Güzel günlerin habercisi...
14 Ağustos 2014 Perşembe Sayı: 147 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Demirtaş 9,8 ile barajı yakaladı
.
10 numara siyaset diktatore kafa tuttu ..
.
Halkın seçimi Demirtaş oldu
Demirtaş’ın, seçim sürecinde yalnızca Kürt hareketine seslenmeden Türkiye’deki tüm ezilen ve emekçi halkları kapsayan bir vizyonla hareket etmesi mevcut Kürt oylarını koruyarak Batı’dan da oy almasını sağladı. Demirtaş’ın Erdoğan’a yüklendiği açıklamaları, halkta karşılık bularak, sadece AKP karşıtı bir seçim politikasının yanlış olduğu görüşünü çürütmüş oldu. Halk, Demirtaş’ın AKP karşıtı açıklamalarını onayladı. Öte yandan Selahattin Demirtaş’ın meydanlarda yaptığı akılcı siyaset, siyaseti sahada yapmanın önemini gösterdi. Demirtaş, siyaseti tatilde değil meydanlarda yaparak, hiç oy almadığı yerlerden oy kazandı. Erdoğan’ın güçlü devlet ve sermaye desteğine karşı Demirtaş, mütevazı seçim çalışması ile adaylığını halktan kopmayarak tanıttı. Demirtaş, esas olanın milyonlar değil halkla bütün olmak olduğunu kanıtladı.
%10’luk güç, Türkiye’nin ana muhalefetidir
Emekçi Hareket Partisi siyasi büro üyesi Hakan Öztürk ile Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları üzerine konuştuk. Öztürk, Erdoğan’ın yüzde 50’yi ucu ucuna geçtiği oy oranıyla şuan için Başkanlığa cüret edemeyeceğini ve Selahattin Demirtaş’ın ise bu seçimlerde tüm ezilen kesimlerin üzerinde ortaklaştığı isim haline geldiğinin çiziyor. esas mesele 14
Seçimlerde Demirtaş’ın oylarını arttırması, Erdoğan’ın ucu ucuna kazanması, muhalefetin söylemlerini değiştirmeyerek AKP’yi hedefte tutması Türkiye’deki siyasi atmosferin değişeceğinin sinyalini verdi.
Erdoğan artık rahat değil
Demirtaş’ın oyları umut oldu
Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında geçen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turda yüzde 51,74 oyla Erdoğan kazanırken, Demirtaş’ın oylarını neredeyse iki kat arttırması siyasetin tüm Türkiye için yapılmasının önemini bir kez daha gösterdi. Erdoğan ise seçimi sınırda kazanarak, “Herşeyi rahatlıkla yapamayacağı” bir oy oranıyla Köşk’e yol aldı. Aldığı kritik oy oranı balkon konuşmasına da yansayan Erdoğan, ‘kapsayıcı’ bir konuşma yapmak durumunda kaldı.
Erdoğan’ın Başkanlık heveslerini yeniden gözden geçirmesine sebep olacak bu oy oranının yanısıra Demirtaş’ın yürüttüğü güçlü ve kapsayıcı muhalefet sayesinde aldığı yüzde 10 oy oranı da kendisini sıkıştıracak gibi görünüyor. Önceki seçimlerde yüzde 6’larda seyreden oy oranını bu seçimde yüzde 10’a yükselten Demirtaş, yürüttüğü güçlü muhalefet, tüm kesimleri kapsayan açıklamaları ve vizyonu ve Erdoğan’ı köşeye sıkıştıran sözleri ile ezilen tüm kesimlere umut, Erdoğan’a tedirginlik vermiş oldu. güncel 03
Bu toplum kadın cinayetlerini durdurur Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla binlerce kadın Tünel’den Galatasaray’a yürüyerek kadın hareketinin 5 temel talebini haykırdı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla kadın cinayetlerini durdurmak için Beyoğlu Tünel Meydanı’ndan Galatasaray Meydanı’na büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi. Başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşın bu toplumun kadın cinayetlerini mücadelesiyle durdurabileceğini ortaya koyan eyleme öldürülen kadınların yakınları, çok sayıda kurum, milletvekilleri ve sanatçılar katıldı. Binlerce kadının yaşam haklarını almak için yürüttükleri mücadelenin fotoğrafını ortaya koyan
Güzel günleri kuşbakışı göreceğiz HAKAN ÖZTÜRK
04 Aklın yolu
Uzaklarda arama SİBEL UZUN
eylem, kadınların öldürülmediği bir Türkiye için umut ışığı oldu.
Kadın hareketinin 5 temel talebini binlerce kadın haykırdı Yıllardır kadınların öldürülmemesi için verileni mücadele sonucu ortaya çıkan kadın hareketinin 5 temel talebi, en yüksek biçimde haykırıldı.Gezi direnişinde AKP’nin halk düşmanı politikasına dur denilebildiği gibi AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı kadın cinayetlerini bu toplumun mücadelesinin durdurabileceği gösterilmiş oldu. Binlerce kadın Tünel’den Galatasaray’a, “Kadınlar ölmesin kahkaha atsın”, “Asla yalnız yürümeyeceksin”, “Kadın cinayetlerini durduracağız” sloganlarıyla yürüdü. güncel 09
05 Uyanış
Üç İyi Haber GÜLSÜM KAV
5 temel talep
İstiklal Caddesi’nde binlerce kadın, kadın cinayetlerini durdurmak için açıkladıkları 5 temel talebi Tünel’den Galatasaray’a yaptıkları yürüyüşle tüm Türkiye’ye haykırdılar. Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması 6284 sayılı korunma kanunun etkin uygulanması Ceza kanununda caydırıcı ceza Kadın bakanlığının kurulması Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa
09 Ana fikir
02
YESiL SAYFA 14 Ağustos 2014
Dünya nükleere karşı ayakta Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atılmasının yıldönümünde, tüm Dünya nükleer silahlanmayı protesto etti. Japonya’da düzenlenen anmalarda nükleer silahlanmanın durdurulması çağrısı yinelenirken, Türkiye’de de İstanbul, Ankara ve Mersin’de 6 Ağustos Hiroşima ve Nagasaki’de katliamın yıldönümü unutulmadı. yeşil sayfa sanem deniz kural
İğneada Kampı: Ormanları vermeyeceğiz Kuzey Ormanları Savunması, Istranca Ormanları’na yönelik tehditlere dikkat çekmek amacıyla, 5-6 Temmuz’da İğneada’da kamp düzenledi. Kampın yasaklanmasına karşı Kuzey Ormanları Savunması kampı yine de yaptı. Kırklareli Demirköy’de ilk durak olan Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) kampa İğneada, Saray ve Edirne’den gelen yaşam savunucularının buluşma noktası oldu. İğneada Meydanı’nda “Ne nükleer ne termik, yedirmeyiz ey Tayyip” pankartıyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşün ardından kamp alanına doğru yola çıkan yaşam savunucuları, 14 km uzaklıkta Beğendik Köyü sahilinde yer alan kamp alanına ulaştıktan sonra çadırlarını kurdu. Ateş yakılarak müzik etkinliği gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen forumda çevre tehlikesinin sadece mega projelerle sınırlı olmadığı, İğneada’dan Ağva’ya, Yalova’ya kadar tüm Marmara’nın ve doğasının büyük bir tehdit altında olduğu belirtildi. Fatih Ormanı’nın da yapılaşmaya açılmak istendiği belirtilerek, buna izin verilmeyeceği vurgulandı. “Biz bu yola Gezi’den çıktık, biz bu yola her yer Taksim her yer direniş diyerek çıktık!” denildi. Doğanın rant uğruna talan edilmesi, ağaçların kesilmesi, yeşilin yok olması, derelerin kurutulması kampın tartışmaya değer başlıklarındandı. İki gün süren kamp boyunca bu tartışmalar yürütüldü ve kamp 6 Temmuz’da sona erdi. YARIN YEŞİL SAYFA
Yeşil Eylem
ABD’nin 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombası atmasının üzerinden tam 69 yıl geçti. Ancak ne atom bombası ile ölen milyonlarca insan, ne de nükleer silah gerçeği unutuldu. 6 Ağustos, Hiroşima ve Nagasaki’nin yıldönümünde, dünya genelinde yapılan anmalar, protestolar ile nükleer silahsızlanma çağrıları yapıldı. JAPONYA’DA ANMA ABD’nin attığı bomba 140 bin kişinin ölümüne neden oldu. 6 Ağustos’un yıldönümünde Hiroşima’da toplananlar, yaşamını yitirenleri andı ve nükleer silahlanmayı durdurma çağrısı yaptı. Bu yıl tören, Japonya’nın 2. Dünya Savaşı sonrasında ilk kez askeri reform yaparak silah ihracatı kısıtlamalarını kaldırdığı döneme denk geldi. Başbakan Şinzo Abe’nin, “Biz Japonlar atom bombasının tek kurbanlarıyız. Bu yüzden nükleer silahsız bir dünya oluşturmak konusunda önemli bir sorumluluğumuz var” şeklindeki konuşmasına rağmen yapılan reformlar, silahsızlanmaya değil tam tersine silahlanmaya işaret ediyor. Bu nedenle bu yıl Japonya’da düzenlenen törenlere anmanın yanı sıra silahsızlanma çağrısı damga vurdu. İSTANBUL’DAN NÜKLEERE HAYIR SESİ Atom bombasının yıldönümünde Türkiye’de de nükleere karşı eylemler yapıldı. İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda Yeşil ve Sol’un eyleminde nükleer silahların insanlığa verdiği zararlar dillendirildi. Eylemde konuşan Ender Eren, 9 Ağustos’un nükleer karşıtı insanlar için önemini anlattı ve dünyadaki nükleer silah tehdidinin altını çizdi. Nükleer santrallerin de tehlikelerine değinilen eylemde, Çernobil ve Fukuşima örnek
verildi. Ayrıca Türkiye’nin Sinop ve Akkuyu projeleriyle geleceğinin ipotek altına alındığı belirtildi. Ayrıca nükleerci bir Cumhurbaşkanına geçit verilmeyeceği de belirtildi. NÜSED HİROŞİMA VE NAGASAKİ’Yİ UNUTMADI Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED), Hiroşima ve Nagasaki’nin yıldönümünde bir açıklama yaptı. Nükleer silahların yasaklanması ve kitle imha silahlarının tümüyle yok edilmesi çağrısı yapıldı. Halen İngiltere, Çin, Hindistan, İsrail, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya ve ABD olmak üzere toplam dokuz ülkenin elinde 17 bin nükleer silah bulunduğu belirtildi. ABD’nin nükleer silahlarına ev sahipliği yapan ülkeler arasında Türkiye, Belçika, Almanya, İtalya ve Hollanda’nın da olduğu ifade edildi ve bu silahların tahrip gücünün Japonya’ya atılanların yüzlerce ve hatta binlerce katı olduğuna dikkat çekildi. MERSİN NÜKLEER İSTEMİYOR Mersin’de Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Hiroşima ve Nagasaki’nin yıldönümünde bir eylem yaparak, Akkuyu’da nükleer santral yapılacak olmasını protesto etti. NKP Mersin Dönem Sözcüsü Seyfettin Atar, 69 yıl önce ABD tarafından Japonya’ya atılan atom bombalarının etkisinin halen devam ettiğini belirtti. Nükleer silahlanma yarışının günümüzde de devam etmekte olduğunu söyleyen Atar, “Türkiye nükleer enerjiden elektrik üretimini gerekçe göstererek Akkuyu’da, Sinop’ta, İğneada’da yapımı planlanan nükleer santral projelerinden ve nükleer silahlanma sevdasından derhal vazgeçmelidir” dedi. Yapılan tüm eylemler ve nükleere olan tepkiler, Hiroşima ve Nagasaki’nin 69. yılında Dünya’da nükleere karşı mücadelenin yükseldiğini gözler önüne serdi.
Hiroşima’ya atılan atom bombasında radyasyondan etkilenen insanlar halen bu halde.
İstanbul’da yapılan eylemde nükleer silahlanma ve nükleer santrallere tepki büyüktü.
Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santrale halkın tepkisi dinmiyor.
Nükleere karşı sağlıkçılar, Dünya’da ve Türkiye’de nükleer istemiyoruz dedi.
Binlerce kişi Munzur için yürüdü 14. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin son gününde Munzur Vadisi ile bölgede yapılacak HES’e karşı yürüyüş düzenlendi. Dersim’de 5 bin kişi, başta Munzur Vadisi olmak üzere bölgeye yapılacak HES’leri protesto etmek ve barajlara karşı duyarlılık oluşturmak için, Munzur Vadisi kıyısında 5 kilometre uzunluğunda halay çekti. Aralarında Tunceli Belediye Başkanı Mehmet Ali Bul, sanatçılar Ferhat Tunç, Ahmet Aslan, Erdoğan Çelik, Doğan Çelik’in de bulunduğu halk, kent merkezindeki Seyit Rıza Meydanı’nda toplanıp pankart ve dövizlerle Munzur Vadisi Milli Parkı’na yürüdü. KARARI MUNZUR’A ATTILAR Munzur Vadisi içindeki Dikilitaş mevkiinde yapılan açıklamada Tunceli Belediye Başkanı Mehmet Ali Bul, Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı üstün kamu yararı ve vadide yapılması planlanan HES ile maden işletme alanlarının ÇED kapsamında tutulmaması kararını Munzur Çayı’na attı. Bul, “Bu kararın Dersimliler için bir hükmü yoktur. Dersim halkı HES yapılmasına asla izin vermeyecektir. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Ardından Tunceli-Ovacık karayolunu trafiğe kapatan kalabalık karayolu üzerinde 5 kilometre el ele tutuştu. YARIN YEŞİL SAYFA
Haftanın duyuruları 12 Ağustos: Kasım Yaman Parkı’na Hükümet Konağı yapılmasına karşı etkinlik – Kuşadası/Aydın
25 – 30 Ağustos: Yeşil’e Bozcaada Kampı – Bozcaaada/Çanakkale 30 Ağustos: İğneada Şenliği – İğneada/Kırklareli
Trakya’da doğa talanına geçit yok Kırklareli’nde Sergen Köyü’ne Traçim Çimento Fabrikası için 27 km uzunluğunda ve 72 m genişliğinde elektrik hattı için yapılacak ÇED toplantısı, halkın tepkisi üzerine yaptırılmadı. İğneada Demirköy Çevre Platformu’ndan (İDÇEP) Yaşar Mersin yaşanan süreci Yarın Gazetesi’ne şöyle anlattı: “Trakya Çimento Fabrikası’na, orman kesimi ve tarım arazisinin kamulaştırılması anlamına gelecek elektrik isale hattı projesi için ÇED raporu verilmek istendiğini öğrendik. 8 Ağustos’ta ÇED toplantısına gittik. Toplantı Demirköy’de yapılması gerekirken, Sergen Köyü’nde yapılarak ters köşe yapılmak istendi. İDÇEP’in yanı sıra Doğal Hayatı Koruma Derneği (DAYKO) da geldi. Ama toplantının engellenmesi için önce bizim değil, köylülerden gelecek bir küçük bir kıvılcıma, oradan bir köylü insan sesine
ihtiyaç vardı. Sonunda o tepki önce köylülerden geldi, biz de onlara katıldık ve böylece o ÇED toplantısını yaptırmadık. Toplantının yapılmadığı ile ilgili bir tutanak da tutarak belgelendirdik”. MÜCADELE BÜYÜYECEK Mersin, önümüzdeki günlerde yapılacakları da anlattı: “İğneada’da yaşadığımız deneyimleri Sergen Köyü ile paylaştık. Verdiğimiz mücadeleyi köylülere anlattık. 10 gün içerisinde tekrar giderek şirketin tekrar geleceğini ve vereceği zararlarla ilgili daha detaylı bilgiler vereceğiz. ÇED toplantısını engelleme taktiği çok önemlidir. Köylüler, ‘Toprağımızı vermeyiz, zaten hayvancılık da bitti’ diyerek daha kapsamlı sorunlarını dile getirdiler o gün ve şirket arkasına bile bakmadan gitti. Bu tepkilerin devam edeceğine inanıyoruz”. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
14 Ağustos 2014
Demirtaş 9,8 ile barajı yakaladı
10 numara siyaset diktatöre kafa tuttu
Sizce Demirtaş’ın %9.8’lik seçim başarısının nedeni nedir? HALİL BALLIKAYA HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ
İlk kez Batı’ya açıldı
Ben kısmen başarılı buluyorum. Metropollerde yeteri kadar hazırlanamadık, %15 olabilirdi. Demirtaş’ın ilk defa Batı’ya açılması etkili oldu. Biraz da genel anlamda Türkiye’deki halklar, tüm kesimler buna uygundu. ULAŞ CİHAN EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ
Halk ilk kez Cumhurbaşkanı’nı kendisi seçti. Seçimler ilk turda sonlanarak Erdoğan yüzde 51 oyla kazandı. Kazanan sadece Erdoğan olmadı. Demirtaş’ın oylarını arttırması, Erdoğan’ın ucu ucuna kazanması, muhalefetin söylemlerini değiştirmeyerek AKP’yi hedefte tutması Türkiye’deki siyasi atmosferin değişeceğinin sinyalini verdi. güncel oğuzhan özkan
Türkiye’de ilk kez halk Cumhurbaşkanı’nı seçti. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında geçen seçimleri ilk turda yüzde 51,74 oyla Erdoğan kazanırken, Demirtaş’ın oylarını yüzde 4’e yakın arttırması siyasetin tüm Türkiye için yapılmasının önemini bir kez daha gösterdi. Seçime katılım yüzde 73,74’te kalırken, seçime katılmayanların oylarıyla dengelerin değişebileceği; seçimlerin ikinci tura kalacağı ise aşikardı. Erdoğan’ın yüzde 51,74 ile ilk turda kazanması, sandığa gitmeyenlere tepkilere neden oldu. Tüm Türkiye için siyaset Demirtaş, yerel seçimlerdeki oylarını, tüm Türkiye için yaptığı akılcı ve gerçekçi siyasetle neredeyse 2 katına çıkararak yüzde 10’a dayadı. Bunun sonucunu önümüzdeki genel seçimlerde daha net görecek
olsak da, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş’ın yaptığı gibi bundan sonra tüm Türkiye için siyaset yapılması oyların artmasını ve demokrasinin ilerlemesini sağlayacak. Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı tüm Türkiye geneli için akılcı fikirleri ve siyaseti karşılığını buldu. Demirtaş’a verilen oyların oranı yüzde 10’lara dayandı. Demirtaş’ın siyasetinin Türkiye halkları tarafından benimsendiği ve onay aldığı inkar edilemez. Demirtaş onay aldı Demirtaş’ın seçim barajını yakalaması ise siyasetin yönünün değişeceğini ve önünün açılacağını gösteriyor. Kürt hareketine hiç oy çıkmayan yerlerden Demirtaş’a oy çıkması ve oylarını önemli ölçüde yükseltmesi Demirtaş’ın yaptığı siyasetin geçerliliğini göstermesinin yanı sıra Demirtaş’ın herkesten onay aldığını da söylüyor.
Erdoğan’ın ensesinde Erdoğan’ın seçimleri yüzde 51,74 ile kazanması konuşmasına da yansıdı. ‘Eski Türkiye’deki Erdoğan, ayrımcı, mezhepçi ve ötekileştiren bir konuşma yaparken, muhalefeti ensesinde hisseden ‘Yeni Türkiye’nin Erdoğan’ı daha kapsayıcı olacağını iddia etmek zorunda kaldı. Erdoğan aldığı oyların isteklerini gerçekleştirmek için yeterli olmadığını fark etmiş olacak ki şimdiden oy arttırmak için ‘yalan’ söylemeye başladı. Seçim sonucuna göre Erdoğan kazansa da Erdoğan’ın aldığı oy ve kullanılmayan oylar göz önüne alındığında Erdoğan’ın gücü eskisine oranla azalmış olacak. Erdoğan, muhalefetin ensesinde olduğunu hissederek, her şeyi istediği gibi yapmanın kolay olmadığını hala fark etmediyse fark edecektir. Boykot, Erdoğan’ı seçtirdi Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı kazanmasıyla birlikte ‘umutsuzluğa’ kapılan bir kesim yine gözlerini ger-
çeklere kapatarak, bildiğini okumaya devam edecek. Gezi’den ve yerel seçimlerden sonra ‘Olmuyor, olamıyor’ değerlendirmeleri oy verme oranını önemli ölçüde etkiledi. Şayet bu kesim oy verseydi Erdoğan’ın gerilemesi daha kolay olacaktı. Meydanlarda siyaset gerekli Seçim sonuçlarının gösterdiği bir diğer durum ise, siyaset yapanın bir diğer şekilde; siyaseti tatilde değil meydanlara çıkarak yapılmasının gerekliliğini gösteriyor. Erdoğan’ın az farkla kazanması, Demirtaş’ın meydanlarda akılcı siyaset yapması; meydanlarda siyaset yapmanın önemini tekrar vurguluyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yürütülen seçim çalışmalarının, yapılan siyasetle birlikte olumlu sonuçları ortadayken, genel seçimler için yürütülecek daha çalışkan seçim çalışmasının ve yapılacak olan tüm Türkiye için siyasetin AKP’yi geriletmek için gerekli olduğu belli.
10 Numara Siyaset Diktatöre Kafa Tuttu
Türkiye’ye seslendi Demirtaş’ın başarısının nedeni, çalışmalarda bir Türkiye partisi gibi hareket ederek, tüm Türkiye’ye seslenmesi, Erdoğan’ı hedefleyen açıklamalar yapması ve kimlik siyaseti yapmamış olmasıdır. ZEHRA GÜNER KOMÜNİST PARTİ
Kimlik siyasetinden sıyrıldı Selahattin Demirtaş, kampanyası boyunca kimlik siyasetinden sıyrılarak emekçi halka ve ezilen kesimlere yönelik siyaset yaptı. Ulaşılan noktanın bunun olumlu bir sonucu olduğunu düşünüyorum. BİLGE SEÇKİN ÇETİNKAYA ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ
Ezilenleri ifade etti
CHP’nin sağa açılması, soldaki kesimleri dışladı. Bu uygun bir konjonktürdü. Demirtaş, kendisi de bir ezilen olarak, ezilen kesimlerin dertlerini olumlu bir dille ifade etmeyi başardı. Önceki seçimlerdeki hatalara düşülmedi. İLKNUR BİROL HALKEVLERİ
Soldan yana talepler Ezilenlerden, soldan yana programı karşılık buldu. Gezi’de, halk ve işçi direnişlerindeki temel taleplerin, mücadele ile çok şeyi değiştirebileceğine dair bir kapı aralandı. Bir olanak olarak değerlendirilebilir. HALUK KOÇ CHP SÖZCÜSÜ
Nefret dili kullanmaması Bu süreçte ortaya koyduğu üslubu sayesinde seçimlerin kaybedeni İhsanoğlu ve Demirtaş değildir. Tek yanlı propaganda altında dini ve mezhepsel ayrıştırıcı nefret dili kullanmayan bu adaylar başarılı olmuştur. SEVGİ AKARÇEŞME ZAMAN GAZETESİ YAZARI
Seçimler geldi geçti, Tayyip Erdoğan ilk turda cumhurbaşkanı seçildi. Bu kimse için sürpriz olmasa bile Selahattin Demirtaş’ın yüzde 9,8 oy alıyor oluşu hepimizi umutlandıran bir başarı oldu. Soldan sağa herkesin başarı olarak hakkını teslim ettiği bu gerçeğin nedenleri konusunda farklı iddialar ortaya konulacaktır. Her hangi bir sonuç olarak üzerini örtmeye çalışanlar da olacaktır. Demirtaş’ta birleşen seçim mücadelesi hep bildiği yoldan giderek kendi insanına hitap etmeyi tercih etmeyip kendisinin dışındaki insanlara da seslenmeyi akıl etmiştir. Bu siyasettir. Bu siyaset sayesinde kapı kapı çalmanın darlığı aşılmış siyaset yoluyla tüm kapılar Demirtaş’a açılmıştır. Demirtaş’ın adaylığında birleşen seçim mücadelesinin o kürsülere çıkıp tüm ülkeye, tüm ülkenin insanlarına, emekçilerin ve ezilenlerin lehine kavramlarla sesleniyor oluşu bile solun talihini değiştirmeye yetmiştir. Geçtiğimiz yıl Gezi Direnişi’nde birleşen halk bu yıl da Selahattin Demirtaş’ın seçim mücadelesinde birleşmiştir. Demirtaş ülke çapında siyaset yapacağını ilan etmiş, halk da bu seçeneğe yakın olduğunu ilan etmiştir. Alınan %10’a yakın oy herhangi bir seçim istatistiği ile kıyaslanamaz. Bugüne kadar TİP’in 1965’te aldığı %3 oy sol tarafından çok büyük bir başarı olarak kabul edilegelirdi. Bugün bu baraj da geçilmiş oldu. Sadece bu tip başarılar ahir zamanlarda olunabilmesi mümkün olan şeylermiş fikri gerilemiş oldu. Demirtaş’ın aldığı oy solun bugüne kadar seçimlerde aldığı en yüksek oydur.
Gelinen aşamada bu seçimlerde siyaset yapmak veya yapmamak arasındaki farkın gün gibi açığa çıkması anlamında önemli bir deney bizlere kalmış oldu. Bu deney sol tarafından iyi değerlendirilmelidir. Sol akli çıkarsamalarla insanlığın sorunlarını çözmeye aday olandır. Sol tüm toplum adına konuşandır. Sol küçük bölgelerde veya beldelerde değil ülke çapında siyaset yapandır. Sol sosyal ilişkilerle değil siyasal ilişkilerle geniş kesimlerin desteğini alabilendir. Sol sadece kendi halkının değil tüm dünya halklarının haklarının savunucusu olandır. Sol kimlik bilinciyle sınırlı olmayan, sınıf bilincini temsil edendir. Bu siyaset soldur. Bu siyaset başarmıştır. Bundan sonraki zamanlarda bu deney yaşanmamış gibi konuşulamayacaktır. Tıpkı Gezi Direnişi’nin yarattığı değiştirci etki gibi. Partimiz ilk günden son güne kadar seçim mücadelesi yürütmüş bulunduğu her alanda Demirtaş lehine olumlu başarılar sağlamıştır. Yaz havasına teslim olmayıp seçim havasının politikleştirici etkilerini yaymayı hedeflemiştir. Siyasal bir tercihte bulunamayan, siyasal riskleri göze alamayan, kaderine razı, gelecekteki başarılı olabilme ihtimalimizi seven anlayışları geride bırakmayı tercih etmiştir. Bu tip bir yarılmanın sonuçlarını ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. Halkımızın seçimlere daha az ilgi göstermiş oluyor oluşundan da olumlu çıkarsamalar yapamamaktayız. Halkın pikniklere, konserlere, festivallere bile katılım göstermesini politik görenler seçimleri oyun olarak görebilir. Ancak biz halkımızın siyasal reflekslerinin her mev-
sim ve her koşulda güçlenmesinden olumlu sonuçlar çıkarabiliriz. Katılmayanların ne demek istemiş olacağından çok katılıp da Demirtaş’ın arkasında durmayı akıl edenlerin değerlendirilmesi daha politik ve gerçekçi olacaktır. Erdoğan’a gelince. İlk turda seçilmesi en kötü ihtimaldi, bu gerçekleşti. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kıl payı kazanmış oluşu seçim öncesi yaratılan bozgun havasının yarattığı basıncı bir ölçüde azaltmıştır. AKP içinde başlayan başbakanın kim olacağı tartışmalarını da göz önüne alırsak tek adam olma konusunda hiçbir tereddüdünün olmadığı da çok açıktır. Şu an da bile anayasanın seçimler konusundaki ilgili hükümleri sonuna kadar Erdoğan lehine zorlanmaktadır. Gezi Direnişi nasıl ki Erdoğan diktatörlüğünün karşısında canı ve kanı pahasına savaştıysa diktatörlüğe gidilmeye çalışılan yolda yeni direnişler Erdoğan’ın hesaplarını alt üst edecektir. Siyasetin ve tarihin mekaniği Erdoğan’ın havsalasının alamayacağı kadar emekçilerin lehine sonuçlanan savaşımlarla doludur. O diktatörlüğe yürürse biz de diktatörlüğünün karşısına yürürüz. Bir parkta birleşmemiz Erdoğan’a yeter. Erdoğan’a oy vermeyen 18 milyon tüm farklılıklarıyla diktatörlüğün karşısında durabilmişti. Bugün de Erdoğan diktatörlüğü 18 milyonun barajına takılacaktır. Emekçi Hareket Partisi Merkez Komitesi
Etnik siyasetin ötesi Demirtaş, kampanya boyunca etnik siyasetin ötesinde mesajlar verse ve özellikle romantik solda bir heyecan uyandırsa da Kürt siyasetinin PKK ile bağı olduğu algısı değişmedikçe bu siyaset tüm Türkiye’ye yayılamayacaktır. İBRAHİM USLU ANAR GENEL MÜDÜRÜ
Yeni bir seçmen kitlesi Tarihlerinde ilk kez bütün Türkiye’ye hitap etmesi önemliydi. Bölgenin dışına çıkabildiler. Yeni bir seçmen kitlesiyle ilk kez temas kurdular. CHP’nin ulusalcı kanadı gitmedi ama sosyal demokratlardan hatırı sayılır bir oy aldı. AHMET İNSEL RADİKAL YAZARI
Batıdan oy aldı Türkiye’nin batısından aldığı oyların gözle görünür artışı, Demirtaş’ın temsil ettiği siyasal duruş için umut veriyor. Katılımın düşük olmasının Demirtaş’ın oyunu oransal olarak arttırdığını unutmamakta yarar var. KADRİ GÜRSEL MİLLİYET
İktidara muhalefet etmesi Selahattin Demirtaş bu başarıyı kişiliğine, birleştirici ve ilerici muhalif söylemine borçludur. Kampanyasını muhalefete muhalefet etmeye değil de, iktidara muhalefet etmeye dayandırması başarısında büyük rol oynamıştır.
GUNCEL
04
14 Ağustos 2014
Demirtaş ilerlerken Erdoğan izledi Güzel günleri kuşbakışı göreceğiz
Seçim sonuçlarını gördük. Demirtaş adına yürütülen seçim çalışması %6’lık oy oranını %10’a yükseltti. İki oran arasındaki fark iki cihan arasındaki farktır. Demirtaş çalışmasını yapanlar bütün cihan emekçileri, ezilen kimlikleri ve fakirleri adına siyaset yaptıkları için başka bir cihanının insanı olmuşlardır artık. Şeytanın bacağı kırılmıştır. Şimdi bizi bekleyen görev şeytanın belini kırmaktır. Bir zamanlar TİP’in aldığı %3’lük oyu yıllarca konuşabildiysek bunu da aynı önemi vererek konuşabilmeliyiz.
* Peki sol böyle düşünür mü ki hiç? “Yok canım” mı? Maalesef genel olarak sol da böyle düşünür. Kilise gibi düşünür: “Tanrı uçmamızı isteseydi bize kanat verirdi. Kanat vermediğine göre uçmamalıyız.” “Tanrı uçmamızı isteseydi babamız da uçardı. Babamız uçmadığına göre biz de uçmayız.” Ne kadar tatlı tatlı gidiyor değil mi? Nasıl uçarız? Neden uçarız? Hangi olanakları kullandığımızda uçabiliriz? Niye uçmayalım ki? Bunların hiçbiri yoktur. Ama Demirtaş’ın seçim çalışması sonunda, yılların ardından ilk kez uçtuk. Çünkü babalarını bıraktık, bütün süt oğlanlarına seslendik. Çünkü bütün sütten kesilmişlere seslendik. En başta gelen sütü bozuklara kafa tuttuk. Çünkü kanatlarımız yok ama kanat yapabiliriz diye politik akıl yürüttük. Babalarımızın nice seçimler boyunca, nice mücadeleler boyunca kanatları yoktu ama artık bu günden kelli bizim kanatlarımız olabilir diye karar aldık. Bir kanadımız ezilen halklar bir kanadımız sömürülen emekçiler olabildi en sonunda. Bir daha kanatlarımız kıramayacaklar. Bir daha kanatlarımızı kırdırmayacağız. Çünkü engin maviliklerde uçacağız. Güzel günleri kuşbakışı göreceğiz arkadaşlar… hakanozturk17@gmail.com
HDP 30 Mart’ta 2 milyon 900 bin oy almıştı. Selahattin Demirtaş bu oyların üzerine 1 milyon daha ekledi ve 3 milyon 900 bin rakamına ulaştı. Böylece 30 Mart’ta 6 buçuk olan oy oranını bu seçimde yüzde 9,8’e yükseltti. Katılım oranı ve adayların aldığı oylara bakıldığında CHP seçmeninin bir kısmının tatilini yarıda kesmediği, MHP seçmeninin de özellikle Orta Anadolu’da İhsanoğlu yerine Erdoğan’a oy verdiği görüldü. Rakamlar, İhsanoğlu’nun en çok oy kaybettiği yerlerin MHP’nin kaleleri olduğunu ortaya koydu.
Recep Tayyip Erdoğan Ekemeleddin İhsanoğlu
30 Mart yerel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimindeki sonuçlar, İhsanoğlu’nun beklenen desteği alamadığını ortaya koyuyor. Orta Anadolu’da seçmenin İhsanoğlu yerine Erdoğan’a oy verdiği görülüyor.
Selahattin Demirtaş
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım oranı yüzde 74’te kalırken, yaklaşık 40 milyon oy kullanıldı. Türkiye genelinde Recep Tayyip Erdoğan 20 milyon 896 bin 249(%51); Selahattin Demirtaş 3 milyon 946 bin 737(%9,77); Ekmeleddin İhsanoğlu 15 milyon 543 bin 425(%38,49) oy aldı. Büyükşehir’de sonuçlar beklendiği gibi gerçekleşti. Ankara (AKP)
İstanbul (AKP)
İzmir (CHP)
Adana (MHP)
Erdoğan: 51.32 İhsanoğlu: 45.20 Demirtaş: 3.48
Erdoğan: 49.85 İhsanoğlu: 40.99 Demirtaş: 9.16
Erdoğan: 33.35 İhsanoğlu: 58.67 Demirtaş: 7.98
Erdoğan: 38.97 İhsanoğlu: 50.42 Demirtaş: 10.61
Antalya (AKP)
Diyarbakır(HDP)
Kayseri (AKP)
Trabzon (AKP)
Erdoğan: 41.73 İhsanoğlu: 52.93 Demirtaş: 5.34
Erdoğan: 33.59 İhsanoğlu: 2.35 Demirtaş: 64.06
Erdoğan: 66.51 İhsanoğlu: 31.63 Demirtaş: 1.86
Erdoğan: 70.08 İhsanoğlu: 28.75 Demirtaş: 1.17
AKP
CHP
MHP
HDP
9,78
51,65
* Tayyip Erdoğan balkon konuşması yaparken diyor ki “bizi sevenler kadar sevmeyenler de var”. Ne kadar ezeli ve ebedi bir tanımlama değil mi? Onu sevmeyen canlılar da yaratılmış işte. Böyle örümcek gibi, akrep gibi… Bu Erdoğan’ı sevmeyenlerin fıtratında, Erdoğan’ı sevmemek var. James Dean’ın sebepsiz asi olması gibi. Sebepsiz sevmeyenler. Ya da Şener Şen repliğinde “seni hiç sevmedim süt oğlan çünkü ben senin babanı da sevmezdim” diyor ya, Erdoğan’da durum hep böyle kalsın istiyor. Sevmeyenler Erdoğan’ı babasından ötürü sevmesin ama tabi bunun pek tatlı bir sonucu olarak da sevenler sadece ve sadece babasından ötürü sevsin. Babasından ötürü sevilmenin kaymağını yiyebilmek için babasından ötürü sevilmemiş olmayı canı gönülden kabul etmek oyunudur bu. Tam bir skolastik düşünce dünyasının denizinde yüzmek Erdoğan’ın için en ideal durumdur muhtemelen. O bunu anlayamasa bile mikropluk yapmak konusunda uzman olan danışmanları ona “aynen bu yolda devam ediniz” diyordur. Sonsuza kadar yüzde elli oyla sevilmek ve sevilmek için geri kalanların sevmeyişini hemencecik kabul edivermek. Yüzde elli garanti ise ne yapsın geri kalanı. Sevmedikleri için sevmiyorlar. Sevselerdi severlerdi. Mademki sevmediler bir daha sevmesinler. Yeter ki sevenler Erdoğan’ı babasından ötürü sevmeye devam etsin.
30 Mart yerel seçimlerinde katılım yüzde 89’du; bunda ise yüzde 75 seviyesinde kaldı. Başbakan Erdoğan 20 milyonun üzerinde bir oy alırken, bu rakamla 30 Mart’ta AKP’nin aldığı oyları korumuş oldu. Erdoğan, sayı olarak oylarını artırmasa da katılım daha düşük olduğu için oran olarak 30 Mart’ın üzerine çıkmayı başardı. 14 partinin desteği ile yola çıkan İhsanoğlu ise yaklaşık 15 buçuk milyon oy aldı. Bu rakam çatı bloğunun yerel seçimde aldığı oyların yaklaşık 4 milyon oy gerisinde.
,57
AKLIN YOLU
38
Hakan Öztürk
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlandı. 30 Mart seçimlerine göre Erdoğan oylarını korurken, Demirtaş oylarını arttırdı. İhsanoğlu ise bekleneni yakalayamadı.
10 Ağustos 2014 Adayların oy dağılım Grafiği
Yerel seçimlerde AKP %44,19 oyla 48 belediye, CHP %28,66 oyla 14 belediye, BDP %6,5 oyla 10 belediye, MHP toplam oyların %15,83’ünü alarak 8 belediye almıştı. 30 Mart seçimlerinde il genel meclisi sonuçlarına göre AKP 20 milyon 520 bin; CHP 12 milyon 552 bin; MHP 6 milyon 875 bin, HDP ise 2 milyon 895 bin oy almıştı. Yerel seçimlere katılım ise yüzde 89’a kadar çıkmıştı.
Diğe r 4, 82 HDP 6,5
AKP 44,19
MHP 15,83 CHP 28,66
30 Mart 2014 Yerel seçimlerde partilerin oy dağılım grafiği
Ankara (AKP)
İstanbul (AKP)
İzmir (CHP)
Adana (MHP)
AKP: 44.8 CHP: 43.8 MHP: 7.8 HDP/ BDP: 0.9
AKP: 47.9 CHP: 40.08 MHP: 3.9 HDP/ BDP: 4.8
AKP: 35.9 CHP: 49.6 MHP: 7.9 HDP/ BDP: 3.4
AKP: 31.9 CHP: 24.8 MHP: 33.5 HDP/ BDP: 7.32
Antalya (AKP)
Diyarbakır(HDP)
Kayseri (AKP)
Trabzon (AKP)
AKP: 36.4 CHP: 34.6 MHP: 24.3 HDP/ BDP: 2.3
AKP: 34.9 CHP: 1.19 MHP: 0.7 HDP/ BDP: 55
AKP: 58.9 CHP: 8.9 MHP: 27 HDP/ BDP: 0.3
AKP: 59.3 CHP: 24.9 MHP: 11.1 HDP/ BDP: 0.1
GUNCEL
05
14 Ağustos 2014
Başbakan, “Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu” sözleriyle ırkçılığın dibine vurdu Sibel Uzun
Uzaklarda arama
UYANIŞ
Son dönemlerde sola dair yürüyen tartışmalar ne güzel ki sol siyasetin daha fazla ihtiyaç olunduğunu da ortaya koyuyor. Sol gücünü büyütmeli ve hatalarından silkinip kurtulmalıdır, ya da hatalı eğilimler sol olmaktan çıkmalıdır. Sol kendini ifade eden bir kazanım ile seçimlerden çıkmış iken, sorunları da çözümlerini de hep uzaklarda aramak istiyor. Hep sorundan ve çözümünden uzaklaşma çizgisinde ilerleme derdinde. En sevdiği türkü “olmadı olmuyor”... Gezi direnişi oldu demek yetmez, Gezi’yi sürekli olur kılmak gerek. Seçimler çok önemli bir sınavdı ve sol bunu Gezi’yi bol bol anarak ama Gezi’nin çok gerisinde kalarak yaptı. Sokak demesi onu kurtarmadı. Aldığı tavır sonuç itibariyle sokakta karşılığını bulmadı. Sistemin tepesinde duran Tayyip ile hesaplaşmak dururken CHP ile hesaplaşmak, sistem ile hesaplaşmak anlamına gelmez. Sorunun uzağına düşmek anlamına gelir. *** Seçim sonucunda Türkiye genelinde sol adına Demirtaş’ın yüzde onu (%10) yakaladığı konuşuluyor. Sadece Kürtler adına değil tüm ezilenler cephesini ifade eden, bir bölgeyi değil batıyı da kuzeyi de güneyi de ifade eden bir gücü yakaladı. Biz kendimizi övüyor falan değiliz, çok yaygın bir olgu olarak ele alınması sonucunda farklı pek çok kesimin yüzünü döndüğünü görüyoruz. Erdoğan siyaseti karşısında kazanan Demirtaş ile yapılan seçim siyaseti oldu. Erdoğan ve İhsanoğlu’nu aynı kefeye koymadı. Bu gün bu nedenle Kılıçdaroğlu bile çok rahat bu siyasetin kazandığına vurgu yapabiliyor. İşte burada CHP’yi sola çekmeye çalışanlara da seslenmek lazım. Seçimlerde önümüzde duran Demirtaş seçeneği ile sonuna kadar bir seçim çalışması yapmak CHP’yi düzeltmek için de bir seçenek olabilirdi. Keza zaten baştan Kürt Siyaseti Rıza Türmen’e adaylık teklifi bile götürmüştü. Erdoğan’ı durdurmak için varılacak en doğal ve doğru seçeneklerden biri de buydu. Elbette Kürt siyaseti açısından bir ilerlemedir ama sorumluluklarla gelen bir ilerlemedir. Halklar eğer bu siyasete evet dediyse Türkiye geneline seslenen biçimindendir ve bu siyaset büyümelidir. Öyle ki, Erdoğan’ın diktatörlüğünü ortadan kaldırmak sadece Türkiye halkları için değil Ortadoğu halkları için de bir ihtiyaç olduğu ortadır. *** Kadın hareketinin seçimin hemen öncesinde ortaya koyduğu Taksim’deki büyük yürüyüş Türkiye’nin bir başka aşamaya sıçrama olgusudur. Bu olgu Galatasaray’ın göbeğine çakılmıştır. Farklı düşünceden pek çok kadın kendini ifade imkanı bularak kadın cinayetlerinin duracağına olan inancını ve mücadelesine bağlılığını büyüttü. İşte her gün hem de acımasızca ölen kadınların yegane kurtarıcısı bu yoldur. Ölen kadın kardeşlerimizin ailelerinin bu yürüyüşte “başka kadınlar ölmesin diye sonuna kadar varım” diye haykırabilmesidir. Bunda tereddüt edenler hiçbir zaman kadın hareketi olamayacaklar. Bu aşamada artık kendini kadın hareketinin parçası görenler, kendini feminizm olarak ilan eden tekçilerden, feodal anlayıştan ayırmalıdır. Hatırlatayım da karşınıza çıktığında şaşırmayınız, kadın mücadelesinin tek sembol, tek logo, tek bir kesim ile ifade edileceğini savunan çağ dışı kalmış fikirler ortalıkta hala dolaşabiliyor. Sadece söyleyenlerinin itibar edebildiği fikirler. Yaşam hakkımızın mücadelesi yürüyüşümüzle çok önemli bir seviyeyi yakalamıştır ve sorun çok yakıcı bir aşamadadır. “Bülent Arınç kafası” bizlere kahkahayı bile yasaklamaya çalışıyor. Daha ne olabilir ki? Kadın siyasetinde 12 Eylül’le hesaplaşacağına 12 Eylül gibi yasakçılığa soyunan gerici küçük burjuvalık kendi laf kalabalığında boğulacak. Ezilenler mücadelesinde burjuvazinin binlerce yasak türü yıkıcı bir cevapla karşılaşmıştır, gerici küçük burjuvaların sonu da budur. Kendi hayatını pek çok konuda toplum için mücadeleye adamış kadınlar bu gericiliğin bir parçası olmamalıdır. Kadınların yaşamını kurtarmak için tıpkı seçimlerdeki gibi büyük bir başarı yakalamış önümüzde bir kadın hareketimiz var. Uzaklara gitmeye, uzak zamanlara ertelemeye hiçbir şekilde gerek yok. twitter: @sibeluzun_yarin
“Afedersiniz Erdoğan” konuştu
Sözde yaratılanı yaratandan ötürü seven Erdoğan, neredeyse kendi dışında kimseyi sevmediğini her yerde belli ediyor. Geçtiğimiz günlerde diğer Cumhurbaşkanı adaylarına yönelik sarf ettiği ırkçı sözlerinden sonra katıldığı bir televizyon programında sanki küfür ediyormuş da af diliyormuş gibi: “Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu” dedi. istanbul Fatma Çakır
Sözde yaratılanı yaratandan ötürü seven Başbakan Erdoğan, neredeyse kendi dışında kimseyi sevmediğini her yerde belli ediyor. Geçtiğimiz günlerde diğer Cumhurbaşkanı adaylarına yönelik sarf ettiği ırkçı sözlerinden sonra katıldığı bir televizyon programında da sanki küfür ediyormuş da af diliyormuş gibi: “Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu” şeklinde konuştu. Irkçı söylemlerini daha da şiddetlendirerek devam eden Erdoğan, NTV ve Star TV’nin ortak yayınında Adaylar Konuşuyor programına konuk oldu. Kendisine İzmir mitinginde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş’a “Kılıçdaroğlu sen Alevi’sin ben Sünni. Demirtaş sen de Zazasın” sözlerinin hatırlatılması üzerine özrü kabahatinden büyük olan bir açıklama yaptı, ırkçı
söylemlerinde geri adım atmadı.
Benim için neler söylediler. Çıktılar vurgulamıştı. bir tanesi aynı zihniyet. ‘Gürcüdür’ Sanki küfür ediyor da diyen oldu. Çıktı bir tanesi affeder- Agos’tan Erdoğan’a Allah ‘affedersiniz’ diyor sin çok daha çirkin şeylerle Ermeni taksiratını affetsin Başbakan Erdoğan, Ermeni olmanın diyen oldu. Ben dedemden, ba- Erdoğan’ın Ermenilere yöneçirkin ve sanki af dilenecek bir ka- bamdan öğrendiğim Türküm. Her- lik bu aşağılayıcı sözlerine Agos bahat olduğunu ima ederek, “Ben kes istediği yöne çekiyor” şeklinde Gazetesi’nden tepki gecikmedi. O köken itibariyle Rizeliyim, doğma konuştu. haftaki manşetine Başbakan Tayyip büyüme İstanbulluyum. Ya olduğun Erdoğan’a Kuran-ı Kerim’den Hugibi görün ya göründüğün gibi ol. Daha önce de ‘affedersiniz Rum’ curat suresini işaret eden gazete “Ey demişti insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiBaşbakan Erdoğan, 10 Haziran 2011 den yarattık; sonra da, birbirinizi tatarihinde NTV’de katıldığı “Seçime nıyasınız diye milletlere ve kabilelere Doğru” programında yöneltilen bir ayırdık’ der. Acaba Başbakan, sözsoru üzerine, kendisi ve Cumhur- lerinin hangi değerleri çiğnediğinin başkanı Abdullah Gül ile ilgili çok farkında mı? Ne diyelim: Allah taksayıda kitap bulunduğunu da ifade siratını affetsin” ifadelerini kullandı. ederek, “Bu kitaplar içerisinde ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz CHP ’li vekilden suç duyurusu ne affedersiniz Rumluğumuz CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit hiçbir şeyimiz kalmadı” demiş- Güneş, Başbakan Recep Tayyip Erti. Erdoğan’ın bu sözleri o dönem doğan hakkında, ‘halkı kin ve düşTwitter’da büyük yankı bulmuştu. manlığa tahrik ile aşağılama’ suçu Sözlerinden dolayı Erdoğan’ı eleş- işlediği gerekçesiyle suç duyurusuntiren pek çok kullanıcı, bu mil- da bulundu. Güneş, “Başbakan, ayletlere mensup olmanın rımcılığın daniskasını yapıyor. Dün kötü bir şey ol- bir televizyon kanalında ‘çok affemadığını dersiniz’ dedi, kimlerle ilgili Ermeni yurttaşlarımızla ilgili. ‘Bana Ermeni dediler’ dedi. Yani ‘Ermeni olmak suçtur’ diyor” dedi. Cumhurbaşkanlığı adaylarının etnik kökeniyle ilgilenmeye başladı Suç duyurusu sonrası Ankara Adliyesi önünde basın açıklaması yapan Güneş, Erdoğan’ın bir süredir cumhurbaşkanı adaylarının etnik kimliği, kökeni ile ilgilenmeye başladığını belirtti.
Eskişehir Mihalgazi Belediye Başkanı
Zeynep Akgün
Eskişehir’in AKP’li Mihalgazi Belediye Başkanı Zeynep Akgün, Başbakan Erdoğan’ı ‘padişah’ olarak hayal ettiğini belirtti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a oy istemek için düzenlenen basın toplantısında konuşan Başkan Akgün, “Bu ülkeyi seviyoruz, gerginliklerden ve kısır çekişmelerden ziyade ülkemize hizmet için enerji harcamak istiyoruz. Bu sebeple tüm halkımızı ve gurbetçi seçmenlerimizi iradelerinin yansıması için sandıkta görmek istiyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile 2. Abdülhamit Han’ın yeniden doğuşunu hep birlikte göreceğiz” dedi. Diktatör heveslisi Başbakan Erdoğan’a kendi partisinden de aynı zihniyetle destek gelmeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı da seçilerek ülkeyi Başkanlık sistemine götürmeye hevesli olan Başbakan Erdoğan’ı padişah olarak görmek isteyen AKP’li Akgün’e OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Kadınlı erkekli horon oynamak da harammış Başbakan ve oğlu Bilal Erdoğan’ın gençliğe dair yaptıkları “kızlı-erkekli” gerici açıklamalardan sonra Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk de kadınlı - erkekli horon oynamanın İslam’a göre haram olduğunu belirtti. Kürsüden inen Hayrettin Öztürk’ü protokol sıralarında oturan Şalpazarı Kaymakamı Zihni Yıldızhan ve Şalpazarı’nın AKP’li Belediye Başkanı Refik ise konuşmasından dolayı kutladı. Trabzon’un Şalpazarı ilçesinde düzenlenen 195’inci Sis Dağı Yayla Şenliği’nde konuşan Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk’ün sözleri, şenlikte horon oynayanları şoke etti. Öztürk, kadınlı – erkekli horon oynamanın İslam’a göre haram olduğunu belirterek, “Eğlencelerimizi yapalım ama kadınlı -erkekli
karışık yapmayalım” dedi. Protokolün katıldığı açılış töreni öncesinde sahneye çıkan Samsun İl Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk’ün ise şunları söyledi: “Bunu söylemek benim görevim. Sizi uyarmazsam bana da hesabını Allah sorar. Yanınızdaki kardeşiniz bile olsa kadınlı erkekli el ele tutuşup horon oynayamazsınız. Kadınların kendi aralarında horon oynamalarının İslam’a göre hiçbir sakıncası yoktur. Kendi aralarında oynarlar, kendileri izlerler. Samsun Müftüsü olarak ben bile izleyemem kadınların o horonunu. Siz hiç izleyemezsiniz. Demek ki kadın oynayacak kadınlar izleyecek. Erkek oynayacak, kadın - erkek izleyecek. Kadın erkek karışık şekilde oyun oynamak İslam’a göre haramdır ve hesabı vardır. Türküler de müstehcen olmayacak”. GÜNCEL
EMEK
06 Yıldız Entegreden tabutlu protesto
14 Ağustos 2014
Kent Gıda ve Kimberly Clarky’da mücadele sonuç verdi
İki direniş, iki zafer
DİSK Tümka-İş işçileri ve Tek Gıda-İş işçileri bu haftayı direnişlerinin karşılığını bularak, patronlardan haklarını alarak karşıladılar. Tekgıda-İş’e bağlı Kent gıda işleri toplu iş sözleşmesinin imzalanmaması üzerine çıktıları grevlerinin sonunda haklarını alırken, Tümka-İş’e bağlı Kimberly Clark işçileri de 43. günde anlaşma sağladılar. Kocaeli Yıldız Entegre fabrikasında çalışan Ağaç-İş Sendikasında örgütlü olan işçiler, sendika genel merkezinin kendilerinden habersiz Toplu İş Sözleşmesini imzalamasını protesto etti, “Satılık sendika istemiyoruz” ve “İşçiyiz haklıyız kazanacağız” sloganlarıyla yürüdü. Yıldız Entegre Fabrikasında iş yeri temsilcisi Mevlüt Kolay, “Yaşananlar bizi sokağa dökmeye yetti. Ağaç-İş ve Türk-İş yetkililerine sesleniyorum ;grev hakkı istedik. Bizi dinlemediler ve bizden gizli patron ile anlaştılar. Er ya da geç hesap verecekler” dedi. Fabrikada 13 yıldır çalışan Murat Oruç, “Sendika ve fabrika yöneticileri işçileri ölüme terk etmiştir. Biz işçiler olarak insanca yaşamak istiyoruz “ dedi. EMEK
İşçi kıyımına karşı protesto Emek sedef akbulut
Mersin Büyükşehir Belediyesi ile Taşeron firma arasında yaşanan anlaşmazlık sonucu Parkomat Parktur Otopark işçileri uygulamasına son vermesi ile 50 işçi işsiz kaldı ve seslerini duyurabilmek için eylem yaptı.Belediye ve taşeron firmanın kendilerine hiçbir açıklama yapmadığını söyleyen işçiler, Mersin Büyükşehir Belediyesi önüne yürüdüler. Belediye yonetimi ile görüşme talebinde bulunan işçilerin talebi karşılıksız kaldı. Bunun üzerine , ellerinde ekmek taşıyan işçiler, “Ekmeğe uzanan eller kırılsın” diyerek işçi kıyımını protesto etti. EMEK
Ya işsizlik ya güvencesizlik
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde devam eden ihalelerden dolayı 380 İZSU sayaç okuma işçisi işsiz kalmak veya güvencesiz çalışmakla karşı karşıya. İzmir Büyükşehir Belediyesi, belediye çalışanını ilgilendiren ihale süreçlerinden dolayı belediye işçileri taşeron şirketlerin kıskacı altında. 3 aylık süreyi kapsayan çok sayıda taşeron firmanın yoğun ilgi gösterdiği ihalelerden, İZSU’nun sayaç okuma açma kesme hizmetlerinde çalışan 380 belediye işçisi, ya taşeron şirkette çalışarak iş güvencelerini kaybetme ya da işsiz kalma gibi durumla karşı karşıya kalacak. EMEK
Taşeron çalışmaya karşı iş bıraktılar
Yüksekova çalışan Enerji Sen üyesi işçiler, işverenle imzaladıkları protokolün iptal edilmesi üzerine yeniden sokağa çıktı ve direnişe geçme kararı aldı. Yüksekova TEDAŞ binası önünde bir araya gelen enerji işçileri “Kölece çalışma şartlarına karşı direnişteyiz”, “Soma’yı unutmadık, taşerona son” ve “Protokol uygulansın, halk mağdur olmasın” pankartları ile “TEDAŞ yalan söylüyor halkı kandırıyor” ve “İşçi sağlığı ve güvenliği maddeleri uygulansın” yazılı dövizlerle Oslo Binası’na yürüdü.Muş’ta ise Enerji-Sen sendikası üyesi işçiler 10 Agustos sabahtan itibaren iş bırakma eylemi yapacaklarını duyurup dayanışma çagrısı yaptılar. EMEK
İşçilerin mücadeleleri sonucu sonuçlanan Kent Gıda ve Kimberly Clark işçilerinin grevleri sosyal haklarının iyileştirmesiyle sonuçlandırılarak mutabakat ile anlaşma noktasına gelindi. Yaşanan önemli gelişme ile taraflar yeniden bir araya geldi. Yapılan görüşmeler sonucunda anlaşma sağlandı. 800 KENT GIDA İŞÇİSİ DİRENE DİRENE KAZANDI Tekgıda-İş Sendikası ile Kent Gıda işvereni arasında sürdürülen toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca sendika 15 Temmuz’da 800 işçi ile ,fabrika önünde patronun düşük zam teklifine ve 7 aydır toplu iş sözleşmesinin imzalanmamasına karşı greve çıkmıştı.Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel,
Kent Gıda patronlarıyla 1,5 saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. İşçilere seslenen Türkel beklenen açıklamayı yapıp“İstediğimiz ücretleri vermediler, bizi açlığa sürüklüyorlar, hakkımızı alana kadar greve çıkıyoruz. Hayırlı olsun” dedi. İşçiler bu açıklamayı “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “İş ekmek yoksa barış da yok”, “Direne direne kazanacağız” sloganlarıyla karşıladı. Birinci 6 ayda, bin 500 TL’nin altında ücret alan işçilere 50 TL iyileştirme zammı uygulanacak ve daha sonra tüm işçilere seyyanen ayda 200 TL zam yapılacak. İkinci 6 ayda ise ayda 130 TL seyyanen zam yapılacak. Böylellikle bin 500 TL’nin altında ücret alan üyeler ilk yıl aylık ücretlerine toplam 380 TL, bin 500 TL ve üzerinde ücret alan üyeler ise toplam 330 TL zam almış olacak. 45 yıldır örgütlü olduğu hal-
de Kent Gıda’da işçiler ilk kez greve çıktı. Grevin sebebi olarak düşük ücret sorunu öne çıksa da, çalışma koşullarının ağırlığı ve kreş olmaması gibi sorunlar da grevde etkili oldu. 236 KİMBERLY CLARK İŞÇİSİNİN GREVİ,ZAFERLE SONUÇLANDI Ve yine 60 ülkede 150’ye yakın fabrikası bulunan Pendik’te faalıyette bulunan Kimberly Clark bez fabrikası DİSK Tümka İş Sendikası’na üye 236 işçi, toplu sözleşmede anlaşma sağlanamadığı için, kıdem ve ıihbar tazminatının sürelerini uzatmak ve iş güvenliğinin sağlanması için greve çıkmışlardı. Grev, 43. gününde anlaşmayla sonuçlandı. Patron,toplu sözleşme sürecinde anlaşma sağlanamayan maddelerde geri adım attı ve işçilerin taleplerini kabul etti, toplu sözleşme imzalandı. İşçiler işbaşı yaptı. İhbar tazminatının
oranı üzerinden tıkanan sözleşme sürecine işçiler grevle karşılık vermişlerdi. İşçiler 50 hafta ihbar tazminatı isterken yönetim bunu en son gelinen aşamada 15 haftada ısrarını sürdürüyordu. Sözleşmede 25 haftalık ihbar tazminatı hakkı elde edilmiş oldu. ORTALAMA YÜZDE 19,6 ZAM Sendika ile Kimberly Clark arasında imzalanan 7. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’ne göre, 12 hafta olan ihbar süresi 25 haftaya çıkarılacak. İşçilerin ücretlerine bir yılda yüzde 6 ile yüzde 35 arası değişen oranlarda, ortalama yüzde 19,6 zam yapılacak. En alt taban ücretinden çalışan işçiler, çıplak ücretlerine yüzde 33 zam alacak. Buna göre, fabrikada en düşük ücretle çalışan işçinin maaşı yüzde 1127 liradan 1525 liraya çıkarılacak.
‘Şişecam grevi ertelenebilir çünkü…’ Şişecam işçileri, talepleri doğrultusunda üretimi durdurarak Türkiye genelinde greve çıkmış, anti-demokratik bir kararla AKP hükümeti grevi 2 ay süreyle ertelemişti. Grevin ertelenmesine gerekçe olarak ise ‘milli güvenliği bozması’’ gösterilmişti. Şişecam işçileri, hükümetin kararını Danıştay’a taşıdı. Ülkede cam üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştiren işçilerin greve çıkması demek, hükümet açısından ekonomiye büyük bir darbe demek. İşçilerin ekonomik durumunu düşünmeyen AKP hükümeti kendi çıkarını düşünerek grevi erteleme yolunu seçti. Şişecam işçileri ise yaptıkları eylemlerle hükümetin anti-demokratik uygulamalarına direnmeye devam etti.
Danıştay’ın kararıyla gerçek gerekçe anlaşıldı Şişecam grevinin milli güvenliği tehdit ettiği için değil, ekonomik nedenlerle ertelendiği ortaya çıktı. Çarpıcı gerçek, Danıştay’ın gerekçeli kararında açıklandı. “Şiketin ülkedeki cam üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştirmesi” de karara gerekçe oldu. Oysa hükümet Şişecam grevini, milli güvenliği bozduğu iddiasıyla ertelemişti. Bu kadar düşündükleri ekonomi kime yarıyor? AKP’nin ekonomiyi düşündüğü ortada ancak işçilerin ekonomik durumu onlar için bir şey ifade etmiyor. İşçiler, işçi düşmanı hükümete karşı üretimi durdurarak greve çıkmışlardı. AKP’nin grev ertelemesinin gerekçesi; patronların işbirliği oldu. EMEK
Soma’da maden işçileri sendikayı bastı
Soma katliamı sırasında Maden-İş yetkililerinin istifalarını açıklayan şube yöneticilerinin koltuklarında oturmasına tepki gösteren işçiler sendikayı basarak dört yöneticinin istifasını istedi. İşçiler, Soma katliamı gerçekleştiğinde görevde bulunan bu sendikacıların katliamda payının olduğunu ifade ettiler. ‘BAŞSAĞLIĞI BİLE DİLEMEDİLER Oldukça tepkili olan işçiler, “Siz işçilerin özgür iradesi ile seçilmediniz, kaza olduğunda hiçbiriniz ortada yoktunuz, gelmediniz, sonrasında başsağlığı bile dilemediniz, mezarlığa gitmediniz.Elinize kan bulaştı. İstifa edin” dediler. Mahkemenin dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren göreve getirdiği şube yönetimini eleştiren işçiler, “Siz tedbiren getirildiniz, usul yapmak için değil. Niye genel kurul kararı alıyorsunuz? Kiminle yapacaksınız genel kurulu?” diye sordular. Sefa Köken, “Artık işçinin adamı gelecek, patronun değil. Demokrasiye inanıyorsanız, ‘Sendikacılık yapacağız, işçinin hakkını koruyacağız’ diyorsanız İmbat’ta seçim var, çıkın işçinin karşısına aday olun” dedi. İşçilerden Mustafa Şal, “İşçiler sizi istemiyor. Meşru değilsiniz.Yapacağınız genel kurulda, patronların seçtirdiği delegeler el kaldıracak. Biz burada sorunlarımızı çözecek bir sendika istiyoruz” dedi. EMEK
EMEK
07
14 Ağustos 2014
Emekçi Hareket Partisi işçilerle birlikte eylem yaptı
Eskişehir ICF işçileri sendikal hakları için direnişte
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Simtaş-ICF işçileri sadece sendikaya üye oldukları için işten atıldılar. Fabrika önünde direnen işçilerin eyleminin 8. gününde Emekçi Hareket Partisi işçileri ziyaret etti ve işçilerle birlikte bir eylem gerçekleştirdi. İşçiler haklarını alıncaya kadar mücadele etmekte kararlı.
ICF işçileri anlattı Murat Karaaslan: Asıl sebep sendikalaşmamız ama iş güvenliği kurallarına uymamayı bahane ederek işten çıkardılar bizi. Sendikada bulunan diğer arkadaşlarımızı da ücretli izne çıkarılar. Bir arkadaşın 50, bir arkadaşın 31 gün izni var. Hepsini zorla kullandırıyorlar. Bu arkadaşların da geri dönüşünün olmayacağını zannediyorum.
emek çağatay dirilgen
Turgay Çelik: Bazısının 2014’teki izin hakkı bitmiş 2015’inkini kullandırıyorlar. Şu ana dek işverenle 2 kez görüşme talebinde bulunuldu Genel Başkanlık tarafından, ikisinde de patronun müsait olmadığı, toplantıda olduğu yanıtı alındı. Bizler hiçbir neden yokken sırf sendikalı olduğumuz için işten atıldık. Sendikal haklarımızı kazanmış olaarak işe geri dönmek istiyoruz.
Eskişehir Simtaş-ICF (Isı Cihazları Fabrikası)’de 5 Ağustos günü iki işçi işten çıkarıldı, daha önce yıllık izinlerini kulanmalarına dahi izin verilmeyen 15 işçi de sebep gösterilmeksizin ücretli izne çıkarıldı. Patron işçilerin iş güvenliği kurallarına uymadığını iddia etse de işten çıkarılan ve uzaklaştırılan işçiler asıl sebebin fabrikada sendikalaşmanın önüne geçilmek istenmesi olduğunu söylüyor. Örgütlülük %95’e ulaştı Geçtiğimiz hafta Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan ICF Isı Cihazları fabrikasında çalışan işçilerin sendika üyelik süreci tamamlanarak yetki belgesi şirket yönetimine ulaşmıştı. Ağustos ayının başında fabrikadaki şçiler toplu bir şekilde DİSK Birleşik Metal-İş’e başvurmuştu. Fabrikada çoğunluğun sağlanmasının ardından Çalışma Bakanlığı’na iletilen yetki tespitinde karar çıkmış, sendika yeterli çoğunluktaki işçinin üye olması için gerekli başvuruyu yapmış, Bakanlık Birleşik Metal-İş Sendikası’na yetki tespit belgesini vermişti. Böylece DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası fabrikada mavi yakalılar ve beyaz yakalılar arasında %95 kadar örgütlülüğe sahip olmuştu. Örgütlenirsen atılırsın Patron ise hemen bu gelişmelerin ardından Press Bölümü’nün ustabaşı Turgay Çelik ve montaj bölümünün ustabaşı Murat Karaaslan’ı işten çıkarıldı. Bu işten çıkarmaları ise fabrikada sendikal örgütlenmeye önayak olan diğer işçilerin sebep gösterilmeksizin ücretli izne çıkarılarak fabrikadan uzaklaştırılması izledi. İşçiler ise fabrikayı terk etmedi ve 8 gündür fabrika kapısının önünde, patron Mehmet Ali Kumaş’ın penceresinin hemen altında direnişe başladılar. Direnişin ana talepleri ise işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve işçilerin anayasal hakları olan sendikalaşmanın önünün kesilmemesi. İşçiler aynı zamanda patronun sürekli kendilerini izleyip rahatsız olduğunu biliyorlar ve bu direnişin sadece uyarı amaçlı olduğunu söylüyorlar. Direniş alanında yapılan ziyaretlerin kendilerine umut verdiğini belirten işçiler zafere ulaşana dek direnişi büyütmekte kararlılar. Anayasal bir hak olan sendikal örgütlenme haklarını alıncaya kadar geri adım atmayacaklarının altını çiziyorlar.
EHP’den fabrika önünde eylem Direnişin 5. gününden beridir fabrika önünde direnen işçileri yalnız bırakmayan Emekçi Hareket Partisi bugün saat 12.30’da, fabrikanın önünde direnen işçilerle beraber bir eylem gerçekleştirdi. Eylemle işçilerin taleplerinin bir kez daha sloganlarla fabrikanın içine duyurulması sağlandı. Fabrikada çalışan işçilerden de yoğun destek alan eylemde “Atılan işçiler geri alınsın”, “İnadına sendika, inadına DİSK” sloganları atıldı. Emekçi Hareket Partisi Eskişehir İl Başkanı Can Ersoy şunları söyledi: “Direniş bugün 8. gününde oturma eylemi şeklinde devam ediyor. Biz de İCF işçilerinin yalnız olmadığını göstermek için, seslerinin duyulmasına yardımcı olmak için, mücadelelerini büyütmek için buradayız. Bizler sendikalı olmanın anayasal bir hak olduğunu tekrar vurguluyoruz. AKP hükümeti son dönemde haklarını isteyen işçilerin grevlerine durdurma, erteleme kararları vererek, emekçileri yıldırabileceğini düşünüyor ancak gördüğünüz gibi emekçiler, işçi kardeşlerimiz mücadelelerinin arkasındalar ve kararlı bir şekilde, işlerine geri alınmak için direnmeye devam edecekler. Bizde İCF işçisi yalnız değildir diyerek her zaman mücadelelerini büyütmeye devam edeceğiz.”
bizim kadar sahiplenmediler. İşveren de buna alışmış, işçiyi hor görüyordu. Burada ortalama kıdem 8-10 yıl arası, maaşlar asgari ücret, sosyal haklar hiç yok. Tüm bu şartlara rağmen hala burada çalışan işçiyi, anayasal hakkını kullandı diye kapıya bırakıyorlar. İki arkadaşımızı işten çıkardılar, komitemizi oluşturan 15’e yakın arkadaşımızı da zorunlu ücretli izne çıkardılar. Bunların da tekrar içeriye gireceğinden şüpheliyiz. Biz kendimizden eminiz, burada örgütlülüğümüz sağlam. Şu bilinsin ki biz işverene 2 seçenek sunduk; ya işveren işçisinin anayasal hakkına saygı duyacak ya da fabrikaya kilit vuracak. Burada moralimiz yerinde. Bugün Emekçi Hareket Partisi’nden arkadaşlarımız aramızda. Onlara çok teşekkür ediyorum. Bu şekilde desteğe ve morale ihtiyacımız var.”
Bu mücadeleyi bırakmayacağız Bayram Kavak sözlerini şöyle sürdürdü: “11’inde çoğunluk tespit ve yetki belgesi geldi. İşverenin 6 işgünü içinde itiraz etme hakkı var. Şunu bekliyoruz: 6 gün içinde itiraz olacak mı, olmayacak mı? Büyük çaplı yapacağımız eylemlere henüz başlamadık. İki kez işverenle görüşme talebinde bulunduk. İşveren kestirip atmadı ancak görüşemedik, halen taleplerimizi sürdüdisk Şube başkanı: ya işveren işçisinin hakkına rüyoruz. İşveren bu işi masada çözsün. Yoksa saygı duyacak ya da fabrikaya kilit vuracak biz kavgadan kaçan bir örgüt değiliz. Bizim DİSK Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak yerimiz diğerleri gibi mahkeme salonları değil; gazetemize yaşanan süreci ve nasıl devam ede- sokak, kapı önü. Biz şapkamızla, önlüğümüzle, ceklerini anlattı: “Daha önce de bu fabrikada demliğimizle kapı önündeyiz. Bu mücadeleyi başka sendikaların denemeleri oldu ama açıkçası bırakmayacağız.”
Barış Demir: Mesela ben fabrika şoförüyüm, işveren bana 1 saat izin vermezken sırf anayasal hakkımı kullandığım için beni 31 gün izne çıkardı. Şu anda beklemedeyiz. Mavi yakalıların yanında beyaz yakalılardan da sendikamıza üye olanlar var. Şu anda taleplerimize dair bir gelişme yok, ancak sonuç itibariyle kazanacağız. İnanma başarının yarısıdır, biz 2 defa inanıyoruz. Başaracağız. Yasin Erkoca: Ben 5 senedir fabrikada çalışıyorum. Aynı işverenle çeşitli işlerde çalıştık ve sonunda adaletsiz bir işverene karşı, emekçinin hakkını vermeyen işverene karşı sendikada birleşmeye karar verdik. Buna karşı arkamızda örgütlü bir kuvvet olması için Birleşik Metal-İş’e başvurduk, çalışmamızı yaptık, başarıyla örgütlendik. İşten çıkarılan arkadaşlarımıza destek olmak için de buradayız. Bu mücadelede sonuna kadar varız.
İşten atılan 18 işçi için eylem
Muharrem yine saldırdı...
Sütaş patronu Muharrem Yılmaz direnişteki işçilere hukuksuz saldırılarına devam ediyor. Daha önce işçilerin direniş alanına hayvan dışkısı döktüren, defalarca işçilerin pankartlarını gerekçe ederek jandarmayı saldırtan, Tekgıda-İş bürolarının basılmasını sağlayan Muharrem Yılmaz bir kez daha jandarmayı kullanarak işçilere saldırdı. emek İLKER ERASLAN
Sendikaya üye oldukları, örgütlendikleri için işten atılan ve 115 gündür eylemde olan Sütaş işçilerini patron Muharrem Yılmaz rahat bırakmıyor. Eylem alanına hayvan dışkısı döktürdüğü ortaya çıktığında TÜSİAD başkanlığından istifa etmek zorunda kalan Muharrem Yılmaz, ondan sonra da rahat durmadı. Defalarca jandarma aracılığıyla işçilere saldırdı, sosyal medyadan eylemi paylaşanları, beğenenleri işten attı, Tekgıda-İş bürolarının basılmasını sağladı. Bu hafta başında ise jandarma vasıtasıyla yeni bir saldırı daha düzenledi. ‘İSTEDİĞİMİ YAPARIM’ İşten atılan 42 işçinin Karacabey ve Aksaray’daki fabrika önünde direnişi sürerken, her sabah sloganlarla işverenin hukukdışı uygulamalarını protesto eden işçilere bir saldırı daha gerçekleşti. İşçiler fabrika önünde TIR’ların ve Sütaş’a ait bir aracın eylemin sesini bastırmak için aynı anda yoğun gürültü yapmasına rağmen jandarma tarafından sendika aracının sesinin kısılmasının istenmesine tepki gösterdi. İşçiler, asıl gürültüyü TIR’ların ve işverene ait ses aracının yaptığına ayrıca TIR’ların karayolunu işgal ettiğine dikkat çekerek, jandarmaya öncelikle işveren araçlarma müdahale edilmesi gerektiği yönünde uyarıda bulundu. Bu uyarıya aldırış etmeyen Jandarma Komutanı “Ben devletim, istediği-
Oyak Holding iştiraki olan ve 1250 işçinin çalıştığı Omsan Lojistik uluslararası faaliyet gösteren büyük bir lojistik işletmesi. Nakliyat-İş sendikası belirli süreden beri Omsan Lojistik işletmesinin bulunduğu tüm bölgelerde örgütlenme çalışmaları yapıyor. Sendikal faaliyetten haberdar olan Omsan Lojistik işvereni Haziran ayından bu güne kadar sendika üyesi 18 işçiyi “performans düşüklüğü” gerekçesiyle 4857 Sayılı Yasanın 17. Maddesine göre işten çıkarttı. İşçiler eyleme geçti İşten çıkartmalar üzerine Omsan Lojistik’te sendika üyelerine yönelik baskıları ve işçi kıyımını protesto etmek için MaltepeCevizli’de bulunan Omsan Genel Müdürlüğü’nün önünde kitlesel bir yürüyüs, basın açıklaması ve oturma eylemi yapıldı. Maltepe CarrefourSa Önünde toplanılarak Omsan Genel Müdürlüğü önüne kadar sloganlarla yürüyüş yapıldı.
me müdahale ederim, siz kim oluyorsunuz?” komutanı hakkında suç duyurusunda buluşeklinde konuştu, ardından işçilere yönelik nacağını söyledi. gözaltılar başladı. Tankınla, topunla da gelsen... Sendika temsilcisine gözaltı Tekgıda-İş Sendikası’nn yayınladığı açıklamada Tek Gıdaİş Örgütlenme Uzmanı Suat Karlı- yaşanan hukuksuzluğun ve saldırının boyutuna kaya elleri kelepçelenerek, işçi Umut Zengin dikkat çekildikten sonra şöyle denildi: “Gücüise karakola götürülerek gözaltına alındı. Ses müzü meşruiyette arayacağız ve jandarma güçaracının ruhsatına el koyan jandarma, saldırı- lerini, komutanı yetkili makamlara ve yargıya yı kameraya alan işçileri de engellemeye çalıştı, şikayet edeceğiz. Son sözümüz Sütaş patronuna! bazı kayıtlar telefonlardan silindi. Tekgıda-İş Tankınla, topunla da gelsen, üstümüze jandarÖrgütlenme Uzmanı Suat Karlıkaya direniş- mayı da sürsen nafile. Öyle ekranlarda palavra lerini başarıyla sonuçlandırana kadar mücade- atmakla olmuyor bu işler. Sana anayasayı da, lelerine devam edeceklerini belirtti. Gözaltına hukuka saygıyı da, insan haklarını da öğretecealındığı sırada darp edilen Karlıkaya, adli ra- ğiz. Dahası emeğin gücünü öğreteceğiz. Çünkü; por aldığını, önümüzdeki günlerde jandarma biz haklıyız, biz kazanacağız!”
Firma yöneticileri suç işliyor Genel Müdürlük önünde yapılan açıklamada sendika genel başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu Omsan Lojstik yönetiminin anayasal haklarını kullanan işçilerin iradelerine saygılı olmadığını, sendika üyesi işçilere baskı yapıldığını ve işçilerin hukuksuz bir biçimde işten çıkarıldığını ifade etti. Sendikaya üye olmanın anayasal hak olduğunu söyleyen Küçükosmanoğlu Omsan Lojistik’in OYAK’ın bir işletmesi olduğunu belirterek Omsan Lojistik’in ve OYAK’ın yöneticilerinin suç işlediğini ifade etti. Eylem alanları genişleyecek Açıklamada Oyak ve Omsan Lojistik tutumunda bir değişiklik yapmaz, işçilerin anayasal haklarına saygı göstermezse, eylem alanının sadece Omsan Lojistik olmayacağı belirtildi. OYAK’a ait tüm işyerlerinin eylem alanı olacağı, OYAK’in hissesinin olduğu Fransız Sermayeli Renault’un da eylem alanlarına dahil edileceği, ayrıca OYAK’ın uluslararası ortakları dahil edilerek, eylemin uluslararası boyuta taşınacağı ifade edildi.
EMEK
08 Ramak kala Çalışırken kafamıza tuğlalar düşüyordu Bir inşaasaca bu durumu tın kuyusunda konuştuk ve çalışma arkadaşlaasansör montajı yapıyordum. rımızı uyardık. Yukarda çalışan Artık işe başduvar ustalarınlamadan önce dan aşağıya tuğböyle bir konuşla düştü ve neyma yapıyoruz ve Aydın Efe önlemlerimizi se ki tuğla bana isabet etmedi.Yüksek sesle alarak daha güvenli bir çayukarı bağırıp duvar usta- lışma ortamı oluşturmaya larına uyarmamıza rağmen çalışıyoruz. Bu şekilde iş kazalarını bu olay daha sonra tekrar oldu. Yukarı çıktığımızda kendi aramızda daha da tüm çalışanlar toplanıp kı- azaltmış olduk.
Elektrik akımına kapılan işçi yaşamını yitirdi
Bolu’da enerji termik santrali inşaatında çalışırken elektrik akımına kapılan işçi, Kahramanmaraş’ta toprağa verildi. Yaklaşık 5 ay önce Göynük ilçesindeki enerji termik santrali inşaatında çalışmaya başlayan Ekrem Çınkır (52), iş esnasında elektrik akımına kapıldı. İş arkadaşlarının yardımıyla Göynük Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Çınkır, müdahaleye rağmen hayatını kaybetti. Çınkır’ın cenazesi, getirildiği Andırın ilçesi Efirağzılı Mahallesi camisinde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Çınkır’ın evli ve 5 çocuk babası olduğu belirtildi. emek
80 yaşındaki inşaat ustası hayatını kaybetti
İzmir, TorbalI’da, iş görüşmesi için gittiği inşaatın 1’inci katından dengesini yitirerek beton zemine düşen 80 yaşındaki Ömer Çabuk, öldü. İşçi, saat 17.00 sıralarında Torbalı Mahallesi’ndeki inşaatta düştü. Beton zemine çarpan Çabuk, kanlar içinde kaldı. İnşaattaki çalışanların ihbarı üzerine gelen acil yardım ekipleri, Çabuk’un öldüğünü belirledi. Yapılan inceleme sonrası Çabuk’un cesedi İzmir Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. İnşaat yetkilileri, Çabuk’un iş görüşmesine geldiğini, inşaattan ayrılırken dengesini kaybedip düştüğünü söylediği öğrenildi. emek
Asansör boşluğuna düşerek öldü
Kastamonu’nun Candaroğulları Mahallesi Şehit Serkan Meşe Sokak üstünde yapı halindeki binanın ikinci katından asansör boşluğuna düşen Emrah Kör (31), orada hayatını kaybetti. Daha sonra emniyet güçleri geniş güvenlik önlemleri aldı. Cumhuriyet savcısının incelemesinin ardından Kör, cenaze aracına konarak Kastamonu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. Evli ve bir çocuk babası olan Kör’ün cenazesi, otopsi yapılmak üzere Ankara Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Kazayı haber alan Kör’ün yakınları sinir krizleri geçirdi. emek
14 Ağustos 2014
Sorun çok, sorumlu yok Avcılar Bizimevler inşaatında çalışan inşaat işçisi İsa Avcı ve Fetih Sunkar ile çalıştıkları inşaattaki koşulları ve işçi güvenliği denetimlerinin nasıl gerçekleştiğini sorduk. İnşaatların birer birer yükseldiği Avcılar bölgesinde 30 katlı bir inşaatta güvencesiz çalışmanın yanında çalışma koşullarının da yetersiz ve sağlıksız olduğunu belirttiler. Emek osman erdem
Avcılar’da Bizimevler inşaatında çalışan işçiler yanlarında herhangi bir işçi güvenliği uzmanı olmadan, çoğu zaman baret ve kemersiz çalışarak büyük bir güvenlik açığının içinde bazen 30 kat yükseklikte çalışıyorlardı. İşçiler bu kadar güvencesiz ve ölümle burun buruna çalıştıkları halde sigortasız çalışmalarından şikayetçiydçüiler. İşçi güvenliği uzmanlarının sayısının yetersizliği ise 30 katlı bir inşaatta daha fazla güvenlik riski barındırıyordu. İşçiler inşaatta çalışmaya yeni başlamış olsalar da can tehlikelerinin farkındaydılar. İsa Avcı: Sigortalarımız yatmıyor. Sigortasız çalışıyor işçiler. Başına bir şey gelse gidecek. Mesela ben 30. katta çalışıyorum. Benim olduğum yere işçi güvenliği uzmanı yetişemiyor ya da gelemiyor. 30 katlı çalıştığımız bir inşaatta toplam 3 ya da 4 tane işçi güvenliği uzmanı var ve doğal olarak yetişemiyorlar. Ben de başlayalı daha 10 gün oldu. Şu anda rastladığım bir kaza yok ama kaza olsa bile kimsenin ruhu duymaz çünkü herkes ofiste yatıyor. Ofiste yatıyor esas güvenliğimizden sorumlu olanlar kime ne olduğundan habersiz yani. 5 dakika süren işçi güvenliği eğitimleri İşçi güvenliği uzmanlarının şantiyelerde sürekli vermesi gereken, genellikle 15 dakikalık standart videolardan oluşan işçi güvenliği eğitimlerinin ise çalıştıkları şantiyede sadece 5 dakikalık eğitimlerle geçiştirildiğini söylediler. İsa Avcı: Baret veya kemer tak-
İsa Avcı madan çalışıldığı oluyor. 30.kattan düşsek ölsek çalışırken ölmüş oluruz öylece. Sorun çok ama başımızda sorumlu kişi yok. İşçi güvenliği eğitimlerini de ilk işe girerken alıyoruz daha da hiç eğitim görmüyoruz. Onda da sadece 5 dakika süren ve baretinizi takın, kemerinizi takın, ayakkabınızı giyin şeklinde rutin şeyler oluyor. Konteyner ve yemekhanelerimiz hijyensiz İşçiler çalıştıkları inşaatta kaldıkları konteynerlerden, kullandıkları tuvaletlere, yemek yedikleri yemekhaneye kadar hepsinde hijyen ve yetersizlik sorunu olduğunu belirttiler. Yaşadıkları sorunları ise şantiyede başlarında duran usta başlarına ile-
temediklerini söylediler. Fetih Sunkar: Banyo ve lavabolarımız iyi değil olduğumuz inşaatta bunlar sorunlarımız. İnşaata çalışmaya başlayalı daha 10 gün olduğu için bir kaza olup olmadığıyla ilgili bir bilgim yok. Biz içeri bölümde çalıştığımız için, iskele gibi tehlikeli bir alanımız yok. İsa Avcı: Yemeklerimizi şirke-
tin yemekhanesinde yiyiyoruz ve hiç memnun değiliz. Her gün aynı yemekleri yemekten bıktık artık. Konteynerlerde kalıyoruz ve kaldığımız konteynerlerin içi pis. Tuvaletler düzgün ve hijyenik değil. Taşeron çalıştığımız için de başımızda bir tane usta başı var o bizi yönetiyor ancak bir sorun olduğunda iletebileceğimiz kimse olmuyor.
Kumport işçileri sendikalaşıyor Ağır çalışma koşullarının canlarına tak ettiği Kumport Limanı işçileri, sağlıklı bir çalışma ortamı ve iş güvencesi için çareyi sendikalaşmakta buldu. İşçiler Liman-İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladı. Önce taşeronlaştırma girişimi ve baskılarla sendikalaşmayı engellemeye çalışan işveren, başaramayınca ücretleri artırma, içecek çeki ve dondurma gibi rüşvetlerle işçileri ikna etmeye çalıştı. Bir yandan da baskının devam ettiğini söyleyen işçiler ise kararlı: “Yasal hakkımızı kullanıyoruz, mutlaka sendikalaşacağız.”
Türkiye’de liman taşımacılığının önemli bir kısmının gerçekleştiği Ambarlı, işçilerin, deyim yerindeyse çağdışı koşullarda çalıştığı bir bölge. 1994 yılından bu yana Ambarlı Limanında faaliyet gösteren Kumport Limanı, Türkiye’nin en büyük limanlarından biri. 2008 yılında Fiba Holding tarafından satın alınan Kumport’ta, konteyner trafiğinin yüzde 13’ü gerçekleşiyor. 2011 yılı itibari ile yılda 1 milyon 700 bin konteyner taşıma kapasitesine sahip firma, önümüzdeki dönem bu rakamı 2 milyon 600 bine çıkarmayı hedefliyor. GÜNCEL
Maden işçilerinin yakınları eylem yaptı Afşin-Elbistan B Termik Santrali’nin Çöllolar Kömür İşletmesi’ni çalıştıran Park Teknik firmasında çalışan işçilerin aileleri, ücretlerde iyileştirme yapılması için eylem yaptı. Türkiye Madenİş Sendikası Elbistan Şubesi’nin 7 yıldır örgütlü olduğu Park Teknik Elektrik Madencilik Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş’de çalışan yaklaşık 300 işçinin maaş artış talebi yerine getirilmedi. Şirket çalışanları greve gitti. Bakanlar Kurulu’nun 60 gün
grevi ertelemesi üzerine işçiler grevi sonlandırdı. Ancak işçi ücretlerinde yine iyileştirme yapılmadı. ‘’300 kişinin hakkını yiyorlar’’ Grev erteleme kararına rağmen 4 gündür iş bırakma eylemi yapan işçiler, şantiye dışına çıkmaya izin verilmediğini söyleyerek, eylem yaptılar. İşçi yakınları 300 kişinin hakkının yendiğini, insan gibi yaşayacak ekmeklerini istediklerini söylediler. EMEK
Haklarını alamayan işçiler otel bastı Antalya’nın Manavgat ilçesi Kızılot mahallesindeki Hünkar Palace Otel, otelin tadilatını yapan müteahhit firma sahibi ve işçilerinin baskınına uğradı. Otelin tadilatını gerçekleştiren müteahhidin otelden parasını alamadığı için Alanya’da müteahhitin işlerinin parasını alamadıklarını belirten inşaat işçileri otel sahibinden borcunu ödemesini, yoksa otelin önünden ayrılmayacaklarını, içeri girerek müşterileri
rahatsız edeceklerini söylediler. Müteahhit Halit Yıldız paralarını alıp işçilerine dağıtamazsa otelin önünden ayrılmayacağını söyledi. Demirtaş ödemiş olduğu 500 bin liranın faturasının kesilerek verilmediğini, müteahhidin işleri geciktirmesi yüzünden otelin zarar ettiğini iddia etti. Tartışmanın devam etmesiyle gelen jandarma ekipleri, tarafları Çenger Jandarma Karakolu’na götürdü. EMEK
KADIN
09
14 Ağustos 2014
Kadın hareketinin 5 temel talebi için yürüdüler
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Üç iyi haber Bazen işler iyi de gidebilir demiştik geçen hafta. Bu hafta da her şeye rağmen, “hayatta çok iyi şeyler” oldu. Hem kadınlar hem de tüm ezilenler bakımından umut doğuran üç önemli müjde var: 1.Toplumun farklı kesimlerinden binlerce kadının buluştuğu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun yürüyüşünde, toplumun artık bu cinayetleri durdurabileceğini açıkça ortaya koymuş olması. Bu kadın hareketi için artık eskisi gibi olmayacak demektir. 2.Tüm ezilenleri temsil ederek cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş’ın oy oranının neredeyse ikiye katlanarak %10 barajına ulaşmış olması. Bu da bütün muhalefet için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demektir. 3.Evet, Erdoğan mevcut adaylar arasında en yüksek oyu alarak cumhurbaşkanı seçildi ama hayallerindeki oya kavuşamadı. Bu da AKP için artık eskisi gibi olmayacak demektir. Erdoğan reel olarak tam %52 sayamayacağımız oy oranının basıncıyla, yerel seçim sonrasında yaptığı gibi esip kükreyerek değil genel geçer sözler söyleyen bir balkon konuşması yaptı. Başkanlık sistemine geçiş konusunda işi zorlaştı, “uzlaşmadan” söz etmek durumunda kaldı. Söylediklerine kimse inanmıyor, o ayrı konu. Ama laf ağızdan çıktı bir kere, kendisi iki gün sonra bunları unutup bildiğimiz Erdoğan tonuna dönecektir de ama biz unutturmamalıyız. * Şimdi bu üç sevindirici gelişmenin kökeninde ise aynı temel çekirdek fikir var: toplumun gerçek bir meselesini sahiplenip topa girip siyaset yaparsanız, mutlaka buna cevap gelir demiştik defalarca. Çoğu kez inanılmazdı buna ama işte şimdi apaçık olguları karşımızda. Hem de iki düz, bir ters. Yani Demirtaş ve Kadın hareketi kazandı, AKP kaybetti. Şöyle ki; Demirtaş’a ve benzer biçimde kadın hareketine kazandıran şey: -Kimlik siyaseti yapmayıp hitap ettiği toplumun tümüne seslenerek, -Toplumun gerçek meselelerine sahip çıkıp çözüm siyaseti ortaya koyarak, -Böyle yaptığı için ve farklı kesimleri arkasına alabilen siyaset yapmak, -Bu uğurda terlemek, çırpınmak, iddia ile kendini ortaya koymaktır. Bunu yapanlar kazanır, yapmayan kaybeder. AKP de senelerdir böyle yaptığı için kazanıyordu. Makarna dağıttığı ya da kapı kapı dolaştığı için değil. Ne zaman ki tüm topluma seslenmekten vazgeçti ve genç insanları öldürmeye başladı, işte o zaman kaybetmeye de başladı. Kutuplaştırma bir yere kadar, işte onun sınırında şimdi. Bu sefer en kazanan olamamasının nedeni de bu; toplumu kucaklayan ve onun derdine derman olan siyasetten vazgeçerseniz kaybedersiniz. * Bütün bu maddi gerçek; yani hitap ettiği toplumun somut sorununa somut bir siyasi akıl üretmek ve sonra bunun gereğini yerine getirmek yani bu davaya adanmak elbette aynen kadın hareketi için de geçerli ve aynı sonucu veriyor. Kadın yürüyüşü de bunun açık olgusudur: tüm kadınlara hitap eden kadın cinayetlerini durdurmak mücadelesi de birbiriyle bir araya gelmesi en zor kesimleri bile birleştirdi: Türkiye’nin dört bir yanından farklı illerden gelmiş, farklı kesimlerden ailelerle, üniversiteli genç kadınlar, milletvekilleri, sanatçılar, sosyalist kadınlar,emek örgütlerinden kadınlar, liberal kadınlar, cumhuriyetçi kadınlar, LGBTİ den kadınlar, Çarşı’lı kadınlar, akademisyenler, yazarlar buluştu, bir ejderhaya dönüştü. 90 yaşındaki çınarlarımız Sevim Belli ve Nermin Abadan Unat hocalarımız oradaydı. Biz onlara saygı duyuyor ve sonra hep birlikte, bütün kuşaklarla yürüyen bir gövde olarak öldürülen kadın kardeşlerimizin hatırasına saygı duyuyorduk. Her biri aslında kendi hayatını seçmek uğruna can vermiş kadınların güzel yüzlerini taşıyarak, onların bu hayatlarına sahip çıkma direncine saygı duyarak yürüdük. Sadece yürümedik, söylenmesi gereken her şeyi söyledik. Çözüm yolunu gösterdik. Tıpkı Gezi Direnişi’nde olduğu gibi, içinde biriken tüm sözleri ve çözüm için bulduğu fikirleri, sözünü söyleyerek yürüdü halk. İşte kadın cinayetlerini durdurmak için geniş ittifaklarla olabilmek de bu idi. Gördük ki herkesin söyleyecek çok sözü, sorunu çözecek önermesi var. En başta da öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri dolu dolu konuştu, bam teline vurdu gerçekten. Bir büyük kadın toplumu siyaset yaptı. İttifaklar siyaseti dediğimiz de budur: birbirine benzeyenlerin yan yana gelmesi değildir ittifak kurmak. Birbirine hiç benzemeyenlerin, kendini ifade özgürlüğü içinde ortak bir hedef uğruna bir araya gelebilmesidir. Ancak o zaman kurtulur uğruna direndiğimiz ağaçlar. Ancak o zaman, böyle bir kadın hareketiyle Gezi direnişinde ağacımızı kurtardığımız gibi kadın kardeşlerimizin hayatını da kurtarabiliriz. Evet, bu toplum kadın cinayetlerini durdurur. gulsumkav@gmail.com
Yaşam haklarını alacaklar
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla, kadınlar yaşam hakları için Galatasaray Meydanı’ndaydı. Kadınların yürüttükleri mücadelenin fotoğrafını ortaya koyan eylem, kadınların öldürülmediği bir Türkiye için umut ışığı oldu. kadın Elif karan
Binlerce kadın Galatasaray Meydanı’nda “Yaşam hakkımızı alacağız” diyerek bir araya geldi. Yıllardır kadınların öldürülmemesi için verileni mücadele sonucu ortaya çıkan kadın hareketinin 5 temel talebi, en yüksek biçimde haykırıldı. Gezi direnişinde AKP’nin halk düşmanı politikasına dur denilebildiği gibi AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı kadın cinayetlerini bu toplumun mücadelesinin durdurabileceği gösterilmiş oldu. Türkiye devrimci hareketinin çınarlarından Sevim Belli, EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, Cumartesi annelerinden Hanife Yıldız, CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, CHP İstanbul Milletvekili, Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanvekili Binnaz Toprak, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu kadın cinayetlerini durdurmak için yürüyenler arasındaydı Öldürülen kadınların aileleri başka kadınlar öldürülmesin diye en öndeydi İstanbul’dan Gülay Yaşar’ın kardeşi Erdem Yaşar, İstan-
bul’dan Muhterem Göçmen’in ablası Çiğdem Evcil, Muğla’dan Sedef Berberoğlu’nun annesi Gülender Kan, Eskişehir’den Yasemin Varıcı’nın kız kardeşi Sema Çuhadar ve ablası Hatice Söylemez, Manisa’dan Gülşah Kurban’ın annesi Nuray Kurban, İzmir’den Nuray Çelik’in annesi Bingül Çelik, Ankara’dan Gönül Dilekçi’nin annesi Sultan Dilekçi, Bilecik’ten Hülya Cabı’nın annesi Gül Cabı, İzmir’den Pınar Ünlüer’in babası Zeki Ünlüer, Konya’dan Dilber Keskin’in babası Fikret Keskin, Uşak’tan Hatice Palta’nın abisi Erdoğan Palta, Balıkesir’den Ayşe Topçu’nun kardeşi Feramis Boztepe, Uşak’tan Ayşe Bulut’un abisi Harun Bulut, Uşak’tan Hatice Karaca’nın babası Mehmet Yılmaz ve İstanbul’dan Mehtap Ay’ın babası Oğuz katıldı. Akademisyenler ve sanatçılar da yürüyüşteydi Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Yazar ve Akademisyen Nora Şeni’nin yanı sıra çok sayıda akademisyen, oyuncu Berna Laçin, Su-
nucu Tuluhan Tekelioğlu, Yazar Buket Uzuner, Oyuncu Meltem Yılmazkaya ve Müzisyen Yasemin Göksu da kadın cinayetlerine karşı Taksim’deydi.
Asla yalnız yürümediler Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla gerçekleştirilen eyleme birçok kadın örgütü katılım gösterdi. CHP Kadın Kolları, DİSK Kadın Komisyonu, Emekçi Hareket Partili (EHP’li) Kadınlar, Gençlik Muhalefeti’nden Kadınlar, Halkın Türkiye Komünist Partisi(HTKP)’nden Kadınlar, Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER), KESK’li Kadınlar, Odak Dergisi’nden Kadınlar, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)’nden Kadınlar, TMMOB Kadın Komisyonu, TTB’den Kadınlar katıldı.
5 temel talep
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis’teki tüm parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması.
Koruma kanununun etkin uygulanması.
Ceza Kanunu’nda caydırıcı ceza.
Kadın bakanlığının kurulması.
Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa.
Binlerce kadınla meydanları dolduranlar, mücadeledeki kararlığını ortaya koydu:
“Bu toplum kadın cinayetlerini durdurur” Kadın Cinayetlerini Durduraca- Binlerce kadının bir araya geldiği yürüyüş sırasında ğız Platformu Genel Temsilcisi konuşan kadın hareketinin öncüleri ve Milletvekilleri müGülsüm Kav Bizi siz tanıyorsunuz. Bu meydan- cadelenin geldiği noktayı bir kez daha ortaya koydu. larda, il il, adliye adliye davalarda, Meclis’te, Bakanlıklar’da bir mü- olarak, güçlerinizi birleştirerek ve CHP İstanbul Milletvekili cadele yürütüyoruz ama bugünkü yaşama hakkınızın hak olduğuna Melda Onur: buluşmamız gerçekten bambaşka. inanarak... Birlikte mücadele ede- Şimdi burada Meclis çalışmalarından Aramızda pek çok farklı kesimden ceksiniz ve güzel yarınlara... söz edebilirdik, yaptığımız yasa çalışdostumuz ve farklı kurumlar var. malarından söz edebilirdik. Bir bakan Bu birleşik güçle, aynen Gezi’de CHP İstanbul Milletvekili çıkıp ‘Kahkaha iffetsizliktir’ dediğinağacımızı, parkı nasıl kurtardıysak Binnaz Toprak: de bunun ne anlamı var? Kanaat önkadınların hayatını da kurtarabi- Kadın Erkek Komisyonu başkan deri dediğimiz insanlar bir kalemde, liriz. Ben buna hep inanıyordum yardımcısı olarak kadına karşı şid- tırnaklarıyla kuyu kazar gibi yasa ama bugünkü yürüyüşümüzden det yasasının çıkmasında aktiftim. çıkarmaya çalışan kadınların bütün sonra tam olarak inandım. Bu yasa kadın örgütleriyle birlikte çabalarını, yok ediyorlar. Biz kahkaha Ailelerimizin de içi rahat etsin. hazırlandı. O zaman Fatma Şahin, isyanı yaparken Başbakan bir kadın Ne onların kaybettiği evlatlarını kadın örgütlerinin istediğini iyi gazeteciye ‘Edepsiz’ dedi. Ben son olane onların adalet arayışını unut- kötü kabul etmişti. Ama kırpılıp rak hükümete sesleniyorum: Susun, mayacağız. Biz yürüdükçe bu tara- kuşa dönmüş bir şekilde geri geldi. kadınlar öldürülüyor, susun! fa gelen toplumumuz bu acı bitsin Kadına karşı şiddet yasasının ismi istiyor. Bu toplum kadın cinayet- ‘Aileyi koruma ve kadına karşı şid- EHP Genel Başkanı Sibel Uzun: lerini durdurur. det yasası’na dönüştü. Kadına karşı Kadın cinayetlerini durdurmayan, şiddetin kökeninde aile yasamıza dönüp bakmayan AKP’ye, Türkiye devrimci hareketinin var. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle çınarlarından Sevim Belli: Başkanlık sistemini getirerek bu Kadın cinayetleri Türkiye’nin topkaranlığa kadınları da hazırlamalumsal bir meselesi, dünya ayağa ya çalışan AKP’ye, kalkmalı. Her kadın kadın cinayeti öldüğü zaman anası da onunla birlikte ölüyor. Hiçbir kadın öldürülmeyi hak etmez. Kadınlar başını dik tutmalı. Kimseye bakmadan, kimsenin gücüne sığınmadan, bütün kadınlar bir Melda Onur Binnaz Toprak Gülsüm Kav NevinKaplan Sibel Uzun
olduğunda tek bir açıklama yapmayan AKP’ye sandıkta da tavrımızı koyacağız. Seçimlerden sonra da tavrımızı koyacağız, lanetlemeyi sürdüreceğiz. Gezi Direnişi nasıl bir AVM’yi durdurduysa bizler de kadın cinayetlerini durduracağız. Buradan dosta düşmana sesleniyoruz: Tüm inancımızla yüreğimizle daha fazla kenetlenelim. Bıkmayalım, usanmayalım. Tüm kadınları kurtarana kadar bu yürüyüşümüz sürsün. ÖDP’li Kadınlar adına Türkiye Kadın Koordinatörü Nevin Kaplan: Bu cinayetler sistematiktir, bu cinayetler politiktir. O zaman biz kadınlar olarak da bu politik mücadeleyi AKP gericiliğine, AKP muhafazakarlığına karşı çok güçlü bir şekilde sürdürmek zorundayız. Yoksulluk kadınlaştıkça da kadın cinayetleri devam ediyor. Sadece kanunlara sıkıştırılmış haklarla bu problemi çözemeyiz. Kadınlar asla yalnız değildir. Önümüzdeki dönemde de bu kadın mücadelesine bize yönelik şiddete, yoksullaşmaya, gericiliğe karşı birleşik bir kadın muhalif hareketini örmek zorundayız. Bize yönelik şiddeti, bu cinayetleri ancak böyle durdurabiliriz. Sevim Belli
KADIN
10 Çiğdem evcil
14 Ağustos 2014
Fikret Keskin
Gülender Kan
Harun Bulut
Kadınları korumayan bir hükümet istemiyorlar
Hatice Söylemez
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla, kadınlar yaşam hakları için Galatasaray Meydanı’ndaydı. Kadınların yürüttükleri mücadelenin fotoğrafını ortaya koyan eylem, kadınların öldürülmediği bir Türkiye için umut ışığı oldu.
kadın Elif karan
Yasemin Varıcı’nın kardeşi Sema Çuhadar ise, “Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyoHükümete seslenen ailelerin ko- rum: Koltuk sevdasını bırakın, öldürülen nuşmaları, kadın hareketinin te- kadınların aileleriyle ilgilenin. Her şey oy mel taleplerini içerirken, aileler kadınları demek değil. Burada insan hayatı söz kokorumayan hükümetten hesap sordu. nusu” dedi.
Kadınların kahkahaları solmasın diye yürüdüler Eyleme katılan ailelerin neden orada olduklarını, koruma altındayken öldürülen Muhterem Göçmen’in ablası Çiğdem Evcil şu sözlerle özetledi: “Muhterem’in kızının, kendi kızımın, onların kahkahaları solmasın diye buradayım. Kadınların kahkahaları solmasın diye buradayım. Her zaman da olmaya devam edeceğim”. Yasayı çıkar kadını yaşat Aileler, kadın cinayetlerini durdurmak için, mevcut korunma yasasının etkin bir şekilde uygulanması ve katillere ağır ceza verilmesini düzenleyen yasaların çıkarılmasının önemini bir kez daha vurguladı. Muğla’da boşanmak istediği için öldürülen Sedef Berberoğlu’nun annesi Gülender Kan, kızı için sonuna kadar mücadele edeceğini söyledikten sonra şunları ekledi: “Artık gündeminize alın, yasayı çıkarın. Bizim yüreğimize su serpin. Benim kızım, yasa uygulanmadığı için, korunma altındayken korunmadığı için öldürüldü.” Eskişehir’de ayrılmak üzere olduğu eşi tarafından on yerinden bıçaklanarak öldürülen
Sultan Dilekçi
Haklarını helal etmiyorlar Yasemin Varıcı’nın ablası Hatice Söylemez: “Yasayı kendileri için çıkarıyorlar. Yasayı neden insanların öldürülmemesi için çıkarmıyorlar? Buradakilere sonsuza kadar minnettarım. Yasa çıkacak, bıçak düşecek, silah düşecek. Neden yasayı hala çıkarmıyorlar? Ben bu davaya ölünceye kadar devam edeceğim. Hakkımı helal etmiyorum, etmiyorum, etmiyorum” dedi. Manisa’nın Akhisar İlçesi’nde eski eşi tarafından boğularak öldürülen Gülşah Kurban’ın annesi Nuray Kurban ise kızının koruma altındayken öldürüldüğünü vurgulayarak Erdoğan’a şöyle seslendi: “Sadece yasa istiyorum. Anneyim ben muhatap alınmak istiyorum” Ankara’da boşanmak istediği için öldürülen Gönül Dilekçi’nin annesi Sultan Dilekçi de Erdoğan’a sesleneneler arasındaydı. Dilekçi: “Bu katilleri çıkarmasınlar. Bu katiller gül gibi kadınları öldürdüler. Bu kadınlar hepimizin kardeşidir, bacımızdır” dedi. Konya’da eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Dilber Keskin’in babası Fikret Keskin ise “Devlete sesimi
Zeki Ünlüer
kadınlarla erkekler bir arada yaşıyor. Da- masını istiyoruz. Bunu yapamayacak kadar ha önce kahkaha atınca iffeti bozulmayan beceriksiz bir hükümeti istemiyoruz. Başbakadının şimdi mi iffeti bozuluyor?” dedi. kanı istemiyoruz, Cumhurbaşkanını istemiyoruz. Katillere mükâfat verir gibi ceza veren, Kadın cinayetlerini durdurmayacak katilleri dışarı çıkaran hükümet istemiyoruz” Kahkahayı değil kadın cinayetlerini kadar beceriksiz başbakan istemiyoruz dedi. Uşak’ta eşinden ayrılmak istediği için durdur Evlenmeyi kabul etmediği için öldürülen eşi tarafından öldürülen Hatice Karaca’nın İzmir’de kendisini reddettiği gerekçesiyle bir Ayşe Bulut’un abisi Harın Bulut’un sözleri babası Mehmet Yılmaz ise “ Evlat acısı nedir erkek tarafından öldürülen Pınar Ünlüer’in kadınların korumayanların suratına tokat bilmeyen, evlat acısı çekmeyen hükümete, babası Zeki Ünlüer, Bülent Arınç’ın söy- gibi indi. Bulut: “Hükümetten istediğimiz siyasi parti liderlerine sesleniyorum: Kadınlemlerini eleştirdi. Ünlüer: “Herkes bağırı- şey olması gereken kanunu istiyoruz. Kadın ları ne şekilde olursa olsun öldüren katillerin yor burada kadın cinayeti olmasın diye. Yal- cinayetlerinin önüne geçilmesini istiyoruz. ömür boyunca hapis cezasına çarptırılmasını nız devletin tepesindeki insan çıkıyor diyor Savunmasız kadınları öldüren canilerin en istiyorum” sözleri ile ağır ceza taleplerini ki kadın kahkaha atmasın. Binlerce yıldır ağır cezayı alarak tek kişilik hücrelerde yat- yineledi.
duyurayım diye 2 sene boyunca sağa sola her yere gittim. Tayyip! Cumhurbaşkanı! Ciğerimiz yandı! Duyun sesimizi, duyun! Analar ağlamasın, babalar ağlamasın” dedi.
Nuray Kurban
Sema Çuhadar
Mehmet Yılmaz
Gezi’deki ağaçlar gibi kadınlar da yaşayacak Kadın Hareketi Fikriye Yılmaz
Şiddet değil işkence Adana’da Zeki T. altın yüzüğünü vermeyen 3 çocuğunun annesini balkondan attı. İkinci kattan düşerek bacağını kıran Meral Yılan’ı iki gün boyunca evde hapsedildi. Meral Yılan, kocasının evden ayrılmasını fırsat bilip komşularının yardımıyla hastaneye kaldırıldı. İddiaya göre 10 yıl önce Zeki T. ile evlenen Meral Yılan, şiddet görmeye başlayınca boşanma davası açıp eşiyle yollarını ayırdı. Genç kadın, bir yıl önce aile büyüklerinin araya girmesiyle eski eşiyle barışıp nikâhsız yaşamaya başladı. Zeki T. eve gelip Meral Yılan’dan parmağındaki altın yüzüğünü istedi. Bunun üzerine çift arasında tartışma başladı. Zeki T. genç kadına tekme tokat saldırdı. Çocuklarının gözleri önünde dövülen Meral Yılan balkona kaçtı. Zeki T. de peşinden koştu. Zeki T. iddiaya göre direnmeye devam eden Yılan’ı balkondan attı. Kadına yönelik şiddet, caydırıcı cezalar verilmediği sürece, koruma tedbirleri uygulanmadığı müddetçe son bulacak gibi görünmüyor. Şiddet yerini sistematik işkenceye bırakırken, bunu kınaması gerekenler, kadın düşmanlıklarına devam ediyor. KADIN
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 8 Ağustos’ta pek çok farklı ilden gelen öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle, çok farklı kesimlerden binlerce kadınla birlikte milletvekiliyle, sanatçısıyla İstiklal Caddesini doldurdu. Platformun yürüyüşü toplumun kadın cinayetlerini durdurmak istediğini dosta düşmana gösterdi. Kadınların yaşam hakkını kazanarak tek bir kadının dahi öldürülmediği günlere bu güçle ulaşırız. Temmuz ayında 35 kadın kardeşimizi kaybettik. Yaşam dolu, umut dolu kendi hayatını kurmak için mücadele veren kadınlardı onlar. Toplumun vic-
danı elbette bu kadınların öldürülmesini kabul etmez. Çünkü toplum kadın cinayetlerinden kimin sorumlu olduğunun farkında. Her ne kadar Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç çıkıp da “kadınlar kahkaha atamaz” dese de, öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri 8 Ağustos’ta “kadınların kahkahası solmasın diye buradayız” diyebildi. Kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi Gezi direnişiyle karşılaştırabiliriz. Gezi’de nasıl ağaçlara dahi tahammül edemeyen AKP’ye karşı toplumun her kesimi bir araya gelip birleştiyse, kadın cinayetlerini durdurmak için de kadınların kahkahasına dahi tahammül edemeyenlere karşı birleşmeliyiz. Gezi parkı halen bir parksa, AVM yapımını halk nasıl durdurabildiyse, işte kadın cinayetlerine karşı bizim gücümüzü birleştirmemiz de kadın cinayetlerini durduracaktır. 8 Ağustos’ta İstiklali dolduran binler, pek çok farklı kesimin bir
araya gelmesi bizim için önemli bir viraj olsun. Bu yoldan hiç ayrılmayalım. Türkiye’de mücadelenin çınarı Sevim Belli’nin dediğini yapalım: “Bütün kadınlar bir olarak, güçlerinizi birleştirerek ve yaşama hakkınızın hak olduğuna inanarak... Birlikte mücadele edeceksiniz ve güzel yarınlara...” Bu konu önemli çünkü söz konusu olan kadınların hayatta kalması, en temel hak olan yaşam hakkımız. Kadın cinayetlerine karşı mücadelenin böyle bir ciddiyeti, ağırlığı var. Bugün Türkiye’de kadın hareketi “kadın cinayetleri” konusunu şapkadan çıkarmamıştır. Kadın cinayetleri birdenbire popülerleşen bir konu da değildir. Maddesel temellere dayanan toplumun en kanayan yarası olduğu için kadın cinayetleri kadın hareketinin konusudur. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın cinayetleri
konusunu var edebilmesinin ve bu konuda mücadele etmek isteyenler için bir çatı oluşturabilmesinin nedeni de buradan geliyor. Kadın cinayetlerini durdurmak için toplumla bütünleşmeden, ailelerle omuz omuza yürümeden kadın cinayetlerini durdurmanın yolunu da bulamayız. Platformun oluşturduğu 5 temel talebin dayanak noktası budur. “Bence şöyle olsun” gibi havadan talepler değil, senelerce il il, adliye adliye emek vererek, öldürülen kadınların ailelerinden dinleyerek oluşturulmuş talepler bunlar. Ağırlığı ve değeri, kaynağını toplumdan alıyor. Bu nedenle kadın hareketinin gücüne güvenelim, kadın cinayetlerini durdurabileceğimizden şaşmayalım. Hepbirlikte, birleşerek kadın hareketini büyütelim. Birlikte göreceğiz, Gezi’deki ağaçlar gibi kadın kardeşlerimiz de yaşam haklarına kavuşacak.
11
EKONOMI 14 Ağustos 2014
Erdoğan seçildi ama “ekonomide istikrar” çok zor...
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda kazandı. Seçim süreci boyunca gittiği her ilde ekonomide istikrarın sürmesi için oy isteyen, 12 yılda Türkiye ekonomisini ne kadar büyüttüklerini anlatan, dev rant projeleriyle övünen Erdoğan aslında ekonomide tüm kredilerini harcadığının farkında. Hal böyleyken bu seçim sonuçlarıyla birlikte yeni bir döneme giren Türkiye’de önümüzdeki günlerde ekonomik olarak ne gibi gelişmelerin yaşanacağı merak konusu. Gelin birlikte hazırda bekleyen sorunlara biraz göz atalım... ekonomi İLKER ERASLAN
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazandı. Biliyorsunuz Erdoğan’ın en önemli söylemlerinden biri ve AKP seçmenini en çok etkileyen seçim propagandalarından biri, 12 yıldır ekonomide istikrar yaşandığı ve bu istikrarın ancak Erdoğan seçilirse devam edeceği anlatımı. Evet, belli bir açıdan bakınca AKP hükümetinin kendisinden önceki döneme göre ekonomiyi toparladığı, büyüme sağladığı, enflasyonu düşürdüğü söylenebilir. Fakat biraz daha perdeyi aralayınca ilk bakışta görünen şeyin AKP’nin veya Erdoğan’ın başarı öyküsü olmadığını anlamak çok zor değil. AKP hükümetinin 12 yıllık “başarısı” birçok Dünya çapında gelişmeye bağlı olarak olabildi, ayrıca içeride de göze güzel görünen, ama biraz rüzgarla uçup gidebilen köpük stratejilerle ayakta kaldı.
mek ve faiz oranlarını düşük tutmak amacıyla aylık olarak piyasadan tahvil alıyordu. Bu dönemin sona erdiği ve faiz arttırımı döneminin başlayacağının ilk somut adımı da bu tahvil alımıyla ilgili yapıldı. FED geçtiğimiz ay aldığı tahvillerin miktarını 10 milyar dolar düşürerek 25 milyar dolara çekti. Bu hareketi yapabilmesinin sebebi ise son süreçteki göstergelerin ABD ekonomisinin toparlanmaya başladığı yönünde olması. ABD için en önemli göstergeler istihdam ve ekonomik büyüme. Bu arada ABD merkez bankası bizdeki gibi enflasyon odaklı değil istihdam odaklı hareket ediyor. Yani faiz arttırma, indirme gibi adımlarını enflasyonu dengelemek için değil, istihdamdaki gelişmeye göre atıyor. Son dönemde istihdam oranları artmış ve ekonomik büyüme artmaya başlamış olduğu için FED daha kararlı davranmaya başladı. Bu tahvillerle ilgili adım ise herkesin beklediği faiz arttırımının düşünülenden daha erken gelebileceğini gösterdi. ABD’nin faizleri arttırması demek bizim gibi ülkelerden “sıcak paraların” çekilip anavatanlarına dönmesi, ayrıca bu dopingli dönemde alınan ucuz döviz endeksli kredilerin anaparalarının ve faizlerinin artması, yani geri ödemelerin ciddi anlamda zorlaşması demek.
