PsiNossa Bir Psikoloji Dergisi
Sayı 15 Mart 2016 Türk Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu www.tpocg.org
motivasyon Görsel: Siegfried Zademack
TPÖÇG Bülten’in yeni sayısını okumayı unutmayın!
2 PsiNossa
PsiNossa 2015
TPÖÇG Yayın Ekibi dergi@tpocg.net TPÖÇG Genel Sekreteri Selin Cennet GÜLMEZ Uludağ Üniversitesi selincennetgulmez@gmail.com Editör Fatma Selin AYAN TPÖÇG Mezunlar Birimi Üyesi fatmaselinayan@gmail.com Üye Burak Bahadır AKIN Kültür Üniversitesi burakbahadirakin@hotmail.com
Film Eleştirmeni
Ceren AYIK
Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Öğrencisi hopigesta@hotmail.com
Kitap Eleştirmenleri
Merva ÖKSÜZ Uludağ Üniversitesi
mervaoksuz@gmail.com
Servet GÜLDAL Uludağ Üniversitesi
servetguldal99@gmail.com
Müzik Köşesi Yazarı
Ayça Kapyapar Hacettepe Üniversitesi aycakpypr@gmail.com
Üye Selin Cennet GÜLMEZ Uludağ Üniversitesi selincennetgulmez@gmail.com Üye Edanur Tunca Okan Üniversitesi eedatunca@gmail.com Üye Ayşe Nur AVCI Hacettepe Üniversitesi aysenuravciesk@gmail.com Çevirmen Ceren Nur Gürler Işık Üniversitesi cerennur.gurler@gmail.com Dizgi-Tasarım Ulaş BAHAR Işık Üniversitesi mulasbahar@gmail.com
Konuk Yazarlar Zeynep DEMİRBİLEK Maltepe Üniversitesi
zeynepdemirbilek84@gmail.com Röportaj Psk. Duygu Başak GÜRTEKİN d.basakgurtekin@hotmail.com
TPÖÇG Mezunu Psk. Deniz EKŞİ denizeksi@baskent.edu.tr
Dizgi-Tasarım Can KAMSIZ Girne Amerikan Üniversitesi cankamsiz@gmail.com Kapak Ceren AYIK & Ulaş BAHAR
PsiNossa 3
Bu Sayımızda; 6 | Öğrenme, Öğretme ve Motivasyon 8 | Öğrenme Motivasyonu: İçsel ve Dışsal Motivasyon 10 | Sporda Motivasyon Çeşitleri 12 | Haber Köşesi: Motivasyon 14 | Serbest Zaman: Motivasyon 16 | Duygu Başak GÜRTEKİN ile Röportaj 22 | Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 24 | Mezun Yazısı 26 | Ayın Farkındalıkları 28 | Film: Rust and Bone 30 | Kitap: Ölü Ozanlar Derneği 32 | Müzik Köşesi 34 | Referanslar
4 PsiNossa
Psi Nossa
Merhaba, Şu anda bu satıları büyük bir duygu yoğunluğuyla yazıyorum. Çünkü çok isteyerek ve severek yürüttüğüm PsiNossa editörlüğü görevim bu sayıyla birlikte sona eriyor. Benim için bu görevi bırakmak oldukça zor olacak; ama tabi her güzel şeyin bir sonu var. İlk zirve telaşı, final dönemi derken öğrenci dergisi olmanın arkasına sığınarak şubat ayında yayın yapamadık. Bu ay gündelik hayatımızın önemli bir kavramı olan motivasyon konusuyla karşınızdayız. Çok keyifli bir sayı oldu yine bizim açımızdan. Özellikle Duygu Başak Gürtekin’le gerçekleştirdiğimiz röportajı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Hepimiz için oldukça yol gösterici bir röportaj olduğunu düşünüyorum. Dolu dolu 12 sayılık bir süreç oldu hepimiz için. Çok keyifli ve çalışkan bir ekiple çalıştım. Hepsine buradan çok teşekkür ediyorum. TPÖÇG’ye gönül vermiş biri olarak bu görevde yer almış olmaktan dolayı çok mutluyum. Yayın ekibine yeni dahil olacak arkadaşlara da şimdiden başarılar diliyorum. Her zaman sizlerle iletişim halinde olmak isterim. Hakkınızı helal edin, benden yana helal olsun... Keyifli okumalar. Fatma Selin AYAN
PsiNossa Psikoloji biliminin “Psi” si ve Portekizcede “bizim” anlamına gelen “nossa” kelimesinin birleşmesiyle –TPÖÇG ve TPÖÇG’e dair her şeyi can-ı gönülden sahiplenmemize ithafen- ortaya çıkan PsiNossa isimli dergimiz her ay belirlenen bir konu çerçevesinde e-dergi formatında yayınlanmaktadır. PsiNossa Yayın ekibi olarak her ay siz okuyucuların karşısına dopdolu, bilgilendirici ve keyifli vakit geçirmenizi sağlayan içerik sunmak için canla başla çalışıyoruz.
PsiNossa 5
Öğrenme, Öğretme ve Motivasyon
Selin Cennet GÜLMEZ
E
ğitim ve öğrenme sistemleri üzerine konuşmayı hepimiz çok severiz. Eğitim sistemini eleştirmek, öğrenciyi yarışa ve rekabete zorlamak, yetenek ve istek temelli değil tüm bilgileri öğrenciye yüklemek amacıyla var edilen yöntemleri tartışmak sonu gelmez ve sonuca bağlanmaz sohbetleri beraberinde getirir. Bizler, yarışmaya ve kazanmaya programlanarak yetişmiş gençler olarak, bu sistemin yarattığı en iyi örnekleriz. At gözlüğü ile test çözmeyenlerimiz vardır elbette. Ben de sosyal faaliyetleri kaçırmadan sınava hazırlananlardanım. Ancak mümkün mü stres olmamak, istenilen bölümü ya da üniversiteyi kazanamama kaygısı yaşamamak? Elbette değil! İstek ve motivasyon eğitimde, öğrencinin öğrenmedeki başarısına etki eden en önemli etkenlerin arasında yer alır. Hatta belki de en önemlisidir. Türk Dil Kurumu(TDK), motivasyon kelimesini ‘isteklendirme, güdülenme’ olarak tanımlamaktadır. TDK’nin bu tanımından hareketle, güdülenmenin eğitimdeki başarıya etkisini konuşarak işe başlayabiliriz. Güdülenme, herhangi bir davranışı gerçekleştirmek için harekete geçmemizi ifade eder. Öyleyse, öğrenme davranışının gerçekleşebilmesi için öğrencinin güdülenmesi, öğrenmeyi istemesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalar; yeterince güdülenmemiş bir öğrencinin öğrenmeye açık olmadığını, güdülenmiş öğrencinin daha hızlı bir öğrenme gerçekleştirdiğini ve gereken motivasyonu sağlamış öğrencinin diğer öğrencilere kıyasla daha yüksek başarı sergilediğini göstermiştir (akt. Akbaba, 2006). Yarışma ve yarıştırma eylemleri, ülkemiz eğitim sisteminde, öğrenme isteğini kamçılayan ve başarıyı ölçebilen faaliyetler olara görülse de gerçek pek öyle değil. Yarışma durumu ve rekabet içerisinde olmak bireyin iç motivasyonunu azaltarak onu, dış güdülenmeye itiyor ve bireyin başarı seviyesi düşüyor (akt. Akbaba, 2006). Sonuç olarak birey, gerçekleştirdiği eylemi kendi isteği ve zevki dışında, kazanma odaklı gerçekleştiriyor. Peki öğrencinin gerekli motivasyonu sağlayıp sağlamadığı nasıl anlaşılır?
6 PsiNossa
Öncelikle, öğrenme için güdülenmede ne kadar yol kat ettiğini belirlememiz gerekir. Güdülenmiş birey, düşünceyi eyleme döker, gelişime ve değişime açıktır (Dilekmen ve Ada, 2005). Öğrencinin, öğrenme için gerekli motivasyonu sağlayabilmesi, verilen eğitimin amaç ve içeriğinin onu tatmın etmesine bağlıdır. Öğrencinin eğitimin amacını bilmesi ve eğitimin yararına inanması öğrenme için güdülenmesini kolaylaştırır (Dilekmen ve Ada, 2005). Öğrenciler merak ettikleri ve ilgi duydukları konuları daha hızlı öğrenirler (akt. Akbaba, 2006). Ancak verilen tüm derslerin ve bilgilerin, öğrencinin, merak ve ilgi noktalarına hitap etmesi mümkün değildir. Bu noktada iş, öğretmene ve öğretmenin motivasyonuna düşer. Peki bir öğretmenin bilgiyi aktarma isteğini ve yaptığı işe duyduğu güveni artırarak koruması ne gibi etkenlere bağlıdır? Özel okul ya da devlet okulunda eğitim vermek, öğretmeni hangi düzeyde kamçılar ya da ketler? İlk başta; maddi getirisinin daha yüksek olması ve okulun ders için gerekli materyalleri kolaylıkla sağlaması gibi nedenlerle, özel okullarda eğitim veren öğretmenlerin diğerlerine kıyasla daha yüksek motivasyona sahip olduklarını düşünebilirsiniz. Kısmen de haklısınız fakat yapılan çalışmalar gösteriyor ki özel okulda eğitim veren öğretmenler büyük bir baskı ve stres altında çalışıyorlar. Stres, motivasyonun korunmasına ketleyici etki yaparken; sürekli verim elde etmeye çalışmak ve öğrencinin öğrenim çizgisinde somut ilerileyişler sağlama çabası, öğretmenin yaptığı işten duyduğu memnuniyetin azalmasına sebep olabilir. Karaköse ve Karabaş (2006) tarafından gerçekleştirilen çalışma, öğretmenlerin,çalıştıkları okulun devlet okulu ya da özel okul oluşunun iş doyumu ve motivasyona etkilerini araştırmıştır. Çalışmada; okul yöneticilerinin öğretmene verdiği destek, okul şartlarının iyileştirilmesi, bireysel ve mesleki beklentilerin karşılanabilmesi gibi etkenler de incelenmiştir.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgular göstermektedir ki özel okuldaki yöneticiler karar alırken öğretmenlerin fikrine önem vermekte, öğretmenin başarısını takdir edici ve pekiştirici hamlelerde bulunmakta ve bu durum da öğretmenlerin motivasyonunu artırmaktadır. Özel okulda çalışan öğretmenler, sosyal çevrelerinde statüsel bir saygınlık kazandıklarını belirtirken devlet okulunda çalışan öğretmenler bu konuda kararsız olduklarını belirtmişlerdir. Çalışma arkadaşları ile aralarındaki ilişkinin pozitif yönlü olup olmadığı sorusu ise her iki grup tarafından da olumlu cevaplanmıştır. Çalışmanın sonuçları gösteriyor ki öğretmenlerin iş doyumu ve motivasyonu üzerinde, cinsiyet, mesleki deneyim, kademe ve yaş değişkenleri fazla etken değil. Ancak okul türünün bu konuda çok önemli bir değişken olduğu ve okul yöneticilerinin pozitif tutum ve davranışlarının öğretmenin motivasyonunu artırdığı görülmüştür.
Bir öğrenme davranışı, asla, yalnızca öğrenciyle ilişkili değildir. Bağlam, sosyal çevre, öğretmenin isteklendirebilme yeteneği ve ebeveynlerin çocukları ile doğru iletişim kurabilmesi gibibirçok etken; öğrencinin öğrenme için güdülenmesinde önemli rol oynar. Motivasyon ise bu etkenlerin can alıcı noktasıdır. Motivasyon, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmeleri, öğrenme stilllerini keşfetmeleri ve başarılı bir performans sergileyebilmeleri için zaruri bir ihtiyaçtır (akt. Dede ve Yaman, 2008). Bu nedenledir ki Terrel Bell, “Eğitim hakkında hatırda tutulması gereken üç şey vardır. Birincisi motivasyon, ikincisi motivasyon ve üçüncüsü motivasyondur.” demiştir. Öğrencilerin; yetenek, beceri ve ilgileri doğrultusunda, kendilerini keşfederek ilerleyebilecekleri bir eğitim sistemini göreceğimiz günlere kadar bu sözü akılda tutmakta fayda var.
PsiNossa 7
Öğrenme Motivasyonu: İçsel ve Dışsal Motivasyon Ayşe Nur AVCI
Ö
ğrencilerin bir kısmının derslere, çalışmaya, okumaya, zor soruları çözmeye istekli bir diğer kısmınınsa isteksiz olmasının nedeni nedir? Öğrenme motivasyonunun her öğrencide farklı olması bu sorunun cevabını vermektedir. Motivasyon belirli bir zamanda belirli bir şekilde davranmamızı sağlayan faktörler olarak tanımlanabilmekte ve öğrenme sürecini etkilemektedir. Motivasyonun içsel ve dışsal türleri öğrenme motivasyonunu daha iyi açıklamaya yardımcı olmaktadır. Dışsal motivasyon, dışarıdan gelen ödüllerle ya da cezadan muaf olmakla sağlanmaktadır (Akbaba, 2006; Dede ve Argün, 2004). Çocuğuna takdir belgesi getirirse bisiklet alacağını söyleyen ya da ders çalışmazsa arkadaşının doğum günü partisine gidemeyeceğini söyleyen bir babanın bu davranışı dışsal motivasyonu artırmaya yönelik davranışlara örnektir. İçsel motivasyon ise bireyin yeterli olma isteği, anlama ve öğrenme ihtiyacı, ilgisi, merakı ve keyif duyma gibi içsel eğilimleriyle sağlanmaktadır (Akbaba, 2006; Dede ve Argün, 2004). İçsel motivasyonu yüksek olan öğrenci kendi isteği ile çalışır; harcadığı zamanın ve enerjinin öğrenmeye değdini düşünür. İçsel motivasyonda ödül öğrenmenin kendisidir. Öğrenciler duruma, zamana, derse bağlı olarak çalışmak için farklı şekillerde motive olmaktadırlar. Araştırmalar içsel motivasyonu yüksek olan öğrencilerin, dışsal motivasyonu yüksek olan öğrencilere göre daha başarılı olduklarını göstermektedir (Yüksel, 2004, akt. Akbaba, 2006). İçsel motivasyon ve dışsal motivasyon arasındaki ilişkiyi açıklayan araştırma bulguları çelişkilidir; bazı araştırmalar dışsal motivasyonu sağlayan ödüllerin içsel motivasyonu azalttığını savunurken (akt. Dede ve Argün, 2004, Stipek, 1998; Hayamizu, 1997; Campeau, 1994; Harackiewicz, Steven ve Wageman, 1987; Dweeck, 1985; Koestner, Ryan ve Kathleen, 1984) bazı araştırmalar böyle bir durumun söz konusu olmadığını savunmaktadır (akt. Dede ve Argün, 2004, Cameron, Banko ve Pierce, 2001; Cameron ve Pierce, 1996; Cameron ve Pierce, 1994). Dede ve Argün (2004)’ün matematik dersine yönelik içsel ve dışsal motivasyon ilişkisini görmeye
8 PsiNossa
yönelik çalışmalarında ise matematik öğrenmeyi isteyen öğrencilerin daha çok içsel motivasyona sahip oldukları ve bununla birlikte dışsal motivasyonu artan öğrencilerin içsel motivasyonlarında bir düşüş olmadığı gözlemlenmiştir. Bu araştırmadan yola çıkarak; öğrencilerin matematik öğrenmeye motive edilebilmesi için içsel motivasyonları artırılmaya çalışılabilir ve dışsal ödüllerden belirli ölçülerde yararlanılabilir. Wang ve Guthrie (2004)’ye göre sahip olunan motivasyonun türü okuduğunu anlayıp anlamama konusunda farklılığa neden olmaktadır. Şöyle ki; içsel motivasyon okuduğunu anlamayı olumlu yönde etkilerken dışsal motivasyon olumsuz yönde etkilemektedir (akt. Yıldız ve Akyol, 2011). Bu bulguyu tartışan Yıldız ve Akyol (2011)’un 5. sınıf öğrencileriyle yaptıkları çalışmada okumaya yönelik içsel motivasyonun, merak ve ilgi faktörleri; dışsal motivasyonun ise sosyal (çevreleriyle iletişim kurma), tanınma (iyi bir okuyucu olarak tanınma), uyum (öğretmenin beklentilerini karşılama) ve rekabet (arkadaşlarından daha iyi olma) faktörleri analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda içsel motivasyonun okuduğunu anlamayı olumlu yönde, rekabet faktörü hariç dışsal motivasyonun okuduğunu anlamayı olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. İçsel motivasyonu yüksek olan öğrenciler merak ve ilgi duyduklarından metinleri anlayabilmek adına daha dikkatli okumaktadırlar. Dışsal motivasyonu yüksek olan öğrenciler için ise alacakları ödül önemli olduğundan dikkatlerini metni anlamaya vermemekte; ezberleme ya da tahmin etme gibi yüzeysel öğrenme stratejilerini kullanmaktadırlar (Yıldız ve Akyol, 2011). Ancak dışsal motivasyona rekabet boyutu dahil olduğunda durum farklılaşmaktadır. Eğer rekabet duygusu varsa öğrencilerin okuduğunu anlama başarıları daha yüksektir. Bu bağlamda öğrencilerin okuma motivasyonunu ve okuduklarını anlama başarısını artırmak için ilgi ve merakları doğrultusunda kendi istedikleri okumaları yapmaları sağlanmalı; sınıflarda “Kim daha fazla kelime okudu?” temelli etkinliklikler yerine “Kim okuduğunu daha iyi anladı?” temelli etkinlikler düzenlenmelidir.
Dede ve Yaman (2006)’ın geliştirdiği Fen Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Ölçeğinin maddelerine baktıldığında içsel ve dışsal motivasyon kaynaklarının ölçeğin alt boyutlarına dağıldığını görülmektedir. “Araştırma Yapmaya Yönelik Motivasyon” alt boyutundaki maddeler içsel motivasyona işaret ederken; “Performansa Yönelik Motivasyon” alt boyutundaki maddeler dışsal motivasyona işaret etmektedir. Ayrıca ölçekte rekabet boyutunu ölçen maddelere yer verilmiştir. Dede ve Yaman (2007) bu ölçek ve bu ölçeğin matematik dersine uygun olarak düzenlenmiş hali ile yaptıkları çalışmada kadın öğrencilerin motivasyon puanlarının erkek öğrencilerin motivasyon puanlarından anlamlı düzeyde yüksek olduğunu saptamışlardır. Bu bulgu Britner ve Pajares (2001)’in çalışmasıyla tutarlılık göstermektedir (akt. Dede ve Yaman, 2007). Alt boyutlar dikkate alındığında kadın öğrencilerin erkek öğrencilere göre aldıkları yüksek puanlar Fen Öğrenmeye Yönelik Motivasyon ölçeğinin “İşbirliği Yapmaya Yönelik Motivasyon” alt boyutunda; uyarlanmış Matematik Öğrenmeye Yönelik Motivasyon ölçeğinin ise “İşbirliği Yapmaya Yönelik Motivasyon” ve “Katılıma Yönelik Motivasyon” alt boyutlarında görülmektedir. Bu alt boyutlarda da içsel motivasyona işaret eden maddeler ağırlıktadır. Yapılan bir çok araştırmada (Anderman ve Anderman, 1999; Smith, Sinclair ve Chapman, 2002; Wiegers ve Friere, 1999) görüldüğü gibi kız öğrenciler içsel motivasyonu; erkek öğrenciler ise dışsal motivasyonu daha çok dikkate almaktadırlar (akt. Dede ve Yaman, 2007). Peki içsel motivasyonu artıran etkinliklerin özellikleri nelerdir? Ryan ve Deci (1998) içsel motivasyonun artması için etkinliklerin aşağıdaki 4 özelliği içermesi gerektiğini belirtmişlerdir (akt. Akbaba, 2006): 1. Uğraştırıcı olmalıdır; hedefler kısmen daha zor olmalı ve başarı garanti olmamalıdır. 2. Kontrol veya özerklik sağlamalıdır; öğrenciler öğrenmeleri üzerinde bir miktar etki ve hakimiyetlerinin olduğunu hissetmelilerdir. 3. Merak uyandırmalı ve yeni bilgiler içermelidir; şaşırtıcı veya öğrencinin var olan fikirlerinden farklı fikirler vermeli, yeni deneyimler sağlamalıdır. 4. Estetik değere sahip olmalıdır; duygusal tepkiler uyandırmalı ve kısmen güzellikle ilgili olan deneyimler kazandırmalıdır. Sonuç olarak dışsal motivasyon elbette önemlidir ancak içsel motivasyonumuzu sadece akademik hayatta değil her alanda korumamız gerektiğini düşünüyorum. Umarım bu yazı, bir karşılık almadan bu dergide yazmamın nedenini açıklar nitelikte olmuştur.
