Teaser chapter Frigid - J.Lynn

Page 1

Teaser Chapter #1 New York Times and USA Today Bestselling Author Jennifer L. Armentrout writing as J. Lynn Spencer Hill Contemporary Frigid Copyright © 2013 by Jennifer L. Armentrout Sale of the paperback edition of this book without its cover is unauthorized. Spencer Hill Contemporary, an imprint of Spencer Hill Press This book is a work of fiction. Names, characters, places, and incidents are products of the author’s imagination or are used fictitiously. Any resemblance to actual events, locales, or persons, living or dead, is entirely coincidental. All rights reserved, including the right to reproduce this book or portions thereof in any form whatsoever. Contact: Spencer Hill Press, PO Box 247, Contoocook, NH 03229, USA Please visit our website at www.spencerhillcontemporary.com First Edition (e-book): July 2013. First Trade Paperback Printing: November 2013 Armentrout, Jennifer L. 1980 Frigid : a novel / by J. Lynn – 1st ed. p. cm. Summary: A college student in love with her best friend ends up trapped alone with him at a ski lodge. The author acknowledges the copyrighted or trademarked status and trademark owners of the following wordmarks mentioned in this fiction: Coke/Diet Coke, Dateline, Disney, Durango, Frogger, Goodwill, Honda, Humane Society, Jack Daniels, Jell-O, Jim Beam, Jose/Jose Quervo, Little Orphan Annie, Mickey Mouse/Mickey ears, Nyquil, Oompa Loompa, Outback, Popsicle, Sam Adams, Starbucks, Thermos, Tilt-a-Whirl, Trapper Keeper, Victoria’s Secret “Itty Bitty Titties” David Allen Coe. Used in parody, because that song should ALWAYS be used in parody. Cover design by Sarah Hansen of Okay Creations Photo by Jennifer VonDrak ISBN 978-1-939392-74-9 (e-book) ISBN 978-1-939392-75-6 (paperback) Printed in the United States of America


To every book lover, big and small, these books are for

Sydney En yakın arkadaşıma aşıktım.


Ve sanırım, daha kötüsü olabilirdi. Bir erkek striptizciye ya da uyuşturucu satıcısına aşık olabilirdim. Kyler Quinn bunlardan hiçbiri değildi. Her ne kadar, çenenizi düşürecek kadar yakışıklı görüntüsü ile kolayca bir striptizci sanılabilir ve var olan herhangi bir uyuşturucu kadar bağımlılık yapıcıydı. Benim burada olduğumu fark etmeden önce, onu gördüm. Herhangi birisinin Kyler’ı fark etmemesi mümkün değildi, üniversitedeki herkesin kış tatilinin başlamasını kutlamak için geldiği, tıklım tıklım DryDocks’da bile. İnsan onlara doğru sürüklenir, özellikle kızlar. Kızlar her zaman. Kyler’ın bir tanrı gibi göründüğünü söylemek istemem, çünkü Yunan ve Romalıların tanrılarının heykelleri genellikle, çekici sayılmıyor. Ve aşağı tarafta, gerçekten küçüklermiş. Onun bu departmanda acı çektiğinden şüpheliyim; ne de olsa, ikinci ve üçüncü sefer için geri gelen kızların oluşturduğu sonsuz bir sıra var. Ama erkeksi bir şekilde gerçekten güzeldi. Göze çarpan geniş elmacık kemikleri, hafif eğri bir burun ve anlamlı, geniş dudaklar. Universitenin ilk yılında, bir kavgada burnunu kırmıştı. Burnu için hala kötü hissediyorum. Ve gülümsediğinde? Ah tanrım, adam görebileceğiniz en derin gamzelere sahip. Gözleri sıcak bir kahverengiydi; atak hissettiğinde zengin kahve çekirdeği rengi gibi koyulaşıyor ve iddiaya vardım şu anda her çeşit atak hissediyordu. Tam barın ortasında, durdum ve kafamı arkaya yasladım. Sesli bir nefes vererek, gerçekten kendimi yumruklamak istedim. Kyler sadece beni atlı karıncadan ittiği ve elini tutmaya çalıştığımda bitli olduğumu söylediği günden beri ayrılmaz olduğumuz için limitlerin dışında değildi. Ertesi gün onu yere yatırıp, çamur pastasını yemeğe zorlayarak intikamımı aldım. İnsanlar nasıl bu kadar yakın olduğumuzu anlamakta zorlanıyordu. Ben bile anlayamıyordum. Birlikte bir aslan ve ceylan gibiydik. Açıkçası, birlikte bir aslan ve yırtıcı hayvandan kaçma şansı olmayan topal bir ceylan gibiydik Topal ceylan bendim. Arkadaşımız Tanner’la paylaştıkları masaya yaklaşırken, benim boyumdan daha uzun bacaklı bir sarışın Kyler’ın kucağına kendini attı. O da, kızın inanılmayacak kadar dar kalçalarına kolunu doladı ve aptalca, tamamen kabul edilemez keskin bir acı karnımı deldi geçti. Evet, Kyler bir striptizci, bağımlı ya da bir terorist olmayabilir, ama kesinlikle bir oyuncuydu. Son dakikada bara doğru geri çekilirken, neredeyse birisinin sırtına çıkıyordum. Gözlerimi devirdim. Beyin sarsıntısı gerçimeme neden olmak, mükemmel olurdu. Rengarenk Noel ışıkları barın kenarlarından sallanıyordu ve bunun içkilerini döküp saçan tüm bu sarhoşlarla oldukça tehlikeli olduğunu düşündüm. Barın sonunda boş bir tabure buldum, ve barmenin beni fark etmesini bekledim. Ve beni fark etmek kolaydı. Onaltı yaşındaymış gibi görünüyordum; genellikle


ilk işleri kimliğimi sormak olurdu. Barmen önümde belirdi, standart sorusunu sordu, ve ben de standart şiparişimi verdim; rom ve diyet kola. Sohbet ve müzik uğutuları arasından bir kıkırdama yükseldi ve kulağımı tırmaladı. Kahrolası bakmaktan hayır gelmeyecekti ve şimdiden geceyi berbat etmenin anlamı yoktu. Ayak bileklerimi çapraz yaptım. Ellerimi barın üzerine koydum. Güç bela dikkatimi verdiğim şarkıya parmaklarımı barın üzerine vurarak ritim tuttum. Diğer en yakın arkadaşımın fazlasıya yakın olduğu dizilmiş içki şişelerine gözümü diktim. Ama baktım, çünkü ben bir kızdım ve kafa üstü kız-aptallığına dalıyordum. Sarışın, Kyler’ı bacaklarının arasına sıkıştırmıştı. Kısa kot eteği, baldırlarının tamamen üzerine kadar sıyrılmıştı. Kızın nasıl giyindiğine bakan birisi, dışarıda kış olmadığını düşünürdü, fakat tabii, onunki gibi bacaklarım olsa ben de böyle bir etek giyerdim. Arkası bana dönüktü, fakat kızın kulağına ilginç bir şey söylemiş olmalıydı ki; kız yeniden bir kahkaha attı. Ateşli pembe tırnakları, siyah kazağın kumaşını kırıştırarak, Kyler’ın omzuna batıyordu. Sonra yukarı uzandı, ellerini alnındaki saçlarda gezdirerek, arkaya doğru itti. Şimdi başka yöne bakamıyordum. Tıpkı cezalandırılmaya doymayan bir obur gibi, onlara kenetlenmiştim. Kafasını hafif yana yatırdı ve geriye attı. Yüzünün yarısını artık görebiliyordum ve sırıtıyordu. Tamamen dilini gezdiresi gamzeleri gösteren kocaman gülümsemesi değil, ama bu sarsıcı yarım gülüşü tanıyordum; çıldırtıcı ve inanılmaz seksi yarım gülüşü. Elleri kızın kalçalarında durdu. “Al bakalım.” Barmen içeçeklerimi önüme koydu. Orada olmak üzere olana arkamı dönerek, yüzüme düşen bir tutam saçı çekerek, barmen baktım. “Teşekkür ederim.” Göz kırptı. “Sorun değil.” Ben neden göz kırptığını merak ederken, barmen başka birisine yardımcı olmaya gitti. Kyler’ın beni bu gece dışarıya çıkmaya ikna etmesine izin vermemem gerekirdi diye düşünürken, bardağımı kaldırdım ve normalden daha büyük bir yudum aldım. Boğazımı yakmasına rağmen, kendimi alkollü kısmı yutmaya zorladım. Tam içeceğimi geri koyuyordum ki, arkamdan biri sarıldı. Vanilya kokulu parfüm ve yüksek sesli cırlama, suçlunun kim olduğunu ele verdi. “Buradasın! Seni barın diğer tarafından gördüm ve dikkatini çekmeye çalıştım,” dedi Andrea, beni bar sandalyesinde döndürerek.Kızıl bukleleri her yöne doğru kıvrılmışlardı. Oda arkadaşım, büyümüş bir küçük yetim Annie gibiydi… eğer küçük yetim Annie’nin muhtemel bir alkol problemi olsaydı. Kanıt olarak, iki elinde tuttuğu biralar duruyordu. “Ne kadar içmen gerekiyordu?” diye sordum. Gözlerini devirdi. “Bu bira Tanner için, seni kaltak.” “Ne zamandan beri Tanner için bira alıyorsun?” Andrea omuz silkti. “Bu gece kibar davranıyor. Bu nedenle ben de kibar davranıyorum.”


Tanner ve Andrea garipti. Geçen sene tanışmışlardı ve ilk görüşte nefretti. Bir şekilde aynı yerlerde görülmeye başladılar ve sanırım takıldılar ve birbirlerini dudaklarının üzerine düştüler ya da onun gibi bir şey. Birkaç kere birlikte takıldılar, daha çok kavga ettiler ve şimdi Andrea ona içki servis ediyor. Onları hiçbir zaman anlayamayacağım. “Ne zamandır buradasınız?” diye sordum. “Yaklaşık bir saat.” Diğer sandalyedeki kız ile benim arama doğru girdi. “Kyler’ın resmi kız geçidi tam gaz devam ediyor.” İrkildim. “Görebiliyorum.” “Evet, gördüğünü fark ettim. Bu nedenle bana azıcık bile dikkat etmedin.” Birasından bir yudum aldı. “Masaya geliyor musun?” Sarışının neredeyse kıyafetleri üzerinden Kyler’ı becerdiği masaya mı? Beni de kaydet. “Birazdan orada olurum.” Dudaklarını büktü. “Küçük kıçını kaldırıp masaya gelmen lazım. Eğer sen orada olursan Kyler, kızı sepetler ve sonra benimde herpes kapmaktan endişe etmeme gerek kalmaz.” “Herpes hava yoluyla bulaşmaz.” Dedim ona. “Şimdi böyle söylüyorsun, ama sonra Klamidya ve diğer genital siğillerle karışır ve herpesin bir süper-sujuna sahip olursun.” Burnunu kırıştırdı. “Nefes alarak içine çekersin ve sonra bam! Hayat boyu antiviral bir tedaviye ihtiyacın olur.” Andrea üniversite sonrası tıp okuluna gitmeyi planlıyordu ve bunun gerçekleşmesi için bazı derslerini yeniden alması gerektiğini düşündüm. Ama gerçek sorunun ne olduğunu biliyordum ve bu vermenin ödülü değildi. Kyler’ın peşinde ne aman bir kız olsa, iki ya da üç tane daha, yakınlarda bekliyor olurdu. Omzumun üzerinden baktım. Evet. İki kız. Andrea beni orada, Kyler’ın uslu olacağını garanti etmek için istemedi. Duygularını saklamakta en az benim kadar başarılıydı. Diğer kızlardan birisinin, Tanner’ın kucağına düşmesini, ki; olması yakınmış gibi görünüyordu, istemiyordu. Kızlardan bir tanesi, saçları kızınmış, dövmeli polis memurunun oğlu ile sohbet ediyordu.Tanner , Kyler’a bir şey söylerken, sadece kısmen ilgileniyor görünüyordu. Sarışın eksilen ilgiden memnun değildi. Masaya doğru döndü ve masadaki içkiden bir buz alarak, ağzına attı. Diğer eliyle Kyler’ın kafasını kendine doğru yaklaştırdı ve ona doğru eğildi. “Oh, şuna bak.” Andrea iç geçirdi. “Sanırım bunu bir keresinde bir 80ler filminde görmüştüm. Sence kızın hiç utanma duygusu var mı?” Midem bir rollercosterın tepesindeymişcesine ağırlaştı. Utanma duygusu olmamakla ilgili değildi. Tam olarak istediğini almakla ilgiliydi. Bir parçam sarışına imrendi – kocaman Kyler-boyutlu parçam. “Umarım dudakları değmiyordur, çünkü şu anda tek düşebildiğim herpes.” Andrea bardan uzaklaştı. “Ah…” Dudakları değiyordu. Kahretsin.


Bir saniye sonra Kyler geriye yaslandı, sarışının son derece cömert bir şekilde paylaştığını düşündüğüm buzu çiğnerken çenesi çalışıyordu. “Öğğg,” mırıldandım, arkamı dönerek. Andrea irkildi, çünkü biliyordu…bilen tek kişiydi. “Kısa bir süre sonra orada olacağım. Önce içkimi bitireceğim.” “Tamam.” Gülümsedi, ama keder gözlerine yansımıştı. “Sydney…” Şimdi, berbat hisettim. “Sorun yok, gerçekten. Hemen geleceğim.” “İçkini bitirdikten sonra?” Kafamla onaylayınca, iç geçirdi. “Sen hiç içkini bitirmezsin, ama bekliyor olacağım. Sonsuza kadar sürmesin.” Dönmeye başlamıştı ve sonra birden geri döndü; neredeyse bira şişelerinden birini kaybediyordu. “Aslında, tüm zamanını kullan.” “Ne?” Gülümsemesi genişledi. “Bak kim girdi içeri.” Bakışlarının olduğu yere doğru boynumu çevirdim. “Oo.” “Oo, gerçektende.” Andrea eğildi ve yanağımdan öptü. “Erkek fahişe Kyler’ı unut. Ondan daha iyisin. Ama diğeri?” Kapıyı işaret etti. “O, bekarlık yeminini bozmaya dünden razı ve seni bekliyor.” Yanaklarımı sıcak bastı. Bekarlık kelimesinin kullanımına itiraz edemeden, Andrea uzaklaştı ve ben Paul Robertson’a bakarken kaldım. Paul bizim gruplarımıza yeniydi; onunla Kavramsal Süreçler Laboratuvarında tanıştım. O…yakışıklıydı. Komik ve nazikti. Mükemmeldi, gerçekten, ama… Dans pistinin kenarında durdu, kafasındaki şapkayı çıkarttı. Barı gözden geçirdi, sarı saçlarını elleriyle düzeltti. Gözleri benimkilerle buluştu ve yüzüne kocaman bir sırıtış yayıldı. Hafifçe el salladı, yuvarlark masaların etrafında toplanan insanları kolayca geçerek yoluna devam etti. Paul benim için harika olurdu ve tam da bu nedenle, ulaşılamazı düşünmekten vazgeçmeli ve gözümün önünde olanı düşünmeye başlamalıydım. Derin bir nefes alara, seksi bir gülümseme olduğunu umduğum şeyi, yüzüme yerleştirdim. Bu geceden daha iyi bir zaman yoktu. Kyler Şimdiden bir baş ağrısı çekmeye başlamıştım. Bu arada, kucağımdaki kız hemen şimdi işe koyulacakmış gibi kımıldıyordu; bu uzun bir gece olacaktı. Tükürsem mi diye düşündüğüm buzu çiğnedim. Aksi bu biraz kaba olurdu. Kutlama havasında olmam gerekirdi, ama değildim. Üniversitenin bir dönemi daha kalmıştı ve sonra ne? Aile işine katılacaktım ya da onun gibi bir şey? Tanrım, bu istediğim son şeydi. Yani, tam olarak son şey değil. Anneme niçin bar restorasyonu kendim için bir gelecek görmediğimi açıklamaya çalışmak, sanırım yapmak istediğim son şeydi. Bu hiçbir zaman yapmak istediğim bir şey değildi, ama dört sene sonra, üniversiteden iş saçmalığı üzerine bir diploma ile ayrılıyordum.


