Yarın 160

Page 1

DİSK Genel Başkanı Kani Beko değerlendirdi

AKP kıdem tazminatına neden göz dikti?

Geçtiğimiz hafta, “Kıdem tazminatımıza neden göz diktiler?” başlığıyla yayımladığımız haberimize, kıdem tazminatı kaldırıldığında neler olacağını açıklayarak bu sayıda devam ediyoruz.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, işçilerin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini ifade ettikten hemen sonra, geçtiğimiz hafta yayımlamaya başladığımız “Kıdem tazminatımıza neden göz diktiler?” başlıklı haberimizde AKP’nin emekçinin kıdem tazminatına nasıl göz koy-

duğunu anlatmıştık. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bu hafta kıdem tazminatının kaldırılmasının nasıl sonuçlar doğuracağını gazetemize değerlendirdi. Beko, kıdem tazminatının kazanılmış bir hak olduğunun altını çiziyor ve bunun işçinin ücretine el koymak anlamına geldiğini söyledi. EMEK 06

Ak-Saray’ın maliyetine bir de bu açıdan bakın

Güzel günlerin habercisi...

12 Kasım 2014 Çarşamba Sayı: 157 1 TL www.yarinhaber.net l

l

l

“Cumhurun reisi” Recep Tayyip Erdoğan’ın Kaç-Ak Sarayına ve uçağına toplamda eski parayla 1.8 katrilyon harcandığı açıklandı. Peki bu para tam ne kadar ediyor ve bu meblağda parayla neler yapılabilirdi? Erdoğan’ın en önemli ‘ihtiyacı’ Ak-Saray’a bir de bu açıdan bakın. ekonomİ 09

Yırca Köyü AKP ve Kolin’e direndi, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı aldı

)

Onlar kesti 6 bin biz dikecegiz 16 bin

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak yanı ağır bastığından... Nazım Hikmet

ardından Yırca’da köylüler Danıştay kararının . zeytin ağacı dikimine hızla başladılar

Yırca Köyü’nde, termik santral yapmak isteyen Kolin şirketinin ağaçları kesmesine karşı direnen Yırca Köyü kazandı. Köylüler ağaçlarını tekrar dikmeye başladı.

AKP ve Kolin her yolu denedi

Kesilen ağaçtan fazlası dikilecek

Yırca Köyü’nde kesilen zeytin ağaçları, köy halkının direnişiyle gündeme gelmişti. Yürütmeyi durdurma kararının köye termik santrali yapmak isteyen Kolin şirketine gizlice sızdırılmasından, köylülerin şirketin özel güvenlikleri tarafından saldırıya uğramasına kadar bir çok hukuksuz gelişme yaşanmıştı.

Zeytin ağaçlarına evlatları gibi bakan Yırca köyü, direnişinin hem hukuki karşılığını aldı hem de kesilen 6 bin zeytin ağacının yerine daha da fazlasını dikme kararıyla ağaç dikme çalışmalarına başladı. Danıştay’ın “Termik santral yapılamaz” kararı ise AKP ve Kolin’in ağaç katliamlarına iyi bir cevap oldu. güncel 03

Esas Mesele’de bu hafta: Yazar Burçe Bahadır

Bir diktatörün karakter analizi

Erdoğan, Kaç-Ak Saray’ının inşaatı sırasında bahçedeki taşın, toprağın, çınarların bile karakterini yansıtması için milyonlar harcatmış. Peki Erdoğan’ın karakteri aslında neyi yansıtıyor? toplum 16

YÖK artık bir ‘Alo’ uzağınızda YÖK eski Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın görevden alınarak yerine getirilen; Erdoğan’a yandaşlığıyla ve “Alo Fatih’in” kardeşi olmasıyla bilinen Yekta Saraç’a hakettiği ‘yandaşlık’ unvanı İstanbul Üniversitesi’nde gençlik tarafından verildi. eğİtİm 11

Bu işin tek yolu ağır ceza

Kadın Cinayetlerni Durduracağız Platformu’yla birlikte kızı Gülay Yaşar için adalet arayan, mücadelede sembolleşen, geçtiğimiz sene kaybettiğimiz Duran Yaşar’ın da aralarında yer aldığı bir dizi aile ile yapılan röportajlarla “Ölü Kadınlar Memleketi” kitabını yayınlayan Burçe Bahadır ile kadın cinayetlerini ve nasıl durdurulabileceğini konuştuk. Bahadır, kadın cinayetlerinin ‘ağır ceza’ ile son bulacağının altını çiziyor. esas mesele 12

Sorun tamamen duygusal mı?

04

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Elbette iktidara yürüyeceğiz

05

Uyanış

SİBEL UZUN

Kadın Konferansı’nda olmak için bin sebep

Ana fikir

GÜLSÜM KAV Yeşillik

KADİR DADAN

10

02

Midas’ın Altınları

Belçika’da 120 bin kişi sokakta Belçika’da yeni hükümetin sosyal alanlarda yapmayı planladığı reform ve kemer sıkma programına karşı 120 bin kişi Brüksel’de büyük bir eylem gerçekleştirdi. Eylemin sonunda polis eylem yapan halka sert bir şekilde saldırdı. dünya 13


YESiL SAYFA

02

12 Kasım 2014

Kadir Dadan

Yeşillik

Midas’ın Altınları

Herkesin birbirini kimlik siyaseti yapmakla suçladığı, ama kendisinin de toplumsal bir kimlik etrafında siyasileşmeye çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Bizim neyimiz eksik diyerek yeşil siyaseti üzerine inşa edecek bir kimlik aramaktansa, bir siyasi kimlik olarak “Yeşillik” üzerinde durmak istiyorum. Çoğu siyasetçi, sofrada yemeklerin yanında bulunan yeşillikler gibi görür siyasetin içindeki yeşilleri. Bir renk, farklı bir tat, bir sofra süsü olarak bakar. Bazıları daha bir incedir, besin değerinden, sindirimi kolaylaştırmasından bahseder. Ama olsa da olur, olmasa da. Elzem değildir, olsa daha iyi olur, o kadar. Asıl olan sınıf mücadelesidir, sermaye birikimidir, milli ve ulvi değerlerin korunmasıdır. Mücadele asıl olarak bu bakışla verilir. Bazılarına göre ise yeşil konular siyaset üstüdür, herkes için gereklidir, tartışılması bile gereksizdir, asla siyasi malzeme konusu yapılamaz. Hukuk işletilecek, bilim insanları ve teknoloji devreye sokulacak ve sonuçta devlet gereğini yapacaktır. Oysa yaşam bize her iki düşünce tarzının da geçersiz olduğunu gösteriyor. Her politik konunun bir yeşil yanı var ve her yeşil konu, özünde bir siyasi tavır gerektirir. Yeşil siyasi tavır, siyasetin yaşanılan yer ve üzerinde yaşayanlarla bağıdır. Bu siyasi tavrı bütüncül olarak geliştiremezseniz, güç odaklarının hâkimiyetine boyun eğmek zorunda kalırsınız. Bunu daha iyi anlamak için sahaya bakmak yeterlidir. Başta Bergama mücadelesi olmak üzere, bütüncül tavır geliştirilemeyen tüm mücadeleler, tüm haklılığına rağmen ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Öte yandan Soma faciası da, Kobani de olup bitenler de, yalnızca sınıfsal ya da etnik bir sorun değil, özünde de yeşil bir konudur, yeşil bir siyasi tavra muhtaçtır. Bu tavrın nasıl geliştirileceği sorusunun yanıtı da, gökten zembille yeşillerin inişini beklemek yerine, yeşil bir siyasi kimliğin nasıl bir şey olduğunu düşünmeye başlayarak verilebilir. İnsanı doğanın bir parçası olarak görerek, demokrasiye inanarak, barış için silahsızlanarak, emeğin özgürleşmesi için çabalayarak, doğanın, emeğin, barışın ve demokrasinin değerlerini birlikte harmanlayarak bu kimliğe doğru yürüyebiliriz. Kabul etmek gerekir ki, bugünün Türkiye’sinde her birinin benimsenmesi ayrıca zor bir tavırdır. Ama elzemdir, güneş gibi, su gibi, hava gibi… Sofranızdan yeşillik eksik olmasın… *** Kibele Sunağı Mustafa Alper Ülgen ve Çanakkale Bayramiç Muratlar Yeniköy: Önceki İmeceevi ve Dutlar deneyimlerinin birikimiyle, hem kentten kıra doğru kapsamlı ve kararlı bir adım hem de altın karşıtı mücadele için önemli bir direnç noktasının tesisi açısından önemli bulduğum ve desteklenmesi gereken bir girişimdir. “Yeni Yeşil Türkiye” bu girişimlerin üzerinde yükselecek… Sart Çayı Taban uyanıyor deyip, tavanda çalışanlar: Ne zaman birkaç siyasi hareketin üst yönetimlerini bir araya getiren bir toplantıya katılsam, “taban sorunu” her konuşmacının dilindedir. Ama toplantıyla birlikte sanırsınız ki taban sorunu da biter. Herkes mahalleyi ya da işyerini bırakır, Türkiye’yi ya da gezegeni kurtarmaya devam eder. Ben de sormaya devam ederim; “Mahallenin gereksiz ampullerini söndüremeyen, AKP ampulünü nasıl söndürür?” Tabana gel tabana, tabana gel tabana… Gordion Sazlığı Çevreyi kirleten magandalar mı?: Ara sıra medyayı toplayıp gösteri yaparlar; “Dalgıçla denizden araba lastiği çıkarma”, “Çocuklara plajda pet şişe toplatma” vb. Bilimsel bilimsel konuşup konuyu da bağlarlar; “Eğitim şart!”. Peki her yeri beton ve asfalta çeviren planlamaları, kirletici endüstrileri içeren fabrikaları, çok okumuş mühendislerimiz mi; yoksa bu çevre magandaları mı yapıyor? Musluklarından su içilemeyen ve atık arıtma tesisi olmayan kentleri bu magandalar mı yönetiyor? dadankadir@yahoo.com

Köylüler 6000 ağacın kesilme anlarını böyle izledi. Askerler tarafından önleri kesildi.

80 yıllık ağaçların yerine aynı araziye 1000 tane yeni zeytin fidanları diktiler.

Yakın zamanda İsrail Hükümeti, Filistinlilerin önemli geçim kaynağı olan zeytin ağaçlarını yerle bir etmişti.

Köylülerin direnişi santrale izin vermedi

Manisa’da Yırca Köyü’nde bir gece operasyonu sonucu köylülerin gözleri gibi baktığı 6000 zeytin ağacı kesildi. Ağaçlar kesilince Danıştay yapılması planlanan termik santral için yürütmeyi durdurma kararı vermek zorunda kaldı ve köylüler kesilen ağaçların yerine fidanlar diktiler. Köylüler, Kolin Grubunun baskılarına karşı yılmayacaklarını ilan ettiler. ren güvenlikler Yırca halkının oraya girmesini engelledi. Köylülerin avuManisa’nın Soma İlçesi Yırca katı Deniz Bayram, “Özel güvenlik Mahallesi’nde, Kolin Grubu görevlileri zeytin nöbetini sürdüren tarafından termik santral yapılacak köylülere saldırdı. Emin Özkılıç adlı bölgedeki zeytin ağaçlarının kesilme- köylünün başına gaz kapsülü isabet mesi için nöbet tutan köylülere ye- etti. Özkılıç’ın başına dikiş atıldı. mek götüren mahalle sakinleri, şirke- Ben burada köylülerin avukatı olatin güvenlik görevlilerince engellendi. rak bulunuyorum. Gerekli hukuki Çıkan arbedede, bir köylü başından girişimlerde bulunacağız” dedi. yaralandı. Şirketin dozerleri alana girdi, 6 bin zeytin ağacı kesildi. Danıştay yürütmeyi durdurmak Şirket güvenliklerinin orada nö- için 6000 ağacın kesilmesini bet tutanlara saldırmasıyla başına gaz beklemiş kapsülü isabet eden Emin Özkılıç 6000 ağaç kesildikten sonra Dayaralandı. Alanı dikenli tellerle çevi- nıştay, Yırca’daki zeytinlik alanın

yeşil sayfa onur toper

Doğamızı geri istiyoruz Karadenizliler, Derelerin Kardeşliği Platformu’nun (DEKAP) çağrısıyla Trabzon’da büyük bir miting gerçekleştirdi. Mitinge 5 binden fazla insan katıldı. Doğalarını geri istediklerini söyleyen insanlar mücadelelerine de devam edeceklerini söylediler. DEKAP sözcüsü ve gazeteci Ömer Şan mitingi, “Size mücadelemizi anlatmayacağım çünkü siz yazıyorsunuz mücadeleyi” sözleriyle açtı. Yerli şirketlerin ve arkalarındaki yabancı şirketlerin saldırıları sadece suyla sınırlı değil. Yaylalarımıza, meralarımızı, ormanlarımıza ve yeraltı varlıklarımıza da göz dikmiş durumdalar. Cennet yolu dedikleri, şirketler için daha kolay yağma ve rant yolu demektir.” diyerek ranta karşı duracaklarını söylediler. YARIN YEŞİL SAYFA

acele kamulaştırılması hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldı. Yırca’daki 49 dönümlük zeytinlik alan, kömürlü termik santral yapımı için acele kamulaştırılmış, bunun üzerine zeytinlik sahibi köylüler acele kamulaştırma kararına karşı dava açmıştı.

Tarlalarına yeni fidanlar diken köylüler, pazartesi günü savcılığa şirket hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını da söylediler.

İlk fidanlar dikildi Zeytinlerin kesilmesine rağmen yılmayan Yırcalılar, Danıştay’dan gelen ‘yürütmeyi durdurma karaKöylüler, şirketin tel örgülerini rı verildiği’ haberi üzerine hasat yıktı festivaline devam etme kararı aldı. Danıştay 6. Dairesi’nin, Bakanlar Kesilen ağaçlardaki zeytinleri topKurulu’nun acele kamulaştırma layacak olan köylüler, direnişin kararının yürütmesini durdurma- sembolü olarak da 80 yıllık ağaçsının ardından köylüler bugün, ların yerine aynı araziye 1000 tane şirketin çektiği tel örgüleri söktü. yeni zeytin fidanları diktiler.

Karadeniz Çalışma Grubunun temeli atıldı

Avrupa Yeşil Parti 7-9 Kasım tarihlerinde İstanbul’da konsey toplantısını gerçekleştirdi. Enerji güvenliği, Ukrayna’nın durumu, Orta Doğu ve Türkiye’nin durumu, Avrupa’nın Geleceği ve Türkiye’nin rolü gibi konular gündemler olarak belirlendi. Avrupa Yeşil Parti’nin unuttuğu Karadeniz Çalışma Grubunun yeniden oluşturulması için Ukrayna Yeşil Partisi ile görüşmeler gerçekleştirildi. Karadeniz’in kirliliği ve santrallere karşı bu grubun oluşturulması için ilk adımlar bu toplantılarda atılmış oldu. Toplantıda geçtiğimiz hafta çıkmış olan “Yeşil Dergi”nin tanıtımı da gerçekleştirildi. Karadeniz Çalışma Grubunda yer alan Ukrayna Yeşil Partisi’nden Serghiy Kurykin de dergi ile birlikte objektiflere poz verdi. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

12 Kasım 2014

Yırca Köyü AKP ve Kolin’e direndi, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı aldı

“Onlar kesti 6 bin biz dikeceğiz 16 bin”

Tarım Bakanlığı’nın tarım arazilerini koruması için bir spotu olmasına rağmen Yırca köyünde 6 bin ağacın kesilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tarım Bakanlığı

Bilgi notumuz bu kadar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının uyguladığı politikalarla Türkiye’nin zeytin ağacı sayısı % 71 oranda artarak 99 milyondan 170 milyona ulaştı. Son 12 yılda, üretilen zeytin ve zeytinyağı miktarı yaklaşık 3 kat arttı. Mehmet Bahattin Atçı Soma Kaymakamı

Karar kesilmesi yönünde

Manisa’nın Soma İlçesi’nin Yırca Köyü’nde, termik santral yapmak isteyen Kolin şirketinin zeytin ağaçlarını kesmesine karşı direnen halk kazandı. Mahkeme kararı ve halkın günler süren direnişi sonuç verdi ve Kolin Şirketinin termik santral yapımı hayal oldu. Köylünün 6 bin ağacı kesilmiş oldu. Köylüler yılmadan zeytin dikimine başladı. güncel Ebru kaya

Yırca’da hukuksuzca yapılmak istenen termik santral için ağaç katliamına halk direndi. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararını ekim verdiği; ancak Kolin şirketin avukatları tarafından kararın gizlendiği öğrenildi. Kazanımla sonuçlanan mücadelenin ardından kesilen ağaçlar için köylü ağaç dikimine başladı. Konu rant olunca yasalar geçerliliğini yitiriyor Yırca Köyü’nde köylüler tek geçim kaynaklarını, zeytin ağaçlarını Kolin Şirketin termik santral yapımına karşı korudu. Fakat zeytinliklerine sahip çıkan halka Kolin şirketin güvenlikleri saldırdı. Polisin bile köylüye kelepçe takma hakkı yokken, güvenlikler köylülere biber gazıyla saldırıp bir barakada gözaltında tuttu. Kolin şirketi Yırca’da termik santral yapamayacak. Günlerdir halka uygulanan baskılar ve saldırılarla ilgili hiçbir hukuki işlem başlatılmadı. Kolin şirketin güvenlikleri ve kolin şirketin sahibi hukuksuzca 6 bin zeytin ağacını kestiği için yargılanmadı. Halkın

zararı karşılanmadı. Danıştay 6. Dairesi oy birliğiyle aldığı acele kamulaştırmanın yürütmesinin durdurma kararıyla itiraz yolunu da kapatırken, Greenpece ve köylülerin avukatı Deniz Bayram, “Görülmektedir ki oybirliği ile alınan kararın gerekçesinin anlamı, zeytinliklerde termik santral yapılamaz” dedi.

tün arkadaşlarımız, misafirlerimiz sağ olsun, bize yardımcı oldular onların sayesinde tekrardan tarlalarımıza kavuştuk.” dedi. “Köylü kadını usanmaz durmadan mücadele eder” Emine Saygılı, “Zeytinlerimize tekrar kavuştuk. Yeniden yılmadan usanmadan bıkmadan yetiştirece-

ğiz. Nasıl eskiden annelerimiz dedelerimiz savaşta at arabası, öküz arabası ile mermi taşıdıysa biz de aynı şekilde zeytinlerimizi yetiştireceğiz. Çünkü köylü kadını usanmaz, durmadan mücadele eder. Biz de tekrar mücadele edeceğiz. Bunları yetiştireceğiz. Buranın santral olmasına izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Açıklama yapma yetkimiz yok Bu konuda bilgi verme yetkisi Bakanlıkta. Biz açıklama yapamıyoruz. Burayla ilgili bilgiyi bakanlık tekeline aldı.

Mustafa Akın

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı tarım alanlarını koruma görevini vatandaşa veriyor.Ama 6 bin ağaç katlediliyor burada.Bu bir çelişki.Yasaya o zaman zeytin alanları imara açılabilir diye bir madde eklesinler. Baran Bozoğlu

Çevre Mühendisleri Odası Kamu spotu niçin var?

Nazım Hikmet’in seneler önce söylediği satırlar Yırca Köyü’nün dili oldu. “Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak yanı ağır bastığından.”

Aksi yönde iddialar yerinde değildir Danıştay 6. Dairesinin oy birliği ile Yırca’ya aldığı kararın gerekçesinde; “Termik enerji santrali kurulacak olan alanın zeytinlik alan olması, bu alanda enerji santrali kurulmasına olanak sağlayan Yönetmelik hükümlerinin yürütmesinin durdurulması ve bu sahanın amacı dışında kullanılmasına izin verilmemesine karşın, taşınmazlar için kamu yararı kararı alınması ve acelecilik yolu ile el konulmasına olanak bulunmamasının yanı sıra, zeytinlik alanın oluşturduğu bütünlük

Metin Öztürk Manisa İl Gıda ve Tarım Müdürü Yar.

Yırca muhtarı Bu bir çelişkidir

“O zeytini nasıl yiyeceksiniz?” 6 bin zeytin ağacı kesilen Soma Yırca köyünün muhtarı Mustafa Akın: “Bunu yapanın sofrasında o zeytin dile gelmez mi? Nasıl kıydın da kestin demez mi? O yağları, o zeytini nasıl yiyeceksiniz” dedi. Köylünün yıllardır hasat ettiği, gözü gibi baktığı 6 bin zeytin ağacı kesildi. Köylülerden biri biz zeytin ağaçlarına merdiven bile dayarken dikkat ederdik, diyerek zeytin ağaçlarının köylü için ne kadar önemli olduğunu dile getirdi. Şirket son kozunu oynadı Yırca köyü sakinlerinden İsmail Saygılı da “Son gün şirket son kozunu oynadı, bütün zeytinlerimizi devirdi gitti. Ama biz yılmayacağız. Bu zeytinleri tekrar dikiyoruz. Başladık tüm çevreden gelen bü-

Tarım İl Müdürlüğü izin veremiyoruz diyor ama Bakanlar Kurulu’nun acele kamulaştırma kararı var.Daha iyi projeler olması gerekir. Devleti eleştirmek gerekiyorsa bu eleştiriyi yapmalıyız.Tahribatı en aza indirmek lazım.

ve dava dilekçesinde ileri sürülen hususlar dikkate alındığında, davacıların dava açma ehliyetinin bulunduğu, davanın süresinde açıldığı, aksi yönde iddiaların ise yerinde olmadığı görülmüştür” ifadeleri yer aldı. Zeytinliklerde termik santral yapılamaz Yırca köylülerinin avukatı Deniz Bayram: “Görülmektedir ki, oybirliği ile alınan kararın gerekçesinin anlamı, zeytinliklerde termik santral yapılamaz. Bu karar, son dö-

nemde çeşitli tehditler ile karşı karşıya kalan Anadolu’nun zeytin ağaçlarının; maden, enerji, endüstri gibi yatırımlara karşı korunması anlamına gelir. Yırcalıların mücadelesi, en başından itibaren haklı ve meşruydu. Sesimizi hep duyurmaya çalıştık, tedbir alınmasını talep ettik. Ancak sesimizin ısrarla duyulmaması ve tedbir alma yükümlülüklerinin yerine getirilememesi 6 bin zeytin ağacına mal oldu” dedi. GÜNCEL

Her konuda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı,Gıda Tarım Hayvancılık Bakanı bu konuda konuşmuyorlar.Kamu spotu var; ama buraya dair hiç bir şey yapmıyor.Tarım İl Müdürlüğü ağaçlar kesilirken direk müdahale edebilirdi. Ömer Şahan Yırca köylüsü

Zeytinler umudumuzdu Orada 6 bin ağaç vardı. Zeytin ağaçları bizim tek geçim kaynağımız. Zeytinden para gelince oğlumuzun kızımızın düğünü yapıyoruz, çoğumuz ona umut bağlıyorduk. Şimdi zeytinleri de katlettiler. Gökçer Tahincioğlu Milliyet Gazetesi yazarı

Trajik bir durum

Vatandaşı bilinçlendirmek içi bu kadar masraf yapıp kamu spotu yapan Bakanlığın özellikle de Zeytin alanlarına yönelik özel düzenlemeler varken Bakanlar kurulu kararıyla Kolin şirketine hiç müdahale etmemesi çok trajik. Yırca’da işine son verilen Güvenlik Görevlisi

Kandırıldık

Bizi kandırdılar. Bize iş garantisi, emeklilik garantisi verdiler. Bizler de buraya gelip köylülerle kavga ettik. Kullanıldık. Şimdi hakkımızı alıncaya kadar buradayız

Nuh Gönültaş Bugün Gazetesi yazarı

AKP’nin koruma derdi yok

Konu rant olunca her yol mübah Tarım Bakanlığı Yırca’daki ağaç katliamından sonra kamu spotuyla televizyonda duyurarak başlattığı bir kampanya ile ağaçların kesilmemesi gerektiğinin mesajını verdi. “Ağaçları kesmeyin, şehir betonlaşmasın” diyen Tarım Bakanlığı 6 bin zeytinlik kesilirken bir şey yapmadı. Hiçbir hukuka dayandırılmadan kesilen, rant alanına çevri-

len araziler devlet eliyle yok edilmeye devam ediyor. Tarım bakanlığı ise kampanya başlatıyor. Halkı bina yapmak konusunda bilinçlendiren kamu spotu hükümeti etkilemiyor. Hukuksuzca ağaçlar kesilebiliyor, güvenlik halka saldırabiliyor. Konu rant olunca her yol mübah oluyor. Bakanlık inşaat yaparken “Bize danışın” diyor. GÜNCEL

Tarım alanları korunmuyor. AKP’nin böyle bir derdi yok. Yol,köprü, duble yol yapıyoruz diyorlar,oraya da Termik Santral yapacaklarını söylüyorlar.Ancak asıl yapılması gereken ağacın, toprağın temizliğinin korunmasıdır. Melih Aşık Milliyet Gazetesi yazarı

Gözleri sadece parayı görüyor Mevcut iktidarın gözü paradan başka bir şey görmüyor. Kolin şirketi de iktidara yakın bir şirket.Danıştay kararına rağmen arazi alınıyor.İktidar,sermaye ve yandaşları ne yazık ki 6 bin ağacı katletti.


GUNCEL

04

12 Kasım 2014

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Sorun tamamen duygusal mı?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2015 yılı bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada diyor ki: “Yaşadığımız bu acılar, sorunun mevzuattan ziyade; farkındalık eksikliğinden, insan hayatını hiçe sayan kar hırsından ve İş Sağlığı Güvenliği tedbirlerini gereksiz bir maliyet olarak gören zihniyetten kaynaklandığını bize göstermektedir. Maalesef daha fazla kazanma hırsı, vicdanları adeta kömürden daha kara bir hale getirmiştir.” Ne dedi şimdi? Kullandığı muhteşem tabirler şunlar: Farkındalık, hırs, zihniyet, kara vicdan. Yani sorun “tamamen duygusal”. Yaşadığımız toplumsal, siyasal sorunların gerçek dünyayla hiçbir ilişkisi yok. Ruhlar alemiyle ilişkili bütün her şey. 301 kişi öldü, ne oldu? “Sıkıntı” oldu. 18 işçi toprağın altında kaldı, ne oldu? “Bazı acılar” yaşandı. Bayılıyorum bu maneviyatçı, palavracı, sonradan görme diplomatik, yatıştırıcı konuşma tarzına. Hepsi ayrı bir mükemmel kötü adam. Bir facia yaşanıyor, felaket yaşanıyor, katliam yaşanıyor. Onlarca-yüzlerce insan ölüyor ve hala şu adamlar olup bitene “sıkıntı” diyebiliyorlar. Hay sıkıntınızın Allah belasını versin. Sıkıntı olasınız hepiniz. Sıkım sıkım sıkılasınız. “Sıkıntı yok” olamayasınız. Sizin için hayatta hep “sıkıntı var” olsun. Gadre uğrayasınız. Hepinizin boynu altında kalsın. Hiç hata yapmıyorlar. Hiçbir zaman konsantrasyonları bozulmuyor. On gün komada kalıp aniden uyansalar, anında yine sağcı yine faşistler. Ben böyle irade görmedim. Ensesi kalınların hepsi hemen olayı maneviyata bağlıyor. Ya fıtrat meselesi ya da vicdan. Ama asla ve kat’a hükümetin meselesi değil. Hükümetin istifasını gerektiren bir mesele değil. Haşa huzurdan, bakanların istifa etmesini gerektiren bir mesele değil. Eğer onları kurtaracaksa, mesele duygusal tarafında olmak kaydıyla “sistem meselesidir”. AKP’nin suçlu bakanları, hükümet ve bakanlıkları için sistemi birazcık feda edilebilirler. Söz konusu koltukları ve hükümetse, sistem bile teferruattır onlar için. “Kuru kuru kurban olam”dan ölmeyeceklerini çok iyi bilirler. Düşünebiliyor musunuz her felaket sonrasında AKP’liler neredeyse sistem karşıtı olarak çıkıyorlar karşımıza. Biraz daha zorlasalar kendilerini, sosyalist olup saflarımıza katılmak üzereler. * Bunları anlatırken bizim gerçek sistem karşıtı arkadaşlarımıza da bir seslenmek istiyorum. Lütfen yoldaşlar AKP’nin bu sistem karşıtı numaralarını yemeyiniz. AKP sizi “bak ne güzel sistem karşıtı ol, radikal ol” diyerek yönlendirebilir dinlemeyiniz. Islarla ve öncelikle AKP karşıtı olunuz. Gölge boksu yapmayınız, kapitalizmin en berbat şeklinin uygulayıcısı olanlarla somut olarak savaşmayı seçiniz. AKP size “farkındalık, vicdan, hırs” kelimelerini kullanarak entel muhabbeti yapabilir, kanmayınız. AKP karşıtı olunuz. Sonuna kadar olunuz. Karşınıza hiçbir hükümet gelemeyene kadar, hükümetleri yıkınız. AKP’nin “önemli olan sistemdir” laflarına tav olmayınız. Onlar “nasıl olsa sistemi yıkamaz bu andavallılar, ama bizim bakanlığımızın ve hükümetimizin başına bela olabilirler” diye düşünüyorlar. O bakanlar koltuk kaygısıyla öyle konuşuyor. Sistemden korkmuyorlar ama koltuklarını kaybetmekten korkuyorlar. Koltuklarına yönelik sıcak tehlike karşısında her şeyi satarlar, her şeyi yaparlar. Bunlar koltuk hırsıyla yaşayan mahlukatlardır. Koltuklarını kurtarmak için koltuk sahipleri suçu para hırsının üzerine atmaya çalışıyorlar. Onlara korktukları şeyi yapmalıyız. Yapabilmeliyiz. Odaklanırsak yapabiliriz. Bizim onları en çok korkuttuğumuz ve salladığımız zaman Gezi Direnişi’ydi hatırlarsak. Gezi Direnişi’nin en çok yükselen sloganlarından biri de “hükümet istifa” idi. “AKP karşıtı olmayın” diyenlerin en başta gelenleri, sürekli işçilerin onlarca-yüzlerce ölümüne sebebiyet veren bakanlardır. AKP elbette ki AKP karşıtı olmayın der, boş verelim. Evet, bu politik sistem yerle bir olacak, bu üretim ilişkileri değişecek ve bu baskı aygıtı parçalanacak. Evet, Kartaca yıkılacak ama önce bu hükümetten ve bu bakanlardan başlanacak. hakanozturk17@gmail.com

Tek ihtiyacımız AK Saray Son haftalarda en çok tartışılan konu Ak Saray (Pardon, Cumhurbaşkanlığı Sarayı) oldu. Devasa paralarla inşa edilen yeni saray toplumun tepkisine yol açarken Başbakanlıktan yayınlanan bir açıklama ile ‘millete hizmet’ kılıfını uydurdular. AKP, sarayın halk için yapıldığına partililerini bile ikna edememiş olacak ki Arınç gibi çatlak sesler de geldi.

güncel Fatma çakır

Tayyip Erdoğan’ın Başbakan iken Başbakanlık ofisi olarak inşaatına başlattığı, cumhurbaşkanı olunca hemen Başkanlık Sarayı’na dönüştürdüğü Saray’ın maliyetine dair gelen tepkiler üzerine Başbakanlık bir açıklama yayınlayarak söz konusu binanın millete hizmet için tahsis edildiği söyledi. Sorun yok, sadece kamuoyu yanlış yönlendiriliyor “Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık hizmet binalarına ilişkin yanlış yönlendirmeler” başlığıyla yapılan yazılı bir açıklamada, “Tüm bu imkânların gerçek sahibi sadece millettir. Emanetin kime verileceğine de yine sadece aziz milletimiz karar verecektir” görüşlerine yer verildi. Açıklamada, tartışmalardan duyulan rahatsızlık dile getirilerek, kamuoyunun yanlış yönlendirildiği savunuldu.

ve hizmet imkanlarının da büyüdüğü belirtilerek, millete “layık” hale getirilmesinden de kimsenin rahatsız olmaması gerektiği vurgulandı. Toplumun tepkisi ‘art niyetli polemik’ oldu Halkı ikna edebilmek için neredeyse hiç akıllarına gelmeyen Anayasa’dan bile dem vurdukları açıklamada: “Anayasal çerçevede demokratik seçimlerle görevden ayrıldıklarında yerlerine gelenlere emaneti teslim edeceklerdir. Milletimizin ve devletimizin itibarını temsil eden hizmet binaları ve araçları üzerinden, tamamen art niyetli polemikler yapılması hiç kimseye fayda sağlamamaktadır” denildi.

Çatlak bir ses: Bülent Arınç AKP halkın haricinde henüz partilileri bile tam olarak ikna edebilmiş değil. Mehmet Şimşek, binanın 1.370 milyon liraya mal olduğunu belirtti. 300 milyon lira harcama daha gerekiyor. Bülent Arınç ise Türkiye kimin için büyüyor? binanın maliyetinin 1 katrilyonun Baştan başa bir aldatmaca ve çe- üzerinde olduğunu söylerken, bulişki olan açıklamada; Türkiye’nin nun az para olmadığını kabul etti. giderek büyüyen bir ülke olduğu savunularak, dünyada hak ettiği yeri Ne zaman geri adım atacak de hızla aldığı söylendi. Türkiye’nin “Dünyanın her yerinde Cumhurbüyümesine parelel olarak da temsil başkanlığı makamı daha büyük ve

görkemli olur. Burada 1 katrilyonun üzerinde masraf yapıldı. Bu kadar olmamalıydı derseniz, bu tartışılabilir. Az bir para değil.” diyen Bülent Arınç daha önceleri de olduğu gibi Erdoğan’ı kızdıracak açıklamalarda bulunmuş fakat her seferinde de geri adım atmıştır. Bu sefer sözünü ne zaman geri alacak bekliyoruz. Başka bir kılıf: Ülkeler arası itibar Erdoğan ise kendisi için yaptırdığı sarayı sırf dış ülkelerin gözünde Türkiye’nin itibarı için inşa edildiğini belirtirek “Yani koskoca Türkiye Cumhuriyetine sokağı kapa, caddeyi kapa orada tören yap, bu yakışır mı? Biz dünyanın her tarafını dolaşıyoruz. Buralar ülkenin itibar makamlarıdır. Herkes buraya bakarak kararını verir. Ama bunların böyle bir derdi yok. Bunlar eski Türkiye. Onun için de bu adımı attık. Sonrasında cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanalım, Çankaya ve mevcut yeri başbakanlık makamı olarak değerlendirelim dedik.” şeklinde konuştu. İkinci olarak uçak meselesine değinen Erdoğan yine benzer bir açıklama yaparak: “Bu da tamamıyla ayıplanacak bir konudur, kusura bakmasınlar” dedi.

Bu sorulara cevap verebilecek misiniz? Ermenek’teki katliamda yaşam odaları olmadığı için 18 işçi toprak altında kalırken bin odalı Saray kime ve neye hizmet ediyor? Milyonlarca vatandaş açlık sınırının altında yoksulluk çekerken bu ‘hizmetten’ yararlanan millet hangi ülkede yaşıyor? ‘Büyüyen Türkiye’nin sunduğu hizmet imkanları Atatürk Orman Çiftliği’nin büyük bir kısmını yok edip Diktatör’e saray inşa etmek mi? Peki AKP halkın cebinden çıkan paralarla adeta Lale Devri’ni yaşamaya çalışırken yaptırdığı sarayın millete ‘layık’ olduğunu nereden öğrendi?

Bütçede En fazla payı Cumhurbaşkanlığı aldı

Çalışma Bakanı

Faruk Çelik

Maden ocaklarındaki denetimsizlik nedeniyle açıklama yapan Çalışma Bakanı Faruk Çelik, bilirkişinin “kusurlu ve sorumlu” bulduğu kamu görevlilerine soruşturma izni vermemesini “Müfettişlerime soruşturma ideolojikti, izin vermedim” şeklinde savundu. Maden kazalarını önlemek için teknoloji ağırlıklı havza madenciliği, proje madenciliği yapılması gerektiğini söyleyen Çelik, “Ölümleri önlemenin başka yolu yok. Şimdi beni ve benim bürokratlarımı sorumlu tutmak sorunu çözecek mi? Bu tür olayların tek sorumlusu biz miyiz? Tüm muhataplara bakmak lazım. Benim tarafımdan sadece teftiş var. Bu işin tek tarafı biz miyiz? Kamu sorumlusu dediğiniz de bir tek biz mi aklınıza geliyoruz?” diye konuştu. İşçiler ölmeye devam ederken tüm sorumluluğu üstünden atmaya çalışan Bakan Faruk Çelik’e bu hafta da OĞLUM BAK GİT diyoruz.

CHP İstanbul Milletvekili Müslim Sarı, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. 2015 yılı bütçesini eleştiren Sarı, 2015 yılı bütçesinden en büyük payı Cumhurbaşkanlığının aldığını belirterek, bütçeden işçi ve memurlara iyi haber çıkmadığını, Cumhurbaşkanına iyi haber çıktığını söyledi. Sarı, “İşçi ve memurlara 2015 yılı bütçesinden güzel haberler yok maalesef. En fazla yararlanan kurum Cumhurbaşkanlığı. Cumhurbaşkanlığının bütçesinin 199 milyon liradan 397 milyon liraya çıktı. Kaçak sarayın 1 milyar 375 milyon lira olduğunu öğrendik” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinin 2015 yılı bütçesinin 5.7 milyar olarak bağlandığını belirten Sarı, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi belki de en haram bütçe. Sadece Sünni vatandaşlara, Sünniliğin de bir meşrebine hizmet ettiği için özellikle Alevi vatandaşlar ve gayri Müslim vatandaşların vergilerinden teşekkül etmiş olan bu kurumdan onlara zırnık dahi düşmediğini gördük” dedi. GÜNCEL

Ufak adamdan boyundan büyük hesaplar Başbakan Ahmet Davutoğlu, 6 Kasım’da “Öncelikli Dönüşüm Programı Eylem Planı”nı açıklarken Gayri Safi Yurtiçi Hasıla açıklamasında bir hata (!) yaptığı açıklandı. Davutoğlu 6 Kasım’da: “Hedef, 4 yıl içinde GSYH’yi 1.3 trilyon dolara çıkarmak, cari açığı yüzde 5.2’ye çekmek, işsizlik oranını da yüzde 7 civarına indirmektir” demişti. Davutoğlu’nun açıkladığı 1.3 trilyon dolarlık milli gelirde 329 milyar dolarlık bir hata (!) yapılmış. Hataya ilişkin konuşan Babacan, alınan kurun güncel olmadığını söyledi. Babacan, “Neden Başbakan’a eski verileri açıklattınız?” sorusuna “Bizim hatamız” yanıtını verdi. İşsizlik oranlarını nasıl düşük gösteririz diye kıvranan hükümet konuştukça daha da batıyor. GÜNCEL


GUNCEL

05

12 Kasım 2014

Soma soruşturmasını iptal ettiren Faruk Çelik:

Sibel Uzun

Elbette iktidara yürüyeceğiz

UYANIŞ

Yazının başlığının amacı Gezi’deki bir değerlendirmeye yanıt verebilmek. Hemen hatırlayacaksınız; “Gezi nasıl sürmeli?” sorusuna forum gibi çok güçlü bir yanıt oluştuğu sıralarda “hareketin iktidarı istememesi” fikri dolaşımdaydı. Çok net ve ortaklaştığımız yerden girelim. En büyük ve en açık hükümet eleştirisi olarak Gezi Direnişi’ni görüyoruz değil mi? Peki hemen ardından direnenlerin iktidarı istememesi yerel ve anlaşılamaz özgün oluşumlarla kendisini sürdürmesinin salık verilmesi tutarsızlık arz etmiyor mu? Yani hem hükümeti yerinden etmeyi en yüksek düzeyde savunacaksın, bu yolda insanlarını kaybedeceksin ama yerine bir alternatif koymamayı savunacaksın. Olacak iş değil! Tarihe, demokrasiye, nesnelliğe yaslanarak çok net bir ifade ile bugün için halkın iktidarın gerçek sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Mesela toplum karar almak istediği için Gezi’den hemen sonra eğilim olarak forumlara aktı. *** Ekim Devrimi’nin yıldönümü vesilesi ile iktidar konusunun altını klasiklerimizle de çizmekte fayda var. Devrim, Lenin’in “tüm iktidar Sovyetlere” politik önerisi ve öngörüsü ile vücut buldu. Elbette bu öneriye gelene kadar çok büyük süreçlerden geçilmiş. Devrimi anlamak için mutlaka 1905 Ayaklanması’na, Şubat Devrimi’ne ve Lenin’in Nisan Tezleri’ne bakmak gerekiyor. Lenin ne istediğini çok iyi biliyordu, çelik gibi savunuyordu ve herkesi kapsayan bir devrimin peşindeydi. Karşı görüş burjuva devrimi ve proleter devrimi arasına bilinemez bir zaman dilimi koymak istemişti. Marx Almanya’nın durumuna bağlı olarak burjuva ve proleter devrimlerinin art arda geleceği öngörüsünü sürekli devrim görüşü ile ifade etmişti. Lenin de tartışmalarda sürekli devrim görüşünü Rusya koşullarında kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu.. Önemli tarihçi E. H. Carr Lenin’i şöyle tarif etmiş “devrim teorisi anlayışı başlangıçtan itibaren, Rusya’nın ihtiyaç ve imkanlarıyla şekillenmiş gerçekçi bir Rus devrimcisiydi.” İhtiyaç ve imkan kavramını yazın bir kenara derim. İnsanlık tarihi bu kavramlar etrafında şekilleniyor. Menşevikler için şöyle bir acı gerçek vardı; burjuva devrimini, Marx’ın söylediklerini çarpıtarak o kadar çok her şeyin önüne koymuşlar ki sosyalist bir propagandayı örgütleyememişler, proleterya diktatörlüğünü savunamamışlar. Ama Lenin önderliğinde Bolşevikler’de durum tam tersiydi. Zaman alsa da Sosyalist Devrim de net oldukları için etkili sonuçları yakalayabilmişler. 1905 Ayaklanması’ndan sonra Çar’ın büyük baskıları ve grevlerin dalga dalga artması sonucunda Sovyetlerin kurulmasının önünü açan anayasaya kavuşulmuş. Lenin 1905 sonrası dönemi çok isabetli ifade etmiş “Devrim öncesi dönemin geçmiş anlaşmazlıklarının yerini, pratik sorunlar etrafında dayanışma aldı.” Türkiye’de de benzer durumlar söz konusu. Bolşeviklerin Lenin önderliğinde 1917 Ekim Devrimi’ne ilerlediği yıllarda Lenin Avrupa ayaklanması ve devrimini de hesabından hiç çıkarmamış. Dünya devriminin ne kadar önemli olduğu Sovyet Devrimi kazanıldıktan sonra daha çok ortaya çıkacaktı. Lenin halkın, işçilerin, askerlerin karar aldığı ve harekete geçtiği Sovyetler’i proleterya diktatörlüğüne ulaşmanın en önemli organları olarak tariflemiş. Merkezi ve politik anlamı kritik olan Petrograd Sovyeti devrime geçişin hızlanması sağlayan bir roldeydi. Lenin, Sovyetleri doğru analiz ederek, ilerleterek Marx ve Paris Komünü, arasında tarihsel bir bağı çok güçlü yakalamış. Kerenski Hükümeti’ni devirmek için sağdan askeri darbe ile Kornilov’un ortaya çıkışı koşulları kaçınılmaz hale getirmiş. O esnada Lenin artık elindeki tüm kanallardan “tüm iktidar Sovyetlere” sloganını öneriyordu. Hanedanlığı ortadan kaldıran Şubat Devrimi savaşın getirdiği ağır koşullar nedeniyle halkın kendi kendine isyanıydı. Devrimci örgütlerde bunu beklemiyorlardı. Ama Bolşevikler hazırlıklıydı. Onlar için artık hiçbir şey 1905’deki gibi değildi. Lenin ünlü Petrograd Finlandiya Garı’na geldiğinde geçici hükümet karşısında haykırdığı ve gösterdiği hedef çok açıktı. “Yaşasın dünya sosyalist devrimi!” Yıldönümünde Ekim Devrimi büyük ders, dağılmasına rağmen büyük insanlığın yegane umudu. *** Bugün Çar’ın saraylarını hatırlatan KaçAkSaray burnumuzun dibine kadar dayandı. Tıpkı Ayzenştayn’ın Ekim filminde olduğu gibi sarayın her yanından görmemişlik akarken, kamera Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı forsunu, detaylarını zumladıkça kulaklarda katlanılmaz bir ses yankılanıyor. Herkes bir gün bu sese katlanamaz hale gelecek. Saraylar durmaz yıkılır da biz o esnada ne yapacağız ne diyeceğiz? Bolşevikler gibi şimdiden kuşanalım, ayaklanmalara hazır yakalanalım. twitter: @sibeluzun_yarin

“Tek sorumlusu biz miyiz?”

Soma Katliamı’nda çok sayıda kamu görevlisinin kusurlu bulunduğu iki bilirkişi raporu hazırlanırken, savcılığın soruşturma izni istediği genel müdür ve müfettişler için bizzat Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in izin vermediği öğrenildi. Faruk Çelik, soruşturmaya izin vermemesini “Müfettişlerime soruşturma ideolojikti,ben de izin vermedim” şeklinde savundu. güncel nida ateş

Soma Katliamı’nda çok sayıda kamu görevlisinin kusurlu bulunduğu iki bilirkişi raporu hazırlanırken, savcılığın soruşturma izni istediği genel müdür ve müfettişler için bizzat Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in izin vermediği öğrenildi. Faruk Çelik, soruşturmaya izin vermemesini “Müfettişlerime soruşturma ideolojikti,ben de izin vermedim” şeklinde savundu. “İstenilen bizin ideolojik’’ Nuray Babacan’a konuşan Faruk Çelik, “Savcı, Soma’daki soruşturma için bizden izin istedi. Vermedim, niye vermedim? Olayın faili olarak gösterilen Kasım Özer, benim İş Sağlığı Ve Güvenliği Genel Müdürüm. İşçilerin güvenliği ile ilgili mevzuatı hazırlayan adamın, bu işle ne ilgisi olabilir? Bir de 2009 yılından itibaren teftiş yapan tüm müfettişlerin listesini istediler. Madene o tarihte ruhsat verildi diye, bu tarihe kadar hiç kaza olmamış,

müfettişlerin ismini niye istiyorsun; tabii ki kabul etmedim. Olaya müdahil olmayan kişilerle ilgili istenilen izin bana ideolojik geldi” dedi. Bakan Çelik, Soma Katliamı konusunda bakanlığın idari soruşturma başlattığını söyleyerek “Ama algı yönetimi yapmak isteyenlere de izin vermem. Biz bakanlık olarak idari soruşturma başlattık. 2013 ve 2014 yılında Soma’da denetimlerini yapan iki müfettişle ilgili soruşturma yapıyoruz, bitmek üzere yakında açıklayacağım” ifadelerini kullandı.

lazım. Benim tarafından sadece teftiş var. Bu işin tek tarafı biz miyiz? Kamu sorumlusu dediğiniz de bir tek biz mi aklınıza geliyoruz?” diye konuşarak mağdur adam rolü yaptı. Sanki o ölüm bakanlığına soyunmamış, işçiler için her zaman daha iyi bir şey yapmışta halk onu sorumlu tutuyor gibi gerçekten uzak açıklamalar yapmamalıdır. Almadığı önlemlerle, yapmadığı denetimlerle sırf daha fazla para kazanacağım diye işçilerin hayatını hiçe sayan, işçilerin ölmesine ilk elden sebep “Biz sorumlu olunca sorun olanlardan birisi olan Ölüm Bakaçözülecek mi?” nı Faruk Çelik, suç atacak, suçunu Maden kazalarını önlemek için tek- paylaşacak kimseler aramasın, halk noloji ağırlıklı havza madenciliği ve işçi ölümlerinden kimlerin soproje madenciliği yapılması gerekti- rumlu olduğunu çok ğini söyleyen Faruk Çelik, “Ölümle- iyi biliyor. ri önlemenin başka yolu yok. Şimdi beni ve benim bürokratlarımı sorumlu tutmak sorunu çözecek mi? Bu tür olayların tek sorumlusu biz miyiz? Tüm muhataplara bakmak

Nasuh Mitap’ı binlerce kişi yıldızlara uğurladı Devrimci Yol’un önderlerinden Nasuh Mitap’ı yıldızlara uğurlamak üzere Gaziosmanpaşa Hastanesi önünde binlerce kişi toplandı. “Devrimci Yolumuz Nasuh’ların yoludur”, “Nasuh Devrimci Yolumuzda yaşıyor”, “Devrim için tek yol Devrimci Yol”, “Nasuh Mitap onurumuzdur” sloganlarıyla yürüyüş başladı. Binler yürüyüş sırasında hep birlikte DEV-GENÇ Marşı söylendi. Nasuh Mitap için yapılan anma “yeni bir hayat yaratma yolunda en önde hep bizimleydi” denilerek başladı. Nasuh Mitap’ın yoldaşları onu “azimli, inançlı ve direngenliği ile iyi bir yoldaştı” cümlesiy-

le anlattı. Anma sonrasında Nasuh Mitap’ın tabutu Devrimci Yol bayrağı ve karanfillerle Kırklareli’ne götürüldü. Nasuh Mitap’ı uğurlamak üzere anma törenine pek çok siyasi parti ve kurum temsilcileri de katıldı. Anma ardından Nasuh Mitap’ı memleketi Kırklareli’de uğurlamak için pek çok insan otobüslerle yola çıktı. Nasuh Mitap’ın Kırklareli’ndeki anmasında “Devrimci yolumuz Nasuh’ların yoludur “ sloganıyla binler yürüdü. Nasuh Mitap’ın cenazesi Kırklareli’nde defnedilirken, Mitap’ın yol arkadaşlarından Hakkı Zapçı, ona elveda demiyoruz selamımızı söylüyoruz dedi. GÜNCEL

Artık her 50 kişiye bir biber gazı Gezi Direnişi’nde gaz bombası kullanma rekoları kıran AKP, şimdi de Türkiye’de her 50 kişiye bir gaz bombası düşecek şekilde gaz bombası alımı yapacak. Alınan fişeklerin arasında parçalara ayrılıp 50 metre çapında bir alana dağılarak daha fazla insanı bir kerede gaza boğabilecek olan da var 120 metre mesafeye atılabilen de. Alınacak fişeklerin toplam maliyetleri ise yaklaşık 50 milyon TL olacak. Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı Arif Çankal’ın 20 Ekim’de imzaladığı

teknik şartnamelere göre polis güçlerinin 2015’teki mühimmat ihtiyacı 1 milyon 431 bin 615 adet göz yaşartıcı gaz fişeği, 77 bin 400 sesışık fişeği ve 5 bin sis el bombası olarak belirlendi. Polis güçleri Gezi eylemlerinde üç haftada 130 bin gaz fişeği kullanmıştı. 2015 için alınacak gazlar Gezi’de kullanılan gaz miktarının yaklaşık 12 katına denk geliyor. Gezi’yi ağzından düşürmeyen Erdoğan’ın , büyük bir halk ayaklanmasından ne kadar korktuğu da gözler önüne serilmiş oldu bir kez daha. GÜNCEL

Son tekmeyi atan polisin ‘akıl sağlığı yerinde değilmiş’ Kayseri 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan 10 sayfalık dilekçede, “Eğer bir insan durduk yere herhangi bir husumeti bulunmaksızın birini öldürmek kastı ile hareket ediyorsa o zaman o insanın akıl sağlığı şüphede kalacaktır. Akıl sağlığı yerinde olmayan kişinin de cezai sorumluluğu ve ehliyeti tartışılacaktır” denildi. Adam öldürmede “başarılı polis memuru” Avukat Mutlu Karayılan, tahliye dilekçesinde Saldoğan’ı “15 yıldır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde çalışan başarılı polis memuru” olarak tanımladı.

Kader Ortakaya, ölümsüzlüğe uğurlandı Kobané direnişine katılmak üzere sınırı geçmeye çalışırken askerler tarafından açılan ateş sonucu ölen Kader Ortakaya, 8 Kasım Cumartesi günü yoldaşları ve sevenleri tarafından defnedildi. Kader, Bağcılar’daki Yed-i Beyza Zeliha Hatun Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından, yüzlerce kişinin katılımı ile Habipler Yayla Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yüzlerce kişinin katıldığı

cenazede Kader’in yakınları, ailesi, yoldaşları ve siyasi parti liderleri konuşma yaptı. Kader Ortakaya’ nın arkadaşı Emrah Arıkuşu mezarı başında Kader’e söz verdiklerini belirterek, “Anısını her zaman yaşatacağız. Seni toprağa uğurlarken seni bizden çalanlara diyoruz ki bir Kader gider bin Kader gelir” diye konuştu. Mezarlıkta okunan İşçi Marşı sonrası uğurlama töreni sona erdi. GÜNCEL

Perişan halde görev yapmış Gezi direnişi sırasında AKP hükümeti tarafından da sıklıkla dile getirilen ‘protesto yorgunu polis’ savının da atlanmadığı dilekçede, “Müvekkilim ve arkadaşları 72 saat boyunca uykusuz, yorgun ve perişan halde görev yapmıştır” denildi. Korkmaz ailesinin ve avukatlarının ise ‘büyük bir gayretle aleyhte delil üretmeye çalıştığını’ savunan Karayılan, onlarca kez kanıtlanmasına karşılık görüntülerde dövülen kişinin de Ali İsmail olmadığı iddia etti. Saldoğan’ın ‘gerekirse nakdi kefaletle serbest bırakılması’ talebi, davaya bakan mahkeme tarafından reddedildi. GÜNCEL


EMEK

06 Hemşirelerden kadro talebi

12 Kasım 2014

İşçi sınıfının esneyecek yeri kalmamıştır Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, işçilerin iş güvencesi anlamına gelen kıdem tazminatının kaldırılması gerektiğini ifade ettiğinde,“Kıdem tazminatımıza neden göz diktikler?” başlığı altında açıklamıştık. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bu hafta kıdem tazminatının kaldırılması girişimlerinin ne gibi sonuçlar doğuracağını gazetemize değerlendirdi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan hemşireler, hemşire yetersizliğinden dolayı çok sayıda sorun yaşıyor. İş yüklerinin artmasından kaynaklı mesleklerini verimli bir şekilde yerine getiremediklerini ifade eden hemşireler kadro açılmasını talep ederlerken “İnsanca çalışma şartlarının oluşturulmasını ve acilen Maliye Bakanlığının buradaki sorunu çözmek adına adımlar atması istiyoruz” diyerek maaş koşullarının düzeltilmesi, ek ödemelerinin arttırılması, izin raporlarında kesinti olmamasını da taleplerine ekliyorlar. emek

Sağlık çalışanlarından bakanlığa çağrı eylemi

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’nde görevli olan asistan hekim Ömer Canacık ve İntörn hekim müdahale sırasında iken hasta yakınları tarafından darp edilerek linç girişiminde bulunuldu ve silahla öldürülmekle tehdit edildi. Bunun üzerine asistan hekimler yaptıkları eylemde Sağlık Bakanlığına çağrıda bulunarak önleyici güvenlik önlemlerinin iyileştirilmesini talep ederek yarım günlük iş bıraktı. Eyleme TTB, İzmir Tabip Odası, SES yöneticileri, acil servis çalışanları ve üniversite öğrencileri de katılarak destek verdi. emek

İşçiler Çalışma Bakanlığı’nı mühürledi

emek sedef akbulut

Hükümetin kıdem tazminatını fona devretmekte ısrarındaki asıl amacı her işçinin tazminat alması değildir. Zira amaç bu olsaydı, fon gibi çok daha karmaşık bir işe girişmeden, mevcut yasalardaki küçük rötuşlarla bu çok kolay sağlanabilirdi. Biz bu konuda önerilerimizi de defalarca hükümete ilettik ancak bunlar dikkate alınmadı. Çünkü gerçek amaç, her işçinin kıdem tazminatını alması değil işçilerin istenildiği zaman çalıştırılıp istenildiği zaman kapı önüne konulabilecek bir köleye dönüştürülmesidir. Bu amaç kamuoyunda fazla dile getirilmiyor; ancak hükümetin belgelerinde açıkça ifade edilmektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi’nde, 4857 sayılı İş Kanun’un gerekçesinde ve son olarak önümüzdeki üç yılki hedefleri ifade eden Orta Vadeli Program’da, fon sisteminin gerekçesi olarak “daha fazla esneklik” ve “rekabet gücü” gösterilmektedir. Oysa dünyanın en esnek emek piyasalarından biri bu ülkededir. Sendikalaşmada, kayıt dışı çalıştırmada son sıralardayız. Yani hep söylediğimiz gibi “İşçi sınıfının daha fazla esneyecek yeri kalmamıştır.” KIDEM TAZMİNATI İŞÇİNİN İŞ GÜVENCESİDİR Biz geçtiğimiz sene Türkiye’nin dört bir yanında örgütlediğimiz ve binlerce işçinin katıldığı “Köleliğe karşı #Direnİşçi” eylemlerinde bunu gösterdik ve

hükümet geri adım attı. Ancak yine kıdem tazminatı gündemini ısıtmaya başladılar. 2015-2017 yılları için hazırlanan Orta Vadeli Program’da bir kez daha bu ko-

nu yer aldı. Ancak bizim için bu konu kırmızı çizgidir ve kıdem tazminatı hakkının herhangi bir şekilde gasp edilmesine izin veremeyiz.

KIDEM TAZMİNATI GASP EDİLEMEZ Kıdem tazminatı işçinin 13. maaşıdır, bir yıl çalışma karşılığı kazanışmış hakkıdır. Kıdem tazminatına el koymak işçinin ücretine el koymaktır. Hükümetin kaynak arayışı içinde olduğu bir dönemde fon adı altında işçinin bu ücretini kullanmak istiyorlar; ancak geçtiğimiz fon örneklerinden işçi sınıfının dili yanmıştır Bizim için en önemlisi şudur ki kıdem tazminatı işçinin iş güvencesidir. Kıdem tazminatı fona devredildiğinde, patron işçi çıkardığında toplu ödeme yapmak zorunda kalmayacağı için işten çıkarma kolaylaşacaktır. Zaten “esneklik” dedikleri de budur. Ama daha fazla “esneyecek” yeri kalmayan işçileri biraz daha zorlarlarsa “kayış kopar”. Bunu bir kere daha hatırlatmak isteriz. Yani Kıdem tazminatının kaldırılmasının ya da fona devredilmesinin en önemli sonucu patronların çok rahat bir şekilde işçi çıkarmasının önünün açılmasıdır. Çalışma yaşamında işçinin güvencesizleştirilmesinden can alıcı bir adımın atılmasıdır. AKP, patronları ‘kıdem tazminatı yükünden’ kurtarmak istiyor. Haksız fesih nedeniyle ödenebilecek “kıdem tazminatı” da “fon” nedeniyle gündeme gelemeyecektir. Bu nedenle, son olarak 6098 sayılı Borçlar Kanununda yapılan düzenlemeye benzer bir yaptırımın İş Kanununda da düzenlenmesi sağlanmalıdır.

Dora işçileri direnmeye devam ediyor Dora Otel yönetiminin sendikalı oldukları için işten attığı işçiler, sendikal hakları için mücadele etmeye devam ediyor. 9 Kasım Pazar günü Pangaltı Metro çıkışında buluşan işçiler ve Dora Otel İşçileriyle Dayanışma Platformu, sloganlarla Dora Otel önüne yürüdü. Yol boyunca evlerden alkışlarla selamlanan ve otel müşterilerinin de desteklediği eylemde Arapça ve İngilizce pankartlar da açıldı. “Sendika haktır engellenemez”,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde işçi ölümleri ve maden kazalarını protesto edip Bakanlığı mühürleyen DİSK üyesi işçiler, Bakanlık önünde “Bakan istifa, çalışırken ölmek istemiyoruz” yazılı pankart asarak Soma’da yaşamını yitiren 301 maden işçisi ve diğer işçi ölümlerinin sorumlusunun Çalışma Bakanı olduğu söyleyerek Çalışma Bakanını istifaya çağırdı. Bakanlık girişine ‘İşçilerin can güvenliğini sağlamayan T.C. Çalışma Bakanlığı işçiler tarafından mühürlenmiştir’ yazılı pankart asan işçilere polis saldırdı ve 17 işçi gözaltına aldı. emek

Özelleştirme işçilere yönelik saldırıdır

Mersin Belediye işçileri taşerona karşı yürüdü

Bes: 2015 bütçesine direneceğiz

Mersin Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki taşeron şirketlerde işten çıkarılan 2000’e yakın işçi, Belediye binası önünde basın açıklaması düzenledi. İşçiler “İşçi kıyımı durdurulsun”, “Atılan işçiler geri alınsın” diyerek bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşe katılan DİSK Genel Başkanı Kani Beko; Soma, Torunlar ve Ermenek’teki işçi ölümlerini hatırlatarak sebebinin taşeronlaştırma ve güvencesizleştirme olduğunu, belediye yönetiminin ihale bittiği gerekçesiyle işçi kıyımı gerçekleştirdiğini belirterek: “ Bu ülkede ihale ile işçi alıp satıyorlar” dedi. emek

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “İşten atılanlar geri alınsın” sloganları atıldı. Eyleme, Emeğe Ezgi grubu da şarkılarıyla destek verdi ve eylem sırasında “Çav Bella” şarkısı hep birlikte söylendi. Dora İşçileri Dayanışma Platformu açılan pankartları kapalı dükkanların kepenklerine ve duvarlara asarak işçilerle birlikte her hafta Pazar günü saat 09.30’da otel önünde olacakları duyurusuyla eylemi sonlandırdı. GÜNCEL

Büro Emekçileri Sendikası Adana Şubesi, Hükümetin 2015 bütçesini protesto etmek için Adana SGK önünde basın açıklaması yaptı. BES Adana Şube Sekreteri Mustafa Değirmendaş, Soma ve Ermenek’te yaşanılan işçi ölümlerinin ardından timsah gözyaşları döken, asgari ücretin geçinilebilir bir ücret olduğunu söyleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının hâlâ istifa etmediğine dikkat çekerek; geçmiş yıllarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın asgari ücret artışlarını çay ve simit hesabı yaparak şimdi ise 2015 bütçesinin sunumunda aynı durum bulgur,

çay şeker vb. temel tüketim maddeleri ile birlikte hesaplanmaya çalışılarak emekçilerle alay edildiğini söyledi. EK ZAM TALEBİ AKP ile Memur Sen arasında imzalanan satış sözleşmelerini meşru görmedikleri için çeşitli eylemlere başvurduklarını ifade eden Değirmendaş, herkes için insanca yaşanacak bir ücret istediklerini dile getirdi. Tüm kamu emekçilerine 2014 enflasyon farkı kadar ek zam ödenmesini talep ederek, açlık sınırı altındakilerin vergiden muaf tutulması gerektiğini dile getirdi emek

Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı Ulaştırma Memur-Sen Genel Başkanı Can Cankesen, havaalanlarının satış veya kiralama yoluyla özelleştirilmesine karşı olduklarını söyledi. Cankesen, son olarak Samsun ve Nevşehir havalimanları için ihale çalışmaları yapıldığını hatırlattı. Cankesen, “Kurumlarda son yıllarda yaşanan ve bir siyasi proje olan özelleştirme uygulamaları sonucunda çalışanların yaşadıkları mağduriyetlerini de göz önüne alacak olursak; özelleştirmenin insan

onuruna aykırı bir durum oluşturduğunu, insanları huzursuzlaştırdığını ve parçalanmış aileler yaratarak toplumda bir kaos ortamı oluşturduğunu geçmişten beri gözlemledik ve bugün de tecrübelerimize dayanarak özelleştirmenin Nevşehir ve Samsun gibi havalimanlarını kapsamasının bir fayda yaratmayacağı inancı ile buralarda yapılacak özelleştirme uygulamalarına karşı olduğumuzu belirtmek isteriz. Özelleştirmenin her türlüsüne hem kişi hem kurum hem de vicdan olarak karşıyız.” emek


EMEK

07

12 Kasım 2014

İşçi ölümleri durmuyor

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz.

Afet değil AKP öldürüyor

Karaman’ın Ermenek İlçesi Pamuklu Köyü yakınlarında Has Şekerler Madencilik şirketine ait linyit maden ocağında 28 Ekim’de su baskını sonucu mahsur kalan 18 işçiden 2’sinin cansız bedenine ulaşıldı. Yaşanan faciayla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında 7 kişi gözaltına alınırken işletme sahibi Saffet Uyar arama kararına rağmen kayıplara karıştı.

Maraş’ta işçi ölümü Kalıpçı ustası Seyfi Çil, asansör boşluğuna kalıp çakarken bastığı suntanın kırılmasıyla zemine düşerek hayatını kaybetti.[06.11.2014] Başına briket düşen işçi öldü Maraş’ta inşaat işçisi olarak çalışan Hüseyin Açıcı inşaatın 12. katından başına briket düşmesi sonucu hayatını kaybetti. [06.11.2014] Asansör iskelesinden düşen işçi öldü Balıkesir Havran’da hükümet konağında asansör yapımında çalışan işçi Selahattin Ören, iskeleden düşerek hayatını kaybetti. [06.11.2014] Maden ocağında 1 işçi ölü 1 işçi yaralı Elazığ’da krom madeni ocağında üzerine kaya parçası düşen işçilerden Ahmet Şengül yaralandı, Hacı Aygül hayatını kaybetti. [06.11.2014] Çatı işçisi hayatını kaybetti Manisa’dan İstanbul’a çalışmaya gelen 31 yaşındaki işçi, Serkan Kuytemuz yaklaşık 12 metreden düşerek yaşamını yitirdi. [07.11.2014] Suriyeli inşaat işçisi öldü Savaştan kaçarak Suriye’den Alanya’ya gelen Muhammed Apdullah inşaatın 4. katında sıva yaparken düşerek hayatını kaybetti. [08.11.2014] Asansör boşluğuna düşen işçi öldü Kastamonu Azdavay İlçesinde inşaat halindeki binanın asansör boşluğuna düşen 29 yaşındaki Ercan Yilmaz hayatını kaybetti. [09.11.2014] Tarihi binada işçi ölümü Uşak’ta TCDD’ye ait tarihi binada yapılan yenileme çalışması sırasında Nihat Şahin yıkılan duvarın altında kalarak öldü. [09.11.2014] Elektrik akımına kapılarak öldü Bursa’da TEİŞ’a ait ana trafo merkezinde bakım yapan 27 yaşındaki Semih Yavaş elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. [10.11.2014] Temizlik işçisi hayatını kaybetti Tokat’ta çöp kamyonundan düşen, Erbaa Belediyesi’nde taşeron temizlik işçisi 34 yaşındaki Kemal Şahin hayatını kaybetti. [10.11.2014] Metan gazından zehirlenen işçi öldü Erzurum’da, kanalizasyon açmak için çukura girerek metan gazından zehirlenen Necati Aras, kaldırıldığı hastanede öldü. [11.11.2014] Elazığ’da işçi ölümü Elazığ İl Sağlık Müdürlüğü’nde merdiven boşluğuna file takarken 5. kattan düşen 52 yaşındaki Erdoğan Orhan yaşamını yitirdi [11.11.2014] Kalıp ustası hayatını kaybetti Kahramanmaraş’ta inşaatta çalışan kalıp ustası 33 yaşındaki Hasan Kiliç 14.kattan aşağı düşerek kaza yerinde can verdi. [11.11.2014] İnşaattan düşen işçi öldü Samsun’da 19 Mayıs Üniversitesi’ndeki bir inşaatın 4. katından düşen 21 yaşındaki işçi, Arif Fahri Çopak hayatını kaybetti. [11.11.2014]

emek SILA GEMİCİ

Ermenek’te meydana gelen maden faciasının ardından mahsur kalan 18 işçiyi kurtarmak için yapılan arama kurtarma çalışmalarının 10. gününde iki işçinin cesedine ulaşıldı. İki işçi madenden çıkarılarak ambulansla Ermenek Devlet Hastanesine gönderildi. İşçi yakınlarından alınan DNA örneklerinin sonucunda cansız bedenleri çıkarılan 2 madencinin isimlerinin Kerim Haznedar ve İsa Gözbaşı olduğu açıklandı. 146 METREDE BULUNDULAR İşçilerin cansız bedenleri maden içindeki 2. Başyukarı denilen kısımda, yerin 146 metre altında bulundu. İçeride hala binlerce metreküp su

bulunduğu, sudan arındırılan böl- fından yapılan açıklamada facia gelerde dikkatle ilerlendiği bildirildi. için‘’doğal afettir’’ denilmiş ve facianın oluş sebebinin tespitinin PATRON SAFFET UYAR TUTUKLANDI mümkün olmadığı söylenmişti. Maden faciasından 12 gün sonra Mahsur kalan işçilerden Kamil gözaltına alınarak mahkemeye sevk Yaman’ın eşi Asuman Yaman, eşiedilen 8 kişiden aralarında maden nin aile geçimine katkı sağlamak işletmesi sahibi Saffet Uyar’ın da bu- için madende çalıştığını, ocakta lunduğu 5 kişi tutuklandı. Gözaltı yaşanan sıkıntıları zaman zaman kararı çıktıktan bir gün sonra teslim kendisi ile paylaştığını söyledi. olan Saffet Uyar, savcılık ifadesin- Yaman, “Özelikle denetimler yade kazayı öngörmediklerini, kömür pılacağı zaman kendilerine üç ocağındaki tehlikeyle ilgili bakanlık- gün önceden haber verildiğini ve tan uyarı almadıklarını söylemişti. sıkıntılı noktaları kapattıklarını Uyar, mahkemede de savcılıktaki daha sonra da denetim geçtikten ifadesini tekrar etti. Uyar’ın avukatı, sonra tekrar çalışmaya devam karara itiraz etmeyeceklerini söyledi. ederlermiş” diyerek kocasının kendisiyle paylaştıklarını anlattı. DENETİM OLMADAN ÖNCE ÖNCE PATRONLARI YARGILAYIN HABER GELİYORDU Yaşanan maden faciasının ar- 12 yıl boyunca 12686 işçinin dından maden işletmesi tara- ölümünden sorumlu olan AKP

Hükümeti’nin ölüm bakanı Faruk Çelik’in Soma soruşturmasında “İsim de izin de vermediğini” açıklamasının ardından Taner Yıldız ise ön inceleme için soruşturma izni verdiklerini belirterek şunları söyledi: “Biz işin başında gerek Soma’da gerek bu kazada bunun bir afet olmadığını, afet değilse burada bir kusur olduğunu, kusurun ister özel sektör de ister kamudan, nereden kaynaklıyor olursa olsun, mutlaka karşılığının bulunması gerektiğini söyledik’’. İşçi ölümleri davalarında patronlara birer birer takipsizlik kararı verilirken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız, kusur var ise karşılığını bulmalıdır diyorsa asıl sorumluların yargılanması için de gerekeni yapmalıdır.

301 işçi için 301 kez ağırlaştırılmış müebbet Soma’da 301 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasıyla ilgili 6 aydır süren soruşturma tamamlanarak fezleke Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. 1. şüpheli gösterilen Soma A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan ve 7 kişinin “kasıtla adam öldürme ve yaralama” suçunu işledikleri belirtilerek, 301 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmaları ve 161 kez de “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” suçundan cezalandırılmaları istendi. Diğer 29 şirket çalışanına da ‘’taksirle adam öldürmekten’’ 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. 37 kişi de şüpheli olarak yargılanacak Faciada 301 ölen işçi ile o sırada madende olan ve yaralı olarak kurtulan 161 mağdur müşteki, şikayetçi konumundaki 212 işçi yakınının kimlik bilgilerine yer verilen fezlekede, 8 tutuklunun yanı sıra tutuksuz haldeki 37 kişi de şüpheli sıfatıyla yer aldı. Şüpheli ve tanık ifadeleri ile bilirkişi incelemesi ve TÜBİTAK raporlarına yer verilen fezlekede, tutuklu ve tutuksuz şüpheliler hakkında iki ayrı suç tespitinde bulunuldu.

Madenciler yarım nefesle çalışıyormuş Ocak içerisinde iki kez yapılan bilirkişi incelemelerinin ardından fezlekede ilk olarak olayın, U-3 trafosu bölgesinde “topuk’’ olarak bırakılan kömürün kontolsüz olarak kendiliğinden yanması sonucu oluşan karbonmonoksit gazının temiz hava girişine ulaşması, temiz hava ile temas etmesiyle birlikte, kor olarak yanmaya başlamasından dolayı meydana geldiği anlatıldı. Ardından da diğer eksiklikler fezlekede sıralandı. Dikkat çeken ayrıntı ise işçilere temiz

hava sağlayacak olan “vantilatör siteminde’’ oldu. 2 bin 2256 işçi için planlanan birisi yedek olmak üzere kullanılan 2500 metreküp/dakika kapasiteli vantilatör, işçi sayısı 3 bin 367 kişiye çıkmasına rağmen gücü arttırılmadı aynı kaldı. Hatta, 2014 yılındaki havalandırma ölçümlerinin yapıldığı defterlerde, ocak çıkış temiz havası debisinin 1980 metreküp/dakika civarında kaldığı saptandı. Bu bilgi de maden işçilerinin adeta yarım nefesle ocak içerisinde çalıştırıldıklarını ortaya koydu. EMEK

1200 Hema Maden işçisi iş bıraktı Hattat Holding’e bağlı Hema Maden İşletmesi’nde bu ay çoğu işçiye ücretlerinin ödenmemesi ya da 10-20 lira arası ücret ödenmesi nedeniyle, Genel Maden İşçileri Sendikası ‘nın çağrısıyla 1200 madenci iş bıraktı. Son torba yasanın geçmesiyle birlikte 10001100 liraya çalışan işçiler, geçen ay ilk defa 1800 TL’nin üzerinde ücret almıştı. Ancak bu uzun sürmedi. 1 ay sonra patron eski ücretlere geri döndüğünü, bir ay önce verdiği “fazla” parayı da keseceğini açıkladı ve işçilere bu ay ücret ödemedi. İşçiler de bulun üzerine iş bıraktı. Patronun yasa tanımadığını belirten Hema işçilerinden Dursun Altuntaş, “Armutçuk ve Amasra işçileri olarak GMİS üyesiyiz. Sendikanın yaptığı açıklama ile birlikte ocağa inmiyoruz. Bekliyoruz” diye konuştu. GMİS Armutçuk Şube Başkanı İsa Mutlu da

“Zonguldak bölgesini ve Amasra’yı enerji sektörünü enerji lideri yapacağım diyerek devletten krediler çeken, devletten bir sürü imkan alan işveren, Amasra’da da burada bir sürü insanı sömürüyor” dedi. Patronun torba yasayı uygulamadığını kaydeden Mutlu, şöyle devam etti: “Şu anda Ermenek’te yaşanan maden faciasından dolayı bakanlarımız orada her gün boy boy açıklama yapıyorlar. Torba yasada maddeleri işçilere vermeyen iş verenlerden bunun hesabını sorarız diyor cumhurbaşkanımız, başbakanımız. Ama biz şunu anlayamıyoruz. Devletin en zirvesindeki insanlar bu açıklamaları yaparken, işverenler nereden, hangi kaynaktan güç alarak işçileri sömürmeye devam ediyor? Artık şu sömürüye son versinler. Gözümüzün içine baka baka televizyonların karşısına geçip bizlere yalan söylemekten vazgeçsinler.” EMEK


EMEK

08 Madenciler Kimi göçük altında. Kimi gazdan zehirlenmiş. Kimi de arkadaşlarını kurtarma peşinde. Sevenleri gözleri yaşlı beklemekte. Asgari ücretle çalışır madenciler. Afad yolda kalmış. İşçiler canının derdinde. Bazıları rant peşinde. Maden sahibi de ülkeden kaçmanın peşinde. Bir ekmeği zor alır madenciler.

12 Kasım 2014

Keşke Cumhurbaşkanı da bizim gibi yaşasa

Her gün gözümüzü işçi ölümlerine açtığımız, işçilerin artık toplu bir şekilde öldüğü bir dönemde, kendisine bütün denetim ve gerekli uygulamaları yapacak para miktarında bir saray inşa edenlerin işçilerin gözünde nasıl göründüğünü belirlemek üzere bu hafta da bir inşaat işçisine düşüncelerini sorduk. Mermer ustası Ecevit Avcı bizle düşüncelerini paylaştı.

301 canı daha yeni toprağa verdik. Senesi dolmadan onlarca işçiyi daha kaybettik. Çekilmiş resimleri kaldı geriye. Bir de gözü yaşlı sevenleri. Zor şartlarda çalışır madenciler. Çocuklar babalarının yolunu gözler. Eşleri bir lokma ekmek bekler. Bir ekmek parası için yer altına inerler. Kapitalist düzenin esiridirler. Sömürülmeye devam eder madenciler. Kimin umrunda madendeki eksikler. Kim umursar ordaki çalışma koşullarını. Kim önlem alır işçiler ölmesin diye. Herkes menfaat peşinde bu ülkede. Bile bile ölüme gönderilir madenciler. MEHMET TAPAN DERKİ; Ölmesin bu ülkede işçiler. Önlemleri alsın tüm işverenler. Asgari ücrete tabii kalmasın işçiler. Gerekirse kapansın tüm madenler. Ölmesin madenlerde daha fazla işçiler.

İşçi arkadaşımız Mehmet Tapan’ın yazdığı şiir…

Suriyeli çocuk işçi inşaattan düştü

yorlar, o zaman iş ortamı yaratsınlar kendilerine. Hepsini denetleyemem Ekonomik krizle birlikte geçim diye bir şey yok. Bir sürü eğitimli sıkıntısı çok. O yüzden artık insanımız var. Bir ekip oluştursun okul okumuş insanlar bile mesleğini onlardan ve denetlesin. 2 milyon inyapmayıp, gelip bizim gibi inşaatlar- san yapar bu rakam, bu da denetler da çalışabiliyor. Ataması yapılımıyorsa çok rahat. mesela. Suriye’den de insanlar gelince kendi içimizdeki sorun bu sefer daha Ölünce iş kazası olmuyor çok büyüyor. Pek çok yerde kaçak işçi Normalde Avrupa uyum kriterlerine çalışıyor. Bunları yapıyorlarsa, dene- göre inşaatta ambulans, sağlık ekitim de olacak. Devletin öyle bir kolu bi, yapı denetim, işçi güvenliği var. yok ki, gelip de bizi burada uyaracak. Fakat bizde geliyor inşaatta duruyor Denetim olmadığı sürece, ne kadar bir kişi. Bir kişi sana söylemek ile yasa yaparsan yap. Patron bir şekilde geçiniyor, bunu gerçekten denetleişini götürüyor yani. yen yokki. Yasak olan bir sürü şey yapılıyor. Genelde cepheden düşme oluyor, salma asansörlerden oluyor. İstihdam sağlayacaklarsa, iş ortamı yaratsınlar Bu da denetimden kaynaklı. İşçinin Pek çok işsiz ve okumuş, eğitim gör- dikkatsizliği olamaz aç adamı iskemüş insan var. Böyle bir kol kursun- lenin tepesine de çıkartsan çıkacak lar. Hem istihdam sağlayacağım di- mecburen o işi yapıyor sonuçta. emek OSMAN ERDEM

Ama kurulan iskele sağlam değilse, çalıştığım mekanizma düzgün değilse benim ne suçum var? Bazı şeylere iş kazası denebilir ama ölünce iş kazası olmuyor. Keşke bizim gibi yaşasa Bu ülkenin vatandaşı olarak, keşke Cumhurbaşkanı da bizim gibi olsa. BiEcevit Avcı zim gibi normal evlerde yaşasa, saraylarda değil yani. Bir Cumhurbaşkanı olarak korumasız gezse. Niye gezemez? Cumhurbaşkanı olup da ne özelliği var yani korumasız gezemiyor. Ondan sonra ekonomi büyüyor diyorlar asgari

ücreti yapıyorlar 800 lira. O zaman asgari ücreti yap en az 1000- 1200 lira. Oraya yapmaya bulacaksan, buraya da yapacaksın. Kanun denetlese şikayet ederim Kanun var denetim yok. Ne kadar da kanun olsa, uygulama olmayınca kağıt üzerinde herşey. Parası olan bu dönemde her türlü işini görebiliyor. Kanun olsa bile, ne kadar sıkı denetim yapıyoruz deseler bile parası olan bunu bir şekilde delebiliyor. Ben aç olduğum için bazı şeylere sesimi çıkarıyorum çünkü çoluk çocuğum ekmek bekliyor mesela. İnsanlar bazı şeylere de göz yumuyor tabi. Ama kanun tam olarak beni denetlese, ben derimki beni usulsüz çalıştırıyor. Peşine gidip, şikayet ederim.

Taşeron işçisinin hukuk zaferi

Ankara’da Suriyeli olduğu öğrenilen 14 yaşındaki bir göçmen çocuk geçtiğimiz hafta kaçak olarak çalıştırıldığı inşaatta göz göre göre ölüme sürüklendi. Güvenlik önlemleri olmaksızın çalıştırıldığı inşaatta yüksekten düşerek ağır yaralanan Suriyeli çocuk işçi şu an yaşam mücadelesi veriyor. Çocuğun durumunun kritik olduğu belirtildi. Çocuk katili patronlar da hastanede katliamlarının üstünü örtme hazırlığı yaparcasına bekleyişte oldular. Olayın iş kazası olduğu bilgisini veren hastane çalışanları, daha sonra yapılan görüşmelerde bilgi veremeyeceklerini söylediler. EMEK

Yaralanan işçi ertesi gün iş başı yaptı

Elazığ’ın Fatih Sultan Mehmet Bulvarı girişinde bulunan 6 katlı binada sabah saat 07.00’de işe başlayan işçilerden 21 yaşındaki Rıza Başbuğra, çatıda çalıştığı sırada dengesini kaybederek havada tellere takıldıktan sonra sert zemine çakıldı. Başbuğra’yı gören arkadaşları sağlık ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, şuuru kapalı olan işçiyi ilk müdahalenin ardından ambulansla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırdı. Elazığ’da 6 katlı inşaatın çatısından düşerek ağır yaralanan işçinin aynı gün işbaşı yaptığı öğrenildi. EMEK

Dev protesto: 120 bin kişi sokakta

Belçika hükümetinin kemer sıkma politikaları, Brüksel’de 120 bin kişinin katıldığı dev bir miting ile protesto edildi. Belçika’nın yeni hükümetinin kemer sıkma politikaları, üç büyük sendikanın çağrısı ile bir araya gelen yüz bin kişi tarafından protesto edildi. Sendikalar eylemlerini önümüzdeki haftalara da yaymayı planlıyor. Protestoya katılanlardan bazılarının çevredeki araçları ters çevirip ateşe verdi. Polis gaz bombası ve tazyikli su ile kitleye saldırdı.

Çok sayıda kişi gözaltına alınırken, yaralıların olduğu da belirtiliyor. Belçika’nın üç büyük sendikasının çağrısı ile bir araya gelen kitle, 24 Kasım’dan itibaren dönüşümlü olarak bazı grevler yapacak. 15 Aralık ise ulusal grev günü olarak ilan edildi. 26 yıldan bu yana ilk kez hükümette yer almayan sosyalistler yeni kurulan hükümetin zenginlere hizmet ettiğini belirtiyor. Başbakan Charles Michel ise Belçika’nın üç büyük sendikasını öğleden sonra toplantıya çağırdı. EMEK

Kocaeli’deki bir tersane inşaatında, taşeron işçi olarak çalıştığı sırada beton pompası hortumunun patlaması sonucunda 7 metre yükseklikten düşürek felç geçiren Şaban Öztürk, 8 yıllık hukuk mücadelesinin ardından 825 bin lira tazminat kazandı. Öztürk,Yargıtay’ın onama kararının ardından, firmanın kendisine faizleriyle toplam 1 milyon 650 bin lira tazminat ödediğini bildirdi. Öztürk (34), gazetecilere yaptığı

açıklamada, tersane inşaatına beton getiren bir firmaya ait beton pompasının patlaması nedeniyle 7 metre yükseklikteki inşaattan düştüğünü söyledi. Kazada omuriliğinin kırıldığını ve belden aşağısının felçli kaldığını açıklayan Öztürk, “Bacaklarımdan sakat kaldım. Her iki bacağımı kullanamıyorum. Kaza geçirdiğim tarihten beri özürlüyüm” dedi. EMEK

Torunlar patronları yargılanmayacak İstanbul Mecidiyeköy’de 10 işçinin ölümüne sebep olan Torunlar İnşaat’taki asansör faciasıyla ilgili hazırlanan iddianame kabul edildi. Savcılık, inşaat firmasının sahibi Aziz Torun ile Mehmet Torun, Emre Torun’un aralarında bulunduğu 9 kişi hakkında ise takipsizlik kararı verdi. İddianamede 25 şüphelinin taksirle 10 kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. 4’ü tutuklu 25 sanık, 24

Aralık Çarşamba günü ilk kez hakim karşısına çıkacak. Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianame şüpheliler arasında, asansör firmasının sahibi Geda Majör’ün sahibi Orhan Demirel, asansör firmasının imalat sorumlusu Önder Türksoy, Torunlar İnşaat’ın proje müdürü Murat Aytimur, Torunlar GYO’nun muhasebecisi Metin Karakoç, montaj işçileri Adem Akyıldız ve Turgay Dalgıç ile İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları bulunuyor. EMEK


EKONOMI

09

12 Kasım 2014

Dolar 2.28 TL’yi aştı

ABD Merkez Bankası’nın faiz artışlarına erken başlayacağına ilişkin beklentilerin yeniden güç kazanması ve gelişmekte olan piyasalardaki bozulmalara bağlı olarak dolar 2.28 lira sınırını da aştı. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin basın toplantısında daha fazla gevşeme adımı atabilecekleri açıklamaları ile euro, dolar karşısında iki yılın en düşük düzeylerine geriledi. Moody’s’in Güney Afrika’nın kredi notunu düşürmesinin yanında, Ukrayna’daki çatışmaların yeniden başladığına ilişkin haberlerin etkisiyle rublenin değer yitirmesi de gelişmekte olan piyasaları sarstı. Bankalar arası piyasalarda 2.2630 lira dolayında işlemlere başlayıp 2.2670 liraya çıkan dolar, daha sonra gelen alımlarla 2.28 lira sınırını da geçerek, 2.2810 lira düzeyine kadar yükseldi. ABD para birimi daha sonra yeniden 2.28 liranın altına çekilerek 2.2760 - 2.2790 bandında hareket etmeye başladı. Dolardaki yükselişe bağlı olarak parite etkisiyle, euro da 2.82 liranın üzerine çıktı. Böylece, yarı yarıya dolar ve eurodan oluşan döviz sepetinin değeri de 2.55 sınırına yaklaştı.

Katrilyon, milyor, milyar dolar? Hangisi doğru?

“Sen milyon, sen milyar, sen bu parayı ne yaptın?” Bu kült tv diyaloğunu çoğunuz hatırlarsınız. O ablanın tarzında Erdoğan’a da bi sormak lazım. Fakat tabii milyarlar, milyonlar çok karışıyor. Söz konusu olan uçak ve saray için harcanan toplam para 1.8 milyar TL. Doğru ifade ve rakam bu. Trilyon, katrilyon değil, dolar değil. Fakat eski paraya göre konuşulduğunda ki halen çok kullanılıyor, katrilyon ifadesi karşımıza çıkıyor. Paradan 6 sıfır atılmıştı. 1 milyarın yanına 3 sıfır eklerseniz trilyon, 6 sıfır eklerseniz katrilyon oluyor. Ama mesela katrilyon dolardan bahsederseniz ancak tüm dünyadaki dolar miktarından bahsediyor olabilirsiniz.

Erdoğan’ın Kaç-Aksaray’ının maliyeti açıklandı

1.8 Katrilyon kaç para eder? Erdoğan’ın Kaç-Aksarayına ve uçağına toplamda eski parayla 1.8 katrilyon harcandığı açıklandı. İşçiler, emekçiler yoksulluk içinde yaşarken, madenlerde, inşaatlarda karın tokluğuna çalışıp, toplu şekilde ölümler yaşarken, gösteriş için halkın paralarıyla yapılmış olan bu saray herkesi öfkelendirdi. Peki bu para tam ne kadar ediyor ve bu meblağda parayla neler yapılabilirdi? ekonomi İLKER ERASLAN

malar yapıldı. Sokak röportajlarında halkın büyük bölümünün işçiler ölürken, insanlar yoksulluk Geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın yaptırdığı içinde yaşarken bu kadar kamu kaynağının böyle Cumhurbaşkanlığı sarayının maliyeti açık- bir gösterişe harcanmasına ciddi anlamda öfkeli lanınca hem Türkiye’de, hem dünya çapında çok olduğu görüldü. Öte yandan sokaktaki AKP’li vafazla tartışıldı. Basında, sosyal medyada ve yabancı tandaşlar da bu eski parayla katrilyon düzeyindeki basının birçok büyük yayın organında bu devasa harcamayı savunmaya çalışırken çok zorlanıyordu. parayla neler yapılabileceği konusunda karşılaştır- Bu esnada Bülent Arınç saray sorulduğunda “Az

Tüm madenlere 5 yıl boyunca denetim memuru Hükümet yetkilileri sürekli denetim uzmanlarının azlığından ve bunların madenlere yetişemediğinden yakınıyor. Maden Mühendisleri Odası’nın bir açıklamasına göre ise sadece 200 denetim memuru var. Denetime gelenlere rüşvet verilmesini bir kenara bırakırsak ölümlerin en büyük nedeni denetimlerin yeterli yaygınlıkta

Bu slogan Alman yazar ve devrimci Georg Büchner’in diye bilinir. Ama aslında ondan da daha önce Fransız Karl Marks (1818-1883) Devrimi esnasında ortakapitalizmin işleyişini ya çıkmıştır. 1741-1794 en ince detaylarına kadar yılları arasında Fransa’da deşifre etmiş, yaşayacağı yaşamış olan yazar Nikrizleri öngörmüştür. colas Chamfort uzun bir dönem önemli oyunlar, yazılar ve şiirler yazarken, Fransız Devrimi esnasında ise sloganlar üreterek, bildiriler yazarak ve devrimin önemli figürlerine konuşma metinleri hazırlayarak tarihe geçti. Devrim ordularının ana sloganlarından birisi haline gelen “Saraylara savaş, kulübelere barış” sözünün de ondan çıktığı söyleniyor. Ne var ki bu slogan esas olarak Georg Büchner kullandıktan sonra ün kazanır. Büchner 1834’te Almanya’nın Hessen eyaletinin köylülerine hitaben bir bildiri hazırlar. Bu bildirinin başlığı tam da bu slogandır. Edebi eserleri ve oyunları Alman edebiyatı açısından dönemin en önemlileri olarak kabul edilen devrimci Büchner bu gizlilik içinde elden ele dağıtılan bildiride köylülerin ve zenginlerin durumlarını tarif etmiştir. Bildiride üst düzeyde edebi ajitasyonun yanısıra köylülerin zenginlere ödediği vergilerle ilgili rakamsal veriler de yer almaktadır. Ayrıca zor koşullar altında dağıtılan bildirinin başında bildiriyle yakalanmamak için dikkat edilmesi gereken beş madde sıralanmıştır; sadece güvendiğin kişilere vermek, yakalanırsan “bildiriyi polise götürüyordum” demek gibi taktikler verilmiştir. Büchner’den sonra aynı slogan Paris Komünü esnasında da önemli sloganlardan birisi haline gelmiştir ve nihayet saraylara karşı olan savaş kazanılmıştır da. 2 ay boyunca süren Paris Komünü’nde kulübelerden gelen “ayak takımı” kısa süreliğine de olsa tüm iktidarı ele geçirmiştir. Şimdi Erdoğan’ın sarayı da gecekondulardan gelen halkın öfkesini tatmak için sabırsızlıkla beklemekte...

ve sıklıkta yapılamaması. Türkiye’de 14 bine yakın maden ocağı var; saray ve uçağa harcanan parayla aylık 2 bin lira maaş vererek 14 bin tane denetim memuru 5 yıl boyunca çalıştırılabilir. Yani madenlere yetişememek, dolaşamamak bir yana, her madenin başına bir denetim memuru dikilebilir.

Madenlerin dörtte birine yaşam odası

Soma katliamından sonra yaşam odaları çok tartışılmış, gündeme gelmişti. Televizyonlarda sürekli yaşam odalarının ne kadar önemli, ne kadar kurtarıcı olduğu anlatılıyordu. Fakat AKP sonrasında yaşam odalarının zorunlu olmasını öngeren maddeyi reddederek torba yasaya sokmadı. Tabii AKP’nin maden patronlarına

Saraylara savaş, kulübelere barış

bir para değil” dedi, üstüne de kendisinin böyle bir harcama yapmayacağını ima eden sözler sarf etti. Erdoğan ise önce çıkıp sarayı savundu, buna ihtiyaç olduğunu, ayrıca zaten “milletin” sarayı olduğunu söyledi. Sonraki günlerde 12 yıl kirada oturduğunu ifade ederken, öte yandan aslında “sadece” 500 milyon dolar harcandığını, fazla söyleyenlerin çarpıttığını söyledi. Oysa rakamı veren kendi bakanıydı.

masraf çıkarmamaya göre hareket etmesi bu gerçeği değiştirmiyor; yaşam odaları madencilerin canlarını kurtarabilecek önemli bir önlem. Türkiye’de 13 bin maden ocağı var. 2 kişilik yaşam odaları 150 bin TL civarı. Yani saray ve uçağa harcanan parayla madenlerin dörtte birine yaşam odası kurulabilir, hayatlar kurtarılabilirdi.

Türkiye’deki tüm madencilere 2 sene maaş Madenciler yerin altında ölüyorlar, fakat öte yandan Ermenek’te madenci eşinin “Sağ çıksalar n’olacak, çıkmasalar n’olacak?” sözleri akıllara kazındı. Yaşarken de bir ekmeğe muhtaç olduklarını, ölüleriyle dirilerinin bir farkının olmadığını anlatıyordu ablamız. Halk bu durumdayken kamunun, yani halkın parasından müs-

rifçe harcanan bu paralar tabii daha çok dikkat çekiyor. Türkiye’de ortalama 48 bin maden işçisi var. Bu işçilerin çoğu 1300 ile 1600 TL arasında maaş alıyorlar. Harcanan 1.8 milyar TL ile tam 2 yıl boyunca Türkiye’deki tüm madencilere maaş ödenebilir. Madenler modernize edilinceye kadar işçiler maaşa bağlanabilir.

Mevsimlik işçilere 18 bin otobüs

İşçilerin hayatlarını kaybettiği, topluca öldüğü, yaralandığı başlıca durumlardan birisi de mevsimlik işçiler taşınırken yaşanan trafik kazaları.En son Isparta’da 27 kişilik midibüse bindirilen 42 kişiden 18’i kazada hayatını kaybetmişti. Sıkça kamyon kasalarında, traktörlerde, uygun olmayan araçlarda eşya gibi taşınırken

mevsimlik işçiler toplu halde hayatını kaybediyor. Yani sadece ulaşımları düzgün bir şekilde sağlansa işçiler ölmeyecek. 100 bin liraya 50 kişilik bir otobüs almak mümkün. Mevsimlik işçilerin rakamı 1 milyona yakın. 1 milyonu 50’ye bölersek 20 bin ediyor. 1.8 milyarla 18 bin otobüs alınabiliyor. Yani neredeyse tümüne yetiyor.

Tüm inşaat işçilerine emniyet kemeri En çok işçi ölümlerinin yaşandığı bir diğer sektör inşaat sektörü. Yanlış ekonomi yönetimi ve yanlış şehir planlamasıyla tam bir rant cehennemine çevrilmiş olan bu sektör “tatlı para” kazanmak isteyen tüm sermaye sahiplerinin akın ettiği bir mecraya dönüştü. Neredeyse her gün yaşanan ölüm türü ise “iskeleden düşme”,

“yüksekten düşme”. Bu ölümleri önleyebilecek olan paraşüt tipi emniyet kemerleri sadece 40 TL. Harcanan 1 milyar 788 milyon TL’nin sadece “küsüratı” olan 80 milyon ile Türkiye’de 2 milyon civarında olan inşaat işçisine emniyet kemeri alınabilir. Kalan parayla da tüm iskeleler güvenli ekipmanla modernize edilebilir.

Hayatı tehlikede olan kadınlara 5 yıl özel koruma

Her gün ölümlerin yaşandığı bir başka ülke gerçeği ise kadın cinayetleri. Her gün sevgilisinden ayrılmak istediği, kocasından boşanmak istediği, kendi hayatına dair kararlar vermek istediği ya da hatta sadece “yemek tuzlu olduğu” için kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor. Öldürülen kadınların birçoğu ise koruma altındayken

veya koruma talep ettikten sonra öldürülüyor. Ya koruma sağlanmamış oluyor ya da yetersiz olan “çağrılı koruma” veriliyor. Özel korumalar ise sadece zengin iş adamlarına tahsis ediliyor. 1.8 milyar ile koruma talebinde bulunmuş olan 15 bin kadının tamamına 5 yıl boyunca özel koruma polisi vermek mümkün.

USA Today: Ebola durdurulabilirdi Ak Saray’a harcanan paralarla yapılabileceklere dair birçok yayın organında ve sosyal medyada hesaplar yapılırken, bunların en dikkat çekicilerinden birisi ABD merkezli USA Today gazetesinin derlediği. Habere göre mesela ebola salgınını bu parayla durdurmak mümkün. BM’nin açıklamasına göre salgını durdurmak için 987

milyon dolara ihtiyaç var. Toplanan bağışlara sarayın parası eklenirse yeterli oluyor. Ayrıca habere göre bu parayla Suriyeli mülteci kriziyle baş etmek; Afganistan, Irak, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Yemen’in tüm yardım ihtiyaçlarını karşılamak veya bir yıllığına 24 bin tecrübeli öğretmenin maaşını ödemek mümkün.


GUNCEL

10

12 Kasım 2014

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadın Konferansı’nda olmak için bin sebep

Şimdiye kadar, kadın cinayetlerini durdurmak için toplantılar yaptık, kararlar aldık, defalarca eylem yaptık, davaları takip ettik. Yürüyüşler de yaptık, yürüyüş yasaklarına karşı çarpışmalar da. Sadece protesto etmedik, çözüm de sunduk: Meclise, Bakanlıklara, Valiliklere gittik, devleti göreve çağırdık defalarca. Nerede bir kadın kardeşimiz öldürülse, oraya koşup karanfiller bıraktık “yaşatacağız” dedik. Nereye çağrılsak koştuk; kadın cinayetlerinde gerçekleri anlattık. Şimdi de bu gerçeği değiştirmeye niyetli, farklı kurumlardan pek çok kadın bir araya gelerek konferans yapıyoruz. Evet, bin tane şey yaptık ve en nihayetinde Türkiye’de “kadın cinayetleri” gerçeğini herkes duydu. Yönetenler ve sorunu örtmeye çalışanlar rahatsız oldu bundan, taşlar yerinden oynadı. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Toplum değişti; şiddete karşı sessiz kalmak yerine kadın kardeşlerinin yanında yer almaya başladı. Bütün bunların sonucunda kadın hareketinde de önemli bir etki, değişim yarattı; daha önce kadın cinayetleri ile bağ kurmayan

Kadın Konferansı’nı düzenleyenlere sorduk: Hanife Şahan HTKP “Kadın cinayetleri ve çözüm yolları” konferansını önemsiyoruz. AKP’nin 12 yıllık kadın düşmanı politikalarının sonucu olarak kadın cinayetleri artmış oldu. Bizler bu sorunu ortaya çıkaranlardan çözüm yolu beklemek yerine güçlerimizi birleştirip topyekün bir karşı duruşun,mücadelenin daha fazla karşılığı olacağını biliyoruz. Arzu ÖNER CHP Kadınların özel yaşamına göz diken bir anlayışın karşısında birlikte mücadele etmek zorundayız. Çalışma hakkı,okuma hakkı son 10 yılda %1.400 artan kadın cinayetleriyle YAŞAM HAKKI ellerinden alınan kadınlar için çözüm yollarını birlikte oluşturacağız. Yeşim Kantekin Odak dergisi “Her türlü gericiliğe, AKP’nin yükselttiği hukuksuzluğa karşı birlikte öğrenmek ve birlikte gelişmek adına Kadınların öldürülmediği bir dünya umuduyla, mücadelemizi birlikte örmek inancıyla, Kadın Cinayetleri’ne Hayır! demek için 15 Kasım’da Şişli Kent Kültür Merkezi’nde yapacağımız konferansta buluşuyoruz.” Alev Çevik Emek ve Özgürlük Cephesi Kadın emeğine yönelik katmerli sömürüye, kadınlara yönelik her türlü şiddete, kadın cinayetlerine, kadın hak ve özgürlüklerine yönelik her türlü kısıtlamaya, baskıya karşı mücadele etmek, örgütlü, birleşik devrimci mücadeleyi yükseltmek biricik çözüm yoludur. Ece Ertan Dip 15 Kasım’da gerçekleştirilecek konferansta sesimizi yükseltip mücadeleyi bir adım daha ileri taşımanın yollarını tartışacağız. Devrimci İşçi Partisi olarak, kadın cinayetlerinin kader olmadığını, mücadele edip taleplerimizin hayata geçirilmesini sağlarsak cinayetlerin engellenebileceğini biliyoruz. Fidan Ataselim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu AKP’nin her gün artan kadın düşmanı politikalarını geriletmek için güçlü ve birleşik bir kadın hareketine tüm toplumun ihtiyacı var. Bu yüzden konferansımızda her kadının kadın cinayetlerini durdurmak için çözüm önerilini konuşması çok önemli. Tüm konuşulanlar mücadele yolumuzu açacaktır.

küçük burjuva feminizmi bile sorunla bağ kurmaya, dava takip etmeye başladı. * Buraya kadar iyi, güzeldi ama kadın cinayetleri devam etti. Türkiye’de AKP, daha önce görülmemiş bir rejim kurmayı deniyor ve başta kadınlar, gençler üzerinden “özgürlükleri”, “Yeni Türkiye” ye göre düzenlemeye çalışıyor, yani tam IŞİD’leşiyor iken başka türlü bir şey lazımdı. Bu yüzden birlikte yol yürüdüğümüz ve yürüyeceğimiz dost kurumlar ile bu sefer yeni bir yol yürümek gerekti. Gezi direnişinde birlikte TOMA’nın karşısında durabilenler, AKP’nin kadınlara verip verebileceği en üst düzeyde zarar olan kadın cinayetlerinde artış için çözüm de bulabilirler. Biz de önümüzdeki dönemi kadınlar için aydınlatmak, eşit söz hakkıyla demokratik biçimde kadınlara bir yol çizebilmek için birlikte Kadın Konferansı örgütlüyoruz. Çünkü çözüm konuşmalı, kuvvetli konuşmalı, bu sefer de aklımızı ve emeğimizi birleştirmeliyiz. Şimdiye kadar yaptığımız en büyük toplantıyı yapmalı, şimdiye kadar buluşmamış kuvvetler buluşmalı, birleşmeliyiz. Çözümü de örgütlemeliyiz. Ancak omuz omuza verirsek yenebileceğimiz bin tane meselemiz var. Bugün bir kadın katili çıkıp “öldürme hakkımı kullandım” bile diyebiliyor. İşte o adamı, kadınların kahkaha hakkını, bedensel her tür hakkını, yaşamsal haklarını yasaklamak isteyen, kadın katillerini televizyonlara çıkarıp olmayan bir “söz hakkı” tanımaya çalışanlar yarattılar. O adamı bu ülkeyi yönetenler yarattı. Çıkıp da hiçbir siyasi sorumlu bu adamı kınamadıysa, biz Kadın Konferansı yapmalıyız.

Onları yenmeliyiz. * Bir gecede binlerce zeytin ağacını kesenleri, ağaçları keser gibi her gün kadın kesenleri durdurmak için, 2008’den Ekim ayı sonuna kadar geçen sürede öldürülmüş olan bin yüz doksan iki kadın kardeşimiz için, Bu sene daha şimdiden geçen yıldan daha çok kadın öldürülmüş olduğu için, Hayatta kalmak için çırpınan koruma altındaki on binlerce kadının yaşaması, Bir daha hiç bir kadının bu acıyı yaşamaması için konferans yapıyoruz. Bu kadın kardeşlerimiz, erkek egemenliğinin ve şiddeti besleyen AKP’nin kadınlara verip verebileceği en büyük zarar olan kadın cinayetlerini, yani “yaşam hakkı”nı simgeliyor. Aynı zamanda kahkahanın, çocuk doğurma ya da kürtaj olma hakkının, kızlı-erkekli oturmanın, boşanabilmenin, kendine bir hayat kurabilmenin, haklarına kavuşmanın sembolleri onlar. Onların hakkını yaşayanların sorması ve tüm kadınların kurtuluşu için konferans yapıyoruz. Ve şimdi akibeti belli olmayan binlerce kadının faili IŞİD kapıda. IŞİD’e karşı direnen kadınlar için de konferans yapıyoruz. Çünkü biz de Türkiye’deki IŞİD gibi düşünenleri yenmeliyiz. Bu sefer de aklımızı, sözümüzü üretmeli ve birleştirmeliyiz. Kadın konferansı ile kararlar almalı, mücadelemizi ve kararlılığımızı büyütmeye çalışmalıyız. Kadın Konferansı için bin sebep var ise, emin olun kadınların da bin çözümü olacak. * ********** *Bir not: Konferans, duyurularında da belirtildiği gibi

“tüm kadınlara” açıktır, bunun anlamı: erkeklere açık değildir. Ancak bir tevatüre göre; konferansın örgütleyicilerinden olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun faaliyetlerine erkekler de katılıyormuş. Ve bu sebeple emek örgütlerinden bazı kadınlar konferansa katılamayacaklarmış. Oysa Platform eylemlere katılmak isteyen erkekler ve bu görüşü savunan kadınlar tarafından genelde tersi yönde eleştiriler almıştır. Ha, erkeklerden kasıt, öldürülen kadınların aileleri ise, o da Platform tarafından düzenlenmiş, aileden erkeklerin katılabildikleri ve katılamadıkları toplantı ve eylemler tanımlanmıştır. Ve asıl olarak; toplumsallaşan bir kadın hareketi istiyor isek, bunlar hepimizin önündeki üzerine düşünmemiz ve çözmemiz gereken sorunlardır, öyle kestirmeden yanıtı yoktur. Batı’daki kadın hareketi, bu meselede hem kadın mücadelesinin öznesinin kadınlar olduğunu anlatmalı, öte yandan toplumsallaşmanın önünü de kapatmayacak bir yanıt vermelidir. Hiç böyle bir sorunu yokmuş gibi davranmak ya da hiçbir formül aramamak politik değildir. En azından ben, yıllarca 8 Mart alanlarında gelen erkeklerin alana girmesini önleme görevlilerindendim. Ve şimdi, o zamanlarda ancak onu bir erkek getirirse alana gelebilen Kürt kadın kardeşlerimiz iyi ki o mitinglere gelmiş, o sorunlar iyi ki olmuş, hem boğuşmuş hem de gerçekliği anlamaya çalışmışız iyi ki diye düşünüyorum. Çünkü ancak o toplumsallığın içinden geçilerek durum değişti, bugüne ilerledi. Bunu henüz Batı’da yaşayamadık ve asıl dert edilmesi gereken budur. Devamını başka yazılarda ve elbette her konuda ifade özgürlüğü ve eşit söz hakkıyla yürüteceğimiz konferansta -dileyen olursa - konuşmak üzere. gulsumkav@gmail.com

Kadınlar için konuşma zamanı

Kadınlar, AKP hükümetinin kadın politikalarına karşı konferansta buluşuyoruz! ‘Kadın Cinayetleri ve Çözüm Yolları’nı konuşacağımız konferans 15 Kasım’da gerçekleşecek. Milletvekillerinin, sanatçıların, akademisyenlerin de katılacağı konferansta toplumun farklı kesiminden gelen her kadına eşit söz hakkıyla kendini ifade edeceği konferansta buluşuyoruz. güncel Bahar çakan

Kadınlar, bu konferansta AKP hükümetinin kadınlara yönelik politikalarına karşı biraraya geliniyor. AKP hükümetinin kızlı-erkekli aynı evde kalınmasını yasaklaması, kadınların kahkaha bile atmaması,kürtaj yasağı, hamile kadınların sokakta gezmemesi gibi AKP hükümetinin de bu politikalar sonucunda kadına yönelik şiddeti arttırdığı açıklanıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı açıklamada; kadınların hak talep etikklerinde şiddetin son aşaması olarak yaşam haklarının ellerinden alındığı açıklıyor. dınlar kendi yaşamlarına kendileri karar vermek istediklerinde bununTüm kadınlara çağrı la mücadele ederken öldürülüyor. CHP’li kadınlar, DİP’li kadın- Konferansta öldürülen kadınların lar, Emek ve Özgürlük Cephesi, aileleri çözüm arayışında önemli HTKP’li kadınlar, Kadın Cinayet- özne olarak yer alacaklar. lerini Durduracağı Platformu, Odak dergisi’nin birlikte tüm kadınlara ‘Kadınlar konuşursa’ çağrısını yaptığı konferansta ; eşit Konferansa çağrı için tüm kabireyler olarak daha iyi haklara sa- dınlarla birlikte standlar açılıyor, hip olmak için neler yapılacağı ele videolar hazırlanıyor, sokaklaalınacak. verilere bakıldığında; ka- ra afişler asılıyor… Bunun için

twitter üzerinde #kadınlarkonuşursa hashtagi oluşturuldu. Oluşturulan hashtag ile kadınlar; ‘‘#KadınlarKonuşursa birlik olur, kadın cinayetlerine çözüm bulur, kadın haklarını erkekler değil #KadınlarKonuşursa çözüm bulur, #KadınlarKonuşursa ataerkillik sona erer susma, asla yalnız yürümemek için #KadınlarKonuşursa iste o zaman kadın cinayetlerini durdururuz, diye twetler

atıp konferansa çağrı yapılıyor. Mücadele için BİR ARADALAR Herkesin eşit söz hakkı ile kendini ifade edeği konferansta gerçekleşecek sunum ve tartışmalarla alınan kararlar ile AKP’nin kadın politikaları üzerine gidilerek verilen mücadele için bir araya geleceğiz. Konferans 15 Kasım 2014 saat 11.00’da İstanbul Şişli Kent Kültür Merkezinde yapılacak.

Tüm kadınlar kurtulana kadar Kadın Hareketi İlknur Delice Kadının özgürlük hareketi ve buna dayalı mücadelesi, hiçbir şekilde hâkim olan-bağlı olan arasındaki ilişkiye rastlanılmayacak bir toplumu yaratmanın parçasıdır. Böylesi olmayan bir toplumda kadının karar verme durumu engellenir. Kadının özne durumunda olmasına geçit vermeyen bir toplumun kadınları ‘Hayır’ dediğinde sonuç, ekim ayında 29 kadın kardeşimizin öldürülmesi ve dahası bilinmeyenler. Peki, Koruma Kanunu uygulansaydı? Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis’teki bütün parti liderleri çok zor olmayan yapması gerekenleri yapsaydı ve kadına yönelik şiddeti kınasaydı? Öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerinin canı yanmışken bir kez daha caydırıcı ceza verme-

yerek ailelerin canını yakmasaydı ve Ceza Kanunu’nda gerekenler olsaydı? Ekim ayında 29 kadın kardeşimiz daha öldürülür müydü? Hayır. Ama kasım ayının başlarında Bursa’da 65 yaşında bir adam, çamaşırlarını iyi kurutmadı gerekçesiyle tartıştığı karısını boğarak öldürdü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, görevini gerçekleştirmekten her zaman uzak olan AKP hükümetinin kadınlar üzerine söylemiş olduğu her şeyle ve elbette söylenilenlerin daha da taban hazırladığı erkeklerin egemenliğinin artmasıyla mücadele edecek ve her bir durumu gözler önüne sermeye devam edecektir. Türkiye’de kadınlar, canları pahasına kendi yaşamlarını seçme mücadelesi veriyorken AKP hükümeti yapması gerekenleri bırakıyor, kadınların yaşamlarına fütursuzca müdahale ediyor ve kadın kardeşlerimizin öldürülmesinin önünü keseceğine tam tersi önünü açıyor. Kadınlar koruma altındayken dahi öldürülebiliyor. Ama kadınlar mü-

cadeleye devam ettikçe, bıkmadan usanmadan savaştıkça tıpkı Hasret kardeşimizin mücadelesinde olduğu gibi iyi sonuçlar da alacağız. AKP döneminde kadın cinayetlerinin yüzde binlerde artış göstermesi, AKP’nin ‘adalet istiyorum’, ‘kızıma koruma verilseydi…’, ‘hükümet yetkilileri gerekeni yapsaydı…’ cümlelerini ve daha birçok şeyi göz ardı etmesinden ve kulaklarını tıkamasındandır. Kulaklarını tıkamasa AKP hükümeti ve gerekenleri yapsa, boşanmak istediği kocası tarafından 13 kez bıçaklanarak öldürülen Firdevs kardeşimizin katili “Öldürmek hakkımı kullandım. Böyle bir hakkı yeni öğrendim” diyemezdi. Her defasında caydırıcı ceza yerine indirim yollarının kapısını aralayan hükümet, yapılması gerekli olan taleplerimizi yerine getirseydi, Firdevs kardeşimiz öldürülür müydü? Her kadının her kadın için yükselttiği sestedir, mücadele ve de gösterdiği direnişte. Her sözün karşısına bir söz, her hareketin karşısına bir

hareket koymaktır ki bugün süren mücadele de bunun en keskin göstergesidir. Kadınlarımız her bir durum karşısında gösterilecek olanı gösteriyor. Bu yüzden gerçeğin ne kadar net olduğunu ve kadın cinayetlerinin çözümünün açılmayı bekleyen bir sır perdesi olmadığını biliyoruz. Hep söyledik yine söyleyeceğiz. Eğer gerekli olanlar yapılırsa kadın cinayetlerini durdurmak mümkün. Birlikte yürünecek ise istenilen şeye yapılacak olan belli: Farkları bırakarak ortak bir paydada güç ile hareket etmek. Türkiye’nin en önemli, aciliyet arz eden toplumsal meselesi olan kadın cinayetlerinin çözüm yollarına dair 15 Kasım Cumartesi günü yapılacak olan Kadın Konferansı’nın çağrı metninde de denildiği gibi, “Kadınlar erkek egemenliğini geriletmek, sonuç almak için güçlerini birleştiriyor.” Bu yüzden tüm kadınlar kurtulana ve yaşam hakları ellerinden alınmayana kadar mücadelemiz sürecek.


EGITIM (

11

12 Kasım 2014

Yekta Saraç YöK Başkanı oldu, öğrenciler “hayır”lı olsuna gitti

Alo Yekta YÖK’ünüzü kazıyacağız!

Diktatörün YÖK’ünü kazıyacağız

YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım gününde üniversiteliler pek çok üniversitede YÖK’e ve AKP diktatörlüğüne karşı alanlardaydı.

EHP Gençliği üyesi öğrenciler İstanbul Üniversitesi’nde yeni YÖK Başkanı Yekta Saraç’a “hayır”lı olsuna gittiler. Eski YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın görevden alınarak yerine Erdoğan’a yandaşlığıyla ve “Alo Fatih’in” kardeşi olmasıyla bilinen Yekta Saraç getiriilmesini protesto eden üniversiteliler Yekta Saraç’ın odasındaki ismini de hak ettiği şekilde düzelttiler.

Gençlik Yekta Saraç’ı nerden tanıyor? Daha önce ses kayıtları çıkan ve bu ses kayıtlarında Erdoğan’a yandaş İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet için “her dediğimizi yapacak” demesinden biliyor. Erdoğan’ın medyacısı Habertürk televizyonunun sahibi “Alo Fatih’in” kardeşi olmasıyla biliyor.

İstanbul Üniversitesi Yüzlerce öğrenci Hergele Meydanı ve Vezneciler Metro çıkışında buluşarak İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Bahçesi’nde YÖK’ün kurulduğu gün olan 6 Kasım için eylem gerçekleştirdiler. Vezneciler Metro’da buluşarak gelen üniversite öğrencileri önce Özel Güvenlik Birimleri tarafından içeri sokulmamaya çalışıldı ama öğrenciler Fen Fakültesi’nin bahçesine girerek bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Basın açıklamasında “12 Eylül 190 faşist askeri darbesiyle hayatımıza giren YÖK, bugün de AKP’nin üniversiteleri dizayn etmesindeki araç olmaya devam ediyor” denildi. EĞİTİM

Üniversiteyi 7 yılda bitirmeyenin atıldığı, harçların geri geldiği yeni YÖK yasasının baş savunucusu olarak biliyor. eğitim Burcu Karefil

6 Kasım YÖK’ün kuruluş tarihinde YÖK birçok üniversitede öğrenciler tarafından protesto edildi. Peki bu sırada Erdoğan ne yapıyordu? Cumhurbaşkanı olduktan sonra üniversitelerle alakalı ‘resmi’ olarak yaptığı ilk iş 6 Kasım’dan iki gün önce yeni YÖK yasasını onaylamak olan Erdoğan, daha sonraki günlerde de icraatlarına devam etti. YÖK başkanı Çetinsaya’yı görevden alıp Başbakalık Başmüşavirliğine getiren Erdoğan, YÖK’ün başına da 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gündem olan Habertürk’ün eski yöneticilerinden “Alo Fatih’in” kardeşi Yekta Saraç’ı getirdi.

Alo Yekta “Hayır”lı olsun “Alo Fatih’in”, kardeşi Yekta Saraç, yandaş olmasının meyvelerini topluyor. İstanbul Üniversitesi’nde hoca olan Yekta Saraç Erdoğan tarafından çok sevildiği (!) için yeni YÖK Başkanı iln edildi. Yeni YÖK Başkanı Yekta Saraç İstanbul Üniversitesi’nde EHP Gençliği’nden öğrenciler tarafından protesto etti. İstanbul Ünivesitesi Hergele Meydanı’nda buluşan EHP Gençliği, AKP’yi de, AKP’nin yandaşlarını da üniversitelerinde barındırmayacağını haykırdı. Gençliğin, yandaşların yakasında olduğunu belirten EHP Gençliği, Yekta Saraç’ın odasına ‘hayırlı’ olsuna giderek, ünvanını yandaş YÖK Başkanı olarak değiştirdi.

Yandaş Yekta gençlik yakanda Tapelerle adından sıkça söz edilen ve YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya hakkında “Hayatında YÖK Başkanlığı mı görmüş eşek herif” diyerek YÖK’ün Erdoğan’a bağlı bu işleyişini dahi yetersiz bulan Saraç’ı protesto eden öğrenciler mücadelelerinin YÖK kalkana kadar süreceğini söyledileri. Aynı tapelerde Erdoğan’la yaptığı konuşmada, rektörlerin hangilerinin kalıp hangilerinin gitmesi gerektiğiyle ilgili pazarlık yaparlarken “sizden talimat bekliyorum” diyerek Erdoğan’ın her konuda söylediği “Talimatı kimden aldılar. Tabi ki benden aldılar” sözünün kaynağını da gösteren Saraç’ın, yandaşlıklarına ve “YÖK’ün Erdoğan’ı olacağım” hallerine karşı gençlik hem YÖK’ün hem Erdoğan’ın yakasında olacağını söyledi.

Kimler geldi, kimler geçti Bugüne kadar bir çok rektör ve YÖK Başkanı büyük öğrenci direnişleriyle karşı karşıya kaldı. Öğrencilerin YÖK’e karşı verdiği mücadele ise Milli Eğitim Bakanlarına bile “YÖK bence de çürümüş bir kurum” lafını söyletti. Hal böyleyken, yıllardır darbe kurumu YÖK’e karşı da verilen bir gençlik mücadelesi varken bu sefer bu mücadeleyle Yekta Saraç karşı karşıya kalacak. Erdoğan’dan her daim talimat bekleyen Saraç bir numaralı yandaş tavrıyla YÖK’ü de yandaşlığı doğrultusunda kullanacak. Ancak görülüyor ki öğrencilerden kapısını, ismini dahi kurtaramamış Yekta Saraç kendisini de kurtaramayacak.

Anadolu Üniversitesi Öğrenciler 6 Kasım’da YÖK’e karşı eylemdeydi. Yemekhane önünde buluşan öğrenciler eyleme Beyazıt Marşı’nı okuyarak başladılar.Daha sonra “yandaş rektör istemiyoruz” sloganıyla rektörlüğe yürüyen öğrenciler rektörlük önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Okunan basın açıklamasında “Kaderimizi kendi ellerimizle belirlemek ve insanca bir düzeni yeniden tahsis etmek ancak birleşerek,direnerek gerçekleşebilir. Üniversite gençliğini tıpkı Haziran’da olduğu gibi birlikte yürümeye çağırıyoruz.6 YÖK’e ve AKP gericiliğine karşı Haziran’ın izinde yürüyoruz!” denildi. EĞİTİM

Kılıç kuşananın, at rektörün Erciyes Üniversitesi rektörü Fahrettin Keleştemur bu yılı “at” yılı ilan etti. Senelerdir yandaş rektörlere karşı mücadele eden üniversiteliler ise çılgın rektör karşısında şaşkın. Atları çok sevdiği her halinden anlaşılan, fikrimizce Leyla ile Mecnun hayranı rektör umarız makam aracı olarak ata binmeye başlamaz. Keleştemur, daha önce ise kendi ürettikleri aşılar için

devletin ödenek ayırmamasından şikâyetçi olmasıyla gündeme gelmişti. Aşıların üretimi için 40-50 milyon liraya ihtiyaç olduğunu belirtmiş, “Galatasaray’ın en son transferi Sneijder’e 25 milyon avro ödendi. Türkiye bir futbolcuya bu parayı verebiliyorsa özel sektörüyle devlet sektörüyle bunu yapmak zorundadır” demişti.EĞİTİM

Uludağ Üniversitesi

Her yer yandaş her yere yandaş Kesintisiz Özge Uyanık Kocaman bir zaytung ülkesine dönüşüyoruz. Gezi’de bir duvar yazısı vardı; Vatandaşı olmasak eğlenceli ülke aslında. Aynen öyle. Her gün yeni bir ‘bu kadar da olmaz ki’ ye açıyoruz gözümüzü. Şimdi de, herkesin bildiği, nam-ı diğer ‘Alo Fatih’in kardeşi, Erdoğan’ın göz bebeği Yekta Saraç, YÖK Başkanı oldu. Kız halaya oğlan dayıya çeker demişler. Dayısını bilmeyiz ama bizim oğlanın abisine çektiği kesin. Daha yandaşını bulamayan Erdoğan’ın, Saraç’ı YÖK başkanı atamasının zamanlaması da çok manidar. 6 Kasım YÖK’ün kuruluş tarihinde öğrenciler alanlardaydı. Peki bu sırada Erdoğan ne yapıyordu? Cumhurbaşkanı olduktan sonra

üniversitelerle alakalı ‘resmi’ olarak yaptığı ilk iş 6 Kasım’dan hemen önce yeni YÖK yasasını onaylamak oldu. Sonrasında da icraatlarına devam eden Erdoğan, YÖK başkanı Çetinsaya’yı görevden alıp Başbakalık Başmüşavirliğine getirerek YÖK’ün başına da 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gündem olan Habertürk’ün eski yöneticilerinden “Alo Fatih’in” kardeşi Yekta Saraç’ı getirdi. Yekta Saraç aynı zamanda, akademisyenlere araştırma yapma hakkı tanımayan, üniversiteyi 7 yılda bitirmeyen öğrenciyi okuldan atan yeni YÖK yasasının en büyük savunucusudur. Kim bu Yekta Saraç? Erdoğan’ın, üniversitelerin yönetimini özellikle yandaşlardan seçmesiyle “Her yer yandaş her yere yandaş” kampanyası da başladı. Her üniversitede kolu olsun isteyen Erdoğan’ın gözüne girmek için yarışan rektörler, yandaşlıklarına devam ediyorlar. Yeni YÖK başkanı

Yekta Saraç ise 10 numara yandaş olarak tarihte yerini alıyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarında çıkan tapelerle adından sıkça söz ettiren ve YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya hakkında “Hayatında YÖK Başkanlığı mı görmüş eşek herif ” diyerek YÖK’ün Erdoğan’a bağlı işleyişini dahi yetersiz bulan Saraç, YÖK’e yeni bir boyut getireceğini de belli etmişti. Aynı tapelerde Erdoğan’la yaptığı konuşmada, rektörlerin hangilerinin kalıp hangilerinin gitmesi gerektiğiyle ilgili pazarlık yaparlarken “sizden talimat bekliyorum” diyerek Erdoğan’ın her konuda söylediği “Talimatı benden aldılar” sözünün kaynağını da göstermişti. İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Saraç, Erdoğan’la yaptığı görüşmede, Rektör Yunus Söylet’in, Erdoğan’a ‘taktiriniz neyse uyarım’ demesiyle, Yunus Söylet’in ‘en makul kişi’ olarak görevinde kalması konuşunda anlaşma sağlamıştı.

Her yer yandaş her yere yandaş Erdoğan, nefes alan herhangi bir canlının var olduğu alanda, hakimiyetini kurabileceği, tüm talimatlarını uygulatabileceği yandaşlarını iş başına getiriyor. Kendini ahtapot, yandaşlarını da ahtapotun kolları zanneden Erdoğan, bu ‘atamalarla’ her yerde gölgesini üzerimizde hisstettirmek istiyor. Üniversiteleri yarı açık cezaevine çevirmek için karşımıza getirilmiş YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım’da, diktatör buyurdu Yekta başkan oldu. Ancak unutulmasın ki aynı 6 Kasım’da ülkenin dört bir yanında üniversiteler ayaktaydı. Bizler YÖK’e ve AKP’ye karşı meydanları nasıl boş bırakmadıysak, Erdoğan’ın ‘yeni Türkiye’sinin ‘yeni YÖK’üne de seyirci kalmayıp, ‘Diktatörün YÖK’ünü kazıyacağız’ demeye, o koltukta kimseyi rahat oturtmamaya kararlıyız.

Öğrenciler hem yeni YÖK yasasına AKP’ye karşı yürüdü. Rektörlük önünde yapılan basın açıklamasında şunlar söylendi: “YÖK’ün bugünkü devamlılığını sağlayan AKP 12 yıllık iktidarı boyunca gerici saldırılarını toplumun her kesimine uygulamıştır.AKP’nin “Yeni Türkiye”si çocukların sokak ortasında acımasızca vurulduğu, Karaman’da maden işçilerinin ölüme terk edildiği, üniversitelerin günden güne piyasaya açıldığı, öğrencilerin tutuklandığı bir Türkiye. AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın Haziran’da nasıl korkulu rüyası olduysak bugün de olmaya devam edeceğiz. EĞİTİM

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde bir araya gelen öğrenciler Sakarya’ya yürümek isteyince polis “Yürüyüş yapmak yasak” diyerek engellemeye çalıştı. Gençler ise “Biz polisin eylemi dağıtmak istediğinin farkındayız. Eylemimizi gerçekleştireceğiz.” dedi.Yüksel Caddesi’nde buluşan üniversiteliler Ankara’da fiilen OHAL ilan edilmesini protesto etti. Konuşma yapan gençlik örgütleri AKP’nin her türlü düşünceyi yasakladığını, kendisinin kaçak saraylar inşaa ettiğini,işçilerin yaşamasına bile izin vermediğini ve gençliğin eylem yapmasından korktuğunu ifade etti. EĞİTİM


ESAS MESELE

12

fotoğraf:bahar çakan

12 Kasım 2014

Bu işin tek yolu ağır ceza

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’yla birlikte kızı Gülay Yaşar için adalet arayan, mücadelede sembolleşen, geçtiğimiz sene kaybettiğimiz Duran Yaşar’ın da aralarında yer aldığı bir dizi aile ve kadın katilleri ile yapılan röportajlarla “Ölü Kadınlar Memleketi” kitabını yayınlayan Burçe Bahadır ile kadın cinayetlerini konuştuk. Bahadır, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ağır cezalar verilmesinin caydırıcılığın altını çizdi. Son dönemde kadın cinayetleri oluyor ve toplumun artan tepkisini görüRöPORTAJ yoruz. Siz ayşen ece kavas de böyle bir dönemde bu kitabı yazdınız. Neden böyle bir kitap yazma gereği duydunuz? Her sabah gazetede hepimiz aynı şeyleri okuyoruz. Burada benim artık en anlayamadığım durum şuydu. Biz okuyoruz, açıyoruz gazetenin o sayfasını ve hiçbir şey olmuyor. Hayat devam ediyor ve kadınlar öldürülüyor. Tıpkı Yahudilerin, Zencilerin öldürülmesi gibi. Bu bir cins kırımı artık. Kadınları öldürüyorlar ve hiçbirimiz artık buna bir şey demiyoruz. Cinayetler çok normalleşti. Bu kadar normalleşmesi bana çok tuhaf geldi. Aslına bakarsan ilk başta bir işti benim için; yani çok da enteresan bir belgesel programdı. Fakat işin içine girince, orada farklı duygusal ilişkiler kuruyorsun. Hepsini sevmeye başladım ben. Buna çok tuhaf bir şey ama katil adamların birkaçı da dâhildir. Çünkü şunu gördüm ben, mesela Veysel’de. Adamın

Bu kanser gibi bizim toplumun içerisine yerleşmiş bir yara. Bütün bunları kurtarmak için cezaların arttırılması lazım. Erkekleri de kadınları da çocukları da kurtarmak için. başka çaresi yok. Zihniyet artık hepimizin içine o kadar yer etmiş ki adam çaresiz ve ancak cezaevine düştükten sonra anlamış ne yaptığını ve başına ne geldiğini. Bu işten tek zarar gören kadınlar değil aslında erkekler de zarar görüyor. Ne zarar gördüklerinin farkında bile değiller. Kadınların tabi ki zararı, onu artık konuşmuyorum bile. Adam da 11 yılını cezaevinde geçirmeyi göze alıyor, sırf abimin masasında ben yemek

yiyemem diye. Benim şöyle düşündüğüm oldu. Bu kadar cahil olamaz insan. Bu kadar cahil olmamalı insanlar. Bilmeliler. Veysel bana, “Ben bilseydim bu kadar ceza alacağımı yapmazdım.” dedi. Bu kadar basit bir şey bu aslında. Cezasını bilecek adam ve tabi zihniyetin önemi de var. Karısı onu terk edip gitse adamın da hayatı gidiyor, kadın gittikten sonra. Kendini bir cendere içine sokuyor. Hâlbuki bunlar Danimarka’da yaşasa kadın gider, adam da gider başkasıyla evlenir. Yasalardan da bahsettin. Konuştuğun cezaevindeki adam da söylemiş. Yasal düzenlemeler şu an yeterli mi? Ya da değişirse ve yasalar ağırlaşırsa nasıl bir etkisi olur? Yasal düzenlemeler yeterli değil. Benim görüştüğüm adamların bir tanesi, ben bilseydim bu kadarını almazdım, diyor. Ne zannediyorsun, dedim. Kadını öldürdün ne olacaktı? “Derdim hâkime, namus cinayeti, beni aldattı ve kendimi haklı çıkarıp altı ayda çıkarım diye düşündüm”, dedi. Bir, onun zaten on yılda da çıkmaması lazım. Bu kanser gibi bizim toplumun içerisine yerleşmiş bir yara. Bütün bunları kurtarmak için cezaların arttırılması lazım. Erkekleri de kadınları da çocukları da kurtarmak için. Mesela Hamit, dedim ki “ne zaman korktun?” Üç kadını kurşuna diziyor adam: Karısını, karısının kız kardeşini, kayın validesini. Kadınların üçünün evine gidiyor, birer birer vuruyor. Bu adam seri katil değil. Daha önce birini öldürmemiş bu adam. Takır takır öldürürken korkmuyor. Ne zaman korktun dediğimde; “Hâkim 84 yıl dediği zaman korktum.” dedi. Şimdi nereden bakarsan bak. Bu bir insan. Hiç kimseyi öldürmemiş biri. Bir şekilde bir yerde eli titriyor olması lazım. Elinin titrediği tek yer hâkimin ona söylediği ceza. Bu işin tek yolu bu: ceza. Başka hiçbir şey değil. Medyada nasıl ele alınıyor kadın cinayetleri? Medyada bir haber kanalında bile hepimiz görüyoruz bunu. İlla bir medya kanalında çalışmaya gerek yok. Televizyonu açtığımız zaman, gazetenin 3. Sayfasına baktığımız zaman görüyoruz kadın cinayet haberlerini. Bu da aslında

bence bir çeşit şiddet pornosu. Seda Sayan, Songül Karlı programlarında olduğu gibi o kadar korkunç ele alınmaya başladı bu haberler. Ben orada Seda Sayan’ın kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. Sadece çok cahil. Öyle bir fikri olduğu için yaptığını hiç

Bir şekilde bir yerde eli titriyor olması lazım. Elinin titrediği tek yer hâkimin ona söylediği ceza. Bu işin tek yolu bu: ceza. Başka hiçbir şey değil. zannetmiyorum. Kadınlar şuanda kendini ne derece ifade ediyor sence? Kadınlar kendilerini ifade etmeye başladığında konuştuğunda neler değişir toplumda? Kadının kendini ifade edebildiği yerler var. Bu biraz parayla alakalı bir şey aslında. Yani bir kadın çalışıyorsa, para kazanıyorsa, maddi durumu iyiyse kendini üç aşağı beş yukarı ifade edebiliyor. Fakat yine bir kadın olduğu için etrafında bazı tehlikeler var. Yani sırf kadın olduğun için ister bir köyde yaşa ister varoşta, ister şehirde, ister bilmem ne sitesinde yaşa kadın olmak için bir şeyleri ödemek zorundasın. Yani mesela trafikte bir adam gelir kadın araba sürüyor diye üzerine sürer, en hafifi budur. İşte ne bileyim “bayan” der. Hepimiz yaşıyoruz. Bunların hepsini yaşıyoruz ve artık bunlar bize çok normal geliyor. Mesela bir kadın patronun altında erkeklerle yaşadığı problemler bile farklı olabiliyor. Kadınlar toplumda eziliyor. Bunu biliyoruz bunu konuşmuyorum anlatmıyorum bile zaten. Kadının sesi çıkmadığı bir durum olamayacak zaten. Bunu kadın yapacak. Hak verilmez alınır hikâyesi yani başka bir şey değil. Çünkü biz sustukça daha çok üstüne geliyorlar. Mesela Gönül’ün kardeşine sordum, “ben çağırıyorum herkesi mahkemeye

kimse gelmiyor” dedi. İnsanlar canının yanmasını bekliyorlar. Ancak kendi canı yandığı zaman mahkemeye, oraya buraya gidiyor. Bir sonraki cinayetin tanığı ya da faili olabileceğini düşünemiyorlar. Düşünüyor da yani ilgilenmiyorlar. Kendi başına gelmeden kadınlar için bir şey denmeli muhakkak. Ben bu konuda kadınları daha cesur buluyorum. Yani toplum ya da başka sorunlara bakarsan eğer kadınları kadın sorunlarında daha cesur buluyorum. Bence değiştirecekler yani. Bu peki hep mi böyle? Yoksa son dönemde mi değişti? Son dönemde bir kere kadın cinayetleri çok arttı. Artınca tabi bir müdahale gerekti. Kadın şundan öldürülüyor sadece gitmek istediği zaman. Aldatılmaktan öldürülmüyorlar. Yani üç erkekle görüştüm kitaba yazdım. Yani kadınlar bunları aldatıyor, o zaman seslerini çıkarmıyorlar, namus meselesi demiyorlar. Kadın ne zaman gitmek istiyor, o zaman öldürülüyor. Çünkü şöyle bir durum var kadının gitmesi demek yeni bir eşi alması demek eve. Bu tek bir durum değil ama durumlardan bir tanesi. Onu da yazdım mesela. Diyorsun ki “gitsin”. “Ya olur mu şimdi eve bir sürü eşya alacaksın vs.” diyor. Eskiden başlık parası, şimdi töre yani tüketim kültürünün de pek çok etkisi var. Ama tüketim kültürü ve kapitalizmin çok çok büyük etkisi. Gidince vuruyor, öldürüyor adam. Çünkü gidince kaybedecek hiçbir şeyi yok. Kadın gidiyor, adam vuruyor. Çünkü benim malım gibi düşünüyor. Onun dışında aldatmış, seni sevmiyor yani öyle bir duyguları yok zaten. Bunun çözüm yolları ne olabilir sence? En acil çözüm yolu cezaların artırılması. Onun dışında rehabilitasyon erkeklere ama bütün dünyadaki erkekleri rehabilite mi edecekler onu bilemiyorum. Algının değişmesi gerekiyor. Yani şimdi biz buna böyle diyoruz ama kadının toplumdaki yeri Türkiye’de çok sallantılı bir yer. Dünyanın pek çok ülkesinde de böyle. Yani kadın 2. Sınıf bir vatandaş. Kadın erkek eşitliğini öğretmek gerekiyor. Başka şansımız yok.

Peki, ama nasıl anlatılacak topluma? Böyle böyle anlatılacak. Mesela Platform anlatacak, gazete anlatacak. Bu kitap belki anlatacak. Bir insan anlatacak başka biri belki ondan etkilenecek. Her toplumda bu şekilde oluyor zaten. Yani bu işler biraz kanlı oluyor maalesef. Mesela Amerika’da nasıl başladı? Sıkıntılı oluyor. Biz de o sıkıntının çok tuhaf bir yerine rast geldik diye düşünüyorum bu yıllarda. Yani her zaman kadınlar pek çok sıkıntı çektiler, ama bu cinayetler, bu kadar tuhaf ve açık şekilde olmuyordu. Belki yanlış anlaşılabilir ama eskiden intiharı zorluyorlardı. Bir töre cinayeti vardı ama açık seçik yapmıyorlardı. En azından korkuyorlardı. Beni en çok korkutan bu. Yani kadını öldürüyor ama yok kendimi atayım demiyor. Gidiyor tak diye kafasına çekiyor. Bu şu

Zaten kadınlar değiştiriyor. Her yerde bunu, insanlar istediği hakkı yaparak değiştiriyor. demektir, ben bu kadını öldürüyorum. Bu da sana ders olsun demektir. Asıl tehlike bu. Çok açık bir şeklide ‘beni terk etti’ diyor. Hiç bir korkusu yok. Adamda, nereden bakarsak bakalım on yılını yirmi yılını buna veriyor. Adamlara mesela sapık demek, bilmem ne demek çok kolay bir yolu. Ama neden veriyor, bunun sosyolojik olarak araştırılması lazım. Bu adamların hepsi manyak değil. Bunlara ne öğretiliyor, kafalarına neler sokuluyor? Bunun çözülmesi lazım. En acil şey cezaların arttırılması. Bu adamların çocukları var oğulları var. Bir tanesi geldi mesele bana, karısını ve çocuklarının üçünü birden öldürülen, ‘çocuklarımda bana hak veriyor artık’ dedi. Çok hastalıklı bir şey böyle yayılıyor. Dediğim gibi bunun çok büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Bu kadar açık seçik ve korkusuzca yapılıyor olması, en

Burçe Bahadır kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğdu. Radyo ve televizyon programları yaptı. Ölü Kadınlar Memleketi adlı kitabın yazarı.

büyük tehlikedir. Platformun bu konuda etkili olacağını düşünüyorum. Birincisi senin dediğin gibi, yapılabilir kararlar alınması çok güzel bir şey. Yani çok ütopik, farklı şeyler peşinde koşmaktansa, uygulanabilir kararlar alınması güzel bir şey. Pek çok imkânsızlığa rağmen, platformun çok uğraştığına şahit oldum ben. Bu beni hakikaten çok etkiledi. Bu konuda da büyük işler yapılabileceğini düşünüyorum. Umarım olur. Olacak gibi de görünüyor. Biraz önce dedik ya kadınlar neyi değiştirecek? Zaten kadınlar değiştiriyor. Her yerde bunu, insanlar istediği hakkı yaparak değiştiriyor. Bunlar gelene kadar muhakkak sevimsiz şeyler olacak. Ne kadar az olursa o kadar iyi o sevimsiz şeyler ama ben çok inanıyorum olabileceğine. Bunlar sonradan çıktı. Bizim böyle bir sorunumuz yoktu aslında. Kadın cinayeti yoktu. Tamam, eşitsizlik vardı, birçok şey vardı ama bu, bir anda çıkan virüs gibi bir şey. Artık son noktası. Birçok kadın için korkunç bir şey. Bu mesele halledildikten sonra, pek çok şey halledilecektir diye düşünüyorum. Mesela namus, aşk cinayeti gibi cinayetleri platform bitir -di değil mi? Bunlar işte hep kelime oyunları. Almanya’daki dönerci cinayeti denilmesi gibi. Bilinçli, sistemli, yapılan bir şeydir. Kitap: Ölü Kadınlar Memleketi Bunca zaman sonra daha eşit, daha güçlü, daha özgür bir konumda olması gerekirken biz kadınlar, şimdi yaşamak, hayatta kalmak için uğraşıyoruz. Sokakta yürüyebilmek, sevebilmek, dayak yememek, tecavüze uğramamak, satılmamak için kan döküyoruz. Burçe Bahadır, kocasını öldürmekten hüküm giymiş iki kadınla ve karısını öldürmüş üç erkekle hapishanede konuştu. Öldürülmüş bir kadının babasını, bir başkasının ablasını dinledi. Cinayetlerin hikayesini yazdı. Ölü Kadınlar Memleketi, kadın cinayetlerinin neden politik cinayetler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Nasıl yakınımızda olduklarını, içinde yaşadığımız atmosferin bu cinayetleri nasıl kolaylaştırdığını görüyoruz. Yazar: Burçe Bahadır Baskı Yılı: 2014 Yayınevi: Ayizi Kitap


DUNYA Belçika’da 120 bin kişi sokağa indi 13

12 Kasım 2014

Belçika’da yeni kurulan hükümetin sosyal alanlarda yapmayı planladığı reform ve kemer sıkma programını protesto etmek isteyen 120 bin kişi başkent Brüksel’de büyük bir eylem gerçekleştirdi. Son yıllarda düzenlenen en geniş katılımlı sendikal hareket olmasıyla dikkat çeken eylemin sonunda polis eylem yapan halka sert bir şekilde saldırdı. önemli kesintiler planlıyor. Ekonomideki kötü gidişatı ve bütçe Belçika’nın başkenti Brüksel’de açığını gerekçe göstererek emekçiler önceki gün 100 binden fazla iş- aleyhine acı bir reçete hazırlayan hüçi ve emekçi yeni kurulan hükümetin kümet beklenenin aksine sert tepkiyle sosyal alanlarda yapmayı planladığı karşılaştı. kısıtlamalara karşı sokağa çıktı. Katılımın beklenenden yüksek olması KATILIM BEKLENENİN ÜZERİNDE dikkat çekti. Sendikaların çağrısıyla ve muhalefet partilerinin desteğiyle perşemYENİ HÜKÜMETE TEPKİ be günü ülke genelinden katılımla Belçika’da Ekim ayında liberal Char- Brüksel’de yapılan gösteriye katılım les Michel başbakanlığında kurulan beklenenin çok üzerinde oldu. Eyorta-sağ koalisyon hükümeti işe, lem dolayısıyla ülke genelinde okulemekçilerin kazanılmış haklarına lar ve postaneler açılmadı. Pek çok saldırmakla başladı. Emeklilik yaşını fabrikada üretim durma noktasına 2030’a kadar 65’ten 67’ye yükseltme- geldi. yi planlayan hükümet, ayrıca bugüne Şehir içi ve şehirlerarası ulaşım da kadar enflasyon oranına bağlı olarak eylemden etkilendi. Sendika konfeher yıl çalışanların maaşına yapılma- derasyonu FGTB tarafından yapılan sını öngören düzenlemeye de son ver- açıklamada, “Hükümete güçlü bir mek istiyor. Bunların yanı sıra sosyal mesaj verdik. Geri adım atılmaması alanlara ve eğitime ayrılan bütçede de durumunda eylemlerimiz sertleşerek Dünya RIFAT ÇAPAR

devam edecek” denildi. Rahatsız olan işverenler örgütü UWE ise sendikaları “Realiteyi kaybetmekle” suçladı.Kent merkezinde yapılan eylem sırasında polisle Belçikalılar arasında yer yer çatışmalar çıktı. Bir grup protestocu, şehir merkezinde Belçika İşletmeler Federasyonunun binasını işgal etti. Belçika’nın yeni hükümetinin kemer sıkma politikaları, üç büyük sendikanın çağrısı ile bir araya gelen yüz bin kişi tarafından protesto edildi. Belçika tarihinde 30 yıldan bu yana ilk kez bu kadar kitlesel bir protesto düzenlendi. Sendikalar eylemlerini önümüzdeki haftalara da yaymayı planlıyor. Protestoya katılanlardan bazıları çevredeki araçları ters çevirip ateşe verdi. SENDİKALAR GREVE Belçika’nın üç büyük sendikasının çağrısı ile bir araya gelen kitle, 24

Kasım’dan itibaren dönüşümlü olarak bazı grevler yapacak. 15 Aralık ise “Ulusal Grev Günü” olarak ilan edildi. Belçika’da bir ay önce başbakan olan Charles Michel hükümeti, 2030 yılından itibaren emeklilik yaşının 65’ten 67’ye çıkmasını planlıyor. Ayrıca 2018 yılı bütçesi ile de bazı kısıtlamalar hedefleniyor. 26 yıldan bu yana ilk kez hükümette yer almayan sosyalistler yeni kurulan hükümetin zenginlere hizmet ettiğini belirtiyor. Belçika eski başbakanı Elio Di Ripo, “Bütçenin geliştirilmesini işçilerin, sosyalden yardım alanların, emeklilerin, ailelerin sırtına yüklemek normal değil. Hükümet dengesiz ve adil olmayan bir politika yürütüyor” açıklamasında bulundu. Düzenlenen eylem ile halkın bu politikayı istemediği ve yönünün değişmesi gerektiğini de Di Rupo sözlerine ekledi.

Gençlerin öfkesi Meksika’yı yaktı Meksika’da 43 öğrencinin kaçırılması ve katledilmesinin ardından gençlerin öfkesi bir kez daha sokağa taştı. Binlerce kişinin katıldığı eylemler gece boyu sürerken Ulusal Meclis binasının ana kapısı yakıldı. Meksika Adalet Bakanı Jesus Murillo Karam, bir suç örgütünün üç üyesinin öğrencileri öldürdükten sonra yaktığını itiraf ettiğini kamuoyuna açıklamıştı.Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu eylemciler başkanlık sarayını hedef aldı. Gençler, sarayın kapılarına

“Onları canlı istiyoruz” diye yazdı. Guerrero’nun başkenti Chilpancigo’da ise yüzlerce öğrencinin öfkesi valilik binasına yöneldi. Öğrencilerin aileleri ise bu senaryoyu kabul etmediklerini, delil gösterilmeden de inanmayacaklarını açıkladı. “Delil olmadığı sürece çocuklarımız hayattadır” diye açıklama yapan ailelerin sözcüsü Felipe de la Cruz federal hükümetin büyük bir sorumsuzluk örneği sergileyerek dosyayı kapatmak istediği görüşünde olduklarını belirtti. DÜNYA

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Umur Talu Habertürk

Talu, iş hesap vermeye gelince Lenin’den daha Marksist olan AKP iktidarının Kaç Ak Saray’ının inşaatını hatırlatıyor okurlarına. Talu: “Saray öyle büyük ki, “küçük” insanları kimse görmüyor. Martta iskeleden düşen işçi Savaş Oğuz’un ölümünü saklayan şeffaf devlet. Daha yeni çıkabildi onun raporu da: “İş güvenliği tedbirleri alınmadığından…” Yılda 1200 işçinin işyerinde öldürüldüğü, 10 inşaat işçisinin gökten yere fırlatıldığı, her gün bir inşaat işçisinin iskeleden düştüğü, kimine gökdelen düşerken onların betona çakılıp yerdelen, yere serilen olduğu düzenin sarayı. Cumhurbaşkanı, “Sağolsun arkadaşlar iyi iş çıkardılar. Kalitenin elbet bir bedeli olur” diyor ya… Savaş Oğuz’un bedeli ölüm; diğerininki, belde platinler, elde toz olmuş bir hayat.

Kötü

Ali Karahasanoğlu Akit

Karahasanoğlu tüm toplumun ve en önemlisi “üç beş ağaç” için boşa harcanan 6 milyarın derdine düşmüş. Düşmesin mi canım, o parayla yılda dört Kaç Ak Saray yapılır. Karahasanoğlu: “3. Köprü yapılacak. “Köprü istemiyoruz!” gösterileri. Dava açmalar. Yürütmeyi durdurma kararı istemeler. Ne oluyormuş, 3. Köprü yapılınca? Ağaçlar kesiliyormuş! Üç tane ağaç kesilecek, diye, adamların havaya uçurdukları milyarlara bakın! Oysa. Yap 3. Köprü’mü... Her yıl havaya uçurulan 6 milyarın en az 3 milyarı, bu sebeple cebimizde kalsın. Sonrasında da, o cebimizde kalan 3 milyar ile istediğin yeri istediğin gibi ağaçlandır. İstediğin yeri istimlak edip, istediğin gibi parka çevir! Ama bu “Geziciler”de bu kafa nerde?”

Çirkin

Engin Ardıç Sabah

Ardıç köşesinden Tayyib’in “vur” emirlerine, yalanlarına, diktatörlük hevesine ortak olmaya devam ediyor: “Sözde Taksim ağaçlarını tehlikede görünce güvenlik güçlerine Molotof ’la saldırdılar. Türk basınının “Tayyip düşmanı” kesimi de buna alçakça çanak tuttu. İyi niyetle ve “yeşil sevgisiyle” Taksim’de toplanan saf çocukların ana-babaları, olayların İstanbul sermayesi ve onun basını tarafından nasıl çarpıtıldığını ve kullanıldığını gördü, gitti çocuğunu aldı eve götürdü. Örgütler direndiler. Eh, onlar da Hanya’yı Konya’yı sonradan görmüş oldular. Bundan böyle polise Molotof atan mermiyle karşılık görecek… Ama polisten karşılık gören kendileri olmayacaktır tabii, kandırdıkları ve kışkırttıkları zavallı Kürt gençleri olacaktır çoğunlukla...

günlüğü

Fransa’da çiftçiler ayaklandı Fransa’da çiftçiler, hükümetin tarım politikalarını devlet binalarının önüne yüzlerce ton hayvan dışkısı dökerek protesto etti. Fransa, son günlerde çiftçilerin eylemlerine sahne oluyor. Hükümetin tarım politikaları ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan zarar gördüklerini ifade eden öfkeli çiftçiler, devlet binalarının önüne kamyonlarla hayvan dışkısı boşalttı. Eylemler ülkedeki iki büyük çiftçi örgütü olan FNSEA ve Genç Çiftçiler tarafından düzenlendi. Ekonomideki

durgunluk, koruma ve destek politikalarının azalması gibi gelişmeler nedeniyle tepkili olan çiftçiler, salı ve çarşma günü ülkenin birçok bölgesinde on binlerce kişinin katıldığı eylemler yaptı. Daha önce Paris’teki meclis binası önüne tonlarca hayvan dışkısı dökerek tepkilerini gösteren çiftçiler, dün de Chartes kentindeki yerel yönetim binası önünde aynı eylemi yaptı. Tours, Nantes ve Toulouse kentlerinde de benzer eylemler yapıldı. DÜNYA

İlker Eraslan

Yırca’da zeytin ağaçlarının kesilmesi sosyal medyada geniş yankı buldu. Özellikle Yırca muhtarının canlı yayında gözyaşlarını tutamadığı görüntüler ve sözleri binlerce defa paylaşıldı. Sonraki günlerde yaşanan gelişmeler de yaygın olarak takip edildi. ErenErdem@erenerdemnet “O zeytini nasıl yiyeceksiniz” diyerek ağlayan Yırca muhtarının göz yaşlarında boğulacaksınız...

Yunanistan’da öğrenciler Meclis’e yürüdü

Yunanistan’da öğrenciler, eğitimde bütçe kesintisi ve protestolara dönük polisiye tedbirler öngören düzenlemelere karşı kitlesel yürüyüşler düzenledi. Yunanistan’da öğrenciler, hükümetin eğitimdeki bütçe kesintisi gibi yeni düzenlemelerini protesto için büyük bir yürüyüş düzenledi. Eğitimde bütçe kısıntıları ve okullara özel güvenlik elemanları yerleştirilmesi-

ni öngören düzenlemelere karşı öğretmenler ve öğretim üyeleri de öğrencilerle birlikte yürüdü. Liseliler de, okullardaki işgal eylemlerine müdahaleyi ve sınav sisteminin değiştirilmesini öngören düzenlemelere karşı sokaktaydı. Eğitim reformunun içinde öğretmen sayısının azaltılması ve okuldan atılmaya ilişkin düzenlemeler de bulunuyor. DÜNYA

melis alphan@melisalphan Yırca Köyü muhtarı ağlıyor. İnsan çünkü ahmet hakan@ahmethc zeytine ant olsun ki... yırca halkı kazanacaktır. Sevim Gözay @SevimGozay Sofradaki zeytine bakıp ağlar hale getirdiler insanı. Ya o köylü ne yapsın? Derdine nasıl yansın? Affet bizi Yırca. Doğu Eroğlu @DoguEroglu Üzülerek anımsatıyorum. Savaştepe’ye olduğu gibi, 25 yıl sonra Yırca’ya da 50 ceset gelirse zeytinlikleri hatırlayın. Özgür Özel @eczozgurozel Bu sabah #Yırca ‘ya Malatya’da olduğum için yetişemedim. Telefonda teyzelerin ağlamaları kulağımda çınlıyor. LANET OLSUN BU DÜZENE!!!


YAKLASIMLAR

14

12 Kasım 2014

Müziğin solu var mıdır ? ERMAN ERTEKİN yazdı

Erman Ertekin, çalınan her notası, mırıldanan her melodisi ile müziğin sessizliğe karşı bir başkaldırı, bir direniş olduğunu anlatıyor. Müziğin aslında özünde “solcu” olduğunu dile getiren Ertekin, müziğin yaşam olduğunu, türünden, yöresinden bağımsız olarak bir başkaldırı olduğunun, bestecisinden bile bağımsız birer manifesto olduğunun altını çiziyor.

Her seyin etiketlendiği, sağa veya sola çekilmeye çalışıldığı, yargılandığı, kategorize edildikten sonra da kafaca rahatlanılıp ona göre davranıldığı, sevildiği veya savaşıldığı günümüz zamanlarında elbette bu soruyu sormanın pek bir gereği yoktu. Ancak ben sorunun bu kısmında değilim. Solun temelini oluşturan özgürlükçü, yenilikçi ve demokratik ruhun aynısının müziğin özünde de olduğunu düşünüyorum. İster türkü olsun ister ilahi, çalınan her notanın, tutulan her ritmin, tekdüzeliğe, sıkıcılığa ve donukluğa karşı yapılmış bir başkaldırı olduğunu, eskiyi yıkarak veya değiştirerek üstüne umut vadeden tohumların, düşüncelerin veya eşyaların ekildiği bir tarla olduğunu öne sürebiliriz. Şöyle bir soru akla gelebilir , madem dünyada yıllardır müzik yapılıyorsa hatta kuslar da bu eyleme destek verip günlük konserlerin büyük bir kısmını olusturuyor ise, o zaman dünya neden bu halde. Evet yapılan müzik ‘sol’ ruhlu olduğu için dünyayı değiştiriyor ve dünyada onu dinleyen herhangi bi insanın bu ‘sol’ zehrini aldığını varsayarsak, insanlarin duydukla-

rına dikkat etmediklerini veya bi yerlerde hala müzik dinlemeyen insanlar olduğunu söyleyebiliriz. Müzigi dinlemek ve dinletmekle, aynı şekilde insanları dinlemek ve onların sorunlarını çözebilecek insanlara dinletmek gibi bir benzerlik kurulabilir. Her müzik farklı birer manifestodur ve bestecisinin düşünmediği, onun da üstünde sayısız anlam içerebilir, birbirinden alakasız görünen olayları etkileyebilir. İnsanlığın toplu ürünü olan tekil müzik, sözleri hangi dilde olursa olsun evrenseldir ve geçmişten gelip geleceğimize ışık tutan çok değerli bir mirastır. Müziğin seslerden oluşması gibi fikirler de insanların düşüncelerinden oluşur. Keyifli bir müzik parçası yapmak istenirse belli bir harmoni içinde sesler birbiri ardına eklenmelidir, politikacılarda tıpkı müzisyenler gibi notaları dikkatli seçip, elindeki estrümanlarla çıkarabileceği en güzel müziği çıkarmalıdır. Ne yazıktır ki şu an günümüz politikalarını müziğe döksek, kulak tırmalayan sesler çıkması olası. Aslında günümüz pop müziğini dinleyerek de aynı noktaya ulaşabiliriz. Bu başka bir

yazının konusu. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bu organik oluşumda her ne kadar mekanik bir ilerlemeden bahsetsek de, internetle beraber, dünya üzerindeki

yaşam olağandışı bir şekilde organik bir gelişim içinde ve biz bu değişimin önemli parçalarıyız. Bir gün devrimde türküler söyleriz, diğer gün Geziye çıkarız, başka

bir gün dışarı çıktığımızda ise tüm dünyayı değiştirebiliriz. Bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olsa bile bu düşünceye inanmak, ilerlemeyi sağlar. Güzel sesler çıkarmak bizim elimizde , müziğe kulağını tıkayanlara, günah diyenlere, kanunsuz diyenlere, kafamızın içini sigara içilmeyen kapalı ortamlara benzetmeye çalışanlara inat sokağa çıkmalı ve haykırmalıyız. Biz gerçeğiz ve bu da bizim müziğimiz. Öyle güzel müzikler, öyle güzel

tohumlar ekmeliyiz ki kelebeğin bu kanat çırpışı, insanların tüm önyargılarını, duvarlarını yıksın ve solu sola kavuştursun. İddialı bir sözle bitirebiliriz aslında; Bir gün herkes evrenin müziğiyle eşit frekansa gelecek ve o zaman, dünya sol görüşlü olacak, ayrım yapmak için söylemiyorum, müziğin solu olduğu için, ve aslında sağı solu olmadığı için, gerçek olduğu için. Erman Ertekin

“Dur” demenin zamanı geldi geçiyor İrfanİ ersoy yazdı

Didim’den okurumuz İrfani Ersoy, ilçesinde başlayan Birleşik Haziran Hareketi toplantılarında da, Didimlileri bir araya getiren politik tespitleri ve hedeflerin ışığında AKP hükümetinin ne yapmadığını yazıya döküyor. İşçi ölümlerinden sadece bir patronun sorumlu olmadığını belirten Ersoy, devletin baş sorumlu olduğunu belirterek mücadeleye çağırıyor.

Demokratik hak ve özgürlükleri savunurken artık eylemlerde bir adım önde olmalıyız. İşçi, emekçi, tarım işçisi, köylü, tüm emeği ile çalışanlar... 68’lilerin, 78’lilerin zamanı geçti, 90’lılar önde giderken 55’liler en öne geçmeli. Ben 60 yaşında bir babayım. Hayat bir şekilde devam ederken var olan iktidarlar tarafından, ülkemiz iyi yönetilmiyor. Haksızlıklara “Dur!” demenin zamanı geldi ve geçiyor. Emekçiye,çalışana, tarım işçisine, üretene gerekli değer verilmiyor. Ermenek’te, Soma’da, Torun

Center inşaatında ölen 10 işçi, Zondolgak Gelik’te işçilerin ölmesi normal mi? Bunların baş sorumlusu kim? Hatırlıyor musunuz; Kocaeli depreminde Yalova’da sadece bir müteahiti suçlu buldular. Bugün de Ermenek’te sadece patron suçlu değil. Devletin de suçu var. Madenleri öncelikle devlet çalıştırmalı. Madenler özelleştirlmemeli. Şayet kömürü çıkaracaksan, gerekli önlemleri al! İşçilerin yaşam haklarını düşünerek çıkar. Yerin yedi kat altına gönderiyorsun işçileri. Maden Teknik Arama ne işe yarıyor? Devletler uzay

çalışmalarını yaparken en çok yer küreyi inceliyorlar. Uzaydan senin madenlerinin, ormanlarının, denizlerininin fotoğraflarını çekiyorlar. Yer altında ne var ne yok senden iyi biliyorlar. Yer altında çalışan işçiler üzerinde tonlarca su var. Yetkililerin haberi yok. Ondan sonra utanmadan, o işçinin çocuğunu okşuyor, anasının elini tutuyorsun. “Oğlum bak git!” derler. Yalandan göz yaşı döküyorsunuz bir de. Sizi vicdansızlar sizi! İşçinin güvenliği dendi mi, yer altında canlı canlı gömdüğünüz işçilerin acılarını paylaşmak iste-

yen halkı, onlardan uzak tutuyorsunuz. Binlerce polisi, jandarmayı dağlara, taşlara yığıyorsunuz. Yahut kimden, neden korkuyorsunuz? Elinde sopası, copu, silahı, bıçağı, kaması, palası yok; demokratik hakkını arayan insanların. Soma’da da emniyet güçleri önce ilçeye giriş çıkışları kontrol altına almıştı. Siz halkın bir araya gelmesinden korkuyorsunuz. Demokratik ülkelerde halk, haksızlıklara karşı eylemlerini yapabilmeli. Bu hak ve özgürlükler giderek azaltılmaz, çoğaltılır. Gezi’de o gençler polis ve devlet

şiddetiyle öldürüldü. Ondan sonra da “Gençler kitap okumuyor, bir şey anlamıyor” diyordunuz. Bugün onlar bize yol gösterdi, ışık oldu. Bu politikleşen gençelere sahip çıkmalıyız ki ülkenin geleceği parlak olsun. Daha önceki günlerde Soma’da zeytin ağacı katliamı yaptılar. Termik santral yapmak için, üzerindeki zeytinlerle birlikte yerle bir ettiler. Bir zeytin ağacı çocuk gibidir. Kolay yetişmez. En az 10 sene sonra zeytin vermeye başlayacaklar yeniden dikilen ağaçlar. Mücadele ede ede köylüler kazandılar. Kutlarım onları, ellerinden ve gözlerinden öperim. Ancak bir devlet yetkilisi kalkıp da “ Biz yanlış yapıyoruz. İki gün daha bekleyemedik kararın çıkmasını” diyemiyor. Aynen maden kazalarında, işçi ölümlerinde, kadınların öldürülmesinde olduğu gibi; devlet yetkilileri sorumluluk

almıyor. Yaşımıza, başımıza bakmadan her yaştan insanın, demokratın gericiliğe, faşizme, yağma düzenine karşı birlikte olmalıyız. Gençlerin, işçilerin, kadınların öldürülmesine son vermek için başka idare biçimlerinin olduğunu bilmeliyiz. Üniversitelerde okuyan ve gerçekleri gören gençlerin geleceği karartılmamalı. Üniversiteler özerkleştirilmedikten sonra aydınlığa çıkamayız. Bu aralar polisin yetkileri azmış gibi arttırılıyor. O zaman mahkemeler de kaldırsınlar. Polis devleti olduğumuzu tüm dünyaya açıklayım resmen. 2000 yılı öncesinde emniyette bir işim oldu. Dediler ki 1Seni orada kimse dinlemez. Polisin yarısı cemaatçi, yarısı MHP’li.” Şimdi de hepsi AKP’li. Allah aşkına ne yapıyorsunuz beyler, ağalar? Kalkıp bir de demokrasiden, hak ve özgürlüklerden bahsediyorsunuz. Açılımı ağzınıza, burnunuza bulaştırdınız. Halledilecek meseleleri bile arap saçına çeviriyorsunuz. Buradan tüm dünyaya sesleniyorum : “Bu faşizmin de ötesinde bir şey. Kendini bilmeyenler, ülkemizi yönetiyor!” Birleşik Haziran Hareketinin ilk toplantısını biz de 6 Kasım 2014’te Didim’de yaptık. Birleşik Haziran Hareketi bu gidişata “ Dur!” demeli dileğiyle Didim’de de bir araya geliyoruz. Bu toprakların ortaya çıkardığı ilerici, devrimci birikimi sahipleniyoruz. Her yaştan insanın bu hareketin en ön saflarında yer alması gerektği görüşündeyim. Gezi’de çok güzel şeyler oldu. Bunları olumlu algılayıp iktidardakiler kendilerine yön verebilirler. Gençler geleceğimizdir. İrafani Ersoy Didim, Aydın


KULTUR-SANAT

15

12 Kasım 2014

Contemporary İstanbul başlıyor 13-16 Kasım tarihlerinde 9. kez gerçekleşecek olan Contemporary Istanbul, Art Istanbul Sanat Haftası (10-16 Kasım) ile beraber İstanbul’u geniş bir sanat izleyicisi kitlesinin odak noktası yapacak. Fuarda Avrupa’dan, Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan ve bu yılın konuk ülkesi Çin’den 650 sanatçı, 3 bin eser, 22 ülkeden 95 çağdaş sanat galerisi yer alacak. KÜLTÜR-SANAT Burcu karefil

Contemporary Istanbul’un 2013 yılındaki en büyük yeniliği olan ve geçen seneki başarısının ardından Plug-in Istanbul Yeni Medya Bölümü ‘nde bu yıl video, yeni medya ve genel anlamda dijital sanatın bütün tarzları; ses ve ışık enstalasyonları, etkileşimli ve jeneratif sanat işleri, iç mekan mapping projeleri, robotik tasarımlar ikinci kez 1.000 m2’lik bir alanda sanatseverlerle buluşturacak.CI Dialogues konferans programı 2014 yılında da güncel sanatın uluslararası fikir liderlerini konferanslar ile bir araya getirecek. Bu yıl ikincisi

gerçekleşecek Plug-in Istanbul Yeni Medya Bölümü ve “New Horizons – Yeni Ufuklar” kapsamında konuk ülke olan Çin’den ve dünyadan koleksiyonerlerin, sanatçıların, küratörlerin katılacağı CI Dialogues konferans serisi fuar alanında gerçekleşecek. Artwalk Istanbul size şehrin farklı yüzünü gösteren bir sanat projesi. İstanbul’un karmaşık ve her yönüyle görülmeye değer sanat alanını sizin için kolaylaştıran, ayıran ve sizin isteğinize göre konusunun uzmanı bir rehber ile beraber sunan bir galeri. Çağdaş sanat galerilerini ve kurumları, enstitüleri, sanatçı atölyelerini kapsıyor; şehrin farklı yüzünü sizlere gösteriyor.

Ülkeler arası kültür alışverişi Fuarda Avrupa’dan, Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan ve bu yılın konuk ülkesi Çin’den 650 sanatçı, 3 bin eser, 22 ülkeden 95 çağdaş sanat galerisi yer alacak. Bu yılki fuarın “Yeni ufuklar” bölümünde Çin konuk edilecek. Çin galeriler, sanatçılar, yayınlar, sanat kurumları ve koleksiyonerlerle temsil edilecek. Çin kültürünü farklı ve uçlarda bir sanat anlayışıyla misafir edecek galeri renkli bir gezintinin kapılarını açıyor. Bu sene ikincisi gerçekleşecek Plugin Yeni Medya Bölümü, fuar içerisinde 1000 m2’lik alanında en başarılı yeni medya ve dijital sanat örneklerini sergileyecek. Geçen sene

elde ettiği büyük başarının ardından, bu sene, uluslararası galeriler ve genç sanatçılar tarafından yaratılan ses ve ışık enstalasyonlarını, interaktif ve üretken görsel işleri ve video sanatını sunacak. Başlangıcından bu yana Plugin, yeni medyanın hızına ve çekiciliğine ayak uydurmayı başaran yeni ve heyecan verici bir proje oldu. Geniş kapsamıyla benzerlerinden ayrılırken sadece video sanatına odaklanmakla yetinmeyip, dijital sanat ve tasarım alanından olabildiğince farklı örnekler sunmayı başarıyor: Ses ve ışık enstalasyonları, etkileşimli ve üretici tasarımlar, iç mekan haritalama projeleri ve robotik tasarımlar bunlardan sadece birkaçı.

Tiyatro yıktıran rantınız batsın! Ankara ’nın en önemli iki tiyatro sahnesi, Akün ve Şinasi sahnelerini Maritza İnşaat’ın da ortaklarından Ahmet Meriç’in satın aldığı ortaya çıktı. Meriç, sahnelerin de yer aldığı binayı kardeşleriyle satın aldığını belirterek “Sahnelerin de bulunduğu yerle ilgili alışveriş merkezi yapma gibi bir düşüncemiz yok. Otel projemiz var. Ancak henüz aile bireyleriyle iştişare edemedik. Ankara’da ne kadar otel var, ihtiyaç ne kadar, bunları araştırıyoruz. Tabii eğer Devlet Tiyatroları (DT) kiralamak isterse, menfaatlerimize de uyarsa,

YILDIZLAR ARASI Yönetmen: CHRİSTOPHER NOLAN Oyuncular: MATTHEW MCCONAUGHEY, ANNE HATHAWAY tür: BİLİM KURGU

Filmin geçtiği gelecekte insan ırkı yok olma tehlikesiyle yüzyüzedir. Derken bir solucan deliği keşfedilir. Buradan geçip daha önce hiçbir insanın erişemediği yerlere ve hayata ulaşmak bir grup astronot-kaşife kalır. Bu kaşifler, geçen 1 saatin dünyadaki 7 yıla bedel olduğu ortamda hızlı ve cesur olmak zorunda kalacaklardır.

UNUTMA BENİ İSTANBUL Yönetmen: HANNY ABUASSAD, AİDA BEGİC Oyuncular: HÜMEYRA AKBAL, SERRA YILMAZ tür: TARİH

Othello oyunun seçmeleri için İstanbul’a gelen Boşnak oyuncu Alma, bir yandan sevgilisinin telefonlarıyla uğraşırken diğer yandan oyuna hazırlanmak için otelde okuma provası yapmaya çalışmaktadır. Alma otel görevlisi Ayça’yı onunla prova yapmaya ikna eder. Ancak Ayça’nın olaylara gerçekçi yaklaşımı provayı beklenmedik bir yöne doğru sürükler. DENİZ SEVİYESİ Yönetmen: NİSAN DAĞ Oyuncular: AHMET RIFAT ŞUNGAR, DAMLA SÖNMEZ tür: Dram

kiralayabiliriz” diyerek Türkiye’de sanatın yerini bir kez daha göstermiş oldu. Mülkiyeti Emek İnşaat AŞ’de bulunan Akün ve Şinasi sahnelerinin 10 gün önce, Kamu İhale Yasası kapsamı dışında tutularak “gizli ihale” ile satılmıştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de satışı doğrulamış ancak ihaleyi kimin kazandığına yönelik bilgi ise “sır” gibi saklanmıştı. “Devlet usulüyle yapılan ihale sonucu satışı gerçekleştirildiği” dile getirilen iki sahne bir yıl daha Devlet Tiyatroları’nın kullanımında olacak. KÜLTÜR-SANAT

Damla, New York’ta yaşayan başarılı bir iş kadınıdır. Onu seven Amerikalı kocası ve karnındaki 6 aylık bebeğine rağmen Damla’nın aklı hâlâ geçmiştedir, anne olmaya hazır değildir. Damla kocasıyla beraber Ayvalık’a gider. Aklındaki tek şey, 8 sene önce açıklama yapmadan terk ettiği sevgilisi Burak’la yüzleşmektir.

Tiyatrodam 5.Frank ile geliyor

SERENA Yönetmen: SUSANNE BİER Oyuncular: BRADLEY COOPER, JENNİFER LAWRENCE tür: DRAM

1929 yılında George ve Serena Pemberton Kuzey Carolina’ya yerleşmek için yaşadıkları Boston kentinden ayrılan genç bir çifttir. Kocasının başarısına daima destek olan Serena önlerini kesmek isteyen herkesin de ayağını bir biçimde kaydırır. Fakat kendisine dair bilmediği önemli bir gerçek kısa sürede ortaya çıkar.

HAFTANIN AJANDASI Herkes için adalet

Tasarım Bienali sizi bekliyor

Flamenko rüzgarı İstanbul’da

Bu yıl altıncısı düzenlenen İstanbul Street Dans Karnavalı, Türkiye’den ve dünyadan birçok dans severi Garajistanbul’da buluşturuyor. “Herkes için adalet” arayışına sanat aracılığı ile katkıda bulunan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin 4’üncüsü, 13 Kasım’a kadar takip edilebilir.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından ‘’Gelecek artık eskisi gibi değil’’ sloganıyla daha en baştan her yanınızı sarıp sarmalıyor 2. İstanbul Tasarım Bienal. Galata Rum İlköğretim okulunun gizemli kapılarının ardında 4 katı da dopdolu bu tasarım yolculuğu, 14 Aralık’a kadar sizi bekliyor.

Flamenkonun duayeni Ursula Lopez ve ekibi, Rafael de Utrera ile birlikte 21 - 22 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.Hayata dair her şeyi dansıyla sahneye uyarlayan Lopez akademik kariyerine genç yaşta başlamış ender sahne sanatçılarındandır.


Minareyi çaldı,kılıfını hazırladı Galler’de yaşayan 47 yaşındaki Alan Knight komşusunu 40 bin sterlin dolandırdığı için çıkması gereken mahkemeye komada ol-

duğu gerekçesiyle iki yıl boyunca çıkmadı. Ancak sonunda adamın mahkemeden kaçmak için komada rolü yaptığı ortaya çıktı. toplum

Bir karakter analizi olarak:

Diktatör Tayyip Erdoğan, Kaç Ak Saray’ın inşaatı sırasında bahçedeki taşın, toprağın, çınarların bile karakterini yansıtması için milyonlar harcatmış. Mesele milyonlar değil bir diktatörün karakteri sonuçta… TOPLUM nida ateş

Hitleri tek geçer: Nuh deyip peygamber demeyen elindeki bütün imkanları halkı baskılamak için kullanan Diktatör Erdoğan, tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı ve Gezi Parkı’na topçu kışlası yapamadı.

Fıtratında öldürmek var: Soma katliamının ilk elden sorumlusu olan Erdoğan’ın fırtasında öldürmek var, ölüme göz yummak var. Ermenek’te de 18 işçiyi bile bile ölüme gönderdi.

18SORU Pınar Aydemir öğrenci – ankara

1. En sevdiğiniz erdem? Hatayı kabullenmek ve ders almak 2. Başlıca özelliğiniz? Kitap okumak 3. Mutluluk nedir? İnsanlığın barış içinde yaşaması 4. Mutsuzluk nedir? İnsanların birbirleriyle savaşması 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Durumu toparlamak için o an uydurulmuş bahaneler 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bireyin kendini kandırması 7. En sevmediğiniz şey? Sigara 8. En sevmediğiniz kişiler? Faşistler ve sözde sosyalistler 9. En sevdiğiniz iş? Saatlerce kitap okumak ve yazmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Dostoyevski 12. Kahramanınız? Kendim 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Mor karanfil 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Pırasa 17. En sevdiğiniz düstur? İnsanın gereken zamanda konuşması 18. En sevdiğiniz söz? Herkesi kendin gibi sev

Tayyip Erdoğan, yaptırdığı kaçak. 1000 odası olan Ak Saray’ın bahçesindeki ağaçları ‘’karakterini yansıtmadığı’’ gerekçesiyle söktürerek yerine ‘’karakterini daha iyi yansıttığını’’ söylediği ithal çınar ağacı dikilmesini istedi. Erdoğan’ın bitmek bilmez istekleri ise zaten şatafatlı olmasından kaynaklı yüksek olan maliyetini iyice artırdı. Erdoğan’ın söylediği gibi “Çınar

Katillere yardım ve yataklık ondan sorulur: Kobané’de katliam yaparken sürekli lojistik destek sağlayan Kobané’ye destek eylemlerine çıkan 43 kişinin ölmesine sebep oldu.

Hitler öfkesi

ağacı gerçekten Erdoğan’ın karakterini yansıtıyor mu?’’ diye merak ettik. Yarın Haber Merkezi olarak sizler için Tayyip Erdoğan’ın karakterini yansıtan asıl şeyleri araştırdık. Ulaştığımız sonuçlara göre Erdoğan’ın karakterini yansıtan örnek çok elbette fakat bizler örnekler arasından 6 tanesini seçtik, sizlerle paylaşıyoruz: Yarın Haber Merkezi olarak yaptığımız tüm bu derin araştırmalar sonucunda Erdoğan’ın karakterini en iyi diktatörlüğün yansıttığı kanısına vardık.

Kendisine çok bonkör olması:

Betona aşık olması

Bitmek bilmez egosu, halka karşı tükenmez öfkesi

Rant için en ufak fidanın yeşermeye başladığı alanı bile betonlaştırmak isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkenin her yerinde direnişlerle karşılık buldu.

Maskemi takarım, köftemi satarım

Okmeydanı’nda polisin sert saldırıları sebebiyle seyyar esnaflar farklı yöntemlerle atılan gazlardan korunmaya çalışıyor. Seyyar köfteci Muharrem Erden, kendi tasarladığı gaz maskesi ile gazdan etkilenmiyor. 9 aydır Okmeydanı’nda satıcılık yapan Erden ‘’Ülkenin durumu çok kötü. Şu anda ezilen kesim fakir kesim. Maskede kendi tasarımım, yanmaz kumaştan. Gaz kullanıldığında bunu kullanıyorum. Kendi imkanlarımla korunmaya çalışıyorum. Buraya otobüs bile girmiyor artık. İnsanlar buradan taşınsın isteniyor.’’ diyerek maske takmanın yasak olduğu ülkemizde, hükümetin bizleri nelere mecbur ettiğinide gözler önüne sermiş oldu.TOPLUM

Ekim Devriminin 97. yılı kutlu olsun

Erdoğan , artık yolsuzluk yapmanın Nirvana’sına ulaştı. Kendisine çok bonkör olan çakma padişah Erdoğan, oğlu Bilal’in yardımıyla bile çaldıklarını sıfırlayamadı.

İnsanların ‘’Padişahım çok yaşa’’ nidaları atmasını arzulayan Erdoğan, sigara içenlere “Cumhurbaşkanı’nı görüyor hala içmeye devam ediyor.’’ diyerek ateş püskürdü.

Hangi yüzle gidecektin? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi programında yer alan Türkiye İş Kadınları Derneği 10. Yıl Kuruluş Yıl Dönümü Yemeği’ne, sesinin kısılması nedeniyle katılmadı. Erdoğan’ın, hafif soğuk algınlığına bağlı ses kısıklığı nedeniyle programını iptal ettiği bildirildi. Sesi kısıldığında helyum gazı çekmiş gibi sesler çıkaran Erdoğan ilk defa bir şeyden ders almış görünüyor. Hatırlarsınız ki bir mitinginde kısık sesiyle halka tehditler savuran Erdoğan, epey dalga konusu olmuştu. Zaten adeta kadınlara düşmanlık besleyen, kadının çalışmasını, modernleşmesini, hayatını devam ettirmesini hiçbir zaman desteklemeyen Erdoğan’ın Türkiye İş Kadınları Derneği yemeğine katılmasıda içler acısı durum olurdu. TOPLUM

İngiltere’de ‘Hitler’e benziyor’ diye işkence yapılan Baz isimli kedi 7 ay tedavi gördükten sonra sağlığına kavuştu. Kedinin sahibi Kirsty Sparrow, binlerce hayvanseverin Baz’e destek olduğunu söyledi. Sparrow “Bir gözü kör oldu. O Hitler’e benziyor olsa da çok tatlı” diye konuştu.

Kraliyetten atıldı Geçtiğimiz yıl Şubat ayında yolsuzluk soruşturmasında İspanya Prensesi Cristina’nın sanıklığının devam edilmesine karar vermesi üzerine Kraliyet Ailesi bir bildiri yayınladı. Bildiride “Yargıya saygı duyuyoruz ve Prenses Cristina’nın artık bu aileye mensup olmadığını hatırlatırız“ denildi.

Bu da yassak TSK, öğrencileri “korumaya” yönelik bir dizi ek önlem aldı. Askeri liselerde dil eğitimini pekiştirmek için izlettirilen yabancı dizilere de sınırlama getirilen yönetmeliğe göre, “pornografi” içerdiği gerekçesiyle “Game of Thrones” benzeri dizilerin okullarda izletilmesine izin verilmeyecek.

249 kişinin bilgileri istendi Facebook, her 6 aylık periyodu kapsayarak yayınladığı şeffaflık raporlarının üçüncüsünü yayınladı. 2014 yılının Ocak ile Haziran aylarındaki ilk 6 aylık dönemiyle ilgili detayların görüntülenebildiği raporda, hükümetlerin taleplerinin detayları bulunabiliyor. Facebook, hükümetlerden gelen talepleri detaylıca incelediğini belirtirken, Türkiye’den toplamda 153 istek alındığını açıkladı. Ayrıca Türkiye, Facebook’tan toplamda 249 Facebook kullanıcısının bilgisini talep etti. BTK ve Türk mahkemeleri tarafından mahkeme kararlarına istinaden toplam 1893 içeriğe erişimi kısıtlayan Facebook, ilk 6 ayda Türkiye’den gelen isteklerin yüzde 60.78 ‘ine yanıt verdi. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.