Hazırlamış olduğum bu makalenin konusu Kıymetli Eski Bozkır Müftüsü Dereli Ali Güzeldülger’ dir. Ali Efendi 1940’ lı yıllarda yani zor dönem şartları içinde yaşamış. Bu makalede de Ali GÜZELDÜLGER’ İN hayatın zorlukları karşısında nasıl göğüs gerdiğini anlattım. Onun için ilim öğrenmek en büyük zevkti. Biz de onu örnek alıp hayatımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Tabi ki hataları olmuş olabilir, her insan hata yapar ama sonunda doğru yolu bulur. Kendisi Ayn-ı Vahid Tevfik’ in talebesi olup onun ilmiyle yeşeren daha sonra serpilen nadide bir çiçektir. Ali Efendi’ nin gayretine şaşırıp kalacaksınız. Üstadının bütün bilgisini tamamen beynine kopyalamak ne demek? Her yiğidin harcı değildir bu. Ne zorluklar içerisinde ilim öğrenmeye çalıştığını okuduğunuzda içinizdeki çalışma isteği 2,3 kat daha artacak. Zorluklar hiçbir zaman hedefe ulaşmaya engel değildir. Bunun en güzel örneği Ali GÜZELDÜLGER…
Gülsün KOCA BOZKIR ZENGİBAR ANADOLU LİSESİ 11/A 285 08.01.2000
1
ALİ GÜZELDÜLGER (1932-1981)
HAYATI Ali GÜZELDÜLGER 10 Mayıs 1932 yılında Konya’nın Bozkır ilçesinin Dere köyünde hayata gözlerini açmıştır. Müftü Ali olarak bilinen bu zat Bozkır da Tevfik Efendi asıl adı Tevfik DİKİCİ tarafından yetiştirilen önemli âlimlerimizdendir. 1Âlim demek ilim sahibi, bilen, bilgin, bilgili belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse. Âlim kelimesi Arapça’ daki “bilmek” anlamına gelen “A’leme” kökünden türetilmiştir.
Kendisi o
2
zamanların çok değerli bir imamı olan Hafız Mehmet Efendi ’nin ve Âzime Hanımın 2. göz
1 Tr.wikipedia.org.tr 2 Ayşe GİĞİ
2
ağrısıdır. İlk çocukları Fatma, ikinci çocukları Ali, üçüncü çocukları Hüseyin ve son çocukları
Ayşe‘dir. Ali Efendi’nin annesi erken yaşta vefat etmiştir. Babası Hafız Mehmet Efendi’nin mesleği imamlıktır. Bir yandan bahçe işlerinde çalışır bir yandan da imamlık yapardı. 38 sene Dere Köy’ deki Orta Cami ‘de imamlık yaptı. Ayrıca bu camiyi Dere Köy’ e kazandıran zatta bizzat, öz ve öz Ali Efendi’ nin dedesidir. İmamlık yapmasının karşılığında Dere halkı bir miktar maaş verirdi, bazen maaşının yarısını verirlerdi. Çünkü o zamanlarda -1940’la 1965’li yıllar arasında- şimdiki adıyla Dere Köyü’nde kıtlık vardı. Ama Ali Efendi ve ailesi bu kıtlıktan etkilenmediler yani halka göre daha iyi durumdaydılar. Aynı zamanda bu yıllarda
3
böyle
talebe
yetiştirmek
de
yasaktı.
Ali Efendi Yukarı Mahalle Camii ‘yi ve Kur’an kursunu Bozkır’ a kazandırmıştır. Ali
3
Efendi’nin karısının adı Sabriye’dir. Beş tane evladı vardır. Oğullarına sorduğumuzda evlatlarını çok severdi ve onlar için şiirler yazardı fakat bugüne ulaşmış bir şiiri yoktur.
3 Konyalı Hayrullah Efendi
4
Evlatlarının iki tanesi hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybedenler annesinin adını
4
verdiği ve öğretmen olan kızı Azime ve babası gibi İmam olan oğlu Mehmet’tir. Oğlu Mehmet Bozkır’ da kayboldu. Kaybolduğu zaman içerisinde Ali Efendi ve ailesi Mehmet’ i aradı . Bir süre sonra Mehmet’ in ölüsü Sivri denilen mevkide bulundu. Henüz hâlâ hayatta olanlar ise TMSF başkanı Abdullah, üstadının adını koyduğu Tevfik ve Diş Hekimi olan Semiha’dır. Ali Güzeldülger’ in 2 evladı bugün hâlâ eğitim vermekte olan Bozkır Zengibar Anadolu Lisesinde öğrenim görmüşlerdir. 5Bozkır Zengibar Anadolu Lisesi ilk olarak 19491950 öğretim yılında bugün ki Kızılay binasında ortaokul olarak eğitime başlamıştır. 19621963 öğretim yılında Okul Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından yapılan binanın ilk iki katına taşındı. Milli Eğitim Bakanlığına devrinden sonra üçüncü katı da yapılan bina 19681969 öğretim yılında LİSE olarak eğitim vermeye başlamıştır. 1991-1992 eğitim öğretim yılında orta kısmından ayrılarak bugün ki Kız Meslek Lisesi binası olan eski Atatürk İlkokulu binasına taşınmış ve orta kısmı Atatürk İlköğretim Okulu olarak mevcut binada kalmıştır. 2002-2003 eğitim öğretim yılında Atatürk İlköğretim Okulunun yapılan yeni binasına taşınmasıyla şimdiki mevcut okul binasına taşınıp o zamandan bu yana aynı binada eğitim vermeye devam etmektedir. Ali Güzeldülger aynı zamanda babası gibi bahçeyle uğraşmayı severdi. Ve çok
6
yardımseverdi. Hadim’de görev yaptığı sıralarda şehre yedi km uzaktan bir bahçe alıp orada çeşitli sebzeler yetiştirirdi. O bahçedeki otları biçer ve daha sonra harmanda ekinlerin tanelerini sapından ayırmak için kullanılan, önüne koşulan, hayvanlarla çekilen alt yüzeyinde keskin çakmak taşları olan kızak biçimindeki düven denilen aletle o otları saman yapıp oradakilere dağıtırdı. Ali GÜZELDÜLGER ilk hac görevine babasının güç yetirememesinden ötürü onun
7
yerine gitmiştir. Babasının yerine hac görevini yaptıktan sonra köyüne döndü. Babası artık hac görevinin ona da farz olduğunu düşünüyordu. Tam Ali GÜZELDÜLGER’ İNDE hacca gitmesi için para biriktirirken ona hac görevi çıktı ve görevli olarak hacca gitti. 8Kabilesiyle 4 Ayşe GİĞİ 5 Tr.wikipedia.org 6 Mustafa ÇINAR 7 Ayşe GİĞİ 8 Mustafa ÇINAR
5
birlikte erken saatlerde sıra olmayacağını düşünerek şeytan taşlamaya gittiği sırada başına güneş geçmesi sonucu beyin zarı şişti. Oradaki diğer hacılar Ali GÜZELDÜLGER’ i buldular. Onu Mekke’de ki Cihat Hastanesine kaldırdılar. O hastanede beyninin sıcaktan aşırı derecede yanması sonucu odada onu yatağa bağladılar ve odayı soğuttular. Odanın soğutma süresi geçtiğinden dolayı sevgili Ali GÜZELDÜLGER zatürree denilen hastalığa yakalandı. Hatta onunla beraber hac görevi yapan Mustafa ÇINAR Hoca’ ya neden yatağa bağlı olduğunu sordu. Kaldığı hastaneden Medine’ ye başka bir hastaneye sevk edildi. O hastanede ise hayata gözlerini yumdu. Onu oradaki sıradan bir mezarlığa defin edilecekti. Fakat onun önemli bir Alim, Ulema olduğu öğrenildikten sonra Onu da Hz. Osman’ın mezarının iki yüz metre ilerisine defnettiler.
YAŞADIĞI DÖNEM Ali GÜZELDÜLGER’ in yaşadığı dönemlerde şartlar oldukça kötüdür. Halkın
9
fakirlikten dolayı hali haraptı. Ali GÜZELDÜLGER ve ailesi fakir değillerdi. Bozkır o zamanlarda bir cahiliye dönemi yaşadığından ilim konusunda da pek ilerlediği söylenemez. Öğrenmek ve öğretmek özellikle de talebe yetiştirmek yasaktı. Ali Efendi’ nin görev yerlerinden biri olan Hadim, Konya ilinin otuz bir ilçesinden birisidir. Konya’ nın güneyinde yer alan ilçe, güneyde Taşkent, kuzeyde Bozkır ilçeleriyle doğuda Karaman ve batıda Antalya ile çevrilidir. Yine 9 yıl görev yaptığı ve memleketi olan Bozkır’dan neden ayrıldığı oğluna
10
sorulduğunda Ali BİRCAN isimli bir şahsın yakınını Diyanet kadrosuna aldırmak istediğini 9 Sabri SEVİNÇ 10 Abdullah GÜZELDÜLGER
6
