Blog yaıları kopya

Page 1

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

8 Ekim 2012 Pazartesi

DİN DÜNYA İKTİDARINI VE NİMETLERİNİ ELE GEÇİRMENİN EN KESTİRME YOLUDUR

Köktendinci islamcılar ve Türkçü kisvesi altında köktendincilik yapan ülkücülerin içlerine girip çıktığımdan tanıyor ve psikolojik alt yapılarını çok iyi biliyorum. Çoğu anti-sosyal kişilik bozukluğu olan piskopat insanlar bunların eline düştü mü kurtulamazsınız Sivas ve Maraş katliamları en bilinen örnekleridir. Tek kurtuluş yolu kafalarına sıkmaktır. Daha önce davranıp o sizi öldürmeden sizin onu öldürmenizdir. Düşünün; tabiatta bir ayıyla karşılaştığınız zaman ne yaparsınız ya kaçarsınız yada silahınızla etkisiz hale getirirsiniz!

Kırıkkale de seküler ve aydın kimliğimiz yüzünden uğradığımız saldırılara ve savunma yöntemlerimize girmek istemiyorum tatsız konular belki ilerde anlatırım kırıkkalede öğrenim gördüğüm yıllarda okullarda karşılaştığım tüm hocalar ideolojik olarak ya dinci yada faşistti başka görüşten olması o ortamda gerçekten imkansızdı idarenin en tepesindeki elemanlar mutlaka fikren en bağnaz olanlarından seçilirdi bu anlattığım dönem akp iktidar olmadan en az beş yıl öncesi. Ortaokuldayken şimdi ilkokul deniyor; yaz tatillerinde gönderildiğimiz kuran kurslarında ağzımıza pelesenk olmuş “hocam” lafını okulların açıldığı ilk günlerde yanlışlıkla suratsız bir kadın öğretmene kullandığımızda “ burası camimi lan, öğretmenim diyeceksin” diye kafamıza yediğimiz tokatta var! sanırım bir subay karısıydı genelde subay karısı olurdu bunlar ama sayıca fazla değillerdi. Bu ülkenin üst yapısı İnönücü cuntacı bozuntularıyla dinci bezirganlarının utanmazsızca hegemonya yarışında harap olmuştur; kurulamamıştır. Biri dini kullanırken öteki Atatürk büstlerinden medet ummuştur!

Genel geçer fikirlerin kuralların hep köşe başlarında elemanları vardır. Sanki çok bir şey savunuyorlarmış gibi bu geleneksel fikirleri savunur dururlar valla bizim kırıkkalede Rasim dayının bir kıraathanesi var orada çenesi laf yapan bunun gibi rahat elli tane adam bulunur gerçekten harcanıyorlar(!) Birde bunların dinci milliyetçi gazetelerde yazıcıları vardır. Ne itici- anti-sempatik, gıcık tiptirler tüm ömürleri gavurun icat ettiği makineyi, helikopteri, tvyi, radyoyu kuranda şu şu ayette geçiyor buda bunların 1400 yıl evvel Müslümanların bildiğine delalet ediyor diye anlatmaları yok mu birde o gözlerini faltaşı gibi dikmiş bu şarlatanları dinleyen müritleri yok mu


“ulan arkadaş allah sizi numune olarak mı yarattı! bilmem? “diyesi geliyor insanın. Madem 1400 yıl evvelden yazıyorduda biliyordunuzda bilgisayarı sen icat etseydin ya sahtekar adam! işte bunların içinden çıkacak en zeki adam; bu bilmem ne ayetinde bir kanat varmışda bu kanat pervane şeklinde dönüyormuşda aslında bahsedilen arı değilde o ayette skorsky helikopterden bahsediliyormuş da ha s?ktir ulan sahtekar hıyarağa! demeyelimde ne diyelim şimdi? madem öyle helikopteri niye bir müslüman bulmadıda komünist bir atesit icat etti? O zaman allah doğru yolun ateizm olduğunu söylüyor dememiz gerekmiyor mu(!) tam bir safsata! Yalan! Dolan! Üçkağıt! İslam ülkerinin dolandrıcılıkta neden dünya birinciliğine oynadığını işte bu istatistiklerde kanıtlıyor.

İslamın ve İslamcıların her gün görmeye şahit olduğumuz bu dayatmacı, katliamcı, dışlamacı ve insanlık dışı yaklaşımları birçok aydını tiksindirdi okumuş insanları küstürdü. Ama İslamcıları anlıyorum; Filistinde şurda burada öldürülen Müslüman kardeşlerimiz var ama o çekilen acılarda onların başlarındaki o çağdışı gerici zihniyetin çok büyük payı var bunu göremiyorlar bununla yüzleşemiyorlar. Bu zihniyet yüzünden uluslar arası siyasetten dışlanmışlıkları var. Dubaide şeriatçı arap emirleri milyar dolarlık altın klozetlerde s*çarken filistinde somalide kamplarda fare deliğinde yaşayan Müslümanlar var. Burada tabi artık o İslam kardeşliği palavrasının bitişi var.

Doğu İslam toplumlarında bilim adamları hep baskı altında can korkusu içinde yaşamıştır İbn-i Sina, İbn-i Haldun, Ömer Hayam, Hallac-ı Mansur, Yunus Emre, Mevlana, Şems-i Tebrizi…vd… bu değerli bilim adamlarından en önemli olanlarından sadece bir kaçıdır yüzyıllarca dinsel dogma ve yobazlığın her türlü saldırısına ve baskısına mağdur kalmış eserleri yasaklanmış bu bilim insanları nasıl oluyorda günümüz tarih ders kitaplarında İslam kültür tarihinin yetiştirdiği birer bilim ve sanat adamı unvanıyla lanse ediliyorlar nedeni apaçık 20. yüzyıl artık bilim teknoloji ve eğitim çağı olunca tüm büyük devletler ve uluslar kendi tarihlerini yazmaya başladılar ve bilime sanata çok büyük bir yer ayırdılar çünkü bir toplumun barbar mı yoksa uygar mı olduğunu bilime ve sanata yakınlığı bilim ve sanat insanlarına verdiği değer baz alınarak açıklanabiliyordu işte dinciler geçmişe dönüp baktıklarında tek bir bilim sanat adamları yok! varsa hepsi dinle kavgalı! peki n’ptılar? daha düne kadar “zındıktır, kafirdir, dinsizdir” diye diye hayatı zehir ettikleri dışladıkları reddettikleri bu yüzden göç etmek zorunda bıraktıkları bilim sanat insanlarını şimdi bakın biz ne uygarız bizimde geçmişimiz var sandığınız gibi barbar değiliz diyebilmek için kabullenmek zorunda kaldılar halbuki İbn-i Sina bir İslam alimi değil tam aksine dinsiz bir Avrupalı bilim adamıdır kanıtıda 800 yıl İslam coğrafyasında yasaklanıp, 600 yıl avrupada üniversitelerde okutulmasıdır ismide Avicenna (Avisenna) ‘dır gidin İslam ülkelerine İbn-i Sina’nın hatıratına ait tek bir yazıt kitap bulamazsınız ama Fransa’da Paris üniversitesinin tıp fakültesinin konferans salonunda özel bir bölmede bu büyük bilim insanının portresi asılıdır yanındaki tabloda dinci yobazların büyük saldırılarına maruz kalmış er-Razi de vardır , ilgili kitaplarda görebilirsiniz. “Sanat ve bilim takdir edilmediği yerden göç eder” İbn-i Sina bu sözleri yaşadığı baskı üzerine söylemiştir.


Dikkat ettiyseniz eğer dini cemaatlerin çok zengin olduğunu görürsünüz çünkü lanse edildiğinin aksine paraya ve güce taparlar tarikatların kuruluş amacı bu sinsi amaca yöneliktir böylelikle müridlerin ekonomik faaliyetlerini yönlendirmek ve tek elde toplamak kolaylaşıyordu hani bize anlattıkları gibi; bu dünya boştu? gerçek hayat öte dünyaydı ne bu hırs bu yaman çelişki! Tarikatlarda müritlerin şeyhlik yarışını gördüm neden? çünkü cemaatin lideri olmak sadece ruhani bir liderlik değil dünyalık ve maddi gücünde başına geçmeyi sağlıyor hepsinin en az 4er karısı 5er cariyesi vardır. Hatta güneydoğudan 13-14 yaşında kızları parayla satın alıp hepsine birer ev açarlar! Tüm bunlara biz gözlerimizle şahit olduk. Yeni anlayacağınız kadını bir çeşit (sex) kölesi ve zorunlu bir hizmetçi gibi kullanıyorlar. O kızların hiçbir insani hakları yoktur hakkını savunsa yada karşılık verse ayetin gereği ağzının üstüne oturturlar ve döverler bu gerçek! Gidin Anadolu kentlerinde en zenginler cemaatin adamıdır ticaret bunların kontrolündedir. Neden böyle? çünkü bu ülkede ortalama eğitim seviyesi ilkokul üç terk! peki bu adamın dünyaya bakışı vizyonu ne? hayatı boyunca iki satır yazıyı üst üste görmemiş bu insanlar neye inanacak! deden kalma gelenek görenek ve kendisinin bile ne olduğunu bilmediği bir din! İşte ruhbanlar bu insanları en cahil olduğu yerden yakalayıp kendi dünyevi amaçları için kullanıyorlar. Muhammed eğer akıllılık etmeyip son peygamber olduğunu ilan etmeseydi şuan on binlerce peygamber olduğunu iddia eden şeyh şıh tarikat elemanı türerdi. Mesela fethullah paygamber olduğunu kesin ilan ederdi. Daha bunun gibi nice cemaat lideri bu gücü, saygınlığı ve parayı en kolay yoldan elde etmenin yolunu böyle bulmuşlar. Onların amacı dünya nimetlerine din kanalıyla ulaşmak yani bir kandırmacanın diğer adımı ki bu adımın her safhasında başarıyla ilerlemişlerdir ortada dini bir hegemonya, çarpıtılmış bir tarih ve sistemli yöntemlerle aşama aşama cahil bırakılmış halklar var.

Din çok gerekli bir şey! iktidarı yüzyıllarca ellerinde bulunduran şeytani zekaların sürüyü baskı altında tutmak , fakirlerin ve yoksulların isyan duygularını absorve etmek için tasarlanmış bir icat! tüm bu dinlerin kökeni Sümerli rahip krallara ve konseylere dayanır. Zaten kutsal kitaplarda anlatılan tüm hikayeler, masallar, maceralar, Mezopotamya ve İsrail-filistin topraklarında geçer.( 4 büyük peygamberden üçü yahudi biri ibranidir mesela) Pek asyada, avrupada, amerikada, yaşamış büyük uygarlıkları allah adamdan saymaz(!) Dincilerde hep o Sümerli rahip kralların iktidar özlemi vardır. Zannetmeyin ki dincilerin amacı sadece dinlerini yaşamak tam aksine onların amacı din kisvesi altında bir devlet kurup bir ruhban sınıfının senin beyninin içindeki düşünceden, yatak odana, giydiğin kıyafetlere, yazılarına, izlediğin filmlere, yaşam tarzına, sosyal faaliyetlerine yani kısaca tüm bir yaşam tarzına hükmetmektir. Özgürlüğüne müdahale etmektir. Yani iktidardır! Bakmayın siz onların öte dünyaya çalışıyoruz demelerine bu diğer insanları kandırmak için yapılan bir aldatmacadır. Hepsi dünya iktidarı için hırsından çatlar. Mesela türban; siz türbanı serbest bıraksanız bu sefer üniversite de mescit isterler ki şuan her üniversiteye çok lazımmış gibi Türkiye cumhuriyet sanki hiç cami yapmamış gibi tonlarla para heba edilerek cami yapılıyor en son Kırıkkale


üniversitesinde yapılan camiyi gördüm şöyle herkes görsün diye tepelik bir yere yapmışlar eşeğin şeyine konmuş kelebek gibi kim kış günü oraya çıkıpta ibadet yapacak( tabi bu tip cami yapmanın aslında islamın ruhunada ters olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim ama tam bir zevksizlik) Onuda verirsiniz okuduğu sınıflarda Atatürk resminin kaldırılmasını isterler. Onu verirsiniz kütüphaneden Darvin ‘in kitaplarının kaldırılmasını isterler ki istediler hatta şakirt bir profesör bozuntusu Darvin ’in resmini tübitak dergisinden kaldırdı yaşıyoruz Darvin ‘in Aziz Nesin’in kitapları üniversite ve devlet kütüphanelerinden bir bir yok oluyor! Ama din kitapları bu ülke kurulduğu günden itibaren kütüphanelerden hiç kaldırılmadı! Yani bunlara ver ver bitmez. Amaç teokratik ucube bir devlettir ki zaten t.c. 80 yıldır sünni İslamcı bir zihniyet tarafından yönetilmektedir. Peki burada izlenecek siyaset nedir. Büst Kemalistlerinin, faşist 10. yıl marşı Atatürkçülerinin yaptığı hunharca hatalar akpyi iktidar yaptı. Özellikle fütursuzca uygulamaya sokulan başörtüsü yasağı gerici geniş yığınlarda anti-pati yarattı medyada bunun üzerine körükle gitti sabahtan akşama kadar art niyetli yayınlarda 3-5 kişiyle sınırlı türban eylemlerini göze batarcasına deklare etti birde buna lak lak yapıp çözüm üretmeyen aydın tipini koyuncada ortaya bu manzara çıktı peki ne yapılmaydı? Açık konuşalım bir yerde verirken bir yerden alınmalıydı. Yani türbanlılar hatta çarşaflıların üniversiteye girişleri serbestleştirilmeli ancak din adamlarına verilen imtiyazlar maaşlar cami derneklerinin vergi muafiyeti kaldırılmalıydı ve devlet artık dini finanse etmeyi bırakıp bu ibadethaneleri aşama aşama cemaatlere bırakıp elektrik, su, kira…vs… parasını bunlardan tahsil etmeliydi ve büyük bir vergi yükünden bu halkı kurtarmalıydı! Bu dahada genişletilebilir. Ezanın kuranın namazın Türkçeleştirilmesi, dini vakıfların vergi muafiyeti kapsamından çıkartılması, din adamlarının ve camilerin finansal desteğinin devlet tarafından çekilmesi…vd.. bunun gibi projelerle devletin yıllık üç katrilyon gibi korkunç bir yükten kurtulup bu paranın daha verimli sağlık-eğitim teknolojik-bilimsel faaliyetlere yatırımı sağlanabilirdi.

Din bilimi diye bir şey olamaz! Din; hukuk, tıp, mühendislik, psikoloji gibi durmadan değişen dönüşen yeniden biçimlenen gelişen bir disiplin midir ki? Diyanetin bu kadar ortalarda dolaşan dünya kadar maaş alan elemanı var ki çoğu şuan milli eğitim bakanlığının kadrolarına arpalanıyor. Gerçekten yazık. Bu giden paralar nereye gidiyor bu para bu kaynak diyanete verileceğine teknolojik bilimsel projelere ayrılsaydı şuan yörüngede 20 kusur uydumuz daha güçlü bir eğitim sistemimiz daha geniş iş sahalarımız olurdu. Türkiye nin bir bölgesel süper güç olmasının önündeki en önemli nedenler din, terör ve devlet aygıtının en gereksiz adamlarla şişirilip pasifize edilmesi vardır.

Hac umre camiye yardım aldatmacası! Suudlar bu dünyada aç kalmaz çünkü ortada öyle bir turizm ticareti varki kendi çocuğuna üç kuruşu çok gören bir işçi emeklisi aldığı kıdem tazminatını hac farizasına yatırıyor üstelik farz dahi olmamasına rağmen gençliği boyunca hiç ibadet etmemiş İslami bilgisi kıt Müslümanlar yaşlılığa doğru hacca gidip diyanetin verdiği o türk bayrağı armalı hac elbisesiyle görgüsüzce geziyorlar bu ihtiyarlar o elbisenin içinde kurum kurum kuruluyorlar camide kahvede sosyal hayatta bu elbiseyi durmadan giyiyorlar ki hacca gittikleri belli olsun yani


islamda ibadet bir nevi riyakarlık ve gösteriş amaçlı yapılıyor özellikle esnaflar kendilerini dindar mütedeyyin gösterme yarışı içinde! Çünkü böyle olunca ticarette güven artışına neden oluyorlarmış! Yani anlayacağınız din her türlü her pozisyonda her amaç için kullanılıyor!

Bir yere din mezhep girdimi artık orda kan gözyaşı cinayet sefalet bitmez! Şimdi açlıktan nefesinin kokusu ta atlantikten duyulan İslam ülkeleri var. Türkiyeye şeriat gelirse türkiyenin sonu somalidir, sudandır, suriyedir, afganistandır. Bu laik seküler maya giderse türkiyenin sonu felakettir! mezhepsel iç savaştır!

Din popüler bir olgu Niye çoğunluk bir şekilde herhangi bir dine yada tanrıya inanıyor? Çünkü 67 yaşından itibaren çocukların beyni aile-çevre-okul üçgeninde yıkanıyor. Daha doğar doğmaz öğrettikleri şey nedir? Allah kaç? birde hadi amcana çükünü göster! birde küfret(!) burjuva çocuğu değildik yaz tatillerimiz bodrumlarda İsviçrelerde geçmedi kuran kurslarına gönderildik, gittik; Bu kurslarda bize çok ağır dini eğitimler verildi. Bu hurafeci takımının sinsi emellerini ve kurnazlığını ta o yaşlarda anlamaya başladım ama karşı gelemiyorduk eleştiri hakkımız yoktu hoşumuza gitmeyen uygulamalar ve dayatılan ahlaki kavramlara ses çıkarmadan uymak zorunda kalıyorduk. Sonradan kendi çabalarımızla öğrenebildiğimiz psikoloji biliminin açığa çıkardığı bir gerçek var! Sözde otorite olarak dayatılan bir kurumdan aralıksız bir biçimde; savunmasız, bilinçsiz, daha muhakeme yeteneği bile oluşmamış 5-6 yaşındaki körpe çocuklara dini hurafeleri dayatmaya başladığın andan itibaren o çocuk ilerde adam gibi bir özeleştiri ve eleştiri kültürü yerleştiremediği zaman o eleman artık iflah olmaz faşist bir dincidir. Türkiyeninde dahil olduğu İslam ülkelerinin okur yazar oranları göz önünde bulundurulduğu zaman durumun vehameti daha iyi anlaşılabiliyor! Özellikle Katolik, Hindu ve Müslümanlarda bu yöntem yaygın bir gelenek cahil eğitimsiz çoğunluğun egemenliğindeki bu dinlerin içinden bu uygulamaya karşı çıkartılan sesler çok kolay susturulabiliyor aslında sinsi bir amacın yapı taşlarıydı bu dini kurslar daha muhakeme yeteneği geliştitlmemiş çocuklara cehennem, ölümden sonraki ceza, kafirlik, mürtedlik, cihad kavramı gibi son derece bulanık dinsel argümanlar dayatılıyorduki küçük yaşlardan itibaren bir bilinçaltı korkusu ve zihinsel kontrol kolaylıkla sağlanıyordu. Devletler içinde din ve mezhep ayrımcılığı kolay ulaşılabilir bir uyuşturma ve yönlendirme aracıdır.

İşçi olarak çalıştığımız şantiyelerde işçi ölümleri çok olurdu bu ölümler birçok kez önlenebilir düzeyde kazalardı ama kodamanlar masraftan kaçıyor ve işçinin ölümüne adeta göz yumuyorlardı İşçideki çok çocukluluk geçim zorunluluğu ve acziyet bu ölümlere farklı boyutlar kazandırıyordu 2006 yılında Kırıkkale tüpraş rafinerinsinde çalışırken bir günde iş kazası sonucu beş işçinin ölümünün ardından çevremdeki iş arkadaşlarının söylemlerine kulak kabartdığımda işittiğim”ecel! takdiri ilahi! Eceli gelmiş Allah almış! Şehit oldu direk cennete gitti!” gibi abuk sabuk lafların dini terimlerin sanki alt kesimi uyuşturmak hak arama güdülerinin önüne psikolojik bir set çekmek amaçlı dizayn edilmiş birer propaganda aracı olduğunu gördüm İşte vurguncular,


kodamanlar, üç kuruş için insan canını hiç sayanlar buradan kazanıyor çoğuda sağcı ve muhafazakar(!) hiç kimse işçinin ölümündeki ihmali sorgulamıyor işte din bu kritik noktada burada devreye giriyor. Din güçlülerin insana dair tüm anormalliklerini bir örtbas etme aracı! afyon.

Mustafa Kemal’e din düşmanı demek insafsızlıktır. Lenin, Mao gerçek anlamda seküler ve dinsizdiler doğal olarakta dine karşıydılar ama üç katrilyon paranın diyanet gittiği bir ülkenin kurucusuna dinsiz diyemezsiniz bu psikolojik bir harp tezgahı! nereye gidiyor bu paralar öte dünyaya mı? 1. hamur kağıda basılmış din kitapları kuran mealleri ve din alimleri bir ayetin mealinde bile mutabık değiller(!)

Şu akpye oy veren adamlardan on tanesini tut gel İslam kelimesinin anlamını sor bilmezler. Daha inandıkları dinin isminin ne anlama geldiğini okudukları duanın Türkçesini bilmezler. Yusuf İslam ‘a çok büyük saygı duyuyorum adam Seküler hristiyan bir toplumun içinden araştırarak okuyarak islamı bulmuş. Bizim müslimler hindistanda doğsa öküze tapacaklardı, italyada doğsa katolik olacaklardı bu ülkenin egemen dini putperestlik olsaydı bunlarda putperest olurdu bunlar okumaz okuyamaz okumaları yoktur araştırmazlar entelektüel sorgu kabiliyetleri yoktur ve kör kütük cahildirler İslam tarihini dinler tarihini yaşananları bilmezler en öncede din konusunda çünkü sadece inandıklarını sandıkları hurafelerin kaynağını değil, okumaya ilişkin hiçbir disiplinle ilgileri yoktur cahildirler ve kandırılmaya meyildirler. İşte bunu bilen sinsi zihniyet bu boşluğu siyasete aktarıp işi makama mevkiye vuruyor yani yuların elimde olacak diyor öyle namaz kılamazsın böyle kılacaksın diyor öyle Müslüman olmayacaksın böyle Müslüman olacaksın diyor. Bunların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek toplumun özel hayatına müdahale etmek ve kendi çıkarlarına göre dizayn etmek ki; bunu çok iyi başarıyorlar! zihinsel ve maddi tahakküm kurmak ne idüğü belirsiz bir ruhban sınıfının dünyevi iktidarını sağlamak amaç bu! Yoksa ibadetini yapan bir insana kim ne diyebilir ki? İnsanları tarikat ve cemaat adı altındaki ticari kuruluşlara doldurup nasıl ve niçin ibadet edeceklerini bile deforme edip ibadet özgürlüklerini ellerinden aldılar. “ben bu ülkede oruç tutmak istedim tutturmadılar, ben bu ülkede namaz kılmak istedim kıldırmadılar, ben bu ülkede hacca gitmek istedim yollamadılar diyen adam provakatördür dibi kurcalanmalı ya İngiliz istaihbaratı yada mossad çıkar! Bu ülkede türbanlıyım sırf bu yüzden dışlanıyorum diyen insan provakatördür. Annem tesettürlüydü ve bu yüzden hiçbir devlet kurumundan dışlandığını hatırlamıyorum tam tersine tesettürlü olduğu için birçok yerde önceliği ve pozitif ayrımcılığı olmuştur. Dinin bu ülkede engellendiği yalandır amaç iç çatışmayı dışarıdakilerin lehine kaşımaktır.

Şimdi geldik dincilerin en gülünç yalanına hemde yalanın fraklısına, palavranın fırıldağına: türkiyede bir kavram yanılsaması var rakamlar üzerinde kasti oynamalar çarpıtmalar var. Ne diyor yobaz medyanın köşe yazarları türkiyenin %99 müslüman! Acaba? Bu gerçek bir atmasyon ve


palavradır ! koskoca bir yalan ve dezenformasyondur! Bu rakam oluşturulmak devam ettirilmek istenen bir mahalle baskısı bir kere %99 ‘u müslüman olan bir ülke %99 şeriatla yönetilir. Somali gibi Arabistan gibi sudan gibi…vd… peki ağzını açtığında “%99’u Müslüman olan bir memlekette” diye propagandaya başlayan yüzde doksan dokuz müslüman diye diye papağan gibi bu rakamı ve cümleyi her köşe yazısına sığıştıran bu adamlara kadınlara sormak lazım: “nereden biliyorsun(!) Saydın mı ? Bir kere bu ülkenin türküyle kürdüyle 30 milyon alevisi var! Ve bu Alevilerin hiçbiri kendilerini bunların kafasındaki arap emevi Müslimliğiyle asla tanımlamaz Müslüman değil alevi olarak tanımlar sorduğunuzdaysa aleviyim der ve bunların kafalarındaki baskıcı din şablonuna taban tabana zıt özgürlükçü bir felsefeye sahiptirler. Sosyal forumlardan takip edin on milyon ateisti var, bunların kafalarındaki bağnaz teokratik zihniyete tepki duyan aydın m,Lyonlarca insan var! En az bir on milyona yakında dinin hayatında hiçbir yeri ve önemi olmayan insanlar var bu insanlar için din değil daha iyi bir yaşam çocuklarının geleceği ve geçim derdidir önemli olan dahası Kemalistler, sosyalistler, agnostikler, nihilistler pastafaryanlar var dahası İslam dışı vatandaşlarımız var. Yahudi Türkler, hristiyanlar, yezidiler var suryaniler, Nusayriler var daha ismini saysak buraya sığamayacak düşünce ve yaşayış tarzına sahip milyonları bulan insanımız var dinsel bağnazlığın karanlığına kurban olmamış aydın seküler bir dünya görüşüyle yaşayan bu insanlar elbette dine saygılılar Yani toplasanız bu ülkede bunların zihniyetindeki Müslimlerin sayısı akpye oy veren adamların biraz üstüdür. Bu dinci gazeteciler gibi düşünen dini sömürü aracı olarak kullanmak ve iktidara gelmek isteyenler şeriatçılar ise %1 i geçemez çünkü türk halkı asla bunlar gibi yobaz olamaz. Biz Anadolu insanı tüm oyunlara rağmen her dine hoşgörüyle bakmışsızdır. Mevlana, Yunus Emre bu topraklardan çıkmıştır ama fakılar ve yobaz arap kökenli sunni şeyhülislamlar tarafından yasaklanmıştır. Kara yobaz fakılar hiçbir zaman bu Anadolu toprağının insanı değillerdir.

BU ülkede sağda solda iddi edildiği gibi camiye eşek bağlandığı bir plavradır amaç bir mazlum kültü yaratmak buna ihtiyaçları var çünkü şuan her şey egemenliklerinde ve baş edemiyorlar utanmasalar kendi yaptıkları ihmalin cezasınıda ölmüş Mustafa Kemal’ in üzerine yıkacaklar! Bu ifitraları uyduranlar hep sonradan kapanma ve cemaatçi olanlar ben onların sabah namazına uyandığına bile inanmıyorum yalan dolan palavra çünkü para kaynakları ve mevkiler akpnin elinde mütedeyyin numarası yapılıyorki bu basamakları kolayca çıkabilsinler aynen postmodern Stalin dönemi yaşanıyor. Nasıl Stalin devrimi yapanları bir bir katledip yerlerine devrimle kel alaka adamları doldurup sosyalizmin çözülme sürecinin tohumlarını ektiyse aynı dönem şuan yaşanıyor Ankara üniversitesinden türbanlı öğrenciler 28 şubat darbesinin en cafcaflı dönemlerinde üniversitelerden atıldığında zaten hergün üniversiteden kovulmaya alışmış solcu öğrenciler türbanlı öğrencilere desten eylemi yapmıştı o türbanlılarla aynı zihniyete sahip muhafazakar mütedeyyin erkek öğrenci takımı ise üniversite bizi fişler okuldan atılırız korkusuyla o türbanlıları ortada bırakıp üniversiteye kaçıyorlardı bir vebalı gibi korkuyorlardı o dönem şimdi akp iktidar olunca hepsi türbancı kesilmiş ve dikkat edin Erdoğan yasama elinin altındayken bile üniversiteye türbanı geç sokmuştur neden bu kadar bekledi çünkü propaganda aracı olarak kullanmalıydı mazlum kültü oturana kadar türbanı serbest bırakmadı böyle oy yumurtlayan bir bir psikolojik


savaş tezgahı hemen bırakılamazdı tabii.

Uydu kanalları yaygınlaşınca acı Türkiye gerçeğiyle orda daha net karşılaştık kanalların %99’u(!) tarikat kanalı geriye kalanlarda ya fuhuş yada paparazzi kanalıydı bu içler acısı manzara bu ülkenin daha çok yol katetmesi gerektiğinin en acı göstergesiydi. Her ramazanda kanallarda hegomonya kuran dinci alim takımı abuk sabuk önerme ve göndermelerle saatlerce kafa ütülüyorlardı. Dinciler konuşmaya başladığında onlara desteksiz kösteksiz atış serbestti, sanki gökten zembille inmiş hint kumaşı gibi böbürlene böbürlene bir birleriyle o ucube hurafe bilgilerin yarışını yapıyorlardı.

Doğu islam toplumlarının geleceğini çok karanlık görüyorum. Dini eleştiriyi bilimi dışlayan bu ilkel asalak yapı Müslüman ırkların gelecekte sonunu getirebilir. Dünyada hayat bitiyor ve batı gözünü marsa dikmiş durumda bu gezgende hayat bittiği an insanoğlu marsa taşınmaya başlayacak peki uzay bilimleri şuan kimin egemenliğinde? batılı seküler devletlerin! Dünya zora düştüğünde uzay teknolojisinde ileri olan ırklar uzaya taşınacak ve kendi kültürlerinide oraya götürecekler tahminim İslam coğrafyasının bu bilimi dışlayan yapısı ve teknolojik geriliği bu gezegende kalmalarına ve dinleriyle kültürleriyle bu dünyada yok olmalarına neden olacak belkide marsta başka yaşam felsefeleri ve tarzları hüküm sürecek ama bu kesinlikle dinsel olmayacak. Dünyanın sonu dinlerinde sonu olacak.

Müslüman teröristlere gelince onlar bu dünyada geleceği olmayan bir an önce ölüp cennette 80 tane huriye kavuşma özlemiyle yanıp tutuşan doldurulmuş çocukluk çağından beri beyni sistemli bir şekilde yıkanmış meczup insanlar! müslümanı ne kadar yahudi öldürürsem o kadar sevap kazanır cennete giderim diyor! Keza siyonistide aynı düşüncede ve gaddarlıkta haçlısı da öldürmekte ve katletmekte sınır tanımıyor yeterki kendi dininden değilde başka dinden biri olsun! Hoş iş mezhep oldu mu kendi dindaşlarını bile doğramaktan geri durmuyorlar !Asıl soru şu: bunların hepsi aynı cennete mi gidecek?

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:28 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

5 Ekim 2012 Cuma

Kürtlerin Ülkücüleri

Türkiye’nin doğusu öyle bir sefaletin sosyal uçurumun gelenek ve törelerin kıskacında bir bölgeki buradan pkk gibi bir oluşumun çıkması kimse için sürpriz olmamalı. Dağdaki militanların istatistiklerine kısaca göz gezdirdiğinizde çoğunluğunun çok çocuklu ailelerden geldiğini görebilirsiniz. Ne diyor başbakan “en az üç çocuk”(!) Durduk yere niye söylüyor bunu? Muhammed bundan 1400 yıl önce demiş “ben ümmetimin çokluğuyla övünürüm” şimdi bunlar artık bu lafın gazıyla “din madem böyle emrediyor” diyerek bele kuvvet…(!) peki bilim ne diyor? kısaca: “nerde çokluk orda b*kluk” diyor. Aşırı çoğalmanın kıtlık, açlık, iç savaş ve sefalet getirdiğini batılı bilim adamları 350 yıldır yazıp çiziyor. Bölgede oligarşinin temsilcilerinin, siyasetçi ve mülki erkanın yöre halkını adam insan yerine koymayıp direkt aşiret ağaları ve tarikat şeyhleriyle muhatap olup sadece köylüyü soyan aşiret şeflerinin halkın taleplerinden uzak dertlerini dinlemesi; kendisiyle muhatap olmayı geç insan olarak bile görmedikleri kürt gencini dağa çıkarıyor. O yüzden pkk bu koşullarda militan sıkıntısı çekmez. Şuda en acı gerçeklerden biridir: biz Kürtlerin en aydın, en çağdaş, en ilerici kesimini pkkya kaptırdık! Elde kala kala bu meclisteki kürtden bozma dinci şakirtler kaldı. Bu oligarşinin pkkya kazandırdığı en taze kan akışıdır. Geçmiş; devlet ve onu temsil ettiği iddiasında olan sivilaskeri hegomanyanın yüzlerce hatası, sivil cinayetleri, kışkırtması ve insanlığı hiçe sayan uygulamalarıyla doludur. Doğrudur pkk bu sistemin ve devlet zihniyetinin bir ürünüdür. Bu ülkeyi hala ve geçmişte kalibresi düşük bürokratlar yönetti hep faşist bir anlayışla insanlar dışlandı çocuğuna rojin ismini koymak isteyen vatandaşa terörist muamelesi yapılıp en doğal hakkı olan kendi kültürünü yaşama hakkına karşı çıkıldı, türküleri, romanları yasaklandı. Norveçte yaşayan eski bir istihbarat subayı bölgede işlenen suçları ve yaptıkları hataları bir bir açıkladı:”çarşıda kendi aralarında Kürtçe konuştuğunu gördüğümüz insanlara insanların gözü önünde şrak diye tokatı yapıştırıyorduk, Türkçe bilmeyen askere gelmiş kürt erlere meydan dayağı atıyorduk!” diyordu. Bölgede ben kürdüm diyen insana büyük zulümler uygulanmıştır. N’ldu şimdi Kürtçe serbest oldu herkes bir anda Kürtçü kesildi daha önce neredeydi bu fırsatçı yanaşmalar! Çünkü Kürtçe o zamanlar devlet politikası değildi. Birileri medyada nemalanmak için bir anda kürt


olduğunu hatırladı.

Bugünkü bdp defaatlerle kapatılmış siyaset yapması yasaklanmış milletin seçtiği vekilleri öldürülmüş hapsedilmiş bir partidir. İyide aynı zihniyetin bir karşıt versiyonu mhp niye kapatılmıyor? Bu iki siyasi zihniyet aynı oranda terörü destekliyor. Bu ülkede kimi teröristler buldozer gibi ezilirken kimi görüşteki teröristler derin devlet tarafından destekleniyor ve hatta yasal koruma altında faaliyetlerini sürdürüyor. İşte bbp alperen, Mhp ülkü ocakları bildiğiniz legal teröristlerdir. İkisininde geçmişinde sayısız sivil insanımızın katili ve katli vardır! Bu ülkede barış isteniyorsa ilk samimi çıkış tüm görüşten sivil insanımıza şiddet ve terör uygulayan teröristlerin aynı hukuk normları içinde yargılanmasıdır! kimi teröristler kayırılıp insan yerine konulurken bu süreç tamamlanamaz.

Aponun hücresinde parlamenter sisteme zamanında niye girmedim diye hayıflandığına eminim çünkü kendi bireysel tarihinde devlet tarafından en çok adam yerine konulduğu bir dönemi yaşıyor. Silahlı mücadelenin artık ilkel ve çağdışı kalmış bir yöntem olduğunu anladığı kesin. Bu kürt önderlerinin kafası siyasete çalışmıyor 89 yılında mecliste yaptıkları ucuz kahramanlıklar yüzünden hep siyasi areneda kaybettiler, karşı tarafa bir sürü argüman kazandırdılar. Son bağımsız milletvekili olarak seçime katılıp meclise girişleride tahminen dışarıdan belli profesyonellerden aldıkları akıl sayesinde yoksa bunu akledecek back-round onlarda yok. Bdpnin daha önce dtp olduğu geçen yıllarda parti kapatılma davasına karşı topyekun istifa ettiklerinde bu eyleme ilk karşı çıkan kişi apo oldu. Çünkü o değişen dünyada ve kamuoyu algısında parlamenter sistemdeki ekmeği gördü. O hücrede niye çağdışı kalmış bir politik mücadele tarzı olan silahı bırakıpta, demokratik mücadeleye girmediğine pişman. Akp bir dönemin kudretli generallerini tavşan gibi tutup kodese tıktıkça parlamentonun ve hukukun gücünü yeni yeni anlıyor. Türkiye artık o eski Türkiye değil sivil- hukuk devleti olma yolunda adımlar atılmaya çalışılıyor (ama dinsel bir sivillik seküler asla değil)

Yukardada bahsettiğimiz gibi daha acı şeyler söylemek gerekiyor devlet on yıllardır uygulamaya koyduğu insanlık dışı politikalarla Kürtlerin içindeki en aydın, en ilerici, bölgedeki gerici yapılanmaya ve aşiretçiliğe karşı en parlak beyinleri pkkya kaptırdı. Peki bunun nedeni nedir? Buna sebep olanlar kim? Sebebi yıllarca bu ülkenin iktidarından inmemiş inmemek içinde her türlü komplo ve entrikayı acımasızca uygulamış kalın kafalı faşist askeri-sivil bürokrasidir, hükümetlerdir, adı sosyal demokrat veya sağcı iktidara gelen zihniyetler; günlük üç kuruşluk çıkarlarının derdinde olan çapsız, vizyonsuz ve kalın kafalı parti liderleridir. Bugün kıyasıya yaşadığımız terörü adım adım onların insan onurunu zedeleyici insan haklarına aykırı dışlayıcı ihmalkar zihniyetleri ve uygulamaları yarattı. En basit örneğini vermek gerekirse iktidara niyetli partiler bir güneydoğu iline seçim kampanyasına gittiği zaman köylünün sırtından geçinen eski çağ kalıntısı feodal beyleri aşiretleri adam yerine koydu ziyaretlerini onlara yaptı sadece onların


dertlerini dinledi bölge için hayati öneme sahip siyasi kararları bu feodal yapılanmanın çıkarları adına aldı. Orada aşiretçiliğe, feodalizme, gerici örf-töre mantığına karşı çıkan tepki koyan gençler adam yerine konulmadı onların haklı talepleri göz ardı edildi çizmeyi aştıklarında ise terörist muamelesi gördüler. Yaptıkları her demokratik girişim gaddarca aşiretlerin lehine bastırıldı dağıtıldı. İşte o cebinde tek kuruşu olmayan işsiz eğitimi öğrenimi engellenmiş, aç sefil ortada bırakılmış, dışlanmış çok çocuklu ailelerin içinde söz hakkı bile olmayan en önemlisi gelecek beklentisi kalmamış ve bulunduğu bölge itibariyle kendisine hiçbir istikbal vaat etmeyen sistemin kurbanı gençler kurtuluşu ve bu sisteme tepki koyma yolunu dağda gördüler ama şuda bilindik bir gerçektirki pkknın lojistik anlamda uluslararası bir desteğe ve silah ağına sahip olduğunu biliyoruz. türkiyeyle tarihi ve politik meselesi olan ülkeler pkkyı bu konuda Türkiye yi istikrarsızlaştırmak amacıyla taşeron olarak kullanıyor. Bir kere pkk nın siyasi ve askeri varlığı bu ülkede belli sağcı siyasi odakların ve kurumların politik çıkarına olmuştur. Anti-pkkcılık propagandasıyla dahada güçlenmişlerdir hatta pkknın yokluğu onların yok olması demektir. Şunu da bilmek gerekir ki pkk dünyanın en stalinist ve maoist ilkelerini uygulayan en tutarlı örgütlerden biridir. İddia etmek gerekir ki ola ki pkk bir Kürdistan kurarsa pkk kendi devlet organizasyonunu gerçekleştirebilmek için en az 5 milyon Sünni kürdü imha edecektir. Stalin ‘in polpotun, Mao ‘nun kendi halklarına yaptığı ideolojik jenosidi sünni kürtlerede uygulayacaktır. Şuan pkk yüzlerce kürt köyünde öldürdüğü binlerce sivil vatandaşımıza yaptığı kitle katliamlarıyla o dönemin provasını yapmıştır.

Bu ülkenin batısı, doğusunu zihinsel olarak çoktan terk etmiş! Hakkaride türk mü yaşıyor? Doğuyu Kürtler bile terk ediyor batıya göçüyor. Doğuya atandığı için istifa eden doktorlar savcılar biliyorum bir kaymakam doğuya atandığı zaman orayı vatan toprağı olarak değil sürgün yeri olarak görüyor doğuda bir ile atandığı için ağlayan hemşireler biliyorum adamın on yıllardır ataması gelmemiş öğretmen olma heyecanıyla yanıp tutuşuyor ataması doğuya çıkınca gitmiyor gidin orda görev yapan bir albayla konuşun o toprakları ne kadar vatan toprağı olarak görüyor acaba emekli olana kadar yaşayabilir mi orda? Hiç sanmam yani tc vatandaşı doğuyu vatan olarak değil bir cehennem, bir sürgün yeri yada terk edilmiş bir diyar olarak görüyor. En önemlisi doğu türkiyenin batısı için bir yüktür. Doğudaki Kürtler askerlikten, vergi ödemekten…vd… kaçıyor bu bile aleni bir biçimde yöre halkının ankarayı tanımadığının göstergesidir.

