GSÜ Sanat Tarihi ve Mimarlık Tarihi Raporu

Page 1

T.C. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ ▪ MİMARLIK TARİHİ RAPORU OCAK 2014

Yard. Doç. Dr. Fatih Elcil

Dr. M. Sinan Genim

Sanat Tarihçisi

Y. Mimar


İÇİNDEKİLER I▪ GİRİŞ A ▪ Beşiktaş İlçesi ve Ortaköy Semti’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi a ▪ Beşiktaş İlçesi’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi b ▪ Ortaköy Semti’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi

B ▪ Türk Mimarisi’nde Saray Kavramı II▪ FERİYE SARAYLARI ▪ İBRAHİM TEVFİK EFENDİ SAHİLSARAYI A ▪ Yapının Konumu B ▪ Yapının Bânisi ve Tarihçesi C ▪ Yapının Malzeme Özellikleri D ▪ Yapının Mimari Özellikleri a ▪ Giriş Kat b ▪ Birinci Kat c ▪ İkinci Kat d ▪ Görünüşler 1 ▪ Ön Görünüş ▪ Güney Cephesi ▪ Deniz Cephesi 2 ▪ Sağ Yan Görünüş ▪ Doğu Cephesi 3 ▪ Sol Yan Görünüş ▪ Batı Cephesi 4 ▪ Arka Görünüş ▪ Kuzey Cephesi ▪ Yol Cephesi E ▪ Yapının Süsleme Özellikleri a ▪ Giriş Kat b ▪ Birinci Kat c ▪ İkinci Kat III▪ ÇIRAĞAN SAHİLSARAYI‘NI OLUŞTURAN DİĞER YAPILAR A ▪ Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli B ▪ Harem Dairesi ▪ Beşiktaş Anadolu Lisesi C ▪ Saray Binası ▪ Ana Yapı D ▪ Yaverler Dairesi ▪ Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi E ▪ Cemaleddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Yatakhane Binası F ▪ Seyfeddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Binası │1


G ▪ Mecid Efendi Sahilsarayı H ▪ Feriye Karakolu ▪ Feriye Lokantası IV▪

GALATASARAY

LARLA

ÜNİVERSİTESİ

BİNASI‘NIN

BENZER

BİNA

KARŞILAŞTIRILMASI

A ▪ Salıpazarı Çifte Saraylar ▪ Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi B ▪ Bebek Âli Paşa Yalısı ▪ Vâlide Paşa Yalısı ▪ Mısır Başkonsolosluğu C ▪ Bebek Beyhan Sultan Sahilsarayı ▪ Said Paşa Yalısı D ▪ Baltalimanı Sahilsarayı E ▪ Kandilli Adile Sultan Sarayı F ▪ Bayezıd Âli Paşa Sarayı G ▪ Koşuyolu Adile Sultan Kasrı V▪

SONUÇ

VI ▪

KAYNAKÇA

│2


I▪ GİRİŞ A ▪ Beşiktaş İlçesi ve Ortaköy Semti’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi a ▪ Beşiktaş İlçesi’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi

Çok eski devirlerden beri doğal

güzellikleriyle ilgi görmüş ve önem kazanmış olan Beşiktaş; Dolmabahçe ile Ortaköy arasında bulunan önemli bir Boğaziçi semtidir. Önceleri lasonion, Sergion, Bizanslılar zamanında Daphne ve Diplokion adlarıyla anılan bu yerleşmeye XIII. yüzyıl başında, Haçlı seferleri sırasında Venedik gemilerinin yanaştığı hakkında bilgiler bulunmaktadır. Osmanlı döneminde semte ne zaman Beşiktaş adının verildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, bir rivayete göre burada içi insan şeklinde oyulmuş beşiğe benzer bir taşın bulunması veya Barbaros'un türbesine konan Diplokionion sütunlarıyla ilgilidir.1 Bu konuda en ilginç kayıt Evliya Çelebi tarafından verilmektedir. Evliya Çelebi’nin anlatımına göre; “Eski zamanda bu şehir kefere elinde iken ismine Kona Petro derlerdi. Yani “Taş Beşik” demektir. Sebebi odur ki bu şehir zemini ormanlık ve ağaçlık iken Yaşka adında bir rahip burada büyük bir kilise yapar. Anılan rahip, Kudüs-i Şerif’te Hz. İsa’nın doğduğu Beytüllahm adlı yerden Hz. İsa’nın bebekliğinde ilk defa yıkandığı taş tekneyi getirip bu Beşiktaş’taki kilisesine koyduğundan Rum dilinde Beşiktaş ismiyle meşhur ve mamur olmuştur. Bu rahip öldükten sonra anılan taş beşiği Herakloğlu İlya adlı kral Ayasofya Kilisesi’nin sağ tarafındaki kata koymuştur ki hala ziyaret yeridir. Hala onun için Müslümanların dilinde bu şehre Beşiktaş derler.” Fakat bugüne kadar bu görüşü doğrulayacak herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Hadîka yazarı Ayvansarayî Hüseyin Efendi’nin belirttiğine göre, gemilerini bağlamak için Barbaros Hayreddin’in bu sahile beş tane taş direk diktirdiği ve bundan dolayı bu bölgenin Beştaş adıyla anılmaya başladığı şeklindedir. Zamanla halk arasında Beştaş isminin Beşiktaş olarak değiştiğini söylemektedir.2 Beşiktaş’ın gerçek anlamda yerleşim yeri kimliğini kazanması Osmanlı döneminde olmuştur. Bizans’ın son dönemlerinde [1261-1453] Köyiçi ve Ortaköy civarlarında yoğun yerleşmeler olduğuna dair izlere rastlanmışsa da bu yerleşimlerin nitelikleri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed tarafından kuşatılması sırasında Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki Türk donanmasının, o dönemlerde küçük bir Rum kasabası olan ve 1

Gökbilgin 1992, VI, 251-262.

2

Metin 2010, 10. │3


bir de kilisesi bulunan Beşiktaş önlerinde demirlediği bilinmektedir. Fetihten sonra Beşiktaş Osmanlı donanmasıyla olan ilişkisi sayesinde gelişmeye başladı. Bu dönemde, bugünkü Dolmabahçe’nin yerinde bulunan ve Bizanslılar döneminde Pentecontarion olarak adlandırılan koyda, Karaabalı Mehmed Baba’nın denizin bir bölümünü doldurarak kazandığı arazide oluşturduğu Karaabalı Bahçesi, zamanla halk arasında Karabali Bahçesi olarak anılmaya başlamıştır. Aynı dönemde Beşiktaş’ın Karabali Bahçesi ile son bulduğu yerde var olan bir iskeleye de Arap İskelesi adı verilir. Bu alana XVI. yüzyılın başlarında Tekerlek Mustafa Efendi tarafından bir de mescit yaptırılır. Beşiktaş II. Selim döneminde daha da önem kazanır ve zaman zaman esir pazarlarının da kurulduğu bilinen Barbaros Türbesi civarına o dönemde Deve Meydanı adı verilir. Bu isimle anılmasının sebebi ise Rumeli’nin Anadolu ile ulaşımını sağlayan deve kervanlarının takip ettiği güzergâhın başlangıcının veya son noktasının bu alan olmasıdır. Beşiktaş’ta bulunduğu

söylenen

bu

alandan

sadece

Evliya

Çelebi

Seyahatnamesi’nde

bahsedilmekte ve bu alanın iskele başı adı verilen yerde bulunduğu söylenmektedir. Galata kadılığına bağlı Beşiktaş naibinin görev yaptığı şer’iye mahkemesi ise Sinan Paşa Camii’nin bir köşesinde yer almaktaydı. Ayrıca Beşiktaş'taki Yahya Efendi mesiresi de meşhurdur. Bizzat bu şeyh tarafından Hıdırlık adı verilen bu mesire yeri ile Yahya Efendi'nin [ö. 1571] türbesi ve tekkesi yakın zamanlara kadar halkın ve devlet büyüklerinin ziyaretgâhı olmuştur. Beşiktaş'ın daha sonraları Teşvikiye adını alacak olan tepeye doğru olan yamacında IV. Mehmed devri dârüssaâde ağalarından Abbas Ağa'nın yaptırdığı bir cami vardır. Beşiktaş sahilinde I. Ahmed, IV. Mehmed ve I. Mahmud köşkler ve kasırlar yaptırmışlardı. Beşiktaş'ın Maçka, Haseki Tarlası, Yenimahalle ve Kılıçali gibi birçok mahallesi bulunmaktadır. Barbaros Hayreddin İskelesi, Rumeli'den Anadolu'ya veya Anadolu'dan Rumeli'ye sevkedilecek askerin geçtiği bir yer olduğundan çok önemlidir ve iskele başında yolculara mahsus bir han vardır. Geçmişte, İskele ile Dolmabahçe Sarayı'nın müştemilat yapıları arasındaki sahile ise "Çifte Vavlar" denilmektedir. Beşiktaş'ta zaman içinde birçok cami, tekke, çeşme ve hamam yapılmıştır. Camilerin sayısı yirmi olup on beşi mahalle mescidi niteliğindedir. Bunlar arasında Vişnezâde İzzeti Mehmed Efendi'nin yaptırdığı mescit, Kılıç Ali Paşa İskelesi Mescidi, Deli Birader Gazâlî Mehmed'in inşa ettirdiği mescit ile önce Ohrili Hüseyin Paşa tarafından Çırağan Sarayı'nın bitişiğinde inşa edilen [1622], sarayın genişletilmesi üzerine yandaki bir yalıya taşınan,

Abdülaziz

devrinde

ise

Maçka'ya

nakledilen

Beşiktaş

Mevlevîhânesi │4


bulunmaktaydı. Fâtih Sultan Mehmed'in tuzcubaşısı Tuz Baba ile ekmekçibaşısı Ali Ağa Beşiktaş'ta medfundur. Bektaşî tarikatı ileri gelenlerinden Karaabalı Mehmed Baba, Kanunî Sultan Süleyman'ın izniyle Beşiktaş'taki Süleymaniye Camii'ni yaptırmış ve Süleymaniye mahallesiyle aşağısındaki Kara Bâlî bahçelerini tesis etmiştir. Beşiktaş, XVIII. yüzyıl başlarında, Lale Devri’nde en parlak dönemini yaşamıştır. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın bu semti sevmesi, kendisinin ve yakınlarının Beşiktaş’ta yalılar yaptırması, bu yalıların özellikle lale bahçeleri ve bu bahçelerdeki çırağan eğlenceleri Beşiktaş’ın göz kamaştıran bir dönem yaşamasını sağlamıştır. Kazancıoğlu Bahçesi’nde Damat İbrahim Paşa tarafından, eşi ve III. Ahmed’in [1718-1730] kızı Fatma Sultan için yaptırılan yalı, burada düzenlenen eğlenceler sonrasında Çırağan Yalısı olarak anılmaya başlar. III. Ahmed Çırağan Yalısı’na gelerek eğlenceler düzenletir ve uzun süre burada kalır. Lale Devri’nde Beşiktaş Bahçesi’ne de yeni binalar eklenmiştir. Lale Devri’nin ünlü şairlerinden Nedim de Beşiktaş’ta oturmaktaydı. Patrona Halil isyanı ile son bulan Lale Devri Beşiktaş iskânını oldukça olumsuz etkiler. Beşiktaş’ın yeniden canlanması Sultan I. Mahmud [1730-1754] döneminin sonlarına doğru gerçekleşir. Sultan I. Mahmud bakımsız bir halde duran Beşiktaş bahçelerini ve köşklerini onartır. 22 sütunlu büyük bir kasır, yanına küçük bir köşk, servi korusunun kuytularına daha küçük köşkler yaptırır. Musahiplerine, silahdar ağasına da yalılar ihsan eder. İstanbul Rokokosu’nun ilk kez bu yapılarda denenmiş olduğu ileri sürülmektedir. XVIII.

yüzyılda

Beşiktaş’ın

genel

durumuna

bakıldığında,

kasabanın

yüzyılın

başlangıcında yapılan evlerle gerisindeki sırtlara doğru yayıldığı ve nüfusun da bir önceki yüzyıla göre belirgin bir şekilde artış gösterdiği gözlemlenmektedir. 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla beraber başlayan dönemde Beşiktaş, özellikle mimarlık alanındaki değişimlerin en yoğun görüldüğü bölge olma özelliğine sahiptir. XIX. yüzyılın ortalarında Beşiktaş’ın sınırları Maçka, Haseki Tarlası, Ihlamur, Yenimahalle, Yıldız ve Ortaköy’e doğru uzanır. Beşiktaş’ın İstanbul içindeki özel konumunu, bölgeye Dolmabahçe Sarayı ile bağlı tesisleri yaptırtarak tescil eden Sultan Abdülmecid’dir [1839-1861]. Fakat o dönem de bile semt hâlâ bir kasaba görünümündedir. 1854 yılında Şehremaneti’nin kurulması, 1868’de “Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi”nin yayınlanması, 1877 yılında ise “Dersaadet Belediye Kanunu”nun kabul edilmesi modern kent yönetimine doğru önemli bir adımın atıldığını gösteren çalışmalardır. Bu dönemde │5


yaşanan diğer önemli bir gelişme ise ulaşım ve toplu taşıma araçlarında olmuştur. Galata Köprüsü’nün inşası ve 1851 yılında Şirket-i Hayriye’nin kurulmasıyla Boğaziçi iskelelerine düzenli vapur seferlerinin başlaması, hemen hemen bütün Boğaziçi köylerinin nüfusunun artması ve yaşam biçiminin değişmesine yol açar. 1869 yılında imtiyazı verilen tramvay şirketi ilk hattı 1872 yılında Azapkapı-Beşiktaş arasında hizmete başlar. Yine bu dönemde İstanbul’daki ilk toplu konut örneği olan Akaretler ve Ortaköy’deki On sekiz Evler Beşiktaş’ın kentsel görünümünü etkileyen unsurlar olarak göze çarpmaktadır.

Foto 1... Abbas Ağa - Serencebey ve Yıldız İskânı ▪ Genim 2006, I, 263.

1870 yılına ait bu fotoğrafta Beşiktaş’ta Abbasağa, Serencebey ve Yıldız bölgelerinin iskânı yer almakta, Beşiktaş İskelesi ve Çırağan Sarayı arasındaki bazı yalılar da seçilebilmektedir.3 Abdülaziz döneminde [1861-1876] daha önce Abdülmecid’in yaptırmış olduğu Çırağan Sarayı’nın arsası kuzeye doğru genişletilerek buraya kâgir bir saray inşa edilir. 1871 yılında tamamlanan yeni Çırağan Sarayı yapılırken Beşiktaş Mevlevîhanesi’nin arsasına ihtiyaç duyulduğundan dergâh da buradan Eyüp Sultan’a nakledilir. 3

Genim 2006, I, 262. │6


1875 yılına ait bir fotoğrafta Fethi Paşa Korusu’ndan Dolmabahçe ve Beşiktaş sahiline bir bakış yer almakta; ayrıca Gümüşsuyu Kışlası, Maçka Silahhanesi, Harbiye Binaları ve Akaretler, silüete hakim diğer yapılar olarak göze çarpmaktadır.4

Foto 2... Dolmabahçe Sarayı ▪ Genim 2006, I, 203.

II. Abdülhamid [1876-1909] 1878 yılında Yıldız Kasrı’na yerleşir ve yeni binalar ekleyerek bölgeyi bir saraylar topluğu haline getirir ve Beşiktaş 1950’lere kadar değişmeyecek olan ana hatlarına kavuşmuş olur. Beşiktaş iskânı; Ihlamur Deresi vadisi ile günümüzde Barbaros Bulvarı altında kalan Hasanpaşa Deresi vadilerinin oluşturduğu düzlük alanlar ile bu vadiler arasında kalan tepenin her iki yamacında yer alan yapılardan oluşmaktadır. Günümüzde Beşiktaş, güneyden Dolmabahçe Sahilsarayı, kuzeyde Yıldız Sarayı ile sınırlandığı için batı ve güneybatıdaki yamaçlara doğru genişlemiştir. Kıyıdaki düzlükte ise semt halkı tarafından köyiçi olarak adlandırılan merkez ve çarşı bulunmaktadır. 4

Genim 2006, I, 228.

│7


b ▪ Ortaköy Semti’nin Coğrafi Konumu ve Tarihçesi

Günümüzde Ortaköy Semti;

Beşiktaş İlçesi ile Kuruçeşme Semti’nin ortasında, bir derenin sahile açılan vadisi boyunca yamaçlara

kurulan

yerleşme

olarak

konumlanmaktadır.

