2 minute read

İnsan, Bir Kuş MisaliAbdullah MURADOĞLU

Next Article
Gazel

Gazel

İnsan, Bir Kuş Misali

Abdullah MURADOĞLU

Advertisement

Nusret Abi’mizi toprağa verdik… “Yine yaptı yapacağını” dedi dostları... “Firar etti dünyadan” diyenler de oldu… 21. yüzyılda, Osmanlı başkenti İstanbul’da yaşayan hasbî bir yeniçeriydi Nusret Özcan.

Bir yeniçeriydi dedim... Başı, hafif sola, çoğun kalbine doğru eğikti.

Tıpkı, süslü mezarlar, süslü mezar taşları arasında, sade bir taştan, sola eğik bir yeniçeri mezar taşı gibiydi, vakur.

“Dünyadan pervamız yoktur ağam” demek anlamına geliyordu bu duruş.

Öfkesini de, sevgisini de gösterirdi. Hoşlanmadıklarından hoşlanıyor görünmezdi. Hisleri neyse, gösterdiği de oydu. Cehrî bir adamdı. *** Seksenlerin başlarında tanıdım Nusret Abi’yi. Beyazıt’ta Erenler’de (Çorlulu Ali Paşa Medresesi). Gürleyen bir adamdı. İlk gördüğümde nasılsa, hep öyle kaldı.

Aynı mekânlarda çakıştık. Ortak arkadaşlarımız epey fazlaydı. Rüzgâr hepimizi farklı yönlere savurdu. Yıllar sonra Yeni Şafak’ta yollarımız çakıştı yeniden. Gürleyen bir adamdı dedim ya, ilk defa tanıyan çekinir yanına yaklaşmaya, korkar biraz. Sonra bakarsınız ki, şeker gibi adam. Giriverirsiniz kanatlarının altına. Sonra da çıkmak bilmezsiniz. Allah için söylemek gerekirse: “ Tertemiz bir adamdı. Kirsiz.” ***

Nusret Abi, kendi değerler dünyasında yaşayan bir adamdı.

Uzaklığı da, yakınlığı da değerlerinden alırdı kaynağını. Çalkantılı bir ruhu vardı. Kâh bir derviş-adam… Kâh bir öfkeli-adam... Muhabbeti çok genişti ama. Naylondan değerlere değer verilmesine kızardı en çok.

Yozlaşmaya direnen bir ruhun hırçınlığını görüyordum yüzünde.

Dedim ya Nusret Abi hasbî bir yeniçeriydi. Uçlarda yaşardı.

Ve biz uçlarda yaşayan bu adamları çok arayacağız. Çünkü bu dünyanın dünyalık değerlerine zerre kadar değer vermezdi.

Bir eksiği varsa, budur. Başka değil. ***

Nusret Özcan… Tersine akan bir ırmak gibi çağıltılı ve delice…En son Salı günü konuştuk. Aynı odayı paylaşıyorduk. Pek çok badire atlatmıştı… Yılların nasıl su gibi akıp geçtiğinden söz etmiştik. Sonra susmuştu…

Sanki, “Dünya denen mezellete dalsın her isteyen, benden bu kadar arkadaş” der gibiydi.

O hep gürleyen bir dervişti. Sakinleşti ve gitti.

Bu dünyaya değil, başka bir dünyaya aitti. O bizim Biricik Nusret Abimizdi. Dostlarına yakın.

Nusret Abi, Necip Fazıl Kısakürek’in talebelerindendi. Onu üstad bellemişti. Hep bu yönüyle tanıdım. Hilmi Abi’nin (Oflaz) yârenlerindendi. Erenler’deki muhabbetlerine doyum olmazdı. Kimler yoktu ki o muhabbet meclislerinde… Hepsi de son yolculuğunda oradaydılar. Yıllardır görmediğim eski “Erenler Kabilesi”ni görmek için de yine Nusret Abi lazımmış…

Nusret Abi’yi Eyüp Sultan’da toprağa verdik.. Üstadı Necip Fazıl’a da, yâreni Hilmi Abi’ye de birkaç metre uzaklıkta. Başını kaldırdığında ilk göreceği yüzler de onlar olacak. Nusret Abi’nin şu yalan dünyadan azat olduğunu, üstadı Necip Fazıl’ın bir şiiriyle bağlayalım. Çünkü daha fazla söze takatim kalmadı… Hoş görün.

BİTER Kakılır bir yerde, kalır oyuncak, Kurgular biter. Ölüm… O geldi mi ne var korkacak? Korkular biter.

Fikir, açmaz artık beyinde kuyu; Burgular biter. Unuturuz hayat adlı uykuyu, Uykular biter.

Biter, her şey biter; ses, şekil ve renk, Kokular biter. Kabir sualiyle kapanır kepenk, Sorgular biter.

Yeni Şafak, 24 Haziran 2007

Burak Narinç ve Nusret Özcan, Sultan Çay Ocağı, Fatih

This article is from: