28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ SAYI: 129 ZAMAN’LA BÝRLÝKTE SATILIR
ÞAHÝN YILMAZ
HOCA
YILDA
43
2 BÝN 100
HAFIZ YETÝÞTÝRDÝ
www.zaman.com.tr/ailem
ailem EDÝTÖR
ÝÇÝNDEKÝLER Ayasofya’da ilk cuma
5
“Niye Ben?” diyen herkes için 7 Eþler ayný iþyerinde çalýþýrlarsa 8 Engelliler gerçeði ve Ýslam 10 Ýstanbul’un fethi, bir ulu rüya idi 14 Þahin Yýlmaz Hoca: 43 yýlda 2 bin 100 hâfýz yetiþtirdi 20 Dr. Can sizlerle
26
Hz. Peygamber’i (sas) sanatla sevmek... 28
ailem 28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ SAYI: 129
Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz Sahibi Genel Yayýn Müdürü Yayýn Danýþmaný Yayýn Editörleri
Katkýda Bulunanlar Tasarým
Ali Akbulut Ekrem Dumanlý Hamdullah Öztürk Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Ali Demirel Ali Budak Mehmet Þimþek
Kapak Fotoðrafý
Ömer Oruç
Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibi Temsilcisi
Yakup Akalýn
Reklam Koordinatörü Yayýn Türü
Yakup Þimþek Yaygýn Süreli
Çobançeþme Mh. Kalender Sk. No: 21. 34196 Yenibosna-Ýstanbul Tel: 0212 639 34 50 (pbx) www.zaman.com.tr Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri
Bir gün bu yolculuk bitecek Sessiz çýðlýklarýn ve sessiz gülümsemelerin mekanýdýr. Gizli bir sükût vardýr. Dilsizdir oradakiler. Her adýmda kendinizi izleniyormuþ gibi hissedersiniz. Ürperti duymamýz, bizim de oraya bir gün gelecek olmamýzdandýr. Görmek istemeyiz. Çünkü hatýrlamamaya özen gösteririz. Bir zamanlar þehirlerin, kasabalarýn gözünün önünde hayatýn içinde olan bu mekanlar, þimdi uzaklardadýr. Çünkü gönüllerden de uzak olmasý istenir. Ölmeden ölmek, ölmeden ölüme hazýrlanmak ne kadar zordur. Yaþanýlan her nefeste kulluðun gereðini yapabilmek en büyük mücadelemiz bizim. Bu mücadeleyi yapanlardan biri de Bilal Ö.’dür (Bugün artýk hayatta deðil, Allah rahmet eylesin). Bir gün onu yeni kazýlmýþ bir mezarda uzanmýþ görür oðullarý. Topraðýn bir buçuk metre altýnda, daracýk bir alanda düþünceye dalmýþtýr. Yandaki komþular kimlerdir, bilinmez. Gözlerini kapatýp, yolculuða çýktýðýný hayal eder. Vakit gelmediðinden ticarethanesine döndüðünde Allah rýzasýný kazanmak için daha fazla sarýlýr hayýr iþlerine. *** Her cenazenin mezarlýða götürülüþünde bir kenara sinerek oturup, iç burkuntusuyla hüzünlenenlerdendi Ali Bey. Gözleri dolar; ama gözyaþlarýný içine akýtýrdý. Aslýnda aðladýðý, defin iþlemi yapýlan insan için deðildir. Her insanda olduðu gibi gözyaþlarý kendisi için akar. Bir gün mutlaka dualar okunan kendisi olacaktýr. Ve o güne gelinceye kadar hayatý boþ geçirip, mirasyediler gibi har
http://www.zaman.com.tr/ailem Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr
Serhat Þeftali
s.seftali@zaman.com.tr
vurup harman savurmak gafletine kapýlmak vardýr. Ýnsan iþte buna gözyaþý döker. Mezarlýðýn bir köþesinde utanarak hayatýna bakar. *** Ölüme hazýrlýk zordur. Hele bir yanda acýlar içinde düçar olunan bir hastalýk varsa… Gün geçtikçe eriyen, yemekten içmekten kesilen bir vücut sahibiyseniz. Adým adým yaklaþtýðýnýz bir ayrýlýk söz konusuysa… Artýk yalnýz siz ve Allah (cc)… Hesap ve fatura vardýr. Ýsa Kavak altý yýl süren rahatsýzlýðý sonucunda birkaç hafta önce ebedi yolculuða çýkanlardan biri (Allah rahmet eylesin). Dualarý, Yaradan’ýna dilekleri, acýsýna raðmen teslimiyeti, çevresine verdiði “O’na teslim olmak gerekir.” mesajý geriye kalanlara birkaç ders. Hayat teslimiyetle geçmeli. Önümüze çýkan engeller, acýlar bizi en ufak bir sapmaya götürmemeli. *** Ölüm bir kapý. Ve herkesin kapýsý daima açýk. Kimin ne zaman o kapýdan geçirileceði de meçhul. Ama hayatta kalmak adýna her saati deðerlendirmek bizim elimizde. Nereye gittiðini bilen insan elindeki tarife de güvenir, onu harfiyen uygular. Bize verilen tarif Kur’an’sa öðrenmek ve öðretmek üzerimize düþen bir görevdir. Her yýl yüzlerce talebeyi Kur’an’la nurlandýranlardan bir deðeri bu hafta Ailem’e misafir etmek istedik. Zor bir görevi yýllardýr yapýyor o. Nitekim ayný görevi yapanlarý da þereflendirmek, heyecanlarýna heyecan katmak istemez misiniz? O halde o insanlarý teþvik edin ve onlara destek olun…
ailem
EDÝTÖR: ALÝ BUDAK
KISA KISA
Leyse þey’ün ekrame ale’llâhi mine’d-duâi
Allah katýnda dua kadar makbule geçen bir ikram yoktur. (Müsned, 2/362)
Namazý kazaya býrakmak
Ailem’e ödül Baþbakanlýk Aile ve Sosyal Araþtýrmalar Genel Müdürlüðü, Ailem dergisini ‘aile eðitimine verdiði destek’ten dolayý ödüle layýk gördü. Ödülü Genel Yayýn Yönetmeni’miz Ekrem Dumanlý Bey adýna Ankara temsilcisi Mustafa Ünal aldý. Emeði geçenlere teþekkür ediyor, sevincimizi sevgili okurlarýmýzla paylaþýyoruz. Ailem
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 4
Özürlü ve özürsüz olarak namazý terk edenin, bunun farzýný kazâ etmesi lâzýmdýr. Hanefî mezhebinin âlimleri, söz birliði ile buyuruyorlar ki: “Sünnet namazlarýn, yalnýz vaktinde kýlýnmalarý emrolundu. Vaktinde kýlýnmayan sünnet namazlar, insanýn üzerinde borç kalmaz. Bunun için, vaktinden sonra kazâ edilmeleri emrolunmadý. Sabah namazýnýn sünneti vâcibe yakýn olduðundan, o gün öðleden önce farzý ile kazâ edilir.” Hanefî mezhebinde, bir farz namazý özürsüz kazâya býrakmak büyük günahtýr. Kazâya
kalan bir namazýn ilk kazâsý kýlýnýnca, bu namazýn kazâlarýný geciktirmek günâhlarýnýn hepsi affolur. Bunun için, kazâyý bir an evvel kýlarak, kazâ borcunu bitirmek lâzýmdýr. Bir büyük günâhý affettirmek için tevbe etmek lâzýmdýr. Tövbenin sahîh olmasý için dört þart vardýr. Bunlar, piþman olup günâha devam etmemek, bir daha yapmamaya karar vermek, affolmasý için duâ ve istiðfâr etmek, Allah ve kul haklarýný ödemektir. Bu dört þarttan biri yapýlmazsa, günâh affolmaz.
Özün özü! Büyük evliyâdan Ebu Bekri Þiblî Hazretleri buyurdu ki: “Ben 4 yüz hocadan ders aldým. Bunlardan 4 bin hadîs-i þerîf öðrendim. Bütün bu hadîslerden bir tanesini seçip, ona uydum. Çünkü, kurtuluþu ve seâdet-i ebediyyeye kavuþmayý bunda bul-
dum ve bütün nasîhatleri hep bunun içinde gördüm. Ýþte bu seçtiðim hadîs-i þerîf þudur: 1- Dünyâ için, dünyâda kalacaðýn kadar, çalýþ. 2- Allahü Teâlâ’ya “muhtâc olduðun kadar” itâ’at et! 3- Cehenneme dayanabileceðin kadar, günah iþle!”
ailem KISA KISA
FOTOÐRAF: MUSTAFA KÝRAZLI
Fetihten bir gün önce Ayasofya’da imparatorun ve bütün devlet erkanýnýn katýldýðý büyük bir ayin yapýlýr. Bu Ayasofya’da yapýlan son ayindir. Mabed, 482 yýl cami olarak hizmet vermiþtir.
Ayasofya’da ilk cuma Fâtih Sultan Mehmed Hân, Ýstanbul’un fethinden sonra, Ayasofya’ya doðru ilerledi. Kapýya varýnca, secdeye kapanarak bu âný kendisine gösterdiði için Allah’a þükretti. Sonra mâbede girerek iki rek’at namaz kýldý. Ayasofya’da ilk ezân iþte bu sýrada okundu. O güne kadar dünyanýn en büyük mâbedi olan Ayasofya câmiye çevrilmiþ oldu. Üç gün sonra da tekrar gittiðinde sultanýn emirleri yerine getirilmiþ, câmi
ibâdete hazýrlanmýþtý. Böylece Fâtih, Ýstanbul’da ilk cumâ namazýný askerleriyle birlikte Ayasofya’da kýldý. Akþemseddin Hazretleri, Fâtih adýna ilk hutbeyi okudu. Fethin sembolü, Efendimiz’in (sas) müjdesinin canlý iþareti olan bu mâbed, zamanýmýzda müze olarak kullanýlmaktadýr. Ancak hünkâr Mahfili denen küçük bölümde namaz kýlýnmaktadýr. Yakýn zamana kadar dört minaresinden de ezan sesi yükselmekteydi. ailem 5
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem KISA KISA
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve ashâbihî biadedi ilmike ve biadedi ma’lûmâtike
Allah’ým! Peygamber Efendimiz (sas) ve O’nun âl ve ashâbýnýn üzerine Senin ilmin ve ma’lûmâtýn adedince salât ve selâm olsun. (Âmin)
Ashab-ý Kehf Îsâ aleyhisselâmdan sonra, dinlerini korumak için her þeylerini terk edip, hicret eden ve Tarsus’taki maðarada medfun bulunan 7 kiþi ile Kýtmîr adýndaki köpeklerine, Ashâb-ý Kehf denir. Kur’ân-ý Kerîm’de Kehf Sûresi’nde, kýssalarý uzunca anlatýlmaktadýr. Ashâb-ý Kehf denilen îmânlý gençler, Efsûs yâni, Tarsus þehri ahâlisinden idiler. Bunlardan altýsý sarayda vazîfeli, hükümdara yakýn kimselerdi. Roma imparatorlarýndan Domityanus veya Dokyanus denilen kimse, çok zâlim ve putperest idi. Tanrýlýðýný ilân etti. 95’te öldürüldü.