Yıldız

ve

Balmumcu

Mahallesi’ne komşudur. İdari olarak Ortaköy ve Mecidiye Mahalleleri’nden oluşmakta olup Beşiktaş İlçesi'ne bağlıdır. Nüfusu 25.000 kadar olup, farklı inanç ve kültürlerin; Türk, Rum, Ermeni ve Musevi topluluklarının bir arada dostluk içinde yaşaması özelliği ile günümüze kadar gelmiştir. Türkler’in Ortaköy'e yerleşmesi I. Süleyman [Kanûnî] döneminde olmuştur.5 Kanûnî Sultan Süleyman devrinden [1520-1566] itibaren hızla gelişen semt adını da bu sırada almış. Özellikle Defterdar İbrahim Paşa'nın bugün de ona izafetle anılan Defterdarburnu'nda bir cami yaptırmasından sonra Ortaköy sahili ve deresi devlet büyüklerinin rağbet ettiği bir semt haline gelir. XVII. yüzyıl ortalarında dere içinde bir Müslüman mahallesi, sahilde ise birçok ayan ve eşraf yalıları bulunmaktadır. Ne yazık ki bu yalıların hiçbiri günümüze ulaşmaz. Bunun başlıca sebebi, Abdülaziz tarafından l871'de yaptırılan yeni Çırağan Sarayı'dır. Beşiktaş Mevlevîhanesi ve Ortaköy'e kadar uzanan yalılar satın alınarak elde edilen uzun ve geniş alan Çırağan Sarayı inşaatına ayrılmıştır. Bunlardan Safiye Sultan ve Ekmekçizâde Ahmed Paşa yalılarının adı Evliya Çelebi'nin Seyahatnâmesi’nde de geçmektedir.6 Varlığı bilinen bir XVIII. yüzyıl yapısı da; Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın inşa ettirdiği Neşetâbâd Sahilsarayı’dır [1725-1726]. Bu sahilsaray daha sonra III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan'a tahsis edilmiş, o da burada mimar Melling'e yeni bir sahilsaray yaptırmıştır. 1870 yılına ait bu fotoğrafta Paşalimanı’ndan Ortaköy’e bir bakış yer almaktadır. Çırağan Sarayı’nın parçaları olan Feriye Sarayları ve Feriye Karakolu ile bunların devamında da Arnavutköy’e kadar Rumeli sahili görülmektedir.7 Bir ara ünlü hattat Kazasker Mustafa Rakım Efendi'ye intikal eden, yukarıda bahsi geçen yalının yerinde II. Abdülhamid ayrı ayrı iki yalı inşa ettirmiş ve kızı Naime Sultan ile Zekiye Sultan’a tahsis etmiştir. Yine sahilde Tekeli Mustafa Paşa ile Selim Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış iki çeşme vardır. 5

İşözen 1994, VI, 141.

6

Gökbilgin 1992, VI, 251-262.

7

Genim 2006, I, 282. │8


Foto 3... Paşalimanı’ndan Ortaköy ▪ Genim 2006, I, 233.

Genel bir değerlendirme yapılırsa Ortaköy İskelesi ile Defterdarburnu arasında kalan şeritte; Mehmed Kethüdâ Çeşmesi, Ortaköy Camii, Sıbyan Mektebi, sahilin gerisinde Rum, Ermeni ve Yahudi esnafının evleri; daha sonra Ortaköy Camii ile Neşatâbâd Sahilsarayı, Esma Sultan Sahilsarayı, Naime Sultan Yalısı, Hatice Sultan Sahilsarayı, Fatma Sultan Yalısı ve Zekiye Sultan Yalısı sıralanır. Ortaköy'ün idaresi ise Galata kadısının bir naibi ile bir subaşı ve yeniçeri yasakçısı tarafından yürütülmekteydi. Ortaköy'e bugünkü görünüm ve özelliği kazandıran, iskelenin arkasındaki Ortaköy Meydanı'nın en belirgin ve egemen mimari öğesi, Sultan Abdülmecid tarafından 1853 yılında yaptırılmış olan Büyük Mecidiye [Ortaköy] Camii’dir. XIX. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin özgün örneklerinin bulunduğu Ortaköy Meydanı ve çevresi 1989'da başlatılan proje çalışmaları ile 1992'de yeniden düzenlenmiştir. Ortaköy, üç dini temsil eden birbirine yakın üç anıtsal yapının, çevredeki özgün yapı gruplarıyla tutarlı bir bütünlük ve uyum içinde konumlanmasıyla; tarihi ve kültürel yapısıyla günümüzde, gerek İstanbullular’ın gerekse yabancıların ilgi odağıdır. │9


B ▪

Türk Mimarisi’nde Saray Kavramı

Saray kavramına terminolojik olarak

baktığımızda, “Han, Beylerbeyi ve Beylerin yaşadığı, pek çok çadır ve otağdan oluşan Hükümdar Makamı” anlamına geldiği görülmektedir. Arapça kökenli olan kasır kelimesi Osmanlıca sözlüklerde “binayı azim; hükümdarların kullanımına ayrılmış saray, saraya bağlı veya müstakil yapı” olarak tanımlanmıştır. Diğer kavram olan köşk ise; “büyük bir sivil yapıya bağlı veya bağımsız olarak inşa edilen süslü küçük bina” olarak açıklanmaktadır.8 İlk kullanımı M.Ö. I. yüzyıla dayandığı düşünülen saraylar, daha çok, hükümdar padişah, kral ve devlet başkanlarının yaşadıkları ve/veya devlet işlerini yürüttükleri büyük yapılardır. İlk çağlardan sonra önemi artan saraylar ilk önce doğu ülkelerinde görülür. Batıda ise toplumların uluslaşma süreci içine girmeleriyle hükümdarlık ve krallık rejimleri doğmuş, bu da beraberinde büyük ebatlı, ağır dekorasyonlu, gösterişli sarayların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Diğer monarşik imparatorluklar gibi Türk Devletini yöneten hükümdarlar da zaman içinde dönemin kültürel ve toplumsal değerlerini yansıtan birçok saray yaptırmışlardır. Eski Türk Devletleri’nde saray, hükümdarın yaşamını sürdürdüğü yer olma işlevinin yanı sıra, yönetimle ilgili işlerin ve çeşitli çalışmaların yapıldığı yer olarak merkez niteliğinde görünmektedir. İslami dönemde, sultanın gösterişli yaşam sürdüğü kent dışı saray yapılarında resmî işlevin azaldığı, kent saraylarında ise bu işlevin ağırlık kazandığı bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu öncesi Anadolu da var olan Türk Devletleri’ne ait pek az saray günümüze ulaşmıştır. Bu nedenle Türk kültürünün ve tarihsel gösterinin yansıtıcısı saray yapıları olarak yalnızca Osmanlı saraylarına sahip olmamız sarayların önemini bir kere daha vurgulamaktadır.9 Osmanlı döneminde kültürün en başta gelen üretim merkezleri saray ve konaklardır. Buralarda, sanat ve bilim alanında en önde gelen isimler toplanmış olduğundan, kültür faaliyetleri konusunda halka öncülük edilen yerler olmuştur. Padişah, vezir, paşa ve beylerin rütbeleriyle mütenasip büyüklükteki saray ve konaklarında ilim ve sanat adamları himaye edilmiştir. Bu sebeple saray ve konaklar; yemek kültürü, güzel konuşma, şiir, musiki gibi alanlarda, bulundukları çevreyi etkilemişlerdir.10 8

Haytural 2012, 12.

9

Kartal 2009, 10-18.

10

Ünal 2002, 95-105. │ 10


Osmanlı İmparatorluğu ve Osmanlı mimarlığı içinde saray, geçirdiği evreler ve sahip olduğu anlamlar açısından son derece önemli bir yer tutmakta olup çok geniş bir yapı grubunu kapsamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda, içeriden yaşantısı ile zenginliği, dışarıdan da prestiji simgeleyen bu ve benzeri yapılar padişahların doğrudan kullanımı için yapılmış olup Harem ve Enderun halkı ile geniş bir muhafız kadrosunu içinde barındırmaktadır. İstanbul fethedilip payitaht ilan edilmesiyle birlikte yüzyıllar boyunca çok sayıda saray, köşk ve kasır inşa edilmiştir. İstanbul’da uzun yıllar padişaha konutluk etmiş Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı, “Saray-ı Hümâyun” kavramının temsilcileri olmuşlardır. Bunlar arasında, çeşitli dönemlerde inşa edilen köşk, kasır ve diğer yapılarla sürekli büyüyen Topkapı Sarayı, XIX. yüzyıl ortalarına kadar, padişahların ikametgahı olup imparatorluğun ise yönetim merkezidir. İmparatorluk merkezinin İstanbul’a taşınmasından önce Osmanlılar, devlet merkezi olarak yaşadıkları bölgelerde çeşitli saraylar inşa ettirmişlerdir. Ancak, geniş bir alana yayılan ve padişahların yüzyıllar boyunca zaman zaman kullandıkları Edirne Sarayı’nın kalıntıları dışında, bu ilk sarayların tamamı, neredeyse hiçbir iz bırakmadan ortadan kalkmış durumdadır.11 Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık altıyüz yıllık yaşam süreci içinde devlet yönetimine merkez olmuş “saray”, birkaç kez yer değiştirmiştir. Önce Bursa’dan ikinci başkent Edirne’ye, sonra da İstanbul’a taşınmıştır. İstanbul başkent olduktan sonra bu kente kurulan ilk saray, Saray-ı Atik-i Amire’dir [1453-1478]. Bu ilk yönetim merkezini Saray-ı Cedid-i Amire yani Topkapı Sarayı [1478-1856] izlemiş, ardından Topkapı, Eski Çırağan, Beşiktaş Sahil Sarayı ve Eski Beylerbeyi Sarayları kullanılmış, 1856’da Dolmabahçe Sarayı’nın tamamlanmasıyla da yönetim bu yeni yapıya taşınmıştır.

Foto 4... Dolmabahçe Sarayı ▪ Genim 2006, I, 211. 11

Sevin 2002, XII, 321. │ 11


1877 yılında yönetim bir kez daha yer değiştirmiş, 1877’den 1909’a kadar Yıldız Sarayı’nda kalınmış daha sonra 1922’de saltanatın kaldırılışına kadar Dolmabahçe Sarayı, yönetim merkezi olarak kullanılmıştır.12 Bazı eski fotoğraflarda, 1875-1919 arasında Dolmabahçe Sarayı’ndan genel ve iç mekân görünümleri yer almaktadır.13

Foto 5... Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu ▪ Genim 2006, I, 221.

Osmanlı saray mimarisinde görülmeye başlayan köklü değişimler için ilk olarak Sultan III. Selim dönemine dikkat çekmek gerekir. Yoğun bir saray ve köşk inşasının görüldüğü bu dönemde, daha önceleri de bazı saray ve köşklerin yapıldığı Boğaziçi’nin Beşiktaş kıyıları giderek önem kazanmaya başlamış ve padişah, buralarda daha uzun süreler yaşamaya elverişli yeni saray ve köşkler inşa ettirmiştir. Boğaziçi’ndeki büyük sahilsaray ve köşk zincirinin ilk halkasını eski Beşiktaş Sarayı oluşturmaktadır. Beşiktaş’tan Kabataş’a uzanan, denize paralel büyük bir arazi üzerine kurulan, çok sayıda bağımsız yapılardan oluşan saray, Osmanlı saray mimarisindeki köklü değişimin izlendiği ilk örneklerden biridir. İlk yapılaşmanın II. Beyazıd dönemine kadar uzandığı ve IV. Mehmed’in büyük Mabeyn-i Hümâyun’u [Çinili Köşk] yaptırdığı eski Beşiktaş Sarayı’nın yenilenmesi için Avusturyalı

12 Haytural 13

2012, 12-13.

Genim 2006, I, 214-227. │ 12


ressam ve mimar Antoine-Ignace Melling görevlendirilmiş ve böylece sivil mimaride ilk kez yabancı bir mimarın yer almasıyla saray mimarisinde yeni bir dönem başlamıştır. Bir bütün olarak tasarlanmayan saray zaman içinde kıyı boyunca dizilen Kafesli Köşk, Balıkhane Kasrı, Mermer Köşk, Valide Sultan Dairesi, Ağalar Koğuşu ve Çinili Köşk yapılarından meydana gelmiştir. Ancak, burada sarayı oluşturan yapılar galeri ve kafesli duvarlarla birbirine bağlanarak bir bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Geleneksel plan şemalarını koruyan yapıların cephelerindeki askı panolar, silmeler, iyon ve korent başlıklı sütunlar Batı kaynaklı uygulamalar olarak görülür. Denizin hemen kıyısındaki bu yapılar, harem bölümü hariç Topkapı Sarayı’nda olduğu gibi, surlar ve yüksek duvarlarla kentten soyutlanmamış, boğaza bakan cepheleri bir anlamda dışa açılmıştır. Beşiktaş Sarayı örneğinde olduğu gibi saray yapımında batılı formlara yer verme, yerli bazı gelenekleri terk etme hareketi III. Selim döneminde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış olup II. Mahmud döneminde daha da belirginlik kazanmıştır. XVIII. yüzyıla kadar İstanbul sarayları bezeme alanında batılı etkilere açık olsalar bile, tasarımda kendi tarihi geleneklerine sadık kalmışlar ve batılı ressamların bugün hayranlıkla baktığımız Boğaziçi konut uygarlığını yansıtan aristokratik yerleşme düzenini yaratmışlardır.

Foto 6... Çırağan Sarayı ▪ Genim 2006, I, 265. │ 13


Tek bir yapı olarak tasarlanmış, pavyonlar tipolojisini kesinlikle aşan ilk saray Sultan II. Mahmud'un şimdiki sarayın yerinde yaptırdığı, 1859'da Abdülmecid'in yıktırdığı Çırağan Sarayı'dır. Mimarının kim olduğu üzerinde tartışmalar yapılan bu saray, Türk geleneğini yadsıyarak, Boğaz kıyılarına ampir üslubunda batı romantizmini ve Avrupa sarayı görüntüsünü getirmiştir.14

Foto 7... Çırağan Sarayı ▪ Genim 2006, I, 267.

XVIII. yüzyıl yaşantısındaki değişim ve bunun mimariye yansımasının en somut göstergelerinden

biri

de,

hanedan

üyesi

kadınların

saraydan

ayrı

yaşamaya

başlamalarına dayalı olarak kendi adlarına saray ve köşkler yaptırmalarıdır. Özellikle, Sultan III. Selim’in yenilikçi tutumu ve Avrupa ile artan ilişkilerin saray kadınının statüsünde meydana getirdiği değişime bağlı olarak şehrin en gözde semtlerinden Boğaziçi’nin Beşiktaş bölgesinde kadın sultanlar için saray ve köşkler yapılmaya başlamıştır. Bunu seçkin ailelerin ve varlıklı kimselerin yaptırdığı saray ve konutlar izlemiş, Boğaziçi kıyılarında, Haliç’ten sonra, saray, konak ve bahçeleriyle “Boğaziçi Devri” olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır. Pek çoğu ancak resim ve sözlü anlatımlarda kalmış olan hanedanlık sarayları, saray dışındaki diğer varlıklı kişilerin konutlarına da örnek olmuş, önceki dönemlerde saray mensubu kişilerin yaptırdığı binalarda görülen bazı batılı etkiler diğer konutlara da yayılmaya başlamıştır.15

14

Kuban 1994, VI, 462-465.

15

Dündar 2008, 126-164. │ 14


XIX. yüzyılda İstanbul haricindeki diğer Osmanlı şehirleri ise çoğunlukla 10.000 kişinin altında nüfusa sahip yerleşim birimleriydi. Hatta nüfusu 500 kadar olan şehirlere de rastlanmaktaydı. Fizikî bakımdan en belirgin mekânları şehir merkezinde yer alan ve meydan denilen alan, cami ve medrese, külliye, kilise, çarşı ve bedesten, surlar, kışlalar, ana caddeye çıkan sokaklar ve nihayet mahalleler oluşturmaktaydı. Şehirlerin hareketli bölümleri, iş yerleri ile yönetim birimlerinin bulunduğu alanlardı.16 İstanbul ise, XIX. yüzyıl ile XX. yüzyıl başlarında, batı dünyasında yer almayan diğer bir çok kent gibi, Avrupa’nın kültürel ve fiziksel etkisine maruz kalmaktaydı. Ancak İstanbul’un tarih mirasının sağlamlığı, bu etkileri kendine has bir yapıya büründürmesi neticesini doğurmuştur. XIX. yüzyılda birbiri ardına yaşanan sosyal, politik ve kültürel değişimlerin kökleri, XVIII. yüzyılda Osmanlı’nın ilk Batılılaşma hareketlerinde bulunmaktadır. Osmanlı sanatında ilk batılı eğilimlerin XVIII. yüzyılda başladığı kabul edilmektedir. Aynı yüzyılda Aydınlanma Çağı’nı ve Sanayi Devrimi’ni yaşayan Avrupa Devletleri’nin her alanda gerisinde kalmış bir ülke olarak görülen Osmanlı üst yönetimi, çözümü Avrupa’nın ilerlemelerine ayak uydurmada bulmuştur. Padişahların ve üst düzey yetkililerin Batı’yı tanıma çabaları doğrultusunda, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi Sefaretnamesi’nin öncü olduğu sefaretnameler ve farklı alanlarda elde edinilen bilgiler Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma hareketlerinin ilk dayanaklarını oluşturmuştur. Batı modelleri örnek alınarak kurulan okullarda, daha çok mühendislik eğitimine ağırlık verilmiş, buna karşın mimarlık mesleği ikinci planda kalmıştır. 1882 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi kuruluncaya kadar da bu sistem devam etmiş, arada kalan zaman içinde mimarlık mesleği, özel olarak çağrılmış ya da kendiliğinden İstanbul’a gelmiş yabancı mimarlar veya yabancı ülkelerde eğitim görmüş gayrimüslim mimarlar tarafından icra edilmiştir. Bunlar arasında, az sayıda da olsa, geleneksel usta-çırak ilişkisiyle yetişen mimarlar da vardır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında, mimarlık mesleğini uygulayan gayrimüslim mimarlar arasında, Osmanlı sanatında birkaç kuşak etkili olan Balyan Ailesi ilk sırayı almaktadır.17 Tarihçiler tarafından 1839-1871 yılları arası, genel olarak Tanzimat Dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde Batı’nın askerî, idari, düşünce ve kültür yapıları ülkeye kazandırılmaya çalışılmış, ancak çeşitli olumsuz şartlar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu sona doğru gitmekten kurtulamamıştır. Sultan II. Abdülhamid, 1876 yılında isyan, karışıklık ve savaşların yaşandığı bir ortamda tahta çıkmış ve hemen ardından I. Meşrutiyet’i ilan etmiştir. Osmanlı mimarisinde, 1860’lardan 1900’lü yılların başlarına 16

Saydam, 2002, XIII, s. 1529-1597.

