TÜRK KÜLTÜRÜ
Yayın Ta.: KasU!V1982 Yayınlayan :
T"ORK KOLTURONU ARAŞTIRMA
ENST!TOSU Kurulu§ Ta. : Ekim 1961
*
lmtiyaz Sahibi Prot.
Dr. Şükril ELÇiN *
Yazı ݧleıi Müdürü Prof. Dr. Ahmet B.
EBCİLA.SUN *
Fiyatı : 600,- TL.
Yıllık Abo nesi ( 1 988 yılı için) - İndirimsiz 7200.- TL 5400.- TL.
- İndirimli
Abone beden, 171.379 numaralı posta çeki
hesabına yatınlabtur. Ödemen gönderilmez.
* Dergiye gönderilen yazı
basılsın, basılmasın Dergideki Ul.de e di lmez yazılar kaynak gösteri le rek alınabilir. Makale lerdeki fikirler tmza. sa hipl erine Aittir. lar
.
*
İÇİNDEKİLER
Atatürk ve Din
Türkiye'nin Komııuları
ve
453
Yabancı
Atlaslarda Türkiye
Doç,
Dr. Hayati Doğanay .
.
465
Bulgaristan ve Yunanistan'la İlgili Birer Belge Dr. Abdulkerim Abchılkadiroğlu
Osmanlı
Maarif H iz
1918) Dr. Halil Aytekin .
metleri ( 1813
470
Arap
!mparatorluğu'nun
Topraklannda Yaptığı
-
.
.
480
K. Atatürk'ün Türk'e Verdiği Pa rola Prof, Dr. Türiikoğlu Gök-Alp .
487
Almanca'daki Türkçe Kelimeler Ozerine 491
Arş, Grv. Zeki l{aymaz Türltçü Dergiler Dr, Fethi
-
VII
Tevetoğlu
499
Kayıplar: Türklüğün Büyük Kaybı Prof. Dr.
Ale xandre A. Bennigsen
506
Doç. Dr. Sidir De\·Iet. Haberler:
3. Milletlerarası Orta Asya Konfe ransı
İdare ve yazı§ma adresi :
Fığlalı .
Prof. Dr. Ethem Ruhi
(Wisconsin/Madison)
Doç Dr. Xadir Devlet .
.
.
.
BAHÇELİEVLER SONDURAK, 17.
510
SOKAK NU. 38 06490 ANKARA
Tel
:
213 41 35
Tel : 213 31 00
*
Dlzillp Basıldığı yer Ayyıldız Matbaası A.Ş . Ankara
Tel
:
213 19 62
222 69 40
-
222 69 41
Sayın Okuyucularumzuı derdllderl lat.ek
blrllkte posta kod
melerl rica
Ensttttlmüıze
yazılarmda
olunur,
gön
adresleri De
numaralannı
da bilcllr
TÜRK KÜLTÜRüNü ARAŞTIRMA ENST1TÜSti
KÜLTÜRÜ
TÜRK SAYI 304
Eti!
---
YIL XXVI
AGUSTOS 1988
ATATVRK VE DİN Prof, Dr. Ethem Bulı1 FIGLALI
Atatürk'ün goruş ve inkılapları arasında en çok istismar edileni, çok yanlış istikametlere çekilerek mahiyetlerinden saptırılanı, bize göre, onun din ve lfilklik hakkındaki görüşleridir. Öyle ki bir tarafta materyalist ve pozitivist anlayışa mensup dinsizler veya dinle ilgisiz olanlar, kendi niyetlerini Atatürk ve inkılaplarının ardına gizleyerek, kasıtlı ve yanlış bir tarzda, onun din düşmanı veya en azından dini hiçe sayan bir önder olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişler dir. Diğer taraftan da bu kasıtlı ve yanlış propagandaya kapılan men faatleri zedelenmiş çok küçük zümreler ile 1rukliği kavrayamayan ba zıları, Atatürk1ün din konusundaki müsbet ve ıslah edici tavrını araş tırmak, gerçek önemi içinde ele alıp değerlendirmek ve geliştirmek yo luna gitmemiş ve onun bu konudaki görüş ve tavrına bigane kalmışlar dır. Böylece biri istismarcı, diğeri de onu tanımayan iki ayrı kanat oluş muştur. Neticede de olan, yine Atatürk'e ve Devlet'e olmuş ve onun bu konudaki görüşleri, gerçek önemi ve mahiyeti içinde ele alınıp tartışıl mamıştır.
en
·
Bir insanı, gö�lerinden ve fikirlerinden tecrid etmek imkansızdır.
Atatürk ve prensiplerinin anlaşılması ve açıklanması da elbette, sahip olduğu ve ortaya koyduğu temel düşünce ve görüşlerinden çıkacaktır. Atatürk'·ün din konusundaki görüşlerini ele alıp tesbit ve tahliline geç meden önce, bizim için önemli bir iki hususa işaret etmek isteriz. Her şeyden evvel, bir kimsenin dini duyguları ve dini kültürü ile içinde do ğup büyüdüğü, t erbiyesini aldığı aile muhiti ve okul arasında çok sıln bir alaka . var&r. Bu noktadan hareketle Atatürk'ün hayatına baktığı mızda, son derece önemli bir manzara ile karşılaşırız. Bir kere o, dev rinin din kültürüne oldukça üst seviyede sa.bip müslüman ve mütedeyyin bfr ana-babadan dünyaya gelmiş biddir ve ilk dini bilgilerini de onlar dan, bilhassa annesinden almış ve onun tarafından yetiştirilmiştir. An nesi Zübeyde Hanım, onu, geleneklere uygun olarak ilahilerle, yani Amin (1)
453
SAYI
304
TÜRK
KÜL TÜRÜ
YIL XXVI
�--------
Alayı ile mahalle mektebine başlatmıştır. İlk öğrenimini gördüğü Şemsi Efendi Mektebi ve daha sonra devam ettiği Selanik Mülkiye İdadisi, devrinin şartlan içinde ciddi dini bilgiler veren öğretim kurul'UŞlanydı. Hatta daha sonra girdiği Selanik Askeri Rüştiyesi ve Manastır Askeri İdadisi de programlarında aynı ciddiyet ve seviyede din kültürü veren müesseselerdi. E:sasen Atatürk'ün din kültürünün seviyesini görmek ve göstermek için, onun bu saha ile ilgili olarak tedkik ettiği Caetani'nin lslam Tarihi, Corci Zeydan'ın Medeniyet-i İsiamiye Tarihi gibi bugün ancak bu sahanın mütehassıslannca takib olunabilen eserleri söylemek bile kafidir. Onun bu sahadaki vukufu öylesine sağlamdır ki daha sonra liseler için yazdırdığı tarih kitaplarının "İslam Tarihi'• bölümünü, bizzat kendisi kaleme almıştır. Aynca onun, Kur'an-ı Kerim'i tercüme ve tef sir edebilecek ölçüde Arapça bilgisine sahip olduğu da bilinmektedir('). Görülüyor ki Atatürk'ün dini kültürü. gerek seviye gerek mahiyeti iti bariyle dikkati çekecek derecede ileridir. Diğer taraftan onun, İslam kültürü hakkındaki bu derin bilgilerinin yanında, samimiyetle inanan bir şahıs olduğu, gerek sözlerinden gerek tavırlarından vuzfıhla tesbit olunabilmektedir. Nitekim "milli kurtuluş hareketlerine girişmek için Samsun'a çıkacağı günün gecesi, anne ve kızkardeşinin hayır dualarını alarak yola çıkan Atatürk, Erzuru m Kong resinde irad ettiği nutukta, sözlerini şöyle bitiriyordu: "En son olarak niyaz ederim ki, Cenab-ı Vahibü'l Amal Hazretleri, Habib-i Ekrem hür metine, necib milletimizi muvaffak buyursun!, Amin1' (2) . Hacı Bayram Camiinde kılınan namazdan ve Hacı Bayram türbesinde edilen dualar dan sonra, Büyük Millet Meclisi'nin açılışında da yine dualar edilir ve Mustafa Kemal, ilk hükfıınetin kuruluşunu müteakip yaptığı konuşma da, "... Cenab-ı Hakkın avn-ü-inayeti bizimledir" diyerek, ihlasını gös termiş olur. Onun, Kocatepe'deki halini anlatan yaveri Muzaffer Kılıç : "28 Ağustosta Kocatepe'de bizim toI->Çu ateşimiz başladığı zaman, Mus tafa Kemal : "Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et... Türklüğün. müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalma.sına mü saade etme!" dedi. O anda gözlerinden birkaç damla yaşın süzüldüğünü gördüm" der. Zafer kazanıldıktan sonra da Eylül 1922'de, "Büyük Asil Türk Milleti'• hitabıyla başlayan tamiminde(3), ".... Türkiye Büyük (1) Sadi Borak, Atatürk ve Din
( İstanbul, 1962), 6, 68-9, 72-3.
(2) Neda Armaner, Atatürk, Atatürk ve Din (10.11.1971'de A.
tesi'nde yapılan konuşma metni ) , 2. (3) Atatürk, (İstanbul, 1970: 1000 Temel Eser Dizisi), 162-3.
Ü. İlahiyat Fakül
(2)
E. R.
SAYI 304
YIL XXVI
F!GLALI ---------- ·
--------
Millet Meclisi ordularının şecaati, sür'ati, tevfikat-ı Sübhaniyeye vesile-i tecelli oldu... Milletimizin istikbali emindir ve nusret-i mevi.i.deyi ordu larımızın
istihsal
etmesi
muhakkaktır"
şeklindeki
sözleriyle,
salabet-i
imaniyesini ifade etıniş olur. Bunun böyle olması da tabüdir;
çünkü milletlerin tarihinde "bü
yük" sıfatım kazanını� önderler ve kahramanların hepsi de mensfıb ol dukları milletin sahip olduğu maddi ve manevi bütün değerleri ile bü tünleşmenin sırrını yakalamış ve bunları, hayatlarında, bizatihi tecelli et tirebilmiş insanlardır. Atatürk de tarihin kaydettiği büyük insanların ön sıralarında yer aldığına göre, elbette mensubu olmakla daima iftihar ettiği yüce Türk milletinin bütün maddi ve manevi değerleri ile, özel likle milletimiZi asırlardır yoğurmuş, ruh ve şekil vermiş manevi değer lerin en önemli unsurlarından biri olan dinimizle bütünleşmiş ve ona olan inancım, hayatının her safhasında vicdanının en mutena yerinde ·muhafaza etmiştir. Esasen Atatürk'ün din konusundaki görüş ve düşüncele ri dikkatle takib edildiğinde, onun din aleyhine veya dinle ilgisizlik anl amına ge lebilecek herhangi bir söz ve tavrına rastlamak şöyle dursun , her dav· ramşında ve sözünde, ihlasla inandığı islam dinine ve değerlerine kuv vetle sahip çıktığı nı ve üzerine titrediğini müşahede ederiz. Mesela o,
1
Kasım 1922'de saltanat-ı milliyenin tahakkukuna dair Büyük Millet
Meclisi'nde cereyan eden tarihi celsede şunları söylüyordu : "Ey Arka daşlar!
Tanrı bir dir, büyüktür ...
tekemmüle
vus ulılne
kadar
Allah, kullarının lazım olan nokta-i
içlerinden vasıtalarla
dahi kullariyle
işti
gali, lazıme-i uluhiyetten addeylemiştir. Onlara Hazret-i Adem Aleyhis selamdan itibaren mazbut ve gayri mazbut ve namütenahi denecek ka dar çok nel:iler, peygamberler ve resuller gönderıniştir. Fakat Peygam berimiz vasıtasıyle
en son hakayık- ı
diniye
ve
medeniyeyi verdikten
sonra, artık beşeriyetle bilvasıta temasta bulun mağa lüzum görmem.iş tir. Beşeriyetin derece-i idrak, tenevvür ve tekemmülü
her kulun doğ
rudan doğruya, ilhamat-ı ilahiye ile temas kabiliyetine vasıl olduğunu ka bul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenab-ı Peygamber, hatemü'l-en biya olmuştur ve kitabı, Kitab-ı ekmeldir. Son peygamber olan Muham med Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem,
1394
Rfuni Nisan sabaha doğnı
sene evvel
içinde ve Rebiyülevvel ayının ohikinci Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken doğdu... Yüzü nurani, sözü ruhani, rüşd ve rü'yette bi-bedel, sözünde sadık ve halim ve mürüvvetçe saire faik olan Mu• hammed Mustafa, evvela bu vasf-ı mahsusa ve mütemayizesiyle kabilesi
(3)
455
TÜRK KÜLTÜRÜ
SAYI 304
YIL xxvı
içinde Muhammedü'l-Emin oldu... Fahr-ı Alem Efendimiz, namütena.h.i
mihnetler ve meşakkatler karşısında yirmi sene çalıştı. Ve din-i İslam'ı te'sise ait vazifei peygamberisini ifaya muvaffak olduktan sonra yasıl-ı a'lay-ı illiyyin oldu" (4). tehlikeler içinde bipayan
Ayrıca o, 7 Şubat 1923'te Balıkesir Pruıa Camiindeki meşhur Türk çe hutbesine de şu sözlerle başlıyordu : "Ey Millet ! Allah birdir, gam büyüktür. Allah'ın selameti, ·atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygam berimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kur ' an-ı Azimüşşandaki husustur. İnsanlara feyz ve ruh vermiş olan dinimiz son dindir, ekmel dindir; çünkü dini miz akla, mantığa ve hakikate tamamen uyar. Eğer akla, mantığa, ha kikate uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi ve tabii kanu nlar arasında tezat olması icabederdi; çünkü bilc üml e kavanin-i kevniyeyi yapan Ce nab-ı Haktır . . . "(5). Atatürk, Hz. Muhammed'i cezbeye tutulmuş sönük bir derviş şek linde gösteren bir
eser hakkında, ",. . . bu gibi cahil adamlar, onun yük sek gahsiyetini ve bruıarılarım asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak g örünüyo rl ar... " (6). "0, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür (1926)" (7) diyordu. Din ve peygamberi hakkındaki bu samimi inancı sebebiyledir ki o, birtakım safsatalar, hurafeler ve çıkar hesaplarıyla dinin saf ve temiz cevherini karartan, İslam'ın özünde ve temelinde mevcut olan canlı, ya ratıcı, yapıcı ve hamleci ruhunu faydasız 13.f kalabalığına boğan ve en önemlisi dini, bilhassa siyasi veya dünyevi bir menfaat vasıtası olarak kullanmak isteyen zihniyetin mümesilleri ile amansız bir mücadeleye girmiştir. Onun bu davranışı, aslında, gerçekçiliğinin ve dinimizin tari hi macerasını gayet iyi bilişinin bir tezahürüdür; çünkü en az ikiyüz seneden beri, dini, temel prensiplerin ışığı altında tefsir edecek ve yeni den kuracak ciddi çalışmalar
yerine, birtakım tekrarlar yapılır olmuş ve Müslümanlığı sadece şekilde gören, dindarlığı takkenin renginde, tes(4) Kemal Atatürk, Nutuk (İstanbul, 1961), m,1241. (5) Sadeleştirerek nakleden Sadi Borak, Atatürk ve Din, 29.
(6) Şemseddin Günaıtay, Ülkü De rgi si , C: 9, Sayı : 100, 1945, catürk,
Atatürk'ün Fikir ve
Düşünceleri
(Ankara,
s.
1971),
3 ' te n
Utkan Ko
206.
( 7 ) Ali Rıza Ünal, Atatürk Hakkındaki Anılarım, Türkiye Harb MA11llü GA.ziler Dergisi, Sayı: 158, 16969, s. 2 3' te n U. Kocatürk, aynı eser, 208.
456
(4)
SAYI 304
E.
R. F!CLALI
YIL XXVI
bihin boyunda, sakalda, giyim - kuşamda arayan bir zümre doğm uştur. Bunlar, dini maddeci, şekilci ve hareketlerden ibaret olarak takdim et tikleri; şekil ve hareketlere "şeriat'' adını yererek, m adde ye ve bedene bir nevi kudsiyet iz8.fe ettikleri için, bunlara uyamayanları dinsizlikle it ham etmek veya öyle görmek hatasına düşmüşlerdir (8). O ys a dinin, ilk devirlerindeki canlı ve aktif hüviyetine kavuşturulması, cemiyet bünyesi içinde çağdaş ihtiyaçlara cevap vere ce k sağlam bilgi ve anlayışla mü cehhez kılınması, yine dinin ve hitabe ttiği kitlelerin zaruret duyduğu bir iştir. Sanıyorum ki Atatürk'ün bu gerçeği derinden yakalamış bir insan olduğu, şu sözlerinden gayet açık bir şekilde anlaşılmakt adır : "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi men faat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz... (1930)" (9). "Din vardır ve 18.zımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Mal zemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar dökül dükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Ak sine olarak birçok yabancı unsur -tefsir, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl ol ac aktır. ... " (1°)
"Bizim dinimiz en makul ve en t abii bir dind ir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuşt ur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilıne ve mantığa teta buk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tama� men mutabıktır . . . " cıı) ''Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar
olmalıdır, demek is t iyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura ayhrı, ilerlemeye mani hiç bir şey ihti va etmiyor... (1923),, (12) ( 8) Krş,: Emin Işık, Devlet Kuran İrade (İstanbul, 1971), 74 v.d., 97 v.d. (9) Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri (Ankara, 1930), 116. (10) Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından Hatıralar, 102-103'ten U. Kocatürk, aynı ese r, 206.
(11) Atatürk'ün Söylev
ve
Demeçleri
(1959, 2.
bs,), ll, 90,
(12) Aynı eser, IIJ), 70.
(5)
457
SAYI 304
TÜR K
KÜLTÜRÜ
YIL XXVI
"Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki f azilete maliktir. Bu fazilet leri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır
ve alamaz. (1923)" (13)
"... İslamiyetin ilk parlak devirlerinde mazi mahsulıi olan sakim a detler bir zaman için kendini göstermeye, nüfuz ikaına muktedir olma
mışsa da, biraz sonra İslam hakayıkına temessük, İslam esaslarına tev fik-ı hareket etmekten ziyade , mazinin miraslarından olan adet ve iti kadları, dine kar ıştırm a ya başl amı şlardır. İslam oldukları halde sukuta, s efalete, inhitata maruz kaldılar. Mazilerin batıl itiyad ve itikadlanyle İsl a miyeti teşviş ettikleri ve bu Sıuretle hakikat-ı İslamiyeden uzaklaş tıkları için, kendilerini düşm anlarının esiri yaptılar ( 14 ) . "Bunca a sırl�r da ol duğu gib i, bugün dahi, akvamın cehlinden ve ederek binbir türlü s iyasi ve şahsi maksad ve men faat temini için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulu nanların , dahil ve hariçte mevcudiyeti, bizi, bu zeminde söz söylemekten, m aatessüf henüz müstağni bulundu rmu yor. Beşeriyette, din hakkındaki ihtisas ve vukuf, her türlü hur afelerden tecerrüd ederek, hakiki ulfı.m ve fünu n nurlarıyla musaffa ve mükemmel oluncay a kadar, din oyunu ak törlerine, her yerde tesadüf olunacaktır (1927)" (15). taass'llb undan istifade
"Bizim dinimiz milletimize aşağılık , miskin ve hor görülmeyi tav siye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yü celik ve şereflerini muhafaza etmele rini emreder (1923)" (16). Atatürk'ün İslam dini ve bu dine inancı hakkındaki, sadece bir kaçını nakletti ği miz bu sözlerinden sonra, onun, biraz evvel ifade etti ğimi z , dini asli hüviyetine kavuşturma yolundaki icraatını ana hatlarıyla. değerlendi rmeye ç alı şalı m . Görülüyor ki At atü rk ' ün en hassas olduğu hu susların başında dinin istismar edilerek yüceliğinin zedelenmesi, "haki k at-ı İslamiyeden" uzaklaşıldığı için, şarktan garba kadar İslam memle ketlerinin düşmanların ayaklan altında. çiğnenmiş ve düşmanların esaı-et Zincirine geçmiş olması ger ekmekte d i r (17). İstiklal h arbimize tekaddüm eden sıralarda, Hilafet merkezi olan İstanbul da d a hil olmak üzere bütün (13) Aynı
eser,
il, 66-7.
(14) Sadi Bora.k, aynı eser, 36-7. (15) Nutuk, Il, 708. (16) Atatürk Diyor Ki,
( İstanbul, 1980: M.E.B. Yayını), 82.
(17) Sadi Borak, aynı eser, 35 .
458
(6)
SAYI 304
E. R.
FIGLALI
YIL XXVI
o----�--------------- ---
memleketleri düşmanların işgali ve boyunduruğu altında idi . Bu ise, tabiatında dinamizm ve istiklfil yatan bir din ve müntesipleri i!:in, fevka lade elimdi. Bu duruma boyun eğmek, teslimiyet göstermek, herşeyden evvel, inanılan dini akidelere saygısızlık demekti. İşte Kuvay-ı Milliye ile giri şilen İstiklfil harbi, milli olduğu kadar dini şahlanışın açık bir tezahürü idi. Mevcut şartlarda, hilafet merkezi çaresiz, kadere rıza gös termiş ve sanki fonksiyonunu itmam etmiş bir tavır ve m anzara içinde idi. Es asen asırlar boyu "mahiyet-i şer' iyesi " tartı ş ma konusu edilmiş ve hakkında çok farklı kanaatler s e rdedilmiş olan "hilafet" müessese'ii , son zamanlarda "sembolik" bir makam olmaktan öte bir mahiyet de a rzetmiyordu . Filhakika "hilafet", sadece Şiiler için dinin aslına dahil bir rükün ; Haricilerin Nec diyye kolu için kendisine ihtiyaç bulunmayan bi r makam ve EhJ-i Sünnet için de dinin aslına dahil olmayan bir mü essese idi ve halifelik için birt akım zaruri şartlar 18.zımdı ki, bunların önemli bir kısmını mevcut halifelerde bulmak, ş er' i noktadan i mkan sız oldu ğu ndan , artık bu müessese, sembolik manada s iyasi bir alem ha· line inkıl ab etmi şti . Artık "milli hakimiyet " anlayışının cari olduğu bir devrede, fonksiyonunu tamamlamış bir müessese üzerindeki ısrar, fay
İslam
dasız ve lüzumsuz bir gayret olacaktı. Ayrıca hilafetin ibkaası, İstiklal Savaşını
henüz tamamlamış genç Türkiye Cumhuriyeti Devletine, zaruri
birtakım mükellefiyetler yükleyecek ve dün olduğu gibi bugün de esir İslam memleketlerinin işgalden kurtarılmaları için gerekli maddi ve ma nevt tedbirlerin, bizzat "hilafet" merkezince
yürütülmesi
ve gerçekleş.
tirilmesini icabettirecekti. Bugüne kadar her gittiği y erd e milyonlarca insan bırakan: Yemen çöllerinde, Suriye, Irak, ve Mısır'ın muhafaza· sında onbinlerce Anadolu evladını şehid veren genç Millet için, kendini "cihanın hakimi zannetmek gafleti, artık devam" etmemeliydi (111}.
Diğer taraftan Atatürk, 1 Mart 1924'te Büyük Millet Meclisi'nin
2. Dönem ilk toplantısını açarken şunları söylüyordu: "İntisab ile mut main ve mes'ud bulun duğu muz diyanet-i islamiyeyi. asırlardan beri mu. teamil olduğu gibi bir siyaset vasıtası mevkiinden tenzih ve ila etmek elzem olduğu hakikatını müşahede ediyoruz. Mukaddes ve llhtiti olan vicdaniyatımızı, muğlak ve mütelevvin olan ve her tUrlü menfaat ve ihtiraslara tecelli sahnesi olan siyasetten ve siyllsetin bütün uzviya tından bir a n evvel ve kat'iyen kuı1:armak, mı1 letin diinyevt ve
nhrevt
saadetinin emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle, diyanet-i islami yenin yüksekliği tecelli eifer.'-' (18) Nutuk, II, 712.
(7)
459
SAYI 304
Bu
TÜR K
maksadın
Yil.. XXVI
KÜLTÜRÜ
tahakkuku içiu
bazı
adımlar
atılmalıydı.
Nitekim
3 Mart 1924 tarihinde, arka arkaya teklif olunan üç kanunla hilafet (Kanun No : 431); Şer'iye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekfiletleri ilga edilerek (Kanun No: 429) "Türkiye Cumhu riyetinde muamelat-ı nasa dair olan ahkamın teşıi' ve infazı T.B.M.M. ile onun teşkil ettiği hükUmete ait olup din-i mübin-i fslam'ın bundan ma'da itikadat ve ib8.data dair bürün ahkam ve mesfilihinin tedvini ve kaldırılmış
müessesat-ı diniyenin idaresi için Cumhuriyetin makarnnda bir Diyanet
edilmiş" (19) ve nihayet "Türkiye dahilindeki Ve:. kaletine devir ve raptedilerek) (20) Tevhid-i Tedrisat (Kanun No: 430) İşleri Reisliği makamı tesis
bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye... bilcümle medreseler Maarif getirilmiştir.
Bu kanunlar yany ana getirildiğinde, dinin siyas ete alet edilmeme sini, dinin layık olduğu ehemmiyet içinde ele alınarak ona laik bir anlayışla yaklaşılmasını istihdaf ediyordu. Esasen inkılabın hassasiyetle üzerinde durduğu husus, "efkar ve itikad-ı diniyeye hürmetkar" olmak
tı(21). Bunun
vicdan ve din hürriyetine sahip olmakla baş• 1924 Anayasasının 70. maddesinde fikir ve vicdan hür riyeti getirilmiş; 75. maddesinde din ve ibadet hürriyeti teminat altına yolu da fikir,
lar. Nitekim
alınmış; 80. maddesinde ise, "hükümetin nezaret ve murakabesi altında
-ve
kanun dairesinde her türlü tedrisat
serbesttir''
hükmü yer almıştır.
Bu Anayasa, bilindiği gibi, 1961 Anayasasının kabulüne kadar yürilr lükte kalmıştır. Bu hususlar, Atatürk'ün
ettirilmiştir
ifadeleriyle
şöylece tebarüz
:
"Din, bir vicd an meselesidir. Herkes vic d anının emrine uymakta serbesttir. Biz ğiliz . . . "
(22)
dine
saygı
gösteririz. Düşünce
ve tefekküre muhalif de
•
"Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. mçbir kimse,
hiç bir kimseyi, ne bir din ne de bir mezhep kabulüne icbar edebilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman politika aleti olarak kull anılamaz" (23). "Her fert istediği ni düşünmek, istediğine inanmak, kendine mah sus siyasi bir fikre
malik olmak, intihap ettiği bir dinin icaplarını yap-
(19) Zabıt Ceridesi, C, 7, s. 23.26; Nutuk, II, 8•9-50. (20) Nutuk, II, 850. (21) Atatilrk'On Söylev ve Deıneçlert, m, 78. (22) Sadi Borak, aynı eser, 82. (23) Kılıç Ali, a ynı
460
eser,
IS7.
(8)
YIL XXVI
E. R. FIÖLALI
SAYI 304
yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti, ferdin mutlak ve taarruz edilmez tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır. Türkiye Cum huriyetinde her reşid dinini int\hapta hür olduğu gibi, bu dinin merasimi de serbesttir, yani ayin hürriyeti masundur. Tabiatiyle ayin ler, asayiş ve umumi adaba mugayir olamaz; siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere artık Türkiye Cumhuri yeti asla taham.ınüI edemez." (24 ) .
mak veya vicdanına
Hiç
"Türkiye Cumhuriyeti'nde, herkes Allah'a, istediği gibi ibadet eder. kimseye dini fikirlerinden dolayı birşey yapılamaz." (25).
Herşeyden evvel şunu en basit bir dini hakikat olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhb aniyeti reddeden bu din, in hisarı kabul etmez...'' (26). "Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir e de bilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, mil letin menfaatine, tslam'ın menf aatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olma saydı
mükemmel olmazdı, son din olmazdı" (77).
Aslında din
ve vicdan hürriyeti, İslamiyetin vazgeçilmez dü!tur larının başında gelir. Mesela Kur'iln-ı K erim' de, "Dinde zorlama yok tur'' (U) buyu rul duk t an başka, "Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yer yüzünde bulunanlarm hepsi inanırdı. öyle iken insanları inanmaya sen mi zormyacaksm ?" (29) buyurulur ve daha pek çok yerde, "Peygambere düşen sadece tebliğ etmektir. . .'' (30) hükmü yer alır. İşte
gerek 9 Nisan 1928'de kabul edilen islilmdır" hükmünün kaldırılmasından sonraki durumda, deği şiklik teklifinde "din
gerek 1924
Anayasasında
ve Anayasa'nın 2. maddesindek i "Türkiye devletinin dini, din-i
(24) A. Afet İnan, M. Kemal AtaUlrk'ten Yazd.ıklanm Aynı eser, 98. (26) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, U. 144.
(25)
(27) U. Kocatürk, aynı
(28) Bakara. (2), 256.
eser,
(İstanbul,
1971),
SIS-8.
209-210.
(29) Yfuıus (10), 99. (30) Maide (5), 99. Krş.
: AI-i tmrAn
(3), 20; Nahı
(16), 35, 82; Ntl.r
(24),
54,
Ankebut (29) , 18; GA.şiye (88) , 21-22.
(9)
461
SAYI 304
TÜRK
YIL
KÜL TÜRÜ
XXVI
ile devletin ayrılma prensibi, Devlet ve hükumetin dinsizliği. tervici manasını tazammun etmemelidir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ay rılması, dinlerin, devleti idare edenlerle edecekler eİinde bir filet olmak tan kurtuluş teminatıdır ... Bu sebepledir ki beşeriyetin manevi saadet lerini deruhte eden din, ağyar eli değmeyen vicdanlarda bülend mev kiini ihraz ederek Allah ile ferd arasında mukaddes bir temas vasıtası haline girmiş bulunacaktı r ... " (31) şeklinde ifade edilen anlayışa göre hareket edilmiştir. Kaldı ki, medreselerin kapatılmasından sonra ve memlekette dini kültürün, birtakım cahil ve softa din adamlarının istismarından kur tarılarak layık olduğu hakiki mevkie oturtulmasının ve ciddi bir tedris z aruretinin icabettiğini göre Atatürk, bu konuda şöyle diyordu: "Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz müsaviyiz ve dinimizin ahkamını mütesa viyen öğrenmeye mecburuz. Her ferd, dinini, diyanetini, imanını öğren mek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir" (32). "Milletimizin, memleketimizin darü'l-irfanları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın - erkek aynı surette, oradan çıkmalıdır. Fakat, na sıl ki her hususta ali meslek ve iht1sas sahiplerini yetiştirmek lazım ise, dinimizin hakikat-ı felsefesiycsini tcdkik, tetebt-u ve telkin kudret-i ilmiye ve fenniyesine tesahüb edecek, güzi de ve hakiki ulema-i kiramı dahi yetiş tirecek müessesat-ı aliye ye ma lik olmalıyız" (3"). Atatürk'ün din eğitim ve öğretimini en ciddi şekilde ele almanın zaruretini ifade eden bu sözlerinden iki sene sonra, 1925 yılında, zama nın başbakanı İnönü, laiklik ve tevhid-i tedrisatı dinsizlik telakki edip tenkid edenlere cevaben şöyle diyordu : " ... Yaptığımız işi dine müna.fi görmek, yapılan işi görmemektir. Biz şu kanaatteyiz ki, yapılan işin dinsizlikle hiçbir münasebeti yoktur. Bu sistemde başarılı olalım, on yıl azimle ve başarı ile tuttuğumuz bu yolda yürüyelim, on sene sonra, bü tün dünya ve şimdi bize muarız olanlar, yahut tuttuğumuz yoldan din n amına endişe edenler göreceklerdir kı, Müslümanlığın asıl en temiz, en saf, en hakiki şekli bizde tecelli etmi ştir... " (34). Ne var ki bu görüş, devrin (31 ) Zabıt Ceridesi, 962), 40.
Devre:
Çetin
III, S. 3'ten
özek,
Ttirkiye'de Laiklik
4'ten,
Beyza
(İst.
(32) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, 90. (33) Aynı
eser,
aynı yer .
(34) Muallimler Birliği Mecmuası,
Yıl:
1,
Sayı:
Bilgin,
Ttirkiye'de
Din Eğitimi (Ankara, 1980), 45.
462
(10)
SAYI 304
E. R. FIGLALI
YIL XXVI
siyasi şartları, halkı idareye karşı kışkırtıcı bazı softal arın faaliyetleri , Şeyh Said isyanı, Menemen vak'ası, Terakiperver Cumhuriyet Fırkası'nın hakikatı henüz layık-ı vechile takip edebilmek imkanl arından mahrum kitleleri tahrik edercesine " fıkra efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmet kardır" gibi sloganlarla faaliyete girişmesi ve nihayet tekke ve zaviye lerin kapatılması ile gayr-i memnunlar safına eklenmiş olan bazı tarikat müntesiplerinin kıpırdanışları, devletin ve siyasetin dinin tesirinden ta mamen kurtarılması gerektiği yolundaki katı laik anlayışı kuvvetlen dirmiştir . Bize öyle geliyor ki, eğer bu neviden birtakım cahilane ve taassup karane hareketler olmasaydı, dini eğitim ve öğretim, inkitaa uğramak sızın, ciddi şekilde devlet eliyle yürütüiebilirdi. Esasen Tevhid- i Tedrisat Kanununun 4. maddesinde derpiş olunan "Maarif Vekfileti yüksek dini yat mütehassısları yetiştirmek üz...e Darü'l-Fünfında bir İlahiyat Fa kültesi te'sis ve imamet ve hitabet gibi dini hizmetlerin ifası vazifesi ile mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşad ede cektir." hükmüne uyularak, İstanbul Darü'l-Fünfınunda İlahiyat Fa kültesi açılmıştı ; ama biraz evvel bahsettiğimiz sebeplerle, bu mües sese 1933 yılında kapanmış ve o yıldan itibaren 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı İlahiy a t Fakültesi'nin kuruluşuna kadar, Türkiye' de, Anayasa'nın teminatı altında bulunan Tevhid-i Tedrisata rağmen, din eğitim ve öğretimi yapılamamıştır. Oysa akademik seviyede yürü tülecek bir din eğitim ve öğretimi, İslamiyeti ana kaynaklarına inerek en saf ve en temiz şekliyle ve zamanın icaplarına göre yeniden kura bilmeyi; dinin terkipçi ve asli hüviyetine kavuşturulması işini ve en önemlisi, Türkiye'nin modernleştirilmesinde halkın birlik ve beraber liğini sağlamayı, getirilen yeniliklerin halka benimsetilmesini kolaylıkla temin edebilir ve bugün zaman zaman ka rşılaşıl an bazı menfi netice lerin doğmasına sebep olunmayabilirdi. Devlet eliyle kültürlü din adamı yetiştirilememiş olması, c emiyette inkılaplara in a nmış dindar vatandaşlar tarafından da yadırganmış (35) ve en önemlisi, mes'uliyetsiz, nizamsız ve kanunsuz bir dini öğretim fur yası başlamı ştır. Bir şeyin hakikisinin olmadığı yerde, sahtesinin hüküm ferma olacağı aşikardır. O zaman da böyle olmuştur. Bu durumun teh likesini farkederek Atatürk'ün isabetle tesbit ettiği esaslara dönmenin zaru retini gören Hükfımet, 1947 yılınd an itibaren ilkokullara din der(35) Fehmi Yavuz, Din Eğitimi
(11)
ve
Toplumumuz (Ankara, 1969) . 45, 46.
463
SAYI 304
TÜR K
KÜLTÜRÜ
YIL XXVI
sini koymuştur. Bu mes'ud hadiseden üç gün sonra, Sayın Tahsin Ban guoğlu, o zamana kadar din eğitimi yapılamayışını şu ifadelerle dile getiriyordu:
'1Türkiye'de din dersleri hiçbir zaman yasaklanmamıştır.
Atatürk asla din aleyhtarı değildi. Fakat birtakım softaların, din dersi adı altında fesat karıştırmalarına izin vermek istemedik. Bir inkılap devri için din dersleri ve mesleki din öğretimi devletçe ihmal edilmiştir. Bu,
toplumumuz için dini müessesesinin varlığını inkar etmek değil
dir" (36). Böylece yeniden başlatılan din eğitim ve öğretimi, 1949'da Ankara llahiyat Fakültesi'nin açılması ile yeni bir merhale kazanmış ve daha sonra lınam-Hatip Okulları ve Yüko;ek İslam Enstitüleri
açılmıştır. Bu
müesseseler, henüz istenilen ve özlenilen seviyede değildir; ama ileriye ümitle bakmamızı temin edecek sağlam ve ciddi bir potansiyele de sa hiptir ve bunlar, Atatürk'ün ifadeleriyle "dinimizin hakikat-ı felsefesi yesini tedkik, tetebbu ve telkin kudret-i ilmiye ve fenniyesine tesahüb edecek, güzide ve hakiki ulema-yı kiı-am dahi yetiştirecek müessesat-ı aliye'' olmak gayreti içindedirler.
(36) Vatan Gazetesi, 22 Şubat 1948'den Beyza Bilgin, aynı eser, 57.
464
(12)
TlİRKİl'E'NİN KOMŞULARI Vti YABANCI ATLASLARDA rtlRKİ\E Doç,
1 - Komşu Ülkelerden Gelen I;•hlikeler
Dr, HayaU
DOGANU'
: Bağımsız Türk Dünya
sı'na yönelik istilacı ')meller, geçmişteki gibi bugün de canlı tutulmakta dır. Ancak geçmiştekinden farklı olarak, sanırız stratejide bazı taktik değişiklikleri yapılmıştır. O da
artık sıcak savaş yerine soğuk savaş
taktiğinin tercih edilmesidir. Çünkü, geçmişte birinci metotla varılan he deflere, günümüzde ikinci metotla varılmak istenmektedir,
Bizim bu makalemizin esas amacı, Türkiye haritalarını da ihtiva eden bazı
yabancı atlaslardaki bölücü ifadelere dikkatleri çekmektir.
An
cak birbiri ile ilişkili olması dolayısıyla, komşu ülkelerden yurdumuza yönelen tehdit ve tahriklere de
burada kısaca yer vermek uygun ola
caktır.
1.1 - Kuzeyden Gelen
Tehlike: Hatırlanacağı üzere
bunun men
şei, Çarlık Rusyası ve onun mirası üzerinde kurularak, zam.anla bir im paratorluk durumuna gelen S. Birliği'dir. Günümüzde bu ülke ile, 610 km.si kara sınırı ve 1695 km.si de ka rasuları sınırı olmak üzere, yaklaş1k 2300 km.lik bir milli sımrımız var
dır. Bilindiği üzere geçmişte böyle bir sınır yoktu. Yüzölçümü 460 000 km2
yi bulan Karadeniz milli sınırlarımız içinde bir Türk gölü görünümünde
idi. Sınırlar, Karadeniz kuzey kıyılarında kilometrelerce kuzeyden ve Kaf kasya kuzeyinde ise, bugünkü Maniç depresyonundan geçiyordu.
Bu ülke yöneticilerinin, sıcak denizlere inme politikası zam.anla ba şarılı sonuçlar vermiştir. Strateji tam anlamı ile gerçekleşmese bile, bu ülkeye önemli avantajlar
sağlamıştır. Karadeniz havzasının büyük ço
ğunluğunu siyasi egemenliğine alması ve doğuda bütünü ile Kafkasya'
yı ele geçirerek, Anadolu'nun doğuya doğru bir devamı olan çok stra tejik bir bölgeyi ülkesine katması gibi.
Bu ülkenin sıcak denizlere fiilen inme planının tamamen gerçekleş meyişi;
(13)
1917 darbesinin ülkede yarattığı iç sıkıntılar, Atatürk'ün dış poli-
SAYI 304 .- -----
TÜRK KÜL TÜRÜ --------.
·- -
--------
--------- ----
YIL
XXVI
tikadaki büyük dehası, Türkiye'den ol an 1946 top rak tal epl erinin (Kars, Ardahan) Türkiye'yi Batı'da müttefikler aramaya, N.A.T.O'ya girmeye yön elt m esi ve güçlü bir ordu kurması gibi savunmaya yönelik tedbirlerden kaynaklanı r. Bununla birlikte artık S. Birliği'nin, Cumhu riyet Devri boyunca ülkemize yönelik politikasında soğuk savaş metot ları nı uyguladığı , gözd en uzak tutulmamalıdır. Çünkü alınan bu tedbir ler karşısında uygu l anacak en etkili strateji, "kaleyi içten fethetme" yoArtvin ve
1.'udur.
Gerçekten de bu ülke tarafından komünizm sempatizanı Türk ay ve g en çlerin hararetle desteklenmesinin esas sebebi, bu amaca yön eli ktir. Zaten So v_y et l er' in resmi yayın organlarında (Pravda gibi) yer alan hükumet görüşü yazıl arda sık sık ülkemizi Batı'nın ve A.B.D.' nin oyuncağı ve "ileri bir kalesi" diye suçlamasının iç yüzü de budur. O y sa Türk iy e' n in iç düşmanlarının terör olaylarında kullan dıkları sil ah ların çoğ un lukla bu ü!ke yap ısı olması, "kaleyi içten fethetme taktiği"nin en somut delilleri ıµ-asındadır. öteyandan Türk-Amerikan dos tluğu ve N.A.T.O savunma teşkilatını "emperyalizme hizmet'' diye n it el eyerılerin gerçek amaçlan, Türkiye'yi yalnızlığa iterek , S. Birliğ i'nin emperyalist
dınları
emellerini kolaylaştırmak olsa gerektir. Türkiye, tıpkı Osmanlı İmpar atorluğu Devri'nde olduğu gibi, y ine
k uz eyd en t ehlik e altınd adı r. 1.2.
-
Batı'dan- Gelen Tehlike: Ş imd il ik bu konuda en köklü me sele, Yunanistan'ın Megalo İdea hulyası , veya Türkiye al eyh in e yayılmacı bir politika izlemesidir. Bu ülken in bizzat devlet yöneticileri t arafın dan desteklenen ve uzun :y ıl l ardanberi okul ders kitaplarına geçen Megalo İdea hayali, "Türkiye'nin Ege ve M a rmar a Bölgesi topraklarını ele ge çirerek, tstanbul'u, kuracakları Büyük Yuna nist an'ın (?! ) başkenti yap ma" esası üzerin e bina edilmiş tir . Başka sözlerle bugün Yunanistan'ın Türkiye' den, 150 000 km2.y e yakın bir toprak tal eb i vardır . Megalo İdea hulyasımn boş bir hayal ol duğu n a , burada
temas et
meye dahi gerek yoktur.
Ancak Yunanistan, amaçladığı bu idealin gerç eklem esi yolunda , hiç mesafe katetmem.iştir denilemez. Çünk ü bu ülke, 1826'da bağımsız bir krallık olarak kurulduğu zaman, s ad ec e 23 000 km2.lik bir araziye sahipti (Mora Yarı madası ve çevresi). Oysa bu t arihten sonra ele geçirdiği Atik Yarı madası, Eğriboz ve Sporat Adaları ile birlikte, 1830'da yüzölçümü, yaklaşık 46 000 km2.ye ulaştı. 466
(14)
SAYI 304
H. DOGANAY
YIL XXVI
Zamanın akışı içinde toprak ilhakını devam ettiren bu ülke, 1864'de İyonya Adaları'nı ve 188l'de Teselya bölgesini de topraklarına kata rak, ülke yüzölçümünü 64 000 km2.ye çıkardı. Özellikle 1912 Balkan Sa vaşı sonrasında, Selanik ve Kavala dolayları ile, Girit Adası ve Halki dikya Yanmadası'nı elegeçirerek 120 000 km2.lik bir araziye, Birinci Dün ya Savaşı sonrasında ise, Batı Trakya ve Ege adalarının çoğunu, 1946'da da Oniki Adalar'ı ülkesine katarak, bugünkü yüzölçümü olan 132 000 km2.lik araziye sahip olmuştur. Şayet Türkiye, 20 Temmuz 1974'de Kıbrıs Barış Harekatı ile bu yayılmayı önlemese idi, bugün Yunanistan'ın ülke yüzölçümü, 141241 km2.ye çıkmış olacaktı. Çünkü esas amaç, Megalo İdea'nın bir halkası olarak, Kıbrıs'ı da Yunanistan'a katmaktı. ·
Görülüyor ki Yunanistan, Yunan Krallığı'nın kurulduğu 1826 tari hinden, Lozan Barışı'nın imzalnadığı 24 Temmuz 1923 tarihine kadar aradan 6eçen 97 yıllık süre içinde, arazi varlığını �% 575 oranında bü yütmüştür. Dikkat edilirse bu büyüme, bilek gücü veya kılıçların hakkı değildir. Sadece ve s'ldece, oldubittiler ve fırsatların değerlendirilmesin den kaynaklanmış bir sonuçtur. Her cldubittiyi çok iyi değerlendiren ve ve Anadolu'ya doğru genişlemiş bulunan Yunanistan, bugün fırsat kol layacaktır. Aradaki üçlü antlaşmalara rağmen, 1974 Kıbrıs darbesi, bu nun en yakın delilidir. Gerçi ülkemiz, artık İstiklal Savaşı yıllarındaki Türkiye değildir. Güçlüdür, giderek güçlenmektedir ve Ordusunu da, Varşova Paktı teh dit grubunun saldırı güçlerini dikkate alarak hazırlamıştır. Böyle olmak la birlikte, bu ülke ile olan kara ve deniz sınırlarımızın toplam uzunlu ğu, 2 800 km. yi aşmaktadır. Üstelik yurdumuzun ekonomik açıdan can damarları demek olan Batı bölgelerini rahatlıkla silah menziline alabi len bu ülke, "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" kabilinden devamlı ola rak Türkiye'nin kendisini tehdit ettiği imajım işleyerek, yayılmacı po litikasını örtbas etmek için gerekçe hazırlamaktadır. Ordusunu Türkiye' yi hedef alacak şekilde yenibaştan konumlandırması, Ege adalarının yak laşık 600 000 nüfusunu Türkiye'ye karşı silahlı milis gücü haline getir mesi, Ege adalarında ülkemize yönelik askeri üsler ve hava limanları kurması, savaş uçak ve gemileri, savaş tankları ve topları imal edecek fabrikalar kurma çabası içinde olması, yayılmacı politikasının açık de lilleri arasındadır. Ege Denizi'ni Türkiye'ye kapama gayreti içinde bu lunan bu ülke, sık sık Ege'-de krizler �aratarak, 'l'ürk.iye'yi saldırgan ilft.n etmektedir. (15)
467
SAYI 304
T ÜR K KÜL T Ü R Ü
YIL xxvı
Batı'dan Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik bu önemli tehli· keyi, Ordum.uzun üst düzey yöneticileri ve Cumhuriyet Hükümetleri 'nin gözden uzak tutmadıkları ve askeri hazırlıkları buna göre yaptıklarına inanıyoruz. Zaten bunun aksi de düşünülemez. Toprak bütünlüğümüze yönelik istilacı fikirleri ortadereceli okul kitaplarında ders konulan ola rak işleyen ve yöneticileri ülkemizi düşman hedef olarak gösteren bu ülke ile, yakın bir gelecekte bir dostluk ortamı kurmak pek mümkün gö rünmemektedir. 1. 3 - Doğu'dan Gelen Tehlike
Bu cepheden, ülkemize yönelik iki büyük tehlike vardır. Bunlardan biri, kuzeyden gelenin aynısı olup , di ğeri ise, Türk-İran ilişkilerinden kaynaklanan hassas ortamdır. :
Zaman zaman yerli ve yabancı basından öğrendiğimize göre, S. Bir liği Kafkasya'da büyük askeri güçler tutmaktadır. Buna gerekçe ola rak da, N.A.T.O.'ya karşı savunma tedbirleri alındığı gösterilmektedir. Oysa, bu ülke ile 610 km.tik bir kara sınırımız vardır ve tehdit, Doğu Ana dolu Bölgesi'ndeki askeri hedeflerimiz başta olmak üzere, doğrudan doğ ruya Türkiye'ye yöneliktir. Gerçi Türkiye-İrıı.n siyasi ilişkileri iyi bir durumda imiş gibi gözü küyorsa da, gerçek böyle değildir. Tehlikenin esası, daha çok İran yöneti cilerince körüklenen mezhep ve yöne tim şekli farklılıklarımn çelişmesine dayanır. Hatta bu istismar, Yavuz Sultan Selim'in 1514 Çaldıran sefe rine kadar gerilere gider. Bununla birlikte, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan 1950'li yılla ra kadar, Türkiye-İran arasında siyasi açıdan ciddi h erhangi bir me sele olmamıştır. Ancak bu tarihlerden sonra, giderek petrol ihracatı ge lirleri ile zenginleşen İran, hayali bir Ortadoğu liderliği meselesi ortaya atmış ve zaman zaman bu mesele, Türkiye'yi ciddi şekilde rahatsız e� miştir. Bu ülkeden Türkiye'ye yönelik huzur bozucu faaliyetler , 1979'dan itibaren daha belirgin bir duruma gelmiştir.
Bilindiği üzere, bu ülkede 1979'da Şahlık Rejimi devrilmiş ve meş ruti yönetim yerine İran İslam Cumhuriyeti yönetimi kurulmuştur. Ar tık ülke yönetimi , bir mollalar grubu ve onların vurucu timl eri diyebi leceğimiz "Devrim Muhafızı" tabir edilen kişilerin eline geçmiştir. Yö netim tarzı, şüphesiz bu ülkenin bir iç meselesi olmakla birlikte, Tür· kiye'yi de etkilemektedir. Çünkü bu ülke ile 454 km. uzunluğunda bir kara sımrımız vardır ve kurdukları belirs iz yönetim tarzını, ülkemize ih raç etme gayreti içine girmişlerdir.
'(16)
SAYI 304
H. DOGANAY
YIL XXVI --- --- ·---------.
Hatta bu ülke yöneticileri, Atatürk'ü bile t ahkir etmeye yeltenmek tedirler. Şayet bugünkü yöneticilerin işbaşına geldiği 1979 sonlarında İran-Irak savaşı başlamasa idi, bu ülke yö neti c ileri belirsiz yönetim tarz-: larını ülkemize ihraç etmek için, Türkiye ile daha etkili bir mücadeleye girebilirlerdi. Savaş bittikten sonra İran'dan ülkemize yönelik yıkıcı ey lem ve kalkışmalar daha etkili bir duruma gelebilir. Çünkü, maalesef ül kemizde de taraftarl arı v a r dı r . Bu sebeple, dikkat ve itiyadı elden bı rakmamak gerekir.
1.4 - Güneyden Gelen Tehlike : Türkiye bu cepheden, 331 kın.si Irak ve 877 km.si Suriye ile olmak üzere, 1200 kın.den fazla bir milli sınıra sahiptir. Bu ülkelerden Türkiye-Irak arasındaki en önemli mesele, Kuzey Irak'ta yıllardan beri faaliyet gösteren ve bağımsızlık isteyen aynlıkçı güçlerin, hem Irak ve hem de Türkiye'den ( Ş. Urfa, Mardin, Diyarbakır, Hakka ri, Van) toprak ilhak ederek, bağımsız bir devlet kurmak isteme leridir. Türkiye, bu meseleyi dikkatle izlemek zorundadır. Çünkü kal kışma, ülke bütünlüğüne yöneliktir.
Suriye'nin Türkiye üzerindeki gizli emelleri, zaman zaman açığa çıkmakta ve çok daha büyük bir tehlike arzetmektedir. Bu ülke yöneticileri, Hatay Yöresi'nin Anavatan'a katılışı (1939) sonrasında, Türk Milleti'ne yönelik bir soğuk savaş devresi başlatmış lardır. Yurdumuzun toprak bütünlüğüne karşı sürdürülen kültürel so ğuk s avaş propagandası, tıpkı Yunanistan'ın izlediği Megalo İdea strate jisi gibi, bu ülkenin okul ders kitaplarına da geçmiştir. Suriye, taşı-top rağı ile Türk olan ve tarihin hiç bir devresinde Arap karakteri taşıma yan Hatay Yöresi'ni, atlas haritaları , turistik haritalar ve duvar hari talarında milli sınırları içinde göstermektedir. Ayrıca bu ülkede 1983'de basılan Suriye Coğrafyası lise ders kitabında, ülkenin kuzey sının, ge tirilip ülkemizin Güneydoğu Toros Dağlan güney eteklerine dayandırıl mıştır. Türkiye-Suriye sınırı, Dicle-Habur kavşağından başlatılarak ; Mar- din, Diyarbakır, Şaıılıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana ve lçel illeri, Suriye milli sınırları içinde gösterilmiştir. Ders kitaplarında bu topraklara, "Türkiye tarafından gasbedilm.iş topraklarımız'' denilmektedir. Daha dq, ileri gidilerek, Suriye gençliğine "bu bölgeleri kurtarmak ve Büyük Suriye'yi kurmak zorundayız' ' gibi bir telkinde bulunularak, Türkiye'ye karşı yayılmacı bir idealizm aşüan maktadır. Başka bir ifade ile Suriye, soğuk savaş taktikleri yolu ile ( 17)
469
SAYI 304
T Ü R K
/
K Ü L T Ü R Ü - -- -
Türkiye'den 90 000 km2.den fazla bir toprak talep etmektedir. yüzölçümilBün
YIL XXVI
- - --
_____ __
,
Yani ülke
'% 10'dan fazlası.
Sözde dostlarımız Batı Ü lk eler
bölücü ve yayılmacı tehdide karşı aynı savunma paktında olmamıza rağmen, hem yayın ve hem de siyasi destek yolu ile Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik bu iha net şebekelerini
ise,
adeta desteklemekte ve teşvik etmektedirler. Bu ülke
lerdeki Türkiye'ye yönelik bölücü yayınların en önemli bir grubunu ortadereceli okulların ve ün iversite lerin temel ilmi kaynaklar arasında yararlandıkları ATLASLAR te şkil etmektedir . -
Yabancı Atlaslarda Türkiye : Batı Ülkeleri'nde hazırlanmış ve Dünya Atlasb.n'ndaki Türkiye ile ilgili haritalar, yer yer bölü cü ifadeler taşımaktadır. Bizce bunların birer yanlışlık eseri olması müm kün görünmüyor. Çünkü, hem bu eserleri hazırlayan kişiler akedemik niteliği olan coğrafy a cıl ardı r hem de Türkiye Atlasları ve Türkiye du var haritalarında, bu tür ilmi yanlışh klar yoktur. 2
basılmış
Gerçek
bu
iken, Tercüman Gazetesi'nin zaman zaman
yaptığı yayın
lar hariç, ne akademik sahada faaiiyet gösteren coğrafyacılarımız ve
konuda tek satır bile yayın yapmamış ol mesel en in bir baş ka . öne�li yönüdür.
ne de günlük basınımızın bu ması, sanırız
Şimdi bu atlaslardan elimizde olanlarından, Türkiye'nin toprak bü t ünlüğüne ve milli tesanüdünü bozma ya yönelik ifadeler hakkında kısa açıklamalar yapalım.
2.1
-.
The Pictorial Atlas Of The World : Resimli Dünya Atlası 70 kadar harita paftası, çok sayıda manzara fotoğrafı ve
adlı bu eser,
re smi ile tanıtıcı metin yazılarından oluşmuştur. Books For Pleasure yayıncılık şirketi tarafından, Belçika'da b ası lmıştır. Atlas, çeşitli ülke lerde (söz gel imi Avusturalya, A.B.D. lngiltere gibi) bu yayıncılık şir ketinin açmış olduğu şubeler aracılığı ile pazarlanmıştır. Dr. John SALT başkanlığında hazırlanmış ve
Bizim değerlendirdiğimiz elimizdeki baskı, dördüncü baskı olup , 1977'de yayınlanmıştır. Atlas'ın 88. v� 89. sayfalarında yer verilen H� rita 41 ve 42 (Map 41 and 42) , The Near and Middle East (Yakın ve Orta Doğu) haritaları , Türkiye Haritası'm da kapsamaktadır. Türkiye Haritası'nda yurdumuzun Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Kor destan ( Kürt ülkesi) olarak gösterilmiştir. Aynı ş ekilde , Kuzey Anadolu
470
{18)
H. DOÖANAY
SAYI 304
YIL XXVI
Dağlan adına, parantez içinde Pontine Mts., yani Pontüs Dağlan denil mektedir. 2.2 The Tim.es Concise Atlas Of The World: Sınırlandırılmış Dünya Atlası adını taşıyan bu eser, Londra Üniversitesi Coğrafya bilim adamları tarafından hazırlanmış ve The Times yayıncılık şirketi tara fından, 1972'de basılmıştır. Elimizdeki baskısı, 1975'te yayınlanmış ola nıdır. -
Atlas'ın Eupoı·e 5 (Avrupa) adlı 'siyasi harita"sında, Türkiye Haritası da vardır. Bu haritadaki Türkiye ile ilgili yer adları, büyük çoğunluğu ile gerçeğe uygun olarak yazılmıştır. Ancak, Edirne için parantez içinde Adrianopolis, İstanbul için Costantinopole, lzmiriçin Smynıa ve Ağrı Dağı'na karşılık da Ararat deyimleri kullanılmıştır. Yine bu atlasın 78 . sayfasındaki Turkey (Türkiye ) Haritası'nda Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Hakkari Yöresi, baştan başa Kurdistan (Kürt ülkesi) diye işaretlenmiştir. 2.3 - The Tinıes Atlas Of The World: Tim.es Books London yayın lar serisinde çıkmış olup, tngiltere'de basılmıştır. Değerlendirmeye al dığımız baskı, altıncı baskısı olup 1980'de yayınlanmıştr.
Çok ayrntılı ve mükemmel bir ilmi eserdir. Öyle anlaşılıyor ki A.B.D. de dahil, pek çok Batı ülkesi üniversitesi coğrafya bölümlerinde, en önemli temel kaynak eserler arasında bulunmaktadır. Eserin Türkiye ile ilgili harihlarında, yine çok dikkat çekici bö lücü ifadeler kullanılmıştır. Nitekim Pafta 37'de ( Plate 37 ) , Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Van ve Hakkari yöreleri Kurdistan (Kürt ülkesi) , Doğu Anadolu Bölgesi'nin doğu yansı ise Armenia (Ermenistan) ola rak işaretlenmiştir. Aynı paftada Büyük ve Küçük Ağrı dağları, Mt. Ararat ve Lit. Ararat diye yazılmıştır. 2.4 - Diercke Weltatlas: İlk baskısı Almanya'da 1883'de yapıl mış Almanca bir atlastır. Elimizdeki baskısı 1977'de yapılanıdır (Wes termann, Braunschweig) . Atlas'ın 120. sayfasındaki Türkiye Haritası'nda yine Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kürtistan ve Kuzey Anadolu Dağları ise, Ponttsches Geb. yani "Pontüs Dağları diye gösterilmiştir. 2.5 Der Grosse Krüger Welt Atlas: Almanca bir atlas olup, ilk baskısı 1979'da Novara'da yapılmıştır (Wolfgang Krüger Verlang) . -
( l9 )
471
SAYİ 304
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvı
Atlas'ın 56. ve 57. sayfalarındaki Avrupa Fiziki Haritası'da, Tür kiye Haritası da yer tutmuştur. Bu haritada, Doğu Anadolu - Bölgesi baştan başa Armenien (Er menistan) , Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kurdistan (Kürdistan) , Güney doğu Toroslar Armenischer Taurus (Ermenistan Torosları ) , Kuzey Ana dolu Dağları Pontischer Gebirge ( Pc:r.tus Dağları ) ve Büyük Ağn Dağı ise, Ararat diye belirtilmiştir.
Bu ifadeler, 126. 132 . ve 133. saj-falarındaki Türkiye haritalarında da aynen tekrarlanmı ştır. Buraya kadar sözü edilen bölücü ifadeler, şahsi kütüphanemizde bulunan yabancı atlaslardan derlenmiştir. Bu tür yayınlardan daha faz.:. lası gözden geçirilirse, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kültürel metot larla bölme faaliyetine, şüphesiz onlarda da rastlanacaktır.
3 - Alınması Gereken Tedbirler :
Bu tür yayınlar, Batı Dünyası
toplumları gibi eğitim seviyesi yüksek toplumlarda, kuşaktan
knşağJ. ak· tarılmakta ve Türkiye'yi yanlış tanıtmakta etkili olmaktadır. Hatta s a dece Batı toplumlarını etkilemekle kalmamakta, Türk toplumun un te sanütünü bozmakta, etnik gruplaşmalara ve mezhep ayırımlarına yol açmaktadır. Ortaya atılmış olan sun'i ermeni ve kürt meselesi, İslam Cumhuri yeti fikri ve benzer yıkıcı eylemler, zaman zaman ülkemizin toprak bü· tünlüğü ve toplumumuzun milli tesanütüne yönelen ciddi tehlikelerdir. Bunun en dramatik örnekleri, 12 E.ylül 1980 öncesinde sergilenmiştir. Bu devre sonrasında başlatılan ve vurkaç taktiği uygulanan Güneydoğu Anadolu'daki ol aylarda bir çok masum vatandaşımız öldürülmüş, mey danı boş bırakmayan askerlerimiz ise, şehit edilmiştir. Bazı aydınlarımız , bilim adamlarımız ve politikacılarımız zaman za. man bu bölücü eylemleri adeta teşvik eder mahiyette hareket etmekte dirler. Bu konuda bir çok örnek vardır. Nitekim Ş . Elçi diye sözüm ona bir bakan çıkıp ( 1979) , "Türkiye'de her etnik grup kendi dili ile eğitim görmelidir" diyebilmiştir. Bir ana muhalefet partisi lideri, 1987 yazın da, Güneydoğu Anadolu illerini ziyaret ederken -ki bu günler, bölgede askerlerimize ve suçsuz vatandaşlarımıza saldırıların en yoğun olduğu giinlerdi- "kürtçe konuşanları kınamıyorum" demekten kendini alama mıştı. Aynı meş'um kişi, 15 Eylül 1987 tarihli gazetelere intikal eden demecinde, "iktidara gelirsek, kürtçe konuşmayı serbest bırakacağız"
vaadinde bulunuyordu. 1472
(20)
SAYI 304
H. DOCANAY
YIL XXVI
Oysa, milli sınırlanmız içinde konuşulacak resmi dil Türkçe'dir ve konulan bu kural, Anayasalar'da da teminat altına alınmıştır. Devlet adamlarımızın, bu kuralı bile bile aksini savunmalan, milli tesanütümü ze ihanetten başka bir anlam t a şım az. Hareket kasıtlıdır ve parti men faati boyutlannın çok daha ötesinde anlamlar taşımakt adır. Bir kısım bilim adamlanm.ızın, yurdumuzla ilgili yerbiliınleri araş tırmalarında bile bazı bilgileri, tıpkı bir müterc im gibi Batı kaynakla nndan aktardıkları ve hiç bir zaman aklın süzgecinden geçirmedikleri gerçeği, olayın bir başka üzücü yönüdür. Örnek olarak ; Prof. A. BAY TOP'un REGEL'den yaptığı Türkiye'nin Flora ve Vejetasyonuna Genel Bir Bakış adlı çevirisi (Ege Üniv. Yayını, 1963 ) , Prof. K ETİN 'in T� kiye Jeo�ojisine Genel Bir Bakış (İstanbul Teknik Üniv. Yay. No. 1259) ve daha bir çok Türk Jeolog ve botanikçilerin eserleri gösterilebilir. Nitekim sayın BAYTOP çevirisinde, Yüksek
Ermenistan Yaylası ve
Kürdistan Toroslan llavalisi ( a.g.e. , s. 42) deyimlerini ktİllanma.kta hiç bir sakınca görmemiştir. Türkiye'de böyle bir yer var mıdır ki adı da olsun ? Sanınz bu çeviriyi yap an mütercimin , o günlerde düşünce meka nizm.ası iyi işlemiyordu. Bazı jeologlarımız da botanikçilere benzer hatalar yapmaktadırlar. Bazıları, Anadolu'nun tektonik birliklerinden biri olarak, Kuzey Ana dolu tektonik birliği için, Pontitler deyimini kullanırlar (Ketin, 1961-1964 ve 1983 ) . Hiç tereddüt etmeden de bu görüşlerini ARNİ ( 1939 ) , BLU MENTHAL (1946) ve EGERAN (1947) gibi Batılı bilim adamlannın görüşlerine dayandırdıklannı itiraf ederler. Yani biraz önce adlarını say dı ğımı z ilmi atlas_l ard aki bölücü ifadeler, Türk ç e kaynaklarda da tek rarlanmakta ve adeta meselenin ilmi isbatı yapılmaktadır.
Pontus kavram1, Trabzon çevı·esinde yaşamış ve son k alıntıl an da Lozan Banşı ile buradan ayrılmış, bugün o c e m aatten tek bir kişinin dahi bulunmadığı bir kol on ist grup için kullanıldığına göre , bunun Ana dolu tektonik kuşakları ile ilgisi nedir ? İlgisini biz s öyleyelim . Az sayı da bazı bilim a d am l anmız , ilmi görüş ile mütercimin görevlerini eş değer sayacak bir ilmi zihniyete sahiptir. İşte ilgisi budur. Çünkü WAG NER, EGERAN, ARNİ ve diğerleri öyle demiştir ( ? ! ) . Siz de Kuzey Anadolu tektonik kuşağı de seniz ne olur ? Şüphesiz "daha mantıklı ve bölücülükten uzak bir adlandırma" yapmış olursunuz. Türkiye'nin en güçlü kuruluşlann dan olan M .T.A .' da çalışan ele manlar arasında bile, Türkçe yer adı yazmamakta ısrar eden kişiler
(21)
473
T Ü R K
SAYI 304
v ardı r.
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvI
J eol og bilim Erzurum-Oltu linyit
kans
ve
Özdere
meleri gibi.
adamları, maalesef böyle yetiştirilmişlerdir. Me s el a yatakl a rın dan olan Duralar Köyü yatakl arına Süt Köyü yatakl arın a ise, Şamhi yatakfa.rı demekte ısrar et
Gö rülüy or ki yabancıların yur dumuz hakkında kullandıkları bö lücü ifadeler sadece onları n art düşüncelerinin ürünü değildir. Bazı po litikacılarımız adeta onları doğruhı r mahiyette demeçler vermekte ; az sayıda b azı bilim adamlarımız da Batılı b ilim adamlarının görüşlerini Türkçe yayınlarında ade t a doğrul am akt adı r. Bu derece vurdumduymaz l ı ğı, Türk ilim çevreleri k ab u l edemez ve etmemelidir de.
SONUÇ 1
-
Türkçe
ve bu yayın l arın
ilmi
ya yın lard ak i bölücü if a deler tesbit edilmeli yeni baştan ve doğru olarak yazılıp
gerekli o l anl arı ,
yayınlanmalıdır. 2 - Jeolog, botanikçj . ormancı, coğrafyacı, tarihçi, arkeolog, sos yolog gibi bilim adamları, araştırmalarında geçen yer adlarının Türkçe' sini yazmaları konusunda etkili bir şekilde uyarılmalıdır.
Bu gibi bilim mensupları ülkemize ait araştırmalarında , yer adla rının yazılışları konusunda ; I) Ord . Prof. Dr. Besim DA RKOT' u n Türk iye duvar haritaları ve Modern Büyük Düny a Atlası, Il)
y
H.G.K'nın Türkiy e Atlası , Türki e Fiziki Haritası ve Türkiye
Mülki İdare Haritası, ID )
D.l.E'nün Genel Nü fu s Sayımı (İdari Bölünüş) adlı periyo
dikler gibi eserlerde ki yer adları yazılışlarına bağlı kalmalıdırlar. 3
-
letle rarası
Yabancı
atl as
ve k it apl ard aki
bölücü ifadeler, şüphesiz mil şu
milli meselelerimizden biridir. Bu konuda , merhale merhale
tedbirler alınmalıdır : I)" Dış İşleri Bakanlığı'mızla Milli Eğitim Bakanlığımız işbirliği yaparak, bu tür yayınları tarayacak komis yonlar kurmalıdır.
Bölücü yayınlar veya yayınlardaki bölücü ifadeler tesbit edil dikten sonra, bunların ülkelere göre bir t asnifi yapılmalıdı r . Il)
474
(22)
SAYI 304:
H. DOGANAY
YIL
XXVI
ill ) Bu konuda, "ilgili yanlı şlı klann düzeltilme si için doğru sunu kapsayan ilmi rapor ve T.C. Hükümeti'nin "ilmi e saslara dayanan gö rüşü" olarak, ilgili ülkelerin hükümetlerine sunulmalıdır.
4 - Türkiye Coğrafyası, Türk Tarihi, Türkiye Jeolojisi, Türkiye Je omorfolojisi , Türk Sosyolojisi gibi " yerli ve yabancı eserler", daha yayına verilmeden önce, mutlaka yetkili bir bilim kurulu tarafından cid di olarak i nc elenip , Türkiye aleyhin e bölücü ifadeler varsa, bunların eser metninden çıkarılması sağlanm alıdır. Aynca burada, Milli Eğitim Merkez Yönetim imizin bir gafletini de kısaca hatırlatmamız uygun olur. Yunanistan ve Suriye , ortaöğretim Coğrafya ders kitaplarında yurdu muzun bazı bölgelerin i , gasbedilmiş kendi toprakları olarak öğrencilerine ö ğretmektedirler . Oysa bizim Milli E:ğitim Bakanlığı'mız ne düş ünmüş s e , 1987'den itibaren Ticaret Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Fen Liseleri ve İmam -Hatip Liselerinden Tür kiye Coğrafyası derslerini kaldırmayı uygun bulmuştur. Bununla da ye tinmeyerek , en köklü kurumlarımız olan klasik liselerimizin, fen bölüm lerinde de aynı şekilde Türkiye Coğrafyası okutma yasağı getirmiştir. Her türlü man tık ö lçülerinde n yoksun bu karar, bilmeden ve dü şü n meden, Türk milli kültürüne vurulan ağır bir darbedir. Artık yabancılar bir yana, Türk gençliği de Türkiye'yi tanım adan ortadereceli okul ları biti rec ektir. Gerçekten de aıziz yu rdumuzu , aziz Türk gençliğine öğreten ve tanıtan en etkili ve en önemli program Coğrafya dersleri ve özellikle Türkiye Coğrafyası disiplinidir. Bu yıkıcı karan, bir an önce Milli Eğitim B akan lı ğı Merkez Yönetimi'nin değiştirmesini bekliyoruz.
( 23)
475
BULGARiSTAN VE YUNANiSTAN'LA İLGtU BiRER BELGE Dr. Abdulkerim
ABDU LKADIROOI U
Siyasi hayatımızda Bulgaristan ve Yunanistan konuları günümüzde aktüalitesini koruduğu gibi uzun bir eüre korumaya devam edeceğe de benziyor. Bu ülkelerle yüzyıllar öncesine uzanan tarih, coğrafya, siyaset, kültür bağlarımız vardır. Günümüzde gerginliğini kaybetmeyen ve maa lesef gerginlik boyutlarında beklenmedik artışların kaydedilmesi -bütün iyi niyetlere rağmen- kaçınılmaz olan bu ülkelere karşı takip edeceği miz politikanın temel taşlarından biri, belki de en mühimi, genç kuşaklara bütün gerçek taraflarıyla olayların anlatılması ve yurt savunması söz konusu olduğunda onların müteyakkız bulunmalarının sağlanması ola caktır. Bu ülkelerde bulunan soydaşlarımızın hakları söz konusu oldu ğunda meselenin bir başka boyutu daha gözlerimiz önüne gelmektedir. Bu işlerin üstesinden millet olarak hakkıyla gelebilmek için arşiv ni teliğindeki bütün belgelerin günümüz yazı diline aktarılıp ilgililerin dik katlerine sunulması icabetmektedir ve bu iş, yapabilecekler için milli bir vazifedir. Bu duygularla elime geçen belgeleri değerlendirmeyi hedefleyen biri olarak ( 1 ) son devir ulemasından Kastamonu'lu Sofuzade Mehmet Tevfik Efendi'nin F ) metrükatı arasından çıkan ve Kastamonu (Vilayet) Mat baası'nda yayınlanmış olan iki telgraf metnini aşağıda aynen vereceğiz. ( 1 ) Böyle bir yazımız için bkz. "Abdülehad Nuri'nin Yunan Harbi Destanı", Türk Ktll türü Dergisi, ( Eylül 1986 ) , Yıl XXIV, Sayı 281, s. 565-579. ( 2 ) Sofu zade M�hrn ct Tevfik Ef en di 1870-1969 yı lları arasında yaşamıştır. Son de vir
OEmanlı ulamasından olan siyaset
.
adamı Ahmet Mahir Efendi
zdde ) 'nin t ale b esind endi r ve ondan icazet almıştır. Kastamonu
Sanayt
( Balıklı mektebl
mü dü rlüğü yaptı . 191 1 . 1919 y ılları arasında fasılalı olarak Zafer adlı bir gazete çıkarttı. İttihat Terakkiyi tenkit etti. Bulunduğu muhtelif vn.zifelerin yanısıra ders l er okuttu. Mevlevi dergahında beş yıl mesnevi okuttu. İstiklal savaşından sonra hacca gitti ve dönüşünde politikadan çekilerek ticarete devam etti. ''Hulviyyat•' adlı manzum eseri Kastamonu'da 1328'de basıldı. BeyAnü'l-Hak ve el-MedA.rls ilmiye gazetelerinde makaleler yazdı. Mevlana rub atlerine şarhleri ve dokuz defterde aruz ve hece vezinleri ile yazdığı -henüz yaymlanmamıt- yüz l erce şiirleri vardır. ''Hulviyyat" üzerinde bir lisans tezi yapılmıştır (Bkz. G.1.t. Gazi Eğitim Fakültesi Tllrk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü, lisans tezleı1, Mihriban Ceylan, Hulviyat, 1983-84, m + ıoo sayfa) .
Anılan dokuz şiir defteri tarafımızdan lis ans tezi olarak verilmiş olup çok ya kın bir zamanda tamamlanacak v� yakın bir gelecekte de bu
line getirilecektir,
476
giirler ld.tap
ha·
(24)
SAYI 304
A . ABDULKADİROCLU ·
YIL XXVI
Milli m e s el el erimizi n Anadolu'daki yankıları bak1mından da önemli bir ve sik a sayıl abile cek bu ve benzerleri y ayınların , vilayet matbaaları n e şri yatı olarak toplanıp değerlen di ri lm es i bir ba şk a cihetle de ehemmi yet arzedecektir ( 3 ) . BELGE 1 "DAHlLİYE NEZARETİNDEN MAKAM-1 VİLAYETE VARİD OLAN Fi 17 EYLUL, SENE 329 ( 1911) TARiHU TELGRAFNAME
SURETIIDffi."
Evvelce tebliğ olunan hudud dairesi n de olarak üsera-yı Osmaniye için bir gun a ' mesarif verilmemek v e Bulgaristan dahilindeki İsla!'nların ve evkafın hukuku tamamen muh af az a edil mek üzere Hükumet-i seniyye ile Bulga ristan hükumeti arasında akd-i sulh edilmiştir. Sulh muahe dena mesi. mucibince Bu lgaristan' d aki İslamlar hukfık-ı me den iyye ve siyasiy yeden ve hürriyet ve s erb e sti-i din ve mezhepten müstefid olacakları gibi 5.dat ve i 'tik adl arı ve te şk il etmiş ve edecek olduk ları cem'iyyatın niza · matı mazha r - ı hürmet ve ri'ayet olacak ve cem' iyyat- ı mezkiı.re bila mani ' müftiilerin idaresi altında bulunacaktır. Sofya'da bulunacak l:ıaş mliftüler ve müftüler İslam m ü ntehi bleri n intihabıyla nasbolunup b unların ve ma'iy yetlerindeki me ' mfırinin m a ' aşatı Bulgar hükumeti tarafından tes viye edi lecelr ve başmilft ü nü n t a s di k eyl ed iği i'lamat-ı şer'iyye Bulgar me'mfırini tarafından icra olunacaktır. Bulgar hükiı.meti tarafından lalam mekatib-i ibti da ' i yye ve t al iy ye si te'sis edilecek ve tedrisat lisan-ı Osmani üzre cere yan e yl ey e ce ği gibi hükumet-i mezkfıre na'ib yetiştirmek üzere suret-i hususiyyede ayrı bir mü'essese ihdas edecektir. Küli yyetli İslam bulunan mer kc z - i idarelerle şehirlerden her birinde evkaf ve ma 'arif hususatıyla mükellef olmak üzere i nti h ab edilecek cem a' at -ı İslamiyy e kavanin ve ah kam-ı şe r ' iyye mucibin ce i d are etmek üzere Evk af - ı tslami yye'nin muta sarrıfı addolun acak ve başmüftünü n nezaret ve teftişi altında bulunacak ve ş ah sıyyet-i m a'n evi yyel eri bil'umum me'mfırin tarafından kabul ve tasdik olu n acaktır . Umumi mekabir-i İslami yye dahi dahil olduğu halde emla k -i vakfi yye den hiç biri cema'ata bedeli te svi ye edilmeksizin istim lak olunamayacaktır. Bera-yı ma'lfımat ta'mini olunur. ( 3 ) Dipnot !'deki yayın v esilesiyle yazının girişinde bibliyografik kilnyelertnt ver
diğimiz . Kastamonu Vilayet Matbaası neşriyatından olan ve Ege Adalannı pek
güzel anlatan Ali Fuad'ın 1338'de yayınlanmış Adalanmız Tiirklye'den, Anado lu'da.n Ayrılamaz kitabı baskıya hazır vaziyette olup sahip çıkacak bir kuru luşun el uzatmasını beklemektedir. Bu tahakkuk ederse diğerleri de peyderpey hazırlanacaktır.
( 25}
477
SAYI 304
T Ü R K
-·
--<:"._
•
._'
1
... . : .
� -
' \'
....� �
.
.! .....
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvı
• ,. ' : J ı
••
�
. ,,,; ..· , . .... ., .. ., .,
BELGE 2 "O�M.4-NU: A.JANS TELGRAFI, NUMRO 1 342 , Fi 1 8 EYLÜL, SENE 329 (1911 ) , AKŞAM.' '
Hükümetimüdn Yunanistan' a göndere ce ği murahhas adalar mesele sini tezekkür etmemeye t a ' lim at aldığı, zira hükfımetimizce Londra Kon fe r an s ı ' mn mukarreratına istinad edildiği , hükumetimiz An a dolu sevahi478
(26}
r
\.:JI
1 ;. . ı 1 ·� · � · · • '-'Aıl \ 4\' • • !J ...t....1. • •
• -
-
YIL XXVI
A, ABDULKADİROGLU
SAYI S Q.i
•
-"' ....
-
.
,.ı
. .,,
.
1
1 ( &,_._, ..
.... -
--• �
-
· '�� � .J.:.,
. ,.,
ı_,J.1
• .ı.:, • ,
.
c!;ı: • •
.-
• .
""' . -
,� • ! ....
.. · �
.... -�-
;,p);.;j Jl>� ·J.Jr. � ı : ... � .-� .4_.....: J�J§} ,;).}-:. '-f.r" .;... ::.. < ı 1; (:..: y.,., ' �· t-\ . ;-ı,.:... 4-A ..ı.. ' �·Ci ı; J lt. L -�:1 ..:. ".:. . .1J .,,
..
..
•
•
f
•
•
•
\ıiJ
•
'
....
-
....
'··
.., -
•
�
...
_.L l : ! ·ı .. r-:-· .,� J _
•
line karib ve boğazdaki adalardan, ttalya'mn işgalindeki 12 adadan kat'iy
yen vazgeçemeyeceğinden cümlesini istirdad edeceği ve bu mes'elenin doğ rudan doğruya müzakeresi Yunanistan 'ca istendiği ve hükumetimizin mak sadı terviç olunduğu takdirde
müzakeresine gidileceği.
Tabi'iyyet, ce
ma' at-i lslamiyye, müftü, evkaf mes'elelerinde Bulgaristan'la olan suret-i hallin isteneceği,
Yunanistan'ın bu sureti reddetmemesi
zarfıri olduğu
müstahberdir. Debre'den Avlonya'ya 300 Sırp esiri getirilmiştir. Debre'nin etrafında şedid muharebeler oluyor. Sırplı'ların 1200 telefatı vardır. Ma
nastır Sırp askerleri , Arnavudlar şedid muharebeler ediyorlar. Ahali kor kudan eski Sırbistan'a, Selanik 'e kaçıyorlar. Manastır polisi ahaliyi teskin edememiştir. (Kastamonu Not
:
(27)
Matbaası)
Metinde bulunan matbaa hataları düzeltilerek yazılmı.ııtır.
479
. OSMANLI iMPARATORLUGU'NUN ARAP TOPRAKLARINDA YAPTIGI MAARiF HİZMETLERİ ( 1813 - 1918 )
Dr. Halil
AYTEKİN
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, Türkistan'dan Anadolu'ya yerleşmek üzere g�len Türkler tarafındı;ı,n XIV. asırda kurulmuştur. Anadolu'nun jeopolitik yapısı ; kuruluş devrindeki siyasi durumu ; hakimiyetin hüküm daırın şahsında toplanması ; devletin mülki, askeri teşkilatının yapısı ; özel statüye sahip sağlam bir toprak sisteminin bulunması gibi amiller Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren gelişerek, bir imparatorluk haline gelmesini sağlamıştır ( 1 ) ·
•
Yaklaşık altıyüzyıl, üç kıtada geniş topraklar üzerinde yaşayan ve dini, dili ve kültürü farklı olan cemaatı bası yapmadan adil, E-evgi ve hoşgörüye dayalı bir otorite ile idare edebilmesinde, Türkler'in yüksek idarecilik vasıflarının yanında, Türk Kültürünü yeni nesillere aktaran, aşılayan ve sevdiren eğitim müesseselerinin büyük oranda payı bulun maktadır. Osmanlı idari sisteminin temelinde eğitim yoluyla cemaatler arasın daki dengeyi kurmak, geliştirmek ve korumak meselesi daima ön planda tutulmuştur. Osmanlı Devleti varlığının temeli olan dengeyi sağlamak için bütün imkanlarını kullanmaya çalışmış, reformlar yapmış, azınlık lara Batı'nın tesiriyle denge politikasını sarsacak tavizler vermiş olma sına rağmen gayr-i müslimlerin imparatorluktan ayrılma istekleri dur durulamamıştır. Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir ülke olarak tarih içindeki yerini al maya çalıştığı son on yılda başvurduğu idari ve siyasi tedbirler, gösteri len olağanüstü gayretler, devletin imkanlarını tüketen Trablusgarp Sa vaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı gibi sebeplerle başarıya ( 1 ) M. Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, 1986,
Genç, Karahanlı Devlet Teşkilatı tst . , 1981,
480
s.
s.
175-183 ; Reşat
337-342.
(28)
H . AYTEKİN
SAYI 304
YIL XXVI
ulaşamamıştır. Bu devrede gayr-i müslimlerin imparatorluktan ayrılma isteklerine, Arap Cemaatleri de katılmıştır. Buna rağmen Osmanlı Dev leti hiçbir ayrım yapmadan Arap topraklarında eğitim faaliyetine büyük ehemmiyet vermiş ; hatta Anadolu' da bulunan vilayet ve müstakil san caklara ayrılan imkanlardan daha fazla buradaki maarif hizmetlerine kaynak ayıl'IIll§tır.
. Bu imkanları, Arap topraklarının idari taksimatını inceledik.ten son ra vesikalara dayalı olarak şöyle ortaya koyabiliriz : a - Arap Yanmadası'nın İdari Taksimatı : İkinci Meşrutiyet'in ilk senelerinde Osmanlı toprakları vilayet, müs takil sancak, liva, kaza ve köy olmak üzere beş çeşit idari teşkilata ay rılmıştı. İstanbul ise özel bir idare tarzına sahipti. Bu devrede idari teş kilatın sayı itibariyle dağılımı şöyleydi (2) Vilayet : Sancak : Kaza : Köy :
30,
127, 677, 56.747.
Osmanlı topraklarının mülki taksimatı idari, siyasi ve en mühimi askeri sebeplerle sık sık değiştirildiğinden Meşrutiyet devrinin son se nelerinde Arap toprakları 8 vilayet, 5 müstakil sancak, 11.689 liva, kaza, köy ve kabile olmak üzere toplam 11.702 idari taksimata ayrılmıştı. Vi layetler ; Basra, Bağdat, Beyrut, Hicaz , Halep, Suriye, Musul, Yemen ; müstakil sancaklar ise, Cebel-i Lübnan , Zor, Asir, Kudüs, ve Medine-i Münevvere idi (3) .
b - Arap Yarımadasına Götürülen İlköğretim Hizmetleri : Eylül 1329 ( 1913 ) tarihinde neşredilen Tedrisat-ı İptidaiyye Ka nun-ı Muvakkati ile 7-13 yaşları arasındaki kız ve erkek çocuklar için ilköğretim mecburiyeti getirilmiş ; ı•mekatib-i iptidaiyye'• adı verilen ilk okullar yeniden teşkilatlandırılmıştı. Buna göre ilkokullarda tahsil sü resi altı seneydi. Bu okullar çevre şartlarına ve imkanlarına göre "bir dershaneli ve bir muallimli, iki dershaneli ve iki muallimli, üç dersha23
( 2 ) Bu sayılar, Cuinet Vil a t ' ın, La Turquie d 'A s ie , F a ri s, 1890-1894 adlı eserinde be lirtilen idari birimler 1329 tarihli Devlet Salnamesi ile karşılaştırılarak hesap lanmıştır. İstanbul ve Erzurum vilayetleri hesaplamaya dahil edilme.ıni§tır. ( 3 ) SalnAme-1 Devlet-i Aliyye-1 Osmaniye, 1333-1334.
( 29 )
481
SAYI 304
TÜR K
YIL XXVI
K ÜL TÜRÜ
neli ve üç muallimli, dört dershaneli ve dört muallimli bes , dershaneli ' ve bes, muallimli , altı dershaneli ve altı muallimli" okullar seklinde ku, rulabiliyordu. Ayrıca, y aban cı dile ağırlık verilen " numune mektepleri" de bu devrede faaliyete b aşlatılmı ştı (4) .
Osmanlı Devleti, kanunun neşrindtn itibaren Arap Yarımadası ' nda büyük bir eğitim seferberliği başlattı. Kısa sürede ilköğretim hizmetleri köylere kadar ulaştırıldı. Bu okulların vilayet ve müst akil sancaklara göre dağılımı şöyleydi (5) 1
2
s
4
Ders,
Ders-
Derıı-
Ders-
Ders-
Ders-
haneli
haneli
haneli
haneli
haneli
haneli
2
li
19
7
3
8
27
Beyrut Vilayeti 71
25
21 12
19
5
3
14
2
1
33
1
1
Basra Vilayeti
Bağ·d:ı.t Vilayeti
55
Hale p Vi l a ye ti
45
14
Suriye Vilayeti
62 31
34
Musul Vilayeti Aşır Sancağı
10
3
4
6
16
1
28
7
2
3
333
123
138
31
Kudüs Sancağı Zor Sancağı Toplam
Toplam 31
3
Hicaz Vilayeti
8
32
1
3
62
3
135
1
64
3
82
3
135
1
56
1
'14
4
32 40
6
24
655
.Anadolu'da bulun an
Bursa, lzmir ve Konya gibi birkaç vilayet dı bulunan vilayet ve müstakil sancaklar, okul laşma oram bakımından ön sıralarda bu lunuyordu . Hatta Zor müstakil sancağı binde 269'luk bir sayıyla birinci sırada yer alıyordu. şında, Arap Yarımadası'nda
c
- Arap
Yarımadası'na Götürülen Ortaöğretim Hizmetleri :
İkinci Meşrutiyet devrinde idadi ve sultani mektepleri günümüz or taöğretim müesseselerinin fonksiyonunu yapan oukllardı. ldadi okull a rı Osmanlı maarif sistemine bir oratöğretim müessesesi olarak Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile girmişti (6) . Bu okulların amacı, çocuklara mil( 4 ) D üstu r, ikinci tertip, Dördüncü cilt, (5) Ekli vesika, 1, 2, 1332. ( 6 ) Nevzad Ayas , Türkiye
Ankara, 1948,
482
s.
s.
401,
Cumhuriyeti Milli Eğitimi, Kuruluşlar ve
Tarihçeler,
229-28'.
( 30 )
YIL XXVI
H. AYTEKİN
SAYI 304
li terbiye, vatandaşlık terbiyesi ve iş terbiyesi kazandırmaktı. özel ama cı ise, öğrencilere ortaöğretim seviyesinde bilgi vermek ; onları hayat için lazım olan ticaret, sanayi ve ziraat sahalarında sanat sahibi yaparak çalışma hayatına "ara elemanı" ve devlete vasıflı katip olarak yetiştirmek ti. Bu mektepler, muhtelif amaçlı olarak kurulduğundan amaçların tahak kuku için vilayet ve müstakil sancak i<." adileri, liva idadileri, İstanbul ida dileri ve meslek idadileri şeklinde teşkilatlandırılmıştır. Genellkle vilayet idadilerinin proğramları genel kültüre, liva idadilerinin proğramı ise mes leki ve teknik konulara yönelikti (7) . Sultaniler ise, 7-20 yaşları arasında bulunan çocuklara temeıde aka demik yani 'Umumi malumat vermek amacıyla kurulmuştu. Bu okullar tam devreli sultaniler, yedi senelik sutlaniler ve inas sultanileri şeklin de teşkilatlandırılmıştı (8) .
Osmanlı Devleti bu okulların iilke sathında yaygınlaştırılması için gayret sarfettiği gibi, Arap Yarımadası'nda bulunan vilayet, sancak ve kazalarında da açılması, gelişmesi ve modernleşmesi için bütün imkin lanm kullanmıştır. Bir çok vilayet ve müstakil sancakta bulunan eği tim müesseseleri, Birinci Dünya Savaşı'nda işgal altında bulunmasına rağmen ek t ahsisat gönderilmek suretiyle desteklenmiştir (9) . Bu su retle ortaöğretim müesseselerinin sayısı 1916 tarihi itib ariyle 23 'e ul8f mıştır. Bu okulların dağılımı şöyleydi (10) İdadi
Sultani
Hal ep Vilayeti
4 2
2
6
Hicaz ·
1
Musuı Vilayeti
2
1
8
2
4
1
2
Basra Vilayeti Beyrut Vilayeti
t ·'fiilayeti
Suriye Vilayeti
2
Aşir Sancağı
1
Kudüs Sancağı
1
Zor Sancağı
1
Toplam :
14
1
1
Toplam 1
s
1
1 1 8
23
( 7 ) Mekfıtib-i ldadi yyeye Mahsus Talim atname, 1 3 2 8 .
(8) Mekatih-1 s u ıtantyye Talimatnamesi, 1329. ( 9 ) Takvim-i Vekayi, 22 Ağustos 1334, Sayı, 3325, S. 7.
( 10 )
(31)
Vilayet ve Gayr-i
Mülhaka
Mutasarrıflıklar Dosyası,
1330- 1834.
SAYI 304
T Ü H. K K Ü L T Ü R Ü
YIL XXVI
SONUÇ 1910..1918 seneleri arasındaki sekiz senelik dönem Osmanlı Devle
ti'nin bağımsız bir ülke olarak tarih içindeki yerini almaya çalıştığı. en zor siyasi, sosyal ve iktisadi meselelerle karşı karşıya geldiği bir dev
redir. Bu senelerin hemen hemen tamamı Devletin kaynaklarının tüke
tildiği
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı ile
geçmiştir.
Zor şartlara ve imkansızlıklara rağmen
Osmanlı
İmparatorluğu,
teb'asının eğitim hizmetlerinden eşit bir surette faydalanabilmesi için cemaatleri arasında hiçbir fark gözetmeden eğitimi bir kamu hizmeti olatak ele almış ve bu hizmetin ülkenin her tarafına eşit olarak götü riilebilmesi için gayret göstermiştir. Nitekim İmparatorluğun adil ve eşit tutumu sayesinde 1916 senesi
itibariyle Arap Yanmadası'nda bulunan vilayet ve müstakil sancakla rın okullaşma oranı binde 94,4'e çıkmıştır. Beyrut, Halep ve Musul dı
şında kalan vilayet ve müstakil sancaklarda ilköğretim okullaşma ora nı, imparatorluğun genel okullaşma oranı olan binde 97'8'in üzerine ulaş
mıştır ( 1 1 ) . İlköğretim alanında görülen bu başarı ortaöğretim alanında da sağlanmıştı. Bu devrede toplam 48 vilayet, l iva ve kazalarda 23 adet
idadi ve sultani okulu açılmıştır. Bu okulların genel eğitim durumu dev
rin şartlan içinde modern bir yapıya sahipti.
( 1 1 ) Okullaşma ol'anlİı.l'ı tarafımdan hesaplanmıştır. (S2 )
SAYI 304
H.
AYTEKİN
YIL xxvı --
Ek
(33 )
�
l
-
Halep
VUAyetl'nde Mektep Bulnıuı.ıı
Köylerin
-
·
· ------
Harltaaı
(1892 )
·485
SAYI 304
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvı
......
--s
-�.
.......
..}0
·O
Ek :
486
2
-
Zor Sancaj'ı'Dcla Mektep
BulUll&ll .Ktiylerla Barltuı
(11182)
(84)
K. ATATtffiK'"ÜN TORK'E VERDtGt PAROLA
Prof. Dr.
Tliriikoğlu GÖK-ALP
12 İlkkô.nun (Aralık) 1935 tarihli ve 5166 numaralı ULUS gaze tesinin
birinci
sayfasında b oydan boya :
"Yüksel Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. budur."
İşte
parola
başlığı konulmu ş , bu başlığın altında da şu habere yer verilmiştir :
"Siyasal Bilgiler Okulunun Ankara1da bulunan mezunları dün geıce Ankarapalas'ta okullarımn 59 uncu yıldönümünü kutlamışlardır. Başba kan İsmet İnönü, Kamutay Başkanı, bakanlardan birçoğu gazeteciler
( sonu 5.
me
sayfada) zunlann davetlisi olarak bu kutlama toplantısında bu
lunmuşlardır. Siyasal Bilgiler okulu.aun elli sene evvelki mezunlarından
Ordu saylavı
Ahmed İhsan Tokgöz
,
A nkara'da bu okulun en eski
zunu sıfatiyle Başbakana ve davetlilere kısa bir söylevle hoş geldiniz
me
de
miştir. Toplantının açılışından biraz sonra Başbakamn Cuınhurbaşkam mız Atatürk'e sundukları saygı telgrafı alkışlar arasında okunmuştur.
ATATORK
Çankaya BUGÜN YILDöNÜMLER!Nt KUTLAMAK İÇİN AN KARA PALASTA TOPLANAN SİYASAL BlLG1LER OKULLARI MEZUNLARI, TÜRK ULUSUNA YALNIZ YERİN üSTüNDE DEÖİL BüTON VARLIKLARIN ÜST'ÜNDE YER VERDİREN BÜYÜK VE SEVG1Lt
ŞEFİN YüCE
ADJNI
ANLAMAK
.
(anmak
olacak)
VE ONA KARŞI BESLEDİKLERİ DERİN VE İÇTEN SAYGILARINI HAYKIRMAK İLE TOPL.ANTIL.ARI NA
(35)
BAŞLAMIŞ BULUNUYORLAR. 487
SAYI 304
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvı
ARKADAŞLARIMIN GöRÜLMEGE DEÖER OLAN
BU DUYGULARINI YÜKSEK. KATINIZA ULAŞTIR MAK İLE BÜYÜK BAHTİYARLIK DUYMAKTAYIM
İSMET 1NöNü Atatürk'e sunulan telgraf okundukt an sonra okulun en genç me zunlarından Macid Kayrı, bir söylevle gençliğin büyüklere olan sevgi ve saygısını anlatmış ve bütün arkadaşi arının yurt emrinde en ağır hiz metlere hazırlanmış olduklarım söylemiştir. · C.H.P. Geiıel Sekreteri B. Receb P eker 'in Siyasal . Bilgiler okulu nun bu geceki toplantısında bulunamadığım bildiren ve okul mezunla � . sevgisini taşıyan mektubu okunmuş ve alkışlanmıştır. ·
• • •l • • •, • • • i • • • . • • •'.• • •. · · ·· · · ·
Siyasal Bilgiler okulu mezunlarının samimi sofrasına şeref veren Başbakan İsmet İnönü, yemeğin sonlarında günün büyük iş lerine , iç ve dış . siyasamıza temas eden mühim bir nutuk söylemiştir. Çok samimi süren toplantının neşesi, At atürk'ün Siyasal Bilgiler okulu mezunlarına yüce iltif atlannı taşıyan cevaplan gelince, bir kat d8.ha artmış ve toplantı da bulunanlar taşkın bir heyecanın en yüksek zevkini tatmışlardır. Atatürk'ün cevabının okunması alkışlar arasında sona erince Tü ze (Adliye, Adalet ) Bakam B. Şükrü S araçoğlu mezunlara aş ağıdaki teklifleri y apmıştır : 1 - Atatürk'ün Siyasal Bilgiler okulu mezunlarına verdikleri ce vabın tabı ve teksir ettirilerek kendilerine hayatlarınca taşımak üzere
dağıtılması ;
2 - Bıu cevabın Ankara'da yapılmakta olan Siyasal Bilgiler okulu binasının en uygun bir yerine hakkettirilerek ebedileştirilmesi için Kül tür Bakanlığından ricada bulunulması ;
3 - Atatürk'ün yüksek hit aplarının sonundaki parolayı tekrar lıyarak üç defa andiçilmesi.
Bu teklifler taşkın heyacanların kopardığı sevinç haykırışları ara sında kabul edilmiş ve Atatürk adına hepsi bir ağızdan yüksek bir he yecan içinde andiçmiştir. 488
(36)
SAYI
304
T. GÖK-ALP
YIL XXVI
Atatürk'ün yurda yeni bir parola verdiği bu gecenin yüreklere serp tiği geniş aydınlık içinde toplantı sona ermiştir." Bu haberde, "taşkın bir heyecan" uyandırdığından söz edilen Ata türk'ün cevabı, gazetenin birinci sayfasının ortasında "ATATÜRK'üN CEVABI" başlığı altında yayınlanmış bulunmaktadır. "Yüksel Türk, senin i� yüksekliğin hududu yoktur. işte parola budur." cümleleriyle biten bu cevabı aşağıya olduğu gibi ahyoruz : "İsmet İnönü, Yıl dönümlerini kutlamak için ben i anarak toplantılarına başlamış bulunduklarını bildiren telefonunuzu aldım. Birdenbire duygumu tahlil edemedim. Bunun için siyasal bilgiler okulu (diplomeğleri) sözleri üze.. rinde bütün dikkatimi kullanarak düşünmek lüzumunu hissettim. Bun lar kimlerdi. Fazla düşünmeye hacet kalmadı. Derhal bildim ki bana içten sevgilerini haykıranlar ; yarım asırdan beri büyük Türk ulusunun tam anJamı ile millet olmasına çalışan, onunla en modem bir Türk dev leti kurmak için insanlık fedakarlıklarının hiç birini kendilerinden esir gemiyen, kültür, idare, intizam, devlet anlamlarını en son ilini telakki· lere göre tebellür ettirmeğe çalışmış ve çalışan yüksek arkadaşlarımdır.
İşte bu intibaı kendi kafamda v� vicdanımda duyduktan sonradır ki telefonunuzun birinci satırının sonunda ki dalgınlık aydınlandı. Ben büyük İsmet İnönünün karşısında bulunmakla mutlandığı . gö reyden, manen değilse bile maddeten uzak bulunmuş olmaktan teessür duymadığımı söyleyemem. Ancak şununla müteselliyim ki senin, haki kati, asaleti, millet ve devlet için gönülleri ateşlileri beni m kadar ve belki benden daha parlak görür olduğunu bildiğimdir. Onun için rica ederim söyleyiniz o arkadaşlara ki bu devletin en aşağı 70 sene evvelki halini bilenl eri içlerinde bulundurmaktadırlar ve yine 1nönü'nde, Sakarya'da Dumlupınar'da çocuk olarak yaşamış ve o yüksek manalı kafileye, devlet ve m.iJlet mefhumunu anlıyarak karış mışlardır. İşte onların hepsine söyleyiniz ki şimdiye kadar yapbklan temiz, Türklüğe layık olabilen işlerine karşı kendilerine, minnetle mü· tehassisim. Fakat yine arkadaşlara söyleyiniz ki Türk milletine, Türk Cumhuriyeti devletine karşı yapmağa mecbur olduğumuz ödevler bit memiştir ve bitmiyecektir. Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır : "Benim Türk ( 37)
489
SAYI 304
T Ü R K
YIL XXVI
K Ü L T Ü R Ü
milletine, Türk Cumhuriyetine , Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bit memiştir, siz onları tamamlıyacaksınız . Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz." Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir p arol a gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, rürk ulusunun nefesinin sönmeyeceğini , onun ebedi olduğunu gösterme lidir. Yüksel Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur ·
.
"Birinci Kanun 1935"
(1)
Türk İnklJAp Tarihi Enstttüsü'nce yayınlanan metinde "yüksel" kelimesi "yUk
sek'' olarak geçmektedir. Bk. ATATÜRK'ün tamim, telgraf ve
IV,
Sözü edilen Enstitü bu metni 12 Birinci KAnun
zetesinden alını§
olduğunu
belirttiğine,
(Aralık)
gazetedeki
kelimesi. geçtiğine göre, "yUksek" kelimesinin
490
beyannameleri,
s. 576.
asıl
yanlı§
1935 tarihli Ulus ga de "yüksel" anlaşılmaktadır.
metinde
yazıldığı
(38 )
ALMANCA'DAKi TÜRKÇE KELİMELER 'üZERtNE
Arş. Grv. Zeki KAYMAZ
Her dilde değişik ölçüde olmakla beraber başka dillerden alınma ke limelerin bulunduğu görülmektedir. Türk dilinde yabancı menşeli keli meler olmakla birlikte onun da diğer dillere değişik yollarla kelimeler ver diği bir gerçektir ( 1 ) . Lengüistler dillerin birbirlerini etkilemelerini şu adlar altında tasnif etmektedirler : 1. Yankatınan (adstratum) : Komşuluk, bir arada yaşama sebebiyle diller arasındaki etkileşmelerdir. 2. Altkatınan etkisi (subsratum) : Herhangi bir ülkede konuşulan dilin, orayı fetheden lerin dilini etkilemesidir. 3. 'üstkatınan etkisi (superstratum) : Bir ülke yi hakimiyetleri altına alanların dillerinin, o ülkede konuşulan dili etki lemesidir (2) . Türkçeden Almancaya geçen kelimeler, Türk-Alman ilişkilerinin ta rihi seyri içerisinde Almancanın kelime hazinesine katılmışlardır. Bildiği miz kadarıyla, tarihteki Türk-Alman ilişkileri hakkındaki kesin bilgiler Attilanın Avrupa hakimiyeti dönemiyle başlar. Attila ve Hunları Avrupa milletleriyle beraber Almanları da etkilemiş, ünlü Nibelungen Destanı'nda Attila ve Türkler önemli bir yer tutmuşlardır. Bu dönemle birlikte Alman diline Türkçe kelimeler girmeye başlamıştır. Haçlı Seferleri esnasında Türklerle Almanlar arasındaki ilişki nisbeten zayıflarsa da daha sonra, Osmanlıların Av·rupa'daki fütuhatı genişledikçe iki millet arasındaki ilgi ler yeni bir safhaya girer. Artık karşılıklı bir etkileşme söz konusudur. Hölderlin, Müller, Hebel gibi Alman şairleri Türklerden bahseden eserler yazarlar. Türk etkisi artık halk oyunlannda (3) bile görülmektedir. ( 1 ) Bu konuda şu yazılar önıek verllebUir : Maskovıcs, :r, Çek DIBnde
TDrkge Ke
limeler, Bilimsel Bildiriler 1957, s. 87- :. 13; Mütevelll Ahmet Fuat, Arap Balk DUlncle Türkçe Kelimeler, Türk Halk ve Folklorunda Yeni Gfüü§ler ıı, 19M.
8, 219-267. (2) Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil-Ana Çizgileriyle DilbWm, c. S, Ankara 1988,
•. 11.
(3)
ÖZgil,
Melahat,
Alınan Halk Oyunlannda <Bllylik Türk>,
ıxı:., s. 157, Ankara. 197 ,
(39)
s.
TTK Belleten, C.
71-79.
491
SAYI 304
T Ü R K
K tt L T tt R tt
Y1L XXVI
işte Almancadaki Türkçe kelimelerin pek çoğu bu devreye aittir. Türkçe kaynaklı kelimelerle birlikte Türk Dili yoluyla Arapça ve Farsça başta olmak ü z er e başka dillerden kelimeler de Türkçede kazandıkları mana ve fonetik değişikliklerle bu dile girmiştir. Almancadaki Türkçe kelimelerde, Attila devrinde geçenlerde üstkat man, Osmanlı imparatorluğu devrinde geçenlerde komşuluk ilişkileri se bebiyle yankatman, Cumhuriyet devrinde ise umumiyetle son zamanlarda Almanya'ya giden işçilerimiz vasıtasıyla altkatman tesM olduğu görül mektedir. Yazıda I. Kelimeler II. At asözleri ve Deyimlerdeki Türkçe Kelimeler şeklinde bir inceleme sırası gözetilmiş, kelimeler tespit edilirken Alman cadaki açıklamalar ve kazandıkları manalar da gözetilmiştir. 1.
Kelimeler
Bir dilden diğer bir dil e geçen kelimeleri sadece sıralamak yeterli değildir. Alıntı kelimeler, semantik yönünden değerlendirildiği takdirde, kültür ilgisinin derecesini bize gösterebilir. Bu sebeple Almancadaki Türkçe kaynaklı ve Türkçe yoluyla geçen kelimeleri şu başlıklar altında vermeği uygun gördüm : 1 . Askerlikle ilgili kelimeler
attila
( attila) : kısa sicimlerle bezenmiş askeri ceket.
baschibosuk (başhibosuk) : düzensiz asker (grupu) . 'boşıbozuk' dolman (dolman ) : kordonlu süvari ceketi. 'dolama' borde (horde) : azgın güruh, çete, kafile. 'ordu'
janitschar
(yanitşar) : Osmanlı imparatorluğunun piyade askeri sınıfın dan olan er. 'yeniçeri' janitscharenmusik : Yeniçeriler devrine ait mızıka takımı It: ehter. jatagan (yatagan) : kavisli kılıç. 'yatağan ' pallasch (palas) : ağır kılıç . 'pala' sandschak (sandşak) : hakimiyet sembölü olan bayrak. 'sancak' schabracke ( şabrake ) : kenarları süslü eyer örtüsü, pencereye astlan veya koltuklara örtülen örtü. mec. yaşlı kadın ve at, kullanılmış eşya. 'şaprak' schabrunke : tabanca kılıfı örtüsü. : Türk atlısı. 'sipahi' (Far. ) , (ulan) : Birinci dünya savaşına kadar Prusya ve Alman ya'da mızraklı süvari; 'oğlan'
spahl (spahi) ulan uhlane �92
(40)
SAYI
304
Z.
KAYMAZ
YIL XXVI
ulanka : mızraklı süvarilere ait ceket. ulanattacke : mızraklı süvariler hücumu. 2. Bazı Unvanlar aga, agha ( aga) : idari bir rütbe, tüccar, çiftçi. 'ağa' . bassa, pascha, wascha (basa) : Türkler ve Mısırlılarda subay veya me
mur. mec. güç beğenen, yüksekten atıp tutan. 'paşa' paschalik : paşanın vazife yaptığı daire. heg, bei ( bey) : ünvan. 'bey' begwn (begum) : müslüman kadın prenses. 'begüm' (• ) derwisch ( derviş ) : fakir, dilenci. 'derviş' efendi ( efendi ) : bir ünvan. 'efendi' ( Rum. ) grosstürke (grostürke) : sultan, Türk hükümdarı. 'büyük türk' hodscha (hodşa) : öğretici, usta. (hoca' (Fu. ) katli ( k atli ) : Kur'an'a göre hüküm verem hakim. 'kadı' (Ar. ) khan, chan ( khan) : Türk, Tatar ve Mogollarda ünvan. 'han'
khanat : hanlık, han idaresi altında bulunan memleket. Osmane (osmane) : Sultan Osman'a atfen Osmanlı devrindeki Türkler.
(Ar. ) ottomane (ottomane ) : divan, kerevet. (Ar. ) padischah ( p adiş ah ) : hükümdar. 'padişah' (Far. ) sultan (sultan) : Türk hükümdarı. 'sultan� (Ar. ) Türk (türk) : TUrk, padişah, Türk sultanı, mec. biraz aldatıcı ( ? )
Türkenblut : kırmızı şarap ve şampanya karışımı içki, Türk kanı. Türkenbund : 1. sarık 2. kızılzambak. Türkensabel : Türk kılıcı. Türkensattel : alaturka eyer. Türkentaube : ilk defa 1945'te güneydoğudan gelerek Alm anya' da yer leşen evcil güvercin, kumru. Türkis, Türkisfarben, Türkisgrün : yeşile çalan açık mavi bir taş, firuze. Türkischer Hafer : yulaf. Türkischer Honig : helva. (s. 600 ) Kellme be g+ tim ( 4 ) Wahrig'de begum Hintçe olarak gösterilmlştir. şeklinde beg kelimesine birinci şahıs iyelik eki getirilmesiyle meydana gel· ml§tir. Beg, Orhun Abidelerinde ve Di ıarıü Lügati't-Türk'te geçmektedir. Pa ralelleri
( 41 )
: hanum,
tanın.