ve Ali Efendi’nin de onu imtihan ettiğini imtihanda ise yeterli olmadığı için bu şahsa görev verilmediği için, dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a parti aracılığıyla Ali Güzeldülger şikayet edildi ve memleketi Bozkır’dan önce Korgan’a oradan da Bahçe Kazasına tayin olmuştur. Ama Ali Efendi bu durumdan hiçbir zaman hayıflanmamış ve başına gelen olumsuzlukları Bakara Suresinin ayetlerinde de bulunduğu gibi Allah’ın hâyır getireceğine inanmıştır. Ali Efendi‘ nin görev yaptığı Bahçe I.Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda Çukurova yöresini Fransızlar işgal etmiştir. Bu arada Bahçe bir süre için boşaltılmıştır. Çukurova’da başlayan direniş hareketleri sonucunda bölgede çete harbi başlamış, 1921’de Kuvayı Milliye’nin direnişi karşısında Fransızlar zor durumda kalmışlar, bunun sonucu olarak da 20 Ekim 1921’de Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan Ankara Antlaşması ile bölgeyi terk etmişlerdir. Önceden Bulanık olarak bilinen ilçe Cumhuriyetin ilanından sonra, Çukurova yöresi ve Bahçe yeniden imar edilmiş, 1933’te belediye teşkilatı kurulmuş, ve Adana’ya bağlı ilçe konumuna getirilmiştir. Osmaniye’nin 1996’da il olması üzerine de Adana’dan alınarak Osmaniye’ye bağlanmıştır. Bahçe’ de görev yapmadan önce Bozkır’ a tayin olmuştur. Ali Efendi’ nin Bozkır’ da
11
müftülük yaptığı zamanlarda Seydişehir’ de de Seyyid Harun Veli müftülük yapıyordu. Yani ilim bakımından hem Bozkır hem de Seydişehir çok şanslı durumdaydı. 12Seyyid Harun Veli Horasan bölgesinde doğmuştur doğum tarihi henüz bilinememektedir. Kendisi Seydişehir’ in kurucusudur. Zamanın alimlerinden ilim sohbetleri öğrendi. Amcasının vefatı üzerine Horasan bölgesinin emirliğine getirildi. Bu görev sırasında büyük babası Hz. Harun-ı Keramet’ in ve amcasının kabrini sık sık ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinden birinde gaibden bir ses ; “Ya Harun, Rum’ a çık! Karaman ilinde Küpe Dağı’ nın doğu eteklerinde bir şehir kur! O şehrin halkı salih ola, şaki olanın akıbeti hayr olmaya.” diyordu. Bu sesi daha sonra da duymaya başladı. Bunun üzerine Harun Veli, ileri gelenleri topladı ve onlara ;”Ey yarenlerim! Büyük dedem ile amcamın kabirlerini ziyaretim sırasında akılalmaz bir hâl oldu.” Deyince, onlar ısrarla ne olduğunu anlatmasını istediler. O da bunun üzerine duyduklarını bir bir anlattı ve onlardan dünya tahtını bırakıp kendini ahrete adamak için izin istedi. Seyyid Harun Veli’ ye sevenleri ve talebeleri huzurunda toplanmış;”Ey Efendimiz siz dünya sultanıyken bizim yanımızdaydınız şimdi ahret sultanı oldunuz bizi terk etmeyiniz” diye yalvardılar. Seyyid Harun şu cevabı verdi:” O halde sizde dünyadaki nefsinizin arzularını 11 Mustafa ÇINAR 12 Biriz.biz.Seyyid.harun.veli
7
terk edin. Allah-ü Teala’ ya sıdk ile kalpten bağlanın. Dünya malını bırakın. Ondan sonra benim ile doğru yolda yürüyün. Bu yolda ancak sadık kimseler yürüyebilir.” Onlardan bazıları Seyyid Harun ‘ u dinleyerek dünyevi arzu ve isteklerden vazgeçerek onun talebelerinden olmayı başardılar. Harun Veli Karaman ilinin nerede olduğunu nasıl bulacağını düşünüyorken o sırada Allah Teâlâ ona “Bir bulut sana eşlik edecek onun indirdiği yer senin kuracağın şehirdir.” buyurdu. Seyyid Harun kırk arkadaşını da yanına alarak yola çıktı. İlk durakları Bağdat oldu. Bağdat Şeyhi Alaaddin’ e Allah tarafından zamanın büyük aliminin geleceği bildirildi. Şeyh Alaaddin öğrencileriyle birlikte Seyyid Harun’ u karşılamaya çıktı. Seyyid Harun geldiği zaman onu kendi evine götürdü ve orada ağırladı. Öğrencilerinden bazıları hürmete aykırı olarak hocalarına “ Efendimiz sen ki büyük bir alim iken bu zata gereğinden çok fazla hürmet ediyorsunuz.” dediler. Bunun üzerine Alaaddin “ Susunuz, bu zatın kim olduğunu biliyor musunuz? Bu zatın kim olduğunu bilseydiniz böyle konuşmazdınız. Seyyid Harun büyük bir veli, alimdir. O Allah katında önemli bir zattır. Peygamber efendimizin soyundan gelmedir. Kendisi kutupluk makamına yükseldi. Onun buraya teşrif edişi bizim açımızdan çok büyük şanstır.” daha sonra Şeyh Alaaddin ve Seyyid Harun 40 gün halvette kaldılar. Halvette kaldıkları bu süre içerisinde Allah’a imtiyazlarda, dualarda bulundular ve bilgi alış-verişinde bulundular. Seyyid Harun Veli daha sonra izin isteyerek yoluna devam etti. Seyyid Harun hep tevekkül halinde idi kimseye yol sormadan Konya’ ya ulaştı. Konya’ dan sonra Çumra’ ya oradan da Küpe Dağı’ na ulaştılar. Seyyid Harun ve kabilesi Küpe Dağının eteklerindeki manzarayı seyrediyorlarken Harun Veli’ ye keşif geldi. Burası onun kuracağı şehrin yeriydi. Dağın eteklerine doğru indiler orada bir akarsu bulunuyordu.
Biraz ilerde de eski bir yerleşim yerinin taşları. Seyyid Harun Veli ALLAH’ a tevekkül ve dua ederek o taşların onlarla beraber gelmelerini istedi. Ve taşlara “ALLAH’ ın emriyle kalkın” dediği anda taşlar havaya kalkmış ve onlarla beraber gelmiştir. Seyyid Harun ve kabilesinin orada olduğunu öğrenenler hemen Küpe Dağı’ nın eteklerine onların yanına geldiler. Bu manzara karşısında birçok Hristiyan, Müslüman oldu. Müslümanların ise, Allah-ü Teâlâya teslimiyetleri fazlalaştı. Bu durumu duyan bölge halkı, akın akın ona gelmeye başladı. Hârun Velî gelen halka; "Ey cemâat! Biliyorsunuz ki, biz bir hayır işe başlayacağız. İnşâallah kurmakla vazîfelendirildiğimiz bu şehir, son zamanlarda çok faydalı olacak. Bilhassa 8
sonradan gelenlere çok menfaatli olsa gerektir. Fakat şakî ve din bilgisinden mahrum olanların âkıbeti kötüdür." buyurdu. Allahü teâlânın yardımıyla halka büyük bir zevk ve coşkunluk geldi. Ustalar, marangozlar, demirciler, arabacılar ve işçilerin hepsi hizmete hazır olup, Hârun Velî'nin emir ve işâretini bekliyordu. Hârun Velî önce Ulukapı, Pazar Kapısı ve Evliyâ Kapısının yapılmasını emretti. Ulu Kapı’ nın yapımına Akça Baba, Pazar Kapı’ sının yapımına Nasipli Baba, Evliyâ Kapı’ sının yapımına da Haydar Baba nezâret ediyordu. Halk canla başla kırk gün çalıştıktan sonra, Hârun Velî bir müddet inşâatı paydos etmelerini istedi. İnşâata birkaç gün ara verildi. Hârun Velî yapılan kalenin etrâfını gezdi. Daha sonra inşâata tekrar başlanıldı. Kale burçları bir hayli yükseldiği sırada kaldırılamayan taşlar için Hârun Velî' den yardım isteniyordu. O da; "Ey taş kalk!" deyince taş kalkıp istenilen yere konardı. Çalışanlardan herhangi birinin bir yeri taş ve kireçten dolayı yaralandığında Hârun Velî orayı sıvazlayınca, Allah-ü Teâlânın izni ile iyi olurdu. Günler bir bir geçti. Sonunda Seydişehir kuruldu. Hârun Velî sonra talebelerini çağırdı. Onun çok zayıflamış olduğunu gören talebeleri: "Efendimiz! Hâliniz nasıldır!" diye sorunca, "Çok şükür iyiyim. Allah-ü Teâlâ’ ya hamdolsun. Yalnız bir zayıflığım var. Sizin ile ahir ömrümde son bir defa istişare etmek üzere çağırdım. Benim hâlimi biliyorsunuz. Bu âlemde fazla kalmayıp, yüce Mevlâ ya kavuşmam gerek. Sizin her birinizi bir memlekete göndereceğim. Gittiğiniz yerlerdeki kâfirler, Allah-ü Teâlâ’ nın izni ile imana gelsin." dedi. Bunları konuşurken talebeleri arasında Seyyid Mahmut' u aradı. Göremeyince; "Seyyid Mahmut nerededir?" diye sordu. Seyyid Mahmut ise sonradan geldiğinden; "Buyur efendim!" diye cevap verince, Hârun Veli; "Oğlum! Sen Alâiyye 'ye (Alanya) git. Meskenin orası olsun." buyurdu. Seyyid Mahmut: "Sultânım! Siz bu durumda iken ben sizi nasıl bırakıp gidebilirim?" dedi. Hârun Veli: "İşte asâmı atıyorum. Bu asa nerede karar kılar ise, sen de orada mesken tutasın." diye emredince, Seyyid Mahmut hemen yola çıktı. Hârun Veli daha sonra; "Oğlum Zekeriyyâ! Seni de Manavgat'a gönderiyorum. Hemen oraya git." emrini verdi. Zekeriyyâ Baba da hocasından ayrılmasının üzüntüsü içinde hemen yola çıktı. Ali Baba, Gök Seyyid Kilimpuş ve Siyah Derviş'e dönerek; "Evlatlarım! Siz de Antalya'ya gideceksiniz. Sahil olup, güzel yerdir." dedi. Onlar da üzüntü içinde yola çıktılar. AkçaBaba'yı Germiyan iline, Nasipli Baba'yı Aydın iline uğurladı. Seyyid Hârun Veli' nin hastalığı günden güne ziyadeleşince, talebelerine: "Ey yârenlerim! Artık biz ahrete gidiyoruz. Öldüğümüz zaman beni ibadet yerim olan buraya 9
defnediniz. Üzerime bir türbe yapınız. Hepiniz haklarınızı helâl ediniz." deyince, herkes gözyaşı dökmeye başladı. Hârun Veli onları ikaz etmek için: "Siz bana niçin ağlıyorsunuz. Ben hayatım boyunca, sevdiğim ve rızasını almaya uğraştığım mukaddes dostuma gidiyorum. Sizleri de O'na emanet ediyorum." dedikten sonra Kelime-i Şehâdet getirerek 1320 senesinde ruhunu Azrail’ e teslim etti. Hârun Veli’nin vefatını kimse fark edemedi. Görenler ölmemiş zannediyordu. Yüzünde hiç vefat nişanesi yoktu. Sanki tatlı bir tebessümle etrafını seyir ve temaşa ediyordu. Kimse ne olduğunu anlayamadı. Sonra Haydar Baba ile Gök Timur Baba gelip, Hârun Veli’nin mübarek naşı yanında gece sabaha kadar beklediler. Öldüğüne kanaat getirdiler. Sabah gasil işleri tamamlandı ve kalabalık bir cemaat tarafından kılınan namazdan sonra hususi ibadethanesine defnedildi. Üzerine kısa zamanda bir türbe yaptırıldı. Yerine kızı Halife Sultan geçti. Halife Sultan'ın vefatından sonra ise, Hârun Veli’nin yetişmesine ve terbiyesine çok önem verdiği kardeşinin oğlu Şeyh Musa geçti. İşte Seydişehir kurulduktan sonra oranın ilk Müftüsü Seyyid Harun Veli olmuştur. Seyyid Harun Veli Seydişehir Müftüsü iken Ali Güzeldülger’ de Bozkır Müftülüğündeydi. Yani İlim açısından ve alimlik açısından 2 ilçede çok şanslı durumdaydı. Bozkır ve Seydişehir bir nevi yükselme çağı yaşıyordu. Çoğu insan aklını kullanarak bu alimlerden faydalanarak onlardan ilim öğrenerek hayatlarında başarılı olmuşlardır. Günümüzde ne Bozkır da ne de Seydişehir de böyle bilgili, ilim sahibi insan bir insan bulunmamaktadır. Bu durum Bozkır’ın ve Seydişehir’ in gelişimini olumsuz etkilemiştir. Seyyid Harun ve Ali Efendi bazı zamanlar birleşip ilim konusunda sohbet ederlerdi. Birbirlerine karşı sevgili ve saygılıydılar.
HOCALARI
10
Ali GÜZELDÜLGER ilk eğitimini babası Hafız Mehmet’in rahle-i tedrisinde aldı.
