Tufan Gündüz - Son Kızılbaş Şah İsmail

Page 1


Son Kızılbaş Şah İsmail Tufan Gündüz Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karagüllüoğlu

© Yeditepe Yayınevi T.C. Kültür veTurizm Bakanlığı Sertifika No: 164 27 ISBN: 978-605-4052-49-3 Yeditepe Yayın evi: 131 Araştırma İnceleme:

ııo

ı. Baskı: Ekim 2010 s. Bask ı: Mart 2014

Kapak Resmi: Alem

ara-yı Şah İsmail (Rıza Abba si Kütüphanesi, nr. 6oo) adlı eserden minyatür detayı. Sayfa

Düzeni

İrfan Güngörür Kapak Tasarım Sercan Arslan Baskı-Cilt Şenyıldız Yay. Matbaacılık Ltd. Şti. GümÜŞSU}U Cad. No:3/2 - Topkapı / İstanbul Tel: 0212 483 47 91-92 (Scrtifika No: 11964)

YEDiTEPE YAYINEVİ Çatalçeşme Sk. No: 27/15 34410 Cağaloğlu-istanbul Tel: (0212) 528 47 53 Faks: (o212) 512 33 78 www. yeditepeyayinevi. com

1 bilgi@yeditepeyayinevi. com

online alış-veriş: www. kitapadresi. com


Son K1z1lbaş

ŞAHiSMAiL

TUFAN GÜNDÜZ

YEDiTEPE W istanbul 2014


TUFAN GIDJDÜZ 1964 yılında Tomarza/Kayseri'de doğdu. 1987 yılında G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümünü bitirdi. 1996'da

"Bozulus Tiirkrn<'nl<'ri 1540-11i40" adlı tezi ile doktorasını

tmnamladı. 2006 y ılııuhı Doçent unvanını aldı. Halen Gazi Üni­ versitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde öğretim üyesi ol<1r<:1k görev yapıntlkta(hr. Yazann "Anadolu'da Tiirkrn<'n Aşiretleri/Bozulus Türk­

menl eri 1540-1640" (Aııkara 1996), "XVII. ve XVIII. Yüz­ yıllarda Danişmcndli Tiirkrnenleri" (İstanbul 2005) Tuz­

lanski, Biielinski i Srcbrcnicki SIDZIL 1641-188;3 (Tuzla/ Bi H

2008), B o:. k ı rı n Efendil<'ri, Tiirkrn<'nl<'r Üz<'rineMa­

kaleler (İstanbul200')) adlı dürl

araştınnası, ".Josaphat Bar­

baro. A n a dolu' y a veİran'a Seyahat" (İstanbul:.>oo.�); Uzun Hasan-Fatih Mücadelesi Dönemi nd<' Doğu'da V<'ne­ dik Elçileri, Cat<'rino Zcno ve Arnhrogio Contarini'nin Scyahatnamclcri. (İstanhul2oo6) Scyyahların GözüyleSul­ tanlar ve Savaşlar,

Giovanni Marıa An�iolcllo, V<'n<:dikli

HirTiiccar, Vinccnzo D'Aicssandri'nin Sey a hat niirncleri (İst<ınbul 2007) adlı iiç tercümesi ve Öteilikle Osıııaıılı devıinde konar-göçer Türkmenler üzerine pek çok akademik makalesi bıı­ lunınakladır. Tııbn

Giindiiz, Osman l ı Devleti ve Safeviler döne­

minde Türkınen çışirctleri üzerinde ara�tırn1alar yapn1al,tadır.

IV


İÇİNDEKİLER

Onsöz

.............. . . ....... ......................................................... ................

VII

Kaynaklara Dair .................................................................................... 3 Kökler. ............................................................

.......... 13

Şeyh Safiyüddin ve Safeviyye ....... .............. . . . .

. . ................................

20

Şeyh Cüneyd ........................................................................................24 Şeyh Haydar ..................................... .................................................. 29 Sultan Şeyh

Hoca· Ali ................................

.................................................35

İsınail ........................... ........................... ......... .......................... 38

Akkoyıınlu Tahtında Sarsıntı .............................................................42 Şeyhlikten Şahhğa .. . . . . ............. ............................................................ 45 Osmanlılar ve Kızıllıa�lar ................................................................... sı Şirvan'ın

Zaptı . . . . . .............. . . . . . . . . . . . ....... . .. .. . . . . ........................ . .. ........... 61

Tebıü Yolu ........... . ..................................... ....... . . . ................................ 6s Şah İsmail ve Şii lik. ...................................... ..................................... 68 İlk Tayiııler. . . . .................. . . . . . . ...... ................. . ....... ................................ 73 Akkoyıınlu Sultanlarıyla Son Savaş ... ....................................... ......... 73 Firuzkulı'un Zaptı............................................................... ................. 78

Yezd ve Tabes'in Alınınası ................................................................ Bo ll. llayezid'in Elçileri . . . . . .. ....... ....................................... ..................... 82 Şeyh II aydar'ın i nlik arn ı ................................................................... 83

Küıi Sarıın

.

.

......... ...................... ......... ................................................

Dulkadiroğulları ile Savaş

.

. . . . . . . ............... .....

83

.................................... 84

B ağdat'ın Alınması ....................................................................... ..... 89

Muşa'şa'alar Uzerine Harekat............................................................ 91

Yeni Tayin le r........................................................................................ 91 Şirvan Sefeı·i. . ........ . .................................................................. ...........94

V


Özbekleri e Savaşlar . ........................ .......... . . ...... ...... ....... .. .. . .... ..... .. .... 94 Şahkulu Ayaklanması .............................................................. ....... .. 101 Babür'e Yardım ve Horasan'da Bitmeyen Kavga ........................... 103 Tebriz'de isyan ............................................................... .. . .. . . . ........... 108 Tahmasb'ın Doğumu ve Şah İsmail'in Çocuklan

... . ...............108

.......

Rum Sultanı ....... . ...... .......... .......... ........ .............. . . . ............................ I09 I.Selim ....................... ....... .... ... ........... ......... ........... ........ . ... ..... .... ..... .. 112 Ruınlu Nur Ali Halife

.

.................................. .......

.. ....................... ... 114

Yeni Zülkarneyn ...... .................................................. ..... ................... 116 Savaş Hazırlıkları Kızılbaş Takibi

.

.... . . . .................................... . . . . . . ............. 118

. . . . . ..........

. .......... ............................... ....... ......... . ....... ...... ...... 120

.... .

Mekruplar................................... ......................... . . ............................. 123 Çaldıran'a Doğıu ............................................... ................ . .... . .. . . . ..... 126 Çaldıran Savaşı ....... ............ ......................... ................. ..................... 131 Taçlı Hanım Meselesi ....................................................................... 132 Yavuz Sultan Selim Tebriz'de .............. ................................. . . . ........ 141

Yeni Dönem .......................... . ..... . ... . . . ........................... . . . . .... ............. 143 Batı Sınınnda Ka)ıplar ..... ................... . . . . . ......... .... ...................... ..... 145 İçe Kapanan Kızılbaşlık . . ................................ . . . . .... . ... . ... ......... ....... .. 146 Banş G irişimi........................... ....................................... .... . . . . . ......... . 147 Doğu Sıııınndaki Gelişmeler. . . ................... ................ . . . .... . .............. 147 Kuzey Sınırları ..................................................................... . ............. ıso İçerde .................. ............ .... ................................................................. ısı Son K1zılbaş ....................................................................................... 152

Kaynaklar ... . .. . . .................. . ............. . . . . . . ............................................. 157

Dizin .......... ................................................... ...................................... ı6s


Önsöz

İranh tarihçi Abdülhüseyin N evai, önemli bir Safevi kroniği olan Tekmiletli'l-Ahbar'ın girişine Kızılbaşlar h akkında "Genel­ likle bilgili insanlar değillerdi. Süvarilik, okçuluk, avcıhk ve adam öldürmekten başka bir şey bilmezlerdi. Onlar zevk ve eğlenceyle, avcılık, çapulculuk ve zamparalı!Ja zaman geçirsinler ve hükümet etsinler diye devlet kunımlannda -mecburen- bilgili, devletin gelir ve giderlerini kaydeden, okuyan ve yazan kişiler buhınmalıydı. Bu bilgin sınıf, bir avuç cahil, mütekebbir, çıkarcı vekaypağa hizmete mecburdular. Bunlara Tacik ( =İranlı) denıliyordu." diye yazmıştı. Bu rahatsız edici sözler bütün İran aydınları için genellenemezdi elbette. Ancak, Tahran Üniversitesi nde katıldığım bazı derslerde Kızılbaşların layıkı vechile anlatılmadığına, Safevi Devleti'nin ku­ ruluşunda Türk olmayan İranlıların yani Taeikierin ön plana çı­ karıldığına şahit olmuştum. Sadece bu değil tabii. Türkiye'de de merhum Faruk Sümer'in Safevi Devleti'nin kuruluşunda Türkmenlerin rolünü inceleyen meşhur kilabmdan başka hem Kızılbaşlar, hem de Şah İsmail hakkında kapsamlı bir çalışma ortaya konulmadı. Bu yüzden Şah İsmail'in tarihi şahsiyeti ve Kızılbaşların İran tarihine katkıları Türk araştırmacılar tarafından tam olarak değerlendirilnıediğinVII


den Şah İsınail sadece İran hükümdan olarak tanındı. Kızılbaş­ ların hareketi ise genellikle göımezden gelindi. Oysa İran'a hakim olan

ve

Safevi Devleti ni kuran güç bütii­

nüyle Kızılbaş Türkınenlerdi. Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar ve ni­ hayet Şah İsınail'in çıkışı da aslıııda başlı başına bir Kızılbaş ha­ reketiydi. Kızılbaşlar pek çok darbeler alınış olmalarına rağmen şeyhlerini şah yapma yolundan asla dönıneınişlerdi. İsınail'in şansı, yediği darbelerle daha da güçlenen inanmış bir topluluğun şeyh i olmasıydı. Şeyhlikten şahlığa geçiş onların eseriydi. Şah İsınail sadece İran'a hakim olmakla yetinınedi. İmamiye Şiası'nı resmi mezhep yapınca İran'daki Kızılbaşlığın hızlı bir şe­ kilde evrilerek Şiiliğe dönüşmesinin yolunu da açtı. Onun halef­ Ieti ise Şiiliği bütünüyle İran'a hakim hale getirdi. Bu yüzden Şah İsınail Kızılbaş hareketinin de sonuncusu oldu. Kızılbaşlar ise Alıdülhüseyin Nevai'nin söyledildelinin ak­ sine ömürlerini işret

ve

eğlence meclislerinde değil, Şah'ın yo­

lunda ve savaş meydanlannda tükettiler. Bu çalışınanın sonuna pek çok yönüyle uzun

ve

ıneşakkatli

bir yoldan geçilerek gelindi. Bu yolda teşekkür borçlu olduf,'lıın pek çok isim bulunuyor. Fikir veren, yol gösteren, düzeltmelere yardım eden, bazı konulan benimle tartışarak daha uygun ifade e tınemi sağlayan bütün dostlanına can u gönülden teşekkür edi­ yorum. Ailemin sağladığı destek ise her türlü teşekkürü n üstün­ dedir.

Tııfan Gündüz Ankara 2010

VIII


Ali İsmail'cm geldim scyran cylcdim Ziiljikar dıll'maz kınında giindc yiiz bin kan cylcdim.

Ilatai


K.-ı.ynaklara Dair Safevi dönemi tarihçiliği İran-Türk tarihinin diğer devrele­ ıinden farklı olarak İran'da Şia mezhebinin tesisi ve yaygınlaştı­ rılması devresini ihtiva ettiğin den, tarihçiler de bu politikanın sa­ vunucuları olmuşlardır. Bu yüzden devrin kroniklerinde ilk göze çarpan husus On İki İmam Şiası'na dair meşruiyet yaklaşımları­ dır. Bu çerçevede, Büveyhoğulları'nın İran'ı Şiileştirıne çabala­ rına dikkat çekilınekte, bu politikanın kesintiye uğramasından Şah İsmail'e kadar hiçbir devlet adaınının İran'da On İki İmam Şiası'nı resmi mezhep yapamadığından söz edilmektedir. Şah İsınail sadece Safevi Devleti'nin kurucusu değil, On İki İmam Şiası'nın d a İran'a hakim olmasını sağlayan ilk kişi olmasından dolayı taıihçiler Erdebil IP.kkP.sinin şeyhleri hakkında derin bir saygı ile onlara dair ınenkıbevi hikayeler anlatırlar, Safevileıin soyunu 7.İmam Musa Kazım'dan Ilz. Ali'ye bağlarar. Böylece Şah İsınail'in soyunun en eski zamanlardan beri Şia mezhebinin içinde olduğunu vurgularlar. Şeyh Safiyüddin'in kerametierini anlatan Safveti.i's Safa adlı eser adı geçen şeyhe dair kaleme alınan tüm hikayelerin temel 3


kaynağı durumundadır'. Eser, ı370 yılında İbn-i Bezzaz tarafın­ dan kaleme alınmış, Şah İsmail ve haleileri döneminde de bir­ kaç kez istinsah edilmiştir. Ancak, muhtemelen Şah Tahmasb za­ manında yapılan istinsahlarda eserin özellikle mezhep ile alakah yerlerinde değişiklikler yapıldığı ve Şeyh Satiyüddin'in daha baş­ langıçtan itibaren Şia mezhebinden olduğu tezinin kurulmaya ça­ lışıldığı savunulmaktadır '. Erdebil tckkesinin şeyhleri arasında en fazla dikkat çeken­ leri şüphesiz, Şeyh Cüncyd ve onun oğlu Şeyh 1-Iaydar'dır. Safevi kaynakları, Sufi hareketi siyasal bir harekete dönü�türen Şeyh Cüneyd ve oğlu Şeyh Haydar konusunda tatminkar bilgi verme­ mektedirler. I·! ele Şeyh Ciineyd'in Anadolu'ya geli�i konusunda neredeyse hepsi susmaktadır. Buna karşılık Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade, eserinde hem Cüneyd'in Il. Muracl'a adamlar gön­ dererek yer talep etmesi ve Sultan Murad'ın buna cevabı hem de Konya'da kendisinin de bizzat tanık olduğu Sadreddin Konevi dergahı şeyhi Şeyh Abdüllatif ile hararetli taıtı�malan hakkında çok değerli bilgiler verir. Üstelik Aşıkpaşazade bununla da yetin­ meyerek Cüneyd'in Varsak ve 1-Ialep Türkmenleri arasında yaşa­ dıkları ile yeniden İran'a dönünceye kadar ki faaliyetleıini de takip eder.' Elbette, Aşıkpaşazfıde, Ciineyd'den uzaklaştıkça haberlcıi de etkin ve doyurucu olmaktan çıkmaktadır. Bundan sonra tek­ rar Safevi kaynaklarına müracaat etmek ve boşluğu doldurmak icap etmektedir. Ne var k.i, ka)11aklar bu konuyu da genel ifade­ ler ile geçiştirmişlerdir. Safevi kaynakları Şeyh Cüneyd ve Şeyh Ilaydar'ın faaliyet­ leri konusunda onları çok ince bir çizgide de olsa "Öbür dünyaİbn-i Bezzaz-ı Erdcbili, Safvctii's-Sa{a, (ncşr. Gulam Rıza Tabatahall Talıran1376/ı998. Bu hususta ki en gen i� çalışma için bkz. Sönmez Kutlu-Nizamettin Par­ lak, Makalat-Şcyh Soji Buynıijıı, Istanbul 2008, s. 89 vd. i\şıkpaşazade, Tcvarih-i lll-i Osman, (neşr. 264 vd.

4

i\!i Bey), İstanbul 1332, s.


nın sultanı alınayı bırakıp bu dünyanın sultanı olmaya heves et­ mekle" eleştirmektedirler.• Bu ifadeler aslında İran'da On İki İmam Şiası'nı tesis eden Şah İsmail'c yöneltilen övgüler ilc çeliş­ mekle birlikte bu ifadelerden hem Şeyh Cüneyd'in hem de oğlu­ nun faaliyetlerinin tasvip edilmediği anlamı da çıkarılabilir. Her iki şeyhin Akkoyunlu sarayında birmüddetkalmaları ve Cüneyd'in Uzun 1! asan'ın kızkardeşi Hatice Beg(im'le ve Haydaı'ın yine aynı padişahın kızı Halime Begüm'le evlenmeleıi bahsinde müellifler ittifakla Uzun Hasan Padişah'ı övgüyle anarlar. Bu övgüler Ak­ koyunlular ile Safevlleıin ilk çatışma dönemleri anlatılırken bile devam eder. Bütün bunlara karşılık, Şeyh Ciineyd ve IIaydar'ın faaliyetleri konusunda en teferruatlı bilgiler, Safeviiere muhalif Sünni bir ta­ rihçi olan Fazlullah Ruzbihan Hunci-i İsfahanl'den gelmektedir. Aslen İsfahanlı Sünni bir aileden olup, Safevileıin Akkoyunlu tah­ tını ele geçirdiği sıralarda onların korkusuyla Maveraünnehr'e gi­ dip Özbeklere sığınan Fazhıllah Ruzbihan bu devri n olaylarını ağ­ dalı bir dil ile anlattığ1 Alem-ara-yı Emini' adlı eserinde, Erdebil şeyhlerinin emin ve ınüeımnen kimseler olduklannı söyledikten sonra Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar'dan kin ve nefretle bahseder. llattii bunların zamanına kadar hiçbir sufi şeyhin sultanlık iddi­ asında buhınmadığını, bunların geleneği bozduğunu ifade eder. Bütün bunların yanı sıra diğer tarihlerde görülmeyen tahlil de­ nemeleri de vardır. Mesela her iki şeyhin Gürcüler ve Çerke71er (izerine cihad yapma ve ganiınct toplama iddiasıyla hareket etme­ lerini diğer kaynaklardan farklı olarak "Onlar aslında güçlerinin neye yeteceğini öğrenmek istiyorlardı" sözüyle izah etmeye gay­ ret eder. O, Erdebil Tekkesi nin ınüridlerini, sapık ve dinsiz hatta Yahya h. Abdüllatif-i Kazvıni, J,ııbbii't- Tevciı·ih, (nc�r.Muhammcd Ba­ kır)Tahran 1363, s. 387,388. Fazlullah b. Rıızbihan-i Htınd-i İsfahanıı Torih-i 1\lrm-clnl-yl Emini, (ıw�r. Muh:ımmed Ekber A�ık), Tahran 1381/2003 5


Şeyh Haydaı-'ı tanrı olarak gören ve onu kıblegi\h yapan şeytanı n askerleıi diye tavsif eder6 Fazlullah Ruzbihan Il u nci, İran'dan ay­ rıldıktan sonra Milımanname-i Buhara7 ve Sülllkü'l-Mülük" adlı iki eser daha kaleme almıştır. Alem-aril-yı Emini'nin muhalif yaklaşımının dışında kay­ nakların hemen hepsi Şah İsmail'i ve onun ahfadını övgü ile yad ederler. Hatta Şah İsmail'in Çaldıran savaşına hazırlanışı ve sa­ vaşı kaybedişi bile sadece oğlu Tahmasb tarafından kendi dev­ rinde meydana gelen hadiseleri anlattığı ve bir tür hatırat niteli­ ğinde olan Tezkire" isimli eseıinde sert bir şekilde eleştirilm iştir. "Babasının Çaldıranda Yavuz Sultan Selim ile savaşmasmın bü­ yük bir hata olduğunu, çünkü Kızılbaş ordusunun sayıca az ve yeterli donamma sahip bulunmadığını, hana babasının beyle­ rinin sözüne kanarak kendisine çok fazla güvendiğini ve savaş arefesinde avlaıup eğlendiğini" kaydeder"'. Safevi tarihçileri ise savaşı Kızılbaş reisleıinin başlattığını, Şah'ı da ikna ettiklerini be­ lirtirler". Bu cümleden olarak, Safevi kaynaklan Çaldıran savaşı ile ilgili babisierde Osmanlılaıın İran'da Şia mezhebinin kuru­ luşunu içlerine sindiremedikleıini, Şia'yı ortadan kaldırmak ve İran mülkünü el geçirmek için Tcbıiz'e kadar geldiklerini söyler­ ler. Ama bu meseleler aniatı lırken, Osmanlıların Çaldıran öncesi !;;mini,

s. 267

Aynı ınücllif, Milllıımmôme-iBıılıam, (ııeşr. Meııucelır Sotude), Tah­

ran 2535 Şdı inşahi. Aynı m ii e l lif, Siilıikii'I-Miilıik, (neşr. Muhammed Ali Muvalılıid), Tah­

ran 1362/1984. Şah Talımaslı b. İsınail SafeYi, TI'Zkirc-i Şa/ı Talımasb, Talım n, ı363/19H5. Bu e serin Türkçe Tercümesi için bkz. Şah Talımaslı-ı Safevi, Tezki,-e,

(tre. Hicabi Kırlaııgıç), İstanbul 2001.

Tezkire, s. 41. "Bu savaşDurmuş Han ve diğer ga7,ilerin gunınından kayııaklaıınıış­

tır". Abdi Bey-i Şi razi, Tekmiletii'I-Alıbih·, (ııeşr. Abdülhiiseyn N evai), Tahran

6

1369/1991, s. 54


Anadolu'da bulunan Kızılbaşiara yönelik seıt uygulaınalarına dair bilgilere hiç değinınezler. Hatta Osmanlı tarihçilerinin naklettiği

40.000 Kızılbaş'ın defter edildiği ve sonra katiedildiği şeklindeki haberlere yer vermezler. Halbuki böyle bir olay -iddia edildiği gibi gerçekleştiyse- İran'dan duyıılınaınasının imkansız olması gerekirdi. Çünkü ayıu dönemde Teke bölgesinde ortaya çıkan ve bir Kızılbaş ayaklanması olan "'Tekehi İsyanı"na dair haberler he­ men İran'a ulaşmıştır. Kaynaklarda Çaldıran Savaşı'nın cereyan edişi çoğu kez laf­ silatlı bir şekilde yer alır. Şah'ın savaşta gerçekten yiğitçe savaş­ tığı, Osınanlılaıın ünlü beylerinden Malkoçoğlu'nun başını bir kılıç darbesiyle neredeyse ikiye böldüğü", top arabalanna kadar ulaş­ tığı ve kılıcıyla top arabalarını birbirine bağlayan zincirleri parça­ ladığı, Kızılbaş askeıi dağılıncameydandan çekilmek zorunda kal­ dığı anlatılır. Ancak bundan sonra Yavuz Sultan Selim'in Tebriz'e girişi ve burada bir hafta kalınası konusuna gelince tefernıatlı an­ latım hemen hemen kaybolur. Hatta Abdi Bey-i Şirazi'den başka hiçbir kaynak Osmanlı Sultanı nın Tebriz'den alim ve sanatkarları İstanbul'a götürdüğüne dair herhangi bir haber vermez. Şah'a destck veren Kızılbaşiann coşkulu ifadeler ile övüldüğü satırlar Çaldıran sonrası yeıini yavaş yavaş tenkitlere bırakmaya başlar. Çünkü bu savaş Kızılbaş Türkmenler açısından kınlma noktası olmuştur ve bu durum Safevi kroniklerinde de hissedil­ ınektedir. Bu hususun en açık delili savaşın bütün günahlannın Kızılbaş reisiere yüklenınesidir. Hatta bu konuda Şah İsınail de aynı kanaatte olup, mesela Çaldıran savaşından hemen sonra Şiraz'da bir Dulkadir reisini bu savaştaki suçundan dolayı öldürt­ ınüştiir. Kızılbaş Türkmenlere yönelik tenkitler Şah Tahınasb dö­ nemi olaylan aktanlırken iyice aıtar. Çaldıran savaşı İsfahan'da bulunan Çehel Siitun Sarayı'nın duvarla­ rına XVII. yüzyılın so nlarmda resmedilmiş tir. Bu tabloda Şah İ smail"iıı Malkoı;oğlu"nu öldiirdiiğii sahne de bulunmaktadır.


Safeviierin ilk dönemleriyle ilgili kaynaklann bazıları İslam devletleri taıihi veya umumi tarih olarak hazırlanmış olan eser­ lerdendir. Handınir diye bilinen Gıyaseddin b. Himameddin el­ Hliseyni"nin Habibu's-Siyer'" adlı eseri de bu cümleden dir. Eser, aslında dünya tarihi olarak tanzim edilmiş ve son cildi Safevllere, ınahsusen Şah İsmail"e ve Tahınasb'ın ilk dönemlerine ayrılmış­ tır. Burada zaman zaman devrin uleınasına ve fiizclasına dair bi­ yografilere de yer veıilıniştir. Eseıin Ahsenü't-Tevarih'e kaynaklık ettiği görülmektedir. Handınir'in oğlu Emir Mahmud tarafından kaleme alınan Tarih-i Şah İsınail ve Şah Tahmasb-ı Safevi'4 adlı eser de Hahihü's-Siyer'den geniş ölçüde etiölenmiş olup, Şah İs­ mail devrini ana hatlanyla, Şah Tahmash devri olaylarını ise tafsi­ latlı bir şekilde naklcdcr. Eser 1550/51 yılı olayları ilc sona erer. Yahya b. Abdüllatif Kazvini'nin Lübbu't-Tevarih'5 adlı eseri 1541/42 yılında telif edilmiş olup, aslında bir umumi tarih ola­ rak tanzim edilmiştir. Hz. Muhaınmcd'c ve Oniki İmam a ait bi­ yografik bilgilerden sonra İslam öncesi ve İslami dönemde İran'a hakim olan devlet ve hanedanlardan bahsetmektedir. Bu eseıin dördüncü kısım Safeviiere ayrılmış olup, Şah İsınail dönemine ait son derece kısa ancak fevkalade değerli bilgiler vermektedir. Budak Münşi-i Kazvini'nin Cevahirü'l-Ahbar"' adlı eseri de aslında uımııni taıih niteliğinde olup insanlığın ortaya çıkışından 1576/77 yılına kadar geçen olaylar anlatılmıştır. Bu eseri değerli

b. Himameddin Handmir, Tarilı-i Habibiis-SiıJer ve t.Ymd-ı Bcşcr, (ııeşr. Celaeddiıı Hunıai,-Dr.:VIuhaınıııed

Gıyaseddin jl Ahbii.r-ı

Debirsiyaki) c. I-IV, Tahran 1362/1984. '4

,,

Emir Malınımi Haııdmir, Tm·i/ı-i Şu/ı İsmail ve Şolı Ta/ımasb-ı Sufevi .Zeyl-i Halıibii's-Siı,eı·-(ıı�•- I lr.Mulımnmcd Ali Ccrralıt), Taluan 1370/1992. Yahya b.Abdüllatif-i Kazvini, Lııbbıi t-Tcv&rih, (ne!jr. Muhammed Ila· kır) Tahran 1363/1985 .

..

Budak

Mü nşi

Kazvini, Cevalıirii'I-Aiıbdr, -Karakoyunlulardan 984

yılına kadar olan 1378/2000.

B

bölüm-

(neşr. Muhsin Behram Nejad), Tahran


kılan nokta ise ınüellifinin Safevi sarayında ınünşilik görevini ye­ rine getirmesi, bu vcsile ilc devlete ait pek çok yazışınayı bizzat yüıiitınesi ve yine pek çok ıneseleyi izaha yarayacak evrakı gör­ müş olınasıdır'7. B u yLizden her ne kadar Şah İsmail'e dair verdiği bilgiler umumi mahiyette ise de Tahmasb dönemi haklanda biz­ zat lanık olduğu olaylan ııalJetmiştir. Keza, Abdi Bey-i Şirazi'nin Tekmiletü"l-Ahbar'ı da bu cümledendir'"- Müellif Şah İsmail ko­ nusunda kısa fakat kıymetli bilgilerverdikten sonı ,ı'fahmasb dö­ neminde kendisinin de tanığı olduğıı olayları nakleder. K itabın sonunda bazı eksiklikler veya kronoloji hatalan ile birlikte Os­ manlı taıihine de yer veıir. Budak Münşi gibi Safevi sarayında münşilikmakaınınayük­ selen ve yine onun gibi Türkmen kökenli olan Hasan Rumlu'nun Ahsenü 't-Tevarih'9 adlı eseri de aslında umumi tarihler arasında yer almaktadır. On iki ci ll olduğu söylenen eserin ne yazık ki sa­ dece on biıinci ve on ikinci ciltleri günümüze ulaşmış olup, so­ nuncu cilt Şah İsınail'in ilk dönemlerinden Şah Abbas·a kadar geçen olaylan ihtiva etmektedir. Hasan Rumltı kendisi aslen bir Türk olduğu halde olaylan nakle derke n bu özelliğini hissettirınez. Ahsenü't-Tevarih"te olaylar İ ran merkezli aniatıldıktan sonra o dö­ nemde İran'a komşu olan Mevariinnehr ve Anadolu'da meydana gelen olaylara da yer verilir. Zaman zaman da vefayat ekler. Eser Safevi araştırmaları için son derece kıymetlidir. Umumi tarih niteliğinde kaleme alınan eserlerden bir diğeri de Kadı Ahmed Gaffari-i Kazvinl'nin Taıih-i Cihan-fıri"F" adlı eseCih8nbalı.ş Sevakıb, Tarih Nigari Asr-ı Sa.fevi, Tahran, 1380, s. 40. ,,

Abdi Beg Şirazi, Tekmiletü'l-Aiıbô.r, (neşr. Abdülhüseyn Nevai), Tah­ ran 1369/1991.

,,

Hasan Rum!u, Alısenii't·Tevi'ırilı, (neşr. Abdiillıüseyn Nev ai), Tahran 1357/1979KadıAiımed Gaff8ri-i Kazvin� Tarilı-i Cilımı-ilril, (neşr. H8saıı Neraki), Tahran 1342/1966.

9


ridir. Eser peygamberler tarihi olarak başlayıp İslam devletleri ta­ rihi olarak devam etmekte ve bu çerçevede Safevi dönemine dair bilgiler vemıektedir. Hucyıh b. Kubad el-Hüseyııi, Hindistan hükümdan Nizamşah"ın elçisi olarak İran'a gelmiştir. Onun eseri olan Taıih-i İlçi-yi Ni­ zaııışah21 da aslında umumi bir tarih olup , eserin son kısımları Şah Tahmasb'ın dönemi de dahil olmak üzere Safevi tarihine ay­ rılmıştır. Osmanlılara ait olan kısımlar Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar olup son derece kısa tutulmuştur. Bu neviden eserlerin en kayda değer olanlarından biıi şüphe­ siz Hindistan'da hüküm süren Celaleddin Ekber'in emriyle 1585 tarihinde yazılmaya başlanan Taıih-i Elfi"dir�'- Eser, Umumi taıih olarak hazırlanmaktan başka, diğer eserlerden farklı bir üslup takip edilerek kronolojik bir sıra içinde Osmanlı, İran, Maveraünnehr, Türkistan ve Hindistan'da meydana gelen olaylar nakledilmiştir. Eser kalabalık bir tarihçiler grubu tarafından kaleme alınmıştır. Müstakil olarak Şah İsmail dönemini anlatan ve 1541-1548 tarihleri arasında telif edildiği anlaşılan Tarih-i Cihan-Güşa-yı Hakan'3 adlı eserin müellifi bilinmemektedir. Eser Şah Tahınasb döneminde kaleme alınmış olup Şah İsmail'in soyunun açıklan­ ması ile başlayıp Şah Tahmasb"ın cülusuna kadar geçen olaylan anlatmaktadır. Öte yandan müellitleri belli olmayan Alem ad-yı Şah İsmail74 ve Tarih-i Alem-ara-yı Safevi2" adlı eserler ile büyük Hıırşah b. Kubad el-Hüseyııi, Tarilı-i İ/çi-yi Nizan�olı, (neşr. Muham­ med Rıza Nasıri-Koiçi Haueda), Tahran 1379/2ooı. Kadı Ahmed Tetevi-A,af Han-ı Kazvini, Tarilı-i Elfı. (neşr. Seyyid Ali-i Al-i Davud), Tahran 1378/2000. ''

Anonim, Cilıangüşa-yı Hakaıı -Tarih-i Şah İsmail-, (neşr. Dr. Allah­ data Muzattar) islamabad 1984. Anonim, Alem-ara-yı Şalı İsmail, (neşr. Asgar Muntazer Sahib) Tah­ ran 1349/1971

"'

Anonim, Tarih-i Alem-aı·a-yı Safevi, (nşr. Yedullah Şükıi) Tahran 1363/1985.

10


benzerlikleri görülür. Kaldı ki bu iki eserin muhteva, konular, an­ latım tarzı ve hatta vak'a tasvirleri bakımından büyük benzeriik­ Ierin olması bunların Cihangüşa-yı Hakan'dan geniş ölçüde isti­ fade ettikleri kanaatini kuwetlendirmektedir. Bu eserler pek çok

rivayeti ve olağanüstü hikayeleri ihtiva etmesi bakımından güve­ nilir olmaktan uzak görünseler de olayları sıralayış, kronolojiye riayet etme ve olaylarda geçen şahıslara dair bilgiler vemıeleri açısından değerli olduklarına şüphe yoktur. Emir Sadreddin İbrahim Eminl-i Herevi'nin Fütı1hat-ı Şah! adlı eseri de ınüstakil olarak Şah İsmail devri olaylarını içermek­ tedir. Ancak eser Çaldıran savaşını anlatmadan sonra erer'". Tarih-i Kızılbaşan", yazarı belli olmayan eserler arasında ha­ cim bakımından küçük fakat muhteva hakımından önemli bir yere saJıiptir. Çünkü bu eser sadece Safevi Devleti nin kunıluşunda rol oynayan Türkmen aşiretlerine ve bu devlette üst düzey görevler alan Kızılbaş beylerine dair özet mahiyetinde bilgilere yer ver­ mektedir. Eserin mahsusen Kızılbaşiara atfedilmiş olması müel­ lifinin Türk olduğu kanaatini kuwetlendirmektedir. Safevi taıihçiliği içinde şüphe yok ki en önemli evre Şah Abbas dönemidir. Çünkü bu dönem aynı zamanda devletin de en parlak dönemi olup, kumruların geniş ölçüde oturduğu, içeride ve dışa­ nda kuwet kazanıldığı ve özellikle Avrupalı devletler ile temasın arttığı bir dönemdir. Bu gelişmeler İran edebiyatını da geniş öl­ çüde etkilemişparlak eserler verilmeye başlanmıştır. Bu devrin ilk eserlerinden biri Kadı Ahmed Kumi'nin Hülasatü't-Tevarih'8 adlı eseri olup, Şeyh Safiyüddin'den başlayarak Şah Abbas devrinin

Emir Sadreeldin

İbrahim

Emini-i

Herevi, Fiit(ı/ıat-ı Şahi, (neşr. Mu­

hammed Rıza Nasıri), Tahran 1383/2005. Anonim, Taıih-i Kızılbaşaıı, (neşr. Mir Haşim M u lıaddis), Tahran 1361/1983. ..

Kadı Ahmed b. Şerefeddin el-Hüseyn ei- Hüs eyni el-Kumi, Hiilasatii't­ c. 1-11, (neşr. İhs an İşr aki) Tahran 1359/1971.

Tevarilı,

ll


ilk yıllarına kadar geçen devreyi taf silatlı bir şekilde ele almakta­ dır. Bu eserde Hasan Rumlu'nun Ahsenü't-Tevarih'inden geniş öl­ çüde istifade edildiği görülmektedir. İskender Münşl-i Türkmen'in Tarih-i Alem-fira-yı AbbasJ>9 adlı eseri de müstakilen Safevi ha­ nedanının tarihine ayrılmıştır. İskender Bey Türkmen'in sarayda miinşilik görevini yürütüyor olması tıpkı Budak Münşl ve Hasan Rumlu gibi olayların pek çağuna tanık olması, pek çoğunun ise belgelerini görmesi bakımından fevkalede önem taşımaktadır. O da Türk kökenlidir ve Türkmen nisbesini taşımaktadır. Eserin baş kısımlannda Şah İsmail dönemine yer verilmiştir. Safevi kaynaklarında Türkmen tabiri �enel olarak Akkoyun­ lular için kullanılır ve bu yönüyle Sünnilik ile eşleşlirilir. Kızılbaş­ lık ise doğrudan Safevi ordusu anlamında kullanılır. Bu yüzden Türkmenler yani Akkoyuıılular, zalim ve vahşi olarak tanımlanır ve aşağılayıcı ifadelerle birlikte anılır. Hoca Sadedin Efendi, Taci.i't-Tevarih'inde1" I.Sclim dönc­ mine geniş bir yer ayırmıştır. Onun pek çok bilgiyi babası Ha­ san Can ile dedesi Hafız Muhammed İsfahani'den dinlemiş ol­ ması,

eserine önemli bir kıymcl katmaktadır. Çünkü bu yönüyle

problemli olan pek çok konuda hem Safevi hem de Osmanlı ta­ rafımöğrenme imkanı elde edilmektedir. TarihçiAli'nin Künhü'l­ Ahbar'ı yazarken Hoca Sadeddia Efendi'den geniş ölçüde istifade ettiği anlaşılıyor·''. İdris-i Bitlisinin Selimşahnfıme adlı eseri mahsusen I. Selim dönemi olayiarına hasredilmiştir"'· idris-i Bitlisi'nin tarihçiliği İskender Bey-i Tiirkmeıı, Tarilı-i Alenı-ilni-•J• Abbasi, Muhammed İsm ail

c. I-lll, (

neşr.

Rızvani) Tahran 1377/1999.

Hoca Saddeddin Efendi, Tacid-Teuarih, (neşr. İsınet Parmaksızoğlu).

"'

c. 1-V, Eskişehir 1992.

Ali, I<ünlıü'l-Alıbar, c. I-11, (lıaz.llhmct Uğur-Mustafa Çnhadar), Kay­ seri 1997.

id ris-i Bitlisi, Selimşalıniime, (çev. Hicabi Kırlangıç), Ankara, 2001.

ı2


daha çok İran tarih yazıcılığının tesirinde olduğundan edebi an­ latıına daha çok dikkat edilmiş, Sultan'ı övıne gayreti yüzünden bütün rakamları abaıiılı vermiştir. Eserinde temel kaynak olarak Haydar Çelebi Ruznaınesi'ni kullandığı, bazı ınünşeat ınecınua­ larından istifade ettiği anlaşılınaktadır Celalzade Mustafa'nın, Seliınniiıne>3 adlı eserinin Çaldıran savaşı ile ilgili balıisieri bilgi bakımından İdıis-i Bitlist ve Hoca Sadeddin'in çok gerisinde kalmaktadır. Bu cümleden olarak pek çok Osmanlı kaynağının Safevilerle ilgili bölüınleıinin bilgi bakı­ ınından oldukça sınırlı olduğunu belirtmek gerekir.

Kökler Habibü's-Siyer'e giire Şeyh Safiyüddin, bir gece rüyasında Erdebil camiinin kubbesinin üzerine otururken aniden güne­ şin doğup bütün dünyayı aydınlattığını görür. Rüyasını anne­ sine anlatıp bunu yorumlamasını ister. Annesi de onun mını­ nun -yani fikirlerinin- bütün dünyayı aydınlatacağını söyler. Bir başka gün yine rüyasında, belinde uzun ve geniş bir kı­ lıç, başında saımırdan bir tae, yüksek bir dağın tepesine otu­ rur, Cibril'in oğluna kılıç ve tacın ne anlamı vardır, diye kendi kendine söylenir; başındaki tacı kaldırınca birden arkasından güneş doğar, başını kapatınca güneş batar; bu durum ü ç defa tekrarlanır:H_ Benzer bir riiya da Alem-ara-yı Şah İsınail adlı eserde nakledi!ir: Şeyh Safiyüddin bir gün rüyasında başına bir tae giydirildiğini ve beline de kırmızı kılıflı bir kılıç kuşandırıl­ dığını görür. Ertesi gün bu rüyayı Şeyh Zahid-i Gilani'ye anla­ tır. Şeyh de: "Ey oğul, miibarek olsun talihin döndii. miUdeler :\:1

Celalz.ide Mustafa, Se/imm/me, (n esr.

Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar),

Ankara 1990. :ı<

7Rıjl-i Habilııi's-Siyer, s. 12, 13; Mimıbek Conabedl, R(Jl)zalii's-Safeviyl)e, Tabran 1378/2000, s. 71, 72. 13


olsun, oğullarının oğullarından biri padişah olacak, hak di­ nini yüceltecek" diye yorumlar".

Sonradan kurgulandığı çok belli olan bu üç rüyanın ortak nok­ tası Safeviierin İran tahtına geçişinin mistik kökenierine atıf yap­ masıdır. Rüya motifinde kullanılan kılıç ve ışık sembolleri, dini ve siyasi anlamlar ifade eder. Işık geleneksel İslam inancında dinin ya­ yılması, aydınlanma, Tann'mn kendisini gösteımesi gıbi anlamlara gelir. Şeyh Safiyüddin'in annesinin yo!llmu da bunun üzerine kur­ gulanmıştır. Kılıç ise siyasi gücü ve savaşçılığı sembolize eder. Onun soyundan gelen biri kılıç zoruyla, daha açık ifade ile kan dökücü­ Iiikle ikıirl�n ele geçirecekti3''. Zıhid-i Gilanlye atfedilen yoıum te­ melde Safiyüddin'in annesinin yaptığı yonımdan farklı olmasa da, siyasi geleceği bildirmesi bakımdan daha önemli addedilebilir. Güya Şeyh Zahid bu rüyadan sonra Safiyüddin'i damadı olarak alıp, kızı Fatıma'yı onunla evlemlirrniştir1'. Böylece Safevi hanecianın soyu Ku­

zey İran'ın şöhretli bir mutasawıfı ile irtibatlandınlır, bu vesileile on­ laıuı sufi çevrelerle olan bağlaıuıın kökleıi ortaya konulmaya çalışılır. Şeyh Safiyüddin'in hayatı hakkındaki bilgilerimizin efsaneler ile gerçekler arasında sıkıştınlmasının ve mistik hikayelerle örni­ mesinin temelinde onun menkıbevi hayatını anlatan Safvetü's­ Safa adlı eser yer almaktadır. Şeyh Safiyüddin'in oğlu Sadreddin Musa zamanında kaleme alınan bu eserin özellikle Şah Tahmasb zamanında bir takım değişikliklere uğramış olması ve tahmin edi­ leceği üzere Şeyh Safiyüddin'in nesebi ile ilgili olarak etnik ta­ nımlardan çok dini kökeniere atıf yapılması Safeviierin soyunun

iz,.hını büsbütün karmaşık bir hale sokınuştur. Safvetü's-Safa'da yer alan şecereye göre38 Safeviierin soyu 7.İmam Musa Kazım'a "'

Alenı-ara-yı Şah İsmail, s. 13.

13.

'"

Zeyl-i Habibü's-Siyer,

"

Alenı-arıi-yı Şah İsmail, s. ıo-ıı; Zey/-i Habibii's-Siyer, s. 20.

:ı•

Şeyh Safiyüddin <Ebu1-Feth> İshak ibn-i eş-Şeyh Eminüddin Cibril

s.

ibn-i el-Salih ibn-i Kutbeddin Ebubekr ibn-i Salahaaddin Reşid ibn-i 14


ve nihayet Hz. Aliye ulaştırıl�rak seyyidlik payesi de kazandırıl­ mış olur. Böylece haneelanın dip dededen itibaren Şi� mezhe­ binden alduğu ve On iki İmam'ın yolunu takip ettikleri iddiası cilalanır. Her ne kadar Safiyiiddin'e atfedilen hikayelerde onun Hasani mi yoksa Hüseyn! mi olduğu konusunda açıklama yap­ madığından bahsedilirsel9 de Safevi Sultanları Hüseyni payesini kullana gelmişlerdir'"· Şah İsmail diineminde kaleme alındığı tahmin edilen Ohangiişa-yı Hakan adlı eserde Erdebil şehrinden bahsedilirken, Sünnilik ve Hristiyanlığın serbest olduğu, Şiiliğin ise gizli kaldığından ba­ hisle, Şeyh Safiyüddin ve ahfadının gizli Şii olduğu ima edil­ mektedi r' ' . Oysa elimizdeki en önemli kaynaklardan biri olan Nuzhelii'l-Kuli'ıb'da Erdebil şehrinin vasılları anlatıl ırken, bu­ rada yaşayanların Şafi mezhebinden ve Şeyh Safiyiiddin'in müMuhammed ei-Hilfız li-Kelanıııllah ibn-i ·İvaz ibn- i Piıuz e l-Kiirdi ei­ Sincani , <Piıuz Şah 7.erıin Külalı ibn-i Muhammed Şerefşah ibn-i Mu­ hammed ibn-i Hasan ibn-i Muhammed ibn-i İbrahim ibn-i Caferibn-i Muhammed İsmail ibn-i Muhammed ibn-iAhmet A'rabi ibn-i Ebu Mu­ hammed el-Kas ım ibn-i Ebu'I-Kasını Ha mza ibn-i el-İmam el-H i mam Musa ei -Kil z ım ibn-i İmam Cafer el-Sadık ibn-i İmam Muhammed el­ Bakır ibn-i İmam Zeynelabidin Aliyyi ibn-i İmam Seyyidü'ş-Şüheda ebil Abrlııllah ei-Hüseyn ibn-i Emiıii1-Mü'min1n ve imamü ' I-Mut ta!Un Ali İbn-i Ebi Tali b, Sajvetii's-Safa, s. 70; Cihangiişa-yı Hakan, s. 4; Lubbü't-Tevô.rih, s. 387. -'9

Safvetii's-Safa'da yer verilen hik5yeye göre: Şeyh kendisinin ve ailesi­ nin seyyid olduğu ndan bahsetmiş ancak Hasani mi yoksa Hüseyn\ mi olduğıımı açıklam a m ı ş tır. flkz. Safvetü':rSafa, s. 71.

40

Safvetu's-Safa onun H üseyni olduğuna dair ıivayetlere yer vererek be­ lirsiz kalmış gibi görünen konuyu çözmeye çalışır. Seyyi d Haşim nak­ l ediyor. " Şeyh'e Hasani mi yoksa Hüseyn\ mi oldu�unu niçin sorma­ dım diye hep düşünürdüm. Birgün h asta lanıp 40 giin eziyet çek tim. 40 gün sonra şeyhi rüyamda gördüm, bana tedavim için kullanacağını ilacı söyledi ve ekledi: Ben Hüseyn!yim, Seyyid, neden oğlum Sadreddin'e benim Hüseyni olduğumu söylemedin." Sajvetü's.Safa, s. 71.

''

Cihangüşa-yı Hakan, s. 5

ıs


ridlerinden oldukları vurgulanır'". Başkaca hiçbir kaynakta yer almayan bu bilginin bütün Safevi kaynakları tarafından görmez­ den gelindiği hatta yer yer Şeyh'in me?.hebi konusunda sessiz ka­ lındığı görülmektedir. Safvctüs's-Safa, onun Şalimezhebinden ol­ madığına dair bir rivayet anlatır. Güya Şafi mezhebinden olan ve Şeyh Safiyüddin'e inancı olmayan bir genç, Neyr ırınağına altın kesesini düşürür ve kimse keseyi sudan çıkaramaz. Bunun üze­ ıine Safiyi.iddin'in müridierinden Pire Muhammed, altın kese­ sini çıkarır, genç de Safiyüddin'in müridieri arasına girer43. Eser bu olayı naklederken, Şeyh'in hangi mezhebe bağlı olduğu husu­ sunda bir ipucu vermemekle birlikte, Şafı mezhebini başka veya öteki gibi göstererek, gencin Safiyüddin'e mürid olmasını bir çe­ şit "dine dönüş/aydınlanma" aracı olarak göstermeye çalışmak­ tadır. Buna ilave olarak IIanefl mezhebinden olanlara karşı ese­ rin tutumu daha belirginleşir ve Hanetilerin Cuma namazı ile ilgili görüşleıini tenkit eder. Mesela Purnik beldesinden bahse­ derken, "Burasz Hanej1 mezlıebindendi ve alıalisi Cuma nama­ zım lczlmazdz" der"""'. Safvetü's-Safa'daki ilginç ayrıntılardan bir di­

ğeri ise Şia düşüncesi ile çelişki arz edebilecek niteliktedir. Buna göre, birgün Şeyh Safıyüddin rüyasında Hz. Muhammed 'i, Dört IIalife'yi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i görür. Hz.Ebubekir ona "oğ­ lum" diye hitap edcr5• Bir başka yerde ise IIz. Aişe için "Müminle­ rin Annesi" ifadesine yer verir"'· Şu halde daha çok Sünni gelenek içinde yer alan Hz. Aişe ve Hz. Ebu be kir' c bağlılık ve saygı anla4"

"

.•

Ekscrisi İmam Şafi. mezhebiııdendir ve Şeyh Saliyiidclin'in mürid­

leıindendir." Hamdullah Musıevfı-i Kazvini, Nıızlıetii'I·Kıı/O.b,

,

(neşr.

için l'eydaı)eş-i Devlet-i Safevi (Farsça'ya tre. 1984, s . ıı8 vd.

Muhammed Debirsivald) Tahran 138ı(:!003, s. 128; Tartışmalar ayrıca bkz Michel Mazzaoui, Yakup Ajeııd), , Tahran "'

Sajuetii's-Safa, s. 827. Safvetii 's-Saftı, s 279; Ayrıca bkz. s . 583, 584.

45 '"

ı6

Safoetii's-Safa, s. 275; "Oğul" vurgusu için ayrıca bkz. s. 377. Su}i!etii's-Sufn. s 704.


yışının Safvetu s-Safa'ya girmiş olması nasıl açıklanabilir? Şeyh Safiyüddin eğer gerçekten Şafi mezhebine mensup ise, Safvetü's­ Safa'daki onun seyyid olduğuna dair ifadelerin yanı sıra Şeyh'in I lanefilik ve Şafiiliğe uzak olduğu yolundaki hikiiyelerin de son­ radan kurgulandığı ortaya çıkar. Karşı tez olarak da şunu savu­ nabiliriz; İlk üç halifeye ve Hz. Aişe'ye küfür ve lanet okuma Şah İsmail zamanından itibaren başlayan bir tutum olup, Şeyh Safi­ yüddin ve dönemi için genelleştirilemez. Öte yandan Safvetü's-Safa'da Şeyh'e hangi mezhebe bağlı ol­ duğu sorulduğunda "Biz sahabenin mezhebindeniz, her dördünü de severiz ve her· dördü için de dua okuruz." cevabını verdiği.

mezheplerden hangisi daha sağlam ise onu seçip ona göre amel ettiği kaydedilmektedir47• Samed Muvahhid'in tespitlerine göre Şeyh Safiyüddin Sünni çevrede yetişmişti, Azerbaycan ve özellikle Erdebil'de Şia havzalan yoktu. Keza Şeyh'c her vesile ile saygı gös­ terıneyi ihmal etmeyen İlhanlı emirü 1-ümerası Emir Çoban ve İl­ hanlı veziri Reşidüddin Fazlullah da mutaassıp Sünni'ydiler ve İl­ hanlı sarayında Şiiliğin yayılmasına karşı da oldukça sert tedbirler almışlardı'"· Bütün bunlar bile onun Şia'ya bağlı bir sufi olmadı­ ğını göstermektedir. Şeyh Safiyüddin'in çağdaşı olan Hamdullah Kazvini'nin naklettiğine göre, İsfahan, Kazvin, Ebher, Zcncan, Save, Talikan, Kağezkonan, Muzdekan, Sehriverd, Secas, Tarum (Tarumin), Tirek, Mercemnan, Endicen, Tefrıış. Curbadkan, Ese­ dabad, Dergezin, Yezd, Ovcan, Şahıud, Mişkin, Keliber, Salmas, U rumi ye, Aşneviye, Serav, Meraga, Dihharkan, Nilan, Nahci­

van, Guştasefi, Kaznın, Kuhgiluye, şehirlerinin ekserisi Sünni idi. Buna mukabil Kum, Kaşan, Ferahan, Veramin, Eşkur, Deyleman, Vilayet-i Tevaliş, Harkan, Ave ve Nihavend Şilierin çoğunlukta ol­ duğu yerlerdi49• Keza, diğer kaynaklardan öğrenildiğine göre Ma-

.. ,.,

Sojuetii's-Safiı, s. 885. Samed Muvahhid, Safiyiiddiıı Erdebili, Tahran ı38ı/2003, s. 222-224 . Nuzhetii'l-Kulıllı. bkz. İ ndeks. 17


zendaran ve Gilan bölgesinde de Şii havzalar bulunuyordu_ Bu durumda, XIV yüzyılda iyimser bir tahmin ile İran'ın yansından fazlası Sünni (çoğunluk Şafi, bir kısmı Hanefi) idi'"· Şeyh Safiyüddin'in mezhebi gibi etnik kökeni de karn1aşık bir haldedir. Safvetü's-Safa, onun atalanndan Fiıuzşah Zerrin Külah'ın el-Kürdi nisbesi taşıdığını belirtilip bunu şöyle izah et­ mektedir. "Piruz'un Kiirt nisbesine gelince, bu durum şöyleydi: Kiird askerleri tarikat erbabı Şeyh İbmhim Eelhem'in -ralıme­ tullalıi aleylı- evladından olan padişalı ile birlik olup Sincar ta­ rafından lıuruc ettiler. Azerbaycan'ı biitiiniiyle fet/ıedip ele ge­ çirdiler. Mugan bölgesinin ahalisinin lıepsi Zerdüşt idi. Erran, Alivan ve menıleket alıalisinin hepsi kdjirdi. İslam askeri bum­ ları istila edince, bu beldeleri İslam 'a döndiirdiiler ve Miisliiman­ laştırdılar. Bu lıeldelerin ele geçirilmesi tanıanılcınınca Erdebil vilayeti ve miilhakatı Piruz'a verildi <bu Piruz, Zerrin Kiilalı diye şöfıret bulmuştu> Bu Pii'U7. güçlü. varlıklı ve servet salıibi biriydi. s•" Bu rivayet benzer olaylarla ama Finızşah'ın el-Kürdi nisbesine yer verilmeksizin pek «;Ok eserde tekrar edilmektedir''· Bu ıivayetdeki en önemli problem, aslında bir süfi olan İbrahim '"

İlya Pa vloviç Petroşevski. İs/anı der İraıı, (çev. Kerim Keşavcrz), Tah­

5'

Sa{vetii 's-Safa, s.

ran 1354/1976, s 372 vd. >•

72.

"Seyyid Firıızşah Erdelıil'e yerleşmişti.

Allah

ona gaibi bilme ilmi ver­

mişti. O sıralarda İran'da İbrahim Ed hem'in oğlu Sultan Edheın Şah hüküm süıüyordu. Firuzşalı'ın şöhreti Sultan İbrahim'in kulağına kadar gidi nce

Erdcbil'i ziyaret edip

Firuzşah ile görüştü. Bazı akıl­

sızların ve dış görünüşe önem verenl erin Firuzşah'ın gitgide İ ran'a haldm olacağını söylediklerini ama kend isinin buna itibar etmedi­ ğini anlattıktan sonra, ona İran'ı birlikte yönetmeyi tcklif etti En azından Erdebil'i tuyul olarak kabul etmesini

rica

etti.

Firuz'ıın ba­

şına bir tae koydu ve bundan sonra ona Zerrin Külah denildi." Alem­ ilı'ii - yı Şah İsmail, s. 3 . 4 ; M i rza Muhammed TahirVahid-i Kazvini, Tarilı-i Cilıan-fırd-yı

1383/2005, s. 22-26.

ı8

Abbasi,

(neşr. Mir Muhamed Said), Tahran


lı. Edhem'in hükümdar olarak yansıtılması ve Azerbaycan'ın İs­ lamlaşması konusunda bütünüyle gerçekle bağdaşmayan bir lıikilye anlatmasıdırsı. Eser, bu nisbenin izahından başka hiçbir yerdeŞeyh Safiyüddin'in etnik kökenine dair herhangi bir imada bulunmaz. Silsiletü'l-Neseb-i Safeviye de ise Firuzşah'ın sadece ·1.engin ve dindar bir kişi olduğundan Gilan'ın Rengin adı veri­ len beldesinde yaşadığından ve İbrahim Edhem'in soyundan ge­ len devrin hükümdarının Erdebil ve çevresini ona bıraktığından söz edeı·54• Buna mukabil müellifi belli olmayan Alem-ara-yı Şah İsmail adlı eserde ise Şeyh Safiyiiddin ve ailesi Türk olarak anıl­ ı ııaktadır.

Şeyh 'in bab ası Seyyid Cibril'in Şiraz'a yaptığı yolculuk

anlatılırken onun bir Türk dervişi olduğuna vurgu y�pılır'". Keza Şeyh Safiyiiddin'den bahsederken "Türk oğlu" ve "Türk genci"

i fadelerine yer verir"'· Şu halde Şeyh Safiyiiddin'in etnik kimliği hususunda da iki ri­ vayet ile karşı karşıya bulunduğumuz ortadadır. İran'da Pehleviler döneminin politik tarihçisi A. Kesrevi, Safevi hanedanının etnik ve dini kökenine dair neşrettiği uzun makalesinde onun İran'ın yerli ahalisinden olabileceğini öne sürmüş, Kürt nisbesinin son­ radan verildiğine dikkat çekmiştir';'- Faruk Sümer ise hiçbirtartış"''

İbrahim b. Edheın konusunda derli-toplu bir çalışına olması bakımın­ dan öncelikle bkz. Reşat Öngören, "i brahim b. Eılhem" Tiirkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, (Dİ�), XXI/293-295. Aynca, Azerbaycan'ın

İslamiaşması sürecinde bir Kürt istilasıııdan söz edilemez. Bkz. Zeki Ve!idi Togarı, "Azerbaycan", İslam Ansiklvpedisi (İA),

l/<)ı-118.

"

Şeyh Hüseyin, Silsiletiüı-Nese/ı-i Safeuiyye, Berl in 1343/1965,

.,,

"Seyyid Cibril otuz yaşında iken Şiraz'a gitmeye karar verdi. Deıviş­

s. ıı

lik elbisesini Şiraz'a dönderdi. Şi raziı Deıvişler Türkdervişi gördüler" Alem-dril-yı Şah İsmail,

s. 6 s. 8, 9,

"''

Alem-dril-yı Şah İsmail,

"

Kesrevi bu makalesinde Safeviietin kökeni kanıısıında çokönemli tartı�­

ı o.

ın;ılar yapmakta, oıılann seyyidlik ve Kürtlük nisbelerinin temelsizliğiııi oıtaya koymal-ta, ne yazık ki, politik sebeplerden dolayı Türklük bahsine biç girmemektedir. Kesrevi'ye göre Firuzşah'ın Küıd nisbesi sonradan

19


maya girmeksizin onları Kürt olarakkabul etmiştir5". Buna muka­ bil, Azerbaycanlı tarihçi MirzaAlıbash ise onun Türklüğünü ispat için geniş bir değerlendirme yapmış, kaynakları ortaya koymaya gayret göstermiştir59• Her ne olursa olsun, Safıyüddin'in soyu ile ilgili anlatılar, menkıbevi hikayelerin içine karıştığından gerçeği aıtaya koymak oldukça zordur. Safevi hanedanının menkıbevi dip taıilıindcn kendimi�i so­ yutladığımızda karşımıza çıkan en önemli gerçek devletin birinci unsur olarak Türklere dayanması, Şah İsmail'in d uru bir Türkçe ile şiirler yazması ve nihayet saray dilinin Türkçe olmasıdır. Bun­ lar hiç değilse Safevi devletindeki Türk etkisini görmezden gel­ memizi engellemektedir.

Şeyh Safiyüddin ve Safeviyye Safvetü's-Safa'ya göre SafiyLiddin daha anne karnında iken istikbale dair bazı işaretler göstermeye başlamıştı""· O ailenin altı çocuğundan biriydi61• Henüz altı yaşındayken babası Eminüddin eklenmiş olup, Azerbaycan tarihinde bir Küıt istilasından da söz edile­

rneyeceği gibi, onun geldiği dönemlerde Azerbaycan çoktan Müslüman olduğu için Kürtleıin herhangi bir İslamlaştııınayapamayacağını savun­ maktadır. A.Kesrevi,Şeylı Saji ve Tebareş, Tahran 1379/2001, s. 66 vd Faruk Sümer, Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu

Türklerinin Ro/ii, Ankara, 1976, s.

ı. S ümer, bu iddiasını Kesrevi'ye da­

yandınr, ancak onun makalesinin muhteviyatını tam olarak değerlen­ dinnediği anlaşılmaktadır. 59

Mirza Abbaslı, Safeviierin Etnik Kökenine Dair, Bel/eten XL/287-329.

(1976) 60

"Annesi üç gün boyunca baygın vaziyette kaldı. Bütün dünyayı ap­ aydınlık görüyordu. Nihayet Safiyüddin doğdu. Annesi bu defa hiçbir şey yiyip-içmedi. Ona durumunu sordular; "Gönnüyor musunuz? Bü­ tün dünya sesleniyor ve her taraftan sevinç çığlıklar yükseliyor" dedi."

Safi•etü's-Saja, s. 79-80. Diğer kardeşleri Yakup, Fahreddin Yusuf, Salalıeddin, İsmail ve bir kız­ kardeş. Safvetils-Saja, s.

20

80.


Cibril vefat etti'". Safevi kaynakları onun daha çocukluk yıllarında akranlarından ayrıldığını liderlik özellikleıi göstermeye başladı­ i(ını kaydcdiyor'�. Ama onu asıl değiştiren olay, Şiraz'ayaptığıyol­ culuk olmuştur. Salvetu's-Safa'ya göre kendisine bir mürşid bul­ mak için yola çıkan Safiyüd din, Şiraz'da aradığını bulamaz; ona Gilan'a dönmesi ve Şeyh Zahid-i Gilani'yi bulması telkin edilir6•. Erdebil'e dönen Safiyüddin, Şeyh Zahid-i Gilanlyi bularak ona in­ tisab eder; tasavvuf terbiyesi, dini bilimler, Kur'an ve Sünnet iize­ ıine dersler alır''S. Dahası Şeyh Zahid'in kızıyla evlenir ve nihayet onun ölümünden sonra da tekkenin başına geçer'6• Şeyh Safiyi.i dd in'iıı tekkeııin başında olduğu zaman içinde Türk ve Moğol sultanlarından biiyük saygı gördüğü ve maddi destekler temin ettiği görülmektedir67• Şeyh Safiyiiddin'in soh­ lıctindc bulunanların ekserisi esnaf ziimresindendi. Bu yönüyle onun Erdebil'in orta sınıfı tarafından da geniş bir desteğe sa"Eıninüddin Cibril, Kutbeddin'in oğullarından biridir. Mütedeyyin bir adamdı. Hoca Keınalaeddin Arabşab Erdebill'nin müridi idi. Ziraat ile uğraştı. Halk ile fazla karışınayıp ibadet ile meşgul oldu. Ceınaleddiıı

Barukl'ninkızı Devlet ile evlendi." Sajvetiı:s-Safa, s. 74, 76. ...

"Çocuklara karışmaktan nefret ederdi ve çe kin irdi. Çocuklar aralannda oyun aynarken onu daima pa dişalılığa oturturlardı. Her defasında ku· rada şahlık ona çıkardı. Çocuklar onu her zaman müracaat makamı

ve biiyük sayarlardı. Eğer dışarıda oımuyorlarsa ona daima yüksek bir yer yaparlar ve oraya oturturlardı, alçak yere hiçbir zaman otmmazdı." Safvclıı's-Safa, s . B ı ; "" "·'

ı3 82; Safvetu s-Safa'ya göre Safiyüddin Arapça, Farsça,

Zeyl-i H abibii's-Siyer, s. Sa/veııi 's·Saja s.

Türkçe ve Moğolca biliyordu. Silsiletıı'I·Ncseb·i Safeviyye, s.

ı6 vd; Zey/-i Habibii's·Siyer, s. ıs:

Şeyh

7.alıid daha s;ığlığında tekkeyi damadı Safiyiiddin'e bırakınaya leşeb­ büs ettiğinde oğlunun bazı müridierinin muhalefetiyle karşılaşınıştı. '''

Reşidiiddin Fazlııllalı b. l l eınedani, Sevanihii'I-T'}ldir-ı Reşidi, (neşr. Muhammed Ta ki Danişpcjub) Tahran

1358/ı98u,

s.

243-247; Emini,

s. 256.

21


hip olduğu savunulabilir. Kısa zamanda gelişip büyük bir maddi gücü yönetmeye başlayan tekkenin mutfağında etraftaki fuka­ raya dağıtılmak üzere günde yüzlerce kazan yemek pişer hale gelmişti. Şeyh Satiyüddin'in şeyhi, Zahid-i Gilanl'ye nisbet olarak Za­ hidiyye denilen tarikatın adı fazla uzun ömürlü olmamış, Şeyh Safiyüddin'in tekkenin başına geçmesinden itibaren bu tari­ kat Safeviyye diye anılmaya başlamıştır. Osmanlı kaynaklannda daha çok "Erdebiliyye" ve müridierine de "Erdebil Sufıleri" de­ nilmektedir. Reşat Öngören'in tespitlerine göre Şeyh Zahid'den sonra silsile Halvetiyye ve Safeviyye olarak iki kol halinde de­ vam etmiştir""· Kaynaklarda Safeviyye tarikatının silsilesi Zahid-i Gilanlvasıtasıyla Cüneyd-i Bağdadi ve daha sonra 7.İmam Musa Kazım a ulaşmaktadır''0• Şeyh Safiyüddin ile beraber Safeviyye tarika tının Deşt-i Kıpçak, Kınm, Azerbaycan, Gilan, Taberistan, Türkistan, Türk­ menistan, Çin, Hindistan ve hatta Seylan'a kadar yayıldığı ileri sürülmektedir7". Ancak ne var ki tarikatın aktivistleri daha çok Suriye, İran, Azerbaycan ve Anadolu 'daki konar-göçer zümre­ ler olmuşlardır. Safiyüddin'in vefatından sonra vasiyeti üzerine tarikatın ba­ şına geçen oğlu Sadreddin Musa, Azerbaycan hakimi Emir Ço­ ban tarafından siyasi emeller taşıdığı gerekçesiyle tutuklandı ve üç ay gözetim altında tutuldu. Safevlierin siyasi otorite ile ilk ça­ tışmaları sayılabilecek olan bu durum aslında Şeyh Cüneyd'e ka­ dar bir istisna özelliği taşıyorsa da, tekl<cnin müridierinin siyasal iktidarları tehdit eder boyuta ulaştığını göstermesi bakımından <>R

Reşat Öngören, "Safeviyye"

DİA XXXV/ 460. b. Murtaza Hıiseyni-i Esterabadi, ez-Şey/ı Safi ta Şalı Safi, (neşr. İhsan İşraki), Tahran 1358/1980, s. 20-21; Reşat Öngören, "Safeviyye" DİA XXXV/460. Reşat Öngö ren, "Safeviyyc" DİA XXXV/ 460. Seyvid Hasan

22


önemlidir. Gerçi Sadreddin Musa'nın bu vaziyeti kısa sürmüş­ tür. Ancak onun hikayesi lusmen Şeyh Ciineyd'in kısmen de Şah İsmail'in hikaycleıiyle benzerlik göstermektedir. Buna göre Sad­ reddin Musa Azerbaycan tahtını ele geçirme niyetinde olduğu ge­ rekçesiyle takibata uğrar ki bu Şeyh Cüneyd'in Erdebil'den çıkanl­ ması gibidir. Devamında Sadreddin Musa Gilan bölgesine kaçar ve orada bir müddet saklanır. Bu olay da Şah İsmail'in Akkoyunlu takibinden kaçışını ve Gilan'a sığınmasını çağnştırmaktadır. Eğer hikaye kum1aca ise Safeviierin ezelden beri siyasi iktidan ele ge­ çirme niyetinde olduklanyolundaki iddiayı kuvvetlendiımek ama­ cıyla meydana getirilmiştir. Aksi halde bunun güçlü bir benzer­ likten öteye geçmediğini söylemek icap eder. Nitekim Sadreddin Musa'dan sonra tarikatın başına geçen oğlu Hoca Ali'nin son de­ rece sakin bir hayatsürdüğü ve devrin hükümdarlannın iltifatına mazhar olduğu görülmektedirn. Bunlardan Timur'un Anadolu seferinden dönerken Hoca Ali'yi ziyaret edip ona yanında getir­ diği otuz bin kadar Türk'ü armağan ettiğin yolundaki hikaye de tevatürden ibarettir"''· Çünkü Timurlnlar dönemi kaynaklannın hiç birinde böyle bir mtilakattan ve kayda değer hediyeleşmeden söz edilmemektedir.

"Sadreddin'den sonra yerine oğlu Sultan Ali Siyahpuş oturdu. Ekser günler siyah hırkagiydiğinden "Siyahpuş"' derlerdi." Alem-iıra-yı Şah İs mail, s.

14.

"Emir Timur, Hoca Ali Siyahpuş'a Erdebil'i bağışlayıp vakfeyledi. Bin günah işleyen kişi bile bu tekkeye bağlanırsa emniyette olacağını söy­ ledi. Rum'dan getirdiği esirleri de tekkeye bağışladı. Rumluların bir kısmı tekkeye bağlandı, bazıları ise vataniarına döndüler." Alem-üra-yı

"'

Şah İsmail, s. 21.

Faıuk Siimer, Safevi Devleti'nin Kwııluşu ue Gelişmesinde Anadolu Tiirklerinin Ro/ii, s. 6-723


Şeyh Cüneyd Safeviyye tarikatının Hoca Ali'den itibaren Şiiliğe temayül ettiğine dair ortaya konulan görüşleri de teyid etmek mümkün görünmüyor. Çünkü gerek Şahıuh gibi mutaassıp bir Sünni hü­ kümdarın ona iltifat etmesi, gerekse onun Hac maksadıyla yola çıktığında temas kurduğu Sünni faki h ve i\limlerin Hoca Ali'den saygıyla bahsetmeleri onun Şiiliğe meyletmediğini oı1aya koy­ maktadır74. Keza Hoca Ali'nin oğlu Şeyh Cafer'in, yeğeni Cüneyd'i Rafizllikle suçlayarak tarikatın başına geçmesini engellemeye ça­ lışması da bu yoldaki görüşleıi doğrular niteliktedir. O halde ta­ ri katın Şiileşmesini Şeyh Cüneyd'in kişiliğinde ve faaliyetlerinde aramak uygun olacaktır. Ama ne yazık ki onun kimlerle temas ettiği ve Şii fikirlerin tesirinde nasıl kaldığı yolunda hiçbir bil­ giyesahip değiliz. Şeyh Cüneyd, Şeyh Şah lakabıyla tanınan babası Şeyh İbra­ him vefat edince geleneğe uygun olarak tarikatın başına geçmek isteyinc:e amcası Şeyh Cafer, onu gali75 fikirlere kapıldığı ve ger­ çek niyetinin siyasal iktidarı ele geçinnek olduğu gerekçesiyle, o sıralarda Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da hüküm süren Karako­ yunltı hükümdan Cihanşah'a şikayet e tti76. Aslında kendisi de Şii eğilimleriyle meşhur olan Cihanşah77, Cüneyd'in bölgedeki varlı­ ğından rahatsız olduğundan, mülkünü kaybetme korkusuna ka­ pılıp Erdebil'i terk etmesini istedi78• Kaynaklar bu durumun asıl Reşat Ongören, "Safeviyye" DİA 7>

XXXV/461.

Gali, Gulat ya da Aşırı deyimi bana ait değildir. Genel olarak On İki İmam Şiası'ııın dışında olan gruplar için kullamlması alışkanlık haline

mecburcn kullaııılmıştır. s. 34, 35: çalışmalara bkz. V. Minorsky, Karakoyunltı Cihan

geldiğinden

"'

Hülasatii't-Tevarih,

77

Şu

Şah ve Şiirleri,

(çev. Mine Erol), Selçııklıı Araşorma/arı Dergisi, II (1970), s. 153-180; 78

Tm-i/ı-i İlçi-yi Nizamşa!ı, s.ı; Emi11l, s. 259; L11bbıı"t-Tevôrih, s. 387: Zeyl-i Habibii's-Siyer, s. 27; Bu hususta en kapsamlı ıivayeti Alem-iirii-yı Şah İsmail naldetıııektedir. Buna göre, "Cüneyd'in etrafında toplanan

24


ı;erekçesini Şeyh Ciineyd'in miiridleıinin sayıca artmış olmasına, onun da şeyhlil< ile yetinmeyişiniıı iyice oıtaya çıkmış bulunma­ sına bağlamakta'"; Şeyh Ciiııeyd'in şah olma hevesine düşmesini de, "ecdadznm yolwıu le1·k etmek""" ve "geçici saltanata meylet­ mek" olarak tavsif ederek az da olsa eleştirmektedi rler8'.

Ciineyd, Cihanşah'ın talep ve tehdidi karşısında çok fazla direnemeyerek Erdebil'den ;ıyrılıp Anadolu'ya gitti. Ne yazık ki Safevi kaynakları Ciineyd'in Anadolu seyahati hakkında hemen hemen hiçbir bilgi vem1emektedirler. Osmanlı tarihçilerinden ise sadece Aşıkpaşazi\de, Konya'da bulunduğu sırada Ciineyd'i bizzat görmesi sayesinde bizim için son derece kıymetli bilgileri ııakletmektedir"'. Buna göre, Şeyh Ciineyd Anadolu 'ya gelip, ya-

nıiiridleı· çoğalıııctl Cih;:ınşalı bu dunınıdaıı rahatsı'l olu}J, ıııiiııeccim­ lerine Ciineycl'in gcleceğine lıakıııalannı isteyip, onların bir giin hiicuııı edeceğinden ve tahtı ele gc�ireceğindeıı korktuğumı söyledi. Miiııeccim­ ler yıldızlara b<J1:tılar ve Şeyh Safiyıiddin'in evladından biıiniıı hurCıc edeceğini, biitiiıı İran, Hindistan ve Horasan'a hiıkim olacağım, mez­ hebi değiştireccğini, lıiitiin vilayetleri kılıeıyla ele gcçircceğiııi söyledi­ ler. Cihanşt:ı.h ınüncccimlcrin uyansı üzerine Cilneyefe karşı d ii� manlık besleyip ona bir mektup yolladı. Halktan uz<Jk dmmasını, ıııiiridlcriııi d<�ğıtınasıııı, değilse çok kmı dökiiieceği ni bildirdi. Ciiııeyd cevabında nıiinecciınleriıı kendisini yanılılığını kendisinin saltanat peşinde ol­ m<Jclığını r<Jh<Jt olmasını söyledi. Bıımbıı sonr<J iki }11 d" lı" Erdebil'de kaldı. Ancak miineccimler Cı'ıııeyd'in etrafında adamlar toplandığını,

Blllıara'd:ın Bellı'e karlar ıııiiridleriııiıı olduğunu eğer lıurGc etmek is­ terlerse 20000 kişinin toplanacağını bildirdiler." Bkz. Alem-eirii-yı Şah İsmail, s.

22-24; Aynı lıikfıve için bkz. Cilımıqiişa-ı1ı Hakan, s. 35-40;

Alem-fıra-yı Safevi, s. 26-27.

"Bliıiin düşüncesi kiihiiıı karanlı�ıııı oıtadan kaldınnaklı. Bıl<mıaçla ahatiyi tahrik ederdi. Kısa zaman içinde, içindeki cihangirlik duygusuını ortaya çıkardı. Etrafındaki adamların sayısı hızl:ı :ırttı." Fiitıılıat-ı .)ahi, s. 36. Emini, s. 259. Ceviilıirii'l-Ah/xir, s. 109; 1tırilı-ı İ/çi-yi Nizwıışalı, s.

ı;

Aş1kpaşazade, s. 264 vd.

25


nındaki dervişlerden oluşturduğu bir heyeti Osmanlı Sultanı Il. Murad'a gönderir ve kendisine Kurt Beli mevkiinin verilmesini, irşada Osmanlı topraklannda devam etmek istediğini bildirir. II.

.Mur ad, Çandarlı Halil Paşa ile İstişare yap lıktan sonra "Bir tahta iki sultan sığmaz" cevabı ile Cüneyd'in talebini reddeder. Bu Im­

sus Cüneyd'in faaliyet! cı"inin ve müstakbel niyetinin etrafta ki hü­ kümdarlar tarafından takip edildiğini gösteımektedir. Cüneyd bu defa Karamanoğullarını n idaresinde bulunan Konya'ya gider ve Sadreddin Konevi dergfıhında misafir olur. Ancak burada da iltifat görmediği gibi, cemaate de dfı hil edilmeyip namazda ca­ minin dışından imama uymak zorunda kalır. Üstelik Sadreddin Konevi dergahının şeyhi, Şeyh Abdüllatif ile uzun bir tartışmaya girişir. Tartışma Şeyh Cüneyd'in yönelttiği ve taıikat gelenekle­ rini sorgulayan "Aslıaba

ım

bağlılık ev/odır, yoksa eviada m ı ?"

sorusunda düğümlenir. Şeyh Abdüllatif. "Kast ettiğiniz kanııda aslıaba bağlılık ev/odır, çiiııkii bu hususta ayet vardır. " ceva­

bını verir. Şeyh Ciineyd: "O ayetler· nazil olduğ ıında sen ol'Uda mıyclmjonlarla birlikte miydi rı?" diye çıkışınca Şeyh Abdi\llatif,

Ciineyd'e. bu sözleıi ile ki\fir olduğunu, onun yolundan gidenle­ rin de kafir olacağını, çünkü Kur an ı lezyif ve ayetleri inkfır etti­ ğini söyler. Tartışma kavgaya dönüşmüş olacak ki, orada bulu­ nanlar her iki şeyhin kolianna girerek dışarı çıkarırlar. Bundan sonra Konya'da kalamayan Cüncyd Toroslarda bu­ lunan Varsak Türkmenlerinin rçiııe gitti. Şah İsmail'i destekle­ yen gruplar arasında Varsakların da bulunuyor olması, onların Cüneyd'in bu se.yahati sırasında Safeviyye tarikatına bağlandık­ larını göstermektedir. Ancak Karamanoğullan nın baskısı devam edince buradan ayrılarak Kuzey S uriye 'deki Türkmenler ile Dul­ kadirli Türkmenleı"inin kış la k sahalan olan H alep tarafına geçmiş. ondan haberdar olan bazı Bedreddini zümreler de onu takip ede­ rek yanına gitmişlerdir. Bu süre zarfında irşad faaliyetlerine de­ vam eden Cüneyd'in bu defa da bölgedeki Sünni çeVTelcıi rahatsız

26


ettiği ve Menllük hükümdarına şikayet edildiği tespit olunmakta­ dır'"· Buradan büyük bir mcşakkatle kaçan Cüneyd, Can ik tara­ fına gidip, faaliyetlerine orada devam etmiştir. Safevi Devleti'nin kuruluşunda yer alan Çepni Türkmenleri ile de burada temas et­ tiği , onların bir bö lümünü kendisine bağladığı anlaı;;ılmaktadır. Clineyd'in Canik'Le iken strateji değişikliğine giderek ilk defa Iii li olarakgaza hareketini başlattığı ve bölgedeki tek gayrimüsliın topluluk olan Trabzon Rum İmparatorluğu na saldırdığı görülmek­ tedir. Görünürde bu faaliyeti onun kendisine ülke edinmek isıc­ d iği şeklinde yorıımlanabilir. Ancak Cüneyd - her ne kadar saldı­ rıları Trabzon Rumlarını epey korkutluysa da- gerçekte orayı ele geçirecek güce sahip değildi. Burada iki hususa dikkat çekmek ge­ rekiyor. Birincisi Türklerin bölgedeki hakimiyetleri büyük ölçüde gerçekleştiğinden Osmanlı Devleti nde yaşayan Türkler hariç, di­ ğerleri uzunca sayılabilecek bir süreden beri gaza ve cihad faali­ yetlerinde bulunınuyorlardı. Çünkü "darü'l-lıarb" sayılacak bölge kalmamış, Trabzon Rum Devleti ile Hııistiyan Gürcülerve Çerkes­ ler ise vergi vermek suretiyle Müslüman komşuları ile barış sağ­ l;ımışlardı. Cüneyd'in yeniden başlattığı cihad hareketi müridieri için heyecan veıici bir

dıınım yaratalıilirdi. İleinci ve en önemlisi

bu savaşların neticesi olarak Clineyd gücünün neye yettiğini öğ­ renmek istiyordu. Ama Trabzon surları önünde iken Osmanlıla­ rın baskısı gelince bölgeden uzaklaşarak Akkoyunlu ülkesine ge­ ı;ip Uzun Hasan Bey e sığ ındı. Bundan dolayı onun henüz "çıkış" yapacak güce erişmediğini anladığı ve kısa süreli de olsa bu fik­ rini eıielediği savunulabilir. Cüneyd'in Diyarbekir'de kaldığı müddet zarfında Türkmen­ ler ile iıtibatı devam etmiştir. Bu süre içinde Akkoyunlu Devleti'ni meydana getiren konfedere aşiretler ile temas halinde olan Cü­ ııeyd , Avşar , Musullu , Döğer, Harbendelii, İnallu, Karamanin gibi cemaatler üzerinde tesirli olmuştur. Onun Uzun Hasan'ın ıu

Bkz. Aşıkpcışaıôdc,

gösterilen yer. 27


kız kardeşi Hatice Begüm ile yaptığı evlilik ise itibarının artma­ sına ve karizınasının güçlenmesine imkan sağlamıştır""· Bununla birlikte aslında bir Sünni hükümdar olan Uzun Hasan'ın Şeyh Cüneyd'in sahip olduğu Sünnilik dışı fikirlerden haberdar alına­ ması imkansızdır. Şu halde onu sarayında ağırlaması ve hatta kız kardeşi ile evlendirmesi, rakibi Karakoyıınlu Cihanşah'a karşı Clineyd'in müridierinden istifade etmek gibi bir düşüneeye sahip olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Ne var ki, Uzun Hasan'ı n Ka­ rakoyunlularla mücadelesinde ve Cihanşah'ın ortadan kaldırılma­ sında bu düşüncesini n e kadar gerçekleştirdiği belli değildir. Bundan sonra tekrar Erdebil'e dönen Şeyh, bir müddet sonra etrafında müridierini toplayarak yine cihad amacıyla Katkaslara yönelmiş, henüz İslamiyete girmemiş olan Çerkeslere saldırarak ganimetler elde etmiştir. Kalabalık sayılmayacak ölçüdeki mürid­ leri ile yaptığı bu sefer , Şirvanşah ! Ialil'i ciddi bir şekilde rahatsız etmiş ve ona bir mektup göndererek "Şeylıliği rı için lıımktığuıı ve hangi amaçla memleketler ele geçimıe niyetinde olc/11ğımıı"

sormuştu "' Onun gerçek niyeti aşildir olunca ikinci defa olarak Çerkeslere saidırmasına müsaade etmemiş, nihayet Cüneyd ve müridieri ile yaptığı savaşta onu öldürmüştür ""

(1460)'"- Bununla

BL')' her meczuba iyilildc davnındı�ından onuyanına aldı ile evlendirdi." Emim, s. 259; "Rmn'da ve Şam'da onun şi:ihreti yayılımıva devam etti" Aym eser. s. 261; Tarilı-i !Içi-yi Nizmll­ salı, s. 2; Zeyl-i Hcıi>ibiı :>·Siyer, s. 27, 28. Lubbu t-Tevaı·i/ı, s. 3B7,38B; "lJwn Hasan

ve kız karde�i

"Büvük Eınir, onu oıııırlanclırdı ve a�ırladı. kızkardeşi Hatice Bcgiiın\i ona verdi." Ceviilıiı·ii'l-Ahi>iir, s. ıog; "lJzıın Hasan, Cüneyd'in gelme­ sinden gayet mutlu oldu, sufilerin reisierini miihiın nıakmnlara tayin etti." Alem-iirii-ı/1 Abi>asi, e. I, s. 30; "Has<ııı Padişah, cihanşah ile kav­ galı olduğu için onun gelişini kendi devletinin

güçlenmesi,

eliişınanın

ise zayıflanıası olarak yonımladı." Hülasatii't-Tevari!ı, c. !, s. Rs

Emini, s.

34, 35.

262

Zeyl-i H abibii's-Siyeı·, s.

"-7. 28; Taı·ih-i İ/çi-yi Nizamşcılı, s. 3;

Lııbbu t-Tevarilı, s . 388; Cilıaııgiişa-yı Hakaıı, s.

40; Tahsin Yazıcı,


birlikte Erdebil sulilerinin Şeyh Cüneyd'in ölümünü hiçbir zaman kabullenmedikleri, onun hakkında "öldii" fiilini asla kullanma­ dıkları tespit olunmaktad ır"7• Devrin önemli tanıklarından Ruz­ hihan Hunc1, "sapıklar", "buzağıya tapanlar", "şeytanın askerleri" gibi sıfatlarla andığı Anadolu Türkmenleıi'nin Şeyh Cüneyd'i ilah veıinc koyduklarından söz etmektcdiı-'"· Cüneyd'in öldürülmesinden bir süre sonra 1468'de Uwn 1 !asan Bey, Karakoyunltı Cihanşah'ı yenerek bütün Azerbaycan'ı hakimiyeti altına almıştır.

Şeyh Haydar Bu sıralarda henüz bebek olan oğlu Şeyh I Iaydar, dayısı Uzun 1 !asan Bey tarafından yetiştiıildi, tarikatın müıidleri ise onu şeyh olarak benimsedi. Bununla birlikte Sünni akidelere sadık olan Uzun !·I asan'ın yanında yeti�en Şeyh Haydaı-'ııı"'', Sünnilik dışı i nanışı hangi yolla ve nasıl benimsediği, dini ve tasawufi terbi­ yeyi kimlerden aldığı konusu belirsizdir. Uzun Hasan'ın kızı Alemşah Begüın (Halime Begüm) ile ev­ lenen Şeyh Haydar ın bu evlilikten oğullan sırayla Sultan Ali, İ bCü ne y d- i Saf evi. DIA, V U I / 1 2 3 ,

124; "Mıi r i dl e r i ınıirşi d-i kamil uğ­

n ına can verme y i cıı a � ağ ıl ı k duygudan saydıklanndan canla başla savaştılar. Cün e y d savaşta öldü." Alem-dra-yı

Ablıasi, c. I, s. 32; öldü ğ ü kaydedil­

Cevrilıirii 1-A/ılıör'd;ı (s. ı 09) Trabzon tarafında

me kt e y se de yanlıştır. ''

"Onların cehalcti öyle bir mcıtelıeyc ulaşmıştı ki , eğer birisi Ciineyd

öldü dese, ha y at şerbetini bir daha içenıezdi; eğer biri.�i onda küçücük bir noksanlık vardı dese hayatı haı·ab olurdu." Emini, s. 254, 265. Emini, s. 264. ,,,

"Bii yük padi�ah. babasının ölünıiiııılen sonra Şeyh Haydar"ı terbi y e ver­

m ek, iy i yetişmesini sağlamak amacıyla yanına aldı. Onun asıl anıacı Haydar ın Erde bil tarikatının başına geçmesi ve halkı i rşacl etmeye de­ vam etme si idi." Emini, s. 265; Lubbu "t-Tevô71h, s. 389;

29


ra him ve İsmail doğdu

(17 Temmuz 1487)9". Uzun I !asan Bey'in

de izin vermesiyle Erdebil'e dönerek taıikatın başına geçen Şeyh Haydaı"" amcası Şeyh Cafer'i Erdebil'den uzaklaştırdı9'. Böylece Şeyh Cüneyd'in öldürülmesini takip eden yaklaşık yirmi yıllık sessizlikten sonra Safevi müridieri arasında yeniden bir hareket­ lenme başladı. Kaynaklar Şeyh Haydar'ın tekkenin başına geçtikten sonra, günlerini ok ve mızrak uçları, kılıç ve zırh yapmakla geçirdiğin i•n, özellikle Rum'dan yani Anadolu'dan gelen müridierini dev amlı suretle savaşa hazırladığını kaydediyorlar94 Haydar da tıpkı ba­ bası gibi cilıad amacıyla kuzeydeki Çerkesler üzerine yürümüş Şirvanşahlar ülkesini tepeleyerek Çerkeslere akınlar yapmış çok sayıda köle ve bol ganimet ile Erdebil'e dönmüştür". Alem ara-yı Emini'de nakledilen Şeyh Haydar'ın Kafkas seferi ve Çalpert'in yağmalanması ilc ilgili bilgiler büyük bir tesadüf eseri olarak Ve­ nedikli Elçi Josaphat Barbaro'nun naklettikleriyle örtüşmektedir. Barbaro'nun Kefe'li bir Katalik rahipten dinlediğine göre

1484 yı­

lında bir grup mutaassıp Müslüman aralarında bazıları silahsız

iskcndcr Münşi'ye göre Uzun

Hasan l3cy bu

evlilik balıanesiyle

ba�ların desteğini alınayı umuyordu. Alem-iirli·1Jl Abbas[, c. I, s.

l<ız;JI­

33;

Cevilhirıı i-A!ıbiir, s . ıog; Hiilasatii't-Teviirih, c. I, s. 36-37; Fiitılhat-ı Şalıi, s. 45. Alısemi 't-Tevôrih, s. 579. Şeyh Cüneyd'in Erdebil'den ç.ıkarılmasın­ dan sonra taril<atın başına geçen Şeyh Cafer'in Timurhı Ebu Said ve ı\kkoyunlu Uzun Hasmı'daıı saygı gördiiğii tespit olunmaktadır Bkz Alısemıt-Tevarilı, s. 456, 460, 489, "H aydar'm alın yazısı eşkıya olarakyazılmıştı. Evinde sürekli zırh, kılıç ve ok yapmalda meşgul oldu." Emim, s. 265; "Birkaç bin mızrak ucu, cevşeıı ve kılıç hazırladığını duydum"

"Rmn, Talış "'

Emini,

s.

267.

ve Karacadağ halkındmı cahiller onun etrafında toplan­

nıaya devanı ettiler." Emini, 265-267.

Ruzbihan Hunci bu Emini, 268, 269.

sefere yaklaşık rm

b in kişi ile gittiğini kaydediyor.


olduğu halde "kafirlere ölüm" diye bağırarak Bakü tarafından ku­ zeye yönelmiş ler, Şamahı. Derbend ve Tümen üzerinden Terch'e vürümüşler ve buradaki Hı istiyanlann hepsini öldürmüşler, et­ raftal<i Hristiyan yerleşmeleı ·iıü yağmaladık tan sonra Çerkeslerin topraklarına girmişler Çalpert'i yağmalamışlardır"6 Bu bilgi oldukça kısa olmasına rağmen Haydar'ın ve mürid­ lerinin etrafa yaydığı korkuının boyutlarını göstermesi bakımın­ dan önem taşımaktadır. O da babası gibi gazayı vesile yaparak askerlerinin gücünün neye yettiğini ölçmek istiyordu. Aslında ıasavvuf ehlinde pek rastlanılmayan bu savaşçı ruh, etraftaki lıfıkimleri hem �aşııtıyor hem de korkutuyordu. Çünkü uzun za­ mandan beıi lıareketsi:c kalmış olan bir kitle gaza amacıyla yeni­ den caıılanmış. Ö7.elliklebölgenin konar-göçer zümreleri I Iaydar"ın <'trafında biiyük bir coşkuyla toplanmaya başlamışlardı97• Ruzbi­ lıan Hund'ye göre kfıfirlerle gaza yapıyor gibi görünmek Müslü­ manları aldatmak için bir yoldu ve bu sayede etmftaki müridie­ rinden Erdebil'e çoksayıda adam toplanmıştı""· Müridieri ona o kadar bağlıydılar ki, "Eğer canlarını istese, kölenin ki.içük bir he­ diye.si sayıyorlardı.""" Bu gelişmeler Akkoyı.ınlu Sultanı ve aynı zamanda kayınatası olan Uzun Hasan Bey'i rahatsız e ttiğinden onu, "Sağa sola asker sevk etmekten murad nedir? Dervişlikten niçin yüz çeviriyurT""' diye Tebriz'e çağırdı (1478). Şeyh Haydar lıu davete uyup, eski bir hırka, çirkin bir tak ye ile Tebriz'e gelerek �ah Hüseyin Deıgahı'na kondu. Ona sağa-sola asker çekınemesi, Pğer bunu yaparsa vatanından dışarı çıkarılacağı ve Rum'daki ha..

Josaphat Barbara, Anodo/ıı'yo ve

iınn(ı Seycılıot, (çev. Tufan Giin­

diiz], İstanbul 2009, s. 97 ·

"Ha basının halifeleıi ona yöneldiler ve onun ııllıhiye t i ı ı i "�i kar etmeye

başladılar" Eııımf, s.

265.

Emini, s. 266.

Emini, s.

262.

Eıııinf, s. 271. 31


lifelerinin de onu ziyaret etmesinin engelleneceği söylenip, kendi­ sine de bu hususta yemin ettirildi"". Bu gelişmeler sırasında Şeyh Haydar'ın müridierine on iki dilimE ve kırmızı renkli bir başlık giydirdiği"", bu suretle kendinden olanlar ile olmayanları sembo­ lik olarak ayırdığı m da biliyoruz. Bundan dolayı Safevi tarikatının müridierine Kızılba� denilmeye başlandığı da vakıadır. Buna mu­ kabil, Kızılba� tacııım ilk olarak Şah İsınail'in Tebriz'e girmesin­ den sonra kullamlmaya ba�ladığıııa dair iki zayıf rivayet de bu­ lunmaktadır"'"· Ruzlıihan Hunci'nin naklettiğine göre Kızılbaşlar Şeyh I-Iaydar'ı mabud yerine koyuyorlar, ibadeti bırakıyorlar ve onu kıblegah yapıyorlardı'"'. Benzer bir hikayeyi A�ıkpaşaziide de nakletmektedir Buna göre. Erdebil sufilcrine bu kadar meşakkat çekip Erdebil' e gideceğiııize, hacca gitseniz diye söyleyeniere onlar "Biz ölüye değil, diriye gideriz" cevabını vermekteydiler'"5• Uzun Hasan Bey'in 1478 yılında vefat etnıesiııin ardından Ak­ koyunhı tahtına Sultan Yakup oturdu. Bu süreç içinde meydana Emiııi, s.

270. 271.

Emiıı1, s . 276;

Cilıangiişa-yı Hakan'da nakledilen lıik5yeye göre: "Şeyh

Haydar bir giin ıiiyasmda Hz.Mulıanınıcd'i gôrdiL O dedi ki: Ey o�ul, senin arkandan gelecek ve küfrün "kef'ini ortadan kaldıracak oğhımın lııırüc etme vakti gelel i . Ama sufileıin ve müıicllerin için kızıl çevreli bir tacyapnıalısııı O hazret taem nası 1 yapılacağmı gösterdi. Haydar uya­ nnıca tac' m yapılı� şekli aklında kaldığından hemen onu yaptı. Mü­ ridleri de aynı şekilele yapıp tacı başianna geçirdiler. Ilunlar<ı Kızılbaş denildi." Cilıaııgiişrı-ı;ı Hakan,

s.

41-42; İskender Münş1'de lıikiiye}i

buradan alarak tekrarlamışı ır. Alem-c'lril-ıJı Abbas1, c. I, s. 33 ·

"Şah Tebriz'de tahta oturduhan sonra On İki imam Şiası'ııı resmi mez­ hep yaptı ve sonra 12 İnıanı'ı simgeleyen Kızılbaş tacı tertip edildi" Lııblıııt-Tevaıilı, s. 394; "Şah Tebriz'e girdikten sonra kırmızı renidi On İki İnıanı'a alanıet olarak On İki di linıli tae tertip etti Üsıad Piri-i Tae­

duz il k tacı dikti. Bu tae Kızıllıaşlar arasında revaç b uldu." CevCılıirii1Aiıbc'ıı·, 10�

s. ı ıg .

Eminl, s. 267. Aşıkpaşaziide, s. 251

32


gelen dahili bulıranlar Şeyh Haydar' ı yenidenyarım bıraktığı fa­ aliyetlerine döndürdü. Hem babasının intikamını almak'"" hem de ülkeler ele geçirmeye Azerbaycan tarafından başlamak üzere �irvanşahlar üzerine yürüdü. Şamahı'yı ele geçirip katliam yaptı. Demirkapı'yı (Derbend) kuşattı. Gi.ilistan kalesinekaçmış olan Şir­ van�ah Ferruh Yesar damadı Akkoyunlu Sultanı Yakup Bey'den yardım istedi"'7. Sultan Yakup bu sıralarda Sultaniye yakınların­ daki Güzeldere yaylağındaydı. Akkoyun lu sarayında Haydar'ın du­ nımu her yönüyle taıiışıldıktan sonra, onun memleketler ele ge­ �·iıme niyetinin iyice açığa ç.ıktığı kanaaliyle Şiıvanşahlara yardım ('tıneye karar verdiler'""· Ferruh Yesar'ı cesaretlendirmek için bir mektup gönderdiler, arkasından da Biçenli Süleyman Bey'i kala­ halık bir ordu ile Azerbaycan'a yolladılar. Erdebil hakimi Cakirli.i (i mer Bey de askerleriyle onlara katıldı""'. Böylece daha da kala­ halık hale gelen Akkoyunlu ordusu Tabersaran'a geldi"". Bu sı­ ralarda Şirvaıı'ııı kuzeyinde akınlar da bulunan ve Derbencl'i ku­ �atmakta olan Şeyh Haydar, haberi alınca kuşatmayı kaldırarak orduyu kar�ılamaya çıktı "'. Tabersaran'da Süleyman Bey'in ku"Ilaydar'ın tek niyeti Şirvanşahlardan intikanl alnıaktı". Emini, s.

267, Şirvanşah Ferruh Yesar, Sultan Yakub'a haber göndererek "Sultan Haydar ülkeler fcthetnıc

bayrağını açtı,

Kızılbaş askeriyle Şirvan'a yö­

neldi. Burayı ele geçirdikten sonra başka yerlere de sıra gelecek" diye­ rek yardım talebinde bulundu. �eıj-i lfabibıi:<·SiıJeı·,

s. 28-29; Lubbü't­ s.

Teuan'lı, s.389; Cevcilıirii '/-Aiılıôr, s. 109; 1Cırilı-i İ/çi-yi Nizamşah,

3; Torilı-i Hani, s. c.

I,

1 02; Fiitıl/ıat-ı Şalıi, s. 5 0 vd;

Hiilasatıi't-Tevôrih,

s. 38-40

Emini, s. 279. Emini, s. 281

"Kara Piri-i Kaçar, Haydar ın Çerkes ill'--e ıırıe sefere çıktığı, Şirvanşah­ ların da onlara karşı harekete geçtiği sırada Sultan Yakub'un Şiıvan­ şahlara yanJıma geldi ği haberini getirdi." Alem-ôc{ı-yı Al ıbasi, c I, s. 3 5· Zeyl-i Habbı!'s-Siyer, s. 32; Fiiliılıat-ı Şahi, s. 53.

33


mandasındaki Akkoyunlu ordusu ile yapılan savaşta Şeyh Hay­ dar öldürüldü'". Cesedi Tabersaran'a gömüldÜ "'· Başı kesilerek Tebıiz'e getir il d İ"'· Sokaklarda iki gün teşhir edildikten sonra Teb­ ıiz meydanında köpeklcıin önüne atıldı (1488)"s. Savaş meyda­ ııındaıı sağ kurtulan Kızılbaşlar ise etrafa dağılıp gizlendiler. B u savaşta Kızılbaş aşirf'tleıinden Dulkadirli'"', Ustacin v e Kaçarla­ rın"7 varlığını tespit etlebiliyoruz. Şeyh Haydar'ın takibatı humınla kalmadı. Tekkeııin başına H a ydar'ın oğlu Sultan Ali'nin geçtiği haberi yayıhnca"", Sultan Yakup hemen Erdebil'e adamlar göndeıip Haydar'ın Alemşah Yakup Padi�alı,

bu

zaferini Osımııılı Sultan ı ı 1 . llayezicl'e gönderdiği

mektubun da, Haydar· m aslıncla ecclaclınınyolundan çıkarak iilkdcr clc geçirmeye \·alıştığı nı, lı u ıııal<satl:ı Şirvan iilkesine saldırıp, kadın, çncuk dinlemeden herkesi öldilrdüğllniı, din ve devlet chişınanı olan Haydar ın oıtadan kaldırıldığını anlattı. Feıidun Bey, Miiıışeatil's-Seliitı'ıı, c. I, is­ tanbul 1264, s 309. "·'

J<litıllıat-ı Şalıf, s 57; Hiilcısatiil-l'evôrilı, c. I, s . 40; Zeyl-i Habibii's­ Siyer, s 32.

" '

Emi11i. s. 2 9 2 ;

Sıtltanlar ve Scıvcışlar, Giovwmi Maı·ia Aııgiolcllo, Veııedikli Bir Tiic­ car, Viııceıızo D'Alcssaııdri'ııil! Scyalıatııamelcri, (çeviıi ve notlar:

Tu­

fan Giindiiz), İstanbul 2007. s 177. u(ı

Bu savaşta Şeyh Haydar ın yanında olan Alıdal Bey-i Ziilkadir Korçıı, Şah isınail döneminele etkin bir şahsiyet olup, Şeyh Haydar ın intika­ mının a1ının(lsı işiyle görevlr.ndiri1mişti. fliilasat't-TeuUrih, c. I, s. H7.

"'

"Kara Piri-i KaçarŞeyh Hayd ar'nı yanında idi" Cilıaııgii'ia-yı Hnkmı,

s. 45; Fiitfılwt-ı Şcılıl, s. 53. Ayrıca <1)'111 eser Kara Üm m et, Koz Ümmet, Han Alunet ve Köpckçiik İlyas'ın da savaş meydanında bulunduğunu lıildirnıekte ancak son dördiiniin lıangi aşirete nıensııp olduğıımı by­ detnıenıektedir. Fiitiilıat-ı Şalıi, s. 56. ...

"Haydar ın ölüıniindcn sonra Safeviyyetaıikatıııııı mensuplan Erdebifde toplanchlar ve Sultan Ali Padişab'a biat ettiler. Her taraftan Erdcbil'c müridier gelmeye başladı. Sultan Yakup, babasının kanıııın davasını güdecek diye korktu. Onl:ırı Enlebil'clen çıkarıp İstahr'a Piirneldi Man­ sur Beyin yanına göndereli O da İbrahim, İsınail ve Sultan r\li'yi hap-

34


llegüııı'deıı olma çocukları"9 Sultan İbrahim, Sultan Hoca Ali ve i sınail'i tutuklattı; anneleriyle birlikte Pürnekli Mansur Bey'in idaresinde olan Fars eyaJetine gönderdi. Mansur Bey hükümda­ rm

emrine uyarak onları İstahr kalesinde hapsetti"".

Sultan Hoca Ali Sultan Yakub'un ölümü (1491)"' Akkoyunlu ülkesini uzun yıllar sürecek olan iktidar kavgasının içine sürükledi. Kud relli beylerden Musullu Sufi Halil, Pürnek aşireti ile birlikte Yakup Bey'in oğlu Baysungur u destekleyip Bayındır h beylerinin des­ teğini alınış olan Uzun Hasan'ın oğlu Mesih Mirza yı Karabağ yakınlarında yaptıkları savaşta öldürüp'ce Bayındırlılara büyük 1.ayiat verdirdi. Maksud Mirza'nın oğlu R üsteın Mirza'yı da ya­ kalayıp Alıncak kalesine hapsettirdi. Böylece Baysungur'un et­ rafını boşaltıp, tahta oturttu. Sufi Halil bu galebeden sonra di­ -�er Türkmen reisierine karşı katı bir tutum izlemeye başladı. Türkmenler ittifak kurup Diyaıbekir hi\kiıııi Biçenli Süleyman Bey'den yardım istediler. Süleyman Bey Van kalesi yakınla­ rında Musullu Sufi Halil'i öldürdü (1 4 91) ' " - Bu arada Aybe Sulsetti." Hiilasatıi't-Tcviiri!ı, c. I. s. 40; Ayrıca bkz. Fiitıilıat-ı Şalıi, s. 60;

Ravzatii's-Safeviyye, s.

103 vd.

Ahseııii't-Tcvfırih'in naklettiğine göre ısmail'in bir başka anneden ol­ duğu anlaşılan diğer kardeşleri Seyyid Hasan Mirza, Seyyid Süleyman Mirza, Scyyicl Davucl Mirza ve Seyyicl Malmmcl Mirza idi. Fiitı1!ıat-ı Şalıi, s. 6ı; Cilı<ın<JiiŞ<l-yı Hakmı, s. 48; Hiilosatii't-Tevdrilı, c. ı, s. 46;Tarilı-i Hani'de Alıncak diye kayıtlıysa da doğru değildir. Tarilı-i Hum, s. 104-105. Safevi kaynaklan Sultan Yakub'un ölümünü, Safevi haneelanına yap­ tığı kötüliiklerclcn dolayı bir cezalandırma olarak yansıtır. Hiilasatiıı­ Tevcirilı, c. ı, s. 41; tıı/Jiıii't-'/'euôrilı, s. 391; Cilıan-iın'i, s.

262.

Fiitı1/ıat-ı Şalıi, s. 62; Cilıcmgiişa-ıJı Hakun, s. 49; Cilımı-cirô, s . 255; Fanık S ümer, "Akkoyunlular", DİA, Il/27U-274Ceuii/ıini 'I-A/ıbc'ir, s. 9 1 .

35


tan diye meşhur olan Dana Halil Bey, Alıncak kalesine giderek Rüsteııı Mirza'yı kurtarıp Süleyman Bey in muhalefetine rağmen Tebriz'de tahta oturttu (14')2)"4 Baysungur ise Şirvanşah Fer­ ruh Yesar'a sığındı"5• Taht kavgaları Rüstem Bey'in Akkoyunlu tahtına oturınasıyla kısa süreli de olsa teskin edilmişse de Ak­ koyunlu Türkmenlerinin birbirleri ile olan çekişmelerini daha da derinleştirınişti. 1493'te Baysungur, Şirvanşahlardan sağladığı kuvvetlerle lahb ele geçirmek için yeniden harekete geçince Rüstem Bey, ordusunu güçlendirmek gayesiyle Şirvanşahların dü�manı olan Kızılbaşlar­ dan istifade etme yolunu seçip'"", Şeyh Haydar'ın çocuklarım hap­ sedildilcleriİstahr kalesinden serbest bıraklırıp Erdebil'e dönme­ kıine izin verdi"'· Onların dört buçuk yıl aradan sonra serbest kalarak Erdebil'e gelişleri biiyük heyecan uyandırdı; Kızılbaşlar co�kuyla Erdebil'e akınaya başladılar''". Rüstem Bey, Sultan Ali'yi Tebıiz'e davet ederek Baysungur üzerine yapılacak sefere katılmasını rica etti. O da etrafında top­ lanmış olan Kızılbaş Türkmenlerle birlikte Akkoyunlu ordusuna

·>�

Fiittilıat-ı .�alil, s

62; Cilwııgii;;a-yı Hakan, s. 49. so;

Halıibu s-SitJer.

c. IV, s. 438

"5

Ci/ıaıı-iira, s. 255;

Fiitillıat-ı Şalı1, s.

6:;.

Hiılasani "t-Teviirilı, c. I, s 42; Cilıangii$a-yı Hakan, s sı: Fülillwl-1 Şalıi. s. 64: Ravzatü ·s-Safeviyyc, s.ıo7;

"Rüstem Bey onları serbest

bırakıp kendi halinizde olunuz dedi. Bütü n mtinafıklar, melaiııler ve kötü söziiiler dil uzatıp. bunların saltanat iddiasında olduklarını, halkı ba şlarına topla dı kl arını söyleyip onu (Rüstem Bev'i) kendi haline bı­ rakmadılar" Cevalıirii "I-Aiıbilr, s. 94"Riistem

Mirza o saygın kişiyi kucaldayıp: Sana ne y apı lmışsa geçmiş­

tir, Inşallah bunu telafi etmek istiyorum Sen benim kardeşimsin, ben­ den sonra padişahlık sana bağlıdır, dedikten sonra ona kemer ve hi­ lal giydir di. İyi a tl arda n verdi." Cilıaııgüşa-yı IIaknıı, s. sı: Ayrıca bkz Alem-ara-yıŞalı ismail, s. 31 vd. FHtıllıat-ı Şahı, s. 67; Cevii/ııni 1-Aiıbar, s. ııo.


katıldı. Bu sırada Bayındırlı be ylerinde n İsfahan hakimi Köse l l acı

isyan edip Baysungur adına hutbe okuttu•cQ. Rüstem Bey,

1\açar Kara Piri nin rcisliğindeki Kızılbaşların da içinde bulun­ duğu bir orduyu İsfahan üzeıine g önd eri p. Köse Hacı nın isya­ ıııııı bastırdı''"· Aybe Sultan'ın idaresindeki Akkoyunlu ordusu ise Kür ım1ağı kenarında Baysungur un ordusuna kavuştu'3'. İlk ça­

l ı �m al ar da iki taraf da birbirine üstünlük kuramadı, ancak ikinci savaşta Baysungur öldüıiildÜ'""· Sultan Ali, muzaffer bir kumandan ve Aldwyunlu Sultanı'nın il lifatma mazhar alımış bir tarikat şeyhi olarak Erdebil'e döndü. ( lııu kal abalık bir taraftar kitlesi karşıladı. Bu güç göst erisi Rüs­ leın Bey'in korkuya kapılmasına sebep oldu. Onların, ülkenin za­

yıf dunımııııdan istifade ederek devletleşebilecelderinrlen endişe­ lt•nerek, Sullan Ali , İ sma il ve İ brahim ' i yeniden Tebriz'e getirtip

ı•,ilz h ap sin e aldı. Kızılbaşlar ile tem as etmesinin engellenmesini l t ·ınbih etti . Buna rağmen Kızılbaşlcırın S ul tan Ali'yi ziyaretleri "' '

ne zirler sunma ları d eva m ell i' 1• Rüsterıı Bey, Hay kışlağında

ikPn Sultan Ali'yi öldürtıneye karar verip Aybe Sultan ile H iise ­

yiıı Be.v-i Ali Hani'yi bu iş için görevlendirdi. Su1ilerden biri bu lı alıeri Sultan Ali'.ve ulaştınnca, o başındaki tacı İsmail'in başının iiwrine koyup"14 -bu suretle kendisinden sonra Kız ılbaşların kime

ıl aat edece klerinin de yolumı göstererek- onu ve İbrahim'i gece­ lt ·yin gizlice Edebil'c yolladı. Kardeşler kaçış yolunda iken Aybe Sultan ve Hüseyin Bey-i Ali Hani tarafmdan Sultan Ali'nin öldüAlem-iirii-yı Abbasi, c. ı, s. 40; Fütıllıat-ı Şa!ıi, s. 65; Cihangüşa-yı Hakan, s. 52. Hiilasatüt-Tcvôri!ı c. I, s. 42; Fiitıilıat ı Şafii, s. 64; Amca bk7_ Ravzatü's­ Safet•iyye. s.107-109.

Sultan

i\li'nin ordusunda Şaııılu

1.1la

Hüseyin Bey, Karaınarrlu Rüs­

tem Beyii. Dede Bey, Tahşlı Hadim Bey �ibi Şah isınail döneminin ünlü isimleri yer almaktaydı. Cihmıqiışa-yı Hakan, s.

53.

c. I, s. 43. A!ısenii't-Tevôri/ı, s. ıı; Fiitil!wt-ı Şa!ı1, s. 67 Hiilasatii 't-Tevi'ıri!ı,

'"

37


rüklüğü habeıi geldi (898)'35• Şamltı Lala I l iiseyİn Bey. I lalifetü'l­ Hulefa (Talışlı Hadim Bey) ve Dede Bey onun naşını Erdebil'e ge­ tiı· ip atalarının bulunduğu mezarlığa defnettiler'·"'· Böylece Kızıl başlar, iktidar yolunda üç[incü defa olarak şeyh­ lerini (=liderlerinij kaybetmiş oldular. Bu durumda onların dağıl­ maları beklenirken tam aksine küçük ya�taki İsmail'e biat ettiler ve şeyhleri olarak benimseyip, daha önce Şeyh Ciineyd ve Şeyh Haydar da okiuğu gibi onun vücmhımı da kutsal kabul ettiler. Bu durum onlardaki, Ehl-i Beyt'ten gelen imametin Safevi şeyhleri­ nin çocuklarından çıkacağı inancından kaynaklanıyonlu•:ı7 Aıtık iyice tecıiibe kazanmış ve tam bir sava� makinesi haline gelmiş olarak yeni şeyhlerinin lnırlıcmnı beklemeye başladılar.

Şeyh İsmail Akkoyunhılar Sultan Ali'nin iildür ülıncsiyle yetinmeyerek İsnıail'i ve İbrahim'i takibe ba�ladılar. Ay be Sultan Erde bil' e ge­ lerek ev ev İsmail' i aramaya başladı. Akkoyunlu Sultanı'nın kızkarde�inin çocuklarına karşı bu kadar seıt bir politikaya yönelmesinin sebebi, Kızılbaşların inanç bakımından farklılıklarından çok, gü<_Jerinin kontrol edilemez bir noktaya ulaşmış olmasndan kaynaldanıyonhı. Kızılbaşlar Safevi •n

Alıseıııı 't-Temrih, s.

flitıllıat-ı Şalıi, Tarilı-i İl,:i-yi Ni­ zamşalı. s. 4; Muhammed Ymmf Vale-i IsfahJnı, Holdclıeriıı, (neşı·. Mir Hrışinı Mıdınddis), Ta/ıran 137:4l<J<J4, s.63-65; Aybe Sultan dört bin kişilik ordusuyla Erdebil yakııılaıımla Sultan Ali'ye kavuştu. Onun yedi yi iz kadar adaını vardı. Adaııılarıııa İsmail'i vasiyet edip, yakında devlet ve saltanat kardeşim lsmail'de meydana çıkacak, dedi" Rıza kuln Han H id ayet, Tarilı-i Rovzatii's-&ı/iı-)lı Nasırl, c. XII, (ııeşr. Ceınşid ıı; Hıilasotu t-Teuclrih, c 1, s. 43;

s. 67; Cev<ilıirii'l-Aiıbii ı·, s.

no; Cilıwı-c1rr'ı.

s 263;

Kiyanfer), Tahran 1380/2002, s. 6348.

"'"

Tm ·ilı-i Rovzatii's-S(!{a-_ıp Na sı r i , gösterilen yer.

ı:p

Selimşcılınô.mc, s. 121.


hanedaıuna karşı o kadar derin bir saygı ve sevgiyle bağlanınış­ Iardı ki, kısa aralıklada şeyhlerini kaybetmiş olmalarına rağmen vine toparlanabiliyorlar, talep edildiğinde güçlü bir ordu haline gelebiliyorlardı. Üstelik şeyhlerinin genç ya da yaşlı olmasının bir

ii nemi yoktu ve Şeyh Ciineyd'in öldürülmesinden sonra biat ettik­ i<'ri Haydar, Sultan Ali ve son olarak İsmail hep kiiçük yaşlaydılar. 1\nlaşılıyor ki, şeybin yaşından çok vücudunun varlığı önemliydi ve Kızılbaşlar şeyhlerinde ilahi tecelliyi görüyorlardı. Fazlullah Ruzbi­ lıan Huncl'nin "Bunlar şeyhlerini ilah gibi görüyodardı" ifadesi d e hunun doğrııhığumı kaıutlamaktadır. B u yönüyle artık sayıca ciddi lı ir tehdit haline gelmiş olan Kızılbaşların Loparlanınalarına fırsat vermemek için ailenin bütün fertlerini ortadan kaldırma tikıi R üs­ lmı

Bey" e hiıkiın duruma geldiğinden henüz s-6 yaşlannda olan

i sınail'in yakalanıp öld ürülmesi için geniş bir takibat başlattı' "'· Şeyh Cüneyd'in kızlanndan olup Muhammed Bey ile evli olan .)ah Paşa Hatun yeğeni İsmail' i bir süre gizledi. Daha sonra üç gün

1 ıoyunca Kadı Alunet Kaküli'ııiıı evinde saklamlı. Ancak burası Eı­ dcbil şeyhlerinin türbelerine yakın yerde olduğundan şüphe çe­ kL·ceğinden korkuhıp !·Ian Can adlı bir başka kadının evine götü­ rüldü. Burada da yaklaşık olarak bir ay kaldı. Şah Paşa Ha tmı ile ıııcşveret yapılarak Dulbdir Türkmenlerinden Aba Hattın adlı bir kadının evinde saklanmasına karar verildi. Aba Hahııı, İsmail'e Ruminlar mahallesindeki evinde birkaç gün baktıktan sonra onu ı ·:rdebil Cuma Camii'in yanında ba�ka bir eve götürüp on gün ka­ < lar

da burada sal;ladı. Gizliliğe o kadar çok riayet ediliyordu ki,

i sınail'in annesi Alemşah Begünı bile çocuğıımııı dunıımıııdaıı

Jı;ıhersiz kalıyordu. Buna rağmen İsmail'in yerini söylemesi için 1\lcııışah Begl'ım e bile işkence yapıldı. ' '"

İsınail'in saklanma ve ka\·ış süreci hakkıııda en detaylı

bilgileri

Safevi

kaynaklarından sadeec Alıscıüi't-Tcvarilı'tc yer almaktadır. Hülasatii't­ Tevmilı

ve Holdeberin'in, lllıscııu t-Tcvarih'i esas aldığı

anlaşılmakta­

d ır . Diğer kaynaklardaki haberler ise son derece kısa ve dağınık tır.

39


Rüstem Bey tekrar ferman çıkararak İsmail'in her ne su­ retle olursa olsun yakalanınasım ve ölclürülınesini enıretti. Taki­ bat günden güne aıimaya ve çember daralınaya başlayınca Aba Hattın başka bir mahalleye taşınmaya karar verdi. Sultan Ali ile beraber Ay be Sultan a karşı savaşmış ve yaralı halde Erdebil'de gizlenmekte iken yarasının tedavisi için Aba I latun'a gelmiş olan bir Kızılbaş'tan yardım istedi. O da yine kendisi gibi savaşta yara­ lanıp kaçan Karaman] u Rüstem Bey' i'"" dunımclan haberelar etti. Rüstem Beygece yarısı gelip Erdebil Camii yakınlarında İsmail'i atınm terkisine alıp Buğru tarafına götürdü. Bu esnada Buğnı köyünde saklanmakta olan So kadar Kızılbaş da onlara katılıp İsmail'i güvenli bir şekilde Guı·kan köyüne ulaştırdılar. Üç gün Hatip Fernıhzad Gurbni'nin evinde gizlendiler. Sultan Ali'nin Aybe Sultan ile yaptığı savaştan sağ kurtulan Mansur Bey Kıpçak i, Lala Bey, Kazak SeydiAli, Çalpan Bey, l ltı­ l efa Bey, Gök Ali ve eliğer Kızılbaş ileri gelenleri aralarında uzunı.:a bir müzakere yapıp, .Şah Paşa I latım un eşi Muhammed Bey ve kayınbiradeıi Ahmedi Bey'le Reşt valisi Emire İshak arasındaki dostluğa giiveııerek, İsmail'i Reşt'e götürmeye karar verdiler""· Seksen kişilik Kızılbaş gunıbuyla birlikte Reşt'e bağlı Tul mevzi­ inc geldiler. Emire Muzaffer onları karşılayıp ikramda bulundu. Ay be Sultan, İsmail'in Reşt'te olduğu haberini alınca o tarafa yönelip Reşt valisinden İsmail'in iadesini istedi. Ilalhal hakimi Pürnekli Cakir Bey, İsınail'i almak üzere Reşt'e adam gönderdi. Emire Muzaffer İsmail'in Tul'da bulunmadığına dair yemin etti. Bununla birlikte sufiler oracl<ı ka lamayacaklan m aniayıp Kesger'e •3•t '40

Karaman]u Bayram Bey'in amcası.

"Lala Hüseyin lley, Dulkdirli Dede Abdal Bey, Talışlı Hadim Bey ve 200 Kızılbaş onu Gilan'a götiinliiler. ''Aiem-ilril-ljl Abbasi, c. I, s. 42; "Lala Hüseyin Bey, Halifctii'l-Hulcfa Hadim Bey, Dedc Bey, İsımil'i Lahican'a giitiirıneye karar verdiler."

Fiitillıuc-ı Şalıi, s. 69; ··zoo

kişi­

lik sufi �nı huyla Lahicaıı'a gittiler." Hülasatii't-Tevô.r·i/ı, c. I, s. 45. 40


yöneldiler. Kesger hakimi Siyavuş'a durumu anlatıp yardım is­ tediler. Siyavu�, Safeviyye tarikatını n müridi olduğundan onları heyecanla karşılayıp üç gün misafir ettikten sonra hep beraber Reşt'e doğru yola çıktılar. Emire İshak onları karşılayıp misa­

fir etti. Daha sonra İsmail'in kardeşleri de ona katıldı ve bir süre Reşt'teki M escid-i Sefid'de ikamet ettiler. İsmail, burada kaldığı süre içindecı• mescid yakınlarındaki kuyumcu dükkanının sahibi Mir Necm'den başkasıımı yamna gitmedi. Ayb e Sultan ise Erdebil'deki takibatma devam etti. Aba Sul­ tan, İsmail'in gizlenişi ve kaçırılışındaki rolü anlaşılınca yakala­ narak Tebıiz'e götürüldü ve orada idam edildi. Muhammed Bey ve Ahmedi Bey'in mallan ellerinden alındı. Lahican valisi Karkiya Mirza, İsmail'in Erdebil"den kaçarak Reşt'e geldiği ve Emi re İslıak'ııı onu korumak g<ıycsiyle hiçbir yere çıkamadığı haberini alınca, İsmail'i Lahican'a davet etti. Sufiler Karkiya Mirza nın Safeviyye tarikatına bağlılığını bildiklerinden Lahican'a gitmeye karar verdiler. Karkiya Mirza, İsmail'i karşıla­ yıp Kiya Ferid un Medresesi nin karşısındaki bir evi onlara tah­ sis etti. Böylece İsmail'in 6 yıl sürecek olan Gilan dönemi başla­ mış oldu (1494)14". Bu sıralarda henüz yedi yaşında bile değikli•4:1• Bir müddet sonra kardeşi İbrahim gizlice Erdebil'e dönüp annesi Alemşah Begüm'iin yanında saklanınaya devam etti•••. İsmail, Lahican'daki 6 yıllık ikaıneti esnasında Karkiya Mirza Ali ve onun kardeşinden biiyük destek gördü. Adeta onun dizinin Ne kadar siire kaldığı belli alınamakla beraber en fazla bir ay kalmış olmalıdır. ,.,

Alısellii't-Teuarilı, s. 13-20; Ho/deberi11, s. 67-91; Ceualıirii'l-Ahbcir, s.

'"'

"O hazret o sıralarda yedi yaşından fazla değildi" Alem-cio-a-yı Abbasi,

ııo-u1; Lubbii't-Teuarilı, s. 391.

c.

I, s. 4$ "Aitıbuçukya�lannda iken Gilan'a gitti." Hiilasatii't-Teuarilı,

c. ı, s. 46. Ta1'ilı ·ı Rauzcıtii's-Safa-yı Nasıt!, c.

XI!, s. 6348.

41


dibinde büyüdü'45• Şemseddin Lahici'den Kur'an öğrendi146• Bir aralık hastalanınca biryıl boyunca Mevlana Nimetullah tarafından tedavi edildi'47• Küçük yaşta olmasına rağmen ok atınada usta olup avcılıkla meşgul oldu''"· Bir yandan halası Şah Paşa Hattın un hi­ mayesi sürerken, diğer yandan Anadolu'dan, Karacadağ'dan, Tu­ man Mişkin'den ve başka yerlerden gelen Kızılbaşiann İsmail"i gizli gizli ziyaretleri devam etti. Kızılbaşlar ona nezirlerini sunup geri dönüyorlarclı. İsmail, Akkoyunlu sultanı Rüstem Bey'e verilmek üzere hediyeler hazırlatarak halasıyla gönderdi. Şah Paşa Hatıııı ve Alımedi Bey, bu hediyeler le Rüstem Bey'i ziyaretlerinde mü­ sadereedilen mallarını talep edip İsmail ve kardeşleri için af di­ lediler. Rüstem Bey bu istekleri kabul etti, İsmail'e af çıkardığını kimsenin onlara dokunmamasını emretti'""·

Akkoyunlu Tahtında Sarsıntı Akkoyı.ııılu şehzildeleri arasındaki laht kavgalanna ilave ola­ rak vilayetlerdeki Türkmen reisierinin de birbirleıiyle çekişmeleri zaten toplama bir orduya sahip olan Akkoyunlu Devleti'ni i)�Ce zayıflatmıştı. 1497 yılıııda, Hasan Ali Tercani istanbul'a giderek, devletin durumu haLkında izahatta bulunup, bu sıralarda Osmanlı sarayında ikamet etmekte olan Uğurlu Mehmed'in oğlu Göde Ah­ met Bey'e destek verilirse karşılarında duracak bir ordu bulun­ madığını, om ın tahtı ele geçirebileceğini bildirdi. Il. Bayezid, da­ madı Göde Ahmet Bey'i emrine verdiği bir gnıp askerle birlikte Akkoyunlu ülkesine gönderdi. Bu haber Azerbaycan'da yayılınca bazı Türkmen emirleri Ahmet Bey'in tarafına geçti; hatta Hüseyin Bey Alihan i, Ahmet Bey adına hutbe okutup sikke kestirdi. BuCeva/ıiıii'l-Aiılıôı ·, s.

''"

ııı. c. I . s. 43; Aiıseııii 't-Teuciri/ı, s. Ahserzilt-Tevôrilı, aynı yer. Hülasalii't-Tevôrilı, c. I, s. 46.

ı4•J

Alısenii't-Teuiirilı, s. 21.

"' ·

"" 147

42

Alem-6rci-yıAbbasi,

20


nun üzerine Rüstem Bey harekete geçip Göde Ahmet Bey'i karşıla­ ınaya çıktı. Aras ımıağı kenannda yapılan savaşta Aybe Sultan'ın beklenmedik bir şekilde saf değiştirmesiyle Rüstem Bey yeniidi ve öldürüldü. Göde Ahmet Bey Tebriz'e gelerek tahta oturdu'5". Göde Ahmet Bey iktidan ele geçirdikten sonra hızlı bir şekilde ınerkezileşme çabasına girişti. Bu amaçla öncelikle etrafındaki kud­ retli Türkmen reisierinden kurtulmaya ve aşiretlerin gücünü kır­ nıaya çalıştı'5'. Hüseyin Bey-i Alihani'yi öldürttü. Aybe Sultan'ı ise Tebriz'den oldukça uzakta yer alan Kirman hakimliğine gönderdi; Şiraz valisi Kasım Bey-i Pi.imek'i yanına çağırdı. Kasım Bey bu çağ­ rıdan şüphelenerek kaçış yollarını aramaya başladığı sırada Aybe Sultan'ın Kirman yalıında olduğu habeıini aldı. Onunla ittifakku­ rup Sultan Yakub'un oğlu Murad'ı Akkoyunlu tahtına oturtınaya kararverip ordularını birleştirerek İsfahan'a yöneldiler. Göde Ah­ met Bey durumdan haberdar olup kalabalık bir ordu ile hıınbrııı üzerine yürüdü. Hoca Hasan Mazi denilen yerde yapılan savaşta Göde Ahmet Bey öldürüldü (Aralık 1497). Aybe Sultan Kuın'a ge­ lerek Murad adına hutbe okutup sikke kestirdi. Sultan Murad'ı )!;etiıtmek i<; in Şirvan'a adamlar gönderdi, Kum'da küçük bir sa­ ray inşa ederek Sultan Mur ad adıııa fermanlar çıkarınaya ve ül­

keyi yönetıneye başladı'5". Ancak beklenmedik bir şekilde karar değiştirip Sultan Murad'ı Rtıyendiz kalesine hapsederek Yusuf Mirza nın oğlu Elvend'i Tebriz'e getiıtip tahta otuıttu.

, .,.

Alıseniit-Tcvilrılı, s.

24-25.

Göde Ahmet lley, muhtemeldir

ki, Osmanlı sarayında kaldığı süre zar­

fında bu devletin merkezi yapısım çok yakından gönniiş ve bunu kendi ülkesinde denemek istemişti. A�iret rcislcıinin halk üzerindeki etkisini lamml' için yasalar çıkarnıaya çalıştı. Ancak kendisini sevmedilderini bildiği reisiere karşı zaman zaman çekiııgen davranması kuvvetli bir otorite kurmasına engel oldu. "Ayhe Sultan Kum'da bir saray inşa ettirerek oraya bir taht ve tahtın üzerine de bir şal koydu. Her sabah sultaniara eşlik eden emirler gibi oraya gidiyor ve işleri yüıiitüyordu." Alısenii't-Teuilrih, s. 28-29.

43


YusufMiıza'nın diğer oğluMuhammediMiı-za,Aybe Sultan'ın Göde Alunet Bey ile yaptığı savaşta, Göde Ahmet Bey in yanında idi. O öldüıülünce Yezd'e gitti. Yezd hakimi Bayındırlı Murad Bey ile Eşref Bey onu padişah ilan edip hep beraber Şiraz'a yö­ neldiler (1498). Piirnckli Kasım Bey onlara karşı koymaya çalış­ tıysa da başarılı olamayıp Saiıı kalesine kaçtı. Muhammedi Mirza Şiraz'a gelip buranın idaresini Avşar Mansur Bey"e verdi'53• Bun­ dan Sonra İsfahan'ı ele geçirdi. Rey'dekışladığıesnada Elvenel ve Ay be Sultan'ın geldiği haberini alınca Firuzkuh bölgesinin hakimi Emir Hüseyin Çelavi'nin yanına sığıııdı. Elvenel de kışın ortasında Azerbaycan'a yöneldi. Etrafına kalabalık bir ordu toplayan Muhammed! Miı-za he­ men Elvemi'in peşine düştü. Azizkendi'nde yapılan muharebede Aybe Sultan öldürüldü; Elvenel yeniidi ve Diyarbekir'e kaçtı. Muhaınmedi Mirza, Tebriz'e gelerek tahta oturdu. Ancak kısa süre sonra Elvenel'in Tebriz'e yürüdüğü haberini alınca buradan ayrılarak Sultaniye'ye gitti. Bu defa tahta Elvenel Bey oturdu. Bu sıralarda Pürnekli Kasını Bey Şiraz'ı ele geçim1eye çalıştıysa da başarılı olamayıp İstalır kalesine sığındı'"-'. 1499 yılında Aybc Sultan'ın kardeşi Kızıl Ahmed Bey, Ba­ yındırh Ferruhşad Bey ile birlikte Sultan M tırad'ı tahta otuı1ınak için harekete geçtiler. Onu yanlarına alarak Şiraz'a yöneldiler. Kasım Bey de İstalır kalesinden çıkarak onlara katıldı. Bu ha­ beri alan Muhaınınedl Mirza onlarla savaşmak üzere yola çıktı. Sultan Murad ın ordusuyla İsfahan yakınlarında yapılan savaşta Muhammed! Mirza öldürüldü•>s. Bundan sonra Sultan Murad Azerbaycan'a yöneldi. Elvend ordusuyla onu Ebher'de karşıladı. İki Türkmenordusu yeni bir savaşa girmek üzereyken Baba I Iay­ rullah adlı bir derviş in telkiniyle ülkeyi ilciye bölmeye ve savaşı

'"'' '" 44

Ahse11ii't-Teuan·h, s. 34; Cevillıinı'I-Ahbilr. s. 123 Ahsenıtl- Tevilı-ih, s. 35 · Ahse11ut- Tevilri lı, s. 38.


soniandırmaya karar verdiler. Buna göre Kızılözen ımıağı sınır ol­ mak üzere Azerbayc;m, Erı·an ve Diyarbekir vilayetleri Elvend'in; Irak, Far s ve Kirman memleketleri de Mur ad ın hakimiyetine bı­ rakıldı. Böylece GödeAhmet Bey in Azerbaycan'a gelmesiyle baş­ layan çatışmalardevlet otoıitesinin bütünüyle sarsılması, orduının neredeyse ortadan kalkması ve nihayet ülkenin ikiye bölünme­ siyle sonuçlanmış oldu. Bu mücadeleler esnasında fırsattan istifaele eden Bayındırlı Murad Bey Yezd'de; Reis Muhammed Kere Eberkuh'da; I Ilise­ vin Ki ya Çelavi Semnan, Har ve Finızkuh'da; Pürnekli Bari k Bey lrak-ı Arab'da; PürnekliKasım Bey Diyarbekir'de; Kadı Muham­ med ve Mevlana Mesud Bidikli Kaşan'da; Sultan Hüseyin Mirza l lorasan'da; Emir Zünnun Kandahar'da; Bediiizzaman M i rza llelh'te; Bayındırlı Ebulfetlı Bey Kirınan'da otoritelerini güçlen­ dirmeye ve bağımsız hareket etmeye başladılar'56•

Şeyhlikten Şahlığa Akkoyunlu ülkesinin kısa zaman içinde büyük bir kannaşaya sürüklenmesi ve devlet otoritesinin neredeyse her yerde aıtada n kalkması Kızılbaşlar içi n önemli bir fırsat yaratmıştı. Şimdi Şeyh Cüneyd ile başlayan ancak büyük darbelerle Şeyh İsmail' e kadar t tiaşan hareketin yeniden canlanma zamanı gelmişti. Kızılbaş ileri gelenleri Gilan'a giderek Şeyh İsmail'in hur(ıcu yolunda aralannda 1 1\Üzakere ettiler: Fırsatın doğcluguna ve harekete geçme zamanı­ n ın

geldiğine karar verdiler. İsınail bu sıralarda henüz 12-13 yaş­

l; ınndaydı. Onlar, Karkiya Mirza nın yanına varıp Gilan'dan ay­ rılmak için izin istediler'57• Karkiya Mirza, İsmail'in henüz küçük "''

Aiıseııü't-Tevarih, s. 87; ayrıca bkz. ·'Tiırkmenler ve Uryatlar Bağdat'a hakim olmuştu." Cevahirü 1-Ahbar, s.

ıı2.

Alenı-ara-yıAbbasi, c. I , s. 44; Hülasatü't-Teviirıh, c. 1, s. 48; Lııbbıı"t­ Tevarih, s.

391; Fiitıilıat-ı Şalıi, s.

82.

45


yaşta, düşmanlannın ise kuvvetli olduğundan ve onlarla mücade­ lenin zorluğundan bahsetti, acele etmemesi gerektiğini söyledi'5". Ancak İsmail ve Kızılbaş reisler kararlılıklarını gösterince onların çıkışına ruhsat verip uğurladı (1497)'5". Böylece, ergenlik çağındaki Şeyh i smail, kendisine gönülden bağlı Kızılbaş reisleriyle birlikte Şah almak amacıyla yola çıktı''"'. Ba�ka bir söyleşiyle Kızılbaş reisler, oıiamın gerçek anlamda mü­ sait olmasından istifade ederek şeyhleıini "şah" yapmak amacıyla harekete geçtiler'6'. Gerçi Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar'ın da ga­ yesi aynıydı, fakat onlar hiçbir zaman bu düşüncelerini açığa vur­ ma m ış lar sadece bunu başarıp başaraınayacaklannı denenıişlerdi.

Onların başarısızlığının temelinde Azerbaycan, Kafkaslar ve İran'a hakim olan devletlerin kuvvetlerinin zirvesinde olması; Erdebil

sufil<c'riniıı ise yeterli askerl giice sahip alnıamaları en önemli et­ kendi. Bu yüzden onlar "çıkış"larının bedelini lıayatlarıyla ödedi,,.

"Şah Gilan'dan çıkmak isteyi nce, Karkiya Mirza Ali onungitmesini doğnı bulmadı ve senin kuvvet ve miknetm lıeniiz yeterli değil, bu !Jiizdeıı

kuvvetli düşman ile ımıkabele edemezsin. Bu sevdm/mı vazgeçmen ve sağlığı gmıimel sayman e11 iyisıdir. Eğer acele ederseli diişınaıım kcır�ıszmJu bubwun durumımu dü�ersin Birnz dulıa sabrctmc11 ve in­

tikam almayı sonraya bwakman iyi olur dedi. Şelızade buıılan dinle­

dikten soııra AIIa/ı'a dayamyorımı uegiiciimü ondan alıyorum, kim­ seden korkmııyonmı cevabını verd i . " Tarih-i İlçi-yı Nizamşalı, s. 6 .

'59

Alısenu t-Tevarilı, s . 40, 4 1 ; "İ s mai l, Allalı'ın takdiri i l e saltanata o tur­ maya mecbur kaldığından müridleriııin bir bölümü onu Gilan'daıı çı­

karmaya karar verdiler." Tarih-i İlçi-yi Nizaııışalı, s.

s; Tekmiletil1-

Aiıbar, s. 36. >60

"Şab Gilan'dan çıkıp Eıdebil'e gitmek istedi. Orada ecdadının meza­ rını ziyaret ettikten sonra ecdadının ruhunun yardımıyla fetilılere çı­ kacaktı. Bu filai sııfilerle taıtıştı. Sufiler bunu gaipten bir ilham olarak yorumladılar." Hiilasatü't-Teuiirilı, c. I, s. 47.

.•.

Şah yola çıktığında Irak-ı Acem memleketlerinde ve Azerbaycan'da ka­ rışıklık lıakiındi. il,i günde biri padişah oluyordu." CeviJ/ıiı�i l-Aiıbcw, s. 112.


ler, pek çok Kızılbaş da şeyhlerinin yalıında can verdiler. Ancak bu iki denemenin en önemli sonucu daha deneyimli, sabırlı ve in­ tikam duygularıyla bilenmiş bir kitle meydana çıkarmasıydı. Şeyh İsmail'in çocukluğunda yaşadığı 4,5 yıllık zindan hayatı, arkasın­ dan Erdebil'de takibi ve öldürülme ihtimali, sonra 6 yıl süren ka­ çış ve gizlenme, onun erken yaşlarda olgunlaşmasını sağlamıştı. Elbette bütün bunlar onun kalbinde Akkovunlu hanedanına karşı kuvvetli bir nefret ve intikam duygusu uyandırmıştı. Şeyh İsmail, Kızılbaş reislerle birlihi:e Gilan'dan (Lahican'dan) ayrıldığında yanında sadece yedi kişi bulunuyordu''"· Tanm'a gel­ dikleı 'inde İsmail'in hurılcuııu haber alan Türkmenlerden 1500 kişi onlarakatıldı'''3• O kışıA�tara vilayetincieki Ereivan'da geçirdikten sonra ecdadının mezarlannı ziyaret etme bahanesiyle'"• Erdebil'e yöneldiler. Erdebil'de babasının evinde altı ay kadar kalan İsmail, çeşitli sebeplerden dolayı şehirden aynlamamış olan müı'idleriyle ilgilendi'"'· Bölgenin hakimi olan Cakirli.i Ali Bey, İsmail'in varlı­ ğından rahatsızlık duyup Talışlı Mirza Muhammed'in de askeri Hülasatii't-Tevôrih, c. !, s. 49; Alem-ı'ldı-yı Sa fev1. s. 47; Bunlara "I.al ıi can Sufıleri" deniliyordu. Bkz. Cihaıı-drii, s. 264; "Bunlar, Ta­ lışlı Hulefa Bey, Şaınlu Abdi Bey (ya da Dedc Abdal Bey), Lala Hü­ seyin Bey, Karamaniılı Rüsteın Bey, Karam�mlu Bayram Bey, H ı n ı.,hı Aykutoğlu İ lyas Bey, Kaçar Kara Piri Bey idi." Menuçehr Parsadost, Şalı ismail-i Evvel, Talırall137!J/l999, s. 245. "O hazret, temiz ilikadlı yedi kişi ile Lalıican'dan ayrıldı. Henüz Tarını'a ulaşınadan, daha önce kendisine katılınaları için mektup yazdığı sufilerden 70 kişi yolda ona katıldı. Tannı'a geldiklerinde ise 120 kişi oldular." Alem-dr·d-yı Şah İsmail, s. 44; "Yanında on yedi kişi bulunuyordu." Cevc'ıhirü'l-Ahbar,

s.

112

"Şam lı Türkmenlerinden 1500 kişi . . . " Alem-dril-yı Abbasi, c. I, s. 44; "Rum ve Şam Türkmenlerinden

ısoo kişi ... " Ahsenii't-Tevô.rilı,

s. 42

vd. Tarih-i İlçi-yi Nizamşalı, s. 6 ; Alem-dril-yı Abbas1, ,.,

c. I, s.

44

Hiilasatii't-Tevc'ırih, c. I. s. 49; Fiitiihat-ı Şa/ı1, s. 86; Cevdlıirii'l-Ahbilr, s.

113 47


desteği ile onun Erdebil'den çıkmasını istedi. İsmail, Şamlu Abdi Bey, La la Hüseyin Bey, Ta!ışlı Hulefa Bey ve diğerreisler bir araya gelip durumu müzakere ettiler. Direnecek güce sahip olmadıkla­ rını düşünerek en doğru yolun Erdebil'den ayrılmak olduğuna karar verdiler'''". Ne tarafa gidileceği tartışıldı; İsmail Gürcüstan üzerine sefer yapmayı önerdi. Kızılbaş reisieri bunu kabul etmiş gibi göründüler; ancak öncelilde asker toplamanın uygun olaca­ ğını söylediler. Bunun üzerine Irak ve Azerbaycan'a adamlar gön­ dererek Şeyh'in hurücunu haber verdiler ve ıııüıitleri onun etra­ fında toplanınaya çağırdılar'"'· İsınail ve Kızılbaşlar Erdebil'den ayıılıp Merni köyüne gitti. Bu esnada hem Akkoyunlu Sultanı Elvend hem de Şirvanşah Ferruh Yesar, Talışlı Mirza Muhammed'e çeşitli vaatler sunarak İsmail'i ortadan kaldırmasını teldif ettiler. Durumdan haberdar olan Kızılbaşlar tedbirler alarak onu beklemeye başladılar. Mirza Muhammed adamlarıyla birlikte Merni köyüne gelip, beldenenin aksine İsmail'e bağlılığını bildirdi. Böylece Safeviyye tarikatına bağlı Talışların katılımı temin edilmiş oldu"18• Kış Ereivan havaEsinde geçirildikten''"' ve etrafta bazı ziya­ retlerde bulunulduktan sonra Karabağ tarafına yöneldiler. Gök­ çedeniz yalanlarında Cihanşah'ın torunlarından olduğu iddiasıyla Karakoyunlu devletini yeniden canlandırmak için "çıkış" yapmış olan Sultan Hüseyin-i Baranı ile karşılaşıldı. O da ülkede meyHiilusaliı '1 Tenarilı, c. 1, s. 49; Tarilı-i İlçi-yi Nizw11şalı, s. 7. Hülasatilt-Tevdrifı, c. I, s. 49; Fıitıllıat-ı Şalıi, s. 86-88. "Kullukt;m ve canımı feda etmekten başka bir şeyaklıma gelmedi. nu tiır saçmalıklar da benim bağlılığıma hale! getirmez. Ama bi!iy'Orum ki En Yüce'ye durum başk" türlü arz edildiğinden benim hakkıında ve­ fasızlık duyabilcccğim yolunda kuşkuya kapıldı; bu yaniışı düzeltmck amacıyla kapısına geldim." Alıserıii't-Tevilrilı, s 42-43; Alcm-ilril-yı

Abbasi,

c. I, s. 44

O yıl çok şiddetli bir kış geçirildi. İ smaıl müridierine kardan bir kale yaptırara k savaş oyu nu oynadı. ,�hseniır-Tevorifı, s . s ı .


dana gelen karmaşadan istifade etmek için harekete geçmişti. Sultan Hüseyin'e elçiler gönderilerek İsmail'in saflarına katıl­ ınası istendi. Fakat onun bir hile içinde olduğu anlaşıhnca. Kı­ zılbaşlar, askeri gücünü öğrenmek amacıyla yanma gittiler. Ken­ dilerinden daha kuvvetli olduğunu fark edince İsınairi geceleyin gizlice kaçırdılar'7". Kızılbaşlar yeni katılanlarla birlikte Çukıırsa'd'a, oradan da Dokuz Ulam'a geldiler. Burada iken Bayburtlu aşiretinden Ka­ raca İlyas kendisine bağlı Ruınlu sufilerle İsmail'e bağlılığını bil­ dirmek üzere geldi (1498/99)"'. Bu büvük katılımın etkisi etrafta hemen yankılandı, Kızılbaşlar kafile kafile İsmail'in hizmetine gir­ ıneye başladılar"'· Çukurtia'd'daiken bölgedeki Meııteş kalesi ahalisinin Karaca İlyas ile gelen Kızılbaşiara saldırdığı haberi gelince Menteş kale­ sinin üzerine yürüdüler. Kaleyi ele geçirip içindekileri öldürdü­ ler. Böylece daha toparlanma aşamasında iken etrafa, amaçları­ nın Safevi hanedanın intikamını almak old uğu, kendilerine karşı koyacakların akıbetinin böyle olacağı mes<0ını verdilcr173. Bun­ dan sonra Kağızınan üzerinden Tercan'a, oradan da Sarıkaya'ya geldiler'"'· Burada iki ay kaldıktan sonra Erzincan'a geldiler. Ora­ dan Bingöl yayialanndaki Ustaclu Türkmenlerinin içine gittiler. Tekmiletii 1-Ahbar. s. 37; Ahsenü't-1'eudı'ilı, s. 48-52;

Alem-ildl-yı

Abbas!, c. ı. s. 45Hii/asatii't-TevCırilı, c. ı, s. 53; Cevd/ıirii'l·Aiıbar, s. 113; Alıscnii't1'evdrih. s. 53; Fiitıihat-ı Şah!,

s. g6, 97; Zeyl-i Habibıı's-Siyer, s. 49-

"Karaca İlyas'ın katılmasından sonra İsmail'in zuhur ettiği haberi devlet isteyenlerin kulağına gelince her Şahi, s.

97;

biri

ihlas

ile

ona bağlandı" Fiitıihat-ı

"Her köşeden her taraftan, her y erden birer, ikişer, üçer şa­

37. 99, ıoo.

hın etrafına toplanmaya başladılar." Tekmilr<tii'l·Ahbar, s.

"Kılıçlannı kimseden esirgemedilcr" Fütulıat-ı Şah!, s. '74

İsmail, Samkaya'da iken g ünl erini avianınakla geçirdi. Küçiik yaşına rağmen (13) olda birayıyı öldiirdii. Ahsemı't·Tevô.rih, s. 54; Şahi. s.

Fiitilhaı-ı

ıoı. 49


Ustacin'nun aksakallıları ve ovmakbaşlan İsmail'e refakat ettiler. Felhoğlu Hamza Bey miijdeci olarak gidip ahaliyi İsmail'in hizme­ tine çağırdı. Türkmenler onu ayaklarım yere vurarak ve türküler söyleyerek karşılayıp aşiretlerinin içine götürdüler'"'· Çavuşlu aşi­ retinden Baba Süleyman'ın babası Oğlan Ümmefin evine misa­ fir oldular. Ustacinlar bir defada yaklaşık bin aile olarak İsmail' e bağlılıklarını bildirdiler. Bu haber etrafa yayılır yayılmaz bir anda Kızılbaşlar kalabalık gnıpl::ır halinde toplanmaya başladılar. Us­ taclulardan başka, Şam!u, Av.�ar, Tekclü, Varsak, Dulkadir'7". Ka­ çar ve Karacadağ sutilerinden 7000 kişi toplandı'Ti Böylece bir yıl önce yedi kişi ilc çıkılan yolda en az yedi bin kişilik güçlü orduya nlaşıldı. Gönildüğü üzere, Şah İsmail" in Erzincaıüı gelmesi daha çok güvenlik gerekçelerine dayanıyordu0". Çünkü Erdebil'i mer­ kez edinmeçabaları boşa çıkmıştı; Karabağ-Nahcivan bölgesinde ise hem Hüseyin Baranı gibi yeni hurlıc etmiş kişi veya gruplar dolaşıyor, hem de bölgenin yerleşik ahalisi tarafından desteklen­ miyorlardı; Kuzey ve Güney Azerbaycan'da ise Şiıvanşahlar ve Akkoynnhılaıın otoritesi devam ediyordu. Bu sebeple onlar önce'7"

"Ertesi sabah Hamza Bey"den haber alan biitiin aşiret mensupları, ak­ sakallılar, kadınlar, çocuklar, Şalı"ı karşılanıaya çıktılar. Tıpkı EnsJr'ın Hz. Mıılıaııııned'i Medine'ye ı;ötürdiiğii gibi ayak vurarak ve şarkılar söyleyerek kavimlerinin içine giitiirdüler."" Tekmiletii'l-Aiıbar. s. 37.

'7"

"Şah Kulu Halife Mühürdar ın naklc-tliğine göre: Şah'ın davet ferma­

5000 kişi Bunlar arasında diiğün yapmakta ve ak�am gerdeğe girecek olan bir genç de vardı. Her şeyi bırakıp Şah'ın yoluna nını Dulkadir taifesine getirdiler. Sabahtan akşama kadar

toplanıp yola koyuldu lar.

koştu." Cevalıirii'l-Aiıbar, s. 114. Hiilasatii't-Teu&rilı,

c. !,

s.

49-50, ss;

Tarilı-i İ/çi-yi Nizaınşalı, s. 7;

Lııbbıı�-Tevarilı, s. 392; Ceıx1/ıiı·ii'/ Alıbar, s. 113-114; Aiıseııii't-Tevari/ı,

s. ""

6ı.

Erzincan'a gelişin Osmanlı Devleti ndcki iç karışıklıklardan istifade ede­ rek Karamanoğullan ile irtibat kunııa amacına yönelik olduğu yolun­ daki görüşler için bkz. Feridun Enıecen, Osınaıılı Klasik Çağmda Si­ yaset, İstanbul 2009, s. 326-328.

so


l i lde

askeri açıdan güçlenmek için ister istemez Erzinean'a başka

l ı ir ifade ile

Doğu Anadolu yaylalanna gelmek dunımundaydılar.

Kaldı ki hu hesaplanııda da yanılmamışlar, bekledikleıi desteği l<ısa

zaman içinde sağlamışlardır. Etraftaki Kızılbaşlaıın toplanması beklenirken, Il Bayezid'e e l ­

ı:i l er

göndeı-erek, A nadohı'dakimüıidlednin Erdebil Ocağı'nı ziya­

r<'t etmesine

izin verilmesini istedi"9 . Ru suretle hıırüc harekfıtına

ı�iıiştiğinden ve niyetinin devlet kumıak olduğundan Osmanlı Sultanı'nı da haberdar etmiş oldu.

Osmanlılar

ve

Kız.ılbaşlar

İsmail'in Akkoyunlulara karşı mücadelesinin başladığında ( ısınanlı tahtında II. Bayezid hüküm sürüyord u. Ru sıralarda Os­ manlı Devleti"nin doğudaki en uç sınırı Trabzon'dan başlıyordu. " ... Esld zamanlardan şimdiye kadar, biziln hanedamımza iti l..:ad, sevgi ve bağlılık b;:ıl..:ınmıdan clleındcki ıııeııılljketlcrin alıalisinin özellilde Rum alıalisinin bağlı olclıığu gizli saklı bir �ey değildir ve onhırdan y ol ve erkarı ta le b edenler devamlı olm·ak lıu hi d ayet yuvası dergahımıza yi:inclıııcktcdirler. Herkes yaratılışındaki kalıiliyeti nisbetinde manevi maksatlan m ve ulırevi taleplerine kavu�nıaktaclıdar. Ama bazı zaman­ lar, onların yolunda bnşıl<lar nıeyclmıo gclnıel;te, etraftaki beldelerin lı:ll<iıııleri ve beyleri onların cluruınbrına düşmanlık göstermektedir. Adalet ve iyilikler yolu ını n sahibi ve bütün Müsliimmılarııı -özel likle tarikat yolunun yolcularının ve gerçek memleketinin sahiplerinin- hi­ lafetinin salıibi olan Hazret, bu ocağı ziyaret etmek niyetinde olan bu hanedan ın müridierine izin versinler ve sınır ınulıafızlanna, lıakimlere ve beylere emir buyursunlar ki, bu tarafa yönelmiş obnlara engel ol­ masınlar." Miiıışearils-Seliitiıı, c. I, s. 345; Hii/asatii't-Teudrilı, c . I, s.

49; Tekmiletii"I-Aiıbiir, s. 38; "Şeylı Haydar oğlu el,:i gönderdiğin ilanı idiip ... " şckliııdc kısa bir cümle ile geçen kayda nazaran bu elçinin ısoı yılında gönderildiği anlaşılıyor. İ lhan Şahin-Fericluıı Eıııecen, ll. Ba­

yezid Dönemine Ait yo6/ısoı Tar ifıli Alıkum Dcftel"i, istaııbul 1994, s. 3-


Trabzon'un güney batısındaki Şebinkarahisar Otlukbeli savaşın­ dan sonra Osmanlılara geçmişti. Şeyh İsmail'in Kızılbaşlan top­ lamak için geldiği Erzincan Şebinkarahisar'ın doğusunda yer al­ makta ve gerçekte Akkoyunlu hakimiyetindeydi; ama oı1aya çıkmış olan otorile boşluğu yüzünden bölgede onun hareketlerini engel­ leyecek kimse yoktu. Erzincan'a kara yoluyla bağlanan Sivas Os­ manlıların elindeydi . Dolayısıyla Akkoyunlu sınırı bu iki şehri bir­ birinden ayırmaktaydı. Buradan Güneybatı ya doğru Kayseri ve Niğde de Osmanlı sınır şehirleriydi ve Dulkadir Beyliği ile ortak sınırı paylaşıyorlardı. Çukurova'ya doğru inilirken Toroslar üze­ rinde batıya doğru yay çizen sınır Tarsus'u Ramazanoğullan ida­ resine bırakarak Akdeniz'e ulaşıyordu'""· Buna göre, XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı coğrafyasının en kalabalık konar-göçer gruplarından Dulkadir, Bozulus, Yeni İl, Varsak, Şam, Halep Türkmenleıi ile Çukurova ve Bozok böl­ gelerindeki Türkmenler henüz Osmanlı hakimiyeline alınmamış­ lardı. Orta Anadolu'daki Atçekenler ile Eskişehir'den Tokat'a ka­ dar uzanan sahada bulunan Uluyörük, Osmanlı Anadolu'sunun en kalabalık Türkmen te�ekki.ilüydüler. Batı Anadolu hemen her sancağa dağılmış dunnndaki Yörükler daha çok dar alanda yay­ lak kışlak hayatı sürdürdüklerinden yerleşik hayata mütemayil duruyorhırdı. Şu halde, İsmail ile yeni bir devlet kurma yoluna giren Kı­ zılbaş Türkmenlerden Dulkadirliler adından da açıkça belli ol­ duğu gibi Dulkadir Beyliği topraklanndan yani Maraş ve çev­ resinden gitmişlerdi. Avşarlar, Akkoyunlu konfcdere aşiretleıi içinde önemli bir konuma sahiptiler ve btınlann bir kısmı daha Ciineyd döneminden itibaren Safeviierin sadık takipçileri olmuş­ lardı. Keza Şamlular da Osmanlı hakimiyetinin henüz uzanmadığı Halep bölgesi Türkmenleriydiler. Oldukça kalabalık bir nüfus güDonald Edgar Pitcher, Osmanlı İmparatorlıığıı'mm Tarihsel

yası, istanbul 1999,

52

s. ııS-125.

Coğmj­


ciıne sahip olan Ustaclular da Şamluların yani H alep Türkmen­ ıcıinin koluydular. XVI. yüzyıla ait vergi kayıtlarından anlaşıldı­ gına göre Halep bölgesinden Şah İsmail'in hizmetine giden ve Safcv] Devleti'nde oldukça etkin roller oynayan Şamlular, H alep Türkmenlerinin tamamını temsil etmiyordu. Onların g[dişiııdeıı sonra sayıca oldukça kalabalık bir konar-göçer grup geride kal­ ıııış ve bunlar daha sonra Yeni İl diye anılan Sivas bölgesi Türk­ ınenierinin de çekirdeğini oluşturmuştu. Bunlar gibi Osmanlı lıJkimiyetinden uzakta olan Varsak T[irkmeııleri'8' de -geride kalanlara ve Safev] Devleti 'ndeki etkinliklerine oranla- sayıca ol­ dukça az olmak üzere Şah İsmail'in hizmetine girınişlerdi. Btm­ lar galip ihtimal Şeyh Cüneyd'in Anadolu seyahati sırasında Sa­ feviyye tarikatına bağlanmışlardı. Rumhılara ve Tekeltilere gelince; bunların Anadolu'dan yani ı

)sınanlı hakimiyet sahalarından gittikleri kesin olarak bellidir. l" t•ke ili Şeyh Haydar zamanında Safeviyye halifelerinin etki saha­

·" ııdaydı. Şeyh Haydar'ın gönderdiği I lasan I lalife bölgede irşad ıl<' meşguldü. Şah İsma[J'in hurlıc ettiği ve müridierini kendisine ka tılmaya davet ettiği haberi ulaşınca, çağrıya hemen uydular. Rumlu olarak tanımlanan Türkmenlerin Timur zamanında /\ııad olu'dan İran'a götürüldükleri yolundaki rivayetin hiçbir dı ıi!,rulanabilir tarafı olmadığı belirtilmişti. Ancak Şah İsmail'in \ ı n rücundan çok önce Erdebil'de Rumltılar diye bir mahallenin l'arlığına bakılarak en geç Şeyh Haydarveya Şeyh Cüneyd zama­ ı n ııda Safeviyye tarikatına bağlandıkları ve peyderpey Erdebil'e l't·ı'lcştikleıi savunulabilir. BunlarınAnadolu'nun hangi kesimlerin­ dı·ıı gittikleri tam olarak belli değildir. II Bayezid dönemi Ahkam ılı·lterinde İran'a giden Türkmenlerin nerelerden hareketlendik­ lı ·ri ne dair herhangi bir ipucu yoktur. Aşıkpaşazade de, Safeviiere ' lı .,,ı ek verdilder[ için Rumeli'ne sürgün edildikleıini naklettiği suVarsaklar üzerine şu ana kadaryapılan en geniş araştırma için bkz. Ali Sinan Bilgili, Ta rsus

Kazası

ve

Taı·sus Türkmenleri,

Ankara 2001.

53


filerin hangi sancaklaı·dan olduklarına dair bilgi vermek yerine genel olarak memleket-i Rum diye anmıştır'"2• Bumınla birlikte Sivas, Tokat, Amasya gibi sınıra yakın bölgelerden toplandıkla­ rını savunabiliriz•a.ı. Ayrıca, Bayburtlu aşirctinden Karaca İlyas'ın Ruminların reisi olduğu yolundaki kayıda nazaran bunların Ka­ raman bölgesindeki konar-göçer gruplardan olabileceği kuvvetli ihtimaldir. Çünkü Amdohı'da Karaman bölgesi Turgut, Bayburt ve Eski il diye ayrılıyordu'8•. Kaçar, Karacadağhı, Karamanlıı, Çepni, Alpavut vd aşiretle­ rin ise Azerbaycan bölgesinde konar-göçerlik eden aşiretler oldu­ ğunu ilave etmek gerekir. Bundan dolayı vaktiyle Faruk S ümer ta­ rafından ileri süıi.ilen Safevi Devleti'ni kuran ve onu ayakta tutan tınsunın Anadolu Tiirldeıinden meydana geldiği, Akkoyunlu ulu­ sundan olmadığı gibi Karakoymıhılarla da hiçbir miinasebetlerinin bulunmadığı, bunların hepsinin Orta ve Güney Anadolu'ya mensup "yeni" bir Türk topluluğu oldukları yolundaki göriişlerin'"s kabul edilebilir bir yanı buhınmamaktadır' 8'' . Yukarıda açıkça belirtildiği üzere Safevi Devleti'ni kuran Türkmenlerin ezici çoğunluğu Akko­ yunlu ve Karakoyunin sahasında Safevi tarikatına bağlananlardır. Öte yandan, hemen belirtmek gerel;ir ki bölgedeki konar­ göçer aşiretler Horasan'dan Anadolu'nun en uç kesimlerine ka"Memleket-i Rmı1da olan sufileriıı lıuletasını ve Erdebil'e varan sutileri Sultan Bayezici tahkir edip Rumeli'ne siirdii." Aşıkpuşazö.dc, s. 264. Anonim, Ta rilı-i Kızılbaşmı, (neşr. Mir Haşim Muhadclis), Tahran

...

1361/1983, s. ll. Hasan Basri Karadeniz, Atı,;ekenlik veAtçeken Oymakları (1476-1716), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler En>tiliisii (Doklora Tezi), Kayseri 1995.

'"'

Faruk Siiıııer, Safevi Devletı"nin Kuruluşunda ve Gelişmesinde Aııadolıı TürklPrinin

Ro/ii, Ankara, 1976, s.

3-

Fanık Siimer'in götiişlerinin tenkidi için aynca bkz. Man so ur Scfatgol,

Saklıtar-i Nelıacl ve Endişe-i Dini Der Asr-ı Safeui, Tahran 1381/2003, s. 72 vd. 54


dar yayılmış olmalarından dolayı anılan coğrafyada aynı aşiretin b irden fazla koluna tesadüf etmek mümkün olup, bunların hep­ sinin Kızılbaş kabul edilmesi imkan dahilinde değildir. Örne­ )',in Akkoyunlu Türkmenlerinin bir bölümü Kızılbaş olup Safevi 1 levieti'nin kuruluşuna ve gelişmesine iştirak ederken, Osmanlı lırtkimiyetine giren kolları ise Sünnl kalmı�lardır'87. Keza Musulhı ; ı.�iretinin bir bölümü Emir Han'ın reisliğinde Şah İsmail'in hiz­ ıı ıetine girerken, diğer bir bölümü Kızılbaşlardan kaçıp Finızkuh l ıölgesine gitmişler, ancak bölgenin Safeviierin eline geçmesi üze­ rine katlİama uğramışlardı. Hatta Emir Han'ın kardeşi Kayıtmış 1 \ey, Diyarbekir'de kalarak Kızılba�lara katılmamış, �ehrin teslimi lıususunda da direniş göstermişti. Aynı şekilele Dulkadirli Türk­ ı ı ıcnlerinin bir bölümü Şah İsmail'in hizmetine gim1iş, 1507 yı­ l ı nda Şah İsmail Dulkadir topraklarına girince ana vataniarına ve Lın ahabalarına karşı savaşmışlardır.

Benzer bir durum Osmanlı hakimiyetindeki bölgelerde konar­ göçerlik eden Türkmenler için de varittir. Evvel emirde konar­ ı:iiçer zümrelerin bü tünüyle Sünnilik dışı inanışiara mütemayil ı >lduğukanaati kabul

edilebilir birhusus değildir. Gerek arşiv kay­

ı ı aklarında gerekse, sözlü edebiyalla bunu doğrulayacak delillerle ;;ahip değiliz. Buna mukabil Anadolu'nun her yerinde Selçuklu­ l;ırın ilk devirlerinden itibaren Sünni akideye uygun medreseler ; n;ıldığını, buralarda tahsil gören talebelerin ülkenin her tarafına dağıldığını biliyoruz. Keza Anadolu'da sadece Sünnilik dışı tari­ k;ıllar veya tasavvuf zümreleri değil. Nakşibendiye başta olmak ı i zere kaynağını

Sünni akideden alan pek çok tarikat faaliyet gös­

ı ı·rıniştir. Osmanlıların kuruluş ve gelişme dönemlerinde de aynı lıususun varlığından söz edilebilir'""· Bundan dolayı Safeviyye taBkz.

Tufan Gündüz, Anadolu'da Tiirkmen Aşiret/eri,

Istanbul

2008;

Aynca bkz. "Bozuhıs Ne İdi?" Bozkırm EjelldiiPri, Jstanhul 2009. Bu husustaki son değerlendirmeler

için bkz.

Haşim Şahin. Osmanlı

Devletinili Kurulu:; Diiııeıııim/e Dini Ziimreler (ı 2y9- 1402), Marmara 55


rikatının etki sahalarını diğer tarikatları da göz önüne alarak tes­ pit etmek doğru bir hareket tarzı olacaktır. İkinci olarak, Şah İsmail'in hizmetine giden Türkınenle­ rin Osmanlı yönetiminden rahatsız oldukları, devlet idaresinin merkezileşmesiyle birlikte geri plana atıldıkları ve yerleşik ha­ yata geçmeye zorlandıkları; buna bütün güçleriyle direndikleri için baskı ve zulme uğradıkları, bu yüzden mehdici propaganda­ dan kolayca etkilendikleri, kendilerine makam, mansıp vaat eden Şah İsmail'i tercih ettikleri yolundaki yaygın görüşün de cidden gözden geçirilmesi gerekmektedir'"''. Yukanda da beliıtildiği üzere Safevi Devleti nin kuruluşuna iştirak eden ve bu devletin asker! gücünün tamamını oluşturan Türkmenler daha çok Azerbaycan, İran (Akkoyunlu sahası) ve Suıiye bölgesinden toplananlardan te­ şekkül etmekteydi ve buna karşın Osmanlı coğrafyasından giden­ ler genel nüfusa göre ciddi bir yekün tutmamaktaydı. Buna bağlı olarak, Osmanlı merkezlleşmesine direnen Türkmenlerin varlığı da göreceli bir yaklaşııııın sonucudur. Çünkü konar-göçer Türk­ menlerin (ya da Yörüklerin) devletin merkezileşmesi sonucu uğ­ rayacakları bir kayıp söz konusu değildi. Konar-göçerler bir boy beyi veya kethüdanın reisliğinc\e yaylak-kışlak hayatı yaşıyorlar ürettikleri malları en yakın şehirlerde pazarlıyorlardı. Onların dış saldırılara karşı karımaksız durumda olmaları, ekonomik güçle­ rinin kısa zaman içinde değerlenınesi veya kayba uğraması gibi Ü niverstesi Türkiyat Araştırınaları Enstitüsü (Doktora Tezi), İstanbul 2007; Ayrıca bkz. Taşköprülüzadc, Osmanlı Bilginleri, Şakaik-i Nu­ maııiiJIJC

Ulemai'ıi-Devleti'l-OsmaııiıJlje, (tre. Muharrem Tan), İs­

tanbul 2007 adlı eser Osmanlıların kuruluş devrinden Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk yıllarına kadar Osmanlı din bilginlerinin biyografıle­ rine yer vermektedir. Bu tartışınalar için bkl. Alunet Yaşar Ocak, Türk Sıifiliğine Bakış/ar, İstanbul 2004, s. 220; Osmanlı Devleti'nin Türkmenlere karşı tutumu­ nun geniş bir değerlendirmesi için bkz. Tufan Gündüz, Bozkırın E,fen­ clileri, İstanbul :w og.


değişken iktisadi yapıya sahip bulunmaları yüzünden temel ih­ tiyaçları güveniikti ve buna da ancak güçlü bir otorite sayesinde kavuşabilirlerdi. Mesela, Akkoyunlu Devleti'nin yılulmasından sonra bu devletin hakim olduğu topraklarda bir müddet otoı1te lıoşluğu meydana çılunca Doğ1ı ve Güneydoğu Anadolu'da konar­ göçerlik yapan Türkmenler, yaylak kışlak giizergahlan boyunca topraklarımlan geçtikleri her kazanın i darecisine vergi ödemek ;.orunda kalmışlar ve adeta onların iıısafına terk edilmişlerken;""' l ıölgenin Osmanlı idaresine girmesinden sonra hukuki haldarını lmruyabilecek duruma gelmişlerdi'"'. Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıll<ırından itibaren özerk veya yarı özerkyönetilen bir Türkmen teşekkülü bulunmuyordu. Türkmenler veya Yörükler topraklarında konar-göçerlik ettikleri Imzanın veya sancağın reayası sayılırlardı. Konfeciere bir yapıya salıiplerse boy beyi, değilse kethiida veya oymakbaşı tarafından idare edilirlerdi ve bu idarecileıin tayini merkezi yönetimin ona­ I'ından geçerdi''''· Üstelik hukuki problemlerini kendi töre veya iç yasalan ile değil merkezi hükümetin ikame eylediği kanunlar VL'

tayin ettiği kadılar vasıtasıyla çöziiyorlard ı. I ler Türkmen te­

�l'kkülünün kendine mahsus kanunnamesi bulunuyordu. Eğer

ıkt isadi faaliyetlerini tehdit eden bir durum aıtaya ç.ıkarsa haksızTlirkıııenlcı· yayiayaçıkarken veya kışiağa dönerken "selamlık" "resm-i göde"' vs. adlarla yerel idarecilere vergiler öderlercli. düz, Ana<lolu '<la

ilkz.

Tufan Gün­

Tiirkme11 tl� iret/eri, s, 79 vd.

Osmanlıların yaptığı ilk iş vergi niznınını yeniden düzenlemek, yaylak kışi ak glizergalılarını belirlemek

ve

yayiaiarma ve kışiaidarına doku­

nuimanıası yolunda kaınınnfııııeler diizcnleıııckti. Bu husus onların aynı z�·unanda kanun bilincini de geli ştinnekteydi. Bl<z. Tufan Gün­

düz, XVll. ve XV7 Il. Yiizyıllardu Dwıişıııeııdli

Turkmerıleri, İstanbul

2005, s. 57 vd.

Tiirkmeıı Aşiret/eri, s. 4:l-54· XVII. Ve XVIII. Yiizyıl/arda Daııişmeıı<lli Türkmeıı­

Bubusuta bkz. Tufan Gündüz, Aııa<lohı'<la Tufan Gündüz,

/eri, 58-66 adlı çalışınalara öncelikle ba kılabilir.

57


lığı kendi inisiyatifleri ile çözmek yerine merkezi otoriteden yar­ dım talep ediyorlar ve ellerindeki kanunnameye aykırı davranıl­ dığını bildiriyariard ı. Dahası onların vergi düzeni hakkıııda ciddi şikiiyetleri de vaki değildir""'·

Osmanlıların hakimiyetine giren beylikler için de durum ay­ nıydı. Dahası Osmanlılar, yöııetim anlayışları gereği ele geçirdiideri bölgelerde reayanın lehine iyileştirmeler yaptıkları için Osmanlı yönetimi pek çok yönüyle cazip bile sayılabilirdi. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti'ne siyasal muhalefeti ile meşhur olan Ka­ raman topraklarından çok az bir Varsak grubundan başka siyasi veya ekonomik saiklerle Şah İsmail'in hizmetine giren Türkmen­ lerin (�veya Türkleıin) varlığıııa şahit olaımyonız"'•. Kaldı ki Şeyh Cüneyd'in Konya'dan ve daha sonra Toroslarda Varsakların için­ den çıkarılmasının Karamanoğulları tarafından yapıldığı yuka­ rıda dile getirilmişti. Tarihçi Celalzade Mustafa, I. Selim döneminde kaleme aldığı eserinde Türlmıenlerin Osmanlı topraklarından ayrılınalarıyla il­ gili olarak başka bir meseleyi naklediyor: Eskiden diriikierin ya­ rarlı kişilere verildiğini, tımara li yakatm kılıca liyakat anlamına geldiğini, oysa son zamanlarda (Il. B ayez ici in son dönemleri) bu '

hususa riayet gösterilmeyip rüşvet ve iltinıasl:.ı dirlikler dağıtıldı­ ğıııı anlattıktan soııra, yiğit, işe yanır ve hak sahiplerinin ise adla­ rının bile anılmaz olduğundan bahislc b u nların küstürüldüğiinü; bu sıralarda İran'da Kızılbaı;;ların hakimiyeti ele geçirip diriiiderin hak ve adaletle dağıtıldığı ve işe yarar kişilere verildiği yolunda haberler geldiğini; Anadolu halkının çoğuının da o tarafa mey­ lettiğini ve oralara mektuplar göndererek bozgurıculuk yaptıkla'93

Geniş bir değerlendirme için bkz. Tufan Giindiiz, Osmanlı Ekonomisi İçinele Konar Göçcrler, Bo7kırm [jeııdileri, s. 121-135, Ei\er Rumiula rm Karaınan topraldarından gittiklerini varsayarsak, bu defa onların Osmanlıların Karaın;uı bölgesine hakim olmasından çok önceleri iran'a gidip yerleştiklerini göz önüne alınaıım gerekir.

ss


rını bildiriyor. Celalzade'ye bakılırsa halkın İran'a yönelmesinin

temel nedeni kötü idareydi. Eğer yönetim düzelirse -yani I. Selim tahta geçerse- bu problemler de ortadan kalkacaktı••s. Celalzade'nin naklettiklerinden çıkan sonuca göre İran'a yö­ nelenler askeri sınıftan kimselerdir ve öncelikli kaygıları geçimle­ rini temin edebilecekleri ve itibar görebilecekleri başka bir coğraf­ yaya gitmek, daha doğrusu kaderlerini başka topraldarda yeniden sınamaktır. O, herhangi bir dini etkiden bahsetmemekle konuyu

bütünüyle politik ve ekonomik sebeplere dayandırma ktadır. Ona göre kötü idare ortadan kalkar ve istikrarlı bir yönetim temin edi­ lirse -ki bunu I. Selim yapabilir- problemler ortadan kalkacak, göç meselesi de hallolacaktır. Güya I. Selim de Anadolu halkına ha­ berler göndererek İraıüı mcyletmeınelerini tembih edip kendi­ sinin saltanatını beklemelerini istemiştir, Oysa Şeyh İsmail'in hurüc ettiği yolundaki haberlerin ya­ yılması sırasında onun etrafında toplanan Türkmenlerin birinci düşLineesi makam ve mansıp elde etmekten çok şeyhlerinin yani İsmail'in başarmasını sağlamak, en azından bu yolda ölmekti. Tamamen dini fanatizmle yola çıkılıyor ve onunla beraber sa­ vaşmaktan başka bir şey düşünülmüyordu. Vcnedikli bir tücca­ rın anlattığ ı na göre Kızılbaşlar şahl a rı nı n ya nın da savaşınaktan

ve ölmekten büyük haz duyuyorlardı. Öylesine büyük bir sevgi ile bağlaıırnışlardı ki, birinin başına bir bela gelse Allah yerine Şah'a dua ediyor, savaşta zırhsız ve belden yukarısı çıplak olarak savaşı­ vorve "Şalı! Şalı!" diye bağınyor, canlaııııı o nu n yolunda vermeyi kcndileıi için şans addediyorlardı. Hattfı bazıları onu Tanrı gibi giirüyor ve asla ölmeyeceğini düşünüyordu""· Bu durum Şah'ın varlığında yücelen bir bağlıiıktı ve Şah'ın emıinin dışına asla çı­ kılııııyordu. Savaşlarda galip gelinınesi veya bir şehrin ele geçiıil,.,�

Celazade Mustafa,Sclintrıame,

l rıeşr. Ahmet uğur-Mustafa Çulıadar),

Ankara 1990, s. 6ı. Sultanlar ve Savaşlar, s. 2ı4.

59


mesinden sonra elde edilen ganimetl�rin Türkmenlerin nazarıııda gerçekte hiç bir değeri yoktum Anadolu'dan giden Türkmenle­ rin de bunlardan farklı old uğıımı savmıanıayız. Çiinkü "Mürşicl-i Kamil" olarak gördükleı-i şeyhlerinin hurfıc hareketine katılma­ ları çağrısı yapılmıştı ve amın sözünü ihmal etmenin hayırlı ol­ mayacağı

kanaatine sahiptiler.

Osmanlı merkezi yönetiminin İran'a göç edenle r konusunda teyakkuz halinde olduğu görülmektedir. I l . BayeziCI'in sancaklara gönderdiği fermanlarda meselcnin özüne dair herhangi bir de­ ğerlendirme yapılmayıp sadece İran'a giden Erdebil sııfilerinin yakalaııdıkları yerlerde idam edilmeleri ve mallarıııın müsade­ resi emredilmiştir'""·

Ayrıccı,

Anadolu'daki bir

kısım

Kızılbaş lar,

Rumeli'ye ve adalara sürgün edildi ""'- I I . Bayezici'in İran'daki Kı­ zılbaş hareketini Şeyh I laydar'dan itibaren takip etmeye başladığı, Akkoyıınlu Sultanlannın Safeviiere

k:ırşı

elde ettiği başarılardan

dolayı menı n ı ınlıık duyduğıı tespit olıınmaktadır"". ı•ı':'

Hu hususta Cevtı lıinı l-Alıbilr'ııı yazarı Budak Miin�i-i Kazvini"nin Cdu­ dar Muhammed- i Ruııılu'dan bi zz.at dinlediği şu lıil«1ye cicielen önem­ lidir: "'Şirvan fetlı eelilince Şah, Şiıvanlılann kötü dinli (yani Sünni, T G.) olchığunu onların ınallarının

pis

olclıığuııu suy<ı atılmasını eın­

retti. Herkes at ve deve yüklerini suya attılar. Bencl<' ele padişaha ait

kıymetli bir l<ese

dolusu mıicevlıer v<ırdı. M ıicevlıcri suya atmak uça­

nlıktır diye clü�iindüııı. Sorıra Mi i rşid-i Kamil'in sözünü ihmal etme­ nin soını hayır clcğilcl i r deyip suya attım". "'"

Ceııi'ılıirii 1-A/ı/ıfır, s. ı ı:,.

Sivas Sancağı'na gönderilen bir lıüküımle özetle " Bunclmı evvel Erde­ bil sufileıindcn olup Erdebil oğluna giderken tutulan sııli1crin soygıı­ lmı tutan kimselere ver i lip kendileıi siyaseten idam edilsin diye buy­ rıılımıştu. Bu konmla ilıtimaın üzere olup adamlarına ve sipalıilerine tenbilı ve tckid cyleyesin. Erdebil ağiıma giden surileri yolda vanşta ve ge1i�te her kim ele ge<;iril i rse nıecal vermeyi p idam ettiresi niz. Soygumı da tutan i< işinin ola. " clcnilıııekteclir. Alıkcim Defteri. s. 27. Aşıkpaşazfıde, s. 264. Doğan Kaplan, llu!jnlklam Göre Kızılbaşlık, Dok1ora Tezi, Konya 2()(18, s. ı ı vd.

6o


II. Bayezid'in böylesine katı bir tutum sergilemesinin nedeni

halk arasındaki İran'a göçetme eğilimleıini seı1 bir şekilde bas­ l ınnak olduğu açıkça bellidir. Bununla birl ikte fermanların sık sık yenilendiğine bakılırsa bu hususta da tam bir başarı elde ed ile me­ diği, ba zı idarecilerin sufilcıi yakaladıktan sonra ya rüşvet alarak ya da ma ll a n na el koyarak onları serbest bıraktığı anlaşılmakta­

dır-"'. II. Bayezici emrinin yerine getirilip getirilmecliğini denetle­ vebilmek için her ay idam edilenlere veya yakalananlara dair ka­

yıtların gönderilmesini bile talep etmiştir. Anadol u'daki Kızılbaı;;ların İran'a yönelmelerinin kısmen de olsa önüne geçilmesi İsınail'in faal iyetleri için ciddi bir engel sa­ yılmazdı. Onlar Erzincan' da yeni katılanlarla birlikte harekete ge­ �ecek kadar askere sahip olmuşlardı. Öte yandan bu göçleıin tek vönlü olmadığı ve bazı Türkmen toplul uk ların ın Osmanlı toprak­ la rına sığındığı da v akicl iı·, " .

Şirvan'ın Zaph Erzincan'da İsmail'e katılanlada birlikte kendi dönemine naza­ r;ın

oıta büyi.ikli.ihte b ir orduya sahip oluııduj:,ıı.ı kanaatİ ha sı l olunca

i lk önce ne tarafa sefere çıkılacağı mü zakere eclildi'"3• Buna göre iki "düşman" bulunuyordu. Birincisi Şeyh Ci.ineyd ve Şeyh Haydar'ın ıildüriilmesine iştirak eden Şirvanşalılar, ikincisi akrabaları olma­

sına rağmen Şeyh Haydar ve Sultan Ali'yi öldüren, İsmail'i de 6 " . . . Şimdilerde şöyle dnyuldu ki, o şer taifesi hususunda gönderdiğim fennanlam uyulınayıp sulllerin siya,ctlcıi karşılığında mallan alın­ ınakla ve kendilerine yol vcrilmcktcymiş. Onlar da cerime verip vanp dönmchieymişler. .. Emrim bu hususta eskiden olduğu gibi ımıkarrer­ dir. Yolları görüp gözctder. Emriıne muhalif her kim Yukarı Tarafa (İraıı'a) giderse tutup ınuhkem bağlayalar. Hemen idam eyleyeler."

A!ıkam Defteti,

s, 71, nı, 28ı, 330, 454-

İclıis-i Bitlisi,Selinı.şahnanıe. (çev. Hicabi K•rbngıç.], Ankara, 2001, s. 121 Hiilasatii't-Teilln!ı, c. I, s. 55.


yıl boyunca ölüm korkusu içinde yaşatan Akkoyunlıılar. Bir kısmı Diyarbekir'eAkkoyunlularüzcıine yiininıeyi, bir kısmı da Gürciistarı'ı fethetmeyi önerd i. İçlerinden bazı beyler ise mündleıin çoğalması için bir müddet daha beklemenin uygun olacağını savundu-"·•. İsmail ı nüzakerelerin sonunda o gece istiareye yatacağını ve On İki İmam'dan alacağı ilham ile ertesi sabah sefer yeıini söy­ leyeceğini bildirdi"'· Gerçekte burada seçilen yolun Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar'ın stratejilerinden bir farla yoktu. Çünkü Şir­ vanşahlar Akkoyuıılulara nazaran daha zayıfbir orduya sahipti­ ler. Bunlara karşı elde edilebilecek olan bir zafer Akkoyuıılulara karşı yapılacak savaşiann neticesi haklanda fikir verebilirdi. Di­ ğer taraftan Şirvan ülkesinin fethi başarılı olursa Azerbaycan'ın zaptma kuzeyden başlanmış olacak, hem de henüz silahsız olan bir kısım Kızılbaşlar için silah temin edilmiş olacaktı. 1500 yılında Şirvaıı üzerine yola çılalırken llulefa Bey kü<.;ük

bir kuvvetle Gürcüstaıı üzerine alana gönderildi. Bulefa Bey'in akından getirdiği ganimetler Kızılbaşlar arasında paylaştırıldı""6• Aykutoğlu İlyas Bey de Menteş kalesini ele geçirdi'"7. ller iki ba­ şarı da Kızılbaşların moralini ylikseltti. Karamaulu Bayram Bey, kalabalık bir Dulkadirli ordusuyla birlikte öncü olarak yola çıktı. Koyun Ölümü mevkiinde Kür ır­ mağının kenarında geçit bnlunamamış olması ordunun ilerleyi­ şini engellemişti. İsmail onlara kavuşunca atını ım1ağa sürerek karşıya geçti2""· Kızılbaşlar bu olayı şeyhlerinin bir kerameti ola­ rak yorumladılar ve coşkuyla peşine düştüler. Fiiti'ılıat-ı Şcılı1, s. ıo6-ııı; Alıseııil t-Tevilrilı, s. 6ı, 62. "'5

"Emirler bu gayb\ telkinden çok ıııeııınıııı olup birbirlerini teşvik ettiler." Hiilasatii't-Tevclrilı,

c. I, s. 56.

109.

'06

Fütıllıat-ı Şalıi, s.

'"'

Hiilasutii't-Tevilrilı, c. I, s . 56; Alıseııü't-Tevilrilı, s. 62

'"8

Hiilasatü't-Tevilrih,

c

I, s. 57; Alıseııü't-Tevilrilı, s. 63; Tekıııiletii'I­

Alıbi'ır, s. 38; Zeyl-i Habibıı:s-Siyer, s. 52-53.

62


Öte yandan, Kızılbaşlarm Şirvanşahlann üzerine yüıi.idüğü h aberi Şirvanşah Ferruh Yesar'ın kulağına gelince savaş hazırlık­ l:ırına başlamıştı"'9. Şamahı yakınlarındaki Cebani mevkiinde iki ıırdu karşılaştı. Safevi kaynaklarının bildirdiğine göre Kızılbaşlar

7000 kişi, Şirvanşahlar ise 20ooo'i süvaıi olmak üzere 26000 ki­ -� iydi21". Kızılbaş ordusumııı sağmda Şamhılar, salıında Ustaclu­ l:ır yer alıyordu. Dulkadirliler, Tekelüler ve Rumlular ise İsmail ile beraber merkezde bulunuyordu'"". Savaşta Fernıh Yesar öldü­ r[ildii"". Böylece Şeyh Haydaı'ın intikaını alınmış oldu"3. Kızıl''Babası gelince ne gördıiyse o da aynısı görecek." Hiilasatii t- TevCııih,

c.

I, s. 58; '"Babasının başına ne geldiyse onun da başına o gelecek."

Alıseııii 't-TevCın"lı, s 63. Alıse11ii t-Tev6rilı, s . 63; Hlllasatii't-TevCıı·ilı, c. 1, s . 59;Tarilı-i i/çi-yi _Nizamşuh, s. ı o; "Glilistan kalesi öıliinde 12000 kişiydiler . .. Tekmiletii'/­ Alıbar, s. 38. Gvlwıı Server, s. 46; Ci/ıangiişa-yı Hakem, s, 113-ıı4; Fiitulwt-ı Şalı1'nm naklettiğine göre (s. 131-122) bu savaşa !<atılan Kızılbaş reis­ Ieri şmılarclı: "Şaııılıı Tavacı Abdi Iley, Tahşlı Hulefa Bey, Şaınlu La la Hüseyin Bey, Uslaclıı M ııhamnıed Han , Karanıanin Bayram Bey, İvaz Sultan, Ustaclu Karahan, Ilayburtlu Karaca İlyas, Aykutoğlu İlyas Bey, Avşar Sultan Bey ordunıın merkezinde, sağında ve solunda görev aldı­ lar. ( ... ) geriye kalan emirlerden Çalpan Bey, Karamaulu Kılıç Bey, Ka­ çar Piı·i Iley, Dulkadirli Selman Bey Hazin, l'ervaneci Avşar Piri Bey, Avşar Di'ıniı lley, Mühürdar Avşar Halil Bey, Sofracı Avşar Hüseyin Bey, Ferraşhi\ne Damgası Sanı Şeyh, Ustaclu Sufioğhı Ahmet Bey'in her biri kendi lıiilgelerinde yer aldılar." "Şirvanşah Fcrruh Yesar'ın başı kesildi, bedeni ya kıldı, öldürülenlerin başından kuleler yapıldı." Ahseııii't-1evarilı, s. 64; Habibii's-Siyer, c. N, s. 459; Zey/-i Halıilıii's-Siyer, s. 54 vd; "Bu diyarda katliam yapıldı."

Tarilı-i Hani, s. ıos ; Cilımıgiişa-yı Hakan, s. ııg; Veli Kulu b. Davucl Kulu-yı Şamlu,

Kısusii'I-Ifakrml,

c. I, (neşr. S. Hasan Sadat Nasırı),

Tahran 1 371/1993, s . 35"Yezicl b. Cun'un soyundan olan Feı ruh Yesar, Yezid b . Muaviye gibi da,o·aııaral< 20000 kişi ilc -tıpkı Kerbela'dahi Yezicl'in askerleıi sayısınca­ Haydaı 'ın iizeıineyiu.-linıüş ve onu öldiirıııiiştii." Tekmiletii1-Alıbar, s. 38.


başlar Şamahı'ye•• ele geçirdiler. Ferruh Yesar'ın oğlu Şeyh Şah (Şeyh İbrahim) Nev şehri ne gelerek Şin•anşalı ordusunu taparla­ maya çalıştıysa da Hulefa Bey üzerine yüriiyünce gemiyle Gilan'a kaçtı . Nev in idaresi Bulefa Bey e bırakılclı>•o. Şirvaıı seferinden dönülürken ele geçirilen pek çok kıymetli taşları da içeren bütün ganimctler onların pis (Sünni) olduğu gerekçesiyle İsmail'in em­ riyle suya atıldı""· B u zaferin ilginç yönlerinelen bir diğeri ise }1llarca Akko­ yunlu sarayında vezirlik görevinele bulunan ve son olarak Elvenel Pacl işah'ın veziriazamı olan Em i r Zekeriya-i Tebrizi-Kececi'rıin İsmail'in hizmetine girmesiydi. İsmail onu hemen vezaret ma­ kamına getirdi ve ona "Azerlıaycan'ın Kilidi" unvanını ver&·•?. Çünkü bu yaşlı ve tecrübeli vezirin katılımı Akkoyunlu sarayı için de bir çözülme işareti sayılabilircli. O yıl Mahımıdabacl'da-''" kışlanırken Bakü ahalisinin vergi ver­

mekten kaçındığı haberi geldi. İsmail, Ustaclu Muhammed Ilan "4

"!lu �elıir zengin ve biiyiil< bir yer olup liman ve büyük bir alış-veriş merkezidir. ismail ve askerleri buradan ete gedrdilderi gaııimetlerle zengin oldular. isınail'in zaferi ve balışişlerinin şöhreti biitiin iran·a ve /\ nadolu'ya

yayıldı. Herkes

Safeviierin

ilerle}işine

ümit bağladı." Sul­

taıılaı· ve Savaşlar, s. ı4. "5

Tarilı-iİ/çi-ıjiNizamşalı, s

12; Hulasatıc�-Tev{ll 'ilı, c. I , s. 62; Alıseıııil­ c. IV, s. 459; Fıitıllıat-ı Şahi, s. 143 vd;

Tevarilı, s. 65; J-In!Jilıii's-Siı;er,

Zeyl-i Habibiı 's-Siyer, s . 56, 57· HHlasatü 't-Tcvfırilı,

c. 1, s.