Nasıl Rusların. biz Türklerin, farsların ve Arapların bir devleti varsa her halkın kendi kaderini tayin hakkına inanan bizler Kürtlerinde bir devletinin olmasından yanayız peki ama pkknın yeni kurulacak bir kürdistanda yeri nedir? Amerikan derin devletinin bölgede fırıldak Barzani liderliğinde bir Kürdistan devletine yeşil ışık yaktığını biliyoruz da pkk kendi devletini nerede kuracak? Çift başlı bir Kürdistan mı olacak? Bu tamamiyle imkansız! bir Kürdistan kurulsa bile an az yarım yüzyıl bitmeyecek bir iç savaş ve hegemonya savaşına gebe olacak bu yeni Kürdistan! Türkiyenin doğudaki savaşa harcadığı milyarları batıya harcasaydı Türkiye resmen uçardı türkiyenin süper güç olmasının önündeki en büyük engeldir terör ama tc bu savaşı kaybettiğini


tescillettirmek istemiyor hala köylü işçi çocuklarından kurduğu çelik yeleksiz eğitimsiz acemi taburlarını pkknın profesyonel gerillalarının önüne yem olarak sürüyor, ölen her çocuk kamuoyunda büyük vicdan yarıkları açıyor. Dünyanın hangi ordusu terörle mücadeleyi berber çıraklarından, rençberlerden ve ırgat çocuklarından kurulu acemi erlerle yönetiyor? Ta başından beri profesyonel, askeri eğitim almış, bölgede yıllardır görev yapmış yüksek maaşlı, hepsinin uzmanlık alanı ayrı, bölgenin dağ ve vadilerini haritasını çizecek kadar tanıyan askerlerden kurulu işi mesleği bilgi birikimi askerlik olan bir orduyla savaşılmalıydı! bu yapılmadı son profesyonel orduya geçiş çalışmaları bile ordu bürokrasisi tarafından nazlana nazlana istemeye istemeye yapılmıştır bu hastalıklı kanlı zihniyet türk ordusunun profesyonelleşmesinin önündeki en büyük engeldir. İçerden ve dışarıdan birileri türk ordusunun profesyonel bir savaş ordusu olmasını istemiyor bunuda engellemek için türlü türlü yöntemlere başvuruyor en bilinen örneği profesyonel er alımlarında uygulandı! yaş sınırı 25! Halbuki Amerika dahil tüm profesyonel ordularda 35 yaşına kadar herkes profesyonel asker olacak yeterliliktedir! Profesyonelleşmeyi engellemek için ilk taşı yaş sınırına koydularki başvurular az olsun! 25 yaşında kim ölüme bile bile gider ki? Başvurular azaltılıp bu işi “bakın profesyonel ordu kurulamıyor” bahanesiyle oldu bittiye getirmek istiyorlar halbuki yüksek maaşlı üstün eğitimli bir ordun olsa al dünyanın her yanında savaştır kim karışabilir? hem böylelikle Kürdistan meseleside ikinci plana düşecek inanın batıdaki kamuoyunun tek derdi ölen erler. Şehit haberleri olmasa türkiyede Hakkari gibi bir ilin olup olmadığı akıllarına bile gelmeyecek(!) bugün itibariyle türk ordusunun bölündüğü savaş iradesinin kırıldığıyla ilgili bir istihbarat dışarıya sızdırılsın o gün Yunanistan Ermenistan Kürdistan Suriye birleşir türkiyeyi işgale kalkışır bunu iyi biliyoruz tahminlerimizde kesinlikle yanılmıyoruz türkiyenin güneydoğusunu terk etmek türkiyenin çözülme sürecini başlatır mı kuşkusunu yaşıyoruz! Emperyalizmin türkiyenin misak- ı milliden taviz verdiğini gördüğü an harekete geçmeyeceğinin garantisini bize kim verebilir? Yeni kurulan Kürdistan güneydoğuyu haritasına aldıktan sonra kendi sorunlarına, içe mi dönecek? yoksa batıdaki Kürtleri de kaşıyıp; batıyıda karıştırmayacağının ankarayı, antalyayı istemeyeceğinin teminatını verebiliyor mu? Aslında pkkyla barış müzakerelerinin önündeki temel sorular ve sorunlar budur!

Bu kimsenin umrunda olmayan savaşta en çok göze batan şey en faşist savaş kırşkırtıcılarının, bürokratların, diplomatların, işadamlarının hatta orta sınıfın çocuklarının bile doğuda görev yapmamış olması ne gazi nede şehit olması ölenler hepten alt sınıfın yoksul çocukları. Bu ülkede terör yoksul çocuklarını vururken çözüm hiçbir zaman gelmedi kimse kıpırdamadı . 80 önceside böyleydi 80 sonrasıda böyle ama ne zaman terör bu ülkede kalburüstü kesimi vurmaya başlar o zaman çözüm gelir. Nişantaşından, bodrumdan yada çankayadan şehit cenazeleri kalktığı an bu ülkede terör ve savaş olduğunun bilincine varacak birileri, şimdilik onlar için bu memleket süt liman!

Kürtlerin içindeki en ilerici unsurları pkk ya geçtikten sonra kürt açılımı yapıldı keşke kürt açılımı 20-30 yıl önce devlet tarafından samimi bir biçimde yapılsaydı dışarının emriyle nazlana nazlana


istemeye istemeye yapıldı. Şimdi Kürtlerin eline bir elma şekeri verilemeye çalışılıyor. Oldu bittiye getirilip kandırılmaya çalışılıyor. Halbuki aşiretçiliğe, Kürtçülüğe, töreciliğe ve bölgenin geri kalmışlığına tepki duyan gençler dağa çıktı. Eğer devlet aşiretçiliğe geri kalmış yapıya törelere karşı sistemli bir karşı duruş sergileseydi bu gençler dağda değil Kemalist devletin ilkelerinin yanında savaşıyordu ülkesine hizmet veriyordu ama birinci ağızdan örnek veriyorum 12 yaşındaki kız çocuğu okuldan alınıp 70 yaşındaki aşiret ağası bunaklara pazarlanırken oranın komutanı ve mülki idare amiri “buranın geleneği göreneği bu alan memnun satan memnun biz karışmayalım” zihniyetiyle hareket etti. Yani o mezralarda gençler devletin sahipsizliğine kaderine ve gericiyobaz aşiret-şıh hegomonyasının insafına terk edildi. Bu haksız düzene hınç duyan genç sözde Kemalist devletin bu konuda hiçbir şey yapmadığını görünce kurtuluşu ve bu düzenin değişimini dağda gördü. Eğer bu devletin başında ilerici Kemalist ilkeleri özümsemiş bir tek lider olsaydı bunlar hızla düzeltilecekti. Pkk bölgede en çok neyin propagandasını yapıyor. Biz maraşta katledildik dersimde katledildik devlet ketledenlerin yanında durdu diyor. Tut Maraş katliamını yapanları işte katliamcılar bu de tık kodese bir anıt yap özür dile elinden al silahı. Ne diyor Diyarbakır cezaevinde işkenceler yapıldı git o işkence yapanları tut yargıla o cezaevini insanlık müzesi yap yani propaganda silahını elinden al. Ama bunlara tenezzül dahi edilmedi tam tersine yanlışlar vizyonsuz bürokrasi tarafından savunuldu, sahiplenildi, işkencecilerin tecavüzcülerin saflarında durdu bu devlet ve yöneticileri. Bu güzelim ülkeyi bu derece kalın kafalı öngörüsüz siyasetçiler yönetti. Çok ilginçtir türkiyenin en temel iki sorunu ekonomi ve terördür ama bu iki meseleden çakmayan ne kadar adam varsa bu ülkenin başına geçirildi.

Kürdistan sorununa kürt sorunu demek kadar rencide edici bir şey olamaz benden daha çok pkk düşmanı Kürtler var benden daha çok bu vatanı seven Kürtler var bu ülkede. Buna pkk sorunuda denebilir devletin çağ dışı zihniyeti ve kürt aydınlarına karşı ayrılıkçı yaklaşımları üst üste göz göre göre yapılan yanlışlar hep pkknın lehine gelişti.

Bir baba düşünün alkolik piskopat, çocuğunu dövmüş, sövmüş, işkence yapmış üzerinde sigara söndürmüş gençliğini yakmış hayatını karartmış bu çocuk bu travmayla akli dengesini yitirme noktasına gelmiş yıllar geçmiş ne olmuşsa baba akıllanmış alkolü bırakmış yaşlılığın verdiği kişisel özellikler gereği adam olmuş durulmuş, artık çocuğa eziyet etmemiş! peki ama şimdi bu çocuk bu adamı baba diye sevmek zorunda mı? istediği gibi intikamını almak gibi bir imkan elindeyken neden affetsin bu adamı? o çocuğun işkence dolu geçmişi kaybettiği yıllar ne olacak? işte kürt açılımı zırvasıda bunun gibi bir şey, iş işten geçtikten sonra çok geç kalınmış bir iyi niyet gösterisi, kürt aydını bunu yemiyor türk oligarkı bunu yediremiyor. Her milletin bir devleti olduğu gibi kürtlerinde bir devleti olmalı bu türkiyenin bu beladan kurtuluşununda tek yolu.


Türkiyeye zaman kaybettiren problem üç tip var birincisi İslamcılar! Bunlar emevi devletinin arap olmayan Müslümanlara karşı uyguladığı ayrımcılığı hala devam ettiren şekilci yaklaşımları yüzünden problemler hala o politikanın uzantılarını görebiliyoruz uzun uzun yazmak istemiyorum; yakın tarihte onlarca aydını öğrenciyi insanımızı katlettiler hala bu ülkenin kurumlarını ve kaynaklarını ele geçirmek için ülkenin soyo-ekonomik altyapısını harap ediyorlar. İkinci tip türk milliyetçileri ve ülkücüler ayrımcılık yapa yapa bu ülkede huzur dirlik bırakmadılar. Geçmişte cıa nın kontrolünde derin devletin teşvikiyle işledikleri cinayetler katlettikleri bilim ve siyaset insanlarıyla bu ülkeye kaybetiridkleriyle ve uyguladıkları terör yöntemleriyle pkkyı gölgede bıraktılar. Pkk illegal teröristlerse ülkücüler devletin legal teröristleri olmuşlardır bu potansiyel bünyelerinde hala mevcuttur. Üçüncü tipe ise Kürtlerin ülkücüleri diyorum. Bunlar aslında köken olarak kürt milliyetçisi yani pkk aslında Türkiye hep demokratikleşmek için çırpınan bir ülkeydi bundan 20 yıl önceki türkiyeyle şimdiki Türkiye aynı mı? Asla! İşte bu üç kışkırtıcı tip yüzünden bu ülke demokratikleşemedi. Cuntacıların eline darbe yapmak için hep bunlar koz verdi. Ne zaman ortalıkta darbe söylentileri dolaştı bu üç tip sahnedeydi! Eğer bu üç tip adam insan gibi rahat dursalardı Türkiye bunlara istedikleri tüm demokratik hakları aşama aşama verecekti. Şimdi doğuda dağlarda insanlarımız kurşunlanırken kim özerklikten bahsedebilirdi ki?

Pkk bölgede psikolojik harbi kusursuz bir biçimde yönetmektedir. Genel kurmayın pkklı militanlardan psikolojik savaş eğitimi alması lazım. Pkknın site ve gazetelerinde hep kullanılan bir fotoğraf vardır genç bir kadın komutan elinde tebeşir erkek militanlara siyasi teorik eğitim vermektedir. Bu fotoğraf çok kullanılır adeta pkk nın simgesidir bu fotoğraf; kürdistanda 12-13 yaşında başlık parasına dedesi yaşında sapık ağalara satılan bir kürt kızının bu fotoğraf karşısında ne düşüneceğini tahmin edebiliyor musunuz bu manzaraya “işte özgürlük bu! İnsan olmak bu!” diyecek perde arkasındaki ölümü göremeyecek bu fotoğraf ölümü gölgeleyecek. Bu müthiş bir psikolojik harptir bunu bu devlet hiçbir zaman başaramamıştır hep o bilindik faşist içi kof söylemleriyle bölgede hegemonya kurmaya çalışmıştır. İş bu sonuç faşistlerin Dağdaki 3-5 çapulcu dedikleri pkk ideolojik ve psikolojik harbi devletten ve genel kurmaydan daha iyi yönetiyor. Halbuki terörle mücadele bir diplomasi işi bu türkiyenin diplomatları ne işe yarıyor? Yıkmışlar terörle mücadeleyi genel kurmayın sırtına onlarda yıkmışlar 19 yaşındaki er Ahmet’in-Mehmet’in sırtına üç öğün vatan millet Sakarya(!)

Türk aydınının pkkdan uzak durmasının başlıca nedeni geçmişte ve hala işlediği sivil cinayetlerdir binlerce kürt çocuğunun kanına girmiştir köylerde öldürdüğü çocuklar öğretmenler yaşlı insanlar… bu gaddarlık bugüne değin hiçbir devrimci savaşın kabul edemeyeceği düzeyde faşizan ve militaristdir. Pkk anti-militarist bir örgüt değildir. Aynı şekilde örgütlenme yapısında silahlı mücadeleyi temel aldığı için yan unsur olarak siyasi, kültürel, basın… gibi alanlar ikinci plandadır rahatlıkla diyebiliriz ki bdp pkknın meclis içindeki siyasi kanadıdır.


Pkk neden silah bıraksın adamlar şiddet yöntemleriyle amacına ulaşıyor mu? Evet! Yaptığı terörle gündeme otoruyor mu acı veriyor mu evet vura vura kürt olduğunu kabul ettirebilmiştir bu millete. En büyük palavradır bu ülkede kürt cumhurbaşkanı başbakan yada devlet adamı olduğu onların hiçbiri kürt kimliğiyle ön plana çıkmadı onlar Türkleşmiş Kürtlerdi yani türktü devlet Kürtlüğünden en çok vazgeçene kollarını açtı Kürtçe bilmeyen adama kürt diyemezsin aynı Türkçe bilmeyen adama türk diyemeyeceğin gibi.

pkk; gaddar, militarist ve şovenist bir örgüttür bugüne kadar vura vura gelmiş silahı bırakması olanaksız arkasında 7 ülkenin finansmanı olan bir oluşum öyle kolay kolay yok edilemez, edilemiyorda. T.C. işin kurnazlığında bir katakulliye getirip pkkyı silahsız bırakıp enterne etmek istiyor pkk önderliği bunun farkında. pkk olmasaydı türkiyede kürdün ismi bile olmazdı. t.c. başına aldığı bu belayı artık bertaraf edemiyor işin acıklı tarafı askeri alandada geriliyor, bakmayın operasyon yaptık şunu yaptık bunu yaptık palavralarına pkknın motivasyonu ve moral düzeyi t.c. ordusundan daha yüksek ve sağlam. türkler doğuyu psikolojik olarak çoktan terketmişler zaten sorun fiziki çekilmede oda tcnin işine gelmiyor.

Hiçbir türk türkiyenin doğusunu vatanı olarak görmemiştir. Hakkariye atandığı için ağlayan öğretmenler gördüm, vana tayini çıktığı için istifa eden doktorlar, şırnaka atandığı için kendini sürgünde hisseden kaymakamları var bu ülkenin batıdaki insanı için doğu vatan toprağı değil bir sürgün yeridir ankara insanıyla bürokratıyla doğuyu çoktan terketmiş, psikolojik olarak o topraklardan vazgeçmiş, fiziki olarakta terkederse savaşı kaybetmiş komplexine girecek ve en önemlisi doğusunu kaybetmiş bir türkiye diğer emperyalistlerinde iştahını kabartacak açıkcası türkiyenin çözülme süreci başlayacaktır işte türkiye bu sıkışmışlığı yaşıyor nedenide bizzat kendisi tabi. Buradaki tek caydırıcı unsur yine türk silahlı kuvvetleridir; türkiye doğudan çekilsin o gün ermenistan yunanistan suriye ve yeni kurulan kürdistan ittifak kurup türkiyenin batısınıda işgale kalkışacaktır aslında türkiye zamanında vereceğini vermiş zaten şeyh sait isyanıyla musulu ingiliz sömürgesindeki ıraka bırakmak zorun kalmış. Asıl düşündürücü olan mesele şu; abd bir kürdistan istiyor ama fırıldak barzani liderliğinde bir kürdistan olacak bu peki burda pkknın yeri ne? pkk asala gibi türkiyeye karşı kullanılan bir örgüt yani işlevi bittiğinde asala gibi ipi çekilecek şimdilik kullanılıyor türkiyeye karşı, çünkü abd istihbaratı türk ordusunun kürdistanı işgal edemeyeceğini biliyor artık. Kürtler on yıllar boyu tüm aşağılamalara rağmen hep türkiyenin yanında olmuştur pkkyı destekleyen kürtler türkiyenin içinde değil kürtlerin içinde bile azınlıktır. En önemli nedeni ise yine dindir. Kürtlerin %95 i şafidir geriye kalanı alevi. pkkaya egemen olan alevi kürtlerin ikitdarını şafii çoğunluk sanmıyorumki kabullensin kabullenmiyorda.


Terörle mücadele denen şeyin bu ülkede ne derece gayri ciddi yapıldığını görmek için medyayı takip etmeniz yeterli medya doğuda yaşanan legal illegal her olayı geçiştirmiştir. Askeri vesayetin olduğu dönemde de aynı şimdide aynı değişen bir şey yok iş terörü ve kürdistanı tartışmaya geldiğinde şırnakın haritadaki yerini 20 dakika arasa bulamayacak nişantaşından dahi dışarı çıkmamış matbuat bülbüllerini ve hep aynı insanları konuşturmaları bile işin çözümsüzlüğünü kanıtlıyor halbuki bu konu bir İsmail beşikçi, terör mağdurları ve o süreci yaşamış orduda ve karşı tarafta bulunmuş militan ve generallerin sosyalog ve psikologların katılımıyla fikir ve proje ürettiği bir ortamda ancak çözüm için adım atılabilir.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:27 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Suriyede Müslimler birbirini doğruyor siyonizm zil takıp oynuyor durumun kısaca özeti bu. Tek sorun türkiyenin bu ortadoğu batklığından uzak durabilmesiydi yoksa türkiyeyide bu bataklığın içine çekmek istiyorlar suriyenin kuzeyi beşarın elinden çıktı! otonom bir kürdistan kuruldu türkiyenin bundan çıkarı ne? koskoca bir hiç! amerika-israil birleşmiş müslimi müslime öldürüyor bu gerizekalılarda birlik olalımda şu israile haddini bildirelim abd yi ortadoğudan sürelim diyeceklerine iki tarafta tekbir getirerek birbirlerinin camilerini bombalıyor çocuklarını doğruyorlar(!) şimdi amerikan neoconları ve petrol tröstleri oval ofiste karşılıklı oturmuş suriyeli muhaliflerin şerefine viski tokuşturuyorlardır ha birde eminim bu zeka-düşüklüğüne kendileri bile şaşıyorlardır(!). yedi dinin ve onlarca mezhebin barış içinde yaşadığı koskaca bir ülke üç gün içinde harap edildi.

Esad ve Suriye halkı siyonizme karşı özgür filistini ve hizbullahı desteklemesinin bedelini ödüyor Suriye düşerse İran bölgede yapayalnız kalacak ve israil artık abd nin abiliği olmadanda ortodoğuda dayılanabilecek! İranı tekbaşına vuracak ve ortadoğudaki son kalede düşecek ha bilmeyenlere bir anekdot suriye ordusunun %92'si sünnidir. sünnilik-nusayrilik işin çerezi perde gerisinde cıa-mossad işbirliği var muhalefetmiş hepsi çapulcu takımı türkiyedeki pkklılardan


hiçbir farkları yok tamamının mossad tarafından eğitilip silahlandırılıp Suriye ’ye yollandığına dair çok güçlü kanıtlar var. Şuan burmada milyonlarca müslüman doğranıyor ne tayyipten nede yanaşma basından tık yok çünkü myammarda katledilen müslümanın siyasi neması yok olsa balıklama dalarlardı varsa yoksa Suriye-Esad bu müslimler ne zaman adam olacak ne zaman dostunu düşmanını tanıyacak israil ve abd her üç yılda bir islam coğrafyasının ırzına geçerken o petro-dolar milyarderi şeyhler ve tayyip onların yardakçılığını ve taşeronluğunu yapmaya utanmıyorlar! islam adına tekbilerle Müslim müslimi öldürülüyor sanırsın türkiyede ki Amerikancı şakirtler esada öyle bir saldırıyorki sanırsın esad siyonist! Adamın camide halkıyla kıldığı namaz görüntüleri hala belleklerde demekki bu kardeşi kardeşe kırdırma barbarlığı Müslimlerin kanına işlemiş! durum bu! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:24 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Tezkere meclisten geçti şimdi türkiyeyi savaşa sokacak bu amerikan iti şakirtler! aralığın 12'sinde askerdeyim eğer Suriye'ye savaş ilanı olursa vicdani ret hakkımı kullanırım! Ne için kim için savaşacağım canımı sokakta mı buldum! O kadar savaşa meraklıysa bu itoğlu itler Meclisteki kodamanlar gitsin savaşa! tayyip veledlerini savaştırsın! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:23 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Türkiye geriye doğru giden bir gemi... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:23


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Artık hiçbir şeye inancım kalmadı bu ülkeye! en çok inandığım sanata ve bilgiye de! Oysa ne çok güvenmiştim kitaplara… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Türkiyede hukuğa uyduktan sonra istediğiniz her türlü yasadışı işlemi yapabilirsiniz. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi


Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19)


Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.


Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

5 Ekim 2012 Cuma İslam zihniyeti on yaşındaki küçük bir kız çocuğuna potansiyel karı gözüyle bakacak kadar sapık bir zihniyettir. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:21 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Asker ocağı, sivil hayattan bunalmış; gidecek yeri olmayan; değişiklik arayan; işsiz gençlerin ve işçi-köylü çocuklarının sığınağıdır. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Türkiye Türkçesi Arapçadan bozma bir dildir. Şimdide İngilizceye bozmaya çabalıyorlar resmen soysuzlaştırıyorlar. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

İmam buysa cemaat…?

Gazali bir yazısında tul-i emel yani uzun vadeli plan yapmanın dinen haram olduğunu çünkü dünyaya ve yaşama bağımlı kıldığını bir kulun plan yapmaması gerektiğini ve öte dünyaya hazırlanmasının farz olduğunu yazıyordu İslam dünyasının neden bu durumda olduğu ortada!

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Teröristler: faşist babaların asi çocukları… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Aşk saf bir duygu değil, içinde herşey dahil... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dünkü KPSS sınavında öğretmen bir arkadaş bir sınıfta en az dört kişinin gözlemci olduğunu içlerinden birinin bir kızcağızın tokasını bile zorla çıkarttığını yoksa sınavını iptal etmekle tehdit ettiğini anlattı. Öğrenciler cüzdan, kağıt para, anahtar, bozuk parayla dahi içeri alınmamışlar! bunlar sosyal hayatın gerektirdiği en temel materyaller! peki adam evine nasıl dönecek? Herkesin arabası yada emanetlerini teslim edeceği, yanında getireceği biri yok ki? Neymiş kopya çekiliyormuş falan lan hayvanoğlu hayvan senin ihmalinin cezasını bu gencecik insanlar niye çekiyor? adam tokayla bozuk parayla mı kopya çekecek! kopya çekse ne olacak? KPSS den Yüksek puan almak atanmak için şart değildir diyen 90 çeken insanları ortada bırakıp 50 puan bile almamış hatta sınava bile girmemiş yandaşlarını kaşla göz arasında kadrolara arpalayan bu orospu çocukları değil mi? Bu neyin saçmalığı, insanlara yapılan bu eziyetin anlamı ne! Herşey iyice laçkalaştı! Bu halkın çocuklarıyla resmen alay ediliyor.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:08 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1)


Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve


Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

24 Eylül 2012 Pazartesi

Yılmaz Güney’in Duvar filminin kamera arkasında çekiminde tüylerimi diken diken eden bir konuşması vardır “bu dinamizmle burada kanser olursunuz “ mahrumiyet şehirlerinde yaşayan nice genç insanın ortak trajedisidir bu. Batıda, Türkiye‘nin batısında ve metropollerde nice gencin deşarj olacağı alanlar var. Mahrumiyet şehirlerinin şansız genç insanında bu imkan yok. Misal newyorkun gettolarında bile gençler popping yaparak deşarj olabiliyorlar. bizde böyle yaşam alanları özellikle yok. kadını ve erkeği birbirine yasaklayan bu arkaik egemen zihniyet örfadet-töre, toplumsal baskı ve ekonomik mahrumiyetler kıskacına sıkıştırdığı bu gençleri bir armut gibi aponun kucağına itiyor o yüzden apolar bu ülkede elemansız kalmaz her şeyden önce bu gençleri işsiz bırakarak aç ve çaresiz bırakarak dışlayarak dağa süren zihniyet ve sistem sorgulanmalı! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dünkü KPSS sınavında öğretmen bir arkadaş bir sınıfta en az dört kişinin gözlemci olduğunu içlerinden birinin bir kızcağızın tokasını bile zorla çıkarttığını yoksa sınavını iptal etmekle tehdit ettiğini anlattı. Öğrenciler cüzdan, kağıt para, anahtar, bozuk parayla dahi içeri alınmamışlar! bunlar sosyal hayatın gerektirdiği en temel materyaller! peki adam evine nasıl dönecek? Herkesin arabası yada emanetlerini teslim edeceği, yanında getireceği biri yok ki? Neymiş kopya çekiliyormuş falan lan hayvanoğlu hayvan senin ihmalinin cezasını bu gencecik insanlar niye


çekiyor? adam tokayla bozuk parayla mı kopya çekecek! kopya çekse ne olacak? KPSS den Yüksek puan almak atanmak için şart değildir diyen 90 çeken insanları ortada bırakıp 50 puan bile almamış hatta sınava bile girmemiş yandaşlarını kaşla göz arasında kadrolara arpalayan bu orospu çocukları değil mi? Bu neyin saçmalığı, insanlara yapılan bu eziyetin anlamı ne! Herşey iyice laçkalaştı! Bu halkın çocuklarıyla resmen alay ediliyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hakkı yenenler cumhuriyeti! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

21 Eylül 2012 Cuma

Erdoğan Hükümeti Kazara İşbaşına gelmiş bir Hükümettir!

Tayyip Erdoğan hükümeti zihnimize yerleşmiş birçok algıyı da yok etti. “devlet sermayenin bir aygıtıydı” Marxist diyalektik bunun üzerine kuruluydu ama daha dün tavernalarda alem yapan kodamanlar akp’nin 2. iktidarında umre gezileri ve medya destekli hac organizasyonları düzenlediler “bak bizde müslümanız” dediler işyerlerindeki kır atlı Atatürk tablolarını kaldırttılar! Şimdiki yalakalık yeri başkalaşmıştı! Cem Uzan’ın başına gelenler Aydın Doğan’ın kimyasını


değiştirdi, aynı şeylerin kendi başınada geleceğini sezerek akpye çok ciddi bir muhalefet yürüten Kemalist Çölaşanı gazeteden kovdurttu! her şeyiyle devletin desteği ile ayakta durmaya alışmış asalak sermaye patronlarının gözleri korkmuştu bir kere. Daha dünün 4. gücü medya süt dökmüş kediye döndü. Bu kadar emekli ve muvazzaf paşanın cezaevini boylayacağı kimin aklına gelirdi ki; ilerde suçsuz olduğu ortaya çıksa bile dokunulmazların dokunulmazı bir genelkurmay başkanının tutuklanmasına neredeyse sevinmiştik(!) zil takıp oynayanları bile oldu gazetelerdeki köşelerinde; kimsenin suçlu olup olmadığı umurlarında bile değildi Onlara göre ilk kez askeri vesayet kırılmıştı!

Engin Ceber gözaltında işkencede öldürüldüğünde dönemin içişleri bakanı Hüseyin şahin yaptığı basın açıklamasında“ devlet adına özür diliyorum” demişti. İşkenceci polislerin ve karakolda görevli tüm polislerin yollara düşüp mahkemeye ifade vermeye gidişi unutulmaz bir manzaraydı. Tüm bunlar bir ilkti. Türkiye gerçek anlamda bir sivil-hukuk devleti mi oluyordu?

Bu millet hala demokratik sistemlerin nasıl çalıştığını anlayabilmiş değil. Adama soruyorsun oyunu kime attın “akpye” diyor. “Peki neden” diyorsun “ya herkes ona atıyordu bende boşa gitmesin diye saldım” diyor(!) Yüzyıllarca bu milleti cahili-cühela bıraktılar; Şimdi bunun ekmeğini yiyorlar. Niye benim oy attığım parti mecliste yok? benim mecliste vekilim, temsilcim niye yok? Ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim? O zaman benden niye vergi alıyorlar? Almasınlar! Bu ülkede 17 milyon insan sandığa gitmiyor. Umudu kesmiş çünkü gelen aynı giden aynı neye oy atsın ki? Türkiye de sandık demokrasi tam bir aldatmacadır, parlamenter sistem tam bir palavracılar dalavereciler ağzı iyi laf yapanlar düzenidir ayrıca cebinde yüklü parası olmayan o kapıdan giremez.

Şuan kamu personeli alımlarında öyle yasadışı şeyler dönüyor ki gözlerimizle şahit oluyoruz, cemaat ve akp kendi yandaşlarını kadrolara arpalamak için her türlü illegal yasadışı yolu pervasızca kullanıyor soruları şifrelerle cemaat dersanelerine dağıtıyorlar, kendilerinden görmedikleri adayları mülakatta eliyorlar hiçbir vasfı bulunmayan imam hatip ve liseyi zar zor bitirmiş elemanlarını adalet bakanlığı, kültür bakanlığı gibi en alakasız kadrolara arpalıyorlar diğer kurumlardan bahsetme gereği dahi duymuyorum bile oralar tümüyle aile şirketine dönüşmüş durumda utanmasalar akpye üye olmayanı kpss sınavına dahi almayacağız diyecekler elbet bu şerefsiz düzen akpden öncede vardı ama bu kadar hak yiyici ve aleni değildi namussuzluğun sınırlarının zorlandığı ve sabrımızın sınırlarının denediği bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz 2-3 üniversitenin mezunu olmamıza rağmen kamuda biz torpilsizlere ekmek yok akp yandaşı ve cemaat şakirdi ilkokul mezunları kadrolara arpalanıyor bunlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor sınavını yüksek puanlarla kazanıp mülakatına gittiğimiz devlet kurumlarında bize resmen “akpli ve cemaattenseniz yada içeriden adamınız varsa geçersiniz mülakatı” deniliyor “yoksa boşuna zahmet etmeyin” deniliyor bu özellikle uzmanlık isteyen üst düzey kamu kuruluşlarında yapılıyor. gerçektende şerefsizliğin ve namussuzluğun boyutları zorlanıyor. Bu ülkeye iktidar adayı


olan bir partinin ilk icraatı akpnin torpille arpaladığı kamu personelini işten atmak ve bugüne kadar aldıkları maaşı hacizle alıp devlet hazinesine aktarmak olmalı bakın görün bu iddiayla çıkan bir parti nasıl iktidara geliyor ve ülkenin dış açığı nasıl kapanıp ekonomide yükselişe geçiliyor bu kadar gereksiz adama maaş ödenen bir ülke isterse ihracatta dünya birincisi olsun krizlerden ve ekonomik zararlardan kurtulamaz bütçesini asla denkleştiremez, her sene büyüyen ve borçlanmamıza neden olan o dış açığı kapatamaz!

Tayyip erdoğanı iktidarda bu kadar tutan sır belediyeciliğidir. 1990larda Sosyal demokratların iski yolsuzluğundan sonra İstanbul belediye başkanı olmuştur İskinin skandallarından sonra işbaşı yapan erdoğan gerçeği gördü millet kapısının önündeki çöp alınmış mı kaldırımları sağlam mı buna bakıyor yoksa türk milleti ideolojiye oy vermez doğuştan sağcı bir topluma düşünce satamazsınız o içgüdülerine göre yaşar. Her ne kadar belediye ihaleleri yandaşlara peşkeş çekiliyorsada millet bu durumu kanıksamış artık. Tabi bu feci bir durum.

Tayyip erdoğanın nasıl tek başına iktidar olduğunu ilkez bir chp belediyesi yönetiminde olan Tekirdağ çorluda yaşadığım üç yılda anlamıştım. Chpnin belediyeciliği ve halka hizmet anlayışı sıfırdır. Çorluda chp belediyeciliğinin hizmetlerinde aklımda kalanlar yolların yürünemeyecek kadar berbat olduğu içme sularının içilemeyecek düzeyde kötü, elektirik kesintilerinin gün aşırı normal olarak kabul edildiği gerçekten kötü bir belediyecilikti yolsuzluklara ise hiç girmiyorum, peki halk hala niye chp ye oy atıyordu akpli bir vatandaş durumu şöyle özetliyordu “. Muhacirler futbol takımı tutar gibi chpya oy atar”. Yıllar sonra Kırıkkaleye döndüğümde akp belediyeciliği şehri tam anlamıyla kötü yönde değiştirecek zannederken gözlerime gerçekten inanamadım şehir dokusuna dokunulmadan eskisinden de güzel olmuş yapılan imar yatırımları çevre düzenlemesi kırıkkaleyi gerçek bir şehir yapmış çünkü yıllardır mhpnin elindeki belediyecilik bu cumhuriyet şehrini tam bir kasabaya çevirmişti ama yıkılan caminin yerine daha büyük bir caminin yapılması hemen on adım ileride başka bir caminin bulunması son derece gerici bir durum ve azgelişmişliğin trajedisi. Karşısındaki caminin kıblesinin 35 yıldır yanlış olmasının ortaya çıkması(!) bu tip ihalelerin ve cami yapımının aceleye getirilip türkiyedeki müsrifliğin ve işbilmezliğin trajikomik boyutlarınıda gösteriyor. Tabi akpli belediye başkanı şehre en iyi yatırımları ve en güzel çevre düzenlemesini kendi sahibi olduğu daire ve binalarının bulunduğu caddeye yapmışki kira ve satış fiyatları yükselsin(!) buda vatandaşların gözünden kaçmıyor tabi(!) gerçektende Türkiye gayrimenkulde tarihinin en pahalı dönemini yaşıyor Kırıkkale gibi bir şehirde bile dudak uçuklatıyor. Dediğim gibi erdoğanın belediyecilik hizmeti çok iyi misal çorluda bir insanın kolu kadar girecek delik var belediyenin umrunda değil o yolda trafik kazası olma ihtimali bu kadar yüksekken ama akp kırıkkaleyi resmen baştan yaratmış. Ha iyimi asla! işsizlik gırtlak boyu olduktan sonra ama gözle görülür biçimde bu iyileşme var. Erdoğanın iktidarının sırrı Belediyecilikse diğer sırrı sosyal yardımdır! halk buna tav oluyor ne yapsın algısı bu kadar bir torba kömüre tav oluyor tayyip giderse ondanda oluruz korkusu var. Çıkıyor hayatı boyunca işsizlik nedir maaş sorunu yaşamamış devletten maaşlı bir arpalama bu sosyal yardım alanlarını


küçümsüyor bir kömüre vatanı sattılar diyor ebe dingil o adam o kömürle kışı çıkarıyor olmasa aç, sanki sen verecekmisin bu yardımı. Akpnin bu oy tuzağını idrak edemiyorlar Erdoğan bu milletin kişiliğini biliyor çünkü oda bu milletin içinden geliyor. Türk milleti kötü huylu bir milletdir devlet arazilerini yağmalayan rüşveti torpili bir yaşam biçimi haline getirmiş hak gaspını kendine bir hak olarak gören… vd… bir millet, elbette böyle bir millet kendi gibi bir iktidarı başa getirecektir dürüst siyasetle bu ülkede hiçbirşey kazanamazsınız hele ki değişmez prensipleriniz ve bir ideolojiniz varsa seçime bile girmeyin boşuna masraf yaparsınız köşeli siyaset bu ülkede hiçbir zaman iktidara gelemez Cuma namazına gitmeyen hiç kimse bu ülkede başbakanlık yapamaz yuvarlak olmanız lazım iktidara yürüyerek değil yuvarlanarak gelirsiniz bu ülkede, Süleyman demirelde böyleydi ayda yılda bir halkın içine karışır oda kesin cuma günüdür bir Cuma namazı kılar Müslümanlığını kanıtlar milletin içi rahatlatırdı(!) boğaz içi üniversitesinin en son yaptığı bir ankette sormuşlar bir başbakanın ilk hangi özelliğine bakarsınız diye; mülüman olmasına diyenler %87(!) diğer ülkenin vatandaşları kendilerini yöneten insanların ekonomi-tarih-siplomasi ve yönetim bilgi ve kabiliyetini ön plana alırken seninki sokak röportajında bile ” huzur islamda” diyor(!) o yüzden bu ülkede anti-muhfazakarların işi gerçekten çok zor. Akp kurmayları bu rehavetin içinde.

Özellikle suistimal edilse bile geniş çaplı sosyal yardımlar! Birçoğu bilmiyor ki o koli koli makarnalar ve kömür yardımı kesilmesin diye akpye oy yağdıran milyonlarca muhtaç insan, aile var. Köylü bir işçi durumu “köyde yeşil kartı olan insanlar kışın kömür yakıyor, çalışan ve üreten insanlar ise tezek yakıyor” diye özetlemişti dahası devam ediyor “ devlet her köyde yeşil kartı olan muhtaç ailelere hayvancılık yapsın diye iki büyük baş hayvan verdi! yirmi bin lira hibe etti köyü terk etmesin tarım yapsın diye! E sonra ne oldu o iki baş hayvanı satıp oğluna düğün yaptı aldığı kredilerlede şehirden ev aldı(!) hibe edilen paralarıda otomobile yatırdı(!) devlet her türlü desteği veriyor yardımı yapıyor ipnelik türk köylüsünde” diyordu oyunu akpye veren muhafazakar köylü-işçi vatandaş(!)

2002 seçimlerini hatırlıyorumda millet öyle bir mide fesadı geçirdi ki tayyip Erdoğanı iktidar yaptı. O güne değin tüm siyasi figüranlar artık miladını tamamlamıştı akp bu fırsatı çok iyi değerlendirdi; o yüzden çok şanslı bir iktidardır hem halkın hem koalisyon hükümetlerinden hemde askeriyeden bıktığı bir dönemde seçimlere girmiştir yani kazaen işbaşına geçmiş bir hükümettir. Hergün faili meçhul cianayetler, aşağılanan dili yok sayılan bir ırk, halkı umursamaya bir vesayet sistemi milleti yıldırmıştı bu neden-sonuç ilşkisi akpyi halkın gözünde alternatifsiz yaptı. Bunca yıldır tek bir faili meçhul cinayetin olmamasıda akp iktidarının bir başarıdır.

Şuan neden tayyibin karşısına karizmatik bir lider çıkartılamıyor edebiyatı yapılıyor. Nedeni basit 1980 öncesi iç savaş döneminde ne kadar kafası çalışan parlak beyinler varsa derin devlet fişledi ve komünizm provakasyonuyla ülkücü faşistlere katlettirdi. Commerin arabasını protesto olarak


yakan öğrencilerin hiçbiri şuan sağ değil. 80 öncesi dönemde anti-amerikancı vatanperver Atatürkçü nice bilim insanı ve gençlik önderi derin devlet tarafından fişlendi ülkücülere bu insanlar sosyalisttir öldürün dendi. Birçok anti-amerikancı Atatürkçü akademisyen ve bilim insanını komünist iftirasıyla ülkücüler tetikçi yapılarak cıa ve işbirlikçisi derin devlet tarafından öldürülmüştür. 80 darbesi olduğunda Erdoğan amatör klüplerde top koşturuyordu. Halbuki o dönem18 yaşında çocukların evinde Maxın bir kitabını bulundurduğu için hapishanelerde insan dışkısı yedirildi işkencehanelerde aklın almadığı eziyetler işkenceler yapıldı ortada delil bile olmamasına rağmen çocukların yaşları büyütülerek idam edildi. Fikirleri uğruna darbelerle bir kuşağın üzerinden buldozerlerle geçildi. Erdoğan ve zihniyeti bu dönemi burnu bile kanamadan atlattı devlet ılımlı islamı her daim desteklemiştir “komünist olmasınlarda ne olurlarsa olsunlar” denilerek üstü açık kapalı her türlü destek verilmiştir ve bugünlere gelinmiştir. Askeri vesayet nasıl olsa bölük pörçük koalisyon hükümetlerine alışmıştı hiçbir partinin tek başına böylesine bir güçle iktidar olacağının hesabını yapmadı zekaları bunu algılayamıyordu çünkü.

Tayyip erdoğanın karanlık yüzünü görmek için sivas katliamı davası için verdiği bir röportajdaki konuşmalarına bakmak yeterli: sivasa gittiğimizde ağlayan çocuklar görürdük babalarını tutuklamışlar suçsuz olduklarını söylüyorlardı” sanki o otelin içinde yanarak ölenlerin ağlayan çocukları yoktu! Onun için Önemli olan yaşayan katliamcıların çocuklarıymış! Demek ki katliamcıların aileleri çocukları ağlayıp yalvarması için başbakanın önüne sürüyor binyıllardır yobazların uyguladığı o bilindik taktiği timsah gözyaşları dökerek mazlumu oynama acındırma taktiğini katliam sanıklarının çocuklarına sahte gözyaşları provalarıyla oynatıyorlardı! Halbuki şair Metin Altıok ’un kızı yıllardır gözyaşı döküyor! İçi kan ağlıyor ama o karanlık zihniyet bu dramı görmek istemiyor; geçiştiriyor.