PsiNossa 9
Sporda Motivasyon Çeşitleri Edanur TUNCA
G
ünlük hayatta yaptığımız bazı eylemlerimize veya duygularımıza anlam veremeyebiliriz. Neden bir işte oyalandığımızı, neden saygınlığa ihtiyaç duyduğumuzu, neden tam da toplantıya gidecekken bir anda yol kenarında durup yemek yediğimizi ya da neden her pazartesi spora başlayacağım cümlesini kurup bir türlü başlayamadığımızı. İşte tam da bu noktada devreye motivasyon kavramı girmektedir. Neden bazı işlerden ısrarla kaçıp bazı işleri şevkle yaptığımızı açıklayan motivasyon kelimesi literatürde, organizmamızın güdülenmesini sağlayan itici bir güç olarak tanımlanır. Temel olarak bakıldığında motivasyon ve spor iç içe kavramlardır. Araştırmalar spor yapmanın hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan insan vücuduna iyi geldiğini ve yaşam kalitesini arttırdığını ortaya koymuştur. Bu sebeple spor ve motivasyon kavramları birçok araştırmanın odak noktası haline gelmiştir. Sporda pek çok motivasyon çeşidi bulunmaktadır. Genel itibariyle motivasyon içsel ve dışsal olarak ikiye ayrılır. Dışsal motivasyon birey dışındaki etkilerden oluşup bir eylemin artmasını ya da azalmasını sağlayan maddi ya da manevi pekiştirmeleri içermektedir (Türkmen, 2005). Dışsal motivasyon sporcunun kendisiyle doğrudan alakalı bir durum değildir. Antrenör, seyirciler gibi dışsal ödüller sporcu performansını olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. İçsel motivasyon ise kişinin kendi kendisini güdüleyerek başarılı olmak için çalışmasını ve kendi kendisini yönlendirebilmesini sağlar. İçsel olarak güdülenmiş sporcular herhangi bir zorlama olmadığı halde daha başarılı olmak için büyük bir istek duyarlar. Sporcu hem içsel hem de dışsal güdülerden etkilenir ve yaşamı boyunca kendisini daha fazla geliştirebilmek için onlara ihtiyaç duyar (Doğan, 2005). Sporda motivasyon çeşitleri içsel ve dışsal güdülere ek olarak niteliksel ve niceliksel olarak da ikiye
10 PsiNossa
ayrılmaktadır. Nitelik açısından bakıldığında genel spor motivasyonu kendini bulma, aktif olma, tanınma gibi bireyi spor yapmaya yönelten sosyal ve psikolojik ihtiyaçları kapsamaktadır. Özel spor motivasyonu ise güçlü olma, hareket halinde olma, rahatlama, sağlıklı olma ihtiyacı gibi bireyin biyolojik gereksinimleridir. Niceliksel açıdan bakmak ise sporcunun motivasyon düzeyinin anlaşılmasını sağlamaktadır. Yetersiz motivasyon sporcunun yeterli düzeyde güdülenmemiş olması anlamına gelir. Rakibin çok güçlü ya da çok zayıf olması, mücadeleye gerekli önemin verilmemesi, yarışma başlamadan yenilgiyi kabullenme gibi nedenler motivasyon düzeyini düşürebilir. Bu durum sporcuda gerek antrenmanlarda gerekse yarışmada isteksizlik yaratır. Aşırı motivasyon ise sporcularda daha sık rastlanan bir durumdur. Yarışma sporcu için çok önemliyse kazanamama korkusu artabilir. Bu korku beraberinde kaygı ve güvensizliği getirmekte ve motivasyon düzeyini yeterli sınırın üstüne çıkarmaktadır. Yeterli motivasyona sahip sporcular ise streslerini kontrol altına alıp maça hazır bir şekilde başlamaktadır (Başer, 1998). Gelişen teknolojiyle birlikte hem zihnimiz hem de bedenimiz tembelleşmektedir. Birçok spor dalının popüler olup taraftar toplamasının aksine bu sporları izleyen insanların günlük egzersizlerden bile kaçınması toplumumuzda büyük bir ironi oluşturmaktadır. Bunların farkına varmalı ve daha sağlıklı bir yaşama kavuşabilmek adına kendimizi spor yapmak için motive etmeliyiz. Toplum olarak -her zamanki gibi- birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde spor yapmak hepimize iyi gelecektir.
PsiNossa 11
HABER KÖŞESİ
Konumuz motivasyon olunca sizleri motive etmeye yarayacak yabancı kaynaklı yazıları Türkçe dilimize ve PsiNossa ailemize kazandırmadan edemedim. Psikoloji öğrencileri ve hatta Türkiye’de ikamet eden psikoloji öğrencileri olarak yarış atlarından pek bir farkımız kalmadı. Sürekli kendimizi geliştirmek ve bir yerlere gelebilmek için bizi tökezletmeye çalışıp kendisini üst mertebelere çıkarmaya çalışan insanlarla boğuşurken haliyle motivasyonumuz bir hayli düşüyor. O halde motivasyonumuzu arttırıp ana odaklanmayı nasıl sağlayacağız? Duyduğumuz klişe şeyler ne kadar doğru veya doğru mu? İşte bunlara cevap verecek haber köşemizle sizlerleyiz.
Ceren Nur GÜRLER
Motivasyon İçin 5 Şaşırtıcı Yol
K
onumuz motivasyon olunca haber köşesindeki ilk yazının sizleri daha iyi motive edip odaklanmanızı sağlayacak biçimde ve sizleri sıkmayacak bir içeriğe sahip bir şekilde yazılmasını uygun gördüm. Psychcologyabout. com ‘ da ki bir habere göre bizler için ortaya atılmış ve bizi motive etmeye yarayacak birçok formül vardır; ama bazen bunların hepsinin işe yaramayacağını ya da yarayacak gibi görünen bir şeyin aslında tam aksi bir sonuç yaratabileceğini biliyor muydunuz? İşte bunlardan bazıları; İlk olarak fazladan gerekçelendirme etkisi ile başlayalım. Overjustification yani fazladan gerekçelendirme etkisi, ödüllendirilme olgusunun hatalı kullanımından kaynaklanır. Hatalı kullanıldığı yer ise, bireyi sevdiği bir aktiviteyi yaptığı için ödüllendirirseniz o kişinin bu eylemi yaparken aldığı saf ve doğal olan zevkin yerini ödüllendirdiğiniz şey azaltıyor. Bu da bireylerin motivasyonunun düşmesine sebep olabiliyor. Bu da fazladan gerekçelendirilme olarak psikoloji literatürüne geçmiştir. O halde ödüllendirilme, motivasyonu arttırmak adına nasıl doğru kullanılır? Öncelikle ikincil yani ilave olarak kullanılan ödüllendirmeler idareli kullanılmalıdır. İkinci olarak da ödüllendirme birisinin o aktiviteyi gerçekten yapmaya dair içten bir arzusu yok ise ödüllendirilme yoluyla teşvik edilerek kişinin motivasyonunun artmasına sağlanabilir. Son olarak ise öğrenme evresinin ilk başlarında ilave
12 PsiNossa
olan ödüllendirilme yöntemi kullanılabilir ama kişi öğrenmeye yani dolayısıyla ilgili olmaya başladıysa aşamalı olarak ödüllendirilme kesilir. İkinci olarak yeni deneyimlerin motivasyon üzerindeki etkilerini inceleyelim. Birçoğumuzun sıklıkla yaptığı ve artık üstünde uzmanlaştığı etkinlikler vardır. Bunun yanı sıra yeni deneyimleyeceğimiz etkinlikler de mevcuttur. İlk seçenek daha kolay başa çıkmamıza olanak sağlayabilir ama ikincisi bizi zorlamasından dolayı daha motive edici olmaktadır. Kendinize meydan okuyun. Çünkü yeni şeyler amacınızın boyutu ne olursa olsun sizleri daha çok motive edecektir. Üçüncü olarak motive olmak için en çok ortaya konan yollardan birisi de başarıyı görselleştirmek, hayal etmek olarak bilinir. Bu da çok sağlıklı bir yöntem değildir. Bunun sebebi ise algıda görselleştirilen başarıya dair an başarıya gidilen yolu göz ardı etmemize sebebiyet göstermesinden kaynaklanır. Başarı anını direkt olarak algımızda canlandırmamız bu başarıyı elde etmekte izleyeceğimiz yollar için harcayacağımız eforun yönünü değiştirmekte yani bu çabayı harcamaya eforumuz kalmamaktadır. Bunun için yapılması gereken kolaya kaçıp başarı anını düşünmek değil bu başarıya ulaşırken geçeceğimiz yolu da düşünmemizdir. Bu yoldaki mücadele edilecek zorluklar ve hangi seviyede neler yapabileceğimiz başarı anını düşünmeden önce düşünülmesi gereken olgulardır.
Bunların etmenlerin dışında, zaman zaman kontrolün elimizden akıp gittiğini hissederiz. Özellikle grup olarak gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda bunu hissetmemiz son derece olağandır. Bunun sebebi ise birçok kişi ile birlikte iş yapmaya çalışırken zaman zaman grubun dışında ya da kendimizi oraya uygun bulmadığımız ve bu gibi durumların motivasyonumuzu azalttığını çünkü kontrolü kaybettiğimizi düşünürüz. Bunun olmaması yani kontrolü elde tutmak için öncelikli olarak gruptaki herkesin görüşüne önem verip dinlemek ve onları yeterli donanıma sahip olduğunu hissettirip güven vermek önemli bir faktördür. Bunun dışında gruptaki her bireye kendi düşüncelerini nasıl oluşturduğunu ve bunu yansıtmakta ne gibi yollar izleyeceği konuşulmalıdır. Son olarak Psikolog Carol Deweck’e göre kes-
kin bir biçimde sonuç odaklı olmamız motivasyonumuzu bir hayli düşürmektedir. Bunu daha açık ifade etmek için birkaç örnek vermek gerekirse birisinin çekici ya da çekici olmaması ya da akıllı olup olmaması gibi doğuştan kazandığımıza ve değiştiremeyeceğimize inandığımız faktörlere odaklanırsak bir konuya motive olmamız oldukça zorlaşıyor. Bunun yerine özelliklerimizi övmektense ne olursa olsun harcadığımız eforu övmemiz gerekmektedir. Ayrıca amacımıza ulaşırken yaşadığımız şeylerden ileride daha iyi bir sonuç almak adına ders çıkartmamız Carol Deweck’e göre motivasyonumuzun artması için oldukça önemlidir.
Fazladan Gerekçelendirme (Overjustification) Etkisi
F
azladan gerekçelendirme (Overjustification) etkisi bir çalışma veya herhangi bir etkinlik sonunda aldığımız ikincil yani ilave olarak yapılan ödüllendirmelerin motivasyonumuzu düşürdüğüne dair ortaya atılan bir teoridir. Lepper, Green ve Nispett adındaki bu üç kafadar kökeni Profesör Edward L. Deci’nin ortaya attığı bu teoriyi bir anaokulunda yaptıkları deneyle açıklama ve inceleme yoluna gitmişlerdir. Anaokulundaki çocuklar 3’er ayrı gruplar halinde aynı çalışmayı yani keçeli kalemle çizim çalışmasını yapmışlardır. Çalışma ilk gruba çalışmaya başlamalarından önce ödül verileceğine ikinci gruba ise çalışmayı tamamlayanlara sürpriz bir biçimde ödül verilerek ve sonuncu gruba ise hiçbir vaatte bulunulmadan gerçekleştirilmiştir.
Deneyin sonuçlarına göre vaatte bulunulan grubun, çalışma yürütülürken motivasyonları düşerken diğer iki grubun motivasyon durumunda herhangi bir değişiklik ortaya çıkmamıştır. Yani araştırmanın sonucu Devi’nin teorisinin aksini iddia etmemektedir. Bu deneyin sonucu ebeveynlerin çocuklarını daha sağlıklı yollarla yetiştirmesi için yardımcı olacak uzmanlara ve bu uzmanlara ait kitaplara ve de günlük hayatınızdaki koşuşturmacalarınızdaki sizlere katkı sağlayacaktır. Motivasyonunuzu düşürmemeniz adına yazdığım haber köşesini umarım motivasyonunuzu düşürmeden bir solukta okumuşsunuzdur.
PsiNossa 13
SERBEST ZAMAN
Motivasyon Zeynep DEMİRBİLEK
S
öz konusu motivasyon olunca bütün basmakalıp tanımları öncelikle bir kenara koyarak kendi örneğimden başlamak istedim. Okul yıllarında en kayda değer değerlendirme sınavı olan üniversite sınavı öncesi okuldan bir öğretmenimiz hepimiz toplar ve bir konuşma yapardı.Verdiği örnekler arasından en fazla kalbimize dokunup bizi heyecanlandıran düşünce gücüyle ilgili olandı.Bir geminin salt fikir birliğiyle yerinden hareket edebildiği bir dünyada biz nasıl olur da inanarak başarılı olamazdık?Öğretmenimiz bu konuşmayı yaptıktan sonra hepimizin içi umut dolar, aynı zamanda da çalışmaya koyulmak için can atardık.Bu benim hayatımda deneyimlediğim en etkileyici motivasyon biçimiydi.O yaşın verdiği heyecan,öğretmenimizin konuşurken kullandığı jest ve mimikler lakin hepsinden de öte öğretmenimize duyduğumuz güvendi bizi bu derece etkileyen. Daha teknir bir yaklaşımla inceleyecek olursak,bizleri yöneten güdülerimizdir.Motivasyon kazanmak için güdülerimizi yönetmemiz esastır. Bu da kişiden kişiye değişen göreli bir kavramdır.
14 PsiNossa
Kimi insanları başarı kamçılayıp ileriye doğru atmasını sağlarken kimileri de tam tersine aldıkları kötü sonuçlar doğrultusunda bir yola girip,motive olurlar.Bu yüzden motivasyon değişken,sabit olmayan bir kavramdır. Bu göreliliğe rağmen motivasyonla alakalı genel geçer tutumlardan da bahsedebiliriz.Her konuda olduğu gibi bu konuda da düzenli organize olmak esastır.Bu kişinin zinde aktif hissetmesini sağlar. Bunun yanında spor yapmak da kişiyi motive eden bir diğer unsur olarak değerlendirilebilir. İnsanın ne istediğini bilmesi onu temel anlamda sonuca ulaştıran bir tavırdır.Bu sebeple öncelikle amaç yazılıp ardından sonuca gidecek yolların taşları üst üste konulmalıdır.Bu yönde bir çok şey olduğu için konuyla ilgili tarafsız araştırmalar yapıp,konunun esasına hakim olmak gerekir. Bunun ardından ise geriye kalan senaryosu hazır filmi çekmektir.Yönetmen koltuğundaki kişi bu yolda,hem konuya hakim olarak hem de ne istediğini bilerek çekeceği filmden memnun kalacak,sonuca ulaşacaktır.
PsiNossa 15
RÖPORTAJ
Fatma Selin AYAN
Duygu Başak GÜRTEKİN
16 PsiNossa
• Bize kendinden bahsedebilir misin? Lisans hayatında neler yaptın, şimdi neler yapmaktasın? Bugün konumlandığım yerden baktığımda hem yaşantısal hem de akademik deneyimlerimin beni bir şekilde psikoloji alanı ile temas ettirdiğini ve farklı disiplinler arasında geçirdiğim bu yolculuğun beni Psikoloji ve sanat alanlarında derinleşme eğilimine götürdüğünü söyleyebilirim. Çocukluk yıllarımda başlayan ve hala bana eşlik eden antik dünyaya dair merakım üniversite tercihlerim sırasında beni Klasik Filoloji ve Felsefe alanlarına yönlendirdi. Lisans öğrenimime İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Klasik Filoloji alanında başladım, burada edindiğim bilgi ve birikim ışığında, antik çağ kültürünün, felsefenin ve dile dair okumalarım beni insanın varoluşuna, dile ve kimliğe bir araştırma sürecine yönlendirdiğini söyleyebilirim. Ortak bir zeminde, sanat, felsefe ve psikolojinin ancak dil ile kurulan bütüncül bir ilişki içerisinde etkin ve değerli olduğuna dair inancım bende batı dillerini pedagojik yaklaşımlar ışığında tanıma isteği doğurdu. Bu dönemde yurtdışında katıl-
dığım bir eğitimde sanat psikoterapileri ile tanışmam bana sanat, felsefe ve yaratıcılığın varoluşu anlamlandırmada ne kadar önemli bir yere temas ettiğini gösterdi. Böylece eğitimime Bilgi Üniversitesi Psikoloji ve İngiliz Dili Eğitimi alanlarında devam etmeye karar verdim. Tabi Bilgi yolculuğu lisans sonrasında da devam etti, medikal sanat terapisi uygulamalarının Türkiye’de kamu hastanelerine taşınabilmesi hayalimle ilk yüksek lisans programıma başladım. Sosyal Projeler ve Sivil Toplum Kuruluşları Yönetimi YL Programı ilk kez BİLGİ’de açılan çok keyifli ve donanımlı bir program. Bu alanda çalışma yaparken, böyle bir programın parçası olmak gerçekten büyük bir şanstı. Ardından saha da daha etkin olabilmek ve hastanelerde daha donanımlı çalışmalar yürütebilmek için büyük bir istekle BİLGİ Klinik Psikoloji YL Programında eğitimime devam etmeye başladım. Şu an Çift Aile Alt Dalı 1. Sınıftayım.
• Hayata Renk Ver Derneği’nin kuruluşundan ve faaliyetlerinden bahsedebilir misin? Hayata Renk Ver Derneği henüz çok genç bir oluşum; fakat 2013 yılında dernekleşme sürecine girmemize rağmen uluslararası ve ulusal pek çok ortaklıkla projeler geliştirdik. Dernek olarak hedefimiz kronik hastalıklar sebebiyle hastanelerde yatan ve uzun süreli tedavi gören tüm çocuklara psiko-sosyal destek sağlayan projeler geliştirmek. Bu doğrultuda öncelikle çocukluk çağı kanseri, astım gibi kronik hastalıklara dair toplumsal farkındalık yaratmak ve zaten çok zorlu tıbbi süreçlerle mücadele eden hasta çocuklar ve ailelerinin içine girdikleri ciddi psikolojik travmaları ve sürecin doğurduğu psikolojik şiddeti önleyici bir etki alanı açmak için çalışıyoruz. Bu konuda yapılan araştırmalar bize psiko-sosyal desteğin; duygusal, ilişkisel, eşlik etme ve araçsal desteğin bütünleştiği noktada gerçekleştiği ve çocukların hastalık süreçleri ile başa çıkmada kendilerine yardımcı olabilecek kaynakların sağlanmasına iyileşme süreci-
ne doğrudan etki ettiği gösteriyor. Biz bu desteği farklı projelerle birlikte bir bütün olarak sunmayı amaçlıyoruz. Buradan yola çıkarak SOSDES Psiko-sosyal Destek Programının duygusal ve ilişkisel desteği sağlayabilecek bir proje niteliğinde olması ve giderek daha çok sanat dalını kapsayacak şekilde derinleşmesini ve daha çok hastanede hizmet verecek şekilde genişlemesi için çalışıyoruz. Proje kapsamında haftanın belirli günlerinde düzenli bir şekilde devam edeni atölyeler gerçekleşmekte, bunların arasında Ebru, ritim, masal anlatımı, yaratıcı okuma ve farklı sanat dallarında faaliyet gösteren programlar sunulmaktadır. Bunların yanında araçsal ve eşlik etme desteğinin sağlanmasında önemli rol oynayan diğer projelerle iş birliği yaparak tedavi sürecinde daha bütüncül bir yaklaşım sergilemeye çalışıyoruz. Bunların arasında, Renkli Umutlar, Düşlerimi Boyar mısın?, Koridor Kütüphanesi, Mutfaktan Servise gibi alanında
PsiNossa 17
uzman kişiler tarafından yürütülen ve hastaları kendi süreçlerinin öznesi olarak konumlandıran etkinlikler sağlayan projeler bulunmakta. Dernek olarak tüm projelerimizin ve savunuculuk çalışmalarımızın temelinde, toplumun tamamını
kapsayacak ve sağlık perspektifini genişletecek bir sağlık politikası üretmek ve bu politikalara kamuda işlerlik kazandırılmasını sağlamak olduğunu söyleyebilirim.
