1 minute read

Vefa BorcumNecla VATANSEVER

Next Article
Gazel

Gazel

Vefa Borcum

Necla VATANSEVER

Advertisement

Bugün Sarıyer’de bir çay bahçesinde oturuyorum. Doğanın cümbüşü her yerde; başımın üstünde martılar, denizde büyük bir huşu içerisinde süzülerek geçen yunuslar. Yabancı diyarlardan gelen şileplerin “Ben boğaza giriyorum!” diyen düdük sesleri. Ve ben oturduğum masada yazıya nasıl başlayacağımı düşünürken, birden fark ediyorum ki hakkında yazılacak çok şey var.

Seni tanıdım tanıyalı beni en çok etkileyen şey, yüreğinde onurla ve büyük bir aşkla taşıdığın en kutsal isimden, “Mualla” insandan bahsedişindi; gıpta ve hayranlık uyandırıyordun ondan her bahsedişinde. Bir o kadar da imtina ederdin. O sihrin bozulmasından korkar gibi.

Senin arkandan senin kurduğun paydalarla hayatları kesişen herkes, muhakkak konunun herhangi bir yerinde “Hatırlar mısınız biz Nusret’le” diye başlayan cümleler kurup uzun uzun senden bahsetmekle özlemlerini dindirmeye çalışıyorlar. Gözler doluyor ve herkes o âna dönüyor. İşte yine onlarla birlikte masada oturuyor, yaşanmışlıklarınla öğrendiğin her şeyi onlara su içilir gibi yudum yudum hiç yorulmadan ve bıkmadan veriyor, veriyorsun.

Muhakkak hepimizin seninle ayrı paylaştığı ve yaşadığı anlar vardır. Benim için en özeli ise şudur: Kızımın gelişini büyük bir hasretle beklediğimiz günlerde Zeki ve ben, senden Cemile Nihan’ın adını kulağına okumanı özellikle çok arzu etmiştik. Neden denilirse, senin gibi bir insanın – ki Nusret’i iyi tanıyan herkes çok iyi bilir; öyle donanımlı, Allah dostu, has bir mürşit, muharrir, hatip, vefa timsali ve herkesin hayatı boyunca isteyebileceği yegâne dost idi– okuyacağı dua ve kulağına fısıldayacağı isim Allah’ın izniyle bizim yavrumuza da sirayet eder diye ummuştuk. Zaman içerisinde yanılmadığımızı Allah bize bizzat gösterdi.

Hiç unutamadığım bir diğer güzel an ise Cemile Nihan’ın ilk konuşmaya başladığı zamanlar Kızlar Ağası Medresesi’nde (Türkiye Yazarlar Birliği) karşılaştığımızda onu kucağına alıp ona “Ben kimim?” diye sormasıydı. O da yüzüne ve yeni uzamaya başlayan ak sakallarına uzun uzun bakarak “dede” demişti. Ne çok gülmüştük, oysa o anlam verememişti gülmemize. Daha yeni tanıyordu Nusret Abi’yi. Ama şimdi sorsan “Anne ne kadar şanslıymışsınız; Allah adına, dostluk adına ne güzel günler, ne güzel anılar yaşamışsınız. Keşke ben de Nusret Dedemle daha çok zaman geçirip ondan feyizlenseydim” diye hasetleniyor.

Hepsi bir yana, işte hiç tanımadığım bir mevtânın salâsı okunuyor! İşte hakikat; O’ndan geldik ve O’na gitmeyi büyük bir hasretle bekliyoruz! Ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir saadet! Yine hepimize fark atıp önden gitmeyi başardın! Ey kadim dost, mekânın cennet olsun, kabrin nurla dolsun. Nusret lafzı dillerden eksilmesin. Tanıdığın ve seni tanıyanların tanıttığı tüm kulların duaları senin üzerine olsun.

This article is from: