanlı Devle­ tinin parçalanmasına sebep olmuş, batı fütuhatını en az ya rım yüz­ yıl geciktirmiştir .. Sonra bu devlet yeniden birliğini ve eski kudreti­ ni kazanmıştır ama, iki büyük seferle çökerttiği Altınordu Devleti kendini bir daha doğrulta mom ıştı . . . Timur'un Anadolu seferi yalnız askeri bir faaliyet olarak kalmamış, büyük tahri bat ve kan dökme­ nin yanında Anadolunun sosyal n iza mı ve medeni çehresi sarsı lmış­ tır. Bilhassa doğu Anadoluda asayişsizl ik, çetecilik her yeri sarmış­ tır. -

Kuzeyde Altınordu Devletini yıktıktan son ra da Timur, burada sürekli bir kudret olarak kalmamış, bu durum ancak Moskova - Rusyo­ s ı n ı n işine yara mıştır. Ruslar doğuda ve güneyde kolayl ı kla yayı lm ış­ lar ve büyümüşlerdir. Timur'ua bu askeri faal iyetleri belki şu ba kımdan müspet değer­ lendirilebilir; O böylelikle cihan şümul Türk Devletin i gerçekleştirmiş­ tir. Fakat hem Osma nlıyı, hem Altınorduyu yen ip, çek i l i rken geride tahribat ve kargaşa bıra kmıştır .. Bununla beraber oğulları ve torun­ ları za manında i l i m ve imar faal iyetleri . a rtmıştır. Timur, fetih leri sırasında, o ü l kenin f ü i m ve sanatkf üla rını Se­ merkant ve Keş gibi şehi rleri imar etmek üzere Mavvera ü n neh r'e davet ediyordu. Keş şehrinden bir-kaç kilometre uza klıktaki Ak-Saray, çoğunlu kla elcilerin kabul edildiği Dil kuşa sarayı Yesi'deki (Ahmed ·

111 - Prof. Dr. İbrahim Kafcsoğlu . a.g.y. sf: 969

1 10


Yesevi'nin kabri üzerinde) büyük imôret. Semerkonıtoki caddeler ve çarşı, Semerko nt Camii, Gök-Saray ve 1 398 yılında tamamlanan Tohl--ı Karaca Sarayı Timur zama n ı n ı n bazı i ınôr faaliyetleridir. ( 1 12) Timur'un oğulları ve torunları zaman ında do bu ilim ve imôr faaliyetleri sü rmüştü r. Astronom Uluğ Bey, Tim u run torunu idi.. Yine Timurlulordon Hüseyin Baykara edebiyatçı idi. Avrupodo «Timurlu Rönesans» ı tôbirinin çıkması do yine bu devrin bilhassa mimari faa­ liyetleri ba kı mından fikir vericidir.

112 Dr. İsmail Aka. «Emir Timur ve İmar Faaliyetleri» Türk Kültürü Dcrg. C : XVI S : 185 s f : 296-297 -

111


XV

-

BABUR DEVLETi

(1526-1862)

A Kurulduğu yer ve kapladıl)ı alan : Bôbür Devleti Hindistan'da kuru lmuştu. Daha sonra Afgan emirlerini, Hind» prenslerini ve Rac­ put hükümdarını yenerek s ı n ı rlar genişletilmiştir. Lôhor ve Bengal de Bôbü r'ün devletine dahildi.. Kapladığı alan 2.700.000 kilometre idi Başkent Agra şehri idi. B - Zaman : Bôbür'ün 1 526'da Delh i Sultanı'nı yenmesi Agra ve Delh l'yi a lmasıyla Devlet kurulmuş oldu. İngilizlerin 1 765 Hindis­ tan seferiyle fiili iktidarlarını kaybetmekle beraber, 1 857'ye kadar ya­ şad ılar. 1 862'de ise tamamen yıkıldılar ve lngllizlerin ül kesine katıl­ d ılar. C İnsan : Devletin kurucusu Timur'un torunu Bôbür, Şah idi. Kendisinden Çağatay Türkçesiyle yazılan ıBôbürnôme» adında ha­ t ı raları kalmıştır. Daha çok Farsça'yı kullanmışlardır. Resmi dil ola­ rak da Sanskritçe-Fa rsça-Türkçe karışımı U rdu dili diye melez bir dil kullandılar. Zamanla da yerli halk içinde eridiler. Bôbür Şah (diğer adı Zahireddin Muhammed) Fergane'de And i­ can kasabasında doğdu. ( 1 482) Babası. o s ı ralarda Fergane va lisi bulunan ve Timur'un oğullarından M i ran Şah soyundan gelen M i rza Ömer idi. 6abas ı n ı n ölümü üzerine ( 1 494) Bôbür küçük yaşta Ferga­ ne valisi oldu. D Bayrağı : Sarı ve kırm ızı renkleri hôvi bayrakla rı vardı. E Siyasi tarihinin önemll olayları : Bôbür küçük yaşta vali ol­ muştu. Ama Siyasi tal i h i n i çevirmek için maceralı, uzun bir müca­ deleye g i rişti. Bazen yan ında O'na inananlar azaldı.. Mağlup oldu .. Aciz düştü .. Nihayet Hindistan üzerine yöneldi. Bôbür Şah Pan ipat savaşı ile ( 1 526) Delhi Sultanı Afgan l ı Löd i 'yi yendikten sonra devletini kurdu. 1 528'de ise Kuzey-Hindistan'ın fet­ hini tamamladı. Kendisinin 1 530'da ölümüyle yerine geçen oğlu Hü-

-

-

-

112


yun zamanı nda ( 1 530-1556) Devlet büyük bir sarsıntı geçırdiyse de, O'nun oljlu Ekber zama n ında ( 1 556-1605) yeniden eski kudretine ko vuştu. ·

Ekber Şah, Bôbür Devleti'nin en büyük hükümdarı idi. Yaptığı fetihlerle H indiston'ın büyü k bir kısmını bir yönetim altında topladı. Aynı zamanda medeniyetçi bir hükümdardı. Devrinde Fetihpur-Sikri şehrini k u rdurdu. Safevi'lerle, Özbeklerle, Osmanlıla rla ve Portekiz'le Hişkileri olmuştur. İngil izlerin ise Hind istono ilk el atmaları Cihangir Şah zamanın­ da olmuş ve Gucerot'ın Sura t limanında ilk el atmaları Cihangir Şah zamanında olmuş ve Gucerot'ın Surat l iman ında tica ret yeri açmışlard ı . ( 1 61 3) Cihangirden sonra taht kavgal a rı görü l ü r.. Şah Ci­ han za manında ( 1 628-1658) ise Agro'do meşhur Toc-Mohol yapıl­ dı. Bu a n ıtın yapılması nda Osnıonlılordon gönderilen m imarların ve hotıotıorın büyük emeği geçti. ·ıngilizlerin peşinden Hollandalılar do Hindiston'o ticari bakım­ dan el attılar. Bôbür hükümdarları bunla ra karşı ciddi bir mukave­ met gösteremediler. 1 . Alemgi r'den ( 1 658-1 707) sonra devletin durumu bozuldu. Taht kavgaları, mahalli hanedanların tah riki ve müdahaleler bu karışıklık­ ları. isyan la rı artırd ı . . Afga nlılar istiklôllerini kazandılar.. Nihayet Bôbür Devleti Delh i ve Haydorobot olmak üzere i kiye ayrı ldı. ( 1 7231 Bundan faydalanan İ ranlılar Kuzey-Hindisto n ı ve Delhi'yi işgal et­ tiler , ( 1 739) Nihayet Hindistondo yönetimde, İngiliz ş irketleri söz sa­ hibi olmaya boşladılar. 1 857'de büyük bir isyan ı bastıran İngilizler du­ ruma tamamen hakim oldular .. 1 877'de de İngiliz Kraliçesi. resmen H indistan İ mperotoriçe'si ilen ed ildi. F - Türk tarihindeki önemi : Bôbür Devleti'nin Hindistonda İs­ lôm iyetin yayılmasında büyük h izmetleri geçmiştir. Fakat buradaki Türk unsuru kendilerinden öncekiler gibi, yerli H ind unsuru içinde erimişlerd i r. Yaşad ıkları devirde yüksek bir kültür meydana getir­ mişlerd ir. XVl.yy'da batıda Osmanlılar, doğuda ise Bôbürlüler Türk tari hinin en muhteşem devirlerini yaşatmışlardır. Bu bak ımdan XVl.yy'a «Türk Çağı» denilm iştir.

11J


xvı

-

OSMANLI DEVLETi

(1299-1918/1922)

A Kurulduğu yer ve kapladığı alan : Önce B u rsa civorınao. Söğüt'te bir uc beyliği olarak bulunan Osmanlı Beyliği, daha sonra Anadolu Selçuklularının dağılışı, İlhanlıların Anodoludoki nüfuzunun azalması ve Bizans üzerine fetihleriyle büyümeye, genişlemeye baş­ ladı .. ·B u rsa, lzni k, Edirne, İstanbul feth oluna ra k Devletin başkenti oldular .. -

Osma n l ılar, Selçukluların ta rihi varisi olarak Anodoludo Türk si· yosi bir_l iğini sağladıktan sonra, Türk tarih inin en kudretli devrin ı yaşattılar. Osmanlı Devletin i n s ı n ı rları doğuda Hazar denizi-Kafkasya ve l rok'ton batıda Viyonayo kadar, kuzeyde Kırım ve Ukrayna dahil güneyde bütün Kuzey-Afrika kıyı ları, Arabistan ya rımadası ve Umman denizine kada r ulaşıyordu. Kaplad ığı alon 20.000.000 kilometrekare idi. B Zaman : Osma n l ı Devletinin kuruluş ta rihi olara k genellikle 1:299/1300 tarihi gösterili rse de, bu tarih Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışına kadar ( 1 308) uzatılabilir. Fakat Orhon Bey zamanın do bile ( 1324-1 360) doğuda İlhanlılar metbu tanınıyordu. -

Hutbe okutmak ve adına pa ra bastırmak devlette hükümranlık işa­ retidir. Gerçi Osman Bey, adına ilk hu tbeyi 1 299'do okutmuş, Orhon Bey de ilk parayı (akçe) kestir.mişti. ( 1 327) Fakat 1 302'de İlhanlı ko­ mutanı Cobon Bey'e Osman Bey, oğlu Sçıvcı Bey komutasında as­ ker göndermişti. Yine Osma n l ı akınla rından tôciz olan Bizans i mpa ratorluğunun, İlhanlı Gazan Hon'o şikôyeti üzerine, O'nun emrine Osman Bey itaat ederek akınla rı durdurmuştu .. Aynı durum İlhanlı Olcaytu Han zamanında do sürdü. 114


Orhan Bey'in akçesinin bir yüzünde de İlhanlı Hakanı «Sultan - ı Azam» d iye an ılmaktaydı. O'nun devrinde İlhanl ılara ( İ ra n Moğolları) vergi verilmekteyd i.. 1 335'de İlhanlı Devletinin yıkılmasıyla, diğer Anadolu Beyl ikleri gibi , Osmanlı Beyl iği de istiklôline sahib olmuş tur. Mondros mütakeresi (30. Ekim. 1 9 1 8) Osmanlı Devletini fiilen yık­ m ıştır. Bir devlet olarak topraklarının bütünlüğünü, milletinin istik­ lôlini ve hükümranlık haklarını koruyamcima ktadı r . . . Bu hususlar da­ ha sonra Amasya genelgesiyle bel i rtilecek ve Milli Mücadele'nin ilk adımı atılacaktır. Osman l ı hü kü meti va rlığı n ı n icabını yerine ge­ tiremiyerek Türk milletini yok göstermekted i r . . . Bu durum Sevr antlaş­ masıyla yeniden belgelen ir. Saltanatın kaldırılışını ( Kasım. 1 922) Osmanlı Devleti nin resmen ve f i ilen yıkılışı sayabiliriz. Artık eski devleti tanıml ıyan en önem l i sıfat. Osmanlı sıfatı kalkmakta, milli tanımla, «Türk» sıfatıyla yeni devlet tanımlanaca ktır.. C insan : Osmanlı Devletin i kuran Osmanbey ve aşireti, Oğuz­ ların Gün-Han kolunun Kayı boy'una mensup idiler. Ongunu şahin kuşu, damgası iki o k ile a rasında bir yay'lı ok idi. ((iYi) Bu _şekilde Osmanlı pa ralarında, silôhlarında aynı şekli koruyarak, fakat değişik biçimlerde kullanılmıştır. ( 1 1 3) -

Osman Gı:ızi'nin, bazı art niyetli yabancı tarihçilerce Bizansın Komnen soyuna bağlanmasının yahut sonradan müslüman olmuş gösterilmesinin, Moğol soyundan gösteril mesin i n de bir aslı yoktur. ( 1 14) Osmanl ıların mensup olduğu Kayı'lar, ilk Selçu klu fetih leriyle Anadoluya gelmişler ve uc'lara yerleşmişlerdir. X l l l.yy. sonla rında, önce Ertuğrul Gazi sonra Osman Gazi yönetiminde bulunan 400 ça­ dır halkın Eskişeh i r civarında Tü rk-Bizans uc'una yerleştiğini bili­ yoruz. Ya kın a raştırmalardan anlaşıldığına göre E rtuğrul Gazi'nin babası Gündüz-Alp idi. Annesi Hayme Ana idi. O'nun tü rbesi bu­ gün İnegöl, Domaniç nah iyesinin Carşanba köyünded i r.. Ertuğrul Gazi, Osmanlı kayna klarında gösterildiği üzere 90 yaş ı n ı geçtiği hal113 114

-

-

M. Fuad Köprülü.

«Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu»

Ank. 1972 II. bsk. sf: 124-127 a.g.e. sf: 126-127. Ord. Prof. İ . Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi» C. 1 111. Ank. 1972 sf: 97-100. Prof. Dr. Z. V. 'l'ogan « Giriş» C. 1 İst. 1970 il. bsk. sf : 322-323 ve Haşiye B. 5. 39 ·

. . .

115


de 1 281 veya 1 288'de vefat etmiştir. Türbesi kendisinin fethettiği Söğüt'tedir. D - Bayrağı : Bayrak da hutbe ve paranın yan ı nda hükümran­ l ı k işa retidir. Selçuklu Sultanı Alôadd i n tarafından Osman Bey"e bey­ l i k işa reti olara k ak sancak ile mehter ta kımı gönderi ldiği riva­ yet edilmektedir. Fakat ilk dev i rlerinde bu bayrağın a l ( kızıl) renkte olduğu hakkında üstü kapalı şekilde bilgi vard ı r .. ( 1 15) Bazen yeşil ve siyah renkli bayraklar da kullanılmıştır. Fa tih devrinde , padişaha mahsus sancak «ak» sancak i d i . . Osmanlılar zamanında h i l ô l devletin sembolü, işareti olmuştur. Çeşitli ren klerin üzerine, değişik şekillerde hilôlle r yerleştiril miştir. Evvelce, Osmanlı Devletin i n yükseliş devirlerinde görülen üç hilôllı bayrak R um-Kayser İmparatorluğu, İ lôyı Kelimetullah ve Kızıl-El­ ma'yı sembolize ediyordu. ili. Seli m zamanında, N izam-Cedit kıt'aları için kırmızı orta­ sında sarı s ı rma ve h i lô l yahut ortada hilôlin yan ı nda sekiz köşeli yıldız bulunan bayrak kullanıldı. Sancaklık bezlerin k ı rmızı olması kararlaştmldı. 11. Mahmud zamanında «Asa kir-i Mansure-i Muhammediye» için siyah üzerine keli me-- i şehadet yazılı bayrak kabul edildi. XIX.yy'­ da ise üzerinde yıldız ve h i l ô l işareti bulunan al ( k ı rmızı) renkte bayrak kullanıldı. ( 1 1 6)

1 844'de tedavüle çıka n altın ve gümüş paralarda beş köşeli yıl­ dız kullanılmaya başlandı. Bu s u retle Abdülmecid"in son zamanla­ rında bayraklarımızdaki yıldız beş köşeli oldu. ( 1 1 7) E - Siyasi tarihinin önemli olayları : Osmanlı Tarihi, a raştırma­ larda genellikle « Ku ruluş-Yü kseliş-Duraklama-Gerileme-Yıkılış de­ virleri diye bölümlere ayrılmıştır. Bu tabii mutlak bir tasnif değildir. Aşağı-yukarı yine bu tasniften hareket edilerek olayların kronolo­ jik s ı ralaması veya padişahların biyoğrafileri değil de, devletler ara-

