Soma Davası 15 Aralık’a ertelendi, adalet yine yok
Patronların kazancı işçilerin hayatından daha mı değerli?
Soma’da gerçekleşen katliama ilişkin süren davanın 4. duruşmasında ara karar açıklandı. Dava, 15 Aralık’a ertelendi. Madencilerin ifadelerinde anlattıkları olaylar, daha
fazla kazanma hırsı yüzünden işçilerin hayatlarının hiçe sayıldığını gözler önüne sermeye yetti. Madende çalışan 301 işçinin göz göre göre öldüğü ortaya çıktı. emek 09
AKP’ye karşı panzehir HDP’dir
Güzel günlerin habercisi...
27 Ekim 2015 Salı Sayı: 210 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Esas Mesele’de bu hafta: HDP Milletvekili adayı Mustafa Sarısülük
Bu hafta Esas Mesele’ye Gezi Direnişi sırasında polis Ahmet Şahbaz tarafından katledilen Ethem Sarısülük’ün ağabeyi, HDP Ankara 2 Bölge Milletvekili adayı Mustafa Sarısülük konuğumuz oldu. esas mesele 12
OYUNU KULLAN SANDIK BASINDAN ‘ AYRILMA
gezİ davası
Önce öldürdüler şimdi tutukluyorlar
Gezi Direnişinde kendini can havliyle camiye atan yaralıları tedavi eden doktorlara açılan soruşturma 2 yıl sonra doktorlara verilen ceza ile sonuçlandı. güncel 04
sİyaset
AKP’deki çatlağın adı: Bülent Arınç
Bülent Arınç, ekranların karşısına gerçek açıklamalarda bulundu. Dürüstçe açıklamalar yapıyor gibi görünse de akıllara Gökçek hakkında söyledikleri geldi. güncel 04
gündem
AKP’ye miting kolay seçim zor olacak “Elimizde canlı bomba listesi var ama eylem yapmadan yakalayamayız” diyen, katliamlara göz yuman Davutoğlu seçim mitingleri yaparken; bundan da gururla bahsetti. güncel 04
Tüm Türkiye 1 Kasım’da, AKP’nin hilelerine karşı sandıklara sahip çıkmak için seferberliğe hazırlanıyor
1 Kasım’da gerçekleşecek seçime bir haftadan daha az bir süre kaldı. 7 Haziran seçimlerinde sandığa giderek, sandığa sahip çıkarak iradesini ortaya koyan tüm toplum, 1 Kasım’da sarayın savaşına karşı oyunu kullanacak. Kendisini başkan yaptırmayan yüzde 13’e yönelik saldırılar ve katliamlarla sandığa gidecek halkın iradesini kırmayı hedefleyen sarayın bu seçimlerde de istediğini elde edemeyeceğini halkın tepkisi ortaya koyuyor.
Oylar HDP’de birleşiyor
Saray yenilecek Halk kazanacak
1 Kasım seçimlerinde de sandığa giderek HDP’ye o verecek milyonlarca insan halkların barışına oy verecek.
Erdoğan’a karşı, “Halk Kazanacak” diyenler, 1 Kasım Erdoğan’ın son günü olsun diye çalışmalarını sürdürüyor.
Katliamın gerçek yüzü Sendikaların çağrısını yaptığı Ankara Barış ve Emek Mitingi’ndeki patlama ile ilgili son gelişmeler gündeme bomba gibi düştü. Katliamdan önce bombacıların Ankara’ya nasıl geldikleri, patlama öncesindeki tüm görüntüleri ortaya çıkarken, katliam ile ilgili belgeler yayınlandı. güncel 05
IŞİD katillerini “tutuklayamayan hukuk devleti” Dilek Doğan’ı evinde katletti
Polis taraf ından evinde annesinin gözü önünde infaz edilen, Dilek Doğan Küçükarmutlu’da uğurlandı. güncel 05
Toros’lar kiminse bombalar onun
HAKAN ÖZTÜRK Oylar HDP’ye Erdoğan’ı göndermeye
SİBEL UZUN Türkiye’de hekim olmak
GÜLSÜM KAV Erdoğan-AKP’nin Goebbels yalanları
FERHAN UMRUK Pazardan sonra konuşuruz
FADİK TEMİZYÜREK
04
Aklın yolu 05
Uyanış 06
Ana fikir 08
Köstebek 09
Hakikat
YESiL SAYFA
02
27 Ekim 2015
Fatsa-Ünye’nin direnişi sürüyor
Fatsa ve Ünye halkının siyanürlü altın madenine karşı direnişi devam ediyor. Fatsa-Ünye Doğa Koruma Platformu’nda bir araya gelen bölge halkı, 25 Ekim’de bölgede direniş çadırı kurmalarının 1. Yılında, Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptı. “Madenci şirket Fatsa’yı terk et”, “Siyanür varsa fındık yok”, “Fatsa-Ünye isyanda, isyana devam” sloganları eşliğinde yapılan basın açıklamasında çadır direnişinin bir yılı anlatılırken mücadeleye destek çağrısı yapıldı. Açıklama, 30 Ekim’de görülecek ÇED iptal davasına destek çağrısıyla sona erdi.YARIN YEŞİL SAYFA
Paris İklim Konferansı yaklaşıyor Paris Birleşmiş Milletler iklim konferansına az kaldı. Liderler iklim değişikliği üzerine yeni bir anlaşmaya varabilmek için toplanacaklar. İklim değişikliği için acilen radikal değişiklikler yapılması gerekiyor.
yeşil sayfa melek önder
Piyalepaşa Bostanı mücadelesinde zafer
Beyoğlu’nun yüzlerce yıllık bostanı Piyalepaşa Camii Bostanı’nın otopark yapılarak yok edilmek istenmesine karşı mücadele kazanımla sonuçlandı. Beyoğlu Kent Savunması ve Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi 24 Ekim’de yaptıkları basın açıklaması ile bostanın tescil edildiğini, otopark planının iptal edildiğini duyurdu. Bu kazanımın sadece Piyalepaşa bostanı için değil, aynı zamanda tarihi Yedikule Bostanları, Hewsel Bahçeleri gibi kültürel peyzaj ve tarihi kentsel tarım alanları için de büyük bir kazanım ve emsal karar niteliğinde olduğu belirtildi. YARIN YEŞİL SAYFA
İklim değişikliği ile ilgili en iddialı olanlar Avrupa Birliği ülkeleri. Avrupa Birliği ülkelerindeki mevcut sera gazı salımının 2030 yılına kadar, 1990 yılındaki seviyenin yüzde 40 altına indirilmesi planlanıyor. İngiltere, İrlanda, Monako ve Belçika 2050’ye kadar karbon emisyonlarının yüzde 80-95 arasında oranlarda azaltma hedefinde bulundu. Danimarka 2020’ye kadar karbon emisyonunu yüzde 40’a kadar düşürerek 2050’ye kadar da fosil yakıtlardan tamamen vazgeçeceğini açıkladı. İzlanda, fosil yakıtları tamamen bırakma
sözü veren tek Avrupa ülkesi. 21. yüzyılın önemli problemlerinden iklim değişikliğinin başlıca nedenleri arasında enerji tüketimi gıda, arazi üretim ve tüketim biçimlerimiz bulunuyor. Geçtiğimiz Mart ayında CO2 seviyesi ilk defa 400 ppm üzerine çıktı. Atmosferdeki sera gazı eşdeğer miktarının hangi eşikten sonra çok tehlikeli etkilere yol açacağı şu an için bilinmiyor. Şimdiye kadar güvenli kabul edilen sıcaklık artışını maksimum 2 derecede tutma hedefine ulaşılması da mümkün değil. Bilim insanları, 4 derecelik bir artış olması durumunda iklim sisteminde Antartika’nın tamamen erimesi gibi geri döndürülemez ve
Yeşil Takvim:
İklim Forumu- 12/13 Kasım Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali- 20/22 Kasım Türkiye’nin İlk Vegan Festivali: Vegfest Türkiye- 31 Aralık/1 Ocak
altında tutma hedefi yeterli bulunmadı. Türkiye’nin kendisine düşen görevde adil bir hedef ortaya koymadığını belirtiyor. İklim politikaları genellikle teknik boyutları ile ele alınırken, adalet ve hakkaniyet vurgusu çoğu zaman es geçiliyor. Dolayısıyla sürecin politikleştirilmesi, daha demokratik ve dahil edici bir iklim politika yapım sürecinin gerekliliğinin hatırlatılması gerekiyor. Paris’te sadece patronların temsilcisi hükümet yetkililerinin değil insanların da protestolarla söz sahibi olacağını kesin. Bizler yaşanabilir olmayan bir dünyada hayatta kalmaya mecbur edilmek istemiyoruz.
Birlikte mücadele zafer getirdi
Erzincan’ın Kemah ilçesindeki bir baraj ve iki HES projesi11 köyün açtığı davada Çevresel Etki Değerlendirmesi raporu iptal edildi. Mahkeme projenin çevreye olumsuz etkilerini bilimsel olarak kabul edilemez buldu. Böylelikle, doğal yaşam alanları, kültür varlıkları, köyler ve balıklar kurtulmuş oldu. Erzincan Karasu Vadisi’ne yapılmak istenen Türkiye’nin en büyük HES projesi olan Kemah Barajı ve iki HES projesinin ÇED raporu davada iptal edildi. Açılan davada mahkeme, “Projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olmadığı” tespitinde bulundu. Bilirkişi raporunda, projenin deprem ve he-
yelan riskini artıracağı, inşaat aşamasında oluşacak tehlikeli atıkların nasıl imha edileceğine dair çalışma yapılmadığı, patlatılacak dinamitlerin çevredeki canlılara zarar vermemesi için yeterli önlem alınmadığına dikkat çekiliyor. Ayrıca, barajın bölge iklimini değiştireceği ve projenin bitki, tarım ve hayvancılığı olumsuz etkileyeceği yapılan tespitler arasında. Köyleri su altında kalacak insanların göçe zorlanacağı, yaşamlarını nasıl ve nerede sürdüreceğine ilişkin hiçbir çalışmanın bulunmadığına da dikkat çekiliyor. Barajın etkileme alanı içinde Urartu döneminde kalan kral yolu, Selçuklu döneminden kalan hamam ve birçok ziyaret ve türbe bulunduğu tespit edilmişti. YARIN YEŞİL SAYFA
DOSAB Termik Santraline mahkeme freni Bursa’da Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulması planlanan termik santral ile ilgili Bursa 2. İdare Mahkemesi tarafından ‘bilirkişi incelemesi yapılıncaya kadar’ yürütmeyi durdurma kararı verildi. DOSAB Termik Santraline Karşı Platformu düzenlediği basın toplantısında mahkeme kararını duyurarak, projeye ilişkin ihale, ruhsat ve inşaat sürecine ilişkin yasal bir adım atılmasının önünün kapandığını belirtti. Açıklama, yürütmenin durdurulmasının yetmeyeceği, ölüm santralini yaptırmamak için mücadelenin süreceği vurgulanarak sonlandırıldı. YARIN YEŞİL SAYFA
dramatik değişimlerin yaşanacağı ve felaket doğuran sonuçlarla karşı karşıya kalacağımız uyarısını yapıyorlar. İklim değişikliği için acilen radikal değişiklikler yapılması gerekiyor. Yaklaşan Paris İklim Zirvesi öncesi Türkiye’de BM’ye iklim planlarını sundu. Bu planlar, uluslararası kuruluşlar tarafından ‘yetersiz’ bulundu. Raporda Türkiye’nin 2020’ye kadar mevcut santrallarının dört katı kadar yeni kömürlü termik santral inşa etmeyi planlamasının endişe verici olduğu belirtildi. Raporda, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını, 2030’a kadar yalnızca yüzde 21 azaltma hedefi ve küresel sıcaklık artışını 2°C’nin
Bakırçaylılar termik santrale karşı isyanda
Toroslar HES’e karşı
Çenger Çayı üzerinde yapılan HES projesi suyu yetersiz olduğu için düzenli çalışamıyor. Yapılan HES’le nehrin sularının kuruması üzerine köylüler, aynı nehir üzerinde yeni HES projeleri yapılmak istenince ayaklandı. Antalya Konya karayolunda bir araya gelen bölge köylüleri, son yılların en kapsamlı protesto eyleminde, düdük, tencere ve zurna sesleriyle uyduruk raporlarla sularına el koymak isteyen firmaları ve onlara izin veren yetkilileri bölgeye sokmamışlardı. Eğer talepleri dikkate
alınmazsa köylüler projeyi yargıya taşıyacak. Yöre halkı Çenger Çayı’nda yeni bir HES yaptırmamaya kararlı. Köylüler duruma tepki göstererek ÇED raporuna topluca itiraz etme kararı aldılar. Antalya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvurarak HES projesine ÇED olumsuz kararı verilmesini talep ettiler. Bölgeye yapılması planlanan yeni HES projeleriyle kuraklığın artacağı, tarım ve hayvancılığın ise büyük zarar görerek arazilerinin zorla ellerinden alınacağı dile getirildi.YARIN YEŞİL SAYFA
Dikili Çandarlı’da yapılması planlanan termik santrale karşı yöre halkının gerçekleştirdiği panel konferans salonuna sığmayarak, düğün salonuna taşındı. Verimli Bakırçay ovası, Bergama köylü hareketinden bu yana en canlı ve kitlesel çevre etkinliğine sahne oluyor. Panele Dikili, Çandarlı, Aliağa, Bergama ve İzmir’den de çok sayıda vatandaş ve ekoloji örgütü temsilcileri katıldı. Yapılan konuşmalarda, Bakırçayın büyük bir tehlike ile karşı karşıya oldu-
ğu , termik santral bu bölgede tarımın, sağlığın, canlı yaşamının hatta kültürel varlıkların sonu olacağo belirtildi. Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, santral ile ilgili olarak “binlerce insanın yaşamını hiçe sayıp bunları kendine yapma hakkı gören insanlara karşı mücadele vereceğiz. Bu süreçte sokağa çıkmamız gerekirse sokağa çıkacağız. Kepçenin önüne Yatmamız gerekiyorsa kepçenin önüne yatacağız’ dedi. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
27 Ekim 2015
Oyunu kullan, sandık başından ayrılma
1 Kasım erken seçimleri ile halk bir kez daha sandığa gidecek. 7 Haziran’da olduğu gibi seçime yüksek oranda katılım bekleniyor.7 Haziran seçimlerinde HDP barajı aşarak Erdoğan’ı başkan yaptırmadı. 1 Kasım seçimlerinde sandığa giderek halkların barışına, HDP’ye oy verecek milyonlarca insan; bir kez daha Erdoğan’ı başkan yaptırmayacak.
Herkes AKP’nin seçim hilesi yapacağını düşünüyor. Sizce seçim güvenliği için ne yapılmalı? Ayhan Bilgen HDP Kars Milletvekili
Her parti takip etmeli Hükümetin manipüle edebileceği kanalları boş bırakmayıp her partinin kendi takip ve sayım mekanizmalarını işletmesi gerekiyor. Islak imzalı tutanaklar itiraz imkanı sağlıyor. Mahmut Tanal CHP İstanbul Milletvekili
AKP herşeyi yapacak Her vatandaş oy kullandıktan sonra gönüllü olarak sandıkta durmalı. AKP bomba bile patlatıyor. Kaybetmemek için her şeyi yapacak. Hangi parti olursa olsun önemli olan gerçeklerdir. Gençay Gürsoy Barış Bloku imzacısı
Gönüllü gözlemci olmalıyız güncel melih erdem
Ankara katliamının ardından 2 haftayı aşkın bir zaman geçti. Katliamın ülke siyaseti üzerindeki etkisi hala devam ederken partiler çok az bir süre kala 1 Kasım seçimleri için çalışmalarını sürdürüyor. 7 Haziran seçimlerinde halk yüksek bir sandığa gitme oranı göstermişti. 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan halk iradesinin Erdoğan ve AKP’lilerce tanınmaması sürecinin sonunda 1 Kasım erken seçimleri ile halk bir kez daha sandığa gidecek. Bu seçimlerde de 7 Haziran’da olduğu gibi seçime yüksek bir katılım oranı bekleniyor. Sandığa gidenler bir kere daha başkanlığa izin veremeyecek ve halk kazanacak. Oy kullan, diktatöre karşı demokrasiyi savun Seçime bir haftadan daha az bir süre kaldı. 7 Haziran seçimlerinde halk sandığa giderek iradesini ortaya koydu. Erdoğan ve AKP sandıktan çıkan sonuçları kabul etmezken Erdoğan’ın kendi başkanlığı için errken seçim olacağını söylediği 1 Kasım seçimlerine giden savaş sürecini tezgahladılar. Bu süreçte kendisini başkan yaptırmayan yüzde 13’e yönelik saldırılar ve katliamlarla sandığa gidecek halkın iradesini kırmayı hedefledi. Erdoğan ve AKP’nin halka saldırılarının seçimlere yönelik diğer hedefiyse olağanüstü hal ilan edilip, kuşatılan il ve ilçelerde seçim sandıklarının güven-
lik olmadığı gerekçesiyle yerinin değiştirilmesiydi. Anayasaya ve seçim yasalarına aykırı olan bu durum açık şekilde halkın iradesine yönelik bir saldırıydı. Tüm bu şartlara rağmen Ankara katliamından sonra sokağa çıkıp, katliamın katili olan Saray’ı protesto eden binlerce insan sandığa giderek bir kez daha kazanacaklarını gösterdi. Oyuna sahip çık, sandık başında kal “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün’’ diyen Erdoğan ve AKP 7 Haziran seçimlerinde sandıktan kendileri aleyhinde çıkan sonuçları değiştirmek için ilk girişimde bulunmuştu. Sandığa yönelik oy pusulalarının kaçırılması, seçim yerlerinin önünde bekleyen plakasız araçlar gibi saldırılar sandığa sahip çıkan halk tarafından engellenmişti. 1 Kasım seçimlerinden önce de seçim güvenliği olmadığını iddia ederek sandıkların yer değiştirilmesini isteyen AKP’ye karşı halk bir kez daha oyuna sahip çıkacak. Bir kez daha Erdoğan’ı başkan yaptırmayacağız Yüksek katılım oranlarıyla gerçekleşen 7 Haziran seçimleri sonucunda ülke genelinde aldığı yüzde 13 oyla HDP barajı aşmış ve parlamentoya girmişti. HDP’nin mecliste kazandığı milletvekili sayısıyla Erdoğan planladığı anayasa değişikliği için gereken milletvekili yeter sayısına ulaşamadı.
7 Haziran seçimlerinde birçok seçim yerinde park etmiş plakasız araçlar vardı. Oyuna sahip çıkan yurttaşlar araçların lastiklerini indirmişlerdi.
Gülsüm Kav Halk Kazanacak imzacısı
Katillerden kurtulacağız Ankara Katliamı’ndan sonra “Oy oranı arttı.” diyenden her şey beklenir. O gün sandıkları terk etmemeliyiz. Seferber olursak hırsızlardan, katillerden kurtulacağız.
Seçimlerde yurttaşlar AKP’nin giriştiği oy hırsızlıkları ve seçim usulsüzlüklerine müşahit olarak oylarına sahip çıkmıştı. Yüzde 13 seçimlerden önce sloganı olduğu şekilde Erdoğan’ı başkan yaptırmazken aynı zamanda sandıkta da AKP’yi tek başına iktidar olamayacak kadar geriletti. 7 Haziran seçim sonuçlarında hükümetin kurulması için görüşmeler başlarken Erdoğan ilk fırsatta koalisyon görüşmelerine müdahale ederek ülkeyi kendi başkanlığı için tekrar seçim olacağını söylediği erken seçimlere götürdü. Bu amaçla kendisinin başkan olmasını engelleyen tüm halk kesimleri 1 kasım seçimleri öncesinde Erdoğan ve AKP’nin saldırılarının hedefi olurken HDP’ye oy veren yüzde 13’e açtığı Saray’ın savaşında yüzlerce insan hayatını kaybetti.
Barışı savun, HDP’ye oy ver, halk kazansın 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 alarak barajı aşan HDP Kürt halkının, emekçilerin, kadınların ve ezilenlerin haklarını meclise taşımaya hazırlanmıştı. Erdoğan ve AKP’nin ülkeyi tekrar seçimlere götürmesi ve Saray’ın savaşını başlatmasıyla sokakta ve mecliste halkların barışını savundu. 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy vererek Erdoğan’ı başkan yaptırmayan milyonlarca insan vardı. 1 Kasım seçimlerinde sandığa giderek halkların barışına, HDP’ye oy verecek milyonlarca insan; bir kez daha Erdoğan’ı başkan yaptırmayacak.
Yandaş basın seçim hileleri için yol yapıyor Seçimlerde sandık başında müşahit olarak görev yapan sivil toplum kuruluşu Oy ve Ötesi, oy çalamadıkları için sinirlenen yandaşların hedefi haline geldi. Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu’nun Oy ve Ötesi’ni hedef göstermesinin ardından; bir diğer yandaş
Yurtdışından seçime katılım oranları yükseldi
Türkiye’de 1 Kasım’da yapılacak olan 26. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri için Yurtdışı Seçmen Kütüğüne kayıtlı 2.898.000 seçmenin 8-25 Ekim tarihleri arasında yurt dışı temsilciliklerdeki oy verme işlemi sona erdi.Yurtdışı Seçmen Kütüğüne kayıtlı seçmenlerden 1,267 milyon sandığa giderek siyasi tercihini yaptı. Yurtdışındaki
AKP ve saraya karşı olan herkesin sadece oy verme değil oyuna sahip çıkma sorumluluğu da vardır. Seçmenlik görevimizin dışında gönüllü gözlemci olmalıyız.
seçmenler 54 ülkedeki 113 temsilcilikte oylarını kullandılar. Bu seçmenler için 24 ve 25 Ekim tarihlerinde oy kullanma saatleri 21.00’e kadar uzatılmıştı. 30 gümrük kapısında ise, 1 Kasım Pazar günü saat 17.00’ye kadar oy verme işlemi devam edecek.7 Haziran seçimlerinde Yurtdışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı 1,034 milyon seçmen oy kullanmıştı. GÜNCEL
yayın olan Star gazetesi de Oy ve Ötesi’ne saldırdı. Star gazetesinde yer alan, “Oy ve Ötesi’nin arkasından FETÖ çıktı” başlıklı haberde, grup üyelerinin Twitter’daki takip ettiği isimleri göstererek; Oy ve Ötesi’nin FETÖ(Fetullahçı Terör Örgütü) ile bağlantısı olduğunu iddia etti. GÜNCEL
Mehmet Bilgiç Oy ve Ötesi Koordinatörü
Herkes müşahitlik için başvurmalı Seçim güvenliğiyle ilgili soru işaretleri olan insanlar “www.oyveotesi.org”a girip müşahitlik için başvursunlar. Sandık başlarında oylarına sahip çıksınlar. Av. Murat Yılmaz ÇHD Ankara Şube Başkanı
Sandıkları boş bırakmayalım Sandıklarımıza sahip çıkmalıyız, herkes gönüllü müşahit olsun. O gün yapılacak hileye karşı oylar sayılırken sandık başlarında olalım. Mevlüt Karakaya MHP Adana Milletvekili
Katılımı arttırmalıyız İnsanlar her şeyden önce sandığa gitmeli, verdikleri oylara sahip çıkmalı. Oy verdikleri sandıkta anormal durumla karşılaşırlarsa parti müşahitlerine bildirmeliler. Mümtazer Türköne Zaman Gazetesi yazarı
Suikastlar olabilir Seçimlere girerken tercihleri etkileyecek eylemler yapılacak. Bu tür eylemleri engellemenin yegane yolu amacını deşifre etmektir. Bu hafta suikastlar için hazırlıklı olmalı. Cüneyt Akman Halk Tv Sunucusu
Katılım artarsa hile azalır Öncelikle katılımı sağlamak önemli. Orada gördükleri yanlışları sosyal medyadan paylaşmalı ve müşahitlere bildirmeliler. Ne kadar çok katılım olursa hile o kadar azalır. Sezin Öney Taraf Gazetesi yazarı
Gözden uzak yerlere dikkat Cerrahi müdahalelerle seçim sonuçları değişebilir. Çatışma bölgelerinde, milletvekillerinin az farkla oynadığı yerlerde ve göz önünde olmayan yerlerde bulunmak gerekiyor özellikle.
04
GUNCEL 27 Ekim 2015
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Toros’lar kiminse bombalar onun
Eğer belli sayıda milletvekilini sayısına ulaşılırsa meselenin “huzur içinde” çözüleceği söyleniyordu. AKP’nin hükümet olacak kadar oy alamamasının hemen ardından, ülkenin bütün koşulları değişti. Topluma yönelik saldırılar en üst seviyeye çıktı ve çözüm süreci “buzdolabına kaldırıldı”. Genel şiddetin yanı sıra Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da bombalar patladı. Bu patlamalarda yüzden fazla insan öldü. Bombalı saldırılar zincirleme olarak ve hiçbir aksamayla karşılaşmadan gerçekleşti. Bunun sonucunda ne düşünülebilir? Derin devlet işin içine kolunu sokup karıştırıyor. Yönlendiriyor. Devlet asla yapmaması gereken bir iş yapıyor. Koruması için emanet edilmiş insanları öldürüyor. * Vay efendim nasıl böyle söylenir? Hem ölelim hem susalım. Hem kitlesel olarak üç kere üst üste katledilelim, hem de bizi korumakla yükümlü olan devlete hiç toz kondurmayalım. Yok haşa, yine de kondurmayalım. Tövbe devletimiz yapmaz öyle şey. Devletlulertam böyle homurdanırken, Davutoğlu her şeyi yerli yerine oturtan sözü söyledi. Van mitinginde. “Ak Parti iktidardan inerse buralarda eskiden olduğu gibi ‘beyaz Toros’lar dolaşacak.” Hay ağzınla bin yaşa. Bazen çok iyi konuşuyor bu adam. * Peki bu “beyaz Toros” denilen vasıtalar bir tane mi? Hayır. Çok sayıda vardır bunlardan değil mi? Vardır. Peki bu kadar beyaz Toros bizim nalbur Hüseyin’e mi ait? Değil. Peki bu Toros’lar tavuk çiftliği sahibi Remzi Bey’eait bir araç filosu mu? Olamaz. Peki bu Toros’lar benim dedemin mi? Bu Toros’lar ırgat Memet’in mi? Bu Toros’lar fındık toplayan Hatçe’nin mi? Taksim Parkı’ndaki çapulcuların mı? Onların otobüse binmeye parası yok, arabayı nerden alacak? Kimin peki arkadaş bu Toros’lar. Çıldıracağım. Bu Toros’lar kimlerin adına kayıtlı trafikte. O Toros’ların içinde o kadar insan yitip gitmesine rağmen, neden bir Allahın kulu bile onu kapısını açıp bakamadı. “İnsanlar bu arabanın neresinde yok olup gidiyor” diye, nasıl hiç kimse soramadı? Ne vardı da bu kadar korkuldu bu arabadan? Herkesin bu kadar korkmasına sebep olan varlık o kadar mı korkutucuydu? O kadar mı büyük bir varlıktı? O kadar mı organizeydi. O arabaların sahibi olan şey o kadar korkunçsa, o kadar büyükse ve o kadar organizeyse, acaba ne olabilir? Mahalle çetesi mi? Futbol takımı mı? Yoksa sütlü mısır mafyası mı? * O Toros’larınsahibi dış mihraklar mı? Muhaberat mı? Suriye mi? MOSSAD mı? Yahudiler mi? Faiz lobisi mi? Hatta ve hatta IŞİD mi? El Kaide mi? Kokteyl terör örgütleri mi? “Hayır” değil mi? Kocaman bir hayır. Bu ülkede küçük çocuklar bile farkındadır ki, o beyaz Toros’lar ancak ve ancak derin devlete ait olabilir. Bir zamanlar bizi Toros’larla öldürmüş olan kimse, bugün bombalarla öldüren de odur. “Bu böyle olabilir mi olamaz mı, denebilir mi denemez mi?” bahsi de, Davutoğlu’nun sayesinde muntazam bir şekilde kapanmıştır. O gün Toros’larla yapan, bugün bombalarla yapabilir. hakanozturk17@gmail.com
AKP için miting kolay seçim zor olacak
“Elimizde canlı bomba listesi var ama eylem yapmadan yakalayamayız” diyen, katliamlara göz yuman Davutoğlu seçim mitingleri yaparken; bundan da gururla bahsetti. Davutoğlu miting yapmaktan korkmadıklarını söylerken, Ankara katliamı ardından miting yapmama kararı alan HDP’ye de yüklendi. güncel GÜLÇİN ÇIVGIN
Sarayın savaşı uğruna insanlar katledilirken, katliamların faileri meydanlarda boy göstermeye devam ediyor. Meydanlara çıkanlar canlı bombalarla mitinglerde katledilirken Davutoğlu mitinglerinde “insanı yaşat ki devlet yaşasın demeye devam ediyor. Davutoğlu: Nerede bir zalim var onun yanında olacağız Her açıklamasında bir itirafta bulunan Davutoğlu bu kez de “Hakkın, emeğin, adaletin konuşulduğu bu salondan dünyaya bir kez daha haykırıyorum. Nerede bir zalim varsa onun yanında olacağız ve Hz. Hüseyin’in bugünkü yürüyen öncüleri, takipçileri olmaya devam edeceğiz. Yine ülkemiz hangi zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın, hangi köşesinde ne tür problemlerle karşılaşırsa karşılaşsın, ister deprem gibi afetler, isterse terör gibi insan eliyle sürdürülen fitne çabaları karşısında da milli birliğimizi kardeşliğimiz ve ülkemizin her köşesindeki ihtiyaç sahiplerine ulaşma gücümüzü koruyacağız” diyerek safını belli etti.
ki Davutoğlu’nun İstanbul Yenikapı’daki mitingi kalabalık olmaması nedeniyle gecikmeli başladı. Davutoğlu AKP’nin en çok oy kaybettiği İstanbul’u överek oy istemeye başladı. Diyarbakır’ı, Suruç’u, Ankara’yı AKP miting alanını dolduramadı çabuk unutan Davutoğlu “Eski AKP mitinglerine geleneksel olarak devlet bitti, yeni devlette faili meçillerden insan taşırken bu sefer taşı- hul yok” dedi. Tek başına iktidara dıkları insanlar da yetmemiş olacak gelemediği için savaş çıkardığı ve
pek çok ölümün ve katliamın faili olduğuna yönelik eleştiriye cevap veremedi.
disine ve AKP’ye yöneltilen IŞİD eleştirilerini sorması üzerine Davutoğlu “Şimdi bana bakın yüzüme gözüme bende IŞİD’i destekleyecek Yüzsüzlük sizin fıtratınızda var yüz var mı? Bizim temsil ettiğimiz Mitinglerinin arasında Üsküdar’da İslam IŞİD’in tam karşıtı. IŞİD’i öğrencilerle buluşan ve öğrencilerin yok edecek İslam odur. PKK’ya sorularına cevap veren Davutoğlu, operasyonlar başlamadan IŞİD’e IŞİD konusunu kendince yöntem- operasyonlar başlattık” diyerek yale savuşturdu. Bir öğrencinin, ken- lanlarına devam etti.
Öldürenler yaşatanları tutuklatıyor Gezi Direnişinde kendini can havliyle camiye atan yaralıları tedavi eden doktorlara açılan soruşturma 2 yıl sonra sonuçlandı. Gezi Direnişi’nin ardından camiye ayakkabılarıyla girdiler, içki içtiler gibi yalanlar söylenmiş; camiinin imamı söylenenlerin gerçek olmadığını söyleyince görevinden alınmıştı. Gezi Direnişi ana davasındaki yargılama sonucunda, Bezm-i Alem Camii’nde yaralılara ilk yardım hizmeti veren ve “suçluyu kayırma”, “camiyi kirletme” suçlamalarıyla yargılanan Dr. Yasemin Erenç Dokudan ve Dr. Sercan Yüksel mahkeme tarafından mahkum edildi. TTB’nin çağrısıyla, Gezi hekimleri bugün Bezm-i Alem Cami’si önünde cezayı protesto etti. TTB’den yapılan açıklamada, “Yargılanan iki meslektaşımız hekimliğin gereği olarak, her şeyden önce
“insan” olarak yardıma muhtaç yaralılara acil tıbbi yardımda bulunmuşlardır. Yaralılara yardım ederken caminin kirletildiği gibi bir iddia, hele de bunun bir suç olduğu kararı utanç vericidir. Bu utanç; kararı verenler kadar hasta yaralı demeden toplulukların üzerine öldürücü gazla, gaz fişeğiyle saldırma emri verenler, çocuk yaşlı demeden insanları gaza boğanlar, gözleri çıkarıp kemikleri gaz fişekleriyle parçalayanların, yaşamını yitirmiş çocukları meydanlarda yuhalatanlarındır” diyerek meslektaşlarının, hekimliklerinin, gereğini yerine getirdiklerini belirttiler. Her türlü baskıya, tehdite rağmen her koşulda görevlerini yapacaklarını ifade eden hekimler “Bu ülkenin her yerinde halkımızın sağlığı için çalışmaya devam edeceğiz” dediler. GÜNCEL
Batan gemiyi ilk Arınç terk ediyor
Erdoğan’ın muhtar aşkı bitmiyor
13. kez muhtarlarla toplantı yapan Erdoğan Ankara katliamından seçime kadar birçok konuda konuştu. Ankara katliamıyla alakalı olarak “PKK,DHKPC,IŞİD” bunların hepsi aynı Ankara’daki patlamayı beraber planladılar diyerek kafa karıştırıp hedef şaşırtmaya çalıştı. “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için her ilden 10 kişiyi sarayda ağarlayacağım” diyen Erdoğan “Cumhurbaşkanı cumhurla bir araya geliyor demekki” dedi. Sarayını halka açtığını söyleyen Erdoğan halkın saray istemediğini ise görmezden geliyor. “Yaptığımız operasyonlar gelip geçici değil. 1 Kasım’dan sonra da bu operasyonlar devam edecek” diyerek terörü bitirmeye çalıştıklarını söyledi. Ancak Erdoğan IŞİD’i hala terör örgütü olarak görmüyor olacak ki IŞİD’in patlattığı bombaların üzeri örtülmeye çalışılıyor. GÜNCEL
Bülent Arınç, CnnTürk’te Hakan Çelik’in sorularını yanıtladı. Yaptığı açıklamalardan biri de başta TRT olmak üzere pek çok kanalda kendisine ambargo uygulandığı yönünde oldu. Birilerini rahatsız ettiği için kanallardan ambargo yediğini ifade eden Arınç, “Ben birilerini rahatsız etmek için televizyona çıkmıyorum. Şu anda da hiçbir sıfatım yok. Bu seçimden sonra tek başımıza iktidar olacağız, ama ben bakan, milletvekili olmayacağım. Ben de artık bir tehlike beklemeyin dostlar, benden bir yanlışlık beklemeyin. Ben sizin 50 tanenizin bir araya getireceğiniz insanlardan daha iyi konuşmasını biliyorum. Hala ambargo koymanın bir anlamı var mı? Utanmıyor musunuz?” dedi. Arınç dürüstçe açıklamalar yapıyor gibi görünse de akıllara 7 Haziran öncesi Gökçek hakkında açıklamalarda bulunacağını söyleyip sustuğu anlar geldi. GÜNCEL
GUNCEL
05
27 Ekim 2015
Katliamın gerçek yüzü Sibel Uzun UYANIŞ
Oylar hdp’ye Erdoğan’ı göndermeye
Kürt halkının hayatta kalma mücadelesi ile batıdaki muhalefetin hayatta kalma mücadelesi bir yerde buluşmuş durumda. Batının göbeğinde Ankara’da yaşadığımız katliam sonucunda AKP ile bir hesaplaşma dönemi de başlamış oldu. 1 Kasım seçimi bu dönemin tarihsel kavşağını oluşturacak. Katillere sandıkta diyecek çok lafımız olacak. Bunu, sınıf mücadelesinin de halklar mücadelesinin de büyük fırsatı olarak görmek gerekiyor. Seçimin son haftasındayız, Erdoğan’ın emri ile AKP’nin her türlü melanetini bekliyoruz ama bir belirsizlik içinde yüzmüyoruz. Hem meclise girmiş olan HDP ile hem de sandıkları toplumsal olarak sahiplenen bir hava ile düzenbazca 4 gün tatil ilanına sığınan AKP’nin bu eli de boşa düşecek. Dört günlük tatil sandıklara sahip çıkmaya, seçim çalışması yapmaya, oy kullanacağı yere ulaşmaya yarayacak. Mesela eminiz ki HDP’nin artık bir baraj sorunu yoktur. Ve yurtdışında yapılan seçimlerde katılım oranı %25’e yakın bir şekilde artmıştır. Evrensel bir düzeyde kader anını belirleme aşamasında olduğumuzun farkındayız. Ve biliyoruz ki HDP etrafında kenetlenen güçler çoğalmıştır, Erdoğan’ı devirme konusunda ikircikli durumlardan çıkılabilmiştir. Devletin tüm baskı, şiddet, tutuklama, saldırı, ölüm ve faşizm ortamına rağmen HDP’ye kaybettiremediler. Bir gider bin geliriz geleneğini sürdürdü. *** AKP’nin gidişi nereden bellidir? Yenilen bir pehlivan sonuçta bu seçimde de kaybettiğinde üçüncü seçimi dayatır mı diye hesap ediyoruz. Bu da hiç hayırhah bir durum değildir. Bu nedenle tüm muhalefetin Erdoğan’ı gönderene, yerine demokratik bir seçenek koyana kadar saflara demek dışında bir seçeneği yoktur. Davutoğlu’nun, hava şartları AKP’den yana olmasına, oluk oluk devlet imkanlarını kullanmalarına rağmen en son Yenikapı’da yaptığı mitingi sefilliklerini gösterdi, yaptıklarının kendi içlerinde bir inandırıcılığı kalmamış veya Davutoğlu iyice bir oyuncağa dönmüş görünüyor. İktidar olmalarına bir türlü yetemeyen oy oranını yükseltmek için ölüm ve katliamlardan canice medet umması da yok oluşunun işaretidir. Davutoğlu “Ankara oy oranımız için işimize yaradı” mealinde konuşuyorsa daha da gaddar olmaya çalışacaklardır. Bu hayati durumda da herkes zorunlu el birliği yapacaktır. Bu döneme göre yapılandırdıkları devlet mekanizması bir katliam sistematiğine göre işliyor. Dilek Doğan’ın evinde annesinin gözleri önünde polis kurşunu ile katledilmesi bu sistematiğin bir işidir. Ankara katliamını Kürt halkına ve solculara yıkmaya çalışırken bunu yaptılar. Ve IŞİD’in katilleri ve polisin koruduğu birer birer açığa çıkıp konuşulmaya başladığı sırada Davutoğlu yine kükredi “nankör DAİŞ” diye, bu sadece bir aymazlık olamaz, malumun ilanı mıdır nedir sanki yakın arkadaşına sitem ediyor. *** Ankara katliamı öncesinde KCK yetkililerinin “1 Kasım’a katkı sunmak üzere” diye ifade edilerek çatışmasızlık açıklamalarının gelmesi sadece ve sadece AKP’nin işine gelmemişti. Bir seçim daha başkan olamayan, seçimi geçersiz kılmak isteyebilecek yüzlerce ölüme yol açacak süreci isteyecek Erdoğan’a muhalefet nasıl bir cevap gerekiyorsa şimdiden hazırlığını yapmak zorundadır. Sandık başında, sandık sonunda, seçimler açıklanmadan, açıklandıktan sonra gözünü kırpmamalıdır.
Disk, Kesk, Ttb ve Tmmob’un çağrısı ile gerçekleştirilen Ankara Barış ve Emek Mitingi’ndekipatlama ile ilgili son gelişmeler gündeme bomba gibi düştü. Katliamdan önce bombacıların Ankara’ya nasıl geldikleri, patlama öncesindeki tüm görüntüleri ortaya çıkarken, katliam ile ilgili flaş bir belge yayınlandı.
güncel hilal türkben
10 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilen katliam ile ilgili yeni gelişmeler ortaya çıktı. Katliamdan önce bombacıların Ankara’ya nasıl geldikleri, patlama öncesindeki tüm görüntüleri ortaya çıkarken, katliam ile ilgili flaş bir belge yayınlandı. Yayınlanan belgede emniyetin 17 Eylül 2015 tarihinde gönderdiği bir yazıda Işıd’in bir mitingi canlı bomba ile hedef alacağı açıkça belirtilmiş.
yol açarken, devletin açıkça ihmali ortaya çıktı.
Bombayla 45 Dakika Katliam ile ilgili son gelişmeler ortaya patir patir dökülürken; katliam öncesinde bombacıları taşıyan aracın trafik polisleri tarafından durdurulduğu ve aramanın ardından serbest bırakıldığı ortaya çıktı. Gaziantep’ten iki aracla yola çıkan bombacilar polis aramasindan sonra diğer araca mesaj yolu ile “Askım ben geliyorum” ifadesini kullanıp uyarida bulunmuşGüvenlik Zafiyeti Var lar.Suriye’den Türkiye’ye kaçak Türkiye’nin en kanlı saldırısı olarak yollardan girerek ellerini kollarını tarihe geçen Ankara katliamında sallaya sallaya Ankara’ya gelen “Güvenlik Zafiyeti “ yok açıklamala- bombacılar TBMM yakınlarınrına rağmen yayınlanan bir belgede; da araç değiştirerek 45 dakikaya Emniyetin 17 Eylül tarihinde gön- yakın Ankara’da vakit gecirmisler. dermiş olduğu bir yazıda Işıd’in Polise yakalanma ihtimallerinide bir mitingi canlı bomba ile hedef hesaba katan bombacılar yanlarına alacağı açıkça belirtilmiş. Katliam iki tane el bombası alarak miting öncesinde hiç bir güvenlik önlemi- alanına rahatça giriş yaparak 102 nin alınmayışı 102 kişinin ölümüne kişinin ölümüne yol açtı.
baların hedefi HDP’nin 1 Kasım öncesi mitinglerini kana bulmaktı. Canlı Bomba Eczaneden İlaç Aldı Davutoğlu’nun katliamın hemen ardından yaptığı tutarsız açıklamalarına bir yenisi daha eklendi. Canlı bombaların kimliğinin tespit edildiğini söyleyen ve bombacıların fotoğraflarını yayınlayarak güven teşkil ettiğini düşünen Davutoğlu; rahat rahat gezen canlı bombaları görmezden geldi. Emniyetin canlı bomba eylemi yapacağı şüphesiyle gerçek ve sahte isimleri kamuoyuyla paylaştığı dört kişidin Hamza Tonbak’ın kimliğiyle eczaneden ilaç satın alındığı ortaya çıktı. Ortalıkta istedikleri gibi gezinen bombacıların hala tutuklanmamaları akıllarda soru işareti bırakırken, Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı açıklamanın sadece göz boyamaktan ileri gitmediği açıkça ortaya çıkmış oldu.
Dilek Doğan son yolcuğuna uğurlandı Polis tarafından evinde infaz edilen Dilek Doğan bugün Küçükarmutlu’da son yolculuğuna uğurlandı. Evine girmek isteyen polislere galoş giymeleri gerektiğini söylediği için sırtından vurulan ve verdiği hayat mücadelesini kaybeden Dilek Doğan son yolculuğuna uğurlandı. Dilek’in cenazesine yüzlerce insan gelirken annesi “Benim kızımı polis öldürdü. Nerede görsem tanırım, pes etmem katili bulur çıkarırım” dedi. IŞİD’li teröristlerin, canlı bombacıların rahatça gezdiği ülkede gerçek suclulular yakalanmazken; törende açıklama yapan Dilek Doğan’ın avukatı Oya Aslan, “Dilek’in dosyasını gizlediler bizden. Katilleri tanıyoruz ama iktidar ve savcıları katili koruyor. Dilek vurul-
twitter: @sibeluzun_yarin
Tatile Değil Sandığa Yaklaşan 1 Kasım Genel Seçimleri öncesinde en çok tartışılan konulardan birisi, seçmenlerin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatilinin, hafta sonuyla birleştirilmesinin ardından nasıl bir tercihte bulunacakları oldu.Seçmenlerin, 1 Kasım’da sandığı mı, yoksa tatili mi tercih edecekleri tartışılıp, oy kullanılması için çağrılar sürerken turizmciler konuya noktayı koydu: Seçmenin tercihi sandık.Türkiye’nin birçok bölgesinde seçimin yapılacağı hafta sonunda otellerin doluluk oranları bir hayli düştü. Birçok otelci ve acente kampanyalar düzenlerken vatandaşlar bu indirimlerden ve kampanyalardan yararlanmak yerine oy kullanmayı tercih etti.Otellerde doluluk oranı da yüzde 50’lerden, seçim günü çoğunluğu yabancı konuk rezervasyonu olmak üzere yüzde 10’lara düştüGÜNCEL
İki Canlı Bomba Aramızda Ankara’da Barış Mitingi’ne yönelik, en az 102 kişinin yaşamını yitirdiği katliamın ardından canlı bombaların HDP’nin Gaziantep’teki mitingini hedef seçtiği belirlendi. HDP, 1 Kasım Seçimleri mitinglerini bu yüzden iptal etme kararı aldı. Canlı bombalardan ikisinin hala ortalıkta dolaştığı da belli oldu. Cumhuriyet’te Erdem Gül’ün haberine göre; Suruç ve Ankara katliamlarının ardından IŞİD’e bağlı canlı bombalar tartışmasına yeni boyut kazandıracak yeni bilgiler ortaya çıkmaya başladı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve İmralı heyetine yönelik suikast girişimlerinin izleri, Suriye’den Türkiye’ye giriş yapan canlı bombaların hedefleriyle ilgili ipuçları verdi. Ankara Garı’ndaki saldırıyı gerçekleştiren 2 canlı bombadan sonra kalan 2 canlı bombanın HDP’lileri hedeflediği belirlendi. Edinilen bilgilere göre canlı bom-
BirGün yazarı Hande Demircioğlu hayatını kaybetti
BirGün’ün yazarı Hande Demircioğlu, İzmir Balıklıova’daki yazlığında hayatını kaybetti. Hande Demircioğlu cenazesi İzmir’in Konak İlçesi’ndeki Hakim Efendi Camii’nde düzenlenecek cenaze töreninin ardından Tire İlçesi’nde, babasının yanına defnedilecek. Demircioğlu’nun ani ölümü tüm sevenlerini üzüntüye boğdu.Otopsideki ilk bulgulara göre, Hande Demircioğlu’nun
vücudunda herhangi bir kesik ya da yara izine rastlanmadığı tespit edildi. Demircioğlu’nun evde bulunan kimyasal madde karıştırılmış enerji içeceğinden içip içmediğinin ve kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için vücudundan parça alındığı ve detaylı otopsi sonrası ölüm nedeninin netlik kazanacağı belirtildi. Demircioğlu’nun tüm sevenlerine ve yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. GÜNCEL
duktan sonra hastaneye götürülmesine izin vermediler” şeklinde konuştu. Dilek’in abisi ise yaptığı konuşmada “Savaşın bile bir ahlakı vardır. Elinde silah olmayana güçsüze karışılmaz. Biz iyi biliyoruz. Bunlar alçaklar. İktidarlarını korumak için bunu yapıyorlar. Yoksul halk çocuklarını öldürüyorlar. Ama yılmayacağız biz kazanacağız. Dün büyük adaletsizlik vardı. Cenazemize bile saygıları yok. Bizim cenazemizi bizden saklıyor. Nereye gömeceğimize bile karışıyorlar. Size ne size mi soracağız nereye defnedeceğimizi? Ölülerimizden bile korkuyorlar. Korkak ve alçak bunlar” ifadelerini kullandı. Dilek’in cenazesinde “Katil devlet hesap verecek” ve “Dilek Doğan ölümsüzdür” sloganları atıldı. GÜNCEL
EKONOMI
06
27 Ekim 2015
Konut satışı yüzde 20 düştü
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Türkiye’de hekim olmak
Şu Hipokrat’ın başına gelene bakın; ölümünden binlerce yıl sonra, onun tarihe kazandırdığı yemin, Türkiye’de yargılanıyor. Aslında hep “yemin” bilinir ama Hipokrat’ı tarihe kazandıran ve bütün insanlığa da sağlığını kazandıran esas şey şudur: tıbbi bilgiyi gökyüzünden alıp yeryüzüne indiren ilk hekim odur. Tarihte Hipokrat tıbbi bilgiyi tanrıların elinden, tapınaklardan, uhrevi alandan almış, olması gereken yere taşımış, gerçekliğe ve bilimsel bir temele oturtmuştur. Bu bakımdan da ölümünden binlerce yıl sonra, Türkiye’de, kocaman bir metropol olan İstanbul’da, çok merkezi bir camide yani yine bir ibadet alanında yargılanacağı, ne onun ne de kimsenin aklına gelmezdi. Üstelik bizim yüzyılımızda tıbbın gündeminde yüz nakline varan organ nakilleri, kök hücre, biyomedikal cihaz teknolojisi ve benzeri konular var iken, nasıl olup da çağlar öncesinden de öncesine dönebilen bu yönetim tarzına döndük, şaşırmamak mümkün mü? Ama bizde; Türkiye’de en akla gelmedik kötülükler, “biz yaptık oldu” diyerek AKP eliyle böyle uygulanıyor. En sonunda tıp tarihine de berbat bir sicil ile yazdırdılar kendilerini. İnsanlık tarihine sürekli skandalla, hukuksuzlukla, katliamla, yolsuzlukla, kadın-işçi-genç- çocuk yani halk düşmanlığı ile yazılan AKP, bir de böyle rezil etti dünyaya bizi. Polis şiddeti ile yaralananların hayatını kurtaran hekimlere ve bunu aynı şiddet dışarıda sürdüğü için mecburen sığınılan bir camide yapan hekimlere teşekkür etmesi gereken yargı, ceza verdi. Hekimler camiyi kirletmek büyük kabahatini işlemişler meğer. Hekimler camiyi kirletmedi, camiyi Hipokrat kirletti. Ha, o da zaten “affedersiniz” Yunan. O zaman biz de size İbn-i Sina verelim. Bizim toprakların büyük hekim ve düşünürü, tıbba katkıları yanında kendi hayatında ne yapmış biliyor musunuz? Döneminin bağnazlarıyla tartışmış, vezirlik tekliflerini hapsi göze alarak reddedip hekimlik yapmış ve sürgünler, hapisler yaşamış. Yani mesleğinin ve tüm insanlığın iyiliğine, onuruna sahip çıkan hekimleri cezayla korkutamazsınız. Nitekim ceza alan arkadaşlarımız yaptıklarını gururla savunup hayat kurtarmaya devam edeceklerini duyurdular. …Keşke Dilek kardeşimiz polisler tarafından evinde vurulduğunda da, oracık da o polisler yerine böyle doktorlar olabilseydi. Dilek hayatta kalabilseydi… * Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu özgül olayda bizim yeterli bulmadığımız mevcut olan hukukumuz bile hekimlerin lehine. Şöyle ki; hekimin hayati tehlike olan bir durumla karşılaştığında- görev yerinde olsun olmasın- “el atma yükümlülüğü” diye tabir edilen hukuki sorumluluğu vardır. Bu yüzden mesela nerede bir kaza olsa “hekim yok mu?” diye seslenilir. Hiçbir hekim oradan hekim olduğunu çaktırmadan geçemez, hem mesleki vicdanı elvermez hem de yasa da böyle buyurmaktadır. Ama bizde şu anda durum, AKP’nin mevcut hukuku da talan etmesi olduğu için o mahkemelerden bu rezil kararlar çıkabiliyor. Hekimlikle ilgili evrensel hukuku ve uluslar arası belgeleri hiç saymıyorum bile. Bütün hukuk ve etik hekimlerin arkasında, AKP’nin ve onun yandaş yargısının, basınının arkasında ise sadece kocaman bir uçurum var. Bunu öyle havadan söylemiyorum; AKP zor durumda. Şu son çırpınışlara bakın; seçim sonuçları değişmez ise Mehmet Ali Şahin “ yine erken seçim olurmuş da, bundan korkarmış”. Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’a göre de halk “kömürsüz”, “yeşilkartsız” kalırmış. Başbakan da geçen hafta “beyaz toros” ile tehdit edip, katliam sonrasında “oylarımız arttı” diyebilmişti. Daha çok oy için daha çok katliam mı yapacaksınız o zaman? Bu nasıl bir ayarsızlıktır? O kadar sıkıştıysanız, kendinizi tutamıyor, ayarları bozulmuş biçimde saçmalıyor ve aslında suçlarınızı bir bir ikrar edip sürekli kendinizi ele veriyorsanız, bütün bunlar yerine İtiraf edin. Seçimden önce son şansınızı kullanın. * Hande Demircioğlu’nu kaybetmenin acısını diğer hiçbir acımız bastıramadı. Onu ve hayal ettiği başka bir dünyayı hiç unutmayacağız ve inadına kuracağız. gulsumkav@gmail.com
Sanayi ve tarım üretiminin giderek gerilediği Türkiye ekonomisi; en çok rant ve inşaat sektöründen besleniyordu ki, oradan da kötü haber geldi. Konut satışları Eylül’de yüzde 20 ile sert bir düşüş yaşadı. Bunun sebeplerinden birisi de ülkedeki siyasal belirsizlik ve iç savaş ortamı.
ekonomi fatma çakır
Uzmanlar, konut alımında seçim sonuçlarının belirleyici olacağını söylüyor. Buna göre, konut satışları Ocak ayından bu yana ilk kez düşüş kaydetmiş oldu. Düşüş, Temmuz 2014’ten beri de konut satışlarındaki en sert gerileme oldu. Mayıs ayından bu yana ivme kaybı vardı Uzmanlar, Ekim ayında ise satışların düşük baz etkisi nedeniyle Eylül ayına göre daha iyi bir performans gösterdiğini belirtirken; Kasım ve Aralık ayları için ise se-
çim sonuçlarının kritik olacağını ifade etti. TÜİK verilerine göre, konut satışları Eylül’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 20.1 gerileyerek 92,483 adet oldu. Konut satışları 2015 yılında sadece Ocak ayında yüzde 1.7 düşüş göstermiş, sonrasındaki aylarda artış kaydetmişti. Ancak, konut satışlarındaki artışta Mayıs ayından bu yana ivme kaybı yaşanıyordu. Şubat’ta yüzde 15, Mart’ta yüzde 32.4, Nisan’da ise yüzde 42.7 ile tepe noktasına ulaşan artış oranı, Mayıs’ta yüzde 19.4’e, Haziran’da yüzde 19.1’e, Temmuz’da yüzde 13.5’e, Ağustos ayında ise yüzde 6.5’e gerilemişti.
Bayram tatili, seçim ve faiz oranları belirleyici oldu TSKB Gayrimenkul Değerleme Genel Müdürü Makbule Yönel Maya, “Eylül’deki bayram tatili nedeniyle bir hafta resmi işlem yapılamamıştı. Eylül ayı üç haftalık veri ile değerlendirildiği için resmi işlem adedinde buradan kaynaklanan bir düşüş oldu” dedi ve ekledi: “Bunun yanı sıra, seçim öncesi yatırımcılar tarafından beklemeye geçilmesi ve artan şiddet olayları psikolojik etki yarattı. Ayrıca faiz oranlarının gelmiş olduğu yüksek seviyeler de konut talebini olumsuz etkiliyor.”
Türkiye’nin yarısı yoksul TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 23.3 milyon kişi maddi yoksun, nüfusun yüzde 15.1’ine karşılık gelen 11.7 milyon kişi ise sürekli yoksul durumunda. Ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya olan, ödeme zorluğu çeken, beklenmedik harcamalarını, evinin ısınma ihtiyacını karşılayamayan, çamaşır makinesi, telefonu, renkli televizyonu olmayan, tatil yapamayanların “maddi yoksun” olarak tanımlanıyor.
Dolar Avrupa’dan gelen haberle sert düştü Dolar, artan küresel risk iştahının etkisiyle 2,86’nın altına gerileyerek 2,85’i gördü. Önceki gün Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faizleri değiştirmemesine karşın Başkan Mario Draghi’nin açıklamaları ile düşüşe geçen avro 3,18, dolar ise 2,86 seviyelerini görmüştü. Dün ise güne 2,87 ile başlayan dolar, aşağı yönlü hareketini sürdürerek gün içinde 2,85 ile son iki ayın en düşük seviyesini gördü. Gösterge tahvilin faizi ise tek haneye geriledi. DOLAR İKİ AYIN EN DÜŞÜĞÜNDE Dün güne 2,87 seviyelerinde başlayan dolar, aşağı yönlü hareketini sürdürerek gün içinde 2,85 ile son iki ayın en düşük seviyesini gördü. Draghi’nin açıklamalarının piyasalara etkisinin sürmesiyle avro paritesi
1,11’in altına gerileyerek 1,1072 ile 17 Ağustos’tan bu yana en düşük seviyesini gördü. Avro dün gün içinde 3,17’ye indi. Analistler, ECB Başkanı Draghi’nin varlık alımları, mevduat faizleri ve enflasyona dair açıklamaların küresel risk iştahını artırdığını ve gelişmekte olan ülke para birimlerinin avro ve dolar karşısında değer kazanmasına neden olduğunu ifade etti. Tahvil bono piyasasında iki yıllık gösterge tahvilin bileşik faizi yüzde 9,99’a gerileyerek 4 Ağustos’tan bu yana ilk defa tek haneye indi. Analistler, küresel risk iştahındaki artışın sürmesi durumunda iki yıllık gösterge tahvilin bileşik faizinde yüzde 9,50 seviyesinin görülebileceği, olası yükselişlerde yüzde 10,50 - 11 seviyelerinin takip edilebileceğini kaydetti. EKONOMİ
Merkez Bankasından faiz kararı
Doğalgaz faturaları uçacak
Azerbaycan’dan alınan doğalgazın taşıma maliyeti yaklaşık 9 kat artırıldı. Bu maliyetin faturalara yüzde 18 oranında yansıyacağı belirtiliyor. Gaz dağıtımını yapan Socar Gaz şirketinin ortakları arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen ve Kalyoncu Ailesi gibi tanıdık isimler bulunuyor.
BOTAŞ’ın 11 dolara taşıdığı gazın birim maliyeti, özel dağıtım şirketlerinde 102 dolara taşınacak. Böylece doğalgaza ek olarak 462 milyon dolar daha fazla ödenecek. Ek taşıma maliyeti vatandaşı faturasına da yansıyacak. Faturalardaki “ek taşıma” kaleminde yüzde 18’lik artış yaşanacak. EKONOMİ
TCMB politika faizini yüzde 7,50, faiz koridorunu ise yüzde 7,25-10,75 bandında tuttu. Reuters anketine katılan ekonomistlerin tamamı politika faizi ile faiz koridorunun alt ve üst bandının değişmesini beklemiyordu. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK), Ekim ayı faiz kararını açıkladı. Banka 1 haftalık repo faizini yüzde 7,5, gecelik borç verme faizini yüzde 10,75 ve gecelik borçlanma faizini de yüzde 7,25 seviyesinde sabit tuttu. EKONOMİ
KADIN
07
27 Ekim 2015
Figen Yüksekdağ kadınlarla buluştu
Bombacılar, katiller dışarıda; kadınlar makul şüpheli
Kadınların suçu canlı bomba olmamak mı?
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Taksim’de gerçekleştirdiği kadın cinayetlerini konu alan buluşmada öldürülen kadınların aileleriyle bir araya geldi. Toplantıya Muhterem Göçmen’in annesi Binnur ve kardeşi Çiğdem Evci, Deniz Aktaş’ın annesi Figen Yetişgin, Özgecan Aslan’ın kuzeni Karanfil Aslan, Emine Canan Ata’nın annesi Pakize Cebeci, ve Ebru Erenler’in annesi katıldı. Toplantıda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Avukatı İpek Bozkurt kadın katillerine verilen indirimleri hukuki boyutuyla ele aldı. KADIN
Eskişehir’de polis, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşen Gürcan’ın katıldığı paneli izleyen Özge Uyanık ve Burcu Karefil’i “makul şüpheli” olarak karakola götürüldü. Canlı bombalar dışarıda; kadınlar, makul şüphe ile gözaltında. İşte AKP’nin Yeni Türkiye’si (!)
Barış İçin Kadın Girişimi meydanlardaydı
kadın yağmur derin
Barış İçin Kadın Girişimi, Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek Ankara Katliamı için ses çıkardı; barış şehidi olanların hikayelerini okudular. Açıklama yapan kadınlar “Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da sokağa çıkma yasaklarıyla, katliamlarıyla metropollerde de bomba korkusunun yarattığı sokağa çıkmamama halleriyle bizi sindirmeye, terbiye etmeye çalışanlar bilsinler ki hayalini kurduğumuz o kalıcı ve adil barış bu ülkeye gelecek, biz buna inanıyoruz. Mücadele etmeye, ses çıkarmaya devam edeceğiz diyor ve barış için ses çıkarıyoruz!” dediler. KADIN
Cansu Kaya’nın 2. davası görüldü
Muğla’nın Ortaca İlçesi’nde öldürülen Cansu Kaya davasının ikinci duruşması 20 Ekim’de Fethiye Adliyesi’nde görüldü. Duruşma öncesi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve davayı takip eden diğer kadın örgütleri adliye önünde eylem yaptı. Sanıklar Cansu Kaya’yı öldürmediklerini, kendisinin yüzme bilmediği halde denize atlayarak boğulup öldüğü yalanlarına devam ettiler. Cansu Kaya’nın denize atılmadan önce boğazı sıkılarak öldürüldüğü otopsi raporunun adli tıp kurumu tarafından değerlendirilmesi için duruşma 4 Aralık tarihine ertelendi. KADIN
27 Ekim SALI 2015
Eskişehir’de Ayşen Gürcan’ın paneli henüz izleyemeden, herhangi bir şüpheli durum olmadığı halde karakola ifade vermeye götürülen kadınlar; panelin katılımcılarıydılar. Ankara’da 100’den fazla insanın ölümüne ve 500’den fazla insanın yaralanmasına yol açan katliamın canlı bombaları istihbarat birimlerince takip edilirken, eylem yapacakları bilinirken ve bu canlı bombaların adları Başbakanlık’ta saklanırken herhangi bir tutuklama işlemi yapılmadı. Hatta ülkenin başbakanı ‘Canlı bombalar patlamadan onları tutuklayamayız.’ mealinde akıllara durgunluk veren açıklamasını yaptı. Bugün ise panele katılan kadınların karakola götürülmesi; emniyetin ve hükümetin nasıl bir tavır aldığını gözler önüne serdi. Karakoldaki işlemlerin ardından iki kadın serbest bırakıldı. Gürcan 3 çocukta ısrarcı Panelini izlemeye gelen kadınların gözaltına alındığı Bakan Gürcan ise, kadın cinayetleri, cinsiyet eşitlinin sağlanması, çocuk ölümleri gibi pek çok önemli soruna değinmezken; “3 çocuk” ısrarını sürdürdü. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a başbakan olduğu dönemde sunduğu “Türkiye’de Nüfus Artışı” raporuyla, 3 çocuk fikrinin ilk aşılayıcısı olduğu bilinen Gürcan, halen ‘devletin makbul gördüğü kadın profili’ üzerinden işini yürütmeye devam ediyor.
editörler
tasarım
elif karan Birsen Kaplanseren Didem Arıkan Ece Berfin Karagöz Fatma çakır gülçin çıvgın hilal türkben onur toper Mecit bozkan Melih erdem melek önder Rıfat Çapar sıla gemicioğlu yağmur derin
eda derya toper Esra Coşkuner fikriye yılmaz Ömer Kabakçı yusuf yasin yakşi
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem Özge Akman Tel: 0507 701 8684 Özge Doğan Ergenekon Mh. Tay Sok. No:6 ŞİŞLİ/İSTANBUL Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
AKP’nin isteği kadın olmak ya da olmamak: İşte bütün mesele Tüm bu açıklamalar bir araya getirildiğinde AKP’nin makbul kadını “erken yaşta evlenen, evinden çıkmayan, çocuk doğuran, kariyeri ve çalışma hayatı olmayan” bir profil olarak görünüyor. Tayyip Erdoğan ve AKP’li yöneticiler, kadının giydiği kıyafetten attığı kahkahaya, çocuk sayısından doğum şekline kadar tüm davranışları kontrol altında tutma; ceza ve ödül mekanizmalarını erkeklerle birlikte yürütme niyetindeler. Kadınların esas görevinin aile içinde konumlanmak olduğuna ilişkin ideolojik hegemonyayı güçlendirmek için elden gelen tüm imkanları kullanan AKP, bu kritere uymayanları ise makul şüpheli olarak görüyor. Polis tarafından makul şüpheli
Özge Uyanık
Burcu Karefil
olarak gözaltına alınan Özge Uyanık ve Burcu Karefil’e olay hakkındaki düşüncelerini sorduk :
olduğu halde ‘eylem yapmadan’ yakalayamayanlar, makul şüpheli sıfatıyla ‘kadın cinayetleri dursun’ diye mücadele eden kadınları gözaltına alıyor. Ancak ne kadar uğÖzge Uyanık: Eskişehir’de Aile ve Sosyal Politika- raşsalar da ne asıl katilleri, suçluları lar Bakanı Ayşen Gürcan’ın katıl- gizleyebilecekler, ne de her alanda dığı bir konferansa ben de Kadın karşılarına dikilen kadınlardan kaCinayetlerini Durduracağız Plat- çabilecekler. formu adına katılmıştım. Herkesin katılımına açık olan konferansta Burcu Karefil Ayşen Gürcan’a 2015 yılında kaç Ayşen Gürcan’nın Eskişehir’e gelkadının öldürüldüğünü soracak- diğini duyduğumuzda toplantıya tık. Ancak daha konferans başla- katılma kararı aldık. Kadınları madan oturduğumuz koltuklardan koruyacak, yaşam haklarını almabizi hiç bir gerekçe göstermeden larını sağlayacak yasaları meclisten dışarı çıkardılar. Daha sonra ‘ma- geçirecek yasa yapıcılar bunu yapkul şüpheli’ olduğumuz gerekçe- mıyorsa topluma açıklama yapmak siyle gözaltına alındığımız söylendi. durumundadır. Ancak gittiğimiz Seçimler yaklaşırken Türkiye’nin toplantıda makul şüpheli sıfatıyla birçok şehrinde uygulanan sıkı yö- gözaltına alındık. Canlı bomba netim durumu zaten Eskişehir’de listesindekilerin eylem yapmadan de bir süredir kendini gösteriyor, gözaltına alınamayacağını söyleyen şehirdeki muhalefeti baskı altına AKP kendisine muhalif olanları susalmaya yönelik bir çok uygula- turmak icin elinden geleni yapıyor. ma önümüze getiriliyordu. Çok Ayşen Gürcan o koltukta oturduğu uzun süre önce değil geçtiğimiz sürece kadın hareketinin ve topluhafta Erdoğan’ın, ‘ Siz diktatör mun sorularından kaçamayacak. müsünüz’ sorusuna verdiği ceva- Toplum eğer savaş karşısında barışbı hatırlayalım. ‘ Diktatör olsam ta, kadın cinayetlerinin karşısında bu soruyu soramazdınız’ demişti. Özgecan yasasında kenetleniyorsa İşte aynı zihniyet bugün kadın- AKP’nin bu talepleri karşılamaktan ların soru sormalarını engelliyor. başka şansı yoktur. Yoksa toplum Ellerinde canlı bombaların listesi bu taleplerini kendisi alacaktır.
Kan emiciler , size oy verecek değilim
sayı: 210
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör
Davutoğlu izdivaç programlarına özendi Geçtiğimiz hafta Başbakan Davutoğlu da, Şanlıurfa mitinginde gençlere seslenip, ailelerinin eş bulamamaları halinde kendilerinin eş bulacaklarını söyledi. En ilginç seçim vaatleri arasına giren “eş bulma” vaadi, siyasilerin de medyanın da gündemini meşgul etti. “Bu toprakların insanlarının çoğalmasını istiyoruz” diyen Davutoğlu, seçim öncesi Recep Tayyip Erdoğan’ın izinden giderek oy toplama hedefini ortaya koymuş oldu. Bilindiği gibi üreme, evlilik, doğum gibi mevzular bir önceki başbakanın da gündeminden düşmüyordu.
Kadın Hareketi Yağmur Derin 7 Haziran’da kendimize nefes alacak bir dehliz yaratmıştık ; ışık alacak bir pencere. Bu dehlizden geçecek , o pencereyi sonuna dek açacak gücümüz ve inancımız vardı. Fakat siz nefret , ego ve korku dolu harcınızla, sonunda aydınlığa çıkacağımız bu yolu tıkamak için elinizden geleni ardınıza koymadınız. 7 Haziran’dan bu yana, yaktınız, yıktınız, kan akıttınız, hatta ki öldünüz ve öldürdünüz. Barış diyen kim varsa, insanlık diyen kim varsa düşman gördünüz , he-
def gösterdiniz. Sonuçta olacak olan neydi ; eni konu bir seçim değil mi? Bir tek insan evladının canına , bir bebeğin o küçücük tabutunu görmeye değer miydi? … Yoksa sizin için bu seçim “sadece bir seçim” değil miydi? Yoksa sizin için bu bir hayat memat- ölüm kalım meselesi miydi? Maziniz o kadar kirli , halının altına süpürdükleriniz o kadar kabarık mıydı? Elleriniz gerçekten bu denli korkacak kadar kirli miydi? Öyleyse hodri meydan! Siz istediğiniz, tekrar seçimin günü geldi çattı. Yenisi, eskisi, tekrarı, erkeni, geci ; seçim geldi. 120 küsür gündür dünyayı yaktığınız yıktığınız o seçim geldi. Bu kadar gün ; ipliğinizi pazara sermekten başka bir işe yaradı mı dersiniz?
Bir önceki seçimde size oy vermeyen ve ihtiyacınız olan o birkaç milyon insan, bu kez oyunu size mi verecek dersiniz? Hiç sanmam ; 1 Kasım sizin zaferiniz olmayacak . Yenilen pehlivanlar; damdan düşmüş denir ya hani , siz balkondan (!) düşmüşler olacaksınız. Ben tek bir kadın olarak fakat benim gibi düşünen milyonlarca kadın olduğunu bilerek diyorum ki : Bana söz hakkı vermeyene , bir kadın olarak sesimi duymaya tahammülü olmayana Kürtajıma, hamileliğime, doğumuma; işime, eşime, yatak odama kadar burnunu sokana Varlığımı yalnızca aile içinde ve erkek güdümünde kabul edene, beni eve kapatmaya çalışana
İşsizliğin artmasını bile benim çalışmama bağlayana, anneliği bana tek kariyer olarak sunanlara Tecavüz sonrası kürtaj yaptıranı cani ilan edip, gerçek tecavüzcüleri koruyup kollayana Kadın katillerine arka çıkanlara, kadından yana yasaları bir türlü çıkartmayanlara Kallavi hırsıza , harbiden arsıza oy verecek değilim! Narin değilim, korunmaya muhtaç değilim, sizin sandığınız fıtratta hiç değilim ; sizin baş tacı ettiğiniz makbul kadın değilim. Şimdi tüm bunlara rağmen benden hala oy isteyenlere demem o ki “Şu fotoğrafa bir bakın ; bende size oy verecek yüz var mı ?
EMEK
08
27 Ekim 2015
Ferhan Umruk
Sistemin kötü polisi MHP
KÖSTEBEK
Yalan insan ilişkilerinde varlığını sürdüren bir yöntemdir. Birey olarak insan kendi çıkarı için karşısındakini aldatacak yalana başvurur. Bu davranışın hoş bir şey olmadığı aşikardır. Hele bu davranış sistematik bir hale geliyorsa artık patalojik bir durumla karşı karşıya kalmışız demektir. Doğrusu bir çok insan gibi benim de hiç hazetmediğim bir durumdur yalanla karşı karşıya kalmak. Bazıları yalanı idarei maslahat özürüyle meşrulaştırma yolunu tercih ederler. Ancak bu yöntem de kaçınılmaz olarak insanı riyakarlığa sürükler. Bireyler arasındaki yalanlar sonuçta sadece o bireyler ve muhtemelen çevresindekilerle sınırlı etki yaratırlar,verecekleri zarar da bu sınır içerisinde kalır. Yalan bireyler arası ilişki alanını aşıp toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılması ise son derece tehlikeli sonuçlar doğurur. Toplumlara ilişkin yalan olgusu tahmin edilebileceği gibi politika alanıdır. İnsanlar ekseriyetle politikayı ve politikacıları yalanın öznesi olarak görürler. Aslında bu değerlendirmelerinde veya önyargılarında haksız da sayılmazlar. Sistemin partileri oy deposu olan düşük gelirli, yoksul halktan oy alabimek için bir çok vaatlerde bulunurlar ama iktidar olduklarında bu vaatler yerine getirilmez. Halk her defasında hüsrana uğrar, çünkü bu sistem partileri temsil ettikleri üst sınıfların çıkarlarını savunmak, kurulu düzeni sürdürmek misyonuyla yükümlüdürler. Sistem partilerinin yalan vaatlerin ötesine geçerek halkı kışkırtma amaçlı yalana yönelmesi ise toplumsal yarılmanın yolunu açtığı gibi, yalanla kışkırtma yöntemini sistematik hale dönüştüren partinin rejimin otoriterleştirilmesi doğrultusunda hareket ettiğinin işaretini de verir. Tarihte bu yöntemin en tipik örneği Almanya’da Nazi Partisi’nin uygulamalarıdır. 1933’ten Nazilerin 1945’te yıkılışına kadar Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapan Joseph Goebbels halkı yönetmek, yönlendirmek ve kışkırtmak için yalanı kuramlaştırmıştır. Goebbels’in büyük yalan teorisi şu temellere dayanır: İnsanların beyin tembelliğine dayanarak hareket edin... Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, halk o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser. Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur. Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır. Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin. Asla kabahat ve suç üstlenmeyin. Kendinizi savunmak yerine karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın. Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın. Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak kolaydır. Goebbels’in bu talimatları bütün sistem partilerinde de sistematik olarak değil ama yer yer uygulanır. Şimdi Türkiye coğrafyasında da Goebbels’in hayaleti daha da güçlü olarak dolaşmaya başlamış görünüyor. Erdoğan Goebbelsleşiyor partisi AKP’yi de manipüle ederek büyük bir dezenformasyon kampanyası yürütüyor. Pervasızca yalanlara başvuruyor, havuz medyası korosu da bütün gücüyle yalanları terennüm ediyor. Ankara’da 102 insanımızın hayatını kaybetmesine neden olan bombacılar tespit edilip IŞİD’le ilişkileri aşikarken, o ekranlarda bu katliamı yapanların IŞİD, PKK ve de PYD, Suriye gizli servisi Muhaberat işbirliği olduğu yalanını yayıyor. Polis aracına bağlanarak yerlerde sürüklenen Hacı Lokman Birlik’in cansız bedeni için açılan soruşturmada bunu yapan polisler değil video çekimini yapan polisler cezalandırılıyor. Dilek Doğan evinde öldürülüyor. Polisin elinden silahı almak isteyen birinden dolayı vurulduğu söyleniyor. Gezi isyanında camide içki içildiği yalanı koro halinde Erdoğan, hükümet ve havuz medyası tarafından hep bir ağızdan tekrarlanıyor. Erdoğan’ın sistematikleşen yalan kampanyasına daha bir dizi örnek eklenebilir. Aşikar olan gerçekse tiranlaşma yolunda Goebelsleşmeyi de bizzat kendi üstleniyor. Erdoğan’ın büyük yalan kampanyasının hedefi HDP’dir. HDP’dir çünkü, 7 Haziran seçimlerinde bırakın onun Başkanlık için istediği 400 milletvekilini AKP’nin tek başına iktidar olmasını barajı aşarak HDP engellemiştir Önümüzdeki 1 Kasım seçimlerinde de Erdoğan’ın tiranlaşma hevesini kırmak için bir adım olarak HDP oy desteğini hakediyor.
İşçi katilleri yenilecek halk kazanacak
Saray Yenilecek Halk Kazanacak çalışmasında yer alan kurumlar AKP İktidarı döneminde yaşanan işçi ölümleri ile ilgili bir açıklama yaptı. Yayınlanan metinde, işçilerin yaşamını hiçe sayıp gerekli düzenlemeleri yapmayarak işçi ölümlerinin önünü açan ancak ölümlerin sorumluluğunu üzerine almayan AKP İktidarı’na ve savunucularına yaşananlar hatırlatıldı. emek sıla gemicioğlu
yargılandı ne de sorumlu Bakanlar. İlerleyen günlerde işçiler baskı altına 3 Kasım 2002’den bu yana alındı, işten çıkarıldı ve hatta işçi yayani AKP tek başına iktidar kınlarının alacakları tazminatlar bile olduğundan beri bu ülkede kayıt- taksite bağlandı...Sadece Soma mı? lara göre 16 bin 149 işçi yaşamını Kozlu, Dursunbey, Ermenek... mayitirdiğinin ifade edildiği açıklama- den ocaklarını işçiler için tabutluğa da AKP’li yılların işçilerin teker te- çevirdiniz. Uyguladığınız rödovans ker değil kitlesel olarak işyerlerinde sistemi ile varolan güvencesizliği daöldürüldüğü yıllar olarak kayıtlara ha da derinleştirdiniz, birçok mageçtiği belirtildi. denci ocağını söndürdünüz...’’
elin parmakları kadar tutup, meslek hastalıklarını gizlediniz. Oysa sizin döneminizde kot kumlama sonucu işçilerde görülen silikozis hastalığı kamuoyuna yansıdı. Ünlü markalar için cennete çevirdiğiniz İstanbul’un çevre semtlerindeki (Alibeyköy, Küçüksu, Sultançifliği, Halkalı) kumlama ve zımpara atölyelerinde yüzlerce işçi silikozise yakalandı ve onlarcası yaşamını yitirdi.’’
Soma, Kozlu, Dursunbey, Ermenek.. Maden ocaklarının tabutluğa çevrilmesiyle ilgili şu ifadeler yer aldı: ‘’Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı Soma’da gerçekleşti. 301 işçi işveren-devlet-sarı sendika eliyle ölüme yollandı. Katliamın üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen ne şirketin patronu Alp Gürkan
İstanbul Müftülüğü’nden akıl almaz fetva Varolan işçi sağlığı haklarınında yok edildiği belirtilen açıklamada, İstanbul Müftülüğü’nün iktidardan aldığı destekle işçi ölümlerine karşı gelişen tepki üzerine “Aşırı tedbir Allah’a güveni sarsar” diye fetva vermesi, fabrikadaki patronun sendikal
Meslek hastalıklarıyla ilgili veriler gizlendi Açıklamada meslek hastalıklarıyla ilgili şunlar söylendi:’’ ILO verilerine göre meslek hastalıklarına bağlı ölümler, iş kazalarına bağlı ölümlerin yaklaşık 5-6 katı düzeyindeyken, SGK istatistiklerine göre her yıl meslek hastalığından ölen işçi sayısını iki
örgütlenmeye karşı “sendika haramdır” demesi AKP’den cüret alarak söylenmiştir dendi. ‘’Unutmayacağız, Korkmayacağız, Sessiz Kalmayacağız’’ Açıklamanın sonunda ise şu ifadelerle HDP’ye destek mesajı verildi: ‘’İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini savunan bizler çözümün sadece sizlerin gitmesi olmayacağı, işçilerin üretimde tek söz ve karar veren olması gerektiği bilen mücadele bilincimizle; emeği, yaşamı savunmak için bir adım olarak 1 Kasım seçimlerimizde HDP’den yana tutum alıyoruz. Devamında 2 Kasım’da işyerlerinde, tarlalarda ve sokakta işçi sağlığı ve iş güvenliğini mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz.’
İşçilerin Yarını’nda bu hafta Serapool ve Divan işçileri konuşacak İşçilerin yarınlarına ulaşmak için bugün işçilerin sorunları ve çözüm yollarını, işçi direnişlerini ve işçilerin nasıl bir mücadele hattı izlemesi gerektiğini Çağdaş Sinan Dağ’ın moderatörlüğünde masaya yatıran ‘’İşçilerin Yarını’’ programında bu hafta sendikalı oldukları için işten atılan Serapool ve Divan Otel işçileri konuk olacak. Yarın Medya ve Yol Tv ortak yapımıyla gerçekleşen programın 27 Ekim Salı günü saat 19.00’da Yol Tv’de yayın-
lanacak olan bu haftaki bölümünde sendika seçme özgürlüğü ve sendikalı olma hakkı üzerine tartışılacak. Uzun bir süredir fabrika önlerinde direnen ve bu anlamda işçi sınıfına örnek olan Serapool ve Divan Otel işçileri mücadele deneyimlerini ekranlardaki izleyicilerle paylaşacak. Aynı zamanda bu direnişlerde gelinen son aşama, direnen işçilerin pratik eylemliliklerinin yanı sıra sürdürdükleri hukuk mücadelesi de programda ele alınacak. EMEK
Divan işçilerinin mücadelesi sürecek Koç Holding’e bağlı Divan Turizm İşletmeleri AŞ’de DİSK/Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan 55 işçi, fabrika önünde 250 gündür sürdürdükleri direnişi sona erdirdi. Eylemlere devam edecek olan işçiler, hukuki mücadeleyi sürdürecekler. DİSK/Gıda-İş’ten yapılan açıklamada Anayasal haklarını kullanan işçilerin 250 gün boyunca polis saldırısına karşı türlü baskılara direndiği belirtildi. 4 ayda sonuçlanması gereken işe iade davalarının 8 ay geçmesine rağmen sonuçlanmadığına dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Çoluğu çocu-
ğuyla 55 hane 250 gündür büyük sıkıntılar yaşamakta ama bu işin sorumluları bundan zerrece rahatsızlık duymamaktadır. Dünyanın sayılı zenginlerinden Koç ailesi anayasayı çiğneyerek ve bu kadar işçiyi ekmeğinden ederek tüm işçilere gözdağı vermek istemiştir. Elbette bunu yaparken antidemokratik sendikal yasalardan ve işçi sınıfımızın örgütsüzlüğünden cesaret almaktadır. Sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmadığı, işten atmalar yasaklanmadığı ve işverenlere ağır cezalar getirilmediği sürece daha çok direnişlerde bir araya geleceğiz.” EMEK
EMEK
09
27 Ekim 2015
Soma davası 15 Aralık’a ertelendi
Fadik Temizyürek
HAKİKAT
Pazardan sonra Son 5 gün. Son beş dakika der gibi. Evet, sevgili okur, konuşuruz haftaya bugün ak koyun kara koyun belli olmuş ola-
cak. Bizim için çok değerli sayılı günler, bu günler. Ölüm kalım meselesi nerdeyse. Ya kazanacağız, ya da uzun yıllar belimizi doğrultamayacağız. Farklı yaklaşımlar var tabii bu konu ile ilgili. Şöyle örneğin: AKP gerilese ne olacak? Tek başına veya değil yine hükümet olmayacak mı, değişen bir şey olmayacak, bak görürsün. İşsizlik devam edecek. İşçiler, emekçiler güvencesiz çalışacaklar. Kadın cinayetleri nihayetlenmeyecek. İşçi ölümleri olacak. Çocuk işçiler bitmeyecek. Fakir, fakirlik içinde; zengin, varsıllık içinde yaşayacak. Kürtler, anadilini konuşmak için yine mücadeleye devam edecek. Ne MHP, ne AKP ne de Erdoğan buhar olacak. Anayasa da değişiklik ihtimali pek olamayacak. Aynı tas aynı hamam anlayacağın. Bu mu yani kazanmak, ne anladık biz bu işten? Bırakalım yapsınlar,bırakalım geçsinler o zaman. Asla. Böyle konuşanlara itibar etmeyin, aman diyim. “Değiş tonton” oynamıyoruz. Biz seçimlere bağlı olarak değişmesi mümkün olmayan köklü problemleri konuşmuyoruz. Seçimin konusu bu değil. Erdoğan’ın başkan olması böyle düşünenler için bir manaya gelmiyor olabilir. Ya hep ya hiç, ya benimsin ya toprağın, ya sev ya terk et fikri en tehlikeli ideolojidir, sevgili okur. Hayat böyle mi? Kimi zaman iyi kimi zaman kötü değil midir, bazen güler bazen ağlamaz mıyız? Hep aynı olan ne vardır, hiç. Bu kesim, kestirmeden , hemen her şey masallarda olduğu gibi olsun isterler. Çok beklemeye sabırları yoktur, sürekli sinir sekrek hareketler içinde ne mutlu olurlar, ne de yaralı parmağa işerler. Bunların geçtim masallardaki gibi bir ülkeyi kurmayı, masal anlatmaya bile mecalleri yoktur. Eringenlerdir, “sebepsiz asi”lerdir, kendileri. Bir de bizim Türk solu var: Toptancılık diye bilinir bizim camiada. Olmuşken hepsi ip gibi dümdüz olsun ister. Şöyle örneğin: “Seçim her şey, seçim hiç bir şey” hiçliği en ateşli savunucuları tarafından anlamını yitirdi. Zor oldu ama olsun, oldu ama. Kürtler’e akıl verenler, Kürtlerin partisinin,kendi partileri kadar bile kimlik politikası yapmadıklarını, kültürel motifleri sarıp sarmalamadıklarını nihayet gördü. %13 ‘ün hepsinin Kürt oyları olmadığı kabülünü yok saymazsa.Ya da Demirtaş’ın işçilerle, öğrencilerle buluşması daha somut kanıttır. Kimlik siyaseti düğümü de çözüldü. Kürtler anladı ve hemen gereğini yapmaya başladı fakat bizim Türk solcular bayağı zor kabul etti, HDP’nin siyaseti toplumsallaştırdığını. Erdoğan’a değil esas ABD ve AB’ye mavzerin ucunu göstermeliyiz diyenler de en son Ankara katliamından sonra sessizliğe gömüldü. Erdoğan az radikal, çok devrimci demeden hepimizi bombalarla paramparça etti, Obama veya Merkel değil, bizatihi Erdoğan planladı. Bu süreçte bu sessizlik de bir gelişme. Seçimler, ne toptan çözümleri ne de masalları kapsar. Ben de sizlere gülbahçesi vadetmiyorum ama şöyle düşünüyorum örneğin: Erdoğan, başkan olamasın yeter.Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmet Yılmaz “eğer koalisyonlara bu ülkeyi muhtaç ederseniz o zaman evlatlarınıza iş bulabilmek zor olur.” Diyemesin yeter. Davutoğlu, bizleri beyaz toroslarla tehdit etmesin yeter. HDP, bir puan dahi olsa oy oranını arttırsın yeter. Gerisi sonraki pazar. Şimdiki hal, varolan rejim elimizden gitmesin yeter. Pazar gününe kadar, sağlığınıza dikkat edin, hastalanmayın, mutlaka oyunuzu HDP’ye verin ve oylarınızın başını bekleyin. Pazar gününden sonra , ne yapacağımızı konuşuruz.
Patron kazancı işçi hayatından değerli mi ? Soma Katliamı davasının 4. duruşmasında ara karar açıklandı. Dava, 15 Aralık’a ertelendi. Madenci Ramazan Demir’in ifadesinde “Top atıldığı zaman ‘Niye geç atıldı’ diye soruyorlardı. Ama yemek yemeden eve neden gidiyorsun diye soran yoktu” demesi daha fazla kazanma hırsı yüzünden işçilerin hayatlarının hiçe sayıldığını gözler önüne serdi.
emek Mecitcan bozkan
Soma Katliamı davasının 4. duruşması görüldü. 8’i tutuklu 46 sanıklı duruşmada ifadesi alınan işçiler, üzerlerinde sürekli üretim baskısı olduğunu, patronların ve amirlerin; fiziksel olarak mümkün olmadığı halde daha fazla üretmelerini istediğini, fazla kömür çıkmadığı zaman ise işçilerin darp edildiğini belirtti. Davaya katılan madencilerin aileleri ise ifadesini değiştirerek şikayetin vazgeçen mağdur işçilerden bahsetti. Patronların, işçilere; “İşe alınacaksınız. Bizden haber bekleyin” diyerek ifadelerini değiştirmeye zorladığını söyledi. Patron Can Gürkan ise konu hakkında; işsizlik sorununu çözmek için çabaladıklarını iddia etti. Davada ara karar ise; Mahkeme heyeti, davayı 15 Aralık’a erteleyerek; mağdur ve hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin katılma talebinin kabul edilmesine, olay yeri keşfinin yapılması için Ege Linyit İşletmelerine (ELİ) gerekli yazışmaların yapılmasına, hayatını kaybeden işçilerin Mart ve Nisan ayının maaş bordrolarının Manisa Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan istenmesine, işletme içindeki iç yazışmaların işletmeden istenmesine ve tekrar bilirkişi heyetinin oluşturulması için gerekli kurumlara yazışmaların yapılmasına karar verdi. Patrona göre hayat değil üretim önemli Mağdur işçilerin verdiği ifadeler, madendeki güvenlik ihllalerini ve bu ihlaller sonucunda 301 işçinin ne uğruna öldüğü sorusuna cevap verdi. Mağdur işçi Ramazan Demir verdiği ifadede, taşeronların, amirlerin ve müdürlerin işçilere sürekli daha fazla üretmek için baskı yaptığını söyledi. Taşeronların isterlerse işçilerin işine hemen son verebileceğini söyleyen Demir, madendeki üretim baskısının ağır olduğunu belirterek “Sürekli bizden fazla iş istiyorlardı. Ayak durduğu zaman ‘Neden durdu’, top atıldığı zaman ‘Niye geç atıldı’ diye soruyorlardı. Ama yemek yemeden eve neden gidiyorsun diye soran yoktu. Gün oluyor oturacak vaktimiz bile olmuyordu” diye ko-
nuştu. Mağdur işçilerden Hasbi Demir ise olay günü bant ekibinde çalıştığını ve saat 14.45 sıralarında bandın alev almaya başladığını söyledi. Demir’in ifadesi, sanık avukatlarının; madende yanmaz ve alev yürütmez ekipman kullanıldığı iddiasını çürüttü. Demir ifadesine devam ederken; ucuz ve güvenlik açısından yetersiz gaz maskelerinin bile ancak patlama, gaz sızması gibi durumlarda kullanılmasına izin verildiğini, “gereksiz kullanım” olursa işçilere para cezası kesildiğini söyledi. Patlamadan sonra bulundukları yere duman dolduğunu bunun üzerine şeflerinin işçilere maskelerini takmasını söylediğini belirten Demir, bazı işçilerin madendeki “gereksiz kullanım cezası” yüzünden maskelerini açmakta tereddüt ettiğini söyledi. Demir, daha sonra maskelerini açtıklarını ancak maskelerin ısındığı için çalışmadığını kaydetti. İki mağdur işçinin ifadesi, işçilere alınan en büyük güvenlik önleminin olası patlamalarda çalışmayan maskeler olduğunu ve patronların, daha fazla kömür, daha fazla kazanç uğruna işçileri göz göre göre ölüme gönderdiğini ortaya koydu. Devlet katliamdan %30 suçlu İşçilerin ifadelerine ve avukatlara göre, 301 madenciyi ölüme götüren bir diğer konu da devlet denetimiydi. Mahkemeye sunulan çok sayıda belge, devletin katliamdaki sorum-
Cam Keramik-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten çıkarılan Serapool işçilerinin patronlara karşı verdiği hukuk mücadelesi sürüyor. İşçilerin iade davası ve patronun, işçilerin yasa dışı grev yaptığı iddiasıyla açtığı dava aynı gün görüldü. Davadan önce İstanbul Anadolu Adliyesi önünde basın açıklaması yapan işçiler adına konuşan Filiz Aloğlu “Hukuk mücadelemiz devam ediyor fakat asıl kazanım tüm işçiler patronlara karşı fabrika fabrika örgütlendiğinde gerçekleşecek” diye konuştu. İşçilerin işe iade davası 26 Ocak 2016 tarihine ertelendi. EMEK
kararına karşı Danıştay’a itiraz ettiklerini söyleyen Arslan, “Bu rapor, faciada Çalışma Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı’nın sorumluluğunun olduğunu ispat etmektedir” diye konuştu.
Patronların kar hırsı için 301 işçiyi öldüren sebepler:
Soma katliamı davaları devam ettikçe, her ne kadar hakim soruşturmanın genişletilmesi taraftarı olmasa da iş güvenliğine dair alınmayan tedbirler ortaya çıkıyor.
fadiktemizyurek@gmail.com
Serapool hukuk mücadelesi veriyor
luluğunu kanıtlar nitelikte olsa da devlet hem kendini hem de görevlilerini koruyarak, yargılanmalarına izin vermedi. Avukat Can Atalay Danıştay’ın kararına rağmen kamu görevlilerinin kovuşturmada yer almadığını ve devlete ait TKİ’nin ise istenen belgelere hala cevap vermediğini söyledi. İşçilerin söyledikleri de, denetim konusunun katliama yol açtığını gösterdi. Güvenli olmadığı halde üretim yapılan yerlerin müfettişler denetime gelince kapatıldığını söyleyen işçiler, hiç bir işçinin müfettişlerin “Sorununuz var mı?” sorusuna işten çıkarılması korkusu yüzünden cevap veremediğini söyledi. Mağdur işçilerden Sezai Gezgin, müfettişler hakkında “Onlar gelirken sanki Cumhurbaşkanı ilçeye gelse, ne hazırlık yapılırsa o şekilde hazırlık yapılırdı.” dedi. Devletin katliamdaki sorumluluğunu ortaya çıkaran bir diğer kanıt da Soma İş Mahkemesi’ne sunulan yeni bilirkişi raporu oldu. Manisa Barosu Başkanı Ali Arslan’ın açıkladığı; İstanbul Üniversitesi’nden bilirkişi heyetine hazırlatılan raporda Soma Kömürleri AŞ yüzde 70, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) yüzde 15, Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) yüzde 10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yüzde 5 kusurlu bulundu. Devlet müfettişlerinin ve Bakanlıkların yargılanmalarının devlet tarafından izin verilmemesine rağmen devletin
Denetim yapmak için kaç işçinin daha ölmesini bekliyorsunuz? Devletin, Soma’dan sorumlu olduğunun kanıtları sadece bilirkişi raporu ve işçilerin ifadeleri değil. Soma Katliamı’ndan çok kısa bir süre önce CHP Milletvekili Özgür Özel’in Soma’da facia olabileceği yönündeki yasa tasarısının reddedilmesi, hiçe sayılması da devletin maden katliamlarının suçlularından biri olduğunu gösteriyor. Soma’dan sonra yürürlüğe konulan madenlerde ATEX adı verilen güvenlik sistemlerinin 2019’a ertelenmesi ve daha önce kapanan 65 madenin açılması da bundan sonra yaşanacak her maden katliamında devleti yani AKP’yi sorumlu kılacak. Artık maden katliamlarının yaşanmasını beklemeden, yaptığı uygulamalar için AKP’ye sorulması gereken sorular var; İşyerlerini denetlemek için daha kaç işçinin ölmesini bekliyorsunuz? Katliamlardan sorumlu patronları yargılamak yerine adalet arayan kaç işçiye daha tekme atmayı düşünüyorsunuz?
Fabrikaların ucuz emek gücü hilesi Ekonomik krizi yaratan şirketler, krizlerin faturasını işçilere çıkarmaya alışık ancak bu kez fabrikalar krizi bahane ederek ucuz emek gücü sağlama peşinde. Mersin’deki cam fabrikaları, ekonomik krizden dolayı fırın kapatacağını söyleyerek 200 işçiyi işten çıkarma kararı aldı. İşçiler, fırın kapatmaların bahane olduğunu, patronun kanundaki bir açıktan yararlanarak, fabrikayı 6-7 ay kapalı tutacağını
ve daha sonra yüksek tonajlı bir fırın açarak düşük ücretli işçi alımı yapacağını söyledi. Fabrikalar; işten çıkarılacak işçileri, emekliliği yaklaşmış, yüksek saat ücretli ve rahatsızlıklarından dolayı sağlığını kaybeden, işyerinde yaralanan ve bu sebeplerden rapor almış işçilerden seçiyor. İşçilerin örgütlü olduğu Kristal-İş sendikası ise patronun işten çıkarma hilesine karşı işçileri mücadeleye çağırıyor.EMEK
Üretim zorlaması. Kapsamlı bir risk değerlendirmesinin yapılmaması. İş sağlığı ve güvenliği meslek eğitiminin, mevzuat hükümlerine uygun şekilde verilmemesi. İşletmedeki iç denetim faaliyetlerinin gerektiği şekilde yerine getirilmemesi. Ocağın havalandırması konusunda hatalı uygulamalar ve sorunların çözümlenmemesi. Ocak şartlarına uygun maskenin seçilmemesi. Maskelerin kontrol ve bakımının gerekli şekilde yapılmaması. Gaz izleme sistemindeki sorunlar ve bunların giderilmesi konusunda kayıtsız kalınması. Elektrik enerjisiyle çalışan cihazlardan bir bölümünün yanmaz özellik taşımaması.
genclık
10
27 Ekim 2015
İstanbul Üniversitesi’nde Barış Haftası ilan edildi
Gençlik Ankara’yı ve katillerini unutmadı
Üzerinden iki hafta geçen Ankara katliamını anmak için geçtiğimiz hafta İstanbul Üniversitesi’nde Barış Haftası ilan edildi. Yandaş rektörlüğün tahammül edemediği Barış Haftası’na saldırılar da yaşandı. Öğrenciler; Barış Haftası boyunca, katillerin kim olduğunu, katliamların son bulması için katillere karşı ne yapmak gerektiğinden bahsetti.
ESOGÜ’de rektör yandaş, bilim yasak
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde öğrencilerin dergi ve tanıtım standına saldırı yapıldı. Her yere atanan yandaş rektörlerden Osmangazi Üniversitesitesi’nde de bulunduğu için ve yandaş rektörlerin bilime, muhalif siyasete tahammülü olmadığı için stant açan öğrencilere saldırı talimatı verildi. ÖGB’ler öğrencilerin Bilim Kazanı adlı derginin tanıtım standına saldırdı. Öğrenci Kolektifleri üyesi bir öğrenci yaralandı. Sonraki gün tanıtım standı açan öğrencilere de saldıran ÖGB’ler Öğrenci Kolektifleri üyesi 4 öğrenciyi yaraladı, 3 öğrenciyi gözaltına aldı. GENÇLİK
Boynukalın gençleri faşizme çağırıyor
gençlik mecitcan bozkan
Ankara katliamının üzerinden iki hafta geçti. İki haftalık süreçte meydanlarda, okullarda anmalar protestolar yapıldı. Katliamın sorumlularını bilen halk, Ankara’nın ve daha önceki katliamların hesabını sormak için 1 Kasım gününü beklerken; meydanlarda, okullarda anma eylemleri ve protestolar sürüyor. İstanbul Üniversitesi’nde katliamda kaybettiğimiz barış şehitlerini anmak isteyen öğrenciler, geçtiğimiz haftayı Barış Haftası ilan etti. Gençlik diktatörlüğe karşı birleşiyor İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde, Barış Haftası için bir araya gelen öğrencilerle Erdoğan’ın diktatörlüğünü anlatan bir mizansen gerçekleştirildi. Öğrenciler, yaptıkları mizansenle Saray diktatörlüğüne karşı bir
Öğrenciler, bir mizansenle ülkedeki diktatörlük rejimini anlattı.
arada kol kola olmak gerektiğinin mesajını verdi. Erdoğan rolündeki öğrencinin kampüste bir meydanda halka hitap etmesiyle başlayan mizansen; diğer öğrencilerin birlik olup Erdoğan’ın etrafını sararak “Saray yenilecek, barış kazanacak” demesiyle son buldu. Barış şehitleri için barışa şiirler Beyazıt Kampüsü’nde; Barış Haftası kapsamında, öğrenciler Ankara’da katledilen barış şehitlerinin isimlerini yaşatmak için, fakülte bahçelerine Ankara’da katledilenlerin isimlerinin yazdığı şeritler astı. Yıllardır devlet eliyle yapılan katliamların son bulması için mücadele edeceğini söyleyen öğrenciler, barış için şiir köşeleri oluşturdu. Banklara, panolara barış şiirleri yazıldı. Akademisyenlerin de katıldığı bir forum düzenleyen öğrenciler, Ankara Katliamı ve barış üzerine tartıştı.
Ankara’da katledilenler için üniversitede barışa şiirler yazıldı.
Yandaşların barışa tahammülü yok İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü’nde de geçtiğimiz hafta Barış Haftası ilan edildi. Barıştan korkan iktidarın yandaşları, barış için yapılan hiçbir şeye tahammülü olmadığı gibi Ankara’da katlettiği insanlar için açılan taziye çadırına da tahammül edemedi. Kampüse kurulan taziye çadırına önce faşistler daha sonra da polis saldırdı, 8 öğrenci gözaltına alındı. Suruç’ta ve Ankara’da kaybettikleri arkadaşları için üniversiteye fidan dikmek isteyen öğrenciler, giriş kapısında yapılan “fidan aramasıyla” karşılaştı. Fidanlardan korkan, yandaş rektörün verdiği talimatla fidanları içeri sokturmayan ÖGB’lere rağmen öğrenciler okula girerek katliamda kaybettikleri arkadaşları için fidan dikti. Fidan dikimine de tahammül edemeyen faşistler, ÖGB ve polislerle işbirliği yaparak öğrencilere saldırdı, 12 öğrenci gözaltına alındı.
İÜ Avcılar Kampüsü’ndeki etkinliklere faşist saldırılar yapıldı.
AKP Gençlik Kolları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Abdurrahim Boynukalın, AKP gençlerinin sağa sola saldırmadığı için “dava şuuruna” sahip olmadığını iddia etti ve gençlere saldırı çağrısı yaptı. Boynukalın, AKP gençliğine yönelik “Eskisi gibi bir dava şuuruna sahip değil, sokaklara çıkmıyor, meydanlara çıkmıyor, eylem yapmıyor” eleştirileri yapıldığını hatırlatan Boynukalın, “Ortaya eylem koymalıyız arkadaşlar. Bakın, Hürriyet ile ilgili meselemiz haftalarca tartışıldı” diyerek parti gençliğine benzer saldırılar gerçekleştirme çağrısı yaptı. GENÇLİK
Gençlik trafoları kedilerden, sandıkları hırsızlardan koruyor Ankara’dan sonra Erdoğan’a ve AKP’ye öfkesi daha da artan gençlik, daha önce sandıkta gerileyen diktatörü oturduğu tahttan indirmek ve Saray’ın iktidar uğruna başlattığı savaşı durdurmak için sandığa gidecek. Katliamlara, yolsuzluklara cevabı bir kez daha sandıkta verecek olan gençler, daha önce yaşanan oy hırsızlıkları bir daha yaşanmasın diye sandıklarına da sahip çıkıyor. Müşahitlik ve sandık kurulu üyeliği yapacak olan öğrenciler okullarda, oy hırsızlığına geçit vermemek için; seçim gününe kadar müşahit olma çağrısı yapıyor. Attığımız oyları hırsızlardan, trafoları kedilerden korumak için sandıklarda görevli olmak, oy vermek kadar önemli ve seçimin kaderini belirleyecek bir şey olacak. GENÇLİK
Gençlik katillerden hesap soruyor
AKP Milletvekili Osman Boyraz, Maltepe Üniversitesi’nde bir etkinliğe katıldı. Etkinlikte, Ankara Katilamı’ndan yaralı kurtulan bir öğrenci, AKP’li vekile yönelttiği sorularla AKP’li vekili adeta “mosmor” etti. Ankara’daki barış mitingine katıldığını ve katliamdan yaralı kurtulduğunu belirten bir kadın öğrenci söz alarak AKP’li vekile “400 milletvekili alamadığı için 700’den fazla insanı katleden, ölülerimizi, yaralılarımızı bize aldırmayan, üzerlerine gaz sıkan polise emir veren bir örgütün, partinin vekili olmaya utanmıyor musunuz?” diye konuştu. GENÇLİK
Hırsızların, katillerin bildirisine yer yok
Demirtaş gençlerle buluştu 1 Kasım seçimlerine az bir zaman kalmışken, gençlerin üniversitelerde ve meydanlarda AKP’ye ve Saray’ın diktatörlüğüne karşı seçim çalışmaları devam ediyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Şişli Kent Kültür Merkezi’nde diktatörlere karşı seçim mücadelesinde aktif yer alan gençler ile buluştu. Etkinlikte, Erdoğan için uyarlanan “Dombra” şarkısına gönderme yapan “Fareli Köyün Dombracısı” isimli animasyon gösterildi. Gençlere seslenen Demirtaş “Biz büyük insanlık yürüyüşü veriyoruz en zoru da budur. Partiyi parti
yapan bizi ulaştıran o emeğe herkes saygı duymalıdır. Okulda, dağda, tarlada, barikatta direnen bütün gençlere selam olsun” diye konuştu. Konuşmasına “Genç başladık genç başaracağız diyenlere selam olsun” diye devam eden Demirtaş, gençliğin mücadelesiyle güçlü bir örgütlenme kurulursa diktatörlere bu ülkede prim verilmeyeceğini belirterek; “Bizler öylesine büyük bir hareketiz ki Türkiye toplumunun zenginliğini içinde barındırıyoruz. Öyle büyük bir hareketiz ki şehitlerimizin mücadelesini devralarak büyüdük” İfadelerini kullandı. GENÇLİK
Ankara katliamına göz yuman ve IŞİD’e yardım ederek katliamın katillerinden, suçlularından olan AKP’ye dört bir yanda öfkeler dinmiyor. Barış Mitingi’nde bomba patlatan AKP, utanmadan mitingler ve seçim çalışmaları yapmaya devam ediyor. Gençler, AKP’nin meşru bir parti olmadığını söyleyip seçim çalışmalarına izin vermiyor. Muğla’da Öğrenci Kolektifleri üyesi öğrenciler, AKP’nin seçim standına giderek broşür dağıtan AKP’lileri stanttan uzaklaştırdılar ve “Burada hırsızların katillerin bildirisini dağıtamazsınız” diyerek bildirileri yırttı. GENÇLİK
11 Okullar 5 gün tatil
LISENIN GUNDEMI “Arapça ne işimize yarayacak öğretmenim?” 27 Ekim 2015
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile haftasonu tatili ve ardından 1 Kasım Seçimlerinin birleşmesi ile 5 günlük tatil ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı 28 Ekim 2015 gününü resmi yarım gün tatil yaparken 29-30 Ekim’ i de Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla tatil etti. 31 Ekim Cumartesi zaten tatil olan kurumlar 1 Kasım günü yapılacak erken seçimler nedeniyle de 2 Kasım günü okullar tatil olacak. Toplam tatil olan gün sayısı ise 5 buçuk gün oldu. Fakat bu tatili fırsat bilip oy kullanmayı unutmamalı.EĞİTİM
Muaf öğrencilere ayrımcılık
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni icraatı, ilkokul 2. Sınıf öğrencilerine seçmeli Arapça dersi uygulaması. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise açıklamasında insanların Arapça’ya alerjilerinin olduğunu söyleyerek zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı. Öğrencilere din odaklı eğitime devam ediliyor. eğitim ece berfin karagöz
Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin Temmuz 2014-Haziran 2015 dönemini dikkate alarak hazırlayıp dün açıkladığı ‘Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu’nda zorunlu Din Kültürü Ahlâk Bilgisi (DKAB) dersinin eşitsizlik yarattığı, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dinî Bilgiler (İslâm) ve Kuran-ı Kerim seçmeli derslerinin uygulamada ‘zorunlu’ hale getirildiği yer aldı. Ortaöğretimde başörtünün serbest oluşundan, alevi, ateist, agnostik ailelerin çocuklarına kadar her soruna dikkat çekilmiş. EĞİTİM
Sosyal bilgiler öğretmenlik atamaları yapıldı
Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulunun 21 Ekim tarihinde yayımlanan kararına göre 2015-2016 eğitim ve öğretim döneminde ilkokul 2. Sınıf öğrencilerine Arapça dersi verilmesi kararı verildi. MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ilkokul 2, 3 ve 4’üncü sınıflar Arapça Dersi Öğretim Programı’nda ‘dini sebepler‘ ele alınırken şöyle denildi: “22 ülkede yaklaşık 350 milyon nüfusun anadil olarak konuştuğu Arapça, BM’nin kabul ettiği altı resmi dilden biridir. İslam ülkelerinde dini açıdan da önemli olan Arapçanın öğrenil-
mesi için başta tarihi ve kültürel sebepler vardır. Arapça konuşan coğrafyanın jeopolitik ve stratejik önemi nedeniyle gün geçtikçe önem kazanması, Arapçanın dini sebeplerin yanı sıra ekonomik, turistik, siyasi ve ticari sebeplerle de öğrenilmesini zorunlu kılmaktadır.” Dersin verilme gerekçesinde Arapça’nın Türk İslam tarihine ışık tuttuğu vurgulanarak, “Ayrıca Arap dünyasıyla artan ilişkilerimiz yetişmiş elemana olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Söz konusu nedenlerle Arapça ilk defa ilkokul 2. sınıftan itibaren bir yabancı dil olarak iletişimsel yaklaşımla, yakından uzağa, basitten karmaşığa, sarmal ve öğrenci merkezli
olarak ele alınmaktadır” ifadeleri kullanıldı. “Birilerinin” Alerjisi Varmış Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ilkokullara Arapça dersi konulmasıyla ilgili; “Okullarda hangi dillerin zorunlu yabancı dil olarak okutulacağı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenir. Bakanlar Kurulu Kararı 9 dil belirledi ve Arapça da bunlardan biri. Birilerinin Arapça’ya alerjisi var. Japonca, İngilizce, Almanca, Çince Rusça…Bu diller daha da arttırılabilir. Şu anda aileler ve öğrencilerimiz çoğunlukla İngilizce’yi seçiyorlar” dedi. Birilerinin Arapça’ya alerjisi olduğunu söyleyerek zeytinyağı gibi üste
çıkmaya çalışan Nabi Avcı, hangi dillerin seçmeli ders olacağını seçen bakanlar kurulu üyelerinin de AKP zihniyetli olduğunu açıklamış oldu. Yargıya Taşınacak İlkokul 2’nci sınıfta seçmeli ders bulunmadığına dikkat çeken Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, “Seçmeli de olsa zaten ‘seçmeli dersler’ altında belirli dersler seçtiriliyor. Bunu da zorla seçtireceklerdir’’ dedi. Demir, “Öğrenciler, kendi dillerinde meramlarını anlatamıyor, dilekçe yazamıyor. Arapça gibi zor dili ilkokul 2’nci sınıfta öğretme kararı siyasi bir karardır. Doğru bulmuyoruz, yargıya taşıyacağız’’diye konuştu.
