Sanat Yazıları v2

Page 1

SAN A T Y AZILA R I "Teşbihte Hata Olmaz" Sergisi Üzerine Değerlendirmeler

ART Writing




KURUCU FOUNDER Hamit Hamutçu DİREKTÖR DIRECTOR Bengü Gün SANAT DANIŞMANI ART CONSULTANT Eda Oslu İLETİŞİM VE PROJE YÖNETİCİSİ COMMUNICATIONS AND PROJECT MANAGER Fulya Baran GALERİ ASİSTANLARI GALLERY ASSISTANTS Emrah Çoban, Özhan Kakış STAJYERLER INTERNS Elif Arayıcı, Rocío Díaz Fernández Ebru Gökgöz, Esma Kızılırmak Ülkü Ayşe Özhan. GRAFİK TASARIM GRAPHIC DESIGN Mert Gümren © Mixer, 2018 Kültür ve Sanat Yazarlığı Atölyesi YAZARLAR WRITERS Buse Çak, Melike Çömlek, Didem Ermiş, İlknur Eroldu, Merve Güven, Hatimed Miral, Başak Özkeskin, Eda Öztürk, Serkan Parlak, Ezgi Sönmez, Eda Soylu Kitaptaki el yazıları, atölye sırasında yazarların çalıştığı metin taslaklarından alınmıştır. Görseller, yazarlarından bağımsız olarak yerleştirilmiştir. https://www.artwritingturkey.com


ART Writing


GİRİŞ Sanat Yazıları

4

ART WRITING


Sanatsal üretimin önemli bir parçası olan sanat yazımı ve eleştirisi konusunda başındaki sanat yazarlarını konunun profesyonelleriyle bir araya getirmekte ve düzenlenen atölye, sergi turu, konuşma gibi etkinlikler sonucu üretilen sanat yazılarını düzenli olarak yayınlamaktadır. Bu çalışmalarıyla hem Türkiye’de sanat yazımının güncel durumuna ışık tutan hem de arşiv niteliğinde yayınlara imza atan Mixer'in yeni yayınını "Teşbihte Hata Olmaz" sergisi kapsamında düzenlenen atölye sonunda ortaya çıkan “Sanat Yazıları” oldu. Atölye, iki oturum şeklinde düzenlenmiş ve atölyede katılımcılarla standart sergi eleştirileri dışında tek eser yorumlama, edebiyat başta olmak üzere farklı sanat dallarıyla ilişki kurma gibi alternatif yaklaşımların olasılıkları tanıtılmıştır. Bunun üzerine 22-29 Mart 2018 tarihlerinde Kültigin Kağan Akbulut rehberliğinde, sergi sanatçıları Leyla Emadi, Bengisu Bayrak ve EMIRHAKIN'ın katılımıyla yürütülen atölyeler sonucunda ortaya çıkan kitap, “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi üzerinden, farklı disiplinlerden gelen 11 katılımcının yazılarından oluşturulmuştur.

ART WRITING

Kasım 2013’ten itibaren ArtWriting Turkey Projesi’ni yürüten Mixer, kariyerinin

5


16 İRONİNİN OYUN ALANI Melike Çömlek

10

22 KİŞİLER, KELİMELER, KISITLAR Didem Ermiş

ART WRITING

DİLSEL KAVRAYIŞ Buse Çak

6

54 KAYIP "ANLAMIN" İZİNDE BİR SERGİ Eda Öztürk

46 SÖZ SANATLARINDAN GÖRSEL SANATLARA: ANLAM KURMA VE BULMA SANATI Başak Özkeskin

60 İLMEK İLMEK UÇURUMA DOĞRU: MERVE DÜNDAR’IN KOLAJLARI Serkan Parlak


28

40 TEŞBİH SANATININ ÇAĞDAŞ SANATLA YAN YANALIĞI Hatimed Miral

KELİMELERİ SEYRETMEK İlknur Eroldu

34 ART WRITING

DÜŞÜNCE İLE DİLİN PRATİĞİ Merve Güven

78

66

BİYOGRAFİLER

NESNNE OLARAK DİL Ezgi Sönmez

72 MALZEMEYİ GÖKTE ARARKEN YERDE BULMAK Eda Soylu

7


8

ART WRITING


9

ART WRITING


DİLSEL

ART WRITING

KAVRAYIŞ

10


BUSE ÇAK

Mixer 2 Mart ve 14 Nisan tarihleri arasında, sanatsal ifadenin, dilin manipülatif gücünden yararlanarak

dönüştüğü

alternatif

biçimlerin

irdeleneceği “Teşbihte Hata Olmaz” isimli karma sergiye ev sahipliği yapıyor. İronilerin öne çıktığı sergi nesne, insan, düşünce ve dil ilişkisi üzerinden teşbihin kazandığı yeni anlamların izini sürüyor. Farklı disiplinde pek çok işin yer aldığı sergide 16 sanatçı, pratiğini sanatın kuramsal boyutuyla sentezleyerek yeni ifade metotları yaratıyor. Sergi kapsamında her bir sanatçı, yoğurduğu kavramları dil bağlamında ele alıyor. Araçsallaştırdıkları söz sanatının olanakları doğrultusunda dert edindikleri meseleleri görselleştirilmiş dolaylı bir dille aktarıyorlar. Sözle çekmeyi başarıyor. Sergi girişinde Yeşim Us’un Awam-Gard Manifesto adını verdiği seramik yerleştirmede yerini almış kavramlar tetikleyici bir huzursuzlukla kuşatıyor izleyiciyi. Serginin çelişkili ve ironik imajı sebebiyle bu yazı bir reçete hassasiyeti taşımıyor. Bu nedenle çoğunlukla zıttını işaret eden kelimelerin yarattığı, tepetaklak etkiyi pekiştirmek için sergi turuna tersten başlamak iyi bir fikir olabilir. Ters bir rotada ilerlerken birkaç adımdan sonra sol duvarda Leyla Emadi’nin Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez! isimli üç boyutlu tipografik çalışması bekliyor sizi. Temelde kavramlar üzerine yoğunlaşmış bu tipografik çalışma en özet deyişle bilinç dışı çocukluk yaralarına değiniyor. Telafisi fiziksel bir deformasyon kadar kolay olmayan düşünsel bir delikten bahsediyor sanatçı. Geçmişten bugüne süregelmiş, toplumun en büyük biriminden en küçük birimlerine kadar kendi içinde otoriteleşen figür ya da kişilerin dil aracılığıyla bireyler üzerinde bıraktığı etkinin somut biçimleri. Bu etkiye gönderme yapan Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez! de sanatçının yer verdiği utanç, vicdan, aciz gibi sözlerin yanı sıra bu sözlerin ağırlığını temsil eden betonun da kavramla etkileşimi göz ardı edilmemeli. Sözlerin gücünün gerektirdiği hiyerarşik bir güç savaşı da Leyla Emadi’nin çalışmasında öne çıkıyor. Hem alaycı bir şekilde kelime oyununu çağrıştıran tipografik çalışma, başka bir perspektiften bakıldığında obeliski andıran bir küçümseyiciliğe ve anıtsallığa bürünüyor. Leyla Emadi’nin kendi çocukluğunun dil yaralarından hareketle hazırladığı çalışma taşıdığı politik söylem bakımından birey özelindeki tutumunu toplum genelinde de sürdürebiliyor. Çünkü görünür ifadesinin altında feminist veya tabu olmuş meselelere de selam veriyor. Sözle sağlanan ve aileden başlayıp toplumun her alanına uzanan belirleyici dinamikleri eleştiriyor. Öte yandan tüm bu eleştirel tavrın ardından yer yer sunduğu naif kelimelerle tutarsız keskin plastik dili bir çözüm önerisi de getiriyor. Kalıplarla yarattığı beton oyunuyla bilinç dışı kayıtların yeniden inşasını

ART WRITING

yapılan bu ironiler serüveni henüz galeri merdivenlerinden inerken bile sizi kendi dil düzlemine

11


sunuyor sanatçı. Kelimelerin eziciliği karşısında benliği özgürleştirecek yeni anlamlar peşinde koşuyor. Çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen dilin baskıcılığından sıyrılıyor. Sanatçı ve çeşitli hitaplarla baskılanmış nesnesi, dil aracılığıyla yarattığı yeni kanalda izleyiciyle empati kuruyor. Sergide Leyla Emadi’nin bireyin doğrudan psikolojik gelişimi ve belleğiyle etkileşime geçen çalışmasıyla eş kaygılar yaşayan bir çalışmayla daha karşılaşmak şaşırtıcı değil: Işıl Eğrikavuk’un, fikir çatışmalarını, görüş uyuşmazlıklarından doğan tartışmaları vurgulayan performansının bir parçası olan İhtilaf Sanatı isimli çalışması. Işıklı bir tabeladan oluşan İhtilaf Sanatı, birey çerçevesinde “ego” ve “id” gibi kavramları odağına alıyor. Son sözü söyleme arzusu taşıyanların alt benliklerindeki gerçeklere uzanıyor. İlk etapta ışıklı tabelanın yanıp sönen ampulleri baştan çıkarıcılığıyla dikkat çekiyor. Fakat bu çalışmanın ana düşüncesini temellendiren “Kral Benim!” cümlesinin ürperticiliğiyle yüzleşmek fazla zaman almıyor. Çalışma o anda izleyicide dokunduğu en temel ve ilkel ART WRITING

benlik itibariyle, izleyiciyi de kendinden bir parçaya dönüştürüyor.

12

İd, süper ego ve dış dünyayla girdiği savaşı irdelemesi için alan açıyor izleyene. Özneye dönük bir görme biçimine işaret ediyor. Yarattığı düşünsel etkinin yanında fiziksel bir kıpırtı da doğuruyor. Çünkü İhtilaf Sanatı yalınlığında göze çarpan düşündürücü bir hengameye de sahip. Başlı başına kibirli ve absürt bir form. Gösteri toplumuna getirdiği eleştiri bağlamında ampullerin yanıp sönen hali, varoluşun kırılgan doğasına bir gönderme yapıyor. İçgüdülerin harekete geçirdiği zevk temelli isteklerin rasyonelliğini tartışıyor. Daha sert bir ifadeyle okunacak olursa, İhtilaf Sanatı’nın parmak bastığı ben savaşı hastalıklı çekişmelere kadar kendini tartışmaya açabiliyor. Kendi öznesini biricik kabul edip, farklı görüş, durum ve belirleyicileri reddetme halini deşiyor. Bu noktada hem Leyla Emadi’nin hem de Işıl Eğrikavuk’un çalışmaları kavramsal olarak birbiriyle paslaşıyor. Baskılanan ve gerçek arasındaki tutarsızlık üzerine yoğunlaşıyorlar. Her iki sanatçının da “kabul görme”, “yer edinme” kaygıları taşıyan “ben”lere ilettiği mesajlar var. Özelden genele ele alındığında politik bir söylem ortaklığı da barındırıyorlar çalışmalarında. Leyla Emadi sözle sınırlayan otoritenin reddini ailevi bağlar, birincil yakınlar üzerinden ifade ederken, Işıl Eğrikavuk bu toplumsal sorunu daha siyasi bir çerçeveden, medyanın yarattığı algı yönetiminin de altını çizerek sunuyor. Son sözü söyleyen ve sözle manipüle edip konumlandıran. İhtilaf Sanatı da Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez! de bireyin öznesiyle yüzleştiği bir alan yaratıyor. İstenmedik gruplaşma, ötekileştirme ve karşılaştırmaları reddediyor. Gerçekliğin kurmacasında kusurluluğa bir vurgu belki de bir övgü yapıyor. Çalışmaların birbiriyle olan diyaloğundan dolayı sergideki tüm çalışmalar eklemlenmiş bir düğümler bütününe dönüşüyor. Dilsel kavrayışın esas alındığı sergideki çalışmalar basit anlamların ötesinde yeni tanımların izini sürüyor. Algı ve yanılgı üzerinden teşbihin kazandığı metaforik yorumları keşfediyor.


13

ART WRITING


14

ART WRITING


15

ART WRITING


ART WRITING

İRONİNİN

16

OYUN ALANI


MELİKE ÇÖML EK

Günlük

hayatta

bulunan

objeler

ve

kavramlarla sanat takipçilerini buluşturan sergi “Teşbihte

Hata

Olmaz”,

2

Mart’ta

Mixer’de

açıldı. Serginin kavramsal çerçevesini oluşturan işlerde kullanılan tipografik ifadeler tüm ironik karakterleriyle izleyicisine oyun alanı yaratıyor ve kurdukları dünyayı yeniden tartışmaya açıyor. Serginin en dikkat çekici özelliği belli bir düşüncenin dolaylı yoldan mesaj vermek adına ya da bir söylem biçimi olarak yeniden yapılandırılması yolunu yani ironiyi ifade etme görevini yüklenmiş olması. Eserlerin kurduğu ironi, izleyiciye görünenin ötesini görme ve yorumlama olanağı sağlıyor. Vermek istediği mesajı doğrudan söylemekten kaçınıp onun yerine dil ile kendi olanağına sahip oluyor. Bu deneyim sırasında konuyu ya da kavramı irdelerken yeni yorumlar keşfetmeye çıkıyor. Çünkü ironi burada bir amaç değil, araç olarak var oluyor. İnsan ironi yoluyla kendisini sorguluyor ve yaşadığı şeylere dışarıdan bakıyor. İzleyici, sanat nesnesinin içinde olan, izleyen ve aktif bir şekilde sorgulayarak eleştirebilen, sanatçıdan bağımsız bir şekilde eseri tekrar anlamlandırabilen kişi olarak karşımıza çıkıyor. Pasif izleyici karakterinden kurtuluyor. “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi, doğanın ve günlük hayatın gerçekliğinden çıkıyor yola. İzleyici işlerdeki hakikatin izinden giderken; örneğin Pemra Aksoy’un eserinde Alzheimer olan anneannesi ile yaptığı konuşmalardaki metinlere, Komet’in günlük kullanım nesnesi olan paspasa ve Ruben Aubrecht’in kağıt üzerine mürekkep tekniğiyle ürettiği faturalara ulaşıyor. Kuram-pratik ilişkisi açısından metinsel üretimin görünürlüğünün, zaman zaman anlamı karmaşıklaştırdığı görülür. Bu sergi bunun tam tersini gerçekleştiriyor ve kavramsal metni, ironiyi görselleşmeye araç olarak kullanıyor. Sergi alanına merdivenle girdiğiniz anda sizi Yeşim Us’a ait olan Awam-Gard Manifesto isimli eser karşılıyor. Seramik malzeme kullanarak oluşturduğu eserde, duvar yazılarından derlediği söz öbeklerinin okul fişleri figürüne uygulanmış halini görüyoruz. İroninin ifade edilebilir olduğu girer girmez bu iş sayesinde ipucu oluyor. Aynı şekilde yine ironinin bütün sergide nasıl ortak bir dil oluşturduğunu yine bu iş ile çok açık bir şekilde görebiliyoruz. İroninin gücü, sanatçının toplumuyla olan bağı, toplumuyla birlikteliği ekseninde de ortaya çıkar. Sergideki deneyimde olduğu gibi, kavramsal çalışmalarıyla düşünce analizi yapan sanatçılar, seyirciyi bu kodları çözmeye, eserdeki anlam üzerinde düşünmeye sevk ediyorlar. Sergide bu durumu özellikle sanatçıların kullandığı malzemelerde görebiliyoruz. Leyla Emadi’nin Bıçak Yarası Geçer Dil Yarası Geçmez isimli üç boyutlu çalışmasında sadece betonla çalışması kelimelerin manevi ağırlığını temsil ederken, Işıl Eğrikavuk’un Kral Benim isimli tabelasında neon

ART WRITING

kuralları olan bir oyun alanı yaratıyor. İzleyici bu şekilde başka bir bakış açısını deneyimleme

17


yanıp sönen ışıklara yer vermesi ‘’tiye alma’’ ironisini çok güzel vurguluyor. Malzeme de bu oyun alanına katkı sağlayıp çalışmanın teşhiri aşamasında izleyiciyi çalışmanın bir parçası konumuna getiriyor. Böylece sanatçı hem düşüncesi hem de üretimiyle birlikte hayata işaret ediyor. İzleyici yine bu noktada pasif bir şekilde estetik haz yaşayan olmaktan çıkıyor. Malzemenin yardımıyla kendi günlük pratiklerinde karşılarına çıkan söz kalıplarını tekrar yorumlayan kişi konumuna geliyor. Üstüne basıp geçtiğimiz paspas, faturalar, maruz kaldığımız yinelenen sözler ve söz grupları, kartvizitler, savaş gemilerini boyama teknikleri bu sergide ifade olanaklarının sınırsızlığını aşıp kavramlarda, tekniklerde ve bizzat ironiyle bu sergide bütün işlerde kendini gösteriyor.

İroni, tarafsız bir zeminde izleyicinin sanatın eleştirel yanıyla

yüzleşmesini sağlıyor ve dille temellenerek, kuramsal açıdan yaklaşıldığında anlamını buluyor. Sanatçının meselesi olan kavramsallaştırma ve gerçekleştirme sürecini ironi ART WRITING

bir anlamda kolaylaştırıyor. Bu kavramsal çerçeve bu sergide metinsel katkıyla kendini

18

tanımlıyor. Kosuth’un ileri sürdüğü gibi "Sanatın sanat olma hali" zaten kavramsal bir durum ve yine onun sözleriyle ifade edilirse “dil yoksa sanat da yoktur.”


19

ART WRITING


20

ART WRITING


21

ART WRITING


ART WRITING

KİŞİLER, KELİMELER,

22

KISITLAR


DİDEM ERMİŞ

Gündelik hayatımızda pek çok insanla diyalog halindeyizdir. Bu diyaloğun verimli ve etkili olması ise tek başına bir sanattır. Bu nedendendir ki Türkçe’de “söz sanatları” vardır. Bu söz sanatları sayesinde gerek yüz yüze gerekse yazılı iletişimde kendimizi

en

doğru

şekilde

ifade

edebiliriz.

Bunlardan biri de teşbihtir. Teşbih sanatı genellikle yazı dilinde kullanılırken, bu kavramın görsel sanatlarda kullanımı nasıl olabilir? Bu sorunun kesin cevabı olmamakla birlikte, alternatif cevaplar gerçekleşen “Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde veriliyor. Bu sergide 16 sanatçı teşbihi, yani bir şeyi doğru bir şekilde ifade edebilmek için yanlış ve uygunsuz kelimelerin kullanılmasını sanatçıların çalışmalarında kendi sanat pratikleri doğrultusunda gösteriyor. Sergide bir kavram olarak teşbihin, çalışmalar

üzerinden,

görsel

sanatların

farklı

disiplinlerinde nasıl işlendiğini görebiliyoruz. Leyla Emadi’nin Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez adlı yerleştirmesi, çocukluktan itibaren gerek ailemizden gerekse çevremizden işittiğimiz kelimelerin hayatımıza yön vermesine değiniyor. Bu çalışmayı detaylandırmadan önce, sanatçının önceki işlerinden birkaçına kısaca değinmenin bize fayda sağlayacağını düşünüyorum. İran asıllı sanatçı Leyla Emadi, çalışmalarında baskı, zulüm, şiddet gibi konuları işler. Sanatçı hem dijital sanat alanında hem de resim ve enstalasyon gibi disiplinlerde çalışmalar üretmektedir. Sanatçı üretmeye başladığı ilk yıllardan itibaren geleneksel olarak nitelendirebileceğimiz tuval ve akrilik boyayla çalışmanın yanı sıra, demir, yün, elyaf ve halat gibi malzemeler kullanarak da enstalasyonlar üretir. Bunların yanı sıra video işleri de bulunmaktadır. Emadi çalışmalarında kendisini rahatsız eden olguları, net bir biçimde ifade etmekten çekinmez, kendi deyimiyle “kör göze parmak” sokar. Çalışmalarında insanı ele alan sanatçı, bu bağlamda 2014 yılında Hangover adlı bir enstalasyon yapmıştır. Bu çalışmada insanın “akşamdan kalma” durumunu halat ve boyayla işlemiştir. Sanatçının politik olarak niteleyebileceğimiz bir diğer işi Stop ismini taşır. Bu çalışmayı 2015 yılında yapan sanatçı o dönemde yaşanan çocuk istismarlarına, doğaya verilen zarara, üzerimize sinmiş olan kin ve nefrete dur demek istemiştir.

ART WRITING

2 Mart ve 14 Nisan tarihleri arasında Mixer’de

23


“Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde Leyla Emadi’nin 2018 yılında yapmış olduğu Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez adlı çalışması yer almaktadır. Bu çalışmada 17 tane kelime bulmacayı andıracak şekilde duvara yerleştirilmiştir. Bu kelimeler betondan elde edilmiş harflerle oluşturulmuştur. Leyla Emadi beton harfleri elde etmek için, bir beton harcı hazırlamış, bu harcı kendisine ait silikon alfabe kalıbına dökmüş ve 3 gün boyunca kurumasını beklemiştir. 3 günün sonunda bir obje olarak elde ettiği “harf”ler çalışmasının temelini oluşturmuştur. Bu temel üzerinden inşa ise elde edilen harflerden kelimelerin oluşturulması ve bu kelimelerin bir bulmacayı andıracak şekilde duvara yerleştirilmesidir. Leyla Emadi’nin betonu bir malzeme olarak kullanması, endüstriyel malzemelerin de sanat eseri üretmek için kullanılabileceğini gösterir. Boya, kalem, fırça ve buna benzer iki boyutlu resim yapmada kullanılan materyaller haricinde, taş, bez, kum, çakıl taşı gibi malzemelerin de sanatta kullanılması, sanatın malzeme anlamında hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadığının göstergesidir. ART WRITING

Daha önce de söylediğim gibi, Leyla Emadi bu tür malzemeleri kullanmaktan çekinmemiştir. Emadi’nin burada betonu kullanmasındaki asıl amaç duvardaki kelimelerin taşıdığı ağır anlamlardır