• Sen bu dernekte neler yapıyorsun, ne gibi katkılarda bulunuyorsun? Bu dönemde aktif olarak derneğin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığını yürütüyorum. Daha önce uzun bir süre SOSDES Psiko sosyal destek projesinin koordinatörlüğünü yürüttüm ve çocuk servsilerinde Ebru ile Sanat Terapisi grupları yürüttüm. Hala hastane servisleriyle yakın temas halinde çalışıyorum. Özellikle Hasta Çocuk Hakları Savunuculuğu ve Psiko-sosyal destek programları geliştirme süreçleri ile ilgileniyorum. Her projemizin yürütücüsü alanında uzman kişiler ve
kendi profesyonel işlerinin dışında gönüllü olarak derneğimizde yer alıyorlar. Bu da bize güç ve samimiyet katan en önemli noktalardan biri. 2015 senesinde Colors Matter for Health Projesi’nin savunuculuk ayağına BİLGİ’de başladım, sonrasında Hayata Renk Ver’le güçlerimizi birleştirip projeyi uluslararası bir sürece taşıdık. Hala Laureate kapsamında bu projenin yürütücülüğünü yapıyorum. Bu hem derneğe hem de BİLGİ’de çalıştığımız gruplara çok zengin bir alan sunuyor.
• Colors Matter for Health projesiyle adından söz ettirdin. Gerçekten çok kıymetli ve değerli bir çalışma. Bu proje nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti? Öncelikle bu projede Hayata Renk Ver Derneği’nin ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğrenci Destek Merkezinin büyük emeği var. Hem dernek yönetiminin hem de BİLGİ ailesi mensuplarının desteği projemize uluslararası tanınırlık kattı. Bu proje ilk olarak hasta çocuk hakları savunuculuğu çalışmalarıyla başladı, Sosyal Projeler ve STK Yönetimi Yüksek Lisansımın tez çalışması da tam olarak bu konuyla ilgili. Bu nedenle proje öncesinde daha araştırmaya dayalı bir süreç hakimken Hayata Renk Ver kapsamında hastanelerde yapmaya başladığımız pilot çalışmalar yola çıkarken belirlediğimiz hedefi büyüttü ve Bilgi’nin de büyük desteğiyle proje bu noktaya geldi. Projeye başlarken temel iki alanı vardı. İlki hasta hakları savunuculuk çalışmalarını daha görünür kılabilecek yönde gelişti ve başta hastalar ve hasta yakınları olmak üzere ihtiyacı olan hedef kitlenin haklarının görünürlük kazanmasını ve bu alanda farkındalığın arttırmasını sağlamaktı. Diğeri ise
18 PsiNossa
kronik hastalık sebebi ile kamu hastanelerinin yatan hasta servislerinde tedavi gören çocuklar için sanat psikoterapileri teknikleri ile güçlendirilmiş psiko-sosyal destek hizmeti sunmaktı ki bu içerik olarak hasta haklarını destekleyen bir amaç. Projenin bu iki alanda geldiği yere baktığımızda, Türkiye’nin çeşitli coğrafyalarında savunuculuk kampanyalarımızı, renkli maske çalışmalarımızı ve kronik hastalıklara dair farkındalık söylemlerimizi duyurduğumuz pek çok alan yarattık. Bu hem saha çalışmalarımızı hem de savunuculuk çalışmalarımızı çok olumlu yönde etkiledi. Proje kapsamında bugüne kadar yaklaşık 1000 çocuğumuzu psiko-sosyal destek programlarımıza dahil ederek hastalık algılarını kötü ve korku duyulan bir yerden, daha mücadeleci ve umut dolu bir noktaya taşımaya çalıştık. Çocukların bu mücadelelerinde onlara eşlik etmek bizler için çok anlamlı. Bunu yaparken diğer psiko-sosyal destek programlarından farklı olarak Collors Matter For Health’in en
özgün yanı; sanatı ve özellikle Ebru Sanatını kendini ifade etmenin en önemli yolu olarak kullanmamızdı ki bu uygulamalar ilerleyen zamanlarda yeni bir projeyle devam ediyor olacak. Özellikle hastanelerde gerçekleştirdiğimiz psiko-eğitsel ve psiko-sosyal destek hizmeti verilen sanat atölyelerinin Türkiye sağlık sisteminde yerleşmiş olan medikal tedaviyi tek yöntem olarak gören bakışı dönüştürmeye başladığını görüyorum. Bunu özellikle halen çalışmaya devam ettiğimiz kamu hastanelerinin çocuk servislerindeki olumlu değişimler yoluyla gözlemleyebiliyoruz. Tüm bunlar hem
•
Tüm bu faaliyetler ve projeler için motivasyon kaynağın nedir? Benim için lisans dönemimde 3. Sınıftayken dedemin kanser olduğunu öğrenmemizle başlayan bir hikaye bu. Aslında öncesinde sağlık psikolojisine olan ilgim nedeniyle farklı özel hastanelerin hemotoloji/onkoloji servislerinde staj yaptım ama kamu hastanelerinde durum ne yazık ki özel hastaneler kadar parlak değildi. Dedemin hastalığı süresince yatan hasta servislerinde bu kez hasta yakını olarak bulundum. Bu durum orada hastalarla birlikte, onların baktığı yerden hem kanseri hem de uzun süre hastanede olma halini yakından gözlemlememi ve çoğu zaman derinden hisset-
•
gelecek çalışmalarımıza dair motivasyonumuzu arttırıyor, hem de projenin yaratmaya başladığı etkiyi görünür kılıyor. Proje kapsamında, 2014 yılı itibari ile farklı kamu hastanelerinde psiko-sosyal destek hizmeti veriyoruz, amacımız bütüncül bir psiko-sosyal destek sağlamak ve çocukların sosyal entegrasyonlarını kolaylaştırarak, hastalıklarıyla mücadele ettikleri bu bu dönemde onlara yüksek motivasyon sağlamak. Gelecek dönemde Bilgi ve Hayata Renk Ver Derneği’nin desteğiyle çok daha donanımlı bir programla yeni hastanelere ulaşmayı hedefliyoruz.
memi sağladı. İlk defa böyle bir sürece katılımcı gözlemci olarak maruz kalmak ve gerçekten hastaların içine düştüğü çaresizliğin farkına varmak ve hastanelerdeki psiko-sosyal destek eksikliğinin Türkiye sağlık sisteminde bu konunun ne kadar derin bir sorun teşkil ettiğini anlamamı sağladı. Kendi eğitim sürecimin de etkisi ve bu duruma bir cevap sağlayabileceğini görmem beni bu alanda çalışmaya teşvik etti. Sanırım kişisel deneyimlerimiz ve yaralarımız bizi dönüştüren ve farklı yolculuklara dair motive eden en büyük kaynaklar. En azından benim için böyle oldu.
Sivil toplum kuruluşlarında aktif olmak sana neler kazandırdı? Eğitim hayatım boyunca antik çağ kültürü ve tarihsellik içeren okumalara oldukça ilgi duydum; fakat itiraf etmeliyim ki Sosyal Projeler ve STK Yönetimi YL dersleri süresince yaptığım okumalar bana teorinin yüzyıllar içerisinde nasıl pratiklere dönüştüğünün en büyük göstergesi oldu. İnanın benim yolum bu programdan ve STK deneyimlerinden geçmeseydi, Aristo’nun Politikası bana böylesi anlamlı bir dönüşüm yaşatamazdı. Şöyle düşünün, bir STK da gönüllüsünüz; ama neden orada olduğunuzu ya da nasıl bir yapının içerisinde hangi rolü aldığınızı sorgulamadan samimi bir iyi niyetle bunu yapıyorsunuz ya da kamusal alanın bugün bilinen noktaya gelmeden nasıl bir yolculuk geçirdiğini bilmeden sadece uyum sağlıyorsunuz. Oysa bu hayat pratiklerinin kendi içinde çok önemli anlamları ve yapılandırılmış sistemleri var. Bunların farkında olmak hem sivil toplumun
kendisine, hem sivil toplum örgütlerinin temeline hem de bu alanda sergilenen politik duruşların oluşuma dair çok önemli bir bilme hali. Benim için süreç farklı STK’ların, farklı birimlerinde gönüllü faaliyetler yaparak gelişse de sonrasında bu süreçleri anlamlandırma ve üst okumalar yapma şeklinde evrildi. Bugün baktığım yerden söyleyebilirim ki sivil toplum faaliyetlerinde bulunmak hayata dair pek çok sorgulama penceresi açmakla beraber, hem kişisel hem de toplumsal farkındalığınızı arttıran çok önemli bir deneyim. Her zaman teoriden pratiğe aktarmak en alışılmış yol olsa da hayatımızın bazı alanlarından gidilmemiş yollardan giderek yeni keşifleri yapmamız bize kendi yolumuzu buldurabilir. Bu nedenle hem gönüllü olma pratiği, hem de sivil toplum bilinci herkes için her yaşta deneyimlenmesi gereken özel bir alan süreç.
PsiNossa 19
•
Şu anda psikoloji okumakta olanlara neler tavsiye edersin? Öncelikle mezun olduktan sonra tek yolun Klinik Psikoloji YL Programları olmadığını hatırlatmak isterim. Psikoloji çok zengin ve renkli yelpazeye sahip bir bölüm ve değerlendirmeye açık pek çok farklı alanı var. Özellikle son sınıfta hepimizi saran gelecek kaygısını ben de en ağır şekilde yaşamış bir öğrenci olarak herkesin odaklandığı ve tek yol gibi görünen Klinik Psikoloji kararını vermiştim ama bugün dönüp baktığımda hayatın kendi akışının beni bu şekilde yönlendirmesinin bana en büyük hediyelerinden biri olduğunu görüyorum. Her şeyden önce biraz kendimizi dinlemek ve gerçekten ne yapmak istediğimizi bulmamız çok önemli ve acele edip koşturmamıza içselleştirmeden kendimizi bilmediğimiz sulara atmamıza
20 PsiNossa
hiç gerek yok. Biraz zaman, biraz iç görü ve biraz da şansla hiç ummadığımız fırsatlarla karşılaşmamız mümkün. Tam da bu sebepten sivil toplum örgütlerinde gönüllü faaliyetlerde bulunmalılar, farklı hayatların, farklı tecrübelerin birer parçası olmalılar diye düşünüyorum. Hayatın içinden deneyimler bize kendi yolculuğumuz için en büyük rehber bunu sakın unutmasınlar. Son olarak farklı disiplinlerden okumalar yapmanın inanılmaz bir zenginlik kattığını ve hiç ummadıkları zamanlarda harikalar yaratmalarına aracı olacaklarını paylaşmak istiyorum. Umarım mesleğimizi icra etmenin böylesi engebeli ve zor olduğu bir ülkede her bir mezunumuz için güvende ve mutlu hissedecekleri bir alan açılır.
2015 yılında başladığımız ve kamu hastanelerinin yataklı çocuk servislerinde yürüttüğümüz “Colors Matter For Health” projemiz “Laureate Here For Good” ödülünü aldı. Bu projenin bir parçası olarak geliştirdiğim “Exploring the Effects Of ‘Marbling Arts’ as a Self-expressive Art Form on te Illness Perception&Tolerability of Long Term Hospitalized Children Patients in Turkey” konulu araştırma projesi de Clinton Global Inıtiative tarafından 2015 Laurate Global Impact Report’a alındı. Bu nedenle proje bizim için büyük anlam ve önem taşıyor. Bunun en önemli sebebi ise ebru sanatı ile psikoterapi uygulamalarının uluslararası literatüre kazandırılmasının ilk adımını atmış olmamız. 2016 yılında da “Healing with Marbling” adlı araştırma projemi yine derneğimiz, Laureate Network ve BİLGİ ortaklığı ile geliştirerek ebru sanatı ile varoluşçu psikoterapi uygulamalarının daha geniş bir kitleye ulaştırmayı amaçlamaktadır.
PsiNossa 21
22 PsiNossa
PsiNossa 23
i s e ş ö K n u z e M Deniz EKŞİ Merhaba arkadaşlar, Öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı yazmaya çok zamanım olmadı. Gerçi olsaydı da muhtemelen yine son gün yazardım; ama en azından birkaç saat ayırabilirdim. Bakalım yazarken nereye gideceğiz. Ben Başkent Üniversitesi 2015 mezunlarındanım. Psikoloji ile tanışmam ailemin beni birkaç psikologa götürmesiyle oldu. Lise yıllarındaydım o zaman; aslında gerçekten buna ihtiyacım olmadığını düşünüyordum ve şimdi biliyorum ki ben istemediğim sürece bir işe yaramayacaktı bu. Daha sonra arkadaşlarım iyi bir dinleyici olduğumu ve psikolog olmayı düşünmemle ilgili bazı şeyler söylediler. Tabi o zamanlar ben de dahil klinik psikoloji dışındaki alanlardan bir haberiz ve biraz da bu nedenle ne işim olur diye içimden geçirdim her zaman bu konu açıldığında. Zamanla felsefeye ilgim arttı ve kendimi çay bahçelerinde arkadaşlarımla felsefe tartışırken buldum. Çok keyifli dönemlerdi. Daha önce duymuş olabilirsiniz psikoloji, felsefeden kopma bir bilim dalıdır. Aslında ismi konmasa da uzunca yıllar felsefenin içinde birçok kere psikoloji ile ilgili şeyler tartışılmıştır; ancak unutulmamalıdır ki psikoloji bu ayrılmadan sonra kendini geliştirerek fizik gibi pozitif bir bilim dalı olmuştur. Sanırım beni psikolojiye yaklaştıran şeyler bu felsefik tartışmalar oldu. O zamanlar interneti nasıl etkili bir biçimde kullanacağımı bilmiyordum ve psikoloji ile ilgili bir araştırma yapmadım. (Evet msn’den arkadaşlarımla geyik yapmak ve oyun
24 PsiNossa
oynamak için kullanıyordum interneti :) ) Ancak kafamda “Ulan bu psikoloji sadece gidip görüşülen bir şey olamaz.” gibi düşünceler vardı. Biraz şansla Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne girmeye hak kazandım ve kaydımı yaptırdım. Kaydımı yaptırmaya gittiğim anda doğru bir bölümü seçtiğimi düşünmemi sağlayan şeylerle karşılaştım. Sanırım anlamışsınızdır; ancak açıkça belirtmem gerekirse evet tercih yaparken çok düşünmedim. Doğru bir bölümü seçtiğimi 4 yıllık ders programını incelediğimde, doğru bir üniversiteyi seçtiğimi zamanla anladım. İlk dönemin ders programına baktığımda pazartesi günü olan ilk dersin adı “Bilim Felsefesi ve Eleştirel Düşünme” idi. Biraz heyecan, biraz merak, biraz da kuşkuyla gittim o gün okula acaba ne olacak diye. O dersten sonra kuşkularımın yerini iyice merak ve heyecan aldı. Okula gittiğimde öğrendiğim üzere hazırlık atlama sınavını sadece 4 kişi geçebilmişti ve sınıfımız mevcudu bu kadar olacaktı. Bu durumu öğrendiğimde daha da şaşırdım. Derste bize ilk sordukları şey neden psikoloji bölümünü tercih ettiğimiz oldu. Benden önceki iki kişiden sonra sıra bana geldiğinde “Toplumun birey üzerindeki etkisini merak ediyorum ve bunu öğrenmek için geldim.” dedim, biraz da ukala bir tavırla. Çünkü o zamanlar psikolojinin zengin alt alanlarından ve benim durumum için sosyal psikolojiden bir haberdim. Zaman geçtikçe psikolojinin nasıl bir derya deniz olduğunu görmeye ve aslına bakarsanız içinde kaybolmaya başladım.
Mezun olmama yakın zamanlarda bir yandan nöropsikoloji ile ilgilenirken bir yandan konunun çok indirgemeci olduğunu düşünüyordum. Bir yandan her farklı alanda daha derine inildikçe daha acayip şeyler bulunduğunu görürken bir yandan da aklımda bu kadar indirgemeci olurken her şeyin teorisine nasıl ulaşacağımızla ilgili sorular vardı. Bir yandan en basit cevabın en doğru olacağını düşünürken bir yanda da bu kadar karmaşık bir varlıktan ne kadar basit bir cevap alabileceğimiz aklımı kurcalıyordu. Mezun olmam bu konu hakkında bir karara varmamı sağlamadı, hala düşünüyorum. Biraz da mezuniyet sonrasından bahsetmek gerekirse sanırım şanslı bir mezunum. Çünkü uzun süre işsiz kalmadım; ancak bu durum psikolog olmanın meslek hayatında ne kadar zor olduğunu da kısa bir sürede gösterdi bana. Durumun kötü olduğunu biliyordum; ama bu kadarını beklemiyordum. Bu konuya çok girmek istemiyorum çünkü hem benden önce yazanlar var hem de bu tarz bilgilere ulaşmak çok zor değil. Bu konu hakkında söylemek istediklerim ise şunlar: Bu bizim mesleğimiz ve eğer biz kendi haklarımızı talep etmezsek kimsenin bize bir şey vereceği yok. Sizden eski bir öğrenci kardeşiniz, ileride bir meslektaşınız olarak isteğim, mesleğiniz için bir şeyler yapmayı mezuniyetten sonraya bırakmayın. Öğrenciliğinizi bu konu üzerine harcayın demiyorum; sadece bulduğunuz fırsatlarda mesleğiniz için bir şeyler yapın. Mesela o taksici amca “Ne okuyorsun?” diyor ya ona korkmadan psikoloji deyin. Konuş-
ma sırasında da onu psikoloji bilimi ve mesleği hakkında yapabildiğiniz kadar çok bilgilendirin. Unutmayın meslek haklarımızı en iyi şekilde alabilmemiz için herkesin en önemlisi de halkın desteğine ihtiyacımız var. Halkın büyük bir kısmı bir hizmet talep ederse devlet de onu karşılamak için elinden geleni yapacaktır. Yazım biraz kopuk olmuş olabilir. Aslında bahsetmek istediğim daha bir çok şey; ancak yeterli vaktim yoktu. Eğer herhangi bir sorunuz ya da tartışmak istediğiniz bir konu olursa bana denizeksi@baskent.edu.tr şeklinde olan e-posta adresimden ulaşabilirsiniz. Hepinizin mutlu olmasını dilerim. Hoşça kalın.
