Üniversiteli Gazetesi Kasım 2010

Page 1

SAYFA 01

Kas›m 2010

Say› 7

www.kolektifler.net

MAV˙ KIRMIZI SARI

Polis kimi koruyacak

Türban polis serbest Hayır yasak

Peki meydan okumak Üniversitelerde tam bir AKP taarruzu yaşanıyor. AKP politikalarına direnen üniversite kampüsleri savaş alanına çevriliyor. AKP ne yaparsa serbest, ne derse doğru, ne söylerse özgürlükçü… AKP’nin ya da onun kuklası olan YÖK’ün icraatlarını eleştirmek, sorgulamak, karşı fikir beyan etmek bile kesinlikle yasak. Alın size Hacettepe Üniversitesi, alın size Yıldız Teknik Üniversite-

Gündemin Sohbeti >> Sayfa 6

si. Bu kampüslerde tam bir zorbalık yaşanıyor. Üniversiteliler stant açtıkları ya da türbana hayır dedikleri için saldırıya uğruyorlar, coplanıyorlar, gözaltına alınıyorlar, okullarından uzaklaştırılıyorlar. Türban konusunda AKP’yle pazarlık masasına oturan CHP “Üniversiteye girsin ama başka bir yere girmesin” diyerek üniversiteye nasıl ihanet edilebileceğini bir

Kad›n›n Sesi >> Sayfa 7

kez daha gösterdi. AKP artık kendini çok daha güçlü ve rahat hissediyor. Üniversitelerdeki gerici örgütlerde bu durumdan daha fazla cesaret alıyorlar. Üniversiteleri ve bilimin özgürlüğünü artık üniversite öğrencilerinden başka bir gücün savunabilmesinin imkânı kalmamıştır. Üniversiteler ya sahip oldukları devasa güçle harekete geçip AKP’nin planını boza-

Sivri Biber >> Sayfa 14

YÖK ve emniyet müdürlüğü tarafından ortak yapılan “Özgür ve Güvenli Üniversite” toplantısında üniversitelerin karakollara çevrilmesi için bir adım daha atıldı. Zaten üniversitelerde fili olarak var olan polisler, YÖK’ün kararına göre artık üniversitelerin her köşesinde cirit atmaya başladılar bile. YTÜ ve Hacettepe üniversitelerindeki polisin sert saldırısı

caklar ya da üniversite gericiliğin ve piyasa egemenliğinin altında gidererek daha fazla ezilecektir. Üniversite ya susmaya devam ederek paralı eğitimin ve dinin üniversite yaşamına müdahalesinin arttığını sadece izleyecek ya da başını kaldıracak ve AKP’ye meydan okuduğunu ilan edecek.

Sanatin Gündemi >> Sayfa 15

bu kararın üniversitelerdeki en yakın pratik örnekleri oldu. Polisin üniversitelerde kimleri koruyacağı ise belli oldu; YTÜ’ de gericileri koruyan polisler üniversitelilere coplarla saldırdı.YÖK üniversiteleri karakollara çevirmekte kararlı gözüküyor. “Polis varsa özgürlük yoktur” diyen üniversiteliler ise üniversitelerini polise karşı savunmakta daha kararlılar.


SAYFA 02

MAV˙ KIRMIZI SARI

AKP’ye meydan okumaya haz›r m›s›n?

ğrenci Kolektifleri olarak üniversitelerimiz açılır açılmaz yeni döneme hızlı başladık. Dağıttığımız binlerce ‘’Üniversiteli’’ gazetesiyle tüm üniversitelilere Merhaba dedik. Ülkemizin barışa kardeşliğe en çok özlem duyduğu bugünlerde “Gençlik barışa köprü olacak’’ diyerek çıktığımız yolda Hakkâri’ye Deniz’lerin, kardeşliğin, barışın Devrimci Gençlik Köprüsü’nü kurduk. Üniversitelerde hareketli başladığımız yeni dönem, AKP’nin saldırılarıyla başladı. YÖK’ün arka arkaya almış olduğu kararlar ve arkasından üniversitelerimizde gelişen tepkiler medyada günlerce yer buldu. Bu kararlardan birincisi türban. CHP’nin “Türbanı biz çözeriz” çıkışı, elindeki kozu CHP’ye kaptırmak istemeyen AKP’nin, kuklası YÖK eliyle aldırdığı kararla, türban üniversitelerde fiili olarak serbest hale geldi. YÖK’ün üniversitelerdeki ikinci icraatı ise emniyet ile ortak düzenlediği “Özgür ve Güvenli Üniversite” toplantısında sivil polislere üniversite içinde yer verilmesi, girişte parmak izi alınması, stantların yasaklanması vb. alınan kararlar oldu. AKP bu kararların ardın-

Ö

Üniversitelinin

sitesi 7 Kasım’da

yenileniyor

dan üniversitelerde gerici kuşatmayı derinleştiren saldırılar gerçekleştirdi. “Üniversite ve kadının özgürlüğü için türbana hayır’’ yazılı bildiriye gericiler ve polisler saldırdı. Bu duruma karşı çıkanlar okuldan uzaklaştırıldı. Üniversitelerimiz adeta birer karakola çevrildi. Bu süreçte AKP’nin saldırıları karşısında refleks müdahalelerde bulunduk. Kamuoyunda “Polis varsa özgürlük yoktur” diyerek, gericilerin üniversiteye saldırıları karşısında dimdik durarak direnişin ve üniversitenin sesi olmayı başardık. AKP bu kararlarla üniversitelerimizi paralı eğitimin, gericiliğin, YÖK’ün esiri haline getirmek istiyor. Bağımsız, parasız ve demokratik üniversite için bugün AKP’nin icraatlarının karşısına daha güçlü çıkmalıyız. AKP üniversiteleri kavgaya çağırıyor. AKP’den korkmayan, AKP’ye başkaldıran, harç ve ulaşım zamlarını geri çektiren üniversiteliler olarak bu daveti kabul etmeliyiz. Kabul etmeliyiz çünkü üniversiteler sustukça, üniversiteliler durdukça AKP üzerimize daha fazla geliyor. O yüzden derhal silkinmeliyiz. Milyonlarca yoksulun eğitim hakkı için, üniversitelerin özgürlüğü için, kadını köleleştiren türbana karşı AKP’ye meydan okumalıyız. Şimdi önümüzde 6 Kasım var. İlk önce 6 Kasım’da YÖK’ün kuruluş yıldönümünde Ankara’da üniversitelerin AKP’ye meydan okuduğunu binlerce üniversiteliyle birlikte gösterelim. AKP’nin üniversitelerdeki hegemonyasını çember kıran çocuk* gibi kıralım. Kavgaya girdik bir kere durmak olmaz. Ankara’dan üniversitelerimize dönüp kadını köle-

“Üniversitenin gündemi” slogan›yla 2006 y›l›nda kurulan “kolektifler.net” internet sitesi yenileniyor. Yap›lan yenilemeyle eskiden bulunmayan birçok bölüm ve özellik siteye ekleniyor. Yeni sitede genifl bir foto¤raf ve video galerisi, kitap ve film tan›t›mlar›, ö¤rencilerin kendi yaz›lar›n› yollayabilece¤i “Yaz›-Yorum Köflesi”, üniver-

‹stanbul’da üniversitelerin duvarlar›n› süsleyen yeni bir duvar gazetesi var art›k: Yumurta gazetesi! Haftal›k ç›kan gazete üniversitenin, flehrin ve ülkenin gündemini yaz›yor. Gazete yak›nda tüm üniversitelerde!

leştiren AKP’ye karşı üniversiteli kadının özgürleşmesi için mücadele edeceğiz. Yolumuz uzun ama artık kral çıplak, AKP demokrasi ve özgürlük yalanlarıyla halkı üniversitelileri kandıramayacak. Neoliberal üniversitenin dikişi de patladı bir kere. AKP ne yaparsa yapsın artık bu dikiş tutmayacak. Üniversiteliler Ege’de

Harran’da formasyon hakları ve gelecekleri için, Trakya’da, Ege’de, KTÜ’ de ulaşım hakları için ODTÜ’de ve İTÜ de yurt sorunları için bir araya geliyor. Üniversitelerde esen rüzgârı da arkamıza aldık. AKP’ye meydan okumaya hazır mıyız?

sitelilerin eylemlerde yeniden sözlerini yazd›¤› flark›lar› içeren “Kolektif Müzik Bölümü” olacak. Bunun yan›nda bu siteden tek t›kla ulafl›labilecek üniversiteli kad›nlara ait bir ayr› sayfada bulunacak. 7 Kas›m'da aç›lacak olan yeni site birçok özelli¤i ve güncelli¤iyle üniversitelilerin ilgi oda¤› haline gelecek

2

Dünyanın en lezzetli protestosu 18 Ekim’de Ankara’da, yine bir üniversitede yine yumurtalar baş roldeydi. Daha önce Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğrencilerin protestosu ile karşılaşan ve öğrencilerin bir daha üniversiteye gelmemesini söylediği baş müzakereci ve devlet bakanı Egemen Bağış yüzsüzce “Ben yine de her üniversiteye geleceğim” demişti. AKP’li bakan, Ankara Üniversitesi’nde inadının kurbanı oldu: Yumurtalar üniversiteye gelen her AKP’li gibi onu da buldu. Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerde bir numaralı isim olduğu için, “demokratlığı” ile övünen Egemen Bağış Bahçeşehir Üniversitesi’nde üniversiteden gitmesini söyleyen öğrencilere “İki dakikalık protesto hakkı-

nız var” demişti. Tahammülü ve demokrasi anlayışı iki dakika olan bakan, AKP’nin üniversitelerde istenmediğini bir türlü anlamadı. Üstelik her seferinde rezil olduğu halde, “Avrupalılığından” vazgeçmeyerek işi espriye vurdu. Yumurtalı eylem sonrasında “Keşke yumurtalar sucuklu olsaydı” diyen bakan, laf arasında öğrencileri polise şikayet ettiğinden de bahsetti. Durumla ilgili açıklama yapan Öğrenci Kolektifleri ise: “Egemen Bağış bir röportajında haftada birgün yumurta yerim demiş. Onu seve seve haftada ikiye çıkartabiliriz. Sucuklu yumurta ise öğrenciye biraz lüks kaçıyor. Domates de zamlandığı için, bakan artık patatesle yumurtayla idare edecek” açıklamasını yaptı.

Çerçevelik Davut Ayd›n (Anadolu Üniversitesi rektörü, üniversiteyi “pazarl›yor”): “Uzaktan ö¤retim sistemi Aç›kö¤retim ile 2 y›ll›k, 4 y›ll›k üniversite mezunlar›na ya da ö¤renimlerini sürdürenlere günde 1,5 TL’ye s›navs›z 2. üniversite imkan› sa¤l›yoruz.”

Ömer Dinçer (Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›, 151 gündür toprak alt›nda olan maden iflçilerinin cenazesini bile ç›karamad›¤›n› unutarak, fiili'deki maden kazas›ndaki kurtarma çal›flmalar› için söylüyor.): “Bizde olsa 3 günde ç›kar›rd›k”

Halil Afl›c› (Talim Terbiye Kurulu Baflkan Yard›mc›s›, otistik çocuklar›n e¤itim çizelgesine neden din dersi koyuldu¤unu aç›kl›yor): “Sosyalleflmeleri ve kültürlenmeleri için yapt›k"

Üç ayl›k, yerel, süreli, Türkçe yayin. Kolektif Kültür Yaflam Derne¤i Ad›na Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Dilan Ögüz Adres ‹stiklal Caddesi, imam Adnan Sokak, No:5,Kat: 5 Beyo¤lu/‹stanbul Tel 0 212 245 97 33 e-posta : universitelimp3@gmail.com Bas›ld›¤› Yer Star MedyaYay›nc›l›k A.fi Mehmet Akif Mah. ‹nönü Cad. Bas›n Express Yolu Star Sok. No:2 ‹kitelli/‹stanbul Tel :0212 448 82 62 Ücretsizdir


MAV˙ KIRMIZI SARI

SAYFA 03

YÖK'ün "Özgür ve Güvenli Üniversite" genelgesiyle, okullar› polislerle donatmas›n›n ard›ndan olaylar bir bir patlak veriyor. 15 Ekim Cuma günü çevik kuvvet ve sivil polisin eksik olmad›¤› Marmara Üniversitesi Niflantafl› Kampüsü’nün önünde b›çakl› 20 faflist, bir ö¤renciyi yaralad›. Yaral› arkadafllar›n› hastaneye götüren ö¤renciler ise gözalt›na al›nd›.

Gün dem SAYFA 3

‹ran üniversitelileri bir yasakla daha karfl› karfl›ya.3,5 milyon üniversitelinin 2 milyonunun okudu¤u sosyal bilimler bölümlerine yasak getirildi. Gerekçe olarak ise aralar›nda felsefe, psikoloji, hukuk vb. 12 bölümün “‹slami temellere uygun olmamas›” gösterildi. Üniversiteler art›k bu bölümleri açamayacak ve var olan bölümlerin içerikleri ‹slam’a uygun olarak de¤ifltirilecek.

YÖK Tayyip’in emrinde n bafllang›c› 2007 y›l› YÖK için yeni bir dönemi n bafl›na oldu. Fethullahç› Yusuf Ziya Özcan'›iversiteleri geçmesiyle, YÖK'ün yeni görevi ün ek oldu. YÖK AKP'nin arka bahçesi haline getirm la da AKP'ye bu dönemin bafl›nda ald›¤› kararlar hizmette vites artt›r›yor.

AYIN

PANORAMASI ÖK'te AKP döneminin üniversitelere ilk yansıması kadrolaşma oldu. Bütün üniversitelerde rektörlerin değiştirilmesi, yapılan seçimlerde üçüncü sırada olan veya birkaç oy alan adayların rektör yapılması sonucunda neredeyse bütün üniversitelerin başına AKP'li ya da AKP'ye yakın kişiler rektör olarak getirildi. YÖK'ün atadığı AKP'li rektörlerden Samsun OMÜ Rektörü'nün Hizbullah soruşturması geçiren bir kişi olması ya da AKP'den milletvekili adayı olup kazanamayan Jale Saraç'ın Dicle Üniversitesi'ne rektör yapılması üniversitelerde yaşanan gerici kadrolaşmanın boyutunu göstermektedir. YÖK üniversiteye topyekün bir sald›r› içinde YÖK, AKP egemenliğine girdikten sonra üniversitelerde gerici ve piyasacı bir dönüşüm için canhıraş bir çaba içine girdi. Sermayeye verilen sözler doğrultusunda üniversite-sanayi işbirliğini de geliştirme söylemleriyle bir çok kente üniversite açıldı. Paralı eğitim konusunda boş durmayan YÖK geçtiğimiz yaz üniversite harçlarına %500'lere varan bir zam yapmaya kalkıştı. YÖK'ün bu zam kararı üniversitelilerin muhalefeti sayesinde geri püskürtüldü.

Y

AKP, YÖK eliyle üniversitenin bütün öznelerine saldırarak demokrat akademisyenleri tehditlerle susturmaya, okullarından uzaklaştırmaya çabaladı. Araştırma görevlileri için de güvencesizliği yine bu süreçte 50/D kanununu çıkartarak getirdi. YÖK bu dönemin başında üniversiteleri AKP tahakkümüne sokmak için iki karara imza attı. Bunlardan birincisi türbanı fiilen üniversitelere sokan karardır. Türbanla amaçlanan eğitim hakkı özgürlüğü değil gericiliğin özgürlüğüdür. Üniversiteler bilimsel üretimin amaçlandığı yerlerdir. Bu nedenle de türbanla kurulmak istenen gerici tahakküm, dinin bilim üzerindeki baskısını arttıracaktır. Bu kararın hemen ardından 81 ilin valiliklerine yollanan yazı ile üniversitelerde sivil polislere oda verilmesi ve polisin üniversitede kurumsallaştırılması öğütleniyordu. YÖK ald›¤› kararlarla AKP'ye hizmetin dozunu artt›r›yor Üst üste gelen bu iki kararla YÖK'ün üniversitelerde güçlü bir AKP hegemonyası kurmak istediği görülüyor. Polisin üniversitede kurumsallaşması sadece solcu öğrenciler üzerinde kurulmak istenen bir baskının yansıması değildir.

Üniversitede var olan muhalefet bu kararlarla ezilmek istenmekte hatta muhalefetin olmadığı yerlere de şimdiden gözdağı verilmektedir. Böylece öğrencilerin muhalefet etme yetisine dahi bir saldırı yapılmaktadır. Polisin üniversitelerde icraatlarını incelersek de onların özgürlüğün düşmanı olduğunu görebiliriz. En son Yıldız Teknik ve Hacettepe üniversitelerinde yaşandığı gibi afiş asan ya da stant açan öğrencilere polis vahşice saldırmaktadır. Muğla'da çok kısa bir süre önce katledilen Kürt öğrenci Şerzan Kurt'un katili polistir. Bu kamera kayıtlarıyla kesinleşmiş bir gerçektir. Şu anda bu cinayeti işleyen polis memuru tutuklu bulunmaktadır. AKP'nin YÖK eliyle yaptığı değişiklikler üniversitenin yapısında ve bilimin özünde farklar yaratacak noktalara varmıştır. Yıllardır çaba sarf ettikleri dönüşümün büyük bir ayağını gerçekleştirme evresindeler. Bu nedenle üniversite bir kez daha önemli bir yol ayrımındadır. Üniversitelilere düşen ya tüm olup bitenlere onay vermek ya da AKP'nin bu saldırılarına boyun eğmemek olacaktır.

Prof. Dr. Zekeriya

Güney Muğla Üniversitesi Rektör adaylarından Güney, seçim kapsamında yaptığı gerici açıklamalarla tepki çekti. Akademisyenin açıklamalardan bazıları “Herkesin içinde utanmadan sarmaş dolaş öpüşen, hocalara saygısızlık yapan, çöplerini yere atan öğrenciler terbiye edilecektir.”

Üniversite Konseyleri Derneği YÖK’ün üniversitede türbanın önünü açmasına karşın üniversite bileşenlerinden neredeyse hiç ses çıkmazken, Türkiye’nin dört bir yanındaki akademisyenleri “Kabullenmiyoruz” başlığı altında birleştiren Üniversite Konseyleri Derneği oldu.

Eğitim-Sen Hacettepe’ ye bak, YÖK’ü gör! YÖK’ün polisin üniversitedeki yerini sağlamlaştıran genelgesi, üniversitelerde yankı bulmaya başladı. AKP’li rektörün öğrenci düşmanlığı ile gündeme gelen Hacettepe Üniversitesi geçen sene 100’e yakın öğrenciye açılan soruşturmalarla adından söz ettirmişti. Üniversitelileri soruşturma ile yıldıramayan rektör çareyi polis ve ÖGB’de buldu. Hacettepe Üniversitesi’nde kayıtların başladığı gün, fanzin dağıtan Öğrenci Kolektifleri’nden üniversiteliler 50 güvenlik görevlisinin saldırısına uğradı. Saldırı sırasında öğrencilerin hazırla-

dıkları fanzinler yırtıldı, masa parçalandı. Hacettepe Rektörü’nün tahammülsüzlüğü kayıt süresiyle sınırlı kalmadı. Tıpkı YÖK’ün “özgür ve güvenli üniversite” genelgesinde belirttiği gibi, sosyal-kültürel toplulukların masa açmasını bile yasakladı. Beytepe Öğrenci Kolektifi’nin YÖK’ün genelgesini eleştirmek için açmak istediği masaya yine güvenlikler müdahale etti. Üniversiteye gelen yüzlerce “özgürlük aşığı” çevik kuvvet, öğrencilere saldırdı. Zaten genelgenin ne kadar demokratik olduğu yayınlandığı ilk günden belliydi. Genelgenin yayınlandığı gün YTÜ’ de iki öğrenci Abdullah Gül’ü protesto ettikleri için yaka paça gözaltına alınıyorlardı.

Türban›n üniversite y›ll›¤› Sık sık gündeme gelen türban tartışmalarının somut adımı 2008 yılında atıldı. Yükseköğretimde başörtüsünün serbest bırakılmasını öngören Anayasa değişikliği teklifi, Meclis Genel Kurulu’na sunuldu. AKP ve MHP’nin oyları ve DTP’nin desteği ile teklif Meclis’ten geçti. 2008’in Mart ayında CHP ve DSP’nin türban düzenlemesinin iptali konusunda Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu kabul edildi Haziran 2008’de ise Anayasa Mahkemesi, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu. AİHM’e açılan kişisel davalarda, AİHM’in yanıtı olumsuz oldu. Böylece türbana uluslararası hukuk yolları da kapandı. Ancak birçok üniversitede rektörlerin doğrudan direktifleri ile türbanın fiili bir şekilde önü açıldı. YÖK’ün yaptığı son açıklamalar sonucunda türban hukuki dayanağından yoksun olarak “özgürce” dolaşmaya başladı.

Eğitimde fırtınalar kopuyor. Sınav sistemleri batıyor, öğretmenler güvencesizlikle boğuşuyor, üniversiteler ve liseler gericilikle ve paralı eğitimle boğuşuyor. Öğretmenlerin örgütlü gücü Eğitim-Sen ise hala güncel bir çizgi geliştirebilmiş değil.

Üniversite muhalefeti YÖK’ün gerici ve paralı eğitim saldırılarına karşı mücadele eden üniversite öğrencileri; YÖK’ün son dönemlerde artırdığı polis ve güvenlik şiddeti, soruşturma saldırısına da üniversitelerinden meydan okuyor.

Yusuf Ziya YÖK Başkanı her ay başka bir krizle gündem oluyor. Türbana dair AKP’lileri bile kızdıracak açıklamalar yapan Yusuf Ziya Özcan “Kıyafet nedeniyle dersten atılan öğrenci bize başvursun” diyerek, türban yasağının fiilen kaldırıldığını ilan etmiş oldu.


SAYFA 04

KTÜ'de kay›t paras› uygulamas› son buluyor. Rektör Özen'in ba¤›fl ad› alt›nda zorla toplanan paralar›n iade edilece¤ini aç›klamas› üzerine KTÜ Ö¤renci Kolektifi gerçeklefltirdikleri eylemde paralar›n iade edilmesi için temsili olarak rektörlü¤e dilekçe verdiler. Gelecek haftalarda tüm üniversitelilerin dilekçe verece¤ini ve paralar› iade edilene kadar mücadeleye devam edeceklerini söylediler.

Gün dem SAYFA 4

MAV˙ KIRMIZI SARI

AKP taraf›ndan piyasalaflt›r›lan ve gericilefltirilen e¤itim sistemine karfl› üniversiteliler, liseliler, veliler, e¤itim emekçileri "e¤itim hakk›n›" savunmak için ‹zmir'de Eskiflehir'de ve ‹stanbul'da efl zamanl› bulufltu. Eylemlerde flehir merkezlerine yüründü. Bas›n aç›klamalar›nda can almaya bafllayan e¤itim sistemine karfl› paras›z, nitelikli, bilimsel, anadilde e¤itim almak için mücadelenin sürece¤i ifade edildi.

Balık istifi ulaşıma son ‹TÜ Vadi Yurdu aya¤a kalkt›

İTÜ Vadi Yurdu'nda 400 öğrenci kantin fiyatlarını ve yurt sorunlarını konuşmak üzere bir araya geldi. Yüksek kantin fiyatları karşısında dilekçeler toplayarak rektörle görüşme kararı alan öğrenciler gerekirse önceden de yaptıkları gibi boykota gidebileceklerini söylediler. Toplantıda alınan en önemli kararlardan biri 50 kişilik “Vadi Temsilciler Meclisi” kurulması oldu. Meclis iki haftada bir toplanarak yurt sorunlarını tartışıp, alınan kararları yurtlara ve kampüslere duyuracak.

Bizim de söyleyecek sözümüz var!

Kocaeli Üniversitesi'nde gerçekleştirilen rektörlük seçimleri öncesi Öğrenci Kolektifleri "60 bin üniversiteliyiz, bizim de söz hakkımız var!" diyerek sandıklar kurup, oy topladı. Seçimlerin yapıldığı Baki Komsuoğlu Kongre Merkezi önünde toplanan üniversiteliler, üniversitenin gerçek sahiplerinin öğrenciler, akademisyenler ve çalışanlar olduğunu dile getirdi. Rektörlük seçimlerini protesto eden öğrenciler rektör yardımcısına taleplerini ve sandığı sunduktan sonra eylemi noktaladılar.

412'yi alana kadar inatla devam edecek

Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Kampüsü'ndeki yerleşke otobüslerinin ücretli hale getirilmesi ve sefer sayılarının yetersizliği nedeniyle bir hafta süren fakülte içi yürüyüşler, ücretsiz otobüslere binmeler sonucu ilk kazanım gerçekleşti. İBB herhangi bir adım atmazken Rektörlük 5 tane otobüs alarak kampüs içi servisi arttırdı. Üniversiteliler kampüsler arası ulaşımı sağlayan 412 otobüsünü kazanana kadar mücadeleye devam edeceklerini açıkladılar.

TÜ'de uzun zamandır mevcut olan ulaşım krizini çözmek için Öğrenci Kolektifleri Trabzon Belediyesi önüne yürüyüş düzenledi. Ders çıkışı saatlerinde balık istifi gibi otobüslere binmek istemeyen üniversiteliler çözümün ek sefer konulması olduğunu söylediler. Sloganlarla şehir merkezinden belediye önüne yürüyen üniversiteliler belediye önünde yapılan basın açıklamasının ardından oturma eylemi gerçekleştirdi. Geçen yıllarda da bu sorunun yaşandığına dikkat çeken KTÜ Öğrenci Kolektifi yaptıkları çalışmalar sonucu otobüs seferlerinin arttığını fakat zamanla tekrar azalıp düzensizleştiğini dile getirdi. Bir diğer sorunun da KTÜ Meydan otobüs hattının kaldırılması ve üniversitelilerin ulaşımının Beşirli hattına bırakılması sonucu üniversiteye gidebilmek için dolmuşları kullanmak zorunda bırakılmaları olduğunu açıkladılar. Dolmuşların yasadışı uygulamalar sonucu

K

fahiş fiyatla taşıma yaptıklarını belirten üniversite öğrencileri, “Belediye toplu taşıma sistemini nitelikli hale getirmelidir” dediler. Taleplere Trabzon Belediye'sinden gerçeklefltirme sözü Oturma eyleminin ardından KTÜ Öğrenci Kolektifi üyeleri Belediye Başkanı ile görüştüler. Görüşme sırasında, eski otobüslerin acilen yenilenmesi, KTÜ Meydan hattının yeniden hizmete sokulması, özellikle ders çıkış saatlerinde yaşanan sıkışıklığı engellemek üzere ek sefer konulmasını ve ikinci öğretim öğrencileri için ders saatleri doğrultusunda sefer sayıları düzenlenmesi şeklinde sıralanan talepler Başkan'a iletildi. Belediye Başkanı bu talepleri değerlendireceklerini ve yakın sürede üniversitelilerin isteklerini gerçekleştireceğinin sözünü verdi. KTÜ Öğrenci Kolektifi üyeleri ulaşım sorunu çözülene kadar bu sorunun takipçisi olacaklarını ve mücadele edeceklerini dile getirdiler.

Trakya Üniversitesi’nden tek hamlede kazan›m

Edirne'de kampüse ulafl›m› sa¤layan minibüslerin FenEdebiyat Binas›'na kadar gidece¤i yönündeki karar ve tek araçla ulafl›m sisteminin mahkeme karar›yla iptal edilmesi üzerine Trakya Ö¤renci Kolektifi Ayflekad›n Yerleflkesi önünde sokak tiyatrosunun ard›ndan bas›n aç›klamas› gerçeklefltirdi. Sokak tiyatrosunda ulafl›m sorununa ek birçok s›k›nt› esprili dille anlat›ld›. Ö¤rencilerin, vatandafl›n ve yerel bas›n›n büyük ilgisini toplad›. Kazan›m ertesi gün gerçekleflti, TÜ Genel Sekreteri Recep Gürkan yapt›¤› aç›klamada minibüslerin art›k FEB'e kadar gidece¤ini

söylerken belediyeden de cevap gecikmedi. Di¤er minibüs hatlar›n›n rotas›nda istenilen de¤ifliklik yap›ld›. Bir di¤er geliflme de TBMM’ de yafland›. Önceki haftalarda üniverseteliler Edirne milletvekili Rasim Çak›r’la görüflmüfl üniversitede ve flehirde karfl›lafl›lan sorunlar› anlatarak çözüm talep etmiflti. Kazan›m›n ard›ndan Edirne Milletvekili Bilgin Paçar›z'la görüflüldü. Paçar›z Trakya Üniversite’sinde oluflan bar›nma sorunu hakk›nda cevaplanmas› istemiyle Milli E¤itim Bakan› Nimet Çubukçu’ya soru önergesi verdi.

"Özgür ve güvenli" ODTÜ'nün yolu turnikelerden geçer "Özgür ve güvenli üniversite" başlıklı toplantıda aldığı kararları valiliklere gönderen YÖK'ün baskı ve denetim mekanizmaları çok gecikmeden devreye girdi. Öğrencilerin giriş-çıkış saatlerinin denetlendiği turnikeler ODTÜ yurtlarına yerleştirilince, yüzlerce öğrenci bu duruma tepki gösterdi. Yurt kantininde bir araya gelen yaklaşık 100 öğrenci turnikelerin yerleştirilmesinin bir adım olduğunu, bu adımı parmak izi cihazları, ÖGB , sivil polis ve kameraların takip edeceğini söyleyerek turnikelere karşı mücadele edilmesi gerektiğini konuştular. Toplantı sonunda yürüyüş yapma kararı alan öğrenciler turnikelerden atlayarak çağrı yaptılar ve yürüyüşe başlandığında sayı 300'e ulaştı. ODTÜ Rektörü Ahmet Acar'ın lojmanlardaki evinin önünde yürüyüş son buldu. Yürüyüşün ardından yurt komiteleri oluşturulması yurt temsilcilerinin seçilmesi ve temsilcilerden oluşan bir koordinasyon komitesinin de ileriye dönük adımları belirlemesi kararlaştırıldı. Toplantı sonunda ilk adım olarak dilekçe toplanmasına karar verildi. Bir haftada toplanan 2500 dilekçe 350 kişinin katıldığı bir eylemle

Maddi imkans›zl›klar bahanesi ile birçok sorun çözülmezken yurtlara konan turnikelerin tanesi 2 bin TL’yi buluyor rektörlüğe teslim edildi. Yapılan eylemler sonucu 24 saat çalışan turnikeler 06:00-22:00 saatleri arasında çalıştırılmaya başlandı. Öğrenciler ise turnikeler kaldırılana dek mücadelelerini sürdürmekte kararlılar.


SAYFA 05

Bu y›l 32. si düzenlenen ve 100 bin kiflinin kat›l›m›yla gerçekleflen Avrasya Maratonu'na Ö¤renci Kolektifleri de “ Gençlik Bar›fla Köprü olacak, Bo¤az'a de¤il Zap'a köprü, 3 Köprüye Hay›r” yaz›l› tiflörtlerle kat›ld›lar. Üniversiteliler Bo¤az Köprüsü'nden 1 Ekim'de Hakkari'de aç›l›fl› yap›lan Devrimci Gençlik Köprüsü'ne selam yollad›lar.

Ko lek tif SAYFA 5

MAV˙ KIRMIZI SARI

Devrimci Gençlik Köprüsü'nü Kürt çocuklar›na arma¤an eden Kolektifler, önümüzdeki y›l Hakkari'ye çocuk park› yapmay› planl›yor. Do¤duklar›nda kendilerini savafl›n içinde bulan, tafl att›klar› için cezaevlerinde kalan, bat›daki yafl›tlar› oyun oynarken bir parka dahi sahip olamayan Kürt çocuklar› için. Bu park geçti¤imiz Eylül ay›nda asker kurflunuyla ölen 13 yafl›ndaki Enver Turan'a arma¤an edilecek.

1969’da üniversitelilerin yapt›¤›, ancak 1999’da güvenlik gerekçesiyle y›k›lan Devrimci Gençlik Köprüsü, 11 y›l aradan sonra tüm Türkiye'den gelen üniversitelilerin kat›l›m›yla 1 Ekim günü yeniden aç›ld›. 2 Ekim günü de binlerce kiflinin kat›l›m›yla “Bar›fl ve Kardefllik” konseri yap›ld›

evrimci Gençlik Köprüsü'nün açılışı için Hakkari'ye giden 300'ün üzerinde üniversiteli 2 gününü orada geçirdi. Hakkari'de geçirilen o kısa zaman tüm üniversitelilerde unutulması zor anılar bıraktı. Otobüsten inilen ilk andan geri dönüş için otobüse binilen son ana kadar bir halkın barışa olan hasreti çıplak gözle görüldü. Köprünün açılış dakikalarında 81 ilin isminin yazılı olduğu tişörtlerle el ele tutuşan üniversiteliler o şekilde kardeşliğin ülkesini temsil ederek köprüden geçtiler. Köprünün açılışının ardından üniversiteliler Hakkari'ye ulaştılar. Geceyi Hakkari halkının evlerinde geçiren öğrenciler kaldıkları evlerde saatlerce bölge halkı ile sohbet ederek akıllarına takılan soruları sordular. Bölgede yaşanan acıları, yoksulluğu yerinde görmüş, hissetmiş oldular. Öğrenci Kolektifleri bu yola çıkarken Kürt halkının dertlerini, sıkıntılarını yerinde görmeyi onlarla aynı sofrayı paylaşmayı, böylece üniversitelerde bu sorunu daha iyi anlatabilmeyi ve halkların kardeşliği mücadelesini büyütmeyi hedefledi. Hakkari'ye gi-

D

den üniversitelilerin birçoğu daha önce bu bölgeye ayak basmış değildi. O nedenle bu yolculuk aynı zamanda çok büyük bir deneyim yaşattı katılan tüm üniversitelilere. Ve aslında birinci kısım başarıldı. Hakkari halkı Kolektifçilere barış elçisi dedi. Bundan sonra da Öğrenci Kolektifleri bugün olduğu gibi ama daha kararlı bir şekilde halkların kardeşliği ve barış için AKP'nin halkları birbirine düşman eden politikalarına karşı mücadelesine devam edecek. İkinci gün “Barış ve Kardeşlik Konseri”nin yapılacağı gündü. O günün sabahından üniversiteliler yakınlarını kaybeden insanların evine taziye ziyaretlerinde bulunarak bir kez daha onların acılarını yüreklerinde hissettiler. Hakkari şehir stadyumunda yapılacak konser vakti geldiğinde üniversiteliler belediye önünden yürüyüşe başladılar. Hakkari halkının alkışları eşliğinde stadyuma varıldığında çoşku daha da arttı. Hakkari halkı üniversitelileri “Hakkari sizinle gurur duyuyor” sloganları ile karşıladı. Konser çok çoşkulu geçti. Halaylar ve türküler hiç susmadı. Ama şüphesiz

ki çoşkunun en yüksek olduğu an Öğrenci Kolektifleri’nin konuşmasında yaşandı. Yapılan konuşmada AKP'ye karşı direnen herkesin AKP faşizmine ortak bir şekilde muhatap kaldığı vurgulandıktan sonra oraya asılan “Yumurta atan gençler taş atan çoçukların yanında” pankartının bu bilinçle asıldığı söylendi. Bu sözlerin ardından pankart çok büyük bir alkış aldı. Konserin ardından binlerce kişi belediyenin önüne üniversitelilerle vedalaşmaya geldi. Hakkari halkı gençleri bırakmak istemiyordu. Sloganlarla, halaylarla yolcu ettiler üniversitelileri. Şehrin çıkışına kadar öğrencilerin otobüslerine büyük bir konvoy eşlik etti. Ve dönüş yolculuğu başladı. Türkiye'nin dört bir yanından öğrenciler okullarına dönerken tarifsiz duygular içerisindeydiler. Bir iddiayı taşıyarak gelmişlerdi Hakkari'ye. “Gençlik barışa köprü olacak” demişlerdi ve bunu başararak döndüler üniversitelerine.

Hakkari’den İzlenimler : Seval Ekflici DEÜTürkçe Ö¤retmeli¤i 3. S›n›f / ‹zmir

Hakkari de yaşadığım iki gün de en çok etkilendiğim şey hiç misafirlik çekmememdi sanki yaşadığım yerdi ve ben geri dönmüştüm oraya. birilerinin çocuğu birilerinin arkadaşı birilerinin kardeşiydim sanki.herkes samimi sıcak davrandı bize bu kelimelerin hakkını verircesine ailelerinden biriydik biz.kitaplarda okuduğumuz üzerine konuştuğumuz bir yerdi Hakkari ama gidip görmek onca cümleleri boşa çıkartan bir deneyimdi. Gidip yaşamak lazımmış oralarda… Geliş nedenimizden

dolayı daha bir saygıyla yaklaştılar bize gurur duyuyorlardı bizimle ki bu bizim toplumsal bir sorumluluğumuzdu zaten.ve bunların yanında Hakkarili çocuklardan bahsetmem gerek çakmak çakmak bakışları yaramaz halleri merakla çevremizde dolaşmaları çekingen sohbet girişimleri aklımdan çıkmayacak kareler ile İzmir’e Hakkaride tanıdığım insanlardan selam sümbül dağlarından müthiş fotoğraflar ve yumurtalarIımızın yanına bir taşla döndüm.

Murat Dural - Anadolu Üniversitesi Halkla ‹liflkiler ve Reklamc›l›k 4. S›n›f / Eskiflehir

30 saat Hakkari'ye gitmenin heyecanını yaşadık, gelirken 30 saat boyunca Hakkari'yi özledik. Başka bir dilin, başka bir coğrafyanın, başka bir iklimin insanlarıyla konuşmuş, dertleşmiştik. Sadece Türk insanının değil Kürt insanının da misafirperver olduğunu biliyorduk; bunun en güzel örneğini gördük evlerine misafir etmek için yarışan insanlarda. Görkemli dağların ortasındaki şehre dağ gibi umutlarımızı taşımıştık. "Yaşasın Halkların Kardeşliği" demişlerdi bize; "Bıji Bratiya Gelan" diye karşılık vermiştik. Hakkari'ye 41 yıl önce yapılan ve 11 yıl önce "kimliği belirsiz kişiler"in yıktığı "Devrimci Gençlik Köprüsü"nün açılışını yaparak girdik. "Barışa Köprü Ol" tişörtlerimizle köprünün üzerinde ellerimizi birleştirip yürüyerek "Devrimci

Gençlik Köprüsü"nün eksik kalan yanını tamamlamış olduk; birbirini tutan ellerin yeryüzündeki en sağlam köprü olduğunu gösterdik fotoğraf makinalarına. Sonra "Barış"ın köprüsünden yürüyerek şehre girdik: "Barış"a... Barış için verilen konserden önce bir stadyum dolu insan tarafından "Hakkari sizinle gurur duyuyor" sözünü duymak, Sümbül Dağı manzaralı Kürtçe ve Türkçe şarkılar dinlemek, Kürt çocuklarla konuşmak,onları tanımak... Onlarca vedalaşmayla otobüse binmek, zafer işaretleriyle uğurlanmak.. Bunları anımsadığımızda, otobüste gece camdan yansaıyan siluetler şeklinde, bir tebessüm kapattık gözleri. Güneşin bu coğrafya üzerinde en erken doğduğu yerden şehirlerimize gidiyorduk, Güneş'i de götürerek...

Setenay Bilgici- ODTÜ fiehir ve Bölge Planlama 2 .S›n›f / Ankara

Hakkari’de geçen iki gün hiçbirimiz için unutulacak gibi değil. Taş atan çocukları gördük sokaklarda.. Dünyadaki her çocuk gibi onların da gözleri merak ve zeka ile parlıyor. Bize sorular soruyorlar sürekli. Her insan aynıdır aslında deriz ya, çocuklar bizden daha fazla ‘aynı’. Daha temizler çünkü, ve daha masum. Bize yansıtıldığı gibi bir canavarlık yok hiçbirinde. ‘Onları kışkırtan, beyinlerini yıkayan’ ailelerinin de sofralarında oturduk. Kimse yansıtılan kadar ‘canavar’ değil. ‘Barışa Köprü Olaca-

ğız’ dedik. Hakkari’ye ülkenin diğer uçlarından selamlar götürdük. Şimdi sıra Hakkari’den aldığımız selamları yerlerine ulaştırmakta. Üniversitelerimizde ulaşabildiğimiz herkese Kürt coğrafyasında yaşanan acıları, orada gördüklerimizi, dinlediklerimizi anlatacağız. Hergün evde dinledikleri televizyon çerçevesinin biraz daha dışında bir tablo göstereceğiz onlara. Üniversitelerimizde barış için mücadeleyi büyütmek, Şerzan Kurt’a yapılan saldırı gibi faşist saldırıların önünde fikren ve fiilen engeller oluşturmak hedefimiz.


SAYFA 06

Süleyman Demirel Üniversitesi'nde düzenlenecek olan Duman ve Sertap Erener konseri gerici ve faflist ö¤renciler taraf›ndan iptal ettirildi. Ateist olduklar› ve Duman'›n Rezil adl› flark›s›nda dini ayetlerle dalga geçildi¤i iddias›yla konserin iptali yönünde rektöre baflvuruda bulundular. Hemen ard›ndan rektörlük sözde teknik sebeplerden dolay› konseri iptal etti.

Ülke gündeminin kilitlendi¤i türban konusunda birçok yay›n kuruluflunun mikrofon uzatt›¤› Cumhuriyet Gazetesi yazar› fiükran Soner’e biz de görüfllerini sorduk Türban tart›flmas› bu denli güçlü bir flekilde gündeme nas›l geldi sizce? Kamuoyu yönlendirmesi olduğunu düşünüyorum. Referandum AKP için önemli bir güç göstergesiydi ve pek çok noktadan atağa kalktı. Kadın üzerinden ve türban üzerinden yeni bir savaş başlattı. YÖK Başkanı’nın yürürlükteki anayasal, yasal hatta AİHM’i yok sayan yorumuyla üniversitelere türbanın giriş kapısını açtı. Bireyin özgürlüğü deniyor ama dini kurallar diye ortaya çıkınca, bütünün bir tanesinin kural kabul edilip konuya dahil edilmesi oluyor ki şeriat hukukunun da önü açılıyor. Eğer bir devlet laikse dini kurallardan ayrışması gerekiyor. AKP’nin savunduğu, türbanın buluğ çağında takılması. Bu ancak şeriat hukukunda vardır. Bir de bir sürü dini kurala uymuyor ama farz olmayan bir kuralı dayatıyor. Bu tartışmanın başka boyutlarına işaret ediyor, siyasi simge olması, bayrak olması…

Peki türban, dinin kad›na yönelen di¤er bask›lar›ndan ayr›fl›r m›? Beni o ilgilendirmiyor. İkinci sınıf insan yapıyor, şeytani özellikleriyle erkeği ayartan cins olarak görüyor. Bütün bunlar ayrı tartışma konuları ama beni ilgilendiren Şeriat hukuku, laik hukuku üzerinde düzenlemeler getirecek mi getirmeyecek mi?

Üniversitede serbest olmas›na ne diyorsunuz? Ben onaylıyorum demiyorum özgürlük olarak, ki bana göre özgürlük değil. Bana göre, siyasi simge. 80’den sonra çıkmış bir şey. İktidar, türban üzerinden adam atıyor. Yani baştan sona bir yaşam biçimin siyasal İslam yönetim modelinin bayrağı halinde.

Kad›n›n özgürlü¤ü cephesinden bakacak olursak, türban herhangi bir kural› reddetmek kadar kolay olmuyor, ya da çok fazla argüman devreye giriyor? Nedeni ne olabilir sizce? Çünkü müthiş bir baskı var. Hiç türban yoktu, her yerde birden oldu. Her yerde olunca kadının mesleğe atıldığı, kadının görünür olduğu her yerde türban görünür oldu. Türkiye’de de böyle oldu. Birden bire milyonlar tek tip türbanlı oldu. Bayrak olduğu tartışılmaz. Amerikancı siyasal islamın bayrağıdır bence.

Üniversiteli Gazetesi olarak fiükran Soner’i ofisinde ziyaret ettik.

Kad›n›n özgürlü¤ü tart›flmas› nerede durur peki? Özgürlükler üzerinden tartışıyorsak o zaman da özgürlük değildir. Bayan Ayşe’nin “İnancım gereği takıyorum” demesi özel yaşam alanında özgürlüktür. Ben kim özgürlük için takıyor, kim baskı altında takıyor ayrımını yapamam. Ama yüz binler, milyonlar aynı tip örtünüyorsa bu özgürlük değil, bayraktır. Cemaatlerin de yaşam biçiminin, dini yorumunun bayrağıdır. Özel yaşam alanı nerede başlar, nerede biter bunun reçetesini çizmek de zor. Zaten çok tartışmalı bir konu ama mutlak yasak olması gereken alanlar var. Hem reşit olmamış çocukların olduğu ilköğretimde hem de kamu erkini sunan öğretmenden doktora, yargıca, herkese yasak olmalı. Çünkü onlar toplumun karşısına dini inançları ve kimlikleri ile çıkamazlar. Baskıdır bu. Hele de şimdi %70 türbanlı argümanı kullanıyorlar ya. Nasıl oldu peki ? 80 öncesi bir tane yoktu. Değişik örtünme biçimleri vardı, bu kadar yoktu. Şimdi hem yüksek oran hem de tek tip. Demek ki korkunç bir baskı var. Çünkü türban üzerinden evleniliyor, türban üzerinden iş bulunuyor. Türban üzerinden ikbal var, iktidar var yani.

E€i tim SAYFA 6

MAV˙ KIRMIZI SARI

Konya Mevlana Üniversitesi E¤itim Fakültesi'nin çiçe¤i burnunda dekan› Vehbi Çelik yapt›¤› bir konuflmada, kendince bugünkü üniversitelilerin yaflad›¤› sorunlara de¤iniyor. Konuflmas›nda k›z- erkek iliflkilerine de¤inen rektör ayn› evde yaflayan kad›n ve erkek ö¤rencilerin ahlaki bir sorun yaflad›¤›n› “Bugünün gençli¤i maalesef kendi bedenlerini bir ürün olarak sergilemekten haz duyuyor.” sözleriyle dile getiriyor.

Fethullah Gülen üniversitelerde nas›l örgütleniyor?

ethullah Gülen cemaati ülkemizde bir çok kurumu ele geçirdi. Her dönem iktidarlarla uyumlu hareket eden cemaat, AKP döneminde devlet içindeki kadrolaşmasına hız verdi. Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen'in ''yürü ya kulum'' dediği cemaati ordudan, polise, yargıya, devlet bürokrasine, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi birçok alana köklü olarak yerleşti. Cemaatin devlet içindeki önemli kurumları ele geçirecek kadrolarının yetiştiği ve temel olarak beslendiği yer ise üniversiteler. Aynı zaman da cemaat açısından üniversitelerin bir diğer önemi ise Fethullah Gülen'in tabiriyle ''geleceğin İslamcı altın neslini* yetiştirecek kadroların'' üniversiteliler olmasıdır. Bu yüzden üniversiteliler cemaat açısından örgütlenmesi gereken hedef kitle konumundadır. Cemaat bu hedef kitleyi örgütlemede 3 temel yöntem izliyor. Birinci yöntem doğrudan üniversite yönetim mekanizmasının yukarıdan aşağıya ele geçirilmesi şeklinde gerçekleştiriliyor. Buna örnek olarak Abdullah Gül tarafından YÖK başkanlığına Fethullahçı Yusuf Ziya Özcan’ın atanmasının ardından, bütün üniversite rektörlüklerinde, dekanlıklarında, akademik kadrolarda cemaate yakın isimler göreve getirildi.İkinci yöntem ilköğretimden başlayarak eğitimin tüm alanlarının paralı hale getirilmesi böylece eğitim hakkı elinden alınan yoksulların burs, yurt, cemaat evleri gibi olanaklar ile cemaate muhtaç bırakılmasıdır. Üçüncü yöntem de bizim daha fazla üzerinde duracağımız konu olan cemaatin kadrolarıyla tabandan yaptığı örgütlenme faaliyetleri olarak sayılabilir. Fethullah Gülen cemaatinin Türkiye'de her ilde dershaneleri bulunuyor. Aynı zaman da dershanelerin olduğu her şehirde buna paralel olarak cemaat evleri ve yurtları bulunuyor. Fethullah Gülen cemaatinin temelini de ışık evleri oluşturuyor. Işık evlerinde dershaneler aracılığıyla tanıştıkları ilköğretim ve lise öğrencilerine, ücretsiz ders vererek cemaat ile bağ kurmaları sağlanıyor. Böylece İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar yetiştirdikleri öğrenciler ile cemaatin üniversite kadroları da büyütülmektedir. Devlet içinde YÖK, ÖSYM gibi önemli kurumları ele geçiren Fethullah Gülen cemaati, üniversiteyi kazananların bilgisine de bu kurumlar aracılığıyla sahip oluyor. Böy-

F

lece sınav sonuçları açıklanır açıklanmaz tüm üniversitelilere tek tek ulaşılıyor. Hatta tek tek cemaatin abileri ve ablaları bulundukları şehirlerden üniversiteleri kazananların evlerine giderek il dışında okumaya gidecek olan öğrencilere ev, yurt, burs ve dersler konusunda yardımcı olabileceklerini söyleyerek ilişki kuruyor. Bu yolla aynı zaman da ailelerle de ilişki kurulmuş oluyor. Cemaat ile ilişkisi daha ileri düzeyde olan öğrencileri doğrudan ''ışık evlerine'' diğer öğrencileri ise yurtlara yönlendiriyorlar. Yurtlarda kalan öğrenciler de, her odadan sorumlu bulunan belletmenler(abi) aracılığıyla bir an önce eve çıkması için ikna edilmeye çalışılıyor. Evlerde ve yurtlarda abiler aracılığıyla koyulan kurallar ile burada kalanların yaşamlarına müdahale ediliyor. Örneğin bu yurtlarda akşam yurda giriş saati 20.00. Geç gelen öğrenci belletmenden izin almak zorunda, yoksa yurda alınmıyor. Yurtlara ve evlere yeni gelen öğrencilerin televizyon izlemesi ve internete girmesi yasak oluyor. Evlere Zaman ve Taraf gazeteleriyle, Aksiyon, Sızıntı dergileri düzenli olarak geliyor. Başka gazete okumak ise yasak. Evlerde Fethullah Gülen'in kitapları okunup kasetleri dinleniyor. İbadetler de toplu yapılıyor. Dışarıyla olan ilişkisini olabildiğince azaltarak koydukları kurallarla kendi kültürlerini empoze ediyorlar. Abiler evlerde farklı isimler kullanıyor ve evler sık sık yer değiştiriyor. Abi ve abla olanlar kendinden küçük olanlara şakirt diyor. Şakirtler ve abiler arasında düzenli toplantı yapılıyor. Bu toplantılarda abiler şakirtlere Fethullah Gülen'in kaç kitabını okuduğunu, kaç

Ifl›k evlerinin bilinmeyenleri Fethullah Gülen cemaatinin temel yapısını ışık evleri oluşturuyor. Her biri, üniversitelilerin yaşadığı birer öğrenci evi olan ışık evleri aynı zaman da ibadethane ve dershane görevi görüyor. Cemaat evlerinde her evden sorumlu ev abisi ve üniversiteliler kalıyor. Onlarda lise ve ilköğretim öğrencilerine derslerinde yardımcı olup abilik yapıyorlar. Evler de namaz cemaat halinde kılınıyor, imamlığı da ev abileri yapıyor. Bu nedenle abilere imam da denir. Cemaat evleri ülkemizi yöneten ''imamların'' en küçük yöneticilik deneyimi kazandığı yerlerdir. Abiler kendi isimlerini kullanmaz ve yaşanan evler de sık sık güvenlik gerekçesiyle değiştirilir. Her evden sorumlu esnaf abiler bulunur. Bu

esnaf abiler evin ihtiyaçları konusunda mutfak masrafından kiraya ev eşyalarına kadar yardımcı olurlar. Cemaat evlerinin ortak özelliği dolaplarında bol miktarda yiyecek bulunmasıdır. Yoksul çocukları etkileme aracı olarak da bu kullanılır. Evlerde cemaate ait yayınlar dışında yayın giremez. Siyaset tartışılmaz, konuşulmaz. Evlerde daha çok dini konularda tartışma sohbetler geçer. Evleri genellikle temizdir. Ev abileri cemaat içinde durumuna göre yükselmektedir. Bölge abisi, ilçe abisi, il abisi gibi kademe kademe sorumluluğu artmaktadır.

vaazını dinlediğini, kaç kişiyi Zaman Gazetesi'ne abone yaptığını, kaç insanla ilişki kurduğunu soruyor. En iyi çeteleye* sahip olan da ödüllendiriliyor. Ayrıca evde ve dışarıda, kendi tabirleriyle helal dairesi kapsamında düzenledikleri sosyal ve kültürel etkinliklerle cemaatin kitlesini artırmaya çalışıyorlar. Bu etkinlikler halı saha maçları, kendi kültür merkezlerinde sinema, tiyatro gösterimleri, cemaat üyesi esnafların lüks lokantalarında yenilen yemekler ve geziler olarak sayılabilir. Evlerde kalan cemaat üyeleri ağırlıklı olarak yoksul muhafazakar ailelerden gelen kişiler ve yoksul Kürt gençleri olarak sayılabilir. Cemaat bu kadroların devamlılığını Allah korkusunu yaygınlaştırarak ve yoksul gençlere yaptıkları iyiliği yüzlerine vurarak sağlıyor. Buna örnek olarak ise ''ayağını kaydırıverir, şefkat tokadını yersin'' ve ''biz senin okuman için neler yaptık senin yaptığına bak''gibi cümleler verilebilir. Tabi bu ikna konuşmalarında gözyaşı hiç eksik olmaz. Cemaatin içinde oturmuş olan anlayış, varılacak hedef için her yol mubah anlayışıdır. Onun için Gülen cemaati her dönem iktidarlarla uyumlu hareket etmiş gerektiğinde türban konusunda farklı görüş belirtmiştir. Bunca yalan, dökülen sahte gözyaşları, AKP ile yakınlık da buradan kaynaklanmaktadır. Cemaat örgütlenmesinin en temel ayağını eğitim alanında yaşanan sorunlar oluşturuyor. Bu alanda da AKP ile paralel çalışıyorlar. AKP iktidarı yasal düzenlemelerle eğitimi daha fazla paralılaştırıyor. Cemaat ise bu harcamaları karşılamayan maddi zorluklar nedeniyle okuyamayan gençleri hedef kitlesi yapıyor. Bu nedenle de cemaate karşı mücadelenin eğitim alanındaki en temel gündemi, parasız eğitim ve herkesin eşit bir şekilde ulaşabileceği olanaklar için mücadele etmektir.

Kavram Sözlüğü fiakirt : Allah r›zas› gözetip onun yolunda yürüyen bu u¤urda kendini yetifltiren kifli Alt›n nesil : Muhammed döneminde Gülen'in tabiriyle ''Asr› saadet döneminde'' yetifltirilen nesile ''Alt›n Nesil'' denmektedir. ‹slam dininin yafland›¤› idaeal kuflak (toplum) anlam›nda kullan›l›r. fiefkat tokad› : Allah'›n insanlar› yola getirmek için ara ara bafl›na getirdi¤i olay, kaza. Çetele : Keyfiyet olarak tan›mlad›klar› Kuran Said Nursi'nin risaleleri ve Fetullah gülen'in kitaplar› vaazlar› vs ne kadar okuduklar›n› ne kadar dinlediklerini tuttuklar› belge.


SAYFA 07

Kadınlar türbana hayır diyor, neden mi? Türban savunusu kadının özgürlüğü için yapılabilir mi? Bu yazıda bu soruya“hayır” cevabının verildiğini baştan belirtelim. Ancak yazı “hayır” demekle kalmayıp konunun anlaşılması ve gerçek anlamda özgürlükçü bir bakış açısı sunabilmek için “hayır”ın gerekçelerini tartışmaya açmayı hedefliyor. İlk olarak türban takmanın, İslam dinine göre kadınların uyması gereken bir kural olduğunu hatırlatalım. Ve ataerkil İslam dini, kadını ikinci sınıf insan ilan eden birçok kural ve söylemle doludur. Kadının erkek tarafından korunup kollanması, “hak ettiğinde dövülmesi”, … Bu anlayış bırakın kadının özgürlüğünü savunmayı, tam aksine kadının baskı ve yasaklarla eşitsizliğini, ikincil konumunu savunur. Bu ne-

denle türban tüm bu başlıklardan bağımsızlaştırılarak zararsızlaştırılıp sevimli hale getirilemez. Bu nedenle kadının gerçek özgürlüğü için, başta kadınlar, türban dahil, kadının özgürlüğünün önündeki bu engellerle tek tek mücadele etmelidir. Dini kurallara dayandırılarak türbanın bir diğer savunusu ise, "kadının saç telinin erkeği tahrik ettiği"dir. Kadını nesneleştiren bu bakış açısı yaygın bir "erkek" algısıdır. Bir diğer erkek egemen anlayış da türbanın aynı zamanda kadının korunması gereken namusunun "garanti"si sayılmasıdır. "Erkek"lerin türbanı neredeyse kadınlardan daha fazla savunmasının nedeni kadının özgürlüğü için değil, kadının üzerindeki her türlü söz hakkını kendinde gör-

Hacettepe Üniversitesi Ö¤renci Sa¤l›k Merkezleri'nin üniversite yaflam›n› daha güvenli ve sa¤l›kl› geçirmeye yönelik önerileri: erkek veya k›z(!) ö¤renci fark etmez güvende olmak için; grup halinde gezmelisin, karanl›k caddelerde yürümemelisin, e¤lence yerlerine erkek arkadafllar›nla gitmelisin, evde kap›y› kilitlemelisin. Beytepe Ö¤renci Kolektifi'nden Kad›nlar'›n sunulan önerilere karfl› olmas› gerekeni afifllere yazarak teflhir ettiler. Önerilere karfl› yap›lan aç›klamada, as›l tehlikenin üniversitede ÖGB ve polis varl›¤›yla yaflanan tacizlerdir denildi.

mesidir. “Kadına özgürlük” söyleminin en güçlü temsilcisi, yıllardır türban sömürüsü üzerinden siyaset yapan AKP iktidarıdır. “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “3 çocuk doğurun” diyen bir başbakan, 3 eşli “4’e kadar yolu var” diyen bir başbakan danışmanı. İşte AKP zihniyetinin “kadına özgürlük” derken eşitsizliği yeniden üreten samimiyetsiz durumu. AKP’nin asıl yaptığı türbanla beraber gericiliği kurumsallaştırırken, kadını araçlaştırmasıdır. Türban konusunda bir diğer savunma da yine kadının kendi özgür iradesi/kararı olduğudur. Hiçbir birey, hiçbir toplumsal olay gibi yaşadığı ortamın koşullarından bağımsız değerlendirilemez. Bu koşullarda kadının kendi AKP iktidarı ile birlikte gerici bir yaşam tarzının hızla yaygınlaştığı, muhafazakârlığın her türlü ayrıcalığa dönüştüğü bir ülkede türban takmak

Ü

oranla daha az oranda devlet bursundan yararlandıkları görülmektedir (devlet bursu; kadın:%33, erkek:%19). Ailenin para yardımındaki bu ayrımında yaşanandan daha yaygın olan mağduriyet ise kadın ve erkeğin de ailesinin karşılayamadığı ihtiyaçlar için çalışmak zorunda kaldığında yaşanmaktadır. Kadın ve erkek arasında ekonomik olarak baş gösteren sorunlar karşısında pozitif ayrımcılık çözüm için bir yol olarak tercih edilmelidir. Kadın öğrencilere sağlanan yurt sayılarının daha fazla olması, üniversitelerin yemekhanelerinden faydalanan kadınlara sayısal fazlalık tanınması, ulaşım sorununu gidermede kadına kolaylık sağlanması gibi pozitif ayrımcılıklar sorunun çözümünde faydalı olacaktır. Burslar konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan her açıklamasında " ilköğretimde fakir, yoksula erkeğe 20 lira, kız öğrenciye 25 lira. Lisede erkeğe 35 lira, kıza 45 lira veriyoruz. Pozitif ayrımcılık yapıyoruz görüyorsunuz." diyor. Ancak yükseköğrenime gelindiğinde üniversiteli kadınlar böyle bir pozitif ayrımcılıkla karşılaşmamaktadır. Erdoğan aynı açıklamasında şöyle devam ediyor, "Üniversite öğrencilerimize burs olarak ayda 200 lira veriyoruz.

Üniversitelerdeki niteliksiz e¤itimin sonuçlar›ndan biri de ö¤rencilerin ald›¤› dersleri oldukça zorlanarak vermesidir. Ekonomik s›k›nt›lar nedeniyle çal›flmak zorunda kalan kad›n derslerine ay›racak vakit bulamamaktad›r. Okulu bitirememe kayg›s›, maddi olarak giderlerini karfl›layamama kayg›s› üniversiteli kad›n› psikolojik olarak a¤›r flekilde etkilemektedir

Eski rakamla 200 milyon bunu biz veriyoruz." Bahsi geçen burs, Başbakanlık Bursu olarak geçmektedir fakat Erdoğan'ın dediğinin aksine kısıtlı sayıda üniversiteli bu burstan yararlanmaktadır. Burs yerine geri ödemeli olan öğrenim kredisi herkese verilmektedir. İlköğretimde ve lisede burslar için uygulanan pozitif ayrımcılık üniversiteye gelindiğinde uygulanmamakta ve öğrenciler binlerce lirayla borçlandırılmaktadır. Sorunun anahtar› pozitif ayr›mc›l›k Yeterli miktarda ya da hiç burs alamayan ve ekonomik sıkıntı yaşayan üniversiteli kadın çalışmak zorunda kalmaktadır. Çalışılan işler stant hostesliği, geç saatlere kadar varan garsonluk gibi güvencesiz ve kötü ko-

şullar altındaki yerler olmaktadır. Kadının görselliğinin kullanılmasından ve çalışma koşullarından dolayı bu işlerde zaman zaman çeşitli tacizler yaşanmaktadır. İş yeri ve dersler arasında kalan kadın üniversiteli kimliğini yaşayamamaktadır. İş yerine ya da ailesinin gönderdiği paraya bağımlı olan kadın ancak pozitif ayrımcılık temelinde burs aldığında bu sorunlardan kurtulmuş olacaktır. Ekonomik olarak güvence sağlayan burs sayesinde kadının kendine güveni artacak ve toplumsal hayatta yaygın olan tehdit, baskı unsuru olarak kullanılan ekonomik soruna karşı ezilmeden direnebilecektir. Üniversiteli kadınların pozitif ayrımcılık temelinde burs talebi öne çıkacak ve bu döneme damgasını vuracaktır.

Eşitlik yolunda gerçek adım: Pozitif Ayrımcılık Pozitif ayrımcılık kavramı ilk olarak etnik köken temelli karşımıza çıkmıştır. 1970'lerde, Amerika da ezilen ırk olan (ve hala ezilmeye devam eden) Afrikalı Amerikalıların ortaya attıkları bu kavram, ırkçı faaliyetlere karşı mücadelede kritik bir noktayı oluşturmuştur. Eğitim de ve iş istihdamında ırka dayalı kota talebinde bulunmuşlardır. Daha sonra feminist hareket bunu kadınlar bazında değerlendirmiş, ve yi-

ne Amerika da 70'lerde cinsiyetçi politikalara karşı pozitif ayrımcılık taleplerinde bulunmuştur. Bu yıllarda kadınlar ilk olarak toplumsal cinsiyetten dolayı oluşan kötü iş koşullarından ve işsizlikten mücadelerini başlattılar. Daha sonra toplumsal cinsiyetin belirlediği mesleki rollerine(öğretmenlik, hemşirelik, doktorluk,sekreterlik) karşı, daha çok erkekler uygun görülen maden işçiliği, inşaat sektörü gibi alanlara yöneldiler.

TÜSİAD'da inanılmaz bir dönüşüm yaşanıyor. 2. kadın başkanının ardından TÜSİAD ismi içinde geçen rahatsız edici "işadamları" terimi yerine kadını özgürleştirecek olan yeni isim konusunda hummalı bir çalışma varmış. Sermayenin kadını özgürleştiremediği gibi bu salt kadın kelimesiyle olmaz kendilerine tavsiyemiz daha fazla uğraşmasınlar.

85

SİNİR

Böylece pozitif ayrımcılık, feminist aktivizme (2.dalga feminizmin doğuşuna) zemin hazırlamıştır. 1984'te Avusturya'da, 1986'da Kanada'da feminist mücadele sonrası çıkarılan yasalar azınlıkların ve kadınların işe alınmasında ve ücretlerde eşitliği hedeflemiştir. İsveç’te 1979’da çıkarılan “İstihdamda Kadın Erkek Eşitliği Kanunu” İsveç kadınları için emek piyasasında pozitif ayrımcılığın yolunu açıyordu.

Demokrat Parti Alanya İlçe Başkanlığı'nda genel kurul sonrası yapılan görev dağılımında kadın aday çıkmayınca Gençlik Kolları Başkanı da olan 33 yaşındaki sürücü kursu sahibi Mutlu Aydemir Kadın Kolları Başkanlığı'na getirildi. Dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan bu görev dağılımında çözüm için emek harcayan herkesi kutluyoruz.

80

da bireysel bir karara indirgenemez. Üniversitede bugün türbana “hayır” diyememek erkek egemenliğiyle beslenmiş gericiliğin, muhafazakar yaşam tarzının yaygınlaşmasını görmezden gelmek, kadının özgürlüğü sorununu siyasal simge haline gelmiş türbana indirgemek olacaktır. Mini etek-türban karşılaştırmasına bakarsak biri günlük bir tercih, üstelik Anadolu gericiliğinin yaygın olduğu üniversitelerde giyilemiyor bile. Bu nedenle tüm bu sorunlarla mücadele etmek, aynı yerden beslenen türbana da "hayır" demekten geçer. Üniversiteli kadınların aydın kimliği, üniversiteden sonra da toplumda örnek alınmasını, “sözünün dinlenmesini” sağlar. Yani sırf bu nedenle kadının özgürleşme mücadelesinde üniversiteli kadınlar, “türbana hayır” diyerek, bu mücadeleyi üniversiteden sonraya da taşıma sorumluluğuna sahiptir.

7

Kad›n

Pozitif ayr›mc›l›k hemen flimdi niversite öğrencisinin aylık gideri sadece barınma, beslenme ve ulaşım baz alınarak hesaplandığında 350 lirayı aşmaktadır. ( Devlet yurdu, okul yemekhanesi ve indirimli ulaşım kartları dikkate alınarak hesaplanmıştır.) 350 liranın üzerine eklenen ders materyalleri, tiyatro, sinema gibi ekstra ihtiyaçlar sonucu üniversite öğrencileri 'ay sonunu nasıl getireceğim' sorunuyla hesap kitap yapmaktadır. İşin içinden tasarrufla çıkamayacağını anlayan üniversiteli öğrenim hayatını çalışarak ya da burs alarak devam ettirmek zorunda kalmaktadır. Üniversiteli kadınları ve erkekleri öğrenci belgesinden ev kirasına ya da yurt ücretine kadar maddi olarak zorlayan paralı eğitim koşullarında kadınlar bu zorlukları iki kat fazla yaşamakta ve burslara ihtiyacı o oranda artmaktadır. Aile erkek öğrencilerin sosyal faaliyetlerini de gözeterek ihtiyacı doğrultusunda para gönderirken söz konusu durum her zaman kadın için geçerli değildir. Aileye göre kızları için sakıncalı olan gezme, arkadaşlarla eğlenme gibi sebepler para gönderimini azaltırken kadın ekonomik olarak baskı altına alınmaktadır. Bu ekonomik baskı, denetim verilere de yansımaktadır. Dumlupınar Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre erkek öğrencilerin kadın öğrencilerden daha fazla aile yardımı aldıklarını ve kadın öğrencilere

MAV˙ KIRMIZI SARI

KATSAYISI

..

..

Sahici Sozluk Erkek oyuncu anlamına gelmektedir. Mecaz anlamda herhangi bir olayda etkisi veya katkısı olan kimse olarak kullanılan bu kelime yerine öge, fail, etken gibi kelimelerin kullanılması kadın ismini erkekler için kullanılan kelimelerin kapsayıcılığından kurtaracaktır.

Aktör

Dans etmeyi meslek edinmiş kadın anlamındadır. Ancak zaman içinde kadınları aşağılayıcı terim olarak kullanılmasına karşın, kadın dansçı sözcüğünün kullanılması bu sorunu giderecektir.

Dansöz

Ademoğlu, insan anlamında olan kelime, aktör kelimesinde yaşanan çatışmanın bir benzerini sergilemektedir. Bunu önlemek için de insan soyu, insanlık, insan türü, insan toplumları kelimelerini kullanmak faydalı olacaktır.

İnsanoğlu

SAYILARLA Ege Üniversitesi öğrencilerinin ulaşımını sağlayan 525 adlı otobüs hattı temmuz ayında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 85 kuruşla ücretlendirildi. Birçok kadın öğrencinin gece geç saatlerde yurda yürümek zorunda kalmasından dolayı taciz olayının artacağını söyleyen üniversiteli kadınlar, belediye önüne çıplak ayakla yürüdü ve İ.B.B Başkanı Aziz Kocaoğlu ile görüştüler.

525

Görüşmeden 1 hafta sonra otobüs ücretinin 85 kuruştan 10 kuruşa çekilmesi gibi bir kazanımın ardından bunun yeterli olmadığını yapılan basın açıklamasında dile getiren kadınlar, ulaşım hakkı mücadelelerinde kararlı olduklarını, kampus içerisinde yaşanacak olan taciz, tecavüz vakalarının ardından İ.B.B'den hesap soracaklarını söylediler.

10


SAYFA 8

MAV˙ KIRMIZI SARI

SAYFA 9

MAV˙ KIRMIZI SARI

Türbana neden hayır ? Türkiye günlerce YÖK’ün ald›¤› türban karar›n› konufltu. Konuflmaya da devam edecek. Gündem üniversite merkezli olmas›na ra¤men üniversite ö¤rencilerinin türbana iliflkin görüfllerinin al›nmas›na tenezzül dahi edilmedi. Y›ld›z Teknik Üniversitesi Ö¤renci Kolektifi üyesi üniversiteliler ise türbana iliflkin görüfllerini üniversite içinde arkadafllar›yla paylaflmak isterken ilk önce gerici bir grubun bir gün ard›ndan da po-

lisin sald›r›s›na maruz kald›. Birkaç gün boyunca ülke gündemini de iflgal eden sald›r›n›n nedenlerini ve bu vesileyle Ö¤renci Kolektifi'nin türban konusundaki görüfllerini almak için YTÜ Ö¤renci Kolektifi üyesi Ali Duman’la k›sa bir röportaj yapt›k. Türban›n çok yönlü bir tart›flma oldu¤unun bilincinde olarak sorular›m›z› tart›flman›n en krizli bafll›klar›ndan biri olan “e¤itim hakk›” gündemi üzerine odaklamaya çal›flt›k.

k! sa a y ek em d ır y a H , r ü g z ö Türban Size yönelen sald›r›lara, da¤›tt›¤›n›z bildirilerin gerekçe gösterildi¤ini biliyoruz. K›saca bu bildirinin temel içeri¤i neydi acaba? Dağıttığımız bildirinin başlığı “Üniversitenin ve Kadının Özgürlüğü İçin Türbana Hayır’dı.” Metnin içeriği ise bu başlık altında türban tartışmalarına farklı bir bakış açısı getirmeyi hedefliyordu.

Peki, size sald›ran gerici grup sald›r›y› nas›l gerekçelendirmiflti? Bildirinin türbana ve Müslümanlığa hakaretler içerdiğini iddia ettiler. Bildirin büyük halinin asılı olduğu duvarlardan indirilmediği takdirde bize saldıracaklarını söylediler.

Bildiride türbana yönelik bir hakaret var m›yd›? Kesinlikle böyle bir hakaret söz konusu değil. Bu grubun türbana hayır söylemini yasaklamaya yönelik tutumunu meşrulaştırmak için ürettiği bir hayali bir gerekçe.

‹ki gün süren sald›r›lar genel olarak nas›l geliflti? İlk gün gericiler kalabalık bir grup halinde sopa ve soda şişeleriyle saldırdı. İkinci gün ise YÖK’ün AKP emrindeki polisleri devreye girdi. Gericilerin gücünün yetmediği görülünce polis cop ve biber gazıyla saldırarak bildirilerimizi zorla indirdi. Saldırıda 7 arkadaşımız yaralandı. Bir arkadaşımız ise gözaltına alındı.

Bu tutumu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Tam bir zorbalık ve çelişki. Türbanı savunurken özgürlük kavramını dillerinden düşürmeyen merkezlerin, özgürlük anlayışlarını birkaç gün içinde görmüş olduk aslında. Türbanı savunanların ve takanların bu tutumla acilen yüzleşmesi gerekmekte. Aksi takdirde tartışmaların hiçbir düzleminde samimi olamayacaklarını belirtmekte fayda görüyoruz.

Peki, konunun özüne gelirsek türbana neden hay›r dedi¤inizi k›saca anlatabilir misiniz? Aslında bu konuyu kısaca anlatılabilmek çok mümkün değil. Hayır derken sunacağımız her bir gerekçe bile ayrı yazıların veya röportajların konusu olabilir. Fakat genel hatlarıyla bu başlıkları 3 madde içinde toplama-

ya çalışabiliriz. Bunlardan ilki türbanın kadın özgürlüğü olarak değerlendirildiği tartışmadır. Biz bunun tamamen karşısındayız. Çünkü kadının bedenini gizleyen, onu erkek karşısında obje konumuna iten ve küçülten hiçbir yöntemin kadını özgürleştirdiğini düşünemeyiz. İkinci gerekçemiz ise türbanın bir dini simge olma ötesinde doğrudan siyasal İslam’ın örgütlenme atağının simgesi haline dönüştürülmüş olmasıdır. Ülkemizde AKP ve Gülen cemaati koalisyonuyla örgütlenen İslamcı-liberal dönüşüm türbanı bir sıçrama tahtası olarak görmekte. Üniversitelerin böyle bir dönüşümün hedefi içinde olduğundan şüphe etmemek gerekir. Üçüncü karşı çıkış noktamızı ise üniversite – bilim ve din ilişkisi kapsamında konumlandırabiliriz.

‹lk iki bafll›¤› olmasa da üçüncü bafll›¤› biraz daha açmak faydal› olacak. Çünkü tart›flma biraz bu bafll›kta kilitleniyor. Din bilim üzerinde bir tehlike midir? Elbette tehlikedir. Çünkü üniversite asıl olarak bilim üretmek ve üretilen bilimsel bilgi ile toplumsal ilerlemeyi ve gelişmeyi hedefler. Bilim üretiminin temelinde ise bilimin özgürlüğü ve bağımsızlığı meselesi vardır. Bilimin sermayeden, siyasal iktidardan ve dinden bağımsızlığı onun DNA’sını oluşturur. Çünkü bilim hiçbir merkezin basıncı, baskısı, kuralları, doğmaları içinde hapsedilemez. Din bilim ilişkisi tam da bu nedenle uzlaşamaz. Çünkü bilim ön yargılı olamaz ama din böyledir. Bilim her şeyi sorgular ve tartışır. Din ise sorgulanacak ve tartışılabilecek şeyleri baştan sınırlamıştır. Bu nedenle dinle bilim yüzyıllarca çatışmış ve günümüzde birçok ülkede bu ilişki ayrıştırılmıştır. Benzer bir özgürlükte üniversite yaşamı açısından da geçerlidir. Özgür bilim ancak özgür bireylerin ve özgür bir ortamın içinde üretilebilir.

Üniversite e¤itiminin kurallar› m› olmal› demek istiyorsunuz o zaman? Kural değil bunlar bilim ve üniversitenin ilkesellikleridir. Her toplumsal alanın olduğu gibi üniversitenin de kendi ihtiyaçları ve üretimi için ilkeler geliştirmesinden daha doğal bir şey yoktur. Sorun aslında biraz da üniversitenin bugün bizim çizdiğimiz anlam dışında adeta bir meslek edindirme ve sanayi için teknoloji üretmeyi hedefleyen kurumlar haline dönüştürülmesidir. Ama üniversite böyle bir şey değildir.

Türban d n n ün vers teye müdahales d r

Türban konusu üzerinden soruna bakt›¤›m›zda, türban üniversite üzerinde bir dini müdahale olarak m› görülmeli?

Elbette böyle görülebilir. Türban bir dini simgedir. Dinin sadece türbanla sınırlı olmayan tüm toplumsal hayatı başka bir düzlemde örgütleyebilecek kuraları, önerileri vardır. Türbana evet diyerek, dini gerekçelerle sunulan başka bir gerekçeye hayır diyebilmek mümkün değildir. Aksi tutarsızlık olur. Örneğin bugün üniversitelerde siyasi faaliyet yürüten gerici örgütlerin dergilerinde açıkça türbandan hemen sonra ders saatlerinin namaz saatlerine göre düzenlenmesi talebi, cuma günleri öğleden sonra ders olmaması ya da hiçbir şekilde sınav konulmaması, hatta kadın ve erkek öğrencilerin ayrı sınıfta ders görmesi isteğini açıkça belirtiyorlar. Bu talepler aslında iktidara çok uzak değil. Onlar da şuan üniversitede olmasa bile eğitim kurumalarında benzeri talepleri hayata geçiriyorlar. Fethullah Gülen dershanelerinin kadın ve erkeler için ayrı binaları olduğunu bilmeyen yoktur herhalde.

Ama yukar›daki örnek verdi¤iniz ürkütücü taleplerle türban bir tutulabilir mi? Türban sadece bireyin kendisiyle ilgiliyken di¤er talepler üniversitenin yap›s›nda da bir de¤iflimi getirmiyor mu? Ya da baflka bireylerin yaflam›n› k›s›tlam›yor mu? Aslında böyle değil. Türban gibi diğer talepler de çok rahatlıkla eğitim hakkı kapsamında talep edilebilir ve başka insanların yaşamlarını kısıtlamadan da önerilebilir. Örneğin Cuma namazı sırasında sınavı olan bir öğrenci bu sınava giremeyeceğini söyleyip kendisine mazeret sınavı hakkı isteyebilir. Ya da gün içinde ki namaz saatleri içinde öğle namazı sırasında derse 15 dakika ara verilmesi, ders için normalde verilen molalar haline getirilebilir. Ya da kadın erkek aynı sınıfta yan yana bulunmak istemeyen biri kendisi için o amfide ayrı bir bölüm ya da kendisi gibi istekte olanlar için ayrı bir sınıf isteyebilir. Tüm bunları da aynen şu cümleyle savunabilir. “Ben kimsenin yaşamına karışmıyorum ama inancıma göre namaz kılmak zorundayım bana bu hak verilmediği durumda eğitim hakkım gasp edilecektir” ya da isteyen istediği şekilde oturabilir ama ben hele ki açık saçık bir kadınla yan yana oturamam bana başka bir imkan sunulmadığı durumda eğitim hakkımı engellemiş olursunuz. Görüldüğü gibi bu taleplerin tümü rahatlıkla bireyselleştirilebilir, eğitim hakkı meselesi haline getirilebilir. Hem de kimsenin yaşamına “müdahale etmeden”.

Bugün türban takan kad›nlar›n büyük ço¤unlu¤unun yukar›daki talepleri savundu¤unu söylemek ne kadar gerçekçi? Elbette savunmayabilir. Zaten büyük çoğunluğunun savunması demek korkunç bir şey olurdu. Ama aslında reddetmesi kendi içinde tutarsızlık ve çelişki yaratacaktır. Türban bir elin parmakları gibi. Bir süre sonra bu talepler yavaş yavaş AKP iktidarının da etkisiyle örgütlenecek ve daha fazla alan bulacaktır.

Böyle bir durumu bugünün üniversitesinin kabul etmesi mümkün mü ki ? Bu talepleri örgütleyen, isteyen sadece birkaç kişi olsaydı mümkün olamayabilirdi ama durum böyle değil. AKP iktidarı tüm toplumu olduğu gibi üniversiteyi de tamamen gericiliğin hâkimiyeti altına sokmayı hedefliyor. İktidar gücüyle yukarıdaki talepler tek tek üniversiteye kabul ettirilebilir. Kabul etmediği durumda ise yeni şiddet ve baskı araçları devreye sokulur. Tıpkı “türbana hayır” dedik diye bize vahşice saldırılması gibi.

Peki, bu üniversite yaflam›n›n gerici dönüflümüne yönelik tehditler içeriyor. Bilim üzerinde nas›l bir etki oluflabilir? Şimdi yukarıda belirttik aslında. Bilim, özgürce üretilmesi için özgür ortamlara ihtiyaç duyar. Bu biraz bitkinin güneşe duyduğu ihtiyaç gibidir aslında. Dini kuralların üniversite yaşamını belirlemeye başlaması, dinin bilim üzerindeki baskısını da şiddetlendirecektir. Bu süreç aynı zamanda iktidarın üniversiteye yaptığı her müdahaleyle artacak bir tehlikedir. AKP’nin YÖK eliyle gerici kadroları ya da en azından kendi ideolojik sınırları içindeki isimleri üniversite yönetimlerine doldurması, eğitimin içeriğine müdahalelerde bulunması, iktidarın kendi güvenliği için yarattığı şiddet mekanizmalarının tümü bu gericileştirme operasyonunun parçasıdır. Bu dönüşümün ilerleyen bir süreç olduğundan şüphe duymamak gerekir. Bu konuya örnek olması açısından birkaç gün önce CNN Türk internet sitesinde “Bir İran klasiği: Sosyal bilimler yasak!” başlığıyla bir haber çıktı. Haberinin içeriği İran devletinin “İslami temellere uygun olmaması” gerekçesiyle hukuktan kadın araştırmalarına, psikolojiden, siyaset bilimine kadar tam 12 sosyal bilim alanındaki müfredatın %70’i değiştirme kararı aldı. Habere bakın Türkiye için endişelenmemek mümkün değil.

Ün vers ten n d nden bağımsızlığı şart Dinin üniversiteye müdahalesi bilimin içeri¤inde her zaman olumsuz sonuçlar m› do¤urur? Evet. Yukarıdan ve doğrudan iktidar aracılığıyla gericileştirilen, aynı zamanda dini motiflerle dolu bir üniversite yaşamı, kendi dışındaki farklılıkları yasaklayarak, baskılayarak örgütleniyor. Tüm bunların sonucunda sadece üniversite yaşamı dönüşmüyor. Eğitimin içeriği de farklılaşıyor. Evrim kuramına gösterilen düşmanlık (AKP’nin adımları olduğunu biliyoruz), felsefe derslerinin “her şey sorgulanır tanrı inancı dışında” (İstanbul Üniversitesi felsefe ders kitabı ilk sayfa) kuralı, roma hukuku yanında İslam hukukunun ders saatlerinin arttırılması, biyoloji bölüm başkanlıklarına cemaat üyelerinin atanması ve daha fazlası bu müdahalenin somut pratikleridir. Tüm bu değişimlerin gerici öğrencileri daha fazla cesaretlendireceğinden de şüphe etmemek gerekir. Türbana hayır demeyi hakaret sayıp, bizlere saldırmayı meşru gören zihniyet, yarın evrim kuramını da yasaklamak isteyecektir, çünkü onu da yaradılış anlayışına hakaret sayabilir. Ya da felsefe dersinde ya da biyoloji dersinde tanrı yoktur diyen bir bilim insanı benzeri saldırıya maruz kalabilir. Çünkü bu da onlar için rahatlıkla hakaret sayılabilir. Sonuçta onların söyledikleri dini kurallardır değişmezler. Bu nedenle onların görüşleri, inançları tartışılmaz ama bizim sorgularımız, fikirlerimiz şiddetle engellenebilir.

Peki, sonuç olarak türbana “hay›r” demeye devam edecek misiniz? Elbette devam edeceğiz. Birey, bilimsel üretimin -altını çiziyoruz: dinin sınırlayıcı, önyargılı baskısından uzak bilimsel üretimin- bir parçası olmak istiyorsa kendini üniversitenin koşullarına, ilkelerine ve ihtiyaçlarına göre düzenlemek zorundadır. Tekrar ediyoruz üniversite eğitimi bir tercih. Bu tercihte bulunan her birey, üniversitenin kendine uymasını bekle-

20 Ekim günü Y›ld›z Teknik Üniversitesi'nde as›lan "Türbana hay›r" içerikli duvar gazetesine gericiler sald›rd›. Gerici faflistlerin oluflturdu¤u 20 kiflilik grup afiflleri savunan ö¤rencilere sopalarla ve soda flifleleriyle sald›rd›. 2 ö¤renci hafif yaraland›.

mesi mümkün değildir. Bunun aksi düşünülemez. Fakat bu soru içinde bir konuya açıklık getirmenin faydası var. Gerici yapılanmalar, bizim türban takan üniversiteli kadınlara yönelik şiddet uygulama fikrimiz olduğunu ileri sürmektedir. Bu tamamen yalan ve çirkin bir iftiradır.

Peki, nas›l bir tutum izleyeceksiniz? Üniversitede yapacağımız çalışmalarla, türban takan kadın arkadaşlarımızı bile ikna etmeye çalışacağız. Türbana “hayır” diyerek üniversitenin özgürlüğünü savunmak, hele ki AKP iktidarının üniversiteyi hedef alan saldırılarına dur demek için var gücümüzle uğraşacağız. Türbanın özgürlük olarak savunulmasına karşı meşru sınırlar içinde mücadele etmeye devam edeceğiz. Ancak “hayır” tezini yasaklamaya çalışan zihniyete karşı, türbana“hayır” deme hakkının –hem de saldırılarla- elimizden alınmasına karşı da asla boyun eğmeyeceğiz.

Di¤er gün, sald›r› olay›n›n anlat›ld›¤› afifllere müdahale etmeye gelen gericiler, çevik kuvvetle yapt›¤› pazarl›k sonucu sopalar›n› b›rak›p gittiler. Ard›ndan polis ö¤rencilere biber gaz› ve dipçik darbeleriyle sald›rd›. 7 ö¤renci yaraland›, 1 Kolektifçi gözalt›na al›nd›.

Bunu sadece türban üzerinden mi örgütleyeceksiniz? Kesinlikle hayır. Çünkü AKP’nin gericiliği bununla sınırlı değil, sınırlı da kalmayacak. Türban AKP için önemli bir adım ama asla tek değil. YÖK’ün başına Fethullahçı olduğu bilinen Yusuf Ziya Özcan’ın atanmasından, üniversite rektörlüklerinin ele geçirilmesine; eğitim içeriğinde yapılan müdahalelerden, üniversitenin sosyal yaşamının gerici dönüşümü birbirinden bağımsız olmayan hedefleridir. Gericiliğe karşı mücadelemiz tüm bu başlıkları hedef alacaktır. Ayrıca AKP’nin üniversitelerimize yönelttiği paralı eğitim saldırılarına ve polis açılımı gibi yeni şiddet araçları da dahil, tüm bu saldırılara karşı bütünlüklü bir mücadele örgütleyeceğiz. Bu mücadelenin en kitlesel ve görünür kılınacağı en yakın tarih 6 Kasım, YÖK’ün yıldönümü. Üniversiteliler, tüm bu saldırılar karşısında sessiz kalmadığını, AKP’ye meydan okuduğunu 6 Kasım’da Ankara’da gösterecek.

Sald›r›n›n ard›ndan gericilere destek olan rektörlük bütün afiflleri yasaklad›¤›n› aç›klad›. Önceki gün Ö¤renci Kolektifleri'nin yazd›¤› "Üniversitenin ve Kad›n›n Özgürlü¤ü için Türbana Hay›r" afifli gericiler ve polis taraf›ndan y›rt›lm›flt›.

Rektörlük gericilerin ve polisin sald›r›lar›n› devralarak 20 ö¤renci hakk›nda soruflturma açt›. Tarihi belli olmayan soruflturmalar sonuçlan›ncaya kadar ö¤rencilere okula girifl yasa¤› getirildi. Üniversiteliler YTÜ kap›s›nda demokrasi ve özgürlük nöbeti tutmaya bafllad›lar.


SAYFA 1 0

MAV˙ KIRMIZI SARI

10

Aylin Aslım Üniversiteli’de

Söylefli

Sert müzikleri ve muhalif kimli¤i ile tan›d›¤›m›z Aylin Asl›m gazetemizin bu say›s›nda söylefli konu¤umuz oldu. Aylin Asl›m'la müzisyen kimli¤inin yan›nda kendi yaflant›s›na ve üniversitelilere dair sohbet ettik. Munzur ve Pülümür'e yap›lmas› planlanan barajlar› protesto etmek için kat›ld›¤› “Alternatif sanat yürüyüflü'nden” konufltuk. Ve 6 Kas›m öncesi onun da üniversitelilere söylemek istediklerini dinledik.

Fazla lafa ne hacet? “Dünyay› yönetenlere bak, bir de dünyan›n haline bak”

‘ Merhaba, Gel- git, Gülyabani ve Can›n› Seven Kaçs›n isimli üç tane albümünüz var. Ve yapt›¤›n›z müziklerde genelde öfke, isyan bir baflkald›r› var. Sizi bu tav›ra iten nedir? Büyümek, ve dünyanın halini görmek diyebilirim. İlk albüm 20 yaşıma denk geliyor; henüz sadece varoluşumu, yaşama amacımı sorguladığım yaşlar. İlk aşk acıları, filan. Ama diğer iki albüm artık hayat hakkında daha fazlasını öğrendiğim zamanların ürünü. Eşitsizliği görüyorsun, adaletsizliği; hayatın iyilerin kazandığı bir masaldan ibaret olmadığını. O noktadan sonra sadece aşk ve melankoliden bahseden şarkılar yazamazdım zaten.

Sizi yapt›¤›n›z müziklerin d›fl›nda duyarl› ve muhalif duruflunuzla da tan›yoruz. Yapt›¤›n›z müzik, sanat›n›z hayata insan›n gerçeklerine de¤en fleyler. Bir anlamda müdahale eden bir tav›r bu. Sanat- siyaset ve hayat ne kadar birbirine de¤meli sizce? Valla ben işçi çocuğuyum; annem-babam eski sendikacı. Bildiğin alt sınıfın isyankar çocuğu hikayesi. Muhalefet, sanatın -iktidarda kim olursa olsun- durması gereken taraf; o ayrı . Ama hiçbir zaman “Sadece kendini düşün, gerisine fazla karışma” diyen birileri olmadı bana. Hakkını aramayı bilen insanlar büyüttü beni; anneannem mesela, 50’ le-

Aylin Aslım Kimdir

ne düflünüyorsunuz? Tam da böyle düşünüyorum. Türban yasağına karşıyım; ama bu taciz ve tecavüz davalarındaki fiyaskoları protesto eden türbanlı kadınlar da görmek istiyorum ben. Çünkü sol feminist dernekler açıkça “Türban yasağına karşıyız” diyor ve protestolarda yer alıyorlar. Bir çifte standart varsa bu türban yasağında da var, tecavüz davalarında da var, namus cinayetlerinde de var. Bir de şöyle bir manzara var; meclisin neredeyse hepsi erkek. Medya? O da öyle. Utanmadan oturuyorlar, “Kadınlar başını şöyle bağlayabilir, böyle bağlayamaz, 3 çocuk yapın oturun” filan diye her telden her tür politikacı , gazeteci, vs. koca koca adamlar bizim adımıza konuşuyorlar. Atilla Atalay’ dan alıntı yapayım, “Bu bir nedir? Nedir bu saçmalık, Allah aşkına?”

rin sonunda Makedonya’ dan göçüp burada fabrika işçisi olmuş bir kadın. Hak aramanın, sesini çıkarmanın önemini onlardan öğrendim ilk.

Son albümünüzün ismi “Can›n› seven kaçs›n”. Gerçekten böyle mi düflünüyorsunuz yoksa bir ironi mi bu? Bugün hala öyle hissediyorum ama “kaçış” lafı metaforik aynı zamanda. Kaçmaya niyetim yok, insanlara telkinim de bu değil. Sadece Red Kit’ in Vahşi Batı ’sında felaket anlarında bağırıldığı gibi, “Canını seven kaçsın” diye bağırasım gelecek bir ortam var, evet. Ama aynı zamanda albümün şarkılarının çoğu o kadar doğrudan ve kimine göre sert gelebilir ki, “ Bunu kaldıramayacaksan kaç” diyorum. “Kafana sert bi cisim gelmek üzere!”

Biliyorsunuz gazetemiz üniversitede ve memlekette yaflananlara dair üniversitelinin sesini yans›tmaya çal›fl›yor. fiunu sormak istiyoruz, üniversiteli kavram› sizin için ne ifade ediyor? Kendi üniversite yıllarımı düşünüyorum, mutlu azınlık dışında çoğu arkadaşım için de benim gibi hayat zordu. Okuldan çık, işe koş, para kazan, bir yandan hayatta ne yapacağını kestirmeye çalış... Üniversiteli gençtir; henüz yüreğiyle hareket etmekten vazgeçmemiş, hala idealleri olan, onları savunmaya cesareti ve gücü olandır. Birey olmanın anlamını kavramaya başlamış, sorgulayan insandır. Bu sebepten ateşi daha harlı yanar, “hayata atılmış”, tuzu kurumaya başlamış, kaybedecek daha çok şeyi olanlara nazaran.

?

Kad›nlar›n üniversiteye geldikten sonra özgürleflti¤ine dair bir alg› var; ama yaflananlar, üniversiteli kad›nlar›n yaflad›¤› taciz, tecavüz, üniversite ve yurtlardaki farkl› uygulamalar bu kan›n›n do¤ru olmad›¤›n› gösteriyor. Sizin bu konuda üniversiteli genç kad›nlara söylemek istedi¤iniz bir fleyler var m› ?

1996'da yapt›¤› coverlarla müzik hayat›m›za giren Aylin Asl›m 2000 y›l›nda “Gel-Git” isimli ilk Aslında kampüsün içini şu anda yaşamadıkça değerakbümünü ç›kard›. Zaman zaman dünyaca ünlü lendirmek zor benim için, ulaşan haberlere göre konuşabilirim. Taciz ve tecavüz olayları hep vardı , her yerde sanatç›larla ayn› sahneyi paylaflt›. Ve “Savafla hiç gerek var, çözüm uygulamalarına bakmak lazım. Yasaların yok” gibi anlaml› projelerde yer ald›. Kad›n sorunu durumu ortada; ODTÜ’ lü İ.G.’nin davasında tecavüzkonusundaki duyarl›l›¤›yla da tan›d›¤›m›z genç sanatç› cüleri serbest bıraktılar, daha ne diyeyim, olacak gibi değil. Buna benzer tonlarca dava var ve sadece 1-2 feminist töre cinayeti ile hayat›n› kaybeten Güldünya için bir dernekten 15-20 kişi eylem yapıyor, konu kapanıyor. flark› yazd› ve bu flark› TRT taraf›ndan sansürlendi. ‹lk Ama bunlar sadece üniversiteli kadınların değil Türkiye’ albümünden sonra “Gülyabani” ve 2009 y›l›nda deki tüm kadınların ortak derdi. Yine de üniversiteye giren kadınların bireyleştiği ve kendi hayatını kurmaya adım atmış ç›kard›¤› “Can›n› seven kaçs›n” isimli son olduğu bir gerçek. Bu anlamda tabi ki özgürleşiyor, bağımsızalbümü ile sanata, yaflama ve gerçeklığına daha yaklaşmış oluyor mesleksiz kadınlara kıyasla. lere müzi¤iyle müdahele ediyor. Bugün kad›n›n en temel özgürlük sorunu türbana kilitlenmifl gibi duruyor. Ya da baz› çevreler özellikle bu hale getirme u¤rafl› içindeler. fiiddet, bask› , tecavüz gibi gerçekten kad›n›n yaflam›na dair s›k›nt›lar›n›n yan›nda özgürlük sadece bu konuya s›k›flt›r›lm›fl gibi. Siz bu konuda

Kad›n konular›na de¤inmiflken, “ Fatmagül’ ün Suçu Ne” adl› dizi ile birlikte tecavüzün seyirlik bir fley olarak sunulmas›, daha da öteye giderek Fatmagül’ ün fliflme bebeklerinin piyasaya sürülmesi ile bu durumun nas›l ticarilefltirildi¤ini de gördük. Medyan›n kad›na bu bak›fl aç›s›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Erkek medya ve erkek meclis, böyle ayaklar altına alıyor işte kadını. Düzeni kurmuşlar bir kere, ne desen işlemiyor. “Uganda’ ya git” diyor adam “kadın kotası ” deyince. “Kadın” hakları demiyor bir kere, “hanım” hakları diyor; yani “ehlileştirilmiş, hanım olmuş” kadın. Medya yöneticilerinin de farkı yok gözümde. Aynı maço kafaya sahipler iktidarla, kusura bakmasınlar. Niye bir tane bile numunelik kadın yayın yönetmeni yok gazetelerdeTv’lerde? Dünyayı yönetenlere bak, bir de dünyanın haline bak. Anlarsın zaten, fazla lafa ne hacet?

6 Kas›m yaklafl›yor, biliyorsunuz 6 Kas›m YÖK’ ün kurulufl y›ldönümü. YÖK sizin için ne ifade ediyor? Kesinlikle var olmaması gereken, 80 darbesinin berbat bir kalıntısı, “özgür, bağımsız düşüncenin yuvası” olarak tanımlanan üniversite kurumunu hala ayağından aşağıya çekiyor. Kalkması şart.

Yak›n zamanda Munzur suyu üzerine yap›lacak barajlara karfl› Alternatif Sanat Yürüyüflü’ ne kat›ld›n›z. Munzur`daki, Karadeniz’deki derelere hidroelektrik santraller yap›lmas›na karfl›s›n›z. Bizim de özellikle Karadeniz Teknik Üniversitesi Ö¤renci Kolektifleri’ nin bu konuda çal›flmalar› var. Bu konuda iki soru sormak istiyoruz; HES’ lerle ilgili düflüncelerinizi biraz açar m›s›n›z? Di¤er sorumuz ise “Suyumun üzerine HES yapt›rmam” diyerek sopalar›n› al›p ç›kan teyzeler var bir yanda. Bu irade ümit veriyor mu? KTÜ Öğrenci Kolektifi'nden arkadaşlarla tanıştım geçen yıl, cıva gibiler! Çok mutlu oldum öyle arkadaşlarla tanıştığım için. Çernobil’in acısını hala çeken Karadeniz’e Sinop’a nükleer santral kuruluyor. Kurulması planlanan HES’lerin sayısı aklımızın alamayacağı rakamlar. İklim değişikliği bir yana, insanların ve hayvanların yaşam alanları, bildiğin memleketleri sulara gömülecek. Munzur’un Aleviler için kutsallığı apayrı bir durum; koskoca bir kültürü sulara gömmek istiyorlar orada. Ne için? İçme suyu olarak çokuluslu şirketlere pazarlamak için. Halbuki gidince görüyorsun, baraj yapılan yerlerin etrafı çoktan çoraklaşmış bile, bir şey yetişmez olmuş. İnsanları “Para kazanacaksınız, arazinizi pahalıya satın alacak devlet” diye kandırıyorlar bir de, ne parası? Adamın-kadının yedi ceddi orada doğmuş büyümüş, nereye gitsin? Ama Karadeniz’de ve Munzur’da çok bilinçlenmiş ve kararlı insanlar var ve şimdiden mesela İkizdere’yi kurtardılar. Hasankeyf’de de uluslararası kuruluşlar devreye girince binlerce yıldır orada yaşayan halk ve kültür orada yaşayabilecek gibi görünüyor. Kalkınma-gelişme uğruna olduğu büyük bir yalan bu işin, bir kalkınamadık gitti yahu cumhuriyetten bu yana! Artık gelecek sulak ve verimli topraklarda dünyada, fabrikalarda barajlarda değil; bu çok eski bir masal ve artık insanların uyanması gerekiyor. Ya da ister duvarına astığı Kızılderili posterine baksın, ister Alevi kültürünü şöyle bir tanımaya çalışsın; görecek ki geleceğimiz sadece bastığımız bu toprakta, içtiğimiz suda, baktığımız ağaçtadır. Tüten fabrika bacalarında değil.

Önünüzde "Can›n› seven kaçs›n" diyebilece¤iniz bir tablo varken daha direngen duran üniversiteliler sizce bir fleyleri de¤ifltirebilir mi? Bir değişim olacaksa bu sizin gibi cesur ve akıllı gençlerin omzunda olacak. Sene 2010 ve artık insanları yok ederek susturmak eskisi kadar kolay değil! Sesinizi duyurmak eskiye göre daha mümkün; ama sizin de susmamanız, pes etmemeniz, tüm iletişim araçlarını en iyi şekilde kullanmanız, ulaşabileceğiniz maksimum sayıda insana ulaşmak için her yolu denemeniz gerekiyor. Bu her şeyden önemli şu anda; çünkü iletişim bu çağın en güçlü silahı!


SAYFA 11

MAV˙ KIRMIZI SARI

12 Harvard Üniversitesi Osmanl› Tarihi Profesörü Cemal Kafadar'›n “Kim var imifl biz burada yo¤ iken” adl› kitab› dört ayr› biyografik denemeden olufluyor. Bu bölümlerde 16. ve 17. yüzy›lda Osmanl› Dünyas›'ndan dört kifli ele al›n›yor: Yeniçeri, Tüccar, Dervifl ve Hatun. Yazar kitab›nda dönemin koflullar›na göre s›radan say›labilecek insanlar›, toplumsal iliflkileri ve koflullar› göz önüne alarak inceliyor. Kitap resmi tarihin ö¤retmifl oldu¤u baz› ön koflullara flüphe ile yaklaflmam›z› sa¤l›yor ve okuyucuyu Osmanl› tarihi konusundaki ezber bozucu yönüyle de yeniden düflünmeye davet ediyor.

Tarih

11

AKP’nin YÖK öncesi tam bir kara mizah

Belgelerle konusuyoruz . usuf Ziya Özcan’ın 11 Aralık 2007 tarihinde Abdullah Gül tarafından YÖK Başkanlığına atanması ile birlikte üniversitelerde yeni bir dönem başladı. Bu zamana kadar YÖK ile sürekli kavgalı olan AKP hükümeti bir anda dut yemiş bülbüle döndü. Peki dönüp hatırlayalım 2007 öncesinde ne diyordu AKP YÖK için? 2002 yılına gittiğimizde genel seçim öncesi hazırlanan bildirgede AKP YÖK konusunda çarpıcı cümlelerle vaatte bulunuyor.

rektörleri tarafından çok eleştirilen yeni YÖK kanun tasarısını savunuyordu. Akademik işleyişin, Üniversitelerarası Kurula yani ÜAK’a verilmesini savunan Bakan Çelik, şöyle devam ediyor: "ÜAK beyin, YÖK onun eli gibi olmalı... YÖK zaten eşgüdüm ve planlama kurumu olacak, fonksiyonu değişecek" 2003 senesinden devam ediyoruz. YÖK kanununda yapılan değişikliği eleştiren dönemin YÖK başkanı Erdoğan Teziç “Üniversitelere siyaset karıştırıyorlar” dediğinde Başbakan Tay-

Y

AKP iktidara geldi¤i 2002 y›l›nda YÖK’ü kald›raca¤›n› vaat ederken 2008’de Yusuf Ziya Özcan’› YÖK Baflkan› ilan etti¤inde ipleri eline alm›flt›. Görünen o ki Yusuf Ziya Do¤ramac›’y› (solda) aratm›yor

İşte o cümleler: “ YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standartlar belirleyen bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler idari ve akademik özerkliği olan, öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel faaliyette bulunduğu, araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır. ” 2002 seçimlerinden iktidar olarak çıkan AKP, seçimlerden sonra YÖK'le ilgili hiçbir düzenleme yapmazken vaatlere devam ediyordu. Sene 2003 o zaman Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik özellikle o dönemin ulusalcı

yip Erdoğan cevap vererek şöyle diyor: “1995'teki Anayasa değişikliği ile öğretim üyelerine partilerin üst kurullarında görev alma yetkisi verildi. Bu zaten siyasetle iç içe girmek değil mi? Üniversite öğrencileri siyasi kuruluşlarda görev alabiliyorlar. Siz nasıl kalkıp da üniversitelerde siyaset yapılmıyor dersiniz ya? Kimi aldatıyorsunuz? Samimi olun. Niye siyasetten insanları tecrit etmeye, soyutlamaya çalışıyorsunuz? Siz isteseniz de, istemesiniz de insanın gerek dünyasında, gerek hafızasında siyasetin yeri vardır. 1980 öncesi siyasi hareketlere bakın ve şimdiye bakın."

"En büyük siyaseti üniversite yöneticilerinin yaptığını" savunan Erdoğan, bugün YÖK'ü ele geçirince valiliklere polisin üniversitelerde kurumsallaşması, muhalif öğrencilerin fişlenmesi talimatını yolluyor. 2005 yılına geldiğimizde Erdoğan'ın, "Bir üniversiteden 83 araştırma görevlisinin işine ideolojik nedenlerle son verildi. Meclis araştırması başlatacağız" sözleri, YÖK ile hükümet arasında yeni bir savaşın işaretini veriyordu. Erdoğan o süreçte "Bizi ideolojik yaklaşımla suçlayanlar, asıl ideolojik yaklaşım içindeler. " diyordu. Ancak eleştirdikleri her şeyi bugün AKP iktidarının kendisi yapıyor. AKP tarafından atanan Marmara Üniversitesi Rektörü Zafer Gül “İdeolojik saplantılı öğretim üyeleri tasfiye olmalıdır” diyerek kendileri gibi düşünmeyen herkesi tehdit ediyor. 2007 yılında her tarafta altyapısız üniversiteler kurulurken Erdoğan hükümetin yeni üniversiteler kurduğunu ancak YÖK'ün öğretim elemanı yetiştiremediğini belirtti. “Eğer öğretim elemanı yetiştiremiyorsanız söyleyin birileri çıkar yetiştirir” diyerek YÖK’e çatan Erdoğan öğretim elemanı olmayan üniversiteler ile ilgili 18 Haziran 2007 tarihindeki Şanlıurfa mitinginde "Bu hükümetten önce YÖK'ün sorunudur. İnşallah bu YÖK sorununu halledeceğiz. Bunun için Anayasa'da değişiklik yapmak gerekiyor. Bunu da yaparak bu sorunu halledeceğiz" şeklinde konuşuyordu. 2007 yazında hazırlanan ancak hayata geçmeyen yeni anayasa taslağında da YÖK ile ilgili düzenlemeler mevcuttu: “YÖK kaldırılacak. Üniversite rektörlerinin yer aldığı Üniversitelerarası Kurul güçlendirilerek yetkileri artırılacak. Rektörlerin atanmasında cumhurbaşkanı devre dışı kalacak, rektörlerin üniversitelerde yapılacak seçimle göreve gelmesi düzenlenecek.” 2007 seçimleri öncesine gelindiğinde AKP'nin hazırladığı seçim bildirgesinde YÖK ile ilgili tek bir satır dahi yer almadı. Seçimler Temmuz ayında yapılacaktı ve AKP'nin kavgalı olduğu mevcut YÖK başkanı Teziç Aralık ayında emekli olacaktı. Aralık ayında ethullahçı Yusuf Ziya Özcan AKP tarafından YÖK başkanlığına getirildi ve misyon tamamlandı. Bundan sonrasında artık YÖK'te reform yapılması değil üniversitelerde AKP tahakkümünün nasıl arttırılacağı planlanmaya başlandı.

Cemaatin adamı DTÜ Sosyoloji bölümünden sade bir akademisyen olan Yusuf Ziya Özcan 2007 yılında YÖK Başkanlığı’na atandı; ancak görüldü ki kendisi o kadar da “sade” bir insan değil. Önceki hayatı gayet renkli olan Özcan’ın aydın karakteri ve bilime düşkünlüğü had safhadadır(!) Akademik çerçevesi TÜBİTAK’ta Türkiye’yi NATO’da temsil etmesiyle, polis akademisinde verdiği derslerle ve insan hakları çalışmalarını “istihbarat” ile yürütmesiyle, camii sayıları üzerinde yaptığı sayısal incelemelerle sınırlı olan Özcan’ın makale konuları bilimselliği teğet bile geçmiyor. “İslam ekonomik gelişmeye engel midir?” makalesinde “değildir”i ayet ve hadislerle kanıtlamaya çalışan bir insan bir gün YÖK başkanı olabiliyor. Çünkü kendisinin Malezya’daki Uluslararası İslam Üniversitesi öğretim üyesi olma ve Fethullah Gülen’e yakın isimlerle çalışma gibi özellikleri de var. Üstüne üstlük kurucularından olduğu Pollmark, AKP için çalışıyor ve kendisi Avrupa Komisyonu fonlama birimi uzmanıdır. Özcan’ın göreve geldiği ilk gün özerklikten ve bilimden bahsetti, ancak çok geçmeden “Eğitim paralı olmalıdır” diyerek ve harçlara %500 zam önererek piyasacı yüzünü; “türbanlı mağdurları derslere almayanlar hakkında işlem başlatırız” diyerek gerici yüzünü; sivil polis, turnike ve kameraların arttırılması önerileriyle baskıcı yüzünü herkese gösterdi. İpinin AKP’de olduğunu ise “hem sayın Cumhurbaşkanı hem sayın Başbakan tavsiye etti, ‘aman hocam bir şey söylemesin, ipimizi çekerler’ diye” sözleriyle kendisi itiraf etti.

O

.

tti e n o¨ y r a l n u b i Biz

Kemal Unak›tan

Maliye Bakan› Kemal Unak›tan, Arap konuklar›n kat›ld›¤› toplant›da “Bölge ifllerine baflkas› kar›fl›rsa, ifller arapsaç›na döner” deyiverdi. Gülüflmeler üzerine toparlamaya çal›flt›: “A¤z›mdan kaçt›, Arap’›n saç› gürdür ya, o manada söyledim. Bak›n bende yok!..”

GENCLIK .. .

TARIHI

!

YÖK kurulduğu günden bu yana doğum günü olan 6 Kasım’da hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler tarafından protestolarla karşılandı

Yıllar boyunca on binlerce öğrenci sokaklarda “YÖK’e Hayır” sloganlarıyla meydanları doldurdular. Bunların hepsi kuşkusuz çok önemli eylemlerdi ve 6 Kasım’ı adeta “Öğrencilerin 1 Mayıs’ı” haline getirdi ve gelenekselleştirdi. Darbenin baskıcı uygulamalarının devam ettiği dönemlerde yoğun baskıya rağmen ders boykotlarıyla “Hayır” denilen YÖK, daha sonraki yıllarda da kent merkezlerinde yapılan kitlesel gösterilerle protesto edildi. Bu protestolar arasında kuşkusuz en çok akılda kalanı 6 Kasım 1996 : “İndi kalktı coplar kollar yoruldu Kızlar tekmelendi yerlerde süründü YÖK'ün yıldönümüydü Yerlere uzattılar yaka paça tuttular Otobüse doldurup merkeze kapattılar

YÖK'ün yıldönümüydü 6 Kasım 96 bu hep aklımda kaldı Y.Ö.K yani YÖK YÖK'ün yıl dönümüydü”

Bulutsuzluk Özlemi’nin bu şekilde dizelere döktüğü ve “YÖK’ün Yıl Dönümü” adıyla seslendirdiği şarkı öğrencilerin sokakta yazdıkları tarihi an-

latıyor. 7 Kasım sabahı gazete manşetleri YÖK’ün ve polisin tahammülsüzlüğünü ve gayri meşruluğunu anlatır nitelikte. İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda Ankara’da Kızılay’da toplanan öğrencilere polis çok sert biçimde müdahale etti ve İstanbul’da 350, Ankara’da 200 öğrenci sert bir şekilde gözaltına alındı. Ankara polisi ilk defa öğrencilere köpeklerle birlikte saldırarak vahşetin son perdesini gözler önüne sermiş oldu. TV’de olayları izleyen pek çok vatandaş telefonlarla emniyet müdürlüklerini, gazete yöneticilerini ve pek çok devlet kurumunu arayarak Ankara ve İstanbul polisini kınadıklarını bildirdiler.


MAV˙ KIRMIZI SARI

SAYFA 1 2

Kış oyunlarına günler kaldı 27 Ocak-6 fiubat tarihleri aras›nda düzenlenecek olan Erzurum 2011 Dünya Üniversiteler K›fl Oyunlar›'na 57 ülkeden 3 bin sporcu kat›lacak. Oyunlar›n öncesinde yap›lan kamp çal›flmalar›n›n ö¤renim dönemine denk gelmesi ise üniversiteli sporcular için sorun yarat›-

yor. Konuyla ilgili aç›klamada bulunan Buz Hokeyi Federasyonu Baflkan› K›lavuz sporcular›n okuldan geri kalmamalar› için üniversitelerle yaz›fl›ld›¤›n›; ancak baz› üniversitelerin sorun ç›kard›¤›n› aktard›. Bu sorunlara ra¤men birçok üniversiteli sporcu K›fl Oyunlar›’nda yer alacak.

Spor

12

ÜniverSpor

Üniversitede L

ürk Dünyası Üniversite Spor Oyunları'na Gazi Üniversitesi ev sahipliği yapıyor. 7 ülkeden 500 sporcu 5 branşta yarışıyor. Birincisi düzenlenen oyunu Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer "Bizim insanımızla bir araya gelmemiz uzun sürdü." diye yorumlarken sporun din, dil ve ırk ayrımı gözetmeden bütün uluslarla kardeşleşme aracı olduğunu unutmuş olmalı.

fiah Mat

T

Tribün

L

iman işçilerinin takımı Liverpool’un ‘Asla Yalnız Yüremeyeceksin’ marşıyla ünlü taraftarları üç yıl aradan sonra ikinci kez el değiştirerek yine bir Amerika’lı şirket olan New England Sports Ventures satılmasından rahatsızlık duyuyor.

L

Yeflil Saha

por sayfasında satranç hakkında bir yazı yazmadan önce satrancın bir oyun mu yoksa spor mu olduğuna ilişkin soruları yanıtlamak faydalı olabilir. Spor olarak nitelendirdiğimiz oyunlar yaygın olarak kurallar tarafından yönetilen rekabet ve fiziksel bir etkinlik olma şartlarını içerisinde barındırıyor. Satrancın karşılıklı iki oyuncunun rakip olarak oynaması ve galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik esasına dayalı bir sonuçla bitmesi rekabet şartını kolaylıkla karşılamakta; ancak satrancın spor olup olmamasına dair tartışmalar fiziksel bir etkinlik noktasında yoğunlaşıyor. Tabii ki elli gramlık satranç taşlarını kaldırmak fiziksel kondisyon gerektiren bir durum olamaz. Satranç turnuvalarında her biri bazen altı saati bile bulan çok sayıda karşılaşma yapan sporcularda fiziksel bir takım değişikliklerin olduğu çeşitli araştırmalarda gözlemlenmiştir. Belki de buna en iyi örnek 1984 yılında iki usta sporcu Anatoly Karpov ve Garry Kasparov arasında süren Dünya Şampiyonluğu maçlarıdır. 6 maç kazananın dünya şampiyonluğu ilan edeceği turnuvanın beşinci ayında 48. karşılaşmada alınan onlarca beraberlikten dolayı skor ancak 5-3 olmuştu. Anatoly Karpov genç rakibi karşısında fiziksel ve mental olarak geriye düşerek yaklaşık on kilo kaybetmiş ve fiziksel rahatsızlıkları sonucunda turnuva sona erdirilmiş ve ilk dünya şampiyonası kupası sahipsiz kalmıştı. Satrancın spor ya da oyun olması üzerine tamamen bir uzlaşma olmasa da satranç birçoklarını yaşama biçimlerine kadar müdahale edebilmiş, satranç severlerin uzun saatlerini

S

sessizce çalabilmiş durumda. Türkiye 270 bin lisanslı sporcunun bulunduğu bir satranç federasyonuna (TSF-Türkiye Satranç Federasyonu) sahip. Son yıllarda hem lisanslı sporcu sayısında hem de uluslararası başarıya imza atan sporcu sayısında artış yaşanmakta. Türkiye’nin dershane, özel ders ve onlarca sınava dayanan eğitim sistemi diğer spor branşlarında olduğu gibi satrancı da etkilemekte. Yükseköğretime geçiş sınavlarına hazırlanan öğrenciler satranca zaman ayıramamakta ve bu yaş gruplarında turnuvalarda sporcu bulunmakta zorlanılmaktadır. Üniversiteler, lise yıllarından sonra satrançla ilgilenenler için kendilerini geliştirme ya da satranç öğrenme fırsatı yakalayacağı yerler olabiliyor. Üniversitelerin bünyesinde bulunan satranç kulüpleri ya da toplulukları bu görevi görmekte. Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu 2-7 Mart 2010 tarihleri arasında düzenlediği Türkiye Üniversiteler Arası Satranç turnuvasına 50 üniversite takımının katılması satrancın yaygınlığını gösteriyor. 20’nin üzerinde üniversitede ise satranç kulübü aynı zamanda Türkiye Satranç Federasyona bağlı olarak 600’e yaklaşan lisanslı sporcu

ile faaliyet yürütüyor. İTÜ Satranç Kulübü, ODTÜ Spor Kulübü ve Bursa Uludağ Üniversitesi Satranç Kulübü Türkiye İş Bankası Satranç Ligi’ nde yarışan on dört kulübün arasına girmiş bulunmakta. Bu kulüpler içerisinde sadece üniversiteliler bulunmasa da üniversiteli satranç sporcuları için büyük ustalarında katıldığı satranç ligi önemli deneyimler barındırmakta. Satranç, üniversitelerde kulüp faaliyetleri açısından her ne kadar yaygın olsa da binlerce öğrencinin eğitim gördüğünü düşünürsek son derece kısıtlı sayıda üniversiteli arasında oynanmakta. Bireylerin zihinsel gelişimine katkı sağlayan ve çeşitli disiplinler kazandıran oyunun üniversiteliler arasında ön plana çıkarılması gerekiyor. Bunun için öncelikle ilköğretimden başlayan satranç eğitiminin yaygınlaştırılması ve üniversitelerde seçmeli satranç dersleri açılarak satrancın üniversite yaşamı içerisindeki payı artırılabilir.

Satrançta bir gelenek : Sovyet Satranç Okulu

L

5 Nisan’da işten atılan UPS işçileri direnişlerini büyütmek için toplumsal olaylara duyarlılığıyla bilinen FenerbahCHE, Tek Yumruk Galatasaray, Halkın Takımı Beşiktaş, Altay YSKA, Adana Demirspor ve Sakaryaspor, Göztepe, Kartalspor taraftar grubuyla Taksim’de eylem yaptı. Daha önce de UPS işçilerini ziyaret eden taraftarların eylem sonrasında işçilerle yaptığı maç 2-2 sonuçlandı.

1

ÜniverSpor

L

-10 Ekim 2010 Tarihleri arasında Moğolistan'ın Ulaanbaatar kentinde yapılan Dünya Üniversiteler Boks Şampiyonası’ ndan 2 altın, 1 gümüş, 3 bronz madalya ile dönüldü. KTÜ öğrencisi Furkan Ulaş Memiş ve Fırat Üniversitesi öğrencisi Önder Şipal dünya şampiyonu oldular.

4

Botvinnik’ten Kasparov’a Sovyet Satranç okullar›ndan yetiflen sporcular Düya fiampiyonlu¤una uzun y›llar adeta ambargo koydular

64 kare üzerinde oynanan satranç yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişe sahip. Satrancın Hindistan’dan Çin’e, İran’a uzanan ve her yerde farklı hikayeleştirilmiş bir tarihi bulunmakta. Bugün oynanan formuna İspanya üzerinden ulaştığı düşünülüyor. Bugün bilgisayar teknolojisinin gelişimiyle yazılan satranç programları büyük ustalara kafa tutar hale geldi. Yazışmalı satrançtan, körlemeye ve satranç programlarına kadar epey kapsamlı bir tarih oluşturmuş durumda. Satranca en önemli katkıyı kuşkusuz Sovyet Satranç Okulları ile Sovyetler Birliği yapmıştır. 1920 yılında Lenin tarafından kurulan okullar Sovyetler Birliği’nde satrancın ulusal bir oyun haline gelmesi ve milyonlarca insanın oynaması imkanını doğurmuş. Sosyalist kültürel gelişimle paralel dünyada satrancında tepe noktaya taşınmasında önemli

bir rol oynamıştır. Sovyet Satranç Okulları’ nın da kurucularından Mikhail Botvinnik’den bugüne Vasily Smyslov, Tigran Petrosian, Mikhail Tal, Boris Spassky, Anatoly Karpov ve Garry Kasparov’a kadar uzanan bir çok dünya şampiyonu bu gelenekten çıkmıştır. 1972’de Amerikalı Robert Fisher satranç dünyasını bir süre sallayarak dünya şampiyonluğunu Sovyet sporcuların ellerinden almıştı. Fisher’in ardından Karpov ve Kasparov Sovyetlerin üstünlüğünü tekrardan sağladılar. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına rağmen satranç üzerindeki etkisi halen sürmekte. Dünyanın en iyi yüz sporcusunun yaklaşık % 70’inin Rusya ve Eski Sovyetler Birliği ülkelerinden çıkması bunu kanıtlamakta. Bu ülke takımları olimpiyatlarda, şampiyonalarda üstünlüklerini hala korumaktalar.


SAYFA 1 3

İTÜ'den elektrikli minibüs ‹TÜ Türkiye'nin ilk yüzde100 elektrikli minibüsünü yapt›. Toplu tafl›mac›l›kta temiz çevre ve alternatif enerji gereksinimini karfl›layan minibüs, 20 kiflilik tafl›ma kapasitesine sahiptir. Minibüste kullan›lan bataryalar›n dolum süresi 3-4 saat olup sanayi elektri¤i ile 7,5 tl ye dolmaktad›r. Böylece minibüsün km bafl›na enerji maliyeti 6 kurufl olmaktad›r. Elektrikli minibüs ‹TÜ Ayaza¤a Kampüsü'ndeki ring seferlerinde ö¤renci tafl›maktad›r.

Bilim

Galileo-Engizisyon

MAV˙ KIRMIZI SARI

13

Bu da mı olmuş ?

G

dan ortaya atılmış olduğunu ve en önemlisi Galileo’nun Dünya’nın hareketine ilişkin kanıtının yanlış olduğunu vurgulayalım. Böylece öykünün kanıtlara direnen gerici dindarlar ve kesin bulgularla çalışan aydın bilim insanları arasında bir atışma biçiminde karikatürleştirilmesinin ne denli yersiz olduğunu görebiliriz. Öyleyse Galileo’yu bir bilim kahramanı yapan nedir? Öncelikle Galileo, kendinden öncekilerden farklı olarak, deneysel başarı kazanmış

Galileo Savunucusu : Campanella Son sözü ‘Ama dünya yinede dönüyor’ olan ve idam edilen Galileo döneminde kiliseyle çatışan tek kişi değildi. Kiliseyle farklı düşünmenin karşılığını ödeyen Tomasso Campanella belki Galileo gibi idam edilmedi ama engizisyon zindanlarda işkenceyle dolu 27 yıl ile cezalandırıldı. Campanella’nın yaşadığı çağda Aristoteles’in düşünceleri egemen görüşlerken Campanella bunları red ederek Bernardino Telesio’ nun ampirik felsefesinin savunucu oldu. Telesio’ya göre bilim soyut kavramlardan değil, gerçek varlıklardan yola çıkmalıdır; deney, bilimin başvurması gereken temel kural olmalıdır. Aristoteles karşısında Telesio’yu savunarak, deneysel yönteme öncülük eden Campanella’nın ha-

yatını zorlamaya yetmişti. Campanella bugün bilinir kılan bir diğer şey ise Thomas More’ nun Ütopya eserinden sonra Güneş Ülkesi adlı ideal bir toplum düzenini tasvir ettiği ütopya eseridir. Campanella’nın engizisyon zindanlarında işkenceye ve ölüm tehditlerine, Galileo’nun evren modeline karşı kuşkular barındırmasına rağmen Galileo’nun kilise karşısında düşünce özgürlüğünü savunarak Galileo Savunusu yazdı. Rönesans aydını Campanella kilisenin işkenceyle tövbe ettiremediği bir bilim insanı olarak bilim tarihindi yerini aldı.

Papa üniversiteye neden giremedi ?

