Uzay Çobanları Dergisi Mayıs 2013 - Sayı 10

Page 1

1

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


İÇİNDEKİLER           

Karadelikler Küçük Bir Teleskop Yapalım Astronomi’ye Doğru Başlangıç Gökdamızın Merkezi Gökbilim Tarihi Uzayda Yaşam Genişleyen Evren Uzaydan Haberler Bu Ay Gökyüzü Bu Ay Çektiklerimiz Harun Şahin Tanıtıyor KÜNYE

             

2

Ertan Koç Sinan Gözcü Özgür Can Özüdoğru Hamza Usluoğlu Ömer Ayyıldız Figen Yılmaz Yiğit Yılmaz Berke Çelik K. Kıvanç Eren Mert Can Orhan Kemal Cihat Toprakçı Şeyda Nur Çelik Harun Şahin Burak Önder

Sayfa 04 Sayfa 12 Sayfa 14 Sayfa 15 Sayfa 17 Sayfa 19 Sayfa 22 Sayfa 23 Sayfa 25 Sayfa 27 Sayfa 28 BÖLÜMÜ Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofotoğrafi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Kozmoloji & Kuantum Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü Teleskop & Dürbün Araştırma Bölümü Astrofizik & Astronomi Araştırma Bölümü

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


YÖNETİM KURULUNDAN MESAJ Uzay Çobanları Mayıs sayısını Amatör Astronomi’ye daha fazla hitap edecek şekilde hazırladık. GalileoScope yapımından Astronomi’ye Doğru Başlangıç gibi birçok konuya değindik. Geçtiğimiz ay dergimiz dördüncü senesini kutladı. 4 senedir sizlere bir Gökbilim kaynağı sunmak için biz gençler çabalıyoruz. Dört kişi çıktığımız yolculuğumuzda büyüdükçe büyüyoruz. Daha yeni çalışmalara imza atıyoruz. Dergimizin telif haklarında da bildirdiğimiz gibi dergimiz bünyesinde bulunan tüm yazıların sorumluluğu yazarların bizzat kendisine ve Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu’na aittir. Dergimizin bundan önceki Mart sayısında sizlere sunduğumuz ve topluluk üyemiz U. Ç. Tarafından yazılmış, bir yazının başka bir kaynaktan izinsiz alıntılandığını üzülerek öğrendik. Yaşanan bu durum için başta kaynağın sahibi olmak üzere, tüm Bilimle ilgilenenlerden ve okuyucularımızdan özür diliyoruz. Dergimize yazılan tüm yazılar Editörlerin ve Bilim Kurulunun kontrolünden geçmesine rağmen bu gibi yanlışları fark edemediğimiz oluyor. Umuyoruz ki, yaşanan bu olay son olur. Ayrıca buradan gelecek zamanda yeni etkinlik müjdelerinin de yolda olduğunun haberini verelim. Aynı zamanda geçtiğimiz günlerde siz dostlarımızı tek bir çatı altında toplamak için Bilim Platformumuz forum.uzaycobanlari.com ’uda açmış bulunuyoruz. Tüm okuyucularımız davetlidir. ‘’ Bilgi paylaşmaktır’’… Yönetim Kurulu Başkanları Ertan KOÇ – Özgür Can ÖZÜDOĞRU

UZAY ÇÖBANLARİ TANİŞMA TÖPLANTİSİ Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu üyeleri uzun zamandır planlanan tanışma toplantısını 30 Mart 2013 tarihinde Kadıköy / Moda’da gerçekleşti. Birbirleri ile tanışma fırsatı bulan, sohbet eden hoş vakit geçirdiler. Etkinlik fotoğraflarını sizlere sunmadan önce, havaların düzelmesi ile yaz boyunca halka açık birçok etkinliğimizin gerçekleşeceği haberini vermek isteriz…

3

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


KARADELİKLER

Kıvanç Eren

Evrende ışıkta dâhil olmak üzere bildiğimiz hiçbir şeyin kaçamadığı cisimlere karadelik adı verilir. Bu adı aşırı kütleçekimsel kuvveti nedeniyle ışığın dahi kaçamamasına dolayısıyla hiçbir dalga boyunda doğrudan tespit edilememesi nedeniyle bu adı almıştır. Ancak etrafındaki maddesel yapılar üzerinde yarattığı etkiyle dolaylı olarak gözlenebilir. Bu gözlem yöntemlerini karadeliklerin keşfinin tarihçesini verdikten sonra açıklayacağım. Karadelikler ilk önce teorik olarak bulunmuş daha sonra gözlemlerle de uyuşmuştur. Karadelik fikri eskilere Newtoncu görüşe kadar dayanır. Newton’un kütleçekim yasasına göre her şey kütleçekiminden etkilenir ve buna ışıkta dâhildir. Ve ışığın bile kaçamayacağı yüksek kütle çekimine sahip bir cisim olabilir mi diye sorulmuştur. Newton Dünya'nın çekim gücünün yükseklere çıkıldıkça kütle çekiminin azaldığını dolayısıyla belli bir hız limitini aşarsak Dünya'nın kütleçekiminden kurtulabileceğimizi söyler. Bu hız, kaçış hızı olarak adlandırılır. Dünya için bu değer yaklaşık olarak saniyede 11 kilometredir. Ay için bu değer saniyede 2,4 kilometredir. Bu farklılıktan dolayı Ay'ın bir atmosferi yoktur. Çünkü atmosferi oluşturacak gazlar kaçış hızı küçük olduğundan gazlar Ay'dan uzaklaşarak uzaya karışır. Kaçış hızını veren formül R=2GM/V2'dir. R gerekli yarıçap, M cismin kütlesi, V gerekli hız G ise Newton'un kütleçekimsel sabiti' dir. (G Cavendish deneyi ile bulunmuştur merak edenler bu konu hakkında araştırma yapabilirler.) Buradaki gerekli hız değerinde c ışık hızını yazarsak formül R=2GM/c2 şeklini alır. R yarıçapına Scwarzschild yarıçapı adı verilmiştir. Alman gökbilimci Karl Scwarzschild eğri-uzay zamanın bütün küresel yüzeyler için çözümünü bulan kişidir. Bu keşfini 1.Dünya Savaşında cephedeyken yapmıştır. Burada belirli bir kütlenin karadelik olabilmesi için gerekli yarıçapın Scwarzschild değerini veya belirli bir yoğunluğa sahip cismin belirli bir Scwarzschild yarıçapında sahip olması gereken kütleyi hesaplayabiliriz. Güneş için bu yarıçap değeri 3km değeri Dünya için 1cm olarak bulunmuştur. Bu hesaplamaları John Michell ve Marquis de Laplace yapmıştır. Fakat bu çözümler fazla dikkate alınmamıştır ve Einstein'ın Görelilik Teorisine kadar gündeme gelmemişlerdir. Yukarıda bir sorun bizi beklemektedir. Newton'un Kütleçekim Teorisi düşük hızlarda ve aşırı kütle çekimin olmadığı durumlarda oldukça iyi işler fakat yüksek hızlarda Einstein'ın Özel Göreliliği ’ne yüksek kütleçekimi ise

4

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Genel Göreliliğine ihtiyaç duyar. Çünkü yüksek kaçış hızları için yüksek kütleçekimi gerekir ki bunun için Einstein'ın fikirlerine ihtiyacımız var. Dolayısıyla Newtoncu fikirlere dayanılarak elde edilen bilgi Einstein'ın fikirlerinde de kontrol edilmelidir. Fakat bu iki teori farklılıklar gösterse de kaçış hızı için verdikleri formül aynıdır. İkisi de kaçış hızı c olan cisim için bağıntıyı R=2GM/c2 şeklinde verir. Peki, kaçış hızı c olan bir cisim için ne söylenebilir? Kaçış hızı formülünü verse de Newton’un Yasası, karadelikleri açıklayamaz. Karadelikler Einstein’ın evreninde karşılık bulur. Einstein evreni 4 boyutlu uzay-zaman olarak tanımlar. Bu boyların üçü uzay biri zamandır. Ve uzay-zamanda bulunan yüksek kütle çekimine sahip cisimler uzay-zamanı bükerler. Yani kütle evrendeki boyutlar üzerine bir etki yapar. Karadeliklerde bu uzay-zamanın aşırı bükülmüş hali olarak karşımıza çıkar. İlk bakışta hiçbir yıldızın karadelik oluşturamayacak kadar büyük olduğu görülüyor. Mesela Güneş'i ele alırsak 700.000 km’lik Güneş için Schwarzschild yarıçapı 3 km'dir. Ayrıca farklı bir yaklaşımla yani yoğunluk cinsinden ele alırsak durum daha da zorlaşır çünkü Güneş suyun yoğunluğuna çok yakındır ve onu bir karadeliğe dönülmesi için 1016 kat fazla yoğunluğa sahip olması gerekir ki bu kulağa pek mantıklı gelmemektedir. Ama karadelikler dolaylı olsalar da gözlemlenmişlerdir ve ayrıca onlara inanmamız için teorik kanıtlarımız var. Ama bir yıldız nasıl olurda karadeliğe dönüşebilir? Bu sorunun cevabı hidrostatik dengede yatıyor. Hidrostatik denge bir yıldızın kendi kütleçekimi altında ezilmesine engel olacak bir kuvvettir. Bu kuvvet bir yıldızda gerçekleşen füzyon sürecinde meydana gelmektedir. Füzyonla atomlar kaynaşır ve dışarıya doğru bir basınç meydana gelir bu basınç değeri yıldızın kütle çekimine karşı koyar ve çökmesini engeller. Fakat füzyonla enerji belli bir süre sonra tükenir ve atılan kütle miktarı da fazla değişmez. Buradan çıkarılacak sonuç ise füzyonun bitip karşı güç oluşturamayacağı ve yıldızın sabit kalan kütleçekimine(fazla kütle kaybı olmadığından dolayı kütleçekimi fazla değişmez) karşı koyamayacağı görülür. Ve bunun sonucunda yıldız çökmeye başlar ve bu seferde her yıldızın bir gün karadeliğe dönüşeceği fikri uya ndırabilir fakat durum böyle değildir. Heisenberg belirsizlik ilkesi Pauli Dışarlama İlkesinin etkileri sonucu yıldız dejenere basınç üretir ve büzülmeyi önleyen yeni bir basınç ortaya çıkar. Dejenere basınç füzyonu sonlanan veya azalan bir yıldızın içeri çökmeye başlaması sonucu elektronların aşırı hızlanır ve elektronlar birbirlerini iterek basınç oluştururlar.(Heisinberg Belirsizlik İlkesine göre)Ayrıca elektronlar sıkıştıkça dip dibe gelirler. Pauli dışarlama ilkesi, elektronların belirli enerji düzeyinde belirli kuantum durumunda olabileceğini söyler ve tüm durumlar dolmuşsa bir başka enerji düzeyine geçilir. Eğer fazla miktarda elektronu bir yere kaplamak istiyorsak

5

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


daha fazla enerji vermemiz gerekir. Yani elektronlar aynı yerde bulunmamak için gazın sıkıştırmasına direnirler ve elektron dejenere basıncını oluştururlar. Ancak bu durum belirli bir kütleçekim değerine kadardır. Burada Chandrasekhar adlı bilim insanı devreye giriyor. Ve Chandrasekhar sınırı adı verilen bir sınır koymaktadır. Chandrasekhar eğer bir yıldızın kalan kütlesi 1,4 Güneş kütlesinden azsa yıldız beyaz cüceye dönüşeceğini söyler. Ama bu kütle değeri 1,4-2,1 Güneş kütlesi arasındaysa cisim çökmeye başlar ve protonlar ile elektronlar birleşerek nötronları oluşturur ve yıldızda elektron ların yaptığına benzer olarak bir evre ile nötronlarda basınç oluşturarak çökmeyi engeller. Bu cisimlere nötron yıldızı adı verilir. Eğer yıldız kütlesinin kalan kısmı 2,1 den daha yüksekse bu cisimde hiçbir karşı durum kütle çekimine karşı koyamaz ve yıldız karadeliğe dönüşmeye mahkûmdur. ( Not olarak şunu belirtmekte fayda var Chandrasekhar sınırı tam olarak kesin sınırlarla ayrılmamıştır. Yani bu sınır değerleri yaklaşık değerlerdir. Yıldızların evrimi hakkında daha çok veri topladıkça bu sınır değerleri daha küçük hatalarla ölçülebilir.) Kara Deliklerin Varsayıma Dayalı Dört Türü Bir kara delik daima, sıfır olmayan bir kütleye sahiptir. Buna karşılık diğer iki özellikleri olan açısal momentumu(rotasyon) ve elektriksel yükü, sıfır veya sıfır olmayan bir değerde olabilirler. Karadelikleri varsayımsal olarak 2 ana gruba ayırabiliriz. Bunlar duran ve dönen karadeliklerdir. Duran karadeliklerde yüklerine göre Schwarzschid karadelikleri ve Reissner-Nordström karadelikleri, dönen karadelikler ise Kerr ve Kerr-Newman karadelikleri olarak 2 alt gruptan oluşurlar toplamda dört karadelik tipi karşımıza çıkar. Duran karadelikler çevrelerinde maddeleri tutar ancak çevrelerinde dönmezler. Ayrıca bir yükte barındırmazlar. İlk denklemlerini Karl Schwarzschid yazdığından bu ad verilmiştir. Eğer Schwarzschild karadeliklerine bir elektron düşerse bu karadelikler elektrikle yüklenir ve 2.bir olay ufku oluşur. Yüklenme durumu arttıkça(yani daha fazla elektron düştükçe) iç olay ufku büyür dış olay ufku küçülür en sonunda 2 o lay ufku çakışır ve karadelik bundan daha fazla yüklenirse bir süre sonra olay ufku yok olur bunun sonucunda çıplak tekilliğin kaldığı bir karadelik oluşur. Kara deliğin elektriksel yükü sıfır olmayıp açısal momentumu sıfır olduğu takdirde "Reissner -Nordström kara deliği" türü söz konusu olur. Bilinen hiçbir süreç böyle sürekli bir elektriksel yük içeren sıkışmış bir cisim üretmek olanağı vermediğinden, bu tür kara delikler varsa bile, astrofizikte pek ilgi odağı olmamaktalar. Bu elektriksel yük, karadeliğin çevresinden alacağı zıt elektrik yüklerinin emilmesiyle zamanla dağılabilir. Sonuç olarak, "Reissner-Nordström kara deliği" doğada mevcut olma olasılığı pek bulunmayan teorik bir cisimdir.

6

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Dönen karadelikler ise adından da anlaşılacağı gibi etrafında dönen karadeliklerdir. Bunlar dönen yıldızların(tüm yıldızlar döner) çökmesiyle oluşur ve karadelik oluştukça daha da hızlı bir şekilde dönerler. Bu dönme hareketleri karadelikle birlikte uzay-zamanı da sürüklemektedir. Schwarszchild tipi bir duran karadeliğin dönmesiyle tekilliğin çevresinde 2.olay ufku oluşur. Bunun matematiksel çözümlemelerini matematikçi P.Kerr tanımlamıştır. Bu sebeple “Kerr Karadelikleri” adını alır. Dönme hızı artarsa iç olay ufku genişler ve dış olay ufku azalır. Maksimum hıza ulaşıldığında olay ufku yok olur ve geriye sadece tekillik kalır. Aslında Kerr karadelikleri ile elektrik yüklü karadelikler birbirlerine benzerdir. karadeliğin etrafında Kerr karadeliklerinde ergosfer adı verilen bir dış bölge mevcuttur burada sürüklenme etkisinin dayanılmazdır ve bu sınır içerisinde hiçbir cisim hareketsiz kalamaz. Kara deliğin dönme yönünde sürüklenir. Sadece dönen karadelikler bir ergosfere sahiptir. Dönüş yoksa ergosfer de olmayacaktır. Dönüş hızı ne kadar yüksekse ergosfer de aynı oranda büyük olacaktır. Dönen karadelikler durağan karadeliklerden farklı olarak tekillik noktasal değil halkasaldır. Peki, Karadelik İçine Düşersek Ne Olur? Karadelik içine düşersek kaçınılmaz olarak karadeliğin içine düşmeye başlarız. Çünkü karadelik içerisinde kaçış hızı ışık hızından fazla olmalıdır ve bunun sonucu olarak eğer karadelikten kaçmak istiyorsak ışık hızından daha yüksek bir hızla hareket etmeliyiz. Fakat Einstein hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı gidemeyeceğini dolayısıyla karadeliğin içine doğru çekileceğimizi söyler. Schwarzschild yarıçapındaki ışınların çoğu içeriye doğru hareket eder. Fakat tam olarak ışık hızında giden bir ışınlar içeri düşmez ancak dışarıya da çıkamazlar yani karadeliğin Schwarzschild yarıçapında sabit olarak kalırlar.

7

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Karadeliklerin aşırı kütle çekiminin onları içeri yani bir merkez noktasına çekeceğini söylemiştik. Bu merkez noktasında uzay-zaman o kadar eğrilmiştir ki burada noktasal tekillik (durağan veya yüklü karadeliklerde) vardır. Uzay-zaman tekillikte nokta şeklini alır. Yani çökmüş cisme karadelik noktaya ise tekillik denir. Tekillikte kütleçekimi o kadar yoğundur ki görelilik bile onu tanımlayamaz. Bu sebeple bunun yerine genel görelilikle kuantum kuramının bir karışımına ihtiyaç duyulur. Kütle çekiminin kuantum teorisi(hala yapım aşamasında) bu soruna bir çözüm getirebilir. Bu kuram tekilliklerin olmadığı daha farklı bakış açısı getirir ancak bu kuramın bu karadelik sorununa nasıl bir çözümleme getirdiğini zaman gösterecek. Durağan ya da elektrik yüklü bir karadeliğin merkezine giden biri sonsuz eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanır. Yandaki resim noktasal tekillikteki karadeliklerin etkisini açıklar nitelikte Karadeliğin içine düşen bir astronotun ayakları(veya karadeliğe bakan tarafı) karadelik tarafından daha fazla bir çekim kuvvetine maruz kalır ve bunun sonucunda astronotun boyu uzamaya başlar. (Dünya’da da bu durum söz konusudur ama kütleçekim kuvveti karadeliğe oranla çok küçük olduğu için Dünya’da bu etki göz ardı edilebilir.)İçeri doğru çekildikçe daha da kuvvetle çekilir ve en sonunda parçalanarak yok olur. Buna karşın, dönen bir karadelikte; tekillik halkasaldır ve bu halkasal tekilliğe belli koşullar altında (halkasal yapının ortasından geçecek şekilde) yaklaşıldığında, eğrilmiş uzay-zamandan etkilenmeden halka tekilliğin içinden geçilebilir.(Bu fikir doğruysa Akdelikler ve Karadelikler arasındaki bağlantı olarak adlandırılan Einstein -Rosen Köprüsü diğer adıyla Solucan Delikleri bulunmaktadır. Bir ucunda karadelik diğer ucunda Akdelik olan bir tünel gibi düşünülebilir. Karadelik nasıl her şeyi içine çekiyorsa Akdelik ise dışarı fırlatır.) Buna göre karadelikten çıkarak Akdelik tarafından başka bir Evren’e veya evrenin farklı bir köşesine atılabiliriz. Fakat bunlar çürütülmüş teorilerdir. Karadeliklerin Gözlemlenmesi Şu ana kadar karadelikleri teorik olarak ifade edilmiş cisimler olarak ele aldık. Fakat karadelikler gerçek evrenin birer parçasıdırlar veya büyük çoğunluğu tarafından kabul ediliyorlar. Bu başlık altında karadeliklerin nasıl gözlemlendiğinden bahsedeceğim. Öncelikle şunu belirmekte fayda var: Karadelikler doğrudan gözlemlenemezler. Çünkü adından da anlaşılacağı gibi karadırlar. Ancak doğrudan olmasa da çeşitli yöntemlerle dolaylı olarak gözlemleyebiliyoruz. Bilim insanları bir cismi gözlemlemek için onunla benzerlik taşıyan cisimler var mı diye bakarlar. Çünkü benzer cisimler benzer özellikler gösterebilir ve gözlem bakımından ortak özellikler gösterebilirler. Karadeliklere bakarsak ilk olarak göze çarpan şey yüksek kütleli oluşlarıdır. Daha sonra evrende karadeliklere yakın olabilecek başka bir cisim var mı diye bakılır ve gözümüze nötron yıldızları ilişir. Çünkü iki cisimde oldukça yüksek yoğunluğa sahip

8

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


cisimlerdir. Ama nötron yıldızıyla karadelik arasında önemli bir fark vardır: manyetik alan. Karadelikler teorik olarak manyetik alan içermezler. Yani nötron yıldızlarının gözlemlemek için manyetik alan ile ilgili gözlemler yapabilirken karadeliklerde bu yöntem işe yaramaz. O zaman başka yöntem var mı diye bakarız. Ve nötron yıldızlarının x-ışını ikilileri oluşturduğunu görürüz. Nötron yıldızları ikili sistemlerin bir parçası olabilirler bu durumda nötron yıldızına madde aktarımı olur ve bu aktarım sırasında madde x -ışınları çıkartır ve bu olay gözlemlenebilir. Bu olay manyetik alana bağlı değildir yani karadeliklere uygulanabilir. Karadeliklerin oluşturduğu x-ışını çiftleri ile nötron yıldızının oluşturduğu çiftler arasında farklılıklar görülmektedir. Çünkü nötron yıldızlarının bir yüzeyi karadeliklerin ise olay ufku vardır. Birisinde aktarılan madde yüzeye düşer diğerinde ise olay ufkundan içeri girer yani aynı şey değildir. Ayrıca karadeliklerdeki yüksek kütle çekim etkisiyle nötron yıldızının uyguladığı kütleçekimsel etki farklıdır ve bu oluşturdukları x -ışını çiftlerinin davranışına da yansır. Bu davranış farklılıklarına bakılarak nötron yıldızı ve karadelikler arasındaki fark söylenebilir. Ancak bu yöntem küçük kütleli karadelikler için güvenli olarak uygulanamamaktadır. Çünkü bazen karadelikler ile nötron yıldızlarının çok yakın kütleye sahip olduğu durumlar olabilir bu sebeple yöntemimiz büyük karadeliklerle uyumludur. Başka bir düşünce şöyledir. Yukarıdaki gözlemler sonucu karadelikler etraflarında çok fazla madde olduğunda çok miktarda enerji yayması fikri oluşmuştur.(Az madde az ışınım çok madde çok ışınım yapar. Ve bu ışınların çoğu x-ışını şeklinde yayılır.).Bu sonuç bizi acaba galaksilerin merkezinde karadelikler var mıdır sorusuna götürür(Çünkü galaksi merkezlerinde fazlaca yıldız vardır ve bunların merkeze yaklaştıkça miktarları artar).İlk parlak merkezli galaksi keşfi 1908 yılında Edward Fath tarafından Mount Wilson Rasathanesindeki teleskop aracılığıyla bulunmuştur. Bu tip galaksilerin merkezlerine aktif galaksi çekirdekleri(agç) denir. Bu bölgenin spektrumu ağırlıklı olarak mor ötesine kayar fakat görünür ışık, kızılötesi ve x-ışını da yayarlar. Bunların radyo dalgası bakımından az yayınım yapanlara radyo sessiz diğerlerine radyo sesli denir. Bir de yıldız benzeri cisimler vardır ki bunlar çok büyük miktarda yayınım yaparlar. İlk olarak 1960’ta gözlemlenmişlerdir. Bunların yayınım çizgilerinde hiçbir kimyasal elemente benzememektedir. Daha sonra bunun ışık hızının %15 hızında giden hidrojenin hareketinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu kadar hızla bizden uzaklaşan bir cisim bizden bir milyar ışık yılından daha da uzaktadır. Ve asıl ilgi çekici olan bunların boyutlarıdır. Parlaklık derecelerindeki değişime bakıldığında bu kadar güçlü ışınım yapan bir cismin ışık yıllarınca boyutta olması gerekirdi fakat tam tersine bu cisimlerin tipik türleri sadece birkaç saatlik periyotla değişim gösteriyorlardı ki bu da boyutlarının birkaç ışık saatine denk geldiğini anlatır. Bu yıldız benzeri cisimlerin radyo frekansı yüksek yayınım yapanlarına kuasar adı verilir.

9

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Bu iki bilinmez (aktif galaksi çekirdekleri ve yıldız benzeri cisimler) merkezlerinde bir karadelik bulunduğu düşüncesiyle çözülebilmektedirler. Bu karadeliklerin merkezlerinde aktarım diskleri vardır. Bu aktarım disklerinde düşen maddeler merkeze yığılır ve güç üretimi açıklanabilir. Bunun sonucunda agç ve ybc elemanlarının aslında karadeliklerin farklı bir versiyonu olarak düşünülebilir. Yalnız ybc’ler bizden aşırı uzaktır yani yakınlarımızda ybulunmazlar. Bunun sorunun cevabı yine problemin kaynağında yatıyor. Cevap bizden uzak oluşlarında, çünkü biz daha uzağa baktıkça onların aslında geçmişine bakıyoruz yani hayatlarının daha erken zamanlarına tanıklık ediyoruz dolayısıyla bugüne gelene kadar bu cisimler çevrelerindeki yakıt kaynaklarını tüketiyorlar ve dolayısıyla bu cisimleri çevremizde göremiyoruz. Az önce yukarıdaki iki cismin aktarım diski olan karadelik modeliyle açıklana bilineceğinden bahsettim. Karadeliklerin çevrelerinde madde yığınından oluşan aktarım diski vardır bu disk karadelik etrafında dönmeye başlar ve döndükçe karadeliğin hızından çalar ve dışarı ışınım yapar. Biz bu ışınımı gözlemleyerek bir karadeliğin varlığı hakkında bilgi sahibi oluruz. Bu ışınım yıldız oluşumu sonucu oluşan karadeliklerde x ışını dev karadeliklerde(galaksi merkezlerindeki aktif galaksi çekirdekleri) ise mor ötesi ışınlarda daha belirgindir. Bu aktarım diskindeki yapı plazma şeklindedir bu plazma hızlanarak manyetik alan ve manyetik alan da değişimler göstererek elektrik alan üretir bu ise plazmadaki elektronları hızlandırır. Bu hızlanan elektronlar manyetik alanda hareket eder ve bazen bu enerji karadeliklerin iki tarafından dev fıskiyeler olarak atılır. Boyutlarına Göre Karadelikler Yukarıda karadeliklerin dolaylı da olsa gözlemlenebileceklerini görmüş olduk. Bu gözlemler sırasında elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda bilim insanları karadelikleri boyutlarına göre gruplara ayırmışlardır.  Yıldızsal Kütleli Karadelikler Yıldızsal karadelikler yaklaşık güneş kütlesine sahip karadeliklerdir. Eğer bir yıldız ortalama güneş kütlesinden 2,5 güneş kütlesinden daha büyükse ne beyaz cüce ne de bir nötron yıldızı şeklinde kalabilir. Dejenere basınçlar kütleçekimine karşı gelemez ve bu sebepten dolayı yıldız bir karadeliğe dönüşür. Bu tip karadeliklere ise yıldızsal kütleli karadelikler adı verilir. Yıldız ölürken kütle kaybettiğinden bu karadelikler yaklaşık olarak güneş kütlesindedir. Genellikle x-ışını çiftlerinde bulunan karadelikler bu türdendir.  Dev Kütleli Karadelikler

10

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Dev kütleli karadelikler ise yıldızsal karadeliklerden çok daha büyük miktarda kütleye sahiptirler. Bu karadelikler milyonlarca hatta milyarlarca güneş kütlesine varan kütlelere sahip olabilirler. Genellikle galaksi merkezlerinde görülürler. Varlıkları bazen akışların ve X ışınımının oluşmasına yol açar. Bu yüzden bu galaksi çekirdekleri, yıldızların üst yer almasından oluşan normal parlaklığa kıyasla daha parlak hale gelirler ve “aktif galaksi çekirdekleri” adını alırlar. Galaksimiz Samanyolu da böyle bir kara delik içerir ve bu kara deliğe yakın yıldızların son derece hızlı hareket ettiklerinin gözlemlenmesi bu durumu doğrular.  Orta Karadelikler Orta kütleli karadelikler yakın zamanda keşfedilmişlerdir ve 100-10.000 güneş kütlesine varan kütlelere sahiptirler. 2000’li yılların gözlemleri parlaklık-ötesi veya “ aşırı parlak x-ışını kaynakları ”nın varlığını ortaya koydu. Bu kaynaklar hiç de dev kara deliklerin bulunduğu galaksi çekirdeklerine bağlı görünmüyorla rdı. Yayımlanan x-ışını miktarları Eddington limiti ”ne (yıldızsal kara delik için maksimum limit) eşit bir oranla madde katılımı göz önünde bulundurulduğunda, 20 güneş kütleli bir kara delik tarafından üretilemeyecek kadar çoktu.  İlksel Karadelikler İlksel karadelikler evrenin ilk döneminde oluşmuş karadeliklerdir. Bu sebeple bu ismi alırlar. Çok küçük boyutlarda olduklarından “Mikro veya Kuantum” Karadelikleri de denir. "İlksel evrende’’ küçük ölçekli aşırı yoğunlaşmaların çekimsel içe çökmesiyle oluştukları sanılmaktadır. 1970’li yıllarda ünlü fizikçilerden Stephen Hawking ve Bernard Carr kara deliklerin ilksel evrende oluşum mekanizmasını araştırdılar ve kara delik kavramını geliştirerek "mini kara delik" adı verilen, yıldızsal kara deliklere nazaran son derece küçük kara deliklerin bol miktarda bulunduğu sonucuna vardı. Bu kara deliklerin kütleleri bakımından yoğunlukları ve dağılımları henüz bilinmemekteyse de, bunları belirleyen etkenlerin ilksel kozmosdaki yani "kozmik şişkinlikteki’’ hızlı genişleme evresine ilişkin koşullarla ilgili olduğu sanılmaktadır. Bu küçük kütleli kara deliklerin eğer var iseler bir gama ışınımı yaymaları gerekir. Işınımları muhtemelen INTEGRAL gibi uydular tarafından keşfedilecektir.

11

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


KUÇUK BİR TELESKÖP YAPALİM

Ertan Koç

GalileoScope’un kökeni 1610’lu yıllara kadar dayanır. Kısaca mercekli bir teleskoptur. Ve ismini Galileo’dan almıştır. 1610 yılında, 30 kat büyütmeye sahip bir teleskop geliştiren Galileo, böylece Astronomi ‘de teleskop çağını başlatmıştır. Bende size bir GalileoScope’un nasıl yapıldığını anlatacağım. Gerekli Malzemeler  Odak uzaklığına sahip, en az 50mm mercek  Merceğin çapına ve odak uzaklığına göre alınmış tüp  Odaklamanın yapılacağı ikinci bir tüp ya da hazır alınmış odaklayıcı  Büyütmeyi sağlayacak ikinci 10 ya da 20mm çaplarında küçük mercek  Montajda kullanılacak yapıştırıcı GalileoScope yapımın en zor noktası malzemelerin teminidir. Çünkü ülkemizde kaliteli, belirli bir odak uzaklığına sahip mercek bulunması çok zordur ve bunun için detaylı bir araştırmaya girmek şarttır. Mercek olarak kırtasiye de satılan kalitesiz mercekler kullanılmamalıdır. Tüp olarak ise seçilen merceğin odak uzaklığına ve çapına göre kesilmiş su borusu kullanılabilir. 10 ya da 20mm mercek yerine de hazır göz merceği kullanabilirsiniz. Yandaki fotoğrafta GalileoScope yapımı için kullanılacak tüp ve mercekler gözükmekte. Aynı zamanda ben merceğin yanında camda kullanıyorum. Mercekler ve Tüpe montaj edilmiş odaklayıcı yurtdışından internet üzeri satın alınmıştır. Odaklayıcı ve tüp birleştirilmiş. Kuruması beklenmektedir. Tüpün boyutu belirlemek, oldukça hassas bir noktadır. Bu boyutu belirlemek için 1. Merceği(büyük olan) gözünüzden uzağa götürün. 2.Merceği(küçük olan) ise gözünüze yaklaştırın ve ikinci merceği birinci merceğe uzaklaştırıp yakınlaştırarak en net görüntüyü elde edin. Örneğin en net görüntüyü elde ettiğiniz de iki mercek arasında ki uzaklık 20cm ise tüpünüzün boyutunu 15cm olarak kestirin ve geriye kalan 5cm odaklayıcı ile doldurun ki takacağınız farklı ebatlarda ki göz merceklerinde odak sorunu çekmeyesiniz.

12

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


En önemli nokta ise merceğin tüpe montajıdır. Eğer ki bu montaj aşamasında merceği çok büyük bir hassasiyet ile montajlayasınız ki gözlem yaparken cisimlerin ışığında ve renklerinde kayma meydana gelmesin. Merceği tüpe montajlamak için tüpe 3 adet delik deliyoruz yan yana. Bu fotoğrafta da görüldüğü gibi tüpe üç adet delik delinmiş durumda. Öncelik bu deliklere uygun kısa merceğe zarar vermeyecek, gerekirse ucuna izole bant geçirilmiş vida takıyoruz. Ve taktığımız vidaların üstüne merceği oturtuyoruz. Ardından bu deliklerin üstünden üç delik daha delip oraya da vida takarak merceğin arada sıkışmasını sağlıyoruz ki, mercek düşmesin ya da hareket etmesin. Burada da kullanacağımız mercek gözüküyor. Merceklere oldukça hassas davranmak zorundayız. Düşürmemeli, elimizle yüzeyine ellememeli, silmemeliyiz. Merceğimizi de montajladıktan sonra geriye odaklayıcı(focuserin) montajı ya da yapımı kalıyor. Hazır bir odaklayıcı aldıysanız direk gerekli delikleri delip montajını tamamlayabilirsiniz. Ancak odaklayıcı yapacaksınız. Bunun için tüpün içine geçebilen ve rahatça hareket edebilecek ikinci bir tüp geçirerek bu işi yapabilirsiz. Ancak geçirdiğiniz ikinci tüpün bir ucu kullanacağınız göz merceği ile aynı çapta olmalıdır. Örneğin odaklayıcı olarak kullanacağınız ikinci tüp 10cm olsun. Bunun çapını 70 cm olarak farz edelim. Ve tüpün içine geçirelim. Bir tarafı ile oynamadan tüpün içine geçirebiliriz. İkinci tarafı ise bir köpükle kapatıp ortaya göz merceğini takabileceğimiz bir delik delerek, odaklayıcı problemini halletmiş olabiliriz. Odaklayıcıyı yaptıktan sonra yapıştırıcı kullanacağınız yerler mutlaka olacaktır. Burada önemli nokta merceklerin yakın yerlerinde kesinlikle yapıştırıcı kullanmayınız. Oraya dökeceğiniz kimyasal ilerde merceklere büyük hasarlar verebilir. Ek olarak tüpünüzü boyamak isterseniz, mercekleri takmadan önce bu işlemi gerçekleştirmelisiniz ve metal tüp kullanacak iseniz, kaplaması yapılmış olmasına dikkat ediniz, aksi halde ileride paslanma yapacak teleskopa zarar verecektir.

13

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


ASTRÖNÖMİYE DÖĞRU BAŞLANĞİÇ

Hamza Usluoğlu

Astronomi Nedir? Astronomi en kısa tabiriyle gökyüzünü inceleyen bilim dalıdır. Astronomi’ nin birçok alt alanı vardır. Bunları; Astrofizik, Astromatematik, Astrobiyoloji, Arkeoastronomi ve Astrokimya olarak sıralayabiliriz. Doğru Başlangıç Bende de olduğu gibi birçok kişi küçükken yıldızlara bakmış, benzetmeler yapmış ve onlardan etkilenmiştir diye düşünüyorum. Astronomi denildiğinde akla ilk gelen, teleskoptur. Bu sebeple yeni başlayan birçok kişi de ilk olarak teleskop almak istiyor. Nitekim gökbilimine en doğru başlangıcını optik kaliteye sahip bir dürbün ile yapabilirsiniz. Beyninizde evrenin haritasını çıkarabilirsiniz. Takımyıldızlarını, yıldızları ve parlak birkaç bulutsuyu gözlemleyebilirsiniz. Yapacağınız gözlemlerde gökyüzünü tanımalı, daha sonra teleskop almalısınız. Örneğin dürbünle görebileceğiz cisimlere örnek verecek olursak; Orion Bulutsusu ve Andromeda Gökadası. Uygulama önemli olduğu gibi teoride önemlidir. Okuyup araştırdıktan sonra, kısacası gökyüzünü tanıdıktan sonra, teleskop almanın zamanı gelmiştir. Ancak teleskop öyle hemen alınabilecek bir şey değil. Öncelikle, okumanız, araştırmanız ve uygun bir teleskop seçimi yapmalısınız. Çünkü piyasada bilim açısından bir değer ar z etmeyen ticari ürünler oldukça sık bulunmaktadır. Teleskop seçim aşamasında, bu işin ehli insanlardan fikir ve öneri alabilirsiniz. Astronomi forumları size oldukça kolaylık sağlayacaktır. Aynı zamanda ‘’ben ne görmek istiyorum?’’ diyerek kendinize sormanız ve gözlemleyeceğiniz cisme göre bir teleskop seçimi yapmalısınız. Teleskop aldıktan sonra, eğer bu deneyimlerinizi başkaları ile paylaşmak isterseniz Astrofotoğrafi’ye giriş yapabilirsiniz. Derin uzay çekimleri için bir üçayak üzerinde kompakt bir makine işinizi görecektir. İleride Teleskop ile çekimlere başlayacağınız da, DSLR ya da CCD sensörlü makineler almanız gerekecektir. Teleskop ile çekeceğiniz Güneş Sistemi fotoğraflarında ise CCD sensöre sahip bir webcam kullanabilirsiniz. Astronomiye Devam! Gökbilim’ in başta bahsettiğimiz gibi ilginizi çeken alt dallarına yönelebilirsiniz, sonuçta öğrenmek zararlı bir şey değil… Kitaplar alın ve bol bol okuyun evrenin gizemini ne kadar büyüleyici olduğunu görün! Yazımı bitirirken ülkemizde bu bilimle ilgili katılım az olduğundan biz uzay çobanları gibi kurulan ülkeye astronomiyi yaymayı amaçlayan topluluklara girmenizi şiddetle tavsiye ederim.

14

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


ĞÖKADAMİZİN MERKEZİ

Ertan Koç

Evren aklımızın alamayacağı kadar büyüktür. İçinde sayılamayacak kadar cisim barındırır. Gezegenler, Bulutsular, Yıldızlar, Galaksiler ve Galaksi Kümeleri, Karadelikler, Nötron Yıldızları ve daha birçok cisim. Evren, ivmelenerek genişlemeye devam ediyor. Galaksi kümeleri birbirinden uzaklaşıyor. Şimdi sizlerle galaksimiz Samanyolu’nun merkezine doğru bir yolculuğa çıkalım… Evrendeki tüm galaksiler, bir kümenin üyesidir. Ve bu kümeler birbirinden hızla uzaklaşır. Yani evren genişler. Güneş Sistemini içinde barındıran Samanyolu Gökadası ise, 35’in üzerinde gökada barındıran, Yerel Küme’ nin bir üyesidir. Galaksi kümeleri birbirinden uzaklaşmaya devam ederken, kümeler içerisinde bulunan bazı gökadalar birbirlerine yakın oldukları için kütleçekim kuvveti ile yakınlaşma sergilerler… Yerel Küme’ nin en büyük iki üyesi Andromeda ve Samanyo lu’nu örnek olarak gösterebiliriz. Yerel Küme’ nin en büyük üç üyesi Andromeda, Samanyolu ve Messier33 birbirine öylesine yakındır ki geçirdikleri aktiviteler rahatlıkla gözlenebilir. Cüce gökadalardan bazıları oldukça sönüktür. Bu da daha keşfedilmeyi bek leyen birçok galaksi olduğu anlamına gelebilir. Güneş Sistemimizi, içinde barındıran Samanyolu gökadası bilinen evrendeki milyarlarca gökadadan sadece bir tanesidir. Çubuklu sarmal türündedir. 100,000 Işık yılı çapa sahip Samanyolu bile evrendeki milyarlarca gökadadan biriyken, evrende bir atom parçasından bile daha az yer kaplayan insanlık, neden daima bir birine kin ve nefret kusar anlayamam… İçinde milyarlarca yıldız barındıran Samanyolu’nda Güneş’imiz gökada merkezinden 30.000 Işık yılı uzaklıkta gökada diskinin orta düzleminin biraz kuzeyindedir. Sözü geçen disk saniyede 250 km’ye varan hızlarla döner.

15

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Samanyolu’nun merkezi, tehlikeler ile doludur. Bu tehlikenin büyük çoğunluğunu ise Galaksi merkezimizde bulunan dev kütleli karadelik oluşturuyor. Gökada merkezimizin koordinatlarını Harlow Shapley küresel yıldız kümeleri ile ilgili çalışma yürütürken 1918 yılında bulmuştur. Sagittarius A* ismini alan gökada merkezimizde Astronomlar uzun süre bir karadeliğin gizlendiğinden şüphelenmişlerdir. Çünkü gökada merkezimiz yıldızlararası madde nedeniyle yumuşak X-Işın ve morötesi dalga boyları ile gözlemlenemez. Bu nedenle, gökada merkezimiz hakkında bilgiyi, katı X-ışını, gama ışını ve radyo dalgaları ile toplarız. Bizler için en önemli gökada içinde yaşadığımız Samanyolu’dur. Çünkü onun henüz bir kısmı hakkında bilgi sahibiyiz. Ve onun hakkında edineceğimiz bilgiler uzak gökadaları anlamamızda kolaylık sağlayacaktır. Bugün evrendeki birçok galaksinin merkezinde dev kütleli karadelikler olduğunu biliyoruz. Bizim galaksi merkezimizde ise Güneş Sistemine 27.000 Işık yılı uzaklıkta ve 4 milyon Güneş kütlesine sahip, Sagittarius A* isminde dev kütleli karadelik bulunmaktadır. Daha önce de söylediğim gibi astronomlar uzun yıllar boyunca gökada merkezimizde bir k aradeliğin barınabileceğini düşündü, ancak emin olamadılar. ESO’nun La Silla Paranal Gözlemevi’ndeki teleskoplar ile gökada merkezimizi 15 yıl boyunca sürekli gözleyen astronomlar, orada çoğu zaman sakin sakin çevresinde ki maddeyi yutan, bazen ise aniden öfkelenen dev bir karadeliğin varlığını kanıtladılar. Bugün buna eminiz… Ancak emin olmadığımız bir diğer konu, gökadamız Samanyolunda daha farklı karadeliklerin olup olmayacağıdır. NASA’nın 1 Ocak’ta California Pasadena’ki yıllık toplantısında gökbilimciler Samanyolu galaksimizde az 73 tane karadeliğin tespit edildiğini bildirmişlerdi. Toplantıda tespit edilen karadeliklerin neredeyse tümünün orta kütleli karadelikler olduğunu bildiriliyordu. İlerde çalışmalar derinleştikçe galaksimizde yeni karadelikler mutlaka keşfedilecektir. Şuan Samanyolu’nda var olduğuna emin olduğumuz tek karadelik, gökadamızın tam merkezinde bulunan dev kütleli bir canavar; Yay A*…

16

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


ĞÖKBİLİM TARİHİ

Özgür Can Özüdoğru

“Meraklı İnsanlar ve Saray Rahipleri” Tarihin en başından beri insanoğlu, geceleri gökyüzünde beliren küçük noktacıkları merak etmiştir. Neydi onlar? Bazıları daha parlak, bazıları ise göz kırpar gibiydi. Bazı medeniyetler onların ölü insanların ruhları olduğuna inandı, bazı medeniyetler ise tanrıların siluetleri… Günümüzde bile yıldızların bizde bıraktığı etkiye çoğu kültürlerde rastlayabiliriz. Sosyalizm, sembol olarak çoğunlukla kızıl yıldız kullanır. İslam Medeniyeti yeşil bir bayrak ile hilali kullanıyordu. Türkî medeniyetler, Orta Asya’dan Anadolu’ya halen Hilal bir Ay ve bir yıldızı sembol olarak kullanırlar. ABD’nin bayrağında da eyaletleri temsil eden 50 tane yıldız vardır. Şu anki haliyle 67 ülkenin bayrağında yıldız var ve özerk devletler ile bu miktar 100’e ulaşıyor. Gökbilimin Doğuşu Gökyüzünde gördüğümüz bütün gökcisimlerini yıldız olarak isimlendirsek de bunların t amamı aslında yıldız değildir. Bir gökcisminin yıldız olup olmadığını ayırt etmek için şüphelendiğiniz cisme gözünüzü ayırmadan bakın. Eğer cisim göz kırpar gibi parlaklığını azaltıp arttırıyor ise yıldızdır, eğer cisim parlaklığını hiç değiştirmiyor ise b ir gezegendir. Yıldızların bu şekilde adeta “göz kırpmalarının” sebebi ışığın kırılma olayıdır. Yıldızların ışıkları Dünya Atmosferine girince kırılır ve hiçbir yıldızın ışığı gözümüze 90 derece dik olarak ulaşmaz. Tarihte gökyüzündeki cisimlerin birer “ruh” ya da “tanrı” olmadığının farkına varan Babilliler olmuşlardır. Fırat ve Dicle Nehirleri arasında kurulmuş bu medeniyet, Sümer ve Asur gibi o coğrafyada uzun süre yaşamış medeniyetlerin bir harmanlamasını oluşturuyordu. Sümerliler M.Ö. 2500lü yıllardan beri “tanrıların” gökyüzünde hareket ettiğinin farkındaydı. Kaderin ve Ay’ın tanrısı olan Nanna’ nın gökyüzündeki hareketlerine bakarak bir takvim bile oluşturmuşlardı. Babilli bir takım filozof, binyıllardır süren geleneğe son vermiş ve bazı düşüncelerind e bu cisimlerin Güneş gibi yanan ateş topları olabileceğinden bahsetmişlerdi. Bu ateş toplarının tanrı tarafından kontrol edildiğini ve aslında insanlara bir işaret olduklarından bahsetmişlerdi. Bir grup rahibin bu konu hakkında bir kitap yazması ile Astrolojinin devri başlamış oldu. Kitabın tabletlerinden bir alıntı: “ Eğer Nanna (Ay) ilk gün görünür olursa, Topraklarda huzur olacak. Eğer normal büyüklüğüne (Dolunay) gelirse, uzun günler bizi bekliyor olacak. Eğer Nanna tacını takarsa (Hilâl) Kralımız en yüksek gücüne erişecek.” Babilli Rahip ve Astrolog Issar-šumu-ereš

17

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Bu yazıtların şu anda bir bilimsel pek değeri yoktur, ancak hangi günler Kralın en yüksek gücüne ulaşacağı -yani hilalin olacağı- rahipler tarafından bildirilince, savaş için uygun zaman doğmuş oluyordu. Rahipler “Ay” adı verdikleri zaman dilimi içerisinde mutlaka bir defa Dolunay, bir defa da Hilal olduğunu gözlemlediler. Özellikle Babil Medeniyetinin zirve yaptığı M.Ö. 800lü yıllarda günümüzde de kullandığımız Bo ğa, Akrep, Oğlak ve Aslan takımyıldızları isimlendirilmiş ve kayıt altına alınmıştı. Meraklı Gözlemcilerden Saray Rahiplerine… Babilli gökbilimci rahiplerin bir başka başarısı da Yıldız gözlemleri olmuştu. Bu rahipler yıldız ile gezegenin farkını anlamıştı. Tanrıların, yani parlak ve sabit ışıklı olanların, yanında bir de gökyüzünde bazı işaretler görmüşler ve bunları yıldız olarak adlandırmışlardı. Bunları yayınladıkları tabletlerinde 6 adet takımyıldızı içinde 60’a yakın yıldızı sınıflandırmışlardı. Bu takımyıldızların ve içlerindeki yıldızların her birinin isimleri vardı ve doğuş ile batış tarihleri biliniyordu. Babilliler bu açıdan bakıldığında Astroloji ile iç içe değiller ancak gezegen yorumları konusunda işler biraz değişiyor. Babillilere göre gezegenler aslında tanrıların gözleriydi ve tanrılar; geceleri insanları bu şekilde izliyorlar, eğer iyi tanrılarsa, insanları koruyorlardı. Babilliler’ in, onları gökyüzünden izlediklerine inandıkları tanrıları şunlardı:  Jüpiter: Tanrı Marduk  Venüs: Tanrı Iştar  Satürn: Tanrı Ninurta  Merkür: Tanrı Nabu  Mars: Tanrı Nergal  Güneş: Şamaş  Ay: Nanna Bu cisimlerin, yani tanrıların, konumlarına göre rahip astrologlar, ülkenin geleceği ile ilgili kehanetlerde bulunurlardı. Yanılan rahipler Fırat Nehri’ne atılıyordu. (O dönemde insanların çoğunluğu yüzme bilmiyordu) Babilli rahiplerin tüm bu çalışmaları astronomiyi ve astronomi aracılığı ile kâr elde etme yolu olan astrolojinin bir miladı oldu. Bu tarihten sonra baskıcı medeniyetlerde astroloji, daha özgürlükçü ve bilimsel medeniyetlerde ise astronomi gelişecekti. Bu iki dalın büyük çarpışması ve astrolojinin yenilgisi için Rönesans ve Reforma kadar gitmek gerekiyor…

18

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


UZAYDA YAŞAM

Ömer Ayyıldız

Evrendeki Vahalar Bu yazı okuyorsanız evrendeki bir kaç şanslı molekülden birisiniz demektir. İçi su dolu cam bir kap, içi su dolu cam bir kaptır ama içine balık koyarsanız adı "akvaryum" olur. Evren akvaryumunu anlamlı kılan canlılarız diyebiliriz ya da en azından kendimiz için anlamlı olduğumuzu söyleyebiliriz. Yine de evren için çok fazla bir şey ifade etmediğimiz ortada. Astronom evrene küsmüş, evrenin haberi olmamış hesabı, evrenin umurunda bile değiliz. Evrenin haberi olmasa da onun bile bilmediği çok ender bulunan bir yerdeyiz. Belki bundandır bizden habersiz oluşu. Yaşadığımız küçük mavi nokta üzer inde, yaşam mücadelesi veren bir kaç şanslı molekülün, var olma şartları gerçekten dudak uçuklatacak cinsten. Gelin yaşam için lezzetli bir tarif oluşturalım. Bizim formumuzda bir yaşamın olması için önce bir tutam gezegene ihtiyacımız var. Yıldızlar, karadelikler, kuyruklu yıldızlar gibi gök cisimleri üzerinde var olmamız imkânsız. Bu gezegenin bol miktarda çeşitli elementler de içermesi gerek. Sadece karbondan oluşmuş bir gezegen hiç bir işimize yaramaz. "Baharat her şeydir" Gezegenlerinde çeşitleri var. Gaz olan var, kayaç olan var, sıcak olan var soğuk olan var. Bizimki kayaç yapıda ve biraz da su olmalı. Jüpiter gibi gaz yapıda olan bir gezegen yine işimize gelmez. Daha da önemlisi gezegenin kütlesi… Çok küçük kütleli bir gezegen atmosferini tutamaz ve kendini şanslı hisseden molekülleri uzayın o acımasız ortamıyla baş başa bırakır. Atmosfer demişken elbette belirli miktarlarda gaza ihtiyacımız var. Bu gaz (atmosfer) oluşturacağınız canlıları koruma anlamında önemli bir görev üstlenecek. Tabi ki bunlar en temel şartlar. Gezegenin eksen eğikliği, çekirdek sıcaklığı, yörüngesinin eliptikliği, su bolluğu, uydusu, çevresindeki tehlikeleri atmosfer kalınlığı gibi nice eklemeler lezzetli bir yaşam ortamı için büyük katkılar sağlayacaktır. Gezegenimiz hazır ama onu öylece uzayın derinliklerine bırakırsak çok hoş olmayacaktır. Yaşamın en çok sevdiği şeylerden birisi bol miktarda enerji... Neyse ki bunun için marketimizde tam size gör bir ürün var. Yıldızlar. Birbirinden çeşitli bol miktarda yıldızımız var. Kimi çok enerjik ama yaşamı kısa, kimisi biraz daha soğuk ama uzun

19

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


ömürlü. Hemen belirtelim yıldızların "Hızlı yaşa genç öl" gibi bir yaşam felsefeleri vardır. Tarifimiz için en uygun olanlar yeterince uzun ömürlü olanlar. Çünkü yaşamın oluşması için epey bir zama na ihtiyacımız olacak. Evet, yıldızımızı seçtik ama önemli bir ayrıntı var. Gezegenimizi nereye yerleştireceğiz? Eğer yıldıza yakın olursa enerji fazla gelecektir ve gezegenimiz çok ısınacak. Uzak olunca da bu defa soğuk olacak. Bu kadar gelişmelerine rağmen, canlıları iklim koşulları durumunda memnun etmek hala zor olan konulardan birisi. O yüzden yıldıza olan uzaklığımız önemli. Her yıldızın enerjisine ve kütlesine bağlı bir yaşam alanı uzaklığı vardır. İşte gezegenimizi tam bu uzaklıkta yıldıza olan uzaklığın sabit olması için, çembersel bir yörüngeye yerleştirmemiz gerek. Tabi bu yörüngenin temiz olmasına özen göstermelisiniz. Gezegenin etrafında çok fazla miktarda bulunacak gök taşları tüm işleri berbat edebilir. Bu önemli noktayı 250 milyon yıl kadar önce dinozorlar zamanında acı bir şekilde tecrübe ettik. Gezegenimizi fırına verdikten sonra yapmamız gereken şey olgunlaşıncaya kadar beklemek. Peki, hepsi bu mu dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki hayır... Fırına da zarar gelmemesi lazım... Nasıl gezegenler bir yörüngeye sahipse, yıldızınız da uzayın o boşluğunda yalnız olmayacaktır. Yıldızınızı marketten alırken paket üzerindeki o küçük uyarıyı kaçırmanız sizi şok etmeye yetecektir. "Bir kaç yüz milyarı bir arada kullanınız." Bu yıldızlar bizim galaksimizi oluşturacak. Evet, ama bu bir kaç yüz milyar yıldızdan bizimki nerede olacak. Evrende hiç bir şey hareketsiz değil. Gezegenlerin olduğu gibi Yıldızınızın da bir yörüngesi olmalı. İşin içine yörünge girince yine karşımıza çembersel olması kavramı giriyor. Evet, yıldızımızın yörüngesinin de çembersel olması gerekli. Çünkü Yıldızların olduğu gibi galaksinin de bir yaşam alanı uzaklığı var. Yıldızımızı bu uzaklığa sabit olacak şekilde çembersel bir yörüngeye yerleştirmemiz lazım. Galaksi merkezine çok yakın olan yerlerde akısı yüksek gama ışınları gezegenimizdeki canlı oluşumunu olumsuz etkileyecektir. Galaksideki yerimizi de belirledik fakat dünya üzerinde bizim gibi yaşam oluşturmak isteyecek milyarlarca insan var. Her birinin marketten bir paket galaksi aldığını düşünürsek evrende milyarlarca galaksi olması gerek. Bu milyarlarca galaksi de birbirleri etkileyecektir elbet. Sizin tarifinizi beğenmeyen birisi ya da sizi kıskanan birisi kendi galaksisiyle sizin o güzelim olgunlaşmakta olan yaşamınızın içinde bulunduğ u galaksiyi çarpıştırırsa tüm emekleriniz boşa gider. Son olarak galaksinizi diğerleriyle çarpışmayacak şekilde konumlandırmaya özen gösterin. İşin esprisi bir yana evrende gerçekten çok nadir bulunan bir konumdayız. Önemli sorulardan birisi bu nadir konumlardan daha ne kadar var? Bugün bize yakın olan yıldızların çevrelerinde dönen 3000 den fazla öte gezegen (exoplanet) keşfetmiş bulunmaktayız. (http://exoplanets.org/ ) Bunlardan yaşam için olumlu koşullara sahip olanların sayısı yaklaşık 700 sınırına dayanmış bulunmakta. Çok büyük bir olaslıkla bu koca akvaryumun içinde bizim gibi başka şanslı moleküller de var. En zor konulardan birisi ise onlarla nasıl iletişim kuracağımız. Evrenin

20

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


büyüklüğünü göz önüne aldığımızda bu epey zor… Bize en yakın yıldızların etrafında dönen gezegenler olsaydı bile, oradaki şanslılarla haberleşmemiz on yıllar alırdı. Tabi ki onların da en az bizim kadar gelişmiş olduklarını göz önüne almamız gerek. Eğer bundan sadece 100 yıl kadar önce Dünyamıza uzayın derinliklerinden bir sinyal gelmiş olsaydı bu mesajı kaçırmış olacaktık. Aynısı oradaki şanslılar için de geçerli. Siz pas vermek için topu atsanız da karşınızdaki o topu tutacak kabiliyete sahip olmadığı sürece topu atmanın çok fazla bir anlamı olmayacaktır. Günün birinde diğer şanslılarla iletişim kurduğumuzda karşımıza çıkacak ilk problem zaman olacaktır. Işık hızı bizim için yüksek bir değere sahip olsa da evren için o bile çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bilimin ışığında yolumuza devam ederken daha emekleme döneminde olduğumuzu düşünerek iyimser bir bakışla, umarım günün birinde bu ışık hızı sorunsalına da çözüm getiririz. İletişim kuracağımız ilk şanlıların, gönüllerimizin uzaylısı ALF kadar sevimli olmaları ve bir o kadar da çatlak olmamaları dileklerimle. Siz yine de Şans lı1 kedilerinize dikkat edin. Evrendeki bu nadir yeri hızla yok ediyoruz. Nette gördüğüm ve benim de bizzat oturup hesapladığım şu örnek beni hep etkilemiştir: Dünya 4,6 milyar yıl yaşında. Bunu 46 yıl olarak düşünürsek insan sadece 4 saattir yeryüzünde ve sanayi devrimi başlayalı sadece 1 dakika oldu. Bu kadar kısa bir süre içinde Dünyada ki ormanların yarısını ve birçok kaynağı yok ettik. Birçok canlı türünün soyu tükendi ve bir o kadarı tehlike altında. Bu hız en ölümcül virüs, kanser, zehir gibi canlı yaşamını tehdit eden unsurlarla yarışabilecek düzeydedir. Kabul etmeliyiz ki bir virüsten hiç bir farkımız yok! Bulunduğumuz yerin evrendeki ender vahalardan birisi olduğunu, evrendeki şanslılar olduğumuzu ve gezegenimize sahip çıkmamız gerektiğini unutma yalım, unutturmayalım.

1. "Şanslı" ALF dizisindeki kedinin adı

21

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


ĞENİŞEYEN EVREN

Mert Can Orhan

1920’li yıllarda California’daki Mount Wilson Gözlemevi’nden Edwin Hubble ve Milton Humason’un çalışmaları, tüm gökada grupları ve kümelerinin birbirinden uzaklaştığını ortaya koydu. Ayrıca bu iki gökbilimci bu süreç içerisinde bir görüntüde gördüler; Gökada ne kadar uzaktaysa, uzaklaşma hızı bir o kadar artıyordu. Ancak bu, uzayın içinde cereyan eden bir hareket değil. Bu, uzayın kendisinin sistematik genişlemesi ve bu genişleme, gökada kümelerini de sürüklüyor. Sürekli genişleyen bir uzayda yol alan ışık, genleşir. Tek tek fotonlar enerji kaybederler. Bu nedenle tayf çizgileri daha kırmızı ve uzun dalga boylarına yerleşmiş görünürler. Uzaydan gelen sinyaller dahi genleşir. Uzak gökadalardaki süpernovalar, yakındakilerle karşılaştırıldığında daha uzun sürerler. Ne kadar uzakta olurlarsa da o kadar uzun sürerler. Bu da uzayın genleştiği ve uzayın dokusu içine gömülmüş olan gökadalarında, bu dokunun hareketini izleyerek öteki cisimlerden uzaklaştığı anlamına gelir. Einstein’in genel görelilik teorisi, evrene yeni bir bakış getirdi. Genel görelilik teorisi, kütleçekiminin ışığı dahi bükebileceğini gösterir. 1919 yılında olan bir Güneş Tutulması, bilim insanlarına bu öngörüyle ilgili olarak bir kanıt gösterdi. Eğer büyük kütleli cisimler uzayı bükebiliyorsa, uzak bir yıldızdan gelen ışığın, mesela Güneş gibi büyük kütleli bir yıldızın yanından geçerken yolunun değişmesi gerekir. Gerçi bu etki çok fazla büyük değil, ama yine de tutulma sırasında Güneş’e yakın olan yıldızların konumlarında oluşan değişiklikleri g özlemlediler. Bu Einstein’in teorisini doğrulayan çok sayıda kanıttan sadece biri. De Sitter’in göstermiş olduğu gibi uzay, daha üst boyutlara bir uzay içine gömülü olması gerekmeksizin bükülebilen, rahatça büzüşüp genleşebilen dinamik bir varlık.

22

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


UZAYDAN HABERLER Galaksimizde 100 Milyar Dünya Var! Yeni Zelanda'nın Mt John Gözlemevi'nde Japonya ve Yeni Zelanda'nın ortak yapımı olan, Mikro Mercekleme ile Astrofizik Gözlemevi MAO çerçevesinde kütleçekim mikromerceklenme denilen yeni bir yöntemi kullanarak Auckland Üniversitesi’ndeki araştırmacılar 100 Milyar Dünya benzeri gezegen olması gerektiğini belirledi. Mikromerceklenme çalışması için aynı zamanda Kepler Uzay Teleskopunun verilerinde de yararlanıldı. Araştırmanın başkanlığını ise Auckland Üniversitesi Fizik Bölümünden Dr. Phil Yock yapıyor. Dr. Phil Yock; ''Kepler yıldızına oldukça yakın dolanan Dünya büyüklüğündeki gezegenleri buldu ve Samanyolu’nda 17 milyar gezegen olduğunu tahmin etti. Bu gezegenler genel olarak Dünya’dan daha sıcak ya da bazıları soğuk yıldız türü olan kırmızı cüce çevresinde dolanan ve Dünya ile benzer sıcaklıklara sahip olan yaşam dostu gezegenler olabilir. Biz genellikle Dünya-Güneş uzaklığının iki katı kadar olan yörüngeye sahip Dünya benzeri gezegenlerin sayısını belirlemeye çalıştık. Bu gezegenler Dünya’ya göre daha soğuk olacaktır. Kepler ve MOA’nın sonuçları daha iyi bir tahminde bulunmamızı sağladı. Buna göre 100 milyar Dünya benzeri gezegen olmalıdır. Elbette yaşam olan gezegenleri bulmak oldukça zor olacak ama çalışmamız bu yolda atılmış önemli bir adım olacaktır.'' Diyor. Mikromerceklenme yöntemi Astrofizikte ve Ötegezegen keşiflerinde oldukça sık kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde ışığın parlaklığında ki değişim söz konusudur. Yani büyük kütleli bir cisim, daha uzakt an gelen bir ışığın yolunu değiştirir. Kütle çekimsel mikromerceklenme Astrofizikte en çok kullanılan yöntemlerden birisidir. Karanlık Madde ve Karanlık Enerji gibi elektromanyetik ışığın hiç bir türünü yaymayan ve yansıtmayan maddeleri gözlemlemek içinde kullanılmaktadır. Örnek verecek olursa; Karadelik veya Galaksi gibi cisimler, büyük kütleleri dolayısıyla kendilerine göre arkaplanda olan yıldızın veya nötron yıldızının ışığını saptırır. Ve böylece yıldızın ışık eğrisindeki uzun dönemli, artış ve azalış bu yıldıza ait bir gezegenin varlığını gösterir. 1992 senesinde bir atarca çevresinde gezegen bulunmasından bu yana, ötegezegenler yani güneş sistemi dışı gezegenlerin araştırılması Astronomi ‘nin en yoğunluklu araştırma alanlarından birisi haline gelmişt ir. Şuana kadar 861 ötegezegen, 677 adet gezegeni olan yıldız keşfi yapılmıştır.

