Çeviren: Duygu Yücel
GİRİŞ
B
en bu hale nasıl geldim? Hayatım ne zaman, aynaya her baktığımda gördüğüm bu enkaz yığınına dönüşmeme sebep olacak kadar yoldan çıktı? Her şey nasıl da basitçe başlayıvermişti. Bir bakış, bir dokunuş, bir öpücük. İlk aşkınızın çok güzel olması gerekir, öyle değil mi? Belki de hâlâ güzeldir, bilmiyorum. Tek bildiğim, şu an cehennemin dibindeki izbe bir motel odasının leş gibi banyosunda dizlerimin üzerine çökmüş, pütürlü fayanslarından erkek arkadaşımın kanını silmeye çalıştığım. Ovalayıp durmaktan dizlerimin derisi soyulmuş vaziyette. Gözümdeki yaşlar yüzünden doğru düzgün göremiyorum. Onun gibi kafayı yememek için zor tutuyorum kendimi. Siliyorum, ovalıyorum, süpürüyorum. İlişkimizin izlerini siliyorum. Kızgınlıkları, kırgınlıkları, korkuyu ovalayıp temizliyorum. Bir yandan hepsini süpürüp atmaya çalışırken diğer yandan da kendimi nasıl toparlarım diye düşünüyorum. Ama sonra aklıma o tarifi zor anlar geliyor. Her şeyin kötü olmadığını hatırlamamı sağlayan o küçük anlar… Çünkü onu seviyorum. O da beni sevebileceği tek şekilde seviyor. Belki de tek hatam, yalnız başıma üstesinden gelemeyeceğimi fark etmemiş olmamdı. Ama ben vazgeçecek ya da unutacak biri değilim. Her ne kadar unutup vazgeçmemi istemiş olsalar da. Çünkü bir zamanlar o benim bütün dünyamdı. Gözbebeğim, tüm varlığım. Şimdi onsuz kaldığımı düşünmek öyle zor ki. Hem, belki de mutlu olduğumuz o birkaç ayda yaşadıklarımız gerçekten de güzeldi. Delicesine güzel. Ya da sadece delice… Kim bilir? O zamanlar korkuyordum, yorulmuştum, yalnızdım ve bir zamanlar tam ve eksiksiz olmasına rağmen şimdi sadece acınası ve boş olan hayati parçam eksikti. Sil, ovala, süpür. Delikler kapanır. Sökükler yeniden dikilir. Ama ben hiçbir zaman eski halime dönemem. Ondan önceki halime. Benim delicesine güzel aşkımdan önceki halime…