Printed'15

Page 1


katkıda bulunanlar contributors Hamit Hamutcu hamit.hamutcu@mixerarts.com KURUCU FOUNDER

Bengü Gün bengu.gun@mixerarts.com DİREKTÖR DIRECTOR

Mehmet Kahraman mehmet.kahraman@mixerarts.com SANATÇI İLİŞKİLERİ ARTIST RELATIONS

Serhat Cacekli serhat@mixerarts.com MIXER EDITIONS KOORDİNATÖRÜ MIXER EDITIONS COORDINATOR

Elvin Vural elvin@mixerarts.com ETKİNLİKLER SORUMLUSU EVENTS COORDINATOR

Görkem Dikel gorkem@mixerarts.com İÇERİK YÖNETİCİSİ CONTENT MANAGER

Ayşegül Papila aysegul@mixerarts.com GALERİ ASİSTANI GALLERY ASSISTANT

Seçil Ofset 100. Yıl Mahallesi, Massit Matbaacılar Sitesi 4. Cadde, No:77 Bağcılar, İstanbul BASKI PRINT Baskı Tarihi Printing Date 25.05.2015

Bu katalog “Tomtom mah. Boğazkesen cad. No:45/A Bodrum Kat, Tophane, Beyoğlu, İstanbul” adresinde bulunan Sanatsal Sanat Ürünleri ve Org. Tic. Ltd. Şti. www.mixerarts.com tarafından 25.05.2015 tarihinde 1000 adet olarak basılmıştır.


GİRİŞ INTRODUCTION Bir sanat eserini edisyonlu olarak üretmek yeni bir olgu değil. Günümüzde teknolojinin ve dijital baskı tekniklerinin sunduğu imkanlarla bir eserin tıpkıbaskılarını üretmek artık daha kolay bir hale gelse de ahşap baskı için ağaç levhanın oyulmasından, 3D yazıcı için üç boyutlu modellemeye kadar bir baskı üzerinde çalışmanın ve ortaya çıkan eseri daha fazla kişiyle paylaşabilecek olmanın heyecanı hiç değişmedi ve değişmeyecek. Bu gerçekten yola çıkarak 2013 yılında Mixer olarak başlattığımız Mixer Editions projemizin, sanatı günlük hayatının ve yaşam alanlarının bir parçası haline getirmek isteyen takipçilerimizden ilham alarak Printed’15 üzerinde çalışmaya başladık ve sonunda, sanatsal pratikleri dünya üzerinde ilgiyle takip edilen yerli ve yabancı birçok sanatçının farklı tekniklerle üretilmiş edisyonlu baskılarını görebileceğiniz, hazırladığımız atölye ve konuşma programına katılarak bu heyecana ortak olabileceğiniz bir festival ortaya çıktı. Printed’15 projesinde yer alarak desteğini esirgemeyen tüm sanatçılara, Marc Quinn Shop’tan Cathy Lanigan-O’Keeffe’ye, CFPR Editions’tan Paul Laidler’a, Krampf Gallery’nin sahibi Regis Krampf ’a, ‘Edisyon’ galerisinin kurucularından Çağlar Kanzık’a Mixer ekibi adına sonsuz teşekkürler.

Producing an artwork in limited editions is not a new concept. Although it is very easy nowadays to reproduce prints using new technology and cutting-edge digital printing techniques, the excitement of working on a print, knowing that it will be shared with many people, will never change, whether it is a woodblock print which you carve the panel or a 3D print, which you can design the whole thing in a computer. Departing from this reality, we launched Mixer Editions as a part of Mixer in 2013 and it gained a lot of attention from our followers who want to make an original artwork part of their daily lives and living spaces. That inspired us to start working on Printed’15 and we organized a festival-like event where you can see the prints of many locally and internationally renowned artists, made with different printmaking techniques and feel the pleasure of working on a print and knowing all about it while attending to our workshops and talks. On behalf of Mixer Team, I would like to thank all the artists who supported and participated in the exhibition, to Cathy Lanigan-O’Keeffe from Marc Quinn Shop, to Paul Laidler from CFPR Editions, to Regis Krampf, of Krampf Gallery and to Çağlar Kanzık, the founder of ‘Edisyon’ gallery. See you at Printed’16!

Printed’16’da görüşmek üzere!

Serhat Cacekli


MIXER Modern sanat mekânı algısına farklı bir yorum getiren Mixer, çağdaş sanatın yükselen yeteneklerini keşfeden, özgün sanat eserlerine herkesin ulaşabilmesi amacına hizmet eden, ve özellikle bağımsız sanatçılar ile kendi koleksiyonlarını yaratan yenilikçi koleksiyonerlere hitap eden bir sanat platformudur. “Galeri Alanı” Mixer’in Tophane’deki geniş ve çok amaçlı mekânı, iki ana bölümden oluşmaktadır. Bağımsız çalışan sanatçıların işlerinin belirli bir rotasyon içinde sergilendiği Açık Depo’da sanatçılar, zaman içerisinde Süreli Sergi Alanı’nda solo veya karma sergi yapma imkânına da sahip olabilmektedirler. Bir tema üzerinden solo ve karma sergilerin yapıldığı Süreli Sergi Alanı’nda ise genç küratörlere de projelerini gerçekleştirmek üzere fırsat verilmektedir. Açılışından bu yana Mixer birçok etkinlik, sergi konuşması, film gösterimi ve atölyelere ev sahipliği yaptı. Ayrıca İstanbul’un şehir merkezindeki 500 m2’lik geniş mekânını, benzer etkinlikler düzenlemek isteyenlere de alternatif olarak sunmaktadır. “Hem Sanatçılar, Hem Koleksiyonerler, Hem Sanatseverler İçin” Çok yönlü kullanıma imkân tanıyan mekânının yanı sıra Mixer, www.mixerarts.com internet sitesinde açılışından bu yana birlikte çalıştığı 100’den fazla sanatçının 500’ün üzerinde eserini, İstanbul’daki mekânı ziyaret edemeyenlere sunmakta ve satışını sağlamaktadır. Sanatseverler, Mixer’in internet sitesine üye olarak, kendi sanat zevklerini keşfederek küratörlük ve koleksiyonerlik alanında da tecrübe edinebilmektedirler.

“Mixer Editions” Yerli ve yabancı birçok sanatçının geniş formatlı fotoğraflarını, dijital işlerini ve özgün baskılarını kapsayan bir seçki olan Mixer Editions’ın başlıca amacı, müze kalitesinde baskıları ulaşılabilir fiyatlarla sanatseverlere sunabilmektir. Mixer’in bu seçkisi ile, yeni koleksiyoner ve sanatseverler uygun fiyatlara orijinal işlere ulaşırken, sanatçılar ise daha geniş kitlelere erişme imkânı bulmaktadır.


“ArtLab”

“ArtWriting Turkey”

Mixer’in uluslararası ve yerel sanatçılar ile ilişkilerini güçlendirmek amacıyla başlattığı, sektördeki en yeni ve liberal sanat inisiyatiflerinden biri olan ArtLab projesi ise, pek fazla paylaşılmayan sanat üretim sürecini izleyiciye açmaktadır. Farklı sanatçıların katılım gösterdiği bu proje ile sanat üretim süreci hem sanatçı hem de izleyenler için farklı bir tecrübeye dönüşmektedir.

Sanatsal üretimin bir diğer önemli kanalı olan sanat yazımı ve eleştirisi konusunda Kasım 2013’ten beri ArtWriting Turkey Projesi’ni yürüten Mixer, kariyerinin başındaki sanat yazarlarını konunun profesyonelleriyle bir araya getirmekte ve düzenlenen atölye, sergi turu, konuşma gibi etkinlikler sonucu üretilen sanat yazılarını düzenli olarak basılmaktadır.


MIXER Mixer is an art platform that brings a different interpretation to the idea of contemporary art space, whilst discovering emerging artists and making unique artworks accessible to all. Mixer especially aims to target independent artists, those passionate about art and any bourgeoning collectors looking to start up a collection of their own. By cultivating this accessible art culture, Mixer is able to support artists in their production period by offering them a physical space to exhibit, and ultimately sell their work. We are also able to achieve our goal of educating and reaching out to a much wider audience. “Gallery Space” Mixer’s large and multi-purpose gallery space in Tophane has two main areas. The Open Space is where artist’s works are displayed on a rotational basis. Adjoining our Open Space is Mixer’s Temporary Exhibition Area showcasing a programme of cuttingedge contemporary shows held with the

involvement of a combination of established artists and independent arts professionals. The Exhibition Area provides a space for young curators to develop and refine their curatorial skills. Open Space artists may also have the opportunity to have group and/or solo exhibitions in the Exhibition Area. Since its opening, Mixer has held over fifty parallel events, exhibition panels, film screenings and workshops. Mixer’s 500 m2 space and 4.5 m high ceilings make using our space an attractive option for those wishing to hold similar events in central Istanbul. “For Both Artists, Collectors and Art Appreciators” Besides its multi-functional use of space, in our website www.mixerarts.com, Mixer provides a system to see and purchase online more than 500 pieces of artworks of over 100 artists who work with Mixer, for people who cannot physically visit the gallery. Through signing up to our website, art appreciators also find a chance to discover their own taste of art and experience curating practices online.


“Mixer Editions”

“ArtWriting Turkey”

Main purpose of Mixer Editions is to offer art appreciators high quality and affordable artworks including a selection of large format photographs, prints and digital works by many local and international artists. Within the scope of this project, new collectors and art appreciators find the chance to obtain original artworks at affordable prices as the artists reach a much larger audience.

Since November 2013, on another important channel of artistic production, which is art writing and criticism, Mixer organizes ArtWriting Turkey Project, aiming to bring emerging art writers with the professionals in the field via workshops, exhibition tours and talks, at the end of which a printed book consisting of the participants’ pieces of writing is published annually. Through this project and collaborating with other institutions in the art world, Mixer not only sheds light on the current situation of art writing in Turkey, but also it produces archive-like printed materials.

“ArtLab” The project ArtLab, which is another key initiative of Mixer and one of the newest liberal art collectives in the area, is created to strengthen the relationship with the local and international artists. The project aims to show the unseen aspect of an artist’s production process to the audience. Artists coming from different disciplines have shared with people their artistic approaches and practices, as well as their artworks, during Mixer’s ArtLab Project.




MIXER EDITIONS Mixer Editions’ın yerli ve yabancı birçok sanatçının edisyonlu fotoğraflarını, özgün baskılarını ve dijital işlerini kapsayan geniş bir seçkisi sayesinde yeni koleksiyonerler ve sanatseverler uygun fiyatlara orijinal işlere sahip olurken, sanatçılar da daha fazla kişiye ulaşma fırsatını yakalamış oluyorlar. Mixer Editions nedir? Nasıl işler? Genelde galeriler koleksiyonculara, kurumlara ve müzelere, birkaç sıfırlı fiyatları olan, geniş formatta, tek baskılı veya 3-5 baskılı fotoğraf ve dijital işler sunarlar. Baskı bir eser almak isteyen kişilerin önündeki en ulaşılabilir alternatif ise, müze dükkânlarının sunduğu toplu üretim, başyapıt röprodüksiyonlardan öteye gitmez. Özetle, uygun fiyatlara, nitelikli fotoğraf veya dijital işlere ulaşmak bir hayli zor. Mixer, Türkiye’deki bu önemli eksikliği gidermek için, yeni koleksiyonerlere ve sanatseverlere Mixer Editions’ı sunuyor. Mixer Editions’da 20’yi aşkın yerli ve yabancı sanatçının, 200’ü aşkın imzalı sınırlı edisyon işi yer alıyor. İş başına edisyon baskı sayısı 5 ile 100 arasında değişiyor, bu da Mixer Editions’ın fiyatlarını ulaşılabilir (80TL-1750TL) bir fiyat aralığında tutabilmesini sağlıyor. Mixer Editions’ın başlıca amacı, geniş formatlı sanatsal fotoğrafların, özgün baskıların ve dijital işlerin müze kalitesinde baskılarını, ulaşılabilir fiyatlarla sanatseverlere sunabilmek. Edisyonlu sanat eseri nedir? Edisyon, bir eserin o formatta ve boyutta maksimum yapılabilecek baskı sayısını gösterir. Örneğin, bir eser 100 edisyonluysa, ancak 100 edisyon basılabilir (sanatçı kopyaları hariç). Bütün baskılar imzalıdır. Burada amaç, sanat eserinin satışını belli bir sayıyla kısıtlayarak hem orijinalliğini bozmamak, hem de ‘sahipliğini’ birden fazla kişiyle bölüştürerek maddi değerini sanatsever için alınabilir rakamlara çekmektir. Örneğin 75 edisyonlu bir fotoğrafın sahibi, bu sanat eserinin haklarını 74 farklı kişiyle paylaşmış olur, böylece sanat eserinin maddi değeri de bu alıcılar arasında pay edilir.

Mixer Editions makes it easier to access the works of many local and foreign artists and the digital editions of their certified reproductions. Thus, giving both new collectors and art enthusiasts another opportunity of purchasing affordable original art works, additionally giving the artist further exposure. What is Mixer Editions? And how does it work? In general, galleries offer digital works to collectors, institutions and museums, at high prices in large format, single-print or three to five printed photographs. For whom desires, printing a piece of art looks like the most accessible alternative, whilst museum shops offer bulk production of printed art it does not go beyond masterpiece reproductions. This is where Mixer comes in addressing the problem offering, to collectors and art enthusiasts, Mixer Editions. Mixer Editions emerges with more than 20 local and foreign artists’ work, making over 200 signed limited editions work available. The number of editions per work varies from 5 to 100 but keeping within its mission, Mixer Editions offers these original works of art affordable prices from 80TL - 1750TL. The main purpose of Mixer Editions is to offer wideformat art photographs and museum-quality prints of digital works to art enthusiasts at affordable prices. What are editioned art works? Where an edition of a work is indicated, it shows the format size and the maximum number that can be re-produced. If a work has just 100 editions then that piece of work can only be printed up to a maximum of one hundred times (except copies of artist). All prints are signed. The aim is to restrict the sales to a certain number to preserve the authenticity of a piece, and also to allow the “ownership” of work not to be distributed to more than one person, which in turn, allows art enthusiasts to purchase original pieces of work at an affordable price. To give an example, the person who owns a photograph, which has a maximum reprint of up to 75 editions, therefore means the value and the rights to ownership of the piece is shared amongst 74 different people.


s

ing

ure.

rs,

of st rt it This

and ted er

ks

ts ces.

the e that m

o

ive

s,

rent

Bir eserin sertifikalı olması ne demektir?

What does a certified work of art mean?

Sertifika, eserin sanatçının izniyle, istediği sayıda ve şekilde üretildiğini belgeleyen ve hukuki açıdan, o kopyanın fikri mülkiyetini temsil eden bir dokümandır. Bu doküman sayesinde eser, sanatçının ve sanat piyasasının gelişmesiyle beraber maddi ve manevi değer kazanır. Ayrıca bu sertifika, eserin posterden farklılaşmasını ve sanat eseri kategorisine girmesini sağlayan bir unsurdur.

A certified piece of art comes with a certificate of authentication, courtesy of the artist, who ultimately owns the work. However, a piece of art produced more than once is represented with a legally binding document representing it as intellectual property with implications for reproduction without certification. This legally binding document indicates that if illegally reproduced the owners win moral and material value, in accordance with the status and development of the artist and the current art market. In addition, thanks to this certificates legal power, the work that is owned is categorised as a genuine piece of art, differentiating it from posters and other artefacts.

Fine Art baskı ve kâğıt nedir? Nasıl bir sunum seçilmeli? Mixer Editions alıcıya; kendi içlerinde de çeşitlenen, dört farklı bitmiş ürün tipi sunuyor. Koleksiyoner, isterse sertifikalı işini Fine Art baskı olarak, isterse çerçeveli şekilde, isterse diasec veya isterse kanvasa gerilmiş şekilde teslim alabiliyor. Fine Art baskı: Her ürün için geçerli olan bir özelliktir. Görselin yapısına, boyutuna ve renklerine göre Mixer Editions ekibi, eserin sanatçısıyla birlikte en uygun kâğıdı seçer. Kağıt ve görsel hazırlandıktan sonra baskı makinesinde iş üretilir. Bu aşamadan sonrası alıcının tercihine göre şekillenir.

What is Fine Art print and what is the type of paper used? What type of selection/ presentation should one choose? Mixer Editions offers its audience four very different types of finished product. The work can be delivered in various ways, but all are certified Fine Art prints, on the frame, on stretched canvas and as diasec.


Diasec: Baskıyı alüminyum dibond üzerine kalıcı olarak yapıştırıp, üzerini şeffaf pleksiglas ile kaplayarak elde edilen çağdaş ve çok kullanılan bir sunum yöntemidir. Yukarıda sunulan her bir seçenek için Mixer Editions ekibi, gönüllü danışmanlık ve bütçelendirme çalışması yapıp, sanatçı ve alıcıyla mutabık kalarak en uygun ve hızlı teklifi oluşturur. Fiyat aralığı ve boyutlar Mixer Editions seçkisi; fiyatları 80 TL ila 1750 TL, boyutları 25 cm x 25 cm. ile 118,9 cm x 84 cm arasında değişen edisyonlardan oluşuyor. Mixer Editions, sanatçılarla işbirliği içinde her bir eserin boyutlarına ve edisyon sayılarına karar veriyor. Sanatçının bilinirliğine ve işlerin içeriğine göre, fiyatlandırma ve boyutlandırma farklılaşıyor. Bir eserin edisyonları %60 satışa ulaştıktan sonra, eser “Çok Satanlar” kategorisine girdiği ve piyasa değeri yükseldiği için, doğal olarak edisyonlarının fiyatı da yükseliyor. Bunun sonucunda ise ilk alıcının yaptığı yatırım değer kazanmış oluyor. Mixer Editions eserleri nasıl ve nereden satın alınabilir? Mixer Editions eserlerine, Mixer’deki Mixer Editions standından ve www.mixerarts.com adresinden ulaşılabilir. Galeriden yapılan alışverişlerde, talep edilen esere göre, teslimat 15 dakika içerisinde bile yapılabiliyor. Özel bir sunum üretimi gerektiren işlerde ise teslim süresi, en fazla 7 iş günü.

Fine Art Print: A feature that is available for each product. Mixer Editions team and the artist of the piece work together to select the most appropriate paper, based on the size, colors and structure of the visual work. After the preparation of the paper the image is printed with large-format printers. After this stage, the work is shaped according to the preference of the purchaser. Diasec: Permanently applies the pressure on aluminum diabond which is obtained by coating them with a transparent plexi-glass to end up with a modern and widely used method of presentation. For each option above, the Mixer Edition team offers free consulting, and does its best to satisfy both the artist and the buyer offering the most convenient and fastest plan. Price range and sizes Mixer Editions’ selection consists of work priced between 80 TL - 1750 TL, size 25 cm x 25 cm – 118,9 cm x 84 cm. Mixer Editions, each work in collaboration with the artists to decide the size and edition number. The price is dependent on the artist and the content of the artist’s work, the size etc. After reaching 60% sale of available editions of a work, the work enters the ‘Top Sellers’ category and the market value increases, for this reason naturally editions’ price rises. As a result, the first investment made by the buyer is increasing in value. How and where to buy Mixer Editions work? You can find Mixer Editions work at Mixer and on www.mixerarts.com. At the gallery, works can be handed over in just 15 minutes! For special productions and other requirements, the delivery time is up to 7 working days.


Art Lionse Gentian Curves (detay detail)


FERHAT ÖZGÜR Ferhat Özgür’ün işlediği konular arasında kentsel dönüşüm, mutenalaştırma, göç ve anayasal haklar sayılabilir. Sanatçı, modern şehir ve günlük hayatın kötü koşulları arasındaki gerilime odaklanmaktadır. Özgür, aynı zamanda ironinin sınırlarına yaklaşan eleştirel tonuyla baskıya karşı kullanılan hayat-ı idame yöntemleri ve ritüeller üzerine de çalışmalar üretmektedir. Some of the issues that Ferhat Özgür tackles in his works include urban transformation, gentrification, migration and civil rights. He focuses on the tension between the modern city and poor conditions of everyday life. He focuses on survival tactics and rituals articulated in response to suppression and establishes a critical voice that borders on irony.

sol left Potatoes Eaters (2015) fine-art pigment baskı video görüntüsü fine-art pigment print video still 40 cm x 60 cm ed. 12+1 AP sağ right Marble Dance (2015) fine-art pigment baskı video görüntüsü fine-art pigment print video still 50 cm x 60 cm ed. 12+1 AP


Ferhat Özgür (1965, Ankara) İstanbul’da yaşamakta ve çalışmaktadır. İşleri uluslararası ölçekte birçok kez sergilenmiştir. MoMA PS1, New York, Marabouparken-İsveç, Gallery Berhnard Bischoff and Partner-İsviçre, Mekan68-Viyana’da kişisel sergiler gerçekleştiren sanatçı, 6. Berlin Bienali, Almanya, 10. İstanbul Bienali gibi birçok bienale katılmıştır. Özgür’ün işleri, FRAC- Bordeaux, Centre George Pompidou-Paris, Museum der ModerneSalzburg, Zabludowicz Foundation-Londra, Fondazione Sandretto Re RebaundengoTorino, Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, ARTER ve İstanbul Modern gibi kurumsal koleksiyonlarda bulunmaktadır. Sanatçı halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesidir. Ferhat Özgür (b.1965, Ankara) lives and works in Istanbul. His work has been exhibited extensively internationally. He has solo shows in PS1/MoMA, Marabouparken-Sweeden, Gallery Bernhard Bischoff and Partner-Switzerland and Mekan68-Vienna and took part in many biennales such as 6th Berlin Biennial, 10th Istanbul Biennial, Turkey. His work is in institutional collections including, FRAC-Bordeaux, Centre George Pompidou-Paris, Museum der Moderne-Salzburg, Zabludowicz Foundation-Londra, Fondazione Sandretto Re Rebaundengo-Turin, Proje 4L Elgiz Contemporary Art Museum, ARTER and Istanbul Modern. Özgür is a professor at Yeditepe University, Fine Arts Faculty, Art Management Department. sergi / exhibition


ORHAN CEM ÇETİN Bu serinin esin kaynağı, gözlerimizi ayırmadığımız ekranlı cihazlardır. Ekranı, kullanıcının seçtiği bir görüntü kaplıyor. Açılan pencerelerin aralarını doldurduğundan olsa gerek “duvar kâğıdı” diye anılan bu görüntü sadece bir süs değil. Ara sıra, bir uygulamadan diğerine geçerken, cihazı açarken ya da kapatırken ya da ekrana şöyle bir göz attığımızda bize yaşamın ve varoluşun kullandığımız cihazın taşıyamayacağı derinlikte olduğunu hatırlatıyor. Sorumluluklarımızı, hesaplaşmalarımızı, tutkularımızı, gelecek kurgumuzu bize hatırlatıyor. Bu yüzden duvar kâğıdı dikkatle seçiliyor. O halde bu alan bir fotoğrafçı için yeni bir mecra olamaz mı? Sergilenen fotoğrafları telefonunuzun ya da tablet bilgisayarınızın ekranında hayal edin. Yanında yazan notu okuyun ve ne hakkında düşünmenizin önerildiğini de öğrenin. Beğenmezseniz, bir başkasını deneyin. Gündeminize uygun bir duvar kâğıdı mutlaka bulacaksınız. This series has been inspired by electronic device screens that continuously arrest our gaze. An image selected or customised by the user occupies the screen. It is called a “wallpaper” probably because it fills the space between the opening windows but it is not there merely as a decoration. While we switch between applications or at startup or before shutting off, or when we simply stare at the screen, it occasionally and briefly reminds us that the depth of life and existance is beyond the scope of our devices. It reminds us of our responsibilities, conflicts, passions and our future plans. This is why selecting a wallpaper requires great care. Hence the project. Why not use this space as a new medium for photography? Imagine the exhibited photographs on your own cellphone or tablet pc. Read the caption for a suggestion of what to contemplate about. If you do not like it, try another one. You will surely find one that suits your current agenda.

sol left Uçuş Korkusu Fear of Flying (“Herkes İçin Duvar Kağıtları” serisinden From the “Wallpapers for All” series) 2015 fine-art pigment baskı fine-art pigment print 38.5 cm x 58 cm ed. 10+1 AP sağ right Kimse Bilemez Nobody Knows (“Herkes İçin Duvar Kağıtları” serisinden From the “Wallpapers for All” series), 2015 fine-art pigment baskı fine-art pigment print 38.5 cm x 58 cm ed.10+1 AP


1960 yılında İstanbul’da doğan Çetin, fotoğraf alanında kendisini yetiştirdi. İlk kişisel sergisi Tanıdık Şeyler’i 1988 yılında açtığında, fotoğrafta alternatif yaklaşımı ile dikkat çekti. Çetin o tarihten bu yana çok sayıda kişisel proje gerçekleştirmiş, farklı disiplinlerden sanatçılar ile birlikte çok sayıda ortak projede yer almıştır. Çeşitli üniversitelerde eğitmen kadrosunda görev yapan Çetin, aynı zamanda İstanbul Modern Sanat Müzesi Fotoğraf Galerisi danışma kurulu üyesidir. Fotoğraf editörlüğü, çevirmenlik ve fotoğraf yazarlığı da yapan Çetin’in kişisel çalışmaları, denemeleri ve eleştiri metinleri farklı basılı ve on-line dergilerde yer almaktadır. Sergi, gösteri ve performanslarında kavramsal, disiplinlerarası ve cesaretli tutumu ile tanınan Çetin, Sanatorium Galeri tarafından temsil edilmektedir. A self taught photographer, Çetin was born in Istanbul in 1960. He opened his first solo exhibition Familiaria in 1988, which attracted considerable attention with its alternative approach to photography. Numerous solo and group shows have followed ever since. Orhan Cem Çetin is recognized for his focus on a conceptual and interdisciplinary approach. Aside from teaching at numerous universities, he is also a member of the advisory board for the Photography Gallery of Istanbul Museum of Modern Art. His personal works, essays, and critiques are published in various printed periodicals as well as e-zines. Çetin is represented by Sanatorium Gallery / Istanbul. sergi / exhibition


KOMET Merak Bir, Komet’in 1960-1995 arasındaki şiir manuskriptlerinin tıpkıbasımlarından oluşturulmuş bir kitaptır. Kitap, 2013 yılında Dirimart tarafından 500 adet numaralı olarak basılmıştır. Kitabın tasarımını Hakkı Mısırlıoğlu yapmıştır. Kitap 1647 sayfadır ve sanatçı 2013 adet kitap kullanarak 2013 Contemporary İstanbul’da lahit şeklinde bir enstalasyon hazırlamıştır. Attention One is a manuscript of Komet’s poems written between 1960-1995. The manuscript was published as 500 limited editions in 2013 by Dirimart and designed by Hakkı Mısırlıoğlu. Attention One has 1647 pages and was used to build a tomb shaped installation using 2013 books in Contemporary İstanbul 2013 by Komet.

Merak Bir Attention One (2013) 1647 sayfa pages ed. 500


Komet 1941’de Çorum’da doğdu. 1960- 1967 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Halil Dikmen, Zeki Faik atölyelerinde çalıştı. 1971’de devlet bursu ile Paris’e gitti. Vincent Üniversitesi Plastik Sanatlar bölümüne devam etti ve Beaux Arts’da Singier ile çalıştı. 1974’ten itibaren İstanbul, Ankara, İzmir, Çorum, Paris, Brüksel, Berlin, Viyana, Milano ve Lozan şehirlerinde kişisel sergiler açmış olan Komet, toplamda 55 kişisel sergi gerçekleştirmiştir. Sanatçı, İstanbul ve Paris’te yaşamaya devam etmektedir. Komet was born in 1941 in Çorum, Turkey. He studied at Halil Dikmen and Zeki Faik’s studios at the State Fine Arts Academy between 1960- 1967. In 1971, he received a state scholarship to study in Paris. There, he attended the Plastic Arts Department of Vincent University and worked with Singier at Beaux Arts. Since, 1974, he has had 55 solo exhibitions in İstanbul, Ankara, İzmir, Çorum, Paris, Brussels, Berlin, Vienne, Milan and Lausenne. He lives in İstanbul and Paris. sergi / exhibition


SERKAN TAYCAN

believe or not (2015) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 38 cm x 90 cm ed. 5+2 AP

Katı olan her şey buharlaşıyor... [Komünist Manifesto, Karl Marx-Friedrich Engels, 1848]

All that is solid melts into air… [The Communist Manifesto, Karl Marx-Friedrich Engels, 1848]


Serkan Taycan İstanbul’da mühendislik okuduktan sonra Nordens Fotoskola’da eğitim gördü. Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Helsinki Aalto Üniversitesi Fotoğraf bölümündeki yüksek lisans eğitimini tamamladı. Çalışmalarının ana teması kentsel ve kırsal mekânların dönüşümü, yarattığı etkiler, gelecek projeksiyonları ve bu süreçlerin parçası olan insanlık durumlarıdır. İşlerinde öncelikli olarak fotoğrafı, harita ve (bir sanat formu olarak) yürüyüşü kullanır. Çalışmalarının sergilendiği bazı kurumlar şunlardır; Venedik Mimarlık Bienali, İstanbul Bienali, Sinop Bienali, Helsinki Fotoğraf Bienali, Selanik Fotoğraf Bienali, Northwest Seattle Fotoğraf Merkezi, Malmö Müzesi ve St.Petersburg Rusya Ulusal Fotoğraf merkezidir. Bir sanatçı kolektifi olan RecCollective’in üyesidir. İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarına devam etmektedir. Serkan Taycan studied engineering in Istanbul. In 2004, he completed a master-class on documentary photography at Nordens Fotoskola. He finished his master studies of Visual Arts at Sabancı University, İstanbul and Photography at Aalto University, Helsinki. The main theme of his works is the ever-changing relationship between urban and rural spaces, consequences of these changes and the people who are affected by these processes of transformation. He works primarily with photography and also maps and uses walking as an art form. Taycan presented his work in various venues among which: Venice Architectural Biennial, Istanbul Biennial, Sinop Biennial, Helsinki Photography Biennial, Thessaloniki Photography Biennale, Photographic Center Northwest Seattle, Malmö Museum and St.Petersburg Russian National Centre of Photography. Taycan is a member of RecCollective, and currently lives and works in Istanbul. sergisergi / exhibition / exhibition


IŞIL EĞRİKAVUK 90’lı yıllarda Türkiye’de popüler bir televizyon programı olan Gol Şov adlı yarışmayı format olarak kullanan Ters Köşe adlı video ve fotoğraf serisi, Türkiye’nin Haziran 2013 sonrası içinden geçtiği sürece ve polis sistemine bakıyor. Eğrikavuk’un anonim olarak sendikalı polislerle yaptığı mülakatlar sonucu yazdığı bu senaryoda, Ferit üniversitede arkeoloji okumuş, fakat iş bulamayınca polisliği kendine meslek edinmiş bir gençtir. Bir gün televizyondaki bir futbol-yarışma programına telefonla katılır. Programın sunucusu Ferit’e gol attırıp para kazandırmaya çalışırken, Ferit’in asıl niyetini anlarız. İçinde bulunduğu yaşamdan ve yaptığı işten mutlu olmayan Ferit, aslında üniformasını kiralayıp onun yerine çalışacak insanlar aramaktadır. Based on a popular goal-show format on TV, this video installation looks at the process that Turkey has been going through since June 2013 and the (un) workings of the police system. Eğrikavuk wrote the scenario after anonymous interviews with police members who are syndicate members. The script tells the story of Ferit, a young man who studied archeology at university, yet ended up being a policeman due to his long unemployment. One day he joins a football-game show on TV through telephone. While the show’s host tries to guide Ferit to score more goals, we slowly realize why he joined the show. Not happy with the life and job he has, Ferit announces that he is in fact looking for people who will rent his uniform and work instead of him.

sol left Ters Köşe, Kale Reverse Corner, Goal Post (2015) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 40 cm x 60 cm ed. 10+1 AP sağ right Ters Köşe, Amigo Reverse Corner, Cheerleader (2015) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 40 cm x 60 cm ed. 10+1 AP


Işıl Eğrikavuk Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı’ndan mezun oldu ve The School of The Art Institute Chicago’da görsel sanatlar masterını tamamladı. 2008’den beri İstanbul’da yaşayan Eğrikavuk, Boğaziçi, Sabancı ve Bilgi Üniversitesi’nde çağdaş sanat ve medya alanlarında ders verdi. Halen Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Işıl Eğrikavuk aynı zamanda Radikal gazetesinde yayımlanan Güncel Sanat Kafası adlı köşeyi yazmaktadır. Katıldığı sergiler ve performanslarının bazıları: Aşk ve Güncel Sanat Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey, İKSV Salon (2015), Karanlık Kütüphane, Rampa Galeri (2014), Ters Köşe, Egeran Galeri, Istanbul (2013), 11. Sharjah Bienali, Sharjah (2013), Dönüşüm Muhteşem Olacak , Salt Istanbul (2012), Home Istanbul, Sao Paolo, Brezilya (2012), 11. Istanbul Bienali (2009), Endgame, Seul, Güney Kore (2009). Işıl Eğrikavuk studied literature at Boğaziçi University, Istanbul then went to The School of The Art Institute of Chicago for her MFA in Performance Art. She moved back to Istanbul in 2008 and since then she is continuing on her art career there, as well as teaching media and video art at Istanbul Bilgi University. She is also the writer of a column Güncel Sanat Kafası, in which she writes on contemporary art at daily newspaper Radikal. Selected exhibitions and performances: Everything You Want to Know About Love and Contemporary Art, İKSV Salon (2015), Infamous Library, Rampa Gallery, Istanbul (2014), Reverse Corner, Egeran Gallery (2013), 11th Sharjah Biennial, Sharjah (2013), Change Will Be Terrific, Salt Istanbul (2012), Home Istanbul, Sao Paolo (2012), 11th Istanbul Biennial (2009), Endgame, South Korea (2009), The Interview, USA (2008). sergi / exhibition


ÇAĞRI SARAY 3 Hikaye – 3 Anlatı: Kırmızı Oda: Sekanslar “Kırmızı Oda” (2004), “Bekleme Odası v1” (2009) ve “Kayıp Oda” (2011) isimli işler, sondan başa doğru ilerleyen tek bir senaryonun parçaları niteliğindedir ve güncel sanat alanına dair desen, resim, video, fotoğraf ve enstalasyon gibi mediumlarla üretilmiş çok katmanlı bir projedir. 3 farklı hikaye ve 3 farklı anlatısallık üzerine kurulu olan üçleme, kendi içlerinde bölünerek bu işlerin ara katmanlar niteliğinde olan “Kırmızı Oda: Sekanslar” (2005), “Işıksız Oda” (2007) ve “Bekleme Odası v1” (2009) gibi işlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Proje, “film”in temel yapı taşları olan senaryo, görsel, ses gibi elemanların eksiltilmesi, eklemlenmesi ve dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır ve sinemasal anlatının sunduğu olanakları, senaryo temelli olan işlerin üretilmesi için bir yöntem olarak kurgular. Bu dönüşümlere parallel olarak hem içeriksel hem de yapısal farklılıklar barındırır. Çekim senaryosu da Çağrı Saray tarafından yazılmış olan proje, edebiyat alanına dair açık göstergeler taşımasından dolayı sistematik olarak edebiyat alanına dair belli yapıtlara da referanslar verir. Senaryonun ve bu senaryoya bağlı üretimlerin tümü, içerik bağlamında Çağrı Saray’ın işlerinde ve üretim dizgesinde odaklandığı kimlik, kişisel tarih ve bellek gibi kavramlarla ilişki içindedir. 3 Stories – 3 Narratives: Red Room: Sequences Works called “The Red Room” (2004), “The Waiting Room v1” (2009), and “The Lost Room” (2011) are like the parts of a single script that goes tail to head and is a multilayered project created with media like drawings, paintings, videos, photography and installations regarding the contemporary art scene. This trio, based on 3 different stories and 3 different narrations branched within themselves, forming a basis for others like “The Red Room: Sequences” (2005), “Lightless Room” (2007) and “The Waiting Room v2” (2009) that serve as sublayers for these works. The project emerged by the reduction, articulation and transformation of the elementary keystones of “film” such as script, vision and sound. It assembles the possibilities cinematic narrative offers as a method to produce script-based works. Shooting script also written by Saray, the project refers to certain literary pieces as well, by means of possessing distinct manifestations about the literary arts scene. Script and all types of script-based artistic production is, within the context of content, related to concepts that Çağrı Saray focuses on through his works and production sequence such as identity, personal history and memory.


Kırmızı Oda/Sekans 30,31,32 Red Room/Sequences 30,31,32 (2008) serigrafi silk screen print 70 cm x 100 cm ed. 20

1979 İstanbul doğumlu olan Çağrı Saray, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 2004 yılında aynı fakültenin yüksek lisans programını, 2007 yılında ise Sanatta Yeterlik programını bitirdi. 2007’den bu yana çalıştığı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü’nde halen Doçent olarak görevine devam etmektedir. 2001’den bu yana “Eksilen Zaman” (2015, İstanbul), “Gri Koridor” (2013, Paris) ve “Bellek Kutuları-1” (2001, İstanbul) sergileri dahil olmak üzere 10 kişisel sergi gerçekleştiren Saray’ın işleri “Kopuşlar ve Kavuşmalar” (2014, Kuad Galeri, İstanbul), “3.Uluslararası Çanakkale Bienali” (2012, Çanakkale, Türkiye) ve “Ateşin Düştüğü Yer” (2011, İstanbul) dahil olmak üzere 80’in üzerinde yurtiçi ve yurtdışı karma ve grup sergilerinde yer almıştır. Çağrı Saray (b.1979, İstanbul) pursued his Bachelor’s and Master’s Degree at Marmara University’s Faculty of Fine Arts, Department of Painting. He later got his PhD from the same university in 2007 and still works as Associate Professor in Marmara University’s Faculty of Fine Arts. Since 2001, he realized 10 solo exhibitions including “Diminishing Time” (2015, İstanbul), “Grey Corridor” (2013, Paris), “Boxes of Memory-1” (2001, İstanbul) and his work has shown at more than 80 local and international group exhibitions, including “Raptures and Convergences” (2014, Kuad Gallery, İstanbul), “3rd International Çanakkale Biennial” (2012, Çanakkale, Türkiye) and “Where The Fire Falls” (2011, İstanbul) sergi / exhibition


BAHAR YÜRÜKOĞLU Yürükoğlu iç ve dış mekan manzaralarını fotoğraf, video ve heykel elementlerini birleştirerek başkalaştırır. Doğal ve inşa edilmiş manzaralardan ilham alan karışık teknikle yapılmış bu yerleştirmeler, pleksiglas kullanımıyla doğadaki ışığı ve renkleri araştırır. İzlanda ve Wyoming’in zor koşullarında oluşturduğu tabloları birkaç yıldır fotoğraflayan sanatçı, el değmemiş doğa manzaraları ve çağdaş kültür arasında bağlantılar kurarak doğal-yapay, gerçek-sanal ve nedensonuç gibi ikili kavramları inceler. Yürükoğlu combines photography, video, and sculptural elements to alter a space both indoors and in the landscape. Inspired by both natural and constructed landscapes these mixed media installations use plexiglas to investigate light and color in the natural world. She has spent several years photographing these tableaux in extreme settings like Iceland and Wyoming. Drawing connections between a raw natural landscape and contemporary culture, Yürükoğlu is interested in the dichotomous relationships between natural and artificial, reality and illusion, cause and effect.

sol left As it always was (2014) diasec baskı diasec print 35 cm x 43.75 cm ed. 10+1 AP sağ right Untitled Construction A (2014) diasec baskı diasec print 35 cm x 43.75 cm ed. 10+1 AP


Washington DC, A.B.D. doğumlu sanatçı Bahar Yürükoğlu, lisans eğitimini School of Visual Arts (NYC, A.B.D.) Fotoğraf Bölümü’nde tamamladıktan sonra yüksek lisansını Massachusetts College of Art & Design’da (Boston, A.B.D.) yaptı. İşleri Amerika Birleşik Devletleri’nde ve yurt dışında birçok sergide yer almıştır. Yürükoğlu’nun kişisel sergileri arasında, Burası, maumau (İstanbul, 2015); Neoscapes, Beth Urdang Gallery (Boston, 2014); Self-Titled, Nesrin Esirtgen Collection, (İstanbul, 2014); WYOMING, the Hallway Gallery (Boston, 2014); Melting North, 301 Gallery, Montserrat College of Art (Beverly, MA, 2013) bulunmaktadır. Sanatçı birçok kişisel sergide de yer almıştır: Into the Blue, Distillery Gallery (Boston, 2015); Intimate Horizons, Disjecta Contemporary Art Center, (Portland, 2014); Green Dream, Kidjidome (Boston, 2014); 2013 Biennial, DeCordova Sculpture Park and Museum (Lincoln, MA); We, Out There, SIM Gallery (Reykjavik, İzlanda, 2012). Bahar, 2015 yılının Haziran ayında Kuzey Kutbu’ndaki the Arctic Circle Residency konuk sanatçı programında yer alacaktır. Bahar Yürükoğlu was born in Washington DC. She received her MFA from Massachusetts College of Art & Design (Boston) and her BFA in Photography from the School of Visual Arts (NYC). Her work has been shown across the US, and internationally. Yürükoğlu’s recent solo exhibitions include This Place, maumau (İstanbul, 2015); Neoscapes, Beth Urdang Gallery (Boston, 2014); Self-Titled, Nesrin Esirtgen Collection, (İstanbul, 2014); WYOMING, the Hallway Gallery (Boston, 2014); Melting North, 301 Gallery, Montserrat College of Art (Beverly, MA, 2013). Recent group shows include; Into the Blue, Distillery Gallery (Boston, 2015); Intimate Horizons, Disjecta Contemporary Art Center, (Portland, OR 2014); Green Dream, Kidjidome (Boston, 2014); 2013 Biennial, DeCordova Sculpture Park and Museum (Lincoln, MA); We, Out There, SIM Gallery (Reykjavik, Iceland, 2012). In June 2015, Yürükoğlu will attend the Arctic Circle Residency in the North Pole. sergi / exhibition


MARC QUINN Marc Quinn’in heykelleri, resimleri ve çizimleri sanat ve bilim, insan vücudu ve güzellik algısı arasındaki ilişkileri inceler. Sanatçının bilinen işlerinden 1991 tarihli Self, kendi kafasının 4 litrelik kanıyla doldurduğu şeffaf bir kalıbıdır. Diğer bilinen işlerinden Alison Lapper Pregnant’ta (2005) ileri derecede hamile ve bedensel engelli Alison Lapper’ı 15 tonluk bir mermer heykel halinde betimleyen sanatçı, Londra’nın Trafalgar Meydanı’ndaki dördüncü kaide üzerinde gösterdiği ve daha sonradan The British Museum’da gösterilen Siren (2008) adlı çalışmasında ise model Kate Moss’u döküm altından canlandırır. Son zamanlardaki işlerinde insan vücudu üzerine eğilen Quinn, yaşam döngüleri, DNA mutasyonları sonucunda oluşan evrimsel değişiklikler, ölüm ve kimlik temalarını da konu edinir. Geleneksel ve yeni birçok farklı malzemeyle çalışan sanatçının işlerinde maddesellik, hem elemental komposizyonun hem de dış görünümün önemiyle ön plana çıkar. Marc Quinn’s sculptures, paintings and drawings explore the relationship between art and science, the human body and the perception of beauty, among other things. Quinn came to prominence in 1991 with his sculpture Self (1991); a cast of the artist’s head made from eight pints of his own frozen blood. Other critically acclaimed works include Alison Lapper Pregnant (2005), a fifteen-ton marble statue of the heavily pregnant and disabled Alison Lapper, exhibited on the fourth plinth at London’s Trafalgar Square; Siren (2008) a solid gold sculpture of the model Kate Moss displayed at The British Museum, London. Throughout his latest works, Quinn draws on ideas and themes relating to the human body. Other key subjects include cycles of growth and evolution through topical issues such as genetics and the manipulation of DNA, as well as issues of life and death and identity. Quinn’s work uses a broad range of materials, both traditional and untraditional. The materiality of the object, in both its elemental composition and surface appearance, is at the heart of Quinn’s work.

sol left Labyrinth AU (2014) ahşap baskı woodcut print 82.7 cm x 57.5 cm ed. 35 sağ right Event Horizon (2014) gravür etching 124 cm x 121 cm ed. 50