Karanlık Madde’nin İlk İzi Bulundu! Evrende ki maddenin %23′ünü oluşturan Karanlık Madde arayışında sona yaklaşılıyor. 1933 yılında Kolifaroniya Teknik Enstitüsi’nden Astrofizikçi Fritz Zwicky tarafından öne sürülen Karanlık Madde elektromanyetik ışınımın hiç bir türü yaymıyor. Ve galaksilere ve galaksi kümelerine yaptığı çekimsel etkiler sonucuyla fark ediliyordu.

23

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Galaksilerin hareketlerini dengeleyen, bir galaksi kümesi içerisinde ki bileşenlerin hareketlerini dengeleyecek kadar güçlü olan ve evrenin temel taşlarından biri olan Karanlık Madde’nin izi bulundu. Uluslararası Uzay İstasyonu’na 2 yıl önce kurulan Alpha Manyetik Spektrometre AMS dedektörü içinde yaşadığımız evren in derinliklerini tarayacak modern fizik teorilerinin temel taşlarından Karanlık Madde ve Anti Madde’yi bulmaya çalışacaktı. Samuel Chao Chung Ting’in yönettiği deney New York Times gazetesinde şöyle bahsediliyordu; ” bugüne dek yapılan en pahalı deneylerden biri ” Bugün araştırma ekibinden sevindirici haber geldi. Ekip AMS’den elde edilen ilk bulguların Karanlık Madde’nin kanıtını ortaya koyduğu duyuruldu. Avrupa Parçacık Fiziği laboratuvarındaki ekibin lideri Samuel Chao Chung Ting, konuyla ilgili gelecek aylarda daha kesin bulgular elde etmeyi umduğunu söylerken, Chicago Üniversitesi’nde görevli, karanlık madde alanında önde gelen fizikçilerden Michael Turner, “Bu 80 yıllık bir dedektiflik öyküsü ve sona yaklaşıyoruz, cezbedici bir ipucu” diyor.

Siding Sipring Mars’ı Sıyıracak! Pan-STARSS ve ISON derken, yeni keşfedilen C/2013 A1 numaralı Siding Sipring isimli kuyruklu yıldızın yörüngesi belirlendi. Belirlenen yörüngeye göre kuyruklu yıldız Ekim 2014’te Mars’ın oldukça yakınından geçecek. Kuyruklu Yıldız 19 Ekim 2014 tarihinde Kızıl Gezegen’in yörüngesine girecek. Siding Sipring Gözlemevinde kuyruklu yıldız avcısı Robert McNaught tarafından 2013 yılı başlarında keşfedildi. Yapılan son gözlemler doğrultusunda kuyruklu yıldızın Mars’ın 109.200 km yakından g eçeceği belirlendi. Aynı zamanda Mars yörünge araçlarından herhangi birisinin ise geçişi görüntüleyeceği duyuruldu. 50 km çapında olan kuyruklu yıldız geçiş sırasında saniyede 56 km gibi bir hıza ulaşacak. Donmuş su, gaz ve kozmik karışımdan oluşan Kuyruklu Yıldızlar, sandığımız gibi birer yıldız değildirler, ışık üretemezler ve Güneş tarafından üzerlerine düşen ışığı yansıtırlar. Çıplak gözle görebildiğimiz Kuyruklu Yıldız sayısı oldukça azdır. Mars’ın yakınından geçecek C/2013 A1 ise Mars’tan bakınca -4 kadir parlaklığında görünecek. Güneş sistemi dışında Hiperbolik bir yörünge izleyen bu cisimler, değişik açılardan Güneş’e yaklaşırlar, bu sırada ise onları gözlemleyebiliriz. 1994 yılında Jüpiter’e Shoemaker-Levy 9 adlı 15 km çapında bir kuyrukluyıldız çarpmış ve çarpışma anı gelişmiş teleskoplarla görüntülenmişti.

24

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


BU AY ĞÖKYUZU MAYIS 2013 GÖKOLAYLARI Jüpiter: Günbatımından sonra Batı ufkunda kendini gösteren gezegen, gece yarısından önce batıyor. Ay sonuna doğru giderek alçalan Jüpiter artık zirvedeki yerini bırakıyor. Merkür: Mayıs ayının ilk üç haftası kendini göstermeyen Merkür, son hafta batı ufku üzerinde giderek yükseliyor. Mars: Mars, Güneş’e yakınlığı nedeniyle Mayıs ayında da kendini göstermiyor. Venüs: Mayıs ayının ilk iki haftası gözükmeyen gezegen Mayıs’ın ikinci haftasından itibaren günbatımından bir saat sonra batıyor. Satürn: Ay boyunca gün batımı ile birlikte güneydoğuda beliren gezegen sabaha karşı batıyor. ETA KOVA GÖKTAŞI YAĞMURU 4 Mayıs gecesi Dünya, Halley kuyruklu yıldızının bıraktığı parçacıkların arasından geçecek ve biz saatte 50-60 arası göktaşı görebileceğiz. Eta kova göktaşı yağmurunun saçılma noktası Kova takımyıldızı.

04 Mayıs: Eta Kova(Eta Aquarid) göktaşı yağmuru 12 Mayıs: Ay ile Jüpiter yakın görünümde 22 Mayıs: Ay ve Spika yakın görünümde 23 Mayıs: Ay ve Satürn yakın görünümde 27 Mayıs: Merkür, Venüs ve Jüpiter yakın görünümde(20:45) 28 Mayıs: Venüs ve Jüpiter yakın görünümde(20:45)

25

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


HAZİRAN AYI GÖKOLAYLARI Jüpiter: Haziran ayı boyunca ufka çok yakın ve görünebilecek konumda değil. Ayın 19’unda gündüz Güneş Jüpiter gezegenini örtecektir. Merkür: Bu ay boyunca Güneş batar batmaz batı ufkunun üstünde görülecektir. Haziran ayının 19’unda Venüs ile yakın konumda görülecek. Mars: Ayın ilk yarısında ufka yakın konumda olacak. Ayın 7’sinde gün doğumundan önce Ay ile Mars yakın konumda görülecek. Ayın ikinci yarısında ise yavaş yavaş ufuktan uzaklaşıp görünürlüğü daha fazla olacaktır. Venüs: Güneş battıktan hemen sonra batı Ufkun da en parlak cisim olarak görülebilecek. Haziran ayının 10’unda Ay ile yakın konumda görülecek ve ayın 19’unda Merkür’le yakın konumda görülecektir. Satürn: Güneş’in batımı ile gökyüzünde olan gezegenimiz gece yarısından 1-1,5 saat sonra batı ufkundan batmaktadır. Haziran ayının 20’sinde Satürn ve Ay yakın konumda görülecektir.

07 Haziran: Mars ve Ay yakın konumda görülecek (sabah) 10 Haziran: Ay ve Venüs yakın konumda (akşam) 14 Haziran: Ay ile Regulus yakın görünümde 19 Haziran: Venüs ve Merkür yakın konumda görülür (akşam) 19 Haziran: Güneş, Jüpiter’i örtüyor (gündüz)

26

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


BU AY ÇEKTİKLERİMİZ

Cisim: Ay Teleskop: Konus 1741 Kundak: Konus 1741 Mount Görüntü: LifeCam Vx-3000 Webcam Frame: 200*30(Fotoğraf) Konum: İstanbul Telif: Kıvanç Eren

27

Cisim: Ay Tutulması Teleskop: Celestron NexStar 5 SE Kundak: Celestron NexStar SE Mount Görüntü: HTC 5mp Kamera Tarih: 25 Nisan 2013 Saat: 23:07 Konum: Beyoğlu / İstanbul Telif: Burak Önder

Sinan Gözcü

Nesne: Satürn Gezegeni Teleskop: Celestron NexStar 127 SLT Görüntü: SPC900NC, 2x Barlow Frame: 1620 Adet Tarih: 19 Nisan 2013 00:24 Konum: Nilüfer/Bursa Telif: Ertan Koç

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


HARUN ŞAHİN TANİTİYÖR Meade 6’’ LX80-AZ/EQ

Türü: Schmidt-Cassegrain Ayna çapı: 152mm Odak uzunluğı: 1524mm Odak oranı: F/10 Kundak: LX80 AZ / EQ Mount Konumlama hassasiyeti:10 Yay Dakikadan, 5 Yay Dakikaya kadar Autostar: LX80 AZ / EQ Mount & Tripod m.AudioStar Hedef Dürbünü: 8x50 Hedef Dürbün Meade ‘auto star’ kontrolü 30.000 gökcismi kayıtlı kumanda sistemdir. Kurgu Astrofotoğrafçılık için en uygun modellerden biridir. Kısa tüpe rağmen uzun bir odak uzaklığına sahiptir. Hafif alüminyum OTA. Yüksek kaliteli UHTC kaplamalı. Pyrex birincil ve ikincil aynalar.

28

Uzay Çobanları Astronomi Topluluğu - www.uzaycobanlari.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.