Uğur Tekin - Solda Vur Emri

Page 1



SOLDA

VUR EMRi Yaza n :

UGUR TEKİN

ORKUN YAYINLARI Cemberlitaş Peykhane Cadd. B i rol İ ş Hanı 8/1 - 1 03

İSTANBUL

TELEFON : 22 44 48

Havale ve Yazışma Adresi : ORKUN YAYINLARI P.K. 1 098

SİRKECİ - İSTANBUL


-

* * * * *

Yayın N u : 4 Mayıs 1 977 -

AS REPRODÜKSİYON Kapa k : Gürbüz AZAK Kapa k Baskı : MERVE MATBAASI D izg i Baskı Gençlik Bosımevi C i lt : Numu· n e Müceltlthanesi Film:

-

.


İÇİNDEKİLER . . . ... . . . . . . ... ... . .. ...

5

2. Çinde cellatlı;ır boş durmuyor :3. Marks, kaç kere ak:>ırdı

11 16

ı. Önsöz

4. 5. 6. 7. 8. 9. 10.

11. 12. 13. 14.

15. 1 :: .

17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24.

26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33.

34. 35. 36. 37. 38.

Hani kardeşlik? Nerede Barış? Bırak şu kuklayı! . . . . . . ... Her kongre bir zafer . . . ... . . . Herkes kaka, ben cici! . . . . . . .. . Revizyonizm sahtekarlık, Peki, ya Komünizm? Ecevit neler düşünüyor? . . . . . . . . . . . . . . . Umudumuz Ecevit .. . . .. ... . . . ... . . . Devlet nedir? Ne değildir? . . . ... .. . . .. CHP'ni n bağrında ·bir kızıl yılan Post kavgası . .. . .. . .. ... . .. Üretim araçları ... ... ... ... Devrimler ve yardımcılan D'2\Tlmciler ve y ard ımcı l a rı Ecevit'in çevresi . . . . . . .. . CHP'ne kim nasıl sızmış Asıl adı Feyzullah Büyük baş öküzler . . . İçerik veriyormuş . . . Halka ters düşmüştük Hal k partisinin arpalıkları Ecevit, Genç'i suçluyor . .. Gel seni yargılayalım ... . . . Ve sosyalist enternasyonal Çizgileri belirsiz ne demek Yeni yeni guruplar Tarih yeniden yazılıyor . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . Garip ama gerçek . . . Birleşik cephe . . . . . . Yıkılası Düzen Mihri l'lelli ve Ecevit ... . . . ... . . . İki milyon Rus şehidi . .. ... . . . . . . . . . Bozbeyli nasıl yurtsever olur ... ... ... Aybar'a göre Ecevit neci? . .. ... . . . ... Ecevit, Timisi'den çok daha geride . . .

23 27 31 42 49

53 55 59 62 65 68 72 71

76 78 81 83 86 89

92 95 104 106 106 110 1 14 118

121

124 127 130 135 139 142


39. İşte dört dörtlük halkçı . . . .. .

146

40. Moskova'da bir sade vatandaş

150

4 1. Seçimlerde tek cephe . . . ... . . .

154

42. Marksizm seli ve Ecevit ... ...

157

43. Faşist Bozkurtlar

161

ve marksistler

44. Çenebaz şampiyonlar 45. Tasfiyenin tasfiyesi

.

165

.. . .. .. .

... .. . ...

..

. ...

46. Rusya'ya 47. 48. 49. 50. 51. 52. 53.

methiye . . . . . . .. . ... . . . . . . Yoldaşlara başsağlığı ... . . . . . .. .. Halk sektörü diye bir masal . . . .. . . . . Faşistlik nedir . . . . .. . .. . . . .. . . .. . . . ... ... . . . . . . . . . Gelelim günüm.üze . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . .. . Gerçekler ve bir kaç nokta . . . .. . ... . . . . . . . . . . . . Kutu kutu içinde . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . .. . Ve işte netice; 1 Mayıs 1977 Olayları

54. Dergiler,

.

dergiler

.

.

. .. . . . . . . . . .

167 170 1 74 178 181 189 192 195

195 218


TAKDİM

Dünya, asırlar boyu bir mücadele sahnesi, bir kavga sahnesi olmaktan belki de bıktı. Fakat insanoğlu, mücade­ leden bıkmadı. Esasen, insanlığın bıkmasını da beklemiyorduk. Zira tarih, daima milletler mücadelesini yazmakla meşguldür ve bu, insanlığın kaderidir. Doğduğu andan itibaren kav­ gaya başlayan beşer, yaşayabilmek için durup dinlenmek­ sizin didinmeye mecburdu. Zamanla gelişen ilmin ve tekniğin, mücadele metod­ larını değiştirdiği, bilahare ortaya psikolojik savaşları ve kültürel harpleri çıkardığı biliniyor. Artık silahlar da mo­ dernleşmiş ve yıllarca süren savaşların yerini; bir anlık, fakat çok daha korkunçları almıştır. Yani, milletler müca­ delesinden ibaret insanlık tarihini, atom bombası ve füze­ ler yazmaya başlamıştır. Fakat, bir bakıma bu modern tarih yazıcıları, insanlığı oyalamakla meşgul cgözbağcılar» dır. İdeolojik sömürgecilik daha rahat gelişsin diye düşün­ müş olmalılar ki; süper devletler, gökyüzüne çektikleri dikkatler sırasında, kültür emperyalizmini sessiz sedasız sürdürüyorlar. Kapitalizmin, Faşizmin, Komünizmin ve bütün •izm­ in rol aldığı bir oyun oynanıyor. Ve böyle bir dünyada, hayatı boyunca sayısız badire atlatmış, yeryüzüne insanlı­ ğı ve meden\Yeti öğretmiş bulunan Müslüman - Türk mil­ leti de seyirciler arasında! Kamplara ayrılmış bir Türki­ ye'de, «Milli devlet• fikrinin çilekeş neferleri dışında, her­ kes sarhoş birer seyirci! Bu ülke, en az ikibuçuk asırdan beri kendini arıyor, huzüru arıyor, rühunu arıyor. ler•

Kapitalizmin, Komünizmin ve Faşizmin ruhsuz birer ehramı olduğu, yeni yeni filizlenen ve Tann Da­ ğı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız• diyen vatan evlatlarınca idrak edilmiş! Gerisi, tamamen Donkişotluk peşinde ve ·izmler» e karşı savaş verir zannı içinde, te­ ker teker Kapitalizme, Fa.'lizme ve Komünizme kölelik et­ mekteler. Firavun

5


Türk milletinin layık olduğu mevkiye çıkabilmesi için çile çeken; Türk'e, hasretini çektiği huzüru sunmanın saa­ detiyle kıvranan ülkü erleı;, bu huzüru ,J<.endi köklerinde bulduğunu biliyor. Süper devletler tarafından organize edilen ve Türki­ ye'de de kendilerine köle bulan kültür emperyalizmi, mil­ lete kurtuluşu ve huzüru gah Marksizme, gah Kapitalizm­ de gösterirken, milletin gerçek evlatları; kavgaları ve ya­ şayışlarıyla durmadan onların tekzib ediyor. Yani, huzü­ run, refahın ve kurtuluşun Sol ideolojilerle gelmeyeceğini . . aslında Sol'un kendine dahi saadet getirmediğini haykı­ ran ve uyuyan kitleleri uyandırmaya çalışan, onlar! Peki, Türkiye'nin kurtuluşu içirı Kapitalizm öne rülüyor, Komünizm öne sürülüyor da, Faşiz m i n söze rıştığı yok mu?

sü­ ka­

Yok elbette! Sadece, ülkedeki yabancı güçlerin at oyııatlıgı kavga­ ya dur diyerek yeni yeni ağırlığını koyan gerçek vatan evlatlarına, ülkü erlerine, emperyalizmin ajanları tararın­ dan vurulan cfaşist• damgasından başka, Faşizmin zerre­ sine rastlanmıyor.

Bu kitap, ülkü erlerinin ne kadar haklı olduğunu dile getiren bir incelemedir. Evet, Solda huzur yoktur. SoL Türkiye'de de bir "arı kovanı• ndan farksızd ı r. Ve biri:.ı!r;­ ni sokan da hep Marksist eşek anları! Nitekim, ı Mayıs Komünist Bayramı'nı, Türk işçisine ·İşçi Bayramı• diye yutturanlar, düzinelerle insanın ölümünü fütursuzca sey­ retmiş .. sonra da bunun mes'ulü diye Hükümeti ve dev­ letin istihbarat Teşkilatı'nı göstermeye kalkı ş mı ş lar d ı r . Bu karakter, Marksizmin karakteridir. hayrı dokunmayan ve yaşamak için rakip vurmaktan zevk alan Sol ideolojiilin m:ms•.•p­ ları, millete nasıl refah getirebilir ki? Kendine

gördüklerini

İ şte size, Demokratik Sol'cu CHP'den, Çinci, Rusçu daha

6

bilmemnecisiyle topyekün Sol cephenin

ve

manzarası'


TÜRKİYE'de bugün, sayısı b i r hay l i kabarı k « sos­ yal ist parti» var. 1 977 Türkiye'sinde çeşitli isim lerle faaliyet gösteren bu partileri n gün geçti kçe daha da a rtacağı n ı söylemek, fazla haya lc i l i k sayı l mamalı! Sosya lizm, ü l kemize i l k olara k Osma nlı İ mpara­ torl uğu devri nde g i rmiştir. Birinci Meşrutiyet devresi­ ne rastlaya n g ü nlerde Ermeni ası l l ı milletvekil lerinden bir grup, Sosya l izm etrafında toplan mışlard ı ; Hepsi birer « Ermen i Sosyal isti» olan bu mil letvekil leri, ken­ di ı rklarının « isti klôli» ni Sosyalizmin tesisinde görü­ yorlard ı . Marksist Ermeni politikacılar, o tarihlerde Avru­ pa'da bulunan ve Carl ı k Rusyası 'na karşı bir cereya­ nı destekleyen Bolşevi k ve Menşev i k ki mselerle sıkı temasa geçmişlerd i . Su ltan Abd ü l hamid devrinde, İ mparatorlu k sınır­ ları dışında kurulan i k i Ermeni partisinden birinin «Sosya l izm» adı a ltında ortaya çıktığı da d ikkatleri çeken bir başka noktadır. Ayrıca, Birinci Meşrutiyet devrinin parla mento­ sunda, « İttihad ve Tera kki» cilerin seçtirip m i l letve­ kili diye İstanbul'a gönderdiği Bulgarlar arasında da şuurlu Ma rksistler bulunuyord u . Gene Osma nlı İmpara torl uğu'nda i l k işçi sendi­ kası Selani k'te kuru l m uş; sendi kaya bağ l ı üyelerin yüzde doksanı Bulgar'lardan meydana gelmişti . ( . . Parlamento içinde bu kadar sosya list vardı da, bunlar ya nı başları nda böyle pat ı rdı ve cümbüşle ku­ rulan «Osma n l ı Sosya l ist Partisi» i l e neden i rtibat 7


a ramamışlar, nıçın Parlamento içinde onun sesi ol ­ mayı düşünmemişlerd i ? Çünkü onların amaçları, yol­ ları ayrı ve başkaydı ve çünkü böyle bir irtibatı ne beriden, ne öteden esasen a rayan da yoktu. «Osma n l ı Sosya l ist Partisi » , bu acayip kurum, toplu mumuzun sosyal uyanışa hazı r olmaktan henüz çok uza k olduğunu pek iyi bilen Baha Tevfi k için sa­ dece bir «deneme» ya da bir «eğlence » , d erbeder H üseyin H i l mi için de sadece bir «İŞ» ti; Geçim yo­ lu!) ( 1 ) Bu k ita pta biz, Türkiye'de Sosya l izm, yahut Mark­ s izmle i l g i l i « i l keler» in tari hçesi n i a n l ataca k değ i l iz . Yalnız, birçok d ü nya ü l kesi g ibi Türkiye'yi de kurta­ racağı iddia olunan «Sol» un, memleketimize kimler vasıtasıyle g i rd i ğ i n i . . Bunu yapa nların fikir bakımın­ dan seviyeleri n i n ne olduğ u n u bel i rtmeye çalışıyoruz. İ l k za ma nlar, Osma n l ı 'yı yıkmak gayesiyle yürütü­ len bazı hareketlerin perde a rkasında, görül üyor ki, en basiti nden ya Ermeni m i l l iyetç i l i ğ i , yahut da Bul­ gar ı rkçı l ı ğ ı yatmaktadır. Yuka rıda sözü geçen tarih lerde, Parlamentoda fert fert «SOi» görüşl ü ki mselerin bulunmasına .. bir de «Osma n l ı Sosya l ist Partisi» n i n mevcud iyetine rağ men . . Bulgar ve Ermeni Sosyal istleri n i n bu partiy­ le neden i rtibat kurmad ı ğ ı n a da temas etmek yeri n­ de olaca ktı r. Ve k itabı mızın ana mevzOunu da zaten bu çizgideki gel işmeler teşk i l etmekted i r. Evet, acaba Bulgar ve Ermen i m i lletve k i l leri de Sosya l ist geçindiğ ine göre, «Osma nlı Sosyal ist ParCll

Türkiye'de Sosyalizm Hareketleri ve Sosyalist mi, Sayfa: 305 Münir Süleyman Çapanoğlu -

8

Hil­


tisi» yle b i r l i kte ha reket et meleri gerekmez m iyd i ? Böyle b i r hareket tarzı, onlar için çok daha a kla yat­ kın değil miyd i ? Mes'elelerin kuşbakışı görü nüşü, tabii k i böyle b i r h ü kme evet dedirtmekted ir. Ancak . . . Buradaki «ancak» ı n ne olduğunu a raştı rmada n v e tesbit etmeden önce. baz ı l a rına göre Türk iye So­ l u ' n u n bug ü n k ü hölini de an lattı ğ ı i l eri s ü rü len şu had i seyi hatırlatmak istiyoruz : Ba şlangıçtan g ü n ü m ü ­ ze gelinceye kadar Türkiye'nin solcuları, daima b a ­ zı şartlar a ltı nda ideoloji s a h i b i ol muşlard ı r. Yerl i Sos­ yal istlerin fi kri seviyesi, b ütün idd ialarına rağ men, hiç de Batı l ı a n lamda değ i l d i r diyenler aşağıya a ldı­ ğ ı mız örneğ i göstererek Tü rkiye Solu'nun kültür se­ viyes i n i olduğu kadar, başka gerçekleri de açıklığa kavuşturdukları n ı söylemektedirler: ( . . Birgün Ebussuud caddesinde Baha Tevfik'in çı kardığı derg i lerin idare yeri olan binada top­ lanm ışlar. Orada kafadaş ı m gönüldaşım rahmet­ li şa i r Ah met Rıfkı, Tiran'da öldürülen Ah met Neb i l . Cevdeti Maşu k v e daha bazı yaza rlar da vard ı r. H i l ­ m i , de oradaymış. Meslek mevzuunda kon uşurlar-­ ken, İ şti rakçi : - Herkes bir meslek sah ibi oldu. Ben olamadı m . Ne olsam acaba?

b i rşey

Diyi nce, Baha Tevfik cevap vermiş : - Sosya l i st ol be H i l m i ! Sormuş : - Ned i r bu sosya l ist? Baha Tevfi k kısaca a n latmış. H i l m i memnun : - Old u m g itti ! Demiş. 9


H i l m i ' n i n b i r meslek seçtiği dostları ve a rkadaşları tarafı ndan duyulunca, ona sord u kları zama n : - Sosya list oldum! Diye cevap verd i ğ i pek meşhurdur.) (2) Yukarıda sözü gecen H üsey i n H i l m i hakkında şu bilg i leri kı saca takd i m ediyoruz : ( Benim bild i ğ i me göre, bu parti tek bir kişiden ibaretti. O da İzmir'den pek iyi ta nıdığımız « İştirô k » gazetesi sa hibi H üseyi n H i l m i idi. Bu ada m ı n yegô­ ne gayesi, şöh ret yapmak ve büyükler kata rına karış­ maktı . O uğurda « Serbest İ zmir» gazetesini feda etti . Sosya l ist fırkas ı n ı da o ma ksatla tes is etti. Sosyaliz­ mi Tü rkiye'de tek başına temsil ettiğ i n i herkese gös­ termek için daima kı rmızı yelekle dolaşır dururd u . Hüseyin H i l m i , Baha Tevfik'in el i nde b i r ô let old u . O n a Sosya l istl iği öğreten, İ ştirô k gazetesi n i neşret­ tiren hep Baha i d i . Baha'nı n onunla görüşürken ciddi olduğunu ve alaydan ayrı ldığını hiç görmed i m . ) (3) İ şte bu «Sosya l i st Hil m i » , böylece Sosya l i stliği meslek ed indikten sonra . partisini ku rmuş. . a ma par­ tinin tüzüğü için Fra nsa'dan ya rd ı m istemişti. M ü n i r Sü leyman Çapa noğ l u ' n u n da adı geçen kitabında yazd ı k l a rına ba k ı l ı rsa , « Sosyal ist H i l m i » . Fransız Sosyal ist Partisi'nin yayın orga nı olan (L'Hu­ manite) gazetesinin başyazarı ve Fransız M i l letvekili Jea n Jaures'e bir mektup yazara k, Türk iye'de b i r

(2)

Türkiye"de Sosyalizm hareketleri v e Sosyalist Hilmi, Sayfa

(3)

10

:

77

-

Münir Süleyman Çapanoğlu

Bir Roman Gibi, Sayfa

:

78

-

Bezmi Nusret Kaygusuz


Sosya l ist parti kurduğunu . . Fra nsız Sosyal ist Parti­ si'nin tüzüğ ü n ü kendisine göndermesi n i rica etmişti.

CiN'DE CELLATLAR BOŞ DURMUYOR

Başlıbaşına bir «tip» olan bu şa hıs hakkında da­ ha fazla söz söylemeye l üzum görmeden. asıl konu­ m uza dönmek i st iyoruz. Ve diyoruz ki; Tü rkiye'de solculuk, ya h ut Sosya l istl ik. yahut da Komü n istl i k böyle temelsiz, hesapsız v e şahsi menfaat kayguları­ nın itici gücüyle m i yerleşmiştir? O g ü n lerden bu zamana kadar. Türk iye'de çok şey değişti. Tü rkiye Sol u'nun temelindeki bu tutar­ sızl ı k , içinde bulunduğumuz g ü n lere kadar s ü rm ü ş v e sü rmekte midir? Kimine göre 1 977 Türk iye'si n ­ d e k i sol . işte b u kuruluş devresindeki sakatl ı klar yü­ zünden parça parçadır. Kimine göre de Sosyal istler, bu parçalanmadan kendilerini şu sebepten ku rta ra­ mayacaktır; Sosya l izm. yahut Kom ü n izm kendi bün­ yesindeki hayalcilik yüzünden, yani fikir sistem i n i n rea l itelerden uzak b u l u n ması sebebiyle çatışmaları, çekişmeleri d e kend i içinde barı ndırma ktad ı r. Bu i k i değ işi k görüşün sahipleri, ne dereceye ka­ dar haklıd ı r? Önce. kı saca Dü nya Sol u'na ba kıp; sonra da Türkiye'nin manzarasına göz ataca ğ ız. Türkiye' l i sol­ cular için «salkım - saçak» d iyenler ya n ı l ıyor mu? Dünya Solu b i rl i k ve beraberl i k hal inde d e . bö l ü nmüş olan sadece Tü rkiye Solu mu?

·

11


Ü l kem izde, 1 973 Genel Seçi mleri n i ta kib eden g ü n l erde sayı ları g itti kçe kabaran sol görüşlü siyasi pa rti lerin böl ü nme ve parça lanma sebepleri neler­ d i r? CH P'den başlayarak, Tü rkiye Komü nist Partisi'­ ne kada r.. Ü niversitelerde silöhlı kavgaları yü rüten resmi genç l i k derneklerinden, b i r küçük derg i etra­ fında toplanmış «Tü rkiye' l i ıı !ere kadar topyekun sol nelerle uğ raşıyor? Aralarında sık sı k ç ı ktığı söylenen ve g ü n l ü k gazetelere de akseden kavgaların gerçek sebebi nedir? « Maocul arıı ne ya pmak ist iyor? « Leninciler» in gayesi ve stratej i s i ne? C H P içinde aşırı solcu unsurlar var mı? Va rsa güçleri nedir? Hangi s iyasi pa rtiyi, hangi solcu k l i kler destek· l iyor? İ şçi muhitinde hangi s iyasi parti daha fazla söz sah ibi? Send ikalardan, öğ retmen teşekkü l l erine va rın­ caya kadar her sol çatı altının k l i kleri, sloga nları, isnatları ! İ şte, sizlere sunmak isted iğ i miz manzaranın ana hat l a rı bunlar. * **

«Bu devrim kendi çocuklarını yedi. Burada olan bizler, devrimi başra12


tan kişilerle aynıyız. Bu devrim, kendi çocuklarını y emez.» (4) Hadiselerin geli şmesine bakarsa k , sadece «Tür­ k iye Solu» değ i l ; dünya solu da salkı m - saçak . . İ nsanlar a rası nda « barış, huzur v e kardeş l i k rüz­ gôrı estirecek» ded i k leri so s ya lizm; he rkesten daha önce, görü len od u r ki. kend i mensu pları için «ateşten gömlek» g i bidir. Sosya lizmin zaferi uğruna yanyana gelmiş ve m ücadele vermiş zanned i l en b irçok kim­ se, bir de bakıyorsunuz başka köşeye çek i l miş veya itilmiş .. d ü n e kadar beraber olduğu sosyal ist a rkadaş­ ları nı suçlayıp duruyor. Eğer suçlayan ve s uçla nan­ l a r aynı partinin mensupları ise, en azından b i r part i daha ortaya çıkıveriyor. Birlik, beraberl i k , huzur, ka rdeşlik hak get i re . . . Deva m l ı çekişme, deva m l ı sürtüşme ve karşılık­ l ı a ğ ı r suçlamalar. . gerek Türkiye solu ve gerekse dü nya solu 'nun sanki başl ı ca işi. başlıca gıdası işte bunlar! Günün a ktüel mes'elelerinden olan şu Cin ger­ çeğ i n i k i m i n kö r edebilir? Cin'de, M ao' nun temel i n i atıp yerleştird i ğ i Ma rksist s istem. yahut da «sosya­ l izm» ; bugün büyük tartışmalara yol açmıştı r. Cin l ideri n i n « devri mci eğitim» metodu için açılan tartış ­ maların sebebi kısaca şudur: (Çin, Cu En-Lay' ı n i lôn ettiği gibi yirminci asır sonuna kadar d ünya nın önde gelen sanayi ü l keleri a rasına g i recekse, bugünkü eğitim s istemi, yü ksek (4 )

Fidel Castro, Kongresi

22

Aralık

1975

-

Küba Komünist Partisi

13


tahsiii m i l letlera rası en yüksek seviyeye çı ka rmaya kôfi değ i l d i r.) Eğitim sistemi n i n değ iştirilmesiyle i l g i l i bu tar­ tışma. Mao'nun C i n'i nde yen i böl ü n melerin ve sür­ tüşmeleri n yaln ızca b i r sebebid i r ve bu hôl iyle kala­ cağa da benzememekted i r. Aynı ü l kede b i r başka tar­ tışma konusu ise, Çu En-Lay'ın ölümünden hemen sonra başlamış bulunuyor. Zira , Çu En-Lay'da n bo­ şalan Başbaka n l ı k koltuğu Mao tarafından ve «geçi­ ci» kayd ıyla Hua Kuo-Feng'e veri l miştir. Bu şahıs. bazı Avrupa'lı m üşahitl ere göre Cu En-Lay' ı n sağ l ı ­ ğındaki başba kan yard ı mcı ları içinde en « s i l i k » olanı­ d ı r. Feng ' i n böyle bir geçm işe sah ip bu:unması, Çin Komünist Parti s i ' n i n yü ksek kademedeki idarecileri a rasında « nôhoş» karşılanmiŞ ve s ü rtüşme h ızlan­ mıştır. (*) Kend i içinde en azından « i ki yeni dert» le bo­ ğuşmak d u rumunda olan Çin, bir d iğer « sosyalist ü l ­ ke» y l e de kanlı-bıçaklıdı r. B i r u c u bize (!) d e sıçra­ yan Çin'le Rusya ' n ı n çe kişmesi en ilg i çekici safhaya 19ô1 y ı l ı nda u laşmıştı r. Bu tarihte Sovyet Ko münist Partis i ' n i n 22' nci kongresinde bir kon uşma yapan Kruşcev şöyle demiş ve Çin'in öfkes i n i ce!bet mişti r: (Proletarya d i ktatörl ü ğ ü n ü n , sosya l izme geçiş için gerek l i old uğunu i n kôr etmiyoru m . Ancak Rusya '­ da sosyalizm i n kuru l mas ı n ı n, Prol ete r diktatöriüğe iht iyaç duyu l mayaca k bir safhaya ulaşmış bulunduğu meyda ndadı r.) (*)

Bu satırlar, Mao Çetung'un ölümünden çok ünce im.le­ me alınmıştır.

Çin l iderini n ölümünden sonra bu ülke­

de neluin cerC'-yan etti�:· ! cl'l'k'cie ,:ıı;·,ı-:ı<ılır1ır.

14


İ şte. bilhassa bu sözler üzerine i k i sosyal ist ü l­ kenin idarec ileri biribirine girmiş .. Çin, Rusya'yı « re­ vizyonist» likle suçlamış ve aradak i k(;)prü ler atı l ı ­ vermiştir. Burada sözü gecen «proleterya d i ktötörl ü ğ ü » , Len i n 'e göre d e «sosya l izme geçiş dönemi» i d i . Bu­ g ü nkü Çin idarecileri, Rusya'da bilhassa Sta l i n dev­ rinden sonra ortaya ç ı ka n «yeni bir bürokrat sı nıf» ı n . kend i ü l kelerinde de boy göstermeye başlamasından kuşku duymaktadırlar. Daha doğ rusu. üst kademede­ ki kimselerde n ziyade «Cin Devri mi» nden nasi plene­ meyen. pa rsa ala maya nlar şikôyet etmektedir k i , bu iç içe böl ü nme ve kavgaya ilgi çekici bir örnektir. Bu tarafta n Rusya ile Çi n' i n arası iyiden iyiye açı l mışken, d iğer taraftan Mao'nun kc-..;lrosu da post kavgasıyla boOuşrnaktan ger i du rmam ış ve dw·mı:::: m aktad ır. Bu ayr ı l ı kla rı ve mücadeleleri detaylarına kada r in ce leyecek değ i l iz. Sadece, sosya lizmin h ü k ü m ra n o l d u ğ u dü nya ü l kelerindeki h uzu rsuzl uk havasını bir nebze olsun koklatmak a rzusundayız. Cin'in çekişme halinde bul u nduğu bir diğer «sos­ yal ist» üike de Vietna m .. Sosya l izm çevresinde b i r­ leşmiş (!) . . «dünya halkları n ı n özg ü rlüğü ve ba rışı» için cephe teşk i l etmiş devletler, nedense (!) küçük bir adacık yüzü nden biribirine düşma n d ı r. «Spratly Ada!a rrn üzerinde devam!ı olarak hak iddia eden Mao' nun Cin'ine mukabil. ViGtnam öfkeye kapıl mış . . Filipinler ve Taiwan d a aynı adcda rın kend ilerine a;t o ld uğ unu i leri sürmüşlerd i r. Petrol ba kı mından bir hayl i zengin olduğu söylenen '11ezk0r adalar. bırakın <(d ü nya halkları» n ı , dört ü l kenin bile kardeşliğini ( ! ) bozmaya yetmekted i r. Ü setl i!< b u sosya l i st ülkeler emperya l izme de baş dü şmanci ı r. Sosya l istlere göre, 15


başka b i r ü l kenin toprak bütü n l ü ğ ü ne kastetmek, emperyal iz m değ ild ir. Bu da ayrı bir mes'ele . . .

« Elbette demokrasiyi savunacağız. Ama muhaliflerimiz akıl yoluna gel· mezler, bizi çelmelemeğe çalışırlar­ sa o zaman ikinci yüzümüzü göster­ mekten de çekinmeyiz.» (5)

MARKS, KAC KERE AKSIRDI?

Dü nya sol u'nun çekişmelerine m i n i k b i rkaç ör­ nek vermekle i ktifa ed iyor ve ş i md i de «Avrupa Solu » na ba kıyoruz. Ya lnız Avrupa sol u , 1 976'nın i l k ayları nda entere­ san örnekler verd i . Bu örnekler daima bir noktada toplanmış bulunuyor; anlaşmazl ı k, böl ü n me ve te­ rimle rd e dahi yobazl ı k! Peki a ma kend i lerine, yani sosya l ist yahut da komü n ist parti idareci lerine bile huzur ve barış geti­ remeyen bir sistem, i nsanlığa nasıl fayda getirecek . . . insa n l ı ğ ı n h e r derdine devô olduğu yolu ndaki iddia ve propaga ndalar nasıl inandırıcı l ı k kaza nacaktır? Bizim, üzerinde durmak isted iği miz husus, Tür­ k iye Sol u'nun bug ünkü ve yarı nki hôlidir. Ancak , bunu tesbite çal ışırken, d ü nya ve Avrupa solundaki kaynaş­ malara , i htilôflara da göz atmak isted i k . Bir bakıma.

C5l

16

Enrico Berlinguer, İtalyan Komünist Partisi Lideri


bil ha ssa Avrupa sol unun arzettiğ i manzara , TürkiyE; sol u'nun içinde bulunduğu çı kmazı, ayrı l ı kları ve parça lanmaları ayd ı nlığa kavuşturaca k rea l itelerd i r. Bunları kısaca arzettikten sonra , kend i ü l kemizin sos­ ya listlerine sıra gelecek . . Bil indiği g ibi son zamanda bil hassa Batı Avrupa­ l ı kom ün ist partilerden bir kısmı yeni bir tav ı r ta k ı n ­ dı v e kendi a raları nda anlaşmaya vard ı . B u n a m u ka ­ bil sosya l istler ise, onları n bu y e n i tavrı karşısı nda nasıl bir pol itika ta kib edeceklerini kestiremez old u ­ lar. Avru pa ' l ı komün istlerin yeni stratejisi, daha ziya­ de Fransız kom ünistleri n i n ta kındığı tavırda ifades i n i bulmuştur. Şimd iye kadar Moskova taraftarı olara k bilinen Fransız Komünist Pa rtisi, ôni bir çıkış yapa­ rak, « Proletarya Diktatörlüğü» tezini i n kô r ve bu te­ zi « modası geçmiş» olara k ilôn etmiştir. Ya ni, b i r mônôda « çağdış1» .. Burada d i kkatleri çek mesi gereken bir nokta, « modası geçmiş» ilôn ed ilen « Proleterya Di ktatörlü­ ğ ü » tezinin Marks izm'in ve Len i n izm'in temel pren­ s ipleri nden biri .. hattô başlıcası oluşud u r. ( .. Fransız ve İ ta lya n Komünist Partilerin i n « p ro­ letarya d i ktatörlüğü» kavra m ı na i l işkin tutu muna da bu ü l ke lerin adını açı kça a n madan değ i nen Brej­ nev, bu çeşit eğilimleri n « Oportü nizm» olduğunu be­ l i rtmiş ve sözü geçen partilerin l iderleri n i Marksist­ Lenin ist i l kelerden sapmak ve hem partiyi hem hal­ k ı n tümünü güçlü b i r si lôhtan yoksu n bırakmakla suçlamıştı r. Brej nev konuşmasını alkışlarla karşıla­ nan şu cümle i l e bitirmiştir: «Biz Sovyet Komün istleF : 2

17


ri proleterya enternasyonalizmini her Len i n istin so­ ru mluğu sayıyoruz . » ) (6) Brejnev, aynı konuşmasının Çin'e ait kısmı nda ise, şu nları söylemişti : ( Pekin'in deta ntı sabote etme çaba ları, s i löhsız­ lanmayı engellemeye çalışması, ü l keler a rasında n i ­ f a k toh u mları saçması , yeni bir d ü nya savaşını açı k ­ ç a körüklemesi v e n ifak toh umları saçara k kendi hesabına bazı avantajlar peşinde koşması, bütün barışsever insanlar için büyük bir tehl ı ke a rzetmek­ ted i r. Sovyetler Birliği, Cin'in bozguncu politikasına karşı çı kaca k, Sovyet Devleti, sosya l ist toplum ve d ü nya komünist hareketinin ç ı karlarını koru mak için çaba gösterecekti r.) İşte, Fransız Kom ü n ist Partisi'nin 22' inci Kong­ resi, bu partinin komü nist ü l kelerle olan bağları nı büyük çapta kopıı:rmış . . ve yeni gelişmeler kayded i l ­ m iştir. Zira, adı geçen partinin Genel Sekreteri Ge­ orge Marchais, şi mşekleri üzerine çeken konuşma­ sında özetle şöyle dem işti: ( .. Sosya l ist Fransa tasarı mız içinde prol eterya d i ktatörl ü ğ ü n ü n yer a l maması bu kavra m ı n politika­ mız gerçeğ ine, ü l keye teklif etti ğ i miz rea liteye uy­ gun d üşmemesi nden ötü rüd ü r. Bu konuda i leri sürd ü klerimizi şöyle özetleyebi­ l i riz: Toplumun sosya l ist bir dönüşümden geçmes i n i sağ layacak i ktida r, işçi sı nıfı n ı n , k o l v e kafa, köy v e kent emekçileri n i n i ktidarı olacaktı r. ( . . . . ) Bu i ktidarın ödevi, halkın demokratik seçiş ine saygı d uymak ve sayg ı duyulmasını sağ lamaktır. (6)

18

Kitle Dergisi, Sayı :

98


Oysa bütün bunlara ka rşı l ı k , d i ktatörl ü k keli me­ si ıster istemez Hitler'in, Mussol ini'nin, Salazar' ı n ve Franco'nun re j i mle rini akla getiriyor. Ya n i demokra­ s i nin olunısuz la nnıası anlamını taşıyor. ( . . . ) Bundan dolayı bizim e mekçilerimize ve h a l k ı m ı ­ za teklif ettiğimiz şey, «proleterya d i ktatörl ü ğ ü » o l a ­ ra k vası fland ı rı l a maz. Proleterya d i ktatörlüğü konu­ sundaki tutu mu muzu bel i rlerken dayand ı ğ ı m ı z temel­ ler nelerd i r? Biz Marks, Engels ve Len in ta rafından ortaya kon u l muş olan b i l i msel sosya lizmin prensip­ lerine dayan ıyoruz.) Kavgalara ve itti razlara sebep olan.. komü n ist partilerin biribirine g i rmesi ne yol a çan «proleterya di ktatörl üğ ü » hakkında bazı görüşleri a l maya ve bu­ nun ne mônôya geld i ğ i n i öğ ren meye çalışa l ı m : (U luslara rası işçi sı nıfı n ı n gel işmesini yanlış ve metafizik biçimde açı klayan her türden revizyonist­ ler, çağdaş dü nyanın ha reket ettirici sosyal g üçleriy­ le i l g i l i mes'eleleri ve işçi sı nıfının yapısında meyda­ na gelen değ işmeleri tesbit ed iyorlar. «Sol» kanat revizyon istleri (goşistler) ile Maocul a r ise, l u mpen proleterleri de işçi saflarında göstermeye u ğ raşıyor­ lar. Bi rinciler proleteryayı teknokrat burj uvazinin te­ s i ri altına sokma k isterken, ikinciler l u m pen proleter­ yaya öncü rol ü tanıyorlar) (7) Fransız Komün istlerinin başlattığı «proleterya dik tatörlüğü» tezine karşı tav ı r üzerine kaleme a l ı· nan bu yoru m, açıkça görüldüğü g i b i George Marcha­ is ve yandaşları n ı « revizyonist» l i kle suçl uyor.

C7l

Pravda Gazetesi,

12.1 .1976

- Timur Timofeev

19


Fransız Komünistlerinin « başı çektiği» bu ta­ vıra karşıl ı k M oskova taraftarı komünistler de, Mark­ sizm-Leninizm prensi pleri n i dizi dizi ortaya sererek, M a rchais ve yandaşl arının yanı ldığın ı isbcıta ça!ışı­ yc(du. Bun!a rın eiinde «ac ı k d e l i l ler » vardı. ileri si."ı­ ri.ilen kaynaklar şunlardı : (Kapitalist topl umla komünist topl u m arasında, birinden ötekine devri m yoluyla geçiş d ö n e m i teku­ bül eder ki, burada devlet, proleteryan ı n devrimci diktotoryasından başka birşey olam a z) (8) Ka utsky, (Tarihin Materya l ist Anlay ı şı) isimli ese­ rinde, F ransız Komün ist Partisi Genel Sekreteri n i haklı gösterecek şu iddiayı ileri sü rmekted i r : ( . . . onlar, Marks tarafı nda n b i r defa ve o da ge­ çerken. rastlantı olarak zi kred i lmiş proleterya dikta­ törlüğü deyimine atıfta bulunma ktad ı rlar.) Fakat, ne Kautsky ve ne de George Marchais gibi düşünenler. «delil» gös te rmeya d eva m edi­ yor: (Bir uzmana göre Marks, prolete rya di ktatörlü­ ğü sözünü bütün yazı larında onb i r kere kullan­ mış) (9) ( Proleterya önce, pol itik i ktidarı ele geçirmek zoru ndadı r. Pol itik üstünlüğünü bu rjuvazin i n el i nde ki her tür sermayeyi almak ve bütün ü retim a raçlarını devleti n, yani egemen sınıf olarak örg ütlen miş pro­ letery a n ı n elinde toplamak i çi n kullanaca ktı r) ( 1 0) Gotha ve Erfurt Programlannın Eleştirisi, Sayfa : 44 Proleterya Diktatörlüğü Tarihe mi Kaarışıyor? And­ re Fontaine cıoı K. Manifesto, Marks - Engels caı

C9l

20


( . . . Ben i m yen i olara k yaptı ğ ı m şey şundan iba­ rett i : sı nıfların varl ı ğ ı n ı n sadece ü ret i m i n bel l i ta rih­ sel gelişim evrelerine bağ l ı olduğunu ... sınıf müca ­ delesinin zoru n l u olara k proleterya diktatörl üğüne varacağını . . . bizzat bu di ktatörlü ğ ü n bütün sınıfları n ortadan ka l kması na ve sı n ıfsız bir toplumun kurul­ masına geçişten ibaret olduğunu göstermek) ( 1 1 ) ( Sadece s ı n ıf mücadeles i n i kabul ecien biri, bu­ nu kabu l ettiği için Ma rksist değ i ld i r. . . Marksizmi sı­ n ı f mücadelesi öğ retis ine indirgemek. onun kol unu kanadını buda mak, tahrip etmek, onu burjuvazi için kabul edileb i l i r b i r şeye indirgemek demekti r. As l ı n ­ da s ı n ı f mücadeles i n i n böl ümünü, proletarya d i kta­ törl üğünün kabu l ü ne kadar genişleten kişi bir Mark­ sisttir ancak) ( 1 2 ( . . . FKP' n i n - Fransız Kom ü n ist Partisi - 22'­ inci kongresinde aldığı bu kararlar, Fransa proleter­ yası nın geç miş l iderlerinden Maurice Tlıorez' i n gö­ rüşleriyle de bağdaşma ma ktadı r. Bugün genel sek­ reter olan Marchais, 1 964'de, Pa rt i n i n 1 7'inci kong ­ resinde Thorez'in « Proleterya di ktatörl üğü ol madan sosya l izme u laşı la mıyaca ğ ı » görüşünü savun uyor­ du. FKP' n i n 22' inci kongre'de tüzüğünden proleter­ ya di ktatörl üğünü çı karması derin yankılar uyandır­ dı . Demokratik Alman Cumhuriyeti ve Roma nya Sos­ yalist Cumhu riyeti ile Çekoslovakya Sosyal ist Cum­ lı u riyeti resmi parti ve devlet yayın orga nları bu ka­ rarı eleştirdi ler. Hatta Çekoslovakya Komünist Par( t ıl

C 121

Seçme Eserler, K. Marks - Engels, Sayfa Lenin Toplu Eserler, Sayfa : 25

:

528

21


tisi «pro!eterya d i ktatörl ü ğ ü n ü reddedenlerin komü­ n ist sayılanııyaca ğ ı n ı » belirtti) (13)

«Sovyet tahakkümünden uzaklaş­ ma ve B'Jtı Avrupa burjuvazisiyle, hat­ ta bazı hul!erde Amerikan işbirlikcile­ riy i e daha yakın ilişkiier kurma eğHi­ mi, sadece Fransız revizyonistleriyle sınırlı değildir. Bu eğilim, birçok ülke­ deki revizyonist scıfiarda bölünmelere yol acmaktachrn (14) Moskova ' n ı n da sert protestolarına sebebiyet veren Fransız komü nistleri n i n bu «yeni tavrıı> , Fran­ sız komünist Partisi ' n i İspa nyol ve İtalyan Komün ist Partiierine yaklaştırırken. Rusya 'yla mevcut «bağ la­ m da teme l i nden kopa rmışt ı . Deva mlı suretde böl ü n melere v e parça lan malara sahne olan sosya l ist d ü nya n ı n Avru pa'da k i temsil­ ci lerine a it bu had ise, «Solcu iyi mserler» ce hemen şu şekilde ifade ed i l miş . . daha doğrusu te'vi le uğra­ tıl mıştı r : ( Fra nsız Komünist Partisi'nin Moskova'yı küs­ türü rken , İspanyol ve İtalya n komün istleriyle aynı safta yer a l ması, böl ü n menin değ i l ; yen i bir doğ u ­ şun mü jdesid ir. Z i ra , böylece Avru pa'nın kendine has komü nizm anlayışı da vücud bulmaya başlamış demekti r. Bu a nlayışa bir isim vermek gerekirse. bu Cl3l

C14l 22

Kitle Dergisi, Sayı : 98 Halkın Sesi Dergisi, 9.3.1976


gelişmeye « Eu ro - Komünizm» yani ( Beyaz Komü­ n izm) adı verilebi l i r. ) Gerçeklere kulp takma kta môhir bulunan sosya­ l i stleri n bu yoru m u Tü rkiye' n i n mes'eleleri i ç i n de daima geçer a kçed i r. Fra nsız komünistleri n i n başı çektiğ i , « Proleter­ ya Di ktatörlüğü» nü red işi; gene Avru pa ' l ı ve yerl i sosya l istler ta rafından (çoğ ulcu demokrasiye bağ l ı ­ l ı k ) şekl i nde ifade edi l m i ştir. Yani, sosya l istlere gö­ re, kendi aralarında bir kli kleşme, parçala nma yok­ tur. Her pa rçala n ma , yeni bir doğ uşun işaretidi r. Sadece Portekiz Komün istleri n i n işti ra k etmedi­ ği Fransız görüşü, Avru pa l ı Sosya l istleri de bir an­ da böl meye yetmiştir. Gü ney Avrupa Sosya listlerin i n sözcüsü duru m u nda ki Fransız Sosya l i st Partisi l i ­ deri François Mitterand, Da n i marka ' n ı n Elsinor şeh­ ri nde toplanan Sosya l ist Enternasyona l i ' nde ortaya yeni bir tez atmıştır. Böl ü n menin diğer «ye n i » sebe­ bi de işte bu tezd i r. M ittera nd ' ı n tezine göre, Güney Avrupa Sosya­ l istleri ' n i n Komü nislterle işbirl i ğ i yapması isteniyor­ du. Ve bu isteğe i l k itiraz eden de Kuzey Avrupa Sosya l ist partileri yahut da Sosyal Demokratla r adı­ na konuşan Hel mut Schm idt ol muştu .

HANİ KARDEŞLİK, NEREDE BARIŞ?

Da n i ma rka'da kızışan sosya l istlerin bu mücade­ lesi nde göze görün meyen fakat asli olan tek sebep, 23


« koltuk kavgası » ndan başka bi rşey değ ildi. Mesela Güney Av rupa'lıların tezini müdafaa eden M itterand şöyle diyordu : ( Komün izm aleyhta rı bir tutum, Sosya l ist parti­ lerı i n zayıflamasına yol açar. Çünkü parti, komün izm aleyhtarl ı ğ ı yüzünden işçi sı nıfı n ı n desteğini kaybet­ meğe mahkumdur. İşte size İtalya n Kom ü n ist Parti­ si.. İta lya n sosyal istleri, y ı l l a rdan beri komüni stlerle işbirl i ğ i n e yanaşmadığı için halktan aldığı oyları da bir türlü a rtırama mıştı r. ) Mittera nd'a karş ı l ı k Kıssı nger, İ ngi ltere Başba kanı Wi lson, ['ıa n i marka Başba ka n ı Jurgenson ve Hollanda Başba kanı Joop den Uvi ta rafından des­ teklenen Helmut Sch midt de, ( komün istlerle işbirl i­ g ı yapmayı , Atlantik müdafaası ba kımından teh l i ke­ l i ) bulduğunu söylemişti. Avrupa ' l ı sosya l istlerin çekişmesine temel olan (oy alma kaygusu) «Sosya l ist Enternasyone l i » nden sonra Pa ri s'te yapılan başka bir toplantıda ıyıce «sırıtmış» bulu nuyor. Pa ris'deki (Gü ney Avrupa Sos­ yal ist Partile ri Konfera nsı) nda gene bir ta rtışma cıkmış . . . Yunan, Belçika, İ spa nyol ve Lü ksemburg Sosya l ist Partileri, M ittera nd' ı n « komünistlerle işb i r­ l i ğ i » teklifini kabul ederken ; Portekiz' l i Sosya l istler de kendi a ra la rı nda ihti lata düşmüşlerd i . Mezkur Paris Konferansı 'nda b i r konuşma y a ­ pan (Yu nan P a n Helenik Sosya l ist Hareket Pa rtisi) l i ­ deri Andreas Papandreu : (Sosya l izm, komünizm a leyhta rl ığı üzerine asla bina edilemez) dem iştir. Portekiz Sosya l istlerini tem­ s i l eden hey'etteki i k i delegeden b i risi komün istlerle 24


işbirl i ğ i n i kabu l . . . diğeri ise böyle b i r işbirl i ğ i n i n ile­ rideki tehlikeleri n i düşünerek reddetmiş.. böylece ortaya «tuhaf» b i r vaziyet daha çıkm ıştı r. İ şte, kısaca özetlediğ i m iz Avrupa 'lı sosya l istleri n hali de budur. Anca k, mes'ele bu kada rla da bitmiş değ ildir. Sosya l ist. Komünist yahut da Sosya l Demokrat Par­ ti leri n kendi bünyesi nde ki geçi msizl i kleri de gözönü­ n e getirmek gerek iyor. 1 976 yılının ilk ayı nda (Frank­ fu rter Allgemeine Zeitu ng) gazetes i nde yayı nlanan b i r yazıda şöyle den i l iyordu : (Fi n l iler dışında kalan İskandincıvya ül kele:·in sos­ yal demokratları komün istlerle işbi rliği yapmayı red­ detmekted ir. Fakat İsveç'in ve Norveç'in parlamen­ toda azı n lıkia olan Sosyal Demokrat parti leri hüku­ met kurabi l me leri n i , çoğ u zaman komün istlere ya da içlerinde komün istleri n etkin oldukları pa rtilere borçlu olmaktad ı r. Da n i marka l ı l a r ayı rı m çizg isini daha sert çizmekted i r. Çünkü burada azı n l ı k h ü kumeti n i des­ tekleyen komün ist ol mayan Halkçı sosya l istler var­ dır.) Ayn ı yazı n ı n deva mı nda i s e şunlar y e r a l ma kta­ dır ve bizim asıl parmak basmak istediğimiz nokta da bu radadır: ( İsveç komün istleri a rası nda ayrı l ı k l a r da va r­ d ı r. Partide ki çoğ unluk kanadı 1 968 Çekoslovakya olayla rı nda n sonra Sovyetlere karşı tav ı r a l mıştır. Ko­ münizmin dünya çapında bir merkezi ol madığını ve milli biçim leri n i n olabi leceğ i n i savun ma ktadır. ( .... İsveç ' l i komü n istler, devri m istemekte, fa­ kat devrim için iç savaşı ya da genel olara k savaşı 25


reddetmektedir. Parti çoğunluğu ş i mdiki durumu bir devri m için olgun kabul etmemektedir. Parti içinde azı n l ı k olan b i r grup ise Sovyet çizgisini ta k i b et­ mektedi r. Parti içi ndeki bu ayrı l ı klar sonbaharda ya­ pılacak seçi mler acısından olu msuz ol makta, part i n i n oyları n ı n düşmesi ihtimali bel irmekted i r. ) Ş i mdi, Avrupa Sosya l ist partileri n i n kend i içle­ rindeki sürtüşmeler ve ihti löflara bi rkaç örnek da­ ha vereceğ iz. İ şte İsvec'ten sonra Norveç' l i solcula­ rın ha l i : (Sosya l ist Sol Partisi adı i l e b i l i nen Norvec'teki sol parti ler seçi m ittifa kı nda komü nistierden başka , Halkçı Sosya l istler ve eski Sosya l Demokratlar bu­ l u nmakta d ı r. ( . . . . Son zamanlarda, Norveç Kom ü n ist Pa rtisi bu sec i m ittifa k ı ndan ayrıl mayı istemektedir. Seçi m ittifakı partisi o l a n Sol Sosya l ist Parti n i n prog ra m ı n a part i n i n Marksist - Len i n ist olduğu i ba resi n i koydu r­ mayı başara mamış olması, Kom ü nist Partisi'ni bu ayrı l ı ğ a götürmektedir.) Bir de, hemen yanıbaşı mızdaki Yunanista n'a göz ata l ım. Yunan ista n Sol u , ü ç ana h iz i p hôlinded i r. Bunlardan birisi ( Demokratik Komünistler) adı n ı ta­ şıma kta ve İ talyan Kom ü n ist Partisi ' n i n pol itikası nı beni msemektedir. Bir diğer kliğin adı (Dış Kom ü nist­ ler) d i r. Ve bunlar Moskova 'cıdır. Üçüncü klik ise (Devri mci Komü nistler) adıyla Cin tarafta rı, yani Maoistlerdir. Yunan Sol u'ndan bir böl üğün arkasına takıldığı İta lyan Komünistleri de birl i k ve beraberl i kten na­ s i psiz görünüyor. Başlıca i k i g ru pta toplanan bu ü l­ ke n i n komün istlerinden ( Proleterya B i rl i ğ i Partisi) 26


1 969 yılında İ talyan Komün ist Partisi' nden atılanlar­ la, (Sosya l ist Parti) den ihra ç edilenler tarafından kurul muştur.

«BIRAK ŞU KUKLAYl!ıı

M ü m kün mertebe özetleyerek takd i m ettiğ imiz bu ma nzaradan sonra , «SOi» un neden da i ma bölün­ melere gebe olduğu sua l i n i so rabiliriz. Tabi i eğer hö­ lô daha mechül ise .. Yal nız, şu «proleterya di ktatörlüğü» ne b i r neb­ temas etmek istiyoruz. Bi l i ndiği g i bi, yirminci ası r Türkiye'sinde hemen herkes , söz sırası geldi ğ i nde « ben Atatürkçüyü m» diye karşı mıza ç ı kmaktad ı r; Başta Türkiye'li so lcular! Bir kalka n olara k kullanı­ la:ı Atatürk için. uydurma « Bu rsa Nutukları» bile dü­ zlil::füğü hatı rlanırsa, Marksist-Le n i n ist ve Maoist­ lerin ne çapta «Atatü rkçü» olduğu acı kca anlaş ı l ı r. Ayrıca, son Sıkıyönet i m Mahkemeleri ' n i n cereyan ı sırasında. hôkim huzuru na cıkmış a na rşistlerin hiç de böyle söylemediği, ya n i «Atatü rkçü » l ü kten bah­ setmediği .. meslekleri soru l u nca, « Be n Marksist Le n i n i n st im» dedi kleri de gözönüne a l ı n ma l ıd ı r. ze

Demek k i . mitinglerde yürüyüşlerde atı lan «Ata­ türkçü l ü k » nutu kları, bire r ya landır. Ş i mdi. hôlô daha Atatürkçü geçinen Türkiye ' l i sol culara yen i b i r hatı rlatma yapıyoruz. Mustafa Ke­ mal'i n « p roleterya di ktatörlüğü» konusunda ne dü27


şündüğünü öğ renirken, sahte Atatü rkçülerin de mas­ kes i n i i n d i riyoruz: ( 1 5) ( Rus ihtilô l i n i n 1935'deki yıldönümünden az ev­ vel Moskova'daki Türkiye büyük elçisi Atatürk'e, Sta l i n ' i n Rus Komünist Partisi m u rah hasları önü nde ver­ diği b i r nutkun h ü lôsasını b i l d i rmişti. Bu nutu kta Sta­ l i n Türkiye, İ ran ve Ya k ı n Orta Şa rk ı n bütün mem­ leketleri n i « Rus Bölges i » olara k vasıflandırmıştı . Hor zaman çok ihtiyatlı olan Sta l i n nasılsa ağzından bu teh l i keli tô biri kaçı rıverm işti. ·

Rus ihti l ô l i n i n yıl dönümü nde Sovyet Elçi l i ğ i nde verilen suva re i ntikam a l ma k için Atatürk'e en mü­ kemmel fı rsatı veriyord u . Atatürk, büyükelçi ile evvel ô ehem miyets iz şey ­ lerden bahsetti kten sonra birdenbire sord u : - Ka rahan yoldaş, ş u Sovyet Rusya 'da işleri k i m i n idare ettiğ i n i söyler misin iz? Ka rahan şaşı rd ı : - Rusya'yı k i m m i ida re eder?. Sovyet Rusya'·· da p rolete r d i ktatörlüğün h ô k i m bulunduğu Ekselôn­ sımızca malumdur. - Ca n ı m b ı ra k şu saçmaları şimdi. Proleter d i k ­ tatörlük maskeden başka birşey değ i ld i r. Türkiye'yi idare eden şef ben i m . Rusya'da k i md i r? . . Karahan buz g i b i soğ u k sesle ceva p verd i : - Sovyet Cumhu riyetleri ittihad ı n ı n başkanı yo!· daş Ka l i n i n'dir, ded i . Atatürk s i n i rlend i : c ısı

28

Meydan Dergisi, Sayı

:

498


- Canım bı ra k şu ku k layı . Söylesene bana ba­ k ayım . Şu sizin Sta l i n yoldaşı n ı z ne yapar Al lahaş­ k ına? . .

Karahan suratı n ı astı . Kısık b i r sesle : - Sta l i n yoldaş Sovyet Rusya Kom ü nist Pol it­ b ü rosunun sekreterid i r . . . Derken ya n gözle Atatürk'­ ün hakaret dol u sözlerini tercüme eden ve bir saat sonra Moskova 'ya ş ifre l i ra poru nu bildireceğ ine şü;:>­ he olmayan sefaret tercümanına baktı. i::l çi n i n endi­ şesi yeri nde idi . Çünkü tercüman G. P. U . ' n u n ya n i Sovyet g i z l i istihbaratı n ı n adamı idi . Karahan Ata­ t ü rk'ü büfeye davet etmekle konuşma n ı n başka b i r cereya na varabi leceğ i n i san ıyordu. Telôşla: - Bir bardak şampa nya a l maz mısı nız, Ekse­ lans? . . Ded i . - H a y ı r. . . - Ya b i r kadeh votka? . .. Atatürk yüzünü ekşiterek: - O Rus içkisinden hoşlanmam, ben Türk'üm, ra k ı içeri m . Büfedeki garson el leriyle y o k işareti yaptı. - Maalesef büfemizde ra kı yok Ekselôns. - Türk misafiri n ize Türk içkisi i kra m edemiyeceğ i n iz i zaten bil iyordum. Onun için kendi rakımı be­ raber geti rdim. Atatürk, yaverine işaret ett i . Hemen uşaklar bü­ feye b i r sa ndı k geti rdi ler. N ihayet Karahan Atatürk'e susuz ra kısını uzatabild i . Atatürk kadeh i n i kaldırdı ve : 29


- Elçi beyefendi, dedi; buna ra kı, Türk rak ısı derler. Moskova'da Kolinin midir, Sta l i n midir yok ne karın ağrısı ise o herife söyley i n , biz Türkler asır­ la rca Rusya ' n ı n göbeğinde ra k ı içmiş bir m i l letiz. icabederse yine de içmes i n i biliriz. Bu kadeh i m i Türk mil let i n i n hayrı na v e h içbir za man « Rus Bölge­ s i » derecesi ne düş meyecek olan istiklô l i n i n şerefine iç iyoru m . Atatürk kadeh i n i b i r yudu mda boşa lttı kta n sonrcı Sovyetler Birliği ile Sta l i n hakk ında ağzına geleni söyled i . Rus müterc i m bu sözleri aynen tercüme et­ meye cesaret ede miyor ve tahrife ça lışıyordu. Ata­ türk, sözleri n i n kôf i derecede tesir etmediğ i n i Elçinin suratından a n layı nca tercü manı n vazifes i n i lôyı kıyla yapmadığına kanaat getirerek herifi kovdu ve su gibi Rusça bi len maiyet zabitleri nden birini çağ ı rdı. Ye n i tercüman Atatü rk' ün, Sta l i n v e Sovyetler Birl i ğ i hak­ k ı nda sa rfettiği tahrik edici sözleri Büyükelçiye b i r­ bir aynen tekra r etti. Atatürk dans müziği çalan Balalayka orkestrası­ nı susturdu ve maiyetindeki saz ta kımına işa ret ede­ rek zeybek çald ı rmağa başladı . Başta kendisi olmak üzere bütün Türkler zeybeğe kalktılar. Rus ihtilôl i n i n yıldönüm ü nde Ankara'da k i Sovyet Elçi l i ğ i n i n büyü k salonu b i r Türk şeh ray i n i n e şôhit oluyordu. Ertesi gün, Karahan Sta l i n ' i n emriyle Türk Ha­ riciye Vekô letine sert bir nota tevdi eti. Ha riciye Ve­ kili Tevf i k Rüştü Aras, Elçiyi teskin etmeye çalı şıyor­ du. - Ca n ı m , Cumhurreisi miz şaka etti. Politbüro sekreteri n i tah k i r etmek a k l ı ndan bile geçmezd i . 30


Sta l i n , Büyükelçi Ka raha n ' ı geriye aldı . Elçi, va­ ziyeti idare edemediğinden ceza görecekti. Atatü rk'­ ü n ha karetlerini din lemeyip Türk iye Cumhu rreisini sefaretten kovma l ı i m iş . Atatü rk, Ka rahan'ın vedoını arkadaş l a rı na şöyle anlatırd ı : - Kendisini veda i ç i n kabul ettiğ i m zaman ö l ü g i b i idi , «Gitmeyeceğim» sözü n ü söylemesi n i dört gözle bekl iyordum. Kendisine bunu ben tel k i n ede­ mezdim. Fakat kalsa idi , Tü rkiye'de ona melce ve­ rird i m . Karahan başı na geleceğ i , g ider g itmez f ı rına atı­ lacağını biliyordu. G iderken «Au revo i rıı değ i l ya l n ı z «Adio» ded i . ) * **

Yuka rıda naklettiğimiz olay, Atatürk'ün sadece «proleterya di ktatörl ü ğ ü » konusunda ki görüşlerini de­ ğ i l ; bel ki topyek u n Komü n istler hakkındaki düşü nce­ lerini de açı klaması ba kımından dikkat çekicidir. Her kim ki, Atatürkçü olduğunu iddia ediyor; onu, aynı düşüncelerin savunması n ı yaparken gör­ mek isterdik. Eğer bu yap ı l mıyorsa , gerisi lôf ü g ü ­ zaftı r.

HER KONGRE BİR ZAFER (!)

İş\e. asıl kon umuzdan ayrı l mış gözü ksek bile, bu önem l i hadiseye parmak bastı ktan sonra, ş i md i , 31


Türkiye Sol u ' n u n ma nzarasını i lerl eyebiliriz. Ama;

seyretmeye

doğ ru

( . . Örneğ i n bir «proleterya d i ktatörlüğ ü » kavra ­ m ı n ı salt a kade m i k planda bile tartışmak ve i nce­ lemek ya da savu n ma k ne doğu Avrupa ü l kelerinde, ne de batı n ı n Avrupa Konseyine bağ l ı ü l ke­ lerinde suç değ i l ken Türkiye'de suçtur. Ya da işçi sı nıfı b i l i m i n i n «ulusal soru n » üzerine olan görüşle­ rini akade m i k plandan, somuta indirdiniz m i karşı­ nıza 142. madde d i k i l i r) (16) TSİ P'nin yayın organı böy le söylüyor ama, 1 970 yı l ı n ı n son ayları nda , aşırı sol u n yayın organları « pro­ leterya» lôfı nda n rahat rahat bahsetmekte ve hemen birkaç ay sonra da Türkiye'nin büyük şeh i rlerine a i t soka klar, b u kel i meyle boya n ma ktad ı r. Hatta, ü l kemi­ z i n adını kullanan (Tü rk iye İhti lôlci İşçi Köyl ü Parti­ s i ) . Malezya Komü nist Pa rtisi, Tayland Komun ist Partisi ile birl i kte Arnavutlu k Emek Pa rtisi'nin ye­ dinci kuruluş yıldönümüne bir kutlama mesa j ı bile gönderebil iyordu : (AEP' n i n 7. Kong resi ' n i ve p roleterya d iktatörl ü ­ ğ ü n ü n Arnavutluk'ta k i büyük zaferleri n i en sıcak pro­ lete r devrimci duygularla selô mlıyoruz. Başında Enver Hoca yoldaşın bulunduğu şanlı Emek Partisi, 35 yıllık devrimci hayatı boyu nca, fa­ şizme karşı m i lli kurtuluş savaşında, halk devri m i n i n zafere ulaşmasında, sosya l i z m i n kuru luşu ve prole­ terya d i ktatörl üğünün sağlamlaşt ı rı l masında Arna­ vutluk halkı na önderl i k etti ve büyük devrimci za­ ferler kazand ı . Bugün Avrupa'da g ranitten bir kaya (16) 32

Kitle Dergisi, Sayı

:

99


gibi yü kselen proleterya d i ktatörl ü ğ ü n ü n kalesi Ar­ navutl uk, bu 35 y ı l l ı k mücadelenin ü rü n ü ve d ü nya proleter devri m i n i n sağlam bir dayanağıdır) ( 1 7) Görül üyor ki, bu övg ü leri döktü re n ki mseler de «sı kıştı kları» za man derhal «Atatü rkçüyüz» d ıye­ bil mekted i r fa kat, işte Mustafa Kemal'le aynı düşün­ cede değ i llerd i r. (Tü rkiye İ htilölci İşçi Köylü Partisi) n i n Arnavut­ luk Emek Partisi'ne gönderd i ğ i mesa j ı n devamında ise, asıl kon umuza ışık tuta n canlı örnekler bulunu­ yor. Cin model i bir Komü nizmi beni mseye nler, Marks'ı paylaşa mad ı k l a rı için caddelerde b i ribirlerini kur­ şunlarken, köğ ı t üzerinde de aynı çatışmayı s ü rd ü r­ mekted i rler: (AEP' n i n 35 yıl boyunca, Marks, Engels, Len i n v e Sta l i n ' in b ü y ü k devrimci davasını devam etti rme­ deki kararl ı l ı ğ ı , K ruşçev-Brej nev revizyonizmine kar­ şı mücadeledeki büyük devrimci cesareti ve proleter enternasyona l izminin bayrağını her zaman yü ksek tutması. uluslara rası Komünist hareket ve bu arada Türk iye Komü n i stleri için daima güçlü bir esi n kay­ nağı ve teşvi k ol muştu r. Enver Hoca yoldaş ı n Kruş­ çev revizyon istleri karşısı ndaki eğ i l mez mücadele ru­ hu, bizlere daima örnek olacak ve devri m hedef i n i gösterecektir. M a rksizmi n bu yen i l mez mücadele ru­ hu. partileri m iz a rasındaki proleter enternasyonalist dayanışmanın çeli kten harcı d ı r. ) Di kkat ed i l i rse, Türk iye'li kızı l l a ra «örnek» teşkil eden l ider, Enver Hoca gibi yoldaşlard ı r. Bu noktada yerl i Marksistlerin Atatü rkçüyüz sözünü i stismar gaC 1 7l

F : 3

Tiran Radyosu'nun

8 Kasım

1970 tarihli Türkçe yayını 33


vesiyle kullandıkları açı kça ortaya ç ı k ma ktad ı r. Ve bunların arasındaki «enternasyona l ist dayanışma» her halde CHP'nin büyük bir arzuyla g ird i ğ i Sosyal ist En­ ternasyonelde de kend i n i gösterecektir. CHP i le öte­ ki enternasyonal istleri biribi rine bağ layan « çeli kten hare» ın ne olduğu mü na kaşa ed i l meye dahi değ mez sanıyoruz. Şimdi, Türk iye İhtilôlci İşçi Köylü Parti­ si'nin adı geçen mesa j ı ndaki son sözlere göz ata l ı m . Bu mesa j , Cin taraftarı hafta l ı k derg i lerden biri nde tam metin halinde yayı nlanmıştır: ( Değerl i Yoldaşlar, Partimizin y ü reği, Ma rksiz m-Leninizmin za feri için mücadel ede şa n l ı Emek Partinizle birl ikte çarp­ maktadır. Büyü k devrimci mücadelelerin ateşi içinde çelikleşen AEP, 35. kuruluş y ı ldönümü g ü n lerinde toplanan 7. Kong resiyle, 35 y ı l l ı k zaferlerine bir ye­ nisini daha ekl iyece ktir. Buna kuvvetle i nan ıyoruz. B i r elinde kazma, bir elinde tüfek sosya lizmi i n ­ ş a eden Arnavut halkının v e o n u n önderi AEP'nin za­ ferlerini y ü rekten kutlarız. Enver Hoca yoldaş başta olmak üzere bütün yoldaşlara Tü rkiye'den Komün ist selômları m ızı gönderiyoruz. Emperya l izme, sosyal emperya l izme, revizyon izme ve her türden geric i l iğe karşı mücadelede AEP'ye ve Arnavut halkına zafer­ ler d i leriz.) Çok k i msen in, şu satı rları okudu ktan scnra. «Her kongreyle yeni bir zafer kaza nıl ıyorsa , biz şimdiye kadar ne zaferler elde etmişiz» demesi normaldir. Bizim üzerinde d u rduğu muz konu ne bud u r ne de komünistlerin b i rbirlerini övmes i . Zaten bu övmeler 34


de bel i rl i k i mselere yapıl ma ktad ı r. işte a s ı l kon umuz budur. Yuka rıda k i ifadelerde, sosyal emperya l i z m­ den, revizyonizmden bahsed i l mekted i r. Bu deyi mler. Marksistleri n birbirlerine ta ktıkları adlard a n başka­ sı değ ildir. Ve zaferlerden söz ederken. kend i kend i­ lerine karşı veri len mücadelen in de zaferden sayıldı­ ğ ı n ı açıklama ktad ı rl a r. Görül üyor k i , yukarıdaki c ü mlelerin altına i m ­ za atanlar, Atatürk g i b i düşünmüyor. Anyı yayı n or­ ganı -k i , sosya l ist bir partinin sözcüsüd ü r- şu gö­ rüşlerin de müdafaasını yaparken. gene Atatürkçü ol mad ı ğ ı n ı ôdeta i lön etme kted ir: ( . . Çağ ı m ıza damgasını vuran sı nıf, işçi sı nıfıd ı r. «Bütün ü l kelerin işçileri, B i rleş i n ! » sloga nında en ve­ ciz ifades i n i bulan proleteryo enternasyonal izmi ise, d ü nya nın çağ ı mızdaki toplu msal i lerlemesinin yara­ tıcı özü n ü teş k i l eder. . . . . Böylece dünya devrimci s ü rec i n i n i k i nci pa­ rola sı, hal kların kardeşliği ol maktadır. Kendi işçi sı­ nıfı gelişk i n olsun veya olması n , hatta isterse i şç i sı nıfı hiç olmasın, bu g ü n d ü11yada t e k tek ü l kelerin halklarının çıkarı, d ünya p roleteryasının başı n ı çek­ tiği emperya l izme karşı mücadelenin nihai zaferle so­ nuçlanmasındadır. O halde, « Bütün Halklar Ka r­ deşti r!» . . . 1 969 Moskova Danışma Topla ntısı'nda a l ı na n ve faşizmle m ücadeleyi ö n d e g e l e n görev olara k da­ yata n kararların a ltı nda i mzası bulunanlar ise yı llar­ d ı r içinde bulundukları rehaveti 1 2 Mart döneminde de s ü rd ü rm üşlerd i r. Böylece en öneml i görevleri n i savsa klaya n lar, i ş ç i sın ıfı enternasyonalizmi önünde verd i kleri sözü tutmaya ra k, ağızlarından düşürme35


d i kleri enternasyonal izme ne den l i önem ve değer verdiklerini isbat etmişl erd i r) ( 1 8) Demek k i , Mustafa Kema l ' i n «proleterya d i kta­ törl üğü» n ü b i r maske olara k görmes i ne karş ı l ı k . burılar bu maskeyi kendi yüzlerine de geç i r m i ş b u l u ­ nuyor. Ayrı ca . enteresa n o l a n b i r başka h usus d a , 1 969 y ı l ı nda Moskova 'da yapı l a n Danışma Toplantı­ sı'nda a l ı nan bazı kararlara Tü rkiye Sol u'ndan k i m l e ­ rin i mza attı ğ ı d ı r. Sözü geçen i mza sahipleri. TSİ P' i n yayın organ ı n a göre 1 2 Mart dönem i nde rehavet­ lerini sürd ü rmüş ve « İ şçi s ı n ıfı enternasyonalizmi önünde verd i kleri sözü tutma mışlard ı r » . Bu v e b u n a benzer sual lere cevap arayaca !< de­ ğ i l iz. Şimd i l i k geçel i m .

halkların güvenliğine gösterdiği­ miz ortak ilgi, silôhlanma yarışını durdurma ve faşizmi, gericiliği ve sö­ mürgeciliği geriletme arzusu, bizi, ba­ rış için sorumluluklarının bilincinde olan sosyal - demokratlarla ve daha fazla sosyal - demokrat işçilerle bir­ leştirilebilir ve birleştirmektedir» - Brejnev «..

Acaba, seri parçala nmala r, Sosyal izmin tabiatı icabı mıdır? O rtada şu veya bu sebep ol masa dahi, Sosya l izme i na n mış k i mseler, mutlaka b i r baha ney­ le k l i kleşmeye mahkum mudur? Fikir adamları mız( 18)

36

TSİP'nin ı'nci Kongresine sunulan Rapor'dan


d a n birinin bel i rtti ğ i g ibi, şu gerçek daima teza h ü r hal inde midir: (Dü nyada ne kadar sosya l ist varsa, o kada r da Sosya lizm çeşidi vard ı r. ) Ya ni, yeni yeni böl ünmelerine seyirci olduğumuz Sosyal istler, bu böl ü n melere ne kada r « kulp» ta­ karsa taksı n : temel indeki sakatl ı kl a r sebebiyle Sos­ yal izm, bu parçalanma ların önüne geçemeyecek b i r yapıya salı i ptir h ü k m ü , yanlış mıdır? Aca ba, Türk iye Solu, bu hususta ne düşünüyor? Meşh u r «Türk iye' l i » lerden biri, bize açıklamada bulu nuyor :

şöyle

bir

(Sol böl ü nmenin nedenleri, Sosyal ist teori n i n so­ muta indikçe gerçek karşısı nda çeşitli yoru mlara el­ verişli olması ndan ileri geliyor ( 1 9) Şu açıklamayla eğer bir «mazeret» ileri sürü l ü ­ yorsa , solda ki böl ü n meler i ç i n bu izahat, bir ma­ zeret değ i ld i r; Olsa olsa ifşaattı r. Zira , (gerçek kar­ şısında) değ işik yoru mlara sebebiyet veren bir fikir si ste mi, ancak tutarsız ve tenakuzlarla dolu g i bi ifa­ delerle isimlendirilebi l i r. Gerçekler aslö değişmediği­ ne ve Sosya lizm d e gerçeklere ceva p veremed iğine göre, sakat olan, gayr-ı i l mi olan şey, Sosyal izm'in kendisidir. Türkiye Sol u'nun «eski tüfek» !eri nden Bay Ay­ bar' ı n açı kça iştirak ettiği (çeşit l i yoru m la ra elveriş­ l i ) olan Sosyal izm'in «birlik» ten ziyade parçalama unsuru olduğu gerçeğ i n i de gözö n ü ne getirerek; (19!

M. Ali AYBAR,

29.1.1976

-

Milliyet Gazetesi

37


Sosya l izm için şu tôrifi yapa n l a ra hak verebi l i r m i ­ yiz : (Sosya l izm. sosyal ya hut

fikri bir bukalemu n ­

dur.) Tatbik ed i l meye çal ışıldığı her ü l kede değ işik renklere ve esnek l iğe bü rünen bir sistem için, bu tesbit ve tarif herhalde doğ rudur. Bil hassa 1 960 y ı l ı ndan sonra serbest l i k kazanan Tü rkiye Sol u . sırf siyasi pa rti ler ba kım ı ndan ta m b i r perişa n l ı k a rzetmekted i r. Son aylarda. M i l l iyetçi Parıtiler H ü k Cı meti ' n i işbaşından uzaklaştırmak ga­ yesiyle top lanmak. b i r a raya gelmek. çeşitli kli klere mensup solculardan teşekkül edecek b i r «yu rtsever­ ler cephesi» n i n kuru l ması yol u ndaki gayretl er, ya­ k ı n zamanda ve kolay kolay hedefe u laşacak mı? Türkiye'deki Sosyal ist Partilerin ve klik lerin sa­ yısı bir hayli kabarı ktı r. Bu parti lerin daya ndıklarını söyled ikleri seçmen tabaka sıyla partileri n adedi mu­ kayese ed i l i rse dört-beş Sosya list parti n i n küçücük bir k itleyi paylaşamad ığı açı kça görü l ü r. Siyasi par­ tilerin yanı s ı ra , pembeden kızı la kadar değişik r e n k ­ teki sayı sız teşekkül v e bas ı n organı d a Türk iye So­ l u ' n u n k l i kleşmes i n i körüklemekte . . . kend i araların­ daki suçlama l a r en sert boyutlara ula şma kta . . hattô sı k sık silôhlar bile patlama ktad ı r. Biz, bu kitapta, daha ziyade Türk iye'deki sol gö­ rüşl ü partileri ele a l ıyor . . ayrı ld ı kları nokta ları göz­ önüne seriyor .. bu parti lerin sözcüsü d u ru m u ndaki orga nları konuştu ruyor ve Tü rkiye Sol u'nun içinde bulunduğu çekişmelerin içyüzü n ü , onların üslubu­ n u resmetmeye çalışıyoruz. Ve bu manza rayı Sosya38


l istleri n kendi fırçası nda n ta kd i m ederken onları n dil­ lerine pelesenk ettikleri sloga nları da a ktarıyoruz. Sırf bu sl ogan ta rtışması yüzünden sol un neleri göze aldığı da böylece a nlaşı lacaktır. Şunu hemen bel i rte­ l i m k i ; çeşitli k l i kten solcuların sloga n lara verdiği ehemm iyet ve bu yüzden çıkan kavga, evvel e m i rde Rusya i le Çi n ' i n beni msed i ğ i küçük nüa nslarla biri­ birinden ayrı l a n sözde aynı ideolo j i n i n çatı şmasın­ dan doğmaktad ı r. İ şte, Türkiye ' l i Sosya listlerden bir kısmı Rusya tipi Sosya lizmi, beni mserken, diğer kısmı da Mao'­ nun Cin'de uyguladığı Sosya lizmi beğen mekted i r. Tabii bunların ya n ı nda başka başka Komü n izm sevdô l ı ları da mevcuttu r. İşin can alıcı ta raf­ larından birisi. Türkiye Sol u ' na bu ideoloji kavgasında hôkim ola n seviye ve üslubun, Avrupa'daki tartı şmalarla hiç m i h i ç benzerl i k arzet­ meyişid i r. Öyle görü l üyor k i ; Sosya l istlerin teşekkül ettirmeye çalıştı kları tabakalaşmadan yah ut «sınıf­ laşma» dan uza k bir cemiyet olan Türk M i l leti, ken­ d is i nden çok daha önce Türkiye'l i solcu ların ( Batılı­ laşması ) n ı beklemekted ir. Öyle ya, T ü rk M i l leti'nin Batı l ı gibi d üşünmesini, Batı l ı la r g i bi yaşa ması n ı is­ teyenler, bi rib i rleriyle yaptı kları ta rtışmalarda hiç de Batı l ı bir üslup k u l la n mıyorlar. Kitabımızın başların­ da bunun ö rnekleri n i görd ü k . . Avrupa ' l ı Sosyal ist Parti ler. yahut komünistler. tüzüklerinden Ma rksizm'­ in temel prensi plerinden birini çı kartı p çıkartma mayı tartışı rken, yerli sosya l istler ne yapıyor? Daha dün denecek kada r ya k ı n zamanda. (Tü rkiye' l i şôir Atil­ la İlhan). fı kracı l ı k yaptığ ı gazeteden niçin atı ldı? Türkiye Solu'nun seviyes i . budur!

meşgalesi. üslubu

39


(Şu a ra , maşa l l a h , yal ist parti bitiyor.

yerden

ma nter g ib i sos­

. . . Şimdi sosya l ist parti kurd u m da işletiyorum d iye dolaşanlar sola ba kın, h izaya gel i n ! Cin pad i ­ ş a h ı sosyal izmi böyle kurmuş deyip geli n-güvey o l u ­ yorsanız yan ı l ıyorsunuz, moskof eli nde bu i ş böyle pişiri l miş d iye aynı taa mı pişi rmeye kalkışıyorsa nız yan ı l ıyorsunuz; bir avuç yönetici olara k, ö nce parti örgütü, sonra ü l ke üzerinde denetime kal kışıyorsa­ nız, ya n ı l ıyorsu nuz: i ktidarı barışçı yol lard a n alma olanağı varken h ı rsız-pol isçi l i k oynuyorsanız, ya n ı l ı ­ yorsunuz: h e l e hele, gerçek özg ü rl ü ğ ü getirecek b i r parti olara k , parti nizin içinde v e komşu partilerde kend i n izden başka türlü düşü nce özgürl ü ğ ü n ü ya­ sakl ıyorsanız, yanıl ıyorsunuz. Ya nı lgılarınızı işte herkesi n gözü önünde sola bakıp da saptadık. Yemin etsek karn ı mız ağrı maz, yalan m ı ? ) (20)

«Maocuların işçi hareketine yönelt­ tikleri saldırılardan bir başkası da Basın-İş Sendikasının Ankara kong­ resinde cereyan etti. 1 Şubat'ta yapı­ lan Kongrede, «devrimci muhalefet»­ in başkan adayı Kasım Arıtan, Gazi Eğitim Enstitüsü'nden getirtiği öğren­ ci arkadaşlarıyla birlikte kongreyi basmaya kalkıştı!» (21 ) ( . . . Proleterya d i ktatörl üğü, Avrupa'da tartış ı l ı ­ yor. Avrupa'daki tartışma, işçi s ı nıfı i ktidarı n ı n g ü n (20) (21)

40

Yeni Ortam, 2 Mayıs 1975 Yürüyüş Dergisi, 10.2.1976

-

Atilla İlhan


d e me g i rmes i n i n son ucu. Proleterya n ı n dışı nda geniş y ı ğ ı nların sosya l izme yönelmesiyle i l g i l i . Bir de Av­ r u p a ' n ı n emperya list s istem için can alıcı bir öneme sa h i p olmasıyla i l g i l i . Tartışma, buradan kayna klanı­ yo r. Fakat tartı şma, herşeyin ötesinde ya l nızca işçı s ı n ıfı i ktidarı n ı n kaçı n ı l mazlı ğ ı n ı vurgul uyor. Güçlü bir sosya l ist örgütle, her seçimde verilen oyları n anlamlı bir çoğunluğ u n u n sağlandığı top l u m ­ ı a rda d u r u m fark l ı . Bu tür toplumlarda tartı şma baş­ k a noktala rda odaklaşıyor. Türkiye g i bi toplumlarda i s e daha başka yerlerde. Türk iye'de sosya l ist ö rgüt y e n iden kuruluş sürecinde. Büyüyen sosya list po­ t ansiyel i n büt ü n ü n ü kuca klamış ol maktan uza k . Bu y üzden sosya l ist örgütün gücü, sosyalizmin g ü c ü n ­ d en daha a z . Ö rg ütsüz sosya l izm ol maz. A m a ör­ g ütleşme s ü rec i n i n ta mamlan mad ı ğ ı bir aşamada , ö rgütün gücüne bakıp, sosya l izmin gücünü küçüm­ s emek de ol maz. Çünkü, sosya l izmin gücünü küçüm­ semek i le sosya list olma bağdaşmaz. Sosya l izmin gücünü küçü ksemek ile Tü rk iye so­ ıu nu böl ü n müş görmek ve göstermek eş a n l a m l ı . Bu­ n un neden leri çok açı k ve çok basit. Bug ü n Türkiye s o l u n u n böl ü nmemiş olduğunu savuna nların, Türki­ ye'deki tartışmalard a n habersiz olduğ unu iddia et­ mek m ü m k ü n değ i l . Tartışmalar var. Tartı şmaları a şan küfürler de var. Fakat bütün bunlara karşın. Türkiye solu bir bütü n . Çünkü, bugün Tü rkiye'de so sya l ist a k ı m ile bu a k ı m ı n gerisi nde kalmış çırpı n­ malar var. Çırpına nların bir bölümü. daha önce, da­ ııa geri bir tari hte sosyal ist akım içi nde yer alanlar. Bug ü n , daha i le;ri bir ta rihte, hôlô kald ı kl a rı yerdeler. sosya l ist a k ı m ı da kald ı kları yerde tutmaya ça l ışı ­ yorlar. Tuta bi lecekleri n i sanıyorlar. 41


. . . Bugü n Türkiye' de sosya l ist ö rgütü n gucu, sosya l iz m i n gücünün gerisinde. Bunu açı klıkla ka­ bul etmek gerekir. Fakat açı k l ı kla kabul ed ilen h i ç bir ya n ı lgıya kayna k l ı k etmemel i . Sosya list ö rgütün gücüne bakara k hiç ki mse sosya l izmin gücünü kü­ çümsememe l i . Sosya lizmin gücünü küçümseyenler sosya l ist ola mazlar. Birincil gerek burada. Bu güce güven mede n, bu g üce daya nmadan hiçbir hareket ol maz. Birinci nokta burası . İ k i nci nokta ise ş u : Sos­ ya listler, hiçbir olguya duragan (stati k) b i r açıdan bakmaz. Aslı nda önem l i olan olgular değ il süreçler. Bu yüzden sosya l ist örgütün bug ünkü gücü de tek başı na fazla a n l a m l ı değ i l . Anlamlı olan, sosya l ist ör­ gütün gelişme s ü reci. Yine bu yüzden, hızla gel işen örgüt i le. gel iş meyen ve hızla gerileyen örg ütleri de biribiri nden ayırmak gerekl i . ) (22)

HERKES KAKA, BEN CİCİ!

Tü rkiye'de ki sosyal i st pa rti leri n hepsi, ü m id i n i « İ şçi S ı n ı f ı » na bağ la mış v e i s i m olara k da zaten «Sosya l ist» l i ğ i seç miş bulunmaları na rağ me n . neden hôlô bö l ü k - pörc ü k oldukları nı izah edebil mekten de uza ktı rlar. Yukarıya aldığı mız mazeretlerde «Sol cep­ he» gerçeğ i n i n dışı nda inandırıcı olmaktan fersah fersa h i lerde! Hepsi Sosya l ist olduğunu iddia ediyor. Hepsi, gerçek sosyalistin kend i leri olduğunu i leri sü rüyor .. hepsi, Tü rkiye'deki «faşist tı rma nmalar» a ( ! ) karşı bi rleşmeleri gerektiğ i n i söylüyor. Hepsi. « İşç i , emek(221

42

Yürüyüş Dergisi, Sayı

:

48

- Yalçın Küçük


çi, fakir köyl ü » ye h itab etti kler i n i beya n ediyor. Ama is�ed i k leri mOnôda ve deva mlı olarak, bir türlü birle­ şemiyorlar. « Revizyonist» i n d i k ôlôsı da gene onlar a rasından çı kıveriyor. Onlar, gene Sosya l izm'in ger­ çek ve tartı ş ı l maz ta rifi n i yapamıyorlar. Neden peki? Bir bak ıyorsunuz Rus'ların Pravda'sı ; tüzü ğ ü n ­ d e n « Proleterya Di ktatörl ü ğ ü » tabiri n i çıka rtmak i s ­ teyen Fra nsız Komü nist Partis i ' n i « revizyon ist» i l ô n etmiş . . Bir bakıyorsu nuz, Türkiye'li Sosya l istlerden birisi, partisinden istifa etmiş, idarecileri « revizyo­ n i st» l i k le suçl uyor. Ned i r bu « revizyon iz m» ? Biribi rleri n i s uçla rken kul landı kları kel i me ve s loga nları n adedi ned i r? Mönôları ned i r? Meselô; (TSİ P'ten ayrı lan Burhan Şa h i n ve a rkadaşla rı ile i l g i l i TSİ P Yürütme Kuru l u ' n u n yaptığı suçlama üzeri ne dün Burhan Şah i n ve Bası n- İ ş Yürütme Ku­ ru l u , orta k bir bas ı n toplantısı düzenlemişler. TSİ P yöneticileri n i «Burjuva kariyeristleri» olara k suçla­ mışlard ı r . ) (23) Ya şu, ( Bu rj uva ka riyeristi) ne demekti r? Şu ôna kada r s ı ra ladığ ı m ı z sualle ri n ve diğerle­ rinin ceva bını a l ma k üzere, Türkiye Sol u'nu konuş­ tu rınaya devam edel i m . Parti l iderlerine ve mevcu t k l i k lerin sözc üsü yayı n organ larına soracağı mız s u ­ a l , s o l u n neden böl ü ndüğüdür. (Türkiye Sol u ) mm «eski tüfeğ i » ve şu a nda Sos­ ya l i st Part i ' n i n Genel Başka nı olan M. Ali Aybar. sosya l i stlerin neden parçaland ı ğ ı n ı şöyle a n latıyor: C23l

Cumhuriyet Gazetesi ,

23.12.1975 43


( . . sosyal ist teorinin, somuta indi kçe, gerçek kar­ şısında çeşitl i yoru mlara elverişli o l masından i leri gel iyor. Soyutta teorinin evrensel i l işki leri va r. kural­ ları var. Ta rihsel gelişme n i n genel çizg i s i n i belirli­ yor. Sosya l istler bu kural larda birleşiyorlar. Bu kural­ lar. bu i l keler tartışma konusu değ i l . Ama bu i l kele r­ den hareket ed i p gerçekleri değerlendirme işine ge­ ç i l i nce. her sosyal ist parti, hatta d iyebi l i r i m ki her sosya l ist kişi, aynı b i l i msel kurallara daya narak fark­ l ı yoru mlar getirebi l iyor. Kuşkusuz bu fa rk l ı değer­ lend i rmeleri n ancak birisi doğ rud ur. Ama bu ancak yıl lar sonra ortaya ç ı kar. Demek ki ayrı sol eğ i l i m lerin ortaya çı kması n ı n temeldeki neden i . sosya l ist teori­ nin buna elverişli o l masında ara n malıdır. Bir de sos­ ya l izm. her memlekette. her toplumda başka bir bi­ çimde uygulanır. Bu da b i l i msel l i ğ i n b i r sonucud ur.) (24) Bay Aybar'a göre, Sosya lizm' i n fikri. yahut da sosyal bir bukalemu n oluşu. « b i l i msel» l i ğ i n b i r neti­ cesid i r. Her ü l kenin şartlarına göre bir tatbik şek­ l i olan Sosya l izm için. doğrusu fevka lôde ( ! ) yerinde bir « ku l p » tur bu! Komünizmin yumuşatı l mış ve Tü rkiye şartlarına uydurulmuş bir ismi de, bil indiği g i b i . « b i l i msel sos­ yalizm» d i r. Yu karıda Bay Aybar'ın temas ettiğ i «bi­ l i msel l i k » de herhalde burada n gel iyor. Ve söylen­ mek istene n şey şu; (Sosyalizmin her memlekette ayrı b i r biçimde uyg u lanması n ı n asıl neden i . Marksizm i n başl ıca şar­ tıdır.)

124 l

44

Milliyet Gaztesi, 29.1.1976


TİP'deki seri böl ü n melerden sonra, hatırla nacağı g i b i , M. Ali Aybar da bir müddet kendi başına hare­ ket etmiş .. daha son ra da (Sosyal ist Parti) yi kura­ ra k baş ı na geçmişti r. Bu parti, (Sosya list Yol) adıyla bir derg i çı ka rma kta ve mücadeleyi bu yayın orga­ n ıyla devam etti rmekted ir. Türkiye Sol u ' n u n bir diğer «eski tüfeğ i » i se, sol­ d a k i böl ü n melerle i l g i l i olarak şunları söyl üyor : (Sol deyince konuyu daha dar tutal ı m . Ç ü n kü CHP de sol , BP de sol . Marksizmi eylem kı lavuzu bi­ len sosya l i z m i n 55 yıllık bir geçmişi var. Ve uzun yıl­ l a r bu ha reket içinde birl i k kura l . ( . . . ) 1 925'den son­ ra Türk iye'de sosya l i st hareket i l legal iteye, yer altı­ na itild i . Sosya l istler ta b i i ki gün ışığına çıkma ça­ bası içindedirler her zaman. Bize geçmişte, i l legal eylem meraklısı g i b i lôflar ed i l m işti r. Bu yanlıştır. ( . . . ) 1 960'daki sola açılışı izleyen dönemlerde 66 yı­ l ı na kadar yani işçi partisinin hızlı gelişmesinin arka­ sı nda yata n şey Tü rkiyedeki hemen hemen tüm sos­ ya l istleri n , parti yönetici leri n i n görüşlerine tamamiy­ le katılsınlar kat ı l ması n l a r, bu partiyi desteklemiş olmaları d ı r. Ondan sonra bölünmeler başlıyor. ( . . . ) Burada kilit noktada bulunan sosya l istleri n işledi kle­ ri önemli hata la ra işaret etmek lôzı m .) (25) ( Defa larca belirtti k g ü n ü müzde t ü m kapita l ist d ü nyada ve Türkiye'de demokratik m ücadelenin te­ mel gücü, itici gücü, öncü. yön lend irici gücü işçi sı­ nıfıdır. İşçi sınıfı bu tarihsel işlevini ya l nızca send i­ kal örgütleriyle ve send ikal m ücadelesiyle yerine geti remez . Pol itik ö rg ütüyle, bil i msel sosyal izme da­ yanan partisiyle ve bu düzeyde vereceği demokratik (25)

Emekçi Dergisi, Şubat 1976, Mihri Belli 45


mücadelesiyle ancak yeri ne getirebilir. Diğer demok­ ratik ö rgüt ve güçlerin tutarl ı , güçlü bir etk i n l i k ka­ zanabi l mesi, dağınıklıktan olabi ldiğince kurtu labilme­ si için de bu şartt ı r . . . . Ve parti u nutmama l ı d ı r k i . en önemli, temel eylem ö rgütlen med i r; ö rgütü gen işletmek ve etk i n b i r işlerliğe kavuştu rmaktır. Yürütülen kampanyalar­ da yerel parti ö rg ütleri, henüz çok yen i o l malarına rağ men, başa rılı sı nav vermişler, eylem örg ütleme yeteneklerine ş i md iden sah ip oldukları n ı göstermiş­ lerd i r. ) (26) * **

« İ syan için bütün halk fazla gelir. Soğukkanlılıkla ve şiddetle hcıreket eden, isyan taktiğini öğrenmiş küçük bir kıta kôfi gelir bu iş için» - Troçki

-

Halen, (Türk iye Emekçi Partisi) n i n Genel Baş­ kanı bulunan M ihri Bel l i , partisinin yayın organı olan ( E mekç i ) Derg isi 'ndeki röporta jda, geçmişin b i r a na ­ l i z i n i yapa rak, solda ki böl ü n meler hakkı nda daha sonra şöyle diyor: ( . . İddiacı, ihtiraslı bir ki mse, bir sosya l ist hare­ ket içinde u mduğu yeri bulamaz, bir örgüt olsun ol­ ması n, ve başlar yönetici d u rumda olan k i mselerle k işisel geçimsizlik. Bir s ü re son ra bu kişisel geçim­ sizlik ayrı l maya varır, ve ayrı l madan son ra ayrı l ma ­ y a ideolo j i k bir kılıf g iyd i ri l i r . ) (261

46

Yürüyüş Dergisi, Sayı

:

48

-

Behice Boran


Mesele ' n i n be l k i de en rea l ist, en doğ ru teşhisini M i h ri Be l l i yapıyor. Her ne kadar, sosya list geçinen Lüçok k i mseden daha sağ l a m bilg iye sah i p bulunan M . Ali Ayba r'la Mihri Bel l i ' n i n tesb itleri farklı görü­ nüyorsa da; M . Ali Aybar, işi daha temel inden kavra­ mış ve ayrı l ı k ları n « kökten gelen » sebeplere daya n ­ d ı ğ ı n ı bel i rtmiş. sol cephedeki böl ü n meleri môzur göstermek i sterken başka b i r «gaf» yapmıştı r. M ih ri Bel l i ' n i n söyled ikleri ise, Türkiye Sol u ' n u n mensup­ ları nda mevcut buluna n ruh h a l i n i göstermesi bakı­ m ı ndan d i kkat çekicid i r. M . Ali Ayba r'ın uzun za man beraber olduğu, ay­ n ı çatı altında kol - kola yürüdüğü bir diğer parti l ide­ ri d e Beh ice Bora n'dır. Beh ice Bora n , soldaki böl ü n ­ meleri n iza h ı n ı yapa rken şöyle d iyor: (Soldaki

böl ü n meler, işçi sı nıfı na ya nsımamış-

tır.) Türkiye sol u ' n u n bu mô l G m siması. şu anda (Tü rkiye İşçi Partis i ) nin Genel Başka n l ı ğ ı nı yap­ maktadır. Behice Boran, soldaki böl ü n meleri öyle b i r sebebe dayandı rmakta d ı r k i ; bu sebep b i l e «hava ­ da» d ı r. Z i ra Türk iyede, Sosya l istlerin ve her renkten solcuların tesis ed i l mesi n e ça l ı ştıkları şu işçi «Sınıfı>> mevcu t değ i l d i r. O rtada böyle bir sınıf bulunmadığı halde, (solda k i bölü n meler işçi sınıfına ya nsımamış­ tır) demek, soldaki böl ü n meleri izah etmekten uzak­ t ı r ve belki sadece kend i leri n i tatm i nden öteye g it­ memeketd i r. Beh ice Boran devam ed iyor : (Solda k i böl ü n melerin kökünde s ı n ı f ayırı m l a rı ve işçi s ı n ı f ı n ı n dışı ndaki sınıf ve taba kalardan sol, sosya l ist harekete olan sızma l a r vard ı r. Özel likle Türkiye'de, solda ki böl ü n melerden söz ettiğ i m iz za47


man neyi kasdettiğ i mizi açıklama mız gerekiyor ( . . . . ) İşçi s ı n ıfı hareketinde daima d iğer sınıflardan ideolo­ j i k sızmalar söz kon usud u r ve bu sızmaların önlen­ mesi için büyük m ücadeleler veril ir. İ şçi sınıfı n ı n sosya l ist hareketinde ayd ı n l a rı n öne m l i rol leri vard ı r. Ve bu aydınlar d a genel l i kle kü­ çük burj uva kökenlid i r. Ama bu ayd ı n lar sosya l i st oldukları ölçüde, bil i msel sosya lizmi bildi kleri ve ey­ lem lerinde uygulad ıkları ölçüde yararlıdırlar. Ama bu ayd ı n la r, kend i sınıf kökenlerinin etk isinden de ta­ mamen a rınmış duru mda olamıyor.) (27) Bugün, Türkiye İşçi Parti si'nin resmi b i r yayın organı yoktur. Ama, Behice Bora n ' ı n partisi her ne kadar hukuki ba k ı mdan filanca gazete veya derg i ­ nin sahibi değilse b i le, ideoloj ik ba k ı mdan TİP'le ya­ k ı n alakası bulunan bir derg i vard ı r. (Yü rüyüş) i s i m ­ l i bu derg i n i n sah ibi, T İ P Genel Sekreteridir. Genel Başkan Bayan Bora n da mezkur yayı n organ ında sık sık yazı la r yazma ktad ı r. Solda k i böl ü n mel ere dair, yukarıdaki fikirleri öne s ü ren TİP Genel Başkanı, kısaca, (solda böl ü n me vard ı r, ancak işçiler a rası nda değ il) demekted ir. Bu mevzuda - TİP'i de yakından i l g i lend i ren ifadelerle - TSİ P'nin yayın orga nı olan (Kitle) derg i ­ si şöyle demekted i r: (Türkiye'de işçi sınıfı sosyal izminin ideolo j i k a rı n ma - güçlenme soru nu i l e b i r l i k sorunu çok ya­ kından i l i ntilidir. Bugün işçi s ı nıfı sosya l izminin, ona düşman gerici Maoizm ve tam anlamıyla işçi sın ıfı dışı nda bir i lerici reformist çizgi olan Aybarizm dı(271

48

Milliyet Gazetesi,

28. 1. 1976

-

Behice Boran


şındaki çeşitli devri mci ve sosya l ist çizg i lerle ara­ sındaki ( ideoloji - p rensip - metod - tah l i l - enter­ nasyonal izm - örgüt - strate j i ve ta ktik) ayrı l ı k la rı ayrı ntı larına dek krista l leşmiş ve Ayba rizm i l e «SOi » karşı devri mci Maoizm arası nda kalan geniş bir yel­ pazedeki böl ü n meler, a raları ndak i çeşitl i ve k i m i nok­ tada derin ideoloj i k - pratik ayrı l ı klara rağ men, he­ nüz b i l i msel s istemler olarak kristal leşmiş, kamplaş­ mış, sı nıfsal ve zümresel (sosyal) tabanlarına otu r­ muş değ i ld i r. ( . . . ) Genell ikle TSİ P ve T İ P üyeleri çiz­ g i s i n i aynı kaba koymak, aradaki b i l i msel ve ideolo­ j i k -pratik farkları gereğ ince görememek ve ayrıca bi rl ik soru n u n u i l keleri n i proleterya sınıf taba nına göre değ i l , iyiniyete ve temenn iye bağ lamak eğ i l i m ­ leri n i n yayg ı n l ı ğ ı TS İ P v e TİP kad roları dışında göze çarpıyor. Oysa , biz işçi sınıfı karşısı nda kabu l etme­ diği m iz, üstel i k proleterya pol itik hareketine ve b i r­ l iğine kadrola r sevkedeceğine inandığı mız TİP ve çevresi ile önce ve önemle ayrı l ı klarımızın altı n ı n çi­ z i l mesi gereğ i n i devrimci ve b i l i msel b i r i l ke olarak görüyoruz.) (28)

REVİZYONİZM SAHTEK A RLIK, PEKİ, YA KOMÜNİZM?

Daha ziyade, Türk iye Birl i k Partis i ' n i destel<le­ yen Türk iye Sol u'nun « Maocu» ları, kendilerine boy hedefi olara k TİP'i seçmişti r. Kend ileri dışındaki «devri mcilere» CHP' n i n nas ı l « kazanılacağ ı » nı an­ latan ve mücadeleyi kaza n maları n ı n ancak bu tak( 28 )

F. 4

Kitle Dergisi,

-

16.2. 1976

49


tikle mümkün olabileceğ i n i tavsiye eden mezku r ya­ yın organları, Tİ P'le i l g i l i olarak da bir d izi suçlama­ da bulunmaktadı r : (28 Oca k günkü M i l l iyet gazetesi nde TİP Genel Başkan ı Behice Boran'la yapılan bir röportaj yayı n­ land ı . Beh ice Bora n , gazetenin soru larına verd i ğ i ce­ caplarda, «Maocu» diye adlandırdığı devrimci ıere sald ı rd ı . Ama bizim üzerinde d u racağ ı mız nokta bu değ i l d i r. TİP revizyon istleri n i n , «Yü rüyüş» derg i s i n i n 30 Eylü l 1 975 ta rih l i sayısında «Sermayenin D U R U M va­ ziyeti » başlıklı bir yazı yayı nla nmıştı . Bu yazıda re­ v izyonistler, a rkadaşı m ız Doğa n Yurdakul'la röporta j yapan M i l l iyet gazetesine sa ldırıyorlard ı . « Du ru m » un, M i l l iyet' i n Yayın Müdürü Abd i İ pekçi'nin g ü n l ü k makaleleri n i n başlı ğ ı olduğunu kaydedel i m . T İ P re­ vizyonistleri şöyle diyorlard ı : « M i l l iyet' i n 22 Eyl ü l 'deki konuğu da Doğa n Yur­ daku l . Ayd ı n l ı k Yazı İ şleri Müdürü . . . İ nsan şaşıyor. neye varmak istiyor DURU M'cusu sermayenin . . . Ama, tüm bunların ard ı ndan sermayenin i nce tak­ tikleri sı rıtıyor. TİP'i yı pratma k, işçi sınıfı hareketini partisiz bırakmaya katk ıda bulunmak.» Doğan Yurdaku l'la röporta j yaptığ ı zaman Mi l­ l iyet'i «sermayen i n sesi » ilön eden T İ P revizyonistle­ rine soruyoruz: Ya şimdi ned i r M i l l iyet? Proleterya­ n ı n sesi mi? Revizyonizm sahtekö rlık de mektir. Revizyonist­ ler, bası n ı n kendi demeçlerine her g ü n yer vermesi karşısında ses çıka rma makta, devrimci bir ses gaze­ telerde yer a l ı nca ise kıya meti kopa rma ktad ı rlar. 50


Çünkü onlar, bir burj uva akımı old ukları için, başın­ da yer a l mayı kend i lerine özgü b i r hak olara k gör­ mekte, devri mciler bu haktan yararla nd ı klarında ise a labildiğine yayga ra kopararak sağa sola sald ı r­ maktadırlar. Bütün bunlar, onların sosyal - faşist çehresini gözler önüne sermekted ir.) (29) (Çağdaş Meta l - İş Send ikası, kom ü nistl eri n « iş­ çi bayra m ı » olarak ilôn ettikleri 1 Mayıs günü dola­ yısıyla bir toplantı tertiplemiş lerd i r. Foru mda Sad u n Are n v e Osman Nuri Koçtürk yaptıkları konuşma lar­ da; sol kuru l uşların b i rleşerek « Devri mci Cephe» meyda na getirmelerini istemişlerd i r. Her iki konuşma­ cı da Yü ksek Okul ve Ü n iversitelerde Marksist mi­ l ita nları n olay çı karma ları na fırsat verilmemesi için a l ı nacak tedbi rleri. Ü n iversitelerin sermaye kuruluşu hal ine getiri leceğ i şeklinde yoru mlamı şlard ı r . Yine 1 Mayıs'ta Tü rkiye Sosya l ist İ şçi Pa rtisi tarafından yapılan toplantıda ise topla ntıya katılan­ lar, Vietna m 'da ölen komünistler için saygı duruşun­ da bulun muşlar ve bu s ı rada Komünist Kuzey Viet­ nam bayrağını selômla mışlard ı r. Bayra ğ ı n selô mlan­ dığı s ı rada da, «Ho - Ho - Ho - Şi M inh /Vietnam'a bin selôm» diye bağı rmışlard ı r. Bu part i n i n h a n g i gayeler için çalıştığı ş i mdiye kadar gösterd i ğ i faal iyetleriyle defa lard ı r belgelen­ miştir. Savcı larımızın d i kkatine sunulur) (30) * * *

« Revizyonist hareketin niceliği ve ni­ te Eği konusunda kuşkular doğurma(29)

(30)

Halkın Sesi, Sayı : 43 Yeniden Milli Mücadele Dergisi, Sayı

:

275

51


mak konusunda TİP revizyonistleri ne yapıyorlar? Onlar, bürolarından dı­ şcm çıkmayarak gerçek durumlarını h'l!kın gözür:den gizleyebiiecek!erini sanmaktacırlar) (31 ) TSİ P yayı n orga n ı n ı n TİP hakkında daha sonra­ ki sayı ları nda i leri süreceğ i suçlamalara h azı rlık ma­ h iyetindeki tesbitler, iki parti a rasında ( ideoloj ik, b i ­ l i msel ve p ratik) farkları n bul u nduğ u n u söylemekte­ d i r. İ l eride, karşı l ı k l ı suçlamalara etraflıca temas edeceğ i m i z için, sadece (soldaki böl ü nmelere) d a ­ i r Türk iye So l u ' n u n d üşüncelerini a l maya d evam ede­ l i m. Bir müddet ö nce Beh ice Bora n ' ı n sözleri üze­ rine bel i rttiğim iz bir noktayı, (Tü rkiye Sosya l ist İşçi Partisi) Genel Başka nı Ahmet Kaçmaz aşağı yuka­ rı tekra rl ıyor. Ya n i , Türkiye'de henüz işçi sınıfı mev­ cut ci eğ i ! d i r sözünü, Bay Kaçmaz, (Türkiye'deki sos­ yal ist hareket gene bir sosya l ist harekettir) diyerek doğ ru lamış oluyor: -

(Günümüzde sosyal iz m öylesi ne güç kazanmış ve b i r d ü nya s iste m i hal ine gelmiş ki, bu önemli ba­ şarı l a rdan ötürü ortaya çıkan s iyasi sol hare ketlerin çoğ u kend i leri n i sosya l ist olara k nitel iyorlar. Böyle olu nca da, çeşitl i «sosya l ist» hareketler boy göste­ riyor d ü nyada. Ama bunların içinde, d ü nyada olsu n, tek ü l kelerde olsu n şüphesiz bir tanesi gerçekten iş­ çi sı nıfı n ı n siyasi hareketini temsil eder. Çünkü sos­ yal ist hareket kendine işçi sınıfının b i l i m i n i kı lavuz edinir. İşçi sınıfı n ı n b i l i m i ise tektir, evrenseldir. Do­ layısıyle onun i l keleri doğrultusundaki bir hareketi n C31l

52

Halkın Sesi Dergisi,

24 .2.1976


tek olması gerekir. Sosya l izmin işçi sı nıfı dışındaki diğer s ı n ıflar tarafı ndan çarptı rı l maları, kendi sınıf çı karları doğ rultusunda kulla n ı l maları, bir sosya list hareket içinde, böl ü n melere ve sapmala ra yol açı­ yor) (32) Burada sözü geçen « İşçi s ı n ıfının b i l i mi » , Mark­ s izm'den başkası değ i l d i r. Bay Kaçmaz'a göre, işçi «sı nıfı n ı n doğrultusundaki hareket tek ve evre nsel­ d i r. Çünkü, işçi sınıfının b i l i m i tek ve evrenseldir» . . Ve b u hareketi, Kaçmaz'a göre, ( işçi sı nıfı n ı n dışı nda­ k i sınıflar çarpıt ıyor) ! Bu hareketi kendi menfa ­ atleri için k u l l a n ma k isteyen «sınıf» lor ( ! ) . sosya l ist­ leri bölüyormuş.

EVECİT, N ELER DÜŞÜ NÜYOR? Demek ki, TS İ P Genel Başka n ı , Türkiye Sol u'­ n u n böl ü n mes i n i « menfaatlerin çatışması na» bağ l ı ­ yor. Şimdiye kadar görüşlerine başvurduğumuz siya ­ si parti l iderleri n i n düşüncesine hem benzeyen , hem de benzemeyen fi kirler taşıdığı ra hatlı kla söyleyebi­ lecek Bay Ecevit ise, Türkiye'deki «sın!f mes'eleshı hakkı nda şun ları söyle mektedir: ( . . Bozuk d üzen deva m ederse. kuşkusuz, Türk topl umunda da sınıf duvarları daha deri n lere i necek ve yü kselecekt i r. Ama henüz Türk iye'de sınıf yapı sı, barışçı yoldan ve demok rati k re j i m içinde devrimcili­ ğ i güçleştirecek kadar katılaşmış değild ir) (33) 132) (33)

Milliyet Gazetesi, 3 1 . 1 . 1976 - Ahmet Kaçmaz Atatürk ve Devrimcilik, Sayfa : 104 - Bülent Ecevit 53


Ya n i , Bay Ecevit, bu noktada öte ki sosya list l ider­ ler g ibi «haydi peşinde» değ ildir. Türkiye'de işçi sınıfı­ nı n varl ığ ı n ı 'kobul edip yola çıka n larla arasındaki fark da işte buradad ı r. Ve bize göre, Türkiye Solu'nda nev'i şahsına münhasır bir yeri bu l u na n CHP' n i n , öteki lerden «ayrı l masını» gerektiren şart da bu tes­ bitden doğ ma ktad ı r. Bay Ecevit d iyor ki; Türkiye'de henüz işçi s ı n ıfı teşekkül etmemiştir. O halde. Tür­ kiye Sol u'nun yahut da CHP'nin ta kı nacağ ı sol ta­ vır, buna göre tôyin ve tesbit ed il mel idir. Bay Ecevit'in kasdettiğ i bu «sol tavır» nasıl izah ed ileb i l i r? Ecevit' i n ve CHP' n i n diğer sosya l i st par­ ti lerden ayrı ldığı nokta l a r nelerd i r? 12 Mart suçlu­ larından üç idam mahkumunun affed i l mesiyle i l g i l i olara k yurtdışır.dan destekli v e Ce!ôl Ka rg ı l ı ' n ı n im­ zaya açtı ğ ı «af kampanyası» na evet d iyen . . onları, (acı çeken yu rtseverler) diye tavsi f eden . . (yurtse­ verleri n acisını biz de duyuyoruz . Aramızda ideolo­ jik ayrı l ı kl a r olsa bi le, bütün ilerici, yu rtseverlerle bi rleşmek zamanı gelmiş daya nmıştı r) d iyen Bay Ece­ vit, gene pek iyi b i i i n o n ş u söz ! e r i n de a !tına i nıza koymuş b i r siyasid i r : (Castro' n u n önünde k i l itli kapılar vard ı . Che Gueva ra ' n ı n önü nde k i l i tli ka pılar vard ı . Ho Şi M i n h ' i n önünde kilitli kapı l a r vard ı . Mao Ce Tu ng'un önün­ d e kilitli kapı lar vard ı . Ana htarı devri mci lerin el i nde o l mayan o kapı l a rı açab i l mek için yüklenmek gerekir­ d i . Kapı ları kı rmak gerek ird i . Bizde ise. kapı l a r k i l itli değ ild i r. Tokma ğ ı n ı çe­ viri nce açılabi l i r. ) Bütü n b u n l a r ı n peş i nden, Sosya l ist Enternasyo­ nal'e g i rme sevdasıyla ya n ı p tutuşan siyasi teşek k ü l , g e n e CHP'd i r. 54


İ şte. Tü rkiye Solu 'ndaki CHP'nin yerini ve CHP' nin «ötekiler» den ayrı l ması nın sebeplerini bu tesb itlerle açıklamak mümkündür. Bu parti nin, d iğer partiler hakkında neler d üşündüğ ünü. diğerleri nin de C H P için neler söyled iğini, daha ileri­ de örnekleriyle göreceğiz.

« UM U DU MUZ ECEVİT»

CHP'nin, kendi dışındaki sol kl iklerle nerede ay­ rı lıp, nerelerde birleştiği iyice tesbit ed i l melid ir. İ şte biz de bunu ya pmaya ça lışıyor ve Bay Ecevit' in şu konuşmasına kulak veriyoruz: ( Ben Türkiye'de kend imizden daha akıllı bir sol tanı mıyorum. Bize akıl vermeye çal ışan. bizi küçük gören. yozlaşmış göstermeğe kalkışan dışı mızdaki solun 1 2 Marttan sonra nası l darmadağ ı n olduğunu, a ma CHP'nin o rej i me nasıl « ben ortanın solunda­ yım» diye girip, «demokratik soldayım» d iye d iye çıktı ğını gördük. Dışı mızda ki sol bizi arkasından s ü ­ rükleyemeyece ktir. B i z i m dışı mızdaki h i ç b i r kuruluş CHP'ye strate j i ve taktik empoze edemez . . . . Bizimle beraber ça lışmak isteyen. bizim inançlarımızı içtenlikle beni mser. safları mıza katılır, bizimle beraber çalışır. Bu k i mseleri n geçmişini de karıştırma gereğini duymuyoruz . Bizi yeterince devrimci bu l mayanlar var. Fa­ kat bizi m deyişi mizle devrimci l i k aklın kaç karış ha­ vada old uğuna göre ölçül mez. Devrimci l i k ayağ ı n ye­ re ne kadar sağ lam bastığına göre ölçü l ü r. Ayağını 55


bastığı yerde tutuna maya n . kaya n , kafasını taşa çar­ pan insanları n kafa larında ne kadar devri mci fiki rler olursa olsun, bir prati k değer taşı maz. Topl u m gerçeklerinden kopup g iden düşünce­ lerle devrim ya pılmaz. Devri m ancak toplum ger.:;ek­ l erine. bel l i bir toplumun gerçeklerine dayanan d ü ­ şü ncelerle yapı l ı r. Halkta n kopup g iden devrimci ler­ le ancak devri mci l i k oyna n ı r. Biz devri mci l i k oyna mı­ yoruz. Biz devrim yapıyoruz . . . . Ki mse kusuru muza bakmas ı n . biz bu müca­ deleyi kendi başı mıza yü rüteceğiz . Onlardan bir tek yard ı m isteyeceğ im; Gölge et­ mes i n ler. bizl ere ayak bağ ı olmasın lar) (34) Bay Ecevit' i n «devri mci l i k oynaya n » lora h itaben söylediği bu sözler. en başta TS İ P Genel Başka n ı tarafı ndan cevapland ı rıldı v e o g ü n lerde yazı l • b i r açıklama yapan Ah met Kaçmaz. (Ecevit' i n konuşma­ sını demokrasi adına esefle karşı l ıyoruz) diyerek. Ecevit'in bir telaş içi nde konuştuğunu .. bu telaşın da CHP taba n ı ndaki hızlı uyan ıştan . « işçi sın ıfı yandaşı unsurların gel i ş i m i nden doğduğunu» bel i rtti . TSİ P ' i n yanı sıra . aynı konuşmayı şiddetle ten kid eden Türk iye Sol u ' n u n bazı kalemleri de ş u şek ilde öfkesini ortaya döküyord u : ( C H P Genel Başkanı Bülent Ecevit' i n « Küçük Kurultay» adını verdi kleri «parti l i leri koşullandırma» toplantısında yaptığı konuşmayı radyodan. televiz­ yondan d i nleyip, izleyip de kafasının tası atamayacak solcu düşünmek zordur. ( 34 !

56

CHP Küçük Kurultay ı , 2 1

Şubıı_'c

1975

- -

Bülent Ecevit


Hele o. Ecevit'in kendisi gibi düşün meyenler için söyledi ğ i , «gölge etmesinler, bize ayak bağı ol­ masınlar>> sözleri de gerçekten itici, s ü rüklendirici, Türk iye'de kimin kime gölge, ayak bağı olduğu da bir ayrı tartışma konusu . . . CHP bindiği dalı kesmek m i istemekted i r?

(35)

(CHP Genel Başkanı'nın, kendileri dışındaki Sol 'a karşı böyle bir konuşma yapmasının sebeplerini doğ ­ ru teşhis etmek gerekmekted ir. Ö nce Sayın Ecevit' in böyle bir konuşmayı han­ g i şartlarda yapma kta olduğunu tesbit etmeliyiz. Geçtiğimiz hafta icers i nde yurdun bi rkaç vilôyetinde T Ö B-DER'in terti pled iği toplantı lar üzerine ka nlı olay­ lar meydana gel miştir. O layları n olduğu pek çok yerde tutuklGnanlar o rası nda T Ö B-DER üyeleri nin ya ­ nı sıra ma h a l li CHP yönetici leri de bulunmaktadır. Yani marksist bir dernek ile CHP'nin işbirl i ğ i y::ıptı ­ ğ ı belgelen mekted i r. Bir başka yerde CHP Genel i k Kolları ile TMGT'nin düzenled i ğ i bir toplantıda ko­ mü nizm propaga ndası yapı ldığı gerekçesiyle Savcı ­ l ı k soruştu rma açma ktadır. Parti bü nyesi içerisi nde CHP d ışındaki marksist teşkilatlarla s ı k ı i l işki leri bulunan gruplar, parti yöne­ tici kademelerine ters d üşen davra n ı şlar içeri sinde d i r. Adeta kend i başlarına buyru ktu rlar. Bunlar, Sa­ yın Ecev it Amerikan yard ı m ı derhal başlatı l ma l ı d ı r derken, yard ı m ı n deva mı aleyh ine beya natlar ver­ mektedir. Güvenlik ma hkemeleri nin komünizm su­ cundan yarg ı la makta oldukları b i r dergiye aynı g ru -

1 35 )

Yeni Ortam Gazetesi

25

Şubat

1975

-

İlhan Soysal 57


ba mensup m i l letveki l leri h i maye kanatlarını germiş­ lerd i r. CHP yöneticileri ile olan uyuşmaz l ı k parti genel merkez bünyesinde olduğu gibi teşki latlarda, ya n i tabanda da söz konusudur. Elazığ 'daki TÖ B-DER yü­ rüyüşüne Genel Sekreter yard ı mcısı Ü stünda ğ ' ı n ta­ l i matına rağ men CHP teşkilatı n ı n katıl ışı b u n u n ör­ neklerinden b i ridir) (36) Aşağıdaki hükü mler ne bizimd i r ve ne de sol u n karşısındaki yayı n orga nlarından birinin yazarınındır. B i r yandan CHP'nin ve Ecevit' i n «çelişki leri» n i ha­ t ı rlarken. öte yandan da sol'un perişa n l ı ğ ı n ı seyrede­ bil i rsi n iz : ( 1 2 Mart öncesinde bel ki değ i l a m a , sonrası nda sosya l istler Ecevit'e ya lnız «gölge etmemişlerd i r » . b i rden karşı larında b u gerçeği reddediveren b i r lider gö rmek a ğ ı rl a rı n a g idiyor besbel l i : dağa taşa « u m u ­ d u muz Ecevit» d iye yaza n l a r sosya l istler değ i l m iy­ di, el birl i ğ iyle onu kazandı rma k için konuşanlar sos­ ya l istler değ i l miyd i . akıl a l maz b i r ya n ı lg ıyla şeriat­ çılarla işb i rl i ğ i n e kal kıştı ğ ı nda kend ileri de yan ı l mak pahasına onu destekleyenler sosyal istler değ i l m iy­ di? Bütün bu ya ptı kları na Ecevit'e gölge etmek, aya lç bağ ı olmak denileb i l i r mi? Sa n mıyoru m . Ecevit'in bütü n bunları bir kalemde u nutuvermesi. düşmanla­ rı n ı n t1ak kı nda yaydığı « nankörd ü r» sözünü geçerli k ı l maya ya rayabil i r ha! . . . . Aslı nda Ecevit' i n demokratik sol konusunda­ k i eleştirilerden a l ı ndığı anlaşıl ıyor. savun ma sade­ d i nde bulabildiği söz de «gerçekçi » ol mak sözüdür. (36)

58

Yeniden Milli Mücadele, Sayı

:

266


Allah da kend isi de b i l i r gerçekç i l i ğ i ne kadar sevd i ­ ğ i m i y a , hele cevap vers i n MSP ile koa lisyon m u ger­ çekçil ikti, mektu pla öğret i m mi gerçekçi l i kti, bol ke­ seden yüksek öğretimsiz l ise mezunu kal mayacak vaadi mi gerçekçi l i kti v.s. v.s.? Kuramsal ya n ı n a hiç doku n mayaca ğ ı m söyle­ d i kleri n i n , ayrı bir kon udur. Sosya l ist derg i l erin a n laşılmayan, abuk sabuk şeylerle dolu olduğunu söylemiş, doğ rudur; haklı d ı r da, iyi a ma «Öz g ü r İ nsan» da kend i yazd ı kları n­ d a p e k a n l a ş ı l ı r h a t ta i ş e ya ra r olduğunu söyleyebil i r rn i 'y d i ? ) \37) ­

.

D EV L ET NEDİR, NE

DEGlLDiR?

« Faşistlarin ve gerici burjuvaların oluşturduğu M C hükünıeti içindeki çatlakların artması üzerine, CHP yö­ neticileri ve karınca ezmez lideri Ecevit, tescilli anti-komünist kesildi­ lenı (38)

Gerçe kten de Ecevit' i n yaz ı p söyled i kleri çev­ resi ndekiler taraf ı nda n a n laşıl mıyor olmalı k i ; kendi bünyelerinde ta rtışıp duruyorlar: -

( Son olay l a r üze rine CHP içerisinde çatışma şid­ detlenmiş ve son olara k yapılan CHP Orta k GrubunUlus, 2 6 Şubat 1975 Attila İlhan Kurtuluşu 23.2.1976

(3/l

Yeni

(38)

Halkın

-

-

59


da genel merkez sert tenkitlere uğra mıştır. 28 Şu­ bat günü yapı lan toplantıda konuşan Ba l ı kesir m i l ­ letvekili Necati Cebe, Ayd ı n l ı k De rg isine verd i ğ i de­ mec i n geçen topla ntıda Tura n Gü neş tarafı nda n ten­ kid ed i l mesi üzerine, G ü neş' i n konuşmas ı n ı ceva p­ landırm ıştı r. Cebe, Turan Gü neş'in özgü rl ü k a n layı­ şını fark l ı bulduğunu söylemişt i r. İzmir M i l letvekili Sü leyman Gene ise. gecen top­ lantıda kon uşan Turan Gü neş' i n «Şili Ö rneğ i » n i tenkid etmişt i r. Gene. Ecevit'in toplantı d üzen ledi ğ i için TÖ B-DER'i suçlaması n ı da k ı namış. «TÖ B-DER toplantılarına ben de g itti m . Bu örgüt yasal hakkı n ı kulla n mış. faşist zorbalıklarla karşı laşmıştı r. CH P, TÖ B-DER'i suçlayacağına, tüm gücüyle onu rles­ teklemelidir>> demiştir. Orha n Birg i t ise Genel Merkezi n i l gisizl i ğ i nden ya kınara k toplantıyı terk etmiştir) (39) Cin komün izminin Türk iye'dek i yardakçısı ve uşağı ola n kızıl Ayd ı n l ı k dergisine demeç vere n CHP' l i parlamenterle Tura n Güneş. «özg ü rl ü k anla­ yışı» nı tartışadu rsun; bazı yaza rla r CHP hakkı nda kes i n bir h ü k ü m vermen i n şart olduğunu söylemek­ ted ir. Acaba , bu h ü k ü m ne olma l ı d ı r? ( .. Ö nce CHP'nin siyasi kişiliğini i ncelemek ge­ rek. Evvelô CHP artık Atatürk partisi ve daha sonra İ nö n ü ' n ü n kend isine özgü üslubuyla yönettiğ i CHP değ i ldir. Böyl e olmad ı ğ ı n ı şimdiki yöneticiler adını yeni CHP olarak ta n ı m lamakla kabul etmişlerd i r. Or­ ta n ı n Solu sloganıyla başlayan sola gidişin s ı n ı rı sosyal demokratlı kta n da i lerided i r. Bunu Le Monde (39)

60

Yeniden Milli Mücadele, Sayı

:

266


gazetes i ne verd iği de meçte sayın genel başkan açık açık söyl üyor. Her n e kada r marksist olmadıklarını i clcl ia ed iyorsa da Sayın Ecevit' in, bizzat kend i yazı ve sözleriyle sosya l izmi ben i msemiş olduğ u , g izleneme­ yecek kada r meyda ndad ı r. Buna bir de yeni CHP meclis grubu içi nde 80-90 milletveki l i n i n Ecevit'ten de daha solda, hatta aşırı solda olduklarını i lôve edersek, yen i C H P' n i n doktri nler yel pazesindeki ye­ rini sapta mış olu ruz. Yen i CHP aşırı sol değ ilse b i ­ le, mutlaka sosya l istti r, ma rksisttir. Oyleyse, doktri n i n yaratıcısı l<ar l Marx d iyor k i : « Devlet bütün cemiyetin devleti peğ ild i r, d a i ma , ce miyet i n hôkim s ı nıfı tarafı ndan kontrol ed ilen bir sınıfın devletidir. Devlet d i ktatörl ü ktür ve zaten dev­ let deyim inde di ktatörlü kten başka bir môna yoktu r. Proleter devlette, haki m s ı n ıf proleterya oldu ğ u n ­ d a n , devlet proleterya d i ktatörl üğüdür. Antia ristokra­ tik, anti monarşik, antiparl a me nter, antil ibera l , ve a n ­ tikapita l isttir.» Marksizmin i l k tatbikatçısı Len i n ise devlet hak­ k ı ndaki görüşünü şöyle açıkla m ıştı r: « Devlet n ed i r? Ezmektir. Devlet usulen bir sınıfın, d iğer sınıf a ley­ h inde silôh kuvvetini kulla nmasıd ı r. Bu sıfatl a r mu­ ayyen b i r devlet için değ i l , her şekilde devlet için­ d i r. » ) (40) Bu h ü k m ü n peş i nden, CHP Genel Başka nı Bü­ lent Ecevit' i n ş u . «dil lere desta n » beya n ı n ı h atırla­ ma kta fayda va r sanırız:

C40l

Meydan Dergisi, 16 Nisan

1974

-

Mithat Perin 61


( - Berl i n Bülent Ecevit Batı Berl i n'de bir eternit fabrika­ sını gezd i kten sonra Türk İşçi Dernekleri ' nde şu ko­ nuşmayı ya pt ı : «Türkiye'de i ken h e r adımı n ızı attı ğ ı n ı z yerde binbir problemi niz vard ı . Bunlar halen çözü lmüş de­ ğ i l d i r. Çözü mlenmesi de bug ünkü devirde m ü m k ü n değ ild ir. B u d üzenle memleketi birçok partilerin ida­ re etmesine rağ men halkın refahı sağlanamamıştır. Böyle g itti ğ i ta kdirde ben i m de bunları hal ledeceğ i ­ mi san mayı n . Gelecekte bu problemleri ha l k ı n içinden çıkıp, halka dönen kişiler olara k s iz hal ledeceksiniz. Zira o zamana kadar Türkiye'de d üzen değ işecekti r ve değişmeğe mecburdur.» B u a rada bir öğrenc i n i n : « C H P solcu bir parti midir? » şeklindeki sorusu­ nu ceva plandıra n Ecevit şöyle konuşmuştur: «CHP, C H P'dir. Ama s iz bana (sosya l ist) d iye h itap ederseniz teşekkür ederi m » ) (41 )

CHP'NİN BAGRINDA BİR KIZIL YILAN 1 974 y ı l ı n ı n Nisan ayı içinde, CHP'nin bü nyesin­ de meydana gelen kaynaşmaların b i r neticesi olarak, Erzuru m m i l letvekili Gıyasetti n Karaca parti sinden ayrı l ıyor. . CHP Genel Başkanı Ecevit'e bir iftifa mek­ tubu göndererek şun ları söyl üyordu :

141)

62

Cumhuriyet Gazetesi

-

9 Ocak 1 970


(Tarih inde Atatü rk, kadrosu nda İ nönü bulunan CHP'ne 1 960 y ı l ı nda. çok sevd i ğ i m ha k i m l i k mesl e ­ ğ i nden istifa ederek g i rm işti m . Uzun yıllar a l ışageldiğ i m parti içindeki eşit mua­ mele, demokratik usul ve i l keleri n yeri ne şimdi, bel­ l i ve muayyen kişilerin ve yine bel l i ve m uayyen kim­ seler a leyh i ne. kaybettikleri ikbal ve saadetleri n i tek­ ra r tesi s etmek için her türlü çağ dışı usul lere baş­ vurulduğunu ibretle seyretmekteyi m . «Tıpkı b i r müddet önce yıllar evvel ö l e n i nsa n­ ların i mza la rı n ı atara k ta nzim ett irdi kleri sahte tuta ­ nakla rda olduğu g i b i » yen i şa nta j usul lerine baş vu­ rul maktad ır. Haniya seçim bildirgemizde ne ezen ler ne ezi len­ ler den iyordu. Maalesef meydan larda reddettiğ imiz bu prensip şimdi bütün şiddetiyle parti içinde sanki a nt icilm işcesi ne deva mlı bir şekilde sinsice yürütül­ mekted i r. Parti n i n genel başka n ı olara k bu davra n ışlarda n ya haberiniz yoktur veya bilerek seyirci kalmaktası ­ nız. Her iki hôlin de môze ret kabul etmeyeceği aşi­ kôrd ı r. Bütün bunlara rağmen sa n k i môruz kaldığı­ mız bu gayri insani ve ha ksız mua meleler yetmiyor­ muş gibi mecliste af kanununun müzakeres i sıra ­ s ı n d a ihtilôlci anarşist v e komü nistleri n affı i l e i l g i l i T C K 1 4 1 , 1 42. 1 46 v e 1 49. maddelerine o y vermed i­ ğ i m için üzerimdeki manevi baskı ve haksız g i rişim­ ler yeni bir sebep ittihaz ed i lerek g ittikçe arttı rı l mak­ ta ve partiden i h raç edi leceğ i mden bahisle dosya h azırland ı ğ ı haberi ma ksatl ı olara k teşki lôta yayıl­ maktadır. 63


Ş i mdi izin verirseniz bu konudaki görüşlerimi ar­ zetmek istiyoru m : TCK 1 4 1 , 1 46 ve 1 49. maddeleri n ­ d e yazılı suçlar silôhlı eylem suçlarıdır. Ceb i r ve şid­ det k u l l a n ı la ra k ika ed i l miş fiillerd i r. Bu suçlard a n m a h k u m olan veya e l ' a n sıkıyönetim mahkemelerin­ ce duruşmaları deva m eden ihtilôlci anarşist komü­ n istler alenen ve hayasızca Türk devletini ve Cum­ h u riyet i n i yıkacakla rını, yerine M aocu, M arks'cı, Sta­ l i n' l i n 'ci, Len i n'ci komün ist b i r düzeni getireceklerini ve bu nda da kararlı ve yem i n l i oldu k larını söylemek­ ted i rler. Bu sebeple: Silôhlı çatışmayı başlattı kları n ı ve k u rdukları ka­ nun dışı örg ütlerle silahlı banka soyg u n l a rı n ı , Orta Doğ u Teknik Ü n iversitesi ' nde Türk Silahlı Kuvvetle­ ri ile altı saat müddetle aralı ksız silahlı çarpışma yaptı kları n ı , örgüte para tem i n i için zeng i n a i lelerin çocuklarını silahla kaçırd ı kları n ı , Türk genera l , su bay ve askerle rini, pol isleri kurşu nladıklarını ve öldürdük­ leri n i , Ü nye ve Kızı ldere'deki silahlı çarpışma ve fa­ ciayı başlatı p yü rüttü kleri n i , ü l kemizdeki yabcncı devlet temsilcilerini kaçırıp öldürdükleri n i , uçak ka­ ç ı rd ı kla rını, Al lah'ı ve Türk devleti n i ta nımadıkları n ı . cesaretle teyit v e tek ra r etmektedi rler. Şimdi soruyoru m : Bu silahlı soygun, Türk S i ­ lôhlı Kuvvetleri i l e yaptıkları s i l ô h l ı çatışma. katliam ve faciaların hangisi fikir suçudur? Eğer bunlar fi­ kir sucu ise, fikir sucu sayı l mayan fiille r hang ileri­ d i r öğ reneb i l i r miyim? ( . . . . . ) . . . Allah düşma nları b i l melidi rler ki, şa h i n lerin göğsü nde bay kuşla ra yer yoktur ve ol mayaca ktır. Bugüne kadar hep hakkı mda ya n l ı ş ve haksız ka rarlar verd i n iz. İşte şimdi de asıl ben kend i ka64


ra rı mı veriyoru m ve d iyorum k i : Her türlü baskı ve zor tedbirleri reddederek bağrında çöreklenmiş ko­ m ü n izm yılan ı n ı taşıyan, ihtilölci komünist ve anar­ şistlerin affı için oy kul lana mıyacağımdan, M i lletçe Egemen l i k bayramını kutladığımız bu anlamlı g ü nde, Erzuru m M i l letve k i l i olara k CH P'den istifa ettiğ i mi üzülerek ıttılaı nıza arz ederi m . )

POST KAVGASI

«Ayaklanma bir komploya, bir parti­ ye değil, ilerlemiş bir sınıfa istinad ettirilmelidir. Bu birinci noktadır. İkin· cisi, ayaklanma bütün halk tarafından desteklenmeli, omuzlanmalıdır. Üçün­ cü olarak, ayaklanma, ihtilôl zirve noktasına ulaştığı zaman patlak ver­ melidir. İşte bu üç şartla Marksizm Blankizm'den ayrılabilir» - Lenin (Gene mil letvekili kend isinden b i r hay l i yaş l ı , pol itikacı l ı k tecrübesi d e kend isinden çok o l a n bana d i kleşti ve «Ben i m için bundan sonra siz boy hede­ fisiniz . . » ded i . Tartışma, geride kalan hafta n ı n son günü, CHP Parti Mec l isinde cereyan ediyordu. Ken­ disini, bir süred i r arayıp bula maya n CHP Parti Mecl i ­ s i nde, yurdun çeşitli yerlerinde başgösteren h uzur­ suzl u k ya nkısını bul muştu. Bakana d i klenen gene m i l letvekili, CHP Kars üyesi Doğan Araslı, m uhata­ bı ise U laştırma Bakanı Ferda Güley'd i . Parti Meclisi, g ü nler boyu, tüzü k değişik l i ğ i üzerinde ça l ışıyordu. .

F. 5

65


«Yeni CHP» yi tüzüğ ü i le de kuracak ça l ışmalard ı bunlar. Parla mentoda, m i l letvekilleri arasında gel işen huzu rsuzlu klar, buraya da bu vesi l e ile intikal etti . Aşı rı solcu İzmir M i l letveki l i Süleyma n Gene i l e a r­ kadaşları, h ü k ü metin tutu m ve davra n ışlarını bir türlü içlerine sindirememeden yakınd ı l a r. Parti örg ütü de, ayrı bir ş i köyet konusuydu. Yumuşak huylu Ge­ n el Sekreter Orhan Eyüboğ l u , bekleneni vermemiş­ ti. Şi köyetler ondan ve yardı mcı ları ndandı. Kırı koğ l u ve ekibinin ş i köyetleri ise, başka acı­ dan a ğ ı rl ı k taşıyordu. CHP'nin bir za manlar Genel Sekreterl i ğ i n i yapmış bir Şeref Bakşık va rd ı . Bak­ şık, m i l letve k i l i seçilemeyi nce uzun zaman işsiz ka l­ mış. sonra da parti yönetimine höki m olanlar, onun partiden uzaklaşması nı sağ lamak için, İş Bankası Yönetim Kuru l u üyel i ğ i n i kendisine münasip görmüş­ lerd i . K ı rı koğ l u Parti Mec l is i'nde bu olayı d i l e getir­ d i ve : « Neden böyle oldu? Cevap verile . . . » ded i . Pa rtinin MSP'nin d ü men suyuna sokulduğunu söyleyenlerin ş i köyetleriyse, daha da a ğ ı r basıyor­ du. Ecevit'i hedef a l mayan üyeler, kuşatma ta� rru­ zuna geçmiş, Kırıkoğ lu'nun şahsında, Ecevit'i suçla­ mayı yeğ lemişlerd i . Tüzü k değ iş i k l i ğ i n i n özet olarak gerekçesi ise> «tüzük yamalı bohça old u . Buna bir çeki düzen ver­ mek gerekiyor» sözlerinde toplanıyordu. Birkaç g ü n süren görüşmelerden sonra, Ece­ vit. taşların kend isine atı l d ı ğ ı n ı görd ü ve eleştirileri, çaresiz karşılamak l üzumunu h issederek şöyle ko­ nuştu : 66


«Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu muz çok başarılı iki seçim ve a ra seçimleri geçirmişler­ d i r. Uyarıcı e leşti rileriniz için teşekkür ediyorum ama, bu ça lışmaları da gözden uzak tutmamanızı d i l iyoru m. Yeni tüzü k hazı rlığından a macımız, parti içi de­ mokratik meka n izmayı e n yayg ı n bir zem i n üzerinde işler hale getirmektir.» Demokratik mekanizmayı yayg ı n l aştı rma k temel a macı nı taşıd ı ğ ı söylenen tüzü k değ işikliği nde ise, Genel Başka n ' ı n yetkileri n i n genişleti l mesi, yazışma­ ları ceva psız b ı rakan teşkilat üyeleri n i n , parti ile i l iş­ kilerinin kesi l mesi g ibi rad i ka l tedbirler vard ı . Dele­ ge seçiml erin in Genel Merkezce sıkı bir denetimi de bu ted birler a rasında yer a l ıyordu . Düşünülenl e r, ye­ ni CHP' n i n kişiliğini ortaya koyaca k bel i rtilerd i ve bu değ işikli kler, Hazira n son larında topl a naca k olağan­ üstü ku rultayda kara ra bağ lanacaktı. Ecevit, yardımcı larından başka, h ü k ü meti de Parti Mecl isinde savunmak zorun l u ğ u n u h issetti. Ne var ki bütün bunlar, ö nce kend isini, son ra Pa rti Mec­ l isi üyeleri n i tatmin etmemişti. CHP'de kıpırdanışlar genişliyor, yayı l ıyor, bü nyeyi sarsıyordu . B u , meselen in görünen yüzüydü. Y a görü n meyen yüzü nde, bas ı k tava n l ı duvarlar, dar kapı l ı odalar a r­ kası nda ve a rasında neler söylen iyord u? CH P'de bir kavga vardı, h izipler buna ne biçim vermek isterlerse istesinler bu kavg a n ı n adı; POST idi. Post s iyaset lügati nde devlet kuruluşlarına dost tayi n i demekti ve i ktisadi devlet kuruluşları yönetim 67


kuru l l a rı üyeli kleri ş i md i An kara'da post sermiş n ice yoldaşın tatlı rüyası olmuştu . . . . CHP Pa rti Meclisi ayn ı hafta içinde i k i nci per­ desini açtığında sah nedeki Ecevit b i r i nci perdec.le­ kinden farklı b i r tutu m içi nde görün üyor ve başka l ­ d ı ra n gruba a ğ ı r toplarını çe kinmeden çevi rive riyor­ du . Kel i meler hep tüzü k, tüzü k tad i l i d iye telôffuz ed i ­ l iyor fakat altındaki tek heceli POST ve DOST hedef­ leri başkentin bu işin içi nde pişmişleri nce pekôlô a n ­ laşı l ıyord u . Nitekim Ecevit de b i r ara t ü z ü k tad i l i ko­ nusu nda her şeyin açık kon uşulduğu aynı kürsüde n : « Dört duvar a rasında içe d ö n ü k mücadele iste­ miyoru m » d iyerek Eyüboğ l u ekibinden gelen ye m l i :< tayi nlerine omuz verecek kadar meseleye g i riyor­ d u . Be l l i ki Parti Meclisi'ndeki huzursuzl u k Ecevit'e d e s i rayet etmiş, bir taraf leh i ne ağırlığını kovmak gereği onun için de kaçı n ı lmaz ol muştur. Ancak bu sert çıkış aynı sertl i k le m u kabele gö­ rüyor ve başta Kırı koğlu ve Sü leyman Genç olmak üzere Kema l Anadol, Kaya Bengisu, Yıl maz Alpas­ l a n , Şükrü Koç, Cahit Ang ı n , Kemal Okyay, Fuat Sa­ yın, Harun Çet i n Kaya , Metin Tüzün, M ustafa Tu­ n a , Abd u l la h Emre İ l eri ve Abd u l lah Baştürk Pa rti Meclisi toplantısı kapa n madan Rüzgôrlı Sokakta k i h e m toplantı odası nı h e m de Genel Merkez binası­ nı terked iyorla rdı) (42)

ÜRETİM ARACLARI Bugün kafamızda yer edip de, ka rşılı klarını a rad ı­ ğ ı m ız bazı sua l l er, CHP' n i n 31 Kasım 1 Ara l ı k 1 974 -

(42) 68

Meydan Dergisi ,

18

Haziran

1974


tarihleri arası nda yapı lan İ stanbul İ l Kongresi' nde CHP' l i lerin kendi ağzında n cevaplandırılmışt ı . Ş i md i , kısa notlar hôl inde, bu ceva pları görelim. CHP' n i n Eyüp delegelerinden Sencer Karcca l ı ­ o ğ l u . kongredeki konuşması nda partiye bazı sızma­ ların olduğunu söyleyerek, şöyle d iyor : ( 1 973 seçi mlerinden sonra veya ondan ö nce bu partiye, kend isinin daha sağ ı ndaki partilerden yeni arkadaşlar gel mişti r. Bu partiye CHP' n i n daha sol u n ­ d a k i siyasi örgütlerden a rkadaşlar gel m iştir. Bunlar CH P'ye üye ol muşlard ı r. Genel olara k yöneticileri m i ­ zin b u konudaki ba kış açıları şu olmuştu r: Kend ile­ riyle birlikte hareket ediyorsa, ister sağdan gelmiş ol­ sun, ister soldan, bu arkadaş gerçekten parti pren­ s iplerine i na n mış, d ü rüst, namuslu, faziletli bir CHP'­ l id i r. Ancak kend ilerine muhalif bir başka arkadaşla birlikte olursa, o zaman sağda n gelenler göbekçi ol­ muştur, soldan gelenler de ya anarşist ol muştur, ya komü nist ol muştur.)

CHP içindeki kli klerden «demokratik solcwı lo­ ra mensub olduğu b i l i nen bu delegenin peşi nden , ge­ ne d iğer bir «demokratik solcu» üye; Ka rtal delege­ si Celôl Ü lgen de şöy le seslen iyor: (CHP taba n ı n ı n devri mci içeriğ i Sayın Başka n ı ­ mız Ecevit' i n düşü nceleri nde toplanmıştı r. CHP'de bu değişi klikler olurken ( Feyzioğ lu, Satı r, İ nönü'nün tas­ fiyeleri) örg ütte bir şeyin gerek l i olduğu gerçeg i de ortaya çıkıyordu. Bu da pa rti içindeki yapısa l değ i­ şiklikti. Yapısal değ işiklik, örgüt yöneti m i n i n ege­ men güçler e l i nden a l ı n ı p sol sosyoloj i k güçlere tes­ l i m edil mesiyd i . CHP içi nde işte bu yapısal deg işik­ l i k , ancak parti içi d üzen değ işikl i ğ iyle gerçekleşe69


cekti. zen i n adım, makla

Parti içi düzen değişikliği, ü l kedeki bozuk dü­ değişmesi için şarttı r. Ve bunun için de i l k tüzüğümüze, «demokrati k sol» i l kesini koy­ ya pıl mıştı r.

Ancak ortada açık ve seç i k b i r gerçek vard ı r. Tüzüğümüzde yapılan değ i ş i k l i k sadece bir terim değ i ş i k l i ğ i d i r, yani b içimse l yöndeki değişi k l i ktir. Öz­ deki d eğ işi k l i k henüz gerçekleşmem iştir. Tüzük de­ ğ işikliğinden önceki yöneticiler aynen kal mıştır. İ s­ ta nbul İ l Yöneti m Kurulu hem ö rgütün, hem de tüzü­ ğün on yıl gerisinde kal mıştır. S izi kapıkulu olmamak için parti içi d üzer. de­ ğişikliğ ine çağı rıyoru m . le r! )

Yasasın demokrat ik sol, yaşa sın devri mci üye­

CHP' n i n İ stanbul İ l Kong resi 'nde yapı lan konuş­ malar, c idden i l g i çekici cümleler ve isnatlarla dolu .. öteki delegeleri de d i n leye l i m : CHP Kad ıköy delegelerinden I ş ı n Celebi konuşuyor: (CHP devrimcid i r, çünkü ü retim araçla rı n ı n el değişti rmes i n i öneri r. CHP, 1 2 Mart' ı n reformist görüşlerini beni mse­ mez. C H P reformcu parti değ i l d i r. CHP Türkiye'nin kend ine özg ü koşulları içinde devrimci b i r partid i r. ista n b u l 'da çağdışı i l ce teşkilatları vard ı r. Çağ dışı yöneticiler vard ı r. Parti içi yap;sal değ işim ya ­ vaşlamıştı r.) Adı geçen partinin Antalya m i l letveki l lerinden Deniz Baykal ise, kü rsüye gelerek şunları söylüyor: 70


( Ecevit orta derecel i yaba ncı bir okuldan me­ zundur. Ecevit ü n iversite mezunu değ i l d i r, ama em­ rinde ü n iversite profesörleri n i çal ıştırı r. B iz demokratik sol bir hareket olara k h içbir sol hareketten kend imizi geride saymayız, kendimizi hiç­ b i r sol hareketin i lerisi nde görmek mecbu riyeti içe­ risine düş meyiz. Biz kendi demokrati k sol hareketi­ mizin olduğu kanaati ndeyiz. H içbir sol hareket bizden ilerde değ i l d i r. H iç bir sol hareketin gerisinde deği­ l iz.) Eyüp ilçes i n i n delegelerinden Turan Tayal ı da, demokrati k solculard a n olup, Türk - İ ş'in «sosyal demokrat» kanadında bulunan b i r send ikanın genel sekreterl i ğ i n i yapıyordu. Şöyle kon uştu : ( Bazı kişiler i htisasları ol mayan yerlere tayin edil mişlerdir. Sora rım Ali Topuz' a : Huzurevi Müdü­ rü nün, İ nşaat Şirket i n i n M üd ü rler Kuru l u nda yeri ne? Bu memlekette bir inşaat ş i rketi ne Müdü rler Kurulu üye l i ğ i yapacak CHP' l i b i r mühendis de m i yoktu? Herhalde ki bu kişiler tayi n olundu lar. Sosyal demokrat Yol - İ ş Federasyonu y i ne An­ kara 'da,yine aynı zihniyetle mağdur ed i l miştir. Bizim aylarca süren müza kerelerden sonra aldığı mız zam­ mı Sayı n Mustafa Ok, bir protokolla sağcı , hatta ge­ rici oldukları b i l i ne n send ikalara aynen vermiştir. 1 5 2 0 b i n Köy - YSE işçisi bug ü n i k i taraftan d a aynı za mmı a l ma ktadır. Hölö taşa ro n l u k devam ediyor. Hölö b i r adam, e mrinde çal ıştı rdığı on işçi sayesi nde haftada on b i n l i ra kazan ıyor. O işçi hôlô sürünü­ yor. O d üzen hölö deva m ediyor. -

Sayı n Ah met İ svan nerde b i r su birikintisi, ner­ de b i r çamur gördüyse orada resi m çektirm işti se71


çiml erden önce. Ama gidin bug ü n Al ibeykoy'ün üç kolu da kapa l ı d ı r. Orada bulunan gecekondular, fab­ rikalar herhalde sizlere birşeyler d üşündürecektir.)

DEVRİMLER VE YARDIMCILARI

CHP'nin İstanbul İl Kongresinde konuşa n l a r dan biri de, bu parti n i n eski Gençl i k Kolları Başkan ı Şem­ İsta nbul İ l setin Şen'd i . Bay Şen, kon uşması nda Başka nı Aytekin Kot i l ' i n n e derece «humma l ı » b i r faaliyet gösterd i ğ i n i ş u şekilde anlattı : ( İ l Başka nı Sayın Aytekin Kati l , faşist sald ı rılar ya p ı l ı rken devrimci gençlere yard ı m için sabaha ka ­ dar evi nde telefon başı nda bekl iyord u.) C H P' n i n İsta nbul M i l letveki llerinden Metin Tüzün dede, partide ki k l i k leşmelere ay ı rd ı ğ ı konuşması n ı n b i r böl ü m ü nde ş u görüşlerin müdafaasını ya ptı : ( Çok uzun b i r za mand ı r İstanbul İ l k Kongres i nde ilk kez, bu kongreye delege s ıfatıyla gelmiş arkadaş­ larımızın b i r grubuyla, delege olamamış, tribünlerde oturan arkadaşları mızın birbirlerine yabancı olduğu gerçeğ i ortaya cıkmış bulunma ktad ı r. Genel Başkana yardı mcı olacak orga n ları n seçi­ m i ne kimse karşı d u ra maz. Ama Genel Başkan ' ı ra ­ hatlatacağız, Genel Başkan'ı rahat bi r çevrede ça­ lıştıracağ ız derken Genel Başka n ı çevreleyecek b i r kadroya kesinkes karşıyım arkadaşlar. Genel Başka­ nı' çerçeve içine alan bu çevreyi yaracağ ı m . 72


CHP içi nde tartışma konusu ol maya n b i r tek konu vard ı r. o da Genel Başkan'dır. Genel Başkan dışında bütün meseleler tartışılmalıdı r.) Ama. Bay Met i n Tüzün'ün bu sözleri sarfetrrıesi üzerine, salonda şu sesler haykı rıld ı : (Genel Başkan d a tartışılmalıdır) Tüzün, devam ed iyor: ( Ö rgütte demokratik sol u n tanda nsı ta rtış ı l ı rken, örgütte yönetim biçimleri tartışı l ı rken. bu öl cüde açık po l itika yapan bir Genel Başka n ' ı n ardına sak­ la nmak mertl i k değ i ld i r. CHP, Genel Başkanı'nın Ça l ı şma Bakanı olduğu dönemde Topl u İş Sözleşmesi ve Send ikalar Ka n u n u çıkaran bir örgü ttü r. N itek i m 1 973 seçi mlerine gel i n ­ ceye dek, seç i m bildi rilerimiz d a h i l . konuşmaları mız, n utukları mız dah i l hepi m iz send ika özg ü rlüğünden, topl u iş sözleşmesinden yana olduğumuzu, grevden yana olduğumuzu söyleyed u rd u k . E, ne zamandan beri bu söylediği miz şeyler. bir işveren olduğ:.ımuz za ma n . bizim arkadaşlarımız işyeren olduğu zaman onlara ( işç i l ere) karşı uyg u lamaya ça l ış ı l d ı ? Ka nuni hakla rı olmadığı halde i ktida rın i l k ayı n­ da müteahh itlere yüzde 30 zam veren bir h ü k u met. İstanbul'da, Anka ra 'da işçilerine top l u söz leşmeyle şu kadar ücret vermekten geri d u ramazd ı . Ş i m d i C H P İstanbul İ l örgütü nde görev yarışı yapan ü l k üdaşları m ı z ı n bir kısmı burada yönetici du­ ru mundadır. bir kısmı ise yönetici değ i ld i r. görev ta ­ lebinde bulunacaklard ı r. Bu görev talebinde bul u nan a rkadaşlar mutlaka Kırı koğlu'cu. mutlaka b i r başka 73


isimci olara k tanımla nacaklar. Bunlar Ecevit'e karşı i miş g ibi gösterilecekler.)

DEVRİMCİLER VE YARDIMCILARI

Cumhuriyet H a l k Partisi'nin ve Bay Ecevit' i n içinde bulunduğu karışık ve bir o kadar da d i kkat çekici manzara, İ stanbul İ l Kong resinin cereyanı sı­ rasında açı kça görümekted i r. Biz, gene karş ı l ı k l ı suç­ lamaları d i nleyel i m ; CHP'nin Beyoğ lu delegesi Ziya Çetinel konuşuyor: (Acaba Genel Başka nımızın ya nındaki o çevre­ yi y ı rtmak isteyenler hangi çevreyi yırtmak istiyorla r, önce bunu söylesinler. Genel Başkan ı mız o çevreyle iki tane secim kaza nmadı m ı ? Bu Yönetim Kurulu İsta nbul'da iki tane seç i m kaza n madı mı?) Bay Çetinel böyle konuşuyordu a ma , tribünler­ den de gene bazı sesler gel meye başla mıştı : (Yuh . . Gu rka . . Gu rka . . ) Ama, Z iya Çetinel devam ediyor: ( Özgür bir partinin özg ü r üyeleri, s ize h itap edi­ yoru m . Beni d i n lemek mecbu riyetindesiniz. (Yuh sesleri ) . 23 senel i k siyaset hayatımda dördüncü se­ fer buraya gel iyoru m . Bir defa kuru ltaya g itti m . O da 20. kurultaydı . Gurkaların ol mad ığı kurultaydı , pa­ ra l ı askerlerin olmadığı kurultayd ı . Ben orda Gurka olmad ı ğ ı m ı tescil ettirdim. Surda bizi birbiri m ize dü­ şü rüyorlar. Bakın kimler düşürüyor? Bizi m dışı mızda 74


olanla r. Efendim Baykalcı larla Eyüboğ lucular çatış­ mış. Dün hepimiz buradaydık, böyle birşey oldu mu? Ama açın Cumhu riyet gazetesi n i . . . İ stanbul Belediyesi b i r sened i r işbaşında. Ekse­ riyeti CHP'li, sayı n başkan ı da. Ama bu bir sene zar­ fı nda yal n ı z biz Ha l k Pa rt i l i ler, İ stanbul Beled iyesin­ den şi kfıyetçiyiz. Ya lnız Sayın Belediye Başkanımızın te levizyonda yapmış old uğu konuşmadan H a l k Par­ t i l i ler şi kfıyetçiyiz.) Şimdi de söz sırası, CHP' n i n İsta nbul Milletveki­ l i Abdullah Baştürk'te: (Sayın Şemsettin Şen, sarı send i kacı l ı ktan ba ­ hisle, beni ve ben i m g ibi düşü nenleri sarı sendi kacı olara k n itel iyor. Doğrudur, Türkiye'de sarı send i ka­ cıiar vard ı r. Ama Türkiye'de sarı particiler de var­ d ı r. Ve bunların başında da o a rkadaşımız gel i r. İsta nbu l . İ z m i r, Ankara Belediyeleriyle müzakere, mücadele safhası nda n sonra düze n i ne gird i k . İ stiyorlar mıydı k i Abdu llah sarı sendi kacı ya psı n la r, istiyorlard ı . Nasıl dı?

büyü k bir sözleşme Baştürk'ü istiyorla r­

Abdullah Baştürk 70 bin işçin i n temsilcisi ola­ rak, Türk iye'de demokrati k sol sendikac ı l ı ğ ı n başını çeke nlerden biri olara k temsi l ettiği k itleyi itecek, işverenlerin ve onların s iyasi hempa ları n ı n ortağı o!up ucuz sözleşmeler yapacak ve kend isi tasfiye olaca k . Sayı n Ecevit d e m i ş ki, Abdullah Baştürk'ten 7,5 ayda çektiğimi d iğer sendikaların h içbirinden çek­ med i m. Sayı n Arkadaşlarım, Ecevit şunu söyled i, on­ ların ded i ğ i n i değ i l : 75


«Bu Abd u l la h Baştürk ve Genel - İş Send i kası öyle bir send ikad ı r ki. kend isi Merkez Yöneti m Ku ru­ l u üyesi olmasına. Parti Meclisi Üyesi olması na ve Mil letvekili ol masına rağ men ben i bile d i nlemeden işç i n i n , köylülün ya nı nda yer a l d ı . » Gerçek buyd u , on­ l a rı n söyled i ğ i n i söylememişti Ecevit. Ama onlar bu­ n u böyle tefsir ettiler. Varsın b u tefs i rler böyle de­ vam etsin. Zaman akla karayı ortaya koyaca ktı r. Süları ters i ne a kıtamazsınız. CHP'nin solculuğu­ n u işçiden. köylüden soyutlayı p çıkar çevrelerine, uydu adamlara. peşkeş çektiremezsi n iz. Bunu elbet hep berabe r göreceğiz.)

ECEVİT'İN ÇEVRESİ

CHP'nin İsta nbul İl Başka n l ı ğ ı n ı yapan Bay AytE;­ k i n Kati l ve Ali Topuz' u n yaptığı konuşma lar ise. aşa ­ ğı yukarı bunlarla ayn ı çizg idek i b i r mü nakaşanı n , s ü rtüşmenin enteresa n örneklerini vermişt i . Şimdi konuşan şa hıs. Aytek i n Kotil'dir: ( B i rbuçuk yıl evvel seçi mlerden önce İsta n bu l ' ­ d a Orta - Solcu lar. Sosyal Demokratlar, Demokrati k Solcular gibi ayrı mlar ya pıl maya başlanmıştı . Orta sol aşa ması. daha i leri aşamada sosyal demokrasi, onun ilerisi nde demokratik sol düşü nceyi gösteriyor­ lar ve b i r kısım üyeler kend ileri n i demokratik solcu. b i r başka g rubu da orta solcu olarak, tutucu olarak vasıflandı rıyorla rd ı . Ö rgüt toplantıları nda v e daha çok kapa l ı kapı­ l a r a rasında b u tip bölücü, partiyi seçimler a refe­ si nde yıpratıcı dedi kod ular ve propagandalar yapı l 76


ma ktayd ı . O za man Sayın Genel Başka n ı m ıza biz­ zat müracaat ett i m . İstanbu l 'da böyle bir kavram ka rgaşa l ı ğ ı vard ı r. Lütfen İ stanbul örgütüne bu konu ­ d a k i görüşleri n izi a n latınız, bilel i m v e öyle hareket ed e l i m ded i m . Say ı n Genel Başkanı mız emir verıj i­ ler. Beş iktaş i lçesinde tüm örgüt üyeleriyle beraber b i r topla ntı d üzenled i k . Bu toplantıda Sayın Genel Başkan ı m ı z Ortanın Sol u, Sosyal Demokrat ve De­ mokratik Sol teri mlerini eş a n lamda kullandığmı açı klık la söyled i . Ümit ettik ki. Sayın Genel Başka n ı ­ m ı z ı n b u uyarısı ndan sonra örgüt içi nde çekişme bi­ te r ve örgüt bütü n l ü ğünü sağlamak daha kolay ol u r. Ama görd ü k ki bu ayı rım, bu zorlama, ka muoyu nda C H P ' n i n bö l ü n mek üzere olduğu görüntüsü g iderek devam etmiştir. Bu tür sürtüşmeler bugüne kadar deva m etmiştir. kongremizde de deva m etmekted ir. Bütün d ü nyaya l iderl iğ i n i kabul ettiren benim Genel Başka n ı m çembere g i rmez arkadaşları m . Sa­ yın Başka n ı m ı z çevresi n i tayin edem iyecek, çevre­ s i n i seçemeyecek kadar yetersiz midir? Ben i m Ge­ nel Başka n ı ma k i mse. istemed i ğ i i nsa nlarl a cal:şma mecbu riyeti n i yükleyemez.) Aytekin Kot i l ' i n bu ateşl i sözleri nden sonra, kü rsüye gelen Bay Ali Topuz şöyle konuşuyor: (Gerçekten bugün Sayı n Meti n Tüzü n'ü� temas ettiğ i gibi d inleyici-delege yabancı laşmas ı n ı 1görd ü k burada. Bu yaba ncı laşma dört-beş ayı n ü r ü n ü değ i l ­ d i r. Bu yabancı laşma n ı n kökü nde k işisel i htirasları n izi vard ı r. CHP'de h i ç ki mse Genel Başkan'a g id i p, ben si­ ze karşı değ i l i m , siz bana karşı mısınız sorusunu sor­ maya cesaret edemez. 77


H i ç kimse de basına intikal etmiş olan Ge nel-İş Send ikası n ı n Genel Başka nıyla i l g i l i olara k Sayı n Bülent Ecevit' i n söyled i ğ i n i kendi isted i ğ i gibi çevi­ rip bu delegelere a nlatamaz. Çünkü o konuşma be­ n i m yan ı mda yapıl mıştı r. Genel - İ ş Send i kasının İ zmir g revinden ö nce Sayın Genel Başkan , Sayı n Ça lışma Ba kanı a ra c ı l ı ­ ğ ı y l a Say ı n Genel - İ ş Sendikası Genel Başkan ı n ı a rattı a m a Sayın Baştürk bulu namadı. Sayın Genel Başka n ı mız, Abdullah Baştürk'ü g rev kon usundaki ısrarından dolayı kı nad ı la r. Ama Sayın Baştürk bu­ nu bu ölçüler içi nde anlatmayı p, bunu işçi lerin daha fazla hak elde etmesi için gayret gösterd i ğ i şekl i n ­ d e ters b i r yoru mla an latmıştı r. İşçiyi de, CH P'yi de bir ölçüde i stismar ederek konuyu gerçek boyutla­ rı n ı n dışı nda kamuoyuna vermek, CHP yaftası taş ; ­ yanların yapmamaları gereken b i r harekett i r.)

CHP'NE KİM NASIL SiZMiŞ?

Bay Ali Topuz, bazı konuşma ların kend i s i n i n şa­ hadetiyle açıklığa kavuşmasını tem i n etiken sonra, sözleri n i n deva mında, CHP içindeki kli kleşmelere temas ed iyordu : (CHP, kurulduğundan beri dışındaki bir ta kım cevreler tarafı nda n etkilenmek istemiştir. Bu, aslı nda bütün siyasi parti ler için böyled i r. Adalet Partis i ' n i sermaye çevreleri dışarıdan idare etmeye çalışır. CH P'yi de, son aşamasını yapı ncaya kadar, birta k ı m hal ktan kopuk ayd ı n l a r d ışarıdan idare etmeye ç a ­ lışırl a rd ı . 1 974 Türkiyes i nde Sayı n Deniz Bayka l ' ı n 70

,_,


da söylediği g i b i bizim demokrati k solumuzun ü l k ü v e i l keleriyle u y u m içinde ol maya n, kendi leri n i bu ü l ­ kü v e ilkelerıe bağ l ı saymayarak başka ü l k ü v e i l ­ kelerin tesiriyle hareket eden bizim dışı mızdaki sol çevreler CH P'yi etk i lemeye ça l ışıyorlar. Şimdi görü len od u r ki, d ü ne kadar demokrasiye i na n mayıp, d ü ne kadar CHP'nin hal kçı devrimci l i ğ i n i geçerl i görmeyen birta k ı m çevrelerin m i l ita n l a rı C H P ' n i n içine, az da olsa sızmıştır. Bu gerçeğı ne kendi m izden saklaya l ı m , ne ka muoyunda n saklaya­ l ı m . CHP'nin içine sızmış birtakım i nsanlar vard ı r. Sağdan da vard ı r. aşırı soldan da vard ı r. Her i kisi de dı şa rıda n aldıkla rı ta l i matla CH P'yi yozlaştı rma­ ya çal ışacaklard ı r. Belki CHP'nin içinde ya ratacak­ ları bir kargaşa l ı k sonunda, bizim de daha sol umuz­ da, bizim demok ratik a n layışı mızla kend i lerini eş tutmaya n bir anlayış içindeki solcuların kurdukları veya kuracakları bir siyasi partiye CH P'den birta k ı m insanları kayd ı rmak isteyeceklerd i r. CHP'yi sağda n ve daldan , bizim aşırı solu muz­ dan gelecek teh l i kelere karşı eğer korumayccak olursak bir s ü re sonra part i n i n yozlaşmasına hep be­ ra ber şa hit oluruz. O za man halkla bütünleşmemiz i leriye değ i l , geriye doğru dön müş olur. Tek tek şahıs olara k kimseyi suçlam ıyoru m . Ama 1 970 İ stanbul İl Kong res inde Dev - Genç'i getirip ba ­ ğ ı rta nlardan, onların içinde buluna n lardan CHP'nin içinde birtakım ki mseleri görüyorsanız bunlara mü­ samahalı ol maynıız. Şu tribün lerden CHP'nin ülkü­ süne ve i l kesine aykırı sloga nları söyleyenl eri n etki­ s i altı nda kal mayı n . Bunu sadece burası için de söylem iyoru m . Bunu başka kongrelerde de görüyo79


rum. Anadol u'da yapı lan kongrelerde de goruyoru m . Kuru ltay'da da göreceğ iz. C H P ' n i n ü l küsüne v e i l ke­ sine uyg u n sloga nları söylemeyenlere d i kkatle ba­ k ı n . Onlara karşı CHP'yi korumak bakımından b ü ­ t ü n l ü ğ ü nüzü koruyu n ) (43) * **

« Halk Partisi'ni solundan eleştirmek gerekli. Halk Partisi gibi bir kütle partisini eleştirerek daha ileri bir program ve eyleme zorlamak, sosya­ listlerin vaz geçemiyeceği bir ge­ reklilik» (43) CHP'nin 22' i nci Kuru ltayı, 1 4 Ara l ı k 1 974 g ü n ü başl arken , salonda ya n k ı lanan bazı sesler, d i kkatleri çekiyord u . Zira, « Aşık Mahsuni» n i n türküleri bir ta­ rafa. Kı brıs Barış Harekôtı 'ndan bir m üddet sonra TRT'den de du yd uğu muz ve Türk M i llet i ' n i n büyü k çaota nefretini cel beden bir plôk da bulunuyord u .

(Aslan Mehmedim Yunanistan dağlarında benim gibi bir ana var Beni ona, onu bana Düşman edenler kahrolsun Bu kan davası son bulsun ... ) Diye devam eden Plô k ça l ı n ı rken, CHP de 22'in­ ci kuru ltayı n ı açmış.. uzun zamandan beri devam edip de gazetelere sızmış bulunan part i içindeki kli kleşmelerin «çaresine» ba k ı l mıştı. Gene karş ı l ı k l ı suçlamalar ya pı lmış, en sert ü s l ü p l a kl i k lerin çekişC43l

80

Yürüyüş Dergisi,

27. 1 . 1 976

-

Yalçın Küçük


mesi ve çatışması sü rmüştü. Ş i mdi bu Kurultay'da­ ki konuşmalara kısaca göz ata l ı m . CHP'n i n Sivas Senatörü H üseyin Öztürk konu­ şuyor : ( 1 2 Marttan sonra partimizin geçirdiği iç müca­ deleden sonra dış m ücadele için büyü k l ider Ecevit'­ in l iderl iğinde büyük başarıl a r kazandık. Fa kat biz­ ler devri mci gençliğe eğ i l miyoruz, eğ ilemiyoruz. Ba­ zı gazeteler de ( H ü rriyet gazetesi nde) « Demokratik sol açısına göre CHP nerede» diyor. Biz demokratik sol'un içindeyiz, C H P demokratik sol ü l küde bütü n­ leşmiştir. Gazetelerde parti meclisi üyeleri bel l i oldu diye yazıyor. İl başka n la rı seçecekse ve parti meclisi üyeleri bel l i ise 1 500 delege olara k biz niçin geldik. Biz, CHP içinde demokrasi için m ücadel e yaptık. Tekra r aynı oyun oynanmasın. Ve biz de tekrar mü­ cadele yapma duru muna düşmeye l i m ! )

«ASIL ADI FEYZULLAH

..

»

CHP' n i n Ankara M i l letvekili İbra h i m Saffet O may konuşuyor : ( İ l Başka nları n ı n parti meclisini tesbit ettiği söy­ leniyor. Bu hareket parti içinde demokrasinin işleme­ diğinin açı kça del i l id i r. Parti mecl isi seçimi için de­ legeleri n i radeleri il başka ları n ı n çantalarında b i r kekl i k m id i r? Demokratik sola inananlar önce parti içinde demokrasiyi gerçekleşti rmel idi rler.) F. 6

81


Bu çok doğ ru sözlerden sonra. Yı l maz Alparslan konuşuyor: ( 1 2 Mart faşizmine ve 8 ay parti mecl isi n i n ola­ ğan toplantıs ı n ı yapmayan genel idare kuru l u na mu­ halefet yaptı k . CHP'nin özg ü r e leşti risini yapmal ıyız. Anadol u'nun en ücra yerine, Hakköri'nin dağlarına kadar (Başba kan Ecevit) yaza nlar burada yol<tur. Ara n ızda görem iyoru m onları. CHP Genç l i k Kol ları Kurultayı' nda Sabri Erg ü l ' ü n burnu k ı rı l d ı . Sabri E r­ g ü l ' ü n burnunu, komandolar tarafı ndan tutu lanlar k ı rd ı . Onun için m üza kerelere kat ı l madım. Parti mec­ lisinden hesabı soru l ma l ı d ı r i Hayal dü nyası son derece geniş olan her CHP' l i , CHP ku ru ltayında burun kıra n « komando» lan da ko­ layca kabullenir. Şimdi, CHP' n i n İ zmir M i l letvekili Yü ksel Ça kmur konuşuyor: ( Faşist Türkeş varken, Morison'dan gelen De­ m irel varken devri mci cephe olara k birleşmel iyiz. Bi rleşeceğ iz. Sağ , basın özgü rl ü ğ ü n ü kaldı rmak is­ tiyor. Ası l adı Feyzullah olan Türkeş, Faşistçe sal­ dı rıyor. Siz kimi yuhluyorsunuz. Bu ayrı l ı k H itler bo­ zuntu ları n ı n işine yarıyor. C H P d is i p l i n l i b i r part!d i r. CHP Mahmutpaşa ça rşısı değ i l d i r. Solda , disiplinli bir partid ir. Birleşelim ayrı l maya l ı m . ) Yukarıda k i konuşmanın sa hibi Bay Ça kmur, b u kadarc ı k kelamı öyle zor ya pmıştı r k i . . ne ded i ğ i a n ­ laşılamamıştı r. Zira , salondaki b i r grup C H P' l i , ken­ disi kürsüye çıktı ktan itiba ren yuhlamış ve konuştur82


mak istemem işlerd i r. Herhalde ona itiraz eden CHP'­ l i ler, «CHP Mahmutpaşa Carşısıdırn demek istiyorla r­ dı. CHP Gençlik Kolları Merkez yöneti m kurulu üye­ si H üseyi n Büyü kata konuşuyor : (Devrimci gene ü l küdaşla rım: Çıkar çevre leri Şi­ l i 'd e ve Yunan ista n'da olduğu gibi faşizme geçmeyi d üşün üyorlar. Kapital izme ve Faşizme karş ı m üca ­ dele Donkişot l u k şekl inde değ i l d i r. C H P içindeki bu tiplere karş ı da mücadele verdik, gene l i k kuru ltayın­ da. Sol göste risi yapmak devrimc i l i k değ i l d i r. B ı l i nc­ li b i r mücadele gerekti rir devri mci l i k . Sol gösterip sağ vuranları açı kça teşh i r edeceğ iz. CHP içindeki Don kişotla rı atma l ıyız . ) CHP'nin Gençl i k Kolları Başkanı Zeki Alçı n ko­ nu şuyor: (Devrimci delegeler, CHP içinde hôlô daha çı­ kar kavgası verenler, oportün istler gençleri kend i le­ rine alet etmek istiyorlar. Biz Bursa'da, Adana'da, Eskişe h i r ve Diyarba k ı r'da halkı toplarken o l mayan, gel meyen Sabri Erg ü l i k iyüz gurka ile kuru ltayı bas­ maya teşebbüs ett i . Demokratik sol foru munu dü­ zenled i k gelmed i , hep kaçtı lar.)

BÜYÜK BAŞ ÖKÜZLER

Sabri E rg ü l konuşuyor : ( Devrimci delegeler, ben burada sizin kararın ız­ la konuştuğum gibi mahkeme kara rıyla da konuşu­ yoru m. Merkez yöneti m kurulu benim Sakarya'dan


delege olduğum halde delegeliğimi i ptôl etti. Ben mah keme ka ra rıyla yeniden aldım. Kurultaya yaptı k­ larımızı n hesabını vermem gereki rken pol i s taraf ı n­ dan ku rultaya sokuldum. Arkadaşları m sok u l mad ı . C H P Gençl i k Kolları 1 969-1 973 arası bizim kadromu­ zun el inde ka ldı. 12 Mart faşizminde genç l i k kolla­ rını ben genel başkanı mız Ecevit'i n ö nderl i ğ i nde ko­ rudum. Gençl i k Kol ları Kuru ltayı CH P'den kaçın l d ı . ) H a l k Partisini, Halk Partili lerin ağzında;1 öğren­ meye devam ediyoruz; CHP'nin Kars delegesi Halil Ayvazoğlu konuşuyor: ( M i l letin görev verd i ğ i kişiler g ü nde i k i saat ça­ l ışsal a rdı, Türkiye'nin bütün sosyal p roblemleri hal­ led i l i rd i . Pa rti meclisi ra poru nda hayvancı l ı ktan söz etmemişler. Et kombinoları bu y ı l öküz a l ı p kesti ler. Fakat öküzlerin eti kal ites izmiş, ra ndıman alama­ mışlar. Eğer bu kombi nalar çok büyük baş öküzleri kesselerdi ra ndımanlı et de a l ı n ı rd ı . Çok büyük baş ö küzler yolda g itmez, çite yatmaz. çayı rda otlamaz, dağda bay ı rda yürü mez. Bu öküzlerin öze l l i ğ i , mo­ dern bir a h ı rda yiyip içip yatma ktı r. H a l k öküzün s ı r­ tından geçin mez. Bu çok büyük baş öküzler halkın s ı rtından geçinirler. Sosyal soru n ların temel i n i çöz­ meyen b i r millet yok ol maya mahkumd u r. M i l l eti­ mize bu öküzlerin kesilmesini öğretin.) « Cok büyük baş ö küzler» l e ilgili bu ilgi çekici konuşmanın peşinden k ü rsüye gelen CHP'l i n i n adı Ha mza Akdemir'd i r. Şöyle konuşuyor: (Genel Başkan Ecevit, taba ndan tavana doğ ru gelecek derken onun etrafındaki b i r kaç kişi, şahsi 84


menfaatleri için bir ta kım yan kurul uşlarda ve delege seçimlerinde halkı ellerinin tersiyle itmişlerd i r. CHP içinde gençliği parçalamışlard ı r. Gençl i ğ i parçala­ mayın ba kanl ı k koltu ğ u ndan kalıp gecekondu muhi­ tinde delege oyu nuna girmeyin. Bu parti meclisinde CHP' n i n bütünlüğünü bilelim. Demokrati k solda ten­ kitten k i mse a l ı n masın. Bu raporda demokratik sol­ dan sadece i k i defa bahsed ilmiş. Demokratik solda sandalye kavgası yoktur. Feragat etmesini b i l meli­ d i rler.) Bay Akdemir'in «demokrati k solda sanda lye kav­ gası yoktur» d iye iyiniyet gösterisinde bulu n masına rağmen, CH P'de nasıl bir kavganın alev a lev büyü­ düğü, meyda ndadı r. Temen n iler. d i lekler h i ç de ne­ tice vermiyor ve «çarkıı dönüyor. Bu çark, öyle dön mekted i r ki, aynı partinin Türk­ İş'le olan mü nasebetleri hakkında, bazı delegeler CHP üst kademes i n i n hesap vermesini bile istemek­ ted i r. Semih Eryı ldız konuşuyor: (CHP içinde ve program eleştirmesi n i yapma l ı ­ yız. CHP Gençliğ i 1 0 y ı l d ı r e mekçiden yana müca­ deleyi i lerici lerle yapmıştır. Son iki yıldır sun'i bir ayırı m görü l mü ştür. Bu ayırı mın sebebi parti mecli­ sidir. Gençler ve işçiler kend i hal lerine bırakı lsa, kend i a ralarında hiç bir meseleleri yoktu r. Merkez yönetim ve parti meclisi işçi meseleleri ile uğraşmak yerine parti içi meseleleriyle u ğ raşmışlard ı r. Türk-İş içindeki hareketi bir ağabeyimiz yaptı. Bu hare keti kim sattı? Disk'le a ramızı kim soğuttu? Dost ve a k ­ rabalarını düşünen v e düşündüğü için i ş ç i hareketi85


ni satan CHP yönetici leri mes'uldür, hesap verme l i ­ d i rler.) Ne gariptir k i ; herkesten önce kendi b ü nyesin­ den hesap sorması gereken CHP, sık sık mill iyetç i ler­ den hesap soracağ ı n ı tekra rla mıştır. (Avrupa'da demokratik sol, en ı l ı ml ı partilerden, en rad i ka l parti lere kadar uzanan ve i ktidarı demok­ rat i k yoldan a l mayı amaçlayan bir yel pazeye veri len isimd i r. Ü l kemizde demokrcı t ; k sol hareket somut durumun somut ta h l i l inden çı kma ktad ı r. Demokratik sol hal kçıd ı r . . . Devrimcidir, çünkü ü reti m a raçları mülkiyet ve denetimin h a l k ı n el lerine geçeceği ha l ­ kın kend i i ktidarı n ı kuracağı gerçek h a l k egemerıliği için mücadele ver i r) (44)

«İCERİK VERİYORMUŞ

CHP' n i n hemen her kademe ve teşkilôtında acı k acık kend i n i gösteren k l i klesmeler, Genel i k Kolları'­ na da a ksetmiş bulunuyord ·J . CH P Genel Merkez'i, genç l i k kol la rı n ı n bünyesinde mevcut i k i ana k l i kten kendine yakın olanı meşru ı:aya ra k, öteki g rubu fes­ hetm iş.. çatışmalar ve sucıamalar da alabildiğ ine büyümüştü. Yukarıda, «demokratik sol» u nasıl anladıkları­ n ı açı klayan Bay Zeki Alçın, CHP Genel Merkezi'nin meşru sayd ığı kl iğe mensuptu. Feshedilen kliği ise, Sabri Erg ü l temsil etmekteyd; CHP Genel i k Kol ları'(44 1

86

Yankı Dergisi, Sayı

:

1921

-

Zeki Alçın


n ı n eski Genel Başkanı Sabri Erg ü l , adı geçen k l i k­ leşme hakkı nda şunları söyl üyor: ( İ ki grubun a rasındaki çatışma n ı n nedeni dü­ şü nseldir. CHP' n i n izleyecegi politika ile daya nacağı güçlerin, temsil edeceğ i sı nıfların neler olacağı ve bu nda genç l i k kol ları n ı n fon i<s iyonunun ne olması gerektiğ i , kısaca demokrati� soldan ne a n ladığ ı mız­ d ı r. Biz demokrati k sola devri mci bir içeri k vermek amacı ndayız. Bunu yapa rken parti içi demokrasi n i n t a m işlemes i n i istiyoruz. Dünya n ı n h e r tarafında sol partilerde genç l i k kol ları ana kademeden daha i ler­ ded i r. Partiyi daha tutarl ı , daha ileri bir çizg iye çek­ me kavgası verirler. GençliK kol larını emirlerinde tutmak, tutucu laştı rma k isteyenler karşı uğraş ve­ riyoruz. Demokratik sol, emekçi tı a l k ı mı z ı n kend i öz i k­ tida rını, h a l k i ktidarı nı kurması için izlenen yolu, Türkiye'ye özg ü devrimci bir modeli d ey i mler. De­ mokrati k sol u n s ı n ı rı n ı h a l km i htiyaçları belirler. Kar­ şı mızdaki tepeden i n me yönetici grubu, bug ü ne ka­ dar sosyal demokrat bir CH P'yi savunurdu. Bize gö­ re sosya l demokrasi emek ile sermayeyi uzlaştıran, Kapita l izmi daha uzun süre yaşatmayı a maçiayan bir s istemd i r. Kapital izmin sosya l leşmes id i r. Demok­ rati k sol, emekçilerin i ktidarı n ı , az gelişmişlikten ka­ pitalist ol maya n yoldan kakl ı n mayı içerir. SUAL - Sizi sosyal ist olmakla suçl uyorla r? CEVAP - Buna, Genel Başka nımız Bülent Ece­ vit' i n bir sözü ile karş ı l ı k vermek isteri m . « Bize sos­ yal ist diyorlarsa memnun oluruz.» ) (45) C45l

Yankı Dergisi, Sayı .

192

-

Sabri Ergül 87


(Şimdi Dev-Gene değ i l , CHP'nin daha düne ka­ dar Gene l i k Kol ları n ı n Genel Başkanlığını yapmış olan bir kişi (Sabri Erg ü l ) parti a na kademesi n i ge­ ric i l ikle suçlamaktadı r. Eğer, Say ı n C H P merkez yö­ neticileri d iyalektiğe inan ıyorlarsa, Sabri Erg ü l 'e hak vermemezl i k edemezler. Tez-antitez çarpışması bir senteze ulaşacaktı r. Yaşl ı ile gene ( Ecevit 40 yaşı n ­ dad ı r, Sabri Erg ü l v e Sü leyman Genc'lerin y a ş va­ satisi 30-35 civarıdır) arasındaki kavgada, d iyalekti k ned i r bil meyiz ama, herhalde avantaj gençleri ndir. CHP'nin yaşlı ana kademesi «taktik başa rı lanı kaza n ­ sa b i l e , sonunda yönetim i gençlere devredebi lecek­ lerd i r. Kon u muz CHP'nin durumu, yönetime k i m lerin hakim olacağı değ i l d i r. İlericili k-gerici l i k suçlama­ sındaki saçmalı ktı r. Bu keli meler, Türkiye'de h içbir i nsani ölçü hesaba katı l ma ksızı n ve sadece zümrele­ ri birbirine kırd ı rmak icin k u l lanı l ma ktad ı r. ı<ımin elindeki ölçü, bir g rubun ileri veya geri olduğunu ta ­ yine yara r niteli kted i r. Sayı n İ nön ü ' n ü n elinde, ileri­ ciyi -gericiyi ayı racak hangi ölçü vard ı r. Bu ölçü, sa­ yın Ecevit gelince nasıl eskid i . Bizzat İ nönü gerici olara k n itelenmeye başlandı. Ve şimdi, sayın Ece ­ vit' ler nasıl gericiler safına itil meye başland ı l a r. Et­ me bulursu n . . . misa l i , çark, kolları ndan kapmıştır. Bu çark ı n işlemesine müsaade ettikleri n isbette, kend i leri n i onun ağzına verecekler, sonunda eriyip g ideceklerd i r. Bundan ne Ecevit ne d e bugün onu gerici l i k l e suçlayanlar müstesnad ı r. Nasıl ki İ nönü bu çark ı n dişlilerine kapı ld ıysa) (46) Yukarıda sözü gecen «d iyalekti k » , bize bir baş­ ka konuş mayı hatı rlattı. Hem, bir başka konuşmayı C46l

88

Yeniden Milli Mücadele, Sayı

:

252


ve hem de «d iyalekti k materyalizmi» birl i kte dinleye­ l i m ; bu konuşma, C H P Genel i k Kol ları tarafından düzenlenen, 27 Ekim 1 974'de başlayı p üc gün deva m eden (Demokratik Sol Forumu) nda yapıl mıştır: (Diyalektik Materya l izmi olduğu g ibi kabu l eder­ sek, ya sol güçler koalisyona g i re r veya çatışır lar. Birincisinde kapitalizme sarı l ı n ı r. İ kincisinde ise, ça­ tışır zayıflarlar. Bu yüzden Diyalektik Materya l izmi Kari Marks'tan değ i l , Hegel'den öğrenmemiz gere­ k i r. Çünkü Hegel H ü manizme daha cok yer vermiş­ t i r. Diya lektik Materyalizmin öğreti l mesi nde bazı a rkadaşla rım bana başvurdular. Beraber a raştırma yapacağız) (47)

« HALKA TERS DÜŞMÜŞTÜK»

Aynı «forum» da kürsüye gelen CHP'lilerden bir diğerinin konuşması ise, CHP' n i n s loganla rıyla veya bild i ri leriyle, kendi kend ine nasıl ters düştüğ ünü açıkl ıyord u : (Üc gündür görd ü k k i , bazı bild iriler birbirine ters düşmekte, Demokratik Sol 'un dışına çıkmakta­ d ı r. Forumun birinci g ü n ü halkın herşeyi bildiği söy­ lend i . Bugün ise, halkın eğitil mes i gerektiği söy!en­ d i . Bunları anlamıyoruz, hangisi doğru ?) (48) (47!

(48l

A. Nejat Ölçen Mustafa Pala 89


Aşağ ı yuka r ı bu ma naya gelen bir konuşmayı, ya­ hut tenkidi tapan şa hıslardan bir başkası da şu gö­ rüşleri müdafaa ediyor : (Sayın d elegeler! Arkanıza ve yanınıza ba kı nız. Demokrati k Sol bir yöntemle geniş hal k yığınla rı n ı götü rmek istiyoruz, hani h a l k nerede? Demokratik Sol düşü nce içinde olan insanlar nerede? Geniş halk yığı nlarıyla bütü nleşmeden önce kendi içimizde bü­ tünleşil mesi lazı md ı r. C H P, 7,5 ayda Demokratik Sol'da hal ka ters düşen durumlara düş müştü r. Bu böyled i r. Bü rokra ­ s i n i n , Demokratik Sol anlayışı içinde ol ması lazı m ­ d ı r) (49)

« Komüntern'in Yedinci Kongresinde benimsenen Dimitrof'un (Birleşik Cephe) tezlerinin Hindistan Komü­ yerını nist Partisi'ndeki etkisiyle, Kongre hareketiyle ittifak siyasetine bırakıyordu» (50) Özetleyerek sunduğumuz. bu çekişmelerde:ı iba­ ret konuşma l a rı , CHP Genel Başkanı Bay Ecevit nok­ ta lama ktadır. Aşağıdaki beya n , CHP Genel Merke­ zine karş ı çıkanları n tasfiye ed ildiğini açıkl ıyor : (Genel Merkeze ve Genel Başka na, bir ideolo j i k yakı n l ı k görüntüsü vererek karşı çı kanlar. bazı yan örg ütleri, parti içi ana kademe pol itikasına sokmaya ça l ışanlar tam tasfiye ed ildi ler. Genel Merkez ekibi, ekip olara k büyük ölçüde tasfiye edildi) (51 ) (49l (50l (5 l l

90

Taner Arman Devrimci Gençlik Dergisi, Sayı Cumhuriyet Gazetesi, 20. 1 2. 1 974

5

: -

Bülent Ecevit


CHP Genel Merkezi, « i stenrneyenlerıı i safd ışı etmiştir ama, kavgalar bitmiş mid ir? Hayır! Gerek CH P'ye ve gerekse Bay Ecevit'e yakı n l ı ­ ğ ı i l e tan ı nan bir yazar, herhalde yu karıda sözü ge­ cen «tasfiyeler» den huzursuzluk duymuş olmalı k i ; içindeki leri şöyle dışa vu rmaktadı r : { İ ptal ler, fesih işlemleri, telgrafla ada m atama­ lar, Merkez Yönetim Kuru l u üyeleri n i n kend i lerine Ü yel i kleri n i mali g üve nce sağ layan İdare Mecl isi paylaşmaları kuşkusuz a n ı larda taze du ruyor. Ama olan olmuştur. CH P'ye Bülent Ecevit'e omuz verm iş, onu sırtında taşımış gençler saf dışı ed ilm işlerd i r. Demokratik sol akı mla, uzak yakın i l işkisi o l mayan «eyya mcılar» hemen yerleri n i demokratik solda al­ manın h ü neri n i keşfed ivermişlerd ir. Yeni ve i ktidara doğ ru g iden CH P'de çok yerde fikir, yeri n i çıkarc ı l ı ­ ğ a bırak mıştı r. . . . CHP içinde hôlô varlığı duyulan feodalite ka l ı ntı­ ları n ı n ayak oyu nları na . . . . Örneğ i n ba ka n l ı k koltuğuna oturmazdan önce emekten, ezi lenlerden yana olanlar, i ktidar koltuğ u na otu rduktan sonra iş adamları ile Tarabya Otelinde bir komplomi uzlaşma zemini araya nlar dikkatlerden uzak tutu lmamalıdır. Örneğ i n H acettepe'de Ameri kan oyu n larını tezgôh laya n ların tems i lcileri nin, CH P için­ de neler tezgôhlad ı ğ ı n ı n da artık farked i l mesi ge­ rek mekted ir) (52) Ayn ı derg i n i n aynı yazarı, bu sefer de bir baş ­ ka yazısında aynı konu hakkında şöyle d iyor : (521

7

Gün Dergisi, Sayı

:

118

-

Kurtul Altuğ

91


(Bülent Ecevit, 1 8. Kuru ltay'da a rkadaşları ile Birlikte CH P'ye bir d i namizm vermeyi a maçlayan «Orta n ı n Sol u » hareketi n i başlattığ ı nda, CHP, bir ağa zadegô n partisiyd i . İ smet Paşa ' n ı n tarihi kişi l i ğ i ge­ risine sakla na n bir ta kım i nsan l a r CH P'yi s iyasa! i k­ tidar için bir a raç olarak kullanıp du rmuşlard ı . CHP 1 8. Kurultay öncesinde ise, içinde feodalite ka l ı ntı­ larını barı ndıra n halkla uzak yak ı n bir i l işkisi bulun­ maya n bir s iyasal örgüttü. O nedenledir k i M i lli Şef­ l i k döneminin hemen arkası nda n gelen çok parti l i demokratik yaşam CH P'ye pek yaramad ı . C H P de­ mokratik usul lerle ya pılan hiçbir seçimi kaza namad ı . Ya n i sağ l ı k l ı işleyen v e hal koyundan geçen bir i kti­ dar CHP'n i n semtine bir türlü uğramıyord u . Gerçi ayd ı n la r, gerçi bürokratlar hep C H P safları ndayd ı ­ l a r ama, Türkiye'nin g iderek gel işen yaşam tarzı içinde halk CH P'ye itibar etmiyordu . . . . Ecevit'i n öner� iği demokrati k sol u n ne oldu­ ğunun bilincine varmamış, bı rakınız demokrati k sol u , art ı k çağ ı n gerisinde k a l m ı ş orta n ı n sol unu b i l e sade­ ce bi r sol slogan olarak beni msemiş bir kadro Ece­ vit' i n altında partiyi yönetecekse, ilk kez CH P'ye umut bağ lamışları n yürek lerinde b i r kuşku kendisini gösterecektir) (53)

HALK PART İSİNİN ARPALIKLARI

(CH P'de her partide görü len «saray oyu nları» eksik değ i ldir. Genel Merkezleri n k itlelere yansıyan gelgeleri çok ruhları ka rartıyor bil iyoru m... Gençl i k (531

92

7

Gün Dergisi, Sayı

:

119

-

Kurtul Altuğ


Kurultayı ön ces i nde haks ızl ıklar ya pıldı sanıyoru m , gönüllü partiye katkıda bulunma k isteyenler tırpan­ landı. Bu da «sa raydan» kalma a l ışkanlı klar. . ) (54) Bizzat solcu bası n ı n açıklayı p iştirak ettiği «CHP' n i n kendi bünyesi ndeki kavgalar» ve bazı konularda­ ki yolsuzluk l a rla i l g i l i bir başka yazar da şunları söylüyor: -

(Bank :::ı Yönet i m Kurullarıyla, pol itikacılar aras ı n ­ d a k i i l işki, «düzeni» değişti recek Cumhuriyet H a l k Pa rtisi i ç i n d e geçerl id i r. Öze l l i kl e İ ş Bankası Yönetim Kurulu üyel i ğ i , parti i leri gelenleri n i n «tapulu mal ı » g i bidir. Önce Turan Gü neş, şimdi de İ bra h i m Cüceoğ­ lu, İş Bankasından bol pa ra a l m ışlard ı r. Cüceoğ lu'na bu da yetme miş, birkaç yönetim kurulu üyeliği daha al mayı «demokratik solculuğunun» gereğ i saymıştır. Parti Yöneti m Kuru lu n u n bazı üyeleri de bu «arpa­ l ı klardan» payları n ı a l mışlard ı r. '

Banka kapı ları halka kapa l ı d ı r diyen . . . C H P, tıpkı öteki pa rtiler g ibi, banka yönetim k u ru l u üyelikleri­ ni paylaşmada hiç d u ra ksa ma mıştır) (55) Oldum olası CHP'yi desteklemiş bulunan solcu yaza rların ağzı nda n işittiğimiz şu « Ha l kçı» lar m ı ku­ racak Tü rkiye'de «ezilenin ve eze n i n bulunmadığı» düzeni? Kendi bü nyeleri ndeki kavgayı m ı ü l kede «ba rış» ı sağlayaca k?

bastıramayanlar

Yuka rıdaki suçlamalardan bu yana cereyan eden hödiseler ve hele CHP'nin 1 976 yılı ndaki kurultay(541 (55)

Yeni Ortam Gazetesi, 16.12. 1974 Yeni Ortam Gazetesi, 17.12.1974

-

Mustafa Ekmekçi Uğur Mumcu

93


ları nda kopa n birkaç fırtına, mutlaka gözön üne ge­ tirilmelidir. CH P'dek i kavga sürm üştü r, sürecektir. (CH P'de bir kavga var. Ya lnız, partide CHP mer­ kez kliği. mevcut kli kleşmeye karşı ilgisiz görü nijyor. Partideki parça la nmayı inkôr ediyor. Bunu yapmakta­ ki gayesi ned i r? Bir kere bir g ru p için, parçalanma­ dan haberi olmamak en büyük dezavanta jdır. O zaman o g ru p, d üşmanın va rlığ ından ve faal iyetleri nden ha­ berdar değ i l demektir. Yok şayet hem karşı g rupla ­ rı tasfiye etmeye ça l ışıyor, henı de kokusu duyulma­ sın i stiyorsa o da ayrı mesele. CHP içindeki maske l i baloda değ işik g ru p ları n kullandığı ortak maskeler mevcut Meselô Ecevit mit'i bunlardgn birisi, «demokrati k sol » sloganı bır diğeri. Her grup Ecevit' i n kendilerinden olduğu, kendi­ leri n i destekled i ğ i propaga ndası nı yü rütüyor. Gene, merkez ve taşra teşki lôtları nda Ecev it' i n popü lerl i­ ğ i nden istifade «daha doğrusu onu i stismar» sure­ tiyle daha fazla puvan toplayabi l mek. Ecevit ise sa­ ğa - sola mavi boncuk dağıtmakla meşg u l . Ama gön­ lünün k i mde olduğu, yahut kimde ol madı ğ ı az çok bi­ l i n iyor. Bir diğer istismar teması ise «demokrati k sol» ded ik. Bu tab i r tüzüğe işlend iği için kimse buna kar­ şı çıkmıyor. Her ne kadar rivayetlerde bir beraberl i k mevcud ise d e mahsatta i hti lôf var. B i r g rubun anla­ yışına göre demokratik sol , sosya lizm mônôsına gel­ mektedir. Diğer g ruba göre ise demokratik sol , or­ ta nın solundan mül hemd i r ve ona dönü ktür. 94


Parti içi ndeki sosya l istler, demokrati k sol slo­ ganını parti tüzüğüne geçirtmekle, kendileri n i n bü yük bir boşa n elde etm iş olduğu kanaati ndeler ve «demokrati k sol çizg i n i n nasıl gel işeceğ i meselesi ge­ leceğ i n işidir» demekteler. Ya n i d i l leri n i n altında sos­ ya l iz m va r ama açık açık söyle meyi şimd i l i k mah­ zurlu görüyorlar. Gerçekte ise demokrati k sol, b i r aşu re kazanın­ dan fa rksız. Ecevit bu kel imenin tüzüğe geçmes i n i kabul ederken hiç şü phesiz değişi k grupları v e d ü ­ şü nce sah i pleri n i a y n ı çizgide tutabilmek, a y n ı çatı altı nda birleştireb i l mek gayesi nde i d i . Onun için bu aşure kazanı nda, orta n ı n solcusundan. göbekç isin­ den, sosyal istine, sol un rengarenk mezheplerine ka­ dar hepsine rastlamak mümkü n . Genç sosya l istlerin merkez k l i ğ i n i yıpratma kta k u l landığı hedef tahtası nda Ecevit' i n Ameri ka ile i l ­ g i l i sözleri, NATO'ya bağ l ı l ı k konusundaki beyanat­ ları, sermaye çevreleri ile kurulan sıkı i l işkiler var Bu mevzuların parti içinde propaganda ed i l mesi, g iz l i bir muhalefetin oluşmasına ve sosyal ist olma­ ya nların da bu cepheye dahil olmasına i mkan sağ ­ lıyor} (56)

ECEVİT, GENC'İ SUÇLUYOR

( « Pa rti suçları işlen iyor. Yapılan haksızl ı k ve yolsuzl u k için başvurulacak tek kapı genel başka n ı n (56)

Yeniden Milli Mücadele, Sayı

:

248

95


kapısı. Ta n ı k la rla, belgelerle, genel başkana başvu­ ruyoruz, genel başka nda n ses ç ı kmıyor.» CHP yanlısı marksist bir yazar, C H P teşkilatı n ı n böyle sızlandı ğ ı n ı yazıyor. C H P içerisindeki parçalan­ ma o derece gözle görü l ü r hale geld i ki Sayın Ece­ vit bile, « pa rti içinde böyle şeyler yok» yalanlaması­ nı a rtık pek tekrarlamıyor! . . Tekirdağ M i l letve k i l i Y ı l maz Alpaslan ' ı n d a söz­ leri ilgi çekici .. CHP Parti Meclisi üyesi Y. Alpaslan, Kırklare l i ve Çorlu'da yaptığ ı konuşmalarda aynen şöyle d iyor: «CHP'de fikir çatışması yoktur. ( ! ) Fa­ kat parti yönetim inde bir hasta l ı k oldu ğ u doğ rud u r. Merkez yöneticileri gereğ i gibi görev yapma makta­ d ı r. Bizim artı k işimiz bitti, i ktidarız, rahatız demek ol maz. Bu mücadeleyi kuru ltayda vereceğiz. Daha canlı, daha hareketl i bir kadro ç ı ka ra cağız.» CHP içerisindeki parçalanma ve hızlanan kav­ ga i l e i l g i l i diğer bir gel işme de, Ecevit'in CHP'li ba­ kanlarla yaptı ğ ı toplantıda k i suçlamalard ı r) (57) Y u karıdaki haberde sözü ed ilen ve Ecevit'in Sü1 leyman Genc'i suçlad ı ğ ı na dair sözleri şunlard ı : (Bazı C H P m i l letvekilleri, işçi send ikaları nda üc­ retli müşavi rl i k yapıyorlar. Bu m i l letvekillerinin isim­ leri n i tesbit etti rd im. Send i ka la rı g reve teşvik ediyor­ lar. Sü leyman Gene, İzmir beled iye g revin i n a nlaş­ mayla bitmesini önlemiştir) (58) C H P içindeki bazı şah ısların asli vazifeleri n i n y a n ı s ı ra başka işlerle de u ğ raştığını bizzat Bay !57) !5Bl

96

Yeniden Milli Mücadele, Sayı Yankı Dergisi, Sayı : 190

:

250


Ecevit' i n ağzı ndan böylece öğrendikten sonra, Ye­ niden M i lli M ücadele Derg is i ' n i n a nlattı kları nı d i n le­ yel i m : ( .. Söylend i ğ i ne göre, İzmir M i l letvekili Süleyman Gene ve Ayd ı n M i l letvekili Şü krü Koc Genel-İş. İs­ tanbul M i l letvekili Engin Ü nsal da Oleyis Send i ka­ sı nda ücretli müşavirl i k yapıyormuş ve bu ü ç M i l let­ veki l i ve Merkez yönetim i ne karşı olan « Demokra­ tik Sol » g rubun i leri gelenlerindenmiş. C H P merkez yöneticileri n i yı pratmak için de g revleri el altı ndan tahrit ediyorlarmış. Ecevit' i n asıl kızgı n l ı ğ ı n ı n sebebi de buymuş. « M uhalefet i n yapmadığını bunlar, içi mizdekiler yapı­ yorla r» d iyormuş . . . Süleyman Gene ise, bir yandan Ecevit ile ara­ ları nda herhangi bir a nlaşmaz l ı ğ ı n söz konusu ol­ madığını açı klarken, bir yandan da, adı etrafında yü­ rütü len yıpratma kampanyasından şikôyet ederek şöyle demektedir: «Hiç bir sendi kada ücretli veya ücretsiz müşavi rlik yapmadım. Bu haberlerden dola­ yı bası nı suçla mıyoru m. Suç, onlara yanlış haber veren lerdedi r. Bası nda yanlış haberler verenler teşhir ed ilmelidir. » ) CH P içinde birtak ı m yolsuzluklardan v e cutış­ malardan bahseden mezkur gazete, aynı nüshasında, «CHP içindeki Marksistlere TS İ P'in taktik verd i ğ i n i » de anlatıyor : ( « D İ SK, CH P'ye peşkeş çekilemez» d iyor TS İ P'­ in gayri resmi yayın organı K İTLE gazetesi. Ve ma­ kaleleri n i n büyü k kısmını CH P'yi tenkide ayı rıyor. « Bu düzen i değiştirmek CHP' n i n harcı değ ildiP> den F. 7

97


tutun da Ecevit' i n «bilg isizl ik» le suçlanmasına dar, vermiş verişti rilmiş CH P'ye . . .

ka­

Tü rkiye Sosyal ist İşçi Pa rtisi (TSİP) etrafında k i ­ ler, önce, Ha l k Sektörü içinde mütalaa ed ilen H a ­ yat Hold ing'in a n a sözleşmesi n i n Türk - İş yanında DİSK tarafından da i mzalanmasını tenkid ed iyorlar. Ve a rkasından da DİSK yöneticileri n i tehdit ediyor­ lar: « . . DİSK'in kaynaklarını CH P'ye peşkeş çekme­ nin hesabını vermekle yükümlü oldukları nı b i l melidir­ ler.» . . . CHP ile Marksistler aras ı ndaki köprü ler atıl­ ma k üzered ir. C H P bir yandan parti içindeki sosya­ l istlerin muha lefetine maruz kalırken bir yandan da parti d ışındaki ma rksistleri n boy hedefi haline gel­ mekted i r. CHP Genelik Kol ları nca düzenlenen « Demokra­ tik Sol » foru munda Ecevit'in «bilimsel sosyal izm» i suçlamasının aradaki çatışmayı daha da hızlandıra­ cağ ı n ı bel i rtmiştik. Yeni O rta m'dan uzaklaştı rılan Oya Baydar, KİTLE'nin son sayısı nda yazdığı yazıda, yoru mumuzu doğ ruluyor ve Ecevit'e 14 Ekim seçim­ leri nden bu yana marksist kanad ı n en sert tenkid i n i yapıyor. Ecevit'in bilgisiz l i kle suçland ı ğ ı , burj uva dü­ şü ncesiyle konuştuğunun ima ed ildiği tenkitte, sos­ yal demokrasinin sermayeye yaklaşmas ı n ı n kaçınıl­ maz olduğu da söylen iyor. Aynı gazeten i n bir başka yazısında da C H P içi n · deki marksistlere akıl veri l iyor ve şöyle den il iyor: «CHP içindeki mücadelede yenilgiye u ğ rayan ilericileri n , küçük burj uva demokratları nın, halkcı­ ları n ı n bezg i n l i k göstermesi ve CH P'yi sağ u nsurlara 98


terk ederek, söz gel i m i bazı yayın orga nlarında çıka n asılsız haberlerde gösteri len hedefe uygun davra n ı p TSİP'e geçme eğ i l i minde ol maları doğru bir yol de­ ğ i l d i r. Bu asılsız haberlerin maksatlı olduğu, bir yan­ dan TSİ P'in CH P'den çok fark l ı olan yapısı üye l i k şartla rı kon usu nda bula n ı k l ı k meydana geti rmeye, öte yandan iyi niyetl i i lerici CHP' l i lerin parti içi mu­ ha lefetini dağıtmaya yönel i k olduğu açıktır. İşçi sı­ nıfı n ı n öncü l ü ğ ü n ü , sosya l izmin biliminin t ü m esas­ larını sımsıkı bir bağ l ı l ı k içinde kabul edenler şüphe­ siz ki, TSİP'e g i rerler, tüm sosya l istler g i bi . . . Ama CHP içinde son derece önemli görevleri olan ve de­ mokratik cephenin u nsurları nda n birini meydana ge­ tiren küçük burjuva i lericileri n i n yeri ve görevi, CHP'­ yi emperya l iz m ve yerl i ortaklarının güdü müne tes­ l i m etmemektir) (59)

BOL BOL VAAD . . .

Evet, bir zamanlar söz d i n letebildi kleri k i mse­ lere «CHP etrafı nda birleşmek» üzere dôvetiye çıkar­ tan cevreler, a radan kısa bir müddet geçince, aynı CH P'yi suçlamaktan kend ilerini a l a mıyordu. İşte bir d iğer suçlama: (CHP Genel Başka n ı Bülent Ecevit, son zama n­ larda hayli « Sert» çıkışlar yapmaya başladı. Sık s ı k C H P'ni n bozuk d üzeni değ iştirmeye ahdetmiş b i r parti olduğ u nu. bundan taviz vermeyeceğini söylü­ yor . . . . . Ve sonra da, sözlerine, d üzeni değiştirebil-

(59)

Kitle Dergisi, Sayı

:

32

99


mek için CHP'nin tek başına i ktida ra şart olduğunu ekl iyor.

gelmes i n i n

CHP Genel başkanı bunları söylüyor ama, asıl niyeti başka : CH P içinde gel işen ve kend i ne «demok­ ratik sol » d iyen küçük burjuva demokrat hareketi n i n yol unu kesmek. Hareketin şu a n d a CH P'ye hakim o l a n Orta Sol v e Sosya l Demokrat kesimle çel işki leri n i ha­ s ı ra ltı etmek. Parti içi muha lefeti n ağzına b i r par­ mak ba l çal ı p el altından ve kapa l ı kapılar a rd ı nda hakim sı nıfların temsilcileriyle i ktidar konusund � uyuşma k . «Ayinesi iştir k i ş i n i n l ôfa bakı l maz» demişler. Boşuna m ı söylemişler? CHP'nin 14 Eki m seçimle­ rinden sonra hükümeti n hakim ortağı olara k yap­ tı kları ve yapmad ı klarıyla C H P Genel Başka n ı n ı n bu­ g ü n söyledikleri birbirine taban tabana zıttır. . . . Hepsi teşebbüs safhası nda birkaç hayalci, ütopist teşebbüs dışında bi rşey yapmaya d a kalk­ ma mıştı r. Onun için de g iderek h a k i m sı nıfları n bel­ l i kes i m leri nin güvenini kaza nmıştı r. O kadar k i , bu kesimler ve onların her türlü temsilcileri, bugün CHP'siz h içbiri i ktidar alternatifini kabule yanaşma­ ma ktad ı rlar. . . . İ ktidara geld i kten sonra « i ktida r vaatleri» onu vaatlerinden g itgide uzaklaştırmış, g iderek C H P muhalefetteyken o kadar karşı göründüğü «çıkar çevrelenı n i n h ü kü met katında işleri n i yürüten bir parti d u rumuna düşmüştü r. Bu d üzene karşıy ı m d iye d iye, bu düzenin gerekleri n i yeri ne getirmiştir. . . . . Gerçekte v e som utta, koa l isyon, C H P d üzeni değiş­ tirme vaatleri n i yerine geti rmed iği için değ i l , düze ­ nin gereklerin i n yerine getiri l mesinde ortağı ile anlaş1 00


mazlığa düştüğü için, dolayısıyle Ecevit'i n sevg i l i deyim iyle «çıkar çevreleri» nin işlerin i daha istikrar­ lı bir şekilde yü rütecek yeni bir i ktidarın oluşmasına i m kôn hazı rla ma k için bozu ldu. Şimdi bu çıkar çev­ releri, kendi işleri n i n daha iyi yürümesi için kurula­ cak yeni i ktidarda mutlaka CHP'nin de yer al ması­ n ı i stiyorlar) (60) * **

«DİSK'in başına çöreklenmiş olan re­ vizyonist İbrahim Güzelce kliği bir yandan DİSK'i sosyal-emperyalistle­ rin hizmetine sokmaya çalışırken, bir yandan da patronlarla işbirliği halinde işçi sınıfının mücadelesini bastırma­ ya ve işçilerin birliğini parçalamaya çalışmaktadır» (61 ) Bay Ecevit'in CH P'ndeki kaynaşma , k l i kleşme « Post» ve çatışmalar el bette bu kadrc ı k değ ildi. kavgas ı n ı n , bel i rli bir grafiği çizip «sıfır» noktasına u laşması böylesine kolay ve çabuk ola mazd ı . Şüp­ hesiz ki. karş ı l ı k l ı suçlamaları n ve böl ü n melerin mey­ dana getird i ğ i bu g rafik, birgün gelecek, maksi mum noktaya ulaşacaktı . Aca ba, sürtüşmelerin en yüksek seviyeye ulaş­ ması yaşanmış mıdır? Yaşan mışsa, daha sonra ne olmuştur? Bu suallerin cevabını alabilmek, h i ç de zor de­ ğil! Daha önce sözü n ü ettiğ i m iz ( Meydan) Derg isi, 160)

161)

Kitle Dergisi, Kasım 1974 Halkın Sesi - 27. 1 . 1976

-

Halim Doğan

1 01


bu sefer de 1 5 Ekim 1 974 tarihi! n üshası nda şöyle yazıyor: ( Demokrati k solcular yönetimi a l ma k için her yolu kullanıyor. CH P'de h ü kü met ortaklığı ndan d üştükten sonra başlayan içe dönük kavga tüm şiddetiyle sü rüyor. Cadı kaza n ı değ i l a ma sol un kaza n ı fokur foku r kay­ n ıyor ve kendilerine «demokrati k solcu» adını veren b i r grup partiyi ve ta banı hızla ele geçirme çaba la­ rında küçü msen mez mesafe al ıyorlar. Delege seçim leri nde, gençl i k kol ları, kad ı n kol­ ları ve merkez i lçe kongrelerine kadar her seçim olaylı ba şlıyor, olaylı sü rüyor ve olayl ı kapa nıyor. Daha önceki yıllarda pek önem taşı maya n ve usu­ len yapılan genç l i k ve kad ı n kol ları bu kez umula­ n ı n üstünde i l g i topluyor. CH P'de bu kongrelere yüz­ lerce kad ı n ı n katı l ması, bir o kadar gencin kad ı n kol­ ları kongrelerini dışarda n idare etmeleri şaşı rtıcı olu­ yor. Ama aslı nda bu kongrelere verilen önem i n se­ bebi son derece bas it: Yen i tüzüğe göre, kad ı n ve genç l i k kol larından ikişer i k işer i lçe yöneti m kurul­ ları n ı n tabii üyesi olmaktad ı r. Yine kad ı n ve genç l i k kollarından o n b i r k i ş i i s e ön seçi mlerde otomatik­ man delege n itel iğ i n i kazanmaktadı r. CHP'nin şu anda kördüğüm olmuş örgütü İ s­ tanbul'dur. Bu ilde Eyüboğ lu, Topuz kanadı adı ve­ rilen g rupla, «demokrati k solcu» patenti altında yola ç ı kan aşırıların mücadelesi kıyasıya geçmekted ir. Bu g ruba ya k ı n mil letveki l leri n i n , duru ma b i r çözüm bulunması için Ecevit'e başvuracakları da sızan ha­ berler a rası ndad ır. Demokratik solcu lar. İ stanbul İ l örgütü n ü n « keyfi» davrandığını öne sürmekted i rler. 1 02


İsta nbul i l örgütü ve 1 9 ilçede geçici kurullı:ınn iş­ başında bulunduğu ve bu yöneticilerin Eyüboğ l u ta­ rafı ndan «Tepeden inme» atandı kları idd ialar a rasın­ dad ı r. ) CH P'deki « sola d a h a da açılmak» v e «Oldu ğ u yerde kalmak» g ibi i k i a n a noktada kopan fırtına, sadece teşkil atı n birkaçı nda değ i l , çok daha geniş bir ortamda cereyan ediyord u . Meselö, 1 974 yılı Ekim ayı n ı n ilk haftasında CHP İ sta nbul mil letvekili Ab­ durra hman Köksa loğlu Gül tepe'de b i r konuşma yap­ mış .. ve CHP'li gene mil itanlarla konuşmacı arasında sert tartışmalar cı km ıştı r. Meydana gelen mü na kaşa ve tartışma n ı n te­ mel i , CHP'nin yü rüyeceği « sol çizg i» n i n tesbitinden doğ muştu. Adı geçen Köksaloğ lu, bir a ra l ı k ( Parti, açılabi leceği kadar sola açıl mı ştı r. Bundan sonra b i r m i l i m daha g idemeyiz. Partiyi sola götürmek iste­ yenlerle son una kadar mücadele edeceğiz) sözleri­ n i sa rfed i nce, kend isini d i n lemekte olan CHP'nin gençleri öfkeye kapılmış ve taarruza geçmişlerd i . O tarihde bu haberi veren yayın orga nları na göre, CHP'li mil letveki l i , CHP'li gençlerin elinden sağ­ söl im kurtulabilmek için bel indeki tabancağı sıyır­ mış ve «yaklaşanı vururum» tehdidiyle vaziyete hö­ kim olabi l m işti. CHP'nin ve Bay Ecevit'in, anarşist m i l itanları h i maye edici icraatları .. meselö, 1 2 Mart suçlularının affını temin etmeleri karşı sında, çok kimse: «CHP' l ilerin kol - kanat gerd i ğ i bu komünistler, pek ya kı nda Ecevit' i n de CHP'nin de başına en büyü k dert olaca klard ı r, hem ayrıca bu dertten millet de büyük zarar görecek» 1 03


Demişti. Bu idd iaların ne çapta doğru land ı ğ ı pek bel l i değ i l . Fakat, bel l i olan bazı gerçekler de yok değ i l . Ö rnek o larak, C H P - M S P h ü kü metin i n Köy İşleri Bakanı olan ve CHP içinde bir kliğin başı d u ru mun­ da bulunan Bay M ustafa Ok'un Diya rba kı r'da başı n­ dan geçenler gösterilebilir.

«GEL SENİ YARGILAYALIM»

Mustafa Ok, 1 974 y ı l ı n ı n N isan ayı içinde D iyar­ bakı r'da soğ u k terler dökmüş ve şöyle bir hadiseye şahid ol muştur: ( . . Ok, onlarla -CH P' l i gençlerle- konuşurken, birisi ortaya cıkmış: Ok'u ve Ecevit i ktidarı nı gerektiği kadar solcu hamleler yapmamak'la itha m etmiş. O k kendi h ü k ü ­ metini savu nmak isterken ortaya bir başkası gele­ rek : - S i z i yarg ı laya l ı m, demiş. Burada b i r H a l k Mahkemesi kuralım. B u söz büyük bir teza h ü rat ve a l kışlarla karş ı lanmış. Ok'un ca nı s ı k ı l mış, hareket yolunu düşünürken, gençler : - Halk Mah kemes i ! H a l k Mahkemes i ! d iye ba­ ğ ı rmaya başlamışlar . . Ok ba kmış k i olacak g i b i de­ ğ i l , olaylar kendi sol düşü ncelerini de aşıyor, b i r­ den sertleşerek yapı l ması gereken i yapmış: - Siz, demiş, kanı mca beni m bu Devletin Ba­ ka n ı olduğ u m u u nuttu nuz. Siz k i m ol uyorsu nuz k i , 1 04


ben i halk mahkemesinin karşısı na çı karmaya ka lkı­ yorsu nuz? Bu söz de ağır tepkilerle karşılanmış ve O k ora ­ dan deri n bir düşü nceye dalara k ayrı lmış: - Gaia-Ge kend i evlatları n ı yiyecek d iye düşü­ n ü rmüş. Olay tıpatı p böyle m i değ i l mi? Kesi n ola­ ra k bi rşey söyliyemiyoruz. Çünkü, Ankara'da k edi­ n i n tersini kapaması gibi, olayla rı n gizlenip örtül mesi faal iyeti de va r!. Ama eğer bu olay gerçekten cere­ yan etm işse, mutlaka açıklığa kavuşturu l malıdır) (62) Bu idd ia ve ta hmi nlerin hiç de ya nlış olmadığı CHP Gençlik Kol ları n ı n ve Genel Merkez Kongresinin 1 976 yılı nda ki topla ntısı nda bir kere daha is­ batla n mıştı r. Ya n i CHP'nin hem gençleri, hem de yaşlı ları huzur, birl i k , beraberl ik ve barışa hasret­ tir. ( Marksistleri n CHP Gençlik Kol ları'nı ele geçir­ me faal iyetleri deva m ederken yer yer çatışmalar da meydana gel mekted ir. Özellikle büyük şehirlerdeki teşki latlarda süren çatışma, taşra teşkilatları nda da kendisini göstermeğe başla mıştı r. Son olara k Ece­ vit'in seçim bölgesi olan Zongu lda k'ta Gençl ik Kol u ' ­ n u n kongresi sırası nda ç ı k a n tartışma daha sonra meydan kavgası h a l i ne dönüşmüştür. Kongre sıra­ sı nda CH P Genel Sek reteri Orh a n Eyüboğ l u'nun tu­ tumu sert eleştiri lere u ğ ramış ve gençlik teşki latla­ rı n ı n soldan uzaklaştırıl mak istend i ğ i öne sürülmüş . tür. Bu arada söz a l ma k isteyen C H P M i l letvekili Kemal Anadol konuştu rul mamıştır) (63 ) (621 C63J

Meydan Dergisi, Sayı : 482 Yeniden Milli Mücadele, Sayı

:

248

1 05


VE SOSYALİST ENTERNASYONAL «Kürt milleti üzerinde milli zulme son. Milletler özgür, halklar birlik olma­ lıdır.» (64) Bu olaylar ne i l ktir. ne de son! Ve bunlar, yal­ nız CH P'ye mahsus kavgalar da değ ildir. Sol ideolo­ j i n i n g i rd i ğ i her bü nye bu ve benzeri ra hatsızlı klara peş inen u ğ ramış demektir. Böyle bir idd iayı dudak bü kerek okuya n lar. yeryüzünün hôl ine iyi ba kıp, ka­ ra rı ondan sonra ve rmel i d i rl er. Biz, gene CH P'ye gele l i m : (Farkı ndasınız herha lde: CHP' l i geneler, kend i içlerinde rahat değ i l d i r. Kong re, secim, şu bu der­ ken. ta rtışmayı kızıştırdı kları n ı , s ı k s ı k gazetelerde okur olduk. Ned i r paylaşa mad ı k ları? Öyle san ıyoru m ki. bunu en iyi özetlemek, artı k bu genelerin i k i eti­ ket l i oldukla rı n ı söylemektir. Öyle ya, eskiden bir de­ l i ka n l ı CHP'liyim dedi mi. soru n biterd i . Ş i md i orta­ n ı n solundan mı, demokratik soldan mı. sosyal de­ mokrat mı yoksa sosya list m i old uğunu öğrenmek gerek. Hepsi CHP'lidir bunları n , orası doğru, besbe l l i öte ki partilere karşı uğraşları nda kend i a ralarında bir ve bi rleşi ktirler de. ama. sürd ü regeldi kleri çizg i ­ leri beli rs iz çekişmeyi küçü msemek doğru olur mu bi l mem?

ÇİZGİLERİ BELİRSİZ N E DEMEK? Şu: Pa rtinin yü ksek yöneti m kademeleri. aşağ ı kademelere, bu a rada gençlere net. tartışması yaC64 l

1 06

Halkın Kurtuluşu,

2.2.1976


pıl mış bir doğrultu vermiyorlar. Hele düşünün; C H P Türk iye'de bilme m k a c kere sosyal ist ol madığını e n yetk i l i ağızlardan tekrarlamıştır değ i l mi? Pek i öy­ leyse. Avrupa Konseyinde sosyal ist g ru ba katı l mala rı ne demek CHP m i l letveki l leri nin? Parti tüzü k komis­ yonunda demokratik sol mu, ortan ı n solu m u tartış­ ması az mı sürdü? Sonunda demokratik sol niteliği­ n i parti lerine yakıştı rd ı lar, siz demokrati k sol u n ne demek olduğunu acık - seçi k tan ı m layabilir misiniz Allah aşkına? . . . . Pa rt i n i n gene l i k kademeleri geneler arası n ­ da yayg ı n sosya l ist term inoloj i n i n v e yöneti m i n etki ­ s i n i dolaysız olarak hissetmektedirler. C H P üyesi sıfatıyla bu term i noloj iye katı l mamakta, buna karşı­ lık kend i termolo j i lerini getireme mekted i rler. Sıkı ntı­ yı doğ u ran besbe l l i budur. Partinin ideolojisini yapan­ lar (artık onlar kimle rse) d i p m i l ita n larına genel i k ör­ gütlerine savunabi lecekleri b i r platform, uygulayabi­ lecekleri bir yöntem vermek kend i davra n ışlarında da kesin bir tutarl ı l ı k göstermek zoru ndadı rla r. Yoksa C H P ' n i n alt kademeleri ndeki gene l i k tartı şmaları , FKF dönem i n i n dağdağalı ça l ka ntısına döneb i l i r, en öne m l isi kes i n , acık ve tutarlı formü l lerden hoşlanan geneleri n daha rad ikal çözüm lere doğ ru kayıp g it­ mel erine yol aça b i l i r) (65) * **

Zaman za man, Marksist-Len i n ist şahıs ve teşek­ küllerin «ada m ı » olan kimselere bile sah i p cıkmış bu­ l u nan CHP'nin, bozan da bunlara karşı ifadeler k u l -

165)

Yeni

Ulus,

24 Ekim 1974

-

Atilla İlhan 1 07


landığı ve ters bir tavır takındığı « meşhu r» d u r. Baş­ ka b i r töbirle, soldaki böl ü n meleri a raştı rırken ifade­ lerine başvurduğumuz parti l iderlerine göh yaklaşan göh uza klaşan bir CHP, böyle bir değ işik üsl uba ne­ den lüzum görmekted ir? Dışa karşı böylesine esnek bir politika ta kip eden CHP'n i n e l bette bir «bildiği» va rd ı r. Bilip bi leceğ i şey de açıkça, geniş tabanlı bir seçmen kitlesine h itab edeb i l mek .. daha çok oy toplayab i l mek gayretid i r. CHP, hem anarşiye ka rşı çıka n ( ! ) bir pa rtid i r; henı de anarş istleri cezaevlerinden sal ıveren partidir. Sonu nda da «Sosya l ist partid i r.

E n ternasyo n e l >; 3

g i re n

Nasıl olur bu? İşte, dışa karşı gösterilen bu elöstikiyet mölum­ d u r ama, CHP'nin kend i içindeki bö l ü n meler de kat'i olarak mölum değildir. Halbuki, CHP topyekun (Türkiye Sol u ) gibi bir ça lkantı içinded i r. Ve bu par­ tinin sık sık «fi k i r ismi» ve slogan değiştirmes i n i n b i r sebebi de kend i bünyesindeki k l i klerdir. Y u karıda bel i rttiğ i miz «fikir ismi» töbiri yadı rgan­ mama l ı ! Çünkü, CHP, seçmenleri n i n yahut Türk M i l ­ leti ' n i n h uzuruna ren k değ iştirmiş g i b i gözükerek ç ı ­ kıyorsa d a , ya pılan başl ıca iş değişik kelimelerle kend i n i takd i mden başkası değ ildir. Türkiye' n i n kısa vödel i şartları n ı d ikkate alan C H P ' n i n ideolog ları, günü birl i k sloganlar bulmakta . . adeta « icöd etmek­ te» d i rler. Fikir, hep aynı fikird i r. Değişen şey ise, bu belirli «CHP' l i l i k fi kri» n i n ismidir. «Buka lemun» gibi, renk ve ısım değ iştir­ me n i n sebepleri n i kend i lerinden di nleyel i m : 1 08


( . . Bir ara kendi içimizde de -Tü rkiye'n i n gene l ­ l i kle ayd ı n çevrelerinde olduğu gibi- kavram karga­ şalığı ortaya çık mıştı r. O zaman, « C H P Orta n ı n so­ l u nda» d iyere k yola çı kmıştık. Sonra demokratik sol söz ü n ü yeri ne göre kullanmaya başlad ı k . Sosyal de­ mokrasi sözünü yerine göre kullan maya başladık. Ben bu değişik terimleri kul lanı rken, özde hepsini b i r tutuyordum. A m a değ i ş i k durumlara göre bu terim­ lerden biri. bizim tutu mumuzu daha iyi anlatabild i ğ i için yerine göre öbürünü kulla nıyord u m . Fakat gör­ d ü m ki, yönetici a rkadaşlarımla birl i kte görd ü k k i , kavra m ayrı l ı ğ ı g iderek, kavram kargaşa l ı ğ ı na yol açabil iyor ve her parti içi nde her zama n doğa l olara k bu l u nabi lecek kişisel g ru plaşmalara v e çekişmelere bu kavra m farkl ı l ı k ları birer giysi olara k g iyd irileb i l i ­ yor) (66) Bir müddet «orta nı n sol u » . . bir müddet «Sosyal Demokrat» ve ş i mdilerde de « Demokratik Sol» ismi­ n i kulla nan CHP, n ihayet - g üya - b i r karara va­ ra ra k. tüzüğünde değ iş i k l i k ya pmış ve resmen <'de­ mokratik sol » bir parti olara k ilan ed i l mişti r. Di kkat ed i l i rse, prensiplerde herhangi bir değ i­ şiklikten söz edilmiyor. Ve s loganlardan biri n i n atı l ı p diğerinin benimsenmesindeki «espri » , Bay Ecevit' i n ağzından açıkla nıyor. Ama, unutulan b i r nokta daha var. Acaba, CHP içindeki klikleşmeler, bu « kavra m­ lar» dan biri n i n res men kabulü ile ortadan kalkmış mıdır? Eğer Ecevit'i n CHP'sine demokratik sol ismi veri l i r veril mez, parti içindeki g ruplaşmalar yok olup g itm işse; sözü ed ilen k l i klerin l ideri mevki indeki şa­ h ı slar için söylenecek söz kalmamış demektir. (66)

Demokratik Sol Düşünce Formu, Bülent Ecevit

27 - 28 - 29

Ekim 1974

-

1 09


YENİ YENİ GRUPLAR

«Bugün Üniversitelerdeki sosyalist, ilerici ve yurtseverlerin görevi, bir an önce akademik demokratik talep­ lerimiz doğrultusunda mücadeleyi yürütecek örgütlenmeyi yaratmak­ tır) (67) Parti tüzü ğ ü ne «demokratik sol » ibôresini koy­ makla, CHP'nin bünyesindeki k l i k leşmeler önlene­ bilmiş değildir. Ve zaten bunun, böyle metod l a rla ö nleneceğ i n i beklemek de a k ı l işi olamazd ı . CHP MSP koa l isyonunun, «biz artık en güçlü partiyiz, tek başı mıza i ktida ra geliriz» psikolopisi ile CHP tara­ fından bozulup, muha lefet safında yer a l ı n d ı ktan sonra, kavga lar da geçici olarak «kü llenmiş» tir. Bu k ü l len men i n sebepleri nden biri olara k , bazı kimse­ ler şunu öne s ü rm üştü r: «CHP tekrar h ü k u met olursa, parti içindeki k l i k ­ lerin «başı» d u rumunda bulunanları n bazı önemli mevkilere gelme ihtimali vard ı r. İşte bu ihtimal. pa r­ tideki çekişmeleri b i r müddet için teh i re uğratmış­ tır.» Aca ba, bu kabil yoru mlar doğ ru muydu? Ve 1 976 yılının i l k aylarında veren, bazı k i mselerin i stifası na h uzursuzluk; bu partinin i ktidar gitti kçe yok ol ması yüzü nden m i

(671

1 10

Sosyalist Gençlik, Sayı

:

14

birden b i re patlak yol açan CHP'deki olma ihtimal leri n i n çıkm ıştı?


Bu hôd isenin kamuoyu na aksetmesi nden b i r g ü n önce, C H P Pa rti Mecl isi'nde b i r konuşma yapan An­ kara M i l letvekil lerinden biri s i , şöyle d iyord u : ( B u nasıl b i r Merkez Yönet i m Kuruludur k i . ken­ d i a rasında bir koa l i syon yapmaktan çok uzakta d ı r ve bu yönetim, d i ğ e r parti lerle bir kol isyon kurara k , h ü ku met olmam ızı sağlayaca ktı r? . ) (68) . .

Evet, 1 976 y ı l ı n ı n ilk ayları nda, CH P'deki k l i kle­ r i n sayısı es kisine nazara n çok daha berra k l ı k kaza n ­ mış v e a rtmıştı . Sözü gecen «beş g r u p » şöyle s ı ra­ lanabilir: 1 2 3 4 5

-

-

-

-

-

Tu ra n Gü neş g rubu Orhan Eyüboğ l u g rubu Den iz Bayka l , yahut da « M ü l kiye l i ler» grubu Sü leyman Gene g rubu Kômil Kırıkoğ l u grubu

Tura n Güneş grubu, hemen her g rupla iyi geçi­ nen ve başta Bay Güneş'le Orha n Birg it'den meyda­ na gelen ki mselerd i . Orhan Eyüboğlu'nun yanı ba ­ ş ı ndaki isimler ise şunlar: Orhan Eyüboğ l u , Al i To­ puz, H. Namı k Tekin, Kemal Önder, Bahri Ersoy, Ka­ sım Parl a r, Alev Coşkun, E rol Tuncer, Kemal Ta­ bak, Selçuk Elverd i , Necdet Uğur. Mahmut Türkrr.en­ oğlu, Önder Sav, Nadir Yavuzkan, Cahit Karakaş. T. Fikret Öyet. Deniz Bayka l ' ı n « M ü l k iye Cu ntası» nda ise De­ niz Baykal, H a l u k Ü l man, E rol Çevikçe, Tankut Ak(68)

İlyas Seçkin 111


a l ı n . Ad i l Ali Cine r, Kad i r Özpa k, M u stafa Üstün­ dağ bulu nuyord u . Sü leyman Genç grubuna gel i nce . . Bay Genç ' i n başı çektiği bu klikte bulunanlar da şunlar: Şükrü Koç, Kemal Anadol , Kemal Okyay, Abd u l lah Baştü rk, Metin Tüzü n, Kaya Beng isu. Coşkun Karagözoğ l u , Celöl Paydaş, Zekö i Altı nay v e E n g i n Ü nsal. Kömil Kırıkoğ l u'nun, etrafı nda topladığı C H P ' l i le r de şu i s i mlerden meydana gel iyor: Cevat Sayın, Ha­ sa n Ceti n kaya, Cahit Ang ı n , Mustafa Ok, Y ı l maz Al­ parslan, Rauf Kandem i r, Meh met Sön mez, İ sa Ay­ han, Celôl Ü nver ve Muammer Alıcı. Bu klikler arası nda yer alıp da sadece i k i isim­ den ibaretmiş g ibi görünen Turan Gü neş grubu, as­ l ı nda Ali Topuz'la birlik halinded i r ve uzun zamandan beri CHP Genel Sekreterl iği için ça l ı şa n Bay Turan Gü neş, Ali Topuz'u öne sürmüştür. Yukarıda s ı ralad ı ğ ı mız k l i kler, 1 975 yılından 1 976 y ı l ı başları na geli nceye kadar en azından altı ay, tam mönasiyle « h u mmalı» bir çatışma göstermişler­ d i r. Ne var ki, Bay Ecevit, İskand i nav ü l kelerine ge­ z iye g ideceği s ı rada, parti içind e tam b i r « uyum » bulunduğunu söylemiş ve k l i k leşmelerin yokluğunu açı kla mıştı : (Sual - C H P içi nde b i r hasta l ı k var mı? Cevap - Hasta l ı k va rdı , tedavi ettiğ i m iz kanısın­ dayım) Halbuki, hasta l ı ğ ı n tedavi ed i l med i ğ i , bilakis da­ ha da vah i m bir durum arzettiği çok geçmeden anla­ ş ı l d ı . CHP içindeki kaynaşmaları g izlemenin . . böl ü r. 1 12


l eri önlemenin veya teh ire u ğ ratma n ı n imkônı ka l ­ mamıştı . CHP Genel Merkez Yönetim Kuru l u ' nda, Deniz Bayka l ' ı n etrafındaki üyeler tasfiye edil miş, parti idaresine « Merkezci ler» denilen g ru p hôkim ol­ muştu. Parti Meclisi'nden ayrı lan Bay Baykal ve a r­ kadaşları n ı n yerine yeni üyeler seçildi ve CHP Ge­ nel Sekreterliği gene Bay Eyüboğ l u ' nurı üzdrinde kaldı. Genel Sekreter Yardımcılı kları ise Ali Topuz ve Hasan Işık a rası nda paylaşıldı. Son hadiseler, CHP için bir «zaaf» bel i rtisiyd i. Ve yen i gelişmelerin, kaynaşmaları n eşiğinde bulu­ nuyorla rd ı . Fakat bunlara rağmen iyimser görünen­ ler de vardı : (Ayrı lan lar, partinin temel düşüncelerinde b i r­ leşmekted ir) (69) İ şte. bu haldeki CH P, Türk iye Sol u'nun mutlak suretde arzu ladığ ı , fakat gerçekleştirmek iste n ince yen i yeni böl ü n melerin ortaya ç ı ktığı sosya listlerle aslô bi rleşmeyecektir. Ama, birleşmelerin i n « bazı şartlara bağ l ı » olduğ u n u söyleyenler de kendileri­ d i r. ( . . Demokratik sol hareket için kurulan örgütler ağı ve yard ı mcıları bu örgütleri h iç bir zaman kendi fikir ayırı mları ve kendi g ru pları için cephe ve parti içi ta rtışma la rda ve sataşmalarda k u l la n ı l mamalıdı r. Parti ve cephe içinde dostlu k düşma n l ı k başka, d ı ­ şarda k i sosyal v e s iyasal savaş başkadı r. v

Bunu ayı rdedemiyen içteki e leşt i ri n i n dozunu kaçıran d ışa karşı ise yumuşak ve uzlaşmacı davra­ nanlar eleştirilme l i ve pasifleştiril melidir. (69 1

F. 8

Gazeteler, - Bülent Ecevit 113


7 Demokratik sol dışındaki g üçlerle ortak çal ışma anca k ; -

a - Ta ktik olarak b - Bel irli s ü re içind e c - Çok önemli bir amaca va rmak i ç i n d - Kontrol m ü m k ü n olduğu nca demokratik sol düşüncede kalmak e - Sağ ı n bir kısmıyla diğer kısmına karşı ya­ pı lacak olan o rta k çal ışmada demokrasiye i nanç (fa­ şizme ka rşı olmak) ön şart olmalıdır. f - Kendi dışındaki ittifakta seçme i m kanı ol­ du kça demokrasiye sola; l i bera l izme inanç l ı l ı k tercih ed i l melidir. C H P, içi nde demokratik olan ihtilalci ol­ maya n tüm solu sosya l ist görüşleri toplayan bir parti olmalıdır) (70)

TARİH YENİDEN YAZILIYOR

«Biz, gençliğin devrimci eğitimine de gereken dikkati gösteremiyoruz. Bazı ülkelerde, özellikle Almanya'da fa­ şizm gençliğin büyük kısmını anti­ proleter yola saptırıyor ve bundan ustaca yararlanıyor» - George D i mitrov Gerek Dü nya Solu ve gerekse Türkiye Solu'nun nası l k l i kleşti ğ i n i ve bu g rupların kendi a raları ndaki (70)

114

Semih Eryıldız, Demokratik Sol Düşünce Forumu'nda yaptığı konumadan


« övmeler» le «yermeler» in bile nasıl içice yaşad ı ğ ı ­ nı m isal leriyle anlatmaya çal ıştı k. Fa kat son sözü­ müzü de henüz söylemiş sayı l mayız. (Sol cephe) n i n , bir müddet «cici» d iye takd i m ettiği şahısları, b i r müddet sonra « kaka» olara k tak­ d i m ve teşh i r işi; adeta kom ü n izmin doku larını teş­ kil eden her unsurda .. ta temelde mevcuttur. İ şte bu­ nun son canl ı örneklerinden biri daha : Meşh ur (Sovyet Ans ik loped isi) sayısız defa değ i ­ ş i k l iğe uğra mıştı r. Çünkü, bir m üddet i ç i n «gözde» olan fila nca şa hıs, aradan kısa bir za man geçince, be lki de «fırın lanarak» ortadan yok ol muştu r. Böyle bir akıbet karşısında, Ansi kloped i n i n bu şa hısla ilgi­ l i maddesi ne olacak? El bette değiştirilecek! Ü ste l i k , dünkü «gözde» şahsı yerin d i b i n e batırıcı ifadelerle! Sovyet Ansiklopedisi, her bas kıda değ işti ri l i r. Bir ha­ d ise, daha önceki bas kıda an latı ldığı şekilde kal ma­ yabil ir; olaylar da s iyasi g e l işmel ere bağ l ı olara k değ i ­ şir v e ansi klopedide böyle y e r a l ı r. Ya n i , bir ba kıma törih de yeniden yaz ı l ı r. İşte, adı geçen ansi kloped i n i n yirmi sene arayla iki ayrı baskısı . . 1 041 ' inci sayfada, Çin l ideri Mao Ce Tung'la i l g i l i olarak yazı lanlar: Yirmi yıl önceki bask ı : ( . . G ü ç l ü l i d e r. . önde gelen Marksist teorisyen . . B ü y ü k Çin devlet adamı v e b i rçok felsefi eserlerin müellifi..) Yirmi yıl sonraki baskı : (Küçük burj uva m i l l iyetçisi, sekter revizyonist. . . Ma rksi st öğretideki hataları daha gençl iğinden, anar­ şist fiki rleri i l e bel l i ol uyordu) 1 15


Yuka rıdaki örnekten sonra bizim söz söyleme­ mize herhalde hiç lüzum yoktu r. Ta savvur edin k i ; 1 950' 1erin «cici Mao» s u , 1 974 yılında «kaka Mao» ol uveriyor. Ayrıca, Sovyet Ansiklopedisi'nin eski bas­ kısı nda Mao'nun «fakir bir köylü a i lesi nden geldiğ i » yazılı rken, yen i baskıda «zeng i n bir köylü a i lesinden doğmaıı olduğu kayded i l iyor.

Beynelmilel komünizm, birleşmek ve çeşitl i ü l ke­ lerdeki komünizan faal iyetleri bel i rli bir sistem da­ h i l inde yürütmek isterken, artık, ölüml erden bile me­ det u m mak zorunda kal mıştır. Başta n da bel irttiğ i m i z gibi komü nistlerin bir t ü r l ü birleşememesi, Marksiz­ min temel inde yatan çel işkilerden ve tutarsızl ı klardan doğ maktadır. Dü nya sol unu birleşmiş gibi gösteren fakat bu­ n u n da geçici bir zaman için olduğu derhal ortaya çıkan en ca n l ı örnek, Mao'nun ölümüdür. N itekim, Mao'nun öl mesiyle Cin'de pek çok şeyin değ işeceğini i leri süren k i mselerin haklılığı kısa zamanda ortaya çı kmıştır. Ama başka ü l kelerdek i Maoistler kadar Tü rkiye'deki Cin taraftarı solcular da Mao'n u n ölü­ m üyle bir a nda bi rleşivermişti r. Çok kısa süren bu bi rleşme, Devlet G üven l i k Mahkemeleri'nin yürürl ü kten kal kması i ç i n büyü k g ü ­ rültüleri n çı ktı ğ ı g ü nlerde b i rden b i re sona erd i . Parlamentoda « DGM'ne hayın> mücadelesini CHP'nin üstlendiği ve n ihayet Devlet Güvenl i k Mah­ kemeleri Kanunu'nun çı kmamasıyla sona eren kavga, Türkiye solu adına bir başa rıyd ı ama, ü l kemizdek i Mao'cuları da yepyeni bir kavgaya sürük lemişti. 1 16


Çin'ci k l i klerin çok önceden beri açık olan ara­ sı, DGM vesilesiyle yeniden su yüzüne çı kınca, (Hal­ k ı n Ses i ) . ( H a l k ı n Kurtuluşu) ve ( M i l itan Gençlik) ad­ l ı Maoist derg i l erin etrafında toplanan Çin'ci grup­ lar sert ta rtışmalara ve soka klarda da vuruşmaya başlayıverd i ler. İ şin ilgi çeken b i r başka tarafı ise, aynı anda Pe ki n'de de akıl a l maz kavgaların ve entri ka ların başlamasıd ı r. Bütü n d ünya kamuoyunun i bret ve deh­ şetle seyrettiği, a ma kat'iyen mönö veremed i ğ i Cin'­ deki karı şıklıkları TSİ P'nin yayın organı « Kitle» derg i ­ s i nden dinleyel i m . V e aynı zamanda yerl i Ma oistleri bu yayın organının hangi gözle gördüğünü seyredel i m : ( .. Maocuları n -Ve aynı ölçülerde o l masa biıe­ goşistlerin şaşk ı n l ı ğ ı i l g i çekicidir. Maocu luğa prim veren, onlarla işbirl i ğ i ya pa n ve pekçok M aocu düşün­ ceyi içinde ba rı nd ı ra n yerl i goşistler, oportünist bir perende ile, bel k i kend ilerini M aoculuktan tenzih et­ me yol una g idecekler ve hem g iz l i Maoculuk yapıp, hem de Mooc u l u ğ u n g ü nahlarını üstlen meme g i b i oportü nist v e Makyavel ist pol itikaları nı derin leşti re­ ceklerd i r. Ama açık ve saklısız Maocu ların yeni b i r perende atması olanağı kalmamıştır. Yerl i Maocu cephede pa n i k başlamışt ı r. Pek i n'deki olaylara b i r t ü r l ü a k ı l s ı r erd i remez gözüken Maocular ne d iye­ cekleri n i şaşı rmışlard ı r. K i misi, çoğ unluğu, bekleme ­ yi yeğ lerken, b i r kısmı ise, Pek in'deki son olayları «Sovyet Sosyal emperyalizminin komplosu» olara k n i ­ telemektedirler. Y a n i H u a Feng i, Sovyet işbi rlikçi l i ğ i ile suçla maktadırlar. Ne v a r 'k i . H u a 'yu başka n l ı k mevkiine getiren, bizzat Maocuların Başkanları Mao Tse-Tu ng'dur. . . Maocular, « p roleterya d i ktatörl ü ğ ü altı nda da s ı n ı f mücadelesi süre r» d iye b i r genelle1 17


me altına sığınamayacak kadar acz içi nded i rler. On­ ların proleterya d i ktatörlüğü dediğ i şey gerçekte Maocu bir d i ktatörl ü kten başka birşey değ i ld i r ve bu­ nun komünizmle ilgisi yoktur. Yerl i M aocuları n ne g ibi kı lıflar uyduracakları nı yakı nda göreceğiz. Ama Pekin'deki M aocu luğa bağ l ı olarak, Türkiye'de ve Av­ rupa'da da Maoculuk, yeni gel işmeler altında hızla çözü lecektir.)

GARİ P AMA GERÇEK

TS İ P' n i n yay ın orga n ı , Mauculuğun «komünizmle ilg isi olmad ı ğ ı n ı » söyleye dursu n ; Çin ta raftarları n­ dan bir k l i ğ i n sözcüsü olan «Halkın Sesi » isimli der­ g i , Pekin'de 24 Ekim günü « muhteşem bir miting ve yürüyüş yapı ldığını» bildiriyor .. bu haberi, bir «zafer» olara k ilön ederken, «Cin Komün ist Partisi'nin yeni zaferleri ni kutluyoruz» manşetini atıyordu. Yerl i Maos itlerin kutlad ığı bu «zafer» , Cin yöne­ tici lerinden bir kısmının «bu rjuva a j a n ı » d iye yafta lan­ ması ve koltuk kavgasını Hua Kuo Feng' i n kazanma­ sıyd ı . Yuka rıda adı gecen yerli M aoist derg i n i n ko­ nuyla i l g i l i ha beri şöyle başl ıyord u : ( C i n Kom ü n ist Pa rtisi Merkez Komitesi Başka n­ l ığına Hua Kuo Feng yoldaş seçi ld i ) . Asl ı nda secilen filön yoktu. Her kızıl h ücrede tasfiye edilen g ruplar nası l suçlanmış ve nasıl öl ü me gönderil mişse, Mao'nun ölümünden sonra Ci n'de de bunlar cereyan etm iş .. «yağ l ı kuyruğu» ele geçiren ­ ler. ra kiplerinin a l n ı na «ajan» damgasını vurmuştu. İş­ te, komün istlerin «secim» ded i ğ i bundan i bôrettir. 118


Bilindiği gibi M ao, Cin 'de « kültür devri mi» adıyla yeni bir d i ktatörl ü k kurmuştur. Mao'nun bu uygula­ masında başrolü oynayan ve bundan dolayı da adı ötek iler gibi kahramana çıkan i l k şahıs Devlet Başka­ n ı Liu Şao Şi'dir. Bu şa hıs, çok geçmeden tasfiye ed ilmiş ve sucunun da « ka pita l ist yardakçısı ve bur­ j uva ajanl ı ğ ı » olduğu h a l ka ilan ed i l m işti r. « Kültür Devri mi» nin parlayan yıldızlarından bir d iğeri ise, Lin Piao'dur. Ve bu şahıs, öylesine parla­ mıştı r ki, önce 1 969 yılının N isan ayında yapılan kongrede « Mao'nun halefi» ilan ed i l miş, sonra bu «vel iahtl ık» parti tüzüğüne resmen işlenmişti r. Fakat, aynı Lin Piao, 1 972 yıl ında tasfiyeye uğra­ maktan kurtulama mış, daha da kötüsü, öldürülmüş­ tür. İ şin ilgi çeken bir yanı şu k i , Lin Piao da « kapi­ tal ist yardakçısı ve burj uva ajanı» olma·kla suçlanm ış­ tır. Bu suçla mayı yapa nların başında bulunan Teng Hsiao Ping, ra kibini safdışı ettikten sonra Mao'n u n gözdesi olmuş, b i r müddet bu a d a m ı n borusu ötmüş, fakat Cu En Lai'nin ölümünü mütea kip kend isini de tasfiye eden birileri cıkmıştı r. En büyük destekçisi rum kalan Teng a leyh ine kampanya açılmış v e bu sucu haykırılmıştı : <<Teng, burjuva ajanıdır» .

olan Cu En La i'den mah­ hep olduğu gibi yeni b i r ka mpa nyayla a d ı gecenin kapital ist yardakçısı ve bir

Teng'in peşinden Hua Kue Feng Başbakanlığa geti rilmiş, Mao'nun ölü müyle bu sefer de «kültür dev­ rimi» n i n önde gelen ekibi tasfiye ed i l i rken, onların 119


da sucu açıklanmıştı : «Bunla r, ya n i Shanghay Ma­ fiası. burj uvazinin Komünist Parti içindeki a ja n ları­ d ı r» . Şimdi eğri oturup doğru konuşa l ı m ; bu nasıl iştir? « Kültür Devri mi» ni hare ket noktası olara k a l ı r­ sak, bu devrim hareketi sırasında tasfiye ed ilenler « burj uva ajanı» . . onları tasfiye edenler, bir m üddet sonra gene tasfiyeye uğ ruyor ve adları «burjuva aia ­ n r » . Bu iş, d u rmadan aynı minval üzre sürüp g id iyor. Fakat bir türlü kend i a ra l a rı nda h uzuru ve ba rışı tesi s edemiyorlar. Hem böyle bir real ite ortadadır v e hem de aynı ki mseler insanlığa huzur ve barış vaad et­ mekted irler. İ nana b i l i r misiniz? Çin'deki koltuk kavgaları n ı özetlerken, M aoistlerin kendi a ralarındaki sürtüşmesi n i d i le getirdik. Ama ba­ kın, sol u n ötek i g rupları, « Cin'ci>ı leri nasıl suçl uyor : ( . . . bu işleri n h i çbiri n i n komünizmle, sosyal izmle a lô kası yoktur. Cin Kom ü n ist Partisi'nin sadece adı komü n isttir. CKP içi nde y ı l l a rd ı r süregelen ve en üst kademede kopan fırtınalar, bu partinin bir kom ü n ist partisi olmad ı ğ ı n ı . bütün bu olaylara katılan yöneti­ c i lerin komü n istl i kle ilgisi bulunmadığını acı kça ka­ nıtla maktadır. Ama tüm bu olayları n . yaratacağı birikimi d e unutmamak gerekir. Pek i n l i Maocular, Çin işçi s ı n ı f ı ­ n ı v e emekçi kitlelerini d a h a ne kadar ne zaman bu g ibi sözlerle kand ı rabi leceklerini u muyorla r? ) (71 ) (71)

1 20

Kitle Dergisi, Sayı

:

132


BİRLEŞİK CEPHE.

Sırf partiler açısından, Türkiye Solu'nun «durum vaziyetleri» kısaca bundan ibaret! Bel irli bir devrede Tİ P tarafından yürütülen aşırı sol hareket, bu part i n i n kapatı l masından sonra susku n l u k kazan mıştı r. Daha doğ rusu. aşırı sol hareketlerin merkezi olara k her­ hangi b i r partinin adını vermek g üçleşm işti r. Gayr-ı resmi olara k CHP'nin isminden söz ed i lebi l i rse de, resmen mezkur partiden söz etmek g üçtür. CHP'nin Tü rkiye'deki teşkilôtına ait çeşitli «bildiri» lerde, b i r t a k ı m anarş i k olayların anatomisini m üşahhas olara k görmek mü mkündür. B u partinin, anarşi mihrakları ile s ı k s ı k müştereklik arzettiği i n kôr ed i lemez. Son ge­ nel seçimlerdeki CHP'nin kaza nçlı ma nzarası da aşa­ ğ ı yuka rı bu noktada düğü mlen miştir. Son genel se­ ç i mlerde, Türk iye Sol u'nun bütün oyları CH P'de top­ lanmış . . . ama seçim leri m ü teakip birer zeh i r l i mantar g i bi bitiveren sos yal ist görü şlü pa rti ler, beyi nlerini yı­ k a d ı k la rı seçmen ta bakasının da inandırı l d ı ğ ı çizgide yeri n i a l m a s ı n a yol açm ıştır. Küçük küçük g ruplar halindeki sol oyların yapı­ lacak seçimlerde tekrar CH P'ye g itmesi ve 1 973 se ­ çi mlerindeki neticeyi vermesi beklen mel iyd i . Daha önce CHP' l i lerin kend i ağzından d i nlediği­ miz g i b i , CHP'nin öteki solcularla birleşmesi, bazı şa rtla r çerçevesinde mümkünd ü r. Böyle olduğuna ve bu şartlar açı kça ilan ed ildiğine göre. Tü rkiye Sol u'­ nun -meselô- seçi m ittifa kı ya pması i m kôn dahi­ l i nde midir? 121


Bunu tesbit edeb i l mek için, C H P dışındaki par­ tilerin, CHP'yi hangi gözle görd ü ğ ü n ü a raştı rmak gerekiyor. Bize göre, Türk iye'de mill iyetçi lerin birl i k v e beraberl i ğ i . . ayrıca e l atı lan temel mes'elelerin kök­ ten halli için deva m ettirilen teşebbüsler sol'a göre teh l i ke a rzettiği m üddetçe, sosya li stiz d iye a rz-ı en­ dôm eylemiş bütün partiler de oyları n ı n C H P'de top­ lanması n ı isteyecek .. bunu taha kkuk etti recektir. Za­ ten CHP'nin Genç l i k Kol ları ta rafından tertiple n en ( De­ mokratik Sol Foru mu) nda kararlaştırı lan birleşme şartları içindeki unsurlardan birisi de bu mônôya ge­ l iyor; Yan i , ( Faşizm te h l i kesine karşı) M i l l iyetçi parti­ ler topl u l uğunun birlik ve beraberliği de, işte sol'a göre faşizmin ta kend isi demektir. Şimdi, CHP dışındaki sol partileri n, C H P hakkın­ daki görüşleri n i a l a l ı m : ( . . CHP zaten kend i n i nitelerken önce, «Orta n ı n . Sol u» dedi, ş i md i « Demokratik Sol» d iyor. CHP gayet açık olara k burjuva partisidir n itel iği itibariyle. İ şçi sınıfı partisi değ i l d i r. Bir sosya list parti değ i l d i r. Zaten öy le olma idd iasında da değ i l d i r kend isi burj uva par­ tisid i r. Yani şu anlamda. CHP i ktidara gelecek olsa, bütün d üzen değ işikliği iddalarına rağmen, aslı nda d üzeni değişterecek değ ildir. Çünkü kapital izmden başka bir sisteme, sosya l ist s isteme geçmek sözko­ nusu olursa bir d üzen değ işikliğinden bahsed ilebi­ l i r) (72) Bayan Beh ice Bora n'a göre, CHP budur! Ve ik­ tida ra gelmiş olsa, CHP, kapitalizmi koruyacaktı r. Ay­ nı konuşmada Boran şöyle deva m ediyor: (721

1 22

Milliyet Gazetesi,

28. 1 . 1976

-

Behice Boran


( CH P, kapita l ist s istemi muhafaza edecektir. D ü ­ zen, ya n i kapital i st sistem devam edeceğ ine göre, burj uvazi de egemen sı nıf olara k devam edecektir. ( . . . ) Ama bütün Tü rkiye'de, gene partiye ait çeşitli belgelerde bel i rttiğimiz g ibi, kısa vadede e n g ü ncel olan, en ived i olan soru n pol itik demokratikleşmedi r. Yani demokratik özgürlük leri n, yerleşmesi, genişle­ mesi, gel işmesi soru nudur. Şimdi CHP verdiği müca­ delele rde bunu bir hedef olara k a l ı r görü lmekted ir. Bu nedenle burj uva partisi olmakla beraber, bütü n burj uva partilerini terazi n i n aynı kefesine koyamayız. mesele Ve Türk iye'de de gündemde bulunan acil faşizan eğ i l i m lerin ve günden g ü ne tırmanan bu fa­ şizan g idişin mutlaka önlenmesi ve bunların önlen­ mesi de. mutlaka MC i ktida rı n ı n i ktida r olma ktan çı­ karı l ması , geriletil mesi demek olduğ u na göre. bu noktada CHP'nin gördüğü bir olumlu işlev. fon ksiyon vardır.) Demek k i , (Türk iye İ şçi Partisi) nin CH P'yi des­ teklemesi hiç de « bazı şartlara» bağ l ı değ i l d i r. Daha önce de temas etti ğ i miz gibi, şartın kend isi zaten ortadad ır; bugünkü hük umet' ( Solcu lar, i l k hedefiniz işte, i leri ! ) der gibi. baya n B.B. hedefi göstermekte­ d i r; ( M C i ktidarı iktidar olma ktan çıkarılsın) da . . . C H P ' n i n isted i ğ i de b u n d a n başkası değ ildir. Ama, boya n B . B . ' n ı n bu tutu mu, Türk iye Solu'nun bir g rubu ta rafından h i ç de hoş karşılanma ma ktad ı r. Yan i , CHP'nin ne za man desteklenip, ne zaman des­ teklenemeyeceği de Tü rkiye Solu'nu kavgaya sürü k ­ lemekted ir. İ leride göreceğiz. Ş i md i , TEP, (Türkiye Emekçi Partis i ) n i n düşü nces i n i öğrenelim: 1 23


( . . İ şçi Partisinin ortaya çı kmasıyla ve hızlı b i r gel işme göstermesiyle H a l k Partisi birden bire 1 965' ­ lerde orta n ı n sol unda b i r parti olduğunu keşfetti . Ve orta n ı n solu sloganı ile ortaya çıkt ı . CHP'nin salcı kayması olumlu bir gelişmedi r. Biz bunu böyle karşı ­ ladık. CHP kend isine demokratik sol d iyor. Bu de­ mokratik sol lôfı n ı n a ltında bir ihbarc ı l ı k yatıyor. Ya­ n i ötekiler gayrı demokratik demektir g i b i . Oysa en tutarlı demokrasi savaşçı la rı sosya l istlerd i r. Ya ni Marksizmi eylem kılavuzu bilen sosya l istler, zi kzak­ s ız, tutarlı, Bağ ı msız l ı k ve demokrasi m ücah itleri on­ lard ı r. Sosyal Demokrat dend i , Sosyal Demokrası ile bir a la kası ola maz CHP'nin. H a l k Partisi en o l u m ! u bir değerlendi rmeyle, bir k ü ç ü k burj uva dönüşümcü partidir) (73)

«YIKILASI DÜZEN»

« Faşizm» e karşı, bütün sol cuların birleşmesi şarttır. Çünkü, ü l keyi ancak böyle kurtaracak (!) l o r · d ı r. Çünkü, « kita p» böyle yazmaktadır. Bu sefer de TSİ P'nin yayı n orga n ı , Bay Ecevit'­ in partisini an latıyor: ( .. CHP'nin gidişine ş i md i l i k hakim «sosya l de­ mokrat» kafada sağ yöneticilerin açmazla rı burada­ d ı r. Tü rkiye tekelci burjuvazinin arızi soygunlarını yeni b i r aşamanın i htiyaçları ve ölçüleri çerçevesin­ de sistematikleştirmeye teşebbüs ettiği -ve bu te173)

1 24

Emekçi Dergisi, Şubat

1976

-

Mihri Belli


şebbüsünde de büyük ölçüde başarılı olduğu- 1 2 M a rt döneminin gerek felsefesine, gerekse uygula­ malarına emekçi k itlelerin duydu kları tepki sonucu n ­ d a C H P ömründe görmed i ğ i n i mete kondu , parla­ mentoda birinci parti oldu. Sonra da h ü kumeti kuru n ­ c a 1 2 Mart döneminde emekçi ha l k a d ı n a işlenen bütün «suç» ları «af» ederken, tekelciler adına e me k­ çi h a l ka karşı işlenmiş bütün suçları n üzerine sünger çe kti. Ve tabii bu arada ünlü teşvi k tedbirleri meya­ n ı nda bu verg i iadesi uygulamasını düşünüp kota ra n ­ lar oy l a rıyla sözü mona m i l letin ka nununu yapanları da affett i . Affetmek ne demek, « u luslararası konjok­ törıı teori leriyle «yıkı lası düzen» i n k ı l ı na doku nma­ dan emekçi halkın ek mekten topl u iğ neye kadar her zoru n l u ih tiyaç maddesine yüzde yüze ya kın olan b i r z a m m ı n a ltına imzasını koya rken, bir yandan da 1 2 Ma rt' ı n siste mleştirdiği soyg unu deva m ettird i . Bir ya ndan Yahya De mirel son üç yılda 20 mi lyon TL, ver­ gi iadesi aldığını gerine gerine söyl üyor, öbür yandan Vehbi Koç hazretlerine yı lda yi rmi milyon TL öded i ğ i i ç i n övg ü ler düzül üyor! Bir parababasından aldığın verg iyi öbü rü ne bah şet, sonra dön «Ne yapalım, kon joktör bunu icap et­ ti riyor» d iyerek e mekçi h a l k ı n cebine saldır! İ şçinin, köylünün ücretinden kayna ğ ı n başında Kı brıs için zorla «bağış» kes, aynı za manda parababalarına « barış tahvi l i » dağ ı t ya da gönül leri nden kopan ü ç beş y ü z bin «bağ ış» a karşı l ı k onlarla «ba ğ ı msız sa­ vaş sa nayi i » kurma üzerine pazarl ığa g i riş! ·

Evet, bug ü n bir açı kgöz ama her nasılsa tedbir­ siz bireyi n suçunu ele a l ı p kıyametleri koparan C H P, devri i ktidarında o bireyin mensup olduğu sınıfın sis­ temati k soygununu hem d e 73 seçimlerine rağ men 1 25


deva m etird i ; çünkü za mlar konusunda olduğu g ibi hemen her konuda « konjoktü r» e boyun eğmekle, as­ l ı nda o konjoktürün bir pa rçası old u ğ u düzene bo­ yun eğdi. Onun için ş i md i Süleyman Demi rel. yeğe­ ninin yolsuzl uğundan yakınan CH P'ye «Sen bu d ü ­ z e n i n yerine n a s ı l bir d üzen geti receğ i n i söyle ba­ kalım» diye soruyor. C H P bu soruya gerçekten kesin b i r ceva p ver­ medikçe, somut olara k meselô verg i iadesi i l kesi nin ve uyg u laması n ı n getireceğ i · d üzende yeri olmadığı­ n ı , olamıyaca ğ ı n ı k itlelere bilfiil göstermed i kçe -ki bunun için i l l ô «tek başına» i ktidara gel mesi ge­ rek mez- davayı egemen güçler kaza nacaktır. ( . . . . ) CHP bugüne kadar yaptıkları ve yapma­ dıklarıyla ve halen sürd ü rdüğü tutumuyla «vergi iade­ s i d üzeni» ne karşı çı kamıyacağ ı n ı ispat etmiştir. CHP yöneticilerinin d ünya görüşleri de, bu d ü nya gö­ rüşü doğ rultusu nda bug ü ne dek i leri sürdükleri öne­ rilerin a rdında yatan maddi çıkarlar da, kend i leri n i n geçm işleri v e gelecekleri de b u n a engel d i r (74) Açı kça görü lmekted i r k i : TSİ P'in yayın organı b i r yandan CHP'nin h i ç de «halktan yana» o l madığını açıklarken. öte taraftan da «Mobi lya Yolsuzluğu verg i iadesi mes'elesi» gibi konularda da CH P'yi baş­ lıca mes'ul görmektedir. * **

«İran ve Türkiye emekçilerinin bu çok yakından bildiği gerçeği, (Halkın C74l

1 26

Kitle Dergisi , Sayı

:

99


Sesi) dönekleri saklamaya çalışmak­ ta, Türkiye ve İran gericilerinin yakın­ laşmasına alkış tutmaktadırlar. ( ... ) Proleter Enternasyonalizmin düşmanı olan PDA dönekleri ve yandaşları, (Halkın Sesi) gazetelerinde binbir­ dereden su getirerek İran ve Türki­ ye'nin üçüncü dünya ülkesi ve «iki süper devlete» karşı olduğunu ileri � ürere: l<, Ortadoğu gE:Tici:iğinin sim­ gelerini aklamaya calıştılanı (75)

MİHRİ BELLİ VE ECEVİT

Bir za manlar. « Ecevit'i diğer solcu larla aynı se­ pete koymam» d iyen Emekçi Partisi'nin Genel Baş­ kanı M i hri Bel l i , ayrıca CHP hakkında şu görüşle­ ri de bel i rtiyor: ( .. içi nde çok önemli bir kesim büyük sermaye­ ye açıktır. Prog ramı çelişkiler içinded ir. Esas itiba­ riyle Tü rkiyenin batı camiası içinde kalmasından ya­ nadır. Yan i Türk iyenin emperyalist d ü nya sistemi için­ de sömürülen ü l ke d u rumunun deva mından yanad ı r. Ve Halk Partisi. bu duru mda kalmakla, Türkiye'de ba­ zı küçük burj uva emekçi yığınlardan yana bazı dön ü­ ş ü mler yapabileceğ i n i sanmaktadır. Gaflettir bu. 1 973 Ekim seçimleri, şüphe yok ki, demokratik seçi mler değ ildi. İ şçi s ı nıfn ı n ı n öncü birl i ğ i niteliğin­ de bir partinin katı lmadığı bir seçım demokratik b i r C75l

Sosyalist Gençlik, Sayı

:

15

1 27


seçim ol maz. Ama biz o dönemde oyların 1 2 M a rt Faşizm ine doğrudan doğruya katılmış ve g ı rtlağ ına kada r onun sorumlululuğu içinde bulunan partilere veri lmemesini ve seçim kanununun inceliklerini göz­ önünde tutarak seçim kaza nma şansı olan en i lerici daha doğrusu en az gerici adaya oy verilmesini öner­ dik. 1 975 Ekim seçi mi nde de Türkiye Emekçi Pa rtisi olarak seçimde tutu mumuz bu oldu. Bu, e lbetteki, emekçi h a l k ı n önünde CH P'ye kefil olmak değ ildir. Biz. CH P'ye kef i l ola mayız ve sosyalist hareketimize. en olumlu deyimi ile bir küçük burj uva dönüşümcü partinin kuyruğuna tak ı l ma k yaraşmaz.) M i hri Bel l i , bu hususlara parmak bastı ktan son­ ra, sözü, 1 973 seçi m lerine geti riyor ve CHP'nin, 1 2 Mart hadisesine ka rşı ta kındığı mö lum tavı r sayes in­ de Tü rkiye Sol u'na h izmet etti ğ i n i bel i rtiyor: ( . . Ve CHP yönetimi, yani Ecevit ve çevresinde­ k i ler 12 Mart faşizmine bir ölçüde direnmiş olma n ı n ü r ü n ü n ü aldılar. CHP'yi en g ü ç l ü parti duru mu n a ge­ tird i ler. Bu çok partili d üzene geçişten bu yana i l k defa olmaktaydı . . . . C H P ile a ramızda ideoloi i k farklar ne olursa olsun, yan i dayandığımız iki partinin sınıf karakteri ne olursa olsun, biz tutarlı demokrasi savaşçı la rı olara k ve tüm demokratik g üçlerin saf birl iğ i etmele­ rinin faşizmi yenilgiye uğratmanın birinci şartı oldu­ ğunun bil incinde olara k, C H P ile bir a nti-faşist cep­ hede yanyana du rmaya hazırız.) Ya ni, kısaca, Mihri Bel l i CHP'nin bundan sonra­ ki seçimlerde fazla oy olara k i ktidara gelmes i n i is­ temekted i r. Bu gayeye erişmeleri için, TEP olarak el1 28


!erinden gelen desteğ i esi rgemeyeceklerd i r. « kitap» böyle yazma ktadır.

Çünkü,

Demek ki, ş i md iye kadar görüşleri n i aldığımız i k i parti l ideri de CHP'nin muhtemel yahut d a «mu­ hayye l » i ktidarı için aynı noktada bi rleşmekted i r. Sos­ ya list görüşlü partilerden ötekilerin de fikirlerine mü racaat edeceğ iz. Ama hemen belirtel i m ki, T İ P ve TEP gibi diğerleri d e aynı kanaatı beslemekted i r. Şim­ d i sı rasıyla bunları öğrenel i m ve daha sonra da, sos­ yal istlerin bu gayeye neden ehemmiyet verd i kleri n i tesbite çalışa l ı m . Yan i , bütün oyların CH P'de toplan­ masını tem inle Türkiye Sol u ne kazanmıştı r, bundan böyle ne kazanabil ir? Zaman zaman ve bazı «teh li­ kelere karş ı » , CHP etrafında bi rleşerek teşkil edilen (tek cephe) M a rksist terminolojide hangi manaya gelmekted i r? Bu sualin cevabını bul maya çalışal ı m . TS İ P Genel Başkanı Ah met Kaçmaz'ı n ifade et­ tiğine bakı l ı rsa, bugün CHP içinde i k i a n a k l i k mev­ cuttur. Bay Ecevit her ne kadar bu kab i l k l i kleşme­ leri n yokluğ undan söz ediyorsa da; bilhassa Tür­ k iye Sol u'nun m uhtel if kalemleri, adı geçen partide e n azından iki ana g rubun varlığını .. bunlardan birinin (sağ sosyal demokratlar) , d iğeri nin ise (sol sosyal d emokratlar) d iye isimlendirildiğini yazmış ve yaz­ maktad ı rlar. Tü rkiye'deki Maocu solcu takımını sert b i r lisanla tenkid eden Bay Kaçmaz, acaba C H P hak­ kında rıe düşünüyor? (Genel olara k bu partiye Türkiye şartlarında bir sosyal demokrat parti olara k bakmak mümkün. İ ki­ l i yapısı, ya ni onun b i r yandan büyük sermayeye meyleden yapısı b i r yand a n da işçi s ı nıfına meyle­ den yapısı, ikili bir kanatlaşma doğ u ruyor içinde. Bir F. 9

1 29


yandan bugü n parti yönetimini e l i nde bulundura n yö­ netici kesimin sağ sosya l demokrat politikası var, bir de tabandaki, ilerici ve demokrat oldu kça geniş sayılabilecek kesi ml erin sol sosyal demokrat pol iti­ kası var. Sağ sosya l demokrat politika : şu anda te­ kelci sermayenin de üzerinde d urduğu alternatifler­ den biri haline gelmiş bir politika . . . Buna karş ı l ı k taba ndaki demokratlar kendi k u r­ tuluşunun işçi s ı nıfıyla birlikte olduğunu, onun siyasi hareketiyle birl i kte olduğunu kavramaya ve bunu uygulamaya oldu kça yatkı n . . . Bu iki pol itika n ı n sa­ vaşı bir sınıf mücadelesi olarak CHP'nin içine akse­ d iyor. Bugün yönetiminde bulunanların izled i kleri sağ sosyal demokrat pol iti ka, burjuva reformist bir po­ l itikadır. ( . . . . ) Buna ka rşı l ı k tabanda k i sol sosyal de­ mokrat pol itika da reformist bir pol itikad ı r şüphesiz, devri mci bir politika değ ildir) (76)

«İKİ M İ LYON RUS ŞEHİDİ»

(3 Ocak 1 975 günü Ankara Atatürk Spor Salo­ nunda, TS İ P (Türk iye Sosya l ist İ şçi Pa rtisi) tarafı n ­ dan, « Faşist Baskıları Protesto» toplantısı ya pıldı. 1<Ta nk, top ve cop bizi korkuta maz» , «Hal kların teş­ k i lôtland ı rı l ması nda görev başına » . «Hal klara özg ü r­ lük» sloga nları n ı n ası l ı olduğu salonda, halktan kim­ senin bulunmayışı d i kkati çekti. Çoğunluk öğrenciy­ di. (761

1 30

Milliyet Gazetesi,

3 1 . 1 . 1976

-

Ahmet Kaçmaz


Sık s ı k söylenen sloganlar a rasında «Kürt halkı­ na özgü rl ü k » , « Kı brıs'a h ü rriyet» , « Ka h rolsun işga l » , « Bağı msız Ecevit » , « Ba ğ ı msız Den ktaş ( ! ) » , «Sosya­ l ist Tü rkiye» s loganları vard ı . Topla ntıda marksist g ruplar arasındaki ayrı l ı k­ lar bütün açıklığıyla serg ilend i . Öyle ki her marksist grup ayrı yerlere oturmuştu. Söyled ikleri s loga nlar da birbirinden farklı idi. Salondan ayrı l ı rken, (top­ lantı n ı n bitimi nde) grupların birbirine g i rmesi ve işin kavgaya kadar varması gözden kaçmadı. TS İ P i le Ayd ı n l ı kçılar( Moskovacılar ve Pekinci ler) a rasında­ k i kavganın bir parçasıydı serg ilenen . . . (TS İ P'in son olarak « işsiz l i k ve pahal ı l ı kla m ücadele» topla ntısı da aynı çatışmaya sahne oldu. Devrimci Gençlik Bir­ l i ğ i mensupları topla ntıya a l ı nmad ı . ) « Faşizm Ned ir? Dü nyadaki Faşizm» da konuşan TSİ P'li şöyle diyord u :

kon usun­

« İ l k defa b i r işçi partisi 1 . Cihan Harbi son unda S.S.C.B'de i ktidara geld i . Ondan sonra o parti diğer ü l kelerdeki işçi hareketlerine yard ı m ett i . Bize de yard ı m etti . Biz Emekçi halkı mız M i lli M ü cadeleyi ka­ zand ı k . O parti bizden kuvvetlidir. D ü nyadaki halk­ ların k u rtuluş mücadelesine ya rd ı m etmekted ir. i l . Cihan H a rbind e 1 945'de, i k i milyon yurtsever evla­ d ı n ı faşist H itler'i mağlup etmek için şeh it vere n, 1 0 kadar Doğu Avrupa ü l kesinde faşist re j i mlerin yıkıl­ ması n ı sağlayan Demokrati k ü l keden bizi tecrit et­ mek istiyorlar. Doğ u Avrupa'da faşizmi silen ü l keden b izi tec­ rit etmek istiyorlar. 131


Biz demokratik ü l kelerden tecrit ol mayacağız. Bu ü l kelerle ilgili kafa mızda k i kalıplar, tabular kalk­ malıd ı r. O ü l kelerin hal kları, emekçi halkımızın kurtu­ luş mücadelesine yardı mcıdırlar . . . ») (77) Rusya 'da ve Rusya 'daki re j i mden nasıl s itayişle bahsed i l d i ğ i n i görüyorsunuz. Şimdi de «SOi » , «sol u » tah lil ediyor; ( Lenin, y ı l la r önce k itle m ücadeleleri n i n teh l i ke­ s i nden söz eden oportü n istleri şöy le mahkum etmiş­ ti: «Yı ğ ı n l a ra inançsızl ık, onların i nsiyatifi ele alma­ larından korkmak ve onları n devrimci g ücünü tam ve sınırsız biçimde destekle me k yeri ne, bu gücün kar­ şısında titremek . . İşte sosya list devri mcilerin ve Menşevik önderlerinin işledi kleri en büyü k suç!» İ şte TS İ P yönetici leri, Len in'in sözü n ü ettiğ i men­ şevlkleri n g ü n ümüzdeki Türk iye temsi lcilerid i r) (78)

«Modern Avrupa'da, hükumetlerin sakınması gereken komünist tehlike· si, Lenin'in stratejisi değil, Troçki'nin taktiğidir. ( .. .. ) Bu taktiğin tatbikatı, Lenin'in stratejisi için zaruri olan şart­ lar olmadan da mümkündür» (79) TS İ P' i n yayı n organı, kend ilerine en ya k ı n ve büyü k ra k i p gördükleri TS İ P hakkı nda çok sert tenC77l (78)

1 32

Yeniden Milli Mücadele, Sayı : 259 Aydınlık Dergisi , 26 Kasım 1974 Hükümet Darbesi Tekniği, Sayfa : Özdek

27

-

Ter:

Refik


k itleri yapmış ve yapmaktadı r. Buna mukabil, T İ P mensupl arı nın ve yayın organlarının da aynı şekilde i snatlar i leri sürd ü ğ ü daha önce belirti l mişti. Türki­ ye'de (tek cephe) yi yahut ötek i isimleriyle (Halk cep­ hesi) n i , (Yurtseverler Cephesi) n i , (Anti-faşitst cep­ he) yi işbaşında k i h ü kumeti «alaşa ğ ı >> etmek üzere gerçekleşti rmeye çalışan Tü rkiye Sol u , kendi a rasın­ da amansız bir kavganın m ücadelesini de vermekte­ dir: ( . . Sağ sosyal demokrat pol itikan ı n demokrasi m ücadeles i n i parlamentoya hapsetmesi, bir ölçüde doğaldır ve a n laşılabil i r. Ama asıl anlaşılmaz olanı, bu pol itikanın yalnız kalmamış ve «sosyal ist» bir «parti» tarafından desteklenmiş olmasıdır. Tabii bu­ radaki «anlaşı l maz» kelimes i , löf'ın gelişidir. Yoksa « M C'yi düşürme Ka mpa nyası» diye isimlendirilen i n ­ c e politi ka nın a n laşıla mıyacak bir y a n ı yoktur. Herşeyden önce i nsana sorarlar: «Sen nesin ki, etin ne budun ne k i MC'yi i ktidardan düşürüyorsun? Ü ste l i k bu işi nasıl yapaca ksın?) (80) TS İ P yayın orga nının Tİ P'i bu şekilde suçlama­ sına karşı, beri kiler de şu görüşleri savu nara k ortaya çı kmaktad ı r: ( . . Pa rtimiz Merkez Yönetim Kuru l u « M C İ ktidar­ dan Düşürü lmelidir Kampanyası» aç maya kara r ver­ m iştir. Bu konuşma mla bu kampa nyayı başlatmış ol uyoruz, afişlemelerle, bildiri lerle ve diğer i l lerde ya ­ p ı lacak salon toplantı larıyla bu kampanya Şubat ayı sonuna kadar sürdürü lecektir) (81 ) ( 80 )

<aıı

Kitle Dergisi, Sayı : 98 Yürüyüş Dergisi, Sayı :

46

1 33


Türkiye Solu'nun iki «ya k ı n temsilcisi» işte böyle çatışmakta ve işbaşındaki h ü k ü meti n düşürül mesi için TİP'in tuttuğ u yol , TSİ P'l iler tarafı ndan yan l ı ş olara k vasıfland ı rı l ma ktadı r. Nedense bu sefer, bu «yöntem» (sosya l istlerin tek cephesi) ni gerçekleş­ ti rmeye mani oluyor. Acaba, TSİ P'in stratej isi ned i r? Yazıl a rda n anladığı mıza göre, bu ta ktik, mevcud h ü ­ kumeti düşü rmeye mu kted i r değ ildir. ( .. Tİ P yöneticilerinin M C'yi düşürmek için öner­ d ikleri yollar da b i r hayli ilginç. Ve « i k i h afta l ı k kam­ panya» nın, hangi « politik hesaplara » dayandığına de­ ha da netl i k geti riyor. Gerçi lôf bağ lanı rken, hep, k it­ lelerin de harekete geçi rilmesi gerektiğine -k im, na · sıl kitleleri harekete geçirecek, orası belli değ il­ parmak bası l ma ktaysa da esas çözüm yeri olara k parlamento öneril mekted ir. Bir tek sosya l ist üyenin bulu nmad ı ğ ı parla mentoda parla menterler Tİ P'in söz­ lerine kulak verecekler ve MC'yi a laşağ ı edecek­ ler!) (82) Kitle'nin bu i snatları, herkesten önce T İ P ilgil ile­ ri tarafından cevaplandırı l ma l ı tabi i ! Ve Bayan B0 ra n, bunu yaparken şöyle d iyor: (Bu, başta CHP olarak, tüm yu rtsever parla men­ terlerin ihmal edemiyecekleri bir görevd ir. Hangi par­ tiden olursa olsunlar, eğer kanlı olaylara, anarşiye gerçekten karşı iseler, kanu nsuzluklara, rüşvetlere, yolsuzl uklara gerçekten karşı iseler, bu parlômen­ terler, oylarını, M C'yi i ktidardan düşürme yön ü nde kullanmalıdırl a r. Bütçe oylamalarında k ı rmızı oy ver­ melidi rler. Bu b i r yu rtseverl i k görev idir) (821

1 34

Kitle Dergisi, Sayı

:

98


BOZBEYLİ NASIL YURTSEVER OLUR?

Hatırlanacağı g ibi, 1 976 bütçesi, Bayan Boran'­ ın isted iği.. Bay Ecevit ve yandaşları n ı n arzuladığı şekilde değ i l : müsbet ve büyü k oy farkıyla meclisten geçmiştir. Ya n i , «MC bütçesel yöntemle» düşürüle­ memiştir. Ama « kitap» , bu hükümetin düşürü l mesi gerektiğ i n i yaz maktadır. Biz, gene TS İ P'in yayın orga n ı n ı dinleyel i m : ( . . Hadi C H P'nin parla mentoda 200'e yakın mil­ letvekili var, bir ta kım hesa pları var. En önemlisi ken ­ d is i sosyal demokrat v e sermayeye iyice yaranmak istiyor. Onun için pa rlamento yoluyla M C'yi düşürme­ ye çal ışması doğal, ama sen i n neyin var? Neyine gO­ ven iyorsun? Daha da i l g i nci «yu rtsever parla menterler» me­ seles i ! « Hangi partiden olursa olsun tüm yu rtsever parla menterler» MC'ye red oyu vermeye davet edi­ l iyorlar! Bu ne biçim bir yaklaşımdır? Hôlô daha 1 960'1arda olduğu muzu mu sanma ktadı r Tİ P? Artık parti. sı nıf, çel işki, çıkar, temsil etmek v.b. kavram­ ların ne derneğe geld iğini bil meyen sempatizan bile kalmadığının farkı nda değ i l mi Tİ P başkanı? N e de­ mek <(yurtsever parla menter?» Mecl isin birleşimini milmiyor muyuz? Ü stelik, azı l ı komünist d üşmanı DP'liler. kırmızı oy verince yu rtsever mi olacaklar? Yoksa yeniden seçilen eski DP'lilerin, büyük serma­ ye hesabına AP ile CHP'nin a rasını bul mak için yap­ tık ları ve kısa zamanda yüzgeri etti k leri çıkışta n mı medet umuluyor? H ele en çok ta kıldığı mız «hangi partiden olursa olsun» deyimi! Vakti birl i ğ i nde pek 1 35


s ı k yapılan, bili msel anal izden ve sınıf temel i nden yoksun m i l l ici çağ rı ları pek andı rıyor? Zaten cephe meselesini evvel eski hasıraltı eden TİP için k itlelerin demokratik muha lefetini örgütle­ mek meselesi h içbir zaman g ü ndeme gelmediğ i nden biz bu dostlar a l ışverişte görsün kab i l i nden, zevah i ­ r i kurtarma çağrı l a rı n ı yad ı rg a mıyoruz. Artık herkes bil iyor k i , t ü m Tü rk iye halkı, yed isinden yetmişine M C'ye karşı olsa. bunlar g ü nde beş vakit M C'yi iste­ m iyoruz d iye tekra rlasalar, MC yine iktidardan git­ mez. M C'yi ve benzerleri ni i ktidardan etme nin tutar­ lı ve kalıcı yolu . işçi sı nıfı başta olmak üzere e mekçi k itleleri n , tüm demokratların birli kte, ö rgütlü müca­ dele vermelerini sağlamak ve bunu daha i leri sevi­ yelere ulaştırmaktı r.) Evet, Tü rkiye'de faşizmi -neredeyse bu faşizm ve faşistler ki mler ise- yenmek için «kitleleri ör­ g ütlemek, bunu daha i leri seviyelere u laştı rma k» şarttr. daha fazla oy ( .. T İ P revizyonistleri, CHP'n i n toplayabilmesi için MC'nin i ktidarda kal ması nın da­ ha iyi olduğunu i leri sürd üler. Bugün revizyon istler « M C i stifa» veya « M C d ü ­ şürül melidir» s loga n ı n ı atıyorla r. Revizyonistlerin bundan a macı nedir? Onların amacı asla hal­ kın demokrasi mücadelesini yü kseltmek değ i ldir. Onların amacı halkın M C i ktidarına karş ı yük­ selen nefreti n i kendileri n i n revizyonist yoluna ka­ nalize etmek ve kend i sosyal - faşist d i ktatör­ l ü kleri için kullanmaya ça lışmaktır. Onlar. hal­ k ı n faşizme karşı d i renmesini değ i l , kendi leri için 1 36


uygun bir ortam ı n yaratı lması için çalışıyorlar. Bunun için T İ P revizyonistleri reformcu bir C H P i ktidarı al­ t ı nda kend i leri için uygun bir ortamın doğacağını umut ederken, TKP (Tü rkiye Komü n ist Pa rtisi) re­ v izyonistleri de reformcu bir da rbe bekl iyor ve böy­ le bir darben i n içine sızmayı, bu yolla adım adım sosya l -faşist diktatörlü ğ ü tezgöh la mayı planl ıyor­ lar. . .. Devrimciler ve yurtseverler CHP'nin pa r­ la menta rist taktikleri ni, 1 2 Mart genera l leri i le uzlaş­ ma pol itikalarını reddetmeli ve MC i ktidarına karşı bağ ı msız devri mci ta ktikler gel iştirmel idirler. Devrim­ ci ler, CHP reformcu larını M C i ktidarına karşı ka­ ra rlı mücadele etti kleri her noktada desteklemel i , halkın a ktif mücadelesini bastı rmaya ça l ı ştıkları her noktada onlara karşı m ücadele etmel id irler. Ancak böyle b i r pol itika, CHP'yi m i l l i bağ ımsızl ı k ve de­ mokrasi mücadelesinin saflarına kazanabi l i r) (83) * **

1968 yılında TİP Bilim Kurulu'nca yapılan -ve malzemesi Doğu Perin­ çek tarafından çalınıp Aydınlık'ta ken­ di imzasıyla yayınlanan- ve TİP üye kartlarını esas alan bir araştırmaya göre TİP'in 1966 yılında 12 binden fazla üyesi vardır» (84) «..

Görül üyor ki, sadece M i l l iyetçi Parti ler top l u l u ­ ğ u deni len MC'yi iktidardan uzaklaştı rmak mes'ele(831 (84 1

Halkın Sesi, Sayı : 4 6 Kitle Dergisi , 12.2. 1 976 1 37


si bile. Türk iye Solu'nu ka nlı bıçaklı bir kavgaya iti­ veriyor. Fakat son yıl ların itişip kakışması yal nız hü­ kumeti düşü rmek yüzünden büyü müş de değ i l d i r. Ö nce. (Kitle) n i n (Yürüyüş) e hücumunu ve sonra da TS İ P'in Tİ P hakkındaki diğer görüşlerini alalım: ( . . . TİP' i n sapmalara ka rşı mücadele etti ğ i n i öne sürmek mümkün müdür? İ şçi sı nıfı düşmanı maoiz­ me karşı mücadele bile Yü rüyüş'te ancak maocular DİSK' l i işçi tems i lci leri n i n toplantısını bastı ktan son­ ra (20 Ocak 1 976) tari h l i sayıda başlamış ve bunda da ölçüyü kaçıran Yürüyüş. kurt- köpek karışımı siv­ ri dişli bir hayva n başına Cin halkının sembolü olan Çin şapkasını geçirerek. yerl i maoculara ve Pek in'­ deki maocu di ktatörl üğün m i l l i yetçi şefleriyle Cin h a l k ı n ı aynı tutan bir kapak resmi çizerek ideolo j i k mücadeleyi nasıl da ayağa düşürdüğünü göste rmiş­ tir. . . Ayrıca Yürüyüş Regis Debray'ın görüşleri n i eleştiren yetersiz bir yazı yazma kla goşizmi v e çağ­ daş revizyonizmi eleştiren bir kitap hakkında tek say­ fa l ı k bir tan ıtma yazısı yazma kla revizyonizme ve re­ tormizme. A. Neiat Ö lçen'e küfred i p C H P hakkında ideolojik değ il dedikodu düzeyinde eleşti ri ler getire­ rek sosya l demokrasiye karşı ideolojik mücadele ver­ d i ğ i n i mi sanmaktadır? Öte yandan Tİ P çevreleri özel konuşma larında TS İ P'in kesinl ikle yaptı ğ ı n ı , bir komün ist partisi g i bi davra n mağa çal ıştığını ve bugünkü koşu l l a rda bu­ nun bir sol sapma olduğunu söylemekted i rler . . . TS İ P'in sol sapma içinde olduğu görüşü Yü rüyüş'te de çeşitli defa l a r satı r ara la rı nda ve ima yollu yer aldı. 1 38


ne marksizmin . . . Şu halde Tİ P ve Yürüyüş, propaga ndasını yapmış, işçi s ın ıfı n ı n biliminin Tür­ kiye'de öğre n i l i p çözü mlen mesi, yayg ı n laşıp kök sal ­ ması için ciddi b i r yayın cabası göstermiştir, ne bur­ j uvaziye ka rşı kayda değer bir ideolojik mücadele vermiştir ve ne de kend i anladığı ve kavradığı sos­ yalizm çizgisi adına maoizme, goşizme, sağ sapmaya ve iki ncil derecede ayrı l ı k (sapma) olara k gördüğü çizg i lere karşı ciddi bir ideolojik varl ı k gösterebil miş­ tir . . . . Bugünkü T İ P yönetimi eski TİPiin diğer b i r başa rısı olara k M DD'cil iğe ( M i l li Demokratik Dev­ rim) karş ı . cuntacı l ı ğa ve tüm goşist, maceracı akım­ lara karşı başarı l ı b i r mücadele verd i ğ i n i iddia ed i ­ yor. Oysa partide ne kadar dinamik unsur varsa , T İ P hemen hemen heps ini önce M DD'ciliğe ve cu ntacı l ı ­ ğ a , sonra d a goşizme savru l malarında büyü k rol oy­ namış, M D D sağ sapmasını ve teh l i kesini asla ber­ taraf edemed iği gibi kendi sağ sapması bile ona ade­ ta yardımcı olmuş, M DD'ciler hem partiden kopa ra k serüvenlere savru lmuş, hem de T j P'e saldırara k ona büyük hasarlar verm işlerd ir) (85)

AYBARA GÖRE ECEVİT NECİ?

Yerli Sosya list partilerin gözlerine taktığ ı g öz l ü ­ ğ ü n , CH P'yi hangi çizgide v e plôtformda gösterdiği­ n i öğren irken, beri taraftan da Türkiye Solu'nun ağ­ zından, sosya l ist veya ötek i i smiyle anılan partilerin 1 85 1

Kitle Dergisi, Sayı

:

98

1 39


kendi b ü nyelerindeki g ru plaşmaları da ortaya çı kar­ mış oluyoruz. 1 973 seçi mlerinde CH P'ye en büyük ve kuvvetli ra kip d iye gösterdi kleri Birl i k Partisi, b i l indiğ i gibi. sadece Bay Timisi'yi mecl ise sokabil miştir. Ti misi de CH P'yi bel l i bir çerçevede desteklemek fikrini çeşitli zaman larda beya ndan geri du rmamış ol ma kla ; ka­ naatleri mölumd u r. Sosyal ist Part i ' n i n l ideri Bay Ay­ bar bu konuda şöyle d iyor: (Bir parti, sol açısından s ı n ıfsal yapısı ele a l ı na ­ ra k i ncelenir. Söz konusu partinin hangi s ı nıfların çı­ karlarını savu nduğu noktası önem kaza n ı r, bir ya r­ g ıya varırken, CHP, Tü rkiye'de kapitalist düzeni de­ ğ işti rmeye değ i l . korumaya çalışıyor. CHP d iyor k i , bu d üzen içinde, ya n i kapital ist sistem içinde Türki­ ye' n i n dertlerine ça re bulma k mümkünd ü r. N i te kim CHP, Türkiye'yi e mperyal izme bağlayan a n laşmalar, sözleşmelerden hiç birine itiraz etmiyor, bunlarla ba­ ğ ı kopara l ı m dem iyor. Ne NATO'dan çıka l ı m d iyor, ne i k i l i a n laşmaları feshedel i m d iyor, ne AET'den çı­ kalım, ayrı la l ı m d iyor. Halbuki bizim görüşümüze gö­ re, Tü rkiye'yi çağdaş uygarlığa doğ ru gel işti rmek i ç i n önce emperya l izmle bağ ların koparı lması gerek. B u bağ la r deva m etti kçe, Türkiye'nin geri b ı rakı lmışlı k statüsünden kurtul ması olanaksızd ı r. Tab i i bunun g i ­ b i , bunun sonucu olarak da içerde b i r ta kım dertlere çare bulma k olanaksızd ı r. Onun için b iz genel o!a­ ra k CH P'yi bu rjuvazinin daha uya n ı k bir kesi minin ve bürokrasinin Batıya yönel i k kesi minin partisi olara k değerlendi riyoruz) (86)

(86l

1 40

Milliyet Gazetesi,

29. 1 . 1976

-

M. Ali AYBAR


S ı k s ı k kend isinden bahsettiğ imiz, şimdiki Sos­ ya l ist Pa rt i Genel Başkanı M. Al i Aybar'ı, diğer M a rk s i s t l e r d e n ayırmak gerekir. Zira Bay Ay­ b a r , b e l k i de T ü rk i y e Solu'nda i l k Ma rksist olara k, (Türk i y e Halkları) sloga nına şiddetle itiraz edecek k a d a r f i k i r haysiyeti bulunan biridir. Hem Çin ve h e m de R u s t a ra f l ı s ı solculuk da Bay Aybar' ı n Mark­ s i s t l i ğ i n e ters d üşmekted i r. O, nev'i şahsına m ü nhasır b i r M a rksistt i r ve zaten bu yüzden de, yan i seçim yoluyla işbaşına gelecek bir Marksizme inandığı için, d i ğ e r Marksistler tarafı ndan afo roza u ğ ramış ve sol ­ cu ba s ı n , Ayba r' ı n fi k i r le r i n i «Gülümseyen Marksizm» d i y e a laya al mıştır. M. Ali Ayba r'ı n T İ P Genel Baş­ kan l ı ğ ı ndan düşürülmesi de zaten Cekoslovakya ' n ı n R u s ta nkla rı tarafından çiğnenmesi üzerine Mosko­ va'ya çatmasıyla zuhur etmiştir. Aybar'ı n Moskova'­ yı ten kid ve p rotesto etmesi karşısı nda Behice Bo­ ran - Sad u n Aren kliği, kend isini başka n l ı ktan i n­ d iriverm işlerd ir. Bora n - Aren ekibinin, hapishanede bulunduk­ ları s ı rada, seçimlerde CHP'nin desteklenmesi yo­ l unda verd ikleri ta l imat, bugün g ibi hatırlanmaktadı r. Hem bunların hem de aşırı sol taktisyenlerin mez­ kur seçi mlerde C H P'yi desteklemek üzere verdikle ri emir ve tavsiyeler de unutulmuş değ i l d i r. 1 973 se­ çi mleri nd e, bunlar a rasında sadece TBP (Türkiye B i rl i k Partisi) istisna teşkil etmiştir. Bay Timisi'nin (Ars l a n l ı pa rtisi). son genel seçimlerde CH P'yi de­ ğ i l ; kend isini d esteklemiş ve resmen bu partiyle re­ kabet etmişti r. İ şin enteresan olan b i r başka tarafı, Birl i k Partis i'nin de aynen CHP g i b i -tab i i en son CHP- «demokrati k sol» cu bir part i olara k a rz-ı en1 41


dam eylemes idir. Bay Timisi'nin bu mevzu daki g örüş­ leri şöyle: ( . . CHP'nin ta k i p ettiği sosyal demokrasi, genel hatla rı ile mevcut d üzeni, şi kôyetçisi bulunduğ u muz mevcut d üzen i , özünden muhafaza ederek esa slı de­ ğ işimlere gitmeden « reform» gibi bir tak ı m idare-i maslahatçı tedbirlerle devam ettirmeyi a maçl ıyor. Oysa ki. Tü rkiye'de büyük değ işim lere yani devri me ihtiyaç vard ı r. Bu yaratı lmadı kça, düzenden şi kôyet­ çi olanlar, a rzuladıkları d üzen değişikliğine g idemez­ ler. ( . . ) . . .

. . . Bizim ta k i p ettiğimiz demokrati k sol ile, CH P'­ nin ta kip ettiği sosyal demokrat pol itika, fi kri yönden birbirine zıt olan politikalard ı r. Her ne kada r CHP'nin sağ burj uva partilere karşı demokratik hak ve öz­ g ü rl ü kler konusunda tuta rlı ç ı kışları ol uyorsa da. te­ melde biraz önce bel i rtti ğ i m g ibi. demok ratik sol pol itika ile çelişmektedir) (87)

ECEVİT, TİMİSİ'DEN COK DAHA GERİDE

Görül üyor ki, (on iki yıldızlı - bir adet arsla n l ı ) amblemiyle Bay Timisi'nin partisi d e meğer (demok­ ratik solcu) bi r partiymiş . . Ayrıca, bu ifadelerde dik­ kati çeken bir diğer nokta ise, Bay Ecevit' i n Bay Timisi'yi yanıltan davra nışlarıd ı r. Zira , CHP, o za­ manlar kendisini (sosyal demokrat) olarak takd i m CB7l

1 42

Devir Dergisi,

13

Ağustos

1973

-

Mustafa Timisi


ederken, birdenbire isim değ işti rmiş ve ortaya (de­ mokratik sol partiyiz) yaygarasıyla çı kmıştır. Kim de­ mokratik solcudu r? Evet (ben bir yeş i l fenerim, hem yanar hem söneri m) havasındaki Bay Ecevit' i n pa rti­ si m i gerçekten demokratik soldadır? Yoksa (oniki yıldızlı b i r adet a rsla n l ı ) parti m i demokratik sol­ cudur? Adı geçen iki part i de aynı isme sa h i p çıkıyor. Fakat CHP'nin dayandığı seçmen taba kası da rnô­ lumdur. TBP' n i n dayandığı tabaka da.. Daha önce de söyled i k ; b i r pa rtinin ideoloj i s i , sah i p çıkı lan isim­ le mi bel i olur? Daha doğ rusu , ideoloj i ler, yakaya takı lan rozet midi r? Her neyse . . Bay Timisi, öteki sosya l istler g i b i CHP'nin teklenmesini değ i l ; onunla rekabet ed i l mesini sürerken, bunu bel irli b i r platformda yapmayı da lif etmekted ir. Bu «bel irli p lôtform»dan ney i n rôd ed ildiğine gelince:

des­ ileri tek­ mu­

( . . Ancak biz TBP, bu dönemde tam gerici un­ surlarla mücadele ederken, sosyal demokrat ç izgide de olsa demokratik hak ve özgürlüklerden yana m ü ­ cadele veren, gerici güçlere karşı bu noktada mü­ cadele veren CH P'yi karşımıza almak istemiyoruz. B i rbiri m ize zararlı olmak istemiyoruz. Bugün için bu m ücadele hatalı olur, erken olur ve ya nlış olur. İ le­ rici g üçlerin mecl ise asgari çoğ u n l u kla g i rmesi nden yana olmak, b i rbirimizi özde eleşti rmek doğ rudu r, lôzımdır. ama zararlı b i r propaga ndanın içine g i rmek ve birbirimizin varl ı ğ ı n ı ortadan kald ı racak bir takım hareketlerde bulunmak ya nlış olur. ( . . . . ) 1 43


. . Bize göre bu d üzenden ezi len, bu d üzenden sö mürü len ve hor görü len işçi kesimini, biz asıl ta­ ban a l m ı şız. Taba nımız budur bizim. Köy l ü köke n l i , za manla işçileşen. kapital ist d üzen i n ezd i ğ i g rupları kabul ederiz. Bu taban, demokratik sol partilerin tabanıdır. Bu taban, bu rjuva partileri n i n tabanı değ i l ­ d i r.) Akla şöyle bir sual gel mekted ir: - Yan i, s ı k s ı k «fi k i r ismi» değ işti rmekle meş­ h u r Bay Ecevit' i n partisi, ideolojisini tesbit eder­ ken ( ! ) . Timisi'den de istifade mi etmekted i r? CH P'­ n i n ideologluğu, bir bak ı ma , Timisi'nin i n h isarı nda mıdır? Ö yle ya, Mustafa Tımisi'ye göre, (bu düzenden ezilen, bu d üzenden sömürülen ve hor görülen işçi ve köyl ü ) den ibaret bir seçmen tabakası, anca k de­ mokrati k solcu partilerin oy tabanı olabilir. C H P de «döne döne» demokratik solculukta kara r kıldığına göre, a caba kendisini bu tesbite ve bu seçmen taba­ kasına göre mi ayarla mıştır? Kimbilir? (Bu d üzen değ işme l i ) tera nelerine mukabil, d ü ­ zenden şi kayetçi olanlara « iyice dayanmak» için böy­ le bir manevra, akla yatkın görünüyor. Şurası da i n ka r edilemez k i ; CHP, b i r manada Bay Timisi'nin partisinden çok daha «gerilerde» dir. Çünkü, yuka rıya aldığı mız teşhis, yan i (bu seçmeni n partisi, a ncak demokratik solcu b i r partidir) teşh isi; Bay Ecevit'den önce, Timisi'ye a ittir. Kısacası, C H P'­ nin bugün dört elle sarı l ı r görü nd üğü «demokratik 1 44


solcu l u k» u n müell ifi de, diğerleri gibi gene Bay Ece­ vit değ ildir. İ şin asl ı na ba karsanız, Bay Ecevit'i n «te'lifle tercümeyle - adapteyle» uğraşacak vakti de yoktur. Hele, Bay Timisi ' n i n yukarıdaki sözleri söyled i ğ i g ü n­ lerde hiç yoktur. Zira o g ü nlerde - bazı örnekleri n i daha önce verdik - C H P, kelimenin ta m mônôsiyle kaynayan bir kazandı. Hölô daha ellerine fırsat geçtikçe «halkçı» lık idd iasında bulunan C H P'liler, bunu, yani halkçı l ı ğ ı bazı larına göre, mahalle bakkal ıyla soh­ bet seviyesi nde becerebil mişlerd i r. Ama sözünü etti­ ğ i miz günlerde. hattô ş i mdi lerde bile, Bay Ecevit' i n partisinde sayısı epeyce kabarı k k l i kler çatışıyord u . Kô mil Kırı koğ lu'nun Genel Sekreterl i kten uza klaştırıl­ ması n ı ta kiben, idareye « M ü l k iye Cuntası» el koy­ muştu ve cunta n ı n l iderl iğ i n i de Turan Güneş yapı­ yordu. Bu ekipte bulunan lardan Ah met N. Yücekök ve Profesör Haluk Ü lman'ın halkçı l ı ğ ı da yukarıda ki ölçünün dışına pek çı kmaz. Bay Yücekök, Bay Ü l ­ m a n ' ı n « ra h le-i tedrisinde» yetişmiştir. V e CHP'nin gene teorisyen lerinden biridir. M ü l k iye Cuntası'nın öteki mensubu Bay İ bra h i m Ö ktem ise, bir bürokra t olup, parti değ iştirmekle şöh ret yapmıştı . Ü ste l i k, Bay Ö ktem. cu ntadaki kanatlardan birine mensu ptu ve «demokratlaştırma» hareketine öncü l ü k ediyordu. Türk iye Sol u'nun bu partideki k l ikleri (sağ sos­ yal demokratlar) ve (sol sosyal demokratlar) olara k iki ana g ruba ayı rması . . ama C H P'nin, «biz demokra­ tik solcuyuz» deyi p ; sosyal demokratlı kta n tereyağın­ dan cıl çeker gibi sıyrı l ması, işleri iyice karıştı rma k­ tadır. F. 1 0

1 45


İŞTE DÖRT DÖRTLÜK HALKCI!

CHP'nin 1 974 y ı l ı ndaki umumi manzarasına da k ısaca göz ata rsak, şöyle bir özet yapa b i l i riz: seç­ men taba kasına daha ya kın olduklarını i leri s ü re n b i r grup CHP'li, Ecevit v e çevresi n i n tutu munu be­ ğenmiyordu. Parti meclisi üyel i klerine aşırı solcu g ru ptan k i mseler seçi lmiş, daha doğ rusu , CHP yö­ neticileri resmen uyutul muştu. CHP içinde öylesi ne gruplar vard ı ki, k i m i n i Sü leyman Genç, k i m i n i Ap­ tullah Baştürk çek i p çevi riyor .. beri taraftan CHP'li mil itanların «başı» bil inen Mustafa Ok'la Muslih itt i n Yılmaz Mete de epeyce gayret gösteriyord u . Tab i i bunların hepsi, tek hedefe a t ı ş yapma ktaydı ; Genel Merkezciler ve Ecevit! CHP'li mil itanları n «beyin ta kımı» diye vası f lan­ d ı rdığı bunlar, «Ameri kancı kafa» i l e yıkanmıştı. M ü l kiye Cuntası adı verilen bir grup, m i l ita nlara gö­ re he rşeyden önce şartl anm ıştı. Hele Eyüboğlu'na g üvenmek de mümkün değ i l d i . İ şte, sık sık bas ı na a kseden v e a d ı n a ( 1 6'1ar) denilen grup da böylesine faal iken. Bay Ecevit par­ tinin ideoloj isini nasıl tesbit etsin? Ama, M u stafa Ti­ misi. çok daha rahattır ve düşünmeye vakti vard ı r. O halde, «fırı ldak yap, para kap» .. ! Yed i buçuk ayl ı k i ktidarlarında, solcu basın ve TRT tarafı ndan «tikleri» bile bir karömet ( ! ) sayılan Bay Ecevit, enteresan b i r tarihde . . enteresan b i r ev­ de ve enteresan şartlar altında doğ muş; ama kolej 1 46


kü ltürüyle şiirler tercüme etmekten pol itikacı l ığ a atı­ l ı nca da «halkçı» ol uvermiştir. (Bunların ha l kçı l ı ğ ı mahalle bakkalıyla sohbet seviyesindedir. CHP'liler halkı bu kadar tanır) diyen­ leri haklı çı karmak için değ i l ama; Bay Ecevit' i n en­ teresan doğ u m tarihini, doğduğu evi ve doğduğu şartları öğrenmekte fayda var. Ondan sonra da, Bay Ecevit' i n kend i ağzından halkla nasıl «bütünleş­ tiğini» ve halkı nereden nasıl ta nıdığını d i nleyelim. Bay Ecevit' i n doğduğu ev, i stanbul'un Beşi ktaş semtindeki Akaretlerde bulunan «pembe kona k » m ı ş. . Enteresan! Bay Ecevit, 1 925 yı l ı n ı n 27 Mayı s'ında doğmuş ... Enteresa n ! Bay Ecevit. yahut d a b i r zama nları n « Ka raoğ ­ lanıı ı (halkı) ve bu meya nda (köylüyü) iyi ta nırmış. d i nleyelim: ( . . Karaoğ lan görü nüşü. davranışı, halktan bir i nsandı, bu besbel l i idi.

içtenliği ile

«Köyü ta nır mısınız?» d iye sord u m . Karaoğ lan güldü, anlatmaya başlad ı : «Babam Ad li Tabipti, bil iyorsun. Çok küçük ya­ şımda, bir olay olduğu zaman köylere beni de götü­ rürd ü . Bir adli ta bibin g ittiğ i olay c iddiyd i . Ya cina­ yetler va r, ·, ya yara l ı la r var. Ö nemli bir olay ol muş­ tur. Köylü lere bakard ı m . . . Bu ciddi olay karşısında, vakarla rı n ı h i ç bozmazla rd ı . Bu benim d i kkatimi çek­ ti. Sonra da köylere piknik için, seyra n için g itti . Gör1 47


d ü ğ ü m köy l ü bambaşka idi. Şeh irli ile yabancılaş­ mış, onunla bütü nleşmemiş bir köylü görd ü m . O za­ man a n lamıştım, köylü şeh irl iden kopmuştur. Bunun bütün leştiril mesi ça releri n i arad ı m » ) (88) Bu da enteresan! Uzun m üddet, CHP ıcın başlıbaşına bir «dert» olan ve bu parti içindeki mil itan k itlenin en göze ba­ tan ti plerinden b i ri buluna n Süleyman Genç hakkın­ da da bi rkaç kelöm etmek gerek! Ad ı geçen Genç, bir zamanlar Harbiye'de «oku maya ça lışmış » , dah·'.l sonra da okuldan kovulup M H P Lideri Al parslan Türkeş' in ya nına soku lmak istemiştir. Sayın Türkeş, fikri ya pısından şü phelendiği ve ken d i s i n e i t i m cı d tel kin etmed iği için, Bay Süleyman Genç' i ya n ı na yak­ laştı rmamıştır. Alparslan Tü rkeş'e yanaşamayan Genç, bu sefer de CH P'ye « rampalamış» .. hattô kı­ sa zamanda Bay Ecevit' i n en yakınına ulaşmak ba­ şarısını gösterm iştir. Zaten, Ecevit'le eski Harbiyeli­ ler arasındaki diyalog da böylece başlamış . . Ecevit'­ in etrafı, kendisini Sü leyman Gene hakkı nda sık s ı k uya rm ışlar v e « b u çocu k , ya nına yaklaşanı yakaca k b i r ateştin> teşhisinde bulun muşlard ı r. Bay Ecevit, o zamanlar, Genc'e gözbebeği gibi ba kıyordu ve adı gecen şahıs Bay Ecevit'i n « sol ko­ l u » hôline gel mişti . CHP'nin Gençl i k Kol ları Başkan­ l ığ ı na getirilen Bay Genç, Ecevit'e öylesine ya kındı ki; çıktığı gezilerde seçmenlere «ağadan selômı> bi­ le götü rüyord u . Bunun ya n ı s ı ra , maddeten d e Ece­ vit'e ya kın ol mayı düşün müş olmalı k i ; CHP'nin İ zmir l istesinden m i l letvekili seçilir seçi l mez; Ecevit'i n Ba(BBl

1 48

Sol Kavgası , Sayfa

:

46

-

Mehmet Kemal


de Sokakta k i evi n i n ta m karşısı nda kend isine bir ev tutmuştu. Ve bunu yapa rken. «ağaya yak ı n olsun» düşüncesiyle hareket ettiğ i n i etrafına da söylemek­ teyd i . Süleyman Genc' i n Bade Sokakta tuttuğu bu ev, hemen solcu m i l itanların karargôh ı hôline geld i . Çe­ şitli genel i k teşekküllerinin. send i kaların. bazı der­ neklerin «eylemci» olarak ta n ı na n m i l itanları . . afdan son ra hapistan ç ı ka n geneleri n b i r kısmı hep bu ev­ de bir a raya gel iyord u . Bundan başka i kinci bir ka ra rgôh ise, CHP'nin. «kontenjandan gelme m i l letveki l i » Aptullah Baştürk'­ ü n Genel-İş Send i kas'ıyd ı . Ad ı na ( 1 6'1ar H a reketi) de­ n i len k l i k , Şükrü Koc'un başka nlığında, bu send ika toplanıyordu. Türk Ordusu n u n Kıbrıs'da g i riştiğ i Barış Hare ­ kôtı ' n ı n en hareketl i gün leri nde, CHP'nin haşarı ço­ cuğu Sü leyman Genç' i n ortadan kaybolduğu söylen­ miş.. büyük tira j l ı gazetelerden biri, «Süleyman Genc'in nerede bulu nduğunu bi len va rsa Genel Mer­ keze bi l d i rsin» d iye yazmıştı . İşte bu s ı ra l a rda cereyan eden bazı hadiseleri öğren mekde pek çok fayda görüyoruz. Zira , adı ge­ cen CHP m i l letveki l i Süleyman Genç, geçti ğ i miz g ü n ­ lerde bazı m i l l iyetçi gazeteleri mahke meye verd i ğ i n i açıklad ı . Dôvô açmasının sebebi , ş i m d i a kta racağı­ mız had iselerle ya kı ndan i l g i l i . . h attô ta kend isid ir. Bu ba kımdan, Kıbrıs Harekôtı ' n ı n en kesif g ü nlerine tesadüf eden olayları n üzeri ndeki perdeyi a ralama k faydalı olacaktır sa nıyoruz. 1 49


MOSKOVA'DA BİR «SADE VATANDAŞ»

Bay Genç' in, kend isini a rayanlara b i r başka ü l ­ keden seslendiğini şöylece öğren iyoruz (89) : ( . . Gü ney i l leri mizden birisinde tesadüfen Mosko­ va Radyosu'nun Tü rkçe yayı nını d i nleyen, CHP Yö­ netim Kurulu üyesi bir m i l letvekili Genel Merkezini acele olara k arıyord u . Bu CHP Yönetim Kurulu üye­ sine göre Süleyman Gene Moskova Radyosu'na i l ­ g i n ç b i r beyanat vermiş v e Sovyet rej i m i n i metheden bu sözler Türkiye'ye h itaben yayı nlanmıştı. Kı brıs bunalımı konusunda söyled iği sözlerinde H ü kü met i n i n politi kasıyla ters düştüğ ü, Rusların bun­ lar üzerinde ısra rla durması nda n da acı kça anlaşı l ı ­ yord u . Genç' i n konuşması. bu yüzden Moskova 'nın Rusça yayı nlarından başka kend i sesinden tekra r tekra r verilmişti. Tam bu sırada bir başka teleks mesajı Dışişleri Baka n l ı ğ ı'na Moskova Büyü kelç i l iğ i m iz tarafında n gönderil iyord u . Adı gecen milletvekilinin ne sıfatla Rusya 'da bulunduğu ve ne g i bi işlem yapı l ması da sorulanlar arası ndayd ı . Ankara ' n ı n ceva bı ise «sade vata ndaş» olarak Moskova'ya g idilmiş olacağı ve buna göre davra n ı l ması isten iyordu . C H P Genel Merkezi de bu arada d u ru m u n ay­ d ı n latı l ması için bir ta k ı m g i rişimlere yöneldi. Gerçek şuyd u . İ zmir m i l letvekili Sü leyman Gene. ya nı nda es­ k i genç l i k kolları başkanı Sabri Ergül ve b i r de ce­ zaevinden yeni cıkmış yandaşlarından Bozkurt Nuh(Bl"l

1 50

Meydan Dergisi,

17

Eylül

1974


oğlu ile Sovyet Rusya'ya g itmiş'ti . Hem de Komünist Partisi Genç l i k Kolu'nun davetlisi olara k . Bu davete a racı o l a n da Türkiye M i l li Gençli k Teş k i lôtı Başkanı Eng i n Ü nsal'dı. Ü nsal d a C H P İs­ tanbul milletveki l iyd i . Sü leyman Genç ve a rkadaş­ ları ve sessiz sedasız görevi «vata n . mil let için» ya­ pıp komün ist desteği sağ lamışlardı bel k i de. Dön üşün de pek sessiz sedasız olması gerekliy­ d i herhalde. Unutulan taraf Türkiye'de bir çok kim­ se dış d ü nya i le ya kından i l g ileniyordu, özellikle bu gün lerde daha da fazla. Ta bii k i mse bil mesin d iye Genel Başka n'a haber de vermemişlerd i . ) Yuka rıdaki « h i kôyen i r nı yayı nlandığı yayın orga­ n ı n ı n 8 Ekim 1 974 tarihli nüshas ı nda ise, Bay Süley­ man Gene hakkında çok daha enteresan bir hadise­ den söz ed i l mekted ir. Had ise şu : (Süleyman Bey, otelde istirahat ediyormuş. Sa ­ londa bekleyen, uzu n boylu, deri ceketli genci parti­ den tanıdığ ını anı msamış. Yaklaşmış ya n ı na «Affe­ dersiniz, Say ı n Süleyman Genç burada mı acaba?» demiş . . . CHP'li mil ita n ı n ceva bı kesi n ve sert olmuş: « Ö nce konuşurken sayın deme, bizde yoldaş vardı r. Yoldaş Sü leyman'ı a rıyorum diyeceksi n . . . » CHP' l i delege şaşırmış. dura klamış. sonra gen­ cin yüzüne ba k ı p : « Kusura ba k ma » demiş. « Ben yan­ l ı ş gelmişim . . . » ) Evet. . CHP içindeki g ru plaşmalardan birinin ba­ ş ı n ı çeken Sü leyman Genç hakkında bu kadarla ye1 51


tinelim. Zira , CHP ile ilgili «enteresanlıklar zinciri» ne bu kadar m isal yeter. Ama, d i lerseniz şu « enteresan » lıklara da son olarak göz ata l ı m : Bil indiğ i gibi CHP'n i n sec i m meyda nlarında ve sonra da meclis k ü rsülerinde söyled iği, kullandığı, beni msedi ğ i mal um sloganlar var. Meselö, «düzeni değişt i receğ iz» . Meselö, «topra k işleyeni n , su kulla­ nanın» g i bi .. K imseye komün ist da mgası vu rmaya niyetli de­ ğ i liz. Ama, dünyadaki örnekleriyle b i re r rea l ite olan ve sadece «tesadüf» deyip geçeb ileceğ i miz olayları bil mekte de fayda va r. İtalyan Komü nist Partisi'nin sloganlarından biri: (Düzeni değiştireceğ iz) .. Batı Alma nya Komün ist Pa rtisi'nin sloga nların­ dan biri; (Düzeni değ i ştereceğ iz) .. Fransız Komünist Pa rtisi'nin bir tarihteki seç i m s loganlarından b i r i ; (Toprak işleyenin, su kullana n ı n ) . . . 1 950 yıl ından beri t a m d ö rt defa değiştirilen Ar­ navutl u k Anayasası'nın, bu müdahalelerde değişmeyen tek maddes i , 1 2'nci madded i r. Ya ni şu; (Toprak, onu işleyenind i r) . . . Artı k, sıra sıra dizd i ğ i miz ve yalnızca C H P ile i l ­ ilgili o l a n «ente resan» olayları burada biti riyoruz. ileride sırası geld i kçe bel ki daha başka l arı nı vermek 1 52


üzere, şimdi gözleri mizi Tü rkiye Sol u'nun bir başka tarafına çevirelim. Yukarıdaki örneklere ba kıp da, «aksi tesadüfün bu derecesi de ne ola?» d iyenler. kollarını sıvayı p a raştı rmaya koyulsun demekten baş­ ka yapacak şey kalmıyor. Şu «tesadüf» e bakın ki; ay­ ın CHP, «Sosyal ist Enternasyona l » i n de vurgı.r n u ol uvermiştir. Şimdi, gözleri mizi bir an için CHP'deki kaynaş­ malardan ve k l i kleş melerden ayı rarak, Tü rkiye Sol u ' ­ nun teşkil ettiğ i v e bundan böyle de etmeye çal ışaca­ ğ ı «cephe»ye gelel i m . « Faşizme ka rşı b irleşe l i m » , ya h ut, « M C h ü kume­ tini a laşağı etmek için güç birl i ğ i yapa l ı m » g ibi faa l i ­ yet v e temenni ler, şu gerçeğ i bir mertek gibi bazı gözlere sokmak zaru reti n i doğu rmaktadı r; Sosya l ist yahut Komünistlerin (Tek Cephe) adını verdiği me­ tod, strate j i k ve taktik bir tôbirdir. Ve môzisi, Ko­ m ü nte rn'e kadar da ya nmaktad ı r. Dü nya solunun pek s ı k uyg u ladığı bu metod, Bi­ rinci Dü nya Savaşını mütea k i p Alma nya'da mağ l u ­ biyete uğramış . . d a h a sonra İspanya'da b i r iç har­ be sebebiyet vermiş, General Fra nco'nun bas i retl i ve m i l l iyetçi tutumuyla tek ra r hôk i l e yeksôn olmuş­ t u r. Fakat, bu (Tek Cephe) metodunu, İ kinci Dü nya Savaşı'ndan sonra bazı ü l kelerde, orada k i ida recilerin gafleti yüzünden, başa rıya ulaşmış görüyoruz. Me­ selô Mao Ce Tung'un Cin'de i ktida rı ve devleti ele geçi rmesi aynı metod la mümkün ol muştur. Komünist partilerin gücünü a rtı rma kla şöh ret bu­ lan mezkur metoda bazen (Birleş i k Cephe ) . bazen 1 53


(Yurtseverler Cephesi ) . bazen de (Halk Cephes i ) ismi veril mekted ir. İ n g i l iz komünistlerinden birisi, Tek Cephe'yi şöyle tCırif ediyor: ( Dü nya komün ist partilerinin tarihi, cephe politi­ kalarının ta rihidir) (90)

SEÇİMLERDE TEK CEPHE

Beynel m i l el Kom ünizmin bu taktiği. Türkiye'de de sık sık tatbi k sahnesine konmuştur. İşte, Tü rkiye Sol u ' nun CHP etrafında şu veya bu teh l i keyi ( ! ) işa­ ret ederek bi rleşmesi , bu gerçeği hatı rlatma k i htiya­ cını doğu rmuştu r. Di kkat ed i l i rse, sosyal ist geçinen bütün partiler, mesela faşizm teh l i kesine (!) karş ı ; CHP i le işbi rliği yapmaları n ı n şart olduğunu söyle­ m işlerdir. Bu şartı za man zaman gerçekleştiren Tür­ kiye Sol u , (Tek Cephe) taktiğ i nasıl d ü nya n ı n çeşitli ü l kelerini kızıl uçuruma sürü klemişse, Türkiye'yi de aynı batağa itebi l i r. H assasiyet gösteri l mesi gereken nokta ların başında bu gel iyor. Bası n ı n gayr-ı milli tarafı, son senelerde daima (canım, Türk iye'de b i r sol teh l i kesinden söz etmek g ü l ü nçtür, kendi a rası nda şu kadar parçaya ayrı l mı ş bir s o l cephe, Tü rkiye için nasıl teh l i ke olabil ir? So­ lu teh l i ke olarak gösterenler, i ktidar çevreleridir. Ki, böylece d i kkatleri. mevcud ol maya n b i r teh l i keye çe­ kerek, isted i kleri gibi dümen çevirmekted i rl er) gibi yanı ltıcı iddialarla ortaya çıkmıştır. Halbuki, gerçek 190l

1 54

Douglas Hyde


böyle değ i l d i r ve yuka rıdaki iddia bile, komü nistlere a i t takt iklerden b i rid i r. Sol , el bette böl ü k böl ü k bölünmüştür. Ve daha da bölü necektir. Al lah onları bu dertten kurta rma­ sın. Fakat Tü rkiye Sol u, genel seçimlerde bir çatı altında toplanıyorsa . . kanu nsuzları n cezaland ı rı l ması söz konusu olunca topl uca i mza ka mpa nyal a rı ve yay l ı m ateş leri açab i l iyorsa.. M İT'e, Güvenl i k Kuv­ vetlerine saldırmak ihtiyacı nı duyd ukları zaman bunu hep bera ber yapabil iyorla rsa . . ü l kem izde adından başka h içbi r izine rastlanmayan faşizm teh l i kesi için elele ve ağız ağ ıza verebi l iyorlarsa . . Şu veya bu teh­ l i keyi protesto için terti plenen miting ve yürüy:.işler­ de aynı sloga nları bağırıp, gerekli ( ! ) tah ribatı ya p ­ m a k t a n geri du rmuyorlarsa . . üniversitede v e sokakl ar­ da m i l l iyetç i lere karşı tek cephe ha l i ne hücuma geçe­ b i l i yorla rs a ; Türk iye Sol u , Tü rkiye'de (tek cephe) yi bal g i c ! gerçekleşti riyor demektir. Ve bu rea l i teyi gözden kaçırmaya, teh like ola­ rak g östermemeye çalışan l a r. aynı a naforun ortasında

fırıldak gibi dön mekted i rler. Demek ki, Tü rkiye Solu'nun «Salkı m-saça k» olu­ şu başkad ı r, bunların deva m l ı olara k b i r çatı a l tı nda bulunup bulu nmaması gene başkad ı r. Ve onların ay­ n ı çatı a:tı nda b i rleşmesi şart da değ i l d i r. Solcu g rupların birbirine söv ü p sayması, bizi el bette ilg i lendi rm iyor. Ama, onları böyle perişan göt mek, sol 'un derli - topluluktan uza k ma nza rasıyla rehavete kapı lmak yanl ıştır. Bir solcu pa rtinin içinde çok sayıda g ru plaşma mevcud olabilir. Fakat ayııı parti, i deolojisi icabı .. ta ktik icabı, herhangi bir hd1 55


d ise karşısında yek vücud davranmayı da başarabi­ lir. Eğer bu partin i ktidara gelmesi söz kon u s u ise parti içi k l i klerinde söz sah ibi olan şahıslara birer « mansıp» veri l i r . . mes'ele de ortadan kalkar! Çekiş­ meler, mücerret mönöda gene vard ı r. ama müşah­ has olarak. herşey süt- l i mand ı r. Ayn ı şeki lde, solcu pa rtiler a rasındaki s ü rtüşme ve suçlamalar da buluna b i l i r. Ve yukarıda da ifade ettiğ i m iz gibi, b i ribirini en a ğ ı r uslOpla suçlayan par­ tiler, b i rden b i re toplu h a reket etmeyi gerçek l eşt i re­ b i l i r. Bahsi gecen (tek cephe ) . seci m bakımı ndaıı en son 1 973'de Bay Ecevit tarafından tesis ed i l m iştir. İster bilerek olsu n, isterse bil meyerek, CH P l ideri, (Tek Cephe) taktiğini uyg u la ma safhasına geçirmiş­ tir. Maocusu. Leni ncisi, Revizyon isti, Trockisti, Ka­ riyeristi.. bütün Tü rkiye Sol u , aynı no ktaya bastı. aynı a kortdan ses verd i ; Netice mölum! Bay Ecevit'i n sıkıştı ğ ı zaman davrandığı g i b i . ( ben komün izme karşıyı m ) demek kolayd ı r . « Bey­ nel milel Komünizm» i inköra yeltenmek de kolayd ı r. Ama . . . Sosya l ist Enternasyonale g i rmiş b i r CHP'ni Türk m i l letine anlatmak zordur. Bay Ecevit'in, bilerek veya bil meyerek 1 973 ge­ nel seçi mlerinde tahakkuk ettird i ğ i sol cephe, ya­ hut (tek cephe) veyahut da «Sol oyla rı n b i rleşme­ si» ; bütün geri kalmış ülke aydınlarının düştüğü b i r hata d ı r. Ü l keyi sadece v e sadece Sosya lizm k u rta­ rı r zi htiyeti, geri kal mış ve kalkınmakta olan mem­ leketleri birden b i re komünizmin kucağına itiverm iş1 56


t i r. Haritaya yahut tarihe bakmak, bunu izôha isbôta yetecektir.

ve

S ı rası gelm işken söylemekde fayda gördüğü­ müz bir husus va r. Asıl mevzO u muzdan uza klaşmış görü nsek bile, bazı devlet erkônının a laya a l ı nma­ sına ves ile teşki l eden şu, ( Beynelmilel Komünizm) den bahsediyoruz. Türkiye qumhu riyeti HükOmeti'nin Başba kanı, yahut Başba ka n Yard ı mcıları . . veyahut da herhangi b i r yetk i l i s i n i n ağzından dökülen (beynel milel komü­ nizm teh l i kesi) lôfı ; Türkiye Sol u'nun hışmını çekme­ ye yetmiş ve gazete köşeleri nde, meclis kürsülerin­ de a l lôme kesilen çok ki mse, böyle b i r tehl i kenin yokluğunu izaha çalışmıştır. Hem de a layı n , istihza­ nın hattô hakaretin d i k ôlôsı sayılaca k uslOpla!

MARKSİZM SELİ VE ECEVİT

Türkiye Sol u ' na sorarsa nız, beynelmilel komü­ nizm d iye bi rşey mevcud değ ildir. Ka rşımıza sualle r­ l e çıkmışlar .. «hani bu teşkilôtın merkezi? Kimdir bu beyne l m ilel komünizmi tezgôh laya n ü l ke? Emirleri kimler veri r? Beynelmilel Komünizm Maocu mudur, M oskova ta raftarı mıdır?» diye ba ngır ba ngır bağ ı r­ mışlar ve m i l l iyetçilerin idd iaları n ı , tesbitleri n i çürüt­ meye çalışmı şlard ı r. Halbuki, beynelmilel komünizmin çalışmaları . . emir-ku manda siste m i ; şu, d a h a ö n c e a nlatmaya ç a ­ l ıştı ğ ı mız (tek cephe) metod una benzer şekilde y ü ­ rümekted ir. T ü r k M i l leti' n i a ptal ve cahil yeri ne ko1 57


yanlar. el bette maskeleri n i alaşağı eden böyle mukabele edecektir.

tedbirlere

Tü rkiye Solu'nun k l ik leşmeleri n i ve suçlamala­ rını, h ücumlarını aktarmaya deva m etmeden önce, aşağıdaki satırları d i kkatinize sunmak isteriz : (Meh met Ali Ayba r'ın Türk iye Büyük M i l let Mec ­ lisi k u l isinde özel bir soh bette söyled iği rivayet ed i ­ l e n şu sözler e ğ e r doğruysa . Ecevit y e arkadaşları . Türk demokrasisinin geleceğ i için, tuttukları yol u n ya n l ışlığı konusunda gerçekten düşünmel idirler. Ay­ bar'ın söylediği rivayet edilen sözier şunlard ı r: « Ecevit, marksizmi ve komünizmi ben i m kadar bilmez. Ben bunları bildiğ i m halde, komü nizmin sel i benim l iderl i ğ i mdeki TİP'i silip süpü rmüştü r. Bu sel Ecevit'i de hayl i hayl i aşaca kt ı nı (91 ) * **

«Yığınların mücadelesi olmadan fa­ şizm durdurulamaz» (92) Parti içindeki aşırı solcu g rupların CH P'yi ve dolayısıyla Bay Ecevit'i aşıp aşmayacağını zaman gösterecektir. Yeter ki, bu hadise. Türkiye'ye zarar vermes i n ! Ş i m d i . CHP'nin y a n « kuruluşları ndan » biri olan ( Özg ü r Düşünce ve Dayan ışma Derneğ i ) nin Başka­ n ı na kulak verelim. Yayınla rı nda Maocu komün istle­ re çata n ve buradan da Moskova'ya hiç ol mazsa öf. C9 l l (92)

1 58

Devir Dergisi , Sayı : 4 0 - Aclan Sayılgan İlerici Yurtsever Gençlik, Sayı : 7 - Osman Çetinkaya


ke duymadığı a n laşılan derg i n i n , mezkur Bay Baş­ ka nla ya ptığı röporta j ı n bir pa rçası şöyled ir: ( . . Tüm demokratik güçleri n birliği, gençl iği aşan bir soru ndur. Demokratik g üçler içine siyasi parti ler. send ikalar ve dernek de dahil olduğundan, bu soru n daha çok siyasi partiler seviyesinde çözü mleneb i l i r. Böy le b i r birl i k, gene fiili olara k son yıllardaki genel ve kısmi seçimlerde yaşandı. CHP'nin kendi dışında­ ki sol parti ler ve send ikalar tarafı ndan desteklenme­ si, güncel bir sorun karşısı nda bütün sol un birlik ha­ l i ne gelebi ldiğ i n i n bir örneğ idir. Bu birliğin, en aktif şekilde send ikalar ve partiler tarafından savu nulmuş olması, gençl i ğ i n bu konuda yapabi lecek fazla bir­ şeyi olmad ı ğ ı n ı gösterir. Tüm demokratik g üçler de­ nildiğinde;· ağ ırlı k bütün halkta ve özellikle işçi s ı n ı ­ fında olmalıdı r. B u noktada da, sol içindeki ayrı l ı kla­ rın henüz halka ya nsımamış olması, olumlu ve um ut­ landırıcı b i r nokta d ı r ) (93) Yukarıda sözü nü ettiğimiz ( Özg ü r Düşü nce ve Daya n ışma Derneği) onbeş g ü nde çıkan bir de ya­ yın orga nına sahiptir. Yayın organının adı : ( Ö zg ü r Düşün) . . Bay Başkan, g e n e aynı röporta jda, demokratik sr.; l'ur: gayesini şöyle a n latıyor: ( Demokrati k sol u n n ihai a macı, ü reti m a raçla­ rı n ı n , halktan, emekten yana el değ iştirmesidir. Derneğ imiz, bu ideolojiyi savunanların örgüt!en­ mesini sağlamak halkın anti-emperyal ist, anti-faşist mücadelesine yard ı mcı olmak için kurulmuştur) (93)

Turgut Gökdere, TİP Merkez Yürütme Kurulu Ü yesi 1 59


Aynı bay, Türk iye'deki devri mci gençl iğin « kendi­ sini müdafaa etmek makspdıyla s i ldhlandığınııı da söyleyerek, 1 2 Mart hadiselerini örnek göstermekte; Buna rağ men, şunu da eklemekten kend ini a lama­ maktadır: (artık, devri mci gençlik, sildhlı eylemlerir)-. hdkim güçlerin b i r oyunu olduğunu anlamalıdır) . . Yu rtsever Kendisinden söz ettiğ i mi z ( İ lerici Genelik) derg isinin hangi «SOi » u beni msed iğini ken­ disinden d i nleyelim: ( Maocu bozguncuların e mperyal ist g ü çlerle, iş­ birlikçi burjuvazi ile, faşist bozkurtlarl a g ittikçe b ü ­ yüyen eylem birliğ ine g i rdiğini, aynı ağ ızdan konuş­ tukları n ı , «Ne Amerika, Ne Rusya» d iye aynı slogan­ ları haykırd ı k l a rını i leri sürdüğ ü müz zaman, bazı «sol» unsurlar , «devrimcilere küfred iyorlar» d iye feryad etmişlerd i . Buyrun baylar, sizin «devrimci» lerinizin son yumurtladığı yumu rtaya ba kın: « Diğer yandan Sovyetler Birl i ğ i doğrudan doğ ruya beşinci kol faali­ yetlerini ü l kemizde de yoğunlaştı rıyorla r. Onlar, ş i mdi­ den Sovyet propagandası yapmayı üslenmiş yayınev­ lerini besl iyorlar.» Bu, e mperya l ist güçlere, işbirl i kç i burjuvaziye, CIA'ya ve onun Tü rkiye'deki uzantısına açı ktan b i r ihbar değ i l de ned i r? B u kalpazanların yarın çarşaf çarşaf « l i steler» yayınlamıyacağını kim temin edebi­ l i r? Ki bunu da yapmamış değ i l le rd i r. Ö rneğin «HAL­ KIN SESi» nin 26. sayısında « Nasıl Sızıyorlar?» baş­ l ı ğ ı a ltında, akıl larınca «Brej nev Revizyonistlerinin» send ikalara «Sızma taktikleri» açıklanıyor ve bu a rada bir çok isimler veril iyor. . . . Di kkati çeken nokta , kend i lerine « devri mci» d iyen bazı unsurların maoculara «devri mci» demek1 60


te ı srar etmelerid i r. Biz, maoculara «devrimci» d iyen­ lerin «devrimci» liğinden şüphe ediyoruz. Ve maoizme, maoizmden kaynaklanan diğer «SOi» g ruplara kapı­ lanan, sosya l izme içten inanan a rkadaşlara sesle­ niyoruz: Maocu l u k, trockizm, goşizm, işçi sı nıfına ters sapık akımlard ı r; bunla r, d ü nyan ı n her tarafı n ­ dan devrimci harekete karşı saf tutmuşlard ı r) (94)

«FAŞİST BOZKURTLAR» VE MARKSİSTLER

Türkiye Sol u'nun « Maocw> züm resine göre, Rus taraftarı olma n ı n adlarından biri (Sosyal Em­ perya list) t i r. İ leride başka isimlere de temas ede­ ceğiz; revizyonist, sosyal -faşist gibi ! Şimdi, yukarıda kendisine çatı lan ve Maocu ol­ duğu söylenen (Halkın Sesi) ne kulak verelim: (4 Ocak Pazar g ü n ü yapı lan İ zmir Töb-Der Şube kongresinde, kong re diva n ı n ı n izniyle k itap ve dergi satan devrimcilere sosyal-faşistler saldırdılar. TS İ P'­ li ve GSB'li (Gene Sosya l istler Birliği) sosyal-faşist­ ler «burada Ayd ı n l ı k ve Halkın Sesi satarsanız fena olum şekl indeki tehd itlerine boyu n eğmeyen devrim­ cilere sopa, zincir, taş, şiş ve ş işelerle saldı rıya geç­ ti ler. Devrimci bir kad ı n işçi, hamile olduğu için TSİ P i l başkan ı tarafından özell ikle karnından tekmelend i . Sosyal -foşistler binanın d u ralit duvarları n ı kırd ı l a r. Ka rgaşa l ı ktan istifade ederek devrimci kitap ve der­ g i leri yı rttı lar, ve ça ldıla r. Devrimcilerin kend ilerini C94l

F. 1 1

İ lerici Yurtsever Gençlik, Sayı

:

6

161


kararlılı kla savu nması sonucu sa ldırganlar geriletil ­ diler. Sosya l-faşistlerin sald ı rısı ile ilgili olara k yayın·­ ladı kları bildiri lerinde İ zmir Mem-Der, Ege DGB, İz­ m i r Devri mci İ şçi Birliği, Şiri nyer H a l kavi, Şemik ler Halk Birliği, Buca M MYOD, İz. DOD, G HİVOD ve Topra k-İş Send i kası şöyle diyorlar: « Görüldüğü g ibi onlar H itlerci ve Amerikancı faşistler g i b i halkın mücadelesinden korkuyorlar. Çünkü devrimci mücadele Sovyetler Birliği'nin de Sosyal - emperya l ist yüzünü ortaya seriyor. O nları n yüzlerine geçird i kleri «sosya l izm» maskesi sahte­ dir) (95) Görü lüyor k i , Türk iye Solu , karşısındakileri yer­ le bir etmeye n iyetlenince, aklın almıyacağı isnatla­ rı bile rah atlıkla ya pmaktan kend i n i alamamaktad ı r. Buna örnek olarak, (İlerici Yurtsever Gençlik) isimli derg i n i n idd ialarını gözönüne alabilirsi niz. Mezkur derg i , Maocu komünistleri n , «faşist bozku rtlar» la eylem birl iği yaptığ ı n ı söyleyecek derecede a kı ldan, «faşist iz'andan ve gerçeklerden uzaktadır. Hani. bozkurt» lor ded i ğ i ü l k ücüler, Maocu veya Len i nci kızıl larla nerede, ne zaman birlik ol muştur? Komü­ nistlerin «faşist bozkurtlar» ded i ğ i ü l kücü-milliyetçi gençl i k, her şeyden önce solu n herha ngi bir kliği i l e işbirliği yapmaya tenezzü l etmez v e böyle bir bera­ berliği, zül sayar. Bilakis, solu n her böl ü ğ ü birlik olup, mill iyetçi-ül kücü gençliğe saldı rmış ve saldıra · bilmektedir.

(95!

1 62

Halkın Sesi, Sayı

:

41


( İ lerici Yu rtsever Genelik) i n Maocu olara k i lôn ettiği ve yayı nlarından da bu istikamette yü rüdü ğ ü acı kça anlaşılan (Hal kın Sesi) dergisinin yu karıya a l ­ dığımız haberi nde sıralanan !Jazı parti v e teşekk ü lle­ rin de « k i m i tuttuğ u » açıklan ma ktadı r. (Halkın Se­ s i ) ne göre de, TS İ P ve GSB «sosyal -emperyal ist» tir. Yan i M aoist düşü nceye karşıdırlar. Yani « Rusçu» d u rlar. Aynı derg i n i n mezkur haberinde b i r «bildiri» ya­ yınladıkları açıklanan derneklerin ise. Maoist çizgide olduğu bel i rtil mekte ! Keza, (Aydınlık) için de fazla­ dan söz söylemek l üzumsuz. Tab i i şimdilik!

« . . Dimitrov'un İkinci Dünya Savaşı öncesindeki yazılarını, öncelikle önü­ müzdeki görevler açısından okuma­ lıyız. Bu yazıları dikkatle okumak, fa­ şizme karşı mücadelenin taktiklerini incelememizi ve bugün milli bağım­ sızlık ve savaşa hazırlık mücadelesi şeklindeki genel siyasi çizgimizi Ko­ münist Enternasyonal'in mücadele deneyleri ile temellendirmemizi müm­ kün kılacaktım (96) ( . . . İ ş i n daha da beteri var, d iyel i m ki Rusya en ­ ternasyonalci b i r ü l ke, gid iyor sosya lizmin can düş­ manı olduğu besbelli emperya l ist Amerika ile g izli acık uyuşmalar yapıyor. Şimdi sen nası l kalka r da, Moskova'nın enternasyonalciliğ i ne inanırsın? Peki n i ç i n de d u ru m fa rklı değ i l ha! Zaten bunlar gerçek anlamda enternasyona lci olsa l a r, herşeyden önce (96)

Yeni Ulus,

B Ocak

1975

-

Atilla İlhan 1 63


birbirleriyle kapışmazlar! Kapışmanın a ltında yatan ne, her ikisinin de u l usal çı karları d eğ i l m i ? Va da «büyük devlet» benci l l ikleri? Son günlerde i l g inç birşey geçiyor ba kıyoru m k i mse farkında değ i l . Va da ses çıkarmıyorlar. Hani C İ A başkanı Colby acı kça Amerikanın neşesi ister­ se d ü nya n ı n her yanına müdahale eder demişti ya, adam bunu kafadan atmamış, ard ı ndan Kıssınger de söyledi. Ford da. Hem de somut örnek vererek: Orta - Doğu'da «petrol durumu» Amerika için «va h i m bir düzeye ulaşırsa,» bunlar s i l ö h l ı bir müdahale ede­ ceklermiş! Utanmak, sıkı lmak ka lmadı, acık acık söy­ lüyorlar. Bu, bir kere başlıbaşına b i r reza let! İ yi a ma haftalard ı r süren bu acık rezalete karşı Moskova 'dan olsun, Pekin'den olsun bir tek ses çık­ mamasına ne buyrulur? Hani nerede « mazlu m ü l ke­ lerin haklarını savunan, emperya l izme karşı savaşta tek kişi ka l ı ncaya kadar dövüşmekte azimli olan u l uslara rası a nti-emperyal ist dayanışma cephes i » ? Neden susuyorlar? Neden ara p ü l kelerinin l iderleri, hatta İ ran Şah ı , bu müdahale Rusya'nın işini bozar ded i ğ i halde, Moskova'dan ses ç ı k mıyor. Ya da son derece cılız çıkıyo r ki k i mseler d uymuyor? Acaba bu paza rl ı k Vlad ivostok'da mı ya pılmıştı, yoksa Kıssı n ­ ger' i n sayısız Moskova yolculukları n ı n b i rinde mi? Ş i md i bizim devri mci delikanlılar enternasyonel­ c i l i k diye bu rezilliği d e sineye çekecekler mi, çek­ meyecekler mi?

Asıl bunu öğrenmek istiyorum) (97) C97)

1 64

Halkın Sesi, 24.2.1976


Ne çare ki, «bu rez i l l i ğ i n » s ineye çeki l d i ğ i n i ve daha niceleri n i n de çeki leceğ i n i kabulden başka çare yok!

ÇENEBAZ ŞAMPİYONLAR

( . . . Evet bugün «Birl i k gerçekten büyük b i r dava ve büyük b i r ş iar» d ı r. Ama bu görev nası l yerine ge­ tiri lecektir? Dağı n ı k l ı k nasıl g iderilecek, devri mci b i r birlik nasıl ol uşturu lacak, s iyasi birl i k nasıl sağlana­ ca ktır? Hemen söylemeliyiz k i devrimci lerin b i rl i ğ i n i sağ­ layacak olan şey herşeyden önce marksist-len i n ist bir teorik temel olab i l i r . . . . Devri mci Gene l i k eylem i n i n birl i ğ i şiarını i leri sürerken, bunun temel siyasi görev doğ rultusunda bir gel işmeyi ve o yolda atı lmış bir adımı ifade et­ tiği düşüncesindeyd i k . . . . Bu temel düşünceler doğru ltusunda veri len mücadele başarı l ı olm uştur. Genç lik hareketi içi ndeki yanlış ve oportünist d üşünceler etkisiz hale getiril­ m iştir. Ankara , İ stanbul gibi devrimci genel i k hareke­ tinin yoğ u n olduğu yerde her türden oportünist a k ı m ideolo j i k ve örgütsel alanlarda yenilgiye uğra­ tı l mıştı r. Genç l i k harektinin b i rl i ğ i yol u nda öne m l i mesafeler kated i l m iştir) (98) (98)

Devrimci Gençlik Dergisi, Sayı

:

6

1 65


Yuka rıdaki yazının son cümlelerine d i k kat edilir­ se; b i r tafta n kend i içlerindeki bazı şah ı s ve g rupla­ rın tasfiye ed ildiği söylenirken : aynı zamanda da «genç l i k hareketinin birliği yol u nda öneml i mesafeler kated i l miştir» denil iyor. Kend i leri gibi düşünmeyenle­ ri safdışı edip yandaşlarıyla başbaşa kalmanın adı «birliği sağ lamak» oluyor. Türk iye' l i Atilla İ lhan'a Tü rkiye' lilerle i l g i l i sözle­ rinden dolayı hak vermemek mümkün değ i l ! Ayn ı dergideki aynı yazıyı oku maya deva m ede­ lim: ( . . Devrimci Genel i k Derg isi v e o n u n siyasi çiz­ gisi hakkında bunlar dışında yöneltilen «eleştiriler» a rasında ü l kemizin kaşa rlanmış revizyonist akı mları tarafından i leri sürülenler ise daha ziyade eğ lence­ l i konular! Bu kendi leri ni işçi sın ıfı partisi olara k kabu l et­ meyen herkesi partiye karşı olmak (!) la suçlayan sözde sol part ilerin suçlamaları nı sadece bir a n ma k­ la yetinel i m : T İ P'in sözcüsü yürüyüş dergisi faşizme karşı m ücadele konusu ndaki görüşlerimiz sırasında söyled iğ imiz «Maddi bir şey a ncak bir başka maddi şeyle ortada n kald ı rılabilir» sözleri üzeri ne inci ler - döktü rmüş) «cata n» Tİ P'e ve bu partinin yayın organına mezkur derg i , aynı yazıda Maoculara da hücum ede­ rek şöyle demekted ir: ( . . Bir diğer lôf şampiyonu da şu sıra tüm kuv­ vetleri n i Sovyet sınırına yığmakla uğraşan H a l k ı n Se­ si. Onca işin a rasında ( ! ) Devrimci Gençlik Derg isi'ne saldı rmaktan geri du rmuyorlar. Bu g ru ptan b i r derg i 1 66


son sayı larından birinde derg i mizden alıntı la r yapa­ rak Devrimci Genelik Hareketine çamur atmaya de­ vam ediyor. İ ddiaları şu: Bizi m yazd ı klarımızla yap­ tıklarımız birbirini tutmuyormuş. Faşizme karşı a ktif m ücadeleyi önerir, provokasyon mantığ ına karşı çı­ karken pratikte başka türl ü davranıyormuşuz. Galiba bu küçük bu rjuva oportünistleri derg ilerinde yazıp durdukları haya l i suçlama ve yalanlara kendilerini inandırabilmişler ( ! ) . . . Bir nokta d a h a var. Devrimci Genç l i k Hare­ keti içinde tamamen tasfiye olan PDA'cılar, AYÖD, İ Y Ö D ve diğer Y.Ö. derneğ i seçimlerinde ezici b i r çoğ u n l u k kazanmasına rağ men Devrimci Genelik H a ­ reketi n i n dağıldığı - çöktüğ ü çığlı klarını atıp du­ ruyorlar. Eğer b u sevine çığlı klarının sebebi 1 971 ye­ n i lgisinin yarattığı ortamın revizyonizm i n gel işmesine müsait bir zemin olması nedeniyle devrimci hareke­ tin saflarında meydana gelen sağa kaymalar ve bü cümleden olara k da bazı larının PDA'nın kuyruğuna tak ı l ması ise söyleyelim ki bu sevine çığlı kları boşu­ nadır. Yok eğer bu sevine çığlı klarını arttıran şey devri mci hareketin önderlerinin 1 2 Mart faşizmi n i n k u rşunlarıyla yok ol masıysa y i n e aynı . )

TASFİYENİN TASFİVESİ

Yukarıdaki suçlama lara muhatap olan Türkiye Sol u'nun « Maocu» k l i klerine mensup «devrimcilen tarafından çıkarılan yayı n organları ise, Çin'in Baş1 67


bakanı Çu En-Lay'ın ölümü dolayısıyle b i r « başsağ­ l ı ğ ı tel g rafı » gönderen bası n organ larıydı. 1 0 Ocak 1 976 ta rihinde çekilen aşağıdaki telgrafın altında (Aydınlık) ve (Halkı n Sesi) i mzaları bulunuyor. Tel­ g rafın metn i şöyle: (Çin H a l k Cumhu riyeti Büyü k Elç i l i ğ i ne, Anka ra Dü nya proleteryasının yılmaz savaşçısı, ezilen halkların ve m i l letlerin ve üçü ncü dü nya ü l keleri n i n büyük dostu, Çin halkının seçki n devri mci evlôdı, Cin Komünist Partisi Merkez Komitesi Başka n Yar­ d ı mcısı ve Çin H a l k Cumhuriyeti Başbakanı Çu En­ Lay'ın, Cin halkı ve bütün d ü nya halkları için büyük bir kayı p teşkil eden ölümü karşısı nda büyü k acınızı paylaşır, başsağlığı di leklerimizi Çin Komü n ist Parti­ si Merkez Komitesine ve Çin Halk Cumhuriyeti Dev­ let Konseyine iletmenizi rica ederiz) (99) İ şte bu telg raf sah iplerinden. aşağıdaki görüş­ leri de alıyoruz: ( . .TKP revizyonistleri n i n -Tü rk iye Komünist Partisi- başını çekti ğ i sosyal -faşistler, ü l kemizdeki sınıf mücadelesinde sosyal -emperyal izmin işbirl i kçisi kutbu meydana geti rmektedi r. Ö zel l i k le devri mci güçlerl e sosyal -faşist g üçler a rasındaki kutuplaşma ve mücadele, hızla gel işmekted i r. Faşistlerle sosya l ­ faşistler halka karşı işbirl i ğ i yapmaktadırlar. . . . TKP revizyon istleri, ord u içinde herhangi bir reformcu darbenin pususuna yatmışlard ı r. Onla r, böy­ le bir darben i n kendi lerinin i ktidara ortak ol ması iç.in elverişl i koşullar yaratacağ ı n ı düşün mektedi rler. (99)

1 68

Halkın Sesi Dergisi, Sayı

:

40


. . . . Bunlar, kendi a ralarında çatışmakla birl i kte, halka ve devrimcilere karşı işbirliği yapmaktad ır. Sosyal-faşistler ş i md i l i k zayıf duru mda olduklarından, faşistlere karşı reformcuların ardına g izlenmeye ça­ l ışmaktadırlar. . . . Sosya l -faşistlerle devri mci g üçler a rasındaki kutuplaşma ve m ücadele de derinleşmekted ir. Re­ vizyonistlerin, sosya l -emperyal izmin işbirlikçisi yüz­ leri ortaya cıkmıştır. Revizyonizmin geçici olara k etkisinde ka lmış olan birçok devri mci ve yu rtsever, revizyon izmin gerçek niteliğini görd ü kçe devrimci saflara gel mekted i r. Revizyonizm. devri mci ve yurt­ sever g üçler a rası nda h ızla tecrit ol maktad ır. Geliş­ me. devrimci safları n g üçlenmesi ve revizyonizm i n tecrit olması yönündedir) ( 1 00) Son derece ilgi çekici bir noktaya geld i k . Bu n ­ dan önce konuşturduğ u muz v e « Maocu devri mci­ ler» e sert tenkitlerle karşı çıkan derg i n i n de iddia­ ları bu yoldayd ı . Onlar da karşı ta rafta k i devri mci­ lerin «tasfiye ed ildiğ i n i » , «tecrid edild i ğ i n i » söylü­ yorlard ı . Ama. işte bunlar da aynı şeyleri söylüyor. (Halkın Sesi ) nin, C H P'yle ilgili kanaatleri ise şöy­ le: ( . . Bütün bu gel işmeler karşısında, biz devrimci­ ler n e yapmal ıyız? Halkın d üş manlarına karşı mü­ cadelemizin taktik leri nelerdir? ( . . . ) Biz. iki s üper devletin işbirlikçisi faşistleri ve sosya l - faşistleri aza m i ölçüde tecrit etme l i . iki s ü per devlete karşı olan bütü n güçlerle b irleşmeye çalışmalıyız. C ıooı

Halkın Sesi, Sayı

:

45

1 69


. . . Çünkü revizyonizmi n yanıltıcı karakteri, halen birçok insan üzerinde etk i l i olabil mektedir. Biz, sos­ yal -faşizmin başı n ı çeken «TKP» revizyonistlerin i baş hedef almalı ve onları her yerde teşhir etmeliyiz. Biz, reformcu CH P'ye karşı hem dostluk, hem m ücadele tutumu ta kınma l ı , CHP iki süper devlet ve işbirli kçileriyle uzlaştığ ı zaman ona karşı müca­ dele etmel i , CHP onlara karşı çı ktığ ı zaman destek­ lemeliyiz. ( . . . . ) Reformcu CHP'nin tabanında, önemli bir yurtsever k itle bulunmaktad ı r. Yine CHP'nin içinde orta burj uvazi nin temsilci leri yer a l maktadı r. Ancak CHP'nin yöneti mine. bugün Avrupa taraftarı reform­ cu burj uva kesimleri nin temsilcileri hakim d u rumda­ d ı r)

RUSYA'YA METHİYE

Türk iye Solu'nun. çeşitli isi mlerle anılan k l ikleri ve bunların yayı n organları, hem «birleşel im» d iyor, hem «sövüp - sayma» ya devam ediyor. Maocu g ru­ bun bir başka sesi olan yayın organını d i nl iyoruz: ( .. Troçkist tasfiyeciler, dehşetli « sol» görü­ nerek, asl ı nda sosya l -emperyal izm yardakçı l ı ğ ına varıyorlar. Onların önerd i kleri b ütün pol itikalar aslın­ da sosya l -emperyal izmle ve revizyonistlerle ittifak pol itikasıd ı r. Trockistler, CH P'ye karşı tutumlarını açıkla rken şöyle d iyorlar: 1 70


«Bugün Türkiye'de devrim d iye bir meselesi iki süper devlete ka rşı mücadele d iye b i r meselesi olan herkes, CH P'yi ve Ecevit' i karşısına almak zo­ rundadır. Çünkü CHP ve Ecevit, emperyalizmin iş­ birl i kçisi hakim sın ıfları n bir kanad ı n ı n siyasi tem­ silcisidir. Yıkmak isted iğimiz, hakim sınıfların b i r ka­ nadı nın i ktidarı değ i l , hakim sınıfların b i r bütün ola­ ra k iktidarıdır» ( 1 01 ) Yani troçkist tasfiyeci le r, CHP i le faşistler ve sos­ yal -faşistler arasında, Avrupa taraftarı i l e iki s ü per devleti n işbirli kçileri arası nda bir ayrı m yapmayı redded iyorla r. İ kisini de ayn ı ölçüde düşman ilan ed iyorlar. İ şte devrimin aşa maları nı reddetmeni n sonucu! İ şte düşmanlar arasında ayrı m yapmayı red · detmenin sonucu! Bu tutum, çok keskin görü n mesi­ ne rağ men. troçkistleri faşistleri n ve özell i kle reviz­ yon istlerin yedeğ ine götü rüyor. Evet ! CHP'nin yönetimini elinde bulund uran Avru­ pa işbirl ikçisi burj uvazi, gerçekten de m i l l i demokrati k devrimin hedeflerinden biridir. Ya n i m i l l i demokra­ tik devrim , işbi rlikçi burjuvaziyi kökten ve tamamen tasfiye edecektir. Ama bu d u rum, şu sı rada Avrupa işbirl ikçilerini faşistler ve sosyal-faşitlerle aynı ke­ fede baş düşman ola ra k görmemize yol açabilir mi? Bu, sekter ve karş ı - devrimci b i r tutum olmaz m ı ? . . Evet, CHP'ne karşı m ücadele edeceğ iz. Ama hangi noktadan? CHP, devrim i n bug ünkü baş düş­ manları olan i k i süper devlete, faşizme ve revizyo­ n izme karşı mücadeleyi zayıflattığ ı , ıbu düşmanla ra karşı tes l i m iyetçi b i r tutum takındığı zaman.

cıoıı

Türkiye dışında çıkanlan ·Komünist• isimli dergi. 1 71


. . . Bu devri mci politi kayı Bolşevikler Rusya'da y ı l larca uyguladılar. Bu pol itikayı Len i n şöyle açı klı­ yor:) ( 1 02) Maocu «devrimci ler» i n yayı n organları ndan bir başkası konuşuyor: ( .. Bu siyasal iflas sırasında ve sonrası nda T İ P revizyon istleri de sözlerini değ iştirdi ler. Şimdi kitle hareketleri n i n yayg ı n laştı rı lmasını işin sadece CHP'­ ye bırakı l ma ması n ı söylüyorlar. Anca k « k itle hareket­ leri n i n y ü kseltilmesi» kel i meleriyle süslenmiş sözle­ rinde gene esas ağırlık bu yol la desteklenecek parla­ mento oyunlarıyla M C i ktidarı n ı n düşürü l mesidir. Reformist CHP yöneticileri parlamentoya geti · recekleri raporlar, belgeler gensoru lar ve meclis a raştı rma önerileriyle yeni bir «saldırı»ya geç�ekle­ rini söyl üyorlar. T İ P revizyonistleri de bu «sald ı rı » yı desteklemek üzere kitle hareketlerinden söz ed iyor­ lar) ( 1 03) * **

«Biz Maden-İş'e üye olduk. TİP'e üye olmadık. Bunlar sendikayı kendi partileri gibi görüyorlar. Sendikayı Moskova'ya dayamaya çalışıyorlar. (Bizim Radyo) nun söylediği şeyleri gelip aynen bize anlatıyorlar. Mao­ cuları kötülüyorlar. Biz devrimciyiz U02) Aydınlık Dergisi, Sayı : 60 Cl03) Halkın Kurtuluşu, Sayın : 5 1 72


ama biz bunların istediği gibi sahte devrimcmk istemiyoruz» (104) Ayd ı n l ı k ve ötekilerin ne halde olduğuna bu ka­ dar temas ettikten sonra , Maocu ları n sert bir d ille suçlad ığı şu (Türkiye Sosyal ist İ şçi Partisinin gerçek­ ten «sosyal-emperya l ist» çizgide bulunup bulunma­ dığını a raşt ı ra l ı m . Buradaki sosyal-emperyal ist tabi­ rinin asl ı , «Sovyet Sosyal -emperyal izmi» d i r. TSİ P' i n gayr-ı resmi ze bu mevzuda bir hayl i l i ğ i Komün ist Partisi ) n i n rak neşrett iği b i r yazıda

yayın organ ı olan dergi, bi­ bilgi veriyor. (Sovyetler B i r­ 25' inci kongresiyle ilgili ola­ şöyle demekted i r:

(80 yıla ya k ı n ta rihiyle eşsiz mücadele geleneği­ sürd ü ren Sovyetler Birliği Komün ist Partisi, 25. ni Kongres i n i bug ü nlerde topl uyor. Sovyet Devrimi -SBKP ve Len i n . . . Bu üçlü birb iriy­ le iç- içe tarihte yeni b i r çağ ı n başlangıcının s imge­ leridir. SBKP. bugüne. Lenin'in örgütleyici dehası i l e çelikleşerek, üç devri min ateşiyle eng i n denı:ıyler edinerek gel mişti r . . . . . 24 Şu bat'ta başlayacak olan SBKP'n i n 25'in­ ci kongresi. uluslara rası işçi sınıfı hareketinin gün­ demindeki konulara ışık tutacağı ve yeni perspektif­ ler getireceğ i a n laşı l ma ktad ı r. 25'nci kongren in anlamını kavrayabilmek, yukar­ da sıraladığı mız çetin mücadele geleneği ile Len in'­ in pa rtisinin kah ramanlık, feda karl ı k ve d ü nya çapın( 104 1

Halkın Sesi, 9.3.197fi

-

Bursa'dan Bir İşçi

1 73


da zaferlerle dolu tarih ini yen iden ve yeniden gözden geçirmekle m ü m ü kündür) ( 1 05)

YOLDAŞLARA BAŞSAGLIGI

Acaba, şu kadarl ı k bilg iyle i ktifa etmeyen va r mı? Maocuların suçlamalarına vesile teşk i l eden se­ bepler eğer bundan föaret sa nıl ıyorsa, aynı yazı nın şu böl ü mlerini d e a ktarma kta fayda görüyoruz: ( . . Başlangıçta küçük marksist g rupların birara­ ya gel mesinden oluşan ve daha sonra k i dönemler boyunca diğer ü l kelerin işçi sınıfı parti leriyle birl i k ­ t e d ü nya nın tarihi gel işmesine büyük etkiler yapan SBKP, bug ü n 13 mi lyon savaşçıdan oluşan bir or­ duyu saflarında topla maktadır. . . . İ nsanlığı kurtuluşa götürecek olan bu ses i, d ü nyaya yayan işçi sınıfı partileri nin en önde gelen­ lerinden birisi, de sarsıl maz bir kesinlikle Sovyetler Birl iği Komünist Partisid i r. Sovyet halkının olduğu kadar, bütün d ü nya nın ezilen lerinin üstün g üven ini kazanmış olan SBKP, 25'nci kongresinden de yeni başa rı larla ç ı kacak ve bütün emekçilerin yol kavşa k la rı nda sönmeyen bir feneri olara k yaşayacaktı r!) Evet.. (Türkiye Sosyal ist İşçi Pa rtisi) nin gayr-ı resmi yayın organında neşrolunan Rus Komün ist cıosı

1 74

Kitle Dergisi, Sayı

:

97


Partisi'yle i l g i l i yazı , burada sona eriyor. « Bütün emekçilerin yol kavşa kları nda sönmeyen bir fener olara k yaşayacağ ı » iftiharla bel irtilen Rus Komünist Partisi bir tarafa . . ona bu methiyeyi döşenen «Türki­ ye' l i ler» bir tarafa . . Bizim, söyleyecek bir sözü m üz yok! Dikkat edi­ l i rse karş ı l ı k l ı isnatları vermekle yetiniyoruz ve yo­ rum yapmaktan mümkün mertebe kaçı nıyoruz. Zaten suçlamalar öyle acı k-seçi k k i . yoruma hic mi h i ç l üzum bırakmıyor. Gerçi, Maocu lar, bunlara « Rus ta ­ rafta rı » oldukları şeklinde h ücu mda bulun uyorlarsa da, kendileri de Çu En-Lay'ı n , bir müddet sonra da Mao'nun ölümü dolayısıyle Türk iye'den ta Çin'e (başsağlığı telg rafı ) çekmiş ki mselerd i r. Ötekiler Rus Komünist Partisi'nin « faziletle ri» nden (!) dem vuru­ yor, beri kiler Mao'ya Çin'li yoldaşlarına başsağ l ı ğ ı dil iyor. Şimdi de, ( K itle) n i n kend i n i bir bakıma nasıl m üdafaa ettiğini.. bir bakıma da Türkiye Sol u' n un bir diğer kliğini nasıl suçlad ığını öğ rene l i m : ( . . . özel likle TİP yanlısı bir yayın orga n ı nda (Yü ­ rüyüş Dergisi'nde) TSİP'e karşı işçi sınıfı dışı yön­ tem ler, dedikodu ve tezviratlara zaman zaman baş­ vuru l masıdır. Yürüyüş Dergisi, eski Akis Dergisi'nin burjuva politikası platformunda başlattığı b i r «ekol» ü n gazeteci l i k metodunu, «sosyal ist» ideoloj i k m üca­ dele a raçlarından birisi g ibi kullanmaktad ı r. Bu, bi­ zim bugüne kadar h içbir şeki lde başvuramadığı mız, hafif ve ucuz saydığımız ve en öneml isi « p roleter ol mayan bir tavını diye n iteled i ğ i miz bir yöntemdir. Biz önce 1 960 sonrasının bel l i baş l ı çizgi leri (Yön Tİ P - M D D - PDA - Sol Sapma ve Kıvılcı mlı ) ko1 75


nusundaki görüşlerimizi ayrıntılı olarak koyduk, ya­ ni düşünceleri miz cidd i , ayrı ntı l ı ve b i l i msel platform­ da açı kça bel i rtti k . ( . . . ) Fakat Yürüyüş Dergisi'nin tutumu böyle olmad ı . Yürüyüş Derg isi, satır a rası sa• taşma, geçerken sövme, birtakım kelime ve imlö oyu nlarıyla ucuz yoldan sözü mona istihza larda bu­ lunma g ibi i şçi sı nıfı dışı yol ları denedi) ( 1 06) Kitle gazetesi n i n «TİP yanlısı yayın organ ı » d e­ diği ve suçladığı (Yü rüyüş Derg is i ) . Türkiye İ şçi Par­ tisi 'yle ne dereceye kada r beraberdir? Bu derg i , T İ P'­ in yayın orga n ı mıdır? Hemen söyleyelim k i , mezku r derg i , TİP'in resmi yayınorgan ı değ i l d i r. Arada şöyle bir münasebet var: Yürüyüş dergisinin sah ibi, Tİ P'in Genel Sekre­ terid ir. Ayrıca, T İ P Genel Başka n ı bu dergide sık sı k yazı lar yazma ktad ı r. Yürüyüş, T İ P'e ait her türlü ha­ bere sütunlarında yer vermekted ir. Yani, dergiyle T İ P'in h uk uki bağ ı yoktu r denilebi l i r. Ama, ideoloj i k b i r bağ, şüphesiz k i vardı r. Gelgelel i m, bu dergi de kendi bünyesi nde s ü r­ tüşmelerle yüklüdür. T İ P Genel Başkanı ile derg i n i n başyazarı a rasında görüş ayrı lıkları mevcuttur v e b u ayrı l ı klar solcu basına sı k sı k aksetmekte . . bun­ lar, mes'ele yapı lmaktad ı r. Yürüyüş'ün başyazarı, ay­ rıca «devri mci» geçinen bazı sol kalemleri (sol geve­ ze) olara k tavsif etmiş kimsedi r: ( . . . bu görüşler açı klı k kaza n ı nca sol gevezeler bir ganimet buldukları n ı sand ı l a r. Başta Tü rkiye İ şçi

c ıoaı

1 76

Kitle Dergisi, Sayı

:

96


Partisi olmak üzere bu dergiyi ve yazarlarını boy he­ defi seçtiler. Yen i Ekim seçim lerinden sonra boy he­ deflerinin artacağı anlaşıl ıyor. Çünkü a ra seçimlerin­ den hemen sonrak i değerlend irme yazı ve çizgilerin­ d e İ lhan Selçuk, Ali Ulvi, Altan Öymen, Uğur Mumcu ve İ smail Cem gibi Türkiye'de i lerici kamuoyunu e n ç o k etkileyen yazar v e çizerler bir noktada birleşti­ l er:) ( 1 07) Bay Yalcın Kücük'ün «sol gevezeler» ded i ğ i ya­ zar ta kımı şunlar: İ l han Selçuk, Ali Ulvi, Alta n Ö y­ men, Uğur M u mcu ve İ smail Cem . . . TS İ P taraftarı yayın organını d i nleyel i m : ( . . 4 4 Y ü rüyüş sayısından ancak i kisinde, k ısa birer a n ma yazısı hal inde, b i l i msel sosyalizmin us­ talarına, ( Ma rks ve Lenin'in doğ u m yıldönümlerinde) yer verilmiştir. Gene, Derg ide, b i l i msel sosyal ist teo­ rik yazıların çok az olması nedeniyle Marks'a, En­ gels'e Len i n'e ya da Marksizm-Le n inizm'e ya9ılan atıflar bile parmakla sayı lacak kadar sınırlıdır. .. Bilimsel sosyal izm üzerine -terimler d üzeyin­ de- löf etme alışka n l ı ğ ı na rağmen, Yürüyüş der· gisi bilimsel sosya list bir derg i olmaktan uzaktır. . . Nasıl ki, b i r parti (örneğ i n T İ P) kend isini salt işçi sınıfı pa rtisi ilön etmekle işçi sınıfı partisi ola­ mazsa, aynı şek i lde bir dergi de (örneğin Yürüyüş) kend isini salt bil i msel sosyal ist i lö n etmekle, bilim­ sel sosyal ist olamaz. Yürüyüş Dergisi, olsa olsa b i l i msel sosya l izmden esi nlenmiş bir küçük burj uva sosyal ist dergisid i r. (107) F. 1 2

Yürüyüş Dergisi, Sayı

: 28

-

Yalçın Küçük 1 77


. .Yürüyüş, goşizme (sol sapmaya) karşıdır, fa­ kat Debrayizm konusu nda yayı nladığı yetersiz ve kı­ s ı r, a l ışı lagel miş bir yazı dışı nda, goşizme küfretmek­ ten başka birşey yapmamıştı r. ( .. Yürüyüş Maoizme karşıdı r, ama işçi sınıfı sos­ yal istleri maoizme ka rş ı kıyasıya mücadele veri rken , Yürüyüş, a n c a k son bir ay içinde, 2 7 Oca k 1 976 ta­ rih l i 42'inci sayıdan itibaren maoizme karşı m ücade­ leyi başlatm ıştır) ( 1 08)

HALK SEKTÖRÜ DİYE BİR MASAL

Yukarıya böl ü mleri n i a kta rd ı ğ ı mız yazıda, ayrıca Yürüyüş Derg isi için şunlar da yer al maktadır: ( .. Bu niteliğiyle, yürüyüş, Marks istler tarafından bile çıkarılsa, b i l i msel sosya l ist bir dergi değ i l d i r . . . ) TSİP'le TİP'in biribirine g ird iğine dair acık birer belge mah iyeti nde olan suçlamalar, bir ucuyla CHP'­ ye de dokunmaktad ı r. Bu parti lere bağ l ı bazı u nsur­ ları n CHP içinde yuvaland ı klarına dair çeşitl i haber ve söylentiler varken, karş ı l ı k l ı isnatları n CHP'yi de ilgi lendirmesi kadar normal bir başka had ise olamaz. (Kitle) n i n ayn ı nüshası nda k i şu satı rları birlikte oku­ ya l ı m : ( . . Ö lcen'in b u k itabı yayı nlanmadan önce işçi sı nıfı sosyal istleri, Yeni Orta m'da, İ l ke'de ve K itle'de ( 108)

1 78

Kitle Dergisi, Sayı

:

9 7


« h a l k sektörü masa l ı n ı n » içyüzünü ve sı n ıfsal özü­ n ü defa la rca ve bil i msel olarak, CH P'ye yönelW m iş temel ideoloj i k eleştirilerden b i ri h a l i nde ele a l mış­ lard ı . Yürüyüş ise, muhtemel CHP kuyrukçusu pol iti­ kasından ve ideolojik yetersizliğ i nden dolayı H a l k Sektörü konusuna eğ i l memiş, a ncak neden sonra 1 976 Ocak ayında Demokratik Sol Forum'da İ lhan Teke l i ve Erdoğan Soral tarafı ndan veri len ve me­ seleyi b i l i msel sosya l izm açısından -ya n i devrimci açıdan- değ i l , reformist açıdan ele alan b i r i n cele­ meni n (teb l i ğ i n ) özetini yayı nlayabil miştir. . . . İşçi sı nıfı partisi olduğunu iddia eden T İ P ve b i l i msel sosya i ist olduğunu öne s ü ren Yürüyüş, aca­ ba burj uvaziye karşı işçi sınıfı n ı n ideoloj i k m ücade­ l esi n i böyle mi anl ıyor. ) ** *

« Ayaklanma bir san'at değil, bir ma­ kinedir. Bunu çalıştırmak için teknis­ yenler lazım ve onu yalnız teknis­ yenler durdurabilir» - Troçki Türk iye'de yayı nlanan ve gerek Maoist. gerek­ se Ma rksist- Len i n ist Türkiye' l i lere ait yayın organla­ rı . . bunlara paralel olarak da k l i k l eş meler, sayısı be­ l i rsiz bir kesafete u laşmıştır. B iz, bunlardan bazı la­ rını ta kdime ça l ıştı k. Bunların a rası nda bulunup da kend isinden hiç bahsetmed iğ imiz bir k l i k daha va r k i ; bu grubun baş ı n ı meşhur Tü rk iye' l i lerden Doğ u Perinçek çekmekted i r. B i r zamanlar Anka ra Ü n iver­ s itesi H u k u k Fakü ltesi'nde asistanl ı k yapan Perin­ çek, önce ( Demokrati k Devrim) h a reketi n i n içi nde yer 1 79


almış .. daha sonra (Aydınlık) ı n etrafı nda k ü melenen gençlerle epeyce iş çevi rm iştir. İ şbu «Ayd ı n l ı kçılar» a rasında i htilat cıkı nca, bu sefer de « Proleter Devrim­ ci Ayd ı n l ı k » adıyla g ruplaşmayı meydana getirip, (Tü rk Solu Dergisi) nin ida recileriyle b i rleşmişlerd i r. ( İşci ve Köy l ü Dergisi) n i de ç ı karan mezkur k l i k , u z u n zaman Tü rk Ta rih Kurumu'nun çatısı altındaki bir dairede barı n mıştı r. Türk Tarih Kurumu'nda Bay · Perinçek ve yandaşlarına nası l daire tem i n edild i ğ i , bunu k i mlerin sağladığı b u g ü n bile cevapland ı rılma­ sı istenecek suallerin başında yer a l ma ktad ı r. (Ayd ı n l ı k ) isimli dergi b i l indiği gibi Maoist bir d ü nya görüşü n ü n propagand istl i ğ i n i ü stlenmiş ve yü rütmekteyd i . Gene b i r başka yayın orga nı ( H a l k ı n K u rtuluşu) da Rus kom ü n istleri n i n a leyh indeki neşriyatıyla Tür­ k iye Sol u'nun Maoist zümresine h itab etmekted ir. (Sosyal ist Genel i k ) adıyla çı kan sol k l i klerin bir diğer gazetesi , TS İ P'e karşı . . bir müddet Maoistlik yapıp, daha sonra Leninci kesilen lerce çı karı l ma kta­ d ı r. Onların bu davranışı, öteki k l i klerce «goşistlenı ve «sol sapmacı larıı şeklinde suçlanmalarına yol aç­ mıştır. ( İ lerici Genel i k) gazetesi ise, Türk iye Sol u'nun kendi ifadesinden anlaşıldığına göre, T İ P' l i ler tara­ fından çıkarıl maktadır. Len i n ist b i r d ünya görüşünün reklômcılığını yapmaktadır. Ö te yandan ( Devrimci Gencl ikj derg isi de onbeş g ü nde bir yayı nlanan orga nlara sonuncu örnek ola­ ra k gösterilebi l i r. İ şte, s ize resmetmeye çal ıştığımız manzaranın ana hatl a rı bundan ibarettir. Siyasi parti lerden baş1 80


!aya rak meslek teşekkküllerine kadar topyekun Tür­ riye Solu' n u n içinde bulunduğu vasat. salkım - sa­ çak b i r görünüş a rzediyor. Bu kabil böl ü nmeler, bir öğretmen teşe k k ü l ü olan Töb-Der'de d e mevcut. Pek ya kın bir zamanda, CHP'den itibaren öteki k l i k ve derneklerde yeni çatışmaların ve böl ü n melerin çık­ ması son derece normal ve muhtemeldir. Hatta za­ rurettir. Tü rkiye Sol u'nun d i lind e b u l unan her sloganı ve isnad ı , şu ölçüler dahil inde yorumlamak, mônôlan­ d ı rmak en akıl l ıca iştir: Revizyonist, Sol sapma, Troçk ist, Burj uva kari­ yeristi, Sosyal emperya l ist, vesa ire . . Bunların hepsi, sosya list yahut komünistlerin şu veya bu sebepden dolayı kend ilerine iha net edil­ mesiyle gene kendi adamları n ı suçlamakta kullan­ dıkları birer tôbird i r ve hepsi d e aynı kapıya çıkmak­ tad ı r. Bu kapı, «sosya l izme ihanet» kapısıd ı r. Halbuki esas olan şey. şahsi görüş ve menfaatlere ters dü­ şüldüğü gerçeğ idir.

FAŞİSTLİK NEDİR?

Hemen belirtelim ki, yu karıda yer alan suçlama vasıtası sloganlardan revizyonist kelimesi bile şimdi­ lik iki cinstir. Bunlardan birisine Tü rkiye Solu «çağ­ daş revizyonizm» derken, ötekine de «eski revizyo­ nizm» ismini vermekted ir. 181


Nasıl ol uyor bu? N as ı l olduğunu biz bil miyoruz ve esasen bize lô­ zım olan da işin burası değ i l ! Ancak sosyal istler, ya­ hut da komü n istler, revizyonizmin cinsleri üzerine kitap yazmakta n bile geri kal mıyorlar. Sonra da so­ kağa dökülüp, maocu - Leninci kavgasına tutuşuyor .. b i ribirini bile öldürüyorlar. Türkiye'l ilerin biribirine vurduğu çeş itl i damgala­ rın aynı mônôya geld i ğ i n i ve «ŞU slogan ne demek­ t i r» d iye a raştı rmaya lüzum ol mad ı ğ ı n ı z i kretti kten sonra, bir başka noktaya geçiyoruz. Bu nokta, Tür­ k iye Sol u'nun kend isi dışında k i kimse ve teşek k ü l le­ ri suçla rken kullandığı kel i me lerden b i risid i r. B i l i n d i ğ i gibi, her ren kten solcunun en fazla sa r­ fettiği kel i melerin başında «faşizm» gelmekted i r. Bunların konuşma l a rı na ve yayın orga nları ndaki ya­ zı lara bakarsanız, faşizmin de pek çok k i mseyi ve teşki l ôtı içine a ld ı ğ ı n ı .. komünistlerin işine gel meyen her işin ve her ferd i n derhal bu da mgayla teşhir ed ildiğini görürsünüz. Bir defa, faş izmi en iyi şekilde tôrif, şöyle ola­ bil ir: ( Komün ist ol mayan her ferd ve teşekkül, Mark­ s ist - Len i nist - Maoist l ügatte FAŞİST olara k isim­ lendirilmiştir.) Buna göre, k i me faşist d iyorlarsa, b i l meli ve bil­ d i rmelidir k i ; suçlanan şahıs m i l l iyetçi , vatansever ve şeref l i b i r i nsa ndı r. Biz, sözü daha da uzatma mak için, adı geçen yayın orga nlarının ve şahısların Türk O rdusu'ndan Türk Pol isi'ne kadar ki mleri n nası l fa . şist ilôn ed ildiğini sözkonusu etmed i k . G ü n l ü k solcu 1 82


gazetelerde dahi s ı k s ı k rastlanan bu isnatla rın han­ gi maksada h izmet ettiği gün g ibi aşi kôrd ı r. « Kitap» neyin nasıl ya pılması gerektiğ i n i yazıyorsa; Tü rkiye'­ l i ler de onu tatbi k etmekte . . * **

«Her grev bir savaş okuludur fakat savaşın kendtsi değildir» ( 1 09) Tü rkiye'yi 12 Mart'a getiren anarş i k had iseler, b i rıaz da sol mih rakların kendi bü nyesindeki k l i k leş­ meler yüzünden a levlenmiştir. Evet, b i rbiriyle rekabe­ te g i rişen m i l itan g ruplar, Tü rkiye'yi bir baştan bir başa anarşi ve terör vasatı na itm iştir. 1 976'1arın Türkiye'sindeki sol partiler ve gene­ l i k seviyesindeki g ruplaşmala r, bundan beş-altı yıl önce de kend i içinde kavgaya tutuşmuştu. Ş i mdi, kısa notlar halinde o zamanki k l i kleşmelere temas edel im. Uzun zaman, kendilerine «geniş cephe» strateji­ s i n i beni mseyip, bu metod la istedikleri gel işmeleri kaydedemeyen Dev-Gene! Dev-Gene. o sıra la rda yeni b i r strate j i n i n vaz edilmesiyle uğ raşıyordu. Bununla ilgili teorik bilgile­ ri ihtiva eden «geri lla kitapları» adı gecen teşkilôtın mensu pları a rasında tek tek dolaştı. Elden ele gez­ d i rilen k itaplarda n , çeşitl i geri lla harpleri n i n i ncelik­ leri öğrenild i . 1 970 y ı l ı n ı n yaz devresi bunlarla ge­ çirildiği için, herhangi bir «eylem» e rastlanmamış­ tır. ( 1091

Devrimci Gençlik, 12.2.1976 1 83


Ama daha sonra, bir yandan eylemler başlarken, öte yandan d a Dev-Genc'in bünyesi nde k l ikleşmeler hızlandı. Bu kli kler bel l i başlı i k i gruba ayrılmıştı ve « k ı r gerillacı l ı ğ ı » yapmanın Türkiye'de geçer a kçe olduğunu benimseeyn Doğu Perincek kliği ile « şeh i r gerillacı l ı ğ ı » nı tatbi k sahnesine koymayı terc i h eden Dev-Gene üst kademesi çekişmeye başla mıştı. Doğ u Peri nçek kliğinin harekete geçmesiyle köy­ lerde « köy 'bi rlikleri » .. fabri kalarda da « i şç i birlikleri» kuruldu. Beri taraftan « şehir gerillacı ları » ise, bazı ( bu r­ j uva aydı nları) ile i lgi kurarak, Türkiye çapı nda gi­ rişi lecek «eylemler» e b i r zemi n hazı rla mışlard ı . Lise seviyesinde « Dev-Lisıı . . Dev-Genç' in şubeleri olara k Anadolu'nun hemen h e r yerinde « Kültü r Ocakları» tesis edildi. Fa kat, a radan b i r yıl bile geçmeden, aynı Dev­ Genc'te bu sefer de en azından dört ayrı g ru p orta­ ya çıkmıştı . Bunlar; Şeh i r Geri l lacıları K ı r Geri l lacıları Kıvılcı m l ı g rubu ve Askerci ler'den ibaretti. Şimdi, s ı rasıyla bu g ruplara göz atalım: Dev-Gene üst kademelerindeki şahıslardan mey­ dana gelen «şeh i r geri l lacıları » , prensip veya slogan olarak (demokratik devrim) i beni msiyorlardı ve da­ ha önce kitablardan edi ni len bilgileri tatbik safhası­ na geç i rmek için, ya n i pratik için derhal Orta Doğ u Teknik Ü niversitesi'nin yakınında bir «gerilla kampı» 1 84


açmışlardı. Geri lla kampında öğretmenlik yapanlar­ dan i k i kişi, El-Fetih 'den getiri l m işti. İ şte bu k l i k de kendi a rasında i kiye böl ü nd ü . Bi­ risi (Türk Halk Kurtuluş Cephesi), diğeri d e (Türk H a l k Kurtuluş Ord usu) . . Ama, bu iki g ruba akıl ve­ ren ve « eylemler» i n idare şeklini yürüten ayrı bir klik de cabası! Bu k l i k : (Tü rk Halk Kurtu luş Partisi) yd i . (TH KC) v e T H KO) nun a rasında k i ayrı l ı k , gerilla taktiği ve pratik bakımındand ı . İşte bu ayrı l ı k ve g rupların l iderl i ğ i yüzünden öyle bir rekabete g irişil­ m işti k i ; eylemlerin a rd ı arkası kesil miyordu. «Şeh i r Geri llacılarrn n ı n « köy geri l lacıları» na ve « Kıvı lcımistlenı e öfke duyma ları n ı n başlıca sebebi; Rusya'daki sosya l izme «sosya l-faşizm» den mesid ir. Buna paralel ola rak Maocu luğun tatbi k i açısı ndan da kır geri l lacı larıyla ara ları açıktı. Ve işin en d i kkat çekici yönü , k l i kleşmelerde önemli rol oynayan fak­ törlerden üçüncüsü de Mao Ce Tung ismi n i n telöf­ fuz şek lidir. «Şeh i r Geri llacıları» na göre Mao'nun ismi, (Mao Tse Tung) olarak okunmalıyd ı . « K ı r Geri l lacı ları » n a geli nce . . Bunl ar. diğer Dev-Genç kliğinin tersine; Tü rki­ ye'de «Şeh ir Gerillacı l ı ğ ı » nın başlatı lamıyacağını öne sürmüşlerd i . Ve «eylemler» köylerde başlama lıyd ı . Ameri kan emperya l izmiyle R u s emperyalizmini eşit tutuyorlard ı . Mao'nun adı, bunların ağzı nda «Mao Ze­ dungıı tu . Dr. H i k met Kıvılcı mlı'nın etrafında kü melenen Dev-Genç kliği ise, Türk iye'de her eylemden daha 1 85


önce siyasi b i r partinin kadrolarını kurma n ı n zaru­ retine inan mıştı. Sayı ları az o l makla beraber, kura­ cakları parti n i n p rogramı bile hazırdı. Tü rkiye Sol u ' n u n ağzında «askerc iler» d iye anı · lan g ru p ise, M i h ri Bel l i ve yandaşlarından m üteşek­ kildi. Bu nları n , «şe h i r geri llacıları » yla ters d üşmele­ ri nin en büyük sebebi, şu « revizyonizm» d i . Ş i m d i , Dev-Genç'in y a n ı s ı ra «eylem» e g i rişen (Kürtçü ) kliklere geld ik. Bunlar şöyle s ı ralanabil i r: Demokratik Devrimci K ü rtçüler Sosya l ist Devrimci K ü rtçüler Feodal K ü rtçü ler Kapital ist K ü rtçüler . . . Bunlar a rasında i l k olara k bahsettiğ i miz « De­ mokrati k Devri mci Kürtç üler» , b i r m üddet Alevi va­ tandaşlar a rası nda faal iyet göstermiş .. bunda başarı sağ layamayı nca, yeni bir taktikle « Kü rt h a l k ı » sloga­ n ı na bel bağ lamışlard ı . Bilhassa Ü niversite ve yü ksek okullardaki Doğ u l u gençleri saflarına alıyo r.. bunla­ rı , « Doğu Kültür Oca kları» adıyla teş ki lötlandı rıyor­ lard ı . Bu teşkilatın adını açık - seçik duyurması, 1 967 y ı l ında terti pledi kleri « Doğu M itingleri» yle olmuş­ tur. Çin'le yakından i l g i leri bulunan Fi listin geri l lala­ rı n ı n destek led iği « Demokratik Devrimci K ü rtçüler» in asıl hedefi, « Federatif bir K ü rt Devleti» ni kurmak­ tı. İ kinci olara k söz ettiğ i m iz «Sosyal ist Devrimci K ü rtçüler» , (Türkiye İşçi Partisi) n i n kontrolü altın­ dayd ı . Ad ı geçen part i n i n kapanmasında baş faktör­ lerden birisi olarak, genel kurul toplantısında yayı n­ ladıkları «Halklar Bild irisi» gösteri leb i l i r. 1 86


Vata ndaş kitleleri a rasında pek başarı l ı olama­ yan «Sosyal ist Devrimci Kürtçüler» , daha ziyade Do­ ğ u ' l u genelerin çoğunu tesir saha la rına a l mıştı. Ve bu seviye, l ise kademelerine kadar i nd i ri l me k üzere çalışı l ıyordu. «Kürtçü l ü k» cereyanını yürüten solcu k l ikler içinde belki de en fazla enteresan olanı, « Feodal Kürtçüler» d i . Bunlar da ötekiler g ibi b i r « K ü rt Dev­ leti» n i n kurulmasını istiyorlard ı . Ama ü niversite gene­ l iğ i n i n bunla ra itibar ettiği pek söylenemez. ( .. Gençl i k içi nde etkin l i kleri yok edecek kadar azd ı r. Buna ka rşılık kitleler üzerinde etkind i rler. Bu · kü mede TB M M 'de 20 kadar m i l letveki l i vard ı r) ( 1 1 0) Bu k l i ğ i n çok zaman beraber h a reket ettiğ i so­ nuncu grup ise, « ka pital ist kürtcüler» d iye isimlen­ dirilmiş ve solcular tarafı ndan bu şekilde ifadelen­ diril m iştir. Yukarıdaki cü mlelerin sah ibi CHP m i l let­ veki l i , adı geçen kitabında « kapital ist kürtçü ler» i şöyle anlatıyor: ( . . Diğer Kürtçü g ruplarına geniş tavizler ver­ mekted i rler. Bunların Doğ u m itingleri sonu nda Anka­ ra Gölbaşı si nemasında yapılan «doğu gecesi» ndeki tutu mlarını yukarıda an latmıştık. Bu kü meden TBM M ' de 25 kadar M i l letvekili vard ı r. Feodal Kürt­ çülerle geniş ittifa k halinded i rler.) Şimdi, gene kısaca, 12 M a rt öncesinin öteki sol­ cu kliklerine göz ata l ı m : 1 C UO l

-

Sosya list Devri mciler

12 Mart'a Nasıl Gelindi?, Genç

Sayfa

:

329

-

Süleyman

1 87


Bu » devri m i » gercekhleştirmek için ortaya kona n teşkilôtlar şunlar: T İ P, D İ SK, SG Ö , İ LK-SEN . . . 2

-

M i lli Demokratik Devrimciler

Gerçekleştirmek isted ikleri «devrim» için ben i m­ senen metod, «halk savaşı» ydı. Bütün b i r Türkiye So­ lu g ibi, bunlar da ü l kem izde (sosyal güçlerin M i lli Cephesi) n i tesise çalışıyorlard ı . Teşki lôtları şunlar­ d ı : Dev-Gene. Devrimci Kadı n lar Birliği, Devri mci Hu­ kukçu lar Birliği, İ nşaat M ü hend isleri Odası, Ü n ivers i­ te Asistanları Send i kası ve TÖ S'cülerin bir kısmı . 3

-

Kadrocular

Bunlar da «devri mci ler» i eylem birl i ğ i n e çağırı­ yor ve « savaş» ı n a ncak bu sayede kaza n ı lacağ ı n ı müdafaa ed iyorlard ı . E l l erinde TMGT v e 2 7 Mayıs M i lli Devrim Derneğ i vard ı . ( . . Militarist bir kadro eylemi olan b u görüş, bir ayd ı n dayanışması sonucu oluşmuştur. Asker-sivil , ayd ı n , yazar ve öğretim üyelerin­ den oluşan kadrola rı n devri mci bir d i renişi sonucun­ da i ktidarı ele geçirmeyi a maçlarlar) ( 1 1 1 ) Evet, 1 2 M a rt öncesinin manzarası, kısaca bun­ dan ibaret! Anca k, CHP'nin yan kuruluşları ndan biri olara k uzun zaman faaliyet gösteren (Sosyal Demok­ rasi Dernekleri Federasyonu) ndan da hic söz etme­ mek hata olur. Bunlar da kendi a ralarında klikleş . miş.. aynı CH P'deki gibi iç kavga lar daima yaşa n­ mıştır. Ö tek i « eylemci» kliklere zaman zaman des-

ııııı

1 88

Mart'a Genç

12

Nasıl

Gelindi, Sayfa

257

-

Süleyman


tek oldukları bil i nen (SDDF) den uzun boylu bahset­ meye lüzum görmüyoruz.

GELELİM GÜNÜMÜZE

İ şte, 12 Mart öncesi ve sonrası nda , Türkiye So­ lu nasıl böl ü k böl ü k ise, 1 977 Türkiye'si nde de sol cephenin vaziyeti gene böyled i r. Ama, a raları nda ve kend i içlerinde ne kada r kavga ederlerse etsinler.. biribi rlerine ne kadar küfrederlerse etsinler; sol cep­ he d a i ma bel i rl i hedeflere karşı ve bütündür. . yani, cephed ir! Sol cephe'nin kendi cephel i ğ i n i gözlerden uzak tutara k , dört partinin müştereken teşkil ettiği koa l is­ yonu suçlamaları ve « m i l leti cephelere bölüyorla r» d iye aynı a korttan bağ ı rmaları; asıl cephenin, kendi­ leri tarafı ndan teşkil edildiğine en g üzel delildir. Her solcu teşekkül nasıl kaynayan b i r kazan ise; 1 976' 1arın Türkiye'sinde TÖ B- DER'de aynı çekil mele­ rin, h izi pleşmelerin cereyan ettiğ i çatı a ltıdır. Ve bu k l i kleşmeler yeni de değ i l d i r. Kökleşmiş b i r kavga, sürüp gitmekted i r. Den i lecektir k i : <<Töb-Der i s i m l i öğretmen teşek­ külünün geçmişi ne ki, içinde kökleşmiş kavgalar bu­ l u nsun?» Evet. böyle söylenebi l i r ama. u nutmamak gere­ kir k i : Töb-Der, ka patı l mış bulunan T ÖS'ün deva­ m ı ndan başka b i rşey midir? 1 89


C H P - MSP i ktidarı n ı n M i lli Eğitim Baka n ı Bay M ustafa Üstündağ zama n ında bile var olan Töb-Der'­ deki, i ç kavga , art ı k 1 977 yılı nda had safhaya ulaş­ mış . . yer yer patlamalar başgöstermiştir. Zaten. Türkiye Sol u'nun biribirini kıyasıya suç­ ladığı ve hatta kliklerarası kavgada s i lahların bile patlad ı ğ ı b i r vasatta , Töb-Der' i n bu kaostan kendini kurtarabilmesine imkan yoktu r. Bunlar da « Pekinci» ve «Moskovacı» olarak en azından iki ana g ruba ay­ rıl mıştı r. Zaman zaman Töb- Der'in üst kademedeki idarecilerine bile ka rşı gelen, sert çıkışlar yapan şu­ beler vard ı r. İ şte bir gazete haberi : (TÖ B-DER İ çindeki Devri mci M u halefet Güçleniyor Yaşasın Yurtsever Ö ğ retmenlerin Devrimci B i r l i ğ i TÖ B-DER Genel Merkez yöneticilerine muha lefet eden şubeler muhalefette birliği sağ l a ma k a macıyla, Birecik'te yapılan bölgesel toplantıda aşağıda yayı n­ layaca ğ ı mız bildirgeyi yayınlamışlard ı r. Ancak bazı şube temsilci leri Sovyet revizyonistlerinin yayıimacı ve h egemonyacı oldukları n ı kabul ettiklerini söyle­ melerine rağmen, kapita l izmin restorasyonunun ı:ıe r­ çel<leşem iyeceğ i görüşüyle bu bildirgeye katı la maya­ caklarını bildirmişlerd i r. Bu şubeler izled ikleri bu or­ ta yolcu pol iti kayla bilerek ya da bil meyerek Sovyet Sosyal emperya l istlerinin revizyonist siyasetleri n i sa­ vunma d u rumuna düşmüşlerd i r. Ayrıca bu davra ­ n ışla rıyla rev izyonist genel me rkez yöneticilerinin e k meğine yağ sürdü klerini görmekted i rler. N OT : Yayın hayatın ızda başarı l a r d i ler, bu haberle birlikte b i l d i rgenin yayı nlanmasını di leriz. Yurtsever 1 90


devri mci birl i k adına TÖ B-DER başka nı M. Ze ki Ö n) ( 1 1 2)

Gaziantep

şubesi

Bu g i rişten son ra . uzun bir «Şikôyetnô me» yi de yukarıdaki gazeteye gönderen «devr i mci yu rtsever· lem şunlar : U rfa TÖ B-DER şu besi B i recik TÖ B-DER şubesi Suruç TÖ B-DER şubesi Halfeti TÖ B-DER şubesi Ceylanpı nar TÖ B-DER şubesi Gölbaşı TÖ B-DER şubesi Pazarcık TÖ B- DER şubesi Çel ikhan TÖ B-DER şubesi Mard i n T Ö B-DER şubesi Tunceli TÖ B-DER şubesi Pertek TÖ B-DER şubesi Mazg i rt TÖ B-DER şubesi Urfa TÖ B-DER Bölge Te msi l c i l i ğ i Tunce l i TÖ B-DER Bö lge Temsi lciliğ i Gazia ntep TÖ B-DER Bölge Temsi l c i l i ğ i * **

Rusya 'nın «sosya l istl i ğ i » n i sert şek i lde tenkid eden ve b i l inen sloganlarla onları suçlayan T Ö B-DFR (1121

Halkın Kurtuluşu, 23.2.1976 1 91


şubelerine ve bu şubelerin hangi bölgemizde bulun­ duğuna d i kkat etmel i ! Türkiye'de b i r « Kürtçü lük» cereyanının varl! ğ ı i n kö r ed ilemez. Aslen Türk olan Doğ u'lu ı rkdaşları­ mızın bel irli kızı l gayelerle tahrik edildiği möl O md u r. Ayrıca. «Alevi» vata ndaşlar üzerinde oynanan oyu n­ :ar da mölOmdur. Bu cereya nları n hangi sol klikler ve partiler tarafından desteklendi ğ i , körüklendi ğ i d e z i h n i faal iyet istemeyen katı gerçeklerd i r. Ü stelik, son aylarda Türkiyenin bazı bölgelerinde TÖ B-DER' i n a d ı çeşitli a n a rşik had iselere karışm ış. tab a n ca l ar, d i ­ namitler patlamıştır. Bunları hepsini ayd ı n l ı ğ a kavuş­ turmak ve rea l ist bir neticeye varmak için TÖ B-DER içindeki kli kleşmeyi de « Maocw> zihn iyeti n koyduğu ağırlığı gözden uza k tutmamak gerekir.

** *

GERÇEKLER VE BİRKAÇ NOKTA

Ş i mdi, şunları rahatlıkla söyleyebi lecek sah ibiz:

bilg iye

1 Başta C H P olmak üzere, topyekun Türki­ ye Sol u'nu yeni kavgalar, yeni böl ünmeler bekle­ mekted i r. -

2 Aşı rı solcu k l i klerin, gerek dışarıdan ve gerekse içeriden, bugün Ecevit'in elindeki C H P'yi da­ h a da sola çekme faal iyetleri devam edecek . . Küçük b i r sarsıntıyla tepetaklak ol uveren CHP'deki «yöne­ tici kad ro» , k i mbi l i r yakın gelecekte k i mlerin e l ine -

1 92


geçecektir. Ama h i ç şüphesiz k i : İ nönü'yü b i l i nen metod larla deviren Bay Ecevit de aynı şekilde dev­ ri lecekti r. 3 1 977 Türkiye'sinde parlamentoda tek tem­ si lcisi bile b u l u n mayan öteki part i ler, bir taraftan CHP'yi ve D İ SK'i kendi istika metlerinde kullanma ça­ lışmalarını sürd ü rü rken, diğer tarafta n da m i l itan kadrolarıyla her «eylem» d e onla ra omuz verecek­ lerd i r. Buna rağmen, gene de kendi bünyelerindeki kavgaları önlemeleri im kônsızdır. -

CHP'nin, i ktidar olduğu devrede M i l li Eği­ tim Ba ka n l ı ğ ı nı elinde bulundurması nın bir neticesi olarak bel i rd i ğ i n i de kabu l edebi leceğ imiz TÖ B-DER'­ deki hakimiyeti ; öteki sol parti ve kliklerin mücade­ lesi ni hızland ı racak . . adı geçen parti n i n bu teşekkül üzeri ndeki n üfuzu kırılmak istenece ktir. 4

-

5 Bilhassa « Maocuıı farın M i l l i Eğitim cômia­ sındaki yeni taktiği, ortaöğ retim müesseseleri üze­ rine teksif edil m iş görü nüyor. TÖ B-DER'in, kendi nü­ fuzla rından çıkmasına engel ol ması gereken C H P, bunların herhangi «eylem» i n d e mutlaka ve mutlaka -h er za manki g i bi- el inden gelen desteği göstere­ cektir. -

6 Gerek ünive rsite muhitinde ve gerekse bü­ tün yu rtta sür'atle teşkilôtlanmaya çalışan mil itan kitleler. gerek bası n-yayı n organları ve gerekse par­ l amentodaki sözcüleri vasıtasıyla millet hôfızasına bir «faşizm öcüsü» yerleşti rmeyi kısmen de olsa ba­ şarmış sayı l ı r. Ya rın, bu kli klerin mü nferit veya top­ l uca g i rişeceğ i eylemler her a n beklenmel idir. 1 2 -

F. 1 3

1 93


Mart « mağd u rları» ( ! ) nın, eski h ı nçla tekrar môce­ ra lara g i rişmeyeceğ ini h i ç ki mse temin edemez. B i l­ hassa ün iversite gençliği a rasında her k l i ğ i n «örgüt­ lenme gereğ i » nden dem vurması da boşuna ol masa gerekti r. Kitabımızın başı nda n beri konuşturduğu muz sol­ cu kli kler a rasında d ünkü DEV-GENÇ'in «devrimci görevini üstlenen» ler vard ı r. Kaldı ki dünkü terörist Dev-Gene. tekra r aynı isimle kuru l muş ve faa l i yete geçm iştir. Türkiye Solu'nun bazı g rupları, her ne ka­ dar bunları « macera c ı » , «goşist» g ibi sloganlarla suçl uyorsa da; yarının ne olacağını, düne ba kara k kesti rmek m ü mkündür. Bugün, Türkiye Solu'nun ayak takımı ta rafı ndan e lden ele dolaştı rılan kitapların baş ı nda « George Di­ mitrov» un ( Faşizme Karşı Birleşik Cephe) si bulunu­ yor. Dün ise, bunun yerine Che Guevera ' n ı n gerilla g ü n l ü k leri dol aşıyordu. Dün ortaya seri len môrifetler, Guevera'nın tavsiyelerine harfiyen uyulan 9eylerdi. Bugün ise, başka başka mü rifetler, bu sefer de Di­ mitrov'un ve benzerleri nin tavsiyeleri çizgisinde sah­ neye konacak ve kon ma ktad ı r. Siz, buna iste r « bey­ nelmi lel komünizm » deyin, isterse başka bi rşey .. ne­ tice değişmez ve koyd uğunuz teşh is aslô ya n l ı ş sa­ yıl maz. Z i ra hep bel i rl i kitaplara bakarak stratei i l eri­ n i tayin ve tesbit eden Türkiye Sol u, bundan sonra da «k itap» neyin nası l yapılmasını yazıyorsa , bu se­ naryoyu aynen oynayacaktır. Madem k i bugün Tür­ kiyede b i r «faşizm teh l i kes i » vard ı r ( ! ) ; o halde g i ri­ şi lecek eylemler de tarafı mızdan meçh u l değ i l d i r. Türk iye Solu'nun f i k i r babalarına kulak vererek, bun­ ları önceden kestirmek kolayd ı r. 1 94


KUTU KUTU İÇİNDE

Tü rk iye solu nun 1 977 yıl ındaki durumu kısaca şöyleyd i : Üç ana g rupta toplanan Ma rksist görüşle­ rin temsilci lerinden bir kısmı Moskova'ya bağ l ı , b i r k ı s m ı Pekin'e öşık v e ni hayet d iğer b i r g ru p da Ba­ ğ ı msızlar d iye ayrı lanla rd ı r. Böyle olmakla beraber, soldaki bölü nmeler ve sürtüşmeler bundan ibôret değ i ld i r. Başta n beri s ı ­ ralad ı ğ ı mız « kutu içinde k u t u » anlayışı, Tü rkiye so­ lunu 1 977 yılında da kı skıvrak yakalaya n ve h i ç de bırakacağa benzemeyen b i r gerçektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz üç ana g ru p da kend i a raları nda çeşitli a l t g ruplara böl ünmüş duru mdadır. Böl ü nmelerin ve pa rçala nmaları n sebepleri değ işik­ t i r. İ deolojik farklardan tutun da, metod farklarına, hatta «örgüt» içinde söz sah ibi olup ol ma maya ka­ dar değ işik faktörler hüküm s ü rmekted i r. VE İŞTE NETİCE; 1 MAYIS 1 977 OLAYLAR!

K i , 1 Mayıs 1 977 g ü n ü DİSK' i n Ta ksim mitingin­ de ı�evda ncı q e l e n o la y l a r, böyle basit menfaat ça­ tışmasından doğ muştu r ve başl ı başına, « M a rksist yobazl ı k » d iye isimlendirileb i l i r. Moskova'ya bağlı Ma rksistlerle Pekin'e sôdık sadece 1 Mayıs « İ şçi Bayram ı » na (!) katı­ l ı p katı l mama 1 Mayıs'ı tems i l hakkını tekeline a l ı p - vermeme sebebinden katl iama girişmişlerd ir. M o c i s t 1 8 i" ,

..

E ! i nizdeki şu i ncele meyi bu raya kadar okudu k ­ t a n sonra, hiç şüphesiz «Taksi m Katl iamı» n ı n n e 1 95


dereceye kadar kaçı n ı l maz olduğu n u ve aslö sü rpriz olarak karşı lamad ığınızı derhal ka bullenmiş bulunu­ yorsu nuz. Tü rkiye'nin geleceğ ine yön verici bir höd i se ola­ ra k gördüğü n:ıüz 1 Mayıs Ta ksim olayları , sizlere sun­ duğumuz bütü n ç ı p lak emörelere rağ men bazı çev­ relerce sürpriz d iye vasıflandırıl mışsa .. hele böyle b i r değerlend i rmeyi C H P g i b i « kalabalık» partilerin yetkil ileri yapmışsa; Türkiye'nin isti kba l i ve hayatı n ı n deva m ı yön ü nden esef verici b i r orta mda yaşıyoruz demektir. Evet, Türk solunun böl ü n mesi o safhaya ulaş­ mıştı ve biribirlerine öyle ama nsızca davra nıyorlar­ dı k i ; 1 Mayıs 1 977 veya b i r başka yerde « ka n gövde­ yi götürme» mu kadderatını kimse engel leyemezd i . Neden engellenemezd i sua l i n i n ceva bı, kitabı mızın baştan beri ele aldığı espriyle ifade ed ileb i l i r. Biz, çatış manı n veya kan l ı ihtilöl teşebbüsleri n i n her a n patlak vereceğ i n i b i r tez olara k almış v e sözümüze öyle başlamıştık. Avrupa'lı Marksistlerin bil hassa Mos kova 'ya « ne pahasına olursa olsun bağ l ı l ı k » tan üçer beşer koptuğ u ve kopmak şuuru n u gösterd i ğ i b i r devirde, yerl i Marksistlerin h ö l ö daha « kölel ik» te sebat göstermeleri de ayrıca Türk sol unun «yobazıı l ı ğ ı na ve satı l mışlığına başka b i r delildir. Şimdi, b i r nebze D İ SK'in Ta ksi m mitingine ve olayların çıkışına temas edel i m . Çatışma neden kaçın ı l mazdı ? Herşeye rağ men bu suali genel sora l ı m ve olayı tek başına m ütalöa edel i m . Yapılacak ilk tesbit şudur: D İ SK, 1 Mayıs « işçi bayra m ı » nı (!) kendi tekel i nde görüyord u . Buna mukabil, Maoistler de aynı «gün» için hak idd ia edi­ yorl a r ve 1 Mayıs'ı « M i l letlerarası işçi sınıfının birlik, 1 96


dayanışma ve mücadele g ü n ü » d iye düşünüyorla r­ dı. Moskovacı'sı v e Pekinci's iyle topyekun Mark­ sistler. «proleteryan ı n gerçek temsilcisi » d iye kend i ­ leri nden başku herkesi redded iyorla rd ı . H e l e Mao­ istler' i n DİSK yöneticilerine bu konudaki hücumu . . Eğer bu hücumlar, karş ı l ı k l ı küfü rleşmeler bi­ razcı k d i kkate a l ı nsa; Ma rksist grupların her zaman her yerde kapışaca klarından, ama mutlaka kapışa­ cakları ndan başka hiçbi r düşünce zihi n lerde barına­ mazd ı . Devleti n güve n l i k yetki l i leri. el bette bu tah lil i yapmışlard ı r. Ki. 34 ölüyle kapanan « İ şçi bayra m ı » (!) eğer güven l i k kuvvetleri n i n yerinde ve za manında müdahalesi ol masayd ı , çok daha paha lıya möl ola­ bil i rd i . Ama had iseye bakış açı ları ve bu açı nın ta­ mamen «şaşrn oluşu y üzünden. söz konusu yetkili­ ler g üven l i k kuvvetleri nin yönetici leri değ i l ; s iyasi par­ ti idarec i lerid i r. Kitabımızın i l k sayfa larından itiba­ ren s ı raladı ğ ı m ı z kötüleme ve çatışma l a r sanki or­ tada yokmuş gibi, bazı part i l iderleri ve sözcü leri 1 Mayıs katl iamını başkaları nnı s ı rtına yü kleme kayg ı ­ sına kapı lmı şlard ı r. Bu kayg ının değerlend iril mesi de ayrıca yapıl­ malıd ı r. Şimdi biz, adı geçen olayda ilk kurşunu atan Ma istler hakkı nda b i raz daha geniş bilgi edi nel i m . 1 Mayı s katliam ı n ı n h e m e n ö ncesinde Maocu Marksistlerin manzarası şöyleyd i ; ortaya üç ana grup çı kmış. üç g ru p da ü ç ayrı yay ı n organının çev­ resinde toplanmıştı . Üç Maocu k l i k şunlar: Halkın Kurt u l uşu H a l k ı n Yolu Halkın Birl i ğ i . 1 91


Her b i rinin ayrı ayrı sloganları söylediği ve mu­ azza m b i r taassupla ayrı ayrı görüşleri savu ndukla­ rı b i l i nen M aocul a r, herşeye rağ men 1 Mayıs ıçın işbirliği yapmaya karar verd i ler. Ancak, bu üç gru­ bun dışında kalan bir diğer Maoist klik vardı ki; bunlar da «Aydınlık» ve «Halkın Yolu » isimli derg i ­ lerin etrafı nda kümelenmiş M arksistlerd i . İ şte bu i k i grup, diğerlerinin aksine, 1 Mayıs uğruna işbirl i ğ i yapmaya temelden ka rşı çıkmaktayd ı . K i , b i ribirlerini hep bel i rl i suçlarla kötüleyen Maocuların işbi rl i ğ i yapmasına i m k ö n yoktu . Maocu lar, Maocuları « a j a n provokatör» veya « s ı n ı f uzlaş macı sı» gibi isnatlarla yerin dibine batırı rken, 'b i rl eşmelerini beklemek za­ ten abes olurdu. Bu bakımdan, daha önce bel i rttiğimiz üç Maocu klik, yayı n orga nları nda ortak bir açıklama yapa­ ra k, işbirl iğini ve 1 Mayıs hazı rl ıklarını m i l ita n kit­ leye duyurdula r : ( 1 Mayıs İ şçi Sınıfının Uluslara rası Birlik, Daya­ nışma ve M ücadele Günü ka mpanyası n ı n enternasyo­ nal ist anlamı ve hedefleri n i gözönüne a l a rak prole­ ter devrimciler ka mpanya sırasında kullanı laca k panka rt ve sloganlarda, ü l kemizdeki ezilen m illet ve m i l l iyetlerin d i l lerine özel b i r d i kkat göstermel i d i rler. Proleter devrimci arkadaşlar! Enginleri fethetme ve proleter devrimci safları sı klaşt ı rma ruhuyla ka mpa nya çalışmalarını s ü rdü­ rel i m . 1 Mayıs kutlama larına hazırlana l ı m . 1 Mayıs proleter devrimcil erin b i r l i ğ i v e prole­ tarya pa rtisinin ol uştu rul ması nda i leri bir adım, ABD emperyal izmi ne, Sovyet sosyal - emperya l izmine, fa­ şizme ve sosya l -faşizme karşı mücadelede güçlü b i r ileri atılış olsun!

1 98


Yaşasın 1 M ayıs! Yaşasın p roleter devrimci lerin b i r l i ğ i ! Bütün proleter devrimciler, 1 M ayıs kutlamaları için i leri ! ) ( 1 ) Ü ç Maocu grubun b u ortak açıkla ması . gene aynı para leldeki send ika ve derneklerce desteklen­ m işti . Onlar da hemen bir açıklamada buluna rak, « D İSK bünyesindeki gerici ler» i üyelerine i h ba r etti ­ ler. Ay nı zamanda «Bizler işçilere, emekçi lere h iç­ bir zaman saldırmad ık» d iyorla rd ı . Yuka rıda sozu geçen Maocular'ı destekleyen send ika ve derneklerin adları şöy leydi : BAN K-İŞ. Ba r- Der- İ ş, İ leri Maden- İ ş. İ leri Müzik­ İ ş. GED, DED, K İ D. Lise-Der, Ü KDD ve Gerçek S i ­ nema. Bunların açıklaması da şundan i baret: «1 Mayıs günü İ stanbu l 'da yapılacak m itingte işçileri birbirine k ı rd ı rmak. bu bayramın bütün emek­ çi ler ta raf ı ndan coşkuyla kutlanmak yerine, eli sopa­ lı i nsanların dehşet saçacağı bir saldırıya dönüştür­ mek üzere hazırlananlar vard ı r. D İ SK'in başı nda k i sosyal emperya l ist. Rusya'nın işbirl i kçisi b i r avuç gerici unsur. D İ SK'in bünyesindeki işçi lere rağ men, D İ SK içindeki bütün demokratların karşı çıkmaları ­ n a rağ men, her tarafta Maocu d iye adlandırdıkları devrimci işçileri, emekçileri, yurtseverleri miting a la­ nına al mayacaklarının i la n etmekte, geldi kleri tak­ d i rde saldıracaklarını bildirmekted i rler. Bu saldırı hazı rlı kları n ı da M aocu ded i kleri devri mcilerin, yu rt­ seve rlerin mitinge sa ldıraca kları gerici propaganda­ sını yaparak sald ı rgan yüzleri n i g izlemeye çalışıyor­ lar. Cıl Halkın

Kurtuluşu, Sh:

52

1 99


Biz, aşağıda i mzaları bulunan send ikalar, demok­ rati k kuruluşlar ve yayın orga nları olarak kamuoyu na şunu bildirmeyi bir görev bil iyoruz: Devrimci işçi ler, emekçiler ve yu rtseve rler 1 Mayıs mitingine katı la­ ca klard ı r. Ama DİSK içindeki gericilerin söyled ikleri g i b i a s l a saldı rmak üzere değ i l , emekçi leri n , işçilerin şan­ lı mücadele g ü n ü n ü hep birlikte kutla mak. onların coşkusuyla b i rleşmek için katı lacağız. Bizler işçilere, emekç i lere hiç bir zaman saldı rmad ı k . H i ç bir za man da sa ldırmayacağ ız. Bizim saldı rıya hazırlanaca ğ ı m ızı yaya nlar ve terör esti rmeye çalışanlar kend i sald ı r­ gan emelleri n i g izle meye ça l ı şa n DİSK içindeki bu azg ı n gericilerd i r. Bu nedenle bütün emekçilerin, devrimcilerin, demokratların. yu rtseverlerin bu sal­ d ı rgan terti plere karşı uya n ı k olmalarını, Rus sosya l emperya l izminin işbirl i kçileri n i n hazı rladığı tuza kları boşa çı ka rma k için sesi m ize kulak vermelerini isti­ yoruz . » Yukarıda a d ı geçen mil itan kliklerin 1 Mayıs tö­ renlerine katılaca klarını bildi rmelerine karşı l ı k D İ S K 2 2 Nisan 1 977 g ü n kü toplantıyla onlara « Hayı r, katı­ lamazsınız» d iyordu. Ayrıca DİSK, yaptığ ı açı klama­ n ı n peşi nden, Taksim Meydanı'nda hazı r bulunaca k teşekkül leri n isimlerini de bildi riyord u . Ö nce açı kla mayı d i nleye l i m : « 1 Mayıs işçi sınıfının b i r l i k - mücadele - daya­ nışma g ü n üne D İ SK'in i l keleri doğ ru ltusu nda katılma­ yı kabu l eden demokrati k kitle örgütleri ile Genel Merkezde bir toplantı yapıl m ıştır. Bu toplantıda 1 7 demokrati k k itle örgütünün kend i örgüt flamaları a l ­ tında yürü meleri kara rlaştı rılm ıştır.» M itinge katılması için kendilerine D İ SK tarafın­ dan « izin» ve rilen teşek küller de şunlard ı : 200


«Tü m Ö ğ retmenler B i rleşme ve Dayanışma Der­ neğ i (TÖ B-DER). İ ş Müfettişle ri Derneği ( İ M-D ER) . Tü rkiye M i mar ve M ü hend is Odaları Birl i ğ i (TM M OB) . K ÖY-KOOP, İ lerici Kad ınlar Derneğ i ( İ KD) . Tü m Sağ­ lık Persone l i Derneğ i (TÜS-DER). Tüm Memurlar Bi rleşme ve Dayanışma Derneğ i (TÜ M-DER ) . Tüm Teknik Eleman ve Teknikerler Derneğ i (TÜTED). Çağdaş H u ku kçular Derneğ i , Ba rış Derneğ i , Giyim İsçi leri Derneğ i (G İ B-DER). İ lerici Geneler Derneğ i ( İ GD). Pah a l ı l ı k ve İşsizl ikle M ücadele Derneğ i ( Pİ M ) . Devrimci H a l k Kültür Derneği. DEV-GENÇ, Dev­ rimci Demokratik Kültür Derneğ i . » '

.

Henüz mes'elenin D İ S K kanad ına gelmiş değ i ­ l iz. Sırada «Ayd ı n l ı k » v e « H a l k ı n Ses i » grupları va r. 1 Mayıs Ta ks i m katl iömına yaklaşırken, bu iki k l i k de çal ışıyordu. Ad ı geçen derg i lerin sözcüleri. yani ı n Yazı İ şleri Müdürü Doğan Yurdakul Sesi » derg i s i n i n sah i b i H üseyi n Kara n l ı k . açı klama ya ptı . O rtak açıklama 3 0 N i s a n yapıl ıyor v e şöyle den i l iyord u :

«Ayd ı n l ı k » ­ i le « H a l k ı n hemen b i r 1 977 g ü n ü

« İ GD b i r süred i r tehd itler savu rmakta. mitinge şunu a lacağız. bunu a l mayacağız. şöyle yapacağız. böyle ezeceğiz yolunda açıklamalar yapmaktad ı r. Bu kuruluşun daha geçen hafta İ stanbul ve i zmi r'de i k i yu rtsever gencin kanına g i rd iğ i düşünülürse, bu tür açıklamaların ne anlama geld i ğ i açıktır.» Bu cümlelerde d i kkati çeken b i r « itiraf» vard ı r. D İ SK'in «vurucu gücü» olarak çalıştığı b i l i nen İ G D mensubu m i l ita nlar. kendi yoldaşları ndan ikisini ö l ­ dürmüştür. Yani. sol, kendi kirl i çamaş ı rını b i r kere daha kendi ağzıyla ortaya dökmekte! 201


Doğan Yurdakul ve H üsey i n Kara n l ı k adlı şah ıs­ ların aynı açıklamada 1 M ayıs'la i l g i l i sözleri ise şöy­ led i r : « M C n i n h e r t ü r l ü provokasyon v e karışı k l ı k orta­ m ı n ı kışkırttığı böyle b i r orta mdan yararlanara k işçi hareketini ezmek isted iği ve bu amaçla tahrik ve ter­ tiplerde bulunduğu açı ktır. Öte yandan, bazı soru m­ suz unsu rları n, revizyon istlerin ve pol isin terti plerini kolaylaştırabi lecek bunlara ze m i n hazırlayacak, so­ n u çta MC ve revizyon istleri güçlendirecek olan her­ hangi b i r harekette de orta k olamayacağ ı mızı bütün halkı mıza çıklamayı gerekli görüyoruz. 1 Mayıs'ta devrimci soru m l u l u k ve kara n l ı l ığa yaraşa n bir tu­ tum içi nde olacağız. Bütün işçileri, devri mcileri ve yurtseverleri provokasyonlara karşı uya n ı k olmaya ve mu h temel saldırılara ka rşı tavı r a l maya çağ ı rıyo­ ruz» Peki, biri İ stanbul'da, diğeri de i zmi r'de işlenen iki cinayetin mah iyeti neydi? Seri cinayetlerle kulağı ve gözü doya n kamuoyu, bu iki ci nayeti n de belki üzerinde d u rmadı a ma, «dev­ rimci ler» in 1 Mayıs katl iamına gel işi işte bu mü­ h i m olaylarla gerçekleşti . İ l k cinayet, İ stanbul'da işlen miş .. Kocamustafa­ paşa tren istasyonunda afiş asan Sad ı k Ca narslan adlı Marksist genç, öldürül müştü . Acaba sebep neyd i ve ki mler vurmuştu? Şimdi, olayla i l g i l i haberi gazetelerden okuya­ lım : « H a l k ı n Kurtu luşu Grubundan, Koca mustafa pa­ şa H a l kevi üyesi , Su ltanah met İ T İ A öğrencisi Sad ı k Ca narslan, Koca mustafapaşa tren i stasyonu ya nı nda İGD afişleri n i yırtıp yerine Kadı köy Devrimci Yurtse­ ver Gençl i k Derneğ i afişleri n i yapıştırı rken , İ GD'li ol202


dukla rı i leri sürülen b i r g rup tarafından k u rşunland ı . Sad ı k Ca narslan'ı n cenazesi daha sonra kaçırıldı ve ertesi g ü n Site Yurdundan kald ı rıldı. O laydan b irkaç gün sonra da görgü ta n ı klarınnı ifadesine daya n ı larak üç İGD'li Yafet Yard ı m , Mustafa Koldanca ve Orhan Güzelsoy yakaland ı la r. » İ lerici Genç l i k Derneği ci nayetle suçlan ıyordu ama, bu duru m , İ GD'nin hem bu suçla mayı yapa n ­ la ra v e h e m d e pol i se karşı ç ı k ı l masına engel teş k i l etmezd i k i . Hemen b i r «bildiri » i l e şu iti razı yaptı lar: « Derneğ i mizin genel merkezine a rama bahane­ siyle yapılan bu saldırı, bir gece önce b i r k i ş i n i n öl­ mesi üzerine Maocula rca uyd u rulan bir iftiradan kayna klan maktad ı r. Kesi n l i k l e nasıl olduğu açıklan­ mayan ölüm olay ı n ı n soru m l usu olara k derneğ i m iz üyele ri gösterilmek istenmekted ir. Bu iftira ve k a ra çalma l a r ı n ası lsızl ı ğ ı ortadad ı r. Çünkü İ GD'nin birey­ sel terörist tavı rlara karşı i l kesel çıkışları tüm de­ mokratik ikişi ve k u ruluşlarca b i l i n mekted i r. İ GD adı silahlı çatışma lara vb. ölüm olayları na ka rıştı rılamaz. B u g i b i düz meceler İ GD'nin geliş mesi ve g üçlen mesi karşısı nda geri leye n, tecrit olan işçi sın ıfı düşmanı a k : m l a r ı n başvurdukları b i r provokasyondu r.» Karşı taraf ise, yayı n orga n l a rı nda buna sert b i r d i l le ceva p verd i : ( İ G D ' ! i kati l l e r b i l d iri leri nde cinayetl erini örtbas etmek i ç i n işte böyle g ü rültü koparmakta d ı rl a r. Hal­ k ı m ı z , her ci nayetlerinden son ra öleni suçlaya n MHP'­ l i koma ndo b i l d i r i lerini çok iyi b i l mekted i r. Şimdi aynı yönteme sosyal-emperya l istlerin beslemeleri başvu rma ktad ı r. İ GD' n i n devrim şeh idinden «bir k i ­ ş b > d i ya söz etmesi d e kati l l eri açığa vuran basını kabadayı ağzıyla « protesto etmesi» de aynen Ü l k ü 203


Ocakları'nı andı rmaktadır. İ GD'nin bild irisi, altına ca­ n i leri n bizzat i mza attı kları bir c i nayet tutanağından i baret i r. Ü !kü Ocakları örnek a l ı na ra k k u rulan İ GD'nin onun yöntemlerini ben i msemesi tabiid i r. İ G D , D İ SK'e s ızd ı rı lcın Rus beş i nci kol u ta rafı ndan kurdurul muş­ tur. Görevi beşinci kol u n D İ SK içindeki su ltasına bek­ ç i l i k etmek, genelik kitlelerini parça lamak ve dev­ rimci lere sa ldırmaktır. İ GD işçi sınıfının a l ı n terinden ça l ı n a n send i ka aidatlarıyla beslenmekte ve üyeleri her yerde beşinci kol u n kira l ı k adamları olarak boy göstermektedir) ( 1 ) B i ribirini h i ç sevmeyen ve a n laşamad ı k larını da­ ha önce bel i rtti ğ i miz « H a l k ı n Sesi» ve « H a l k ı n Kur­ tuluşwı adlı gruplar Sad ı k Ca narsla n ' ı n katil leri hak­ kında b i rleşmişlerd i . Bu, çok d i kkat çekici bir husus ve işte « H a l k ı n K u rtu l uşu » : (Bir proleter Devrimci daha b u kere İ GD'li sos­ yal faşistler tarafından kah pece kurşunlana ra k öldü­ rüldü. Salı günü sabaha karşı Kocamustafapaşa'da devri mcileri n kaldığı yurtlar üzeri nde ki faşist bask ı ­ l a r ı protesto eden afişleri asan devrimci gençlere s i ­ l ô h l a saldıra n TKP' n i n (Türkiye Komün ist Partis i ) beslemeleri i k i devrimciyi taba nca i l e yaralam ışl ar, Sad ı k Canarslan yoldaşı da öldürmüşlerd i r. ( . . . ) Sa­ dık Canarslan'ın TKP'n i n Türk iye gençl iği içine sa l ­ d ı ğ ı İ GD'li haydutlar tarafı ndan katled i l mesi sosyal faşistlerin ne kadar pervasızlaştı klarını göstermekte­ d i r. Revizyon istler a rt ı k korkutmakla sustura mad ı k ­ l a rı devrimci v e yurtseverleri ş i m d i s i l a h l a sustu r­ mak yol unu seçmişlerd ir) ( 1 ) ( 1 J Halkın Sesi, Sh: 106, 20 Nisan 1977 C l l Halkın Kurtuluşu, Sh: 54, 25 Nisan 1977 204


1 Mayıs katl iômına yaklaşı rken işl enen d iğer bir ci nayet ise İ zmir'in Konak Meydanı ' nda idi. D İ SK'in afişlerini yırtan b i r grup, etrafları sarılara k yayl ı m ate­ şine tutulmuş ve karş ı l ı k l ı ateş sırasında Dişçi l i k Fa­ kü ltesi öğrencisi İ d ris Türkoğlu öl müştü . Hôd isede altı kişi de çeşitl i yerlerinden yaralandı. ( B i l m iyoru m Tü rkiye'de d ü nyaya zaten ba k ı l maz, orada olup bitenler zaten fazla bil i nmez. Halbuki bi­ l i nseydi ceva bını arayı p d u rduğu muz çok soru daha kolayl;kla açı klıga kavuşu rdu, boş yere vakit kaybet­ mezd i k , orta l ı k ve kafa lar o kadar karışmazd ı . 1 Ma­ yıs g ü n ü Ta ks i m alanın da olanlar bugün İ talya'da veya İ spa nya 'da ol ma ktad ır. Seç i m taraflısı komün ist partilerin tertipledikleri gösteriler ihtilôl yanlısı uç sol tarafından bası lma ktad ı r. Bu uç sola maocu de­ n i l me kted i r, Troç kist denil mekted i r, a narşist denil­ mekted i r. İ sim o kadar önem l i değ i ld i r. Gerçek, ko­ mün istlerle onların solu arasına dağların g i rmiş bu­ lunmasıd ı r. B u n l a r birb i rleri ne ka rşı i n a n ı l maz ölçü­ de acı mazsızd ı rl a r. Türk iye'de komün ist partinin henüz ol maması komünistin de ol mad ı ğ ı anlamı na gel mez. Herkes görmekted i r ki komünist vard ı r. Hatta komünist par­ ti lega l ize ed i ld iğ i zaman k i m i n « resmi TPK» olaca­ ğ ı n ı n kavgasını ya panlar bile vard ı r. 1 Mayıs g ü n ü bu g r u p tarafından tertiplenmiş gösteriyi uç s o l bas­ mıştır. Uç solu kimin oynattı ğına gel i nce, s iyasi eğ i l i me göre hemen u l uslararası komünizmi veya Amerikan emperya l izmini yahut onların yerl i işbirl i kçilerini hat­ ta MC h ü kumetini suçlamak biraz tembel işid i r. Bı­ ra kın gerçeğ i , görü ntü bile bundan çok çel iş k i l i d i r. Bir takım gençlerin kend i l i k lerinden ve zamanla ko­ mün ist partileri bile gerici, tutucu görmeye başladık-

205


lan, tabancayı a l ı p ortaya çıktıkları b i l i n mekted i r. 1 2 Mart öncesi nde Tü rkiye'de boynuz olanları ((burjuva revizyoncusu » d iye suçlayı p kent ve köy geri llacı l ı ğ ı yol una sapmamış, Türkiye'yi i k i nci bir Vi etnam yap­ ma amac ı n ı açıkça ilön etme miş m id i r? İ şte böl ü c ü l ü k ve bölmec i l i k ve bölgec i l i k de g i rerse sağ l ı k l ı bir tah l i l i hemencec i k yapıvermek ma ksatl ı değ i lse, en azı nda n safd i l bir davra nıştır) (1) B i r a n için, 1 Mayıs öncesinden uzaklaşa l ı m . Taksim'de cereyan eden höd iseleri d e ta hlil etmeye­ l i m . Şu (( çok mönidar habenı i d i k katle okuya l ı m : ( DİSI< Genel Başka n ı Türkler, « H a l k ı n Ses i » ga­ zetes i n i n soru m l u ları hakkında, (( Bası n yol uyla suç işl emeye teşvi k , tahrik ve tehd i t etti kleri» iddiasıyla dava açı l ması için savcılığa başvurmuştur. Türkler' i n avu katı d i lekçesi nde «Halkın Sesi » derg isi sahibi H üseyin Ka ra n l ı k, Yazı İşleri Müdürü Mustafa Tütü ncü ve ressam Erhan Yalvaç'tan da­ vacı olduğunu bildirmekte ve şöyle demekted i r. «Derg i n i n 1 06. sayısındcı, kapa kta Erhan Yalvaç ta raf ı ndan çizilen temsili res i mde ( K ı ra l ı m revizyo­ nist zinciri) sözleri ile müvek k i l i m i n de adı ve resm i b i r yumruk altı nda gösterilerek 1 Mayıs g ü n ü olayl a r tertip etmek v e olay g ü n ü suç işlemeye teşv i k ve tah r i k et mel< amaçlan mıştır) ( 1 ) Haberden öğrendiğ i m ize göre, D İ S K Genel Baş­ kanı Kema l Türkler, i l k plônda ele a l d ı ğ ı mız « Ü ç Mao­ ist Grub» un dışında kalan ve i k i dergi etrafında kü­ melenen Marksistler aley h i ne dôvö açıyor. Burada bir müddet d u rmak gerekiyor. (ll Cll

Hürriyet Gazetesi, B Mayıs Gazeteler, B Mayıs 1977

1977

-

Metin Toker


Durmak gerek iyor, zira dôvô mevzuu olan der­ g i , piyasaya çı ktığı günden bu yana neredeyse on g ü n geçmiştir. Kema l Türkler' i n , 8 Mayıs g ü nüne kadar neden bekled i ğ i n i ve eğer dôvô açı lacak kadar suç u nsuru arzediyorsa ;o mecmuanın neden mahkeme­ ye veri lmediği son derece mônidar ve merak konu­ sudu. Ka ldı k i bu neşriyat; DİSK' i n üst kademesi ne sert şek ilde karşı çıkan Marksist yay ı n orga nları n ı n i l k hakareti, i l k suça teşviki ( !) değ i ld i r. Kı sacas ı , Türkler v e çevresindeki lere i l k kafa tutuş değ i ld i r. Höl böyleyken, b u n ların hepsine omuz s i l ken DİSK Genel Başka n ı ' n ı n , neden sadece söz konusu der­ g i n i n 1 06'ıncı sayı sını mahkemeye verd i ğ i n i anlamak m ü m k ü n değ i l d i r. Bu davranışı samimi b u l mak ve 1 Mayıs Kat l iômından dolayı ke ndisine yöneltilen it­ trnmları başka larına yıkmak gayretkeş l i ğ i nden farklı mütalôa etmek i m kô nsızd ı r. Mes'elenin üzerini örten herha n g i b i r esrar per­ desi mevcutsa, buda el bette adli makamların s ü r­ d ü rd ü ğ ü tah kikat sonunda an laşı lacaktır. Ancak, 1 Mayıs Ta ksim o!ayla rı n ı n temeli nde, bu kitabın ya­ zı l masına sebep olan sürtüşme yatma ktad ı r. Ki, bi­ raz sonra k i sayfa larda, bunu daha açık ve kaim çizgi lerle göreceğ iz. Hemen başka bir gazete haberi de d i kkatleri çekiyor: (Halkın Ses i ' n i n sahibi H üsey i n Kara n l ı k da Dİ SK yöneticilerinden Meh met Ertürk ha kkı nda mah­ ke meye başvurmuştur. H üsey i n Kara n l ı k, « Meh met Ertürk'ün 4 mayı sta DİSK merkezi nde düzenlenen bas ı n toplantısında, H a l k ı n Sesi'ni kanlı olaylara ka­ rıştırd ı ğ ı n ı , H a l k ı n Ses i ' n i n d iğer gruplarla Ta ksim A ! a n ı n a geld i ğ i n i , Kazô ncı yokuşunun altı ndan ve 207


alanı n d iğer yerlerinden halkın üzerine ateş açtığ ı n ı söyled i ğ i n i ıı iddia ederek iftirada bulunduğunu i leri sürmüştür) ( 1 ) Ve anlıyoruz k i ; DİSK yöneticil eriyle b i r başka Marksist k l i k , ift i ra d iye . . hakaret d iye h ô k i m huzu­ runa çıkmak üzered i r. Kemal Türkler' in mah ke meye verd i ğ i «Halkın Sesi» derg isi, kendi emrindeki m i l itanları n 1 Mayıs'­ ta Ta ksim meydanına gel med i ğ i n i , orada herhangi bir tecavüzde de bulu nmad ı klarını idd ia ed iyor. Bütün bunlar. hôdiseyi ayd ı n latmaya yeter m i , bilinmez. Biz, y u karıda söz konusu ed i l en derg i n i n 1 06'ı n ­ cı sayısında kapa k kom pozisyon u olara k hangi i ma ­ j ı n bulunduğunu tarife ça lışa l ı m ; Havaya kal kmış b i r yu mruk. B u yumruğu süsleyen b i r slogan : « Kıral ı m Revizyonist Zinciri » ! Yumruğun altında T İ P Genel Başkanı Behice Bora n , TSİ P Genel Başkanı Ahmet Ka çmaz. DİSK Genel Başka nı Kemal Türkler ve Giz­ l i Komün ist Pa rtisi B i rinci Sekreteri ünvanlı i . Bilen'in resi mleri. Demek k i , k ı rı lacak olan « revizyonist zincir» i n ba klaları bu isimlerden iba retti r. Bu noktada bir başka sualle karşı karşıya kalı­ yoruz: Madem ki sözkonusu derg i n i n kapağ ında suç iş­ lenmekte ve bazı şahıslara d i l uzatıl ma ktadı r; o hal­ de bunların içinden n iye yalnız Kemal Türkler h areke­ te geçiyor? Diğerlerinin de mah kemeye başvurması gerekmez m i ? Bel ki de vereceklerd i r. V e e ğ e r o n l a r da dava açarsa -ki bunların içinden TKP Biri nci Sekreteri Cll

208

Gazeteler,

a

Mayıs

1977


ü nvan l ı i . Bilen böyle bir harekete kat'iyen başvura­ maz- bu takd i rde d u ruşmalar s ı rasında Türk sol u , biribiri n i n i p l i ğ i n i pazara çı karacak demektir. Şimdi de, « H a l k ı n Ses i » n i n mezkur kapak kom­ pozisyonuyla p iyasaya arzettiği 1 06'ıncı sayısından şu böl ü mleri okuya l ı m : « H a l k ı n Ku rtu luşu v e Halkın B i rl i ğ i g i b i bazı g rupl ar, bugüne kadar çeşitli m ücadelelerde reviz­ yonizmin ve faşizmin işine ya rayan bir tutum takındı­ lar. Başta revizyon istler olmak üzere bütün bu rjuva­ zi, onların sorumsuz eylemlerinden yararlanara k her defasında proleter devrimci leri tecrit etmeye çal ış­ tı. Halkın Kurtu luşu ve Halkın Birl i ğ i g rupları, her­ kesi birden y ı k mayı h ayal eden, geniş çoğ unluğun gözünde haklı bir zemine d e daya maya d i kkat etme­ yen, dostu d üşma n ı birbirine karıştıran b i r eylem çizgisi u ygula maktad ırlar. Onlar bu tutu mlarıyla re­ vizyon izmin ve bazen de faşizm i n a leti d u ru mu na düşmekte, onların kışkı rtma ve terti plerine zemi n ya­ ratmaktadırl a r. Bu gruplar çeşitli eylemlerde, geniş çoğ u n l ukla birleşmeyen , hatta geniş çoğunluğu ha­ k i m sın ıfların ve özel l i kle revizyon istleri n safına iten bir s iyaset izled iler. Böylece, faşistlere ve revizyo­ nistlere, devri mci lere sald ı rı ve kitle m ücadeles i n i dağıtma i mkan ı verd i ler. Başta İ . Bilen k l i ğ i n i n sahte T KP'si olmak üzere revizyonistler, b i r yandan bu grupları, kend i safla­ rı na kazan maya çal ıştı kları n ı acı kça söylüyorlar. Di­ ğer yandan, bu g rupları n soru msuz davranışlarını el altından körü kleyerek, proleter devrimcileri tecrit et­ meye çalışıyorla r. Revizyonistler ve gericiler bunla­ rın bütün sorumsuz davranışları n ı proleter devri m ­ ci lere yüklemekte ve Marksizm - Len i n izm - M a o ZeF. 1 4

209


dung d üş ünces i n i gözden d üşürmek için k u l la n mak­ tad ı rlar. Bunlar izled i kleri eylem çizgisiyle anti - ko­ münizm tüccarlarına malzeme sağlama ktadı rl a r. Proleter devr i mci ler, onların revizyonizmi güçlen­ d•ren ve kitleleri devri mden uza k laştıran davranışları ­ n ı n sorumluluğ u n u paylaşmıyorla r. Ö te yandan p ro­ leter devri mci ler. emperyal izme. revizyonizme ve feodal izme karşı en geniş çoğ u n l ukla birleşen, haklı bir zem i n üzeri nde yürütülen a ktif b i r mücadele çiz­ g is i temel i nd e bütün devrimcilerle omuz omuza ola­ caktır.» Şu cümlelerin sonunda k i ifadeler, gerçekten tu­ haf ve tuhaf olduğu kadar da düşündürücü mahiyet­ ted ir. Z i ra , kendileri nden «proleter devri mci » olara k bahseden b u grup, « haklı b i r zem i n üzerinde yürütü­ len a ktif bir m ücadele çizgisi temelinde bütün dev­ rimcilerle omuz omuza olacaktır» d iyor. Yan i , öteki M arksistlerle işbirl iğ i yapabil meleri için, bir tek şart gerekmektedir. Bu şa rt da, diğ erleri n i n Marksizmi bunlar gibi anlaması ve yoru m lamasıd ı r. Bunun binbir türlü örneğ i n i çok sergi led i k . İ şte h iç değ işmeyen ölçü leriyle bir yen isi daha! B i ribirini akıl a l maz isnatla rl a suçlayan ve biribirini acımadan öldürebilen bu «devrimciler» Türkiye'ye h uzur, ba rış ve kardeş l i k getireceklerini iddia eden kimseler­ d i r. Ara larında sadece 1 Mayı s'ı kutlayı p kutlamama yüzünden çıkan tartışmayla bel k i de kend i hôlinde birer işçi olan 34 kişiyi hunharca öldürebilen . . bunun adına da «devrimci l i k» d iyen . . ci nayetleri yükleyecek milliyetçi bir sırt a rayan bu «tarla fareleri» ne k i m inanır? Ama aynı kimseler, her adım başı beya nat ver­ mekten ve hele ellerine fı rsat geçer geçmez ü l keyi ·

21n


b i r günde cen nete çevirecekleri n i söylemekten kat'i­ yen geri durmazlar. ( DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler. M C i ktida­ rını derhal istifaya davet etmiş, bu isteğ i n tü m emek., ci k itleleri n orta k isteği olduğunu bel i rterek, « M i l li Cephe h ü k u meti, bu ezici çoğ u n l u ğ u n isteğ i doğ ru l ­ tusunda davra n maz v e derhal istifa etmezse, işçi s ı ­ nıfı mız v e ü l kemizi n d iğer bütün ilerici - yurtsever güçleri, soka ğ ı , terti plerin açıkca oynand ı ğ ı n itel i k ­ t e n çıkaracak , b u t ü r provo kasyon l a ra d a h a fazla m üsaade etmeyecektir» demiştir. Türkler, özetle şöyle deva m etmiştir: « Evvelki g ü n . AP b i nasına olan saldırı ile g ü pe­ g ü ndüz öldürülen ve fa i l leri her nasılsa buluna mayan gençleri n , birinin cenaze merasim inde dün ç ı ka n olanlar. söyled i k lerimizi doğrul uyor. Meşruluğunu iyi­ ce yitiren ve acı kça suç tahrikçil i ğ i yapan MC, bütün bu olayların tertipçisi d u ru mundad ı r. Topl u mdaki buna l ı mları daha da derinleştirmemek ve sertleşti r­ memek için MC iktidarı.rı ı . derhal ve kesinl ikle isti­ faya davet ed iyoruz. İçinde bulunduğu muz buna l ı m­ l a rı n tek çözü m ü , emekten yana t ü m toplumsal kat­ manların ve tüm demokratik hak ve özg ü rl ü kten yana olanların katılmaları ile b i r h ü k u metin işbaşına gel mesi d i r. » Tü rkler, «D İSK olara k izinsiz hiç bir toplantı ve eyleme katı l ma maları konusunda örg üte tali mat veri l ­ d i ğ i n i » söylemiştir. Lôstl k - İ ş Send ikası Yönetim Kurulu ta rafından yayı nlanan bild iride, ü l ken in ciddi sorunları d u rur­ ken, Mecl isi'n başka n l ı k seçi mleri ile ça l ışa maz ha­ le getiri ldiği bel i rt i l m iş ve « M i l letvek i l lerinden Mec21 1


iis Başka n ı seçilene kadar maaş ve yol l u kların ke­ silmesi» i stenmiştir) ( 1 ) Kemal Tü rkler ne d i yor;

«Bütün olayların tertipçisi MC'dir.ıı Peki, 1 975'in son ayında M C ' n i n tertiplediği olay n ed i r? Bu beya natta n birkaç g ü n önce. istanbul'un Ko­ cam ustafapaşa semtinde «devrimciler» Türk pol isiyle «savaşııa tutuşm uş. Şehrin bu semtinden başka yer­ lerde de aynı c i nsten «savaşıılar cıkmış ve Marksist m i lita n l a r çeşitli zarara yolaçmışlardır. Polise ateş açan -tıpkı 1 Mayıs'ta kendi kendi­ lerini yaylım ateşine tuttukları gibi- «devrimciler» suçlu değ i l d i r. Onlar, bütün «devrimci ve yurtsever» ler g ibi môs u mdur. H i ç silôh taşımazlar, hiç bir hadi­ seye katılma m ı şlard ı r. Send ikalardan ve mecl islerden bulabild i kleri çok sayıdaki deste kçiyle, kendileri n i böyle satmıyorlar mı? « Devrimciler» hiç bi rşey yapm ıyor. Ama işbaşın­ daki hükumet. durm a ksızın tertiplere g i rişiyor, plôn­ lar hazırl ıyor ve CHP Genel Başka n ı ' n ı n pek sevd iği tôbirle «devrimcilerin arasına ajanları sızdtrarakıı devri mci masum ( ! ) gençleri kışkırtıyorlar. Sanırs ı n ız ki; 12 Mart'ı gerektiren olaylar ·da hep böyle cıktı ve ö gün lerde de Başbakan olan Sü ley­ man Demirel, i ktida r koltuğ undan bıktığı için, bu ka­ bil tertip ve kışkırtma larla çeki l i p g itti . DİSK Genel Başka n ı Kemal Türkler, ,biraz . önce a rzettiğ im iz istekleri n i MC kurulduğu g ü nden· beri b ıkmadan tekra rlamıştır. işte, daha sonraki bir başka beya n ı ; «MC, ulusal onur ve egemenliğimizi ayaklar cıı Milliyet Gazetesi, 5 Aralık 1975

21 2


altına almıştır» diyor ve peşi nden de aynı h ü ku metin. «Türk topraklarını pazarlı k konusu yaptığınm ileri sü­ rüyor. Sanki 1 Mayıs günü bunların sebep olduğu 34 ölüm. o işçi lerin ö i lesine ait «onur ve egemenliğiıı ayaklar a ltına a l madı, sanki onları yok etmed i . B uyu­ run, Bay Türkler' i n «sahibinin sesi>> nden ibôret naka­ ratı: DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Konfederas­ yonunun Başka n l a r Konseyi topla ntıs ının açış konuş­ masında. <( MC i ktidarı n ı n u l usal onur ve egemenliği ­ mizi bir kez doha aya klar altına a ldığını ve kendi top­ ra klarımızı paza rlık kon usu yaptığ ını» söyl em iştir. Tü rkler, işçi sınıfının birlik ve daya n ışmas ını d ile ge­ t i ren 1 Mayıs'ın yüzb i n lerce işçi n i n katı lmasıyla b i r demokratik kitle göste risi şekl inde kutla nacağını d a . bi ldirm iştir. Konuşmas ı n ı n başında Türkler. c<Te kelcı serma­ ye ve MC i ktidarının anti-·komünizm silôhının etkisi kırılırken, sosya lizmin emekçi leri n g ü ncel tartışması­ na g i rd iğini, d üzen sendi ka la rıyla işverenler ve MC i ktidarının yayg ın laştı rmaya çalıştığ ı, sınıf uzlaşmacı­ lığı h ızla mevz i kaybederken, sınıf send i kacı lığının ye n i mevzi lere yerleştiğini» bel i rtmiş, «Türk - iş için­ de, fa kat artık iflôh ol maz Türk - i ş yönetimine karşı oian veya h içbir üst örgüte bağ l ı ol mayan sendikal örgütlerin de yen i b i r a rayış içinde olduklarını an lat­ m ıştır. Tü rkler, işverenlerin «ça l ı şma ba rışrn yuttu r­ macasından yana ol manın, sermayenin ya n ı nda ol­ mak demek old u ğ u n u ifade etti kten sonra MC Dışiş­ leri Bakanının imzaladığı a n laşmaya da değ i n m i ş ve şun ları söylemiştir: ccMC i ktidarı u l usal onur ve egemenliğ i m iz i b i r kez daha aya klar altına a l d ı . Kendi topra klarımızı pa­ zarlık konusu yaptı. Ü lkemiz i n g üvenliğini emperya213


lizmin sa�dırg a n l ı k örg ütü olan N ATO'ya ve onun te­ mel g ü cü Pentagon'a bağla makta. Başka bir a n l a m ı olmaya n b i r «dostluk» ad ına, Dışişleri Baka n ı n ı A me­ ri ka 'ya g önderd i . Ve böylece Cumh u riyet tarth i m izde i l k kez uğrunda n ice vatan evlöd ı n ı n canını verdiği bu topraklar dört sene l ik b i r a nl a şmayla Ameri ka n sal­ d ı rga n l ı k ve casusluk kuvvetlerine satı l m ı ştır. Diğer yandan ül kemizdeki Amerikan üs ve tesislerinde Türk bayrağının dalgalanmasını öngören bağ ı m l ı l ı k anl aş­ ması, sosyal ist ve diğer komşula rıyla Türkiye'nin aras ı n ı gerginleşti recektir. H icbi r yu rtseverin bu an laşmayı onayla mayaca­ 'ğ ına inanıyorum. Bu denli açık oynayan bu ya m a l ı bohça i ktidarının A merika seyahatinin a rdında daha başka oyunların yattığı m uhakkaktı r. Ulusal onuru­ muzu satın a lan Amerikan emperyal izm i ne acaba başka ne g iıbi öd ün ve sözler veri l m iştir? Faşizme oynayan tekelci sermaye, acaba daha açık bir sal­ d ı rıya g eçmek üzere m id i r? Geçtiğ i m iz g ü nl erde M C i ktidarı l i deri nin ü n iversitelere el koyma v e Sıkıyöne­ tim ilön etme tehd idi neden savru l m uştur? ( 1 ) İ şbaşında Bülent Ecevit bulunsa v e Türkler'in şu a kıl a l maz, i nsafsız, yıkıcı. devirici sözleri n i bir başka­ sı söylese gene aynı şekilde insafsız. yıkıcı, devi rici ve tahripkör buluruz. Kim, hangi devlet adam ı n ı böy · le itham ediyorsa ina ndırıcı ol maktan çok uza kta de­ mektir. Hatta sam i m iyetten de! Hangi Başba kan ü l kesi n i n topra klarını satı lığa ç ı karır? Kimin haddined i r ve hangi devlet ada m ı böy­ lesine büyük b i r cürm ü işlemeye ya ni «vatan haini» damgasını yemeye niyetlid i r söyleyeb i l i r m isiniz? Bu­ nu Tü rkler de söyleyemez, ama kendisi hakkında cıı

214

Cumhuriyet Gazetesi,

2

Nisan

1976


Ma rksist yayın organları bunun benzerleri n i söyle­ m işlerdir. Hem de sayısız defa ! Ama DİSK'le Türk Devleti'nin idaresi el bette bi ri'b irine benzemez. DiSK, herşeyden önce b u devletin ka nunlarına uymakla mü­ kelleftir. istediği kada r d ış kayna-klı bir ideoloj iye ka­ pılansı n ; bu ü l kenin kanunları na uyma k zoru ndadır. O ·ha lde, Kemal Türkler ve yandaşlarının, devlet ada m l ı ğ ı i l e konfederasyon yönetici l i ğ i n i b i rbirine ka­ rıştırması paha l ıya môl olab i l i rse bunun tasası da sa­ dece kendilerine ô ittir. İşte ba kın, aynı şaihıs m u ntaza m ara l ı klarla ayni şeyi tekrarl ıyor. Bu sefer de «İktidar, topraklarımm satılığa çıkardrn diyor. Ta bii Kemal Türkler fa m i lya­ ·s ından herhangi birinin doğruyu söyled iğine inanırsan ız: ( M aden - iş Sendikasının olağan genel yönetim kuru l u toplantıs ı n ı n acış kon uşmasını yapan D İ SK Genel Başka n ı Kema l Tü rkler, M C i ktidarı n ı n sosyal politi kas ı n ı n tam iflas halinde ve sadece tekelci ser­ mayenin aşırı kör h ırsı na cevap verir du rumda oldu­ ğunu söylemiş, M C i ktidarı n ı demokrati k yoldan dü­ şürmek için tüm toplu msal m uha lefeti ayn ı doğ rult u­ da hareket etmeye çağ ı rm ıştır. Konuşmasında iç ve d ı ş soru nlara yer veren Türkler i k i l i a n laşmalar ve üsler konusunda MC i kti­ darı n ı n işbirlikçi s iyasetini ortaya •koyduğ unu be l i rt­ miş, «Bu gayri m i l l i i ktidar, topra klarımızı satılığa çı­ karm ıştır» d iyerek özetle şöyle devam etmiştir: «Amerikan ve kapital ist Avru pa ' n ı n çok uluslu te­ kel lerine karşı ekonom i k bağımsızlık mücadelesi bu i ktidarla olamaz. MC i ktidarı, AET ile olan dış ticareti­ mizin m i lyarlarca l i ra aleyh i m ize s onuçlan mcsı n ı ge­ tirm iştir. H iobi r zaman bu kadar kısa bir dönemde ve bu kadar açı kça bağ ımsızl ığım ıza gölge düşürülüp, 215


saldırı l ma m ıştır. Y ı l l a rdır ve bugün dış politi kamızın en üst m evkiinde görevl i Çağlaya ng i l M İT'in, CIA ve Savakla org a n i k b i r şekilde çal ıştığını söylemekten çe ki nmemekted i r. ( 1 ) Sol, birib i r i n i öldürecek derecede parça lanm ıştır. Ama bazı pol itikacıl arla send i kacı patron l a r, za man za man bel i r l i görüş lerde hemf i k i r olabil mekted i r. Şu sözler Kemal Türkler'e aittir: ( DİSK işçi sı nıfımızın tek gerçek te msilcisi olmuş­ tur. DİSK ta şıdığı sın ıfsal ve tarihsel soru m l u l uğ u n u n bil incinded i r. Bunun gereği olarak da s a ğ v e sol'dan alacağı h i c>b i r ders ol madığı gibi, hiç ki mseye de ders vermeğe n iyetl i değ i l d i r) ( 1 ) . ( K i mseye solculuk ders i vermek n iyetinde değ il iz. K i mseden d e alacak dersimiz yo ktu r.) Hunlar da Bü lent Ecevit'indir. Ve sevindiricidir; Sol için sevindiricidir. Cok sayıda bölü nmeye uğra m ı ş bulunan ve da­ ha da böl ü n mesi, b iribiriyle kavgaya tutuşması, bi ri­ birini öld ü rmesi m u kadder olan Türk sol u , demek ki belirli nokta larda ayn ı i fadeleri kullanacak derecede bi rleşeb i l iyor. Bu da kendi leri için büyü k başarı sayı l m a l ı . * **

Sol 'un n e derece böl ü nd ü ğ ü n ü e n açı k şek ilde a n latan bir d iğer hadise, büyük-küçük bütün Mark­ sist k l i klerin çıkarıp piyasaya s ü rdüğü yayın orga n l a ­ rıd ı r. 1 977 y ı l ı n ı n Şubat a y ı içinde yapılan b i r tesbitte, kanunen yayı nlanan sol derg i lerin 29 o!uşu ortaya Gazetesi, 23 Mart 1976 Milliyet Gazetesi, 2 Mayıs 1976

Cll Cwn,huriyet Cll

216


cıkmıştı r. Bu ra ka ma, kanun dışı değ ildir. Keza çeşit­ li send ika, federasyon ve konfederasyon ların yayın organ ları da dah i l değ i l d i r. Vitri n lere çıkan bu gazetelerin ve derg i leri n a r­ zettiği kargaşa, aslında Tü rkiye Sol u'nun içi n de bu­ l u nduğu kargaşadan başkası olamaz. (Bugünün yasal sol yayı nları . teksirle baskı cılığı a rtık yasa dışı yayın organlarına b ı rakmışlard ı . İçle­ rinde çağın en i leri baskı tek n i ğ i ile bası l a n la r ve ya­ yınlananlar vard ı . Ankara 'da İ ng i l izce olarak yayı n ­ lanan Daily News gazetesinin yeni kurduğu ofset te­ s isleri n i n sah i b i İ lhan Çevi k «Bu sol dergiler olmasa, matbaanın taksitleri n i ödemem zorlaşırdı» d iyord u ) ( 1 13) Basit bir tah l il le, her sol grup bir yay ı n organı çıkardığına göre. Tü rkiye'de en azından 29 çeşit Ma rksist klik mevcuttur. 1 2 Mart operasyonundan sonra ya pılan tesbit­ lerde ise sol ta ndanslı tam 43 derg i n i n va rlığı anla­ şılmıştır. Bu yayın organlarından hayatta kalabilenle­ rin adedi 27'd i r. Ya n i 16 tanesi kapan mıştı r. Kapa­ nanlardan bir g rubu ekonom i k sebeple yayı n hayatı­ na son vermiştir ve bunların a rasında CHP Gençl i k Kolları'nın organı o l a n « Demokratik Sol» i s i m l i dergi de vardır. Ekonomik sebepler yüzünden değ i l de, mahke­ me kara rıyla toplatı l a n yayın organları da b u l u n mak­ tad ı r. Meselô «Kürtçü Komün istler» i n dergisi olan « Rızgariıı bunlardan biridir. « Rızgariıı n i n ya nı s ı ra 1 0 sayısından tam sekizi toplatı l a n ve Türkiye Emek­ ç i Partisi'nin yayı n orga n ı olan « Ba ğ ı msız Tü rkiye» ise hayatı na deva m etmektedir. ( 1 13)

Yankı Dergisi,

S . : 309.

21 7


Bunları n dışı nda, meselô «Genç Sosyal istler Bir­ l i ğ i » n i n organı « Ö ncü» dergisi de mevcud eleman ­ ları n başka bir «örgüt» e g i rmesi ve g rubun dağıl ma­ sı sonu nda yayınlana maz olmuştur. Şu saydıkla rı mızdan ayrı olara k «kapandı» d iye­ miyeceğ i m iz gazete ve dergiler d e bulunma ktad ı r. Ki bunların yayın hayatına son vermesi ndeki sebep tektir; g rubun isim değişti rmesiyle derginin adını de­ ğ işti renler. Meselô « M i l itan Genç l i k » Dergisi, vatan ­ d a ş k itlesinde uyandırdığı kötü i ntiba sebebiyle da­ ha yu muşak bir isim bul ma k yoluna g itmiş ve adını, « Halkın Yol u » olara k değiştirmiştir. 1 2 Mart'tan önceki devrede çeşitl i fikirlerin rek­ lôm ed ildiği Ma rksist dergi ve g azetelerin sayısı 1 8 idi. Bunlar, Sı kıyöneti min kararlarıyla kapatı l mış, fa­ kat 1 973 seç i mleri nden sonra CHP - MSP H ü k u meti sırasında bazı l a rı aynı isimle, bazıları da d eğ i ş i k isimler altında yen iden yayın hayatına devam etmiş­ lerd i r. İ s i m değ işti rmeyen lerin başı nda , Çin taraflı­ sı olara k ta nınan kızıl «Ayd ı n l ı k » va rd ı r. 1 2 Mart muhtırası, sol yayı nları n «yeraltı» na in­ diği devreyi başlatmış, hemen tamamı teksirle bası­ lan Marksist gazete ve derg i ler, geceleri posta kutu­ larına bırakılmak veya kapa l ı zarflarla adreslere pos­ talanmak suretiyle dağıtıl mıştı r. Bunların önde ge­ lenleri, «Şafak» , «Atı l ı m » , « Yoldaş» ve «Yeni Çağ» isimli derg i lerd i r.

DERGİLER DERGİLER

1 973 seçimlerinden sonra çeşitli sol görüşlerin organı olara k piyasayı dolduran tam 43 adet gazete 218


ve derg i , 1 977 y ı l ı n ı n i l k aylarında 27'ye d üşmüştür. Satışla rı 200 ilö 30.000 arasında değ işen bu Mark­ sist - Len i n ist - Maoist yayın organları şöyle s ı rala­ nabi lir: İ LKE : Tü rkiye Sosya l ist İ şçi Partisi'nin organı ve ayl ı ktır. K İ TLE : Türkiye Sosya l ist İ şçi Pa rtisi'nin hafta­ l ı k yayı n organıdır. GENÇ SOSYALİST : Türkiye Sosyal ist İ şçi Par­ tisi ' n i n Genç l i k kollarına ait onbeş g ü n l ü k gazeted ir. YÜ RÜYÜŞ : Türk iye İ şçi Partis i ' n i n hafta l ı k yarı resmi yayı n organıdır. ÇARK BAŞAK : Türkiye İ şçi Partisi ' n i n parti içi yayı n organı olup, onbeş g ü n l ü ktür. YURT V E DÜ NYA : Tü rkiye İ şçi Partisi ' n i n teo­ rik yay ı n organıdır ve i k i ayda b i r yayı nlanır. İ LERİ Cİ YURTSEVER GENÇLİ K : İ lerici Gençl i k Derneğ i ( İ G D) n i n onbeş g ü n l ü k yay ı n organıdır. Ü R Ü N : Teorik yayı n orga nıdı r ve ayda b i r ya­ yınla n ı r. ÖZGÜRLÜK YOLU : Siyasi K ü rtçü Komünistle­ ri n yayı n organ ı d ı r ve ayl ı ktır. HALKIN SESİ : Hafta l ı k, Maoi st yayın organ ı d ı r. AY DI N L I K : Bu da C i n taraftarı Komü nistlerin ayl ı k yayı n orga nıdı r. HALK I N K URTU LUŞU : Maocu komü nistlerin haf­ tal ı k organıdır. 219


HALKIN B İ RLİ G İ : Hafta l ı k derg i . K U RTU LUŞ BAYRAGI : Hafta l ı k Marksist yay ı n organ ı d ı r. EM EGİ N BİRLİGİ : Hafta l ı k yayın orga n ı . SOSYALİST YAR I N : Sosya l ist Pa rt i n i n hafta l ı k orga n ı d ı r. BİRLİ K : Ayda bir yayınlanan ve Birl i k Partisi'n i n sözcüsü olan yayın orga n ı d ı r. EM EKÇ İ : Tü rkiye Emekçi Partis i ' n i n 3 ayl ı k ya­ yı n orga n ı . BAG I MSIZ TÜRK İ Y E : Türkiye E mekçi (TEP) i n haftal ı k yayı n orga nıdır.

Partisi

D EV R İ MC İ GENÇLİK : O n bes g ü nde b i r yayı n lanan DEV-GENC'in orga n ı . KURTULUŞ : Ayl ı k derg i . İ LERİ : Hafta l ı k Marks ist derg i . T E K Y O L DEVR İ M : Onbeş g ü n l ü k yayın orga n ı . ENTERNASYO NAL : Üç ayda bir derg i .

yayınlanan

SON SÖZ

Di kkat ed i l i rse, 1 977' 1erde artık -mesela- Sü­ leyman De m i re l ' i n « Morri son » luğundan bahseden bir 220


T ü rk iye Solu'na ra stl aya mıyoruz. Şimdi, açı kta n açı­ ğa «faşist Dem i rel» imajı çizil mekted i r. Peki a ma , bundan a l t ı yıl ö n c e faşist ol maya n Süleyman Dem i r­ el, bugün mü faşistleşmiştir? İ şbaşı ndaki h ü k u metin faşistl i ğ i ( ! ) nerede n ge­ l iyor? Mec l is'teki dört temsilcisiyle, M i l l iyetçi Hare­ ket Pa rtisi ve bu parti n i n l ider Alparslan Türkeş'ten mi? Hôsı l ı , bu sual leri hadsiz - hesapsız çoğalta­ b i l irsiniz. Ama hemen bel i rtmek gerekiyor ki: bunla­ rın hepsi de bi r kuru «bahane» den başkası değ i l ­ d i r . Türkiye Sol u , bu sefer, hedefine doğru ilerleyebi l ­ m e k i ç i n bahane olara k faşizmi b u l muş.. b u n a b i r de kulp takara k «parlamenter faşizm» d emişti r. Tür­ k iye'deki faşizm'in ( ! ) parla menterl i ğ i nerede n geli­ yor? Dün, C H P ile MSP' n i n i ktidarı s ı rasında da bu­ g ü n kü parla menterler mecl isteyd i . O zaman faşist değ i l lerdi de, şimdi mi oldular? Hem, senelerden beri yaz ı l ı p - söylen iyor; bu­ g ü ne kadar Tü rkiye'de faşizm sucundan yargılanan .. hakkında dôvô açılan b i r tek şa h ı s yoktur. Buna mu­ kabil yüzlerce şahıs, kom ü nizm propagandası sucun­ dan yarg ı la n m ış, yarg ı l a n ma ktadır. Cezaevlerinde bir tane bile faşizm suçlusu gösterilemezken; m i l l et i n şuuraltına filô nca ş a h ı s v e müessesen i n faşistl i ğ i iş­ len iyor. Bu, devleti yıkmak, milli müessseseleri tah­ rip etmek gayesini taşıyan « sol cephe» için. belirl i b i r strate j i n i n i l k safhasıd ı r. H e l e b i r «yı ğ ı n lamı b u n a inandırsınla r! H e l e bir «yı ğ ı nları örgütlesin len» ; a s ı l ya paca kları n ı , işte o z a m a n yapacaklard ı r. Son söz olara k tekrar ed iyoruz; Türkiye Solu'­ n u n d a rmadağın hôli, Türk mill iyetçilerini a ldatamaz! 221


Onlar, madem ki bizi hep faşist görecek; o halde bi­ zi tesi rs iz kılmak yol u nda her zaman ve zeminde iş­ birl i ğ i yapacaklard ı r. Yeter k i biz, ya n i Türk M i l l iyetçileri ü l ken i n isti kbô l i n i çizmek için onla­ ra tôbi ol a l ı m ! İ dare onların el inde bulunsun ! Bir­ çok ü l keyi kızıl e mperyalizmin kucağına iten «tek cephe» . yahut «yurtseverler cephes i » , yahut «halk cephesi» g ibi oyu n lar; Türk mill iyetçileri tarafı ndan bozulma l ı d ı r. Bunu bozmak için de «sol cephe» nin sıkı b i r tôkibe tôbi tutul ması . . yan i metod ları n ı n bi­ l i n mesi ve buna bağ l ı olarak da teşk ilôtla n ı l ması ge­ reki r. Türkiye, aslô bir Vietnam'a benzemeyecekti r. Ama biz, aynı Tü rkiye'n i n Endonezya'ya benzemesi ­ n i de el bette istemeyiz. Fakat, kesin olarak söylemek gerekirse Türkiye, benzese benzese ancak Endonez­ ya'ya benzeyebi l i r. Komünizmin «seyyô l ıı cephec i l i ­ ğ i ne karşı l ı k T ü r k m i l l iyetçilerinin « müşahhasıı ü l ­ kücü cephesi dipd i ri yerinde dursun . . . v e bu ü l ­ kenin Endonezya'ya benze mesinden doğacak neti­ celeri, bıra k ı n Türk iye Solu düşünsü n !

222



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.