1 15 116 1 17

1 16

-

Fevzi Kurtoğlu. «Türk Bayrağı Ayyıldız» Ank. 1938 sf: 59-63 F. Kurtoğlu. a.g.e. sf : 112. IA. «Bayrak» md. F. Kurtoğlu. a.g.e. sf: 126-127


sı siyasi ilişkilerin karakterleri ve sonuçları konu edilecek ve Osman­ lı Devlet i n i n beynel milel rolü beli rt ilecektir. Osmanlı Devletinin ilk za manları ndan itiba ren iç pol i tikası Anadoluda Türk Siyasi birliğini kurmaya yönelik olacaktır. Böylece merkezi bir devlet kuvvetle kurulacak ve önemli bir s iyasi rol oynayacak t ı r. Bu meselede OsmonoğuU.o rının siyasi ra kibi Koromonoğul lorı olmuştu r. Fa­ kat s iyasi ortam ve olaylar, bulunduğu coğrafi konum Osmo n­ oğullorını l ider yapacaktır. Osmanlılar, Anadoluda dikkatli bir pol itika izlerken, batıda Bi­ zans ve Rumeli üzerinde fetih poli tlkosı ve şuurlu b i r isken politikası uygulayacaklardır.. Evlilik bağları, çehiz olmak suretiyle, bazen sa­ vaşlarla Anadolu Türk birliği 1 . Boyezıd (Yı ldırı m ) zamanında ( 1 389-1 402) sağlanı rsa do Ankara savaşıyla ( 1 402) bu birlik parçalanır ve devlet buhrana düşer. ( Fetret Devri . . ) Bundan sonra birliğin sağ­ lanması Fatih Sultan Mehmed'le büyük ölçüde sağlanırsa da, Yavuz Sultan Sel i m devrinde gerçekleşir. ( 1 516) Batıda ise, . 1453'de kesin şek ilde çözümlenecek olan Bizans İmperotorluğu ile münasebetleri görürüz. Bizans, uzun siyasi . ömrü­ nün yanında, bat ı n ı n Ortodoks-Rum k ü l türünün de temsilcisi olma­ sı ba kım ından önem taşı maktadır .. Aslında a rt ı k İstanbul ve çevre­ sinden ibaret kalmıştır. Batıdan Balkonlar üzerinden ve Anodoludon müslüman-Türklerle yaptığı mücadelelerde sürekli geri çek ilmeye başlamışt ı r. Balkonlardan gelen Türkler, kudretli ve deva m l ı bir si­ yasi organ izasyondan m a h ru m oldukları, Slôv-Ortodoks kültürü içinde eridiklerinden Bizans için tehlike olmaktan ç ı kt ı ğ ı gibi, Ano­ doludo Bizansın hizmetine g i rm i şlerdi.. Fakat Anadolu üzerinden gelen M üslüman-Türk ilerleyişi başka bir karakterde idi. Anadolu iki kültürün mücadelesine sahne olmaktadır.. Bu mücadelenin tarihi ve kültü rel yanıdır. Osmanoğulları Emevi ve Abbasilerden beri gelen, Selçuklularla devam eden siyasete vôris olmuşlard ı r.. Osman bey zaman ında Biza nslo i l k savaş Baphoon ( B u rsanın ku­ zey-doğusunda �oyunh isor) ka rşı laşmasıdır. (27. Temmuz. 1 302) Bu zafer sonunda Bursanın batısındaki Kite Hisarı a l ı n d ı . 1 320'den son­ ra yöneti mde Osman Bey'in adı geçmez. Oğlu Orhan Gazi seferleri yönetmektedir. Orhan Gazi zama n ı nda, 1 326'da Bursa alınmış, 1 329 Pelakanon savaşıyla İzni k savunmasız kaldığından teslim olmuştur. Beyli k mer­ kezi de İznik'e taşın ı r. 1 331 'de kuşatılan İzmit, o zaman al ınamadı ise de şiddetli bir abluka ve kuşatma ile 1 337'de tesli m oldu. Bu

117


h a l Bizansı İstanbula s ı kıştırd ı ğ ı gibi Anadolu yakasındaki büyü k i k­ tisadi ve ticari imkônlarından mahrum bıraktı. Bizans, Orhan Gazi zamanında hem iç karışıklıklar yüzünden, hem d e Balkanlar üzerinden Sırpl a r tarafından bunoltılmış vaziyette idi. İ mparator, bu durumdan Orhan Gazi'nin ya rdım ıyla kurtulabildi. Bu­ na m u kabil Osmanlılar Geliboludo Çimpe kalesini aldı lar. İ mparator daha sonra bunun teh likes i n i a nlayıp, bu kaleyi Orhon Gozi'den 1 0.000 altına geri a lmak isterse de, artık iş, işten geçmiştir .. 1 363'de Osman l ı lar Edirneyi fethederler. Bizonsın ic mücadeleleri, bazen Türk yard ı m ı na başvurmaları. kil ise rekabetleri, Venedik, Ceneviz çekişmesi Osma n l ı ların i lerle­ melerin i kolaylaştırmıştı, Bizonsın bo tı'dan ya rdım isteği, katolikliği kabul etmesi teklifiyle karşılanmıştı .. Osmanlı Devleti şimdi Bizansı, batıdan da kuşatıyor ve Balkon devleti hal ine geliyordu. Hrısliyon­ ların Haclı i tt ifakları 1 364 Sı rp_sındığı zaferi, 1 372 İ kinci Meriç savaşı 1 389 Kosova zaferi ve 1 396 Niğbolu zaferiyle bozguna uğratıldı.. 1 444 Varna ve 1448 İ kinci Kosova zaferleriyle Türkler a rt ı k Balkanlara yerleşmiş vaziyette idiler .. Bizans ise fethe kadar yedi defa kuşatıldı; 1. Kuşatma : 1 391 'de oldu ve yedi oy sürdü. Macar Kra l ı n ı n . Bulgaristana saldırma tehlikesi karşısında Yıldırı m Bayazıd kuşatma­ yı, ai:jır şartlar kabul etti rerek kald ı rdı. Fakat şeh i r uzaktan ablukaya alındı. 2. Kuşatma : 1 395'de yapıldıysa do Haclı ordularının Osmanlı top­ ra klarına tecavüzü sebebiyle kaldırılmak zorunda kalındı. 3. Kuşatma : 1 397"de yapıldı. Yıldı rım Bayezıd, Nii:jbolu zaferin­ den sonra Anadolu Hisarını yaptı ra rak, Bizonso den izden gelebile­ cek ya rdı mları önlemeyi düşündü. Sonra İ mparatordan şeh rin tesli­ mini istedi. Bizans İmperotorulJ u n , İstanbulda bir Türk mahallesi ku­ rulması, buraya bir Türk Kadı'sının tayini. hutbenin Yıldırım adına okutulması, yılda 1 0.000 altın vergi vermesi şartlarıyla kuşatma kal· d ı rıldı. 4. Kuşatma : İmparator i l . Monuel, Türk tehlikes i n i bu ağır şort­ larla do olsa savuşturduktan sonra, Avrupa seyahatine çıka ra k bü­ yük bir Haclı ordusu kurulmasına çalıştı. Bunun üzerine Yıldı rım, 1400'de İstanbulu dördüncü defo kuşattı. Bu kuşatma ile Bizonsın bütün ü m idleri sönmüş, tes l i m olmak derecesine gelmişti. Bu sırada Timur'un. doi:judon Anadoluyo g irmesi ve 1402 Ankara savaşında, Yıldırım'ı yenmesiyle bu kuşatma da sonuç vermedi.

1 18


5. kuşatma : Fetret devrinde Edirnede hakim olan M usa Çelebi tarafından 141 2'de yapılırsa da bir netice a l ı namaz .. 6. kuşatma : il. M u rad tarafından 1422'de yapılmıştır. Fakat Bi­ zansın teşvikiyle, Anadoluda kardeşi şehzade M ustafa'n ın isyanı üzerine iki ay süren bu kuşatma kald ı rı l ı r. 7. kuşatma : Fatih Sulta n Mehmed zamanında, 1 453'de yapıldı ve İstanbulun fethiyle sonuçlandı. Bu fetih Türk ve İslôm tarihi, Hrıstiyan-Avrupa tarihi bakımından önemi sebebiyle yeni bir cağ baş­ langıcı kabul edilmiştir. ( 1 18) Osmanlı Devleti, Avrupa-Hrıstiyan ta rihinin önemli bir temsilci­ sine son vermişti. İstanbulun fethiyle başlayan devreye, Osmanlı Tarihinin «Yükseliş Devri» denir.. Diğer taraftan, bu fetihle İslôm devletlerinin dış politika hedefi olan Bizansın fethi had isesi de Türkler tarafından gerçekleştirilmiş oldu. Hz. Peygamberim iz bu fethi m ü jdelemiş ve teşvik etmişti. Fetih hadisi d iye isimlend irilen bu hadis ( « İstanbul elbette fetholunacaktır. Ne güzel kumandandır, o za mandan ve ne mutlu askerdir, o asker­ ler. » ) ashabtan Bişrül-Ganevi'den rivayettir. Bu zat, bu hadisi biz­ zat Hz. Peygamberden işittiğini oğlu Abdullaha nakletmiş, · Ahmed İbn Hanbel de « Müsned» isimli büyük hadis kitabında bütün delille­ riyle bunu tespit etmişti r. ( 1 1 9) İstanbul, genel anlamda b Ü tün Hris­ t iyan dünyasının değil, fakat İslôm dünyasının Mekke, Medine, Ku­ düs'ten sonra dördüncü m ukaddes şehri olmuştur. Filôfet merkezi olunca da bu kudsiyeti dahci da yaygın olmuştur. İstanbul, Türk fütühatının da hedefi idi, «Kızıl Elma»sıydı. Aya­ sofya önünde ve İ mperator J üstinien'in at üstündeki heykelinin bir elinde tutulan altın küre bunu temsil eriyordu.. Fa tih Sultan Meh­ med şimdi, Türk Hakanı İslôm Sultanı ve Kayser-i Rüm ünvanlarını taşıyordu. Bizans tarihçileri de O'nun için «Allahın i radesiyle mu­ zafer, h ü kümdarların en büyüğü ve Romal ı la rın İ mparatoru» say­ m ışlard ı r .. ( 1 20) Bu büyük zafer Osmanlı Devletinin Balkanlardaki itiba rını ve et­ kisini de a rtırd ı . . Bazı kral, despot ve senyörler Padişah'a vergilerini göndererek bağlılıklarını bild i rd iler. Papa V. Nikola ve ondan son118 Yıllmaz Öztuna. «Türkiye Tarihi» C. III 1964 sf: 218 1 19 - (Heyeti. «Mufassal Osmanlı Tarihi» C. I İst. 1957 sf : 39,ı 120 Prof. Dr. Osman Turan «Türk Cihan Hakimiyeti. . » C. II -

-

İ st . 1969 sf: 64

119


raki Papa 1 1 1. Kalikst'in Haclı ittifak ı teşebbüsü gerçekleşmedi. Fa­ t ih'i tebrike gelen Sırp elcisi 1 0.000 duka vergiyi kabul ettiklerini bildi rirken, Sakızdaki Ceneviz beyi 3.000, Midilli beyi 2.000 ve Trab­ zon İmperatoru da 2.000 duka olan vergilerini takdim etmişlerdi. ( 1 2 1 ) Osmanlı Devleti, sınırlarını ba tıda Belgrad'a kadar uzatmış. ve Tunanın güneyini tu tmuştur. Fakat Belgrad fethedilem iyecektir. Bu­ rası Orta-Avrupanın kilidi olmuştur. Bu devirde batıda siyasi rakip Venedik'ti r. Sı rbistan ( 1 459), Mo­ ra ( 1 460) Eflôk ve Boğdan'ın Osmanlılara bağlanması 1462-1 476). Bosna-Hersek'in alınması ( 1463-1465). Arnavutluk'un fethi ( 1463-1479) ile Balkanlardaki Türk haki miyeti Tuna nehrine kadar uzanmışt ı r. Ege denizi, Boğazlar, Karadeniz üzerindeki kontrol ve hakimiyet Venedik menfaatleri n i zedelemekteydi. Venedi k tücca r bir devletti. Buralardaki Türk hakimiyeti, Venedik'in Doğu-Akdeniz yol larını kesiyordu.. 1479'da bu savaşlara son verildiyse de Venedik zaman , zaman ittifa klarla Osma n l ı n ın karşısına çıkacaktır. Osmanlı Devletinin batıda bir Orta-Avrupa devleti haline gelme­ si Kanuni Sultan Süleymanıa olur. ( 1 520-1566) Fatih ve i l . Bayazıd devrinde güdülen deniz politikası bu hakimiyeti kolaylaşt ı r ı r. Yavuz Sultan Selim de Akdenizi bir Haliç olarak değerlendirmiştir. ( 1 22) Osman lı Devleti, XVl.yy'da tam bir cihan devleti karakterinde­ d i r. 1533 an laşmasıyla Avustu rya A rşidükası a rtık, Osmanlı sadraza­ mına denk sayı l m ıştır. (Avustu rya bu durumdan a nca k 1 606 Zitva­ torok anlaşması ile kurtulmuş ve Mukaddes Roma-Germen İmpera­ toru olarak kabul edilip kendisine Roma Çesarı denil mesi kabul ed il­ miştir . . . } Yine Kanuni, Avusturya ve İspanya hükümda rlarına yazdığ . mektupta «Hak taôlônın inôyeti ve ulu Peyga mberi mizin m ucizatı berekOtı ile ben ki yeryüzü hakanlarına tac giydiren, sultanlar Sul­ fanı! ı d iye baŞ ı ı yordu. ( 1 23) Burada Türk hakimiyet anlayışının İslôml şekliyle devamını görüyoruz. ...

121

Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı. «Osmanlı Tarihi» C. il 3. bsk. Ank. 1975 sf: 4 122 Dr. Bekir Sıtkı Baykal. «XIX. asra kadar Akdenizde haki­ miyet davası» Ankara Halkevi Derg. 17.5.1938 sf: 30 123 - Prof. Dr. Osman Turan. «Türk Cihan Hakimiyeti . . .» C. ; lst. 1969 sf: 100 -

-

120


Fransa ise, Osmanlı yard ı m ı na tôlip olmuştur. Osmanlı Hakanı karşısı nda Fransa hükümdarı Fransa vilôyetinin Françesko'sudur. Fransa vilôyetinin Françesko'sudur. 1 521 Belgradın alınması, 1 526 Mohaç savaşı, 1 529 1. Viyana ku­ şatması, 1 532 Alman seferi ile Osman l ı Devleti, Avrupada siyasi üs­ tünlük sağla mıştır. Sadrazam Sokullu devrinde ise ( 1 566-1579) batı­ da Lehista n ı n Osma n l ı himayesine a l ı n masıyla ( 1 575) en geniş sı­ n ı rlara va rılmıştı r. Osmanlı Devletinin doğuda en önemli meselesi « Doğu Anado­ luyo hakim iyet» meselesi olmuştur. Trabzon Rum Devleti yıkılmış, Akkoyunlularla (Uzun Hasan) Otl ukbeli savaşı ( 1 473) yapılmıştır. Bu bölge jeopol itik önemi sebebiyle Osmanlı Devleti-M ısır Memlüklüle­ ri-İran (Akkoyunlu Devleti) a rası nda çekişme olanı olmaktadır. Ot­ l ukbeli savaşı Akkoyunlu Devletini çökerttiği halde bu problem i l . Bayazıd, Yavuz zama n l a rında devam edecek, mezhep meselesi gibi değişik sebeplerle ve Şah ismaille sürecektir. Şah İsmail mezhep propagandası ile doğu Anadoludaki hakim iyet alanını genişletmek istemektedir. Bu bölge ôn-Asyan ı n . eski çağlardan beri hassas bir bölgesidir. Doğu-Akdeniz limanları, Süveyş mıntıkası ve Bosra hav­ zas ı n ı n hakimiyeti burada düğümlen mektedir. Eski fetih ve istilô isti­ kametleri de bunu göstermektedir. ( Pers, lskender, B izans, Arap, Sel­ çuklu, Moğol, Timur örneklerinde olduğu gibi. Birbirleri arasında yüzlerce yıl olan bu hadiseleri hep aynı yönlerde geliştiren, bölgenin jeopolitiğidir . . . ) Osmanl ıların doğu ve g üney-doğu Anadoluda ilerlemeleri Mısır'ı da rahatsız etmektedi r; Fa tih ve il. Bayazıd za manında olaylar çeşitli bahanelerle gerginleşmiş, Memlüklüler Cem meselesine karışmışlar­ dır. Yovuz'un Mercidabık savaşı ( 1 51 6) ve Ridanlye savaşı ( 1 517) ile bu mesele Osmanlının lehine çözü mlenmiştir. 1 51 4 Çaldıra n savaşıy­ la i ra n ' ı n (Safevi Devleti) direnişi kırılmış, daha sonra Kanuni'nin Bağdat seferiyle ( 1 534) ve Amasya anlaşmasıyla doğu meseleleri is­ tikrara kavuşmuştur. Bu bölgedeki problemler mütea kip yüzyı llarda zaman, zaman yenilenirse de bir kıymeti yoktur. Hele 1 639 Kasr-ı Şirin a nlaşmasından sonra d u ru m daha da istikrar kazan ı r. XVll l.yy'­ dan sonra ise Osma n l ı n ı n karşısına, doğu meselelerinde Rusya ç ı k ­ maya başlar. Doğu meselelerinin çözülmesiyle, bölgenin ticari ve iktisadi im­ kônları Osma nlı kontrolüne geçmiştir. Ayrıca Hal ifel i k de Osmanlı hanedanına geçerek, devleti lslôm dünyasının d a lideri yapm ıştır. 121


Sokollu devrinin iki önemli teşebbüsü, Don-Volga kanal teşebbü­ sü ve Süveyş kanalı teşebbüsüdü r. Bunlar her ne kada r başa rılama­ dıysa da, Osmanlı dış poli ti kasının ufkunu göstermesi ba kım ından önemlid i r. Denizlerde ise; Fa lih devrinde K ı rı m ve İ talya seferleri, Osmanlıla ­ rı denizlerde de etkili hale getirmişti. XVl.yy'da Karadeniz, Akdeniz, Kı ­ zıldeniz, U mman denizi Osmanlı donanmasının hakimiyetinde olmuştur. Yeni ticaret yollarının keşfiyle, bu mücadele Hind okyanusuna inti · kal etmiştir. Akdenizde Barbaros Hayrettin, Preveze deniz zaferiyle ( 1 538) Akdeniz Haclı donanmasının gücünü kırm ıştı r. Hind seferleri ise ( 1 538, 1551, 1552, 1 553) umulan başarıyı geti rememiştir .. Bu se­ ferlerde Piri Reis, Seydi Ali Reis gibi aynı zamanda coğrafya bilgini olan ünlü denizcilerimizi görüyoruz. XVll.yy Osmanlı Devletinin siyasi tarihi bak ı m ı ndan bazen başa­ rılı, bazen başarısız geçmiştir. Bu devrede i ra nla yapıla n mücadele­ ler 1 639 Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla son bulmuştur. 1 606 Zitvatorok, 1664 Vasvar anlaşmaları ile, batıda Avusturya n ı n Osmanl ıya denk siyasi kudret haline geldiğini görüyoruz. 1 969'da G i rit'in fethi Gene Osmanın Lehistan seferi ( 1 620) ve iV. Mehmed zamanında yapılan Lehistan seferi ( 1 672) gibi bazı başarı­ lar da görü l ü rse de, Osmanlı Devleti 11. Viyana kuşatması ile ( 1 6831 başlayan seferde yenilerek 1699 Karlofca anlaşmasını Rusla rla da ·ıstanbul anlaşmasını ( 1 700) imzalamak zorunda kalır. İlk defa top­ rak kaybedildikten başka, şimdi yeni bir siyasi kudretle karşılaşıl­ maktadır. Rusya güney politikası icabı Karadenize ulaş m ak ve Azak'ta bir liman elde etmeye çalışmaktadı r. Osmanlı Devleti. Rus­ · ları her n e kadar buradan uzaklaştırmaya muvaffak olurlarsa da ( 171 1 ) Ruslar, güttükleri saldırgan ve müdaha leci Balkan ve Kafkas pol i tikala rıyla genişlemesini hemen , hemen tamamen Osma n l ı Dev letinin aleyhine tahakkuk ettirm işlerdir. Bu parçalanmadan politik or­ tama göre zaman, zaman Avustu rya, lngiltere ve Fransa da fayda­ lanmışlardır. Osmanlı Devleti, 1 768-1774 Rus savaşı ve yenilgisiyle ta rih inin en a ğ ı r anlaşmalarından biri olan Küçük Kaynarca anlaşmasın ı im­ zalamak zorunda kalmı�tır. Böylece Rusya, Avrupa büyük devletleri a rasına g i rerken, güyô Ortodoksları korumak bahanesiyle Osmanlı Devletlnln iç işlerine karışmak lmkônını da saQlamıştır. .122