Dolar dopingi bitiyor Özellikle 2008 krizi sonrası FED’in, yani ABD merkez bankasının Dünya’da para akışını artırması, faizleri düşürmesi, bizimle aynı ligde oynayan, “gelişmekte olan ekonomiler” diye tabir edilen ülkeler açısından ciddi bir doping etkisi yarattı. Ucuz kredilerle dolarlar gani gani gelmeye başladı. AKP hükümeti ise bu “sıcacık” Yani kabaca n’olur? Dış ülkelere ürün gönderip para ekonomiden anlamadığı, düz mantık ve diktatör dolarlarla özellikle inşaat ve hizmet sektörünü pompaalacağına, para gönderip ürün almaya başlarsın daha refleksleriyle hareket ettiği ortada. “Faiz inecek, enfladı, bu arada sanayiyi fazlasıyla ihmal etti. Aynı zamançok. O zaman da n’olur? Cari açık artar, yani çıkan lasyon düşecek, inşaatlar canlanacak” emriyle hareket da tüketicinin de ev, araba, telefon, plazma vb. mallara para, borçlanılan para, giren paradan daha fazla olmaya edilsin istiyor. Fakat Dünya’da faiz arttırımı sürecinin kolayca ulaşmasını, taksitli borçlanarak almasını sağladı. devam eder ve miktarı gittikçe yükselir. tedirginliği başlamışken, Erdoğan’a uyup faiz indirFakat FED’in bir süredir yaptığı açıklamalar ve attığı meye devam etmenin, işleri iyice zora sokacağı kesin. Enflasyonu düşüremiyorlar adımlarla Dünya’da herkes biliyor ki “yolun sonu görünüyor”. Paranın “likid”, yani akışkan olduğu dönemin İhracat, cari açık, imalat başlarına bela Biliyorsunuz Erdoğan hem Merkez Bankası hem de Ertelediklerin pat diye patlayabilir sonuna geliniyor. FED zaten bir süredir tahvil alımla- Erdoğan sürekli meydanlarda IMF’ye olan borcu kapat- ekonomiyi yöneten kendi bakanlarıyla ciddi ağız da- İlk görünümde Erdoğan’ın seçilmesi piyaslarda hafif rını azaltacağı ve faizleri arttıracağı sinyalini veriyordu. tığından, hatta IMF’ye borç vereceğinden bahsediyor. laşına girip, sonra Merkez Bankası’na operasyon yap- bir rahatlama yaşatabilir, çünkü diktatör de olsa piyaFED krizden sürecinden dolayı ekonomiyi destekle- Lakin bunun da yanıltıcı bir söylem olduğu ortada. tırıp faizleri düşürttürmüştü. Bundan beklentisi hem salar “istikrarı” belirsizliğe tercih edebilir. Bugünlerde AKP hükümeti bir yandan IMF borcunu kapatırken, enflasyonu dizginlemek hem de emlak ve inşaat piya- uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının notöte yandan ondan çok daha büyük olan bir dış borç, sasının ucuz kredilerle canlandırmaktı. Fakat geçti- ları da gelecek. Moody’s mesela cuma günü vermesi yani cari açık biriktirmiş durumda. İşte bağımlı bir aile ğimiz ayın enflasyon rakamı bunun işe yaramadığını gereken notu, seçim sonuçlarını da göreyim diye ertebabası gibi uzun bir dönem şuursuzca içip içip borç göstermişti. Geçen hafta açıklanan Temmuz rakamı ledi. Bu kuruluşların not kırıp kırmaması yatırımcılar, aldığı dolarları uyuşturucuya yatıran Erdoğan yakında da enflasyonda düşme eğilimi olmadığını, hatta art- özellikle de yabancı yatırımcılar açısından çok kritik. şok terapi kurlarına başlamak zorunda kalacak. Dün- tığını gösterdi. Erdoğan’ın baskısı altında olan, sözde Erdoğan’ın ertelediği çok fazla patlamaya müsait geriya ekonomisi önümüzdeki dönem buna “bağımsız” Merkez Bankası önceki ay yüksek gelen lim var. Mesela Şişecam işçilerinin grevini “Ekonomi müsait olmayacak ve biriken borçlar için enflasyonu mevsimsel etkiler, biber fiyatları falan bozulur” korkusuyla, darbeci bir zihniyetle yasakladı de tefeci gibi yüksek faizle kapıya da- gibi bahanelerle savuşturmaya, yıl sonu hedefinin ve erteledi, aynı uygulamayı başka grevler için de yaptı. yanacaklar. Erdoğan’ın bu metafordaki tutturulacağını söylemeye devam etmişti. Ancak yeni Son dönem üretici ve tüketici güven endeksleri gittikuyuşturucusu ise inşaat, AVM, köprü, rakam da düşmeyip, hatta 9,16’dan 9,32’ye çıkınca çe düştü. Sanayiciler feryat, figan içerisinde. Hazine HES, havaalanı, hizmet sektörü. İhmal tüm hedefler hayal oldu. Artık Merkez Bankası’nın nakit açığı rekor kırdı ve geçen yılın ilk yedi ayında Bu işler zor işler ettiği ailesi olarak da sanayiyi, imalat yüzde 5 hedefi bir yana, en iyi tahmin olarak görülen 15 milyarken, bu yılın ilk yedi ayında toplam 24 Bay Erdoğan sektörünü düşünebiliriz. Bu denklem- 7,6 da imkansız hale geldi. Yıl sonuna kadar olan milyar 284 milyon liraya ulaştı. Bir sürü buna benzer ler hepsi birbirine bağlı; inşaata yükle- ayların önceki senelerdeki ortalama artış oranları pusuda bekleyen, pimi çekilmiş bomba gibi patlaBay Erdoğan’ın ekonirsen üretim düşer, üretim yapmazsan dikkate alındığında, hedefi tutturmak bir yana, enf- maya hazır, uzun süredir Erdoğan’ın dişini sıkarak, nomiden genelde ihacat düşer, ithalat artar, cari açık artar. lasyonun yüzde 10’u görebileceği düşünülüyor; bu üstünü örterek ertelediği mesele var. Önümüzdeki anlamadığını, anladığında Özelleştirmelerle, neo-liberal politikalar- da hedefin iki katı demek. dönemde başbakanın belirlenmesi, ekonomi yönetida yanlış anladığını daha la sürekli hastane, TOKİ, AVM yaparminin belirlenmesi, başkanlık sistemi adımları, erken önce de belirtmiştim. DaKarl Marks (1818-1883) san, hep bu sektörü devlet olanaklarıy- Ekonomi yönetiminde kadro değişikliği seçim tartışması gibi süreçlerde ciddi dalgalanmalar ha da kötüsü biraz anlayan kapitalizmin işleyişini la pompalarsan, kimse üretim yapmak Yeni dönemde Erdoğan’ın ekonomi yönetiminde yaşanabilir. Hem buralarda yapılacak hatalar ekonoyardımcılarına da kulak asen ince detaylarına kadar istemez, sanayiciler bile esas karı “ek Babacan ve Şimşek’i istemediği konuşuluyor. Bilin- miye yansıyabilir hem de buralarda bir belirsizlik, bir mama özelliği. O yüzden deşifre etmiş, yaşayacağı iş” olarak yapmaya başladıkları inşaat diği üzere faiz tartışması gibi kritik süreçlerde bu açık varken ekonomide yaşanacak bir çatlak ellerini önümüzdeki zamanlarda krizleri öngörmüştür. işlerinden kazanmaya başlar. Ama işte iki isim Erdoğan’ın karşısında durmuştu. Erdoğan ayağına dolaştırabilir. Erdoğan’ın işi hiç göründüğü hatalı eğilimlerine ısrarla inşaat ve hizmet sektörü ülke açısından bunun cezasını kesip, kendi dediğini anında uygula- gibi kolay değil. Onu o koltuğa taşıyan en önemli devam edeceği düşünülebilir. içe kapalı ve durağan bir sektör. Yurtdışına yan birilerini görevlendirecek gibi görünüyor. Ama ve en nesnel etken ekonomi, ama ekonomide düşüKendisi bir yandan Dünya çapındaki ekonomik bina ihrac edemezsin, TIR’lara yükleyip TOKİ, AVM ekonomi dünyasının istemediği şey de bu. Çünkü şü engellemek zor görünüyor. Ekonomiden ani bir hareketlerin olumlu dönemlerinden sonuna kagönderemezsin; artı bir de sürekli dışardan malzeme, bu iki isimin iyi iş çıkardığı ve en azından tamamen darbe alırsa Erdoğan tekrar belini dar faydalanıyor, öte yandan iş olumsuz etkilerin araç, gereç, iş makinesi vs. almak zorunda kalırsın. saçmalanmasını engellediği düşünülüyor. Erdoğan’ın doğrultamayabilir. yarattığı risklere gelince çocuk gibi kulaklarını kapatıp ıslık çalmaya başlıyor. Her seferinde tekrar altını çiziyorum; bu kapitalist sistem üretime dayalı en düzgün işlediği halinde bile kar oranlarının düşmesinden kurtulamaz. Bu tamamen yapısal bir şey. Hadi ben bunları yazdığım, işleyiş dinamiklerini formüle ettiğim zamanlarda soyut kalıyordu diyelim; Bunca büyük krizler yaşandıktan sonra Cari açık özetle bir ülkenin ürettiğinden fazla harcaması olarak tanıminsan bunu halen nasıl anlamaz hayret ediyorum. lanabilir. Ülkeye giren döviz miktarı çıkan miktardan düşük olursa Üstelik Bay Erdoğan ülkesindeki üretim yapan cari açık artmaya başlar. Yurtdışındaki Türkiyeli işçilerin gönderdiği dövizler, sektörleri iyice ihmal etmiş durumda ve bina yaturizm sektöründe elde edilen döviz gelirleri ve çeşitli hizmet alışverişleri parak dükkanın döneceğini zannediyor. Bağırıp de cari hesapların parçası olduğu halde, en belirleyici etken ithalat, ihracat çağırarak enflasyonu düşürebileceğini zannetmesi dengesidir. Basit bir örnek ile ele alalım. Diyelim ki Türkiye sadece tükende ayrı bir garip yönü. Lakin son rakamlarla bumez kalem üretiyor. Ve bu tonlarca ürettiği kalemleri de sadece Fransa’ya nun mümkün olmadığı da iyice anlaşılmış oldu. satıyor, yani ihrac ediyor. 2013 yılında Türkiye Fransa’ya 1 milyon dolarlık Türkiye’den kat kat daha fazla üretim ve ihracat Time ve Fortune dergilerinde makaleleri yer alan Vivientükenmez kalem sattı diyelim. Bu durumda Türkiye’nin kasasına 1 milyon yapan, cari açık değil fazla veren gelişmiş kapitane Walt IŞİD’i “en korkutucu startup” olarak tanımlamış. dolar girmiş oluyor, yani artı yazılıyor. Türkiye dışarıdan da sadece cep telelist ülkeler dahi özellikle 2008 krizinden bu yana Startup genelde genç, girişimci teknoloji şirketleri için kullanılıyor. fonu alıyor olsun örneğimizde. Aynı yıl Türkiye Fransa’dan 2 milyon dolarlık ekonomilerini toparlamak için kılı kırk yararken, IŞİD’in silah ve petrol gelirinin günde 1 milyon dolara ulaştığını cep telefonu satın almış, yani ithal etmiş olsun. Bu durumda Türkiye’nin Bay Erdoğan nedense krizlerden azade olduğunu söylüyen Walt şöyle devam ediyor: “Her startup başarılı olmak için kasasından 2 milyon dolar para çıkmış oluyor, yani eksi yazılmış oluyor. Bu zannediyor. Ben buradan çok net söylüyorum; O finansmana ve pazara ihtiyaç duyar. Haziran ayında Suriye sınırından durumda hesabımız ne oldu? 1 milyon dolar kazandık kalem satarak, ama kriz buraya gelecek. Ve kriz geldiğinde, şalterler arIrak’a giren IŞİD militanları da ülkenin en büyük ikinci şehri Mu2 milyon dolarlık da alış yaptık, yani tam 1 milyon dolar zarardayız. Bu dı ardına inmeye başladığında, sokaklar isyan eden sul’u ele geçirdiler. IŞİD, bugün cihad dünyasının para babası” Walt, eksiye girdiğimiz 1 milyon dolarlık fark ülkemizin cari açığı oluyor. Bu arada emekçilerle dolmaya başladığında onun gibileri IŞİD’in Musul’daki Irak Merkez Bankası binasından 425 milyon tabii Türkiye olarak konuştuk örneğimizde, ama bu Türkiye’deki herhangi kaçacak delik arayacak. Ayrıca diktatörlük plandolara el koyduğunu da hatırlatıyor. Şu anda Irak petrol rezervlerinin bir şirket olabilir, doğrudan devletin bütçesinden olması gerekmiyor. Eğer ları yaparken şunu unutmasın; Tunus’ta, Mısır’da yüzde 17’lik bölümünü kontrolü altında tutan IŞİD çetesi günde üretim ve dolayısıyla ihracat çıkan paradan fazlaysa ülkenin kasası artıya halihazırda onlarca yıllık diktatörler tarafından 100 kamyon petrol satışı gerçekleştirerek her kamyondan 9 bin geçiyor. Bu durumda da gelişmiş kapitalist ülkeler gibi cari fazla vermiş yönetilen halklar onları alaşağı etmesini bildi. dolar kazanıyor. Böylece günde 1 milyon dolarlık gelire yaklaşıyor. oluyorsunuz, mesela Çin, Japonya, Almanya gibi...
Yılın girişimcisi: IŞİD
Nedir? Cari açık
EGITIM (
12
14 Ağustos 2014
Gençlerin hayatına karışmak AKP’nin fıtratı
Başbakan’ın eğitime karıştığı yetmiyormuş gibi Bilal de paçaları eğitimciliğe sıvadı. Hangi yetkiye dayanarak konuştuğu bilinmeyen Bilal okulları kızlı erkekli diye ayırmak istiyormuş. En son çıkan tapede babasına kızlı erkekli okul hayalini anlatıyor. Anlaşılacağı üzere Bilal ve babası üniversitelinin direk hayatına müdahil oluyor. eğitim ebru kaya
Üniversitelilerden baskıya cevap Bilal’in son çıkan tapesinden sonra eğitimin ne hale geldiği gözler önüne serildi. İstendiği gibi kafalarına göre eğitimle oynayabiliyorlar. YÖK yasasının da çıkartılmak istendiği şu dönemde üniversite öğrencileri bu baskıları anlattı. Öğrenciler Başbakan’ın ellerini üniversitelerden çekmelerini istedi. İşte öğrencilerden eğitime yapılan sitem.
Her şeyde Erdoğan var
Bilal’in tapesi gösteriyor ki üniversitelinin giyeceği elbiseden işleyeceği derse kadar Başbakan karar veriyor. Üniversiteye özgürlük hayaliyle gelen öğrenciler hayal kırıklığına uğramasın çünkü Başbakan evlerde kızlı erkekli kalınmasına bile karışıyor kendi karıştığı yetmiyormuş gibi bir de oğlu babasına akıl veriyor. Üniversitelere ve gençliğin her hareketine karışan Başbakan bu sefer fazla ileri gitti. Başbakan’ıın gençliği baskılamadaki yeni yöntemleri öğrencilere nasıl yansıyacak bu yıl görülecek. Başbakan 12 Eylül’den kalan YÖK’ün yetkilerini arttırarak gençliği baskılamak istiyor. Yeni YÖK tasarısıyla bu yıl üniversiteye yeni girecek olanlarla birlikte üniversiteliler de yeni karşılaşacak. BİLAL DÜŞÜNMÜŞ TAŞINMIŞ... Üniversitelerde yeni düzene göre öğretmenler de öğrenciler de baskı altında olacak. Öğretim görevlileri derslerde siyaset konuşamayacak, siyaset derslerinde ne konuşulacağı ise tamamen soru işareti. Bilal de boş durmamış düşünüp kızlı erkekli okulları ayırmayı planlamış. Planladığı yetmiyomuş gibi hangi yetkiye sahip olduğu belli olmayan Bilal’in babasıyla eğitimi parmaklarında oynatıyorlar.
Ferhat Çiçek
Sadece üniversitede değil Türkiye’nin her yerinde neyin nasıl olacağını, hangi makama kimin geleceğine Erdoğan karar veriyor. Bu diktatörlükten başka bişey değildir. İnsanlar düşüncelerini rahatça uygulamaya geçiremiyolar bu baskılar yüzünden. Söylenecek çok şey var ama bunlar yazmakla bitmez. Türkiye diktatör bir yönetim altında. Halk resmen Erdoğan’ın kölesi durumunda. Erdoğan en azından üniversiteleri öğrencilere bırakmalı. GENÇLİK İSTEMEZSE PARKI YIKIP AVM YAPAMAZSIN Getirilmek istenen yeni düzende üniversiteler baskılanacak, baskılandıkça bağımsızlığnı kaybedecek. Bilgi, eğitim, tartışmacı, özgürlükçü anlayış üniversitelerden uzaklaştırılacak. “Gençleri siyasette görmek istiyorum” diyen Başbakan’ın üniversiteleri gerici bir yer haline getirilmesine anlam vermek güç. Başbakan muhalif gençliği siyasette görmek istemiyor. Hatta siyasetten silmek istiyor. Kendi gerici politikasını üniversitelere taşımak istiyor. Ne kadar başarılı olacağı bu yıl görülecek. Demokrasiden uzaklaşılan bu son noktada kafalarına ne eserlerse yapan baba oğul kendi hayallerini eğitime uygulamaya çalışıyor. Ama unuttukları birşey var ki o da gençlik istemezse parkı yıkıp AVM yapamazsın.
EĞİTİM KİMLERİN ELİNE KALDI Baba oğul ülkeyi sıfırlayamadılar şimdilerde eğitimi sıfırlamaya çalışıyorlar. Çıkan son tapede de anlaşılacağı gibi ne ülkeyi yönetmekle alakaları var ne de eğitimden anladıkları. Başbakan gençliğin gücünün farkına vardı oyunu baskılamaya çalışmaktan yana kullanıyor. Twitter’dan muhalefet eden gençlik yurtlarda kalamayacak, eyleme katılan öğrenci yurtlarda kalamayacak, öğrenciler herhangi bir olayda okuldan atılabilecek, yaz tatilinde çalışan öğrenciler yurtlarda kalamayacak, yurtlarda kalan öğrenciler sigortalı işte çalışamayacak. Bu sıkıyönetim Bilal’i ikna etmemiş olacak ki babasına okulları kızlı erkekli ayırmak istediğini söylüyor. Bir yandan bu yasaklar getirilip yurtlarda kalan muhalif gençliği yurtlardan atmaya yönelik hareket edilir-
ken Başbakan’da siyasette görmek istediği gençlik için yurtların kapasitesini arttırıyor. Şimdi de eğitimi Bilal’e devretmiş görünüyor.Bütün bunların yanı sıra Başbakan gözünü hiç çekinmeden gençlerin oylarına dikiyor. EĞİTİMİN BAŞINA BABA OĞUL GEÇTİLER Başbakan’ın demokrasiyi nasıl yorumladığı ortada. Peki gençlik bu antidemokratik baskılara nasıl bir cevap üretecek? Başbakan istediği gençliği ünversitelerde kurabilecek mi? Bilal Erdoğan’ın son çıkan tapesinde kızlı erkekli okulları ayırmayı planladığını söylüyor. Bu konu kabul edilebilir bir şey değil. Gençler baskılanmamalıdır. Baskılayarak siyaset yapılmaz. Ne Bilal ne de Başbakan üniversite öğrencilerini baskılayamaz kafasına göre karar alamaz.
Bildiri dağıtmak suç olamaz Danıştay, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklere yönelik itirazı inceledi ve “Bildiri dağıtmak fiiline ceza, düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlalidir, disiplin soruşturmasına uğramış öğrencilerin üniversite binalarına girmesinin engellenmesi ise eğitim ve öğretim hakkının engellenmesidir” dedi. “Soruşturmacılar, zaruri gördükleri takdirde soruşturma süresince soruşturu-
lan öğrencilerin yükseköğretim kurumu binalarına girmesinin yasaklanması hususunda karar verilmesini disiplin soruşturması açmaya yetkili merciden isteyebilirler” şeklindeki madde, disiplin soruşturmasına uğramış öğrencilerin üniversite binalarına girmesini önleyecek bir fıkra eklenmişti. Bu nedenle, 07.11.2013 gün ve 28814 sayılı kanun hakkında, Eğitim-Sen üyesi İ.A Danıştay’a “yürütmeyi durdurma” ve “iptal” istemiyle dava açtı. EĞİTİM
Orada dur AKP burası üniversite!
Muhalif öğrenci hareketinin geçtiği dönemeçte çözmesi gereken bazı sorunların olduğunu görüyoruz. Gençliğin akademik-demokratik üniversite mücadelesinde, politik siyasal hattının keskinliğe ulaşıp hedefine karşı kararlılıkla mücadele etmesi gerektiği bir döneme giriyoruz. Bu mücadelenin üniversitelerdeki özgür tartışma ve bilimsel çalışma ortamının yakalanmasında önemli payı olacağı açıktır. “Ama”ların artık karşılık bulmayacağı ortadadır ve ciddi bir politik örgütlenmeyle ve aynı zamanda kitlelerin beraberindeki kesintisiz mücadeleyle karşıtlığın oluşturulacağı somut hedefin alaşağı edilmesi kaçınılmaz olacaktır.
yıllık AKP dönemini de ele alırsak, “tek adam”ın gerici baskılarının toplumun her katmanında hissedileceği görülüyor. Üniversitelerin de bundan payını alacağı aşikâr duruyor. Artık demokrasi sorunu da sistem sorunu da, üniversite mücadelesinde somut bir şekilde kendini “AKP” kabuğunda toplayarak, biz öğrencilerin, karşısında gerçek mücadele yürüteceğimiz hedef haline geliyor. Seçim sonuçlarının apayrı bir göstergesi vardır ki muhtemelen umut kaynağı olmaya açıktır. “Sol tohumlara” sahip bir adayın, demokrasinin önüne set çekilen barajlara kafa tuttuğu bir seçimi atlattık. Bu umut kaynağının, tohumlardan filizlenmeye başlaması tüm sol hareketin çeperlerine ayrı bir dinamizm katmasına ve daha çok düşünüp, halkın karşısında gerçek bir alternatif olmasına olanak sağlaması ihtimali şüphesiz hareketin lehine olacaktır. Önümüzdeki dönemde yeni bir yaşamın gerçek sol değerlerle halkla kucaklaşması yeni bir geleceğe atılacak daha büyük bir adım olacaktır.
Kabuklar kırılacak, tohumlar yeşerecek… Seçimlerin ardından, önümüzdeki siyasal sürece baktığımızda, 12
AKP tez elden alaşağı edilmeli! AKP karşıtlığı çizgisinin gerçek ve somut sebepleri apaçık ortadadır. Devlet aygıtlarını tek
Kesintisiz Emre Başar Kara
elden yöneten, tüm donanımlarıyla toplumsal altyapıya savaş açan AKP’dir. İnsanları tek tipleştirmeye çalışan, emekçileri sömüren, sistem içi çelişkilerin “gel-git”inde toplumun her bir katmanının açık bir şekilde savunmasız kalmasına sebep olan ve artık sermayenin, sistemin her bir hücresine yerleşmesini sağlayan yine AKP’dir. Asıl sorun, Orta doğuyu kan gölüne çeviren, hırsız-katil bir diktatörün başında olduğu gerici bir yönetimin tam anlamıyla kapımızı çalmak üzere olduğudur. AKP’nin kabuğu çatlıyor! AKP’nin sıfatına eklediğimiz tüm bu faktörler onun ne kadar yıkılmaz olduğuna değil, aslında yıkılmasına çabucak sebep olacak en bariz göstergelere işaret etmektedir. AKP gelinen noktada tüm kurumlarıyla beraber can çekişmektedir ve miladını da fazlasıyla doldurmuştur. Artık AKP’nin koltuğunu seçimlerin verebileceği istikrar bile kurtaramayacaktır. AKP’nin kabuğu, bir kere Gezi’yle birlikte su almaya başlamıştır ve su almaya devam ederek, bulunduğu ko-
numdan ötürü sistemle yıldızı bir türlü barışmayan biz gençliğin üniversitelerde yürüteceği kararlı mücadelesiyle daha da çabuk çatlayacaktır. Üniversiteler bizimdir! Üniversiteler, AKP karşısında gençliğin sahip olduğu en sağlam mevzilerdir. Senelerdir darbe kurumu YÖK’le mücadele eden gençliğin karşısında daha somut, daha gerçekçi, daha indirilesi bir AKP mevcuttur. Gençlik AKP’yle burun buruna gelmeye Gezi’den alışık ve yenilmeye de hiç niyetli değil. Gençlik, hayatına burnunu sokan, yaşam tarzına karışan bir diktatör istemiyor. Geleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkan, daha güçlü, daha kararlı, daha politik ve kendine daha çok güvenerek adımlar atan bir gençlik var. Üniversitelerdeki tartışma ortamını yok etmeye çalışan AKP’nin hiçbir zaman ele geçiremeyeceği kalelere sahip olan gençlik, Gezi’sine sahip çıktığı gibi üniversitelerine de sahip çıkıp “Orada Dur AKP Burası Üniversite!” diyecektir.
Üniversiteler bağımsız değil Deniz Akçınar İktidar değişikliği olmadığı sürece bu durum böyle sürüp gider bence. Sonuçta bu üniversitede biz okuyoruz ve kendi haklarımıza sahip olmamız lazım. Kendi kararlarımızı kendimiz vermemiz lazım ama dediğim gibi baştaki güç değişmediği sürece imkansız. Üniversiteler öğrencilerden bağımsız karar alınıp uygulanan, baskılanan yerler haline dönüştü. Böyle de olunca baskılanan üniversiteliler değil tüm toplum oluyor.
Baskı ortadadır Barış Önal YÖK’ün ve iktidarın baskısı ortadadır. Hükümetin en başındakinin öğrencilere -halka- bir şeyleri dikte edeceğini biliyoruz. Ancak bu ülkenin yaşadığı pratikler unutulmamalı. Geçen sene Gezi’de büyük çoğunluğu öğrencilerden oluşan bir ayaklanmada baştaki zatın sokak hareketinden ne denli korktuğunu ortaya çıkarttı. Gezi bu ülkenin yaşadığı en önemli pratiktir. İktidarın diktesine karşı gelinmiş ve dikte yıkılıp halkın istediği olmuştur.
Düşünmeyen gençlik hayali Barkın Yerlikaya Diktatörün üniversitelerde kurmak istediği yapı düşünmeyen ve sorgulamayan bir gençlik hayalidir. Bunun ötesinde öğrenci hareketlerini himaye altına almasıdır. Vakıf üniversitelerinin özel üniversitelere dönüşmesi öğrenciyi iyice müşterileştirmektedir. Özellikle mütevelli heyetinin YÖKtarafından atanma isteği bunun en büyük göstergesidir ama bizim öğrenciler olarak sözümüz; Üniversitelerde AKP’ye geçit vermeyeceğiz.
YÖK baskıcı bir politikadır Adem Mutlu YÖK yasa tasarısı AKP hükümetinin baskıcı yüzünü ortaya koyuyor. Bir yandan 12 Eylülcüleri yargıladığını söyleyen AKP bir yandan da 12 Eylül’ün başyapıtı sayılan üniversiteleri vesayet altına alan YÖK’ ü sahipleniyor ve bu sayede de üniversiteleri AKP-Devlet güdümüne almayın planlarını yapıyor. Tasarının özü ve genel esprisi bundan ibarettir. Siyasal ve bilimsel olarak gücü altına almak ve yeni yasayla bunu gerçekleştirmek istemektedir.
Direnişli günler bizi bekler Uğur Türkkan Hepimiz biliyoruz ki AKP her alanda toplumsal muhalefeti bastırma çabası içerisinde. AKP üniversitelerden yükselen öğrenci muhalefetini engellemek için de üniversiteler üzerindeki baskısını arttırmaya devam ediyor. Özellikle Gezi sürecinde üniversitelilerin aktif bir şekilde rol alması AKP’nin bu politikalarının artmasına sebep olmuştur. YÖK’e olağan üstü yetkiler verilmesi, baskı politikalarının birer ürünüdür. Direnişli günler bizi bekler.
13
Güvencesiz çalıştıran Çalışkan hayatını kaybetti AKP hükümetinin meslek liseli öğrencileri ucuz iş gücü olarak görüyor olması stajda çalışan öğrencilerin canını almaya devam ediyor. Yaz stajını yapmak için girdiği Filli Boya’da güvencesiz bir şekilde çalıştıran meslek lisesi öğrencisi Oğuzhan Çalışkan, 15 Temmuz’da elektrik hattı çekerken elektrik akımına kapılarak ağır yaralanmış ve günlerce hastanenin yoğun bakımında tutulmuştu. Kalbi durduğu için Medikal Park Hastanesi’nde uyutulan Çalışkan, geçtiğimiz 7 Ağustos Perşembe günü hayatını kaybetti. Geçtiğimiz cuma günü Çalışkan’ın cenaze töreni gerçekleşti. EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI 14 Ağustos 2014
Biz seni hatalarınla sevemedik MEB MEB, sistemle oynamayı adeta hobi haline getirmiş durumda. Bu yıl SBS yerine getirilen TEOG sınav sisteminde ilk dönem yapılan sınavdaki hatalı sorulara rağmen sınav sonuçlarını açıklamış, tam tercihler yapılmaya başlamışken MEB bu sefer de bir daha okuma kararı almıştı. Bu da öğrencileri zor duruma soktu. İSTANBUL ışıl demir
MEB, her yıl olduramadığı eğitim sistemini geliştirmek yerine değiştiriyor. Bu değişiklikler sınav sistemine de yansıyor. Eksik sınav sistemi TEOG ise her geçen gün hatalar çıkarmaya devam ediyor.
Özele teşvik etme eğitimi nitelikli yap MEB ile Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan “2014-2015 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda öğrenim görecek öğrenciler için eğitim ve öğretim desteği verilmesine ilişkin tebliğ” yürürlüğe girmesiyle özel okula devam edecek 250 bin öğrenciye eğitim-öğretim desteği verilmesi kararlaştırıldı. Öğrenci başına verilecek destekler, 2 bin 500 TL ile 3 bin 500 TL arasında değişecek. Özel okullara teşviki arttırmak için para veren MEB’in, teşvik için vereceği parayı devlet okullarındaki eğitimi daha nitelikli hale getirmek için neden kullanmadığı ise akıllarda büyük soru işareti. EĞİTİM
BUGÜNün İŞİNİ YARINA BIRAKMA MEB MEB, bu yıl SBS yerine TEOG sınav sistemini getirmişti. Her dönem 6 sınava tabii tutulacağı bu sınav sisteminde öğrencilerin ilk dönem girdikleri sınavda 4 soru hatalı çıkmış, velilerin sınav iptali istemlerine rağmen MEB sınav sonuçlarını açıklamıştı. Öğrenciler tercihlerini yapmaya başlamışken MEB, ikili kopya tespiti yapılan öğrencilerin sınavlarını iptal ettiğini duyurarak sonuçları yeniden hesaplama kararı aldı. İptal işlemlerini daha önceden yapması gereken MEB’in neden öğrenciler tercihlerini yaparken yeniden okuduğunu bilemiyoruz ama yüzde değişimi yüzünden tercihini ilk günden yapan öğrenci ve velileri zor durumda bıraktığı kesin. TEOG sınav sistemi yüzünden zor durumda kalan öğrenci ve velisinin MEB’e söyleyeceklerini gazetemiz aracılığıyla iletiyoruz.
ece berfin karagöz lise öğrencisi
Gülay karagöz öğrenci velisi
deniz türköz Lise-der temsilcisi
Elemeci sistem değiştirilmeli
Çocuklarımızın gelecekleriyle oynuyorlar
Öğrenciler deneysel araç değildir
MEB doğru düzgün bir sınav yapamadığı için hatalı sorular çıkan bir sınav yaptı. İstanbul dışındaki illerde yüzdelik dilimlerde çok büyük kaymalar oldu. Kaymalar yüzünden ise çok büyük haksızlıklar oldu. Yanlış bir sınav sisteminde yanlış sorular yüzünden öğrenciler liselere çok zor bir şekilde girmek zorunda kaldılar. Yüzdelik dilimlerin değiştirilmesi benim için büyük bir şanssızlık oldu çünkü puanların artması yüzünden daha kötü bir okulu tercih yapmak zorunda kaldım. Elemeci sınav sistemlerinde yanlış sorular ve yanlış hesaplamalar yüzünden insanların hayatlarını harcıyorlar. Bu sistem değiştirilmeli.
Türkiye’de en çok eğitim sistemiyle oynuyorlar. Her 2 yılda bir eğitim sistemi değişiyor. Bunun da en iyi örneği; 15 gün içerisinde “Kopya olmuştu da biz ondan değiştirdik” gibi sebeplerle TEOG sonuçları iki kere hesaplandı. Bizim de içerisinde bulunduğumuz binlerce öğrenci mağdur oldu. Öğrenciler mağdur olmasın diye bir daha okunması bizi daha çok mağdur etti. B tercihi olarak bize verdikleri 5 okulu seçmek zorunda bırakıldık. İstemediğimiz halde sistem kabul etmediği için B tercihini yaptık. MEB’e tek söyleyeceğim var; yanlış soru ve hesaplamalarla çocuklarımızın gelecekleriyle oynamasınlar.
TEOG sınavında yapılarınlar öğrencilerin gelecekleriyle oynamak anlamına gelir. Öğrenciler AKP’nin istediği deneysel araçlar değil toplumun gelecekleridir. TEOG sınav sistemi öğrencileri örgün eğitim hayatından uzaklaştırmaktadır. Sınav sistemi öğrencilerin geleceklerini ellerinden almaktadır. Öğrenciler niteliklerine ve yeteneklerine göre bir eğitim görmelidirler. MEB sınavları daha çok arttıracağına eğitimdeki niteliği ve bilimselliği arttırmalıdır. Hatalı olan sınav sisteminin sonuçları notların tekrar hesaplanmasına yol açmıştır. AKP’nin eğitim sistemine karşı mücadeleye devam edeceğiz.
MEB’e göre seçimler zaten gereksiz Bas parayı seç hocayı Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, “Kayıt kabul döneminde velilerden hiçbir ad altında aidat ve bağış alınmayacak” uyarısına rağmen bazı okullar, direk bağış istemek yerine yeni bir uygulamaya geçti. Velilerden bağış adı altında aidat toplamak yerine paralı öğretmen tercihi uygulaması başlattı. Paralı öğretmen tercihi yaptıran okullardan biri de Antalya Demirgül İlkokulu. Okul yönetimi, okulun 30 bin lira borcu olduğunu söyleyerek velilerden eksiklerinin giderilmesi için 500 lira alt sınırla bağışta bulunmaları durumunda velilere istedikleri öğretmeni seçme hakkı veriyorlar. EĞİTİM
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 20142015 eğitim öğretim dönemi için hazırladığı Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ders kitaplarındaki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları sıralaması yapılan bölümde daha 2014 yılı Cumhurbaşkanı seçimlerinin ilk turu bile yapılmamışken, Cumhurbaşkanı atandı. Seçimlere gerek bile duymayan Milli Eğitim Bakanlığı 2014 Cumhurbaşkanı’nı Recep Tayyip Erdoğan
Diktatör değil devrimci siyaset kazandı F) şıkkı Burak Kiper
Çocuk yaşta evlenenlerin sayısı artıyor Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Meclis’e gönderdiği resmi rapordaki rakamlarda, 18 yaş altında hamile kalan genç kadınlara ilişkin tabloyu açıkladı. 2007’den itibaren 18 yaş altında hamile kalan çocuk sayısının toplam 91 bin 208 olduğunu açıklanırken, erken evlilik yaptırılanların sayısının ise 263 olduğunu kaydetti. Çocuk yaşta evlenenlerin sayısının gözle görünür bir şekilde bu kadar artarken devletin bir şey yapmamasına karşın yeni eğitim düzenlemeleriyle genç kadınların okulu bırakıp evlenmesinin önü açılıyor. EĞİTİM
ilan etti. Geçtiğimiz Pazartesi günü Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın katıldığı bir toplantıdaki ses kayıtları ortaya çıkmıştı. Ses kayıtlarında görülen konuşmalarında babasının gerici zihniyetini devam ettirecek planlarını açıklayarak adeta kendini Paralel Milli Eğitim Bakanı atayan Bilal Erdoğan’ın hazırlanan bu kitaplarda parmağı var mı bir merak sorusu. EĞİTİM
Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki halka ait her şeyi çalıyor, bir cumhurbaşkanı düşünün ki 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı öldüren polislere ‘’Emri ben verdim’’ deyip annesi Gülsüm Elvan’ı meydanlarda yuhalatıyor. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki oğlu paralel Milli Eğitim Bakanı Bilal Erdoğan ile eğitim sistemini sıfırlıyor. Neden mi ‘’Paralel Milli Eğitim Bakanı Bilal Erdoğan’’ diyorum. Yıllardır ailesi ile birlikte devleti nasıl soydukları, paraları ve yönetimi hiçbir vasfı olmayan insanlara bile nasıl dağıttıklarını söylüyorduk. Ama ilk defa bu kadar
açık ortaya çıktı. Geçen günlerde Bilal Erdoğan’ın eğitimi nasıl sıfırladıkları ile alakalı ses kaydı sosyal medyaya düştü. Ses kaydını dinlediğiniz zaman tüyleriniz ürperiyor. Orta çağdan kalma fikirler ile ülkemizi yönetmeye çalışıyorlar. Tayyip Erdoğan ‘’Paralel yapı’’ diye bağırırken devlet yönetiminde hiçbir vasfı olmayan Bilal Erdoğan eğitim konusunda karma eğitimi kaldıracağını söylüyor. Evindeki paraları sıfırlayamamasından sonra o kadar hırslanmışlar ki eğitimi sıfırlıyorlar. Kızlı-erkekli eğitime bile tahammül edemeyen bu ‘’Paralel Milli Eğitim Bakanı Bilal Erdoğan’’ Karma eğitimi kaldırmalıyız’’ şeklinde konuşabiliyor. Cumhurbaşkanı seçilmeden önce bütün ipleri elinde bulundurmak isteyen ve devletin neredeyse bütün mekanizmalarını ele geçiren diktatör Erdoğan daha Cumhurbaşkanı olmadan oğlu ile eğitimin nasıl verileceğine dahi
karışabiliyor. Bizler liselerimizde, okullarımızda eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim hakkı için mücadele ederken onlar ise karma eğitimi kaldırmayı düşünüyor. Kafa yapısına bakar mısınız? Kızlar ve erkekler ayrı okulda okuyacaklar. Tam bir bonzai kafası. Günümüz çağında böyle bir düşünceyi ancak onlar düşünebilir zaten. Ne kadınların kahkaha atmasını isterler, ne okullarda kızlı-erkekli oturma ve yaşam düzeni isterler. Bu kadar gerici fikirler bu kadar gerici insanlarda olabilir ancak. İşte oğlu ile eğitimi sıfırlamaya çalışan diktatör Cumhurbaşkanı oldu fakat Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde diktatör kazanmadı, demokrasi kazandı. Türkiye halkları açısından muhafazakar bir yapı değil de ilk defa devrimci siyasete oy verildi. Selahattin Demirtaş bunu yazın sıcağında kamplarda
güneşlenerek yapmadı veya denize girerken ne kadar sempatik olduğunu gösteren fotoğraflar paylaşarak yapmadı. Halkın içine girerek, kimlik siyaseti yapmadan, halkın sorunlarını ve az çok da olsa AKP karşıtlığı çizgisinde bir politik mücadele hattı ile başarabildi. İşte bu siyasetin sonucunda halk yıllardan sonra ilk defa devrimci siyasete oy verdi. İşte seçimlerde başardığımız 9.8 oy ile demokrasi seçeneğini Türkiye halkı açısından genişleterek ve kat kat arttırarak yeneceğiz diktatörü. Bu kazanımın ardından siyaseten önümüz daha açık. Kesintisiz mücadele, devrimci siyaset ile AKP karşısında bir güç olacağız ve ancak onu böyle yıkabiliriz. Demokrasi cephesi büyüdükçe Tayyip Erdoğan sıkışacak. Devrimci siyaset iktidarı hedefleyip ona göre siyaset ortaya koydukça AKP’nin kökünü kazıyabileceğiz.
ESAS MESELE
14
fotoğraf: nida ateş
14 Ağustos 2014
%10’luk güç, Türkiye’nin ana muhalefetidir
İlk defa halkın oylarıyla belirlenen seçimler sonuçlandı. Erdoğan sınırda bir oy oranıyla Köşke çıkarken, seçimlere Demirtaş’ın oy oranını yüzde 10’a çıkarması damgasını vurdu. Emekçi Hareket Partisi siyasi büro üyesi Hakan Öztürk ile seçim sonuçları üzerine konuştuk. Öztürk, Demirtaş’ın, tüm ezilen kesimlerin üzerinde ortaklaştığı isim haline geldiğinin ve ana muhalefetin Demirtaş üzerinde cisimleştiğinin altını çiziyor. Erdoğan %52 ile ilk turda seçimi kazandı. Bunu başarı olarak değerlendireRöPORTAJ bilir miyiz? onur toper AKP açısından cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmış olmak, tırnak içerisinde bir başarıdır mutlaka ama elbette ki daha yüksek oranla seçilebilme ihtimallerine karşılık bir başarı
%58 gibi bir oranla seçiliyor olsaydı muhtemelen AKP içindeki genel başkanlık sürecini de çok fazla belirliyor olma eğilimine girecekti. Türkiye’ye dönük mesajları da çok daha sert, “Kendi bildiğim yoldan yürüyorum” şeklinde olacaktı. değildir, geriye düşmek anlamına gelir. Zaten Tayyip Erdoğan da biraz burada aldığı oy oranına göre kendi tutumlarını belirlemeyi düşünüyordu. Mesela %58 gibi bir oranla seçiliyor olsaydı muhtemelen AKP içindeki genel başkanlık sürecini de çok fazla belirliyor olma eğilimine girecekti. Türkiye’ye dönük mesajları da çok daha sert, “Kendi bildiğim yoldan yürüyorum” şeklinde olacaktı. Belki Kürt hareketi ile ilişkiler konusunda bile tahmin edildiği gibi davranmayıp daha barış sürecini de bir kenarda bırakır bir tavır içerisinde olacaktı. Belki Gezi direnişi içerisinde yer almış bütün toplumsal kesimlere çok daha ağır bir meydan okuma söz konusu olacaktı. Ama böyle bir oy oranı düzeyinde, ucu ucuna kazandığı düzeyde bu kadar yüksek perdeden konuşabilmiş olmadı. İlk kez Hristiyan toplulukları da sayarak Türkiyelilikten
bahsetmek durumunda kaldı. İlk kez kendince bir tür en azından etnik kesimleri kast ediyormuş gibi yaparak bir toplumsal uzlaşmadan bahsetti. Kürt hareketinin “toplumsal barış” kavramıyla paralel görülebilir bu. Tabii ki biz bunun sınıflar arasında bir uzlaşma ya da barış olması baabında hiç olumlu bir şey olabileceğini düşünmüyoruz. Biz toplumsal sınıflar arasında ancak bir sınıf mücadelesi yürüdüğü koşullarda bunun yeryüzünü ilerleteceğini düşünen bir devrimci gelenek olarak böyle şeylere prim vermeyiz. Ama bir ülke içindeki etnik unsurlar, kimlikler arasında, elbette ki halklar arasında bir barışın olması gayet olumludur. Ama bu toplumsal sınıflar arsında barış değil; ezilen, sömürülen sınıfların hakim olduğu bir sürecin yaşanmasını biz tercih ederiz. O anlamda yüksek oy alamamış olması bazında kendisi de aslına bakarsanız durumu çok başarılı görmemektedir. Yani konuşmaları, tavırları da bunu yansıtıyor bence. Peki şimdi balkon konuşmasından da bahsettik. Erdoğan’ın bu konuşması genel olarak kapsayıcı ve çok naif bir konuşma olarak konuşuldu. Ama tabii bir yandan da seçimlerden önce Başkanlık istediğini sık sık dile getiriyordu. Şimdi cumhurbaşkanı oldu. Bir diktatörlük getireceği de söyleniyor. Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra toplumu ne bekliyor? Balkon konuşmaları 5, 6 kere oldu. Tayyip Erdoğan da çok retorik gibi işliyor. Genel, güzel sözler sarf etmek gibi işliyor. Balkonda yapmış olduğu sözüm ona genel kapsayıcı konuşmalar daha sonraki gündemleri işlerken hiçbir geçerlilik taşımıyor. O açıdan tam bir oportünist olduğunu söyleyebiliriz. Hatta şizofren olduğunu bile söyleyebiliriz, oportünist bile fazla düzgün kalıyor. Hiç böyle yapmayacaksan niye öyle güzel konuşmalar yapıyorsun? Daha sonraki olayların, günlerin akışında derhal şöyle bir konuşmaya tanık oluyoruz: “Kimse kusura bakmasın, polislere emir verdim ve o müdahalelerin yapılmasını ben sağladım”. Bu
müdahaleler sonucunda diyelim ki 8 tane insan ölüyor, belki 30 tane insanın gözü kör oluyor. Yani bu nasıl biz uzlaşmadır, bu nasıl bir esnek yaklaşımdır? Balkondaki hiçbir konuşmayla alakası olmayan bir tutum olarak ortaya çıkıyor bu. Zaten insanlar arasında bir tür daha esnek ilişkiler olacaksa, sürtüşmeler daha tansiyonu düşük bir şekilde yaşanacaksa “İnsanların kafasına kapsül atın” emri verilmez. Bunda hiçbir sakınca görmüyor ki. Hatta kendi polislerine ilişkin bile, bu 8 tane insanın ölümüne yol açan polise bile diyor ki “Nasıl dayanıyorlar anlamıyorum”, yani “Nasıl daha fazla insanları öldürmüyorlar anlamıyorum” demiş oluyor. Balkon konuşmasıyla bunun bir tür “Uzlaşmalar yapılıyor” yaklaşımıyla, “Biz herkesi kucaklıyoruz, kapsıyoruz” yaklaşımıyla ne alakası var? O açıdan genelde pek inandırıcı bir şey olmuyor. Bu sadece bir realite sonucunda bir noktaya varıyor. Mesela Kürt hareketinin mücadelesi sonucunda, Kürt hareketinin, kimlikleri kabul etmesi yönündeki basıncı üzerine en sonunda Hristiyan toplulukları da saymak kaydıyla bütün etnik kökenlerin Türkiye’de varolduğunu kabul etti. Ama bunun onun herhangi bir toleranslı bakışı sonucunda değil de Kürt hareketinin çok ısrarlı mücadelesi sonucunda olduğunu görmemiz gerekir. Artı; felsefi olarak çok problemli bir tarafı var. Mesela Türkiye’deki toplumsal kesimleri sayarken kendisini sevenler ve kendisini sevmeyenler diye bir tasnif yapıyor. Mesela “beni eleştirenler”, “bana eleştirileri olanlar” demiyor, çok temelde, köklü olarak, nedensiz bir şekilde onu sevmeyenler olarak bir kategori tanımlıyor. Yani güya onlardan iyi bahsedeceği zaman bile onlara çok çirkin bir sıfat yüklüyor; “Onu sevmeyenler”. Yani onun hatalarından kaynaklı eleştrileri olanlar değil de Şener Şen’in filmindeki gibi sanki o insanlar ona “Ben seni sevmezdim, zaten senin babanı da sevmezdim” şeklinde yaklaşıyorlarmış gibi, bu bir eleştirellik değilmiş gibi, onu kökten olarak sevenler ve sevmeyenler olarak ayırt ediyor. Tam
Türkiye’nin bütün dışlanılanlarına, ezilenlerine seslenilmiştir. Bu anlamıyla çok evrensel bir dille gidilmiştir. Ve bunun sonucunda çok takdire şayan bir şekilde, ki halkımız da takdir etmiştir- yüzde 10 oy oranına ulaşılmıştır. Bu siyaset yapmaktır. kilise kafasıdır bu. Bence onun dünyaya bakışını anlatan temel şeylerden bir tanesi budur. Hiçbir sebep yokken öyle olan şeyler... Halbuki insanlar sana neden eleştiri yöneltiyorlar; yaptığın hatalardan ötürü ve çok hatalı bir ülke yönetiminden ötürü doğal olarak insanlar eleştirilerini ve itirazlarını dile getiriyorlar. Sana itirazda bulunmaları, sana isyan etmeleri bir toplumsal temele dayanıyor. Seni sevmemelerine dayanmıyor, toplumsal bir soruna dayanıyor. Ama Tayyip’e göre toplumsal sorun diye bir şey yok. Onu otomatik olarak sevenler, ki sevenlerin de öyle sevdiğini düşünüyor, bir de otomatik olarak sevmeyenler var. O da mümkün mertebe zaten sevmeyenleri “halletme” yoluna gidiyor. Peki şimdi Erdoğan seçildi bir yandan ama HDP’nin yerel seçimlerde aldığı %6’dan sonra Demirtaş’ın %9.8’lik aldığı bir oy oranı var şu anda. Bu nasıl değerlendiriyorsunuz? Demirtaş, oyunu neredeyse mevcut oyları kadar arttrdı. Bunu nasıl değerlendirebiliriz? Bunu ben deminki bağlamda değerlendirmek istiyorum. Şu açığa çıktı; demek ki Demirtaş’ı sevenlere ve sevmeyenlere göre değil bu olay. Yani sol tarafta cereyan eden olaylar da öyle olmamaktadır. Ama sol da böyle düşünüyor; solu evenler
ve solu sevmeyenler. Böyle bir saitlik yoktur, böyle bir düşünce skolastik bir düşüncedir. Bunun skolastik bir düşünce olduğu Demirtaş’ın aldığı oy oranında da ortaya çıktı. Demek ki eğer şöyle şöyle düşünceler ortaya koyuyorsan, şöyle şöyle pratikler ortaya koyuyorsan, bunu Demirtaş için söylüyorum, demek ki eleştirilmeyi takdir de edebiliyor. Yani hep eleştirilecek diye bir şey de yok. Eleştirilmez, bu sefer de takdir edilebilir. Ve hayat böyle işler. Kendini koyduğun konuma göre insanlar sana bir yaklaşım ortaya koyarlar. Bu açıdan eleştirilebilir veya yüzde 10 oy vermek seviyesinde onaylanabilirsin. Bence o açıdan bu politik hat üzerinden yürütülen şekliyle toplum buna teveccül etmiştir, böyle bir politik hattı çok olumlu bulmuştur ve yüzde 10 oy vermiştir. Türkiye solu da bu skolastik kafayı değiştirmelidir. Solculuğu sevenler ve sevmeyenler değildir. Topluma seslenilebilirse toplum solcuların da ortaya koyduğu politikaya, siyasete, argümanlara büyük bir sevgi gösterebilir. Sevmiyor diye adlandırılanlar da sevgi gösterir. Bu Demirtaş’ta tam anlamıyla gözükmüştür. Demirtaş’ın bütün ezilenlere ilişkin tutumu, söylemi, pratiği Türkiye toplumunda büyük bir karşılık bulmuştur. Bunun böyle anlaşılması gerekmektedir. Demek ki aslında bakarsak sol da sadece solu seven yüzde 6’dan ibaret olmak zorunda değil. Sadece yüzde 6 bizi seviyor, geri kalanlar sevmiyor gibi düşünmeye gerek yok. Yüzde 6 belli bir siyaset yürütüyor. Buna göre geride kalan yüzde 94’e seslenebiliyor veya seslenemiyor. Ama biz yüzde 6 isek mutlaka geride kalan yüzde 94’e seslenebilen bir siyaset yapmalıyız. Yüzde yüze seslenen bir siyaset yürütmeliyiz. Kendi gettomuza dönüp kendi gettomuzdaki insanları kültürel ya da kimliksel açıdan memnun edecek olur isek bu dışarıdaki kimseyi hiç ilgilendirmeyeceği açısından yüzde 6’mız ya da çok daha sınırlı bir çevre içerisinde kalabiliriz. O açıdan, Selahattin Demirtaş sözcülüğünde yürütülmüş olan bu seçim dönemi bu yönüyle çok başarılı olmuştur. Yüzde 10 ile yüzde 6 arasında iki cihan arasındaki
Hakan Öztürk kimdir?
Anadolu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü mezunu Hakan Öztürk, Emekçi Hareket Partisi’nin kurucularından olup, şu an Siyasi Büro üyesi olarak görev yapmaktadır. Ekonomik kriz ve üçüncü bunalım dönemine değinen Daima Dergisi yazarıdır. Aynı zamanda gazetemizin köşe yazarıdır. kadar fark vardır. Bir karıncayı düşünelim. Neredeyse kendisi kadar büyük bir yaprak parçasını taşımıştır. Önemli bir ilişki biçimidir bu, önemli bir diyalektiktir. Bundan sonraki siyasetimizi de buna göre düşünmeliyiz. Nasıl katlayarak gidebiliriz? Bunun formülü de ilk kez denenmiş olan
Daha politik sözü, daha evrensel bir sözü söylüyor olduğunda hakikatten İstanbul’dan da çok yüksek oranda oy alındı. Alevilerin Alevilerden, Kürtlerin Kürtlerden oy alıyor olmasına benzemeyen bir şeydir. Bu, kategorik olarak bir farktır. Önemli olan senden farklı olana da hitap ediyor olmaktır. Modern parti, modern devrimci siyaset budur. bu ilginç formüldür. Türkiye’nin bütün dışlanılanlarına, ezilenlerine seslenilmiştir. Bu anlamıyla çok evrensel bir dille gidilmiştir. Ve bunun sonucunda çok takdire şayan bir şekilde, ki halkımız da takdir etmiştir- yüzde 10 oy oranına ulaşılmıştır. Bu siyaset yapmaktır. Siyaset akıl yürütmektir. Bütün durumlara göre siyaset üretmeliyizdir. Eğer üretirsek sınırlarımızı aşacağızdır. Bu artık olmuştur ve kimse bunun üzerinden atlamamalıdır. Türkiye’deki sosyalist hareket de bunun üstünden atlamamalıdır, Kürt hareketi de bunun üzerinden atlamamalıdır. Kürt hareketi için de sosyalistler için de realite budur. Anlaşılıyor ki Kürt hareketini ve sosyalistleri ilerleten budur.
ESAS MESELE
15 Kürt hareketi bu yönde siyaset yapmaya devam etmeli midir? Kürt hareketinin bundan sonra kimlik siyaseti yerine ezilenlere, emekçilere seslenen bir siyaset yürütmesi ne sonuçlar doğuracaktır? Hem solu hem HDP’yi nasıl etkileyecektir? Bu tesadüfen olmuş bir durum değildir. Yıllarca demlenmiş bir süreçtir. Kürt hareketinin ve sosyalistlerin aklına 2 hafta önce gelen bir şey değil. Bu kez, yani bu seçim kampanyasında en ileri şekliyle ortaya çıktı. Daha önce de buna yaklaşan denemeler vardı ancak bu açıklığıyla yoktu. Bu, Kürt hareke-
“Bunların hepsi seçimlerde kandırıldı da oy veriyor” gibi ele almak böyle söyleyen solcuları çok kötü bir idealizme götürür. Gerçekler dışı düşünme dünyasına, mitolojiler dünyasına, hurafeler dünyasına götürür. Bizim Türkiye solunun da bence düştüğü tuzaklardan biri budur. tinin de solun da çok yabancısı olduğu bir şey değil. Bu şekilde sorunları kapsayan, birlikte ele alan ve tek boyutlu olmayan bir yaklaşım herkesi ileri götürmüş oldu. O nedenle Kürt hareketi için de böyle bir veri olacaktır. Ama her şeye rağmen bu yeni durumla eski alışkanlıklar arasında bir tartışma yürür. Tekrar tekrar dengelenmeler olacaktır. Bu sol açısında da tartışmalara, dengelenmelere neden olacaktır. Ama artık böyle bir güneş balçıkla sıvanamaz. Çok önemli bir sonuçtur. Kürt hareketi de sadece Diyarbakır ve Hakkari’ye seslenerek bir politika yürütülemeyeceğini ve bunun dışında bir politikanın çok olumlu sonuçlar doğuracağını görmüştür. İstanbul’da, Ankara’da muhteşem bir oy alınmıştır. Demek ki mümkün oluyormuş. Kimse bunu görmemiş gibi davranamaz. Zaten davranmayacaktır da. Bu durum yok kabul edilse bile herkes bir kez daha sallanacak ve taşlar mutlaka yerine oturacaktır. Biz her şeyi boykot ediyoruz kapsamında bu çok çok öteye itilemez. Herkese soru olarak gelmiş durumdadır. Böyle yapsak daha da ileri gider miyiz sorusudur. Solun içinde olduğumdan beri yüzde 3 oy aldığı ve bunun ne kadar başarılı olduğu konuşulur. Şimdi yüzde 10 oy alındı. Çok başarılı diye konuşulan oranının 3 katı. Bunu önümüze koysak nasıl
14 Ağustos 2014
olur diye hem Kürt kardeşlerimiz olarak hem diğer tüm etnik unsurlar, politik perspektif olarak konuşmamız gerekir. Akıl, mantık bunu gerektirir. Artık kimliksel kökenlerimizin dışında akıl ve mantık neyi gerektiriyor diye konuşmamızın vakti gelmiştir. Sol daha kapsayıcı konuştuğu zaman, tüm ezilenlere seslendiği zaman daha olumlu sonuçlar aldığını biliyor diye konuşuyoruz. Neden hareket etmiyor sizce? Neden solun oyları düşük kalıyor? Çünkü sol olarak sahnede gözüken güç Kürt hareketi. En güçlü hareket o olduğu için solun yaptığı davranış olarak Kürt hareketinin yaptığı davranış gibi görülüyor. O açıdan burada Kürt hareketinin böyle yapıp yapmadığı çok önemli. Bir şekilde Türkiye’de politik güç Kürt hareketinin çevresi etrafında kümelenmiş durumda. Bu açıdan ilk söz ona düşüyor. İkinci söz hakkı olarak çok klasik Marksistlerin sözü kalıyor. Kürt hareketi daha evrensel bir politika izlediğinde bir anda yüzde 6’dan yüzde 10’a yükselme yaşandı. O yüzden burada belirleyici olan ülkedeki en güçlü siyasi sol akımın ne dediği oluyor. Diğer akımlar sonuçta ikinci kabule edildiği için onların sözleri o derecede etkili olamayabiliyor. Politik güç nerede odaklanmışsa oranın sözüne bakılıyor. Daha politik sözü, daha evrensel bir sözü söylüyor olduğunda hakikatten İstanbul’dan da çok yüksek oranda oy alındı. Alevilerin Alevilerden, Kürtlerin Kürtlerden oy alıyor olmasına benzemeyen bir şeydir. Bu, kategorik olarak bir farktır. Önemli olan senden farklı olana da hitap ediyor olmaktır. Modern parti, modern devrimci siyaset budur. Elazığlılar başkalarına seslenecek yolu bulmak durumundadırlar. Bu da sırf Elazığlılıktan ibaret olamaz. Tabi buraya bir parantez eklemek isterim. Elbette bunu Türkiye çapında düşünmek gerekir. Evrensel düşünmek gerekir ama bununla birlikte Kürt halkının meseleleri de göz ardı edilebilir demek değildir. Bunu dikkate almış olmak kaydıyla kapsayıcı olmak önemlidir. Yoksa sanki Kürt meselesi bitmiş gibi, Türkiye’de bitmiş gibi davranmak da ayrı bir hata olacaktır. O nedenle elbette evrensel ve Türkiye çapında düşünelim ama Kürt meselesinin hala çözülmediğini de bilelim. Siyaset
yapacaksak elbette ki Kürt meselesini de ele alarak siyaset yapacağız ama aynı zamanda bütün bu coğrafyayı kapsayarak adım atacağız. Hatta sadece Türkiye coğrafyasını düşünmeyelim. Ortadoğu’yu da düşünelim. Bütün Dünya çapında ne pozisyondayız diye düşünerek siyaset yapalım. Doğru siyaset budur. Örneğin bizim yaşadığımız bölgede IŞİD gibi bir tablo ortaya çıkıyorsa biz bunun karşısında nasıl hareket edeceğimizi düşünmeden siyaset yapabilir miyiz? O açıdan kendi ülke coğrafyamızda siyaset yapıyor olmamız bile yeterli değildir. Kendi bölgemiz çapında da söz söylüyor olmamız gerekir. Boykot eden ve boykot etmek üzere propaganda yapan sol örgütler de oldu. Belli bir kesim de yaklaşık 12 milyon kişi oy kullanmadı. Sizce bunun boykot tavrında mı yoksa başka bir şekilde mi ele alınması gerekiyor? Boykot etkisi var mı bu seçimlerde? Boykot etkisi bir düzeyde de olabilir. Ama “Seçimleri önemsemiyorum” tavrının bizi çok büyük bir tuzağa düşürdüğünü görmeliyiz. İnsanlar bu kadar çok oyunlar içerisinde yer almazlar. İnsanlar maddi durumlardan dolayı çeşitli tavırlar alırlar. “Bunların hepsi seçimlerde kandırıldı da oy veriyor” gibi ele almak böyle söyleyen solcuları çok kötü bir idealizme götürür. Gerçekler dışı düşünme dünyasına, mitolojiler dünyasına, hurafeler dünyasına götürür. Bizim Türkiye solunun
İnsanların oy kullanmasının bu kadar oyun olarak görülüp pikniğe gitmesini bu kadar üst düzey siyasallaşma olarak görmek ya da konsere gitmesini bu kadar üst düzey siyasallaşma olarak görmek bence solun farkında bile olmadığı büyük bir hatadır. da bence düştüğü tuzaklardan biri budur. Bu oyun, bu gerçek değil, şu şöyle değil diyerekten bütün politik süreçlerden uzak duran, kaybetme riskinin olduğu bütün süreçlerden uzak duran sol, en sonunda çekile çekile kendisi de bir kimlik siyaseti olma pozisyonuna çekilir. Sol kimlik olur. Bu normalde istenen bir şey değildir ve buna güle oynaya gitmenin bir manası yoktur. Seçimleri oyun olarak gören solun en sonunda gittiği nokta sol kimlik siyaseti yap-
ma noktasıdır. Burada öyle bir yaklaşım yer etmiş durumdadır ki garip olsa da kabul edilmiş durumdadır. İnsanların, çeşitli politik anlatımlardan sonra gidip politik tercihleri yönünde oy kullanmasının tamamen bir oyun olarak, tamamen anlamsız görüldüğü bir yerde insanları çok politize ediyorum diye götürmek çok makbul bir şey olarak görülmeye başlanmıştır. Bir festivale götürüyor olmak çok makbul bir şey olarak görülmeye başlanmıştır. İnsanların oy kullanmasının bu kadar oyun olarak görülüp pikniğe gitmesini bu kadar üst düzey siyasallaşma olarak görmek ya da konsere gitmesini bu kadar üst düzey siyasallaşma olarak görmek bence solun farkında bile olmadığı büyük bir hatadır. O yüzden yani seçimlerden uzak duruyorum, seçimleri de boykot ediyorum, birçok şeyi boykot ediyorum, politik süreçlerin kendisini boykot ediyorum, politik süreçlere girmiyorum, politika üretmiyorum gibi yaklaşımların en sonunda pikniğe gidiyorum gibi sonuçlar ürettiğini düşünüyorum çok acıklı bir şekilde. Peki bu geçtiğimiz yerel seçimlerde de çok fazla sandığa sahip çıkıldı, bu seçimlerde biraz da yazın etkisiyle olsa gerek; daha sakin bir seçim sürecinden geçtik. Ben şunu sormak istiyorum geçtiğimiz seçimlerde tabii Gezi’nin etkisiyle insanlar AKP’yi seçmemek istedi. Bu seçimlerde Gezi’nin etkisi var mı? Bu seçimlerde Gezi’nin en büyük etkisi Demirtaş’ın zaten yüzde altıdan yüzde ona çıkmasdır. Gezi bunun yolunu açmıştır. Gezi dikkat edersek anonim, renksiz, kokusuz bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Kendisini hiçbir ismi hiçbir rengi olmayan bir ağaçta sembolize etmiştir. O açıdan kimsenin damgasını taşımaz. Kimsenin damgasını taşımıyor olmasıda Gezi hareketinin büyük gücüdür. O büyük güç herkesi çok içten içe çok değiştirerek en sonunda kürt hareketi ve sosyalistlerin yürüttüğü bu kampanyada da kendisini hissettirmiştir. Bu kampanyada da öyledir. Bütün toplumun iyiliği adına anonim bir harekettir. Bütün toplumun iyiliği adına, bütün toplumun aklının ön plana çıktığı, onun kavramlarının ön plana çıktığı bir seçim çalışmasıdır. Sadece şu kesimin ya da bu kesimin isminin çok
ön plana çıktığı bir kampanya değildir. Bu neye benziyor diye düşünürsek bu tam tamına Gezi direnişine benzer. O açıdan Selehattin Demirtaş’ın yüzde altıdan yüzde ona yükselmesi, Gezi bitti, öldü, yandı, kül oldu diyenlere çok büyük bir cevaptır, tam onun etkisidir. Tam kardeşleşmenin, tam birbirimizin adlarını geride bırakmanın, ortak bir ada kavuşmanın, ortaklaşmanın tam kendisidir. Böyle olduğu için insanlar Demirtaş’a oy vermişlerdir. Yani Kürt olmadıkları halde oy vermişlerdir. Ama onun evrensel düşüncelerine oy vermişlerdir, onun bütün kesimleri kapsayan yönüne oy vermişlerdir, onun emekçileri sahiplanen yönüne oy vermişlerdir, onun kadınların bütün ilericiliğine bütün devrimci çalışmalarına önem veren yönüne oy vermişlerdir. Gençlerin yaptığı bir tür varoluş çabalarına oy vermişlerdir. O açıdan oyun yüzde altıdan ona çıkıyor olması bence tam anlamıyla Gezi’nin bize kalbinin attığını gösterir. Orada somutlanmıştır yani, bu, daha önceki seçimlerde bütün sandıkların başında hararetli tartışmalar çıkmış olması kadar önemli bir olaydır. Oyunun yanlış sayılmasını istemeyen Gezi direnişçilerinin yaptığı eylem kadar bir eylemdir, oyunu yüzde altıdan yüzde ona yükseltmiş olmak. O çalışmayı yapanlar da Gezi direnişi profilidir, bir başkası değildir. Gezi direnişini yapan profil o seçim kampanyasını yürüten profildir. O yüzden hiç uzağında değildir. Birebir birbirinin kardeşi iki olaydır. Demirtaş’ın oyunun artmasından bahsediyoruz. Buradaki ana muhalefet partisi açısından hem de genel olarak AKP karşıtı halk açısından nasıl bir etki yaratır bu oyun artması? Diyelim ki; Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verenler ya da CHP ve MHP’nin birleşmesinden çok büyük kaygı duyanlar açısından nasıl bir etkisi olacaktır? Önümüzde yine seçim süreci olacak yaklaşık bir buçuk yıl sonra nasıl ilerler sizce? Bu AKP için de genel toplum için de zaten Demirtaş arkadaşımızın da söyleminde gördüğümüz gibi bütün bu toplumsal kesimlerin nezdinde artık yüzde on oranında yükselmiş politik güç Türkiye’nin kavramsal ve aynı zamanda cismi ana muhalefetidir. O derceye ulaşmıştır. Bu anlamıyla CHP’nin yürüt-
müş olduğu bir tür muhalefet olmaktan nitelik olarak çok çok ileridedir ve o anlamıyla herkes de bundan sonra böyle kabul edecektir. Türkiye’nin üç çumhurbaşkanından birinin adayıdır Demirtaş. Ve o da bütün ezilenlerin, sömürülenlerin, emekçilerin adayı olarak ortaya çıkmıştır. Gezi direnişinde yer almış olanların adayı olarak ortaya çıkmıştır. Kürt hareketinde yıllarca mücadele vermiş bütün bir halkın adayı olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de çok önemlidir. Bunun sonucunda da yüzde on oy almıştır. Bu artık dikkate alınamayacak bir şey değildir. Bütün zor koşullara
Bu seçimlerde Gezi’nin en büyük etkisi Demirtaş’ın zaten yüzde altıdan yüzde ona çıkmasdır. Gezi bunun yolunu açmıştır. Gezi dikkat edersek anonim, renksiz, kokusuz bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. O büyük güç herkesi çok içten içe çok değiştirerek en sonunda kürt hareketi ve sosyalistlerin yürüttüğü bu kampanyada da kendisini hissettirmiştir. rağmen yüzde on oy alınmıştır. Bütün engellemelere rağmen, Türkiye’deki bütün antidemokratik uygulamalara rağmen, bütün bastırma çabalamalarına rağmen. Yani televizyondaki bastırmalara, Gezi hareketini bastırmaya dönük çabalara, Kürt hareketini bastırmaya dönük çabalara rağmen alınmış bir yüzde ondur. Çölde açmış muhteşem bir çiçektir. O yüzden bunu kimse inkar edemez. Zaten kimse de inkar edecek bir halde değildir. Bunu CHP de inkar edemez AKP de inkar edemez. MHP yine de inkar etmeye kalkışabilir ama o da zaten doğal olarak kendisinden beklenen şeyi yapacaktır. O açıdan bu çok değerli bir sonuçtur. Bundan sonra da kendi etkilerini çok net olarak yaratacaktır. Herkes bütün adayları tekrar düşünecektir. Demek ki hiçbirşey sabit değildir. Herşey değişmektedir, değişebilir de. Yani bu kötü kaderimizi yenebiliriz. Başka dünyalara açılabiliriz, bütün Türkiye dünyasına açılabiliriz. Bunun gereğini yerine getirebiliriz. Yeter ki kafamızdaki barajları kaldıralım. Akıllarımızdaki barajları siyasetimizdeki barajları kaldırabilirsek seçimlerdeki barajları da yıkıp geçebiliriz.
DUNYA
16
14 Ağustos 2014
Dünya Turu
Uganda
LGBTİ Onur yürüyüşü
Dünya zulüm, Davutoğlu “halk tepkisi” diyor
ABD, IŞİD’nin Amerikan askeri üstlerine saldırmasından sonra bölgeye hava saldırıları gerçekleştirdiğini açıkladı. ABD’ye karşı gelişmesi muhtemel tehditin bu şekilde algılanılarak saldırı kararıyla değerlendirilmesi, coğrafi açıdan çok daha büyük tehdit altındaki Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “gücünün sınanması” eşiğinin değerini sorgulattı.
Dünya su nevzat oktay tunalı
Amerika Birleşik Devletleri, Irak Şam İslam Devleti’nin Amerikan askeri üstlerine yakın bölgelerdeki saldırılarını yoğunlaştırmasından sonra, bölgede hava harekatı düzenledi. Pentagon merkezli yayımlanan açıklamada, IŞİD mevzilerine toplam 4 hava saldırısı yapıldığı açıklandı. ABD yetkililerince yapılan açıklamada savaş uçakları ve insansız hava araçlarının Şengal yakınlarında sivillere ateş açan IŞİD’e karşı düzenlendiği, saldırılarda örgüte ait zırhlı personel taşıyıcıları ve bir kamyonun vurulduğu belirtildi. ABD’nin harekat kararının ardından Avrupa ülkeleri de bölgede askeri kararlar
almaya ve IŞİD’le çatışmaya başladı. ABD Şengal Dağı’nda mahsur kalan sivillere cumartesi gecesi 3. kez havadan gıda ve su yardımı da yaptı. Britanya ordusu da ilk kez Şengal dağındakilere uçaklarla insani yardım ulaştırdı. Şengal Dağı’ndakilere yardım için Fransa da inisiyatif almak istiyor. Dünya’da tepki çekiyor, Türkiye savunuyor Tüm dünyada yankı uyandıran IŞİD saldırılarına karşı önlemler ve savunmalar geliştirilmeye çalışılırken, Davutoğlu’nun IŞİD desteği artmakta ve mevcut hükümetin insan hayatına verdiği değer bu desteklerle gözükmekte. Davutoğlu yaptığı açıklamalarda, gerçekleşen
saldırılarla Irak halkına zulüm eden ve binlerce sivilin işkence edilerek öldürülmesine neden olan IŞİD militanlarının durumunu “haksızlığa uğramış halkın haklı tepkisi” olarak yorumlamaya devam ediyor. Davutoğlu, sivillere yönelik işkenceyi savunuyor Davutoğlu, Musul kentinde binlerce insanın evlerinden çıkarılması ve süren çatışmalarda hayatlarını kaybetmesine neden olan ve dünya tarafından terör örgütü olarak tanımlanan IŞİD’in falaliyetlerini meşrulaştırma çabasında. Davutoğlu katıldığı televizyon programında işkence videoları paylaşılarak yapılan zulmün avukatlığına soyundu: “IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı
olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır” diyerek IŞİD’i meşrulaştırma çabasına girmişti. ıŞiD Terörüne karşı destek Obama, Erbil’e yaklaşması halinde hava harekatında bulunulacağını duyurmuştu. Ardından ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani ile telefonda görüşerek Obama’nın Ezidilere dönük insani yardım teklifini iletirken, Erbil’de bulunan Amerikalıları korumak için hedefe dönük hava saldırısı dahil gerekli her türlü adımları atacaklarını söyledi, Barzani IŞİD terörüne verilen ortak tepki ve yardım için teşekkürlerini ve desteklerini iletti.
Gazze’de 72 saatlik ateşkes İsrail’in 8 Temmuz’dan bu yana Gazze’ye düzenlediği saldırılarda iki bini aşkın kişi hayatını kaybetti. BM’nin yaptığı açıklamada öldürülenlerin 1900’ünden çoğu sivil Filistinli. İsrail tarafındaysa 3’ü sivil, 64’ü asker 67 kişi hayatını kaybetti. Yapılan açıklama taraflar arasındaki askeri eşitsizliği birkez daha gözler önüne serdi. İsrail’den “Mısır’ın 72 saatlik ateşkes önerisi kabul edildi” açıklaması geldi.
Yetkili ateşkesin sürmesi halinde yarın Kahire’ye bir müzakere heyeti göndereceklerini de vurguladı. Hamas’ın Kahire’deki Müzakerecisi İzzet el Reşik Reuters’a yaptığı açıklamada “İsrail’in ateşkesi kabul etmesi ve önkoşulsuz masaya geri dönmeleri ışığında Mısırlı kardeşlerimize olumlu yanıtımızı bildireceğiz” diye konuştu. Ateşkesin bozulmaması halinde kalıcı ateşkes konusunda adım atılması bekleniyor. DÜNYA
DSÖ olağanüstü durum ilan etti
di. DSÖ, genel bir seyahat ve ticaret yasağının planlanmadığını bildirdi. Örgüt, bununla birlikte, virüsün saptanması, araştırılması ve havaalanları dahil olmak üzere vakaların kontrol altına alınması konusunda hazırlıklı olmalarını tavsiye etti. Ebola virüsüne yakalanan kişilerin yüzde 90’ı hayatını kaybediyor. Virüs, hastayı yaklaşık 3 ila 4 gün içerisinde öldürebiliyor. Erken teşhis konan hastaların hayatta kalma şansının daha yüksek olduğu ifade ediliyor. DÜNYA
Çin
Depremde 390 ölü
Çin’in güneyindeki Yunnan eyaletinde dün yerel saatle 16.30’da Türkiye saatiyle 11:30’da meydana gelen 6.5 büyüklüğündeki depremde 390’dan fazla kişi hayatını kaybetti. Çin devlet televizyonunda yayınlanan açıklamada, Zhaotong iline bağlı Ludian kasabasında dün meydana gelen 6.5 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı 391’e yükseldi. 12 bin evin yıkıldığı, Başbakan Li Keqiang’ın afet bölgesine ulaştığı ve aramakurtarma çalışmalarını yönettiği belirtildi. Çin Deprem Ağı Merkezi, dün yerel saatle 16.30’da gerçekleşen ve 57 saniye süren depremin büyüklüğünü 6.5 olarak açıklamıştı. Deprem kuşağında yer alan ve ülkenin en geri kalmış bölgeleri arasında bulunan Zhaotong ilinde 1974 yılında gerçekleşen 7.1 şiddetindeki depremde 1400 kişi hayatını kaybetmişti. DÜNYA
Peru
Otobüs kazası, 21 ölü
Kanada’da büyük orman yangını Dünya Sağlık Örgütü, (DSÖ) Batı Afrika’daki ölümcül ebola virüsünün yayılmasını önlemek için uluslararası “olağanüstü” durum ilan etti. Açıklama, uzmanların İsviçre’deki iki günlük acil toplantısının ardından geldi. Şu ana kadar Batı Afrika’da 930’dan fazla kişinin ebola virüsünden dolayı öldüğü belirtiliyor. DSÖ Başkanı Dr. Margaret Chan “son 40 yılda görülen en büyük ebola salgınıyla karşı karşıya olduklarını” söyle-
Geçtiğimiz hafta Uganda’da Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın onayladığı eşcinsel ilişkiye 14 yıl hapis cezası vermeyi, tekrarlandığında müebbet hapse dönüştürülmesini öngören yasayı iptal etmesinin ardından bu hafta Uganda’nın ilk LGBTİ Onur Yürüyüşü gerçekleştirildi. Uganda’da eşcinsellik karşıtı yasa, Anayasa Mahkemesi’nce bozulmuştu. Eşcinsellik ülkede halen hapisle cezalandırılıyor. Ancak yasanın kısmen iptaliyle eşcinselleri ihbar etme zorunluluğu kaldırıldı ve “eşcinselliğin teşvikinin” cezalandırılmasından vazgeçildi. Onur Yürüyüşü başkent Kampala’dan 35 km uzaklıktaki Entebbe kentinde düzenlendi. Yürüyüşe 100’e yakın kişi katıldı. Organizatörlerden Sandra Ntebi, yürüyüşün davet üzerinden katılımla olması şartıyla polisten izin alabildiklerini söyledi. DÜNYA
Kanada’nın British Colombia eyaletinde başlayan ve bir türlü kontrol altına alınamayan orman yangınları giderek büyüyor. Geçtiğimiz hafta içinde yıldırım düşmesi nedeniyle 84 ayrı noktada yangın başladığını açıklayan merkez, söndürülen yangınlara her an yenilerinin eklendiğini bildirdi. Eyalet genelinde 110 ayrı noktada devam eden orman yangınları için, Ontario, Manitoba ve Quebec eyaletlerinden de itfaiye ekipleri görev yapıyor. Karadan aralıksız süren söndürme çalışmalarına, havadan da helikopter ve uçaklarla destek veriliyor. Son 64 yılın en büyük orman yangını olarak tanımlanan yangında ,söndürme çalışmalarını zaman zaman çıkan fırtınayla yıldırımlar olumsuz etkiliyor. DÜNYA
Peru’da, And Dağları’nın bulunduğu bölgede bir otobüs uçuruma yuvarlandı. Yapılan ilk açıklamalarda otobüsün kontrolünün nasıl kaybedildiğinin bilinmediği belirtildi. Kazada, ilk belirlemelere göre 21 kişi hayatını kaybetti. Kaza yerine giden La Oroya bölge savcısı Hermelinda Zavala konuya ilişkin ilk belirleme bilgilerinin içerildiği bir açıklama yayımladı. Bölge savcısı Hermelinda Zavala’nın konuya ilişkin yaptığı açıklamada, başkent Lima’nın 170 kilometre doğusunda bir yolcu otobüsünün kontrolünün kaybedilerek uçuruma yuvarlanmasıyla meydana gelen kazada, iki yaşındaki bir kız çocuğunun da aralarında bulunduğu 21 kişinin yaşamını yitirdiği söylenildi. Zavala, hız yaparak kazaya neden olduğu sanılan otobüs şoförünün gözaltına alındığını belirtti. DÜNYA
YAKLASIMLAR
17
14 Ağustos 2014
HDP’nin Türkiyelileşme projesi başarılı oldu FERHAT KENTEL yazdı
Selahattin Demirtaş, ilk defa halkın oylarıyla belirlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, sol muhalefetin seçimlerde yaşadığı belki de en önemli kazanımlardan birini yaşadı. Demirtaş, daha önceki seçimlerde yüzde 6 oranında seyreden oy oranını neredeyse ikiye katlayarak yüzde 10’a yükseltti. Ferhat Kentel, seçim sonuçlarını ve Demirtaş’ın Türkiye halklarında karşılık bulan seçim çalışmalarını anlatıyor.
Türkiye, 10 Ağustos 2014 günü önemli bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadı. Çok çeşitli okumalar yapmaya izin verebilecek olan bu seçimlerin kuşkusuz en önemli özelliği, toplumun ilk kez doğrudan oy vererek Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı seçmesiydi. Dolayısıyla Türkiye’nin siyasal sistemi, bir tarafı öngörülse de diğer taraflarını öngörmenin çok kolay olmadığı bir değişim yaşayacak. Örneğin; başkanlık sistemine doğru bir eğilim yaşanacak. Ancak bu eğilimin radikal olup olmayacağı, ülke demokrasisine katkı sağlayıp sağlamayacağını bugünden kestirmek zor görünüyor. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, tarihi boyunca kutuplaşmadan kutuplaşmaya evrilen Türkiye toplumunun yeni bir kutuplaşmasına tanıklık etti Ancak, 2010 anayasa referandumundan sonra, özellikle Haziran 2013’teki Taksim-Gezi Parkı direnişi ve 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarının akabinde 30 Mart 2014 seçimleriyle tavan yapan gerilim, Erdoğan’ın karşısına çıkan adayların niteliğinden ötürü cumhurbaşkanlığı seçimlerinde daha düşük düzeyde gerçekleşti. Bu düşük gerilimde, ciddi bir projeden ziyade Erdoğan karşıtlığı imajıyla propagandasını yürüten, fakat yumuşak üslubuyla Türk siyasal kültüründe oldukça farklı bir profil çizen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun katkısı büyüktü. Öte yandan, Türkiye’de gerçekten yeni bir toplum projesinin eskizlerini çizen ve bunu anlatırken, alternatif bir dil üreten Selahattin Demirtaş’ın katkısı çok daha önemli oldu. Her şeyden önce, gerilimden kazanan ve son yıllardaki bütün seçim kampanyalarını gerilim, öfke, sembolik şiddet, adeta özellikle altı çizilmiş milliyetçi önyargılar üzerine kuran (örneğin “affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni” sözlerini sarfeden) Erdoğan karşısında Demirtaş’ın, kutuplaşmadan ziyade, bir arada yaşama dilini taşıyan ve tam anlamıyla “pozitif ” bir kampanya yürüttüğü söylenebilir. Ortadan ikiye yarılan “milli irade” Dolayısıyla “göreli” olan kutuplaşmış seçimler sonunda “milli irade”nin ortadan tam anlamıyla ikiye bölündüğünü söyleyebiliriz. Bu bölünmenin bir tarafında Erdoğan’ın temsil ettiği yeni bir hegemonik sınıfın halkın bir kesimiyle kurduğu ittifakı görüyoruz. Bu ittifakı öncelikle toplumsal bir hareketten geldiği için –ve moda tabirleri kullanırsak- “yeni Türkiye”nin te-
zahürü olarak, ancak aynı zamanda “statükolaşan” ve bu yüzden giderek “eski Türkiye”nin dinamiklerini üreten bir ittifak olarak tanımlayabiliriz. Öte yandan, bölünmenin diğer tarafı biraz daha karışık görünüyor. Bu diğer tarafta İhsanoğlu’nun temsil ettiği kanatta daha ziyade Erdoğancılığın gösterdiği başarı karşısında korkularla hareket eden, bir bakıma “eski Türkiye”nin şablonlarını üreten laik, ulusalcı ve milliyetçi toplumsal kesimleri görmek mümkün. Ancak Demirtaş’ın temsil ettiği kesimin sosyal mobilizasyonu tamamlanmamış, iktidar olamamış ve talepleriyle, hâlâ Türkiye’nin yenilenmesine tekabül eden bir kesim olduğunu söyleyebiliriz. İşte, ilk olarak, bu kesimin oylarının oldukça zor koşullarda Demirtaş’a toplandığını vurgulamak gerekiyor. Kendisinin de bizzat belirttiği gibi, Demirtaş TRT gibi bir kamu kuruluşunun ve yeni bir “merkezi” alanı oluşturan hükümete yakın medyanın yanlı yayın politikalarına bağlı olarak “haksız rekabet”e maruz kaldı. Türkiye’nin Batı’daki çeşitli şehir ve ilçelerinde meydana gelen birçok saldırıya rağmen, klasik Kürt oylarının dışındaki seçmenlerle birlikte yüzde 9,7’lik bir kesim oy vermeye gitti. Batı’daki seçmenlerin Demirtaş’a oy verdiğini söylemelerinin hiç kolay olmadığı bir dönemde partilerin geleneksel oy yelpazesi bozuldu. Farklılıklarla Türkiyeli olmak Bu şekilde geleneksel ulusdevletin kurduğu ve zaman içinde tüm eğitim, sosyalizasyon ve medya politikalarına yansıyan tekçi ön yargıların kırılabileceği görüldü. Demirtaş, mizah içeren, toplumun çoğulluğuna hitabeden diliyle bir heyecan yarattı. Gerilime girmedi; bir arada yaşamaya güçlü bir vurgu yaptı. Hem işçi, emekçi, yoksul insanlara işaret ederek “sınıf ” politikalarını hatırlattı; hem de Kürtleri, Tü r k l e r i , Ermenilerin, Çingenelerin, kadınların, gençlerin vb. “kültürel farklılık” haklarına vurgu yaptı. 2007 seçimlerinde Genç Siviller hareketinin lanse ettiği sembolik ve sanal cumhurbaşkanı adayı Aliye Öztürk’ün çağrıştırdığı bir biçimde, “Hem Türkiyeli, hem Kürt, hem Zaza, hem Müslüman, hem Alevi, hem maden katliamında hayatını kaybetmiş Somalı, hem soykırıma uğramış Ermeni olabilen” ya-
ni aslında toplumun bütün bileşenleriyle “içinden biri” olabilen bir figür oldu. Kuşkusuz, Demirtaş’ın en büyük oy potansiyelini Güneydoğulu Kürtler sağladı. Ancak şimdiye kadar sık sık dile getirildiği gibi, HDP’nin (ya da BDP’nin) bütün oylarını Kürtlerden aldığı ve Kürtlerin oylarının da tamamını alamadığı yönündeki eleştiriler bu seçimle birlikte başka bir anlam daha kazandı. Evet, Demirtaş bütün Kürtlerin oylarını alamadı; son 30 Mart seçimlerinde AKP’ye oy veren Kürt seçmenler gene AKP’ye verdi; ancak Demirtaş BDP’nin Güneydoğu’daki Kürt oylarını korurken, Batı’da oylarını arttırdı. Bu haliyle Demirtaş “Kürt etnik kimlik partisinin temsilcisi” olma sıfatının ötesine geçti. Demirtaş’ın temsil ettiği HDP’nin Türkiyelileşme projesi başarılı oldu. Kürtler arasında Türkiyelileşmeye karşı çıkanların çok güçlü bir dinamiğe tekabül etmediği; Kürt seçmenin kimliğini koruyarak Türkiyelileşme projesine destek verdiği anlaşıldı. Hatta AKP seçmeni Kürtlerle birlikte düşünüldüğünde, bugün Kürt nüfusu için Türkiyeliliğin “doğal” bir durum olduğu ortaya çıktı. Önemli olan değişim Batı’da, etnik kökenleri farklı olsa da, Türk üst kimliği ile tanımlanan kesimlerde ortaya çıktı; açık fiziksel saldırılara ve “PKK’cı olarak görülme
riski”ne rağmen, toplumun içine yayılmış resmi ideolojik ezberler çatladı. “Sol”u değiştirmek Bir yandan CHP tabanının bazı kesimlerindeki İhsanoğlu’na karşı olanların tepkisinin sınırlı biçimde Demirtaş’a kanalize olduğu söylenebilecek olsa da, Demirtaş esas olarak, başka alternatif olmadığı için CHP’ye oy vermek zorunda kalan “sol” seçmenlerden destek aldı. Hatta oranını şimdilik bilemesek de, örneğin Gezi eylemleri sırasında, tam bir korku unsuru olarak bildikleri Kürtleri yeniden keşfeden ve bu sayede önemli bir değişime gebe olan Kemalist kesimlerden bile oy aldı. Bu vesileyle, Müslümanların hassasiyetlerine oynamaya çalışan “çatı aday” İhsanoğlu’nun -paradoksal bir biçimde- kolaylaştırıcılığı sayesinde, Demirtaş’ın kurduğu dille birlikte, ilk defa otoriter devletle örtüşmüş bir “sol” algısı yaratan CHP dışında gerçek bir “sol” alternatifin çıkabileceği ve bu oluşumun başarılı olabileceği görüldü. Her ne kadar Demirtaş’ın oyları yüzde 10’luk “psikolojik eşiği” aşamamış olsa da, geleneksel Kürt oy
potansiyelini aştığı için, gelecekteki potansiyele ve gerçek bir alternatife işaret ediyor. Her ne kadar yüzde 9,7’lik oran, risk almamak için önümüzdeki genel seçimlere bağımsız adaylarla seçime katılmayı gerektirecek gibi görünse de, HDP’nin yürüteceği siyasete bağlı olarak, söz konusu oranın, yeni bir sinerji yaratarak daha da artması beklenebilir. Son olarak, PKK-BDP çizgisi, her ne kadar şimdiye kadar Kürt kimlik politikalarının yakıcılığı nedeniyle, Türkiye’de ciddi bir aktör olmuş olsa da, bu seçimler vesilesiyle, Demirtaş’ın semboliğinde HDP’nin Türkiye siyaset sahnesinin yeni, canlı, dinamik bir aktörü olabileceği anlaşılıyor. Yok sayılan bir kimlik zaviyesinden baktığımızda bir dönem için adeta “mecburiyet” olarak dile gelmiş ve kavga vermiş etnik kimlik hareketinin yeni bir olgunluk aşamasına geldiğini söylememiz mümkün görünüyor. Bu olgunluk altında AKP seçmeni Kürtler Türkiye’nin muhafazakar ve sağ çizgisi eşliğinde kendilerini anlatabilme yollarını anlatırken, HDP seçmeni Kürtler ise esas olarak “sol” bir kulvarda temsil arıyorlar. Ancak bu arayış aynı zamanda “sol”u da değiştiriyor; çünkü Demirtaş’ın, “Seçimlerde aday olarak katkıda bulunmaya çalıştım” derken dile getirdiği gibi, tevazu içeren; “Kırdığımız kimse varsa haklarını helal etsin” derken dile getirdiği ve toplumun dinselliklerine saygı gösteren bir yeni zihniyet içeriyor. Ferhat Kentel - Al Jazeera
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Can Dündar Cumhuriyet
Dündar seçimlerin ardından, Erdoğan gibi demokrasiyi kendi diktatörlüğünü kurmak için bir araç olarak gören bir adayın seçilmesinin yansımalarını irdeliyor. Dündar: “Sistemi krize sürükleyecek üçüncü nokta, Erdoğan’ın anayasada tarif edilen Cumhurbaşkanlığı kalıplarını hiçe sayarak kendisine padişah kaftanı giydirecek bir başkanlık sistemini dayatması olacak. Orada da dikişlerin atması beklenen sonuç… Özetle; “Dert, zirveye tırmandı” diyebiliriz… Seçimin geleceğe yönelik tek umut veren sonucunun Demirtaş’ın yüzde 10’a yaklaşan oyu olduğu söylenebilir… Partisinin oyunu ikiye katlayarak, hem önümüzdeki çözüm süreci için elini güçlendirdi, hem tüm ezilenlere hitap eden bir söylemin, büyütme ve bütünleştirme potansiyelini gösterdi.
