Yücel Hacaloğlu - Neden Köy Enstitüleri Değil

Page 1



HAZIRLAYAN:

YÜCEL

HACALOGLU

NEDEN I{ Ö Y

ENSTİTU'LERİ DEGtL

TOPRAK Dergisi Yayınlan : Nu: 17 P. K. SO

-

Beyazıt - İSTANBUL

1 9 6 2


DİZGİ VE BASKI :

VLKti

ve

HERGÜN MATBAASI


ÖNSÖZ

!demieketimizin en büyük davalanııdan biri, belki

de

bao;. ta geleni Maarü meselesidir. Yıllarca halledilmesi bi:- tür·

Iü mümkün olmayan Maarif meselesi, ehliyetsiz ellerde daha da kam�:k bir duruma solrnlınuştur. Belki, çok iyi gayelerle kurulduğu düşünülse bile, Köy Enstitii!cri asıl maksadından her türlü entrika ve hilelerle tec•·it edilmiş. Türk milletine kasteden bir merkez, bir ytffQ, haline sokulmuştur. Milli ruh

ve

duygudan mahrum, materyalist bir nesli

yetiştirmek için Komünistler, Köy Enstitülerine sokulmuş. lar, faaliyet göstermişler ve maalesef, önü alınma.sa idi ne. ticesi tehlikeli felaketlere kadar zemin hazırlamışlardı Hem, Köy Enstitüleri isUl.h edilmese idi, ne olacaktı '1 Milletimizin yüzde doksanı okuma yazma mı öğrenecekti 7 Okuma yazma öğrenmekle mesele halledilir miydi? Şüphl', ı;iz ki; hayır! ... Değeli ilim adamımız l'lrof. Dr. Mümtaz Turban, l\laariF. meselelerini vukufla tetkik etmiş, ortaya tecrübeye müste. nit kıymetli eserler vermiştir. Köy Enstitülerini müdafa� eden solaklar, gafiller alıp, okusunlar; eğer idrak sahihi ıse� ler, bir parça ahlakları varsa, haklkatı teslim etsinler. Her sene 17 Nisan'da matem tutan, göz yaşlan dökeıı gafiller; kör gözlerini açsınlar. Ama, inatları kendilerinP alt!, Köy Enstitülerine neden taraftar olmadığımızı bu küçül, derlemede ortaya koyarken, sözü yetkili kalemlere bırakı. yoruz. Yücel HACALOOl,U


KÖY ENSTİTÜLERİ MASALI Prof. Dr. Mümtaz TURHAN Bugün memleketimizde belki çoğu samimi olan bir münevver gurubu vardır ki, Türkiye'nin kalkın· masını yüzde yüz gerçekleştirecek bir niüesseseuin baltalandığına

herkesi

inandırmaya

çalışmakta Jır­

lar. Bunlar her sene Nisanın 17 sinde bu müesses�ıe.. ri anmak vesilesiyle sızlanır, döğünür dururlar. Nisanı bir nev'i Muharrem ayına çeviren bu nıa"! tem havası içinde insan derin bir üzüntüye, endışe ve şüpheye düşmekte bir nev'i emniyetsizlik ve hu,.. zursuzluk duymaktadır. Demek Türkiye'de, memleketi kurtarmak, kal.. kındırmak istiyen, bunun çarelerini bulan, bilen ide.. alist bir gurubun yanında bunların faaliyetlerlni

bi..

lerek veya bilmeyerek baltalıyan daha kuvvetli bir zümre vardır. Bu vaziyette Türkiye artık nasıl kal., kınabilir, nasıl kurtulur? İş bu safhaya dökülünce memleketin fikir sela. meti ve iç huzuru bakımından meselyi objektif bir şe. kilde ele almak icabediyor.

-

5

-


Bahis mevzuu müesseseler köy

ıc:rtstitüler1dir.

Onlar için matem tutanlar da, gfiya bu müesse�rıeri keşfeden, kuran ve içinde çalışanlarla onların fikir­ lerini benimsiyen ve buralardan mezun olanların hir kısmıdır; hepsi değil. Şimdi masal haline getirilen bu müesseselerde hakikat ile hayalin payı nedir·� Evvela bu müesseseler, bizim idealistlerin iddıa ettikleri gibi yeni bir keşif değildir. Bunların benze­

ri ve muhakkak mükemmelleri bundan takriben 70 80 sene evvel güney ve orta Amerika'da Jeans's schools adiyle kurulmuş 60 sene evvel de Afrika'da açılmıştır. Fakat dünyadan habersiz olan bizim ide­ alistler her mevcut olanı icat eder gibi bunu da yeni­ den keşfetmiş olabilirler.

Bu pek mühim değildir.

Asıl mühim olan bu enstitülerin yine iddia edi!digi tarzda kurulmuş olup olmadıkları, köyü kalkındıra­ cak tipte, ınsanlar yetiştirip yetiştirmedikleri, bu mü­ esseselerin gerçekten Türkiye'yi kalkındırıp kalkm­ dırmıyacakları ve bir de bunların ne şekilde ballala­

ıup değiştirilmiş olduklarıdır. Bir defa bu enstitüler hiçte inandırılmak isten­ diği gibi talebeler ve hocaları tarafından inşa cdil­ nıiş değillerdir. Bilakis milyonlar harcanarak mi.ice­ ahhitlere yaptırılmıştır. Bu hususta bir enstitü mii­ dürüne sorduğumuz sualin cevabı karşısında Juydu­ ğumuz mahcubiyeti hala yaşıyor gibiyiz. Bu zat .-bu­ raya bildiğiniz gibi 12-13 yaşında çocuklar alınmak­ tadır. Bunların bu muazzam binaları yapmış olmala-

6

-


rını nasıl tasavvur edebilirsiniz?» demişti. Şu halde. «Tuğlaları biz yoğurduk, biz kestik pişirdik ve bun­ larla enstitüleri biz yaptık» iddiaları bir masalüan başka bir şey değildir. Enstitülerin, köyü ve bunun neticesi olmak üze­ re Türkiye'yi kalkındıracak tipte öğretmen yetiştir­ diği iddiası ise gülünç olmaktan ziyade acınılacak bir iddiadır: Köylü sadece kırılan sapanını tamir Pue­ mediği, penceresinin camını takamadığı, kapısını biz­ zat yapamadığı veya okur yazar olmadığı, batıl ;:i­ katlara saplandığı, gelenekçi olduğu için kalkınamı­ yor olsaydı ve Enstitü mezunları da bunları ten:ıin etseydi, iddia bu kaliar saçma olmazdı.

Hakikatte

köylü batıl itikatlara inandığı veya gelenekçi oldu­ ğu için değil, toprağının vasıflarını, hangi

gübreyi

ve tohumu kullanması lazım geldiğini, iklim şartla­ rını bilemediği ve lüzumlu aletlere, vasıtalara ::>ahip olamadığı için kalkınamamaktadır.

Bu bilgile:-1 de

bir ilk mektep tahsili veremiyeceği için okur yazar

olmasının kalkınma bakımından bir ehemıniyetı yok­ tur. Batıl itikatlarına ve gelenekçi olmasına geliııce, bunlar da kalkınma itibariyle pek mühim değil<lir. Çünkü bunlar kalkınamamanın sebepleri değil, neti­ cesidir. Zaten ilim bakımından bu iddialarla köylü­ nün batıl itikatları arasında bir fark yoktur. bir inanç, bir kanaat veya fikir, vakıaya,

Çuukü

realiteye

uymadığı için batıl itikat olduğuna göre; mevzuu­ nun hiç bir kıymeti olmadığı gibi köylünün kafa�ın-

-

7

-


da olmasıyle münevverin kafasında bulunmasının da bir ehemmiyeti yoktur. Batıl itikat,

hem cehaletin

kisvesine bürünebilir, hem de ilmin kılığına girebi­ lir. Neden köylünün batıl itikatları zararlı, münev­ verinkiler faydalı olsun? Bu yönlerden köy enı:ılitü­ sü mezunlan kıymetlendirilecek

olursa onların bu

büyük davanın adamı olmadıkları kendiliğinden mey­ dana çıkar. Bununla şüphesiz bu gençlerin değersiz oldukla­ rına söylemek istemiyoruz.

Bilakis

tanıdıklar�1nız

arasında temizliklerine, dürüstlüklerine, idealistEk ve çalışkanlıklanna, fedakarlıklarına hayran kaldığnruz gençler vardır. Hele anlayışlılıklarını takdir etmemek mümkün değildir. Fakat onlann bu vasıflara sahip olmaları bu davayı başarmalarına kafi gelmez. Çün­ kü bu dava onların kudret ve bilgileri dışındadır Bir insan bilmediği, bizzat yapamadığı şeyleri başkaları­ na nasıl öğretebilir? Köyü kalkındıracak bilgi ilmi bir ihtisas bilgısi­ dir: Toprak üzerinde, toprağın vasıflan, ihtiva �ttıği maddeler, tohumlar, gübreler, iklim şartlan, o topra­ ğa uygun aletler, vasıtalar, işleme tarzları üze:-\nde derin bilgisi olan muhtelif

mütehassıslara ihtiyaç

vardır. Bu bilgileri değil köy

enstitüsü, alelade bir

lisanla üniversite dahi veremez. Muhtelif mütehr.r:.:;ıs­ ların mahallinde araştırmaları neticesinde ancak el­ de edilebilir. Halbuki bizim ziyaret ettiğimiz köy ens­ titülerinde Bursa veya benzeri ziraat mekteplerinin -

8

-


mezunları muallimlik ediyor ve enstitünün

arazisi

köylülere ektirilip biçtiriliyordu. Bundan başka köyün

asırlar boyunca

hususi

şartlara göre gelişen kendine has iyi kötü bir l<Ultü­

rü olduğu kabul edilmelidir. Her kültürde olduğu gi­ iki

bi dünyanın en halis, en özlü ve en mukavemetli

unsurunu, Mehmetçik ile anasını yetiştiren bu kiil­ türde de peşin hükümler, batıl itikadlar, zararlı un­

haki­ ki kıymetlerini, onun özünü görememek büyük bir

surlar bulunabilir. Fakat yalnız bunları görüp gaflet olur. Onun için

köy

cemaatını, kafası sapık fi­

kirler, peşin hükümler ve başka neviden batıl i.tikat­ larla doldurulmuş asri mollaların eline bırakmak ka­ dar tehlikeli bir şey olamaz. Onun için dünyanın en korkunç müstemlekecile­ rinden biri olan Hollandalılar, yerlilerle temaa ede­ cek memurlarını üniversite mezunları arasından =�t:ç­ tikten sonra, onlara aynca kültür antropolojisi

ve

sosyal psikolojiden ibaret olmak üzere 4 senelik hu­ susi bir tahsil yaptırmakta idiler. Halbuki bugün köy enstitülerinde biraz daha fazla bilgi verildiği için şi­ ka.yet edilmektedir. Sonra bizim gezdiğimiz 50 ye ya­ kın köyün hiç birinde eski enstitü mezunlarının söz­ de öğrendikleri sanatları icra ettiklerini görmeciği­ mizi de söylemeliyiz. Bu izahlardan da anlaşılacağı üzere, bu mües­ seselerin köyü kalkındıracağı iddiası bir

-

9

-

masaldan


başka bir şey değildir. Bunların baltalandığı iddiası­ na gelince, kanaatımızca bu müesseseler biraz edilerek sadece

adları değiştirilmiştir.

mlah

Baltafo.�ıan

bir şey varsa kaymakamları yerlerinden eden, valıle­ re emir veren, küçük memurları tir tir titreten hu­ dutsuz bir hükümranlıktır. Cehaletin eline geçtiği za­ man otoriteMin neler yapabileceği hakkında bir fikır edinmek istiyorsanız, köy enstitülerinin

kuruJduğu

vilayetlerdeki halk ve münevverlerle temas edin: �a­ şarsınız. Yalnız bu ıslahatın maaleseİ bir mahzuru oi.-lu; bunun gözden kaçırılmaması

lazımdır. Bu ıslanat,

köy enstitüleri tam fiyasko vermeye, bunlardan bek­ lenilen neticelerin elde edilemediğini herkes görme­ ye başlandığı zaman yapıldığı için ceza görmeı:ıi .lfı.­ zım gelenler bundan sıyrılmasını, suyun yüzünç çık­ masını bildiler ve kendilerini bir nevi mazlum vazi­ yetine düşürmeye muvaffak oldular. Bugün susmıtsı lazım gelenlerin çoğu da bu yüzden konuşabilmek­ tedir.

- 10 -


KÖY ENST1Tt}LER1 İlhan E. DARENDELİOGLU 17 Nisan 1940 tarihinde kurulan köy enstiti.'i!eri

hattı zatında bir çoklarımızın za�nettiği gibi mat:>um

Türk çocuklarını kötü emel ve gayelere alet ecfümek düşüncesiyle kurulmuş değildir. Bu teşekküllerin ılk kuruluş gerekçe ve gayeleri hakikaten köyün ve tlola­ yısıyla onun zihnen

kalkınması,

memleketimizdeki

okuma davasını hal etme, köyün iktisadi kalkınması­ nı sağlamak gibi memleket sever düşüncelere ınüste­ nitti. Ama, bu ideal ve gayeler başlarken kötü elkre, çarpık zihniyetlere terkedilince, köy enstitüleri fay­ dalı olmaktan çılunış, birer fesat yuvası olmak üıtida­ dını kazanmıştı. Hasanoğlan, Arifiye, Kızılçuliu, Dü­ ziçi, Gölköy, Pazarören, Ortaklar, Çifteler gibi köy ve

nahiyelerimizde kurulan tam 19 kadar köy enstitü­ sünde yetişen binlerce Türk çocuğunun bozulduğwıu iddia etmek büyük bir insafsızlık olur. Ancak bn te�ekkülleri kızıl ideolojilerine alet etmek istiycn bir zümrenin mevcudiyeti ve gayreti artık gün ışığına çıkmış bir hakikattır.

- 11 -


Bilhassa o günkü Maarif Vekili Hasan Ali Yücel in bütün memleket düşmanlarına karşı kayıtsız ve alakasız kalışı, hatta Nazım Hikmet'e bile hapiste ter cümeler yaptınşı, müseccel komünistlerden bazıları­ nı tekrar öğretmen olarak kadroya alışı, komünist­ lere büyük bir cesaret vermiş oluyordu. Köy enstitülerinin başına ise,

Hakkı

adında bir resim öğretmeni tayin edilmişti.

Ton�uç Hakkı

Tonguç'a geniş selahiyetler verilmiş, bir resim öğret­ men iken pedagojik kültüre sahip büyük bir kimse imiş gibi halka ve çocuklara telkinatta bulunulmuş­

tu. Halbuki Hakkı Tonguç, ne pedagoji tahsili gör·· müş, ne herhangi bir Avrupa memleketinde bu �lnıin ihtisasını yapmış ne de pedagojiye dair bir tek kitap yazmış adamdı. Üstelik Ankara'da öğretmenlik yap­ tığı sıralarda da Sabahattin Ali, Boratav ve Berkes' ler muhitinde eritilmiş ve çürütülmüş bir kiıru:ıe i:li. Böyle her türlü milli hassasiyetten tecrit edilmiş, bir kimsen.in Hasan Ali Yücel tarafından büyük iti­ bar ve iltifat görüşü, Köy Enstitülerinin başına geti­ rilişi, elbette güzel gayelerle kurulmak istenen btı �e­ şekkülleri ister istemez bir çıkmaza sokmuş, mahke­ me ve Büyük Millet Meclisi zabıtlarına kadar geçrııiş olan menfur birer yuva olmak istidadından kurtı:ı.ra­ mamıştır. Şurasını da hatırlatalım ki, en büyük tahr;k "e kızıl faaliyetler Köy Enstitülerine öğretme:ı yetişti­ rilmek üzere (yiiksek kısım) haline getirilen Ha.":an-

-

12

-


oğlan Köy Enstitüsünde yapılmak istenmiştir. Zira buradan yetişecek hocalar vasıtasıyla bütün enstitü­ leri kızıla boyamak düşüncesi en akla yakını ıdi.. Nj­ tekim, Hasanoğlandaki derslere, Sabahattin Ali, Ptr­ tev Boratav, Sabahattin Eyüboğlu, Behice Boran, Meliha ve Niyazi Berkes'ler sık sık gönderilmiş, �r.s­ titülerden kurulan kitaplıklarda, ise klzl, dinsiz, ruh­ suz zevatın eserleriyle Yurt ve Dünya, Adımlar, Ant, Pınar, Gün, Ses gibi komünist dergilerin okumala­ lan sağlanmıştır. Köy Enstitülerindeki inkan imkansız tahrik ve hadiseleri, faaliyetlerine dair bazı hususlan şöylece sıralıyabiliriz:

1 Enstitülerde (Manifeste Com.müni<Jtc) Marka ve Engels'in kaleme aldığı meşhur komlin;tJt beyannamesi teksir edilmek suretiyle yayılmak .i.ı:ıtcn­ miştir. -

2 Rus eğitim sistemi öğülmüş, tedrisatın ona göre yapılması telkin edilmiştir. -

3

-

Düziçi köy enstitüsünde

Tiirlc

h11.yrağınıfaki

Ay-Yıldız yerine orak çekiç çizilmiştir. Gene aynı ens titüde bayrağımız kirletilerek toprağa gömülmüştür. Bunun sanıkları hala hayatta ve basındaki solcu ve

komünist yazarların himayesindedir. 4

-

Sabahattin Ali ve diğer komünistlerin ders­

lerindeki konuşmalardan bir kısmı aynen şunlardır: -

13

-


«Bu gün biz hala rejimi (yani komünizmi) ka­ bul edemiyorsak, bu o rejimin kötülüğünden değil,

bi­

zim kafamızın geriliğindendir.» «Bugünkü insanlık belki bunu hala kabul edemi­ yorsa, elli sene, yüz sene hatta iki yüz sene sonrı:ı. da. olsa bu ideale kavuşacakbr.» «Madem ki, biz insanların daima ilerlediğine ka­ niyiz. Binaenaleyh insanlar ilerledikçe kötü itiyatları atacak, iyileri benimsemeğe çalışacakbr. Öyle İEP en son varılacak nokta da, vatan, sınır kavgalarının an­ larak aile ve mülkiyet diye bir şey tanımadığı, bü­ tün insanların kardeş olarak yaşamağa çalıştıkları bir merkezdir.» «Arkadaşlar, köle olarak yaşıyan köylüyü kur­ tarmak, bize kalmıştır. Biz bu memleketi kurtarnıak için aşağı tabakayı teşkil edecek köylüye bağırmakla iş çıkaramayız. :aunun için yap�.cağımız iş hükumeti devirerek yerine geçmek, şehirin apartman sahib! ;le, köyde nemli zeminde ve toprak albnda

yaşıyanın

hakkını eşit etmektir. Bunun yerine getirilmesi ıçin yegane çare, komünistliğin ilan edilmesidir.» <4ile kudsiyeti bir saçmadan başka bir şey de­ ğildir. Senin karın, benim karım diye tabiat bir şey ayırt etmemiştir. Bu insan egoizmasının meydana

çı­

kardığı bir şeydir. Bunları ortadan kaldıracak ele­ man biziz.» -

14

-


Bir talebenin hazırladığı (Sovyet Sosyalist 5 Cumhuriyetlerinde Eğitim) mevzulu konferansta ise, aynen şunlar söylenmiştir. -

Konferansın başlangıcı bizle Çarlık Rusyasının mukayesesidir. Tedrisat dine, paraya dayanıyormıı.ş, okuma imkanları güçleşiyormuş ve: «Çarlık Rusyasında eşitsizlik alıp yürümüştü. Okul ücretlerini ödiyemedikleri için Moskovıı. Üni­ versitesinden 525 genç kovulmuştu. Lenin de bunhı.r arasında idi. 1917 ihtilalinden sonra Rusyada eğitim ve öğretim sisteminde büyük değişiklik olmuş ve şöy­ le bir şekil almıştır. Okul, siyasetten ayrı değild'.r. Okul içinde her türlü siyasetten bahsedilebilir. Kadın erkek her hakka eşit ve birbirlerine yardımcıdır. Ya­ ratmak istedikleri yeni insanlığa enternasyonafü:r.1e karşı, kin, hınç besliyen yepyeni bir nesil yetiştirm�k. Bu gençlik kendi Rusyasına geleceğin örnek memie­ keti diye bakar.» 6 Enstitülerde Kari Marks ve Engels'in ha­ yatları vazife olarak verilmiş ve öğretilmiştir. -

7 Kız ve erkek talebelere Rus mekteplerini an­ dıran bir kayıtsızlık ve edepsizlik içinde serbesti ve­ rilmiş, bazı kız talebeler ise, adi ve çirkin taarruzfara maruz bırakılmıştır. -

8 Köy Enstitüleri dergisi ile açıkça ve alenen burjuva ve kapitalist düşmanlığı yapılıyor ve teşvik. -

-

15

-


ediliyordu. Köy Enstitüleri Dergisi, bu enstitülerin iç yüzünü

aksettirmek

bakımından, her kütüphane<le

tetkik edilmesi en kolay, ve inandırıcı vesika olrl1ığu için bu dergiden çıkardığımız şür ve satırları olduğu gibi naklediyoruz. Bu şürler bu gün hala kötü ellerde dejenere olmak istidadı göstermiş olan bu teşekkül­ leri müdafaa eden gafil ve ahmak yazarlara da

bir

ibret vesikası olacağını zannederiz. İşte 2 inci sayısının (soru

1) başlıklı şüri:

Şu benzi kül elması gibi renkli, Lacivert ceketli, Sevimli çocuk. Neden böyle de Bu saz benizli Yalın ayak başı kabak �ok Öyle değil Nedendir ey ağacım? Dalının biri san, biri yeşil, Biri kurur biri büyür, ·Biri ağlar, biri güler, Nedendir? Gene bir başka şürinden bir örnek. Onun da baş­ lığı soru değil (Niye) dir. Bu da yukardaki gibi arzu etmediği müsavatsızlığa kin duyuyor, Sabahattin Ali

- 16 -


benzerlerinin sınıflarda yapbğı telkinleri dile rerek diyor ki: ve

geti­

Gizli bir el çaldı demir kapıyı, Tak, tak, tak, Açıldı kansız kollar havaya, Ya hak . .. Ya hak. .. Ne gölgen var, ne sesin, İnanayım mı varhğına f Allahm

varlığından

tereddüt eden bu sabrlar­

dıı.n sonra :

Çocuğun, gencin, ihtiyann, gelinin, dulun, Sözde sahibi sensin saydığım bütün kulun, Kiminin başı siyah, kiminin top top ak, Bak . . . Kimi okuyorken sağır, Kimi bakıyorken kör, Onları da gör, onları da gör. Bilmiyoruz ne hikmettir bu,

Şununla şu, Aynı günde geldiler dünyaya Biri hala yerde sürünür, Öbürü uçmak ister aya, -

17

-

F. 2


Öteki cirit oynar yağız atın üstünde,

Beriki hep hep yaya, hep yaya, Yürür dikenli yolda gününü saya saya, Ve bitmiyen ağlıya ağlıya, Aynı ananın evladı şunlar, Birinin sütten kokarken. Görüyorsunuz ki, tıpkı Nazım

Hikmet

gibi,

o

günlerde neşredilen kızıl dergilerdeki şiirler gibi, bir isyan hissile kaleme alınmış bu satırlar Allaha neJen diye soruyor ve genç enstitülü arkadaşlarını talıtik etmek istiyor. Zira ona enstitü sıralarında verilmek istenen ilk dersin adı Türkiyenin yükseliş problemle­ ri değil, komünizmin yalnızlı ve yalancı müsavatı ( !) dır. Köy enstitüleri dergisinin gene

4.

üncü sayrnın­

da <<Demokrasi ve Sosyalizm» başlıklı yazıda ı.:er.gin ve burjuva düşmanlığı körünlenmek

istenerek deni�

yor ki: «Çoğunluk olan fakirler, azınlık olan zenginl�rin menfaat ve hegemonya

hırslarının tatminine

alet

edilmişlerdir.» İki sayfa ilerde ise <<Zenginler dalına fakirlere hakimdir.

Bundan

dolayı fikir mirasına çoğunluk olan fakirlerin ulaş­ masına iınkan yoktur.»

-

ıs

-


Dergide, yukarıda verdiğimiz bir şiirde olı1u� gibi, dini inançları yıkmak isteyen, Tanrı fikrinin ise iptidai insanlarda olduğunu telkin eden yazılara sık rastlanmaktadır. Gene ikinci

sayıdan

naklettiğimiz şu sat!rlar,

enstitülerde dini inançları yıkmakta ne kadar.

ileri

gidildiğinin tevil götürmez delilleridir. Tanrı başlıku yazıdan: <<İnsanlık tarihinin ne acınacak

anlayış

kabili ..

yetsizliğidir ki, ilk zamanlar en basit hatta h?.y.-an derecesindeki iptidai fertlerin hayallerinde

t>efü�cn

minnettarlık veY.a korkunun mahsulü olan Tanrı fikrine, sonradan gelen daha mütekamil insanlar bü­ yük bir değer ve ehemmiyet vermişler ve bu uğı.ı:rda birbirlerinin

kanını

içmekten

Ümit edelimki yarının dünyası

kaçınmamışlardır. imanına, göklerden

gelecek görünmez kuvvetler ve fizik ötesi fikirlerle beslenmesin».. Dikkat edilirse, solcu ve komünist kişilerin ka.. lcmleriyle birer kıymet oldukları telkin edilmek nen Makalların, Baykurtlann

İnte­

annelerinin namaz.la..

rıyla bile alay edebilen birer dinsiz ve inançsız kişi olarak yetişmişlerdir. Enstitülerdeki·bu telkinatın

te..

sir derecesini öğrenmek bakımından onların neşrcdi.. len iki eserini ( !) okumak yeter, hatta artar biJ!:'. Enstitüler hakkında dahi iyi kesin malfıır.at ve hükmü, eski Havadis gazetesinde muhterem hocamız -

19

-


İsfendiyaroğlu vermiş bulunuyordu. Yalnız şurasını da hatırlatmak isteriz ki, bu gün bile <Jmece» adlı dergi ile köy enstitüleri davasını

savunanlar,

hala

dergilerinde Nazım Hikmet'in yetiştirdiği komünist­ leri sokmaktan çekinmiyorlar. Gaflet ve ahmaklığın derecesine bakın ki, Köy Enstitüleri milli vicdanlarda bir çıban başı gibi tedavi edilmiş olmasına rağmen, bu gün bile, o günkü enstitülerin müdafaasını Üzer­ lerine alanların, saflarına müseccel komünistleri de almak suretiyle neşriyat yapmaktadırlar. Ama, bu hareket eski Köy Enstitülerini hortlat­ mağa değil, daha çok yıkmağa yaramaktadır.

-20-


VATANSEVER KÖY ENSTİTVSU MEZUNLARINA AÇIK MEKTUP A. OKÇUoGLl� Köy enstitüleri üzerinde yıllardanberi sürüp ge.. len tartışmalar son zamanlarda en şiddetli bir saf.. haya girmiş bulunuyor. Bu konu ile sizlerin çok ya.. kından ilgilenmeniz tabiidir. Ancak, bugüne kadar yapılmış kalem ve söz tartışmalarının hepsini, diger ilgililer gibi sizin de takip etmek imkanını bulamaJJ... ğınız muhakkaktır. Bu sebeple köy enstitülerinin ye.. niden açılmasına karşı olanların bu konudaki fikir.. lerini ve bu fikirlerin dayandığı gerekçeleri tamamell bildiğiniz söylenemez. Takdir edersiniz ki, tartışılan meseleler üzerinde konu ile ilgili olanlar için bilinmesi gerekli ilk şey, tarafların fikirleridir. Köy enstitülerinin yeniden açılmasını istemiyen büyük bir aydınlar gnıpuııun içinde ve başında bulunan Türk fikir adamlarır.ı ve milliyetçilerini bu hükme götüren sebepler nelerdir? İşte bunları bilmeniz ve aynca bunlar üzerinde dü­ şünmeniz şarttır. - 21 -


Köy enstitülerinin yeniden açılmasını istemeyen­ lerin hemen hepsi Türk milliyetçileri ve vatansever­ leridir. Bu büyük grupun içinde memleket çapm<ta göhret kazanmış değerli fikir ve ilim adamları bu­ lunduğu da bir gerçektir. Milliyetçi ve vatansever, milliyetini ve vatanını seven ve meseleleri daima .crnl­ let ve vatan menfaatleri açısından ele alıp değerlen­ diren insandır. Buna göre Türk milliyetçilerinin köy enstitüleri konusunda başka bir tutumla hareketle· rine imkan yoktur. Sizler de bu memleketin vatan­ larını ve milletlerini seven evlatlan olduğunuza göre, 8izin de bundan başka bir inanışla hareket etmiyece­ ğiniz muhakkaktır. Sizlere, köy enstitülerinin yeniden açılmasın� is­ temeyen aydınlar grupunun bu meseledeki fikirlerini nakletmeye başlamadan önce, bir husus üzerinde du­ rup dikkatinizi çekmek istiyorum. Esasen bu açık blektupta ele alacağım tek mesele de bu olacaktır. Ortada bir iddia dolaşmaktadır. Bütün memle­ kete yayılmaya çalışılan iddia köy enstitülerin karşı olan Türk milliyetçilerinin bütiln enstitü mezunları­

nı komünistlik lekesiyle damgalamakta olmalarıdır. Bu, çok alçakça bir iftira ve yalandır. Köy ens­ titülerinin aleyhinde olanlar içinden, bugüne kadar, bu okullarda okumuş Türk çocuklarının hepsine ko­ münist diyen tek kişi çıkmış değildir. Çünkü hijyle

bir iddiada bulunmak düpedüz yalan söylemek oiur. - 22 -


Milliyetçi Türk aydınları fikir haysiyetinin manasını bilen ciddi insanlar olduklarına göre, onlardan böy­ le bir fikri sapıklık beklenebilir mi? Bu gibi fikri sa­ pıklıklan ancak insani değerleri burjuva yalanı sayan Kremlin uşaklan yapabilir. Türk milliyetçilerinin bu konudaki iddiaları şu­ Köy enstitülerinde sistemli bir kızıl propaganda yapılmıştır. Bu propagandayı idare eden, o zamanki maarifte çöreklenmiş küçük bir zümredir. Bu alçak­ ça propagandaya karşı enstitülerde ilk mukav""met cephesini kuran ve kızıllığa karşı ilk milliyetçilik bayrağını kaldıranlar ise bu okullarda Kremlin köJe­ leri yapılmaya çalışılan Türk çocuklandır.

dur:

İşte Türk milliyetçilerinin iddiası budur. Çünkü gerçek de bundan başka bir şey değildir. O halde, köy enstitüleri mezunlannın topuna ko­

münist denilmekte olduğu iddiası bir yalandır, bir if­ tiradır. Bu yalanı ve iftirayı sizlere kadar ulaştıran­ lar da, bugünkü Ankara ve İstanbul gibi merkezlerde yerleşmiş olan Kremlin köleleridir. Kızılların belli başlı taktiklerinden birisinin <JF­ TİRA VE YALAN» olduğunu unutmayınız ve bu ı::ıe­

beple bu yalana da asla inanmayınız, asla iltifat et­ meyiniz. Çünkü onlar, komünizme karşı olan herkese iftira etmekten bir an geri kalmazlar. Çünkü man­ mışlardır ki, iftira tutmasa bile, iz bırakır! -

28

-


Bu yalanı ve iftirayı sizlere ulaşbranlardan

iddi­

alarını isbat etmelerini isteyiniz. Size bu iddiayı is­ bat edecek tek sabr göstereıniyeceklerdir. Çünkü gerçekle ilgisi bulunmayan böyle bir söz söylenmiş değildir. lsbat edilemeyen iddianın yalan olduğunu anladıktan sonra da, bu yalanın kimler tarafından ve niçin söylenmiş olabileceği üzerinde düşününüz.

-24


KÖY ENST1T-0LERİ VE KOM-0NİZM KONUSUNDA DA VESİKALAR KONUŞUYOR Ali UYGUR

(Sayın Hilmi İncesulu ve Milli Eğitim Şurası üyelerinin dikkatine:

Bütçe müzakereleri sebebiyle Mecliste Mil­ li Eğitim Şftrası dolayı.siyle ŞO:rada. Köy Enstitülerini eski prensipleriyle ihya f':tme çabalarının alıp yürüdüğü şu sırada, mem­ leketin yüksek menfaatleri, bazı acı haki­ katlerin ortaya konmasını zaruri kılmakta­ dır. Uzun yıllardanberi memleketin efkarını işgal ve hatta büyük ölçüde rahatsız eden (Köy Enstitülcrı) denilen bir mesele vardır. Bunun aslını esasını vr. ha­ kiki mahiyetini -içinde çalışanların da büyük bir kıs­ mı dahil- tam manasiyle kimse bilememektedir. Uğ­ runda şimdiye kadar tonlarca kağıt ve mürekkep harcanan bu kuvvetin esası nedir? Köy Enstitülerm­ de komünizm faaliyeti olmuş mudur? Olmuş ise ma-

25

-


hiyeti mahiyeti ve miktarı nedir?

Her müessesl'de

vaki olageldiği gibi mühimsenmeyecek münferit vak­ alar mıdır? Yoksa bir mihraktan

idare edilen

ve

memlekette komünist bir idare kurmanın önce ha zır­ lık ve sonra tahakkuk ettirilme çabaları mıdır? Bu müesseselerin açılmasını kimler istemektedir? ve ni­ hayet köy enstitülerinin eski prensipleriyle

ycniJen

faaliyete geçirilmesi veya atılmış olduğu mazinin ve tarihin derinliklerine terkedilmesi konularından han­ gisi memleketin yüksek menfaatlerine uygun düş­ mektedir? Olayın Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Milli Eğitim Şurasında tartışıldığı şu sırada bu soruların ihtiva ettiği problemlerin çözümlenerek hakiki rn::ıhi­ yetinin ortaya çıkarılmasında büyük ölçüde faydalar mülahaza etmekteyiz. Ancak kesif olarak en azından 15 sene

devam

etmiş olan bir faaliyetin neticelerini hakikate müste­ nit olarak ortaya koymak elbette ki, büyük bir iştir. Burada yapmak istediğimiz şey, memleket

mürıev­

verlerini hassaten Milli Eğitim Şurası üyelerini rada muhtemel görünen yanlış bir adımdan

ş11 sı­

vikaye

maksadiyle, takip edilecek yola ve konuya bir ı§ık tutmaktan ibarettir. Bu düşünce ile acele olarak konu hakkında bir kapı veya pencere açmak değil anrak bir parmaklık, bir aralık açacağız. Bu dahi işlPnen faciaların azametini

göstermeye kifayet

edecek:ir.

Milli ve vatani olduğuna inandığıınJz esas açıkhma - 26 -


vazifemizi bilahare yapmağa çalışacağız. Maksadur.ız memleketin yüksek menfaatının hangi noktada olr�u­ ğunu tebarüz ettirmekten ibaret

olduğundan,

bazı

şahısları suçlandırmaktan çok uzak bulunduğumuz­ dan şimdilik mecbur olmadıkça şahıslar ve isirnier­ dcn bahsetmiyeceğiz ve şahsiyat yapmaktan tama· men uzak kalacağız. Şahsi kanaatlar, intibalar ve mü talaaların sübjektif vasıfları olacağından veya en az üzerinde tartışılması kabil olduğundan biz bunlardan da tamamen uzak kalarak sadece vesikaları dile geti­ receğiz. Bu suretle okuyucularımız bir objektivite He karşı karşıya kalacak ve bizi hiçbir kimsenin cerbd­ mesi kabil olamıyacaktır. Bu hale nazaran bilinmesi lazımgelen en mühim hakikat şudur: Burada kayde­ dilmiş her satır yazının dayandığı sıhhatlı bir vesika mevcuttur. O halde okuyucularımızdan ricamız bazı konuları akıl ve mantıklarına uygun bulmasalar da­ hi bunların birer hakikat olduğu mecburiyetiyle ciü­ şünmeleridir.

Çünkü kısa bir zaman sonra sıhhatlı

vesikaların Türk efkarı umumiyesine

açıklan�_a.sı

kabil olacaktır. Evvela şunu ehemmiyetle tebarüz ettirelim ki; Köy enstitülerinde

memleket ve milletine

hizmet

inancıyla büyük bir fedakarlık ve feragatle çalışmış küçümsenmeyecek

miktarda

kıymetli

öğretmenler

mevcuttur. Köy enstitülerinden mezun olmuş on'heş bine yakın genç köylü çocukları her türlü şaibeden ari olarak bugün en ücra köylerimizde vazife gör­ mektedirler. Köy enstitülerinde komünizm hesa hına -

27

-


işlenmek istenen faciaya ilk karşı koyanlar ve bat­

ta

bu menhus maksadın önlenmesinde birinci derE-.ce­

de amil olanlar da bu kitledir. Bunu burada ehemtnı­ yetle

kaydetmeyi bir memleket

borcu

sayıyoruz.

Bunların karşısında bir merkezdeı.ı idare edilmek su­ retiyle ve köy enstitüleri vasıtasiyle memlekette ko­ münist bir idareyi kurmağa çalışmış bu konuda ko­ münizmin

bütün

metotlarını

kullanmış bir kfü�ük

zümre ile bunlara bilmeyerek alet olanlar vardır. lş­ te bizim muhatabımız hüsnüniyetsiz olan bu zümre­ dir. Tekrar ve ısrarla tebarüz ettiriyoruz ki: Yukar­ da bahsettiğiİniz

feragatkar öğretmen

zümresiyle

mel'aneti önlemeye çalışan köylü çocuklarından iba­ ret

mezunlar kitlesi her türlü

şaibeden

arıd!rler.

Memleket namı hesabına hainane harekette bulnnan zümre ile bunların tahrik ettiklerinin faaliyet ve ga­ yelerinden muvaffak olamamaları için bu açıklama­

yı yapıyoruz. Bir defa köy enstitüleri kapabldı diyorlar kapa­ blmamışbr. Mahzurları varsa izale edelim ve aça­ ..ıın diyorlar. Mahzurlarından izale edilerek Öğretmen

okulları halinde faaliyetlerine devam ettirilmektedir­ ler.

1946 da kapabldı diyorlar, aynı anda o zamanın

mesul idarecisi olup halen yetkili bulunan zevata gi­ dip köy enstitüleri kapabldı açalım diyorlar. Görii­ lüyor ki, işin başlangıcında ve tutumunda yalan ve samimiyetsizlik vardır. lşte asıl tehlike de buradan başlamaktadır. Çünkü dürüst maksatlı olan işlerde

- 28 -


samimiyet ve doğruluk hakim olur. Samimiyetsizliğe başvurulduğuna göre kapalı bir maksat bulunduğu aşıkardır. lşte bu gayri samimi maksatların önlrn­ mesi için konuya bir nebze temasla başlayalım: Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı ve İs­ mail Hakkı Tonguç'un idaresindeki devrede mem leketimizde ilk öğretimi yüzde yüz tahakkuk ettir­ mek gibi çok ulvi ve fakat hakikatte zahiri olduğu bugün sabit bulunan bir maksatla aziz vatanımızın bağrında komünist bir rejimin kurulma çabalan aşa­ ğıdaki maddelerde izah edildiği tarzda cereyan et­

miştir : 1 - 1943 yılında emniyet teşkilatı ve adli kamlann

el.koyduğu bir hadiseye nazaran

m�­

meşlı ur

komünistlerden Emin Türkeliçin'in kansı Asiye

El

için Eskişehir - Çifteler Köy Enstitüsüne dokum�cı­ lık öğretmeni olarak Tonguç tarafından

tayin

miştir. Asiye Elçin her türlü imkanları

kullanarak

edil­

bir grup öğrenciye bu menhuz zihniyeti aşılamak ':IU­ retiyle tayinindeki esas maksadı tahakkuk ettirebil­ miştir. Neticede hali

ceryanda olan bu muhakeme

yedi sene gibi bir zaman uzatılarak

1949

senesimle

zaman aşımına uğratılmış ve adli bir sonuca var�:brıl­ masına mani olunmuştur. Ceryan halinde olan bir muhakemenin zaman aşımına uğramasının çözülme­ .si çok güçtür.

2

-

Bu hadisede alakalı öğrenciler

-29-

hakkında


adli takibat yapılmakta iken suç komünistlik olduğu halde gayrimevkuf muhakeme

imkanları

sağlanmış

bu suretle bir taraftan da okula devam ettirile.-ek Çifteler Köy Enstitüsünden mezun edilmişlerdir. O zamanlar Ankara - Hasanoğlan Köy Enstitüsündeki yüksek kısma her isteyen öğrenci giremezdi. Ancak okul müdürünün seçip inha ettiği öğrenciler bu yük· sek kısma girebilirlerdi. İşte bu yukarda bahsi geçen komünistlikle malul öğrencilerin bir eksiksiz oJı:mı.k tamamı o zamanın okul idaresi tarafından terdlıan Hasanoğlan Köy Enstitüsündeki yüksek kısma ı>f'V­ kedilmişlerdir. O zaman durumları

Büyük

Millet

Meclisine de intikal etmiş olan Dil, Tarih - Coğrafya Iı'akültesinin sicilli komünist hocalariyle Sabahı:ı ttin tir. Bu teşekkül eden mihrak ve ilk nüve ayrıca e!ıs­ titü ve yüksek kısım ile sıkı temasları temin edil:ır.ış­ tir. Bu teşekkül eden mihrak ve ilk nüva ayrıca -cP.s­ titüye ithal edilen ve kabarık bir liste teşkil edN'Pk kadar çok olan komünist müelliflerin kitaplariyl� ::le beslenerek daha fazla olgunlaştırılmıştır. Çifteler Köy Enstitüsünde aynı sene mezun olan yığınla öğrencinin içinden yalnız komünistlik takiba­ tına maruz kalan öğrencilerin yüksek kısma gönde­ rilmesi ve orada iri kıyım meşhur komünistlerlı:> te­ masları esaslı bir mihrak teşkil

edildikten

sonra

Çifteler Köy Enstitüsünün Müdürü Enstitüsümkki komünistlik olayında gösterdiği başarının takdir ı-:dı­ lerek bu zatın da yukarda mihrak teşkil edildiğini -

30

-


bahsettiğimiz Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürlü­ ğüne naklen tayin edilmesi bir tesadüf eseri olır.asa gerektir. Yüksek kısmın da beraber bulunduğu Ha­ sanoğlan Köy Enstitüsünde bu hazırlık ve başlangıç· tan sonra birbirini takip eden hadiseler bu mihrak­ tan diğer köy enstitülerine sistemli bir şekilde sol ve komünist tesirler yapıldığını açıkça göstermektedir. Bu enstitüde cereyan etmiş olan hadiseleri sıra ile takip ve gözden geçirdiğimiz zaman mukaddes bir okul ve bir ilim yuvası olması lazım gelen; memle­ ket büyüklerinin ve halk efkarının büyük bir milli davanın ve eğitim probleminin çözülmesi için ümit beslediği bir müessese olarak tanınan bu müesesede akıllara durgunluk verecek derecede feci sol ve ko­ münistlik olaylarının cereyan ettiği görülmektedir. Eğer yalnız bu okulda zuhur etmiş birkaç hadise ve muhtelif enstitülerde vukua gelmiş birkaç olayla karşı karşıya kalsaydık konunun üzerinde durmJ yı bile lüzumsuz addederdik. Fakat manzaranın bir sis­ tem ve komünist metoduna bağlı olarak derin gııyeli oluşudur ki bizi meselenin üzerine ciddiyetle eği!mP­ ye mecbur etmektedir. İşte Hasanoğlan Köy Enstitü· sünde yukarıda alındığını bahsettiğimiz tertibattan sonra cereyan etmiş olan sayılamıyacak kadar çok ve elim olan hadiselerden yalnız birkaçı üzerinde du­ ralım: Enstitü dahilinde komünizm propagandası hay­ li ilerleyip taraftarı çoğaldıktan, satha çıkıp adeta azgın bir hal aldıktan sonra büyük kitleyi teşkil etlen

-

81

-


temiz köylü çocuklarının şiddetli aksülameli ve mu­ kabil hareketleriyle karşılanmıştır. Okuyucular üze­ rinde bir emniyet ve inan husule getirmek maksııciıy­ le bu mukaddes

milli hareketin ileri

gelenlerin.len

ve hatta başında bulunanlardan bir kıymetli geıı,fa isminden bahsetmeyi faydalı buluyoruz. Bu genç ha­ len bir vilayette Maarif Müdürü olduğunu zannPtti­ ğimiz ve belki de halen şu anda Milli

Eğitim Şurasın­

da bulunmakta olan (Hüseyin Atmaca) dır. Hüseyin Atmaca'nın bu mevzuda çok faydalı

Sayın uian

bir raporu elde mevcuttur. İşte kitlenin bu mukabıl hareketiyle ifsad edilmiş bulunan gençler arasınd�ki mücadele çok had bir safhaya girince o zamanki :'..da­ recilerin efkan umum.iyeyi zahiren tatmin etmek ga­ yesiyle olduğu anlaşılan bir tahkikat bereketin<.? gi­ rişmişlerdir.

Yani Enstitüde mevcut olan komü."list

zihniyetli kimselerin komünist faaliyetleri hakkında bir tahkikat açılmış, ifadeler alınmış, şahitler dinlen­ miş, çok elim ve vahim suçlar sabit bir hale gelmış­ tir. Fakat gösteriş, kabilinden yapılan bu tahkiirat dosyası

muameleqen

kaldırılarak yarım bırakı!nuş

ve hiçbir sonuca bağlanmamıştır. İşte şimdi bu rım kalmış ve halen elde dosyasından komünist

ya­

mevcut olan bu tahkikat

propagandalarına

taailfık e­

den bazı parçaları bir fikir vermek maksadiyle aşa­ ğıya dercediyoruz: a) «Bugün hala biz bu rejimi kabul edemiyor, hazmedemiyorsak bu o rejimin kötülüğünden değil, -

32

-


bizim kafamızın geriliğindendir.» b) <<Bugün belki insanlık, bunu hala kabul t::de­ miyorsa 5U sene, 100 sene, hatta 200 sene sonr.ı ·da olsa bu ideale kavuşacaktır. Madem ki biz insanlaım da.una ilerlediğine kanüz, binaenaleyh insanlar ıler­ ledikçe kötü itıyatları atacak, iyileri benimsemeye çaıışacaktır. Öyıe ise en son varılacak nokta da: Va­ tan ve sınır kavgalarının aWarak aile ve muık(yet diye bir şeyin tanınmadığı bütün insanların karde§ olarak yaşamaya çalı§tıkları bir merkezdir ve insan­ ları bu ideale kavuşturacak yegane rejim de knmü­ nizmdir.» c) «Arkadaşlar, köle olarak yaşayan köyltiyü kurtarmak bize kalmıştır. Biz bu memleketi kurtar­ mak için aşağı tabakayı te§kil ederek bağırmakla ig çıkaramayız. Bunun için yapacağımız i§ bizlerin hü.­ kfımeti devirerek yerine geçmek, şehrin apartrıan sahibiyle köyde nemli toprak altında yaşayanın hak­ kını eşit etmektir. Biz bu işleri yapmak, dolayısiyle memleketi kurtarmak için aşağı tabakayı teşkil et­ mekle iş çıkaramıyacağımız muhakkak olduğwıa gö­ re yegane çare komünistliğin ilan edilmesidir.» ç) «- Azizim, bizim köy kalkınmasında ycgine eleman olduğumuza inanıyorsunuz, biz bu daviJ.,;ın kurtarıcısı değil miyiz- -Evet-, -Öyle ise siz kcn.ii­ nize çok kapalı kalmışsınız. Bu davayı halledecel<ler yani bizler için önümüzde kocaman bir devlet var,

-

33

-


Rusya, Lenin'in, Stalin'in hayatlarını okuyunuz, on­ ları kendinize rehber olarak tutarsanız davanın yvl­ culuğunda mes'ut olacağınıza ve büyük işler başra­ cağınıza ben size senet vereyim.» d) «Yüksek tahsil yapan biz gençler bu fıkirleri benimsemeliyiz zaten ergeç benimsiyeceksiniz, fr.kat burada iken benimserseniz hayatta ham kalmıık.tan kurtulursunuz. Bakınız ( ... ) arkadaşımız aksi fikir­ de sizler gibi israr ediyordu. Ona birkaç kitap tıt vsi­ ye ettik, yazacağı şiirler de ilham kaynağını o!'lar­ dan almasını söyledik, dikkat ederseniz son yazı.lığı şürler hepimiz

tarafından tutulur ve sevilir

oldu.

Şimdilik yazı ve şiirleri gayeye hizmet eder bir hale geldi.» e) <<Komünist rejim insanı her yönden

tatmin

edicidir. Mesela şurada yüksek kısımda 28 genç kız var. Bunların hepsi çocuk yapacak çağa gelmişier­ dir. Öyle ise bunların kısır durması, çocuk yapma· ması memlekete zarardır. Bir de nüfusun

artması

için tedbirler alıyoruz diyorlar ve fazla çocuk yaran ana ve babalara ikramiyeler veriyoruz diyorlar. Eğer şu rejimimiz düzgün olsa komünizmi kabul etsek buJ radaki bu kadar genç erkek de boş yere harcanmaz� ortaokul seviyesini aşan, lise, öğretmen okulu

ve

üniversitelerdeki bir sürü genç kız da havai yere isı

1

raf olup g��ez .. Hükumet bir tertibat alsa olma� mı? Tahsil hayatında hapsedilen enerjiler kafah�da1 · ki gibi tenasül cihazlarındakiler de faaliyete geçse

ı

-34-

.


bu da bir nizam dahilinde olsa, kızlar için bu, bir yüz kızarbcı mesele değil iftihar duygusu olsa... doğa• cak çocukları ana ve babalar kaygu duymadan Hü· kfımet doğum evlerinde toplasa, ana olacak krn yal· nız 9 aylık bir zahmetten başka bir şey iGin tas<ı. çek· mese alimallah birkaç seneye kalmaz bütün boş tup· raklar hep işlenmeye başlar. Memleket de nüfuz az· lığından duyduğu eksikliği gidermiş olur ! amm<ı. bu kafaların yerine bizler kaim olmadıkça bu işler hal olmaz. Çünkü başta medrese ve imam hatip kafalan _ iş görüyor.» f) «Arkadaş ben evliyim, kanm var. Ben ona. izin vermişimdir, kendim burada rahat durm::ıyıp kendimi tatmin ediyorum. O niçin beni beklt>::in? Kendini tatmin ettirmek için köyünden herhangi bir delikanlıyı gözü tuttuğunda hiç çekinmeden tatmin ettirmesini temin etmişimdir.» g) «Bakın arkadaşlar, siz bir kontun, bir büyük tüccarın oğlu olsaydınız hak verirdim. Amma s:z bu şekilde mankafalık ediyorsunuz.

Şunu düşünür ki

herifler, herhangi bir avantajla, istismarla hay::ı.t!a� rını mükemmel garanti etmişlerdir. Müreffeh yaşı� yorlar, halbuki sizinle bizim ailelerimiz köyün kerpiç damında, kemre işinin önünde hayvanların gübre ko. kusuyla haşhaşa bağdaşmış yaşarken memleketi kur. tarma anında haydi Mehmetçik denmiş, vergi meı:-.e.­ lesinde bu tarlandı, bu davarındı, o merandı, vergisi. -

35

-


m vereceksin denmiş. Kendimiz yani o ananın ve ba­ banın evlatları olan bizler de şurada biraz tahsıl E,Ö­

relim diye gelmişiz, amma yirmişer sene mecburi hız­ nıete mahkum edilmişiz. Yaşınız şimdi 20-25 dir. 20 sene de mecburi hizmet etti 45. Zaten 20 seneyi dol­ durunca 30 seneyi doldurmaya mecbursun, çünkü emeklilik maaşı alacaksın oldu mu yaşın 60. Zaten 60 sen yaşıyacağın ne malum? Öyle i.se bizim (komü­ nistliği kabul etmeyiz) dememiz bir zümreye köle­ lik etmeye razı olmaktan başka bir şey değildir. h) <<Aile kutsiyeti bir saçmadan başka bir şey de­ ğildir. Senin karın, benim karım diye tabiat bir şey ayırt etmemiştir. Bu insan egoizmasının meydana çı­ kardığı bir şeydir. Bunları ortadan kaldıracak ele­ manlar bizleriz.»

Görülüyor ki Hasanoğlanda teşkil edildiğinden \7e büyük komünistlerle beslendiğinden bahsettiğiruız mihrak gayesine doğru hayli ilerlemiş ve büyük te­ ı-akkiler kaydetmiştir. Şimdi bütün alakalılarla okı.ı­ yucularımızın insafına müracaat ederek soruyoruz. Burası öğretmen yetiştiren bir okul mudur, yoksa bir polit büro mudur? Veya komünist partisinin kong re aktettiği bir mahal midir? Komünizmin bundan açık, bundan çıplak, bundan acı ve milli facia sayıla­ _bilecek bir örneği başka bir yerde görülmüş m üdür 't Bu tarz gayret ve çalışmalar münferid bir sol ve kr>­ münistlik çabası mıdır, yoksa sisteme bağl ı tam ma­ nasiyle bir komünizm propagandası mıdır? Bunla-

36

-


nn izah ve tahliline lüzum görmeden çok acı olan bir hakikate temas edelim. Bu mütecasirane milli cina... yetler okul idarecilerinin ve okulun yanı başında bu.. lunan hükümet merkezindeki Vekaletin ilgili selahl yetli zevatın malumatı tahtında ve gözünün ör..üıde cereyan etmektedir. Nitekim bu kabil propagandala· rın birisinde temiz memleket evlatlarıyla iğrenç ko· münist güruh arasında kavgayla neticelenen bir mü.. nakaşanın sonunda İsmail Hakk.ı Tonguç'a hô.cli�e intikal etmiştir. Duruma muttali olan Tonguç derhal Hasanoğlan Köy Enstitüsüne gelerek 2000 ne yakın öğrenci ve öğretmen kitlesini toplayarak muazzam bir kütlenin önünde uzun bir nutuk irad etmiş, 1rn.. liyetçi ve Türkçü gençlere şiddetle hücum ederek on .. ları geri kafalılıkla itham etmiş, sindirmeye çalış.. mıştır. Hatta bu konuşması esnasında bu çatı altın"" da herkesin hür olduğunu, hiç bir kimsenin diğer bi.. rinin inanışına müdahale edemiyeceğini, herkesı.n Js .. tediği rejime inanmakta serbest olduğunu tebarü:ıı ettirmiş, eliyle de masanın üstündeki sürahiyi işar�t ederek -Ben istersem şu sürahinin ideolojisine 'nam.. rım- diyerek bir ideoloji serbestliği ilan etmiştir. Köy Enstitüleri konusunda Devrim Ocaklarının tertip ettiği açık oturumda Köy Enstitülerini eski prensipleriyle ihya etmek tezini adeta yırtınırcasma savunan Sayın Hürrem Arman'la, Rauf İnan'ın bu top lanbda hazır oldukları muhakkatır. Arzu ettikleri takdirde bu konuları daha tafsilatiyle ortaya koya .. bilirler. Fakat üzüntü ile ifade edelim ki bu hallere - 37 -


inuttali olan adı geçenlerin Köy Enstitülerini açmak için münevver bir kitlenin gözü önünde olağanüstü bir gayret gösterdikleri bir gerçektir. Zannediyoruz ki, Milli Eğitim Şurasında Köy Enstitülerinin açıl­ ması münakaşalarının yapıldığı esnada da hazır bu­ lunmaktadırlar. Ne garip tecellidir ki, yukarıda ki, komünizm propogandalan ile alakalı bulunan birçok zevat 1'lil­ li Eğitim Şurasına katılmış, Şuradan önceki faaliyet­ lerine ilave olarak şu anda da Şura içinde Köy Er.s­ titülerini eski prensip ve gayeleriyle faaliyete geçir­ ınenin bütün bir gayreti içindedirler. Şu anda bu satırlan kaleme alan naçiz jahsın ise Şura faaliyetine katılamamasındaki sebeplere do­ kunmadan yalnız hazinliğine işaret ederek geçmek isteriz. Amma bu konudaki hakikatları alakalılar ve memleket efkarı umumiyesinin önüne sermekteki. az­ mimizi de özür dileyerek tebarüz ettirmek isteriz. Hasanoğlan Köy Enstitüsündeki komünıstlik olaylarının bir nebzesinden bahsedeceğimizi kaydet­ miştik. Şimdi bir olaya geçiyoruz. Hasanoğla11 K6y Enstitüsünde birçok komünist yazarların esederi okutturulmuş, bunlardan en mühimleri yüksek kı­ sım öğ·rencilerinden bazılarına vazife olarak veriimiş ve konferanslar halinde öğrencilere anlattırılmlşLıı·. 4/11/1946 tarihinde bir öğrenciye (Sovyet Sosyaliı:it Cumhuriyetler Birliği Eğitimi) adlı bir konfeı ans verdirilmiştir. Öğrenci kitlesi tarafından büyük tep-

38

-


kilerle karşılanan bu konferansın metni halen elimiz­ de mevcuttur. lşte bu konferanstan da bazı parça­ lan aşağıya alıyoruz. a) «Çarlık zamanında bir Milli Eğitim Bakanı bir raporunda köylünün çocuğunu okula gönderme­ mesi icab eder. Bunun aksi bir felakettir demışttr. Rusyada Çarlık zamanında Cumhuriyetten evvt)I bız­ rle olduğu gibi Milli Eğitim diğer Avrupa memleket­ lerine nazaran çok geri idi. Halkın yüzde 73'ü olrn­ ' yup yazma bilmezdi. Okullar kiliseye bağlı idi. Ço­ cuklara yalmz okuma, yazma ve hayatla hiçbır ilgi­ si olmayan din dersleri öğretilirdi. Öğrenciyi ortao­ kula hazırlayan ilkokullar paralı olduğundan bu okul­ lara fakir çocukları gidemezdi. Çarlık Rusyası Eği­ tim Bakanlarından lllianof bir tamiminde orta okul · larla liselerde tam ücret verebilen çocukları okuta­ cağım, böylece okulları arabacı, ahçı, berber ve amele çocuklarından kurtaracağım. Aşağı tabakadan elan bu çocuklar okurlarsa ailelerini beğenmiyorlar, tabii olan servet eşitsizliğine karşı koyuyorlar demişU. Çarlık Rusyasında eşitsizlik alıp yürümüştü. Bmbir müşkilat ile okuyan gençlere büyük güçlükler çıka­ rılıyordu. Okul ücretlerini ödeyemediklerinden dola­ yı bir senede Moskova Üniversitesinden 525 genç ko­ vulmuştu. ( Lenin) de bu kovulan gençler ara:::m c1a idi.» b) «1917 inkılabından sonra eğitim ve öğretim sistemi değişmiş ve şöyle bir şekil almıştır : 16 ya.şı- 39 -


na kadar her genç 8 senelik parasız ilk tahsil görür, bütün öğrenim kurumları herkese açık ve para.sızdır. Ayrıca yiyecek, kitap ve elbise de parasız olarak ve­ rilir. Okullar teknikleşmiştir. Öğrencinin nazariyatla ameliyatı birlikte yürüttüğü zaman cemiyet için da­ ha faydalı olacağı anlaşılmıştır. Şehirlilik ve köylü­ lük farkı kalmamıştır. Diğer bütün milletlere keııdi dilleriyle öğrenim yapmak serbestisi verilmiştir. Okul siyasetten ayrı değildir. Okul içinde hertürlü siyaset­ le meşgul olunur. Kadın erkek her hakta eşittir ve heryerde yanyana birbirleriyle yardımlaşırlar. 19.13 de eğitime bütçenin yüzde 4 ü ayrılırken bugün bu miktar yüzde 24'e çıkarılmıştır.» c ) <<Avrupanın klasik eğitim kurumları He bu­ günkü Rusyanın eğitim kurumları arasındaki hakiki fark, Avrupa çocuklarının hayatta kendilerine lazım olmayacak bahislerle vakit geçirmeleri, Rus çocukla­ rına ise yalnız lazım olan bahislerin gösterilmesidir. Rus çocukları okullarını bitirdikleri zaman Çiçeron' un falan nutkunu ezbere bilmezler yahut Roma İm­ paratorlarının tahta çıkıp indikleri tarihleri sayamaz lar, fakat Dinyeper nehri üzerinde yapılmış olan mu­ azzam türbünlerin genişliğini ve adedini doğru ola­ rak bilirler.»

ç) «Anaokulları : Anneler çocuklarını bu mües­ seselere tereddütsüz teslim ederler. Çocuklar burada modern esaslarla ve tam bir hürriyet içinde yetişti­ rilir ve şu gayeler takip edilir :

-

40

-

1

-

Gençlen yeni


·

ideale göre terbiye etmek. 2 Çocuğa daha küçük yaşta iken enternasyonal terbiye vermek ve onları -

tam bir ihtilalci olarak yetiştirmek. 3 Çocuğa en­ düstriyel sahada muvaffak olması için maharet ka­ -

zandırmak.» d) «İlk Öğretim : Bu okullar şehirlerde bire:ı.· fab­ rikaya, köylerde kolhozlara bağlıdır. Sovyet okulla­ rı Avrupa okullarından farklıdır. İnsan kendini nkul­ da değil fabrikada zanneder okullardan sıra denilen şey kökünden kaldırılmışt:ı.r. Bunların yerine her tür­ lü aletler, makineler, marangoz aletleri ve tezgahlar konmuştur. Tarih dersleri başka milletlerinkinden farklıdır. Hükümdar isimleri, bunların ne zaman doğup öldük­ leri ve muharebeler şöylece bir tarafa atılmıştır. Bunların yerine, mühim halk hareketleri, inkılapları ve ekonomik ihtilallerle bunların mantıki sonuçları­ nın doğuşuna kıymet verilir. Çocuklar okul dışında halk işlerinde çalıştırılırlar. Bu okullarda şu gayeler takip edilir : Kolhozlar, sofhozlar, fabrikalar ve en­ düstriyel hayat için becerikli insanlar yetiştirmek, yaranmak istedikleri yeni insanlığa enternasyonaliz­ me karşı büyük bir aşk fakat gerisine karşı büyük bir kin hınç besleyen yeni bir nesil yetiştirmek bu gençlik Rusyadan o bir tarafını bilmez. Asıl gay·e gençliğe davasını ve kavgasını kavrattırmaktır.» Denildikten sonra konferansın metninde orta öğ­ retim müesseselerinin birer amele fakültesi olduğu

-

41

-


ve bu müesseselerde komünist sanayünin üstünlüğü izah edilerek kapitalist sanayii kötülenmekte, yük­ sek öğretim müessesleri için de aynı tarzda Sov)'�t Rusyanın eğitim sisteminin üstünlüğü izah edHmek­ tedir. Öğrenci kitlesine verdirilmiş olan bu konferan­ sın metni dikkatlice tetkik edildiği takdirde ; Herhan­ gi bir memleketteki bir eğitim sisteminin bitaraf bir gözle izahı mahiyetinde olmayıp hakikatlar dışına çıkarak komünist eğitim sistenıinbı göklere çıkarıl­ dığı kolayca anlaşılmaktadır. Köylere öğretmen ye­ tiştiren bir müessesede bu şekilde konferanslar ver­ dirilerek köy öğretmenlerini sovyet eğitim sistemine hayranlık duygusuyla teçhiz etmekte bir hüsnüniyet aramaya imkan var mıdır ? Sovyet eğitim sisteminin Demokrat Avrupanınkinden üstünlüğü ve bu rejim altında gençlerin daha serbest inkişaf sahası buldu­ ğunu iddia etmekte ne gibi bir maksat güdüldüğü sa­ rahaten anlaşılmıyor mu ? Facia yalnız bundan da ibaret değildir. Köy enstitülerinde tatbik edilen eği­ tim ve öğretim sistemi imkanın elverdiği nısbette Sovyetlerinkine benzetilmişlli. Şöyle ki :

1

-

Sovyet eğitim sisteminde öğrencilere okul­

ların derecesine göre pratik maharet kazandırmaktan başlayarak endüstriyel bir gaye takip edilmektedir. Bizim köy enstitülerinde de -kaldırıldığı için her se­ ne Nisan ayında matemini tuttukları 4774 sayılı ka­ nunda da- aynı şeyler bulunmaktadır. Tatbikat da -

42

-


aynı tarzda olmuştur. Öğrencilere umumi kültür mil·

li ülkü verme yerine pratik maharetler kazandmlıııa yoluna gidilmiştir. İsmail Hakkı Tonguç'un elde mev­ cut müteaddit

tarihlerinde

enstitülerde iş ruhunun

hakinı kılınmasına çalışılmış ve işin kutsallığı ilan edildikten sonra bunun ruh ve dimağlara yerlE:ştiril­ mesi için büyük gayretler sarfedilmiştir. İsmail Hak­ kı Tonguç'un müteaddit emirlerinde verilen dlrE:ktif­ ler arasında şu direktif çok mühimdir. Bakınız İsma­ il Hakkı Tonguç ne diyor : (Biz köy enstitülerinde iş

Çok

içinde, iş vasıtasile iş için eleman yetiştinriz.)

Saym okuyucularımızdan bu nokta üzerine dikkatle­ rini teksif etmelerini rica ediyoruz. Bunun mahiyeti­ ni ve manasını anlamak için meslekten olmaya bile lüzum yoktur. İş içinde diyor bu suretle muhit iş olu­ yor. İş vasıtasiyle diyor, buna göre de vasıta iş

olu­

yor. İş için diyor burada da gayenin iş olduğu anla­ şılıyor. Bu hale göre bir elemanın yetiştirildiği mu­ hit iş olur, vasıta iş olur, gaye de iş olursa bu tarzda ne gibi bir eleman yetişir ? Öğretmen yetişir mi ?

H e­

le ülkücü öğretmen asla. İşte bu tarz yetiştirnıeden sovyet eğitim sisteminde olduğu gibi fabrikalara i�­ çi yetişi::.·. Burada eğitimde en ileri gitmiş demokratik ve hür memleketlerle onların tamamen aynı olan biz­ deki eğitim sistemi içinde işin ne mana, mahıyet ve derecede olduğunu izaha imkanımız yoktur.

Bunu

geniş bir açıklamamıza bırakıyoruz. Fakat bu tarzın Sovyet sisteminden alınmış olduğunu tereddütsfü:::;e kaydediyoruz.

-

43

-


2 Sovyet eğitim sisteminde okulun siyasetten ayrı olmadığı ileri sürülmektedir. işte bizim koy ens­ -

titülerine de siyaset alabildiğine sokulmuştur. Köylü şehirli ayrılığı yaratmanın hükumete karşı memnu­ niyetsizlik telkin etmenin Köy enstitüsü dergisindı�ki komünist ve sol yazıların öğrencilere kavrattı rılma­ sı suretiyle körpe dimağları zehirlemenin ve en niha­ yet en kızıl ve zehirli komünizm propagandaları yap­ manın örneğini vererek bu müesseselere siyaset so­ kulmuştur. İsmail Hakkı Tonguç'un (bu müessese­ lerde her fikir savunulabilir. Herkes istediği inancı besleyebilir. Ve gene herkes istediği ideolojiye inana­ bilir. ) direktifi bu müesseselere siyaseti sokmaktan başka nedir ? Buradan da köy enstitülerinde yapılan uygulamanın Sovyet eğitim sistemine benzetilıiiği sarahaten görülmektedir. 3

-

Sovyet eğitim sisteminde öğrencilerin bir

ihtilalci olarak yetiştirilmesi yer almaktadır.

Köy

enstitülerinde de öğrencilere öyle telkinat yapılmış­ tır ki, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi beğenmemeğe başlamışlardır. Mezunlar gittikleri yerlerde Milli Eği­ ii:m memurları, ilköğretim müfettişleri, Maarif Mü­ dürleri, Valiler, Kaymakamlar, Nahiye müdürleri ve köy muhtarlarına kadar herkesle mü cadeleye yelten­ mişlerdir. Daima haklarının olduğu ve bunların ve­ rilmediğinden bahsetmeleri bunları almak için mü­ cadele etmeleri lazım geldiği kendilerine telkin eclil­ ıniş bu tarz harekete yeltenenler idareci ve yetiştiri­ ciler tarafından desteklenmiştir. Dosyalar bu hususa -

44

-


ait yığın teşkil eden hadiselerle doludur.

İsyankar

bir ruh taşıyan öğrenci dalına müsamaha görnıiıştiir.

4

-

Sovyet eğitim sisteminde

okullardan

sıra

ve karatahtanın kaldırıldığı ileri sürülmektedir. Bun­ ların yerine her türlü aletler makineler ve marangoz tezgahlarının

konduğundan

bahsedilmektedir.

Köy

enstitülerinde de işlik dedikleri ve hür dünyanın eği­ tim sistemine nazaran bu çeşit ve bu derecedeki okul larda yer alması mümkün olmıyan atelyelerde ma-­ rangoz alet ve tezgahlan, dein.ircilik körük ve örsle­ ri gibi tam manasiyle zanaat sınıfına giren iş faali­ yetlerine yer verilmiş buralarda ve inşaatta öğren­ ciler birer işçi ve amele olarak çalıştırılmışlardır. İç hususunda zulüm derecesine varan ve

öğrencilerin

enstitülerden kaçmalarına sebep olan haller müşahe­ de edilmiştir. Köy enstitülerinin Sovyet sistemine en çok yaklaştırıldığı noktanın bu faaliyetlerde olduğu sarif ve kat'idir.

5- En son olarak Sovyet eğitim sisteminde öğ­ rencilerin halk işlerinde çalıştırıldığı da yer almakta­ dır. Bizim köy enstitülerinde de öğrencilerin köylü­ nün ve halkın işlerine yardım namı altında okulia hiç bir alakası bulunmayan halk işlerinde çalıştırıl<:hk­ ları bir gerçektir. Netekim köy öğretmeninin köylli­ nün sabanını saban demirini tamir etmesi köyün de­ mircilik, marangozluk vesaire gibi işlerini yapması

gerektiği

iddiasını o gün de bugün de açıkça ıddia

etmi�lerdir. Nazariyat ve kuru bir iddiadan sakınmak sure-

45

-


tiyle Sovyet eğitim sistemiyle köy enstitülerinde uy­ gulanan eğitim sisteminin birbirine çok yakı�ık ol­ duğunu her iki sistemin elle tutulur noktalarım kur­ şılaştırmak suretiyle izah etmiş bulunuyoruz. Nete­ kim köy enstitülerinin açılıp açılmaması konusunda devrim ocaklarının tertiplemiş olduğu açık oturum­ da Hürrem Arman'la Rauf İnan aynı tezi müdafaa etmişlerdir. Bu sistemin tatbikatında ve bütün köy enstitüleri uygulamasında birinci derecede rol almış olan adı geçenlerin halen bu noktai nazarı taşımala­ rına ve aynı hususları müdafaa etmek cesaretinden daha da ileri giderek köy enstitülerini ilk prensiple­ riyle ihya etmeye çalışmalarına en azından hayret edilir. Bu konudaki faaliyetler bunlardan ibarettir. Ay­ nı tarzda (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Biriiği Maarifi) mevzulu bir konferans da başka bir öğren­ ciye verdirilmiştir. Bunda da hakikatleri dışına çıkı­ larak Sovyet Maarifinin büyük ölçüde methü sena.�:;ı yapılmıştır. Başka bir öğrenciye de (Kari Maks, na­ yatı ve eserleri.) mevzulu bir konferans verdiriler·�k bütün öğrencilere Marksizmin kavrattırılmasma te­ vessül edilmiştir. Bu konferansta Marksizmin yalnız kavrattırılmasiyle kalınmamış aynı zamanda bunun doğruluğu ve faydalılığınm müdafaası yapılnııştır. Bu kabil faaliyet gene bunlardan da ibaret değıll.lir. Komünist yazarların birçok eserleri öğrencilere okut­ turulmuş, işlettirilmiş ve gene konferanslar halinde -

46

-


verdirilmiştir. Bütün bunlardan ayrı olarak Hasaıı­ oğlan Köy Enstitüsünde Hamdi Keskin'in başkanlı­ ğında yüksek köy enstitüleri mezunlarından mütE::ştk ­

kil bir komisyon kurularak bu komisyon marıfet.ıyle ( Köy Enstitüleri Dergisi) namı altında her biri cir cilt .;tltap halinde olan bir dergi yayınlanmıştır. i3u der�iye memleket menfaat ve gerçeklerine uygun ol­ mayan birçok solcu yazıların · ithal edildiği, Maarif Vekaletinin

selahiyetli zevatının tetkike

yazı ve raporlariyle sabittir.

müstenit

Hassaten bu dergıler

hakkında Maarif Vekaleti Başmüfettişlerinden

Fet­

hi İsfendiyaroğlu'nun şayanı dikkat bir raporu elde mevcuttur. Sayın İsfendiyaroğlu bu dergilerin solcu ve çok zararlı yazılarla dolu olduğunu çok bitaraf ve ilmi bir görüşle izah ve isbat etmiş bulunmaktadır. Zaten böyle izah ve isbata da lüzum yoktur. Dergi ­ ler ortadadır ve herkesin tetkik etmesi mümküudi.ir. Asıl şayanı hayret ve mühim olan nokta böyle bir derginin yayınlanması olmayıp, bu derginin İsmail Hakkı Tonguç'un çok ısrarlı ve müteaddit emiıler;y­ le evvela bütün köy enstitüsü idareci ve öğretmenle­ rine kavrattırıldıktan

sonra bütün öğrencilere b�r

ders kitabı gibi okutturulmasıdır. Bu dergilerin

öğ­

rencilere bir ders kitabı gibi okutturulması hakkında Tonguç'un o kadar çok emirleri vardır ki, bunu nc;r­ mal telakki etmeye imkan yoktur. Tonguç öğ·r cn�i­ lere derginin bir ders kitabı gibi okutturulması hak­ kında çok sıkı emirler vermekle de yetinmeyip dergi­ deki bütün yazıların öğrencilere özetlerini çıkarttı -

- 47 -


rarak çıkarttırılan özetleri merkeze celbetmiştir. Bu suretle de bu konudaki emrinin tatbikatını sıkı bir kontrol altına almıştır. Tonguç'un tarih, coğrafya., Yurttaşlık Bilgisi ve Türkçe gibi hiç bir ders hakkı.u­ da böyle bir direktifi şöyle dursun bunlara ait bir tek satırlık emri bile yoktur.

Herkesçe bilindiği üzere

okulların müfredat programı Milli Talim ve Teı·bıye Dairesince tanzim edilir. Okullarda okutulacak ders kitapları da aynı kurulun kararına iktiran ettirilir. Tonguç hangi selahiyetle bir dergiyi bahusus ı�öyle bir dergiyi köy enstitülerinde bir ders kitabı gibı o­ kutturmuştur? Şimdi burada haklı olarak soylüyo­ ruz. İçinde bir çok solcu, zararlı,

zehirleyici ve ayııı

zamanda da ahlak, adet, an'ane ve inanışlarımızı yı­ kıcı yazıları ihtiva eden böyle bir derginin selahiyet hudutlarını aşmayı bile göze alarak bu kadar sıkı tedbirlerle okutturulmasında bir hüsnüniyet

düşfüı­

mek mümkün değildir. Köy enstitülerindeki bu tarzdaki faaliyet o ka­ dar çoktur ki bunların izah ve tahlili için bir cilt eser yazmak icabeder. Memlekette yüzde yüz olarak ilk öğretimi tahakkuk ettirmek için milletçe katlanılıru.ş olan bu derece büyük maddi ve manevi fedakarlığın yalnız dejenere edilmesiyle kalınmayıp bu gayre tle­ rin milli varlığımızın aleyhine kullanılmasında hı şı::­ ni' fiilleri işleyenler hakkındaki hükmü millete bıra­ kıyoruz. Yalnız bunların halen geride bırakmış ·J�duk­ ları artçılarının da bugün satha çıkarak büyük bir cesaretle aynı şeyleri savunmaktan da ileriye -

48

-

giderek


tekrar ihya etmeye çalşmalarına da milletçe tahar.ı­ mülümüz yoktur. Yukarda bahsettiğimiz dergı kolu başkanı Sayın Hamdi Keskin'in İsmail Hakkı 'l.'on­ guç'un ölümünden sonra müteveffa hakkında üli.o.s gazetesinde yazmış olduğu methiyede Tonguç'un hı:.y kelinin dikilmesinden bahsettiği

herkesin malumu­

dur. Öğretmenler Federasyonunun teşkilatında sela­ hiyet sahibi olan bazı zevatın tertibiyle büyük mcı.u­ rifçilerin mezarlarının ziyareti esnasında Tonguç'nn da mezarının ziyaret edilerek çelenk konulduğu oir gerçektir. İşte Tonguç'un heykelinin dikilınes•ne ve Türk büyükleri meyanında mezarının ziyaret edilme­ sine de milletçe tahamülümüz yoktur. Sayın Hamdi Keskin artık Türkiyede Tonguç'un heykelinin dik.ilP.­ miyeceğini bilmelidir. Umumiyetle köy enstitülerinin yeniden ihyası için uzun senelerdenberi uğraş;p son zamanlarda bu gayretlerini artıranların susturulma­ sı zamanının geldiğine ve hatta geçtiğine inanıyoruz. Y eter artık ; Türk milletine insaf etsinler. Yukarda köy enstitülerinde büyük bir cesaretle yapılmış olan solcu ve komünist propogandalarmdan ancak bir nebze bahsedeceğimizi kaydetmiştik ; iİmdi bu meyanda yapılan diğer bir faaliyetten de kısaca bahsedelim. Olay şudur :

1946 yılında köy enstitüleri faaliyetiyle alakalı olarak Maarif Vekaletinin yüksek idari kademeleriıı­ Lle yapılması lüzumlu görülen değişiklik ve tedbirler-

-

49

-


den sonra Maarif Vekilliği mevkiini işgal eden rah­ metli Sayın Reşat Şemsettin Sirer aynı sene yani 1946 yılında Hasanoğlan köy enstitüsüne giderek Lü­ tün öğretmen ve öğrencileri toplamıştır. Bunlıı.ra hı­ taben yaptığı bir konuşmada çantasından komı.i.nı�t partisinin manifestini (beyannamesini ) çıkartarak (aranıza bu menhus şey'i sokacak kadar ileri gıfmiş­ lerdir.) demiştir. Sayın Sirer'in işaret ettiği husus şudur : Hakikaten büyük ve çok küstahça bir cesa­ retle komünist partisinin beyannamesi gizlice teksir edilerek bazı öğrencilere dağıtılmıştır. İşte saygı ::le­ ğer ve hakiki vatanperver asil Türk evladı olan Si­ rer'in çok acı olarak işaret ettiği nokta budw·. Sirer'­ in bu hitabında İsmail Hakkı Tonguç yoktu. Yıllar­ ca memlekette ilk öğretimi yüzde yüz tahakkuk cttır­ mek için bütün gayretler sarfettiği sanılan ve bu E>U­ retle o zaman küçümsenmeyecek bir şöhret sağlamış olan Tonguç'un işten uzaklaştırılmasında en selahi­ yetli zevatın bile muvafakatlarının alındığından şi.ip­ he edilemez. 11te bu sebeple Sayın Sirer'in acı olarak ciğerlerinden sökillerek gelen bu hitabında Toııguç baba yoktu ama ; hala köy enstitülerini savunan Sa­ yın Hürrem Arman da mı yoktu ? Ve gene halen k<Jy enstitülerini savunmakta olan ve bir zamanlar diğer vekalet müfettişlerinin girmeleri yasak edilmı� oıan köy enstitülerinin tek ve yegane müfettişi sayın füı.­ uf İnan da hiç olmazsa bu hitabı duymadılar mi ? Şımdi açıkça soruyoruz ; «böyle bir olayın vuku» bulduğu yani rahmetli Reşat Şemsettin Sirer'in çan- 50 -


tasından komünist partisi beyannamesini çıkararuk yukarda bahsettiğimiz hitabı yaptıgını inkar edeni .. lirler mi ? Eğer inkar edebiliyorlarsa çıksınlar (hayır böyle bir şey olmadı, bu yalandır. ) desinler ; hiç ol· ınazsa bu suretle de bize olayın vukuunun isbatı fır

..

satını ve imkanını vermiş olsunlar. Yok eğer (evel bu hadise vakidir) diyorlarsa, kendilerine biz buradb.U Türk milleti önünde hitap ediyoruz, köy enstitüıermi eski prensipleriyle açmaya çalışmak bu millete kıy

..

manın ta kendisidir. Bu sizler için ileri bir cesaret.. tir. Bunu artık yapamazsınız çünkü biz sizlerlıı önü.. nüzde gerek Devrim Ocaklarının açık oturumunda. ve gerekse Türk ocağında bir nebze olmakla bc:raoer Türk aydınlarına ve

:rurk

milletine yetecek

kauar

bu konuda bir ışık tutmuş bulunuyoruz. Zaten oizi.:e en mühim nokta, bugün köy enstitülerini açma ga.y

..

retinde olanların vaktiyle bu müesseselerde işlenmı� olan faciaları bilenlerin olmasıdır. Onun için hiç ı::ıir söz ve fikirlerinin samimiyetine inanamıyoruz. Eget hakikatları yani bizim burada bir nebzesindeo bah· settiğimiz şeyleri itiraf ettikten sonra köyü kalkmdı­ racak eğitim sistemini kuralım deseler bu derece ıcn• dişeye düşmiyeceğiz. Çünkü bu memlekette köylü.. nün okumasını ve kalkınmasını istemeyecek bir tek Türk evladı bulunabilir mi ? Şimdi teksir edilecek ba.• zı öğretmen ve idarecilere dağıtılmış olan komüniGt partisi beyannamesi olayına dönelim.