17

Adıgüzel 2006, 6-9. │ 15


kadar geçen zaman içinde seçmeci bir sanat anlayışı hakim olmuştur. Buna göre, Batı mimarlığının Antik Çağ’dan başlayarak kullandığı tüm mimari elemanlar ve üsluplar, kural ve sınır tanımaksızın harmanlanarak kullanılmıştır. Bunun yanında, İslam ve Osmanlı klasik mimarisinin biçim ve üslupları, çoğunlukla deformasyona uğrayarak, inşa edilen yapılarda yerini almıştır. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında, Sultan II. Abdülhamid’in ilgi ve teşvikiyle, Batı ülkelerinde görülen Art Nouveau akımı, batı ile hemen hemen eşzamanlı olarak Osmanlı mimarisinde de etkisini hissettirmiştir. Yüzlerce yıllık Osmanlı İmparatorluğu boyunca çeşitli dönemlerde gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da padişahlar tarafından yaptırılmış olan saray ve bahçeler, Cumhuriyet’in ilanından sonra, 3 Mart 1924 tarihinde halifeliğin kaldırılması sonucu, her türlü emlak ve mefruşatıyla millete devredilmiştir. Topkapı Sarayı müze olarak kullanılmak üzere Müzeler İdaresi’ne, Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı, 18 Ocak 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile Milli Saraylar olarak muhafaza edilmek üzere kurulacak Milli Saraylar Müdürlüğü’ne, Yıldız Sarayı ise teferruatı ve kullanılış şekli ileride belirlenmek üzere Milli Saraylar Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Günümüzde Topkapı Sarayı ve Yıldız Sarayı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Dolmabahçe Sarayı ve Beylerbeyi Sarayı TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı olarak hizmet vermektedir. II ▪ FERİYE SARAYLARI ▪ İBRAHİM TEVFİK EFENDİ SAHİLSARAYI A ▪

Yapının Konumu

Feriye Sarayları adıyla anılan yapılar topluluğunun İbrahim

Tevfik Efendi Sahilsarayı olarak bilinen I. Binası, İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, Yıldız Mahallesi’nde 65 pafta, 575 ada, 37 parselde bulunmaktadır. Yapı, konum olarak Beşiktaş-Ortaköy sahil yolunda ve Çırağan Sarayı’nın devamında yer almaktadır. B▪

Yapının Bânisi ve Tarihçesi

XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen İbrahim Tevfik

Efendi Sahilsarayı ve diğer Feriye Sarayları’nın mimarı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bununla beraber birçok kaynakta yapıların dönemin önemli mimar ailesi Balyan Ailesi’nin bir ürünü olduğu yazılıdır. Yapının tarihçesini, birlikte yapıldığı Çırağan Sarayı tarihçesinden ayırmak mümkün değildir.

│ 16


Eski Çırağan Sarayı; Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki sahil boyunda yer alır. Osmanlı Devleti’nde ilk yerleşmelerin XVI. yüzyılda başladığı bu bölge XVII. yüzyıldan itibaren değerlenmeye başlamıştır. Bölgenin bir bölümü XVII. yüzyıl başlarında Kazancıoğlu Bahçesi olarak isimlendirilen bir mesire yeriydi ve XVII. yüzyılda Melek Ahmet Paşa’nın burada küçük bir sahilhanesi bulunmaktaydı. XVIII. yüzyıl başlarında Sultan III. Ahmet döneminde bu sahilhane sadrazam Damat İbrahim Paşa’ya tahsis edildi. Paşa dönemin modasına göre yeniden düzenlediği sahilhaneyi Ferahabad olarak adlandırdı. Damat İbrahim Paşa ve eşi Fatma Sultan’ın düzenledikleri, kimi zaman padişahın da katıldığı Çerağan Şenlikleri dolaylısıyla yapının ismi Çerağan Sahilhanesi olarak anılmaya başlandı. “Çerağan” Farsça kökenli bir kelimedir. “Çerağ” kelimesi, Farsça'dan geçme olarak “ışık veren, aydınlık veren” anlamındadır. “Çerağan” kelimesi de, “kandillerle yapılan donanma şenliği, ışık” anlamına gelmektedir.18 Sultan I. Mahmud'un [1730-1754] ilk yıllarında bakımsız kalan sahilhane daha sonra padişahın emriyle onarılarak özellikle yabancı sefirlerin ağırlanmasında kullanılmıştır. Sahilhane, aynı yüzyılın sonlarında III. Selim'in [1789-1807] kız kardeşi Beyhan Sultan'a tahsis edilmişse de Beyhan Sultan bir süre sonra yapıyı iade eder, bu arada Sultan III. Selim sarayı bazı eklemelerle büyüttürerek [1803-1804] saltanatının son iki yazını burada geçirir. Sultan II. Mahmud döneminde [1808-1839] yazlık saray olarak kullanılan yapı, 1836 yılında, yan kısmında bulunan Hanım Kadın Mescidi ile bir mektep yıktırılarak genişletilmiş ve bazı eklemelerle büyütülmüştür. Mimar Karabet Balyan'ın ahşap olarak yaptığı ek bölümler saraya bu dönemde daha değişik bir görünüm kazandırmıştır. 1839'da yeni bölümleriyle birlikte açılışı yapılan saray, Sultan Abdülmecid [1839-1861] tarafından da önceleri yine yazlık saray olarak kullanılmış, ancak Dolmabahçe Sarayı’nın inşasından [1856] sonra yavaş yavaş terkedilerek yerine kâgir bir saray yaptırmak amacıyla 1859-1860 yılında tamamen yıktırılmıştır. Eski Çırağan Sarayı, diğer saraylarımızda olduğu gibi kara tarafında güvenlik ve mahremiyeti temin amacıyla yüksek bir duvarla, deniz tarafında ise mermer bir rıhtım ve onun önünde yükselen demir parmaklıklı bir duvarla ayrılmaktaydı. Sarayın kara tarafında iki, deniz tarafında ise dört giriş kapısı yer alıyordu.19 Taş, mermer ve ahşabın uyum içinde bir arada kullanıldığı Eski Çırağan Sarayı; Yunan tapınak cephelerini andıran üçgen alınlığı, dor, iyon ve korint başlıklı sütun ve pilastrları, yatay kat bölünmeleri, Rustik taş örgüsü, çatıyı gizleyen yüksek parapetleri ve geniş merdivenleriyle Neo-Klasik, Neo-Rönesans ve Ampir özelliklerini yansıtan ilk büyük Avrupa tarzındaki saraydı. Sarayı 1842’de gören Gerard de Nerval’ın “baştanbaşa Grek üslubunda 18

Mutlu 2006, 90-94.

19

Mutlu 2006, 90-94. │ 17


yapılmış ve beyaz yağlı boyayla boyanmıştı, parmaklıklar altın yaldızlı, bütün bacaları Dorik sütunlar biçimindedir… görkemli ve zarif bir yapıdır” ifadesi bir Batılı gözüyle sarayın yenilikçi tasarımını ortaya koymaktadır.20 XIX. yüzyıl ortalarında, Sultan Abdülmecit tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın [1856] inşasından sonra, saray çevresinde yeni mahalleler oluşmaya başlamış, Beşiktaş’ın sırtları iktidar merkezine yakın uygun yerleşim alanları olmuştur. 1870’lerde saray çevresinde başlayan bu imar hareketleri XX. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştır. 1869 yılında atlı tramvay şirketinin kurulmasıyla ve 1872 yılında Azapkapı ile Ortaköy arasındaki hatların kullanıma açılması, bölgedeki kara yolu ulaşımına kolaylık getirmiştir. Ortaköy ve Kuruçeşme yerleşimi bu süreçte gelişmiş ve bu kıyı şeridinde hanedan ailesine ve üst düzey yetkililere ait saraylar ve sahilsaraylar inşa edilmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, saray çevresi ve üst tabakadaki aileler, taş konaklar ve saraylar yaptırmaya başlamıştır. Ortaköy ve Kuruçeşme sahilinde bu döneme ait birkaç kâgir yalı ve karakol binası inşa edilmiştir. Bu taş yapılar, Boğaziçi’nin görüntüsünü kısmen değiştirse de, Boğaz köylerinde ve kıyılarında ahşap evler ve yalılar yapılmaya devam etmiştir. Kâgir inşaata yönelik teşviklerin ve ahşap yasaklamalarının Boğaziçi’nde yeterince etkili olmadığı, bu döneme ait yoğun ahşap yalılardan ve köyiçi konutlarından anlaşılmaktadır. 1870 yılı yangınından sonra ahşap yapı inşasının yasaklanmasına rağmen, inşasının devam etmesi ekonomik sebeplere ve geleceğe karşı güvensizliğe dayanmaktadır. Ancak kâgir yapılaşmaya yönelik yapılan malzeme ucuzlatılması, Islahat-ı Turuk Komisyonu’nun kireç ve tuğla üretmesi, çeşitli anlaşmalar, bilgi gereksinimine yönelik hazırlanan tip projeler ile bu yapılaşmanın yaygınlaşması başarılmıştır. Bununla birlikte, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu ve Rumeli’den gelen yerli üretim ahşabın yanı sıra, ucuz ithal edilen ahşapta kaynaklarda yer almaktadır. Bu dönemde Balkanlar’da beliren erken kapitalleşmenin etkisiyle, buradan İstanbul’a gelen ahşap miktarının artışı nedeniyle fiyatının

ucuzlamış

olma

olasılığı

vardır.

Bu

dönemde

ahşap

malzemede

standardizasyona gidilmiştir. Ahşap malzeme bollaşmış, ahşabın hem strüktürel hem de kaplama tahtası olarak Boğaziçi’nde ve Ortaköy-Kuruçeşme sahilinde kullanımı çoğalmıştır. Ahşap malzemenin yoğun olarak kullanılmıyla kentte büyük yangınlar görülmüştür. Her yıl çıkan yangınlar kentin büyük bölümünün, yaklaşık 1/50’sinin yanmasına sebep olmuştur. XX. yüzyıl sonlarında Ortaköy ile Arnavutköy arasında yer alan yalılardan bir kısmı bu yangınlar esnasında yok olmuştur.21 20

Dündar 2008, 140.

21

Atalan 2008, 19-34. │ 18


XX. yüzyılın ikinci yarısında. Sultan Abdülaziz [1830-1876] döneminde Boğaziçi yalılarında Neoklasizm ve Barok üslup etkileri görülür. Ortaköy ve Kuruçeşme kıyı yerleşimi yalılarında Neoklasizm ve Barok akımları sürerken, Eklektik üslup da yer yer mimaride görülmektedir. XVIII. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra İstanbul’da beğeni sağlayan Barok üslup, Neoklasizm ve Sultan II. Abdülhamit döneminde rağbet görmeye başlayan Art Nouveau, İstanbul ekletisizmini oluşturmuştur. Sultan Abdülaziz tarafından Eski Çırağan Sarayı yıkılarak, yerine günümüze ulaşan, plan ve projeleri Nigoğos Balyan’a, inşaatı ise Sarkis ve Agop Balyan’a ait olan saray yapılmıştır. Yeni plana göre arsanın ortasında kalan Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin kaldırılmasına karar verilmiş ve Maçka'da bir yenisi yaptırılarak, mevlevîhane buraya taşındıktan sonra eski bina yıkılmıştır. Çırağan projesi tüm özellikleriyle bir Balyan yapıtıdır. Sarayın yapımına 1864’de başlanıp 1871’de bitirilmiştir. Çırağan Sarayı, mermerden zengin süslemeli cephesi ve son derece görkemli iç mimarisiyle hiç şüphesiz ait olduğu dönemin en dikkat çekici binalarından biridir. Sarayın yapımı için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamış, inşaat ve dekorasyon işlerinde kullanılan mermer, somaki, sedef gibi malzemelerin birçoğu yurt dışından getirtilmiştir. Tophane, tersane ve hazîne-i hâssa gelirleriyle Mısır'dan alınan paralar da dahil olmak üzere yapı 5 milyon Osmanlı altınına mal olmuştur.

Foto 8... Çırağan Sarayı ▪ Genim 2006, I, 271. │ 19


Abdülaziz, inşası bittiğinde yeni saraya yerleşmiş, ancak birkaç ay gibi kısa bir süre sonra rutubetli olduğu gerekçesiyle burayı terk ederek Dolmabahçe Sarayı’na dönmüştür. Sultan II. Abdülhamid ise [1876-1909], tahta geçtiği zaman burayı tahttan indirilen ağabeyi V. Murad'a tahsis etmiş ve böylece saray eski padişahın ölümüne kadar [1904], yirmi sekiz yıl süreyle onun ve ailesinin ikameti için kullanılmıştır.22

Foto 9... Çırağan Sarayı ▪ Genim 2006, I, 269.

Çırağan Sarayı üç bölüme ayrılır. Bunlar; valide dairesi, yatak dairesi ve mabeyn dairelerinden oluşan Büyük Saray-ı Hümâyun, Harem Dairesi, Ağalar Dairesi ve çeşitli binalardan oluşan müştemilat yapılarıdır.23

Çizim 1... Çırağan Sarayı ve Feriye Sarayları Vaziyet Planı ▪ Eldem, 1993, I, 44-45. 22

Ertuğrul 1993, VIII, 304-306.

23

Can 1999, plan: 1,2. │ 20


Saray, yapım tekniği açısından tamamen kâgir malzemeyle; bodrumda kesme taşla kaplı moloz taş, katlarda masif kesme taş, iç bölümlerde kalın tuğla ile inşa edilmiştir. Kat döşemelerinde kare kesitli kalın demir gergi ve bağlamalar kullanılmıştır. Sarayda dört adet merasim kapısı vardır. Bahçesinde, ana kapıdan başka, köşkler, havuzlar ve bir de kayıkhane bulunmaktadır.24 Sarayın, mimari açıdan dışı kadar içinin de gösterişli olduğu bilinmektedir.

Çizim 2... Çırağan Sarayı ▪ Giriş Kat Planı ▪ Eldem 1993, I, 44.

Bütün duvarların değişik renk mermerlerle kaplandığı iç mekânlarda, çok sayıda mermer ve somaki sütun, taşıyıcı olarak kullanılmış, arabesk üslûptaki at nalı kapı kemerlerinde ise kırmızı-beyaz mermerlerle, iki renkli bir taş işçiliğine gidilmiştir. Ahşap işçiliğinin en zengin örnekleri bir arada uygulanmış, kapılar, masa, dolap, kanepe, koltuk gibi değişik türdeki eşya; abanoz ve ceviz üzerine sedef, bağa ve fildişi kakmalarla süslenmiştir. İnşaat ve dekorasyonda kullanılan malzemelerin seçiminde büyük bir özen gösterilmiş, çoğu yurt dışından getirilen bu malzemeden başka değişik türdeki aksesuarların da birçoğu yine yurtdışından temin edilmiştir. Sarayın bütün odalarını süsleyen duvar nakışları ve resimlerinin yapımında devrin en ünlü usta, ressam ve dekoratörleri görev almışlardır.25 24

Erzurumluoğlu 2009, 40.

25

Ertuğrul 1993, VIII, 304-306. │ 21


Foto 10... Çırağan Sarayı’nın Üst Kat Sofası ▪ Genim 2006, I, 273.