115. Ccviilıiriı 'l-Aiıbôr, I, s . 63Aiıseııii't-Tevari/ı, s. 76; Kıscısiı'/­

62; Ccvalıirii'l-Tevôrilı, ' ·

tekmi/etii'I-Alıbar, s . 3 9 ; Lııbbıl t-Tevdrifı, s. 394;

s. 117; Hıılusatıl t-Tevar·ifı, c. Hakani, c. 1, s.

35

"Mahmudabad kalesi zengin bir bcldedir, çünkü Hazar Denizi'nin kı­ yısında hir timanda yer alır. Mazendaran, Saıi ve Estenıbad'dan gelip Şamalıı ve Tcbıiz yönline ticaret malları taşıyan b iitiin gemiler bıı li­ manda yüklerini hoşaltırlar. isınail bu !imanda krallara layık hazineler buldu. Bunları adamları arasında paylaştırdı; kendisi bir şey almadı. Dahasonra Şeyh Haydar ın oğlu isınail'in biiylil< bir kaleyi ele geçirdiği


ile Aykutoğlu İlyas Bey'i Bakü kalesinin zaptma görevlendirdi.

Ancak onların çalxılan olduk�a sağlamyapılı olan Bakü kalesini de geçirmeye yetmcyim:e İsmail, Bakü'ye geldi. Bakü kalesinde­ kiler teslim olmakta direnince kale zorla zapt edilip direnişçiie­

rin bir kısmı kılıçtan geçirildi. Geriye kalanlar aman bedeli öde­ yerek canlarını kuıiarabildiler"''. Bakü'nün alınması Şeyh Cüııeyd'in intikamının alınması a nlamına geliyordu. Bu vesile ile Şeyh Cüneyd'e karşı savaşmış olanların tespitine girişildi. Bunların mezarları tek tek tespit edi­ lip tahrip edildi. Şeyh Cüneyd'i öldüren Şirvanşah Halil'in mezarı siikülüp, kemikleri yakıldı, toprağı riizgara savnıldu. Şirvanşah I laiii'in künbedinin içinde çok miktarda altın bulunduf"". Daha sonra Şirvanşah askerlerinin bir bölümünün sığındığı Gülistan kalesinin zaptma yöneldiler.

Tebriz Yolu Gülistan kalesi sarp ve zaptı zor bir kale durumunda oldu­ �tından Kızılba�lar burayı ele geçirmekte zorlanıyordu. İsmail ka­ r;ır değiştü·ip Gülistan'ın zaptı için uğraşmaktansa Azerbaycan'ı ı•le geçirmenin daha uygıın olacağını söyleyip orduyu Azerbay­ . .an üzerine döndiirdii. Bu karar değişikliğinin sebebi olarak kay­ ııaldar İsmail'in bir gece rüyasında On İki İmam'dan birini görve orada her ne ele geçireliyse dostlarına ve kendisiyle birlikte olanlara bağışladı�ılıabcri her tarata yay ıldı. !lu yüzden biiyük gnıplar halinde

ona katı ld ılar. Hatta Safevi olmayanlar bile y iğ it İsınail'den hediyeler almak için grup grup omm bayrağı altında toplanıyorlardı. Bu yüzelen birkoç giin içinele elöı1 bin kişielen fazla Safe,i Mahnıııelabad'a geleli." Sultan/w· V(' Sova�lar, s. ı8ı (Vencdikli Tüccarın scyahatnmncsi) Tarilı-i I/çı-ılı Nizam�alı, s. 13; Alıseıııı -Tevilrilı, s. 66; Fiitıllıat-ı Şalıl,

s. 145 vd; ZLlJI-i 1/ubibii'!;-Siyer, s. 58-59. Hıılasatii 't-Tevilrilı, c. I, s. 63; Alıscnii't-Tevclrilı, s. 66-68; Habibii's­ Siyer, c. N, s. 461-462.


düğünü ve onun Gülistan kalesi ile uğraşmaktansa Azerbaycan'a yönelmesini telkin ettiğini söylüyorlar''' . Ancak, gerçekte Emir Zekeriya'nın İsmail'in hizmetine girmesi ve onu Azerbaycan üzerine yürümeye teşvik etmesinin etkisi büyüktür"". Şüphe­ siz, bu karar değişikliğinde Elvenel Bey'in bu sıralarda Muham­ med Karçıgay'ı kalabalık bir ordu ile Gen ce tarafına gönderme­ sinin de payı vardı"'"Yiğitliğinden ve cesaretinden dolayı kendisine "Tozkoparan" denilen Kaçar Piıi Bey öncü olaı-ak Nahcivan üzerine gönderildi"•. Onun gelişinden haberdar olan Şekemğlu I l asan Aga, Elvend Sultan'a haber veret-ek Kızılbaşların Azerbaycan üzeıineyürüdü­ ğünü bildirdi. Akkoyunlu Sultanı Elvend bunun üzerine Musullu Osman Bey'i, Kara Piıi'yi karşılamaya gönderdi. Kara Piri, Osman Bey'in kuvvetietini dağıttı, onu yakalayıp Şah İsmail'in huzuruna gönderdi, orada öldürüldü"'· Elvend bunu duyunca Çukuı-sa'd ta­ rafına yöneldi ve Şurur'da hazırlıklara başladf"'. İsmail yedi bin kişilik ordusuyla Şurur'a gelip Elvend'in otuz bin kişilik ordusun un karşısında saf tuttum . Şirvan seferinde yer alan Kızılbaş reisieri yine aynı düzen içinde ordunun sağında ve "Şah. Abdal Bey Dede,

Lala Hüseyin Bey, Ustaclu Muhammed Bey, Ta­ mi isti­

lışlı Hadi nı Bey ve Şamhı Abdi Beyi ça�ırıp Gülistan kalesini

yorsunıız, Azerlıayeaıı"ı mı diye sordu. Onlar Azerbaycan dediler. Şah rııyasını anlattı. Bundan sonra Azerlıaycan'a yöneldiler." Alıseııii't­ Tev{ırilı, s. 68; Hiilasatii't-Tev{ırilı,

c.

I, s. 68.

Ccvtllıirü 1-Aiıbrır, s. 117.

'"'

"Eivcııd, Muhammed Karçıgay'ı kalabalık hir ordu ile Gence'ye göıı­ dcrnıişli. Şah klışatnıayı kaldırarak Altl<ayıınluları karşılanıaya çıktı."

Taı·Uı

i İlçi-yiNiıamşalı, s. 14-15; Zeyl-i Habilni's-Siyer, s. 61.

Tekmiletii'l-Aiıbfir, s. 39: Cilıan-ilrô, s. 266. :ı:.ı;,

:.ı:!(ı

Zey/-i Habibıis-8iyer, s. 62. Hıılasatii't-Tevôrilı, c. I, s. 69; Fiit11/ıat-ı Şalıi, s. 170-171.

"Ordusundaki askeılerin çağınnın giysisi bileyok tu. " Alıseııii't-Tev{ırilı, s. So.

66


solunda yer aldılar. Denk olmayan kuvvetlerin savaşında"-.. Kızıl­ lıaşlar biiyük bir başan elde edip Elvend'in ordusunu ağır bir mağ­ lubiyete uğrattılar. Kaçmaya çalışan Türkmenler, ordunun arka tarafında yer alan develer ilc Kızılbaşlar arasında sıkıştı. Bundan dolayı kayıp miktarı neredeyse yedi bini buldu"'"· İleri gelen Ba­ yındır emirlerinden Karçıgay Mııhaınmed, LatifBey, Seycli Gazi Bey de öldürülenler arasındaydı''"'· Elveııd savaş meydanını terk ..dip Erzincan üzerinden Diyarbekir'e gitti. Akkoyı ın]u hazineleri Kızılbaşların eline geçti'J'. Böylece Kızılbaşlar ikinci defa olarak al. bir kuvvetle kendilerinden sayıca üstün kuvvetiere karşı bü­

yük bir zafer elde etmiş oldular. Bu zafer onlara Akkoyunlu tah­ ı ının merkezi olan Tebriz'in yolu açtı.

İsmail ve Kızılbaşlar birkaç giin bölgede kaldıktan ve Elvend'in 1 liyarbekir'e gittiği hususunda emin olduktan sonra Tebıiz'e yönel­

ıli ler. Yaklaşık 12000 Kızılbaş görkemli bir şekilde şehre girdi""·

l"ebriz'in ileri gelenlel"İ İsmail'i karşılayıp ona bağlılıklarını bil­ ı lirdiler':ı:ı. Tebriz'de de büyük bir katlİama girişildi. Akkoyıınlu hane­ ıl anına mensup kişilerin ve Şeyh Haydar ile savaşaniann mezar­ I: ın sökülüp kemikleri yakıldı. Elvend'in hassa askerlerinden se­ kiz yüzden fazlası kılıçtan geçiıildi. I Jatta Şeyh Haydar'ın başının "Elvend ile savaşta ilk tüfek sesi duyuldu. !lu İran'daki ilk tüfek sesiydi." Hu/asatii't-Tevurilı,

s. 72.

Kısasii'I-Hakani'de (s. 36) bu sayıyı 20000 olarak veıilir ki, abartılı ol­ duğu bellidir. Tekmi/etii'I-Ahbiir. s. 39; Hulmatii't-Teuclrilı, s. 71-72;A/ısenü t-Tevunlı, s. 80-83; Tm·ilı-i İ/çi-yi Nizmıışalı, s. 14-15: Cev{ı/ıiı·iı'/-J1/ıbaı·, s. ıı8; Fiitiilıat-ı Şalıi,

s.

172; Zeyl-i Habibii's-Siyer, s. 63 vd; Ci/ıangiişa-yı

Hakem, s. 134; Sultanlar ve Savaşlar, s. 184-185. "Akkoynnlu güneşi batına sınırına gelmişti " Alıseııil t-Tevurilı,

s.

83.

"Şah beyaz bir kalıra lıinınişti. Başında kırmızı bir sarık bulunuyordu. Yanında on iki bin kişi vardı." Hiilasatii't-Tevuıilı, s. I, Alıseııii t-Tevurilı, s. 84.

s. 75.


Tebriz sokaklarında dolaştınlması ve köpeklere atılmasının inti­ kamını alırken bütün sokak köpekleri öldürüldü"ı'. İsmail Heşt Beheşt sarayında tahta oturdu ve şahlığını ilan etti (1501 yılının ortalan). i\dına üzerinde On İki İmam'ın adı ve "La ilahe İlla Allah Ali Veliyullah" yazılı sikke kesildi""· Böylece Hurufiler, Serbedarlar, Muşaşa'alar gibi siyasal iktidarı ele ge­ çinneye çalışan tasavvufi hareketlere nazaran Safevller başanya ulaşmış oldular.

Şah İsmail

ve

Şiilik

Şah İsmail'in asıl meselesi ise Şiiliğin ilanı idi'-"'· Konuyu et­ rafıyla müzakere etti. Emirler üç yüt. bin kişiye yakın Tebriz alıa­ lisinin neredeyse dörtte üçünün Sünni olduğunu ve aralarında "Biz Şii Pcıdişcılı istemiyoruz." diye komıştuklarını, Şiiliğin ilan

edilmesine karşı çıkabilecekleri ve bunun büyük bir tehlil;e ola­ bileceğini söylediler. Şah İsmail, "Kimseden korkmuyorwıı. Aileılı ve On İki İmcım lıeninı/ediı·. Eç)er lıir söz söylenirse kılıcıını çe­ ker ve kimseyi scıç) lıımkmwıı."'17 dedi. Eıtesi giin Tebriz Cuma

Camii'nde Kızılbaşlar ahalinin arasına tepeden tırnağa silahlı ola­ rak karıştı lar. Neredeyse iki Tebriz'lınin arasında bir Kızılbaş bu­ lunuyordu. Şah İsmail de elinde kılıcıyla minberin yanında du­ ruyordu. Mevlana Ahmed-i ErdebiJi m inbere çıkıp On İki İmanı adına hutbe okudu. Kaynaklara göre camidekilerin yarısı btm­ dan nıemnuniyet duydular. Ger i kalanlar rahatsız olup kıpırdan­ maya başlayınca Kızılbaşlar hemen kılıçlarını çekip onları sustur­ dular'""· Ezan'a "Eşlıedü enne Aliyye veliyullah" ve "Hayyi cı/a :Jl"�

"Neron'un zamanından bugüne kadar böylesine zalim ce kana sıısnınışlı�ın dünyaya geldiğini saııınıyonım." Sultan/ar· ve Savaşlar, s. ı Ss;

�'"

Zeyl-i fla/Ji/ni's-Sil}er, s. 65.

"16

" Bu şans hiçbir paclişaha ııasip olmamıştı." Tekmiletii'l-Aiılıdı· . s. 40.

, _. .

"''"

68

Ci/ıarıgiişa-1)1 Hakan,

s.

147.

Alem-cldı-yı Şalı İsmCiil, s. 60, 6 ı ; Cilıarıgüşa-yı Hakan, s. 147

vd.


lıuyrü'/-arnel" "Muhammed ve Ali hayr-ii'l-beşer"'" sözleri ilave ı•cl ildi'40• Hutbeden sonra I-Iz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman,

1 ':ıııevller v e Abbasilere lanet okundu. Rtından sonra her yerde ilk iiç

halifeye lanet okıınması'", okumayanların katledilmesi�".

,'-;iinniler gilıi namaz kılanların baş l arı nın kesilmesi, Şah'ın zu­

l ı ı ı ru n dan önce Safeviiere ve .Ş il le re sevgi d uyanlara zulmeden S ii ıınilerin intikam ateşinde yakılmalan""'ı emredildi'44. Rtından

.sonra Azerbaycan'da pek çok kişi ölrliiıiildÜ'''· Bu katliamın anlamı açıktı. Şah İsmail, öneeliicle ailesine v:ıpılmış obn kötülüklerin intikamını alıyordu . .Şüphe yok ki, o

kı·ııdisinin eğitimi ilc meşgul olan Kızılbaşlardan dedesi, babası vı·

Kız ıl b aşian n mücadelesi hakkııırla hemen hemen lıepsi dra­

ıııatik lı i r sonia biten pek çok hikaye diıılemişti . .Şirvanşahlardan

sıınra Akkoyıınlularclan da .Şeyh Cüneyd, .Şeyh Haydar ve Sultan Zeyl-i Hahilııı"s-Siyer, s. 6 6 ; Ravzatii's-Sajeviyye, s. 154; Kısasiı'l­ Hakan1, c. ı, s. :;6.

"Tuğnıl

Bey'in Bcsasirl'yi biilgeden çtkarnıasmdan yaklaşık 52R yıl

sonra yeniden

t es i s celileli." Alısenii't-Tevcinlı, s.

86.

"Sokaldarcla ve pazarlarda mulıalitlcr (Sünniler) için lanet ve beddua olnı n d u . Sünnilerden korku kalmadı" Tarilı-i İ/çi-yi Nizanışalı, s.

ı6;

" B u tarihe kadar h i ç b i r p adişalı bunu beşaranıanııştı:· Hiilasatii 't­

Tcva r-i/ı, •

''

c ı , s . 6 4 , 73 -

Hiilasatıi't-Teur!rilı, s. 72-74; Alısenu t -Teuôrilı, s. Bs-86; Cevôlıil-ii'/­ Alıbcir, s. l l 9 ; Lulıbii 't-Tem1n1ı, s. 394; Tarilı-i İlçi-yi Nizmıışalı, s.

ı 6 - 17 ; Tekmiletu "I-Aiılıar, s. q0-4ı; Ze!!l-i H abibı(s-Siyer, s. 65; Alem­ ilra-yı Abbasi. c. ı, s. 47

Ynkarok öldürme Şah İsmail'in en sık başvurduğu idam şekliydi.

Gü­

nümüz irnn argosuncia yer alan ve (IŞ agıl mn a amacıykı kullanıkın "Pe­

dersuhtc"' tahiri de buradan gelmektedir. Zeyl-ı Halıilıii"s-Siy�r. s. 66 ··o zamanda Azeı·haycan nwmleketindcki pek çok c(lhil ve mııtaasıhııı

vücudu �azilcıin kılıcıyla temizlendi." Zeıj{-i Halıibıi's-Siyer, s. 66; " Şah -ı velayetten ün ce

Hz.

Ali'yi sevenlere ve Şiliere eziyet eden nıuta�ıssıplnr

ve cahiller intikam ateşine otılaral; yakılclılar."Ravzatii's-Sateuiı;ye, s.

15 4

6q


Ali'nin -elbette buna İsmail'in öldürülme korkusuyla geçirdiği İstahr, Erdebil ve Gilan'daki yıllarını da ilave etmek gerekir- in­ tikamı alınmaktaydı. Bu yüzden seletlerinin acılaıı, kendi acı ve sıkıntılarıyla birleşip, düşmanlannı can korkusuna düşüren bir intikam hırsına dönüştürmüştü. İJ,inci olarak katliamların tesiriyle Sünnilik bütünüyle sindi­ riliyor, Şiilerin Sünnilerden kaynaklanan korkuları oıtadan kal­ dırılıyor ve Şiilik takiyye ve gizlilik döneminden çıkıp resmi bir mezhep haline getiriliyordu. Bu yönüyle şiddet gösteıisinin te­ melinde Kerbela olayının ve bunun etrafında oluşan acı, ıstırap ve gözyaşı ile süslenen hikayelerin deıiıı bir intikam duygusu ya­ ratması da yatıyordu. Son olarak sultanlığmın kabulü ve fcthedilmesi planlanan böl­ geler için de bir tür gözdağı amacını güdüyordu. Ortaya öylesine dehşetli bir manzara çıkarılmıştı ki, Şah a direnen isterSünni ister Şii kökenli her kim olursa olsun akıbct aynı olacaktı. Bu yönüyle Sultanlığın tesisi konusunda da oldukça katı bir tutum içindeydi ve hakimiyetine karşı çıkan herkes aynı akıbeti payiaşaraktı Bu şiddet gösteı"isi en çok Şiiliğin yayılmasında kendisini gös­ terdi ve başta Tebriz olmak üzere hakimiyet altına alınan salıalar­ daki insanlar Şiilik ile ölüm arasında bir tercih e mecbur bırakıldı. Her ne kadar Safevi kaynakları herkes Şiiliğe girıneyc başladı ve bu mezhep revaç buldu-"''' diye kaydediyorsa da ileride görüle­ ceği üzere Kaznın, Yezd, Tabes, Karşi, Bağdat ve Horasan'da bü­ yük katliamlar yapıldı. Netice olarak Sünnilik azalmaya başladı ve kimse Sünni olduğunu gösteremcz oldu"47• Safevi kaynakları Şah İsınail'in kan dökücülüğü konusunda ona hiçbir eleştiri getirmez ler. Sadeec I lur�ah b. Kuba d, İsınail'in '"''

"Uieına ve Fuzela On

İki İmam

mezhebinin meseleleri ve halıisieri

üzerinde çalışmaya başladılar. Gıin geçtikçe On İkı imam mezhebi her yerde rcvaç buldu." Hülnsntii 't-Tevrlrilı, c. I, s. 73. '47

70

Tarih-i Jlçi·_ı,i Nizamşnlı, .<.

17.


doğuımı bahsinde, Oıta Asya kökenli bir inanca atıf yaparak, onun avucunda kan pıhtısıyla doğduğumı"48, bunun da ileride biiyük ve

kan dökücü bir hükümdar olacağına delalet ettiğini yazdık­

lan

sonra, "kan dökücülüğü o hale gelmişti ki, kan içici Behram

(Savaş Tanrısı) bile onun korkusundan Nahid yıldızının (Çoban Yıldızı/Savaş Tanrıçası) çarşafının altına saklanırdı." diyerek do­ laylı bir eleştiri yapar'<". Öte yandan Şiliik hususundaki bu kadar yoğun vıırguya rağ­ ıııcn Şah İsmail, yola çıkmasından bütiin İran'da h1ikimiyetini te­ sis edinceye kadar geçen süre zarfında İran'ın diğer Şii zümreleri !arafından her yönüyle destekleıunemişti. Bu yüzden aslında Sa­ feviyye hareketini

ve

Şah İsmail'in hurucuını başlı başına Kızıl­

lıaş hareketi olarak ele almak ic ap etmektedir. Bu yönüyle İran' da ��iiliğin tesisi ve Şiileştinne, dalaylı olarak, aşırı'"'' fikirlere sahip olan Kızılbaşların da eş zamanlı Şiileşmesi anlamına geliyordu. t,:ünkü görüldüğü kadarıyla Kızılbaşların likri hayatını besleyen

id< merkez Erdebil tekkesiydi ve dalıa çok "Dedeler" tarafından !emsil edilmekte ve sözlü geleneğe dayanmaktaydı. Şah İsmail'in l"lrafındaki Kızılbaşlar bütünüyle askerlik sahasında göıiindü­ ğünden askeıi uygulamaların dışında Şiiliğin tesisinde teorik bir rol oynayacak durumda da değillerdi-'•'. Bu yüzden Şah İsmail. ..trafa haberler göndererek Şii ulemayı İran'a çağırdı. Cebel-i

Bkz. Naciye Yıldız, Mwws Destam

ve K1rgız Kiiltiirü İle İlgili Tespit

1995. s. 341 vd. "Kan clökiiciiliiğii öy l e bir merte bey e ulaştı ki, onun h ükümd ar lı ğı 7R­ manında kan iı;ici Bclıram bile can korkusuyla Çobanyıldızının çarşa­ fının altına sak lan ırclı. " "J'arilı-i ilçi-ıti Nizwıışalı, s. 3. Gali, Gulat ya da Aşın deyi m i bana ait değildir. Genel olarak On İki İnıanı Şiası'nın dışında olan grupl ar için kullanılınası alışkanlık h a li ne ve Ta lı/il/cı·, Ankara

'·'"

''"

geldiğinden ınccbıırcn kullaııılııııştır. "O dönemde Cafcri me zh eb inin esasları hakkında halk bir şey bilıni­

yordn. Çiinkii i mmııiyyc'ııin fıkıh k itapları oı1ada yoktu. Şeyh Ce ıııa­ leddin Mııtahhar-ı Hılli"ııin Kavaidü"I-İslaııı aciiı eserinin birinci ciltlinin

71


Amu]'"cve Bahreyn'den gelen Şii-Arap ulema yerel u lema ile bir­ likte Şiiliğin temel dinamiklerini ortaya koyımışlar, pek çok eser telif etmişler ve İran'ın fikri anlamda Şiileşmesinde gerçek rolü oynamışlardır''ı'. Ahali yi Şitliğe geçinnede uygulanan birinci yöntem ise oldukça basitti. 1 laik Tebriz'de büyük bir meydan da toplanıyor, Şii ulema­ dan biri halka Şiiliğin esasbrını anlatıyor, diğeri ise hazır bekler hutbe ve vaazdan sonra ahali yi yeni mezhebe döndürürdü-�4• Şah İsmail'in Şiiliği resmi mezhep yapınası ve devlet gücünü her yönüyle Şiiliğin hizmetine vermesi, eski İran 'da var o lan, "Din ve devlet iki kareleştiı · ve biri diğeri olmcıksızm olmaz, din pacli­ şalıhğm temelidir,padişalı elinin korlllJliCltsudıll'.-5'" anlayışının

yeniden canlandırılması anlamına geliyordu. Böylelikle "Zıl/ullalııı ji'/-ai'Z'' yani Allah'ııı yeryüzündeki gölgesi anlayışı yeniden tesis

ediliyordu. Şah, "Miirşid-i Kômil" sıfatıyla en yüksek dini otori­ teyi temsil ediyordu. Ama aynı zamanda Şahsıfatıyla da dini n en üzerinden Kadı Nasrullah Zeytuni taliııı ve terbiye ile meşgul olurdu." Alıscllii't-Tcuarih, s. 86.

�:.

Cebel-i Amul'dan

gele n ukmanııı İran'daki

f<ı<ıliyetleri ve Şiiliğin te­

sisismleki rolleri hakkıııda geniş bir değerlendirme için bkz. Mehdi Ferhani Mıınferd, Muhace1·et-i

Ulema-)) ı Şia ez Cebel-i Amu/ be lm11

dcrAsr-ı Su(evi, Tahran 1377/1999.

:.:;,:J

nu dönemde

İran'a getirilen Şiiliğin esaslarını anlatan kitaplar hak­

kmda geniş bir değerlendirme için bkz. Resul Cafeıyan,

Su(eviyye der

Arsa-i Di11, Fer/ıe11<;, Siycısct, c. II, Tahran 1379/2001, s. SCJ?-824. •••

Sulımılar ve Savaşlar, s. ı54-155.

""

!lu söz Eşkaııileriıı hiikiiındaıı Erdeşir'in oglu Şapur'a vasiyetir. "Bi li­ niz ki din ve padişahlık birbirine yapışık iki kardeştir. Biri diğer kardeşi olmadan ayakta dmamaz. Din, ş<ıhlığın temeli ve direkleri olduğundan Şah da dinin bekçisi dir. Bu yüzden şah mecbmen kendi binasım din de bekçisini beklenıelidir. Çlinkü bekçisi olmayan şey kaybolur, temeli ol­ mayan şey ise \oran olur." Gulaın Hüseyin Satlıki, Ceııbeşhcı-ye Diıız-i İrcm, Tahran 1375/1997. s. ıS, 19; M esudi, Miiruc ez-Zelıeb, (çev. Ah­ sen Turan), İstanbul 2004, s. 142.

72


önemli koruyucusu durumundaydı

56

Nitekim Cihangüşa-yı Ha­

kan adlı eserin içinde yer alan Şah İsmail 'in elinde kılıç ile camide On İki İmanı Şi a sı ' nı ilan edişini tasvir eden minyatiir, onun ko­ ruyuculuk vasfını bühin sadeliği ile ifade etmektedir.

İlk Tayinler Şahlığın ilanından sonra Şah İsmail, Mir Zekeıiya'yı vezarete getirdi'57• Gilan'da iken hocalığını yapmış olan Mevlana Şerused­ din Gilani ise en yüksek dini makam olan "Sadaret"'5H ile görev­ lendirildi. Emirü'l-i.imera1ık ise Lala Hüseyin Bey ve Dede Abdal Bey'e verildi""· Rumi u Div Ali'ye "sultan" unvanı verilerek emir­ liğe yükseltildi. Karamanlu Bayram Bey ise Şah İsmail'in kız kar­ deşi ile evlendi""'. Bundan sonra tayinlerde göreve atanacak kişinin �iiliğe duyduğu samimiyeti esas ölçü haline geldi, Şilliğe sadaka­ linden şüphe duyulan kişiler her zaman gizlice takip edildi''" ·

Akkoyunlu Sultanlarıyla Son Savaş Şah bmail, Akkoyunlu Sultanı Elvcnd'in, Erzincan dolayia­ nnda orduşunu yeniden topariamaya çalıştığı haberinin alınması üzerine Erzincan'a doğru yola çıklı""· Yolda avianarak bir süre oyalan dı. Fakat bu esnada Elvend'in Tebriz'e yiiriidiiğü haberi ge•

.,.

R. Savoıy'nin, Şnh'ın aynı zmııanda kayıp imam Mehdinin temsilcisi ol­ duğu yolundaki görüşlerin ıcııleidi için bkz. M. Sefatgol, A.g.e., s. 78.

1512/13 yılında Horasan'da öldü. yüksek dini görevi yerine getirmek amac ı yl a Şah

'07

M ir Zekeriya

''"

Sadaı·et makamı en

İsınail tarafından ihdas edilmiş bir makanı dı. Sadaretkelimesi Osman­

olarak kııllaııılıııışsa da Safevi Devleti'nin ilk dönemlerinde böyle bir anlamı karşılamıyordu. Tarilı-i İ/çi-yi Niıamşalı, s. ss; Lubbii't-Tevı'ir'ilı, s. 394; C.evl1/ıiı·u 1Aiıbdr, s. 113 lılaı·da vezaret ile e� arılam lı

Tarih-i itçi-yi Nizarıışalı. s. 17. Tekrııiletii 1-A/ıbdr, s. ss; Zeyl-i Habibii's-Siyeı·, s. 66. Tekmiletii 'l-Aiıbdr, s. 41.

73


!ince, ordusunu hemen döndiirdii. Elvend Tebıiz'e hfıkim olama­ dan kaçmak zorunda kaldı, ordusu dağıldı. O, Ovcan üzerinden Bağdat'a geldi; ama burada Pürnekli Barik Bey'in muhalefeti ile karşılaşınca Diyarbekir'e gidip, şehrin idaresini eline aldı'"l. 13ıından sonra Diyarbekir'e yedeşen ElvPnd'in Şah İsmail' e muhalefeti devam ettiyse de karşı da koymadı. On un ölümü konusu şüphelidir. Safevi kaynaldan onun ı504/5 yılında Diyarbekir'de eceli ile öldüğünü kaydctmesine rağmen"', adı bilinmeyen Vene­ dikli Tüccar, Diyarbekir'de Musulltı Emir Han tarafından yakalanıp Şah İsmail'e teslim edildiğini, kendisinin de onu Malatya'da iken çadırda zincirlenmiş vaziyette bizzat gördüğünü, Şah İsmail'in Dul­ kadir seterinden döndükten sonra onu öldiirdüğiinii bildiıiyor'6'. Şah İsmail'in bütün Azerbaycan'ı ele geçirmesinden oldukça rahatsız olmuş olan lrak, Fars ve Kirman bölgeleıinin hükümdan Murad, büyük bir ordu toplayarak savaş hazırlıkianna başladı. '63

Alem-ara-yı Abbas!, c. I, s.

'64

Ahseııü't-Tevarilı, s.

117;

47;

Hulasatii't-Tevarilı, s.

73, 74 .

Tarih-i İ/çi-yi Nizamşalı, s. ıB.

"Emir Bey adamlanndan dört yliz kişi ile Musul'dan, Anıid-Diyarbekir'de yaşayan Elvend'iıı yanına gitmek için yola koyuluyar. Onun yardımına gelmiş v e üstelik İsmail'in döneceğinden de korkuya kapılıııı� gibi gö­ riinüyor. Emir Bey, onun beylerinden biri olduğundan Elvend her

za­

manki gibi n nu lütuf ve sevgi ilc kabul ediyor. Ona güveniyor ve adanı­ ları olan dört yüz kişi ile birliktqehre girmesine izin veıiyor. Emir Bey içeri girer gimıez ansızın elini talihsiz gencin anızuna koyuyor ve: Sen

Sullan İsmail'in esirisin! diyor. Daha sonra şehre bir idareci görevlen­ diriyor. Elvend'i zincir� vurup yanında, Malatya'ya, İsmail' e götiirüyor. Bu sırada ben Malatya'da i d i m . Çünkü bu şehir Alaüddevle'nin ülke­ sinin yolunun üstünde olup İsmail orada savaş ve vunışınalarla meş­ gul idi. Emir Bey yanında bulunan dört yi iz Safevi sipahisiyle birlikte bir buçuk gün kaldı. Bizzat ben, genç Elvend'i bir çadırda zincirlenmiş halde gördüm. Emir Bey oradan gitti. Elvend'i de ka dirşinaslı k göste­ risi için hediye olarak İsmail'e götürdü. Onun yanına varınca, İsmail, Elvend'i yanına getirmelerini emretmiş ve kendi elleriyle başını kes­ miş." Sultanlar ve Savaşlar, s, ı gB.

74


Delican'a gelerek kendisine bağlı Akkoyunlu emirlerinin askerle­ riyle gelip katılmaları için her tarafa adamlar gönderdi. Burada yaklaşık 7000 kişi toplanınca bunlan Heınedan tarafına gönderdi. Akkoyunlu toprakları hızlı bir şekilde Kızılbaşların eline geç­ tiği halde Akkoyunlu aşiret reisietinin birbirleriyle mücadelesi de­ vam ediyordu. Sultan Murad'ınannesi Gevher Hat un öncelikli işin Şah İsmail'in ve Kızılbaşiann bertaraf edilmesi olduğunu söyleye­ rek Fernıhşad Bey ve Esleınez Bey'den aralarındaki ihtilafın hiç olmaz.sa bir süreliğine ertelenmesi ve oğlu Murad'a yardım edil­ mesi için onlan ikna etmeye çalıştı"'". Önemli bir Şii merkezi olan Kum'un idareciliğini yapan ve ahalinin baskısı ile Şia mezhebini benimseyen Esleınez Bey, Murnd Sultan'ın çağrısına uymamıştı. Elbette bu itaatsizlik Şah İsınail'in Şiiliği terviç etmesinden çok kendi aralarındaki rekabetten kay­ naklanıyordu. Ancak Gevher Hanım, Kuın'a giderek Esleınez ile görüşüp durumun nezaketinde n bahsetti. Eslemez Bey ikna ola­ rak Kum'dan ayrılıp Heınedan'a doğru yola çıktı'07• Şah İsmail, Murad Sultan'a elçi gönderip akrabalık bağların­ tlan bahsedip kendisine tabi olmasını istedi'""· Murad, bu teklifi elbette reddetti. 1503 yılının Haziran'ında iki taraf H ernedan ya­ kınlarındaki Alına Bulağı>••denilen yerde karşı karşıya geldiler"0•

19.

,..

Tarilı-i İ/çi-yi Nizamşalı, s. ıS,

"'?

"Eğer Kızılbaş ile savaşılmazsa Şirvanşahlann ve diğerlerinin başına gel­

••·•

mi ş olanlan duymuş olmalısııı. Eğer yardıma gelmezsen Sultan Murad mağlup ve Tiirkmeıılcr esir alımış olacak. Oğullarına merhamet etme­ lisin dedi". Hü/asatii 't-Teviiri/ı, c. I. s. 76. Ahseııii't-Tevdıi/ı, s. 90-95; A/eı"brô ın Şa/ı İsmail, s. 47-48; Hiilasatiı t­ Teuarilı, c. ı, s. 76.

Bazı kaynaklarda Alına Kulağı imlası

ilc kayı tlıdır. Aııcak bu ismin Alma

Ilulağı olması icab eder. Şah'ın ordusu un

ikj bin kişi id i.

Hulcfa Ilcy ilc Mansur Bey Kıpçak i

öııcü oldu, Kaçar Piri Bey ısoo kişilik bir kuvvetle ilıtiyata ayrıldı. Dede Abdal Bey, Lala H ıiseyin Bey,

Ustacin

Muhammed Bey, Karamanlu

75


Akoyunlular sayıca üstün durumdaydılar'''. Öncü durumdaki Es­ lemcz Bey, Kızılbaş ordusunun öncüleıini yerinden oynatıp, or­ dunun merkezine ağır darbeler vurmaya başladı. Onun bu başa­ rısı diğer Bayındır beyleıinin kıskançlığına sebep olduh'lından ona gerekli desteği vermediler. Safevi ordusunun içine gim1iş olan Es­ lemez Bey, Kızılbaşlar tarafından kuşatılarak ordusuyla birlikte berlaraf edildi. Bu yüzden üstünlük bir anda Kızılbaşların eline geçti. Akkoyunlu ordusu dağıldı. Bayındır beylerinden Eslemez Bey, Ali Bey ve Güzel Ahmed Bey ile birlikte yaklaşık on bin kişi öldüri.ildü"'. Şah İsmail'in "Na-Murad (=Muradsız)" dediği Sul­

tan M uı·ad, savaşı kaybedince Şiraz'a gitti. Safev1ler her tarafa el­ çiler göndererek zaferlerini duyurdular""' - Bövlece bütün Azerbay­ can ve Irak-ı Arap Safevlierin eline geçmiş oldu274• O kış Elvend dağının eteğinde kışlandı. Sullan M ur ad' ın Şiraz'dan çıkarak Fars memleketlerini ele geçirmeye başladığı haberi gelince, Şah İsmail yeniden onun üzerine yürüdü. İsfahan üzerinden Fars'a yönel diği sırada Fi­ nızkuh bölgesinin hfıkimi Hüseyin Ki ya Çelavl'nin isyan ettiği haberi geldi275. Şah İsmail. Aykutoğlu İlyas Bey'i onun üzerine gönderip kendisi İsfahan'a ula0tı. Şehir halkı onu memnuniBayram Bey, Ş a ınlu Abdi Bey, Şaııılu Yeğen Bey, Mühürdar San Ali de ordunun sağmda ve solunda yer aldılar. J'ılısemı'ı-Tevarilı.

s. 82;

Hülasatıi[-Tcvlirilı, c. T, s. 76.

İskender Bey-i i\lliinşi, Akkoyunlu ordusnnun yetmiş bin kişi olduğunu lmydediyorsa da sayı abartılıdır ;\/em cm'i-111 J'ılıbasi, c. I, s. 48; Keza

Cevahiıii1-Ahbiir'da da elli bin kişi diye ka)ıtlıdır. Bkz. Cevi'ı/ıiıii'I­ "Ordunun sağmda Ali Bey, solunda Murad Beyyer adı. Eslemcz Bey ise ön ci i oldu." Hülasalii't-Tevi'ırilı, c. I, s. 77Hiilcısatü't-Tevi'ırih, c. I. s. 77; Lubbü't-Tevôrih, s 396; Ahsenii't ­ Tevdrilı, s. 90-95; Tekmilelii 'I-Aiıbar, s. 41: Alem-ôrô-yı Abbcısi, c. I, s. 48; Habilıii's-Siyer, c. IV, s. 472 vd; Kısasü'I-Hakaııi, c. I, s. 37-

Aiılı&r, s. 120; '7'

Aieın-ôrCi-yı Abbas!. c. I,

s. 4�-

s. 4 1

'74

Tekmiletü 1-Alıbi'ır,

"'

Hülasatü't-TevCirilı,

c.

I,

s.

So; Alıseııü't-TevCirilı,

s. 100.


yetle karşıladı. Şehrin idaresi Şamlu Abdi Bey'in oğlu Durmuş Ilan'a bırakıldı. Kirman'ın idaresi ise Ustaclu Han Muhammed'e verildi. O 6oo kişilik bir kuvvetle Kim1an'a yönelince, şehrin idaresini elinde

bulunduran Türkmen Mahmud Bey. emrinde en az iki bin kişi ol­ masına rağmen direni� göstenneyip Horasan'a kaçtı276. Sultan Murad, Şah İsmail'in geldiğini haber alınca Şiraz'ı

bırakarak önce Şuşter'e daha sonra 13ağdat'a kaçtı. Böylece Şi­ raz zahmetsizce ele geçirildi"". Kaznın hatipleri Sünni olduk­

ları gerekçesiyle öldürüldü. Şiraz Eyaleti Dulkadirlileıin Hacılar oymağından Keçel Bey' e verildi. Bundan sonra Şiraz Dulkadir­ lilcrin merkezi haline gelip uzun yıllar onlar tarafından idare edildi'78 Son Akkoyunlu Sultan'ı M ura d Bağdat'ta Pürnekli Barik Bey tarafından karşılandı. Ancak o burada da fazla kalamayarak Barik Bey1e birlikte Haleb'e gidip bir müddet Memlük sultanı Kansu Glır'i'nin himayesinde kaldı. Daha sonra Dulkadiroğlu Alaüddevle Hey'in yanına gitti. Onun kızı ile evlendi. Bu evlilikten Hasan ve Yahıp adıyla iki de oğlu oldu. Çaldıran savaşında Osmanlı ordu­ sunda yer alan Sultan Murad, L Selim tarafından Diyarbekir üze­ rine gönderildi. Uıfa yakınlarında Kaçar Karaca (Açe) Sultan ile yaptığı savaşta öldüıiildü''" · !<araca Sultan onun başını ve yüzük parmağını Şah İsmail'c gönderdi. Böylece Akkoyunlu hanedam sona erdi (1514) '"""6

"' '"

'8°

Tekmilctil 1-AlıbCır, s. 41

Hiilasatii't-Tevcirilı, c. I, s. llo; Lul>l>ü'r-Teviin"lı, s. 396; Alem-iu-a-yı Abbasi. c. I, s. 49; Telmıil�tii7-AiıMı·, s. 43; Alıseuu t-Teuôrı"h, s. 99Tekmi/etii'l-Aiıbôr, s . 42; Hiilasaii't-Tevfirilı, , c. I, s. So Ahsenü't-Tevfirih, s. 197; Hiilasntii't-Tevôrilı. c. I, s. 132, ı33; Alem­ iirô-yzAbbasi, c. 1, s. 49 Karaaı Sultan yediyüz kişilik bir kuvvetle sekiz bin kişilik orduya sahip Sultan Murad'ı yendiği için "Kudurmuş Sultan" diye isinılendirildi

77


Firuzkuh'un Zaph Mazendaran hakimi Emir Hüseyin Kiya Çelavi, Rey, Fi­ ruzkuh, Demavend, Har, Semnan ve çevresini ele geçirmiş, as­ lında bir Şii olmasına rağmen'"' Şah İsmail'e karşı ayaklanıp karşı çıkınaya başlamıştı. Sultan Muıad'ın yenilmesinden sonra onun muhalefetinden cesaret alan bir kısım Türkmen de Kı­ zılbaşlardan kaçarak ona sığınmışlardı. Şah İsmail, daha önce Azerbaycan'ın idaresini verdiği Aykutoğlu İlyas Bey"i'"', onun her­ taraf edilmesi için gönderdi (1504). Ancak, Hüseyin Kiya daha atak davranarak İlyas Bey'i öldürdü. Şah İsmail, hurilcundan beri yanında olan Aykutoğlu İly;ıs Bey"in öldürüldüğü haberini alınca çok üzüldü. Hemen Hüseyin Kiya'nın üzerine yürüdü. Önce Gülhandan kalesine yöneldi; burası ele geçirildikten sonra Demavend'de katliam yapıldı. Arkasından Firuzkuh kalesi tes­ lim alındı. Mir Necm-i Gilani'nin tavassutuyla kale halkı katli­ amdan kurtuldu ama muhafıziarın hepsi öldürüldü283. Oradan As ta kalesine geldiler. Hüseyin Ki ya Çelavi ile Türkmenlerin re­ isi olan Cihanşahlu Murad Bey bir ay direndikten sonra ıı Mayıs 1504'te aman ile kaleyi teslim ettilerse de kale halkına ve Türk­ ıneniere katliam yapıldı"84• Hüseyin Kiya bir kafese konulunca, o buna dayanarnayıp intihar etti. Buna rağmen cesedi Aykutoğlu İlyas Bey'i öldürdüğü yerde yakıldı. Kaleye sığınmış olan Türk'"'

"Hüseyin Kiya, Şia olmasına rağmen Türkınenlcıin kandınnasıyla yoldan çıkıp Şah'a muha lefet ediyordu." Tarilı-i İlçi-yi Nizamşalı, s.

24, 25.

"Aykutoğlu İlyas Bey, Azerbaycaıı'a vali yapılınca burmıııı eski valileri Nasır ve Mansur Beyler 4000 kişilik bir orduyla ona saldırdılar. İlyas Bey onları yeııdi ve 1000 kişiyi öldürdü.". Alısenii't-Tevi'lıilı. s. 97. ,., 28'

Hiilasaıü't-Tevilrilı, c. I, s. B ı ; Lubbii't-Tevilrilı, s. 394· Tarih-i Elli'de ve Tarih-i İlçi-yi Nizamşah"ta 30000 kişinin katiedildiği kayıtlıysa da rakamınabartılı olduğu ortadadır. Tarih-i İ/çi-yi Nizam­ şah, s.

24-27;

Tarilı-i Elf1, s.

322;

Hasan Rumlu ıoooo kişinin katle­

dildiğini yazmaktadır. Alıserıii't-Tevôrilı, s. 101, 108-109.


ınenlerin reisi Cihanşahlu Murad Bey ise bir kazığa geçirilerek

yakıldı'85• Bu şiddet gösterisi de hemen yankısını buldu: Gilan bölgesinin hakimi Karkiya Mirza Ali'nin kardeşi Karkiya Sultan Hüseyin, Şah ismail'e bağlılığını bildir ip ülk e si n e döndü'""· Şah Sovuhbulağ'da''' iken Erdsend kalesinin kumandanı S ulı r a h Çelavi, Harakan yay­ lasına gelindiğinde de istinadak kalesi halkı Şah'a bağlılıklarını bildirdiler'"". Ru sıralarda Re is Mu hammed Kere'nin Yezd'e sal­

dırdığı haberi geldi. •••

Cevilhir·iri-Ahbiir·, s. 121-123; "Bayrndrrlrlar I rak-ı Acem'de topl an­

m ı şl a rdı, ba şları nd a Mu rad Bey vardı. Hüseyin Kiya'nııı yenilmesin­ den sonra M ur ad Bey de ateşte ya kıldı. · Alem-iirii-yı Abbasi, c. 1, s. 49-51; "Muraıl Bey ateşte pişi r i l di ve kinci Kızılbaşlar onu yediler.", Tarilı-i E/fi, s. 322; " M uracl Bey ibret için kebap yapıldı ve gaziler onu yediler." Hiı/asatıYt-Tevôrih, s. I, s. 83: "G aziler M ur ad Bey'i ib­ ret için kebap yaptılar." Tekmiletill-Aiıbiir, s. 42; "M u rad Bey-i Türk­ men bir çubuğa sani ıp kebap yapıldı Şah ondan herkesin bir lokma yemesini istedi. Sufil er öyle bir h ücum ettiler ki,

ne

et kaldı ne ke­

mik Hüseyin Kiya'yı da yakıp nehre att ıl a r . " Tar·ilı-ı llçi-yi Nizam­ �cılı, s . 24-27; C ih a nş a h lu

Mur ad Bey"in pisirilip yenilmesi me,elesi,

Kızılbaşların Şah'm emirleri ka rşısınd a ileri derecede bağlı olduklannı göstemıek için kaydedi l miş tir. Safevi kaynakları temelde bu husus a dikkat çekerler. H.Romıııer'in ileri sürdüğü, bu hadisenin Türklerin Oıta A sya 'dak i inançlarının ve yaşayış tarzının dal a ylı bir deva mı ol­

duğu şeklindeki görlişün hiçbir dayanağı yoktur. Blo.

H Roem m er ,

K ı zıl ba ş Tiiı kmenler Safevi Teokrasisinin K urucuları ve Kurbanları, (çev. Hanın Yüksel), Türk Kültiırü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi, sayı 38 (2006). :.ıR6

1505 yılında Kiya Hüseyin, kardeşi Karkiya Mirza Ali'ye ka rşı Lalı ican'da ayaklandı

Mirza Ali, idareyi kardeşine bırakarak inzivaya çekildi.

Ahsenü't-Tevarilı, s. ıı6.

'"7

Bu yer adı metinlerde Savec bu lağ, SoVlılıbulağ, Savahhulağ gıbi imia­ laila yazılma ktadır. Tiirkçe'de Soğuk Pınar anlamıııa en yakın söyle­

yi ş Sovulılıulağ olduğ u için bu isim tercih edilmiştir. :..� ı.uı

Hülasatiit-Tevfıı·ilı, c. I, s. 84.

79


Asta kalesinin zaptından sonra Şah İsmail, esirler arasında Musullu Türkmenlerinden Begüm I lanım'ı gÖrLip onu kendisine nikahladı'89•

Yezd ve Tahcs'in Alınması Sullar ı Murad'ın Bağdat"a kaçmasından sonra Yezd hakimi Bayındırlı Murad Bey de Şah İsmail'den korktuğu için şehrin ida­ resini vezir i I loca Sultan Ahmed-i Sanıyi'ye bırakıp Herat'a, Sul­ tan Hüseyin Mirza'nın yanına kaçmıştı"9''. Sultan Murad'ın mağhıp edilmesinden sonra Şah İsmail Yezd'i La la Hüseyin Bey' e tuyu1''9' olarak verdi. Hüseyin Bey, Şu­ ayb Bey'i Damga olarak YezcTe gönderdi. Ancak Sultan Alımed onu hile ile öldürdü. Bu esnada karışıklıktan istifade eden E br­ kııh hakimi Muhammed Kere"", Yezd'i istila edip Sultan Ahmed' i "llsta

bl esi nin fethinin 'rclıııclnn ;\'lusııllu Begüm de kız lmrdeşleriyle

birli kte hareınegelcli. Güzelliği ile şöhret bulduğundan Şah'a e.7 olm, yı lmbul etti. Taçh Hanım diye söylenci i." Cevôhirii'I-Ahbôr, s. 122. "Taçlı Hanım'ın hal tercümesi şöyledir: Bnlıüyiik hanımefendi Mıısullu taife­

sindeııclir. Akkoyunlu Tlirkıııenleriniıı fetreti döneminde kavmi ve ak­ ferahlığı ol mayan Hüseyin Kiya Çelavi.nin memleketine gitti. Daha önce zikredildiği üzere As ta kal es i feth ed ıl dı­

rabasıyla l1irliktc, emniyc�ti ve

ğinde bu haııımefendi de kalenin içinde idi. Hazret-i Şah Hisan seyo-e­ derken mübarek bakışlan esirler arasındaki bu hatuna düştü. Ş"h onu rnutemed adamlarından birine emanet etti. Bir müddet sonra evlendi veTaçlı Hanım denildi. Şah onu çok severdi. Onun sözü Şah Üzerinde o

kadar etkiliydi ki, saray ileri gelenlerinden veya devlet adamların­

dan bi ri ni n lıir nıiişkili olduğıında ya cia Şah'ın gazabına uğradıkla­ rında Taçlı Hanını'a müracaat eelerierdi ve o v;1ıtaclan ku1tulurlanl1." Tar-ih-i İlçi-yi Nizamşa/ı, s. 27-28.

Ahsenii 't-Tev{in/ı, s. 97Tuytıl, Osmanlı Tırnar sistemi gibi, bir bölgenin

gelirlerinin i kta ol"r"k

verilmesi demektir. -

Reis Muhammed Kere, Ai<l<0}11lllular zamanında Ebrlmlı hiikimiydi. Şah İsmail'in Ş iraz seferi sırasında ona aımağanlar göndererek itaatini

Bo


iildürdÜ'93. Bunun üzerine Şah İsmail Yezd'e gelerekşehri ele ge­ çirdi. Şehircl e katliam yapılıp en az yedi bin kişi öldürüldü'9 1• Mu­ hammed Kere yakalanıp bir kafese konularak İsfahan"a getirildi. Burada kadın-erkek bütün akrabalarıyla birlikte yakıldı'95• Dul­ kadirliler Ebrkuh'u ele geçirdiler, Muhammed Kere'nin oğlu İsa yakalanarak kafes içinde Şiraz"a getirildi ve burada idam edildi

C ı sos)'96 Fars eyaletinin idaresi Dulkadirli Keçel Bey'e veıilmişti'97• Ancak bir süre sonra, halka iyi davranmadığı gerekçesiyle görev­ den alınıp idam edildi; Şiraz bir süreliğine Avşar Mansur Bey'in idaresinde kaldı'98• Keçel Bey"in yeıine yine Dulkadirli Türkmen­ lerinin Şeyiıli aşiretine mensup olan Sarı Ümmet Bey, "Halil Sul­ lan" lakabı verilerek tayin edildi, Dulkadir ordusu Halil Sultan'ın emrine verilip, Fars eyaleli de ona bırakıldı")<). Y ez d' in alınmasından hemen sonra Sul tan Hüseyin Mirza'nın elçisi güya Şah'ııı fetihlerini tebrik amacıyla Yezd'e geleli. Fakat ;.;etirdiği mektup ve hediyeler küçültücü ve alaycı ifadeler taşıdı­ ğından hızla Horasan hududundaki Tabes'e akın yapıldı. Burası Sultan Hüseyin Mirza tarafından EmirMuhammed Veli Bey'e So­ yurgal olarak verilmiş ve onun adamlarından Terdi Baba'nın ida­ resine bırakılmıştı. Terdi Baba, Kızılbaşların geldiğinihaber alınca bildirmiş, Şah İsmail'de onun Ebrkulı hakimliğinde kalmasına müsa­ ade ebnişti. Tekmiletü'l-Aiıbôr, s. 43;

'""'

'"Mulıaliflerden gördüklerini öldürdüler." Tarilı-i İ/çi-yi Nizamşalı, s. 32.

""

Tekmiletü'l-A!ıbôr. s. 43, 44; Hiilasatü't-Tevôrilı, c. I. s. 84; Cevôlıirü'l­ Aiıbcir. s.

,,.

,

'" '9"

IV,

122-123; Alem-ciı·ô-yı Abbasi, c.

I.

s. sı: Habi/Jıi's-Siyer, c.

s. 478-479: Lubbii't-Teuilrilı, s. 400.

c. I, s. 121. Cevi'i!ıirü'l-Aiıbaı·, s . 123.

Hülasatii't-Tevôrilı,

87; Tekmiletül-Aiılıilr,

s. 44.

Cevi'ilıiı'ii'l-Aiıbilı·, s .

Teknıiletii'l-Aiıbcir,

s. 44; Hiilasatii "t-Teuciıi!ı, c. I. s. 88.


kaleye sığındı. Kızılbaşlar Tabes'i ele geçiıip katliam yaptılar3"". Bu haber Horasan'da biiyük bir l:orkuya neden oldu. Sultan Hü­ seyin Mirza, Şah'ın gönlünü almak için daha gösteıişli hediyeler gönderdi. Şah İsmail, hi7lı bir şekilde oradan ayrılarak Yezd üze­ rinden İsfahan'a geçti""'· Bu sıralarda bölgede büyük bir kıtlık yaşanmaktaydı. Şah İsmail daha önce söz verdiği halde orduya hububat satmakta gönülsüz davrandığı ve depolannda tuttuğu gerekçesiyle Emir Gıyaseddin Muhammed'i ve hakkında şüpheli mektuplaşmalar yapıyor diye dedil:odu çıkanlan Şah Takiyiiddin Muhammed'i idam ettirdi3"'· II. Bayezid'in Elçileri

1505 yılının kışında Şah İsmail İsfahan'da iken, F;u·s ve Irak'taki zaferlerini tebrik etmek amacıyla Osmanlı sultanı II. Bayezici'in elçileıi geldi. Eşikağası Başı Şamlu Durmuş Han ve diğer muha­ fızlar gösterişli silahlarla Şah'ın yanında durdular. Tahtııı bir ta­ rafında tören giysileri içinde ordu kumandanları yani Kızılbaş re­ isler, diğer tarafında ise Şemsecldin Lahici, Şerefeddin Şirazi gibi din adamlan yer aldılar. Şah onları büyük bir gösteıişle karşılayıp

Nakş-ı Cihan sarayında ağırladı:<,... Ordusuna geçit resmi yaptır"""

"Yaklaşıkyedi-sekizbin kişi öldürüldü." Hiilasatii[-TevCırilı, c. I, s. 86; "Yedi bin kişi öldüıi'ıldü Bu haber Horasan'da yayılınca biiyük bir kor­ Imya neden oldı1." Tarilı-i İ/çi-yi Nızanışalı. s.

31; CeuCı/ıirii'l-Aiıbdr, s. Hal>ibii's­

123; Alıseııii't-Teı•Cırilı, s. ıı4; Alem-ciru-y' Abbasi, c. I, s. 52;

Siyer, c. IV, s. 480; Tekmiletii'l-Aiıbôr, s. L!iblıii't-Tevc1rilı, s. 401. :ıo•

4'1; "Orada bin kişi öldürüldü."

Hıırşah b. Kııbacl'a göre Şah İsmail, Tabcs'in alınmasından bir hafta sonra burada yapılan katliamdan dolayı pişman olmuş, bu işe sebep

Bekir'i yakalayıp, gö�süne ve karııma 400 şiş Tarilı-i ilçi-yi Nizamşalı, s. 31. Hiilasatii't-Tev{zrilı, c. I. s. 87; Alıseııii't-Tev{ırilı, s. 114. Tekmiletii'l-Aiıb{zr, s. 44; "Meraga'da iken" Cevalıirii'l-Aiıb{ır, s. ıı s ; Hiilasatii 't-Teuc1rilı, c. I, s. 87; Habibii's-Siyer, c. I V, s. 480; Gıtlanı olduğu gerekçesiyle M ir

sapiayarak öldürmüş.

ıo:ı

82


dıktan sonra Şah'a bağlı olanların kendilerini minareden atmaları istendi. Kızılbaşlar bu emre kayıtsız uyup sırayla minareye çıkıp aşağıya atlamaya başladılar. Yüzden fazla kişi atlayıp, çok sayıda kişi de atlamak için sıraya girince Osmanlı elçisi gördüğü manzara karşısında dehşete kapılıp, gösteıinin d md urulmasını rica etti""•. Ayrıca, Muhammed Kere ve ailesinin yakılması da Osmanlı elçi­ sinin önünde cereyan etti""s.

Şey h Haydar'ın İntikaını ıso6 yılında Dulkadirli'den Korçtıbaşı Dede Abdal Bey, Şeyh Haydar'a karşı savaşa katılanların tespit edilip katiedilmeleri ama­ cıyla Tabersaran'a göndeıildi. Suçlananların bizzat Abdi Bey"e mü­ racaat ederek masum olduklarını ispat etmeleri istendi. Bu so­ ruşturma esnasında muhtelif Türkmen kabileieıine mensup çok sayıda adam öldürüldü""6•

Kürt Sarım ıso6 yılındaAzerbaycan sınırında Ununiye'ye saidıniarda bu­ lıınan Kürt Sarıın'ın beıtaraf edilmesi için ordu sevk edildi. Küıt Sarım'ın taraftariarına katliam yapıldı, ancak kendisi ele geçiıi­ lemedi. Bir süre sonra yeniden oıtaya çıkınca Karamanltı Bay­ ram Bey, Talışlı I-Iadim Bey, Şamlu Abdi Bey ve Tekeli Sarı Ali Bey in idaresinde yine ordu sevk edildi. Safeviler, Küıt Sarım'ın ailesini ve adamlarından pek çoğun u sağ olarak ele geçirdiler. Bu Server, s. 62; Alıseııii't-Tevôrilı, s. ıı6. Fütı1hat-ı Şah1, s. 249. '"' 1"5

Ceuiilıirii'I-Aiıbllr, s. ııs;

"(Elçi) biiyük bir korku ve endişeyle ülkesinin yolunu tutup, gördüğü şeyleri padişaha anlattı." Habibii's-Siyer, c.

IV. s.

480. Habibü's-Siyer

müellifi Hüseyin Kiya'nın da İsfahan'da yakıldığını kaydetmişse de ek­ sik bir bilgidir. 1""

il{em-ôni-yı ilbbasi, c.

I,

s. 53; Ahseııiil-Teuôrilı, s. ıı8; Teknıi/etül­

A/ıbdr, s. 44- Lubbü't-Tevôrilı, s. 401; Hülasatii "t-Tevilrilı, c. I, s, 87.


savaşta Durmuş Han'ın babası Korçubaşı Abdi Bey ve Sarı Ali öl­ dürüldü. Şah İsmail bunların intikamını almak için esirlerin hep­ sini öldürdü (1507 yılının kışı)3"7•

Dulkadiroğulları ile Savaş Dulkadir Türkmenleri, Safeviyye tarikatının en eski müridie­ rinden olup tarikatın erkendönemlerindenitibarenErdebil'eyer­ leşmeye başlamışlar, Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar'ın faaliyetle­ rine fiilen destek olmuşlardı. Şah İsmail'in Erdebil'de gizlenmesi de yine Dulkadirliler tarafından sağlanmıştı. Yukarıda da bahse­ dildiği üzere Şah İsmail'in çağrısına en büyük desteği veren ve kalabalık bir şekilde onun hizmetine girenlerden biri de Dulka­ dirli Türkmenleri'ydi. Dulkadir Beyi A laüddevle Bey'in halkının Şah İsmail'in hizmetine girişini engelleyemeyişi her halde konar­ göçer yapıdan kaynaklanıyordu ve Türkmenler bütünüyle kont­ rol edilememişlerdi. Şah İsmail'in Akkoyunlu tahtına oturduktan kısa bir za­ man sonra Dulkadirliler üzerine yürümeye teşebbüs ettiği, ancak Elvend'in Tebriz'e doğru yola çıktığı haberi gelince bu düşünce­ sini ertclediğine dair kayıtlara nazaran, o dönemde ciddi şekilde asker ihtiyacında olan Şah'ın, Dulkadirli sahasından gelen Türk­ menlerin engellenmesine içeriemiş olabileceği akla geliyor. Çünkü o sıralarda Dulkadirlilerle Safevi'ler arasında herhangi bir prob­ lem görünmüyor. Akkoyunlu hanedanın çökmesiyle birlikte bu devletin batı sı­ nırında -yani Doğu Anadolu'da- otorite boşluğu meydana çıkınca, ülkenin batı sınırında Maraş, Elbistan ve çevresinde hüküm sü:.ıo7

Habibü's-Siyer,

c.

IV, s. 484, 485; Alem-drd-yı AhbasL

c.

I, s. 52;

Alısenil't-Tevilrih, s. 1'20, 121; Tekmiletü'l-Ahbilr, s. 45; Lubbü't­ Tevilrih, s. 401; Hü/asatıi.l-Tevilrih, c. 123. Fiitiıhat-ı Şalıi, s. 259 vd.

ı

s. 88; Cevillıirü'l-Ahbdr, s.


ren Dulkadirliler yavaş yavaş hakimiyetlerini Diyarbekir'e doğru yaymaya çalışmışlardı. Alaüddevle Bey, Akkoyunluların son sul­ tanı Murad Bey"i himayesine aldığı gibi kızı ile de evlendirrnek suretiyle akrabalık bağını kuvvetlendirmişti. Üstelik hakimiyetini Harput'a kadar genişletmiş, Diyarbekir'de de Akkoyunlu Göde Ahmed Bey'in oğlu Zeynel Bey"in idaresini tesis etmişti3"8• Üste­ lik Şia ile Sünnilik arasına sıkışmış olan Eğil, Atak, ve Silvan'ın Kürt idarecileri kendiliklerinden Dulkadirlilere katılmışlardı. Bundan sonra Savur, Silvan, Mardin ve uzun uğraşlardan sonra Urfa Dulkadirlilerin hakimiyetine geçmişti. Böylece Akkoyunlu toprakları yavaş yavaş el değiştİnneye başlamıştı. Her ne kadar Zeynel Bey'in Diyarbekir'deki hakimiyeti Musul! u Emir I-Ian ta­ rafından sonlandınldıysa da bölgede Safevi hakimiyeti henüz te­ sis edilmemişti""' · Safevi kaynakları Şah İsmail"in Dulkadir Beyliği'nin üzeıine �iirümesini, onun İran üzerine yüıüyeceği haberinin alınmış ol­ masına""' bağ lıyorlarsa da gerçekte, mesele henüz tam olarak hakimiyet altına alınamamış olan bölgelerden Dulkadirlilerin ta­ leplerini ortadan kaldırmaktı.

Şah İsınail 1507 }�lının baharında Dulkadirliler üzerine yü­ ıi.idü. A�lında Diyaı·bekir üzerinden Dulkadir topraklanna ulaşması ınümkün

iken, gerek Osmarılılara gözdağı vermek gerekse etraf­

laki Kızılbaşların toplanmasını temin etmek amacıyla Erzincan'a )';elip bir süre konakladı""· Buradayken Osmanlılara ve Memlük'""

Refet

Yinanç. Dulkaclir Beyliği, Ankara 1989, s. 91.

Aynı eser, s. 92. Aiısellü't-Teudrilı, s. 123-125; Hülasalii't-Tevr1rilı. c. I, s. 89; Tco·i/ı-i İ/çi-yi Nizanışalı, s. 34; Alem-clril-vı Abbasi, c. I, s. 53-54. "!smail burada (Erzincan) kırk glln kalıp altm ış bin savaşçı topladı ki bu sayı Alaüddevle'nin başnn ezmek için haddinden fazlaydı." Sul­ tall/ar ve Savaşlar, s. 194; Nalıiyclerdeki emirleri asker toplanıaları için görevlendirdi. Büyük emirler her tarafa gittiler Bu esnada ordu

ss


le re elçiler göndererek gerçek niyetinin Alaüddevle ile savaşmak olduğunu, kendilerine karşı herhangi bir kötü niyetinin bulunma­ dığını bildirdi'"· Daha sonra Erzincan-Suşehri yolunu kullanarak Osmanlı topraklarına girdi. Gösterisini tamamlamak üzere Kay­ seıi yakınlarında ordusunu konaklatıp"'3, bir süre dinlendi. Asker­ lerin konakladığı esnada etrafa zarar vermemeleri husıısunda ke­ sin emirler verdiği gibi, etraftaki yerleşim yerlerinden ordugaha gelerek yiyecek satılmasına da müsaade etti"'4• Çavuşlulu Oğ­ lan Ümmet"i Alaüddevle'ye elçi olarak gönderdi. Alaüddevle, el­ çiye kötü muamelede buhınup Közgölü'ııde hapsetti"''· Bundan sonra Sarız üzerinden Du lk adir topraldarına giren Dede Bey]n3'6 Erzincan'a yöneldi. Günden güne etraftak askerler gelip katılmaya baş­ la dılar" Fiitıilıat-ı Şaiıi, s. 27�. ""

Şah

İsm ail'in ll.

Tlayezid'e gönderdiği mektupta: "Nahır Burnu'ndan göç

edilerek muhaliflerin üzerine yi iıiinnıesi lmrarlaştırılınıştır. Muhabbet ve söze bağlılık daha önce kararlaştınlaıı emir üzerinedir. Aynı emir iki taraf arasında yenielen tekicl edilir. Bozmak kabul edilemez. Bu müba­ rek zaın<ıncla Darii1-İslaııı-ı R um memleketlerinden geçmek vakioldu­ ğunda, askeıiere ve gazilere bu beldedeki reayaya dolmnınaınalarını ve saldırınamalarmı tenbih ettim." Diyerek dostluğa vurgu yapılıp, sözüne sadık kalaca�ı ve Osmanlı topraklarına zarar vermeyeceği tekid edil­ miştir. Miiıışeatii's-Seliıtiıı, c. I, s. 346; Sultanlar ve Savaşlar, s. 195. "'"

"Bu esnada kimseye zarar verilmedi." Alıseııü't-Teviirilı, s 124; "Rum vilayetine dahil olduktan sonra geçilen her kasaha ve şehinie orada ya­ şayanlara adalet ve ihsan kapılarııu açtı." Habibii 's-Siyer, c. IV, s. 487. "Adamlarını, oııdan-bundaıı biravuç samanı dahi bedavaya almaHan men edip öldürmekle tehdit etti." Sııltaıılar ve Savaşlar,

""

s.

195.

"Ç,wuşlu Oğlan Üınınethapiste iken riiyasıııda Şah İsmail' i gördü. Şah ona gölii yüzerek

g eç me si ni ve kuı1ulınasını

salık verdi. O da öyle ya­

pıp kıııtuldn. Şah una Huy'da Yezidkaıı köyünü soyıwgal olarak verdi." Tekmi/etii'I-Alıbar·, s. 4�; Ravzatii's-Safeviyye, s . 196. "'"

Ceıx11ıirii l-Alıbllr, s. 123; Tekıııi/etıi'l-Alıbilr, s. 4 5; Hasan

Rumltı

ve

KadıAlııncdKuıniöncü kuvvetlerin başında Hüseyin Bey Lala'nııı bu­ lunduğunu kaydediyorlar. Alıseııii1-Tevôıılı, s. 123-145; Hiilasatii't­ Teviin"/ı, c. 1, s. 8g.

86


kumandasındaki öncü kuvvetiere Dulkadirli Kasım Bey gece bas­ kını yapıp Kızılbaşların bir kısmını öldürdü. Şah İsmail asıl kuv­ vetlerle gelince Dulkadirliler Turnadağı'na çekildiler Alaiiddevle Bey Osmanlılardan ve Meınlülderden yardım talep ettiyse de ce­ vap alamadı. Bununla birlikte Osmanlıların Yahya Paşa kuman­ dasında gönderdiği az bir kuvvet, Ankara yakınlarına kadar gel­ diyse de duruma müdahale etmedi '". Dulkadirliler zaman zaman dağdan inip baskınlar yaparak Kızılbaşiara zarar vermeye çalışı­ yorlaı·; ancak gerek Şah İsmail'in gözciilel "İ ve gerekse Dulkadir ordusu içindeki Kızılbaşların baskın haberini önceden ulaştırma­ ları yüzünden neticesiz geri dönüyorlardı. Şah İsmail savaşacak kimseyi bulamayınca3'' Alaüddevle'ye "Ala Dana" diye lakap takıp ülkesini baştanbaşa tahrip ettikten sonra3'" kışın yaldaşması ve yi­ yecek sıkıntısının baş göstermesi üzerine I Ioy'a dönmek niyetiyle bölgeden ayrıldı. Dönüşyolunda I Iarput\ı, Dulkadirlilerden aldı3"'. Şah İsmail, Elbistan 'da iken Akkoyunluların en önemli beyle­ rinden Diyarbekir valisi Musullu Emir Ilan""' emrindeki kalabalık bir Türkmen gnıbuyla gelip3", Diyarbekir şehrinin anahtarını v e R.Yiııa tıç, Dulkcıdirli lleyliği. s. 9 3 . 1'11

Habibü's-Siyer'cle üç gün sova� yapılılığı kayıtlıysa da eliğer Safevi kaynakları bunu doğnılaıııanıaktadır. (Hcıbibii's-Siyer,

c. IV,

s.488);

Habibü's-Siyeı'cle üç gün savaş oldu diye yazıyorsa cl a doğnı cleğilclir, söylendiği (bizim anlattığımız gibi) olmuştur." Ahsenü't-Tevô.ıih, s. 125. ,,.

Cevôlıirii'l-AiıbCiı·, s. 1 23 ; Tekmiletıi'l-A!ıbôr, s. 45; Alıseııü 't-Tevôri!ı,

s. 123-124; I!ülcısatii 't-Tev{wilı, c. I, s. 89; Tarih-i İlçi-yi Nizam:;alı, s. 34; Lubbiii-Teviırı!ı , s. 404-405; Habibii �s-Siyer, c. IV, s.487-4�9; Kısasıi '1-I!cıkwzi, c. I , s. 39 · Hiilasatıı t-Tevôri!ı, c.

I, s. 91; Fütıilıat-ı Şah!, s. 2 80.

"Musııllıı Türlmıcnlcıinclcn Emir Bey'in oğlu Gülabi Bey'in oğluydu. Al:koyıınlular zamanında uzunyıllar Diyorbekir eyalalelinin valiliğini yapnıı�lardı." 11/ısemit-Tevôri/z, s. 124. Musulltı Türkmenleri bütünüyle Şah Isınail'in hizmetine girmediler. Os­ ma nizların Doğıı Anadolu'ya biikim olmasmclan sonra konar-göçerlik yaptıkları salıada Bozulus Türkmenleri içinele yer aldılar. Bkz. Tufan Günclcız, llnadulıı'da Tiirkmeıı Aşiret/eri, s. 157-159.


Akkoyunlu sarayından intikal eden pek çok kıymetli mücevher i''' takdim edip Şah'a itaatini bildirdi. O aynı zamanda Şah İsmai l'in eşi Taçlı Begüm 'lın de akrabasıydı. Şah bu bağlılıktan memnuni­ yel duyup Emir llan'ı Mühürdar yaplı3'4 Diyarbekir eyaJetini ise Ustaclu Muhammed Han'a verdi'''· Şah'ın çekil mesinden sonra

Ustaclıı Mıılıanımed I-l an

Diyarbekir'e yöneldi. Musullu Emir Han'ın kardeşi Kayıtmış Bey, Diyarbekir'i Muhammed Han'a vermeye yanaşmayıp, Dulkadir­ lilerden yardım istedi. Kızılbaşlar şehre girmeyince açık alanda çadırlar kıırarak beklerneye başladılar. R u sırada bölgedeki Kürt­ lerin saldırısına uğrayınca Muhammed Han btmlan takip edip yaklaşık yedi yüz kişiyi öldürdü. Alaüddevle Bey, Sarı Kaplan lakaplı oğlu Kasım Bey ile Er­ d uvan Bey'i Diyarbekir'e yardıma gönderdi. Aııcak bunlar Kızıl­ başlada yaptıkları savaşta öldürülünce, Diyarbekir teslim oldu. Alaüddevle oğlullarının intikamını almak için oğlu Kör Şahruh 3"'

"Sultanlannhazinesindenintikal eden wl-i Böğrekve wl-i DeveGözü adlı iki b iiyük mücevher getird i. Şah'ın fermmııyla kırdılar ve parçasın­ dan yüzük yaptılar, gerisini hazineye kattılar." Ceur'ılıini 'I-Alıbar, s. 123; "Deve Gözü diye bilinen bir taşı hediye getirdi." Tekıııilelii'l-Ahbdr, s. 45; "l'adişah hazinesine ait olan biri I�1l-i Böğrek olmak üzere iki taş

hediye etti. Şah bıuılanıı parçalanmasım enıretti." Hidasat ü t-Tevarilı,

c. ""

I,

s.

go.

"Erzincan ve Çemişkezek yolculuğundan Haleb'e dönerken ve Kalıire Sultanı'na tabi şehirlerden olan Malatya'da ikame\ ettiğim esnada ismail'in, en büyük taraftarlarından biri olan Emir Bey' i gördüm. Boy­ mında elmas ve yakut ile süslenmiş iki kat altın zincir olup bunlara İsmail'in mührünü asmıştı. Bu durum, Şah'ın bu kişiye olan yiiksek iti­ madının bir göstergesiydi. İsmail bir şeye mühür vu rmak istediğinde, bu işi yapmak bizzat Emir Bey'in vazifesiydi." Sultanlar ve Savaşlar, s, 197-

'"

Lubbü t-Tevarı'h, s.

405; Taı·ih-i İ/çi-yi Nizaııışalı, s. 3 4 ; Teknıı'lelü1-

Alıbilr, s. 45-46; Ahsenii't-1evilrilı, s. 124, 125; Cevôlıir·iil-Ahbdr, s. 123; Tar·ih-i Cihan-ara, s. 270.

88


ve Ahmed Beyi yine Kızılbaşiann Üzerine gönderdi. Fakat btm­ lar da öldürüldüler (1513)'-"' · Şahnıh\ın oğullarından Mehıned ve Ali Beyler esir edilerek Şah İsınail'in hizmetine gönderildiler m. lJstachı Muhammed Han daha sonra Uıfa yakınlarında Meın­ lük kuvvetleriyle çarpı�tı. Az bir kuvvete sahip olmasına rağmen, Meınhikleıi hezimete ugrattı. Bu gelişmelerden kısa süre sonra Safeviler ile Dulkadirliler arasında sulh tesis ulunduğu ve Şah· İsmail'in Alaüddevle Bey' e gösteıişli bir çadır hediye ettiği tespit olunımıştur"'"·

Bağdat'ın Alınması Azerbaycan, Irak -ıAeenı, Kirınan ve Diyarbekir'de hakimiyelin tesis edilmesinden sonra Şah İsmail, Irak-ı Aral/m en önemli merkezi olan ve Akkoyunlu emirlerinden Pünıekli Barik Bey'in hakimiyetindeki Bağdat' m aImmasma karar verdi.

ısoS

yılının baharında Yasavni Halil Bey'i Bağdat'a gönde­

rerek Barik Bey'den şehri kendisine teslim etmesini istedi. Ba­ rik Bey adamlarına kızılba�lıklar giydirip Şah'ın elçisini göste­ rişli bir şekilde karşıladı. Bununla kalınayıp Ebu İshak Şireci'yi Şah'a göndererek bağhlığıııı bi ldirdi. Şah İsmail, hiçbir beklen­ ıisi olmaksızın hizmete girdiği zaman onun sadakatinden emin olacağını bikliıince korkuya kapılıp şehri tahkim etmeye başladı. Şii uleınadaıı Seyyid Muhaııııned Keımıne'yi bir kuyuya hapsetti. "''

Tarilı-i İ/çi-yi Nizumşu!ı, s. 34; Hii/asatu t-Tevfırilı, c. I, s. 91, 94; Tekmiletii'l-Aiıb{ır, s. 46; " Kör Ş ahruh, Ahmed Bey, Kayıtmış Bey, Ürk­ nıez Bey ve 50 kadar aşiret reisi esir edildi. Dul kad iroğullan öldürüldü." Alıscııii't-Tevdrilı, s. 125-126, 139, 140; Cevdlıirii'l-AiıbCır, s. 123.

"'

R.Yiııaııç, Dulkadir Beyliği, s. 95- DulkacliroğluAli Bey. Safevi Devleti'nde

önemli görevlere yiiksclcli. Ancak

oıııııı Şiiliğe olan bağlılığı

man inandırıcı olmadı. Nitekim Kanuni nin Irakey11

seferi

hiçbir za­ sır asın da

Osmanlılarm tarafına geçti. Tarilı-i llr,'i- yi Nizamşalı, s. 124-126. R. Yinanç, Dıılkadir Beyli_iji, s. 95-


Yiyecek-içecek depolayıp kalenin sağlaınlığıyla övünmeye başladı. Ancak Şah İsınail Bağdat üzerine yürüyünce elireniş göstermeyip Haleb'e kaçtı329 Oradan Osmanlı ülkesine sığındı'JJ".

ısoS yılının Ekim ayında, Şah İsınail herhangi bir direniş görmeden Bağdat'a girmesine rağmen, kadınlar ve çocuklar yü­ zünden şehri terk edeıneıniş olan Tiirkınenlere katliam yaptı3 ıı. Böylece son 1\kkoyunlu eıniri de hertarafedilmiş oldun·. Bank Bcy'inkuyuda hapsettiği Muhammed Keınunc kurtarı­ lıp Necefve etrafındaki bazıyerleıin tevliyeti ona veıildi. Bağdat'ın idaresi Talışlı I ladiın Bey'c bırakıldı • u Kızılbaşlar Şah İsınail'in eınıiyle Küfe'deki Ebu I lanife'nin türbesini yıktılar; mezarını açıp kemiklerini yakıp, küllerini et­ rafa saçtılar. Bölgedeki Sünniler, On İki İmam Şiası'na bağlan­ dılar334. Bağdat'ın zaptından sonra Şah İsmail, başta I lz. Ali olmak üzere Hz. Hüseyin, İmam Musa Kazım, İmam Muhammed Taki ve diğer din büyüklerinin mezarlarını ziyaret edip, har ab olmaya yüz tutmuş olan türbelerin tamirini eınretti. Fırat ırınağından Necefe su getirilmesi için İlhanlılar zamanında yapılmış ama za''"

Teknıiletii'l-AiıbCıl', s. 46-47; CevCılıinı 1-AiıbCıl', s.

"""

Pürnekli BarikBcy Çaldıran savaşında I . Selim'in ordusundaydı. Azer­

124.

baycan dönüşünden bir müddet sonra kör oldu ve öldü.

Nısenii't­

Tevari/ı, s. 198. ""'

'Türkmenler. Şalı'ııı emri ile Ruıııhı Div Sultan tarafından çocuk, kadın ve yaşlı ayrıını yapılmaksızın katledildi. Öyle ki Dicle nehri kıpkırınızı aktığı gibiBağdat günlerce cesed koktu." Tarilı-i Jlçi-ı;i Nizamşalı, s. :ı s : "Şah Bağdat'a girince bütün Pümeklerin öldürülmesini enıretti. Kızıl­ başlar bunların pek çoğumı öldürdüler." Alısenii't-Tevarilı,

s. 136-137. Tahkiki der Tarilı-i Iran Asr-ı Safi<vi, (Fars'"' trc.A.Gaffariferd­ M Araın), Tahran, s. 1382/2004, s. 86. = Alıseniı t-Tevcirilı, s. 136-137: Tarilı-i İ/çi-yi Nizanışa/ı, s. 36; Kısasii'I­ Hakaııi, c. I, s. 40, 41. '"" Tarilı-i İ/çi-yi Nizamşo/ı, s. 37R.Savory,

90


ınanla kullanılamayacak hale gelmiş olan kanalları tamir ettirdi. Çocukluğunda, Lahican'da iken bizzat istinsah ettiği Kur'an-ı Keriın'i Hz. Ali'nin türbesine hediye etti315•

Muşa'şa'alar Üzerine Harekat Bağdat'm fethinden hemen sonra Huveyze, gulat-ı Şia'dan sa­ yılan Muşa'şa'alardan alındı"'"· Dizful ve Şuşter hakimleri Şah'a hediyeler getirerek bağlılıklarını bildirdiler. Küçük Lar hakimi Me­ lik Rüsteın, Şah İsınail'e itaatini bildirince Hürreınabad ve Kü­ çük Lar un idaresi yine ona bırakıldı. Lala Bey, Dede Bey ve M ir Necnı-i Gilani, Karamaalu Bayram Bey Huzistanbölgesinin zap­ tım tamamlayıp Kuhgiluye üzerinden Şiraz'a ulaştılal"'m.

Yeni Tayinler 1508 yılında yapılan bazı tayinler Şah İsınail 'i n yakın çevre­

sine karşı tutumumı yavaş yavaş değiştirmeye başladığını düşün­ dünnektedir. Bu cümleden Necm-i Gilani vezarete getirilip onun ınührünün bütün emirlerin mührü nün üzerine vunılınasını, Kı­ zılbaş reisleıin maliye işlerine kanşınaınalarını eınretti338• Böy­ lece idari işlerle askeri bürokrasiyi birbirinden ayınnaya çalıştığı söylenebilir. Ancak bu tayinle merkez bürokrasisinde Türklerin gücünü büyük ölçüde zayıflattı. Öte yandan Emirü'l-üınenılık (Emir-i Divani) Lala Hüseyin Bey'den alınarak Sofracı görevini yürüten Ustacin Muhammed m

"'''

Gulaın Server. Tarilı-i Şah ismail, s. 86; Tarih-i İlr;i-yi Nizamşalı. s. 36. "Buradaki sapık mezhep Muşa'şa'alarııı

Aiıbilr. " ·' "

47.

kökü kazındı."

Tekmiletii 'l­

Ravzatii 's-&ıfeviyye, s. 214 vd.

Tekmiletii'l-A!ıbilr, s. 47; Cevalıiriı'/-Ahbdr, s. 124; Tcn ·ilı-i İlı;i-yi

Ni­

zamşa!ı, s. 38; lliilasatıi't-Tcvarilı, c. ı. s. 94; A!ısenii 't-Tevilı'i!ı, s. 138; Kzsasii'l-Hakani, "'"

c. I, s .

41.

Hiilcısatii 't-]evari!ı, c. ı . s. g6; Tekmiletii'I-A!ıbiir, s. 46. gı


I-Ian'a verilip bu görevi uhdesine aldıktan sonra ona Çayan Sul­ tan denildi"'"· Kazvin, Sovuhbulağ, I Iar, Save ve Rey hakimliği ise Dulkadirli Dede Abdal Bey'den alınarak Şamltı Zeynel Bey e ve­ rildj:w•. Bu görevi ile o da ''han"'"'' unvanına kavuştu. Bu değişik­ likler Kızılbaş reisieri arasında kırgınlığa sebep oklu"4'. Emirlik ve vezirlik m<ıkamlannda bulunmuş olan Kadı Muhammed-i Kaşi, Mir Necm-i Gilani ilc anlaşmazlığa düşünce onun tavassutuyla uy�'l.ınsuzhareketlerde bulunduğu gerekçesiyle idam edildi143• Ayııı yıl, ordu Tebriz'den lloy ve Salmas tarafına giderken Hamane mevkiinde Şeyh Necm-i Gilani öklii. Yeıine Yar Ahmed-i İsfahanı atandı ve ona "Necm-i Si\ni" lakabı veıildi. Safevi Devleti'nin ilk kuruluş yıllarından itibaren devlet ör­ gütlenmesinde Kızılbaşların belirgin bir ağırlığı vardı. Daha çok askeri sınıfı temsilen görevleri paylaşan Kızılbaş reisierinin bir ]Gsmı saı· aycla, Korçu, E�ik Ağası, Sofracı, Yüzbaşı gibi unvanlarla asked bürokrasiyi bir ]asım ise eyaletlerin idaresini uhdesinde bu­ lundunıyordü1H. Eyalct idaresinde gürevlcndirilenler I-Ian ve Sul­ tan unvanı taşırlardı. Hakimi bulundukları bölgelere kendilerine kan bağı ile bağlı aşiretlerie giderlerdi. Buralar kendileıine "tuyul" olarak verildiğinden bölgenin vergilerini tahsil etmek yoluyla aynı zamanda ekonomik güce de kavuşurlar ve buna bağlı olarak emir­ leri altındaki -ya da kendileıine bağlanını� olan- askerlerin gcçiDiyarbekir hakimi Ustaclu lV!uhammcd Han ilc isim benzerliği buhın­ nıaktadır. Cevôhirü 1 tlh bar, s. 125; Tarih-i İ/çi-yi Nimmşalı, s. 37, 38; Alısenü "t­ Teuarilı, s. 145; Tekmiletit 7-Alıbôr, s. 148; Hiilcıscıtii't-Tevcırilı, c.

L s. ıoo.

1 Jan ve Sultan, Safevi idare sisteminde en yüksek askeri nıakaıııı i�gal

edenlere verilen unvanlsrdır. '""

"Bu yüzden Lala Bey ve Dede Bey'de itibar kalmadı." Ceviılıirü l-Ahlıdr, s. 1:.!.5.

:ı4:ı

Tekmiletii'I-A!ıbr'ır, s. 48. Anonim, Tezkiretil 1-Mıiliik, (ıwşr. Scyyid Muhammed Dcbirsiyaki),

Tahran 1378/2000, s. 4 vd.

92


mini temin ederek güçlerini artırabilirlerdi. Bundan dolayı idare etmek üzere kendilerine tahsis eelilen bölgelerin ekonomik gücü aynı zamanda onların (I-Ian veya Sultan) itibarıyla da doğnı oran­ lılı aclcleclilircli. Bu yönüyle Akkoyunlu askeri yapısı aynen devam t•.tmekteycli. Devletin düzenli askeri gücünün olmayışı sebebiyle, l ıerlıangi bir problcnıin ortaya çıkınası halinde Kızılbaş reisierinin askerleriyle birlikte müdahalesine ihtiyaç cluyı.ılcluğunclan, onlar devlet içinde veya rakiplerine karşı güçlerini her zaman muhafaza eclebiliyorlarclı. Buna ımıkabil Şah'a tam bir teslimiyet içinele bağlı olmaları yüzünelen mutlak otorite salıibi olarak görclüUeri Şah'ın emir ve yasaklarının dışına çıkamazlardı. On un tarafından güçlü lıir ik bal ile öclüllendirilebildi!Jeri gibi, kısa zaman sonra idam ilc sonuçlanan ceza ilc ele karşıla�abilirlerdi. I Ier iki durumda ıla "Mürşicl-i Kamil"in emrine karşı çıkmak söz konusu değildi. Safevi Devleti'nin sivil bürohasisi genellikle Tacikleıin (=Fars veya İranh eliğer yerli unsu rlar) elincleycli. Bunlar içinele Tebriz, Kaşan ve İsfahanlılann zamanla etkin! ikieri hissedilmeye başlandı. ( ;erçi Hasan Rurıılu, İ skender Bey-i Türkmen, Budak Münşi-i l(azvini, Abdi Bey-i Şirazi gibi Türkmen kökenli ıııiinşiler ele si­ vil bürohatlar

arasında

bulunuyorlardı, ancak bunların sayıları

ehemmiyet arzeelecek oranda değildi. İdareeleki böylesine bir bö­ l iinmüşlüğün temelinde Türklerin askerlik, Taeikierin ise bürok­ rasİdeki tarihten gelen tecrübelerinin etkisi büyük tü. Bu iki ke­ sim arasında zaman zaman meydana gelen çatışmalar, kavmi

laassuptan değil, kişisel menfaat, makam ve ınansıp elele etme sevdasından kaynaklanıyordu. Kaldı ki bu tür mücadeleler Ta­ eilderin veya Türklerin kendi aralarmda da sıklıkla meydana ge­ liyordu""· Şah İsınail b n tür çatışma cluruııılarıncla etkisi altında :'4"

"1509 l\.1ayıs'ında eınlrlik ve saderet makaınında

bu1unup aynı za­

nıanda Yczdı Kaşan ve bir ara Şiraz hcikin1i olan Kadı Ahıned-i Kaşi, Mir Necnı-i Gilaııl'ııiıı clüşmaıılıgı yüzünelen öldürüldü" Tekmiletii'(­

A!ıbcır,

s. 48.

93


kaldığı, ya da haklılığına inandığı tarafın yamnda yer alıyor, ha­ kem rolü üstlenmiyordu. Buna ilave olarak, her türlü tayin, na­ kil, azletme, makam ve mansıba yükseltme, unvan venne veya alma gibi işler görünürde Şah tarafından yapıldığından Kızılbaş­ ların elinde olan askeri bürokrasi ve Taeikierin elinde olan sivil bürokrasi, geliri ve itibarı yüksek olan taşra idaresine nazaran daha ehemmiyetli sayılıyordu.

Şirvan Seferi Şah İsmail, Tebriz'deyken Şeyh Şah'ın Şiıvan'a giderek hnlkı ayaklandırdığı, La la Hüseyin Bey'in temsilcisi olan Şah Geldi Ağa'yı bölgeden çıkardığı haberi geldi. ısıo yılında kış mevsiminin hemen başlarında Şiıvan üzeıine sefer d üzenlendi. Şeyh Şah, Safevi or­ dusunun karşısında d uramayarak Baygurd kalesine çekildi. Bnkü, Şabran, Şamahı yeniden hakimiyet altına alındı. Derbend şehri mukavemet göstemıeye çalıştıysa da Şah İsmail bizzat şehri ku­ şatarak teslim aldı. Derbend bölgesi Mansur Bey'e, diğer Şirvan şehirleri ise yine Lala H üseyin Bey'in idaresine bır;.ıkıldı346• Şirvan dönüşünde Şeyh Haydar ııı mezarı sökülerek kemikleri Erdebil'e getirilip, atalarının bulunduğu hazireye defnedildi H'.

Özbeklerle Savaşlar Şah İsmail, ısoı yılında Akkoyunlu tahtına oturduğu sırada, Doğu da Özbekler, Şeybek Han'ın önderliğinde Horasan da dahil olmak üzere M averaünnehr'i zapt ederek Safevi topr;.ıldarına komşu olmuşlardı"•". Şeybek Han'ın hakimiyet sahasını İr;.ın'ın -•••

"4'

Alısenıı t-Teuarilı, s. 143 vd. Tekmiletiı'l-Aiıbdr, s. 48; Ceualıinı1-Aiıbilr. s. 125; " Çokwıııan geçmesine rağmen mübarek vücudu henüz clagılmamıştı."A/ısenıi't· Tevaı·ilı, s. 144.

"4"

Tarilı-i İlçi-yi Nizamşa!ı, s.38; Mirza Muhammed Haydar Doglat, Ta­

rih Reşidi, 94

(neşr. Abbaskulu Galfari-ferd), Tahran 1383/2005, s. 363.


iç kesimlerine kadar genişletme niyetini belli etmesi ve Kirman·a

saldırarak yağma ve talanda bulunması üzerine14• Şah İsmail ona bir elçi göndererek ülkesine zarar vermemesini, kendilerinineski lilkeleri olan Maverünnehr ile yelinmesini ve İran'ın bir parçası ve İran sultanlannın mülkü olan Horasan bölgesinden de çekil­ ınesini istedi"'"· Özbek ham, Safevi elçilerine, Şah İ smail'in niçin Şiiliği ihdas ettiğini, sahabeye niçin küfrettiklerini sordu. Onlar da, Şia'nın hak mezhep olduğunu, yüzlerce iilimin soo ciltten razla eser yazdığım, Nasreddin Tusl'nin Hülagu Han gibi hüküm­ darlardan itibar gördüğünü, Muhammed Budabende'nin Şeyh Mutahhar-ı Hılli'ye saygı gösterdiğini anlatıp, Şah İsmail'in Pey­ gamber soyundan olduğunu ve bir padişah ile savaşa giııneden önce ona nasihat ve tenbih için elçiler gönderdiğini söylediler. Şeybck Han "Sanki ben kCijir miyim de bana nasihat ediyorsu­ nuz?" diye kızıp elçilik heyetirri huzurundan kovdu. Hemen ağır

bir dille mektup hazırlayıp Şah İsmail'e yolladı"'· Şeybek Han mektubunda, ülkeler feth etmenin Tanrı tara­ fından kendi soyuna bağışlandığını, padişahlığın babadan oğla kalan bir miras olduğunu söyleyerek, asıl niyetinin Ka'be'yi ziya­ ret etmek olduğunu, bundan dolayı Ka'be yolunun hazırlanrrıa:ı40

Tckmi/etii'I-Aiıbô.r, s. 4 9, 50. c. 1, s. un; Ceviilıirii 1-Aiıbiir, s. 126. Cevalıini 1-Alıbdr, s. 126. Şeybek Han ile Safevi elçileri nin mulakatı benzer ifadelerle Hiilasatii't-Tcvarih'te de yer alır: "Siz temiz Şia fır­ kasını, m il le t-i naciyeyi sonradan tiiremc mi sanıyorsunuz? Siz galiba bu meseleye vakıf değilsiniz. Çiinkii m ci ct chi d ve u lemadan üç yüz­ dört yiiz kişi bu mezheptendir ve viizlerce eser yazm ışlardır. Burada bu mezhep lıak olarak tarif edilmiştir. B u nl ardan biıi de Şia'nın bii­ yük iliimierin den Hoca N asireddin Muhammed Tusi'clir. Sizin ecdeli­ niz H ulagu ona bağl ıydı ve Şia'yı istiyordu. Sultan Muhammed Olcaytu Şia ıniictehidi olan Şeyh Ce nıalcddin Mu tahhar-ı Hı ili ilc sohbet etti. Ehl-i Sünnet ve Cemaat ki taplarında da bu mezhep haktır . Btmlan size lıatırlatayını, dedi " Hiilasatii 't-Tevarilı, c. I, s. ıo�-ıo8. Iliilasatii't-Teviirih,

"'

95


sını, kendi adına hutbeler okunmasını ve sikkeler kesilmesini, vergilerin hazırlanınasını ve Şah İsmail'in de tahttan çekilme­ sini, aksi takdirde nerede direnecekse orayı açıklamasını bildi­ ıip açıkça tehdit etti 15'. Şeybek Han tarafından gönderilen bir başk<ı mektupta ise Şah İsmail'in soymmn derviş olduğu, deıvişlerin sultanlık peşinde ol­ malarının gelenekiere uymadığı:ıe:ı, üstelik annesinin Uzun Hasan ın kızı olduğu hatırlatılarak, ülkeleıin anneden değil babadan m iras kalacağı alaycı bir şekilde dile gctiıildi""· Ona mektubun yanı sıra keşkül ve asa göndererek babası ve dedesi gibi dervişlik yapma­ sını, değilse başının kaygısına kalmasını bildirdi""· Bu sıralarda Şirvan'da kışlakta olan Şah İsmail, Şeyhek Han'a kendisini öldürmek üzere yola çıktığını bildiren bir mektup gön­ derip'"r', bölgenin idaresini yeniden Şeyh Şah'a bıraktıktan sonra Horasan tarahna yöneldi. A'iker toplamak amacıyla her tarafa adamlar gönderdi :ı'". Sultaniye ve Rey üzerinden Damgan a ulaştı. Damgan hakimi ve Şeybek Han'ın damadı olan Ahmet Sultan şehri boşaltarak Herat'a, Esterabad hakimi Ahmed Kankarat ise Harezm tarafına kaçtı. Danıgan. Hezarcerib, Esterabad ileri ge­ lenleri Şah İ smail' i karşılayarak itaatlerini bildirdiler. Bu cümle­ den Cürcan hakimi Muzaffer Bitikçi de Safeviiere bağlandı:J5"- Şah Tarilı-i İ/çi-yi Nizanışah s. 38; Alıscnii 't-Tcm1rilı, s. ı45. "Herkesin b:ıbasıııııı ıııesleğiııi yapıımsı ııygıııı olur.. Oğlan babasının işini yapar kızlar annesinin." Tarih-i Reşidl, s. 363. Hiilaslii't-Tcviirilı, c. u.ı

I, s. 104; Tarilı-i Neşidi, s. 363

"Eğer babanın dunmıunu unuttuysan hatıriatmış olayını. Eğer salta­ nal gölgesine ayak basacaksan başıııın ı;aı·csiııc bak." Tarilı-i Reşidi, s. 363-364.

""

Tarilı-i Rcşidi, s. 364.

Ruınlu Div Sultan , Ustaclu Çay an Sultan. Rıımlıı Baclnıcan Sultan, Şamlıı Zcyııel Han , Talışlı Miı7a Muhammed, Musııllıı Emir Han bulııııııyordu. Hiilasatii't-Tevc1rilı, c. I, s. ıog. Ş:ılı İsmail'in ordusunda

"'"

T<ırilı-i i/çi-yi Nizamşalı. s. 48-49; Ravzatiı's-Safeviyye, s. 318.


daha sonra Tus'a (Meşhed) giderek İmam Rıza'nın türbesini ziya­ ret etti. Dönüşte Nesa ve Abivercl'i ele geçirip Merv'e yöneldi. Şah İsınail'in geldiği habeıi yayılınca Şeybek I lan, Tiirkistan'a ve De�t-i Kıpçak'a haberler göndererekyardım talebinde bulundu. Ancak bu yanlımlar ulaşmadan Şah İsınail yaldaşınca I-Ierat'ı bı­ rakarak Meıv'e çekildi, şehri tahkim etti, kale ve surlan sağlaın­ laştırdı"5". Öncü kuvvetlerle Merv üzerine yollanan Avşar Dane Muhammed, Özbekler tarafından pıısuya diişiiriiliip öldiiriildii3'"'.

22 Kasım

15 10

yılında Safeviler Meıv önlerine geldiler. Şehir kıı­

şatıldıysa da ele geçirilemedi. Safeviler çekiliyenmış gibi yaparak Şeybek Han'ın şehirelen çıkmasını sağladılar. Merv yakınlarında yapılan biiyük savaşta Şeybek Han öldiiriildii'''' . Keza Özbek or­ dusunun bütün ileri gelenleriyle birlikte on bine yakm asker de savaş meydanında kaldı"'' '. Diğerleri hızla Maverünnehr'e çekildi­ ler. Böylece Horasan bölgesi bütünüyle Safeviierin eline geçü. Şeybek Han'ııı başı kesilerek kafa derisi yüzühip içine saman delduruldu ve Osmanlı padişahı II. Bayezid'e gönderildi. Kafata­ sına altın kaplanarak Şah İsmail'e kadeh yapıldı'""· Eli ise kesi­ lip, bu mücadeleler sırasında Şeybek I-Ian'a destekveren Mazen­ daran hiıkiıni Aka Riisteın Ruzefzun'a gönderildi""". 3·J9

Ta1'ih-i Rcşidi, s.

��64;

Tarih-i ilri-yi 1Viznnı.şnh, s.

48-41); ffülrısrıtü't­

Tevürilı, c. L s. !Ol). :Jhn

,..

,.. :ı<>:ı

'Jr'4

Cevclhi1'ii'l-Ahhc1r, s.

127.

49, so; Tarilı-i İlçi-ıJiNizamşalı, 46-53; Cev{ilıiı·ii'l­ JII ıb rır, s. 127, 128; Ilohlcbeı·in, s. 1 96 , 197. Tarilı-i Reşic/1, s. 365 Cevc1/ıin'i'l-lllı/Jilr, s . 128; Torilı-i llçi-yi Niwmşalı, s. 54-55; Alısenii'­ Tcvôrih, s. ı6ı, 163; ffiilosatü't-Tevclrilı, c. lı s. 113. Mazcnd�1ran biikimi Aka Rüstcm Ruzefzmı Şah İsmail'in Horasan sc­ fcrindcn iınce Şcybck Han'ı desteklediğini ifade etmek iizer·e "Benim elim Şevbek'in etcğindc'" demi�ti. Şcybck Han öldüriiliince eli kesilerek Ak" Riisteın'e gönderildi. Elçiler Şeybc k'in elini Aka Riistem'in eteği­ nin dibine attılar. Sen "Ilen im elim Şcybck ' in ctcğinde demişti n. şimdi Tckmiletu1-Aiılıüı·, s.

97


Şah İsmail, Merv'e giıip halinn canının bağışlanae<ığını bil­ dirdi365. Şeybek Han'ın vezirlerinden Hoca Muhammed Surh, Merv'in anahtmını getirip, Şalı'a biat etti"'''. Şeybek Han'a ait hazineler Kızılbaşlar arasında paylaştırıldı. Merv'in idaresi daha önce Kazvin, Rey ve çevresinin hakimliğinden aziedilmiş alan Dede Bey'e verildi""7 Şah daha sonra I lerat üzerine yürüdü. Şeybek Han'a yardım için gelmiş olan Ubeyd Han, Şeybek Han'ın ailesini de yanına alıp şehri boşalttığından savaş yapmadan şehre girdi''''". I-Ierat'ta ahali Şiiliğe davet edildi. Hutbenin On İ ki İmam adına akunma­ sını, Hz. Aişe, Hz. Ebubekir. I-Iz. Ömer ve I-Iz. Osman'a lanet ve kiifrerlilnıesini

istedi. I-Iafız Zeyneddin minbere çıkıp, talep edile­

nin aksine küfür etmeyeceğini ve lanet okumayacağını bildirince feci şekil dı> öldürüldü3"". Keza I Ierat şeyhiiiislamı Seyfeddin Ahoınııı eli senin eteğinde" dediler. Al<a Rüsteın korkurlan lıastalandı. Bir yıl soma da öldü.

Tarilı-i llçi-yi Nizam.a!ı, s. c. I, s. 1!4.

54; Alısenü't-Tevôrilı, s,

163; ; Hülasatii't-Tevôrilı,

"'

"Mef\·!ilere kat li anı yapıldı." Tarilı-i Reşidi, s. 366; "Meıv i iç gün yağ­ mal andı." Lırbbü't-Tcvarilı, s. 409.

"66

'"'

"Çünkü o Şil idi." Hülasatii't-Tcvarilı, c. I, s. 113. Tekmilctii'l-Alıbar, s. 5 0 ; Terri/ı-i İ/çi-yi Nizamşa/ı, s. 54; Cev&lıirü'/­ Aiıbaı·, s. 129; Alısenü't-Teviirilı, s. ı61; Hiilasatii't-Tevôrilı, c. I, s. 113.

""

Tm·i/ı-i İIçi-yi Nizwıışalı, s. 54; Tarilı-i Reşidi, s 366.

36•

"Herat ileri gelenlerine canıide toplanma ları, lıutbc okumaları, Ashab'a ve Hz. Aişe'ye kiifretıııcleri söylendi. İleri gelenler canıide toplandılar. Kendilerinden istenilen şeyleri duyııııca ses çıkarmadılar Hatip Hafız Zeyneddin 'i minbere çıl<ardılar. O lıaınd n se na okııdulcıan sonra asha­ bın tarifine

sıra griince

dindarlığı ''e yiğitliği ağır bastı: Yıllardır e/ıl-i

siinnet ve cemaate uygun olarcık hutbe okudımı. Bzıgiln ise öm11imiin güneşiyaşlı/ık gırnılıwıa ır/aştı. Eğer sabahleyin lıayattcı olırrsam, bu ölçiisiiz kiıfiir/erle yeni hayatımı nasıl devam ettireceğinı. Hele /ıele ömrüm yolun sonuna gelmişken bu kiıfür/er ne işime yarayacak de­ dikten sonra, eskiden olduğu ı;ibi asb;ıbııı isimlerini taziııı ve tekriııı etti. Lanet Kızılbaşlar hemen gelip Hafız'ı minherden aşağı çel<tiler,

qB


med de On iki İmam adına hutbe okurnayı reddedince I lerat pa­ zarında yalularak öldürlildü

17".

Herat'ın idaresi daha önce emirii'l-ümeralıktan aziedilen Lala Hüseyin Bey'e bırakıldı .ı". Seınerkand'ın idaresi ise Ustaclu Sufioğlu Ahmet Sultan'a verildi:<". Böylece Şah, görevden alma­ lardan dolayı Kızılbaşlar arasında yaşanan küçük kırgınlıkları gi­ dermeye çalıştı. parça parça ett ile r." Tarilı-i Reşid1, s. 366-367; Fiitiilıat-ı Şa/ı1, s. :l49: Bıı olay a hizzattanık olan ve o sırada

canıide bulunan Zeyneddin Mah­

nnıd Vasıf(nin na klettiği ne göre: "Fctihni\nıe'de sahabeden on yedi k i­ şiye kiifiir ve lanet okunınası emrine gelince Hafız Ze}1ıeddin, Şeyhii­ Iislam ve di�er ileri gelenlerin

bulundu�u tarafa

baktı. Şcyhiilislan A

Hafız, fitne çıkarma, kıı/lcımı kanım boş yere akıttımıa, ııe söylezız·­ yorsa okzı, dedi. Ha hz l a net bölümünden yaklaşık on satır geçti. Kulu Can sini rl enip :

Bu adam kim ki Şa/ı'zzı emriı>! hıyanet ediyor? dedi . Ha­ fız Hasan Ali : Bu adam nasıl lanet okusım, kendi adı Zeyzıec/dizı Ebu­ beki,., babasımn adı Şerefix/din Dımımı'dır dedi. Emir Muhammed Emir YLısuf: Ey I /czfU; sen ne bedlmlıt /n'risizı! Niçin yalan söylüyor­ sım? Onun adı Zeyzıeddin Ali'dir, dedi. Molla Yadigar Esterabadi: Ey Emiz· Mu!ıwmlled kime yağez/ık ycıpıyorswı, Hajiz Hasazı Ali doğru söylüyor, d edi ( ... ) Kızılba�lar onu minherden çekip parça parça ett i­ ler." Zeyneddin Mahmud Vasıli, Bedayiii'/-Vekayi, (neşl'. Aleksandr llelderoi), T<ıhran 1350/1972, c. ll, s. 248-249. '""

"Eıtesi gün Şeyhülislanı'ı çağll'dılar. Şah İsmail, Şeyh'in karşısına ge­ çip: Şeyh sen bilgin bir adamsm, ne yazık ki, yanlış yoldasııı, gel ve aslıaba lanet oku, Şia mezlıebizıi seç, d edi. Şeyh: Ey oğul, sen dini ne samyarsım da bana yol gösteriyorsun Bu kcltir ve katiedilmeleri va­ cip olazı !ıalk, seni b" bedbalıtlığcz siiriikledi. . . Sen bu mezhepden bizim doğru dizıimizc dön, dedi." Tariiz-i Reşidi, s. 367; "Her at şeyhülislam ı Sünni olduğu için öld ürül dü " Tekmiletii'l-Alı!Jôr, s. so; Cevalıirii'l­ Ahbôr, s. 128; Tari!ı-i İ /çi-yiNıiamşalz, & 55; Aiı.<emı'-TevCırilı, s. 163; Hii/asatii't-Tevarilı, c. I , s. 113; Fiıtu!ıat-ı Şa/ıi, s. 349·

'"'

Cevillıirii 'l-Alıbôr, s. 128; Tariiz-i İ/çi-yi Nizazıışczlı, s. 55; Lubbii't­

""

Hülasatii't-Tevarilı, c. I , s. 115.

Tevarilı, s. 411; Habibzı's-Siyer, c.

IV, s. 5 1 6 ;

Kısnsii'I-Hakazıi, c. I, s. 43·

gg


Şah İsmail, Herat'tan aynlıp Maveraiinnehr'e yöneldiğinde Ubeyd I-Ian ve Timur Sultan'ııı elçileri ağır hediyelerle gelip Şah a bağlılıklarını sundular. Şah onlara iltifat etti""'· Belh, Andhod, Şabergaıı, Çiçektov, Meymene, Faryab, Morgab ve Garcistan'ın idaresi ise Karamanltı Bayram Bey'e bıraloldıktan sonra loşla­ mak üzere Kum'a d öniild ii·""· Burada iken, Horasan bölgesi­ nin fetbini tebrik amacıyla Mısır sultanı Kansu G i'ıri'nin ve Os­ manlı sultanı I I . Bavezid'in elçileri gcldi"75. Kısa bir süre sonra Anadolu'da Tekelii Şah Kulu Baba'nın ayaklandığı ve İran'a yö­ neldiği haberi geldi ri". Artık Safeviler merkezi İran'da zayıf malıalll l ıanlıklarla uğ­ raşmaktan çıkıp, Doğu da ve Batı'da güçlü devletlerin komşusu durumuna geldiler. Böylece zayıf ve savunmaya öncelik veren yerel güçlerin yeıini saldırgan, biiyük ve kuvvetli ordular alnıaya başladı. Safeviler zaten düzensiz, bakımsız, modern silahlardan yoksun ve sadece iyi savaşçılığı ilke edinmiş ve neredeyse on )11clan fazla zamandır fiilen savaşmakla olan asker lerini, yavaş ya­ vaş eıitıncye başladılar. Üstelik Ba tı/Osıııanlı sınırının tanı ola­ rak tesis edilmemiş olması, bölgeyi bir müddet dahi olsa kendi haline bıraktığı gibi, Osmanlı ülkesinde meydana gelen olayları takip edebilmek için de kuvvet ayırmaları icap ediyordu. Buna :m

"Şah İ smail, Maveraünnehr'in fethi amacıyla Heraftan çık ıp, Far­

yalı taratma yönelince, Özbek Hanları ordunun geldiğinden haberdar olunca, babasının katli n den sonra Scmcrkand'a hfıkim ol an Tilnur Han, Buhara'da hükümet eden lnn�yd Han ve Kermırıe ve çevresinin lı� kimi olan Cam Be k Sultan birbiıiylc müşavcrcdc bulundular. Şah'ın

1\ıııu­

deıya geçmesi halinde Maveriiıuıdır ve Türkistan'da Ö zbek kalıııaya­ cağııı ı bildiklerinden Şah'a aman dilcıııcyc ve bağlılıklarını bildirmeye

karar verdiler. Habibıi's-Siyer, c. IV, s. 519; Tekmiletii'l-Aiılıôr, Alıseııii 't-Teu{ır·iiı, s, 163, 164. :P..

Ahsenil't-TeuQr'ih. s, 164.

"'''

Alıseııiı 't-Tev<lri!ı, 164.

HClbibıı's-Siyc�·. c. IV, s. 521.

100

s. so;


mukabil, Diyarbekir'deki Ustaclu Muhammed Han'ın küçük -ama başarılı- bir kuvvetinden başka bölgede denetim sağlayacak du­ nımda değillerdi. Üstelik Kürt reisierinin Şah İsmail'e -ve tabii olarak Kızılbaşlığa- olan sadakatleri de her zaman şüphe götür­ ıııekteydi377. Bu yüzelen Şah İsmail, olayların daha hızlı geliştiği doğu sınırındaki durumunu kuvvetlcndirmek için bütün dikka­ tini buraya yöneltti. Bu yüzden

1507

yazında güneyde Portekizli­

lerin, Salgurlulan yenerek kıyı şeridine yerleşmeye çalışmalarına müdahale edilemcdt:ı7�. Batı sınırında meydana gelen olaylan ise

sadece takip etmelde yelindiğinden Şahkulu ayaklanması, Os­ manlı Devleti'nin iç sorunu olmaktan öteye geçemedi ve Türk­ menler, uğruna ayaklanma çıkardıklan Şah İsmail'den hiç bir yardım alamadılar.

Şahkulu Ayaklanması Şeyh Haydar'ın müridleıinden olup, onun telkin ve terbiye­ sinden geçen I-Iasan Halife, memleketi Teke yöresine döndük­ ten sonra Kızılkaya mevkiini kendisine ınesken edinmiş ve bu­ rada Teke Türkmenlerini irşada başlamış, onun telkinleriyle pek çok Türkmen Kızılbaşlığa meyletınişti. l !asan Halife'nin ölümün­ den sonra yerine oğlu Şah Kulu Ilalife oturımıştu'79• Osmanlıla­ rm, kendilerini çok iyi gizleyen Safeviyye mensubu bu halifelerin ilk dönem faaliyetlerinden haberdar olmadıkları, hatta onların hayatlarını daha rahat idame ettirebilmeleri için para gönder­ elikleri anlaşılıyor"""· m

Sultanlar uc Savaşlar,

'""

Alıseml1-Tev{iı·ilı. s. 133.

'm

Alıscllii't-Tcvarilı, s. ı68; Hülasatii 't-Tevari!ı.

·ı<o

"Sultan Bayezid'in ona her yıl altı yedi bin akçe sactakası vaıdı, nıeğer

193-194.

Kızılbaş imiş, ol aralıkta

c.

ı, s .

lıunk edi p ge ldi . " Anoııim

117.

Tcvdri/ı-i Al-i Os­

ııwıı, (neşr. Nihat Azaıı ı at), İstanbul 1992, s 132; Anonim Osmmılı Kroniği, (neşr. Necdet Öztürk) İstanbul

2000, s. 139. 101


Antalya sancak beyi Şehzade Korkut'un vakitsiz ve tedbirsiz bir şekilde Manisa'ya gitmesi üzeıine, önceden beri bir takım ha­ zırlıklar içinde olan Kızılbaşlar Şahkulu I l alife nin önderliğinde harekete geçerek önce Şehzade'nin Manisa'ya götürülınekte olan eşyalarını yağınaladılar. Daha sonra Antalya'yı basarak kadısını öldürdüler. Şahkulu'mın "çıkı�"ını haber alan Türkmenler her ta­ raftan ona katılınaya başladılar. I Iatta Kızılbaş olmadıkları halde tımariarını kaybettikleri için küskün duruma gelmiş olan bazı si­ pahiler bile onu desteklediler. Sayıları kısa süre de artan Kızıl­ başlar, Kızıica kaya, İstanos, Elınah, Burdur ve Keçiborlu'yu basıp tahrip ettikten sonra Kütahya'ya yöneldiler. Karagöz Paşa az bir kuvvetle onların üzeriııe geldiyse de muvaffak olamadığı gibi Kü­ tahya önleıinde öldürüldü (22 Nisan 1511). Şahkuhı ve Kızılbaşlar Kütahya'yı ele geçirıneyip Karaınan üzerine yöneldiler. Şehzade Korkut'un talebi üzerine Şehinşah'ın oğlu Mehmet ve Şehzade Ahmed'in oğlu Osman, isyanın bastırılınasına görev­ lendirildi. Bunlar kuvvetlerini vezir Had ım Ali Paşa'nın kuvvetle­ riyle birleştirdiklerinde, Kızılbaşlar Karaınan Bey'i Haydar Paşa'yı çoktan öldürmüşler ve kuzeye doğru ilerleyerek Çubuk Ovası'na yaklaşınışlardı. Osmanlı ordusu onları sarp bir yerde kıstırdı­ ğında, bu defa Şehzadc Ahmed'in hükümdarane tavırları Yeniçe­ riler arasında hoşnutsuzluğa sebep olduğmıdan gayretsizlik mey­ dana çılunca; Şahkulu bu vaıtayı da atiatmış oldu. Ancak Hadım Ali Pa�a Çubukovası'nda onlara yetişti. Savaşta Şahkulu ve Hadım Ali Paşa öldü (2 Temmuz 1511). Kızılbaşlar Halife Baba yı kendi­ leıine halife seçip İran'a yöneldiler. Erzincan yolunda Tebriz'den dönınekte olan h ir ticaret kervanına saldırıp beş yüz kişiyi katle­ dip bütün ınalları yağınaladılar:ı"'. Teke Türknıenlerinin isyan ederek, Osmanlı ordusuyla savaş­ tığı ve galip gelip İran'a yöneldikleri haberi geldiğinde Şah Özbek ,.,

102

Hiilasalııl-Tevaı-i/ı,

c. I,

s.

ıı6


sefeıinden dönmekteydi"""· Tekelii Çühe Sultan 'ı, gelenler onun akrabaları olduğundan dillerinden kolay anlayacağı ve niyetlerini hemen öğreneceği düşüncesiyle onları karşılamaya gönderdi383• Çühe Sultan bunları alıp Rey'e getirdi. Niyetlerinin Şah'ın hiz­ metine girmek olduğu anlaşılınca Şah İsmail, sebepsiz yere ti­ caı·et kervanına saldırdıkları ve katliam yaptıkları gerekçesiyle reisierinin tümünün öldürülmesini eınretti. Bunun yerine geti­ rilmesinden sonra geriye kalan ahali diğer aşiret reisieri ve ordu komutanları arasında paylaştırılarak18" birlikte hareket etmeleri­ nin önüne geçildi. Safevi ve Osmanlı kaynakları isyan ederek İran'a giden Teke­ liiierin yaklaşık on ila on beş bin kişi olduğunu kaydetınekteyse de nicelikleri hakkında bilgi vcrıneıncktedirlcr385. Şüphesiz btm­ lar ailece hareket etmişlerdi. Bu yüzden asker sayısının en iyiın­ ser bir tahıninle sooo civarında olması gerekir.

llahür'e Yardım ve Horasan'da Bitmeyen Kavga Şeybek Ilan'ın öldiiriikhiğü ve Şah İsınail'in IIorasan'a hakim olduğu haberi Babür Padişah tarafından duyulunca hemen hare­ kete geçip Şaduınan, Kunduz, Bedehşan ve Baglan'a yöneldi. Böl"Şah bu sıralarda Horasan'dan dönüp Rey şehrine konnıuştu." Ahsenül­ Tcvôrilı,

s.164;

Tekmi/ctü 'I·Aiıbcir,

Reye geldi." Ccvdlıiı·ii 1-Aiıhdr, diiğii

s.

s. so; "Tekehi'den onbeş bin kişi 129; "Şah Maveıiinnehr'e yüıii­

sırada Tekeliiierin isyan ettiği haberi geldi ... Horasan'ın zaptın­

dan sonra Irak'a yöneliııdi." Taı·ilı·i İlçi-yiNizamşalı, s. 55; "IIerat'tmı Irak-ı Aceııı'e döniilürkcn . . . " Lııbbii't-Tevôrilı, iken ... " Hiilasalü�-Tevôı·i/ı, ""'

Tcıri/ı-i İ/çi-yi Nizamşalı,

••4

Tarilı-i İiçi-yi Nizamşalı, Cevôlıirii 'I·Aiıbaı·,

·"'

s.

c.

I,

s.

410; "Kum kışlağıııda

s. ıı6.

s. 55. s.

ss; Alısellii't-Tevclrilı,

129; Selimşalmôme,

s. 164, 165, 168;

s. 88.

İdıis·i llitlisi, yirıııibin kişi aleluklarını kaydeder. Bkz. Selimşalmclme, s. 8?.

103


genin lıfıkimleri Mehdi Sultan ve Hamza Sultan ı yenip Bedehşan'a yerleşti. Özbek Hanları. kuvvetleıini birlcştirip Babür'e karşı sal­ dırı hazırlıklarına girişin ce, o, Şah İsmail'den yardım talep ede­ rek, Semerkand ve Buhara'nın ele geçiıilmesi halinde omın adına hntbe oknnacağını vaat etti. Bunun üzerine Şah İsmail, Snfioğlu Ahmet Bey ve Avşar Şahruh Bey" i kalabalık bir orchıyla bölgeye gönderdi. Özbek Timtır Sultan ve Ubeyd Han, Kızılbaşların kar­ şısında cinramayıp Türkistan'a çekildiler. Babür Padişah ve Kızıl­ başlar Semerkancl'ı ele geçirdiler( Ekim ısıı), Şah İsmail adına hntbe oknttnlar'"''. Bir müddet sonra Babür'ün bağımsız hareket etmeye baş­ laması üzerine Şah İsmail, Necnı-i Sani "yi kuvvetli bir ordu ile onun üzerine gönderdi. Bn esnada Türkistan hanlarından aldığı yardımla Babür'ün üzerine yürüyen Ubeyd Han, Timtır Sultan ve Canı Bek Han, onu Buhara'dan çıkarmayı başarclılar. Babür Padişah, önce Şadmnan kalesine gitti. Kaleyi tahkim et ti kten başka Belh"e adam gönde­ rerek Safevilerden yardım istedi. Karamanltı Bayram Bey, Emir Muhammed-i Şirazi'yi yardıma gönderince Özbek hanları Babiiı·"e saldırmaktan vazgeçip geri döndüler. Böylece Kızılbaş orchısnnnn yönü Özbeklerin tarafına dön­ müş oldu. Emir Necnı-i Sfıni, yaklaşık on iki bin kişilik bir or­ chıyla Horasan'a geleli. Her at lıfıkimi Lala Hüseyin Bey ile Belh hakimi Karamanltı Bayram Bey d e askerleriyle ona katıldılar. Ceyhnn ırmağı geçilirken Emir Muhammed b . Yusuf, Babür Padişah'a gönderilerek orduya dahil alınası istendi. Kısa süre sonra Babür Padişah da onlara katıldı. Karşi şehri kuşatılarak ele geçirildikten sonra büyük bir katliam yapıldı'"7. Vilayelin Tarilı-i Reşidi, s. 376. 377; Alısenü·ı-Tevcirilı. ı66, ı67.

"Küçük. büyük. genç., yaşlı yaklaşık on beş bin kişi öldürüldü". Alıseııii't­ Tevôrilı. 171; Cevôlıiru /-Alıbiir, s. 130; Tekmi/etü'l-Alıbiir, s. 51; Tarilı-i İ/çi-yi Nızanışalı. s.

104

sS.


ileri gelenleri eş ve çocuklarıyla bir camiye sığınıp, kendileri­ nin de seyyid olduğu gerekçesiyle af dilediler; ancak Necm-i Sani. savaş sırasında büyük, küçük, seyyid dinlemeden her­ kesin öldürüleceğini söyleyerek orada bulunanların tamamını öldürttü. Bab ür Padişah, Ubeyd Han ve Canı B ek Sultan'ı karşılamak amacıyla Buhara'ya yöneldi. Karamanlu Bayram Bey ise Timur Sultan ve Küçüm Sultan'ın oğlu Ebu Said Sultan'ın Semerkant üzeıine yürüdüğü haberi üzerine onları karşılamaya çıktı. Öz­ bekler savaşı göze alamayıp Gucduvan kalesine çekildiler. Bu ka­ lenin etrafında ccreyan eden savaşlar bir netice vermediği gibi, Kızılbaş ordusunda yiyecek sıkıntısı meydana çıkmaya başladı. Necm-i Saııi bütün uyanlara rağmen geri çekilip orduyu dinlen­ dirmek yerine büyük bir savaşa hazırlandı. Bu görüş ayrılığı bazı Kızılbaş reisierin ordudan ayrılmasına neden oldu. Ubeyd Han ve eani Bek Sultan'da Buhara'dan aynlıp Gucduvan'a gelip diğer Özbek ordusuyla birleştiler.

ıı

Kasım 1512 yılında Guc­

duvan önlerinde yapılan büyük savaşta Kızılbaş ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Necm-i Sani ve Karamanlu Bayram Bey öldü­ ı·üldü'88 Babür Padişah Şaduman kalesine kaçt ı. Savaş meyda­ nından kaçan Kızılbaşların çoj':,>U Ceyhun ırmağında boğuldular. Safevi ordusunun bu ağır yenilgisi ve ciddi kayıpları Özbekleri cesaretlendirdiğinden Canı Bek Sullan Herat'a yöneldi. Savaştan güçlükle kurtulmuş olan Lala Hüseyin Beyve SufioğhıAhmet Bey Ileral'ı savunmaya çalıştılar. Uzun kuşatmadan sonra Özbekler 1513 yılının Mart'ında bölgeden çekilip Mcşhed üzerine yürüdüler

ve Esferayin'e kadar olan yerleri hakimiyetleri altına aldılar. B u haber I lerat'ta duyulunca Lala Hüseyin B e y i l e Sufioğlu Ahmet

·''"

sı; Cevdhiriı'l­ ı3ı; Hiilasatii[-Teuôrih, c. I, s. 115; Zeyl-iH abibü's-Siyer, s. 79; Habibü's-Sil)er, c. IV s. 529. Tarilı-i İ/çi-yi Nizamşalı, s. 58-59; Teknıiletii1-Ahbar, s.

Alıbôr, s.

105


Bey şehri bırakıp Ta bes üzerinden Irak ve Azerbaycan'a gittiler"89• Timur Sultan Herat'a girerek Şilierin çoğunu öldürdü39o. Horasan beldesinde cereyan eden başarısızlıklar Şah İsmail' e ulaşınca kalabalık bir orduyla Özbeklerin üzerine yürüdü39'. Şiraz hakimi Dulkadirli Halil Sultanordusuyla birlikte Mcşhed'e gönde­ rildi. O buraya yaklaşınca Ubeyd Han şehri boşaltarak Buhara'ya çekildi. Keza Herat'ı elinde bulunduran Timur Sultan da hemen Semerkant'a kaçtı. Dolayıyla, Şah İsmail daha bölgeye gelmeden Özbekler bütün Horasan'ı boşaltmış oldular39'. Herafta meydana gelen otorite boşluğunu doldurmak isteyen Şeybek Han'ın mute­ ber adamlarından Ebu'I-Kasım Bahşı, şehre girip halka haskılara başlayınca Fuşunc hakimi Rumlu Piri Sultan, hızla Herat'a gele­ rek onu şehirden çıkardı. Şah İsmail, Hubuşan üzerinden Radgan'a geldi. Burada onun emriyle, Özbeklerin korkusundan Merv'i bırakarak kaçan Merv hakimi Dede Abdal Bey'in sakalım ve saçını kesip, yüzüne pudra ve allık sürdüler, başına başöıtüsü bağladılar, kadın elbisesi giy­ dirip eşeğe ters bindirrnek suretiyle ibret için ordugahda ve çar­ şı da dolaştırdılar393. Şah'ın zuhurı.ından beri yanında olan yaşlı bir Kızılbaş beyine yapılan bu hakaret, Kızılbaşlar arasında az­ ledilme ve idamdan daha ağır bir durıımdu. Şah İsmail bu gös­ teriyle gücünün zirvesine ulaştığını ve dizgirıleri bütünüyle eline aldığını gösteriyordu; ancak, haletlerinin döneminde iyice su yü"""

Ceuilhirü'l-Ahbar, s. C. I, s.

"""

Teknıiletii'l-Ahbi'ır, s. 52; Alısenü ·t-Tevilrih, s. 179; Hiilasatii't-Tevôı·ilı,

c. ""'

ı3ı; L11bbü't-Tevilrih, s. 413; Hiilasatii't-Tevilrih,

125.

I, s.

ı25.

Tarih-i İ/çi-yi Nizanışah, s . 62; Alısenii"t-Teviirih, s. ıSo; Cew1lıini'I­ Alıbiir, s. ı31.

""'

Tekmiletü'l-Ahbi'ır, s. 53; Alıseniı"t-Teviirih, s. ı79-1Sıı.

:m

Tarih-i İlçi-yi Nizanışah, s. 62; Ahse11ii't-Teviirih, s. ıSo; Cevdhirii'l­ Alıbiir, s. 12S,

131;

Lllbbii't-TevCırih, s.

126; Habibii's-Siyer, c. IV, s. 538.

ıo6

4ı3; Hülasatü't-Tevilrih, c. I, s.


züne çıkacak olan derin kırgınlıklann ve ihtilaflann da tohumunu atmış oluyordu394, Şah İsmail Radgan'dan sonra Badgis'e geldi. Belde halkının Necm-i Sani'nin kaybettiği savaştan kaçan Kızılbaşiara iyi dav­ ranmadıkları hatta bazılarını öldürdükleri gerekçesiyle katiedil­ meleri emredildi. Tekelü Çü he Sultan Badgis'te Şah'ın emrini ye­ ı ine getirdim. Rumlıı Div Sultan396 Belh hakimliğine atandı. Kayın,

Mu­

sullıı Emir Han'ın ve Herat ise Şamlu Zeynel Han'ın idaresine bırakıldı. Bu arada Avşar Şahruh Bey Kandahar üzerine başarılı bir akın yaptı, bölgenin hakimi olan Şüca Bey itaatini bildirince hediyelerle geri döndii'97• "'4

Dede Bey kendisine yapılan bu lıakareti hiçbir zaman unutnıadı. Şah Tahmasb zamanında Tekelii ile Usta clular ara,ında meydana gelen biiyük çatışmada Çiihe Sultan-ı Tekelli öldiirüliince Tahnıasb'ın çadınnı basmış ve onun boğazına zincir dolaınıştı. " .. Yedi kişi çadıra girdiler, Şah'a pek çok hayasızlıklar yapıp Hüseyin Han'ın kendilerine verilmesini istedi­ ler. Şah, benim onlardan haberi nı yok diyeyemin etti. Sözün kısa sı Şah

Kubad için vekalet nıiihriinii

almak istiyorlardı, Şah da buna yanaşmı­

yordu. Nfuııerd De de Bey, birzinciri Şah'ın boğazınadolayıp çekiyordu. Bu yüzden Şah'ın bağazı yaralandı. Nanıerd Dede Bey, o zaman Necm-i Siini'nin öldiiriilnıesine sebep olmuştu, şimdi Şah'a nankörlük ediyordu. Çünkü o yüreğinde, kendisine başöıtiisii giydirip ordunun içinde dolaş­ tırdığı için, cennet-mekan Şah İ smail'e karşı kin besliyordu. Şimdi fırsat buldu, Şah'ı öldürmeye kalkıştı. Bu esnada Şahverdi Sultan-ı Karabaği yetişip çadıra girdi. O yiğit kılıcıyla Dede Bey'in karnını yardı, bütün organiamu yere saçlı. Diğer altı kişiyi de pcş peşe öldürdü." Anonim, Alem-üı{ı-yı Şalı Talımasb. (neşr. İrec Afşar), Tahran "'"

Alıse11ilt-Tevorilı, s.

1370/1992, s. 31. ıSı; Hiilasatü't-Tevün'lı, c. I, s. 126;Zeyl-i Habibii�­

Siyer, s. 84. "''6

Asıl adı Ali Iley'dir. Sultan unvanını alınca Div Sultan diye la kap veıildi.

""

Hülasatü't-Teviirilı,

c. I, s .

126; Ceviilıirii'l-Aiıbür, s . 132; Tekmiletü'l­

AiıMr, s. 53-54; Tarilı-i İ/çi-yi Nizamşalı, s. 62; Ravzatii's-Safeviyye,

s. 280 vd.

107


Tebriz'de isyan Şah İsmail'in Horasan beldesindeki seferinin uzun sürmesi ve ortalıkta onun öldüıiildüğü dedikodusunun yayılması üzerine durumdan istifade etmek isteyen iiveykardcşi Scyyid Süleyman. Tebriz'i ele geçirmek amacıyla harekete geçti; mevsim kış olduğu için her tarafa sular dökülerek sokakların buz tutması sağlandı ve böylece Seyyid Süleyman'ın şehre girmesi engellenmeye çalışıldı. Ancak o yine de ana caddeye girmeyi başarın ca, Ustachı Menteşe Sultan tarafından öldürüldii398.

Tahmasb'm Doğumu ve Şah İsmail'in Çocukları 1514 yılının Şubat ayında Şah İsmail'in ilk oğlu Tahmasb İs­ fa han yakınlanııda Şalıabad'da dünyaya geldi:ı"'· Daha sonra oğul­ lan Elkas (1516)<'' . Sam (1517), Bclu·am (1.517); kızları Ilaneş, Pe­ rihan, Mchin Banu Sultanem, Ferengis ve Şah Zeynep doğdu. Şah İsmail'in oğullarına verdiği isiınierin hepsi. İran'ın mill1 destan kahramanlarının adını taşımaktaydı. Bu yönüyle kendisini İ ran destanlarında olduğu gibi Batı'da Roma (=Rum). Doğu'da Turan ile savaşan eski İ ran hükümdarlarından biıi ol:n· ak görüyor olmalıdır. Bir farkla ki, Turan'ın yerini şimdi Özbekler, Rum'un yerini d e Osmanlılar almıştı ki. Safevi literatüründe -biiyük bir tesadüf eseri olarak- Osmanlılarısrarla Rum, Rumlu, Rum as­ kerleri, Rum sultanı ( = Roma'nın Sultanı) gibi sıfatiada anıinı ı�"''" .,

,•

Alısenu't-Tevdrilı, s. 182-183; Hiilnsrıtü't-Teurırilı,

c. I,

s. 128.

Alıserıü't-Tevdrilı, s. 186; Zeyl-i Hrıbibü's-Siyer, s. 82, 83; Habibı.1's­ Siyer, c. IV, s. 523; Mirza Muhammed Tahi r Vahid-i Kazvini, Trıı·i/ı-i Cilwıı-drd-yu\bbasi, (neşr. Mir Muhaıned Said), Tahran 1383/2005, s. 39

•"0

Elkas Mirza 15ı6 _; olında Mıısııllu Türkmenlerinden Han Bigi Hanım'dan (Taçlı Begiim) doğdn. Tekmiletü'I-Aiıbdr, s. s6; İskender Bey, Tahınasb ve Behram'ın Mıısullu Tiirkmenleıimlen bir heyin kızından doğduğunu

kaydediyor.

108

Hkz. Alenı-drd-yı Abbasi, c. I,

s. 75-


!ardır. Buna göre Safevi İran·ı komşularından sadece mezhep yönünden değil, tarihi sebeplerden dolayı da farklılaşıyor; Şah İ smail, antik dönem İran'ıııı referans yaparak bütün İran coğ­ rafyasının mutlak hakimi rolünü üstleniyordu. Nitekim Özbek Ham'na gönderdiği mektupta bu anlayışa atıfta bulımarak Ho­ rasan beldesinin "E�ki İran Sultanları·nm ınülkü olduğundan ve kendilerine iadesi gerektiğinden söz etmişti. Böylece Şah İs­ mail, zuhunından ölümüne kadar hemen her vesile ile referans olarak kullandığı On İki İmam Şia'sının dışında, bütünüyle po­ litik amaçlarla, henüz kuruluş aşamasında olan devletini, sa­ dece Şiilcrin değil, İran mülkünün yeni devleti olarak görmekte ve kadim İran iınparatorhıldarma işaret etınekteydi. Bu vesile ile kendisi sadece K1Zllbaşlann Şahı değil İran mülkünün de Şehinşah'ı durunuma geliyordu.

Rum Sultanı Şah İsınail'in hurlıcu, Akkoyıınhı topraklarında iktidarın el değiştirmesi ve nihayet ülkenin doğu sınırında güvenliğin bütü­ nüyle oıtadan kalkmasına rağmen IL Bayezid'in Safeviiere karşı takıııdığı tutum oldukça karı ııaşıktı. Bir yandan Kızılh:ışların İran'a

gitmesini engellemeye çalışıp sert tedbirler alına yoluna giderken, diğer yandan Şah İsınail'in Akkoyun lıılara karşı kazandığı zaferi tebrik amacıyla elçi gönderebiliyordu. Daha önemlisi Şah ism:ıil'iıı Dulkadir seferi esnasında Osmanlı topraklanndan izinsiz olarak geçmesine ses çıkarınaması anlaşılmaz bir dunıındu. Bütün bıın­ lar Şah İsınail'e büyük bir cesaret kazandırmış, onun gururunu ve kihrini okşaınış, Şeybek Han'a karşı kazandığı zaferden sonra onun başını kestirip, Il. Bayezid'e hediye olarak gönderınişti. Şah İsınail'in bu tavn aslında apaçık bir meydan okııma anlamına ge­ liyor ve kendisine karşı savaşan sultanların akıbeti bu olur mesa­ jını veriyordu. Gariptir ki, IL Bayezid bu meydan okuma ve teh­ dide de layık olduğu cevabı vermedi. Bunun sebebi tam olarak 109


anlaşılamamakla birlikte, şehzadeler arasında tahta geçmek için içten içe mücadelenin başlamış olması etkili olmuş olabilir. Şah İsmail tahta geçtiğinde Il. Bayezid'in oğullarından Şe­ hinşah Konya'da4"', Selim Trabzon'da, Ahmed Amasya'da ve Kor­ kut Antalya'da sancak beyliği yapıyordu. Il Bayezid, daha sağlı­ ğında çocuklarının taht için birbirleriye mücadeleye hazırlandığını görme talihsizliğine erişmişti. Şehzade Korkut yumuşak huylu, şair tabiatlı biriydi. Fatih Sul­ tan Mehmed öldüğünde küçük yaşta olmasına rağmen babası II. Bayezid İstanbul'a gelinceye kadar göstermelik olarak tahta otur­ tulmuştu. Birkaç gün süren sultanlık onda zamanı gelince tahta geçme isteğini alevlendirıniş, hatta küçük bir denemeden sonra Mısır'a kaçmış ve nihayet babası tarafından affedildikten sonra Teke Sancak beyliğine tayin edilmişti (1509). Ne var ki bu teşeb­ büsü onun tahta geçmesinin yolunu da kapatmıştı. Çünkü Os­ manlı tahtına oturacak olan bir kişinin can korkusuna kapılarak başka bir ülkenin hükümdarıııa sığınınası Osmanlı sivil ve askeri bürokratları tarafından kabul edilemez bir durum olarak değer­ lendirilmişti. Dahası oğlu yoktıı ve tahta geçmesi halinde hane­ danın geleceği tehlikeye girebilirdi4"'. Arnasya'da sancak beyliği yapan Şehzade Ahmed, Osmanlı tahtının en kuwetli adayıydı. Devlet adamları tarafından büyük ölçüde destcklendiğinden, II. Bayezid de ona yakın duruyordu. Selim ise Trabzon'da sancak beyi olarak bulunuyor, ülke­ nin doğu sınırında meydana gelen olayları yakından takip edi­ yor, zaman zaman Gürcistan üzerine alanlarda bulunuyordu. ŞehddeAhmed'in en önemli rakibiydi. BuyüzdenAhmed, yeğeni Süleyman'ın (müstakbel Kanuni Sultan Süleyman) Bolu'ya sancak beyi olarak atanmasını, Amasya-İstanbul yolu üzerinde bulunması '"'

Babasının sağlığında vefat etti.

Celalzi'ıde,

no

297.


ve kendisinin İstanbul'a tahtageçmek üzere yürümesi halinde en­ gel çıkarma ihtimaline karşı önlemiş; onun Kefe'ye tayin edilme­ sini sağlamıştı. Ancak bu tayin, Alımed'in saltanat yolunda artık hiçbir engel görmek istemediği, keza sarayın da Alımed'in sultan­ lığına onay çıkardığı anlamına geldiğinden, Selim'in bunu bahane ederek Trabzon'dan aynlmasına ve oğlunun yanına giderek mev­ cut durum karşısında değerlendirme yapmasına sebep oldu. Şehzade Korkut ise İstanbul'a yaklaşmak gayesiyle, Teke ilin­ den ayrılarak Saruhan'a geçti. Teke ilindeki beklenmedik boşluk önceden beri İran'a gitme hazırlığı içinde olan Kızılbaşların ayak­ lanmasına fırsat verdi. Kızılbaşlar Şahkulu'nun liderliğinde hare­ kete geçip, Manisa'ya götürülmekte olan Şehziıde Korkufun eş­ yalarını yağmaladılar. Böylece şahsi mallarını bile koruyamayan bir şehziıdenin Osmanlı tahtı için hiçbir şansı kalmadı. Bu yüz­ den o her ne kadar tahta geçme ümidini muhafaza ediyorolsa da Selim ile işbirliği yapmayı ihmal etmedi. Şahkulu isyanı, Şehzade Ahmed'e de büyük darbe vurdu. Onun ayaklanmacıların tam da lustırıldığı ve imha edilmelerinin imkan dahilinde olduğu bir zamanda Yeniçerilerden kendisine biat etmelerini istemesi, daha sonra da savaş meydanından çeki­ lerek Amasya'ya gitmesi büyük bir hayal lanklığı yarattı. Üstelik Şahkulu'nun küçük şehzadelerin ve Hadım Ali Paşa'nın ku man­ dasındaki orduyu yenmesi Ahmed'in prestijini bütünüyle sarstı. Yine de o İstanbul'a yaklaşrnavı ihmal etmedi. Kefe'de oğlu Süleyman'ı ziyaret eden Şehzade Selim, kardeşi Ahmcd'in, babasının ve vezirlerin geniş desteğini sağladığını gör­ düğünden hangi şekilde olursa olsun İstanbul'a ulaşmak duru­ munda olduğunu biliyordu. Bu maksatla Kırım Ham ndan des­ tek alıp Rumeli üzerinden İstanbul'a yürüdü. Ancak bu ilk hamle püskürtüldü. Selim babasının ordusuylayaptığı savaştan kendini kuı1arabildiyse de, artık tahta geçme niyeti isyancı bir şehzade olarak iyice belırginleştiğinden İstanbul üzerinde derin bir korku lll


yarattı. Bu yüzden ona Semcııdire sancağı teklif edildi. Ancak o, daha kalabalık bir kuwetle İstanbul'a tekrar yürüdü. Kendisini destekleyen YeniçeriJet'in İstanbul'da ayaklanma çıkam1aları ve Şehzade Ahmed taraftarı olarak bilinen bazı devlet adamlarının evlerini yağmalamaları Selim'in önünü iyice açtı. II. Bayezid or­ dusuyla onu karşılamaya çıktıysa da son anda savaşmaktan vaz­ geçip tahtı oğluna bıraktı (24 Nisan 1512); Diınetoka'ya gitmek üzere yola çıktıktan bir müddet sonra öldü.

I. Selim Selim İstanbul'da tahta geçtiği sıralarda ŞehzadP. Ahmed, Mal­ tepe yakınlarında bulunuyordu. O kardeşinin kendisinden önce İstanbul'a hakim olduğu haberini alır almaz Anadolu'nun iç ke­ simleıinc yöneldi. Konya'ya çekj]erek sultanlığını ilan edip her­ kesi kendisine itaate çağırdı, heratlıların heratiarını yenilemesi için huzurıma gelmelerini eınretti. Oğlu Alileddin'i Bursa'ya gön­ dererek işgal ettirip kendi adına hutbe oku tt u. !.Selim'in, Şchziıde Ahmed'in isycuıını baslım1akiçin İstanbul'dan ayrılması gerekiyordu. Ne var ki İstanbul'da ve Rumeli'de oto­ riteyi henüz bütünüyle eline alamamıştı. Bu yüzden İstanbul'u emin bir kişiye bırakmak amacıyla oğlu Süleyman'ı Kefe'den İstanbul'a getirerek yerine kaim-i makam yaptı'""· 18 Temmuz 1512'de Anadolu'ya geçip Alımed'in üzeı'ine yüriid ii. Ahmed, sa­ vaşıp savaşmamak ta kararsızlığa düşüp kuvvetlerini Ankara 'ya çekti. Selim'e haber göndererek, kendisine bir yer tahsis edil­ mesi halinde çatışmaktan vazgeçeceğini sakin ve zararsız bir ha­ yat süreceğini bildirdi. Ama bu talebi, kesinlikle reddedilip başka bir ülkeye gitmesi telkin edildi. Hatta oglu Murad, İran'a gidil­ mesi halinde Şah İsmail'in kendilerine yirmi bin kişilik bir kuv­ vetle destek sağlayacağını söyledi4"4. Ancak o, başka hükümdarSelahattin Taıısel, l'auuzSultarıSe/im, Ankara 1969, s. 7·

Tmıse/, s.

112

8.


lann gölgesinde sefil bir şekilde yaşamaktansa, savaşıp ölmeyi tercih etti4"5• Ahmed son bir hamle yaparak Selim'den kendisine Karaman topraklarının verilmesi halinde sakin bir hayat süre­ ceğini vaat etti4"6. Ancak Selim, bu teklifi dikkate almadı. Bıı sı­ ralarda Şehziıde Korkııt \ın407 bazı hareketlerinden şüpbeye ka­ pılarak

om m

bertaraf edilmesine yöneldi. Korkut Manisa'da ele

geçirilerek idam edildi. Ru ndan sonra hızla Ahmed'in üzerine giden Selim, 15 Nisan 1513'te Yenişebir yakınlarında yapılan savaşta onu öldürdÜ4"8 Böylece rakiplerinden kurtultıp kısa zanıan içinde iilkede kesin otoritesini temin etii. Selim tahta oturduğunda Şah İsmail, Maveıünnehr'de Özbek­ lerle savaşla meşguldii. O Sultan Selim'i tebrik etmemekle bera4"5

" Şi md i ben dunınıunm

düşünüyorum. Ü ç şey gôrünüyor: Biri M ı sır'a olup, dinde11 uzak ve atılmış olmak,

Çerkes'e kul olmak; biri Kızılbaş

di ğe ri de ya lı nayak bir fakir dilenci veya çalgıcı olmak. E ğer bu kağıtla r doğru ise devlet bizim, de� ilse Çerkes'e k u ll ukt an ve Kızılbaş o l u p d i n­ den atılmak ve dilenci olup çalgıcılıl<tan, kendi kar d e ş i m elinde şe bit olup dünyada çektiğ i m utançtan, özellikle bir defa bi lgisi z i i lde bu !<a­ dar fitne ve fesada sebep o lduğ u m için g ünah lanından kurtulmak daha 4 06

iyi g el i r. " Celalzdde, s. :ı :ı o. "S ultan lık size n asi p oldu, bundan dolayı haınd etıne li si n . Ancak lı u aliye-i uznıil ve nıevh ibe-i külıranın nişanesi olarak birleşme yoluna gitmemiz ve eliişmanlık gôstermemiz gerekir di . Amma artık olan o ldu. B an a g e lin ce ne y a ln ız ne de ailemle birlikte Şam'a veya doğu ya sı­ ğınn ıayı uygun bulmuyonıın. Bu hareket daha fazla fesat doğurabilir. Halbul<i Karaman eyaleti dar size

bana verildiği takdirde hayatıının sonuna ka­

asla m u lı alcfcı gösterilmeyeceJ.:tir." Tanse/, s.

ıo.

Şelıza de Korkut tahta geçemeyeceği n i anlayınca ka rdeşi Selim ile işbirli­ ğine gi r mi ş, ona lıerhangi bir s ı l< ıntı vermeyeceği ne,

sakin bir hayat sü­

receğine dair söz ven11işti.

Hatta Selim'in düşmanlannın k ıpı rc.lanıalan ve kendisiııi de isyana alet etmeye ç.a l ış ma lan Ülerine hemen Selim'e meJ.:tı.ıp gôndererek, eh l- i nifak'ın boş durmadığı ve h al<:l<ınd a dediko­ dular uydurduğunu, kendisinin bunlara itibar etmemesini rica e tm işti . .ıa H

Tansel, s. ıS.

11 3


ber Anadolu'daki kargaşaya bütünüyle ilgisiz kalmadığı görülü­ yor. Turgutoğlu Musa'ya4"9 gönderdiği mektubunda Karamanltı Ahmed'i Anadolu'ya gönderdiğini ve ona tabi olunmasını istediği tespit olıınuyor41°.

Rumlu Nur Ali Halife Osmanlı topraklarında meydana çıkan karışıklıktan istifade etmek isteyen Şah İsmail, 1512'de Nur Ali Halife'yi Osmanlı sını­ rına göndererek çeşitli sebeplerden dolayı hizmetine gelernemiş olan Kızılbaşları hareketlendirip, asker toplamasını istedi. Nur Ali Halife, Şebinkarahisar'a gelip Şah İsmail'in çağrısını her tarafa duyurdu. Bu vesile etrafında, aileleri de yanlannda ol­ mak üzere üç-dört bin sipahi toplandı•". Osmanlı tahrir kayıtla­ rında bölgede boşalan köylerden bahsedilmesi bu katılım ile il­ gili olmalıdır"'· Nur Ali Halife yeni katılanlada birlikte Malatya üzerine yürü­ yüp buranın hakimi Faik Bey'i yendi. Hasan Rumhı, Faik Bey'in Sultan Selim tarafından bölgeye tayin edilmiş olduğunu yazıyorsa da bu bilgi eksik olmalıdır, çünkü bu tarihlerde Malatya henüz 4 ""

Bu şahsın Tımarlı Sİpahi olduğu ve ısı6tarihli Karaman tırnar defterine göre üç bin akçelik yer tasan-uf ettiği tespit olunuyor. 'Tıınar-ı Musa Bey vcled-i Turgud" Başhakanlık Osmanlı ArşiviTahrir Defteri(TD) nr. 58 (Karaman Tırnar Defteri), s. 35, 37. Buna göre adı geçen şahıs Çal­

dıran savaşından sonra da sİpahilik vazifesine devam etmiştir. 4ıo

Tansel, s. 33·

I!oldebcriıı,

s.

223; Alısenii 't-Teviirilı,

s. 175; idris-i Bitlisi, yirmi bin

kişinin toplamlı�ını kaydediyor. Selimşalıııiime, s.

95; Hoca Sadeddin

de buradan alarak yirmi bin sayısını veriyor. Ancak bu rakamın ger­ çekçi olmadığı •"

oıtadaclır. Hoca Sadeddiıı,

s. IV/84.

"Ahalisi Kızılbaş fetretinde pcrakende olub gitmek ile k-ura ve zevaya hiili ve haralı kalulı . . . ", " . . . sahıku'z-zikr olan ha'zı evkfıfın kuraları vadilerde vaki' olub Kızılbaş fetrcti zamanından beri i kırk altı yıl mikdan hali ve haralı kalub . . . " BOA TD nr. 199, s. 4.

114


Osmanlı hakimiyetine girmemişti4'3. Kızılbaşlar zengin ganimet­ ler elde etmiş olarak Tokat'a yöneldiler. Tokat'lılar Halife'nin ya­ nına gelerek ona bağlılıklarını bildirdiler, şehirde Şah İsmail adına hutbe okundu. Nur Ali Halife, Cumapazarı üzerinden Kazababad'a (Kazovası) geldiği sırada Şehzfıde Ahmed'in oğlu Şehzfıde Murad yaklaşık on bin kişilik ordusuyla Nur Ali Halife'ye katıldı<>•. Bir­ likte tekrar Tokat'a döndüklerinde ahali, bunları bu defa şehre sok­ mak istemedi. Bunun üzerine Tokat'ı ateşe verip Niksar'a yöneldi­ ler. Burada iken Şehzade Murad, Nur Ali Halife'den ayrılarak Şah İsmail'in yanına gitti. Şah İsmail, genç şehzfıdeye iltifatlarda bulu­ nup onu Şiraz'a gönderdi. Şchzfıde yolculuk sırasında vefat etti405• Nur Ali Halife adamlanndan bir kısmıyla Hasan lu beldesine akınlarda bulundu. Bu arada Çemişkezek'i kuşattı. Çemişkezek beyi Melkişli•'6 aşiretinden Rüstem Bey, Nur Ali Halife'ye direniş göstermeden Safeviiere bağlanıp, itaatini bildirmek üzere Halife tarafından Şah İsmail' e gündeıildi. Rüstem Bey iltifatlara mazhar olduktan sonra Irak'a gönderildi. Nur Ali Halife ise Çcmişkezek'te Melkişli aşiretinin ileri gelenlerine ve etraftaki ahaliye eziyetlerde bulunup çok kişiyi üldürdü••7. "3

Göknur Göğebakan, "Malatya", Dİli XXVlif471.

•••

Telmıiletü'/-Alıbilr,

415

Habibü's-Siyer, c.

IV, s. 530; Holdeberin, s.222; Selimşahnô.me, s.

Alısenü'-Teviiıilı,

s. 176.

4'6

s.

sı; Alıseııii"t-Tevilrilı,

s. 175, 176. ııs;

"İ htimalen, Çemişkezek hakimleri M elikşah'ın evladındandırlar Melik­ şah adı Kürtler arasında çok yaygın olarak kullanıldığından Melkiş'e dönüşmüştür. Çemişkezek hakimlerinin isimleri de bunların Türklerin soyundan geldiğine delalet eder. Çünkü bunların isimleri asla Arapla­ rın veya Küıtlerin isimleriyle ile ilişkili değildir. Rivayet edilir ki, Mel­ kiş adlı l<işi, Melkiş'insoyundan kalabalık bir gnıbu toplayıp şimdilerde Çemişkezek hakimlerinin tasarrufunda olan 32 kale ve 16 nalıiyeyi ele geçirdiler. Onların aşiretine Melkiş denildi." Şeref Han b. Şemseddin Bidlisi, ŞerejııCime, (neşr. V. Vdiainof Zerııof, Tahran 1377/1999,

s.

162-163 . .,

Şerefiıiime,

s. 164 1 15


Nur AJi Halife, tuyulu ( =dirliği) olan Erzincan'a yöneldiği sı­ rada Osmanlı vezirlerinden Sinan Paşa'nın kalabalık bir ordu ile kendisini takip ettiği haberini aldı. Eyiiyazı mevkiinde yapılan sa­ vaşta Sinan Paşa yeniidi ve öldürüldü. Kaçmaya çalışan Osmanlı askerlerinin bir bölümü de, sığındıklaı·ı yerde meydana gelen he­ yelanın altında kaldılar. Her iki olayda yaklaşık üç bin kişi kay­ hettileı-"8. Nur AJi Il alife'nin başarılı harekatına rağmen etrafında çok fazla Kızılbaş toplanamamıştı. Buna rağmen muzaffer bir kuman­ dan olarak Erzincan'a döndü.

Yeni Zülkarneyn Selim'in İstanbul'da tahtını sağlamlaştırdıktan sonra çözmesi gereken birinci problem, Doğu sınırlarını güvenlik altına almak ve babası zamanında iyice doruğa çıkmış olan Safevi problemini or­ tadan kaldırmaktı. Safevilerin, Osmanlı topraklarındaki Kızılbaş­ ları İran'a davet etmeleıi ve bu yolda girişimlerde bulunmaları; Şah İsmail' in, II. Bayezid'i sık sık aşağılaması ve nihayet ona Şey­ bek Haıiı'nın başını göndererek dolaylı olarak tehdit etmesi İran ile yapılacak savaşın belli başlı sebeplerini teşkil ediyordu. Safevi kaynakları ise daha çok sınır olay]arına dikkat çeke­ rek, Diyarbekir beylerbeyi Muhammed Han Ustaclu'nun, bölgede kazandığı başarılardan cesaret alarak Osmanlılara karşı meydan okur bir tavra girmesini ve Nur Ali Halife'nin sınır boylarını tah­ rip edip Tokat'ı yakmasını Osmanlı-Safevi savaşının başlıca ne­ deni olarak gösterirler"''" · "8 ·• • •

Alısenii't-TevdTilı, s.

175 vd;

Hiı1asatü't-Tevdrih, c. I, s.

124.

"Han Muhammed Ustaclu Diyarbckir"e hakim olduktan sonra gurur ve kibire kapılıp Sultan Selim'e fitne ve fesada yol açacak kadın elbise­ leri gönderiyordu." Hülasatü"t- Tevô.rih,

c.

I,

s. 129; "Diyarbekir valisi

Han Muhammed Ustaclu Dulkadirlileri yenmiş, onun miilazımı Deli

ıı6


Buna karşın Osmanlı kaynaklan ısrarla Şiiliğin yayılmasının İslam memleketleri için büyük tehlike arz ettiğine vurgu yaparlar"'". Celalzade, Safevlierin İslam'ın esaslarını oıtadan kaldırıp yeryü­ zündclci i nanç sahiplerini saf dışı ettiklerini, küfürden daha kötü ve sapık bir yola gittiklerini kayd ettikten başka, Snltan'ın, "Ma­ demki o topluluk bu yola gidip sapıkhk yolundan döniip tövbe etmiyor/m·. lıeı· yöniiyle kofirden daha kötiiler." diye düşündü­

ğünü belirtiyor"". Keza, Hoca Saddedin Efendi'de Safevileıin din­ siz ve sapık oldukları için beıtaraf edilmelerinin bir mecburiyel şekline dönüştüğünü bildirir"". Ancak bu görünür sebeplerin altında Osmanlı Devleti'nin Doğu sınırındaki güvenliğin bütünüyle oıtadan kalkmış olması, Akkoyunlu topraklarının büyük bölümünün mahalli idarecilerin denetimine geçmesi ve Dulkadirlilerin Safevilere karşı durama­ mış olması yüzünden Osmanlı toprakları üzerindeki Safevi bas­ kısının artması, çözülmesi gereken daha ciddl bir problem olarak duruyordu. Öte yandan Şah İsmail'in, Özbeklere karşı kazandığı savaşlar ve ülkesinin sınırlarını Maveraünnehr'e kadar dayan­ dırması üzerine sıranın Osmanlılara geleceğinden endişe duyul­ maya başlanmıştı4'3• Durak yetmiş kişi ile :ıoo kişilik Memliik ordusunu dağıtmıştı. Bun­ dan dolayı gnrnra kapılıp Sultan Selim c mektup göndererek onu teh­ dit edip ımıkabeleye ve nıukateleye çağırdı. Ona bazı şeylerle birlikte bir de başöıtiisü gönderdi." tllıscııi.ı"t-TcıJ<3ıilı, s. 187, ı BB; Bunlara ilave olarak Şehzadc Murad'ın İran'a sığınınası ve Nur Ali Halife nin Tokat'ı yakınası sebepler arasında gösterilir. I!oldeberiıı, s. 232-233. "En biiyük dini fesad Kızılbaş günıhunun yayılması olduğundan, bu ta­ ifenin İslam bilafeti makamındaki dini ve dii nyevi düşmanlığı muhak­ kak bulunduğundan . . . " Seliııışahrıilıne, s. 117. '"

Celalzilde. s. 357. Taci(t-Tevarilı, s. IV /167 vd.

'"'

Seliınşalıııdnıe, s. 122; "Selim tek başına tahta oturduktan sonra ona

Iran'da güçlü bir hiikiimdarın doğduğu, bütün memleketleri aldığı ve 117


Bütün bunlara ilave olarak Yavuz Sultan Selim'in İran üzeıine yürümesini ve Kızılbaşları oıtadan kaldırmasını isteyen İran'dan ve Horasan'dan pekçok mektubun ulaştığı da vakidir. Bunlardan Hk i e Molla-yı İsfahani'nin gönderdiği mektup-her ne kadar Çal­ dıran savaşından sonra ulşamış ise de- YavuzSultan Selim'i İran'a sefer yapması hususunda en kışkııtıcı olanlarından biriydi. O, Kı­ zılbaşlaıı zehirli bir yılana benzetmek te, aniann Hz. Muhammed'e küfretmelerinin reva göıiilemeycceğinden bahsetmekte ve Selim' i yeni Zülkarneyn olarak nitelendirmekteydi. Buna göre, Zülkar­ neyn doğu sefeıine çıktığında İran topraklanna hakim olup İran hükümdarlannın devrine son verdiğindcn; şimdi tıpkı Zülkar­ neyn gibi, Selim de İran sefeıine çıktığında bunu gerçckleştire­ bilirdi. Mektupta, sahabeden nakledilen bir hadise atıf yapılarak

"İslam'da uzunca bir süreden sonra bir Ziilkameyn uyanw." denildiğini, Selim'in ise işte bu vaat edilen Zülkarneyn olduğunu bildiriyor ve ona "Gel ey dinin ym·dımcısı puhı kır da Rum tah­

tma Fars mülkiinii ek/e." deniliyordu'"'· Böylece Şah İsmail'in kendisini kadim İran imparatorlarından biri gibi görmesine pa­ ralel olarak Yavuz Sultan Selim de -kendisinin böyle bir düşün­

cesi olmamakla birlikte- İran hükümdarlarını ortadan kaldıran Ziilkarııeyn gibi görülmeye başlanmıştı.

Savaş Hazırlıkları Yavuz Sultan Se]im, ısı3 yılında Safev1lerle savaş konu­ sunu divanda müzakere ettikten''s ve vezirlcriyle de hemfikir sıranın Anadolu'ya geldiğini söylediler. O da hareket etmenin daha iyi olacağına karar verdi" Cevilhirii 'I-Ahbcir, s. • ,.

Selimşahnôme, s.

134.

Münşeatü's-Selôti11, c. I, s. 317, 318. Hoca Sadeddin Efendi, Yavuz Sultan Selim'in Divan'da iran'a sefer yap­ 1:.15;

manın gerekçelerini anlatırken, "Safcvilerin, elde ettikleri iınki\nlarla mürid ve dostlarının sayısını hızla arttınp genç yaşlı herkesi kendi­ sine bağladığı, ermişlerin kaynağı olan Acem ülkesini ele geçirip, Pey-

uS


olduktan sonra ilk iş olarak İran seferine dair fetva çıkar ttı.

Rıı fetvada Kızılbaşlar üzerine sefer yapmanın gerekçesi ola­ rak, Safeviierin mülhid ve zındık bir topluluk olduğu, salıa­ beye küfrettikleri, büyük sahabelerin büyüklüklerini tanımadık­ ları, değerli kişilerin kanlarını dökmekte sakınca görmedikleri, mescidleri ve ibadethaneleri yıktıkları gösterildi. Onlarla savaş­ man ın, fesat kapılarını kapatacağından, vacip; kanlarının dö­ kiilmesiniıı helal, köle ve cariyel erinin yağmalanmasının mü­ bah olduğu ifade edildi'''". Fetvada ayrıca, Kızılbaşiara meyledip onlara yardım edenlerin de kiltir olduğu, bunl arı kırıp cema­ atlerinin dağıtılmasının Müslümanlar üzerine vacip ve farz ol­ duğu, bir belde alıalisinin bunlardan olması halinde Sultan'ın Allah adına bunların ileri gelPnlerini katiedip mallarını, kadın­ larını ve çocuklarını İslam gazileri arasında dağıtıp paylaştıra­ bileceği, bunların pişmanlık göstermesine asla itibar olunma­ ması gerektiği lıildiri lmekteydi4" gaınberin sünnetini ortadan kaldırdığı, meydana getirdiği askerlerinin Tanrı nın ve rdiğ i bir felaket n lduğu, ne ölümden korktukları, ne savaş­ tan çekindiklcri, inanç bağları çok güçhi ve saldırılarının bir felaket ol­

duğunu, Anadolu'daki Türklerin <l e tanımadan bilnıe<len onun peşine talnldıkları ve çoluk çoculdarını, mal ve mü l klerini onun yoluna feda ettikleıini, malı olanların ona ölçtisüz adaklar gönderdiğini, dergiılıının kapısını hacet kapısı gibi gördüklerini, onların baş ve buğlarının gücü

aıttıkça zararının Osmanlı iilkesiııe dakunacağını anlattıktan sonra, hak yoldmı sapanların cezalandırı]m;ısı için Tebriz'e yüriimek artık gerekli olmuştur" dediğini anl atır . Tacü't-Teviirilı, s. IV/173. '"'

Tacü't-Tevclrih, s.

!Vjı69.

" . . .Ve dahi her kimse ki anlara me yledip ol batı! dinlerine razı v e mu­ avin olalar, anlar dahi

l<atir ve ıniillıidlerdir. Bunları kı rup cemaatle­

rini dağıtmak cem'i-i Miisliinıanlara vacip ve farzdır ( . . . )ve bir nahiye e hli ki bunlardan ola, Sultan-ı İslam eazz Allalın ensaruhu için lımı­

ların vardır ki bunla rın ricallerin katlediip ma ll arını ve nisalanııı ve eviadlarını guzat-ı İslam arasında kısmet ide ve b un lar ın hade'l-ahz tevbelerine ve nedametlcrine iltifat ve itibar olunmayup katloluna ... " 119


Bundan sonra etrafa emirler gönderilerek 1514 yılının Nevrıız\ında428 (Mart) sefere çılalacağı bildirilip ordunun toplan­ maya başlaması istendi. Bazı erzak, sefer güzergfı.hına daha kolay ulaştınlabileceği düşüncesiyle gemiyle Trabzon Jimanına gönde­ rildi. Yavuz Sultan Selim 21 Mart 1514'te orduyla Edirne'den ha· reket ederek bir aylık bir yürüyüşten sonra İstanbul'a geldi. 20 Nisan 1514'te Üsküdar'a geçildi. Orduya yeni katılımlarla birlikte harekete edilip Kayseri yakınlarında Kızılırmak geçilip Sivas üze­ rinden Safevi topraklarına girildi.

Kızılbaş Takibi Bu arada, Anadolu'daki Kızılbaşların herhangi bir karışıklığa sebep olmamaları için tespit edilmeleri ve ileri gelenlerinin öldü­ ıiilmeleri yolunda bir emir çıkarıldı. İdıis-i Bitlisi bu emre uygun olarak lark bin Kızılbaş'ın yazıldığı ve hepsinin öldüriiidüğünü kay­ dediyor4'9. Diğer Osmanlı kronikleri de daha çok İdris-i Bitlisi'yi kaynak olarak alıyorlar':ı". Buna karşılık, Anadolu'daki olayları ta­ kip eden Safevi kaynaklarından hiç biri Kızılbaşiara yönelik sis­ temli bir katliamın yapıldığından söz etmemektedirler. Bununla birlikte, bu hususun tam olarak gerçekleşip gerçek­ leşmediği hususu şüphelidir. Çünkü öncelilde yukarıda if ade edil­ diği üzere Osmanlı sınırlan içindeki Kızılbaş sahalan aldııkça sı­ nırlıydı ve bunlann en kalabalık olduğu yerlerden biri olan Teke ve Ilamid bölgesinden kalabalık bir grup IL Bayezid döneminde çoktan İran'a gitmişlerdi. Fetva'nın yeni harfiere aletanimış tanı metni için bkz. Taıısel, s. 35'te 6ı 4'"

numaralı d i pn ot

Osmanlı Devleti'nde sefere çıkmakamacıyl a ordunun toplanması için emirler gönderildiğinde, Nevruz başlangıcı toplanma tarihi olarak verilir.

s.

130, 136.

•'"

Selimşalıııôme,

4'"

"Sayılan kırk bini b ul an htmlann bir kısmı öldüıiildü bir kısmı hapse atıldı."

120

Tacü't-Tevaı�h. s. IV/176.


İkinci olarak, Osmanlı topraklarındaki nüfus hareketlerini

çok İ)� takip edebildiğimiz vergi defterlerinde bu denli bir nüfus kaybının varlığına dair bir iz yoktur. Eğer bu katliam gerçekleşmiş olsaydı, en iyimser ihtimalle yüzlerceköyün haıitadan silinmiş ol­ ması gerekirdi"'· . Ya da en az 8ooo ila ıoooo hanelik bir grubun birdenbireyok edilmesi söz konusu olabilirdi43'. Bu durum mer­ kezihazineve gelirleri paylaşan zümreleriçin ciddi bir vergi kaybı anlamına geldiği için her hallikarda kayıplarının nedenlerini açık­ layan ifadelere rastlanılması gerekir. Oysa tahıir kayıtlarında böy­ lesine büyük ölçekli bir kayıp yerine nadiren "Kızı/lıaşfetretı�nde ahalisi boşalan köylere rastlanmaktadır. Mesela Şahkulu ayklan­ masının cereyan ettiği Karaman topraklarında Larende'ye ait bir köyün vergisiyle alakah derkenarında Kızılbaş fetretinden•:ı.ı bah­ sedilmektedir. Keza Osman Gümüşçü 'nün tespitlerine göre ı soo ila 1518 yıllan arasında bütün Larende'de bölgesinde kaybolan köy sayısı 34 olup, sadece birinde "Kızılb<ış Feteratı" notu dü�ülmüş­ türı:ı•. Diğer köylerin niçin tespit edilemediğne dair kayıt yoktur. Gümüşçü bu durumun sebepleri arasında bölgenin anılan tarih­ ler arasında ç;ıtışmalara ve orduların geçişlerine (1511 Şahkulu ayaklanması. 1514 İran sefeıi, 1516-1517 Mısır Sefeıi) sahne olma­ sını da sebepler arasınd<ı sayıyor ki , bu görüş yabana atılamaz43s. <:ı•

Os m anl ı tahrir kayıtlarından

anlaşıldığına

göre XVI . yüzyılda bir köy

ortalama 30-40 haneden nıüteşekilldi . 4"'

Mesela Doğu ve Güneydoğu 'da konar-göçerlik eden Bozulus Türkmen­ leri ı540 yılmda Sooo haneden ıniiteşekkildi ve tahminen 40000 ki­ şilik

<ı:ı

bir nüfusa sahipti.

TD 63, s. 2.:J3; Osman Günıüşçü

bu deyimi sehven " Kızılbaş kıranı"

diye okumuştur. Osman Gümüşçü, XVI. Yiizy ıl Larendc (Kaıwnmı)

Kazasmda Ye.-lcşme ve Niifııs, Ankara •••

".

2001, s. ı63.

Bunların beğlil< canibinden verilen tohumları Kızılbaş feteratıııda

zayi'

olup . . . " ifadesiyle yedi haneli bir köy ahalisinin mali durumu ta­

rif edilmeye çal ı ş ılm ış tır. TD 63, s. 233-

"''" Osman Gümüşçü, A.g.e., s. 158, 163,

164.

121


Ayrıca, Osmanlı-Safevi ili�kileıinin gerilmeye başladığı dönem­ lerde Doğu Anadolu'da bazı köylerin boşaldığının tespit e d i l mesi de görüşüınüzü

doğnılanıaktadır"''. Kaldı ki bu köylerin ahalisi­

nin btitünüyle Kızılb;ış olmadığı, aralarında Sünni ahalininm de bıılunduğu, bunların çatışma bölgesinden kaçtıkları 118 ve bir kıs­ mının geri döndüğü tespit olunnıaktad n· L N.

-�:ıü

"Çlinkli o vilayet üneeden Tii rkmcn ve Kızılbaş topluluğunun zıılmü nedeniyle, uzun s li re ycrlez;iın dı� ı kalııuz;, nranın biitiin küy ve belde­ leri <l�ırınadağm olmuştu" S'elim�(l/1/ıCtme, s. ıô:L " . . . Deıbcnd vt.• nı emerr-i ıdsda v:ıki' ol�m kur�ıda kadimden zaviyder vaz· olunub alıalisi Kızılba>; fetretinde perakende oh ılı gitmek ve zevfiyiı

lıfıli ve

lıarJb kalııb eyl'' olsa viliıyet-i

nwzlılıre

ilc

kura

ıııiiredde­

den kitabet olııııdukda ol hiıl1 ve bariılı olan kıır:tnıııı ahalisimlcıı ba zı kavcl-ı l ıayfıtda olanları hazret-i l ıiidfıvendıgCır gerdım iktidarın eyyfım-ı 'adaleti nde vil[iyct cm n

il

emfın lizrc rısfıde-hni olınağl;ı gelüb her biri

yerlerine ıııiiteınckkiıı olu b . . ·· Til n r. ıl)l). s. 4

(ı5:ıo tarihli Baybıırd,

Kelkit. Erzincan, K<'malı ddt!!ri); ·· . . . Kızıllıa� fl'lr<'li zaınaııındaıı lıerii kırk altı ıol m ikclfın hiıli ve lıadib kalııb. . . " Avıı ı defter, s. 4; ··Ahali.' i Kı­ zılba� fetretinde periıkende olııb gilnıt•k ile kıırfı v� t.cvrı.\:"ı btıli ve harab kalııb bcr veeh-i tahmin vazılıılı timUra virilmiş imiş . . . " Avm dd1cr, s. 25, 47.ı:ıll

Osnıanlı sınır güvenliği

XV l.

Yii:.'yılın oıtakırında bile en ilııcmli s-onm

olarak dııruyonlu. Sıııı rlar mutlak

'ı ni amacia denetlcıı(>nıediği

içln bazı

Kuılbaş grupların iran'a kaçışiarı devanı etnıiz;tir. Bir ürnck için hkz. " . . . . Amasya, Tokat ve Çorum lcvcncllcrimlen yiğinni nefer

kimcsnc Kı­

zıllıa>; vilayetine ka,·ub .... ", M D 3, s. 477. lıkııı 1422. n., .

Tokat, Sivas, Erzincan ve� Ç<'vrcsindcki nlifııs lı<ırckctlcri için bkz. Al­ paslan Demir,

ı6.

Yii;,:yılclrı Sumswı-;,ymtuh llntlı floyzmccı Yeı ·leşme

Niifııs ve Ekonomik Yapı, Ankara Univ. So<;yal Bilimler E ns ti tü sü ,

Ba­

sılmamış Doktora Tezi, Ankara 2007. Alparslan Demir i n tespitlerine göre doğudan geldiklerini ifade etmek amacıyla "şarkivan" diye tabir edileıı pek �:ok grup veya aile bulunnıı:üctadır. Ayrıca, "'K ızılhaş'a giden", "Kızılbaş olup", "Kızılbaş'a gittikte" gibi açıklanwlarla yer alan lı<ızı ai­ lelerin ise 1520 tarihinde veya biraz önce İran 'a gitti lderi anlaşılm<ık­ t"dır. Alparslan Demir,

122

Jl.y.e.,

s. ı s o, ısı.


Topkapı Sarayı Arşivi'ncle tesadüf edilen tarihsiz bir defter parçasında katledilen Kızılbaşlaı·a dair isimler bulunmakta olup, bunların sefere katılmadıkları veya bozgunculuk yaptıkları gibi sebeplerden öldürüldükleri kayıtlıdır""· Bu parçacla sadece er­ kek şahıs adları bulunmakta olup katiedilenlerin sayısı on yedidir. Buna ilave olarak, Şah İsmail'in Karaman bölgesindeki müridie­ rini yönlendirmek için 1512 yılında mektup gönderdiği Turgu­ toğlu Musa'nın, ısı6 yılında hala tımar tasaı·nıf eden bir sİpahi olarak görevini sürdürmesi""' Kızılbaş takibinin etkin şekilde yü­ rütülmediği kanaatini kuvvetlendirmektedir.

Mektuplar Yavuz Sultan Selim, sefer yolunda Şah İsmail'e bir mektup göndererek savaş için harekete geçtiğini bildirdi. Bu ilk mektupta "Alicı/ı kcılmdcı din İslam 'dır, kim İslwııiyet'ten başka bir eline tabi olurscı ommki kabul edilmeyecektir." ayetlerine yer verile­

rek başlar"·. Böylece gerçekte Şah İsınail ve Safevileri din dışı giirdüğiinü ima eder. Bumınla birlikte Selim kendisini sultanlı­ ğını atadan-dededen miras olarak aldığını ifade etmek için Sul­

tan Mehnıed oğlu Sultan Bayezid oğlu Sultan Selimşah diye tak­ dim ederken; Şah İsmail"e "Femıwıde-i Acem, Sipe!ısa/ar-ı azam, Senlcır-ı tııııw.zwıı, DahhClk-ı riizgar, Dcımb-ı girııdru·, Ajrasiyab-ı cı/ıd. Emir İsmail'" diye hitap ederek onun sadece bir kumandan

veya en fazla bey olduğuna, pa(lişah soyundan gelmediğine işa­ ret eder. Mektuptadevamla "Omıaıı aslwıdcın boşaluıccı, yiğitler yurdwııı çakal aldı." sözüyle kendisinin, Akkoyıınlu tahtını, tıpkı

çakalın arslan yuvasını alınası gibi, ele geçi rdiği, Müslümanlara ··neft,•r oldur

ki.

Kızıllıa� taifesincleıı ne

ıııil<tbr

ıııclahideye siyaset

olıımluı;uııu lıcvan eder defter olunur" diye lıa�layaıı

dcflerin sadece

ilk iki sayfası lıulıııııııakta olup, tarihsizdir. TS.M.\.d. nr. 5270. '"'

"Tıınar-ı Musa Bey vclcd-i Turgud" TD ıır. 58, s.

Kıır'wı, 3/19

:15. 37.

ve 85. 123


her yönüyle zulme başladığı, değerli kimselerin kanlarını akıttığı, minberieri ve mescidleri yıktığı, aslıaba küfrettirdiği, halkın te­ miz inançlarını yıktığı şeklinde suçladıktan sonra, ileri gelen din adamlarını, kendisinin ve taraftarlarının küfre düştüğü ve dinden çıktığı için öldürülmeleri gerektiği yolunda fetvalar verdiğini, bu yüzden dini savunmak amacıylayola çıktığını, ipek li elbiseleri bı­ rakıp zırh giydiğini ve amacının kendisini oıtadan kaldırmak ol­ duğumı bildirir. Son olarak Şah İsmail'i İslam'a davet eder, piş­ manlık göstermesini, bu durtınıda ülkesinin eliğer idareciler gibi olmak kaydıyla kendisinin idaresine bıraknıayı d üşüncbileceğini, aksi halde savaşa hazır olmasını bildiriı·" •. Yavuz Sultan Selim, bu ıııektuba cevap beklemeksizin ikinci bir mektup daha yolladı. Bunda da ilk mektubunda dile getirdiği ifadeleri kısmen tekrarladıktan sonra Şah İsmail"i yine pişman­ lık göstem1eye ve itaat etmeye çağırdı. Eğer buna razı gelınezse ölüme hazır olması tehdidini yineledi4••. Bu arada ordu Karaman toprağında iken Şah İsmail'in du­ rumdanbilgi edinmek amacıyla Dukakinziidc Ahmet Paşa kala­ balık bir ordu ile Sivas'a gönderildi •·"· Sivas·a gelindiğinde or­ dumm dıırumumı lespit amacıyla sayım yapıldı. Yüz kırk bin kişiye baliğ olduğu anlaşılınca yaklaşık kırk bin kişilik bir kuv­ vetini ihtiyat unsuru olmak üzere geride bıraktı'"''· Muhteme''" Miişentii's-Selôtin, s . 379-381. 44 -'

''E�er yöniinü ve kıbleni bize döndliıiirscn, elini zulm vctuğyanclan çe­ kersen, sünnet-i seniyyeyi benimsersen ve

topraklarını Osmanlı toprak­

lannın blr parçası sayarsan bizim hcdiye1erimize ve i nayetimizc maz­ har olursun, değilse, kefen giyip hazır ol." Miinşeatü's-Sclôtin, c. I, s.

382-383. 44>

Haydm· Çelebi Rwııanıesi, s. 64.

446

"Savaş tecrübesi olmayanlar, i� becerenıeyenler, yaşlılar, cılız gençler ve hastalar ayıklanıp, yedeğe bırakıldı" Hoca Saadedin, l/ı8:ı; "S"pkın Ş a h ' ın askerin çoklLlğundan korkup tilkiler gibi sığıııacak nıa�ara ara­

ınas ı n

124

ve seferiıniz neticesiz kalmasın diye bazı yaşlı ve

orta yaşlılar-


!en Dulkadiroğullarından veya Memlükleıden bir saldırı gele­ bileceği düşünülmii!?tÜ. Dulkadir beyi Alaiiddevle Bey' e haber günderilerek orduya katılması istendi. Ancak o bu talebe ce­ vap vermedi. Osmanlılar savaşın Erzincan yakınlarında gerçekleşebilece­ ğini tahmin elmi!?ler ve bütün hazırlıklarını buna göre yapmış­ lardı. Ancak Osmanlı ordusu Sivas'tan çılop Erzincan'a doğru ileriediği halde Safevilere dair herhangi bir iz görünmüyordu. Bu yiizden yabancı topraklarda, bütün güvenlik imkanlanndan mahnım halde ve düşmanın nerede olduğunu bilmeden ilerle­ mek ordu da huzursuzluğa neden oldu. Üstelik Safeviler bölge­ den çekilir ken ekin ve bostanları tahrip etmiş, etraftaki ahaliyi de iç kesimlere göçiiımüşlerdi••7, Bu yüzden Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'i kışkırtarak or­ taya çıkmasını sağlamak amacıyla üçüncü mektubu gönderdi. Bu mektupta da diğerlerinde olduğu gibi tehdit ifadeleri çoğunluk­ taydı; kendisine Osmanlı ordusunun yola çıklığı ve hazırlıkiarım görmesi gerektiği haberinin gönderildiğini, ancak günlerdir Azer­ baycan yöresinde Osmanlı ordusu dolaştığı halde bunu duymaz­ dan geldiği ve gizl�ndiği ifade ediliyor14K ve korkmasının nedeni ordtın un sayıca çokluğu ise bu korkunun kaldmiması için kırk bin kişinin geride bırakıldığı anlatılıyor, "Sende azıcık yiğitlik uar ise gelip askerüne kcırşı koy!" diye bitiıil iyordu449 ------ -

dan

--

kırk bin kişi a�Tıhp Rum'da ve Karaman da muhafaza lıi�ınetine

bırakıldı." Kiilllıü'I-Aiıbôr, c. ll. s.

1090; Haydaı· Çelebi RuZ11 amesi, s.

67. Tacii 't-Tevciri/ı, ..-ı.a

s. IV /ı84.

''.Senden ne ııanı ve nişan pcyda ve vücudundan eser hiiveydadır. Bir vechle mestiııiı'l-halsiıı ki viicudunla ademin ale's-sevadır ( ... ) hırz-ı selamelde perde-nişinlik ihtiyar edenlere erlik adı hatadır ve ölümden korkan k imseler e ata binip kılıç kuşanmak ııa-sezadır." Mıiıışeatü's­ Seliltin, c. 1, s. 384.

""'

Miirışeatii's-Seli.itı'n, c. I. s. 383-384. 125


Mektubun yaratacağı kışkııi:mayı daha da kuwetlendirmek için Şah İsmail'e onun tekkede dervişlik yapmasını tavsiye eder nitelikte asa, aba ve hırka; korkaklığına vurgu yapmak için kadın giysileri, peçe ve çeınberlcr gönderildi45".

Çaldıran'a Doğru Yavuz Sultan Selim'in İran üzerine yürüdüğü haberi gel­ diğinde Şah İsınail İsfahan'da bulunuyordu""· Hemen Tebriz'e doğru harekete geçti. Ustachı Han M uhammed'in orduya ka­ tılması için Diyarbekir"e adam gönderdi. I le medan'da iken Ya­ vuz

Sultan Selim'in savaşa çağıran üçüncü mektubunu getiren

elçi geldi452. Şah İsmail bu mcktuba verdiği cevapta: Seliın'i öven cümlelerden sonra II. Bayezid ile ilişkisine atıfta bulunarak Dul­ kadiroğlu ile yaptığı savaşagiderken onunla dostluk kurulduğuna, kendisinin de bu sıralarda Trabzon'da vali olduğuna ve aynı gö­ ıüşü paylaştıklarına dikkat çekti. Şimdi ise kızgınlığının sebebini ve mektuptaki kaba ifadeleri anlayaıııadığını, bunun da olsa olsa katipl�rin afyonları azaldığı için bunalmış kafa ile yazmış olabile­ ceklerini, bu amaçla onların kullanınası için cevabi mektupla be­ raber afyon da gönderdiğini bildirdi. Mektubun tehdit kısmında ise Anadolu ile ilgilenınesinin sebebinin orada müridierinin çok olmasımlan kaynaklandığını, Osmanlı haneelanına karşı sevgi beslemesinden dolayı Anadolu'da tıpkı Tirnur'un yaptığı4"' gibi bir kargaşalığa sebep olmak istemediğini ifade edip, yine de bu "Sana zaviye-nişiıı olmak münasibdir, deyii bilclırirlcrcl i".

Aiıbôr, c.

Kıilllııi'l­

Il, s. 1091; Trıcii 't-Tevc1rilı, s. IV/ı84.

Alısenu t-Teuiirilı, s. ı88, Ceuiılıiriı 1-Alıbdr, s. 1�4;

Lubbu!-Tcvdrılı,

s. 415Safevl kaynaklan i lk iki mektuptan balısetmcmekteclir. Şah İsmail, üçüncü mcktuba cevap verdiği için bi zim tahminimiz bu yönde olmuştur. 1402 yılmda Tiımıı'a karşı Yıldırım Bayezicl'in yenilgisiyle sonuçlanan Ankara savaşına işaret ediliyor. Bu savaştan sonra Anadolu'da kısa sü-

126


"nazik" iisluptan anlamaz ise daha fazla beklemeden savaşa ha­ zır olduğunu bildirdi4". Şah İsmail'iıı bu mektubu ile gönderdiği afyon Yavuz Sultan Selim'e Temmuz ayında Yassıçeınen menzilindeyken ulaştı4'-'. Böylece kışlurtınalar neticesini vermiş ve Şah İsmail'in hiç ol­ mazsa karşı çıkarağına dair bir işaret alınmıştı. Son olarak ona daha kışkatıcı ve hakaret dolu bir m ektup daha hazırl;;ıdı: "/smail Bcılıcıdır, mektup gönderip cescırctlc ilgili birkcıç söz söylemişsin ve gelmekte acele ediniz, biz de bclc/cmcktcn kurtulalım demiş­ siniz. Biz de cibilliyetimi;ı;dcki ciirelİ harekete geçirip uzak yol­ dan sayısız m iktarda asker ilc yollar ve mcnzillcr geçerek, ta­ smTıffimda olwı memlekctlcrc girdik. . . Padişalılann lıakimiycti altındaki topmklar, omm nikalılı /cansı gibidir. Erkeklikten ve dclikanlılıktwı azıcık pay almış, en azındwı içinde cescıreti olan kişilerin. başka birileri tamjindan ona tcıwTilZ edildiğinde ta­ lıammi il etme ihtimalleri yoktur. Öyle ise kalıi'Gman askerlerim bunca zamwıdw senin topmklcırında dolaşıp nwmt alıyorlar. Senin ne adın var ortada. ne viicudwı. Öyle bir gizlenmişsin ki vcırlığınlcı yokluc) ım birbirine e.�it. Cesaret toplamaya kimin ih­ tiyacı olduğww dw·wn ortaya çıkcwdı. Dwı.ım şudıw: Şimdiye kadar senden bir.fi.il ortaya çıkmcıdı ki biz cesaret/i ve yiğit ol­ duğww wılcıyalım . . . Miibtclu oldıığwı dcrdin devasım da öğren­ di/c O tiir nesneler kullanmak kallıc cesaret verimıiş. Sen şimdi tccriibeli olduğwı bu nesneleri kullan ki savaş zamanı bana karşı koymaya cesaretin gelsin Bizim tm·nfimızdan da sana biiyiik yardım yapıldı; senin lcolbinin zayıflığını ortadan kaldırmak için klT' k bin kişiyi ordııdan ayırıp Koyseri ilcSivas amsmda bı­ mklmı. Diişmana miiriivvct cıııcak bu /caclar olur, dalw olmaz. re li Timur lıiikiıııiyeti devri ba�lamış ve Osmanlı Devleti dağılma teh­ likesiyle karşı karşıya kalmıştı.

.,.

c. ı, s. 384-385. Rıl7.lıilnıesi, s. 69; Kiinlıit 1-A/ıbô.r, c.

Mii11öeatii's-Selatiıı, Haydar Çelebi

Il, s. 1091.

127


Eğer bundan sonra da korkudan saklanmaya devam edeı·sen er/ik adı sana lıammdw. Miğfer yeı·ine başörtüsii, zırlı yerine çarşaf giyip kumandanlık sevdasından vazgeç. ·�·"'

B u mektubun gönderilmesinden birkaç gün sonra Akko­ yunlu beylerinden Fernıhşad Bey, Osmanlı ordusuna katıldı457• Tercan Bey i Ahmed Bey yakalanıp, idam edildi. Keza aynı gün­ lerde ordu da "Kızılbaş geldi." dive bir dedikodu yayılınca hemen savaş düzenine geçildi. Ancak bu haberin asılsız olduğu anlaşı­ lınca sorumluları yakalanarak idam edildi. Keza orduda itaat­ siziikierin kaynağı olarak suçlanan Karaman beylerbeyisi I !em­ dem Paşa idam edilip yeri ümeradan Zeynel Bey e verildi4S". Bu arada Trabzon'a gelmiş olan zahirenin orduya ulaş tırılması için çalışmalara başlandı43". Çünkü gerek sefer güzergahı boyunca ekin ve bostanların SafeViler tarafından tahrip edilmiş olması gerekse neredeyse üç aydır yolculuk yapıldığı için orduda zahire sıkıntısının baş göstermesi yavaş yavaş huzursuzluklara neden olmaktaydı. Ancak daha önemlisi, Safevilerden bir haber alına­ mamış olması, onların nerede olduklarının bilinmemesi ve sal­ dırının nereden geleceği hususundaki belirsizlik, her an baskına uğraına tehlikesiyle karşı karşıya kalınması Yeniçeriler ile Yavuz Sultan Selim'i karşı karşıya getirdi. Onlar. Padişah'ı döndürmek için çadırına kurşun bile sıktılar41'". Ancak Selim, etkili konuş­ malar yapmak suretiyle ordusunu ikna etti. Bu arada İran içle­ rine gönderilen akıncıların getirdiği esirlerden Şah İsmail ve Kı­ zılbaş ordusunun durumuna dair haberler alındı. c.

I . s. 385-386.

456

Miinşeatii"s-Selcitiıı,

.,,

Haydar Çelebi Rıızıı!lmesi, s. 69.

""

Selimşahııcime, s . 153; Haydar Çelebi Rıızııdmesi, s. 70.

4"

Haydar Çelebi Rıızıı!lmesi, s.

4'"

Haydar Çelebi R ııznamesi. s. 73; Tevôıilı, N/194.