Bu beyanı•a·

mede :

1

-

Bugünkü sosyetenin burjuvazi ve proleter.. -

51

-


ya diye iki sınıfa bölündüğünden proleteryamn bur­ juvaziyi yıkması lüzumundan, 2 Burjuvazinin kötülük ve zararlarından mutlaka berhava edilmesi gerektiğinden, -

ye

3 Bütün cemiyetlerde ezen ve ezilen smıfların mevcudiyetinden cemiyette alt tabakayı teşkil ede!1lerin iktidarı ele geçirmeleri lüzumundan, -

4

-

5

-

Sermaye ve mülkiyetin lüzumsuzluğundan, Çocukların aileler tarafından istismar edil­ diğinden, bu sebeple ailenin ortadan kal�ırılarak ço­ cukların cemiyete maledilınelerinin faydalarından ve kadın ortaklığının normal ve faydalılığından, 6 Komünistlerin her yerde sosyal ve siyasi düzene karşı giden hareketleri tutmaları icap ettıgin­ den ve umumiyetle cemiyet düzenine karşı ihtilal ya­ parak harekete geçmenin mukaddes bir vazife oldu­ ğundan bahseden bu beyannamede o kadar foci \'e yıkıcı şeyler mevcut ki bunları burada bahseililıne­ einde dahi mahzurlar mütalaa etmekteyiz. Takdir buyrulur ki, bu beyanname muazzam bir rejimi ayak­ ta tutmanın davacıları tarafından kaleme alınmıştır. İçinde kültür seviyesi tam manasiyle yükselmemiş ve olgunlaşmamış kimseleri şaşırtabilecek tarzda -

mantık perdelerine

bürünmüş hususlar mevcuttur.

Bilhassa köy enstitülerinde asgari kültür ve büyUk ök;üde el mahareti ve zanaat kazandırma gayesiyle

yetiştirdikleri körpe

dirnağlı köylü

- 52 -

çocukları mızın


eline bu beyannameyi vermekteki maksat ve faci�

sayın okuyucularımız tarafından kolayca anlaşılalli .. lir. İşlenen bu milli cinayetin failleri hakkında aöyle­ necek en yerinde sözlere mani olan en başta

gelen

husus medeni seviye ve şahsi terbiyedir. İtiraf ede­ lim ki, bunlara hadlerini bildirici ve fakat tam layık oldukları sözleri söylememek ve hakettikleri muame­ leleri yapmamak için insan büyük ölçüde iraie&ini kullanmak zorunda kalıyor. Halen çalışmalarına de­ vn.m eden Maarif Şurası üyeleriyle memleket f:ıever bütün aydınlara hitap ediyoruz ve üzüntülerle belir­ tiyoruz ki, şu anda çalışmakta olan Şurada bu facıa­ ların içinde bulunmuş kimseler mevcuttur bu dum­ mu bilmeleri lazım gelenlerin köy enstitülerini açma konusunda savundukları tezin samimiyetine İn:1nıla­ bilir mi ? İşte yukarda kısaca tebarüz ettirdiği.rni.ı; gibi komünist partisi beyannamesinin öğretmen ye­ tiştiren bir müessesede dağıtılmasına ve bunun tabii olarak gizlice yapılmasında ne gibi faydalar mülah&.· za etmişlerdir ? Taraftarları çıksınlar, izah etsinler. Bazı okullara ve müesseselerde zaman zaman ekse .. riyetle sol hazan da komünist faaliyetler zuhur c,t. miştir. Bu bir gerçektir. Amma komünist partisi be­ yannanıesinin teksir

edilip dağıtılması

Türkiycde

başka hangi okul ve müessesede vaki olduğunu bilen varsa söylesin. Bunun ancak köy enstitülerinde vaid olduğunu biz gerçeğe uygun olarak

kaydediyoruz.

Hassaten köy enstitülerinde cereyan etmiş olan ko­ münistlik olaylarının bazı yerlerde olduğu gibi mün. -

53

-


ferit ve sathi olaylardan ibaret olmayıp bunun çok koyu, kesif, maksatlı, sistemli ve bir merkezden ida­ re edilen faaliyetler olduğunu elde mevcut sıhi:ıatJı belgelere dayanarak kaydediyoruz. Köy enstitülerindeki faaliyetler yani bu kabil çı,;;.­ balar yalnız bunlardan ibaret değildir. Bir taraftan çok koyu, kesif, derin ve esaslı komünist propagan­ daları yapılırken bunun diğer yardımcısı faaliyetler­ le desteklenmesi de ihmal edilmemiştir. Bu meyanda köylü, şehirli ayrılığı yaratmak Hükumete ve me v­ cut düzene karşı husumet hisleri

yaratarak

bunu

beslemek aşırı derecede halk ve köylü sefaletmden bahsederek bunu istismar etmek gibi büyük ölçüde \le anlatılması yüzlerce sayfaya sığmayacak kadar çok faaliyetlerin yanında dini inanış adet ve an"anelerimizin yıkılmasına da çok önem verilmiştir. Bu me­ yanda çok önemli olan ahlak yıkıcı faaliyetlerı üze­ rinde bir nebze durmayı faydalı mütalaa ediyoruz : Köy enstitülerinde muhtelif

öğrenim

yapıldığı

yani kız ve erkek öğrencilerin bir arada okutulJuğu malumdur. Bir eğitimci olarak buna söyleyecek hiç bir sözümüz yoktur. Hatta bunun yani bu tarz ciğre­

nimin büyük ölçüde faydalı olduğuna da kanilz. An­ cak, Köy Enstitülerinde gayri ahlaki olaylar o kadar çok ve o kadar feci, açık ve büyük cesaretle, çı:: kin­ meden yapılmış olaylardır ki ; emsali muhtelit okul­ larda zuhur eden olaylarla mukayese edildikl(:rinde normal telakki edilmesine imkan yoktur. Ve bu, elde mevcut, sayılamayacak kadar çok belgelere da yanan

- 54 -


bir gerçektir. İsmail Hakkı Tonguç'un bu konuda uir direktifi vardır. Bu direktifi ihtiva eden ve kendi im­ zasını taşıyan bir tamimi elde mevcuttur. Tonguç bu tamiminde

( anaları babaları dünyanın en velut in­

sanları olan köylü çocuklarını analarının, babalannuı yolundan ayıramayız. ) Direktifte biraz kapalıhl.K ol­ makla beraber bilhassa o zaman köy enstitülerinde çalışanlar için hayli vazıh sayılır. Aynı İsmail Hakkı Tonguç köy enstitüsünde okuyan kız ve erkek öğren­ cilerin birbirleriyle evlenmelerini teşvik etmiştir. Da­ ha okulda öğrenci iken birçok kız ve erkek öğreııd­ lerin nişanlanma törenlerinin masrafları müesseseden yapılmak üzere okullarda yaptırmıştır. Gittiği birçok köy enstitülerinde kız öğrencilere içki dağıttırmak ve hizmet ettirmek suretiyle okuiJa­ nn harimi ismetinde kendisinin maiyeti erkaniyle ka­

tıldığı içkili ziyafetler tertip etmiştir. Bekar olan bir erkek ve bir bayan öğretmenin

gözünün

önündeki

Hasanoğlan köyünde bir oda yani tek bir oda kirala­ yarak birlikte ikamet etmelerine mani olmanıışar. Hasanoğlan köy enstitüsüne başka bir enstitüden in­ şaat işlerine yardım etmek için getirilen kız, erkek karışık bir öğrenci gurubundan kötü halde yaka!aııan bir kız ve erkek dğrenci enstitü dahilinde kentlisinin önüne getirildikleri zaman şifahen

(bunların ensti­

tülerine yazın ve kendilerini de gönderin, ensti tüsü bunları ihraç etsin ) deye alenen direktif verdiklrn sonra bugün elde mevcut ve imzasını taşıyan bir ya­ zısında öğrencilerin mensub bulunduğu enstitü mü-

- 55 -


ı:lürlüğüne (bu hadiseye sadece muttali olmanız ka­ fi görülmüştür. Öğrencilerin hakkında b&.şkaca mua­ mele yapılması iktiza etmez. ) talimıı.unı verırıJştir. Ayrıca başka bir enstitüde aynı vaziyette yakalanan öğTencilerirı durumunun bir tutanakla kendisint> b�ı­ dirilmesi üzerine cevaben çektiği bir telgrafta (ınt�­ zun oldukları zaman evlendirirsiniz.) direktifini ver­ miştir. Sadece şu iki nokta ahlak konusundaki o za­ manın tutumunu göstermeye kafidir. Enstitünün bi­ rinci sınıfında olup kötü fiil halinde tesbit edilen iki öğrenci hakkında mezun oldukları zaman evlendiril ­ m e direktifine riayet edildiği zaman bunları beş sene aynı çatı altında bir karı koca

hayatı yaşamalarım

kabul etmenin ta kendisidir. Bittabi bu öğrencilerin mezun oldukları zaman reşit iki şahıs olarak e vlenip evlenmiyecekleri kendilerinin bilecekleri bir husus­ tur. İşte İsmail Hakkı Tonguç'un ahlak konusundaki bu tutum ve direktiflerinin neticesidir ki, bütün köy enstitülerinde kadın öğretmenlerle erkek öğretmen­ ler, erkek öğretmenlerle kız öğrencileri, kadın cğn:t­ menlerle erkek öğrencileri ve erkek öğrencilerle kız öğrenciler arasında zuhur eden gayri ahlaki olaylar­ dan bugün belgeleri bulunabilenlerin miktarı birkaç dosyayı dolduracak

kadardır.

Sadece bu konunun

iz&.h ve tahlili yüzlerce sayfa ihtiva edecek mahiyt:t­ tedir. İşte şimdi bir gerçek olarak yani vesikalara müstenit olarak ifade ediyoruz ki, köy enstitü!ednde cereyan eden gayri ahlaki olaylar emsali

muhtPJit

okullardaki gibi normal olaylar olarak telakki edile-

- 56 -


mez. Ahlaki milli gelenekleri

kökünden yıkıcı

bir

maksadın neticesidir. Bunu da tahakkuk ettirmek is­ tedikleri komünist gayelerinin tamamlayıcı bir uı;­ suru olarak yapbklannı kabul etmeye mecburuz. Dini inanış konusu da diğerleri kadar mühım ve çok uzun izahları gerektirecek mahiyettedir. Bura­ daki imkanın azlığı sebebiyle bu faaliyetten s�.ı.dece bir noktaya temas ederek geçelim. Bir enstitü müdü­ rü enstitüsünün giriş kapısıI].a (bozkırları biz donat­ tık, Tanrının noksanını tamamladık) vecizesini ın;C'.r­ mer üzerine hakkettirmiştir. Aynı müdür öğı·endlc­ rine hitaben verdiği bir nutukta ( Tanrınııı yap:ım:ı­ dığını biz yaparız� ) demiştir. Bilahare enstitii kapı­ sından bahis konusu vecize silinerek (Ne mutlu Tür­ küm diyene) sözü yazılmıştır. Burada bilmec:buriye birincisine kahrolsun, ikinci vecizeyi yazan için

de

Allah razı olsun ) demek icap eder. Burada anti

pa­

rantez tebarüz ettirelim ki, işte köy

enstitiilerüı<l�

yapılmış olan bu islahata yani (ne mutlu Türküm diyene) yazılması gibi faaliyetlerin adına köy ensti­ tüleri yıkıldı diyorlar. Yıkılanın ne olduğunu okuyu­ cuların kolayca takdir edeceklerine inanıyoruz. İşte imkanın azlığı sebebiyle inanış hususundaki tutumu da bu suretle tebarüz ettirmiş bulunuyoruz. Şimdi bir nebze de şu günlerde üzüntümüzü mu­ cip olan hususlardan bahsedelim : Köy enstitülerinin ilk faaliyetinden itibaren iç: n de bulunan ve halen Maarif Şurasında üye bulunan, uzun yıllar Hasanoğlan Köy Enstitüsünde müdi.irlük -

57

-


yapbktan sonra bugün gene bir öğretmen okulu mü­ dürü bulunan Sayın Kemal Üstün'ün milliyetçilik an­ layışı bize uymamaktadır. Çünkü 1946 dan &onra Hasanoğlan'da Türk büyüklerini anma törenlc::ri lcr­ tip eden bir öğretmeni enstitüsünden uzaklaştırdık­ tan sonra milliyetçiliği öğrencilerin işlerini yapması ve derslerine çaiışması şeklinde tarif etmiş ülkücü­ lüğü bu tarifin içine almamışbr. İşte böyle bir üyC'­ nin Maarif Şurasında çıkıp (Köy Enstitüleri lek.;len­ miştir. ) sözünü söylemesi üzerine bunu şurada pro­ testolarla karşılanmasının tarafımızdan gazeteforden okunması haklı olarak bizde üzüntü yaratmışbr. Ay­ rıca köy enstitülerindeki komünistlik faaliyetini 1916 dan sonra tetkik eden ve hassaten Pulur Köy Eıısti­ tüsündeki facialar hakkında büyük raporlar tanzim etmiş olan ve şu anda Şurada bulunduğunu zannet­ tiğimiz bir Başmüfettişin de kanaatlarını ızhar etme­ mesi halinde üzüntümüz büyük olacaktır. Köy enstitüleri yıkıldı diyorlar. Hayır yıkılma­ mıştır. Yukarda saydığımız komünistlik, ahlaksızlık, inançsızlık, milliyet ve Türklük aleyhindeki mahzur­ larından tecrid edilerek bugüne kadar islah edilrni_ş hallerile faaliyetlerine devam ettirilmişlerdir. Bu :l:i­ lahatın önderi halen berhayat olan ve ŞU anda da Şu­ rada bulunması gereken eski Müsteşar Sayın Reşat Tardudur. Kendisinin emin olduğumuz ahlak ve sed­ yesinden enstitüleri yıkıp yıkmadığını açıklamasmı bekliyoruz. Köy enstitüleri mevzuunda bizim gibi düşündü-

58

-


ğüne inandığımız Sayın Hilmi İncesulu'nun gazete­ lerden okuduğumuza göre (öğretmen okullarıı:a köy enstitülerinin ruhunu getireceğiz.) diye konuşması eğer doğruysa Sayın Hilmi İncesulu'nun etrafınla. kendisinden hakikatlan gizleyen bir çerçevenin te­ şekkül ettiği zehabını bizde uyandıracak ve haklı ola­ rak üzüntümüzü mucib olacaktır. En son olarak sözümüzü bu vatanda Türk mille­ ti ve onun Devleti hükümran oldukça ve memlekctfa ufkunda şanlı Türk Bayrağı dalgalandıkça köy ens­ titülerini eski prensipleriyle açmaya hiç bir kims·�­ nin gücü yetmiyecektir.

- 59 -


KOY ENSTİTÜ"LERİ MESELESİ

Nejdet SANÇAR Enstitülerde kızıl propaganda hareketleri başıa­ dığı sıralarda tesadüfi olarak okullarda bulunan, fa­ kat komünizme karşı oldukları anlaşılınca ilk fırsat· ta başka yerlere nakledilen bu vatansever elemanla­ rın anlattıkları ve yayınladıkları da, yapılan propa­ gandanın korkunçluğunu bir kere daha gözler öni.i­ ne koymuştur. Gençlere, tanınmış kızıl

yazarların

eserlerinin okutulması ve okunan eserlerdeki fikir­ ler üzerinde tartışmalar yapılması ; komünist Rusya nın örnek bir rejim diye tanıtılması ; öğrencilere ıs­ rarla din, milliyet ve askerlik düşmanlığı telkin

ed.ıi­

mesi ; sınıf şuurunun ve düşmanlığının yaratılmaya çalışılması ; tertemiz köylü kız ve erkek çocukları­ nın kasten başı boş ve kontrolsüz bir hayata

sevk

edilmeleri. . Bütün bunlar köy enstitülerinde okuyan Türk evlatlarını, bu vatanın gençleri ve bekçileri ol­ maktan çıkarıp, başka davaların adamları yapmak yolunda sistemli hareketlerden başka nedir ·? Böyle olmasaydı, bu tertemiz köy çocuklarına birinci sınıf vatan haini Nazım Hikmet'in ve o seviyedeki diğer satılmışların propaganda herzeleri şiir diye ezberle-

- 60 -


tilmez, milli duyguları körletecek ve ancak içki alem­ lerinde söylenmesi mümkün şarkılar ve türküier ög­ retilınezdi. Yine böyle olmasaydı, bütün okullarcir.. 01duğu gibi, köy enstitülerinde de Türk büyüklerüıin ve tarihi günlerin yıldönümleri sık sık kutlanır, bu suretle enstitülerde okuyan Türk çocuklarına mi.Ilı duygular aşılanmaya çalışılırdı. Fakat bunun aksine bir çok yabancı büyük ( ! ) adamlar için günler yap­ bğı halde tek bir milli gün tertiplemiyen enı:ıti tiller görülmüştür. Yine bir enstitünün başında buluna�ı­ lar, Atatürk'ün ve Namık Kemal'in çerçeveli büyük resimleriyle Atatürk'ün gençliğe hitabesi levhasını okulun duvarlarından indirip depoya atmış ve bu rr ­ simlerle levhalar teftiş sırasında müfettişler tarafından depoda toz toprak içinde bulunmuştur. ·

Köy enstitülerinde sistemli bir şekilde kızıl pro­ paganda yapılmış olduğunu, birbirlerini tamamhya;ı müfettiş raporlarıyla hususi kimselere ait yazılar ta­ mamen isbat etmiştir. Enstitülerin, yine eski hava.sı ile açılmasını istiyenlerin, teftişlerin neticesinde vc;.­ rılan sonuç ile diğer yayınların ortaya koydukfo.rı gerçek karşısındaki tutumları ise, kahve dedikodul:;.­ rından ileri gidebilmiş değildir. Fakat, köy enstitülerinde yıkıcı propaganda ya­ yıldığı yolunda hiç bir yazı yazılmamış ve müfetfü;­ ler tarafından teftişler sonunda hiçbir rapor h azır­ lanmamış olsa bile, bu gerçeğin isbatı yine de mür.ı­ kündür. Köy enstitüleri Dergisi adlı vesikalar mey­ danda iken, bu okullarda bu yıkıcı propagandanın -

61

-


yapılmamış olduğu asla söylenemez. Köy Enstitüleri Dergisi, 1945 yılında yayınlan­ maya başlamıştır. Üzerlerindeki kayda göre, Hcı.sarı­ oğlan Köy Enstitüsü tarafından çıkarılmakta ola.n derginin yazarları köy enstitüleri öğrencileridir. Der­ gilerin bir kısmı 150 sayfanın üstünde kalın citler­ dir. Her sayısında elli altmış kadar gencin yazısı bu­ lunan dergiler, Ankara Maarif Matbaasında ba.Sil­ mışlardır. İşte bu dergilerdeki yazıların bir kısmı Moskof parası veya yardımıyla çıkan komünist der­ gilerin yazılarındaki havanın aynıdır ! Kızıl yayınların ne gibi konular üzerinde propa­ ganda yaptıkları malumdur : Alt yapı - üst yapı ve kapitalist sistem - sosyalist sistem gibi teranelrr, sı­ nıf mücadelesi tekerlemesi, şehir - köy ayrılığı, takir - zengin farkı ve fakir sınıfın ızdırabı, milli gelenek­ leri gülünG etme gayreti, din aleyhtarlığı ve dü�rııan­ lığı, askerliği ve savaşı kötüleme, ahlak ve aileyi yık­ ma vs. Türkiye'de yıllar boyu çıkmış ve hemen ht:psı kapatılmış ne kadar kızıl dergi varsa, hepsinin say­ faları bu konular üzerinde kaleme alınmış ya:ıdarla doludur. Türkiye'yi Moskofların pençesine a tmak gayretiyle çıkarılan bu dergilerin ilmi ve fikri kılıklı makalelerinde olsun, edebiyat tülüne büründürülmi\ş hikaye ( !) ve şiir ( ! ) lerinde olsun, hep bu yıkıcı, insanları birbirine düşürücü, milli ve dini inanç!a n sarsıcı ve ahlakı bozucu konular işlenmiştir. İşte Köy Enstitüleri Dergisinin bütün sayıhrı:ı­ da, kızl dergileri kaplayan bu havanın tıpatıp ben-

62

-


zeri bir havayı aksettiren yazılar ve şürler ( ! ) var· dır. Kızılların sınıf teraneleri, bilhassa edebi ( ! ) eser leriyle propagandasını en çok yaptıkları bir konudur. Bu propagandanın ilk edebi ( ! ) örnekleri :

100 metreden

Çiftleşen iki sineği seçebilen lld gözüm Elbette gördü İki ayaklıların İkiye ayrıldığını gibi bayağı sözlerle 1930 da komünist

Nazım IUkmet

Don

Kişot'u

vermişti. Kızıl cennete kaçmak istrr­

ken kafasına indirilen bir sopa ile can verip bu emdi· ne ulaşamıyan Sabahattin Ali'nin kışkırtıcı hikayele­ rinde de edebiyat tülüne bürünen bu sanatlı ( !) proı:ıa gandanın örnekleri çoktur. Bu ikisinden sonra, hap­ se girip çıkmış ne kadar kızıl şair ( ! ) ve hikayecı ( ! ) varsa, hepsinin yazılarında aynı kışkırtıcılığı bulmak ve görmek mümkündür. Bu propagandanın

gaye>iı,

memlekette bir sınıf ayrılığı şuuru yaratmak, varlık sız sınıfı varlıklılar aleyhine kışkırtmak suretiy1e k<.ı· münizm lehinde bir ortam hazırlamak ve neli.ced� Türkiyeyi de hürriyetinden ve bağımsızlığındaıı ma1ı­ rum etmektir. İşte, milletler arası komünizmin en beylik konu­ larından birisi olan bu sınıf teranesi ve varlıkı'lız sı­ nıfın bir kışkırtma vesilesi yapılmak üzere ele alm-

63

-


rnası,Köy Enstitüleri Dergisi nde yayınlanmış öğren­ ci yazılarmda da görülmektedir. Aşağıdaki manzumeler bu dergilerden alınmıştır : '

SO R U :

1

Şu benzi güz elması gibi renkli Lacivert ceketli sevimli çocuk Neden böyle de Bu saz benizli Yalın ayak, baş kabak çocuk Öyle değil? Nedendir ey ağacını Dalının biri san, biri yeşil Biri kurur, biri büyür Biri ağlar, biri güler YETER Her sabah yol aldın, türkü dilinde, Tırpan omuzunda, orak belinde, Ektin, biçtin nasıl kaldı elinde, Yeter eller için eldiğin yeter, Yazlar geldi orağını biledin, Biçemedin, bahtım böyledir dedin, Buğday el<tin, arpa ekmeği yedin, Yeter artık arpa yediğin yeter ! Kızıl dergilerde yüzlerce, binlerce misali bulu­

nan ve sınıf mücadelesi şuurunu dile getiren bu -

64

-

:nıa.n-


zumeleri, o çocukların kendi kendilerine düşüııerek yazdıkları kabul edilebilir mi ? O çocuklar ki, köyle ­ rinden şöyle böyle bir öğretimden sonra enstitülere geliyorlar ve idqıaya göre de enstitülerde sadece kö­ ye lazım olan pratik bilgilerle silahlandırılıyorlarJı. Bu tertemiz Türk yavruları İstanbul, Ankara gioi büyük şehirlere gelseler de köylerinin hayat gerçeği ile büyük şehrin bir kısmında görülen lüksü görse­ ler, belki kafalarında bazı sorular yer edebilirdi. Fa­ kat, bilindiği gibi, köy enstitüleri şehirlerden uzak yerlerde kurulmuştu. Yani bu okullarda okuyan gençler, saz benizli çocukla lacivert ceketlinin muka­ yesesini, örnekleri bizzat görerek, kendiliklerinden yapamazlardı. Sonra binde bir ihtimalle .yapsalar da, bunun, sicilli komünistlerin kıpkızıl dergilerde ver­ dikleri örneklere tıpatıp benzer olması ve bu benzer­ liklerin de birinde, ikisinde değil de hepsinde görlil­ mesi bir tesadüf olabilir mi idi ? Bu kadar kör tesa­ düfün bir arada toplanabileceğine inanmak ımkıin­ sızdır. Kanı Tiirk, canı Tiirk ruhu Türk, mayası 'fürk bir köy çocuğunun, köyünde görmediği, okulunda. Ja görmesine imkan bulunmıyan misaller üzerinde, ka­ şarlanmış Moskof köleleri gibi yazılar yazma.sı içir., elbette ki, ona bir fikrin, bir şuurun aşılanması, ya­ ni o masum çocuğun şeytani usullerle kandırılması lazımdı. Köy Enstitüleri Dergisindeki örnekler. işı.e, teftişlerle de gün gibi meydana çıkmış olan bu telkin­ lerin sonucudur. Tarlaya tohumlar ekilmiş ve bu eki- G5 -


len tohumlar dergi sayfalarında filizlerini vermiştir . Böyle olmasaydı Türkiyemizin temeli olan köyb·de.ıı

· Nazım Hilonet'lerin, Sabalıı:.ttin Ali'lerin Sabiha Zekeriya'ların, Abidin Dino'ların ve çıkmış çocuklar,

diğer yüzlerce kızılın ağzı ile : <�Çoğunluk olan fakirler azınlık olan zenginlerııı menfaat ve hegemony ahırslarının tatminine alet l.dil mişlerdir. <<Zenginler daima fakirlere hakimdir.

