YALNIZLIĞIMI ARŞINLADIĞIM CADDELER
Heraklit, Zenon, Diogen, Galileo, Kopernik, Abelardus, Nietzsche, Marks, Camus, Luke, Hume, Einstein , Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Nesimi, Şeyhi, Zati, Fuzuli, Nef’i, Necati, Prodhon, Kropotkin, Bakunin, Stirner, Ve Arthur Rimabud’ nun anısına derin saygılarımla
Yaş : 19 –20
YALZNIZLIĞIMI ARŞINLADIĞIM CADDELER
Nereye gitsem yalnızlığa mahkumum Her gidişim bir kaybedişim mi olacak Hep yalnızlığımı yaşanacak bu şehrin bu caddelerin Şu an Arthur Rimbaud’ nun şiir lerine öylesine ihtiyacım var ki Ama kitabını alacak param yok
Şu an öylesine ihtiyacım var ki Arthur Rimbaud’unun şiir lerine Ama kitabını alacak param yok
O günler ki şu günlere eşit İçimde Acısı dinmeyen yaradır
Peki nedir bu Kainatın sırrı Bu kainatın sırlarına erişmek Sırlarını bulmak Sırlarını çözmek kurtaracak mı beni bu acılardan
Sonum hep yalnızlık mı olacak Sonuçta bırakılmak mı yazgım; rengi bitip tükenmeyen kızıl acı
O gördüğüm acıların en büyüğüydü ihanetler en büyüğü Bu dünya da neyi kaybettiysem hep iyi niyetimden kaybettim başka türlüsü yok olmaz
Bu hüzünlü gece(m)de Önemli olan bir şey varsa eğer görmektir yalnızlığı Anlamaktır eğer kendini anlayacak birisi bulamıyorsan saldır saldırabildiğin kadar kadar ama saldırmak yaşatmamaktır hem bugüne kadar kime saldırdım ki hiç demek ki saldırmakta bir saçmalıktır Üst düzey bir aptallık Korkuyu sevebilmekte önemlidir yenebilmekte yenilgiye uğramakta
Çağlar boyu Şiir ler olmalı O duyguları yüzümüze aksettiren
yitirdiğimiz onca yıla bedel
Bir şeyi ifade etmek Ama tam ifade edememek Gençliğimi yitirmişliğim bu Yitirdiğim onca şeye rağmen Avare dolaş şu kırık caddeleri Ah şu avare başım Yalnızlığımın şehri Kırıkkale
Acıyı sessiz ve sensiz karşılamak gecenin kör ayazında Seninle buluşamamanın yalnızlığı
Kimbilir bu soğuk caddelerde Kaçıncı yorulmuşluğum bu Kaçıncı kaybolmuşluğum Ağlamışlığım
Olmayan gözlerle baktı hayata söyleyemedi yalnızlığını
bu hissettiğim karlı gecelerin soğuğumudur gecede ay dağların ardından bir adam gibi bakıyordu.
Travma
yine o bilindik can sıkıntısı şuan uğraşmakta olduğum Travmada tango hayallerimde yaptığım tango danslarıydı ispanyol flemenkoları altı ay olmuş şu bucak denen yere gelişim burdurun o bilindik ilçesi dağların tepelerin üst üste yığılı olduğu sisli yağmurlu memleket Bucak Meslek yüksek okulunda dolduruyorum öğrencilik cezamı cezasını Şu an köhne bir evin müstakil kutu gibi bir odasındayım Tek arkadaşım tahta masanın üzerinde ki kitaplar bir de bir de o kırık çıkık radyom kalmış radyo da tango ispanyol flemenkoları opera şu odada tek dostum kalmış yalnızlık ha bir de unutuyordum parasızlık uyku tutmuyor gözlerimi sekiz damla Naradonol iki tablet Tonafranil
biraz melankoli biraz depresyon hepsi o kadar çamur çaylak yollarını yürüdüm bucağın bir de bu kasabanın sarrafları var tefeci faizci bir zamanlar bir tepede altınlar bulunmuş öyle türemiş sarraflar burada bir de tütünü onada devlet kota koymuş abd uşşağı 19 – 2002
şahit ben uğur mumcu yum kontağın anahtarını çevirmesiyle bu dünyadan ayrılan kitaplarını masasına koyduğu zaman boyunu aşan 19-2002
filistin filistin filistin yüreğimin üzerinde acı bir denizsin bu muydu acılara sabredişin bu muydu acılara direnişin bu muydu acılara hükmedişin
kurtaracak olan seni seni kurtaracak olan filistin li bir Gandhi dir Yaşadığın bu acılar O topraklarında ne gandhiler yaratacak KURTULACAK elbet bir gün kurtulacak(sın) Filistin Kanlı silahların ve ağır tankların gölgesinden 19 – 2002
Kırıkkale Gündüzlerin sersem(lik) Gecelerin uykusuz(luk)
Kimbilir bu şehirde kaçıncı uyuyuşum kaçkez uyanışım kapımı çalmıştı mısralar yeni şiir leri yaratacak yaşadığım bu duygular
Ağlamak istemek ama ağlayamamak Öylesine yoğun duygular yaşayabilmek ki tanımlayamamak işte şu anki tek sorun bu bir üniversite öğrencisinin yaşadıkları daha ne olsun radyo üçte çalan afrika ezgileri seslerinde sanki afrikanın ezilmişliğinin sömürülmüşlüğünün acısı var 19 – 2002
yalnızlığımın türküsünü söyledim o şehrin caddelerin de ben
Anlatmakla bitmez içimde ki bu hüznü belki de ağlamak isteyişim ama ağlamak zorunda olmayışım bana bu kadar koyan ağlamak istiyorum beni tutan yok ağlasana neden hep tutmak zorundayım kendimi bir düğün hazırlığımıdır şu karşı ki solgun ev de ki hep bu şansızlığımı tutsak olmak zorunda bırakan biliyorum bildiğim için yürüyorum beni gören bu yıldızlar bu caddeler benim için ağlarlar mı 19 – 2002 Burdur cumhuriyet caddesi beyaz ev.
gecenin sonsuzluğuna doğru ağlamak basardı ağlamak isterdim kanarcasına inadıma gök gürlerdi hani şu bildiğimiz felek var ya hep çelmesini attı bana
İyot dolu gecelerdir karanlığa aldanışın ne senin için ne de kendim içindir bu yanışım bu yanışım dünyanın perişan hainliğidir
her yerde yalnız kaldım yapayalnız demek ki ben yalnızlığa tutsağım yalnızlığa hükümlü
Yolları gecenin karanlığı örtmüş Karanlık odalarda sakinlik gözgözü görmeyen ve arkasına dönüp bakmayan tutku çığlıkları ve ağır bir uyku isteği bastıran uykusuzlukta yakalayan
yalnızlığım içimi sızlatmıyor artık
Bu bakışım yokoluşla varoluşun işaretimidir
Seher vakti kuş sesleri İnanamadığım alacakaranlığında İnanamadığım
bir sözümü hatırladım geçmişte kalan hata etmiştim
sanki önceden hatırlıyorum önceden yaşamış gibiyim şu an ki o olayı
hala o çığlığın yükümlülüğünü duyuyorum ama geçmişte kalan
bu izbe odalarda gördü bizi yada biz bu izbe odaları gördük
beni alıp bir kağıda başkası yazsa umursamadan geçsem tüm yalnızlığımı acep dönüp bana bakar ağlarlar mı yoktur kırılan bir sessizliğin ardından ağlayan
kişi başına düşen gelir adaletsizliği kişi başına düşen gelir adaletsizliğinin uçtuğu uçurum
hiç kabul görmeyen yalnızlığım kabul edilmeyen yalnızlığınız acımak hissi ve kaybolmak
gece boyunca kırpmadım gözlerimi alışagelmiş tiklerimin dışında uyuyamadım sabaha kadar anlıyormusunuz ama yine de gariban bir ölüme karşı kaldı
Sonu gelmez bir anlamsızlığın içine düşmüşüm düşmüşte perçinleşmişim
Maviliğin sonsuz gecesinde Kızıllığın ötesinde sesler dinerken
Bu toprak yollarda bir karasabanın izdüşümüdür yalnızlığa kalan
Sen beni hiç sevmedin bir budala gibi koştum durdum peşinden Sen beni hiç sevmedin ki
Aynaya baktıkça gece bulutlu bir gökyüzünü hatırlatır Taşralı bir gencin yalnızlığıdır Aynada karşımda duran nedensiz ama nedeni bilinmeyen yalnızlık gökyüzü hep o aynadaki genci hatırlatır
ben burda acılar içinde kıstırılmış sen orda rahat içimde ki bu ateş bu yangı
uyusam kurtulsam tüm bu sıkıntılardan artık bilmiyorum bilmeden mi seçtim ben bu yalnızlığı bu yalnızlığı bilmeden mi seçtim kararsızım hep kararsız(ım) belki de bu yalnızlık arayıpta bulamadığım bir şeydir
Gecenin sabaha sürüklenişiydi bu hayat Binaların ve caddelerin arasına kıstırılmış bir yaşamdı bu
Yok olsam Yok olsa İçimde ki bu gelecek korkusu kaybolsam bu kızılımsı caddelerde yürümesem ağlamasam hissettirmeden bu belalar üzerime üzerime gelmeseler yokolsam
Hep o hüzünlerde mi kalacak yalnızlığım kimseler bilmeyecek beni kimseler duymayacak senin aşkın beni bu kadar yaralamayacak hep bu akşamlar hep bu geceler beni bu kadar kahreden çaresizliğim çaresizliğim zorda bırakan
ne zaman ellerime bir kelepçe vurulsa götürülsem ne zaman geçsem işkence tezgahlarından senin o yüzünü hatırlamasam çıldırır intihar ederdim
hep bu çaresizliğim mi ellerimi kollarımı bağlayan Yoksa sonum Çıldırıp intihar etmek mi
ne zaman boğulsam bu evde beni bu serseri caddeler kurtarır
Peki bu içimde ki derin acı hiç kimselere anlatamadığım yanlış anlaşıldığım nedeni nedir o gördüğüm kadınlar mıdır yoksa bu caddelerdeki şen şakrak liseli kızlarmıdır
Kurtulamadığım Ağlamışlığımdır yalnızlığım göz yaşlarımdan akan kan mıdır çaresizliğimdir hıyanetimdir düzene ölümdür düzene hıyanetin sonu ölümümmüdür bu acılarımı dindirmeye ölüm bile yetmez ki sonum çıldırıp intihar etmekmidir
Hep bu gururum hep bu gururumudur beni kahreden hep bu gururumudur beni ele veren bastıramadığım gururumudur
İçim de ki bu zavallı gurur bastırılmamış bir isyan gibidir hep bu insanlardan firar edişim beni benden kahreden kahrolası gururumdur beni benden kahreden gururumun çaresizliğidir
nedir bu insanların beni yanlış anlamasına sebep bu umarsız görünüşüm bu hiç kimseyi üzmemek için attığım kahkahalar mıdır arasıra yaptığım şakalarmıdır buna sebep belki de domuz gibi anlıyorlar beni ama cesaret edemiyorlar gerçeği görmeye
Sızı
Gece yarısı genç bir adam yürür bu şehrin caddelerini acılı yüzü güzel bir fahişeyi arar durur kalbin de sızısı
hayat bazen alıcı bir kuştur baştan bir yok oluştur
Delicesine bir aĹ&#x;k
Nedir beni bu şehir de tutan ben bu şehri tükettim bu şehir beni tutan nedir bu şehir de beni bu şehir beni tüketti ben bu şehri her aşık olduğum gitti bu şehirden o kız kadın oldu bil ki o kızda o kadında gitti bu şehirden bir tek biz kaldık
İçimde bu gecelerin bu caddelerin hüznü kaldı bu ihanetlerin acısı alıp başımı gitmeliyim bu şehirden kurtulmalıyım Ama gitmekte kurtuluş değil ki kalmakta nedir peki kurtuluş
intihar mı ?
Artık değer vermeliyim Önem vermeliyim bugüne kadar nasılda savruldu geçti hayat daha dün değilken bugün oldu başarısızlıkların ardında kalan rüzgarla salınan asırlık ağaçlar kaldı gecenin rengin de oynaşan silüetleri yere vuran gölgeleri kaldı o ağaçların
biz şairler niye bu kadar düşkünüz ağaçlara Ağaçların ihtişamı Ancak gece belli olur ay ışığında esen rüzgarda yapraklar çığlık çığlığa hışırdar Ağlamak tutar beni her güneşin batmaya durduğunda
İntihar ? İntihar sonsuz bir uçurumdur bu uçurumun eşiğinde asırlardır insanlar yaşar o umarsız kadınlar mıdır umarsız kadınlar mıdır intihara Aptalca bakan(lar)
aynı mahvoluşu bu şehir de yaşayacaksan neden hala buralardayım bas gitsene ulan gitsene istanbul’a
Bu cehennemden Cehennemin allahına bas git ulan bas git o şehre o şehirde görsün bizi biz o şehri İstanbulsuz sinema olur mu koçum Yok olacaksam o şehirde Ağlayacaksam o şehirde Ağlamalıyım 20 – 2004
nasıl aşklardı o aşklar nasıl unutamam unutamadığım ağıt sesleriydi o sevdalar sevdalarıma yakılmış ağıtlardı her gece düşünceye mahkum daha bu yaşımda ne acılar sarmalıyor gecelerimi bu geceler öldürecek benim ölümüm bu geceler de olacak
yitip gidecek bu sevdalar bu anılar bu içim de ki sızı benimle birlikte savrulup gidecek bir sır olacak nasıl sevdalardı o sevdalar benimle birlikte yok mu olacak zamana karışıp Acı bir ağıt mı olacak her zaman yitmiş sevdanın ardından Ağlamakta yorulmak gibi
bulamadım
Anlıyor musun
O Asıl sevdayı bulamadım belki bir caddede rastlarım bir gün rastlaşırız Ben ölmüşümdür bu şehirde bu sevda için Yalnızlığımı Arşınladığım bu caddeler bu şehirdedir işte
Ayrılık ölümden beterdir de inanamazsın o sevdalını bulamamak Artık O nun yalnızlığını taşıyamamak canhıraş bir yolculuktur bu şehirde bu caddeler yitirdiğim o aşkı bulmak melankolik doruklarda harcamak benliğini Ayrılık ölümden beterdirde inanamazsın Ayrılık bulamamak ve bilememek ihanetin diğer adıdır bir ağıttır on beş yaşımın
şimdi yirmimi bitirmek üzereyim yıllardır unutamadığım ilk gönül ağrım
Aşk bumudur Unutamadığım bir ağrımıdır göğsümde yokolmaya giden bir gencin hüznümüdür
bu hüznün nedeni haziran gecelerimidir ölüme bir çığlık kala bir söz duysa bir erkeğin gözlerinin yaşarmasıdır Aşk bumudur budur işte Evlendi mi yoksa üniversitelimi yoksa öldümü yoksa hep ağrısı düştüğünde onun için ağıtmı yakacaksın utanmasan bir de ağlayacaksın Ağlamadık mı peki Ağladık Ağladık da mı buldun O’nu
bu bir sevda olamaz inanmam bu sevdalardır o zamanın inanamadığın aşklarıdır yaşanmışlığıdır bu dünyanın acıda olsa
bu yaz gecesi küllenmiş bir hüzündür Ardında kalan bırak bu yangınları yepyeni sevdalara yol al yepyeni ızdırablara
baştan aşağı bir aşkın ızdırabıyım bilirsin
bu yaz gecesi dalga dalga yükselen bir heyecansın içimde fırtınalar dalgalar hep içimde kalacak boşver kimsecikler bilmesin
belki bir yaz gecesi bir kız okur bu satırları duygulanır belki oda evlidir yada fakülteli Ama bu satırları yazanın hüznünüde düşünür belki merak eder
bu gece nasılda yol aldı mısralar nasılda patladım bu gece hüngür hüngür ağlayıp rezil olacaktım alıp başımı gitsem bu caddelerden bu şehirden serüvenlere vursam kendimi bilinmezliğe yol alsam
yakındır o günler çok yakın o bilmediğiniz yollardır o görmediğiniz caddelerdir yepyeni serüvenlere aşklara ve sevdalara yol almak yakındır