PsiNossa 25
Ayın Farkındalıkları: Mart 8 Mart
12 Mart
Dünya Kadınlar Günü
İstiklal Marşı’nın Kabulu
21 Mart
Aşık Veysel’in Vefatı
21 Mart
21 Mart
Dünya Şiir Günü
Down Sendromlular Günü
24 Mart
Neyzen Tevfik’in Doğumu
26 PsiNossa
Kırmızı Bağlama
Ekranlarda renkli moda programları, sabahtan akşama kadar futbol konuşan adamlar yokken daha doğrusu ekranlar yokken bile bu topraklarda şiir vardı; gül ile bülbülün aşkı vardı. Bülbülün şakımalarıyla hicabından kızaran gülün hikâyesi vardı. Yedi yaşında bir çocuk olduğunuzu hayal edin şimdi. Arkadaşlarınızla sokakta oynamış akşam ezanını duyunca evinize doğru koşmaya başlamışsınız. Fenalaşıp düşüyorsunuz. Güneş bozkıra selam durup batarken elinizdeki kanı görüp bayılıyorsunuz. Gördüğünüz son renk bu oluyor. Uyandığınız zaman çiçek hastalığı denen illetin sizi ele geçirdiğini öğreniyorsunuz. Gözlerinizin artık görmeyeceğini anlıyorsunuz. Hayatınız boyunca aklınızda tek bir renk kalıyor. Hicabından kızaran gülün rengi. Hem aşkın hem kanın rengi: Kırmızı. Lisedeki edebiyat hocam “Âşık Veysel’i anlamak Sivas’ta yanmak, Âşık Veysel’i anlamak bir bağlama ile dünyayı görmek demektir. Biz onu anlayamayız.” derdi; haklıydı. On yaşında halk şiirlerini ezberine almaya başlayıp bu şiirleri özümseyen, Anadolu’da âşıklık geleneği bitiyor mu denilen çağlarda uzun ince bir yol boyunca türküler söyleyerek ilerleyen bir üstadı anlayamayız. “Ben öldükten sonra mezarımın üstünü taş ile beton ile kaplamayın; böcekler, bitkiler faydalanamaz bir işe yaramaz. Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın.” diyen, yetmiş dokuz yaşında doğduğu Şarkışla’da sadık yâri toprağına kavuşan bir ozanı biz anlayamayız. İnsan dünyaya niçin gelir? Elbette ölmek için. Adına yaşam denilen iki kapılı bu handa dünyaya bir iz bırakmak çok zor… Hele günümüzdeki tüketim çılgınlığını düşünürseniz bana hak vereceksiniz. Üç
haftada unutulan tek düze notalar, “langur lungur/ tarhana bulgur” tadında şiirler, IMDB’de en kötüler sıralamasında zirve yarışı yapan filmler… Âşık Veysel ise bu coğrafyada bağlamasıyla, şiiriyle, her şeyden öte insanlığıyla asla unutulmayacak. Fakirlik yalnızca maddi olarak algılansa da bence maddi ve manevi olmak üzere iki boyutlu bir kavramdır. Her âşık yoksulluğun içinden gelir. “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.” der. Farkında mısınız gün geçtikçe manevi olarak yoksullaştığımızın? Bir ay sonrasına kalacak yazılar yazamayışımızın? Manevi bir fukaralığın içine düşüp günden güne tükendiğimizin? İçten gelen her kelime değerlidir. Kimi sözcüklerin yahut cümlelerin ruhumuza hissettirdiklerini satın alabilecek her hangi bir para birimi ve miktarı yok. Kaleme yapılacak tek ödeme aşktır, sevgidir, hasrettir… Hislerimizi hiçbir zaman tam anlamıyla idrak edemeyeceğiz belki de. Bu yüzden Âşık Veysel gibi bağlamasını kırmızıya boyayan, notaların kilidini duygularıyla açan, feryat eden divane bülbüle “Senin bu feryadın gülşene kalsın.” diye dua eden âşıklarımızla, ozanlarımızı dinleyeceğiz. Onlardan feyzalacağız. Meseller kimi zaman gerçektir kimi zaman ise atıf. Meseller halkın saygı duyduğu kişilere layık gördüğü efsanelerdir. Bir mesel ile bitirelim yazımızı. Derler ki Âşık Veysel’in eşi Veysel’i altı aylık bir bebekle bırakıp kaçmıştır. Yolda hızlı bir şekilde ilerlerken ayakkabısı onu rahatsız eder. Ayakkabısını çıkarttığı zaman bir miktar para görür. Veysel, sevdiğinin kaçacağını anlamış ve ayakkabısının içine lazım olur diye para bırakmıştır.
Burak Bahadır AKIN
PsiNossa 27
FİLM
Rust and Bone (Pas ve Kemik) Ceren AYIK Ali, birlikte çalıştığı antrenörün ölümü üzerine sporu bırakmış eski bir boksördür. Şimdiye kadar çalıştığı işlerde uzun süreli tutunamamış, sorumsuz, kendi halinde bir adamdır. Cinsellik ve dövüşmek gibi anlık tatmin sağlayan eylemlerle yaşamını sürdürmekte ve uzun vadeli gelecek planı yapmamaktadır. Fakat 5 yaşındaki oğlunun onunla yaşamaya başlaması onun hayatının seyrini sekteye uğratacaktır. Oğlu ile birlikte ablasına yerleşip düzenli bir hayat sürmek için çaba harcamaya başlar.Bir markette çalışan ve ekonomik durumu zaten çok da iyi olmayan abla için kardeşin ve yeğenin gelişi evde sevinçle karşılanmayacaktır. Stephane genç, güzel ve çekici bir kadındır. Orka (katil balina) eğitmenidir. Ali ile ilk tanıştıklarında, Ali; onun için yalnızca ona ilgi duyan adamlardan birisidir. Orkalarla yaptığı bir gösteri sırasında bacaklarını kaybedene kadar yaşamı sıkıcı denilebilecek kadar tekdüze ilerler. Kaza sonrası ise yepyeni bir hayat onu beklemektedir. Bu yeni hayatta Ali; onun dostu, sevgilisi, bakıcısı olacaktır. Stephane’nin bacakları koptuğunda yanında olmasına en ihtiyacı olacak kişi Ali’dir. Çünkü o bir aktivite adamıdır. Olaylar üzerine uzun uzadıya düşünmek yerine harekete geçmekte, hiç bir olayı dramatize etmemektedir. Stephane’nin eksik vücuduna ve Ali’nin bunun yanında haddinden kuvvetli vücuduna bakıldığında, Ali Stephane’den güçlü görünebilir; fakat olayların iç yüzüne bakıldığında Ali, hayatla ve sorumluluklarla başa çıkma konusunda yetersiz, karşı cinsle yalnızca duygudan yoksun cinsel bağlar kurabilecek kadar cesaretsiz, oğlu ile iletişim kurmada beceriksiz bir adamdır. Denilebilir ki: Ali tıpkı orkalar gibi vahşi tarafı ehlileştiremeyen, güdüleri kuvvetli bir adamdır ve bu adam ile başa çıkabilmek ancak Stephane’nin yapabileceği bir şeydir. Yani Ali’nin Stephane’ye, Stephane’nin Ali’ye duyduğundan daha fazla ihtiyacı vardır. Stephane, bacaklarını koparmasına rağmen
28 PsiNossa
orkalara küsmemiştir. Eğitmeni olduğu katil balinaların doğası ile barışırken vahşi doğa ve kendi doğası ile de barıştığını görürürüz. Bir süreliğine onun sözünü dinlermiş gibi olan orkalar aslında vahşi doğaya aittir ve doğa ehlileştirilemez. Tüm olaylar olup biterken, Ali dövüşmek konusundaki, Stephane ise yaşamak konusundaki iç motivasyonunu hiç kaybetmez. Azaldığı zamanlar olsa bile yeniden artacak ve ikisi de zamanla kendilerinden eksilenlere rağmen, elinde kalanlar ile yaşamaya devam edecektirler. Stephane’nin sahilde gözlerini kapatarak, gözlerini kendi iç dünyasına çevirdiği sahne; Kieslowski’nin Bleu filmindeki Julie’nin gözlerini kapattığı sahneye hem görünüş olarak hem içsel yapı olarak benzerlik gösterir. İki filmin de Fransız etkileri taşıdığı düşünülünce bu benzerlikten bahsetmek yerinde olacaktır: Stephane de tıpkı Julie’nin kaybettiği kocasının ve kızının ardından hayata tutunma çabası gibi kaybettiği ve asla geri gelmeyecek olan bacaklarının ardından hayata tutunmaya çalışmaktadır. Julie’nin havuz ile olan bağı, Stephane ile deniz arasında da vardır: İkisi için de suyun içinde olma deneyimi tıpkı anne karnında olmak gibi güven verici ve özgürleştiricidir. Stephane için durumu daha önemli hale getiren şey; suyun ondan bacakları ile birlikte aldığının -diğer insanlar ile eşit olabilme deneyiminin_-yine ona su yani doğa tarafından veriliyor olmasıdır. İki film de de yaşanan kayıplara rağmen kadın karakterler sahip oldukları içsel gücü zaman ile harmanlayarak olayların üstesinden geleceklerdir. Craig Davidson’ın kısa öyküsünden uyarlanan film, kendi doğamız ve parçası olduğumuz doğa ile barıştığımızda, dengenin nasıl yaşamımızın bir parçası olacağını gösteriyor. İyi Seyirler.
Yönetmen: Jacques Audiard Oyuncular: Marion Cottillard, Matthias Schoenaerts Yapım yılı: 2012 Süresi: 123dk.
PsiNossa 29
KİTAP
Ölü Ozanlar Dernegi N. H. Kleinbaum Merva ÖKSÜZ, Servet GÜLDAL “Topla gül goncalarını toplayabilirken, Zaman akıp gidiyor: Aynı çiçek sana bugün gülümserken Yarın solup gidiyor.”
W
elton Akademisi’nin yeni İngilizce öğretmeni Keating, hayatları derslik ve yatakhane arasında geçen öğrencilerine bu dizeleri okurken, onlarda yepyeni bir ufuk yaratmayı, carpe diem mottosunu yerleştirmeyi amaçlıyordu. Kendisi de aynı okuldan mezun olan Keating okulun baskıcı yönetiminin ve katı disiplin kurallarının öğrencileri kuşatan bir hapishane olduğunun farkındaydı. Latince fiilleri ezberleyen, kimya labaratuvarından tarih dersiliğine koşan, ebeveynlerinin onlara çizdiği gelecek planını gerçekleştirmek için verilen ödevleri yerine getiren öğrencilier yetiştiriyordu Welton. Okulun yerleşmiş eğitim anlayışından uzaklaşarak öğrencilerine hayatın sadece ders kitaplarından ibaret olmadığını, gerçekten yaşamak demenin anı yaşamayla mümkün olabileceğini vurgulayarak öğrencilerinin kendilerine olan inançlarının artması için onları güdülüyordu. Todd, Neil, Charlie, Meeks, Cameron ve Knox, Keating’in her dersinden sonra kendi sınırlarını hiç bilmediklerini, o güne kadar sadece onlara ne yapmaları söylendiyse ona göre yaşadıklarını, her gün oturdukları sıraların onları olmak istedikleri yere götürmeyeceğini fark ettiler. Keating’in öğrencilik yıllarında kurulan Ölü Ozanlar Derneği’ni yeniden yaşatmaya başladılar. Ölü Ozanlar Derneği hayatın iliğini emmeye çalışan ancak bunu yaparken boğazına kemik kaçırmamaya özen gösterenlerin derneği idi. Her bir üyesi kendi sesini
30 PsiNossa
bulmayı ve hayata olan motivasyonlarını bu şekilde arttırmayı amaçlamıştı. Neil bu sayede çok istediği oyunculuk için kendinde cesaret bulmuş ve Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda rol almayı başarmıştır. Abisinin başarılarıyla gölgelenen, ailesi tarafında sevilmediğini düşündüğü için içine kapanık olarak büyüyen Todd, Keating’in çabasıyla kabuğundan sıyrılmaya başlamıştır. Charlie ise hayatında ilk defa aşık olmuş ve bu aşkı ne pahasına olursa olsun yaşaması gerektiğini düşünerek ona bugün tüm güzelliğiyle gülümseyen fırsatın yarın solup gitmesine izin vermemiştir. Ölü Ozanlar Derneği’nin her toplantısı öğrencilerin motivasyonunu arttırmaya devam etmiş ve onların farklı başarılar elde etmelerini sağlamıştır. Şiir ve edebiyatla beslenen öğrenciler kendilerinin farkına vararak yaşadıkları anın hakkını vermeleri gerektiğini fark etmişlerdir. Ancak öğrencilerdeki bu değişim ve Keating’in farklı eğitim anlayışı okul yönetimi tarafından hoş karşılanmaz. Keating öğrencileri sadece üniversiteye hazırlaması, müfredatın dışına çıkmaması için uyarılır. O ise öğrencilerinin derneğin özünü kavramış olmalarından dolayı çok memnundur. Bu yüzden okulun baskısını önemsemez, derslerine her zamanki gibi devam eder. Ölü Ozanlar Derneği eğitimi katı disiplin kurallarından sıyırarak, öğrencide motivasyon arttırıcı uygulamalar geliştirmek gerektiği düşüncesini anlatmaya çalışmıştır. Umarım derinlemesine yaşamak ve hayatın iliğini emmek isteyen birçok öğretmene ve öğrenciye ışık tutar.