Efsûs yâni, Tarsus þehrine gelince, 7 genç Îsâ aleyhisselâmýn dînini býrakmayýp, eziyetlerden kurtulmak için, bir maðarada saklandýlar. 309 sene devamlý Rabbimiz’in (cc) izniyle uyudular. Ýmparator Teodos zamanýnda uyanýp, Aryüs’ün talebeleri ile konuþtular. Tekrar uyudular. Teodos putperestliði yýktý. Hýristiyanlýðý yaydý. Maðaraya gidip Ashâb-ý Kehf ile görüþtü. Duâlarýný aldý. Maðara kapýsýnda bir mescit yaptýrdý. 395’te öldü. Eshâb-ý Kehf’in isimleri; Yemlîhâ, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûþ, Debernûþ, Þâzenûþ, Kefeþtatayyûþ ve köpekleri Kýtmîr’dir.
Bugün Dünya Kýble Günü! Kýble tâyininde yapýlan hatalarý gidermek için, 28 Mayýs ve 16 Temmuz günleri, Dünya Kýble Günü olarak kutlanmaktadýr. Türkiye saati ile, 28 Mayýs’ta saat 12.18’de ve 16 Temmuz’da saat 12.27’de yýlda iki defâ, güneþ tam Kâbe-i Þerîf üzerinde bulunur. Güneþ tam Kâbe-i Þerîf üzerinde iken, dünyada güneþi 28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 6
gören yerlerde, güneþe doðru dönen kimse, ayný zamanda Kâbe-i Muazzama’ya yani kýbleye dönmüþ olur. Böylece bir yerin kýble istikameti kolay ve doðru olarak tayin edilebilir, eski istikametlerin doðruluðu da kontrol edilebilir. Bazý takvimlerde her gün, her þehir için “kýble saati vakti” yazýlmaktadýr.
“Niye Ben?”
renda, yamaç týrmanýþý yapmak isteyen genç bir kadýndý. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup týrmanýþýna katýldý. Týrmanacaklarý yere vardýklarýnda, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalýk bir yamaç çýktý karþýlarýna. Tüm korkularýna raðmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktý, ipi yakaladý ve kayanýn dik yüzüne týrmanmaya baþladý. Bir süre týrmandýktan sonra, nefeslenebileceði bir oyuk buldu. Orada asýlý dururken, gruptan yukarýda ipi tutan kiþi dalgýnlýða düþerek ipi gevþetiverdi. Aniden boþalan ip, hýzla Brenda’nýn gözüne çarparak lensinin düþmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunmasý neredeyse imkansýzdý. Lens, yamacýn ortasýnda bir yerlerde kalmýþtý ve Brenda artýk bulanýk görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulmasý için Allah’a dua edebilirdi yalnýzca... Ve içten içe düþünüp dua etmeye baþladý. “Allah’ým! Sen bu anda buradaki tüm daðlarý
B
görürsün. Bu daðlar üzerindeki her bir taþý ve yapraðý bildiðin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardým et.” Patikalardan yürüyerek aþaðý indiler. Aþaðý indiklerinde, týrmanmak üzere oraya doðru gelen yeni bir grup gördüler. Ýçlerinden biri “Aranýzda lens kaybeden var mý?” diye baðýrdý.” Brenda’nýn sonradan öðrendiðine göre, lensi bir karýnca taþýyordu ve karýnca yürüdükçe yavaþça kayanýn üzerinde hareket edip parlayan lens kýzlarýn dikkatini çekmiþti. Eve döndüklerinde Brenda lensini nasýl bulduklarýný babasýna anlatacak ve bir karikatürcü olan babasý da aðzýyla lens taþýyan bir karýnca resmi çizerek karýncanýn üzerindeki baloncuða þunlarý yazacaktý: “Allah’ým! Bu nesneyi neden taþýdýðýmý bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taþýyamayacaðým kadar aðýr. Ama istediðin sadece bunu taþýmamsa, senin için taþýyacaðým...” “BU YÜKÜ NÝYE TAÞIYORUM” demeyin...
KOLAJ: YUNUS EMRE HATUNOÐLU
diyen herkes için
Evliliðimiz
Yasemin Yalçýn Aktosun Danýþman Psikolog y.aktosun@zaman.com.tr
Eþler ayný iþyerinde çalýþýrlarsa yný iþyerinde çalýþan ve buna baðlý olarak neredeyse 24 saat birlikte olan eþler... Yaþanan bu durum kimi eþler tarafýndan bir sorun oluþturmazken, kimi eþler için çatýþma mevzuu haline dönüþebiliyor. Aslýnda ideal olan, eþlerin bir arada çalýþmýyor olmalarýdýr. Çünkü eþlik rolü ile iþ hayatýna ait rolü ayýramama durumu eþler arasý çatýþmaya neden olabiliyor. Þöyle ki genellikle hanýmlar her þart ve ortamda eþleri tarafýndan fark edilme ve beðenilme arzusu taþýrlar. Ýþ hayatý eve göre biraz daha karýþýktýr. Ýþ dünyasýnda kadýnýn kimi zaman eþi tarafýndan eleþtirilmesi veya rencide edici durumlarla karþýlaþmak durumunda kalmasý onu üzer. Ve bu üzüntü iþ hayatýnda kalacaðý yerde eve ve eþ olma rolüne taþýnabilir. Veya erkeklerin iþ hayatlarýnda da eþlerini
A
eþ olma rolü baðlamýnda korumak istemeleri, kýsýtlama düþünceleri veya güçlerini her daim eþlerine hissettirme çabasý içinde olmalarý yine aradaki iliþkiyi zedeleyebiliyor. Birlikte çalýþýyor olmanýn bir baþka negatif yansýmasý, aradaki özlemin bu çiftlere de olmamasýdýr. Gerek çalýþan kadýnlar ve gerekse ev hanýmlarý genellikle eþleri ile sabah saatlerinde ayrýlýr ve akþam saatlerinde veya çalýþma düzenine göre günün belli vakitlerinde buluþurlar. Böyle olmasý eþlere hem ferdiyet duygusunu yaþatýr hem de eþine karþý özlem duygusu oluþturur. Fakat ayný iþyerinde çalýþan çiftler, bu duygudan mahrum kalýrlar. Hatta bazý çiftler sürekli görüþüyor olmaktan sýkýldýklarýný dile getirirler.
Öncelikle rol ayrýmýnýn iyi yapýlmasý gerekir. Yani eþlik rolüne ait sýkýntýlar veya kýrgýnlýklar ile iþ hayatýna ait sýkýntýlar birbirine karýþtýrýlmamalýdýr Ev içinde konuþulan konularýn iþ konularý olmamasýna, ev içi farklý paylaþýmlar olmasýna dikkat edilmelidir. Ýþ hayatýnda eþlerden biri diðerine kýzmýþsa bile bu, eve taþýnmamalýdýr. Ev içinde kadýna evin hanýmý olma saygýnlýðý, erkeðe de evin içindekileri koruma ve buna baðlý olarak güçlü olduðu duygusu hissettirilmelidir. Çocuk varsa anne-baba olma rolü ihmal edilmemeli ve bu rol için gerekli þefkat ve yumuþaklýk hayata geçirilmelidir. Çiftler unutmamalýdýrlar ki; eve girince yeni bir dünya baþlar ve bu dünyaya her iki bireyin de ihtiyacý vardýr, gün içindeki strese kapýlýp ev içindeki huzurun zedelenmesi çok anlamsýzdýr.
ailem YARDIMLAÞMA
Düþünelim, “kim”lerdeniz? iz kocaman bir yürektik. Yaþadýk yaþanmasý gereken en güzel duyguyu. Gözlerimiz buðulandý, bir iki damla süzüldü yanaklarýmýzdan. Mutluluðun simgesi olan sevinç gözyaþlarý... Biliyorduk Rabb’imiz bizimle ve inandýk bir söze, “Yüz kilometrelik bir yol bile bir adýmla baþlar.” Yaþadýðýmýz vuslatý, umman kadar büyük sevgiyi, okyanuslarýn durgunluðunu, bazen hýrçýnlýðýný, hüzün dakikalarýnda “Baþka kimse yok muydu?” haykýrýþlarýmýzý ve o küçük anlamlý tebessümleri, aldýðýmýz dualarý nasýl sýðdýrabiliriz, bir iki satýra... Umutla gittiðimiz ilk aile olan Hanife Haným, bizi ne güzel karþýladý sevecen bakýþlarla. Ne mutlu, ne heyecanlý, ne güzel bir anne ve babaydý o. Sýmsýký sarýlmýþtý çocuklarýna. Komþularýndan gelen yardýmla doyuruyordu çocuklarýný, merdiven silerek okutuyordu üç meleðini. Ve mutlu, umutluydu, yýldýramamýþtý bu hayat onu. Ýnanýyordu, biz ona nasýl yardým ettiysek, o da edecekti, o da güldürecekti bir yüzü. Evine girdik ve bize bir þeyler ikram etti. Sonra sohbet ettik. Anlattý bize yaþadýðý hayatý, yaþadýðý en büyük acýlarý; gülerek... Ve yine gelin diyerek uðurladý bizi sevgiyle ve dualarla. Tekrar geleceðiz Hanife anne sana... Ýkinci ailemiz Gülender Haným, kocasý kanser hastasý ve evine icra gelmek üzere. Teker teker indik arabadan, selamlaþtýk. Bir bebek karþýladý bizi annesinin kucaðýnda, meraklý bakýþlarla. Evlerine girdik ve onlarla da sohbet ettik. Onlarý da yýldýramamýþtý hayatýn zorluklarý ve yine dualarla uðurlan-
B
dýk oradan da...