Aşklarımı ben den alan hazırdır demir alacağımız acılar kaybeden kaybettiren bir türlü çözülemeyen duygular sarmış her tarafımı göğsümde her aşkın bir ağrısı yaşamamışsam o aşkın üzerine hiçbir şey yazmam yaşamışım ki yazmışımdır her aşkım bir tarihe denk düşecek çağ açıp çağ kapatacak güçtedir o çağlar sadece benim hayatımda başkasını ne kadar ilgilendirir
Kendimi aşklara vermeliyim Vermeliyim sevdaya ait Bu sevdalara dair ne varsa bu şehrin caddelerine yazılıdır kimse basamaz Bu yaz şenliğinin yaşandığı tüm caddelere Ağlasamda tutamam kendimi bu şehrin yokolması anılarımın bozulması demek
hiçbir cadde değişmemeli böyle kalmalı Yoksa unutamıyorum aklıma getiremiyorum kimi aşklarımı sessizce yükselen bir melodi gibisin gecem de nerdesin aşkım sevdam sevdalarım bu şehri terk etmem sırf seni aradığım ve bulamadığım içindir
suçum sana aşık olmaktır cezam : sürgün bu şehre bir daha dönmemecesine dalgınlık yıllarımı aratmazsın artık bu beyaz sayfalara dizilen her satır dindiremez bu aşkı bu acıları södüremez bu alevi
Aşk hani o burjuva zaafıydı Nasılda düştüm pençesine bir anda kimbilir kaç defa kaç defa kimbilebilir Acıyı yaşayan hisseder
Tüm bir aşkmışda tüm bunlar hep inkar etmişiz inkar etmemiz neye yaradı her şey acıyı dindirmek içindi ama dinmedi bu sevdalarda demlendi bu gece biliyorum Yıllarca birikti bu aşk demek bu gece içinmiş bu yaz gecesi için her şey dinmeyecekmiş tüm bu hasretlerim bu hüzün anlatamadığım
tül perdenin aralığında kalan bu yıldızlı yaz gecesimidir bu hüzne vurulmuşluğum
bu yaz gecelerinde daha bi dayanılmaz geçmişe götüren Ama geri getirmeyen bir gökdelenin yalnızlığı gibi artık yeri yok hayatımda hiçbirinin Yeri yok hiçbirşeyin hayatımda Kalmadı hiçbirşeyin yeri Pişman olacağımı bile bilemi yapıyorum tüm bunları geç kalacağımı bile bilemi
bu ŞİİR ancak uykuya daldığımda bitebilir bu gece derin uykulara 20 – 2003
Artık söz bitti eylem zamanı Ama neden hep geç kaldım tüm aşklara tüm aşklarım baştan aşağıya bir kıskançlıktır yarı yarıya bir gizem inanılmaz yalnızlığımın en güzel ızdırablarıydılar
Şu yürüdüğüm caddede rüzgarlar eserken bu
bu şehri yaşadım demek
o kızıl ışıkların aydınlattığı parkta oynayan çocuklar bir yaz şenliğimidir bu şehir bu caddeler bu hınca hınç insanlar şenşakrak insan seslerine karışır ışıklar bu şehir bu caddeler
benim bu caddelerle yoldaşlığım gerçek bir cezaevi arkadaşlığı gibidir afsızlığa siyasi mahkum o dinlediğim müziğe ulaşabilmek o melodiye bu hüzünlü yaz akşamlarımıdır bana yaşadığımı hissettiren bunlar ne acılardır bastırılmayı hazmedemeyen Bu gece Bu tınıların yükseldiği
bu ıssız oda bu melankoli kuşatılmışım zaman ve mekan tarafından hüzünle bu melankolik hüzünlerle anın beni Ben bu hüznün abidesiyim işte bu sonsuz yaz gecelerinin 20 – 2003
baştanaşağı bir aşkın ızdırabıyım O’ nu yıllar sonra bir caddede yürürken gördüm kucağında bebeği güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş yanında kadın arkadaşları belli hepsi ev hanımı O’ nu yeniden buldum derken bir anda kaybettim içimde bu aşkın hezeyanı bu belki bir saçmalık belki de bu güne dek yaşadığım en gerçek aşkın acısı
Yıllar sonra Ağladım hem de hıçkırarak bu gözyaşlarını erkeklik Onuruma yakıştıramadım bak şehirde yeni bir düğün hazırlığı dışarıda insan sesleri birbirine karışıyor sıradan insanların en mutlu anı her zaman olduğu gibi benim cehennemim oluyor ben bu aşkın bu kaybedişin acısıyla yok olurken Penceremin dibinde bir düğün hazırlığı Bu kadar mı olur Bu kadar mı tesadüf tesadüflerin en acısı
davullar zurnalar çalıyor lumpenler doluşmuş balkonlara başlarını yere eğiyor düğünü seyrediyor erkek kardeşi ölmüş bir kızın düğünü allar pullar içinde ölüm çoktan unutulmuş
ya benim yıllar öncesinden o acım daha bu yaz akşamına yakın caddede kucağında çocuğu yürüriken gördüğüm hep mi böyle olacak hep mi bu kaybedişler yüzüme ağlayarak bakıyor Aynadaki taşralı genç Yıllarca unutamadığım kara sevdasına ağlıyor unutamadığım ızdırabım 1 temmuz 20 - 2003
