ALBERT CAMUS’UN “YABANCI” VE FRANZ KAFKA’NIN “DÖNÜŞÜM” ESERLERİ ÜZERİNE BİR DERGİ Zeynep Özƒırat Batuhan Altınyuva Alara Hancı Selen Üçem
ÖNSÖZ Bu dergide Franz Kafka’nın “Dönüşüm” adlı eseriyle Albert Camus’un “Yabancı” adlı eseri hakkında bir inceleme yapacağız. Bu incelemenin yapılması için yazarlar hakkında en azından bir arkaplan sunacağız ki, temalar ve karakter açısından incelemesi yapılan bu kitapların yazarsal perspektifleri anlaşılabilsinmalum her ne kadar yazar kendi kimliğini gizlemek istese de, ortaya bazı parçaların çıkmaması imkansızdır. Dolayısıyla, yazarları, onların geliştikleri çevreyi, hatta o çevrenin geliştiği yüzyılı anladıktan sonra kitaplar hakkında bir çıkarım yapmanın doğru olduğuna sizi inandırmaya çalışıyoruz. Bu önsözün devamında ise derginin içeriği hakkında bilgi vermeye devam edeceğiz. Yazarların perspektiflerini görebilmenize yardımcı olduktan sonra, iki kitap incelemesi sunacağız sizlere. Bu incelemenin içinde temalar, karakterler ve gelişimleri ve semboller göreceksiniz. Bazıları iki kitap için bir sürü farklılık içerebileceğinden ayrı ayrı verilirken, bazıları yazarların da benzerlilerinin altını çizecek kadar benzerlik taşıdığından birlikte, karşılaştırmalı olarak verilecektir. Önsözü buraya kadar okumaya devam edenler görecek ki bu önsöz aslında içindekiler olarak adlandırılmalıydı, sonuçta içerik dışında verdiğimiz yegane bilgi yazarların kendilerinin de kitapların içine girebildiğidir- ki o da bilgiden ziyade bir bilindik bir çıkarımdır. Dolayısıyla lafı fazla uzatmadan size dergimizi okumaya davet ediyoruz, umarım orada görüp benimseyeceğiniz bilgiler bulabilirsiniz.
ALBERT CAMUS’UN HAYATI Albert Camus, 7 kasım 1913’te Cezayir’de doğmuştur. Albert Camus’nün annesi Fransız, babası ise İspanyol’dur. Ne yazık ki Camus’nün babası I. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybetmiştir. Bu acı kaybın ardından zengin bir yaşam süremeyen Camus zor bir çocukluk dönemi atlatmıştır. Albert Camus hayatını doğduğu yerde, Cezayir’de geçirmiştir. Üniversite yıllarında kalecilik yapmıştır fakat yakalandığı verem hastalığından dolayı hem futbol hayatı hem de eğitim hayatı yarım kalmıştır. Ekonomik sıkıntılar çeken Camus, hayatını sürdürebilmek için özel dersler vermeye başladı ve üniversiteye geri dönüp felsefe bölümünden mezun oldu. 1934 yılında Simone Hie ile bir evlilik yaşadı. Fakat Simone madde bağımlısı birisi olduğundan evlilikleri uzun sürmedi. Bu geçirdikleri kötü evlilikten sonra, İspanya’daki politik durumdan etkilendiği için 1934 yılında Fransız Komünist Partisi’ne katıldı. 1937 ile 1939 yılları arasında sosyalist yazılar yazmıştır. 1940 yılında “Paris-Soir” dergisinde yazmaya başladı. Giderek ilerlediği yazar hayatını 1941’de “Yabancı” ve “Sisifos Söyleni” ile devam ettirdi. II. Dünya Savaşı yıllarında Fransız direniş ekibine katıldı ve yeraltında “Combat” adlı gazeteyi çıkardı. Bu gazetedeki en ünlü makalesi Hiroşima’dan iki gün önce yayımlanmış olan “Use of The Atomic
Bomb in Hiroshima” olmuştur. Gazetede çalıştığı yıllarda Jean-Paul Satre ile tanışmıştır. İçinde Satre’ninde bulunduğu bir grup arkadaşlarıyla kafede buluşmaya başlamış fakat komünizmi eleştirmesi yüzünden dışlanmıştır. Satre’nin düşünce yapısına tamamen aykırı olan “L’Homme Révolté"yi yayımlamıştır. Hemen ardından idam cezalarına karşı yazılar yazmıştır ve ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalışmalar düzenlemiştir. 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Rudyard Kipling’den sonra bu ödülü almış en genç yazardır. 4 Ocak 1960’ta Sens yakınlarındaki otomobili ile geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir Araba kazası sonucu ölmenin en absürt ölüm olduğunu yazan Camus’un bu şekilde ölmesi oldukça ironiktir. Cebinden çıkan ten bileti ilk planın araba ile yolculuk olmadığını göstermektedir. Aynı kazada arkadaşı ve yayımcısı olan Michel Gallimard da hayatını kaybetmiştir. Albert Camus hayatlarının belirli bir döneminde dışlanmış ve tek başına yaşamıştır. Albert Camus’nün yaşadığı problemler hayatını yönlendirmiştir. Hayatında yaşadığı değişiklikler Albert Camus’nün verdiği eserlerde gözlemlenebilmektedir. Albert Camus’nün hayatının yansıdığı en açık örneklerinden biri “Yabancı” adlı eseridir.
YABANCI VE DÖNÜŞÜM KİTAPLARINDA TEMALARA GENEL BİR BAKIŞ İ lgili romanlarda belli başlı birkaç benzer tema görmek mümkündür. Öncelikle en bariz olandan bahsedersek yabancılaşma ve toplumdan uzaklaşma deriz. Daha sonra bu yabancılaşmanın dayandığı absürd ve saçma temeası gelecek ve nihilizm teması ve varoluşçuluk felsefesiyle birleşecektir. Bu üç tema (veya düşünce de denebilir aslında) birbirleriyle, göstereceğimiz üzere, o kadar iç içedir ki, hepsni tek bir başlık altında toplamayı uygun gördük. Ayrıca. unutulmaması gereken bir tema daha önyargı temasıdır ki yabancılaşma teması bu temayı da vurgulamakta eksik kalmaz. Yabancı laş ma&Özgürleş me
Yabancılaşma, yani insanın topluma sonra da kendine yalnızlaşması olayı ana karakterler Samsa ve Meursault başlarına belli bir takım olaylar gelmeden önce bile görülür. Franz Kafka gibi “Dönüşüm”ün ana karakteri Gregor Samsa sabah kalkmayı hayatın en büyük zorluklarından biri olarak görür ve her sabah bu zorunluluğu yerine getirerek sevmedeği işine giderken ve ailesinin yükünü taşımaya çalışırken kendisinin, ailesinin ve toplumun ona dayattığı baskılardan dolayı yabancılaşma sürecine dönüşümünden önce başlar. “…üstelik yolculuğun benim için bir de aktarma trenlerin peşinden koşmak, düzensiz ve kötü yemeklere yargılı olmak, insanlarla sürekli değişen, asla süreklilik kazanmayan, hep içtenlikten uzak ilişkiler kurmak zorunluluğu gibi sıkıntıları da var.” (Kafka, 20) diye anlatmıştır kendisi. Adeta bir böcek gibi baskıların altında ezilen Samsa, özgürlüğü olmayan, ilginç ve hor görülen bir yaratığa dönüşür bunun sonucunda. Samsa’nın böceğe metamorfozundan sonra, istemsiz bir şekilde topluma ve ailesine yabancılaşması artar. Fakat, ilginç bir şekilde bu metamorfoz ona özgürlük verir- artık kimsenin ondan bir beklentisi yoktur, o bir böcektir sonuçta. Camus’un “Yabancı” kitabına bakarsak, oradaki ana karakter olan Meursault ise hayatta en az kuvvet gerektiren seçimleri yapmaya özen gösterirken kendini toplumdan arkadaşlarından, sevgilisinden, insani duygulardan kısaca kuvvet gerektiren her şeyden uzaklaştırır. Meursault’un yapmadığı seçimlerle başlayan yabancılaşması, kendisinin bir Arap’ı öldürmek suçuyla hapse girmesinden sonra kendini belli edecektir. Meursault’un yabancılaşması ise ona bir farkındalık kazandıracak zihinsel bir yolculuğa çıkarır. Tıpkı Samsa gibi bir özgürlüğe kavuşacaktır; artık o umuttan ve hayattan sahte anlamlar aramaktan özgürdür, ve idamına doğru gidebilir. Absürd, Nihilizm&Varoluşçuluk Hayatın anlamsızlığı durumu ve yaptığımız seçimlerin bir sonuca varmaması durumu iki kitapta da belirgin tema olarak kendini belirtir. Fakat bu temanın yukarıdaki üç düşünceden hangisine girdiği (daha doğrusu girmediği) tartışılır.
Bu konu için ilk başta Samsa’ya daha Meursault’a değineceğiz. Malum Dönüşüm’de ise en bariz absürd element böceğe dönüşen Gregor Samsa’dır. Bir insanın bir hayvana, üstelik de böceğe dönüşmesi normal olamaz, bunu hepimiz biliriz. Fakat Sarte’nin varoluşçuluk felsefesiyle bakarsak bu olayın aslında o kadar da absurd olmadığına, hatta ‘normal’ olabileceğini görürüz. Varoluşçuluğun ünlü sözü “Varoluş özden önce gelir”dir. Bu sözde kabaca anlatılan şey bedenen varlığımızın özümüzden önce geldiğidir, yani insan doğuştan iyi, kötü veya ahlaklı olamaz. İnsanın kendi özgür iradesiyle seçtiği ve yaptığı eylemler onun özünü oluşturacaktır. Kısaca Sarte’ye göre kararlarımız bizi oluşturuyorsa, böcek gibi ezilen Samsa’nın böceğe fiziken dönüşmesi ne kadar absürddür ki? Meursault’a bakarsak, ilk başta Camus’un ne düşündüğüne bakmak yararlı olur. Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan’in ‘Albert Camus’ adlı makalesinde dediğine bakarsak; “Camus’de saçmanın anlamı bellidir. Sartre ve Heidegger’in tersine olarak O, varlığın bizzat kendisini saçma görmez. Saçma, varolanın kendisinden değil, bilinçten kaynaklanır. Bilincin olmadığı ve bilinç ile bir varlık karşılaşmasının gerçekleşmediği yerde saçma ortaya çıkmaz. Demek ki saçma, bir ilişkidir, bilinç ile dünyanın ilişkisidir. Saçma, insanın dünyadan kopuşunun, onun anlamlı ve özlemlerine uygun düşen bir ilişkiyi kuramayışının ifadesidir. Sisifos Efsanesi’nde saçma şöyle dile getirilir: “Saçma evlilikler, meydan okuyuşlar, kinler, susuşlar, savaşlar ve hatta barışlar vardır. Bunların hepsinde saçmalık bir karşılaştırmadan doğar. Öyleyse şunu söyleyebilirim ki, saçmalık duygusu bir olgunun ya da bir izlenimin basit bir incelenmesinden doğmaz, ama o bir olgu ile belirli bir gerçek arasındaki, bir eylem ile o eylemi aşan bir karşılaştırmadan fışkırır. Saçma, özü gereği bir kopuştur. O, karşılaştırılan unsurların ne birinde ne de diğerindedir. O, o unsurların karşılaştırılmalarından doğar.” Bu dünyanın dışında saçma yoktur; o, her şey gibi, ölüm ile birlikte sona erer.”, saçmanın insandan kaynaklandığını görürüz. Bilinç olmadan, insan yargısı olmadan absürd olamaz. Meursault’u da absürd yapan kendisi değildir, çevresindeki karakterler ve okuyucular olan bizlerizdir, Onun annesinin cenazesinde ağlamamasını yargılayanlar, Meursault’un kız arkadaşını evlilik teklifini garipseyen bizler Meursault’u saçma yaparız. Bütün davranışlarının gereksiz ve saçma olduğunu düşünen Meursault, seçim yapmayı reddetmek ister (ki seçim yapmamayı seçmek bile bir seçimdir ve bu onun varoluşudur) ve absürd temasını yansıtır bizlere göre. Ama absürd olan Meursault muduryoksa hayatın anlamsızlığını anlamadan ‘normal’ yaşayan ve bunu yapmanları absürd yapan bizler mi?
