154

Page 1

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 154 ZAMAN’LA BÝRLÝKTE SATILIR

www.zaman.com.tr/ailem

EÞLER ARASINDAKi HUZUR iÇiN

6S

KURALI



ailem EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER Mü’minin niyeti amelinden hayýrlýdýr

4 7

Mevlânâ müzesi Bu da geçer ya hu!

8

Ýlim niçin öðrenilir?

10

Hacerü’l-esved’i kaçýrdýlar! 15 Eþler arasýndaki huzur için 6S kuralý 16 Kurdun yükünü çekmedikçe aslana binilmez 24 Müslüman’ýn Hristiyan’la evlenmesi üzerine... 26 Dr. Can sizlerle

28

ailem 19 KASIM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 154

Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz Sahibi Genel Yayýn Müdürü Yayýn Danýþmaný Yayýn Editörleri

Katkýda Bulunanlar Tasarým Kapak Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibi Temsilcisi Reklam Koordinatörü Yayýn Türü

Ali Akbulut Ekrem Dumanlý Hamdullah Öztürk Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Ali Demirel Ali Budak Mehmet Þimþek Zaman Grafik Yakup Akalýn Yakup Þimþek Yaygýn Süreli

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri

En iyi hakem kim? - Gönlün rahat mý? diye sordu elini omuzuna atarak. - Bilmem ki! - Ne evet, ne de hayýr diyebiliyorum. Ýçim de bir sýkýntý var. Ve bu sýkýntýyý ben gideremiyorum. Ýyi mi yapýyorum, kötü mü bir karar verebilsem! Bir Ahmed hocama sorsam mý ki? O ne derse onu yapalým. Biraz rahatlamýþtý. Öyle ya sorununu çözmek için bir yol bulmuþtu. Ahmed Þahin hocayý bulacak ve ondan sorusuna cevap isteyecekti. Yazýlacak manevi bir reçeteyle ferahlayacaktý. Ama hayat insana hiçbir zaman somut bir reçete yazdýrtmýyordu. Birçok insan manevi anlamda aradýðý reçeteyi de bulamýyordu. En güzel ve en iyi reçete insanýn gönlüdür. Vicdanýnýz rahatsa, bir sýzý hissetmiyorsa, “Bu iþ doðru yolda” kararý verebilirsiniz. Peki her vicdan doðru karar verebilir mi? Aslýnda evet. Kirlenmemiþ, kötülüklere boðulmamýþ, yanýltýlmamýþ her vicdan doðrudan þaþmaz. Ahmed Þahin hocaya ulaþmak epey zor oldu. Çok çetrefilliydi sorusu… Ama 3-4 dakikada anlatabildiðini anlattý. Þahin hoca; - Bu mesele birkaç soru içeriyor. Her birisi için ayrý makale yazmak lazým, demiþti. Doðrusu da buydu gerçekten. Bir þeyi üstüne almak, hüküm vermek, sorumluluk almak ne kadar zor bir iþtir. Hocamýz ona konunun detaylarýný anlattý. Sonunda sadede geldi ve - Bu konuda Hayrettin Karaman hoca þöyle söylüyor. Ben de

http://www.zaman.com.tr/ailem Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr

Serhat Þeftali

s.seftali@zaman.com.tr

buna katýlýyorum. Ama neticede karar senindir. Bu konuyu sen, bir de vicdanýna sor ve öyle karar ver. Cevap çoðu zaman karþý tarafta tam bir memnuniyete yol açmaz. Çünkü cevap paketlenmiþ halde kendi eline teslim edilmemiþtir. Bu cevaba kendisinin de katký koymasý gerekmektedir. Ýnsanýn kendi vicdanýna sormasý, taþýn altýna elini koymak gibiydi. Neticede kötü bir sonuç çýkarsa,” Ben karar verdim. Sorumluluk da benim.” demek zorundaydý. Bir konuyu vicdana danýþmak, onu ikna etmek kolay deðildir. Eðer en ufak bir þüphe varsa, o küçük delik sizi rahatsýz edecek, bunaltacaktýr. O halde vicdanýmý rahatlatma adýmlarý atmalýyým… Vicdan doðrularla rahatlar, iyiliklerle nefes alýr, güzelliklerle can bulur. Herkesin sorumluluðu kendisinedir. Kimse kimsenin sorumluluðunu üstlenemez. Çatlaklardan sýzanlar bizi yanýltmasýn. Hepimizin bir “birey” olduðunu unutmayalým.

Verimli bir toplantý yaptýk Ailem ekibi olarak Ramazan ayýnýn sonlarýnda verimli bir toplantý yaptýk. Ahmed Þahin hocamýz, Dr. Jale Þimþek, Farika Teymur Artýr, Dr. Can Öner, yayýn danýþmanýmýz Hamdullah Öztürk, yeni projeler üzerinde çalýþtýðýmýz Hakan Metan, Mahmut Sarýgül ile Ailem’in emektar çalýþanlarý fikir alýþ-veriþinde bulundu. Bu tür toplantýlarla amacýmýz, Ailem okurlarýna daha iyi bir dergi hazýrlayabilmek. Yeni isimlerle Ailem ekibini geniþletmeye devam edeceðiz. Hayýrlý haftalar...


ailem HAYAT

Müminin niyeti geniþ kapsamlýdýr. Ameli küçük kalsa da “keþke daha çok yapabilsem” niyeti onu kazananlar safýna dahil eder. Mümin, bu niyetinden dolayý Cennet’le þereflendirecektir. ALÝ BUDAK

Mü’minin niyeti amelinden hayýrlýdýr K

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

âdý Ýyâz’ýn Þifâ-i Þerîf’inde, þöyle bir kýssa anlatýlýr: Horasan emirlerinden bir zât, vefatýndan sonra rüyâda görülür. Kendisine, “Allah sana nasýl muâmelede bulundu?” diye sorulur. O da, A ‘ llah beni baðýþladý. Bana baðýþlama muamelesinde bulundu.’ diye cevap verir. Bunun üzerine, A ‘ llah hangi amelinden ötürü seni baðýþladý?’ diye sorulur. O da, A ‘ melimden ötürü deðil; niyetimden ötürü Allah beni baðýþladý.’ der ve bunun mânâsýný þöyle anlatýr: Bir gün baþlarýnda bulunduðum ordumu teftiþ etmek üzere bir tepenin üstüne çýkmýþtým. Ordumun çokluðunu ve ne dersem yapacaklarý bir durumda olduklarýný

görünce kibirlenmek ve gururlanmak yerine içimden þunu geçirdim: ‘Keþke, bu ordumla birlikte Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem zamanýnda yaþasaydým da, Uhud gibi savaþlarda bu ordumla O’nu korusaydým ve O’na yardýmcý olsaydým.’ Ýþte Allah, beni bu niyetimden ötürü baðýþladý.” Bundan anlaþýlýyor ki, hadîs-i þerîfin ifade ettiði “Mü’minin niyeti amelinden hayýrlýdýr.” (Tirmizî, zühd, 17) hükmü, gerçekten çok parlak bir hakikattir. Bu hakikat elbetteki günümüzde de geçerliliðini devam ettirmektedir. Yeter ki, tevhid hakikatinin bütün gönülleri fethetmesi adýna yüce bir himmete ve geniþ bir niyete sahip olalým.

Mutlu olmak için Mutlu olmak için ev, araba vb. þeylere gerek yok. Mutluluk yaný baþýmýzda. Bir düþünün çocukluðumuzu. Babamýz 1 kilo portakal getirdiðinde nasýl mutlu oluyorduk. Birkaçýnýn kabuðunu da büyük bir keyifle sobanýn üstüne koyardý. Mutlu olmak için bahaneler üretmezdik. Mutlu olabiliyorduk. Poþetler dolusu alýþveriþ hayatýmýza 1 kg. portakalýn verdiði o eski mutluluðu vermiyorsa bizde bir problem var demektir. Eski bakkallar bizden biriydi. Þimdi muhatabýmýz digital fiyat bildirgeleri, kasiyerler, alýþveriþ arabalarý ve kredi kartlarý. Evvelden “Bereket versin!” sözü vardý. Þimdi ise onun yerini “Þuraya bir imza” ya da “limitiniz dolmuþ” aldý.



ailem

EDÝTÖR: ALÝ BUDAK

KISA KISA

BiR HADiS

El-mü’minü gýrrun, kerîmün, ve’lfâciru hýbbün leîmün.

“Mümin, aldansa da aldatmayý asla düþünmeyen ve þartlar ne olursa olsun her zaman kendi karakterini sergileyen bir asîl; fâcir ise, türlü türlü ayak oyunlarýna teþebbüs etmekten hiçbir zaman sýkýlmayan seviyesiz bir zelildir.” (Ebû Davud, Edep, 5; Tirmizî, Birr, 41; Müsned, 2/294)

Az çalýþ, çok kazan! Berâ radýyallahu anh þöyle dedi: Tepeden týrnaða silâhlý bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve, ‘Yâ Resûlallah! Sizinle birlikte önce savaþa mý katýlayým, yoksa Müslüman mý olayým?’ dedi. Resûl-i Ekrem, “Önce Müslü-

man ol, sonra savaþ.” buyurdu. Bunun üzerine adam Müslüman oldu, sonra savaþtý ve neticede þehit oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Az çalýþtý, çok kazandý.” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 13; Müslim, Ýmâre 144)

Abadile nedir? Adlarý Abdullah olan fakîh ve muhaddis dört sahâbî. Abâdile, Abdullah kelimesinin çoðulu olup “Abdullahlar” anlamýna gelmektedir. Ashâb içinde iki yüz kadar Abdullah adýnda sahâbî bulunduðu halde Abâdile denilince fýkýh ve hadîs’te Abdullah adýný taþýyan üç veya dört sahâbî kastedilmiþ ve bunlar bu isimle þöhret bulmuþlardýr. Bunlar; Abdullah Ýbn Abbâs (ö. 65/687-688), Abdullah Ýbn Ömer (ö. 74/693), Abdullah Ýbn Amr (ö. 65/687-688) ve Abdullah Ýbn Zübeyrdir. (ö. 73/692) (r.anhum). Ýslâm âlimlerinden bazýlarý Abdullah Ýbn Zübeyr yerine Abdullah Ýbn Mes’ud’u (ö. 32/652-653) Abâdile’den kabul etmektedirler. Fakat Ýbn Mes’ud’un Abâdile’den 19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 6

olmadýðý kanaati daha yaygýndýr (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 27). Bu büyük sahabîler Ýslâm fýkhýna olan vukûfiyetleri ve verdikleri fetvalarla meþhurdurlar. Bu sahâbîler Hz. Peygamber (sas) devrinin genç, dinamik, gayretli, ilim ve ibâdete son derece düþkün kimseleriydi. Bu Abdullahlar, Cenâb-ý Allah’ýn bir lûtfu olarak Rasûlullah’tan sonra uzun müddet yaþamýþ ve diðer büyük sahâbilerden de öðrendiklerini kendilerinden sonra gelen nesillere öðretmiþlerdir. Abâdile herhangi bir Ýslâmî problemin çözümünde ayný görüþü belirtmiþ ve ayný paralelde ictihâd etmiþlerse onlarýn bu görüþüne “Abâdile’nin görüþü” denir. Bu tabir fýkýh usûlünde yerleþmiþ bir tabirdir.


ailem FOTOÐRAF: CÝHAN

KISA KISA

Sýnýrda nöbet tutmak Fadâle Ýbni Ubeyd radýyallahu anh’tan rivayet edildiðine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu: “Hudutta Allah yolunda nöbet tutanlar dýþýnda her ölenin ameli sona erdirilir. Hudutta nöbet tutarken ölenin yaptýðý iþlerin sevabý kýyamet gününe kadar artarak devam eder, kabirdeki imtihanda da güvenlik içinde olur.” Ebû Dâvûd, Cihâd 15)

Mevlânâ Müzesi! Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri, Anadolu’yu “vatan” yapan en büyük manevi mürþidlerimizdendir. Hýristiyanlýðýn önemli resim ve tasvirleri anlamýna gelen “ikonlarýn” çokça bulunduðu yer demek olan “Ýkonium”u “Konya”ya dönüþtüren büyük velilerdendir. Kiliseleriyle Bizans’ýn önde gelen þehirlerinden olan “Ýkonium” (Konya) 1071 Malazgirt Savaþý’nýn ardýndan Selçuklularýn egemenliðine girmiþtir. Bugün Mevlevilik dediðimiz ilahi neþ’e orada coþmuþ, Rum’u, Ermeni’si ve Türk’üyle binlerce insan hidayet þerbetini yudumlayarak ebedi saadet yoluna orada kavuþmuþtur. Asýrlar sonra 3 Mart 1924 tarihinde tüm tekke ve türbelerle birlikte oranýn da kapýsýna kilit vurulur. Sahipsizliðe terk edilir. Basýnda 1946 yýlýndan itibaren Mevlânâ ve Mevlânâ Müzesi ile ilgili yazýlar çoðalýr. Mese-

la birinde þu ifadeler yer almaktadýr: “Mevlânâ’nýn medfun bulunduðu Âsâr-ý Atika Müzesi’ni gezmeye gidenler, içeriye girerken müþkil duruma düþüyorlar. Ayakkabýlarýný çýkarsalar, akrep sokmasý tehlikesi var, çýkarmasalar, hem saygýsýzlýk, hem de nezaketsizlik. Gerek manen ve gerekse maddeten çok yüksek deðeri olan bu müesseseye çamurlu ve tozlu ayakkabýlarýmýzla girmek, saðlýk bakýmýndan da doðru deðildir. Güneþ yüzü görmeyen bu yerde tozlarýn tahribatý büyük olur. Temizlik iþlerinin elektrikli süpürgelerle yapýlmasý ve geziciler için Ýstanbul camilerinde olduðu gibi beþ on terlik bulundurulmasý güç bir þey olmasa gerek, yol halýsý temini de olabilir.” (”Tenkitler, Þikâyetler, Dilekler: Müzenin Temizliði”, Selçuk, Sayý: 10l, 9 Kasým 1946, s.l/5)

Allah yolunda cihadýn sevabý Ebû Saîd el-Hudrî (ra) anlatýyor: “Rab olarak Allah’a, din olarak Ýslâm’a, resûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanýp razý olan kimse cenneti hak eder.” Bu söz Ebû Saîd’in çok hoþuna gitti ve; - Yâ Resûlallah! Bu sözü bana tekrarlasanýz, dedi. Peygamber Efendimiz sözünü tekrarladý; sonra da þöyle buyurdu: “Bir baþka haslet daha vardýr ki, onun sayesinde Allah kulunu cennette yüz derece yükseltir. Her bir derecenin arasý da yerle gök arasý kadardýr.” Ebû Saîd: “O haslet nedir, yâ Resûlallah?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihaddýr.” buyurdu. (Müslim, Ýmâre 116) ailem 7

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


Hayat iniþli çýkýþlýdýr. Her zaman bulunduðumuz durumun gelip geçici olabileceði aklýmýzdan çýkmamalýdýr.

BU DA GEÇER YA HU! Derviþin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaþýr. Karþýsýna çýkanlara, kendisine yardým edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadýðýný sorar. Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarýný, evlerinin küçük olduðunu söyler ve Þakir diye birinin çiftliðini tarif edip oraya gitmesini salýk verirler. Derviþ yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onlarýn anlattýklarýndan, Þakir’in bölgenin en zengin kiþilerinden birisi olduðunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adýnda bir baþka çiftlik sahibidir. Derviþ, Þakir’in çiftliðine varýr. Çok iyi karþýlanýr, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Þakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniþ insanlardýr... Yola koyulma zamaný gelip Derviþ, Þakir’e teþekkür ederken, “Böyle zengin olduðun için hep þükret.” der. Þakir ise þöyle cevap verir: “Hiçbir þey olduðu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeðin kendisi deðildir. Bu da geçer...” Derviþ, Þakir’in çiftliðinden ayrýl-

dýktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düþünür. Birkaç yýl sonra, Derviþ’in yolu yine ayný bölgeye düþer. Þakir’i hatýrlar, bir uðramaya karar verir. Yolda rastladýðý köylülerle sohbet ederken Þakir’den söz eder. “Haa o Þakir mi?” der köylüler, “O iyice fakirledi, þimdi Haddad’ýn yanýnda çalýþýyor.” Derviþ hemen Haddad’ýn çiftliðine gider, Þakir’i bulur. Eski dostu yaþlanmýþtýr, üzerinde eski püskü giysiler vardýr. Üç yýl önceki bir sel felâketinde bütün sýðýrlarý telef olmuþ, evi yýkýlmýþtýr. Topraklarý da iþlenemez hale geldiði için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiþ ve biraz daha zenginleþmiþ olan Haddad’ýn yanýnda çalýþmak kalmýþtýr. Þakir ve ailesi üç yýldýr Haddad’ýn hizmetkârýdýr. Þakir, bu kez Derviþ’i son derece mütevazý olan evinde misafir eder. Kýt kanaat yemeðini onunla paylaþýr... Derviþ, vedalaþýrken Þakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduðunu söyler ve Þakir’den þu cevabý alýr: “Üzülme...


KOLAJ: YUNUS EMRE HATUNOÐLU

Unutma, bu da geçer...” Derviþ gezmeye ne de mezar. Büyük bir sel gelmiþ, tepeyi devam eder ve yedi yýl sonra yolu yine o önüne katmýþ, Þakir’den geriye bir iz dabölgeye düþer. Þaþkýnlýk içinde olan bite- hi kalmamýþtýr... O aralar ülkenin sultaný, ni öðrenir. Haddad birkaç yýl önce ölmüþ, kendisi için çok deðiþik bir yüzük yapýlailesi olmadýðý için de bütün varýný yoðu- masýný ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz nu en sadýk hizmetkârý ve eski dostu Þa- olduðunda umudunu tazelesin, mutlu olkir’e býrakmýþtýr. Þakir, Haddad’ýn kona- duðunda ise kendisini mutluluðun temðýnda oturmaktadýr, kocaman arazileri ve belliðine kaptýrmamasý gerektiðini hatýrbinlerce sýðýrý ile yine yörenin en zengin latsýn... Hiç kimse sultaný tatmin edecek böyle bir yüzüðü yapainsanýdýr. Derviþ eski maz. Sultanýn adamladostunu iyi gördüðü Bu da geçer Ya Hû rý da bilge Derviþ’i buiçin ne kadar sevindi‘Bu da geçer Ya Hû’ sözünün lup yardým isterler. ðini söyler ve yine ayný aslý bundan bin küsur sene önDerviþ, sultanýn kucevabý alýr: “Bu da geceye, Bizans dönemine uzanýr. yumcusuna hitaben çer...” Bir zaman sonra Bizanslýlar, fena bir iþe uðradýkbir mektup yazýp verir. Derviþ yine Þakir’i larý zaman ‘Bu da geçer’ arar. Ona bir tepeyi mânâsýna gelen ‘k’afto ta perasi’ Kýsa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. iþaret ederler. Tepede demektedirler. Ýbare, SelçukluSultan önce bir þey anÞakir’in mezarý vardýr lar zamanýnda Ýran taraflarýna lamaz; çünkü son deve taþýnda þu yazýlýdýr: geçer; ama Farsçalaþýp ‘in niz rece sade bir yüzüktür “Bu da geçer.” Derviþ, beguzered’ olur; Osmanlýlar bu. Sonra üzerindeki “Ölümün nesi geçedevrinde Türkçe söylenip ‘bu da yazýya gözü takýlýr, bicek?” diye düþünür ve geçer’ yapýlýr. Derken, tekkelerraz düþünür ve yüzügider. Ertesi yýl Þakir’in de ve dergâhlarda da benimsemezarýný ziyaret etmek ne büyük bir mutluluk nir ve sonuna ‘Ya Allah’ mânâsýiçin geri döner; ama ýþýðý yayýlýr: “Bu da na gelen bir ‘Ya Hû’ ilave edilip ‘Bu da geçer Ya Hû’ haline gelir. ortada ne tepe vardýr geçer” yazmaktadýr.


ailem ÝLÝM

Ýlim, her müslüman erkek ve kadýn için bir görevdir. Her müslümanýn dini görevlerini yerine getirmek, din konusunda aldatýlmamak için yeterince bilgi sahibi olmasý gerekir. MUSTAFA AYDIN

Ýlim niçin öðrenilir? H

er Müslüman’ýn Allah’a karþý olan vazifelerinde, hangi ibadeti nasýl yapabileceðine yönelik ilmi öðrenmeye çalýþmasý farzdýr. Bu ilmin insaný Allah’a yaklaþtýrýcý olmasý gerekmektedir. Bu itibarla insaný Allah’tan uzaklaþtýran ilim fayda deðil zarar getirir. “Allah’ým fayda getirmeyen ilimden... Sana sýðýnýrým.” hadisinden anlaþýlmasý gereken de budur. Bir hadiste konu çok daha net bir þekilde açýlýyor: “Ya âlim ol ya da ilim öðrenmenin yolunda bulun veya ilmi dinlemeye râm ol, yâhut da bunlarý seven ol, sakýn beþincisi olma, aksi takdirde helâk olursun.” Bu arada, “Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa, onun sadece Allah’tan uzaklaþmasý artmýþ demektir.” hadisi de bize ilimtakvâ dengesini ikaz ediyor. Eðer ilim, insaný Allah’a ibadetten alýkoyarsa, bu þeyler nafile ibadetler bile olsa o ilim bereket getirmez. Zira her öðrenilen þey ilim deðil, insanýn ayaðýnýn kaymasý için birer vesile de olabilir. Kiþi eðer nelerin ilim olup olmadýðýný öðrenmek isterse, öðrendiklerinin kendindeki etkilerine bakarak karar verebilir. Ýmam Malik (ra) gerçek ilmin kalplerde huzur meydana getirecek bir özelli19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 10

ði olduðunu þöyle ifade etmiþtir: “Ýlim, her öðrenilen þeyin baþkalarýna aktarýlmasý ve bolca rivayet edilmesi deðil; o, Allah’ýn kalplere koyduðu bir nurdur.” Aklýn ve ilmin deðerini bir koz gibi kullanýp dinî deðerleri bunlara feda eden bir anlayýþ ne kadar yanlýþsa, müspet ilimlere uzak durup fayda getirmeyeceðini iddia etmek de o kadar yanlýþtýr. Ýlim; insaný gerçek deðerlerine yükselttiði ve mutluluða götürdüðü ölçüde faydalýdýr. Kýsaca, “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldýr.”

Müslüman’a teþvik edilen sadece “bilmek” deðil uygulamaktýr Öðrenilen bilgi uygulanmazsa anlamý kalmýyor. Zaten bildiðiyle amel etmeyenler hakkýnda Cuma Sûresi 5. ayette ‘kitap yüklü merkepler’ tabiri kullanýlýyor. Bu tanýma muhatap olmamak gerekiyor. Kiþi bildiðinin azýyla amel etmeye baþlarsa Allah’ýn izniyle diðer bildiklerini de yaþamaya baþlar ve ilmiyle âmil olan kiþilerden olur. Ayný þekilde eðer bazý yaptýðý iþlerde ihlaslý davranýrsa diðer yaptýðý iþlerde de ihlaslý olmayý Allah ona nasip edecektir.


ailem ÝLÝM FOTOÐRAF: ÝBRAHÝM USTA

Ýlmi nasýl elde ettin? Ýmam-ý A’zam’a sormuþlar: ‘Bu ilmi nasýl elde ettin?’ Cevap vermiþ: “Merkepler gibi sabýr göstererek, köpekler gibi ilim adamlarýna yaltaklanarak, kediler gibi tevazu göstererek, kargalar gibi sabaha kadar ilim yolunda seherleyerek...” Ýmam Þâfiî þöyle der: “Hocam Vekî’ye hâfýzamýn zayýflýðý hususunu þikâyette bulundum. Bana günahlarý terk etmem hususunda irþadda bulundu. Ve bana dedi ki: “Bu ilim nurdur. Allah’ýn nuru da Allah’a isyan eden günahkârlara ulaþmaz!”

Ýnsanlar helak oldu!

Her akþam tüm aile üyelerinin “sessiz kitap okuma saati” olmalý. Herkes bir kitabý takip etmeli. “Sessiz”lik bittiðinde okunanlar üzerinde görüþ alýþveriþinde bulunulmalýdýr. Çocuklar ve gençler için Efendimiz’in hayat hikayesini anlatan siyer kitaplarý hem rahat okunurluðu hem de sürükleyiciliðiyle tercih edilebilir. Çocuklarý kitap okumaya ve faydalý yeni bilgiler öðrenmeye yöneltecek oyunlar oynanabilir. Bilgi yarýþmalarý þeklinde yapýlabilir. Düzgün konuþma ve güzel okuma kabiliyetini artýran etkinlikler yapýlabilir. Þiir okumak, bir hadiseyi düzgünce anlatmaya çalýþmak gibi...

Hafta sonlarý þehrin önemli tarihi ve dini mekanlarý ziyaret edilebilir. Öyle ki, ailenin tüm fertleri içinde bulunulan il konusunda bir süre sonra “uzman” olacaktýr. Örneðin Manisa, Amasya, Trabzon, Bursa, Kayseri, Konya, Adana, Sivas, Erzurum, Urfa gibi illerde bulunup da görülmesi ve ziyaret edilmesi gereken yerleri görmemiþsek, gitmeden önce kitaplardan araþtýrýp bilgilenmemiþsek bu çok kötü bir kayýptýr. Her yaz, hafta sonlarýný pikniðe ayýrmak, fotoðraf makinesini sadece “hatýra” fotoðraflarý için kullanmak eksikliktir. Çevremizdeki tarihî eserleri fotoðraflayabiliriz.

Peygamber Efendimiz (sas) bir hadis-i þeriflerinden þöyle buyuruyor: “Ýnsanlar helak oldu, içlerinden ancak alimler kurtulabildi. Alimler de helak oldu; ancak içlerinden ilmi ile amel eden kimseler kurtuldu. Ve ilmiyle amel edenler de helak oldu; ancak onlarýn içlerinden de sadece amelini ihlasla yapanlar kurtulabildi. Bu insanlar da büyük bir tehlike üzerindedir.”

Evde neler yapabiliriz? Anne babalar evlerini bir “TV odasý” olmaktan çýkarýp, bir ilim yuvasý haline getirebilirler. Bu hemen gerçekleþemeyebilir; ama gayret gösterilirse zamanla oturacak ve manevi lezzeti herkes tarafýndan fark edilecektir. ailem 11

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ailem ÖRNEK HAYATLAR

Dünyadayken cennetle müjdelendi. Duasý sonucu hakkýnda ayet nazil oldu. Âmâ olmasýndan dolayý muaf tutulmasýna raðmen savaþlara katýldý ve þehit oldu. YASEMÝN SEZGÝN

Cennetle müjdelenen ilk âmâ sahabi:

A

bdullah Ýbni Ümmi Mektum, Peygamber’imizin ilk eþi Hz. Hatice vâlidemizin dayýsý Kays Ýbni Zâide’nin oðludur. Annesinin adý Âtike binti Abdullah’tý. Kendisi annesine nispetle ‘Ümmi Mektum’un oðlu’ anlamýnda Ýbni Ümmi Mektum ismiyle meþhur olmuþtur. Çocukken gözlerini kaybetmiþ olduðunu þu mukaddes sohbetten öðrenmekteyiz: Hz. Enes’in rivayet ettiðine göre, bir defasýnda Hz. Cebrail, Peygamber’imizin huzuruna geldiðinde Ýbni Ümmi Mektum da orada bulunmaktaydý. Cebrail, “Gözünü ne zaman kaybettin?” diye sorunca o da “Çocukken” cevabýný vermiþtir. Bunun üzerine Cebrail kendisine þu müjdeyi vermiþtir: “Allah, buyuruyor ki: ‘Ben bir kulumun gözünü aldýðým zaman ona cenneti mükâfat olarak veririm’. Bu hadis-i kudsi sâyesinde Abdullah Ýbni Ümmi Mektum, dünyada iken cennet müjdesini almýþ oluyordu. Bir Kur’an âþýðý olan Abdullah, Peygamber’imizin huzurunda bulunmak, O’nun manevî atmosferinden istifade etmek ve O’ndan Kur’an’dan âyetler öðrenmek için, sýk sýk Resulullah’ýn yanýna giderdi. Bir gün Abdullah, bu niyetlerle Peygamber’imizin huzuruna gelir. Bu esnada da Resulullah, belki içlerinden birkaçý imana gelir ümidiyle Kureyþ müþriklerinin ileri gelenlerine canla baþla Ýslâm’ý anlatmaktaydý. Abdullah, meclise gelerek Peygamber’imize hitaben, “Yâ Resulallah, bana Kur’an okut. Allah’ýn sana öðrettiðinden bana da öðret.” dedi. 19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 12

FOTOÐRAF: AA

Abdullah Ýbni Ümmi Mektûm

“Allah, buyuruyor ki: ‘Ben bir kulumun gözünü aldýðým zaman ona Cennet’i mükâfat olarak veririm’.


ailem ÖRNEK HAYATLAR Resulullah, müþriklerin üzerinde daha fazla durma gereði duyduðundan, O’nunla yeterince ilgilenemedi. Abdullah, arzusunu birkaç defa tekrar etti. Resulullah, ona aldýrmayýp yüzünü buruþturup döndü, sözünün kesilmesini istemedi ve misafirlerle sohbet etmeye devam etti. Fakat çok sürmedi, tam sözünü bitirip kalkacaðý sýrada Ýlâhî ikaz geldi: “Yanýna âmâ geldi diye yüzünü ekþitip döndü! Nereden bileceksin, belki de o günahlarýndan arýnacaktý! Yahut o öðüt alacak ve o öðüt kendisine fayda verecekti! Öðüde ihtiyaç duymayan kimseye gelince sen ona yöneliyorsun. Onun inkâr ve isyan pisliði içinde kalmasýndan sen mesul deðilsin! Sana koþarak gelen ve Allah’tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun! Sakýn! O Kur’an bir öðüttür.” (Abese Sûresi; 1, 10) Bu hadiseden sonra Resulullah, Abdullah’a daha çok iltifat ve ikramda bulunmuþtur. Ne zaman onu görse, o hadiseyi hatýrlatarak, “Ey Rabb’imin beni ikazýna sebep olan kardeþim, merhaba!” diye onun gönlünü alýrdý. Abdullah, ilk Müslümanlardan olduðu gibi, ilk muhacirlerden olma þerefine de nail olmuþtu. Peygamber’imizden önce, Medine’ye Musab b. Umeyr ile ilk hicret edenlerdendi. Peygamber’imizden Kur’an âyetlerini ezberleyen ve bu þekilde hafýz olan Abdullah, Musab ile birlikte Medineli Müslümanlara Kur’an öðretmiþtir. Görme özürlü olmasýna raðmen, Hz. Peygamber onu Bilal ve Ebû Mahzûre ile birlikte Mescid-i Nebevî’de müezzinlikle görevlendirmiþtir. Hz. Bilal-i Habeþî olmadýðý zaman Eb’u Mahzûre, o da bulunmadýðý zaman Abdullah ezan okurdu. Ramazan aylarýnda ise sahurun bittiðini ilan etmek için ayrýca ezan okurdu Abdullah. Bunun

için Resulullah müminlere “Bilal ezaný gece okuyor, Ýbni Ümmi Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz.” buyurmuþtur. Abdullah (ra) dinde çok hassastý. Mesela cihadýn fazileti ile ilgili âyetler indiðinde, sanki bu âyetlerin kendisini muhatap kýldýðý kaygýsý ile bir gün Peygamber’imize gözyaþlarý ile gelerek: “Ya Resulallah! Vallahi, cihat etmeye imkâným olsa, ederdim!” diyerek Rabb’ine yönelmiþ ve “Ya Rab; Özrümü beyân eden âyet indir! Özrümü beyân eden âyet indir!” diye yalvarmýþtýr. Peygamber’imizin kâtibi, Zeyd Ýbni Sâbit bu hadiseyi þöyle rivayet etmektedir: “Ýbni Ümmü Mektum, Resulullah (sas) bana vahyi yazdýrýrken gelmiþ ve bu sözleri söylemiþti. Bu sýrada Resulullah’ýn dizinin bir kýsmý dizimin üzerine geliyordu. Birden dizi aðýrlaþmaya baþladý. Vahiy baþlamýþtý. Dizim ezilecekti zannettim. Biraz sonra hafifledi. Bana dönerek, “Zeyd, yazdýðýný oku!” buyurdu. Okudum: “Müminlerin savaþa katýlmayýp oturanlarla, mallarý ve canlarýyla Allah yolunda cihat edenler bir deðildir”. Resulullah ilâve etti ve yazmamý söyledi: “Özürlü olanlar hariç.” (Nisâ; 4, 95, 96) Hakkýnda ayet inerek muaf tutulmasýna raðmen, cihada katýldý ve sancak taþýdý. Ancak, Resulullah döneminde her sefere katýlamazdý. Çünkü Efendimiz onu Medine’de vekil býrakarak, imamlýðý ona veriyordu. Ýslâm Peygamberi ona, toplam on üç kez Medine’de vekillik, “kaimi makam”lýk vermiþtir. Ýslâm’da özürlülerle ilgili çeþitli hükümlerin belirlenmesi, onun sâyesinde mümkün olmuþtur. Veda Hutbesi’ni cemaate yüksek sesle tekrarlamýþtýr. Hz. Abdullah, Hz. Ömer’in halifelik döneminde Ýran’ýn fethinde bulundu ve þehid oldu.(Miladî 636). ailem 13