dışarıda tül perdenin ardında davullar çalıyor zurnalar çalıyor televizyonda oturmuş üç beş dallama A.B. uyum yasalarını tartışıyor
Artık bu sevda acılarından kurtulabilmek için avutmuyorum kendimi bırak dağlansın yaram yansın gönlüm tutuşsun , alevler perçem perçem yaksın her yerimi her acı en zayıf noktama bir bomba gibi düşsün Ama neye yarar bu acılardan sevdalardan bu sevdalardan kurtulmakta kurtulmamakta aynı belki hayatta ilkez iki kavram birbirine bu kadar eşit biliyorum bu gece yangınlardayım biliyorum göğsümde bitmeyen bir ağrı Yaşanacaksa böylemi yaşanmalıydı her sevdam
bu kadar acımı olmalıydı 1 temmuz 20 – 2003
Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım bitmeyecek bu aşkın acısı sonuç görmek ve kaybetmek bu geceler ve uyanışlar mahvedecek beni her sabah acıya ve sancıya mahkum Baştan aşağı bir aşkın ızdırabına tutsak Artık belki de hayatımın ramak noktasındayım Ya bu şehirde kalmak yada gitmek bu şehirden Bu aşkın alevlerini de avucuma alıp kaçmak bu şehirden Yokolup uçmak Yoksul ve gezgin bir yazar olarak sürdürmek hayatımı gitmekte pek fazla bir şeyi değiştirmeyecek Artık anlam aramamaya çalışıyorum Sadece ızdırabın akışına ve zamana bırakıyorum kendimi Peki bu söylediğim ne kadar doğru Be ne biçim bir çelişki
ne biçim bir paradox unutsam unutulmuyor yoketsem yokolmuyor yokedilmiyor beni yok edecek bu acı biliyorum Ama yok ettiği yere kadar her şey 20 – 2003
yalnızlığımın sonsuzluğunda fransızca bir şarkı çalar la.. la.. la.. la.. la.. la.. ra ben ağlarım
gençliğimin bu hüzünlü yazında rüzgarda savrulur durur sevgi çiçekleri piyano sesleri yükselir rüzgarın savurduğu perdeler adamda yatakta bilemem bir türlü anlam veremem bu kahrolası aşka içim de ki bu hüzne hüzün bulutları sarmalamış gökyüzünü bak penceremden nasılda ağlamıştım o caddeyi dönerken bilemezsin bu piyanistin çaldığı bahmıdır bethowenmidir vivaldimi beni bu aşka götürüp getiren anımsadığım bu acımıdır Artık umursamazmıyım öylemi görünmeye çalışıyorum yoksa bu yaz sabahı saat bilmiyorum kaç belkide öğle öncesi nasıl bir hüzne gark oldum hissedemeden anlayamazsınız
sanki dün akşam caddeler de şehir ayağımın altında akıyordu
şehir akıyordu zamandan daha hızlı gözlerim onu arıyordu ama dedim ya bulamıyordu bu radio üçte çalan piyanist öldürecek beni dün akşam çalsaydı ya bu parçayı nasıl ağlamaklı olurdum kimbilebilir dedim ya şehir akıyordu belki zamandan daha hızlı gözlerim ağlamaklı gözlerim O’nu arıyordu O altın sarısı yosmayı üç gün önce kucağında çocuğuyla yıllar sonra rastladığım Ama birbirimize yaklaşamadığımız yanındaki ev hanımlarıydı buna sebep biliyorum burası taşra şehri böyle bir şey olsa dedikodudan kan çıkar
bunu da biliyorum Ama nasıl terk ederim bu şehri O’nu sonbirkez daha göremesem bilmesem nasıl çıkarım o intihar yolculuğuna Onu sonbirkez daha görsem bilsem görüşsek burası kahrolası bir taşra şehri hiçbir kadın yanında biri olmadan çıkamaz biliyorum Ama anlamak istiyorum bilmek istiyorum bırak git yoluna devam et olmuyor unut oğlum olmuyor işte kaybettin anla yine de olmuyor unutamıyorum sabahlara kadar onu düşünmeden edemiyorum sabahı o geceler kanlı bir yalnızlığın ve gözyaşının tarihidir sadece ben bilirim Bu şehrin her caddesini ben bilirim
katettim acılardan Aradım ama bulamadım bulamayacaksın O nu sonkez gördüğümde bir kez daha kaybetmiştin O nu gördüğümde bir kez daha kaybettim O altın sarısı aşifteyi hediye ettiğim kitabı ne yapmıştır kimbilir kitabın ismini ben bile unuttum bu aşka sebep bir tek şey değildir bir tek şey olamaz bunu O da biliyor çocukluk mu ilkgençlik mi ne fark eder o çağların hezeyanıydı o bu çağıma gelecek kadar demek onun için şiir yazmak altıyıl sonraya kısmetmiş ( altı yıl sonraya malolacakmış) 20 – 2003
Seneler kurtulamadım bu şehrin rezilliğinden
Yine seni görürüm diye gezindim şehrin caddelerin de sadece görürüm diye yürüdüm