Çocuk esirgemede dini değerler eğitimi Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’ne (ÖABT) açılan dava nedeniyle yapılamayan, sosyal bilgiler öğretmenliği kadrolarına atamaları gerçekleştirdi. Atama sonuçları bakanlığın internet sitesinden açıklandı. Adaylar T.C. kimlik numaralarıyla sonuçları öğrenebilecek. Sosyal bilgiler öğretmenliğinde 988 ilk atama, 9 yeniden atama ve kurumlar arası yeniden atama olmak üzere toplam 997 kontenjan için başvuru alınmıştı. EĞİTİM
TEOG hataları
Hürriyet’in haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği uzmanları TEOG ile ilgili soruları yanıtladı. Uzmanlar TEOG tercihlerinde en sık yapılan hataları ve neye göre tercih yapılması gerektiğini anlattı. Bu hatalar: - Yüzdelik dilimi düşük olan okulu birinci tercihe yazmak - Yüzdelik dilimine dikkat etmeden kendi isteğinize göre tercih listesi oluşturmak - Yüzdelik dilimi tutmadığı halde herhangi bir okulu birinci tercihe yazarak öncelikle yerleştirileceğini düşünmek - Okulun lokasyonuna bakmadan tercih yapmak EĞİTİM
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortak projesi olan “Değerler Eğitimi Programı”ndaki dini içerikli maddeler epey dikkat çekti. Çocuk esirgeme kurumlarında verilmesi planlanan ‘Değerler Eğitim Programı’ndaki konu başlıkları şöyle: “Allah sevgisi, peygamber sevgisi, Kuran’ı Kerim, batıl inançlar, gıybet etmeme, mahremiyet bilinci, emanet bilinci, ibadetin kazandırdıkları, şükür, sabır, merhamet, ümitvar olma, kanaatkarlık, temel ilmihal bilgileri, kul hakkı, kendi bedenine saygı, paylaşma, yardımlaşma, zararlı alış-
kanlıklar, hoşgörü, alçakgönüllülük”. Aile Bakanlığı son verilerine göre 0-18 yaş grubunda toplam 106 bin 362 çocuğa hizmet veriliyor. Bu çocukların 12 bin 542’si kuruluş hizmeti alıyor. Aile yanında 62 bin 995, aileye döndürülen 10 bin 762, evlat edindirilen 13 bin 825, koruyucu aile yanında bakımı sağlanan 4 bin 283, özel kreş ve gündüz bakım evlerinde ücretsiz bakılan ise bin 955 çocuk var. Çocuk Esirgeme Kurumu’nda bu kadar büyük sayıda ki çocuklara tek din ağırlıklı ders veriliyor. Çocuklar sadece tek yönlü bir eğitime tabi tutuluyor. EĞİTİM
Özel öğrenciye tedbir Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı 20152016 eğitim öğretim ortak sınavlar e-kılavuzunda, özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilerin sınava giriş yöntemlerine de yer verildi. Buna göre, bu öğrencilerin sınavlarda özelliklerine uygun hizmet alabilmeleri için örgün eğitim kurumlarına devam eden bireyler, okul müdürlüğünün bağlı bulunduğu Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne (RAM) başvuracaklar. Başvuru süresi birinci dönemde yapılacak ortak sınavlar için tedbir işlemleri 26 Ekim’e kadar uzatıldı. Birinci dönemde başvuruda bulunan öğrencilerden, ikinci dönem ortak sınavları için başvuru alınmayacak. Bu öğrenciler aynı hizmetten yararlanacak.
Ancak birinci dönemde sınav tedbirlerine yönelik işlem yapılamayanlar ile ikinci dönem ortak sınavlarında özelliklerine uygun yeni tedbir alınmasına ihtiyaç duyulan öğrenciler için 11 Mart 2016’ya kadar başvuru gerçekleştirilebilecek. Öğrencinin velisi/vasisi tarafından, özürlü/engelli sağlık kurulu raporu ve kimlik kartı, engelli bilgisinin işlendiği nüfus cüzdanı, halen devam eden İl/İlçe Özel Eğitim Hizmetleri Kurulu’nca alınmış yerleştirme kararı, süreğen hastalığı olan öğrenciler için ise sağlık raporu belgelerinden herhangi birinin aslı veya onaylanmış örneği ile RAM’a başvuru yapılması halinde öğrencinin özelliklerine uygun gerekli sınav tedbiri alınabilecek. EĞİTİM
ESAS MESELE
12
27 Ekim 2015
fotoğraf:Melih Erdem
Mustafa Sarısülük kimdir?
Gezi direnişi sırasında Polis Ahmet Şahbaz’ın vurarak öldürdüğü Ethem Sarısülük’ün ağabeyi. Çorum doğumlu, alevi bir ailenin çocuğu. 1 Kasım seçimlerinde Ankara’dan 2. Bölge, 1. Sıra milletvekili adayı. yer aldı. Halen HDP vekili olarak çalışma yürütmektedir.
AKP’ye karşı panzehir HDP’dir
Bu hafta Esas Mesele’de Gezi Direnişi sırasında polisin katlettiği Ethem Sarısülük’ün abisi, HDP Ankara 2 Bölge Milletvekili adayı Mustafa Sarısülük konuğumuz oldu. Sarısülük ile yeniden girmek zorunda kaldığımız seçim sürecine ve 10 Ekim tarihinde Ankara’da 102 kişini hayatını kaybetmesine neden olan bombalı saldırıya dair konuştuk. Sarısülük ile yeniden girmek zorunda kaldığımız seçim sürecine ve 10 Ekim tarihinde Ankara’da 102 kişini hayatını kaybetmesine neden olan bombalı saldırıya dair konuştuk. HDP’yi Türkiye siyasetinde nasıl görüyorsunuz? HDP’yi, Türkiye’de RöPORTAJ devam eden onur toper yapısal sorunlara karşı, tüm ezilenlerin, tüm ötekileştirilenlerin, tüm dini grupların sigortası, umudu olarak görüyorum. Özelikle partileşmesi, 7 Haziranda ortaya koyduğu politikalar kitlelerde, ezilenlerde tüm ötekileştirilenlerde hayat buldu. Büyüyen bir ağaçtır büyümeye de devam ediyor. 7 Haziran’dan önce AKP’nin güç kaybetmesin, tüm ezilenlerin HDP’de bir araya gelmesi ittifak kurması çok önemliydi. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. 7 haziran seçimlerinden sonra yeniden seçim dediler. Bizde parti olarak yeniden çalışmalara başladık. Özellikle Suruç’tan sonra savaş politikalarının devreye sokulması, katliamcı politikaların devreye sokulması bizimde ciddi anlamada çalışmalarımızı engelledi. Ama ne yaparlarsa yapsın başarılı olamayacaklar. HDP mayası artık tutmuştur.
Acımızın bir kıymetinin de kalmadığını düşünüyoruz.
HDP Gezi’nin partisi mi sizce? Gezinin partisi demek haksızlık olur. Hem Gezi’den önce yürütülen emek ve demokrasi mücadelesinin hem de Gezi’den sonra yürütülen mücadelenin bir sembolüdür. Ben de geziden önce hem HDK içerisinde yer alan, hem de HDP kuruluşunda görev alan bir kişiydim. Bugün HDP Gezi’de ortaya çıkan bu değerler için mücadele ediyor. Gezi toplumsal mücadelenin bir ana durağıydı. Bugün HDP’de Gezi’nin göstermiş olduğunu bu değerleri taşıma anlamında çalışıyor diyebiliriz. Seçimler ve eylemlilik birbirine ne kadar bağlı? Bunu ayrıştırmaya karşıyım, ben kendim bireysel olarak bunun için mücadele ediyorum. Ama aynı zamanda partimiz de bunu böyle ele alıyor. Biz hiçbir zaman sokağın nabzını farklı ele alıp, meydanların emek, demokrasi, özgürlük mücadelesini farklı ele alıp, parlamenter mücadeleyi farklı ele alan bir parti olmadık. Tam tersinebeslenmiş olduğumuz kan buradan geliyor. Birbirini bütünleyen demokratik mücadele zaten bu şekilde oluyor. İnsanların yarına dair umutlarını büyütmek için HDP var. Parti olarak HDPezilenlerinmücadelesiniparlamentoya taşımak için var. Toplumda Gezi direnişinin nasıl bir etkisi var? Evvela Gezi’nin yaratmış olduğu sinerji, ortaya koymuş olduğu değerler tüm ötekileştirilenler, ezilenler nezdinde baktığımızda bize izleyeceğimiz yolu sundu. Biz Soma’daki işçi katliamında bir araya gelebildik. Suruçtabir araya gelebildik. Kobene’de, Rojava’da IŞİD ve El Nusra çetelerinin insanlık dışı uygulamalarına karşı bir ara gelebildik. Yani Gezi form değiştirerek devam
ediyor. Bunun toplumsal anlamda, kategorik olarak ilkelerini ortaya koydu. Yürüyeceğimiz yolu ortaya koydu. AKP diktatörlüğüne karşı form değiştirerek devam ediyor. Sadece kaybettiğimiz çocuklar açısından değil, bunu toplumsal siyasal ve sosyolojik arka palanına baktığımızda, buunutulabilir bir şey değil. Bizler açısından, tüm ötekileştirilenler açısından, bütün inanç gruplarından, ezilen halk kesimlerine, işçi sınıfından emekçi kesimlerine kadar, kadınlara gençlere kadar bu baskıcı faşizan politikalara karşı bir halkı n güçlü bir şekilde karşı koyuşuydu. Tarih treninin rayına oturuşuydu. Demekki seçimlere doymamış AKP. Biliyorsunuz onların dış politikada savundukları bir anlayış vardır: Neo Osmanlı anlayışı. HDP Osmanlı tokadını AKP’ye vurdu. 1 kasım da artık onların iktidarını parçalamayı düşünüyoruz. Diyarbakır, Suruç, Ankara… Bu katliamların AKP ile ilişkisi sizce nedir? Şundan kendi ismim kadar eminim: bu sadece AKP iktidarının uygulamış olduğu bir politika değil. Öteden beri Türkiye’nin gelenekselleşmiş bir iktidar anlayışı. Buna benzer katliamları bire bir devlet organize etti. Sadece desteklemek yada göz yummak yumuşak kalıyor, bizzat devlet organize etmiştir. 77 1 Mayıs’ı, 6-7 Eylül olayları, Sivas katliamında, Maraş vahşetinden, Çorum katliamından, Gazi katliamından bunların nasıl organize edildiğini çok iyi biliyoruz. Suruç’ta, Diyarbakır’da ve Ankara da TC’nin en büyük ve en vahşi katliamı devletin birebir desteği olmadan yapılamaz. Ankara’da yaşayanlar şunu bilir, devletin bir sineğin kanat çırpışından bile haberi olur. Bu anlamıyla eş başkanımız şöyle bir açıklama yapmıştı: “Katil
Görüyoruz ki panzerlerin arkasında bedenleri sürükleniyor, artık şehirler kuşatılarak sivil yerleşimlere operasyon yapılıp küçük bebekler katlediliyor.
Gezi toplumsal mücadelenin bir ana durağıydı. Bugün HDP’de Gezi’nin göstermiş olduğunu bu değerleri taşıma anlamında çalışıyor diyebiliriz. devlet, özür diliyorum, seri katil devlet” Aslında bunun devamıdır. Bunların bütün pislikleri dökülmeye başladı. İstihbarat raporları ortaya çıktı. Bile bile orada barış isteyen, eşitlik isteyen, emekçilerin üzerinde bomba patlatan bu vahşi düzen ve devletin kendisidir. Biz çok iyi biliyoruz ki IŞİD denilen bu barbar sürülerini ortaya çıkaran ideolojik olarak, lojistik olarak ve askeri olarak da destekleyen TC devletidir ve AKP iktidarıdır. Ahmet Şahbaz’ın tahliyesi sizin için ne ifade ediyor? En nihayetinde bunun hukuksal mücadelesini sonuna kadar yürütmek ve bunların hukuksuzluklarını teşhir etmek konusunda biz aile olarak sorumluluğumuzu yerine getirmeliydik. Sonuçta başarılı da olduk. Davanın ilerleyen sürecinde katil Ahmet şahbazı tutuklattık. Fakat onların anlayışı zaten başından beri aklamaktı. Bugünde çok ince bir planla tahliye ettiler ve davamızı Aksaray’a sürdüler. Biz artık kardeşimizin evladımızın acısını unuttuk. Çünkü bize daha büyük acılar yüklediler. En son Ankara katliamında birçok arkadaşımızı, yoldaşımızı, yakın akrabalarımızı kaybettik. Artık bizim acımızın bir kıymetinin de kalmadığını düşünüyoruz. Devlet öteden beri geleneksel olarak katilleri her zaman aklamıştır, aklamaya da devam ediyor. Bu ülkede hukuktan, adaletten en ufak bir kırıntı yok artık. Davutoğlu’nun bir eyleme geçmeden canlı bombaları yakalayamayız açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? IŞİDcilerin pervasızca ortalıkta dolanması, barış, kardeşlik özlemi için bir araya gelen insanları patlatabiliyorsa ve devlet biz yakalayamıyoruz diyorsa bu dev-
letin acizliğini gösterir. Ama aynı zamanda korkuyu da gösterir. Hatırlarsanız Burhan Kuzu 7 hazirandan sonra bir açıklama yapmıştı. “7 haziranda kaosu seçti millet” diye. Aslında bu uyguladıkları politikaları ortaya çıkarıyor. İnsanlar bir demokratik hakkını kullandığından kaynaklı, anayasal hakkını kullandığı için insanlar tutuklanabiliyor. Birde AKP’nin değiştirdiği yasalarla makul şüphe gerekçesi ile istediği insanı tutuklayabiliyor. Ama IŞİD canavarları ellerini kollarını sallıya sallıya dolaşabiliyor. Şuan doksanlı yılların kat be kat üstünde bir zulümle karşıkarşıyayız. Doksanlı yıllarda beyaz Toroslarla kaçırılan, karanlık dehlizlerde katledilen insanları biliyoruz. Bugün sembolize olan cumartesi annelerinin çocuklarıdır onlar. Ama bugünde görüyoruzki panzerlerin arkasında bedenleri sürükleniyor, artık şehirler kuşatılarak sivil yerleşimlere operasyon yapılıp küçük bebekler katlediliyor. Bu seçimlerde aleviler neden HDP’ye oy vermeli sizce? Alevi inancı ve öğretisi evrenseldir. En temelde barışa ve özgürlüğe dayanır. 7 haziranda kitlesel anlamda alevi yurttaşlarımızın HDP’Yİ sahiplendiğini gördük. Bu daha da büyüyecek. Alevilerin suni tek mezhepçi dayatmaya karşı kurutuluşunun tek yolu birlikte mücadele etmek. Birlikte tüm öteki ezilenlerle omuz omuza mücadele vermek. HDP’nin bu seçimlerde nasıl bir oy alacağını düşünüyorsunuz? Bir oy oranı olarak bir öngörüm yok. Tabii ki ilk başata kaygılarımız vardı. Gerici 80 darbesinin ortaya koyduğu barajı aşabilecekmiyiz? Ama partimizin simgesinde de olan o ağaç, çoğulculuğu simgeleyen o
Ezilenlerin bir araya gelmesi onları korkuttu. ağaç hayat buldu ve %13lere geldik. Ve HDP’nin ne kadar samimi dürüst ve yapıcı bir siyaset yaptığı, herkesi kucaklayan, yarına dair ortak kaygıları büyüten bir siyasi parti olduğu ortaya çıktı. Bizim barajımız şu an %13, hedefimiz %20. Bizler hedef olarak tüm ezilen kesimlerle beraber Türkiye’nin yönetimine adayız. AKP’nin saldırılarını HDP’ye bir etkisi oldu mu? Suruç, Diyarbakır oldu. Cizre’de insanlıktan çıkmış bir tarzda savaş politikalarını ortaya koydu. Ve tamamen bunun sorumlusu olan AKP, HDP’ye gardını doğrulttu. Özellikle Gezi’den sonra baktığımızda Türkiye de AKP ve egemenler şunu çok rahat görüyor: HDP’nin bu ülkede artık alternatif bir güç olduğunu görüyor. Tüm ezilenler HDP’de sembolize oldu. Bizim de zaten derdimiz onların korkularını büyütmek ve iktidarlarını parçalamak. Biz inanıyoruz ki 1 kasımdada tüm Türkiye halkları HDP’ye omuz vererek HDP’yi büyütecek. Yani AKP’ye karşı panzehir bugün HDP’dir.
DUNYA
13
27 Ekim 2015
Esad, Rusya’da Putin ile görüştü
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, sürpriz bir şekilde Moskova’ya gelip Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. Çok iyi bir şekilde karşılanan Esad, Rusya’ya yardımlarından ötürü teşekkür etti. Öte yandan Rusya’nın desteğini alan Esad’a karşı Batı daha ılımlı bir politikaya yönelirken Türkiye’nin düşmanca tutumunu sürdürmesi dikkatlerden kaçmadı. Dünya RIFAT ÇAPAR
Konu ile ilgili Kremlin resmi internet sayfasında yapılan açıklamada 20 Ekim Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, bir çalışma ziyareti için Moskova’yı ziyaret etti. Kremlin’de gerçekleşen görüşmelerde Rusya üst yönetiminin katılımı ile dar ve genişletilmiş formatta Rusya-Suriye görüşmesi gerçekleştirildi dendi. Kremlin’den yapılan açıklamaya kadar görüşmeden kimse haberdar olmaz iken, Kremlin’in resmi internet sayfasında bu sabah 09.40’ta yayınlanan metinde iki liderin yaptığı konuşmalar yayımlandı. Putin, şunları kaydetti: PUTİN: SURİYE BİZİM DOSTUMUZDUR “Ülkenizdeki dramatik duruma bakmaksızın bizim ricamıza uyup Rusya’ya geldiniz. Sizin ricanız üze-
rine bir karar aldık ve Suriye halkına uluslararası terörle mücadelede etkili yardım etmeye çalışıyoruz. Suriye halkı neredeyse tek başına mücadele ediyor, uluslararası teröre karşı geliyor, ciddi kayıplar veriyor, fakat son zamanlar bu mücadelede olumlu ciddi sonuçlara ulaşıyor. Uluslararası terörizmin Yakın Doğu’daki toprakları kontrolü altına alma çabaları, bölgedeki durumun istikrarını bozma çabaları birçok ülkede endişe uyandırıyor. Bu bizi de Rusya’yı da endişelendiriyor. Suriye’de maalesef eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelenler de elinde silahlarla hükümet askerlerine karşı savaşıyorlar. Onların sayısı 4 bine ulaştı. Biz onların askeri deneyime ulaşıp Rusya’ya dönmelerine izin veremeyiz. Suriye’de krizin uzun vadeli çözümüne tüm siyasi güçlerin, dini grupların katılımıyla
ulaşılabileceğini düşünüyoruz. Tabi ki son söz Suriye halkına kalacak. Suriye bizim dostumuzdur. Biz sadece terörle mücadelede askeri eylemler sırasında değil aynı zamanda siyasi sürece de katkıda bulunmaya hazırız.” ESAD: BÖLGEDE YAYILAN TERÖRİZM DAHA BÜYÜK ALANLARA YAYILIRDI Suriye Devlet Başkanı Esad ise Rusya Federasyonu yönetimine ve Rus halkına Suriye’ye yaptıkları yardımlardan dolayı teşekkür ettiğini söyledi. Esad, “Suriye’nin birliği ve bağımsızlığını destekledikleri için teşekkür ederiz. En önemlisi tüm bunların uluslararası kurallar çerçevesinde yapılması. Şunu söylemeliyim ki her şeyden önce Rusya’nın krizin başından beri attığı siyasi adımlar Suriye’de daha trajik olayların gerçekleşmesine sebep olma-
dı. Bölgede yayılan terörizm sizin kararlarınız olmasaydı daha büyük alanlara yayılırdı. Tabii ki herkes her türlü askeri eylemin siyasi adımları arkasında getirdiğinin farkında. Tabi ki hepimizin tek amacı Suriye halkını kendi ülkesinde görmek. Teröre yapılan darbelerin her şeyden önce terörle mücadele amacıyla yapılması gerek. İkincisi terör, siyasi yollardan barışın sağlanmasına ciddi engeldir. Tabi ki, halk kendi ülkesinin kaderinin belirlenmesinde söz sahibi olmak istiyor. Bir kez daha Rus halkına yardımları için teşekkür etmek istiyorum ve terörü yenmeyi ve ülkenin ekonomik ve siyasi açıdan gelişmesi için birlikte hareket etmeyi ümit ediyorum.” Ziyaret, Esad’ın Suriye’deki savaşın ardından ilk yurt dışı ziyareti oldu.