Hayatýn kahrýný sýrtýnda taþýyan; ama pes etmeyen, sabýrla göðüsleyen üçüncü ailemiz Hatice Haným’dý. Kocasý terk etmiþ, iki çocuðu var ve biri astým hastasý. Bizi o karþýladý, Hatice Haným evde yoktu. Genç çocuk þaþýrmýþtý. Liseye gidiyordu. Okuyup ailesini kurtarmayý düþünüyordu. Yüzünde þaþkýnlýk izleri vardý, bizi beklemiyordu doðal olarak. Kapýdan görüþtük ve oradan da karþýlýklý dualarla ayrýldýk. Komþusu açken tok yatan “kim”den deðildi? Düþünelim, eðer halimiz böyleyse “biz”, “kim”lerden deðiliz! Biz bu mutluluðu ve huzuru Kartal Mehmet Akif Ersoy Ýmam-Hatip Lisesi 10/D Sýnýfý öðrencileri olarak yaþadýk, herkesin de yaþamasýný istiyoruz. ailem 9
Komþusu açken tok yatan “biz”den deðilse, acaba “biz”, “kim”lerdeniz? “Onlar”dan olabilmek için neler yapmalýyýz?
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem HAYAT
Efendimiz (sas) hadislerinde, genel olarak Müslümanlara verilen musibetlerin, ayný zamanda onlar için bir ecir ve arýnma vesilesi olduðunu hatýrlatmaktadýr DOÇ. DR. BÜNYAMÝN EROL*
Engelliler gerçeði ve Ýslam llah (cc) sizin sûretlerinize ve mallarýnýza bakmaz, lakin sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” [Ahmed b. Hanbel, Müsned, II. 285, 539.] Ýnsaný en güzel biçimde yarattýðýný bildiren Yüce Allah, insanlarý rahimlerde dilediði gibi þekillendirdiðini, istediði bir þekilde terkip ettiðini ifade etmekte [Ýnfitâr 82/8]; ancak onlardan bir kýsmýnýn; hasta, topal, âmâ, saðýr, dilsiz, özürlü vb. engelliler ile; zayýf, sefîh, yaþlý ve güçsüzlerden oluþtuðunu hatýrlatmaktadýr. [Nur 24/61; Fetih 48/17; Bakara 2/18, 171, 282; Nisa 4/5, 95] Ýbn Abbas, “Sonra o gün mutlaka nimetlerden sorulacaksýnýz!” [Tekâsür 102/48] ayetindeki nimetin; bedenin, kulaklarýn ve gözlerin sýhhati anlamýna geldiðini ve Yüce Allah’ýn -çok iyi bildiði haldekullarýna bunlarý nerelerde kullandýklarýný soracaðýný belirtir ve þu âyeti zikreder: “Bilmediðin þeyin ardýna düþme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunlarýn hepsi ondan sorulacaktýr!” [Ýsra 17/36] “Þüphesiz Ýlahî adalet gereði, herkes gücünün yettiðinden ve sadece kendisine verilenden sorulacaktýr.” [Bakara 233] Allah’ýn seçtiði peygamberlerden biri olan Eyyûb (as)’un uzun süre ya-
“A
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 10
þadýðý, sabýr ve dualar sonucunda Ýlâhî rahmetle giderilen dert, bunun tipik bir örneðini oluþturur. Hz. Peygamber’in, engellilere ilgisi ve onlara karþý hassâsiyeti çeþitli vesilelerle birçok rivayete yansýmýþtýr.
Musîbetler karþýsýnda sabýr Allah Rasûlü hadislerinde, genel olarak Müslümanlara verilen musibetlerin, ayný zamanda onlar için bir ecir ve arýnma vesilesi olduðunu hatýrlatmaktadýr: “Bir Müslüman’a isabet etmiþ herhangi bir hastalýk, dert, hüzün ve hatta gam yoktur ki, Allah (cc) bunu onun hatalarý için kefaret kýlmýþ olmasýn!” [Ahmed, Müsned, III. 24] “Allah, batan bir diken de dahil olmak üzere, baþýna gelen her bir musibet sebebiyle Müslüman’ýn hatalarýný ve günahlarýný örtmekle kalmaz, onu bir derece de yükseltir.” [Buhârî, Merdâ, 1] Buhârî, “Görme duyusunu kaybedenlerin fazileti ile ilgili babda kaydeder: Enes b. Mâlik’in Hz. Peygamber’den naklettiði kutsî hadise göre Yüce Allah þöyle buyurmuþtur: “Ben kulumu iki gözünü kast ederek- iki sevgilisiyle imtihan ettiðimde o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona cenneti veririm.” [Buhârî, Merdâ, 7]
ailem FOTOÐRAF: TURGUT ENGÝN
HAYAT
Geliþen teknolojiyle artýk engeller birer birer “engel” olmaktan çýkýyor. Üretime katýlabileceðimiz bir platform bulmak giderek daha mümkün hale geliyor.
Engelli sahabilerle diyalog Hz. Hatice (r.anha) ilk vahiy geldiðinde Efendimiz korkunca, “Hayýr, Allah seni asla utandýrmaz! Çünkü sen akraba iliþkilerini sürdürür, ‘güçsüzü yüklenir’, yoksulun ihtiyacýný karþýlar, misafiri aðýrlar ve mazlum hak sahibine yardým edersin!” diyerek tesellî etmekteydi. [Buhârî, Bed’u’l-Vahy 3] Âmâ bir adam Hz. Peygamber’e geldi ve “Ey Allah’ýn Rasulü! Elimden tutup beni mescide getirecek bir kimsem yok.” dedi ve namazýný evinde kýlmasý için izin istedi, O da izin verdi. Adam dönüp giderken Hz. Peygamber tekrar çaðýrdý ve “Ezaný iþitiyor musun?” diye sordu. Adam “Evet” deyince, “Öyleyse davete icabet et!” buyurdu. [Muslim, Mesâcid 255] Bu sahabinin Ýbn Ümmü Mektûm olduðu anlaþýlmaktadýr. Hz. Peygamber’in sahabi Itbân’ýn kendi evinde namaz kýlmasýna ve kýldýrmasýna izin verdiði halde, Ýbn Ummu Mektûm’a bu hususta izin vermemesi, evinin mescide ezaný ve ikâmeti iþitecek kadar yakýn olmasýyla açýklanmalýdýr. Diðer taraftan da Ýbn
Ümmü Mektûm gibi yetenekli bir sahâbîsini, mutlaka aralarýnda görmeyi arzulamýþ olmalýdýr.
“Kör-saðýr” tanýmlamalarý Birçok âyette ve hadiste “kör, saðýr ve dilsiz” gibi bazý nitelemeler, mecâzî olarak kullanýlmýþtýr: Ancak, güzel ahlaký tamamlamak için gönderilmiþ olan Allah Rasûlü, hiçbir engelli kimseyi hakikat anlamýyla “kör, saðýr ve dilsiz” vb. engellerle nitelememiþtir. Gerek, annesini diline dolayarak bir köleye iliþen Ebû Zer’e: “Sende hâlâ câhiliyye (tavrý) var!” diyerek azarlamasý [Buhârî, Ýman 22, I. 13]; gerekse Hz. Aiþe’nin Hz. Safiyye’nin kýsalýðýný kast ederek ‘Sana þöyle þöyle olan Safiyye yeter’ demesi üzerine: “Öyle bir söz söyledin ki, eðer o, denize karýþmýþ olsaydý, onu karýþtýrýrdý.” [Tirmizî, 36. Kýyâme 51] diyerek uyarmasý göstermektedir ki, Efendimiz býrakýn bir engellinin tahkir edilmesini engelsiz kimselerin dahi boyu veya rengi sebebiyle ayýplanmasýna sessiz kalmamýþ, aksine bu tür tavýrlara sert bir þekilde karþý çýkmýþtýr. ailem 11
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem FOTOÐRAF: AYÞEGÜL DOÐAN
HAYAT Engellilere verilen görevler
Hiçbir hâl ve þart bizi hayata katýlmaktan ve hayýrlý hizmetlerden geri býrakmamalý.
Engellilere yardým sevaptýr Ebû Zer’den nakledilen bir hadise göre, Hz. Peygamber, doðan her gün için sadakalarýn verilmesi gereðinden söz eder. Sahabe, kendilerinin bu kadar mal varlýklarýnýn bulunmadýðýný hatýrlatýnca Sevgili Peygamber’imiz, sadakanýn birçok çeþidinin bulunduðunu belirtir ve buna dair örnekler verir: “Âmâya rehberlik etmen, saðýr ve dilsize anlayacaklarý bir þekilde anlatman, ihtiyacý olanýn hacetini tedarik etmesi için bildiðin yere delalet etmen, derman arayan dertliye yardým için koþuþturman, koluna girip güçsüze yardým etmen, konuþmakta güçlük çekenin meramýný ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeþitlerindendir...” [Ahmed, V. 168-9, 154.]
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 12
Hz. Peygamber’in engellilerle olan iliþkilerinin en güzel bir göstergesi, onlarý çeþitli kademelerde istihdam etmesinde ortaya çýkmaktadýr. Onlarý asla baþkalarýna el açan birer dilenci olarak görmemiþ, aksine çeþitli hizmetlerde kendilerinden yararlanma cihetine gitmiþtir. Örneðin, topal olmasýna raðmen Muâz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak göndermiþtir. Hz. Peygamber, Ebvâ, Buvât, Zu’l-Uþeyre, Suveyk, Gatafân, Uhud, Necrân, Zâtu’r-Rikâ’ vb. seferlere/savaþlara giderken, Medine’de yerine vekalet etmek üzere Ýbn Ümmü Mektum’u, tam 13 defa görevlendirmiþ, namazlarý Medine’de Ýbn Ümmü Mektum kýldýrmýþtýr. Hz. Peygamber’in uzun yýllar müezzinliðini de yapan Ýbn Ümmü Mektûm, Kâdisiyye Savaþý’nda ise sancaktarlýk yapmýþ ve orada þehit olmuþtur. [Ýbnu’l-Esîr, Usdu’l-Gâbe, IV. 264] Âmâ olan Itbân b. Mâlik, kendi halkýna imamlýk yapmýþtýr. Nitekim günümüzde de, pek çok engelli kardeþimizin arzu ettiði þey budur ve onlar, toplumun kendilerine acýmalarýndan rahatsýz olmakta, sorumluluk almak istemektedirler. Birçoðu, çevresinin yardýmlarýyla hayatýný sürdüren bir tüketici olmayý deðil, her þeye raðmen kendilerine verilen imkânlar nispetinde üretici olmayý tercih etmektedirler. Engelli olmayan kimselerin de, Allah’ýn kendilerine verdikleri bu önemli nimetlerin kadrini bilmeleri, þükretmeleri, ayrýca engelli kardeþlerine gereken yardýmý yapmalarý gerekmektedir. *AÜ Ýlahiyat Fakültesi Hadis Anabilimdalý Öðretim Üyesi. Not: Bu yazý, Engelliler Sempozyumu’na sunulan tebliðden kýsaltýlarak alýnmýþtýr. (www.diyanet.gov.tr)
ailem
Yasemin Yalçýn Aktosun Danýþman Psikolog y.aktosun@zaman.com.tr
ÇOCUÐUM VE BEN
Mektup adresi: Çobançeþme Mah. Kalender Sk. No: 21 Y.Bosna/Ýstanbul
GÜÇ çatýþmasýna girmeyin... azý çocuklarýn karakteristik özelliklerinde var olan, bazý çocuklarýn ise çevresel faktörler ile edindikleri güç ögesi farklý þekillerde ortaya çýkabilir. Bu tarz çocuklar kendilerini ifade aracý olarak güç öðesini kullanýrlar. Çocuk kendini fark ettirebilmek için gereksiz güç çatýþmalarý baþlatýr. Ebeveynin söylediðine muhalefet eder. Ebeveynin hayýr dediðine ýsrarla evet demek, çocuðun kendini kabul ettirme ve gücünü hissedip hissettirme arzusudur. Güç ögesi baskýn çocuðun bunu hissetmesi gayet normaldir. Fakat önemli olan bu olumsuz davranýþýn yerleþmemesi ve çocuktaki muhalif kiþiliðin oturmamasý için ebeveynin tepkileridir. Burada konu yemek ile ilgili olabileceði gibi, sokaða çýkma, TV seyretme, ders çalýþma dibi davranýþlarla da ilgili olabilir.
B
Ebeveynler ne yapmalýdýr? Çocukla inatlaþarak dediðimizi kabul ettirmeye çalýþmak sonuç ne olursa olsun ebeveynin kaybettiði anlamýna gelir. Kim kazanýrsa kazansýn ebeveyn kayýptadýr. Çatýþmayý çocuk kazanýrsa; çocuk gücünün hissedilmesinden haz duymuþ olacak ve hemen her ortamda çatýþma baþlatýp dediðini kabul ettirmeye çalýþacaktýr. Çocuða “aman ne halin varsa gör” tdemek, veya “sen haklýsýn” tazýnda yaklaþmak çocuktaki davranýþý alýþkanlýða dönüþtürecektir. Dolayýsýyla ebeveyn kaybetmiþ olur. Çatýþmayý ebeveyn kazanýrsa, sonuçta ebeveyn gerek bedensel gücünü ve gerekse büyüklüðü kullanarak dediðini
kabul ettirdiðini ve dolayýsýyla çocuðun kaybettiðini düþünelim. Bu durumda da çocuk o an ebeveynin dediðini yapmak zorunda kalsa bile içinde kin duygularý oluþabilecek ve bu duygular farklý olumsuz davranýþlarla kendini gösterecektir. Yine ebeveyn kaybetmiþ olacaktýr. Olmasý gereken; çocuðun çatýþma talebine hayýr demektir. Bunun için ilk etapta çocuða birkaç alternatif sunularak birini seçmesi istenebilir. Çünkü hayýr demek çocuðu tahrik eder, fakat alternatif sunulmasý, ‘senin tercihin önemlidir’ bakýþ açýsýný oluþturur. Bunun dýþýnda o an için her iki tarafýnda dediðinin olmamasý, ve süre belirtilerek mevzunun daha sonra konuþulacaðýnýn söylenmesi faydalý olacaktýr. Unutmayýn sorun anýnda hiçbir sorun çözümlenemez. Küçük yaþlardaki çocuklar için ise çocuðun dikkatinin daðýtýlmasý çoðu zaman yeterli olur.
Anne-babalar çocukla inatlaþmak, ya da güç gösterisinde bulunmaktan kaçýnmalý.
Di
R ULU i B
Y Ü R Ai
Ýstanbul’un
FETHi
Hz. Peygamber’in müjdesine kavuþmak þerefi, genç hükümdar Fatih Sultan Mehmed’e, manevi sultan Akþemseddin’e ve O’nun (sas) þanlý ordusuna nasip olmuþtur.
MUSTAFA AYDIN stanbul, Aleyhissalâtü ve’s-selam Efendimiz’in vefatýndan (M. 632) 1453 yýlýna kadar 821 miladi, 857 hicri sene Müslümanlar için bir “kýzýl elma”, Yahya Kemal’in ifadesiyle “bir ulu rüya” olmuþtur. Tarihi olaylar, onlarý meydana getiren insanlarýn amaçlarýna ve elde edilen sonuçlara göre önem taþýr. Bir çaðý kapayýp yeni bir çaðý açan Ýstanbul’un fethi, dünya ve insanlýk tarihinin en önemli olaylarýndan biridir. Buna Efendimiz’in (sas) müjdesi de eklendiði zaman, hadise daha da ayrý bir mânâ ve önem taþýmaktadýr. Ýstanbul’un fethi, Müslümanlarýn baþlýca hedeflerinden biriydi. Çünkü Peygamberimiz (sas): “Ýstanbul mutlaka fetholunacaktýr. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir” (Le-tüfte-
Ý
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 14
hanne’l Kostantýniyye ve le-ni’mel emiru emiruha, ve le-ni’mel ceyþü zâlike’l ceyþ) (Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 225) buyurmuþlardýr. Bu övgüye mazhar olabilmek gayesiyle, Muâviye’nin halifeliði esnasýnda Arap ordularý Ýstanbul’u kuþatmýþlardýr. Peygamberimiz’in sancaktarý ve O’nu Medine’de misafir etme þerefine nail olan Ebû Eyyüb el-Ensârî de bu kuþatmada bir komutan olarak görev almýþ ve þehit olmuþtur. Hz. Peygamber’in bu müjdesine kavuþmak þerefi, genç hükümdar 2. Mehmed’e, manevi sultan Akþemseddin’e ve O’nun (sas) þanlý ordusuna nasip olmuþtur. Fetih Sûresi’nde, “fethan mübinâ” olarak geçen iþaret bu þekilde gerçekleþmiþtir. Genç hakan, haçlý ordularýnýn girdikleri þehirde taþ üstünde taþ býrakmamalarýna raðmen çýkardýðý fermanla yerli ahaliye can, mal, ýrz, namus emniyeti ve inanç hürriyeti getirmiþtir.
ailem ÝSTANBUL’UN FETHÝ
Ýslâmî fetihlerin gayesi yýkmak deðil, hayat vermektir, zulmü ortadan kaldýrmak ve hak dinin cihana açýlmasýný temindir. Asla sömürgeci bir niyet yoktur.
Ýstanbul, Ýslambol oldu
22 yaþýnda devlet baþkaný!
Fatih, Ýstanbul’u yalnýz kýlýcý ile fethetmekle kalmayýp, kýsa zamanda onu içinden de fethetti. Bu dönemde baþlayan imar hamlesi, daha sonraki asýrlarda ilerleyerek devam etmiþtir. Çok geçmeden Osmanlý Devleti’nin göz kamaþtýrýcý payitahtý olmuþtur. Camiler, medreseler, imaretler, türbeler, hanlar, hamamlar, saraylar, konaklar, yalýlar Ýstanbul’a kendine has havasýný vermiþ, ince ve zarif minarelerle ahenkli kubbeler, þehre o emsalsiz görünümünü kazandýrmýþtýr. Ýslâmî fetihlerin gayesi hiçbir zaman imha deðil, bilakis ihyadýr, insana insan gibi yaþama hakký sunmaktýr. Kendinden olmayan insanlara bile yardým elini uzatmak, açý doyurmak, zulmü ortadan kaldýrmak ve hak dinin cihana açýlmasýný saðlamaktýr. Fetihte asla emperyalist bir düþünce, sömürü yoktur. O fatihler ki, Hýristiyan Avrupalýya: “Latin serpuþu görmektense Osmanlý sarýðý görmeyi tercih ederiz!” dedirtmesini bilmiþtir. Fetih, Ýslam ordularý için bir kara sevda olmuþtur. Fatih’ten önce merhum Yýldýrým Bayezid Han, Ýstanbul’u kuþatmýþ; ancak her zaman olduðu gibi bir Moðol istilasý sonucu devlet büyük zorluklar yaþamýþ, fetih de gecikmiþtir. Anadolu Hisarý’ný yaptýran Sultan Yýldýrým’dýr. Bugün, koskoca bir imparatorluðu yok saymak, her karýþ topraðý için kan dökülmüþ Nebi müjdeli fethi hor görmek, ecdadýmýzýn uzun asýrlar cihana hakim olduðunu göz ardý etmek, hatta mazisine düþman olmak, inkar etmek, milli ve manevi deðerlerimize sýrt çevirmek bize hiçbir þey kazandýrmayacaðý gibi çok þeylerimizi de alýp götürecektir.
22 yaþýnda bir genç çað açýp çað kapatýyor! Sizin býrakýn bir holdingi, orta büyüklükte bir þirketiniz olsa ve piyasada etrafý da rakipleriyle çevrili olsa tutar 22 yaþýndaki oðlunuza devredebilir misiniz? Ya da dünyanýn geldiði þu noktada hiç 22 yaþýnda býrakýn devlet baþkanlýðý da bakanlýðý, bir belediye baþkaný dahi duydunuz mu? Olamaz; çünkü kanuni engel var. Olamaz; çünkü gençlere güvenilmez! Veli padiþah 2. Murad’ý o yaþta bir “çocuða” tahtý býraktýran ruh hali neydi acaba? (Gerçi 2. Mehmed daha 14 yaþýndayken babasý yine tahttan çekilmiþ, bunun üzerine Haçlýlar cesaret bulmuþtu. Genç padiþah daha o günden dehasýný ispatlayýp, babasýna mektup göndererek: “Eðer padiþahsan gel devletinin baþýna, yok ben padiþahsam zat-ý alinize emrediyorum ordularýmýn baþýna geçiniz!” demiþtir.) Fatih’i daha küçük yaþlardayken tahta hazýrlayan en önemli unsur, aldýðý bugün için akýllara durgunluk veren mükemmel eðitimdi. O, çok cesur ve çok zeki olduðu kadar, çok mükemmel yetiþmiþ bir hükümdardýr. Arapça ve Farsçanýn yaný sýra Latince, Ýtalyanca, Slavca ve Rumca da biliyordu. Astronomi, matematik, askerlik, tarih, coðrafya bilgisi çoktu. Kelâm ve matematikte devrinin otoritelerindendi. Avnî mahlâsýyla þiirler de yazdý. Estetik, mimari ve mühendislik konusunda yüksek bilgilere sahipti. Ýstanbul’un fethinde kullanýlan toplarý Macar Urban ustaya mal edenler, onun nedense yaptýðý ilk topun denemesinde topun parçalanmasýyla ölüþünü ön plana çýkartmazlar. O dev toplar Edirne’de dökülmüþ, bütün yerleþim yerlerinde yaþayanlarýn da katýlýmýyla ve büyük bir heyecanla ta Ýstanbul önlerine kadar taþýnmýþtýr. ailem 15
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem ÝSTANBUL’UN FETHÝ Aynen, gemilerin Kabataþ’tan Kasýmpaþa’ya taþýnmasý gibi. Bizans Ýmparatorluðu’na son veren bu büyük hükümdar, Arnavutluk’u, Bosna ve Hersek’i de almýþ, Yunanistan’ýn fethini tamamlamýþ ve Balkanlar’ý idâresi altýnda birleþtirmiþ, Trabzon-Rum Pontus Devleti’ne son vermiþtir. Toplam 2 imparatorluk, 4 krallýk, 6 prenslik ve 5 de dükalýk olmak üzere, 17
devlet fethetmiþtir. Fâtih Sultan Mehmed Hân, Osmanlý padiþahlarýnýn yedincisi, veli padiþahlar II. Murad Hân’ýn oðlu ve II. Bâyezid Hân’ýn babasýdýr. Fatih Sultan Mehmed, 1481 ilkbaharýnda yeni bir sefere çýkarken Maltepe/Gebze yakýnlarýnda vefat etti. Bazý araþtýrmacýlara göre Yahudilikten dönme Hekimbaþý Yakub tarafýndan zehirlenerek öldürülmüþtür.
FOTOÐRAF: ÝSA ÞÝMÞEK
Boðaz’ý hüzünle izleyen fetih yâdigârý Rumeli Hisarý Mescidi, 1953’te (yani fethin 500’üncü yýldönümünde), içindeki bütün evlerle birlikte yýkýlarak açýk hava tiyatrosuna çevrilmiþtir. Her yýl bu cami üstünde konserler verilmektedir.
Fetih yâdigârý: Rumeli Hisarý Rumeli Hisarý’nýn içine bir cami ile iki de çeþme ilave edilmiþti. Hisarýn planýný bizzat Sultan II. Mehmed çizmiþti. Bulunduðu tepenin çevresi, 1452 yýlýnda Rumeli Hisarý’nýn inþasý sýrasýnda, Bizanslýlarýn ani hücumlarýn-
da ölenlerin mezarlýðý olarak kabul edilir. Bu nedenle buraya Þehitlik veya Þehitlik Tepesi denir. Yakýn zamanlara kadar, Fatih tarafýndan vakfedilen bir cami de vardý. Camiye, Rumeli Hisarý Mescidi denirdi. Ancak günümüzde bu
caminin sadece minare gövdesi duruyor. Mekan, tapuda hâlâ cami olarak gözükmektedir. Sarýyer Belediyesi’nin vakýflarla iþbirliði yapmasý sonucu mekana yeniden cami inþasý ve vakfiyenin ihyasý mümkün olabilecektir.
FOTOÐRAF: MUSTAFA KÝRAZLI
FOTOÐRAF: AFP FOTOÐRAF: TUBA ÖZDEN
Baðdat...
FOTOÐRAF: AP
Þam’da Selahattin Eyyubi heykeli..
FOTOÐRAF: BAHAR MANDAN
Kudüs...
Kahire...
Ýstanbul bir dünya þehri mi? Ýstanbul, “Mukaddes Emanetleri” barýndýran, Ýki Cihan Güneþi Hz. Muhammed Efendimiz’in (sas) mübarek iþaretleriyle Hicri 857 yýl sonra binbir gayretle fethedilebilen, içinde milyonlar þehit ve binlerce evliya, onlarca sahabi barýndýran, dünyaya yýllarca adalet ve insanlýðý öðreten bir medeniyetin “inci” þehridir. Tabii ki, altýnda eski medeniyetlere ait izler ve eserler bulunmaktadýr. Ayný þey, Paris, Roma, Ýskenderiye, Kahire, Kudüs, Baðdat, Þam, Belgrad, Kurtuba gibi dünyaca önemli þehirler için de geçerlidir. Bu geçerlilik, üstteki mirasýn yok sayýlýp, alttakinin öne çýkarýlmasýný gerektirmez. Ýstanbul bir dünya þehri olmaktan öte ve önce, bir Ýslam-Türk þehridir... Mekke ve Medine baþta omak üzere Baðdat, Þam, Kahire, Konya, Kudüs, Ýskenderiye ve Ýstanbul’suz bir Ýslam medeniyet-coðrafyasý düþünülemez. Þehirlerin tarihi ayný zamanda medeniyetlerin de tarihidir. Medeniyetlerin tarih içindeki
büyük dönüþümlerinin izleri onlarý üreten þehirler üzerinde açýkça görülebilir. Medeniyetleri þehirler inþa ettiði gibi, medeniyetler arasýndaki iliþkiler de önemli þehirler aracýlýðý ile olur. Medeniyetlerin tarihin akýþý içindeki büyük kýrýlmalarý þehirlerde ortaya çýkar. Ýstanbul Türklerin, Mekke Araplarýn, Baðdat Iraklýlarýn, Þam Suriyelilerin þehri deðildir. Abide þehirler bütün bir Ýslam medeniyetini meydana getiren Müslüman kitleye ve ortak ecdada aittir. Bütün bir medeniyete aittir. Ýslam medeniyetinin özünü meydana getiren abide þehirlerden birisi olan Baðdat’ýn bugünkü hâli, diðer en önemli sembol þehirlerden biri olan Kudüs’ün durumu ortadadýr. Ýstanbul ve Þam; Hicaz’a giden yol üzerinde en önemli kilit taþlarýný, hafýza noktalarýný oluþturur. Bu kadar yýllýk tecrübeler sonunda bu þehirlere “yabancý” gözüyle bakmak, bizatihi Ýslam medeniyetinin gerileme sürecinde en dramatik noktayý oluþturacaktýr. ailem 17
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem ÝSTANBUL’UN FETHÝ Belgrad, Üsküb ve Bosna nasýl 700 yýllýk Ýslam þehirleri olmalarýna raðmen artýk haþmetli dönemlerini hatýrlatýr bir ize rastlamak bugünlerde mümkün deðildir. Ýstanbul’da yaþayanlar, “Ýstanbullu” olmayý öðrenmek ve bu þehirde asýrlarca yaþamýþ medeniyeti arayýp, bulup, öðrenip özümsemek ve yaþatmak durumundadýrlar. Maddi imkansýzlýk ya da cehalet hiçbir sorumsuzluðu
ve vurdumduymazlýðý izah etmeye yetmemelidir. Her Ýstanbullu, mahallesinde akmayan ecdad yadigarý çeþmeyi akýtmak, yýkýlmýþ mezar taþýný ayaða kaldýrmak, çatýsý akan mescidini onartmak durumundadýr. “Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur” sözünün devamý, “Onu berbat eden ahali ne kötü ahalidir!”e gitmemelidir.
Ebced ve fetih Ebced hesabý Fars ve eski Türk edebiyatýnda tarih düþürmede de kullanýlmýþtýr. Meselâ Ýstanbul’un fetih tarihi için Kur’ân-ý Kerîm’den “Âherûn” (Furkan Sûresi, 25/4) kelimesi düþürülmüþtür. Bunlarýn toplamý; (elif+hý+ra+vav+nun)=1+600+200+6+5 0=857 çýkmaktadýr ve bu tarih, hicri 857 (M. 1453) yýlý olan fetih tarihidir.
Ayný þekilde Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, tefsirinde Molla Câmii’nden naklederek Sebe Sûresi’nin on beþinci âyetindeki “Beldetün Tayyibetün” (iyi bir belde) ifadesi ile Ýstanbul’un fethinin kastedildiðini ve Ýstanbul’un fetih tarihinin (857 h. yýlýnýn) bu cümlenin ebcedi ile haber verildiðini yazmaktadýr (Hak Dini Kur’ân Dili, V.Cild, 3956).
FETÝH KRONOLOJÝSÝ Mart 1452 Rumeli Hisarý’nýn inþasýna baþlandý.
Haziran 1452 Bizans’a savaþ ilan edildi.
20 Nisan 1453 Bizans’a yardým için gelen gemiler Haliç’e girdi.
23 Nisan 1453 Türk gemileri karadan Haliç’e indirildi.
Aðustos 1452 Fatih’in Edirne’den hareketi.
23 Mayýs 1453 Bizans’a son kez teslim teklif edildi.
2 Nisan 1453 Haliç’e zincir gerildi. Þâhi topu Ýstanbul’a ulaþtý.
26 Mayýs 1453 Macar elçileri tehditle muhasaranýn kalkmasýný istedi.
6 Nisan 1453
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
Cuma namazý kýlýnarak kuþatma baþladý.
Ordu fetih öncesi dinlendi.
12 Nisan 1453 Toplar surlarý dövmeye baþladý.
29 Mayýs 1453 Ýstanbul, nihayet fethedildi.
ailem 18
28 Mayýs 1453
ailem ÝSTANBUL’UN FETHÝ
Fatih ve Rum mimar
FOTOÐRAFLAR: YAÞAR DURUKAN
Hýzýr Beyin, “Oturma begüm!.. Hasmýnla mürafaa-ý þer’ olup ayak beraber dur!” diyerek mahkemenin heybetini gösterdiði mekanýn bugünkü durumu.
Üsküdar’da, Eski Mahkeme Sokak, No:11’deki tarihi binanýn son hali.