Bunda a

dolayı fikir mirasına çoğunluk olan fakirlerin ulaş­ masına imkan yoktur.» <<Bu köyde çoluk, çocuk, avrat, herif hep ç::ı.L�ı­ yok. Çalışmamıza göre de elimize geçen bir ga.t uru­ ba, bir boz ekmek. Sizin gimi ayakkabılarımız sayt­ sız degel. Üç, dört yılda bir ayakkabı görüyok F.<s­ tanlarımız parçalanmayınca yenisini alamıyok.,> Gibi şeyler yazabilirler miydi ? Yukarıya aldığı­ mız örneklerden ilk ikisi Harold Laski'nin Demokra­ si ve Sosyalizm adlı eserindendir ve kitap tanıtma başlığı altında ve bu vesile ile verilmiştir. Köye lazıın pratik bilgilerle silahlandırılmış gençler yetiştirilmek üzre açılmış enstitülerde, bu malum ve meşhurlardan

Niyazi Berkes tarafından dilimize çevrilmiş. Bu siyasi ( ! ) ese_rinin ne işi vardır ? Bu propa­ ganda eseri bir enstitü kütüphanesine y ürüye yürü­ ye kendisi mi gelmiştir ? Yoksa kargalar tarafır..dan bacadan mı atılmıştır ?

- 66 -


DİN AFYONDUR ! Komünizmin ana fikirlerinden olan bu düstur, Lenin tarafından ortaya konduğundan bu yana bti· twı dlinyaaa araııksız bir şekilcıe propaganda edilip durmaktadır. Komünizmi dünyaya yaymak gayesinde olanlar, ilk önce, bu yayılmayı önliyebilecek engelleri orta.• dan kaldırmak zorunda idiler.. Bu engeller araaınc.la en çetinlerinden birisi de, şüphesiz, dindi. Onun içill önce dini kötülemek, gönülleri dolduran imanı l:iars­ mak lazımdı. Ondan boşalan yerlere komünizm iri· nini akıtmak elbette daha kolay olacaktı. Başka ülkelerde olduğu gibi, bizde de, bütün l;:ı. zılların her fırsatta dinle alay etmeleri, dini inanç· ları iptidailik diye göstermeye çalışmaları, hatta !;.a. lemlerinin uçlarına Tanrı'yı dahi dolamaya yellen .. melerinin sebebi budur. Komünizmin Türkiye'de ilk edebiyat kahramanı ( ! ) olan Nazım Hikmet, şür diye yayınladığı adi pro· . paganda yazılarında, din düşmanlığının da ilk örnek., !erini vermişti. Ondan bu yana bütün kızıl kakmie.r her fırsatta dini fikirleri ve inançları baltalamaya çalışmışlardır. YEŞİLİN ARKASINDA NE VAR ? B . . . VAR : f?eklinde şiirler ( ! ) yazılmasından, ibadetin türlü şe.. killerde alaya alınmasına, dini bayramların resmi ta..

- 67 -


til günlerinden çıkanlmasının istenmesine ve hatta dinlenme anlarında ezan okunmasının yasak eciilmt>­ Sini teklife kadar çeşitli münasebetsizlikler, hep, bu davaya hizmetin eserleridir. Bu arada Allah adının Çok kere laübali şekillerde kullanılması, hazan Tan­ n'dan maddi bir varlıkmış gibi söz edilmesi, hatta bu konudaki azgınlığı ve utanmazlığı çok daha ileri götürerek <�lahın kuyruğu !» gibi hayasızca laflar kullanılması da yine bu hizmetin başka şekilleridir. Bu hizmete, Türkiyeli kızılların bir numaralı sa­ ııat ( ! ) adamı Nazım Hikmet'ten birkaç mısralık oir örnek : Behey Berkley ! Behey bir karış boyuna bakmadan Karpatlan inkar eden cüce ! Ahrete gittiysen eğer Oradan bir taç gönder Süslemek için allahının bafıını Binip allahın sırbna Soldan geri kaçıyorsun. Şu sözüm ona şiirde Allah adının küçük harfle yazılması bir yanlış eseri değildir. Kızıl Donkişot, Kremlindeki efendileri gibi, kainatın yarabcısını t ı>.m­ m a dığı için, bu büyük kelimeyi bir cins ismi gib1 J küçük harfle yazıp durmuştur. Yoksa o, özel adların büyük harfle yazılacağım bilecek kadar bilgindir ! W -

G8

-


tekim şür ( ! ) kitaplarında Marks, Engels, Gorki bi adları hep büyük harflerdir. Sonra, Berkley'e seslenen bu satırlarda

gi.

Tanrı,

hem maddi bir varlık gibi ele alınmakta, hem <le Al· lahının kafası, Allahının sırtı gibi uygunsuz si.izler.. ler, sanki Allah sadece Berkley'e aitmiş gibi göste­ rilmektedir. Ve sonra Allahın sırtı ve kafası ne de­ mek ? Hele Allahın sırbna binmek, insanlıkla en kil.. çük bir ilgisi bulunan bir yaratığın söyliyebileceği bir söz mü ? Bütün bu utanmazlıklar ve küstahlıklar, «din afyondur!» prensibini bir köle gibi propaganda et.. menin sonucu ve eseridir. Köy Enstitüleri Dergisi'nin sayfalarında yer a.ı.. mış bazı yazılarda, din konusunun, işte bu kızıl usul. lere uygun şekilde ele alınmış olduğu görülüyor. Der.. ginin ikinci sayısındaki «Tanrı ?» başlıklı yazı, bunun en güzel örneğidir. «Tanrı ?», 1943 te yayınlanmış bir kitabın aıdıdır, Dergide, kitap tanıtma vesilesiyle ele alınmış, ger�k eserden nakledilen fikirler ve gerekse buna eklenen düşüncelerle, din korkunç şekilde hırpalanmıştır. Yazıda dini inançlara verilen rütbe şu iki keıt.. medir : «Geri inanış !». Yine yazıya göre Türkiyeli aydınların bazıları «bu çürük şeylere» çürüklükleri ni bile bile inanmaktadırlar. Halbuki «bu iptidai ve geri inanışlar» ın yaşatılmaya çalışılması -

69

-

devrime


karşı ( ! ) olmak ve «devrimlere ilgisiz, kör ve sağII» kalmakla mümkündür. Aydınların, sanatçıların ve ilim adamlarının iba­ det etmeleri ayıpbr ! Çünkü ibadet «hiç bir yaşama etkisi ve yetkisi bulunmayalb> şeylere inanmanın so­ nucudur ! Bu edepsizliğin adına sosyal gerçekçilik demue- . si, tabii, bir kulptur. Çünkü hayatın gerçeği sadece pislik ve lağım değildir. Hayat gerçekleri arasrnda türlü çiçekler de vardır. Fakat toplumun ahlakını sarsmak için bu pislikleri kusmak, yani Sabahattin Ali'lerin dediği gibi şüri ifraz etmek lazımdır ! Köy Enstitüleri Dergisi'nin sayfaları ara�ında, komünizmin bu yıkıcılığına uyan yazılar da bulu.r.­ hıaktadır. Dergilerde verilen bilgiden öğreniyoruz ki, ens­ titülerde, gençlere, çeşitli konularda konferanslar ha­ zırlatılmış ve bu konferanslar, bütün öğrencilerin bulunduğu toplanblarda okunmuştur. Sonradan bun­ ların bazılarının metinleri dergilerde yayınlanmış. b.ı 'suretle diğer enstitüler öğrencilerinin de ·bu kon ular­ da bilgi edinmeleri sağlanmak istenmiştir. Bu konferansların mahiyeti hakkında şöyle bir bilgi edinebilmek için, onlardan birisinden lıfrkaç paragraf okumak kafi gelecektir. Şu satırlar, Köy Enstitüleri Dergisi'nin 5. sayısında metni yayınla­ nan Freudisme hakkındaki konferanstan dır : «Cinsi sapıklık : Vücudün cinsi birleşmeye ait ·

-

70

-


kısımlarının anatomik hudutlarını aşmaktan ibaret­ tir. Mesela homoseksüellik gibi . . .» <<Bir genç kıza birkaç aydır şiddetli aşkından bahseden bir erkek tarafından kur yapılıyordu .

Bu

gün aşık, kadına karşı muvaffak olamıyan bir teca­ vüzde bulundu. Kadının mukavemeti sonucunda onu tatmin olunmamış bir halde bırakarak kayboldu.

Bu

aşk durumunun muhtelif safhaları ince teferruatına kadar hatırda tutulacak olurs.a şöyle bir

durumıa

karşılaşırız. Genç kadın sıhhattaydı ve biyolojik ba­ kımdan çiftleşmeye hazır, ilkel cinsiyet

içgfülü!eri

tatmin edilebilmek için çabalamakta idi. Kendisi aşk hakkında bilinçli olarak yalnız modern kavramlarla düşünebiliyordu. Yani onun içinde bulunduğu muta­ assıp çevre onun bilinçli bir şekilde farkedebilac<>gi şekilde her çeşit gayrı meşru cinsi münasebeti im­ kansız buluyordu.

Fakat bütün bunların geri��nde

cinsi içgüdüler etkin bir şekilde birleşme için didini•

yorlardı. İşte bu cinsi içgüdülere Freud, «libido», adını veriyor ve çevrenin kadına telkin ettiği, ohu ga:v­ rı meşru münasebetten alıkoyan ahlak, din gibi k•.ıv­ vetlerin libidoya karşı yaratbkları tepkiye de baskı diyor.» «Dr. Galant isminde birisi genç kızın itirafları­ nı yayınlamıştır. Bu kız, çocukça olan bu cinsi etkinliği ( parmak emme)

bırakmamıştı. Parmak emme­

nin verdiği zevki bir cinsi tahmin olmaya benzer diye tasvir etmiştir. Bunu, bilhassa sevgiliden alm�n

-

71

-


bir öpücüğe benzetmektedir. Hayır, hayır, bütün öpücükler parmak emmek kadar zevkli değildir. İnsanın kendi parmağını emer­ ken kendi vücudunu saran hazzı tamamiyıe tarif et­ mek kaabil değildir. . . Freudisme, elbette ki bir mesele ve bir konudur. Hakkında konferans da verilebilir, üzerinde tar�ış­ ma da yapılabilir. Ama bu konferansın verileceği ve tartışmanın yapılacağı yer herhalde bir maarif yu­ vası olamaz. Köyleri kalkındıracak pratik silahlandırılmak üzere enstitülere alınmış

bılgılerıe onbeşıe

yirmi yaş arasındaki kız ve erkek çocuklara cınsi sa­ pıklığı, seviciliği ve yakın akrabalar (mesela ana oğul) arasındaki cinsi münasebet demek olan fücur' u öğretmenin ne gibi bir faydası düşünülebilir ?

-

Enstitülerde okuyan ve köylere pratik yardım­

cılar olmak üzere yetiştirildikleri iddia edilen masum gençlere ne meslekleri, ne yaşları, ne de kafaları ile bağdaştırılması münkün olmıyan bu gibi konu!ar üzerinde konferanslar hazırlatmanın, onların aıılak­ ları üzerinde derin yaralr açmaktan başka bir netice­ si olamaz. Böyle bir hareketi masum bir gaflet ola­ rak adlandırmaya imkan var mıdır ? İşte bu konuda bir başka misal : Derginin 4. 8a­ yısında Dedikodu başlıklı bir hikaye var. Bu hikaye de cinsi münasebet üzerindedir. Hikayenin kahra­ manları olan iki erkek kardeşten birisi diğerinin ka­ rısı ile cinsi münasebette bulunmaktadır ! -

72

-

Aldatılan


erkek, karısı ile kardeşini bu yüzden öldürüyor. Fa­ kat hikayenin sonunda anlıyoruz ki, kardeşi il� l[a· rısı arasında böyle bir münasebet yoktur ve bu. bir dedikodudan ibarettir. Aşağ).daki satırlar bu hikayedendir : «Sevdiğim karımı düşünüyordum. Onu kardeşi­ min kolları arasında tasavvur ediyor, bu vaziyeti ka0 famda şekillendiriyordum.» «Damdaki pencereden içeri baktım. İçerisi ı:>an­ ki birdenbire aydınlanmıştı. Gözlerim bu aydınlıkt-ı.

kanının yatağını bildi. Kardeşim yanında idi. Saçlan birbirlerine karışmıştı

. . .

»

«Mademki köy beni kavat,

karımı bir

orospu

zannediyordu . . . » Şüphenin, insanları bazan bir felakete götUrecc­ ği konusunu işliyen böyle bir hikaye yazılabilir. Fa­ kat böyle bir konunun bu şekildeki tasvirlerle hik!'ı.­ ye haline geleceği yer, köy enstitüleri gibi terbiye ve öğretim 'yuvaları mı olmalıdır ? Başka söze ne lüzum var ? İşte eser meydaııda : Bu memleketin en masum çocuklarından binler­ cesini, bu şekilde, yaşlarının ve başlarının üstiinde konularla uğraştırarak ahlaklarını bozmaya çalışma­ nın, onları, kızıl rejimin istediği dejenere yaratıklar haline getirmek maksadından başka bir sebebi ola­ maz ! -

73

-


Komünizmin beylik konularından birisi de ı:ıavüg ve askerliktir. Onların dünyayı pençelerine geçirmek gayelerinin en büyük maddi engellerinden birisi şüp­ hesiz, hür milletlerin ordulandır.

Bu engeli, k<Jlay

aşılır hale getirmenin yolu da elbette ki onu yıprat­ maktır. İşte bunun içindir ki, milletler artısı

1wınü­

nizm, hür ülkelerde savaş ve askerlik aleyhinde pro­ paganda yapar. iavaşı insanlık için en büyük fela­ ket, askerliği de adam öldürme vasıtası gibi gösterir. Ve bununla birlikte, bir yandan da banş propagan­ dasına girişir. Bu suretle milletleri askerlikten

ı:ıoğut

maya, savaştan tinsindirıneye çalışır. Gaye, hür mil­ letlerin, gerektiği zaman hürriyetleri için silaha sa­ rılma güçlerini kırmak, azaltmaktır. Böylece barış afyonu ile uyuşturulan milletler, bir gün kızıl ordu ülkelerine saldırdığı zaman, hiç değilse kıyasıya sa­ vaşıp döğüşemiyeceklerdir. Kendi yurdunda ve pençesine geçirmiş bulundu­ ğu ülkelerde oluk gibi kan akıtmaktan çekinmeyen bir kuvvetin, savaş ve askerlik aleyhinde bulunup barış propagandası yapmasının sebebi sadece budur. . Türkiyeli kızıl şairlerin ( ! ) durmadan barış tür­ küleri yazmaları bu sebeptendir. Bütün moskofçula­ rın, savaş müessesesını

emperyalizmin bir vasıtası

gibi göstermeye çalışmalarının sebebi de budur. Yine, Türk milliyetçilerini savaş istiyen insanlar olarak göstermek suretiyle hem onlan, hem de savaşı meleri de bu fikre hizmet içindir.

-

74

-

yer­


On yıl kadar önce, tanınmış yerli kızllardan bir­ kaçının <<Barışseverler Cemiyeti>> adı ile bir dernek kurmaları ve Kore savaşına kablmamızı önlemek için yırtınmaları da bu yüzden değil mi idi ? Çünkü onların sevmedikleri ve istemedikleri savaş, komii­ nizm ifritine karşı yapılacak olandı. Nitekim, yıllar önce İspanyada ve daha sonra da Yunanistanda sebep oldukları iç savaşlar sıra.-ım­ <la binlerce insan kırılırken, savaştan hiç de liksin­ memişlerdi ! -Fakat, komünizmin, Koreyi pençesine geçirmesine engel olan savunma savaşı kötü idi ! işte, milletlerarası komünizmin beğlik konusu savaş ve askerlik düşmanlığının mahiyeti budur. Köy enstitüleri Dergisi sayfalarında bu kızıl propaganda­ nın izlerine de rastlanmaktadır. Derginin 3. sayısında <<Bizim Köy» adlı bir pi­ yes bulunmaktadır. Bu piyes askerlik vazifesini yap­ makta olan bir gencin; çürüğe çıkıp köyüne dönmek için ayağını trene çiğnettiği. anlablıyor. Bu suretle Türk milletinin gönülden bağlı bulunduğu asker oca­ ğı, ondan kurtulmak için bir ayağın dahi feda edile­ bileceği. bir korkunç yer haline getiriliyor. Piyeste, köyün çocuk ölümünün çok olduğu. bu­ na karşı da doğumun azlığı anlablırken, bunun se­ bebi, babaların askerde olmasına bağlanıyor. Bunun­ la da, körpe dimağlarda, doğum azlığının, köy deli­ kanlılarının bu korkunç ( ! ) askerlik ocağında top­ lanmalarından ileri geldiği gibi gerçekle hiç bir ilgi­ si bulunmıyan bir fikir yarablmaya çalışılıyor. -

75

-


Köylü delikanlıların (diğer bütün vatandaşlar gibi) , bir buçuk iki yıllık bir zaman için asker oca­ ğında vatan vazifesi görmelerinin doğumun azalma­ siyle bir ilgisi bulunduğuna aklı başında bir insan el­ bette inanmaz. Çünkü böyle bir netice, ancak, köy­ lerdeki kırkbeş elli yaşına kadar olan erkeklerin as­ kere alınması ve bu askerliğin yirmi yirmibeş yıl sür­ mesiyle mümkün olabilir. Bir köyden sekiz on kişi iki yıl ayrılmakla ne çıkar ?

- 76 -


NİÇİN KÖY ENSTİTVLERİNE KARŞIYL'W I

Cahid OKURER 3803 sayılı kanunun onaltıncı madde�inde şöyle denmektedir : «Köy öğretmenlerinin tayin edilecek­ leri okulların binaları ve öğretmen evleri Maarif Ve­ killiğince verilecek planlara göre Köy Kanununa tev­ fikan, bölge ilk tedıisat müfettişi ile gezici başöğret­ menin nezaretinde köy ihtiyar heyetleri taraf!Ilda :ı yaptırılır ve öğretmen tayin edilecek köylere keyfı­ yet üç yıl önce bildirilir.» Köy Enstitüleri Kanunu hem bu enstitülerden mezun köy çocukları, hem de köylü için ağır, ı:msyal adalet ve insan haklarına aykırı hükümler ihtiva et­ mektedir. Fakat, yukardaki hükümlerin hürriyet, 30syal adalet fikirlerine, insan haklarına aykırılığı ve Tür­ kiye'nin yükselmesi için herşeyden çok muhtaç bu­ lunduğumuz insan kudreti ve hazinemizi geliştirmeic­ teki zararları asıl diğer maddelerle beraber düşünü­ lünce belirmekte ve genişlemektedir. Bu hususta e v­ vela 3803 sayılı kanunun altıncı maddesine bakalım. Bu maddede şöyle deniyor : «Köy Enstitülerinden m e zun öğretmenler tayin edildikleri köylerin her türlü eğitim ve öğretim işlerini görürler. Ziraat işlerinin - 77 -


fenni bir şekilde yapılması için bizzat meydana geti­ recekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atelye gibi tesis­ lerle köylülere rehberlik eder ve köylülerin bunlardan. istifade etmelerini temin ederler.» Köy Enstitüleri mezunlarının köydeki bu vazife­ leri, 1942 de çıkan 4274 sayılı «Köy Okulları ve Ens­ titüleri Teşkilat Kanunu.> nda tafsilatlı şekilde, birer birer sayılmıştır. Bu vazifelerin mahiyeti ve çeşitleri hakkında tam bir fikir vermek, yerine getirilmeleri nin ne derece mümkün olduğunu iyice göstermek için

4274 sayılı kanunun onuncu maddesini de bilmek ge­ rekir. Bu maddeyi gelecek yazımızda ele ala�ağız. Bundan evvelki, yazımızda, maarifimizin hayati hedeflerine göre, öğretmen okullarının

nasıl olması

icabettiğini, asli mahiyetleri ve esaslan bakımından anlatmıştık. Türkiye'nin gerçekten yükselmesi için maarifimizin belirttiğimiz hayati hedeflere yönelme­ sindeki zarureti kabul eden herkesin, doğru düşün­ me yollarından sapmadıkça, ayni kanaatlara varacağı ve mahiyetini iyi bildiği takdirde eski Köy Enstitüle­ rine tarftar olmıyacağı tabii bir şeydir. Eski Köy Enstitülerinin mahiyetini tam aydın­ latacak vesikalar Milli Eğitim Bakanlığında mevcul­ tur. Fakat, bu vesikaları elde etmek, bilhassa Anka­ ra'da oturmıyan okuyucularınız için, mümkün

veya

kolay olmıyabilir. Bu itibarla bugünkü yazımızda eski Köy Enstitülerinin mahiyetini vesikalarla belirtme­ ğe çalışacağız. Böylece, bizim eski Köy Enstitülerine sadece taraftar olmamakla kalmıyarak, niçin kat'i -

78

-


surette karşı bulunduğumuz da anlaşılacaktır. Eski Köy Enstitülerinin mahiyetini ortaya ko yan 17.4.1940 tarihli ve 3803 sayılı «Köy Enstitüle­ ri Kanunu» ile 19.6.1942 tarihinde kabul edilen 427'1 sayılı «Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanu ­ nU>> dur. Bu kanunlara dayanılarak hazırlanan «Köy :Enstitüleri Öğretim Proğraml>> da Köy Enstitülerinin mahiyetini, öğretim esasları bakımından, ayrıca ay­ dınlatmaktadır.

3803 sayılı Köy Enstitüleri

kanununun üçüne;ü

maddesine göre : «Enstitüler tam devreli köy ilk okul larını bitirmiş sıhhatlı ve müstait köylü çocuklar se­ çilerek alınırlar. Enstitülerin tahsil müddetleri en az beş yıldır . . . » Ayni kanunun beşinci maddesine göre de : <<Bu müesseselerde tahsillerini bitirerek

öğret.�

men tayin edilenler, Maarif Vekilliğinin göstere�eği yerlerde yirmi sene çalışmaya mecburdurlar. Mecbu­ ri hizmetlerini tamamlamadan ayrılanlar Devlet mc­ nıuriyetlerine ve müesseselerine

tayin

edilemezler.

Bu gibilerin kendilerinden veya kefillerinden müessc sclerde bulundukları zamana ait masrafın iki misli a­ lınır. «Yirmi yıl mecburi hizmete mahkum edilen bu öğretmenlerin maaş durumu da yedinci maddede tes­ bit edilmiştir : «Köy Enstitülerinden mezun olan öğ­ retmenler ayda (20) lira ücretle Maarif Vekilliğince tayin· edilirler. Muvaffakiyetle hizmet görenlerin üc­ retleri 6 ncı ders yılı başında ( 30) , onbeşinci ders yı­

lı başında da (40) liraya çıkarılır.» Bu maddelerde görüldüğü gibi, Köy Enstitülc-

-

79

-


rine köy ilk okullarını bitiren müstait çocukların a­ lınması ilk bakışta müsbet karşılanabilir. Fakat, me­ sele diğer maddelerin ışığında genişliğir>e ve rl H inli­ ğine düşünülürse, bunun köy - şehir

ikiliğini meyd&·

na çıkaran ilk adım olduğu anlaşılacaktır. (,.:ı.inku, .l{OY de yalnız çocuğunun öğretmenlik yapabilmesi nulli bil tünlüğüınüzü parçalayacak ve sırf mücadelesine yol açacak psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin kay­ nağı olma kabiliyetindedir. Diğer taraftan müstait köy çocuklarının

yirmi

sene Vekaletin gösterdiği yerlerde ve köylerde çalış­ maya ve yaşamaya mecbur edilmeleri ve istidatı kör­ leştirecek ağır ve zalimane bir davranıştır. Hürriyet, sosyal adalet prensiplerine insan haklarına tama men aykırıdr. Ayni aykırılık köy okullarının yapıl­ inası ve bakımı ile alakalı maddede de görülmektedir. Bunun için o maddeleri de burada nakletmek faydalı olacaktır. Köy

Enstitülerine niçin taraftar

olmadığımızı

anlatmağa devam ederken, şu maddeyi gözden geçi­ relim : A)

Köy eğitmen ve öğretmenlerin

okul

ve

kurslarla ilgili vazife ve selahiyetleri şunlardır :

1

-

Köy okulu binasının, işliğinin

yapılışında.

ve bahçesinin kuruluşunda çalışmak ; 3238 sayılı ka­ nun beşinci maddesine göre bu okullara verilen eş­ yayı iyi bir şemuhafaza etmek ;

hayvanlara bak­

mak ve onları üretmek ;

2

-

Okula mahsus araziyi örnek olabilecek şc-

- 80 -


kilde işletmek, boş bırakmamak.

3

-

Köy okulu işliğini köylülere de faydalı ola­

cak şekilde işlemek ;

4

-

Köyde okul talebesinin eğitim ve öğretimiy­

le ilgili her türlü tedbirleri almak ve aldırmak ;

5

-

Talebenin sağlık durumlarını tehdit edid

vakaları önlemeğe ve gidermeğe çalışmak ve bunun icabettirdiği tedbirleri almak ve aldırmak ;

6

-

Teftiş bölgesine giren köylerin okul binala­

rını yapmak, fidanlıklarını kurmak gibi elbirliği iı:ı­ teyen işlerde birlikte çalışmak ve yardımlaşmak.

B) Köy eğitmen ve öğretmenlerinin köy halkı­ nı yetiştirmekle ilgili vazife ve selahiyetleri şunlar­ dır

1

-

Köy halkının milli kültürünü

yüksel t.r.ıek,

onları sosyal hayat bakımından asrın şartlarına ve icaplarına göre yetiştirmek, köy kültürünün, müs­ bet kıymetlerini

yaymak ve kuvvetlendirmek

gereken tedbirleri almak ; milli bayram

iç.i:ı

günlerinde,

okulların açılışlarında, mahalli ve milli adetlere gör� kutlanan iş günlerinde törenler yapmak ve bunları, halk türküleri, oyunlan, marşları ve müzik aletleri esas tutulmak suretiyle tertip, tanzim ve idarE'! et· mek ; köy halkını radyodan azami derecede fayda.· landırmak ;

-

81

-


2

-

Köyün ekonomik hayabnı geliştirmek iı,:ir.

ziraat sanat ve teknik alanlarında köyıulere örnei{ olabılecek işler yapmak ; okullarda sergiler açmak ve diğer münasip

yerlerde panayırlar

yardım etmek ; istihsalin

açılm:ı:suıa

artbrılması ve ürünlerin

kıymetlendirilmesi, köy iş hayabnın canlandırılı:ıası ile ilgili tedbirlerin alınmasında köylülere yardımlarda

bulunmak ; gidip gelinmesi

gerektn mliLnkıjn

yerlerdeki pazar, sergi, panayır, fuar, müze gibi ek:J­ nomik hayabn gelişmesiyle ilgili kuruluşlarla halkı ve talebeyi ilgilendirmek, onların

buraıarı

ziyaret

etmelerine kılavuzluk etmek ; ormancılığa ait bilgile­

rinin artbrılmasına çalışmak ve ormanların faydala­ rını ve korunmalarını anlatmak, kurulmuş köy or­ manlarının bakımı ile korunmasında ve yeniden ku­ rulacakların k lrulmasına yardım etmek.

