2 minute read
GönüldaşYaşar ŞADOĞLU
Gönüldaş
Yaşar ŞADOĞLU
Advertisement
İnsanın hiç unutamadığı, her an beraber yaşadığı hatıralar nasıl oluşuyor? Bu, insanın belli bir yaş dilimindeki hatıraları mıdır? Veya belli bir zaman diliminde yoğun olarak yaşadığı ilişkiler midir unutamadıkları? Bunun cevabını tam olarak bilemiyorum. Ama bu bende şöyle bir duygu oluşturuyor; çocukluktan gençliğe geçtiğimiz o en güzel yıllardaki arkadaşlarımla her zaman berabermişiz, onlardan hiç ayrılmamışız gibi hissediyorum. Yıllarca görüşmesek bile... Bazen otuz yıl sonra karşılaştığımız arkadaşımızla sanki bir gün evvel okuldaymışız gibi koyu bir sohbetin içine daldığımız çok olmuştur.
“Bu hafta sonu Fethiye’de, okulda buluşalım” dense, Nusret de gelir diye düşünüyorum. Okula da yakın oturuyor… Nusret aramızdan ayrılmadı mı? Bu en son aklıma geliyor. Çarşamba’dan Draman’a doğru yürürken Nusret’le karşılacağım duygusu, herhalde o yoğun hatıraların bir izdüşümü… Nusret’le ilk tanışmamız 1973 yılındaydı. O da ben de İstanbul İmam-Hatip Okulu orta üçüncü sınıf öğrencisiydik. O yıl farklı sınıflardaydık. Okuldaki sosyal faaliyetler tanışmamıza vesile oldu. İmam-Hatipli idealistler olarak “herşey’’le ilgileniyorduk. Spor, tiyatro, sinema, MTTB vs…
O yıllarda İstanbul İmam-Hatip Okulu bütün okullara fark atan sosyal ve sportif etkinliklerle doluydu. Her hafta sonu konferans salonunda film gösterimi, on beş günde bir de “Biz Bize Gecesi” adıyla, her sınıftan öğrencinin maharetini göstereceği eğlenceler olurdu. İşte bu ortamda Nusret ve Ayhan Yılmaz’la tanıştık. Yanlış hatırlamıyorsam onlar ilk iki sınıfı Gaziosmanpaşa’da yani meşhur Taşlıtarla’da okumuşlardı. Onun için tanışmamız üçüncü sınıfta mukaddermiş. Bu üçlü en az beş-on yıl, neredeyse her yerde ve her işte beraberdi.
Nusret bir tiyatro oyunu ortaya koymak istiyordu. Tiyatro alanında müthiş yetenekleri vardı. Nusret, küçük bir skeç yazdı ve bizi göreve davet etti. En yakın arkadaşları olarak tiyatroya adım atmış olduk. 15 yaşında cesaretle sahneye çıktık. Politik tiyatro kapsamındaki ilk oyunumuzu MTTB sahnesinde sergiledik.
Nusret Özcan ve Yaşar Şadoğlu MTTB’deki bir tiyatro oyununda, 1975
Tiyatro maceramız böyle başlamıştı. Tabii bu macera daha sonra farklı katılım ve şekillerle devam etti. Nusret’le beraber türünün ilk örnekleri sayılabilecek ikili şovlar yaptık. Politik taşlamalarla komedyenlik yapıyorduk. İşimiz sadece tiyatro değildi. Marş söyleyecek bir koro mu lazım, onu da biz üstlenirdik. Bir seferinde Tekirdağ’da MTTB’nin bir gecesinde hem marş söyledik hem de bir oyun sergiledik. O gece, koromuzun başı Abdurrahman Şen’di.
Ben ve Ayhan liseden sonra Almanya’ya gittik. Daha sonra döndük ve farklı üniversitelerde okuduk. Üniversite sonrası yine yoğun olarak bir araya gelme fırsatımız oldu. 1985 yılında Tavır dergisinde kaygılarımız umutlarımız tekrar birleşti. Nusret de bu arada Edebiyat Fakültesi’ni bitirmişti. Çok yetenekli olduğu halde tiyatrodan uzaklaşmıştı. Edebiyatçı kimliği ağır basıyordu. Ve daha sonra bu alanda başarılı eserler ortaya çıkardı.
Nusret Özcan, Yaşar Şadoğlu ve Ayhan Yılmaz Hüsnü Kılıç’ın yazıhanesinde, 1986
Üstad Necip Fazıl gönüldaş kavramını benimsetmişti bize. Şöyle diyordu:
“Fransız İnkılâbı ‘vatandaş’, masonluk ‘birader’, komünizma ‘yoldaş’, külhanbeylik de ‘omuzdaş’ tabirini getirdi. İslâmlıkta topluluk unsurlarının fert ifadesi kardeşliktir. Biz, onu şöyle ifadelendiriyoruz: Gönüldaş!” Ve ilave eder: “Tarih bizi gönüldaşlar olarak anacaktır.”
Ben de Nusret’i, Üstad’ının ifadesiyle, kardeşliği de kapsayan bir üst manalandırma ile, gönüldaşımız olarak anıyorum.
Nusret ve okul arkadaşlarımızla zaman zaman bir araya geliyorduk. Aramızdan ayrılmadan iki-üç hafta evvel İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nde bir araya gelmiştik. Aramızda artık torun sahibi olanlar bile vardı. Bizse, oradan hiç ayrılmamış gibi 15 yaşın heyecanıyla koyu bir sohbete dalmıştık.
Sevgili Nusret’le beraber Ayhan’lara mantı yemeye artık gidemeyeceğiz. Hiç önemi yok… O lezzeti tekrar bulmamız zaten mümkün değil. Böyle şeyler hayatta bir kere oluyor. Herşey bir kere oluyor. Bir kere doğuyoruz, bir kere ölüyoruz… Ruhun şad olsun gönüldaş.