Fatih Sultan Mehmet, yeni yaptýracaðý caminin inþasýnda kullanýlacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder. Mimar, bu sütunlarý üçer arþýn kesip kýsaltýr. Fatih de buna sinirlenerek mimarýn elini kestirir. Mimar Sinan-ý Atik, padiþah aleyhine dava açar. Fakat ne Galata ne de Eyüp kadýlýðý padiþahý yargýlamayý göze alamaz. Mimarýn þikayetini Üsküdar Kadýsý Hýzýr Bey kabul eder ve davayý açar. Mahkemeye celb edilen büyük padiþah, baþ köþeye geçmek istediyse de davacýyla birlikte mahkeme huzurunda ayakta bekletilir. Yargýlama sonunda, padiþah suçlu bulunur. Ceza olarak mimara yapýlan haksýzlýðýn aynýsýnýn tatbik edilmesine, yani padiþahýn elinin kesilmesine karar verilir. Rum mimar, mahkemenin verdiði bu büyük karar karþýsýnda þaþkýna döner ve davasýndan feragat eder. Mimar kýsasý istemediði için, Fatih, günde on altýn tazminata mahkum olur ve hatta kýsastan kurtulduðu için, bu tazminatý kendiliðinden yirmi altýna çýkarýr. Böylece padiþahýn eli kesilmekten kurtulur. Evliya Çelebi’nin aktardýðýna göre, mahkemenin kararýndan sonra Fatih, çýkardýðý demir sopayý kadýya göstererek; “Eðer sen Allah’ýn hükmünü uygulamayýp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla senin baþýný paramparça ederdim.” der. Kadý Hýzýr Bey Çelebi de sakladýðý kamayý çýkararak cevap verir: “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik-deþik ederdim.” Bu tarihî davanýn görüldüðü mahkeme binasý bugün Ýstanbul’un Üsküdar ilçesinde, Gülfem Mahallesi, Eski Mahkeme Sokak No: 11’deki binayý iþaret ediyor. ailem 19
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
Þahin Yýlmaz
Hocaefendi:
43 yýlda 2 bin 100 hâfýz yetiþtirdi ÖMER ORUÇ/ÝZMÝR 1936 yýlýnda Erzurum’un Ýspir ilçesi Elmalý köyünde dünyaya gelen Þahin Yýlmaz Hocaefendi, Manisa’nýn Akhisar ilçesinde 43 yýlda 2 bin 100 hafýz yetiþtirdi; 10 binin üzerinde kiþiye de Kur’an-ý Kerim öðretti. Anne tarafýndan hocazade olan Þahin Yýlmaz’ýn, hayat hikayesi çilelerle dolu. “Hayatým boyunca borçsuz bir günüm geçmedi.” diyen Hocaefendi, varlýklý bir babanýn çocuðu olmasýna raðmen hep baþkalarý için dert çekmiþ. Sürekli Kur’an kurslarý, yurtlar ve dinî eðitim müesseseleri açýlmasý için gayret gösteren Hocaefendi, bunlarýn gerçekleþebilmesi için gecesini gündüzüne katarak, tuðla üstüne tuðla koymaya çalýþmýþ. 28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 20
“Bu dinin dili Arapça, Rabb’imiz onu tercih etmiþ, ben de bu asil millete bu dili öðreterek dinime hizmet etmeyi yeðledim.” diyen Hocaefendi, Akhisar’daki ilk yýllarýnda bütün gayretini Arapça okutmaya sarf eder. Fakat zaman içinde talebin azalmasý sebebiyle bütün himmetini hafýz yetiþtirmeye ve yetiþen hafýzlarýn ortaöðretim ve üniversiteye gitmelerine sarf eder. Yaptýðý devasa iþleri tevazu içinde Cenab-ý Hakk’ýn ‘Hakîm’ ismine baðlayan Hocaefendi, hafýzlýðýn farz-ý kifaye olduðunu ve diðer insanlarýn üzerinden bu yükün kaldýrýlarak semadan gelebilecek belalarýn da önüne geçilebileceðini söylüyor. Þahin Yýlmaz babasýnýn çok güzel Kur’an-ý Kerim okuduðunu söylüyor. Hocaefendi, 1945’te babasýndan Kur’an okumayý öðrendiðini ve köy imamýnýn desteðiyle hafýzlýða geçtiðini kaydediyor. Köydeki imkansýzlýklar sebebiyle ancak 1950’de hýfzýný ikmal edebilen Hocaefendi, Erzurum’da çok zor þartlarda ikamet ederek, Arapça dersleri almaya baþlar. Meþhur hocalardan Sakýp Efendi’den de ders alýr.
“Bu asil millet hafýzlýðýn þehit kanlarýyla sulanmýþ bu topraklarda kuruyup gitmemesi için bize de güvendiðinden yardýmýný, himmetini esirgemiyor.”
ailem
FOTOÐRAFLAR: ÖMER ORUÇ
ÖRNEK HAYATLAR Medresede kalacak yer olmadýðý için Ýstanbul’a gider. Gönenli Mehmet Efendi ve diðer hamiyetli insanlarýn ilgisiyle tamir ettirilip hizmete sokulan Üçbaþ Medresesi’nde kalmaya baþlar. Fatih Camii vaizlerinden Çolak Mehmet Efendi’den Kâfiye dersleri alýrken, Salih Efendi’den Katrünneda Nahiv kitabýný, kitap olmadýðýndan arkadaþlarýnýnkinden yazarak okur. Ayrýca Abdulhalim Efendi’den Ezkâr-ý Nebevi baþta olmak üzere hadis ve fýkýh dersleri alýr. Fakat Erzurum’daki ders düzenini Ýstanbul’da bulamadýðý için ilim hayatýný sürdürmek amacýyla Erzurum’a dönmeye karar verir. Eski hocasý Muhammed Sýddýk Efendi’nin imam olduðu Aþaðý Mumcu Camii’nin küçük odasýnda kalmaya baþlar. Sakýp Efendi’den belagattan Telhis kitabýný bazý tefsir ve hadislerle beraber okur. Osman Bektaþ Hocaefendi’den de ilm-i münazara dersi alýr. Küçükken geçirdiði bir rahatsýzlýk sebebiyle Erzurum’un soðuðuna dayanamayarak 1955’te tekrar Ýstanbul’a dönen Hocaefendi, Ortaköy’de Dereboyu Camii’nin küçük bir odasýnda kalmaya baþlar. Asýl öðrenimini aldýðý Safvet Hocaefendi’yle de burada tanýþýr. Konya Ermenekli Safvet Hocaefendi Beyazýt medreselerinde ders-i âmm olarak göreve baþlamýþ, þer’iye vekaleti vekilliði, kütüphaneler müdürlüðü ve ayný zamanda padiþahýn huzurunda ilmi meseleleri mübahese eden huzur hocalýðýnda bulunmuþ. Safvet Efendi’den belagat, ilm-i kelam, usul-u fýkýh ve mantýk dersleri alan Þahin Yýlmaz Hocaefendi, bir süre sonra hocasýnýn isteði doðrultusunda ikinci devre talebelere ders vermeye baþlar. Bu arada Eminönü Müftüsü Bekir Efendi’den Bu-
hari-i Þerif okumaya devam ederken Küçük Ayasofya Camii’nde de vaazlar verir. 1958’de Diyanet’in açtýðý, Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’nin gözetimindeki vaizlik ve müftülük imtihanlarýna girer. Bilmen Hocaefendi, Arapça ibare okumasýný çok beðenir ve “Molla nerede okudun?” diye sorunca “Safvet Efendi’de.” cevabýný alýr. Ýmtihandaki baþarýsý sebebiyle Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý vaizlik için teklifte bulunur, ancak Safvet Efendi’nin ikinci grup talebelerini okuttuðu için bu teklife olumlu cevap veremez. Ýstanbul’da okurken Safvet Efendi telkinleriyle Ramazan’da vaizlik yapmak üzere Ýzmir’e giderken Akhisar’a uðrayan Þahin Yýlmaz Hocaefendi, hamiyetli insanlarýn kendisine sahip çýkmasý sebebiyle 3 yýl boyunca Ramazan aylarýnda Akhisar’da fahri vaizlik yapar. 1959’da askere giden Hocaefendi, askerlik sonrasý bir çocuðu olmasýna raðmen dýþarýdan Ýmam Hatip okulunun imtihanlarýna girerek orta kýsmýný bitirir. Mezun olduktan sonra babasýnýn Akhisar’dan bir ev almasý üzerine 16 Eylül 1962’de eþi ve hocasýnýn ismini taþýyan oðluyla birlikte oraya göç ederek Hilal Camii’nde imam hatip olarak göreve baþlar. Caminin 20 metrekarelik bir alanýnda Arapça ders vermeye baþlayan Hocaefendi, öðrencilerinin istikbalini de düþünerek, Arapça okuttuðu öðrencilere üniversiteye gitmeleri için telkinde bulunur. Hocaefendi, “Bu sayede öðrencilerin hem imanlarýný hem de istikballerini kurtarmaya baþladýk.” diyor. Eskiden ailelerin þahsi gayretleriyle hafýzlýk müessesini ayakta tuttuðunu belirten Hocaefendi, artýk bu görevi devletin resmi kurumlarýnýn yerine getirdiðini söylüyor. ailem 21
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem ÖRNEK HAYATLAR
“Bir hafýzýn toplam eðitim gideri 20 bin YTL. Bu miktarý ahiretini düþünen kardeþlerimizin himmetleriyle karþýlýyoruz. Herkes çocuðunu hafýz olarak özel okulda okutabilmek için bize getiriyor.”