3

-

Kôyde ve yakın muhitlerde bulunan tarih

eserleriyle memleket güzelliklerini teşkil eden tabii ve teknik kıymeti haiz eser ve anıtların onarılma:,ı ; neslinin tükenmemesi ve körelmemesi lazım

gelen

hayvan ve bitki cinslerinin tesbiti ve korunmasiyle ilgili işlerde muhtarla, köylülerle ve ilgili diğer k­ şekküllerle beraber çalışmak ;

4

-

Köy halkının saadet ve felaketiyle ilgili bü­

tün işlerde elden gelen her türlü yardımı

yapmak,

gerekli koruyucu tedbirler almak ve bu gibi hallerde hükumet teşkilabnı ilgilendiren işleri zamanında il­ gililere yazı ile bildirmek veya gidip haber vermek ;

5

-

Devletin ve köy halkının umumi menfaat!e.-

-

82

-


ri ve mukadderatiyle ilgili milli müdafaa, imecP,, as­ ker ailelerine yardım, orman ve köy

yangınlarını

söndürme, ortaklama ziraat ve nakil vasıtaları t:diıı. me, her türlü kooperatifleri kurma ve işletme

gihi

hususlarda köylülerle işbirliği yapmak ve bu işlerin icaplarına göre çalışmak ;

6

-

Muhite ve temin edilecek vasıtalara göre

köy gençlerinin yüzücü, kayakçı, güreşçi, binici . atı· cı, avcı, bisiklet, motosiklet ve traktör kullanıcı gibi hareketli ve canlı vasıflarda yetiştirilmeleri için gere. ken her türlü teşebbüslerde bulunmak, mümkün olaJ1. tedbirleri almak ve bu hususların gerçekleşme.:ıi i�iıı çalışmak.» İşte, köy ilkokulunu bitiren köy çocuklarından, Köy Enstitülerinde geçecek beş yıl sonra tayin edil­ dikleri köyde bütün bu işleri yapmaları istenecektir, Bunun ne kadar imkansız

olduğu ise aşikaruır . . .

Köy Enstitülerini bitirenlerin bu işlerin tamaruırıı Je. ğil, yalnız öğretmenlik vazifesini dahi gerektiği şe­ kilde yapamamaları, şüphesiz ki, kendi hataları de ğildir. Çünkü, Vekaletin 1943 de basbrdığı Enstitüleri Öğretim Programı»ndaki

..

«Köy

haftalık

ders

dağıtım cetvellerinden anlaşıldığı üzere, haftada 14 saatlik dersin ancak yarısı kültür derslerine ay rıl­ mıştır. Bu vaziyette Köy Enstitülerinden çıkan ç�cuklarımızın, öğretmen için gerekli umumi

-

temel

kültürü ve meslek bilgisini kazanamaması tabii bir şeydir.

- 83 -


Köy Enstitülerinde, kültür derslerinin dışrodaki yansı da san'at ve teknik mevzularına ayrılmışbr. Buna göre, de, haftada 1 1 saatlik ziraat derse ve çalışması ile köyde «ziraat j�­ lerinin fenni bir şekilde yapılması için örnek tarla, bağ, bahçe ve atelye gibi tesisler meydana getirnıek ve köylülere rehberlik etmek» kudretine erişmeleri elbette imkansızdır. Tabii aynı imkansızlık teknik ve sanat mevzulan içinde mevcut olacakbr. Kısaca, Köy Enstitülerinden mezun olanlar ne tam bir öğretmen, b.e tam bir ziraatçı, ne de tam bir sanat ve teknik adamının köydeki vazifelerini yapabilirler. Buna mad deten, zaman bakımından da imkan yoktur. Nf.l:ice olarak, köy çocukları umumi - temel tahsillerinde, hiç değilse şehirde okuyan çocuklarımız kadar, ge­ rekli asli kıymetleri, zihni formasyonu ve yeni tah­ sil imkanlarını kazanamıyacaklardır. Ben bunun için de Köy Enstitülerine karşıyım. Bundan evvelki iki yazımızda eski Köy Enstitü­ lerinin hukuki statüsü, müfredat programlarının e�a­ eı, mezunların köyde yapmakla mükellef tutu!rlr•ğu işler üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda da eski Köy '.Enstitülerine karşı oluşumuzun sebeplerini terkıbi bir şekilde ve toplu olarak sıralamak istiyoruz. Eski Köy Enstitülerine köy cocuklan sec;ılerek aiınıyor. Fakat bunların Köy Enstitülerindeki vetiş­ tirilrnesi sağlam bir temel kültür, zihni kıvmetıer ve zihni formasyon kazandırma esaslarına dayanr.ııvor. Bunun için, bunların elinde yetişecek köy çocukla rı22 saatin yansı ziraat,

-

84:

-


nın da şehir ve kasabadakilerle ayni formasyonu ve aynı derecede yeni tahsil imkanlarını kazanmalanııa imkan yoktur. Diğer taraftan, eski Köy Enstitüleri.. ne alınan müstait köy çocukları, okulu bitirdikteQ sonra, yinni sene gibi ağır bir mecburi hizmete mah� kum tutuluyor. Bütün bunlar herşeyden evvel hürri­ yet, sosyal adalet fikirlerine ve insan haklarına ayla.. rıdır. Bunun için eski Köy Enstitülerine karşıyım. Aynı sebeplerden dolayı, eski Köy Enstitükri.. nin bünyesi ve esasları, Türkiyenin yükselmes!nde manivela vazifesini görecek olan, yeter sayı ve vasıf taki ilim, ihtisas, fikir, sanat ve kültür adamlarını yetiştirmeğe müsait değildir. Çünkü, köy çocukları ve köy çocuklarını yetiştirecek öğretmenler için ay.. nı zihni kıymetleri ve zihni formasyonu kabul etme. mek, aynı tahsil hakkını ve imkanlarını tanım�mak yükselmek için her şeyden evvel muhtaç bulunduğu.. muz insan varlığı ve kudretimizin köylerde yatan büyük hazinesini ihmal etmek demektir. Mesele ger c;ekten köy çocuklarını okutmak ise bunları mııht\.k., kak öğretmen yapmak için değil, kabiliyetleri ı:ıaha .. sında tahsil imkanlarını sağlamak için seçmek ve okutmak lazımdır. Köy Enstitülerine karşı oluşumuı1 bir sebebi de budur. Yukarıdaki sabrlar arasında bir daha belirell rsas görüş ve Türkiyenin kalkınma prensipleri, öğ� rctmen okullarında öğretmen için gerekli sağlam bir temel kültürün verilmesini lüzumlu kılar. Bu itibar la, her kademeye ait bütün öğretmen namzetleri için ..

..

..

-

85

-


önce sağlam bir temel kültür verecek olan akadPmik kültür yani lise tahsili şarttır. Öğretmenlığe ait meslek tahsili ancak, öğretmenlik yapacağı tahsil kademesi için lüzumlu bilgi ve zihni kıymetler hazıı­ nıldıktan sonra başlamalıdır. Eğer köyde ve şehirdo umumi - temel eğitimden gerçekten bir netice atın· mak memlekette kalkınma manivelasının istinad ede· ceği sağlam bir zemin hazırlanmak, umumi bilgi Yf:• kültür sahası genişletilmek isteniyorsa, her şeyden" evvel öğretmenleri buna göre yetiştirmek şarttır . Ben bunun için de Köy Enstitülerine karşı buluı!Uyu­ rum. �

Tabii, TUrkiye'nin yükselmesi, köyler kalkındı­ ğı zaman gerçekleşecektir. Bu şüphe götürmez bir hakikattır. Fakat, köyün kalkınması bir tek elle, yal­ nız öğretmenle gerçekleşemez. Bunun için, umumi bilgi, umumi - temel eğitim ile beraber ziraat, sağlık, hayvan bakımı ve çeşitli nafia hizmetlerinin de köye girmesi gerekir. Sosyal, kültürel, iktisadi bütün hiz­ metleri bir kişiden, öğretmenden istemek işi bü:;rıü­ tün neticesizliğe, çıkmaza, beyhudeliğe götürür. Her eeyi yapsın diye hazırlatılmak istenen öğretmen öğ­ retmenlik vazifesini dahi yapamaz. Bu gerçeklere ve açıklığa rağmen bu yanlış düşüncede, eski Köy Eııs­ titüleri üzerinde israr etmek köye bir tek kişinin hakim olmasını istemek demektir. Bu ısrarın

sebebi

yanlış düşünmek değilse, o vakit açığa vurulaınıyan başka sebepler aramak gerekir. Bunu da okuyucula-

86

-


rım çok iyi takdir edebilirler. Ben bu bakımdan da köy enstitülerine karşıyım. Bundan evvelki iki yazımızda eski Köy F.,nsti­ tülerinin hukuki statüsü, müfredat programiarının esası, mezunların köyde yapmakla mükellef tutuldu­ ğu işler üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda da eski Köy Enstitülerine karşı oluşumuzun sebeplerini ter · kibi bir şekilde ve toplu olarak sıralamk istiyoruz. Eski Köy Enstitülerine köy çocukları seçılerek alınıyor. Fakat, bunların Köy Enstitülerindeki yetiş­ tirilmesi sağlam bir temel kültür, zihni kıymetler ve zihni formasyon kazandırma esaslarına dayanmıyor. Bunun için, bunların elinde yetişecek köy çocukları­ nın da şehir ve kasabadakilerle ayni asli kıymetleri, aynı zihni formasyonu ve aynı derecede yeni tahi!il imkanlarını kazanmalarına imkan yoktur. Diğer taraf tan, eski Köy Enstitülerine alınan müstait köy ço­ cukları, okulu bitirdikten sonra, yirmi sene gibi ağır bir mecburi hizmete mahkfı.m tutuluyor. Bütün bun­ lar herşeyden evvel hürriyet, sosyal adalet fikirleri­ ne ve insan haklarına aykındr. Bunun için eski Köy Enstitülerine karşıyım. Aynı sebeplerden dolayı, eski Köy Enstitülerinin bünyesi ve esasları, Türkiyenin yükselmesinde mani.. veıa vazifesini görecek olan, yeter sayı ve vasıftaki ilim, ihtisas, fikir, sanat ve kültür adamlarını yetiş­ tirmeğe müsait değildir. Çünkü, köy çocukları ve köy çocuklarını yetiştirecek öğretmenler için aynı zihni -

87

-


kıymetleri ve zihni formasyonu kabul etmemek, aynı tahsil hakkını ve imkanların tanımamak yükselmek için her şeyden evvel muhtaç bulunduğumuz insan varlığı ve kudretimizin köylerde yatan büyük hazi­ nesini 9ihrnal etmek demektir. Mesele gerçekten koy çocuklarını okutmak ise bunları muhakkak öğretmen yapmak için değil, kabiliyetleri sahasında tahsil im­ kanların sağlamak için seçmek ve okutmak lazımdır. Köy Enstitülerine karşı oluşumun bir sebebi de bu­ dur. Yukardaki satırlar arasında bir daha beliren e­ görüş ve Türkiye'nin kalkınma prensipleri, Öğret­ men okullarında öğretmen için gerekli sağlam bir te­ mel kültürün verilmesini lüzumlu kılar. Bu itibarla, her kademeye ait bütün öğretmen namzedleri için önce sağlam bir temel kültür verecek olan akade mik - kültür yani lise tahsili şarttır. Öğretmenliğe ait meslek tahsili ancak, öğretmenlik yapacağı tah­ sil kademesi için lüzumlu bilgi ve zihni kıymetler ka­ zanıldıktan sonra başlamalıdr. Eğer köyde ve şehir­ lerde umumi - temel eğitiminden gerçekten bir netice alınmak, memlekette kalkınma manivelasının istinad edeceği sağlam bir zemin hazırlamak, umumi bilgi ve kültür sahası genişletilmek isteniyorsa, herşeyden ev vel öğretmenleri buna göre yetiştirmek şarttır. Ben bunun için de Köy Enstitülerine karşı bulunuyorum . sas

Tabii, Türkiye'nin yükselmesi, köyler kalkındığı zaman gerçekleşecektir. Bu şüphe götürmez bir haki - 88 -


katbr. F'akat, köyün kalkınması bir tek elle, yalnız öğretmenle gerçekıeşemez. bunun için, umunu bııgi, umumi - temel eğitim ile beraber ziraat,

sağlık,

hayvan bakımı ve çeşitli nafia hizmetlerinin de kö­ ye girmesi gerekir. Sosyal, kültürel, iktisadi bütün hizmetleri bir kişiden, öğretmenden istemek işi bü8bütün neticesizliğe, çıkmaza,

beyhudeliğe

götiirür.

Her şeyi yapsın diye hazırlablınak istenen öğrc:: tmen ögreı.menuK vazıtesmi dahi yapmaz. Bu

gerçeklere

ve açıklığa rağmen bu yanlış düşüncede, eski Kôy Enstitüleri üzerinde israr etmek köye bir tek kişinin hakim olmasını istemek demektir. Bu israrın aebebi yanlış düşünmek değilse, o vakit açığa vunılanuyan başka sebepler aramak gerekir. Bunu da okuyucula­ rım çok iyi takdir edebilirler. Ben bu bakımdan da köy enstitülerine karşıyım. Bizim eski Köy Enstitülerine taraftar olmayışımı­ zın asıl sebebi, yanlış görüş ve esaslara dayanması­ dır. Yanlış görüş ve esaslara dayanan Köy Enstitü­ lerinin bünyesini ve sistemini Türkiye'nin kalkınması na yalnız elverişsiz değil, aynı zamanda zararlı bul­ duğumuzdan dolayı onlara karşıyız. Yani, Köy Ensli tülerine insanın asli mahiyetine uymayan materyalist solcular dikkati çekecek katlar sızmamış

olsalardı

muhalefetimiz yine aynı şiddetle devam edecekti. Yal nız, burada bir nokta üzerinde durmak ve okuyucuları mızı da düşündürmek isteriz. Acaba neden diğer öğ­ retmen yetiştiren müesseselere değil de bilhassa Köy

-

89

-


Enstitülerinde bu zararlı tahrikler mümkün olabıl­ miş, bu zararlı tahrikleri yapanlar toplanabilmiştir '? Bunun sebebini, takdir edileceği

gibi,

EnstitUlerin

bünyesinde ve sisteminde aramak lazımdır. Eğer sol­ cu materyalistler, komünistler Köy

Enstitülerinin

bünyesini ve sistemini müsait bulmasalardı

elbette

bu müesseselere göz dikmezler, onları ele almak iste­ mezlerdi. İnsanlığın asli mahiyetine uygun ol.mayan çarpık ve yanlış fikirlerin, Türkiye'nin

kalkınması­

na elverişli olmayan, zararlı bir bünyeye sahip mües­

seselere yönelmeleri tabii bir şeydir. Ben bunun için de Köy Enstitülerine şiddetle karşıyım. Komünistlerin, komünist ihtilalini meydana ge tirmek ve halk arasında hakimiyetlerini kurmak için hangi metodlarla, nasıl çalıştıkları çoğumuzun malfı­ mudur. Burada hatırlaması gereken birinci

nokta.

daima bir sınıf ayrılığı ve sınıf mücadelesi meydana getirmek istemeleridir. Köy Enstitülerinin, millet bün yemiz içinde sınıfları birbirinden ayırmaya, köy - şe­ hir ikiliği yaratmaya, millet biitünlüğümüzü bozma­ ya müsait olduğunu evvelce de belirtmiştik. Bu mücs selere yalnız köy çocuklarının alınması, bunların şe­ hirdekilerden bambaşka bir şekilde yetiştirilmeleri, tayin edildikleri yerlerde yirmi sene mecburi öğret­ menlik yapmaya mahkum tutulmaları, nihayet köylü lerin okullarını kendilerinin yapmaları sınıf mücade­ lesinin sosyal, psikolojik kaynağı olacak bir kabiliyet tedir. -

90

-


Diğer taraftan, komünistler ilk hazırlık devresın de halk kitlelerine hakim olmak için, merkezden ve­ rilecek emirleri harfiyyan yerine getirecek bir esir zorba zümresi hazırlamak isterler. Bu itibarla, onla · ra sağlam bir kültür almamış, müstakil bir şahsiyete erişmemiş, hür düşünme kabiliyetini

kazanmamış,

böylece verilen emirleri harfiyen yerine getireC'ek e­

sir insanlar lazımdır. Bu gibi insanlar bağlı oldukları merkezden başka bir otorite tanımazlar. Merkezden aldıkları emirleri yerine getirmek hususunda da hal­ ka karşı tam bir zorba kesilirler. İşte Köy Enstitülerine alınan çocuklarımızı, mü­ essesenin bünyesi ve sisteminin sağladığı kolaylıkia böyle bir esir - zorba haline getirmek için materya­ list solcular, komünistler bu müesseselere

sızmağa

ve bütünüyle ele almağa karar vermişlerdir. B<!reket versin ki okumamış olmakla beraber, köylerde eıturaıı h alkımız ve köy çocuklarımız, mensup oldukları mil­ letlerinden gelen tarih içinde yuğrulmuş ruh yapı­ ları ve asli hasletleri ile o zararlı tahriklere muka­ vemet etmesini, karşı durmasını bütünüyle

çok iyi

bildiler. Onların gösterdikleri reaksiyonun resmi ma­ kamlara intikali Köy Enstitülerinin ıslahına doğru gi dildi. Demek istiyorum ki, Köy Enstitülerinin bünyesi, Türkiye'nin yükselmesi ve köylerin kalkınmasına el­ verişli olmadığı gibi tehlikeli tahrikler de müsaittir. Ben bunun için de Köy Enstitülerine karşıyım. Köy Enstitüleri kanununun, okullarını kendileri-

- 91 -


ne yaptırmak yüzünden köylüye yüklediği ağır yük­ lerin ne gibi trajik sahneler meydana getirdiğini o yılların öğretim müfettişleri çok iyi hatırlarlar. Bu ağır yükten dolayıdır ki, aslında bilgiye ve marıfe bü yük değer veren, hocalık hakkını her şeyin üstiinde tutan köylülerimiz, okuldan nefret edecek hale gel­ mişlerdi. Biitün bunlardan sonra, köylerine gönderi­ len öğretmenin, öğretmen olarak kendilerini hiç tat­ min etmemesi onları daha çok yeise düşürüyordu . He le bazı, beş sene sonra öğretmen olarak köye dönen çocukların kendilerine çok yabancı, uzak

bulmaları köylülerimizi büsbütün mustarip ediyordu. İşte, bu ıstırapla Vekalet erkanından <<Essah hoca>> istemeğe başlamışlardı. Böylece gerek

Enstitülerde

okuyan

çocuklarımızdan, gerek köylülerimizden gelen reaksi­ yonların da uyarması ile Köy

Enstitüleri, 1 946 dan

sonra değiştirilmeğe başlanmış ve nihayet 1954 tari· binde kabul edilen 6234 sayılı kanunla ilköğretmcn o­ kulları ile Köy Enstitüleri birleştirilmiştir. Yani Köy Enstitülerinin adı da Öğretmen Okulu olmuştur. Köy Enstitülerinin ıslah edilmiş şekli olan öğret men okullarının da Türkiyenin yükselmesi gayesine uygun olmadığını evvelce açıklamıştık. Hal böyle i­ ken bizim, Türkiye'nin yükselmesi prensibinden insa­ nın asli mahiyetinden ve doğru düşünme yolların dan sapmadıkça eski Köy Enstitülerine karşı olma­ mamıza imkan yoktur.

- 92 -


KÖY ENSTİTÜLERİ Aclan SAYILGAN · Gizli Komünist Partisinin bütün faaliyetleri, Rus Genel politikasını maksat ve gayelerine göre a yar­ lanır. Bizdeki bir avuç insan, bu genel politikanın ba­ şarı kazanması için, casusluktan, tahriklere kadar her çareye baş vururlar, Gizli Partinin bizim milli da­ valarımızın halledilmesi yolunda hiç bir fikri olmadığı gibi programı da yoktur. Onların tek programı Tüıo­ kiye'yi Rus Federatif Cumhuriyetlerinin bilmem ka­ çıncısı yapmaktır. Gazetelerde Türkiye'nin halledil­ mesi lazım gelen meseleleri hakkında fikir yürüten ba zı solaklara bakmayın siz. Onlar için meselelerin tar­ tışması ortalığı kızıştırmaktan başka bir değer taş1maz. Amaçları, aradaki görüş aynlıklannı teşvik et­ mek, Türkleri uzlaşmaz kutuplara ayırarak, ileri geri, Devrimci - yobaz, kuyruk - muyruk diye bizle­ ri birbirimize düşürmektir. Siyaset lügatimize, ileri insan, Herici, gerici ke­ limelerini ilk yerlestiren Behice Boran ve gurubu dur. 1944 yılında bir insanı övmek mi isterlerdi komü -

93

-


nistler, hemen <<l.leri insan» demeleri yeterdi. Komü­ n1stlerin milli davalarımızın halledilmesinde, tahlilin de görüşleri yoktur dedik.

Gerçekten de onlar bü­

tün davalarımızın komünizm tahakkuk ettikten, ya­ ni 'I'ürkiye bir Rus peyki olduktan sonra halledebi · leceğini, ele alınacağına inanıyorlar. İnana

dursun­

lar. Mesela, fikir ve düşünce hayabmızda aydınları­ mızı birbirine düşüren bir Köy Enstitüsü tarb§ması vardır. Bir kısım aydın, Köy Enstitülerinin komü nizme tezgahtarlık yapbğın iddia ederken, bir kısım­ ları da tam aksini savunmakta, Enstitülerin

yalnız

faydaların ileri sürmekte ve ikisi ortası bir yol buluna mamaktadır. Komünistler ne Türk halkının okuması, ne Türkiyenin sanayileşerek kalkınması ile ilgllcnir­ ler. Onların umurunda bile değildir bu meseleler. Köy Enstitüleri, gizli komünist propagandasınuı yuvalanmasına yanyan öbür Maarif Müesseselerin den farksız yerlerdir. Yalnız ne var ki Köy Eııstitü­ lerinde okuyanlar, diğer okullardaki burjuva çocuk­ ları değil, tabiatla, sefaletle boğuşa boğuşa yoğurulmuş, sefaleti hayabrun normal icabı saymış köylü çocuklardır. Komünizm elbetteki bu müesseselerle ilg& lenecekti, ilgilendi de. Eğer ikazlar daha ilk yapıldı­ ğı sıralar itibar görmiiş olsa idi, elbetteki Köy Ens� titüleri konusu kangren halini alamazdı. Köy Ensti­ tüleri, bir kısımlarının sandığı gibi, komünist faaliyet

-

94

-


lerine hedef olmuştur. Hem de bir koldan değil, çeşit li kollardan. Toleranslı geçinen bir takım aydınların gözünün içine baka baka, onlarla alay ede ede,

komünistler

Enstitülerde yuvalanmışlardır. _Bu tip aydınların gaf­ letidir ki, devrin Maarif Vekilinin dahi gözlerine ka­ ra perde indirmiş, ortalıkta dönenleri

farketmesine

engel olmuştu. Köy Enstitüleri mahiyeti bakımından, komünist propagandası yapılmaya müsait ortamlar­

dı. Bu davayı samimiyetle ele alanlar, bunu l:ıaştaıı tahmin etmeli tedbirlerini ona göre ele almaJılardı. Sonra bir mesele var ki ortalıkta, bu unutulup gicli­ yor. Köy Enstitüleri bilindiği gibi, nazariyatla prati­ ği bir arada yürüte� eğitim sistemini benimsemiştir. Yani, öğrenci bir taraftan Freud okur, Bach dinler­

ken, öbür taraftan nalbantlık, çilingirlik, duvarcılık öğrenir. Bu program bugün Rus pedagojisinin temel distemlerinden biridr. Türkiyeye sızmış, Rus

thtiial

enstitülerinde okumuş, profesyonel ihtilalciler bilirim ki, Rusya'da iktisat, ihtilal taktikleri okurlarken, bir yandan da kaabiliyetlerinin elverdiği ölçüde güzel sa­ natlarla meşgul olmuşlar, yardımcı olarak müziği, edebiyatı seçmişlerdir. Şair'in İzmir hapishanesinde tanıdığı Ö mer isimli Moskova'dan icazetli bir ihtilal­ ci çok güzel trompet de çalarmış. Gizli Komünist Par­ tisinde isimleri çıkmış ve pasif durumda masu maııe edebi faaliyetler yapan kimseler hiç mi dikkati çek-

-

95

-


memektedir ? Zeli Baştımar'ın Hasan Ali Ediz'in E­ debiyat alanındaki çalışmaları Vedad Nedim Tör'ün güzel sanatlar teşvikçisi rolüne girmesi v.s. Sorıra bir de şu var. Köylünün okutulması, mua­ sır medeniyetin nimetlerinden yararlanması, gerçek­ ten Atatürk devrimlerinin tabii bir neticesi idi. Ata­ türk bu işe alıştıra alışbra başladı ve ilk gezici eğit­ men kadrosunu köyden yetişmiş olanlar arasında de ğil, şehir öğretınenleıinden seçti. Fakat sonraları Enstitüler kurulurken bilinen teş­ kilat, Maarif Vekaletine teklif ve kabul ettirildi. Köy Enstitüleri Kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'un Türk maarifinde ıslahat yapmış kimselerden bahsederken, bu arada Ethem Nejat'tan da bahsetmesi oldukça il­ gi çekicidir. ( Eğitim yoluyla Canlandırılacak Köy Yazan İsmail Hakkı Tonguç, 679 Sayfa. Remzi Kita­ bevi, İkinci Baskısı, 194 7) . Bilindiği gibi, köy Enstitülerinin Komünist Pro­ pagandasına elverişli hale sokulmasının sorumiuluğu ve mekanizmanın bir köylü ihtilaline eleman yet işti­ recek şekilde işler hale gelmesinin suç'u İsmail Hak­ kı Tonguç'a ve derece derece çevresinde görev a lm<ı? arkadaşlarına yüklenir. Ben bu konuda bir itham ya­ pacak yetki ve bilgiyi kendimde göremiyorum. Fakat gerek Tonguç'un gerekse arkadaşlarının, komünıst lik suçlamalarına karşı kendilerini savunmamabrını ve bir de köy Enstitülerindeki komünist teşkilatlan­ malarına lakayt kalışları, hatta sızmaları hoş görme-

96

-


lerini aleyhlerine bir puan kaydetmekle yetiniyorum. Burada şunu hemen belirtmeliyim ki, Köy Eııstitü­ lerinin komünistliğin ispat zımnında yapılan suçlama ların bazıları saçma., abes ve tehlikenin

ciddiyetini

küçümsetecek özelliktedir. Mesela, Köy Enstitilieri nin komünistliğini ispat zımmınd a komünist manifes­ tosunun bazı öğrenciler arasında okunduğunu sürmek ; Köy Enstitüsü öğrencilerinin

ileri

Psikanaliz' in

yaratıcısı Freud'la ilgilendiklerini delil diye ortaya Çl· karmak ; Maarif klasikleri arasına giren Rus Edebiya tına rağbet gösterdiklerini

söylemek ;

Hasanoğlan

Köy Enstitüsünün bilmem hangi binasının kuşt.ıakışı görünüşünün orak çekiç'e benzediğini belgelemek ko · münist faaliyetlerinin ispatına yarayacak

kıymetli

deliller değildir. Ancak, politika kavgalarında aydın zümre üze!'inde etki yapamayacak, ama okuması yaz­ ması olmayan cahil zümre üzerinde tesiri inkar edilmiyecek demagojik done'lerdir.

Amacımız politika

yapmak olmadığına ve ciddi olarak Komünizmle

-

Ens

titüler arasındaki ilgilere temas etmek olduğu içiı:ı, bu harcıalem suçlamaları kaale almadığını burada belirt meyi bir borç bilirim.. Köy Enstitüleri sistemi, bizatihi köylü sınıfı için­ de ideolojik bir tezad'ı körükleyecek organizmadaydı. Mesele şekilde, değil, muhtevanın

düzenlenmesinde

bir tehlike arzediyordu. Bu tezadın hızla bir köylü isyanına gitmesi için, ufak körüklemeler,

-

97

-

tahrikler


yeter de artardı bile. Beynelmilel komünist kuar· gahları bunu çok iyi bildiklerinden, çeşitli yoJlarla bu irfan yuvasında mihraklanmağa başladılar. Esa· sen kuruluşu da buna çok müsaitti. Köy Enstitüleri­ ni kurmak sanki Türkiye Gizli Komünist Partisinin ilk merkez komitesi azası Ethem Nejat'ın vasiyetinin yerine getirilişi idi. Bu husustaki karineleri, Enstitü· lerin baş sorumlusu İsmail Hakkı Tonguç'un daha önce ismini andığımız kitabından çıkarabiliriz. Bilin· diği gibi, Ethem Nejat ve Mustafa Suphi, milli kur· tuluş savaşının amacını komünizme çevirmek ıçın şark hudutlarımızdan Ruslar tarafından Anadoluya Ankaraya gitmeleri için sokulmuşlar, fakat fürk halkının direnmesi ve Atatürk'ün basireti sayesinde Trabzondan Rusya'ya uğurlandıkları sırada, takala­ rının devrilmesi sonucu 15 yoldaşı ile terki hayat etmişlerdi. İsmail Hakkı Tonguç, eserinin 176 ncı say fasında Ethem Nejat hakkında şu bilgileri verir : «Meşrutiyet devrinde, öğretmen yetiştirme i­ şine ve ilk öğretimin yeni fikirlere göre düzenlenme· sine etki yapanlardan biri de Ethem Nejattır. Bu zat Manastır, Bursa, İzmir Darülmuallimlerinde müdür lük yapmış, bulunduğu yerlerde önemli eserler bırak· mış ve iyi bir meslek havası uyandırmış, değerli eğit­ kenlerimizdendir. Ethem Nejat aynı zamanda, tıpkı Satı bey gibi (Satı Bey bir Arap milliyetçisi tdi Emin Erişirgil - Bir Fikir Adamının llomanı ; ) (be­ n;m hatırlatmam ; bu hatırlatma Tonguç'un eserınde yok) yazdıklarının çoğunu uygulamağa muvaffak

- 98 -


olmuş bir Darülınualliın müdürüdür. Onun için yazı. lannda parmak bastığı meselelerin çoğu kuru ve ölü nazariye halinde kalmamış, onun başında buluııduğıı darillmualliminlerde veya maarif müdürlüğü yuptıgı yerlerde uygulanmıştır. Yalnız sık sık yer ve ; ş de.. ğiştirme mecburiyeti sürekli çalışma isteyen bu işle­ rin kökleşmesine ve cemiyetin

bünyesinde yerleş­

mesine engel olmuştur. Bu sebepten teşebbüsleri ken di bulunduğu yerlerde, karanlıklar içinde parlayan bır yıldız gibi parlayıp kaybolmuş, üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra aynı fikirler inananlar

tarafından

tekrar ele alınarak gerçekleştirilmek istenmiştır.» Sayın okuyucularım, burada insafınıza sığınıyo­ rum. Ne kadar basit delillerle Enstitüler

suçlanırsa

suçlansın, sezgi yoluyla yapılan bu suçlamaları yapan lar acaba haksız mıdırlar ? Ethem Nejat, Viladimir Ulyanof LENİN'in ya. kınlarından Rus ihtilalinin içinde bulunmuş barikatlar da dövüşmüş ve Azarbeycan'da ilk Türk

Komünist

Partisini kurmuş, bir komünist martiridir (şehididir) Hakkı Tonguç, üzerinden uzun yıllar geçtikten oonra aynı fikirlere inananlar tarafından tekrar ele alına. rak gerçekleştirilmek istenmiştir» derse, ve Köy Ens. titülerinin hangi fikirlerden ve ideolojiden mülhc:m ol duğunu açıklarsa, tatbikat da, iddialan

doğru!ursn

suç kimindir ? Köy Enstitülerinin komünist

yuvası

olduğuna iddia edenlerin mi, yoksa bizzat ithama ma ruz kalanların mı ? Ethem Nejat Balkan bozgununu

-

99

-


görmüş, yıkılmakta olan imparatorluğun «İnkar Fır­ tınası» içinde yetişmiş bir neslin çocuğu idi. Çöken bir toplumun çatırtıları, silah sesleri, işgalleri, iha­ netlere ve 19. yüzyıl sömürgeciliğinin alçaklıkları, onu

o günkü şartlar içinde kolaylıkla Bolşevik İhtililinin göbeğine atmıştı. O da başlangıçta Ziya Gökalp'in til mizlerindendi, ve Şevket Süreyya gibi Rusya'ya «Kt­

zıl Elma» yı, «Büyük ve müebbed Ülke :» TURAN,ı bulmak için gitmiş, fakat ateşli bir dünya ihtil.ilcisi olarak yurda dönmüştü. İttihat ve Terakki'nin

ileri

gelenlerden Enver Paşaya yakınlığı olduğu SÖ} lenir­

di. Babamın ifadesine göre, Türkçülük ülküsüne rağ­ men (o günün Tür�çülüğü İmparatorluk yıkıntısın­ dan Anadoluyu kurtarmak ve sömürgeci tertiplerin� kapılmıyarak müstakil bir Türk.iye'yi

sağlamaktı. )

Fransız İhtilalinin aşırı et!tisi altındaydı. Ve ihtilalin demokratik cephesini değil, komünist cephesini tem­

,µ1

edenlerin, Badöf'le;."İn.

Robespiyerlerin,

Auste

Blankui'lerin tarafındaydı. Sözü gene İsmail Hakkı Tonguç'a bırakarak, Et­ hem Nejat'ın maarif konusunda Köy

Enstitülerine

kaynak olmuş fikirlerine geçiyorunı : «Ethem Nejat, 1961 yılında İzmirde Darülınual­ lim Müdürü iken Aydın (İzmir) vilayeti meclisi umu­ misi için hazırlayarak bu meclise verdiği raporunu, ( Terbiye-i İptidaiye Islahatı)

adlı küçük bir :Citap

halinde yayınlamıştır. Bu eserde ilköğretimi ilgilen­ diren önemli

konuların çoğu ele alınarak ve oizim

- 100 -


memleketin gerçekleri gözönünde tutularak incelen.. m«:!kte, dokunulan her problem için ıslahat çareleri gösterilmektedir. Bu eserine dayanarak Etem Ne. jat'ın muallim yetiştirme meselesini, ilköğretimi, halk eğ"itimini ilgilendiren fikirlerini kendi deyimi ile ( bazı arapça ve farsça kelimelerin yerlerine türkçe· leri yazılmak şartiyle) şu şekilde özetlemeyi faydalı buldum.» Hakkı Tonguç burada Etem Nejat'ın raporu. nu geniş bir şekilde özetliyor ki, Enstitülerin kurulu· şuna uygulanan hususlardan bazılarını buraya akta­ ralım : « ameli ve tatbiki, bütün kuvvetleri faaliyete getirmek şartiyle ders programları şöyle olmalıdır ; . . .

1 ) Türkçe : güzel okuma, imla, sade tahrir, ço. cuk edebiyatı, 2) Din bilgileri ; (Yıl, hilafetin mevcut olduğu yıldır. Okurlarımın dikkatini çekerim. Etem Nejat, babamın 1911 yılında okuduğu Karşıyaka Erkek muallim mektebinde müdürdür. Babam, medreseden

icazet aldıktan sonra muallim mektebine girmiş, sa­ rıklı bir öğrencidir. Etem Nejat, öğrencilerle müş· terek futbol oynarmış. Babam ise bu oyuna ilgı duy.. matlığı için katılmazmış. Etem Nejat kendisine

şu

nükteyle takılırmış : - Ne o hoca, tryıam·ı azam'ın kellesini tekme-

101

-


lediğimizi

zannettiğin için mi aramıza

kaWmıyor

sun ? A. S.)

3) Çocuk eğitimi fenni ve öğretim usulü (Büyük nazariyelerle ve felsele konulan ile vakit geçirmeyip �ocuk ruhu tanıtılacak ve çocuk eğitimi öğretilecek) . Öğrendikleri tarzları tatbik için öğretmenlere nümu­ ne dersleri gösterilecek.

4) Geometri ve aritmetik (gayet ameli ve çevik) 5) Ziraat ( nazari bilgilerden ziyade ameli fikirler ve ziraat işleri ve mükemmel tatbikat) .

6 ) Beden terbiyesi ( mükemmel ve hergün) 7) Fenni, medeni ve kanuni bilgiler. Zaman zaman, muallimleri muhitçe parlak bir yere toplayarak mektepleri, fabrikaları, tiyatroları, medeniyet

eserlerini ziyaret

tezgahları, ettirmeli­

dir.» Etem Nejat'ın bundan sonraki olduğu kada:r, yu­ karda zikrettiğimiz

fikirleri de aslında masumane

tavsiyelerdir. Fakat kontrolden azade bir uygulama yirminci yüzyıl Türkiyesinde Etem Nejat'tan

mül­

hem enstitülerde kolaylıkla partili partisiz komünist­ lerin yuvalanmalarına

sebep olmuş, köy enstitüleri

konusundaki olumsuz

tartışmalar, maarifimiz·

bir

çeyrek asır kadar gerilere götürmüştür. Benim Köy Enstitüleri yürütücülerinde affetmediğim ve -

102

-

Türk


milliyetçilerinin olduğu kadar, tarihin de affetmiye­ ceği husus, bu irfan yuvalarında açıkça köylü şehir­ li ; cahil köylü - okumuş köylü ; gerilik - ilerilik ; te­ zadlannın keskinleşmesine

müsait

propagandalara

yer verilmiş olması, işin başında olanların, Enstitii­ lerde patlak vermiş olan bazı komünist çalışmaları­ nı ört bas etmeğe çalışmalarıdır. Ben Hakkı Tonguç­ un, RacL Dinçer'in partili olduğunu bana teyid etti­ ği halen ilkokul müfettişi olan H. U.'yu adalete int\� kal etmiş bir davada koruduğunu, H. U. nun btyan­ lariyle biliyorum. Bugün, Büyük

Millet

Meclisine

önerge veriyorlar. Ve Maarif Vekilinden soruyorlar : Köy Enstitülerinde kaç kişi komünistlikten mahkum olmuştur ? diye. Cevabını ben vereyim. Bunların sa­ yısı dördü beşi geçmez. Soruyu soranların maksadı, bu dört-beş rakamını elde etmek içindir.

O zaman

diyecekler ki, gördünüz mü onbinlerce Enstitülü için den ancak dört - beş sütü bozuk çıkmış. Bu kadarı cami hocaları, Türk Ordusu, bilmem ne okulu

ara­

sında da çıkar. Bu, tamamen bir demagojidir.

Ben

bildiğim şu gerçeği açıklamakla, 1944

tevkifabnda

darbe yemesine ve 71 komünist partili adalet huzu­ runa çıkmış olmasına rağmen, yalnız

Hasanoğlan

Köy Enstitüsünde, doksan gizli komünist hücre.:ıi bu­ lunduğunu ifade edecek ve muhtemelen demagojinin karşısına çıkacağım. ( * ) Raci Dinçer Köy Enstitüle -

( * ) C. T. nin dediğini kabul edersek, bir hücre 3 kişi olduğuna göre, Hasanoğlan'da o yıllar 270 parti� li var demektir. -

103

-


rinde komünist hücrelerinin sayısının mevcudiyetin­ den bahsetmiş bulunuyordu.

Ve kendisi haftanın

muayyen günlerinde, Hasanoğlan'a

giderek hücre·

lerle parti teması yapmaktaydı. Milliyetçi bir aydın olan Felsefe doktoru Selahattin Ertürk, Raci

Din­

çer'in temaslarının dış görünüşüne vakıftır sanırsam. Ben Hasanoğlan'da gizli komünist partisinin

hücre

adedini, 1952 tevkifatında Harbiye cezaevinde, 1947 49 yıllarında Enstitünün orta kısım müdür muaviu­ ·

lerinden Cemil, Toygar'dan işittim. Şöyle ki : Hapishanede, bir çok komünist, bazı arkadaşla­ rını ve partiyi eleverıniş olmalarının uyandırdığı aşa­ ğılık kompleksi içindeydiler. Müstakbel bir komünist zaferinde ( ! ) ihanetlerinin hesabı kendilerine sorul­ duğunda savunmalarına mesnet teşkil eden ve kendi­ lerini kurtaracak, ifşa edilmemiş hususlara. sıkı sıkı sarılıyorlar, kimisi : Benim suçum aslında idamdır. Temasım huslli:li ve merkez komitesi ile idi. Arkadaşlar bunu bılmez, kendilerini ele verdiğim için bana kızarlar, diye ko· nuşur. (Bu idam cezasını gerektiren suçun ne oldu­ ğunu daha ilerde sırası gelince açıklayacağım. ) Kimisi de : -Ben bir kaç partiliyi elerim ? Hem sonra ya· kalattıklanm da zaten partinin zayıf elemanlarıydı. Stalin de bir tarihte partiye sadakatlerinden şüphe· lendiği pek çok kişiyi şuurla Çar polisine teslim et­ mişti, derdi.

-

104

-


Cenıil Toygar'da bu aşağılık kompleksine tutul­

muş olanlardan biriydi. Gizliı Partinin Ankara vila­ yet komitesi sekreteri Ömer Lütfi Tunçay'la hususi irtibatı vardı. Ve daha çok partinin aidat ve arşiv işleriyle meşgul olurdu. Tevkif edildiği zaman,

pek

çok şey söylemiş, kendilerini tanımadığı halde, mev­ ki itibariyle partili olduklarını bildiklerinin isimlerini de vererk tevkiflerine sebep .olmuştu. İleriki bölüm­ lerde, kuzu kuzu ifade verip nedamet

getirdikten

sonra hapishanede açlık grevlerine yatan, komünist enternasyonal marşını çağıran, bu sahne düzenbaz­ ların, Moskofa satılmışların trajikomik

içyüzünü,

daha iyi öğreneceksiniz. Sabık Köy Ensitüsü Müdür muavini vermiş ol­ duğu ifadeden dolayı pişmanlık duyuyor ve beni şah sen tanımadığı halde beni de partili olarak ele ver­ diği için, son derece üzülüyordu. O kadar ki, kcımp­ leksi, onu hapishane hayatımda özel

hizmetkarım

durumuna düşürmüş, bu da komünistler tarafından alay konusu olmuştu. Sabahları çayı yatağıma ka­ dar getirir, Tüberküloz geçirdiğimi bildiği için gıda­ ma itina eder, üzerime titrerdi. Bir gün bana karşı davranışından mahcubiyet duyduğumu kendisine söy ledim. Aşağılık kompleksi yalnız bu kadarla kalsa iyi. ·Hapishanede en müfrit gurubun tarafını da seç­ miş, beni de bu yola sürüklemek istemiş, cevabım da alınıştı. Bu cevabı aldıktan kısa bir süre sonra, ko-

-

105

-


münizmi terkedeşiıne, cephe alı§'lma en fazla reaksi­ yon gösterenlerden, üzerime hücum edenlerden, hana ;yoldaşları ile birlikte ağır

küfürler

savuranlardan,

hatta mahkemenin açık celsesinde üzerime yürüyen­ lerden biri, birincisi oldu. Bunun da sebebi, gene aşa­ ğılık kompleksi. Cemil Toygarla iyi günlerimizde bir gün yanıma geldi : «- Neyle teselli buluyorum bilir misin ? Hasanog lan'da vazife görürken idarem altında doksan Hiicre mevcut idi. Allahtan hakinı bu konuda bir soru sor­ madı. Bunları sakladım. Zaten meydana çıkmış

bir

parti faaliyetini inkaara yeltenmek saçmanın t&. :rnn­

disi değil midir ? Bilinen hakikatleri söylemek, bilin­ meyenleri saklamak, partinin kendilerini kurtaracak, ifşa taktiği de bu zaten. Kendisine yalnız H. U. yu sordum : - Partili miydi ? dedim. Namussuzluk yaptı ( ! ) gülmekle yetindi. Köy Enstitüleri köylü ihtilali çıkarmak, komü­ nizmi yaymak amacı ile kurulmadı muhakkak. Fa­ kat gaflet ve delalet, hatta hiyanet, bu irfan yııva­ lanna komünist hücrelerin, fikirlerin ınihraklanrnası­ nı hızlandırdı. Bugün yeniden ısıtılıp piyasaya sürü­ len Köy Enstitüleri davasının, bir çekişme halini al­ ması karşısında endişe etmekteyim. Beni

endişeye

sevkeden, Enstitülerin yeniden kurulmak istenmesi değil ( çünkü yeniden kurulursa, iktidarda. hangi par-

-

106

-


ti

olursa olsun komünizme karşı tedbirini geçmiş acı

tecrübeleri göz önünde bulundurarak alacaktır) , ens­ titü fikri etrafında yepyeni bir komünist taktiğinin başarı sağlamak üzere oluşudur. Köycülükle

komünizmi

bağdaşbramıyanlara,

Mao - Çe - Tung'u misal veririm. 1946 yıllarında Şe­ fik Hüsnü'nün, «Köylü bizim ayağımızın bağıdır. Par tinin adına onu da koyduk, . ama onu kerre

içinde

mütalaa ediyoruZ>> demesi bii şey ifade etmez.

Bi­

lindiği gibi 1946 da legale çıkan gizli partinin ismi : «Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi>> idi . Enstitü tartışmalarında demagojik

suçlamala­

rın, yalnız komünist propagandacıların işine yaradı­

ğını unutmayalım. Zarfa değil mazrufa bakalım . . .

- 107 -


KÖY ENSTİTÜLERİ SAVUNULAMAZ ! . . . Kadırcan KAFLI Bu memleketin milli eğitim tarihinde bir «Köy Enstitüsü faciasl>> olmuştur, bu facia inkar edilP.mez. çünkü kanamıştır, cerahat kusmuştur, daha fazla ce­ rahat kusmasını ve bu cerahatın bütün milli bünye­ mizi istila etmesini önlemek için bir ameliyat yapıl­ ması gerekmiştir, kanser alametleri gösteren bir ur gibi sökülüp atılmıştır. O ur, o cerahat kaynağı milli eğitim tarihimiz� bir kızıl ve kara hatıra halinde gömülmüştür, tekrar canlandırılamaz. Onu canlandırmak eğitim anlayışı­ mıza

hakarettir, milli bünyemizin sağlığını

tehdit

eden kötü kast olur. Yirmiyedi Mayıs inkılabından sonra bu inkılabm bilhassa milli olduğunu anlamıyan, daha doğrusu arı­ lamak istemiyen kızıl ruhlu kimseler köy enstitüle­ rinin yeniden açılması için gayrete geldiler, kızıl ol­ dukları iddia edilecek durumda olmıyan bir takım gafil ve basiretsiz aydınlar da onlara katıldılar. Bu hal hala devam ediyor. «Köy enstitüleri hak­ kında açık oturumlar yapılıyor. Bu oturumlarda bir takım sözde aydınlar ve sözde eğitimciler köy ensti­ tülerini savunuyorlar, bir takım gerGek aydınlar da onların savunmalarının yersiz olduğunu belirtiyor­ lar. Bir kısım basın bu oturumlarda varılan neticelerin köy enstitüleri lehinde olduğunu iddia ediyor,

-

108

-


böylece babl bir davayı destekliyor, zihinleri karış· tırıyor, farkında olmıyarak milli varlığımızı tehdit altında tutuyor. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 da kuruldu, sa­ yılan ondokuzu buldu. Bunlar köy öğretmeni yetiş­ tirecekti. Yetiştirdi ve bir çokları bugün de vazife başındadırlar, faydalı oluyorlar. Bereket versin ki, mahdut sayıdaki kötüler meslekten uzaklaşbrılmış­ lardır yahut uzaklaşmışlardır, ancak milliyetçi ve va­ tansever kalmak kabiliyetini gösteren büyük kısmı öğretmen kalmışlardır, onlara bir diyeceğimız yok­ tur, sağolsunlar, vatana minnet borcunu ödüyorlar. Köy enstitülerinin başında bir resim öğretmeni vardı, eğitim, ihtisası olmadığı, hayırlı bir hiz:neti de görülmediği halde «büyük eğitimci>> ve «baba» diye anıldı. Kaç eseri var? Hiç ! Eğitim davamıza bir prensip, bir usul koymuş mudur? Hayır. O bir alet­ ten başka bir şey değildi. Köy enstitülerinin öğretmen yetiştiren Hasarı­ oğlan Yüksek Köy Enstitüsünde Bulgaristana kaçar­ ken öldürülen meshur komünist Sabahattin Ali 'yi görüyoruz, onun gibi, komünistlikleri tescil edilmiş olan daha başka kimseleri de görüyoruz. Ne işleri var bu adamların orada ? Elbet bir iş� ]eri var ve bu iş Türk milletinin milli eğitimine niz­ metten başka her şeyi olabilir. Zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel de onları daima korumuş­ tur. -

109

-


Köy Enstitülerinde bilhassa o devrin Yurt ve Dünya, Adımlar, Ant, Pınar, Gün, Ses gibi komlınist­ ler tarafından çıkarılan ve komünizmi memleketi­ mizde yaymayı gaye edinen dergiler okutulmuştur. «Köy Enstitüleri Dergisi>> çıkarılıyordu, bu der­ gide milliyetçilik kötüleniyor, vatanseverlik istihkar ediliyor, dinsizlik övülüyordu, memlekette bir kısıra halk, bir kısım halka düşman ediliyor, bir içtimai ihtilalin tohumlan ablıyordu. Köy enstitülerinde şu fikirler yayınlanıyordu : «Vatan diye bir şey yoktur, milli sınır diye bir şey düşünülemez, mülkiyet kaldırılmalıdır, aile uydurma bir müessesedir.» Köy enstitülerinin yeniden açılması Türk mille­ tinin mahvını hedef tutan bu sapık fikirleri hatırlat­ maktan ve tekrar yürürlüğe koymaktan başka neye­ yarar ? Hoşça kalınız !

-

110

-


ENSTİTV MEZUNU BİR OORETMENİN İFŞAATI Kemal Fedai COŞKUNER Aksu Köy Enstitüsü Mezunu Aksu Köy Enstitüsü 1945 yıl mezunuyum. Ak­ su denince aklıma önce müdür Talat Ersoy gelir. Muvaffak olabildiği nisbette okulun bütünlüğ·ünün korunmasında gayret sarfeden bu müdürü saygı ile anarım . Bizler, Allah kelamını dillerden düşürmeyen anaların, babaların kucaklarından ayrılarak, s:ıf bi· rer köylü çocuğu halinde bu müesseselere girdik. Bu saffetimizle, okulumuza zaman zaman uğrayau Maa­ rifin üst kademelerine yükselmiş zevab yurt sevgi­ sinin, millet aşkının öncüleri olarak alkışladık. Ha­ yata ablıp enstitüler için yazılanları, enstitüde ge­ çen hayabınızla mukayese etmek imkanını bulduğu­ muz anda kendimize gelebildik. O zaman enstitüde gördüklerim zihnimde bir bir canlandı, Çiftelerden gelmiş bir hocanın, bir eğitim başının komünist Sa· -

111

-


bahattin Ali'nin <<l)eğirmen», «Kağnı ve SeS>>

kitap­

larını tavsiye ettiğini hatırladım. Bir ara bize de

gi­

ren bir Türkçe hocası onun talebesi olduğunu ifti· harla söylerdi. (1) Bu hocanın bazı talebelere «Alla­ ha inanıyor musunuz,.> dediğini de hatırladım. Komü­ nist listede ismi geçen kitaplardan bazılarını, ensti­ tüde yüksek bir maarifçinin bizleri toplayıp okuma­ mızı tavsiye ettiği kitaplar olduğunu irkilerek hatır·· ladım.

((Çırpındın Karadeniz balap Türkün bayrağına» diye başlayan, bizleri teshir eden bu hamasi şarkı­ nın arbk söyletilmez olup bunun yerin manasın: o za manlar anlıyamadığım :

Karadeniz üstünde durana bak durana, Bütün arkadaşları bekliyoruz horana. Türküsünün yer aldığını

üzülerek

hatırladım.

