Mitolojinin Şiir Üzerine Etkileri

Page 1

Mitolojinin Şiir Üstüne Etkileri

Hazırlayan: Selen Üçem L10-8


İçindekiler Giriş..........................................................................3-4 Şiirler........................................................................5-17 Pandora’nın Sandığı.............................................................................................5 Oidipus..................................................................... .............................................6 Leandros................................................................................................................7 Omfales ile Herakles............................................................................................8-9 Piramis ile Tisbe...................................................................................................10 Medüza..................................................................................................................11-12 Kolları Bağlı Odysseus.........................................................................................13-15 Panik......................................................................................................................16-17

Kaynakça...................................................................18-19

2


Giriş

M

itos, Latincede söylence yani söylenen ya da duyulan

sözdür, masal, mit ve efsane anlamına gelir. Loji ise bilim anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bu sözcüklerin birleşerek bir araya getirdiği kavram “mitoloji” ise efsaneler bilimi anlamına gelmektedir. Mitolojiyi şekillendiren mitoslar sözlü ya da yazılı edebiyat ve sanat kollarında durmadan konu edinilip işlenmiş ve işlendikçe değişmişlerdir. Bu nedenle de hiçbir zaman tek bir kalıba sığmamışlar ve hep yeni varyantlar ve yeni sınırlar edinmişlerdir. Bu sınırlar mitosları duyanlar ve anlatanlar tarafından sürekli çizilmişler ve bu anlatıcıların yaşadıkları tarihin şekillendirdiği bakış açıları ile değişip durmuşlardır. Fakat, en başında nasıl ortaya çıktıkları bir sırdır. Bazıları mitolojiyi tarihi olayların ve kişilerin destansı bir şekilde anlatılmaları olarak yorumlarken, bazıları o zamanlar bilim ile açıklanamayan sorulara cevap verme çabası olarak görür. Eğer genel olarak mitolojinin başlangıcını ararsak, mitolojinin ve mitlerin insanlar hayatta olduklarından beri var oldukları söylenebilir. Fakat dinsel tapınmanın sistemleşmeye başladığı, ve törenlerin belli bir disipline sokulmaya başladığı dönemde kazanmışlardır. Tarihçi Herodotos’a göre tanrı soylarını bir bir anlatan, onlara isimlerini veren, niteliklerini tanımlayan ve öykülerini anlatan Homeros ile Hesiodos’tur. Yunan ve Roma mitolojisi bu iki büyük ozan ile başlar. Bu iki farklı kültürün mitolojileri şaşırtıcı şekilde benzerlik gösterir; hatta tanrıların tüm özellikleri neredeyse aynıyken sadece isimleri farklılık göstermektedir. Örneğin Afrodit ile Venüs sırasıyla Yunan ve Roma mitolojilerinde güzellik tanrıçalarıyken, Demeter ile Celes bereket tanrıçalarıdır. Bu benzerlik ve eşliklerin nedeni ise Romalılar ilk mitolojiye ve mitoslarla ilgilenmeye başladıklarında, Yunan mitolojisindeki öğeleri ‘Romalılaştırılmış’lardır. Daha sonra ise kendi özerliklerini kazanacak şekilde (fakat yine Yunanların izinden) mitolojilerini geliştirmişlerdir. Yunanlılar ve Romalılar gibi birbirleri ile etkileşimde olan toplumlarda, kültürlerin ve bunlardan güç olan mitolojinin benzemesi olağandır. Fakat, kültürleri birbirinden etkilenmemiş toplumlarda bile mitolojinin benzeşmesi görülür. Mesela, Alman mitolojisi ile Yunan mitolojisinde ortak bulunan bir öge olan ‘siren’ buna bir örnektir. Yunan mitolojisinde siren adı verilen gemicileri ölüme sürükleyen güzel sesli yaratıklardan söz edilmiştir. Ünlü bir eser olan “Odysseia” ile adlarını duyurmuş bu yaratıkların bu ezgilerini duyanlar nereye gittiklerini unutur, işi gücü, yemeyi içmeyi bırakıp kulak kesilirle , böylece sonunda gemileri batar ve gemiciler ölürler. Bu sirenlerin Alman mitolojisindeki karşılıkları “lorelei” adı verilen yaratıklardır. Lorelei’ları Alman mitolojisine sokan kişiler ise Alman yazar Clemens Brentano ile romantik bir Alman şair olan Heinrich Heine’dir. 1801’de Clemens Brentano yazdığı bir balladda “Loreley” olarak karşımıza çıkar lorelei. Bu şiire göre âşık olduğu adam tarafından terk edilen Loreley adlı güzel bir kız, erkekleri baştan çıkarmakla ve öldürmekle suçlanır. Bu yüzden manastıra kapatılma kararı verilen Loreley, manastıra giderkenki yolsa ona eşlik eden üç şövalyeden Rhine’nin son bir manzarasını görmek için tepeye gitmek istediğini söyler ve üç şövalye de bunu kabul ederler. Fakat erkeklere yaptığından ve terk edilmesinden dolayı kalbi kırılmış olan Loreley bu anı fırsat bilerek uçurumdan atlayarak intihar eder. 1824‘te Loreley’i alarak sirenin karşılığı ola ‘lorelei’ yapan isim Heinrich Heine’dir. “Die Lorelei” adlı şiiriyle lorelei’yi gemicileri baştan çıkaran güzel sesli yaratık olarak tanıtır Heine. O andan sonra da lorelei Alman mitolojisinde kalmıştır. Buradan da görüldüğü gibi mitolojilerin ve 3