PsiNossa 31
MÜZİK
“Ölüm Bana Sırıtarak Gel…”
B
azı sanatçılar vardır ki bir döneme müzikleriyle yön verdikleri gibi kendilerinden sonraki nesillere de seslenebilirler. Aramızdan ne zaman ayrılırsa ayrılsın erken kaybettiklerimizdir onlar; 8 Şubat 2004’te kaybettiğimiz Cem Karaca gibi… 1973 yılından kalma kayıtlardan oluşan Cem Karaca ve Moğollar’ın albüm haberini görünce sanatçıyı 12. ölüm yıl dönümünde anmak istedim. Hakkında ne kadar konuşsak az kalacak isimlerden biri Cem Baba. Teyzesinin ona öğrettiği piyano notalarıyla başlayan yolculuğu, lisede kurduğu grubuyla dönemin Rock’N Roll şarkılarını yeniden yorumlamaya başlamasıyla sahnelere taşındı. Daha sonra bir çok grupta yer alsa da asıl adını duyurması Apaşlar grubuyla birlikteyken oldu. Altın Mikrofon yarışmasına katılmak için yazdıkları Emrah şarkısından sonra sözleri Cem Karaca’ya ait olan Resimdeki Gözyaşları, isimlerini herkese duyurmalarını sağladı. Daha sonralarıysa Kardeşler, Moğollar ve Dervişan gibi gruplarla çalıştı. Özellikle Moğollarla müzik yaptığı dönemde, en iyi erkek sanatçı da dahil olmak üzere bir çok ödüle layık görüldü. Seksenlere doğru geldikçe Cem Karaca’nın siyasi yanı daha çok ön plana çıkmaya başladı. Özellikle Tamirci Çırağı’nda ve daha sonraki bir çok şarkısında yer alan sözlerle bir döne-
32 PsiNossa
Ayça KAPYAPAR
min siyasi figürlerinden biri oldu. Yayınladığı “1 Mayıs” albümüyle de baskılara rağmen görüşlerini şarkılarına yansıtmaya devam edeceğini gösterdi. Fakat bu albümden dolayı dönemin “Sıkıyönetim Mahkemesi” tarafından yargılandı ve “komünizm propagandası” yapmakla suçlandı. Edirdahan grubuyla yollarını ayırdıktan sonra kariyerine solo olarak devam eden sanatçı, içinde Nazım Hikmet’in şiirlerine de yer verdiği bir albüm piyasaya sürdü. Bu dönemde başı sürekli derde giren Karaca, belli bir süre Almanya’da yaşamak durumunda kaldı. 12 Eylül darbesinde Türkiye’ye dönmesi istendi; fakat kendisi bunu reddetti ve bu yüzden vatandaşlıktan çıkartıldı. Aradan seneler geçtikten sonra akrabaları aracılığıyla Turgut Özal’la görüşen Cem Karaca vatandaşlığa yeniden alındı ve hakkındaki cezalardan da muaf tutuldu. Türkiye’ye döndükten sonraysa Cem Karaca Trio ve Kurtalan Ekspres gibi gruplarla müzik hayatına devam etti. 2004 yılının bir şubat günündeyse kaldırıldığı hastanede hayata gözlerini yumdu. Sadece bir şarkıcı değil aynı zamanda bir tiyatrocu, yönetmen ve sinema oyuncusuydu Cem Karaca. İzi asla silinmeyecek ve şarkılarıyla hep hatırlanacak Cem Baba’yı ölümünün 12. yılında saygıyla anıyoruz.
Cem Karaca ve Moğollar – 2.2.1973: Bir konser sonrası anı olsun diye kaydedilen şarkılar 43 yıl sonra bizlerle buluşacak. Aynı zamanda grubun birbiriyle sohbetlerini de içeren albümün yakın bir zamanda çıkması bekleniyor.
Jeff Buckley – You And I: Tozlu raflarda saklı duran kayıtlardan biri de Jeff Buckley’nin coverlarını ve daha önce duyulmamış şarkılarını içerecek olan bu albüm olacak. 16 Mart’ta piyasaya sürülmesi bekleniyor.
Iggy Pop – Gardenia: Efsanevi gruplardan Iggy Pop 17. albümlerini 18 Mart’ta piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Grup, sevenleri için albümden Gardenia ve Break Into Your Heart adlı parçaları Ocakta sosyal ortamlarda yayınladı.
Gwen Stefani – This Is How The Truth Feels Like: Doksanlarda No Doubt grubuyla tanıdığımız sanatçı, bu ay solo albümünü çıkaracağını duyurdu.
Diğer Albümler: Bleach – Hero The Band, Violent Femmes – We Can Do Anything, Redfoo Party Rock Mansion, Zayn – Mind Of Mine, Birdy – Beautiful Lies.
Etkinlik Kösesi Bulutsuzluk Özlemi Konseri: 3 Mart – Beyoğlu Hayal Kahvesi
Buika Konseri: 12 Mart – Congresium Ankara Grup Abdal Konseri: Henüz isimlerini çok du- 13 Mart – Cemal Reşit Rey Konser Salonu İstanbul yuramamış son dönemin farklı isimlerinden olan Grup Abdal 3 Mart’ta Kocaeli Sabancı Kültür Mer- Yeni Türkü Konseri: kezi’nde sahne alacak. 4 Mart – Jolly Joker İstanbul 11 Mart – Jolly Joker Ankara MFÖ Konseri: 5 Mart – İzmir Arena Hozier Konseri: 3 Mart – Volkswagen Arena İstanbul Sunay Akın: Hikayelerini seyirciyle buluşturmak için il il dolaşan Sunay Akın, bu ayın dokuzunda If Bağımsız Filmler Festivali: Klasik filmleri izleEskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde mekten sıkılanlar ya da farklı bakış açılarını görolacak. mek isteyenler için festival, 3-6 Mart tarihleri arasında Ankara ve İzmir’de gösterime girecek. Ceylan Ertem Konserleri: Sanatçı Türkiye turnesi kapsamında bu ay Trabzon, Antalya ve Ankara’da konserler verecek.
PsiNossa 33
Referanslar Öğrenme, Öğretme ve Motivasyon 1.
Akbaba, S.(2006). Eğitimde motivasyon. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi. (13), 343-361.
2.
Ada, Ş. ve Dilekmen, M.(2005). Öğrenmede güdülenme. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi. (11), 113-123.
3.
Dede, Y. ve Yaman, S.(2008). Fen öğrenmeye yönelik Motivasyon ölçeği: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi. 2(1), 19-37.
4.
Karaköse,T. ve Kocabaş, İ.(2006). Özel ve devlet okullarında öğretmenlerin beklentilerinin iş doyumu ve motivasyon üzerine etkileri. Eğitimde Kuram ve Uygulama. 2(1), 3-14.
5.
Tdk.gov.tr/index.php?option=com.karsilik&arama=kelime&guird=TDK.GTS.56c1d7dd970 5d3.41671517 -14.02.2016 tarihinde erişimde.
Öğrenme Motivasyonu: İçsel ve Dışsal Motivasyon 1.
Akbaba, S. (2006). Eğitimde motivasyon. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (13), 343-361.
2.
Dede, Y. ve Argün, Z. (2004). Öğrencilerin matematiğe yönelik içsel ve dışsal motivasyonlarının belirlenmesi. Eğitim ve Bilim, 29(134), 49-54.
3.
Dede, Y. ve Yaman, S. (2006). Fen öğrenmeye yönelik motivasyon ölçeği: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi.
4.
Yaman, S. ve Dede, Y. (2007). Öğrencilerin fen ve teknoloji ve matematik dersine yönelik motivasyon düzeylerinin bazı değişkenler açısından incelenmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 52(52), 615-638.
5.
Yıldız, M. ve Akyol, H. (2011). İlköğretim 5. sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama, okuma motivasyonu ve okuma alışkanlıkları arasındaki ilişki. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 31(3), 793-815.
34 PsiNossa
Sporda Motivasyon Çeşitleri 1.
Başer, E. (1998). Uygulamalı Spor Psikolojisi. Ankara: Kültür Ofset.
2.
Doğan, O. ( 2005). Spor Psikolojisi. Adana: Nobel Kitabevi.
3.
Türkmen, M. (2005). Profesyonel erkek futbolcular ile amatör erkek futbolcuların başarı motivasyon düzeylerinin incelenmesi (İzmir-Manisa örneği). Yayınlanmış yüksek lisans tezi, Celal Bayar Üniversitesi, Manisa.
Haber Köşesi: Motivasyon 1.
Dweck, C. S. (2006). Mindset: The new psychology of success. New York: Random House.
2.
Explorable.com (May 16, 2010). Overjustification effect. explorable.com: https://explorable.com/ overjustification-effect
3.
Kappes, H. B., & Oettingen, G. (2011). Positive fantasies about idealized futures sap energy. Journal of Experimental and Social Psychology, 47(4), 719-729. doi:10.1016/j.jesp.2011.02.003.
4.
Malone, T. W. & Lepper, M. R. (1987). Making learning fun: A taxonomy of intrinsic motivations for learning. In R. E. Snow & M. J. Farr (Eds.), Aptitude, learning, and instruction: III. Conative and affective process analysis. Hillsdale, NJ: Erlbaum.
psychology.about.com (Eylül 14, 2015) Motivation-5 Suprising Ways to Get Motivated:
http://psychology.about.com/od/motivation/ss/5-Surprising-Ways-to-Get-Motivated.html
PsiNossa 35
36 PsiNossa