Bir sabah mütalaasında yazdırılan, bizlere silah ola­

En ufak

rak verilen meşhur altı maddemiz vardı.

müşkülümüzde durumu mektupla bile, umum müdü· re bildirmek yetkisi veren idareyi her

·

Cumartetd

tenkid hakkını tanıyan bu altı maddeyle müşkül du­ rumda kalan birçok hocaların zavallı halini, bizden çekinen bazı idarecileri hatırladım. Bu hatırlamaların karşısında da sayın müdür Talat Ersoy'un, sol fikirli olduğu yazarından anla­ şılan çok sayıda gönderilmiş bir kitabı niçin beş se-

- 112 -


ne bir dolapta kilidli kalmağa mahkfım ettiğini bazı idareci ve hocalarla niçin ihtilaf halinde olduğunu , hele Yüksek Köy Enstitüsünden gelrneğe başlayan bazı stajyerlerle arasının niçin iyi gitmediğini artık iyice anlamış bulunuyordum. Enstitüye çeşitli dergiler gelmekteydi. Dahili ol­ duğum, Çınaraltı, Yeniadam, Çığır, Kopuz mecmua­ larının yanında çarpık fikirli mecmualar da gelirdi. Hiç unutmam sene 1944. Köy enstitüleri dergı siııe «Türklük>> isimli bir şür gönderdim. «Böyle şürler yazmayan» diye sert bir ihtar aldım. O zaman memle ket için zararlı görünen bu şiirin bir kıt'asını takdi­ rinize arz edeceğim :

Tarihe sor kökümüz anayurttadır bizim. Boşluklara uzanmış çıkmaz izimiz bizim. Altaylardan duyulur haia sesimiz bizim. Atalarda yadigar bu kan bize arkadaş. 1945 senesinde mezun olduk. Bir ay geçmemiş­ ti ki Talat Ersoy'un müdürlükten alındığını, eğitim başının müdür olduğunu üzülerek öğrendik. Stajyc:-� ler galip gelmişlerdi. İşte o müdürden sonra Aksu Köy Enstitüsünde cereyan ettiği duyulan bir çok na­ hoş hadiseler, uygunsuz hareketler bir birini takip etmiştir. Bunlardan tüyler ürperten birini naklediyorum :

-

113

-


Allah'a inanmıyanlar ve inananlar diye okul iki · ye ayrılıyor. Durumun tamamen elektriklendiği bir günde, bu ayrılık kanlı bir meydan kavgası şPklini alıyor. Ustabaşıların aşçıların dahi kepçeleriyle ış · tirak ettiği kanlı mücadelede münkirler yerlerde sü­ rükleniyor. Kayd ettiğim bu olay Antalya şehir mer­ kezinde tepkileri haftalarca devam etmiştir. Beş va· kit namazını kılan anne ve babaların çocuklarını bu acıklı hale kimler getirmişti. ? Enstitü mezunu olu­ şumu talihsizlik eseri sayıyorsam çok görmeyin. Evet, o enstitülerden şikayetçiyim. Çünkü onlar be­ nim ruhumu milliyetimi, imanımı elimden almak, biz­ leri manen yok etmek istemişlerdi. Enstitüler hakkında yazı yazan muhterem ka­ lem sahiplerinin vicdanlarına hitap ediyorum : Du­ rum böyle olmakla beraber yine de, enstitü mezun­ larının çok büyük ekseriyeti çok şükür milli hislerine tam olarak sahip, ve imanlı kalmışlardır. Bu hususu dikkata almanızı dilerim. Muhterem meslekdaşlarıma da döner der\m ki : Enstitülerin yeniden açılması, bizleri ve teşkilatı kaprislerine alet etmek isteyenleri, ancak sevindirir. Onun için 6234 sayılı kanunla sağlanan tek tip öğ­ retmen okulu sistemini benimseyip desteklemek _ va zifemiz olmalıdır. Köy Enstitüleri mevzuu üzerinde Enstitü me­ zunu bir öğretmen olarak halk efkarını tenvir etmek mecburiyetindeyim. Enstitü mezunu üç beş müfettiş -

-

114

-


ve öğretmenin, Köy Enstitülerinin ihyası için gırış­ tikl�ri mücadelede bütün enstitüleri kendi fikirJeriy· le berabermiş gibi göstermek istemeleri bizleri üz­ müştür. Teşkilata ikilik getiren bu ayırıcı zihniyetın Türkiye öğretmenlerini üzen bir mevzu olduğunu ka­ bul etmeliyiz. Halbuki Köy Enstitüleri 6234 sayılı kanunh öğretmen okullariyle birleştirilerek çok iyi i::ıi r ga­ _ yeye yönelmiştir. Bu kanunun getirdiği aydınlık içe­ risinde Türkiye öğretmenlerini bir bütün olarak gör­ mekle haz duymaktayız. Her ikisinin de hedef ve ga.• yesi, ilk okul çocuğunu yetiştirmekten ibaret olan fakat ayrı ayrı kanunlara tabi iki tip öğretmenm, iki tip öğretmen okulunun maarifimizde yıllarca devam etmesi teşkilata huzursuzluk vermekten başka bir şeye yaramamıştır. Bu ayrılığın, gayrılığın gideriJe. ceği günleri yıllarca bekledik. Nihayet kanun naza.. rında ayrı ayrı mütalaa edilmekten kurtulduk. Dert­ lerimiz, neşelerimiz birleşti; köy öğretmeni, şehi.r öğ­ retmeni tefriki kalktı. Tek tip Türk öğretmem hali· ne geldik. Varılan bu mes'ut neticede hepimiz manevi bir haz ve huzura kavuşmuşken şimdi üç beş enstitü1i1 meslektaşın maarif camiası içerisine ikilik tohumla­ rı serpmekte israr edişlerine teessüf etmek elden gel· mez. Acaba bu arkadaşlar enstitülerin bu mem!eke­ te daha faydalı olacağı fikrini müdafaa ederlerken samimi midirler ? Yoksa bu şekilde konuşmak, bu - 115 -


fjekilde yazmak menfaatlarına daha uygun düşüyor da ondan mı bu yolu tutmuşlardır. Hazin olan taraf, bu manasız mücadelenin asıl üzüntüsünü büyük küt­ leyi teşkil eden bizlerin çekmekte olduğudur. Şunu kabul etmek lazımdır ki, Köy Enstitüleri­ nin bu memleketi aydınlığa götürmiyeceğinin isbatı yapılmışbr. Memleketin öğretmene,

okula ihtiyacı

olduğu muhakkak. Fakat bu ihtiyacı karşılıyabilmek

için

illa Köy Enstitülerinin

açılması mı

lazımdır ?

Öğretmen okullarını çoğaltmakla başka tedbirlerle bu ihtiyaç karşılanamaz mı ? Şu halde aksini iddia etmekle maksatlarının ne olduğunu anlamak pek

güç

olmasa gerektir. Bizler kimseye alet olmayız, omuz · larımızı kimsenin yükselme basamağı yapmak niye­ tinde de değiliz. Köy Enstitülerinin yeniden açılması fikri

son

günlerin olayı gibi görünüyorsa da az çok bir mazi­

si vardır. Muhtelif bölgelerdeki köy öğretmen der­ nekleri 6234 ve 6388 sayılı intibak kanunundan son­ ra gayesini tamamlamış dernekler olarak mesaisine son verip, Türkiye Öğretmenler Federasyonuna ka . blmalan lazımken aksine yön değiştirerek ePstitü·· tülük fikrini geliştirmeyi kendilerine gaye edinmiş­ lerdir. Ege Köy Öğretmenler derneğinin

1957

·

İzmir

kongresinde, öğretmen okullariyle aynı seviyeye ç-el inekte olduğumuzu, bu sebeple ikiliği devam ettiren

·

bu derneklere lüzum kalmadığını ifade ettiğimiz za-

- 116 -


man bazı idareciler : Hayır. Türkiye Öğretmenler Federasyonu köy öğretmenlerinin işleriyle i1gile11mez buyurdular. Halbuki temsilci olarak kabldığun Türkiye Öğretmenler Federasyonunun bu yıl Erzu, rum kongresinde ekseri delegeler, köy davasından, köy öğretmenlerinin işlerinden dertlerinden bahset­ tiler. Bu iddialarının bahaneden ibaret olduğunun de­ lilidir. Enstitüler tarafından kurulan köy öğretmen dernekleri bidayette bir zaruretten doğmuştu. Çün­ kü, o günkü durumumuz çok ağır olup. öğretmen okullarından tamamen ayrı idik. 'Dernekler bu farkı ortadan kaldırmak için kuruldu. Bu fark ta kalktı. Onlarla eşit duruma geldik. Şimdi ne diye hA.la ikili. ği devam ettiren dernekleri yataşmağa çalışalım �. Sayın dernek başkanı arkadaşım <<Huzursuzluktan� bahsediyor. Teşkilata huzursuzluğu getiren blr kaç öğretmenin vekalet emrine alınması değil, ikilik ya· rabcı fikrin menbaı olan Köy öğretmen dernekleri . nin hala yaşamakta devam etmesidir. Bu cihete dik­ kat edilirse öğretmen okulu mezunlarını haklı ola·• rak üzmektedir. Köy öğretmeni, şehir öğretmeni diye arbk bir tefrik düşünülmezken, bu farkı devam etti� ren ayrıca derneklere ne lüzum vardır ? Türkiye Öğretmenler Federasyonu bir t�bliğ neşrederek, vekaletin tutumunu tasvip etti. Bunun arkasından da hemen aynı tasvipkar mahiyette köy öğretmenler derneğinin de bir tebliği beklenirdi. -

117

-


7 Eylul'de Manisa'da Köy öğretmenleri derne­ ğinin kon.gresi vardı. Bu kongreye iştirak edecek muhterem delege arkadaşlarıma düşen bir vazife vardı. Siyasete alet edilebilme ihtimalini de göz önü­ ne alarak mesaisini tamamlamış, hiç bir fonksiyo­ nu kalmamış, meslekte ikilik yaratan bu derneklerin kapanmasını temin etmek. Bunu sağlıyabilselerd!, bu hareketlerini yetmiş bin öğretmenin millet huzu­ runda alkışlıyacağına emindim.

KOY ENSTİT"ÜLERİ VE BUGÜNKÜ DURUMUMUZ 20 lira ücretle, 20 sene çalışmağa mahkum edil­ diğimiz o ıztıraplı yıllarımızda, bir ufak şiir kitabı bastırmıştım. Bu kitaptaki «ÖVEY EVLAT» isimli şiirimde şöyle başlıyorum :

Bir garip peyda oldu köyümüzde Melôl, mahzwı sokaklarda dolaşır. Yalnız dağarcığı eksik omuzunda Adı öğretmendir bu fakirin Belki de kırk parası yok avucunda O ızdıraplı yılları çok çok gerilerde bıraktık. Çok §Ükür artık övey evlad durumunda değiliz, ama di­ yecekler ki, siz san'atkardınız. Devletçe paranız te­ min edilmiş hayvanlarınız, takımlarınız, arazileriniz vardı.

-

118

-


İzah edelim

Bizler öğretmen mi idik, öir i§-

çi mi, ziraatçı mı, yoksa kırlarda hayvan otlatan bir çoban mı ? Önce durumumuz tayin edilmemişti. Bel­ ki bu yüzden olacak ki bir çok yerlerde bizlere ö,ğret­ men diyemiyorlar, eğitmen diye hitap ediyorlardı.

4274 sayılı kanunun 10 uncu maddesi de okuldan ha­ riç üzerimize öyle vazifeler yüklemişti ki, bu kadar karma karışık işlerin içerisinde hiç birisine faydal! olmuyorduk ve olamazdık. Hayvanlar meselesine gelince, maalesef biz hay­ vanlardan yemedik hayvanlar bizden yediler. Üste · tik onların perişan hali bizlere birer dert oldu. Ba­ kımsızlıktan, verimsiz hale düştüler. Kimisi öldü ki.. misi satıldı. Verilen arazi ise daha büyük bir huzur" suzluğun üzüntünün kaynağı haline geldi.

Koylü­

müzle birbirimize girdik mahkemelere düştük, cina­ yetlere kadar vaL·an hadiseler oldu. Köylü

haklı idi.

Köylünün emek verdiği tarlalarına ne hakla ortak olmağa kalkıyorduk. Bir de vicdan huzuruyle bu tarlaları nasıl işletecektik ? Ben şahsen bunu yapama· dım, köyümden sorabilirsiniz. Şu san'atkarlık tarafımızı da izah edeyim : Ben demirci idim. Enstitüyü bitirdiğim zaman ancak bir körük çekmesini beceriyor, bir çivi kesmesini dahi bilmiyordum. Ama bana çoğunun ismini bilmediğim o zamanın parasıyla belki bin beş yüz liranın üetüıı ­ de alet verdiler. Bunlar köylerde işlemez hale geld�.

-

119

-


Yalnız ben mi böyleydim. Hayır, Enstitüye elinde bir baba sanatı olarak gelenler hariç, aşağı yukarı hepi· miz ayni durumda idik. Niçin bu böyle idi ? Anlatayım .. Biz enstitüye giderken iki yıl sonra marangozluk, demircilik diye iki zanaat grubuna ay­ rıldık. Programımızda ayrıca tarla ziraatı, meyvacı­ lık, tavukçuluk, ipekcilik, arıcılık, fotoğrafçılık, koo­ peratifçilik, dokumacılık,

tenekecilik gibi işler

de

vardı. Bir de bunun yanında yıllarımızın büyük bir kısmı da taş kırmakla, tepe

devirmekle,

kanallar

açıp bataklıklar kurutmakla, tarla bellemekle, yatak açmakla, kısaca rençberlikle geçti. Bu

yer

şartlar

içerisinde hangi birisini öğrenebilecektik. Neiice ya­ rım adam olduk. «Bir koltuğa iki karpuz sığmaz.>> ala sözünü unutur da, bir koltuğa on karpuz sığdırma· ğa kalkarsak neticenin böyle olacağı tabiidir. İşte bu suretle milyonlara mal olan bu aletler işleyemedi . Paslandı, satıldı heba oldu gitti. Yıllarca sızlandık. Biz hayvan, arazi alet istemiyoruz ; hepsi sizin olswı. Bize maaş verin dedik. Çünkü biz bunların zararııı ­ dan başka faydasını görmedik. Enstitüde bu şartlar içinde çıkınca kültür du­ rumumuzun ne halde olduğunu hatıra gelebilir. Gör· düğüm lüzum üzerine bu ciheti anlayışlı okuyucula ­ rımın takdirine bırakıp geçemiyorum.

Yalnız şunu

kaydetmek isterim : Musiki ve tiyatro

sahasındaki

başarımız her misafirin gözünü boyamak hususunda işe yaramaktaydı.

- 120 -


Enstitüyü böylece

bitiren bizler, sözde

Türk

köylüsünü kalkındıracaktık. lyi ama onlar bizde ara­ dıkları ruhu, bekledikleri üıİıidi maalesef bulamadı­ lar. Bulamazlardı da... İşin en acısı :

«Bize enstitü

mektebinden değil, yabancı muallim gönderil1>> diye­ cek kadar ileri giden köylerimiz olmuştur.

Esasen o

yıllarda öyle bir geçim sıkıntısına düşmüştük ki, ken di nafaka derdimizden şu bu işle uğraşacak ne vak­ timiz, ne de dermanınuz vardı. Sınıfında dersle meş­ gulken, öğle yemeğinde çocuklarımıza ne bulup yc­ direceğimizi düşünecek duruma gelmiştik. Bir g�çiın derdiyle, 17 Mayıs'ta doğacak kızınu bekliyemeden , 12 Mayıs'ta gurbete düşüp, Bayındır ovasında on se · kiz saat pamuk çapasına yaslanarak 28 günde 220 lira para alıp, sevine sevine evime koştuğum o gün­ leri gözlerim yaşararak hatırlanın. Bizleri o hale ge­ tiren o günün mes'ullerini nasıl affederim. Köy Enstitülerine methiye ha. Hayır, yapanu­ yacağım. Yüz defa, bin defa haykırıyorum : mam . . . Gayri şuuri hareket edemem.

Yapa­

Enstitülerin

yeniden açılması yolunda propaganda yapanlar, lüt­ fen hususi maksatlarını bir tarafa bıraksınlar. Biz o günlerin mağduru olarak

üzüntüsünü

çekmekte

devam ediyoruz. Bugün öğretmen okuluna çevrilen o müesseselerdeki okuyan binlerce

talebeyi, bizim

düştüğümüz acıklı duruma terketmeğe haklan yok­ tur. Israrda devam ederlerse şöyle bir soruyla kar­ şılaşmanız mümkündür :

- 121 -


Eski statü ile çalışmağa razı mısnız ? Kencüleri de dahil, evet diyecek bir arkadaş çıkabilir mi. ?

Şu

halde davaları nedir ki bu manasız yolda ısrar eder­ ler. Unutmayalım ki birer ısbrap olan mazinin o ağır ayırıcı şartlarıiıdan kurtulduk. 6234 sayılı kanunla da mesleği ikiye ayıran en büyük dert kalkb. Fakat bu ikiliği devam ettiren Köy öğretmen dernekleri yaşı·· yorsa o bizim hatamız . . . Velhasıl durumumuz düzel­ di ; son intibak kanunuyla da bütün haklarımız ai­ tlik. Bu netice bizi sevindirmeğe yetmez mi ?

-

122

-


İZAHI GÜÇ BİR İZAHNAME

Bedri ALOGAN Köy Enstitülerinin kurucuları olduğunu iddia ve bunların kapatılması ile - ki kapanmamış, sadece i­ simleri ve proğramları maksatlarına uygun bif �e­

kilde değiştirilmiştir - Türk kültürünün darbelendiği­

ni ileri sürenlerin kopardığı patırdı, bir kısım ve işiı! iç yüzünü bilmeyen vatandaşları düşündürebilir. Gelmiş geçmiş, söylenmiş ve yazılmışları tekrar­ layacak değiliz. Bunları kapatılmış dosyalarında bir müddet daha «İntizar» da bırakabiliriz. Ancak, bir kısım maddeleri bugün de yürürlükte bulunan bir ka­ nunun izahnamesinden okuyucularımıza takdim ede­ ceğimiz kısımları ibret nazarlarına sunmakla iktifa edeceğiz.

(4274) sayılı kanun Köy Enstitülerinin ve okul­ larının teşkilat kanunudur. Milli iradenin tasdik ve tasvibinden geçerek kanunlaşmış bir hüküm üzeri n­ de ileri geri fikir yürütmeyi yakışıksız buluruz. Hu anlayışla, kanun metninden

asla

bahsetmiyeceğ�z.

Mevzuumuz sadece bu kanunun izahnamesidir. (Maarif Bakanı Hasan Ali Yücel imzasını taşı­ yan, İlköğretim Umum Müdürlüğü dairesinden �ı-

123

-


kan bu izahnameyi tamim eden emirden anlaşıldığı­ ııa göre ( 30/Xl/1943) tarih ve (15241 ) sayılı emri•c Ankara Maarif Matbaasında, Neşriyat Müdürlüğü nün (81711943) tarih ve (82/6973) sayılı kararı ıle birinci defa onbin adet basılmıştır. Bir çok maarif müesseselerimizde ( Demirbaş ) olarak muhafaza edi­ len izahı güç bu izahnameyi beraberce gözden ge­ çirelim :

1 - e<Köydeki çocuklardan başlayarak 18 ile 50 yaş arasındaki kadın erkek köylü vatandaşları» ( Sh :" 4) mevzuu içine alan bu izahname cdeferrua t ve formalite üzerinde inat ve israrla durmak bu ka­ nunla gerçekleştirihnesi istenen işleri çol< aksatır, geciktirir ve kanunun ruhunu öldürür» ( Sh : 4) Lav­ siyeleriyle o güne ka_dar mevcut bütün müeyyide ve nizamları bir kalemde silerek işe girişmiştir.

2 -· Köy Enstitülerinde hizmet görenlerin dev­ let bünyesi içinde sıfatları memur, meslek dalları ise «öğretmenlik>> olması tabiidir. Bu izahname ve öğretmenler için bütün müeyyideleri

memur

hükümsüz

sayarak «taltif, terfi, mükafatlandırmalarma ait lıii­

kömleri .diğer devlet memurları hakkında tatbik edi­ legelen hükümlerden oldukça ayrı karaktertfo» ( Sh : 5-6) olduğu işaretlenerek hizmetlerini ayrı oir kata çıkarmak veya indirmek gayretleri gösterili yor. Yalnız köy ve şehir öğretmeni olarak değil bü­ tün vazifeli memurlar böylece ikiliğe niçin ?

- 124 -

sürükleniyor ;


3 ccKöy eğitmenlerine bilhassa köy enstitü­ lerinden mezun olacak öğretmenlere köyde erbabı ya -

hiç veya az bulunan birer meslek öğretilmektedir.» ( Sh : 11) Bunun içindir ki, ömründe ilk defa keser tutan bir kimsenin bile yapması mümkün olan işle­ ri bir türlü beceremediğini yana yakıla anlatanların eserleri <anlikafatlar» kazanmış, elden ele, dilden dile dolaşmışbr. Böylece nasıl ccerbab» yetiştirildiğim gös termiş oldular. Bu, sadece onların beceriksizlikleri­ nin bir itirafı olsaydı, tebessüm eder geçerdik. Koy gerçekleri hayalhanelerindeki kirli çıkınlan edebı yat ve sanata alet ederek Türk köy ve

köylüsünü

dosta düşmana karşı maksatlı bir şekilde teşhir et­ tiler. Böylece ne öğretildiği anlaşılıyor . . .

7

-

Mutat usuller dışında kırk bin köyün içi­

ni dışını kendi adanılan ile aralarında

paylaşarak

değiştirmeye kararlı ülkü erleri· ve onların rehberle­ rinin yetişme tarzları da bildiklerimizden başka

bir

ge�memnş derslerinde köye

hüviyet taşır. ccKöy işlerinde tecrübeden

fikirleri gevelemek, serbest tahrir

uygun olan v�;va olmayan bir örneği taklit ederek yazı yazmak veya yazdırmak, aritmetik, fizik veya kimya derslerinde manası anlaşılmadan formül ez­ berlemek �lbi hususlardan yasak edilen kötülükler gibi sakmılmalıdr.» ( Sh : 97) Fizik, kimya,

mate­

matik gibi müsbet bilgileri kendi ölçülerine göre ye­ niden inşa etmek iddiasını, asırların dile

getirdiği

kırk bin köyü üç gün üç gecelik bir tetkik

sonur�da

-

125

-


değiştireceklere çok görmemek lazımdır. <eKöy Eusti tülerinde teknik terbiye esaslarını kökleştirmek �e­ rekir. Teknik terbiye esaslarını ve tatbikatı köy ens­ titüleri, faaliyetinin bel kemiğini teşkil edecektir.» l Sh : 98) Fiziği, kimyayı, matematiği bir tara­ fa bırakan bunları öğrenmeyi geveleme sayan im eğitim, bu «teknik terbiye» acaba nasıl şeydir ? Bu sualin cevabını aşağıda bulacaksınız !

8

-

Bu okulların - şayet bunlara okul diyebilir­

seniz - gayesi öğretmen yetiştirmek

değildir. Fizik,

kimya ve benzeri bilgiler öğretmene lazımdır. Bunia

·

«İŞÇİ» evet yanlış okumadınız «İŞÇİ» ye­ tiştirmektir. Köy enstitüleri tabiat ortasında, bk köy içinde kurulmuşlardır. Bu sosyal ve kültürel te­ şekkülde bütün hayat (İş) halinde görülmektedir. llu müesseselerin sosyal bütün kıymetlerini c:!e i� ha­ yatında gömülü bullll'uz. Burada iç ve dış hayatm temeli (İş) dir.» ( Sh : 109) «Köy enstitülerinin ôğ­ retmenleri, usta öğreticileri, işçileri tıpkı köylü aile­ nin anası, babası, ağası gibi usta bir işçi sayılacak duruma girmelidir.» ( Sh : 110) Bu işçi grubuna C<köylüsel kültürü» ( Sh : 111 ) aşılıyacaklardır. Böy­ lece «ancak işten, iş kanunlarından doğmuş ve te­ şekkül . etmiş» ( Sh : 111) müstakbel . köylerinde rın hedefi

uköy insanı idealistliğini, realistliğini, maddeciliğini, sarsılmaz gören sükutunu, şaşmayan aklı

selinıiııl

muhafaza durumunu, sinirlerinin sağlamlık sebeple­ rini» ( Sh

:

111) sadece ve sadece «İktisadi ve maddi - 126 ....:


menfaatler etrafında toplandığı» (Sh : 111)

ifade

edilerek Türk köylüsünü manevi kıymetleri iflas et­ miş, maddeci materyalist bir kalabalık olarak gör­ düklerini açıklamaktan çekinmiyorlar.

9

-

Kalabalık ve topluluklardan uzak yerler­

de, özel metodlarla ve itina ile seçilmiş ellerde ye­ tiştirilen bu <dşçllerim, yedisinden

yetmişine

ele aldıkları halkla anlaşma yolları da

kadar

kendilerine

mahsustuı·. Onlar ((Osmanlıcanın uydurma,

çirkin

realiteye uymayan mariz tabirleri ve kelimeleriııe» (Sh : 112) asla itibar etmiY.eceklerdir. Bunların ye­ rine ((ulanlı>,, <<lıergelefö, burada yazılması değil dü­ şünülmesi bile insanın yüzünü kızartacak rezil ke­ lımeler ve en müstehcen kitabdaki sahneleri masum gösterecek tasvir ve tabirleri ihtiva eden ((köy kay­

nağından fışkıran canlı, güzel, kuvvetli koymayı milli davalarımızdan biri

kelimeleri addetml'li­

;)iz» (Sh : 112) Bu dille yazılmış mahsulleri de gör­ dük ! ..

10

-

Dili başka, imanı başka, metodu

bilgi anlayışı değişik ((Ülkü erleri» ni söylenişleriyle ((işçilerin yetiştiren bu

veya

başka, kendi

müesseselerııı

hedefi kırkbin köyün içini ve dışını değiştirmek � Vt; sonra, bu yarı cahilden daha cahil rehberlerle terte­

miz

köy çocuğunu kendi potalarında yoğururak, ne

sosyal, ne pedagojik ne de kültürel bir endişeye ka­ pılmadan kendi zavallı ve hasta hayallerindeki §.le­ mi yaratacaklar ! .. Asırların ötesinden

bugüne ka­

dar muhafı\za ettikleri manevi kıymetleri hiçe saya-

127

-


rak, aç kurtlar gibi bir avuç buğdayın peşinden sü­ rükleneceklerini sanan ve bu anlayışla maddeci bir güruh olarak görmek küstahlığında bulunan bu has ta adamlar, kırk bin köyü aralarında bölüşerek içi­ ni ve dışını değiştirecekler. Bunları hakikaten ha';ta insanlar sayarak sadece acımak lazımdır. Ama

bu

ruh hastalan acaba şimdi nerede bulunuyorlar ? Ko�e başlarına sinmişler kimleri gözetliyor ve beklly r ..

-

lar ? Arada sırada çıkan çırtlak sesler hala o itina ile seçilmiş kimselerin yemlik olarak, havayı kontrol et­ mek üzere itiverdikleri kuklalar mı ? Bu ve buna ben zer endişelerin cevabını izahı güç bu izahnameyi ke­ mal-i sadakatla tatbik etmiş kimselerin

sindikleri

köşeleri taramakla bulabiliriz düşüncesindeyim.

I

-

128

-



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.