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ailem ÝNANÇ

Onlarýn gecesi de, gündüzü de Ýslam’dý. Hayatlarýný hak dinin nesilden nesile bozulmadan ulaþabilmesine adadýlar. Her türlü zorluða ve baskýya raðmen itikad ilmini saðlam temellere oturttular. OSMAN TURAN

Ehl-i Sünnet imamlarýmýz Ý

ki Cihan Serveri Efendimiz'le görüþüp ona iman edenlere "Ashab-i Kiram ve Ashab-ý Güzin" denir. Ashabý görüp de onlardan feyiz alan müslümanlara "izleyenler" anlamýnda "Tabiîn" adý verilmiþtir. Ashab-ý güzin ile Tabiîne "Selef-i Salihin" denir. Bunlar ehl-i sünnetin öncüleridir. Bunlar peygamberimizin yolunu gereði gibi sapmadan izlemiþler ve Ýslamiyeti her tarafa yaymýþlardýr. Ýslâm birliðini ve topluluðunu kuvvetlendirmiþlerdir. Bir insan için ahiret yoksunluðu anlamýna gelecek din adýna sonradan uydurulan þeylerden, yani bid'atlardan uzak kalmýþlardýr. Ehl-i Sünnet'in Ýtikat (inanç ve iman) ile ilgili konularda yetkili büyük alimleri ve imamlarý vardýr. Bunlardan her biri, Selef-i Salihin dediðimiz Ashab ve Tabiîn'in yolunda yürümüþlerdir. Ýslâm âleminde ortaya çýkan felsefi akýmlara ve inanç kaymalarýna karþý "ilahi gerçeði" savunmaya çalýþmýþlardýr. Ýslâm inancýnýn saf ve temiz kalabilmesi ve sonraki nesillere eksiksiz aktarýlabilmesi için gerektiðinde canlarýný vermiþlerdir. Ýþte bu büyük mücahid itikad alimlerinden biri Ýmam Muhammed Maturidî, diðeri de Ýmam Eþ'ari Hazretleridir. Ýmam Ebû Mansur Muhammed Matüridî, hicretin (280) yýlýnda doðmuþ ve

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 14

(333) yýlýnda Semerkand'da vefat etmiþtir. Memleketi olan Matürid, Buhara kasabalarýndan biridir. Kendisi Hanefi mezhebinde idi. Çok kýymetli tefsiri ve baþka eserleri vardýr. Bizim itikatta imamýmýzdýr. Hanefi mezhebinde bulunan müslümanlarýn büyük çoðunluðu inanç ve itikatta bu Ebû Mansur Matüridi'ye baðlýdýr. Ýmam Ebu'l Hasan Aliyyü'l Eþ'ari, hicretin (260) yýlýnda Basra'da doðmuþ, (324) yýlýnda Baðdad'da vefat etmiþtir. Büyük dedesi Ashab-ý Güzin'den Ebu Musa El- Eþ'ari'dir. Ebu'l Hasan ElEþ'ari Þafii mezhebine baðlý idi. Ehl-i Sünnet itikatýna pek çok hizmet etmiþtir. Çok deðerli eserleri vardýr. Malikilerle Þafilerin hemen hepsi, Hanefilerin bir kýsmý ile Hanbeli mezhebinde olan Müslümanlarýn bazý ileri gelenleri itikad konularýnda Ebu'l Hasan ElEþ'ari'ye uyarlar. Ýmam Matüridi ile Ýmam Eþ'ari arasýnda esas bakýmýndan ayrýlýk yoktur. Her ikisi de Ashab ve Tabiin'in yolunda gitmiþlerdir. Ýkisi de hak üzeredir. Ancak ikinci derecede bulunan bazý konularda ayrý görüþleri vardýr. Fakat bunlarýn baþlýcalarý da, görünüþteki ifade deðiþikliðinden baþka birþey deðil ve çok ince meseleler olduðu için bu ayrýlýðýn avamý ilgilendiren bir yönü yoktur.


ailem ÝSLAM

Ýslam’la terörü eþit göstermek isteyenler Haþhaþinler ve Hasan Sabbah’ý kullanýr. Ancak, Ýslam’ý düþman seçmiþ bu grup hacýlarý öldürüp Hacer-i Esved’i kaçýrmýþ ve 22 sene saklamýþlardýr. MUSTAFA AYDIN

Hacerü’l-esved’i kaçýrdýlar! arihte önemli bir yer iþgal eden Karmatilik olarak da öne çýkan bu teHasan Sabbah ve Alamut Kale- rörist yapýlanmanýn Ýslam’la en ufak si’nde kurduðu ilginç yönetim tarzý bir ilgisi olmamasý bir yana tamamen hep Ýslam’a aitmiþ gibi gösterilir. Bu- Ýslam’ýn baþ belasý olmuþ ve en az nunla da kalýnmaz, Ýngilizceye “as- yüz elli sene problem oluþturmuþtur. sassination: suikast, adam öldürme” Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nikelimesinin de Haþhaþilik kelimesin- zamülmülk’ün Hasan Sabbah’ýn fedaden geçtiði hatýrlatýlýr. Yani, “Bakýn ilerince öldürüldüðünü, Kâbe’nin M. zaten Ýngilizceye geçen bu kelime de 930’da Karmatilerce iþgal edilip, haÝslamî’dir. Bu da terörün kaynaðýnýn cýlarýn toptan kýlýçtan geçirildiðini en baþtan Ýslamî ve Hacerü’l- Esolduðunu gösterir!” ved’in Bahreyn’dedenmektedir. Bu, ki kalelerine kaçýçok yanlýþ ve kötü rýlýp tam 22 yýl niyetli bir deðerlenorada saklandýðýný dirmedir. Çünkü söylersek herhalde Hasan Sabbah, her iþin gerçek hüviyene kadar Ýsmailiye ti ortaya çýkar. Mýdenen ve kendini sýr’daki Fatimi idaÞia içine konumresi de Ýsmailiye, landýran bir mezKarmatiye ile uzun hebe baðlý gözükse dönem ayný çizgibile Müslüman biri de olmuþtur. Bu deðildi. Çünkü, nayapýlar zahiren maz, oruç, zekat ve Müslüman kimliði hacca inanmaz, þa- Hasan Sabbah ve ona tabi olanlar altýna girmiþ, ama rabý, uyuþturucuyu Ýslam önderlerine saldýrmýþlardýr. asla Müslüman olve zinayý meþru gömamýþ nifak þeberürdü. Hele uyuþturucuya müptela keleri tarafýndan organize edilmiþedip, sahte cennetlerle avuttuðu fe- tir. Her biri asýl inancýný gizlice uydailerinin iþlediði cinayetler onlar gulayan ve Ýslam’ý yýpratmaya çalýiçin bir ibadet niteliðindeydi. Tarihte þan yapýlardýr. Bu ilginç karýþýk ya-

T

pýda her biri ayrý bir musibet olan büyücülük, sabiilik, manicilik, hermetizm, mazdekçilik, neo-platonculuk, Zerdüþtlük, Þamanizm, sofestailik ve Kabbalacýlýk hakimdir. Esas itibarýyla Batýnilik olarak tanýmlanmaktadýr. Karmatiler Ýslam dünyasýnda ortaya çýkmýþ ilk komünistler olarak bilinir. Onlar için kadýn dahil her þey ortak kullanýma açýktýr. “Derin Ýhtilal” adlý kitapta Amerikalý önemli yazarlardan H. A. Gwynne, Tapýnakçýlar konusundaki en önemli uzmanlardan Comte de La Couteulx de Canteleu’dan bir alýntý yapmaktadýr. (Selis Yay., Ýst. 2003. s. 49). Kont, Filistin’de kaldýðý 50 yýl süresince Haçlý zihniyetli bu Tapýnakçýlarýn aslýnda Haþhaþin tarikatýyla nasýl yakýn iliþki kurduðunu izah ediyor. Haþhaþin üyelerinin tamamýnýn Süleyman Mabedi’ni yeniden inþa etmek isteyen Ýsmailiye’nin bir kolu olduðunu belirtiyor. Haþhaþinlerin kýblesi Kâbe deðil Kudüs’tür, onlarýn anladýðý anlamdaki hac da Kâbe’de deðil Kudüs’te yapýlmaktadýr. Bu yüzden Hacerü’l Esved’i kaçýrmýþlardýr. Görüldüðü gibi bu yapýnýn Ýslam’la ilgisi olmak bir yana en büyük hedefi Ýslam’ýn bizzat kendisi olmuþtur. ailem 15

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


EÞLER ARASINDAKi HUZUR iÇiN HAZIRLAYAN: PROF. DR. ÝBRAHÝM EMÝROÐLU

6S KURALI


ailem AÝLEDE HUZUR

A

ile; nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmiþ, bir çatý altýnda bulunan en küçük ve en önemli bir sosyal gruptur. Aile, toplumun çekirdeði ve temel taþýdýr. Aile, kiþinin güçlerinin, kabiliyetlerinin, yeteneklerinin, eðilimlerinin hatta içgüdü ve isteklerinin bir düzen içinde geliþip olgunlaþtýðý; onun fizikî, ruhî ve kültürel geliþiminin tamamlandýðý, kiþiliðinin oluþtuðu verimli bir ortamdýr. Aile, sevincin, mutluluðun birlikte yaþandýðý mukaddes bir müessesedir. Aile, sorumluluklarýn ve yükümlülüklerin paylaþýldýðý, dertlerin anlaþýldýðý, fertlerin kaynaþtýðý, sevinç ve tasanýn paylaþýldýðý, dinin ve deðerlerin birlikte yaþandýðý bereketli bir alandýr. Bu öneminden dolayý dinimiz evlenmeyi ve aile kurmayý kolaylaþtýrýcý ve teþvik edici olmuþtur. Yüce Ýslam dinimiz aile kurmayý teþvikle kalmamýþ, onun dayanaklarý ve saðlýk-

lý iþleyiþi ile ilgili ölçüler koymuþ, bu konuda aile fertlerine hak ve sorumluluklar yüklemiþtir. Kur’ân’a baktýðýmýzda ailede “gönül huzuru (sekîne), dostluk (meveddet) ve rahmet” arandýðý, sorumluluklarýn paylaþýldýðý, “iyilikle yaþama”nýn hedeflendiði, eþlerin birbirine tutamak, dayanak ve korunak olduklarý; Peygamberimizin sözlerine, tavýrlarýna ve uygulamalarýna da bakýnca saðlýklý bir yuva kurmanýn önemi, aileyi korumanýn gereði, aile fertlerinin birbirine karþý görevleri, eþler arasýnda adaletli, ölçülü, sabýrlý, anlayýþlý, fedakar, sevgi ve merhamet dolu olmanýn önemi... ile ilgili zengin malzeme buluruz. Biz de bu malzemeye dayalý olarak ailede eþler arasý mutluluðu saðlayan bazý kavramlar üzerinde duracaðýz. Bunu yaparken, hafýzada kolay kalmasýný düþünerek bunlarý altý S þeklinde formüle etmeyi uygun gördük.

S

Bu 6S þunlardýr:

FOTOÐRAF: REUTERS

SEVGi

Eþlerin hem evliliðe baþvururken hem de evliliði sürdürürken muhtaç olduklarý en önemli kavramdýr. Sevgi, ruhun olgunluk hissettiði, çok hoþlandýðý þeye karþý meylidir. Âlemin dokusu sevgi ile döþelidir. Bir baþka ifadeyle, kâinatýn temeli sevgi üzerine kuruludur. Yüce Allah da bizi sevgiyle, severek yaratmýþ ve bu zengin gücümüzü kendisi, sevdikleri ve razý olduklarý için kullanmamýzý istemiþtir. Bu bitmeyen ve harcadýkça artan zengin sevgi hazinemizden vermeyi hak edenlerin

baþýnda eþimiz, çocuklarýmýz ve yakýnlarýmýz, sonra da diðer insanlar ve doða gelir. Sevgi, aile mutluluðumuzu besleyen ana kaynaðýmýzdýr. Bu kaynaðýn týkanmasý durumunda aile saadetimiz de tehlikeye girer. Bunun için “seven katlanýr” sözü gereði sevdiklerimizin bazý olumsuzluklarýný görmezden gelmemiz, onlara katlanmamýz gerekmektedir. Modern hayatta insanlarýn tez sevgili bulduklarýný; ama uzun süreli sevgili kalamadýklarýný görüyoruz. Sevgide dâim olmak için ona kutsallýk atfetmek, güzel eþimizi sevmenin, ona muhabbetle bakmanýn Allah sevgisinin gereði olduðunu hatýrda tutmak gerekir. ailem 17

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ailem AÝLEDE HUZUR nilemenin, kültüre göre anma günleri düzenlemenin, hediyeleþmenin, bazen ufak jestler yapmanýn, bir de duanýn önemli yeri vardýr. Biz saðlýklý ve mutlu bir þekilde yaþamamýz için olduðu kadar sevgimizin cennette de taþýnmasý, orada da bir olmamýz için duacý olmalýyýz.

Eþler karþýlýklý olarak sürekli ilgi, anlayýþ ve en önemlisi saygý beklerler.

S

FOTOÐRAF: REUTERS

Kadýn, eþinden sürekli sevgi ve ilgi bekler. Sýrasý gelince o da, aynen hatta fazlasýyla mukâbelede bulunur. Bu þekilde sevgi yeþerme, güçlenme ve yayýlma imkâný bulur. Sevginin yeþerme, güçlenme ve devamlýlýk arz etmesinde güzel sözlerin, güzel davranýþlarýn, anýlarý ye-

SAYGI

Eþler arasý iliþkilerin saðlýklý yürümesi için sevgi gerekli; ama onu yýpratmamak, tüketmemek, ayaða düþürmemek için saygý da gereklidir. Saygý, eþimizin onurunu koruma, deðerlerini ve tercihlerini göz önünde tutma, hakkýna ve hukukuna dikkat etme, çevresindekilere deðer verme hassasiyetidir. Saygý,

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 18

karþýndakinin varlýðýný göz önünde bulundurma, sana yapýlmasýný istemediðini ona yapmamandýr. Saygý; ince, kibar, seviyeli ve medeni davranmayý, hak ve hukuka riayet etmeyi gerektirir. Bunun için saygýlý bir insan eþine küfredemez, onun düþüncelerini hafife alamaz, tarzýný ve tavrýný aþaðýlayamaz, deðerlerini küçümseyemez, akraba ve çevresini reddedemez. Eþine saygýlý olan “hem severim, hem döverim” anlayýþýný da benimseyemez.


ailem SABIR

S

Evlilik, bir bakýma sorumluluk yüklenmektir. Sorumluluðu artan kiþinin haliyle yükü de artmýþtýr, rolleri de. Görev ve sorumluluðu artan eþler ailede haliyle bekarlýk dönemine göre daha çok yorulabilecektir. Yorulan çiftlerin stresi artacaktýr. Stres artýnca sataþma veya baðýrma da kendini gösterecektir. Ýþte bu aþamada eþlerin sataþma, baðýrma ve dövüþmeye karþý kendilerini frenleyebilmesi için sabýr þarttýr. Sabýr, eþlerin birbirinin bazý olumsuz söz ve davranýþlarýný sakince, anlayýþla ve tepkisizce karþýlamada olduðu gibi, eþlerin birbirlerinin isteklerini yerine getirememeleri durumunda da gösterilmesi gereken önemli bir erdemdir. Bu güzel erdem, eþlerin birbirine karþý gösterildiði gibi yakýnlarýna karþý da gösterilmelidir. Sözgelimi, eþinin fazla konuþmalarýna sabreden, onun annesinin konuþmalarýna da sabretmelidir. Böyle davranan bir kimsenin Allah katýnda da büyük mükâfata eriþeceði unutulmamalýdýr. Nitekim Sevgili Peygamberimiz þöyle buyurmaktadýr: “Huysuz bir kocanýn kahrýna sabreden bir kadý-

SADAKAT

Eþlerin sözlerinde ve iþlerinde doðru ve birbirine güven dolu olmalarý demektir. Sadakat duygusu, eþin fiziðinden, huyundan, çapýndan, gücünden, birikiminden razý olup onunla yetinmeyi, baþka arayýþlara ko-

FOTOÐRAF: REUTERS

S

AÝLEDE HUZUR

Hayat bir “imtihan” olunca, maddi-manevi sýkýntýlar da bu iþin baharatý oluyor. Hayatýn yaþanýr olabilmesi için de sabýrlý olmak gerekiyor.

na Cenab-ý Allah tarafýndan, Firavun’un eþi Âsiye’ye verilen ecrin bir benzeri verilir; buna karþýn huysuz eþine sabreden erkeðe de (yaralar içerisinde kývranýp da sabredip þikayetçi olmayan) Eyüp Aleyhisselam’a verilen sevabýn benzeri verilir.” Evlilikte, özellikle eþlerin birbirini tanýmaya çalýþtýklarý ilk yýllarda, birtakým olumsuzluklar, bazý huzursuzluklar, maddi sýkýntýlar, çevresel baskýlar yaþanabilir. Bunlarý sabýrla aþmak gerekir. En ideal bir yuvada bile bazý eksikler ve olumsuzluklar yaþanabilir. Bunlarý doðal karþýlayýp sabýrla aþmak lâzým. Halk arasýndaki “Sabreden derviþ muradýna erermiþ” sözünü, aile için de unutmamak gerekir.

yulmamayý, halinden memnun olmayý ifade eder. Eþinin durumundan memnun olmayýp sadakatsizlik göstermek, baþka insanlarýn güzelliðinden yararlanma açgözlülüðünden, baþkasýndakileri merak etmekten, para veya menfaatten, aldatýlmaktan yahut kandýrýlmaktan kaynaklanabilir ki bunlarýn hepsi sonuçta bir aldanýþý ve aldatýþý ifade eder. ailem 19

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ailem AÝLEDE HUZUR “Allah’a, Resulü’ne ve emanetiniz altýnda olanlara (çoluk-çocuk ve eþlerinize) karþý hýyanette bulunmayýnýz!..” buyrulmaktadýr. Müslüman hem eþiyle hem de diðer insanlar hatta canlý ve eþya ile iliþkilerini sadakat ahlâký üzere, doðruluk, dürüstlük ve açýklýk ilkesine göre düzenlemelidir. Eþler hem evdeki görevleri açýsýndan,

hem de iffetlerini korumalarý açýsýndan birbirlerine karþý sâdýk olmalýdýrlar. Kadýn, ailesine sadakat göstermeyen erkekten intikam almaya kalkýþmamalýdýr. Zira, nihai planda herkes kendi karakteri ve kiþiliðinin gereðince hareket ettiðine göre, herkesin fiili kendisini baðlayacaktýr ve herkes kendi hesabýný verecektir.

S

Aldatma ise bir olgunsuzluk, onursuzluk, sebatsýzlýk, vefasýzlýk kýsacasý Allah’ýn verdiðine razý olmayýþ, küfran-ý nimette bulunuþtur. Sadakatin zýddý “hýyanet”tir. Bu sýfat eþe ve olgun bir Müslüman’a asla yakýþmadýðýndan bunu Kur’ân yasaklamýþ ve Sevgili Peygamberimiz de münafýklýðýn alâmeti olarak saymýþtýr. Örneðin Kur’ân’da

SAÐLIKLI CiNSî HAYAT

Cinsellik insan doðasýnýn bir parçasýdýr. Ýnsaný duygusal, rasyonel yönden zengin yaratan Allah, ona þehevi güçle de ayrý bir zengin ve bereketli bir boyut eklemiþtir. Bu güçle insan haz alýr, motive olur, þiir ve edebiyat inþa eder, bereketli nesiller elde eder, hayatýna renk katar. Söz konusu bu gücü dengede tutan, itidal ölçüsünde kullanan insan “iffet” sahibi olmakta, bu gücü aþýrý ve gayri meþru þekilde kullanan da “fücûr” ehli veya seks manyaðý olmaktadýr. Ýþte insanda var olan cinsel duygularý dinimiz asla yadsýmamýþ, onu olumsuzlamamýþ, meþru ölçüler içinde bu duygularýn tatmin yolunu açmýþtýr. Bunun en güzel yolunun da evlilik olduðunu göstermiþtir. Kur’ân’da kadýnlarýn, eþlerinin “tarlasý” olduðu ve erkeklerin kendi tarlalarýný istedikleri gibi sürebilecekleri sembolik bir dille anlatýlarak, meþru yolla cinsel arzularýn tatmin edilmesinin engellenmemesi istenmiþtir. Bir baþka âyette de kadýnlarýn erkekler için “örtü”, erkeklerin de kadýnlar için “örtü” olduðu belirtilmiþtir. Yani eþler birbirini harama, günaha karþý korurlar, birçok konuda birbirinin yardýmcýsý olurlar. Peygamberimiz de evlenerek, aile kurarak, çoluk-çocu19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 20

ða karýþarak bize uygulamalarýyla eþ ve baba olmanýn örnekliðini sergilemiþtir. Hal böyle iken din adýna, Ýslâm adýna birçok þeyi yasak, günah ve tabu ilan etmek; eþlerin yatak odalarýna girerek onlarýn cinsel yaþamlarýna sýnýr getirmek haksýzlýktýr ve günahtýr. Bu konuda meþru olmayan iliþkiler bellidir. Bu da aile mahremiyetini ihlal, dýþarýda edep ve ahlak dýþý yakýnlaþmalar, yine dýþarýda yapmacýk tavýrlar, cinsel ima ve görüntüler, fuhuþ, homoseksüellik, teþhircilik, pornografi vs’dir. Bunun dýþýnda eþler birbirlerinin meþru cinsel taleplerini karþýlamak, birbirlerine güzel söylemek, güzel görünmek ve güzel yaklaþmak; kýsacasý birbirleriyle tatmin olmak zorundadýrlar. Evliliðin devamý, ailenin bekasý, insanlarýn dengeli ve huzurlu olmasý, yüzlerin ve gözlerin gülmesi için bu gereklidir. Eþler, bu sýraladýðýmýz altý S’de derinleþir, kendi özel ve güzel yönleriyle bunu zenginleþtirirlerse, çaðýmýzda aile yapýsýný tehdit eden birçok unsura raðmen evliliklerini yürütecekleri düþünülmektedir. Kýsacasý bu altý S’den aile saâdet ve selameti hasýl olacaktýr. Bütün niyazýmýz da her ailenin mutluluk ve esenlik üzere varlýðýný sürdürmesidir.


ailem

S

FOTOÐRAF: AA

AÝLEDE HUZUR

SORUMLULUK

Saðlam bir aile, buraya kadar sýraladýklarýmýza ilave olarak, eþlerin sorumluluk duygusunu hissetmeleriyle mümkündür. Eskilerin “mesuliyet” dedikleri sorumluluk ailede eþin önce kendisini yetiþtirmesi, korumasý, görev bilincinde olmasý, yükümlülüklerini yerine getirmesi, sonra da eþi, çocuklarý, büyükleri ve akrabalarýna karþý nasýl davranacaðýný bilip, bunlara karþý yükümlülüklerini yerine getirmesidir. Ailede maddi sorumluluklarýmýz vardýr, manevi sorumluluklarýmýz vardýr. Birincisi barýnma, yeme içme, giydirme, eðitim, meþru ölçüler içerisinde gezme, eðlenme ve dinlenme ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýdýr. Manevi sorumluluk ise eþin ve aile bireylerinin ruhen saðlýklý olmalarý, manen geliþmeleri, kültürel açýdan seviye kazanmalarý, gönül dünyalarýný geniþletmeleri kýsacasý iyi insan, iyi Müslüman olmanýn donaným ve birikimini kazanmalarý için elden gelen gayreti sarf etmektir. Biraz açacak olursak, çalýþan eþlerin evde birbirine daha çok yardýmcý olmalarý, çocuklarýn ilmî, imanî, fiziksel ve ruhsal geliþimleriyle birlikte ilgilenmeleri, akrabalarý da ilgi çemberine almalarý (zira aile ocaðý yakýnlar ve dostlarla da güçlenir), aile onurunu, namusunu ve sýrlarýný korumalarý, aile kazancýný çarçur etmemeleri, güzellikleri paylaþmalarý, kötülüklerde birbirlerini engellemeleri, cennete giden yolu birlikte kat etmeye çalýþmalarý eþlerin sorumluluklarý altýnda olan hususlardýr. Bu sorumluluklarýn hissedilmediði aile daðýlýr. Onun için “Din de insana sorumluluklarýný hatýrlatmak için gelmiþtir” desek mübalaða etmiþ olmayýz. Zira insanlarýn ahirette kendisine, ailesine ve Rabbine karþý görevlerinden sorulmadan bir tarafa ayrýlamayacaklarý haber verilmektedir. ailem 21

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ezvâc-ý tâhirât HZ. SAFÝYYE (r.anha) H

Hz. Safiyye r.anha, Allah ve Resulü’nü kavmine tercih etmiþtir.

z. Safiyye, Yahudi kabilelerinden olan Ben-î Nadir’in reisi Huyey bin Ahtab’ýn kýzýdýr. Hz. Harun’un (as) neslinden gelmektedir. Hukayk’ýn oðlu Kinane ile evliydi. Kocasý Hayber’in fethi günü öldürülmüþtü. Müslümanlar Hayber’i fethedince esir alýnanlar arasýnda Hz. Safiyye de bulunuyordu. Ganimetler ashab arasýnda taksim edilirken sahabe-i kiramdan olan Dýhye ibni Halife, Rasulullah’a gelerek kendine bir cariye lazým olduðunu söyledi. Efendimiz (sas), esir kadýnlar arasýndan istediðini seçebileceðini söyleyince o da Hz. Safiyye’yi seçti. Sahabiler, Hz. Safiyye’nin Kureyza ve Nadir kabilesinin efendilerinden olup asil bir kadýn olduðunu ve bu cariyenin ancak Rasulullah’a layýk olduðunu söylediler. Efendimiz (sas), arkadaþlarýnýn bu teklifine sýcak baktý ve Dýhye’ye baþka bir cariye almasýný söyledi. Efendimiz (sas), Hz. Safiyye’yi önce azat

etti sonra nikahý altýna alarak mümin hanýmlarýnýn arasýna dahil etti. (Üsdü’l Gabe, 7/169) Hz. Safiyye, bu savaþtan kârlý çýkmýþtý. Hem Müslüman olmuþ hem de Allah Rasulü’nün pâk zevceleri arasýna katýlmýþtý. Efendimiz, Medine’ye döndüklerinde Hz. Safiyye’yi Haris bin Numan’ýn evine getirdi. Onun geldiðini duyan mümine hanýmlar gelip “hoþ geldin” diyor, evliliðini tebrik ediyorlardý. Efendimiz’in diðer hanýmlarý da geldiler. Bir annemiz dýþarý çýkýnca Efendimiz ona; “Safiyye’yi nasýl buldun?” diye sordu. Annemiz, “Bir Yahudi olarak buldum!” dedi. Rasulullah (sas), “Böyle söyleme. O Müslüman oldu ve Ýslamiyet onu güzelleþtirdi.” buyurdu. Hz. Safiyye, kök itibarýyla Yahudi olduðu için kendisine “Yahudi” denilmesinden hiç hoþlanmazdý.


Çünkü Ýslam kendinden önce yapýlan hatalarý, kötülükleri ve yanlýþlýklarý temizlerdi. Artýk o Müslüman’dý ve Efendimiz’in pâk hanýmlarýndan biriydi. Nitekim bir gün Rasulullah (sas) eve geldiðinde Hz. Safiyye annemizi aðlar bir vaziyette buldu ve sebebini sordu. Bazý hanýmlarýn kendisine, “Biz Rasulullah’a senden daha hayýrlý ve daha hoþnutuz. Çünkü ikimiz, Resulullah’ýn sadece hanýmý deðil, ayný zamanda amcazâdesi ve hanýmlarý oluyoruz.” dediklerini söyledi. “Bir daha sana böyle bir þey söyleyecek olurlarsa sen de onlara þu cevabý ver: “Nasýl benden daha hayýrlý oluyorsunuz ki, babam Hz. Harun, amcam Hz. Musa, eþim de gördüðünüz gibi Hz. Muhammed Mustafa’dýr. Siz bana neyinizle iftihar ediyorsunuz?” Ve Hz. Safiyye, Allah Rasulü’nün sözleri karþýsýnda mum gibi erimiþ ve üzüntüsü sona ermiþti. Hz.

Safiyye, akýllý bir kadýndý. Müslüman olduktan sonra kendisini Ýslam’a adamýþ, Allah Rasulü’nün rahle-i tedrisinde bir öðrenci gibi ders görmüþ ve ilme olan iþtiyakýndan dolayý dinî meselelerin derinliklerini öðrenmiþti. Diðer hanýmlar kendisinden dinî meseleleri soruyor, o da onlarý cevaplýyordu. Hz. Safiyye, Ýslam’ýn güzelliði ile þereflenince malýnýn hepsini Allah yoluna harcadý. Mücevherlerini Hz. Fatýma’ya ve müminlerin hanýmlarýna hediye etti. Rasulullah’a sonsuz muhabbet besleyen Hz. Safiyye onun yanýndan hiç ayrýlmak istemiyordu. Efendimiz’in itikafta olduðu bir gün onu ziyarete gelmiþti. Biraz oturduktan sonra eve gitmek üzere izin istedi. Allah Rasulü de hanýmýný uðurlamak için onunla beraber dýþarý çýkmýþtý. Tam o esnada sahabeden iki kiþi Rasulullah’a selam vererek hýzlýca oradan uzaklaþtýlar. Olur ki kalplere bir þüphe gelir endiþesiyle Efendi-

miz onlarý durdurdu ve “Acele etmeyin.” diyerek Hz. Safiyye annemizin yüzünü açtý ve, “Bu, benim hanýmým Safiyye’dir.” dedi. Sahabiler, “Maazallah, Ya Rasulallah. Sizi tenzih ederiz. Senin hakkýnda nasýl kötü düþünülebilir ki?” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, onlarýn þahsýnda bütün ümmetini ikaz ederek þöyle dedi: “Þeytan, sürekli insanýn kan damarlarýnda dolaþýr durur.” (Buhari, Ý’tikaf 8) Hz. Safiyye (r.anha), Peygamberimiz’i çok sever, O’na hiçbir zararýn gelmesini asla istemezdi. O’na gelecek acýlarý kendisinin çekmesini arzu ederdi. Ömrünün sonuna kadar hayatýný müminlere örnek olacak davranýþlarla geçirdi, Rabb’ine olan kulluk ve ibadetinde kusur etmedi. Bu mübarek haným sahabi hicretin 52. senesinde vefat etti ve Cennetü’l-Baki Kabristaný’na defnedildi.


ailem HAYAT

Büyük zâtlar ayný zamanda büyük meþakketlere gönül rýzasýyla katlanan insanlardýr. Onlar sýkýntý ve “bela”yý asýl göndereni bildikleri için tebessümle ve sabýrla öpüp baþlarýna koymuþlardýr. ABDULLAH AYMAZ

Kurdun yükünü çekmedikçe

aslana binilmez D

oç. Dr. Hasan Çiftçi’nin “Þeyh Ebü’l-Hasan-i Harkânî (ra) I” isimli eserinde ibretli bir menkýbe anlatýlmaktadýr: Mevcut iþaretlere bakýlýrsa, Ebü’l-Hasan, tasavvuf çevrelerinde büyük bir þeyh, zamanýn kutbu, gavsý ve mürþidi kabul edildiði halde, kendisine en yakýn biri olan hanýmý, ona inanmamakta, manevî mertebesini takdir etmemekte, misafirlerine iyi davranmamakta, onun hakkýndaki bu kanaatini fýrsat buldukça, önüne çýkan herkese anlatmaktan da geri durmamaktadýr. Nitekim Muntahab-i Nûru’l-Ulûm, Tezkiretü’l-Evliyâ, Mesnevî ve diðer kaynaklarda yer alan aþaðýdaki menkýbelerin özet þekilleri Þeyh’in hanýmýyla ilgili söz konusu iddialarý ortaya koyar: “Þeyh Ebü’l-Hasan, daða gitmiþti. Onu ziyaret etmek için bir grup insan, tâ Horasan’dan gelmiþti. Köyün kenarýna varýnca karþýlarýna bir yaþlý çýktý. ‘Þeyh’in tekkesi nerededir?’ diye sordular. ‘Hangi þeyh?’ deyince, ‘Ebü’l-Hasan.’ dediler. Yaþlý, ‘Ey Müslümanlar, boþuna yorulmuþsunuz; zamanýnýza yazýk! O bir nekestir; fakat sýr sâhi19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 24

bi olduðunu söyler; geri dönün; çünkü onun iþinin temeli yoktur.’ dedi. Çok üzüldüler, geri dönmek istediler. Ýbni Sînâ da bu grubun içindeydi; ‘Geldiðimize göre, görmeden geçmeyiz.’ dedi. Tekkenin kapýsýna gittiler. Hanýmý perdenin gerisinden seslendi. ‘Kendisi burada deðil, yabana gitmiþ; eðer onun için gelmiþseniz, bu yolculuðunuza yazýk!’ dedi. ‘Sen onun nesisin?’ diye sordular. ‘Hanýmýyým.’ dedi. ‘O, nasýl bir kimsedir?’ dediler. ‘Sýr sahibi olduðunu iddia eden bir delidir.’ dedi. ‘Geri dönüp gidelim, onun hâlini en iyi hanýmý bilir.’ dediler. Ebû Ali-yi Sînâ, ‘Onu görmedikçe geri dönmeyiz.’ dedi. Sahranýn yolunu sordular (gittiler). Aslana odun yükleyip gelen bir adam gördüler; yaklaþýnca (odun taþýyanýn) bir aslan olduðunu gördüler. Þeyh dedi: ‘Selâmün aleyküm. Ebü’l-Hasan, halkýn (hanýmýnýn) yükünü çekmedikçe, aslan da onun yükünü çekmez.” Ayný menkýbenin sonu Attar’ýn Tezkiretü’l-Evliyasý’nda þöyle anlatýlýyor: “Ýbn-i Sînâ Þeyh’i görmek için sahraya gitti.


FOTOÐRAF: REUTERS

Þeyh’in, aslana bir yük çalý yükleyerek geldiðini gördü. Ýbn-i Sînâ, kendinden geçti. ‘Þeyhim bu ne haldir?’ diye sorunca ‘Evet, biz böylesi bir kurdun (hanýmýn) yükünü çekmedikçe, böyle bir aslan da bizim yükümüzü çekmez.’ dedi. Bu menkýbe ile ailevî geçimsizlikler konusunda hem erkeðe hem de kadýna sabýr dersi verilmektedir. Bir zamanlar büyük zatlar nefis terbiyesi için riyazat yapmýþ ve maðaralara çekilmiþler. Ýþte her gün evindeki problemli eþine sabredenler de o riyazat yapan ve maðaralara çekilip nefislerini terbiye için gayret edenler gibidir. Hatta mukad-

des bir iþin ve hizmetin devamý, hatta müminlerin tesânüdünü saðlamca ayakta tutmak için, birbirinin cevrine tahammül edenler de ayný þekilde nefislerini terbiye edenler gibidir. Hatta daha da önemli bir mevkidedirler. Bütün bunlar birer imtihandýr. Müminlerin diken batmasý nevinden cevir ve cefalarýna tahammül etmeyenler, Allah korusun tesanüdü bozup zayýflayarak düþmanlarýn ayaklarý altýnda zilletle inlemeye mahkûm edilebilirler. Ýþte koca Âlem-i Ýslam! Osmanlý’ya tahammül edemeyenlerin þu anda ne durumda olduklarýna bakýp ibret almak gerekir...


ailem EVLÝLÝK

Ailede aslolan huzur, mutluluk ve ahenktir. Doðan çocuklarýn dini açýdan zararda kalmamasý için Ýslam dini, gayri müslim erkekle evlenmeyi Müslüman hanýmlara yasaklamýþtýr. AHMED ÞAHÝN

Müslüman’ýn Hýristiyan’la

evlenmesi üzerine... Soru: Son devrelerde Avrupa’da çalýþan iþçilerimizle Hýristiyanlar arasýnda evlenme olaylarý yaþanmakta, hatta bu konudaki yakýnlaþmalar ailenin istemediði boyutlara bile ulaþmaktadýr. Müslüman bir erkeðin Hýristiyan kadýnla evlenmesinin caiz oluþuna bakýlarak, Müslüman kýzlarýn da Hýristiyan gençlerle evlenebileceði yolunda kýyaslar yapýlýp uygulamaya bile konmaktadýr. Aile ise çaresizlik içinde konunun dinî hükmünü merak etmektedir. Bu bakýmdan þüphelerden kurtaracak bilgiye ihtiyaç vardýr. Bu konuda bizi bilgilendirirseniz bilenlerin kararlýlýðýný göstereceðiz elbette. Müslüman-Hýristiyan evliliðinde ölçü nedir? Hangisi caiz, hangisi deðildir? Cevap: Konuyu, kolay anlaþýlmasý için iki madde halinde özetlemeye çalýþayým izin verirseniz. 1- En baþta esas olan; Müslüman’ýn kendisi gibi inanan Müslüman’la evlenmesidir. Aile ancak ortak inanca sahip eþlerle huzur bulur, 19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 26

inanmýþ nesil ancak böyle uyumlu yuvada kolay yetiþebilir. Bu, tartýþma götürmeyen bir gerçektir. Bununla beraber, Müslüman erkeðin kendi gibi inanmayan ehli kitap Hýristiyan bir kadýnla (mecbur kaldýðý yerde) evlenmesi de caiz görülmüþtür. Yapýlan nikah geçerlidir. Ancak, Müslüman aileye Hýristiyan bir gelin gelince hayli zor sorunlar da ortaya çýkabilir ileride. Çünkü iki ayrý din mensubu eþlerin bir gün çocuklarý olacaktýr. Bu çocuklarý, hangisinin dinini öne alacak, hangisini yanlýþlýkla yorumlayacaktýr? Ýkisi de yanlýþ diyemeyeceði gibi, ikisi de doðrudur da diyemeyecektir. Öyle ise bu çocuklarýn ruh hali ne olacaktýr; ayrý din mensubu ana baba karþýsýnda? Burada miras konusunda da sorunlar aileyi beklemektedir. Aslýnda Ýslam’da doðan çocuklar, ana babanýn hayýrlýsýna tabidirler. Doðru din mensubuna verilmeli, onun terbiyesine terk edilmelidir. Ama buna ne ölçüde razý olur Hýristiyan ana? Bu gibi ileride çýkabilecek sorunlarý kendileri çözeceklerdir artýk.


ailem EVLÝLÝK

Çeþitli vesileler sonunda tanýþan iki ayrý kültürün insanlarýnýn evlilikleriyle ilgili haberler yaz döneminin vazgeçilmezlerinden. Kayserili Mücahit Karadavut, Antalya’da tanýþtýðý Alman Susanna Smettonf Ile memleketi Kayseri’de Turk örf ve adetlerine göre evlendi. (20.09.2005)

FOTOÐRAF: AA

2- Müslüman bir erkeðin Hýristiyan bir kadýnla yaptýðý bu evliliðinin caiz oluþundan hareketle, Müslüman bir kýzýn da Hýristiyan bir erkekle evlenebileceðinin caiz olacaðýný söylemek mümkün deðildir. Çünkü bu anlayýþta, ikisi arasýndaki büyük farký fark etmemek vardýr. Þöyle ki: Hýristiyan bir kadýnýn vardýðý Müslüman erkek, Hýristiyan karýsýnýn kitabýný, peygamberini inkar etmiyor, tam aksine tasdik ediyor, hürmet ve saygýda asla kusur göstermiyor. Böylece Hýristiyan kadýn vardýðý Müslüman erkekte din açýsýndan bir aþaðýlanmaya ve saygýsýzlýða maruz kalmýyor. Bir kaybý da söz konusu olmuyor. Müslüman bir kýzýn varacaðý Hýristiyan bir erkek ise, böyle bir tanýma ve saygýya sahip deðildir. Hýristiyan erkek, alacaðý Müslüman kadýnýn inandýðý Hazreti Muhammed’i (sas) de Kur’an’ý da tasdik etme yolunda bir yaklaþýmý söz konusu olmuyor. Böylece Müslüman bir kýz, Kitap’ýný da Peygamber’ini de dinini de açýkça inkar eden bir erkeðin nikahý altýna girme aþaðýlanmasýna maruz kalýyor. Yapýlacak evliliðin engeli de bu aþaðýlanma ile meydana geliyor. Böyle bir evliliðin tek çaresi, Hýristiyan erkeðin de Müslüman erkek gibi aldýðý Müslüman kadýnýn Kitap’ýný ve Peygamber’ini tanýyarak þehadet kelimesiyle bu inancýný açýklamasýdýr. Böylece Müslüman kadýn da Hýristiyan kadýn gibi dinini inkar etmeyen biriyle evlenmiþ olma eþitliðine kavuþmuþ bulunacak, konu adil þekilde halledilmiþ olacaktýr. Demek oluyor ki; hiçbir kadýn, Kitap’ýný, Peygamber’ini inkar ederek kendisini aþaðýlamýþ olan bir erkekle evlilik yapmaya kendini mecbur duruma düþürmemeli, geçersiz bir evlilik yapmaya mahkum hale gelmemelidir. Bakara Suresi ayet 221 ile Maide Suresi’nin 5. ayetinin açýklamalarýna bakýlabilir.

FOTOÐRAF: MUSA ÖZYÜREK

Belki de Hýristiyan anne Müslüman ailenin gösterdiði güzel örneklerden etkilenerek Müslüman olacak, aileyi topyekun mutlu ve huzurlu kýlacaktýr. Öyle bir görevin bulunduðunu da unutmayalým.

Bir baþka evlilik ise gazetelerde, “Kahramanmaraþ'a Danimarkalý Gelin” baþlýklarýyla haber oldu. Bülent Gökkaya ile tatil için geldiði Çeþme’de tanýþan Danimarkalý Anetta Dalgas (26), Türkoðlu’nda Müslüman olduktan sonra evlendi (20-10-2005). Çiftlere mutluluklar diliyoruz. ailem 27

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul

ailem

dr.can@zaman.com.tr

DR. CAN

Sevgili okurlarýmýza Köþemize gönderdiðiniz mesajlarýnýz, mektuplarýnýz uzun ince bir süreçten geçiyor. Gelen her mesaj deðerlendiriliyor. Bazý arkadaþlarýmýz ‘þu kadar ay oldu bana hâlâ cevap gelmedi’ diye serzeniþte bulunuyorlar. Anlayýþ bekliyoruz. Bu arada, bazý okurlarýmýz bazý mahrem konularý anlattýklarý mesajlarý için kýsaca “uyduruk” diyebileceðimiz mail adresleri alýyorlar. “Aman ismimiz belli olmasýn!” diye düþündükleri ve sadece Dr. Can için aldýklarý için bu adresleri daha sonra kontrol etmiyorlar ve adres birkaç ay içinde “ölüveriyor”. Ya da arkadaþlarýmýz, posta kutularýný boþaltmadýklarý için gönderilen e-mail’ler kendilerine ulaþamýyor.

ULAÞILAMAYAN TELEFONLAR Mustafa Bey, 0505.. Asiye Haným, 0212.. Huriye, 0535.. Ebrar Turhan, 0212.. Ahmet Güleç, 0505.. Bilal, 0542.. Tuðba, 0535.. M. Faruk Tuz, 0505.. Rukiye Solak, 0505.. Canan, 0544 Haným, 0536.. Aynur Batý, 0505.. Ebrar, 0505.. Hatice Bilge, 0505..

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 28

Ulaþýlamadý Çaldý, cevap yok Tekraren arandý Tekraren arandý Ulaþýlamadý Ulaþýlamadý Ulaþýlamadý Ulaþýlamadý Numara yanlýþ Ulaþýlamadý Tel kapalý Cevap yok Cevap yok Tel kapalý

Suruç’ta bir kýr çiçeði Seher Duman/Suruç Sn. Dr. Can Çorak topraklarda suya hasret, açmaya çalýþan küçük kýr çiçekleri için yazýyorum size. Yokluða raðmen okumaya gayret eden soðuk ve kederli gecelere karanlýklara sinen hýçkýrýklarla bin bir hayalle gözlerini kapatan minik ve yorgun bedenler için yazýyorum. Hayat sadece güzelliklerden ibaret deðil; kötülükler, yokluklar ve istemediklerimiz de hayatýn bileþeninin bir parçasý. Ama yokluklarý sadece beraberce yok edebilir, güzellikleri yine birlikte oluþturabiliriz. Tabii, eðer gerçekten istersek. Ýþte bu yoklukla boðuþulan yerlerden birinde Suruç’ta, yeni bir okul var. Ama SÝZCE SADECE BÝR BÝNA YETER MÝ? Onlar için kendi çapýmda KÝTAP KAMPANYASI baþlattým. Onlara yeni ufuklar açacak, dimaðlarýný geniþletecek kitaplar istedim herkesten. Eðitime doðru atýlan iyi niyetli adýmlar istedim. N’olur siz de yüz çevirmeyin! Onlarýn ellerinde hiçbir þeyleri yok. Ýstendiðinde her þeyi yapabileceðimizi gösterelim ne olur! Adresimiz: 11 Nisan Ýlköðretim Okulu. Kitap Kampanyasý Suruç/Þ.Urfa Ben bir cevap yazmýþtým. Ama sonra bu cevabýn bu muhteþem mektuba perde olacaðý endiþesiyle sildim “yoruma ve söylenecek söze gerek yok” dedim benim AÝLEM OKURLARIM gereken cevabý vereceklerdir diye düþündüm. Sevgili Seher öðretmen, adres yeterliyse sorun yok. Bebeleri, öðrencileri yani yarýnýn TÜRKÝYE’sini tek tek kucaklýyor seni de o temiz ve dik alnýndan mânen öpüyoruz. Dr. Can/Ailem/Türkiye’m


Kötü anne olmak

FOTOÐRAF: AFP

istemiyorum!

MENEKÞE-LONDRA 2 yýl önce eþimden ayrýldým. 8 ve 6 yaþýnda 2 oðlum var, küçüðü biraz yavaþ geliyor. Büyük çok akýllý, olgun ve anlayýþlý. Ama “Sen büyüksün, abisin” gibi geliyor. Bu beni ve büyüðü üzüyor, özür diliyorum o da affediyor; ama kendimi affedemiyorum. Kötü anne olmamak için ne yapmalýyým? DR. CAN Caným ANNEM, gülüm ANNEM, Londra’nýn çiçeði Menekþe ANNEM. Annelerin kötüsü olmaz. Hepsi iyidir onlarýn. Belki Pâk Validelerimiz (r.anhünne) ve iffetli Meryem Validemiz (r.anha) baþta olmak üzere “daha iyi”leri vardýr. Daha ne yapacaksýn ki 2 çocuðunla gurbet illerde, boþanmýþ ve mücadele veriyorsun. Biliyorum ki iki çocuðunu da eþit miktarda seviyorsun. Elbette koruyup kollama konusunda küçüðe biraz daha ihtimam göstermelisin. Bundan rahatsýzlýk duyuyorsa büyüðün de gönlünü almasýný bil-

meli, ayýrdýðýn zaman ve sevgi tezahürlerinde adaletli davranmalýsýn. Koca koca adamlar oluncaya kadar hatta sonrasýnda da ÞEFKAT ve MERHAMETÝNÝ esirgememeli, AFFEDÝCÝ olmalý, üzerlerinde TÝTREMELÝSÝN. Sadece üþütmesin, aç kalmasýn, sokakta araba çiðnemesin diye deðil uhrevî dünyalarý için de imanlarý, ahlâklarý ve maneviyatlarý adýna telkinler, nasihatler vermelisin. HAYIRHAH bir anne olmalýsýn. Ýngilizce ve bir baþka lisaný nasýlsa öðrenecekler. ÜLKEMÝZÝ, DÝLÝMÝZÝ ve KÜLTÜRÜMÜZÜ merak uyandýrarak ve ballandýrýp tatlandýrarak, ‘þöyle yardýmlaþýrlar, böyle iyidirler’ diyerek sürekli iyi örnekler verip gerekirse ibret veren hikâye; masal kitaplarý temin etmelisin. Onlar için sürekli dua etmelisin ve onlar senin dualarýný iþitmeliler. Sessiz yapsan dahi aðzýnýn oynamasýndan bunun dua olduðunu anlamalýlar. Akþam yatýrýrken kýsa da olsa anlamlý bir duanýz olmalý, onu birlikte yapmadan yatmamalýsýnýz. Özgüvenle-

rinin geliþmesi adýna yaþlarýna uygun iþ verip vazifelendirmeli, sonra da teþekkür ve takdirlerini belirtmelisin. Sorumluluk ve tavzif onlarý daha bir þekillendirecektir. Küçük bir hikâye: Küçük oðlu ellerini önlüðüne sildi sonra kaðýdý annesi okumaya baþladý: Çimleri biçtiðim için 5 lira, odamý temizlediðim için 2 lira, alýþveriþe gittiðim için 5 lira, çöpü attýðým için 2 lira, iyi karne getirdiðim için 10 lira, bahçeyi temizlediðim için 3 lira; toplam 27 lira. Anne umutla kendisine bakan oðlunun elinden kaðýdý aldý ve arka yüzüne þunlarý yazdý. Seni 9 ay karnýmda taþýdým BEDAVA, hasta olduðunda baþýnda bekledim BEDAVA, ameliyatýnda KAN verdim BEDAVA, geceleri senin için kaygý duyup uykusuz kaldým BEDAVA, oyuncaklarýný topladým, yemeklerini verdim BEDAVA!!! Gözleri dolan çocuk daha yazmasýna izin vermeden kaðýdý annesinden aldý, A ‘ nneciðim seni çok seviyorum.’ dedi ve kaðýdýn ön bölümüne HEPSÝ ÖDENMÝÞTÝR yazdý. ailem 29

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ


ailem FOTOÐRAF: REUTERS

HAYAT

Medeniyet ve incelik insanýn üstünde deðil, gönlündedir.

BiR BAÞKA DÜNYADAN Dr. HAYREDDÝN BULUT

B

edevi kelimesi sadece biz Türkler için deðil þehirlerde oturan Araplar için de bir baþkalýk ifade etmekte. Medine’de çalýþmaya baþladýðýmdan itibaren, Bedevi tabirini sýk sýk iþitir olmuþtum. Fakat, Arapça lisaným yeterli olmadýðýndan fazla bilgi alamadým. Yýllar sonra Medine’nin dýþýnda sayýlan hastahanede iþe baþlayýnca, oraya müracaat edenlerin arasýnda Bedevilerin fazla olduðunu söylediler. Bir gün kliniðimize bakýþlarý sert, muntazam olmayan ve kalýnca bir deðneðe dayanarak yürüyen yaþlý birinin girmesiyle yanýmdakinin, ‘Ýþte gerçek Bedevi.’ demesi bir oldu. Karþýmdaki sandalyeye oturunca onu dikkatlice süzdüm. Sýcaðýn altýnda rengi deðiþen yüz, kýrýþmýþ alýn ve sertleþmiþ eller. Kuru hava ve çorak iklimin tesiriyle her tarafýndan çatlamýþ ayaklar. Saðlýðý yönünden gerekeni yaptýktan

19 KASIM 2005 CUMARTESÝ

ailem 30

sonra fýrsattan istifade Bedeviler hakkýnda bilgi vermesini istememiz üzerine kendilerine göre tabir ve kelimelerle þunlarý söyledi: Bedevi; çöl Arap’ý ve Arap’ýn aslý. Çadýrlarda yaþadýðýmýzdan belli bir yerimiz olmaz. Mühim problemlerimizden biri, ne zaman ve hangi yönden eseceði kestirilemeyen çöl kasýrgasýnýn çadýrlarýmýzý direkleriyle söküp alýp gitmekle kalmayýp arkadaþýmýzý, devemizi veya yolumuzu kaybettirip bizi meçhuller içinde býrakmakla kalmayýp zararlara uðratýr. Deniz, orman ve göl rastlamadýðýmýz þeyler. Korkmayýn güzel yönleri de var. Kýzgýn güneþ batýnca açýk semanýn altýndaki serinlikte mehtabý lamba edinerek bir araya gelip nat ve þiirler okumak güzel adetlerimizden biridir. Ayný kiþi kliniðimizden ayrýlýrken þunlarý da ilave etti: Konuþmak baþka yaþamak çok daha baþka. Ýfadeye dökmeðe çalýþtýklarým nerede, bir ömrün bu þartlar altýnda geçme-

si nerede? Birkaç arkadaþ beraber gelin de daha iyi anlayýn. Kiþilerin bir araya gelerek tanýþmasý ve konuþmasýndan daha güzel ne var. Size bir koyun kesip kýzartalým. Yemeðimizi yerken ve çaylarýmýzý yudumlarken daha rahat konuþalým ve tanýþalým. Davetim hakkýnda hiç tereddüte kapýlmadan gelin. Zor gülen bir yüz sergileyen ve son derece ciddi görünümünü veren diðer Bedevi bastonuna dayanýp kliniðin kapýsýnda dururken, “Bakýþlarýnýz korkutucu.” dememiz üzerine, “Ben kim oluyorum, korkulmasý lazým gelen ancak Allah.” cevabýný verdi. Tedavisi bitip kliniðimizden ayrýlmak üzere olan baþka Bedevi bir hastaya, “Selametle”, dememiz üzerine, “Allah da sizi ateþten selamete erdirsin.” diye karþýlýk verdi. Ýlgi, cömertlik ve dua sergileyen cümleler; ilk karþýlaþmamýzda, ‘Bunlarla nasýl anlaþýlýr?” þeklindeki tereddütümüzü ortadan kaldýrdý.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.