Üniversiteli Gazetesi Ekim 2010

Page 1

SAYFA 01

Ö¤renci Gazetesi

www.kolektifler.net

Say› 6

Ekim 2010

S˙YA H

KIRMIZI SARI


SAYFA 02

S˙YA H

KIRMIZI SARI

fiimdi daha güçlü hay›r diyece¤iz

eni bir dönemin başındayız. Kimimizin henüz ilk günleri, çoğumuz ise sıcak yaz günlerinin ardından hasret gideriyoruz üniversitemizle. Bu vesileyle biz de Öğrenci Kolektifleri olarak üniversiteli arkadaşlarımıza merhaba diyor ve gönüllerince bir sene geçirmelerini diliyoruz. Bu yazın sıcaklığı sadece meteorolojik açıdan değil, siyasi açıdan da mevsim normallerinin çok üstündeydi. Referandumun yaza damgasını vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sermaye egemenliğinin (piyasanın, patronların) ve AKP, cemaat koalisyonunun inşasını sürdürdüğü neoliberal gerici dönüşümün acil kan ihtiyacı olan yasal düzenlemeler, olağanüstü bir çabayla halka onaylatıldı.

Y

Üniversitenin

internet

kampüsü

52 milyon kayıtlı seçmeninin 21 milyonunun evet oyuyla kabul edilen anayasa paketinin halka getirdiği tek şey daha fazla sömürü ve faşizm olacak. Doğal olarak sorulacak ilk soru “Peki, halk neden evet dedi?”. Burjuva yönetme biçiminin en iğrenç yöntemlerinden biri de budur işte. Yalan, baskı, manipülasyon, her türlü maddi güç kullanılarak gerçekler karartılır ve halka bindiği dal kestirilir. Sistem yalanla örtemeyeceği gerçek gündemleri halka sormaz, referandum yapmaz. Örneğin eğitimin, sağlığın parasız olup olmamasını sandığa götürebilirler mi? Bu yüzden gaza gelip, bu halkın bilmem kaçı zaten şöyle vb. gibi yorumlarda bulunmak sadece gerçeklerin üstünü biraz daha örtecek ve AKP’yi güçlendirecektir. AKP’nin, ülkedeki geri kalan sağın, cemaatin vb. nin evet için neler yaptığı anlatılıp %42’nin anlamlı olduğu söylenebilir. Ama biz %42’nin içinde gizli bir başarı aramayacağız. AKP’nin yandaş medyası bilinçli şekilde %42’nin başarılı olduğu algısını yaratmaya çalışıyor. Çünkü AKP’ye erişilemezliği, AKP’nin yenilmezliğini kabul ettirmek is-

tiyor. Bu ülkenin üniversitelileri bu oyuna gelmeyecek. AKP yenilmek zorundadır ve yenilecektir. Sonuçlar gösterdi ki AKP ne kendi kitlesini bile ikna edemeyen faşist parti MHP’yle ne de birçok konuda AKP’den farklı tavır almayan CHP yönetimiyle yenilebilir. AKP, ancak halkın ve gençliğin hakları için örgütlendiği, harekete geçtiği, kendi kaderini eline alma gücüne kavuştuğu koşulda yenilebilir. Geçtiğimiz kış Ankara’da direniş ateşi yakan TEKEL işçileri bu düşüncenin ispatı. Ülkemizde AKP faşizminin ve piyasa egemenliğinin baskısı güçleniyor. Gericiler Tophane’de sanat galerisi basıyor, özel yetkili savcılar sol siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine hatta muhalif bilim dergisi çalışanlarına bile operasyonlar düzenliyor. Muhalefet susturulmaya, teslim alınmaya çalışılıyor. Çünkü AKP ip üzerinde yürüyor. En çok toplumun ilericilerinden, gençlerinden, solundan korkuyor. Patronlar karınca ezer gibi işçi cesedi eziyorlar, güvencesiz çalışma koşulları emekçileri modern köleler haline getirdi.

Üniversiteden, dünyadan, Türkiye’den haberlerin bulunduğu; makale ve yorumların yer aldığı site, kültür sanat, faydalı linkler, pratik bilgiler gibi bölümleri de barındırıyor. Fotoğraf ve video galerileri ile içeriği zenginleştirilen sitede üniversiteliler görüşlerini ve deneyimlerini paylaşma ve tartışma olanağı buluyor. Kolektifler.net, üniversitelilerin

AKP’nin eğitim, sağlık, ulaşım gibi halkın temel yaşamasal haklarını nasıl paralılaştırdığını yaşayarak görüyoruz. KPSS’ de dönen dolaplar, cemaat eliyle yüz binlerce gencin kaderiyle nasıl oynandığını gözler önüne seriyor. Üniversitelerimizde gericiliği, paralı eğitimi örgütleyen YÖK’ün kendisine bağlı ÖSYM eliyle çevirdikleri dolaplar sadece KPSS ile sınırlı değil. Referandum öncesi yapılan anketler toplumsal kesimler içinde en fazla Hayır oyu vereceklerin üniversite öğrencileri olduğunu belgelediler. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Aklını, bilimini, vicdanını kullanan üniversitelerden başka türlüsü beklenemezdi. Yalnız bu veri basitçe bir gururlanma kaynağı olarak heba edilemez. Eğer en fazla hayır üniversiteden dendiyse, üniversiteliler dün olduğundan daha fazla AKP’ye hayır demesi gerekiyor. Hem kendi haklarımız, gerici kuşatma altındaki üniversitemiz hem de kendi geleceğimizden bağımsız görmediğimiz halkın geleceği için şimdi daha güçlü hayır demenin vakti.

internette buluşma adresi. Bir nevi “internet kampüsü” Site, medya içerisinde yer alan üniversite ve gündem haberlerinden farklı olarak sorunların gerçek yüzünü ortaya çıkarmak ve üniversitelinin sorunlarını tam olarak dile getirip bu konuda kamuoyu oluşturmayı amaçlıyor. Üniversiteliler için: www.kolektifler.net

2

Üniversiteli gazetesi yine yeni yeniden Yenilenmiş bir gazete ile karşınızdayız. Çıktığı ilk günden beri kolektif bir tartışmanın-çalışmanın ürünü olan, sesini gücünü üniversiteden alan gazetemiz; içeriğinden şekline kadar değişiklikler geçirdi. 40’a yakın üniversitede aktif olarak dağıtılan ve her aşamasında üniversitelilerin emeği bulunan gazetemizde artık her sayıda bir konuğumuz olacak. Bu sayıdaki konuğumuz gazeteci-yazar Ece Temelkuran. Habertürk gazetesinde muhalif yazıları ve duruşu ile tanıtan Temelkuran’la, Türkiye gündeminden ve solundan konuştuk. Gazetemizde sabit köşe yazısı sayımız da arttı. Kadın sayfasında yer alan “Kadının Sesi” köşesi ve Medya sayfasındaki eleştiri-polemik köşesi “Sivri Biber” iddialı iki köşemiz. Gazetemizin adı “Üniversiteli”; ama sö-

: an SAYILARLA bod ra u b n a d ra O lisi lerin yüzde el

evlenen *Günümüzde, rış içinde şanmaktadır. ece 230 yılı ba d sa , n lı yı 00 *Geçen 35 k şiddette yaşanmıştır. iki tane düşü a ik ak d er h a *Dünyad tadır. ep zdesi d rem olmak llık büyüme yü yı in *İnternet ca iki yılını 314.000’dir. hayatı boyun n sa in r bi a *Ortalam r. uşarak harcıyo öğle te fonda kon nda 2 bin 626 rı la m ru ku m ti re ı öğ urmas so*Yüksek isiplin soruşt d an ıl aç a d n tli disiprenci hakkı hakkında çeşi ci n re öğ 83 n nucunda bi rildi. lin cezaları ve

AYIN BEŞ GÜLDÜRENİ Faruz Nafik Özak (Spordan Sorumlu Devlet Bakanı, basketbol maçında baçbakanı yuhalayanlar hakkında yapacağı açıklamaya başlamadan önce) : “Şu anda AK Parti’ye mensup biri ya da bakan olarak değil, Türk evladı olarak konuşmak istiyorum...”

Celal Kıyağan (Tophane esnafı, saldırıya ilişkin savunma yapıyor) “Son zamanlarda buralarda olanlardan rahatsızız. Kumbaracı’da apart oteller açtılar. Kadın erkek çıplak banyo yapıyor gözümüzün önünde. Her sabah kapımızın önünde sızmış birini buluyoruz.

Adnan Hoca (Harun Yahya- Tayyib’in muheşem evet kampanyasına kadrolu şarlatandan destek) : “Referandum günü İstanbul'un üzerinde gök gürültüsü defalarca elhamdülillah zikri çekti.”

Yusuf Ziya Özcan (YÖK Başkanı, KPSS ile ilgili sorulara yanıt veriyor): “Maalesef KPSS ile ilgili size söyleyeceğim bir şey yok. Şu an inanın ben de sizin kadar meraklıyım ve gerçekten bilmek için yani böyle çok ölüyorum, biran önce çıksa da şunu sonuçlandırsak diye…”

İ. Melih Gökçek (Referandumdan sonra Kılıçtaroğlu’na sataşıyor) : "Ben defalarca söylemiştim. Adamcağız beni tanımıyor. Hafıza kaybına uğramış vaziyette. Oy kullanamaması herhalde ondan olsa gerek. Beni tanıma yan bir kişinin oy kullanamaması son derece doğal.”

zü sadece üniversiteye dair değil. Artık gazetemizde çok daha yoğun gündem tartışmaları var. Kültür sanattan spora; tarihten bilime her konu üniversiteli bakış açısıyla ve farklı-güncel yönleriyle değerlendiriliyor. Her aşamasında üniversitelilerin emeği bulunan gazetemiz, dağıtıldığı kırka yakın üniversitedeki herkesin emeği ile büyüyecek. O yüzden gazetemize eleştiri-öneri yapmanız ve kendi üniversitenizin habercisi olmanız bizim için çok önemli. Özellikle üniversitede yaşadığınız sorunlar, yaptığınız gözlemleri bizlerle paylaşmanız; üniversiteler ve üniversiteliler arasındaki dayanışma ve tartışma ağını artıracaktır. Üniversiteli gazetesinin mail adresi: gazete.universiteli@gmail.com

Üç ayl›k, yerel, süreli, Türkçe yayin. Kolektif Kültür Yaflam Derne¤i Ad›na Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Dilan Ögüz Adres ‹stiklal Caddesi, imam Adnan Sokak, No:5,Kat: 5 Beyo¤lu/‹stanbul Tel 0 212 245 97 33 e-posta : universitelimp3@gmail.com Bas›ld›¤› Yer Star MedyaYay›nc›l›k A.fi Mehmet Akif Mah. ‹nönü Cad. Bas›n Express Yolu Star Sok. No:2 ‹kitelli/‹stanbul Tel :0212 448 82 62 Ücretsizdir


SAYFA 03

KPSS ve LYS’de yaşanan kopya skandalına karşı liseliler, ÖSYM’yi bir kez daha protesto ettiler. YGS’de yapılan hatadan sonra Ünal Yarımağan’a yumurta atan Liseli Genç Umut’çular, “Sizin denetiminizdeki sınava güvenmiyoruz” diyerek ÖSYM önünde sınav sistemlerini protesto ettiler.

Gün dem

S˙YA H

KIRMIZI SARI

KPSS’ninEğitim Bilimleri Testi’nin iptal edilmesine ilişkin kamuoyu açıklaması yapan Eğitim-Sen iptalin gerekçesini ve yetersizliğini vurguladı. Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç “Bu iptal daha önce değil de şimdi yapıldıysa ortada ne gibi veriler var? Bu veriler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.” dedi.

SAYFA 3

Soruları kim çaldı? Bu y›l 10-11 Temmuz’da yap›lan KPSS’ye (Kamu Personeli Seçme S›nav›) kat›lan 800 bin adaydan 350’sinin tam puan almas› ve içlerinden en az 20’sinin evli, akraba veya arkadafl oldu¤unun ortaya ç›kmas› kopya iddialar›n› gündeme getirmiflti. Biz de s›nav›n E¤itim Bilimleri Bölümü’nün k›smi iptaline kadar varan süreci ve ilgililerce havada b›rak›lan soru iflaretlerini inceledik

AYIN

Bundan 13 yıl önce devlet kurum ve kuruluşlarına, siyasi partiler yandaşlarını işe almasın diye çalışmalarına başlanan ve 2002 yılında merkezi bir sınav olarak ilk kez uygulanan KPSS; sınav olsun veya olmasın siyasi kadrolaşmanın önüne hiçbir engelin geçemeyeceğini gösterdi. 2010 yılındayız ve KPSS deyince akla belirsizlik, hile ve geleceğiyle oynanan binlerce insan geliyor. Temmuz başlarında yapılan sınavın sonucunda 350 kişinin tam puan alması ve birçok adayın puanının beklentinin altında olması iddiaları ile kopya iddiaları gündeme geldi. ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’ın “Adaylar bir kaşık suda fırtına koparıyor. Hiç kimsenin hiçbir somut iddiası yok.“ gibi kendinden emin ve mağdurları suçlayan konuşmalarının altından, derin cemaat ilişkileri ve kopya çeteleri çıktı. Kolu uzun cemaat Geçen yılların KPSS sonuçları incelendiğinde, tam puan yapan kimsenin olmadığı; bir de geçen yıllarda sınava girip 50 sınırını bile aşamayanların soruların tümünü cevapladığı ortaya çıktı. Ortada kopya ağının genişliğini gösteren başka bir kanıt daha vardı: 120 soruda 110’un

Yarımağan’ın açıklamasına göre soruları hazırlayanlar “zaman zaman değişen” Ankara’daki üniversitelerden öğretim üyeleri. Ekibin başındaki koordinatör ise daha önce ÖSYM’de çalışıp üniversiteye geçmiş biri. Sorular hazırlandıktan sonra kuryeler aracılığıyla Ünal’ın deyimiyle “sıkı güvenlik önlemleri” ile sınav merkezlerine ulaştırılıyor. Soru yazmaya gelen 100’ün üzerinde öğretim üyesi var. Öte yandan “sızmanın” sınav öncesinde olduğu çok aşikar. Çünkü soruşturma ne kadar yetersiz ve kapalı olsa da, bazı gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını engellenemiyor. ÖSYM’nin görevden alınan 9 yöneticisinden Bilgi İşlem Müdürü Mustafa Tütücü’nün; görevden alındığı halde binayı terk etmemesi üzerine Ankara Cumhuriyet Savcısı delillerin karartılmaması için Test Kontrol Odası’nı mü-

PANORAMASI üzerinde doğrusu olan yaklaşık 4 bin kişi. Yarımağan aynı pişkinliği ile ''Bu adayların ortak yanlarını araştırdık. Hiçbir ortak yanları yok. Her üniversiteden mezun var.” diyordu ama adayların ortak yanları belliydi: Gülen Cemaati Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konuya dair başlattığı soruşturmada; tam puan alan 75 kişinin soru kitapçığında tek bir çizik bile olmadığı belirlendi. Daha sonra koruma altına alınan kitapçıklarda yeni karalamalar ortaya çıktı! Ancak karalama yapılanla, cevap kâğıtlarında işaretleme yapılan kalemler farklıydı. İlden ile sıçrayan soruşturmada, gözaltına alınan Baki Saçı ifadesinde cemaatle ilişkisi olduğunu ve kendisine soruları gönderen Berat Koşucu’nun cemaatle ilişkisi bulunan Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nin bilgi işlem sorumlusu olduğu ortaya çıktı. Daha önce de polis sınavlarında cemaatin soruları ele geçirdiği ortaya çıkmıştı.

Son gözaltılarda ise “Reis” lakaplı öğretim görevlisi soruları cemaate yakın bir isimden aldığını itiraf etti. Güvencesizleştirmeye gün doğdu Soruşturma kapsamında ÖSYM’deki bilgisayarlara el konulduğundan, 2010 yılının sonuna kadar yapılması planlanan 12 sınav da iptal edildi. Soruların kaç kişiye sızdırıldığı hala net olarak hesaplanmış olmadığından kısmi iptale gidilerek; Eğitim Bilimleri Testi’nin tekrar yapılması kararlaştırıldı. MEB ise öğretmen açığını her zamanki yöntemle kapatmaya çalışıyor: Vekil ve ücretli öğretmenler. İkinci bir çözüm ise, ders saatlerinin arttırılması. Ama MEB’in en büyük bombası, her zaman ürettiği “yeni sınav” çözümü oldu. Anadolu Ajansı’nın haberine göre artık her branşa yeni sınav uygulaması geliyor. Yani kaos büyüyor.

Yaptığı hatalarla ünlenen ÖSYM Genel Başkanı; çelişkili açıklamaları ile güven kaybetti. KPSS ile ilgili iddialara önce “Kesinlikle kopya yok” derken, sonra da “Olabilir de olmayabilir de” açıklamaları yapan nam-ı diğer Yarımağız, en sonunda istifa etti.

Güvencesiz Öğretmenler Hareketi Yıllardır mağdur edilen, sistemin deyimiyle “öğretmen adayları” için bardaktaki son damla da taştı. Güvencesizliğe mahkum edilen öğretmenler artık daha çok sokaklara çıkıyor.

Eğitim-Sen

Soruları kimler hazırlıyor? hürletti. Ancak basına “delillerin ne olduğu” açıklanmadı. Anlaşılan o ki sızma “içeriden”. Bunun birden fazla kişi olduğu tahmin ediliyor. Fethullahçı basın ise; durumu örtmek için soru ekibinde bulunan ve daha önce bir dershanede çalışmış bir kadını hedef gösteriyor. Soruşturmadan ne sonuç çıkacağı belli olmaz; ama YÖK’ten gelen açıklamalara göre ÖSYM’de yeni değişiklikler planlanıyor. Anlaşılan cemaat için artık kopya çekmeye gerek kalmayacak; çünkü AKP’li YÖK’ün artık “doğrudan” müdahil olacağı yeni bir yapılanmaya doğru gidiliyor.

Ünal Yarımağan

Geleneksel sendikacılık anlayışından kopamayan, yükselen güvencesizler hareketine uygun aktif bir mücadele çizgisi geliştiremeyen Eğitim-Sen; KPSS skandalından sonra da yeterli kamuoyunu oluşturamadı.

İşsizlik S›nav s›nav kopya vakalar› KPSS’nin ardından dört sınav hakkında da usulsüzlük olduğu ortaya çıktı: ALES (Akademik Lisans Eğitim Sınavı), TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı), LYS (Lisans Yerleştirme Sınavı) ve YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) Dokuz ilde başlatılan soruşturma sonucunda 72 kişi gözaltına alınırken, kopya çetesinin içinde öğretim görevlileri ve üniversite çalışanlarının ve öğrencilerin de olduğu ortaya çıktı. Daha önce Diyarbakır’da çökertildiği iddia edilen çetenin özel cihazlarla çalıştığı söyleniyor. Çete, 5 bin liraya varan fiyatlarla bu işlemi gerçekleştiriyor. Şikeleri de araştırılıyor. Zaten ele-ayıkla yöntemiyle on binlerce insanı mağdur eden sınav sistemi; kendi içinde de çözülmeye ve çökmeye başladı.

DİSK-AR’ın (DİSK Araştırma Enstitüsü) son yaptığı araştırmaya göre işsizlik oranı %20’ye vardı. Sayısı on milyonlara varan ve çoğunluğunu yeni mezunların ve gençlerin (her dört gençten biri işsiz) oluşturduğu işsizler ordusu büyümeye devam ediyor.

Yusuf Ziya Göreve geldiği günden beri yaptığı tek hayırlı iş, gaflarıyla insanları güldürmek oldu. AKP’li Yusuf Ziya; üniversiteleri piyasacılara vermeye kararlı. Ama sistemi batıyor! KPSS skandalından sonra “Ben de merak ediyorum. Ölüyorum” diyen Özcan, Yarımağan’ın yaptığını yapamadı. Hala koltuğunda pişkince oturmakta.


SAYFA 04

Yasadışı ‘zorunlu’ bağış (100 TL) toplayan Karadeniz Teknik Üniversitesi Vakfı, daha önce Vakıflar Müfettişi tarafından uyarılmasına ve davalık olmasına rağmen uygulamayı bu yılki kayıtlarda da sürdürdü. KTÜ Öğrenci Kolektifi, bu yıl artık tamamen ayyuka çıkan yolsuzlukla ilgili Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde basın toplantısı düzenleyerek, üniversite yönetimini derhal bu uygulamadan vazgeçmeye ve toplanan paraları iade etmeye çağırdı.

Gün dem SAYFA 4

S˙YA H

KIRMIZI SARI

İTÜ açılışında Anadolu Gençlik Derneği üyeleri, Öğrenci Kolektifleri'ne sözlü tacizin ardından saldırı girişiminde bulundu. Kolektifçi bir kadına yumruk atılmasıyla çıkan arbedenin ardından, gericilerin yayın dağıtmasına son verildi. Üniversiteliler yaptıkları açıklamada, bilim ve aydınlığın merkezleri üniversitelerde gerici faaliyetlere izin vermeyeceklerini, üniversitelerine yapılan her türlü saldırıya karşı mücadele edeceklerini belirtti.

AKP’nin yalan› Samsun’da tutmad›

İleri demokrasi bu mu ? AKP’nin referandum süresince dilinden düşürmediği demokrasi balonu bir bir patlıyor. ‘Darbecilerden hesap sorma’yı diline dolayan AKP, darbe koşullarını aratmıyor. İşte referandum öncesi ve sonrasında gerçekleştirilen, AKP’nin demokrasi uygulamalarından bir kaçı: 13 Nisan’da Adana’da Öğrenci Kolektifleri ve Halkevleri üyesi 21 kişi, Mahir Çayan’ları anmaktan gözaltına alındı. 23 Eylül’deki davada, 21 kişiye 10 ay hapis cezası verildi. 1 Haziran’da Samsun’da 7’si Öğrenci kolektifi, 5’i halkevleri üyesi 11 kişi tutuklandı. Haklarındaki suçlamalar ise Deniz Gezmiş afişi asmak, Mahir Çayan’ın toplu yazılar kitabını taşımak, 1 Mayıs’a katılmaktı. 2 Eylül’de Artvin Kemalpaşa’ya ‘evet’ oyu istemek için giden AKP’lileri sordukları sorularla rahatsız eden Halkevi üyesi gençler korumalar tarafından tartaklanmaya çalışıldı; ama Kemalpaşa halkının tepkisi AKP’lileri ilçeden kaçırdı. Bu olaydan sonra Halkevleri’ne Yüksek Se-

Anayasa de¤iflikli¤i boyunca ‘darbecilerden hesap sorma’y› diline dolayan AKP, darbe koflullar›n› aratmayan gece yar›s› operasyonlar›yla ö¤rencileri, parti baflkanlar›n›, sendikac›lar› göz alt›na ald›, tutuklad› çim Kurulu tarafından referandumda “propaganda” yasağı getirildi. Referandumdan sonra, 21 Eylül’de gerçekleştirilen operasyonda aralarında Bilim ve Gelecek Dergisi, Red dergisi yazarlarının ve SDP Genel Başkanı bulunduğu 18 kişi evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı. Üniversiteler açılır açılmaz İÜ’de afiş asmaktan, Ankara Üniversitesi’nde ise kariyer etkinliğinde görüşlerini söylemekten dolayı öğrencilere 1 yıla varan uzaklaştırma cezaları verildi. AKP’nin neo-liberal uygulamaları yoksulluk, güvencesizlik, işsizlik ve yıkımdan başka bir şey getirmiyor. AKP, iktidarının devamlılığı için bunu uygulamaya devam edecek; ama sırtını dayadığı halk desteğini de koruması zorlaşıyor. AKP, ezilenlerin düzenle bütünleştirilmesini

gerici cemaatler eliyle sağlarken, bunu başaramadığı yerde en ufak bir başkaldırı karşısında zorba yüzü ortaya çıkıyor. ‘Birimiz hepimiz, hepimiz AKP için’ AKP’liler yaptıkları açıklamalarla, tahammülsüzlüklerini ortaya koyuyor; kendinden olmayana saldıran yekvücut bir cephe olarak karşımıza çıkıyorlar. İHH, Yetmez Ama Evet gibi gerici-liberal toplulukların, yandaş medyanın da yardımıyla iktidarını sürdüren AKP; baskı politikalarını ‘demokrasi’ diye pazarlıyor. Sağlıkta dönüşüme karşı mücadele eden eczacılar hakkında sağlık bakanı çıkıp “Eczacılarla mücadele ettik ve kazandık.” diyebiliyor. Eczacıların tümünü hükümetin karşısında taraf ilan edip; ardından eczaneleri kapatarak bertaraf ediyor. Başbakan’ın ulaşım zammına

Bu ‘Gül’ler hep aynı AKP , 2007’den bu yana Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK başkanı ve Abdullah Gül’ ün de cumhurbaşkanı koltuğuna oturmasıyla üniversitelerde ciddi bir kadrolaşma gerçekleştirdi. Son rektörlük atağı ise Marmara Üniversitesi seçimlerinde yaşandı. Seçimlerde üçüncü sırada olmasına rağmen Zafer Gül rektör olarak atandı. Piyasacı ve gerici kimliğiyle bilinen Gül Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajla şimdiden koltuğunun hakkını verdiğini kanıtlıyor. Zafer Gül, Marmara Üniversitesi'nin en temel sorununu "ideolojik saplantılı bilim adamları" olduğunu öne sürüyor ve "dünyayı görmeyen, vizyonsuz, lokal düşünen" bu kişilerin tasfiye olacağını açıkça

dile getiriyor. 1980 sonrası birçok ilerici akademisyenler yasalar ve baskılar ile üniversitelerden atılmasına ve yargılanmasına rağmen hiçbir rektör bu kadar pervazsızca ‘tasfiye’ naraları atamamıştı. Zafer Gül aldığı güç ile kolayca açıklaması, bugün gelinen noktada ‘demokrat’ AKP’nin akademisyen üzerindeki oluşturduğu baskı ile iki yüzlülüğü yeniden gün yüzünde çıkmış oldu. Açıkça AKP’li olmayana üniversite de yer yok diyen Gül’ün röportajın kalanında söylediği sözler tek maharetinin bu olmadığını da gösterdi. 3. nesil üniversiteler olarak tanımladığı, kendi firmaları olan ve devlete dayanmayan üniversite modelini hedeflediğini anlatan Gül ” Kurum idari personeline modern yönetim teknikleri, bilgisayar ve iletişim teknolojileri, kurumsal kaynak yönetimi, kişisel gelişim gibi konularda hizmet içi eğitim verilecek. Genç akademisyenleri yurtdışında eğiterek dönüşümü sağlayacağız” diyor. Bologna süreci üzerine çalışmaları ile bilinen Gül, diğer üniversitelerdeki AKP’li rektörlerle rekabet edebileceğini kanıtlamış oluyor.

karşı mücadele eden öğrencilere “Bunlar milletten değil illetten yana” dediğinde de görmüştük. Öğrenciler, zamlara karşı oldukları için ‘millet’in otobüslerinde AKP’nin polisi tarafından kilitlenip, saldırıya maruz kalmışlardı. Erdoğan, anayasa değişikliğine evet oyu toplayabilmek için, 12 Eylül’de idam edilen devrimciler için sahte gözyaşları döküyor; ama Samsun’da darbe yalakası Demirel’e postal fırlatan, Deniz Gezmiş posteri asanlar 4 ay tutuklu kalıyorlar. Baskıcı uygulamaların, AKP’yi rahatsız eden her türlü muhalif kurum ve kuruluşun etrafını sardığı su götürmez bir gerçektir. Patronlara dost halka düşman politikalarını sürdürmenin yolunun ancak baskıyla mümkün olabileceğini bilen AKP, köşeye sıkıştığı her an gerçek yüzünü göstermeye devam edecektir.

Samsun’da 1 Haziran Üniversetililer arkagecesi düzenlen operasdaşlarının 4 ay tutuklu yonda 7’si Öğrenci Kokaldığı süre içinde etkin lektifi, 4’ü Halkevi üyesi bir kamuoyu yaratarak, 11 kişi göz altına alınmış, AKP’n in demokrasi mas7 kişi tutuklanmıştı. Suç- kesini düşürdü. 21 Eylamalar ise Mahir Çayan lül’de Ankara’da görülen ve arkadaşlarını anmak, davada üniversiteliler izinli 1 Mayıs eylemine serbest kaldı. Aynı gün katılmak, evde Mahir Tüm Türkiye’den üniÇayan, Deniz Gezmiş versitelerden temsilciler, posteri asmak, TEKEL iş- ‘biz de bu davanın sanıçilerini destekleyen panğıyız’ diyerek oradaydıkart asmak gibi suçlama- lar. Hal kevleri ile ortak larla yasadışı örgüt üyegerçekleştirilen, birçok liğinden tutuklanan Öğaydın, sanatçı, demokrarenci Kolektifleri’nin tik kitle örgütü ve siyasi operasyondan birkaç partinin katıldığı kitlesel gün önce sermaye patro- bir eyle mle tutuklamalar nu Ali Sabancı’yı yumur- protest o edildi. AKP’nin talamaları ise her nasılsa baskı ve sindirme politiZaman Gazetesi’de ‘terör kasıyla tutuklananlar, örgütü üyeleri yumurta mücadelelerinin meşruattı’ şeklinde duyurmuş- luğuyl a ve kararlı duruştu. ‘Zaman’ ayarlı opelarıyla bir AKP saldırısırasyonun gerçekleşmesi nı daha boşa çıkartmayı ise uzun sürmedi. başardılar.

“Rektörlük koltu¤una oturtan AKP iktidar›ndan cesaret almaktad›r ” kadaşlarımız var. İki senedir uygulamaya çalışMarmara Üniversitesi Rektörü Zafer Gül’ün tıkları akademisyenleri köleleştiren 50D’yi bile açıklamaları hakkında görüşlerine başvurduğukeyfi uyguluyor. Akademisyenlerin kalmak istemuz Eğitim-Sen 6 No’lu Şube’den İsmet Akça; diği 33A statüsüne birileri geçebiliyorken birileri “Gül bu açıklamayı yaparken açıkça kendini geçemiyor. Ama neye göre değerlendiriliyor belli rektörlük koltuğuna oturtan AKP iktidarından değil. Bir başka örnek vereyim. Becesaret almaktadır. Zafer Gül’ün rektör nim kendi bölümümden bir arkadaseçilmesi de AKP’nin diğer politikalarıyşıma Kürt sorunuyla ilgili bir yazı la uyumludur. Tüm kamusal alanlardaki yazdığı için soruşturma açıldı, kadro dönüşümün üniversite ayağı da gerçekhakkı engellendi. Açılım diyen AKP, leştirilmektedir. Kadrolar, YÖK’te uzlaşözgürlükçü değil aksine baskıcı ve malar, başkan vekilinden rektörlere her otoriter olduğunu kanıtlıyor aslında. şey uyumlu bir düzen içinde. Gül’ün işaAkça, Zafer Gül’ün tasfiye iddialaret ettiği ‘ideolojik saplantılar’ ise kendimuhalif akademisyenler üzerinrının ne biat etmeyen, boyun eğmeyen, muhabir etki bıraktığına ilişkin nasıl de lif kesimlerdir. 12 Eylül’den beri üniverise, za Akça ‹smet sorumu Doç. Yard. sitelerde baskı var. Fakat bugün AKP fiube No’lu 6 en E¤itim-S politikası, Marmanokta bir ‘Bu ve cemaatleşen kadrolar ile yeni bir aşaEğitim-Sen ÜniBiz . oluyor bunlar ra’da bugün masını yaşıyoruz. Rektörler YÖK eliyle seçiliyor da gözüolaylar gibi bu olarak Şubesi versiteler ve yeni yöntemlerle baskı araçları uygulanıyor. kolektif, Daha olacak. açık daha ız müz kulağım Gül’ün açıklaması da bunu kanıtlıyor. Sonuçta tik polisistema gelerek araya bir la başka yapılar AKP yeni bir üniversite daha ele geçirmiş oldu. si olacatakipçi ın olaylar benzer ek, tikalar izleyer Bu rektör de gerekeni yapacak. ız. Yaayacağ bırakm boş ki elbette nı ğız. Meyda YÖK’ün AKP’nin tekeline girmesiyle ideolojik ndirebilinçle yunu kamuo , ederek kından takip tasfiye başlamıştı bir süredir zaten. Yaşanan çarceğiz ve gerekeni yapacağız.’ dedi. aren bekley kadro senedir İki var. r pıcı örnekle


SAYFA 05

Okumuş İnsan Halkın yanındadır kampanyasına medyanın ilgisi yoğundu. Kampanya NTV Ana Haber’de, Habertürk’te, HT Eğitim programında ve Radikal gazetesinde tanıtıldı. Ayrıca kampanyanın ilk haftasında Okan Bayülgen’in sunduğu Disko Kralı programında Öğrenci Kolektifleri’nden bir temsilci tarafından yapılan tanıtım, kampanyaya ilgiyi arttırdı.

Ko lek tif

S˙YA H

KIRMIZI SARI

Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası okul döneminde de sürecektir. Kampanya dahilinde hem okul müfredat dersleri hem de sanatsal dersler verilecektir. Yoksul mahallerde Halkevleri’nde yürütülecek çalışmalara katılmak isteyen üniversiteliler Üniversiteli Gazetesi satış masalarından veya okumusinsan@gmail.com adresinden mail yolu ile ayrıntılı bilgi alabilirler.

SAYFA 5

Üniversite

Olması gereken yerde Ö¤renci Kolektifleri bu yaz da bir ay›n› yoksul mahallelerde geçirdi. Kampanya bu y›l 5 ilde gerçeklefltirildi. Yüzlerce üniversiteli; bin 500’e yak›n çocukla tiyatrolar, halkoyunlar› oynad›. Korolar oluflturdu; mahallelilerle film gösterimleri, söylefliler, geziler düzenledi, flenlikler yap›ld› Yoldan geçen rasgele seçilmiş beş kişiye “üniversite” deyince akıllarına ne geldiğini sorsalar, büyük olasılıkla hiçbir yanıt üniversitenin toplumla iç içe, halkın ihtiyaçlarını gözeterek bilim üreten yerler ya da halk için var olan kurumlar olduğu yönünde olmaz. Çünkü üniversitelerin toplumdan uzaklaştırılması için büyük bir uğraş veriliyor. Üniversitelerin bilinçli şekilde kent dışlarına taşınması, sistemin üniversitenin halk içinde olmasına dahi tahammülünün olmadığını kanıtlıyor. Günümüzde artık şirketlerin “arka bahçeleri” haline getirilen üniversiteler, patronların ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet eden meslek edinme kurslarına çevriliyor. Yoksul halkın ömür boyu çalışsa da yoksulluktan kurtulamayacağı bugünkü sistemde; yoksullar için üniversiteler sınıf atlamak için tek yol gibi gösteriliyor. Kariyer düşkünü, bireyci, gelecek kaygısından dolayı ürettiğini yalnızca paraya dönüştürmeyi hedefleyen bir üniversiteli kimliği özendirilerek, üniversitenin aydın kimliği yok edilmek istenmektedir. Fakat üniversiteli olmak kesinlikle bu değildir. Paranın şekillendirdiği bir kimlik üniversitenin doğa-

sıyla çelişir. Üniversiteler bilim üretirler; ama bu üretimin amacı kendinin ve ailesinin de bizzat içinde bulunduğu halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve insanların sorunları çözmektir. Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası bu göreve taliptir. Kampanya üniversitenin, halkla bağını güçlendirmeyi amaç edinmektedir. Üniversitelilerin var olan bilgi birikimini yoksul halka paylaşmasını hedeflemektedir. Bu yüzden bir “vicdan” kampanyası değil sistem eleştirisi ve kendi kimliğine dayatılanı reddetmektir. Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası bu yaz 3. yılını doldurdu. Üniversiteliler yoksul mahallelere “halkın üniversitesini” kurdular. Hiçbir karşılık beklemeden bin 500’e yakın çocukla tiyatro, halkoyunları, koro, eğlenceli matematik, hikaye yazma dersleri, yaratıcı işler ve bilim atölyeleri yaptılar. Kampanya bir yandan halk ile üniversitelilerin bağını güçlendirirken, diğer taraftan gerici örgütlenmelerle çevrilen mahallelerde gericiliğe karşı bir alternatif haline geldi. Velilerden çocuğu için: “Her sene Kuran Kursuna giderdi, bu sene tiyatro öğrendi çocuğum” gibi cümleler defalarca duyuldu. Ayrıca kam-

panya “Toplum Gönüllüleri Vakfı” gibi birçok iyi niyetli üniversiteliyi sermayenin reklamcısı haline getiren, yoksulları sistemle bütünleştiren kampanyalardan ayrı bir yerdedir. “Okumuş İnsan Halkın Yanındadır” halkla birlikte yürütülen parasız eğitim talebinin en somut halidir. Kampanyanın daha geniş alanlara yayılması, kamuoyunda gördüğü ilgi, katılımcı üniversiteli sayısının belirgin oranda seneden seneye artması bir başarıdır. Elde edilen başarı, üniversitelilerin ve halkın eğitim hakkına yapılan onca saldırıyı göğüsleyecek kadar büyük değildir; ama üniversitelileri teslim aldıklarını düşünen egemenlerin, simsiyah duvarlarına çizilmiş beyaz bir çizgi kadar dikkat belirgindir. Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası artık Öğrenci Kolektifleri için ilkeseldir. Kampanya Kolektif’in olmazsa olmaz bir parçasıdır. Üniversiteler ve halk arasında bağ kurabilmek için, üniversitenin yeniden toplum sorunlarına duyarlı hale gelmesi için, üniversitelilerin maruz kaldığı rekabetçi, bireysel yaşam tarzı dayatmalarını boşa çıkarmak için; kısacası üniversitenin gerçekten aydınlanması için süreklileşmesi ve büyütülmesi gereken bir kampanyadır.

3. defa düzenlenen kampanyaya Okmeydanı, Ümraniye ve Esenyurt ev sahipliği yaptı. Üç mahallede de veli toplantıları yapıldı. Kampanyanın geçmişi ve amaçları konuşuldu. Tiyatro, halkoyunları, koro, Matematik, Türkçe,

Bilimsel Deneyler vb. birçok ders ve atölye yapıldı. Aziz Nesin Vakfı’na ve İTÜ Bilim Merkezi’ne geziler düzenlendi. 21 ve 22 Ağustos’ta düzenlenen kapanış şenliklerine Okmeydanı’nda Pınar Sağ ve Tolga Sağ türküleriyle des-

tek verdi. Esenyurt’ta “Hacivat-Karagöz Neden Öldürüldü?” filminin gösterimi ve yönetmen Ezel Akay’la söyleşi yapıldı. Bu yıl yüzlerce çocuk performanslarını sergiledikleri Şenliklere toplam 2 binin üzerinde insan katıldı.

Kampanya İzmir’de; Gültepe ve Güzeltepe mahallelerinde gerçekleşti. Üniversiteliler, çocuklarla eğlenceli, yaratıcı, bilimsel dersler işlerken gençler ve mahalleli kadınlar ile de çalışmalar yaptılar. Çocuklar halkoyunlarında

Harmandalı öğrenirken, müzik dersinde barış şarkıları söylediler. Ayrıca Ege Üniversitesi'nden gelen Prof. Dr. Şafak Taner 'Beslenme ve Obezite' hakkında mahalleli kadınları bilgilendirdi. Gültepe mahallesinde gençler ile bir-

likte 'Anasaya değişikliği' hakkında sohbet gerçekleştirildi. Kampanyanın 3. haftasında veli toplantısı yapıldı. Her iki mahallede de konuk sanatçıların katıldığı coşkulu şenlikler düzenlendi.

ANKARA

Ankara’da kampanya Batıkent ve Dikmen mahallelerinde yapıldı. Daha önce Ziraat Fakültesi öğrencilerinin “Bilimi şirketlere rant sağlaması için değil yoksul halk için üretiyoruz” diyerek diktikleri “Umut Fideleri” projesi,

Dikmen Vadisi halkının da desteğiyle kampanya kapsamında devam etti.120’nin üzerinde çocuğun katıldığı, çocukların hem icatları incelediği hem de deneyler yaptığı bir ODTÜ gezisi düzenlendi. ODTÜ’de çocuklar, bilimsel

deneyler için hazırlanmış müzeyi, uzman rehberliğinde gezdiler. ODTÜ’nün tarihi “DEVRİM” yazılı stadyumunda uçurtma uçurdular. Bir aylık üretimlerin sergilendiği kampanya 28 Ağustos’ta şenliklerle sona erdi.

BURSA

Bursa’da da çocuklarla beraber üretmek ve öğrenmek için memleketlerine dönmeyen üniversiteliler Görükle köyündeki çocuklarla dolu dolu bir ay geçirdiler. Çocuklar internet kafelerden çıkıp; satranç öğrendiler bu yaz.

Yüzme dersleri yapıldı. Kuran kursundan başka alternatifi olmayan çocuklara eğlenceli bilim derslerinin, tiyatro ve halkoyunlarının olduğu bir kurs fırsatı yaratıldı. Kampanya sonunda iki tiyatro oyunu çıkarıldı. Yapılan

veli toplantılarında köyde kavgalı aileler birbirleriyle tekrar diyalog haline geçtiler. Ay sonu düzenlenen şenlikte halkoyunları, tiyatro ve çocuk korosu gösterimleri gerçekleşti.

ESKİŞEHİR

Geçen yıl Gültepe mahallesinde yapılan kampanya bu yıl 27 Temmuz’da Gültepe ve Emek mahallelerinde yapılan açılış şenlikleriyle başladı. Kampanya kapsamında çocuklara verilen derslerin yanında; mahalleliler ve

gençlerle etkinlikler gerçekleştirildi. Velilerle yapılan kahvaltılar ve gençlerle yapılan çay sohbetlerinin yanı sıra parklarda yapılan eğlenceler kampanyayı mahalleyle bütünleştirdi. Anadolu Üniversitesi’ne bir gezi

düzenlendi. Gültepe mahallesinde 5. si düzenlenen film şenliğinde söz alınarak “Okumuş İnsan Halkın Yanındadır” kampanyası sunumu yapıldı. Kapanış şenlikleri Emek Halkodası’nda gerçekleştirildi.

İSTANBUL İZMİR


SAYFA 06

İstanbul Üniversitesi eğitim- öğretim yılını cezalarla açtı. Okulun açıldığı ilk gün 9 öğrenci; 2 kişi birer hafta, 5 kişi birer ay, bir kişi 2 dönem ve bir kişi de 3 dönem uzaklaştırma cezası aldığını öğrendi. Üniversitelilerin ceza alma sebepleri de aslında en demokratik hakları olan; 1 Mayıs çağrısı yapan afiş asmak; okulda anmalara ve müzik dinletisine katılmak.

E€i tim

2 yeni vakıf üniversitesi açılan Kayseri’de AKP önümüzdeki sene ‘GÜL’ gibi devlet üniversite açacak. Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi adı verilen üniversiteye ilk tepki ‘Gül Gibi Üniversite Değil, Bağımsız-Demokratik Üniversite İstiyoruz’ diyerek Taksim’de basın açıklaması yapan Kolektifçilerden geldi

SAYFA 6 Meslek ve teknik liselerine ö¤retmen yetifltirme misyonu ile kurulan Teknik E¤itim Fakülteleri YÖK’ün karar›yla Teknoloji Fakültesine dönüfltürüldü. Peki, e¤itimi piyasa ihtiyaçlar›na göre flekillendiren YÖK Teknoloji fakültesi mezunlar›na mühendis ünvan› verilmesi karar›n›n ard›ndan yatan gerçekler neler ?

Konuk Yazar Yusuf Dönergüneş/Ataması Yapılmayan Öğretmen

M

KPSS: ‘Nimet’le şaka olmaz 10 Temmuz’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonunda su üstüne çıkan hile belgeleri, insanın kanını dondururcasına. Cemaatlere yakınlığı ile billinen dershanelere soruların servis edilmesi, ÖSYM de görevli kişilerin dershane sahibi olmaları, yeni evli çiftlerin bir yılda gelen mükemmel (!) başarıları… Bunlar bu sene ortaya atılan iddaalardan sadece birkaçı. Bazıları iddaa olmaktan çıkıp belgeler ile kanıtlanırken, bazıları Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu tarafından incelenmeye devam ediliyor. Yılardır, özellikle öğretmenlerin korkulu rüyası haline gelen KPSS, ilk defa bu sene bütün çevreler tarafından bu denli tartışılmaya başlanmıştır. İte kalka bu güne kadar geldiler. Bu sene ne olduysa her yıl şüphelendiğimiz kopya olayları, belgeler ile ispatlanır hale geldi. Bunun arkasından binlerce komplo teorileri üretilebilir. Soruları sızdıranların paralarını alamamaları, ÖSYM’nin pasifize edilmek istenmesi vs.vs. Sonuç olarak burada ortaya çıkan tek gerçek; bu sınavın zaten olmayan güvenilirliğinin tamamen ortadan kalkmış olması. Sınava giren öğretmenler, sabırsızlıkla haklarında verilecek kararı bekliyor. Sınav iptal mi? Değil mi? 31 Ağustos’ta ertelenen atamaların ne zaman yapılacağı belli değil. İşin komik olan tarafı ise kopya iddiaları ortaya atıldığında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yaptığı konuşmaydı. Şöyle diyordu sayın bakan: -KPSS’nin iptal edilmesi söz konusu olamaz. Sayısız öğretmen bekleyen okullarımız var. Öğrencilerimizi düşünmek zorundayız. Komik değil mi? 180 Bin öğretmen açığı olduğunu bildiği halde sadece 30 bin öğretmen ataması yapan, 70 bine yakın ücretli öğretmen (ki ben buna mevsimlik işçi diyorum) çalıştıran, üniversitelerin vermiş olduğu diplomaları önemsemeyerek KPSS’ye göre atama yapan bir Milli Eğitim Bakanı’ndan bunları duyunca gerçekten çok şaşırdım. Başta Eğitm-Sen olmak üzere KPSS’nin tamamen ortadan kalkmasını söyleyenler, yıllardır sayısız çözüm önerileri getirmiştir. Mezuniyet tarhinine göre öğretmen alımının yapılması, üniversite kontenjanlarının azaltılması ve bunun gibi bir çok çözüm önerisi vardır. KPSS tamamen kaldırılırsa çözüm konusunda sıkıntı çekmeyecekleri aşikardır. Daha somut bir gerçek ise, ülkedeki yakşalık 180 bin öğretmen açığının acilen kapatılması sonucunda zaten böyle bir sorun bile kalmayacaktır. Peki biz ataması yapılmayan öğretmenler olarak ne yapmalıyız? Zor olsa bile sadece 3 ay ücretli öğretmenlik yapmama kararı almak, Milli Eğitim Bakanlığı’nı zor durumda bırakacak ve atama sayılarını arttırma yoluna sürükleyecektir. 400500 liraya evini ücretli öğretmenlik ile geçindirenler için zor bir karar olsa da, sonuçları düşünüldüğünde denenmesi gereken yöntemlerden sadece biridir bu. Atanma hakkımızı almak istiyoruz artık. Yıllarca KPSS kitaplarında Pavlov'un denek köpeğini anlamak çin uğraştık, Freud'un psikoseksüel kuramlarını ezberlemeye çalıştık.Bazen de düşündük ki Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağı olan kendini gerçekleştirmiş bireyleriz artık. Bu kavramlar arasında kaybolmaktayız. İptal olsun mu, olmasın mı? Konusunda bile birleşemeyen biz ataması yapılmayan öğretmenler, artık iş başına geçmeliyiz. Milli Eğitim Bakanı’nın dediği gibi 30 bin öğretmen ataması ile öğrencilerimizin ihtiyaçları giderilmeyecek. Hepimizin ataması için artık birlik olma zamanı.

KIRMIZI SARI

S˙YA H

YÖK ’ten teknik eğitime

teknolojik çözüm

YÖK’ün çalışmalarıyla 2009 Kasım’ında Resmi Gazetede Teknik Eğitim Fakülteleri’nin(TEF) kapatılıp yerlerine Teknoloji Fakültelerinin açılması kararı yayınlandı. Bu karar ilk olarak yeni öğretim yılında başta Marmara, Gazi, Sakarya olmak üzere 8 üniversite de uygulamaya kondu. Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının kamuda öğretmen olarak %2-5 arasında neredeyse yok denecek kadar az sayıda istihdam ediliyordu. Son yıllarda ataması yapılmayan öğretmenlerin arasında en umutsuz kesimi oluşturan teknik öğretmenler özel sektörde de ise işçi, teknisyen ve mühendis arasındaki iş bölümünde tanımsız konumundan dolayı mağduriyet yaşamaktaydılar. Yıllardır TEF’lerde yapısal değişiklik bekleyenlerin heyacanı, yeni mezunlara verilecek unvan belirsizliğinden dolayı mühendislik fakültesi öğrencilerinde endişeye dönüşmüştü. TEF mezunları teknik öğretmen unvanı alırken yeni açılan Teknoloji fakülteleri mezunları ise uygulama mühendisi unvanı alacaklar. Teknoloji fakültelerinin açılmasıyla bir üniversite çatısında aynı mühendislik disiplinleri iki fakültede birden öğrenci almış oldu. Bunun sonucunda makine mühendisliği eğitimi hem teknoloji hem de mühendislik fakültesinde verilirken sadece teknoloji fakülte-

leri kontenjan dahilinde meslek liselilere geçiş hakkı tanıyor. Ar-Ge ve tasarım işlerini mühendislik fakültesi mezunlarının, imalat, projelendirme, değerlendirme, test gibi alanları ise teknoloji fakültelerinin çalışma alanı olarak tanımlanıyor. Bu ayrışma mühendislik fakültesi mezunları için çalışma alanlarının daralması demekken aynı zamanda üretim sürecini de parçalayarak üretim bilgisi ve denetimini mühendislerin elinden alıyor. Sürecin bütünün bilgisine sahip olmayan ‘uzmalaşmış’ mühendis kavramı aslında sermayenin kariyerizm, yetkin mühendislik, hayat boyu öğrenmeyle ile yıllardır yaratmaya çalıştığı yeni mühendistir. Ayrıca Teknoloji fakültesi müfredatlarında üniversitelilerin sekiz dönemden oluşan lisans eğitiminin 7. dönemini işyeri eğitimi adı altında sermayenin staj sömürüsüne mahkum ediyor. YÖK tarihsel misyonunu yeniden yerine getirip üniversitelilerin ortak çıkarınaymış gibi göstererek sermayenin sorunlarına çözüm üretmiştir. Teknoloji Fakültesi adı altında mühendis yetiştirme fikrine ilk tepki TMMOB ( Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği)’nden geldi. TMMOB mühendisliği bilgilerin, doğal güç ve kaynakların insanlık yararına ve sürdürülebilirlik ilkeleri dikkate alınarak, mühendislik etiği gözetilerek kullanılması için yöntemler geliştirme uğraşı olarak tanımlıyor. Mev-

cut durumda tekniker ve teknisyenlerin görevini, uygulama mühendisi veya teknoloji mühendisi adı altında yeni bir kavrama yükleyerek, yetki ve sorumluluk açısından "mühendisleştiren" ya da mühendisi sadece teknoloji uygulayan bir niteliğe indirgeyerek "teknisyenleştiren" bir anlayış kabul edilemeyeceğini söyleyerek bu uygulamayı olarak reddediyor. TMMOB ve EMO (Elektrik Mühendisleri Odası) Bakanlar Kurulu ve YÖK Yönetim kurulu kararlarına dava açtı.Açılan davaya karşı çıkan TUSKON Başkanı Rıza Nur Meral’in iş dünyasının bu fakülteden çıkacak gençlere ihtiyacı olduğunu ve meslek lisesi kökenli mühendislerin iş hayatına daha hızlı adapte olarak, çok ağır şartlarda verimli çalıştıklarını söyledi. Güvencesiz çalışmanın bu kadar yaygınlaştığı, mühendislerin uzun çalışma saatlerine ve ağır iş koşullarında çalıştığı bir ortamda teknoloji mühendislerini değersizleştirerek ucuz iş gücü olarak istihdam edileceğini saklamadan söylüyor. Her sene artan kontenjanlar ile sayılar on binleri geçen mühendislerin yüzde 25’inden fazlasının işsizler ordusuna katıldığı bir düzende gelecek binlerce teknoloji mühendisi de TUSKON başkanının yüzünü güldürmekte. Mühendislik formasyonun ve çalışma yaşamanın parçalanmasına son verilmelidir. Bugün birçok mühendislik fakültesi bile nitelik ve uygulama sorunu çekerken, Teknik eğitim fakültelerinin sorunları mühendis yapılarak çözülecekse tek bir mühendislik fakültesinde birleştirilmelidir. İktidar da nitelikli bir eğitim ve güvenceli bir işi garanti etmelidir.

Bir doçent iki de sınıf buldun mu yeter Son 4 yılda 52 devlet üniversitesi ve 22 vakıf üniversitesi açan YÖK’ün hızına yetişilmiyor.YÖK’ün 2011’e yetiştireceği üniversiteler Ankara’da ’’Yıldırım Beyazıt’’, Bursa’da ’’Bursa Teknik’’, İstanbul’da ’’İstanbul Medeniyet’’, İzmir’de ’’İzmir Katip Çelebi’’, Konya’da ’’Konya’’, Erzurum’da ’’Erzurum Teknik’’ ve Kayseri’de ’’Kayseri Abdullah Gül’’ devlet üniversiteleri ile Antalya’da ’’Uluslararası Antalya Üniversitesi’’ vakıf üniversitesi olacak. Her ile bir üniversite talebiyle yola çıkan AKP iktidarı son yıllardaki ataklarıyla her ile bir tabela asmış durumda. Yeni üniversiteler durgun

ekonomik yapıya sahip küçük il ve ilçelerde esnafından , ev sahiplerine, tüccarlarına kadar ekonomik canlanma aracı konumunda. Herbiri ayrıca “12 Eylül 2010'daki referandumdan ‘Evet’ çıkması aslında Türkiye’nin gerçek Anayasasına kavuşucağının işareti olacaktır” diyen Muş Alparslan Üniversitesinin cematçı Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç gibi bölgelerinde AKP’nin varlığını güçlendirmek için ellerinden geleni yapmakta. Neredeyse her biri açıldığı şehir de seçim türküsü yapılmış olan üniversitelerin durumu ise içler acısı. Eğer fakülte de bir profesor olmadı doçent bölüm başkanı varsa bir de sı-

nıf buldular mı zaman kaybetmeden yeni bölümler açılabiliyor. Kamusal hizmet veren üniversitelerde nitelikli bir eğitimden ya da üniversite yaşantısından söz etmek mümkün değil. Onlarca yeni üniversite açanların ise mecliste yaptıkları en ilerici tartışmalar ise isim üzerine olmakta. İzmir ’e yeni açılacak üniversiteye ilk önce Turgut Reis ismi düşünülürken,CHP Zübeyde Hanım MHP ise Hasan Tahsin adını önerdi son sözü söyleyen AKP Katip Çelebi ’de karar kıldı. Umarız bu isim tartışmaları tabelaları sipariş ettikleri şirketleri zora sokmuyordur.


SAYFA 06

İstanbul Üniversitesi eğitim- öğretim yılını cezalarla açtı. Okulun açıldığı ilk gün 9 öğrenci; 2 kişi birer hafta, 5 kişi birer ay, bir kişi 2 dönem ve bir kişi de 3 dönem uzaklaştırma cezası aldığını öğrendi. Üniversitelilerin ceza alma sebepleri de aslında en demokratik hakları olan; 1 Mayıs çağrısı yapan afiş asmak; okulda anmalara ve müzik dinletisine katılmak.

E€i tim

2 yeni vakıf üniversitesi açılan Kayseri’de AKP önümüzdeki sene ‘GÜL’ gibi devlet üniversite açacak. Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi adı verilen üniversiteye ilk tepki ‘Gül Gibi Üniversite Değil, Bağımsız-Demokratik Üniversite İstiyoruz’ diyerek Taksim’de basın açıklaması yapan Kolektifçilerden geldi

SAYFA 6 Meslek ve teknik liselerine ö¤retmen yetifltirme misyonu ile kurulan Teknik E¤itim Fakülteleri YÖK’ün karar›yla Teknoloji Fakültesine dönüfltürüldü. Peki, e¤itimi piyasa ihtiyaçlar›na göre flekillendiren YÖK Teknoloji fakültesi mezunlar›na mühendis ünvan› verilmesi karar›n›n ard›ndan yatan gerçekler neler ?

Konuk Yazar Yusuf Dönergüneş/Ataması Yapılmayan Öğretmen

M

KPSS: ‘Nimet’le şaka olmaz 10 Temmuz’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonunda su üstüne çıkan hile belgeleri, insanın kanını dondururcasına. Cemaatlere yakınlığı ile billinen dershanelere soruların servis edilmesi, ÖSYM de görevli kişilerin dershane sahibi olmaları, yeni evli çiftlerin bir yılda gelen mükemmel (!) başarıları… Bunlar bu sene ortaya atılan iddaalardan sadece birkaçı. Bazıları iddaa olmaktan çıkıp belgeler ile kanıtlanırken, bazıları Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu tarafından incelenmeye devam ediliyor. Yılardır, özellikle öğretmenlerin korkulu rüyası haline gelen KPSS, ilk defa bu sene bütün çevreler tarafından bu denli tartışılmaya başlanmıştır. İte kalka bu güne kadar geldiler. Bu sene ne olduysa her yıl şüphelendiğimiz kopya olayları, belgeler ile ispatlanır hale geldi. Bunun arkasından binlerce komplo teorileri üretilebilir. Soruları sızdıranların paralarını alamamaları, ÖSYM’nin pasifize edilmek istenmesi vs.vs. Sonuç olarak burada ortaya çıkan tek gerçek; bu sınavın zaten olmayan güvenilirliğinin tamamen ortadan kalkmış olması. Sınava giren öğretmenler, sabırsızlıkla haklarında verilecek kararı bekliyor. Sınav iptal mi? Değil mi? 31 Ağustos’ta ertelenen atamaların ne zaman yapılacağı belli değil. İşin komik olan tarafı ise kopya iddiaları ortaya atıldığında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yaptığı konuşmaydı. Şöyle diyordu sayın bakan: -KPSS’nin iptal edilmesi söz konusu olamaz. Sayısız öğretmen bekleyen okullarımız var. Öğrencilerimizi düşünmek zorundayız. Komik değil mi? 180 Bin öğretmen açığı olduğunu bildiği halde sadece 30 bin öğretmen ataması yapan, 70 bine yakın ücretli öğretmen (ki ben buna mevsimlik işçi diyorum) çalıştıran, üniversitelerin vermiş olduğu diplomaları önemsemeyerek KPSS’ye göre atama yapan bir Milli Eğitim Bakanı’ndan bunları duyunca gerçekten çok şaşırdım. Başta Eğitm-Sen olmak üzere KPSS’nin tamamen ortadan kalkmasını söyleyenler, yıllardır sayısız çözüm önerileri getirmiştir. Mezuniyet tarhinine göre öğretmen alımının yapılması, üniversite kontenjanlarının azaltılması ve bunun gibi bir çok çözüm önerisi vardır. KPSS tamamen kaldırılırsa çözüm konusunda sıkıntı çekmeyecekleri aşikardır. Daha somut bir gerçek ise, ülkedeki yakşalık 180 bin öğretmen açığının acilen kapatılması sonucunda zaten böyle bir sorun bile kalmayacaktır. Peki biz ataması yapılmayan öğretmenler olarak ne yapmalıyız? Zor olsa bile sadece 3 ay ücretli öğretmenlik yapmama kararı almak, Milli Eğitim Bakanlığı’nı zor durumda bırakacak ve atama sayılarını arttırma yoluna sürükleyecektir. 400500 liraya evini ücretli öğretmenlik ile geçindirenler için zor bir karar olsa da, sonuçları düşünüldüğünde denenmesi gereken yöntemlerden sadece biridir bu. Atanma hakkımızı almak istiyoruz artık. Yıllarca KPSS kitaplarında Pavlov'un denek köpeğini anlamak çin uğraştık, Freud'un psikoseksüel kuramlarını ezberlemeye çalıştık.Bazen de düşündük ki Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağı olan kendini gerçekleştirmiş bireyleriz artık. Bu kavramlar arasında kaybolmaktayız. İptal olsun mu, olmasın mı? Konusunda bile birleşemeyen biz ataması yapılmayan öğretmenler, artık iş başına geçmeliyiz. Milli Eğitim Bakanı’nın dediği gibi 30 bin öğretmen ataması ile öğrencilerimizin ihtiyaçları giderilmeyecek. Hepimizin ataması için artık birlik olma zamanı.

KIRMIZI SARI

S˙YA H

YÖK ’ten teknik eğitime

teknolojik çözüm

YÖK’ün çalışmalarıyla 2009 Kasım’ında Resmi Gazetede Teknik Eğitim Fakülteleri’nin(TEF) kapatılıp yerlerine Teknoloji Fakültelerinin açılması kararı yayınlandı. Bu karar ilk olarak yeni öğretim yılında başta Marmara, Gazi, Sakarya olmak üzere 8 üniversite de uygulamaya kondu. Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının kamuda öğretmen olarak %2-5 arasında neredeyse yok denecek kadar az sayıda istihdam ediliyordu. Son yıllarda ataması yapılmayan öğretmenlerin arasında en umutsuz kesimi oluşturan teknik öğretmenler özel sektörde de ise işçi, teknisyen ve mühendis arasındaki iş bölümünde tanımsız konumundan dolayı mağduriyet yaşamaktaydılar. Yıllardır TEF’lerde yapısal değişiklik bekleyenlerin heyacanı, yeni mezunlara verilecek unvan belirsizliğinden dolayı mühendislik fakültesi öğrencilerinde endişeye dönüşmüştü. TEF mezunları teknik öğretmen unvanı alırken yeni açılan Teknoloji fakülteleri mezunları ise uygulama mühendisi unvanı alacaklar. Teknoloji fakültelerinin açılmasıyla bir üniversite çatısında aynı mühendislik disiplinleri iki fakültede birden öğrenci almış oldu. Bunun sonucunda makine mühendisliği eğitimi hem teknoloji hem de mühendislik fakültesinde verilirken sadece teknoloji fakülte-

leri kontenjan dahilinde meslek liselilere geçiş hakkı tanıyor. Ar-Ge ve tasarım işlerini mühendislik fakültesi mezunlarının, imalat, projelendirme, değerlendirme, test gibi alanları ise teknoloji fakültelerinin çalışma alanı olarak tanımlanıyor. Bu ayrışma mühendislik fakültesi mezunları için çalışma alanlarının daralması demekken aynı zamanda üretim sürecini de parçalayarak üretim bilgisi ve denetimini mühendislerin elinden alıyor. Sürecin bütünün bilgisine sahip olmayan ‘uzmalaşmış’ mühendis kavramı aslında sermayenin kariyerizm, yetkin mühendislik, hayat boyu öğrenmeyle ile yıllardır yaratmaya çalıştığı yeni mühendistir. Ayrıca Teknoloji fakültesi müfredatlarında üniversitelilerin sekiz dönemden oluşan lisans eğitiminin 7. dönemini işyeri eğitimi adı altında sermayenin staj sömürüsüne mahkum ediyor. YÖK tarihsel misyonunu yeniden yerine getirip üniversitelilerin ortak çıkarınaymış gibi göstererek sermayenin sorunlarına çözüm üretmiştir. Teknoloji Fakültesi adı altında mühendis yetiştirme fikrine ilk tepki TMMOB ( Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği)’nden geldi. TMMOB mühendisliği bilgilerin, doğal güç ve kaynakların insanlık yararına ve sürdürülebilirlik ilkeleri dikkate alınarak, mühendislik etiği gözetilerek kullanılması için yöntemler geliştirme uğraşı olarak tanımlıyor. Mev-

cut durumda tekniker ve teknisyenlerin görevini, uygulama mühendisi veya teknoloji mühendisi adı altında yeni bir kavrama yükleyerek, yetki ve sorumluluk açısından "mühendisleştiren" ya da mühendisi sadece teknoloji uygulayan bir niteliğe indirgeyerek "teknisyenleştiren" bir anlayış kabul edilemeyeceğini söyleyerek bu uygulamayı olarak reddediyor. TMMOB ve EMO (Elektrik Mühendisleri Odası) Bakanlar Kurulu ve YÖK Yönetim kurulu kararlarına dava açtı.Açılan davaya karşı çıkan TUSKON Başkanı Rıza Nur Meral’in iş dünyasının bu fakülteden çıkacak gençlere ihtiyacı olduğunu ve meslek lisesi kökenli mühendislerin iş hayatına daha hızlı adapte olarak, çok ağır şartlarda verimli çalıştıklarını söyledi. Güvencesiz çalışmanın bu kadar yaygınlaştığı, mühendislerin uzun çalışma saatlerine ve ağır iş koşullarında çalıştığı bir ortamda teknoloji mühendislerini değersizleştirerek ucuz iş gücü olarak istihdam edileceğini saklamadan söylüyor. Her sene artan kontenjanlar ile sayılar on binleri geçen mühendislerin yüzde 25’inden fazlasının işsizler ordusuna katıldığı bir düzende gelecek binlerce teknoloji mühendisi de TUSKON başkanının yüzünü güldürmekte. Mühendislik formasyonun ve çalışma yaşamanın parçalanmasına son verilmelidir. Bugün birçok mühendislik fakültesi bile nitelik ve uygulama sorunu çekerken, Teknik eğitim fakültelerinin sorunları mühendis yapılarak çözülecekse tek bir mühendislik fakültesinde birleştirilmelidir. İktidar da nitelikli bir eğitim ve güvenceli bir işi garanti etmelidir.

Bir doçent iki de sınıf buldun mu yeter Son 4 yılda 52 devlet üniversitesi ve 22 vakıf üniversitesi açan YÖK’ün hızına yetişilmiyor.YÖK’ün 2011’e yetiştireceği üniversiteler Ankara’da ’’Yıldırım Beyazıt’’, Bursa’da ’’Bursa Teknik’’, İstanbul’da ’’İstanbul Medeniyet’’, İzmir’de ’’İzmir Katip Çelebi’’, Konya’da ’’Konya’’, Erzurum’da ’’Erzurum Teknik’’ ve Kayseri’de ’’Kayseri Abdullah Gül’’ devlet üniversiteleri ile Antalya’da ’’Uluslararası Antalya Üniversitesi’’ vakıf üniversitesi olacak. Her ile bir üniversite talebiyle yola çıkan AKP iktidarı son yıllardaki ataklarıyla her ile bir tabela asmış durumda. Yeni üniversiteler durgun

ekonomik yapıya sahip küçük il ve ilçelerde esnafından , ev sahiplerine, tüccarlarına kadar ekonomik canlanma aracı konumunda. Herbiri ayrıca “12 Eylül 2010'daki referandumdan ‘Evet’ çıkması aslında Türkiye’nin gerçek Anayasasına kavuşucağının işareti olacaktır” diyen Muş Alparslan Üniversitesinin cematçı Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç gibi bölgelerinde AKP’nin varlığını güçlendirmek için ellerinden geleni yapmakta. Neredeyse her biri açıldığı şehir de seçim türküsü yapılmış olan üniversitelerin durumu ise içler acısı. Eğer fakülte de bir profesor olmadı doçent bölüm başkanı varsa bir de sı-

nıf buldular mı zaman kaybetmeden yeni bölümler açılabiliyor. Kamusal hizmet veren üniversitelerde nitelikli bir eğitimden ya da üniversite yaşantısından söz etmek mümkün değil. Onlarca yeni üniversite açanların ise mecliste yaptıkları en ilerici tartışmalar ise isim üzerine olmakta. İzmir ’e yeni açılacak üniversiteye ilk önce Turgut Reis ismi düşünülürken,CHP Zübeyde Hanım MHP ise Hasan Tahsin adını önerdi son sözü söyleyen AKP Katip Çelebi ’de karar kıldı. Umarız bu isim tartışmaları tabelaları sipariş ettikleri şirketleri zora sokmuyordur.


SAYFA 07 07 SAYFA

İnsanları “Bayan” “Adam”lar ugüne kadar egemen olan güçler ideolojileri çerçevesinde kendi dillerini oluşturmuşlardır. İlerici özellikler taşımayan bu dilin içeriği ırkçı, cinsiyetçi terimlerle doldurulmuştur. Toplumsal cinsiyet rollerinin de dilin kullanımında büyük oranda alt yapısı bulunmaktadır. Günlük hayatta sıkça kullanılan cinsiyetçi küfürlerin yanı sıra fark etmeden kullandığımız kelimelerin çoğu cinsiyetçidir. Hemen herkesin günde birçok kez kullandığı "adam" kelimesi ve "adam olmak" adam gibi davranmak" deyimleri sadece erkekleri insan olarak kabul etmektedir. "Adam gibi" deyimi doğru düzgün, olması gerektiği gibi anlamında

B

kullanılmakta iken kadın kavramı küfür ve aşağılama aracı olmaktadır. Bilim adamı örneğinde olduğu gibi bilimi üreten erkeklerle sınırlanmış gibi bir algı yaratılmaktadır. Ünlü bilim insanlarının erkeklerden oluşması, bilimsel çalışma yapan kadınların görünmezliği "bilim insanı" kavramının meşruluk zemini kazanmasını zorlaştırmıştır; ancak son günlerde bu kullanım giderek artmaktadır. Cinsiyetçi terminolojilerden birisi de kadın yerine kullanılan "bayan" kelimesidir. Cumhuriyet döneminde kullanımına başlanan "bayan" kelimesi bir cinsi ifade etmemektedir. Peki neden kullanımında bu kadar ısrar edilmektedir?

Üniversiteli Kadınların gündeminin takip edildiği kolektifkadin.blogspot.com yeni dönemde gelişerek üniversiteli kadınlarla buluşacak. Artık bir site görünümünü kazanacak olan blog, içeriğinde birçok yeniliği de barındırmaktadır. Haberler, makale, dosya, kitap ve film tanıtımı, etkinlik rehberi gibi bölümler içerecek olan site üniversiteli kadının sıcak gündemini oluşturacak. Türkiye'nin yaklaşık 30 üniversitesinden üniversiteli kadınların haberlerine ulaşabileceğimiz site çok yakında kullanıma girecek.

"Çünkü kadın kelimesinden daha kibar, nezaketen" gibi ifadeler aslında; insanın dişi olanını, aklıyla, fikriyle, cinsel veya cinsel olmayan bütün organlarıyla kabul eden, onu cinsel kimliğinden ayrı tutmayan "kadın" kelimesinin toplumsal bilinçaltında "kirlenmiş" kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Basketbol Federasyonu'nun ise mayıs ayında aldığı kararla bundan böyle 'Bayanlar Ligi' yerine 'Kadınlar Ligi' ifadesinin kullanılacağını açıklaması önemli bir adımdır. Voleybol Federasyonu liglerin tescilli isimlerinde 'bayan' ifadesinin yer alması sebebiyle 'bayanlar ligi' olarak devam edeceklerini açıklayarak, toplumsal cinsiyetçi fikirlerin devamlılığını sağlayacaklarını kanıtlamış oldular. Günlük konuşmalarda kendini bu ifadelerle açığa vuran cinsiyetçi tavır kızgınlık anında

Ü

7

..

..

Sahici Sozluk Dil Kurumu'nun Yosma Türk sözlüğünde "güzel, şen kadın" anlamında olan yosma kelimesi, günümüzdeki kullanımının yaşadığı dönüşüm kadının gülmesinin, neşeli ve güzel olmasının yasak olduğunu göstermektedir. anlamı "üzeri meşin, halı Kaltak Gerçek vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü" olan kaltak kelimesi "iffetsiz, namussuz kadın" anlamında kullanılmaktadır. Gerçek anlamının dışında kadını aşağılayıcı söz olarak dönüştürülen kelimelerden sadece biridir.

Kahpe işlevleri yerine getiren kadın merkezleri kuşkusuz ki üniversiteli kadınların vereceği mücadeleyle sağlanacaktır. Denetimden sağlığa sorunlar devam ediyor Yurt yaşamındaki diğer bir sorun ise giriş-çıkışlarda uygulanan imza prosedürünün eşitlikçi uygulanmamasıdır. Genel giriş saati 23.00 olan devlet yurtlarında kadın öğrencilerin geç kalmaları durumunda uyarı cezasından, ailelerine şikayet edilmelerine varıncaya kadar bir dizi uygulama yapılırken, erkek öğrenciler böyle bir sorun yaşamamaktadır. Bazı üniversite yurtlarında da bu sorun yaşanabilmektedir. Baskı ve denetim mekanizmalarıyla hayatı kuşatılan kadın, yurduna erken saatte gelen namuslu kadınlar imajıyla da toplumsal baskı mekanizma-

larını işleve sokmaktadır. İTÜ yurtlarında gece 01.00 olan giriş saatinin 23.00’a çekilmek istenmesi üzerine yurttaki kadınların başlattığı çalışma kısa sürede sonuç vermiş ve uygulamaya son verilmiştir. Bu kazanım, baskıcı uygulamaların daha yoğun olduğu KYK yurtlarına da örnek olması gereken bir çalışma olmasının yanında, kadın mücadelesinin meşru olanaklarını göstermektedir. Koğuş haline getirilen yurt odaları 6-8 kişi arasında değişmektedir. Bir odaya tıkıştırılan üniversiteliler hem özel yaşam alanlarından yoksun kalmakta hem de kolayca yaygınlaşan bulaşıcı hastalıklara yakalanmaktadır. Kadın sağlığı açısından ayrı bir öneme sahip olan hijyen, banyo ve tuvalet sayılarının yetersizliği gibi sorunların sık görülmesi jinekolojik

problemlerden biri olan ürogenital enfeksiyonlar için zemin hazırlamaktadır. Devlet yurtlarında her katta bulunan tuvalet-banyoları yaklaşık 80 kişi kullanmaktadır. Temizlik açısından önem taşıyan bu mekanlarda hijyenik ortam sağlanamadığında kadınların % 75'inde görülen genital enfeksiyon oranları yurtta kalan üniversiteli kadınlar için tehlike arz etmektedir. Yurtların her alanında karşılaşılan bu sorunlar kadınların yaşam kalitesini etkilemektedir. Türkiye genelinde 203.731 yatak kapasiteli devlet yurtları 117.282 kadın öğrenci barındırmaktadır. Bu öğrenciler yurtlarda barınan sayısız kadınla benzer sorunları paylaşmaktadır ve ancak üniversiteli kadınların vereceği mücadele sonucu çözüme kavuşacaktır.

Yüz yıldır söylüyoruz kız değil kadınız Toplumsal bilinçaltında oluşturulan cinsiyet tanımlamalarının gündelik yaşamda kullanımıyla cinsiyet ayrımcılığı meşruluk kazanmaktadır. Cinsiyetin adı kadın ya da erkek olması gerekirken, kadınlar için belirli aşamalar(!) mevcuttur. Kız ve kadın arasındaki farkı oluşturan ise bekaret-bakireliktir. Bu kavramlarla kadının cinsel yaşamı ortaya dökülürken aynı zamanda toplumsal baskının denetim mekanizması altına alınır

böylece kadın parçalanmış bir hayatın (kızkadın) içinde metalaştırılır. Toplumsal yapıya bakıldığında, bu kavramlara daha çok yoksul kesimlerin itibar ettiği görülse de, üniversite bünyelerindeki 'kız öğrenci yurtları' ile ülkenin bilim ve özgürlük yuvaları da kız- kadın kavramını meşrulaştırır. Üniversiteler, 'kız yurtları' ile toplum üzerindeki kadın figürünü değiştirmeden sürdürmektedir. Bu anlamda kız

Spor Bakanı Faruk Özak'ın, basketbol şampiyonasındaki ponpon kızları ile ilgili açıklamasında, "Her gün gazetelerde çıplak kadın fotoğrafları var. Ama ne yapıyoruz, o gazeteleri yine de okuyoruz. Mini etekli, bikinili kadınlarımız da bizim başımızın tacı.” diyerek büyük bir sabır örneği göstermiştir, kendisini kutluyoruz.

sarf edilen cümlelerde de küfür olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın bedeni üzerinden üretilen ve cinsel ilişki ilgili kavramlar küfür şeklinde aşağılamalarda ve espirilerde kullanılmaktadır. Sonuç olarak açık veya kapalı ifadelerden oluşan cinsiyetçi terimlerle sık sık karşılaşılmaktadır. Toplumsal cinsiyetçi fikirlerle mücadele sürecinde ilk olarak kendimizde daha sonra çevremizde bu kavramlara yönelik bir dönüşüm sağlanmalıdır.

Kad›n

Yerim yurdum yok derdim çok niversiteye yeni kayıt yaptıran kadın öğrencilerin karşılaştığı en büyük sorun kuşkusuz yurtlardır. Üniversitedeki paralı eğitim saldırısının en önemli alanlarından biri olan yurtlarda kadınlar için sorunlar, yerleştikten sonra da kronikleşerek devam etmektedir. İlk olarak (özellikle büyük şehirlerde) kontenjan azlığı nedeniyle yedeklenen kadınlar yerleştirilmeyi beklemektedir. Bu süre içinde devlet yurtlarında genel ücret uygulamasına göre aylık 90 TL olan yatak ücretinin iki katını ödeyecek ve beslenme yardımından faydalanamayacaktır. Üniversite yurdu olan İTÜ Ayazağa Kız Öğrenci Yurdunda bu ücret günlük 18 TL olmakta ve aylık 540 TL'ye varan ücret üniversiteli kadınları içinden çıkılması zor hesaplamalara itmektedir. Yerleştirmenin gerçekleştiğini düşündüğümüzde kendi içinde sorunlarını da barındıran yurtlarla tanışmış oluyoruz. Namus bekçiliğine soyunan güvenlik görevlileri üniversiteli kadınları yurt kapısında ilk karşılayanlar oluyor. Bunun yanı sıra kadınların özel yaşam alanını 'koruyan' güvenlik görevlilerinin tacizine uğrama sadece kadınlar arasında bilinmesiyle kalıyor. Üniversiteli kadınlar toplumsal baskı nedeniyle taciz olayını açığa çıkarmaktan çekiniyor. Bunun bir sebebi de üniversite içinde şikayetini bildireceği, bu sorunu çözmek için başvurabileceği özel olarak üniversiteli kadınlara hitap eden bir birimin olmamasıdır. Bu

KIRMIZI SARI KIRMIZI SARI

S˙YAHH S˙YA

SİNİR

yurtlarının kadın yurdu olarak değişmesi insanların kafasındaki bekaret- kadın- öğrenci- kız kavramlarının sorgulanmasını sağlayacaktır. Böylece toplumsal algıdaki dönüşüm sağlanırken, üniversitelerin aydın kimliği de belirginleşecektir. Kendiliğinden çözülmeyecek olan bu sorun, üniversiteli kadınlara yeni dönemde çizecekleri yol haritasında önemli bir pusula olacaktır. Bir yazısında Hasan Bülent Kahraman, ev işçileri için "lakayt, laubali, serkeş, sakar" gibi aşağılayıcı terimleri kullandı. ‘Gündelikçi kadınların örgütlenmemesi nasıl izah edilebilir?' sorusuyla saçmalamak serbest oyununda en iyi cacıktan akademisyen ödülünü kazandı.

Tayyip Erdoğan, bir televizyon programında, kimsenin 3 çocuk yapmadığını, insanların geliştirdiği "bakabileceğin kadar çocuk" kavramını saçma bulduğunu söyledi. Erdoğan'a biz de "3 çocuğa sen mi bakacaksın!" diyoruz.

KATSAYISI

Arapçadan dilimize giren kelime etimolojik olarak öksürme, öksürük anlamına gelmektedir. Anlamın dönüştürülmesi ise hayat kadınlarının yerlerini belli etmek için öksürmelerinden ileri gelmektedir.

SAYILARLA 2008 yılının haziran ayında evlerinde kalan dayısı Tanju Z.'nin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındaki B.K korkusundan olayı ailesine anlatamadı. 25 yaşındaki Tanju Z.'den hamile kalan B.K sancısının artması üzerine hastaneye götürüldü, aile hastanede kızlarının hamile olduğunu öğrendi. Tanju Z. ailenin şikayeti üzerine tutuklanırken doğan bebek SHÇEK'na verildi.

480 Beden ve ruh sağlığı kontrolü için Adli Tıp Kurumuna gönderilen B.K'ya 480 gün sonrasına randevu verildi. Bu süre dolmadan 5 ay önce zorla evlendirilmekten kurtulmak için annesinin bileziklerini çalarak evden kaçtı. 20 gün sonra eve geri dönen B.K İl Emniyet Çocuk Şubesi Müdürlüğüne verdiği ifadede evden ayrı olduğu dönemde 4 kişiyle birlikte olduğunu söyledi. Gözaltına alınan zanlılardan 3'ü "cinsel istismar" suçundan tutuklandı, zanlılardan M.S'yi arama çalışmaları başlatıldı. Dayının 15 yıl hapsi istendi.


SAYFA 8

KP’nin nasıl kazandığı sorusuna verilecek ilk yanıt “yalan’la” olmalı. Çünkü 26 maddelik anayasa değişiklik paketinin neredeyse tamamı sermaye lehine düzenlemeleri ve AKP iktidarının otoritesini güçlendirmeyi hedefleyen maddelerle doluydu. Hayır propagandası yapan partilerden ne CHP ne de MHP bu gerçekleri halka anlatma gereksinimi duymadı. MHP, şovenist söylemlerle örgütlediği ‘hayır’la kendi kitlesini bile kontrol edemedi. CHP ise son birkaç haftaya kadar ‘26 maddelik paketten 2 maddeyi çıkartın evet diyelim’ ya da ‘dokunulmazlıkları kaldırın evet diyelim’ gibi çıkışlarla paketteki, halkın çalışma ve sosyal haklarına yönelik saldırıları görmezden geldi ve evetin toplumdaki etkisini güçlendirdi. Sadece ilerici sol örgütler

A

Sandıktan Ne Çıktı ?

Sol Ne Ded ?

S˙YA H

AKP’nin yalanlarına karşı emekten ve özgürlüklerden yana talepleriyle halka seslenmeye çalıştı. Bu çalışmalar özellikle büyük kentlerde etkili oldu. AKP ve yandaşları için sandıktan evet çıkmak zorundaydı. Bunun için her şey yapıldı. Sağ, gerici, milliyetçi partiler, tarikatlar, sermaye grupları, ABD yönetimi ve liberaller AKP’nin arkasında saf tuttu. Çünkü hepsinin ‘evet’ten bir çıkarı vardı. Ama bu yetmezdi. Ülke tarihinin görmediği bir propaganda çalışması yapıldı. Devlet kurumları ve bütçesi bu çalışmalara doğrudan hizmet etti. Ramazan ayı avantajı din sömürüsüyle kullanıldı. Sonuçta sandık tahminleri büyük oranda tuttu. Yürümekte zorlanan AKP yeniden ayağa kalktı ama bu kez koltuk değneğiyle… Sonuçlar AKP’nin nasıl dur-

eferandum sürecinde birçok sol siyasi parti ve emek örgütü ‘hayır’ cephesini örgütledi. Türkiye’nin birçok kentinde oluşturulan inisiyatifler anayasa paketine karşı halkın emekten yana tavrını ifade ettiler. ‘Halkın hayır’ının, CHP’nin ve MHP’nin ‘hayır’ından farkı büyüktü. CHP kendini “2 maddeyi çıkarsınlar destek oluruz”a sıkıştırırken, MHP ise ırkçı bir çizgi izleyip ‘hayır’ söylemini Habur sınırından öteye geçiremedi. “Halkın hayır”ı ise 26 maddenin 26’sında da AKP’nin yalanlar barındırdığını ve halka yönelik saldılar hedeflendiğini açığa

R

durulacağının ipuçlarını da verdi. AKP’yi ne ırkçı MHP çizgisiyle ne de sonuçları AKP’yi güçlendiren CHP’nin geleneksel siyaset tarzıyla (içi boş laiklik söylemi, yargı, irtica)durdurmak mümkün değil. Peki, AKP’yi alt etmenin bir yolu yok mu? Bu soruya en doğru yanıtı siyasi partiler değil ama Karadeniz’in ufak bir ilçesi verdi. Başbakan’ın doğduğu kent olan Rize’den %76 oranında evet oyu çıktı. Rize’nin 12 ilçesinden sadece 1’i referandumda hayır dedi. O ilçe Fındıklı. Derelerini savunarak Hidroelektrik santrallerine ve bunların yapımı için her türlü desteği sunan AKP’ye karşı direndiler. Anayasa değişikleri sonucunda HES şirketlerine karşı dava açamayacaklarını bilen Fındıklı halkı, hemşerilerinin aksine referandumda hayır oyu verdi.

çıkararak halkın hakları ve emek eksenli bir hayır kulvarı örgütlediler. İlerici sol muhalefetin örgütlediği bu çizgi, hayır oylarının artmasını sağlamanın yanında AKP’nin yalanlarını teşhir ederek özellikle büyük kentlerde ‘evet’e gidecek oyları ikna etmeyi de başardı. CHP lideri Kılıçdaroğlu bile ilerici, sol içeriğin kamuoyunda görünür olması üzerine son birkaç haftalık muhalefetindeki söylemleri değiştirmek zorunda kaldı. CHP’ye kamu yararı, ya da ‘AKP’nin talanı’ söylemini kullandırtan işte bu sol çıkıştır. Öğrenci Kolektifleri örgütlediği ‘üniversite hayır diyor’

SAYFA 9

KIRMIZI SARI

kampanyasında, hayırın sol cephesine militanlığı ve çalışkanlığıyla önemli bir katkıda bulundu. Ayrıca Kolektifçiler tarafından AKP’nin hegemonya kurmasına güçlü bir direniş gösterildi. Binlerce AKP pankartı indirildi, on binlerce afiş, çıkartma yapıldı, kent genelinde bildiriler dağıtıldı. AKP’ye ve onun yalan anayasasına, üniversiteler kapalı olmasına rağmen üniversitelilerin büyük oranda hayır demesi (istatistikler bunu kanıtlamıştır), toplumun en ilerici kesimlerinin hala AKP kuşatmasına karşı direndiğini açıkça gösterdi.

S˙YA H

KIRMIZI SARI

Memura grev yok Anayasanın 53. maddesinde yapılan değişiklikle memurlar toplu sözleşme yapma hakkını kazandılar. Memurlar bu paketten önce toplu görüşme yapabiliyordu. Ancak toplu sözleşme hakkı verilen memurlara grev yasağı devam ediyor. Grev hakkı olmadan verilen toplu sözleşme ise tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor. Yani toplu görüşmenin adı değişiklikle toplu sözleşme yapılmış oldu . Bunun yanında toplu sözleşme yapılırken uyuşmazlık çıkarsa tek yetkili organ Kamu Görevlileri Hakem Kurulu yapıldı. Bu kurulun üyelerini ise hükümet belirliyor ve kurul kararlarına karşı yargı yolu kapalı. Yani yapılan değişiklikle memurların söz hakkı da, hak arama hakkı da ellerinden alınıyor, onlara kölelik koşulları dayatılmış oluyor.

EVET Ne Get rd ! Kamu denetimi kalktı

Yargıda kadro Anayasa değişiklik paketinde en çok tartışılan konulardan biri de yargı idi. Pakette Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)' nin işleyişine dair iki tane madde bulunuyordu. Yapılan değişikliklerde üyelerin seçim usullerine dair değişiklikler ağır basarken bu kurumların işleyişi ve özüne dair kısımlara dokunulmadı. HSYK'ye halen Adalet Bakanı başkanlık ediyor ve bu durum yargı bağımsızlığını zedelemeye devam ediyor. Yani yapılan değişiklikler demokratik bir değişimi değil de kısa vadede AKP'nin istediği kadro değişimini hedefleyen bir şekilde yapıldı

Referandumun onaylanarak geçmesiyle anayasanın 125. maddesine “Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiç bir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” cümlesi eklenerek idari yargının yerindelik denetimi yapması yasaklandı. Yerindelik denetimi nedir? Yerindelik denetimi, idarenin eylem ve işlemlerine karşı idari yargının “sosyal adalet” ve “kamu yararı” ölçütleriyle değerlendirme yapmasıdır. Şimdi ne olacak? AKP iktidarı kritik birçok davada bu konuyu itiraz konusu yapmıştır. HES projelerine karşı açılan birçok dava “kamu yararı” ölçütü sağlanamadığı için projeler iptal edilmiştir. İstanbul'da kazanılan metrobüs davasında idare “sosyal adalet” ölçütü ile zamların iptali kararını vermiştir. Ancak referandum sonrasında ilk HES davasında sonuç tam ters yönde olmuş, mahkeme “kamu yararı” değerlendirmesi yapmadan projeyi onaylamıştır. Bu değişikliğin sonuçları da kamunun değil de sermayenin yararına olacak projelerin yani özelleştirmelerin, zamların, HES'lerin mahkemelerden onay alması demek olacaktır.

Bütün iktidar sermayeye

B z sorduk

yumurta atanlar cevapladı

“Yetmez ama evet” forumuna katılıp kendilerine söz verilmemesi üzerine konuşmacılara yumurta atan Öğrenci Kolektifleri üyeleri referandum sürecine damga vuran eylemlerin birine imza attı. Üniversiteli gazetesi olarak o eyleme katılan Kolektif üyesi Ali Coşkun’la bir röportaj yaptık.

O günden başlayalım. Toplantıya katılmaktaki amacınız neydi? Aslında çok basit iki amacımız vardı: Bunlardan ilki ‘evet’ kampanyası yürüten ‘Yetmez Ama Evet’ grubuyla neden evet dediklerini tartışmak, ikincisi ise her fırsatta yaptıkları, ‘hayır’ cephesini örgütleyen solu darbecilikle suçlamalarına izin vermemekti. Peki ya yumurta atmak? Yumurta bir amaç değil sadece gerektiğinde kullandığımız bir eylem aracı. O gün de böyleydi. Biz o toplantıya da yumurta atmak için gitmedik. Fakat DSİP’li konuşmacı Şenol Karakaş’ın ‘hayır’ oyu verecek solu darbecilikle suçlamasının ardından söz istedik. Söz verilmedi; aksine salondan zorla çıkartılmaya çalışıldık. Bunun üzerine yanımızda getirdiğimiz yumurtaları kendilerine attık.

Medya eylemi hemen gündemleştirdi. Sizi destekleyenler kadar eleştirenler de oldu. Solculara yumurta atıldı diyenler de. ‘Yetmez Ama Evet’ grubunun alakası olmamalarına rağmen kendilerini solcuymuş gibi tanımlamaları, solun içinden liberal bir damarın gelişmesinin göstergesidir. Bu eylem özelikle sapla samanı ayırma noktasında sol adına sevindirici bir gelişme. Kadın düşmanı Abdurrahman Dilipak’ın, Leman Dergisi’ni paşaların kıçını öpmekle suçlayan Genç Sivil Yıldıray Oğur’un, cemaat toplantılarının yıldızları Osman Can’ın, Denizleri cuntacı olmak-

la suçlayanların solla ilgisi olamaz.

Peki, ne olarak görüyorsunuz onları? ‘Yetmez ama evet’ AKP politikasını güçlendiren bir taşeron topluluktur. “Askeri vesayeti” eleştirirken adım adım palazlanan AKP faşizmine tek bir laf söylediklerini görmedik. AKP’yle ters düşmemek için Tekel işçilerini darbecilere hizmet etmekle suçlamışlardı. Truva atı bunlar. Birgün gazetesi bu grubun pankartlarını bile AKP’lilerin astığını kanıtladı biliyorsunuz.

Yumurta atmayı meşru mu görüyorsunuz? Elbette meşru görüyoruz. Yumurta, halkı gericilik ve piyasacılıkla teslim almayı hedefleyen egemenlere karşı bir direniş sembolü haline gelmeye başladı. ‘Yetmez ama evet’e giden yumurtalar da meşrudur. Çünkü belki de AKP’den daha tehlikeli bir şey yapıyorlar: AKP’ye karşı en güçlü direnci gösterecek sol kamuoyunda akıl bulanıklığı yaratıyorlar.

Peki, tekrar eylem gününe dönersek, Adalet Ağaoğlu’na yumurta atılması meselesi medyada eyleminizin asıl amacı olarak gösterildi. Nasıl açıklıyorsunuz bu durumu? Adalet Ağaoğlu’nun bu projenin bir parçası olmasına onun adına üzgünüz. Eylem akşamı kendisini aradık ve kendisini hedef almadığımızı belirttik. O da kendisine doğrudan yumurta gelmediğini, sadece sıçradığını belirtti. Eylemimizin içeriğine katılmasa da kendisini aramamızdan mutluluk duyduğunu söyleyerek bize teşekkür etti. Grup bilinçli olarak meseleyi buna indirgedi çünkü yalanları ve AKP’ye hizmetleri ortaya çıktı.

Sizden bir gün sonra İzmir’de benzer bir toplantıda ÖDP üyeleri boya attı. Arkadaşların ellerine sağlık diyoruz. Eylemi sahipleniyoruz.

Şiddet olarak değerlendirmiyor musunuz bu eylemleri? Şiddeti asıl onlara sormak lazım. Savundukları AKP iktidarına sorsunlar şiddeti. İktidarı savunmak uygulanan şiddetin de sorumluluğuna ortak olmak, sahiplenmek demektir. Bakın yumurta ya da boyalı eylem insana nasıl zararlar verir; en fazla biraz koku, birkaç damla da leke. Ölen, sakat kalan, ekonomik zarar, vs. hiçbiri yok. Ya AKP’nin şiddeti nasıl sonuçlar doğuruyor? Taşeronlaştırma sonucu maden işçileri göçük altında kalıyor, başbakan kader diyor. ‘Evet’ afişi asan bir işçi öldü, biliyorsunuz. ‘Hayır’ da asabilirdi, hiç önemli değil. Önemli olan ne biliyor musunuz? Bu işin günde 14 saat, iş güvencesi olmadan, 600 liraya yapılıyor olması. Çocuğunun dershane borcunu ödeyemeyen anneler hapislerde yatıyor bu ülkede. Gençler intihar ediyor. AKP’nin yeni anayasasıyla özelleştirmelerin ve zamların yani yoksulluğun önü açılacak dedik ve birkaç ay içinde ispatlanacağını göreceğiz.

Peki, yumurtalı eylemlere devam edecek misiniz? Elbette devam edeceğiz. Zaten ilk defa yapmıyoruz. Daha önce onlarca kez attık. Hedefimizde kimi zaman AKP’li bakanlar, kimi zaman üniversitelerimizi sömüren şirketler, sermaye topluluklarının temsilcileri, kimi zaman da Siyonist katiller vardı. Yumurta hem üniversitelilerin tepkilerini daha görünür kılıyor hem de öğrencilerin neden böyle bir tepki verdiği merakı bile sesimizin daha fazla insana ulaşmasını sağlıyor. AKP bugün, üniversitenin anahtarlarını aldığını düşünüyor. Tüm AKP’li bakanlar üniversitede cirit atıp şov yapıyor, muhalif akademisyenleri tehdit ediyor. İşte yumurta eylemleri, tam da burada bir direniş biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Atılan her yumurta üniversitenin dikensiz gül bahçesi olmadığını gösteriyor.

Refe ran dum 2010

Anayasa değişikliğinin getirdiği bir yenilik de Ekonomik ve Sosyal Konsey'in anayasal bir kurum haline getirilmesi oldu. Bu kurumun amacı esnafın, sanatkarın, tüccarın ve sanayicinin hükümetin sosyal ve ekonomik politikalarında söz sahibi olması olarak açıklanıyor. Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal güvenceye alınmadan önce de mevcuttu ve emek örgütleri bu konseye emekçilerin aleyhine kararlar alındığı için katılmıyordu. Bu değişiklikle gerçekleştirilmek istenen işçi ve patronu aynı masaya oturtup alınacak sermaye yanlısı kararları meşrulaştırmaktır.

Referanduma damga vuran açıklamalar 12 Eylül günü, umre için bile olsa sandık başına gitmemek, evet dememek büyük vebaldir."

Abdullah Büyük Nakşi Cemaatinden Vakit yazarı İmkan olsa mezardakilere bile oy kullandırılmalı. Fethullah Gülen Darbe anayasasına onay veren darbecidir

Recep Tayyip Erdoğan Taraf olmayan bertaraf olur.

Recep Tayyip Erdoğan 12 Eylülcülerin yargılanmasında top inşallah yargıya atılmaz

HSYK Başkanvekili Kadir Özbek Evet oyları 24 saat kesintisiz demokrasinin önünü açacak

BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu Dış ülkeler de bize "bunların tahtası da çürümüş, çivisi de çürümüş" demesinler... Yani "tahtası eksik" demesinler, o yüzden evet diyelim!.. İbrahim Tatlıses Bir dağa bir serçe konsa dağ ne kazanır, bir dağdan bir serçe kalksa dağ ne kaybeder? Bu görüşü iyi değerlendirmekte yarar var." Devlet Bahçeli evet oyu vereceklerini açıkalyan MHP’lilere söylemişti


SAYFA 1 0

S˙YA H

KIRMIZI SARI

10

Ece Temelkuran üniversitelilerle Ece Temelkuran ülke gündemine dair yazılarıyla farklı pencereler açıyor. Referandum tavrına önce boykot diyen yazar sonraki günlerde “Boykotla bu işin içinden sıyrılamayacağımız ortaya çıktı arkadaş. Yoksulun, işçinin, Kürt çocukların düşmanı beni düşmanı olarak görmüyorsa, onu yeterince sinir etmiyorsam duruşuma ayar çekmem gerekir. Hayır derim, size de tavsiye ederim.” diyerek hayır oyu kullandı. Biz de Üniversiteli gazetemiz için Ece Temelkuran ile ülke gündemine dair söyleşi gerçekleştirdik.

Söylefli

Gençlik AKP’nin kurduğu hegemonyada bir delik açabilir mi?

‘Üniversitelilerden beklentim var’ Referandum tahmininiz neydi? 55-56’ydı. Boykotun etkisini Diyarbakır’da daha yüksek bekliyordum. Etki derken yüzde olarak bahsetmiyorum. Kürtler orada ikiye bölündü. O benim merakla izlediğim bir şeydi.

Referamdum sonuçlarında sağın AKP'de birleştiği görüldü. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? AKP iktidara geldiğinden beri söylediğim bir şey var; merkez sağ artık daha da sağa kaydığı için AKP’yi daha bir merkez sağ partisi olarak ayırıyoruz. Dolayısıyla her kesimden aklı karışık olanlar gibi yeni eğilimleri içine alıyor ve aslında AKP bir koalisyon partisi. Ama şöyle bir şey var benim anlamadığım; her şeyi ele geçirme hırsı. Ele geçiremediği zaman da onları düşman ilan etme hıncını anlamıyorum. Hemen darbeci ilan etmek. O söylemin bu kadar meşruiyetle kullanılmasını da anlamıyorum. Özellikle kendinin soldan geldiğini söyleyen kesimde darbecilikle suçlama söyleminin bu kadar alıp yürümesi utanç verici. Artık solcu olmamak utanç verici bir şey değil herhalde solda. Darbeci olmak ya da öyle suçlanmak çok daha ürkütücü. İnsanlar bu durumun başlarına gelmemesi için merkez sağın söylemi her ne ise onu kucaklamaya hazırlar, bu bence trajik bir durum.

Referandumda da Erdoğan bu söylemi çok iyi kullandı. Şöyle, umarım tabi inşallah şöyledir; bu memleketin yüzde 58’i anti militarist olsun ne güzel. Keşke öyle bir şey olsa. Ama ben anti militarist bir ülkede yaşadığımı düşünmüyorum.

Bu birleşime bakıldığında AKP'nin her kesime yönelik bir çalışma yaptığı gözüküyor. Patronlar için yurt dışına çıkma mevzuunu ve yerindelik denetimini verdi, liberaller için darbe söylemini kullandı... Yani ben şunu anlamıyorum, bazı şeyler yapıldı da topyekun onlara inanılması da ilginç, yani hırsızın hiç mi suçu yok. Ya iki sendikaya üye olma hakkı veriyor diye insanlar niye bayram etsin. Bu kadar saçma bir şey olabilir mi! “ Yaşasın” falan. Niye yaşasın? Var olan sendikaların çalışmasına izin mi veriliyor? Ayrıca işçinin iki sendikaya birden aidat ödeyecek durumu mu var. O bana en saçma gelen kısmıydı bütün bu propagandanın. Propagandanın saçma olan kısmı olmasının yanı sıra buna bayram eden solcuların olması …

Sami Evren mesela… Anlamıyorum.

Liberalizm sadece ideolojik bir delilik de¤ildir. Ayn› zamanda ahlaki bir çöküntüdür. Dolay›s›yla liberallerin ne zaman kimi destekleyece¤i çok bir fley göstermez, ideolojik bir fley göstermez

İstenilen demokrasi öyle bir demokrasi ise çıkar tabi. Ama benim demokrasim çıkmaz.

Cemaatin ülke içinde ne kadar güçlendiğini söylemeyen yok. Siz cemaati bir tehdit olarak görüyor musunuz? Ortada bir araştırma var; Binnaz Toprak’ın yaptığı bir araştırma. O araştırma diyor ki; eğer Anadolu’da Fethullah Gülen cemaati ile bağlantılı değilseniz ekonomik olarak var olmazsınız. O araştırmadan liberallerin hiç bahsetmemesinin nedeni, hoşlarına gitmemesinden herhalde. Ayrıca bir niyet okumaya falan gerek yok böyle bir demokrasi de olmaz, başkasının var olmasına izin vermedikleri.

Dün bir tane HES projesine mahkeme onay verdi. Mahkemeler daha önce bozuyordu, referandum sonuçları ve yapılan baskılar sonuç verdi herhalde... Heh tamam işte bunların sonuçları, o HES projesi kimsenin umurunda değil. Tamam mı gerçekten değil. Dolayısıyla referandumda içeriğini bilerek oy verenler hariç, içeriğini bilmeden oy verenler işin sonuçlarını gördüğü zaman isyan edecekler, etmeliler. Bak Türkan Albayrak tek başına direniyor. Türkan Albayrak’a bakarken şunu gördüm: İnsanlar yavaş yavaş geliyorlar, mesela üzerilerinde temizlikçi forması var, başhekimden korkmalarına rağmen bir iki kişi geliyor. Herkes ona bakıyor, kazansın da biz de bir şey yapalım diye. Ama kimse yanına gelip oturmuyor.

Anketlere baktığımızda üniversitelilerin çoğunluğunun hayır oyu verdiğini görüyoruz. Buna bakarak sorarsak AKP politikaları gençliği hala esir alamadı mı?

AKP’nin referandumda sağı birleştirdiğini konuştuk. Böyle bir güce sol adına destek olan liberallerin konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Liberalizm sadece ideolojik bir delilik değildir. Aynı zamanda ahlaki bir çöküntüdür. Dolayısıyla liberallerin ne zaman kimi destekleyeceği çok bir şey göstermez, ideolojik bir şey göstermez. Ama demokrasi lafının artık sadece inanç özgürlüğü, kimlik meselesiyle bağlanması, orada bırakılması herhalde en iğdiş edilmelerden bir tanesi. Demokrasinin içindesin şu an ama sendika yok, öğrenci hareketi yok, nasıl bir demokrasiyse eşitlikle hiçbir alakası yok, adaletle alakası yok, gelir dağılımı nerde… Böyle demokrasi kimin demokrasisi, Etiler’deki demokrasi mi, ya da yeni kurulan ultra lüks İslami sitelerdeki demokrasi mi?

Bunu biraz daha özelleştirirsek “ Yetmez ama evet” kampanyası sizce sol bir proje miydi? Liberal bir projeydi. Ama Türkiye’de aslında her şey o kadar at izi it izine karışmış durumda ki liberal bile diyemiyorum. Liberaller de kendine liberal. Liberal öyle bir şey değil ki, yani aynı zamanda başkası da var olmasın liberali bu. Liberal olmayanın allah belasını versin liberalizmi.

Tayyip Erdoğan en ağdalı teşekkürünü okyanus ötesine yaptı. Sizce cemaatten demokrasi çıkar mı?

Üniversiteliler mi? Bir daha hayatla para ilişkisine girmediler. İki, üniversitede okuyorsun, muhafazakarlığı tamamen dışlayan bir yer olması lazım zaten üniversitenin. Normal üniversite öğrencileri var hala demek ki. İnsanların kafası çalışıyor demek ki. İnsanların kafası çalışınca niye çalışıyor diye sormamak lazım.

O gerçekten insana nefes aldıran bir şey. İyi ya da kötü bir şey oluyor. Sokağa inince kanlı canlı şeylerle karşılaşıyorsun. Mesela Türkan Hanım’ın direndiğini görmek, onun orda iyi olduğunu görmek, direnirken ağlaya ağlaya değil baya gülerek oynayarak. Ağlanacak zamanda da ağlayarak. İnsan bir şey yapmaya çalışırken, bir zorluğa karşı durmaya çalışırken direnç geliştirir. Zaten zorluk ne kadar büyürse direnç de o kadar büyür. O direncin büyüdüğünü görmek bana iyi geliyor. Gazeteci olarak da bunların yazılmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Üniversiteliler, Kolektifçi üniversiteliler içinde en sevilen yazarlardansınız. Peki siz bizi, Kolektifleri nasıl buluyorsunuz? Sizi seviyorum. Hayatı canlandırdığınızı düşünüyorum. Baya can denen şey sizde var. Her insan canlı değildir tamam mı. Ben yüzde yüz canlı olduğumu düşünüyorum. Siz de yüzde yüz canlısınız. Her insan canlı değildir. Bazıları yarı canlıdır, yarım canla idare eder. Bazıları çeyrek canla takılır. Her şeyi hissetmez her şeyi görmez, gördüğü her şeye bakmaz, baktığı her şeyi hissetmez. Ona verilen etkiden herhangi bir tepki alamazsınız. Canlı olmak bir ayrıcalıktır yani. Nadir bir şeydir, nadide bir şeydir. Kolektifçilerin canlı olduğunu düşünüyorum. Yüzde yüz canlı.

?

Ece Temelkuran Kimdir

Ece Temelkuran üniversite y›llar›ndan beri sürdürdü¤ü gazetecilikte hep soka¤›n sesini dinlemeyi tercih etmesiyle üniversitelilerin sempatisini kazanan isim. Peki gençlik bir şey yaratabilir mi, Kendisini Beyaz›t'ta uzaklaflt›rma cezas› alan ö¤rencilerin, TeAKP’nin kurduğu bu hegemonyada bir delik açabilir mi? Ya da bir panzehir olabilir mi? kel iflçilerinin ve Türkan Albayrak'›n direnifl çad›rlar›n› ziyaret Zaten ona da hayır desem hep birlikte kenederken görebilirsiniz. Habertürk’te K›y›dan adl› köflesinde yazdimizi buradan aşağı atmamız lazım. Tabi ki maya devam ediyor. Bütün Kad›nlar›n Kafas› Kar›fl›kt›r, O¤lum K›benim de üniversitelilerden öyle bir beklentim z›m Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri , K›y› Kitab›, ‹ç var. Ama galiba çok hayata değen yerlerden konuşmak, diğer insanları etkileyecek bu döKitab›, D›flar›dan K›y›dan Konuflmalar, ‹çeriden K›y›dan Konuflnemde diye düşünüyorum. Şey gibi, üniversite malar, Biz Burada Devrim Yap›yoruz Sinyorita!, Ne Anlatay›m harçları vs. böyle çok net konularda. Gerçeklikle Ben Sana!, A¤r›n›n Derinli¤i, Muz Sesleri kitaplar›n›n yailişkisi çok sağlam olan noktalardan argümanlar kurulursa üniversite gençliğinin bu siyaset platforzar›d›r. Kitaplar› ve yaz›lar›nda Latin Amerika halk munda sözü olabilir diye düşünüyorum. hareketleri, ülkemizde yaflanan cezaevleri soBiraz sizden bahsetsek, Türkiye’deki genel gazeteci runu, Kürt sorunu, hak mücadeleleri profili dışındasınız. Sokağa iniyorsunz, Türkan Albayrak örgibi konular› iflliyor. neğindeki gibi. Sokağın sesini dinlemek nasıl bir şey?


SAYFA 11

S˙YA H

KIRMIZI SARI

12 Kim gerçek kim mağdur? Ahmet Kaya’nın Şafak Türküsü’nü söylediği görüntüleri izlerken ağlayan Tayyip Erdoğan, yaptığı anayasa değişikliğinde sanatçıyı mağdur eden yasaların özüne dokunmadı. 12 Eylül’ün baskıcı, yasakçı uygulamalarıyla karşı karşıya kalan Ahmet Kaya katıldığı bir ödül gecesinde Kürtçe şarkı yaptığını söylediği için hem sözlü hem fiili saldırıya uğradı. Sanatçının birçok albümü toplatıldı, konser yasağı getirildi. Açıklamaları nedeniyle 10,5 yıl hapis istemiyle yargılandı.

Tarih

11

Dünün darbecileri bugünün ‘evet’çileri

Tarih utandirsin sizi yanlar, darbeci paşalar karşısında selam duranlar kendileri değilmiş gibi. Asıl olarak ülkenin sol içerikli devrimci ilerleyişine vurulmuş bir darbe olan 12 Eylül, bu nedenle sağcı ve gerici akımlar tarafından bayram gibi karşılanmıştı. ‘Evet’ kampanyasının inandırıcılığını arttırmak için akla hayale gelmeyecek yalanları söyleyenlerin tam da bu nedenle en fazla 12 Eylül konusunda yüzleri kızarmalıdır. Çünkü onlar 12 Eylül’ün açtığı gü-

ı l 1980 Ekim. 12 Eylül darbesinin ardından Fetullah Gülen'in bir açıklaması (Sızıntı Dergisi) : “... Ve, işte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.” Referandum sonuçlarının açıklandığı akşam

Y

12 Eylül’de yeni anayasa de¤iflikli¤i referandum oylamas›nda “Darbe ile hesaplaflaca¤›z, 12 Eylül ruhunu silece¤iz” diyenlerin geçmifli darbe flakflakç›l›¤› ile dolu. fiimdi dünün darbecileri ve bugünün yalanc›lar› karfl›l›kl› gülümsüyor

venli yollarda siyasete atıldılar ve 12 Eylül kurumlarının sahibi olarak iktidarlarını güçlendirdiler. Bugün AKP içinde öyle isimler vardır ki doğrudan darbe sürecinde yönetici pozisyonlarda bulunmuşlardır. Vecdi Gönül, Abdulkadir Aksu, Cemil Çiçek sadece en popülerleri… Meclis grup konuşmasında darbe yönetimi tarafından yargılanıp idam edilen Erdal Eren,

Erdoğan, evet kampanyasına destek olanlar arasında en güçlü teşekkürü yukarıdaki satırların sahibi olan Fetullah Gülen’e yaptı. Evet kampanyasının ana gövdesini “darbeler olmasın diye evet”, “12 Eylül'ün ruhundan arınmak için evet” gibi sloganların üzerine kuran AKP, hatırlanacağı gibi ‘hayır’ diyecekleri 12 Eylülcü yani darbe destekçisi olmakla suçlamıştı. Sanki bundan 30 yıl önce 12 Eylül’ü ayakta alkışla-

Necdet Adalı gibi devrimcilerin adlarını sayan Tayyip Erdoğan, duygusal konuşmasını birkaç damla gözyaşıyla süsleyip ne kadar darbe karşıtı olduğunu ispat etmeye çalıştı. Hâlbuki tarih metinlerinde Erdoğan’ın o günlerde yaşananlara ilişkin darbe yönetimine dair tek bir şikayetini görmek mümkün değil. 12 Eylül rejimiyle hesaplaşma vurgusu yine AKP ve unsurları tarafından bolca tekrarlanan bir yalan. Bilinmektedir ki 12 Eylül darbe yönetimi, 1983’te yeniden parlamenter sisteme geçişle birlikte resmi olarak son bulmuştu. Fakat üç yıllık süreçte askeri faşizm tarafından oluşturulan kurumların ve yasaların neredeyse tamamı bugün de varlığını sürdürmekte. YÖK, Milli Güvenlik Kurulu, bugün adı değiştirilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri, sadece en bilinenleri... Ayrıca sendikal örgütlenmelerin baskılanması, Sünni inancına dayalı zorunlu din dersleri, ülkede yaşanan farklı halkların varlığını reddeden vatandaşlık tanımı gibi 12 Eylül’ün özünü oluşturan yasaların içeriğinden 8 yıllık AKP iktidarı boyunca da tek bir harf bile silinmedi. Görüldüğü gibi 12 Eylül kurum ve yasaları üzerinde egemenlik kuran AKP, kendi iktidarını güçlendirmek için 12 Eylül’den besleniyor. Bugün 12 Eylül faşizmiyle simgeleşen YÖK üzerinden bakıldığında bile iktidarın yalancı yüzü tüm çıplaklığıyla görünür. YÖK’ü henüz ele geçiremediği yıllar öncesinde sıkı YÖK muhalifi olan AKP, 2007 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün Fettulahçı Yusuf Ziya Özcan’ı YÖK başkanlığına atamasıyla birlikte bir anda 90 derece dönmeyi başarmıştı. AKP YÖK’ü kaldırmak bir yana yetkilerini arttırarak üniversiteyi ve bilimi kendi tahakkümü altına alan bir araç haline dönüştürdü. Sonuç olarak açıklıkla söylenmelidir ki AKP, 12 Eylül faşizminin emek ve halk hareketini ezerek inşa ettiği sömürü ve baskı kurumlarının simgesi olan 12 Eylül’ün muhalifi değil, sahibidir. Bu yüzden onlara eleştirmek şöyle dursun, Kenan Evren’e sadece teşekkür etmek düşer.

Birkaç kötü adam KP referandum kampanyasının temel yalanını darbe karşıtlığı üzerinden kurdu. Özellikle 12 Eylül’e öfkesini her mitingde her toplantıda kustu. Peki, gökten zembille inmeyen AKP kadroları 12 Eylül yönetimi sürecinde ne yapıyordu. Hiç kuşku yok ki sadece buna bakmak bile AKP’nin mayasının nasıl bir darbe karşıtı olduğu gözler önüne serecektir. AKP’li Milli Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül, 1970 yılında İçişleri Bakanlığı, 1977 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü görevlerindeydi. Darbenin ardından Ankara valiliğine atandı. 1981 yılında Kenan Evren cuntası da bu parlak(!) adamı darbenin en önemli kurumlarından olan YÖK’ün kurucu üyeleri arasına aldı. Tayyip Erdoğan “Biz 12 Eylül acılarını da yaşadık, 12 Eylül zulmünü de yaşadık, 12 Eylül sonrasının baskılarını da bedenimizde hissettik.” derken YÖK’ün kurucu üyesi olan, darbenin Ankara valiliğin yapan ve Mamak cezaevi olmak üzere Ankara’daki işkencelerin sorumlularından olan Gönül’ü kastediyor olmalı. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da 12 Eylül mağduru olduğunu dile getirenlerden.1968’de üniversiteden mezun olduğu yıldan bu güne devletin çeşitli kademelerinde görev aldı. Sıkıyönetim döneminde Rize Valiliği yapmış ve ardından Merkez Valiliği’ne atanmıştı. Darbeye giden yolları açan ve bugün Ergenekon dedikleri kontrgerilla tarafından organize edilen Maraş Katliamı’nda ise Maraş’ta Emniyet Müdürlüğü yapıyordu. Yani kontrgerillanın Maraş’taki yöneticilerindendi.12 Eylül sonrasında da Özal döneminden başlayarak devletin yüksek kademelerinde görevler almaya devam etti. Refah Partisi’nin kapatılmasının ardından da AKP’nin kuruluşunda yer alarak bugüne geldi. Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu dönemlerde Türkiye’debirçok cinayet yaşandı. Yerine getirdiği büyük başarılardan olacak ki 1985’te“ yılın bürokratı”ödülüne layık görüldü.

A

.

!

tti e n ö y r a l n u b i Biz edeerr? Yedi yedi daha ne

Tansu Çiller

Kalabal›k: - Ondöört di daha ne - Haayy››››rr. . . Yedi ye edeeer? uzz Kalabal›k: ? ? K›rkdoku erden nl gü - Haay›››rr. . Bugün neee? KalabalIk: Cumartesiiii kaç›››? - Haay›››rr. . Bugün ay›n Kalabal›k: Yedisiii - Aylardan neee? Kalabal›k: Temmuuuuzzeerr? - Yedi yedi daha ne ed Kalabalik: ? ? ? muz günü (Tansu çiller, bir 7 temklari müjdu Yaloval›lar'a 77. il ol r... ) desini vermeye çal›fl›yo

GENCLIK .. .

TARIHI

1980 sonrasında 12 Eylül darbesi ile birlikte gelen faşizme karşı ilk sesler üniversiteden yükseliyor, üniversiteliler onca baskı, şiddet, tutuklama ve işkenceye karşı mücadele ediyorlardı.

8 27 Ocak 1987: Yoksul bir ailenin çocuğu olan Marmara Üniversitesi öğrencisi İsa, veremediği iki ders yüzünden okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Darbe kurumu olan YÖK, 200 eğitim gününde yaklaşık 100 sınav (vize, final, bütünleme) yaparak üniversitelilerin bunalmalarına dahi fırsat vermiyor, 2 yıl sınıfta kalırsa öğrenciler okuldan atılıyordu. 1985 yılına kadar atılan ve atılma durumuna gelen öğrenci sayısı 40 binin üzerindeydi. İsa Tanrıverdi’nin kendisini asarak yaşamına son vermesi öğrenciler arasında YÖK’ e karşı büyük tepkiye yol açmıştı. 27 Ocak 1987’de İsa’yı anmak ve atılmaları

protesto etmek için toplanan 1000 kişi Marmara Üniversitesi rektörlüğüne siyah çelenk bırakarak 12 Eylül sonrası ilk kitlesel eylemi gerçekleştirdiler.

8 14 Nisan 1987: Öğrenci Dernekleri'nin yükselen mücadelesi karşısında ANAP hükümeti Tek Tip Öğrenci Derneği Yasası’nı 2 Nisan 1987'de meclisten geçirdi. Bu yasayla birlikte iktidar çok sayıda eylem gerçekleştiren Öğrenci

Dernekleri'ni rektörlüğe bağlayarak kendi denetiminde çalıştırmayı hedefliyordu. Yasaya karşı 14 Nisan’da 2 bini aşkın öğrenci Aksaray’dan Beyazıt Meydanı’na yürüyüşe geçti. Bu 12 Eylül’den sonra görülen en büyük ve en ses getiren eylemdi. Eylemin ardından yasa geri çekildi.

8 28 Nisan 1988: Üniversitelere yönelik saldırılarını arttıran, yapılan her etkinlik önünde engel oluşturarak üniversitelerde terör estiren polise karşı öğrenciler rektörlük binasını işgal etti. 100’e yakın öğrenci gözaltına alındı, 20 si tutuklandı.


SAYFA 1 2

S˙YA H

Ölen işçilerin isimleri yaşatılsın Galatasaray Spor Kulubünü’nün Seyrantepe’de yapılan yeni stad inşaatında iki işçi yaşamını yitirdi. Aynı yer daha önce da inşaat kapsamında yıkılmak istenen üst geçite direnen halkın tepkisiyle gündeme gelmişti. Yeni stadı hızla tamamlamaya çalışan Galatasaray’ın TekYumruk adlı taraftar

s

eferandumla aynı döneme gelen Dünya Basketbol Şampiyonası’nda AKP, milli takımının başarısıyla evet oylarını birleştirmek amacıyla tüm maçlara çıkarma yaptı. Turnuvanın ödül töreninde sahneye çıkan Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ı protesto edenler günler sonra tespit edilip gözaltına alındı.

R

Yeflil Saha

s

atı Asya Futbol Şampiyonası öncesi dostluk maçında Bahreyn ve Togo milli takımları karşı karşıya geldi. Maç sonrasında Togo milli takımının sahte olduğu ortaya çıktı. FIFA’nın da soruşturma açtığı maçta Bahreyn 3-0 yenmesine rağmen kazanan bir defalığına da olsa milli maç oynayan 11 Togo’lu oldu.

B

Yeflil Saha

s

talya'da oyuncuların haklarının korunmaması ve kulüplerin baskıcı tutumlarına tepki göstermek isteyen futbolcular grev kararı almışlardı. Seria’da 5. hafta maçlarına çıkmayacaklarını açıklayan futbolcular, İtalya Futbol Federasyonu ile anlaşmaya vararak grev kararının askıya alındığı duyurdu.

İ

ÜniverSpor

s

az aylarında iki üniversite takımından Avrupa şampiyonluğu başarısı geldi. Polonya'nın Warşova kentinde yapılan Avrupa Üniversiteler Voleybol Şampiyonası’nda Bahçeşehir Üniversitesi Kadın Voleybol Takımı şampiyon oldu. Diğer başarı 8. Avrupa Üniversiteler Futbol Şampiyonasında birinci olan Haliç Üniversitesi Futbol takımından geldi.

Y

Spor

s

Pota

grubu www.isimleriyasatilsin.com adlı bir internet sitesi kurdu. Taraftarlar inşaat sırasında hayatını kaybeden iki emekçi Gökhan Yavuz ve Raşit Ek’in isimlerinin bir kapıya yada bir tribüne verilmesi, ya da tüm emekçileri temsil edecek bir anıt hazırlanması talepiyle imza kampanyası başlattı.

KIRMIZI SARI

12

Baflbakan üniversite kulüplerine de

1.5 milyon TL verse ya!

niversite hayatının olmazsa olmazlarından birisi de kuşkusuz spor faaliyetleri. Pek çok üniversitede de spor veya kültür sanat birimlerine bağlı kulüpler aracılığıyla öğrenciler bu faaliyetlerden yararlanabiliyor. Özellikle köklü üniversitelerin bünyesinde onlarca branşta spor kulüpleri yer almaktadır. Teoride üniversite öğrencileri bu tür olanaklardan yararlanıyor gibi gözükse de üniversite rektörlüklerinin şirket mantığıyla yönettikleri üniversitelerde öğrenciler ve bu tarz kulüpler pek çok sorun yaşamakta. Özellikle kontenjanları arttırmak adına kurulan onlarca üniversite, akademik yetersizliklerinin yanı sıra kültür sanat ve spor faaliyetlerinde de sınıfta kalıyor. Yeni kurulan pek çok üniversitede göstermelik birkaç spor kulübünün bulunması hatta bazılarında spor salonlarının bile olmaması bunun bir göstergesi. Yüzbinlerce öğrenci toplumun en ileri kesimini temsil eden üniversitelerde spor olanaklarına ulaşamıyor. İstatistiklerle açıklamak gerekirse 2005 yılından 2009 yılına kadar öğrenci sayıları %40 artarken, Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu’na kayıtlı sporcu sayısı yalnızca %30 artmıştır. Faal olunan branş sayılarına bakıldığı zaman ODTÜ’de 22, İTÜ ve Ege Üniversitesi’nde 26 olan sayı, son zamanlarda kurulmuş olan Bartın Üniversitesi’nde 2, Artvin Çoruh Üniversitesi ve Sinop Üniversitesi’nde ise sadece 1!

Ü

Parayı veren salonu kapar Büyük ve olanak sahibi olan üniversitelerde ise spor faaliyetleri kâr aracı haline dönüştürülmekle kalmıyor okulun spor salonları şirketlere kiralanarak, okul takımları için sponsorluk anlaşmaları yapılarak üniversite içi spor faaliyetleri de piyasalaştırılıyor. Basketbol, futbol, tenis gibi gelir getiren alanlara yatırım(!) yapan üniversite yönetimleri dağcılık, izcilik, bisiklet gibi hobi olarak gerçekleştirilen spor dallarına ise kıt kaynaklar ayırarak(veya ayırmayarak) spor aktivitelerine bakış açısının basit bir kâr-zarar prensibi üzerinden ilerlediğini gözler önüne seriyor. Bu durumun biz üniversitelileri doğrudan etkilediği kısım ise burada başlıyor. Herhangi

Tayyip Erdo¤an dünya basketbol ligine de; basketbolculara verdi¤i 1.5 milyon TL prim ve kendisine yap›lanprotestolarla ad›n› yazd›rd›

bir spor dalında faaliyet göstermek için pahalı ekipmanlara yüksek fiyatlar ödemek durumunda bırakılıyoruz veya çalışmak için okulların zaten yetersiz olan salonlarını/sahalarını kiralamak için de yine para ödememiz gerekiyor. İmkanı olmayan öğrenciler için ise spor, üniversite içinde de “lüks” olarak kalmaya devam ediyor. Sadece öğrenciler değil kulüpler de pek çok sorun yaşıyor. Parasız olan salon o saatlerde başka bir şirkete kiralanmış olduğu için, okulun kendi spor kulübü tarafından kullanılamayabiliyor. Veya kültür-sanat faaliyeti yürüten kulüplerde olduğu gibi spor kulüplerinde de keyfi kısıtlamalar var bu kulüplerokulun müdahaleci tavrı yüzünden etkinliklerini özgürce gerçekleştiremiyorlar. Spor yapmak veya yapamamak Sonuç olarak, derslerimizin dışında geçireceğimiz vakitleri en iyi şekilde değerlendir-

memiz için spor olanaklarının olması gerektiği üniversitelerimizde spor faaliyetleri erişilmesi güç, erişildiği zaman da uygulanması sırasında binbir zorlukla karşılaştığımız bir aktiviteye dönüşüyor. Hem öğrenciyi hem de spor kulüplerini kısıtlayan; teknik olanasızlıklar, kaynak ayırmama, yönetimin kulüp etkinliklerine müdahalesi biz üniversiteliler için çileye dönüştürülüyor. Ne diyelim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, spora verdiği önemi basketbol oyuncularına 1,5 milyon TL prim vererek gösterirken, ülkemizin üniversitelerinde de rektörlerimiz öğrencileri 1.5 iskenderine, ışıklandırması olmayan kırık potalı basketbol sahalarında maç yapmaya teşvik ederek gösteriyor. İlkokul yıllarımızdan kalma kola kutusunu ezerek top yapıp, taşlardan kalelere gol atmaya çalıştığımız nostaljik günleri üniversitede de yaşamamıza imkan veren üniversite yönetimlerine ne kadar teşekkür etsek azdır!

Zirvede bile muhalif: ODTÜ Da¤c›l›k ve K›fl Sporlar› Kolu 1963 yılında Öğrenci Birliği’ne bağlı olarak kurulan ODTÜ-DKSK Türkiye'nin en köklü dağcılık topluluklarından biridir. 1980 darbesinden sonra ODTÜ'de bulunan tüm topluluklar gibi yaşadığı 2 yıllık zorunlu kapatma dışında DKSK, 47 yıldır etkinliklerini sürdürmektedir. 1968 yılında öğrenciler tarafından inşa edilen Elmadağ Dağevi 1990 yılında bir genişletme projesiyle neredeyse tamamen yıkılmıştır. Yeni yapı işlevsel olarak daha uygun olmasına rağmen rektörlüğün keyfi kısıtlamaları ile DKSK'lı sporcuların kullanımına sınırlama getirilmiştir.

ODTÜ’de bir tarih: DKSK ODTÜ-DKSK sistematik ve bilimsel eğitim vermesinin yanında muhalif kimli-

ğiyle Türkiye gençlik mücadelesi tarihinde önemli bir yere sahiptir. 1977’de Hasan Tan’ın ODTÜ’ye rektör olmasına karşı başlatılan boykot ve anti-faşist mücadelenin propagandasını yapmak için Kızılay’ın yüksek binalarından pankart açma eylemleri gerçekleştiren DKSK bugün de ODTÜ’de yapılan Barış ve Özgürlük Günleri gibi etkinliklerde okulun en yüksek binasından pankart açma eylemleri yapmaktadır. Ayrıca her yıl düzenlenen şenliklerde de aynı binadan inişler gerçekleştirmektedir. Son olarak Ağrı Dağı’nın zirvesinden “Tekel İşçileri Üşümüyorsa Biz de Üşümüyoruz” yazılı pankart açarak direnişteki Tekel işçilerinin mücadelesinin yanında olduklarını gösterdiler.

Son olarak A¤r› Da¤›’n›n zirvesinden “Tekel ‹flçileri Üflümüyorsa Biz de Üflümüyoruz” yaz›l› pankart açarak direniflteki Tekel iflçilerinin mücadelesinin yan›nda olduklar›n› gösterdiler


SAYFA 1 3

Evrim Ege’de sürüyor

G

Enine boyuna

İlk 500 meselesi

yıl ki sıralamada İstanbul Üniversitesi değil, yalnızca Bilkent Üniversitesi yer alıyor. Jiao Tong Üniversitesi’nin yaptığı, sosyal bilimler, tıp bilimleri, tarım bilimleri, matematik, temel bilimler ve mühendislik gibi çeşitli dallarda da özelleştirilen bu sıralamada Almanya ve Japonya gibi teknoloji alanında önemli başarılara imza atmış ülkelerin üniversitelerinin alt sıralarda yer alması, bu üniversitelerin, ‘ kriterler arasında olmasa da üniversitelerin pazarlama ve tanıtım reklamlarının da etkili olduğu’ yönünde eleştiriler yapmasına neden oluyor. Bu değerlendirmede dikkate alınan makalelerin, belli şirket gruplarının çizgisinde olan dergilerde yayımlanmış olması durumu hafiflenmeyecek derecede göze çarpıyor. Bu da üniversite yönetimlerini ve doğalında akademisyenleri yalnızca belli alanlarda –sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda- araştırma yapmaya zorluyor, bilimsel çeşitlilik kısıtlanmış oluyor.

İstanbul Üniversitesi nazar boncuğu mu? İlk 500 üniversite meselesi ülkemizde kimi zaman siyasetin de gündemine oturuyor. YÖK’ün hükümet eliyle dönüştürülmesinden hemen önce, hükümet ile YÖK arasında ne zaman bir gerginlik yaşansa, AKP, ‘dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında tek üniversitemiz dahi yok’ diyerek, YÖK ve rektörlere ’Siz önce kendi işinizi yapın’ uyarısında bulunuyor; böylece hem dikkatleri başka yöne çekiyor hem de üniversitelerin bu başarısızlığında hükümetin hiç payı yokmuş gibi, sorumluluğu başka adreslere yüklüyordu. 2008 yılında bu sıralamada Türkiye’den İTÜ, İÜ, ODTÜ ve Bilkent olmak üzere 4 üniversite varken, bu yıl Türkiye yalnızca İÜ tarafından temsil ediliyor. Bu değerlendirmenin hangi kriterler doğrultusunda değiştiği net olmamakla beraber, Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk’un İÜ’den mezun olması, İÜ’nün listedeki yerini korumasını sağlayan nedenler arasında sayılıyor. Bu konuda en ciddi göster-

Türkiye böyle haz›rlan›yor TÜBİTAK ve YÖK'e göre farklılaşan, üniversite makale sayıları,ilki Tubitak ikincisi YÖK’e göre: Hacettepe 938 - 980, İstanbul 825 - 1029, Ankara 723 - 771, ODTÜ 575 - 608, Gazi 562 - 553, Atatürk 479 - 478, İTÜ 477 – 557, Boğaziçi 223 - 315, Bilkent 193 - 171, Anadolu 128 – 199, Pamukkale 132 - 132, Sütçü İmam 111 - 111. Üniversitelerde akademisyen sayıları da kriterlerden biri. Ülkemizde akademisyen olmanın önünde 50/D yasası var. 50D: 2547 sayılı Yüksek öğrenim Kanunu’nun 50/d maddesi diyor ki: Lisansüstü eğitim yapanlar, burs alabilecekleri gibi araştırma görevlisi de olabilir. Görevleri lisansüstü eğitim bittiğinde sona erer. 50/d araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitimle sınırlayan ve araştırma görevlilerini burslu öğrenci statüsüne indirgeyen bir madde.

gelerden biri de, uluslararası geçerliliği olan bilim dergilerinde yayımlanan makale sayısıdır. Bu sayıları herkes kafasına göre yorumlayamaz. Ancak makale sayıları konusunda Türkiye’deki kurumlar arasında bile bir netlik söz konusu olamayabiliyor. Örneğin YÖK ve TÜBİTAK bugüne kadar, üniversitelerin atıf yapılan makale sayısında farklı rakamlar telaffuz etmiştir.Tarihi misyonu ve büyüklüğünün mirasını yiyen İÜ’den, tıp alanındaki makale ve araştırmalarıyla geri kalmayan Hacettepe’nin listede yer almaması, kriterlerin doğru değerlendirilmemesi ve üniversite isimlerinin öne çıktığını doğruluyor. AKP ile bu kurumlarda yaşanan dönüşüm ve üniversiteler üzerindeki etkisi, bilimsel bir konuda bile üniversiteleri doğrudan ilgilendiren bu iki kurumunun ortak noktada buluşamıyor olmasına ve kafaların karışmasına neden oluyor. Diğer bir tartışma konusu ise Türkiye’deki üniversitelerin akademik durumudur. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, bu konuda yaptığı açıklamada, ‘İstanbul Üniversitesi öncü ve lider kimliği ile üzerine düşen görevi yapmış, ülkemizin yükseköğrenimini dünya yükseköğrenim alanında temsil etmiştir’ dedi ve bu başarının gelecek yıl artacağına inandığını söyledi. Söylet’in, İstanbul Üniversitesi’nin tek başına yer aldığı bu listede diğer üniversitelerin neden yer almadığını sorgulayıp sorgulamadığı ise merak konusu. Rektör atamaları yapılırken AKP’li olduğunu her fırsatta dile getiren Söylet’in, AKP Hükümeti’nin üniversitelerin araştırma fonlarını azalttığını, bilimsel projeler için kaynakları kestiğini, 50D ile akademisyenlere bilimsel çalışmalar yerine ücretli kölelik yaptırmayı hedeflediği gerçeğini, bir bilim insanı olarak görmezden geldiği ortadadır.

‹lk 500’ün en’leri Sıralamanın dikkat çeken birkaç yönü ise, ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin 8. yılında da birinci olması. Ayrıca ABD ilk 10’da 8, ilk 100’de 54 üniversite ile listenin en iddialı ülkesi. Bu güne kadar ilk 10 sıralaması kendi içinde değişse bile, isimler 1 veya 2 dışında değişmiyor. Yunanistan, Macaristan, İsrail ve Polonya gibi nüfusu Türkiye’ye göre daha az olan ülkelerin listedeye giren üniversite sayısı Türkiye’den fazla . Geçen yıl 75. Sırada yer alan Melbourne Üniversitesi, bir mezununun 2009’da Fizyoloji ve Tıp alanında Nobel Ödülü almasıyla 62. Sıraya yükseldi.

13

Bu da mı olmuş ?

merika Brown Üniversitesi Kadın ve Çocuk Hastanesi'nden araştırmacılar ilk yapay insan yumurtalığını ürettiler. Çalışmanın amacı yumurtalığa ait hücrelerin birbirleriyle ve yumurta hücreleriyle etkileşimlerini inceleyebilmek ve buna uygun araştırma ortamını oluşturmaktı. Araştırmacılar bu yeni yöntemin kanser tedavisi gören hastaların yumurtalıklarının korunmasında önemli bir tıbbi role sahip olacağını belirttiler.

A

M

eçtiğimiz Ağustos ayında yayınlanan, yüksek öğrenim alanında en etkili değerlendirme otoritelerinden biri olarak kabul edilen Çin'in Şhangay kentindeki Jiao Tong Üniversitesinin 2003’ten beri, her yıl düzenlediği ''Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi'' 2010 yılı sıralamasına Türkiye'den tek üniversite olarak İstanbul Üniversitesi girdi. Tüm dünyadaki üniversitelerin akademik performansının görüldüğü bu sıralama, Nobel ödülü kazanan mezun ve akademisyen sayısına, adından sıkça söz ettiren araştırmaların sayısına, öğretim üyesi sayısına, dünyaca ünlü dergilerde basılan ve yayımlanan makale sayısına, enstitünün büyüklüğüne oranla kişi başına düşen verime göre belirlenirken, İÜ bu değerlendirmeye göre geçen yıl aldığı 9,77 olan puanını bu yıl 10,4’e çıkararak sıralamadaki yerini 410’dan 404’e yükseltti. ODTÜ, Bilkent, İTÜ gibi başarılı üniversiteler olarak bilinen okulların bu listede yer almaması tartışma konusu olurken, akıllara ‘neden yalnızca İÜ?’ sorusu geliyor. Jiao Tong Üniversitesi bu sıralamayı belli kriterlere göre yapıyor. Ancak değerlendirme yapılırken göz önünde bulundurulan kriterler ve okulların yeterince araştırılmamasına yönelik ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Örneğin Fransız üniversiteleri, sağlık bilimleri dışında her alanda ilk 100’de görülmelerine rağmen, bu kriterlerin gerçekçi bir akademik performansı yansıtmayacağını belirterek eleştiriyorlar. Bir diğer çelişkili konu da benzer kriterlerle ve daha uzun yıllardan beri değerlendirme yapan THES(Times Higher Education Supplement) sıralaması. İngiltere’de yapılan bu değerlendirmede 2007 yılında İÜ, Sabancı, İTÜ, Bilkent ve Çukurova gibi üniversiteler de yer alırken bu

Bilim

KIRMIZI SARI

Hayal Kırıklığı

M

Geçtiğimiz yıl Ege Üniversitesi’nde kurulan ' 6 Haftada Evrimi Anlamak' programıyla, AKP gericiliğine karşı bilimden yana net tavrını koyan Evrim Atölyesi, çalışmalarına Fen Fakültesinde kurdukları 'BİLİM TOPLULUĞU' ile devam ediyor. Bilimsel düşünceyi ve halk yararına bilimi savunan üniversiteliler, kurdukları Bilim Topluluğu ile evrim dışında; HES, biyoteknoloji, GDO gibi daha geniş kapsamlı ve güncel konuları, akademisyenler ile gerçekleştirecekleri panel ve söyleşilerle tartışarak zenginleştirecekler.

S˙YA H

üzikle ders çalışırken daha iyi anlıyorum diyenlerin biraz morali bozulacak. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki birçok uyarıyı alan insan beyni dikkatini ancak tek bir noktada toplayabiliyor. Araştırmacılar, "Derse odaklandığınız takdirde müziği duymazsınız ancak dinlenmediği halde geri planda çalan müzik vücutta gerginlik ve yorgunluk yaratır." diyor. Verim arttırıcı olmayan bu yöntem üniversitelileri daha çok zorlayacağa benziyor.

M

Tanıtım

1856 yılında Hırvatistan'da dün-

‘Elektri¤in tanr›s›’ yaya gelen Nikola Tesla, Gratz'daki Tesla’n›n hayat› boyunBilim Enstitüsü'nde 4 yıl Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. En çok ilca yapmak istedi¤i fley, gilendiği alansa elektrik oldu ve elektrik dalgalar›n› t›pk› elektrik o dönemde yeni bir bilim radyo dalgalar› gibi atmosferde ileterek tek merkezden, dalıydı. Bu alanda Edison’ un adıbedava elektrik üretilebilecek- nı daha çok duymamıza rağmen, Tesla’ nın çalışmaları modern ti. Ancak Edison da dahil oldünya için çok önemlidir. Floramak üzere Amerikan elektrik san lambayı, neon ışıklarını, hız da¤›t›m flirketlerinin patronlar› ölçeri, otomobillerdeki ateşleme bu fikri be¤enmeyerek, Tessistemini, radarın temellerini, la’ya sa¤lad›klar› tüm destek- elektron mikroskobunu ve mikroleri geri çektiler. Tesla buldalga fırını Edison’un değil Tesdu¤u ‘tesla bobini’ sayela’nın bulduğunu bilen insan sayısı ne yazık ki çok fazla değildir. sinde flimflekten dahi Tesla elektriğin taşınması için güçlü farklar yaratmay› baflarm›flt›.

Edison'unkinden çok daha iyi bir sistem geliştirdi. Alternatif akım kullanarak geliştirdiği transformatörler vasıtası ile elektriği ince kablolar üzerinden uzak mesafelere kayıpsız taşımak mümkündü artık. Halka ucuzdan da öte bedava elektrik temin etme hayalleri kurmaya başlamıştı. Fakat desteğini aldığı finansmanlar Tesla’nın bu fikrini anladıklarında maddi desteklerini kestiler. Kablosuz elektrik transferi Tesla’nın ölmeden önce uğraştığı önemli konulardan biriydi. Tesla teorik alandaki çalışmalarını, mali imkansızlıklar ve yeterli ilginin gösterilememesi yüzünden uygulamaya geçirme fırsatını pek bulamamıştır.

M

Kaçak elektri¤in mucidi Nikola Tesla aşkışla Kampüsü'nde bulunan İTÜ Bilim Merkezi 2007'den bu yana ziyaretçilerini bekliyor. Bilim Merkezi’nde 120 adet eğitici birim bulunmaktadır. Teoriyi uygulama yoluyla öğreten deneysel birimler eğlenirken kolay yoldan öğrenmeyi sağlıyor. Optik yanılsama konusunda "Gördüğünüze inanmayın", akışkanlar mekaniğinde "Bernoullı topu", matematikte "İniyor mu çıkıyor mu?", ses ve titreşimde "boşluktaki müzik"gibi isimlerle bilimsel gerçekler uygulamalı olarak gösteriliyor. Bilim Merkezi her yaş grubundan insana merak ve hayal ettikleri ile nasıl ve nedenlerine ilişkin çözümler sunmaya devam ediyor.

T


SAYFA 1 4

S˙YA H

KIRMIZI SARI

14

Radikal’e sağ müdahele AKP’nin medya operasyonlarına bir yenisi daha eklendi. Doğan Grubu’na ait Radikal’e uzun zamandır konuşulan değişiklikler gerçekleştirilerek genel yayın yönetmeni İsmet Berkan görevinden alınarak; yerine Fethullahçı Eyüp Can getirildi. Gazetenin tirajının düşük olmasından kaynaklı değiştirildiği söyleniyor; ancak gazetenin yeni GYY de tiraj hedefinin düşük olduğunu belirtti. Ayrıca “solcu” bilinen birçok yazar da çıkarıldı. Gazete “liberal solcuların” olduğu Referans Gazetesi ile birleştirilecek.

Medya

KP, her alanda girdi¤i egemenlik mücadelesinden büyük ölçüde zaferle ç›k›yor. Kendi egemenli¤ini daha da sa¤lamlaflt›rmak ve meflruiyetini art›rmak için etki alan› genifl olan medyaya ihtiyac› var. Bu yüzden iktidara geldi¤i günden beri medya üzerinde bask› yaparak kendi gerici ve “taraf” medyas›yla güç gösterileri yaparak ve medya organlar›n› yandafllar›n›n sat›n almas›n› sa¤layarak bunu sürdürüyor. "Türkiye'de medya kartelini biz y›kt›k" diyen Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an asl›nda kendi medyas›n› nas›l oluflturdu¤undan bahsediyor. AKP ile bir gazetenin ne hale geldi¤ini görmek için ise SABAH gazetesinin yaflad›¤› dönüflümlere bakmak yeterli olacakt›r. ‹flte AKP’nin medya operasyonu…

A

Balon Cengiz ler tutar yanı olmayan bir anayasa paketinin albenisi evetçi demagogların şişirdiği demokrasi umuduyla sağlandı. 13 Eylül sabahı yeni bir ülkeye uyanacaktık. Eski balon fısıldayarak usul usul sönerken bu sefer umutları genel seçim sonrasına erteleyen yeni bir balon şişiyor. KCK operasyonlarıyla beraber gelen açılımın fiyasko resmi büyüyen balonun arkasında bulanıklaşıyor. Fakat bu yalnızca bir kandırmaca değil. Kof umuda kimliğini yitirircesine bağlanmak için, bu umudun seni sopadan kurtaran bir havuç olduğunu bilmeli insan. Tarihte kazanan ata oynamayı öğrenmiş, bu bakımdan bu çekirdeği benzerlerinden önce sezmiş Cengiz Çandar, Filistin kamplarından, Özal’ın danışmanlığına yaptığı hızlı geçişle yeniyetme liberallere de ağabeylik ediyor. Cumhuriyet’ten Tercüman’a her fikri âlemde köşe yazarlığı yapıyor, Ortadoğu uzmanlığıyla Irak işgalinin sosyoekonomik faydalarını tartışıyor. Yetmiyor Sivas Katliamı’nın ardından Aziz Nesin’i provokatör ilan edip, devletin bilfiil örgütlediği cinayette devletin aciz kaldığını iddia ediyor. Yine de özgürlük ve demokrasinin bayrağını taşımak ona düşüyor. Amerikancılığın yanılmaz kılavuzluğunda AKP iktidarının bileğinin kısa sürede bükülmeyeceğini anlayan Çandar, tutunduğu dalın sağlamlığına sevinirken, ne kendi muhalifliğinden ne de AKP’nin mağduriyetinden taviz verecekti. İktidar sorulduğunda “Tayyip Erdoğan, iktidarın bir ucuna elbette asılmıştır ama “vesayet rejimi”nin kendisi değil, tersine hedeflerinden biridir.”; devlet içerisindeki Fethullahçı örgütlenme sorulduğunda “Suç mu bu?”diyecekti.

İ

Ermenileri sınır dışı etmek söylemleriyle hortlayan AKP faşizmi, Çandar’ın yazılarında yenir yutulur hale getirilmeye çalışıldı. Muhalifliğinin kabuğunu korumak için “özür bekleyen” Çandar, lafının arasında Tayyip’e olan aşkını da ilan edecekti: “Bu sözleri söylemeden 48 saat önce Roman Açılımı’nda yüzünde o insani, sevecen ifadesiyle eğlenen Başbakan’ın vicdanından kuşkulanamayız.” Fakat bu aşk Tayyip’in serzenişiyle bir anlık bozuldu: “Bana ‘Özür dilemelidir' tavsiyesinde bulunanlara sesleniyorum… Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukaünümüzde gazete ve televizyonu sıtı ol, yanlışın değil.” Ve nırları en geniş kitle iletişim araçları kırgın bir kölenin yalakaolarak nitelendirebiliriz. Öyle ki, bir cılığıyla sitem etti Çangörüş veya olay ne kadar değerli olursa oldar: “Bu hiddetli yaklasun medyada çıkmayınca var olmamış sayışım, nice dış ve iç gulyalıyor. Bunu bir ATV-Sabah grevcisi çok gübaniye karşı sizi destekzel örnekliyor: “İstanbul’un bir semtinde lerken geçerli miydi? O bomba atılsa, ama medya bunu göstermese; durumlarda "yanlışın olayı o semtteki tüm insanların duyması biavukatı" mıydık?” le uzak ihtimaldir.” Efendisine uyacaktır Medyanın iktidar için önemi çok daha Çandar ve “Dürüst, Dufazla. AKP, arkasına güçlü bir medya orduyarlı, Dost” diye tanımlasunu katamasaydı inandırıcılık ve ikna güdığı Obama gibi dürüst cünün sınırları bu kadar fazla olmazdı. Buolacaktır. Referandum sünun için iktidara geldiği ilk günden beri recinde Kürt halkını boymedyayı AKP’lileştirmek en büyük görevlekottan vazgeçmenin türlü rinden biri oldu. Kuşkusuz dönüşümü ve yollarını deneyecek, hayır etki gücü ele alındığında attığı en diyenleri “vicdansız”, büyük adım Sabah ve ATV’yi “ruh sağlığını yitirele geçirmek oldu. miş”, “kafası fosilSabah-ATV grevi Sabah gazetesi köklü leşmeye başlamış Türkiye’de 12 Eylül sonbir gazete olsa da günbir bağnaz” olrasında basın alanında yapıcel şekliyle 1985 yılınmakla itham edelan ilk grev. Sendika faaliyetleri da (şu anda Taraf gacektir. Seçici alsürdüren ve çoğunluğu sağlaya- zetesi ortaklarından) gısı yumurta eyrak işverenle toplu iş sözleşmesi- Dinç Bilgin tarafınlemlerini örnek ne oturup anlaşamayan sendidan kuruluyor. gösterip “Hayır kalı işçileri, işten atan Çalık 2005’te ise gazete “yeoyu açıklayanlara grubuna karşı işçilerin bir ni ortak” Turgay Ciyönelik benzer davkısmı hala grevde ner’in eline geçiyor. Medranışlar işittiniz mi ya grubunda Dinç Bilgin’le hiç?” diye soracaktır. Cebaşlayan ekonomik sıkıntılar, vap verelim: İşitmemişsinizdir, çünkü kalemlerinizde halkın mağduriyetinin esamesi okunmaz. Ama umut tacirliğinin kolay yapılmadığı bir zaman da gelecek. Özgürlüğün özgürleştiği bir zaman. O zaman, yani liberal üfürükçülerinizin balonu patladığında bunu işiteceksiniz.

Sahibinin sesi Sabah G

Korkmay›n sadece küfreder

Gerçekçi yalan haber “Dürüst, tarafsız, ahlaksız haber” sloganıyla küçük bir ekiple yola çıkan Zaytung Haber sitesi (www.zaytung.com)bugün günde 50.000 “tık”la, internette mizahın adresi haline gelmiş durumda. İsmini dünyanın ilk gazetesi Zeitung’un “yanlış telaffuzundan” alan site, asparagas ve ince mizah ürünü haberleriyle dikkat çekiyor. Yazılar tipik haber kurgusunda hazırlanıyor; öyle ki sitedeki bazı haberlerin gerçek bile zannedildiği oldu. İşte Zaytung

haberlerinden birkaç örnek: *Avrupa'da İspanyol veya İtalyan'a benzetilmeyen Türk Genci İntihara Kalkıştı *İnternet Bağımlılığından Kurtulmak İsteyenler "hayat-disarida.org" Adresinde Buluşuyor *Cesaretini toplayıp bir türlü "Müsait bi yerde inicem" diyemeyen genç, dört aydır Dikmen-Kızılay dolmuşunda yaşam mücadelesi veriyor.

Ciner grubu ile ayyuka çıkıyor. SABAH-ATV’ye 2007 yılında Tasarruf Mevduatı Sigortalar Fonu (TMSF) el koyuyor. TMSF gerekçe olarak Turgay Ciner’in gazeteyi satın alarak Dinç Bilginle ortaklığını bitiren sözleşmenin geçersiz olması ve fonu yanıltmak açıklamasını yapıyor. Ekonomik sıkıntı, AKP’nin eline kozları veriyor. Çalıklar devreye giriyor Gazetenin 1 milyar 100 milyon dolarlık maliyetinin 750 milyon dolarını, iki kamu bankası olan Halk Bankası ve Vakıfbank’ın verdiği krediyle karşılayan Çalık Holding, elinde bulunan Turkuvaz Medya Grubu’nun aracılığı ile Sabah ve ATV’yi alıyor. Çalık Holding Genel Müdürü Berat Albayrak’ın Tayyip Erdoğan’ın damadı olması, Ahmet Çalık’ın ise Zaman gazetesi sahibi Ali Akbulut’un yeğeni olması; bu satışın hedeflerinin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Yeni Şafak, Taraf, Vakit, Zaman, Star gibi Gülen cemaatinin elinde olan, AKP sözcüsü gazetelerin yanına, başta yönetim ve yazar kadrosu olmak üzere tüm çalışanları baştan aşağı değişerek, AKP taşeronluğu yapmaya hazır Sabah gazetesi ekleniyor. Mayasında işbirlikçilik var Sabah gazetesi yazar-çizer kadrosunun başında Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Emre Aköz, Engin Ardıç, Salih Memecan gibi gerici-liberal yazarlar var. Sabah’ın köşe yazarları AKP’nin sözcülüğü yapmakla kalmı-

yor, AKP karşıtı muhalefete saldırmayı görev biliyorlar. İşte taraflı habercilikten güncel birkaç örnek: * “HES karşıtları pes dedirtince” başlıklı haberde: “Ancak ülkemizde tipi ne olursa olsun, oldukça radikal santral karşıtları bulunmakta. HES’lerin yapıldığı yerlerde olay çıkarıyor, gösteri düzenliyor, pankartlar asıyorlar ve bir halk harekatına neden oluyorlar” diyerek çok sayıda HES projesi olan Çalık grubunun haberciliğini yapıyor. *Bir Salih Memecan karikatürü ise AKP’nin değişiklik paketini eleştiren “12 Eylül mağdurlarını” hedef almış. Karikatürde “1980’de hapishanenin birinde” işkence gören bir tutukluya işkenceci şöyle sesleniyor: “Bakma öyle ters ters. Gün gelecek sen benim yaptığım anayasayı bile çok seveceksin”. * Şimdilerde darbe karşıtı olan Nazlı Ilıcak 12 Eylül’de ise bugün AKP’nin yüzleşeceğini söylediği darbenin baş savunucularındandı. Ilıcak darbeden hemen sonra şu satırları yazıyor: “ İdamlar Türk milletinin meşru müdafaasının bir neticesidir.”