Öğrenciler direndi, harç zamları geri çekildi Güney Afrika’da bir haftadan fazladır süren protestoların ardından, üniversite öğrencileri harçlara yapılan zammı geri çektirdi. Öğrenciler yaklaşık bir haftadır Güney Afrika Öğrenci Kongresi’nin çağrısına uyularak ülke çapında protesto gösterileri düzenliyordu. Güney Afrika’da birçok okulda dersler durdurularak eylemler yapılmıştı. DHA’nın haberine göre Johannesburg kentindeki Witwatersrand Üniversitesi’nde toplanan yüzlerce öğrenci, 2015-2016 eğitim yılı harçlarına uygulanacak yüzde 10.5’lik zammı protesto etmişti. Protestoların ardın-
dan Yüksek Eğitim ve Öğretim Bakanı Nzimande, üniversite rektörleriyle bir araya gelerek harçlara yapılan yüzde 10.5’lik artışı yüzde 6.0’ya indirme kararı almış, ancak öğrenciler bu artışı da yüksek bularak protestolarını devam ettirmişti. Gösteriler şiddetlenirken, Salı günü 23 öğrenci Cape Town Üniversite’sinde “kamu düzenini bozma” suçlamalarıyla tutuklanmıştı. Bunun yanında, geçen Çarşamba gösterilerin başladığı Johannesburg’da bulunan Rhodes, Grahamstown ve Witwatersrand Üniversiteleri’nde ses bombaları atıldığı bildirilmişti. DÜNYA
Tunus’ta diplomalı işsizler sokağa çıktı
Air France çalışanları hakkını aradı
Fransız havayolu şirketi Air France’ın kıyım kararı Fransa’nın birçok kentinde yapılan eylemlerle protesto edildi. Fransız havayolu şirketi Air France’ın kıyım kararı Fransa’nın birçok kentinde yapılan eylemlerle protesto edildi. Başkent Paris’teki Ulusal Meclis’in önünde toplanan yüzlerce emekçi, “Sosyal şiddet hayatlarımızı parçalıyor” ve “İşimize ve haklarımıza sahip çıkalım” yazılı pankartlar taşıya-
rak şirketin “yenidan yapılanma” adı altındaki saldırı tasarısını protesto etti. Air France’ın geleceğine dair kararların alındığı toplantı sırasında yapılan eylemde bazı sendika üyeleri parçalanmış gömlekler giyerek şirket yöneticilerinin gömleğini yırtan çalışanların tutuklanmasını protesto etti. Air France çalışanları Paris’in yanı sıra Strasbourg, Marsilya, Toulouse ile Nantes kentlerinde de eylemler düzenledi. DÜNYA
Tunus’ta Diplomalı İşsizler Birliği üyeleri, eylem yaparak “Rüşvete ve torpile hayır” dedi. Tunus’ta Diplomalı İşsizler Birliği üyeleri, dün Başbakanlık binası önünde toplanarak istihdam dosyasının yeniden gözden geçirilmesini talep etti. Eylemciler, “Çalışmak hakkımız”, “rüşvete ve torpile hayır” slo-
ganlarını haykırarak işsizlik fonu oluşturulması talebinde bulundu. Diplomalı İşsizler Birliği Başkanı Salim el-Ayari, yoksulluk ve işsizliğe karşı ciddi politikalar uygulanmasını istediklerini belirterek kamuda istihdam edilecek kişiler için adil ve şeffaf bir yasanın çıkarılması gerektiğini dile getirdi. DÜNYA
Dünya Turu
Nijerya
Boko Haram’a darbe
Boko Haram’a karşı “son hücum” operasyonları sürdüren Nijerya ordusu, örgütün elindeki rehineleri kurtarmak için düzenlediği saldırılarda, en az 150 militanı öldürdü. Ülkenin kuzeydoğusunda geniş çaplı operasyonlar yürüten Nijerya ordusu, bölgesel sivil savunma birliklerinin de desteğiyle yürüttükleri operasyonlarda, Boko Haram’ın rehine olarak tuttuğu 36 kadın ve çocuğu da kurtardı. Gazetecilere bilgi veren sivil savunma birliklerinden yetkililer, operasyonlarda çok sayıda militanın da yakalandığını ve büyük miktarda silah ve mühimmatı kontrol altına aldıklarını söylediler. Ordudan yapılan açıklamaya göre, mühimmat arasında, intihar saldırılarında kullanılan çok sayıda bombalı düzenek de bulunuyor. DÜNYA
İsveç
Okula saldırı: 3 ölü
İsveç’in güneybatısındaki Trollhättan şehrinde bir okula yapılan saldırıda, saldırgan dahil 3 kişi yaşamını yitirdi. Kılıçlı saldırgan, girdiği okulda bir öğretmeni öldürmüş, ikisi ağır çok sayıda öğrenciyi de ağır yaralamıştı. Ağır yaralanan öğrencilerden birinin kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği bildirildi. Polis tarafından vurulan saldırganın da ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği açıklandı. Olayın duyulmasından sonra Trollhättan’e hareket eden İsveç Başbakanı Stefan Löfven, hükümetin internet sitesinde “Bugün İsveç için kara bir gündür. Hayatını kaybedenlerin yakınlarının, öğrencilerin ve okuldaki personelin acısını paylaşıyorum.” şeklinde bir açıklama yayınladı. DÜNYA
İngiltere
IŞİD 3 ayda 3000 kişi öldürdü
Dünyanın bir çok yerinde kanlı katliamlara imza atan IŞİD’ın son üç ayda dünya genelinde 1000’in üzerinde saldırı düzenleyerek yaklaşık 3 bin kişiyi öldürdüğü belirtildi. Londra merkezli IHS Jane’s araştırma kuruluşu tarafından derlenen raporda, günlük IŞİD saldırılarının Temmuz-Eylül döneminde bir önceki döneme kıyasla yüzde 42 arttığı ve örgütün günde ortalama 11.2 saldırı gerçekleştirdiği ifade edildi. BBC’nin haberine göre Nisan-Haziran döneminde örgütün günde ortalama 8,3 saldırı gerçekleştirdiği de raporda vurgulandı. 3 ayda toplam 1086 saldırı düzenleyen IŞİD’in 2978 kişiyi öldürdüğü belirtilen raporda, ölü sayısının bir önceki üç aylık döneme kıyasla yüzde 65,3 arttığı da kaydediliyor. DÜNYA
YAKLASIMLAR
14
27 Ekim 2015
Haydi! Akkuyu’da Atomun karşısına ev kurmaya… Timur Danış yazdı
Danış, Nükleer santrallere karşı nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiğini deneyimleri ışığında kaleme almış. Danış, Nükleer Karşıtı Platform’un biran evvel toplanmaya ve Mersin’de Akkuyu’ya direnişe çağırıyor.
Soru: Anti Nükleer Platform nasıl bir mücadele stratejisi izlemeli? Savaş Emek: Nükleer Karşıtı Platform derken, biraz düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Zorunlu birlikteliklerden ortaya çıkacak olumlu şeylerden uzak durmak değil söylemek istediğim ama bence her-yiğidin yoğurt yiyişibu bu kez farklı olmak zorunda gibi geliyor. Yani bırakalım birileri gitsin milletvekillerine, başbakana mektup yazsın, birileri –alternatif enerji – desin, birileri sorunun –bağımsızlık-yönünün altını çizsin. Ama unutmayalım ki, NKP’nin kuruluşunun ve o günün şartlarının üzerinden çok yıllar geçti ve bunu oluşturanlar çok farklı yerlere geldi. Şimdi zorla yeniden birliktesiniz, birlikte olacaksınız demenin çok anlamı yok, diye düşünüyorum. Herkes “eteğindeki taşı döksün”, “yolunu yöntemini belirlesin” belki şartlar zorunlu kılar ve yeniden bir araya gelmesini
öneriyorum yine de, bundan vazgeçiyor değilim. Ama dikkat edilsin “aynı kaygıları” diyorum… Yukarıdaki satırları, Nalân Mahsereci ‘nin hazırladığı, Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan yayımlanan, “Gel ey seher…” SAVAŞ EMEK KİTABI’ndan aktardım. Savaş bu sözleri 2006’da Birgün Gazetesi’nde yayınlanan konuşmasında söylemiş. Nükleer karşıtları olarak uzun zamandır tartışmıyoruz. Savaş Emek yaşadığı yıllarda, biraz da üslubu gereği, tartışma imkânı bulurduk. Neden durduk yerde tartışma ihtiyacı duydum, açıklayalım. Geçen hafta mektup adresime bir fotoğraf geldi. Fotoğraf Akkuyu Nükleer Santrali inşaat alanından çekilmişti. Fotoğrafa baktım ve irkildim; fotoğrafta üç tane ekskavatör, Akkuyu Limanı’nın karşısında yan yana dizilmişlerdi. Bu fotoğraf beni irkiltti. Bilindiği gibi
Akkuyu’da şu anda bir inşaat yapmak mümkün değil. Öyle ise bu üç ekskavatör orada ne arıyor. Belli ki, nükleer santrali kaçak olarak yapıyorlar. Yani, şu anda nükleer santral inşaatı adım adım ilerliyor. Bu üç ekskavatörü başka türlü açıklamak mümkün değil. Hal böyle ama tepki yok. Savaş’ın işaret ettiği gibi, nükleer karşıtlığını kendi yöntemleri ile hayata geçirenler çok da, işin odağından ses verenimiz yok. Uluslararası, hatta küresel anti nükleer örgütlerimiz, bürokratik anti nükleer platformlarımız ve hatta onların bileşenleri, çok yaratıcı aktivistlerimiz bile var: çok sıklıkla basına açıklıyorlar, kendilerini ilgili ilgisiz zamanlarda yerlere atıyorlar, harika sembolik aksiyonlar yapıyorlar… Evet, harika, çok renkli, kitlesel bir nükleer karşıtı hareketimiz var da, Akkuyu düzünde o üç ekskavatörün ne işi var?
1990’lı yılların başından beri nükleer karşıtı hareketin içindeydim. O yıllarda anti nükleer hareketin merkezi Akkuyu’ydu. Yıllarca Akkuyu’yu merkez alarak çalıştık; çadırımızı kapıp gittik, yürüdük gittik, bisikletle gittik. Nükleer santrali engellediğimizde Büyük Eceli Köyü’nde ilk evimiz vardı; Nükleer Karşıtı Platformun Yeşil Ev’i ve bizim Atomun Karşısındaki Ev’imiz. Nükleer santrale karşı çalışan evlerimiz sayesinde köyde ne olup bittiğini biliyor ve vaziyet alıyorduk. Şimdi ise nükleer karşıtı çalışmanın odağı şehirlere kaymış durumda Mersin’de, Taşucu’nda, Silifke’de, Sinop’da, Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de nükleer karşıtı platformlar dernekler var: Savaş’ın dediği gibi her yiğidin bir yoğurt yiyişi var da, AK Parti’nin başlattığı nükleer çalışmalar 15 yıldır sürüyor an itibariyle de üç ekskavatör Akkuyu düzünde çalışıyor. Benim önerim, bir an önce Nükleer Karşıtı Hareket’in Akkuyu’ya çağrı yapması ve Büyük Eceli’de anti nükleer ev oluşturmasıdır. Epeyi zaman oldu NKP toplantılarına katılmıyorum. NKP Akkuyu’da bir yaşam evi kurma kararı alsın, ilk giden olacağım.
Aşkım ben geçtim… Arkadan Toros gelebilir! Umur Talu yazdı
Talu, Türkiye’de artık sabrımızı tüketen gelişmeleri, AKP’nin göstere göstere sürdürdüğü savaş ve kıyımı “trafik canavarı” benzetmesi ile kaleme almış.
Memleket “Trafik Canavarı” bakımından çok hareketli. Başbakan tam halkı, en azından halkın bir kısmını, “Biz gidersek Beyaz Toros gelir” diye sevdiğinde… Bir bakıyoruz… “Ford Focus ile Citroen” bombaları yükleyip trafik kontrollerini aşa aşa Gaziantep’ten çoktan Ankara’ya varmış. Şimdi hakikaten “Beyaz Toros”tan korkun. Çünkü “Ford Focus ile Citroen”i eylem yapmadan, canlı bombaları patlatmadan durdurmak mümkün değil! *** Seneler geçti. Çok yitirdiğimiz oldu. Bizim kuşak önce “1 Mayıs Beyaz Renault”su ile öldü veya yaşadı. Başbakan ile o sıra aynı üniversitedeydik. Bizim gördüğümüz Beyaz Renault’yu görmüş olamaz haliyle. Meydanın hemen arka sokaklarında gözlerim şahidimdi. “Beyaz Toros” dediği otomobil filosunda ise elbet onun hiç sorumluluğu yok. Ya da şöyle diyelim: Kendisinin yok. Ama mensup olduğu partinin selefi de, aynı “cumhuriyetçi”olanlar gibi, nihayetinde gelip “Susurluk fasa fisosu”na park etmişti arabayı. Park yerinde bir baktı; “balans ayarcısı tanklar” çoktan orada. Susurluk’a karşı “ışık söndürme eylemi”ni, faili meçhul cinayetleri organize eden kirli devlet birimlerine karşı olmaktan çıkarıp müthiş bir manevrayla “Erbakan karşıtı” haline getiren paşalar ile devirmekte oldukları Erbakan (ve Susurluk dönemi başbakanı Çiller) sonuçta birlikte “Beyaz Toros”u kollamıştı. Yollamış olanların bir kısmı ise
sonra bu iktidarın dostu oldu! *** Bir hakkı teslim etmeyen tarihe de ihanet eder: “Kirli savaş” esas AKP öncesinin kanlı sayfalarıydı. Bugün “muhalif” geçinen asker, siyasetçi, bürokrat, işadamı ve gazeteci niceleri o “Beyaz Toros devri”nin aktif mensupları olarak görev yaptı. Yıllar sonra asit kuyularından küçük kemikleri çıkan çocuklar anlatsın size! Hakikaten, “süreç müreç” derken, faili meçhuller tam bitmedi ama o cehennem o haliyle bitmişti. Başbakan bunu bize daha sık hatırlatabilirdi elbet; şu anda yüzü, gözü, dili, hayali “barışa dönük” olsaydı. Şu sıra onca polisin, askerin tabutları taşınmamış olsa; onca sivil, çoluk çocuk da katledilmemiş olsaydı. *** Ama esas acı veren, insanı şaşırtan şudur ki, 13 yıllık bir iktidarın üçüncü başbakanı hala “Beyaz Toros” ile korkutabiliyor. Çünkü davalar açılmış olsa, kuyulardan kemikler çıkmış bulunsa bile, iktidar“Beyaz Toros devri” ile asla hesaplaşmadı. Ondan da vazgeçti zaten. Ya ciddi olaylar da artık kumpasa havale oldu… Ya üstü örtüldü hızla… Ya “devlet eleştirisi”nden gelen AKP “devlet eleştirilemez iktidarı” olunca, hepsinin mirasçısı saydı kendini. Kırmızı çizgili pijamayı giymek kolay değil tabii. *** Ama en vahimi zaten başlıktaki vaka. Ankara katliamının canlı bombaları ile eskortları, nakliyecileri hep birlikte Gaziantep’ten yola çıkmış,
Pozantı’da çift polis kontrolü dahil, hepsini aşa aşa, paşa paşa başkente varmışlar! Polis kontrolünü gören Citroen arkadaki bombalı araca “Aşkım ben bekliyorum”diye mesaj göndermiş… Citroen’in “aşkı” Ford Focus kontrolü atlatmış. Bunun sevgi, aşk dolu mesajı da “Aşkım ben geçtim” olmuş! Böyle de duygusal arabalar katliam filosu. *** Profesör, başbakan, baba, dede olmuş birisi, henüz bir hafta kadar önce Citroen ile Ford “katliam” taşımış, onca istihbarat, bilgi ve sözde takibe rağmen Ankara Garı Katliamı’nı gerçekleştirmişken, tutup bir halkı, tüm halkı “Biz gidersek Beyaz Toros gelir” diye korkutmayı nasıl akıl edebilir? Nasıl vicdan edebilir yani? İnsanlar devlet gözetiminde, devlet ihmalinde, devlet birimleri refakatinde veya örgüt şiddetiyle katledildiği sürece, ticarinin ve caninin markasının ne önemi var? Otomobilin markası ha ANAP olmuş, ha DYP, ha SHP, ha Refah, ha 28 Şubat, ha DSP-MHP, ha AKP, ha darbe, ha örgütler! İster ithal oto olsun, ister yerli yersiz! *** Bir iktidar önce Citroen’i, Ford’u durdurur; sonra Beyaz Toros’un cezasını yazar. Hem nerede park etmiş de trafiğe çıkmayı bekliyor o Beyaz Toroslar! Diyanet’e siyah Mercedes, Dolmabahçe’nin 27 Nisan paşasına zırhlı Mercedes, halka ise “Beyaz Toros ihtimali.” İşte size trafik! Aşkım sen geçtin ama onca insan kan içinde yatıyor!
Ankara
Tapan, Ankara katliamının ardından duygu düşüncelerini şiirinin mısralarına dökmüş. Barış demek için çıktık yola. Ezilenlerin sesi olmaya. Şarkılar söyledik güle oynaya. Kararlıyız sana savaş yaptırmamaya. Barış için ANKARA’da verdik mola. Alana gitmek için koyulduk yola. On binler olduk barıştan yana. Kararlıyız sana savaş yaptırmamaya. Alanı doldurduk on binlerce insan. Barışın sesi olduk kulaklarda çınlayan. Barış gelecek buna inan. Savaş isteyenlerin karşısında durmaya devam.
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Nuray Mert Cumhuriyet
Mert, çıkışları ile kendini gündemden düşürmeyen Arınç’ın durumunu iyi analiz etmiş: “Kuşkusuz var, kuşkusuz her iki isim de, AK Parti’nin geldiği noktadaki sorunları daha iyi görüyor. Ama böyle olması, bu iki ismin AK Parti’nin vardığı noktada sorumlulukları olmadığı anlamına gelmez. Olay, giderek daha fazla “Erdoğan’ın günah keçisi haline gelmesi”ne bağlanıyor. Her ne kadar muhalefet çevrelerinin hoşuna gitse de siyasi sorunları kişiselleştirme, ciddi siyasi sorgulama ve yüzleşmelerin önüne geçtiği ölçüde, siyaset toptan yozlaşır, sığlaşır, bunu unutmayalım. Erdoğan güçlüyken sesini kısıp, önüne geleni imzalayıp, güç kaybederken, ortalığa dökülmek pek de mümtaz bir siyasi çıkış yolu olamaz, olamayacak, benim asıl kaygım bu”
Kötü
Oy hırsızları sandıklarını koruyanlara kara çalmaya devam ediyor: “AK Parti başta olmak üzere. Tüm kamu görevlileri de seyirci kalıyor. Oysa. Dört partinin müşahidi sandık başında. Kârı da, zararı da dört partinin... Veya ilk dört parti arasında yer alamayan diğer partilerin. Ama. “Oy ve Ötesi” diye bir dernek çıkıyor. Dört büyük partiden daha öne çıkarak. Kraldan fazla kralcılık yaparak. “Seçimin güvenliğini biz sağlayacağız” diyorlar. Ben de soruyorum: “Sizin amacınız, seçimin güvenliğini sağlamak mı, yoksa seçime şaibe karıştırmak mı?” 1 Kasım günü göreceğiz. AK Parti kazanırsa. Kızılca kıyametler kopartacaklar. AK Parti kaybederse. Hiç sesleri çıkmayacak. Var mısınız iddiaya?
Çirkin
Hikmet Genç Yeni şafak
AKP’nin yenilgisinin kabullenemeyen Genç iyice çirkinleşiyor: “Hadi diyelim ki; ‘Muhtar bile olamaz’ dediğiniz adamın ülkeyi yönetmesini bir türlü hazmedemediniz… Hadi diyelim ki; Seçimlerden ümidinizi kestiniz, çaresiz kaldınız… Erdoğan’ı devirmek için sokak çapulcularıyla, vandallarla devrim yapmayı bile hayal ettiniz… Hadi diyelim ki; Düşmanınız ortak olunca Pensilvanya’nın himmetine sarıldınız, paralellerle işbirliği yapmakta bir mahsur görmediniz… Bunlar kabul edilecek şeyler değil ama hadi diyelim ki, yaşadığınız travma sonucu, sürekli yenilmişliğin vermiş olduğu eziklik sizi böyle ilkesiz hale getirdi… Sadece kimliksiz, ilkesiz kalsanız yine iyi…
Alanda beklemeye başladık diğer illeri. Sloganlarla inliyordu garın çevresi. Halaylar çekiliyordu barıştan yana. Kararlıyız sana savaş yaptırmamaya. Bir ses çınladı kulağımda. Ne olduğunu anlamadan başladık kaçmaya. Kaçarken sakın olun diye bağırmaya. Ses bombası sandık, meğer gerçekmiş.
Ali Karahasanoğlu Yeni akit
elif karan
yüttü.
günlüğü
Dilek Doğan’ın polis tarafından katledilmesi bir kez daha yürekleri dağladı, öfkeleri bü-
ANKARA’da iki bomba patladı. Barış isteyenlerin ortasında. Savaş isteyenlerin kışkırtmasıyla. Kararlıyız sana savaş yaptırmamaya.
Can DündarOnaylanmış hesap@candundaradasi Beyaz Toros, artık evin önünde değil, içinde. Bunlar gidince Toros’lar dönmeyecek. Bunlar Toroslarıyla birlikte gidecek. #DilekDoğan
Şoku atlatamamıştık daha. Koştuk yaralılara yardıma. Birde polis saldırdı TOMA’yla. Kararlıyız sana savaş yaptırmamaya.
irfan değirmenci @degirmencirfan #DilekDoğan,bir yere gitmiyordu,evindeydi,artık yok. Bu çocukların Dilek ablasını öldüren yargılanabilecek mi?
Herkes kaçıyordu tren garından. Hızlı ve emin adımlarla. Ne yapacağız derken. Uzaklaştık gardan hemen.
Aylin Nazlıaka @AylinNazliaka Sen genç kadınlara koca bulacağına önce hayatta kalmalarını sağla! #DilekDoğan
TAPANIM bitmeyecek bu savaş şarkıları. Onlar söyledikçe barış halayları. Öldürtmeyeceğiz daha fazla insanı. Unutmayacağız ANKARA’da olanları.
Orhan Alkaya@alkayaorhan Size alçak diyemem, çukurun hatırı kalır. Size çukur diyemem, tabiat alınır. #DilekDoğan Melda Onur @meldaonur Bu ülkede #KabatasYalancıları kim ise, #DilekDoğan ın katili de onlardır. Camiye ayakkabıyla girme yalanı ve evlere postallarıyla girenler!
KULTUR-SANAT
15
27 Ekim 2015
EX MACHINE(2015) Yönetmen: Alex Garland Oyuncular: Domhnall Gleeson, Alicia Vikander, Oscar Isaac
Oscar adayı ‘‘Mustang’’ 23 Ekim’de vizyona girdi
İlk olarak Filmekimin’de gördüğümüz ve Fransa’da Oscar’a aday olmuş, pek çok festivalde de ödüle boğulan “Mustang” için bir kadın filmidir diyebiliriz. Fransa 1959 yılında Oscar için aday gösterdiği Portekizce “Orfeu Negro” filminden sonra ilk kez yabancı dilde bir filmi, ülkesinin yabancı dilde Oscar adayı olarak gösterdi. Bu da filmin önemini biraz olsun anlamanızı sağlayacaktır. kültür - sanat didem arıkan
“Mustang”, adını Amerika’da yaşayan ve doğada özgürce dolaşan yaban atları Mustang’lerden alan bir film. Filmin adının “Mustang” olması tesadüf değil; filmdeki kadın karakterler de özgürlükleri için mücadele eden karakterler olmaları ile ismin hakkını veriyorlar. Filmi izlemeniz için pek çok sebep var; öncelikle oyuncu seçimi. Filmde ki beş kadın oyuncuda birbirlerine inanılmaz benziyor ve bu oyuncuların film de beş kardeşi canlandırdıklarını da düşünecek olursak, bu durum filmde daha uyumlu olmalarını sağlamış. 2.si oyunculuklar muhteşem; beş kadın oyuncunun da “En iyi kadın oyuncu” ödülünü aldıklarını göz önüne alırsak eğer, filmi izlememiz için bir sebep daha ortaya çıkmış oluyor. Bir diğer sebep ise filmin kadın cinayetleri, çocuk yaşta zor-
la evlendirilen kızlar, aile içindeki baskı, muhafazakâr toplum, ensest gibi kadınların hayatını karartan; özellikle ülkemizde büyük sorunlara yol açan sorunları anlatması. Ancak bunu yaparken didaktik olmadan, seyircinin gözüne parmak sokmadan mesajını verebilmesi de filmi ayrıca farklı bir yere koyuyor. Özgürlüğün Peşinden Gitmek Film, anne babaları vefat etmiş 5 genç kızın hikâyesine odaklanmış. 5 kardeşin çocukluktan ergenliğe geçmeleri yanlarına sığındıkları akrabaları açısından bir sıkıntı olarak görülmeye başlıyor. Çocukların genç kızlığa geçiş sürecinde ataerkil bir toplum içerisinde hem aileden hem çevreden hem de ülkenin genel anlayış biçimden kaynaklanan baskı, özgürlüklerinin de yavaş yavaş ellerinden alınmasına neden oluyor. Kardeş olmaları haricinde aynı cinsiyete sahip 5 kişinin yaşam hikâyeleri,
bu baskıya verdikleri tepkiye göre şekilleniyor ve de değişiyor. Filmin benzerlerinden bir diğer farkı da kadınların hikâyesini kadın gözüyle anlatması. Filmde bu 5 kadının kaybettikleri çocukluklarını, kaybettikleri ruhlarını, kaybettikleri bedenlerini ve sonrasında da kaybettikleri ÖZGÜRLÜKLERİ’ni anlatıyor. #DirenGezi Yönetmen, filmin bir sahnesinde, gardrobun içinde bulunan tişörtlerden birinde yazan #DirenGezi ile de gezi direnişine bir selam çakıyor. Filme Yönelik Eleştiriler Filmin Filmekimi’ndeki gösteriminin ardından yapılan bazı eleştiriler oldu. Bu eleştiriler daha çok filmin inandırıcılıktan uzak olduğu, bahsettiği gerçeklerin aslında Türkiye’yi yansıtmadığı ve senaryo zafiyetinin olduğu yönündeydi. Basın toplantısında filmle ilgili so-
ruları cevaplayan yönetmen Deniz Gamze Ergüven amacının realist, natüralist veya didaktik bir film çekmek olmadığını; filminin tamamen masalsı bir yapısı ve havası olduğunu açıklarken aslında bu eleştirilerin önüne de bir set çekmiş oldu. Kimi kendi çocukluğundan gelen otobiyografik bölümlerden kimi de o yörede yaşanmış ve yaşanan hikâyelerden oluşan filmin geri kalanı elbette kurgu. Yönetmen sadece “bir kadın filmi yapmak istedim; Türkiye’de kadın olmak ne demek bunu anlatmak istedim” diyor sadece. Film başta Cannes ve Sarajevo Film Festivali olmak üzere gösterildiği tüm festivallerde dakikalarca ayakta alkışlandı. Fransa’da uzun haftalar, en çok izlenen film olarak sinema tarihine geçti “Mustang”. En azından bu bile filmin izlenmeyi hakkettiğinin bir göstergesi. Bence başkalarının film hakkındaki yorumlarını boş verin, siz filmi izleyin.
Hakan Günday Prix Medicis’de
Ferzan Özpetek’le “La Traviata” “Karşı Pencere”, “Serseri Mayınlar” gibi başarılı filmlerin usta yönetmeni Ferzan Özpetek, Giuseppe Verdi’nin “La Traviata” operasını 3-13 Kasım tarihleri arasında Napoli San Carlos Tiyatrosu’nda yeniden sahneye koyuyor. Usta yönetmen daha önce de Giuseppe Verdi’nin bir başka eseri olan “Aida” operasını sahneye
Zargana, Piç, Malafa, Azil, Az ve Ziyan kitaplarının yazarı Hakan Günday, Fransa’nın önemli edebiyat ödüllerinden “Prix Medicis”in yabancı roman kategorisinin son listesinde yer aldı. Günday Prix listesine “Daha” romanı ile girdi. “Prix Medicis” ödülleri 6 Kasım’da açıklanacak. Daha önce de Orhan Pamuk “Kar” romanı ile “Prix Medicis”de ödül almıştı. Médicis
Ödülleri 1 Nisan 1958’de verilmeye başlanan bir edebiyat ödülüdür. Ödül, adını yeni duyurmaya başlayan ya da henüz hak ettiği üne kavuşamamış olan yazarların roman, öykü ya da öykü derlemelerini ödüllendirmek amacıyla kurulmuştur. Bu seneki Prix Medicis ödüllerine Hakan Günday’ın dışında Oya Baydar’da “Sıcak Külleri Kaldı” romanı ile aday gösterildi. KÜLTÜR-SANAT
koymuştu. “La Traviata”, tarihsel içeriğini Paris’in farklılıklarından alan, çökmüş ve değişime uğramış Fransız halkını, aristokraside yaşanan krizi ve burjuvazinin yükselişini ortaya koyuyor ve tabii ki de Ferzan Özpetek farkı ile. Opera aynı zamanda da Osmanlı dekorasyonlarını içermesi ile de dikkat çekiyor. KÜLTÜR-SANAT
Henüz 24 yaşındaki Caleb, sadece Silikon Vadisi’nin değil dünyanın da en önemli teknoloji şirketinde yazılım uzmanı olarak çalışmaktadır. Şirketin gizemli CEO’su Nathan ise hem şirketten hem insanlardan uzakta, özel bir dağ evinde yaşamaktadır. Caleb, düzenlenen bir yarışmada, Nathan’ın dağ evinde 1 haftalık bir ‘ödül’ kazanır. Fakat içine çekileceği deneyden habersizdir. ‘Ava’ adında güzel bir robot kızın bedeninde, dünyanın ilk gerçek yapay zekâsı Caleb’i beklemektedir. Filmin başrol oyuncusu Alicia Vikander’in, “Bafta Yükselen Yıldız Ödülü” ve “En İyi Kadın Oyuncu Britanya Bağımsız Film Ödülü” adaylıkları bulunuyor. CHAPPIE(2015) Yönetmen: Neil Blompkan Oyuncular: Sharlto Copley, Dev Patel, Hugh Jackman
Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde geçen hikâyenin başkarakteri Chappie isminde üstün zekâya sahip bir insan, hatta bir robot! Doğumu sırasında iki düzenbaz suçlu tarafından kaçırılan Chappie, tuhaf aile tarafından evlat edinilir. Film, yakın bir gelecekte insanların güvenliğini robot polislerin sağladığı bir dünyada Chappie adlı bu robotun kaçırılıp yeniden programlanması ve bunun sonucunda da hissedebilme ve düşünebilme özelliğine sahip olması ile otorite için bir tehdit unsuruna dönüşmesini konu alıyor. WİLD(2014) Yönetmen: Jean-Marc Vallée Oyuncular: Reese Witherspoon, Laura Dern
Cheryl Strayed çok sevdiği annesinin ölümüyle sarsılmış, uyuşturucu batağına saplanmış ve evliliğin sona ermesiyle kendini adeta yok etmeye adamış bir kadındır. Cheryl annesinin hatıraları başta olmak üzere geçmişin kâbuslarıyla boğuşurken bir anda radikal bir karar alır. Çantasını alıp yollara düşecek ve Amerika’nın en uzun, zorlu ve tehlikeli bölgelerinden biri olan Pasifik Crest Yolu’nda tek başına yürüyecektir. Bu tehlikeli macera süresince umutsuzluk ve karamsarlığın yanı sıra ona yaşadığını hissettirecek güzel duygularla uzun bir aradan sonra tekrar karşılaşacaktır. Film, Britanya’da düzenlenen Bath Film Festivali’nde “Yılın En Feminist Filmi” seçilmişti.
HAFTANIN AJANDASI 4,3,2,1, Geri Sayım Başladı! Sakıp Sabancı Müzesi, 20. yüzyılın en büyük uluslararası sanat ağı ZERO’yu galerilerinde ağırlıyor. Sergi, Dünya Savaşı sonrası hâkim olan durağan ve olumsuz atmosfere bir cevap olarak doğan ZERO akımına odaklanıyor. Sergiyi 10 Ocak’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
www
Lomografik Dokunuşlar
Herkes ve Hiç Kimse İçin
Lomography Türkiye işbirliğiyle düzenlenen 15 Ekim - 10 Kasım arasında gerçekleşecek karma serginin küratörlüğünü, fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan yapıyor. Lomography,sürprizler ile anlatımın zenginleştiği, fotoğrafçıların kendilerini özgürce ifade ettiği yeni bir tat.
Akademililer Sanat Merkezi Süleyman Erdal’ın “Herkes ve Hiç Kimse İçin” isimli ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Erdal’ın, gerçekleştirilen ve yaşadığımız hayata dair izlerin oluşturduğu durumları ele alarak kendisiyle bir çeşit hesaplaşma içine girdiği sergi 21 Kasım’a kadar ziyarete açık.
68 kiloluk bal kabağı Samsun’da 55 yaşındaki Mehmet Bilgin, bahçesinde 68 kiloluk bir bal kabağı yetiştirdi. İlçe merkezinde yetiştirdiği sebzeleri satan Bilgin’e ait dev bal kabağını
görenler şaşırdı. Dev bal kabağını kilosunu 1 TL’den ilçe merkezinde satışa çıkardı. Bal kabağının bu kadar büyük olması kendisini de şaşırttı. toplum
Bilal Erdoğan ile hayat üzerine derin sohbetler Nezarette 2 ay İsveç’in Göteborg kentinde 55 yaşındaki bir hırsızlık zanlısının, savcıya haber verilmesi unutulduğu için 2 ay nezarette yattığı ortaya çıktı. Ülkenin resmi haber ajansı TT’nin haberine göre, Göteborg’da iki ay önce gözaltına alınan zanlının avukatını değiştirmek istemesi üzerine gerçek ortaya çıktı.
Bir AKP klasiği: Açılışlar AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, Andırın Belediye Başkanı Baki Tezcan ile şaşalı bir törenle açtığı Andırın’daki asma köprü, açılışından iki gün sonra kapatıldı. Çünkü açılışı yapılan asma köprünün yapımı daha bitmemişti. Artık AKP’nin klasikleri haline gelen açılış törenleri her seçim öncesi olduğu gibi 1 Kasım seçimi önceside devam etmesine şaşalı açılışlardan sonra halklar hizmet götürdüklerini iddia ettikleri o “hizmetlerden” hiç yararlanamıyor. Bunun bir örneği de daha yapımı tamamlanmamışken görkemli bir törenle açılışı yapılan fakat açılamayan Andırın’ın asma köprüsü oldu.toplum
18SORU GİZEM KORKMAZ istanbul - mimar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, yandaş A Haber’in canlı yayınında “merak edilen sorulara” cevap verdi. Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin konuşmak durumunda kaldığı en gereksiz konulardan biri de Bilal Erdoğan’ın canlı yayına çıkması ve konuşmaları oldu. toplum birsen kaplanseren
Daha önce de 17 Aralık operasyonunun kilit ismi Rıza Sarraf ’ı “ağırlayan” A Haber, şimdi de üstü örtülen 25 Aralık operasyonunun kilit ismi olan, babacığının bir tanesi Bilal Erdoğan’ı “ağırladı” A Haber, Bilal Erdoğan’ı Türkiye halklarına zulm etmenin bir başka yolu olarak gördüğünden olacak ki, insanları canlı yayında aşırı doz Bilal Erdoğan’a maruz bıraktı. Bilal Erdoğan o gece canlı yayında, bir Türkiye gerçeğini 78 milyonun önünde anlattı. Mağduriyetlerin en büyüğü Erdoğan ailesinin İnsanlara mağduriyetlerin en büyüğünü anlatan Bilal Erdoğan’ın canlı yayında yaptığı tek şey göz yaşlarını içine gömmek oldu. Göz yaşlarını da, onu izleyip konuşmalarını dinledikçe, onun ve ailesinin mağduriyetini gördükçe yüreği dağlanan izleyicilere
bıraktı. Türkiye halkları o akşam televizyon başında, Erdoğan ailesinin çileli yaşamını dinledikçe kahroldu, artık kendi yaşadıkları çilelere çile dememeye başladılar. Umurlarında değildi artık hiçbir şey, ne asgari ücretle aile geçindirmek zorunda olmak, ne şehrin göbeğinde patlayan bombalar, ne kadın cinayetleri, ne işçi ölümleri, ne ifade özgürlüğü, ne hukuk, ne adalet ve ne de 13 yıldır süren tüm haksızlıklar, hiçbiri ama hiçbiri Erdoğan ailesinin yaşadıklarından daha kötü olamazdı. Bilalcikten hayat dersleri Bir Bilalciğin babasının hapislere düşmesi, onu görememesi mağduriyet değilde nedir? Bir Bilalciğin ve kız kardeşlerinin Türkiye’de okuyamaması, Amerikalarda okumak zorunda kalması ne demektir? İşte bunlar hep dünyanın en büyük mağduriyetleri. Bunlar hep, Bilal’in de dediği gibi karakterinde derin izler bırakan olaylar. Sizin babanız bir madende can vermiş
bu laf mı şimdi, onun babası onun mezuniyetine gelememişken. Sizin babanız siz barış istediğiniz için bombalarla katledilirken acı çekmiş yüreği yanmışsa ne olmuş Bilalciğin babasıyla doğru düzgün bir iftar etmişliği bile yokken. Yani işin özü Bilal Erdoğan o gece canlı yayında Türkiye halklarına büyük bir ders verdi. Artık halklar Bilalciğin ve ailesinin yaşadıklarını duydu, yüreklerinde hissetti o yüzden bu halka vız gelir kendi yaşadıkları. Yeterki Erdoğan ailesi üzülmesin, Bilal üzülmesin, Sümeyye üzülmesin onlar saraylarında mutlu mesut yaşasınlar bundan sonra. İnsanlar katledilmişmiş, kadınlar öldürülmüşmüş, işçiler can vermişmiş, çocuklar aç kalmışmış, ülkenin neredeyse yarısı cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanmış ya da hakkında en azından bir soruşturma açılmışmış ve bunun gibi birçok haksızlık yaşanmışmış nedir ki. Yeter ki onların saltanatı sürsün, gün gelmesin, devran dönmesin kısa çöp uzun çöpten hakkını almasın.
Uçakta doğum 7 aylık hamile bir kadın Endonezya’nın Bali adasından Los Angeles’a yolculuk yaptığı sırada sancısı tuttu. Kabin memurlarına haber veren kadına ilk yardım yolculardan geldi. Uçakta bulunan bir doktor hamile kadının yardımına koştu ve 19 saat süren uçak yolculuğunun 6. saatinde doğum gerçekleştirildi.
Her seçimde yeniden açılışı yapılan hastane
Marx’ın kızlarıyla oynadığı oyundan alınmıştır
1. En sevdiğiniz erdem? Nefse hâkimiyet 2. Başlıca özelliğiniz? Vicdan 3. Mutluluk nedir? Hâlâ düş kurabiliyor olmak 4. Mutsuzluk nedir? Hayata anlam yükleyememek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Ertelemek 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Yorgunluk hissi 8. En sevmediğiniz kişiler? Hak ettiklerinden fazla değer verdiğimi fark ettiklerim 9. En sevdiğiniz iş? Müzik dinlemek 10. En sevdiğiniz şair? canseveruyarsüreyaayhanhikmetoğuzcanveli 11. En sevdiğiniz yazar? Tezer Özlü 12. Kahramanınız? Mavi saçlı kız 13. Kadın kahramanınız? Umay Umay 14. En sevdiğiniz çiçek? Mor sümbül 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Ezogelin Çorbası 17. En sevdiğiniz düstur? Düşünmeden söylememek. 18. En sevdiğiniz söz? “İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.” Didem Madak
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Şanlıurfa mitinginde halka 2016 yılı Ocak ayında Harran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni açacaklarını vaadetti. Fakat o hastane, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Haziran seçimleri öncesi 24 Mayıs’ta Şanlıurfa’da gerçekleştirdiği toplu açılış töreninde zaten
Survivor üstgeçit
açılmıştı. Diğer yandan Davutoğlu, 7 Haziran seçimleri öncesi 10 Mayıs’taki Şanlıurfa mitinginde aynı hastane için, “Hastanemizi hizmete açtık, nasıl iyi hizmet alıyor musunuz?” demişti. Cumhurbaşkanının kendisine açılış yapacak yer bırakmamasından bu durumlara düşen Davutoğlu’nun mağduriyeti gözlerden kaçmadı.toplum
Hastanede kına İzmit’te akciğer zarı yırtılması teşhisiyle kına gecesini hastanede geçiren damada gelin kına gecesini hastanede düzenledi. Ailesiyle birlikte acil servise gelen gelin, uyuyan damatı uyandırarak eline kına yaktı. Ne olduğunu anlayamayan damat yaşadıklarının bir an rüya olduğunu sandığını dile getirdi.
Damat evlenmekten vazgeçti
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde dünya evine girmeye hazırlanan gelin adayı Quinn Duane’in hayalleri damadın evlenmekten vazgeçmesiyle yıkıldı. Yaklaşık 35 bin dolara mal olan düğünün iptal olmasıyla hayal kırıklığına uğrayan gelinin annesi Kari Duane, şehrin en gözde mekanlarından birinde yapılması organizasyonu iptal etmek yerine evsizleri davet etti.Toplum