Hrant dink suikastı akpyi kurtarmıştır. Tayyip erdoğanın en büyük avantajı anti milliyetçi oluşundadır bu sayede Kürtlerinde oyunu kapmıştır. Kendiside gürcüdür eşi ise kürt; E nede olsa enişteleriydi yapmayacak mıydı bir kıyak?(kürt açılımı) Eğer Tayyip Erdoğan darbecilerin tuzağına düşmediyse o dönem yaşanan iç kaosun girdabında hocası Erbakan gibi kaybolmadıysa bunu Hrant Dink suikastındaki tavrına borçludur eğer Dink suikastının üzerine gidilip failler yakalanmasaydı şuan silivride Erdoğan ve arınçın kelepçeli görüntülerini izliyor olacaktık. Hrant dink suikastına akp tabanıda ilkönceleri bir tepki vermemiştir çünkü ölen bir hristiyandı onların gözünde hatta destekleyenler bile vardı bu suikastı ama danıştayda dahil rahip cinayetlerinin perde gerisinden daha derin bir yapılanmanın olduğu hrant dink suikastıyla ancak açığa çıkabilmiş Erdoğan yanlısı emniyet istihbaratının gözlerini bu suişkast açmış ve o bildiğimiz operasyonlar gelmiştir ama biliyoruzki Ergenekon operasyonuna dahil edilenlerin yarısına yakını darbeyle ilgisiz suçsuz tek suçları akp muhalifi olmak olan insanlarda var.

Akp iktidarına alternatif tüm sol tek bir çatı altında birleşmeli ve halkı anlayan daha gerçekçi


yaklaşımlarla siyasette kendine bir yol çizmeli karizmatik vizyoner bir liderin etrafında ancak böylesi bir birleşme gerçekleşebilir tüm solun birleştiğinde tek başına iktidara geleceğine inanıyorum ama onlar kendilerine inanmıyor egosu yüksek lidercikler altında kümelenip Türkiye‘nin yıllarını boşa harcıyorlar.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:39 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

20 Eylül 2012 Perşembe Batı Sömürgeciliği Ne Zaman Emperyalizmden Vazgeçerse Bizde O Gün Kemalizm’den Vazgeçeriz!

Resim yazısı ekle Şeriatçı-dinci entelektüellerin Kemalizm eleştirisinin içi öyle kof öyle boş ki en iyi Kemalizm eleştirisini yine eski tüfek Marxistler yapıyor. Mustafa Suphi ve yoldaşlarını enterne edenlerin ittihatçı-kemalistlere yakınlığı; eski tüfek marxistlerin kemalizme hep eleştirel bir mesafede durmasına yol açmıştır. Dincilerin Kemalizm eleştirisi ise; gele gele; sarığı-çarşafı niye yasakladın, ezanı niye Türkçe okuttun, tekkeleri niye kapattın (!)…vs… sığlığındadır. düşünsel açıdan öyle gülünç durumdalar ki, Mustafa kemal anılarında inkılaplarını gerçekleştirirken Ziya Gökalp’ in fikirlerinden esinlendiğini birçok yerde üstüne basa basa vurgular. Ezanın Türkçe okutulmasını isteyen ilk adam Ziya Gökalp ’tir. Bunun Müslüman dünyada bir Rönesans yaratacağını, okudukları kuranın dinledikleri ezanın Türkçe olmasının Müslüman ahalinin anlayacağı dile indirgenmesinin halkta bir aydınlanmaya neden olacağını ilk yazan, öneren adamdır Ziya Gökalp! Peki Tayyip Erdoğan ‘ın hapse girmesine neden olan o meşhur şiirin sahibi kim? Şair Ziya Gökalp(!) O zaman adama sorarlar, bu çarıklı erkan-ı harbi adam etmek, muasır medeniyet


seviyesine yükseltmek için Gökalp’in tezlerini harfi harfine uygulayan Atatürk ‘le ne alıp veremediğiniz var? Şu memleketin haline bak ideolojiler ve kahramanları nasılda birbirine girmiş, sapla saman nasılda birbirine karışmış!

Gazi gibi bir vizyonerden sonra iktidara gelen şu çankayayı işgal etmiş adamlara bakın; fikirlerinin kaç bin fersah geriden geldiğini Gazi’nin ölümüyle birlikte devrimlerinin de beyin ölümünün gerçekleştiğini görmek gerekmiyor mu?

Atatürk ‘ün ve İsmet ‘in ölüsüyle neden bu kadar çok uğraşılıyor?

Daha hala Gazi’nin heykellerinin gölgesinden bile korkan bir güruhtur İngiliz ajanı şeyh saidin torunları! Heykellerinden bile büyük bir rahatsızlık duyan bir kesim var, nedeni açık; Gazi, hiçbir sömürgeci gücün beğenmeyeceği tarzda pratik bir adamdı! Misal şu dönemde yönetimde olsaydı; sivas madımak katliamını yapanları orda otelin önündeki meydanda armut gibi sallandırırdı(!) yada güney kürdistandan elini kolunu sallayarak gelip türkiyedeki karakolları basıp onca askeri öldüren örgüte karşı sınırsız bir savaş ilan eder güney kürdistanı bir gecede işgal eder o kandil dağına girer türk bayrağını dikerdi! Önder kadroyuda o anda ipe çektirirdi. Bu kadar pratik bir adamdı. En sevilmeyen yanı bu pragmatist yapısıydı(!)

Mustafa kemal bu ülkede hala bir tabudur! Gazi de bir insan ve bir sürü günahları bir sürü hataları var, içinde kasıtlı hatalarıda var. Gazi’nin en büyük şansızlığıdır; O’nun sırtından asalak gibi geçinen ama O’nun gösterdiği yoldan gitmeyen bir kesim(parti) var!

Adamın Laiklikten-Kemalizm’den anladığı; denize bikiniyle girip akşam rakı-balık yemek, sevgilisiyle düzüşmek özgürlüğü, hepsi bu. Anadolu bozkırında kalan ve çoğunluğu oluşturan bilinçsiz-muhafazakar halk için bu kesim top yekun bir anti-pati kaynağı yarattı; derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olan şeriatçı kanaat önderleri bunu sinsice ve ustalıkla suistimal etmesini bildiler! Kemalizm bir ideoloji olarak şuan içler acısı bir durumdadır! Chp şuan ki tavrıyla artık tedavülden kalkmış bir partidir.

Annesi sözde Kemalist, babası sözde Kemalist, çoğu üst düzey askeri-bürokratik kadrolara arpalanmış, saint joseph mezunu, vıcık vıcık batı kopyası köksüz bir sekülerizm!... işte laikliği bu halkın gözünde bunlar bu hale getirdi! Hatırlar mısınız akp devlet kadrolarını güruhlar halinde ele geçirmeden önce 10 kasımlarda, 29 ekim ve zafer bayramlarında anıtkabir hınca hınç dolar dev


gibi çelenkler göze batarcasına kucaklarda taşınır, törenlerin tek aksesuarı olan o çelenkler ana akım medyanın kameramanlarınca zoom edilir ana habar bültenlerinde laik-demokratik sözcükleri vurgulana vurgulana yeşil üniformalı apoletlilerin tören geçişi izlettirilirdi. Anıt kabire gün aşırı seferler düzenleyen o güruh şimdi nerede? Son dönemde milli bayramlar sönük geçmiş anıtkabir neredeyse boşalmıştır? Bir dönem üst düzey devlet kadrolarının bu sahte, sözde kemalistlerin elinde olduğu dönemde göstermelik törenler ve yalakalık bu güruha yapılıyordu artık devir değişti devlet arpalıklarının tamamı akpnin eline geçti! artık yalakalık, yalamalık ve yandaşlık yapılması gerkekenler akp kadroları şimdi herkes akpye yanaşmanın ve onların adamı olmanın derdinde çünkü göze görülür bir biçimde devlet kadroları her türlü yasadışı yöntemler kullanılarak akp elemanlarına aceleyle peşkeş çekiliyor.

Biz Atatürk düşmanı yetiştirildik. Ailemde çevremde Atatürk’e küfreden aşağılayıcı tabirler kullanan çok insan vardı dedem ismi lazım olmayan yobaz bir tarikatın mensubuydu ve Atatürk için” sarhoş pezevenk, deccal ve din düşmanı, dinsiz” tabirlerini kullanırdı ben bu adamın Atatürk ‘e küfrettiği için bir kere bile mahkemeye verildiğini yada bu yüzden kavuşturmaya uğradığını yahut 28 şubatın en cafcaflı dönemlerinde bile tarikat toplantılarından geri kaldığını hatırlamam bu ülkede İslamcılara baskı uygulandığı tam bir palavradır, bir demagojidir, Türkiye ‘nin bütünlüğüne yönelik geliştirilmiş bir psikolojik harp tezgahıdır, keza annemde öyle tesettürlüydü, İslamcıydı ben bir kere bile devlet dairelerine türbanlı olduğu için içeri alınmadığına yada türbanı yüzünden başka bir baskıya maruz kaldığına şahit olmadım buda göz göre göre söylenen bir yalandır amaç dindar kesimi ajite edip bir iç savaş çıkarmaktı kısmen başardılarda . Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında maalesef bende bir Atatürk düşmanıydım!

Atatürk o zamanlar gözümde Rusların bir deli Petro ‘su, Fransızların Napolyon ‘u yada latinlerin Simon Bolivar ‘ı gibi küçümsediğim batılılışmacı, pro-milliyetçi bir adamdı. Ama yıllar geçtikçe, okudukça, yaşanan konjoktürel gerçekleri gördükçe anladım ki Atatürk bize lanse edilmeye çalışıldığı gibi bir adam değil, büyük bir aydınlanmacı.. Özellikle İslamcı yazar özentilerinin büyük bir Atatürk düşmanlığı vardı onların kitaplarını okudukça şaşıyordum o dönem küçümsediğim sıradanlaştırdığım bir lideri öyle bir anlatıyorlardı ki Atatürk ‘e iğneliyici aşağılayıcı yazıların olduğu bu kitapları bitrdikten sonra Atatürk gözümde büyüyordu. Atatürk ‘ bu kadar önem addettiklerine ve düşmanlık beslediklerine göre bu işin içinde vardı bir iş? akp iktidara geldikten ve bölgesel anlamda halkların yaşadığı trajedilerden sonra bir anda gözlerim açıldı. Batı sömürgeciliği bizzat Gazi ‘yi ve dünya görüşünü hedef gösteriyordu bunu anlamamak için gerçekten sersem olmak lazım. Atatürk‘e düşmanlık besleyenler aslında toplama geniş ve güçlü bir platform! bu platformun içinde kimler yok ki; Avrupa birlikçiler, liboşlar, şeriatçılar, din bezirganları, bölücüler, asalacılar, natocular, ülkücülerin islama yakın olan çoğunluğu, cemaat ve tarikatlar, fethullahçılar, cıa, ikinci cumhuriyetçiler, Kürt milliyetçileri…vd… bu liste böyle uzar gider… Atatürk’le hesabı olanlar aslında batı sömürgeciliği, çünkü emperyalizme karşı yürütülen mücadelede Kuvay-i Milliye ruhu başarıya ulaşmış tek kurtuluş savaşıydı, Türkiye bağımsızlığına


kavuştuğu 1923 yılında Müslüman çoğunluğun yaşadığı tek bağımsız cumhuriyet Türkiye topraklarıydı! İnanır mısınız ben bunu öğrendiğimde 29 yaşındaydım bu gerçeği okullarda okutulan hiçbir tarih kitabında bulamazsınız! tarih okuyan bir insanım ama bizlerden nasıl da gizlemişler bu kritik gerçeği! Okullarda okutulan tarih kitapları Atatürk konusunda yanıltıcıdır! Silik ve kasıtlı bir yönlendirmedir. Bölgede uygulanan büyük bir psikolojik savaş stratejisi var! Bu batı emperyalizmi nasıl oluyorda laik, sosyal cumhuriyetleri gizli istihbarat saldırılarıyla bir bir çökertirken şeriatçı rejimlerin olduğu arkaik çağdışı rejimleri destekliyor! deyim yerindeyse abad ediyor? Bunun üzerine daha çok düşünmemiz lazım. Çünkü emperyalizm yaş tahtaya basmaz elbet bununda vardır bir bit yeniği bunu bölge halkları zamanla görecek. Atatürkçülüğün çağa uydurulması lazım...

Atatürkçüyüm ama Kemalist değilim. Hani o bildiğimiz Kemalist var ne yaparlarsa kemalizm adına yaparlar bangır bangır bağırırlar. Türbanı bile kemalizm adına yasaklarlardı. Sanki çok da gerekli bir şeymiş gibi sanki türbanlı bir öğrenci üniversiteye girdiğinde laiklik ayaklar altına alınacakmış gibi aslında gerçek laiklik her dinden insana mesafe koymak değil midir? Şuan türban üniversiteye girdide ne oldu? Türk kızlarının başlarına bağladıkları o türban aslında kara çarşafın laikleşmiş biçimidir siz o türbanla bir irana, suudi arabistana giremezsiniz o dinci zihniyete göre modern türban bile açık saçıktır! orda ancak çarşafla bir kadın sokağa çıkabilir çarşaf şeriatın simgesidir ama modern türban şeriatın simgesi olamaz! olsa olsa kara çarşafın laikleşmiş biçimidir. Katı Kemalist bürokratlar bunu bile göremedi 28 şubatçıların ellerine verdiği gücü hunharca kullandılar ve onların antidemokratik yöntemleri karşı tarafın psikolojik savaşı oldu propaganda aracı oldu ve tek başlarına iktidara gelmelerindeki en önemli neden-sonuç ilişkisi oldu.

Atatürk öldükten sonra gericiler yeniden iktidarı ele geçirdiler. Bu yüzden Türkiye batıdan çok geride kaldı. İşte koyu Kemalistlerin bu tavrı yüzünden gerici ve yobaz kesime gün doğuyor. E noluyor bağnazlar bangır bangır bağırıyorlar; Atatürk ‘e tapmayın! Atatürk’ü put yaptınız! Atatürk’e ilah gibi tapıyorsunuz. Bağnaz kesim hep bu tip şeyler yumurtluyordu. Şimdi o kesime sormak gerekiyor. Atatürk ün kurduğu cumhuriyette yaşıyorsun. Atatürk’ün kurduğu devletin kadrolarında semiriyorsun Atatürk cumhuriyetinin her 20 m2 de bir yaptırdığı camilerde özgürce ibadetini yapıyorsun. Birde utanmadan arlanmadan Atatürk ’ün mukeddesatına küfrediyorsun, yüzsüz. O kadar çok Atatürk ‘ü sevmiyordunuzda Atatürk ‘ün kurduğu cumhuriyette niye yaşıyordunuz git irana arabistana özlemini duyduğun rejim oralarda asırlardır zaten var ki dünyada seyahat özgürlüğünün en yüksek olduğu ülkelerden biridir Türkiye. Senin beğenmediğin Atatürk ilk TBMM ‘sini Cuma namazı ve kurbanla açmış demek ki iddia ettikleri gibi Atatürk dinsizde değil tam aksi bakacak olursan çoğundan daha göre örnek bir Müslüman.


Ben Atatürkçüyüm ama asla Atatürk ‘e kusursuz bir ilahmış gibi tapanlardan değilim. Gazi Mustafa Kemal ‘in her yaptığını kusursuzmuş doğruymuş gibi algılayanlardan değilim. Atatürk’ü kendi adıma doğrusu ve yanlışıyla gören anlayan izinden giden anarşist bir devrimciyim.

Hatırlamak gerekirki çeçenistanda, bosna hersekte, filistinde onca insan çocuk öldürüldü. Onca Müslüman kadının ırzına geçildi. Peki bu cinayetler işlenirken sizin o petrol zengini kodaman arabistanınız, iranınız dolar domuzu şeyhleriniz nerdeydi bu mazlum müslüman ülkelere yardımı dokunan yine Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye ‘ydi o beğenmediğiniz Laik Türkiye! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:03 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

18 Eylül 2012 Salı

Reklam sektörü tam bir tabu! Bu ülkede kim reklam izliyor ki? Hiçbir reklamı baştan sona kadar izlediğimi hatırlamıyorum. Dizi film ve medya sektörü reklamlar üzerinden gelen milyarların üzerinde dönüyor? Bir girişimci niye tvye reklam verir? Kim tv seyrederek bir ürünü alır ki?

Reklam ajanslarına derinlemesine bakıldığında belli başlı reklamcılar birbirinin akrabası, aynımahallenin çocuğu resmen bildiğin aşiret düzeni hatta sinemacı bir arkadaşın tabiriyle “tarikat gibiler” bu bile bu sektörün lakaytlığını kanıtlar çoğu işhatır için yapılıyor o yüzden reklamcılık bir meslek olamadı bu ülkede. Türkiyenin ekonomik dışa bağımlılığı belli başlı örgütlenmelerin bu sektörde daha çok cirit atmasına neden oluyor misal coca cola türkiyede reklam vereceği zaman ihaleyi kendi ırkdaşlarına paylaştırıyor ve belli insan gruplarının ekonomik bir güç olarak karşımıza çıkmasına programlı bir şekilde ön ayak oluyor ve onların yoz tüketim kültürünün medya egemenliğinede. Reklam sektörüne kimlerin egemen olduğunu biliyorsanız kimlerden bahsettiğimide anlıyorsunuz demektir.


Türkiyede yerel girişimci reklamcı kurnazlığıyla bir labirente sokuluyor labirentin sonu da yok. Milyarlarca liralık sektör reyting denilen ucube bir sistem önünde diz çöküyor. İnsanların anında face ve twitterdan paylaşım yapabildiği birçok istatistiğe anında ulaşılabildiği şu teknolojik ortamda daha hala ne idüğü belirsiz bikaç ailenin evine bağlanan çalışıp çalışmadığı bile belli olmayan, şüpheli raiting cihazlarıyla ölçüm yapılıp bu arkaik teknolojinin milyar dolarlık piyasayı yönlediren tek kriter olması gerçek anlamda bir saçmalık değilde nedir? Yada bu büyük biraderin bir zihin kontrol projesi çalışması olmasın? Bu tam bir geri zekalılık! İnsanlar internette son derece sağlıklı bir istatistikle tvyi değerlendirmeye kalksaşuanki reklam ve dizilerin %98i yayından kaldırılır daha kalite yapımlar görürüz vizyonda.

Bir film izlerken reklamlar girdiğinde mutlaka değiştiririm kanalı hatta reklamlar sayesinde 2-3 kanalı aynı anda izlerim. Kötü tarafı takıldığım kanalda yeniden reklam girer önceki kanalda izlediğim filmi hatırlar ve söverim. Bu reklam sistemi değişmeli, gelişmemiş, meslekleşememiş arkaik bir yapının medyaya hükmetmesi birçok soru ve sorunuda beraberinde getiriyor çünkü.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:35 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Aşk mutluluğa yabancıdır, savaşçıdır ama yenilgiye mahkumdur... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 12:04


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1)


Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1)


Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Hari Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

17 Eylül 2012 Pazartesi Denemek ve Yanılmak Hiçbir kadın aldanmaz, sadece inanmak ister. Erkeklerse; en kötü yanlarını en sona gizlerler, ilişkinin başında en sivri yanlarını ustalıkla saklarlar. Bir kadın için doğru erkeği bulmak gerçekten zaman işidir, aceleye gelmez... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:02 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Pozantı Cezaevinde Tecavüz ve İşkenceye Maruz Kalan B.T. İntihar Etti. Bu ceberrut devlet daha kaç çocuğun geleceğini çalacak! kaç çocuğun hayatını karartacak! kaç çocuğun daha ırzına geçecek! Gençliğin ideallerinin önünde bir bariyer gibi duran bu geleneksel aile sistemide bu devletin sistemli bir biçimde yarattığı yaşatmaya çalıştığı ve koruduğu bir kurumdur. Bir genç ilk özgürlük


savaşını aile sistemine karşı vermelidir. Bu çocukların sahipsizliğinin en birincil nedeni de budur! http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx? aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1100671&CategoryID=77

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:59 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Frikik Medya

Medyada her gün görmeye alıştığımız yada alıştırıldığımız bir burjuva tipi var aldıkları bağnaz kapitalist eğitim gereği çeşmenin başını tutan o dekolte düşkünü yayın müdürleri hep o burjuva tipini ön plana alıyor ekranlara sürüyor. Yoksul sınıfın imkansızlıklar içinde gelen parlak beyinlerini inkar ediyorlar. Özellikle emekçi sınıfı küçümsemek ve aşağılamak amacını güderek sanki ...

alt sınıfı bunlar temsil ediyormuşçasına arabeskçi lumpenleri lanse ediyor onları gözümüze sokuyor! Tamamiyle sistemli bir programla uygulanıyor bu dezenformasyon. Kapitalist sinsidir, içten pazarlıklıdır: yaş tahtaya basmaz. Halbuki batı medeniyeti, sanatı ve teknolojisi, yoksul sınıflardan gelen çocukların sırtında yükseldi! Batı alt sınıflardan gelen yeteneklerin hırslarıyla bu günlere geldi. Peki bu iş türkiyede niye böyle? aslında mesele şu; onların bir Edison’a bir mark zuckerberg...vd... ihtiyaçları yok çünkü zaten bunları ve teknolojiyi zahmetsiz, hazır bir şekilde ithal ediyorlar! Batı ekonomiside bunu istiyor tinsel ve maddi anlamda kendine bağımlı uydu bile değil uyduruk devletler istiyor, bu isteğinede ulaşıyor. İşte batı burjuvazisiyle doğu burjuvazisi arasındaki o derin uçurum! Türk burjuvazisi bir sonradan olma talan burjuvazisidir. Bu tarihi haydutluk, ustalıkla gizlenmektedir. Mesela neden ermeni soykırımı…vd… gibi büyük insanlık suçlarının medyada gündeme taşınması belli kesimlerde büyük bir tazyike neden oluyor? Çünkü o katledilen ermeni-rumların geride bıraktığı servetler üzerinde türk-kürt burjuvalarının en önde gelenleri oturuyor! Olaki kazara ermeni soykırımı T.C tarafından tanınsa ardından nerde bu ermeni ve Rumlardan kalan altınlar kap-kacaklar denilecek? Yahu düşünsene adam aşiret, düğün yapıyor, çuvallarla altın taşınıyor ya kardeşim insanın aklı almıyor. Bu herif ne üretiyorda bu kadar


altına sahip olabiliyor? Ben fabrikada çalışıyordum yeminle verilen para o zamanın parasıyla 702 liraydı. Ay başında gıdadan giyimden nasıl tasarruf ederimde kira parasını çıkarırımın hesabını yaparken adamın sürüyle işyeri, fabrikası, mağazası var? Soruyorsun nerelisin hemşerim kayseri yada Erzurum? Açıyorum tarih kitaplarını, türk ekonomi tarihini iktisat tarihini (ki ekonomi mezunu olduğum için okuduğumuz dersler) bakıyorum fazla geriyede gitmiyorum 17 yy. 18. yy da girişimcilikte, ticarette, mamül üretimde…vd… Kayserilinin Erzurumlunun adı yok! Bunlar ekonomik tarihinde bir anda çıkıyor sahneye ama bakıyorsun büyük organize sanayilerin %65’i bunların elinde (ki bu rakam tröst olmaya yetiyor!) zengin Kürt aşiretleri?... Osmanlıya paralı askerlik yapacak kadar fakir ve yoksul, o yüzyıllarda bir anda zenginleşmişler ama ortada bir üretim faaliyeti yok tamamı talan, yağma, eşkıyalık, haydutluk! kuyumculuk, mamul mal üretimi, ticaret, bankacılık ve ilk manifaktur ve küçük sanayi işletmeleri rum-ermeni ve diğer azınlıkların uğraş alanı bu alanlarda her hangi bir türk-kürt girşimciliği söz konusu değil çünkü garantisi yok! bu sektörlerin o dönemde güvenliğini sağlamak, haydut ve hırsızlardan özel mülkiyeti korumak çok zor o yüzden en garanti geliri olan memurluk ve çiftçilik türk-kürtlerin en yaygın uğraş alanıki halende öyledir. Ne zaman bunlar ekonomi sahnesine çıkıyor? 1. dünya savaşından sonra yani milyonlarca ermeni ve rum ülkeden kovulduktan sonra peki onların geride bıraktığı yada geriye bırakmaya zorlandıkları servetleri? İşte türk-kürt burjuvazisinin şahlanışına tamda o tarihlerde rastgeliyoruz! Şuanki ana akım medya organları ajanslar ve kitle iletişim araçları bunların elinde olduğu için akademisyenleride parayla kiralayıp soykırım aleyhinde yalan yanlış bilgilerle konuşturup dezenformasyon yapabiliyorlar.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:54 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

15 Eylül 2012 Cumartesi Artık O'da zalimlerin zulmüne uğramış Kadim bir Anadolu Kadını


Hrant dink suikastını; reislerinin gazıyla işleyen cani veletler arasıra haberlerde görünüyor o ilk başlarda polislerin arasında sırıtışları gözümün önüne geliyorda; bunlar bu toplumun kanser hücreleri birer pislik virüs kolonisi bunlar… bunlar için ha yerin altı ha yerin üstü ikisi de bir. Bunlar için 3-5 yıl hapis yatmışsın yok ki bir önemi hatta bunlar için hapis yatmak bir övünç meselesi… geldikleri o boş-lumpen ortam bunlara bu cinayeti işlettirmenin yollarını döşedi cahil ailelerin, ırkçılığın, hoşgörüsüzlüğün, çağın reddettiği, insanlık onurunun yok sayıldığı bir ortamdan gelen içgüdüleriyle yaşamaktan başka yetenekleri olmayan cahil-lumpen bu veletlerden başka ne bekleyebilirdiniz ki?. Bir kanalizasyondan hoş kokular gelmez.

Dink davasının kararının okunduğu gün kameraların önünde Hrant’ın avukatı duygusal bir konuşma yapmıştı hemen yanında Rakel Dink vardı üzüntüden bitkindi… avukatın sitem dolu konuşması bittikten sonra Rakel dink işlemeli beyaz atkısını eliyle yavaşça yüzüne çekti ve yüzüne bastırdı ardından konuşma biter bitmez sessizce yüzünü döndü ve gitti. Artık Rakel Dink ‘te yas tutan bir eş bir anne, onbinlerce şehit ve kayıp annesine yaşattıkları acılar gibi; artık O’da zalimlerin zulmüne uğramış bir Anadolu kadını.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 17:35 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

14 Eylül 2012 Cuma

Akpnin ve erdoğanın savunmadığı terörist ilan ettiği Müslüman bendendir. Selam olsun onlara…

Siyonist bir holywood yapımcısının finanse ettiği güya İslam peygamberinin hayatını konu alan ama baştan aşağı ırkçılık kokan filmin yankıları sürüyor. Artık batıda nefret edilmek için isminizin Ahmet, Muhammed, Hamza…vs.. olması yada ten renginizin bir Ortadoğuluya benzemesi yetiyor!


Libyada protesto amaçlı abd büyükelçiliğine düzenlenen saldırıyı Erdoğan bir terör saldırısı olarak niteledi ve kınadı. Akpnin ve erdoğanın savunmadığı Müslüman bendendir. Saldırıda ölen hiçbir sivil yok yaşamını yitirenler üç CIA ajanı. Irakta, filistinde, afganistanda ve ortalığı karıştırdıkları arap baharında milyonlarca insanın, çocuğun kanına girdiler! halada oluk oluk kan akıyor, ocaklar sönüyor. Erdoğan abdli politikacıların o kanlı elini nasılda sıkıyor! Artık Ortadoğu halklarının bunları görmesi, aklını başına alıp birbirlerini doğramayı bırakıp büyük şeytan abdye karşı birleşmeleri gerekiyor… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:34 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Tekel İşçileri, Rutkay Aziz ve Tarık Akan

Hiç unutmuyorum Rutkay aziz ve Tarık akan tekel işçilerinin eylemine katılmıştı. Tekel işçileriyle kol kola o kazancı yokuşundan aşağıya inişleri vardı bu manzara çok etkileyiciydi çünkü o dönem çankayada sofralar kuruluyor ve memleketin güzide (yalaka) sanatçıları bu sofralarda boy gösteriyorlardı medyada günün olayı oluyordu bu şık yemekler; işte tamda bunun gölgesinde bu eylem desteği çok etkilemişti beni ve aydın-işçi birlikteliğinin özlemini duyan binlerce insanı.

Tahminim o tekel işçilerinin çoğu oyunu akpye attı. Sosyalizmi memur kuyrukçuluğuna indirgeyen anlayışın tezahürü bunlar. Eminim o tekelciler binlerce gazetecinin işten çıkarıldığı dönemde hiçbir destek eyleminde bulunmadılar. Hiçbir sinema sendikasının özlük haklarını dile getirdiği eylemlere destek çıkmadılar daha dün şehir tiyatrolarının kapatılmasına dur diyen hiçbir girişimde yoktular bile. O tekelcilerin tiyatroya sanata değer verip vermedikleri bile şüphelidir. Sırf iktidara bir tatlı su solculuğu muhalafeti yapma gereği duyulmuş medyatik anlamda etkilide olmuştur. O kolkola girdikleri tekelcilerin tiyatroya ceplerindeki cigara kadar değer verip


vermediklerinden şüpheliyim, tiyatroya gidip gitmediklerinden hatta tiyatronun ne olduğunu bilip bilmediklerinden de. İçlerinden Birisinin çocuğu tiyatrocu olmak istese sanırım geleneksel değerleri gereği evlatlıktan reddederdi.

Kırıkkale özel sektörün Ö ‘sünün olmadığı bir kent maddi durumu en rahat olanlar genelde devlet sektöründe çalışan bürokrat-memur takımı, kum gibidir burada sanırsınız eski bir Sovyet şehri. İşsizliğinde son had olduğu bir şehir, allah muhafaza(!) eğer Kırıkkale iç anadoluda değilde güneydoğuda bir il olsa idi şuan bu işsiz gençliğin hepsi dağdaydı. Maalesefki yani o derece bir işsizlik. Düzene bu kadar bilenmişler ama ana-babaları eskiden mhpye şimdide akpye oy atmaya devam ediyor. Amma velakin gel görki kırıkkalede devlet lojmanları devlet kurumları kum gibidir çoğu kırıkkalede bile oturmaz ankaradan git gel yapar(yani torpil merkezden yakın yere çekmişler). Sabahtan akşama kadar boş boş oturup hiçbiriş yapmadan bankamatikten maaş çeken binlerce kamu personeli; bankamatik memurları-işçileri vardır. Yüzde yüzü iktidara kurulan sağ partilerin torpiliyle arpalanmış elemanlardır bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. (torpilli olduklarını kendileride gizlemez. Övünerek anlatırlar) önceleri egemen arpalık mekanizması mhpnin elindeydi millet sandığa gömünce şimdi arpalıklar akpnin elinde dönüyor cemaatin adamı değilseniz açsınız, diplomalı işsizlerin beklide en çok olduğu şehirdir Kırıkkale zaten buranın ahalisi ya mhplidir ya akpli. Oylarını bu iki partiye sallarlar. Makine Kimya Endüstrisi gibi Atatürk ‘ün binbir zorluklarla kurdurduğu belkide döneminin en büyük fabrika komplexini deyim yerindeyse yata yata batırdılar! Fabrika şehrin bir ucundan öteki ucuna kadar uzanır gider ve içinde bir sürü iktidar partilerinin arpaladığı vasıfsız tek yaptığı aylık bankamatikten maaş çeken insan yığını yazık atatürkün kurduğu birçok devlet kurumu bu politikayla sistemli bir biçimde zarara uğratıldı üç kuruşa satıldı ve batırıldı. Şuan hiçbir üretim yok devletin polisi ve askeri buradan üretilen silahı kullanmayı kendisine yapılmış bir hakaret sayıyor! Hiçbir üretim yok sabah git akşam gel. Diyeceksinizki burayı niye özelleştirmiyorlar!? Çünkü fabrikayı kapatsanız içindeki sözde işçilere ödeyeceğiniz kıdem tazminatını fabrikayı 50 defa satsanız ödeyemiyorsunuz çünkü bu sözde işçiler her ay bir müsteşar maaşı alıyor buradan, şehrin en zenginleri genelde bunlar zaten iktidar partileriyle araları iyi ve durumları güzel çünkü diğer işletmelerdede bunların ve ailelerin ticari ilişkileri var. Misal herhangi bir yedek parça yada angarya iş yaptırılacağı zaman devletin fabrikasındaki müdür-ustabaşı bunu ailesinden birinin işletmesine aktarıp vurgun üstüne vurgun yapıyorlarki halkın vergilerini birde buradan tokatlıyorlar! Ama şehirde bir onun 20 katıda işsiz genç insan. İşte rutkay beyin kol kola girdiği tekel işçileride mke gibi hiçbir üretimin olmadığı bir kurumda boş depoyu bekliyorlar. Şimdi siz diyorsunuzki yahu memurun-işçinin devletten aldığı nedirki? Çarp milyonla ortaya çıkan rakam türkiyenin 50 yıllık iç borcudur, hiç kapanmayan cari açığıdır. Adam IMF den borç kredi alıyor bunun gibi üretimin değil tüketimin olduğu milyardolarlık zararın içindeki kamu iktisadi teşkilatlarındaki torpille arpalanmış yattığı yerden maaş alan bankamatik personeline maaş olarak ödüyor (bunuda sen ben artı mesailerle cebimizden ödüyoruz). Üretime katkısı ne? Hiç! Kaybeden yine Türkiye. Yaman Tecimer gibi bir oyuncu kafasına sıktı intihar etti işsizlikten parasızlıktan Rutkay Aziz çıksın bu ülkede emeklilik ve hiçbir sosyal güvence hakkı olmayan kendi ülkesinde mülteci sanatçıların hakları için yürüsün.


Yazık değil mi bu insanlara. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:34 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

13 Eylül 2012 Perşembe

Cem yılmaza katıldığı tv programlarında dikkat edin hakara kiki ederken konu biranda siyasete kaydığında süt dökmüş kedi gibi hemen susar. Korkak ve sinsi bir susuştur o. ama bu konulardakonuşmasını, fikir yürütmesini isteyen ve neden politik mizah yapmıyor diyen saftirikler var. Açıkçası herif niye konuşsun ki? Adamın keyfi gıcır, bu düzenin sistemli bir politikayla yarattığı apolitik tüketim kuşağının ekmeğini yiyor. Neye muhalefet etsin ki? Sistemle ne sorunu olabilir? O metropolün uyanık küçük burjuva çocuğu! taşrada ve mahrumiyet şehirlerinde imkansızlıklar içinde çırpınan bir gencin yaşadığı sıkıntıları engelleri yaşamamış ki, önünde bir bariyer yok. Devletin ne yaparsa üç-beş büyük şehire yaptığı göstermelik bir ülkede metropolün tüm imkanlarının lehine çevrildiği şanslı bir çocuk o. Sanatsal her türlü faaliyetin sürdürüldüğü bir şehirde oturduğu evinin önünde leman, tiyatro, sinema, ajanslar…vs… ve her yerde kendini kanıtlama olanağı… senin gibi sinema salonu bile olmayan bir mezrada imkansızlıklar içinde boğuşmamış ki? Altında ferrarisi, canının istediğiyle düzüşüyor, ona neki memleketin halinden? Hala cem yılmazın neden politik komedi yapmadığını soran köşe yazarları var gerçekten çok saflar! politik komedinin kralını yapanlar şuan sansürden kurtulamıyor en tatlı su mizahçısı levent kırca nın bile engellemelere sansürlere takıldığı bir dönemde en anarşist ruhlu mizahçıların susturulmaya çalışıldığını en ağır para cezalarına çarptırıldığını göremiyorlar mı? O kadar politik ve gözü kara mizahçı istiyorlarsa eğer gözlerini açıp bakmaları okumaları ve açığa çıkarıp desteklemeleri gerekiyor ama onlar hazır olana alışmışlar bir kere.

Cem yılmaz’ı orkestra şefi yaptılar(!) özenti zengin sınıf az bile yapıyor bu adama. Cmylmz sonradan görme kodamanların ve otokrasinin yemeyipte yanında yattığı adam. Medyayı seferber etmişler şişirdikçe şişiriyorlar. On yıllarca Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Ulvi Uraz… gibi devrimci mizahçılar tarafından makaraya alınan kodamanlar şimdi kendilerine toz kondurtmayan cylmz’ı pamuklara sarıp sarmalıyorlar. Sonradan görmeler sevdi bu herifi! böylelikle eskinin devrimci


mizahçılarından intikam alıyorlar. hemde Onlara kapıları sonuna kadar kapatarak. Faşist oligarşi intikamcıdır! yaş tahtaya basmaz her attığı adımın arkasında kendi sınıfsal çıkarlarının gölgesi vardır ve mutlaka başka bir sınıfın zararı. Mizah bir zamanlar zalime bir karşı koyuştu ezilenin intikamıydı Yeşilçam ’ın sansürlü senarist ve yönetmenleri bu sansüre inat kodamanların tüm sonradan görmeliğini ve ahlaksız ahlak anlayışını olabildiğine yansıttılar bu zengin sınıfın gözünden kaçmadı tabii ki. Şimdi sıra onlarda ama ne sansür yasası nede başka bir engel var önlerinde toplumla istedikleri gibi dalgalarını geçebiliyorlar; onlara sorarsan parasıyla değil mi(!) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 12:37 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1)


Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18)


May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.kalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

12 Eylül 2012 Çarşamba

Türkiye soğuk savaş döneminde dış politikada bir 3. dünya ülkesinin sürdüreceği en pragmatist en rasyonel politikayı uygulamıştır. Hep güçlüden yana olmuştur(!) Amma velakin yakın tarihte 12 eylül 1980 öncesi dönemde Sovyetlerin türk solunu desteklediği, yardım ettiği tam bir palavradır. Eskimiş bir cıa demogojisidir! 1980 öncesi iç savaş ortamında ülkücüler-mhp CIA-NATOGLADİAO‘nun vurucu timiydi. Türkiyede Amerikan emperyalizminin tüm politiklarına karşı duranlardan 11 Temmuz 1978'de Bedrettin Cömert Ankara'da,1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi İstanbul Teşvikiye'de, Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal evinin önünde, 28 Eylül'de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul , 20 Kasım'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Ümit Doğançay İstanbul Etiler Profesörler Sitesi'nde, 7 Aralık'ta İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil İstanbul Levent'te, 11 Nisan 1980'de TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 15 Temmuz 1980'de


Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu Şişli'deki işyerinde, 22 Temmuz 1980'de DİSK ve Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde ve Ülkücü katillerin korkulu rüyası Savcı Doğan Öz evinin önünde silahlı saldırı sonucu öldürülmüşlerdir…vd…. bu liste böyle uzayıp gider. Kemalist aydınlarda cıa nın azmettirmesiyle ülkücü teröristler tarafından komünist olmakla itham edilerek katledilmiştir! CIA türkiyedeki tüm pis işlerinde mhpnin ülkücü militanlarını tetikçi olarak kullanmıştır. Öldürülen aydınların çoğunluğu iddia ettikleri gibi sosyalist değildi! Daha dikkatli bir biçimde olayları okur ve izlerseniz katledilen insanların en önemli özelliğinin anti-amerikanist olduğunu görebilirsiniz. Cıa-gladio Amerikan emperyalizminin bölgesel çıkarlarına karşı koyan insanları ülkücülere katlettirmiştir! Hem böylelikle sonu gelmeyen bir terör ortamı , korku, karışıklık ve istakrarsız bir ortam yaratıyor hemde darbeciliğe zemin hazırlıyordu yani bir taşla 3 kuş vuruyordu. CIA 80 öncesi ülkücülere yüklediği misyonu ırakın işgalinden sonra pkk ya yüklemiştir! Cıa o dönemde çok temiz çalışmış yaptırdığı toplu katliam, sivil kıyım, terör hareketlerini gladio paravanı altında yürütmüştür tetikçiler ise tamamiyle yerli faşist uşakları arasından devşirilmiştir! sivil-askeri-polis-politkacı… vs… unsurlardan toplama bu cinayet örgütü dokunulmazlığı sayesinde birçok öğrenci-avukatsavcı-sendikacı-işçi vatandaşımızı göz göre göre katletmiştir. Öncelikle gözden kaçırılmaya çalışılan bir gerçek; türkiyede ne kadar anti-amerikanist unsur varsa tehditle şantajla-terörle yıldırılmışdır. Cıa o dönemde sihirli bir formül bulmuşçasına ne kadar Amerikan köpeği varsa işadamı, kapitalisti, liberali, ülkücüsü, İslamcısı, Vatikancısı, sağıcısı, sosyal demokratı, tarikatçısı, uyuşturucu ve silah kaçakçısı, hacısı-hocası..vs… hepsini tek bir çatı altında amerikanın çıkarlarına en uygun bir biçime; ustalıkla oturtarak aynı ittifak çerçevesinde birleştirmiş ve yularlarından tutarak komünizmin üzerine salmıştır. (Buna CIA kendi tarihinde kutsal ittifak demiştirki o ittifak halen bozulmadan günümüze kadar devam etmiştir). Türkiyede 12 eylül 1980 öncesi dönemde devrimci-sol cephenin durumu ise içler acısıdır; Cıa ve mitin içlerine sızdırdığı ajan provakatörlerle tamı tamına 83 ayrı fraksiyona bölünmüş bir o kadarda birbirine düşman örgütler zinciri oluşmuştur. Çoğunluğu amatör ve duygusal örgütlenmeler. Ne kendilerine lojistik destek sağlayacak bir süper güç nede arkalarından gelecek bilinçli bir işçi sınıfı vardı!

Türkiyede sol ve komünizm siyasi arenada maça her daim 10-0 yenik başlamıştır. Geçmişten günümüze miras kalmış Moskof düşmanlığı…vs… ve en önemlisi ise din! Yani bir türk şeriatın, islamın ve hatta İslam kelimesinin ne anlama geldiğini dahi bilmez ama iş dinciliğe geldiğindede mangalda kül bırakmaz. Bu gerici-arkaik yapı her zaman Amerikan emperyalizminin ekmeğine yağ sürmüştür bunu çok iyi kullanmışlardır. Cıa sağcı oluşumlara Gizli mehep ve ırk düşmanlığınıda körükleyincede artık yemede yanında yat. Babalarından aldıkları harçlıkla tabanca alıp örgüt kuran delikanlı amatör solcu gençler yenilmeye mahkumdular çünkü karşılarında cıanın büyük bir gizlilikle kurdurup gizlemekte başarısız olduğu komanda kamplarında nazi subayları eşliğinde beyinleri yıkanıp, eğitilip, semirtilen tosuncuklar ve devlet eliyle beslenen bir İslamcı ceberut ve katliamcı bir kitle her daim mevcuttu. O yüzden devletin içindeki Amerika her zaman güçlüdür pis işlerini gördüreceği cahil-kullanılmaya hazır bir kitle her zaman elinin altındadır! Türkiyede amerikanın hayati bölgesel çıkarlarına karşı duran vatanperver


bir devlet adamı, asker, gazateci, sivil insan olabilir; yarına çıkamayabilir!(ki yüzlercesi cıanın cellatları tarafından katledilmiştir biz onları faili meçhul suikastlar olarak biliriz) Derin devletin içindeki Amerika bu kadar eli kanlı ve güçlüdür. 12 eylül 1980 öncesi tüm amerikan çıkarlarına, amerikan politika ve dayatmalarına karşı onurlu bir duruş gösterenler; bizzat amerikan gizli istihbaratının kiralık tetikçi rolünü: vatan kurtarıyoruz yalanı adı altında başarıyla ve gönüllüce uygulayan ülkücü teröristler tarafından katledilmiştir.

12 eylül 1980 öncesi dönemle ilgili çok şey yazıldı söylendi hatta bir emekli general ağzından kaçırdı “darbe yapmak için şartların olgunlaşmasını bekledik” dedi. Sağcı ve solcu grupların nato ülkesi kapitalist ülkelerinde üretilip Bulgaristan gibi sosyalist bir ülkeden geçirilen aynı silahlarla donatıldığı, darbe ortamını hazırlamak için suni bir iç savaş çıkartıldığı hatta 24 ocak kararlarının geçebilmesini sağlamak için amerikanın faşist bir diktatörlüğe yeşil ışık yaktığını söyleyenler oldu. Darbe ortamının yaratılmak istendiği Sağ sol çatışmalarının derin devlet tarafından kışkırtıldığı, 24 ocak kararlarının uygulamaya geçilmesi için amerikanın türkiyede faşist bir diktatörlüğe ihtiyaç duyması…vs çok yerinde ve doğru değerlendirmeler, tüm bu iddialara sanırım bir tezde benim eklemem gerekiyor. O döneme ait bunca yıllık okumalar ve gözlemler beni şu sonucuda götürüyor; 12 eylülcüler bir anlamda şundanda korktu; 79 yılına kadar sol hep saldırıya uğrayan öldürülen ve dayak yiyendi, hazırlıksız, desteksiz ve acemiydi. Cıa o dönemde nazi subaylarının emrinde ülkücüleri komando kamplarında illegal yöntemlerle profesyonel birer katil olarak yetiştiriyordu. Sol zayıftı! Şiddete hazırlıksızdı birçoğu şiddete top yekun karşıydı. Tüm bunlara rağmen silahsız, demokratik en önemli öğrenci önderleri üniversite kampüslerinde faşistlerce pusu kurularak sistemli bir biçimde öldürülüyorlardı. Şilide halkın seçimiyle işbaşına gelen sosyalist allende hükümeti cıanin düzenlediği bir askeri darbeyle yok edilince ardından 1 mayıs ve Maraş katliamları; solun demokratik ve parlamenter sistemden umudunu kesip devrimci örgütlerin topyekun silaha sarılmasına, savunmadan saldırıya ivme kazanmasına, geçmişteki bireysel hatalardan ders çıkarıp kitle örgütlenmesini ön plana almasına neden oldu. Yani 79-80 de sol artık vurandı, dayak atandı, cıa ülkücü-islamcı-gladio-devlet aygıtlarının elinde olmasına rağmen artık devrimci hareketleri kontrol alanına alamıyordu! 1980 eylülüne gelindiğinde solun devletin polisinin bile giremediği kurtarılmış bölgeleri vardı. Ordu ve polis içinde göze batar düzeyde devrim taraftarı unsurlar vardı. Devrimcilerin önü alınamıyordu cıa ve yerli şebesi kontrgerilla bu gerçeği görüyordu. Evren darbeden hemen sonra yaptığı konuşmada “yönetime el koymasaydık şimdi bu kürsüden onlar konuşuyor olacaktı” diyecekti! Demekki cıa ona solun yenetimi ele geçirmesine ve devrime ramak kaldığını ispiyonlamıştı darbe hemen yapıldı. Gözden kaçan diğer bir olayda ordu içindeki solun tasfiyesiydi! Tamamını tasfiye edememişler ki; ülkücülerde içeriye alındı.

Ama işin en ironik tarafı ne biliyor musunuz? 13 eylülde gazetelerindeki köşelerinden darbeyi ayakta alkışlayanlar o Mamak-diyarbakır cezaevlerindeki işkencelere sessiz kalanlar şimdi demokrasi havarisi kesilmiş artık askeri vesayete ve darbeciliğe karşı çıkıyorlar. Aynı adamlar şuan


akp yi destekliyor aynı köşelerden aynı gazetelerden; bu bir ikiyüzlülük yada gladionun hala işbaşında olduğunun ve görevine devam ettiğinin bir kanıtı. Sadece şekil değiştirdi ve görevini yeni elemanlarına teslim etti. Senaryo yine aynı sadece oyuncular değişti.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

8 Eylül 2012 Cumartesi

Bir avuç kurnaz azınlığın lüx yaşam konformizmi için milyonlarca insanın köleleştirilmesine karşıyım kimse şimdi beni durduk yere sosyalist olmakla itham etmesin! eski Sovyet rejimlerinde de durum hepten aynıydı! Bir avuç polit-büro kodamanının emrindeydi her şey halk sosyalizmin önlerine getirmesi gereken hiçbir nimetten yararlanamıyordu(buna sosyalist şair Hasan Hemşili‘nin bizzat yaşadıkl

arı kanıttır) ama polit-büro kodamanlarının daçaları ve kendilerine özel alışveriş mağazaları vardı. Sözde devletçi Türkiyeyi bir kısım kaymak bürokrat ve sonradan görme kapitalist; birbirleriyle paslaşarak soyuyorlar! Türkiyede kapitalistler hiçbir biçimde İngiltere yada amerikadaki kapitalistler gibi kendi yağında kavrularak kendi ayakları üzerinde durarak icatlarla –ar-ge ‘yle yada ekonomik ihtilallerle varolmamıştır! Türkiyedeki kapitalist aileler devlet desteğiyle palazlandırılmışlardır. Ülkeden kovulan Ermeni-rum ve diğer azınlıklardan kalma servetler ve gaspedilen mülkler ya bunlara peşkeş çekilmiş yada teşvik kredileri koruma yasalarıyla bugünkü durumlarına getirilmişlerdir. Hala devlet ihalelerinde mafya usulü bir sistemle halkı bürokratkapitalist işbirliğiyle soymaktadırlar. Devlet bu desteği çeksin ağlamaya başlarlar hiçbir biçimde ayakta duramazlar devletçiliğe sövüp sayan liberaller 2001 de bankalar batınca devlet bu batık bankalara niye sahip çıkmıyor (!) diyebilme yüzsüzlüğünü gösterebilmişlerdir. Devlette hemen bu batık bankaların içini halkın vergileriyle doldurmuştur. Türk kapitalizmi asla İngiliz kapitalisti gibi kendi gövdesinde büyümemiştir.


Burjuva batıda aslında bir sınıf değil bir insan tipidir. Çalışan, üreten, ürettiği kar marjının hatrı sayılır kısmını sanata, kitaba, tiyatroya, resime…. aktaran dönemin aristokrasisinin tüm görgüsüzlüğüne rağmen evinde büyük bir kütüphane bulunduran bir sınıftı, Rönesans sanatçıları yeni doğan burjuvazinin finansörlüğünde yapıtlarını üretme imkanı bulabildiler bilinen en büyük örneği ise Leanardo da vinci ve birçok sanatçıyı finanse eden Flosoransalı Medici ailesidir. Yani burjuva batıda sanatın finansörlüğüyle ön plana çıkıyordu dönemin aristokrasisi ise sanatı baskı altına almaya çabalıyordu en büyük fark bu! hala holywood dahil birçok sanat organizasyonu burjuva ailelerinin finansörlüğündedir. Peki türkiyeye hatta Ortadoğu ülkelerinin büyük çoğunluğuna bakıyorsun bir avuç kodamanın şeyinin keyfi için oluşturulmuş bir fuhuş-eğlence sektörü, tvlerde paparazzilerde zoomlanan göğüsler, memeler, bacaklar… manken-şarkıcı etiketi adı altında medya kanalıyla pazarlaması yapılan, magazinel gündeme oturtularak piyasa fiyatı arttırılan fahişeler! Jigololar! Dekolteler… peki burada sanat nerede? Tamamiyle açlığa ve boşluğa terk edilmiş bir vaziyette… ne var estetiğe, sanata, tarihe, felsefeye dair? Varsa yoksa hakara kikiri komedyen özentileri, bakıyorsun kadın manken-şarkıcı-oyuncu(!) bir kodamanın kucağından kalkıyor başka bir kodamanın çocuğunun kucağına? Bu mudur sanatçı? Biz bu mesleğin ismini biliyoruz(!) şimdi biz bunları konuşunca sosyalist olmakla adeta suçlanıyoruz. İsveçtekiingilteredeki kapitalizmin benim başımın üstünde yeri var. Adamın batıda aldığı işsizlik maaşı senin çalışarak kazandığının iki misli. Avrupa burjuvazisi Salvador Dali ‘yi Van Gogh ‘u Broadway Tiyatrosunu finanse ediyor. Senin çakma burcuvalarında(!) tavernada Sertaç ortaç dinleyip masa kırıyor hayvanoğluhayvan(!) aradaki farkı görmemiz gerekiyor. Gidin bakın kırıkkaleye eski bir Sovyet şehridir. Ancak devletin bürokratik kadrolarına arpalanmış bir dayınız arka çıkacakta size kamu iktisadi teşkilatında iş bulacak ama bakıyorsun bu devletçi- arpalamaların ideolojik görüşlerine milliyetçi-muhafazakar! Özel sektör çok mu farklı gidin bakın en üst düzeye arpalananlar ya emekli subay yada emniyet görevlisi şuan şimdide aynı sistem olduğu gibi devam ediyor. Çünkü devletten ihaleleri bunlar kopartıp alıyor bildiğiniz mafya usulüyle.

Tekirdağ çorlu ‘da ve çerkezköydeki en iyi fabrikalarda genellikle Bulgar muhacirleri çalışır zamanında özalın Bulgaristanın kapıları açmasıyla “bakın Sovyet ülkesinden insanlar kaçıyor” propagandasıyla milyonlarca Bulgar muhacirini Türkiye vatandaşı yaptı. Sovyet çalışma disiplinini içselleştirmiş bu insanlar patronların en sevdiği işçilerdi! Çünkü Sovyet çalışma sistemi denilen şey bildiğiniz yeniçağ köleliğiydi! Bu ise Kapitalistlerin en bayıldığı şey(!) herifler bizi gece vardiyasında uyuyor diye direk patrona ispiyonluyordu. Herifçioğlu Sovyet çalışma sisteminin içinde ipneliği, ispiyonculuğu, jurnalliği ve köpeksi köleliği öğrenmiş patronun bir numaralı adamı! Bir yanda sonradan görme milliyetçi-muhafazkar bir türk kapitalisti! Öte yanda Sovyet çalışma sisteminin içinden gelmiş bir işçi! Nasılda birbirlerini tamamlıyorlar(!) sizce burada hiç mi bir gariplik yok? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:05


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Türkiyenin bürokratik sinir sistemlerinde istihbarattan iktisadi teşkilatlara, medyaya kadar Amerikancılık ve Amerikancılar çok büyük bir güçtür. Aşık atılması çok zor bir lobidir. İçlerinde İslamcısından sosyal demokratına kadar hatırı sayılır birçok elemanı olan etki alanı çok geniş, kemikleşmiş; çoğu kez her isteyen kamu görevlisinin faaliyetleri hakkında bilgi alması imkansız gizli bir örgüttür. İhanet edenlerin cezalandırıldığı bir terör örgütü gibi çalışır.

Odtüye konferans vermeye gelen Vietnam kasabı lakaplı cıa ajanı kommerin arabasını protesto amaçlı yakan gençlerin şuan hiçbiri hayatta değil! esrarengiz bir biçimde tamamı şu yada bu şekilde öldürüldü. Denizlerin idamında en büyük rolü aslında bu olay oynadı.

Mesela ırak işgalinin hemen ardından ebu gureyb cezaevindeki vahşet gündeme oturduğunda türkiyede gizli bir el hemen cunta döneminde Diyarbakır cezaevinde yaşanan vahşeti ve işkenceyi bir anda gündeme oturttu. Daha düne kadar devlet eliyle sansürlenen görmezden gelinen 5 nolu cezaevi cehennemi gerçek gündemin aleyhinede olsa ortaya çıkarılmış oldu. Bir dereceye kadar iyide oldu ama bu gerçek bile amerikanizmin türkiyedeki gücünü ve eleştirelemezliğini kanıtlamaya yetti. Medya organlarının tamamına yakını cıa ‘nin süper köstekbekleri ve özel yetiştirilmiş ajan provakatörleriyle kaynıyor.

Bir ara Erdoğan davosta “one minut” diyerek çıkıştı Erdoğan israili sivil katliamcılıkla suçladı, İsrail genelkurmayı: Türkiye katliamcılıkta bize ders verecek en son ülke dedi! allah allah(!) ne demek istedi acaba(!) daha sonra amerikada senatodan geçen ermeni soykırım tasarılarının komisyon başkanları hep İsrail kökenli idi; Ne büyük tesadüf(!) aslında bu olayla erdoğana verilmek istenen mesaj; “işini bitiririz akıllı ol” du. Bu tiyatronun hemen ardından malatya kürecik’ e israili; bir iran füze saldırısından koruyacak radarlar yerleştirildi! Peki bölgede çıkacak bir it dalaşında iranın atom bombalarından türkiyeyi kim, ne ve nasıl koruyacak? Dediğim gibi bizi yöneten lobiler için amerikanın güvenliği ve bölgesel çıkarları türkiyenin güvenliği ve bölgesel


çıkarlarından her zaman daha önceliklidir… Yaşan olaylar tüm bunlarla paralel seyretmiyor mu? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 17:10 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

O Kırıkkale Anadolu öğretmen lisesinde okuduğum hazırlık sınıfını hatırlıyorumda ordaki öğrencilerin geleceğin öğretmenleri olduğunu tahayyül ediyorumda(ki oldular); türkiyenin gelecek on yılları gerçekten çok zor; bir yanda okulun tam karşısındaki apartmanın en lüx dairesine konuşlanmış nur evlerinde yetişen kara yobaz nurcu veletler bir yanda hayat boyunca yokluk nedir görmemiş aileden bürokrasiye arpalı küçük burjuva veletleri şuan biri iktidarda öteki muhalefette, Türkiye ’nin bundan sonraki yılları gerçekten daha zor geçecek…

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 16:28 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


6 Eylül 2012 Perşembe

Türkiye ye profesyonel askerlik gelmek zorunda, bürokrasi hala çıkarları gereği buna direniyor en çokta askeri zihniyet! son dönemlerde profesyonel orduya geçişte bazı hamleler atıldı ama nazlana nazlana istemeye istemeye yaptılar bu geçişi ve süreç durdu. Özellikle profesyonel askerlik alımlarında yaş sınırını çok düşük tuttularki;(en son 26 yaş sınırı koydular: 26 yaşından küçük biri profesyonel asker olamaz o yaşamsal riski alamaz asla. Bunu bile bile uyguladılarki proje başarısız olsun) kurnaz bürokrasi işi: bakın profesyonel askerliğe başvurular çok düşük yapamıyoruz demeye getirdiler halbuki dünya gerçeği gösteriyorki 35 yaşına kadar herkes profesyonel asker olabilir hatta yaşın büyük olması daha sağlıklı kararlar alabilmek içinde önemlidir. Ne kadar anti-militarist düşünceye sahip olsamda inkar edilen tarihi gerçekleri söylemek zorunda hissediyorum kendimi; Osmanlı yeniçeri, tımarlı sipahi, kapıkulu..vd… gibi profesyonel bir orduya sahipken bir feth(işgal) ordusuydu ne zaman 19. yy. da zorunlu askerliğe geçti toprak ve savaş kaybetmeye başladı ve halada kaybediyor. Zorunlu askerlik ordunun siyasetede bulaşmasının yollarını açtı ordu bölündü; darbecileşti. Zorunlu askerlik olmadan önce yeniçerinin Osmanlıyla tek sorunu ödenmeyen maaşlardı ama zorunlu askerlik gelince ordu bu gücü her yerde kullandı. 71 ve 80 darbelerinin bu ülkede başarılı olmasının en önemli nedeni halkın çocuklarının askerde olmasıydı. Çocuğu ordunun elindeyken, darbenin bir maşasıyken halk cuntaya nasıl karşı gelecekti? Oligarşi bunu iyi hesaplamıştı hala bu hesaplar yapılıyor! profesyonel bir ordu darbe yapmaz, yapamaz vakit bulamaz böyle bir şeye çünkü ama işin perde gerisinde başka kirli amaçlar ve niyetler var; devlet bedava dağda asker savaştırıyor bu işine geliyor hem zengin-bürokrat çocukları askerlikten azad ediliyor hemde yoksul çocukları beleşe ordu içinde her işe sürülüyor en acısı ise canı pahasına silahlı çatışmalarda etten birer kalkan yapılıyor işte bugünde gördüğünüz gibi bomba hamallığı yaptırılıyor ve korkunç biçimde yaşamlarını yitiriyorlar. Askerlik benim görüşüme göre ciddi ve zor bir iştir eğer 19 yaşında bir genç 1.5 aylık acemi eğitimle asker oluyorsa(ki bunu ciddi ciddi iddia eden savunan generaller var) o zaman askerlik gerçekten dandik bir meslek, kolay bir iş. Halbuki bir asker verilen en azami eğitimle 5 yılda yetişebilir. Pkk nın militanlarına verdiği askeri-psikolojik eğitim TSK dan daha üstün ve daha uzun yılların pratik-teorisine dayanıyor o yüzdende gayri-nizami harbi başarıyla yürütüyor ya peki genelkurmay-bürokrat takımı bu gayri-ciddi sistemden ne zaman vazgeçmeyi düşünüyor? yada bu halk; çocuklarının pisi pisine ölümünü daha ne zamana kadar televizyonda dizi film izler gibi seyredecek? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:54 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Öldürülen büyük aydınlarımızın arkadaşları hep bu suikastların perde gerisinde büyük global güçleri aradılar. Nedeni kaybedilen insanın bir daha yeri doldurulamayacak değerde bir insan olması. “ bunu yapsa yapsa ya dış gizli istihbarat servisleri ya derin devlet yada bölgenin karışmasında önemli çıkarı olan herhangi bir süper güç yapmıştır” dediler haklı olarak. Kanıtlar sürdüler öne; halbuki bir Hrant Dink ’i ne cıa nede mossad nede derin devlet katletti. Hrant’ı; beyni yıkanarak gaza getirilmiş cahili cühela iki tane piç kurusu öldürdü. Maalesef acı gerçek bu. Ha birileri göz yummuş olabilir mi? Evet göz yummuş olabilir. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:14 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bugüne değin hep söylene geldi, defalarca iddia edildi. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink… gibi aydınlarımızı CIA, Mossad,MI6…vb… gibi örgütler öldürdü. Bu örgütler hakkında yıllara vara araştırmalar okumalar oldu kitaplar yayınlandı belgeler açıklandı. Şimdi görünen gerçek o ki; Cıa, Mossad… gibi örgütler silahsız savunmazsız bir gazeteciyle uğraşacak kadar çapsız oluşumlar değiller. Diyeceksiniz ki; bu aydın ve gazetecilerle uğraşan çapsızlar kimler peki? Kim olacak; bizim gibi gelişmemiş fakir fukara ülkelerin kurumlarında ahbap çavuş ayağıyla çöreklenmiş, dokunulmazlıkları olan elemanlar, besleme tosuncuklar, bir dönemin cuntacılık oynayan apoletlileri.

Bir kere cıa, mossad gibi oluşumlar daha tehlikeli daha profesyonel silahlı tehditlerle mücadele


ederler. Kendilerini eleştiren karşı duran aydınlara bırak suikast düzenlemeyi onların eserlerinin ilk okuyucusu olurlar düşmanın bazı olaylar üzerine doğru ve net kanaatini bilmek için, yapıtları üzerinde çalışmalar yapıp onlardan ve bilgilerinden yararlanırlar ki karşı tarafın düşüncelerine bu şekilde ulaşırlar. Böylelikle nerede hata yapıyorlar kolaylıkla kestirirler. Türkiyenin güvenlik kurumlarında bu ayrıcalıklı hassasiyet yoktur. Bu incelikli taktikler ancak bir ülkeyi süper güç yapar diğerlerini ise terörün karşısında çaresiz ve kaba güç uygulayan geri kalmış bir ülke konumuna düşürür. Bin yılların ötesinden gelen; yaratan, düşünen, araştıran ve sorgulayan insana içgüdüsel düşmanlık, O’nu iktidarına bir tehdit olarak algılayan ilkel, barbar, arkaik zihniyet onların iliklerine kadar işlemiştir. İşte bu yüzden geri kalmış toplumlar hep aynı hayati hataları aynı biçimde tekrarlayarak batılı standup’ çılara alay konusu olurlar.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:05 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3)


Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1)


Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

6 Eylül 2012 Perşembe

Özellikle son dönemlerde yazılmış iş ve meslek yaşamında kariyer yapmanın yollarını anlatan sözde kişisel gelişim kitaplarına göz gezdiriyorumda; gençliğe köpekliğin tarihini anlatıyorlar. 3.5 kodamanın safahat dolu hayatı için kendi hayatınızı feda edin diyorlar.


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 17:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu ülkede 1 mayıslarda yaşanan güvenlik ve polis rezaletlerini orantılı güç kepazeliklerini hafızalardan silmek ne mümkün. Hangi memlekette bu kadar cuntacı bolluğu var vardır (Afrika ülkeleri hariç). Bu asker takımı geçmişte siyasete niye bu kadar bulaşıyordu. Bunun asıl ve en önemli nedeni harp okullarında ve polis akademilerinde verilen çarpık, şovenist, kendi halkını dahi bir tehdit unsuru olarak gören, insan onurunun ve haklarının hiçe sayıldığı, insaniyetsiz eğitim-öğretim sisteminde aramalıyız. O okullarda verilen eğitim bu ülkenin yaşadığı sonuçları doğuruyor. Çağı yakalayamamış, ekonomil, ,idari, ve halkın taleplerine duyarsız, hala çözüm olarak muz cumhuriyetlerindeki darbeci geleneği görmeye alışmış, eski, dar kafalı, köhne bir yapı. Acaba (kendi tabirleriyle) dağdaki 3-5 tane çapulcuyla, baş edilememesinin de sebebi bu yapı olmasın sakın.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 16:37 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Şimdi bizim gibi ülkelerde idealist aydın insanlara ekmek yok. Bunun nedeni bizim memleketin insan altyapısından kaynaklanıyor. Üstelik aykırı fikirlere sahip okumuş düşünce beyan eden insanın can güvenliği bile yok bu ülkede. On yıllara varan kemikleşmiş haksız bir sistem ve adaletsizlikle kamu güvenlik görevlilerinin büyük çoğunluğu torpil, tanıdık, ahbap- çavuş ilişkileriyle kadrolara arpalanıyor. Çoğunluğu en arkaik-ilkel fikirlerin bilinçaltında uçuştuğu toplum katmanlarından devşiriliyor. 80 öncesi iç savaşı kızıştırmak için derin devletin politikası gereği; özellikle polis teşkilatının elemanları ülkücülerin yoğunlukta olduğu kıraathanelerden devşirilirdi. Akp döneminde ise çoğu nur evlerinden devşiriliyor (göstermelik bir sınavla) polis olmak için yetersiz olsalar bile torpille mülakatta; sınavı kazanan birçok insanın hakkı yenerek en ön sıralara geçiriliyorlar . Tüm devlet kurumları bu durumda, yasadışı ve haksız bir uygulama, anayasaya da aykırı ama bir şekilde sürüye zorlada olsa kanıksatmışlar bu durumu. Adam kadroya geçer geçmez “alırım maaşımı yatarım aşağı” diyor. İşte bu niteliksiz kadro ve insan altyapısıyla bu kadar faili meçhul cinayeti çözmek imkansızlaşıyor çünkü işini yapacak adamlara geçiş izni olmayan bir coğrafyada Türkiye faili meçhuller mezarlığı ve suç cenneti olmaya devam edecek en azından geriye dönük işlenen cinayetlerin katilleri ellerini kollarını sallayarak gezecek. Hangi şerefli bir devlet ve kamu görevlisi böylesine adi bir kıskacın içinde vicdanı rahat yaşayabilir.

Uğur Mumcu gibi; bu ülkeye zarar verenlerin korkulu rüyası bir aydını bile koruyacak kapasitede olmayan bu sistem her zaman gayri ciddi kalmak zorunda. Aynı aydınlar batıda, israilde en üst düzeylerde korunuyor. Neden? Çünkü ülkesine ölüm taşıyan, iç savaş kışkırtıcılığı yapan, silah kaçakçılığıyla uyuşturucuyla ülkesinin gençliğini boğmaya çalışan ve uğraşılması üstün bir uzmanlık isteyen çoğu insanında uzmanlaşmaktan korktuğu bir mesleği icra eden insanları korumanın, ülkesini terörden korumak olduğunu bildiği için! böylesi insanların yetişmesinin zor olduğunu bildiği için! her şeyden önce kendi çocuklarının can güvenliği için. Uğur Mumcu bu ülkeyi teröre, şiddete, uyuşturucuya ve kaçak silaha boğanların isimlerini tek tek veriyordu araştırma yazılarında, bir bir yazmış hatta göstermiş belgeleriyle. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Sen uğur Mumcu gibi kendi gazetecini kendi insanını koruyamıyorsun! Peki dışarıdaki Türkiye düşmanı bir gizli istihbarat servisi yada oluşum bu konuda ne düşünür? Şunu düşünür “lan bu herifler kendi vatandaşını, gazetecisini, savcısını üçbuçuk tetikçiye karşı dahi koruyamıyor! Ee biz o zaman istediğimiz kirli her operasyonu(provakasyon, siyasi cinayetler, iç savaş provaları, toplu imhalar ve katliamlar) yapabiliriz! Ki yapıyorlarda! Yaparlarda. Yapmaya devam ederlerde. Ediyorlarda. Ülkesi adına çalışan aydının içler acısı durumu budur! Bir Turan Dursun, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve binlercesi… aydın, laik, çağdaş insanlar onların güvenliğinden sözde sorumlu olanlar lumpen, dinci ve ırkçı. Peki nasıl olacak bu iş? Çok zor… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 16:07 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

4 Eylül 2012 Salı

Aydınlanmacı yazar Turan Dursun’u; fikirlerini çürütemedikleri için öldürdüler. “en meşhur alimlerinizi, hacılarınızı hocalarınızı, şıhlarınızı bardak gibi dizin çıkarın karşıma” dedi ama dinci cenahtan kimse buna cesaret edemedi. Şuan tv tv dolanan ramazan pidesi ilahiyatçı şarlatanlar o yıllarda ortalıkta görünemiyorlardı(!) karşısına çıkmaya cesaret edemiyorlardı. Din otoritelerinin 1. ağızdan kaynaklarıyla vuruyordu Turan Dursun . Cahil-bağnazlar sığ beyin yapılarıyla verecek cevap bulamıyorlardı. İşte bu yüzden katlettiler. O yaşarken tezlerine cevap veremeyen dinci bozuntuları şimdi leş kargaları gibi biranda ortalığa üşüşmüş, aslan kesilmiş yanıt verme şansı olmayan ölüsünün arkasından cevap yetiştirmeye çabalıyorlar. Yobazlık, ahlaksızlık ve zavalılık dedikleri şey tamda budur işte! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 12:43 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

3 Eylül 2012 Pazartesi

1980 darbesi olduktan hemen sonra cunta döneminde içeri alınan suçlu-suçsuz yüzbinlerce tutsağa cezaevi sürecinde yapılan binbir türlü işkence ve eziyet yöntemlerinden belkide en çarpıcı olanı tutsaklara sayım zamanı askeri usulde zorla tekmil verdirtmeleriydi! Tekmil almayanı döve döve öldürüyorlardı! Komutanın köpeğine bile mahkumlar tekmil vermek zorundaydılar (ki bu insanların birçoğunun suçu bile sabit değildi! yargı önüne bile çıkarılmamışlardı! haklarında mahkemenin verdiği bir hüküm bile yoktu). Tekmil vermek özellikle Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde yıllarca insanları aşağılama ve insanlığından utandırma amaçlı bir işkence yöntemi


olarak uygulandı. Demekki bir insana bağırta bağırta zorla tekmil verdirtmek faşist cuntacıların bir aşağılama ve işkence usulü!Orduda zorla askere alınan gençlere bu aşağılama tekniği on yılladır onur kırıcı bir biçimde uygulanıyor; özelliklede acemi erlere karşı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:29 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kadınları anlamadığım bir konu daha; Güzel kalmak için liposekşın(!), botoks, ameliyat vs… gibi akıl almaz sayısız işkenceye katlanabilmek gibi bir yetenekleri var; birçoğu ameliyat masasında kalmak pahasına girişilen estetik ameliyatlar yani her baba yiğidin harcı değil ama güzellik için neden daha uzun vade de daha az masraflı ve daha az yaşamsal riski olan eylemlerin içine girmiyorlar? Mesela günlük bir saatlik koşu tüm vücudu diri tutmaya yetiyor! Yaşlanmayı geciktiriyor! Dahası selilütin en akıllıca çözümü bu! Yüzdeki kırışıklıkların ve genç kalmanın tek yolu her sabah soğuk duş almak !...vd… bunlar kanıtlanmış bilimsel gerçekler? Neden işin daha riskli ve sakat olanını tercih ediyorlar? Bu açıdan da kadınları anlamak gerçekten zor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 07:04 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

16 Ağustos 2012 Perşembe


Aslında bağnazların beyin yapısı birbirinin aynısıdır, mesela kamboçyada polpot var iki milyon insanı bir tarım imparatorluğu kurmak için öldürdü . Aynı şeyin başka bir versiyonunu almanyada hitler manyağı yaptı. Biri faşist biri sosyalist! Türkiyeden bir örnek şu Sivas katliamında aydınları diri diri yakan yobazlarla kedi kesip kanını içen piskopatlar arasında hiçbir zihniyet farkı yok. Bağnaz hangi ideolojinin ve dinin içinde yer alırsa aslında dejenere kişilik yapısıyla en çok savunduğu düşünceye ve dine zarar verir. Sosyalizme saldıranların bayramlık ağızlarını stalinle, islamı eleştirenlerin ladinle açmalarına yada solcuların milliyetçileri cıa in maşası olarak suçlamalarına şaşırmamalı. Bağnazların etiketi kimi zaman İslamcı kimi zaman sosyalist kimi zaman milliyetçidir ortak beyin yapıları şudur; benim gibi düşünmeyen ölsün! yada öldürecem(!) bu sapık beyinsel yapı her zaman büyük küresel güçler tarafından çok iyi kullanılmıştır. İç savaş çıkartmak, mezhep ve etnik kökene dayalı katliam, iç savaş provaları hatta insanlığın hiçe sayıldığı kanlı iç savaşlar…vd… Kimi zamanda sömürgeleştireceği ülkelerdeki vatanperver muhalifleri öldürmek için… misal Abdi İpekçi’ nin öldürülme olayı; bu suikast uluslararası uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapan ve türkiyede kanlı bir iç savaş çıkarmak için bu silahları türkiyeye sokan onlara yardım ve yataklık yapan yerli ve yabancı istihbarat servislerinin işidir. Halbuki terörist ağca tipik zavallı tek kullanımlık bir tetikçidir. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 02:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1)


Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17)


Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Onlar tartışamaz! Kültürel bilimsel birikimleri yok! Diri diri insanları yakarlar! Doğalarının gereği barbar ilkel ve arkaiktirler. İnsan yiyen yamyam kabilelerden zihniyet açısından hiçbir farkları yok.


Muhammedin torunlarının kafasını kesip top diye oynayan, üç halifeyi islamın bekası adına bıçaklayıp kanını içen bu adamlardan neyin hoşgörüsünü neyin medeniyetini bekleyeceksin ki? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:24 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

9 Ağustos 2012 Perşembe Sanatçılar, büyülenmiş çocuklardır... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 08:28 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Bu şiiri kütüphanede kitaplara göz atarken Kırıkkale şairler antolojisi isimli kitabın içinde buldum (birçok harf hatasıyla basılmıştı). İlk yazdığım ikinci şiirdi, boş bir derste çalakalem çok acemice yazılmış bir şiirdi.( O zamanlar Kırıkkale Anadolu öğretmen lisesi hazırlık sınıfında okuyordum).Duygulandım bir o kadar geçmişe dönüp öfkelendim; şairlerin ilk şiirleri hep vardır benimse yok, üç kitap dolusu şiirlerim on sekiz yaşımdayken ailem tarafından imha edildi. O yıllarda devrimci asi fikirlere sahiptim ve ailemle durumum çok kötüydü (şimdiki gibi) tamamı el yazması olan şiirlerimi yakmışlar ve atmışlardı sakıncalı olduğu gerekçesiyle! Böylesine barbar, anlayışı kıt ve cahil, sanat irfan yoksunu bir aile kaç genç insana nasip olur ki? İlk kez katil olmayı o zaman düşünmüştüm! Bana hayata dair hiçbir faydası olmayan çocukluğumu cehenneme


çeviren bu insanlar dahası yetmezmiş gibi şimdide en değer verdiğim şiirlerimi yok etmişlerdi. Geriye kalan şiir defterlerimi ve kitaplarımı evde bulunduramayacağım için İstanbul ‘da güney dergisi genel yayın yönetmenine (aziz özer) teslim etmiştim saklasın diye! Derginin devamlı yer değiştirmesi sonucu onları kaybettiğini söyledi! Yüzlerce emek, duygu birikimi bir çırpıda böyle yok olmuştu. (yoksul bir çocuk olduğum için ne bilgisayarım vardı nede kopyalayıp saklayabileceğim başka bir şey) tek tesellim edebiyat tarihinde bu kayıpları yaşayan tek insan olmadığımdı Arthur Rimbaud ailesinin, Nazım Hikmet devletin gazabına uğrayacak ve en verimli çağlarında yazdıkları şiirlerin birçoğu yitip gidecekti. Tabi Hemingway ‘in havaalanında çaldırdığı bavulundaki iki romanını da sayarsak…

Yapraklar Solmadan

Yürüyorum yollar sessiz Hayaller, saçma sapan hayaller peşimde Sanki güneş bana küsmüş Toprak, ölü toprak sanki beni çağırıyor Ben yaşıyor muyum diye düşünüyorum Ömür, paramparça bir ömür Sessiz bir uğultu beynimi dağlıyor Ruhumdaki o gürültülü sessizlik Zihnimde dalgalanan düşünceler Sanki beni zindanlara atıyor Kapkara bir geçmişin boşluğu Sanki beni sıkıyor, korkutuyor Damla damla eritiyor, kederlerimden Haykırmak istiyorum, delicesine haykırmak Ve gözyaşlarıyla içimi boşaltmak Zevkin acısını tatmak istiyorum


Zincirlerimi kırmak istiyorum Kurtulmak istiyorum zindanlardan Ve koşmak özgürlüğe doğru koşmak Karanlığı delen o ışığı bulmak istiyorum O soğuk gecelerde güneşi avucumda hissetmek istiyorum Yılların sessizliğini duymak istiyorum İlk kez istiyorum zamanın durmasını İdamını bekleyen bir mahkum gibi Ey durmayan zaman kurtar beni buralardan Geçsin artık bu zaman Kurtarsın beni bu zindanlardan Yaşam ve zaman sanki bir çağlayan Yaşarken hiç gülmeyip hep ağlayan Kurtarayım kendimi bu paslı kelepçelerden Bir demet gül toplayım bahçelerden Kurtulayım kederlerden yapraklar dökülmeden

Yaş :15 Kırıkkale balamir kürşat eylül

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:55 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş


Pinterest'te Paylaş

Kitap gerçek okurla hiçbir zaman buluşamadı. Egemenler kitabı okurdan hep kaçırdı. Ancak devlet denetleme kurumlarının cevaz verdiği kitaplar sergilendi kütüphanelerde Kültür bakanlığının depolarında kilitlendi, kağıdı sistemli bir biçimde pahalı tutarak kitap ücretlerini kasıtlı olarak astronomik rakamlara ulaştırdılar, okur haklı olarak ya zamansızlıktan yada parasızlıktan uzak kaldı kitaplara, en iyi yayınevleri son yirmi beş yılda battı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 03:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

5 Ağustos 2012 Pazar Bir Türk’ün Soykırım Anıları Bu Tv ’lerde bülbüller gibi şakıyan akademisyenleri dinledikten sonra hakikaten(!) tarihte ermeni soykırımı yok(!) hatta dersim, sivas, çorum, maraş bir daha sivas katliamlarıda yok(!) onlara göre hepsi vatan hainlerinin uydurması(!) yada bu katliamlar çekimi yarıda kalmış aksiyon filmlerden kareler(!) işin en trajikomik yanı neydi biliyor musunuz? Tüm bu soykırım tartışmaları ekranlarda sürüp giderken; soykırımı inkar eden zevatlar soykırım yasa tasarısını parlamentolarından geçiren ülkeleri kınayan nutuklar atarken, ekranlarda; “Ayhan çarkın ellerimle gömdüm dediği iki üniversite öğrencisinin ve Tarık ümit’in mezarlarını arıyor” altyazı haberi geçiyordu.

Aradan neredeyse 1 yy. geçmiş ve hala mezarsız on binlerce insan, binlerce derin devlet azmettirici faili meçhul cinayet ve daha dün gibi; faşistlerce katledilmiş Hrant Dink! Bu ülkede bu kadar çok mizahçının çıkmasına şaşırmamalı.

Ermeni soykırımı vardır! daha bilmediğimiz, duymadığımız, görmediğimiz kaydı tutulmamış unutulmuş nice katliamlar var bu topraklarda… bu ülkede tarihçilik daha yeni bir meslektir


yalanlarla, uydurmalarla, dolu akla izana aykırı ucube bir tarih yazılmaktadır.

Enver Paşa Türklerin Hitleridir!

Bana ilkokulda, ortaokulda, lisede, üniversitede okutulan tarihin palavra bir tarih olduğunu öğrendiğimde hayal kırıklığına uğramıştım. Düşünsene koca bir devlet 15 yaşında bir çocuğu kandırmaya uğraşmış, talim ve terbiye kurulundaki zevat bir çocuğu yalan bir tarihle kandırmak için seferber olmuş. Bu ülkede birçok şeyde yaşadığım gibi tarihte; büyük bir hayal kırıklığıydı.

Şuan PKK Türkiye’ye saldırıyor diye olayla alakasız milyonlarca kürdü bilinmeyen bir ölüm yolculuğuna çıkarmak işte Enver’in yaptığı tamda buydu! (pkk Kürtlerin%2 sini temsil eden bir örgüt bu yüzde ikinin yarısından çoğuda şiddet politikasına karşı geriye kalan%98’in içinde bir Türkten daha pkk düşmanı Kürtler var) Ya perde gerisinde kalan sistemli yağmacılık ve talan politikası?

Türk Burjuvazisi Bir Talan Burjuvazisidir!

Bize 90’lı yıllarda ortaokul ve lisede Kemal Kara’nın talim ve terbiye kurulu onaylı mavi tarih kitaplarını okuttular; derslere giren tarih hocaları siyasi birer militandı! Ne kadar eksik ve yanlış bilgilerle donatılmış olduklarını mezun olduktan sonra anlama olanağı buldum. Bu kitaplarda neredeyse Ermenilerden hiç bahsedilmezdi. Çok iyi hatırlıyorum sadece Ermenilerin Kazımkarabekir paşayla yaptığı savaş ve sonucunda yapılan antlaşmayla kurulan Ermenistan devleti, hepsi bu!

Ne zaman ermeni soykırımı yasa tasarıları bir bir dünya ülkelerinin parlamentolarından geçmeye başladı dünya ermeni soykırımını tanımaya başladı işte o zaman bu ermeni tehciri zırvasını kaşla göz arasında tarih kitaplarına yüzsüz bir kurnazlıkla monte etmeye başladılar. Tehcir(!)… ne demekse(!) çoğunluğun anlamını bilmediği akademik zırvaları sayıklamaktan şehvani bir zevk aldıkları belli. Bu tehcir masalını sonradan eklediler 2000 yılından önce talim ve terbiye kurulunun ders kitabı olarak okullarda okuttuğu tarih kitaplarını açın bakın “tehcir” i bulamazsınız! Tehcir tarih kitaplarında sonradan peydah oldu. Sanırım katliam yaptık demeye utanıyorlardı “tehcir” dediler.


Biz işçi sınıfının yoksul çocukları o ders yılı için aldığımız kitapları mezun olduktan sonra atmazdık. Çünkü bu kitaba ihtiyacı olan öğrenci çocuklara verirdik. O yıllarda ders kitaplarının yenisini almak pahalıydı zaten ortada değişen pek bir şey olmazdı müfredat aynıydı. Misal benim lise birde okuduğum ders kitaplarını lise ikiye geçince ihtiyacı olanlara, komşunun çocuklarına dağıtırdım. Onlar okula başlarken mutlaka isterdi. Hiçbir kitapta ne ermeni tehciri nede ona benzer başka bir tarihi olay vardı bu konuyla ilgili her şey sonradan ısmarlama piyasaya sürüldü. Sonra o Kemal Kara’nın mavi tarih kitapları silindi gitti piyasadan komşunun çocuklarına verdiğim geçen yılın tarih kitabını tarih öğretmeni bu eğitim yılı için kabul etmemiş(!) çünkü içeriğinde bazı değişiklikler yapılmış; çünkü yeni gıcır redaksiyondan geçmiş ermeni tehcirli tarih kitapları okutulacakmış. Dünya tarihinde; kendi tarihi üzerinde bu kadar rötuş yapmak zorunda kalmış başka kaç millet vardır ki?

Yıl; 2005 mayıs-haziran ayları yer; kayseri yamula barajı (şimdiki ismi değiştirildi: yemliha oldu, çünkü yamula Ermenice: bunuda çok sonraları öğreniyorum) barajın yapımında işçi olarak çalışıyorum( bu arada da üniversiteye devam ediyorum; ne acı bir manzara bir üniversite öğrencisi ve baraj yapımında işçi! Devlet biz gençliği işte böyle kandırdı! Astronomik harç ücretleri ve işsizlik! “üniversite mezunu olursanız bey olursunuz, okumazsanız çöpçü!” işte bu devletin öğretmenleri bizi böyle böyle kandırdı! Neyse orası uzun bir hikaye )

Yamula köyünün güzelliklerini görmek için mesai bitiminde köye iniyordum çok temiz bir havası vardı. Harikulade evler gördüm orda duvarlarında Anadolu kilim motiflerinin olduğu küp şeklinde sarı tarihi evler ilkez şahit oluyordum böyle mütevazi ama bir o kadar şirin bu evlere. Bu evleri böylesine şahane bir mimariyle inşa ettikleri için köylülere hayran kaldığımı bu kadar güzel ev inşa etmeyi nereden nasıl öğrendiklerini sorduğumda yaşlı bir amca; bu evlerin Ermenilerden kalma olduğunu söyledi, öteki köylüler sustu (Ermenilerin kayseride ne işi vardı(!) burdada yaşamışlar mıydı hiçbir bilgim yoktu hiç merak dahi etmemiştim o yıllarda, diyorum ya bize Ermenilerle ilgili hiçbir önemli bilgi aktarılmadı). Köylüler anlam veremediğim bir biçimde çok zengindiler hiçbiri evlerinin önündeki barajda çalışmaya bile gelmiyordu ( demek ki; benim gibi paraya pek ihtiyaçları yoktu) evler sarı renkli tuğlalarla örülmüş duvarlarında gotik Anadolu kilim motifleri (ki bu motiflerinde Ermenilere ait olduğunu sonradan öğrendim) ve işlemeleri olan küp şeklinde muhteşem güzellikte evlerdi. Tabi ki geçmişte kayseri de Ermenilerin yaşadığını ilk kez duymuş bir Anadolu genci olarak safça sormuştum:

-

Peki Ermeniler nereden gelmiş buraya ? şimdi o ermeniler nerede? Köylüde aynı saflıkla:

-

Dedelerimiz 1. Dünya harbinde Ermenileri kesmiş! Kaçan kurtulmuş! Buraların eşrafı da


Ermenilerden kalan tonlarca altının, gümüşün, atölyelerin, kuyumcu dükkanlarının, bağlarının, arazilerinin üzerine çökmüş!

Türk köylüsü saftır, temiz bir saflıktır bu; yalan söyleyemez çünkü yalandan bir çıkarı yoktur. Ama inanın o yıllarda hiç önemsememiştim bu diyaloğu(!) sadece ayaküstü bir konuşma olarak hafızamın deriliklerinde kayboldu gitti ta ki yıllar sonra ermeni soykırımı meselesi türkiyenin gündemine oturana kadar. Daha önceleri annemde kendi üslubuyla dedelerinden babalarından duyduğu hikayeleri bana anlatmıştı: “Kırıkkale keskin yöresinde ahalinin gavurları kestiğini” anlatmıştı! Olay gavur dağlarında geçiyor ama öldürülenlerin rum mu ermenini mi olduğunu bilmiyor? Ama yıllar sonra başka bir görgü tanığından onların ermeni olduğunu öğreniyorum. Başka bir şantiyede keskinli bir işçi abimizin anlattıklarından: ermeniler 1. Dünya savaşında köylerde asker kalmadığı için halkı kazıklamışlar misal odun 5 liraysa sana 50 lira kadınlara tecavüz ediyorlarmış! Keskinde yüzlerce kiliseyi dinamitle havaya uçurmuşlar bunlardan hela ve kamu binaları yapılmış”anlattığına göre keskinde bir yer varmış ismi üçler; üç ermeni öldürüldüğü için bu isim verilmiş, beşler; beş ermeni öldürülmüş, kırklar; kırk ermeni öldürülmüş!...vd… Bunlar hep o mezraların isimleri. Böyle hikayeleri çok dinledim çünkü bu ülkede ermeni katletmek hiçbir zaman yadırganan bir olay değildi olmamıştır hep övüne övüne akıl almaz mazeretler uydurula uydurula anlatılırdı tüm bunlar bize. Ama diyorum ya bu konuşmaları hiç önemsememiştim ta ki yıllar sonra dünya gündemine yerleşen ermeni soykırımıyla; bu hikayelerin aslında üstü örtülmüş unutturulmak istenen cinai suçların son kalan siluetleri olduğunu öğrenene dek. Çok şaşırmıştım, hitlerden bile stalinden önce ilk soykırım işini yapan millet bizmişiz(!) kurşuna dizemediler çünkü kurşun pahalıydı. Cephanesiz mühimmatsız saçma bir savaşa girişmiştir o dönemde enver paşa! Pratik olanı yaptılar hepsini ölüme sürdüler çoğu yolda açlıktan ve soğuktan telef oldu.

Olay aslında kısaca şu; hepi topu 2500-3000 olan hınçak-taşnak çapulcusu emperyalistlerin kışkırtması ve silahlandırmasıyla “büyük Ermenistan” heyulasına kapılarak doğu anadoluda özelliklede van ve bitlis köylerinde binlerce Osmanlı vatandaşı olan sivil kürdü öldürerek bir etnik temizliğe girişiyor! (ermeniler hiçbir türkü öldürmedi tarihi saptırıyorlar o dönemde doğuda türk mü yaşıyordu? Şimdi bile yaşamıyor! Çetelerin jenosist uyguladığı köyler kürt köyleriydi!) enver paşa bu köyleri jandarmasız sahipsiz bırakmıştır! Gözü öyle dönmüştürki balkanlarda kaybedilen o işe yaramaz toprakları yeniden işgal etmek için Anadolu topraklarını askersiz sahipsiz kendi kaderine terketmiştir. Bu hınçak-taşnak çetecilerinin çoğunluğu Osmanlı ermenisi bile değil! Tamamına yakını dışardan gelme ermeniler yada daha doğrusu ermeni olduğu bile belli olmayan emperyalist uzantılar. İşte enver paşa ve kurmayları bu 3000 caninin dağlarda peşine düşüp asayişi sağlamak yerine daha kolay ve karlı olanı; milyonlarca masum sivil Osmanlı ermenisini( ki bunların içinde çocukları Kafkas-çanakkale cehesinde çarpışan savaşan şehit düşen ermeni ailelerde vardı) kendi topraklarından varını yokunu geride bırakmalarını şart koşarak ölüme sürdüler! Düşün adam Kayserili bir ermeni ve tüccar Osmanlıyla hiçbir sürtüşmesi olmamış oğlu


sinada yada çanakkalede şehit düşmüş devlete un satıyor tuz satıyor hatta silah yapıyor satıyor kapısına enverin askerleri geliyor pılını pırtını topla ve git deniyor tabi servetini geride bırakması tembih edilerek, işte o yörenin eşrafı ve çapulcu takımı bu zengin Ermenilerin matbaalarına, atölyelerine, arazilerine, evlerine, bankalarına, altınlarına çökmek için fırsatı bu fırsat olarak görüyorlar!

Türk burjuvazisi sonradan olma bir yağma ve talan burjuvazisidir! Osmanlıda türkler ya çiftçiydi yada asker olabilirsede devlet memuruydu, tüccarlık, kuyumculuk, manifaktür ve daha birçok üretim işi gayri-müslimlerin elinedeydi daha doğrusu bir gelenek olarak sürdürüyorlardı Hristiyan yada Yahudilerin devlet memuru ve asker olması yasaktı, Müslüman olmak zorundaydılar. Kuyumculuk, bankerlik, manifaktür…vd… gibi meslekler öyle biranda oldum denecek işler değildi yüzyıllara varan ticari ailevi ilişkiler yıllara varan tecrübeler isteyen işlerdi. Türkler bu işlere hiç bulaşmadılar çünkü hiçbir garantisi yoktu her türlü hırsızlığa soyguna ve gaspa açık güvensiz işlerdi ama askerlik ve memurluk geçer akçeydi o dönemde; çünkü sırtın devletteydi. Üretime dayalı işlerin tamamına yakını ecnebilerin elindeydi. Köylü:

-

Biz Kayserililer zenginizdir yeğenim, köylümüz bile o barajda işçilik yapmaz!

Gerçektende durum buydu. Kayseri merkeze indiğimde her yer adım başı kuyumcu yer altı çarşısı resmen altın kaplama! Türkiye nin zengin fabrikatörlerinin %60’ı Kayserili! Acaba? Çok şaşırmıştım. Bu girişim ruhu nereden geliyordu bu altının suyu nereden akıyordu? Daha hala Kırıkkale keskin yöresinde Ermenilerden kalma altınları arayan onun hayalleriyle yaşayan defineciler var demekki Ermenilerin kaçarken sakladıkları altınlarda var.

Geride servetlerini bırakarak milyonlarca ermeni yayan, yorucu ölüm yolculuğuna çıkarıldı yüz binlercesi açlıktan bir o kadarı soğuktan ve intikam isteyen kürt aşiretleri tarafından pusu kurularak, kadınları kızları kaçırılarak, paralarına el konularak ve öldürülerek ( tabiki Osmanlı askerleri tüm bunlara göz yumuyordu) katledildi. Lübnana ulaştıklarında hemen hemen 3/2’sinden fazlası yolda hayatını kaybetmişti… hikaye bu! Bu bir soykırım mıdır? Sonuna kadar. Halbuki enver paşa hükümeti osmanlıya darbe yoluyla gelmiş yasadışı yollarla bir imparatorluğu bir hiç uğruna emperyalist canavarlarla savaşa sokmuş , milyonlarca vatan evladının allahuekber dağlarında montsuz cephanesiz çorapsız donarak ölümüne sebebiyet vermiş etten siperler yaparak şehit düşmelerine neden olmuş cinai bir cunta hükümetiydi. T.C. kurulduğunda hızlarını alamayarak mustafa kemali de öldürmeye kalktılar ve Türkiye ’ye karşı hep düşmanlık beslediler bunun uzantılarını şimdi bile görmek mümkündür. Ermeni soykırımı enver ve çetesinin bir suçudur Türkiye Cumhuriyetini bağlamaz aslında. Mustafa


Kemal’in bir evlatlığı ermendir mesela.( Bu suçu enverin üzerine yıkıp kurtulmak varken Peki bizim akademik sazanlar tarihin mahkum ettiği bu pre-hitleri neden savunuyor? Dedimya gerizeka-lı-lık! Ermeni soykırımını enverin üzerine at kurtul! Niye ermeni soykırımını inkar edip komik duruma düşüyorsun? Divanı harpte yargılanmış, vatan haini ilan edilmiş, bu insanların daha nesini savunuyorsun? Türkiyeyi rezil ediyorlar dünya kamuoyuna karşı! Bre-dangalaklar almanyada hitlerin Yahudileri katletmesini haklı bulan ve bunu savunan akademisyenmi var! Neo-dazlaklık böyle bir virüs olsa gerek)

On yıllarca resmi tarih biz gençlere görülmemiş bir riyakarlıkla yalan söyledi. Sıradan adamın kafasını karıştırmamak için birçok tarihsel gerçeği sakladı, saptırdı, üzerini örttü. Ortaokul, lise, üniversite tarih kitaplarında bir ermeni tehcirinden bahsedilmedi mesela. Biz bir ermeni meselesi olduğunu dünya medyasından, gayri-resmi tarih yazıcılarından yazarlarından öğrenmek durumunda kaldık. Sıradan insanların kafasını karıştırmamak adına aydın gençleri kaybettiler; resmi tarih bülbülleri. Halbuki sıradan insanın okul yılları bittikten sonra tüm entelektüel faaliyetleride o anda biter. Aydın okumuş insandır kamuoyuna yön veren bir kanaatin önderi olan, senin ülkeni dünya kamuoyuna karşı destekleyecek olan! Varsa eğer o ermeni soykırım iddialarına yanıt verecek olanda! Ama eğitim sistemi o talim terbiye kurulu kitaplarıyla bizleri oyaladı göz göre göre kandırdı ve yalan söyledi şimdi bu meseleyi gizleyen elemanlar ermeni soykırımı bir anda dünya gündemine oturunca şimdi gelmiş diyorlarki: ermeni soykırımı yoktur(!) gelde şimdi inan. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:04 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

31 Temmuz 2012 Salı Sanatçılar büyüyememiş çocuklardır... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 06:53 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

İsmet Özel müslüman bir şair değil, ayrılıkçı bir hindu. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 06:25 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1)


Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32)


May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Son günlerde sadece psikoloji kitapları okuyorum. Okurken bir kavram dikkatimi çekti; Ambivalance (ambivalans); bir kişiye karşı aynı zamanda duyulan aşırı nefret ve aşırı sevgi! Bir insan nefret ettiği birini aynı anda sevebilir mi? Bu mümkün mü?

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:12 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Son günlerde sadece psikoloji kitapları okuyorum. Okurken bir kavram dikkatimi çekti; Ambivalance (ambivalans); bir kişiye karşı aynı zamanda duyulan aşırı nefret ve aşırı sevgi! Bir insan nefret ettiği birini aynı anda sevebilir mi? Bu mümkün mü? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:52 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hiçbir insan; ilkönce kendi kusurlarını görmez. Kendine bakmadan başkalarını yermeye, kendi kafasına göre başkalarının noksanlıklarını iyileştirmeye kalkar çünkü hiçbir insan yanında bir boy aynası taşıyamaz, taşıyabileceği tek ayna küçük cep aynasıdır. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:47 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

29 Temmuz 2012 Pazar


Şairlerin kendilerini bu kadar önemsemesi insanların bireysel tarihinde silinmez izler bıraktığına inanması bana gülünç geliyor yada bilmiyorum belkide sorun bendedir ama şu var ki şair ve şiiri; o tükenmeyecek mutluluğu arayan insan için sadece bir köprüdür özellikle kadınlar için; Onlar doğru erkeği bulduklarında şairi de şiiri de unutacaklar… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:46 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Şuan Burma da askeri cuntanın ajitasyonuyla yüzbinlerce burmalı müslümana karşı hindu-budist çetelerce bir soykırım uygulanıyor binlerce müslüman meydanlara toplanıp diri diri yakılıyor! meydan dayağı atılıyor tek suçları müslüman olmak! Bosna-hersekten sonra tarihin görüp göreceği en soysuz ve vicdansız katliamlardan biri şuan burmada cereyan ediyor; peki dikkat ettiniz mi hiç? Tayyip dahil islam aleminden ve yanaşma muhafazakar mediadan tek bir tık yok(!) neden? ordaki sahipsiz müslümanları savunmanın hiçbir ekonomik ve siyasal çıkarı yokta ondan! olsaydı mutlaka din sömürüsü üzerinden balıklama dalarlardı! Petro-dolar milyoneri şeriatçı suudlar ne yapıyor peki? Onlar için kendilerinden başka Müslüman yok zaten dayamışlar arkalarını amerikaya ! varsa yoksa suriye varsa yoksa esad! işte din kardeşliği palavrası bu, olmayan bir İslam alemi. Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerde diğer inançlardan insanlara zulüm ediliyor! Müslümanların azınlıkta olduğu yerlerde ise aynı zulume Müslümanlar maruz kalıyor yani biryere din-mezhep girdimi katliam-cinayet kaçınılmaz oluyor. Bir insan nasıl olurda başka bir insanı sırf inançı yüzünden katledebilir bu nasıl bir kişilik nasıl bir zeka düzeyidir? Askeri cuntaların en büyük korkusu dünyanın gözüne batmak ve tüm ilginin üzerlerine ve eylemlerine çekilmesidir o yüzden ister sosyal medyada isterse sokaklarda bu katliamı duyurun imza kampanyalarına destek verin burma büyükelçiliği önünde yapılacak her türlü protesto eylemine gitme imkanınız varsa yakınsanız mutlaka katılın… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 07:02 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

28 Temmuz 2012 Cumartesi Her 100m2 ‘ye bir caminin düştüğü bu memlekette, oruç tutmayanların linç edilmek istendiği bu ülkede ben namaz kılmak istedim kıldırtmadılar! oruç tutmak istedim tutturmadılar! diyen adam tek kelimeyle “şerefsizdir!”

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:31 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Sivas katliamı bu memlekette en az on milyon genci dinsiz yapmıştır!

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:31 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa


Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3)


Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle


Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

28 Temmuz 2012 Cumartesi Neden Türkiyeli modacılar şu şalvarı, anadolunun sembollerini, kilim motiflerini ve yerel tarihi giyim kuşamları modernize edip tasarlamazlar? Misal şalvar modernize edilse düşük bel pantolonlardan daha çok tutulur buna eminim, popüler bir giyim olmamasına rağmen birçok Avrupalı giyiyor bunu yakında Avrupalı bir modacı şalvarı popüler yaparsa şaşırmayın ancak o zaman bizim yerli nurtaşlar bu topraklarda şalvarın giyildiğinin farkına varacaklar(!) Nedeni türk textilinin hala ucuz taşeron durumunda olması ve yerel modacı ve stilistlerin Avrupalı meslektaşlarına özenen terziler olmaktan öteye geçememesi olabilir sanırım. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:30 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Referandum sürecinin başlangıcında değişen maddeleri gelişi güzel okuyunca hemen “evet” demiştim. Özellikle sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmayacağı…vs… gibi maddeler cezp ediciydi ama daha sonra bir şey oldu tv’de referandum yorumlarını izleyince şunu açıkça gördüm. Ne kadar eskimiş faşist Atatürk ’ün ölüsüne bile düşman kara sakallı yobaz varsa “evet,evet,evet” çekiyordu. Şu maddeleri biraz daha kurcalayınca anladım ki ortada kabak gibi 2. madde hsyk’nın ve anayasa mahkemesinin şeriatçılar tarafından istila edilmesi için özellikle ve itinayla hazırlanmış olduğunu diğer maddelerin ise sadece kendini meşrulaştırmak için kılıf olduğunu gördüm. Bu kadar hsyk’yla sorunlu bir hükümet nasıl oluyorda hsyk’nın elini bu kadar güçlendiriyor? Demekki akp yandaşları hsyk’yı ele geçirmek için sinsice bekliyor. Madem böyle 12 eylül anayasasını topyekun değiştirseydi! Tayyip ve çetesi bunu niye yapmadı? Çünkü bu maddeleri Truva atı gibi kullanıp “evet” geçerse ardından eline geçirdiği hsyk ve anayasa mahkemesine kendi gerici-irticai anayasalarını yapma imkanı bulacaklar, işte strateji bu! Tüm bir faşist 12 eylül anayasası değiştirilip yerine Kemalist devrimin tüm tüm kavramlarını hiçe sayan, adeta yıkmaya çabalayan, anti-laik-cumhuriyet ve medeni hukukun şeriata yaslandığı dinci anayasası getirecekler ve tabi


cumhurbaşkanlığnıı kaldıracaklar Erdoğanda devlet başkanı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:30 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Zengin çocuklarının hacı dedesi Bülent arınç bedelli askerlikten dem vuruyordu çıkarsa çok sevinirim diyordu anlaşılan etrafındaki devşirme yalaka burjuvalar cici çocukları için Bülent dedelerinden bir kıyak rica ediyordu (buraya okunmamış kitaplardaki notu yaz) insan utanır ayıp be bu ne vicdansızlık bu ülkedeki yüzbinlerce üniversiteli gencin kısa dönem ve yedek subaylık hakkı bir avuç zengin veledinin askerlikten yırtması adına feda ediliyor. Tek tip askerlik için önerge veriliyor ve arınç leş kokusu almış sırtlanlar gibi fırsatı kaçırmıyor hemen etrafındaki yeşil sermaye kodamanlarının çocuklarını kurtarmak için harekete geçiyor. Sahi siz hiç bir bürokrat çocuğunun bir işadamı yada general oğlunun doğudaki iç savaşta hayatını kaybettiğini duydunuz mu? Onu geç güneydoğuda hiç görev yaptığına şahit oldunuz mu? Bu ülkede nişantaşından, etilerden, çankayadan şehit cenazeleri kalkmıyor. Ne zaman bu ülkede iç savaş tırmansa hemen ardından bedelli geliyor. Şimdide tek tip dayatılıyor. Dünyada zorunlu askerlik kalkıyor bizde ise daha da zorunlu kılınıyor. Bu iç savaşta işçi, çiftçi, köylü çocukları en ön saflarda çarpıştırıldı en çok ölenler yoksul çocuklarıydı. Bu ülkede rençberin, fakirin çocuğu ölüm mangalarına yem edilirken ahır gibi karakollarda, çelik yeleksiz gerillaların önüne insafsızca sürülürken! Politikacılar; kodamanların çocuklarını askerlikten kurtarmak için haysiyetsizce bedelli askerlik yasa tasarıları çıkarttılar. Ne hikmetse en bedelli taraftarları en sağcı en milliyetçi zırvaları ağızlarını köpürte köpürte böğürenlerle aynı cenahtı. Hepsi askerlik çağına gelen çocuklarını Amerikalarda düzmece paralı üniversitelerde mastıra yolluyor Avrupaya kaçırıyor! Orda sinsice bedellinin çıkmasını bekliyor. Peki bu savaş sadece yoksul çocuklarının savaşımı? Zengin veletleri neden cephe gerisinde niye onlarada askerlik yok? Bizlere ise yıllarca yoklama kaçağı muamelesi yapılıp para ve idari cezalar kesiliyor. Askerlik dayatılıyor. Askerlik terhis belgesi yoksa işte yok deniliyor memurluğa giriş bile engelleniyor. Zengin veledleri savaşın en civcivli dönemlerinde artistik amaçlı bedelli yaptırılıp askerlik belası oldu bittiye getirilirken biz yoksul kesimin gençleri savaşta en ön cephelerde ölüm mangalarına yem edilmek için askerliğe mecbur bırakılıyoruz. Hapis cezaları, idari para cezaları, işten çıkarılma ve her iş başvurusunda “işe girişte 1. tercih askerlik yapmış olmak” dayatmalarıyla zorda bırakılıp tehdit ediliyoruz! Yazıklar olsun! ırkçı-şovenist-militarist-hezeyanlarla vatan-millet-sakarya naralarıyla gaza getirilmiş halkın çocukları savaşlara sürülürken, zengin veletleri tatile gider gibi bedelli askerlik yaparken biz bu


savaşın haklılığına inanmıyoruz. Ne zaman bu ülkenin zengin çocuklarını da cephede görürüz biz o zaman bu savaşın haklılığına inanırız. Dağlarda yoksul çocukları birbirlerini öldürürken, saman altından zengin veletlerini zorunlu askerlik kıskacından kurtarma operasyonuna biz hayır diyoruz. Biz askerliğimizi yapmıyoruz çünkü bu savaşta haklı tarafta olduğumuza inanmıyoruz! bu savaş bizim savaşımız değil. Askerlikten kaçabildiğimiz kadar kaçıyoruz çünkü anıtın, bülentin, tayyibin çocuklarınıda gabarda görmek istiyoruz. Madem terörle mücadele var bu mücadele sadece yoksul çocuklarının mücadelesi mi? Hadi o zaman görelim bülentin çocuğunu da o etrafına konuşlanmış yalaka kodamanların çocuğunu da görelim mevzilerde. Bu toplum ne mankafa bir toplumdur ki; çocuklarının bir hiç uğruna ölüme yollanışına nasıl seyirci kalıyor? Bu ahlaksızlığı nasıl oluyor da göremiyor! Zorunlu askerliğin kaldırılması için niçin ses çıkartmıyor! Ancak meydanlarda Tayyibe tempo tutup “evet,evet,evet” diye dana gibi böğürüyor(!)

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:30 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Muhafazakar demokratlar; bu kavram; bize amerikadan ithal tüm kavramlarda olduğu gibi! Şimdi dinciler-yobazlar-hatta faşistler bile kendilerini bu kavramla tanıtır oldular. Halbuki amerikalı bir muhafazakar ailenin yaşam tarzıyla bizdeki kendini sözde muhafazakar olarak algılayan ailelerin ve çevrelerin yaşam tarzı arasında neredeyse bir uçurum vardır hatta Amerikan muhafazakar aile yaşam tarzı bizim muhafazakarlara göre marjinal bile sayılır. İçki içmemek ve evliliği savunmakla kendini muhafazakar sanan İstanbullu ılımlı-liboşlar var(!) halbuki Amerikan muhafazakar ailenin en basitinden bir örnek verecek olursak kızının bir erkek arkadaşı vardır, Türkiyeli mütedeyyinmuhafazakar bir ailenin böyle bir toleransa tahammülü var mıdır? Hiç sanmam. Benim anambabam dünyaya bakış açılarıyla son derece faşist-yobaz ideolojilerin insanlarıydı! O liboşlar gelsin muhafazakar olmak neymiş kırıkkalede görsünler, sonradan İstanbullu bir sürü ılımlı-islamcıliberal-muhafazakar buradakilerin deyimiyle gavur(!) sayılır. Ben tek mütedeyyin-muhafazakarfaşist-yobaz kendi ailem zannederdim halbuki ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, iş hayatı derken Türkiye toplumunu tanıdıkça ailemin bu milletin bir proto-tipi olduğunu anlamakta gecikmedim. Türkiye toplumunun meğersem %99’u onların anladığı manada zaten muhafazakarmış (!) dincisi, solcusu, ulusalcısı, liboşu, tarikatçısı, çevrecisi, medyacısı, programcısı, Kürtçüsü, ülkücüsü…vd…


çoğu şartlandırılmış, geri kafalı, dünyaya at gözlükleriyle bakan insanlarmış. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:29 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Zaman gazetesi (amerikanca the time’ın Türkçesi) kim bunlar? Tirajı bir milyonu bulan (hatta aşan çoğunluğunun bedava dağıtıldığı) bu gazetenin finansal kaynakları ne? Nerden geliyor bu derenin suyu? Onca devasa yayın kuruluşunun parasızlık yüzünden battığı bir ülkede bunca kaynak nereden? Bu sorular birçok insanın kafasını kurcalıyor, bu ülkede en çok fethullah gülenin kimliği kafa kurcalıyor. Kim bu adam kimlerin finansörlüğünde bu zaman gazetesi, 15 yıla varan okumalar, araştırmalar, analizler göstermiştir ki; ilerici kesime özelliklede anti-amerikanist güçlere saldırmanın platformu olmuştur zaman. Sola ve kemalizme karşı yürütülen psikolojik yıpratma harekatının karargahı olmuş bir zaman; bunca yıllık araştırmaların vardığı sonuç bu! Türkiye gibi ülkelerin sömürgeleştirme politikalarının stratejik planda ve sosyo-psikolojik, medyatik arka planı şunu gösteriyor Türkiye’nin çoğunluğu Müslüman olmasa bile muhafazakarlardan oluşan bir toplum işte böyle bir topluma; Amerikancılığı ve sinsice kolonyal bir sömürge eyaletçiliğini sezdirmeden göze batmadan nasıl pompalayabiliriz? Son elli yılın tarikatçı-türk-islam sentezci iktidarları-darbeleri gösterdiki Türkiye ye hakim olmanın yolu dinin üzerinden geçiyor! Madımak katliamı Türkiye de solun ve kemalizmin durumunu gösterdi ki; bu ideolojilere muhafazakar yığının pek bir ilgisi yok hatta doğası gereği içgüdüsel açık bir düşmanlığı var. İşte amerikan sömürgeciliğinin ve eyaletçiliğinin din kılıfı içinde çoğunluğa empoze edilmesidir zaman! Yani washington’un dünya imparatorluğunun (devamı için kafa koymuş thinktank kuruluşlarının bir icadı olan) evanjelik-hristiyan altyapısının ideolojik ve medyatik Truva atıdır zaman. Finansal kaynakları kurcalanırsa (tabi kim niyet eder ki böyle çetrefilli zor bir işe; alan memnun satan memnun, serbest piyasa şartları bu değil mi zaten) birçok hesap ekstresinde Washington yazacağına eminim. Kadrosuna topladığı bu kadar elemanı finanse etmesine bakılırsa bayağı iyi gelir kaynakları var(!) Türkiyede iflas eden, birbirine düşüp birbirini bitiren ideolojilerden ayakta kalmayı başaran daha doğrusu en iyi dış ve iç desteği olan siyasi akım ılımlı İslam olmuştur! Anti-sömürgeci bilinçten yoksun muhafazakar çoğunluğa ılımlı gelen paralel biçimde amrikayada ılımlı gelmiştir. Bu sinsi proje zaman ve fethullahçılık üzerinden Türkiye piyasasına servis edilmiştir! Afiyetle yesinler(!) amin (pardon amen) amon da olabilir onlar için çokta sakıncası yok(!)


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:29 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dünyanın en patron yamağı faşist ve antikomünist işçi sınıfı bizdedir. En solcusu chplidir(!) bizdeki ezilenlerin ücretlerin iyileştirilmesi konusunda hiçbir sosyal hak talebi mücadelesi yok. Çoğunluğun öteki dünya için yaşadığı bu memlekette bugünün hiçbir sosyal sorunu için girişimde dahi bulunulamaz. Bu ülkenin köylü-işçilerinde bırak sınıf bilincini, sınıf dayanışmasını; elemanlar üç kuruş maaş için üstlerine yalakalık yapmak için yanında kendi gibi emekçi işçi arkadaşının ayağını bile kaydırmaktan asla çekinmez! Krizlerde, toplu işçi çıkışlarında fabrikada kalan diğer yalakalar bırak işçi arkadaşlarına destek olmayı; oların haklarını savunmayı: fabrika bize kalıyor düşüncesiyle sevinirler(!)

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:28 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hiç görmediğin bilmediğin duymadığın meleklere, cinlere, şeytanlara, tanrı(lara) inanmak; hayatını bunlar için feda etmek insan öldürmek suç işlemek toplu katliamlar yapmak…vd… bunun psikoloji biliminde tek bir karşılığı vardır; şizofreni! İçlerinde peygamber olduklarını, cin ve melek gördüklerini, vahiy indiğini…vs… söylerler… bu halisinasyonlar ve sanrılar ancak paranoid şizofreni vakıalarında görülebilir.


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:28 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1)


Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5)


May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

28 Temmuz 2012 Cumartesi Akp şimdi 10 yıldır işbaşında bunu neye borçlu söyleyeyim; Sivas katliamında bir paşa var olay sırasında yanmak üzere olan madımak oteline giriyor; maksadı, oradaki sivil polisleri kurtarmak içeride mahsur kalanları değil! Sivil polisler Aziz Nesin’i koruyacaklarını söyleyip teklifi reddediyorlar! Helal olsun; bu ülkenin böylesine yiğit delikanlı polisleri namuslu kamu görevlileri de var! Otele giren paşayla içeride mahsur kalan bir insanımızın bir diyalogu var, paşaya: “peki biz nasıl çıkacağız “ diye bir soru yöneltiyor. Paşa: “nasıl girdiyseniz öyle çıkın o. çocukları “ diye cevap veriyor sonrada jipine binip yangın yerinden s*ktir olup gidiyor(!) vay, paşaya bak sen(!) laikliğin yılmaz bekçisi(!) kemalist ordumuzun güzide mensubuna bak sen! İşte türkiyede bir şeriatçı kalkışmada bu vatan evlatlarının(!) kimin yanında olacağının açık göstergesi budur! Peki şuan olan ne? yaşanan süreç? 71-80 darbe dönemlerinde devlet tarafından okşanan, komünizme karşı beslenen, semirilen mütedeyyin tosuncuklar şimdi iktidar oldular! alla alla tesadüfe bak sen(!) bu gençler devrimci olmasında ne olursa olsun mantığı İnönücü askeri bürokrasinin elinde patlamıştır! Şimdi ordunun en tepesindeki muvazzaf paşalar Ergenekon kapsamında içeri alınıyor, belki içlerinden kendi kendilerine soruyorlardır biz nasıl çıkacağız? O madımak katliamında yanan vatandaş şimdi cevap verebilir: nasıl girdiyseniz öylede çıkın o. çocukları! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:27 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

N.Ç adındaki 12 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edenlere uygulanan ceza indirimi ve çoğunun serbest bırakılması hatta resmen çocuğun suçlu ilan edilmesi çok tartışıldı çok şey söylendi en çokta bu kararı veren yargıçlar kınandı! Aslında burada bu memlekete özgü doğal bir mekanizma işliyor yani yargıçlar meslektaşlarını kayırıyor çünkü tecavüz faillerinin hemen hepsi kamu personeli! Ve esnaf! Taşrada fuhuşun lokomotif müşterileri kamu personeli ve esnaftır! Taşrada onlardan başkası para kazanamaz kadrolara beleşden arpalanan bu sınıf yakında başka bir şehre atanacak olmanın verdiği güvenle her türlü rezilliği rahatlıkla işlerler hatta burada Kırıkkale de devlet kurumları gece bir fuhuş mekanıdır anlayacağınız taşra böylesine kaderine terk edilmiş denetimsiz yerlerdir o olayın olduğu yer ise Mardin! Siyasi ilişkilerle bu kadrolara torpille arpalanan bu insanlar arkalarının sağlam olmasının ve denetimsizliğin verdiği rahatlıkla her türlü suçu kolaylıkla işlemektedirler toplum zaten bunu kanıksamış bu sistemle yapacak pek bir şeyde yok. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:26 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Şehit analarının kendilerini yerlerden yere atan feryatlarının, o yürek yakan acı ağıtlarının bilinçaltı kökenlerine inildiğinde aslında binyıllara varan erkek egemen toplumuna isyanın, kocaya zorunlu köle kılan feodal törelerle kuşatılmışlığın ve ezilmişliğin çığlığı var. Hiçbir burjuva kadını öyle ağlamaz. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Beyonce, shakira, rihanna…vd… ben onları sektörün şanslı porno yıldızları olarak görüyorum… tek farkları halkın kabul ettiği dışlamadığı porno yıldızlar olmaları yoksa yaptıkları iş çokta farklı değil…

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Magazin camiası; genelev gibi. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:20 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Kuran’ın üçte ikisi nakarattır… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:20 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Tek suçu düşünmek ve haber yapmak olan aydın ve gazeteciler onlarca yıl sorgusuz sualsiz tutsak edilirken, muhalifler hapis yatarken; insan katilleri 3. yargı paketi kapsamında aflarla salıveriliyor! Gazeteci Abdi İpekçi’nin, cumhuriyet savcısı Doğan Öz’ün katilleri ellerini kollarını sallayarak sözde müttefik ülkelerde geziyor korunuyor kollanıyor! Hatta cinayet işlediği şehirlerde saklanıyor! Yurtsever emniyet müdürü Cevat Yurdakul ve Bahçelievler katliamlarının sanığı caniler insan diye toplumun içine salındı! Bu nasıl bir vicdansızlıktır! Nasıl bir adalet sistemidir ki cinayet işleyenlerin bu kadar ucuza sıyırdığı bu kadar kolay salındığı bir toplumda hangi can güvenliğinden hangi toplumsal huzurdan hangi terörle mücadeleden bahsedilebilir? Bu caniler bu şekilde nasıl ıslah olacakta işlediği cinayetten pişmanlık duyacak? Yakınlarını kaybeden insanlar adalete güvenecek bu devlete saygı duyacak! nasıl? Bu aklın izanın vicdan sahibi insanların kabulleneceği bir durum değil.

Bu aklın, izanın; vicdan sahibi insanların kabulleneceği bir durum değil! Hiç gelişememiş geri kalmış ülkelerin trajedisi burada yatıyor! En parlak beyinlerini üç kuruşluk piskopatların kurşunlarıyla kaybeden bir ülke bu kayıpların yerini neyle ve nasıl doldurabilirki?

Akape eski ülkücü katillerin ve yeni yetme tosuncukların oylarını almak ve doğası gereği faşistlere sempatik görünmek için bunu yapıyor sanatçıların tutsak edildiği Cevat Yurdakul, Ali Gaffar Okkan, Uğur Mumcu… gibi vatanseverleri katleden teröristlerin insan diye toplumun içine salındığı en güleryüzlü faşizan dönemi yaşıyoruz.

Hrant Dink’in katilleri derin devletin içine çöreklenmiş ağabeylerinin ricasıyla birilerinin gözünü korkutmak için lokanta bombalıyor, normalde bir hukuk devletinde hiç kodesten çıkmaması gerken caniler daha dışarı salınır salınmaz hemen cinayet işliyor! Düşünebiliyor musunuz? Huzurun güvenliğin olmadığı, vatansever bir emniyet müdürünü öldüren afla serbest bırakıldığında “pişman değilim” diyen teröristlerin desteklendiği kollandığı can güvenliğimizin olmadığı bir çapulcular ülkesi burası! Bu canilere hoşgörü gösteren bu yasanın çıkarılmasından uygulanmasına kadar kim varsa hukuken cezalandırılmalı! Referandumda hayır oyu verdiğim için


kafam öyle karışıktı ki; bu canilerin 3. yargı paketi kapsamında afla salıvarildiğini duyduğumda “hayır” oyu verdiğim için ilk kez bu kadar sevindim. İçim rahat fakat “yetmez ama evetçiler” pek ortalarda görünmüyorlar! Bazen eskisi yenisinden iyi oluyormuş bunuda öğrendim gelen gideni aratıyormuş.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1)


Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18)


May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

10 Temmuz 2012 Salı Aklımdan Çıkaramadığım Katliamlar

2 Temmuzda Can Dündar’ın O Gün belgeselini izliyorum Aziz Nesin Sivas’ta imza gününde bir gazeteciyle röportaj yaparken kalabalığın arasından yobaz lavuğun biri nasıl saldırıyor bu hakkı kendisinde nasılda görüyor! İşte Türkiye aydınının dramı burada! Bu kara yobaz sürüsünün içinde daha kaç yüzyıl adam olmayı bekleyecek bu topraklar! bu köleliğin ve batmışlığın sebebi özgür düşünceye karşı yürütülen bu sistemli düşmanlık değil mi? Din taciri kartel medyanın üstüne basa basa ima ettiği gibi Aziz Nesin provakatif konuşmalar yapmadı, sorun bizim toplumumuzun çağın çok gerisinde olması, cahil çoğunluğun yobazların güdümünde kalması. Aynı konuşmalar dahada fazlasıyla batıda her alanda özgürce yapılıyor tanrı-din-ırk kavramları demokratik ve eşit bir biçimde tartışmaya açılıyor, tartışılıyor. Dikkat


ederseniz bu ülkede her söylenen fikre karşı tahrik olan, galeyana gelen kesim hep ama hep aynı kesimdir! Bu yobazlar sadece madımakta bu ülkenin savunmasız silahsız aydınlarını yakmıyor(!) barbar doğası gereği evde karısınıda dövüyor! Kızınıda öldürüyor! Çocuğunada aynı barbar baskıyı hak görüyor! Kendi gibi olmayan her şeye saldırıyor çünkü bunların yetiştiriliş tarzı bu. Bu kişilikle toplum içine salınıyor bunlar. Bu topraklarda tarihçilik daha çok yeni, ilkel, acemice ve yalanlarla dolu ( nasıl olsa millet okumuyor desteksiz kösteksiz atış serbest(!) bu topraklarda tarihi olayların bir kayıt sistemi hiç olmadı. Kendi tarihimizi bile bize düşman milletlerin tarihçilerinden öğrendik! Eğer Sivas, Maraş, çorum, Bahçelievler katliamlarını hatırlayabiliyorsak bunun nedeni yazılı medya araçlarının gelişmiş olmasındandır. Baksanıza bu acı olayları bile belleklerimizden silmeye çabalıyorlar. Madımak katliamı bu talihsiz coğrafyada binlerce kez yaşandı ama hafızalardan silindi biz sadece iki-üç katliamı biliyoruz, yazılmamış, unutturulmuş, onbinlerce cinayet ve toplu kıyımlar var bu topraklarda. Amerika 90’larda bir nato stratejisi planlamasında ılımlı islamı Ortadoğu coğrafyasına monte etmek istedi. Yani kıblesi pentagon olan Amerikancı Müslümanlığı! Bunun ilk deney yeri sivastır. Amerika sömürgeciliği kendi politikası doğrultusunda ılımlı islamı türkiyenin başına dikecekti ama ya iranda olduğu gibi biranda iktidarı anti-amerikanist İslamcılar devralırsa? İşte Amerika iranda yaptığı hatayı burada yapmak istemedi işin özü Amerika yetiştirdiği beslediği yerli köpeklerininde marifetiyle sivasta türkiyedeki şeriatçıların gücünü görmek istedi; acaba bunlar ne kadar ileri gidebilirler? Bu katliamın perde arkasındaki güçler yine o bilindik güçlerdir; pentagon-natokontrgerilla-derin devlet- bu işin başında yerli uşakları doğan güreş paşada var! Eğer Sivas katliamı belgesellerini dikkatle izlediyseniz olay yerine gelen bir paşa var jipinden iniyor yobaz güruhu ajite eden baş saldırganlardan biriyle kulak kulağa gizlice konuşuyor! Ve hemen ardından o paşa jipine binip yangın yerinden s*ktirolup gidiyor! Kilit bu herif! O paşa ve o saldırgan yobaz daha hala bulunamadı(!) 6-7 eylül olayları, dersim katliamı, Maraş katliamı, kanlı Pazar, 1 mayıs 77 katliamı…vd… hepsi tek bir el tarafından tezgahlandı! Bu ülkede menemen isyanının bile dibi kurcalanmamıştır. Şeriatçıların izmirde ne işi var? Kubilayın silahında niye gerçek mermi değilde eğitim mermisi var? Siz bakmayın zırvaladıklarına; bu ülkede iktidar hep amerikancı burjuva laiklerle, amrikancı burjuva İslamcıların elinde yer değiştirmiştir. Amerika hep bunlardan yana olmuştur. Madımak planlı programlı bir katliamdır! Derin devlet-şeriatçı sürü- medya işbirliğiyle işlenmiş bir insanlık suçudur. O katliamın en trajik anları yaşanırken bugün gibi hatırlıyorum (10 yaşındaydım) trt hala o saatlerde eğlence programı yayınlıyordu! Sistemli bir katliamdır bu! Katliamın görüntülerini izlediğinizde görürsünüzki kalabalığın çoğunluğu madımak otelinin önünde olayı seyre gelmiş, eylemsiz bakıyor. Bir grup örgütlü organize hareket eden bir grup var sanki kalabalıkları ajite etmek için önceden prova yapmış eğitim verilmiş gibi, askerler içeride mahsur kalan insanları kurtarmak için otelin önüne yaklaştığında bu provakatörler olayla ne alakaysa hep bir ağızdan önceden ezberlemiş bir şekilde tempo tutuyorlar “asker bosnaya”.


Karşımızda profesyonel bir provakasyon, bir ekip işi görüyoruz! Almanyada kimliğinin açıklanmasını istemeyen firari bir özel harekatçı bir tv kanalında anlattı; madımak derin devletin ve türkiyede büyük bir mezhep savaşı çıkarmak isteyenlerin işi! Bir değil birçok bilmediğimiz uluslararası ajan provakatörlerinde bu işin içinde olduğunu detaylarıyla anlatmıştı! “bizde oradaydık görevlendirilmiştik! Kalabalığın içindeydik! İslamcıların içine sızmıştık iyi anlaşıyorduk” demişti. Yani derin devlet o dönemdede her zaman olduğu gibi komünizme karşı eli kanlı şeriatçı terör örgütlerini destekliyordu! Besliyordu, jitem kamplarında eğitiyordu silah veriyordu. İşsizliğe, açlığa, sosyal haksızlıklara, insan hakkı ihlallerine tepki gösteremeyen sürü! İş din oldumu nasılda galeyana geliyor(!) bu tablo şunu iyi kanıtlıyorki işsizlikle, açlıkla, sefaletle 24 saat ırzına geçilen böyle bir millet bu zihniyette olduğu sürece bu memlekette vurguncuların, yolsuzluk yapanların, hortumcuların sırtı yere gelmez(!) O madımak otelinin önünde “allahım bu cehennem ateşi” diye böğürüp yamyamlar gibi zıplayan yobaz güruhla; almanyada tek suçu göçmen olmak olan türk vatandaşlarının evlerini kundaklayıp onları çoluk çocuk feci bir biçimde katleden neo-nazi dazlaklar arasında kişilik ve zihniyet olarak hiçbir fark yok! Bu gerçeği iyi bilmemiz ve gelecek aydın kuşaklar için anlamamız gerek. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:29 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ailem dünyanın en b*ktan insanlarıydı yada bu ülke insanının ezici çoğunluğunun bir prototipiydiler; cahil, dünyadan ve kendilerinden bi haber, geleneklerin-örflerin-adetlerintörelerin, ve her türlü dinci-ırkçı-mezhepçi bağnazlığın yıllar içinde şekillendirdiği düşünce yapılarıyla anadan-babadan-deden- kalanı olduğu gibi sürdüren organizmalar. Hayatları boyunca bir şiir dahi okumamış, kitaba, düşünceye, bilime, sanata, yeni olan her şeye içgüdüsel düşman insanlar. Otoriteye hiçbir tepkisi olmayan tam tersi otoriteye tapan ona yavşayan insanlar en basitinden işten atıldığında bile sisteme yönlendireceği öfkeyi şiddete dönüştürerek kendi çocuğuna kendi karısına yönlendiren andavallar sürüsü. Geçimsizler. Bir insan ömrü boyunca bitmiş bir sevgi, tüketilmiş bir saygı ve ceset gibi sürüklenen bir ilişki… huzursuzluk, kavga, küfür sesleri… sorumsuzca dünyaya getirilmiş kendi kaderine terk edilmiş psikolojisi sürmenaj olmuş çocuklar... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:53


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Senin şeriatçı olman onun Siyonist olmasını haklı kılar. Ancak dinsizsen siyonizmi ve diğer dinsel aşırılıkları eleştirme ve sorgulama ayrıcalığını hak edersin. Yani sen şeriatçısın siyonizme düşmansın? Bu şu demek: kazan dibin kara benimki senden kara(!) sen ancak tüm dinlere eşit mesafede durduğun zaman siyonizmi ve diğer bağnaz dinsel ideolojileri eleştirme haklılığını kazanabilirsin! Yoksa öteki türlü senin Siyonistden farkın nedir? Sen şeriatçısın o Siyonist! Farkı söyle…? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:31 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir yığın söğüşçü garanti bir kadroya torpille arpalanıp hemen ardından üremenin kayıtsızca çoğalmanın derdindeler o b*ktan muhafazakar mahalle baskısının şekillendirdiği yaşantılarında ne bir şiir ne bir kitap nede insancıl bir uğraş yada merak var. Bilgiye ve diyaloga yer yok. Efendilerine köpekçe hizmet edip her türden otoriteye yaltaklanarak onlara yalakalık yaparak, eşit şartlarda ve altında çalışanların kafasını ezmekten zevk alarak iterek geçen bir ömür(!) bu devir onların devri! Bir virüs kolonisi gibi her yerdeler! Kamuda – özel sektörde, işte, okulda, evde mahallede… bu memlekette her çeşme başında ibriği bu ipneler tutuyor bu ipnelere tutturuluyor. Kişiliği dejenerasyona uğramış kendinden güçsüzü ezen suistimal eden oda onun altını ezen sömüren gönüllü bir köleleik bu! Bu ülkede iyi şeyler yaratan insanın ne kontenjanı var nede torpili! Ama çeşme başındaki efendilerin torpiliyle onun bunun çocuğu kan emici sülükler gibi sistemin her kademesinde; yeniliğe, değişime, bilime, sanata ve insanca olan herşeye düşman. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:16


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dün yıllardan sonra şehir kütüphanesine bir uğradım; ne çok gereksiz kitap var. Her önüne kitap diye konan okunmamalı dikkat edilmeli. Öyle çok art arda kitap yayınlamış devlet ve bakanlık destekli eleman varki! Modern dünyada hiçbir insan bu kadar çok kitap yazacak boş vakti bulamaz. Ya herif pis bir burjuva yada devlette hiçbir iş yapmayan harbi bir arpalama? Boş vakit bolluğundan yada yapacak bir şeyler bulmamanın can sıkıntısıyla kitap yazıcılığının pratikliğine yönelen sadece yazmış olmak için yazan o kadar çok eleman var ki. Kültür bakanlığının hatırı sayılır kontenjanından bu vakti bol lafı bol elemanların ana-babalarına hatta tanrıya ithaf edilmiş teşekkürcüklerle dolu bu ucube yayınlar genç nesle talim terbiye kurulu tarafından öneriliyor! Hoş çoğu raflarda tozlanmış okuyanıda yok ama özellikle muhafazakar taşra devlet kütüphanelerinde dikkate şayan ortak bir özellik Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Onat Kutlar, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, Arthur Rimbaud, Rıfat Ilgaz…vd. gibi aydınlanmacı yazarların kitaplarına açıktan bir sansür ve yasaklama uygulanıyor! Bulamazsınız! Şimdi ismini vermeye gerek dahi duymadığım muhafazakar küçük burjuva sünepelerinin kitapları en baş köşede yeşil yeşil sırıtıyor(!) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:47 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu tv’lerde fink atan lumpen şarkıcıların ortak hikayesi hep şu; fakirmiş zengin olmuş(!) ünlü olmuş(!) bu! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:25 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

27 Haziran 2012 Çarşamba Bu arap baharı kadar insan aklını karıştırmış başka bir siyasi olaylar dizisi bu dünyada hiç yaşanmış mıdır yeryüzünde hiç sanmıyorum. Bir yanda on yıllardır feodal diktatörlük kurmuş babadan oğla geçen feodal liderler öte yanda tek bildikleri slogan tekbir ve ölüm olan adına sözde muhalefet denilen ne idüğü belirsiz insanlar yığını. Bu ülkelere gerçek anlamda demokrasi gelecek mi? Bu halklar demokrasiye ne kadar açık? Ne kadar hazır? Türkiye gibi Filipin sandık demokrasisiyle abdnin kuklası uşağı mı olacaklar? Hüsnü mübarek kendi istediği için değilki askeri bir tören sırasında yanıbaşında oturan Enver sedatın İslamcı bir terör örgütünün saldırısında öldürüldükten sonra asayişi sağlmak için oybirliğiyle başa geçirildi eğer on yıllardır mısırda Afganistan tipi mezhep savaşları çıkmadıysa ülke bir iç savaşın içine girmediyse bu mübarekin sayesinde oldu. Keza kaddafi libyanın en zengin petrol yatakları Libya kralı tarafından batı sömürgecilerine beleşe peşkeş çekilirken yapılması gerekeni yaptı. İşsizlik onun döneminde libyada bitmişti onbinlerce türk libyada çalışıyordu milyarlarca lira hazineye gelir sağlıyordu bu adam. Şimdiki iç savaş sonrası libyanın tecavüzler, cinayetler, hırsızlık ve insan hakları ihlalleriyle ilgili haberlerini izliyoruz tv kanallarından. Koca ülke üç-beş kökten dinci çapulcunun eşkiyanın insafına terk edilmiş vaziyette. Kaddafiyi adam insan gibi yargılamayıp vahşice taşlarla linç eden bu güruh mu demokrasiyi getirecek libyaya gelse gelse bu adamlarla ancak Taliban tipi bir şeriat rejimi gelir belalarını bulurlar hep birlikte izleriz. Tunusta isyanı başlatan üniversite mezunu işportacı gencin derdi demokrasi değildiki! İşsizlikti! Emperyal sömürgeci devletler bu isyanları amacından saptırarak türkiyeyide bir maşa gibi kullanarak muhalefetin içini sulandırdı bu ayaklanmaların gidişatını bir devrim olmaktan çıkardı. Her türlü bağımsızlık taraftarı gücü sabote etmekte gecikmedi. Beşar esad babadan oğla geçen bir diktatörlüğün içinde bir figüran genelkurmay abisinde istihbarat eniştesinde koskoca ülkeyi çekirdek bir aile yönetiyor. Kendi halkına karşı sivil katliamlar yürütüyor işkence yapıyor. Peki esadı devirmek isteyen o sözde muhaliflerin attığı sloganları tvlerden hiç dinlediniz mi? “Alevilere ölüm(!) sosyalistlere ölüm(!) allahu ekber(!)“ peki bu insan hakları ve demokrasi adına kabul edilebilir mi? İçlerinde esada rahmet okutacak piskopat ve katillerin olduğu muhakkak! Bu adamlar mı dikatörlüğün yerine demokrasi getirecek? 1982 yılındaki hama ayaklanmasında Kenan evren Türkiye üzerinden nato malı silahları teröristlere verdi hafız esad buna misilleme olarak pkkyı beka vadisine yerleştirdi. Şimdi daha hala akıllanamayn türk bürokrasisi Amerikalı ağabeylerinin gözüne girmek için tabakhaneye pislik yetiştirmeye devam ediyor. Sana nedir ki suriyenin iç işleri? Sen ilkönce kendi ülkende akan kanı durdur kendi iç savaşını bitir. Saddam


devrildikten sonra ülkede baş gösteren şii-sünni iç katliamında birmilyon insan yaşamını yitirdi. Çoğunluğu sivil suçsuz insanlardı. demekki Saddam bu mezhep savaşlarının önüne diktatörlüğü sayesinde geçiyormuş demedik mi? Bu dinsel mezhepsel ayrışmalarla kafayı bozmuş bu katliamcı pezevenkleri Saddam ancak böyle zaptediyormuş demedik mi? İşte bu nedenler yüzünden hangi saflarda duracağımızı şaşırdık.İşte bu yüzden Ortadoğu insanını hala devrimler değil dinselmezhepsel ayrışmalar, gelenekler ve töreler yönetiyor yönlendiriyor. Peki bu suudlara ne oluyor muhaliflere maaş bağlayacağını vvad ediyor! esadı devirmek isteyen her kuruluşa milyarlarca dolar aktarıyor. İlkel çağdan kalma ortaçağ kazıntısı bir krallıkla yönetilen bu rejim nasıl oluyorda esadı diktatörlükle itham etme yüzsüzlüğünü gösteriyor! 86 da mescidi haramda isyancılara yaptığı katliamı ülkesindeki insan haklarını ve kadın onurunu hiçe sayan yasaları, barbar idam törenlerini nasılda görmezden geliyor. Hele o abd denen şeytan düzeni bedavadan petrolünü yediği suudlara nasılda arka çıkıyor babalık yapıyor(!) Suudi Arabistan zindanlarında onbinlerce düşünce suçlusu tutsak en ağır insani koşullarda yaşam mücadelesi veriyor Şair Gazeteci Hamza Kaşgari düşünceleri için idamı bekliyor! (dünya af örgütü tarafından yapılan kurtarma kampanyasına sizde imzanızı verin insanlık görevinizi yapın) ama batının gözü birtek suriyeyi görüyor! Batının emperyal karanlık yüzü budur işte. Bizim artık ortadoğuya umudumuz kalmadı Amerika her üç yılda bir İslam coğrafyasının ırzına geçerken sen şiisin sen sünnisin yok sende alevisin diyerek birbirini katleden bu insanların neyine güven duyacaksın? Hangi yola çıkacaksın? Sömürgeci batı ve israilin amacı bir türkiye Suriye savaşı! son düşürülen uçak ve koparılan savaş tamtamları bir prova bir oyun Türkiye Ortadoğu denen bataklığa saplanmamalı! Abd akpyi gaza getirip Ortadoğu bataklığına türkiyeyide çekmek istiyor ! tarih boyunca O topraklardan bize ihanetten gözyaşından ve kalleşlikten başka bir şey gelmemiştir! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:05 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1)


Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1)


Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri


27 Haziran 2012 Çarşamba Türkiyede şarkıcı-oyuncu olmak isteyen gençlerin sayısında azami bir artış var ama işin içine daha derinden bakıldığında çoğunun sadece ünlü ve zengin olmak, popüler mankenlerle düzüşmek gibi bilindik basit hayalleri var yani adamın derdi sadece sınıf atlamak! Başka bir amaç söz konusu değil! sanat bahane! sanatçılık işin kılıfı! Topunu toplasan yarım sanatçı etmeyecek bu güruhun tek derdi sınıf atlamaksa eğer inşaat sektöründe daha çok par var! sınıf atlamak için sanat seçilebilecek en enayice yol. Perde gerisinde bir dönemin starları şimdi açlıktan ölüyor hiçbiri bunu hesaba katmıyor. Televole medya gençliğin beynini nasılda yıkıyor nasılda kolayca aldatıyor onları! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:59 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bizim gibi ülkeleri yöneten bürokrasinin batıdaki gibi seküler kaygıları yok! Batıdaki otoriteler özgür bir tartışma ve araştırma ortamı yaratarak her düşünceden insanın fikrini alarak daha ileri bir medeniyetin peşinde halkına daha iyi bir yaşam sağlamanın, en acil sorunlara pratik çözümler üretmenin peşinde. Senin tependeki bürokrasi ise emmioğlunu dayıoğlunu devlet kadrolarına arpalamanın derdinde. Aslında tüm bu çözüm bulunamayan toplumsal sorunlar bu çarpık insan altyapısından kaynaklanıyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:27 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Medyanın kopardığı tüm yaygaraya rağmen ergenekondan içeriye alınan adamların çoğu masum değil hatta o veli küçük, kerinçsiz ve daha bir çok faili meçhulcünün kodesten hiç çıkarılmaması lazım. O çok övdükleri Hurşit tolonun zirve katliamını organize eden kişi olduğu iddia ediliyor. Bu bir derin devletin tasfiyesi değildir. Türkiyede derin devlet resmi ve sivil uzantılarıyla CIA’ dir! Bu bir gladio...yu tasfiye operasyonu değil! Derin devlet ve giladio bitirilecekse bu bı 1 mayıs 1977 katliamından, kanlı pazardan Nail Karaçam, Taylan Özgür gibi öğrencilerin katledilmesinden, pilot Necati asıl ismi İlyas aydın olan uluslararası istihbarat ajanlarının kimliğinin sorgulanmasından…vd… itibaren başlatılmalıdır! Akp bu Ergenekon operasyonunda odunu kendine göre yontuyor. Yani kendi iktidarına karşı bir darbe hazırlığı içinde olan muhalif bir cuntayı tasfiye ediyor ama bu işi yaparken ergenekonu bir girdaba çevirip bu girdabın içine; darbeci cuntayla uzaktan yakından ilgisi olmayan ama bir o kadarda sert akp muhalifliği yapan seçme Kemalistler soruşturmalarla çekiliyor. Böylelikle tek suçları muhalif olmak olan muhalefete büyük bir gözdağı ve korku veriliyor. Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Doğu Perinçek…vd… gibi birçok gazeteci aydın ve siyasetçinin bu olayla tek ilgileri akpye muhalif olmaları ve iyice ayyuka çıkan amerikanın büyük Ortadoğu projesine karşı çıkmalarıdır. Burada iddia edildiği gibi o meşhur gladionun tasfiye edildiğini ima eden bir operasyon bile yok. Tasfiye edilen amerkan gizli istihbarat servislerinin yakından takip ettiği ve hoşuna gitmeyen bir cunta! Yoksa derin devletin ta kendisi değil. Bu ortada dolaşan ıslak imzalar, darbe planları, krokiler nasıl oluyorda gizliliği herkesçe malum bir kurum olan genel kurmaydan dışarı sızdırılabiliyor daha hangi küresel haberalma teşkilatları bu işin içinde eski genel kurmay başkanının mgk daki en gizli konuşmaları internette dolaşabiliyor? Hangi generaller bu operasyona istihbarat desteği veriyor? Ergenekon görünürde bir cunta, yandaş medyanın iddia ettiği gibi bir derin devlet örgütlenmesi değil yeni bir oluşum. Belkide tsk da daha öncede yaşandığı gibi karşıt başka bir cunta bu cuntayı ihbar mı etti? Ergenekon ve sarıkız! Böylesine gırtlağına kadar militarizme batmış ve teslim olmuş bir ülkede nasıl olduda bu darbeler başarılı olamadan çökertilebildi? Nedeni arkasında cıa nın olmaması mı? Subayın evini basıyorlar darbe planını buzdolabında buluyorlar! Bu darbeler gerçekten bu kadar acemi adamlarla mı yapılıyordu? Bu operasyon açıkça gösteriyorki çizgiden çıkan tsk yı yeniden americanın istediği çizgiye oturtma ve hizaya getirme operasyonudur! Bu operasyonların en güzel tarafı faili muçhul cinayetler bıçak gibi kesilmiştir bu operasyonlar diğer cuntalarıda ürkütmüştür. Dokunulmazlığı bulunan bir kısım faili meçhulcü ve katliamcı enterne edilmiş deşifre olmuştur. Ortaya çıkarın yada iddia edilen darbe planlarının bizi getirdiği sonuç; adamlar yememiş içmemiş darbe planlamışlar! Nedeni çok açık ordu mensuplarının çok boş vakti var. Hatta terörle mücadele etmeyen rütbelileri gereksiz eleman olarak dahi görüyorum. Bunlara verilen lojmanlar, yüksek maaşlar, dokunulmazlıklar, örtülü ödenekler, özerklikler adamların kendilerini dev aynalarında görmelerine neden oluyor. Şimdi bu kadar sosyal olanak ve boş vakit sabahtan akşama kadar hiçbir üretim faaliyetine katılmadan boşlukta kalan bir bünye elbette darbe planlar, enritkalarla, suikastlarla cami bombalayıp silah gömmek gibi boş işlerle uğraşır. Tüm vaktini insanlığın yararına üretime harcayan çalışan bir bireyin darbelerle nede başkalarına zarar verecek


entrikalarla bir işi olur birkere bunlara vakti olmaz. Eğer bu ülkede cuntacılıktan ve darbe sevdalılarından kurtulmak istiyorsak askeri lise ve harp okullarındaki köhnemiş eğitim sisteminin revize edilmesi gerek. Kesinlikle birilerinin bu adamlara mesleklerinin askerlik olduğunu anlatması lazım.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 19:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

25 Haziran 2012 Pazartesi Aydınlanmacı yazar Turan Dursun'un düşünceleri yüzünden katledilmesi; fikirlerinde ne kadar haklı olduğunu kanıtlıyor. Bizim gibi ülkeler bilimin gerçeğin peşinden gitmediği için hep köle. Bu ülkede belkide binyıl bir daha gelmesi mümkün olmayan araştırmacı-yazar Turan Dursun öldürüldü. Niçin? fikirleri için! O bu ülkenin Bruno'sudur Galileo'sudur. Gelecek kuşaklar değerini çok geç anlayacak. "Karşıma en güvendiğiniz en meşhur din adamlarınızı çıkarın" demişti! şuan tv kanallarında fink atan çok bilmiş devlet maaşlı gündüz kadın programlarının demirbaşı ilahiyatçılar karşısına çıkmaya cesaret edemedi! İki tane beyni yıkanmış eli kanlı islamcı teröristler tarafından alçakça katledildi. Tek silahı fikirleri ve kalemiydi! Doğu toplumlarında düşünce ve bilim adamları hep can korkusu içinde yaşamıştır; Mevlana, İbn-i Sina, İbn-i Haldun, Hallac-ı Mansur...vd.. dönemin müslüman ahalisi ve yönetimi tarafından türlü iftiralara maruz kalmışlar, hapsedilmişler, canını kurtarabilmek adına sürgünlerde ölmüş, öldürülmüşlerdir! O yüzden dinsel bağnazlığın egemen olduğu coğrafyalarda düşünce insanları meydana çıkarılamıyor! çünkü meydan eli kanlı çakalların elinde nerdeyse fink atıyorlar! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:39 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Tv de gösterilen diziler, üzerine fikir belirtmeye gerek duyulmayacak kadar absürt, kafayı yedirecek kadar yavaş ve saçma ama geçmişte yapılan “bu kalp seni unutur mu” (ismide ne orijinal(!)hiç yabancı gelmiyor(!) dizisi cesur, güzel bir çıkıştı çizgi dışı bir diziydi ama dizinin ilerleyen bölümlerinde onunda foyası ortaya çıktı. Dizinin dönemin milli görüşüne yaptığı yalakalık; erbakan hariç herkesi suçlu ilan etmesi gösterdiki işin içinde hükümet desteği ve dış destek kokusu var. İşin ısmarlama bir proje olduğu ayan beyan ortadaydı. Keşke bu diziyi herşeyi göze alıp sinema filmi yapabilselerdi o zaman izlenmeye değerdi. O burjuva çocuğu şeker oyuncular hiç rollerinde inandırıcı durmuyor oyuncu kadrosu samimi değil özellikle başroldeki bayan oyuncular çok tikyy tipler o yüzden birçok işkence sahnesi çok komik ve ham çekilmiş işlenmemiş aceleye getirilmiş becerememişler sanırım ısmarlama olduğu için(!) daha önce lumpen seyrici için başka dizilerde başrol oynatılmış oyuncular rollerinde hiç sahici durmuyor bu tip ciddi işlerde. Sinema filmi yapma cesareti göstermiş olsalardı avrupa film festivallerinde ödüle ödül demezlerdi ee avrupalılar sever böyle şeyleri…

Bu ülkede hiçbir şeyi o derin sosyal uçurumu anlatarak yayınlayamazsınız. Bilindik egemen güçler tarafından hemen sansüre uğrar önü kesilir. Başka taraftan anlat, yüzeysel ,derine inmeden yada konuyu saptırarak; o kadarına her zaman müsamaha vardır. Yeterki sosyal adaletsizlikten dem vurup burcuvaları ürkütme. Baştan aşağı mikro milliyetçilik kokan bu dizinin zamanlamasıda epey düşündürücü! Sözde Kürt açılımına denk getirilmesi bile işin samimiyetten ne kadar uzak olduğunu kanıtlamaya yetmez mi? Bu fırsatçı takım sanat camiasına hep egemendi Türkiyede. Bunun en canlı örneği; Bir zamanlar kız kaçıran diye bir dizi vardı atv de yüksek reyting oranları vardı dizinin daha ilk bölümünde müthiş bir zengin fakir ayrımı vardı fakir insanlar neşeli, onurlu ve dürüst zengin karakterler ise düzenbaz, hırsız ve kurnaz gösteriliyordu. İkinci bölümde askerden yeni dönen gencin zengin kıza otobanda bir ayar verişi vardı ki; tamam demiştim bu diziyi affetmezler. Dizi trakyada şarköyde çekiliyordu dönemin chp belediye başkanı seti ziyaret etmişti basına çıkmıştı bunlar halbuki diziyi yayınlayan kanal Tayyip iktidarının yalakalığını yapan bir şirkete daha yeni satılmıştı! Daha sonra bir iki bölüm daha yayınlandı ve ardından gösterimden kaldırıldı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:00 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Kanal-izasyonlarda sabahtan akşama kadar dönen diziler eski yeşilçam filmlerinden sahne çalıyor! planettürkü açın izleyin birde akşamki dizileri seyredin. göz göre göre hırsızlık bu! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Üstüne film yazílmasí gereken sarkílar var... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13)


Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6)


Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri


25 Haziran 2012 Pazartesi Askeri vesayet gitti! Polis devlet geldi! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:08 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Her írkín ve milletin içinde; insan olanlarda var insan olmayanlarda var... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:08 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu herif ne zaman amerikaya gitse ufak çaplí bir katliam mutlaka yasaníyor! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:07 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


19 Haziran 2012 Salı Biz ne zaman annesinin-kız kardeşinin, işçilerin ve öğrencilerin bindiği o İETT otobüslerine Molotof kokteylleriyle saldıran ve daha 17 yaşında tek suçu okula gitmek olan bir çocuğun yanarak ölümüne sebebiyet veren militan-serserilerle; 10 yaşındaki bir çocuğu sadece kürt olduğu için babasıyla birlikte kurşuna dizen polis ve askeri yani faşisti! Aynı kefeye koyduğumuz gün inanın çözümde gelecek! Çünkü bu iki zihniyetin ikisi de terörist! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:29 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu ülkede beceriksiz, ihmalkar, rüşvetçi, manipülasyoncu bürokrasiyi cezalandıracak bir sistem hala mevcut değil! Ekonomide başarısızlar, dış siyasette başarısızlar, hapishanelerde insanlar yanarak ölüyor! hastahenede ihmal yüzünden ölüyor! biber gazından ölüyor!, terörden ölüyor!, daha bir hapishaneyi bile yönetemiyorlar! ve bu beceriksizliklerinin sonuçları ülkeye ve bu ülkenin insanına çok ağır... bedeller ödettiriyor! Ama o işe yaramaz bürokratlar daha hala koltuklarında oturuyor! İstifa bile etme zahmetinde bulunmuyor utanmaz herifler! En ufak bir haksızlık karşısında basit bir kamu memurundan bile hesap soracak bir mekanizma yok bu ülkede! O yüzden en küçük memurundan bürokratına kadar hepsinin içinden şunu geçirdiğine eminim “bana karada ölüm yok”(!) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir an önce profesyonel askerliğe geçilmeli! zorunlu askerlik kaldırılmalı! Türkiyede terörle


mücadele dedikleri şey durmadan dillendirildiği gibi genelkurmayın sırtında değil! 19-20 yaşındaki eğitimsiz, çelik yeleksiz dağa sürülen ahmetin mehmetin omuzlarına yüklenmiş! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dünyanın en gayri ciddi terörle mücadele savaşını t.c. devleti sürdürüyor! Neden? Daha doğru düzgün mg3üçün şarjörünü takıp çıkarmasını bilmeyen bir aylık eğitim almış acemi eri; dağın en zor koşullarında 10 yıllık teori-pratik tecrübesi olan profesyonel gerillaların önüne resmen yem olarak sürüyorlar! Halbuki göstermelik bile olsa profesyonel askerliğe geçişin önü açılmalı zorunlu askerlik kaldırılmalı demokratik ülkelerdeki gibi gönüllü askerlik getirilmeli bu aşamada yol alınmalı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3)


Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4)


Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

19 Haziran 2012 Salı


Bir kürt açılımı açıldı ya en gereksiz alakasız adamlar bile Kürtçe türkü okumaya başladı. Yıllar önce o detone sesleriyle onuncu yıl marşını katlederek devrimci Sanatçı Ahmet Kaya’yı linç eden bu fitne fücur takımı şimdide Kürtçe türküleri katlediyor. O gece kürt kökenli olupta Ahmet Kaya’yı linç kampanyasına alkışlarla katılmış o çakma kürt türkücü bozuntularına sormak gerekiyor? Daha önceleri n...eredeydiniz! Ahmet Kaya sürgüne giderken ne yapıyordunuz! O barbar saldırı karşısında Kaya’yı linç edilmekten kurtaranlar bizim laz uşağı Mehmet Aslantuğ ve Çingene Savaş Ay ‘dı! O gece Ahmet Kaya ’yı linçilerin insafına bırakanlar o günden sonra kürdüm demekten utanmalılar ama nerde! Ahmet Kaya kahrından ölürken sesi çıkmayanlar bir anda Kürtçü kesildi! Peki neden? Kürt açılımı bir devlet politikası odluda ondan! İktidarı kim ele geçirirse ona yalakalık yapan bu bukalemun güruh bu ülkeye en çok zararı veren zümredir! İktidarlar en çok bu yalaka, korkak, içten pazarlıklı zümreden güç alıyor. Yaptığı her haksızlık karşısında kendine güven duyuyor. Medya-kültürel-sanatsal yayın organları işte bu güruhun tekeline devredilmiş durumda! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

2002 seçimlerinde derin devlet mehmet ağarı destekledi ama halk sandıkta tarihin klozet deliğine süpürdü onu! bu polis görünümlü mafya babasının içişleri bakanı olduğu (karanlık 90'ların ilk yarısı) dönemde özel harekatçılar halktan zorla haraç topluyordu! vermeyeni öldürüyordu! mafia; polisti! düşünebiliyor musunuz? can güvenliğimizden sorumlu polis sivil kitle katliamları gerçekleştirip halktan... tehditle haraç toplayıp faili meçhul cinayetler işliyordu! öldürdükleri insanları belli örgütlere kağıt üzerinde angaje edip terörist diye yaftalıyorlardı bu işkencecinin dönemi bu ajitatif yalanlarla hilelerle halka ve insanlığa karşı işlenen suçlarla geçti. peki bedeli ne? 2 yıl tatil yapar gibi aydında hapis cezası! erdoğan hükümetinin faşistlere bir kıyağıdır bu! yüzlerce üniversite öğrencisi anayasal haklarını kullanarak katıldıkları eylemlerde yüzer yıl hapis cezası alırken binlerce insanın işkenceden faili meçhul cinayetlerde ölümden sorumlu bir faşist komik bir cezayla yırtıyor! bu ülke hala bunların bıraktıkları pisliğin altında debelenmektedir! o dönem aydınlığa kavuşturulmadıktan sonra ileri demokrasi alfını kimse ağzına alamaz! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ben, Biz bu ülkede bunca derdi sorunu yaşıyorsam, yaşıyorsak! bunca engelleme ve baskıyla karşı karşıya kalıyorsam, kalıyorsak! bunun nedeni Uğur Mumcu’ların, Bahriye Üçoklar’ın Sabahattin Ali’lerin, Turan Dursun’ların yok edilmesidir! Piyasanın bu yobazlara bırakılması operasyonudur! Bu suikastlar Ortadoğu toplumlarının aydınlanma ve bilinçlenme çabasının önüne geçip işgal etme projesinin ilk adımlarıydı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Katliamlar cumhuriyeti! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Tayyip fethullahí türkiyeye çagíríyor aglaya aglaya gelmem diyor! Gel diyor zírlaya zírlaya gelemem diyor? Bu adam neden gelmiyor? Hem aglíyor hem! zírlíyor? Demekki durumlar karísík, a.b.d. bu adam üzerinden türkiye üzerine bir oyun oynuyor! fírtína öncesi sessizlik mi? bu!


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

elif safak ve sinasi yagmur Mevlana 'nín sírtíndan geçinen iki asalak! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:14 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Son 10 yílda 17000 isçi is kazalarínda hayatìní kaybetmis. Ísçi ölümlerinde dünya 3. süyüz! Bu kanlí rekabet için türk kapitalistlerini burdan tebrik ediyorum(!) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom)


Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2)


Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.


Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

19 Haziran 2012 Salı Ben bu insanoglunun tüm uzayí isgal edecegine ve kainattaki diger tüm medeniyetleri sömürgelestirecegini tahmin edíyorum çünkü dogasínín bilesiminde bu yapí var. Evrenin sínírlarína ulastígínda ise kendi kökenini tam orda bulacagína inaníyorum. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Arap baharí yasaníyor, yunanistanda kríz oluyor, wallstreeti ísgal et hareketi dünyayí sarsíyor. Peki sol tüm bu hareketlerin neresinde? Hiçbir yerinde! Tüm bu sosyal ayaklanmalarda sola ve marxizme ilgi yok, hepsinin amací varolan düzeni yíkmak ve dönüstürmek degil tam aksine dahada saglamlastírmak ve iyilestirmek. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:07 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

15 Haziran 2012 Cuma Türk toplumu unutkandır hafızası zayıftır balık hafızalıdır! Aslında bu yüzyılarca geliştirilmiş sosyal bir savunma mekanizmasıdır! Anadolu insanı bu topraklarda o kadar çok acı yaşadı, onca savaş,


zulüm, sivil katliam, tecavüz ve kıtlık gördü ölümlerden ölümlere şahit oldu işte bu yüzden unuttu! Unutmasa, toplumsal bir cinnet geçirebilir kafayı sıyırabilir üşütebilirdi! Onu hep bu hafıza zayıflığı ve unutkanlık mekanızması kurtardı yaşama bağladı. Egemenler medya aracılığıyla Anadolu halklarının bu özelliğini en sistematik yöntemlerle suıstimal ediyor kendi lehine kullanıyor bu özelliği Anadolu insanının kendi aleyhine çalışıyor işte asıl tehlike burada! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:41 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir tek Turgut özal değilki Mustafa kemal de zehirlendi bu suikastın üzeri niye örtülüyor niye üstüne gidilmiyor? Bu ülkenin tek mağdurları sadece belli bir kesimmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor! Madem öyle neden tüm devlet arşivinde tozlanan, yokolma tehlikesiyle karşı karşıya olan gizli belgeler açılmıyor? Ak koyun kara koyun kim bizlerinde bilmeye hakkı yok mu? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:40 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Turgut özal ‘ın oğlu kanal kanal gezerdi ve hep aynı antikomünist zırvaları tekarlar dururdu “babamı Sovyetler öldürdü! Çünkü Türkiye ’nin yeni kurulan Türki cumhuriyetlerle yakınlaşmasını ve onların üzerinde hegomanya kurmasını istemiyordu” 1986 da özal bir konuşma yaparken vurulduğunda özalın sağ kolu ve çalışma arkadaşı bir bakan ( şimdi ismini hatırlayamadığım bir zevat) “bu suikastı yapsa yapsa thkp-c yapmıştır onlardan başkasının özalla bir sorunu olamaz” diye bağırıyordu. Sonra suikastı gerçekleştiren kartal demirağ ‘ın ülkücü bir militan olduğu ortaya çıktı suikastın perde arkasındaki tüm ipuçları yine derin devleti namı diğer kontrgerillayı gösteriyordu. Bu ülkede kontgerilla ve derin devletin nice suçları psikolojik bir dezerformasyonla


hep devrimcilerin üzerine yıkılmıştır! Özal olayı sadece aysbergin görünen yüzü! 1980 öncesi iç savaş ortamının devlet arşivleri ve gizli istihbarat belgeleri tarafsız bir kurulla kamuoyuna açıklansa kimbilir solun üzerine yıkılmış kaçbin siyasal suçun perde gerisinde kontrgerilla çıkacak ama hükümet buna cesaret edemez altında kalır bunu iyi biliyor işin ucu cıa ya kadar uzanır. Özalı derin devlet öldürdü türkiyenin en karanlık yılı 1993 tür.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:19 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu ceberut suratlı pislikler tüm çalışma sahalarına, işyerlerine, kamu iktisadi teşkilatlarına çöreklenmişler. Bencil, g.tü b.klu, bu takım her zaman hazır ve nazırdı, mevcuttu. Bu yalakalık sınırlarını aşan gelenekçi-töreci, kendinden zayıfı ezme güdüsüyle yanıp tutuşan belli siyasilerin torpiliyle arpalanmış bu insandan bozma yaratıkların köpeksi görev bilinci beni her zaman tiksindirmiştir.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:58 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Sadece kurulu düzene karşı değil sanatsal anlamda varolabilmek için geleneksel türk aile


sistemine ve doğrudan ailelerimize karşı bir özgürlük savaşı vermek zorunda idik. Ailesinin arkasında durduğu bir birey kadar güçlü ve özgüvenli kim olabilirki? Bizlerin öyle bir aile yapısı hiç olmadı.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:44 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3)


Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5)


May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

15 Haziran 2012 Cuma Bu ülkede bir sinema endüstrisi kurulmuş olsa şuan piyasada sinemanın dahi çocuğuyum, acayip oyuncuyum diye gezen elemanların çoğunun işi biter. Sinemacılıkları ve oyunculukları…vd… sorgulanmaya başlar. Bunlar şuanki olmayan endüstriden ve sistemden oldukça memnunlar! Çünkü koyunun olmadığı yerde hepsi birer abdurrahman çelebi! Sinema endüstrisinin kurulmasının önündeki en büyük ilk aşama engel piyasayı elinde tutan bu adamlar. Daha hala binlerce noname oyuncu keşfedilmeyi beklerken dizi starcıklarını sinema filmlerinde oynatıyorlar en gereksiz rolleri veriyorlar. Neden? çünkü adamın anlattığı hikayeye güveni yokki!