mitosların birbirlerinden etkilenmesi için insanların birbirinden etkilenmiş olması yeterlidir.

Günümüzde ise mitoloji sorulara cevap veya tarihi tekrardan anlatmak olarak kullanılmasa da edebiyatta ve sanatta ilham vererek önemli bir yer tutar. Tarihten gücünü alan mitoloji günümüzde de bizleri etkilemektedir. Edebiyattan sanata geniş bir etki kitlesi olan mitos günümüzde eskiden olduğundan farklı yorumlanır. Geçmişte doğaüstü olayları barındaran bu mitolojik hikaye ve ögelere inanılırken, artık günümüzde fantastik olarak nitelendirilmekte ve gerçek gözüyle bakılmamaktadır. Örneğin MOMA’da 2010 açılan “The Modern Myth: Drawing Mythologies in Modern Times” adlı sergi birçok ünlü ressamın 1797 ile 2008 yılları arasında çizdiği mitoloji kaynaklı eserlere yer verir. Film dünyasında ise Harry Potter ve Yüzüklerin “The Lorelei” - Eduard Von Steinle Efendisi (ki bunlar kitaplardan uyarlamadır) gibi yerlerde mitolojik karakterlere rastlayabiliriz. Mitolojinin, sanat ve edebiyat dışında, günlük hayatımızın içinde de örnekleri vardır. Örneğin her gün veya her hafta yorumlarına baktığımız burçlarımızın kökeni mitolojiye dayanır. Takımyıldızlar astrolojiden gelse de, adlandırmalar ve yorumlamalar Yunan mitolojisine dayanmaktadır. Bugün ise sirenler gözümüzün en önünde olarak Starbucks’un logosunda görülürler. Kimbilir belki Starbucks bu çekici yaratıkları sembolik bir anlam olarak kullanarak müşterileri çekmeyi hedeflemiştir. Eğer edebiyata yoğunlaşırsak, mitoloji masallardan romanlara ve şiirlere kadar birçok esere yön vermiştir. Aşağıdaki şiir örneklerinde de bunu görmek mümkündür. Bu şiirlerde mitoslar ve mitolojik ögeler mesaj vermek, temayı yoğunlaştırmak, anlatımı güçlendirmek, hikâyeyi yeniden anlatmak gibi nedenler ile metaforlar, benzetmeler ve birçok diğer anlatım tekniği ile kullanılmışlardır

Şiirler Pandora’nın Sandığı Umut ki eşsiz çeyizi Gelecek denen gelinin karanlıkta açan bir çiçek değil 4


Gününü göstermek için o günoğlü güveYe iyice kilitlemeli Pandora’nın sandığını (218) Erdal Alova tarafından yazılan bu şiir yunan mitolojisine dayanır. Hesiod tarafından yazılmış olan bu hikâyeye göre Pandora Zeus’un emriyle insanlığı cezalandırmak için yaratılmış olan ilk kadındır. Pandora’nın yaratılışında her bir tanrı ona bir hediye vermiştir: Afrodit güzellik, Athena kıyafet, Hermes dil gibi. Bundan sonra Zeus, ondan ateşi çalıp insanlığa veren Prometheus’tan öç almak için Pandora’yı Prometheus’un kardeşi olan Epimetheus’a gönderir. Pandora’ya aşık olan Epimetheus kardeşinin uyarılarını dikkate almayarak Pandora ile evlenir. Zeus ise Pandora’ya evlilik hediyesi olarak bir kavanoz verir ama bu kavanoz asla açılmamalıdır (bilinenin aksine Pandora’nın sandığı bir sandık degil, bir kavanozdur). Fakat, Pandora tanrıların onun yaratılışında verdikleri önemli bir duygu olan meraka yenilerek kavanozu açar ve içindeki bütün kötülükleri kaçmasına neden olur. Pandora son anda kutuyu kapatır ama bütün bu kötülükler, acılar, hastalıklar ve dertler dünyaya yayılmıştır. Daha sonra kutudan onu da dışarı çıkarmasını isteyen cılız bir ses duyulur ve bu ses kötülükleri sadece onun bastırabileceğini söyler. Pandora kavanozu açınca sesin sahibinin umut ruhu olan Elpis olduğunu görür. O günden beri Elpis insanlara umut vererek kötülüklerle başa çıkmaya çalışır. Alova’nın bu şiiri başlıkla mitolojik hikayeye yapılan göndermeyle incelendiğinde anlam kazanmaktadır. Şiirde şiir kişisi üçüncü bir kişidir ve okuyuculara Pandora’nın sandığının açılmaması gerektiğini tembihler. Bunu da güve ve çeyiz sembollerini kullanarak yapar. İlk beyitte umudu çeyize benzetir ve umudun da çeyiz gibi yıllar boyunca biriktirilerek kullanılabileceğini söyler. Başka bir deyişle umut hikayedeki gibi Pandora kutuyu açınca bir anda çıkmaz, öylece bir anda açan bir çiçek değildir. Uzun zamanlar boyunca birikmiş değerli bir hazinedir umut. Fakat şiirde, bu umut güve tarafından tehdit edilir. Güve gerçek anlamda çeyizdeki dokuma ve kumaşları yiyebilen bir canlıdır, bu şiirde ise umudu tüketebilecek endişe, korku gibi Pandora’nın içinden çıkan kötü duygulardır. Dolayısıyla güveye gününü göstermek için Pandora’nın sandığı açılmamalıdır ama bunu yaparsak umut da Pandora’nın sandığında bırakılmamalı, yüreğimizde hep yaşayacak bir duygu olmalıdır. Kısacası bu şiirde öğütlenen şey, umudu sadece kötü anda aramamamız gerektiği, aslında yaşadığımız her anda hep umudumuz olması ve geleceğe hep umutla bakmamız gerektiğidir. Dolayısıyla, bu şiirde mitoloji bir mesaj vermek için araç olarak kullanılmıştır. Oidipus Demiş ki Gül Tanrı’ya: Niye söyledin Benim Gül Onun Diken olduğunü? 5


Gül gibi yaşıyorduk (sayfa 143) Oidipus’un hikayesi Sofokles’in yazdığı yunan mitolosine dayanan bir üçlemeyle anlatılır. Kısaca anlatmak gerekirse, Oidipus’un annesi ve babası, kral ve kraliçe, Oidipus doğmadan bir falcıya giderler ve bu falcı büyüdüğünde Oidipus’un babasını öldüreceğini, annesiyle evleneceğini ve bu yüzden ailesine ve şehre felaket getireceğini söyler. Bunun üzerine kral Oidipus’un öldürülmesi emrini verir; fakat bunu yapması gereken görevli bunu yapamaz ve onu bir çobana verir. Çoban ise Oidipus’u çocukları olmayan başka bir kral ve kraliçeye verir. Oidipus büyüdüğünde bir sarhoş tarafından kendisinin evlatlık olduğunu öğrenir. Bir kahine giden Oidipus, falcının gerçek anne babasına verdiği kehaneti öğrenir ve düşünmeden oralardan kaçar. Fakat yolda ona Jean Auguste Dominique Ingres sataşan yaşlı bir adama rastlar ve bunu gururuna yediremediği için hemen sert bir karşılık vererek tarafından çizilmiştir. onu ve görgü tanıklarını öldürür. Uzun olaylar sonucu bir meydan okumayı kazanması sonucu kraliçe ile, yani öz annesi ile evlenir. Ondan Ismene ve Antigone adlı iki kızı olur. Şehirde herkes mutludur ve bu birkaç yıl devam eder. Fakat şehre veba salgını yaklaşmaktadır. Kahine giden Oidipus bunun nedeninin kralın haksız yere öldürülmesi sonucu tanrıların sinirlenmesi olduğunu öğrenir. Katili uzun süre aradıktan sonra gerçek açığa çıkar ve öldürdüğü kişinin babası, evlendiği kişinin annesi olduğunu öğrenir. Kehanet gerçekleşmiştir ve bunun sonucunda annesi intihar ederken, Oidipus kendini onun elbisesindeki iğne ile kör eder. İlk kitabın sonunda, Oidipus kızlarıyla birlikte sürgüne gönderilir ve Oidipus sonradan intihar eder. Bu hikaye ise yunan mitolojisindeki iki önemli mesajı barındırır: kadere karşı insanlığın güçsüz olduğunu ve insanlığın (Oidipus karakteri ile) kusurlu yapısını. Erdal Alova’nın yukarıdaki şiirinde ise şiir kişisi olan gül aracılığıyla Oidipus’un düşünceleri dile getirilmiştir. Bu Oidipus karakterini daha iyi anlamamızi sağlayan zekice yazılmış bir şiirdir. Gül, yani Oidipus Tanrı’ya gerçeği ögrenmek istemediğini söyler. Şiirde gül ve diken ne olduklarını ögrenirken, mitolojik hikayede Oidipus ve annesi kim olduklarını öğrenirler. Bu da iki çifte de mutsuzluk getirir. Belki de bu yüzden cehaletin gerçekten mutluluk getirdiği ve bazı gerçeklerin saklı kalmasının gerekliliği öğüdü verilmeye çalışılmıştır. Leandros

Varmak için sana Bendeki sensin Bendeki kerterizim 6


Alır götürür beni Günden geceye vuran dalga Sönsün yeter Yüreğimde gözlerini Kırpıp duran şu fener (sayfa 142) Gene Erdal Alova tarafından yazılmış olan bu şiir yunan mitolojisindeki trajik bir aşk hikayesi olan “Hero ile Leandros”a dayanır. Aslında bu hikaye bizim ülkemizde kız kulesinin hikayelerinden birine benzer. Hero Afrodit’in rahibelerinden biridir ve denizin ortasındaki bir kulede yaşamaktadır. Leandros ise Hero’ya aşık olmuş bir gençtir. Leandros Hero’yu görmek için her gece kuleye kadar yüzer ve Hero da Leandros’un yolunu bulabilmesi için ona kulenin tepesinde bir fener yakar. Fakat, talihsiz bir gece fırtına çıkar ve Hero’nun fenerini söndürür. Sonunda dalgalar tarafından sürüklenen Leandros boğularak ölür ve Leandros’un ölü bedenini gören Hero ise sevgilisiyle beraber olmak için kendini kuleden aşağı atarak hayatına son verir. “Hero Finding Leander” Bu hikayeye tarih boyunca bir sürü Keller Ferdinand göndermeler yapılmıştır ve hikaye edebiyatta önemli bir yer teşkil etmiştir. Bunlardan en bilineni Christopher Marlowe ve Leigh Hunt tarafından 17. ve 19. yüzyılda yazılan şiirlerdir. Erdal Alova’nın yukarıdaki şiiri ise Leandros’un iç sesinden oluşmaktadır. Şiir kişisi olan Leandros Hero’ya seslenmektedir. İlk iki kıtada her gece Hero’ya nasıl ulaştığından bahseder Leandros. Hero’ya kerteriz, yani bir yerin nerede olduğunu bulmaya yarayan bir çeşit pusula olarak hitap eden Leandros, ikinci kıtada dalgaların onu nasıl Hero’ya taşıdığını anlatır. Üçüncü kıtada ise tek dileğinins fenerin sönmüş olması, yani Hero’ya ulaşmış olmak olduğundan söz eder. Kısaca burada mitolojik bir olay bir karakterin iç sesini daha iyi ifade etmek için kullanılmıştır. Omfales ile Herakles Boğdu postu demir işlemez aslanı Bir bir kesti dokuz başını Ejder'in Öldürdü tunç gagalı kartallarını Göl'ün 7


Atıp getirdi sırtına Beyaz boğasını Girit'in Üç altın elma kaçırdı Bahçesinden Batı Kızları'nın Çıkardı güneşe Yılan kuyruklu köpeğini Cehennem'in Şimdi kuytusunda Tmolos'un Giymiş etekliğini gergef işliyor Dizi dibinde aslan postlu Ece'nin Salınırken başında topuz sarkaç Elma soyuyor ona, yatağına giriyor Sorarsan Sardes Pazarı'na 'Arınıyormuş,' diyorlar, 'Herakles’ Kimisi, ‘Sırılsıklam aşık’ (sayfa 137-138)

“Hercules and Omphale” - Charles-Antoine Coypel

Omfales ile Herakles’in öyküsü gene yunan mitolojisine dayanır, fakat Herakles’un Romalılar tarafından verilen ismi ola Herkül daha iyi bilinir. Hikayeye göre, Iphitus’u öldürme suçu yüzünden bir süre boyunca Herakles Omfales’in kölesi olarak çalışmak zorundadır. Bu hikaye aslında cinsiyet rollerinin değiştirilmesi üzerine yazılan bir komedidir. Alova’nın yukarıdaki şiiri de, bu hikayeyi üçüncü bir ağızdan anlatarak bir komedi yapar. Dokuz başlı ejderi ve tunç gagalı kartalları öldüren Herakles’in nasıl klasik bir kadın tiplemesine dönüştüğünü anlatan bu şiir toplumsal cinsiyeti sorgulamaya yöneliktir. Mitolojide ve bu şiirde, Herakles eski kadın tiplemesine bürünmüştür: Ev işlerini yapan, erkeklerin arzularını ve isteklerini karşılamaktan sorumlu insan. Aslında bu şiire iki yönden bakılabilir: İlkinde, eğer Herakles gibi Kerberos’la (“Yılan kuyruklu köpeğini Cehennem'in”) savaşabilecek bir kahraman eski kadın tiplemesine bürünebiliyorsa, kadınlarda tam tersini yapabilir olarak algılanabilir bu şiir. Diğer bir yandan bakarsak miolojinin klasik mesajlarından birini de veriyor olabilir: aşk her şeyi yaptırabilecek güce sahiptir, Güçlü bir kahramanı bir ev kadınına çevirebilecek güce bile. Her iki yönden de bakarsak, bu şiir ve mitolojik hikaye cinsiyet rolleriyle oynayarak okuyuculara bir komedi sunar.

8


Piramis ile Tisbe Yanlış bir zamanlamaysa Yaşam Her zaman yanlış bir anlamaydı Ölüm Yağan kar değil, karadutlar gökten (sayfa 140) Piramis ile Tisbe’nin hikayesi Roma mitolojisinde Romalı şair Ovid tarafından yazılan “Metamorfozlar” eserinde yer alır. Bu hikaye Leandros ve Hero’nun hikayesi gibi trajik bir aşk hikayesidir ve birçok yönüyle Shakespeare’in “Romeo ile Juliet” adlı eserine benzer. Piramus ile Tisbe düşman ailelerden gelen iki komşudurlar ve yıllar boyu odalarındaki duvardaki delikten 9


konuşarak birbirlerine aşık olurlar. Bir gece kaçmaya karar verirler ve buluşma yeri olarak dut ağacının altını seçerler. Tisbe buluşma yerine biraz erken gider, fakat beklerken pençeleri kanlı dişi bir aslanla karşılaşır. Korkarak en yakın mağaraya sığınan Tisbe, yanlışlıkla Piramis’in ona verdiği pelerini düşürür. Bu olaydan biraz sonra olay yerine gelen Piramis pençesi kanlı aslanın ayak izlerini ve Tisbe’ye vermiş olduğu pelerini paramparça görünce, Tisbe’nin öldüğünü zanneder ve Tisbe’nin ona vermiş olduğu kılıcı kalbine saplayarak intihar eder. Daha sonra, aslanın gitmiş olduğunu umarak gelen Tisbe’ye Piramis olanları son nefesiyle anlatır. Bunun üzerine Tisbe, Piramas’e onu beklemesini söyler ve Piramis’in kendini öldürmek için kullandığı kılıçla o da intihar eder. Böylece birlikte ölürler ve yanlarındaki dut ağacındaki dutlar kıpkırmızı olmuştur. Bu dutlara karadut denmektedir ve iki aşığın birbirlerine olan sonsuz aşkının ve fedakarlıklarının kanıtıdır. Alova’nın yukarıdaki şiirinde şiir kişisi olan üçüncü kişi Piramis ile Tisbe’nin hikayesi üzerine bir değerlendirme yapmıştır. İlk dizede iki aşığın yanlış yerde ve yanlış “Thisbe” - John William zamanda yaşamalarından söz edilir. Eğer farklı bir Waterhouse zamanda yaşasalardı, bu engellerle karşılaşmayacaklar ve birlikte yaşayabileceklerdi. Ailelerinin birbirlerine kavuşmalarına izin vermemeleri ve buluşma zamanında aslanın ortaya çıkması, iki aşığın önündeki engellerdir ve yaşamlarının yanlış bir zamanlama olduğunu belirtir. İkinci dizede ise ölümlerindeki talihsizlikten ve yanlış anlaşılmadan söz edilir. Eğer Piramus Tisbe’yi arasaydı veya Tisbe biraz daha erken dışarı çıksaydı, olaylar açığa çıkacak ve yanlış bir anlaşılma olmayacağı için iki aşık yaşayacaklardı. Fakat her nasıl yanlış zamanda yaşadıysalar, yanlış bir anlama sonucu da hayatlarını kaybettiler. Dikkat edersek “Yaşam” ve “Ölüm” kelimelerinin ilk harflerinin büyük olduklarını görürüz. Bu belki de yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiyi temsil ediyor olabilir. Üçüncü dizede ise, şiir kişisi aşkın nasıl kararabileceğini anlatır. Aşk kar gibi temiz, saf ve güzel bir duygudur, fakat yanlış zamanda yanlış yerde olduğu için kana bulanmış, acı getirmiş ve karaduta dönüşmüştür. Kısacası, bu şiirde de trajik bir aşkın mitolojik bir örneği verilerek anlatım ve etkisi güçlendirilmiştir. Medüza Derin, sessiz, iyi böylece Güz, ölülerini bırakan kuşlar Yer kalmadı acıya ülkemizde Derin, sessiz, iyi böylece Gün ortası alacakaranlık bakışlar. Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz Biz o renksiz, o yalnız, o sürgün meduzalar Asar söylediklerimizi çeker gideriz 10


Ülkemiz, toprağımız, her şeyimiz Kıyısında camların bozbulanık rakılar. Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer Sonra pek anlamadan içkiler ne çabuk biter Ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur Adımızı sorarız birine, o bize adını söyler. (sayfa 228)

Edip Cansever’in yukarıdaki şiirine adını veren yunan mitolojisi karakteri ‘Medusa’dır. Medusa, mitolojide, bir Gorgon (“keskin dişli, saç yerine başlarında canlı yılanlar olan, dişi canavarlar”)‘dur ve üç kız kardeşinin arasında tek ölümlü olandır. Ayrıca ona “Medusa,”- Caravaggio bakan her canlının taşa dönüştüğü inanılır ve uğursuzluk sembolü olarak kabul edilirler. Şiirde şiir kişisi birinci tekil kişi olan bir insandır ve şiir medusa imgesi ile umutsuz ve karamsar bir atmosfer verilerek yazılmıştır. İlk kıtada yalnızlık ve çaresizlik hakimdir. Şiir kişisi sessiz ve derin bir boşluğa bırakılmıştır, tıpkı yolun sonu ölüm olan bir hayata başlar gibi çaresizdir çünkü yolun sonunu değiştirmesinin hiç bir yolu yoktur. Fakat derin ve sessizden sonra gelen ‘iyi böylece’ kelimeleri şiire aynı zamanda bir kabullenmişlik de katar. Gün ortası bakışların alacakaranlık olduğu söylenerek de iç sıkıntıların ve kötümserliğin devam eden bir süreç olduğu söylenmek istenir. Kısaca, ilk kıtada insanlığın oluşumunun çaresizliğinden ve bunun kabullenmesi gerektiğinden, yani olması gerekli olduğundan söz edilir. İkinci kıtada, algılanan çaresizlik ve yalnızlık, insanı bunalıma itmeye başlar. “Meduza” imgesi ile insanların unuttuğu veya unutmak istediği gerçeklerin onların yaşamlarını dayanılmaz hale getirmesi ve insanlara acı ve hüzün vermesi anlatılır. Ülkemiz de bizim gibi bir Medüza ülkesine dönmeye başlar. Teknoloji ve değişimler insanları yalnızlığa ve dışlanmış ‘meduza’lar olmaya iter. Üçüncü kıtada ise yanlızlık ve çaresizlik en üst seviyeye ulaşır ve modern insan trajedisini görebiliriz. Şehir hayatının hızlılığı ve karmaşası, insanın benliğini bulmasını zorlaştırır ve onu herkes gibi bir ‘medüza’ olmaya ister. “Ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur/Adımızı sorarız birine, o bize adını söyler.” dizeleriyle de insan hayatının boşluğunu ve nasıl herkesin umutsuz bir şekilde birbirine benzeyerek yok olduğunu görebiliriz. Kısacası, bu şiirde medusa güçlü bir yozlaşma imgesi olarak kullanılarak insan hayatının karmaşası ve çaresizliği anlatılır.

11


“Odysseus” - Jacob Jordaens

Kolları Bağlı Odysseus

Bu başlık Melih Cevdet Anday’ın yazdığı mitolojik bir şiir kitabının adıdır ve Odysseus’un İthaca’ya olan yolculuğunu anlatır, tıpkı Homeros’un ünlü eseri “Odysseia” gibi. Fakat, Anday bu şiiri kazarken sadece Homeros’tan yararlanmadığını da belirtir:"Kısaca açıklamak gerekirse; Kolları Bağlı Odysseus’un bazı parçalarında Ezra Pound’un “The Alchemist” şiirinden ve T.S. Eliot’un Waste Land” inin kimi parçalarından -belki dışarıdan bakıldığında sezilmeyecek uzak esinlenmeler, biçim yararlanmaları olmuştur, diyebilirim.” Aşağıda ise bu şiir kitabının dördüncü bölümünü gorebiliriz ve bu bölümü Anday kendine göre yorumladığını iddia eder. 1. Kara gemi Okeanos ırmağının Akıntısından kurtulup tanrısal Denizde Ayaye adasına varınca Onu kumsala çektik ve uykuya 12


Dalarak tanrısal şafağı bekledik. Sabah sisi içinde doğan Gül parmaklı şafak Elpenor' un yüzüstü yatan ölüsünü Bulmuştu ilk önce kıyıda. Martı leşleri ve deniz kabukları arasına Törenle gömdük onu kederli Gönülle ve yanık yüzlü şaraptan İçerek dinledik Kirke'yi. 2. Tanrıçaların en tanrısalı Güzel belikli Kirke eyitti : "Sen Odysseus iki ölümlüsün Hades'i gördün daha yaşarken Güneş doğmayan neşesiz ülkeyi Günlerce karanlıkta kaldın Çünkü İthaca yaşatıyordu seni Tanrısal denizde ordan oraya Bin yıldır aradığın ada... Konağının sarsılmaz temeli İkarios kızı Penelopeia Ve erdemli dölün Telemakhos Bütün ülkün ve sevgin olan İthaca." 3. İyi dinle söyleyeceklerimi Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana Ki yeni uğursuzluklar yüzünden Denizler ortasında kalma bir daha. Önce Sirenlere rast geleceksiniz Koruyun onlardan kendinizi Yabansı ezgilerle büyüleneceksin Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki Büsbütün yok olmasın İthaca. Sirenleri aştıktan sonra kürekçilerin İki yol çıkacak karşına birden Acaba bunlardan hangisi? Artık onu orda sen bileceksin!" 4. Oysa İthaca'yı hiç görmemiştim Penelopeia yoktu, Telemakhos da, Ama İthaca kafamda onlardan kurulu idi. Tanrıçaların en tanrısalı Kirke'nin bile söyleyemediği Bu yolu bulup geçeceğim; Ama ne denli güç olursa olsun Bilerek varmak istiyorum şimdi 13


Sirenlerin ezgilerini dinleyeceğim Dedim ve büyük bir mum peteğini Tunç hançer ucu ile ezdim çabucak Tıkadım kürekçilerin kulaklarını bir bir Orta direğe bağlattım kendimi. 5. Kürekçilerim hasatsız denizi Köpürttüler kürekleriyle, Tez yürüyüşlü gemi gün batarken Ulaştı Sirenlerin adasına, Yüreğim kopacak gibiydi Kanatlanıp uçacak gibiydi, ama Sirenlerin izi bile yoktu ortada. Yalnız bir ezgi, ta derinden Ta içerimden gelen bir ezgi Başladı yavaş yavaş yükselmeye; O yabansı, o büyülü türküleri ben Söylüyordum sağır gemicilere Yalnız ben duyuyordum Sirenleri. Kirke, bilge tanrıça, selam sana! Sağ salim geçtim kendimi. “Kolları Bağlı Odysseus”un yukarıdaki dördüncü bölümünde Odysseus’un İthaca’ya olan yolculuğunun sirenlerle karşılaştığı kısmı ve Kirke’nin bunun hakkında uyarılarını anlatmıştır Melih Cevdet Anday. Kirke’nin uyarılarında “Yabansı ezgilerle büyüleneceksin /Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki /Büsbütün yok olmasın İthaca.” demesiyle, İthaca’ya ulaşmanın amacının aslında Penelope’ye ulaşmak olduğunu anlarız. Melh Cevdet Anday Homeros’un “Odysseia” eserinin 9-12. bölümleri arasında olduğu gibi, bu şiir kitabını Odysseus’un ağzından yazmıştır. Ayrıca, gene “Odysseia”da olduğu gibi bu eser de hayatın anlamına yönelik bir sorgulama ve çıkarsamadır. Anday, Odysseus’un mitolojik hikayesini bir kaynak olarak kullanarak bir mesaj vermek ve buna dikkat çekmek için kullanmıştır.

14


Panik Artık ıssız kırları bıraktı Pan; Şimdi birçok ülkelerin milyonluk kentlerinde Asfaltlarda, betonlarda dolaşıyor Kızgın, uzun yazların öğlen saatlerinde. Blok apartmanların şahane katlarından En çalımlı taşıtlara atlıyor. Devcileyin arkalar, koskoca bankalardan Yanında yardakçılar, yaşıyor. Sessiz dilsiz kimseleri kestiriyor gözüne, Dişlilerden kaçıyor. Fabrika duvarları sağır kale kapıları Yılgın yorgun adamlar, bezgin ürkek kadınlar.. Çullanıyor onların az ekmek sevincine. Değil yalnız yazların kızgın sıcaklarında Hemen her gün, hele büyük kentlerde Bulvarları tarıyor, hain gülüşleri sessiz. Pan’la karşı karşıya, gözleri kararıyor Katı cıvık asfaltta yalın ayak bir işsiz. Yoksullar açlar hastalar sürünürken Kentlerin göbeğinde, kuytu köşelerinde; Hıncını alamamış sanki insanlardan Uygarlığı zalim, daha da azıtıyor Atom bombalarında, uzay füzelerinde.

“Homage to Diana” - Annibale Carracci

Yarınlar? Gizli kara gazte haberlerinde O varsa ekmeklerde, sularda ağulu Hattâ çocuk yüzlerine düşmüşse gölgesi, Keser bizim gibiler yarınlardan umudu. Renklerde, emeklerde, ırklarda.. Yahudiler, işçiler, zenciler.. Pan! Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa Ne kalıyor geriye, yüzyıllardan? Behçet Necatigil Pan yunan mitolojisinde doğanın ve satirlerin (yarı insan, yarı keçi) tanrısıdır. Görünüşü yüzünden korkutucu bir figür olarak algılanır ve herkesin uykuya daldığı kızgın yaz öğlelerinde birdenbire ürkütücü çığlıklar atarak insanları korkuttuğu için panik sözcüğünün yaratılışını sağlamıştır. Hâlbuki kaynakların çoğunda flütüyle birlikte gezen sevimli bir yaratık olarak bilinir15