Üniversiteliler, Papa, üniversiteden sorumlu bakan Mussi ve Roma Belediye Baflkan› Ventori için Ünversiteden Defol pankart› açm›flt›

bir kuramı araç olarak görmeyip, bilgi veren bir kaynak olarak gördü. Herkes Kopernikçi evren modelinin hesap yapmada daha kullanışlı olduğunu biliyordu. Ancak Kilise’nin tavrı Tanrı’nın evreni nasıl yarattığıyla bizim onu nasıl daha kolay anlayacağımız konusunu ayırmaktan yanaydı. Böylece hiçbir deneysel kanıt, bilgi veremezdi. Galileo’yu devrimci yapan, kullanışlı bir hesaplama yönteminin doğru olması gerektiği düşüncesiydi. Kuşkusuz bir katolik olarak bunu Tanrı’nın bizi kandırmayacak kadar iyi olduğu varsayımına dayanarak göstermek derdindeydi. Galileo’nun Dünya’nın hareketine ilişkin kanıtı şöyledir: eğer bir kova suyu alıp bir nokta etrafında dairesel hareket yaptırırsanız, kovanın içindeki su çalkalanacaktır. Dünya da güneş çevresinde dönüyorsa, denizler çalkalanmalıdır. İşte Galileo, gel-git olayını bu hareketin sonucu olan bir çalkalanma sandı. Gel-git olayının nedeninin Ay’ın çekim etkisi olduğunu bilmesi elbette beklenemez. Zira çekim etkisi yüz yıldan daha uzun bir süre sonra Newton tarafından ortaya atılacaktır. Kuşkusuz Galileo’nun kanıtlamasının yanlış olması bize engizisyon tarafından yargılanması haklı göstermez. Ancak gerici çevrenin bilimin yanılabilir olduğunu söylerken haklı olduğunu da yadsıyamayız. Bu yanlış kanıtlama Galileo’nun ne ilk ne de son yanılgısıdır. Kuyruklu yıldızları atmosferdeki bir ışık oyunu sanmış, Satürn’ün halkalarını önce uydu sonra Sa-

Bugün siyasallaşarak karşımıza gelen türban sorunuyla dinin üniversite’de alan edinme çabası yalnız Türkiye’ye özgü bir sorun değil. Avrupa ülkelerinde başka araçlarla da olsa benzeri durumlar yaşanmakta ve Türkiye’de olduğu gibi üniversiteliler ve akademisyenler tepki göstermektedir. Bunun çarpıcı bir örneği 2008 yılında Roma Sapienza Üniversitesi’nde Papa XVI. Benedictus’ un konuşmacı olarak çağrılmasıyla yaşanmıştı. Katolik kilisesinin Galileo’ya verdiği hükmü haklı ve rasyonel bulduğunu söyleyen Benedictus’un üniversiteye gelmesi emekli bir fizik profesörü öncülüğünde Roma Üniversitesi Fizik Fakültesi öğretim görevlileri ve üniversite öğrencileri tarafından engellendi.

türn’ün kolları olarak nitelemiş, Ay’da su olduğunu savunmuştur. Ancak bunların hiçbirinden dolayı yargılanmamıştır. Yargılanmasının asıl nedeni Kilise’nin bilgi edinme yöntemlerine karşı çıkması ve doğa bilimiyle bilgi edinmenin olanaklı olduğunu savunmasıdır. Bugün de bilim, Galileo’nun söylediği yoldan işlemektedir. Yanılabilir bir yöntem kullanmakta, zaman zaman hatalar yapmaktadır. Ancak yine de doğaya ilişkin bir şeyler öğrenebildiğimiz iddiasını taşır. Din ve bilim arasındaki uyuşmazlığa da bu açıdan bakılmalıdır. Bugün ortalama bir fizik bölümü doktora öğrencisi genel görelilik kuramını Einstein’den daha iyi anlar. Bir biyoloji bölümü öğrencisi de doğal seçilim yasasını Darwin’den daha iyi kavramış olmalıdır. Oysa hiçbir Hristiyan, Hristiyanlığı İsa’dan daha iyi kavrayamaz. Bu tüm dinler için geçerlidir. Din kusursuz bir kaynaktan beslenme iddiasındadır. Tanrı doğruları en baştan kesin biçimde verir. Bu nedenle daha fazla araştırmaya, gelişmeye, bulguları sorgulamaya gerek kalmaz. Bu tür sorgulamalar ve kuşkular Tanrı’dan kuşku duymak anlamına geldiğinden Kilise’nin tepkisini çekmiştir. Galileo bize ilerleme fikrini vermiştir. Yanılabileceğini bilmektedir, ancak yanılgısı da yine bilimsel çalışmalarla ortaya konabilecektir. Yaptıklarının tekrar ele alınması, sorgulanması ve yanılgılarının düzltilmesi onun değerini azaltmaz. Çünkü o, kusursuz bir kaynağa sahip olarak başlama iddiasında değildir.

Benedictus’un protestoların ardından vazgeçmesi dönemin başbakanı Prodi’den, Berlusconi gibi siyasetçilere, bakanlara kadar özgürlüklere karşı tavır olarak değerlendirilip protestoculara tepki gösterilmişti. Bugün evrenin dönüşü hakkında edindiğimiz bilgi düzeyine rağmen Galileo’yu eleştirebilen Papa’nın, Galileo’yu kabullenmeden ve kilisenin tavrını eleştirmeden üniversitede üretilen bilimi kabullenmesi düşünülemez. Kaldı ki Galileo’nun idamını haklı gören bir düşüncenin devamının üniversiteye girmesinin Katolik Kilisesi’nin dogmatizmini yaymaktan başka bir amacı olamaz. 400 yıl geçmiş olsada Galileo, turnusol görevi görerek dinin bilim üzerindeki baskısını hâlâ gözler önüne serebiliyor.

Hayal Kırıklığı

M

alileo, Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü savunan kitabından dolayı Engizisyon tarafından yargılanmıştır. Ancak bu tarihsel olay popüler kültürde sıklıkla yanlış anlatılmaktadır. Bilimin nasıl bir etkinlik olduğunu daha iyi anlamak ve din ile ilişkisini kavrayabilmek için bu olayı daha iyi incelemek gerekir. Öncelikle Galileo’nun sadık bir katolik olduğunu, Dünya’nın döndüğü iddiasının da Galileo’dan 70 yıl kadar önce bir din adamı olan Kopernik tarafın-

ivas'ta 5 yıl önce 15 yaşındaki bir çocuğun solunum yoluna kaçan pisi pisi otu akciğerini dolaştıktan 8 ay sonra tedavi gördüğü sırt bölgesinden kendiliğinden vücut dışına çıkması, tıp dünyasında şaşkınlık yaratmıştı. Akciğerdeki enfeksiyon ve bu akıntının sebebi uzun zaman anlaşılamamış, pisi pisi otu kendine açtığı yoldan çıktığında durum anlaşılmıştı. Bunun üzerine tıp literatüründe bir ilk olduğu bildirilen olay, olgu sunumu olarak bilimsel yayın haline getirildi.

S

aş ağrısına çözüm olarak ilk başvurulan ağrı kesicilerin yarardan çok zararı olduğu Selçuk Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Demir tarafından ifade edildi. Açıklamada, doktor kontrolünde olmadan bilinçsizce kullanılan ağrı kesicilerin ülsere neden olduğunu ve doktorun bir kez yazdığı ağrı kesici, doktora danışılmadan sürekli kullanılmaya devam edilmesi halinde ülsere yol açtığı belirtildi. Ülserden korunmak için aspirinin bile doktor kontrolünde kullanmalısı gerektiği söylendi. Ancak üniversite öğrencileri baş ağrısı için ekstra para verip doktora gidemeyeceği için aynı yöntemlerle mücadele etmeye devam edecektir

B

Tanıtım

M

Üniversitelerde yap›lan türban tart›flmalar› din ile bilimin uzlaflmaz mücadelesini tekrardan ak›llara getirdi. Din ile bilimin tarih sahnesinde karfl› karfl›ya geldikleri en eski ve önemli örneklerinden biri olan Galileo’yu ölüme götüren günefl merkezli dünya düflüncesidir. Bilimsel üretimin mekanlar› olan üniversitelerde bugün din ve bilim tart›flmas›na geçmiflten bir örnekle katk› sa¤lamak amac›yla bu say›da Galileo’yu konu edindik.

M

Din ile bilim karşı karşıya

DTÜ'de bulunan Toplum ve Bilim Merkezi (TBM) etkinliklerini üç temel alanda yürütmektedir; Bilim ve Teknoloji Müzesi Uygulama Alanı, Topluma Erişim Grubu, Toplumsal Politikalar Grubu. TBM, Bilim ve Teknoloji Müzesi uygulama alanında ziyaretçileri ağırladığı gibi, etkinliklerini şehir buluşmaları, fuarlar ve yayınlarla halka taşımakta ve bilimsel düşüncenin bir hayat biçimi olmasını çeşitli şekillerde özendirmeye çalışmaktadır. ODTÜ'ye yolu düşenlerin TBM'yi gezip görmesini tavsiye ederiz.

O


SAYFA 1 4

MAV˙ KIRMIZI SARI

14

Alt›n Portakal’da Jüri Özel Ödülü’nü alan “Press” filmi, fikir özgürlü¤ünün tart›fl›ld›¤› bu günlerde tan›d›k fakat bilinmeyen bir hikayeyle ad›ndan söz ettirmeyi baflard›. 1990’larda ç›kan Özgür Gündem adl› gazetenin hikayesini konu alan film, bir gazetecinin o dönem yaflad›klar›yla ilgili tuttu¤u notlardan yola ç›k›yor. Filmde 90’larda gazetenin Diyarbak›r bürosunda yaflananlar ve o dönem gazetecilik yapman›n zorluklar› anlat›l›yor. Filmin yönetmeni Sedat Y›lmaz, ald›¤› ödülü öldürülen Gündem gazetesi muhabirlerine arma¤an etti. Film Nisan’da izleyiciyle buluflacak

Medya

Anlatılan senin hikayen değil! yüp Can’ın radikaldeki ilk yazısı “aslolan üzerimize giydirilmiş kimlikler değil, kişiliğimizdir” aforizmasıyla bitiyor. Kimliğimiz olmadan sabit iyikötü dengesine göre şekillenmiş tarihten ve düşünceden yoksun bir kişilikten fazlasından söz edebilir miyiz bilinmez ama bu görüş Eyüp Can’ın gazetesine tayin ettiği rota göz önünde bulundurulursa yeni anlamlar kazanıyor. Birikimcilerin 90’larda biriktirip de harcayamadıkları kavramlar şimdi değerleniyor ve Radikal de kervana katılıp liberal sol çizgiden özgürlükçü sola geçiyor, yani ideolojinin yükünü atıyor. Özgürlükçülük, sosyalistlerden başka onu her giyene yakıştığı bir çağda, kolay yoldan muhalefetin de aracı oldu. Kimliksizliği övülen gazete, kişiliğini içi boşaldıkça cismi parlaklaşan bir kelime yoluyla yeniden kuruyor: Devrim Doğan Medya’nın vergi cezalarıyla terbiye edilmesinin ardından, Zaman’dan yetişme Eyüp Can, Referans ya da Hürriyet’te dizginlenemeyerek, devrimini Radikal’de yaptı. En zayıf halkalar, sendikasız medya emekçileri devrimin ilk kurbanları oldu. Ağustos ayında maliyet azaltılması bahanesiyle 23 Radikal Gazetesi çalışanının toplu olarak işten atılması medyada devrimin maddi altyapısını meydana getirdi. Yazar kadrosundan Namık Kemal Zeybek’e demokrasiden nasibini alamayıp, ideolojik kaçmasından, Hasan Celal Güzel’e tarafsızlık rolü yapamadığından yol gözüktü. Nuray Mert ve Haluk Şahin’in ayrılmasını takiben, Ertuğrul Mavioğlu’nun haber koordina-

E

törlüğünü bırakmasıyla Radikal’deki AKP’ye muhalif kesimlerin sesi büyük ölçüde bastırıldı. Obama’dan sonra ülkemize de gelen “değişim” taraftarlığının refeaber metinleri sorular üzerinden flekillenir. Birço¤umurandumdaki başarısını zun duydu¤u “5 N + 1 K” da (Ne, Nerede, Niçin, Ne zagören Eyüp Can, medyaman, Nas›l ve Kim) habercili¤in temel kurallar› olarak nın da değişimden payıbelirtilir. Günümüz medyas›na bak›p, özneyi “Üniversiteli” nı alması için, radikal (Kim) veya “üniversite” (Ne) olarak belirledi¤imizde geri kaboyla çıkageldi. Cengiz lan sorular›n cevaplar› çarp›k veya yetersiz oluyor. Biz de ÜniÇandar, yedi cihanda ikversiteli gazetesi olarak bu iddiay› somutlaflt›rmak için bu satidara bel bağlamış entey›da gazetelerin e¤itime ve üniversitelere ne kadar yer ay›rd›lektüel kimliğiyle, yedi ¤›n› ve haberlerin nas›l yans›t›ld›¤›n› inceledik. diyarda sokak gazeteciliği klişesini diriltmeye çalışıyor. Binnaz Toprak ve Koray Çalışkan gibi akademisyenlerin yanına Birgün’den transferler de azetelerdeki üniversite ve eğitim halara karşı ne dedikleri değil, üst düzey poli- yor. Sınav zamanları bu sayfalar sınav öğüteklenince sol sos tadınberlerine göz attığımızda, medyanın leri ile deneme sınavlarını konu ediniyor. tik atışmalar oluyor. Bir örnek olarak, dan yenmez oluyor. Ders üniversiteyi ve üniversiteli kimliğini Sınavdan sonraysa tercih rehberine dönüşüYÖK’ün türban açılımından sonra yapılan arasında, otobüste okufarklı biçimlerde gündem ettiğini görüyoyorlar. Eğitime dair sorunlar ise küçük hahaberler, mikrofonun üniversite hariç her nabilecek, sokağın sesini ruz. Bunu üç madde ile sıralamak mümkün. berlerle sınırlı kalıyor. yere uzatıldığını gösteriyor. duyurabilecek, kültür-saİlki, üniversitelilerin haberlerde sürekli Gerici basın, eğitim haberlerinde ayrı bir natla haşır neşir, Ortak mesaj: “Kariyer flart!” uyuşturucu vakaları, alkol ve tramisyon üstleniyor. Eğitime dair sorunların Taraf’ın taraflı Üniversiteyi ve üniversiteliyi haberlerine bu fik kazaları, intiharlar ile yer alüstü örtülüyor ve YÖK’ün-MEB’in hayata Eğitim sayfaları dünyasından şekilde yansıtan basın, ironik bir şekilde ması. Böylece umutsuz, her geçirdiği paralı ve gerici uygulamalar lütufillallah dekariyer güzellemeleri gençliğin sesi diye pazarlanan üniversite ekşeyden kopuk bir üniversiteli muş gibi gösteriliyor, saldırılara meşruiyet miş gençleyapmaktan üniversite gerleri çıkarıyor. Hürriyet’in Kampüs ve Saportresi çiziliyor. Yazılanlakazandırılıyor. Bunu Yeni Şafak’tan birkaç ri ideolojiçeğinden oldukça uzak kalbah’ın “İş’te Genç” ekleri bunlardan sadece rın gerçek dışı olduğu söylehaber başlığı ile örneklendirebiliriz: “Din siz muhaikisi. İkisi de dağıtılmadığı sürece neredeymışlar. Milliyet’in eğitim say- nemez; ama üniversiteli dersi kaldırılamaz”, “Eğitime hayırsever lifliğin rese hiçbir üniversitelinin okumadığı ekler. fasında bunu kanıtlar nitelik- kimliği sadece bunlardan katkısı”, “Alman üniversitesinde imamlar havetine Sabah’ın doğrudan kariyer gazetesi olarak te bir haber başlığı: “Dans ibaretmiş gibi gösteriliyor. eğitime başladı” davet eden tanıttığı İş’te Genç kampüs haberlerinde bieden öğrenci, sorununu Bu kimliğin farklılaşmasına Oysa bu sayfalar boş kafalı bir grup genRadikal acale girişimci gençleri, paralı yurtdışı eğitimdaha kolay çözüen büyük katkıyı kuşkusuz ahce değil, yanılgının aksine gündemin, biliba gençliğin lerini ve şirket reklamlarını işliyor. Üniverlak soslu haberleriyle gerici basın min, siyasetin en yoğun tartışıldığı, eleştiryor” gazetesi olabilesiteyi sayfalarına taşıma iddiasındaki “Hür- meyi ve üretmeyi bilen üniversitelilere hasunuyor. cek mi? riyet Kampüs” ise kısmi olarak gençlerin İkincisiyse, “sağ-sol çatışması” olarak zırlanıyor. “Bilinçli okuyucu kitlesi” olarak Her devrim tarihsel sorunlarını yazabildiği fakat tıpkı İş’te Genç nitelendirilen üniversiteliler, bu yüzden bu lanse edilen faşist saldırıların aynı başlıklarkoşulların ertelenemez gibi bütününü kariyer reklamlarının oluşla pazarlanması: “Yine üniversite yine ekleri çok tercih etmiyorlar. Gerçekçi bir gereksinimleri ortaya çıturduğu bir gazete. olay!” AKP üniversitelileri marjinalleşüniversite eki-eğitim sayfası için; yayın orkarması sonucunda oluGünümüzde popüler olarak tabir ettiğitirmek isterken ana akım medya en büganında üniversitenin öznelerinin (akadeşur. Sistemin ertelenemiz gazetelerden sadece Milliyet, Sabah, Ta- misyenlerin, öğrencilerin) yazılarının, mayük destekçisi oluyor. mez gereksinimi gençraf ve Yeni Şafak’ta özel bir “Eğitim SayfaÜçüncü olarak da, YÖK’ün, kalelerin, akademik ve bilimsel tartışmalaliği ideolojik çemberlesı” var. Çoğu gazetenin eğitim sayfalarının AKP’nin üniversite yaşamına mürın bulunması gerekiyor. Bunların yanı sıra rinin içerisine alabiliçeriklerini özel üniversite reklamları, karidahaleleri ve üniversitelere gelmeleüniversiteye dair sorunları işlemeyen, külmek. Zurnanın zırt deri gündeme oturuyor. Ama genelde yer olanakları (!) ve şirket tanıtımları, türel ve politik içerikten yoksun hiçbir ek diği yer burada: Gençlik tartışılan üniversitelilerin bu saldırıüniversite gerçeği ile uyuşmuyor. YÖK’ün veya MEB’in açıklamaları oluşturutemsil edilemiyor. Ve bu durum siyasetin gittikçe belirgin Çoğumuz, Milliyet’in eğitim sayfasındaki düşkünü Abbas Güçlü, programına bazı hale gelen bir yazılarıyla ve eğitime dair duyarlılığı ile öğrencileri almaması veya konuklara sorulakrizi oluyor. tanıdık onu. Abbas Güçlü kendini bir eğitim cak soruları önceden tembih etmesi ile Evet, gençlik duayeni olarak görüyor ve gençliğin sesi antipati toplamasına rağmen KPSS’de kopya toplumun olduğunu iddia ediyor. Üniversitelerde skandalının üstüne gidişi, harç zamlarına değişime en gerçekleştirdiği ve kendince üniversitelileri karşı söylemleri en son da formasyon hakkı aç kesimi tartıştırdığı Genç Bakış programında ise kendi ama aynı zaiçin topladığı imzalarla duyarlı bir yanı dışında bir “genç sesi” çıkmaması gerektiğini manda değiolduğunu gösteriyor. Ancak çözüm olarak sürekli hatırlatıyor. Programlarında şimin koflugösterdiği yine batmış eğitim sisteminin kensınırlandırdığı konu dışında herhangi bir şey ğunu ilk fark disi olduğu için, Abbas “tercih rehberi” tartışılmasına izin vermeyen, sorunlarını dile eden… olmaktan öteye geçemeyeceğe benziyor. getirmek isteyen öğrencileri paylayan otorite

H

Pardon üniversite nerede? G

Abbas’›n gücü nereye kadar?

Yeni nesil müzik kutusu İnternet sansürleriyle video ve müzik paylaşım siteleri bir bir kapatılıyor. Kapatılma gerekçelerinden biri “yasal olmayan” paylaşım şekli; yani ücretsiz müzik/video indirme; ama özellikle müzik CD’lerinin pahalı fiyatları insanların bütçelerini zorluyor. Bu yüzden alternatif yöntemler geliştiriliyor. Bunlardan biri olan “Fizy.org” da topraklarımızdan çıkmış bir “çevrimiçi müzik

kutusu”. İçinde 75 milyar müzik parçası ve 25 milyar video olan Fizy’nin bir özelliği internet üzerinden “yasal dinleme” olanağı sağlaması. Olumsuz yanı ise, sınırlı internet kullanıcılarının ceplerini yakması. Ne dinleyeceğini bilemeyenler için fizy’nin bir de mood (ruh durumu) kısmı yayınına girdi. Denemek isteyenler için: http://fizy.com/mood

Kral gerçekten ç›plak m›? Medyanın görünen yüzü Okan Bayülgen, üniversiteliler tarafından oldukça sevilmektedir. Yeni yayın dönemine üç programla başlayan Bayülgen, geçtiğimiz sezonda da yayınlanan Disko Kralı ve Muhabbet Kralı’nın yanına Kral Çıplak adlı bir program daha ekledi. Tek konukla sohbet

havasında geçen programda Okan Bayülgen’in hedefi sorduğu sorularla konuğunu yani “kral”ı biraz zorlayıp çıplak bırakmak. Bayülgen gazetecilerin programla ilgili sorduğu soruya “Bu program üniversitelerde konuşulacak” yanıtını veriyor. Sevenleri ve medya yazarları ise, programın şu ana kadar yayınlanmış bölümlerinde Bayülgen’i kralı çıplak bırakmadığını, konuğunu yeterince zorlamadığı için eleştiriyorlar. Şu ana kadar çıkarılan konuklar ise ortalama cevaplar vermeyi tercih ediyorlar. Program üniversitelerde de beklendiği gibi bir etki yaratmadı. İzleyip göreceğiz…


SAYFA 1 5

Devlet Tiyatroları perdelerini açtı Devlet Tiyatrolar› 20102011 sezonu perdelerini açt›. Yeni sezonda 20 yerli, 18 çeviri olmak üzere 38 yeni eser tiyatroseverlerle buluflacak. Ayr›ca geçti¤imiz sezon kapal› gifle oynayan oyunlar da yeni sezonda tekrar seyirciyle buluflacak. Devlet Tiyatrolar›’n›n sahneleyece¤i ilk tur oyunlar aras›nda; Naz›m Hikmet’in

ültür Ksanat..

‘Memleketimden insan Manzalar›’, Aziz Nesin’in ‘Yaflar Ne Yaflar Ne Yaflamaz’ gibi yerli oyunlar›n yan› s›ra Anton Çehov’un ‘Vanya Day›’, Wiliam Shakespeare’in ‘Be¤endi¤iniz Gibi’ ve ‘III. Richard’, Barbara Scottenfeld’in ‘Yedi Kad›n’, Cervantes’in ‘Don Kiflot’ Ethan Coen’in ‘Bekleyifl’ adl› çeviri oyunlar› da yer al›yor.