Engin Ardıç’ı tanıyan tanır. SABAH’ın en “gözde” ve en yalaka yazarlarından. Aslında ona yazar demek doğru olmaz; daha çok küfrederek kazanıyor o kadar maaşı. Yoksulları aşağılıyor, öğrencileri aşağılıyor, kadınları aşağılıyor… Aşağılıyor da aşağılıyor! Yeter ki sırtını pek, göbeğini şiş tutan sistemine zarar gelmesin. Terbiyesizliği meslek edinmek böyle bir şey olsa ge-

rek. Ardıç’ın –lise arkadaşlarının deyişiyle Hayvan Engin’in- bir özelliği de; kültürlü liberal aydın maskesi arkasında, hiç bir şey bilmemek ve durmadan yalan söylemek. Kendisi kaç kere kınandı, kaç kere uyarıldı sayısı belirsiz. Ardıç’ın son bombası, referandumda HAYIR diyecek üniversite öğrencilerine “piç kuruları” demek oldu. Varın gerisini siz düşünün…

Saçmalatmaca sanat› : Bobiler.örg Bobiler.örg konular açıp, konular hakkında bişi’ler üretmece sitesi. Beyin fırtınası gibi, ama beyin olmasa da olur. Sadece üyelerin yaptığı işler yayımlanıyor. ‘Sağdan soldan bişi’ler bulup copy paste yapmak yok.’ diye açıklıyor kendini “bobil-

eli er.örg” sitesinin sakinleri. Eğlenc . iler böb biri en lerd ve yaratıcı site Site görsel ağırlıklı olduğu için, dolaşma işi biraz zahmetli olabiliyor. Kendi deyimleri ile “monteleyu erek” üretim yapılan sitede, kon le: şöy ı ılar baz başlıklarından Kavram kargaşası, Tarihin akışına çomak sokmak, film afişi tasarlamaca… Daha fazlası için: www.bobiler.org


SAYFA 1 5

Şiir herkesindir, Tayyip hariç! Tayyip Erdoğan referandum malzemesi olarak 12 Eylül’de idam edilen devrimcileri, Ahmet Kaya'yı, Şafak Türküsü'nü kullandı. Erdoğan’ın AKP grup toplantısında Şafak Türküsü'nü okuyup ağlamasının ardından şair Nevzat Çelik çeşitli açıklamalar yaptı. Şiirin referandum aracı haline gelmesinden rahatsız olan şair : “Kimse bana tek-

ültür Ksanat .. Sanatin Gundemi Orta¤› olmuflum düzene¤in

Ama Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden olan İstanbul Üniversitesi’nin kültür merkezinin “yer” olmadığı gerekçesiyle kapatılmasını İ.Ü. öğrencileri gerçekçi bulmuyor. Çünkü Uzaktan Eğitim ve Açık Öğretim Fakülteleri’nden örgün öğrenime oranla neredeyse iki kat fazla harç ve kayıt parası alınıyor. Örneğin; Hukuk Fakültesi’nde örgün öğretimde katkı payı miktarı yıllık 375 lira iken Uzaktan Eğitim Fakülteleri’nde öğrenciler yıllık 2 bin 500 lira ve artı harç parası ödenmek zorunda. İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde, 1990 yılında kurulduğu günden bu güne içinde barındırdığı kulüplerle parasız olarak kültür- sanat etkinlikleri, kursları düzenledi. Bünyesindeki 20’ye yakın kulüp, her yıl düzenlediği etkinliklerle üretilenlerin Türkiye’nin birçok yerindeki üniversitede sergilenmesini sağladı. Tiyatro kulüpleri her yıl çıkardıkları

oyunları binlerce üniversiteliyle buluşturdu. Ayrıca turneler düzenleyerek birçok üniversitenin sahnesinde ve çeşitli kültür merkezlerinde de oyunlarını sergilediler. İstanbul Üniversitesi’ne sinemayı taşıyan sinema kulübü SİNEK ise düzenlediği temalı film haftaları ile sanatla gündemi birleştirirken bir yandan da ders aralarında, akşam saatlerinde öğrencilere nefes alma imkanı yarattı. Yunus Söylet’in ÖKM’yi kapamaya yönelik çabası son dönemde kültür sanat alanına yapılan müdahalelerin bir parçasıdır. AKP’nin Emek Sineması’nı, AKM’yi kapatan zihniyeti ÖKM’nin kapatılmasında da kendini gösteriyor.

Söylet Kimdir? İ.Ü. Rektörü Yunus Söylet 18 Aralık 2008’de seçimlerde en fazla oyu almamasına rağmen Abdullah Gül tarafından rektör atandı. Tayyip Erdoğan’ın aile doktoru olan Söylet, “AKP’li olmaktan gurur duyuyorum” dedi. Sonraki günlerde Erdoğan’a fahri doktora unvanı verdi. Söylet, göreve geldiği gün üniversitenin her yerini reklam panoları ile donattı. Üniversite kimliğini paralı hale getirdi. Üniversite öğrencilerinden çıkan her muhalif sesi soruşturmalarla cezalarla bastırmaya çalıştı. Yüzlerce öğrenciye soruşturma açtı, akademisyenlere ifade özgürlüğü vermeyerek üniversiteyi F Tipi hapishaneye çevirdi. Açılan soruşturmalarla 56 öğrenci 14 yıl 9 ay uzaklaştırma cezası aldı. AKP politikalarının en iyi uyguluyıcısı olan Söylet’i Abdullah Gül YÖK üyeliğine atadı.

Filmekim’i tohumları filizleniyor Bu yıl 9'uncusu düzenlenecek olan Sonbahar Film Haftası “Filmekimi” 8-14 Ekim tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşuyor. Dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilen ve çok ses getiren filmler de festivalde gösterilecekler arasında. Sofia

Okunmali 18 Eylül’de kitapçılardaki yerini alan "Binbir Çiçekli Bahçe" ile Yaşar Kemal’in yarım yüzyıldır ısrarla, inatla, inançla dile getirdiği görüşlerini ve uyarılarını içeren yazıları, konuşmaları ve söyleşileri bir araya getirilmiş. ‘Türkiye Barışını Arıyor’, ‘kimlikler’ ve ‘konuşmalar’ olmak üzere 3 bölümden oluşan kitap; Yaşar Kemal’in demokrasi, insan hakları ve Kürt sorununa dair önemini ve halen koruyan güncelliğini vurguluyor. Çeşitli saptamaları ile çözüme ışık tutuyor. Aynı zamanda sevilen birçok sanatçı ve yazarında yer aldığı hem anı yazısı ahenginde hem de toplumsal çıkmazları tiye alan kitap, kütüphanemizin raflarında başköşeye layık.

KIRMIZI SARI

15

lifte bulunmadı, bulunsalar da evet demem. Şiir, şairinden çıktıktan sonra herkesindir. Ama şiirin önümüzdeki referandumda “Evet” oyu istemek için okunması nedeniyle üzgünüm. Şirin referandum için araçsallaştırılması anlamına gelir. Ben de ‘Evet’ noktasında olmadığım için bu durumun benim için iyi olduğunu söyleyemem” dedi.

Sanat sustu ruldu İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet bu yıl 2010-2011 öğretim yılının açılışını "Kültür ve sanata karşı sorumluluk duygusuyla gerek bütçemizi gerekse tarihi binalarımızı, akademik ve idari personelimiz ile sevgili öğrencilerimize cömertçe açtık." sözleriyle yaptı. Yunus Söylet konuşmasında dile getirdiği kültür ve sanata karşı sorumluluk duygusunu bugün üniversitenin tek sosyal kültürel alanı olan Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM) ’ni kapatarak yerine getiriyor. Söylet ÖKM binasını rant alanı olarak görerek “Uzaktan Eğitim Fakültesi ve Açık öğretim Fakültesi”ne dönüştürmeye çalışıyor. Bunu için de uzaktan eğitim fakültesi için bina olmadığını ve imkanların kısıtlı olmasından dolayı başka bir bina tesis edemeyeceklerini gerekçe olarak gösteriyor. Ve bunu kırsal kesimdeki öğrencilere eğitim imkanı yarattıkları söylemiyle meşrulaştırmayı hedefliyor.

S˙YA H

Coppola’nın Somewhere ve Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul'un son filmi; İngiliz yönetmen Ken Loach'un Route Irish; İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur'un İngilizce çektiği Inhale filmi festival

programında yer alanlardan bazıları. Bu yıl festival, seyircilerine çeşitli sürprizler de sunacak. 30’a yakın film gösterilecek olan festivalde her akşam 21.30’da gala yapılacak. Filmekimi’nin biletlerini 29 Eylül’den itibaren alabilirsiniz.

Dinlenmeli Gürsel Korat'ın, Sadık Şendil'in yazdığı metinden senaryolaştırdığı ve Ezel Akay'ın beyazperdeye uyarladığı “Yedi Kocalı Hürmüz” film müzikleri şu sıralar adından söz ettiriyor. Sunay Özgür ve Ender Akay'ın hazıradığı film müzikleri Anadolu müzikal zenginliklerinin bütün güzelliklerini taşıyor. Klasik Türk müziği, Kanto, İnce Saz, Longa, Oyun Havaları, İstanbul, Karadeniz ve Rumeli türküleri bu albümün içinde yer alan türler. Fuat Saka, Gürsel Kora, Nadir Göktürk’ ün yazdığı ve bestelerini yaptığı şarkılar Şevval Sam, Sarp Apak, Sunay Özgür, Nurgül Yaşilçay ve Haluk Bilginer yorumalrıyla daha bir keyifli hal alıyor.

Şubat ayında sanatçılarla demokratik açılım kahvaltısı yapan Erdoğan, "Sanatçılarımız, engin yürekleriyle ülkemizin meselelerine el atsınlar, elini taşın altına koysunlar." demişti. Başbakanın arkadaşı Nihat Doğan ve Nihat Doğan’ı kıskanıp kendisi de açılım için şarkı yapmak isteyen Sinan Özen kahvaltıdan mutlu ayrıldılar. Kimi sanatçılar aynı gün Ankara’da Tekel işçileriyleyken, elini taşın altına Dolmabahçe’deki kahvaltı masasında koyan engin yürekliler arasında Arif Sağ, Neşet Ertaş, Bülent Ersoy, Onur Akın gibi isimler de vardı. Bu kahvaltıya katılmayan Sezen Aksu ise Erdoğan’ı telefonla arayarak "Bu sürecin karşısında duranları iki cihanda da lekeli kabul ediyoruz" demişti. “İki cihanda lekeli”, “vicdanı olan evet derlerle”, “şerefi olan AKP’ye oy verirlerle” benzeşse de, hoyrat değil romantikti; sıradan değil edebiydi ve ilk duyulduğunda bir Sezen Aksu şarkı sözü sanılabilme olasılığı açık ara daha fazlaydı. Minik serçenin başbakana lirik desteği bununla sınırlı kalmadı, referandumda da devam etti. Aslında içlerinde İbrahim Tatlıses’ten Orhan Pamuk’a pek çok ünlü referandumda evet diyeceklerini açıklamış, Zaman’ın “Referandum 2010” isimli kataloğuna kapak olmaya hak kazanmışlardı. Yine de medyada darbe karşıtlıklarını anlatan bu sanatçılar arasında açıklaması en çok yankı bulan Sezen Aksu oldu. Bazıları bir yandan Tarkan ve Allianoi meselesinde “Sanatçı arkadaş sanatıyla ilgilensin" şeklinde açıklamalar yapıp bir yandan Sezen Aksu’nun sanatçı duyarlılığını övdüler; bazılarıysa Aksu’ya tepkilerini sokak isimlerini değiştirmek için imza toplayarak gösterdiler. Sezen Aksu’nun kararına CHP’li İzmirlilerin verdiği tepki “laiklerin mahalle baskısı” olarak okundu. Ancak bu okuma kısa sürede internetteki forumlarda ve gazetelerdeki köşe yazılarında “Bu sanatçının demokratik hakkıdır”, “Milyonlarca evet oyundan yalnızca biridir” gibi yorumlara evrildi. Peki Aksu’nun evet oyu vereceğini açıklaması milyonlarca seçmen arasından bir kişinin evet vereceğini öğrenmemiz gibi nötr bir etki mi yapar? Aksu’nun oluşturduğu bir reklam alanı yok mudur? AKP üzerinde “evet” yazan kutularda 70 bin kişiye iftar vermekten, Bono ziyaretine kadar çeşitli örneklere uzanan şenlikli bir reklam kampanyası yürütürken Sezen Aksu bu kampanyanın dışındaki bir figür olabilir mi? Açıklama popülerliğini korudu, dev evetli billboardlar gibi gözümüze sokuldu ve

kendi etki alanını oluşturması beklendi. Demokratik hak demek, eleştirmenin haksız olduğu anlamına geldi. Aksu’yu besteleri üzerinden övenler ve kötüleyenler de oldu. Hepsi toplamda aynı şeyi yaptılar: bir politik açıklamayı yüceltmek ya da yermek için sanatçının sanatını gözden geçirdiler. Bu politik açıklama sanatçının sanat üretimini daha iyi ya da daha kötü yapmayabilir. Ama bir sanatçının sanat üretimi dışında da bir kamusal varlığı vardır ve toplumsal bellekte kendi kişisel tarihiyle yer bulur.Taraf yazarı Yıldıray Oğur, Sezen Aksu savunmasında tezcanlılıkla ”… Cumartesi Anneleri için şarkı yaptı. Bono’dan da önce o duydu seslerini.” diyor. Ancak Aksu’nun savunmasını sanatçının kişisel tarihinin politikayla kesiştiği noktalar üzerinden yapmak çok akıllıca değil. Çünkü bu kesişim noktaları iktidar yanlılığının şarkılı türkülü örneklerini içeriyor. 2

Sezen Aksu’nun Hey dergisinde yayınlanan açıklaması

20 Ekim 1991 genel seçimlerinde Anap'ın propaganda şarkısı olan “Hadi bakalım sandıklara/ Bütün oylar Anap’a” şarkısı da var bu örneklerin arasında, 80 darbesinin ardından Hey dergisine yaptığı “Türk silahlı kuvvetleri ülkemizde her şeyin çıkmaza girdiği bir dönemde yönetime el koymuştur” şeklindeki açıklama da. Demek ki o zamandan bu zamana değişmemiş Sezen Aksu. Saray himayesindeki şairler gibi her yeni kral için şiir yazmasını bilmiş. Kaos gl’nin intenet sitesindeki köşe yazısında Erkan Altay “…evet çıkınca kısa sürede yaşadığımız sivil darbe baskıları altında bu rezillikleri görüp özellikle ‘liberal’ kesimden arkadaşlar iki cihanda kına yakacaklar mı?” diye soruyor. Sonuçta belli olmaz ,düzeneğin ortağı olanlara iki cihanda mutluluk vaadediliyordur belki.


SAYFA 1 6

S˙YA H

KIRMIZI SARI

Gençlik barışa köprü oluyor ! Hakkari halkı Denizleri unutmadı 1968 y›l›nda ‹stanbul'a 1.bo¤az köprüsünün yap›lmas› gündeme gelmifl, dönemin üniversitelileri bu projeye yo¤un bir flekilde karfl› ç›km›fl, birçok mahallede eylemler örgütlemiflti. Üniversiteliler, bo¤aza köprü yap›lmas›n›n ülkenin petrol ba¤›ml›l›¤›n› artt›raca¤›n›, do¤al çevreye zarar verece¤ini, do¤u-bat› aras›nda gelir uçurumu yarataca¤›n›, ulafl›m sorununu çözemeyece¤ini aksine 2. ve 3. köprülerin yap›lmas›n› do¤uraca¤›n› söyleyerek rayl› sistemin ulafl›m aç›s›ndan daha uygun oldu¤unu savunmaktayd›. Tam da bu süreçte bu karfl› ç›k›fl› daha iyi anlatabilmek ve somut bir gerçe¤e vurgu yapmak için Hakkari Zap suyuna bir köprü yapmaya karar verdiler.. Kampanyan›n slogan› ise herfleyi özetliyordu: “Bo¤az'a de¤il Zap'a köprü!” 69 y›l›nda bu devrimci gençler Hakkari Zap Suyu’na köprü yapmaya karar verdi¤inde Zap Suyu üstünde daha önceden yap›lm›fl bir köprü bulunmamaktayd›. Bölge halk› çok ilkel flekillerde dereyi geçiyor ve her y›l en birkaç kifli bu sularda bo¤ularak can veriyordu. Tabii bunun d›fl›nda bölgede fevkalade bir yoksulluk söz konusu idi. Üniversiteliler yola ç›kt›lar ve Hakkari'ye gittiler. Üniversitelerin mühendislik-mimarl›k gibi fakültelerindeki hocalar›n›n da yard›m›yla ifle koyuldular. Ayn› zamanda bölgede Kürt Halk› ile tan›fl›p kaynaflt›lar; onlar›n dertlerini yoksullu¤unu paylaflt›lar. Herkesin iflin bir ucundan tutmas›yla ve 53 günün sonunda inflaat sona erdi ve üniversitelilerin koydu¤u isimle aç›ld›: “Devrimci Gençlik Köprüsü”. Daha sonradan devrimci gençlik önderleri idam edilince onlar› hiç unutmayan bölge halk› köprüye kendi aralar›nda “Deniz Gezmifl Köprüsü” demeye bafllar. Hakkari halk› birebir orada olmasalar da gençlik önderlerini de orada sayar. Ve asla unutmaz Hakkari halk› bu ülkenin onurlu devrimci gençlerini. Bugün de unutmufl de¤il. Bugün bile soruldu¤unda bu köprüyü kim yapm›flt› diye cevap ayn›d›r: “ Deniz gezmifl, Mahir çayan, Yusuf Aslan, Hüseyin Cevahir, ‹brahim Kaypakkaya”...

e nihayet o gün geldi 1969’da yapılan ancak 1999'da güvenlik gerekçesiyle devlet tarafından yıkılan “Devrimci Gençlik Köprüsü” yeniden üniversiteliler tarafından açılıyor. 1999 yılında köprünün yıkılması Hakkari'nin adeta kolunu, kanadını kırmıştı; çünkü semboldü bu köprü, devrimci gençliğin sembolüydü. İşte bu yüzden tahammül edemediler köprüye, unutulsun istediler, devrimci gençlerin barış için yaptıklarının hafızalardan silinmesini istediler. 41 yıl sonra bu köprü yeniden yapılıyor. Öğrenci Kolektifleri ile Cezmi Ersöz'ün başını çektiği aydın ve sanatçıların girişimi yeniden yapım sürecini başladı. Bu amaçla ilk adım 30 Ekim 2009 tarihinde İstanbul'da atıldı. Bostancı'da yapılan konsere binlerce kişi katıldı. Konserde çoşku bir an olsun düşmedi, binlerce Kürt ve Türk genci birlikte eğlendi. Konsere katılan binlerce genç hep beraber

V

haykırdı o gece:

Gençlik barışa köprü olacak! Gençlik barışa köprü olacak dendi ve bu artık gerçek oluyor. Konserin ardından inşaatın başlaması ile süreç hızlandı. 2 Ekim günü yapılacak açılışla Devrimci Gençlik Köprüsü yeniden hayata dönecek. Bu köprü barış için yapılıyor, bu köprü kardeşlik için yapılıyor. Çünkü ülkemizde bugün en çok istenen ve özlenen şey barış. 1969’dan bu yana 41 yıl geçti ama Kürt sorunu hala çözülebilmiş değil. Ülkemizde halklar arasında sürekli düşmanlık tohumları ekiliyor. Dörtyol, Bursa İnegöl örnekleriyle açığa çıkan ırkçı-şoven hava kapı komşularını bile kutuplaştırıyor. Egemenlerin her adımı sorunu çözmek bir yana halklar arasında acıyı derinleştiriyor. İşte üniversiteliler bu atmosferde barışı istediği, barışı düşlediği için Hakkari'ye gidiyor. Hakkari'de geçirilecek

günlerde üniversitelileri Kürt halkı misafir edecek. Büyüklerin dediği bir laf vardır “duymak yetmez” diye. Bugüne kadar duymak yetmedi. Şimdi gidip görülecek. Üniversiteliler onların dertlerini, acılarını, taleplerini dinlenecek ve bölgede yaşayan halkla empati kuracaklar. İşte bu nedenle bugün oraya gitmek barış için bir tuğla örmek çok anlamlıdır. Bugün oraya gitmenin amacı yıkılmış bir köprüyü onarmak değildir. Ya da sadece nostalji yaparak geçmişe öykünmek hiç değildir. Bu köprüyü yeniden yapmak bugünün üniversitelileri için bir görevdir; çünkü bu ülkenin üniversitelileri Kürt sorununun muhatabıdır ve barış için çaba sarfetmek zorundadır. Üniversiteliler barışı, kardeşliği bütün yüreklerinde hissettikleri için Hakkari'ye gidiyor. Gençliğin barışa köprü olacağı iddiasını taşıyarak, barışa köprü olmaya gidiyorlar .

PROGRAM 1 Ekim'de Hakkari'de olacak şekilde illerden 30 Eylül saat 09:00’da yola çıkılacak. Hakkari'de geçirilecek süre boyunca üniversitelilere bölge halkı msafir ederek evlerinde ağırlayacak.1Ekim'de öğlen saatlerinde köprünün açılış töreni yapılacak. 2 Ekim akşam saatlerinde şehir stadyumunda da büyük bir konser yapılacak. Konsere Suavi, İlkay Akkaya, Mazlum Çimen, Burhan Berken ve Grup Hivron katılacak. Gece yarısına kadar halaylarla,türkülerle sürecek olan konserden sonra geri dönüş yolculukları başlayacak.

“Bar›fl› en çok isteyenlerin bafl›nda biz üniversiteliler geliyoruz.” Barışa Köprü Ol kampanyası’nı başından beri yürüten Öğrenci Kolektifleri’nden Eren Can ile röportaj yaptık.

n Köprünün yeniden inşa edilmesi fikri nasıl çıktı? Devrimci Gençlik Köprüsü'nü yenileme düşüncesi bizde hep vardı. Böyle bir girişimi duyar duymaz hemen işe koyulduk ve yoğun bir şekilde çalışmalara başladık. Üniversitelilerin örgütü olan Öğrenci Kolektifleri aynı zamanda halkların kardeşliğini ve barışı isteyenlerin de buluşma noktasıdır.

n Son zamanlarda Kürt sorununa dair başka bir şey yaptınız mı? Evet tabii ki yaptık. Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklar için özgürlük istedik. AKP iktidarı döneminde yapılan değişiklikle bir sokak eylemine katılan çocuklar örgüt üyesi sayılıyordu. Bu konuda yaratılan kamuoyu da sonuç verdi ve yasada yapılan değişiklikle çocukların bir kısmı serbest bırakıldı.

n Türkiye'de birçok kurum ve kişi Kürt sorunuyla ilgilenmekten korkuyor.. Siz korkmuyor musunuz? Elbette ki ülkemizde kanayan bir

yara olarak Kürt sorunu hassas bir konu. Ama bu konunun hassas olması biz üniversitelilere sorumluluktan kaçınma hakkı vermez. Üniversitelilerin böyle bir lüksü yoktur. Barış için bunu göze almamız gerekir diye düşünüyorum.

n Peki üniversitelilere çağrınız nedir? Barışa hasret olduğumuz bu günlerde Hakkari'ye giderek barışa köprü olmalıyız. Bu nedenle tüm üniversitelileri özellikle de batıda yaşayan gençleri 2 Ekim'de Hakkari'de olmaya Kürt halkıyla tanışmaya, kaynaşmaya, onların yaşam koşullarını görmeye davet ediyoruz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.