XVll-XV l l l . yy'ların bu siyasi olaylarından başka, yine bu devre­ den itibaren, Osmanlı Devletinin en önemli mesE'.lelerinden biri de ba­ şarısız bir islôhat geleneğinin başla mış olmasıdır; Türkler, tarihleri boyunca bazı kültürlerle temasa gelmişlerdi. Uzun siyasi tarih içinde, değişik coğrafyalarda varl ı k gösterirken. oraları n yerli kültürleriyle (maddi ve manevi yönden) temas kaçınıl­ mazdı. Cemiyetlerin kültürel etkileşimleri, esk i çağlardan itibaren iki farklı kültüre sahip toplumun varlığından ve birbirlerinin fa rkına var­ dığından beri olagelmiştir. Toplumlar bu temaslarını teknik, ilmi. coğ · rafi gelişimlerin alış-verişi suretiyle yaparla rken esas unsur insan olmakta, etkileşim « insan» vasıtasıyla sürdürülmektedir. Ayd ınlar d i ­ yebileceğimiz kesim, o d i ğ e r toplu mla temas hal indedi r. Bu etklleşi­ rriın neticeleri karşılıklı olara k aşağılara doğru iner. Bazen bu temas­ lar ve etkileşim daha ani ve sert olabilir. Bu temastan müspet sent­ ezler oluşursa medeni hamleler doğar. Eğer bu etkileşim tek yön lü aynileşmek bicimidinde tezahür ederse sosyal buhranlar görürüz. Bu temasta seçici kabiliyetini kaybeden kültür gitti kçe kaybolmaktadır. Bu da zaman, zaman bunalımlara yol açmaktadı r. işte Osmanlılar şimdi böyle bir yolun başlangıcındadı rlar . . . i l k ciddi islôhat teşebbüsü Gene Osmanla başladı. ( 1618-16221 Çok kısa sürdü ve O'nun ölümüyle sonuçlandı. Köprülüler devri ise ( 1 656-1683) yenilik hareketleri bakım ından genel olara k başarılı bir devredir. XVlll.yy'ın önemli yen ilikleri ise Lôle Devrinde ( 1 71 8-1730) yapıl­ mıştır. Bundan sonra 1 1 1 . Selim'e kadar olan devre serbest kültür de· ğişimi ve daha çok teknik iktibasla rın yapıldığı devredir. Bu devirde matbaa yurdumuza g i rmiştir . ( 1 727) Halbuki evvelce Yahudiler ta ra­ fından ( 1 492) , E rmeniler ( 1 567) ve Rumlar tarafından ( 1 627) kullanı­ lıyordu. Bu tarihlerde lstanbulda üç, Selônikte bir basımevi vard ı . Bu yüzyılda ani, kanlı ve devamlı bozgunlar Osmanlı Devletinin Avrupa karşısındaki psikoloji k d i rencini de k ı rdı. Batı meden iyetinin ilmi kökleri kavranmadan bir teslimiyet içine girildi ... Bu hal za manla Batı'ya karşı hayranlık ve kompleks yarattı . . . Lôle devrinin özelliği ise; «Osmanlı İmperatorl uğunun içinde bulunduğu müşkül vaziyet­ ten, acı ealiteden bir nevi kaçışı ifade etmesidir. isti kbôlin hesabına tesis edilmeye çalışılan suni ve muvakkat bir muvazene ve sükün .s a­ yesinde yakın geçmişin dertleri, geleceğin endişe ve kayguları san'at,

123


debdebe ve ihtişam havası icinde zevk ve sefa ile unutulmaya çal ı ­ şılır.» ( 124) Bu devir yen ilikleri n i n genel karakterlerin i şöyle sıralıyabi liriz: Bu yüzyılda yapılan yenilikler şiddete daya n ı r. ( Kuyucu Mu­ rad Paşa ve Köprülü örneklerinde olduğu gibi. Bu unsur veya kişi ortadan kalkınca yen ilikler son bulmuştur.) 1

-

2 Genel l ikle askeri alanda yapılmıştır. (Avrupa karşısında ilk eksiklik askeri alanda görüldüğü icin Humba raca Ahmed Paşa (Comte De Bonneval ) ve Baron dö Tot gibi yabancı danışmanla rdan da ya­ ra rlanıl mış. askeri okullar açılmıştır.) -

3 - Bu devirde yeniliklerin yöneticisi padişah veya bir devlet adamıdır. Yapılan yenilikler O'nların adıyla a n ı l ı r. Onun kişiliğiyle, a n layışıyla karakterize olur. ) 4 - Bu yenilik hareketlerinde henüz Avrupayı bir reddediş var­ d ır. M üessese ve ilmi zihn iyet olarak Osmanlı müesseseleri yeter1i ola mamaktadır. 5 - Yapılan yen ilik hareketleri geniş bir plônlama ile yapılmış, medeni bir hamle n i teliğinde olmadığından kopuk, kopuktur. Devam · ı değildir . . Xl x . YY· islôhatları tabii olarak, evvelki yeniliklerin bir deva m ı mahiyetindedir. Avrupa sanayi hamlesini de yapmak suretiyle arayı gittikçe açmakta, üstelik Osmanlı Devleti yeni, yen i meselelerle git­ tikce çözülmektedir. Bu yüzyılda i l . Mahmud ve müteakip islôhatları n iteliği ve oluşu itibariyle fa rkl ı l ı k gösterirler. Bu devir a rasında ge­ ciş devri gibidir. 1 1 1 . Selim lsl6hatlarından bazıları serbest mahiyetli (yaşayış tar­ zı. kılık, kıyafet..) bazıları da mecburi değişim karakteri gösterirler. (Askeri alanlarda yapılanla r gibi.) Devletin meseleleri karşısında, dev­ let adamların ı n fiki rleri alınır. ( Lôyihalar) B i r islahat ekibi padişahla müşavere halindedir. Fa kat hôlô acil ihtiyacları giderme yanında yen il ikler yapılmaktadır. Bundan sonra a rtık 1 923'e kadar sürecek olan islahôtlar zincirini tôkip ederiz. XIX.yy yenili klerinin genel karakterlerin i de şöyle sıral ıya biliriz: 1 - Bu yenilikler her alanda yapılmıştır. Evvelce genellikle aE keri alanda yapılı rken , şimdi cemiyet hayatının her katına yayılm ış­ tır. 124

124

-

Prof. Dr. Mümtaz Turhan. «Kültür Değişmeleri.» İst. 196'.l sf: 211


2 Artık Avrupayı bir kabullenme vardır. Evvelce Avrupada dai­ mi elcilik teşkilôtı bile yoktu. Avrupa devletlerin in, istanbulda elci bulundu rmaların ı n Osmanlı Devletine saygılarından ileri geldiği sa nıl ıyordu .. Şimdi 1 1 1. Selim devrinde daimi elçilikler kurulmaya baş­ landığı gibi Avrupaya öğrenci de gönderilecektir. -

3 - Avrupadan yeni müesseseler alınmıştıİ'. Evvelki yeniliklerde es-müesseselerin deva mı sağlanmaya çalışılmıştı. 1 826'da Yeniceri oca ğ ı n ı n kaldırılmasıyla ordu ve askeri teşkilôt Avrupa örneğine göre k u ruldu. Yönetimde Bakanlıklar, Meclisler kurulmak suretiyle yeni bir teşkilôtlanmoya gidilir. Yeni okullar açılır. 4 Bu yüzyıl yenilikleri git, gide bir f i k riyôt üzerine oturmaya boşlar. Bu, siyasi olayların do etkis[yle «Osmanlılık» fi kridir. Yeni bir m illet ve devlet yara tmak ülküsü . . . Fakat bu hol, tarihi gercekler­ le görülür k i mümkün olma m ıştır. Tanzima t ( 1 839) , islôhot ( 1 856) ve ı. Meşrutiyet ( 1 876) yenil iklerinin temel fikri ıOsmonlılık» fikri idi . . -

5 Bu yenilik hareketleri, Osmanlı Devletine d ıştan b i r müda­ hale ile olmaktadı r. Bu islôhotlor yapılmakla hep dış pol itikada bir fayda umulmuştur. Meşru tiyet ilôn etmekle, Avrupa devletlerinin mü­ dahalelerin i n önleneceği zannedilmiştir. Bu müdahaleler, 1 856 İslô­ hot Ferman ı nda daha açıktır. Böylece yapılacak yenilikler bir bakı­ ma Avrupa devletlerin i n denetimine bırakılmıştır. Fakat onları ta t­ min etmek bir türlü mümkün olmadığından islôhat teşebbüsleri hep birbiri n i takip etmiştir. -

6 - Bu devir islôhotlorındo da Avrupan ı n ilmi zihniyeti ve bu gelişmenin ilmi bir biri k i m sonucu olduğu forkedilmemiştir. Bizzat Padişahların ve islôhot kadrola rının yetersizliği de bu başarısızlıkla­ rın sebebi olmaktadı r. Avusturyalı meşhu r devlet adamı Meıtern ich'in 3, Aral ık. 1 839 tarihli, Mustafa Reşid Paşaya yazdığı mektupta ve müşavir Paşa adıyla tanınan A. Slade'nin k itabindo bu h ususun daha acık bicimde eleşti rildiğini görüyoruz. O'no göre Padişah. medeniye­ tin h ikmetlerin i öğretecek yerde, şekil ve teferruatla uğraşmakta idi. 7 - Bu devir yeniliklerinin öncekilerden değişmelerin tarzı, çe­ şidi, bağlı bulunduğu şortlar bakımından farklı d ı r. Yeniçeri Oca ğ ı n ı n kaldırılması a rtık müspet bir u n s u r olara k değerlendirilebilir. Za­ man, zaman ayaklanmalar görülürse de ( 1 1 1 . Selim ve Alemdo r'a karşı) a rt ı k islôhotlor devamlılık kazanmıştır. Yine bu yüzyılda yapılan ye­ niliklerle Osmanlı Devleti h ukuki mônada yeni, çağdaş bir teşkilôt125


lanmaya doğru gitmektedir. Teşkllôt-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edilir ve parlamenter sisteme geçildiğini görürüz. 8 - XIX.yy. islôhatlarının önderl iği padişahlardan, devlet adam larına onlardan da fikir adamlarına ve aydınlara intikal etmiştir. Bu hal, çağdaşlaşma hususunda bir fikir zemin i oluştura caktır. Garblılaş· ma, devletin resmi meselesi olmaktan yavaş, yavaş ç ı ka ra k içtimai bir gerçek olmaktadı r. (Özellikle 1 876'dan sonra . . ) XIX.yy. islôhatları da, genel acıdan başarılı olamamışlardı. Bir kere fikir olara k yanlış temele oturmuştu. Toplum kültür, tarih, din bak ımından bir moza i k görünümünde idi.. Devrin siyasi şartla rı da düşünülürse «Osmanlılık• f i k ri gerçekçi değild i. Gayri Türk ve gayri müslim unsurların Osmanlı Devletiyle bütünleşmek ve kaynaşmak a maçları yoktu.. İkincisi , islôhat hareketleri gerçekten « medeniyetirı hikmetlerini» almak yerine, iktibastan ibaret kalmıştır. Asıl zihni inkı· lab gerekmekte, ilmi hamle gerekmekteydi. Yetişilmek istenen Avrupa, Avrupalılaşmak amacı bazen cok sapmış, zararlı olmuştu. Türk mil· letini küçük görme, Avrupaya teslimiyet biçiminde tezah ü r etmiştir Aşağı-yukarı bu iki yüz yıllık devreyi bir bütün olara k medeni etkileşim ve çağdaş medeniyetin öncülüğünün el değiştirmesi acısın· dan yorumlanmalıd ı r. Osmanlı Devleti kültürel ba k ımdan bu meseleler içinde i ken siyasi ve askeri bak ı mdan da rahat bir vaziyette değildi. Devrin diğer me· selelerini de şöylece gösterebili riz: 1

-

Avrupanın sömürgeci ve müdahaleci siyôseti :

Avrupa devletleri sanôyinin gelişmesi, ham madde ve pazar ihti­ yaçları sebebiyle sömürgeci b i r pol itikayla d ışa acılmı,şlard ı. Kendi insanı olan Amerika bile bu politikadan kendini kurtara mamış­ tı. Fakat bu devletler, Avrupa kıt'asında bi rbirlerine karşı hassas bir denge politikası uyguluyorlardı.. Şimdi İngiltere, Fransa, Rusya bi­ raz sonra Almanya aynı politikanın sevkiyle, ama değişik sebeplerle Osmanlı Devletine yönelm işlerdi. Bu devletler bazen Osmanlıdan ya­ na görünüyorlar, bazen karşısına geçip topraklarını hep birlikte pay­ laşıyorlardı .. İttifak cepheleri cok kolay değişiyordu. lngiltere sömürge yolla rını ve Doğu-Akdenizdeki çıka rları sebe­ biyle, Rusya saldırgan gü ney politikası sebebiyle, Fransa ve Almanya Avrupadaki kuvvet dengesi hesaplarıyla ve dağılmakta olan Osmanlı Devletinden h isselenmek sebebiyle, ama hepsi de Osmanlı'nın aleyhi­ ne bir «Şark politikası güdüyorlardı. 1 26


Denebilir ki, Osmanlı Devletinin çökmesinde yalnız Rusyan ı n güt­ tüğü saldırgan politika en önemli etki olmuştur. ( 1 25) Bu son iki yüz yılda. aşağı-yukarı onbeş yıla, yirmi yıla bir Rus savaşı düşmekte­ dir. Bu na Rusyanın teşvikiyle çıkan, O'nun desteğiyle süren isyan­ lar dahil değildir. Bir de bu a rada İ ra n , Avusturya, Fransa ile yapılan savaşlar da düşünülürse, Osmanlılar düşmanla rı ta rafından büyük bir k ı rıma tabi tutulmuştur. Rusyo n ı n amacı, Türklerden boşalan Balkanla rı kendi n üfuzu ile doldurmaktı. Güttüğü Panislôvist pol itikanın pol itikanın nihôi hedefi Boğazlar ve Doğu-Akdenizd i r. O zaman ise karşısına İngi ltere ve Fransa ç ıkmaktadır. Fakat olan, Osmanlı Devletine olma kta, İngil­ tere cebren Kıbrısı işgal etmekte ( 1 878), Mısı r'a yerleşmekte ( 1 885), Fransa Tunusu elegeçi rmektedi r. ( 1 88 1 ) Yapılan islôhatlor d a Avrupalı devletlerin müdahalelerine sebep olmaktadır. Asl ında Rusya Avustu rya Osmanlılardaki meşrutiyet ha­ reketlerin i n kendilerine örnek olmasından da çekinmektedirler. Azın­ l ı kların sağlamak istedikleri şey ise i mtiyazlar, muhta riyet ve ba­ ğımsızlıktır . . . Kısacası bu islôhatların ciddi bir barış ortamı, birleşik kaynaşmış bir toplumu doğurması ve Avrupalıların artık bu meselele­ re karışmamasını beklemek mümkün değildir. Nitekim öyle olaca ktır. Bazen « Kutsal yerler» meselesi, bazen islôhatların yeterince uygulan · madığı iddiaları müdahale sebebi olacak, Osmanlı Devleti de her defasında daha fazla vermek zorunda kalacaktır. i l - M i lli isya nlar ve mill iyet meseleleri : Avrupada, Fransa ihtilôl iyle ortaya çıkan mill iyet meselesi Os­ manlı Devletinde bir parçalanma sebebi oldu .. Halbuki Avrupada Al­ manya ve İtalya devletlerinin kurulması bu fikrin zaferi olara k görül­ müştür. Osmanlı toplu m yapısı ise bir sosyal mozai k görünümünde idi. Bu toplumların her biri dil, inanç ve kültürünü yaşa tabilmişti. Şimdi bu toplulukları anayasa ve bir hanedan fikri etrafında birleşmek mümkün olamama ktadır. Bu gruplar (Azınl ıklar) şimdi, Avrupa devletlerinin desteğinden . Osma nlı Devletinin zaafından fayda lanara k istiklôllerini sağlamaya çal ışaca klard ı r. S ı rp isya n ı ( 1804-1 830), Yunan isyanı ( 1 820-1 829) ve Yunanistan ı n kurulması , Bosna-Hersek, Eflôk-Boğdan isyanları. bunlara Avrupa devletleri n i n müdahaleleri, bunlarla iç, içe gelişen 125 - Dr. A. Z. Polar. «Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sebepleri» Ist. 1962 sf: 60-102

1 27


bazı meseleler ( Mehmed Ali Paşa isya n ı ve M ı s ı r meselesi. Boğaz . lor meselesi gibi . . . ) Osmanlı Devletini sürekli buhran içinde bırak­ m ıştır. Bundan sonra Osmanlı Devleti, Balkanlarda kurulan bu dev­ letçiklerin tecavüzleriyle uğraşmaya başla mıştır. Meselô Yunanista n . kuru l uşundan sonra h e r buhranda topra klarını Osmanlı aleyh ine bü­ yütmek yolu n u tutmuştur. Bu hal devletin müslüman teb'asında da görülm üş. Osmanlı Dev· leli güneyde de huzursuz olmaya başlamıştır. O yıllarda güdülen « İs­ lômcılık» siyaseti bu toplumu, devletle kaynaştıramamışt ı r. ili - Avru.palı devletlere borçla nma 1 535'de Osmanlı Devletini n yararına görülen , üstelik bir emniyet unsuru olara k devamsızl ı k özelliği gösteren kapitülôsyonlar 1 740'dı devamlı hale getirilmişti. Bu kapitülôsyonlar, ticari i m tiyazlar sonun · da Osmanlı Devletinin ekonomisi iyice bozuldu. Osmanlılarda, bellren bu ekonomik güçlükler ve môli bozukluk­ lardan kurtulma fikri ilk defa 1. Abdülhamid'le ( 1 774-1 789) ortaya cıkmıştır. Fakat mümkün olmam ıştır. 1 1 1 . Selim devrinde ( 1 789-1807) bazı İslôm ülkelerinden borç almak için teşebbüse geçild iyse de başarılı olunamadı. i l . Mahmudun. ·ı ngiltereden borç a l mak teşebbüsü de netice vermemiştir. 1850'de bu borç para almak fikri Mecl is-i Vôlô'da uygun gö­ rüldü. Aynı yıl bir Paris ve Londra ban kasıyla yapılan mukaveleye göre 55.000.000 frank borç a l ı nacaktı. Fakat daha sonra, Abdülmecid zamanında borçlanma aleyhda rla rının baskısıyla bundan vazgeçildi. İlk borçlanma Kırım savaşı sırasında, 1 854'de yapıldı. 1 855'de ikinci borçlanma görü lür. Borçlanma karşıl ığında Mısır hazinesinden alınan pa ra Suriye ve İzm i r gümrük geli rlerinin bir kısmı gösteril­ mişti. 1 858 ve 1 860'da üçüncü ve dördüncü borçlanmala r yapıldı. Bun · lora rağmen israftan vazgeçilmediği için bu borclanmalardan bir ay­ da sağlanamadı. Devlet adamlarının bu hususta fazla bilgileri de yok ­ tu. Devlet borçları için, daimi gel i rlerden bazıları karşılık gösterili· yordu. Böylece Avrupa devletlerinin, Osmanlı mal iyesine müdahale­ leri kaçınılmaz oldu. Devletin môli istiklôli cok sarsı ldı ve sağlam bir ekonomi yaratmak imkônları azaldı. 128


Osmanlı Devleti, 1 874 yılına kadar onbeş dış borçlanma yapmış­ tı. Bu devrede eline ya klaşık olara k 1 27.000.000 l i ra geçti!ji halde, 239.000.000 l i raya yakı n borçlan m ıştı. ( 1 26) Osmanlı môliyesi iflôsın eşiğine gelmişti. Alıcılar kendi hükü metlerine başvurarak, a laca kların ı n tahsil i n i istiyorlardı. Nihayet İn­ g i l iz, Hollanda, Fransız, Alman, Avusturya, İtalyan ve Osman l ı ala­ caklılarının temsilcilerinden meydana gelen bir heyet, resmi adı «Dü­ yun-u Umumiye-i Osmaniye-i Meclisi İdaresi» adıyla, sabit gel i r­ lere bir ba kıma el koyuyorlardı. ( 1 27) Tuz i n h isarı, tütün, ispirto in­ h isarı. pul ve damga resmi, ipek ôşarı, bal ı k rOsumu. Bulgaristan emareti vergisi, Doğu Rumeli vergisi gibi geli rler bu i de reye bırakıl' mıştı. Osmanlı Devleti, Artık Avrupa için daha kolay yutulur bir lokma oluyordu. Buna rağmen borçlanmalar bundan sonra da sürdürü lmüş­ tü.

iV

-

Osmanlı Devletinin dış poli ti kadaki denge siyaseti :

Bu tabii diğer s iyasi olaylar, devletin iktisadi ve askeri durumu ile de bağlantılıdır. Artık Osmanlı Devleti yalnız başına ayak!{! dura · mamaktadır. Sürekli müdahaleler ve birbiri peşine gelen savaşlar devleti çok yıpratmışt ı . . Kaldı ki, Avrupa devletleri çok çabuk müt­ tefik değiştirmektedirler. Bir tarihte Osmanlının m üttefiki olan devlet, biraz sonra O'nun toprakla rının paylaşılması için gizli a n laşma yap­ maktadır. Osmanlı Devletinin, ilk defa Paris anlaşmasıyla ( 1 856) toprak bütünlüğü Avrupa devletlerin i n kefaretine bırakılmıştı. Bu hal, dev­ letlerarası politikada Qsmanlı Devletinin durumunu ortaya kıymakta­ dır. Bu duru m hükümranlık hakları bakı mından anlaşıla maz bir hal­ dir . . . Buna i mza a tan devletlerin de. 1 878 Berl i n Konferansında Osman­ lı topra klarını paylaştığını görüyoruz ... Osman l ı Devleti ise dış politikada, Avrupa büyük devletlerinin peşine g itmek suretiyle bir denge pol itikası uygulamaya çalışmıştı r. Osmanlı yaşamaktadır ama, bu büyük m i l letin devlet i n i n dağılması da uzun sürmektedir. Avrupa devletlerinin zara rlı politikaları dışar126

-

l. Hakkı Yeniay. «Yeni Osmanlı Borçları Tarihi» ist. 1964

sf: 52 127 - a.g.e. sf: 64-76 Ayrıca : Ord. Prof. Dr. E. Ziya Karal «Os­ manlı Tarihi» C. B Ank. 1962 sf: 427-428

129


dan beceriksiz, bilgisiz yönetim !çerden sanki tn yıkılışı cabuklaştır­ maktadırlar. Osmanlı devlet adamları, Avrupadaki pol itik nüfuzlarına göre İn· giltere, Fransa, Rusya taraflısı bir politika takip etmektedirler. Bu duruma göre, o devletin istanbuldakl büyük elcisi kendisini yöneti­ me karışmaya yetkili saymaktadır. En son Berlin Konferansında k i etkisi, Fransayı yenmesiyle yeni b i r g ü ç olara k beliren Almanya n ı n peşinden gidilir.. Fakat diğerlerinde olduğu gibi bu pol itikanın da zararları görülür. Osmanlı Devleti kendini 1 . Cihan Harbinin içinde bulur ve Devletin b irdenbire çözüldüğünü görürüz. Osmanlı Devletinin bu iç ve dış meseleleri, XX.yy. başlarında iyice a ğ ı rlaşır; il. Abdlhamid'in tahttan indirilişi, İtliha d ve Terakki yönetimi a rkasından Trablusgarb savaşı ( 1 91 1 ) . Balkan savaşları ( 1912-1913) sebebiyle Osma n l ı Devleti kendini toparlamaya va k : . bulamadan 1 . Cihan Harbi patlar . . . Mondros mütakeresi (30. E k i m . 1918) i l e aşağı-yukarı i k i yüz yıldan beri Türk devleti için takibedilen bütün yıkıcı pol i tikala rın ic­ raat safhasına g i rmesine lmkô n verilmiştir. Fakat yOce Türk M i l leti tarihi devamlılık ve edebiyat şuuru içinde yaşama azim ve i rades i n i siyasi haya tiyetini göstermiş ve M ustaa Kemal ATATÜRK'ün önder­ l iğinde yaptığı istiklôl Harbimizle Türkiye Cumhu riyeti Devleti'ni kur­ muştur.

1 30


D - DÜNYADA TÜRKLER

Bugün Türkler, tarihte büyük Türk devletlerinin kurulduğu olon­ londo dağını k holde ve siyasi kudretten yoksun olarak yoşomokto­ dırlor. Göçler, yeni kültür çevreleriyle temaslar, özell i kle İslômiyetle temastan sonra Türk nüfusu çok geniş coğrafi olanlara yayılmıştır; Batıda Balkonlardan, Orto-Avrupodon doğuda Büyük Okyanusa, ku­ zeyde Kuzey Buz Denizinden güneyde Tibet'e kadar olan geniş olan­ da Türkler yaşamaktadır. Bu geniş coğrafya içinde, iki yerde büyük Türk nüfusu biri kimi vardır. B i ri bağımsız tek Türk devleti olan Tür­ kiye Cumhuriyeti, diğeri de Türkiston'dır.. Türkiston'ın batı kısmı Rusların işgal inde, doğu kısmı do Cin işgal inde sömürge d u rumunda­ dır .. Bu iki kitle o rasında geçiş durumunda olan Azerbaycan bölgesi isa bir k ısmıyla ( Kuzey Azerbaycan) Rusların, bir kısmıyla (Güney Azerbaycan l ron'ın elinded i r. Bunlardan başka Türklerin toplu olarak bulundukları yerle r ldil­ U rol, Yo kutiston, Altay, Hakas, Tonnu-Tuvo bölgeleridi r.. Ayrıca ıYugoslovyodo Makedonya ve Üsküp hovo lisinde , Romonyodo Dobru­ co ve Besorobyodo, Bulgaristando Deliorman, Mestası.-Kızanlık, Fil ibe, Plevne ve Vorno bölgelerinde, Yunon lstando Botı-Trakyado ve 12 Adala rdan Rodos ve istonköyde, ı rakta hususiyle Kerkük hava­ lesinde, Suriyede Azez, Münbiç ve Lôzkiye bölgesinde, Afgonistanda ve Kıbrısta yaşarlar.» ( 1 28) Bu husustaki bilgiler ista tistiki olduğundan yıllara göre değişiklik gösterirler. Ayrıca sömü rge d u rumundaki Türk ülkelerinde nüfusun assimilosyoncu politikaya tôbi olduğu bazen toplu katliamlara ve toplu sürgünlere uğratı ldığı unutulmamalıdır.. Bilhassa bu h ususta Rus kaynakları, tamamen siyasi ve ideolojik düşüncelerle hem Türkleri 128

-

Yusuf Dönmez. «Tfirk Dünyasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyasına toplu bakış» T D EK . Ank. 1976 sf; 46 131


e ritme politikasına tôbl tutarken, K ı rım Türklerinde olduğu gibi ya yurtlarından sürerek, ya toplu katliam uygulad ıkla rından güven i l i r değildir .. R u s kaynakla rını değerlendiri rken bunla rı göz önüne almak mecburiyeti vardır. Sayın Yılmaz. ÔZTUNA eserinde (Türkiye Ta ri h i . C.I isı. 1963 sf: 1 1 0-120) dünyadaki Türklerin din, mezhep ve coğrafyaya göre ge­ niş bir tasnifini 1 963 istatiklerine göre verm iştir. Burada zikredece­ ğ i m iz 1 970 istatistikleri ve 1 979 tahmini raka mları toplam Türk " fusu hakkında bilgi vericidi r. ( 1 29) A - Batı Türkleri Türklerin yaşadıklan sahalar.

1970 nüfusu

1

-

2

-

Türkiye

1979 (tahmini)

35.666.000

45.000.000

Balkanla rdaki Tü rkler 1 .664.000 ( Romanya, Yunan ista n, Bulgaristan ve Yugoslavyadaki Türkler.) 1 33.000 3 - Kıbrıs Türkleri 4 - Suriye » 1 1 7.000 5 - I ra k » 707.000 4.203.000 6 - Kuzey Azerbaycan Türkleri 7 - Güney : » 4.623.000 » Toplam : . . . . . . . . . . . . 47.-1 13.000

2.500.000

310.000 500.000 1 .250.000 5.000.000 5.000.000 59.560.0r'l

B - Doğu Türkleri

1

2

129

1 32

-

>-

-

Batı Türkistan Türkleri ( Kazakistan, Özbekistan K ı rgızistan, Türkmenistan Tacikistan ve Ka rakalpaklar)

22.705.000

28. 800.000

12.310.000 Doğu Türkistan Türkleri ( Uygur, Kazak, Özbek , Kırgız, Ta tar ve Sarı Uygurlar.)

17.500.000

a.g.y. Ayrıca bkz : Prof. 1. Yarkın «Sovyet İstatistiklerine Göre Rusyada Türkler» Türk Kültürü Derg. C. XVI Sayı. 185 sf: 24-25 . . Doç. Dr. Mustafa Kafalı. «Dünya Türklüğti ve Esir Türkler» Töre Derg. Temmuz. 1979 s f : 10


3

-

Afgan Türkleri ( Kuzey Afgonistondo yoşıyon Türkler.) Toplam : . . . .

. .

3.1 78.000

. . . 38.1 93.000

3.500.000

49.800.00

C - İd il-Ural Türkleri. 1

-

Sibiryo Türkleri (Sibiryo, Yakut, Altay Türkleri, Hokoslor, Ton nu-Tuvolar.)

2 - Kozan Türkleri , Çuvaşlar, Baş­ ku rtlar, Tepterler, M işerler. Kolmuklor, Astorhon Türkleri) Toplam : . . . . . . . . . . . . . . . . . .

7.475.000

8.000.000

15.750.000 23.225.000

1 7.500.000 25.500.000

D - Kuzey Türkleri - Kuzey Kafkasya Türkleri, Kumuklar. Dağıstan Türk­ leri, Karaçaylar. Bal kar lo r, Nogayla r . . . ) Toplam : . . . ... ... .

.

.

1 .51 0.000 1 .510.000

1 .750.000 1 .750.000

Bu duruma göre; istatistiklerin ve tahmini ra kamların verdiği ne­ ticelere göre, bugün dünyada 140.000.000 civa rında Türk bulunduğuna hükmolunabilir. Tabii yakın za manlarda cereyan eden Kıbrıs Savaşı İ ra n olayları, Afgan istan müdahalesi gibi olayları da di kkate almak lôzımdır . . . B u toplam nüfusun yüzde yüze yakın dır. lslôm iyetten başka Hristiya n , Şa man Türklerin toplam ı hemen, hemen 3.000.000 fusun büyük çoğunluğu kendi milli d i l i n i ,

bir çoğunluğu müslüma n ­ v e diğer d i nlere mensup civarındadı r. Yine bu nü­ Türkçeyi kullanmaktadır

1 970 istatistiklerine göre çeşitli yoketme gayretlerine rağmen hemen, hemen en fazla Türk nüfusu Sovyet yönetim i nde yaşamakta­ d ı r. Buradaki istat istiklerde (1939, 1 959, 1 970 sayı mları) Türk nüfu­ sundaki a rtış çok düşük gösterilmiştir. Hatta. sayıma dahil ed ilme­ miştir bile ... Kırım Türkleri il. Dünya Savaşından sonra Sibi ryoya

133


sü rülmüşlerdir . . . Kozok Türkleri Sibiryonın endüstri bölgelerinde ca lıştırılmok üzere yurtlarından sürülmüşlerdir . . . İdeolojik amaçlı uygu­ lomolordo do büyük nüfus k ı rımla rı olmuştur; Kollektifleştirme ve kıtlık sebebiyle 1 933-1 934 devresinde sadece Kozokistondo 1 .400.000-1 .500.000 civarında Kozak Türkü Ölmüştür . . . ( 1 90) Cin kayna kları için de aynı propagandacı ve ossimilosyoncu tu­ tum söz konusudur. Resmi Cin kaynakları, Doğu Türkistan Türkleri­ nin nüfus durumunu kasıtlı olarak düşük göstermektedirler; 1 953'de bütün Doğu Türkistan nüfusu 4.873.608 olara k gösterild iği holdo 1 948-1 949 eyalet sayımla rında bölge nüfusu 6-7 milyon olara k ve­ riliyordu. ( 1 3 1 )

130

-

131

-

134

Yusuf Dönmez. a.g.y. s f : 50 a.g.y. sf: 52


E - SONUÇ Türk Tarihinin Özelllklerl

Tarih bir milletin karakteri ve tecrübelerinin toplamıdır. Arzu edi­ len, insanların nasıl sadece kendi tecrübelerinden değil, diğer in· sanların tecrübelerinden de yara rlanabilmesi ise, milletler de kendi milli ta rihlerini iyi bilmeleri gerektiği gibi dünya m i l letlerin i n birbir­ leriyle karşılaştırmal ı tarihlerini de iyi bilmek durumundadırlar. Böy­ le olduğunda bir cok tarih bilginlerini karşıtlarımızdan öğrenme du· ru mundo kalmayız. Aksi holde biz, öğrenmemiz istenilen kadarını is­ tenilen bicimde öğrenmek d u ru munda kalı rız.. Halbuki Tarih ilmi, bir öğretim (bilgi) işi olduğu kadar bir eğitim (ilgi/sevgi) işidir. Ta rih eğitim ve öğretiminden o moc. akademi k bir takım-bilgileri aktar­ mak değil, nesillerde milli bir tarih şuuru ve milli kültür sevgisi ka­ zandırmaktır. Bir milletin ta rih felsefesi o milletin tecrübeleri olduğu gibi. milli prensiplerinin de a rşividir. Tarihte yapılan hatalar, kusu rlar. ka­ zanılan başa rılar m i l l i bir a n layışla değerlendirilir, onlara göre ta­ vır ve kararlar alını r, tercihler yapıl ı rsa daha yararlı hareket edıl­ miş olur. Yine bir m illetin, nesillerini yetiştirecek olan asıl ilmi faaliyetler kültür. calışmolorıdır . . J.J. Rousseau 1 772 de « Polonya İdaresi Hakkında M ülôhazalor» adlı eserinde kanun yapmakta k i ga­ yenin halkın ruhlarına m illi bir fizyonomi vermek ve tahsilden ama­ cın d a kalblerde vatan an'onelerinl ve adetlerini da i ma yoşotmm; olduğunu belirtmiştir. ( 1 ) Mustafa Kemal Atatürk de «Yetişecek ço­ cuklarım ıza ve gençlerimize , görecekleri tahsilin h ududu ne olursa

1 Doç. Dr. Şerafettin Turan. «Tarih ve Milli otuş.» Türk Kültü­ rü Drg. S. 6 Sf. 8 (T.K.A.E. yay.) -

135


olsun, en evvel, her şeyden evvel Tü rkiyenin isti kbaline. kendi ben­ liğine, m i l li o n 'onelerine düşman olan bütün unsurla rla mücadele et­ mek lüzumu öğretilmelidir.» derken nesillerin sağlam bir ta rih şuur:.ı ile yetişmeleri lüzumunu belirtmiştir. (2) Ta rih toplumların mücadeleleri biçiminde görülmekted i r. Bu mü codele s ı rasında bazı toplumlar haya tiyetlerini koruyamamışlar, kay­ bolmuşlar. bazıları do tarihi bir devamlılık göstermişlerdir. Bunlar binlerce yıldan beri kendilerine has ortak değerleri koruyabilen top­ lumlard ı r. Toplumlar orasındak i bu m ücadele tarih boyunca çoğu kez askeri ve d i ni mücadele biçiminde sürmüştür .. Bu gün de kültü· reı ve ekonomik olanda sessiz faka t şiddetle sürmekted i r. O sebep­ ten goyesizce bilgiler nakletmek yerine, milli b i r tarih felsefesine sahip olmak ve tarih değerlerini korumak gerekmektedir. Toplumlar tarih boyunca ya ra ttıkları medeniyetlerle hayat felse­ felerini, toplumsal özel liklerin i ortaya koymuşlardır. Zaten on­ ları do birbi rlerinden ayıran bu özelliklerdir. Bu acıdan incelendiğin­ de Türk tari h i n i n , diğer toplumları n tarihlerinden bazı farklı özel l i k · ler gösterd i ğ i n i tespit edebili riz; A - Türk Tarihi bir «mllli Tarlh»tir : Yani Türk tarihi bir mille­ tin tarihidir. Türk Tarih i n i bel l i bir sosyal s ın ıfın tor:ihi, bir coğrafya­ nın tarihi veya bir d i n tarihi olarak takdim etmek mümkün değildir . İki bin yılı aşkın Türk Ta rihi üc büyük kültür çevresiyle temasa ge;­ miştir. (Uza k-Doğu İslam-Ba tı kültür çevreleri) Bu uzun tarihi d<;v; re Cinden, Orta-Avrupoya kadar uzanan çok geniş coğroyo üzerin · de geçmiştir. Bu geniş coğroyo üzerindeki ikibin yılı aşkın Türk tari· h i n i bir coğrafyaya · bağlamak veya belli bir kültür çevresi icindf' yorumlamak mümkün değildir. Bu bütün Türk m illet i n i n devamlılık gösteren tarih idi r. Türk tari h i n i s ı n ı f mücadeleleri acısından değerlendi rmek Türk toplum yapısını, Batının sınıfçı topl um yapısı gibi görmek ve yorum­ lamak cabasıd ı r. Türk aydınları ya kapita lizmi ya do Ma rksist-Sos­ yalizmi (Komün izm) tercih etmek zorunda görüyorlar kend ilerini.. As­ l ında kapitalizm de, sosya l izm de esasta Batı topl um yapıs ı n ı n ü rü­ nüdü rler ve materya listtirler. Bu sosya l ist kesim bu iki yoldan bi ri­ nin mutlaka seç i m i n i hatta «sosyalizm ötesinde bir gelişme bicim · 2

-

136

«Atatürk-Türk Gencinin El Kitabı» M.E. Bsm. İst. 1973 sf. 28


leri a ramanın anlamsızl ığını « iddia edecek kadar bir sosyal kompleks ve doğmatik düşünce içinde bulunuyorlar. (3) Halbuki Türk toplu­ munun sosyo-ekonomik yapısı s ı nıflaşmayı, sınıf çatışmasın ı doğı.;­ racak biçimde gelişmemişti. Emmanueı MOUNİER'e göre sosyal sın ıflar toplumda değişik iti­ ba r sahibi n ispeten kapa l ı sosyal gruplardır. Toplumda, grupların fa rklı sosyal yerlerinin olması onların toplumdaki rol leri (siyasi, eko nomik, d ini, askeri roller gibi) hayat tarzı, eğitimleri ile bel iriyor .. Ma rksist s ı n ıflamada ise toplumdaki ekonom ik rol esas a l ı nm ıştır. fakat bu görüş modern toplumları n sosyal yapılarını tam olara k açık­ lamaz. (4) Geçmişte de sınıf çatışmaları yerleşik toplumların tarihi meselesi olmuştur. Bu toplumlardaki din adamları, büyük toprak sa­ hipleri ve askerler yönetime etki l i olarak katılmışlar, bunun için mü­ cadele de vermişlerdir. Türk toplumu ise tamamen yerleşik veya ta­ ma men göçebe değildi. Zi raatçi, tücca r olan Türk kavimleri olduğu gibi göçebe olanlar da vard ı . Yayla hayatı n ı n ekonom ik faal iyeti ola­ rak hayvancılık gelişi rken ona bağlı olarak dericil i k ve dokumacı l ı k d a gel işmekteydi. Türk kumaşları Ön-Asya piyasasında a ra nmak­ tayd ı . Türkler madencil i kte de ileri idiler, Maden kömürünü biliyor­ lar, dem i ri işl iyorlardı. Nişad ırı, fosfatı, boraksı biliyorlardı. Ayrıca ipek-yol u Orta Asyadan geçiyordu ve bu yolun kontrolu Türklerin elinde idi. Türkler ticaretle de uğraşıyorlard ı . Bu orijinal Türk kül­ türüne «Stepp Kültürü/Bozkır Kültürü» den m iştir. Bu kültür kendine has hukuk anlayışı, toprak düzeni, sosyal hayat , yönetim tarzı oluş­ turmuştur. Sınıfçı topl umlarda gördüğümüz toprak, din, askerl ik gibi ayırıcı unsurlar Türk topl umunda bir sınıfç ı l ı k şuuru ve sınıf çatışması ya­ ratmam ıştır. Diğer eski-cağ toplu mlarında olduğu gibi Türklerde de mülkiyet a n layışı vardı. Mezopotamyadaki silindir mühürler ( M.Ö. 4 bin) Mohenjo-Daro'daki damga mühürler (M.ô_ 6-5. bin) eski top lu mlardaki mülkiyet anlayışı n ı n işaretlerid i r. Türklerde ise yalnız yaylaların mülk iyeti devlette ( İ L) idi. Buraları kullananlar İ L'e vergi verirler, bununla İ L'in ihtiyaçları gideri l i rdi. Eski Türklerde insan-toprak ilişkileri de orijinaldir; Toprağın git­ tikçe bölünmesi ve Avrupa t ipi bir feodal izm görülmemektedir. Türk 3 - Taha Akyol. Devlet drg. S. 179/9-4-1973 sf. 7 (naklen) 4 - Pıerre Laroque «Sosyal Sınıflar» İst. 1969 Çev. Dr. Yaşar Gür­ büz sf. 13 137


h ükümdarı Tanrının kut'uyla, yard ı mıyla hükümdar olduklarına ina­ n ı rlardı. Göktürk Kağan ı Bilge Kağan, Orhun a n ı tlarında kardeşi Gültekinle sözleşerek milletinin adı, sanı yok olmasın diye gündüz oturmadan, , gece uyumadan, ölesiye, bitesiye çalıştığını anlatıyor. Böylece çalışarak Tan rı n ı n yard ı m ı ve bahtının acık olmasıyla ba­ şarıya ulaştığını beli rtiyor. (5) Yönetimdeki bu « ku t» anlayışı sın ırsız bir hakimiyete imkan vermemektedir. (6) Hükümdarı n görevi milleti­ ne hizmet etmek idi. Aksi halde Tanrı o hükümdardan kut'unu cevi­ rirdi. .. Ku tadgu-bilig halkın hükümdardan isted iklerini : o - İktisadi istikra r. b-Ad il kanun. c-Asayiş olara k s ı raladıktan sonra şöyle der: «Ey h ükümdar sen önce bunları yerine getir sonra kendi hakkını isteyebilirsin.» «Bey iyi kanun yap. Kanuna kendin riayet et ki, halk da sana itaat etsin» . (7) Aksi halde halk, Tanrının hükümda rdan yü1 çevird iğine h ükmeder ve O'nu tahtdan indirmeye hak görürdü .. Bu­ radan anlaşılacağı g i bi toplumda herhangi bir züm renin üstünlüğü bir tarafa hükümdarın adil kanun yapması ve öncel ikle kendin i n b u n a uyması isteniyor. Bir züm renin kayırılması bir zümrenin ezilme­ si d u rumu yoktur. Aksi halde hükümdar tahtından indiriliyordu .. Yük­ sek otorite Tanrıydı .. Hükümdarın yetkisi, o da mutlak olmamak ka)· dıyla yönetimde idi. Hükümdar öldüğünde toprak paylaşılamazdı. Tü rklerde cvatan» anlayışı ilk çağlardan beri vardı. Böyle olunca top­ rak daima pa rçalanıp küçülmemiş ve Avrupa tipi bir feodalizm doğ­ mamıştıt. Avrupa toplu mlarında ise toprak ve fert hükümdarın mülkünde idi. Feoda l bey'in toprağa ve onun üzerinde yaşıyan insanlara mut­ lak ve serbest hakimiyeti vardı. Ferdin toprağa m ü l kiyeti olmadığı gibi üretim a raçlarına ve ü rettiği mala da tasarrufu yoktu; Slavlar­ da köle tica reti, Hindistanda paryalar, Eski-Yunanda Aristotalesin uehlihayvan» ve «canlı alet» dediği doğrudan mülk sayılan insanlar bulunma ktaydı. Eski Türk toplu munda ise sosyal ve ekonomik haya­ tın bir gereği olarak " ..göçlerde ailelerin ve fertlerin kendilerine is­ tedikleri gibi tasarruf etmeleri onlardaki hü rriyet duygusunu ve ser­ bestçe davranma temayülünü daima canlı tutmakta idi. Bu hal ise 5

-

6

-

7

Prof. Dr. Muharrem Ergin «Orhun Abideleri» M.E. Bsm . İst 1970 sf: 23 Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu . «Türk Milli Kürtüril» Ank. 1971 sf: 225 a.g.e. sf: 211

-

138


eski Türk devletlerinde, tabiatıyla kölel iği ve bazı zümreler için im­ tiyazlılık durumunu önlüyor ayrıca bozkır kültürünün ekonomik özel­ liği de adalet. eşitlik ve i nsana sayg ı prensiplerinin gelişmesine ya r­ d ı m ediyordu." (8) Nitekim Türk topl :.ımunun yasası nitel iğindeki tö­ re'ni n de Kutadgu-Bilig'e göre bu özellikleri taşıd ı ğ ı görülür. Bun'l göre töre'nin değişmez prensipleri Kön ilik (Adalet)-Uz'luk ( İyilik, faydalık)-Tüz'lük (Eşitlik)-Kişilik ( İnsa n l ı k) idi. Böyle olunca devlet de bell i bir sosyal sınıfı değil, m illetin bütününü kaplayan sosyal bir teşkilattı. Devlete verilen « Baba » a nlayışı adaletçi , koruyucu ka­ rakterinden dolayı idi. Kölelik ve i mtiyazl ılık a rasındaki sın ıflama kaynağ ı n ı yerleşik kül · türlerden, onların oluşturduğu sosyo-ekonomik özelliklerden almak­ tadı r. Toprak a ristokrasisi bu toplumlarda görülürken, hem eski Tür� toplumunun yaygın mülkiyeti bunu önlediği gibi mülkiyetin temel fa k­ törü d e toprak değildi. Türk tarihinin toprak düzenindeki o rijinal bul uşu «Timar» rejimı olmuştur. Bu toprak rej i m i İslam iyetle birl ikte daha da oturmuştur. Timar olarak tespit edilen topraklar hizmet karşılığı veril i rken, timar sahibinin timarla ilişkisi de gayet hass � s olarak düzenlenmiştir. Ti­ mar sahibi o t imardaki bir kısım gelirleri toplamaktaydı. Bunlar d , oradaki ü retimle oranlıydı. Timarlar üç yılda bir değiştirilir, böyleco bir nüfuz elde edilmesine imkôn verilmezdi. Timar üzerinde çalışan kişiler ü rettikleri mala, ü retim araçları­ larının mülkiyetine ve ü rettikleri malın serbest tasarrufuna sahip idi­ ler. Timar arazisi, timar sahibinin tapulu a razisi değildi. Timar a razisi kişiler üzerinde tapu ile bulunabiliyordu. Timar sahibi a razinin sa­ h ibi değil, oradan toplanan öşür'ün ve bir takım vergilerin sah i bi ta ralından öşür v.s. vergileri alınan a razi idi. (9) Bu toprak düzeni Türklerde bir toprak a ristokrasisi ile topraksız (esir-köylü) sın ıfla­ rın doğmasına imkôn vermediği gibi, ayrıca bir soylular sınıfı bil& doğmamıştı. ( 10) 9

M. Zeki Pakalın «Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlü­ ğü» Timar md. 10 - Prof. Dr. Osman Turan «Türk Cihan Hakimiyeti..» C . I lst 1969 sf : 120 1969 sf: 120 Ord. Prof . Ekrem Akurgal. Cumhuriyet Gzt/22.4.1976 sf. 2 Ord. Prof. Enver Z. Karal. «Osmanlı Tarihb C . 6 sf. 105 Ank. 1976 TTK. yay. -

139


Bunlardan başka vakıf ve mülk a raziler de belli bir toprak a ris · tokrosisinin doğmasını önlemiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğunun genel çöküşü sırasında bu toprak düzeni bozulmuş, bir cok suistimal­ ler ol muştur. Timor sistemi de 1848 de tama men kaldırılmıştır .. Zaten bu devreden sonra ( 1 839 ve son rası ) Osmanlı İmparatorl uğu devam l ı yenileşme çabaları v e buhra nlar içinde görülür .. Toplumlarda sosyal acıdan bir fa rkl ılaşma do askerliğin bir meslek olarak belirip, imtiyaz kazanmasıyla olmuştur. Feodal top­ lumda asil in ve senyörün k_öylüye olan üstünlüğü onun oynadığı askeri' rolden ileri geliyordu ( 1 1 ) Türklerde ise böyle bir durum yoktu. As­ ker olmak bir oyırocılık değildi. Bozkır hayatı n ı n bir gereği ola ra k her Türk mü kemmel savaşçıydı. Türk m i lletinin tarihi karakteri olan ordu-m illet özelliği hem ruh yapısında hem teşkilatında böyle oluş­ muştur. Timor sahipleri de belli bir akçe gel i rden sonrası icin a t l ı asker beslemek zorunda idiler. Bunlar barış zaman ında üretken i n ­ sanlardı. Savaş sırasında i s e Beylerbeyin i n komutasında sürotle sa­ vaşa intikal ederlerdi. Timorlı sipahiler Türk ordusunun yüzde sek­ sen ini meydana getirirlerdi. Toplumlarda imtiyazlı sosyal grupla rın-s ı n ı fların meydana gel­ mesinde rol oynayan bir fa ktör de ruhani bir zümreye mensup ol­ maktı. Eski site-şehir devletlerinde din adamlarının yönetimdeki et­ kilerini biliyoruz. Hatta hü kümdarlar yetkilerin i başrahiplik sıfatıyl'l do güçlendi riyorlardı. Daha sonra h ristiyon dünyası nda kilisenin sos­ yal ve siyasi etkisini de görüyoruz. Orta-Cağ Avruposındo kil ise­ nin toplumda ekonomik rolünden de bahsetmek mümkündür. Kil isen in büyük m ülkleri ve mali imkônlorı bulunmaktaydı. Eski Türk toplum­ larında ise imtiyazlı bir ruhban sın ıfı yoktu. Çünkü Türk topl ulukla r, daha çok siyasi kara k terde olup dini karakterde değildi. " Orhun kitô­ beleri dahil eski bozkır Türk vesikala rında din adamlarından hemen hiç bahsedi lmemesi bu bakımdan d ikkate değer bir nokta teşk i l eder." ( 1 3)

11

-

Pıerre Laraque «a.g.e.» sf. 12

12 - Praf. Dr. Ibrahim Kafesoğlu «Türk Milli Killturü» Ank sf. 213 13

-

140

a.g.e. sf. 214

1977


lslaml devirlerde ise; Zaten İslam dininde. din adamları diye imtiyazlı bir ruhban s ınıfı yoktu. Böyle olunca onların yönetimi etki­ leyecek m ülkleri. imtiyazları ve tasarrufları da olamamıştır. İ slamiyet Türk toplumunun demokratik özelliklerini kuvvetlendir­ miştir. " İslômlıkta bütün i nsanların Tan rı önünde eşit olmaları ve i tikatlarından ancak O'na karşı sorumlu bulunmaları. Tanrı ile kul a ra­ sında hiç bir a racının bulunmaması Osmanlı İmperatorluğunda, Av­ rupada görüldüğü gibi doğuşla gelen bir asaleti n k u rulmasına ve imtiyazlı s ı n ıfların teşekkülüne." ( 14) İslamiyet zaten ilke olarak eşit­ lik prensibini savunmaktaydı. Avrupa hrıstiyan toplumu ise Tan rı adına günahlarının af ed ildiği, endülüja nsların satıldığı b i r tarih ten geliyordu. Osman l ı İmpa ratorluğunda ise d i n adamları, il miye men­ supları bir ruhani sınıf değildi. İslôm toplumunda kişi Tan rıya karşı imônı ve i tikatı ile sorumlu idi. Osmanlı devleti nde müftü, kad ı, mü­ derris ve şeyhülislôma gösterilen hü rmet, şahıslarında ilme ve fazi­ lete gösterilen hürmetten başka bir şey değildi. Bunlar aynı zaman ­ d a memur d u rumundaydılar. Tayinle geli r. azille giderlerdi. Cevdet Paşa bir konuşma s ı rasında Fransız elcisi Marqui de Mautier'in ilmiye mensupları n ı , Avrupadaki ruhbanlar-din adamları sınıfı g ibi değerlendirmesi karşısında müdahale ederek bir hristiya n çocuğunun doğduğunda vaftiz i c i n , daha sonra Allaha ibadet için, günahlarını affetti rebilmek· için papazın a racılığına mecbur olduğu­ nu beli rtir. Bir h ristiyan ölülerine dua etmek için de papaza muh­ taçtır. Cevdet Paşa bu dini işlerin yapılmasında hep papaza başvur­ mak zorunda kalan h ristiyan kişinin bu din adamları tarafından is­ tismar ed ild iğini ve sömü rüldüğünü bel i rterek İslam 'da böyle bir s ı ­ n ı f durumunun olmadığını beli rtir; "Bir İslôm çocuğu doğar, babası kulağına ezan okur ve adını kor. imam efendiye muhtaç olmaz. Çocuk büyür ilmOha l i n i öğren i r, kend i kendine Cenab--ı Hakka dua eder. Öğrenmek için hocaya muhtaç olur ama i badet icin başkası­ nın a racılığına muhtaç olmaz ve cemaat i le namaz kılacak oldukla­ rında içlerinden bi risi imam olur. Filvaki imamet hizmetine getirmek için bir camiye, bir imam tayin olunmak ôdet olmuş ise de bu adet d ini mecbu riyetten olmayıp, i mam efendi bulunmaz ise cemaatten b i risi imam olur. na maz kılınır. Ve İ slam dininde giinahları ancak Allah Tealô af eder. Lôzım olan a ncak acık kalb ile ya rva rmak tır. 14

-

Ord. Prof. Enver Z. Karal «Osmanlı Tarihi» C . 6 sf. 260 Ank. 1976 141


Rab ile kul a rasına başkası g i remez" diyerek bir müslümanın ölü­ lerinin ruhuna kuran o kuyup, bağışlarken yine hocaya muhtaç ol­ madığını, imam ve müezzin gibi kişilerin hep birer hizmet veren ki­ şiler olduğunu ve diğer kişilerden farkı olmadığını beli rtiyor. Kısaca Cevdet Paşa "El hasıl m illeti islômiyede clerge-ruhban sı nıfı yol<· tur, bunlar bir hizmet veren memurlard ı r." d i yor. (15) Türk-İslôm toplumunda kişiler anca k yetenekleri ve hizmetleriy­ le yer a lırlardı. Fertler toplumda şahsi kabiliyet ve mesleki bilgile­ rlyle yükselebilirlerdi. "Memurların otoriteleri işgal ettikleri hiznk , mevkilerinden ilerl gelen idari bir otorite idi. Memur ideali, Padişu­ hın şahsında din ve devlete hizmetten ibaretti" "Memurlar, memuri­ yet salahiyetleri d ışında imtiyazlara sahip bulunmad ıkla rı için, h a l k tarafından yaptıkları işlere göre takdir edilirler v e saygı görürlerd i . " (16) Prof. Dr. Enver Ziya Karalın da bel i rttiği gibi Osmonlı İmpa:: ratorluğunda, Avrupada olduğu gibi imtiyazlara dayanan mistokrat bir sınıf yoktu. İ tibar ve yetki devlet kapısında görülen hizmetle kaza n ı l ı rdı. Bu hizmetten ayrılan kişi hizmetten önceki seviyesine inerdi. (17) Osmanlı impa ratorluğunda padişahın yetkileri de mutlak ve sı­ nırsız değildi. "Padişah geleneklere ve şeriata karşı sorumlu idi. Gelenekler ve şeriat kanun mahiyetindedir. Şu halde padişah ka­ nun önünde sorumlu demektir." ( 1 8) Ayrıca Osmanlı İmpara torlu­ ğunda "Avrupa derebeyliğinde olduğu gibi s ınıfla ra göre ayrı hü­ kümler yok idi." (19) Prof. Dr. Enver Ziya Koral Osmanlı toplumunda esirlere de de­ ğinerek, onların hiç hukuku olmayan insanlar olmadığını belirtiyor. Bu kişiler varlıklı a ilelerin hizmetlerinde bulunurlar, aileden biri g i b i muamele görürler, hatta evin yetişmiş k ı z ı i l e evlendirilirler. okutu­ lur, eğitil i rlerdi. Pekçokları devlet hizmetinde Paşa'lığa kadar yüksel­ mişlerdir. i l . Mahmut'un ünlü sadraza mlarından Hüsrev Paşa böyle yetişmişti. (20) Ondokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru devlet yöneti15

-

a.g e . sf. 148

16 - a.g.e sf. 272 17 - Prof. Dr. Enver Z. Karal «Osmanlı Tarihi» C. 5 sf. 2 Ank . 1970 18 a.g.e. sf. 4 19 - Prof. Dr. Enver Z. Karal «Osmanlı Tarihi» C. 6 sf 274 Ank 1976 20 - a.g.e. sf. 273 -

.

142


minin zayıflamasıyla bölgesel otoriteler tOremiştl ama "bunlar Türk­ ·ısıam cemiyetin in demokratik karakterini değiştirmlyerek İmpara­ torluk tarihinde bir a rıza olara k kalmışlardır." ( 2 1 ) Bazı bilginlerce de e s k i T ü r k yazıtlarındaki bir t a k ı m deyimler­ den hareket edilerek bir sınıflaşmanın izleri a ra n mıştır. Prof-Dr. Ba­ haeddin Ögel " Eski Türk yazıtlarında " Ka ra kemikli budun" deyimini gören bazı Rus bilginleri, Eski Türklerde sosyal bir sınıflanma ve ayrıca bir sınıf mücadelesi olduğu sonucuna da varmışlard ı . Belge­ leri ve gerçekleri bir tarafa bırakara k tek bir deyime ve söze daya­ nıp büyük neticele r çıka rmak herhalde ilmin yüksek metodu ile ka­ bili telif olmasa gerektir." diyerek bu f i k i rlerin ideolojik bir zorlama olduğunu beli rtiyor. (22) Türk toplum yapısını bilmeden yapılan bu tip iddialar ancak bir zorla madan ibaret kalırlar. Bu kara kemik-ak kemi k gibi sözler de yanlış yorumlanmıştır. Türk devletinin akı nları, zaferleri milletin tümünün başarısıydı. Böyle bir milli birlik olmasay­ d ı başa rılar süremez ve kuvvetli devletler kurulamazdı. Türk tarihin­ deki bu ortak yarar, bir ülkü ve disiplin altında olurdu. (23) ·

Türk Devletlerinin kuruluşunda büyük rol oynayan boy'un daha sonra hakim bir rol oynadığı görülüyor.. Ancak bu bir yönetici po­ zisyonudur; "Devletin kuruluşunda h izmeti geçmiş ve iktidarı elinde tutan zümrelerin emir ve kumanda mevkilerin i alara k idareci duru­ muna geçmeleri ve dolayısıyla devlette idare edilenlere nazaran bir farklılık göstermeleri tabiid ir." (24) Anlaşıldığı üzere bu farklılık dev­ letin kuru luşunda oynanan rolden, o boy'un sosyal rolünden ileri gelmektedi r . . Bu bir fa rklılık şuuru değildir. Kaldı ki bu yöneticile­ rin tasarrufu mutlak ve kontrolsüz değildir .. Yukarki bölümlerde "Hü­ kümdarlık" anlayışını bel i rtmiştik. Ayrıca bir de, yabancı bilginler ta ­ rafından Assemble Nationale-Milli Meclis diye adlandırılan, her -yıl toplanan meclis ve hükümdarın yanında daima bulunan bir Danışma Kurulu veya Devlet Meclisi vardı. (25) Bu insanların toplumda kural­ ların uygulanması bakımından diğerlerden bir a y ı racılığı da yoktu; 21 22

-

23 24

-

25

-

-

a.g.e. sf. 270 Prof. Dr. Bahaeddin Öge! «Türk Kültürünün Gelişme Çağ. !arı» C. 1 M.E. Bsm. İst. 1971 sf. 36 a.g.e. sf. 37 Prof. Dr. Ibrahim Kafcsoğlu «Türk Milli Kültürü» Ank. 1977 sf. 217 a.g.e. sf. 226

-

143


" Beylerin ve buyrukların vergilerden, cezalardan veya başka herhan· g i bir resmi yükümlülükten muaf tutulduklarına dair bir işaret yc tur." (26) Daha sonra Türk devletine katılan sosyal gruplarca sürdü rü len adetlerin Türk toplumuna mal ed ilmesi mümkün değild i r. Çünkü Türk­ ler yönetimlerine aldıkları toplumla_nn sosyal varlıklarına ve inanç­ larına müdahale etmemişlerdir. Bir takım terimlerden hareket ede­ rek bir sınıf va rlığını göstermeye yönelen çabalar da boşa olmuş­ tur. Bu iddiaların, tari h i , sınıf çatışması olara k göstermek saplantı­ sının gayreti olduğunu yukarda da belirtm iştik; Mesela, Hazarlara ait İslam kaynaklarında geçen "El Hazar el-h.l.s" tabirine dayana­ rak bir halis Hazar, asil Haza r'ların varlığı iddia edilmiştir. Fa kat bu görüşteki yanlışl ı k " . . bu kütlenin Hazar ülkesinde yaşayan Halis adlı müslüman Harezmliler olduğu anlaşılmakla ortaya çıkmıştır." (27) Türk Devleti, toplumun herhangi bir kesimini değil bütününü kaplam ış ve milletin refa h ı n ı , mutlu l uğunu a maç edinmiştir. Onuı1 için Türk Ta rihi sınıflar mücadelesi veya sınıf hegemonyası karak­ terinde değil " M i l l i Ta rih" karakterindedir. Türk Tarihinin binlerce yıldır oluşturduğu bir sosyal yapısı hayat görüşü, insanlık anlayışı hukuk yapısı ve gelenekleri vardır. Türk tarihine bakış açısı da bu olmalıdır. Türk devletleri ve Türk toplumunun sosyal yapısı Avrupa­ nın İlk çağ veya Orta-Çağ devleti gibi düşünülüp, o toplumun kop­ yası gibi değerlend irilmemelidir. ..• -

B Türk Tarihi bir "Coğrafya Tarihi" değildir.; Türk tarihini bir coğrafi alanla s ı n ı rl ıyam ıyoruz. Türk tari h i eski çağlardan beri düşü­ nülürse, Cinden Orta-Avrupaya, Kuzey-Avrupadan, Ön-Asyaya, Basraya kadar uzanan alanda geçmektedir. Bu geniş alanlarda Tür k­ ler çeşitli kültürlerle temasa gelmişler fakat kendilerine has özel­ l ikleri kaybetmemişlerdir. Aksine bulundukları coğrafyalara kendi kül­ tür damgalarını vurmuşla rdı r. Buralarda meydana gelen medeniyet­ ler, ana kültürden kopuk o coğrafyalara has melez kültürler değil­ d ir. Orta-Asyada, İ randa, Anadoluda, Doğu-Avrupada , Kuzey-Ka­ radeniz alanlarında kurulan Tü rk devletlerin i ve Türk kültürü, tarihi, Ti.irk Devletinin ve ana Türk kültürünün uzantısıdır. Bu d u rumun Anadol u üzerinde oluşumunu düşünürsek; Xl .yy. ba· tı yolu göçleriyle Anadolu coğrafyası tam bir Türk yurdu haline -

26 27

-

-

1 44

a.g.e. sf. 215 a.g.e. sf. 217


gelmiştir. Burada yaratılan Türk medeniyeti, Anadolu n u n ionyadorı, H i titlere ve daha sonrakilerin bu coğrafyada karışarak meydana ge­ t i rdikleri melez bir medeniyet değildi. Diğer bir acıdan, buradaki Türk medeniyeti, bu coğrafyada İslôm cercevesi içinde eriyen top­ lumların melez bir medeniyeti de değildi.. Bu iki yorum da Tür-< Tarihini, Anadolu coğrafyasına hapsetmek olur .. Burada doğan kül­ tür, ana Türk kültür kalıbına yabancılaşmış, sadece kendine benzer bir kültür değildir. Prof. Dr. M ustafa Akdağ da Anadoluda Türk kül · türünün doğuşunu tanı mlarken, bu doğuşun basitten mükemmele do­ ğil, gelişim çizgisinin hayli ileri bir noktasında doğduğunu· belirtir. (28) Buradaki medeniyet eğer sadece kendine benzer olarak olus­ saydı, orijinal başlangıç noktasından itibaren izlenmesi gerekird i . Halbuki burada d a bel i rtildiği g i bi b u kültür, aslı nda Türk Kültürü­ nün bütünlüğü içinde bir tezahürdür . . . Profösör yuka rıda beli rttiği­ m iz bilginin devamında da "Selçuki Türkiyesinin insan unsurunu h i ç olmazsa yüzde doksan ola rak göçebe Oğuzlar (Türkmenler) teş­ kil etmiş bulunuyorlardı. Bu ı rkların ka rışması ile yeni bir m illet ve­ ya içtimai malgamanın ortaya cıkmış hali aslô görülmemiştir." diye­ rek Anadoluda ya ratılan Türk medeniyetinin özelliğini ortaya koyu­ yor. (29) Prof. Dr. Osman Turan da Anadolunun Türkleşmesinden bahse­ derken bu tarihi olayın, yerl i halkın i htidası ( müslüman olması) veya imhôsı ile acıklanm ıyacağını beli rtip.. "büyük m u hacereti ve etnık değişmeleri i tibara almayan bu tahmini görüşlere a rt ı k bir ehemmi­ yet verilemez" demektedir. (30) Burada Anadolunun Türkleşmesi olayına girmiyeceğiz. Fakat göstermek istiyoruz k i Türk Tarihini, geçtiği o zaman ve coğrafya ile kayıtlı kılmak mümkün değildir. C - Türk Tarihi bir "bütünlük ve devamlılık" gösterir : Orta-· Avrupadakl Attilayı, iranda Secukileri, Karahanlıları daha önceleıı Gökt ll rkleri, Uygurları, Anadoluda Osmanlıla r ve Türkiye Cumhurı­ yetl devletlerini ayrı, ayrı görmek yanlıştır. Bunların hepsi bir "Bü28

-

29

-

30

-

Prof. Dr. Mustafa Akdağ «Türkiyenin İktisadi ve İçtimai Tarihi» C. lst. 1974 sf. 10 Cem Yay.. a.g.e. sf. 10 Prof. Dr. Osman Turan «Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti» 2. bsk. İst. 1969 sf. 2 1 1 Ayrıca bkz : aynı yaza­ rın> Selçuklular Zamanında Türkiye» İst. 1971 sf. 37-44

145


yCık Türk Devleti" başlı!)ı altında toplanabilir. Bunları kuran toplu­ luklar aynı soydan, tarih birliği içinde, kültür beraberl iği içindedir­ ler.. Yönetim anlayışla rı, teşkilatları aynı idi. Ayn ı ül külere inan­ m ışlardı.. Yoksa bir ·Göktürk milleti , Karahanlı mi lleti, Selçuklu mil­ leti yoktur. Zamanı mızdan altmış-yetmiş yıl önce Osmanl ı olan bir millet şimdi Türk m illeti mi olaca ktır. . Aksine ortada tarihi, devam­ l ı l ı k gösteren bir Türk Ta rihi ve Türk milleti vard ı r. Yoksa dedele­ ri m iz ayrı milletten biz ayrı milletten m i olacağız? Dili miz, inançları­ mız, geleneklerimiz, hayat görüşümüz aynı olduğu halde . . ? Büyük Hun Devletinden itibaren bakıldığında Türk devletleri i nişli-çıkışlı bir g rafik gösterirler; Hun-Göktürk-Kutluk Devletle­ ri . . . . . . Anadolu Selçuki Devleti--Osmanlı Devleti-Türkiye Cumhuri yeti Devleti gibi . . . Binlerce yıllık tarih içinde yer ve yönetim şekille rindeki değişiklik tabiidir. Dünya tarihine kültür bütünlüğü içinde bağımsız olarak sü regelen tek mill iyet tarihi Türk Tarihidir .. ·

Orhun a nıtla rında Bilge Kağan " Üstte mavi gök, altta yağız yer ya ratıldığında ikisi a rasında insanoğlu ya ratılmış, insanoğlunun üze­ rine ecdadım Bumın Kağan , istemi Kağan oturmuş. Otura ra k Tür'< m illetini n ilini, töresini tutuvermiş, düzene sokuvermiş. "derken Tür,� m illetin! ve tarihini ezelden, ya ratılışla başlatıyor ve "Tü rk Oğu7 Beyleri, m illeti işit; Üstte gök basmasa, altta yer delinmese Türk millet! illnl, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti vaz geç, pişman ol." derken de Türk milletinin ve ta rihinin ebediyete kadar yaşıyaca­ ğına olan inancını belirtiyor.. Ayn ı anlayış daha sonra "Devlet-i Ebed Müddet" şeklinde görülecektir. . M illetlerin liderlerinin, devlet kurucu önderlerinin sözlerini s ı ra­ dan kabul etmemek gerekir. Onlar bu sözleriyle milletlerinin inançla­ rının tercümanı olmuşlardır. M ustafa Kemal Atatürk de yine aynı şu urla "Türk m illeti ilelebet yaşıyacaktır." demişti.. Bir m illetin tarih­ ler boyu gönüllerine v u rulan bu şuur kudretin, bütünlüğün ve devam­ lılığın inançlı ifadeleridir .. D Türk Tarihi "Medeniyetçi bir fütuhat tarlhi"dlr; Fetih ve işgal ayrı ayrı şeylerdir. İşgalde bir zor unsuru vardır. Kısa vadel i bir tak ı m çıkarları sağlama sözkonusudur. "ışgalin a rkası nda işgôlci kuvvetlerin, o yerlerin i m kônla rından karşılıksız olarak yararlanma ve kullanma durumu vardır. Fetih ise, ilk anlamda kültü reld i r. Sözlü ı< a n l a m ı "açma. açılma" demektir. Burada yen i bir kültüre, yeni bir medeniyete açılma söz konusudur. Meselö, lstanbul fethedilmekle maddi anlamda zaferden başka önemli olan Ortodoks-Ru m kültürü-

1 46


nün yen ilmesi ve Türk-İslam kültürüne açılmasıdı r. Yine Anadolu Türkler tarafından fethed i l m iştir. Gelişigüzel bir yayılma ve o bölge­ lerin imkônla rından işgalci bir ya rarlanma yoktur.. Aksine coğrafya­ dan vatana geçiş va rd ı r . . Fakat tarihte m illetlerin b u yayılmala rı hep a y n ı karakteri gös­ term iş değildir. Pek çoğu yuka rda bel i rttiğimiz gibi işgalci anlamda kalmıştır. M i l letler a rasındaki bu il işki ve mücadelenin, o m illetlerin sosyal yapıları, devlet ve millet anlayışları, hayat görüşleri yönünde gelişeceği muhakkaktır. İlişkiler milletlerce kendi açılarından görüle­ cek ve değerlendirilecektir. Türklerde hükümdar ve devlet milleti için, O'nun .mutluluğu için vardı. Bunun belgelerini Orhun an ıtla rında, Ku tadgu-Bil igde görebi­ l iriz .. Halbuki Batıda millet, hükü mdar için vardı. H ü kü mdar «devlet beni m . » zihn iyetindeydi. Bu a nlayış o toplumda, içte s ı n ıf mücade­ lesini, dışta siyasi hegamonyayı doğurmuştur. Roma imparatorluğu bunun örneğidir. Hakim olduğu alanlarda imperatorl u k halkını ikinci sınıf insan olarak görmüştür. Sonunda bir Roma emperyalizmi orta· dan Etrüsklere ve Kartacalılara uygulanmıştır. Bu toplum a nlayışı ya çıkm ıştır. Tarihte de ilk soy kırımı (genosid) Romalılar torafın­ bu zihniyet soy kırımını Amerikada Kızılderililere, Rusyada Türklere uygulam ıştır. İşte kültü rlerin ana fark ı; b i ri emperyalist, sömürgeci diğeri, Tür'ı lere uygulanmıştır. Ta rihte toplumların medeni vasıfları şunla rla ölçülmüştür: Sürat kavramı, hukuk fikri, demir maden inin işlenmesi . . Bu özellikler il� olara k Türk toplumunda birleşmiştir. Atın ehlileşmiş olması yarı gci cebe, tüccar. ziraatçı olan Tü rk toplumunun daima hareket hal inde bulunması, O'nu dinamik bir toplum yapmışt ı r. CaOında Türkler he· men, hemen bütün d ünyayı tanıyan. kendinin milli va rlığının şuurun­ da olan bir toplumdu. Cin'i, O rta-Avrupayı, Ön-Asyayı, Kuzey-Avru payı, Hindistanı biliyor ve i kt isadi, s iyasi , sosyal bakımdan değer lendiriyordu. Oysa o devirlerde bir çok kavimler için dünyaları yaşa· dıkları çevreden ibaretti. Hukuk f i k riyle insanların, sosyal bir varl ı k olara k bir a rada yaşa­ malarıdır kastedilen .. Bu bir teşkilat ve devlet fikrini doğurur. Türk­ ler dünyada «Kamu Hukukwı n u düzenliyen ilk m illet olmuşlard ı r. (31) 31

-

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu. «Bir Türk Kültürü yok mudur? » «Türk Kültürü Drg.» Sayı. 25 sf: 6 147


Demirin işlenmesi ise, Trüklerde destani devirlerden beri goru ­ l ü yor. Cin kaynaklarına göre de Türkler en iyi dem ircilerdi. E rgene­ kon destan ı do bu hususta bilgi vericid i r. Bu orijinal Türk Kültürü Avrupa dillerinde ula civilisotion des Steps» adıyla adlandırılmış ve yukarda saydığımız medeni vasıfların bu kültüre a i t o duğu W Meng­ hin boşta olmak üzere bazı Botı'lı bilginlerce de söylenm iştir. (32) Türklerdeki bu hayat tarzı millet, bağımsızlık , vatan, devlet fi­ kirlerini şuuriond ı rmış ve « Cihan Hakimiyeti İdealini» doğurmuştur. Komşuları da Türk m illetinin bu ruh yapısını kabullenip, inanmışlar ve bunlardan destonıCırındo, diğer belgelerinde izler kalmıştır. BJ izleri Çin, Süryani, 'ı ran kayna klarında görmek mümkündür. (33) Türkler cihan hakim iyeti idealinin, Tanrı tarafından kendilerine verildiğine inandı klarından bir görevi yaptıkları inancındadırlar. Evvela Tanrı, H ükümdara, h ükümdarlık şansını Türk milleti yok olmasın diye vermişti. Hükümdarın görevi milletini doyurmak, giy­ d i rmek, mutlu etmektir, Tanrının odôletini hakim kılmaktır. Onun icin Kutodgu-Bil lgde «Hizmet et Bey olursun» denmektedir. M i lôttan önceki devirlerde, Hunlar Çin'e yazdıkları mektuplarda «Seman ı n taht'a ç ı kardığı Büyük Tan-Yu .. » d i ye başlıyordu. Prof. Dr. Osman Turan belgelerdeki bu ifadelerden, h ükümdarın Tan rının h i moyesine mazhar oldukları inancının anlaşıldığını belirtiyor. (34) Bu ifade daha sonraki İslômi devirlerde bile hemen, hemen aynı bicim­ de kullanılmıştır; Fatih Sultan Mehmet, Uzun Hoson'o karşı zaferini Türkistan hükümdarlarına bildirirken «Allah teolônın inayeti ile, Sul­ tan M u hammed Han sözüm . . . » şekl inde başlıyordu. Kanuni Sultan Süleyman do Avusturya ve İspanya hükümdarlarına tuğrası ile bir­ likte gönderdiği ve «Hak teolôn ı n inayeti ve ulu Peygamberin muci­ zatı baraktı ile, ben ki yeryüzü hokonlorıno taç giydiren, Sultanlar Sultanı ... » d iye boşlayan mektupları Tü rk cihangirlik ve ilôhi hakimi­ yet geleneğinin İslami bir şekil alarak yaşadığını göstermektedir. (35) İşte bu cihan haki miyeti fikri Türk fetihlerinin temeli ol muştu r. Türkler fetihlerini geniş bir dünya ufkunda değerlend irmişler, Çin-

·

32 33

-

-

34

-

35

-

148

a.y. sf: 6 Ord. Prof. Zeki V. Togan «Umumi Türk Tarihine Giriş» ist. 1970 II. baskı sf. 170 ve dv. Prof. Dr. Osman Turan «Türk Cihan Hakimiyeti . . » C. 1 s f. 95 ist. 1969 a.g.e. sf. 100


Avrupa, Anadolu, Hindistan ve Rusyayı tanıyarak, a ralarında i lişki­ leri iyi bilerek bu siyaseti yürütmüşlerd i r. Bu gen iş fütihat toplum­ ları, kültü rleri birbi rine tanıtmış, yeni medeni gelişmelere, tercüme faaliyetlerine ortam hazırlamıştır. Haritacılık, coğrafya ilmi gelişmiş, tica ret büyüm üştür. (36) Nihayet bu feti hlerle büyük devletler kurul­ muş, mesela bu gün bir Türkiye Cumhuriyeti olabilm iştir. Bu fetihler Türk milletine milli bir duygu ve guru r verm iştir. Türk fetihlerinin g i rdiği yerlere adalet, barış, i nsanlık anlayışı, hü rriyet g i rm iştir. Tü rl< fethi isteni r, davet edi l i r olmuştur.. _Meşhur bir Lehata sözü «Türk süvarisi atını Visla ı rmağında suvarmadı kça Polonya bir daha istikla line kavuşa mıyaca ktır.ıı demektedi r. (37) İs­ tanbul ortodoksları kardinal külahı yerine Türk sarığı görmeyi tercih etmişlerd i r .. Türk yönetimi kurtarıcı gibi görülmüştür. Fakat Avrupa, Türk fütuhatını kendi yapısı içinle, ken d i sömü rgeci a nlayışının et­ kisiyle değerlendi rmiştir .. Türk fütühatı bir emperyalizm olara k gös­ terilmiştir .. İçte sosyal ba rış, adalet. insanlık ilkelerini güden. mutlu bir m illet yaratmayı a maçlayan Türk Devleti dışta da aynı insani ve medeni a maçları gütmüştür . . Avrupalılar için sömürge tabiriyle bir vergi düzenlemek, bazı imtiyazlar koymak suretiyle ana vatanı besleyen, esas yurt dışındaki zengin topraklar kasted iliyordu . Avrupanın k ı t'a d ışında güttüğü sö­ mürgeci pol itika bu tarihi daha da iyi açıklar.. Onlar Türk yöneti­ minin g i rdiği ülkeler için de böyle düşünüyorlard ı . Fa kat Osmanlı Devleti a rşivleri bunun aksi örneklerle doludur; « Mesela, Diya rba kır Beylerbeyisine, Basraya zah i re ve saire gönderilmesi h ususunda ya­ zılmış 1 6.yy'a a i t pek çok hüküm bulunduğu gibi, h ristiyan halkın korunmasıyla ilgili çeşitli kayıtlara rastlıyabilmek için uzun boylu a raştırmaya lüzum yoktur. Zaptolunan eyaletlere a ıt muhasebe def­ terlerinin tetkikinden bu ülkelerin merkezi değil, aksine merkezin bıı ü l keleri beslediği, oralara yapılan masrafları karşıladığı anlaşılmcık­ maktadır. Mesela 14-E kim-1558/2-Ekim-1 559 tarihleri a rasındaki yıld::ı (H. 966) Budin eyaletinde yapılan masrafların 6.345.578 akçes i n i n mahalli vergi ve tafisilat ile karşı landığı, 1 7.000.000 a kçesi nin de istan

36 Ord. Prof. Zeki V. Togan a.g.e. sf . 1 17-130 37 Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu «Türk-İslam Ordusu» «Türk Kül­ türü Drg.» C. 3 sf. 839 -

-

14�


buldan gönderdiği sabittir.» (38) Yine son yıllarda yayınlanan Macaı vergi defterleri de, Türklerin Macar ülkesine yaptığı masraf ve ima­ rın, aldığı vergilerden fazla olduğunu ortaya koymakta d ı r. (39) Yu­ goslavyada da beş yüz yıldan fazla süren Türk yönetimi sırasında alınan verginin 1 ,5 misli yatırım yapılmıştır. (40) Görüldüğü gibi Türkler yöneti mleri a l tında bulunan yerleri eko­ nomik bakımdan sömürmek şöyle dursun oraları imar etm işlerd i r. Bütün yok etme gayretlerine rağmen buralarda ki Türk sanat eser­ lerini n varlığı bu hususta fikir vericidir.. Çünkü Türklerin yönet i m i c i h a n hakimiyeti ideali, insani temellere daya nıyordu. Türkler adil, insani bir düzenin iddiacısıydılar. İslômiyetten önceki devirlerdeki Uygur metinlerinde cömert olmak, yoksullara sadaka vermek öğü tlenmekteyd i . Daha sonra müslüman olan Türkler zekôt, ku rban, sadaka gibi müesseselerle sosyal yar­ d ımlaşmaya yer veren i nsancıl bir düzen kurmuşlard ı . Uygur ülke­ sine giden seyya h-elçi Cin'li Vang-Yen-Tö « Uygur ülkesinde fa k i r insan yoktu. Yiyecekleri olmanyanlarınn imdadına da devlet v e halk koşardı. Bir çok insanlar böyle içtimai bir yard ım düzeni ile yaşarlar­ d ı Bu sebeple de genç yaşta ölmüş olanlara pek rastlanmazd ı . » di­ yor. (41 ) Tü rk tari h i n in önemi bir beegesi olan Kutadgu-biligde ise sembol varlık Akıl'ın ağzından hükümdara şu öğütler yapılıyor; Zen­ g inlerin yükü orta hall ilere yüklenmemelidir. Yoksa bu orta hall i ler bozulur ve büsbütün sarsılır. Orta halli kimselerin yükünü fakirlere yüklememeli, yoksa fakir açlıktan kırı l ı r, ve mahvol ur. Fa kiri korur­ san o orta halli olur, orta halli biraz kendini toplarsa zengin olur. Fak irler orta halli olursa, orta halliler zenginleşirse memleket zengin olur.ıı denmektedir. (42) İsviçreli tarihçi H . Pfeffermon, 1 946 do yayınlanan «Rönesans Dev ­ ri Popolarının Türklerle İşbirliği» adlı eserinde» Türkler iyi s iyasetçi ve 38 - Dr. Nejat Göyünç. «Batılı Tarihçilerin Görüşleri ve Biz� «Türk Kültürü Drg. Say ı : 11 sf. 4 Cilt : I. 39 - Tercüman Gzt. 1 .6.1976 sf. 2 41 - Prof. Dr. Bahaeddin Ögel «Türk Kültürünün Gcli5me Çağ40 - Töre Drg . Sayı_ 60 sf. 9 ları» Is t 1971 C. 1 sf: 128 42 - Dr. A. F. Karamanlıoğlu «Türklerde İçtimai Adalet Fikri>> Türk Kültürü Derg. C. I S. iV sf: 9 .

1 50


hoşnudluk uyandıran idareciler olmamış olsal a rd ı fethet tikleri yer­ leri tanzim ve muhafaza edemezlerdi diyor. (43) Gerek yu kardaki Kutadgu-Bil igden aldığımız öğütten gerekse İsviçreli tarihçinin var­ dığı sonuçtan Tü rk yönetiminin karakteri hakkında fikir sahibi olu­ yoruz .. Gerçekten bin yıla yakın süred i r Anadolu ve çevresinde sü­ ren Türk yönet i m i ya ln ızca k ı l ı ç kuvvetine dayanabili rmiydi? Eğeı böyle yok edici, sömürgeci bir pol i t i ka uygulanmış olsaydı bu ka­ dar yıllardan sonra Osman l ı Devletin i n dağıl ışıyla yirmiye yakın devlet doğobi li rmiydi? Nihoyet yönetilen ül kelerde sömü rücü bir poli­ tika uygulansaydı Anadolu herhalde daha mamur, daha ba k ı m l ı olur­ du . . . Bu hoşgörülü yöneti m bazı a raştırıcılara göre Osman l ı Devleti· nin yıkılış sebeplerinden biriyd i . (44) Tarihçi H . Pfefferman, Türklerin kendi a raları nda bir a ristokrat sın ıfı olmaksızın, bir çeş i t ba badan kalma ( ta rihten gelen - töre) de­ mokrat sistemde yaşadıklarını kaydederek devlet yöneti minin nasıl gel iştiğini ve Türk idaresinin ka rakteri ni ortaya koyar. Türklerin iyi işleyen pratik idareleri sayesinde, fethedilen yerlerde derhal bir üs­ tünlük elde ettikleri n i ve kuvvetli bir sempati kazanarak hakimiyet­ lerini barış yoluyla sağladıklarını ileri sürer. Özetle; Türk toplu mu içte sosyal yapı, din inanç, töre özelli kle · riyle sınıf m ücadelelerine düşmemiş, bilakis adaletli , sosyal ya rd ı m ­ d ışta yüksek bir insanlık idea l i n i n, medeniyet a nlayışının savunucu­ laşmaya dayanan, mutlu, milli bir toplum olmuştur. Tü rk Devleti ise su olmÜşlar. milletlere, hü rriyet, adalet ve güven götü rmüşlerd i r. «Türkün ruhi varlığına nüfuz etmekten uza k kalan bazı Batı'lı bil­ g i nlerin zan ve iddia etti kleri gibi bu geniş ölç;üdeki fütuhôt ôdi mak­ satla yapılmamış ve m ilyonlarca Türk erinin kanı keyf için dökülme­ miştir. Zaten bir m i lletin boş ve manasız yere binlerce sene kendi­ sini harcamasını düşünmek kabulü i mkansız bir m a n t ı ksızlık olur. Kah raman Türk askerin i n uğrunda seve-seve hayatını fedô ettiği bu ülkü Türk dünya görüşü, psikolojisi ve insa n l ı k tela kkisinden doğan ve Tü rk m i l l i vicdanında hızını asla kaybetmey en bir cihanşümul ada­ let ve hukuk sistemi kurulmasına matuftur.» (45) 43

-

44

-

Doç. Dr. A. C. Eren. «Rönesans Devri Papalarının Türklerle Işbirliği» «Türk Kültürü Drg. Sayı. 15 sf. 22 Dr. A. Zeki Polar «Osmanlı Imparatorluğunun Çöküş Sebep­

45

-

leri» İst. 1962 sf. 33-34 Türk Kültürü Drg. C. 10 sf 923-924

.1 151


BİBLİYOGRAFYA A - Kitaplar : - Ahmed Cevdet. «Kısas-ı Enbiya» C. 1 1. bask. İst. 1972 - Ahmed Bin Muhammed. «Selçuk-Name» C. 1 ll ist. 1977 Yay. hz: E. Merçil - Akdağ, Prof. Dr. Mustafa «Türkiyenin içtimai ve İktisadi Ta­ rihi» C. 1-11 İst. 1974 - Ayda, Adile. <ı.Etrüskler Türk mü idi?» Ank. 1974 (T.K.A.E. yay.) - Arat, Reşit Rahmeti. «Baburname- Baburun Hatıratı» C. I-111 1. bsk. İst. 1970 - Arseven, Prof. C. Esat. «Sanat Ansiklopedisi» ist. 1950 - Atsız, N. «Türk Tarihinde Meseleler» Ank. 1966 - Altuğ, Prof. Dr. Yılmaz. «Türk Devrim Tarihi Dersleri» ist. 1975 - Banarlı, Nihat Sami. «Resimli Türk Edebiyat Tarihi» C. I-ll - Bayur, Yusuf Hikmet. «Hindistan Tarihi» C-I-III Ank. 1946 - Barthold, V. V «Orta Asya Türk Tarihi hakkında Dersler» Ank. 1975 Yay. hz: Dr. K . Yaşar Kopra­ man-Dr. A. ismail Aka - Droysen. «Büyük iskender.» C. 1-II İst. 1964 (Ank. 1949) Çcv: B. Sıtkı Baykal. - Diyarbekirli, Nejat. «Hun Sanatı> I. bsk. İst. 1972 - Dilaçar, A. «Dil, Diller, Dilcilik> Ank. 1968 - Ebul Gazi Bahadır Han. «Secere-i Terakime» Yay. hz: M. Ergin Tercüman Gzt. 1001 T.E. serisi Sıra No: 33 - Ergin, Muharrem. (Yay. hz.) Orhun Abideleri» 1 . bsk. ist. 1970 - E berhard, W «Çin Tarihi> Ank. 1947 > «Çinin Şimal Komşllları» Ank. 1942 Çev: Nimet Uluğtuğ 152


- Gökalp, Ziya. «Türkçülüğün Esasları> lst. 1976 » «Türk Medeniyet Tarihi» c. I İst. 1974 Yay. hz: F. Şahoğlu - Göktürk, Hilmi. «Anadolucla Türk Mührü» Erzurum. 1974 - inan, Dr. Afet. «Türkiye Halkının Antropolojik Karakteri» Ank. 1947 - inan, Prof. Dr. Abdülkadir. «Eslei Türk Dini Tarihi» İst. 1 97ı'j - Karal, Ord. Prof. Dr. Enver Ziya. «Osmanlı Tarihi» C. V Aıık. 19/0 C. VI Ank. 1976

C. VIII Ank. 1 962

- Kurtoğlu, Fevzi. «Türk Bayrağı ve Ayyıldız:ıı Ank. 1938 - Kurat, Prof. Dr. Akdes Nimet. «IV-XVIll. yy'lar Karadenizin kuzeyindeki Türk kavimleri ve devletleri.:ıı Ank. 1972 - Kafesoğlu, Dr. lbrahim. «Türkler ve Medeniyet» İst. 1957 » , Prof. Dr. İbrahim. «Türk Milli Kültürü» Ank. 1977 » » «Selçuklu Tarihi» I. bsk. İst. 1972

- Kaplan, Prof. Dr. Mehmet. «Türk Milletinin Kültürel Değer­ leri» 1 . bsk. lst. 1977 - Köymen, Prof. Dr. Mehmet Altay. «Selçuklu Devri Türk Ta­ rihi» Ank. 1963 - Konukçu, Doç. Dr. Enver. «Kuşan ve Ak Hunlar Tarihi» Se­ vinç Mtb. 1973 - Kırzioğlu, M. Fahrettin. «Kars Tarihi» C. 1 fst. 1953 - Koşay, Dr. Phil. M. Zübeyr. «Makaleler ve incelemeler» Ank. 1975 ·

- Kınal,

Prof. Dr. Füruzan Kınal. cEski Anadolu Tarihi» Ank. 1962 - Ligetti, L. «Bilinmiyen iç-Asya» C. 1-II İst. 1970 Çev: S. Ka­ ratay Nefi, John. U. «Sanayileşmenin Kültür Temelleri» ist. 1971 Çev: E. Güngör - Orkun, H. Namık. «Türk Taı·ihi» C. I-II Ank. 1946 - Ôztuna, Yılmaz. «Türkiye Tarihi> C : 1-XII 153


- Ögel, Prof. Dr . .Bahaeddin. cTürk Kültürünün Gelişme Çağ­ ları> C: I-11 İst : 1971 «Türk Mitolojisi» C. I-11 İst. 1971 > «Arkeolojik ve antropolojik bel­ gelere göre İslamiyetten önce Türk Kültür Tarihi» Ank. 1962 - Pakalın, M. Zeki. «Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlü­ ğü» C. 1-III İst. 1971 - Polar, Dr. A. Zeki. «Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sebep­ leri» İst. 1962 - Rasony, L. «Tarihte Türklüb Ank. 1971 > «Solakzade Tarihi» İst. 1298 - Sümer, Prof. Dr. Faruk. «Oğuzlar» 2. bsk. Ank. 1972 - Tunguzalp, Süleyman. «Türk Dünyası ve Büyük Türk Devletleri» Ank. 1950 - Tynbee, A. «Tarih Bilinci» 1975 - Türkdoğan, Prof. Dr. Orhan. «Türk Tarihinin kitap. Ankara

Sosyolojisi» 1.

- Turhan, Prof. Dr. Mümtaz. «Kültür Değişmeleri» İst. 1969 - Turan, Prof. Dr. Osman. «Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi> C. I. İst. 1969 C. Il İst. 1969 > > «Selçuklular ve İslamiyet» İst. 1971 > «Selçuklular Zamanında Türkiyer, İst. 1971 > «Selçuklular Tarihi ve Türk-İsldın Medeniyeti> 2. bsk. İst. 1969 - Togan, Ord. Prof. Dr. Z. Velidi. «Oğuz Destanı> ist. 1972 > > «Kur'an ve Türkler» İst. 1971 » > cTarihte Usıil» 2. bsk. İst. .

1969 >

>

. Umumi Türk Tarihine Giriş» 2. bsk. İst. 1970

- Köprülü, M. Fuad. «Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu» 2. bsk. Ank. 1972 - Kırzioğlu, M . Fahrettin. «Dede Korkut Oğuznameleri» 1. kitap 1st. 1 952 - Günaıtay, Ord. Prof. Dr. Şemsettin. «Türk Tarihinin ilk de-

154


virlerinden Yakın Şarr-:.» Ank. 1937 «Iran Ta1ihi» Ank. 1948

»

»

- Uzunçarşılı, Ord. Prof. Dr. 1. Hakkı. «Osmanlı Tarihi» C. 1 3. bsk. Ank. 1972 C. il 3. bsk. Ank. 1975 C. IIl 2. bsk. Ank. 1973 - Uluçay, Çağatay, «ilk Müslüman Türk Devletleri» 2. bsk. Ank. 1975

- Yeniay, i. Hakkı. «Yeni Osmanlı Borçları Tarihi» lst. 1964 - Ünlühızarcı, Faruk.

«Tüt;k sözünün aslı ve anlamı» 2. bsk. 1974 Toker Mtb.

- inan, Prof. Afet. «M. Kemal Atatürkten Yazdıklarım. ist. 1971 - T.K.A.E. Yay.) «Reşid Rahmeti Arat için» Ank. 1966 » «Mufassal Osmanlı Tarihi» C. 1-VI İst. 1957 » »

» » »

İskit Yay. «Atatürk-Türk Gencinin El Kitabı» İst. 1973 «Kitab-ı Mukaddes» İst. 1958 «Tarih. 1-IV» lst. 1 932 Devlet Mtb. cTürk Tarihinin Ana Hatları» (Methal Kısmı> lst. 1931 clsldm Ansiklopedisi» (ilgili Maddeler)

- (T.K.A.E. yay.) cTürk Dünyası El Kitabı» Ank. 1976 (İlgili Makaleler) B - Makaleler : - Akder, Prof. Dr. Necati. «Ziya Gökalpe göre Dil inkılabı ve ötesi» T.K.C. iV sf: 23 -

�ka,

Dr. lsmail, «Emir Timur ve imar Faaliyetleri» T.K.C. XVI S. 185 sf: 296-297

- Baykal, Dr. Bekir Sıtkı. «XIX. asra kadar Akdenizde haki­ miyet davası» Ank. Halkevi Derg. 17.5.1938

- Baştav, Doç. Dr. Şerif. «Eski Türklerde Harb Taktiği» T.K.S. 22 Ağustos. 1 964 - Diyarbekirli, Nejat. «Orhundan Geliyorum» T.K.C. 17 S. 198199 Nis, May. 1979 - Doğan, Ayla. «Eski Türk Tipi hakkında» T.K.S. 29 C. III

155


- Deliorman, Altan. «Bugünkü Manası ile Bozkurt» T.K.C.V sf: 470-475

- Eren, Doç. Dr. A.C. «Rönesans devri Papalarının TüfJderle işbirliği» T.K .. C. il S. 15 sf: 22 - Ertan, Ünal. «Çağlar boyunca Türk Bayrağı» H.T.M C. 11 S. 10 - Esin. Dr. Emel. «Milletlerarası Daimi Altaistler Konferansı toplantıları hakkında» T.K.C. VIII S. 95 > » «Alp şahsiyetinin Türk Sanatında Görünüşü:> T.K.C. 111 S. 34 Ağs. 1965 sf: 769-789 - Frye, Richard. N. Aydın Sayılı. «Selçuklularından evvel Orta Şarkta Türkler.» Belleten C. X S. 37 Ocak 1946

- Göyünç, Dr. Nejat. «Batılı Tarihçilerin Görüşleri ve Biz» T.K.C. 1 S. 11 s/: 4 «Atatürk ve Aydınlar» T.K.C. IX sf: 1 9 - Gökalp, Doç. Dr. Türükoğlu. «Türk Tarihinin Meseleleri» Milli Eğitim ve Kültür Derg. S. 1 Aralık. 1978 - Gökalp, Doç. Dr. Cevdet. «TütVc Tarihte kaç devlet kurmuştur.» Ön-Asya Dergisi S. 35 Tem. 1968 - Gökalp, Prof. Türükoj1lu. cZaman, yer ve Devlet sayısı bakı­ mından Türk Tarihini sınırlamak mümkün müdür?» (1. Milli Türkoloji Kongresi-Tebliğ­ ler) lst. 1 980 sf: 211-241 - Gözler, H. Fethi. cTürklerde Bozkurtun önemi» Türk Yurdu Derg. S. 46 Tem. 1955 sf: 42-4!J - inalcık, Prof. Dr. Halil. cTürk Tarihi ve Atatürkte Tarih şuu­ ru> T.K.C. 1 sf: 8-11 - inan, Prof.

>

>

> >

>

Abdülkadir. «Atatürk devrine ait bir hatıra» T.K.C. V111 s/: 20 «Epope ve hurafe motiflerinin tarih bakımın­ dan önemi. «T.K.C. V sf: 364 cDil inkılabı tarihinden hatıralar» T.K.C. VIll s/: 375-382 «Fuad Köprülü-Yusuf Ziya Münakaşaları» T.K.C. ıv sf: 972

- Kuban, Doğan. «Tanımında

birleşemediğimiz

ulusal kültür 1975 S. 281

üzerine> Türk Dili Derg. Şubat. 166


- Kafesoğlu, Prof. Dr. l)Jrahim. «Türk Tarihinde Moğollar ve Cengiz meselesi» Tarih Dergisi. 1 953 )) )) «Bir Türk kültürü yok mıı­ dur?> T.K.C. III S. 25 - Kı.rzioğlu, M. Fahrettin. «Kürtlerin kökü, Oğuzların Boğduz Becen Boy'larındandır.:. T.K.C. 1 S. 6

ve

- Kafalı, Doç. Dr. Mustafa. «Dünya Türklüğü ve Esir Türkler.» Töre Derg. Tem. 1970 - Karamanlıoğlu, Dr. A. F. «Türklerde İçtimai adalet fikri.» T.K.C. 1 S. 4 boyunca Türk ordusunu - Kayabalı, i-C. Arslanoğlu. «Tarih meydana getiren Türk Devlet, beylik ve hanedanlıkları.» T.K.C. XI sf: 883-919 cTarihte Türk adı.» T.K.C. XI s/: > > 813

- Kuratı, Prof. Dr. Ercümend. «Milli Tarih görüşümüz» T.K.C. VIII > > «Türk adı ve Türklük kavramı» T.K Sayı. 174 sf: 19 - I�aroque, Pierre. «Sosyal sınıflan 2. bsk. lst. 1969 Çev: Ya­ şar Gürbüz - Orhonlu, Doç. Dr. Cengiz. «Atatürk ve Tarih görüşü.» T.K.C. VI sf: 30 )) «Batı Trakya Türk azınlığının ismi meselesi ve Yunanistamn parçalama siyaseti T.K.C. iV sf: 685 - Öge!, Prof. Dr. Bahaeddin. «Türklerde Kartal ve Kartal ar­ ması» T.K.C. X S. 1 1 8 sf: 1128-1146 - Sümer, Faruk. «Türklerde Bayrak ve Tuğ.» R.T.M. C.V.S. 58 Ekim. 1954 İst. 1954 - Sümer, Faruk. «Eski Türk erkeklerinde kıyafet ve küpe tak­ ma adetine dair notlar.» Türk Yurdu Derg .. Kasım .. 1954 «Cengiz Han v e Moğollar Türk müdür? » R.T.M. C . V. S . 5 4 Haz. 1954 İst. 1954 - Sirer, Münir . . «Osmanlılar kaç harp yaptılar? » R.T.M. C. iV S. 45 Eyl. 1953 »

»

157


- Sertkaye, Osman. F. cGüneş-Dil teorisini yaıılış yorumlayan kim?:ı; T.K. C. Vl sf: 200 «Atatürkün Dil politikası» T.K. C. V sf: ,, ., > > «M. Kemal Atatürkün Namık Kemal i<.: ilgili hatıraları.» T.K. C. XV sf: 9 - Strzygowsky. «Türkler ve Orta Asya sanatı meselesi» Türki­ yet Mec. C. lll İst. 1935 - Sonyel, Salahi R. «lngilizlerin Atatürke doktora veya nişe '! verme tasavvuru .. > T.K. C. X sf: 17-18 - Turan, Doç. Dr. Osman. «Eski Türklerde Ok'un hukuki u i f' sembol olard/c kullanılması.> Belleten C. IX S. 35 Tem. 1945 Ank. 1945 - Timurtaş, Prof. Dr. Faruk. «Türkçenin elli yılı» H.T.M S. 9-10 Ekim, 1973 - Türkkan, Reha Oğuz. «Türkik tabirinin yayılması» Tercüman Gzt. sf: 2 28.2.1973 - Temir, Prof. Dr. Ahmet. «Türk-Moğol imparatorluğu devrin­ de sosyal ve askeri teşkilat» T.K C. X sf :

llll - Turan, Doç. Dr. Şerafettin. «Tarih ve milli oluş> T.K C. 1 sf: 1 1 - Türkkan, Reha Oğuz. «Amerikada Türklük izleri» H.T.M S. S Eyl. 1973 sf: 26-32 - Ünal, Tahsin. «Din ve milliyet birdir.» Orta-Doğu Gzt. sf: :! 16.8. 1975

- Ünal, Tahsin. <<Forsa Dair;ı, T.K C. Vlll S. 83 sf: 813-814 - Yarkın, Prof. !. «Sovyet istatistiklerine göre Rıısyada Türk · len T.K. C. XVI sf: 24-25 Makaleler; - William Samolin. «Proto-Türkler ve Çin kültürü> - lstvan Erdely. «Avar Sanatı,, - Prof. Dr. Z. V. Togan. «Batı Türklerinden önce Amu Derya ile Sind nehirleri arasında sanat gelişim i "> - Emel Esin. «İslamiyetten evvel orta Asya Türk resim sanat;.., - Baştav, Doç. Dr. Şerif. «Attilanın hayatı ve ölümü» T.K C. I S. 1 Kasım. 1 962 sf: 33-38 .,, «Baskların Türklüğüne dair.» Orta Doğu Gzt. 6. Kasım. 1975

158


- Kafesoğlu, Prof. Dr. İbrahim. «Tarihte Türk adı.> Reşit Rah­ meti Arat için özel kitap T.K.A.E. yay Ank. 1966

- Türkkaıı, R .. Oğuz. «Türkün Ruh Yapısı» Türk Dünyası Derg. Yıl. 12 S. 44 Oc. Şb. Mart. 1977 - Başgil, Ord. Prof. Ali Fuad. <<Millet, Milliyet, Milliyetçilik» Türk Yurdu Derg. Mart. 1959 sf: 5 - Gülensoy, Dr. Tuncer. «Dünya Türklüğünde yazı» H.T.M S. 5 Haz. 1973 sf: 28-34 - Kaplan, Prof. Dr. Mehmet. «Göçebe medeniyetinin üstünlüğü­ nü sağlayan vasıtalar.» Türk Yurdu Derg. S. 242 Mart. 1955 - Tevetoğlu, Dr. Fethi. «Atatürkün Türk'ü ve Türkiye Cumhu­ riyetini tarifi.» T.K Sayı: 85 Kasmı. 1969 - Türk Dünyası El Kitabı'ndan ilgili makaleler. a) Ahmet Temir. «Ural-Altay dilleri , teorisi» sf: 1 1 4-118 b) Talat Tekin. «Altay dilleri teorisi» sf: 1 1 8-130 c) Muharrem Ergin. «Türklerde yazı ve alfabeler. d) İbrahim Kafesoğlu «Asya Türk Devletleri» sf: 596-738 e) Akdes Nimet Kurat. «Doğu Avrupa Türk devletleri.» sf: 739-751

f) Erdoğan Merçil. «Karahanlılar» sf: 794-799 g) İbrtıhim Kafesoğlu. «Harezmşahlar Devleti» sf: 876-882 h) Akdes Nimet Kurat. «Altınordu Devleti» sf: 926-932 ı) Halil inalcık-F. Çetin Derin-Ercüment Kuran. «Osmanlı İmparatorluğu» sf: 974-1016

159


l1fl

TÜRK

OCAK YAYINLARI

İSL.\M ÜLKÜSÜ

1 . Cilt/S. Ahmet Arvasi

»

»

»

il.

»

»

J)

»

111.

»

» »

»

TARİHTEN GELECEGE/Taha Akyol KUTLU TÖRE/Alper Aksoy • Ü M RANİYE İÇİNDE VURDULAR BİZİ/Alper Aksoy • SULARI ISLATAMADIM/Abd ur rohim Karakoc • KAR SESİ/Bahattin Karokoc • AY ŞAFAGI ÇOK ÇİÇEK/Bahattin Karokoç • MASAL ÇAGl/Ali Akbaş • SAATLE R VE ÇEHRELER/Yahya Akengiıı • MAVİ TÜRKÜ/Dilôver Cebeci . • TUTUKLU YÜREK/Osman Çevi ksoy • ACILAR NEREDE BAŞLAR/Ümit Fehmi Sorgunlu • BEYLER AMAN/Hasan Kayıhan • VUR EMRİ/Abdu rrohim Karokoc • KAN YAZISl/Abdurrahim Karakoc •

Yayınevimizln kitaplarını P.K. 329 Kızılay yazarak temin edebi lirsiniz.

160

ANKARA adre·


BÜYÜK H UN D E VLETİ

( M . Ö 209 -M.S216)

H UN D E VLETİ ( M.S 11.yy.- IV.yy.)

BAT I


AVR UPA H UN DEVLETİ

( 37 5 -454)

AK -H U N D E VLETİ

(420 -562)


GÖK -T Ü R K DE VLETi

( 5 52 -743)

AVAR D EVLETİ

(400- 552/80 5 )


HAZAR D E VLETİ ( Vl l .yy. Xl .yy . )

UYGUR DE VLETİ

( 744-1 368)


KARAHAN LI LAR D E VLETi

{940 --1 21 2)

GAZN E L i L E R DEVLETi

{962-1 1 87)


BÜYÜK SELÇ UKLU D E VLETİ ( 1 040-1 1 57 )

HA R E ZM ŞAH LA R D E VLET İ ( 1 098- 1 23 1 )


ALTINORDU D E V L E T İ ( 1 236 -1 505)

T İ M U R D E VLETİ

( 1 ( 1 360-1 405 )


BABÜR DEVLETi

( 1 526-1 862)

OSMANLI DEVLETi

( 1299-1922)



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.