493
T Ü R K
SAYI 304
K Ü L T Ü R Ü
YIL XXVI
Türkischer Weizen : mısır buğdayı. Türkischrot : Edirne'nin kızıl boyası. Wesir ( vesir) : sadrazam. 'vezir' (Ar. ) 3. Yönetim kavramları ferman ( ferman ) : emirname, tamim. 'ferman' (Far. ) kawas (kavas) : polis, nöbetçi. 'kavas' ( Ar. )
konak (konak ) : Türkiye'de resmi bina, saray. ' konak' muselman (muselman) : Hz. Muhammed dininden olan. 'müslüman' (Ar. ) mudir (mudir) : memuriyet Unvanı, 'müdür' (Ar. ) .
rajah (raya ) : Osmanlı devleti'nde müslüman olmayan unsurlar. 'reaya' (Ar. ) serail (serail) : Türk sultanının sarayı. ' saray' ( Far. ) wilajet (vilayet) : il, idari mıntıka. 'vilayet' .Ar. ) 4. Dini ve gündelik hayatla ilgili kelimeler
aula ( aula) : okul ve üniversitede merasim salonu. 'avlu' bairaın (bayram) : ramazan ayı sonundaki kutlama. 'bayram' baklıschisch, backschisch (bakşiş) : rüşvet, küçük hediye, 'bahşiş' ( Far.) basar, hazar
(bazar ) : şark pazarı, �üpermarket, hayır işi için açılan satış yeri. 'pazar' (Far. )
giaur (giaur) : müslüman olmayan, inançsız. 'gavur' (Ar. ) harem ( harem) : kadınlar bölümü, müslümanlann hanımı. 'harem' (Ar. )
karawane (karavane ) : seyahat veya ticaret yapan kafile. 'kervan' (Far. ) karawanenhandel : kervan ticareti. karawanenstrasse : kervan oylu. karawanserai : kervanların dinlenme yeri. kiosk ( kiosk) :
sigara, gazete, içecek vs. satılan küçük satış yeri . 'köşk' ( Far. )
kismet (kismet) :
mukadder olan, kader. 'kısmet' (Ar. )
lakai (lakay) : asılzadıeye hizmet eden uşak, mec. tabasbus eden, alçak
yaratılışlı kişi. 'ulak' lakaienhaft : mec. uşak zihniyeti. lakaienseele : uşak . ruhu. odaliske (odaliske) : nikahsız alınan cariye. 'odalık'
494
(42)
SAYI 304
Z. KAYMAZ
YIL XXVI
5. Giyecek adları
baschlik, baschlıyk (başlik) : Kafkaslılara ait yünlü başlık. 'başlık' ( 5 ) balbuısche ,pampusche f(babuşe) ı : t·erli k şe�inde kumaştan ayakkabı,. 'pabuç' (Far. ) kaftan ( kaftan) : palto şeklinde uzun ve hafif üstlük. 'kaftan' kalpak, kolpak (kalpak) : hayvan postundan yapılmış bir çeşit başlık . 'kalpak' kasack ( kazak) : etek veya pantolon üzerine giyilen, ekseriya çizgili, bel uzunluğunda bluz. 'kazak' kasackkleid : kazak biçimi gömlek. kosakenbluse : kazak biçimi gömlek. tarbusch (tarbuş) : fes. 'tarblı.ş' (Far. ) turban (turban) : sarık, kadınların baş örtüsü. 'türban' (Far. ) 6. Yiyecek ve içecek adlan gulasch ( gul aş ) : önceleri sığır etinden daha sonra dana etinden de ya
pılan, Macarların keskin baharatlı yemeği. 'kul aşı' gulaschkanone : seyyar yemek kazanı. joghurt (yoghurt) : maya katılarak koyulaştırılmış süt. ' yoğurt ' Kaffee ( kafe ) : kahve ağacının tohumu. 'kahve' (Ar. ) kaviar, kawiar (kaviar) : tuzla konserve edilmiş yiyecek. 'havyar' kaviarbrötchen : havyarlı sandviç. kebab (kebab) : keskin baharatlı koyun kızartması. 'kebab' (Far. ) kefir (kefir) : kısrak sütünün mayalandırılmasıyla elde edilen bir çeşit içki. 'kefir' ( e ) kınyss ( kımıs ) : alkol, mayalanmış kısrak sütü. 'kımız' limon (limon) : limon (Ar. ) nargileh (nargileh) : Doğu'ya mahsus bir çeşit tütün içme takımı. 'nar gile' (Ar. ) raki (raki) : mayalandırılmış üzümden anasonla yapılan bir içki. 'rakı'
(Ar. ) schaschlik (şaşlik) : şişte sovan ve yağla kızartılan koyun eti parçaları. ' şişlik'
tschibuk (şibuk) : tütün çubuğu. 'çubuk' ( 5 ) Başlık kelimesinin
(s. 568) yapı
(6)
belirtilmekle
dilinin
birlikte
tarnıt metin
lerinde mevcuttur. Kefir Wahrlg'de (s. 2075) ve Türkçe {.:ıözlüklerde Türkçe olarak g&rterllmek
kaynağı a,lınml§tır.
teyse de sına
(43)
Kafkaslılara ait olduğu Wahrig'de
ve ın!nA.ca bütün Türk boylarınGa ve Türk
kestniikle blllnmediğlnden ihtiyatla Türkçe kelimeler ara
495
SAYI 304
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL
XXVİ
7. :Alet ve ölçü isimleri arschin ( arşin )
: bir uzunluk ölçüsü. 'arşın' : iki taraflı kürekle yürütülen kayık. ' k ayık ' ( ' J kantar (kantar ) : bir ağı rlık ölçüsü. 'kantar' (Ar.) kaııtschu (kantşu) : kayıştan örme kırbaç. 'kamçı' karbatsche, karwatscoo ( k arb atşe) : sığın sinirinde ya pılmış kamçı. 'kırbaç' kelek (ke lek ) : bir çeşit sal. 'kelek' köcher ( kö h er ) kemerde t aşın an ok kabı. 'kubur' (8) kajak ( I{ayak )
8. baldriaıı ( ba l dri an )
Bitki v e hayvan adlan
: köklerinden sakinleştirici ilaç elde edilen şifalı bir bitki. 'baldıran' ( 9 )
baldrianöl : baldıran yağı. baldri an sau re : baldıran özü. baldıiantropfe : baldıran yağı ve alkolden elde edilen ilaç. bergamotte (bergomette) : turunçgillerden, açık san renkli, parlak ka buklu bir meyva. 'bey armudu' berga motbirne : bey armudu. bergamotöl : · bey armudu kabuklarından p a rfüm için elde edilen yağ. ebenholz (ebınholz) : abanozgillerden ağır , siyah ve sert bir cins tahta . 'abonoz' (Ar. ) karakal (karakal) : çakal benzeri bir hayvan. 'karakulak'
(karakulşaf) : bir koyun cinsi. 'karagül koyunu' (şakal) : köpek benzeri , sürü halinde yaşayan, yırtıcı biı hayvan. 'çakal' (Far. < Sank.) Tulipan, tulpe (tulipan) : lale. 'tülbend' (Far. ) biertulpe : lale şeklinde bira bardağı. tulpenbaum : lale fidanı. tulpenbett : bahçede : lale yatağı. karalmlschaf
schakal
(7)
Kayak kelimesi Wa h rl g' de
.
buru blrlegtirmek mümldln
( s. 2015) EPldmoca gösterl.lmlgtlr. Kelime Eski kad- ( kay- ) ' tan gelm ektedir ve bu flllln çeşitli tilremeleti , T!lrk Di linin gtvelerl.nde mevcuttur. , ( 8 ) Bu kelim e de Türkçe gösterilmekle blr'f k te, fonetik y!SnOnden k8cher ve im• T!lrkç e
g!SrOnmem<>kledlr.
( 9 ) Baldıran Wahrlg'de Lat. valerian'a ba�Ianmıştır. Bu
kellme T!lrkçe menşellcttr. Almancaya. ancak Rusça yoluyla geçmlg olmalıdır. Nlteldm E.N. Ş!POVA, Slovar tyrldzmov v R�om yazıke, Alma-Ata, 1976 adlı eserde RWIÇ8.da kul l anılan T!lrkçe kelimeler arasında verilml§tlr.
496
(44)
�--
YIL XXVI
Z. KAYMAZ
SAYI 304
-- --- ----- --------- ------�--
tulpenliebhaber, tulpenharr : tulpenzuht : 18.le yetiştirme. tulpenzwiebeln : lale soğanı.
18.le meraklısı.
9. Ev ve ev eşyasıyla ilgili kelimeler
divan, diwam ( divan ) : aralıksız dinlenme yeri. 'divan' ( Far. ) jurie ( yurte) : Kırgız ve Moğollarda ev, çadır. 'yurt' kelim (kelim) : duvara asılan veya yere serilen bir çeşit iri desenli halı. 'kilim' organdin (org andin ) : seyrek dokunmuş bir kumaş. adından.
'Urganç' şehrinin
saffian ( safian) : tabakalanmış yumuşak keçi derisi, ' sahtiyan ' sofa (sofa) : alçak kerevet, divana lıenzer kerevet. sofa' (Ar. ) sofaecke : kerevetin en rahat · köşesi. sofakissen : kerevet yastığı .
10. Türlü kültür kelimeleri balalaika (balalayka) : gövde s i üç köşeli bir çalgı aleti . ' balal ayka ' C'hagrin ( şagrin) : · merkep ve katır deri s inden yapılan kumlu sahtiyan . ' sağrı'
chagriniert : sahtiyan derisi gibi kumlu. chagrinleder : sahtiyan derisi. do!metsch (dolmıeç) : sözlü olarak çeviri yapan kimse, Avusturya'da tasviye eden, duacı manasında . ' tilmaç' (1 0 ) dolmetscher : tercüman . dragoman (dragoman ) : tercüman (Ar. ) 11. Bazı nida chagrinieren ( sagrinirın )
ve
fiiller
: deriyi sahtiyanlamak.
(Türkçe sağrı'dan )
dolmetschen ( dolmetş ın : tercümanlık yapmak (Türkçe tilmaç'tan ) . ebenieren (ebenirın) : abanozla döşemek ( Arapça abanoz' dan) . heidi (haydi ) : haydi ! (Türkçe )
karbatschen (karbatşın)
( 10 ) Tilmaç Wahrig'de
künden
( 45 )
:
kırbaçl amak, mec . lafla döğmek (Türkçe kır baç'tan)
( s. 933 )
Mitanice 'talami'ye bağlanır. Kelime til ( dil )
gelmektedir ve kesinlikle Tllrlq, ecir .
kö
SAYI 304
il.
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL XXVI
Atasözreri ve deyimlerdeki Türkçe kelimeler
Almanca'-da Türklerle ilgili sözlerin, birkaçı hariç, ç oğun da Türkler, palavracı, hilekar vb. olarak gösterilmektedir. Bunun sebebi tarihi hadi seler olsa gerektir. Bu sözlerde Türkler hakkındaki peşin hükümlülük açık ça görülmektedir. Eline Horde von Kindern : çocuk sürüsü. Einnıe Türken bauen jemandem : birini aldatmak, yalan yutturmak. Kein muss müssen und ein Dıerwisch müsste : her insan reyinde hürdür. Krizutürken ! : lanet olsun ! (Beddua ve küfür olarak kullanılmaktadır. ) Kümmeltürke : dar kafalı, övüngen, palavracı. Stark wie en Türke : Türk gibi kuvvetli. Türken im Haus : şaşırmak, aniden ortaya çıkmak. Türkische Macca : Türk kahvesi. Tiirkischer Kaffee ohne Zucker : sade kahve. Wie ein Pascha : paşa gibi.
BIBLiYOGRAFYA
ve
KISALTMALAR
Alın. : Almanca Ax. : Arapça Denker, Arif Cemil-Davran, Bülent, Almanca-Türkçe Büyük Lugat ( A-Z ) , İstanbul 1966. Der Sprachbrockhaus, Wiesbaden 1979, 835 s. Far. : Farsça· Kayayerli, Müjdat-Cilacı, Osman, Tür�e Almanca - Almanca Türk�e Dini Terimler Sözlüğü, Konya 1'986, 543 s. Mackensen, Lutz, Reclams Etymologisches Wörterbuch, Stuttgart 1966, 432 s .
mec. : mecazi · Rum. : Rumca Sank. : Sanskrit Steuerwald, Karı, Langenscheidts Taschenwörterbuch, München 1981, 616 s. TürkQe Sözlük 1 (A-K) , 2 (L-Z) , Türk Dil Kurumu, Ankara 1983, 1'354 s . Wahrig : Wahrig, Gerhard, Deutsches Wörterbuch, 1980, 4356 s .
498
(46)
TÜRKÇV DERGtLER vn Dr.
Fethi TEVETOÖLU
10 Nisan 1931 Cuma günü Türkocakları Olağan M E O M U A üstü Kurultayı'nda Türk milliyetçilerinin istek lerine ters düşen bir olumsuz kararla Ocaklar kapatılıp, bütün hakları Cumhuriyet Halk Partisi'ne devredilince (TORK YURDU) dergisi de yayımına son vermiştir (! ) .
A TSIZ
Türkocağı ve Türk Yurdu dergisinin kapanması, milliyetçi çevrelerde büyük bir üzüntü ve boşluk yaratmıştır. Bunun nasıl önlenebileceği hu susu, Türkocaklı gençleri düşündüren başlıca konu olmuştur. İşte bu dö nemde çıkmaya başlayan (ATSIZ MECMUA) , Türkocağı ve Türk Yurdu' nun noksanlığını gidermek yolunda büyük tarihi bir rol oynayacaktır. Türkocağı'nın kapanışından bir ay sonra, 15 Mayıs 1931 Cuma günü yayımına başlanan ATSIZ MECMUA, bir kuruluş tarafından değil, bir Türkçü Ocaklı tarafından çıkarılıyordu. ATSIZ MECM'.UA'nın (imtiyaz Sahibi ve Mes'ul Müdürü ) , İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde asistan bulunan Hüseyin Nihal adlı bir gençti (2 ) . İleride (Atsız) soyadım alacak olan 12 Ocak 1905 Perşembe, İstanbul doğumlu Hüseyin Nihal , 26 yaşında bir ilim, san'at ve mefkure adamıydı. Namık Kemal ve Ziya Gökalp'ın hayranı olan Hüseyin Nihal, Zeki Velidi Togan ile Fuad Köp rülü'nün üstün yetenekli öğrencilerinden biridir. Çevresindeki ilim, san'at ve mefkiı.re arkadaşlarına öncülük yapacak bir atılımla, Ziya Gökalp'ın ölümünden sonra bir bayraktar bekl·eyen Türkçülük bayrağını ATSIZ MECMUA ile yeniden dalgalandıran o olmuştur. Hüseyin Nihal Atsız ,
1930-1975 yılları arasındaki yaklaşık yarım asırlık dönemin gençlerinde en çok te'siri görülen, adı unutulmayacak örnek bir Türkçüdür. Bütün varlığını Türklüğe, Türkçülüğe adayan bu mücadele adamının çile dolu fani hayatı, hep mahkemelerde ve hapishanelerde geçerek 11 Aralık 1975 Perşembe günü son bulmuştur. Büyük Türk alimi ibnü'l Emin Mahmud Kemal'in "atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar (1) Dr. Fethi Tevetoğlu : ve Turizm Bakanlığı
Hamdull ah Subhi Tanrıöver, HayA.tı ve Eserleri, Yayınları,
Türk
Büyükleri
Dizisi :
196-24>1.
(2) Fethi Tevetoğlu :
(47)
Kilittir
8, Ankara 1986,
Hüseyin Nlb41 Atsız, 'lüd• An•lklopeılhl, Cilt :
xı:x,
ss.
n.421-21.
499
SAYI
304
YIL XXVI
T Ü R K K ÜL T Ü R Ü
,---- - -- - - - - - - - - ----------
--
- -- - - -- ----- - - ----
yazan" bir yazar diye tanıttığı Atsız için, büyük Türk Hiciv ustası Eşrefin şu mısraı da en uygun bir tariftir : "Herkese gitmez bela, erbab-ı istihkak
arar". ATSIZ MECMUA'yı izleyecek OR H UN ORKUN v·ç öTÜKEN gibi di ,
ğer Türkçü dergileri, kitapları, konferans ve davalarıyla Türk gençleri ara sında derin bir sevgi, saygı ve unutulmaz bir hatıra yaratan Nihal Atsız, denilebilir ki, Ziya Gökalp'dan sonra Türk Milliyetçiliği , Türkçülük yo lundaki en te'sirli bir mefkure adamıdır. Ziya Gökalp'ın ölümünden, Türkocağı'nın ve Türk Yur du 'nun kapanma sından sonra , Türk milliyetçiliğine büyük hizmet görmüş kişi ve dergi, Hü seyin Nihal
Atsız ve ATSIZ MECMUA'dır. 15 Mayıs 1931 Cuma günü 26 Cm. eb'adında 24 sahife olarak lstanbul'da çıkmaya başlayan (Aylık Fikir Mecmuası ) ATSIZ 1\'IECMUA 'n ın kapağında "Aylı-Kurt" amb lemi bulunmakdadır. Derginin başlığında ise Ziya Gökalp'ın : ( "Ben" "Sen" "O" yok. . "Biz" varız ... ) ve (Bütün Türkler bir ordu .. Katılmayan kaçaktır .. ) gibi Türkçüleri birleşmeğe çağıran sloganları vardır. Ayrıca : "Mille t kesesinden �ırpan �rpılmalıdır", "Vazifeye tapılır... Hak veril mez, alınır . . . " gibi Türkün doğruluk ve dürüstlük düsturları ; en son sa yasında ise ; "Ferdler öl ür .. Mille t yaşar" prensibi yer almaktadır.
19
x
.
Derginin ilk makalesi olarak Gökalp 'ın 1922'de Diyarbakır'da çıkar ·
dığı KÜÇÜK MECMUA'dan önceleri, H.
( ÇINARALTI )
başyazısı aktarılmıştır.
.
( Hüseyin ) Nihal öz adı ile takma adlar kullanan At
sız 'ın başyazılarıyla, araştırma, şiir, kitap tenkidi v.b. gibi çeşitli edebi türdeki yazılarına oldukça geniş yer verilen dergide, kısa zamanda birçok tanınmış yaşlı ve genç Türkçülerin imzaları da görülmeğe b aşlam ı ştır. Dikkate değer bir ilginç nokta, ileride Türkiye'nin ünlü komünistle rinden biri ve Atsız aleyhine açtığı hakaret d av ası yla
1944
Olf..ylan'na
sebep olacak Sabahaddin Ali de, hikaye ve şiirleriyle ATSIZ MECMUA'nın ilk sayısından son sayısına kadar yazı kadrosu içindedir. Sabahaddin Ali
ve Pertev Naili ( Boratav ) henüz o tarihlerde Türk Milliyetçileri arasın dadırlar. Mustafa Subhi, Edhem Nejad, Nazım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir v.b. gibi diğer birçok ünlü komünistlerin de başlangıçta "Mil liyetçi" ve "!slamcı" gazete, dergi ve kuruluşlarda yazı yazıp, faaliyette bulunuşları ilginçtir. Bu, ayrıca incelenmeğe , araştırılmaya değer ibret verici bir konudur. Yalnız ve yalnız Sabahaddin Ali'nin (Gökalp'a ithaf) ettiği ve O'nu, bir büyük yol gösterici, bir büyük "PEYGAMBER" tanıdığı
(NEFES) 'ini
Örnek göstermemiz ; daha sonra aynı adamın yazdığı iğren� hezeyanları,
kızıl romanları Atsız �. Sabahaddin Ali Davası'nı ve nihaye� Bulgaıristan'a ,
500
(48)
SAYI
304
F. TEVETOCLU
YIL XXVI
kaçarken öldürülüşü olaylarını hatırlamamız, bu ruh hastalarındaki fikir, seciye ve karakter yoksunluğunu sergileyen ibret levhalarıdır. işte ünlü komünist Sabahaddin Ali'nin (NE.FES ) 'i : Kalplere serptiğin kıvılcımlardan Bir ışık yanıyor ey büyük nebi Gönüller, zatını bize aşk sunan, Bir mürşid tanıyor ey büyük nebi .•
* Bilirsin göynümün ne duyduğunu, Karşında tekrara hacet yok bunu, Benliğim önünde, ululuğunu Daima anıyor ey büyük nebi.
* Başımız önünde geliyor yere ; Işıklar dağıttın sen gönüllere. Milliyet aşkını duyan bir kere Seni nur sanıyor ey büyük nebi.
* Mefkôre nuruyla bizleri besle, Uğrunda ölelim biz de hevesle ; Gençliğin kalbi bu taze nefesle Beraber kanıyor ey büyük nebi.
(ATSIZ MECMUA, 15 Temmuz 1931, Sayı : 3,
s.
64)
ATSIZ MECMUA, aralıksız olarak düzenle 17 a y çıkabilmiştir. Ho cası Zeki Velid\ Togan'a hakarete kalkışan. Dr. Reşid Galib'e çektiği tel grafla haddini bildine Nihfil Atsız, kendisine hakarete yeltenen Edebiyat Fakültesi Dekanı Ali Muzaff er'i de Tokatlıyan Oteli'nde tokatlayınca, Edebiyat Fakültesi'ndeki görevinden Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğret meni olarak uzaklaştırılmıştır. Bunun sonucundadır ki, (Yolların Sonu) şiiriyle sonuna (BİTTİ) kelimesi konulan (ATSIZ MECMUA) , 5 Ekim 1932'de son bulmuştur. Ziya Gökalp'sız, Türkocaksız bir dönemde, yaşlı ve genç Türkçüleri çevresinde toplamayı başaran ve bir "Akademi" vazifesi gören (ATSIZ MECMUA ) , fikir, san'at yazıları ve ilmi araştırmalarıyla Türk Yurdu'nun yokluğunu giderdiği gibi, geleceğe ışık tutacak birçok milliyetçi gencin, yetişmesini, yeni Türkçü kadroların oluşmasını da sağlamışdır.
(49)
501
SAYI 304
T Ü R K
YIL XXVI
K Ü L T Ü R Ü
ATSIZ MECMUA, Türkçülük, Köycülük konularındaki fikir yazıları ve Türklüğe zararlı, düşman ideolojilerle mücadele yolundaki neşriyatıyla, gelecek yılların Türkçü dergilerine örnek olmak vazifesi de görmüştür. 15 Mayıs 1931' den 5 Ekim 1932 tarihine kadar 17 sayı çıkan ATSIZ MECMUA, toplam 484 sahifedir (ilk 16 sayısı 24'er, son 17. sayısı 80 sa hife) . Henüz bu yıllarda Soyadı Kanunu çıkmamış bulunduğu için, der ginin yazı kadrosunda bulunanların adları -takma adlar ve harflerle atılmış imzalar dahil- alfabetik sıra ile şöyledir :
Abdülbaki (Gölpınarlı) Abdülkadir (inan).
Adnan Cahid ( ötüken) Ahmed Ba.bi
Ferid Ragıp
Ahmed Fehmi ( Baldaş ) Ahmed Kutsi (Tecer) Ahmed Remzi Ahmed Tal'at (Onay) Dr. Ahmed Tegin Dr. Ahmed Zeki Velidi (Togan) A. K. Ali Fethi (Tevetoğlu)
Fevziye Abdullah (Tansel) Fuad Edip Gökalp Galip Fuad Hemşinli Tevfik (tleri)
Atlı
Kıvameddin Kütahyalı M'.ehmed Hi.lid Prof. Dr. KöprülüıL&de M. Fuad
Atsız Atsız Mecmua
Ayşe Ferhunde (Gökyay) A. Ziya (Karamuk) Ba. Ragıp Bedriye Si.bit (ATSIZ'in ikinci
eşi) Bozkurt
Ci.feroğlu Ahmed Celil Sıdkı Cevad Ekrem
Çavuşoğlu Zeki Daniş Remzi Dede Korkut Demirci Deli Dumnıl Ekrem Mümtaz 502
Prof. Ernst Wagemann Fehmi Ragıp Ferik von Zeek
Hikmet
Tuğrul
Ilgaz Kişif lrkıl Ata
(Köprülü)
Mahmud Ragıp (Kösemihal) Mehmed Enver Mehpare Niha.I (ATSIZ'ın ilk eşi) Müderrisoğlu Salahaddin Said M'.. Ekrem M. Emin (Atsız'ın kullandığı takma imzalardan) M. L. Gerard M. Oğuz M. Şakir (Ülkütaşır) Naci (Muallim Atabeyli) Namık Kemal (Atsız'ın takma imzası) (50 )
SAYI 304
YIL xxvı
F. TEVETOGLU
Saadeddin Nüzhet (Ergun )
Nejad Rıza Nesimi Abidin
Safaaddin Ali
Nihad S8.ıni (Banarlı)
Safaaddin Rıza (Karanakçı )
Niyazi Tevfik
Ş8.kir
N. Bazilescu
s. R.
Ziya
Orhan Şaik (Gökyay)
Şerafeddin ( Yaltkaya)
Pertev Naili (Boratav)
Vikt.or Belayef Yaşar Zeki Y. D. Zeybekoğlu Zeki
Refik Fikret
Reşad Oğuz Sabahaddin Ali
"Her aynı onbeşi n d e çıkar Türkçülük ve Köycülük mefkuresi etra�
fında birleşenlerin mecmuasıdır" diye tanıtılan ATSIZ MECMUA'da yer alan yazılardan en ön e mlileri , şüphesiz Atsız'm k aleminden çıkm ış fikir ve tenkid yazılarıdır. Bunların, Türk düşüncesi, Türk ç ülük tarihi ve özel likle Atsız üzerinde inceleme ve arac;tırma yapacak genç ilim rı damlan mız tarafından ayrıntılı bir biçimde ele alınması gerekmektedir.
Bizim
buradaki amacımız Türkç ü dergileri kısaca tanıtmak o l duğu için pek de rine g itmed en , y alnız yazıların başlıklarını vermek , konularını açıklamakla
yetineceğiz. ADIZ MECMUA' da, rından başka
(K.
A. ) , (A.
( Bozkurt ) ,
K. )
yazı ve notlar da
(H. Nihal ) , ( Atsız ) , ( Atsız Mecmua) imzala ( Namık
Ke m al ) , (M.
Emin )
takma adları ve
rumuzları ve üç yıldız ( xxx ) ile hiç imzasız çıkan şi ir , (Hüseyin Nihal Atsız) 'a
aittirler.
Bu yazılar, ATSIZ MECMUA'daki ç ıkış sıralarına göre şu başlıkları taş ım aktadır :
Bir Kuş Bakışı ( Yıl : 1 , ss. 2-3 ) ; Türkler Hangi Irktandır ? (ss. 6-7 ) ; Bugünün Gençlerine ( Şiir) ( s. 12) ; Fikir Hayatı (ss. 20- 21) ; Mecmualar ve Gazeteler ( ss. 21 - 23 ) ; Gençlik ve MefkU:re (ss. 25-27) ; Koşma ( s. 33) ; Asker Kardeşlerime ( Şiir) ( s . 36) ; Fikir Hayatı ( ss. '45-46) ; Kitaplar ( ss. 46-48) ; İlerki İnkilipçılıara ( s s 49-51 ) ; Türklerin Türküsii (Şiir ) s. Mecmualar 5 0 ) ; Mefkur emin Faciası ( ss. 61 - 62) ; Neşriyat, Gazeteler ( s s . 71� 72 ) ; Memleket Bilgisi ( ss. 73-74 ) ; Topal Askıer (Şiir) ( ss. 82-83) ; İzmir'den Sesler Hakkında (ss. 93-94 ve 1 1 8 1 19) ; Gazeteler ve Mecmualal' .
-
-
94-95, 119-20, 212, 233-36, 260, 284, 304 - 306, Yıl : 2, ss. 69-72, 1 71-73 ) ; Köycüli•k ( ss. 97-99) ; Muallim Arkadaşlarıma ( Şiir) ( s. 101 ) ; Milli Ah lak ( ss. 121-22 ) ; Şehit TayYareci Kimi'nin Büyük Hatırasına (Şiir) ( s. 123 ) ; Ziya Gökalp'ın Hayatı ve Malta Mektuplan ss. 143-44); J\liUi Ben( ss
.
( 51)
503
SAYI 304
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
YIL xxvı
lik ( * ) ( ss. 145-'46) ; Açık Tekkeler (isi.'nın Tekkeleri Kapatılmalıdır) ( s. 151 ) ; Milli iktisat (ss. 189-91) ; ( Şiir) (s. 190 ve 218 ) ; Onlara ! . . (M. Emin takma adı ile) (ss. 221 -23 ) ; Halk ve Münevver ( ss. 237-39 ) ; ( Şiir) (s. 238 ) ; İktisat ve Milli Müdafaa (ss. 261-64 ) ; Aynı tarihi yanlışlığa dü şüyor muyuz? (ss. 279-81 ve 290-92 ) ; Bize bir "Gençlik" 13.zımdır ( ss. 285-87 ) ; ( Şiir) ( s. 296) ; Kadro ve Ziya Gökalp ( ss. 302-304) ; Milli Uya nıklık ( Yıl : 2, ss. 1-2 ) ; Milli Mefkfıre ( ss. 25-27) ; Milli Seciye Buhranı ( ss. 27-28) ; Toprak - Mazi ( * * ) (Şiir) ( ss. 40-41 ) ; Filibe Lokantası (ss. 49-50 ) ; Türk Vatanını Peşkeş Çekenlere (ss. 56-57) ; Maziyi tnkar Eden ler, Darülfünun ve Milli Tarih Koııgrıesi (ss. 73-77) ; ( Şiir) s. 74) ; Sadri Etem Bey'e Cevap (ss. 85-88 ) ; Di.rülfüniiıı Islahatı ve Yüksek Muallim Mektebi (ss. 97-100) ; ( Şiir) (s. 1 01 ) ; Askerlik Aleyhtarlığı ( ss. 1 00104 ) ; Çanakkale Savaşı ( ss. 151-157) ; Çokayoğlu Mustafa Bey'e Son Ce vap (ss. 163-64 ) ; Darülfüniiııuıı kara, daha doğru bir tabirle yüz kızarta cak listesi ( ss. 166-70) ; Ayrılık ( Şiir) (s. 175 ) ; YOLLARIN SONU ( Şiir)
(s .176) .
Nihal Atsız'ın bir kitapta toplanmamış, daha sonraki yıllarda çıkmış kitaplarında yer almamış ATSIIZ MECMUA'daki fikir yazıları, muhakkak ilmi bir inceleme ve araştırma ile bugünkü ve yarınki Türk gençlerine ta nıtılmalı, kazandırılmalıdır. ATSIZ MECMUA'daki diğer yazarlardan seçtiğimiz örneklerse şun lardır : Prof. Ahmed Zeki Velidi (TOGAN) Türk Destanının Tasnifi (Yıl : 1, ss. 4-5, 27-30, 51-55, 99-103 ) ; Seyahat Notları - Hatıra Defterlerinde ( s s . 138-40 ) ; Temür Bek'in İslamiyete Bakışı (Yıl : 2, ss. 7-11) ; Divi.nü Lugati't-Türk'ün te'lif senesi hakkında ( ss. 77-78 ) ; Mahmud Ka.şgari'ye aid notlar (ss. 133-37) . Abdülkadir (1NAN) : Sovyet trlkeleriııde Yaşayan Türk Kavimlerine Di.ir istatistik Maliimat ( Yıl : 1 , ss. 8-9, 34-35, 58 -59 , 75-77, 1 11- 12, 25253 ; Yıl : 2, ss. 122-23 ) ; Türlmıen ve Özbek Musikileri (Viktor Belayef'den ) (ss. 30-33, 103-109 ) ; Nihad Sami Bey'iıı Makaleleri Münasebetiyle Notlar ( s. 115 ) . (• ) (••)
At.sız, altında imza olarak ,..Üç Yıldız'• fıulunan bu
bqyazıunm ballık kena
rma GAZİ ( Mustafa Kemal Atatürk) 'ün şu sözünü ya.DtUŞtır : "Bilelim ki, mllH benliğini bilmeyen milletler, ba."1lı:a mllletlerin ılkArıdır." Ataız'ın bu ttnın şllrlndeld bir beyit !JUdıır :
Arkasında olmasaydı şanlı bir mad Bu mlllettea � mıydı bir bllyllk Gad T Bu "Gazi", şüphesiz Gazi Mustafa KemAl'dlr.
(52)
SAYI 304
F.
TEVETOCLU
YIL XXVI
Nihad Sami ( BANARLI) : Tuna Boyunda Sazşairlerimiz (1. Yıl, ss. 39-40) ; Bir Destan Parçası (s. 60) ; Köroğlu'ya Destan (Şiir ) (s. 63 ) ; Cezair Şairlerimiz ( s s . 77-79 ) ; Bora (Şiir) (s. 85) ; Koşma ( Şiir ) s. 191 ) ; Katibi, Aşık Ömer'den Parçalar ( ss. 199-201 ) ; Köroğlu'nun İki Şiiri (s. 283 ) ; Demirci-Oğlu (Yıl : 2, s. 14) ; Ayşe'ye (Şiir ) (s. 23 ) ; Namık Keın8.l ( Şiir) (s. 138 ) . Orhan Şaik ( GöKYAY) : Koşma ( Şiir) (s. 63) . Ali Fethi (TEVEToGLU) : Deniz Çocukları (Şiir) (Yıl : 1, s. 226) ; Bozkurt (Şiir) (Yıl : 2 s. 23 ) ; Kuduz Köpek - Danonçiyo'ya ( Şiir) (s. 66) ; Halkşairi Ziğaloğlu Mehmed ( ss. 170-71 ) . F'evziye Abdull ah (TANSEL ) : Mehmedciğe ( Şiir) (Yıl : 2, s. 26) ; Türkü ( Şiir) ( s. 51 ) ; Akşam Çiçekleri ( Şiir) (s. 100) . Abdülbaki (GöLPINARLI) : Basılmamış Bektaşi Şiirleri Hakkında (Yıl : 1, s. 205 ) ; Son Asır Hamzavi Şairlerinden : Necmi (ss. 231-33 ) : Melamilik, Hamzavilik ve Batınilikte Mütekabil Tedahüller (Yıl : 2, ss. 17-19, 34-38, 61-64 ) ; Bursalı Haşim Efendi ( ss. 80-83 ) ; (Şiir) (s. 138 ) ; Yunus Emre'ye Dair (ss. 1 3 9- 144) . Prof Dr. Köprülüzade M. Fuad (KÖPRÜLÜ) : Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikayesi Hakkında Yeni Vesikalar (Yıl : 1 , ss. 239-'46) . Sadeddin Nüzhet (ERGUN) : Şeyh Galib'in Şuara Tezkiresi ( Yıl : 2, ss. 91-94 ) . Adnan Cahid ( öTÜKEN ) : Darbımesel Mecmuaları Kitabiyatı (Yıl : 1, ss. 294-97) ( Yıl : 2, ss. 19-21, 54-56, 89-90, 112-121 ) . ATSIZ MECMUA, milliyetçilere düşman yörelerce Mim'lenen Türk çü dergilerin ilki olmuştur. ATSIZ MECMUA'yı 1944'te Atsız'ın şahsın da Türk milliyetçilerinin uğrayacakları devlet saldırısına kadar ORHUN, ERGENEKON, KOPUZ, BOZKURT, ÇINARALTI ve TANRIDAG dergileri izleyecektir. ATSIZ MECMUA'da yer alan imzalardan, 1944'de, Hasan Ali Yü cel başkanlığında bir hey' etçe hazırlanmış 4 7 kişilik (Milliyetçiler Kara Listesi) 'nde bulunanlar şu sekiz kişidir : Abdulkadir ( İNAN ) , Ahmed Zeki Velidi (TOGAN) , Ali Fethi ( TEVET O CiLU ) , ATSIZ, Bedriye Sabit (ATSIZ) , Caferoğlu Ahmed, Nihad Sami (BANARLI) ve Orhan Şaik ( G ö KYAY ) .
ATSIZ MECMUA'nın bu sekiz Türkçü yazarından dördü (ATSIZ, GöKYAY, TEVETOG:LU, TOGAN) , Türkçülüğün suç, vatan hainliği sa yıldığı 1944 yılında diğer 19 Türk milliyetçisi ile Irkçılık - Turancılık Da vası'na sanık olarak sevkedilecek, işkencelere u ğratıla c ak ve hüküm giye cekler, sonra da vatanseverlikleri anlaşılarak beraat edeceklerdir.
( 53 )
505
KAYIPLAR :
TVRKLüGüN BÜYÜK KAYBI Prof. Dr. Alexandre A. Beonlgııen ( 20 Mart
1918
-
S Haziran
1988)
75 yaşında Paris'te fant dünyaya gözlerini kapayan büyük ilim adamı Prof. Dr. Alexandre Bennigsen Türklük Dün yası için yeri doldurulması imkansız çok büyük bir kayı ptır. İ lmi s e zgisi hadisele rin gelişiminde onun her zaman haklı ol duğunu göstermiştir. Bir ilim adamının en mühim özelliği de belki bu kabiliyeti dir. Yerinin doldurulamayacağını bil mekle birlikte en azından bıraktığı eser lerinin ve yetiştirdiği talebelerinin onun çok değerli görü§, fikir, bilgi ve sezgi
lerini nesillere yayacağı dü§üncesi te sellimiz olmaktadır. Zaten o henüz hayat ta iken dahi ilmi görüşlerinin dalga dalga bütün ilim dünyasına yayıldığına §ahit olmuştuk. Alexandre Bennigsen 2 0 Mart 1913'te St. Petersburg'ta ( bugün : Leningrad ) Baltık asıllı bir germen ailesinde dünya ya gelmişti. Babası Adam Bennigsen Rus çarının Atlı Muhafız birliğinde albay rüt. besi ile hizmet görürken 1904 yılında Rus-Japon sava§ına, daha sonra 1914'te çıkan I. Dünya Harbine ka t ı lm ı ş tı Bu nu müteakip 1917 Ekiminde Bolşevikle rin iktidarı ele almaları ile patlak veren .
iç savaşa fiilen katılarak Ak Rus Ordu larının Komilov, Vrangel ve Denikin adlı generalleri safında Kızıllara karşı müca dele etti . Bu kanlı mücadeleler esnasında 1919 yılında Novorossiks'te bulunan ka rısı Theofany Hvolson ile altı yaşındaki oğlu Alexandre'ı tstanbul'a getirip yerleş_ tirdi ve kendisi tekrar Kırım'a dönerek mücadelesini sürdürdü. Ancak Bolııevik rejiminin galebesi üzerine tstanbul'a aile_ sinin yanına döndü. Benntgsen'ler üç yıl larını İstanbul'da geçirdikten sonra 1922 yılında aile büyüklerinin bulunduğu, o
506
dönemde henüz hür olan Estonya'nın baş. kenti Tallin'e göçtüler , iki yıl burada ya §adıktan sonra ise 1924 yılında Pa ris'e göçerek buraya yerleııtiler. 1930'lu yıllarda Ecole des Hautes Commerciales'i { Ticaret Yüksek Okulu ) tamamlayan Al exan dre
Bennigsen, su baylık mesleğinin dı§ında Moğol dili ve edebiyatı il e ilgilenen babasının tesiri ile de olsa ge re k muhasebeci veya iş ada mı olmak y erine §!i rk di lle ri ile i lgi len meye karar verdi ve Ecole des L angu es ,
,
Orientales'e
{ Şark Dileri Okulu )
kayd
oldu. Bundan sonra baba geleneği gere
ğince Saumur'daki Fransız süvari oku luna katıldı ve Almanlara ka rşı genç bir
t e ğm en olarak mücadele e tti Ancak F'ransa'nın m ağlubiy eti üzerine yeral tma geçti ve burada yüzba§ı rütbesi ile istiklal günlerine kadar müstevlilere kar şı mücadelede tehlikeli g örevle r üstlendi . .
1940
yılında
Alexandre
Bennigsen
B aron Peter von Bilderling'in çocukluk günlerinden b e ri tanıdığı kızı Helene ile { Broxup ) , evlen di . Bu evlilikten Marie Fanny ( Bryan ) , Elisabeth adlı üç kı zları ve Pierre adlı bir erkek çocukları dün yaya ge l di Kızların hep si de babalarının .
izini takip ettiler. Marie
Broxup bugün merkezi Londra'da bulunan Orta Asya Araııtırmaları Cemiyetinin { Soeiety for Central Asian Studies) başkanı bulunup bir hayli mühim neşriyatı yön e tme k tedir. Diğer kızı Fann Bryan da Illinois üniversitesinde (A.B.D . ) çalıııınalarmı sürdürmektedir.
Fransa'nın istiklil.lini kazanmasından sonra Alexandre Ben nigs en Presidence du Conseil { Başkanlık şurası ) 'in Rusça_ dokümanlar servisinde çalı§maya ba§la dı. Burada iken Sovyetler Birliğindeki Türkçe ıie§riyat ilgisini çekti ve Türk
(54 )
YIL XXVI
KAYIPLAR
SAYI 304
topluluklarını incelemeye başladı.
demi k çalıgmaları başkalarının da
Aka ilgi
sini çekti ve 1950'lerde Ecole des Hautes Etudes en Sciences
Sociales'de "gayrı
Arap müslümanların tarihi kürsüsü" ba ş
kanlığı.na getirildi. Bu görevi emekli ol
duğu 1983 yılına kadar sürdürdü. Bennig
geniş bir kütle tarafından tanınmasına vesile oldu.
Bu kısa yazımızda bu yeri doldurala.
mayacak değerli ilim adamını her yönü ile
tanıtmak mümkün olınamıştır.
Te
mennimiz derin vukuf ve araştırma ürü
sen'in burada göreve başladığı yıllarda
nü olan eserlerinin hepsinin Türkçemize kazandırılmasıdır . Eserleri ile aramızda
tal Lemerci er.·Qu elqu ej a y de kürsüye ka
lük
diğer bir değerli araştırmacı olan Chan
tılmıştı. Bu iki şahsın işbirliği neticesin
de Rusya Türkleri ile ilgili değeı1ni hiç
bir zaman kaybetmeyecek kaynak malıl
yetindeki eserler ortaya çıktı.
1960'lı yılların ikinci yarısı ise bu iki
ilim adamının İstanbul'daki resmi ve
her dalın yaşayacak olan alimini Sjiygı ile
bu büyük
anarken,
Türk.
değerli
ve sevgili ailesine ve bütün ilim alemine baş sağlığı diliyoruz .
Prof. Dr, Alexandre Bennigsen'in bazı eserleri
ö
çalışmalann ürünleri de çok
"Les peuples musulmans de l'URSS et les S oviets" , L'Alrique et l'Asle, sayı
yılı Aiexandre Benntgsen'in Yeni Dün
"Muslim peoples of the Soviet Union and
zel arşivlerdeki çalışma dönemini teşkil eder.
Bu
geçmeden ilim dünyasına sunuldu. 1969
ya'ya adım attığı dönemin başlangıcını teşkil etti .
O başta Rochester ve Co lombia üniversi tele rine , 1970'te Indiana
üniversitesine gitti . Fakat esas mesaisini 1971 ile 1982 yılları arasında Chicago ünL
versitesine
verdi.
1983
yılında
bir
sö
mestr Wisconsin/Madison üniversitesinde de kalarak A.B.D. safhasını kapattı . 1984 yılı
onun çocukluğunun üç
yılını
geçirdiği Türkiye'ye kavuşma döneminin başlangıcını teşkil etti . O 1984 yılının son.
4 ( 1952 ) ; sayı 1, 2, 3 the Soviets", Haziran
Carrere · d'Encausse'la birlikte ) .
"Le
front dans la nouvelle
communiste
iliın
adamı
Bennlg
sen Eylül 1986'da Marmara üniversitesi
au
Moyen
strategie
Orient", Po
lituque etrangere, deri. ( 1956 ) .
"Sultan Galiev-Soviet Union an d the
lonial revolution", nşr, W.L. ( 1957 ) .
"Traditional
tanbul'u ziyaret e den
V, sayı 1 ( 1955 ) (Helene
Civilisations,
birkaç defa Türkiye'yi ve bilhassa İs
verdi . Daha sonra heryıl
Nisan
"Russes et musulmans en Asie Centrale",
"Tacik
dersler
Islaınic Review,
( 1955 ) .
baharında Ortadoğu Teknik üniversite sinde
( 1953 ) .
edebi
dilinin
Dergi , sayı 1 0 ( 1957 ) . Middle
ruslaştırılması" ,
Islam in Central
East
co
La.queur
Journal,
XII,
( 1958 ) .
Asla",
sayı
2
Türkiyat Araştırma ve Uygulama Mer
"Die nationalistischen Abwei chungen in
"Dünyada Türklük Araştırmaları ve Tür_
publik" , Forschungen zur Osteuropae
maları ni ç in mühimdir ? " adlı bir tebliğle
tal Lemercier-Quelquejay ile birlikte )
kezi tarafından düzenlenen milletıerarası kiye" adlı sempozyuma "Türklük araştır
kaWdı. Bu sempozyum dolayı sıyla kendi siyle yaptığım bir sohbet 1 Ocak 1987'de
TRT tarafından TV birinci kanalında ya.
yınlandı. Bu faaliyetler ve bazı eserleri
nin
Türkçeye
de kazandırılnuş
der Tatarischen Autonomen Sowjetre
ischen Ge sc hihc te , VII ( 1959 ) "La famille
musulmane
( Chan
en Union So
vietique" , Cahiers du Monde russe et sovieetique,
I, sayı 1 (1959 ) .
Les mouvement.s -tionaux chez les
mu
olması,
su1mans de Russie, 1 : Le "sultangali
Alexandre Bennigsen'in Türkiyemizde de
evisme" au Tatarstan, Paris-La Haye
(55)
507
SAYI 304
T Ü R K
YIL
K Ü L T Ü R Ü
XXVI
1960, 285 s. ( Chantal Lemercier Quelquejay ile birllkte ) The evotullon of the Musllm natlonali tles of the USSR and thelr llnguistlc problems, Londra 1961 ( Chantal Le mercier-Quelquejay ile birllkte ) .
Les Mwmlmans obllees : l'lslam en Unlon
La presse et le mouveınent natlonal chez
"Sovlet Islam since the invasion of Afganistan", Oentral Aslan survey, I, sayı 1 ( 1982 ) . "Muslim guerilla warfare in the Cau casus ( 1918-1928 ) ", Central Aslan Survey, II, sayı 1 ( 1983 ) .
les musulmans de Russie avant 1920, Parls-La Haye 1964, 388 s . ( C hantal
Lemercier-Quelquejay ile birlikte ) . "L'expedition turque centre Astrakhan en 1569 , d'apre s les Registres des 'Mlaires importantes' des Archives ettomanes", C ah1ers du Monde rul!ı86 et sovletlque, vm, sayı 3 ( 1967 ) . "The TUrks under tsarist and Sovi e t rule' ', Central Asla, ( 1969 ) . "Communism in the central Islamic lands", Cambridge history of lslam, I, 4. kısım ( 1970) .
"La Russie du XVIIIe siecle dans les archives de l'Empire ottoman", La Russle et l'Europe, XVJe-XXe ıılecles, . Parls-Moskova ( 1970) . Russe s et Chlnols avant 1917, Parls 1974,
188 s. "The crisis of the TUrkic natlonal epics . 1951-1952 : Local nationallsm or pro letarlan intemationalism" , Canadlan Slavonlc Paperıı, XVIII - sayı 2- 3 ( 1975 ) .
Le khanat de Clrimee dans les Archives
du Palals de Topkapı, Parls-Le Haye
1978 (Pertev Boratav, Dilek Desaive , Chantal Le mercier-Quelqu ej ay ile bir likte ) .
M118llm natıonal cummunlmı in the So vlet Unlon : A revolutlonary strategy lor the colonlal world, Chicago 1979 ,
267 s.
(S. Endere Wimbush lle bir
likte ) .
"La Grande Horde nogay e t l e commerce des steppes pontıques", Social and economlc history of Torkey ( 10'111920) , Ankara 'ı980 (Gilles Veinstein' le birli kt e ) .
508
Sovletlque, Parls 1981 ( Chantal Lemer cier-Quelquejay ile birlikte ) . The Masllm tbreat to the Sovlet atate, Londra 1982, ( Marle Broxup'la birlik te ) .
Sufism in the USSR : A bibliography of Soviet sources", Central Aslan survey, II . sayı 4 ( 1983 ) . Central Asla in the 1980'
s:
Strategtc
dynamlcs in the decade ahead, Wiscon-
sin 1984 ( Paul B. Henze , Marie Broxup ve S . Enders Wimbush ile birlikte ) . "Pan-turldsm and p an-Islami sm in the Central Asla identy", Central Aslan Survey, III, sayı 3 ( 1984 ) . " Sovi et experience of Muslim
guerilla warfare and the wa r in Afghanistan", The USSR and the Mmllm World, Londra 1984.
"Soviet Muslims and the Musllm world", Sovlet natıonalitles in strategic pen pectlve, London 1985. Mystics and commissars. Sufism in the Sovlet Unlon, London 1985 ( S . Enders
Wimbush ile birlikte ) . ( Bu kısım S . Endere Wlmbush, "Ale xandre A . Bennigsen : A s omewhat casual and not altogethe r dignlfied portrai t, Turco-Tatar Paııt Sovlet Preeent, Parls 1986 adlı
mak ale den
yararlanarak hazırlanmıştır) . Muslims of the Sovlet Em.pire, A Guide,
Londra 1986 ( S. Enders Wimbush ile birlikte ) . Le soufi et le conımiMaire, Parla 1986
( Chantal Lem ercier- Quelquejay ile bir
likte ) .
Sultan Gallev, Parls 1986 (Chantal Le mercl er.Quelquejay ile birlikte ) .
(56)
"La Pous�e vers les mers chandes et la barrtere
du Caucase'',
Journal of Tur
ldsh Studies, C. 10 ( 19887 ) , s. 15A6 . (A. Bennlgsen'in bazı makaleleri Orta
Doğu Teknik Üniversitesi Asya..Afrtka Ara.gtırmalan Grubu tarafından ayrı kitapçıklar halinde İngilizce olarak ya. yınlanmıştır. Tesbit edebildiklerimizi aşağıda sıralıyoruz)
Islanı in Soviet Union.General Presen tation,
Ankara 1985, 12
s.
Soviyet Muslim Intelligentsla in Centrsl Asla, Idologies and Polltical Attitudes,
Ankara 1986 , 10 s. Self..Detemıination in Soviet
Central
A..ıa : Problems and Prospects, Ankara
1986, 12 s. The Aglıan War and
.AJıia,
Soviet
Central
(Chantal Lemercier Quelquejay
ile ) Ankara 1986, 13 s. "Why Turkic Studies are Important ?",
Torldc Studies in the World and Tur İstanbul 1987, s. 13-27.
key,
Prof. Dr. A. Bennipen'in Tlirkçeye terctime
edilen birkaç eseri
( Çev. N. Uzel ) , Sultan Galiyev ve Rusya JrlttaJthna.nla.rı, İstanbul 1981 ( Chantal Lemercier-Quelquejay lle blrllkte) . (Çev. N . Uzel) , Stepte ez an sesleri tstan. bul 1981 ( Chantal Lemercier.Quelque jay lle birlikte) . ,
(57)
YIL XXvl
KAYIPLAR
SAYI 304.
(Çev. S. Taygan) , SSOB'ndeld Miislii manlar, Ankara 1985.
(Çev. 1. O . Türköz) , "Sovyet Müslüman lan ve İslılm Dünyası", Türk DtınyaR A.raştınnaıarı , II, sayı 11 (Nisan 1 981 ) . s. 35-50.
(Çev. H. Kınmlı ) , "Sovyet Müslümanla rında Dint İnanç : Bugünkü Durum'' , Türk Dünyası Arqtınnaları, sayı 20 (Ekim 1 982 ) , s . 178-184.. (Çev. R. Malyalı ) , "Afganistan'ın l�a llnden bu yana Sov ye t Müslümanları" , ODTÜ Asya-Afrika Araştırmaları Grubu, Yayın No. 6, Ankara 1984., 13 s. .
( Çev. A. Kösetorunu ) , Kafkaslarda Müs. Itbna.n
Gerilla
Savaşı
( 1918-1928) ,
ODTÜ Asya-Afrika A r aştırmalar ı Grubu Yayın No . 15, Ankara 1984., 10 s . (Çev. K. Aytaç ) , "Çarlık ve Sovyet Ha kimiyeti Altındaki Türkl er , Türk Dünyası Araştırmaıarı, sayı U ( Ni san 1986) , s. 159-181. "
(Çev .N. Devlet) , "Türklük Ara.gtırmaları Niçin
Mühimdir ?", Dünyada Ttirkıtlk İs tan bul ,
Araştmnalan ve Türkiye,
1987, s. 15-28.
(Çev. Y. K. Tekin ) , "Sovyet Müslüman ları ve İslam Dünyası", Stratejik Açı. dan Sovyet Mtiıılümanlan ve Diğer Azınlıklar, Ankara 1988, s. 303-357.
Doç. Dr. NAdir Devlet
509
HABERLER :
3, l\filletleral'ası Orta Asya Konfe
ransı (Wisconsin/l\'la.dison ) :
"3. Milletlerarası Orta Asya Konfe ransı" 27 ile 30 Nisan 1988 tarihlerinde
A . B.D'nin Wisconsin eyaleti Madison ü
niversitesin-je Orta Asya Araştırmaları Cemiyeti (ACA S ) başkanı Prof. Dr. Ke
m � l Karpat tarafından düzenlendi. Ulus
lararası konferanslar düzenlemenin zor
lukları bu konularla uğraşanların yaban cısı de ldir. Bu zorluklar göz önünde tu
�
tulduğunda "3 . Milletıerarası Orta Asya
Konferansı" katılanlara sağlanan ikamet iaşe vb. yönlerden ve programların ak saksız rılı
duğu men Bu
yürütülmesi
idi.
gibi
bazı
nevi
Tabii ilan
her
bakımından
edilmiş
meslektaşlar
davranışlar
başa
konferansta
ol
olmasına rağ
son
katılamadılar. anda
prog.
ram değişikliğine yol açtığından düzen
leyicileri hayli zor durumda bırakmakta
dır. Ancak Wisconsin konferansında or
ganizatörlerin bu ve buna benzer sıkin
tıları 0 katılanlara aksetmedi
ve
konfe
rans başarılı bir şekilde sonuçlandı. Do
layısıyla başta Prof. Kemal Karpat ol mak üzere Dr . Audrey L . Altstadt, De niz Balgamı§ ve diğerlerini tebrik ederiz . Son yıllarda ilim dünyasında Orta
Asya'ya karşı büyük bir ilginin doğdu
ğunu görmekteyiz. 1986 yıb n • n Eylülünde
:M.tr. Türkiyat
Araştırma ve Uygulama
Merkezi tarafından İstanbul'da düzenle
nen "Dünyada Türklük Aro ştırmalan ve Türkiye" adlı millet ' e rara::n sempozyum .
1987'nin Nisan' ında Londr::ı üniversitesi
Şarkiyat ve Afrika Araştırmaları Okulu ( SOAS ) tarafından düzenlenen "2. Av rupa Orta Asya Konferansı",
bu
yılın
Martında Do� Türkistan Vakfı tarafın dan İstanbul'da gerçekleştirilen "1. Mil lerarası Türkistan Kültür ve Tarih Sem-
·510
pozyumu" ,
geçtiğimiz
Nisan
ayında
Wisconsin/Madison üniversitesi tarafın gerçekleştirilen
dan
"3.
Milletlerarası
Orta Asya Konferansı", Haziran ayında
Londra'da Orta Asya Araştırmaları Ce miyeti
( SCAS ) tarafından
düzenlenen
"Rusya'nın Müslüman Dünyasına 'doğru
ilerlemeı;i ve Kuzey
Kafkasya engeli"
adlı sempozyum, Ekim ayında İ.Ü. Tür
kiyat Araştırma Merkezi tarafından dü
zenlenecek "VI. Milletlerarası Türkoloji
A.B.D. Konferansı" , bu yılın sonunda Teksas trniversitesi Şarkiyat ve Afrika Dilleri Bölümü tarafından düzenlenmesi
planlanan Orta Asya Konferansı ve Pa
ris üniversitesi Türk Araştırınalan Ens
titüsü tarafından Haziran 1989'da düzen
lenecek "3. Avrupa Orta Asya Konferan
sı" orta Asya'ya artan ilginin göstergesi
durumundadırlar . Tabü ki Orta Asya A
raştırmalarına olan ilgi bazılarını n adları
nı sıraladığımız faaliyetlerle sınırlanm·a
makta olup, bu konuda kitap ve makale
gibi eserler verilmekte, değişik ünivesi
telerde yeni bölümler açılmakta veya en azından Orta Asya halklarının
dilleri,
edebiyatları, tarihleri , kısacası kültürleri
ile ilgili dersler okutulmaya başlanmakta
veya daha deği§ik faali yetler yapılmak
tadır.
Orta Asya tabiri konusunda her ne
kada.r değişik ülkelerin ilim adamları
arasında bir fikir birliği mevcut değilse de, genellikle SSCB, ÇHC, İran ve Af
ganistan'ı da içine alan başlıca Türkler
olmak üzere diğer halkların da yaşadığı Bu bölge kabul edilmekt � dir .
coğrafi
saydığımız
siyası
halkların büyük
bölgelerde
yaşayan
çoğunluğunu Türk so
yundan gelenlerin teşkil etmesi de Orta
Asya ara§tırmalarını ve konferanslarını
Türk soyluların konferansı gekllne sok maktadır. Mesela her yıl düzenlene gel-
( 5&)
SAYI 304
mekte olan "Daimi Milletıerarası Alta
Abdull ( in ) ile E brar Kerimull (in ) Çer
yistıer Kongresi"nde her ne kadar bütün
kezs'ten Asiya Kara ( eva ) 'dan
Altay halkları incelenmek istemnekteyse de konuların ağırlığını SSCB ve Çin
Programda ilan edilmiş olmasına rağmen Leningrad İlimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsünden Tursun Suıtan (ov) , Özbe
Halk
Cumhuriyetinde ya§ayan Türkler
teşkil etmektedir. Orta Asya'ya olan il mi merakın artmasında bu bölgedeki si yasi , sosyal ve demografik gelişmeler mühim rol oynamaktadırlar. İran'daki ·
islami ihtilal, Afganistan'ın duları tarafından
sovye t or
kistan İlimler
ibaretti.
Akad emisinden Roziya
Mukmin ( ova ) , Azerbaycan İlimler Aka demisinden Eldar Namaz ( ov ) Hüseyin (ov) Yukarıda
konferansa
ile Rauf
katılamadılar.
adları belirtilenlerin
dışında
işgali, bu bölgedeki
ilim adamı olmamakla birlikte en fazla
Müslümanlar ve Türklerdeki hızlı nüfuS
ilgiyi çeken şahıs hiç şüphesiz tanımış
artışı ve buna bağlı olarak meydana ge
Kazak yazarı Olcas Süleyman ( ov )
len gelişmeler batılı ilim adamlarının dik
Türkiye'den ise Mehmet Saray, Osman Sertkaya, Mahmut Kaşgarlı, Şükrü HanL
katini çekmekte ve bu konuda
çahganla
rın sayısı her geçen gün artmaktadır.
27 i le 30 Nisan 1988 tarihleri arasın da Wisconsin/Madison Üniversitesi Orta
Asya Araştırmaları Cemiyeti tarafından düzenlenen "3. Milletıerarası Orta Asya Konferansı" da bu ilgiye iyi bir örnek teş kil etmektedir. Aynı c emiye t bundan önce 1983 ile 1985 yıllarında aynı kon feransları düzEnlemi§ti . Bu yılkı konfe ransa dünyanın çeşitli yerlerinden 50'nin üzerinde ilim adamı katıldı. Konferansın A.B . D'de düzenlenmesi dolaysıyla en bü yük delegeyi amerikalı lllm adamları teşkil etti. Amerikalı ilim adamları ara sında Türk asıllılar ise şu şahıslardı : Kemal
Karp at, Hasan Paksoy,
Yulay
Shamiloğlu ve Şafiga Daulet. Amerikalı lardan sonra ikinci büyük delegasyonu SSCB' den gelen ilim adamları teşkil et mişti . İşin ilginç yönü bu gurubun içinde Slav asıllı herhangi bir ilim adamının bu lunmaması idi . Sovyet ilim adamları sı rasıyla Moskova İlimler Akademisi Şar kiyat Enstitüsünden Oktay Efendl (yev ) ile Kasım Kerim ( ov ) ve Salih Ali (yev ) , Tacikistan İlimler Akademisinden Ahrar Muhtar ( ov ) , Özbekistan Uimler Akade misinden R. A . İbadulla ( eva ) , Azerbay�
YIL xxvı
HABERLER
idi.
oğlu, bu satırların yazarı, Alman Şarki yat Enstitüsünden Johann Strauss, Fran. sız Anadolu Enstitüsünden Vincent Fo urniau ve Catherine Poujol katıldılar.
üç gün süren konferansta elli civa rında tebliğ sunuldu. Konferans Wiscon sin üniversitesi
ba§kan yardımcısının
"Hoşgeldiniz" ve Profesör Kemal Kar pat'ın "Çağdaş Orta Asya'yı öğrenmenin ehemmiyeti" adlı konuşmaları ile açıldı. Konferansta sunulan birbirinden
ilginç
tebliğlerin yanında belki de en mühim gelişme Kazak yazarı oıcas Süleyman ( ov ) 'un teklifi ile Moğolistan Halk Cum huriyetinde bulunan Orhun yazıtlarını kurtarmak , muhafaza etmek ve incele
mek üzere uluslararası bir komisyon kur mak ve bu eserleri korumak üzere UNE SCO ile Moğolistan Halk Cumhu riyetine bir memorandum sunuldu.
Bu
memorandum aşağıda adları beli rtile n
ga...
hıslar t arafınd an imzalandı :
Wisconsin Üniversitesinden : Kemal Karpat, Adeeb Khalid, İlan Karml
,
Mi
lan Hauner, Eden Naby, Sarah Atis, M.P. Güngör, Suzan Osm:�n-Gingerich, Alexandre Rolich , James Sowerwine ,
c an İlimler Akademisinden Hasan Gu
Meryem Hakim Kınmlı, Hakan Kırımlı ;
ll ( ev ) ile Arif Abbas ( ov ) , SSCB İllınler
Indiana üniversitesinden :
Akademisi Kazan Alimcan İbrahimov dil ,
oğlu, Yuri Bregel, Devin De Weese ; Ur bana İlliouis üniversitesinden Joyce Mat.
edebiyat ve tarih ens ti tü sünden Yahya
(59 )
Yulay Şamil.
511
SAYI 304:
T Ü R K
K Ü L T Ü R Ü
heos, Paul Reinke, M . Mobin Shorish, Fanny Bryan ; Minneapolis-Minnesota üniversitesinden : Georg M. Mellinger, Thomas S. Noonan, lraj Bashiri ve Syed Farit Alatas ( John Hopkins Univ. ) , Be atrice Manz (Tufts Univ . Mass achu set ts ) , R. Jhmir ( Colombia Univ . -New York) , Ali Sheikh ( Miami Univ.-Florida) , Fifat Tabi (New York Institute of Tech nology) , Michael Rywkin ( City College of New York) , Shafiga Daulet (Univ . of Conneticut, Storrs) , Marina To lmac heva ( Washington State Univ . ) , Zülale Abdi§
Federation of Turkish American So cietie, NY) , Rusi Nazar (Vi rgin a ) , Ro bert Oslun (Univ. of Kentucky) , Grace Hallsell ( Was hing ton ) , Greory Gleason ( Nniv . of New Mexico) , C . Murphy (Library of Congress ) ; Türkiye'den Meh met Saray, Osman Sertkaya, Mahmut Ka§garlı, Şükrü Hanioğlu (İstanbul Üniv. ) , Nll.dir Devlet ( Marmara Üniv. ) , Vincent Forniau, Catherine Poujol Enstitü ( Fransız Ana dolu Araııtı rma sü ) ; Johann Strauss (Alman Şarkiyat Enstitüsü ) , Batı Almanya'dan Bert G . Fragner (Frel. Univ. Berlin) , Norveç'ten Alf Grann e s (Univ. of B ergen) ve Sov yetler Birliğinden Okt ay Efen di ( yev ) , A . Abbas (ov) , Kasım Kerim (ov) , Salih Ali ( yev ) , E brar Ke rimull (in ) , Ahrar Muhtar (ov ) , Rana Ubaidulla (eva) , Yah ya Abdull (in ) ; İngiltere'den Marie Broxup ( Soci e ty for Central Asian Stu dies ) , Alan Bodger (Univ. College Swansea) , Saliha ve Sayed Abedin (Jour nal Institute of Muslim Minority Affa. irs ) , Danimarka'dan Ewa A Chylinski (Univ. of South Jutland ) , Polonya'dan Jadwiga Pstru sinka (Krakow Univ. ) , ts veç'ten Gudmare Ann er ( Univ. of Got henburg) . Wisconsin/Madison'da düzenlenen "3. Orta Asya Konferansı"na Türkiye'den katılanların sayısının azlığı bir yerde bu disiplinin Türkiye'de yayılmaması ile
512
YIL
XXVI
izah edilebilirse diğer yandan mesafenin
uzaklığı ve bu nevi konferanslara katı lacak olanların üniversiteleri tarafından hiçbir ııekilde desteklenmemeleri ile de izah edile bilir. Bu nevi konferanslara ka tılanların maddi yönden kendi imk8.nları_ na dayanmak zorunda kalmaları yurtdı§l toplantılara katılan ilim adamlarımızın sayısının çok dü§Ük olmasına ve Türki ye'mizin iyi bi r §ekilde temsil edileme
mesine yol açmaktadır.
"3. Orta Asya Konferansına" Türk ilim adamları a§ağıdaki te bliğlerle katıl dılar : Mehmet Saray "19. y,y . 'da Türk
men ticareti" , Mahmut Kaııgarlı "Mo dem Uygur Edebiyatında Geli§meler" ve bendeniz "Kırım Tatarlarının Çağda§ Kültürel Hayatı". O sm an Sertkaya da
Mo ğolistan'a yaptığı seyahati ve bura daki Türk yazıtlarından slayta verdiği örneklerle konferansa katılanların ilgisini çekti. Benim dinleme imk8.nı elde etti ğim ve i lgi n ç bulduğum tebliğleri i se §U sı r al a yabilirim : Azerb ayc an'lı ııekilde ilim adamlarının Nagorno (Dağlık) - Ka rabağ Muhtar bölgesi dolayısıyla Aze ri lerle Ermeniler arasında çıkan çatışma larla ilgili p rogram dışı sundu kl arı teb liğleri, A si ya Kara ( eva ) 'nın "Karaçay Balkar Folkloru", Yahya Abdull (in) 'in "İdil -Ural bölgesindeki Tatarlarda Ye. nileşme ve bunun Orta Asya Sosyal Dü şüncesine tesi ri ", Arif Abbas ( ov ) 'un "Azerbaycan SSC'nde Modem Etnik Ge lişmeler'', Ebrar Kerimull (in) 'in "Ameri ka' daki bazı Kızıldereli Dillerinin Türk Dilleri ile Muhte mel Bağları", Yurt Bre gel' in "Orta Asya Bibliyografyasının Bilgisayarla Tesbiti" , Michael Rywkin'in " D ağıst an Parti Tegkilatı ve lslamiyetıe İlgili Son veriler", Şafiga Daulet'in "1-11 Mayıs 1917 Birinci Bütün Ru sya Müslü manları Kongresi", Ruzi Nazar'ın "Aral
Gölü Faciasının Türkistan Milli Edebiya tında Akisleri", Hasan Paksoy'un "Z. V. Togan'a Göre Basmacı Hareketi",
(60)
SAYI 304
HABERLER
J'ohann Strauss'un "Dilde Modemleııme : Tatarca ve Modem Türkçe", Alf Gran nes'in "Karaçay-Balkar Ne ııriyatı" Yu lay Şamiloğlu'nun "Altın Ordu'da Salgın Hastalıkların Oynadığı Rol". Temenni miz bu ilginç tebliğlerin bir an önce ba sılarak daha geniıı bir kitleye tanıtılma Sidır. ,
Kısacası Wlsconsin/Madison Üniver sitesinde Prof. Dr. Kemal Karpat'm bü yük gayretleri ile gerçekleııtirtlen "8. Milletıerarası . Orta .Asya Konferansı"nın bu konuda çalıııan bazı ilim adamlarını biraraya getirerek onlar arasında fikir teatisini sağlaması yanında, bu konuya iL
YIL XXVI
ginin gerek A . B.D ve gerek diğer ülkeler de artmasına katkısı olacaktır, diye ümid ediyoruz. Bu arada kendileri sosyal 1ll m lere değil de teknik ilimlere dahil olma larına rağmen Kemal Karpat'ı bu mü destekleyen baııta New him faaliyette York Institute of Technology'dan Prof. Dr. Rifat Tabi'yi ve Wisconsin/Madison Üniversitesi Sivil ve Çevre Mühendiall ğinden Prof. Dr . Tuncer Edil'i kaydet meden geçemeyeceğim. Adı geçen ünl verstede tahsilde bulunan Türk talebe lerinin de bir folklor gösterisi ile bu kon feransa ayrıca renk kattıklarını belirt mek isterim . Doç. Dr. NAdlr Devlet
(61 )
513