Cemaatin yardýmlarýyla hafýzlýk eðitimi vesilesiyle senede ilk etapta 5-6 hafýz yetiþtirilirken, hayýrsever Müslümanlarýn katkýlarýyla binalar da teker teker yapýlýr. Bu binalarýn yaný sýra Hilaliye Eðitim Vakfý’nýn þimdiki binasý 1981’de hayata geçirilir. 1982’de 250 öðrenciyle erkek Kur’an kursu eðitime baþlar. Her yýl 20-25 hafýz mezun edilir. Hafýzlýk eðitimi alan gençleri ise mezuniyet sonrasý yalnýz býrakmayan Hocaefendi, gençlerin gelecekleri adýna üniversite eðitimlerini de vatandaþlarýn himmetleri sayesinde burslu olarak saðlamaya çalýþýr. Sürekli borçlanan Hocaefendi, bir defasýnda babasýnýn bile uyarýsýyla karþýlaþýr. Babasý merhum Abdurrahim Efendi, “Oðlum senin bu haline þaþýyorum. Hiç borçtan kurtulmuyorsun. Ben borçlu olduðum zaman uyuyamam.” demesi üzerine “Baba, ben de borçsuz olduðum gün uyuyamýyorum.” diye cevap verir. 1985’te okula giden öðrencilerin barýnabileceði 8 daireli bir bina yaptýrýlýr. Bir ara Avrupa’ya giden Hocaefendi, buradaki ahlaki çöküntüyü fark ederek kýz çocuklarýnýn da eðitim alabileceði bir hafýzlýk kursu açýlmasýna karar verir. Yurda döndüðünde hemen harekete geçen
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 22
Hocaefendi, 1993’te 300 kiþilik kýz Kur’an kursunu bitirir. 43 yýlda 1.500 erkek, 600 kýz öðrenciyi hafýz yapar. 10 binin üzerinde öðrenciye de kendi deyimiyle ‘kýldýklarý namazýn sahih olabileceði þekilde’ Kur’an-ý Kerim okumayý öðretir. Ýmandan sonra en önemli meselenin namaz olduðunu belirten Hocaefendi, namazýn en önemli hükmünün kýraat olduðunu belirtiyor. Kýraatýn da ehil insanlardan öðrenilmesi gerektiðini vurguluyor. Þahin Yýlmaz Hocaefendi, 1,5 ay süren yaz Kur’an kurslarýyla çok fazla bir þey öðretilemediðini kaydediyor. Hocaefendi, “Anne ve baba dinî eðitim vermekle yükümlü olduðu çocuðunu mutlaka en az bir yýl Kur’an kursuna göndermelidir. Çocuk bu sürede hem dinî bilgiler öðrenecek, hem de ibadete alýþacaktýr” diyor. 8 yýllýk ilköðretimin “kesintisiz” olarak uygulanmasýyla hafýz yetiþtirme yönünden birçok güçlükle karþýlaþtýklarýný belirten Hocaefendi, üç yýl boyunca kursa talebe gelmediðini ve 20-25 öðrenciyle yollarýna devam etmek zorunda kaldýklarýný aktarýyor. “Benim gözümden uzun yýllardýr, kalmadýðý için yaþ akmýyordu. Bu olaylar beni derinden etkiledi. Ellerimi açtým semaya ve çok aðladým. ‘Bugüne kadar bizlere bunlarý ihsan ettin, bundan sonra da bize bir çare ihsan et diyerek dua ettik.” diyor. Zeki öðrencilere ‘kim özel lise ve buradan üniversiteye gitmek isterse iki ya da üç yýlda hafýzlýðý bitirme þartýyla okutabiliriz’ dediklerini belirten Hocaefendi, Hilaliye Eðitim Vakfý’nýn 2000 yýlýnda inþa ederek özel bir þirkete kiraladýðý 700 kapasiteli Özel Yüksel Lisesi’nde þu anda 40 hafýzýn eðitim aldýðýný dile getiriyor.
Allah’tan istemesini bilmek Fethullah Gülen Hocaefendi ile hemþehri olduðunu belirten Þahin Yýlmaz Hocaefendi, “Ben Erzurum’dan Ýstanbul’a gidince, Hocaefendi Erzurum’a gelmiþ. Asýl muarefemiz Ýzmir’de baþladý. Edirne’den Ýzmir’e merkez vaizi olarak geldiðinde ben de Akhisar’daydým. Zaman zaman Akhisar’a gelir ve kalýrdý. Benim bir mobiletim vardý. Mobiletimin arkasýna onu bindirerek, sohbetlere giderdik. Mobiletimle bayaðý yere gittik. Sonra ben Ýzmir’e gittikçe görüþüyordum. Þuna defaatle þahit oldum. Allah’tan ne istersen veriyor. Allah razý olsun, Hocaefendi bu iþin istemesini bildi. Cenab-ý Hak da ihsan etti. Biz bu noktaya geliþimizi hayal edemezdik. Hocaefendi de bu noktaya geliþini hayal edemezdi. Ama Cenab-ý Hak ihsan etti. Allah’ýn hazinesi bol.” diye konuþtu.
Evli ve 4 çocuk babasý olan Þahin Yýlmaz Hocaefendi, tek gayesini, “dinini çok iyi bilen, ayný zamanda bilimde de ilerlemiþ vatan evlatlarýný görmek” olarak özetliyor. Þu anda da binlerce talebesinin memleketin her yerinde muhtelif hizmetlerde bulunduðunu söylüyor.
ailem ÖRNEK HAYATLAR
Baba-oðul ayný sýralarda
hafýzlýk eðitimi alýyor ÖMER ORUÇ/ÝZMÝR
Onlar aþkla, þevkle ve yarýþarak gece gündüz çalýþtýlar. Baba Hüseyin bey, hafýzlýkta oðlunu geçmiþ durumda.
Hilaliye Eðitim Vakfý’na baðlý erkek Kur’an kursunda hafýzlýk eðitimi gören 15 yaþýndaki Mustafa ile 50 yaþýndaki babasý Hüseyin Karaca, hafýz olabilmek için ayný sýralarý paylaþýyor. Türkmenistan’da bir gýda þirketinin distribütörlüðünü yaptýðý sýrada Hilaliye Eðitim Vakfý’nýn baþarýsýný duyan Hüseyin Karaca, oðlunu hafýz yapmak için Akhisar’a yerleþir. Bu arada hacca da gitmek isteyen baba Karaca, Peygamber Efendimiz’in (sas) huzuruna eli boþ gitmek istemez. Ancak, O’na (sas) uygun bir hediye de bulamaz. Bir süre düþünür ve “Madem Peygamber Efendimiz bize Kur’an’ý getirdi; ben de O’nun (sas) huzuruna hafýz olarak gideceðim ve ‘Senin bize býraktýðýn bu kutsal emanetine sahip çýktým’ diyeceðim.’’ diyerek hafýzlýða niyetlenir. Gazi Üniversitesi Matematik Bölümü 2. sýnýfýndan ayrýlan
Hüseyin Karaca, azim ve gayretle hafýzlýk derslerine baþlar. Oðlu Mustafa’dan bir ay sonra Kur’an kursuna kayýt yaptýran baba Karaca, bu açýðý hocalarýn gözetiminde günde 15 saat çalýþarak, üstelik 11 ayda hafýzlýk mertebesine yükselmeyle kapatýr. Karaca, 29 Mayýs 2005 Pazar günü yapýlacak merasimle de resmen hafýzlýk payesini elde edecek. Hafýz olma hissini yorumlamakta aciz kalan baba Karaca, “Cenab-ý Allah’a (cc) ve O’nun en çok sevdiði Hz. Muhammed’e (sas) hizmet etmek hiçbir duyguyla ifade edilemez.” þeklinde konuþuyor. Karaca, ilk fýrsatta hacca gideceðini ve Efendimiz’in huzuruna verdiði sözü tutmuþ olarak çýkarak, okuduðu hatimleri kendisine hediye edeceðini belirtiyor. Babasýnýn hafýz oluþunun kendisini çok mutlu ettiðini söyleyen oðul Mustafa Karaca ise kendi hafýzlýðýnýn bir yýl sonra biteceðini belirtiyor. Babasýyla ayný sýralarý paylaþmanýn kendisini sevindirdiðini anlatan oðul Karaca, birçok insanýn bu duruma imrenerek baktýðýný aktarýyor. Aile içinde ana gündemin hafýzlýk olduðunu, kolayca tamamlayabilmek için sürekli dua ettiklerini belirten Mustafa, eðitimini de ihmal etmiyor. Amacý, liseden sonra üniversiteye devam etmek. Baba ve oðlun ayný anda eðitim almasýný deðerlendiren vakýf yöneticileri de, bu güzel örnek karþýsýnda birçok kiþinin Kur’an öðrenme ihtiyacý hissettiðini dile getiriyor. ailem 25
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
Çobançeþme Mh. Kalender Sk. No: 21 Y.Bosna/Ýstanbul
ailem
dr.can@zaman.com.tr
DR. CAN
Anksiyete bizi de
bozar, namazý da... Bekir Aksoy Üniversitede okuyorum. Elimden geldiðince dinî görevlerimi yapýyorum. Bazen ibadetlerim sýrasýnda akla gelmeyecek kötü þeyler kafamý dolduruyor. Öyle anlar oluyor ki kendimi firavunlaþmýþ zannediyorum. Sanki tüm inancýmý kaybetmiþ gibi oluyorum. Sevgili Bekir kardeþim... 1) Çok zor bir þeyi yapan ve onu iyi yapan kiþi, hiçbir zaman saygýsýný (kendine) ve yaptýðý iþin güzelliklerini kaybetmez. Her gün güneþin doðduðu gibi o da vardýr altyapýda. Bazen sis, bulut olsa da önünde o yine vardýr. 2) Normalde yaptýðýmýz iþin mükemmelliði ile orantýlý olarak þeytan bize saldýrýlarda bulunur. Eðer beden ve ruh “aura”mýzda gedikler, çatlaklar varsa, yani surda delik açýlmýþsa oralardan girmeye çalýþýr. 3) Ýþte anksiyete bozukluðu dediðimiz rahatsýzlýklardan biri veya birkaçý varsa biz de þeytanýn iþini kolaylaþtýrmýþ oluruz.
Sebepleri: 4) Biyolojik ve psikolojik sebepleri olabilir. Zorlayýcý durumlar, aþýrý streslerde beyindeki salgýlarýn miktar ve dengesi bozulur. Ayrýca hormonlarýn (ostrojen, tiroid vs.) anksiyete üzerinde etkileri vardýr. 5) Ruhsal olarak da; kiþide doðduðu andan itibaren deðiþen þekil ve oranlarda, deðiþen þartlarda beklenmedik durumlar, travmalar sonucu anksiyete oluþabilir. 6) Ayrýca, irsî, biyokimyasal, çevre ve 28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 26
kiþisel faktörlerle ortaya çýkabildiði gibi çeþitli hastalýklar ve kullanýlan ilaçlara baðlý olarak da meydana gelebilir.
Nedir anksiyete? 7) Ýnsanda zorlama meydana getiren sebepler sonrasýnda ortaya çýkan cevaba anksiyete diyebiliriz. Türkçemizde tam karþýlýðý yoksa bile bunaltý, kaygý, aþýrý can sýkýntýsý olarak tanýmlanabilir.
Belirtiler/tezâhürat: 8) El titremesi; kalp çarpýntýsý, terleme, kan basýncýnda yükselme, gerginlik, sýk idrar, aðýz kuruluðu, karýn aðrýsý, kusma gibi bedensel tezahürler olduðu gibi... 9) Dikkat azalmasý, öleceðini, delireceðini sanma, kontrolünü kaybedeceðini sanma, çýldýracaðýný hissetme gibi ruhsal bulgularý da vardýr. 10) Ayrýca davranýþ olarak, hareketsizlik, akademik performansta düþüþ, sýk nefes alýp verme, aþýrý gerginlik, iþ, okul, ev çevresinde iletiþim bozukluðu, iþtah, uyku bozukluklarý, karamsarlýk, ümitsizlik, geri çekilme, kendini suçlama vs. sayýlabilir. Özellikle kiþiler iþlerinde verimsiz, derslerinde dikkatsiz ve baþarýsýz, ibadetlerinde yetersiz, davranýþlarýnda tutarsýz olabilirler. Bu yüzden Bekir kardeþim sen ak ve pak bir soydan geliyorsun. Geçici olarak maruz kaldýðýn oklara önem verme. Ancak bu türbülans günlük hayatýný etkilerse bir uzmandan destek alman en iyisidir. Dualarýnda tüm “Ailem” okurlarý bulunsun. Dr. Can...
ailem DR. CAN
Depremler, saðlam zeminlere zarar vermez Sinop-Dertli Hatun 44 yaþýnda 3 çocuklu dindar bir anneyim. 16 yaþýnda imam-hatipli eþimle evlendim. Çocuklarým inançlý çok þükür; ama cuma ve Ramazan orucu dýþýnda ibadetleri yok. Israr edersem itekaka 1-2 vakit iyi gidiyor, sonra tekrar olumsuz bitiyor. Baba da ben de farzlarý ve gerekenleri ihmal etmeyiz. Bilmem ki neden oldu. Yoksa küçükken dayak mý atmalýydýk? Dr. Can Deðerli Dertli Hatun. 1) Çocuklarýnýz üzerine titreyen bir anne olmanýzdan ötürü tebrik ve takdirlerimi arz ediyorum. 2) Her zaman Tanrýtanýmaz ve inançsýz ailelerin çocuklarý ebeveynleri gibi olmayabiliyorsa, dindar ailelerin çocuklarý da bazý sebeplerden dolayý dindar olamayabiliyorlar. 3) Ancak küçükken (0-7 yaþ) ona ne gibi “telkin”ler verip öðretide bulundu iseniz, o çocuk döner dolaþýr o temelde aldýðý eðitime uygun bir yaþam tarzýný benimser umarým. Telaþ etmeyin. 4) Her þeye raðmen yaþlarý kaç olursa olsun doðru iþlere teþvik, doðru sözleri de telkin etmeye devam etmelisin. Dayak iyi ki atmamýþsýnýz. Zira þimdilerde bu duruma ilaveten bir de anksiyete bozukluklarý ile uðraþacaktýnýz. 5) Belli ki ergenliðe dek bir þikayet yoktu. Sonra çevre faktörleri ve hormon deðiþiklikleri (bu ergenlik hormonlarý laboratuvar þiþesinde durduðu gibi uslu durmuyor) çocuklarýmýzý zedelemiþ. Olsun varsýn. Bir müddet hayatlarýný yaþadýklarýnda Hanya ve Konya þehirlerindeki farký göreceklerdir. Fýtrat ve vicdanlarýndaki duruluk, sizin dua ve telkinlerinizle onlarý birer Mevlana yapacak ve Mevlâ’larýný tekrar keþfedeceklerdir. ailem 27
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ÝLMÝHAL
Hz. Peygamber’i (sas)sanatla sevmek… “Ben çizgi çizmeyi, boyamayý çok seviyorum. Bir sene evvel bir arkadaþým vesilesiyle tezyin kursuna baþladým. Aldýðým derslerden son derece haz alýyorum. Çalýþma saatlerinde vaktin nasýl geçtiðini hiç anlamýyorum. Büyük bir aþk ve istekle eser üzerinde çalýþýyorum. Hele hilye-i þerif üzerinde çalýþýrken sanki Hz. Peygamber’im karþýmda duruyor ve bana gülümsüyor. Ben o an baþýmý kaldýrýp O’na bakmaktan çekiniyorum, daha doðrusu utanýyorum. Çünkü yaptýðým çalýþmada önüne geçemediðim olabilen eksik veya hatalardan dolayý mahcubiyet duyuyorum. Ama biliyorum ki O mükemmel insaný her geçen gün daha çok seviyorum ve her fýrça hareketinde O’na olan sevgimin ifade bulduðunu seziyorum. Bu duygularýmý herkese anlatmaktan çekiniyorum; bana ‘ah zavallý dengesini bozmuþ!’ demelerinden çekiniyorum. Ama siz beni anlarsýnýz… Duygularýmda yanýlmýyorum deðil mi?”
“Allah güzeldir, güzelliði sever” sözü üzerinde düþünüldüðünde, güzelden maksadýn “sevgi ve aþk” olduðu anlaþýlýr. Sevgi ve aþkla her daim anýlmaya layýk olan Yüce Allah’ýn isimlerinden biri “Vedûd”dür. Çok seven, çok sevilen anlamýndadýr. Ýþte bu ismin bütün kâinata yansýmasýndan aþk ateþi doðmuþtur. Bu ateþi insan gönlünde yakanlar ise peygamberleridir. Ýnsanýn (yaratýlmýþýn) Yaratanýný aramasý, istemesi ve O’na sevgi beslemesi çok tabiîdir. Ancak bunu yapabilmenin yolu Peygamber’in yoluna girmek (en- Nisa, 4/80), O’nu izlemek ve O’nunla buluþmak ile olur. Bunun böyle olacaðýný Yüce Allah buyurmuþtur; “De ki, eðer Allah’ý seviyorsanýz bana uyun ki Allah da sizi sevsin…” (el Âl-i Ýmran, 3/31). Ýnsanýn, imanýn tadýný tadarak, mümin olmanýn derin huzurunu duymasý, âþýk olmanýn erdem zenginliði28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ
ailem 28
ni yaþamasý ancak Allah ve Rasulü’nü her þeyden daha çok sevmesi ve her sevdiðini Allah için sevmesiyle, her yaþta, her yaratýlmýþta Allah’ý bulmayý baþarmasý ile olur. Çünkü müminin karþýsýnda; onu seven, ona düþkün, onun bir sýkýntýya düþmesinden rahatsýz olan, çok þefkatli ve merhametli en güzel insan, Allah Rasulü muhabbetle elini ona uzatýyor, Allah’ýn sevgi yoluna davet ediyor (Tevbe, 9/128, en-Nisa, 4/80). Aþk beslendikçe; gönlü ince, ince sýzýlarla yakarak katmer katmer artýþ gösterir ve gönlü zorlar, dýþarý çýkmak ister. Ýþte o vakit aþk dillenir. Aþkýn dillerinden biri de sanattýr. Sanat, “yaratýlmýþýn aþkýnýn” eserinde þekil ve ifade bulmasýdýr. Bu nakþolmuþ çeþit çeþit renklerle, ahenkli nâmelerle, sýr misali dizi dizi kelimelerle olabilir. Sanat eserleri; mânânýn maddeye yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Sevgi eserde ifade bulurken âþýk maþukuyla manen irtibat kurar ve çok ‘özel’ olan o anda; aþk, gönlünde yeni bir coþkuyla artýþa geçer. Böylece ‘âþýk sanatkar’, her eseriyle yeni bir esere yollanýr. Aþkýn ifade bulduðu eserlerden biri de hilyedir. Ýslâm inancý, Sevgili Peygamber’i suretlerle tasvir etmekten imtina ederken, sözle ifade etmeyi uygun bulmuþtur. Bunun sonucu müminlerin Peygamber’ine duyduðu sevginin, derin muhabbetin sanatsal ifadesi olarak hilye denilen levhalar meydana gelmiþtir. Hat sanatýnýn en güzel örnekleri, ayrýca söz konusu yazýyý güzelleþtirmek için kullanýlan tezhip sanatýnýn harikulâde (olaðanüstü) çalýþmalarý bu eserlerde bir araya gelmiþtir.
Dr. Jale Þimþek
nin estetik bir tezahürü-görüntüsüdür. Mümin sevgisini eserinde iþlerken, o sevgiye mazhar olan Allah Rasulü “o andan” mânen haberdardýr ve o sevgiye kendisi de cevap vermektedir. Neticede müminin sevgisi coþtukça, yeteneði de coþar ve seyretmekten haz duyduðumuz o mükemmel hilyeler meydana gelir. Hepimizin evinde en az bir tane hilye-i þerif’in bulunmasý ve yuvalarýmýzý nurlandýrmasý temennisi ile. FOTOÐRAF: ÝSA ÞÝMÞEK
Hz. Muhammed’in (sas) insanî yönünü ele alan hilye metinlerinde yaratýlýþý, fizikî yapýsý ve sýfatlarý anlatým bulur. Hilye-i þerif, hilye-i saadet, hilye-i Nebevî isimleriyle anýlan hilyeler Türkler tarafýndan daima çok saygý ve sevgi görmüþtür. Osmanlý döneminde yazýlan hilyeler hat ve tezhip sanatýnda müstesna bir yere sahip olmuþtur. Gerçekten hilyeler, müminlerin Allah’ýn Rasulü’ne duyduklarý sevgi-
Hilye-i Þerif
Hilyeyi daha iyi tanýmak amacýyla kýsýmlarýndan kýsaca bahsedecek olursak; Baþ makam: Besmele veya besmelenin geçtiði âyet yazýlýr. Göbek: Hilye metninin büyük bir kýsmýnýn yazýldýðý oval ve daire þeklindeki bölge. Hilâl: Mutlaka bulunmasý þart olmayan ve Hz. Muhammed’in nuru ile âlemi aydýnlatmasýný sembolize eden, ortada güneþ, etrafýnda hilâl düþünülmüþtür.
Hulefa-yý Raþidîn (dört halife) isimleri: Göbeðin dört köþesinde yer alan yuvarlak boþluklara, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin isimleri yazýlýr. Âyet: Hz. Muhammed’le ilgili bir âyet yazýlýr. En çok rastlanan âyetler; “Biz seni âlemlere ancak rahmet olsun diye gönderdik” (Enbiyâ, 21/107), “Hiç þüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin” (el- Kalem, 68/4), “Muhammed’in Allah Rasulü olduðuna Allah’ýn þehadeti yeter.” (Fetih, 48/28-29) gibi.
Etek: Metnin devamýnýn, dua bölümünün ve sanatçýnýn imzasýnýn yer aldýðý dikdörtgen bölgedir. Koltuklar: Etek kýsmýnýn iki tarafýnda ve âyetin altýnda bulunan boþluklardýr. Ýçleri tezyin edilerek doldurulur. Ara suyu, kenar suyu: Hilyenin güzelliðini artýrmak için yapýlan çerçeve bütünlüðü veren süslemelerdir. ailem 29
28 MAYIS 2005 CUMARTESÝ