128

70. Künkü 'l-Aiıbar, s.

1097; Tacü 't­


Osmanlı ordusu Tebriz'e doğru yaklaştığı halde, Şah İsmail anlaşılmaz bir tutum la, avlanıııakla meşgul oldu. Bu durum şim­ diye kadar az kuvvetlerle daha kalabalık ordulara karşı kazandığı zaferierin etkisi olduğunu düşündürmektedir. Bununla birlikte yaklaşık kırk bin kişilik bir kuvvet toplayıp Yavuz Sultan Selim'in yaklaştığı haberi gelince Tebıiz'den ayrılarak karşılamaya çıktı4". Tebıiz'de ise yaklaşık yedi bin kişilik ihtiyat kuvveti bıraktı•'". İki ordu Hoy yakınlarında Çaldıran ovasında karşı karşıya geldi. Şah İsmail, Kızılbaş reisierini toplayarak durumu müza­ kere etti. Savaşa girilip girilmemesi konusunda herkes hemfikir değildi. Özellikle Diyarbekir beylerbeyi Han Muhammed Ustaclu, Osmanlı ordusunun kuvvetli olduğunu ve Akkoyunlu ordusu ile mukayese edilmemesi gerektiğini, onlarla yüz yüze savaşmanın yanlış olduğunu, savaşmak yerine gcıi dönüş için yola çıkmala­ rını beklemeyi ve bu esnada saldırn1ayı teklif etti4"3• O, Osmanlı ordusunun arabaları yan yana dizip aralarına düşman askeıinin geçmemesi ve safların dağılmaması için zincir çektiklerini, Yeni­ çeıileıin bu zinciıin arkasında durduğunu, geride ise çok miktarda zahire tuttuklarını anlattı. Keza Nur Ali Halife de benzer şeyleri söyleyip Osmanlıların Çaldıran ovasına yerleşip saflarını kurma­ dan saldırmayı önerdi•'''· Durmuş Han bu tekliflere şiddetle karşı çıktı. Hatta Mu­ hammed I-Ian Ustaclu'mın görüşlerinde dircnmesi üzerine ona "Senin sözlerin Diyarbekir de geçer."•"s diye çıkıştığı gibi onu

aşağılayıp "Han korkmuş" dedi466• Durmuş Han'a göre şimdiye ''"

Alıseııii't-Tevurilı, s.

18 8 . Şah İsınail'in ordusu çok fazla değildi. Bazı

kadınlar ve çocuklar da orducia bulunuyordu.

528.

""

Alem-uru-ijı Şalıİsmail, s.

"' '

Cevalıirit"l-Aiıbar, s.

134, 135.

'"

Hıi/asatii't-Tevurilı,

c.

'6 ·'

Alıseııiı�-Tevurilı, s.

189; Hiilasatii't-Tevaı·ilı, c. I,

4'"'

Cevalıiru l-A/ıbar, s.

135.

I, s.

130; Alıseııii"t-Tevurilı, s. 1 8 9. s.

130.

129


kadar girdikleri bütün savaşları kazandıldan gibi bunu da ra­ hatlıkla kazanabilirlerdi; bu yüzden düşınamn saflarım bağla­ masına müsaade edilmeli ve ınerdi ınerdine savaş yapınalıy­ dılar4''7. Şah İsınail ve oradaki diii;er Kızılbaş reisler bu öneriyi kabul ettiler•""- Bu sayede Osmanlı ordusu avaya rahatlıkla yerleşip saflarını bağladı. Aynı şekilde Osmanlı karargahında da savaşın nasıl yapılınası gerektiği konusu müzakere edildi. Piri Paşa, ordumın içindeki Kızılbaş varlığına dikkat çeke­ rek hemen savaşa girilıııesiııi, aksi takdirde sat1arda yanlma­ lar meydana gelebileceğini söyledi. Padişah bu fikri ınuvafık buldu. Safev'i ordusunun sağ kanadında Durmuş I Ian-ı Şam] u, !-!a­ lil Sultan-ı Dulkadi r, Lala Hüseyin Bey, Nur I lalife-i Rumlu, Hu­ lefa Bey ile diğer Dulkadir, Avşar, Şamlu ve Musullu beyleri yer aldı. Sol kanatta Ustaclu Muhammed I lan ve Çayan Sultan ile Ruınhı, Ustaclu, Kaçar ve diğer oymaklar yer aldılar. Merkezde ise Şah İsınail ile beraber M ir Abdülbaki, Seyyid Muhammed ICe­ ımı ne,

M ir Seyyid Şerif yer aldı. Şah bin kadar korçuya yanından

ayrılınamasım söyled i . Korçubaşı Saru Pire Korçııbaşı öncü ya­ pıldı•'"'. Bütün bu hazırlıklar yapılırken bile Şah, bıldırcın avia­ maktan geri durmadı47".

4�>7

"Bu savaşın sebebi Durmuş Han ve diğer gazi1crin gururun d a n kaynak-· laıııyordu."

Trkmileıii 'I-Aiılıiiı ·. s. 54;

"Padişah gunıra kapılıp Durmuş

Han'ın önerisini kabul etti.'' Zcyl-i Halıilıii's-Siyer, s. H6. 4""

"Şah, lıeıı harcımi değilim ki, Allah'ın takdiri ne ise o meydana çıkar dedi. Han Muhammed

sustu." illem-adı-yı Alılıasi,

c. I,

s. 70; "Şah,

ben haran1i dcğilin1 ki vol üstünde sa,'aşayıın ve 7_aaf anında gece bas­ kını yapayım." Ehu'I-Hasaıı·ı Kazvini, Fevcıi<l-i S:ıfeviyye, ( neşr. Mer­ yem Mir Almıcdi), Tahra n ı:;68/ıggu, s. ın. "'"'

Alısemi1-Tevarilı, s . Tev{irih,

"'"

s.

ı go;

Hiilasarii't-Tevarih, c. I, s. 1 3 0 ; LHbbıi't­

415; Cevahiü 1-Ahbilr,

Cevcılıiu'l-Aiıbaı·, s. 135.

s. 135.


Çaldıran Savaşı 23 Ağustos

1514

günü sabahın erken saatlerinde Safevi ordu­

sunun saldınya geçmesiyle savaş başladı. Safeviler daha çok Os­ manlı ordusunun sol tarafındaki Rumeli ordusunun üzerine yük­ lendiler. Şah İsınail de merkezden saldırıp Osmanlı saflarının son noktası olan zincirlerekadar yedi defa yaklaştı47'. Ancak, Osmanlı ordusunun ateş h<iicü karşısında"' Safevi ordusu yavaş yavaş çö­ zülmeye ve ağır kayıplar verıneye başladı. Sultan Ali-i Avşar, Şah İsınail zannedilerek yakalanıp Yavuz Sultan Selim'in huzuruna gö­ türüklü. Hapiste tutulmakta olan Safevi elçisi getirilerek yüzleşti­ rildi; Şah İsınail olmadığı anlaşılınca öldürüldüm. Akşama kadar süren savaşın sonunda Safevi ordusu dağıl­ ınaya başlayınca Şah İsınail savaş meydanını terk etmeye karar verdi. I !ızlı bir şekilde Dergezin'e çekildi. Savaşta Ustachı Han Muhammed, Korçtıbaşı Saru Pire, Lala Hüseyin Bey, Pir Ömer Bey Şireci. Avşar Sultan Ali Mirza, Muhammed Keınune, Mir Abdülbaki, M ir Seyyid Şerif, Bulefa Bey, Korçtı Köse Hamza Te­ kelü Yeğen Bey, Köse I lamza gibi ünlü Kızılbaş reisierinin pek çoğu öklii""· Yavuz Sultan Selim, Safevi ordusunun geri çekilmesini bir savaş hilesi zannederek, tuzağa düşmek korkusundan dolayı, on­ ların takip edilmemesi ve yağınaya girişilmeınesini emretti. Bir "''

Alısenü t-Teviirilı, s. 1Q2, 193; Hiilasatii 't-Tevdrilı, c. I, s. 131; Telaııı1etii'I­ Aiıbaı·, s.

"'"

SS·

"Top ve tıifek ate0i yıizıinden Tevcll'ilı,

s.

Şah'ın askerieti ölüyorlardı ". Lubbii 't­

417.

""'

HaiJdCII' Çelebi f{ıızrıiimcsi. s. 76; "Sultan Ali :VIirza Şah sanılarak y al;a­ landt Ona 0alı İsmail tarafından süslü elbiseler giydiıilnıişti." Hiilasatil�­

m

Alısellii1-Teu{ll'ilı, s. 195; Cevalıiriı l-Aiıbiir, s . 135; Tekmiletii 'l-Aiıbdr,

TevCırih, c. I, s. 131. s. ss; Lııbbıi t-Teviinh. s.

417; lliilasatiıt-Tev{wilı. c. I, s. 131 ; Celalzdde,

s. 379; Zeyl-i Habibii's-Siyer, s.

87;

Habibu s-Siı}er, c. IV, s.

54S-S48;

Kısusii'l-Ilakmıi, c. I , s. 44, 45· 131


müddet sonra savaşın kazanıldığı anlaşılınca orduya yağma izni verildi475. Ele geçirilen esirlerin çoğu katledildi47". Bu savaşta Osmanlı ordusu da ciddi kayıplar verdi. Rumeli Beyleı-beyi Hasan Paşa, SofyaSancağı Bey i Malkoçoğlu Ali Beymve Silistre Sancağı Beyi Malkoçoğlu Tur Ali Bey, Prizren Sancağı Beyi Süleyman Bey. Kayseri Sancağı Beyi Üveys Bey, Niğde Bcyi İsken­ der, Beyşehir Beyi Karlıoğlu Sinan Mora Sanc.ağı Beyi Hasan Ağa gibi pek çokkumandan savaşta maktul düşLii478• Savaşın şiddetine rağmen Safevi kaynaldan ölü sayısını beş bin olarak vennektedir'7".

Taçlı Hanım Meselesi Çaldıran savaşında Şah İsmail'in eşi Taçlı Be).iüm'ün Osman­ hiara esir düştüğü yolunda özellilde Osmanlı kaynaklarında yay­ gın bir kanaat bulunmaktadır. Taçlı Hanım'ın asıl adı Bi).ii Hanım olup Musullu Türkmen­ lerinden Bektaşlu Hamza Beyin oğlu Milımad Bey'in kızıdır"8". '"

Hülasatü't-Tevdrih. c. 1, s. 13 ı ; Holdeberiıı. s. 242.

476

Selimşalmdıne, s. ı 8 8 , 189.

m

Safevi kaynaldarı, Malkoçoğlu Ali Bey'in bizzat Şah İsmail tarahnelan katiedildiğini kaydederler. Hattil Çaldıran savaşı tasvirlerinde bu olaya muhakkak yer veıilir. Ahscniıl-Tevdrilı, s. 191.

'''

Küıılıii'I-Ahbilr,

c. l l , s.

ııoı; Tansel, s. 6ı.

·'Beş bin ki�i öldü, iiç bini Sultan Selim'in askeri idi." Alısenii"t-Tevilrilı, s. 195; Holdeberiıı, s. 242; "Savaşta

il d taraftan yaklaşık beş bin kişi

öldü"

Lııbbii t-TeıxJrih, s. 415; "Çalclıran'da ökliirülenlerin S3)%ı çoktm, ama mii­ venilı Hasan !ley (Rııııılıı) bu savaşta ölenleıin sayısını beş bin olarakyaz­ m�iır. Üç bin Osnıaıılı, iki bin Kızılba�, fazla yokııııış.'l\leın-dn1-ı;ıilbbas1, c 1, s. 72; Sav"�la ilgiligeniş bir değerlendirmeyapan Nasrullalı Felsefi, Safevi

ordusunun en fazla yiııııi b i n kişl olduğunu, hemen hemen hepsinin savaş meydmıımla C.'llı verdiğini ve böyleee İran 'da millibir devletin kıınılmasma öncülük ettikleıini kaydeden sul,jektifynnımlarda bulıııınmştıır. Bkz. Nas­ rullalı Felsefi, Ceng-i Milıeııl-i İrwıiyaıı der Çaldımn, Tahran 1381(2003.

48"

Hiilasatü't-Tevilıı'Jı, c. I, s. 290. "Taçlı Bcgiim Lin Türkmenlere akra­ balığı vardı." Ayııı eser, s. 176.

132


Onun Musullu Türkmenlerine mensubiyetine dair herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte48', Alem-ara-yı Şah İsmail adlı eserde Taçlı Begüm'iin Şamlu 1\irkmenlerinden Abidin I lan'ın kızı olduğunu, güzelliği, yiğitliği ve cesareti ile dikkat çektiğini, kardeşi Durmuş I Ian ile güreşip onu yendiğini; bu vasıflarından Şah İsmail' e bahsedilince onunla evlenmeküzere talip olduğunu, fakat kızın ok ve yay ile kendisinden üstün gelecek, güreşte kendi­ sini yenecek bir kişi ile evleneceğini söylediğini, savaşa gitmesine engel olunmadığı sürece Şah ilc evlenebileceğini bildinliğini; Şah İsmail'in de kızın şaıtlarını kabul ederek onunla evlendiğini kay­ detmektedir'"'· Burada nakledilenler Dede Korkut destanlarında Kam Püre Bey Oğlu Bamsı Beyrck Boyu'nda geçen Banu Çiçek'in Beyrek ile evlenmeden önce öne sürdüğü şaıtlar ile benzeşmek­ tedir•s:ı. Buradan alınmış olması muhtemel olan bu hikayenin, aslında Taçlı Bcgiiın'ün Çaldıran savaşına katılmasının kendisi­ nin cesaretinden kaynaklandığını ve Şah İsmail'in onu engelle­ mediğini söylemek üzere kurgulandığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, onun Şamlu 1\irkmenlerine mensubiyetine dair hiçbir delile sa­ hip değiliz. Walter I Iinz ise Taçlı Hanım' ı Akkoyunlu Sultanı Ya­ kup Beyin kızı olarakkabul eder'"'· Ancak o, bu bilgiyi Venedikli seyyah Angiolello'ya dayandım1aktadır ki bunun tamamen asıl­ sız olduğu açıktır8'. 4''

Hiilasalii 't-Tevc1rih, e. I, s. 176; Cevc1hirii'l-Alılı{]r, s.

'"'

Alem-c11"C1-yı Şalı İsmail, , s. 8o-8ı.

48"

Banu

121-123.

Çiçek, Beyrek"e: "Gel �imdı bey yiğit, seninle ava çıkalım, eğer

senm atın benİnı atmıı gcçcrsc, onun binicisini de geçersin. Henı se­ ninle ok atalım, beni geçersen onu da geçers i n. Hem de seninle güre­ şe Jim, beni basarsan onu da basarsın." der. İkisi yarışmaya başlar. Ni­

4"4

hayet Beyıek üstün gelir ve evlenirler. Bkz. Dede Korkut Hikr'iyeleri Orhmı Şaik Gökyay), İstanbul ıg8s. s 59. Walte r Hiıız, Uzun Hasan ve Şey/ı Ciineyd. X1". Yüzyılda İmn"11ı Mi/11

'"'

Sultanlar ve Savaşlar. s 8 2.

(yay.

Bir Devlet Olurak Yüksel işi,( çev. Tevfık Bıyılıoğlu) Ankara

1992.

s 78

133


Şah İsmail'in Firuzkuh'u zaptı sırasında esirler arasında Bigi Hanım' ı gönnüş ve kendisine e� olarak scçınişti (1503). Cevahirü1Ah bar' da onun kardeşleriyle birlikte şahın haremine dahil edildiği kaydedilmektedir'"''· Bu evlilikten sonra o Taçlı Ilanını, Taçlı Be­ !�im, Şah Bigi Hanıın adlarıyla anılmaya başlannuşlı. Taçlı Hanım m Çaldıran savaşına katılınası k onusuna ge­ lince: Hasan Rıınılu ve İskender Bey Münşi Türkmen gibi dev­ rin önemli tarihçileri başta olmak üzere pek çok kaynak Taçlı Hanım'ın Çaldıran savaşma katılelığına dair halıerlerelen hiç bah­ setıneınektedir. Htıı·şah b. Kubad ise onun Çaldıran savaşından sonra güven içinde olduğu haberinin Şah İsnıail'e ulaştırtlması­ nın sevinç yarattığını bildirerek, savaşta yer aldığını ima eder'87. Anonim Alem Ara-vı Şah İsmail, daha önce Taçh Hanım'ın ce­ sur ve savaşçı bir hanım olduğundan bahsettiği hikayesini onun Çaldıran savaşına bizzat katıldığını bildirerek tamamlamaya ça­ lışw'""· Keza yine ıııüellili belli olmayan Aleın-ara-yı Safevi adlı eser de Taçlı I Ianını'ın sava!;i meydanında olduğunu kaydeder ve bir hikaye an la tır: Güya Taçlı 1-Iaııı nı, savaş esnasında Şah'ın yaralandığı veya öldüğü haberi yayılınca bizzat savaşa dahil olur; Şah onu görünce durunnın zor olduğunu savaş meyda­ nını terk etmesini ister, o da bunun üzerine Çaldıran'dan ayrı­ lır. Savaşı kaybeden ve hızla Dergezin'e çekilen Şah, ertesi gün sabah eşi Taçlı Hanım'ı sorar. Gelmediğini, Tebriz' e gitmiş ola­ bileceğini söylerler. Şah da hemen Tebriz' e adamlar göndere�""

Asta kalesinin fethinin ardından Bcgüın Mıısnllu da kız kardeşleriyle

"

birlikte harenıe geleli. Güzelliği ilc şöhret bulduğundan Şalı'a eş olmayı

Cevalıin, ./-;Vı/x)r, s 1 2 1 . 1 2 2 . üınera v e sİpahi etrafa da�ılınıştı. Toplanınaya başladılar. Taçlı Hanım da bu esnada Hoy·a gitmiş ve Hoy Meliki nin evimle kalmıştı. O da Tcbriz'e geldi. Şah bu dunnnd an çok memnun olup I loy Meliki ne makamlar verdi." Trll'ilı-i flçi-ıJi Niwm­ kabul etti. Taçlı Harımı diye söylemli."

�H7

"Şah

Tebriz.'e

döndü. Bu sıralarda

şalı, s. 70. .,..

Alem-ilrÔ-IJı Şalı İsmcıil,

,

s. 527.


rek durumun araştırılınasını ister. İkinci gün Taçlı Hanım'ın Tebriz'de olmadığı haberi gelir. Bunun üzerine Şah derin bir teessiire kapılıp "Eğer nwmıswıııız [(ayseri n eline diiştiiyse, bize yaşamak haram o/w ·;

ocağmıız ortadan kalkaı·." diye ya­

kınır. Derhal Durmuş Han 'ı, Taçlı I lamm'ın bultınması için gö­ revlendi rir. Bu sırada savaş ıneydanıııdan varalı çıkan ve nereye gittiğini bilmeelen at siirmekle olan Taçlı Hanım, Şah !Iüseyin İsfehani ilc karşılaşır. Bu adamııı yardımıyla Şah isınail'in yanma gider'""· Safevi kaynaklannın suskunluğı ma rağmen Osmanlı kronikleri Taçlı I lanı m ın savaş meydanında olduğunu

ve

Osmanlı askerleri

tarafıııdan esir edildiğini kaydetmekleelir ler'''"- Celalzfıde, Çaldıran savaşında sadece Taçlı I Ianıııı'ın değil çok sayıda kadının ele geçi­ rikliğini biiviik bir öviinç içinde anlatır. kadınların vasıflarını sa­ yarken onların giizelliklerini ön plana çıkarır"'". Anonim Tevarih-i Al-i Osman ise Şah İsmail'in e�leriııi savaş meydanında bırakarak kaçtığını söyledikten sonra, onun e�lerinden birinin Osmanlıla­ rın eline geçtiğini nakleder, ancak bu hanımın ismini vermez•92• Şükri-i Bitlis!, Şah İsınail'in karısıııın zn· h lar içinde olduğunu, sa­ vaş meydanında ordunun merkezinde bulunduğunu nakleder49:ı. Keza Sucndi de çok güzel kızların Osmanlıların eline geçtiğinden bahseder494. Buna göre Çaldıran savaşında ele geçen esirler ara"""

Alem-iini-yı Sajcvi, s. 494-501.

""'

Tmısel, s. 62 vd. Celulzadc, s. 381.

.ıt):ı

"İkindi vaktinde Şah İsmail n1iinl1ezim olup ccın'i esbabm ve hazinesi ve avretlerin orchısunda bırakıp Tebriz ca nib i ne kaçtı. Ordusun yağma ve

'""

4'N

talan ettiler. Şah İsıııail"iıı bir avıetiıı dahi tut tular." Anomrıı Tevdrilı-i Al-i Osrııaıı-Giese Neşri (ııeşr. Nihat 1\zamat), İstanbul 1992, s. 136. Şiikri·i Bitlisi, Heşt-i Belıeşt, (ııeşr. Mustafa 1\rgmışalı), Kayseri 1997, s. 17S· i. HakkL Çuhadar, Sucıidl'rıin Selim-name si, Erciyes U niversitesi Sos­ yal Bilimler Enstitüsü, Yuk,ck Lisans Tezi, K ay s er i 1988, s. ss.

13 5


sımla çok sayıda kadın da bulunuyordu495• Bu husus, savaşa gi­ recek olan askerleri cesaretlendirme arzusundan çok; Safeviierin askeri yapısından kaynaklanıyordu. Bilindiği gibi, Safevi ordusu bütünüyle Kızılbaş Türkmenlerden oluşuyordu ve hemen hepsi aşiret reisierinin idaresi altında savaşa katılıyordu. Tiirkmenler sefer esnasında aileleriyle birlikte hareket ediyorlardı. Akkoyurılu Uzun Hasan Bey'i ziyaret eden J. Barbara bu duruma bizzat şahit olmuş, ailelerin ordud;ı bulunmasının hareket kabiliyetini lusıt­ lamadığını, hatta şaşılacak derecede hızlı hareket ettiklerini an­ latmıştı4''". Safevilerin, Akkoyuıılu Türkmenlerine dayandığı göz önünde bulundurulduğunda Çaldıran savaşında çok sayıdakadı­ nın ve çocuğun bulunduğu ve bunların bir kısmının esir edildiği yolundaki bilgilerin eksik olmadığı ortaya çıkar. Taçlı Hanım'ın esareti komısıında hemfikirolan Osmanlı kro­ nik leri, onun akıbeti hususunda tutarsız ve birbiriyle uyuşmayan bilgiler nakletmektedirler. Celalzade. Taçlı Hanım'ın yakalanıp Sultan Selim'in huzuruna getirildiğini, bu sırada huzurda bulu­ nan Kadıasker TaciZ<'1de Cafer Çelebi ye verildiğini. Taçlı I Tanım'ın Anadolu vilayetlerinde yerleşip kaldığını naklediyor"'7• Haydar Çe­ lebi Ruzniimesi'nde Çaldıran savaşında ele geçiıilen esirlerin ınu­ ayenesi esnasında altın sırmalı elbiseler giymiş olan bir kadının yakalandığım, tahkik edilince onun Şah İsmail'in karısı olduğu­ nun anlaşıldığını, Cafer Çelebi'ye verildiğini bildiriyor; ancak ka­ dının ismini zikrelmiyor'""- Taıihçi Lütfi de hanımın Tacizade'ye 4•ıs

Taıısel, s. 62 vd.

"""

.J.Barbaro, Anadolu'ya

'"

CelazCide, s. 381;

ve Irmtrı Seynlwt,

s.

82 vd.

Evliya Çelebi de Taçlı Hanım'ın

üç yiız kadar

cari­

yesiyle birlikte Tacizade'ye emanet edildiğini kaydediyor. Bkz Evliya Çelebi, Seynlıntname, c. X, (ncşr. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), İstanbul 2009, s. 61, 359; Ayııca bkz 1'mıse1, s. 6ı. Tansel, Osmanlı kroniklerine dayanarak onun Anadolu'da kaldığını kesin bir dille ka­ bul ediyor. 49H

Haydar Çelebi Rııznclmesi, s. 77.


verildiği bilgisini tekrarhyoı499• Zaim Mir Mehmet Katibi'ye göre ise Tacizade Cafer Çelebi kendisine emanet edilmiş olan hanımı nik[ıhına alarak Sultan Selim'in hışınına uğraınıştır'0". Öte yandan gerek Celalzade Tabakati.i1-Memalik adlı eseıinde, gerekse Ali, Künhü1-Ahbar'da Taçlı Hanım'ın hem yakalanışı hem de akıbeti hakkında Tacizade ile ilişkilendirilen hikayenin dışına çıkarak, onun Mesih Paşaz[ıde tarafitndan yakalandığını -ya da ya­ kalanıp Mesih Paşazade'ye teslim edildiğini- savaş gecesi Mesih Paşazade'nin ınİsafiri olduğunu, ertesi gün onun izniyle serbest kalıp hızlı bir şekilde Hoy'a ulaştığını nal<!ediyorlar. Böylece hiç ol­ mazsa Taçlı Hanım'ın H oy yakınlannda Şah İsmail"in adamlarına kavuştuğu ve kocasının yanına gittiği bilgisi ile Safevi kroniklerine yaklaşıyorlm"""'. Ancak onların bu bilgiyi Hoca Sadeddin Efendi'den aldıldan anlaşılıyor. Keza, Müneccimbaşı da savaşta ele geçirilen kadınlardan bahsederken, Şah İsmail'in Bihrfıze adlı eşinin esir edildiğini bildiriyor ve kendi döneminde de Taçlı Hanım'ın ya ka­ landığına dair meşhur bir hikaye bulunduğunu, ancakbunun asıl­ sız olduğunu söylüyor. O, bu konuda Hoca Sadeddin Efendi'nin

Lütfi Pa�a, Tevdrih-i Al-i Osman, (haz. Kayhan Atik), Ankara :w oı, s.

218. 500

Tmıse/, s. 62, 261 numaralı dipnot. Tacizade'nin idamılıususıında kay­ naklar tam açık değildir. Genel kabııle göre, Çaldıran seferi dönüşünde padişah, Ycııiçcrilcrin kışkırtılmasına ve ordunun ifsadına scbep olan­ ların araştminıasım istemiş, Tacizade Cafer Çelebi, İskender Paşa ve Sekbanba�ı'nın isimleri verilmiş, bu suça istinarlen idam edilmiştir. Künhii'l-A!ıbar, c. ll, s. 1120. Taşköpriizii.de, onun idamı hususunda

" .. Ancak, burada açıldaması uzayarak kitabın ınaksadından sapma­ sına yol açacak bir olay yüzünden katlini cmretınişti." diyerek ölüm nedenini izah etmemiştir. Bkz. Eş-Şakaiku'n-Nwrıaniyyejl Ulemai'd­ Devleti'l-Osınaniye "Osmanlı Bilgin/en�, (tre. Muharrem Tan) İstan­ bul 2007, s. 252. 50'

Kü nhü 'l-Ahbdr,

c.

II, s. 1103, 1104, ııo7; Tmısel. s. 6s'de 261 numaralı

dipnota bakınız.

1 37


verdiği bilgilerin ınuleber olduğuna dikkat çekerek ondan geniş bir alıntı yapıyors0'. Şu halde Hoca Saded din Efendi nin naklettiği bilgiler diğer Osmanlı tarihçilerine göre daha ınuteber olması ge­ rekir. Çi.inki.i Hoca Sadedin Efendi, Osmanlı ordusunda bulunan Babası H asan Can ile Safevi ordusunda yer alan dedesi İsfahanlı 1-lafız Muhammed'den iki farklı hikaye dinlemiştir. Bu hikayeler aslında hem Osmanlı hem de Safevi tarihleri tarafından nakle­ dilen ve tekrarlanan bilgiler ile öıti.i�mektedir. Hoca Sadeddin 'in dedesinden naklettiği hikayeye göre, Şah İsınail savaş meydanını terk ettikten sonra Muhammed 1-lafız İsfahanı ve yoldaşları da Çaldıran ovasından ayrılmışlar, Tebriz yakınlarında rastladıkları Kızılbaşlardan Şah'ın durumunu sanmışlar; onlar da Şah'ın iyi olduğunu fakat Taçlı Hanım'dan haber alınamaclığını söylemiş­ ler. Daha sonra yolda Helvacıoğlu Hüseyin Bey ile karşılaşmış­ lar, o, Şah'ın yaralı olduğunu, Taçlı I lanun'ın bulunamamasın­ dan dolayı derin i.izi.inti.i duyduğunu, kendisini de Taçlı Hanım ı aramalda görevlendirdiğini anlatmış. 1-lafız Mehmed ve yoldaş­ ları Tcbriz'e gidip gizlenınişler. Sonraları Taçlı Hanım ın kaçarak H oy Meliki ne vardığını, onun da aceleyle Şah İsmail'e ulaştırdı­ ğını duyınuşlar5":ı. Bu hikaye, Ali tarafıııdan da yine Molla Mu­ hammed İsfahani'ye dayandınlarak anlatılır'"'. Burada nakledilen bilgiler, yukarıda da izah edildiği gibi Safevi kaynaklarında nakledilenler ile hemen hemen aynıdır. An­ cak savaşın sona ermesi ve Safevi ordusunun dağılınası ile Taçlı Hanım'ın kaybolup bulunması arasındaki bir veya iki gi.inli.ik boş­ luk tam olarak doldurulaınaınaktaclır. Hoca Sadeddin'in naklettiği ikinci hikaye ise Sultan Selim'in ımıteınet adamlarmdan babası Hasan Can'a ait. Onun "Rahmetli ""'

Dede, Miineccimbaşı Tarılıi-SalıaUii1-Aiıbt'irfi ıfıfı. zıı vd.

Miineccimbaşı Ahmed

Vekayiii'l-Asar, (çev. İsmail Eriınsal), İstanbul tarihisiz, c. II, s. 165, '"'

Tocu 't-Teuôrilı, IV/

:>o..ı.

]{ünhu 7-Alıbô.r, c. II,

s. ııos, ııo6.


Babam kimi doğru haber vericilerden anlatırdı ki." diye başladığı hikayesinde Taçlı Hanım'nı savaşın en kızgın zamanında Mesih Paşazade'nin eline geçtiğini, amın çadırında bir gece saklandığını, yanında bulıman "La l-i Böğrek" diye bilinen mücevheriylc bera­ ber diğer değerli ziynetlerini veıip azat olmak için yalvardığını, Me�ih Paşazade'nin de amın durumuna acıyarak serbest bıraktı­ ğını naklediyar•"•. I ..8.1-i Böğrek Akkoyunhı sultanlarının hazine­ sine ulaşmış nadir ve şöhretli taşlardan biriydi. Akkoyunhıların inkırazı sırasında Emir Han Musullu'mın eline geçmiş olmalı ki o, Şah İsmail"e itaatini bildirdiği sırada bu taşı da yanında getir­

miş ve Şah'a sıınmuştu'"''. İkinci hikayede yer alan Taçlı Hanım'ın mücevherleri hususu Osmanlı arşiv vesikalarınca da doğrulanmış olması, hakikaten böyle bir olayın varlığını kanıtlıyor'"7. Bir farkla ki vesikada nıli­ cevherlerin vasıfları tanımlanırken "Lfıl-i Böğrek''in adı zikredil­ memektedir. Bununla birlikte Hoca Sadedin, kendi döneminde duyduklarının veya kitabına kaynak olan diğer tarihierin tesiri ile olsa gerek Tacizade'ye nik�hlandığı meselesini tekrarlıyor; hatta Şah İsmail'in Yavuz Sultan Selim e elçi göndererek Taçlı Hanım'ın serbest bıraküması için ricada buhınduğunu naklediyor'"8. Oysa Safevi kaynaklanndan anlaşılelığına göre Taçlı Begüın, Çaldıran savaşından sonra Şah İsmail ölünceye kadar onun ya:i"5

1-Tevilr1·1ı. IV/ 2 L t ve devamı. Tw.:ıl .

,....

Ü'Vuhirit 1-Ahlıör, s. 123; Tekmileıu'I-Aiıbiir, s . 4 � ; Hıilasatü't-Tevô.ıih, c. ı. s. 91. "Ilir çift salkınılı "" taşlan lıüyük küpe, 36 tane arıımı biçiminde kul­ '

lanılnıaınış ve 24 er tan e iki takım kol i ncileri ve yine dörder taneden iki takını halhal incileri, bir tane altın k;ıplı, alt ııı yazılı, altın iş lemel i yeşim taşı, lı ir tane lıazulıeııd, bir altın finıze taşlı yüzük, lıir altın mii­ hiir, bir tane yirmi beş diiğıııeli ama diiğıııeleridikilnıcıııiş zcrlıaft kaf­

tan. iki teslıilı." İ.H.Uzunçarşılı,

Şah

İsmail'in Zevcesi Taçlı Hanını'ın

Mücevlıeratı, Belleten.(ı 959) c. XXIII, sayı 9 2 , s. ;, o H

613.

Tacü 't-Tevdıih. s . lV/ 2.30. 139


nındaydı ve Şah İsmail'in üzerinde tesirli olduğundan, devlet ka­ demesinde yapılan tayin ve azillerde sözü geçiyordtı509• Mesela, Mn�ullu Emir I lan, Ilerat'ta iken, Babür Padişah ile işbirliği yap­ tığı gerekçesiyle Şii ulemadan Mir Muhammed Mir Yusufu öl­ diirtünce, bu dunım Şah İsmail'in çok zoruna gitmiş, onu görev­ den alıp Tebriz'e çağırtmıştı (1521/22). Emir Han öldürüleceğini düşündüğünden Taçlı Hanım'a sığınmış, bu suretle Şah'ın gaza­ bından kmiulmuştus"'- Hatta Tahmasb'ııı h ükümdar olması hu­ susunda etkin rol oynamış; Şah'ın ölümünden sonra ülkede kan­ �ıklık çı lanasına mahal vermemek için henüz

ıo

yaşlarında olan

Tahrnasb'ın elinden ttıtarak bizzat getirip tahta oturtmuşturs". Bu yönüyle, gerek haremde gerekse saray bürokrasisi üzerinde etkinliğinin devanı ettiği görülmektedirs". Göıiilüyor ki, Taçlı Hanım Çaldıran savaşında yer almış ve Osmanlıların eline esir düşmüştür. Ancak, amın esaretinin bir '"''

Ceuahirii'l-Ahb{ır,

s. 1�2; "Şah onu çok severdi. Onun sözü Şah üze­

rinde o !<adar etkiliydi ki, saray ileri gelenlerinden veya devlet adamla­ rından birinin bir miişkili olduğıında ya da Şah'ıngazabına uğradılda­ rıııda Taçlı Hanım'a müracaat ederlerdi ve o vartadan kurtulurlardı." Tarilı-i İlçi-yi ]llizanışah,

s. 28.

Ceuôhirü1-Nıbdr, s. 137. "Emir Han Musullıı Taç lı Hanım'ın akrabala­

rından idi." Aynı eser, s. ı23; Keza, Ustaclu Tiirlanenleri Kadı Cihan'ı öldürmek isteyince Begüm Musullu onu korudu ve öldürülmesini en­ gelledi.", Aym eser, s. 149. 5"

Hiilasatii 't-Teuarifı,

c. I, s. 155.

Cevôlıirii1-Aiıbôr, s.

ı 22. 'Tahınasb tahta oturduğunda henüz çocuk idi.

Hareınde ise Taçlı Hanım ın sözü geçiyordu ve gece-gündüz Tahmasb'ııı hizmetinde idi." Aym eser, s.

147;

"Bu kadın Şah'ın ölümünden ı s yıl

sonra bile Şah Tahmasb üze ı inde etkili oldu." Tarilı-i İ/çi-yi Nizanı­ şah,

s. 28; Şah Tahnıasb'ın kardeşi Sam Mirza Ozbeklere karşı başa­

rısızlığa uğrayınca derin bir utanç içine düşmiiş, Tahmasb onu teselli ettikten sonra hareme götürmüş, o burada Bcgüın'ü görünce rahatla­ mıştı. Şah Tahmasb-ı Safevi, Tezkire, (tre. Hicabi Kırlangıç) i stanbul "001, s. 27.

140


günden fazla süımediği kısa zaman içinde Şah İsmail'in yanına gittiği ve kalan hayatını Safevi sarayında tamamladığı tespit olu­ nuyor''"·

Yavuz Sultan Selim Tebriz'de Savaşın ertesi günü divan toplandı. Neticeler tartışıldıktan sonra Tebriz'e yüründü. Tebrizliler Osmanlı ordusunu kar�ıla­ maya çıktılar. Dukakinzade Ahmet Paşa ve Defterdar Piri Paşa yı önden göndererek Tebriz'de herhangi bir yağma olmaması için tedbirler aldııttı5'4. eu sayede Tebriz şchıi yağma edilmedis•s. 8 Eylül ı514'de Hasan Padişah Camii'ne (Nasıriye Camii) gidilerek namaz kılırıdı5'". Hutbede Dört Halife'nin adı okunup Sünnilik yeniden ikame edildi"'· Ali'nin naklettiii;ine göre Tebriz'de ken­ dini gizlemek zorunda kalan Sünniler bu durumdan çok mem­ nun kaldılar5'8. Heşt Bcheşt sarayındaki bütün eşyalara el konularak def­ tere kaydedildi5'9• Bu kayıtlardan Şah İsmail'in hazinesinin ön"'

Tufan Gündüz, Şah İsmail'in

Eşi Taçlı

Begü m, Türk Kültürü ve Hacı

Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi, (Ankara

2009) sayı 51, s. 223-233.

fiı4

SelimşalmG.me, s.

"'5

"Kimseye eziyet edilmedi." Cevalıirii'l-Ahbiir, s. 135-

'"'

195.

"İmam hutbcdc es-Sultan b. es-Sultan b. Ebu'I-Muzaffer İsmail Bahadır Han deyince Rumlu lar onu öldürmek istediler. Sultan Selim engel olup, bırakmadı: "Dili alışmış" dedi. Üç seyidin ölümünden dolayı üzüntti duyduğunu söyledi." Ahsenü't-Tevcırih, s. 195; Hülasatıı t-Tevôrilı, c. I, s. ı32; Fevaid-i Saj(,viyye, s. 12.

"''

"Dahi iı-ıesi

ki

ruz-ı C\ınıa idi. Camiler gaziler ilc doldu. Giizel sesli

hafızlar ve hatiplerin sesleri yukselmeye başlayınca o beldedeki sa­ �ısız Sünninin sevinç gözyaşlan aktı. Minberierden ve mahfillerden Dört Halife'nin adı okundukça herkes ağlaşlı." Kün!ıii'l-Ahbar, c. II, s.

ııo8. 5'8

Haydar Çelebi Ruznônıesi, s. So.

s••

Topkapı Sarayı Arşivi nr. D.10734. 141


ceden kaçırıldığı, geıiye çok fazla kıymeti olmayan eşyaların kal­ dığı anlaşılıyor. Yavuz Sultan Selim, Tebriz'de bir halta5"' kakhk1an sonra, gerek zahire darlığın m baş göstermesi, gerekse Şah İsmail'in ele geçiri­ lememiş olmasından dolayı güvenliğin tanı olarak sağlanamaması yüzünden'"' kışı Tebriz'de geçinneyi göze alamayarak Amasya'ya doğru harekete geçti. Dönerken I Iliseyin Baykara'nın oğlu Redi­ üzzaman MirzaS"' ile beraber Tebriz'in usta ve sanalkarlarından kalabalık bir grubu yanına aldı5''· Yavuz Sultan Selim'in geri dönüşü Osmanlıların en başından hPri bütün iran mülkünü ele geçirme niyetinde olmamalarından kaynaklanıyordu. Çünkü iran, doğu-batı ve kuzey-güney yönle­ rinde deıinliği fazla olan bir yerdi. i ran'ın içlerine doğru girmek, ordunun bütünüyle savunmasız hale gelmesi, yiyecek ve zahire "0

"Sekiz giın kaldı.", Kiilllıii 1-Aiılıôr, c ll, s. ı ıo8; Hiilasatii "t-Tcvôrilı, c 1 , s.

132; Alıseııut-Tevcirilı,

s. ıgs ; "İki hafta kaldı." Lııbbii"t-Teviiı1lı,

s . 417; "Altı günden fazla kalmadı." Alem-ôr{ı-yıAblxısi, c. 1 , s. 72. "Etreftaki askerlerin saldırısından çekindiği için . " Lııblnı t-Tevôrilı, s.

417;

"Korkuya kapılıp. . . "

Hülawıtii't-Tevarilı,

s.

132:"Tclıriz'de

kal­

nıaya cesaret edemedi." Tekmiletii"I-Aiıbr'ır, s. ss. Tiımırlıılarııı soyundan l l iıseyin !lay kara'nın oğludur. Babasma karşı ayaklandı, ancak başansız oldu. Daha sonra Şeybek Haıı'ııı basiniarına dayananıayarakondan kaçıp Ş;ıJı lsıııail'e sığıııdı. Yavuz Sultan Selim'in Tebriz dönüşünde onunla beraber İstanbul'a geldikten döıt ay sonra vefat etti. Hulasatii't-Tevarilı, s. 1 3 3 ; Alısenii't-Teuarilı, s. 2 7 ,

31,

96,

97 , S4. ss. 141, 142, ıg8. "'"

Haydar Çelebi RıwıCımesi, s . Bı; "Ruma dönerken Çaldıran a katılma­ nı ış olan Kızılbaşlan bir bahane ile yanında götürdü. Il unlar arasında benim ana tarafından dedeııı ve Erdebil haziresinin veziri olan Hoca Nizameddin Muhammed b. Hoca İnıanıiiddin Ali-i Şi razi de vardı. Onun bir h izmetkarını arkasından yoll"dık. Birkaç yıl sonra hizmetidir geri döndü. Ancak bu yaşlı adam hakkında hiçbir haber alınamadı." Tekmiletii'I-Aiıbdr, s. ss; "Ashab-ı hırefve Siinni nıezheb olan ayan ve eşrafmakulesi bin lıaneintihab ettirilip . . . " Kürılıü1-Aiıbar, c. ll, s.

142

110 9 .


tedarikinin zorlaşması anlamına gelirdi. Çaldıran zaferi ile Şah İsmail efsanesi yıkıldığından maksat geniş ölçüde hasıl alımış, İran'dan Anadolu'ya gelebilecek tehlikelerin önü alınmış, sınır­ Iann güvenliğini tesise yönelik faaliyetlere sıra gelmişti.

Yeni Dönem Şah İsmail, Osmanlı ordusunun çckildiği h abe ri ni alınca hemen Tebriz'e geldi5-4.

Arlı k

eski giicünü ve i tibarını büyük öl­

çüde kaybetmiş, yenilmezEk anlayışı büsbütün kırılmış, moral­ siz ve mağlup bir hiikiimdardı. Oıtaya çıktığı günden Çaldııan'a kadar girdiği döıt büyük savaşı belirgin bir üstünlülde kazanan ordusu, kalabalık ve ateşli silahiara sahip Osmanlı ordusu karşı­ sımla hiçbir varlık gösteremcdiği gibi yenilmezliğine inandıkları Şahlannın yenilgisini görme talihsizliğine de ermişlerdi5'"· Üs­ telik daha yenilginin ilk günlerinde bazı itaatsizlikler de ortaya çıkmaya başladı. Bediiizzanıan Mirza'nın oğlu Muhammed Za­ man Mirza Şah'ın ordusundan ayrılarak Esterebad'a gidip böl­ genin hakimi Talışlı Pir Gaib'i yenerek şehri ele geçirdi. Esfera­ yi n hakimi Tekelli Burun Sultan ile Hoca Muzaffer Bitikçi onun üzerine yürüdiilerse de Yavuz Sultan Selim'in Tebriz'e girmesi yüzünden yavaş hareket edip ortada dolaşan dedikoduları anla­ maya çalıştılar. Nihayet, Osmanlı Sultanı'nın çekilmesi üzerine Muhammed Zaman Mirza yı Esterabad'dan çıkardılar. O, Gar­ cistan tarafına kaçtı5''' · ''4

Hiilasatıı't- Teu{ll'ilı, c. I, s.

132; Ceuiilıirii'l-A!ılırlr, s. 135; Ahsenü't­

Tev{irilı, ıg7. ,_,

İskender Bey-i Tiirknıen'e göı·e Çaldıran yenilgisi aslında Allah'ın bir

hilmıetidir. Çünkü eğer Şah İsınail galip gelseydi

saf düşüneeli Kızıl­

başların Şah'aolaıı inançları öyle bir ııok1aya ıılaşacaktı ki, din ve ima­ nın doğnı yolundan sapacakh· ve şüpheli şeyler diişiınıncye başlaya­ caklardı. -

11/enı-ara-ıJl ,1blıasi, c.

ı, s. 73-

Hülasatü't-Teuôrilı, c. I, s. 132; Alısemıl·Teu(l.lilı, s. 196; Zeyl-i Halıilıii's­ Siyer, s. 91 vd.

143


İlginç bir problem ise Şiraz hakimi Dulkadirli Halil Sultan ile ilgili olarak Çaldıran savaşında yaşanmıştı5'7• Onun savaş mey­ dandaki hatalarını affetmeyen Şah İsmail, Şiraz'a adam gönde­ rerek onu öldürtüp yerini Dulkadirlilerin Çiçekli aşiretinden Ali Bey'e verdi<'"- Bu esnada Halil Sultan kalabalık askerlere sahip olmasına rağmen direnmemiş, tek başına Şah'ın emrini yerine getirmeye gelen Korçu Kör Süleyınan'a başını vermekte tered­ düt gösterınemişti. Bu durum Kızılbaşların Şah İsmail'e her du­ rumda bile sınırsız bir itaat ile bağlandığını göstermesi bakımın­ dan önemliydi. Şah İsmail, Çaldıran savaşındaki kayıplarını telafi edebilmek, özellikle ölmüş olan kumandanlarının yerlerini doldurmak amacıyla yeni tayinler yaptı. Bu cümleden. Emirü1-ümeralık Ustaclu Çayan Sultan'a, Nezaret-i Divan-ı Ali Miı-za Şah Hüseyin-i İsfahani'ye''9; Sadaret ise Cemaleddin Muhammed-i Esterabad1'ye53" verildi. Ustaclu Muhammed Han'ın savaşta ölmesi üzcıine kardeşi Kara Bey, "Han" unvanıyla Diyarbekir eyaletinin idaresiyle görevlendi­ rildL Hoylu Melek Bey, emirlik makamına yükseltildi"'' ·

5'7

"Tehlikeli tozlar kaldırdığı için.. ." Tekmiletü'l-Ahbar, s. 8 7 ; "Şalı'a yar­ dım etmeyip savaş mcydanından ka çtı. " Alem-ôrd-yı Şah İsmail, s. 527.

·''"

Halil Sultan-ı

Dıılkadir' i

öldürmeye giden Korçu Kör Süleyman, onıı

kalalıalık bir grup ile otururken buldu. Kendisini dışarı çağırdı. Şah'ın onun b akkında verdiği idam fe rmanını okudu. Halil Sultan hiçbir dire­

ni ş göstermedi, dizlerinin üzerine çöktü.

Kör Süleyman onun boymınu

vurup başın a alarak evden çıktı. Alısemi't-Tevôı·ilı, s. 199; Cevillıini'I­ Alıbar, s. 137; Hiilasatii't-'Fevdrilı,

c. I, s.

146; Habibii's-Siyer,

c.

IV, s.

!J!JL

Şamlu Dunnuş Han'ın veziri idi. Vekil altınca memleketin bütün önemli işlerinden ve ümera tayininden sorumin ya pı ldı . " Onun Şi iliğinele n hiç şüphe yoktu." Tekmileti11-Alılıilr, s. 55. ''''

Tekmi/etii '/-Aiıbar, s.

ss;

Hiilasat /t-Teviıri!ı, i c. I,

s.

132; Alısenii"t­

Tevilrilı, 197; Cevc11ıirii'I-AiıMr, s. 136; Lulıbü ·ı-Tevilri!ı, s. 418.

1 44


Zeynel Han, Durmuş Han, Çayan Sultan, Div Sultan gibi önde gelen Kızılbaş reisieri Şah İ smail'in otoritesini yeniden temin için bütün güçleriyle çalışmaya devam ettiler.

Batı Sınırında Kayıplar Osmanlı ordusu dönüş yolunda Kemah kalesini kuşa ttı. Bu­ rayı savunmakta olan Varsaklar direniş gösterdilerse de kale kısa süre içinde Osmanlıların eline geçti (ıg Mayıs 1515). 300 kadar kale muhafızı katledildis:ı2• Trabzon ve çevresinin idaresine tayin olunmuş olan Bıyıklı Mehmed Paşa'nın, kalabalık bir ordu ile Erzincan üzerine yürü­ dü):,•ü haberi ulaşınca Rumlu Nur Ali Halife sekiz yüz kadar sİpa­ lıisiyle onu karşılamaya çıktı. Ancak, kalabalık Osmanlı ordusu karşısında hiçbir varlık gösteremeyerek yeniJip maktul düştü. Yanında bulunan Aykutoğlu Muhammed küçük bir grup ile kaç­ nıayı başardı"'· Yavuz Sultan Selim'in emriyle Kürt beylerini itaate davet et­ meye giden idris-i Bitlis! onlarla toplantılar yaparak hepsini her­ hangi bir savaşa mahal bırakmadan Osmanlı idaresine kattı. Böy­ lece kısa süre içinde Kiğı, Hani, Bitlis, Siirt, Hizan, Hısn-ı Keyfa, Pal u gibi irili ufaklı merkezler Safevi hakimiyetinden çıktı. Os­ manlı sınırları Kars'tan güneye doğru Erzincan, Bayburt, Kemah, Bitlis'ten Diyarbekir'e dayandı. Böylece doğu sınırının kuzey ke­ simleri geniş ölçüde meydana çıkmış oldu. Ancak güney kesimi­ nin en önemli şehri olan Diyarbekir hala Safeviierin idaresinde bulunuyordu. Ustaclu Muhammed Han'ın Çaldıran savaşında öldürülme­ sinden sonra Safeviiere karşı direnişe geçen Diyarbekirliler Ahmed ""

Alısenu't-Tevilrilı, s. 200; Lııbbi.i't-Tevilrilı, s. 418; Hülasatii't-Tevilrilı,

"'

Alıserıü't-Tevilrilı, s. 201 vd.; Hülasatü't-Tevilrilı,

c.

I, s. 134; Haydar Çelebi Ruznômesi, s. 90.

c. I, s.

134.

1 45


Çelebi nin idaresinde, Şah İsmail taraJmdan yeni vali olarak ata­ nan Ustacin Kara Han 'ın şehre girmesini engellediler. Kara I-Ian da YTardin'e yöneldi. Ahmed Çelebi, Osmanlılada işbirliğine gi­ rip Bı)�klı Mehmed Paşa yı Diyarbekir'e davet etti. Paşa hızla ge­ lip şehre girdi. Kara Han dunnndan haberdar olunca, Diyarbekir üzerine yiiriid ii. Askerleri Osmanlı kuvvetlerine nazaran sayıca az olmasına rağmen onlarla savaşa tu tuş tu. Öncü birliklerini yen di. Bunun üzeıinc Bıyık] ı Mehmed Paşa yirmi binden fazla asker ile gelip Mardin yakınlannda yapılan savaşta Kara !Ian'ı öldürdÜ"'· Böyl ece Diyarbekir ve çevresi bütünüyle Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu (ısı6).

İçe Kapanan Kızılbaşlık Osmanlıların Çaldıran savaşından sonra doğu sınırlarını de­ netim altına almalarının en önemli etkisi, Osmanlı hfıkimiyetinde kalan Eızılbaş Türkmenler üzerinde oldu. Osmanlı idarecileri­ nin sınır ve yol güvenliği hususunda teyaklenz halinde olmaları Anadolu'daki Kızılbaşların İran ile irlibatını geniş ölçüde engelledi. Bunun tabii neticesi olarak tarikatının dini işlevlerinde devamlı­ lığı sağlayat:ak

ve

b ilgi lazelenmesine imkan verecek olan Safevi

halifelerinin ülkeye girişi hemen hemen sonlandırıldı. Yazılı kay­ naklardan da beslenemeıneleri yüzünden Eızılbaş ocaldarı zaten var olan sözlü geleneğe daha çok yaslanmaya başladılar. Diğeryan dan, gerek ulaşım imkanlarının sınırlı oluşu, gerekse topluca yaptıklan hareketlerin takip edilmesi ve koğuşlurulması yüzünden konar-göçer veya yerleşik Kızılbaşların kendi araların­ daki irlibal da biiyük ölçüde koptu. B n durum aralarında şekil ba­ kınıından bazı kliçiik farklılıkların da doğnıasına yol açtı. Anınasıl farklılık İraıı'a giden Kızılbaşlar ile Anadolu'dakiler arasında görüldü. Safevi Devleti'ni kuran Kızılbaşlar, Şah İsmail'in ""

Alısenii�-Teucm·h, s.

205-207;

I!iilasatil't-Tevarilı, c.

I, s. 136 vd.


Şiileştirme politikası içinde evrilip hızla Şiileşirken, Anadolu'daki Kızılbaş Türkmenler içe kapanıp inançlarını geleneksel usullerle devam ellirdiler'"·

Barış Girişimi Şah İsınail çok fazla gecikmeden Yavuz Sultan Selim henüz Amasya'da iken bir mektup göndererek hanş girişiminde bu­ lumlu. Ancak Yavuz Sultan Selim, gelen elçilere illifal gösterme­ yip hapse attırdı. Şah İsmail, onun İstanbul'a dönmesinden sonra gösterişli hediyelerle birlikte yine elçiler gönderdi. Osmanlılar, Şah İsmail'iıı barış isteyen mekhıbumı defalarca okuyup. müza­ kerelerde bulundular ve nihayet bu liir çabaların bir hile olabile­ ceğine, Şah İsmail'in zaman kazanmaya çalıştığına yorumladılar. Elçiler Dimetoka ve Kilidbahir'de hapsedildi''"·

Doğu Sınırındaki Gelişmeler 1514

yılında Safevi Devleti'nin batı sınırı hızla değişirken,

doğu sınırında yer alan Horasan ve özellikle Herat'ta şiddetli bir kıtlık meydana gelmiş li. Yiyecek sıkıntısı o dereceye ul a şm ıştı ki, bölgenin hakimi Zeynel Han, insan yediği söylenenleri cezalan­ dırmaya başlamıştı""· "35

Bu husustaki değerlendirmeler için ayrıca lık Farklılcı�ması Üzerine.

·""

bkz. Hasm1 ünal, Kızılba�İs/{imiyat. c. VI, sayı 3, (2003), s. ııı-ı26.

·ve �imcliki halde Erdebil oğlu İsınail-i pür tadlil südde-i saadetimc Hüseyin Bey ve Behram Ağa ııanı adamların ris;ılet

hiclınPtine gön­

derip tahrircn ve tak.rircn cnva'-ı ubudiyet ve tazarrular arz edip ma­ beynde sulh ve ıslah ınüyesser olursa ol canibden rıza-yı �erifıııı üzere kabul süretİn gösterib enva'-ı temellükler eylemiş. Amma ınatma

ve

onun

kcli­

salalıma kafa itimad caiz olmadığı ecikleıı mezküraıı elçi­

hisanndn ve sair adamların Kilidbahir kalesinele hapset­ Se/inışalıname, s. 285. llü/asatü't-Tm{irilı, c. I , s. ı32; Alısenü't-Tevôrilı, s.ıg6. leri flimetoka

tirdiın."

"''

147


Daha önemlisi Şah İsmail'in yenilmesinden cesaret alan Öz­ bekler, ısıs'te Horasan'a saldırmaya başladılar. Ka yın Hi\kimi Musullu Emir Han ve Belh hakimi Rumlu Div Sultan Te b riz'e ge­ lerek Özbeklerin saldınlarından bahsettiler; Div Sultan, Özbek­ lerle yaptığı savaşlarda askerlerden ve atlardan çıkardığı bir san­ dık dolusu ok ve mızrak uçlarını Şah İsmail'e gösterip Özbeklerle giriştiği savaşları kazandığını ancak Horasan'ın şu anda sahip­ siz kaldığını anlattı. Bunun üzerine Şah İsmail, Horasan bölgesi­ nin idaresini henüz bir yaşındaki oğlu Tahmasb'a verip, ona, Ka­ yın hakimi Musullu Emir Han'ı lala, Gıyaseddin Muhammed'i de vezir olarak atadı53". Horasan'ın yeni idarecileri 1516 Nisan'ında Herat'a gelip idareyi ellerine aldılar. Bu esnada Muhammed Zaman Mirza, Emir Orduşah ile be­ raber Bellı'e saldırdıs:19• Rumlu Div Sultan'ın hizmetinde bulunan Baharlu Muhammed şehıi tahkim edip savunmaya çekildi. Ancak birkaçaydan fazla dayanarnayıp şehri teslim etmekzorunda kaldı. Böylece Belh elden çıktı. Emir Orduşah Belh'in idaresini kardeşi Kıvam Bey'e bırakınca Muhammed Mirza ile aralanna soğukluk girdi. Kısa süre sonra da onun tarafından öldüıiildü. Bunun üze­ rine korkuya kapılan Kıvam Bey, Babür Padişah'tan yardım istedi. Babür'üngeldiği haberini alan Muhammed Zaman Mirza, Belh'ten ayıılarak Garcistan'a ı,citti. Babür, Belh'i kendi adamlarından Emin Bey'e bırakıp, Mirza'yı takibe devam etti. Garcistan hakimlerinden Emir Şah Muhammed Seyfi.i'l-Mülük ve Gıyaseddin Ali, Muham­ med Zaman Mirza'yı karşılayıp destekverince Babür geri dönmek zorunda kaldı. Bir yıl sonra (1517) Şah İsmail, Musullu İbrahim Han ile Avşar Ahmed Sultan ı Muhammed Zaman Mirza'nın üze­ rine gönderdi. Seyfü1-Mülük ve Gıyaseddin Ali, Kızılbaşlar karşı­ sında tutımamayıp geri çekilince Kızılbaşlar Muhammed Zaman ""

Tekmiletii'l-Ahbiir,

s. SS;

Ceuôhiru 1-A/ıbiir, s. 136; Alıse11ii't-Teviirih,

s.201, 202; Hiilasatil�t-Teuôrilı, c. I, s. 13453"

Hülasatii't-Tevôrih,

c.

I,

s. 138 vd.


Mirza'yı kolaylıkla yendiler'540• Daha sonra Belh hakimi tarafından yakalanan Mir-za, esir olarak Kabil'e Babür Padişah'a gönderildi. An­ cak burada Babür'ün kızkardeşiyleevlendikten sonra Belh hakimi olarak geri dönüp şehrin idaresini eline aldı54'. 1521 Mayıs'ında Özbek Han'ı Ubeyd Han'ın otuz binden fazla süvari ile Ceyhun'u geçip Herat üzerine yürüdüğü habcıi geldi. Ruınlu Piri Sultan, Emir Han'ın oğlu Mercimek Sultan ve Nohut Bey (Emir Bey"in kardeşi) şehri tahkim etmeye başladı­ lar. Şehrin bütün kapılarını tuttular. Ubeyd Han, Herat'ı yakla­ şık iki hafta kuşatma altında tuttuktan sonra Haziran ayının ba­ şında Buhara'ya döndü54'. Aynı yıl Herat hakimi ve şehzade Talımaslı'ın !al ası olan Mu­ sullu Emir Han, Şah İsınail tarafından çok sevilen ve saygı du­ yulan bir kişi olan M ir Muhammed M ir Yusufu öldürdü. Bu du­ rum

Şah İsınail tarafından kendisine karşı bir itaatsizlik teşcbbüsü

olarak algılandı. Hemen Durmuş Han'ı bölgeye gönderdi. Onun arkasından da Hoca Habibullah'ı olayı soruşturması için Ilcrafa yolladı. Ancak Durmuş Han, Emir Han'<! saygısından dolayı bu soruşturmaya i..:in verınedi0•3. Emir Han Herat hakimliğinden ve lalalıktan aziedilerek Tebıiz'e çağrılıp Durmuş Han, I lcrat hakimliğine getirildi. Emir Han, bu gelişıneden dolayı büyük bir üzüntüye kapıldığından dö­ nüş yolunda hastalandı. Bununla birlikte Şah'ın eşi Taçlı Begi.iın, onun herhangi bir zarar görmesine ınani oldu. Emir Han 6 Tem­ muz 1522'de vefat etti'44. Alıse11ü't-Tevilrilı. s. 216, 217; Hül as atü't-Tevilrilı, c. I, 54ı

543

Ahsenü't-TevUrilı,

s. 141.

s. 217.

Ahserıii 't-Tevi'irih, s.

222.

Hülasatıi.'t-Tevô.rilı,

c. I, s. 148;

Alıs erı ü l- Tevô.rilı,

s.

227; Cevillıirü'l­

c. IV, Haldeberi n, s. 383-391. "Emir Han'ı Bigem Musullu korudu." Cevulıirü'l-Alıbilr, s. 13 7.

Ahbilr, s

1 37;

Zeyl-i Habibıi's-Siyer, s. ııı vd; Habibü's-Siyer,

s. 575 vd; Zeyl· i H abibü 's-Siyer, s. ıo8-ııı; '44

1 49


Kuzey Sınırları 1518 yılında ülkenin pek çok yerinde meydana gelen kan­

şıldıldardan istifade etmek isteyen Mazendaran hakimi Aka Mu­ hammed bağımsız hareket etmeye başlamıştı. Şah İsmail, Rumlu Durmuş Han ve Şaınlu Zeynel Han'ı M azendaran'a gönderdi. Onlar kalabalık bir ordu ile gelip önce K el is kalesini daha sonra Evlad kalesini ele geçirdiler. Mazendaran yeniden itaate alındı. Daha sonra Sari üzerine gidildi. Sari, Rüstemdar ve Hezarcerib hakimleri Kızılbaş ordusuna gelerek Şah İsmail'e bağlılıldarını bil­ dirdiler"'· Aka Muhammed 1521'de yeniden isyan ettiyse de Te­ kelü Çiihe Sultan tarafından isyanı bastırıldı. Aynı vıl içinde Reşt hakimi Emir Dibac, Lahican hakimi Kar­ kiya Sultan Ahmed, Şirvan hakimi Şeyh Şah Tebriz'e gelerek Şah İsmail'e bağlılıklarını bildirdiler'4"- Şah, Emir Dibac047 ve Şeyh Şah'ı lnz kardeşleriyle evlendirdi. Öte yandan, ısı6 yılında Gürcistan beylerinden Karkara ile Memıçehr arasında çatışma meydana geldi. Karkara, Tebriz'e ka­ çarak Şah İsmail'den yardım istedi. Şah, Rumlu Div Sultan, Te­ kelü Çirkin I !asan, Kaçar Narin Bey ve Rumlu Kazak Bey'i Güretis­ tan üzerine gönderdi. Kızılbaş ordusu Şuregil üzerinden Akşehir'e yöneldiler. Menuçelır, elçiler göndererek barış isteii;inde bulun­ duysa da sonuç alamayınca Osmanlı Devleti'ne sığındı. Div Sul­ tan, Gürcüstan hakimiyetini Karkara ya bıraktı548• Bu sefer esna­ sında Kızılbaş reisieri arasında anlaşmazlık meydana çıktığından Alıscnü't-Tcv{ır·i/ı, s . 218; Tcknıilctii 'I-Alılnlr, s 56, 57. "'''

Alıscnii"t-Tcvilrilı, s . 219. 226; Ccvillıı r·ii'I-Aiıbilr·, s. 136; Hiilasatü't­

047

Emir D ibac,

"""

Alısenii't-Tevilr·ih, s.

� s 14 ı. Safevi otoritesine kar.;ı isyan halindeydi Durmuş Han ve Zeyııel Han iiz.erine gelince Karl;iya Ahmed aracılığıyla affını istedi. Daha soma Şah'ın hnzııruna gelerek biat etti. Şah onu kızkardeşi Ha­ Tcvfırilı, e.

neş Begiinı ile evlendirdi. Teknıiletii'l-Aiıbôr, s. 57-

ı so

2 1 1; Hülasatii't-Tevarilı, c.

I, s 137.


Div Sultan. Tekel ii Çirkin I-I;ııü öldiinlii'""· Böylece Şah İsınail'in öliimiimlen sonra meydana çıkacak olan oyınakçılık \aassubıın un ve aşiretler arasındaki kavganın da fitilini yakmış oldu. ı522 yılında Gürcistan hakimi Levent llan, Şeki vilayetine

saldırıya geçince Ruınlu Div Sultan, Şeki bükimi I !asan Bey'in yanlıınına gitti. Ancak, Levent I Ian'ın Şah'a itaat edeceğini bil­ dinnesi ve barış talebinde bulunması üzerine Div Sultan herhangi bir savaşa girmeden geri döndii.

içerde Daha önce Durınıış I lan'ın veziri iken Şah İsınail'in gö­ züne girerek vekület makamma yükselmiş olan Şah Hüseyin-i İsfehani'nin uygulamaları devletin ileri gelenleri arasında kır­ gınlık yarattığından onu ortadan kaldırmak isteyenlerin sayısı artmıştı. 1523 yılında Rikalxlar Arapkiriii Mehter Şahkulu, sa­ rayın avlusunda rastladığı Şah Hiiseyin'e kılıcıyla vurdu. Etraf­ tan yetişeniere de şahın eınrini yerine getirdiğini söyledi. Onla­ nn da katılmasıyla vezir öldürüldü. Meselenin aslı anlaşılınca Şah İsmail, onun yakalanınasını emretti. Şahkulu hemen ora­ dan uzaklaşıp Şirvan'a gittiyse de yakalanıp Tebriz'e gönderildi ve !Jtırada idam edildi""· Eınirii'l-iiınera Çayan Sultan'ın vefatı üzerine makamı oğlu Bayezid Bey'e verildi ve ona Bayezid Sultan denildi. O da bir yıl sonra vefat edince eınirü'l-ümcralık Rumltı Div Sultan'a geçti55'. Esterabad, Zeynel !Ian'a, Ferah vilayeti Avşar Aıımed Sultan'a verildi. H· > ;:;u

Alıseııii "t-Tevcil'i!ı, s. 212; Tckmiletu1-A!ıb&r, s. sB. Tclmıiletıll-Aiıb<ir, s. 58, 59; Cev{dıirii "l-Aiılxlr, s. ı37; Fliilusutli't­ Tevc1rilı,

:;,'jı

c.

ı, s. ıso.

Tekmiletid-A!ıbôr, s. 59; Ceı•dhirii'l-Aiılıc1r, s. ı:ıH: l,(ıi/q .<<Jtii't-7wı ir'lı. c. I, s. 152, 153; Ahsenil't-Tevôrih, s.

�:��( ısı


Son Kızılbaş Görüldüğü üzere Çaldıran yenilgisinden sonra Şah İsmail -tıpkı Uzun Hasan Bey'in Otlukbeli savaşından sonra yaptığı gibi­ devlet işlerinden elini büyük ölçüde çekti. Ülke doğudan ve batı­ dan saldırılara manız kalmasına ve toprak kaybına uğramasına rağmen, bizzat ordunun başına geçerek problemleri ortadan kal­ dırma veya kaybettikleri yerleri geri alma gibi bir niyet göster­ medi. Durmuş Han, Zeynel Han, Çayan Sultan, İbrahim Han, Emir Han, DivSultangibi sadık Kızıllıaşların gayreti ile daha bü­ yük bir dağılma yaşanmadı. Ülkenin iç kesimlerinde görülen kü­ çük ayaklanma belirtileri kısa zaman içinde hertaraf edildi. En büyük toprak kaybına uğradığı Doğu Anadolu'da Bitlis, Erzin­ can, Diyarbekir gibi büyük eyaJetleri kaybetmiş alınasına rağmen Osmanlılarla banşı yeniden tesis etmek için çaba saıfetti. Belki de bu yüzden Orta Anadolu'da patlak veren Bozoklu Celal ayak­ lanmasına herhangi bir destek vermedi. Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine hem baş sağlığı hem de tebrik için Kanuni Sultan Süleyman'a elçi gönderdiyse de bu girişiminden de netice ala­ madı. Elçileri yine hapsedildi""· Diğer taraftan Osmanlılara karşı Avmpalı devletlerden müt­ tefik bulmaya çalıştı. Macaristan kralı II. Lodovik'in oıtak düş­ manları olan Osmanlılara karşı ittifak kurmak amacıyla gönder­ diği elçisini layıkıyla ağıdadıktan sonra memnuniyetini bildiren bir mektup ile geri gönderdi. Aynı elçiye Avusturya i mparatoru Şarlken'e verilmek üzere Ekim/Kasım 1518 taıihli başka bir mek­ tup v erdi.553 O bu mektubunda 151 9 yılının Nisan ayı içinde Os"'

"Emir Ahdülvelılıab elçi olarak gönderilmişti." Hülasatıı"t-Tevarih, c. I,

"'

s.

141, 142.

"Filip Oğlu Şarfa: Eğer Allah isterse bu mektup sizin elinize ulaşır. Bi­ liniz ki, Ferer Petrus Macaristan kralı tarafından bir mektupile bizm

yanımıza geldi. Biz de o mektubu büyük bir memnuniyetle okudu k. Şimdi adı geçen Fcrer Petrus'u bu mektubun taşıyıcısı yaptık. Ü mit


manlılara karşı saldırıya geçmeyi planladığını ve Avustuı-ya'nın

da batıdan saldırıya geçmesini talep ediyordu. Ancak mektup Şah İsmail'in ölümünden iki yıl sonra Avu st u ry a kralının eline ulaşab ildi. Avusturya Kralı bu sıralarda İspanya'da bulun uyo rd u ve mektup ul aştığında her nasılsa Şah İsmail'in ölümünden ha­

berdar değildi. Kral, 25 Ağustos 1525 taıihinde gönderdiği ceva­ bında, mektubun geç gelmesi üzerine Nisan ayında Osnıanlılara ediyorum onun ulaşması sizi mutlu edecektir. Sizden ısrarla, benim dileklerimi dikkate alacağınızı bekliyorum. Biz nisan ayında, birlikte, iki taraftan ortak d üşnıanınıız olan Osmanlı Sultanı'na saldınnalıyız. i sveç kralının yolladığı bir elçi de Tebriz yolundan yanımıza gelmişti. Onun aracılığıyla da i sveç kralına bir mektup gönderdim. Ama şinı­ diye kadar ondan bir cevap gelmedi. Osmanlı ahalisinden işittiği me göre Hristiyan krallar birbirleriyle savaş halinclelernıiş. Bu şaşılacak bir şeydir. Çünkü bunların birbirlerine knr.;ı çıkışları düşmanın ce­ saretini aıttırır. H u yüzden Macar kralına gönderdiğim mektupta Av­ rupa krallarıyla düşmanlık yapmaktan kaçınmasını yazdım. Biliyorum

ki

o (Osmanlı Sultanı), Yüce Kral ile savaşmak amacıyla asker toplu­

yor ve bana elçi ve mektup göndererek bu hususta beni de müttefik yapmaya çalışıyor. Ama hen onun isteğini hemen reddetti m. Zira si­ zin de söylediğiniz gibi, sevinçte ve üzüntüele sizin dostumız olmayı istiyorum. Her kim ki müttefikini yalnız bırakır ve ona ihanet eder, Kadir ve Kahhar olan Allah'ın cezasına uğrar. Bununla birlikte, çok hızlı bir şekilde ordu hazırlayınız. Sizin harekete geçmeniz için yeni­ den mektup yazmaya gerek kalmayacağını ümid ediyorum. Çünkü mesafe uzun, nıek1 u p yollamak zordur. Özellikle Osmanlı Sultanı ele­ nizlere hakim olmuştur. Bu yüzden bu elçiden başka birini yollamak benim için uygun görünmemektedir. Elbette Osmanlı Sultanı'na iti­ nıad etmeyi niz. Sultan, birlik, yemin ve sadaka ta itina göstermeyen biridir. Sizi ortadan kaldırma yolunda hiçbir şeyden geri kalmaz. Bu düşmanın ecdadı öylesine sözünde durmaz ki Almanya ülkesinin büyük inıparatoruyla l<atiyen doğru-dürüst konuşnıayacaktır. Tah­ riren ti Şevval sal 924." Abdiiihüseyin Nevai,

Reuabıt-ı İran ve Av­

rupa der ası·-ı Safevi, Tahran 1372/ı994, s. 156, ıs7. Mektubun aslı Farsça kaynaklarda bulunmamaktadır. Alnıanca'dan Farsça'ya yapı­ lan çevirisinden Türkçe'ye tercüme edilmiştir.


birlikte saldırının mümkün olmadığı ama kendisiyle ittifak kur­ maktan ve Osmanlılara karşı birlikte hareket etmekten memnun­ luk duyacağını bildirdi. Mektup yine Ferer Petıı.ıs ile gönderildi. Ancak İran kaynaklarında mektubun ulaşıp-ulaşmadığına dair bir kayıt bulunmamaktadır"<. Osmanlılara karşı ittifak arayışında olan bir başka devlet ise Hürmüz kı yılarına yerleşmeye çalışan Portekizliler idi. On­ lar 5 Mayıs 1515'te Şah İsmail"e ağır hediyelerle bir elçilik he­ yeti göndererek denizlerde Osmanlılara karşı birlikte hareket etmeyi talep ettiler. Şah İsmail öncelikle kendilerine savaş ge­ misi verilmesini talep etti. Ancak elçi bu hususta söz verme yetkisine sahip olamdığını bildirince görüşmelerden bir netice alınamadı. Elçilerin dönüşünde yanlarında Şah İsmail'in elçi­ sinid e götürdüler. Ancak bu şahsın hcrhahngi bir netice alıp­ alamadığı bilinmiyor. 1523 Nevruz'unda gelen Portekiz elçisi ise sadece bayram dolayısıyla tertip edilen eğlenceleri seyrede­ bildi. Şah İsmail'in hastalığı ve ölümü herhangi bir mzüakere yapılmasına imk'in tanımadı. Şah İsmail'in Çaldıran sonrası günlerini daha çok eğlence ve av paıtileıinde geçiımesi ve bu yönüyle halkın nazannda Mürşid-i Kamil sıfatından uzaklaşaraksıradan insan konumuna inmesi Kı­ zılbaşlar arasında ciddi bir kınlma meydana getirdi. Özellikle ma­ kam ve mansıp için gizli veya açı k mücadeleler yaşanınaya başladı. Daha önce, Şah'ın emriyle ölüme giden ve dünya hayatına değer vermeyen Kızılbaş reisler, bu defa gerek eyaletlerdeki gerekse sa­ raydaki etkinliklerini koruma gayreti içine düştüler. Şah, bu tür çekişmeleri sert bir şekilde ce�alandırmasına rağmen zaman za­ man kontrolünü de kaybetti. Yine de av ve eğlenceyi bırakmadı. I !ülasatü1:-Tevarih müellifi, Şah'a musaHat olan iki İsfahan'lının -yani M ir Necm-i Siini ve Miı-la Şah Hüseyin"in- Şah'ın sonunu hazırlayan bir dizi olaylara sebep olduğunu; Necm-i Sani'nin boş "' 154

Abdiilhiiscyiıı Ncvai, A.g.e., s.

ısg.


yere Maverünnehr'e ordu çekip ordunun kınlmasına yol açlığıııı""' ve bu yüzden Şah'ın dört bir tarafa sefer düzenlemesini eng;elle­ diğini; Mirza Şah Hüseyin ise Şah' ı içki ve şaraba ahştırıp onun bedenini zayıf düşürdüğünü kaydediyor. 1524 yılının yazında yaban atı avlamak için gittiği Şeki'de has­ talandı056. Tebriz'e döndüktenkısa süresonra 23 Mayıs 1524'teve­ f at etti-m. Emir Muhammed Sadr-ı Esterabadi na'şını yıkadıktan sonra Erdebil'e götürülüp atalannın bulunduğu ha�ireye delnedildi. O, orta boylu, güzel görünümlü, sağlam vücutlu ve kuvvetli biriydi. Diğer Kı�ılbaşlar gibi sakalım tıraş edip sadece bıyık bıra­ kırdı. Avcıhğa meraklı ve iyi okçuydu. Hazinesi her zaman boş tu. Ülkenin dört bir yanından gönderilen her türlü hediyeleri etra­ fındakilere dağıtırdı55". Mührü "Z" şeklinde ve yarım ceviz büyüklüğünde olup, orta­ sında Şah İsmail'in, etrafına da Oniki İmam'ın adları kazınmıştı. Gilanda iken Şii ortamda büyümüş, hükümdar olunca da Şiiliği resmi mezhep yapmış olmasına rağmen etrafı tamamen Kızılbaş­ lanlan oluşmaktaydı. Hatai mahlasıyla Türkçe söylediği şiirlerinde Kızılbaşlığın derin tesirleri görülürso. Ne var ki, onun ruh dünya"'"

Necm-i Sa ni'nin Ö zbek Ubcyd Han ile 1512'de yaptığı savaşa dikkat çekiliyor. Yukarıda "Babür'e Yardım ve Horasan'da Bitmeyen Kavga" bahsine bakınız.

"'6

Ahsenü't-Tevarih, s. 236; Abdi Bey-iŞirazi, Şirvan valisinin "Avlanma­ nın mübarek sultanların işi olmadığıııı" söyleyince derin bir üzüntüye kapılıp hastalandığını kaydediyor. Cevahirii'/-Afıbar, s. 139; Zeyl-i !Ialıilıii's-Siyer, s. 119 vd; Cevahirii'I-Alıbar, s. 139; Hiilasatii 't­ Teuarilı, c I, s 154; Ahsenii't-Teuan'lı, s 237

s. 59,

vd; Teknıiletii'I-Aiıbar,

6o.

s. 14.

'""

Fevaid-i &ıfevi1111e,

559

Hataidivanı için bkz. Şalı İsnıai/Hatai Kiilliyutı. (neşr. Habek Cevan­ şir, Ekber N. Necef), İstanbul 2006; Hatai Şah İsmail, Kiillıyat-ı Di­ van, Nasi/ıatname, Delmanıe, Koşnıalar, Farsça Şiirler,

(neşr. Resul

İsmailzade), Tahran 1380(2002. 155


sını inşa eden Kızılbaşlık, dini siyasete bütünüyle hakim olama­ mış, Şiilik ona galip gelmiştir. Şah İsmail öldüğünde oğullan henüz çocuk yaştaydılar. Taçlı Begüm henüz on bir yaşında olan büyük oğul Tahmasb'ın bizzat elinden tutarak getirip tahta oturttu. Askeri ve sivil bürokratlar ile eyaletlerdeki Kızılbaş reislerTalımasb'a biat ettiler. Ancak fırtınalı

günler de başladı. Çünkü Şah İsmail' e kayıtsız şartsız itaat eden Kızılbaşlar, Tahmasb'a karşı aynı bağlılığı göstermediler.


KAYNAKLAR

A-ARŞİV KAYNAKLARI Başhakanlık Osmanlı Arşivi Tahrir Defterleri (TD) Nr. 58 (Karaman) Nr. 63 (Karaman) Nr. 199 (Bayburd, Kelkit, Erzincan, Kemah) Mühimme Defteri nr. 3

Topkapı Sarayı Arşivi D. 5270.

D.l0734 B-KAYNAK ESERLER ABDİ BEY-İ ŞİRAZİ, Tekmiletii'l-Ahbar, (neşr. Hazırlayan Ab­ dülhüseyn Nevai), Tahran 1369/1991.

ALi, Künhü"I-Ahbar,

c.

1-11, (neşr. Ahmet Uğur-Mustafa Çuha­

dar), Kayseri 1997· ALİ b. ŞEMSEDDİN b. Hacı Hüseyin-i Lahici, Taı-ih-i H ani, (neşr. Menuçelır Sotude), Tahran 1352/1974.

15 7


ANONiM, Tarih-i Kızılb�an, (neşr. Mir Haşim Muhaddis), Tah­ ran 1361/1983. ANONiM, Cihangüşa-yı Hakani -Tarih-i Şah İsmail-, (neşr. Dr. Allahdata Muzattar) İsiamabad 1984. ANONiM, Alem-i'ıri'ı-yı Şah İsmail, (neşr. A�gar Muntazer Sa­ hib) Tahran 1349/1971. ANONİM. Alem-iiri'ı-yı Şah Tahmasb, (ncşr. İrcc Afşar), Tah­ ran 1370/1992 ANONİM, Tezkiretiı'l-Mülttk, ( ne şr. Seyyid Muhammed Debirsiyaki), Tahran 1378/2000. ANONİM Tevi'ırih-i Al-i Osman-Giese Neşri (ncşr. Nihat Aza­

mat), İSTANBUL 1992. ANONİM Osmanlı Kroniği, (neşr. Necdet Öztürk), İstanbul

2000. AŞIKPAŞAzADE, Teviirilı-i Al-i Osman, (neşr. Ali Bey), İstan­ bul 1332. BUDAK MÜNŞİ-İ KAZVİNİ, Cevi'ıhiı·ü 1-Ahbar, (neşr. Muhsin Behram Nejad), Tahran 1378/2000. CELALZADE Mustafa, Selim Nume, (neşr. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar), Ankara 1990. DEDE KORKUT Hikiiye/eri (neşr. Orhan Şaik Gökyay), İstan­

bul 1985. EBU'L-HASAN-1 KAZVINİ. Fevaid-i Safeviyye, (neşr. Meryem Mir Ahmed!), Tahran 1368/1990 EMİR MAHMUD HANDMİR, Tarih-iŞalı İsmail veŞalı Tahmasb-ı Safevi -Zeyl-i H abibü's-Siyer-(neşr. Dr.Muhammed Ali Cer­

rahi), Tahran 1370/1992. EMİR SADRED DİN İbrahim Eminl-i Hcrev1, FütCıhat-ı Şahi, (ncşr. Muhammed Rıza Nasııi), Tahran 1383/2005. ı s8


EVLİYA ÇELEBİ , Seyalıatnanıe, c. X, (neşr. SeyitAli Kahraman­

Yücel Dağlı), İstanbul 2009. FAZLDLLAH RUZBİHAN-i Hunci-i İsfahani, Alem-i'ırô-yı Enıin!,

(neşr. Muhammed Ekber Aşı!<), Tahran 1381/2003. FER i DUN BEY, Miinşeatii's - Sclfitirı,

c.

I, İstanbul ı264.

GIYASEDDİN B. HiMAMEDDiN Handmir, Taı1'/ı-i Habibii's-Siyet· vefı A1ıb01'-l Efmd-ı Beşer, (neşr. Celaeddin Humai,-Dr.Mu­

hammed Debirsiyal<i)

c.

I-IV, Tahran 1362/1984.

HAMDULLAH MUSTEVFI-i Kazvini, Nuzlzetii'l-Kulzib, (neşr. Muhammed Debirsiyald) Tahran 1381/2003. I LASAN-I RUMLU, Ahsenü 't-Tcvfzrilı,

(neşr. Abdülhüseyn

Nevai), Tahran 1357/ 1979Ilatai Şah İ smail, Kiiliiyat-ı Divan, NasilıatnCinıe, Delıni'mıe, Koşmalar, Farsça Şiirler, (neşr.

Resul İsmailzfıde), Tahran 1380/2002. HAYDAR ÇELEBİ Ruznamesi, (neşr. Yavuz Senemoğlu), İstanbul

(Tarihsiz) I IOCA SADDEDDİ N EFENDi, Tacii't-Tevarilı, (neşr. İsmet Par­

ınaksızoğlu), c. 1-V, Eskişehir 1992.

HURŞAH B. KUBAD el-Hüseyni, Tarilı-i İlçi-yıNIZilmşoh, (neşr. Mu­ hammed Rıza Nasıri-Koiçi Haneda), Tahran 1379/2001. İBN-İ BEZZAZ-I ERDEB İLİ, Safvetii 's-Safa, (ncşr. Gulamnza

Tabatabai-mecd) Tahran 1376/1998. iDR İ S- İ B İTLİS İ , Selimşa/ıname, (çev. Hicabi Kırlangıç), An­ kara, 2001. İSKENDER BEY-İ MÜNŞİ-TÜRJ<MEN, Tarilı-i Alem-ara-yı Abbas1, c. I-III, (neşr. Muhammed İsmail Rızvani), Tahran 1377/ 1 999· JOSAPHAT BARBARO, Anadolu'ya ve İmn'a Seyahat, (çev. Tu­

fan Gündüz), İstanbul 2005 159


KADI AHMED GAFFARI-i Kazvinl, Tarih-i Cihan-i1ra, (neşr. Ha­ san Neraki), Tahran 1342/1966. KADI A HME D B. Ş ER EF E DD İ N ei-Hüseyn ei-Hi.iseyni el­ Kumi, Hülasatü't-Tevarilı,

c.

I-II, (neşr. İhsan İşraki) Tah­

ran 1359/1971. K ADI AHMED TETEVİ- ASAF HAN KAZVİNİ, Tarih-i E(fi., (neşr. Seyyid Ali-i Al-i Davud), Tahran 1378/2000. LÜTFİ PAŞA, Tevarilı-iAl-i Osman, (neşr. Kayhan A tik) An­ ,

kara 2001. MESUDİ, Münıc ez-Zeheb,( çev. Ahsen Turan), İstanbul 2004.

MİR ZABE K CONABEDİ, Ravzatü's-Safeviyye, (neşr. Gulamnza Tabatabl-mecd), Tahran 1378/2000. MİRZA MUHAMMED Tahir Vahid-i Kazvini, Tarih-i Cihan­ ara-yı Abbas!, (neşr. Mir Muhamed Said), Tahran

1383/2005 MiRZAMUHAMMED HAYDAR DOGLAT, Tm·ilı-i Reşidi, (neşr. Abbaskulu Gaffari-ferd), Tahran 1383/2005. MUHAMMED YUSUF VALE-İ İSFAHANl, Holdebeıin, (neşr. Mir Haşim Muhaddis), Tahran 1372/1994. MÜNECCİMBAŞI AliMED DEDE, Miineccimbaşı Tarilıi­ Sahaifii'l-Aiıbarfi Vekayiii i-Asar,

c.

HI. (çev. İsmail

Eıiinsal), İstan bul tarihsiz. REŞİDÜDDİN FAZLULLAH, Sevanihii'l-Ejkar-ı Reşidi, (neşr. Muhammed Taki Danişpejuh) Tahran 1358/1980. RIZA KULU HAN HİDAYET, Tarih-i Ravzatü 's-Safa-yı Nasıri, c.

XII, (neşr. Cemşid Kiyanfer) Tahran 1380/2002.

Seyyalıların Gözüyle Sultanlar ve Savaşlar, Giovvanni Maria Agiolello, Venedikli Bir Tüccar ve Vincenzo D'Alessandri'nin Seyalıatnameleri, (çev. Tufan Gündüz),

İstanbul 2005. 160


SEYYİD HASAN B. MURTAZA Hiiseyni-i Esterabadl, ez-Şeyh Safi ta Şah Safi, (neşr. İhsan İşraki) Tahran 1358/1980. ŞAli İSMAIL Hata! Kül/iyatı (neşr. Babek Cevanşir, Ekber N.

Necef) İstanbul 2006. ŞAH TAHMASB b. İsmail Safevi, Tezkire-i Şah Tahmasb, Tah­ ran, 1363/1985. ŞEREF HAN b. Şemseddin Bidlisl, Şerefn&me, (neşr. V. Veliai­ nof Zemof, Tahran 1377/1999 ŞEYH

HÜSEYiN,

Silsiletil'n-Neseb-i

Safeviye,

Berlin

1343/1965. ŞÜKRİ-İ BİTLİS İ, Heşt-i Beheşt, (neşr. Mustafa Argunşah), Kay­ seıi 1997 Ti\HMASB-I SAFEVİ, Tezkire (tre. Hicabi Kırlangıç), İstanbul 2001. TAŞKÖPRÜZADE, Osmanlı Bilginleı-i, Şakaik-i Numaniyye Fi Ulemai'd-Devleti'/-Osmaniyye, (çev. Muharrem Tan), İs­

tanbul 2007. VELi KULU B. DAVLTD Kulu-yı Şam lu, Kısasii'I-Hakani, c. 1-11, (ncşr. S. I lasan Sadat Nasıri), Tahran 1371/1993. YAHYA B. ABDÜLLATİF-i Kazvini, Lübbu"t-Tevô.ı·ih, (neşr. Mu­ hammed Bakır). Tahran 1363/1985. ZEYNEDDİN MAHMUD V i\SIFİ, Bedayiu"l-Vekayi, c. II, (neşr. Aleksandr BelderoO, Tahran 1350/1972. C-ARAŞTIRMAlAR VE İNCELEMELER AIIMEDİ, Meıyem Mir, Din ve Devlet der Asr-ı Safevl, Tahran 1369/1991. AKAÇERİ, Seyyid Haşim, Muknddemei ber Münasebat-ı Din ve Devlet der İran Asr-ı Safev'i, Tahran 1389/2010.

BİLGİLİ, Ali Sinan, Tarsus Kazası ve Tarsus Türkmenleri, An­ kara 2001. ı6ı


CAFERYAN, Resul, Safeviye deı· Arsa-i Din, Ferlıeng, Siyaset, c.

Il, Tahran 1379/2001.

ÇUIIADAR,

İ. Hakkı, Sııciidz'nin Selinı-ııCımesi, Erciyes Üniver­

sitesi Sosyal B ilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kay­ seri 1988. DEMİR, Alpaslan, ı6. Yüzyılda Samsım-Ayıntab Hattı Bo­ yımca Yel'leş1ne Nijfus ve Ekonomik Yapı, Ankara Üniv.

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2007. EMECEN, Feridun-ŞAHİN, İlhan, II. Bayezid Dünemine Ait

906/ısoı Ta ri hli AlıkCım Defteri, İstanbul 1994. EMECEN, Feridun, Osmanlı Klasik Çağmda Siyaset, İstanbul 2009.

FELSEFi, Nasrullah, Ceng-i Milıen!-i İraniyan der Çaldıran, Tahran 1381/2003. HİNZ, Walter, Uzwı I!asan ve Şey/ı Ciineyd. XV. Yüzyılda İran'ın Milli Bir Devlet Olarak Yiikselişi,(çev. Tevfik Bıyılıoğlu) An­

kara 1992. GÜMÜŞÇÜ, Osman, X\'I. Yiizı) ıl Larende (Kamman) Kazasında Yerleşme ve Niifııs, Ankara 2001.

GÜNDÜZ, Tufan, XVll. Ve XVIII. Yiizyıllarda Danişmend/i

Türkmenleri, İstanbul

2005.

GÜNDÜZ, Tufan, Şah İsmail"in Eşi Taçlı Begi.im, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş \fe/i Amştırmalarz Dergisi, (Ankara 2009)

sayı sı,

s. 223-233-

GÜNDÜZ, Tufan, Anadolu'da Türkmen Aş iret/eri, İstanbul 2010.

KAPLAN. Doğan, Buynıklara Göre Kızılbaşlık, Doktora Te�i,

Konya 2008. KARADENİZ, Hasan B as ri Atçekerılik ve Atçeken Oymaklan ,

(1476-1716), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Doktora Tezi), Kayseri 1995. 162


KESREVİ, Ahmed, Şeyh Safi ve Tebareş, Tahran 1379/2001.

Kul'LU, Sönmez-PARLAK, Nizamettin, Makalat-Şey/ı Safi Buy­ ruğu, İstanbul 2008.

M İNORSKY, V., Karakoyunltı Cihan Şah ve Şiirleri, (çev. Mine Erol), Selçuklu Araştırmaları Dergisi, II (1970),

s.

153-180.

MlNAHHİD, Samed, Safiyiiddin Erdebili, Tahran 1381/2003. MÜNFERD, Mehdi Ferhani, Muhaceret-i Ulenıa-yı Şia

ez

Cebel-i Amu/ be İran eler As r-ı Safevi, Tahran 1377/1999.

NEVAİ, Abdiilhiiseyin, Revabıt-ı İran ve Avrupa der asr-ı Safevi, Tahran 1372/1994·

NOVİDİ, Daryuş, Tağyirat-ı İctimai-İktisadi der-İran Ası·-ı Safevi, (terc. Haşim Akaçeri) Tahran 1386j2oo8.

OCAK, Ahmet Yaşar, Tiirk Sujiliğine Bakış/ar, İstanbul 2004. PARSADOST, Meııuçehr, Şah İsmail-i Evvel, Tahrall1375/I999. PETROŞEVSKİ, İl ya Pavloviç, İslam de rİ ran, (çev. Kerim Keşaverz), Tahran 1354/1976. PİTCHER, Donald Edgar, Osmanlı İmparatorluğu nun Tarih­ sel Coğrafı.Jası, İstanlıul 1999.

ROEMER, H., Kızılbaş Türkmenler Safevi Teokrasisinin Kurucu­ ları ve Kurbanları, (çev. Harun Yüksel), Tiirk Kiiltiirii ve Hacı Bektaş \fe/i Araştımıaları Dergisi, sayı 38 (2006).

SADIKİ, Gulaın Hüseyin, Cenbeşlıa-yi Dini-i İran, Tahran 1375/1997SAVORY. R., Talıkik1 der Tarilı-i İ mn As r-ı Safevi, (Farsça tre. A.Gaffariferd- M. Aram), Tahran, s. 1382/2004 SEFATGOL, Mansour, Saklıtar-i Nelıad ve Endişe-i Dini Der Asr-ı Safevi, Tahran 1381/2003.

SERVER, Gulam, Tarilı-i Şah İsmail (Farsça'ya tercüme M.B. Araııı-A.Gaffariferd) Tahran 1374/1996.


SEVAKIB, Cihanbahş, Tarih Nigad Asr-ı Safevl, Tahran, 1380/2002. SÜMER, Faıuk, Safevi Devleti'nin Kul"uluşunda ve Gelişme­ sinde Anadolu Tiiı·klerinin Ro/ii, Ankara, 1976.

ŞAHİN, Haşim, Osmanlı Devleti'nin Kuı·uluş Düneminde Dini Zümı·eleı·

(1299-1402), Marmara Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul 2007. TANSEL, Selahattin, Yavı12 Sultan Selim, Ankara 1969. UZUNÇARŞILI, İsmail H. (1959): Şah İsmail'in Zevcesi Taçlı Hanım'ın Mücevlıeratı, Be Ileten,

c.

XXIII, sayı 92.

YILDIZ, Naciye, Mancıs Destanı ve Kırgız Kiiltiiı·ii İle İlgili Tes­ pit

ve

Talıliller, Ankara 1995.

YİNANÇ, Refet, Dulkadir Beyliç]i, Ankara 1989. D-ANSİKLOPEDİ MADDELERİ GÖCEBAKAN, Güknur, "Malatya", DİA XXVII/ 471. GÖL PlNARLI, Abdulbaki, "Kızılbaş" İA VI/789-795. GÜNDÜZ, Tufan, "Şah" DİA,

c.

XXXVIII/248-280.

GÜNDÜZ, Tufan, "Şah İsmail", DİA, c. XXXVIII/253-255. GÜNDÜZ, Tufan, "Safeviler", DİA XXXV/451-457ÖNGÖREN, Reşat, "Safcviyye" DİA XXXV/460. ÖNGÖREN, Reşat,"Safıyüddin-i Erdebili" DİA XXXV /476-478. ÖNGÖREN, Reşat, "İbrahim b. Edheın" DİA, XXI/293-295. SÜMER, Faruk, "Akkoyunlular", DİA, II/270-274. ÜZÜM, İlyas, "Kızılbaş" DİA XXV/546-557. YAZlCI, Tahsin, "Ci.ineyd-i Safevi", DİA, VIII/123-124. TOGAN, Zeki Velidi, "Azerbaycan", İA, I/91-ıı8.


Dizin'

Alıiiiddevle Bey 12S Aleınşall Begiim 29, 3S, 39, 41

A

Alıa Hatun

39, 40

Ali Bey 4, 76, 89, 107, 132, 144,

Abidin Han 133

1s8

Abiverd 97

Alıncak 3S

Afrasiyalı 123

Alına Kulağı 7S

Ahmed ıı, ı6o Alınıeı.l Çelebi 146 Ahmedi Bey 40, 41, 4 2

Aka Muhammed ıso Alm Rüstcm Rıızefzuıı 97 Akkoyıınlıı S, 23, 27, 3 0, 31, 32, 35,

Alpavut S4

Anıasya

S4. ııo, ııı, 122, 142,

147

Amid 74 Anadolu

4, 7, g, 20, 22, 23, 24,

36 , 37. 38, 42, 43. 45, 47. 48,

2s, 29, 30, ::ıı, 42, sı, 52, s3.

s2, S4. ss. s6, 6o, 64, 66, 67.

S4, SS, S7, 58, S9. 6o, 6ı, 64,

73. 7S. 76,

77.

8o, 84, 88, 89,

84, 87, 100, 112, 114, ıı8, 119 ,

go, 93, 94, 109, 117, 123, 128,

120, 122, 126, 136, 143, 146,

129, 133. 136. 139

152, 159. 164

Akkoyıınlu11r s. 12, 33. 3S, 38, 62,

ıoo

54,

59, 6ı,

7ı, 85, 87. n2, ı22, ı33. 137, 141,

Akşchir ıso

ıs8 . 159, ı6o, ı6ı. ı62, ı64

Ala Dana 87

7<1 Alaıitldevle Bey

Andhad

Ankara 12, 13, 20, 53,

8o, 87, 164

Antalya 102,

1\laliddevle

84, Bs, 87, 88, 89

Aras ırınağı

ııo

43

Metin içinde devamlı tekrarlanan Şah İsmail, Kızılbaş ve Safevi mad­ deleri dizine alınmamıştır.


Baysungm 3S, 36

Aşıkpaşaoğlu 4 A'ta 78, So, ı34

Hede lışan 103

Astara 47

Bediüzzaımıı Mirza 4S,

Atak S s

Bedreddini 26

Atçekenler S2

Begünı llanıın So

Avşar 27, 44. so, 63, Sı, 97, 104,

Hektaşlu 132

107, 130, 131. 14S, 1S1

142,

Belh 2S, 4S. 100, 104, 107, 14S

Av�arlar S2

Beyşehir 132

Avşar Mansur Bey 44, Sı

Biçenli Süleyman Hey 33, 3S

Ay be Sultan

Bigi Hanını 10fl, 132, 134

36, 37, 3S, 40, 41,

ı43

Bihn\ze 13 7

43. 44 Aykutoğlu İlyas Bey

47, 62, 6s,

Bitlis 14S. 152 Bıyıklı Mehmcd Paşa 14S. 146

76. 7S Aykutoğlu Muhammed 14S

Bozok S2

Azerbaycan 17 , ıS, 20, 22, 24, 29,

Buğru 40

33 . 42. 44, 46, 4S, s o, s4 . s6,

Burdur 102

62, 64, 6s. 66. 69, 74, 76, 7S,

Biiveylıoğulları 3

S3. S9, 9 0, 106, 12S

c

B

Cakirili Ali

Baba Hayrtıilah 44

Cakiılü Ömer Hey 33

Baba Süleyman so

Çaldıran 6, 7, 13, 77, 9 0, 126, 129 ,

Habür 103, 1 04, 105, 140 , 14fl Babür Padişalı

103, 10 4 .

ıos. 140,

ı3t, 13 2 , 1 33 , 1 34, 1 35. 1 36. 137,

13S, 139. 140, ı42, 143, 144, 145, 146. 1S2, lS4

ı4fl

Çalperl 30

Badgis 107 Bağdat

Hey 47

4S, 70, 74, 77, S o , S 9 ,

Çandarlı Halil Pa � a 26 Canik 27

90, 91 Baglan 103

Canı B ek I Jan Hl4

Balıarlu Muhammed 148

Çavuşlu so

Bahrcyn 72

Çayan Sultan 9 2, 9 6, 130, 144,

Bakü 31, 64, 6s, 94 Barik Bey

77,

S9, 90

Bayburt S4, 14S Hayburtlu

49

14S. 1S1, 152 Cclıani 63 Cebel

i

Amu! 72

Çeınişkezek SS

Baygurd 94

Çepn i 27, 54

Bayındır 67, 76. So

Çerkesler 27 , 30

Bayındırl ı 3S. 37, 44, 4S

Çerkezler S

Bayındırlı Ebulfetlı Bey 4S

Ceylmn 104, 105, 1 49

Bayındır lı M urad Bey 44

Cibril 13, 19, 21

166


Çiçekli 144

Dulkadir 7, 39, 40, 50, S2, ss. 63,

Çiçektav ıoo

74, B ı, B4, Bs , 109, u6, ızs,

Cihanşah 24, 2S, 2B, 29, 4B

130, 144. 164

Cihanşahltı Murad Bey 7B

Dıılkadir Beyi B4

Ço lp;ııı

Dıılkadirli 26, 34,

Hey 40, 63

55,

62, B ı , B3,

B4, 87, 92, 106

Çubuk Ovası 102

Dıılkadirlilcr 52, 63, B ı , B4, Ss,

Çü he Sultan 103, 107, ıso Çukurova S2

B9

Çukursa'd 49, 66

Dulkadiroğlu Alaiiddevle Bey 77

Ciineyd-i Bağdadl 22

Dıınmı ş

Han

6, 77. B4, 129, !]O, 133,

ı3s. 1 44, 1 4 9 ,

Ciircaıı 96

D

ıso, ısı .

ı s2

E

Dıılılıak 123

Eberkııh 45

Damgaıı 96

Ebher 44

Dfınfı I la! il Bey 36

Ebrkuh Bo

l);]ne Muhammed 97

Ehu ishak Şireci

Daralı 123

Ebıı'l-Kasım Balışı ıu6

Danıga B o

Eğil Bs Elıl-i Heyt 3B

Darü1-Harb 2 7 Dede Abdal Bey 47 , 73 ,

B9

?S,

B3,

9 2 , ıo6

Elıııalı 102 Elvend 43, 4 4 , 4B , 64 , 6 6, 67, 73,

D�ıle Bey 37, 3B. 40, B6, 9 1 , 92,

74. 76, B4

Enıeviler

1)8. 107

69

Emir Bey 74, BB

Dcdc Korkut 133, ıs8 Deıııav�nd 78

Emir

Derbend ]I, n. : 94, ı 22

Emir Dilıac ıso

Dcrgezin 13ı, ı34

Eınire İshak 40, 4ı

Diınctoka 112, 147

Emire

Div Ali 73

Emir Hüseyin

Div Sultan 90, 107, ı4s. 148, ıso, ısı. ıs2

Diyarbckir 27, :ıs. 44, 45, 6 2, 6 7, 74, 77. Hs, 87, l:i B, B9, '!2, ıoı, ıı6, 126. 12Q, ı44. ı4s . ı46. ı s2

Çoban 17. 22

Muzaffer 40 Kiya 7B Emir Muhammed b. Yı,uf 104 Emir Mııhaınıned-i Şiraıi ı04

Emir Muhammed Veli Bey Bı

Emir Orduşah 1 4 B Enıirii'l-üıneralık 73

Döğer 27

Eıııir Zckeıiya 64, 66

Dokın Ulam 49

Emir Zekeıiya-i Tebri7.i- Kececi

Döı1 I lalife ı6. 141 Dukal<inzacle ı4ı

Ahmet Pa�a

64 124,

Emir Ziinııun

45

Ereivan 47, 4B 1 67


Erdebil 3, 4, s. 13, ıs, 17. ıS, 21, 22, 23, 24, 2S, 2S, 29, 30, 31,

Gıyaseddin ı\l i t 4 S Gıyaseddin Muhammed S 2 , 14S

33 . 34. 36, 37, 3S, 39. 40, 41,

Göde Ahmed Bey Ss

46, 47, 4S, so. s3 . s4, 6o, 70,

Göde Ahmet Bey 42, 43.

71, S4, 94. 142, 14 7

GökAli 40

Erdebil Cuma Camii 39

Gökçedeniz 4S

Erdsend 79

Gucduvan ıos

Erduvan Bey SS

Gülhandan 7 S

Erran ıS, 4S

Gülistan 33, 63, 6S, 66

Erzincan 49, so, S2, 6ı, 6 7, 7 3,

Gürcülcr s. 27

ss. S6,

ss,

ıo2, ıı6, 122, ı2s,

Gürciist;ın 4S, 62,

4S

ıso

Gurkan 40

14S. 1S2, 1S7 Esferayin ıos. 143

Güzel Ahmed Bey 76

Eşik Ağası 92

Güzeldere 33

Eşikağası Başı S2

H

Eskişehir S2 Eslemez Bey

44.

Hadım Ali Paşa 102, ı ı ı

75, 76

Eşref Bey 44

Hafır. Muhammed İsfahanı 12

Esterabad 64, 96, 143, ısı

Hafız Zeyneddin 9S

F

l lalep 4 , 26, S2

Fars 3S, 4S, 7 4 , 7 6, S ı, S2, 93, ııs Faryab

Haleb SS Halep Türkmenleri 4 Halhal 40

ıoo

Halife Baba 102

Fazlullah Ruzbihan s. 39

4 4, 7S.

Ferıııhşad Bey

12S

Halifctiil-Hulefa Halil Sultan

Sı,

38, 40

ıo6, 130, 144

Ferruh Yesar 33. 3ô, 4S, 63

Halime Begiiın s. 29

Fcthoğlu Hamza Bey so

Ilalvetiyye 22

Firuzkııh 44, 4S. ss. 76, 7S, 134

Hamza Sultan 104

Firuzkuh ka lesi 7S

Han Can 39

Finızşah ıS,

1<)

Fimzşah Zerıin Külah ıS

Hanefilik 17 Hani 63, 14S Har 4S. 7S, 92

Fırat 90

Harbendeli 27

G

Hasan Ali Tercanİ 42

Garcistan ıoo, 143, 14S Gence 66 Gcvher Hatun

Hasani ıs

75

Gilan 21, 22, 23, 40, 4 1, 4S. 46, 47, 64, 70, 73 ı6S

Hasan Can 12, 13S Hasan Padişah Camii 141 Hatice Begüm s. 2S Hatip Ferruhzad Gurkaııi 40


Helvacıoğlu Hüseyin Bey 13S

Hz. Hasan ı6

He mde m Paşa 12S

Hz. Hüseyin

Hemedan 7S. 126

Hz. Ömer 69, 9S

Herat So, 96, 97, 9S, 99, ıoo, 103,

Hz. Osman 69, 9S

ı6, 90

104, ıos. ıo6, ıo7, 140, 147, 14S, 149 Heşt Bcheşt 6S, 141

İlın-i B ezzaz

I-leşt-i Beheşt 135, ı6ı

İbrahim ıs, ıS, 1 9, 24, 30 , 34, 37,

4

3S, 41, 64, 14S, 152

Hezarcerib 9fi, ıso Hindistan 10, 22, 2S

ihrahim b.

Hizan 14S

Il. Bayczid 42, sı, 53 . sB, 6o, 6 ı , S 2 , 97, ıoıı, 109, ı ı o , ıı2, ıı6,

Hısıı-ı Keyfa I4S Hoc a Ali 23, 24, 3S

120 , 120

Hoca Hasan Mazi 43 Hoca Sultan Ahmed-i

l'.dlıem 19

ll.

Sanıyi 8o

Hor;��an 25, 45, 54, 70, 73, 77, Sı,

Murad

İllıanlılar

4, 26 90

İmam MıılıammedTaki 90

S2, 9 4 , 96 , 97. 100, 103, 1 0 4,

İmanı Mtı'iı !«<zım

106, 10S, 109, ııS, 147, 14S

İmam Rıza 97

22, 90

Hoy 37, S6, S7, 92, 129, 134, 137

İnalltı 27

Hoylıı Melek Bey 144

Irak 4S. 46, 4S, 74, 76, 79, S2, S g,

Hoy Meliki 134, 13S

103, ıo6, ııs

Hristiyan 31

Irak-ı Ara b 45, S9

Hubuşan 106

İran 3, 4, s.

6,

S, 9, 10, ll, 13, 14,

l lülagıı I-Ian 95

ıs, 19, 22, 2s, 31, 46, 53, s6, ss.

Hulefa Bey 40, 47, 4S, 62, 63, 64,

S9. 60, 6ı, 64, 67, 69. 71, 7 2, ss, 90, 94. 100, 102, 103. 10S, 109,

7S, 130, 131

112,

116, 1 17,

us,

119, 120,

Hürrema bad 91

lll,

Hurufıler 6S

122, !26, l2S, 133. 136, 142, 146,

Hüseyin Ba rani

50

IS9. !62, 163 Selim sS, S9,

Hüsc�'İn Baykara 142

77,

90

Hüseyin Bey-i Alihani 43 l liiseyin lley-i Ali Hani 37

İsfahan 7, 37. 43. 44, 76, Sı , S2,

Hüseyin Kiya 45, 76. 7 S, 79, Bo,

İslamiyet 123

S3, ıoS, 126

İsmail 74, SS

S3

I l tiseyin Kiya Çelavi 45, 76, 7S Hüse)�ıi

S. ı o , ı ı, ıs,

22,

1 S9 .

İstalır 34 . 3S. 36, 44, 70

istanbul

4, 6, 7. 31,

72,

34.

42, so. sı.

Hz. Ali ıs. 69, 90

101, ı ı o, ııı, 1 1 2, 116, 120, 133. 135. 137 . 1 40 , 142, 1 47, ıss, ıs9. ı6o, ı 6 ı ,

Hz. Ebubekir ı6, 69, 9S

! 6 2 , 163, 1 6 4

ı6o, ı6ı

Hz. Aişe ı6, 9S

ss, s6.


İstanos 102

Karkara ıso Karkiya Mirza 41, 4S.

J

4 6, 79

Karlıoğlu Sinan 132

Josaphat Barbara 30 , 31

Kars 14S K�rşi

K

70,

104

Kaşan 4S. 93

Ka'be 9S

Kasım Bey 43.

Kabil ı49

Katolik 30

Kaçar 33, 34, 37. 47, so, S4. 63, 66, 7S.

77.

ı3o, ıso

Kadı Ahmet Kaküli 39 Kadıasker 136 Kadı Muhammed

Kafkas

4 S,

44,

S7, SS

Kayın 107, 14S Kayıtmış Bey ss. SS, S9 Kayseri 12, S2, 86, 120, 127, 132, ı3s. 1S7· ı6ı, ı62

92

30

Kazak Seydi Ali

40

Keçiborlu 102

Kafkaslar 46

Kefe 30, ın, 112

Kağızman 49

Kelis ıso

K.ahire SS

Keına lı 122, 14S. IS7

Ka m Püre Bey Oğlu Bam sı 13ey-

Kerlıelfi 70

rek ı33

Kesger

40

4S. 107 Kansu Gür1 77, ıoo

Kesger lıillüııli Siyavuş

Kanuni Sultan Süleyman 10. s6

Kilidbahir

Karabağ 3s. 4S, so

Kirman 43,

Kara Bey 144

Ki ya Feııduıı Medresesi

(Açe) Sultan 77 �1racadağ 30, 42, SO

Kıvam Bey 14S

Kandahar

Karaca

Kiğı

147 4S, 74, 77,

S9, 9S

Kızılcakaya 102

Karaca İ lyas 49, 63

Kızılözen

Karagöz Paşa 102

Konya 4,

4S 25,

26, sS, 6o, ııo, 112,

162

Karakoyun lu 24, 2S, 29, 4S, S4

Korçu 34, 92, 144

Karaman

Korçubaşı Abdi Bey S4

S4. sS, 102, 113, 124,

Korçubaşı Sanı Pire

ı2s, 12S

40, S4. 62, 63, 73,

S3, 91, 100, 104, ıos

Karamaıılu Bayram Bey 47, 63, 76

Köse Hacı 37 Köse Hamza ı3ı Koyun Ö lümü 62 Közgölü S6

Karamanoğullan so, sıı

Küçük Lor

Karamanoğııllarıııııı 26

K üçünı Sultan ıos

170

130,

Korçu Köse Hamza 131

Karamaıılı 27 Karamanlu 37,

41

Kızılbaş 32

Karacadağlu S4

Kara Han 146

41

ı4s

91

ı31


K tıhgiluye 91

Merni 48

Kum 43, 75, 100, 103

Merv 97, 9B, 106

Kunduz 103

Mescid-i Sefid 41

K ur an 21, 26, 42, 91, 123

Meşhed 97, 105, ıo6

Kiir ırmağı

37

Kürt ı8, 19, 20, 83, Bs ,

ıo ı ,

Mesih M irza 1 45

Kurt Beli 26

35

Mesih Paşazade 137, 139 Mevlana Ahııwd -i El'dclıili 68

K ü rt San ın 83

Mevlana Mesud Bidikli 4S

Kütahya 102

Mevlana Nimetullah 42

Kuzey Suriye 26

Mevlana Şeınseddin Gilani 73 Meymene 100

L L.ahican 40, 41, 47, 79, 91, ıs o Lala lley 40, 91, 92 Lala Hüseyin Bey 40, 47, 48, 63, 66, 73. 75. Bo, 91, 94. 99 . 104, 105, 130, 131

Mihınmıııaıne-i Huhara 6 Mir Alıdülbaki 130, 131 Mir Nceın-i Gilani 7B, 91, 9 2 Mi r Seyyid Şerif 130, 131 M ir Zekeı1ya 73 Molla Muhammed

Lal-i llöğrek 88, 139

İsfah;mi

138

Mora Sancağı 132

Latif Bey 67

Morgab ıuo

Levent Han ısı

Mugan

M

ıB

Muhammed Bey 39, 40, 41, 66, 75

Malımudabad 64

Muhammed Hudabende 95

Maksud Mirza 3S Malatya 74, 88, ıı4,

ııs, 164

Malkoçoğlu 7, 132 Malkoçoğlu Tur Ali Bey 132 Manisa 102, 111, 113 Mansur Bey 35, 40 , 75, 94 Mansur Bey Kıpçak! 40, 7S

Muhammed! Mirza 44 Muhammed Karçıgay 66 Muhammed Zaman Mi rz a 143, 148

Murad Bey 45, 76, 79, Bs Mürşid-i Kamil 60, 72, 93, 154

Maraş 52, 84

Musa Kazım 14

Mardin Bs, 146

Muşa'şa'alar 68, 91

Maveraünnehr s. ıo, 94, ı o o ,

Musul 74 Mnsullu 27, 35, 55, 74, Bo, Bs, B7,

117

M<ızendaran 64, 78, 97, ı so Mehdi Sultan 104 Melik Rüsteın 91 Memliik 27,

77,

B9

88, 107, ıo8, 130, 132, 134, 139, 140, 148, 149

Musulltı Emir Han 14B Musulltı Osman Bey'i 66

35

Menteş kalesi 49

Musulltı Suti Halil

Menuçehr 6, 47, ıso. 163

Muzaffer Bitikçi 96, 143

171


N

Piirnelc 3S. 43, 90 PürneiJi Baıik Bey 4S, 74, 77, B9

Nakşibendiye SS

Pi\rnckli Cakir Bey 40

Nakş-ı Cihan 82

Piirnekli Kasını Bey 44, 4S

N�rin Bey ıso

Pürnekli Mansur Bey 34, 3S

Nasreddin Tusi 95 Necef 90 Necm-i San i 92, 104, 10S, 107 Nesa 97

R Radgaıı ıo6, ı07

Reis

Nezaret-i Divan-ı Ali 144

Muhammed

Kere

4 S . 79 ,

Bo

Niğde S2, 132

Reşidüddin Fazlullah 17, 2ı, ı6o

o

Re�t 40, 4ı, ı so

Oğlan

Üınınet

Rey

so, B6

On İki İmam s. 24, 62, 6s, 6B, 71,

kulu ı sı

73. 90, 9B, 109

On İki im�ın Şiası 3, s. 24, 71,

Rıım 2 3 , 2 7 , 2B, 30, 3ı , 4 7, sı , S4, B6, 10B, 109, ı ı8, 12S

73. 90

Rumeli Beylerbeyi Ha sa n Paşa

Orta Asya 71

Osmanlı

44, 7B, 92- 96, 9B, ıo3

Rikabdar Arapkiriii Mehter Şah-

4, 7, ıo, ı2, 13, 22, 2S,

27 , 34 , 42, 43 , so, s ı . s2 . s3, s5. s6, s7. s B. 6o, 6ı,

77,

132 Rmnhı 9, 12, 49, 53, tıo, 73, 7B, B6, 90 , 93, 96, ıo6, 107, ıoB ,

Bo,

B2, B6 , 90, 97. 100, 102, 103,

ll4, 130, ı34, ı48 , 149. 150,

ıo9, no, ııı, 114, 11s. ıı6, 117,

ısı . ıs9

119, 120, ı2ı, ı22, 124, ı2S, ı26,

Rıınılu Kazak Bey

ı2B, 129, ı30, ı3ı. ı32, ı3s. ı36,

Ruınlıılar 39, 53, 63, 1 41

ı37. ı3B, ı39. ı4 ı, 1 43· ı4 s. 146, ıso. ı63, ı64

Osmanlı Devleti

sı,

Osmanlılar sı. sB. 10B, ı2s, ı47

105,

109, 149 94, 97, ıos. ı o6, ıoB.

ı17, ı4B

p

36, 37, 39, 40 , 42,

43, 47, ııs

Osmanlı Sultanı 7, 26, ı43

Özbekler

Rumlıı Nıır Ali Halife 114, ı45

Rüstcnı Bey

5B, ıoı

Özbek 9�. 97, ıocı, 102, 104,

ıso

Rüsteındar

ıso

Riistenı Mirza 35, 3n Rııycııdiz 43

s Şabergaıı ıoo Sadı eddin Konevi 4, 26 Sadreddin Musa 14, 22

P�lu l4S

Şaduınan 103, 104, lOS

Piri Paşa ı30, ı4ı

Safevi Devleti 3, 20, 23, 27, 53. 54,

Pir Ömer Bey Şireci 131 Prizren ı32 ı72

92, ı47. ı64

Saf�yye 22, 26, 4ı


Safeviyye 20, 22,

24, 48, S3. SS,

71, 84, 101, !64

Şekeroğlu I lasan Aga 66 Şeki ısı

Şali ı6

Semerkand 99, 100, 104

Safvetu s Safa 3

Senman 4S, 78

Şah 88 Şah Alı\ıas 9. ı ı

De rgahı 31 Şah Hüseyin-i İsfehan\ ısı Şah Iliiseyİn

Şahkulu 101, 102, ı ıı Şah Kulıı Baba ımı Şahkulu Halife 102 Şah

Paşa Hattın 39, 40, 42

Şahruh 24, 88, 89, 104, 107 Şah Talımaslı 4 Şah Takiyliddin Muhammed 82 Sain 44 Salmas 92

Şaınahı 31, 33, 63, 64, 94 Şam lu 37, 38, 47, 4 8 , so, 6fi, 76, 77. 83, 92, 96, HJ7, ı:ıo, 133, 144 . 150 Şaınlu Abdi Bey 47, 48, 66, 76, 77. 83 Şamlu Durmuş Han 82 Şanılu La la Hiiseyin Bey 37, 38 Şaınlıılar S2, 63 Şaınlu Yeğen Bey 76 Sari 64 , ıso San Ali 7fi, 83

Sarı Kaplan 88 Sarıkaya 49 Sarı Üııınıet Bey R ı Sanz 86 Save 92 Savıır

Ss

Şelıiııkarahisar S2, 114

Şeınseddin Lahic\ 42, 82 Serbcdarlar 68 Şerefeddia Şirazi 82 Şeybck Han 94, 9S, 96, 97, 98, 103, 106, 109. 142 S e y di Gazi Bey 67 Seyfeddin Alımed 99 Scyfti'I-Mlilük 1 48

Şeyh 1\bdiillatif

Şeyh Cıineyd 4. S, 22, 23, 24, 2S, 28, 29, 30, 38, :ı9. 4S, 4fi, 53, s s. 6 ı , 62, 6s, 69, 84, 133, ı62

Ciıncyd 4 , 'i, 23. 24, 25. 2H, 2 9, 52, 65

64, 6h 69 , 83, 84, 94. 101 Şeyh İlırahim Edhem ı8 Şcyhli

Şeyh Mu tahhar-ı Hılli 95 Şeyh Safiyüddiıı 3, ll, 13, 14, 16, 17' ı8, ı 9. 20, 21, 22, 25 Şeyh Şah 24, 64, 94, 96, ıso Şeyh Zahid ı:ı. 14, 21. 22 Şeyh

Zahid-i Gilan\ 13, 21

Seyyid Muhammed Keıınıne 89,

130 Şia 4 şii ıs. 24, 68, 7o, 7 ı, 72, 7 5, 78, 8g, 98, 140 Şiileştirme 3

Şclızade Ahmed 102, ııo, 111,

Şiilik 68, 70, 71

112, 115

26, 27,

Şeyh Ha)d ar 4, S, 29, 30, 31 , 32, 33, 34, 36 , 46, sı, 53, 6o, 61, 62, 63,

Şe hinşah 102, 109, 110

Şe h zade Korkut 102, 110, 111, 113

4, 26

Şeyh Cafer 24, 30

Siirt 14S Silvan

Ss 173


Şiraz 7, 19, 21, 43, 44, 76, 77, So,

Sünnilik

Şirvan 33, 34, 43. 6o, 61, 62, 64, 66, 94, 96, ıso, ısı Şirvanşah

Fernıh Yesar

33

Sirvanşah Ha l i l 2S, 6s Şirvanşahlar 30, 33, so, 6ı, 62, 63 Sivas S2, 53, S4, 6o, ı2o, ı22 , ı24, 125, 127 Sovulıbıılağ 79, 92

Şuregil ıso

T Ta lıersaran 33, S3 Tabcs 70, So, Sı, S2, ıo6 Tacizade Cafer Çelebi ıı6, ı37 Taçlı Begüm SS, ıoS, 132, ı33.

ı37. ı3S, 139, ı40 Talımasb 6, 7, S, 9, ıo, ı4, 107, ıoS,

l:ley

3S, 40, 6 6 ,

S3. 9U

Sııfi H�lil 3S Sufioğlu Ahmet Bey 63, 104, ıo6 Sufioğlu Ahmet Bey ıus Sufioğlu Alı met Sultan 99 Sulırab Çelavi 79 Süleyman Bey 33, 3S, ı32 Sultan 74 Sultan Ahmed So, ıso Sultan Ali 23, 29, 34, 36, 37, 3S, 39, 40, 61, 70, ı3ı

Sultan Bayezid S4, ıoı, 123 Sultan Hüseyin-i Ilaranİ 4S Sultan Hüseyin Mirza 45, So, S1

Sultan İbrahim ıS, 35 Sultaniye 33, 44, 96

Sultan Mehnıcd ııo, ı23

4.

43, 44, 7 S, 76,

su

Tahşlı Mirza Muhammed 47, 4S Talışlı Pir Gaib ı43 Taııın 47 Tebriz 6, 7, 31, 32, 34, 36, 37, 4 1 , 43, 44. 64, 6s, 67.

6S,

142, ı43, 1 4S, 149, ıso, ısı Tebriz Cuma Camii 6S Teke 7, S3. 101, 102, 1 1 0. ııı, ı2o Tekeli Sarı Al i Bey S3 Tekelli 7, so, ıuo, ıo3, 107, ı3ı, ı43, ıso Tekelii Çirkin Han ısı Tekelii İsy;ını 7 Tekeliiler 63 Tercan 49 , 12S Terclı 31 Terdi Baba S1 Timur 23, 53,

Siilfıkii'I-Miiliık 6

Timıırlular 21

Sünnet 2ı, 9S

Timur Sultan 10S, ıo6

64, 6S, 70, 77, 99, ı22, 142 174

ug,

ı26, 129. ı34. 135, 13S. ı40, 1 4ı,

Sultan Yakup 32, 34

s, ı6, ı7, 24, 26, 2S, 29, ss,6o,

70, 72,

73. S4, 92. 93, 94, 102, 10S,

Sultan S el imşah ı23

sünru

ı34,

139, 14ı, 149, ı62

Talışlı Hudim

Şlica Bey 107

77, 7S,

70, Ss,

140, ı4S, 149, ıss. ı6ı

Şuayb Bey So

Sultan M mad

29, ss,

Taçlı Han n n So, ı32, ı:ı4, ı35, ı36,

Sofracı 63 , 91, 92

Soyurgal

ı2, ıs,

ı41

Sı, 91, ıo6, ns, 144

ıoo, 104

Tokat S2, 54, ı ı s , ıı6, ı 22 Toroslar 52


Trabzon 27, 2 9, sı. no. ı2o, ı26, ı2B, 145

Trabzon

Rıım Devleti

Varsak 4, 26, 50, 52, S3, sB

27

Varsaklar S3. 14S

Tunı;ııı Mişkin 42

Venedikli

Tiinıen 3ı

Türk

3. 9, ıı, 12, 1 9, 20 , 2ı, 23, S4 .

s6, ı41, 162, 163

Tiirknıcn

9, ıı, 12, 3S· 42, 43, 4 4.

52, ss. 57.

61,

V

78, 79. B3. B7.

93. 101, 122, 134. 1S9

Tiirknıenler 7, 12, 26, 27, 35. 45. so. s2. ss. s6, s7. 67, 7s.

84.

IV,

3 0, 34. 59, 74.

133,

ı6o y Yahya Paşa B7 Yakup Rey 33, 3S. 133

Yar Ahmed-i İsfahani 92 Yasavni Halil Bey B9

Yavuz Sultan Selim 6, 7, ıı8, 120,

90, 101, 1 02, 136, 146

123, 124 , 12S, 1 26, 127, 1 2 B ,

Turnadağı B7

1 29, 1 3 1 , 13 9 . 1 41 . 1 4 2, 1 43 ,

tııyul ı B, Bo, 92

145, 147, 1 52

Yeniçeriler 12B

u Ubeyd I Ian

9B, 100, 104, ıos,

ıo6, 149

Yusuf Mirza 43, 44

Uluyöriik 52

Yüzbaşı 92

U ı fa 77, Bs. 89 Cnınıiye B3

z

tskiidar 120

49, 63, 66,

Yezd 44. 4S. 70, 79, Bo, Bı Yöıüklcr S2, S7

Uğurlu Mehmed 42

Ustacin 34,

Yeni il s2, S3

Zalıid-i Gilani 14, 21, 22 75. 77. BB ,

Zerdiişt 1B

B9. 91, 9 2 , 96, 99, ıoı, ıoB,

Zevnel lley Bs, 92, 12B

1 1 6 , 1 2 6 , 129, 130, 1 3 1 , 140,

Zeyııel Han

144· 145

Ust�clular so. 53. 63, 107 Ustacin Muhaınmed Ilan 64, 1 44 Uzun I !asan s. 27, 2 8, 29, 30, 31,

107, 1 4S, 147, ıs o ,

151. 152 Zılhıllahu fi'l-ar7. 72

32, 35, 96. 133 . 13 6, 152, 162

175


YEDiTEPE


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.