Kızın etrafından uzanarak, bira şişesini boğazından yakaladım. Karşımda Tanner kaşlarını kaldırdı. Kahverengi saçlı kız her ne diyorsa ona geri dönerken, zoraki sırıttım. Dün ağda yaptırmakla ve yirmidört saatlik zorunlu bekleme süresi ile ilgili. Cidden mi? Bu hemen hemen her ikimizin de duymak istediği son şeydi. Pırıl pırıl bir şey olduğunu bilerek aşağı inmenin, avantajları vardı, ama Tanner pek de hevesli görünmüyordu. “Kyler,” sarışın kız kalçasını sallarken, kulağıma mırıldandı. “Beni gördüğüne mutlu olmuş gibi durmuyorsun. Ben seni tekrar gördüğüm için mutluyum.” Ve belli ki, ben de pek hevesli değildim. İçkimden uzun bir yudum aldım, akıllıca bir dikkatle devam etmem gerektiğini biliyordum. Bu kızı tanıyor olmalıydım – gerçekten tanıyor gibi – fakat ne yüzünü ne de kalçaları bir şey çağrıştırmıyordu, ki; bu tam olarak berbattı. Bir noktada onunla yattığım çok açıkken, kızı nasıl biliyor olamazdım? Lanet. Bazen kendimden iğreniyordum. Öne doğru eğildi, göğüsleri çenemin altına doğru yaslanıyordu. Tamam. Kendimden o kadar da iğrenmiyordum. “Tatlım.” Dedim, şişeyi parmaklayarak. “Bir noktada nefes almam gerekecek.” Kıkırdayarak, bir yudum içki daha kaçırabileceğim kadar geriye yaslandı. Ellerini saçlarımda gezdirerek, alnımdan saçlarımı geriye itti. Elini itmek için duyduğum istekle boğuştum. “Bana sonra gitar çalacak mısın?” Kaşlarımı kaldırdım. “Sana gitar mı çaldım?” Tanner kahkasını bastırdı. Kız – ve kahretsin, umarım kız arkadaşı adını yakın zamanda söyler – somurttu. “Evet!” Göğsüme oyunbaz bir şaplak attı. “Çaldın, bu harika, yetenekli parmaklarınla ve sonra başka bir şey daha çaldın.” Aah. Tanner sandalyesinde geriye yaslandı. “Sana ve senin harika parmaklarına bak.” “Benim harika, yetenekli parmaklarım,” diyerek düzelttim. Kafasını sallayarak, kumral kız dövmesinin tshirtünün kıvrılmış kolunun altından görünen ucunu takip ederek, eğilirken kafasını diğer tarafa çevirdi. “Hatırlamıyor musun?” Dudak parlatıcılı alt dudağını dışarı doğru çıkarttı. “Duygularım incidin.” Homurdandım ve bir içki daha ladım, gözlerim artık tıklım tıklım olan barı gezerken. Bazen bu gibi durumlarda nasıl kaldığımı hiç anlamıyordum. Tamam. Bu cesur bir yalan oldu. Bacaklarımın arasındaki şey bu gibi durumlarda kalmama neden olan şeydi. Ama bundan fazlası vardı. Her zaman bundan fazlasıydı. “Kyler” kız söylendi. Derin bir nefes aldım ve kıza döndüm, en çekici gülümsememle. “Efendim?” “Paylaşacak mısın?”


Ben cevap veremeden önce, elimden şişeyi aldı ve neredeyse tüm şişeyi kafasına dikti. Kaşlarım havaya kalktı. Bu biraz etkileyici gibiydi… ve iğrenç. Kız arkadaşı kıkırdadı. “Yüce İsa, Mindy bu gece biraz yavaş olsan. Kesinlikle senin sarhoş kıçını yurda geri taşımıyorum.” Heh! Adı Mindy’iydi! Bu konuda biraz daha iyi hissettim. Mindy omzunu silkti ve bana geri döndü. Öne doğru eğildi ve konuştuğunda, tek alabildiğim biranın kokusuydu. “İnanılmaz derecede seksisin. Hiç sana, bunu söyleyen olmuş muydu?” “Bir ya da iki kez.” Diyerek cevapladım, bir bira için daha dilek dileyerek. Andrea masada belirdi; elinde iki bira. Bir tanesi kendisi, diğeri Tanner için, bu nedenle durum berbattı. Bana baktı ve pufladı. “Sanki Kyler’ın egosunun okşanmaya ihtiyacı vardı da.” “Kyler’ın başka bir şeyinin okşanmaya ihtiyacı var.” Diye mırıldandı Mindy, kalçasını daha aşağıya doğru bastırarak. Andrea, Tanner’ın diğer tarafına otururken, suratından iğrenen bir ifade geçti. İfade beni rahatsız etmedi. Şimdi eğer o bir başkası olsaydı? “Syd’i gördün mü?” diye sordum. Şişesinin üzerinden bana baktı, gözlerini kıstı. Bir şey demedi. İç çektim. “Onu davet ettim.” Tanner bir kaşını kaldırdı. “ Syd’in yurtta, yapacağımız gezi için toplandığını sende gayet iyi biliyorsun. Aslına bakarsan muhtemlen çantasını yeniden hazırlıyordur.” Dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Neler götüreceği üzerinde düşünüyordur muhtemelen. “Kimin umrunda?” Mindy kollarını göğsünde birleştirdi; göğüslerinin daha da büyük görünmesine neden olmuştu. İmkansız. Arkadaşına baktı. “Bir içikiye daha ihtiyacım var.” “Benim de,” dedim,inmesi için dizlerimi hoplattım. İpucunu anlamadı. Nefesimi bıraktım. “Benimkini içtiğine göre, niçin gidip bize yenilerini almıyorsun?” Bir dudak büküşü daha Mindy’nin dudaklarında belirdi “Barın ne kadar kalabalık olduğunu gördün mü? Sonsuza kadar sürer.” “Her zaman gidebilirsin,” Andrea önerdi. Omzumun üzerinden bara doğru baktım. Lanet şey gerçekten kalabalıktı. Üniversitenin yarısı burada gibiydi. Mindy’nin biraz kokan nefesi yanağımı okşadı. “Gidip bize bir içki almalısın, bebeğim. Jell-O atıcılarına bayılıyorum.” “Ben senin bebeğin değilim.” Gözlerimi bardaki insanların üzerinde gezdirdim. Oradaki Paul müydü? Pek sık buraya gelmezdi; sadece Syd buradaysa. Bir saniye… Kocaman bir çocuğun etrafından görebilmek için yana doğru eğildim. Bardaki Syd miydi? Paul’le birlikte? Bir el yine saçımda belirdi. “Birkaç hafta önce bebeğimdin.” “İlginç” mırıldandım. Çocuk elinde biralarla çekildi ve lanet olsun, oradaki Syd’di. Uzun siyah saçları açıktı ve ayaklarını bileklerinde çapraz yapmış


oturuyordu. Orada otururken o kadar ufak görünüyordu ki, içki servisi yapılmış olmasına bile şaşırdım. Aynı zamanda barda benimle değilde, Paul’le duruyor olmasına da şaşırdım. Bu resimle ilgili yanlış olan lanet şey neydi? Geri döndüm ve Andrea’ya bir bakış attım. “Ne zaman geldi?” Omzunu silkti. “Bilmiyorum.” Rahatsızlığım artmıştı. “Kendi başına barda olmamalıydı.” Mindy bir şey dedi, ama dinlemiyordum. Şu anda, harika duymada seçiciliğim hakimdi. Andrea ve Tanner birbirine baktılar, benim görmezden geldiğim bir bakış. Bu nedenle, bakış hiç gerçekleşmedi. “Yalnız başına değil,” dedi tatlı bir dille. “Sorunda bu ya.” Mindy’i kalçalarından kavradım. Sevimli yüzünden heyecanlı bir ifade geçti. Ne yazık ki, azmış baloncuğunu patlatmak üzereydim. Kucağumdan kaldırdım ve onu ayakları üzerine bıraktım. “Geri geleceğim.” Çenesi düştü. “Kyler!” Duymazdan geldim. Andrea’nın yüzündeki sırıtmayı ve Tanner’ın gözlerini devirmesini de görmezden geldim ve ayağı kalkıp, ilerledim. Sydney gerçekten barda yalnız başına olmamalıydı. Paul’le birlikte orada olması sayılmazdı. Ona bakacak, onu koruyacak birine ihtiyacı vardı, çünkü Syd… yani, onun pislikleri gruplar halinde kendine çeken bir saflığı vardı. Paul ve benim gibi bir kızı sırt üstü yatırabilmek için her şeyi yapacak diğer çocukları. Ama ben farklıydım, konu Sydney Bell olduğunda, çok farklı. Onu beladan uzak tutmak, kendimi bildim bileli benim işim olmuştu. Ve şu an diğer seferlerden farklı değildi. Evet, bu küçük sohbeti bölecek üzere olmamın tam olarak nedeni buydu.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.