13
İlkokulu Dere ‘de okudu. Ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirdi ve hatta liseyi 1 yılda bitirmiştir. Geri kalan eğitimini ise Tevfik Efendi’den almıştır. Tevfik Efendi ‘ nin asıl adı Tevfik DİKİCİ’ dir. Tam olarak doğum tarihi bilinmemekle birlikte Konya’nın Bozkır ilçesinin Ahırlı Köy’ ünde doğmuştur. Babası Emin Efendi’ dir. Annesiyle ilgili bir bilgi henüz günümüzde bulunmamaktadır. Kardeşi Rıza Efendi kurradır. Tevfik Efendi’ nin dört oğlu bir de kızı vardır. Oğulları Emin, Galip ve İsmet’ dir. Diğer oğlu ve kızına ait bilgiler de şu anda elimizde yoktur. Fikri Güzel’ e göre Tevfik Bilge ince yapılı, kısa sakallı, yavaş yavaş yürüyen bir kişiydi. Tevfik Hoca sürekli okuyan ve okumayı seven birisiydi. 14Tevfik Hoca ilk eğitimini Konya Müftüsü Yalvaçlı Ömer’ den almıştır. Daha sonra ise Bozkır isyanında arandığını duyunca Muğla’ nın Fethiye ilçesinde bulunan Fakih amcasının yanına kaçmaya karar verir ve at üzerinde başlar yolculuğuna. 15Konya ‘da ulusal iradenin egemen olduğu bir sırada, ulusal mücadeleye karşı, gericiliğin ve padişahın etkisi ile ilk isyan hareketi Konya’ nın güneyin de Bozkır’ da çıktı. Büyük önemi olmamakla beraber diğer ayaklanmalara örnek oldu. Bu ayaklanma Vali Cemal Bey ve İstanbul da Papazi Frew ile işbirliği yapan Zeynel Abidin ve arkadaşlarının kışkırtmasıyla çıktı. Kışkırtıcılar çevrelerine topladıkları, çoğu silahsız bin kadar adamla Bozkır’ ı bastılar ve jandarmaların silahlarını alıp, askerlik şubesini ele geçirerek buradaki tüm silah ve cephaneyi ele geçirdiler. Karşı çıkmak isteyen vatanseverler öldürüldüler. Birçok ev yağma edildi ve yakıldı. Üzerlerine gönderilen ulusal kuvvetlere saldırdılar. Konya’ dan gönderilen ‘’Nasihat Heyeti’’ nin görüşmeleri olumlu sonuç verdi. Bozkır’a ulusal kuvvet gönderilmeyeceği garantisi verilince asiler de dört ekimde dağıldılar. Fakat bu olay İstanbul hükümeti ve İngilizlere büyük cesaret verdi. Bir rivayete göre Tevfik Efendi’ nin bu isyanda aranmasının sebebi isyanda bulunmasıdır. Tevfik Efendi, 1940 yılından itibaren talebe okutmaya başlamıştır. Kendisi hayatını çeşitli ilimlere adayan Bozkır ‘da yetişen bir diğer âlimimizdir. Ali Güzeldülger de Tevfik Efendi’nin en gözde öğrencisidir. Tevfik Efendi’den Arapça, Sarf, Nahiv, Mantık, Kıraat, Hadis, Fıkıh, Feraiz, Cebir ilimlerini tahsil etmiştir. Tevfik Efendi de okumak için Bozkır’ın Ahırlı köyüne gitmek zorundaydı. Çünkü Tevfik Efendi orada ikamet etmekteydi. Ali 13 Ayşe GİĞİ 14 www.bimder.bozkir.com 15 http:/-sozluk.com/-bozkir-ayaklanması
11
Güzeldülger Tevfik Efendi’den okumak üzere gittiği Ahırlı Köyü’nde küçük bir evde tek başına oturmaya başladı. Burada eğitim gördü. Ali Efendi, Tevfik Efendi’nin hem ilk öğrencisi hem de icazet verdiği 2 öğrencisinden biriydi. İcazet, ilk defa 9. yüzyılda kullanıldığı bilinen, ilk akademik derece olarak kabul edilmektedir. 9. yüzyılda, Medrese, Cami ve Tıbbi okul gibi yükseköğretim kurumlarının diploması olarak kullanıldı. Bunun yanı sıra devlet bünyesinde olmamakla beraber, devletin çalışmalarına izin verdiği yöresel medreselerde ders veren müderrislerin talebelerine verdikleri bir başarı ve artık ders verebilecek seviyeye geldiğini gösterir bu belge de icazet olarak bilinmektedir. Ali Efendi çok akıllı ve başarılı bir öğrenciydi. İlkokuldayken okul birincisiydi. Arkadaşlarıyla aynı yaşta olmasına rağmen arkadaşlarına matematik dersi ve diğer dersleri verirdi. O kadar zekiydi ki öğretmeni bir işi olduğu zaman “Sen bunlara ders anlat.” diyerek sınıfı ona emanet ederdi. İlkokulu 16.05.1942 tarihinde üstün başarı ile bitirmiştir. Daha sonra üstün zekâsı ve başarısı ile üstadı Tevfik Efendi’nin bütün ilmini kendinde toplamayı başarmıştır. Ali Efendi’nin üstadı Tevfik Efendi kendisine fetva sormaya gelenlere “Benim karnımda ne varsa onun karnında da o var ben artık yaşlandım gidin ona sorun” diyerek bütün ilmini talebesine aktardığını açıkça ifade etmiştir. Ali Efendi okumayı çok severdi. Elinde çoğu zaman Mehmet Akif Ersoy’un SAFAHAT isimli eseri olurdu. Ondan yüksek sesle ve ayakta şiirler okurdu. Bazen okurken olduğu yerde uyuyup kalırdı. Ali Efendi bir gün rüyasında yeşil sarıklı zatların onların medreselerini ziyaret ederken görmüş ve bu rüyasını sabah üstadına anlattığında üstadından “Sen bizi sahipsiz mi zannettin?" cevabını almıştır. Ali Güzeldülger Ahırlı’da kaldığı zamanlarda köyüne gelip gereken azığını götürürdü. Ali Efendi’nin zemherinin 18’inde ekmeği bitti. Ahırlı’ dan