Önyargı lar ve Eleştiriler Toplumun yargıları absürd kavramını oluşturacak kadar güçlü ise, ayrı bir tema (en azında bir alt tema olarak bahsi geçecek) olacak kadar güçlüdür de. Eleştiriler iki kitapta da önemli bir yer tutmaktadır. Önyargılar teması ise Dönüşüm’de Samsa’nın metamorfuzundan sonra, Yabancı’da Meursault’un yargılanmasında görülebilir. Gregor Samsa’nın, metamorfuzuna kadar bir ailesi vardır. Anne babaya ve onu seven bir kız kardeşe sahiptir. Fakat bu onun ailesinin Gregor’un dönüşümünden sonra Gregor’dan tiksinmelerine, hatta öldükten sonra mutlu olma engel olmaz. Böcekler küçük, gereksiz hatta iğrenç olarak görülen canlılardır. Sembol olarak ise hor görülen ve ezilen bir yaratıktır. Bunun sonucunda görünüşten gelen bir ön yargı olarak, böceklerin pis ve aşağılık görünmelerine neden olur. Bir hayvandan çok, böcek sembolü üzerine durmamızın nedeni de budur. Gregor’un toplumdan yabancılaşmasının altında yatan, onun metamorfozundan sonra asıl olarak toplumun bu dönüşüme nasıl baktığı, onu nasıl karşıladığıdır. Yoksa bu dönüşüm doğada olsaydı (insanlardan uzak bir yerde) o kadar absürd karşılanmayacak, hatta yabancılaşma temasından belki söz edilemeyecekti. “Yabancı”da bu temaya bakarsak, Meursault’un annesinin cenazesinde ağlamamasından dolayı cinayetle suçlu bulunduğunu görürüz. Meursalt’un absürd olarak tanımlanan davranışları jüriye ve onun çevresindekilere bir takım önyargılar vermiştir. Bu davranışlarının yargılanması sonucunda ise, önyargılar ve eleştiriler sonucu cinayetten suçlu bulunup, idam edilecektir.
YABANCI VE DÖNÜŞÜM KİTAPLARINDA YABANCILAŞMA TEMASI VE KARAKTERLER Albert Camus’nün Yabancı adlı kitabı ve Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı kitabının ikisinde de yabancılaşma temasına yer verilmiştir. Bu tema da değişik karakterler üzerinden işlenmiştir. Camus’nün Yabancı’sında bu tema en çok Meursault karakterinde gözlenirken, Raymond Sintes, Marie ve Salamano gibi yan karakterler de bu temanın işlenmesine yardımcı olmuştur. Kafka’nın Dönüşüm adlı romanında ise bu tema hem Samsa ailesi, hem de Gregor Samsa, Grete Samsa ve babalar ı üzerinden işlenmiştir. Meursault, Arap’ı öldürmesinin dışında, ateist olması, annesinin cenazesinde ağlamamış olması, duyguları olmaması veya bu duyguları dışa vurmaması gibi nedenlerden dolayı zaten toplumdan dışlanmış, toplum için alışılmadık bir karakterdir. Dönüşüm’deki Samsa’nın aksine gezmeyi, hayattan zevk almayı bilen, denize giden, arkadaşlarıyla buluşan bir karakter olması, onun bu tepkisizliğini ve farklılığını kapatmaya yetmemiş ve yabancılaşmasına engek olamamıştır. Raymond Sintes, Meursault’nun tersine, duygusal ve bu duyguları da dışa vurmaktan çekinmeyen bir karakterdir. Duygularını dışarı vururken de, sevgilisini öldürecek kadar dövmek, Arap’ı nerdeyse öldürmek gibi hareketlerde bulunmuştur ve bunları örtbas etmek için de Meursault’yu kullanmıştır. Ancak Meursault sorgulanırken onun lehine ifade vererek Meurasault’yu sadece kullanmadığını, ona bir arkadaş olarak da değer verdiğini göstermiştir. Marie, Meursault’yu seven ve ona sağdık bir karakterdir. Meursault gibi duyguları olmayan, toplumdan çok farklı bir karakter olmamakla birlikte, Meursault’nun onu yabancılaştıran özellikleri de ona çekici gelmiştir. Meursault tutukladınığında da
Marie, onun yanında olmuştur. Salamano, Meursault’dan sonra yabancılaşma temasının en rahat gözlemlendirği karakterlerden biridir. Meusault’nn komşusu olan Salamano, köpeğiyle birlikte yaşayan, o köpeke git gide birbirine benzemiş, aksi ve çirkin bir ihtiyardır. Köpeği varken sürekli onu döven ve ona bağıran Salamano, köpeği kaybolduktan sonra çok acı ekmiş, arkasından yas tutmuştur. Salamano’nun bu tutumu da Meursault’nun annesinin ölümü ardından üzülmeyişiyle kontrast oluşturmuştur. Dönüşüm’de ise, yabancılaşma teması hem karakterler, hem de bütün aile ve ailedeki karakterlerin ilişkileri üzerinden işlenmiştir. Samsa, başına gelen kötü şeylere boyun eğen bir karakterdir. Tıpkı bir sabah kalkıp böceğe dönüşmüş olmasını hiç sorgulamadan kabullendiği gibi, ailesinin bütün maddi yükünü taşımayı ve hiç sevmediği bir işte çalışmayı da kabullenmiştir. Dönüşümden önce, onlara para getirdiği için Samsa’yı seven ailesi, Samsa böceğe dönüştükten sonra ondan iğrenmeye başlamış, hatta onu artık sevmemeye başlamışlarıdır. Aile içindeki bu uzaklaşma önce babası ve Samsa arasında gerçekleşirken, zamanla kız kardeşi de Samsa’dan uzaklaşmıştır. Ailedeki bu değişim ve uzaklaşama hem Samsa’nın aile bireylerinden yabancılaşmasına, hem de aile bireylerinin birbirlerinden ve dünyadan yabancılaşmalarına sebep olmuştur. MEURSAULT
SAMSA
Toplumdan soyutlanmış
Toplumdan soyutlanmış
Kurallara uymuyor, duygu ve düşüncelerini ifade etmiyor
Kurallara çok fazla uyuyor, duygu ve düşüncelerini ifade etmiyor
Sorgulamıyor
Sorgulamıyor
Davranışları ve düşünce tarzı çevresindekiler tarafından garip karşılanıyor
Davranışları ve düşünce tarzı çevresindekiler tarafından garip karşılanıyor
Kendi için yaşaıyor
Ailesi için yaşıyor
DÖNÜŞÜM’DE SEMBOL KULLANIMI Her kültürde toplumdan farklı düşünen, farkı nedeniyle halktan dışlanan insanlar gözlemlenmiştir. Franz Kafka’nın Dönüşüm romanı, bu insan tiplerini ele alır. Kahraman Gregor Samsa’nın yabancılaşma süreci, çeşitli mekan ve figürlerin imge amaçlı kullanılmasıyla okuyucuya iletilir. Romanda çeşitli figürler, Gregor Samsa’nın toplumdan ayrılma isteği sonucu başına gelen tiksindirici ve ezilen bir varlığa dönüşüm sürecinin başını, sonunu ve nasıl bir gelişme gösterdiğini açıklamak için kullanılmıştır. Kahramanın iç dünyası ve ailesiyle ilişkisi de bu imgeler yoluyla anlatılmıştır. Samsa’nın böcekliği boyunca kaldığı odası, onun hapishanesi olmuştur. Kilitli olan kapısı onun odadan çıkmasını ve ailesinin bir parçası olmasını engelleyerek onu toplumdan soyutlayan temel araç görevi görür. Bu nedenle kapı, Samsa’yı farklılığa iten özgün düşünceler; oda ise bu düşüncelerin bulunduğu akıldır. Romanın sonunda oda, herkesin gereksiz eşyaları bıraktığı bir çöplük haline gelerek bir hamamböceğinin yaşam alanı olmuştur. Samsa’nın bu durumu doğal karşılaması, hatta kullanışlı bulması, dönüştüğü varlığı kabullendiğini göstermektedir. Çöplük haline gelen oda aynı zamanda Samsa’nın karışmış, yeni bir düzene gore işlemeye başlamış beynini de ifade eder.
“Aileden miras kalma eşyalarla rahat bir biçimde döşenmiş, sıcak atmosferli odasının, hiç kuşkusuz her yere rahatça sürünmesini sağlayacak, ama bunun yanı sıra ona bir insan olarak geçmişini hızla ve bütünüyle unutturacak bir mağaraya dönüştürülmesini istiyor muydu gerçekten?” (Kafka 54) Odadaki mobilyalar geleneksel düşünme tarzını ve toplumla aynı fikirde olmanın verdiği rahatlığı temsil etmektedir.. Bu eşyalar, Gregor’u eski insan kimliğine tutan tek varlıklardır ve odadan kaldırılmaları, dönüşüm sürecinde geri dönüşü olmayan bir evreye girildiğini ifade eder. Dolap ve yazı masası Samsa’nın gençlik anılarıyla; alınmasını reddettiği kadın resmi arzuları ve yaşama sevinciyle bağlantılıdır.
Gregor’un bu eşyalara tutunması insanlığını, yani toplumun bir parçası olmayı bırakmaya hazır olmadığını gösterir. Kendisini annesinden saklamak için kullandığı çarşaf ve koltuk ise Samsa’nın böcekliğini kabullense de bu yeni kimliğiyle barışık olmadığını işaret eder. İnsanlar ondan tiksindiği için o da dönüştüğü kişiden utanmaktadır. Duyduğu bu utanç, insanlığına dönüş isteğinin temel nedenidir. Pencere, hapishanesinin parmaklıkları. Gregor, odasında yalnız iken “...pencerenin pervazına tırmanıp koltuğa basarak cama tırmanıyordu; herhalde böyle yapmasının nedeni, geçmişte pencereden bakmanın iç dünyasında filizlendirdiği özgürlük duygusunu anımsamasıydı.” (Kafka 49) Camdan izlediği sokak, özlemini çektiği toplumun bir parçası olma isteğidir. Zamanla, hemen sokağın karşısında bulunan hastaneyi bile görememeye başlaması ve bir ıssızlığa baktığını iddia etmesi, bir mahkumun hapishane duvarlarının ardındaki hayatını hatırlayamaz hale gelmesi ile ilişkilidir.
“Kız kardeşi artık neyin Gregor’un hoşuna gideceğini düşünmeksizin, sabahları ve öğlenleri dükkana koşmazdan önce rastgele bir yiyeceği ayağıyla Gregor’un odasına itiyor, akşam ise yiyecekler tadılmış veya – en sık rastlanan durum olarak – olduğu gibi bırakılmış, hiç umursamadan bir süpürge darbesiyle yine dışarı atıyordu.” (Kafka 67) Yemek kabı, aile bireylerinin Gregor’a karşı duygularının değişim sürecini temsil etmektedir. Karakterimiz ilk böceğe dönüştüğünde kız kardeşi Grete ondan iğrenmemiş ve olabildiğinde yanında olmaya çalışmıştır. Her öğlen düzenli bir şekilde yemeğini getirmiştir. Ancak, Gregor odadaki mobilyaları boşaltmaya çalıştıkları sırada onlara saldırdıktan sonra Grete’nin bile kardeşine olna inancını yitirdiği görülür. Uniforma, babanın yaşadığı karakter değişimini göstermektedir. Kitabın başında Samsa, ailenin maddi ihtiyaçlarını üstlenmiştir. Bu nedenle babanın bir sorumluluğu yoktur ve Samsa babasını tum gün robdöşambrı ile koltukta oturan, yaşlı, varlığı evde hissedilmeyen biri olarak tanıtır. Ancak, aile Samsa’nın durumunun kalıcı olduğunu ve birinin işleri ele alması gerektiğini kabullendiğinde babası eski hademe üniformasını tozlu dolabından çıkarır ve emekli olduğu mesleğine devam eder. Dolayısıyla üniforma, babasının saygı ve onurunun da sembolüdür. YABANCI’DA SEMBOLLER
Yabancı kitabındaki semboller, Dönüşüm kitabındakile gibi hikaye örgüsünün yabancılaşma, temasına katkıda bulunmaktadır. Ancak Dönüşüm kitabı Samsa’nın farklılaşmasının sürecine odaklanırken Yabancı, Meursault’un iç dünyasının detayına iner ve sembolleri onun farklı kişiliğini okuyucuya iletmek için kullanır.
‘O anda ve gecenin sona ereceği o saatte, düdükler öttü. Bunlar benim artık hiç aldırmadığım başka bir dünyaya doğru yola çıkıldığını haber veriyorlardı.’ (Camus 110) Mahkeme salonu, toplumsal düzeni temsil ediyor. Kanunlar insanların irade ve istek hakkı, jüri ise onların önyargısı. Duruşma boyunca tanıklık yapan kitap karakterleri, toplumdaki değişik insan tiplemelerinin sembolü iken jürinin Meursault’un suçuna mantıklı nedneler aramaları, insanlığın evrenin gizemini akıl ve bilim yoluyla çözme çabalarının işareti. Bu çabalar aynı zamanda absurd temasını da açığa vuruyor.
‘Efendim, bilmek istediğim şu: Müvekkilim annesini‘Evet, gömmüş olduğu mi,cani yoksa bir bu adamı, bir için anneyi adamıkalbiyle öldürmüş gömmüşbulunduğu olduğu için suçlu için mi Anne, kitapta kendi sesine sahip buluyorum.’ yargılanmaktadır?’ olmadığı için bir sembol yerine geçebilir. Anne figürü doğrudan kitabın farklılık sonucu yargılanarak dışlanma temasıyla ilgilidir. Toplumun alışık olduğu insan tiplemesi, onu doğurup büyüten annesinin ölümü nedeniyle kederden gözü dönmüş, mantıklı düşünemeyen zavallı bir insanın kontrolünü kaybederek bir Arabı vurma olayıdır. Ancak Meursault, genellemeye dahil değildir, işlediği suçun annesiyle bir ilgisi yoktur. İnsanların bu karakterin ruh halini, düşüncelerini ve kişilik yapısını anlayamayışı, onların Meursault’dan (bilinmeyenden) korkmasına yol açar. Jürinin katilimizi asıl suçlu görme nedeni, avukat ve savcı tarafından da açıkça belli edilmektedir.
‘Annemi görmek istemediğimi, sigara içtiğimi, uyuduğumu ve sütlü kahve içtiğimi söyledi. O zaman, salonun bir şeye isyan ettiğini hissettim ve ilk kez, suçlu olduğumu anladım.’ (Camus 83)
Kitabın başında Meursault ve kapıcı, Meursault’un annesinin tabutu başında birbirlerine sigara ve kahve ikram etmiş, birbirlerinin sohbeti eşliğinde gecenin bir kısmını geçirmiştir. Bu sıradan ve olağan gözüken hareket, ana kahramanımızın yargılanmasında savcının suçlamasının kritik bir noktası olmuştur, çünkü jüriyi Meursault’un suçluluğuna iten, ölü annesinin başında keyif yapmış olma fikridir. Keder, insanları bir aray getiren bir duygudur, farklılıklarını kenara bırakarak o anda ortak noktaları olan üzüntülerine odaklanmalarını sağlayarak kişilerin bağlanmasını sağlar. Aynı şekilde annesinin tabutu, bakımevindeki insanların toplanarak yaslarını tutmasını sağlamış ve küçük topluluk arasında dayanışma sağlanmıştır. Ancak Meursault’un bu duygularla empati kuramadığı görülür. Morga gelen yaşlıları karşısına alması, ‘ötekiler’ diye bahsederek kendinden ayırması, yaşlı kadının ağlamasına anlam verememesi bu izlenimi bırakmıştır. Yani kahramanın toplumdan ayrılmasının bir nedeni de başkalarının duygularını bulundurmaması olmuştur. Tabanca, Meursault’u masumdan günahkar suçluya çevirerek toplumun kalanından ayıran alet görevi gördüğü için onu insanlardan ayıran düşüncelerinin somutlaşmış halini temsil etmektedir. Tabanca konusunda önemli nokta, Meursault’un beş kurşunu peş peşe sıkmak yerine ilk kurşunla ikincisi arasında beklemiş olmasıdır. Bunun nedeni, bu iki elin toplumun parçası olmakla dışlanmak arasındaki çizgiyi sembolize ediyor oluşu ve kahramanın bu sınırı geçmek üzere olduğunu fark etmesiyle duraksaması olabilir. Yaşlı ihtiyarın köpeği, kabaca da olsa da Meursault’u temsil etmektedir. Köpek,
yıllarca sahibi tarafından hor görülür, dövülür, ihtiyaç duyduğu ilgi cevapsız kalır. Bunun üzerine bulduğu ilk fırsatta kaçarak Salamano’yu terk etmiştir. Aynı şekilde Meursault da halk tarafından anlayış ile karşılanmamış, ona zalim bir yargıyla davranılmıştır. İdamı ise köpeğin kaçışı ile ilişkilendirilebilir. Bu motifte gözden kaçırılmaması gereken, Salamano’nun köpeğini kaybettikten sonraki yaşadığı pişmanlıktır.
‘Onu benden almazlar, değil mi Mösyö Meursault? Ama alacaklar galiba. O zaman ben ne yaparım?’ (Camus 41) ‘Zaman zaman didişirdik. Ama her şeye ragmen de iyi bir köpekti.’ (Camus 46)
Bu üzüntüye tanık olan okuyucunun düşündüğü: Nasıl Salamano köpeğinin değerini çok geç olduğunda anladıysa, Meursault’u haksız bir şekilde yargılayan halk da hatasının farkında onun idamıyla beraber mi varacak?
KAYNAKÇA •
Arikan, Ozgur D. "Albert Camus’nün Yabancı Ve Franz Kafka’nın Dönüşüm Adlı Eserlerindeki Yan Karakterler Ve Etkileri." Rev. of Novel Yabanci by Albert Camus. Milliyet Blog 27 July 2012, Edebiyat sec.: n. pag. Web. 15 Mar. 2014. <http://blog.milliyet.com.tr/albert-camus-nun-yabanci-ve-franz-kafka-nindonusum-adli-eserlerindeki-yan-karakterler-veetkileri/Blog/? BlogNo=372469>.
•
Gündoğan, Ali Osman. "ALBERT CAMUS (1913-1960)." N.p., n.d. Web. <http://aliosmangundogan.com/PDF/Makale/Ali-Osman-Gundogan-AlbertCamus.pdf>.
•
Tuna, Nehir. "“YABANCI” – ALBERT CAMUS." Derince Özel Bilkent Lisesi Derince Edebiyat Dergisi 17 May 2010: n. pag. Wordpress. Web. 15 Mar. 2014. <http://oblderince.wordpress.com/2010/05/17/“yabanci”-–-albertcamus/>.
•
"The Stranger Albert Camus." Sparknotes. N.p., n.d. Web. 15 Mar. 2014. <http://www.sparknotes.com/lit/stranger/>.
•
"Kim Kimdir? Biyografi Bankası - FORSNET." Kim Kimdir? Biyografi Bankası - FORSNET. N.p., n.d. Web. 20 Mar. 2014.
•
""Franz Kafka." Biyografi.info. N.p., n.d. Web. 20 Mar. 2014.
•
Albert Camus." Biyografi.info. N.p., n.d. Web. 20 Mar. 2014.
• •
Kafka, Franz. Dönüşüm. Can Yayınları: İstanbul: Nisan 2013. Baskı Camus, Albert. Yabancı. Can Yayınları:İstanbul: Haziran 2013. Baskı
Resimler: http://www.resadonya.com/wp-content/uploads/2013/05/AlbertCamusquotes.jpg http://images.fineartamerica.com/images-medium-large/the-prejudice-is-still-there-inunconscious-paulo-zerbato.jpg http://img04.blogcu.com/v2/images/big/g/g/w/ggwn/ggwn_134114591693.gif
http://2.bp.blogspot.com/-y_z1sga1zJQ/UpJ1kwfosI/AAAAAAAABIk/BeBDANMTDx8/s1600/camuseksli2.jpg http://livroseafins.com/wp-content/uploads/2010/04/Estrangeiro-1024x400500x195.jpg