Kötü
Akif Emre Yeni Şafak
Sosyolojinin siyaset yerine ikame edildiğini belirten Emre, Erdoğan’ın Başbakanlık döneminde yaptığı yolsuzlukları, gençlerin ölüm emrini verdiği gerçeğini bir kenara bırakıp, AKP karşıtlarını siyasetsizlikle suçluyor. Emre: “Nasıl bir dünya öneriyoruz’ sorusunu sormadan ‘kim yönetiyor’ sorusunu öncelerseniz siyaseti sosyolojiye kurban etmiş olursunuz. ‘Hangi banka’ sorusundan önce finans kapitalizmini sorgulamıyorsanız dehşetli bir yanılgıya düşüyorsunuz demektir. Yargıcın kimliğini adaletin ilkelerine önceliyorsanız yaman bir tuzağa düştünüz demektir. Sistemi sorgulamadan kadro tahkimi sisteme teslim olmak anlamına gelir.
Çirkin
Akif Beki Hürriyet
Beki’ye, Erdoğan’ın en son ekose ceketi ile Gezi Direnişi sırasında kameralar karşına geçtiğini ve Gezi’de direnen halk karşısında ekose ceketinin kendisini kurtarmaya yetmediğini hatırlatmak lazım. Beki: “Sandıklar açıldı, muhalefet-i ekmelin sanki gözü açıldı, bismillah o dakika gördüler ‘ayakkabı kutusu’ kazandı. “Muvazeneyi kaçırmış züğürt tesellisi değil, bunca tutarsızlık tıpış tıpış tuttu, senin aklın ermez, pişkin hesap bu” diyen var da... Lillah için hesab-ı ekmelden, kitab-ı ekmelden bir saniye şaşıp şu ekose ceketin sırrına gelen yok. Madem ayakkabı kutusu kazandı, seçim gecesi balkona niye ekose ceketli çıktı peki?
günlüğü İlker Eraslan
Seçimlerde Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy oranı Twitter’da da genelde heyecanla karşılandı... didem soydan @didem_soydan Demirtaş ilerleyen dönemde partisini Türkiye’nin partisi (!) olduguna ikna ederse ileride Başbakan olması hiç zor değil Melda Onur @meldaonur Demirtaş’ın kendi partisini ve davasını aşan kabul görürlüğüyle solda yeni bir lider olarak var oluşunu çok önemsiyorum. Nurcan Akad @nurcanakad 1 aylık parasız pulsuz bir kampanyayla oylarını yüzde 50’ye yakın artıran selahattin demirtaş seçimin en başarılı adayı oldu levent kazak @levent_kazak net söyleyebiliriz; seçimin esas galibi istanbul, ankara ve izmir’de oyunu ikiye katlayan demirtaş.. Ferdi Carrefour @FerdiCarrefour Selahattin Demirtaş’ın İstanbul’daki oy oranı kadar Kayseri’deki %2’si, Konya’daki %2.6’sı, İzmir’deki %7’si de mühim. Türkiye değişiyor. Seray Şahiner @seraysahiner Selahattin Demirtaş yüzde 10’u geçerse başında beklediğimiz kalp grafisi cihazının ekranındaki düz çizgi hareketlenecek gibi bir umut... dağıstan kaytar @72kaytar72 Selahattin demirtaş her yerde oylarını 2-3 katına çıkardı... Sence seçimi kim kazandı...
KULTUR-SANAT
18
14 Ağustos 2014
lucy Yönetmen: Luc Besson Oyuncular: Scarlett Johansson, Morgan Freeman tür: Bilimkurgu, Aksiyon
Gezi’yi ve sonrasını resmeden Haydar Özay ile konuştuk
“Gezi’nin kalıcı olmasını istedim”
Haydar Özay, Mimar Sinan Güzel Sanatlar, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü Neşe Erdok Atölyesi mezunu ve UNESCO A.I.A.P. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesi. 14 metreye 5 metre boyutunda yaptığı Büyük İstanbul resmi ile tanınan Özay’ın yeni projesi, Gezi Parkı Direnişi’ni ve sonrasını anlattığı resmi hakkında konuştuk. İSTANBUL ışıl demir
Haydar Özay ile olan konuşmamıza, Özay’ın bize yönelttiği “Böyle bir resim görmek nasıl bir duygu, daha önce bu büyüklükte bir resim gördünüz mü?” sorusuyla başladık. “Bu kadar büyük bir resim görmemiştim daha önce. Gerçekten çok beğendim. Uzaktan tam olarak ne olduğu anlaşılmazken yaklaşınca her motifinde Gezi’den bir anı görebiliyorsunuz. Bakınca maskeli bir adam görüyorum, Berkin’i görüyorum mesela ama sadece Gezi değil şurada Soma’dan bir madenci görüyorum ayrıca önemli birkaç tarih de görüyorum” cevabı üzerine Özay, “Gerçekten resme çok güzel bakmışsınız çok teşekkür ederim çünkü resimde şu önemlidir; mesela ressamın yaptığı ayrıntı kadar sizlerin onu fark etmesi önemlidir. Ben mesela bir şey yaptığımı düşünebilirim ama siz görmezseniz onu istediğim şeye ulaşmamış olurum” dedi. “GEZİ VE SONRASININ ETKİLERİNİ RESMETTİM” Özay, resmi Gezi ve sonrasının birbirini etkilediği için birlikte ilerlettiğini belirterek “Bu aslında bir doğa mücadelesi olduğu kadar kültür mücadelesi, tarih mücadelesi, tarihten gelen bazı sorunların, çıkmazların orada çözümlenmeye çalışmasının mücadelesiydi” dedi. “İNSANLARIN RESMİN YAPILIŞINI İZLEMESİ HOŞTU” Eskiden soyut çalıştığı bir resmin üzerine resmettiğini belirten Özay, “Öncelikle böyle bir resim yapmanın temel zorluğu sanatsal olmaktan çok fiziksel zorluklarıdır. Temel şey resim yerinde durmuyor sürekli hareketli, rüzgâr var açık havada
çalıştığım için nem var, güneş var. Buna benzer zorlukları çok öndeydi bu resmin. Diğer güzel yanı, burada mesela insanlara açık bir yer biliyorsunuz, öğrenciler geliyor pek çok insan var burada. Resmi çizerken onların tanık olması da benim açımdan çok hoştu. Genelde ressamlar resmi bitirir, çok sınırlı sayıda insan resmi atölyede görür, sonrada sergiler. Aslında burada resmi yaparken, burası sergi alanı gibiydi. Yani burası hem bir resim atölyesi hem de İnsanlar resmin yapılışına tanık oluyorlar belki daha önce bir resmin yapılışını izlememişler. O anlamda da çok ilginç, etkili oldu benim için” “GEZİ’NİN KALICI OLMASINI İSTEDİM” Gezi’yi yaşatmak istediğini söyleyen Özay, “Gazete haberi eskir, bir televizyon programı çabucak unutulur ama sanat yapıtları sanatçıdan daha fazla yaşar” diyerek Gezi’nin kalıcı olması için resmettiğini söyledi. “Aynı zamanda politik bir resim o anlamda da ilginç bence. Ama şey ilginç tabi ki bir 50 sene 100 sene öncesinin bir konusu da değil çok yakında olmasından da çok doğal ilginç bir resim” diye ekledi. RESİM EKİM AYINDA SERGİLENECEK 1 yılı aşkın süredir uygun bir mekân aradığını söyleyen Özay, Mimarlar Odasının verdiği destekle çalışmalarını 1,5-2 aydır sürdürdüğünü ve resminin daha bitmediğini vurguladı. Gezi’nin önemli sembollerinden Kırmızılı Kadın ve Duran Adamı gibi birçok sembolü daha resmedemediğini söyledi. Daha 1,5-2 ay daha çalışmalarını sürdüreceğini söyleyerek Ekim ayında Mimarlar Odasında bir sergi yapacağını duyurdu.
Tayvan’ın başkenti Taipei’nin suça batmış yeraltı dünyası sokak çeteleri, mafya ve işbirlikçi polisler birilerinin canı yanacak.
liseli polisler 2 Yönetmen: Phil Lord, Christopher Miller Oyuncular: Channing Tatum, Jonah Hil tür: Komedi, Aksiyon
Lisede yürüttükleri başarılı operasyonun ardından bir kez daha bir araya gelen polis memurları bu kez durumlar karışık...
Kayıp Karıncalar Vadisi Yönetmen: Thomas Szabo, Hélène Giraud Tür: animasyon, macera
Gezi Parkı Direnişi’ni resmeden Özay’ın tablosunda Soma Katliamı’nda ölen işçiler de temsil edilmiş.
Özay, açık havada çizdiği resmin en heyecan verici yanının insanların resmin yapılış aşamalarına tanık olması olduğunu söylüyor.
Sessiz ve huzurlu bir ormanda yapılan leziz piknik, ani bir fırtına nedeniyle yarıda bırakılır. Piknik masasından geri kalanlar ise ormanın küçük sakinlerinden karıncalara kalır.
Pink Floyd hayranlarına müjde
Gezi Direnişi’ni resmeden Özay, Gezi’de kaybettiğimiz 8 kişinin suretlerini de resmetmeyi ihmal etmemiş.
HAFTANIN AJANDASI Sen seçiyorsun
Kafamda böcek var
4. kez Tema(s)sız sergi
Sami Berat Marçalı’nın kollektif tiyatro projesi Yarının Oyunları’nın 2. bölümü ikincikatkaraköy’de sahneleniyor.Seyircilerin oylarıyla belirlenen konu başlıkları...Ne oynayacağını bilmeyen yazar, yönetmen ve oyuncular...
Yunus Günçe, Kafamda Böcekler Var ile Ağustos’da Bo Sahne’de... Bu adam ordan oraya gidiyor, bir şeyler anlatıyor; “anlatıyor” diyorum çünkü oynamıyor. O kadar çok anlatacak şeyi var ki. Bıraksan hiç susmayacak gibi duruyor.
Serginin; günümüzün tek tipleştirme politikalarına karşı herhangi bir başlık altında kalmadan, temasız bir şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanıyor. Galeri İlayda’daki sergiyi ziyaret etmek için son gün 31 Ağustos.
SPOR
19
14 Ağustos 2014
Soma yardım gecesinde kartal şov vardı
Kazanan Soma
Soma’da yaşanan katliam sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybetmişti. Soma’da hayatını kaybedenlerin ailelerine destek amaçlı Fenerbahçe, Chelsea ve Beşiktaş karşı karşıya geldiler. Yaklaşık 20 bin seyircinin takip ettiği üçlü turnuvada üç maçını da kazanan Beşiktaş gecenini şampiyonu oldu. SPOR yusuf yasin yakşi
Soma’da yaşanan katliamda resmi rakamlara göre 301 işçi hayatını kaybetti. Futbol dünyası yaşanan katliam sonucu yakınlarını kaybeden ailelere desteğini sürdürüyor. Önceki hafta Galatasaray ve son İspanya şampiyonu Atletico Madrid’in ardından, bu hafta Fenerbahçe, Chelsea ve Beşiktaş’ın katıldığı üçlü bir turnuva gerçekleştirildi. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda mini lig formatında gerçekleştirilen turnuvadan elde edilecek hasılat, Soma’da hayatını kaybeden madencilerin ailelerine bağışlanacak. CHELSEA SİYAH TİŞÖRTLERLE ÇIKTI Chelsea’li futbolcular, Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynanırken sahaya, önlerinde ‘Soma’ yazılı siyah tişörtlerle çıktılar. İngiliz ekibinin bu hareketi tribünlerden büyük alkış aldı. Futbolcular daha sonra tişörtleri çıkartarak, ısınmaya formalarla devam ettiler. Soma derbisi Beşiktaş’ın 45’er dakikalık 3 maçtan oluşan mini ligde ilk maç ezeli rakipler Fenerbahçe ve Beşiktaş arasında oynandı. Karşılaşmanın 11. dakikasında Oğuzhan Özyakup’un orta sahadan attığı uzun pasta savunmanın arkasına sarkan İsmail Köybaşı, aşırtma bir vuruşla ileri çıkan kaleci Volkan Demirel’in üzerinden topu filelere gönderdi: 1-0. Maçın kalan kısmında gol sesi çıkmadı. Bu skorla açılış maçını Beşiktaş ezeli rakibi Fenerbahçe’yi 1-0 mağlup ederek kazandı. Diego Costa, Shevchenko’yu hatırlattı Gecenin ikinci maçında Fenerbahçe ve İngiliz devi Chelsea karşı karşıya geldi. Fenerbahçe karşılaşmada Chelsea’nın etkili futboluna direnemedi ve sahadan boynu bükük ayrılarak evindeki turnuvayı gol atamadan
sonuncu olarak kapattı. Karşılaşmada Fenerbahçe adına ilk tehlikeli atak 22. dakikada geldi. Emre Belözoğlu’nun ortasında Mehmet Topal’ın kafa vuruşu, direkte patladı. Bu pozisyondan iki dakika sonra Chelsea’nin golü geldi. Diego Costa, orta sahanın yarısından aldığı topu, ceza sahası içerisine kadar sürükleyerek şık bir dokunuşla ağlarla buluşturdu. Chelsea’nin ikinci golü ise, 31. dakikada atıldı. Schürrle’nin kullandığı frikik Volkan Demirel’den döndü. Topu önünde bulan Ivanovic, skoru 2-0’a getiren golü kaydetti. Bu gol, aynı zamanda mücadelenin de sonucunu belirledi. Geceye yakışmayan hareketler Geçtiğimiz yıl Galatasaray forması giyen Didier Drogba Soma için düzenlenen yardım turnuvasında tatsız bir durumla kaşılaştı. Fenerbahçe-Chelsea karşılaşmasının 37. dakikasında oyuna giren Drogba, sarı-lacivertli taraftarlardan tepki aldı. Taraftarlar, eski Galatasaraylı futbolcunun ayağına her top geldiğinde, Drogba’yı yuhaladı. Sarı-lacivertliler, Beşiktaş-Chelsea maçında da forma giyen Drogba’ya aynı şekilde, görev aldığı sürede tepki gösterdi. Drogba, tribünlerden gelen tepkilere alkışla cevap verdi. Beşiktaş, kaldığı yerden devam etti Turnuvanın son maçında Beşiktaş-Chelsea mücadelesini, 43. dakikada Ersan Adem Gülüm’ün golüyle kazanan siyah-beyazlılar, birinci oldu. UEFA Şampiyonlar Ligi play-off turunda Arsenal ile eşleşerek zorlu bir kura çeken Beşiktaş, yardım turnuvası da olsa ünlü İngiliz kulüp karşısında 45 dakikalık mücadeleden 1-0 galip ayrılmasını bildi. Chelsea’den Beşiktaş’a transfer olan Demba Ba, eski takımına karşı forma giydi. Teknik direktör Slaven Bilic’in, 17. dakikada oyuna dahil ettiği Demba Ba, transferinin ardından ilk kez eski takımına karşı siyah-beyazlı formayla oynadı.
Yeni kaptan Xavi Teknik direktör Luis Enrique, Barcelona’da futbolcu olduğu dönemde yapılan bir geleneği 14 yıl aranın ardından tekrar başlatarak, kaptanları belirlemek için takım içinde oylama yaptırdı. Oylamada en çok oyu alan futbolcular, takımın emektarları Xavi Hernandez ve Andres Iniesta oldu. Arjantinli yıldız Lionel Messi de oylamada üçüncü oldu. Sergio Busquets ise 4. kaptan olarak seçildi. Katalan basını, takımın 4’üncü kaptanlığı için Busquets dışında Gerard Pique ve Javier Mascherano isimlerinin de ön plana çıkmasına rağmen Barcelona’nın kulüp kimliğiyle daha çok özdeşen Busquets’in seçildiğini yazdı. Barcelona’nın kulüp tarihinde sezona 3 kaptanla başlama geleneği çok daha ağır bassa da 2014-2015 sezonunda değişikliğe gidilerek kaptan sayısının 4’e çıkarılması dikkat çekti. SPOR
14 ağustos perşembe 2014
sayı: 147
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
Drogba veda etti
Galatasaray ile sözleşmesinin sona ermesinin ardından İngiltere’nin Chelsea takımına transfer olan Didier Drogba, milli takıma veda ettiğini açıkladı. Twitter ve Instagram hesabından açıklamada bulunan 36 yaşındaki yıldız futbolcu Drogba, şu ifadeleri kullandı: “Milli takımdan emekli olma kararını üzüntüyle almış bulunuyorum. Milli takımda 12 yıl boyunca duygu dolu anlar yaşadım. İlk milli maçımdan son milli maçıma kadar
ülkem için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. 8 yıl boyunca bu takımın kaptanı olmaktan ve ülkemin 3 Dünya Kupası ve 2 Afrika Kupası finallerinde mücadele etmesine katkı sağlamamdan dolayı gurur duyuyorum. Bu süreçte taraftarların bana gösterdiği sevgi ve destek için ne kadar teşekkür etsem az. Tüm başarılarım ve hedeflerim sizin içindi. Sizi seviyorum. Size ve yeni hocamıza gelecekte başarılar diliyorum” SPOR
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan sanem deniz kural onur toper Fatma çakır ışıl demir ebru kaya Osman Erdem İlker erarslan sara kükrçügil oğuzhan özkan su tunalı Sedef akbulut
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ oğuzhan türk Çağatay dirilgen
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Nefessiz, 22 dakika, suyun altında… Su altında nefes almadan kalma rekoru (Guinness onaylı) onda: Tam 22 dakika suyun altında nefes almadan kalabiliyor. Rekor kıran Stig Severinsen, yeni mis-
İstanbullular ve hatta araçlar İstiklal’i yüzerek geçti.
İstanbul’u sel alınca ortada ne Tayyip ne Kadir Abi kalıyor. TOPLUM Ceday avcı
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul’da sağanak yağış Taksim’den Üsküdar’a şehri sular altında bıraktı. AKOM, İstanbul’da sel baskınlarına karşı uyarmıştı: Üsküdar’da minibüsler yüzebilir. Önceden bunun bir örneğini yaşamış olduğumuzdan meteoroloji de İstanbullular’ı bu sefer farklı uyardı: “Yüzme bilmeyenler sokağa çıkmasın”. Venedik artık Üsküdar’da Sağanak yağışta Üsküdar sahilini yine su bastı, deniz ile kara adeta birleşti. İstanbul’un birçok yerinde yağmurun
18SORU Aylin Çakıner İstanbul
1. En sevdiğiniz erdem? Adil olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Dürüstlük 3. Mutluluk nedir? Anı yaşamak 4. Mutsuzluk nedir? Karamsarlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Dikkatsizlik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan 7. En sevmediğiniz şey? İddialaşmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Yalan söyleyenler 9. En sevdiğiniz iş? Fotoğraf çekmek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Carlos Fuentes 12. Kahramanınız? Bana bir şeyler öğreten herkes 13. Kadın kahramanınız? Muazzez İlmiye Çığ 14. En sevdiğiniz çiçek? Mor sümbül 15. En sevdiğiniz renk? Lacivert 16. En sevdiğiniz yemek? Patates kızartması 17. En sevdiğiniz düstur? Olumlu düşün 18. En sevdiğiniz söz? Senin ne söylediğin değil, karşındakinin ne anladığı önemli
Rahatlatan açıklama Topbaş’tan: Dünya bir takım sinyal veriyor…
İstanbul’u sel aldı, Kadir Abi’yi el aldı
Hayaldi, gerçek oldu. İstanbul seli yaşadı, ardından kalan manzaralar ‘gerçek bir kabus’ oldu. Yağan yağmur sırasında gökyüzü karanlığa gömülürken, İstanbullular adeta gündüz vakti geceyi yaşadı. Gerçi, İstanbullular da sel yaşamaya alıştı. Her yağmurda İstanbul’u sel alıyor. Ama her taraf göl olunca ortada ne Tayyip Bey, ne de Kadir Abi kalıyor. ilk dakikalarıyla birlikte birçok ev ve işyerinin zemin ve bodrum katı su almaya başladı. Yağmur sonrasında İstiklal Caddesi’ni insanlar ve hatta araçlar yüze yüze geçmek durumunda kaldı. İstiklal’i sel aldı, Üsküdar neredeyse denizle bir oldu; Bunların hepsi rüyaydı, AKP sayesinde ‘gerçek’ oldu. O işi İstanbul devraldı Her sağanaktan sonra İstanbul’u sel alması nedeniyle çok bilinen bir türkü ne yazık ki değiştirilmek durumunda kaldı. Artık Çarşamba’yı sel almıyor. Bundan sonra 12 yıldır İstanbul’u yönetemeyenler için; “İstanbul’u sel aldı, Kadir Abi’yi el aldı”
Sel, İstanbul’da bir gelenek Kadir Abi’yi el aldı dedik, çünkü selden sonra uzun bir süre kendisinden açıklama göremedik. Her seçim döneminde İstanbul’un 20 yıl önceki halini anlatan zihniyetin biraz da bugününden bahsetmesini isterdik. Yağan her yağmur İstanbul’a sel demek… Neyse ki sonunda Kadir Topbaş’tan İstanbullular’ı rahatlatan o açıklama geldi: “Son yağmur, İstanbul’un 46 günlük sel ihtiyacını karşıladı…” Anlamak mümkün değil Siz, halkın 3-5 ağacın kesilmesini neden istemediğini anlamadınız, Gezi’yi
Yağmurun fıtratında sel, tünelin fıtratında sular altında kalmak var.
Kabataş tayfası Erdoğan’ın safında
Maymun Selfie’si İngiliz doğa fotoğrafçısı David Slater’ın çekim yaptığı sırada elinden makineyi alan maymun, kendi fotoğrafını çekmişti. Bu nedenle fotoğrafların telif hakkının kendisinde olduğunu söyleyen Slater, fotoğraf albümüne Maymun selfiesini ekleyen İnternet ansiklopedisi Vikipedi’ye telif hakkını ödemediği için dava açtı.
Üsküdar’da karayla deniz birleşti. Venedik artık Üsküdar’da. anlamadınız, biz de İstanbul’u sel alınca çıkıp barajın ne kadar dolduğunu anlatan belediye başkanını anlayamadık. Sadede gelirsek; Yağmur Dünya’da sadece İstanbul’da yaşandığı için böyle sel olması, elektrik kesilmesi falan çok normal. Eleştiren paralelci, Gezici ve hatta darbe girişiminde bulunandır. 1934’ün Paris’inde de aynı manzaralar var, 2014’ün İstanbul’unda da. Yağmurun fıtratında sel var, İstanbul’un ağaç sevenine marjinal diyen, her yer beton döken, sel olunca da “Dünya bir takım sinyal veriyor” diye akıl veren Kadir Abisi var.
Fuat Avni ve komplo teorileri… Twitter’da @fuatavni kullanıcı adıyla AKP ve Cemaat kavgasını ayrıntılarıyla yazan ve kim olduğu herkes tarafından merak edilen kullanıcı AKP’yi korkutup titretmeye devam ediyor. Fuat Avni, bir önceki gün attığı tweet ile “Yarın sabah erken saatlerde İstanbul İstihbarat Şube polislerine operasyon düzenlenecek” dedi ve ertesi gün gerçekleşmişti… Operasyona dair verdiği ayrıntılar arasında 32 kişinin gözaltına alınacağı ve dosyaların hazır olduğunu belirtmişti. Ertesi gün 32 kişi gözaltına alınmıştı… Önce, yeni bir operasyon yapılacağını paylaştıktan sonra Fuat Avni’nin hesabına erişim Türkiye’de yasaklandı. Daha sonra, @fuatavnifuat kullanıcı adıyla açtığı yeni hesabı bir anda 89 bin takipçiye ulaştı. Fuat Avni hesabına erişim engellenmeye çalışıldıkça, Fuat Avni sosyal medya kullanıcıları tarafından merakla takip edilmeye devam ediyor. toplum
yonunun insanlara doğru nefes almayı öğretmek olduğunu söyleyerek, “Günde yaklaşık 30 bin defa nefes alırız ama çoğu insan bunu iyi yapmıyor” diyor. toplum
Bieber hayat kurtardı
Justin Bieber’ın dünya genelinde milyonlarca hayranı bulunuyor. Dünyada birçok kişi Justin Bieber’ın müziklerini dinliyor. Ancak görünüşe göre ayılar Justin Bieber’ın müziklerinden pek hoşlanmıyorlar. Bunu geçtiğimiz gün yaşanan ilginç olaya dayanarak söylüyoruz: Rusya’da 42 yaşındaki bir balıkçı, uğradığı ayı saldırısından cep telefonunda çalan Justin Bieber şarkısı sayesinde kurtuldu. Igor Vorozhbitsyn isimli balıkçı, Rusya’nın kuzeyinde her zamanki gibi balık tutmaya gittiğinde bir ayının saldırısına uğradı. Balıkçının imdadına cep telefonu yetişti. Ayının saldırısına uğrayan Rus balıkçı, ciddi bir ölüm tehlikesiyle karşıkarşıya kaldı. Balıkçının tam da bu sırada çalan cep telefonu, ayıyı korkutup kaçırmayı başardı. Çalan cep telefonunun melodisinin Justin Bieber ‘ın ‘Baby’ şarkısı olması, Rus medyasında ‘balıkçıyı ölümden kurtaran Justin Bieber oldu’ şeklinde yorumlandı. toplum
İki sağ ayağı var Çin’in Zhengzhou kentinde ayağının iş makinesine sıkışması sonucu sol ayağını kaybeden Ma isimli adamın kopan ayağı mikro cerrahi operasyonuyla sağ bacağına dikildi. Sol ayağın canlı kalmasını sağlayacak olan bu operasyon eğer başarılı olursa dokular kendini tamir ettikten sonra tekrar sol bacağa nakledilecek.
Masrafsız soygun İstanbul’un en ‘pahalı’ sitelerinden Hadımköy’deki Alkent 2000’de bir villaya giren 4-5 kişilik ‘hırsız timi’, içinde 800 bin TL’lik nakit ve mücevher bulunan 100 kiloluk kasayı çaldı, bir de aileye ait evin önünde park halindeki cipe yükleyip kayıplara karıştı. Cip, 3 gün sonra terkedilmiş şekilde bulundu.
Bilim dünyası şaştı
Rusya’da bulunan yeni dinozor fosili, bilim dünyasında tartışılmaya devam ediyor. İskeleti bulunan dinozorun kuyruk tüylerinin uzunluğu 30 santimetreye ulaşıyor. Dinozorun uzun kuyruğunun, alçalma hızını ayarladığı veya avına kusursuz bir saldırıyı mümkün kıldığı sanılıyor. Yeni bir tür olan bu yaratıkların, tüylü dinozorların kuşlara dönüşmesi konusunda ipuçları sunduğu kaydedildi. Burnundan kuyruğuna kadar 132 cm uzunluğundaki hayvan, şimdiye kadar keşfedilen en büyük dört kanatlı dinozor, günümüzde bir albatros ya da kartaldan daha uzun. toplum