MAV˙ KIRMIZI SARI

15

. Sanatin Gundemi

Düflman› Bir Anl›¤›na Görmek

GFF’nin mutfa¤› zengin GFF gönüllü toplant›s› birçok ilde yap›ld› ençliğin sanatla kurduğu ilişkinin biletlerden, yarışmalardan, kampanyalardan, kısaca piyasa kültüründen ibaret olmasına karşı alternatif bir kültür sanat yaratma amacıyla ortaya çıkan Uluslararası Gençlik Filmleri Festivali Aralık ayında başlıyor. Gençlikle sanatın buluştuğu en önemli alanlardan biri olan sinemayı üniversiteye taşıyan festival birçok konuda Türkiye’de ilkleri yaratacak. Festival öncelikle sinemayı, sinemaya emek verenleri ve üniversitelileri, nitelikli, alternatif, sponsorsuz ve ücretsiz etkinliklerle bir araya getirmeyi hedefliyor. Kolektif Sinema ekibinin yürütücülüğü ile sürdürülen festival üniversitelerde AKP’nin neoliberal politikalarının dayattığı bireyci, alınıp satılan ve

G

yozlaşmış sanat anlayışına karşı tüm üniversitelerden katılan gönüllülerle birlikte yapılacak bir çalışmanın ürünü olacak. Festivalde gençliğin akademik, ekonomik ve kültürel sorunlarını, yaşayış biçimlerini, isteklerini, hayallerini konu edinen yerli ve yabancı filmlere yer verilecek. Gençlik Filmleri Festivalinin amaçlarından biri de, genç yönetmenleri üretmeye teşvik etmek ve ürettiklerini paylaşma olanağı sağlamak. Bu amaçla festival “Genç Yönetmenler Kuşağı” olarak belirlediği ve festivalde gösterilmek üzere genç yönetmenlerden gelecek pek çok kısa filmi bekliyor. Festivalin açılışı 21 Aralık’ta İstanbul, Ankara, İzmir, İzmit ve Bursa’da eş zamanlı olarak yapılacak. Eskişehir’de de 26 Aralık’ta yapılacak olan açılış

töreniyle festival başlayacak. 22- 23- 24 Aralık’ta üniversiteler ve şehir merkezlerinde gösterimleri yapılacak olan Gençlik Filmleri Festivali, daha sonra Anadolu’nun birçok üniversitesini dolaşarak oradaki gençlerin beyaz perdeyle buluşmasını ve farklı kültürlerdeki gençlikle tanışmasını sağlayacak. Destekçi kurumlar arasında İTÜ, İTÜ Sinema Kulubü, Sine-Sen, Anadolu Üniversitesi Sinema Kulubü bulunurken; Mert Fırat, Ece Temelkuran, Bennu Yıldırımlar, Erkan Can, Halil Ergün, Derya Alabora, Yetkin Dikinciler, Celal Çimen, Mehmet Ali Nuroğlu, Semih Kaplanoğlu, Handan İpekçi, İsmail Hacıoğlu, Özcan Alper, Aydın Sayman gibi sinema emekçileri de da festivalin destekçileri arasında.

Festival çal›flmalar› akademisyenlerden, yazarlardan ve film elefltirmenlerinden oluflan zengin ve alan›nda uzaman dan›flman kadrosuyla büyüyerek devam ediyor. Dan›flmanlardan Bahçeflehir Üniversitesi ö¤retim görevlisi sinema yazar› Zeynep Tül Akbal'›, ö¤rencileriyle birlikte yollara düflüp Türkiye'nin sinema salonu bile olmayan en ücra köflelerine sinemay› ulaflt›rmay› hedefleyen Gezici Festival projesinden de tan›yoruz. Faruk U¤urlu (Eskiflehir Anadolu Üni.), Battal Odabafl (‹stanbul Üni.), senaryo yazar› Hüseyin Kuzu, senaryo yazar› Emrah Dönmez ise festivalin di¤er dan›flmanlar›ndan birkaç›.

Festival sitesi yayına başladı Uluslararası Gençlik Filmleri Festivali’nin internet sitesi açıldı. Festival hakkında merak edilenleri, amaçlarını, festivali destekleyenleri, danışmanları bu siteden öğrenebilirsiniz. Festival haberle-

Film Gis. esi Serseri Mayınlar, başkalarının beklentilerini kendi hayallerinin bir adım önünde tutmaya zorlanmış olanların öyküsünü anlatıyor. Oldukça geleneksel bir İtalyan ailenin, oğullarının homoseksüel olduğunu açıklaması ile beraber karmaşıklaşan hayatlarını ve homofobinin gerçekler karşısındaki acizliğini çoğu kez güldürerek izletiyor Serseri Mayınlar. Bir Ferzan Özpetek yapımı olan film, izlendikten uzun süre sonra bile gerek öyküsü, gerek karakterleri ve en çok da müzikleriyle akıllardan silinmeyecek.

ri, son gelişmeler festival boyunca internet sitesinden yayınlanacak. Gönüllülerin çalışmaları ile yürüyen festivalde “Benim de tuzum olsun” ya da genç bir yönetmen olarak “Benim de paylaşmak is-

tediğim filmim var” diyorsanız siz de festivalin internet sitesinden iletişime geçebilirsiniz. İnternet adresi: www.genclikfilmlerifestivali.org

.. k Calar Muzi . Anima grubunun solisti olarak tanıdığımız Ceylan Ertem, nihayet geçtiğimiz ay ilk solo albümünü çıkardı. “Soluk” adlı albümde, sanatçının internet üzerinden paylaştığı parçalara, yenileri de eklenmiş. Albümde ‘Gönül Dağı’, ‘Fikrimin İnce Gülü’ gibi bilindik coverlarının yanı sıra sanatçının kendi bestelediği şarkılar da mevcut. Türkiye müziğine yepyeni bir soluk veren Ceylan Ertem, Nazım Hikmet’in kendi sesinden bir şiiriyle başlayan ‘Nazım’a’ adlı parçada soruyor: “Önüne geçilir mi sellerin, mavi gözlü devlerin?”

“Balık konuşmaz, balık sessizdir, çünkü balık her şeyi bilir.” Arizona Dream filminden Sözler tarihsizliğimizin ve bilgisizliğimizin boşluğunu dolduruyor. Siyaset simgeler üzerinden işliyor. Yaratılan simgeler, gerçekle ne kadar tutarsız olursa olsunlar, doğruluk değeri taşıyabiliyor. Antalya Film Festivali’nde Emir Kusturica’nın jüri başkanı olması üzerine Semih Kaplanoğlu’nun da Ertuğrul Günay’ın da festivale gelmeyeceğini açıklaması, pratikte değil simgesel alanda bir anlam taşıyor. Simgeyi yaratan söz o denli etkili ki, “boykot” eden kişilerin siyasi geçmişleri, başka alanlarda yaptıkları ve söyledikleri görmezden gelinebiliyor. Örgütlenmeye utangaç ama hızla taraf olup, hızla yargılamaya eli çabuk insanlarımız bu kolayı seven boykotçulara da kolay yoldan bir “helal olsunu” yakıştırıyorlar. Bu kargaşada MHP belediye meclisi üyesi Reşat Oktay da festivalin açılış gününde Kusturica’yı “Sırp milliyetçisi, ırkçı ve faşist” diyerek protesto etti. Katilleri bol coğrafyamızda “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyesimiz geliyor ama maalesef bakılan laf ve sadece laf. Sözün tarihi ve bilgiyi devre dışı bıraktığı bu anda, önemli olan o dilin ucuna gelen sözün söylenivermesi ve ardından gelen o iç rahatlığıdır. Müslümanlık ve Türklük gibi kocaman kimliklerin içerisinde kendimize ait düşünceleri gizleyerek kaybolmak, yani istemsizce yöneldiğimiz hem güçlü hem görünmez olma durumudur. Fikir sahibi olmanın sorumluluğunu taşımamaktır. O yüzdendir ki, şiddete hepimiz karşıyızdır (ahlaklıyızdır) ama kimliklerimiz çoğunluğun koruması altındayken linç etmeye bayılırız. Zayıfı tanırız ve güçlünün yanında saf tutarız. AKP kurmayları, Kusturica’nın tarihsel kusurlarını görünce işte böylesi bir mekanizmayı tetiklemek için taraf oldular, milliyetçi ve dinci bir toplumsal tepkinin temsilcisi olmak adına. İşler iyi de gidiyordu aslında. Aynı Kusturica dört ay önce Bursa Film Festivali’ndeydi. İki yıl önce Mavi Jeans reklamının yönetmenlik koltuğunda. Tarih unutuldu. Yerel seçimlerde Antalya’yı kaybeden AKP, Kusturica’nın hainliğini hatırladı. Katledilen insanların anıları, siyasi çıkarlar söz konusu olduğunda tarihte unutuldukları yerden hortlayarak birer propaganda malzemesi oldular. Omar-el Beşir’i hatırladınız mı? Cilalı sözlerin sildiği yakın tarihimizde Ankara’da tüm devlet ahalisiyle karşılanan Darfur katliamcısıdır kendileri. “Ben Darfur'a

gittim, öyle bir şey görmedim. Bir Müslüman soykırım yapamaz.” buyuran Tayyip Erdoğan, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen Kusturica’yı soykırım yandaşı kefesine koyarken nedense fazla zorluk çekmemiştir. Çingeneler, evrensel ötekileştirilmelerine rağmen hayatta kalırken tek silahları dilleridir. Pembe yalanlarıyla sırlarını saklayan ve lütuflarıyla yabancıları ikna eden yetenekli dilleri. Belki de bu sayede sözün değerini bilir Kusturica. Bu sayede AKP’nin sahneye koyduğu oyunda kendisine verilen zalim rolünü kabul etmez, dişli çıkar. Ve işaret eden, hedefleştiren, kişiselleştiren tek bir kelimede izini bırakarak çeker gider: Düşman. Hem de kendi dilinden. Bir yabancıdan beklenmeyen bir anda, Türkçe’de bunu işitmek. Bize yabancı sandığımız şeyin taa içimizde olduğunu sezdiren, katliamların da, ırkçılığın da kendi tarihimizde ve görmez-

den geldiğimiz yanı başımızda var olduğunu hissettiren tek bir kelime. Belki bunu siz de hissetmişsinizdir. Ama şurası kesin ki, bundan birkaç ay sonra eğer yaşananlara dair aklımızda tek bir şey kalacaksa, bu kelime kalacak. Ertuğrul Günay’ın resminin altında. Katliamın “ırkçı matematikçisi” Kusturica’yla, AKP’nin yarattığı toz dumandan geriye ne kaldı? Sanırız, cevap medyada dönen polemiklerden ziyade sokakta gizli. Tophane olaylarının ardından, Antalya’da da “bir grubun” Kusturica’ya benzettikleri İsviçreli bir oyuncuyu tartaklaması AKP’nin gerici-faşist tepkinin komuta odası olma noktasında ilerlediğini gösteriyor. Birleşen dinci-milliyetçi tabanın sözcülüğü AKP’nin yeni simgesel adımlarını bekliyor.


MAV˙ KIRMIZI SARI

Cebeci:

13:00 Ziya Gökalpp

Caddesi:

SAYFA 1 6

14:00

Binlerce Üniversiteli

6Ankara’da KASIM’ da buluşuyoruyoruz Ankara’da buluşuyor Üniversiteler Bizimdir

anı m ş ü d e t i s r e Üniv

YÖK

6 Kasım 1981'de kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üniversitelerin üzerinde bir karabasan olmaya devam ediyor. Geri dönüp bu 29 yıla baktığımızda YÖK'ün her dönemde farklı bir misyona odaklandığını görüyoruz. Kurulduğu ilk yıllarda bütün demokrat akademisyenleri ve öğrencileri okuldan atan YÖK üniversitede baskıyı temsil ediyordu. 1990'lı yıllarda baskıcı özelliğinin yanında üniversitelerde paralı eğitim uygulamalarını yaygınlaştırmayı hedefleyen YÖK bu dönemde üniversitelerde piyasacı bir dönüşüme ve bilginin metalaştırılmasına odaklandı. Bugünlere geldiğimizde ise, YÖK başkanlığına Fethullahçı Yusuf Ziya Özcan'ın atanmasıyla, YÖK üniversitelerde gerici tahakküm kurulmasına ve paralı eğitim uygulamalarına odaklanarak, AKP'nin üniversitede operasyon aracı haline geldi.

2007'de AKP'nin eline geçen YÖK daha saldırgan, daha piyasacı, daha gerici bir şekilde yoluna devam ediyor. AKP iktidarı YÖK'ü ele geçirdikten sonra yaptığı hamlelerle üniversiteleri arka bahçesi ilan etmeye hazırlanıyor. Paras›z e¤itim için AKP’ye meydan okuyoruz! Paralılaştırma uygulamalarına vites attıran AKP yurt, yemekhane, kantin,harç ücretleriyle parası olanın okuyabildiği üniversiteler yaratıyor. Parası olmayan ise okumak için kimi zaman bir inşaatta çalışırken ya da yol şeridi boyarken canından oluyor. Aynı AKP harçlara

%500’lere varan zamlar yapmaya kalkarak üniversite kapılarını yoksul halka kapatmak istiyor. Parasız eğitim isteyen öğrenciler 6 Kasım'da AKP'ye meydan okuyor. AKP gericili¤ine karfl› ç›k›yoruz! 40’dan fazla üniversitenin rektörü AKP tarafından atandı. Cemaat ve AKP ilişkisi KPSS ve benzeri birçok sınavda soruları çalacak cürete vardı. Eğitim YÖK sayesinde hiç olmadığı kadar gericileşmiş, bilimin “aydınlanmacı” ve “eleştirel” özellikleri gerici hurafelerle ortadan kaldırılmış durumda. Türbana, türbanın temsil ettiği gerici zihniyete ve türbanın üniversiteleri gerici kuşatma altına almaya çalışmasına

YÖK karfl›tlar›n›n buluflma adresi www.yokehayir.org

Ceren Moray- Oyuncu Doldurdu¤u barda¤›n son damlas›n›, KPSS skandal›yla tafl›ran YÖK; gitmedi¤imiz, görmedi¤imiz bir köyde, kapanmal› diye ba¤›r›yor. 82'de Kenan Evren'in haz›rlatt›¤› Anayasada fikir paflas›ndan kelli ortaya ç›kan YÖK; ö¤renciler için dayatmac›, bask›c›, muhafazakar, üniversiteler için;

yönetimlerinin özerkli¤ini yok etmek ve devlete ba¤lamak amac›n› güde güde koca bir canavara dönüflmüfltür. Polis devleti olmak iddias›nda olan hükümetin üniversitelerin içine soktu¤u sivil polislerin, yetmezli¤ine inanan yetmez ak›llar, sivil polis kontenjan›n›n aç›lmas›ndaki ›srarlar›nda hiç flüphesiz kontrolü kör gözüne parmakla soka soka oymakta. Ayr›ca inançlara özgürlük diye bin bir takla atan YÖK’ün baflka hiçbir özgürlü¤ü tan›mamas› kisve-i inanc›, nas›lda üretmemek, duymamak üzerine kurdu¤una iflaret ediyor. Lisansüstünde okuyan biri olarak bütün bunlar›n yetmezli¤iyle ba¤›r›yorum; YÖK sistemde bir çirkin ördek yavrusu de¤il, örde¤i çirkin yapmak için tasarlanm›fl bir kurumdur.

Nejat Yavaflo¤ullar› Müzisyen Bilindi¤i gibi Türkiye'de 1980'de bir darbe oldu. Türkiye'de o y›llarda çok güçlü olan sol muhalefete karfl› yap›lm›fl bir darbeydi bu. Bugün ileri demokrasi nutku atan ABD yandafllar›n›n destekledi¤i bir darbeydi. Bugün zorunlu din

karşı çıkıyoruz. Türban konusu sadece bir özgürlük tartışması değildir, üniversiteye ve ülkeye gericiliği dayatma operasyonun parçasıdır. Bilimi, özgürlüğü sahiplenen öğrenciler gericiliğe, türbana karşı 6 Kasım'da AKP'ye meydan okuyor! AKP Faflizmine Hay›r! Bugün üniversitede AKP’ye karşı en ufak bir ses çıkaran yüzlerce öğrenci ve bilim insanı hala siyasi ve idari soruşturmalara maruz kalıyor, uzaklaştırma, atılma cezalarıyla karşılaşıyor. AKP üniversiteden korkuyor ve saldırıyor. Çünkü üniversite hala AKP için tehdit, bu ülke için umut demek. Üniversiteliler bunu referandumda AKP anayasasına “hayır” diyerek bir kez daha gösterdi. Şimdi AKP’nin korkusunu büyütmenin zamanı Parasız eğitim için, gericiliğe dur, YÖK’e hayır demek için, AKP’siz bir üniversite için üniversiteliler Ankara’da birleşiyor. Eşitlik deyip paralı eğitimi dayatanlarla, özgürlük deyip üniversiteye polisi sokanlarla, türbanı savunanların bir olduğu bir gerçek. Üniversiteliler, tam da AKP’nin ileri demokrasi süreci diye tariflediği şu günlerde YÖK’ü ortadan kaldırmaya, AKP’ye meydan okumaya 6 Kasım’da Ankara’ya gidiyor. Bilimi, aydınlığı, üniversitenin bağımsızlığını, özgürlüğünü savunan bütün üniversiteliler, YÖK’e hayır demek için 6 Kasım’da Ankara’ya!

dersini, YÖK ve YÖK'e benzer düflünen, irdeleyen beyinleri denetleyen kurumlar yeni anayasa ile kuruldu. Bugün oy ço¤unlu¤uyla iktidar› elinde bulunduran AKP, YÖK'ü ele geçirdikten sonra YÖK'ün 12 Eylül kurumu oldu¤unu a¤z›na almadan kendi amac› do¤rultusunda kararlar› uyguluyor. Yeflilkuflak projesinin bugün ortaya ç›km›fl hali ›l›ml› ‹slam›n her fleyi hay›r ve flerde, insan›n aln›nda yazan bir çizgide kaderci bir felsefeyi benimseyen insanlara hitap ediyor. Ama iyi ki ülkemizde her zaman var olan ilerici potansiyel bu mücadeleye devam ediyor. Ben de emek harcamadan, mücadele etmeden hiçbir fleyin baflar›lamayaca¤›n› düflünüyorum.

‹nan Temelkuran Yönetmen Üniversiteye polis sokal›m diyen bir zihniyet hakk›nda ne diyeyim ki? Yar›s› ne yaz›k ki uyduruk olan

Binlerce üniversiteli bu 6 Kasım’da Ankara’da buluşacak. Bu yıl üniversitelilerin Ankara’yı tercih etmesinin en önemli nedeni, AKP’ye bulunduğu yerden, devletin merkezinden gereken cevabı vermek. Tüm Türkiye’den üniversitelilerin en kolay ulaşabileceği kent olan Ankara’da gerçekleşecek bir gençlik buluşması, üniversiteye saldırıların bu denli yoğunlaştığı bir dönemde kitlesel, coşkulu bir cevap vermek adına bugün gençliğin ihtiyaç duyduğu bir eylemdir. Gençliğin AKP’ye karşı biriktirdiği öfke ve karşı duruş ancak gençliğin topyekun fiili ve dinamik bir eylemiyle gösterilebilir. Bu nedenle Gençlik farklı adreslerde değil YÖK’ün ensesinde, Ankara’da, AKP’ye meydan okuyacak!

üniversitelerimiz, kadro doldurmak için kurulan flaka gibi yerler. Üniversite kurma kriterlerine bir daha bakal›m: YÖK’ü de sadece üniversiteler aras› kadro ve bilgi transferlerinde ortaya ç›kabilecek karmafl›kl›klar› ortadan kald›racak üniversiteler, kolektif koordinasyon merkezi gibi bir fley yapal›m.

Öğrenci Kolektifleri ve Gençlik Muhalefeti'nin çağrısını yaptığı tüm Türkiye'den binlerce üniversitelinin “ YÖK'e Hayır “demek için buluşacağı miting 6 Kasım'da Ankara'da yapılacak. Miting için saat 13.00'da Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü önünde buluşulacak. Oradan kurulacak kortejlerle öğrenciler Ziya Gökalp'a yürüyecekler. Miting Ziya Gökalp'ta saat 14.00'da başlayacak. Miting alanında birçok sanatçının katılımıyla konser verilecek. Mitinge ayrıca mühendislik-mimarlık öğrencileri, liseliler, tıp öğrencileri, atanamayan öğretmenler, bilim insanları, aydın ve sanatçı dostlar katılacak.

büyük günün program›

miting neden Ankara’da ?

‹smil Hac›o¤lu Oyuncu YÖK kesinlikle kalkmal›, keflke hiç olmasayd›. Çok saçma bir fley. E¤itim ekmek gibi, su gibi bir fley ve kesinlikle herkes eflit flekilde ulafla-

bilmeli. 100–200 soru sorup insanlar›n hayatlar›n›, geleceklerini bunlara verilen cevaplara göre belirlemek haks›zl›k. Peki YÖK'ün üniversitelerle ilgili yapt›¤› sivil polis aç›klamas› ile ilgili ne düflünüyorsunuz? Her üniversiteye yetmez, her ailenin, anne- baban›n bafl›na birer sivil polis verilsin! Bu kadar› yetmez herhalde o günlere do¤ru gidiyoruz art›k.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.