kimseden ekmek istemek
istemedi ve köyüne gitmeye karar verdi. Ahırlı’ dan Dere’ ye yürüyerek bir yandan da Kur’an-ı Kerim ayetlerini okuyarak gelirken Dere’ nin Dalamaz mevkiinde okumayı bıraktığında bir uluma sesleri duydu. Deredeki baba evine geldiğinde olanları babasına anlattı. Babası ise ona sitem ederek “Sen okuduğun için ALLAH sana sadece o hayvanların seslerini duyurmuş” dedi. Ali Efendi’ nin çok duygusal bir kişiliği vardı. O genç yaştayken ölen annesi için sürekli hıçkıra hıçkıra ağlardı. Kız kardeşi Ayşe Hanım’dan aldığımız bilgilere göre babası Ali Efendi’ye hiç kıyamazdı. Ali Efendi dışarıdan eve girdiği zaman oturduğu yerden kalkardı ve
12
Ali Efendi’ye “Sen buraya sobanın başına otur oğlum” derdi. Ona hiç kızmazdı. Başı ağrıyacak kadar okuduğunda “Yeter oğlum biraz dinlen” derdi. Tevfik Efendi’nin okuttuğu medreseye ilgi büyüktü. Çeşitli civar köylerden
16
medreseye okumaya gelip ilim öğrenenler vardı. Tevfik Bilge öğrencilerinin öğrenim durumundan memnuniyetini 17“Oturduğumuz ahır sekisi, çaldığımız İstanbul türküsü” diyerek dile getirmiştir. Ali Efendi üstadından birebir ders aldığı için Tevfik Bilge’nin bütün ilmini tek tek hafızasına işlemiştir. Medrese tahsili bittikten sonra Apa’ ya İmam olarak istendi.
18
Apa şimdi ki apa
barajının bulunduğu yere Türkmen boylarının göç etmeleriyle kurdukları köydür. Önce imam olmayı istemiyordu. İmam olmak istememesinin sebebi cenaze yıkamaktı, kendisi cenazeden korkardı. Ama nihayetinde Apa’ya imam olmayı kabul etti. Orada bir süre imamlık yaptıktan sonra bir ramazan ayında bir davet üzerine Tarsus’ a gitti. Orada ilim sohbetlerine katılmış ve hakim olduğu konular üzerinde cevaplar vermiş verdiği
19
bu cevaplar sohbetlerde ki meclisin bilginlerinin dikkatini çekti. Yaşının küçüklüğünden dolayı kapıya daha yakın oturan Ali Efendi, verdiği cevaplardan ötürü meclistekiler tarafından başköşeye oturtuldu. Oradakiler Ali Efendi’nin gitmesini istemediler. Ramazan ayı boyunca onun ilminden faydalandılar. Ramazan ayının bitmesine yakın ise “Aman hocam gitme biz senin yiyecek içecek ihtiyacını karşılarız, seni buradan da evlendirelim!” demelerine rağmen o köyüne dönmek istedi ve döndü. Bozkır’ a döndükten bir müddet sonra üstadının verdiği icazetle Ankara’ya müftü yardımcılığı sınavına gitti. Müftü yardımcılığı sınavına giderken üstünde tarladan geldiği kıyafetleri kız kardeşinin anlattığına göre çamurlu kıyafetleri, ayağında da kara lastikleri vardı. Bunun yanı sıra bir de yanında üstadının sınav heyetine vermek üzere verdiği zarf vardı. Ali Efendi hocasının kendisine yardım edeceğini, sınavda kolaylık sağlayacağını bu zarfta da onların yazdığını düşünüyordu. Kıyafetlerinden ötürü sınav heyeti Ali Efendi’yi pek beğenmedi. Ama zarfta yazan “Bu benim en değerli öğrencimdir, ona kenarda köşede ne kadar zor soru varsa sorabilirsiniz.” satırlarını okuduktan sonra ona nerede unutulmuş zor 16 Abdülkadir TAŞAN 17 Mustafa ÇINAR 18 www.apakoy.com 19Abdulkadir TAŞAN
13
sorular varsa sordular. Ali Efendi hepsini cevapladıktan sonra heyetin görüşü değişti. Ve 1957 yılında Ali Efendi Kütahya ‘ya müftü yardımcısı olarak atandı. Sonrasında ise sırasıyla Bozkır, Adana-Bahçe, Doğanhisar ve Hadim ilçelerinde Müftülük görevi yaptı. TALEBELERİ Özellikle de Bozkır da görev yaptığı sürede birçok talebe yetiştirmiştir. Bazı
20
öğrencilerinin arasında Osman GÜLEÇ, Abdülkadir TAŞPINAR, Halil İbrahim ALTUNTAŞ, Bademlili Ali, Bademlili Seyit, Bademlili Mustafa ÖZTÜRK, Meyreli Ömer GÜNDOĞDU, Işıklarlı Bozkır Camii Müezzini Kadir Bey gibi isimleri sayabiliriz. Öğrencilerine ilim öğretme konusunda çok hevesliydi. Ayrıca ilmini öğretme konusunda fedakârdı da.
21
Bir
öğrenciye gününün bir saatini ayırırdı. Dersin başında bir önceki günde öğrettiği ilmi tekrarlatırdı. Ders verirken soru sormaya gelenlere dersin önemine göre cevap verirdi. Sorunları hep en kolay anlaşılabilecek bir şekilde çözümlerdi. Soru soran kişilerin aklında soru işareti kalmasın diye Arapça kitaplardan soruların cevaplarını bulur birde oradan tercüme ederdi. Onun bu özelliğine herkes hayran kalırdı. ESERLERİ Basılan 2 adet kitabı vardır. Bunlardan biri “İslam ve Sapıklık” bu eser İmam Gazali’ nin Faysalü’ t Tefrika eserinin tercümesidir ve bu eser inanç, kanaat veya fikir ve sanat için daire ne kadar dar olursa, bu alana ne kadar fazla kısıtlamalar ve sınırlamalar getirilirse ilim adamları ve sanatkarlar o kadar çok verimsizliğe ve kısırlığa mahkum edilmiş olur. Bunun için düşünce hürriyeti ve serbestisi bilim bakımından da sanat bakımından da son derece önemlidir. Gazali işte bu eserde mümin alimlerin , müteferriklerin , hakimlerin, ariflerin ve sanatkarların ne kadar geniş bir alanda fikir ve kanaatlerini açıklama ve savunma hakkına sahip olduklarını göstermiştir diğeri ise “İman ve İhlas” dır. Bu kitap da çok kalın olmayıp içinde ilmihal bilgilerine benzer ilmi konular anlatılmaktadır.
20 www.bimderbozkir.com 21 Mustafa ÇINAR
14
KAYNAKÇA Tr.wikipedia.org Ayşe GİĞİ Konyalı Hayrullah Efendi Mustafa ÇINAR Sabri SEVİNÇ Abdullah GÜZELDÜLGER Biriz.biz.seyyid.harun.veli www.bimderbozkir.com http:/-sozluk.com/-bozkir-ayaklanması Abdulkadir TAŞAN 11. www.apakoy.com 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10.
15
SONUÇ
Bütün bu yazdıklarım Ali Efend’ nin hayatının kısa bir bölümüdür. Ben ne kadar yazsam da onun yaşadığı kadar gerçek olmaz. En azından bildiğimiz kadarıyla Kör Tevfik’ in talebelik makamına gelmiştir. Herkesi yetiştirmek istemeyen Tevfik Ali GÜZELDÜLGER deki cevheri görmüş ve onu yetiştirmiştir. Bütün ilmini de aktarmış. Hangi hoca talebe ilişkisinde vardır bu. Ben Ali Efendi’ nin hayatını anlatmadan önce birçok yerden bilgi edindim. Bütün bu bilgiler ışığında eserimi de yazdım. Ama her şeyden önemlisi ne denli iyi şartlar altında yaşadığımı bir kez daha gördüm. Peki ne yapmalıyım diye sordum kendime. Daha çok çalışmalıyım Ali Efendi zor şartlarda yapmış ben de bu kolay şartları değerlendireyim. Karşıma çıkan ilk engele takılıp kalmayayım. Yoluma çıkan bütün engelleri azimle, hevesle aşmalıyım. Ben bu makaleyi yazarken bunları öğrendim. Ben bu makalede okumak uğruna ilim öğrenmek uğruna kendini heba etmiş olan adamı öğrendim. ve kendimi suçlu hissettim. Kendime bir ceza veriyorum: Bende ömrüm boyunca bana verilen mükafatları değerlendirip, müsibetleri de mükafata çevirip ilim öğreneceğim.
Gülsün KOCA BOZKIR ZENGİBAR ANADOLU LİSESİ 11/A 285 08.01.2000
16