Give and Take, Victoria and Albert Museum (Londra, 2001), 50. Venedik Bienali (2003) ve Gwangju Bienali (2004) gibi karma seçkilerde işleri gösterilen sanatçının kişisel sergileri Tate Gallery (Londra, 1995), Kunstverein Hannover (1999), Fondazione Prada (Milan, 2000), Tate Liverpool (2002), MACRO (Roma, 2006), Fondation Beyeler (Basel, 2009), The White Cube (Londra, 2010), Musée Océanographique (Monako, 2012), Fondazione Giorgio Cini (2013) ve Arter, Space for Art (İstanbul, 2014) gibi kurumlarda yer almıştır. He has exhibited in many important exhibitions internationally including Give and Take, Victoria and Albert Museum (London, 2001), the 50th Venice Biennale (2003) and the Gwangju Biennale (2004). Museum and gallery shows include Tate Gallery (London, 1995), Kunstverein Hannover (1999), Fondazione Prada (Milan, 2000), Tate Liverpool (2002), MACRO (Rome, 2006), Fondation Beyeler (Basel, 2009), The White Cube (London, 2010), Musée Océanographique (Monaco, 2012), Fondazione Giorgio Cini (2013) and Arter, Space for Art (İstanbul, 2014). açık depo / open space


LIU BOLIN 1973 yılında doğan Liu Bolin, Pekin’de yaşayıp çalışmaktadır. 1995 yılında Shandong College of Arts, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olan sanatçı, yüksek lisans eğitimini Pekin’deki Central Academy of Fine Arts’ta tamamlamıştır. İşleri dünyadaki birçok müzede sergilenen “Görünmez Adam” Liu Bolin’in en bilinen işleri, 2005 yılında performans sanatı olarak başlayıp fotoğraf serisine evrilen “Hiding in the City” serisindendir. Born in 1973, Liu Bolin lives and works in Beijing, China. He earned his Bachelor of Fine Arts from the Shandong College of Arts in 1995 and his Master of Fine Arts from the Central Academy of Fine Arts in Beijing in 2001. His work has been exhibited in museums around the world. Also known as “The Invisible Man”, Liu Bolin’s most popular works are from his “Hiding in the City” series; photographic works that began as performance art in 2005.

sol left The Fist (2008) paslanmaz çelik stainless steel 30 cm x 28 cm x 25 cm Krampf Gallery’nin izniyle With permission from Krampf Gallery sağ right Hiding in the City No. 27 Creeping Forward (2007) c-print 123 cm x 160 cm Krampf Gallery’nin izniyle With permission from Krampf Gallery


1998 yılında Pekin’de düzenlediği ilk zamanlardaki kişisel sergileriyle uluslararası üne kavuşan Liu Bolin’in fotoğrafları ve heykelleri birçok uluslararası serginin yanısıra en büyük çağdaş fotoğraf festivallerinden biri olan Les Rencontres d’Arles’da gösterilmiştir. Sanatçının kişisel sergileri arasında Dashanzi Art Zone (Pekin, 2007), Galerie Bertin-Toublanc (Paris, 2007), Klein Sun Gallery (New York, 2008), Galerie Paris-Beijing (Paris ve Brüksel, 2013), Boxart Gallery (Verona, 2008), Forma Foundation for Photography (Milan, 2010) bulunmaktadır. Since his first solo shows in Beijing in 1998, Liu Bolin’s work has received international recognition. Among other international venues, his distinctive photographs and sculptures have been shown at the major contemporary photography festival Les Rencontres d’Arles and he had solo shows at Dashanzi Art Zone in Beijing (2007), Galerie Bertin-Toublanc in Paris (2007), Klein Sun Gallery in New York (2008), Galerie Paris-Beijing in Paris and Brussels (2013), Boxart Gallery in Verona (2008), Forma Foundation for Photography in Milan (2010). açık depo / open space


LI WEI 1970, Pekin doğumlu sanatçı Li Wei’nin eserleri, çoğunlukla sanatçıyı yerçekimini yendiği durum ve ortamlarda betimler. “Mirroring” adlı performans serisiyle başlayan sanatçı, bu pratiğe daha sonraları “Falls” adındaki, kafasının ve vücudunun yerin içinde kaybolduğunu gördüğümüz fotoğraf serisiyle devam eder. Li Wei, görüntü montajının kullanılmadığı sahneleri, aynalar, metal kablolar, iskeleler ve akrobatik yeteneklerinin yardımını kullanarak oluşturur. Performans ile fotoğrafın ortaklığıyla oluşan işleri tehlikeli bir senaryonun illüzyonunu yaratır. Born in 1970, Li Wei is a contemporary artist from Beijing, China. His work often depicts him in apparently gravity-defying situations. Wei started off his performance series, Mirroring, and later on took off attention with his Falls series which shows the artist with his head and chest embedded into the ground. His work is a mixture of performance art and photography that creates illusions of a sometimes dangerous reality. Li Wei states that these images are not computer montages, but that he uses mirrors, metal wires, scaffolding and acrobatics.

sol left Dream-Like Love (2002) c-print 122 cm x 116 cm ed. 10 Krampf Gallery’nin izniyle With permission from Krampf Gallery sağ right Ahead II (2006) c-print 176 cm x 261 cm ed. 10 Krampf Gallery’nin izniyle With permission from Krampf Gallery


Kişisel sergileri arasında Parc de la Villette (Paris, 2012); Lucca (İtalya, 2011); 10 Chancery Lane Gallery (Hong Kong, 2010;2006); Shanghai Tang (Hong Kong, 2010), Tribeca (Madrid, 2009), Michael Schultz Gallery (Pekin, 2009), Mogadishni CPH Gallery (Danimarka, 2009), Yeh Rong Jia Culture & Art Foundation (Tayvan, 2008), EScape Cultural Ample Gallery (İspanya, 2007), PYO Gallery (Seoul, 2006), Galeria Espacio Minimo (Madrid, 2006), Marella Gallery (Pekin, 2005) ve Marella Gallery (İtalya, 2004) bulunur. Solo exhibitions include Parc de la Villette (Paris, 2012); Lucca (Italy, 2011); 10 Chancery Lane Gallery (Hong Kong, 2010;2006); Shanghai Tang (Hong Kong, 2010), Tribeca (Madrid, 2009), Michael Schultz Gallery (Beijing, 2009), Mogadishni CPH Gallery (Denmark, 2009), Yeh Rong Jia Culture & Art Foundation (Taiwan, 2008), EScape Cultural Ample Gallery (Spain, 2007), PYO Gallery (Seoul, 2006), Galeria Espacio Minimo (Madrid, 2006), Marella Gallery (Beijing, 2005), Marella Gallery (İtalya, 2004). açık depo / open space


ANDREW SUPER Super’ın eserleri, müdahale edilmiş imge üretimlerini, izleyici olma halini ve zaman kesişimlerini inceler. Son dönem işlerinde çeşitli uzunluktaki anları tekil imgelerde sıkıştırıp etrafımızda olup biteni (foto)grafik anlar olarak anlamlandırma yetimizi sorgularken, görülen imgelerin insan hafızasında bireysel, sosyal ve kültürel düzeylerde nasıl yorumlandığını inceliyor. Andrew’s work stems from an intense curiosity about the intersections of time, viewership, and overtly mediated image making. His current work aims to compress lengths of time into singular images, questioning our ability to understand events as (photo)graphic moments, and how we reconcile what we see with our memories of events on a personal, social, and cultural level.

sol left The Death of Gaddafi (2013) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 57.5 cm x 71.5 cm ed. 5 sağ right Napalm Girl (2013) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 49.5 cm x 71.5 cm ed. 5


Çalışmalarını şu an University of South Wales’in fotoğraf bölümünde doktora düzeyinde sürdüren sanatçı, Rochester Institute of Technology, Imaging Arts and Science alanında yüksek lisansını, Pittsburg State University’de ise Studio Art konusunda lisans eğitimi aldı. İşleri ulusal ve uluslar arası birçok alanda sergilenen Super’ın işleri, New Hampshire Institute of Art ve Siena Art Institute’ın koleksiyonlarında yer alıyor. Andrew holds a BFA in Studio Art from Pittsburg State University, an MFA in Imaging Arts and Science from the Rochester Institute of Technology, and is currently working towards a PhD in photography from the University of South Wales. His work has been exhibited both nationally and internationally, and is held in collections at the New Hampshire Institute of Art and the Siena Art Institute. açık depo / open space


ARTHUR BUXTON Buxton işlerinde, resim ve baskı medyumlarındaki trendleri araştırmak için renklerin bir görüntü içindeki dağılım oranını ortaya koyan veri görselleştirme metotlarından yardım alıyor. Açık kaynaklı yazılımları kullanarak internet ortamından toplanmış imgelerdeki renkleri örnekleyen sanatçı, her imgede yer alan beş temel rengin yüzdelik oranlarını gösteren şema ve tablolar oluşturuyor. Böylece imgenin form ve biçimle ilintili tüm bileşenlerini ortadan kaldıran Buxton, örnekleme yöntemleri, bilgi grafikleri, otomasyon teknolojileri ve temsiliyet formlarının tarafsızlığını da işin içine katarak, renk ve harmoni yönelimlerine dair seriler üretiyor. Arthur Buxton’s work engages with data visualizations methods that use color extraction tools to explore trends in painting and print media. Using open source software the artist extracts colors from images gathered online to create charts and timelines that typically display the five most common colors in each image as a percentage. In this instance the removal of figurative and formal elements from an image present a series of color harmonies and trends, alluding to sampling methods, information graphics, automation technologies and objective forms of representation.

sol left British Vogue Covers 1981 -2011 (2011) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 48 cm x 81 cm ed. 10 sağ right Paris Vogue Covers 1981 - 2011 (2011) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 48 cm x 81 cm ed. 10


“Orijinalinden 1:10 ölçeğinde küçültülmüş, 2.4’e 2.9 mm boyutlarındaki küçük sütun şemaları, Vogue dergisi kapaklarında kullanılmış görüntülerdeki en belirgin beş rengi orantılı olarak gösteriyor. Her bir sütun, yılın Eylül’de başlayıp Ekim’de son bulduğu bir yıl içinde 1981’den 2011’e kadar yayınlanan Vogue kapaklarını temsil ediyor. Böylece, işleri gören biri, ulusal renk paletlerinde yıllara göre oluşan değişimi gözlemleyebiliyor.” Buxton’ın işleri, aralarında The Collaborative Print Studio in the Digital Age, Impact 8 Conference Dundee (2013), Multiplied Art Fair, London (2012) ve Just Press Print, Northern Print, Newcastle (2012)’ın da bulunduğu birçok projede gösterildi. “Within each piece the small bar charts (measuring 2.4 by 2.9 mm at 1:10 scale to the originals) show the five most prominent colors, proportionally, in an individual Vogue cover. Each column is a year starting with September and working down to October at the bottom. The columns run from 1981 on the right working across to 2011 on the left. After viewing the work one becomes increasingly aware of the differences in overall national color palettes.” Buxton has shown his work through the following exhibitions: The Collaborative Print Studio in the Digital Age, Impact 8 Conference Dundee (2013), Multiplied Art Fair, London (2012) and Just Press Print, Northern Print, Newcastle (2012). açık depo / open space


CAROLYN BUNT Carolyn Bunt, fotoğraf disiplini aracılığıyla bakma eylemine eğilirken izleyiciyi içine çeken özel bir sessizlik ve direnç üreten bir görselliğe odaklanıyor. Belirgin olayların gizlendiği ve ilk bakışta boş alanların göze çarptığı güçlü fotoğraf ve baskılarında sanatçının yer verdiği manzaralar gizli bir tarihin karanlık gerçeklerini saklıyor. Türbülanslı bir havanın yarattığı bulutlar, bu yerlerin yalnızca doğal bir masumiyet timsali olarak görülmesinin önüne geçiyor. Bu imgelerin gücü, hikayelerinin gizliliğinde saklı. Bu sayede Bunt’ın fotoğrafları, kavramsal olarak belgesel fotoğrafçılığından uzaklaşıp bir keşif fenomenine dönüşüyorlar. Roland Barthes’in de söylediği gibi, bir eserin ‘bütünlüğü, başlangıcında değil, sonundadır’. Carolyn Bunt, through the discipline of photography, is engaged intensely with the act of looking, and concentrates on a kind of visual scrutiny, into which the viewer is drawn, generating a particular quietness and strength. Significant events lie hidden in her seemingly empty but quietly powerful photographs and prints. These wounded landscapes hide the dark truths of secret histories. Turbulent clouds prevent these locations from existing solely as beautiful places of natural innocence. Their power lies in the withholding of their stories. Conceptually they drift away from documentary photography into a phenomenon of discovery. In the words of Roland Barthes, a work’s ‘unity lies not in its origin but in its destination’.

sol left And when I had looked up it had gone 2 (2010) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 61 cm x 76 cm ed. 10 sağ right Station to Station (you drive like a demon) (2012) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 61 cm x 76 cm ed. 10


Carolyn Bunt’ın And when I looked up it had gone 1 ve And when I looked up it had gone 2 isimli baskıları, beyaza bürünmüş bir sonsuzluğun ortasında yer alan eski bir Sovyet benzin istasyonunun nabız atan neon çerçevelerini, karartılmış ve hayal ürünü bir bilim kurgu sahnesini olarak sunuyor. Somut olmayan, içsel bir dünyayı betimleyen fotoğraflar, izleyicinin hayal gücünün sınırlarıyla genişleyip anlam kazandığından performatif bir karaktere de sahip. Londra’da yaşayıp çalışan sanatçının katıldığı sergiler arasında, Hidden Impact, Various Locations, Bristol (2009); Limited Editions, Room, Shoreditch, Londra (2006); Map, The Loading Bay Gallery, Brick Lane, Londra (2003); New Directions, Miskolc Gallery, Miskolc, Macaristan (2004); Surface Noise, Jerwood Visual Arts, Londra (2011) ve aldığı ödüller arasında Residencia Corazon, Buenos Aires, Arjantin (2008) bulunuyor. Carolyn Bunt’s prints, And when I looked up it had gone 1, and And when I looked up it had gone 2, present the viewer with what seems to be an obscured or imagined science-fiction setting, as the pulsating neon framework of a Soviet fuelling station is surrounded by the white-washed landscape of infinity. It is intangible; an interior world. The photographs assume a performative quality as the viewer is invited into the work, ushered to complete it within the confines of their own imagination. Selected Exhibitions: Hidden Impact, Various Locations, Bristol (2009); Limited Editions, Room, Shoreditch, London (2006); Map, The Loading Bay Gallery, Brick Lane, London (2003); New Directions, Miskolc Gallery, Miskolc, Hungary (2004); Surface Noise, Jerwood Visual Arts, London (2011). Prizes include: Residencia Corazon, Buenos Aires, Argentina (2008). Lives and works in London, UK. açık depo / open space


PAUL LAIDLER Paul Laidler çalışmaları, 1980’li yıllarda hayal edilen, kitle iletişim araçları geleceği ve gelişen teknoloji algısını konu edinir. Kendisine has bir mizah anlayışını ve özel bir merakı barındıran işlerinde, gerçek dünyanın tuhaf çelişkilerini vurgulamak için kendisini, seçtiği medyum ve izleyici arasına yerleştirir. Paul illüstrasyon ve baskı resim konularında eğitim gördükten sonra dijital fine art baskı üzerine doktorasını tamamlamıştır. Yerel ve uluslararası birçok koleksiyonda yer alan sanatçının işleri, The Victoria and Albert Museum’da, Tate Britain’da, National Gallery of Australia’da (Canberra), The Print Centre’da (Philadelphia), School of Art Institute Chicago’da ve The University of the Creative Arts’da (Farnham, UK) sergilenmiştir. Paul Laidler’s work is a 1980s dream of the future of mass media and emerging technology. He deliberately places himself between his chosen medium and the viewer in order to highlight the bizarre contradictions of the real world with a wicked sense of humour and geeky curiosity. Paul has degrees in illustration and printmaking and a doctorate in fine art digital print. He has exhibited and published his work both nationally and internationally where it is included in collections at The Victoria and Albert Museum, Tate Britain, National Gallery of Australia, Canberra, The Print Centre, Philadelphia, School of the Art Institute Chicago and The University of the Creative Arts, Farnham, UK.


Ray Kinsella (2010) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 55 cm x 55 cm ed. 20 açık depo / open space


RICHARD FALLE Richard, Cardiff ’teki Wales Üniversitesi Enstitüsü’nde, Vancouver’daki Emily Carr Sanat ve Tasarım Enstitüsü’nde ve Londra Royal College of Art’ta baskı resim eğitimi aldı. Son işlerinde tamamıyla Adobe Illustrator sınırları içinde çalışarak oluşturduğu girift dijital çizimlerde, bu mazoşist tutkusu ön plana çıkar. Huzursuzluk ve trajedinin bolca hissedildiği bu imajlar aynı zamanda karikatürsel bir absürtlük içerir. Richard studied printmaking at the University of Wales Institute, Cardiff; Emily Carr Institute of Art and Design, Vancouver and the Royal College of Art, London. His current work is motivated by a masochistic passion for generating intricate digital drawings working entirely within the confines of Adobe Illustrator. The subject matter of these images is full of cartoon like absurdity, with an undercurrent of disquiet or tragedy.

sol left Ice Cream Inferno (2012) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 74 cm x 55 cm ed. 10 sağ right Ice Cream Rocket Disaster (2013) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 50 cm x 50 cm ed. 10


Falle, Creative Review’ın yükselmekte olan sanatçılar listesinde ve ES Magazin’de gösterildi. Yakın zamanda New York IPCNY’da “New Prints / New Narrative” adlı sergide yer aldı. Katıldığı diğer sergiler arasında The Collaborative Print Studio in the Digital Age, Impact 8 Conference Dundee (2013), Multiplied Art Fair, Londra (2012) ve Just Press Print, Northern Print, Newcastle (2012) yer alıyor. Falle has featured in Creative Review’s list of emerging artists to watch and ES Magazine. More recently exhibited work in New York at this year’s IPCNY Exhibition entitled “New Prints / New Narrative”. Other exhibitions include; The Collaborative Print Studio in the Digital Age, Impact 8 Conference Dundee (2013), Multiplied Art Fair, London (2012) and Just Press Print, Northern Print, Newcastle (2012). açık depo / open space


STANLEY DONWOOD Dünyaca ünlü deneysel rock grubu Radiohead’in kuruluşundan beri sanatçısı olan Stanley Donwood, grubun asıl adamı Thom Yorke ile Exeter Üniversitesi’nde tanıştığından beri birlikte çalışıyor. Gruba 2002 yılında albümün görsel tasarımı için verilen Grammy ödülünü bile birlikte aldılar. Stanley grubun altıncı resmi üyesi olarak bilinir. albümün görsel tasarımı için verilen Grammy ödülünü bile birlikte aldılar. Stanley grubun altıncı resmi üyesi olarak bilinir. Bunun yanı sıra birçok farklı projede de yer alarak Radiohead dışında da aktif olduğunu kanıtlayan Donwood, Glastonbury Festivali’nin resmi afişlerini ve görsel dilini de tasarlamıştır. Baskı tekniklerine olan düşkünlüğüyle bilinen sanatçı eserlerini ve kısa öykülerini kendi yayınlar. 2013 yılında bastığı Faber’in Holloways adlı kitap İngiliz gazetelerinden övgü dolu eleştiriler almış ve The Sunday Times’ın ‘en çok satanlar-ilk on’ listesine girmiştir. Yakın gelecekteki projeleri arasında JG Ballard romanlarının yıldönümü için yapılacak olan yeni baskılarının kapaklarını tasarlamak da yer alıyor. Donwood’un kişisel sergileri arasında ‘Far away is close at hand Images of elsewhere’, The Outsiders Gallery, London (2013); ‘Atomic Drawing Room’, The Enterprise, London (2013); ‘Occupational Hazard’, Ink_d Gallery, Brighton (2012); ‘Lost Angeles’, Subliminal Projects, Los Angeles (2012); ‘The Minotaur Exhibition’, Mithras Tauroctonos Subterranea, London (2011) ve ‘Work on Paper’, The Outsiders Gallery, London (2011) bulunuyor. Stanley Donwood has worked as the artist for the acclaimed experimental rock band Radiohead since the group’s inception. He and frontman Thom Yorke met at Exeter University and the two are often thought to be one and the same, despite accepting a Grammy award together for the band’s packaging in 2002. Stanley is officially considered the sixth member of the group. Nonetheless Stanley is highly active outside of Radiohead, producing official posters and media for the Glastonbury festival amongst many other commissions. He is an aficionado of printing techniques and avid self-publisher of his own artworks and short stories, leading to Faber’s publication of the book Holloways in 2013. The book received rave reviews in the British broadsheet newspapers and made The Sunday Times’ top ten bestseller’s list. Upcoming projects include new covers for anniversary reprints of JG Ballard’s novels. Donwood’s solo exhibition’s include: ‘Far away is close at hand Images of elsewhere’ at The Outsiders Gallery, London (2013); ‘Atomic Drawing Room’ at The Enterprise, London (2013); ‘Occupational Hazard’ at Ink_d Gallery, Brighton (2012); ‘Lost Angeles’ at Subliminal Projects, Los Angeles (2012); ‘The Minotaur Exhibition’ at Mithras Tauroctonos Subterranea, London (2011) and ‘Work on Paper’ at The Outsiders Gallery, London (2011).


Else (2014) fine-art pigment baskı fine-art pigment print 75 cm x 56 cm ed. 33 açık depo / open space


from the archive of

arşivinden bir seçki

Doğan Arslanoglu Untitled (The Weight) 34 cm x 43 cm fine-art pigment print

Lavina Yelb Descanso de Piedra 43 cm x 43 cm fine-art pigment print

Benedikt Rugar Untitled 36 cm x 43 cm fine-art pigment print


Çağlar Kanzık Vapur 29 cm x 43 cm fine-art pigment print

Mehmet Uluşahin Admin 43 cm x 43 cm fine-art pigment print

Milos Gazdic Untitled 29 cm x 43 cm fine-art pigment print açık depo / open space


MARC QUINN Daima Genç Forever Young 1990’ların başında çağdaş sanat sahnesinin seyrini değiştirecek bir grup genç sanatçı İngiltere’de yükselmekteydi ve bugün dünyanın en tanınan sanatçılarından biri olan Marc Quinn de o gençlerin arasındaydı. Sanatçının kusursuz güzellikleriyle ilk bakışta izleyiciyi içine çeken eserleri, sanat tarihiyle diyalog halinde ‘varlık’a dair farklı halleri ve insanın ruhunda taşıdığı saklı duyguları araştırıyor. Zihnimde Bob Dylan’dan ‘Forever Young’ çalarken, zamanın geçişini ince bir şekilde izleyiciye hissettiren Marc ile ARTER’de açılan ilk kişisel sergisi üzerinden yakın dönem eserlerine, sanat tarihine ve üretim süreçlerine dair konuşuyoruz. In the beginning of the 90’s, a group of young artists who will soon change the contemporary art scene were on the rise and worldwide known artist Marc Quinn was one of them. Quinn’s works that drew the immediate attention of the audience with their flawless beauty, investigating the emotions hidden in human soul and different forms of the “being” while conversing with art history. With Bob Dylan’s ‘Forever Young’ in the back of my head, we are talking with Marc who lightly hints the passing time to his audience, about his recent works, art history, his production process via his first solo exhibition at ARTER. röportaj interview: elif kamışlı fotoğraf photographs: mary mccartney


Şubat ayında Arter’de açılan sergin “Aklın Uykusu” izleyiciye işlerinle ilgili oldukça kapsamlı bir fikir veriyor. Sergi temalarından biri olan tarihi yakın dönemde bizim de gündemimizi meşgul eden bir kavram. Çalışmalarını bu tema bağlamında anlatır mısın? Küratörlüğünü Selen Ansen’in yaptığı sergide eski dönem ve yakın dönem eserlerim bir arada sunuluyor. Son yıllarda üzerinde çalışmakta olduğum ‘Tarihin Yaratılışı’ halılarıysa bir seri olarak ilk kez Arter’de gösteriliyor. Halıların ilkini 2011 yılında Londra’da gerçekleşen ayaklanmalardan sonra yapmıştım; o zamandan beri yenilerini üretmeye devam etsem de, bugüne kadar sadece birini Londra’da diğerini de Venedik’te gösterdim. İçinde bulunduğunuz dönemi düşününce de hepsinin birlikte ilk kez burada sergilenmesi bu seçimi ilginçleştiriyor. En başta halılar arasında Türkiye var mı diye bakmıştım; ama sonra düşündüm de aslında Brezilya, Hindistan, İngiltere ya da Yunanistan olması çok önemli değil... Çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye bu seride yok; ama çıkış noktaları hep aynı olduğundan halıdaki sahnelerin aslında nerede gerçekleştiği pek fark etmiyor. Bu seriye başlamadan evvel halılara bakıyor ve onları oluşturan her bir ipliğin kendi başına sadece bir iplikken, bir araya geldiğinde bir imge ya da bir nesne yarattığını düşünüyordum. Bu bana halılarda resmedilen ayaklanmaların da tek başına var olan bireylerin yeni sosyal medya ağlarını kullanarak birleşmesinden doğduğunu düşündürdü ve tarihin tepeden indirilerek değil, tabandan yükselerek oluştuğu gerçeğini hatırlattı. ‘Tarihin Yaratılışı’ serisinin de dünyanın işleyişindeki bu değişikliği nesnenin üretim biçimiyle bir şekilde ifade ettiğine inanıyorum; aralarında hoş bir bağlantı var. Elbette dünya değiştikçe, bu seriye yeni halılar eklenmeye devam edecek. Serinin hafızayla ilişkisi nasıl? Tabii ki iş aynı zamanda hafıza yaratmakla ilgili. Sergiyi gezenler halıların üzerinde

Marc Quinn, Arzunun Esiri (2014), Bronz, 250 cm x 239 cm x 209 cm, Yerleştirme görüntüsü: Aklın Uykusu, ARTER, 2014, Fotoğraf: Murat Germen, Sanatçının ve ARTER’in izniyle

Your exhibition “The Sleep of Reason” that opened at ARTER this February, gives the audience a pretty comprehensive idea about your works. One of the themes of the exhibition is a concept that also occupied our social agenda. Can you explain your works in the context of this theme? In the exhibition curated by Selen Ansen, my old and recent works are presented all together. “Creation of History” is a series of carpets that I’ve been working on in the last couple of years and they are exhibited for the very first time at ARTER as a series. I made one of the first carpets back at 2011 after the riots at London. Even though I’ve been producing new ones since then, I could only exhibit one in London and another one in Venice. When we think about the period we’re passing through, it’s interesting for them to be exhibited here altogether.

röportaj / interview


Eye of History Etching I (2015), gravür etching, 90,5 cm x 89,5 cm, ed. 50+10

yürüyebiliyorlar; bunun sonucunda da iplikler yer yer yıpranıyor, imgeler tamamen kaybolabiliyor. Arter’deki halılar da kim bilir bu serginin sonunda nasıl gözükecek... Mükemmel bir anı yakaladıktan sonra hafızanın kişilerin tarihi gibi değişmeye devam etmesi bununla bağlantılı. ‘Tarihin Yaratılışı’nda nesnenin kendisi de tarih gibi sürekli bir değişim içinde, ‘Self ’teki gibi sonsuza kadar aynı kalacak tek bir andan ibaret değil. Bu durumda her sergi için halıları yeniden üretiyor olmalısın. Evet. Sergi bittikten sonra halılar temizlenip saklanıyor. Mesela Venedik’te gösterdiğimiz halı üzerinde binlerce kişi yürüdüğünden serginin

At first I checked if there was Turkey amongst the carpets, but then I thought it doesn’t matter if it’s from Brazil, India, England or Greece… Turkey is not a part of this series for various reasons, but since the starting points are pretty much the same it doesn’t matter where the scene on the carpet takes place. Before I started this series, I was looking at the carpets and thinking how the individual threads that made the carpet came together and formed an image or an object. This made me think that the riots pictured on the carpets were born with individuals uniting using the social media platforms and reminded me that rising from the bottom, not the opposite way, formed history. I believe that “Creation of History” series states this change in how the world works


with the production form of the object. There will be additions to the series as the world changes. What’s the relation between the series and memory? It’s also of course about making a memory. People who visit the exhibition can walk on the carpets, due to this the threads fray and the images can totally fade and vanish. I wonder how the carpets will look like at the end of this exhibition at ARTER… It’s connected to the fact that people’s memories change after capturing a perfect moment, just like their history. At “Creation of History”, the object itself is also changing like history, it’s not like “Self ” where the moment will stay the same forever. In this case, you must be reproducing the carpets for every exhibition. Marc Quinn, “Aklın Uykusu”, Küratör: Selen Ansen, Sergiden yerleştirme görüntüsü, ARTER, 2014, Fotoğraf: Murat Germen Sanatçının ve ARTER’in izniyle

sonunda epey silikleşmişti. Nihayetinde eski halıları çerçeveletiyorum; yerden sonra duvarda sergileniyorlar. Başka bir sergi söz konusu olduğunda da o halıyı yeniden üretiyorum. Bu süreç, tarihe baktığında şatolarda kralların duvarlarını savaşları anlatan halıların süslemesine ve tarih resminin, resim sanatının en üst formu gibi algılanmasına ironik bir yaklaşım gibi görülebilir. Halıların ilk etapta zeminde bulunmaları da bana bir şekilde daha demokratik geliyor. ‘Tarihin Yaratılışı’nda biraz sihirli halı fikri de var; hani istersen üzerine binip dünyayı dönüştürebilirsin. Bu serginden de anlaşıldığı gibi eserlerinde sanat tarihine dair birçok referans var. “Aklın Uykusu” da Goya’nın bir çalışmasına gönderme. Bize bu bağlantıdan bahseder misin? Sanat tarihiyle ilgileniyorum; bu başkalarının işlerine her zaman baktığımdan, benim için doğal bir süreç. Sanatın sadece bir süreklilikten ibaret olduğunu düşünüyorum. Çağdaş sanat deyince, her şeyin bir zamanlar ‘çağdaş’

Yes. After the exhibition is over, the carpets are cleaned and taken to storage. For example, the carpet that was exhibited in Venice was pretty faded after thousands of people walked on it. Eventually I get the old carpets framed, they are exhibited on walls after being on the ground. When a new exhibition is in question I reproduce that carpet. When looked back in history, this process goes back to the castles where kings decorated their walls with carpets, telling stories of wars as a picture of the history. It can be seen as an ironic approach to these pictures being seen as the highest form of art. Keeping them on the ground seems democratic to me. Within the ‘Creation of History’ series there is also the idea of magic carpet with which you can change the world. As we can see from this exhibition there are many references to art history in your works. “The Sleep of Reason” is a reference to Goya’s work. Can you tell us about this connection? I’m interested in art history, it’s a natural process due to the fact I follow other people’s work. I think that art is only a reoccurrence. When we say contemporary art, we should remind ourselves that once, everything was “contemporary”. If you ask me, even though art röportaj / interview


olduğunu unutmamız gerekiyor. Bana kalırsa sanat, zamansız bir yanı olsa da, öncelikle üretildiği dönemi yansıtır. Eğer iyi bir eserse zamanının ötesine de bir şeyler ifade eder. Ben her dönemle ilgileniyorum. Bu sergide de ilişkilendiğim kişi ve dönemler arasında Goya, Rembrandt, mermer heykellerde Klasik Antik dönem, Bonzai heykelinde Asya sanatı, et resimlerinde 17. yüzyıl kasap resimleri var. Tarih içinde bazı temaların farklı şekillerde yeniden yapılması gerektiğine inanıyorum. Peki eserlerindeki kan, ekmek, buz gibi alışılmadık malzemeleri nasıl bir itkiyle kullanıyorsun? Sanıyorum bu malzemelerle çalışmamın altında daha canlı şeyler üretme çabası yatıyor. Örneğin ‘Self ’i düşünelim, kendi kanımdan yapılmış bir otoportre. O heykel uzaktan bakınca sanki yaşıyor gibi, yaşam destek ünitesine bağlı; oysa esere yaklaştıkça öyle olmadığını anlıyorsun. Cansız bir nesne ve yaşayan bir varlık arasındaki farkın büyüklüğünü kavradıkça, asla yaşayan bir şey yaratamayacağını görüyorsun. Bu da işin ironik kısmı. Bir gün yeniden canlanma ümidiyle kendini donduran kişileri düşün... Durumun kendisi ilk başta canlı ile cansız olan arasındaki mesafeyi azaltırmış gibi gözükse de, aslında tam tersini vurguluyor. Bir de bu malzemelerle çalışırken, şimdiki zamanda var olan bir nesne üretmeyi seviyorum. Eğer bir şey dondurulmuşsa ihtimallerle dolu bir anın içinde takılıp kalmış demektir ve her an kaybolma tehlikesini varlığında taşır. Bu da onu bir şekilde hep şimdiki zamana bağlı kılar. Sergideki ‘Dünyanın Kökeni’ benim için zamanın haritası gibi. Deniz kabuğunun üzerindeki halkalar hayvanın onu yapışının ve zamanın geçişinin izleri olarak tarihin bir göstergesiyken, kabuğun yüzeyinin ayna gibi parlak ve yansıtıcı oluşu bugüne referans veriyor. Bana öyle geliyor ki, kabuğun yüzeyindeki halkalar ile yüzeyin karşısındakini yansıtması neredeyse bugünün nasıl geçmiş olduğunu açıklamak için kullanılabilecek cisimleşmiş bir manifesto. Eserlerinde doğaya, bedene, tarihe olan bu ilgin felsefeyle bir bağlantın olduğunu düşündürüyor bana.

has a “timeless” side to it, it first reflects its time that it was produced. If it’s a good piece, it will still mean something to people after all those times. I’m interested in every period of time. Goya, Rembrandt, Classical Ancient period with it’s marble sculptures, Asian art in Bonzai sculptures, 17th century meat paintings are people and periods that I was inspired in this exhibition. I believe that some themes should be reconstructed in different ways throughout history. So, what gives you the urge to use unwonted materials such as blood, bread and ice? The reason I feel the urge to work with these materials is to produce “alive” things. For example, lets think about “Self ”, a self-portrait made with my own blood. When looked from far, that sculpture looks like it’s alive, tied to a life support unit. Whereas when you get closer to it, you realize it isn’t. When you realize the size of the difference between a live object and a lifeless object, you find out that you cannot create something that’s “alive”. That’s the ironic part of it. Imagine people who freeze themselves, hoping they will be alive again someday. Even at first, it looks like the situation shortens the distance between alive and lifeless things; it actually emphasizes the complete opposite. Also, I like to produce an object that exists in the current time while working with these materials. If something is frozen, it means that it’s stuck in a moment filled with possibilities and carries the danger of losing its “existence” in its being. This way, this makes it somehow tied to the current time. “The Origin of the World” in the exhibition is like the map of time. While the circles on a seashell is a sign that the animal made it and the passing time and history, the shiny and reflective surface of the shell is a reference to the current time. I feel like the circles on the shell and surface reflecting the opposite part is an embodied manifesto that can be almost used to explain that in fact today is the past. This interest you have in nature, body and history makes me think that it’s somewhat connected to philosophy. For me, art is the material form of philosophy. Nowadays, people do not have much time to


Labyrinth AG (2014), ahşap baskı woodcut print, 82.7 cm x 57.5 cm, ed. 35

röportaj / interview


Et resmi (Homeopatik Beslenme), 2013, Tuval üzerine yağlıboya, 279 x 419 cm, Fotoğraf: Todd-White Art Photography, Marc Quinn Studio’nun izniyle

Bana kalırsa sanat felsefenin somutlaşmış hali. Yaşadığımız dönemde insanların okumak için pek vakti yok; o yüzden daha çok bir şeylere bakıyorlar ve gördüklerinden besleniyorlar. Felsefenin de gerçek dünyayla yeniden ilişkilenmesi gerekiyor. Bu bağlamda felsefenin dünyaya bağlandığı yerin sanat olduğuna inanıyorum. Yaşadığımız bilgi fazlalığı da üretim sürecinle ilişkili olmalı... Evet, içinde yaşadığımız dünya bu ve ben eserlerimde onu yansıtıyorum. Arter’de görülebilen üzerinde haritalar olan göz resimleri aslında taşıdığımız paranoyaları anlatıyor. Durmak bilmeden bilgi bombardımanına tutuluyoruz ve nereye gidersek gidelim dünyada olup bitenleri beynimizin içinde kendimizle birlikte taşıyoruz. Bu, olaylara bakışımızı da etkiliyor. Sanki bundan kurtulmak mümkün değil. Bu noktada ben de eserlerimin sorular sormasını istiyorum; çünkü felsefe sorular sorar, yanıt verense dindir.

read, that’s why they are mostly looking at things and feeding themselves from what they see. Philosophy also needs to relate to the real world. In this context, I think that art is where philosophy connects to the world. The overload of information we experience today should also be related to your production process… Yes, this is the world we live in and I reflect it in my works. The “eye” pictures that have maps on them exhibited at ARTER actually reflect our paranoia. We are incessantly bombarded with information and we carry whatever’s going on around the world in our brains with us wherever we go. This also affects the way we look at things. It’s almost as if like there is no way out. At this point, I want my works to ask questions. Because philosophy asks questions, the one who answers is religion. So what does Baroque mean to you? I like the enthusiasm of Baroque. To me, the delightful darkness inside Baroque is an attempt to make a connection between the real world and


Peki Barok senin için ne ifade ediyor? Barok’un coşkunluğunu seviyorum. Bana kalırsa içindeki enfes karanlık, gerçek dünya ile sanat nesnesi arasında bağ kurmak için bir girişim. Barok, durgun bir suya düşen damlanın yarattığı titreşim gibi... Sanki bir şekilde gerçeğin içine yerleşme arzusu taşıyor. Bir anlamda en yapay sanat hareketi gibi algılansa da, tüm parçalarını gerçek dünyayla ilişki kurmak üzere uzatıyor. “Aklın Uykusu”nu gezerken içimde oluşan en kuvvetli his şiddetti. Neden eserlerinde bu kadar çok şiddet var? Güzelliğin ve şiddetin samimiyetle ilişkili olduğunu düşünüyorum; bence ikisi arasında bir tür dengeden bahsedebiliriz. Ayrıca içinde yaşadığımız dünya şiddet dolu, yolda yürürken biliyorsun ki her an başına bir şey gelebilir. Mesela sergide yer alan mermer heykeller ne kadar güzel gözükse de içlerinde şiddet dolu bir anı, heykeli yapılmış kişinin uzvunun kopuşunu barındırıyor. Bu an o güzel mermerin içine saklanmış olsa da heykele bakarken bunu hissetmemek mümkün değil. Beni ilgilendiren gerçek hayatı sanata taşımak. Mermer heykellerden bahsetmişken 2009 yılında Veronaí’da dolaşırken bir anda karşıma çıkan devasa Alison Lapper heykeli beni oldukça karmaşık ve yoğun hislerin içine sokmuştu. Bu eser grubunun nasıl başladığını merak ediyorum. Bu seri, British Museum ve Louvre’da klasik dönem heykellerine bakan kişileri izleyerek başladı. Onlar kendi aralarında “bunlar dünyadaki en güzel heykeller” diye konuşurken, acaba heykellerden biri canlanıp aralarına karışsa tepkileri nasıl olurdu diye düşündüm. Muhtemelen söylediklerinden tamamen farklı olurdu; onlara nasıl bakacaklarını bilemezler, utanırlardı. Bu seriye, sanatta kabul edilse de gerçek hayatta kabul edilmeyecek şeyleri araştırmak için başladım diyebilirim. İlk olarak İngiliz Paralimpik Derneği ile iletişime geçtim ve o bağlantıyla Peter Hull’ın heykelini yaptım. Sonrası daha kolay ilerledi; elinizde bir örnek

an art object. Baroque is like a vibration that a drop makes on water… It is as if it carries a desire to settle in the truth. Even though in a way it’s perceived as an artificial art movement, it extends its every piece to connect with the real world. The most dominant emotion I felt while I was going around “The Sleep of Reason” was “violence”. Why do you have so much violence in your works? I feel like beauty and violence has a connection with sincerity. Also, the world we live in is full of violence; you know that something can happen to you any time when you’re walking on the street. For instance, even though the sculptures in the exhibition look beautiful, they shelter a violent memory and the disengagement of an organ. Even though this is hidden in that beautiful marble, it’s not possible to feel it while you’re looking at the sculpture. My concern is to bring real life into art. Talking about marble sculptures, when I was going around at Veronai in 2009, the gigantic Alison Lapper sculpture I came across made me feel complicated and heavy emotions. I wonder how this group of works started. This series started by watching people looking at Classical Era sculptures at the British Museum and Louvre. While they were talking to each other about these works as “the most beautiful sculptures on earth”, I wondered what if one of the sculptures came alive and just join in their group, what would be their reaction. It would probably be completely different from what they have said and thought about it. They wouldn’t know how to look at that figure and they would be ashamed. I can say that I started this series to investigate things that are accepted in art, but not in real life. First of all, I made contact with British Paralympics Association and with that contact I first made Peter Hull’s sculpture. It got easier after that, once you have a sample in hand, you can easily tell people what you’re trying to do. Can you tell us about the abstractions you made on the figures on your meat paintings at the exhibition? röportaj / interview


olunca ne yapmaya çalıştığınızı insanlara rahatça anlatabiliyorsunuz. Bu sergide et resimlerinde gördüğümüz figür üzerinden yarattığın soyutlamalardan bahseder misin? Et resimlerinde biraz De Kooning resimlerini anımsatan soyut bir imge görüyorsunuz. Oysa baktığınızda bu bir soyutlama değil; çünkü etten yapılmış. Kimileri bu resimleri güzel bulurken, kimileri iğrenç olduğunu düşünüyor. Bir şeyin paradoksal görünmesi benim ilgimi çekiyor, çözümlenemeyen şeyleri seviyorum. Beslendiğin kaynakları merak ediyorum... Seyahat bir seçenek olabilir mi? Seyahat de var ama genelde tam nasıl olduğunu anlamadan bazen başka bir şey yaparken, bazen televizyon izlerken ya da internette gezinirken, birileriyle konuşurken oluveriyor. Bir fikrin nereden geleceğini asla bilemezsiniz. Mesela Chelsea çiçek şovunda yürürken Arter’de sergilenen ‘Arzuya Tutsak (Karekök)’ adlı bonzai ağacının gerçeğini gördüğümde bunun bizim doğayla ilişkimizi anlatan muhteşem bir örnek olduğunu düşünmüştüm. Bir güzellik yaratma uğruna şiddetli bir bastırma söz konusuydu; ama onu böylesine büyütünce sanki bir şekilde bu istek canavarca sana geri dönüyormuş gibi geldi. Bonzai ağacı insanın doğayı manipülasyonunun başlangıcı diyebiliriz. Bir de yanıltıcı bir yanı var bu güzelliğin; bonzaiyi yapmanın altında her ne kadar gerçek olmasa da dünyayı kontrol edebildiğini hissetmeye dair psikolojik nedenler de var. Senin de bir koleksiyonun olduğunu biliyorum. Bitirirken bize son dönemde ilginç bulduğun sanatçılardan bahseder misin? Eserlerini ilginç bulduğum birçok sanatçı var. Mesela buradan da Taner Ceylan’ın resimlerini seviyorum. Bu röportaj XOXO The Mag dergisinin Mart 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Türkçe’den İngilizce’ye çeviri Ayşegül Papila tarafından yapılmıştır. This interview was published on March 2014 issue of XOXO The Mag. The translation from Turkish to English is by Ayşegül Papila.

At the meat paintings we see an abstract image that reminds us De Kooing’s paintings. In fact when you look at it, it’s not an abstraction, because it’s made out of meat. For some it’s beautiful and for some it’s disgusting. It catches my attention when something looks paradoxical; I like things that cannot be solved. I wonder what feeds your production process… Is travelling one of them? Traveling is one of them but it happens without me realizing it. It may happen when I’m watching TV, surfing on the internet or talking to someone. You’ll never know where an idea will spark. For instance, while I was walking at Chelsea Floral show I saw the real version of the bonsai tree, which was exhibited at ARTER’s exhibition “Held by Desire”, and I thought it was a perfect example of our relation with nature. There was suppression to make “beauty”, but when you grow it that way, it felt like it comes back to you monstrously. We can say that bonsai tree is the beginning of the manipulation of humans did on nature. There is also a misleading side to this beauty. There are psychological reasons underneath making the bonsai, even though they are not real; to feel that you can control the world. I know that you also have a collection. Since we are wrapping up, do you wanna tell us about artists you find interesting lately? There are many artists whose work I find interesting. For instance, I like Taner Ceylan’s paintings here.


Labyrinth CD (2014), ahşap baskı woodcut print, 82.7 cm x 57.5 cm, ed. 35

röportaj / interview


LIU BOLIN Seeing Is Not Believing İster günlük yaşamımızdaki koşuşturma içinde olsun, ister toplum ve ona eşlik eden dinamikler içinde, ister kendi iç dünyamızda... Günümüz insanı için kaybolmanın yeri ve zamanı yok. Çinli sanatçı Liu Bolin aynı anda hepimiz ve hiçbirimiz olmayı başararak; Çin’in kültürel devriminde, sokaklarında, Venedik kanallarında ve süpermarketteki içecek raflarının önünde kayboluyor ve onu ancak ‘Nerede?’ sorusuna değil, ‘Neden?’ sorusuna cevap vererek bulabiliyoruz. Whether in our daily rush or in the dynamics of society or sometimes in our inner world… There is a chance that today’s people might get lost anywhere, anytime. Chinese artist Liu Bolin accomplishes to be everyone and no one at the same time; he gets lost in the streets, in the canals of Venice, in front of the beverage shelves at the supermarket, in front of the landmarks of Chinese revolution and we can only find him by asking the question “Why?” instead of “Where?” röportaj interview: serhat cacekli fotoğraf photographs: galerie paris-beijing


Hiding in the City No. 41 – Notice for Making Government A ffairs Public, 2007, Liu Bolin, Klein Sun Gallery.

Sanat eğitiminin temelinde heykel olmasına karşın, farklı disiplinleri içeren bir sanatsal pratiğin var. Bu geçişler nasıl gerçekleşti? ‘Hiding in the City’ bu geçişlerin neresinde duruyor? Sanatçı olmadan önce birçok işte çalıştım. Çocuklara çizim dersleri verdim, sanat okullarında çalıştım, diğer sanatçıların asistanlığını yaptım. Toplumun en alt kesimleriyle iç içeydim. O yıllarda toplumun bana ihtiyacı olmadığını hissediyordum. Öte yandan, aldığım eğitim gerçekçi üslup üzerineydi, bu yüzden okul boyunca daha çok ustalık gerektiren yapıtlarla uğraştım. Atölyem 2005 yılında Çin hükümeti tarafından yıkıldığında, gerçekçi üslubun ve klasik stilde bir heykelin toplumla iletişim kurmada ve duygularımı ifade etmede yetersiz kalacağını hissettim. Bu olayı protesto etmenin ve bana hissettirilmeye çalışılan aşağılanma duygusunu

You earned an M.F.A. in sculpture, yet your work composes of many different disciplines. How does this crossovers work out for you? Where do you place ‘Hiding in the City’? Before I become an artist, I did a lot of jobs. Teaching children drawing, teaching at an art training class and being assistant of other artist. I lived in the bottom of the society. Those years, I feel that I’m redundant in the society. I was trained the realistic skill from the class for many years, however, it seems like that what I got is only that skill. When my studio was demolished, I found that realistic skill or the sculptural language could not do any help to create a work to communicate with the society and to express my true feeling, especially, my protest and indignation. Actually, I think the most important thing of Art is that expresstion from the inner world of the artist, especially, the expression about the struggle in his life. Actually, such kind röportaj / interview


Hiding in the City No. 27 - Creeping Forward (2006)

aktarabilmenin kestirme bir yoluydu fotoğraf. Aslında bu seçim yaşama içgüdümün bir yansıması. Daha sonraları eğitimin her şey olmadığını, asıl olanın kendini ifade etme isteği olduğunu anladım. O zamandan beri eylemlerimi ve bedenimi, iç dünyamı yansıtmak için kullanmayı deniyorum. İşlerin teknik anlamda zorlayıcı. Haliyle büyük bir ekibin desteğine ihtiyaç duyabiliyorsun. Böylesine uzun süreler beraberlik gerektiren, kolektif işler ¸üretmek nasıl bir his? Nasıl bir ekibin var? Altı tane asistanla birlikte çalışıyorum. Kimisi çekimi yapıyor, kimisi boyamayı, bazıları da heykelleri. Çin’de sürekli benimle çalışan bir asistanım var ama yurt dışına gittiğimde asistanım Zachary Bako, kendisi aynı zamanda bir fotoğrafçı, bana yardımcı oluyor. Boyama işlemine gelince de fotoğrafı çektirdiğim yörenin genç sanatçılarıyla çalışmayı tercih

of redundant feeling is the foundation of why I hiding my self into the background. From that time, I try to use my act and my body to express my inner world. I try to use this Hiding in the City Series to express my inner world out and to express my understanding of the world around me. Your work has many technical difficulties. I guess you need a huge crew helping you. How do you feel working with many people for this many hours and coming up with a collective result? What is your team like? I have 6 assistants. Some shoot, some paint, some do sculptures. I have constant assistant in China, but when I go abroad, my constant assistant is Zachary Bako. He is a photographer. As for the painting, the assistants will be elected from the local young artists. If let me to find three words that could describe your feelings while being painted, they will be insistence, struggle, enjoyment. Actually, standing there being painted


ediyorum. Onlar beni boyarken olabildiğince hareketsiz durmaya ve onlara uyum sağlamaya çalışıyorum. Çünkü ufacık bir hareket bile onlar için problem olabiliyor. Ayrıca saatlerce hareketsiz durmak fiziksel gücümü de test ediyor. Bu bana hayatım boyunca verdiğim mücadeleyi hatırlatıyor. ‘Hiding in the City’ serisindeki fotoğrafların hazırlanma süreci de kendi içerisinde performatif bir pratiğe sahip. Bu noktada, fotoğraflar haricinde, tüm bu hazırlık sürecini ayrı bir iş -belki bir performans- olarak algılayabilir miyiz? Birçok insan yaptığım şeyin performans mı, toplumsal bir heykel mi, fotoğraf mı ya da bir yağlıboya tablo mu olduğunu soruyor. Aslında yanıtı tam olarak ben de bilmiyorum. Çalışma anında düşüncelerimi ifade edecek araçlara ihtiyaç duyuyorum ama hiçbir zaman bunlardan birisine takılıp kalmıyorum. İşlerim bu tekniklerin bir karışımı olarak ortaya çıkıyor ve tek bir şekilde etiketlenmeleri çok zor. Bundan dolayı da mutluyum. Hazırlık süreci tamamlandıktan sonra sıra belki de en önemli ana geliyor: ‘görünmez olduğun’ an. Bu anı nasıl tarif edersin? Üç kelimeyle tarif edecek olursam, kararlılık, mücadele ve keyif. Kararlılık, sanat yapma isteğimdeki kararlılığım. Mücadele ise eserlerimde sürekli konu aldığım hayatla olan mücadelem. Sonuncusu ise, sanat yaşamımdaki acı veya mutlu olaylardan keyif alma halim. İşimin temelinde bunların olduğunu düşünüyorum. Aslında boyanırken ayakta durmak acı verici bir deneyim. Saatlerce hareketsiz kalıyorsunuz ve bütün vücudunuz ağrıyor. Ama bu sanatıma olan adanmışlığımı gösteriyor ve bundan keyif alıyorum. Arka planlar, işlerinin neredeyse temelini oluşturuyor. Hangi arka planın daha doğru olduğuna nasıl karar veriyorsun? Seçtiğim arka planların insanlığın gelişimiyle bir zıtlık yaratmasına dikkat ediyorum. İşlerimdeki en büyük iki etken vücudumun görünmez hale gelmesi ve arka plan. Bu yüzden

is a painful process, several hours, you could not move, the body aches all over. However, I enjoy such process which is a sacrifice to the art and a striving for my art dream. The photographs in ‘Hiding in the City’ have a performative side in them too. Can we say that the whole process of taking the shot is like a performance piece as well? Many people have asked me that is your artwork performance artwork, social sculpture, photography, or oil painting. Actually, I don’t know about it. Because in this process, I just want to use some skills to express my thought, however, I never fix any kind of skill. I use the realistic skill of the oil painting, use my body itself, and finally such kind of uncertain style or synthetical style become to be a feature of my work. It’s hard to give a label on my work. I’m happy for that. After the preparations, the most important moment arrives: you being ‘invisible’. How do you describe that moment? If let me to find three words that could describe your feelings while being painted, they will be insistence, struggle, enjoyment. Actually, standing there being painted is a painful process, several hours, you could not move, the body aches all over. However, I enjoy such process which is a sacrifice to the art and a striving for my art dream. The backgrounds are the basis of your work. How do you choose the sites that you will be camouflaged into when you think about the conceptual side of the project? When I choose the background, I always pay attention to the contradictions between the background and the development of human beings. In my works, there are two factors are combined, the disappearance of my body and the background. Therefore, the background plays a very important role and it does means a lot. In China, I will choose some backgrounds to record the changing of the mind of Chinese people and to record the problems arising from the changing of society. The backgrounds are always daily röportaj / interview


arka plan çok önemli ve anlamı büyük. Çin’de bulunan arka planları seçerken insanların bakış açılarının nasıl farklılaştığını gösteren ve toplumun değişiminden kaynaklanan problemleri özetleyen mekanlar olmalarına dikkat ediyorum. Bunların içinde gündelik yaşamdan sahneler de oluyor, sokakta gezinirken görebileceğiniz yerler. Fakat oralarda yaşayan insanlar burunlarının ucundaki bu yerleri önemsemedikleri için göremiyorlar. Ama ben bunları kaydetmeye devam edeceğim. İşlerimdeki arka planların seçiminde dikkat ettiğim diğer ögeler ise renkler, desenler ve arka planın karmaşıklığı. ‘Hiding in the City’ serisindeki ilk fotoğraflarda seni Çin’deki kültürel devrimle özdeşleşmiş, daha politik arka planlarda görüyoruz. Ancak serinin devamında bu durum değişiklik gösteriyor. Projenin odak noktasını değiştiren şey ne oldu? ‘Hiding in the City’ serisine başladığımdan beri odaklanmak istediğim noktalar birkaç kere değişti. Bu serinin ortaya çıkış nedeni bir şeyleri protesto etmek ve hissettiklerimi aktarmaktı. Daha sonra şehirlerde yaşayan insanları fotoğrafladım. Arkadaşlık ve aşk hakkındaki düşüncelerimi anlattığım, iki adamın veya iki kadının yer aldığı fotoğraflar... 2011’de ise Çin’de satılan birtakım gazlı içeceklerde zararlı katkı maddeleri bulunduğu anlaşıldı. Bu olaydan önce yiyecek güvenliği Çin’de tartışılan bir konu değildi. Onun üzerine de bir iş yaptım. Konulardaki bu değişkenliğin gerçek dünya ile insanlar tarafından kurgulanmış dünya arasındaki çelişkileri gösterdiğini düşünüyorum. Yurt dışında yaptığım işleri ise bazı konular hakkında farkındalık yaratma amacıyla yaptım. Mesela Venedik’in sular altında kalacağını okumuştum. Böylesine güzel bir yerin yok olacağına inanamadım ve insanları uyarmak istedim. Sence günümüzde en görünmez şey ne? İnsanların iç dünyaları. Çince’de bir atasözü vardır, “Bir insanın yüzünü tanıyabilirsiniz ancak zihnini asla”. İnsanların iç dünyaları

scenes. You could easily find them when you take a walk on the street. However, people how live there could not find them which are just something under their nose, since they don’t care about them and they never think about them. I will. I will use my work to record them, the problems which are arising from the changing of the society. In my works, there are many other factors, like the colors, line patterns, and complexity of the background, which are the factors I need to consider either. In your ‘Hiding in the City’ series we often see you disappeared into sites replete with symbols of China’s Cultural Revolution, Later you choose other sites around the world. What caused this change? In this process, the point which I focus on changes several times. For example, the beginning of this series is a protest. I want to express my feeling. Then I change the main topic to the people live in the city. Two man or two women appear in the works. It’s like to express my thought about friendship and love. In 2011, plasticizer was found to be added to drinks in China. At that time, the problem of food safety did not appear in China. I did a work about that, from then on, all kinds of food safety affairs was exposed. I find that the changes of this series always show the conflicts of the relationship between the real world and the world which is created by the mankind. I care about the development of the human race here so that I hided there in the aim of arousing people’s attention about it. As the works I did abroad, for example, the works I did in Venice. After reading a passage in the internet which said the Venice will disappear with the rising of the sea, I want to warn the human race that such a beautiful place will disappear if we don’t start to take some measures to protect the environment. What do you think is the most ‘invisible’ thing in our contemporary world? The most invisible thing is people’s inner life. Chinese has a proverb meaning “you may know a person’s face but not his mind. People’s inner life is unpredictable and unfathomable. In my work, I tried all the time to gradually dig out the inner life of the crowd, especially their inner life about


Hiding in the City No. 91 - Great Wall, 2010, Liu Bolin, Klein Sun Gallery.

tahmin edilemez ve keşfedilmesi zordur. İşlerimde her zaman kalabalıkların ve toplumların iç dünyalarını ortaya çıkarmaya çalıştım. Bunu yaparken interaktif bir süreç geliştirerek kişi ve toplum arasındaki ilişkiyi kendi bakış açımla yorumlamaya özen gösterdim. Gelecekte bunun üzerinde daha çok çalışacağım ve insan ruhunu tanımlamanın yollarını keşfedeceğim. Başka bir röportajında Çin’de sadece sanat yaparak hayatta kalmanın zor olduğundan bahsetmişsin. Sipariş üzerine iş üretmek hakkında neler düşünüyorsun, kariyerinde böyle bir dönem oldu mu? Aslında gerçekleştirdiğim birçok proje benim isteğim doğrultusunda başlamadı. Ticari birlikteliklerden veya sipariş işlerden nefret etmiyorum ama sadece bunun üzerine kurulan birliktelikleri reddediyorum. Her zaman için iki tarafında kazanacağı, kendimi sanatsal yönden tatmin ederken diğer tarafın da mutlu olabileceği projeler üzerinde çalışmayı seçiyorum.

the society. And I try to use this way to create an interactive process between individual me and the society. In the future, I will pay more attention on this and try to explore further about the identification of human’s heart or spirit. In one of your previous interviews, you mention that it’s very hard to survive in China with only doing art. What do you think about commissioned works? Have you ever had an era in your career which you live off of commissioned works? Personally, many projects of mine is not only based on my willing, I don’t hate commercial cooperation, however, I will refuse the pure commercial cooperation. I will always pick up or seek some projects which I could find a way leading to a win-win ending, which means I could do some artistic creation and it is also proper for the commercial side. Was there a particular moment in your life that you wanted to be invisible? röportaj / interview


Hiding in the City No. 18 - Laid Off , 2006, Liu Bolin, Klein Sun Gallery.

Hayatında gerçekten görünmez olmak istediğin bir an oldu mu? Herkes kendi doğasından bir şeyleri saklayarak yaşıyor aslında. Kimse hiçbir şey saklamazsa bütün toplum karışır! Hepimiz bir dereceye kadar kendimizi görünmez kılıyoruz. Çünkü birlikte yaşamak ve toplumdaki rolümüzü yerine getirmek zorundayız. Geçtiğimiz sene Eli Klein Gallery’de şimdiki adıyla Klein Sun Gallery’de Pekin Operası maskelerini kullandığın yeni işlerinin yer aldığı bir sergi açtın. Bu yeni serinin fotoğraflarınla ne tür bir ilişkisi var? ‘Masks’ serisi kendi işlerim ve düşüncelerim üzerine kurduğum bir seri. ‘Hiding in the City’ serisi ise vücudumu arka planla bir olana dek boyadığım bir seri. Bu serideki birkaç fotoğraf

Actually, everyone live their life in a situation which they hide some of their nature. If people don’t do this, the whole society will turn to be chaos. Everyone hide themselves in varying degrees, because they need to live together and play some kind of role in the society. You also showed a new set of works in the form of welding masks in one of your solo shows at Eli Klein Gallery –now Klein Sun Gallery in New York. How do the masks relate to your photographic work and where do they stand? The opera masks series grows up based on my work and my own thought. My “Hiding in the City” series is a series that I paint my body, hand, face, hair as the background appears until I could hide into the background. One topic of this series is some drinks or foods appear in China which contains some food additives which is harmful to


insan sağlına zararlı maddeler içeren bazı yiyecek ve içecekler üzerineydi. Zamanla buna benzer bir şekilde, kendi yaşamımdaki endişeyi ve gizli yönleri ifade edebilmenin yollarını aradım. Bunun için doğru malzemeyi arıyordum ve maskeler aklıma geldi. Ben de bu maskeleri aldım ve üzerlerine sağlığa zararlı maddeleri içeren yiyecek ve içeceklerin ambalajlarını resmettim. Önceki gibi rengarenkler ama kendi hayatımdaki karmaşanın izlerini de taşıyorlar. İstanbul’a geldiğinde bir çalışma gerçekleştirirsen, nasıl bir arka plan seçerdin? Şansım olursa bazı tarihi yerleri ziyaret etmeyi düşünüyorum. Çünkü Türkiye çok köklü bir geçmişe sahip ve Doğu’yla Batı’nın buluştuğu bir kesişim noktası. Kamufle olmak için tarihle bir bağa sahip olan ve bir şeyler anımsatan bir yeri seçmek isterim. Peki gelecekte ne gibi projelerin var? ‘Hiding in the City’ devam edecek mi? Gelecekle ilgili birçok planım var. Bu sene biraz heykel yapmakla ilgileneceğim ve Renault firmasıyla bir işbirliğim olacak. Bir de üzerine boya yapacağım ‘light box’ formunda eserler üretmeyi düşünüyorum. Bu serinin, tamamıyla iç dünyamı anlatacağına inanıyorum. ‘Hiding in the City’ serisi içinse iki planım var. Bunlardan ilki Çinli bir sanatçı olduğum için orayla ve köklerimle ilgili. Çin’e özel sorunların üzerine daha fazla eğilmek, gördüklerim ve hissettiklerimle ilgili daha fazla materyal toplamak istiyorum. Çin tarihinde özel bir yeri olan şehirleri ve yapıları seçmeye devam ederek oralarda kamufle olmak istiyorum. Diğer planım ise görüşümü daha küresel bir hale getirmek ve geliştirmek üzerine. Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu’daki yoksul semtleri, savaşları ve etnik farklılıklara dayalı bazı toplumsal problemleri incelemek istiyorum.

human’s body. Gradually, I think I could change another way to express such anxiousness about living of mine. I have been seeking the medium for a long time and find nothing until the mask of electric soldering come to my mind. Now I take this medium and draw the external packing of drinks or foods which are harmful to health. It is still colorful as what used to be, however, the style expresses my tangle of life. What would your background be like if you shoot one of your photographs in Istanbul? If I have chance, I prefer some historic places, since Turkey has a long history and it is at the crossroads where East meets West for really long time. I would like to choose the place where is connected to the history and the place where could remind people something in the history. What kind of projects do you have in the future? Is ‘Hiding in the City’ going to continue? I have many plans in the future. And this year I will put my attention on my sculpture and in the meantime, this year I will cooperate with the Renault Vehicles. And a new light box artwork which I add paint on it will comes out. I believe that my work could be more perfect and express my inner world completely. As for Hiding in the City Series, Since I’m a Chinese artist, my root is in China. Now, there are two direction I want to explore further, the first is to dig deeper on the special Chinese problem. I will try to grab more materials about what I could see and feel around. And I intend to choose some cities or sites which has historic meaning in the history of China and take pictures there. The other one is that I want to expand our visions to be global. I want to put my eyes on some society problems, like slum problem, war and racial problem in the Africa, South America, and the Middle East.

Bu röportaj XOXO The Mag dergisinin Eylül 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır. This interview was published on September 2014 issue of XOXO The Mag. röportaj / interview


KONUŞMA VE ATÖLYELER TALKS AND WORKSHOPS Konuşma: Gravürden Litografiye, Serigrafiden Ahşap Baskıya, Özgün Baskı Teknikleri Talk: From Etching to Lithography, From Serigraphy to Woodcut Print, Printmaking Techniques 9 Mayıs May 2015, Cumartesi Saturday 14:00-16:00 Litografi, serigrafi, ahşap baskı ve gravür gibi sanatçılar tarafından sıkça tercih edilen özgün baskı tekniklerinin masaya yatırılacağı bu konuşmada, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü öğretim üyeleri Can Aytekin, Erdal Kara ve Zeynep Bingöl Çiftçi izleyicilerle buluşarak özgün baskı teknikleri hakkında bilgi verecek ve sanat tarihinde bu baskı teknikleriyle yapılan eserler üzerinden bu tekniklerin güncel sanatta kullanımını irdeleyecekler.

During this talk in which the most preferred traditional printmaking techniques will be discussed in detail, Can Aytekin, Erdal Kara and Zeynep Bingöl Çiftçi, the lecturers of Mimar Sinan University of Fine Arts Painting Department will introduce the traditional printmaking techniques and probe their use in the field of contemporary art showing examples of the artworks produced using those techniques.

Cyanotype Baskı Atölyesi Cyanotype Printing Workshop 23 Mayıs May 2015, Cumartesi Saturday 11:00-18:00

Işıkla renk değiştiren bir solüsyon ve asetat kağıdına alınmış siyah-beyaz bir çıktıyla, gün ışığında kağıt üzerine fotografik baskı yapabileceğinizi biliyor muydunuz? 19. yüzyılda keşfedilen cyanotype baskı, ışığın ana faktör olarak kullanıldığı, negatiflerle yapılan kontakt bir baskı tekniği. Işıkla yapılan bir stensil uygulamasına da benzetebileceğimiz cyanotype baskı atöylesinde katılımcılar, Mixer Açık Depo’daki seçkilerde işlerini sıklıkla gördüğümüz sanatçı Murat Han Er eşliğinde günlük malzemelerden oluşturdukları negatiflerin baskılarını kağıt ve kumaş gibi çeşitli yüzeyler üzerine uygulayacaklar.

Have you ever guessed that it is possible to make a photographic print in the sunlight on a paper only using a metachromatic solution and a black and transparent printout on an acetate paper? Discovered in 19th century, cyanotype is a photographic contact print technique made through negatives in which the light has the leading role. In this cyanotype workshop which quite resembles a stencil made through light, participants will apply the prints of their negatives derived from their quotidian materials on surfaces like cloth or paper, in accompany of Murat Han Er, artist whom his works recently were shown at Mixer’s Open Space.


Ahşap ve Linol Baskı Atölyesi Woodcut-Linocut Printing Workshop 30 Mayıs May 2015, Cumartesi Saturday 11:00-18:00

Bu atölyede kağıda aktaracağımız çizimden, ahşap ve linol baskı kalıplarının oyulup hazırlanmasına kadar her şey sizin kontrolünüzde! Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü öğretim üyesi Can Aytekin’in yöneteceği bu atölye için yanınızda getirmeniz gereken tek şey hayal gücünüz.

From the image that you will transfer onto the paper beginning from carving and preparing the wood and linoleum blocks, everything are in your hands! For this workshop, which will be conducted by Can Aytekin, lecturer of Mimar Sinan Fine Arts University Painting Department the only thing you need to bring is the power of your imagination.

Kağıt Yapım Atölyesi Paper Making Workshop 31 Mayıs May 2015, Pazar Sunday 11:00-18:00

Kendi ellerinizle yaptığınız bir deftere yazmaktan, dilediğiniz renkte ürettiğiniz bir kağıda çizmekten daha güzel ne olabilir ki! Işık Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü öğretim üyesi Lale Çavuldur’un eşlik edeceği bu atölyede, katılımcılar çeşitli malzemelerle kendi kağıtlarını üretirken, bitki ve köklerden kağıt üretimi gibi alternatif teknikler konusunda da bilgi edinecek.

What else can be more exciting than drawing on a paper that manufactured and coloured by yourself and writing to a notebook that you’ve created with your own hands! In this workshop which will be accompanied by Lale Çavuldur, lecturer from Işık University Textile and Fashion Design, participators will learn about the alternative techniques such as manufacturing paper out of many types of plants and roots while creating their own papers with various tools.

Konuşma: Dijital Çağda Baskı ve Deneysel Teknikler Talk: Printmaking and Experimental Techniques in Digital Era 13 Haziran June 2015, Cumartesi Saturday 11:00-18:00 CFPR Editions (Centre for Fine Print Research) Direktörü, University of the West of England öğretim üyesi ve sanatçı Paul Laidler’ın sanatçı Andy Super’la birlikte grafik sanatlar ve dijital baskılar hakkında bilgi vereceği bu konuşmada, katılımcılar baskı tekniklerinin yakın gelecekteki uygulamaları ve Mixer Açık Depo’da yer alan CFPR Editions seçkisindeki eserler hakkında bilgi edinecekler.

In this talk, Paul Laidler, the artist and director of CFPR Editions (Centre for Fine Print Research), and a lecturer at the University of the West of England, joined by the artist Andy Super will give information about graphic arts and digital prints. Participants will find out about the forthcoming applications of printmaking techniques and the artworks shown in CFPR Selection in Mixer’s Open Space. teknik / technique


AHŞAP BASKI WOODCUT PRINTING yazı text: görkem dikel

Hokusai, The Great Wave off Kanagawa

Bilinen ilk örnekleri sekizinci yüzyılda Çin’de görülen ahşap baskı, 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da da kullanılmaya başlandı. O zamandan günümüze kadar yazılı eserlerin çoğaltılmasına ve sunduğu doku ve süreç farklılıklarıyla Dürer’den Kirchner’e, Matisse’den Kiefer’e sayısız sanatçının birbirinden özgün işler üretmesine imkân sağladı. İcadı 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşen linol baskı ise süreçleri bakımından ahşap baskı ile büyük benzerlikler gösteriyor. Kolayca oyulmaya elverişli yüzeyler olan linol yahut ahşap plakalara özel bıçaklar kullanılarak ince bilek hareketleri ile baskısı yapılacak desenler geçirildikten sonra merdane ile plakaya mürekkep verilerek yüksekte kalan kısımların

First examples of woodcut (woodblock) printing were seen in China around the eighth century and it started to be used in Europe beginning from the 14th century. Since those days it helped numerous artists like Kirchner, Matisse, Kiefer to produce unique artworks with its difference in texture and process, also with its role in reproduction of written documents. On the other hand, linoleum printing started in the late 19th century and is has major similarities with its printmaking process with woodcut printmaking. The images are transferred to easily carved linoleum or wood plates’ using a special type of knife with fine wrist movements. Afterwards, the printmaker spreads the ink on the plate with a rolling pin, so that the elevated parts hold the paint. At the next process, the paint on


boyayı alması sağlanır. Sonraki süreçte baskı presleri veya tahta kaşık gibi araçlarla basınç uygulanarak plakadaki boyanın üzerine konulan kağıda aktarılmasına çalışılır. Çelik bir fırça kullanılarak baskıdaki ahşap dokusu kuvvetlendirilebilir. Sanatçıların alışıldık medyumların dışına çıkıp malzemenin karakteristik özellikleri ile daha da derinleşen işler üretebilmesine ve diğer medyumlarla bir arada kullanıldığında karışık teknik kullanımına izin vermesi nedeniyle geleneksel baskı teknikleri, bugüne kadar sanatçıların özgünlükte hep bir adım daha ileri gitmelerini sağladı. Aynı eserin birden fazla orijinal versiyonunu elde edebilme özelliği onu dijital baskıdan keskin bir şekilde ayırdığı için sanatçılar arasında popülerliğini hiç yitirmeyeceğe benziyor. Ahşap baskı kalıbının kağıtta bıraktığı ahşap dokusu ve yapım süreçlerinin litografi ve gravür kadar karmaşık olmaması da ahşap baskının en büyük avantajı.

the plate is transferred to a paper with the help of pressure applied with tools like wooden spoon or print presses. Fraying the wood plate with a steel spoon can emphasize the wood texture on the print. Traditional printmaking techniques helped artists to be one step forward at being unique by allowing them to get away from the usual mediums and make works that can be more profound by using characteristic features of the materials. Also woodcut prints allow the artist to work with mixed mediums on the print. Surely it won’t lose its popularity amongst the artists with it’s feature that distinguishes it from digital printing: it allows to make more than one original version of the same artwork. The biggest advantage of woodcut printmaking is the textural tones it gives to the transferred image and an easier production process than lithography or etching.

Charles Turzak, Chicago Snowstorm (1934) teknik / technique


CYANOTYPE BASKI CYANOTYPE PRINTING yazı text: murat han er

Henry Peter Bosse

İngiliz matematikçi, kimyager ve gökbilimci John Frederick William Herscel; hiposulfit sodası kullanarak fotoğraf baskısını sabitlemeyi 1839 yılında başarmıştır. Cyanotype baskısında görüntü, solisyonunda bulunan demir tuzları sayesinde oluşmaktadır, Cyanotype uygulanacak yüzey, demir tuzlarıyla kaplanarak ışığa duyarlı hale getirilir ve kaplanan yüzey üzerine bir negatif konularak pozlama gün ışığında yada UV ışıkla gerçekleştirilir. Pozlama sonrasında su ile yıkanan yüzeyde görüntü elde edilir.

British mathematician, chemist and astronomer John Frederick William Herscel achieved to fix a photographic print on a paper by using sodium thiosulfate in 1839. In cyanotype printing, the color is formed with iron salts in the solution. A positive image can be produced by exposing it to a source of UV light or sunlight through a contact negative. Exposure to ultraviolet light reduces the iron in the exposed, turning the paper a steel-greyblue color. After exposure, developing of the picture involves the yellow unreacted iron solution being rinsed off with running water.


Anna Atkins (1799 - 1871) İngiliz botanikçi Anna Atkins, 1843 yılında ‘British Algae: Cyanotype Impression’ isimli kitabını, farklı bitki türlerini cyanotype ile fotogram yaparak oluşturmuş ve fotoğraf tarihine öncü kadın fotoğrafçılardan biri olarak geçmiştir. Bu kitap tamamen fotoğraflarla oluşturulan ilk kitap olma özelliğine sahiptir. British botanist Anna Atkins, composed her book called ‘British Algea: Cyanotype Impression’ in 1843 by doing photogram of different plant species with cyanotype and took her part in the history of photography as a leading female photographer. This book is the very first book that only consists of photographs.

Anna Atkins

Henry Peter Bosse (1844-1903) Fotoğrafçı Henry Peter Bosse, aynı zamanda bir haritacı olduğu için çalışmaları genellikle köprü ve mühendislik alanlarıdır. 1883-1893’de Mississippi Nehri’ni yukarıdan fotoğraflamış ve cyanotype ile hazırladığı baskıları, ‘Views on the Mississippi’ isimli kitapta toplamıştır. Photographer Henry Peter Bosse’s works are mostly depicts bridges and engineering due to him also being a cartographer. Between 1883 and 1893, he photographed the Mississippi River from above and his prints made with cyanotype was gathered in the book called ‘Views on the Mississippi’.

John Herschel, deneysel cyanotype experimental cyanotype 1842 teknik / technique



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.