24

kavramlar duygular, “aciz”, “serseri” ve “lakayıt” gibi söz kalıpları kişilik tanımlamaları, “ar” ve

diyebilir miyiz? Leyla Emadi bu soruya evet cevabını veriyor. Çalışmasındaki kelimeler çocukken ailemizin bize gerek öğüt verirken, gerek uyarırken, gerekse eleştirirken kullandığı kelimelerdir. Aynı zamanda bu kelimeleri gündelik hayatta girdiğimiz ortamlarda da sıklıkla duyarız. Çalışmada bulunan “merhamet”, “vefa” ve “minnet” kelimeleri ikili ilişkiler, “beyhude” ve “müteessir” gibi “edep”, “namus” ve “utanç” gibi kelimeler ile sebep-sonuç ilişkileri ele alınmıştır. Bu kelimelerin kendimize ait düşüncelerimize müdahale edebileceğini ve bize baskı uygulayabileceğini düşünüyorum. Bundan dolayı da biz, ki insanlarla diyalog kuran özgür bireyler olarak, kendimizi kısıtlanmış hissedebiliriz. Bazı zamanlarda kendimizi mutsuz hisseder ve bu duygudan kurtulmak isteriz. Bunun için spora başlarız, çeşitli seminerlere katılırız, evde meditasyon yaparız. Bu sayede hem bedenen hem de ruhen kendimizi arınmış ve temizlenmiş hissederiz. Yazma eylemini bir meditasyon olarak görebilir miyiz? Bunun birçok farklı cevabı olsa da, benim gördüğüm kadarıyla Leyla Emadi bu çalışmasında olumlu bir cevap vermiştir. Bizi rahatsız eden kelimeleri, cümleleri, söz kalıplarını yazarak onlardan kurtulabileceğimizi düşünürüz. Leyla Emadi de çalışmasının temel atma sürecinde yazmıştır. Yazma eylemi sayesinde ruhen ve bedenen arındığını ve temizlendiğini söyler. Bu konuları Emadi, büyükdere35’teki son kişisel sergisi olan "Yaralar"daki çalışmalarında da işlemiştir. Son dönemlerde yaşadığını belirttiği ruhsal çöküşten nasıl arındığını bize bu sergisinde anlatır. Buradaki meditasyon şekli de doğada yürümektir ve bu yürüyüşlerinde karşılaştıklarını çalışmalarında göstermiştir. Yürürken ve yazarken alt benliğindeki yaralarla diyalog kurduğunu ve bu yaraların üzerine yara bandı yapıştırmak yerine onlardan nasıl tamamen


kurtulabileceğini düşünür. Bunun alternatif cevaplarını bulduğunda da çalışmaya başlar. Genelde çalışmalarındaki malzemeleri kendisinin ürettiğini düşünürsek, bu üretim süreçleri birer arınma seansı niteliği taşımaz mı? Arınmanın hemen gerçekleşemeyeceğini, bunun bir süreç olduğunu göz önüne alırsak, cevabımız evet olur ve sanatçı yaptığı her işle biraz daha arınabilir. Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez adlı çalışma sayesinde sanatçının, ailesinden ve çevresinden duyduğu ağır kelimelerden arındığını düşünebilir miyiz? Görüldüğü üzere, Leyla Emadi üretim yaptığı her dönemde ülke gündemini meşgul eden konuları, kendi alt benliğindeki duygularla birleştirerek işler. Kendini daha iyi ifade edebilmek için farklı malzemeleri kullanmaktan çekinmez ve uzun süre çalışmaktan zevk alır. Bunu “Yaralar” serisinde, Stop isimli enstalasyonunda ve Hangover adlı yerleştirmesinde gördük. Malzeme kullanımı ve işlediği konuları birlikte düşündüğümüzde, Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez korkularını, ikili ilişkilerimizdeki karmaşıklığı ve bu iki olgu üzerinden kişiliğimizdeki belirsizlikleri kelimeler üzerinden inceler. Arapça, Farsça ve Türkçe kökenli bu kelimelerin bazıları bir olayı veya bir kişiyi tanımlayıcı özelliğe sahipken, bazıları da benzetme yapmak için kullanabileceğimiz kelimelerdir. Sanatçı bu anlamda, çalışmanın isminde de bir benzetme yapar. Bıçak yarasını dil yarasına benzetir. Ama birinin zamanla onarılabileceğini, diğerinin ise onarılamayacağını çünkü ağızdan çıkan bazı kötü sözlerin gönülde kapanmayacak yaralara yol açtığını söyler. Serginin ismi olan “Teşbihte Hata Olmaz” kavramı ile sanatçının “Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez” atasözünün karşıtlığı bu noktada karşımıza çıkar. Bir tanesi doğru tanımlamayı yapmak için her kelimenin kullanılabileceğini söylerken, diğeri bu kelimelerin bazılarının onarılmaz yaralara sebebiyet verdiğini bize anlatır. Bu bakımdan Leyla Emadi’nin işi eleştirel bir bakış açısına sahiptir diyebilir miyiz?

ART WRITING

adlı çalışmasında ise Emadi, ailelerimizin değişen yaşam koşulları ve sosyal hayat konusundaki

25


26

ART WRITING


27

ART WRITING


KELİMELERİ

ART WRITING

SEYRETMEK

28


İL KNUR EROL DU

“Kelimeler eylemdir ve eylem Tanrı’dır” der Victor Hugo. Kelimelerin gücü söz ağızdan çıktıktan, kalem kağıda dokunduktan sonra engellenemez ve kelimeler doğalarında tanrısal bir etki taşırlar.

Mixer’de 14 Nisan’a kadar devam eden “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi, izleyiciyi kelimelerin yalnız anlam olarak gücüne değil, yan yana dizildiklerinde, üst üste konulduklarında, rastlantısal olarak bir araya getirildiklerinde, ustaca kamufle edildiklerinde, bağlamından koparılarak nesnelleştirildiklerinde yarattıkları görsel etki ile birlikte oluşturdukları yeni perspektifleri keşfetmeye davet ediyor. Görsel olanı yazı, kelimeler ve hatta harfler oluşturduğunda imgelerden daha mı kuvvetlidir algılanan? Hikayeyi hem anlatmak, hem yazmak, hem de izleyenleri sadece yaşamaya davet etmek daha sarsıcı bir tecrübe yaratma gücüne mi sahiptir? Anlatılan öyküleri böylesine dolaylı ama aslında bir o kadar doğrudan ve net olarak deneyimlemek ironiyi daha keskinleştirir mi? Sergiyi gezmeye başladığınız noktada sizleri karşılayan Yeşim Us’un Awam-Gard Manifesto isimli, seramik malzeme kullanarak hazırladığı, sanki asılı dururken sararmış, geçmişe ait olduklarını bize hemen hissettiren okullardaki fiş benzerleri eseri ile okul sıralarınıza doğru yol alıyorsunuz. Yazılanları okumaya başladığınızda çok bilindik bir meydana açılıyor, toplumsal hafızamıza kazınmış çok bilindik bir “öğrenme”yi hatırlıyorsunuz. Aynı okul yıllarında ilk okumayı öğrenmek amacıyla ezberlediğiniz ve bir daha unutmadığınız o fişler gibi, meydanın her köşesinden derlenen pek çok kelimeyi, onların oluşturdukları cümleleri ve hatırlattıklarını unutmanın mümkün olup olamayacağını ve hangi tür öğrenmenin izlerinin daha derin olduğunu sorguluyorsunuz. Biraz ilerlediğinizde, Pemra Aksoy’un Hafıza Kaybı isimli eseri, yürümeyi, nefes almayı, yutkunmayı unutmadan önce ilk olarak kendinizi ifade etmek için yıllarca kullandığınız kelimelerden vazgeçmenin, belki de insan kimyasının üretmiş olduğu bu formülün, aslında savunma mekanizmasının bir parçası olup olmadığını düşünmeye davet ediyor bizleri. Belki de hayatınızda öğütleri, kullandığı atasözleri ile yer etmiş çok sevilen birinin, gitmeden önce anlamsızlaşan son cümlelerini, sözcüklerini kaydetmek, hafızanızda ses ile özdeşleşmiş anıları yazıya döküp duvarınıza asmak o kelimeleri kaybetmemenin tek yolu. Pemra Aksoy’un alzheimer hastası olan anneannesi ile ilgili duygularını aktardığı eseri size kelimelerin gücünü ve hatta yokluklarındaki güçsüzlüğünü daha yoğun olarak hissettirecek. Emirhan Akın’ın El işi (Handjob) isimli çalışması, öncelikle sanatçının kendisinin de ifade ettiği gibi sizi prezervatif poşetleri şeklinde hazırlanmış ve içinden ne çıkacağını

ART WRITING

bu hikayeyi okumaya değil aynı zamanda tipoloji, renk, ışık, boyut zenginliği ile beraber

29


ve sizi memnun edip edemeyeceğini bilmediğiniz eser karşısında tereddütte bırakıyor. Parlak siyah zemin üzerine davetkar bir pembe ile yazılmış ve paketi ile vaatlerde bulunan bu çalışma karşısında bakıp bakmama arasında gidip geldikten sonra, örnek olarak verilmiş kitapçığı karıştırmaya başlıyor ve kırk iki adet görsel altına sanatçının yerleştirdiği metinlerle önce kendinizi, sonra sizi kendinize ve dünyaya bu kadar acımasız olmaya iten sebepleri sorguluyorsunuz. Bengisu Bayrak’ın Siz Açıkta Gizli Duruyorsunuz isimli eseri, önce malzeme olarak ilginizi çekiyor. İpek üzerine kumaş boyası ve dikiş ile yapılmış ve İkinci Dünya Savaşı’nda denizaltıların kolay hedef olmayı engellemek için kullandıkları kobalt mavisi boya gibi, göz yanılması oluşturularak eserin ismini oluşturan kelimeler eserin içine gizlenmiş. Ancak onları aradığınızda bulabiliyorsunuz. Özellikle hayatlarımızın bir kısmını teslim ettiğimiz "sosyal medya çağında" insanların ne kadar gizlenip ne kadar hedef haline geleceklerine kendilerinin karar veremediği, bıraktığınız izlerinizin isteseniz de istemeseniz de takibi görev edinenler tarafından kamufle alanlar arasında bile apaçık ART WRITING

sinyaller verdiği bir dünyayı sorgulatıyor. Sanatçı, eserini bir çerçeveye koymak istemediğini, çünkü bu kumaş parçasının bu kadar savunmasız bir alanda iken alıp üzerinize sarınabileceğiniz bir şal görevi görmesi gibi bir fonksiyonunun da olmasını istediğinin altını çiziyor. Serginin gerek içeriği, gerekse görseli ile en dikkat çeken işlerinden biri Leyla Emadi’nin Bıçak Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez isimli eseri. Emadi, izleyiciyi, yaşamlarımızın en kırılgan dönemine, çocukluğa geri döndürerek, büyüklerin sürekli 30

tekrarladıkları, tekrarlaya tekrarlaya hem akla, hem kalbe yerleştirmeyi hedefledikleri, aile eğitiminin en önemli misyonu olarak gördükleri, “ahlak ve namus” perspektifinden gelen vuruşların yaşamlarımızda oluşturduğu travmayı seyretmeye götürüyor bizi. Brüt beton bir duvar üzerine yine brüt beton malzeme tercih edilerek üç boyutlu olarak hazırlanmış bir "puzzle"ı andıran eserde, sadece bu kelimelerin açtığı yaraları, engellediği özgürlükleri değil, ama aynı bir puzzle gibi bu kelimelerin nasıl birbirlerini de tetiklediğini hissediyor ve muhtemelen kendinizin esaret yaratan ve acıtan kelimelerinize, kendi "puzzle"ınıza dönüyorsunuz. Serginin en ilginç eserlerinden biri Komet’in Paspas isimli çalışması. Gerçek bir paspas, kendi bağlamından çıkarılıp üstelik üzerine de “bas bas” bağıran “PASPAS” yazısı ile duvarda yer alıyor. “Bu bir paspas değildir” göndermesi ile malzemenin gerçekliği ve üzerinde teyit eden yazısı arasında gidip gelirken simge kavramı üzerinde düşünüyorsunuz. Teşbih, kelimeler ile yapılır ve yapan kişi teşbihin çağrıştıracağı kavram veya olguların sorumluluğunu taşımayacağını baştan ifade eder. Teşbihe maruz kalan ise bu ironi ile baş etmek zorundadır. Mixer, yaptığı seçki ile teşbihe maruz kalan bizlerin, kendi yaşamlarımıza ait pek çok ipucunu keşfetmek üzere hepimizi kelimeler ve yazılı olanın gücü üzerine düşünmeye davet ediyor. Söylemek istediklerini doğrudan söylemeyi tercih etmeme, izleyiciye teşbih yolu ile mesajını iletme yolunu seçen sanatçıların eserlerine büyük bir keyifle zaman ayırın ve kamufle mesajları tek tek keşfetme şansını kendinize tanıyın.


31

ART WRITING


32

ART WRITING


33

ART WRITING


DÜŞÜNCE

ART WRITING

İLE

34

DİLİN PRATİĞİ


MERVE GÜ VEN

Çağdaş sanat uygulamaları ortaya çıkışı itibariyle felsefe ve edebiyatla sıkı bir ilişki içinde olmuştur.

Düşünce, dil ile kurduğu

köprüde imgelerle kavramı çağıran, çağdaş sanat nesnelerinden

pratik

anlamda

yararlanmıştır.

Çağdaş sanat uygulamalarını; düşünce ve dilin pratik karşılığı, düşüncenin nesne ile kurduğu zamansal ve mekansal bir ilişki olarak tanımlamak pek de yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Belki de günümüz insanının karmaşık değerler sistemi kendi Hata Olmaz" sergisi bugünün koşullarında geçmiş ve gelecek sorgulamalarını içeren bir karşılaşmadır. Kimin ne ile ne kadar karşılaşacağı ise elbette izleyicinin kendisine bağlıdır.

ART WRITING

katarsisini böyle kurguluyor. Bu nedenle "Teşbihte

“Teşbihte hata olmaz” derken; günümüz sanatının sınırsız malzeme olanağının hoşgörüsü altında çağdaş sanatın belirli malzeme ve yönelimlerle oluşturduğu küresel dilin izlerini sürebiliyoruz. Eserlerin genelinde dikkat çeken “sosyal plastik” gündelik yaşamdan alınmış hazır-nesne, fotoğraf, buluntu nesne, boya, baskı teknolojileri ve yazılı belge gibi pek çok farklı malzeme ile oluşturulmuş. Bu malzemeler çalışmalara “nasıl” ve “niçin” sorularını sormamız için bir başlangıç noktası olabiliyor. Sergide yer alan işlerde imgeler, resim, söz yazı ve edimin, uyumlu ve ölçülü olduğu kadar, rastlantısal, zamana ve değişime açık şekillerde birleşmesiyle üretilmiş. Peki tüm bu ifade yolları nasıl birleşip nasıl ayrılıyor ? Eserler kimi zaman günlük yaşamdaki çelişki ve tutarsızlıkları günümüz sanatında başat hale gelen ironiyle ele alırken, kimi zaman bilinçaltı unsurlar ile kolektif bellek arasındaki ilişkiyi belirgin hale getiriyor. Dilbilim ile imge birleşerek teşbihin kazandığı yeni anlamlara bakmayı hedefliyor. Sanatçının görsel belleği yazı ile metaforik bir anlatıya dönüşüyor. Sergide yer alan her eserin ayrı bir serüveni var. Sanatçıların yaşam öykülerinden, duygu ve düşünce dünyalarından doğan bu serüvenlerin ortak yanı eleştirel bir tavırla oluşturulmuş olmaları ve izleyiciye sorgulayıcı bir misyon yüklemeleri. Bu serüvenin neresinde olmak istediği ise izleyicinin tasarrufuna bırakılmış. Sergiyi ziyaret etmeye karar verirseniz ayırdığınız zamanı biraz esnek tutmanızı

35


tavsiye ederim. Çünkü işerden bazıları -ya da hepsi- sizi içsel bir yolculuğa çıkarabilir, kendinizi bir çalışmanın başında ön yargılarınızı sorgularken ya da çocukluk hayalinizde yarattığınız bir mekanda gezinirken bulabilirsiniz. Sergiyi gezeceklere başka bir tavsiyem de şu; sergiyi sanatçı ve eserlerle ilgili hiçbir anlamlandırma çabası olmadan tamamen kendi açınızdan bakarak gezin, daha sonra eserlerin açıklamaları ve sanatçıların öz yaşam öykülerine bir göz atın. Bu iki izleme süreci arasındaki benzerlikler/farklılıklar oldukça heyecan verici... “Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde çağdaş sanat pratiğinin son on beş yılda küresel anlamda evrildiği formu izlemek mümkün. Disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alınan işlerde düşünce görsel ve dil bilimsel göstergeler yoluyla izleyiciye aktarılıyor. İzleyici ise kendisine iletilen bu göstergeler karşısında klasik estetik yargılarda bulunmaktan ziyade bir düşünme ve sorgulama

ART WRITING

sürecine giriyor.

36

Sanat, siyaset, şiir, teknoloji, düşünce, ekonomi… Sergide yer alan işlerle birbirine dönüşmeden birbiriyle bağlantılı şekilde günümüz yaşamının yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Çağdaş sanatın üretim koşulları, bireyin kimlik ve varoluş sorgulamaları, bilinçaltı çağrışımlar kısacası içinde yaşadığımız toplumun insanlık halleri ve dönüşümleri serginin kapsamını oluşturuyor. EMIRHAKIN, Pemra Aksoy, Ruben Aubrecht, Bengisu Bayrak, Merve Dündar, Işıl Eğrikavuk, Leyla Emadi, Hallederiz İnş., Seçil Kınay, Komet, Alican Leblebici, Furkan Öztekin, Berkay Tuncay, Yeşim Us, Denise Winter ve Deniz Yılmaz’ın işlerinden oluşan sergi Mixer'de 14 Nisan’a kadar ziyaret edilebilir.


37

ART WRITING


38

ART WRITING


39

ART WRITING


TEŞBİH SANATININ ÇAĞDAŞ SANATLA YAN

ART WRITING

YANALIĞI

40


HATİMED MİR AL

Mixer’in2 Mart - 14 Nisan tarihleri arasında ev sahipliği yaptığı “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi birden fazla sanatçının ürettiği işlerle ziyaretçilere yeni kavramsal alanlar sunarak kapılarını açmış bulunuyor. EMIRHAKIN, ​ Pemra Aksoy​ , B ​engisu Bayrak​, Leyla Emadi​, Kome​t​ve daha fazla sanatçı ekibiyle serginin öncelikle dikkat çeken tarafı ise bana göre sergiye verilen başlık oluyor.

Toplamda 16 sanatçının yapıtlarını gördüğümüz sergiyi incelemeye, sanatçıların her birinin üretimlerini izlerken hepimizin bir şekilde aşina olduğu, zihnimizde oluşan ya da belleğimizde kurduğumuz analojiyle birlikte şu anda olmanın bazı kavramsal bağlarını düşündüren ‘’teşbihte

Teşbih kelimesi Osmanlıca şibh kökünden gelmektedir ve tıpkı Türkçedeki gibi benzeme, benzeyiş anlamındadır. Benzetme, benzeyiş kavramları ise yüzyıllar boyunca sanatın ve dolayısıyla sanatçının ilgilendiği önemli konuların başında gelmiştir. Sanatın içerisinde, oldukça uzun geçmişinden bu yana bu kavramı düşündüğümüz zaman ise baştan ayağı dönüşüm geçirdiği sonucu dikkatimizden kaçmayacaktır. Öyle ki sanatın biçimsel olarak değişimlerini dönemlere hatta çağlara ayırdığımız zaman sanatçı, kendisini bir şekilde yönlendiren zaman, toplum ve daha erken dönemlerde ise din olgusundan nihayet yaşadığımız zamanda kurtulmuş, bireyselliğini çoktan ilan etmiştir. Bahsettiğim konu elbette sanatçının birey olma sorunu değildir. Bu bireysellik biçim ve üslup yönünden, kalıplardan kopma anlamındadır. Bunun yanı sıra sanatçının doğayı doğrudan benzetme ya da tasvir etme biçimi günümüz sanatında yerini düşünsel anlamda benzerliğe, başka bir deyişle disiplinler arası bir zihinsel kavrayışla aktarmaya bırakmıştır. Bu bağlamda sergiyi gezdiğimizde üslup olarak resim sanatını referans alan çalışmaların, kelimelerle kurduğu ilişkiyi görsel anlamda sorgulattığına rastlıyoruz. Teşbih sanatı da, sanat tarihi içerisinde birçok kavram gibi zihinsel dönüşümler geçirmiştir. Ve yaşamını bu zihinsel süreçlerde, daima bitmek bilmeyen bir anlatma kaygısıyla yaşayan sanatçı, zamanı ve onun getirdiklerini takip ederek ifade dilini kavramlar üzerinden geçirerek oturtma gayesiyle üretmiştir. “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi hem bu anı sorgulatıp hem de izleyicinin geçmişten referans almasına olanak tanıyor. Ve bu bağlamda, belki de daha çok söz sanatları kabul edilen teşbih sanatını sanatçılar, görsel sanatlarla birlikte harmanlayarak sergi mekânını, kelimeler ve onların oluşturduğu görsellerle izlenime sunuyorlar. Kelimelerin içerdiği ve verdiği kişisel yahut toplumsal mesajın yanında kendiliğinden oluşan biçimsel oluşum, tam

ART WRITING

hata olmaz’’ kalıbı üzerine kısa bir yorumla başlamak yerinde olacaktır.

41


da günümüz sanatının durduğu yeri bize yeniden hatırlatıyor. Sergideki üretimlerden birkaç örnek vererek açıklamak gerekirse Leyla Emadi’nin kelimelerden oluşan, bir bulmacayı anımsatan yerleştirmesine baktığımızda tıpkı vicdan, sevgi, merhamet, öfke gibi kelimelerin insan üzerindeki ağır manalarına ‘’benzeşen’’ ağır bir malzemeyle oluşturması tam da sergi ve ismiyle kurduğumuz analojiyle bağlantı kuruyor. Emadi yapıtına, Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez ismini vererek izleyiciyi bu kelimelerin tüm insanlar için geçerli sayılan ağırlığının kalıcı etkileriyle karşı karşıya bırakıyor. Kendiliğinden oluşan görsel betiminin yanında bulmacaya benzeterek oyunu düşlediğini söyleyen sanatçı çocukluğunu da referans alarak gerçek manada ‘’oyun’’ oynayarak sanat ve oyun arasındaki yegane benzeşimle yapıtını oluşturmuş görünüyor. Bir diğeri ise Bengisu Bayrak’ın 1. Dünya Savaşı'nda gemilerin göz yanılsaması

ART WRITING

yaratarak uyguladığı kamuflaj tekniğinden esinlenerek yaptığı ve ismini Görünmez Adam

42

olarak oluşturduğu iş. Çalışma, büyük ipek bir kumaş üzerine el dikişi ile uygulanmış, karmaşık denilebilecek biçimde mavi ve beyaz renkten oluşuyor. Geometrik biçimli kumaşlarla yan yana gelerek bütünlük oluşturuyor ve bu bütünlüğün yoğun bir görsel etki yaratması sonucunda kumaşın üzerindeki yazıyı okumak güçleşip beraberinde işin karşısında beklemeyi gerektiriyor. Yapıtına verdiği Görünmez Adam ismi ise adeta toplum içinde bazen kutuya kaldırdığımız kişisel düşüncelerimizin biçimini yansıtıyor. Son olarak Pemra Aksoy’un Hafıza Kaybı ismini verdiği çalışmasını incelediğimizde dikkatimizi birbiriyle bağlantısı bulunmayan kelimeler dışında bu kelimelerin asılı gibi duran biçimi ve durduğu yer çekiyor. Baktığımız yerde harflerin renginin uçuk sarı rengi ile sabitlendiği noktada, koyu rengin oluşturduğu kontrast dikkatimizi çeken ilk etki oluyor. Dolayısıyla tam da sanatçının iz bırakmak, kayıt altına almak ve varoluş kavramları üzerine yoğunlaştığını sezdirmek istediğini anlıyoruz. Hareketli bir görünümü olan kelimelerin izleyiciye sezdirdiği anlam, birbiriyle ne anlamsal ne görsel bir bağlantı kurmak zorunda kalmadan hatta sabit değil, tam aksine her zaman giden-değişen ve daima yerini başka kelimelere bırakacak gibi dururken her birinin tek başına da anlamı olduğu ve bununla var olduğu şeklinde düşündürüyor. Öyle ki Aksoy da bu işini Alzheimer hastası olan anneannesinin yaptığı konuşmalardan alarak oluşturmuş. Bu durumda bir kelimenin anlamından, yüzeyde oluşturduğu görselden ya da renginden duyumsamaya çalıştığımız zira günümüz sanatının gerektirdiği bu zihinsel süreç ile Mixer'de bulunan sanatçılar “teşbihte hata olmaz” deyiminin kanallarını açarak izleyiciye, çeşitli kavramsal ve görsel sunumlar yapıyor.


