9 Mart March – 1 Nisan April
İris Ergül Furkan Öztekin Elif Özen Merve Üstünalp Özge Yağcı
9 Mart March – 1 Nisan April
İris Ergül Elif Özen Furkan Öztekin Merve Üstünalp Özge Yağcı
İnsan doğduğu andan itibaren içinde bulunduğu zaman ve mekana tanıklık eder, gözlemlemeye ve deneyimlemeye başlar. Bu mekanlar içinde yer alan nesneler bütünü ile duygu ve karakterleri, belleğimiz birer an olarak kaydeder. Bu anlardan parçalar toplayarak anıları oluşturur. Belleğin kaydettiği anlar arasında kurulan zamansal ve uzamsal ilişkiler, insan zihninin deneyimsel alışkanlıkları ile ilgilidir. Bireyin toplum içerisinde bulunduğu konum bu anıların şekillenmesinde etkilidir. Sergi, sanatçıların saklı tuttukları an’ların dışavurumu olarak tasarladıkları mekanlar ile izleyiciyi karşı karşıya bırakıyor. Sergide, beş sanatçının bireysel çalışmaları, beş farklılaştırılmış alanda yer alıyor. Çalışmalarında İris Ergül, bireyselliğin sınırlarını aşıp insanlık belleğindeki ilkel zamana dokunuyor. Geçmişindeki anlar ve kendi zihni arasında kurduğu bağın göstergesi olarak kullandığı objeler ile de izleyiciyi kendi anına tanık olmaya davet ediyor. Kendi rutini içerisinde sıklıkla bulunduğu mekanların fotoğraflarını kolaj çalışmalarına dönüştüren Furkan Öztekin, kimlik kazandırdığımız alanlar içerisindeki duygu durumlarımızı sorguluyor. Özge Yağcı, ‘düş otu’ serisinde hareketsiz
yapılar içerisinde tasarladığı bitki formları ile mekân ve içerisinde süre gelen yaşamdan anları izleyiciye aktarırken, Elif Özen yalnızlaştırılmış mekanlardan karelerin bulunduğu farklı tekniklerde çizimleri ile zihnin o an içinde bulunmadığı bir anı algılama biçimini gözlemlememize olanak sağlıyor. Bu bağlamda bireyin, özellikle kadınların bulunduğu toplumsal alanlarda yalnızlaştırılmasını işleyen Merve Üstünalp’in eserlerinde yer alan kadın figürleri, erkek egemen bir toplumda kadınların fiziksel olarak bulundukları anlarla duyusal varlıklarının irrasyonelliğine dikkat çekiyor.
People start to witness, observe and experience the time and space that they live in as soon as they are born. Our minds record objects, emotions and characters in these spaces as a moment and create memories by collecting from these moments. Time and spatial relations, which constitute among recorded memories, are about the experiential routine of the human mind. A person’s position of self in society is effective in shaping these memories. The exhibition confronts the audience with the ‘moments’ they keep for themselves and the spaces they have created as a reflection of their remains. 5 artists are questioning the relationship of their inner worlds with the spaces they have created. İris Ergül remarks the human mind's ancient memory beyond the restriction of individuality. Ergül invites the audience to be a witness to her memories using objects that represent her connection with the past. Furkan Öztekin questions our emotional states within the places we attribute meaning to by making collages of the places he has visited most. Özge Yağcı’s ‘‘dream weed'' series represents the relationship between moments and space via stagnant plants. Elif Özen invites us to observe a moment in a different place by using frames
of isolated places. In this sense, isolation from a social sphere, especially for women, creates the basis for Merve Üstünalp's works. Üstünalp remarks on the awkward moments that women are physically included but emotionally isolated through the norms of patriarchal society.
İris Ergül
İşlerinde ahşap, kumaş, sünger, mürekkep ve doğal boyalar gibi çeşitli malzemeleri kullanan İris Ergül, heykelden, yerleştirme ve performansa uzanan çeşitlilikte işler üretir. İşleri en temel haliyle insan olmak ve insanın çevresiyle karşılıklı bağlantılı olma durumu üzerine yapılan bir düşünme ve incelemeden yola çıkar. İnsan merkezli uslamlama ve absürtlük arasındaki gerilim hicivsel bir dile çevrilmektedir. Rasyonel aklın bilgi üretim metotlarını ödünç alıp bunları tarihsellikleri dahilinde değerlendirirken içlerinden tuhaf karşılaşmaları çekip çıkarır ve farazi soykütükleri, masallar, mitler veya şeyler üretir. İşleri bizi, yeryüzünde 'mutlak öteki' ile birlikteliğinde varoluşun nasıl bir durum olduğu üzerine düşünmeye davet eder.
Using wood, textile, sponge, ink and natural paints, İris Ergül is building her artistic practice mostly on sculptures, installations and performance. Her works investigate the very condition of being human, appearing as an existence, an effect, in the world. She uses a sarcastic visual grammar as a strategy to engage with the absurdity of the world that parallels the position of the restless bodies. She is inspired by the knowledge production processes of the rational mind in order to create myths, stories, logbooks and ‘things’. Her works lead us to questioning what it would feel like to be one with ‘the other’.
Enchanted terra and the other fable is a reflection of the stories that she observed while growing up in her homeland; the story of the existence Efsunlu toprak ve diğer fabllar, and disappearance of plants and sanatçının çocukluğunu geçirdiği animals depicted like a cave painting. toprak parçasının üzerinde olup This story holds that existence, with bitenlerin, bitkiler ve hayvanlarla the power of curiosity and phantasy, is ilişkilerin mağara resmindeki far more than the symbolic level which sahnelere benzer bir tavırla bir oluşis presented to us. She is inspired yok oluş kurgusunda anlatımıdır. by Donna Haraway’s ideas around İmgelem ve merak dürtüsünden aldığı the relationship between nature and güçle varoluşun bize sunulan sembolik human beings; ‘Nature is constantly düzenden çok daha fazlası olduğunu reinvented by humans as a series of haykırmaktadır. Donna Haraway, artificial constructs’. Ergül invites us doğanın insan tarafından bir yapay to re-experience the other by looking kurgular serisi olarak tekrar tekrar from a different viewpoint. icat edildiğinden bahseder. İris, bu eserinde kendini anlamak için ötekine dışarıdan bakmak ve Haraway’in dediği gibi onu yeniden icat etmek yerine bizi onu deneyimlemeye, onunla haşır neşir olmaya davet eder. efsunlu toprak ve diğer fabllar enchanted terra and the other fables japon kağıdı üzerine mürekkep, doğal boyalar ve makyaj malzemesi ink, natural dyes and make-up material on japanese paper değişken boyutlarda variable dimensions, 2017 |
5
Elif Özen
İletişimsizlik odağı haline gelerek dışarıdan iyice kopan iç-mekan olgusu, yalın bir gerçeklik sahnesi olarak karşımızdadır. Deyim yerindeyse, inkar mekanizmalarının ördüğü duvarlar, özel mekanlar için korku ve kaygıyla kurulmuş kırılgan bir dekor gibidir. Duvarlarla sınırlanan içerisi, izleyeni psişik körlüğe itecek derecede bir mahremiyet alanına götürür. Dahası dış dünyanın gerçekliği, iç-mekanda bütünleşerek travmatik boyutu daha da derinleştirmiştir. Büyük ölçüde kendini geride bırakan bu travmatik söylem, genelleşerek ortak bir hikayenin bugüne uyarlanan duygusal sahnelerini yeniden sunmaktadır.
We are now confronted with the inner-space phenomenon: a crude and realistic inner view of the place which, due to lack of communication, is fully detached and isolated from the outside world. In other words, the walls that were erected by defence mechanisms stand as fragile scenery, designed for special eerie and fearful scenarios. Unaware of the walls that surround it, the interior turns into a psychically dark and mysteriously blind area whose traumatic dimensions are in flagrant contrast with the realities of the outside world. This traumatic statement leaving itself behind substantially, almost offers the emotional scenes of a common story generalizing adapted to today once again.
isimsiz untitled kağıt üzerine karışık teknik (gomalak mürekkebi ve yağlıboya) mixed media on paper (sheet-fed ink, shellac, oil paint) 80x50 cm, 2016 |
7
Furkan Ă–ztekin
Furkan Öztekin’in çalışmaları, farklı cinsel kimliklere sahip olan bireylerin toplumla ilişkisine odaklanır. Çalışmaların genelinde bireyin yaratmaya çalıştığı queer dünyanın öznelliği görülür. Savunduğu düşünce biçimlerini ve içinde bulunduğu alanı antihomofobist bir tavır ile yorumlamayı hedefler.
Furkan Öztekin’s works concentrate on the relationship between the society we live in and people with different sexual orientations. We can observe the subjectivity of the queer world an individual tries to create for him- or herself. He is aiming to interpret his environment and his own way of thinking with an antihomophobic attitude.
Sergide yer alan ‘Uzak Bir Gölgede’ serisinde ise 1990’larda LGBT bireylerin yaşadığı ve yaşamak için mücadele ettiği Ülker Sokak ve Pürtelaş Sokağı direniş mekanları olarak işaretler. Bu iki sokağa karşı uygulanan dışlama politikalarını ve toplumda yer edinmiş rant mücadelesini belgeler. Binaların ve sokakların da insanlar gibi birer kimliğe sahip olabileceğini vurgular. Büyük şehirlerin kimlik çeşitliliğine saygı göstermek yerine onları yok edip parçalamayı hedeflediğini gösterir.
The ‘In a Distant Shade’ series pins Ülker Street and Pürtelaş Street as the symbol of resistance for LGBT individuals in the 90s. The works document the exclusion policies and the power struggles in those two streets. It emphasizes that streets or places, like humans, also have certain personalities and characters. It also shows how metropolitans kill diversity and do not respect different dispositions.
uzak bir gölgede in a distant shade kağıt üzerine kolaj collage on paper 50x70 cm, 2017 |
9
Merve Üstünalp
Merve Üstünalp, toplumsal hayat dayatmalarının trajikomikliğini, ahlakçılığın iki yüzlülüğünü ve deşifre oluşun utançla karışık bakışlarını kendi kişisel geçmişinden taşıdığı izlerle harmanlayarak resmettiği figürlere yansıtır. Erkek egemenliğine karşı kadının gücünü ön plana çıkarmak ve kadın duruşunu sağlamlaştırmak gayesiyle ifadesizliğin ifadesini kullanır. Üstünalp, gözlerini izleyiciye diken figürleri aracılığıyla sosyal hayatın yerleşik algılarına ve erkek egemen bakışa yönelik güçlü bir nüktedan duruş sergiler. Sanatçının başvurduğu malzemeler olan kumaş, ip, yağlıboya, ve tuval; tanıklıkları ve deneyimleri cisimleştirme görevi üstlenirler. Özellikle kadınlarla ve kadınlıkla bağdaştırılan kumaş ve ip gibi ögeler sanatçının bu materyalleri yoğun bir biçimde yorumlamasını sağlarken, eleştirelliğini de kendi içinde barındırır.
Merve Üstünalp reflects her personal storythrough the figures she paints by blending the tragicomic situation of the impositions of social life, the hypocrisy of moralism, and the shameful and confused glances of being exposed all together. She utilizes the expression of expressionlessness so as to feature the power of women against male dominance, and to strengthen women’s position in society. Üstünalp maintains a humorous stance against the established perception of social life and the idea of male domination through her figures looking directly at the audience. Fabric, rope, oil paint and canvas, the materials that Üstünalp uses, take on the task of witnessing and embodying the experiences. Those items specifically associated with women, such as fabric and rope, contain the criticism within itself whilst allowing the artist to interpret those materials intensively.
içi içe serisi kağıt üzerine suluboya watercolor on paper 28x40 cm, 2015-2016 |
1 1
Özge Yağcı
Özge Yağcı üretimlerinde; birey (çoğunlukla sanatçının kendisi) ve birey dışında kalan doğal ya da yapay yapı ve mekanizmalarla diyalog kurma çabasına girer. Bu çoğu zaman, kurulamayan bir diyalogun deşifrasyonu şeklinde ortaya çıkar. Burada performatif bir eylemden ziyade malzeme üzerinden geliştirilen bir anlatım söz konusudur. Kurulamayan şehir/ev/yuva/aile/ birey/toplum gibi temalar üzerinden, ara bir mekan kurgusu geliştirir. Bir anlamda kendisi de bu ara mekanın karakterlerinden birisi olarak, eksik-yanın peşine düşer. ‘Düş otu’ serisinde metaforik olarak bitki; istemsiz yayılımı ve organik yapısıyla, yapılı çevre için bir tehdit unsuru olarak kullanılmıştır. Bitki, mekan içerisindeki hareketinde tüm kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakarak, zamanla nesneler, figürler ve mekanın yerini almayı arzular.
In her practice, Özge Yağcı tries to trace a connection between natural and artificial structures; her works are outside of the personalized space that somehow act alien to their environment yet rest in harmony. This mostly occurs in the form of a non-established dialogue decryption. There is a narrative expression that evolves out of material rather than performative action. By using different themes the artist develops an intermediate space fiction. In a sense, as she belongs to the same space, she chases the missing one, that is, herself. In the ‘dream weed’ series, the plant, with its involuntary spread and organic structure, is metaphorically used as a threat to the built environment. During the course of time, the plant desires to occupy all the figures and space by disabling all control mechanisms within the space.
düş otu serisi dream weed series ahşap ve seramik wood and ceramic 45x45x82 cm, 2015-2017 |
1 3
sÄąraselviler cad. no:35, 2. bodrum kat, beyoÄ&#x;lu istanbul
+90 212 243 54 43
| www.mixerarts.com | info@mixerarts.com