Vefa Borcum Necla VATANSEVER
Bugün Sarıyer’de bir çay bahçesinde oturuyorum. Doğanın cümbüşü her yerde; başımın üstünde martılar, denizde büyük bir huşu içerisinde süzülerek geçen yunuslar. Yabancı diyarlardan gelen şileplerin “Ben boğaza giriyorum!” diyen düdük sesleri. Ve ben oturduğum masada yazıya nasıl başlayacağımı düşünürken, birden fark ediyorum ki hakkında yazılacak çok şey var. Seni tanıdım tanıyalı beni en çok etkileyen şey, yüreğinde onurla ve büyük bir aşkla taşıdığın en kutsal isimden, “Mualla” insandan bahsedişindi; gıpta ve hayranlık uyandırıyordun ondan her bahsedişinde. Bir o kadar da imtina ederdin. O sihrin bozulmasından korkar gibi. Senin arkandan senin kurduğun paydalarla hayatları kesişen herkes, muhakkak konunun herhangi bir yerinde “Hatırlar mısınız biz Nusret’le” diye başlayan cümleler kurup uzun uzun senden bahsetmekle özlemlerini dindirmeye çalışıyorlar. Gözler doluyor ve herkes o âna dönüyor. İşte yine onlarla birlikte masada oturuyor, yaşanmışlıklarınla öğrendiğin her şeyi onlara su içilir gibi yudum yudum hiç yorulmadan ve bıkmadan veriyor, veriyorsun. Nusret Özcan
255