43

ART WRITING


44

ART WRITING


45

ART WRITING


SÖZ SANATLARINDAN

ART WRITING

GÖRSEL SANATLARA:

46

ANLAM KURMA VE BULMA SANATI


B A Ş AK ÖZ KESKİN

Metaforun ne anlama geldiğini sorduğunda bir postacı, Pablo Neruda’ya “Bir şeyden bahsederken onu başka bir şeyle anlatmaktır” cevabını verdi şair,

bir

İtalyan

başyapıtı

Il

Postino’da.Tıpkı

şairin verdiği bu cevapta olduğu gibi, anlatmak istediğini başka bir şeye benzeştirerek aktaran 16 sanatçının imgesel dünyasına açtı kapılarını Mixer, “Teşbihte Hata Olmaz” sergisiyle. 2 Mart - 14 Nisan tarihleri arasında Mixer’de yerini alan sergi, ilk bakışta olduğundan farklı bir şeye benzetilse de, doğabilen bir şaşırtmacalar bütünü aslında. Sergideki işlerin genelinde karşımıza çıkan bu şaşırtmaca, teşbihte hata yapma payını hem sanatçı hem de içerikten habersiz bir göz için geçerli kılıyor. Kimi eserde sanatçının derdini bir teşbihten yola çıkarak anlattığını görürken kimi eserde sanatçının tarizine kapılan izleyicinin yanlış anlamalarına tanık oluyoruz. Tabii, görsel sanatların söz sanatlarıyla buluştuğu bu noktada, sanatçılar anlatılarını güçlendirmek adına sadece teşbihe değil, farklı anlam oyunlarına da başvuruyor. Metafor, tariz ve tevriye, teşbihe göre daha gizli söz sanatlarındandır. Teşbih dildeki genel ifadesinde kendini açık eden bağlaçlara başvursa da; metafor bu benzerliği gizliden gizliye atfeder ve bu anlamın ayırdına varabilmek bilinçli ya da bilinçsiz okuyucunun sorgulamasına bağlıdır. Tariz ise en kaba tabiriyle taş atmadır. Söylenmek istenenin tam tersinin söylenmesiyle üstü kapanan nükteli bir anlatımdır. Asıl mesajın büsbütün zıddını kastederek karşı taraf psikolojik etki altına alınır, ikilemde bırakılır. Tariz edilen mesaj göründüğü gibi anlaşılabilir olsa da, asıl mesele tam karşıtında, dolayındadır. Tevriye ise çift anlamlı bir söz sanatıdır. Kelimenin her iki manası gerçek olsa da kast edilen herkesçe bilinen değil uzak anlamında saklıdır. Bu bağlamda eserin ortaya çıkışı da algılanışı da tarafların görme biçimlerinden süzülerek kendi anlamını oluşturuyor. Sergide yer alan iki eser özelinde bilinçli ve rastlantısal anlam üretimine değinmeden önce, John Berger’in “Her imgede bir görme biçimi yatsa da bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır” sözlerini hatırlamakta fayda var. Berkay Tuncay’ın No.16 için Çalışma isimli eseri, foreks üzerine pigment baskı uygulanarak yan yana dizilen harflerin oluşturduğu tek bir cümle, nereye yöneleceğini bilemeyen ilk bakışlar

ART WRITING

derinlemesine bakıldığında çok başka anlamlara

47


için. Fakat bu tek cümle, çok katmanlı bir anlam üretiyor kendi içerisinde. “Masterpieces died today. Or may be yesterday, I don’t know” cümlesi içerikten bağımsız kimi izleyici için hiçbir şey de ifade etmeyebilir, çok başka noktalarda da anlamlandırılabilir. Burada geçmiş birikimlerimizle ve düşünme biçimimizle şekillenen algılama süreci, eseri her izleyici için farklı bir noktada konumlandırıyor. İşlerinin genelinde “kamusal alan” olarak nitelendirdiği internetin, insan algısını değiştirmede oynadığı yadsınamaz rolü masaya yatıran sanatçı, bu radikal değişimlerin yaşamlarımız üzerindeki psikolojik ve toplumsal etkilerinden besleniyor. Hızla değişen gündelik hayat pratiğimizden farkında olmadan içine sürüldüğümüz yeni alışkanlıklara, korku ve kaygılarımızdan sevinmek ve üzülmek için bulabildiğimiz yeni sebeplere, hayatımızın her alanında kendini gösteren bastırılmış ve dışa vurulmuş davranış biçimlerine işaret ediyor. Bu bağlamda hali hazırda dolaşımda olan kültürel kodları kesip ART WRITING

biçerek kendince bir dönüşümden geçiren Tuncay; sonsuz bir arşiv olduğu gibi, kuru

48

gürültü olarak da nitelendirilebilecek bu içerik havuzuna kendi belleğince ayna tutuyor. Çalışmaları ortak bir paydada incelendiğinde ise akıllara şu çıkmaz soruyu getiriyor: “Her şeyin bu denli kayıt altında olduğu bir çağda, bu denli kayıtsız yaşamlar sürebilmek; ne kadar sanalsa o kadar gerçek midir, yoksa büsbütün bir sanal gerçeklik mi?” Bu işinde de Google Arts & Culture uygulamasıyla yüksek çözünürlükle dolaşıma sokulan “başyapıtların” ekran başında oturan herkesin yakın deneyimine sunularak kamusallaştırılmasından yola çıkıyor. Sanatta teknik kullanımını reddederek kendini rastlantısallıkla dışa vurmayı tercih eden Jackson Pollock’un damlatma tekniğiyle oluşturduğu eserlerinden no.16’yı, bu uygulama aracılığıyla yakından inceleme şansına erişen Tuncay, bu rastgele fırlatılmış boyaların arasında yüze benzettiği bir leke fark eder. Biraz daha detaylı baktığında da Albert Camus’nün bilindik fotoğraflarından birini anımsatır bu leke ona. Fransızca’da leke anlamına gelen tache kökünden türeyen ve lekeleme olarak da bilinen Taşizm akımının ABD’deki öncülerinden Pollock, devasa bezler üzerinde yerini alıp hiç düşünmeden ve rastgelelik dışında bir teknik kabul etmeden ortaya çıkardığı eserleriyle biliniyor. Tuncay da rastgele damlatmalarla oluşan bu eseri gözlemlediğinde, harfe benzettiği lekelemelerle karşılaşıyor ve bu harflerden bir cümle kurmak fikriyle atılıyor yola. Bu cümle için, Camus’nün “Yabancı” romanını karıştıran sanatçı, kitabın ilk satırlarını kendi süzgecinden geçirerek başlıyor işe. “My mother died today. Or maybe yesterday, I don’t know” cümlesindeki “My mother” kelimesini “Masterpieces” ile değiştiren Tuncay için bu çalışma, bir nevi anlamsızlıklar içinden kendi anlamını üretme çabası. Bu süreçten habersiz biri içinse bu rastlantısal benzerlik, kim bilir hangi varoluşun sancısı? Berkay Tuncay’ın rastlantısal bir teşbihten yol alan bu eserinden iç içe geçirilen bir tariz-tevriye örneğine geçiyor ve Emirhan Akın’ın Handjob ismini verdiği çalışmasını ele alıyoruz. Eserinin adı gibi dış görünüşüyle de yanlış anlaşılmaya kasten mahal veren Akın, aslında bu ilk


yargılamasıyla da izleyiciyi yaptığı yanlış tercihlerle ve ön yargılarıyla yüzleştiriyor. Duvarda asılı duran pembe-siyah küçük bir kitapçık ve siyah çöp poşeti üzerinde sergilenen ambalajının kondom paketlerini anımsatan yapısıyla The Book of Handjob, izleyicide ilk bakışta pornografik bir içerikle karşılaşacağı hissini uyandırıyor. Toz pembe bir fonu olan kitabın ön yüzüne sol, arka yüzüne de sağ olmak üzere açık duran birer siyah-beyaz el fotoğrafı yerleştiren sanatçı, bu işine Türkçe tabiriyle El İşi Kitabı adını veriyor. Eserinin görünüşünü bilinçli olarak güven vermeyen bir formda tasarlayan Akın’ın yarattığı bu tezatlığı, iç ve dış seslerimizin uymazlığıyla da bağdaştırabiliriz. İçinden çıkacak şeyin rahatsız edici olabileceği düşüncesine kapılıp eseri “eline almayan” izleyici, bu esnada eleniyor ve iç sesine kulak veren ya da en azından kapağı açacak cesareti bulabilenler ise içerikle baş başa kalıyor. Aynı zamanda, kitabın ambalajına dokunan her el, farkında olmadan parmak izini sanatçıyla bırakıyor; tıpkı yaptığımız her eylemin

İnternetten derlediği 42 adet stock görselin yanına kişisel yıkımdan doğan kişisel farkındalık notlarını yazarak hazırladığı bu çalışmasıyla sanatçı, dile getirmeye korktuğumuz gerçekleri hiç beklemediğimiz bir anda avucumuzun içine yerleştiriveriyor. “Kendi ellerimizle hayatımıza neler yapıyoruz?” sorusundan yola çıkan Akın, bu sebeple de kitabına yaygın bilinen tabiriyle farklı bir anlama çıksa da Türkçe’de “el işi” anlamına gelen Handjob adını veriyor. Bu da aslında yüzleşmekten çekindiğimiz ve yüzleşmek durumunda kaldığımız iki durumu gün yüzüne çıkarıyor: kişisel ve toplumsal tabularımız. Dış görünüşüyle içinde yaşadığımız toplumun tabularını kendine suret edinirken içeriğiyle de bir türlü kabullenmediğimiz ya da en azından farkına varma gücünü bulamadığımız gerçeklikler, birer birer yüzümüze vuruluyor. “You keep yourself away from being you”, “You have no couragee to express your ideas directly” gibi, her “insancığın” içinden geçmiş olması muhtemel cümlecikler yazan Akın, her bir cümlenin yanına da internette çok cüzi miktarlara satılan görsellerden iliştiriyor. Sanatçı, burada aynı zamanda bulunduğumuz dünyada hepimizin görüntülerinin meydanda ve satılık oluşuna dikkat çekmek istiyor. Sanatçının çıkış noktalarından biri, aynı web sitesinde küçük bir kız çocuğunun da, herhangi bir nesnenin de fotoğrafının satılıyor ve her amaç için kullanılabiliyor olması. Bu satılık görüntü yelpazesi, çağımızın hem en gözler önünde, hem de en gözler ardında olan problemlerinden biri. Kitabın arka yüzüne de hem sanatçı hem de porno yıldızı kimliğiyle bilinen Coby Keller’ın “Use your hands carefully” sözünü yazan Akın, görünenin aksine duygusal bir uyarıcı olma hedefiyle “el” metaforu üzerinden izleyicisine “bu eli nasıl kullanacağına” dikkat etmesini temenni ediyor. Sanatçının kendi kendini ve etrafında dönen dünyayı sorgulamasıyla doğan bu fikir, içeriğine müdahil olabilen herkesi de kendi sorgulamasına davet ediyor. Görünümüyle bir tariz sanatına örnek verilebilen Handjob, adı itibariyle de tam bir tevriye misali. Bu çok yönlü benzetmeler, teşbihteki anlam zenginliğini hem gönderen hem de

ART WRITING

sonuçlarının da ardımızda kaldığı gibi.

49


gönderilen açısından öne çıkarmakla kalmıyor; metaforun gücünü neye dayandırdığını da, her göze farklı yorumlatma imkanını beraberinde getiriyor. Ne de olsa teşbih ve metafor yakın bir mantık üzerinde birbiriyle benzeştirilse de, metaforu teşbihten ayıran en önemli özelliği, ima edilen anlamı çıkartmayı seyirciye bırakmasında yatıyor. Bu bağlamda, ilk satırlarda adını geçirdiğimiz şair, yine aynı filmde sarf ettiği bir sözle yolunuzu Mixer’den geçirmenize işaret ediyor: “Şiir açıklandığında sıradanlaşıyor; açıklamaktan daha iyisi, şiirin ortaya çıkardığı duyguların, onu kavramaya müsait bir ruh tarafından bizzat

ART WRITING

tecrübe edilmesidir.”

50


51

ART WRITING


52

ART WRITING


53

ART WRITING


KAYIP

ART WRITING

“ANLAMIN’’

54

İZİNDE BİR SERGİ


EDA ÖZ T ÜRK

Dil yapısı gereği, sonlu kuralları içerisinde sonsuz anlatım imkanlarına sahip. Sanatçının bu sınırsız evrende kendi ifade olanaklarını seçerek, toplumsal ve kültürel kodları yapı sökümüne uğratması, bu sayede belleği ve kimliğini yeniden inşa etmesi mümkün. Mixer’de yer alan ‘’Teşbihte Hata Olmaz’’ sergisi, bu arka planda sanatçının görsel

imgelerle

birlikte

metnin

bir

dilsel

gösteren olarak kullanılmasının yarattığı anlatım zenginliklerini araştırıyor. İfade etmek istediği fikir sanatçıların teşbih, ironi gibi dilsel oyunları için ise korunaklı bir alan açıyor. Leyla Emadi’nin Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez! isimli üç boyutlu tipografi çalışması sanatçının beton malzeme seçimiyle de tutarlı bir şekilde toplumsal ve kültürel çevrenin sanatçıya çocukluk yıllarından itibaren “dil” yoluyla aktardığı “ağır sözcüklerden” oluşuyor. Fransız psikanalist Jacques Lacan, özneleşme sürecinin imgesel düzeyde başladığından bahsediyor. Özne olmak demek, bir anlamda konuşan özne olmak demek. Lacan’a göre, konuşan özne kendi özgür iradesiyle istediğini söyleyebilen ve arzusunu istediği gibi ifade edebilen bir özne değil çünkü toplumsal yasaları aktarmanın bir aracı olarak dildeki birtakım yasalara tabi. Dil içinde işleyen bu normativite ile bebeklikten itibaren karşılaşmaya başlıyoruz. Bu bağlamda, Leyla Emadi aile ve toplumsal çevresinden kendisine aktarılan kelime ve kalıpları bağlamlarından koparıp bulmaca tarzı bir oyunla birlikte onlara yüklenmiş “ağır yüklerini” boşaltmaya çalışıyor. Sanatçı, bilinçaltındaki dilin alanına ait bu çatışmaları bilinç yüzeyine yine dilin ifade olanaklarını kullanarak yansıtıyor kendisi için bir sağaltım sağlıyor. Merve Dündar’ın tuval üzerine kolaj çalışmaları, sanatçının belleğinin katmanlarında yer tutan ve duygusal bir bağ kurulmuş çeşitli kelimelerin siyah, beyaz ve kırmızı renklerde fiş formundaki minik kağıt parçalarına yazılmış hallerinden oluşuyor. Aynı seri içerisinde yer alan İlmek ise, İpek Duben (Manuscript 1994), ve Pablo Neruda’nın (“Çoğuz Biz”, çeviren İsmail Aksoy) mısralarının siyah ve beyaz minik kağıt parçalarına yazılmasıyla oluşturulmuş kolaj çalışması. Sanatçının mesele edindiği ritim, tekrar ve yapma bozma düşünceleri çerçevesinden okunabilecek bu iş, yazınsal metinlerin anlamının çok katmanlı doğasına gönderme yapıyor. Fransız düşünür Jacques Derrida’nın dil anlayışına göre, bir gösterge sonsuz bir anlam zinciri boyunca başka bir göstergeye yol açmakta. Merve Dündar’ın kolajları, bu zincirleme bağıntının nasıl işlediğini gözler önüne seriyor. Sanatçının neredeyse üç boyutlu bir form oluşturmuş bu kelime öbekleri

ART WRITING

ve meselelerini dolaylı yollardan aktarmayı seçen

55


veya göstergelerine baktıkça, her bir bakışımızda başka bir anlamlandırma sürecine girdiğimizi fark ediyoruz. Sınırları sanatçı tarafından belirlenmiş gibi gözüken bu yapı aslında, göstergelerin anlamının sürekli ertelendiğine ve kaypaklığına vurgu yapıyor. Minik kağıt parçalarından oluşan bu üç boyutlu formun oluşturduğu döngüde sadece değişen anlamların izini sürebiliyoruz. Kolajın boşlukta kalan kısmı ise bir anlamda, bu yinelenebilirlik içinde anlamın orijinaline hiçbir zaman ulaşamayacağımızı ve tek bulabileceğimizin “boşluk” olduğunu simgeliyor. Yazı ve dil şüphesiz, kişisel ve toplumsal belleğin insan bedeni dışarısında saklanıp korunarak “mekansallaştırıldığı” hafıza yerlerinin en önemlileri arasında yer alıyor. Belleğin sürekli unuttuğu/unutturulduğu günümüzde, yaşantılarımızı yazınsal metinlerden ziyade dijital ortam ve araçlara aktararak bu soruna bir çözüm geliştirmeye çalışıyoruz. Toplumsal amneziden muzdarip bir toplumun bireyleri olarak, Pemra Aksoy yaşadığımız bu kolektif hafıza kaybının kişisel düzlemdeki yansımalarına bakıyor. Tuval üzerine karışık teknikle oluşturduğu

ART WRITING

Hafıza Kaybı işi, sanatçının alzheimer hastası anneannesiyle olan konuşmalarının alıntılarından

56

oluşuyor. Sanatçı anneannesiyle yaptığı konuşmaların günce gibi görsel ve yazınsal olarak izini tutuyor. Bir bakıma, anneannesinin hastalığından kaynaklanan yakın geçmişine dair sürekli unutulan yaşantılarına dair hafızasını, bu işinde bir hafıza mekanı olarak koruma altına alıyor. Hafızanın yeniden inşa süreci ise beraberinde, geçmiş kurgusunda birtakım çarpıtmalar ve bozulmaları getiriyor. Diğer bir ifadeyle, geçmişten bugüne taşınan anılarımız ve yaşantılarımızın anlamında bir eksiklik ve kayma yaşandığı söylenebilir. “Teşbihte Hata Olmaz” sergisi, çağdaş sanatın dert edindiği fikir ve kavramları anlatırken kullandığı dilin imgeyle olan ilişkisini, temsil biçimleri ve gerçeklik düzleminde sorgulayan eleştirel bir yaklaşıma sahip. Sergide yer alan işler, dilin soyutlama gücünü ironi, teşbih ve metaforlarla bir kat daha güçlendirerek sanatçıların hem bellek katmanlarına hem de psişik süreçlerine ışık tutuyor. Bununla birlikte, sanat eserleri sonsuz bir anlamlandırma ve yorumlama sürecine açık nesneler. Anlam, daima bir “ötekinin” zemininde meydana geliyor, yani söz ve kelimelerimizin anlamı daima diğer insanlar tarafından belirleniyor. Bu nedenle, teşbihte hata yapılamayacağının bir kez daha altını çiziyor. Bu arka planda, bir sanat yapıtının anlamının izini tam olarak nasıl sürebiliriz? Çağdaş sanat eseri, anlam taşıyıcı olmak zorunda mı? Peki, imgelerin bir anlam çerçevesine oturtulmasında eleştirmen ve küratör gibi aracılar nasıl bir rol oynuyor, gibi sorularla sergide baş başa kalıyoruz.


57

ART WRITING


58

ART WRITING


59

ART WRITING


İLMEK İLMEK

ART WRITING

UÇURUMA DOĞRU:

60

MERVE DÜNDAR’IN KOLAJLARI


SERK AN PARL AK

2 Mart – 14 Nisan 2018 tarihleri arasında Mixer’de

sanatseverlerin

beğenisine

sunulan

“Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde görselliğin yazıyla zenginleştirildiği çağrışım yüklü işler yer alıyor. Merve Dündar’ın Abyss ve İlmek adlı kolajları ise duygular ve şiirle olan ilişkilerinden hareketle teşbih kavramının hem gerçek hem de mecaz anlamı üzerinden yorum olanakları sunuyor. Öncelikle serginin adını sorguluyoruz. “Teşbihte Hata Olmaz” atasözünde teşbih kavramı gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Yeri geldiğinde kaba bir benzetmeyle anlatıma etkili bir hava verilebilir denmektedir. Gerçek anlamı ise tam zıttıdır: Teşbihin iki temel öğesi olan benzeyen ve güzellik, canlılık ve güç vermektir. Benzetme sanatını hayata geçirirken hata yapmaman gerekir. Kaba benzetme yapamazsın, yaparsan nitelikli sanatçı olamazsın. En azından bu atasözünün yaygın kullanımda olduğu Divan edebiyatı şairleri için böyledir bu. Merve Dündar, bireysel benlikle sosyal benlik ilişkisi üzerine kafa yoran bir sanatçı. Kimlik tartışmaları, denetim toplumu, kendini başkaları üzerinden ve görünerek var etme meseleleri üzerine düşünüyor. Kelimeleri, görsel formların ve ifadenin vurgusunu arttırmak için kullandığı bir malzeme olarak görüyor. Sıkıntılı ve ümitsiz ruh halinden kurtulabilmek için duygularını adlandırma, bir anlamda duygularını nesneleştirme çabasına girişiyor. İç dünya manzaraları diye tanımlayabileceği Abyss adlı iş bu şekilde ortaya çıkmış. Sanatçı işlerinde edebiyatı referans alabiliyor, sosyolojiyi de. Kara kalem, yağlı boya, kolaj ve heykel çalışmaları var. Sanatındaki gelişim çizgisini şöyle açıklıyor: "Ben de yolda olmaya inanıyorum, denemeye, yenilenmeye, yürümeye ve oluş halinde olmaya." (Irmak Özer, Kadınlar Günü Özel, artlog.art50.net) İlmek’in çıkış noktası İpek Duben’in açık yapıt olarak tasarladığı "Manuscript 1994" ve Pablo Neruda’nın "Çoğuz Biz" şiirleri. İki farklı kolajda, siyah zemin üzerine beyaz ya da beyaz zemin üzerine siyah harflerle yazılmış olan dize nesneler, sayısız insanın bedenlerinin birbirine değmesine, dokunmasına benzer biçimde gevşekçe bağlanmışlar. Siyah zemine beyazlar İpek Duben’in, beyaz zemine siyahlar Pablo Neruda’nın dizeleriymiş gibi gelse de kesinlik yok. Bütün dizeler rastlantısal biçimde iç içe geçmişler. Şairlerin metinleri bütün halinde okunup yorumlandığında görülecektir ki, belleğin karmaşık yapısıyla, şiirlerin teması arasında çok açık biçimde ilişki kurulabiliyor. Her iki şiirde de kişisel benliklerin, iletişimle ortaya çıkan çoğulluklar ve zıtlıklar üzerine kurulu olduğu vurgulanıyor. Merve Dündar bu sayede, benliğin yapısını oluşturan bireysel ben ile sosyal ben arasındaki sınırları kolajı aracılığıyla sorgulayabiliyor.

ART WRITING

kendisine benzetilenin bir araya getirilmesinde incelikli bir uyum yakalanması gerekir. Amaç, söze

61


Abbsy adlı iki kolajda ise hem tuval zemini hem de sözcüklerin yazılı olduğu kâğıt zeminleri siyahtır. Nesne sözcükler sarı, kırmızı ve beyaz renkteler. Yakından bakıldığında olumsuz çağrışım yapan duygulardır bunlar. Duygular, seçilen renk ve sözcükler aracılığıyla daha iyi vurgulanmaktadır. Kırmızı: sıkıntı, kaygı, dehşet… Sarı: üzüntü, telaş, keder… Beyaz: intikam, kıskançlık, acıma… Sağ alttaki işte sözcük nesneler daha karmaşık bir yığın oluştururlar, daha iç içe ve dengeli bir görünüm arz ederler. Sol üstteki işte tek dar ağız, ağzın çevresi kırmızı renkte sözcük nesnelerle çevrili, yığının eteklerinde daha az görünürler. Her iki yığında bu görünümleriyle bir karınca yuvasını andırmaktadır. Duyguları ifade eden sözcükler gelişigüzel biçimde yığıldıkları belleğin içinde ışıldamakta, sanatçının iç dünyasındaki sıkışmışlıklara bir aydınlanma getirmektedir. Kolaj, çağımızın belki de en etkili görsel tekniklerinden biri. Bir şeyleri kesip bir yerlere yapıştırma anlamında kolaycılık gibi de algılanabilmektedir ancak bu doğru değildir. Edebiyatta özellikle görsel şiir ve post modern romanda kullanılmaktadır. Sanatsal ART WRITING

tasarım alanında meydana gelen en devrimci biçimsel yeniliklerden biri olmasının temel nedeni, isteyen herkesin özgürce kolaj üretebilecek olması gerçeğidir. Daha çok rastlantı

62

Dündar’ın son işini de bu bağlamda yorumlayabiliriz. Gelişigüzellik ve rastlantı mantığı

ve gelişigüzellik kavramlarının zemin oluşturduğu sanatsal bir uzamda hareket edilir. Bir kâhin edasıyla birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen nesne ilişkilerinden hareketle yeni anlam arayışlarına girilir. Kolaj ve yazılı metinlerin birbirlerinin alanına girmesiyle birlikte, yazı ve görsellik ya da edebiyat ve resim ilişkileri bir kez daha gündeme gelmiştir. Merve içinde, Pablo Neruda ve İpek Duben’in dize nesnelerini birbirine ilmekleyerek oluşturulan bütünlükler edebiyat ve resim sanatının ara kesitinde yer almaktadır. Keza belleğinde iz bırakan olumsuz duygusal kavramları biriktirdiği yığınlar da öyle. Görselliğin bu biçimde sunumu bir zenginlik mi yoksa dekor mu? Dizelerin dize olmaktan, sözcüklerin ise sözcük olmaktan çıkıp kolaja -güncel sanat pratiğine- dönüştüğü noktada kolajın bir bütün olarak kendisi anlam ileten gösterge olmaktan çıkıp birer şiir sözcüğüne evriliyor. Bir bütün olarak taşıdığı belirsizlikler, açık uçlar ve çoğul yorum olanakları kolajları şiire dönüştürüyor. Şiirin merkezinde ise iki söz sanatı yer alıyor: teşbih ve metafor. Merve Dündar, teşbihte hata yapmıyor: İnsan belleği, duygusal kavramlarla dolu bir karınca yuvasına benzer; insan benliği ise iç ve dış dünyanın, ben ve başkalarının ilmek ilmek örüldüğü bir şiir gibidir. Hatta teşbihin bir adım ötesine geçip, bellek metaforu olarak karınca yuvasını, benlik metaforu olarak şiiri kullanıyor da diyebiliriz. “Teşbihte Hata Olmaz” sergisinde, yazı-resim ilişkisinden hareketle üretilmiş bütün işler, teşbih ve metaforlarla yüklü. Biraz çaba ve sabırla şiirin cevherine ulaşmaya ne dersiniz?


63

ART WRITING


64

ART WRITING


65

ART WRITING


ART WRITING

66

NESNE OLARAK DÄ°L


EZGİ S ÖNMEZ

“Organik biçimler geri dönülmez şekilde tükenmiştir. Sanat ancak kendini bir dil olarak gördükçe, dolayısıyla her türlü biçimin berisinde, kavramın içinde yer aldıkça, kendi kendini üretmeyi sürdürebilir.” Joseph Kosuth

Dil, iletişimi kuran ve aynı zamanda iletişimi bozan öğelerden biridir. Çünkü dili kullanma niyetinize göre gerçekleri saptırabilir, bazılarını parlatıp bazılarını söndürebilir, karşınızdaki kişinin bakış açısını değiştirebilirsiniz. Gerçekleri dönüştürebilme yetisiyle dil, en temel kamuflaj araçlarından biridir. Hiç kimse bir köpek, tavşan, bebek veya deveye inandığı için aldatıldığını söylemez. Çünkü onların dili yoktur. Dil, yaşanılanları olduğu gibi anda ya da geçmişte bırakmaz, kendi bakış açısı ve niyeti doğrultusunda yaşamı yeniden oluşturur. Teşbih, dilin kullanımında benzetilmesi anlamına gelen teşbih, dildeki hiyerarşiye dikkat çekse de edebiyatta ve görsel sanatlarda büyük öneme sahiptir. Dili oluşturan temel öğelerden biri olan kelime, hafızasının tüm ağırlığıyla beraber genellikle mürekkep ile kalıcılaşan kolay ulaşılabilir malzemelerden biridir. “Teşbihte Hata

ART WRITING

vazgeçemediğimiz unsurlardan biridir. Aralarında ortak yön bulunan iki olgudan zayıfın kuvvetliye

Olmaz” sergisi kapsamında sanatçılar tarafından seçilen malzemeler çeşitlilik açısından İtalya’da gelişen ucuz, gündelik, doğal, bazen en basit bazen en karmaşık yüzeyleri kullanabilen, taş, çimento, tarla, dal, kağıt, ip gibi malzemeleri sanat dağarcığına dahil eden, doğa, kültür, tarih ve güncel hayat ile ilgili metaforik ürünler veren ve sanat piyasasının ticari çarklarına karşı çıkan Arte Povera (Yoksul Sanat) ile ilişkilendirilebilinir. 2 Mart – 14 Nisan aralığında Mixer Galeri’de izleyiciye sunulan “Teşbihte Hata Olmaz” isimli sergi sanat eserlerinin sağ alt köşesinde görmeye alışık olduğumuz, sanatçı ve yapıt adının, üretim tarihinin, yapıtın malzemesinin yazılı olduğu fotoblok künyedeki harflere, kelimelerin düzenlenişine dair bakış açımızı genişletiyor, malzeme dağarcığıyla formel olarak da incelenmeyi hak ediyor. Kelimelerin gündelik temsillerinden soyutlanarak form alması, bedene bürünmesi galeri mekanını satırların olmadığı bir sayfa olarak görme ihtimalini gündeme getiriyor. Tasarım, grafik ve tipografi alanında pek çok kitabı Türkçe’ye çevirmiş, harflerin formel yapısıyla ilişkisi çok daha geçmişe dayanan Bengisu Bayrak’ın ses öbekleri ve kelimelerle kurduğu ilişki dikkate değer. İpek üzerine kumaş boyası ve dikiş ile oluşturduğu, op art sanat yaklaşımıyla üretilmiş, “You are hidden right out in the open” (Kabak gibi ortada olsanız da görünmezsiniz) cümlesini eserin içinde görünmez kıldığı çalışmasının ana fikri 1. Dünya Savaşı’na dayanıyor. Savaş gemilerinin hızının ve rotasının anlaşılmasını engellemek için gemilere parlak, geometrik şekillerin çizilmesi anlamına gelen “Razzle Dazzle” tekniği o dönemin yaygın kamuflaj yöntemlerinden biri.

67


Norman Wilkinson isimli İngiliz İllüstratör, ressam tarafından bulunan op art tekniği 1. Dünya savaşı sırasında seyrüsefer ve atış sistemlerinde önemli sayılacak farklara ve hatalara sebep olarak savaşta avantaj kazandırmıştır. Razzle Dazzle tekniğini savaş gemilerinde değil, galeri mekanının korunaklı alanında uygulayan Bengisu Bayrak’ın toplum içindeki görünmezliğe olan tepkisini yapıtı üzerinden okumak mümkün. “Neyin gerçek, neyin sahte olduğuna dair algımızla oynayan yapıtlarım gerçek ve sahtenin üst üste çakıştığı bir alanda dururlar. Yapıtlarımda tarihsel olayların ve sosyal düzenlerin inandırıcılığını sorguluyorum.” şeklinde çalışma pratiğini özetleyen Bengisu Bayrak’ın eserini görünmezlikle derdi olan Çinli performans, fotoğraf sanatçısı Liu Bolin’in pratiğiyle beraber düşünmek, analojisini yapmak mümkün olabilir. Liu Bolin 2005’te kendisinin de dahil olduğu ve 140’dan fazla sanatçının yaşadığı Suojia Köyü’nün hükümet tarafından yıkılmasını protesto etmek için Hiding in the city/ Şehirde saklanmak adı altında bir fotoğraf, performans serisi başlattı. Kamuflajı bir sanat ART WRITING

eylemine dönüştürdü ve kendini seçtiği bir fonla aynı desene boyayarak gizledi. Bengisu

68

Bayrak’ın vurguladığı gibi “Kabak gibi ortada olsanız da görünmezsiniz” yaklaşımının ana teması Liu Bolin’in “Şehirde saklanmak” serisiyle ortak paydada buluşuyor. Bengisu Bayrak’ın öne çıkan bir diğer eseri ise “ha ha ha ile ah ah ah”. Neşeyi ifade eden “ha ha ha” ses öbeği ile kederi ifade eden “ah ah ah” ses öbeği birbirlerinin ayna görüntüsü. Ha ha’nın bittiği yerden ah ah başlıyor ve birbirlerine iplerle bağlanıyorlar. Alman sürrealist ressam Hans Bellmer’in oyuncak kız bebeklerle oluşturduğu, bacakların bittiği, belin başladığı yerden tekrar bacakların başladığı, birbirinin ayna görüntüsüne yakın formları ele aldığı çalışmaları formel ve kavramsal açıdan Bayrak’ın çalışmasıyla özdeşlikler sunuyor. Hans Bellmer oyuncak bebeğin temsil ettiği çocukluğun idealize edilmiş saflık, masumiyet, güzellik ve mükemmellik alemi ile zulüm, şiddet, çirkinlik ve kusurluluk içeren karşıtlığını bir arada izleyiciye sunuyor. Bayrak’ın neşe ve kederi temsil eden ses öbeklerini birbirine bağlayarak tek bir form olarak izleyiciye sunması gibi. Dil ve imge ilişkisini kendi üsluplarıyla sorgulayan, yapı söküme uğratan, derinleştiren ya da ironik olarak ele alan "Teşbihte Hata Olmaz" sergisi görülmeyi hak ediyor. 1960’larda Art & Language (Sanat ve Dil) gurubunun öncülerinden olan Joseph Kosuth tarafından sorulan “Dil, bir sanat nesnesi olabilir mi? Sanat yapıtının gerçekle olan ilişkisi nedir? Gerçek nerededir, doğada mı, zihnimizde mi, görüntülerde mi, dilde mi?" soruları hala güncelliğini koruyor. EMIRHAKIN, Pemra Aksoy, Ruben Aubrecht, Bengisu Bayrak, Merve Dündar, Işıl Eğrikavuk, Leyla Emadi, Hallederiz İnş. , Seçil Kınay, Komet, Alican Leblebici, Furkan Öztekin, Berkay Tuncay, Yeşim Us, Denise Winter ve Deniz Yılmaz dil ve imgenin sınırlarını genişlettikleri çalışmalarıyla Mixer’de görülmeyi bekliyor.


69

ART WRITING


70

ART WRITING


71

ART WRITING


MALZEMEYİ GÖKTE

ART WRITING

ARARKEN YERDE

72

BULMAK


EDA S OYLU

Her kültür kendi içinde yer etmiş kodlar barındırır.

Bu

kodlar

insanlara

dil

yoluyla

benimsetilir, nesilden nesle aktarılır, günlük hayata yerleşir. Kültürlerin dilleri birbirinden farklılık gösterse de, süreç çoğu zaman benzerlik gösterir. Sanatçı, hayatı boyunca derdini en doğru şekilde aktaracak malzemelerin peşinden koşar. Malzemelerin toplum ve tarih içinde yer etmiş manaları vardır ve bu manalar onların kimliklerini oluşturur. Sanatçı, bu kimliklere hakim olmakla yükümlüdür. Birden fazla malzemeyi bir araya getirdiğinde oluşabilecek çatışma veya bütünlük, bu hakimiyet ile doğru orantılıdır. Kelime de bir malzemedir ve kelimelerin sahip olduğu toplumsal ve tarihsel geçmişin varlığı yadsınamaz. Harfler, kelimeler ve cümleler malzeme olarak görüldükleri oranda diğer malzemeler ile doğal manasını ve geçmişini ulu orta sergilemesidir. Çoğu zaman bu sebepten ötürü sanat eserlerinde kelime kullanımı sanat yapıtının önüne geçer, kelime haddinden fazla alan kaplar. İletişim kurabilme açlığı, sanatçıyı sanatçı olma yoluna iten en temel sebeptir. Açlığını kendi yöntemleri ile doyurmanın yollarını arar. Bu açlık ve ihtiyaç onu kendi dilini

ART WRITING

bir şekilde bir araya gelebilirler. Kelime ile diğer malzemeler arasındaki en önemli fark, kelimenin

yaratmaya ve kendi kodlarını oluşturmaya kadar iter. Sanatçı kendi dilini oluşturma çabası içindeyken zaman zaman dışarıdan kendine yer etmiş veya edememiş kodlara sığınmak durumunda kalabilir. Bunlar çoğu zaman kelimelerdir, cümlelerdir. Bu aslında mütevazilik isteyen bir harekettir; bir kabulleniştir. İşlerinde yazı kullanma mütevaziliğini gösteren sanatçı zaten elindeki her şeyi tüketmiş ve kelimeye muhtaç kalmıştır. Kelimeye sığınan sanatçı kelimeye muhtaçtır aslında. Malzemeyi gökte ararken yerde bulmuştur, hayatının en içinden bir yerlerden belirmiştir kelimeler ve kullanmak durumundadır. Başka yolu yoktur çünkü. Sanatsal pratiğinde yazıyı kullanan sanatçı bunu itina ile yapmalıdır. Zira yazı ve sanat arasında ince bir köprü vardır ve bu köprü akıcı olabileceği kadar kaygandır da. Bu yolda yerleşmişlik esastır. Bunun için en sağlıklı yöntem arada sırada kendini yoklamak, kendinle sanatsal pratiğinde biraz oyun oynamaktır. Mesela sanatçı kendini hep kelimelere sığınırken buluyorsa, ara ara hiç yazı kullanmadan aynı hissiyatı yakalamaya çabalamalı. Hangi malzemeler devreye giriyor o noktada, rengi ne oluyor, ya da ebadı? Gerçekten gerekli miymiş bütün o yazılanlar, yoksa var mıymış bu işi yapmanın başka bir yolu? Aynı şekilde hiç yazı kullanmadan üreten biri için ise arada bir ortamı kelimelere bırakmak sınırlandırıcı olacaktır. Bu gibi dokunuşların sanatçının yaklaşımını ve işlerini sağlamlaştırdığına olan inancımı ve insanın kendi kendini sınamasının önemini içimde hep taşıdım. Çünkü sanat evrensel bir dil. Sanatın dili, yurdu yok. Çocuklar gibi aslında; bu sebepten oyun oynanabildiği oranda var olabiliyor. Mixer’in ev sahipliği yaptığı grup sergisi “Teşbihte Hata Olmaz”

73


bizlere adeta bu konuların incelenebileceği bir platform sağlıyor. Alican Leblebici Görmek Meseleyi Çözer mi? adlı işinde sanatın bir iletişim aracı olarak evrenselliğini sorguluyor. Üç dil ve birbiri ardına tekrar eden üç cümle. Çocukluğundan beri en temel ihtiyaç olan iletişimi kuramamanın kafa karışıklığını gözler önüne sermiş. Günümüz sanat dünyasındaki en önemli sorunlardan birine değiniyor: Sanat hangi dil ile yapılıyor? Sanat hangi dil ile yapılmalı? Leblebici’nin bu meseleyi ele alışı elbette tesadüf değil. Kürtçe konuşulan bir çocukluk, Türkçe alınan bir eğitim, evde aynı dili konuşmayan bireyler ve bunun yarattığı kendini ifade edememe sorunu. “Konuşmak meseleyi anlatmaya yeter mi? Görmek meseleyi çözer mi? Mesele, gördüğüm rüyayı anlatamayacak kadar konuşabiliyor olmamda gizli.” Sanatçının otoportresi üzerinde karışık bir şekilde Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak yazıyor bu üç cümle. Sanatçının aslında yer edememiş olan Türkçesi ve Kürtçesinin üzerine, günümüzde artık sanatsal bir zorunluluk olan İngilizce de eklenmiş durumda. Oysa evrensel dilimiz sanattı. Günümüz ART WRITING

dünyasında İngilizce bilmeyen oyundan atılıyor. Sanatın evrensel dilinin gerektirdiği vakit ayırmak,

74

dinlemek, odaklanmak, sebat etmek gibi eylemlere kalmayan vaktimizin acı bir sonucu bu. Alican Leblebici’nin işinde tanık olduğumuz yer etmemişlik, yanı başında duran Leyla Emadi’nin Bıçak Yarası Geçer Dil Yarası Geçmez adlı işi ile adeta bir diyalog halinde. İkisi de yazıya sığınmak durumunda kalmış sanatçılar, ancak bambaşka sebeplerden. Bazı kelimeler, cümleler vardır yer eder insanda. Aklının, kalbinin bir köşesine kazınır. İnsan farkında bile olmadan izin verir o kelimelerin hayatını şekillendirmesine, sınırlandırmasına. Kodlanmış bilgidir bu, yerleşmiştir. Günlük hayatın parçasıdır, parçamızdır. Leyla Emadi’nin işi tam da bu parçamıza dokunur. Büyüklerimiz tarafından bizlere kasıtsızca sarf edilen kelimelerin altında ezilmişliğimizi konu alır. Öyle ağırdır ki bu laflar betona dökülmüştür. Betondur bu iş; atsan baş yarar. Ruh zaten yaralı. Sanatçı iyi etmek için ulaşmak ister. Dışarıda veya içeride bir yere dokunabilmek ister. Bunun yolu malzemeden geçer. Kimi zaman bu bir kaç kelimeden oluşur. Kimi zaman yeterli olur bu. Kimi zaman.


75

ART WRITING


76

ART WRITING


77

ART WRITING


ART WRITING

BİYOGRAFİLER

78

Buse Çak, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Resim Bölümü'nde lisans eğitimine devam ediyor. Yeni Medya alanında yaptığı görsel

wordpress.com'da ve çeşitli online mecralarda yayınlanmaktadır.

İlknur Eroldu, İstanbul Üniversitesi

üretimlerle birlikte sanat yazımıyla ilgili de

İşletme Fakültesi Finans Yüksek Lisansı ve Marmara

çalışmalarını sürdürüyor.

Üniversitesi Bankacılık Doktorası'ndan sonra

Melike Çömlek, Hacettepe

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde sanat tarihi

Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okudu. İş sebebiyle

dersleri almıştır. Sanat ve edebiyat üzerine çeşitli

bir süre yurtdışında yaşadı; bu süreçte uluslararası

eğitimler almaya devam etmektedir. Sanat yazıları ve

kültür sanat alanını takip etme fırsatı buldu.

sergi eleştirileri, Istanbul Art News ve Artfulliving’de

Türkiye'ye döndükten sonra finans sektörüne geçiş

yayınlanmaktadır. İstanbul Arts Club'da edebiyat

yapan Çömlek, şu anda her iki alandaki birikimini

seminerleri vermektedir.

birleştirerek büyük çaplı bir kültür-sanat projesinin proje koordinatörlüğü görevini yürütüyor.

Didem Ermiş, Yeditepe Üniversitesi

Merve Güven, 2005-2009 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim-iş öğretmenliği bölümünde

Sanat Yönetimi Bölümü'ndeki lisans eğitiminin

okudu. 2012 yılında aynı üniversitede yüksek

ardından 2016 yılından beri Bilgi Üniversitesi'nin

lisansını tamamlayarak, 2016 yılında doktora tezini

Kültür Yönetimi Bölümü'nde yüksek lisans

tamamladı. 2017 yılında Görele Güzel Sanatlar

yapmaktadır. Sergiler ve sanatçılar üzerine

Fakültesi Resim ve Baskı Sanatları Bölümünde

yazdığı metinler kendisine ait didemermisblog.

Yardımcı Doçent Doktor olarak çalışmaya başladı.


Resim Heykel Müzesi, Ziraat Bankası, ve yurtiçindeki

Semtin Öyküleri” adlı öykü kitabı Bilgi Üniversitesi

çeşitli galerilerde kişisel sergi açtı. Yurtiçi ve

Gençlik Çalışmaları Birimi, ilk romanı “Ormanın

yurtdışında birçok karma sergi, sempozyum ve

Kıyısı” ise Roza Yayınları tarafından yayımlandı.

etkinliklere katıldı.

KitapEki, kitaphaber, Oggito ve edebiyathaber

İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden

sitelerinde kitap tanıtım ve eleştiri yazıları yazıyor.

Ezgi Sönmez, Marmara Güzel Sanatlar

mezun olduktan sonra aynı bölümde yüksek lisans

Fakültesi ve Accademia di Belle Arti di Roma'da

eğitimine devam etmektedir. Aynı zamanda İstanbul

heykel eğitimi aldi. Hala Marmara Üniversitesi’nde

Üniversitesi’nde felsefe lisans öğrencisidir. Eğitim

"Çağdaş Heykel Sanatında Kadın Bedeninde

almaya devam ettiği Sanat Tarihi bölümünde

Anomali ve Biçimin Tecridi" başlıklı tez çalışmasını

çoğunluk olarak kavramsal sanat üzerine çalışmalar

sürdürmektedir. Çeşitli sergilere katılmakta,

yapmaktadır.

atölyeler düzenlemekte ve çağdaş sanat üzerine

Başak Özkeskin, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde lisans ve Anadolu

eleştiriler yazmaktadır.

Eda Soylu, liseyi bir senesi Michigan’da

Üniversitesi, Marka İletişimi bölümünde ön lisans

değişim öğrencisi olmak üzere Üsküdar Amerikan

eğitimini eş zamanlı olarak tamamladı. Bir süre

Lisesi’nde bitirdi. Sonrasında 2013’te Rhode

Universität Wien'de iletişim alanında eğitim gördü.

Island School of Design’da Güzel Sanatlar’dan onur

Dijital bir pop-kültür dergisinde editör olarak

deceresi ile mezun olmuştur. İlk kişisel sergisi

geçirdiği dönemin ardından reklam yazarlığına geçiş

“Unutulmuyor, Ne Tuhaf!” İstanbul’da Berlin Art

yapsa da sinema başta olmak üzere sanat, müzik ve

Projects’de gerçekleştirildi. 2016’da “Evi Yeniden

daha birçok şeye dair kalem sallamaya, kendi ikircikli

Kurmak” isimli ikinci kişisel sergisi Kadir Has

mecmuasında devam ediyor.

Üniversitesi’nde Gallery Khas’ta yapıldı. İstanbul’da

Eda Öztürk, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde; yüksek lisans eğitimini ise, Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı. Şu an, Paris Descartes Üniversitesi’nde sanat sosyolojisi alanında doktora çalışmalarını sürdürüyor. Aynı zamanda yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak sanat sosyolojisi ve çağdaş sanat eleştirisi üzerine dersler vermektedir.

Serkan Parlak, Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen olarak çalışıyor. Çeşitli türde yazıları Notos Öykü, Radikal Kitap, Futbol Extra ve Kırmızı-Beyaz- Siyah’ta (Samsunspor Kitabı, İletişim Yayınları) yayınlandı. Derlediği “Başka

çalışıp yaşamaya devam etmektedir.

ART WRITING

Hatimet H. Miral, 2016 yılında

79


80

ART WRITING



ART Writing

kemankeĹ&#x; mahallesi mumhane caddesi no: 46-50, kat I floor 0 & -1 karakĂśy, istanbul


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.