Şehir de gün Şehrimde arkadaşımla geziniyorum meydanlarda caddelerde insanlar temmuzun sıcağında hep geçmiş anılar gözlerimin aynasında gezinen hep geçmiş aşklar o aşklar ki bir tanesi var unutamadığım temmuz sıcağında gün geçer gece olur nasıl eser rüzgarlar nasıl ferah perdeler ağaçlar nasılda salınır masanın örtüsü nasılda bayrak sallar esen rüzgara Aşka ağlamak usandırdı beni gözyaşlarım usanmadı bu dünyaya ince bir nefret çektim reddettim O nu ama yine karşımda buldum kin artık kirlenmiş kelimelerde kaldı doyamadım doyamadım hep aç kaldım
heveslerim hep bir uhde olarak kaldı içim de derin sızısı kaldı yaşanan tüm aşk acılarının bir yol anısı gibi geniş bir ovadan geçerken bir tren manzarası gibi katettiğim her şehir içimde öldürürse bu kara sevdanın kahrı öldürür beni acıyamam kendime hayat hiç acımadı kaybettiğim hiçbir şeye acımamayı öğretti bu kahrolası hayat bana bu kahrolası hayat bana yalan mı söylüyor ne 20 – 2003
İşsizlikten ellerim kollarım bağlı çaresizim her sektöre doldurulmuş torpilli eyyamcılar düzen kahpe olmuş düzenin hakimleri pezevengi Ne yapmaya çalışıyorum ben tükenmiş ve tüketilmiş bu şehirde bu şehir de bana hayat yok artık huzurum hiç olmadı
seni yine gördüm bugün yıllar sonra ilk kez bu kadar sık sana tutulmuşluğum biraz aşksa birazda deliliğimdendir
ya seni kaybedişim her gördüğümde bir kez daha kaybedişim
göğsümde her zamanki o ağrı ruhumu ateşlere veren bu acı hep seni kaybedişim yıllar yıllar sonra hep o aynı cadde hep o aynı yol Ne yapsam bilemiyorum bir kaç güne kalmaz çıldırırım bu şehirde
ne yapacağımı bilemez hale gelirim ne yapmalı bu aşk için ne yapmalı bu kahrdan ne yapsamda kurtulmalı kurtulmalı senden hayallerin cehennemlere veriyor beni beni ateşlere veriyor bu alevler senin aşkın kadar beni kahretmiyor Alıp başımı gitmeliyim bu köhne şehirden aylardır geceleri gözüme uyku girmiyor gitmeliyim bu gidiş belki de senden kurtulmanın tek yoldur ama neye yarar ki bu acı beni bitirdi bitmiş bir gencin gidişi neye yarar ki ne diyeceğimi bilmez haldeyim kime anlatırım bu acıyı hergün içiyorum bu zehri hergün içiyorum her gün bir zehir içiyorum her gün bir zehir bu bir sevda olamaz bu bir sevda olsa bu kadar kahretmez insanı aşk değilmidir insana yaşama sevinci veren benim hiç böyle bir sevincim olmadı bitmeyecek benim bu dünyayla sorunum bitmeyecek
kaçkez unuttum seni Ama yine de kurtulamadım Nedir senden kurtaracak olan beni
layıkmısın sen bu satırlara altın sarısı yosma layıkmısın onu söyle karmakarışık her şey ruhum karmakarışık beynim karmakarışık bir yanda sınav sonuçları gelmiş ne diyor hoca; eğer bir senecikte olsa gitseydin dershaneye en kral yeri kazanırdın kendini harcıyorsun hamza harcıyorsun harrrcccccıııııııııyooooooorrrrrrsun ! huzurum yok bu şehirde bir işin ucundan tutacak dermanım yok zerre kadar yaşam istenci yok içimde her şeyimi öldürdüler öldürdüler beni cesedimi bir caddenin kenarına bıraktılar yansamda yakılsamda kurtuluşum yok benim bu cehennem azaplarından bu zebanilerden kurtuluşum yok benim
Ağlasam rahatlasam biraz hep bu gözlerim yaşarmasa ağlasam
bitse bu göğsümde ki ağrı gözyaşlarım söndürse ruhumda ki bu ateşi ağlasam ağlasam genzim tıkanmasa böyle hep ağlasam kalmasa gözyaşlarımdan bu yaz ayları bu temmuz bu temmuzun yirmi ikisi gözyaşlarımın en derin tarihi olsa nerelere savrulduk böyle nerelere vurduk kendimizi hep fiyasko neyi istediysem olmadı bu şehirde bu şehir bu şehir bu şehiiiiiiirrrrr ben bu şehri bitirdim bu şehir beni
ağlamalarım geceyarılarında kızıl ışıkların bomboş caddeleri aydınlattığında hıçkırıklarım yankılandı adım seslerime karıştı her sayıklamam her gözyaşım bir aşkı aldı götürdü benden aldı götürdü her acı aldı götürdü yalnızlığa yapayalnız yaşamaya alışmaya seneler geçecek biliyorum
bulutlar gelip geçecek bu şehrin üzerinden önüne acılarımıda katıp akacak zaman denilen kör vadiye doğru nasıl hatırlanacak bu günler bu caddeler bu binalar bu sokaklar bu okullar bu ev nasıl görünecek kimbilir bu caddelerin tesadüfleri hep gözyaşlarımımı çağıracak beni hep böyle dertli görecekler hep kahrederek dünyaya asi kahrolsun böyle hayat kahrolsun bu adalet böyle haksızlık kahrolsun ben dağıtmasını bilirim o adaleti bir insana ancak bu kadar haksızlık yapılabilir bu kadar…..
fakülteyi kazanmış inekler dersanelerde dizilmişler başlarında rehber hocaları işe yaramaz arpalamaların veletleri işte bunlar bak okulda bunlara hayatta
sen kendi kaderine ağla ancak ağla bakalım nereye kadar
iş yok güç yok okul yok gez bakalım gez nereye kadar eski dostlar sınıf arkadaşları kimi askere gitmiş kimi işsiz kimi tutturmuş boktan bir üniyi
bizi bu şehir tutsak almış kuşatılmışım her caddede utancımdan yaylım ateşine tutulmuş saklanmışım
yüzyıllar geçecek bu şehrin üzerinden yüzyıllar sonra böyle olmayacak bu caddeler bu caddeler aramayacak bulamayacak benim gibisini bulamayacak
bu saatler nasılda acımasız hiçbir şeye aldırmadan nasılda dönüyor saniyeler bunca acıya bunca gözyaşına nasılda ilgisiz nasılda zalim
kavuşmak sadece hayal hayaller sadece avuntu bu ızdırab her saniyenin bir gerçeği hayatımın en güzel çağları acılarla yokoldu yandı gitti kayboldu geriye dönüşsüz artık bu radeden sonra ne yapsam boş
ne yapsam çılgınlık intiharlar gezecek yatağımın baş ucunda intihar düşünceleri karıştıracak aklımı aklımı oynatacak bu dünya gürültüsünün içinde insan sesleri birbirine karışır yankılanırken yaşarken insanlar boş sokaklar caddeler dolup taşarken otomobil sesleri ışıklar koşuşturur dururken herkes bir yana sessizce sessizce çekilir giderim bir daha belki bulmazsınız 20 – 2003
İşte yine gece oldu geceler bir aşk masalı benim gecelerim bu dünyanın en acı aşk masalları O’nun için değil bu aşk şiir leri kendim için bu kızılımsı caddeler ağlama duvarım benim savrulup gittim bu acılar denizinde başı bozuk bir yelkenli gibi savruldum hep kendi zararıma bu şehre karanlıklar çöktüğünde serin rüzgarlar esmeye başladığında ve her seni bulamayışımda seni bulup bulup görüp kaybedişimde
hep o soğuk sisli geçmiş geçmiş bir travma güncemde başlıbaşına bir sansasyon başlıbaşına bir roman
acı bir destan sensizliğin son yazındayım bu temmuz ayı bu temmuz aylarında daha bi başkayız daha bi sevdalı daha bi hüzünlü Acımı dindirmiyor zaman unutmuyor unutturmuyor Zaman ve Mekan diye bir şey yok hayatımda Şu aşamadan sonra yitirdi bu iki kafadar gerçekliğini ve en üst benliğini 20 – 2003
Saatler akardı Sersemce bir tutku bağlardı gülsarmaşıklarının arasına renkli dün geceki o mısralar unutuldu gitti güya sabah uyandığımda yazacaktık o derin uykulara karıştı belki de uykunun şiir’ leri oldular uykular okudu o mısraları yeter yazılmasada olur hatırlanmasada 20 – 2003
radionun sesini kıstım hep bu jazz müzikleri hiçbir bestenin ses ayarı yok helal olsun heriflere ne deyim asabımı bozdu yine bugün birkaç olay hepsi sanki kişiliğimi hedef alan saldırılardı dolaylıda olsa belki de ben öyle sanıyorum Peki bu kahrolası huzursuzluk bu can sıkıntısı nerden geliyor sadece kendimi anlattım herkez yalan söylüyor anlattığım her zaman kendim olmayabildi Değildi kendim diye bir şey yok Varsa eğer değildi hiçbir şey kendim için vazgeçmiş gibimi görünüyorum belki vazgeçersem rahatlarım sanıyorum bu ruhsal acılar ancak bedensel acılarla birleştiğinde tamamlanacak bu tamamlanma işlemi ne zaman yapılacak
kestiremiyorum hele şu başvurduğumuz yerlerden bir sonuç gelsin gelse n’locak beceremiyoruz bu sıradan basit işleri çocukken başlamalı maharetin pratiği olmalı biz yapamıyoruz işte devrik fransız aristokratları gibi sersefil işsizim işte aman be boşver gitsin siktttrieett salla gitsin boşver hıncımı alacak bir uğraş bulmalıyım buldum ! buzda artistik patinaj !!!!!!!!!! ulan allahın kırıkkalesinde ne gezer kendi çapında espirimi yapıyorsun siktimin memleketinde on yıldır… adam gibi çarpışacak bir satranç oyuncusu bulamıyorsun ! bu kabiliyetimizde mi körelip gidecek.
bu valide beni kaç gündür sinirlendiriyor ne riyakar bir karı lan bu bizim peder zaten denyonun teki kabasaba kutup ayısı ulan yıllardır ayılara arya okuyorsun
ayı aryadan ne anlar pis burjuvalar irili ufaklı zenginler şimdi nasılda yayılmışlardır güney sahillerine keyif çatıyorlardır yedikleri önünde dıkınmadıkları arkalarında kolay para kolay sex kolay iş kolay yaşa ulan be! Karl Marx baba Ne kadarda unutsam seni Nostalji oldun gittin desemde Ne haklı adammışsın be Kapitalini okudum okudum anlamadım ama neyse ortalığı karıştırmayalım şimdi bu nesebini siktiğimin bozkırında imanımız gevredi böyle hayatın anasını sikiyim hiçbir Türk aydınına bu kadar küfretmek yakışıyormu ulan ben bu aydınların da avradını sikiyim 10 yılda 10 bin yazı yazdık yayınlatacak mercii bulamadık kardeşim onbinbir asır gibi geçti bunca yarat kimse bilmesin
iyide abicim bu kadar kitap yayınlatan herif var onlar burji ağbi bastırırsın mangırı bastırırsın kitapını ulan kitapını siktiğimin evlatları lisede komünistiz diye yemediğimiz dayak kalmadı birde gitti geldi onca yıl şimdi nerde bu dayak yediğimiz kahpe çocukları ulan…………neyse 20 – 2003
Uyurken görmek istemek kendini ( o derin uykular yakaladığında her gece beni gözlerim bir başka ağlamaklıdır. Uykular dindirir hıçkırıklarımı. Uykular kurtarır beni her acımdan. Uykular eski bir masaldır. Anlatır geceleri. Hitit uygarlığından kalmış bir atasözüdür. Uyurken kendini görmek hissi, merak etmek kendini ) 20 – 2003
Ben yüzyıllardır bu acıları çekiyorum yüzyıllardır dindirmeye çalışıyorum bu acıları bu haksızlığa yüzyıllardır uğruyorum her hayalim suya düştü sebebi; bu dünyanın adaletsizliği olmayınca olmuyor işte her şeyin en aşırısını yaşadım acının en aşırısını en aşşağılını en rezilini her acıyı metanetle karşıladım Asilce Asildim Asi olduğum kadar 20 – 2003
Bu şehirde her cadde acılarıma eşittir gördüğüm her güzel acım bu öğle sıcağında uyku sersemliğine tutulmuş caddelerim
gözlerim hep onu aramış farkında olmadan geçmişim her caddenin köşebaşında onu beklemişim farkında olmadan onun için tüketmişim yıllarımı artık inanmıyorum hiçbirşeye kendi söylediklerime bile bu aşamadan sonra inançsız ve umutsuz bir intihar yolcusuyum şahittir buna caddelerim 20 – 2003
radioda insanı sersemleten bir jazz müziği çalanını bilmediğim daha az önce geldim kızılımsı caddelerden daha yeni kurtuldum gecelerin ve caddelerin esaretinden bu jazz müziği her zaman dinlediğim seni arayamadığım günlerden bu bir sesleniş yalnızlığımın hüznünden sersemleten gecelere en yakışan müzik Caz. birde bando sesleri arasıra müziğe karışan 20 – 2003
belki de bir aşk için söylenecek en kutsal sözlerdi bu içimden geçenler taşrada karanlık çökerken ıssızlığımı bozan sesler yankılanırken odamın penceresinden ağıraksak şatapat insan sesleri şu hüzünlü piano sesleri radiodan yankılanan hızlanan yavaşlayan ve dinen
l