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:34 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dizi film oyunculuğu üçüncü sınıf bir oyunculuktur. Aynı tanım dizi sektörünün yönetmenleri, senaristleri, görüntü yönetmenleri…vd. içinde geçerli.istanbul ‘un göbeğinde kendine ait bir evi olupçok iyi gelir kaynakları ve birikimi varsa ve daha hala dizi film çekiyorsa o yönetmen sinematografik anlamda bitmiş bir adamdır! Ondan ne köy olur nede kasaba. Bu adamlarla türk sineması dünyaya açılamaz en azından bir yabancı film oskarımız dahi olamaz.dizi film sektörü bir sanatçı için ilk başta ekonomik zorunluluklar adına kendini finanse ettiği bir kaynak ancak sektörde yapılan hiçbir iş sanatsal anlamda önem arzeden bir iş değil.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:25 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Reklamların ve dizilerin tamamına yakını neden doğrudan sex içerikli? Tüm bu yayınlar subliminal mesaj kaynıyor! Reklam ve dizilerle son yarım asırda sex ve tüketim bağımlısı bir dünya toplumu yaratıldı! Böylesine bilinçaltı ele geçirilmiş uyuşturulmuş bir topluma her şeyi satarsınız her şeyi yaptırabilir tüm politik davranışlarını subliminal mesajlarla yönlendirebilirsiniz. Reklamını yaptığınız her adamı iktidara taşıyabilirsiniz. Dünyayı yöneten efendilerin istekleride bu doğrultuda değil mi zaten? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu medya sanatçıları ciddi prgramlarda ciddi işler yaparken görmek istemez paparazzi bataklığına çekmek için çalışır. Her zaman apolitik eğlendiren bir eleman olmasını ister daha ötesi yok.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hiç unutmuyorum bir internet sitesinde deniz baykalın sex kasetini yayınlamışlardı(!) koltuğunu kaybetmesine neden olmuştu ( o zaman içimden geçirmiştim; "baykal bu ülkeye bir başbakan olmadın ama iyi bir porno yıldızı oldun(!) erdoğan baykalın görüntülerinin yayınlandığı o gece dönemin ulaştırma bakanına verdiği bir talimatla o siteye erişimi yasaklamıştı. video saniyeler içinde sanal ortamdan yok edildi! (izleyemedik bile(!) bu bir başarıdır! Peki aynı devlet! Aynı Telekom! Aynı ulaştırma bakanlığı! Bunca sinemacı ve müzisyenin eserlerini korsan yayınlayan sitelere karşı neden aynı yasağı koymuyor? Bu korsan sitelere erişimi hiç engelleme zahmetinde bulunmuyor? Hazinenin kasasına girebilecek bu kadar vergi gelirini adeta berhava ediyor? Şöyleki eğer Telekom böyle bir yasakçı uygulamaya giderse çoğunluk internet abonesi bile olmaz, hatta facebooka dahi girmez! Çünkü bu sitelerin takipçileri olabilmesi ve içeriklerini donatabilmeleri bu bedavadan yayınladıkları şarkılara ve filmlere bağlı! Ne yani mp3’ü icat eden şirket mp3ün içine korsan şarkı yüklemeyi engelleyen bir program yazamaz mıydı? Bu Telekom bunca korsan film sitesini bir gecede yasaklayamaz mıydı? Yasaklardı! Bunu yapabilecek gücü var hemde tek tuşla! Ama o zaman ne interneti nede mp3ü hiçbir kuruluş veya kullanıcı alıpta kullanamazdı. Kullanmazdı. Lumpen ünlülerin lumpen hayranları vardır. Emeğe hiçbir saygıları yoktur! Bedavacıdırlar. Sanata para ödemeyi gerekli görmezler ama Amerikan malı sigaraya öderler. O yüzden bu ülkede gerçek-


aydın bir sanat insanını, onbin kişilik bilinçli bir izleyici kitlesi onun sanatını icra edebilecek finansmanı sağlamaya yeter varsın o korsansever bedvacı milyonlar onu izlemsin sevmesin ilgilenmesin! Adamın internette şarkıları dönüyor bakıyorsun konser düzenliyor biletleri satmıyor iptal etmek durumunda kalıyor! Birçoğu medya sektörünün tepesindeki ağabeylerinin sayesinde bir şeyler yapabiliyor. Ben hiç Orhan gencebayın albümünü alıp dinleyen bir adam görmedim? Ya korsanını alıyor yada direk bilgisyardan cebine indirip dinliyor. Artık sanatçının değil sanat izleyicisinin daha üstün olduğu bir çağdayız! Bilinçli-aydın ama azınlıkta bir izleyici kitlesi, her zaman milyonlarca emeğe saygı duymayan lumpen seyirciden çok daha iyi ve sanatçı için çok daha gereklidir.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:06 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir kürt açılımı yapıldı akp bunu eline yüzüne bulaştırdı çünkü uzmanlarla bilim adamlarıyla çalışmıyor güneydoğu sorununda uzmanlaşmış bir çok bilim adamı akpye düşman, bu kürt açılımı programı uygulaması için akpye, bir rapor halinde a.b.d tarafından verildi. Akpnin kürt açılımında ne kadar samimi olduğu böylesine faşist bir adamı içişleri bakanı yapmasından net anlaşılıyor! Akp bu konuda sadece misyoner! Kürt halkı kandırılıyor! Bu ülkede yaşayan bir kürt gencinin gündeminde ne Kürdistan var! ne özerklik, nede federasyon! Adam gibi bir üniversite okuyup adam gibi bir iş sahibi olmak tek gündemi! Derdi bu. Kürt halkının %97’si hala Türkiye ’nin bütünlüğünden yana! Kürt açılımının başladığı günden beri mhp it gibi uluyor çünkü siyasi nema elden gidiyor! Bu süreçte gelen her şehit haberine bu meclisi zaptetmiş faşoların için için sevindiğine eminim. Çatışmanın ve savaşın olduğu gibi devam etmesini istiyorlar. Pkk nın olduğu bir ortamda mhp ancak oy alabilir karşı propaganda yürütebilir pkk silah bıraktığında emin olun


mecliste mhp de olamayacak, işlevi bitecek çünkü! Akp bu işi bu müteahhit kadroyla beceremez tek uzman yok. Hiç samimi değiller, Habur sınır kapısından giriş yapan gerillaların otobüs üstündeki şovunu abartan medya! Medya tarafları birbirine kışkırtıyor! Asıl ortalığı karıştıran bu dıştan güdümlü medya organları! Medya ikili oynuyor o Ergenekon ve kürt açılımı sürecinde ana haber bültenlerinde önce askeri yıkayıp yağlayıp ardından sonunda kürt açılımından dem vurmaları, medya organlarının başındaki elamanların ne kadar kişilikten yoksun olduklarının, korkaklıklarının ve iki yüzlülüğün en açık göstergesi değil mi? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:37 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Haber kanallarında her akşam kürt sorunu tartışılıyor hanım evladı sunucular emekli generalleri, yalı bülbüllerini, plaza gazetecilerini programlarına davet ediyor! 28 yıllık bu iç savaş sürecini kanlı canlı yaşamış tek bir insan ekranlarda yok ? konuşturulmuyor? Bu sorun üzerine yıllarını vermiş bir İsmail Beşikçi hoca… gibi bilim adamlarına yer yok! Peki kim bu programlara çöreklenmiş demirbaş konuşmacılar? Türkiye’ nin bu en kritik meselesinin tartıştırıldığı insanlara bakar mısınız? Adam hiç nişantaşından dışarı çıkmamış haritada şırnağın yerini on dakika arasa bulamayacak adamlara bu ülkenin en canalıcı konusu tartıştırıldı! Bu sorunun danışmanları bu yalı bülbülleri yapıldı. Bu bile bu ülkenin kürt sorununa ne kadar geyri-ciddi yaklaştığının göstergesi değil mi? Bu sorunun hala yıllardır neden çözülemediğinin ipuçları birazda burada değil mi? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1)


Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve


Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

15 Haziran 2012 Cuma Neden pkk gibi köyleri basmış, yüzlerce sivili öldürmüş bir örgüt bölgede psikolojik harbi genel kurmaydan daha iyi yönetiyor? Nedeni şu; o dağdaki 3-5 çapulcu dedikleri adamlar T.C bürokratlarından daha okumuş adamlar çağı takip ediyor her türlü medya organını gerektirdiği şekilde kullanmayı biliyorlar. Dünyaya açıklar, pragmatistler. T.c. bürokrasinin çoğunluğu popüler tabiriyle; kariyerist! Ekmekçi tuzcu takımı. Hiç içlerinden idealist bir adam çıkmış mı? Bu sorunun çözülebilmesi adına akılcı bir adım atma cesaretini gösterebilmişler mi? Bu kas kafalı, statükocu, dogmatik bürokratlar lüx lojmanlarından, sosyal tesislerinden, mersedeslerinden inip yöre halkıyla buluşmadılar! Bölgede büyük bir antipatinin kaynağı oldular. Yöre halkıyla insancıl bağ kuran onların sorunlarına en akılcı çözümlerle yaklaşan devlet adamları Ali G. Okkan, Eşref Bitlis… gibi derin devlet marifeti, jitem eliyle yok edildiler…. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:53 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

13 Haziran 2012 Çarşamba Bu muhafazakar-dinci kesim, kadının sadece kürtaj hakkına değil; okumasına, meslek edinmesine, kendi eşini özgürce seçmesine, seçme ve seçilme hakkına, hayatın içinde edilgen değil etken olmasınada karşı, konuşmasına, gülmesine bile… Anadolu’nun başörtülü dindar kadınlarını da modern kadına düşmanlığa kışkırtan yine bu kesim… Erdoğan Uludere’yle kürtajı nasıl bağdaştırır? Bu lafları bilinçsizce nasıl konuşur? Nasıl bu kadar dramatik olaylar üzerinden laf salatasına girişir diye sitem edenler var! Yahu rahat bırakın adamı,


bırakın saçmalasın, eteğindeki tüm taşları döksün çünkü iktidar insanlığı yozlaştırır iktidardaki adamın insanlığını çürütür! Bunu bilmiyorlar. Artık kendilerini yenilmez, sarsılmaz sanıyorlar, rakipsiz görüyorlar. Bu tavır roma imparatorluğunu tarihe gömdü, Osmanlı imparatorluğunu gerileme dönemine soktu, Moğol imparatorluğunu bitirdi akp kim? Tarihteki yeri ve önemi ne? Bırakın dokunmayın tayibime aynen böyle devam etsin(!) erdoğanın bu mantıkdışı çıkışlarına büyük tepki gösteren akpli milletvekilleri var ama daha önce ses çıkaran ağabeylerinin başına gelenleri bildikleri için, susuyorlar. Şimdi Erdoğan amerikadan örnek aldığı neo-conlara özeniyor zaten çok tartışmalı muhafazakarlık kavramı direk oradan ithal! Bu kürtaj olayı yarım asırdır amarikada çok şiddetli tartışılıyor oranın bağnaz-dinci katilleri birçok doktoru sırf bu yüzden öldürdüler! Bunun sayısız örneği var. Amarican muhafazakarlarıda kürtaj karşıtı onlarda çok çocuklu aileler istiyorlar. Bu Erdoğan ve burjuvazinin sağ kanadı neden bu kadar çok çocuk istiyor? Bu sorunun cevabı sanıldığı kadar çok karmaşık değil. Çok çocuk demek; kapitalistler için karın tokluğuna çalıştırılacak işsizler ordusu demektir! Çok çocuk demek; ucuza kapatılacak çocuk gelinlerden imam nikahlı sex köleleri demektir! İnsanlığın geleceğini sorumsuzca tehlikeye sokan küresel savaşlarda kolayca ölüme yollanacak bedava er demektir! Çok çocuk demek; ilkokuldan alınıp acımasızca ayak işlerinde sömürülen çocuklar demektir! Çok çocuk demek; eğitimsizlik, vasıfsızlık demek buda doğrudan cehalet demek ne kadar çok cehalet buda akpye o kadar oy o kadar kadro demektir. Adamlar hem işini hem hesabını biliyor. Biliyorlarki armut dibine düşer bilinçsizce çoğalmayı savunuyorlar uyguluyorlarda; tek özellikleri bir dine mensup olmak olan vasıfsız ve niteliksiz insan yığınları yetiştiriyorlar. Daha sonrada kedi yavrusu gibi sokağın acımasız çarklarına salıyorlar. Küçük yaşlardaki çocukları sokaklarda çalıştırıp daha o yaşlarda hayatın tüm yükünü dünyaya gelmek bu çocukların suçuymuş gibi onların sırtına yıkıyorlar, utanmadan kazançlarına el koyuyorlar, yılan bunlar! Bu ve bunun gibi cahil-sömürgen aileler bu sisteme karşı değiller tam aksine bu sistemden yana bu düzenin varettiği insanlar! (bende çocuk yaşlarda zorla çalıştırılan milyonlarca çocuklardan sadece biriyim bu bozuk aile sisteminin asıl kurbanlarındanım) çünkü sorumsuzca, insan geleceğini hiçe sayarcasına bilinçsiz bir hayvan gibi fare gibi ürüyorlar; dünyanın nüfusu en çok artan ülkesiyiz! Birde bu hastalıklı durumla övünen işgüzar politikacılar var Türkiyedeki dünya sınırlarını aşan işsizliğin ve nüfus planlamasındaki beceriksizliğin üzerini kapatmak için uydurulmuş kurnaz bir propagandadır “ AVRUPANIN EN GENÇ NÜFUSUNA SAHİP ÜLKESİYİZ!” Ulan o gençlik aç, işsiz, sefil, elinde üniversite diplomalarıyla perişan! Dünyada hangi refah ülkesinde bu kadar çok nüfus artışı var? Nüfusu en çok artan ülkeler; dünyanın en yoksul ülkeleri! Bu apaçık gerçeği kim çıkıpta örtbas edebilir? Nüfusun en çok yoğun olduğu yerlerde bölüşüm savaşı daha kanlı daha vahşice yürütülüyor! Hiç unutmuyorum Tekirdağ çorluda çalıştığım yıllarda muhtarlığa ikametgah belgesi almaya sıraya girdiğimde üstü başı perişan bir kadıncağız sekiz çocuğuna yeşil kart çıkarabilmek için sekiz adet nüfus cüzdanını gösteriyordu. Muhtara; “ ne bu durum nasıl bir sorumsuzluk bu! bunlar gibi kaç tane daha var” diye sorduğumda mahallenin muhtarı:” derenin suyu akmalı “ diyordu! “derenin suyu kesildiği zaman arkası gelmez” diyede bitiriyordu. Bu sözün, bu bilinçsiz kanıksamışlığın üzerine daha ne söylenebilirdi ki? Böylesine bir sefaleti, sorumsuzluğu üremek adına savunabiliyorlardı!


Nufus planlamasını reddeden, hiçbir uygulamasına ısrarla katılmayan milletlere artık doğa müdahele eder ve doğanın yasası devreye girer; hızla çoğalan bir nüfusla atbaşı giden çarpık kentleşme, kaçak yapılaşma, çökmüş bir alt yapı ve ardından gelen sellerle, depremlerle, açlıkla, trafik kazalarıyla, terörle, kaynak paylaşımı anlaşmazlıkları yüzünden patlak veren iç savaşlarla ıslah etmeye kalkar ama bu gibi toplumlara nafile! doğa kendi acımasız nüfus planlamasını uygular. Bir zamanlar mısır ‘da bir kongrede ekonomiden daha önce büyüyen nüfusun tehlikelerine değinmişti Vehbi koç; kürtajı savunmuştu, bu sistem yanlısı işadamı bile o yıllarda islamcı basının ve muhafazakar kesimin hışmına uğramıştı. Türkiyede lafazan hatiplerin hep uydurduğu bir palavra vardır “Avrupa‘nın nüfusu yaşlanıyor! Bizim genç nüfusa ihtiyaçları var” mış(!) ha s.ktir ulan! Bir ulus böyle mi kandırılır? Bir millete böylemi yalan söylenir! Avrupa’da bir yaşam standardı, yaşlı nüfusta bir yaşam kalitesi var! Bu koşullar Avrupa insanına uzun ve kaliteli bir yaşam sürmesi için zemin hazırlıyor ve bu yüzden daha uzun yaşıyorlar. Doğru, doğu toplumlarına nazaran görece yaşlı bir nufus var ama benim memleketimin insanı bu ülkedeki yaşam şartlarının yıpratıcı ve zor koşulları yüzünden daha doğru dürüst yaşlanamadan eşek cennetini boyluyor! Yaşlanacak kadar uzun süre yaşama şansını elde edenler ise; resmen perişanlık içinde! Sosyal hayattan yalıtılmış, sosyo-ekonomik sıkıntılar içinde bir hayat sürmek zorunda bırakılıyor. İşte iktidardan hiç inmemiş bu hinoğluhinler “Avrupa’nın en genç nüfusuyuz” propagandasını; bu acı gerçekleri, beceriksizliklerini örtbas etmek için, cahil halkı dahada uyutabilmek için papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Çünkü tüm medya kuruluşları bunların elinde, her medya organına çöreklenip o köhnemiş, cılız ama bir o kadarda kurnaz zihniyetlerini bangır bangır bağırmak, işlerine gelmeyincede yaygarayı basmak! bu ülkede sadece onların tekelinde. Halbuki apaçık gerçekler gözümüzün önünde cereyan ediyor; bu ülkenin gençliği işsizlikten, açlıktan, çaresizlikten kırılıyor. “Avrupa ’nın bizim genç nüfusumuza ihtiyacı var!” muhafazakar kesimin tek doğru lafı bu! Çünkü avrupanın ihtiyarları “o ihtiyacı” turistik tesislerin ultra lüx yıldızlı otellerinde; kontör parasına, 20 euroya genç türk kızlarında ve oğlanlarında gideriyor(!) avrupaya gitmelerine gerek bile kalmıyor! Genç bir nüfusun olması neyi değiştirirki? Kıraathene köşelerinde, işsizlikle, açlıkla, çaresizlikle telef olduktan sonra o gençliğin bizler adına ne anlamı kalırki? O büyük metrepollerin gettolarında, varoşlarında hergün şahit olduğumuz bir gerçeklik değilmidir! O büyük şehirlerin karanlık ve dar arka sokaklarında karşılaştığımız; kapkaççısından tellalına kadar çoğu lümpenler hep kürt vatandaşlarından müteşekkil, işte aşırı ve bilinçsiz çoğalma bir halkı böyle dejenere ediyor, sistemin acımasız çarklarında böyle heder ediyor. Türkiye’nin uzak doğusu öylesine geri bırakılmış bir sefaletin olduğu yerki buradan pkk gibi oluşumların çıkması hiçte sürpriz değil! Dağdaki militanların istatiksel bilgilerine bakıldığında tamamına yakının çok çocuklu ailelerden geldiğini görüyoruz. Çoğunun ailesi çocuğunun nerde olduğunu bile bilmiyor! Aile bağları ve iletişim öylesine yokolmuşki bu koşullar yüzünden örgüt hiçbir biçimde militan sıkıntısı çekmiyor. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde kaynaklar ve iş sahaları o kadar kıtki ama nüfus kaynaklardan daha çok neredeyse varolan istihdamın yirmi katı! Hergün medyadan takip ediyoruz on adamın alınacağı bir kamu iktisadi teşkilatına yüzbin kişi başvuruyor! İstihdam edilenler ise; hak edenlerin hakkı göz göre göre gaspedilerek, torpiller ve rüşvetlerle alınıyor! bilimum insanı alçaltan


rezilliklerle bu kadrolar dolduruluyor! Peki geriye kalan göz ardı edilen yaşamıyormuş gibi yapılan o onbinler ne oluyor? Çeteler, mafia, organize suç oluşumları, kapkaççılık…vd… yanı sıra bu ülkede ayrılıkçı-faşist-dinci terör baronlarının eleman ve kontenjan sıkıntısı çekmemesinin asıl nedeni sakın bu istatiksel rakamlar olmasın. Türkiyede önümüzdeki yirmi yıl boyunca her aile sadece tek çocuk yapsa bu ülkenin ne işsizlik ne terör nede altyapı…vd… sorunları kalır. Öss sınav sisteminin getirdiği sorunlar bile kendiliğinden çözülür. Ne kadar gizlemeye kalkışırlarsa kalkışsınlar bu her yıl değiştire değiştire bir hal oldukları üniversite giriş sınavları bile aşırı nufus çokluğundan kaynaklanmakta! Bu ülkenin anayasasında yazılı olan ve her gencin ücretsi hakkı olan yükseköğrenim hakkını en saçmasapan sınav düzenekleriyle bir lütufmuş gibi sunan bu devlet! Ve onun başındaki gaspçı-bağnaz zihniyet çok çocuklu aile yapısını yukarıda anlattığımız sinsi amaçlar için pohpohluyor ve dayatıyor! Tekrar ediyoruz türkiyenin bir numaralı sorunu aşırı üremedir! Bu bilinçsiz ve sorumsuz aile zihniyeti ve geleneksel yapısının kökten değiştirilmesi için daha radikal planlamaların yapılması için daha vakit var. Bunca çarpıklığın, kendiliğinden gelişmiş gibi gösterilen, planlı programlı gerici organizasyonların perde arkasında kalan bir gerçektir ki; bu ülkenin aydın-okumuş kentlileri bilinçsizce çoğalmadılar, seçkin, statü sahibi, aydın okumuş çocuklar yetiştirdiler , sayıca çokluğu değil niteliği ön planda tuttular her aydın insanın yapması gerektiği gibi! Ama akp zihniyetinin tabanı; en az 4-6 çocuk yaptı! (10-16-27 çocuk yapan üreme fabrikası çok kumalı aileleri işin içine katmıyorum bile) ve kendi töreci-gerici zihniyetlerini en faşist yöntemlerle daha çocukluktan itibaren zorla dayattılar! o kuran kurslarında ve yurtlarında sınırsızca aşıladılar! Ve bu sayı çokluğuyla kendi zihniyetlerini temsil eden bir iktidara tek başına egemen oldular! Recep Tayyip erdoğana gelince ısrarla söylüyor! “en az üç çocuk, olursa daha fazla” kendi şahsına dönecek marjinal faydayı bir iktisat mezunu olarak çok iyi hesaplıyor. Şimdi bu ısrarın perde gerisindeki ilham ideoloji neresidir? muhammed bundan 1400 yıl önce “ben ümmetimin çokluğuyla övünürüm” demiş şimdi bunlar sahih olduğu tartışmalı bu hadisin gazıyla “madem din bunu emrediyor heydi bele kuvvet” diyor peki bilimsel araştırma sonuçları ne diyor? “ nerde çokluk orda b.kluk(!)” diyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 18:33 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


11 Haziran 2012 Pazartesi

Ekşi sözlükle tanışmam 2003 yıllarının ilkbahar aylarına rastlar. Bilgisayarı olmayan google ’da merak ettiği konular hakkında arama yapmaktan başka hiçbir internet bilgisi olmayan muhafazakar mahalle baskısının yoğun olduğu bir ortamda yaşayan bir genç için dinleri, devleti, ve tüm baskı kurumlarını korkusuzca eleştiren bu kadar entelektüel insanı bir arada görmek gerçekten heyecan verici bir o kadarda umut vericiydi. Öyleki o dönemde piyasada bulunmayan kutlu savaşın susurluk raporlarını o sözlükte okumuştum o dönem böylesine kaliteli bir ortamdı.

Sanırım 2006-2007 yıllarıydı ekşi sözlük artık reklam almaya başladı. Ekşi sözlüğün genel yayın yönetmeni Sedat kapan bu durumu “artık sözlükten daha çok para kazanıyorum, amerikada (Microsoft’ta) çalışmam için bir neden kalmadı” diyerek açıklamıştı. Artık o günden sonra ekşi sözlükte her kapitalist medya organı gibi daha çok reklam alabilmek , sitenin daha çok insan tarafından izlendiğini reklamverene kanıtlayabilmek , sayıca kendini daha çok gösterebilmek için sözlüğün çalışma sistemi gereği daha çok çaylak yazar almaya başladı. Böylelikle kısa zamanda üye sayısını arttırdı. İşte okuru rahatsız eden dejenerasyon süreci bu dönemde başladı. Çoğu 24 saatini net başında geçiren ruh sağlığı bozuk, saldırgan ve antisosyal ergenlerdi. Yetişkin entelektüel bireylerin nette bu denli zaman geçirebilmeleri mümkün değildi. O günden itibaren ekşi sözlükteki o ince zekaya dayanan espritüelliğin yerini kaba hakaretler ve direkt küfürler doldurmaya başladı. Ekşi sözlük hala 1. ve 2. nesil yazarlarıyla; aklıma takılan konuları araştırdığım önemli bir site, ana akım medyadan çok daha iyi yazarları bünyesinde barındırdığı da bir gerçek. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:34 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Diyaliz makinelerine bağlı o çocukları gördükçe içim parçalanıyor. Bizim garantimiz var mı? Aynı şey başımıza gelse keşke insanlar organlarını bağışlasa demeyecek miyiz? Emin olsun dağda ölen gerillaların organları bağışlansaydı bu organ bağışına muhtaç diyalize mahkum insanların çoğu


azalırdı ama soğukkanlı canavarların en soğukkanlısı olarak devlet bu militanlara karşı halkta bir sempatinin oluşacağından korktuğu için buna tenezzül bile etmedi! Yüzbinlerce organa muhtaç hastanın yaşam hakkını ellerinden aldı. Böylelikle cinayetlerin en hunhar olanını işliyor. İnanın ne o ölen gerillalar nede onların aileleri böyle bir bağışa asla karşı çıkmazdı. Çin böyle yapıyor; nüfusça çok olmasına karşın organ bağışına muhtaç o kadar az hasta var ki. Devlet her dört yılda bir af çıkarttı! Organını bağışlayan mahkumlara 4-5 yıl ceza indirimi… gibi uygulamalar daha insani olmaz mı? Hem de daha adil! Böylelikle organ bağışının yok denecek kadar az olduğu ülkemizde halk bağışa teşvik edilemez miydi? Bu devleti yönetenlerin umrunda bile değil olmadı hiçbir zaman! onların derdi bu insanların çaresiz durumlarını ve sağlığı bir rant kapısına çevirebilmek. İnsanları ilaç bağımlısı yaparak ilaç endüstrisine milyon dolarlar kazandırmak! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:45 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bugün ani bir karar aldım ve yarın sabah ilk işim gidip organlarımı bağışlamak olacak. Sizede tavsiyem hiç üzerinde düşünmeden size en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edin ve tüm organlarınızı bağışlayın. Toprağa gömülüpte ne olacak? Böcekler, çıyanlar çatır çatır yiyecek (tatsız bir konu) halbuki bağışladığınızda kimbilir bu organlar kaç diyaliz makinesine bağlı çocuğun hayatını kurtaracak. Başka hayatlarda yaşamaya devam edeceksiniz. Organlarımın özellikle ve öncelikle çocuklara bağışlanmasını istiyorum. Bu vasiyetiminde bilirkişileri siz değerli dostlar olun… Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Yíl olmus 2012! Daha hala kadínín bekareti tartísílíyor! Tartísanlarda erkek!

Bu muhafazakar medya ve politíkacílarí kadínla ugrasmayí ne seviyorlar nedir bu konuya bu kadar merak bu karín agrísí nerden geliyor? Siz hiç erkekle ugrasan bir seriat ülkesi gõrdünüz mû? Zina sucuyla yarí beline kadar topraga gömülüp recm edilenler hep kadín? Ben hiç recm edilen bir erkege sahit olmadím? Ve bu kadínlarín cogu ben seninle evlenecem merak etme diyen evli erkeklerin magduru. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Kalbinin ve ruhunun ölümsüz güzelligi yanínda ben bir faniyim... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:19 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13)


Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6)


Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri


11 Haziran 2012 Pazartesi Deniz gezmisleri ilk legal anlamda anma töreni 2006 yílínda síhhiye parkínda gerçeklesmisti. Ordaydím. Mihri Belli' nin esi duygusal bir konusma yapmístí;" Deniz bir isaretiyle onbinleri harekete geçíríyordu oysa simdi bir avuç insaníz!". 6 yíl olmus... vay be! dandik bir devlet bankasínín sínaví için hala ankara yollaríní arsínlíyoruz . Denizler birazda bu düzeni yíkmak için õlmediler mi? Bu gençligi elinde diplomalaríyla aç, perisan ve çaresiz bírakan bu kokusmus düzeni alasagí etmek için savas açmadílar mí? Bu gençlík bunu ne zaman anlayacak... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ankarada herkesin yeri iyi... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bugün ankara trafiginde geberip gidebilirim; ne çok sey yarída kalír. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ankara; hiçbir zaman baskent olamamís bir sehir... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Kízílaydan aydínlíkevlere dogru yürürken biran için ankarayí sevdim... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Onlar saray edebiyatí yapíyor biz halk edebiyatí; aradaki fark bu. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş


Pinterest'te Paylaş

Güzel bir uyku en iyi kaçístír... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3)


Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5)


May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

11 Haziran 2012 Pazartesi Bu sözde jeologlar 8 yíl içinde Ìstanbul"da deprem olacak diyorlardí. Bu 8 yílda dúzcede deprem oldu, elazígda oldu vanda oldu kútahyada oldu ama istanbulda olmadí hemde istanbul'la en alakasíz yerlerde. Demekki bu medyatik masabasí deprem uzmanlarína pek kulak asmamak gerekiyor. Gölcük depreminin olacagíní hiç tahmin eden olmusmuydu bunlarín içinde? Ístanbulda bir deprem olacak hikayesinin bu kadar sulandìrílma nedeni bu deprem dedelerin medyatik olmak hírsíndan kaynaklaníyor çünkü mesele istanbul olunca medya balíklama dalíyor. Artík bu deprem tahminleri hiç inandírící gelmiyor isin içinde baska hesaplar var? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş


Pinterest'te Paylaş

8 Haziran 2012 Cuma

Doktorlar tv’lerde durmadan söylüyor sebze ve meyve ağırlıklı beslenin! Peki üretilen sebze ve meyveler gerçekten sağlıklı ortamlardamı yetiştiriliyor? On beş yıl önce yediğimiz domatesintadıyla şimdiki domatesler arasında çok kötü bir tad farkı var. Domates değil resmen naylon yiyoruz! Hormanlar ve ilaçlarla daha çok üretim yapabilmek adına bir halkın sağlığıyla oynanıyor. Kanser vakaları neden bu kadar çok arttı. Hemde kansere yakalananların birçoğu hepimizin tanıdığı insanlar diyet yapan, sporu ihmal etmeyen, sağlığına dikkat eden insanlar, nedenmi? Çünkü soluduğumuz hava kirlendi, şehirlerde oksijen yerine egzos gazı soluyoruz. Yediğimiz her şeyde diyet ürünlerde bile katkı maddesi, hormanlar ve ilaçlar var ve hepsi ne kadar gizlenmeye çalışılsada kansorejen! Bu ülkenin akciğeri ormanları katlettiler! Temiz bir oksijen soluyabilmenin devasa ormanlardan geçer. Ormanlar kirli havayı absorve ettikten sonra olduğu gibi oksijene çevirip bu güzelliği evrene armağan ediyor. Sırf şu Ankara-İstanbul hattındaki çıplak dağlar ağaçlandırılsa bu ülkede kanser vakaları %99 azalır! Bunu garanti ediyorum. İnsanoğlu doğadan uzaklaştıkça deşarj olabileceği kaynakları tükendi. Vücudundaki negatif elektriği çıplak ayaklarıyla toprağın üzerinde gezerek boşaltan insanoğlu artık bu olanaklardan rutin şehir hayatının içinde mahrum yaşıyor. Metropollerde bir stres küpü gibi dolaşan insanları görmeye alıştık. Bir ağaca dokunmak bile insanın ruhuna pozitif enerji yüklüyor. Doğal şartlarda hiçbir üretim yapılmıyor artık. Yumurtanın bile içinde antibiyotik var. Hormonlarla doğal akışına aykırı bir şekilde büyütülmüş tavuk, eti ve yumurtası yiyoruz. Hiçbir şeyin artık eskisi gibi tadı yok ve yediğimiz her şey vücudumuzun doğal metabolizmasını mutasyona uğratıyor. Aşırı kilo ve obezite vakalarının nedeni aslında çok yemek değil yediğimiz gıda ürünlerinin insan metabolizmasına aykırı olması ve vücuda zararlı katkı maddelerini atamaması. Metabolizma bu sanayi ürünü yiyecekleri kabul etmiyor ve sindiremiyor, sorun bu.

Doktorların gündüz kuşağı kadın programlarında ısrarla diyeti şart koşması boşuna, temiz bir oksijenden mahrum kalan insan bedeninin kabul edemeyeceği katkı maddelerinin, büyüme hormanlarını ve diğer antibiyotikleri…vd.. barındıran yiyeceklerin bulunduğu bir ortamda diyet gerçekten boşuna. İnsanlar sağlıklı yaşamak için değil fashion tvdeki mankenler gibi zayıf olabilmek için diyet yapıyorlar.

Şuan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde korkunç bir diyet endüstrisi var. Medyanın büyük bir dayatması söz konusu. Tüm dünyanın kadınlarını anglo-sakson kadınları gibi; soğuk, kuru tahta gibi zayıf, genellikle yemeyen ve yemek yapmayan bir kadın imajı dayatılıyor. Peki tüm dünya


kadınlarının genetik mirasındaki kodlar bu emperyal dayatmacılığa uygun mu? Artan bu aneroksiya nevroza hastalığı, yağ aldırma ameliyatlarında masada kalan insanlar…vd… ne kadar uygun olduğunu tartışmaya açacak vakalar. 90’larda güzel addettiğimiz kadınların özellikle magazinel medyadaki son durumlarına bakın; iskelet gibi bir surat, o suratın ortasında balon gibi silikonla şişirilmiş dudaklar ve giydikleri transparanın altından bile sayılabilen kaburga kemikleri(!) sağlıklı insan bu olamaz! Sağlıklı yaşam bu olmamalı! Medyanın yeni nesile rol model gösterdiği işte bu insanlar (!) artık herkes estetikli, kalkık burunlu, botoxlu ve tahtakurusu gibi zayıf ( adama bakıyorsunuz karısı zayıf ama metresi balık etli). Kemer burunlu kız hiç kalmadı farkında mısınız? Tüm dünya kadınlarını o soğuk anglo-saxon kadınına benzetme çalışmaları bunlar; ne kadar benzediği de tartışılır! Bu psikolojik baskı ortamını dayatan ilk şey medya; özellikle bizdeki Amerikan modasının( Avrupa bile değil) bir imitasyonundan bile öteye geçememiş moda dünyasının özenti imajmekırları! Türk erkeğine ve Türk kadınına bu tipi rol model olarak dayatıyor. Sarılık hastalığına tutulmuş bir hepatit b’li gibi zayıf gözlerinin feri gitmiş, avurtları çökmüş hastalıklı astenik tipler iyi bir örnekmiş gibi gösteriliyor! “bunlar gibi olacaksınız yoksa moda sektöründe ve medyada size ekmek yok!” halbuki eskinin hafif göbekli ve atletik vücutlu babayiğit Osmanlı erkekleri bu zayıf hastalıklı astenik tiplerden daha sağlıklı ve karizmatik değimli? Mesele zayıf olmak değil ki? Sağlıklı bir bedene sahip olmak! Bu dayatılan anglo-saxon tip asla sağlıklı bir insanın görünümü olamaz!

Özellikle günümüz dünyasında ve Türkiyede aşırı kilo sorununun bu kadar artmasındaki temel neden üretilen gıda maddelerinin insan metabolizmasına zararlı olması. Gıda endüstrisi Türkiye de daha yeni yeni denetlenebiliyor! Ama yeterli bir denetleme asla değil bu! 90’larda merdiven altı üretim dediğimiz olay bir ülkenin üç kuşağını zehirlemiştir! “bu ülkenin sanayisi gelişiyor beyler, karışmayın” denilerek bu cinayete resmen göz yumulmuştur! Modern yaşam tarzının yanında obezitenin en birincil nedenlerinden biridir bu ülkenin denetimsiz göz yumulan gıda endüstrisi. Gıda endüstrisine asla karşı değilim bu yanlış anlaşılmamalı. Eğer şuan Somali de açlık bitmiyorsa bunun nedeni gıda endüstrilerini kuramamış olmalarıdır. İnsanlık gıda endüstrisi sayesinde ucuz ve kolay gıdaya ulaşabiliyorlar ama denetlenmeli ve daha sağlıklı bir üretime dayandırılmalı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 00:04 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


7 Haziran 2012 Perşembe Zorunlu İngilizce eğitimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından resmi uygulanan bir vatan hainliğidir hemde en sinsi olanı! Bir o kadarda en şirin görüneni! Bu toprakların kadim halkı Kürtlerin dilini, kültürünü yasaklayıp sami dillerinden bile daha ilkel bir dil olan İngilizceyi Anadolu öğretmen liseleri hazırlık sınıflarında başta olmak üzere zorla okutmak, geçemeyeni sınıfta bırakıp okulu terk etme...ye mecbur bırakmak sinsi bir sömürgeci zihniyetin en eğitimvari görünenidir. Amaç; daha Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamayan 13-14 yaşındaki bu çocuklardan ilerde bu ülkenin yönetim kadrolarına gelecek zekada olanlarını İngilizce bilen ama Türkçe bilmeyen kendi kültürünü yadsıyıp Amerikan kültürü hayranı şirin görünümlü sömürge uşakları yetiştirmektir. Ayrıca tevhid-i tedrisat kanununa aykırı bir uygulama on yıllardır göz göre göre devlet eliyle yürütülmektedir. Yabancı dil eğitimine asla karşı değilim ama zorunlu değil seçmeli bir ders olmalı! Öğrencinin kendi özgür seçimi olmalı! Bize Anadolu öğretmen lisesi hazırlık sınıfında zorla İngilizce okutuldu haftada en az 35 saat! Bize bu dersi veren Sibel bülbül isimli şahıs o yaşa kadar gördüğüm, asimilasyona uğramış en dejenere tipti. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

İnsanlararası hiyerarşiyi paraya, ekonomiye göre değil, yaratıcılığa göre belirlemek gerek. Üstün insan; yaratan, icat eden, keşfeden, insanlığın an acil en ölümcül sorunlarını ararştırıp çözüm bulan insandır, onlardan sonra diğerleri gelmeli. Bir aşiret ağasının milyon dönüm arazileri olabilir, bir petro-dolar milyonerinin babadan kalma sayısız petrol kuyuları olabilir, çok zengin ve emrinde onbi...nlerce çalışanı olabilir ama bu onun insani değerler açısından büyük bir insan olduğunu kanıtlamaz. Belkide insanlığın geleceği adına zararlı işlerin içinde olabilir. Bireysel fikrim; benim gözümde bir filozof,en onulmadık acılara ortak olmamızı sağlayan bir romancı, en ücra acıları gün yüzüne çıkaran bir sinemacı, bu adamlardan daha üstün insanlardır. Üstün insan yaratan insandır. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Afrikada ve sömürgeci devletlerin gazabína ugramís birçok ülkede ve özelliklede Somali'de hala açlík var. Somali'nin göbeginde ayní bizdeki asiret dügünlerine benzer eglencelerde tonla para havaya savruluyor ayní suudi arabistan gibi hertürlü sosyal adaletsizligin hüküm sürdügü tipik bir seriat ülkesi. Bir yanda sömürgecí devletlerin tüketim adacíklarínda sínírsíz bir müsrifligin içinde tepinen kurulu düzenin insan müsveddeleri, okyanusun õte yaní açlík..vd.. Íste bu manzara bir kapitalist için esit rekabet kuralí, bir komünist ise bu düzene baskaldíran adamdír! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir düsünce yazísína küfretmekten baska bir davranís biçimi gelistirememis zavallílar ister islamcí ister ister milliyetçi ister sosyalist istersede kemalist olsun... onlarín ancak tek bir ortak ideolojileri olabilir onun adída: AHLAKSIZLIKTIR! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Siyasetçiler gerçekleri konuşamazlar çünkü onların kaybedecekleri koltukları, vazgeçemeyecekleri çıkarları, tabi olmaları gereken bir parti sultası ve ruhlarına kadar onları satın alıp yöneten bir sistem vardır. İşte Devrimcileri sistem önünde bu kadar korkusuz yapan, doğruları söylemeye bu kadar cesaretlendiren şey çıkarlarının olmaması yada o çıkarları bir şekilde reddetmelerinden kaynaklanmaktadır... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:15 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3)


Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5)


May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

7 Haziran 2012 Perşembe Kadınların evrensel değerlerine saldırarak, onların güçsüzlüğünden alçakça yararlanarak patalojik öfkelerini piskopatça onlara yansıtıyorlar. Öfke boşalması anlayışı bu mu? Asil, onurlu bir erkek öfkesini sanata, bilime, spora yansıtarak boşalır. İnsana yaraşan insanca öfkede budur... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:14 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Kurulu düzenin insanları üzerine; sistem cibiliyetlerinin üzerinden tecavüz ederek geçiyor ama hala devleti ve onun kurulu düzenini savunuyorlar! sizce bir gariplik yok mu? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:14 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ara sıra facebookta gezinirken nerde dinci-ırkçı bir elemanın profiline rastlasam üye olduğu gruplara, sayfalara, palaştığı videolara üstünkörü bir göz gezdirğimde ne kadar boş ve mankafa insanlar olduğunu görüyorum! ne sanat! ne bilim! ne kadar b.ktan kuruluş varsa hepsine üyeler. Bu derece mankafa insanları tahrik etmek, dolduruşa getirmek, faşistler için ne kolay bir iş. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:14 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Sanat alanında verilen yapıt bir kişiliğin yansımasıdır. Çağa tanıklıkta etse bireysel bir üründür. Yaşadığımız yüzyıl sanatın gizemini görsellikle yitirmeye başladığı bir yüzyıl. Sanatın ve sanatçının diğer meslek dallarından artık hiçbir farkı kalmadı. Sanat kuramı kadar iğdiş edilmiş başka bir kavram yok bu yüzyılda... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:13 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu lumpen arabeskçileri, taverna şarkıcılarını hep o burjuva domuzları finanse ediyor; yaptıkları fakirlik edebiyatı ise palavra! Yoksulluk her kasedi çıkmaya yakın duygu sömürüsü yapılacak birşey değildir ama raiting için yapıyorlar halk ise bu yalan sömürüye gerçekmiş gibi inanıyor! Bu ülkenin yoksulları burjuvaların dönüp bakmadığı şeylere sahip olabilmek için kan kusuyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:13 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu ülkede üst düzey statatüsü olan mesleklerin birçoğu sistemli bir monarşik-feodal düzen içinde babadan oğula geçiyor. Reklam-Medya sektöründe neredeyse herkes birbirinin akrabası, birbirinin torpillisi; medya bu yüzdendir halka bir o kadar uzak... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:13 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Medyada 24 saat izlediğimiz herşey aslında gerçek gündem değil. Siyasi çelme atmalar, yapay entrikalar, magazinel maymunlar..vd... tüm bunlar gerçek gündemi örtbas etmek amacıyla yayınlanan-kurgulanan suni gündemlerdir...


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:13 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1)


Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5)


May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

7 Haziran 2012 Perşembe Marx'ın anlatmaya çalıştığı bir biçimde bir sınıf savaşı, sınıflar mücadelesi görmüyorum. Bilinçlidevrimci bir azınlığın, burjuva-faşist bir azınlığa karşı savaşını görüyorum... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:12 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Dünyada herşey ekonomiyle birlikte döner; sermaye politikayı izler, politika sermayeye yön verir. Yeşil sermayenin önünü kesmeden irticayı önleyemezsiniz, terörün finans kaynaklarını kesmeden bitiremezsiniz. Sermayeye müdahele etmeden hiçbir olumsuz gelişmenin önünü alamazsınız, o bir şekilde yaşama kaynaklarını bulur... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:12


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Sol bu ülkede hiçbir zaman iktidara gelemez. Türkiyede en paralı kesimle en fakir kesim arasında hiçbir zihniyet ve yaşam tarzı farkı yok! iki kesimde kitap okumaz, düşünce-kültür hayatından çakmaz, yeniliklere kafası basmaz. Örf-adet ve gelenekler açısından bakıldığında ise kayda değer hiçbir fark bulamazsınız... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ölmek güzeldir. Hayattaki tüm imkansız sorunlara, çaresizliklere ve kapalı çıkış yollarına alternatif olarak insanın intihar gibi bir tercihi olması, müthiş bir avantaj ve ayrıcalık... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Gelecek yüzyıllarda İnsanoğlu uzaya taşınmak zorunda kalacak çünkü kaynaklar sorumsuzca


tüketiliyor. Bu dünya eski bir müze olarak kalacak bugünün tüm ideoloji ve dinleri mazide birer nostalji olacak Yeni dünyada yeni yaşam biçimleri ve yeni felsefi akımlar yaşamı yönlendirecek... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:11 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Edebiyat ortamí öyle dar bir çevreki; herkes birbirini az çok taníyor, kim kimin ne yaptígíní, kim kimin ne yazdígíní çok iyi biliyor. Siirlerimizden mísralar çalíp sayfa kuran ipneler merak etmeyin hepinizin foyasí ortaya çíkacak! Hírsízlígínízla rezil olacaksíníz! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:10 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bir dönemin televole programlarí bir kusagín beynini sakatlamístír... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:08 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2)


Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.


Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

7 Haziran 2012 Perşembe

Yalakalík ne zaman gazetecilik oldu. Gazeteciligin ruhunda muhalefet vardír. Bu yalakalar günlük çíkarlarínín derdinde önümüzdeki onyíllar neyi gösterecek bilmiyorlar trt kadrolarí bunlarla dolu ama tarih herkesi hakettigí yere koyacak. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:07 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Geç Kalmış Bir 27 Mayıs Yazısı

Türklerde bir devlet içinde devlet geleneği var bunun kökleri Osmanlıya kadar uzanıyor. Otuzaltı padişahın yarısının ölümü hala şüphelidr III. Selimi öldüren bir kapıkulu askeridir. Demekki Osmanlıda bir devl...et içinde devlet olma geleneği asırlardır var. Kim bunlar? yeniçeriler, yeniçerileri yönlendirebilen devşirme sadrazamlar, paşalar, yeniçeri ağaları..vd... Bu gelenek İttihat ve Terakki döneminde doruğa ulaştı. Osmanlıdan miras kalan bu gelenek Cumhuriyet dönemindede devam ettirildi. Adnan Menderes döneminde yaşananlar bu ve benzerlerinin tarihteki örneklerinden sadece biri. Darbeci zihniyet en az dinci zihniyet kadar gericidir! Adnan Menderes'in asılması bir hataydı. Bir korkunun bir telaşın eseriydi. İdam edilmesi O'nu


demokrasi tarihinde bir efsane yapmıştır ama sanmayalımki Adnan Menderes masum bir insandı! Türkiye Adnan Menderes'in iktidarında sömürge güçlerinin askeri kanadı NATO' ya üye yapılmıştır; mimarı Adnan Menderestir. Dahası tarihte hiçbir düşmanlığımızın olmadığı Kore' ye deyim yerindeyse sırf A.B.D. derin devletine yaranmak dönemin küresel sömürgeci devletlerinin gözüne girebilmek uğruna binlerce vatan evladı ölüme yollanmış, 8000! şehidimiz global şirinlik için resmen adnanın elleriyle kurban edilmiştir! daha bir o kadarıda Kore bataklıklarında kaybolmuş! meçhul bir asker mezarı olmuş ve bir daha hiçbir haber alınamamıştır! Bu acı kayıpları hatırlıyormuyuz? Kore savaşına alay eder gibi en seçme Kemalistlerin çocukları seçilerek gönderilmiştir( en bilinen örneği Can Yücel o dönemde zorla askere alınmış ve direk Kore savaşına yollanmıştır) Biliyoruzki adnan darbeyle devrilmeseydi daha bir o kadar vatan evladını Vietnam bataklığına sokacak, belikide Vietnamda milyonlarca sivilin katliamına A.B.D. sömürge devletiyle ortak olacak ve tarihe kara ve kanlı bir leke olarak geçen bu savaşa zulmedenlerin yanında yazılacaktık! Adnan Menderes Yassıada duruşmalarında her ne kadar artık siyaseti bırakacağını, çiftliğinde inzivaya çekileceğini söylemişsede; asılmasaydı mutlaka tekrar iktidara gelir cuntacılardan şu yada bu şekilde intikamını alırdı. Darbeciler bunu iyi tahmin ettiği için asmışlardır onu. Adnan Menderes iktidarı bir demokrasi dönemi değildir. Gazetelerin süresiz kapatıldığı, gazetecilerin hapishaneleri doldurduğu, muhalif basına karşı büyük bir sansür kampanyasının yürütüldüğü, tahkikat komisyonlarıyla muhalif her kuruma devlet eliyle her türlü baskının keyfi uygulandığı, bir zamanların geçmişte kalmış tek parti azınlık diktatoryasına karşı; çoğunluğun faşizmiyle kurulmuş bir karşıt tek parti diktatoryasıdır. Tüm icraatlarını dönemin talan burjuvazisini dahada palazlandırmak ve onların ekonomik çıkarlarını korumak adına yapmıştır. Atatürkçü öğretmenlere karşı yürütülen yıldırmalar ve baskılar o dönemde zirveye ulaşmış, muhalif basın hapis ve sürgün korkusuyla adeta zorla susturulmuştur. Adnan Menderes bugünkü televole medyasında sulandırıldığı gibi asla masum bir insan değildi ama bu durum idamını gerektirmiyordu. O Yassıada duruşmalarını tv'de gösterilen siyah beyaz belgesellerde izlerken duruşma salonunda hakimin oturunuz komutuna sanıklar içinde en son oturarak ve hep geçmişte yaptığı siyasi kurnazlıkların farkında olan, biran önce bu işin içinden sıyrılmak ve o konformist rahat/korunaklı burjuva yaşamına bir an önce dönme hayaliyle yanıp tutuşan korkak, kurnaz ve masumu oynayan bir sabık mebus izlenimini vermiştir. Halbuki ondan bir on yıl sonra başka bir askeri darbenin mağdurları olacak olan ve yaşça yarım yüzyıla yakın adnandan küçük, gençliğinin baharındaki Deniz Gezmişler duruşma salonlarında uğruna hayatlarını feda ettikleri davalarını gümbür gümbür savunmuşlardır! Mahkeme salonlarını faşizme-işkenceye karşı attıkları sloganlarıyla inletmiş, insanlığın hiçe sayıldığı o düzmece cunta mahkemelerinde yargılanan değil biranda yargılayan olmuşlardır ama adnanda bu cüretin ve cesaretin milyarda birini dahi görememekteyiz. Adnan'ın uğruna hayatını feda edebileceği ve savunusunu yapabileceği bir davasıda yoktu zaten tek derdi kendini kurtarmaktı. Çünkü çevresindeki akıl hocaları bırakın idam ihtimalini "hiçbir politikacı uzun süreler hapiste tutulamaz görülmüş şeymi?" fikrini öne sürüp Adnan'ı bu konuda yatıştırıyorlardı, arkalarındaki emperyalizme güvenleri sonsuzdu ama ne varki


kendilerine oy atan halk cuntacıların tanklarının üzerinde sevinç gösterileri yapıyordu. Biz ölü sevici bir milletiz! bizde ölenler hep karakaşlı kara gözlüdür ama ölmek şartıyla yeterki ölsün. Bu ülkenin genetiğinden gelen hunhar militarizmi ne gereksiz kahramanlar yaratmıştır. Az kala kürtaj karşıtı erdoğanda erbakan hocası gibi tarihin altın sayfalarına bir darbe gazisi bir vatan kurtaran şaban olarak kaydedeceklerdi(!) ama imdadına CIA yetişti cuntayı jurnalledi. (CIA kendi çıkarlarına ters düşen her girişimi jurnallemiştir -9 mart cuntası- bunlardan sadece biridir kendi hesaplarına uygun her darbeyi ise pervasızca desteklemiştir -12 mart muhtırası, 12 eylül darbesi..vd...gibi) Kazara erdoğanda bir darbe mağduru olsaydı şuan ona sövüp sayanlar nasıl iyi bir lider olduğundan bahsedecek memlekete ne büyük hizmetlerde bulunmak için çırpındığıyla ilgili nağmeler düzecekti. Baksanıza chp bile Menderes için gözyaşı döküyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:01 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Doğu toplumlarının tamamında aydın düşünen insan üzerinde ölümcül bir baskı var. Gerçek aydınlar tüm rizikoları, suikastları, saldırıları..vd... göze alarak konuşuyorlar. Düşünce özgürlüğünün olmadığı her yer sefalet içinde bununda nedeni örf-adet-töre-din ve toplumsal baskı. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:59 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ağır yaşam şartları, koşulların dayatması, aile ve çevrenin cehaleti, yoksulluğu; gençleri; radikal fikirlerin kucağına itiyor. Biraz rahat çalışma ve iş bulma ortamları biraz politik özgürlük biraz anlayış ortamı oluşturulmak için adımlar atılsa bu radikal silahlı örgütler buhar olacak.


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:59 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ta Antik Mısırdan, Sümerlerden günümüze kadar hep bir grup bilinçli, şanslı ve acımasız bir azınlık milyonlarca salağı sömürmüş ve gütmüş. Milyonlarca salak bu ayrıcalıklı azınlığın lüx yaşam tarzını sürdürebilmesi için eşek gibi ölene kadar çalıştırılmış. Bu haksız düzeni değiştirmek ezilenleri ve sömürülenleri kurtarmak için nice girişimler olmuş ama o gönüllü kölelerin hiçbiri o isyancıların, eşitlik savaşçılarının peşinden gitmemiş. O İsyancı girişimler; o ayrıcalıklı azınlıklar tarafından o salaklardan kurulan ordularla bastırılmış, yokedilmiş. Bu yüzden devrim adına silaha sarılan gençlere söylüyorum; o salaklar için harcamayın kendinizi; değmez. Daha akıllıca yöntemler her zaman mevcut. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:59 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hiçbir zaman ezilenler kavramına, sömürülen bir işçi-köylü sınıfı olduğuna inanmadım. Tahminim lise çağında Marxist bir sempazitan olmamın kökeninde burjuva sınıfını çekememezlik vardı. Yıllarca işçi-köylü sınıfının içinde gözlemlediğim edinimler sosyalizmden umudumu kesmeme yol açtı. İşçilerin hepsi birbirinin ayağını kaydırmanın derdindeydi, üç kuruş için birbirlerinin kafasını eziyorlar, birlik... olacakları yerde birbirlerine saldırıyorlardı. Kavgayı kendi emeklerini hiçe sayanlarla yapacakları yerde birbirleriyle yapıyorlar. Hiç içlerinde kapitalizmi-sömürü düzenini eleştiren bir tek insana rastlamadım. Kimi dinci! Kimi faşist! hemde öyle böyle değil işçi-köylü sınıfının içinde kum gibi kaynıyorlar. İşçi-köylü sınıfının içinde ve her köşebaşında bunlar var. Bizdeki faşist-dincilerin çoğunluğunu işçi-köylü sınıfı oluşturur; hep en seçme faşistler ve bağnazlar bu sınıfın içinden çıkmıştır. Sosyalistler adına üzgünüm...


Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:58 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Faşistler (ülkücüler) insan gördüğünde uluyan it sürüsüdür! 60 yıldır tasmalarının ipi gladio onun ipide CIA'nin elindedir. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:58 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3)


Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1)


Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

7 Haziran 2012 Perşembe PKK'lı teröristler illegal, MHP'li ülkücü faşistler devlet destekli legal terörizmdir! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:57 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Sakın doğudaki problemin nedeni aşiretlerin düğünlerinde çuvalla altın çekilirken arka planda çöplükten ekmek toplayan insanlar olmasın? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:57 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

27 Mayıs 2012 Pazar

Zamanın ne kadar hızlı aktığını kaybolan, geçmişi ve en neşeli hatıraların bile hüzünle anıldığını anlatıyor bu günbatımı fotoğrafı... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:35 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Az gelişmiş ülkelerin yakın tarihine bakıldığında; sanatta, bilimde, siyasette hatta sporda en parlak beyinler, yetenekler toplumsal hoşgörüsüzlüğün girdabında hep harcanmış, anlaşılamadan yok olmuş, fikirleri dışlanmış, vahşice saldırılara uğramış ama vasat olanlar, korkaklar, uyumlular,


yalakalar, onlara hiçbirşey olmamış; çok matah birşeymiş gibi sürünün genel geçer fikirlerini çok başka birşey...lermiş gibi tekrarlayıp durmuşlar. Sinsice efendilerine hizmet etmeyi bilmişler... onlar her çağda var hala onlardan bahsediyor kanallar; o vasat filmlerini yapacak imkanı efendileri her zaman bahşediyor, o vasat romanlarını hala yazıyorlar, o vasat eserlerinin vıcık vıcık düzen yanlısı reklamlarını hala yapıyorlar, onlara her sofrada yer var her programın demirbaşı onlar koltukları her daim hazır; seçilmemişler tepedeki efendileri atamış onları çünkü! Sistemi onların çıkarlarına uygun manipule etmeyi meslek edinmişler yığınların zihinlerini (mediayla) kontrol altında tutup suni gündemlerle hertürlü haksızlığın gün yüzüne çıkmasını ustalıkla önlemişler... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:23 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Türkiye tarihinde yasadígí tüm güzellikleri Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu ama hepsi gecen zaman içinde sinsice yok edildiler... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:23 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ìstemedigim bir sehirde dogdum, istemedigim üniversitelerde istemedigim bölümlerde okudum. Yasamak istemedigim bir sehirde sevmedigim bir isi yapíyorum; bir insanín hayatíní zorunluluklarín yönetmesi ne kötü degil mi? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:22 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ne monoton bir dünya; sürükleniyoruz... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2)


Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1)


Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

27 Mayıs 2012 Pazar Haziran ayí geldi, salonda avatar izlerken hala üsüyorum hani küresel ísínma vardí? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:21 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş


Pinterest'te Paylaş

Hayata keyif veren hersey huzurlu ruhlarín isi; sadece izlemekle kalíyorum. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:21 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Birileri bu sistemden çöpleniyor olabilir. Çocukluğumun ve gençliğimin en verimli yıllarını haksızlık ve yoksulluk içinde geçirmiş bir insansam bu düzenin hep karşısında olacağım ne pahasına olursa olsun... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:20 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Burjuva sömürüyor peki sömürülenler ne yapıyor? acımasızlıkta, ikiyüzlülükte, hinoğluhinlikte bujuvaziyi üçe katlıyor. Burjuva sömürüyor evet ama sömürülenler ne yapıyor? Her türlü gerici, bağnaz adetleri ve yobaz fikirleri gelenek görenek şemsiyesi altında hala kuşaktan kuşağa dayatan ve yaşatan bu işçi-köylü yığınları değil mi? Sömürücü burjuvaziye gönüllü kölelik edenler hatta onların gözüne girmek için köpekçe hizmette ve yalakalıkta yarışanlar ırkçılık ve dincilikte onları bile geride bırakanlar bu sürü değil mi? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:20 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu Ülkede hakeden insanlar hakettiği yerlerde olsalar; Türkiye'nin vitrininde görmeye alıştığımız insanlar biranda değişir... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:20 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

En alttakiler ve en üsttekiler... Peki en alttakilerle en üsttekiler arasındaki fark nedir? O Afrikada aids hastası olduğunu bile bile üç kuruşluk keyif için bu dünyaya aids hastası bir çocuk getirip o çocuğun hayatını karartan o cahil insanlarla; onların acılarını umursamayan, yüzyıllarca sömürdüğü kıtaya yardım götürme sorumluluğunu hissetmeyen yığınlardan zihniyet olarak farkı ne? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Öfkeyi boşaltma biçimi insanların kişiliğini yansıtıyor, şahsiyetine göre değişiyor. Haberlerde


hergün izliyoruz herif eşini öldüresiye dövüyor hatta öldürüyor! Nedenine gelince "işsizlik" diyor? ulan karını dövünce paramı kazanıyorsun(!) herifçioğlunun zihinsel kapasitesine bakar mısın? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:18 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1)


Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1)


May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

27 Mayıs 2012 Pazar İnsan bildikçe (gerçekleri öğrendikçe), dinsel (bağnazlığın) hurafelerinden uzaklaşıyor. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hayat çok hízlí, bu híz insaní delilige götürür; sonunda kim kazanacak ben onu merak ediyorum yada gerçekten bir kazanan olacak mí? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:17 Bunu E-postayla Gönder


BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Herseye zam var bir tek çalísana yok. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:17 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Memleket karışıyor, dünya yıkılıyor ama gençliğin gündemi hala aşk... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

22 Mayıs 2012 Salı Bu Ülkede bazı çevrelerin yanlış tutumlarını eleştirdiğinizde seni yoketmek, direkt saldırmak hatta öldürmek için harekete geçiyorlar; bunu en alçakça yöntemlerle yapıyorlar! çünkü senin düşüncelerine karşılık verecek güçte düşünceleri yok! derme çatma bir ideolojileri, içi hurafelerle doldurulmuş irrasyonel bir inanç sistemleri var. Bu çağdışı yapılarını ve geçmişe yayılmış pisliklerini gizleyemiyor. Senin düşünsel tezlerini çürütemiyor onun için işi barbarlığa vuruyor


alçakça saldırılara kadar götürüyorlar! Bu az gelişmişliğin en ciddi kanıtıdır! antisosyal kişilik bozukluğunun en temel septomlarıdır! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:23 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

T.C. Devleti 64 yıldır zulmeden (A.B.D.) 'den yana! Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:22 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Günümüzün popüler olmuş birçok romancısı eserlerinde kendi bireysel yaşantılarını anlatıyor, bizdende bu otobiyografilerini roman eseriymiş gibi okumamızı istiyorlar... Romanlarının baş kahramanları aslında bizzat kendileri. Bu kitapları r...oman yerine direkt salt anı olarak yazmış olsalar hem bizi hemde kafamızı bu kadar yormamış olacaklar, okurun gözünde daha samimi duracaklar. Romanlarından çok Anı yazılarını sevdiğim Orhan Pamuk bu romancılardan sadece biri. [Nobel Edebiyat ödülünü İstanbul Hatıralar ve Şehir isimli bir Anı kitabıyla almıştır. En iyi tek kitabıdır (bence)] Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:22


Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1)


Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1)


Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

22 Mayıs 2012 Salı Ne pahasına olursa olsun doğruları söyleyemeyenler nasıl gerçek birer aydın olabilirler? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:21 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Suskun halimi insanlar daha çok seviyor. Konuşmaya başladığım an düşmanlarım çoğalıyor... (o çoğunluğu mahalle baskısı altına almış geleneksel vasat sürü; fikirlerimi hiç beğenmiyor) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:20 Bunu E-postayla Gönder BlogThis!


Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

18 Mayıs 2012 Cuma ...Şizofreniden kurtulmanın tek yolu belkide saçmalıkları tutarlı bir biçime dönüştürmek... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:09 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Facebooku açıp şöyle bir yeni neslin üye olduğu sayfalara gruplara gönderdikleri paylaşımlara bağlantılara bakıyorumda sanattan bilimden ne kadar uzak en bağnaz düşüncelerin esiri bir kuşak dünyadan ve kendilerinden bihaber. Bu Ülkede gerçek anlamda sanatla, bilimle uğraşan insanların işi gerçekten çok zor... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:57 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Bu muhafazakar dinci cenahın 28 şubat mağdurluğu artık kabak tadı verdi. Kim bu meral akşener? neyin mağduru? 80 öncesi dönemde öğrenci katili faşistlerle bir ömür geçirmiş bu kadın hala mecliste! Hala mağdur(!)


Bu ülkede 28 şubatın bir mağduru varsa oda kürt soludur Ahmet Kaya muhafazakar mıydı? Bir kürtçe şarkı söylemek istediği için linç edildi sürgünde hayatını kaybetti. hakkında ki asılsız iddiaların yalan olduğu bir bir ortaya çıktı 28 Şubat sürecinde burnu bile kanamamış şuan iktidardaki dinci-muhafazakar kesim hala ağlıyor hala basıyor yaygarayı... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:43 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Hala kendi cebinden para verip kitap bastıran insanlar salak mısınız abi? Amacınız ne? Çok mu beğenilmek istiyorsunuz? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:38 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

17 Mayıs 2012 Perşembe Okunan ezanlar tam bir gürültü kirliliği! Bulunduğum şehirde her yüz metrede bir cami var, kimi ezanı bir dakika önce kimi yirmi saniye sonra okumaya başlıyor; sanırım diyanet en kötü sesli adamları bünyesinde topluyor! Arabesk plak yutmuş bariton sesleriyle kafa ağrıtıyorlar. Neden din! din! din! diye ortalığı galeyana getirmekten başka hiçbir işi olmayan akp şu kötü ezan okuma meselesine bir çözüm getirmiyor? Tek merkezi sistemden en güzel sesli hafızlara okutsada şu ezanı bizde dinlesek. ( sanırım en güzel ezanın okunduğu yer mısır)


Bir yabancı müslüman olmak için Türkiyeye gelse bu gürültü kirliliğinin egemen olduğu atmosferi görse müslüman olmaktan vazgeçer. Neden güzel sesli hafızlara okutulmuyor bu ezan? Erdoğan Atatürk'ün ezanı türkçeye çevirmesini ağzına sakız yapmayı biliyor. Şu ezan tenor erkek sesiyle bir musiki gibi... Her önüne gelen okumasın ezanı güzel okusun bizde zevk alalım şu ezandan... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 23:16 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2) Eyl 13 (1) Eyl 12 (1)


Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1) Haz 07 (32) May 27 (18)


May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Geliştirilmiş İntihar Yöntemleri

13 Mayıs 2012 Pazar

Şu din adamı bozuntuları günün 24 saati tv kanallarında aralıksız zırvalıyor... Ulan şu koskoca evren bu yıldızlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki galaxiler... tüm bunların sırrı bu kara yobaz cübbelilerde mi? Bu leş gibi ayak kokan camilerde mi? Kendi arapçasından okuduğunu bile anlamayan, tek tip dinsel ezberlerden başka birşey bilmeyen bu cahillerde mi? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:13 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş


Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Biz 90 Kuşağı kayıp bir kuşağız çünkü hiçbir şey olamadık. İçimizden çok iyi şairler, yazarlar, bilim insanları, müzisyenler, çılgınlar çıktı ama iyi bir siyaset adamı çıkmadı! Çünkü biz parlementer siyasetle hiçbirşeyin değiştirelemeyeceği...ne inandırılmıştık! Hayranı olduğumuz 68 Kuşağı'nın büyük yenilgisi (ki; bu yenilginin tek sorumlusu o Kuşak değil) ve her iyi şeye karşı dönemin cuntalarının düzenlediği faşist askeri darbeler, emperyalizmin acımasız başarıları ve üçüncü dünya halklarının duyarsızlığı ve cehaleti bize umutsuzluğu aşıladı. İnanmadık. Askeri darbelerin önünü açtığı sağ-muhafazakar kesim bu fırsatı kaçırmadı ve politikayı- bürokrasiyi işgal etmeyi bildi. Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 21:53 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Adam aslında Kürt milliyetçisi Ermeni-Rum milliyetçisi Türkleri Hıristiyan Anatolia'yı işgal eden barbarlar olarak görüyor ama ben Kürt milliyetçisiyim diyemiyor. Dese; MHP'lİ ülkücü faşistlerden bir farkı kalmayacak! Peki ne diyor? "ben solcuyum, sosyalistim enternasyonalistim" diyor. İşte Türkiyede Sol böyle marjinalleşti etnik anlamda mezhepçi ve ırkçıların elinde oyuncak oldu. Gidin bakın Türkiyede ki Sol Akımlara kimi kürtçü kimi alevici. Peki nerde sosyal adalet savaşçıları! oligarşiyi titretecek devrim kahramanları? Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:53 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


Türk kadınları tüm ekonomik imkansızlıklarına rağmen batılı top modellerden ( ve onların yerli özentilerinden ) çok daha güzeller... Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:53 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Ölümden korkmak mı? Bu sonsuz evren birbuçuk milyar yaşında; katrilyonlarca gezegen, katrilyonlarca ışık yılı uzaklıkta galaxiler; bu dünyadan gelmiş geçmiş milyarlarca insan seli; böyle bir kainatta ölümden korkmanın anlamı ne? Güldürme beni(!) Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 20:52 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

3 Mayıs 2012 Perşembe Şehir Tiyatroları Özelleştiriliyor mu? Kapatılıyor mu?

Tiyatro ancak tv'nin ve sinemanın dokunmak istemediği konular üzerine yoğunlaşarak ses


getirebilir! Şuan ki baskıcı tek parti dönemi muhalif tiyatro için bulunmaz bir fırsattır... Bu iyi değerlendirilmeli.

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Anadolu topraklarında çok fazla tiyatro yoktu, birazda Almanya örnek alınarak halkın moral değerlerini yükseltmek ve büyük bir boşluğu doldurmak için halkevleri ve devamı olan devlet tiyatroları kuruldu. Şehir tiyatrolarının kurulması 1914'lere kadar gidiyor.

İstanbul 'un ve diğer metropollerin artık ne kadar devlet destekli tiyatroya ihtiyacı vardır tartışılır? Özel tiyatroların önündeki en büyük engel ve rakip devlet ve şehir tiyatrolarıydı. Özel tiyatro; ne demekse! bize özgü bir kavram, halbuki tiyatro zaten kendine has özel bir girişimdir. Yıllarca devlet tiyatrolarının dışında kalan tiyatroları tanımlamak için kullanıldı. Yanlış bir tanımlama halbuki.

erdoğan muhafazakar doğasının gereği sanat düşmanlığının yada sanatı kendince muhafazakarlaştırmanın startını devlet ve şehir tiyatrolarını tasviye ederek veriyor. Aslında farkında olmadan Politik- Muhalif Tiyatronun önünü açıyor! Tvleri işgal etmiş Dizi film furyasının laçkalığından aşırı düzeyde bunalmış yenilik ve alternatif seyirlik gösteriler arayan genç ve büyük bir kitle var bunu görmek lazım. Bu kadar eğitimli profesyonel tiyatrocunun kendi özel(!) tiyatrolarını açmaması özellikle tiyatronun bu kadar gündeme geldiği bir dönemde aptallık olur. Şuan Türkiyede tek parti istibdadı var muhalif bir tiyatro için bu geçiş dönemi veli-ul nimettir. İçi geçmiş postmodern batılı refah toplumlarının küçük burjuva zihniyetli oyun yazarları yerine bu ülkenin bugüne kadar fırsat tanınmamış tiyatro alanında çalışma imkanı bulamamış genç oyun yazarlarına şans verilmesi tiyatro adına yapılacak en akılcı gelişme olacak.

Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre oyunu Abdulhamit istibdadının en kanlı en baskın olduğu dönemde sahne alıyordu. Oyuna biletler bulunamıyor izdihamdan kapılar kırılıyor birçok ordu mensubu bürokrat, aydın tebdili kıyafet oyunu izliyor oyun bitiminde ya hürriyet ya ölüm slagonları atılıyordu. Bu ülkede tiyatronun geçmişi çok daha eskilere dayanır Avrupadan bile daha köklüdür...

Türkiye tiyatrosunun asıl sorunu yazar sorunudur. Şehir tiyatrolarının; tiyatro adına en fazla kaybı olsa olsa bir rantın elden gitmesidir o kadar. Perde gerisinde ne torpillerin ve haksızlıkların


döndüğünü hepimiz biliyoruz; Türkiyede ki güzel sanatlar eğitiminin baştan aşağı kalıplaşmış yanlışlıklarını da...

Bu ülkede tiyatro öldü deniyor çünkü Aziz Nesin öldü Rıfat Ilgaz öldü Orhan Asena öldü onlarla birlikte bir dönem kapandı. Yazdıkları eserlerle alt ve orta sınıfın dertlerini öyle bir anlattılarki sahnede bizlere o kadar yakın durdularki hayatı ve varoluş gerçeğimizi öyle içten betimledilerki işte birazda bu yüzden 1960'lar tiyatronun altın çağıdır. Halbuki şuan devlet ve şehir tiyatroları kendini sol sanan küçük burjuva zihniyetinin egemenliği altında halka uzak kalan yapısıyla , Türk oyun yazarlarını dışlayan, postmodern batılı refah toplumlarının bize yabancı meselelerini konu alan oyun yazarlarının textlerini sahnelemekte diretmektedir. Türk tiyatrosu kendi oyun yazarını yaratamadı yazarlar hep gölgede kaldı. Çok cüzi ücretlere sadece tiyatro yazarlığı yapacak o kadar çok yazar varki ama birçoğu tiyatroya uzak geçimlik işlerde heder oluyor bu yetenekler karanlıkta kalıyor. Türk tiyatrosunun oyuncu ve yönetmen sıkıntısı yoktur fazlasıylada vardır asıl sorun yazarları finanse etmekte. Tiyatro oyun yazarının sinema senaristin sanatıdır ( bana göre tabi) textin senaryonun ikinci plana atıldığı hiçbir eser seyirci tarafından ilgi görmemeiştir.

Sadece türkiyeli oyun yazarlarının finanse edildiği onların oyunlarının sahnelendiği bizim dertlerimizin sahne aldığı tiyatrolar olmalı. Tiyatro ancak televizyonun ve sinemanın ele alamadığı konuların üzerine giderek ses getirebilir. Her tiyatro kendi yazarını yaratmalı. Tiyatro doğası gereği özüne dönüp dahada muhalifleşmeli

Bir oyuncu anlıkta olsa istediği sahneye çıkabilir hasbelkader sanatını icra edebilir. Oysa yazarın durumu öyle değildir; yazarlık aristokratik bir iştir. Bu ülkede bir tiyatro yazarını yazar olduğu için finanse eden bir kurum olmadığına göre bu ülkenin birçok yetenekli yazarı yazmaya vakit bırakmayacak geçimlik işlerde ömür törpülüyor yetenekleriyle birlikte heder olmaktadırlar.

Bu ülkenin sahnelerinde 31 Mart Ayaklanması anlatılmalı, Madımak Katlimı, Maraş ve Çorum katliamları anlatılmalı, mahalle baskısı altında yok olan bir gençliği sınav sisteminin çıkmaza soktuğu, işsiz işçilerin ve çocuk yaşlarda evlendirilen kızların dramı anlatılmalı bizim acılarımız sahne almalı. Türk tiyatrosunu bir afyon gibi uyuşturmuş bu burjuva zihniyetinden kurtulmadıkça tiyatro bu topraklarda geniş kitlelerin gözünde önemini hep yitirecek. Artık cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi İstanbulun devlet tiyatrolarına ihtiyacı yok İstanbuldaki özel tiyatrolar ellerinden geldiğince bu sanata hizmet ediyor devlet tiyatroyu yapacaksa bu ülkenin tiyatrosu olmayan taşrasına yapmalı yozgata ardahana manisaya şırnağa kurmalıydı bu tiyatroları. Büyük metropellerin artık eskisi gibi devlet tiyatrolarına ihtiyacımı var? Bence tiyatroya en çok taşranın ihtiyacı var eğer kamu yararı gözetilerek kurulmuşsa bu tiyatrolar taşralara kaydırılmalıydı!


Akıllarınca sanatı ve tiyatroyu baskı altına kontrol altına almaya hatta bu kurumları ellerine geçirmeye çalışan muhafazakar kesime gelince dikkat edin faşistlerin ve yobazların sanatın S' siyle ilgi alakları yoktur sanat onlar için şeytan icadıdır fuzulidir. Bir çeşit hayvansı gibi sanata ve bilime düşmanca yaşarlar onların içinden tiyatroya zırnık verecek izleyici kitlesi çıkmaz sanat devrimci ve aydın ruhun işidir. Bu konudaki telaş boşuna. Bu ülkede muhafazakarlar tiyatro kurduda kurmayın diyen mi oldu? islamda sanat zaten yasak müzik, heykel ve tiyatro zaten haram! Onlar sanatı yaratamaz ancak başkalarının binbir zorlukla bedel ödeyerek yarattıklarının üstüne yatarak gasp etmeye, edemiyorsa yoketmeye çalışırlar! Şehir tiyatroları için yaptıkları şey burada budur. Yıllarca sahne almadan maaş alan bankamatik devlet tiyatrosu oyuncularının oluşu sistemdeki bu yozlaşma ve kadrolaşma uzun zamandır sanat camiasının tartıştığı; çok göze batan bir meseleydi.

Muhalif politik tiyatro tüm enerjisiyle iktidarı direk eleştiren başını belaya sokacak oyunlarla sahneye çıkmmalı bu ülkenin kalemleriyle oynamalı bakın o zaman görün izleyici o karanlık salonların huşusunu alkış sesleriyle nasıl çınlatacak! Muhalif Politik tiyatro bu fırsatı çok iyi değerlendirmeli.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 22:23 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş


7 Eylül 2011 Çarşamba Sinan Çetin ‘in kağıt filmi gişe yapmamış “Sanat için değil para kazanmak için film yaptığını söyleyen bir adamın filmlerinin ticari anlamda tutmaması çok komik ve ne rezil bir durum.

"Evet, benden şunu duymak istiyorlar: 'Bundan sonra bütün sinemamı halkıma adıyorum, onlar için sinema yapacağım.' Hayır ben filmlerimi kendim için, para kazanmak için yapıyorum. Bundan da gurur duyuyorum" sinan çetin.

Sinan çetin dürüst ve cüretkar bir liberal keşke her burjuva onun gibi fütursuz olabilse böylelikle yoksul kesim daha hızlı uyanır zenginlerin kendilerine nasıl bir zihniyetle baktığını daha iyi kavrayıp belkide kendi gelecekleri ve devrim adına daha kitlesel eylemlerin içine girerler ama bizim burjuvazi sol takılıyor dünyanın gelmiş geçmiş en uyanık burjuvazisi çünkü. Sinan ‘ın katıldığı günlük tv programlarında burjuvaziyi öven kapitalizmi insanlığın en büyük aşaması olarak gören işsizleri ve yoksulları aşağılayan bu ideolojik yapısı aslında bu ülke sanatçısının bir trajedisidir evet tüm ününe ve parasına rağmen Sinan Çetin bir trajedidir! Kendini kapitalist sanıyor yada öyle görünmek istiyor ama yanılıyor kapitalist bir meta üreten adamdır mesela fabrikatördür halbuki Sinan rant ve kira toplayarak yaşayan bir şehir ağası. Bildiğin feodalizm! Ha belki cevaben “ben sinema filmi üretiyorum” diyebilir ama kapitalistlerin en çok aşağıladığı reddettiği hatta önünü kestiği eylemdir sanatsal üretim, Öyle ciddi anlamda sanat yapan adamı sevmezler, çok ürkerler sakıncalı bulurlar onlara göre sanatçı dediğin kapitalisti eğlendirecek, yüzünü güldürecek iş stresini atacak! Bu kadar medya soytarısının ve meyhane şarkıcısının istihdam edilmesine şaşırmamalı zaten (nedense? fazıl say çok şaşırıyor!) Sanat kapitalizme rağmen vardır! Bunu kendisi daha iyi bilir ama dürüst bir liberaldir bu gerçek! keşke her liberal Sinan gibi olsa yemede yanında yat! Peki trajedi bunun neresinde? Sahip olduğu maddi gelirle övünen ve tüm zihniyetini düşünce tarzını o maddi gelir ve mülk üzerine kuran parasını ve maddi gücünü çekip aldığında geriye hiçbir şey kalmayan o küçük insan trajedi işte tamda burada . Sistem daha çok mülk edinmeye zorluyor bizi ne için? geberip gittiğimizde geriye kalacak ama bize hiçbir faydası olmayacak bir servet için…

1960 lar 1970 ler ve 1980 ‘lerde sinema Yılmaz Güney, Şerif Gören, Metin Erksan… gibi sosyalist yönetmenlerin elindeydi bu yönetmenlerin yanında asistan olabilmek için elbette solcu olmak yada solcuymuş gibi görünmek şarttı. Sosyalizmin altın çağında ekmeği sosyalizmde gören bir sürü kariyerist küçük burjuva kadroları doldurmak için birbirleriyle yarışıyorlardı (ben bu ülkede devrimin neden olmadığını bu kariyerist küçük burjuva denen alçaklara bağlıyorum ama neyse o uzun bir konu) işte Sinan da sosyalizmin altın çağında ekmeği solculukta görenlerden ama onun geçmişinde solcu olduğuda tam bir yalandır aynı şu anki fethullah sevgisi gibi Türkçe olimpiyatlarında o ağlak sahte peygamberi överken “feyttüllah” diyor fethullah bile diyemiyor


çünkü ismini bile bilmiyor (eminim zamanında che guevera ‘nında ismini doğru düzgün söyleyemiyordu) adamın ismini doğru dürüst dahi telaffuz edemiyor e bir saatte fethullahçı olmak böyle bir şey olsa gerek? ama zihninde allah bilir ne maddi planları ve iktidarla çıkar ilişkileri var artık biryerde kaçak bir inşaatı varda ruhsatmı alması gerekiyor tabi orasını bilemeyeceğiz ama hep iktidardan yana günün adamı olduğu bir gerçek. Sinan yüzüne takındığı sahte solcu kimliğiyle sinema dünyasına bir şekilde giriş yaptı izleyiciyi etkilemiş yada bu ülkenin sinema geçmişinde yer etmiş tek orijinal yapıtı yoktur. Hep devletle birey çelişkisini anlattığını söyler filmlerinde sözde anarşist olduğunu sayıklar durur halbuki kapitalizm ve anarşizm birbirine en zıt iki ideolojdir ve bireyi uzun mesai saatleriyle en çok yıpratan sistemdir o çok sevdiği kapitalist dünya bireyi örselemektedir! Halbuki güç, erk ve iktidar değilmidir kapitalizmin öteki yüzü? işte Sinan böylesine sakat bir ideolojik zeminin üzerinde çok bilmişlik taslamaktadır. İşte bu çarpık zihniyet olduğu gibi filmlerine yansımakta hafızalarımızda sadece iğreti ve absürd birkaç görüntü bırakmaktadır uzun mesai saatleri onlarıda bir şekilde silip götürmektedir zamanın karanlık mezarlığına.

Sovyetler çöküp efsane bittiğinde Sinan gibi sahte solcular artık o sahte sol maskeyi attılar yüzlerinden gerek kalmamıştı çünkü devir artık sermayenin devriydi yerine daha ağdalı daha ışıltılı kapitalist maskesini geçirdiler yüzlerine ama dediğim gibi onun kapitalistliğide sahtedir kaypaktır daha feodal bir ağadır çünkü O. Geçmişinde devamlı solculuğuyla övünen her liboş gibi yalan ve sahte bir sol geçmişin anılarını anlatır durur. Halbuki devrimci dediğin herhangi bir örgütlü mücadelenin içinde savaşan adamdır yani ben devrimciyim demekle devrimci olunmuyor aslında 80 öncesi iç savaşı burunları bile kanamadan atlatmaları dönemin ne kadar önemsiz adamları olduklarını doğruluyor bizi geçmişte solcu oldukları yalanına inandırmak istiyorlar. İnanmıyoruz.

Türkiyede bir sinema sektörünün varolmamasında aslında Sinan çetin zihniyetinin tam 60 yıldır yeşilçamda egemen olmasınında payı yatmaktadır, sinemadan çok iyi para kazanan adamlar hiçbir biçimde bunu sinemaya yansıtmadılar bunu özellikle yaptılar çünkü daha rahat at koşturma cirit atma imkanları doğuyordu onlar için koyunun olmadığı yerde abdurrahman çelebi misali. Bu adamlar Türkiye sinemasına ve sanatına egemen olduğu müddetçe bu ülke sineması hiçbir zaman dünya sinema çevreleri tarafından ciddiye alınmayacak en azından bir oskarımız bile olmayacak. Hiçbir zaman orijinal yapıtlar üretemeyecek. Hep edilgen kalacak hep yapay amaçların derdine filmler yapılacak sinema hep 2. planda olacak. İstanbul ‘un göbeğine kurulmuş bu İstanbul dükalığı kendinden başka hiç kimsenin sinema ve sanat yapmasına izin vermiyor iktidar onlarda çünkü imkanlar teşvik kredileri ve en önemli kozları para her şey ama her şey onların emrine amade bu kadar tepeden verilmiş olanağın içinde hiçbir şey yapmamaları yada yapamamalarıda kendilerine has bir mucize olsa gerek. Her şeyde olduğu gibi sanat dünyasındaki bu sosyal uçurumda bu ülkenin kültür hayatı açısından tam bir felaket. Bir yanda benim collesium çocukları dediğim ultra zengin çocukları; devlet tiyatrolarını, sinema, reklam ve tv sektörünü ve


tabi lobi kurdukları ve ancak kendi gibi olanları sevip okşadıkları medyayı ellerine geçirmiş durumdalar. Öte yanda ellerinde çok sıkı senaryoları filme çekecek imkanları bile olmayan saçma sapan işlerde hayatlarını kazanmaya mahkum edilmiş ve çoğu sineması tiyatrosu bile olmayan mahrumiyet şehirlerinde yokolan bilinmeyen dehalar dahada bilinmesin diye itilenler işte sinemanın ve sanatın o gizli gerillaları arenaya çıkmalı imkanları zorlamalı Türkiye 'nin kültür hayatının geleceği onların elinde çünkü. Yoksa bu kokuşmuşluk içinde gerçek anlamda sanat yapabilmek artık bir hayal olarak kalacak.

Gönderen Balamir Kürşat Eylül zaman: 08:33 Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş

Daha Yeni Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Blog Arşivi Eki 08 (1) Eki 05 (13) Eyl 24 (3) Eyl 21 (1) Eyl 20 (1) Eyl 18 (2) Eyl 17 (3) Eyl 15 (1) Eyl 14 (2)


Eyl 13 (1) Eyl 12 (1) Eyl 08 (3) Eyl 06 (6) Eyl 04 (1) Eyl 03 (1) Ağu 22 (1) Ağu 16 (1) Ağu 15 (1) Ağu 09 (1) Ağu 08 (2) Ağu 05 (1) Tem 31 (2) Tem 30 (3) Tem 29 (2) Tem 28 (19) Tem 16 (1) Tem 10 (6) Haz 27 (4) Haz 25 (8) Haz 19 (17) Haz 15 (13) Haz 13 (1) Haz 11 (14) Haz 08 (1)


Haz 07 (32) May 27 (18) May 22 (5) May 18 (4) May 17 (1) May 13 (5) May 03 (1) Eyl 07 (1) Hakkımda Fotoğrafım Balamir Kürşat Eylül Deneme yazılarının telif hakları; Balamir Kürşat Eylül'e aittir. Her hakkı saklıdır, yazıların isimsiz ya da izin alınmadan bir bölümünün, tamamının kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Profilimin tamamını görüntüle Harikalar Tic. şablonu. Blogger tarafından desteklenmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.