görüntüsünün aksine. Pan çoğu eserde de arzu ve şehveti haber veren tanrı olarak bilinir. Bunun yanında Pan diğer tanrılar gibi Olimpos’ta yaşamayı reddetmesi ve ormanda yaşamayı tercih etmesiyle de bilinir. Pan diğer tanrılar gibi değildir, insanlar tarafından büyütülmüştür, ve insanları ve büyük güçleri kullanmayı sevmez. Bu şekilde de diğer tanrılardan ayrılır Pan, çünkü o egemenlik sahibi bir tanrı değil doğa ve canlılara değer veren, affedici, iyilik sever, eşitlikçi, sade bir yaratıktır. Bu yüzden de ezilenlerin haklarını savunan direnişçi biri olarak da kabul edilmiştir. Behçet Necatigil’in yukarıdaki şiirinde de Pan imgesi kullanılarak şiir kişisinin içinde yaşadığı kalabalık, hızlı ve ürkütücü şehir hayatından bunaldığını görebiliriz. Tıpkı Pan’ın Olimpos’a uymadığı gibi şiir kişisi de şehre uyum sağlayamaz ve bundan mutsuzluk duyar. Şiir kişisi bu hızlı sanayileşme ve şehirleşmenin getirdiği bunalımdan yakınmaktadır.

Kaynakça Alova, Erdal. Alova Toplu Şiirler (2008-1973). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008. Print. 16


Cansever, Edip. Sonrası Kalır 1: Bütün şiirleri. 9. baskı. ed. İstanbul: YKY, 2005. Print. Doğan, Mehmet Can. "MODERN TÜRK ŞİİRİNDE MİTOLOJİYE BAĞLI KAYNAKLANMA SORUNU." Gazi Türkiyat Spring 2009: 121-38. Gazi Türkiyat. Web. <https://www.google.com.tr/url sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=2&ved=0CDEQFjAB&url=http%3A%2F %2Fturkiyat.gazi.edu.tr%2Fposts%2Fdownload%3Fid %3D33568&ei=FN0TUZ21IaaL4ASJ24GADg&usg=AFQjCNHjeG51iVRTZh3DcTKYqjr SPQFxSg>. Gündoğdu, Ali. "Mitolojide De ‘Siren’ Vardı." Özgür Kocaeli. N.p., 12 Nov. 2012. Web. 24 Apr. 2013. <http://ozgurkocaeli.com.tr/makale/mitolojide-de-siren-vardi-111146.html>. "Hero and Leander." Wikipedia. Wikimedia Foundation, n.d. Web. 24 Apr. 2013. <http://en.wikipedia.org/wiki/Hero_and_Leander>. KARABULUT, Mustafa. "Edip Cansever’in “Medüza” Şiirine Varoluşçu Bir Bakış." 2011: 147-58. Erdem Dergisi. Web. 24 Apr. 2013. <http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/mustafa_karabulut_edip_cansever_meduza.pdf>. "Melih Cevdet Anday-Kolları Bağlı Odysseus." Web log post. Günfrfd. N.p., 21 Apr. 2010. Web. 24 Apr. 2013. <http://gunfrfd.blogspot.com/2010/04/melih-cevdet-anday-kollaribagli.html>. Necatigil, Behçet. "Panik." Şiir Deryası. N.p., 1 Jan. 2008. Web. 24 Apr. 2013. <http://www.siirderyasi.com/siir-Panik-26365.html>. "Pan (mitoloji)." Vikipedi. N.p., n.d. Web. 24 Apr. 2013. <http://tr.wikipedia.org/wiki/Pan_(mitoloji)>. "Pandora's Box." Wikipedia. Wikimedia Foundation, n.d. Web. 24 Apr. 2013. <http://en.wikipedia.org/wiki/Pandora's_box>. Rivers, Edwand. "Pyramus and Thisbe." Encyclopedia Mythica™. N.p., n.d. Web. 24 Apr. 2013. <http://www.pantheon.org/articles/p/pyramus_and_thisbe.html>. Tanrıların Ve Egemenlerin Sevmediği Tanrı: Pan. Dicle Üniversitesi. N.p., n.d. Web. 24 Apr. 2013. <http://www.dicleuniversitesi.net/mitoloji/726-tanrilarin-ve-egemenlerin-sevmedigitanri-pan.html>.

17


Yüksel, Berk. "Pandora Ve Meşhur Sandığı(kutusu)." Web log post. N.p., 10 June 2009. Web. 24 Apr. 2013. <http://blog.milliyet.com.tr/pandora-ve-meshur-sandigi-kutusu-/Blog/? BlogNo=185213>.

18


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.