Bilgi toplumu yolunda insani gelişim, ar ge ve yenilikçilik

Page 1

Müjdat GÖKÇE Araştırmacı / Yazar / Prodüktör

Bilgi Toplumu Yolunda İnsani Gelişim, Ar-Ge ve Yenilikçilik ( Derleme )

Özet; İnsanlık tarihinin oldukça büyük kısmı, tarımsal üretimin merkezi bir yer tuttuğu bir yaşam dünyası çerçevesinde şekillenmiştir. Endüstri devrimi ile birlikte, toplumlar artık geri dönüşü olmayan bir yola girmişlerdir. Bilindiği gibi insani gelişim endeksi, sosyal, eğitimsel ve ekonomik açıdan yaşam kalitesindeki değişimi ölçmektedir. Diğer yandan, teknolojideki değişimler, ülke ekonomilerinin büyümesine ve toplumsal refaha katkı yapmaktadır. Teknolojik gelişim ise ancak yenilik üreterek ortaya çıkmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki ilerlemeler ise hem mikro bazda hem de makro bazda ülke ekonomilerine katkı yapmaktadır. Bu sebeple bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, yenilik üretimi ve insani gelişim endeksi arasındaki karşılıklı ilişkileri çözümlemek, toplumun sosyal ve ekonomik gelişimine yönelik etkin politikalar tasarlanmasına imkân verecektir. İnsani gelişme, sadece insan kaynaklarının gelişmesi değildir, fakat insanoğlu ve toplumsal kurumların gerçekten insani bir yaklaşım ve kapsamlı ve bütünleşik gelişimidir. Teknoloji dünyası, her geçen gün değişen, gelişen çehresi ve insanlığın hizmetine sunduğu buluşlarıyla sessiz ve sürekli bir hareket halindedir. Bilgi toplumunun yükselen değerleri arasında hızlı teknoloji dönüşümü, hızlı değişme ve gelişme, insan kaynağına ilgi, bilgiye dayalı organizasyonlar, öğrenen örgütler, bilgi insanı ve sürekli öğrenmeyi alışkanlık hâline getirmesi gereken bilinçli insan modeli yer almaktadır. Bilgi toplumu, yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plâna çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşamasıdır. Ar-Ge ve yenileşimin temel taşı “yeniliktir”. Genelde toplum ihtiyaçlarının değişmesi ve yeni ihtiyaçların ortaya çıkması sonucu “yeniliklere” ihtiyaç duyulmaktadır.


Ar-Ge ve ekonomik büyüme arasındaki pozitif ilişki, bugüne kadar birçok akademik çalışmada gözler önüne serilmiştir. İçsel büyüme (endogenous growth) modellerinden ilham alan bu çalışmalar, ekonomik gelişimin uzun vadede esas olarak verimlilikle sağlanabileceği görüşünü temel almaktadır. Verimlilik artışı ise, ancak teknolojik gelişimle mümkün olmaktadır.

Giriş; Günümüzde ülkelerin uyguladıkları ekonomik ve siyasi politikaların temel amacı toplumların refah düzeylerini arttırmaktır. Refah düzeyinin arttırılması ise ancak ilgili ülkedeki gelişme seviyesinin daha üst seviyelere taşınması ile gerçekleşebilir. Gelişme veya refah düzeyindeki artışın başlıca göstergeleri ise kişi başına gelir düzeyi, dolayısıyla satın alma gücündeki artışın yanı sıra ülkedeki insani yaşam koşullarının iyileşmesi, doktor ve hemşire sayısındaki artış, doğumda beklenen yaşam süresinin uzaması, temiz su kaynaklarına ulaşımın sağlanması, insanların bilgi seviyesinin ve okur-yazar oranının artması, teknoloji düzeyindeki ilerleme, öğrenci başına düşen öğretmen sayısının artması, insanların demokratik haklardan, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilme düzeyinin artması gibi sayılamayacak kadar çok değişken tarafından etkilenmektedir. Yenilik üretimi teknolojik değişim ve gelişme sayesinde ekonomik büyümeyi etkileme mekanizması en güçlü değişkendir. Yenilik üretimi ayrıca tüm sektörler üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, sağlıktan eğitime üretime ve hizmetler sektörüne kadar geniş bir yelpazede insani gelişim için çok önemli bir değişkendir. Bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmeden sanayileşme eşiğini atlayamayacak olan ülkemizin, dünya teknolojisini yakalaması için; • Ürün geliştirebilme, yeni ürünler tasarlayabilme, • Üretim yöntemi/proses geliştirebilme, yeni yöntemler tasarlayabilme, • İş süreci/iş organizasyonu yöntemleri geliştirebilme, yenilerini tasarımlayabilme, • Teknolojilerin kaynağını oluşturan bilimi üretebilme, gibi şartlan yerine getirmesi gerekmektedir. Bu nedenle, dünya bilgi çağma doğru büyük bir hızla ilerlerken Türkiye'de çağa uygun bilgi alt yapısı oluşturma çalışmalarına gereken önemi vermeli ve bunun için gerekli alt yapıyı en kısa zamanda oluşturmalıdır. Teknoloji dünyası, her geçen gün değişen, gelişen çehresi ve insanlığın hizmetine sunduğu buluşlarıyla sessiz ve sürekli bir hareket halindedir. Şüphesiz, yüksek teknolojiyi bugünkü durumuna getiren, bu alanda söz sahibi ülkelerin yıllardır sürdürdüğü AR-GE çalışmalarıdır. Adeta bir yarışa dönüşen böyle bir ortamda, Ülkemizin de ön sıralarda yer alabilmesi ve bilimsel potansiyelden etkili bir biçimde yararlanarak katma


değer yaratabilmesi için, akılcı bir şekilde belirlenen ve genel ekonomik politikaların asli unsuru olarak istikrarlı bir biçimde uygulanan bilim ve teknoloji politikasına gerek vardır. İnsani gelişme, sadece insan kaynaklarının gelişmesi değildir, fakat insanoğlu ve toplumsal kurumların gerçekten insani bir yaklaşım ve kapsamlı ve bütünleşik gelişimidir. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve yenilik üretimi artışları ülkelerin refah ve kalkınma düzeyleri üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir. Ayrıca, ekonomik teorilerin ve iktisat politikalarının temel amaçlarından biri olan refah düzeyinin arttırılması için yeni buluş ve yeniliklerin teşvik edilmesi ve özendirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojisi araçlarının kullanılmasının ve bu alanlarda yeni yatırımlar yapılmasının teşvik edilmesi çalışmadan çıkarılabilecek bir politika bilgi çağının önerisidir.

Bilgi Toplumu Bilinci; Bilgi toplumunun temel amacı, bilginin önemini ortaya koymak, bilgiyi yaygınlaştırmak, bilgi edinme sürecini hızlandırmak, doğru bilgiye doğru kanaldan ulaşılmasını sağlamak, bilgiye erişimi kolaylaştırmak ve bilginin her platformda özgürce tartışılmasına olanak sağlamaktır. Bilgi edinme sürecinin ilk aşaması, ulaşılmak istenen bilginin içeriğidir yani ne olduğudur. Bireyin öncelikle hangi bilgiye ulaşmak istediğini seçmesi, milyonlarca bilgi arasında ilgi alanına girenleri ayırt edebilmesi gerekir. Bireyin gündemine giren bir bilgiye ulaşma esnasına, gündeminde olmasa bile ilgisini çeken yeni bilgilere ulaşması ve onlar hakkında bilgi toplaması onun kişisel gelişimine önemli katkılar sağlar. Bireyin seçimle veya farkındalıkla ulaştığı bilgileri, sahip olduğu diğer bilgilerle ilişkilendirmesi ve bu ilişki beraberinde eleştirel düşünme yeteneği ile yeni bilgilerin ortaya konması bir diğer önemli süreçtir. Doğru yöntem ve doğru kaynaktan edinilen bilgileri, bireyin içselleştirmesi ve bu bilgileri yaşam döngüsünde konumlandırarak eylemselleştirmesi kişisel gelişiminin önemli bir parçası halini alır. İletişim olanaklarının, yaşam biçiminin ve teknolojinin değişimi ve gelişimi ile birlikte, bilgi edinme, kişisel gelişim süreci ve içeriği değişime uğramış, farklı bir boyut almıştır. Küreselleşme ve bilgi toplumuna giden sürecin muazzam bir hızda birbirini izlediği bu çağda, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler iletişim ve üretim süreçlerini doğrudan etkisi altına alarak, insan konumu ve rolünü de yeni bir yapılanma içersine sokmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki bu gelişmeler, yaşanan tüm değişim ve dönüşümlerin kısa sürede dünyaya yayılmasını sağlamaktadır. Sanayi sonrası toplum, sanayi toplumundan sonradır ve bu toplumun adı ‘’bilgi toplumu’’dur. Enformasyon toplumu ya da bilgi toplumu olarak adlandırılan 21.yüzyılda yükselen değerler, hızlı değişim, küresel rekabet, hızlı gelişme, yeni bilgi teknolojileri, insan kaynaklarının önemi, öğrenen organizasyonlar, bilgili insan, bilgi tabanlı yeni organizasyonlardır.


Bilgi toplumun ürünü bilgi ve teknolojidir. Post modern biçimi altında bilgi, basitçe sanayi sonrası toplumun kültürel ürünü değildir; tam da ‘’bilgi toplumu’’nun bir boyutudur. Günümüz dünyası, çok hızlı bir değişim ve dönüşümün olduğu, bilginin üretilmesi, kullanılması ve aktarılmasına yönelik her alanda (sosyal, siyasal, ekonomik gibi) değişmelerin yaşandığı bir dönem içerisindedir. Modern dünyada eğitimin amacı bilgi yüklemek ve hatta beceri kazandırmak değil, bireylerin hayal gücü ve yaratıcılıklarını geliştirmek, bağımsız düşünmelerini sağlamak ve özgüvenlerini tesis edip girişimcilik ruhu kazandırmaktır. Bilgi toplumunun yükselen değerleri arasında hızlı teknoloji dönüşümü, hızlı değişme ve gelişme, insan kaynağına ilgi, bilgiye dayalı organizasyonlar, öğrenen örgütler, bilgi insanı ve sürekli öğrenmeyi alışkanlık hâline getirmesi gereken bilinçli insan modeli yer almaktadır. Çağımızın en belirgin özelliği toplumların hızla değişmesidir. Bilgi toplumu kavramı bu değişim sürecinin yönünü ve içeriğini vurgulamaktadır. İnsanın bu hızlı değişmelere ve gelişmelere ayak uydurabilmesi ancak eğitim yoluyla olabilir. Bilgi toplumunda eğitimin hedefi; evrensel düşünebilen, her türlü bilgiyi sürekli sorgulayan, sorunlara çözüm üreten, kendini sürekli yenileyip geliştirilebilen bireyler yetiştirmektir. Tüm dünyayı kısa zamanda etkisi altına alan bilgi toplumunun temel özelliklerini sanayi toplumunun özellikleri ile karşılaştırmalı olarak şu şekilde sıranabilir;    

 

Sanayi toplumunda maddî sermayenin yerini bilgi toplumunda bilgi ve insan sermayesi almaktadır. Sanayi toplumunda mal ve hizmet üretiminde gelişmenin başlangıcı olan buhar makinesinin yerini bilgi toplumunda bilgisayarlar almaktadır. Sanayi toplumunda kol gücünün yerini, bilgi toplumunda beyin gücü almaktadır. Sanayi toplumunda fiziksel ve düşünsel anlamda insan sermayesinin üretime katılımı söz konusu iken, bilgi toplumunda düşünsel anlamda, yükseköğrenim görmüş nitelikli insan sermayesinin üretime katılımı söz konusudur. Sanayi toplumunda sanayi mallarının ve hizmetlerin üretimi yapılmaktadır. Bilgi toplumunda ise bilgi ve teknolojinin üretimi gerçekleşmekte ve bilgi sektörünün ürünü olarak bilgisayar, iletişim ve elektronik araçlar, elektronik haberleşme, robotlar, yeni gelişmiş malzeme teknolojileri gündeme gelmektedir. Sanayi toplumundaki fabrikaların yerini bilgi toplumunda bilgi kullanımını içeren bilgi ağları ve veri bankalar (iletişim ağ sistemi) almaktadır. Bilgi, dünyanın her tarafında üretilmekte ve iletişim teknolojisi aracılığıyla anında her tarafa yayılmaktadır. Bilgi toplumu işgücünden tasarruf sağlamakta, bu ise kısa dönemde işsizlik, uzun dönemde ise yeni teknolojilerin küresel etkilerini ortaya çıkarmaktadır. Sanayi toplumundaki genel eğitimin yerini bilgi toplumunda eğitimin bireyselleşmesi ve sürekliliği almaktadır.


 

Sanayi toplumunda birincil, ikincil ve üçüncül endüstriler tarım, sanayi ve hizmetler, bilgi toplumunda birincil, ikincil ve üçüncül sektörlerin yanı sıra dördüncü sektör olan bilgi sektörü ortaya çıkmaktadır. Sanayi toplumundaki özel ve kamu iktisadî kuruluşlardan farklı olarak bilgi toplumunda gönüllü kuruluşların önem kazandığını görülmektedir. Sanayi toplumunda başlıca üretim faktörleri emek, tabiat, sermaye, girişimci iken, bilgi toplumunda üretim sürecinde bu üretim faktörlerinin yanı sıra beşinci üretim faktörü teknik bilgi ön plâna çıkmaktadır. Sanayi toplumunda üretilen mal ve hizmetlerin kıtlığı söz konusu iken, bilgi toplumunda bilgi kıt değildir. Bilgi, sürekli artmakta ve artan verimler özelliği içermektedir. Sanayi toplumunda üretilen mal ve hizmetlerin bir yerden bir yere taşınmasında uzaklık ve maliyet önemli iken, bilgi toplumunda bilgi otoyolları ile tüketici ile bilgi arasındaki uzaklık önemini kaybetmekte ve maliyetler minimuma inmektedir. Sanayi toplumunda tüketici taleplerinin karşılanmasında mal ve hizmetlerin hareketliliği oldukça düşük, bilgi toplumunda ise bilginin hareketliliği kolaydır. Bu durum, bilginin sınırsız bir tüketici tarafından tüketilmesine ve yenilikleri teşvik etmesine yol açmaktadır. Sanayi toplumunda temel bilgiyi, fizik, kimya bilimleri, bilgi toplumunda ise, kuantum elektroniği, moleküler biyoloji, nanoteknoloji ve çevresel bilimler gibi yeni araştırma alanlar oluşturmaktadır. Sanayi toplumunda politik sistem temsilî demokrasi iken, bilgi toplumunda katılımcı demokrasi anlayışının daha belirgin bir önem kazanacağı düşünülmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde adına "Tele-Demokrasi" denilen bir değişimin ileriki yıllarda yaşanacağı tahmin edilmektedir.

Bilgi toplumu bir gelişim göstergesi olmakla birlikte, dünyanın kuruluşundan itibaren süregelen gelişim basamaklarından birisidir. Bilgi toplumu, yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plâna çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşamasıdır. Gelecek, bugünün doğrusal bir uzantısı olmayacaksa, yarını görebilmek ve daha iyi bir yaşam plânlayabilmek için, bu değişim sürecinde ortaya çıkan değerleri iyi anlamak ve gelecek için alınacak önlemleri bu değerler çerçevesinde gözden geçirmek gerekmektedir. Bilgi toplumunun yeni üretim dinamikleri, toplumsal yaşamın geleneksel anlayışlarını, yerleşik kurumların yapı ve içeriklerini değiştirdiği gibi eğitim anlayışında da değişikleri gerektirmiştir. Bu süreçte eğitimin yeni tanımı şöyle yapılmalıdır: “Eğitim, değişen durumların


gerektirdiği bilgi ve becerileri yardımsız öğrenebilme ve bunları yaşamın özel durumlarına uygulayabilme sanatının kazanılmasıdır.” Bilgi toplumunun eğitimi, toplumların birbirlerine kalın sınırlarla kapalı olduğu ve birbirleri arasında etkileşimin daha az olduğu dönemlerdeki gibi ağırlıklı olarak belirli değerleri aktaran ve önceki kuşakların yaptıklarını yineleyen değil, yeni şeyler yapabilme yeteneği olan insanları yetiştirmeyi temel amaç edinmiştir. Bilgi teknolojileri, bu anlamıyla toplumsal yaşamın her alanında bilgiye başvurma ve bilgilenme ve ayrıca bu bilgiyi kullanabilme zorunluluğunu dayatır. Bilişim teknolojileri sonuçta onu kullanabilme bilgi ve becerisini zorunlu kılan bir içerik ve mantıkla düzenlemiştir. Bilgi teknolojileri, toplumun, toplumsal hayatın vazgeçilmez bir aracıdır artık. Bilgi toplumu eğitim anlayışında bilginin ve eğitimin belirli bir zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Bilgi toplumunda ‘’ bitmiş eğitim’’ diye bir şey yoktur. Bu bağlamda, yükselen eğitim paradigması geleneksel eğitim paradigmasının tersine öğrenmenin sadece sınırları ve yeri belli olan okul gibi birtakım kurumlarda gerçekleşebileceği düşüncesine zıt düşmektedir. Eğitim ve öğrenme artık kurumsallaşmış formunu terk etmekte, kurumlar-ötesi bir hâl almaktadır. Eğitim ile ilgili zaman ve mekân sınırlandırılmasının ortadan kalkması yaşam boyu eğitim anlayışını da ortaya çıkarmıştır. Teknolojinin ortaya çıkardığı yeni eğitim süreçleri, uzaktan eğitim gibi olanaklar, eğitimi yaşam boyu devam eden bir süreç hâline getirmiştir. A. Oktay (2001: 23) bu durumu şöyle belirtmiştir: ’’İnsanların istedikleri zaman ve mekânda ilgi ve istek duydukları konularda eğitilebilmelerinin mümkün olabilmesi gerçeği, bilginin yalnızca okullarda öğretmenler tarafından verilebileceği konusundaki görüşleri temelinden sarsmış ve daha şimdiden okulların gelecekteki fonksiyonlarını tartışılır hâle getirmiştir.’’ Buna göre; • Bilgi toplumunun ihtiyacı olan okul, yüksek düzeyde evrensel okuryazarlık sağlamak zorundadır. • Okul, her düzeyde ve her yaştaki öğrencilere öğrenme motivasyonunu ve öğrenmeye devam etme disiplinini aşılamalıdır. • Okul, hem yüksek düzeyde eğitim almış insanlara hem de herhangi bir nedenle erken yaşlarında ileri eğitime ulaşamamış insanlara açık olmalıdır. • Bilgiyi hem içerik hem de süreç olarak aktaran okullara ihtiyaç vardır. • Kapitalist ötesi toplumda eğitimin tüm topluma nüfuz etmesi, her türlü kuruluştan yararlanması gerekir.


Bilginin çok hızlı değişmesi, bilgiye erişim fırsatlarının artması, teknolojik alandaki çok hızlı değişiklikler bilgi patlamasını meydana getirmiştir. Bu ise her sektöre olduğu gibi, öğretim alanına da küresel boyut getirmiştir. Okulda yenilik ve okul geliştirme çalışmalarında bilgi patlamasının ve küreselleşmenin etkileri önemli bir etkendir. 21. yüzyıl eğitim örgütleri, aydınlanmış, kendini tanıyan, bağımsız, yenilikçi öğrenen örgütlerdir. Bunu sağlayacak olan ise sistematik, plânlı süreç olan “okul geliştirme’’dir.

Bilgi artık her yerdedir. Onu, sınırları belli kurumlara hapsetmek mümkün değildir. Bu nedenle okulların artık bilgi aktaran kurumlar olmaktan çıkarılıp bilgi üretebilen ve bireylere anlama, analiz etme ve problem çözme gibi becerileri kazandırır hale getirilmesi gerekmektedir.

Ar-Ge, Yenilikçilik ve Gereklilik; İnsanlık tarihi boyunca milletleri diğer milletlere üstün kılan en temel güç kaynağının teknoloji olduğunu söyleyebiliriz. Tarihe baktığımızda sadece askerlerin savaşmadığı aynı zamanda teknolojilerin ve stratejilerin savaştığı ortaya çıkacaktır. Teknolojiler sadece milletlere diğer milletleri boyun eğdirmez, aynı zamanda onları refaha kavuşturur. Bilgi, günümüz küresel rekabet ortamında bir adım önde olmak ve avantaj sağlamak açısından en önemli güçlerden biridir. Bilgiyi üreten ve onu katma değere dönüştürebilen işletmeler, toplumlar ve ülkeler rekabet üstünlüğü elde edebilmektedirler. Bir ülke açısından gelişmişlik, bilim ve teknolojiye verilen önemle yakın ilişki içerisindedir. Bu noktada Ar‐Ge büyük bir önem arz etmektedir.


Ar-Ge ve yenileşimin temel taşı “yeniliktir”. Genelde toplum ihtiyaçlarının değişmesi ve yeni ihtiyaçların ortaya çıkması sonucu “yeniliklere” ihtiyaç duyulmaktadır. Ar-Ge, bilim ve teknoloji altyapısını oluşturarak, mevcut ürünlerin geliştirilmesi ve işletmelerin varlıklarını sürdürebilmesi için temel bir isletme fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Ar-Ge ve ekonomik büyüme arasındaki pozitif ilişki, bugüne kadar birçok akademik çalışmada gözler önüne serilmiştir. İçsel büyüme (endogenous growth) modellerinden ilham alan bu çalışmalar, ekonomik gelişimin uzun vadede esas olarak verimlilikle sağlanabileceği görüşünü temel almaktadır. Verimlilik artışı ise, ancak teknolojik gelişimle mümkün olmaktadır. Ar-Ge faaliyetleri; ülkenin kendi teknoloji üretme kabiliyetini geliştirerek istikrarlı, güçlü, verimli bir ekonomik ve toplumsal kalkınmayı sağlar. Üretim ve pazarlamada standartlaşmayı, optimal ölçek ekonomisini, yeni mal ve hizmet üretimlerini gerçekleştirmek yolu ile uluslararası ticarette rekabet avantajını artırır. Ar-Ge, bilgi birikimi ve tecrübesinin gelişmesi için sistematik olarak yapılan çalışmalardır. Arge, “yeni ürünler veya yeni üretim süreçlerin geliştirilmesi” yani sadece üretim süreçlerinin bir parçası olarak algılansa da, aslında Ar-Ge, bunlara ek olarak işletmenin diğer süreçlerinin de (insan kaynakları, finansman, pazarlama vb.) ihtiyaç duyduğu bir yaklaşımdır. Yeni pazarlar bulma, yeni finansman seçenekleri üretme ve benzeri birçok faaliyet, temelde Ar-Ge sonucu ortaya çıkar. Araştırma ve deneysel geliştirme (Ar- Ge), insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcının arttırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen üretici ve geliştirici çalışmalardır. Eğitim, bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut bilgilerle yeni ürünler ve bilgiye dayalı yeni projeler üretmek veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmalar Ar-Ge olarak tanımlanır. Temel araştırma, görünürde özel herhangi bir uygulaması veya kullanımı bulunmayan ve öncelikle olgu ve gözlemlenebilir olayların temellerine ait yeni bilgiler elde etmek için yürütülen deneysel veya teorik çalışmalardır. Uygulamalı araştırma, yeni bilgi elde etme amacıyla üstlenilen özgün bir araştırmadır. Bununla birlikte, öncelikle belirli bir pratik amaç veya hedefe yöneliktir. Toplumsal istek ve ihtiyaçlarının karşılayabilmesi için yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili faaliyetler olan araştırma ve geliştirmenin üstlenmiş olduğu bir görevdir. Günümüz şartlarında ülkelerin rekabet güçlerini üst seviyede tutabilmeleri için hızla değişen teknolojiye ayak uydurabilmeleri önem taşımaktadır. Çünkü teknolojik bilgi, Ar-Ge


çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmakta, tüm ekonomiye yayılmakta ve paylaşılmakta ve bunun sonucunda da ekonomik büyüme gerçekleşmektedir. Örgütler rekabet edebilmek için yenilik, değişim, gelişme, üretim ve verimlilik konusunda olağanüstü bir gayret içindedirler. Örgütlerin elinde küresel rekabetle bas edebilecek hız, maliyet, kalite gibi çok sayıda enstrüman bulunmaktadır. Bu enstrümanların etkinliğini sağlama süreci isletmenin fiziksel ve beşeri kaynaklarını verimli kullanabilmeleri ile doğru orantılıdır. Bugün için örgütlerin başarılı olmasını sağlayan en önemli unsurun insan kaynakları olduğu kabul edilmektedir. İnsan kaynakları, isletmenin zaman içerisinde belirgin bir uzmanlığa dönüştürdüğü ve bireylerin sahip olduğu bilgi, deneyim ve yetenekler stokuna işaret etmektedir. Küreselleşen dünyada acımasız rekabet ortamında örgütler basarı sağlamak için ürün ve hizmetlerin kalitesinin önemini tartışmaktadırlar. Yaşanan değişimler karsısında verimliliği artırabilmek, mükemmellik yöntemleri keşfedebilmek için is süreçlerini yeniden tasarlamak, örgütte yeniden yapılanmaya gitmek gibi birçok yönetim stratejileri ve tekniklerine başvurmaktadırlar. Değişim ve gelişmelerin çok hızlı yaşandığı günümüzde isletmelere rekabet üstünlüğü sağlayan kaynak ve yeteneklerin temel özelliklerinin; değerli olma, az bulunma, taklit edilemezlik ve ikame edilememe gibi özellikler olduğu stratejik yönetim literatüründe kabul edilmektedir. Yenilikçi olmak, yeni teknolojiler, ürün ve süreçler geliştirmek, rekabet oyununda ayakta kalmanın temel koşulu olarak görülmektedir. İşletmelerin basarı kriterleri arasında üst sıralarda yerini alan inovasyon yeteneği açısından Ar-Ge hayati önem taşıyan faaliyetlerden birisi olarak kabul görmektedir. Bu noktada isletmelerin Ar-Ge faaliyetlerine gereken önemi vermesi gerekmektedir. Ancak girişimsel inovasyon yoksa baksa bir ifadeyle Ar-Ge faaliyetlerini yapanların girişimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz ve Ar-Ge sonuçları inovasyona dönüştürülemez. İnovasyon ile zenginliğin doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Bir ülkenin inovasyon kapasitesini belirleyen çok sayıda faktör var. İnovasyon için sadece bireysel yetenekler veya üstün girişimciler ya da kamu destekleri yeterli değildir. İnovasyon bir ekosistem işidir. Ar-Ge faaliyetlerinde başarıya ulaşmanın koşulu nitelikli personelin istihdam edilmesinden geçmektedir. Ancak isletmeler Ar-Ge faaliyetlerinin insan boyutunu ihmal etmekte, daha çok Ar-Ge’nin finansal boyutlarına ve çıktılarına odaklanmaktadırlar. Oysa, yenilikçiliğin ve ArGe’nin en önemli girdisini beyin gücü oluşturmaktadır. Ar-Ge faaliyetleri, bilimsel ve teknik bilgi birikimine sahip çalısan ile yürütülecek sistemli bir çalışmadır. Bilimselliğin her aşamasında bilim-araştırma-teknoloji üretiminden her düzeydeki bilginin kullanımına kadar nitelikli insan kaynaklarına ihtiyaç vardır. Ar-Ge’nin temel unsuru yetişmiş insan kaynağı olduğu için, bu kaynağa sahip olmayan kurumların Ar-Ge çalışması


yapabilmesi güçtür. Geleceğin teknolojilerine egemen olabilmek ve etkin bir Ar-Ge yönetim sistemi oluşturabilmek için öncelikle o konularda yetişmiş insan kaynağına sahip olunmalıdır. Bu nedenle Ar-Ge faaliyetlerine yatırılan mali kaynakların katma değere dönüşmesinde ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanmasında bilgiye dayalı insan kaynağının gelişimi büyük önem taşımaktadır. Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan kaynaklar, altyapılar, teknoloji transferleri, bu yatırımları verimli bir şekilde değerlendirecek insan kaynağı bulunmadığı sürece atıl kalacak ve rekabet gücünün artırılmasına hizmet edemeyecektir. Başka bir ifade ile rekabet gücünün artırılması Ar-Ge’ye yapılan altyapı, yatırım kadar bu kaynağı kullanan yetişmiş insan gücünde saklıdır, denilebilir. Ar-Ge personelinin kendi uzmanlık alanlarında gerekli donanıma sahip olmasının yanında çok disiplinli bir şekilde grup çalışması yapabilmesi, iletişim kurma, liderlik ve problem çözme yeteneğine de sahip olması gereklidir. Var olan ve yetişecek olan insan gücünün en etkin biçimde kullanılmasına olanak sağlayacak eğitim sistemimizde, insanlara bu beceri ve yetenekleri kazandıracak düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Ar-Ge sisteminin ana bileşenlerinden bilimsel araştırma potansiyeli taşıyan üniversitelerimize insan kaynağının oluşturulmasında ve hedeflenen eğitim düzeyine gelinmesinde, ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitimi ile önemli roller düşmektedir. Bu nedenle özellikle medyada gençlerin Ar-Ge’ye yönelmelerini sağlamak amaçlı üniversitelerin Ar-Ge eğitim ve çalışmaları konusunda en önemli kaynak olduklarının altının çizilmesi gereklidir. Bilgi çağının yaşandığı ve küresel rekabetin her alanda kendini hissettirdiği günümüzde toplumların ve örgütlerin varlıklarını sürdürmelerinin koşulu olarak yenilikçi olmaları ve katma değeri yüksek mal ve hizmetler üretmeleri gerekmektedir. Yenilik yapmak, rekabet avantajı elde etmenin temel kaynaklarından biridir. Bu bağlamda isletmeler yeni mamul ve üretim süreçlerinin ortaya çıkmasına yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmalar topluluğu olan ArGe faaliyetlerine ağırlık vermelidir. Sürdürülebilir ekonomik büyüme rakamlarına ulaşmak isteyen ülkelerin, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Ar-Ge’ye, stratejik planlarının merkezinde bir rol yükledikleri ve bu yaklaşımın meyvelerini orta ve uzun vadede topladıkları bilinmektedir. Nitekim Ar-Ge’ye ciddi yatırımlar yaparak bilim, teknoloji ve sanayide önemli yol kat etmiş ülkeler, ilgili dönemde küresel rekabet güçlerini gözle görülür ölçüde artırmışlardır. Bu çerçevede, söz konusu ülkelerin ağırlıklı bir kısmının, yüksek gelirli ekonomiler arasında yer alması da tesadüf değildir. Rekabet gücünü oluşturan iki önemli unsur var: Biri verimlilik, diğeri ise inovasyon. İkisi de birbirinden kopamaz ve biri diğerinden daha az önemli değil. Fakat daha da önemli olan, bilgiye sahip olmak. Tarih kitapları, bilgi üreten toplumların diğerlerine göre daha güçlü olduğunu yazıyor. TÜBİTAK’ın yayımladığı Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi’nde yayımlanan öncelikli faaliyetlerin temelindeki stratejik teknolojiler; bilgi ve iletişim


teknolojileri, biyoteknoloji ve gen teknolojileri, nanoteknoloji, mekatronik, üretim süreç ve teknolojileri, malzeme teknolojileri, enerji ve çevre teknolojileri, tasarım teknolojileri olmak üzere 8 ana başlık altında toplanmıştır. Tespit edilen alan oldukça geniştir. Bu geniş alan içinden yapılabilir ve rekabet gücümüzü arttıracak önceliklerin belirlenmesi şarttır. Türkiye’nin Stratejik Teknoloji Alanları Bilgi ve İletişim Teknolojileri Tüm devre teknolojileri tasarım ve üretimi, görüntü birimleri (gösterge, üretim teknolojileri, geniş bant teknolojileri, görüntü algılayıcıları) Biyoteknoloji ve Gen Teknolojileri Yüksek ölçekli platform teknolojileri: Yapısal ve işlevsel genombilim, transkripteomiks, proteomiks ve metabolomiks, rekombinant dna teknolojileri, hücre tedavisi ve kök hücre teknolojileri, ilaç tarama ve tasarım teknolojileri, terapötik protein üretim teknolojileri ve kontrollü salım sistemleri, biyoenformatik Nanoteknoloji Nanofotonik, nanoelektronik ve nanomanyetizma, nanomalzeme, nanokarakterizasyon, nanofabrikasyon, nano ölçekte kuantum bilgi işleme, nanobiyoteknoloji Mekatronik Mikro / nano elektromekanik sistemler ve sensörler, robotik ve otomasyon teknolojileri, temel kontrol teknolojileri vb. jenerik alanlar. Üretim Süreç ve Teknolojileri Esnek ve çevik üretim teknolojileri, hızlı prototipleme teknolojileri, yüzey / arayüzey, ince film ve vakum teknolojileri, metal şekillendirme teknolojileri, plastik parça üretim teknolojileri, kaynak teknolojileri, talaşlı imalat teknolojileri Malzeme Teknolojileri Bor teknolojileri, kompozit malzeme teknolojileri, polimer teknolojileri, akıllı malzeme teknolojileri, manyetik, elektronik ve optoelektronik malzeme teknolojileri, hafif ve yüksek mukavemetli malzeme teknolojileri Enerji ve Çevre Teknolojileri Hidrojen teknolojileri ve yakıt pilleri, yenilenebilir enerji teknolojileri, enerji depolama teknolojileri ve güç elektroniği, nükleer enerji teknolojileri, çevreye duyarlı ve yüksek verimli yakıt ve yakma teknolojileri, su arıtım teknolojileri, atık değerlendirme teknolojileri Tasarım Teknolojileri


Sanal gerçeklik yazılımları ve sanal prototipleme, simülasyon ve modelleme yazılımları, grid teknolojileri ve paralel ve dağıtık hesaplama yazılımları. Rekabetçiliğin temelini oluşturan inovasyon; kalkınmanın, sürdürülebilir ekonomik büyümenin ve toplumsal refahın anahtarıdır! Türkiye tedbir alamazsa taklitten özgün ürünler geliştiren inovasyon ekonomilerine dönüşen Asya ile bilim ve inovasyonun beşiği sayılan Batılı ekonomiler arasında sıkışacaktır. Ayrıca petrol sonrası döneme hazırlanan MENA ülkeleri, Türkiye’nin orta teknolojili ürünlerini üretmeye aday ülkelerdir. İktisat yaklaşımları genel olarak büyümek ve kalkınmak isteyen ülkelere teknolojik gelişim önerir. Ayrıca, birçok ampirik çalışma, bir ülkenin ihracatının teknolojik gelişmişliğinin, o ülkenin büyümesi için önemli bir belirleyici olduğunu göstermiştir. Öte yandan küresel şirketler dünyanın değişik ülkelerinde araştırma merkezleri kurmaya devam ediyor. Bu merkezler, gelişmiş ülkelerdeki birikim ve tecrübelerin başka ülkelere şirketler marifetiyle taşındığını gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası gerçekleriyle tasarlanmış küresel sistem 90’lardan itibaren büyük bir transformasyon geçiriyor. Zenginliğin yaşlanan Batı’dan genç ve çoğalan Doğu’ya doğru aktığı, devlet dışı aktörlerin sahneye çıktığı, iklimin değiştiği, enerjinin en temel mala dönüştüğü, gıda güvenliği ve temiz su ihtiyacının büyük bir soruna dönüşmek üzere olduğu, teknolojinin baş döndürücü hızla ilerlediği kalabalık ve sıcak bir dünyaya hazır olmalıyız... Küresel pazar ve müşteri beklentileri ile farklılaşan dünya sorunları teknolojik gelişime yön veriyor. Türkiye bu teknolojik trendleri gözeterek inovasyon önceliklerini belirlemelidir. Önümüzdeki 15 yıl içinde öne çıkacak temel teknoloji alanları




Türkiye nüfusunun 1/3’ü (24 milyon kişi) 18 yaşın altında. Türkiye’deki yerleşim bölgelerinin % 90’ı ciddi deprem riski ile karşı karşıya. Ülke olarak ürettiğimizden daha çok tüketiyoruz. Dış ticaret açığımızın % 40’ı enerji ihtiyacından kaynaklanıyor. Enerji-yoğun sektörler sanayimizi oluşturuyor. Türkiye mutlaka kendi önceliklerine göre Ar-Ge ve inovasyon stratejilerini belirlemek zorunda. Küresel rekabet ortamının beraberinde getirdiği var olma savaşında inovasyon işletmeler için önemli bir silahtır. İnovasyon, işletmenin en temel 3 problemine çözüm getirmeyi amaçlar: Varlığını sürdürebilmesi, pazarda lider konuma gelmesi ve kârlılığını artırması. İnovasyon için sistematik olarak yönetilen Ar-Ge çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. İnovasyon sadece yeni fikirler üretmek değil bunları hayata geçirmek ve/veya ticarileştirmek demektir. İnovasyonun 4 Türü Ürün İnovasyonu: Yeni veya özellikleri ya da kullanım amaçları açısından önemli ölçüde geliştirilmiş/ iyileştirilmiş bir mal veya hizmetin pazara sunulmasıdır. Bu, teknik özelliklerde, parçalarda ve malzemelerde, yerleşik yazılımda, kullanım kolaylığında veya diğer işlevsel özelliklerde önemli iyileştirmeleri/geliştirmeleri içerir. Örnek: Kadınların kullanımı için geliştirilen aynalı kredi kartı. Süreç İnovasyonu: Yeni veya önemli ölçüde geliştirilmiş/iyileştirilmiş üretim ya da dağıtım yönteminin uygulanmasıdır. Bu, tekniklerde, ekipmanda ve/veya yazılımda önemli değişiklikleri içerir. Örnek: Endüstriyel tasarımların bilgisayar destekli yazılımlar kullanılarak yapılması Pazarlama İnovasyonu: Ürün tasarımında veya paketinde, ürün yerleştirmede, ürün promosyonunda ya da fiyatlandırmasında önemli değişiklikler içeren yeni bir pazarlama yönteminin uygulanmasıdır. Örnek: Peynirlerin dilimlenmiş olarak satılması Örgütsel İnovasyon: Firmanın iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerinde yeni bir örgütsel yöntemin uygulanmasıdır. Örnek: Yeni bir tedarik zinciri yönetimi yapısının kurulması İnovasyon, işletmenin bilgi birikiminin ve tecrübesinin gelişimi sonucu ortaya çıkar. Ar-Ge, “inovasyon” için gerekli bilgi ve tecrübeyi sağlaması dolayısıyla önemli bir yaklaşımdır. İnovasyonun çevresel tetiklemelerine bağlı olarak topluma, ekonomiye, üretkenliğe kattıkları, faydasını ve gerekliliğini daha çok ortaya koyar. Toplumun veya pazarın taleplerini


karşılamak bazen de olmayan bir talebi var etmek adına bir fikir üzerinde ilerleyen yenilikçiler, fikirlerine yaratıcılıklarını katarak pazara sunduklarında bu başka inovasyonları tetikler bu sayede global veya lokal alanda inovasyonu destekleyen yeni pazarlar gelişir, üretkenlik artar. Bu da beraberinde daha katma değerli, daha yüksek maaşlı işleri, o da beraberinde topyekûn bir toplumsal zenginleşmeyi getirir. İnovasyon için 3 temel gereklilik aşağıdaki gibi sıralanabilir: - Yetenek havuzunun kalitesi - Toplumun özellikle uzun vadeli yatırımlar gibi konularda risk alma kapasitesi - Gelecek inovasyonların önünü açan ve süregiden bir altyapı geliştirme ve yenileme stratejisi Her açıdan ekonomik ve politik avantajın ölçek ekonomisine bağlı olduğu bir dünyadan, gücün ve avantajın “uzmanlık ekonomisi” kaynaklandığı bir dünyaya doğru evriliyoruz. Teknolojik öğrenmek veya teknolojik kabiliyet kazanmak, var olan bilgiyi içselleştirerek yeni bilgi üretebilmekten geçmektedir. Başarılı bir teknolojik öğrenme, ancak açık ve örtülü bilgiler arasında sarmal bir dönüşüm süreci ile mümkün olabilir. 1998 tarihli OECD raporuna göre Türkiye’de yenilik, bilim ve teknoloji alanında hemen her yönden ciddi bir politika eksikliği olduğu tespit edilmiştir, bu politika eksikliği birçok yönden hâlâ devam etmektedir. Türkiye’nin bilim, teknoloji ve inovasyon sisteminin taraflarının çok sayıda olması gerekli ve önemlidir; ancak süreçleri yavaşlatan bir yapı arz etmektedir. Sistemin hızlı çalışması son derece önemlidir. Teknoloji ve yenilik eko-sistemi, doğası gereği çok boyutlu ve çok taraflıdır. Bu durum; kurumlar arası iş akış süreçlerinin hızlı ve verimli olmasını, mevzuatın ise anlaşılır ve kolaylaştırıcı olmasını zorunlu kılıyor! İnovasyon ekosisteminin en önemli aktörü devlettir. Düzenlemeler, teşvikler ve destekler ekosistem oyuncularını doğrudan etkiliyor. Bazı alanlarda teknoloji geliştirmek veya transfer etmek devlet mekanizmaları olmadan mümkün değil. Öte yandan bölgesel gelişmişlik farklarını gidermek, sektörleri geliştirmek devletin öncülüğünde yürümek zorunda.


Kamu, sınırlı miktardaki araştırma fonlarını dağıtırken sonucu değil süreci izleyen bir mevzuat ile araştırmacı ve girişimcileri zorluyor. Kanunlar ve yönetmelikler arasındaki uyum sorunları, yorum farklılıkları ve uygulama zorlukları süreçleri verimsiz hale getirerek teknoloji gelişimini yavaşlatıyor. Ulusal yenilik ve girişimcilik desteklerinin birbirlerini bütünleyecek ve sinerji yaratacak şekilde konumlandırılması gerekiyor. Hibe programlarının baştan aşağı yenilenmesi gereklidir. Başvuru, değerlendirme, hakem sistemi, proje uygulama, kaynak sağlama ve izleme süreçlerinin detaylarında boğulmayacak ve yetenekli girişimcilerin desteklenebileceği bir sistem tasarımı yeniden yapılmalıdır. Mevcut teşvikler aşırı bürokrasiye boğuluyor. Müraacat sürecinden başlayarak, değerlendirme ve kapanış süreçlerine kadar basitleştirilmesi ve hızlandırılması şarttır. Kamu alımlarında yerli Ar-Ge ve yenilik katkısının artırılması ve yerli üretim yetkinliklerinin geliştirilebilmesi için kamu ihale mevzuatında değişiklik yapacak bir çalışma grubu oluşturulmalıdır. Ar-Ge kapasitemizin gelişmesi için her türlü birikime sahibiz. Önemli olan potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürecek modeller geliştirmektir. Türk girişimcileri birçok ülkedeki rakibine göre daha zor bir iş ortamında enerjisini küresel pazara harcamak yerine Türkiye’nin “kendine has koşullarından kaynaklı sorunlara” harcamaktadır. Türk girişimcilik ortamının kalitesini artırmadan ve iş yapmayı kolaylaştırmadan Türk girişimcilerinden dünya çapında yenilikçi ürünler beklemek nafile. İnovasyon bir eko-sistem işi ve bu sistemin artık tüm dünyada ana oyuncusu girişimciler. Devletler, üniversiteler, kamu araştırma merkezleri esas olarak girişimciliği merkeze alan yeni bir anlayışla yapılanmalı. Bugünkü koşullar altında inovasyon, özellikle bazı sektörlerde Türkfirmalarının önünde bir seçenek olmanın ötesinde bir zorunluluktur. Hatta sadece uluslararası pazarlara yönelik ihracat gücünün korunabilmesi ve pekiştirilebilmesi bakımından değil, bizzat dış pazarın


uzantısı haline gelmiş bulunan ulusal pazarın korunabilmesi açısından da inovasyona ihtiyaç bulunmaktadır. Küresel pazarda rekabetçi olmak, büyümek, pazar payını artırmak için Ar-Ge önemli fakat tek başına yeterli değil. Müşteriye hitap etmeyen, rakibi dikkate almayan, pazara yönelik olmayan Ar-Ge çalışmaları hem şirket hem de toplum adına bir faydaya dönüşmüyor. Bu konumlandırmayı yapabilmek için öncelikle bu kurumların yasal dayanaklarındaki ve görevlerini ifa ederken kullandıkları yönetmeliklerdeki çelişkileri ve sorunları gidermemiz gerekiyor. Bugün ülkemiz açısından teknoloji üretmeyi ve geliştirmeyi teşvik etmek için adeta seferberlik başlatmak durumundayız. Kamu ve sivil toplum kuruluşları, bu konuda çeşitli çalışmalar yaparak Türkiye’nin önümüzdeki süreçteki pozisyonlarını ve ihtiyaçlarını tespit etmeye çalışmaktadırlar. Bununla birlikte sistemin etkin bir şekilde faaliyetlerini yerine getirmesini sağlamak ve değer zinciri içerisindeki oyuncuları, doğru yönlendirmek de önem taşımaktadır. Ekosistemdeki aktörlerin hangi yönde ilerlemeleri gerektiği kamunun ortaya koyduğu vizyona ve stratejik hedeflerle uyumlu olmalıdır. Özellikle farklı ve orijinal düşüncelerle, bilim insanı, araştırmacılar ve kurumları bir araya getirerek yenilikçi modeller ortaya koyma şansımız olabilir. Bunu özellikle, birbirleri ile bağlanacak farklı disiplinleri, kültürleri ve değerleri uygun yerlerde bir araya getirebilirsek, beklentilerimizin ötesinde çok önemli sonuçlar elde edebiliriz. Bir ülkenin eğitim kalitesi ile inovasyon kapasitesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Farklı düşüneni destekleyen, sorgulayan, öneri getiren, kendini ifade eden, özgürleştirici ve cesaretlendirici bir eğitim sistemi olmadan yenilik olmuyor. Dünya çapında mucitlere, cesur girişimcilere, detaylara hâkim yöneticilere, yüksek becerili ustalara, işini layıkıyla yapan işcilere ihtiyacımız var. Bu insanları yetiştirecek bir eğitim sistemine sahip olamazsak inovasyona dayalı değer yaratma sisteminde sınıfta kalmaya devam ederiz. Özetle inovasyona dokunan herkes, bu ekosistemin bir parçası olur. Sonuç; Bir ülkede Ar-Ge faaliyetlerine ne kadar çok kaynak ayrılıyorsa, o ölçüde teknoloji üretilecek, nitelikli insan kaynağının Ar-Ge alanında değerlendirilmesiyle beyin göçü önlenecek, istihdam artacak ve teknoloji ihraç eder duruma gelinecektir. Bu balgamda üniversite ve endüstri işbirliği ile teknoparklar kurulması ve mevcutlarının aktifleştirilmesi sürece önemli katkılar sağlayacaktır. Ayrıca Ar-Ge faaliyetlerinin başarısında en önemli aktörler olan nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi ve bunların Ar-Ge alanlarında istihdam edilmesi için ulusal ve bölgesel Ar-Ge insan Kaynakları politikaları tanımlanmalı ve bu politikaların hayata geçirilebilmesi için yol haritaları hazırlanmalıdır. Ar-Ge faaliyetlerinin sadece finansal yönü ağır basan bir konu olarak görülmemesi ve bütünsel bir yaklaşımla insan kaynakları gibi diğer


aktörlerin de sistem içerisine dahil edilebilmesi için çalımsalar yapılmalıdır. Ar-Ge alanında başarıya ulaşmanın ulusal rekabet edebilirlikte temel nokta olduğu kabul edilmeli ve Ar-Ge faaliyetleri insan yaşantısının bütün evrelerine (çocukluktan meslek yaşantısının sonuna kadar), kamu-özel sektörün bütün olanak ve alanlarına sürekli şekilde girdirilmelidir. Bu bağlamda; 1) Öncelikli olarak Türkiye’nin ekonomik kalkınma modelinin gözden geçirilmesi ve rekabet temelli bir kalkınma anlayışının benimsenmesi gereklidir. 2) Ar-Ge ve inovasyon sistemimizin merkezinde yetenek ve girişimci olmalıdır. Devlet dahil tüm eko-sistem yeteneği ödüllendirmeli ve girişimi desteklemelidir. 3) Sadece temel araştırma veya icat değil ticarileşme sürecinin de desteklendiği bir ekosistem ile fikirden kazanca giden yol kurgusu yapılmalıdır. 4) Yenilikçi taklit dahil teknoloji transferini hızlandıracak tüm enstrümanlar inovasyon sisteminin kaldıracı olarak kullanılmalıdır. 5) Ülkemizin yerli, yabancı teknoloji geliştiren herkes için cazip hale getirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve altyapısı güçlendirilmelidir. 6) Türkiye kaybeden ata oynamaktan vazgeçmeli, en iyileri desteklemelidir. 7) Kamu yönetiminden kamu işletmeciliğine geçilmelidir. Kamu; yol gösterici, kolaylaştırıcı, destekleyici olmalıdır. İyi yönetişim, esaslı bir yenilenme teşvik edilmelidir. 8) Doğru zamanda doğru teknolojilere odaklanmalı ve kaynakların verimli kullanılması hedeflenmelidir. 9) Gelecek için bilim, sanat ve eğitime yatırım yapılmalıdır. İnovasyon ve girişimcilik konuları müfredata entegre edilmelidir. Esas olarak inovasyon bir eko-sistem işidir. Dolayısıyla ülkemizin bütüncül bir yaklaşımla inovasyona dayalı yeni bir rekabetçilik anlayışını benimsemesi ve vakit kaybetmeden etkin bir eylem planını uygulamaya başlaması zorunludur! Türkiye’nin gerek beşeri gerekse finansal kaynaklar anlamında son 10 yıllık dönemde belirgin bir ilerleme kaydettiği Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarını ve bunlardan elde ettiği çıktıları daha da ileri boyutlara taşımaya ihtiyacı vardır. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilmesi gereken stratejik dönüşümün ise, bir yandan eğitim ve ekonomi başta olmak üzere ilgili sosyal bilimler destekli politikalarla, diğer yandan da hayata geçirilebilir sonuçlar elde etmeye yönelik mekanizmalarla şekillendirilmesi kritik önem arz etmektedir. Dolayısıyla, hedeflenen ekonomik dönüşüm için Ar-Ge’ye dönük kaynakların artırılması bir yana, ilgili projelerin sonuç odaklı olmasına ve mükerrerlik taşımamasına, bu bağlamda da çalışmaların etkinliği için ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanmasına önem verilmelidir. Bir


diğer deyişle, “bütünleşik Ar-Ge çalışmaları” yürütülmesi hususu, stratejinin temelini oluşturmalıdır. Zira Türkiye’nin, orta ve uzun vadede ulaşmayı hedeflediği yeni ekonominin temelindeki bilimsel ve teknolojik gelişime kavuşması, ancak bu eksendeki bir paradigma değişimiyle mümkün olabilecektir.

Kaynakça; -Uğur BİLİCİ / Maden Yük.Müh. / Eti Holding A.Ş. Gn. Md. -Mustafa TORUN / Yrd. Doç. Dr. / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi -Ercan SARIDOĞAN / Dr. / Marmara Üniversitesi -Serdar KURT / Karadeniz Teknik Üniversitesi -Hanifi PARLAR / Dr. / İstanbul Ticaret Üniversitesi -SETA / YENİ EKONOMİ AR-GE VE İNOVASYON -MÜSİAD / STRATEJİK DÖNÜŞÜM ÖNERİSİ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.