Çırağan Sarayı, Besiktaş’tan Ortaköy yönüne doğru: 1. Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli 2. Harem Dairesi ▪ Beşiktaş Anadolu Lisesi 3. Saray Binası ▪ Ana Yapı 4. Yaverler Dairesi ▪ Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi 5. İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı ▪ Galatasaray Üniversitesi 6. Cemaleddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Yatakhane Binası 7. Seyfeddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Binası 8. Mecid Efendi Sahilsarayı 9. Feriye Karakolu ▪ Feriye Lokantası Yoldan Cephe Alan Çeşitli Müştemilat yapılarından oluşur. Günümüzde sarayın ayakta kalan Harem Dairesi “Beşiktaş Anadolu Lisesi” olarak kullanılmaktadır. Paşalar Dairesi restore edilip yol tarafına iki yeni bina ilâvesiyle otel olarak kullanıma sunulmuştur. Saray’ın Ortaköy tarafındaki bölümleri olan Yaverler │ 22


Dairesi “Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi”, İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı “Galatasaray Üniversitesi”, Cemaleddin ve Seyfeddin Efendi Sahilsarayları “Kabataş Lisesi", Feriye Karakolu ise “Kabataş Eğitim Vakfı Sabancı Kültür Sitesi”ne aittir. 1919 tarihli bir fotoğrafta Ortaköy Karakolu ya da Tabya Karakolu isimleriyle de tanınan, Feriye Karakolu ve çevredeki yapılar görülmektedir.26

Foto 11... Ortaköy ▪ Feriye Karakolu ▪ Genim 2006, I, 281.

Yapının ana binası 1910 yılında çıkan yangında önemli ölçüde tahrip olmuştur.

Foto 12... Çırağan Sarayı ▪ Genim 2006, I, 277.

26

Genim 2006, I, 280. │ 23


Uzun yıllar harap bir halde bekleyen yapı, son yıllarda restore edilerek turizm amaçlı olarak kullanıma açılmıştır. 1875-1920 arası çekilmiş fotoğraflarda Çırağan Sarayı’nın çeşitli zamanlarda kaydedilmiş farklı görünümleri yer almaktadır.27 İbrahim Tevfik Efendi, Sultan Abdülmecid’in [1823-1861] torunudur. Babası Mehmed Burhanettin Efendi [1849-1876], Sultan Abdülmecid’in 4. çocuğudur.28 İbrahim Tevfik Efendi 1874-1931 yılları arasında yaşamıştır. Bu tarihler dikkate alındığında, Feriye Sarayları’nın İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı olarak bilinen I. Binası’nın, İbrahim Tevfik Efendi’den önce başka bir kullanıcısının olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü 1871 yılında Çırağan Sarayı ile birlikte yapıldığını varsaydığımız bina, o tarihte henüz var olmamış bir şehzadeye ait olamazdı. Bu durum dikkate alınarak yapılan çalışmalarda, yapının önceki kullanıcısı hakkında ne yazık ki herhangi bir bilgi ulaşılamamıştır.29 Cumhuriyetin ilk yıllarında muhtemelen boş olan bina, 1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından, Galatasaray Lisesi’ne tahsis edilmiştir.30 Yabancı dil eğitiminin öneminin anlaşılmasıyla açılmaya başlayan ve yabancı dilde eğitim yapan ilkokullardan olan Galatasaray Sultanisi 1868’de kurulmuştur.31 Galata Sarayı Ocağı ve binasındaki kışla ve mektep, buradan taşındıktan sonra, onarımdan geçirilen bina Mekteb-i Sultani’ye tahsis edilmiştir. 1873’de Gülhane’deki Mekteb-i Tıbbiye Binası’na taşınan ve 1874’de Fransızca öğretim yapan bir okul olarak, bünyesinde “Hukuk Mektebi ve Türuk-u Meabir” adlarıyla iki yüksek bölüm faaliyete geçirilmiş ve bir süre bu öğretime devam edilmiştir.32 Mekteb-i Sultani’nin yeniden kendi binasına taşınması ise 1876 yılındadır. 1924’de Galarasaray Lisesi adı ile programı ve statüsü yenilenen okulda teneffüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. 1930’da okul mevcudu 1600’e çıkarılmış ve ilkokul sınıfları Ortaköy’deki Feriye Sarayları’nın I. Binası olan İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’na taşınmıştır. 1969’dan itibaren ilkokula öğrenci alınmaz ve Ortaköy şubesi, ortaokul sınıflarına bırakılır. 14 Nisan 1992’de Fransa ile yapılan bir kültür anlaşması sonrasında Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu oluşturulmuş ve Ortaköy’deki İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda 50

27

Genim 2006, I, 264-279.

28

Erzurumluoğlu 2009, 53-54.

29

Işık 1996, 109.

30

Erzurumluoğlu 2009, 52.

31

Haydaroğlu 2002, XIV, 332.

32

Yayla 2002, 27-29. │ 24


öğrenci ile 1993-1994 öğretim yılında hizmete girmiştir.33 1 Haziran 1994 günü çıkarılan 3993 sayılı kanunun 1. Maddesi uyarınca, 14 Nisan 1992 tarihli anlaşmaya göre kurulan Galatasaray

Eğitim

ve

Öğretim

Kurumu’nun,

Galatasaray

Üniversitesi’ne

dönüştürüldüğü hüküm altına alınmıştır. Bu üniversite, rektörlüğe bağlı olarak, Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İletişim Fakültesi, Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Galatasaray Lisesi ve ona bağlı İlkokuldan oluşmuştur. Kuruluş, bu şekilde eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürürken, 22 Ocak 2013 günü üniversitenin ana binası olan İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda elektrik kontağının sebep olduğu bir yangın çıkmış ve ne yazık ki büyük tahribatlara neden olmuştur. C ▪

Yapının Malzeme Özellikleri

Feriye Sarayları’nın I. Binası olan İbrahim Tevfik

Efendi Sahilsarayı tuğla duvarlı, kâgir yığma bir yapıdır. Tüm döşemeleri ahşap olan yapının, helaları volta döşeme, Çifte Hamam’ı ise tonoz ile geçilmiştir. Yığma teknik ile inşa edilmiş binanın duvarlarında kullanılan tuğlanın boyutları konusunda kesin bir bilgi yoktur. Yığma sistemin yapım tekniğinden yararlanılarak Giriş Kat’ta yaklaşık 110 cm olan duvar kalınlığı, Birinci Kat’ta yaklaşık 70 cm, İkinci Kat’ta da yaklaşık 45-50 cm’ye kadar düşürülmüştür. Yangın öncesi İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda; ahşap, betonarme ve volta üç tip olmak üzere üç tip döşeme mevcut idi. Bina genelde tuğla duvar üzerine oturan ahşap döşemeli bir konstrüksiyona sahiptir. Yapının Giriş Kat döşemelerinin tamamı ise kâgirdir. Bu katta hiçbir ahşap izine rastlanmamıştır. Giriş Katı’nın su basman ile yükseltilmemiş olması bu katta tamamen kâgir malzeme kullanıldığını göstermektedir. Birinci ve İkinci Kat döşemelerinin tamamı ahşaptır. İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı yangın öncesi kırma çatılı ve gizli dereli bir yapıdır. Eski fotoğraflarda da görüleceği gibi çinko kaplı saçak üzerinde yaklaşık 90 cm yüksekliğinde parapet bulunmaktadır. Bu parapet aynı zamanda gizli dereyi saklamak için yapılmış olmalı. Gizli derelerde toplanan su dışarıdan, iç köşelerdeki yağmur suyu boruları vasıtasıyla yapıdan uzaklaştırılmıştır. Yangın öncesi iç mekân fotoğraflarında her iki Orta Sofa aksında yer alan büyük boyutlu ışıklıklar göze çarpmaktadır. 1946 tarihli hava fotoğrafında her üç yapıda da orta sofalara denk gelen dört eğimli, kare formda çatı feneri görmekteyiz. 33

Sakaoğlu 1994c, III, 369-371. │ 25


Foto 13... Hava Fotoğrafı ▪ 1946.

Ancak 1880-1885 ve 1890-1900 tarihli fotoğraflarda aydınlıklar üzerine denk gelen üç adet ışıklık görülmektedir. Bu da bize 1900-1946 yılları arasında yapılan müdahaleler esnasında orta sofa akslarına denk gelecek şekilde iki adet çatı feneri yapıldığı ve özgün olmadığını göstermektedir.

Foto 14... İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı ▪ Galatasaray Üniversitesi ▪ 1890-1900 ▪ Sinan Genim Arşivi.

İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda tüm özgün kapılar ahşaptır. Giriş Kat hariç tüm pencerelerde ahşap giyotin sistemi uygulanmıştır. Giriş Kat pencereleri, söve bitiminde, yapının tabanında genişleyen pabucun başlangıç noktasına oturur. Bu pencerelerin tamamı, güvenlik amacıyla, üçgen motiflerin kullanıldığı metal parmaklıklarla kapatılmış │ 26


olup ahşap çift kanatlı ve kemerli üst bölümü sabit doğramadır. Üst kattaki pencerelere göre daha küçük ve sade profil ile tüm Giriş Kat’ın çevresini sarmaktadır. Tüm denizlikler sıva üzeri boyadır. İbrahim

Tevfik

Efendi

Sahilsarayı’nda

bina

merdivenleri

orijinalinde

ahşap

konstrüksiyonlu, ahşap küpeşteli ve ahşap korkuluklu olmakla birlikte; geçmişte yapılan müdahaleler sonucu merdivenlerin bu özelliğinden iz kalmamıştır. İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda Giriş Kat’ın su basman gibi bir yüksekliği bulunmamakla birlikte rıhtımdan yaklaşık 10 cm yüksektedir. Yapıda üç tip döşeme, dolayısıyla da üç tip döşeme kaplaması kullanıldığı kabul edilebilir. Direkt olarak doğal zemine oturan Giriş Kat döşeme kaplaması, diğer iki katın kaplamalarından farklı olmalıdır. Yapılan tespitler sonucu özgün karo mozaik kaplama [20x20] ve karo mozaik süpürgelikler [20x20] görülmüştür. Ayrıca bu katta yer alan Su Sarnıcı döşemesi Lökün’dür. Yapının Birinci Katı’nda günümüze ulaşabilmiş özgün bir döşeme kaplaması örneği mevcut değildir. Yine bu katta yer alan Çifte Hamam döşeme kaplaması mermer olmalıdır. İkinci Kat’ın hemen tamamına yakın bölümü ise; 23 cm genişliğinde özgün ahşap kaplama tahtaları ile kaplıdır. Bunlar ahşap konstrüksiyon üzerindeki özgün kaplama malzemesidir. D ▪ Yapının Mimari Özellikleri │ İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı, batı-doğu yönünde dikdörtgen formunda, alçak bir Giriş Kat üzerinde iki katlı kâgir bir yapıdır. Boyu 82.80 metre, eni 33.40 metre olan binada aksiyel simetrik bir plan özelliği görülmektedir. Planda, sahilsaraylarının ortak özelliği olan dışa açılım ve merkezi plan vurgusu dikkati çekmektedir. Yapı planı; batı-doğu yönünde oluşturulmuş kare planlı iki giriş sofası, dikdörtgen formlu iki orta sofa, sofalara açılan odalar, sofaları birbirine bağlayan, servis mekânları ile aydınlıklara ulaşılan koridorlar olmak üzere dört ana bölümden meydana gelmektedir. Deniz ve kara yönünde oluşturulan odalarda dışa açılımın ifadesi olan kanat çıkmaları hemen tüm mekânlarda sıklıkla tekrarlanmıştır. Bu planlama ağır kütlenin kitlesel hareketlerle yumuşatılma isteğinden doğmuş olmalıdır. Tasarımın ana noktası; kuzey-güney yönündeki kanatlar üzerinde bulunan odaların, iki orta sofa ile ayrılması, tüm

sofaların

birbirine

kuzey-güney

yönündeki

koridorlarla

bağlanarak

yatay │ 27


sirkülasyonun sağlanması ve batı-doğu yönündeki sofalarda yer alan merdivenler ile düşey sirkülasyonun sağlanması mantığına dayanır.34 a▪

Giriş Kat

Günümüzde yapıya giriş, dördü Giriş Kat’ta, biri Birinci Kat’ta olmak

üzere beş ayrı kapıdan gerçekleşmektedir. Kuzey yönünde yer alan iki kapı özgün olmayıp

sonradan

yapıldığı

düşünülen,

düşey

sirkülasyonu

sağlayan

muhdes

merdivenlere açılmaktadır. Kısa cephedeki girişlerde bir ön mekân, ardından kuzeygüney yönündeki koridorlar ile ortaya alınmış özgün merdiven evi bulunur.

Çizim 3... Galatasaray Üniversitesi ▪ Giriş Kat ▪ Rölöve ▪ 2013.

Orijinal planlamada merdivenler, benzeri saray tipolojilerine uygun olarak merkezi ve anıtsal boyutta bir tasarım elemanı olarak ele alınmış, arkasında yer alan büyük orta sofa ve koridorlara ışık alabilmek için aydınlıklarla çevrelenmiştir.

Çizim 4... Galatasaray Üniversitesi ▪ Giriş Kat ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

34

Işık 1996, 115. │ 28


Batı yönünde yer alan, kısa cephe girişindeki ön mekâna dört ayrı oda açılır. Bu odalar simetrik olarak biçimlenmiştir. Giriş mekânı ile dikdörtgen formlu orta sofa arasındaki bağlantıyı sağlayan koridorlara kuzey yönünde iki adet, güney yönünde ise bir adet servis mekânı açılır. Bu mekânlar ince uzun lineer bir forma sahip olup yapılış amacına uygun olarak Hela-Lavabo olarak kullanıldığı düşünülebilir. Aynı tutum, Ortaköy tarafında yer alan doğu yönündeki giriş için de geçerlidir. Servis hacimlerinin açıldığı, yatay sirkülasyonu sağlayan tüm bu koridorlar, servis hacimlerinin gizliliğini sağlamak amacıyla kapılar ile sınırlandırılmıştır. Yapının ortasındaki dikdörtgen formlu iki orta sofa, merkezi bir mekân olarak tasarlanmış olup buraya iki yönden de değişik büyüklükteki odalar açılmaktadır. Bu sofalara açılan kuzey

yönündeki

özgün

olmayan

merdivenler

yapının

arka

cephesine

sofayı

ortalayacak şekilde yerleştirilmiştir. Aksiyal ve simetrik düzenli bir plan şeması içindeki bu sofaların ayırımı da aydınlıklar ve bu aydınlık mekânının iki yanındaki koridorlar yardımı ile sağlanmıştır. Beşiktaş tarafında, batı yönündeki orta sofa üzerinden farklı büyüklükteki yedi adet oda ile yol tarafında yer alan merdivene geçiş sağlanır. Bu odalardan deniz tarafındaki bir odanın kapısı sonraki müdahaleler esnasında kapatılmış olup sol yanındaki oda ile birleştirilmiştir. Bu yedi odanın deniz tarafındaki dar ve uzun olanı servis amaçlı tasarlanmış ve kullanılmış olabilir. Zira bu mekân da koridorlardaki servis hacimleri gibi uzun ve lineer bir forma sahiptir. Ortaköy tarafında, doğu yönündeki orta sofa üzerinden de farklı büyüklükteki yedi oda ile yol tarafındaki merdivene geçiş sağlanır. Sofaları ortalayan özgün olmayan merdivenler üç kolludur. Birinci Kat’a çıkış duvarlara yaslanmış iki ayrık kol ile sağlanmaktadır. Merdiven boşluğu plandaki konumu itibarı ile içeriye çekilerek korunaklı bir bölüm haline getirilmiştir. Yapının kuzey yönünde ve tam ortasında yer alan ve Birinci Kat’ta Çifte Hamam olduğu düşünülen bölümün altına denk gelen kısmın orijinal planlamada üç gözlü Su Sarnıcı olduğu kanısındayız. Dolayısıyla bu bölümün koridor ile herhangi bir bağlantısı olmayıp sadece Külhan’da bulunan bakım kapağı ile müdahale edilebilmektedir.35 İki orta sofa ışık alabilmek amacı ile tasarlanmış bir aydınlık ile birbirinden ayrılmıştır. Doğrusal, uzun bir sofa, böyle bir mekânla bölünerek, sofaların proporsiyonu makul ölçülerde tutulmuştur. Etrafı hücrelerle çevirli orta aydınlık mekânının kuzey ve güneyinde yer alan koridorlar, dikdörtgen formlu iki orta sofayı birbirine bağlamaktadır.

35

Işık 1996, 125. │ 29


b ▪

Birinci Kat

İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı’nda Birinci Kat ile İkinci Kat bazı

küçük farklılıklar dışında aynı plan özelliğini taşır. Yapının yığma sistemde inşa edilmiş olması sebebiyle Birinci Kat ve İkinci Kat’ta duvarlar incelmekte, dolayısıyla mekân boyutlarında büyümeler olmaktadır. Birinci Kat’a Beşiktaş tarafından, batı yönünden özgün olmayan bir merdiven ve rüzgârlık yardımı ulaşılmaktadır. Bu merdiven ile ulaşılan rüzgârlıktan, Giriş Kat’ta olduğu gibi merdiven evinin önündeki sofaya ulaşlır. Beşiktaş tarafındaki bu ilk sofa, mekânların biçimlenişi açısından Giriş Kat ile benzerlik gösterir.

Çizim 5... Galatasaray Üniversitesi ▪ Birinci Kat ▪ Rölöve ▪ 2013.

Bu katta orta sofalar arasındaki aydınlığın güneyinde, yapının tam ortanında yer alan oda, Giriş Katı’nda olduğu gibi servis hacmi ile bölünmemiş olup, üç pencereli, daha geniş bir mekân olarak tasarlanmıştır.

Çizim 6... Galatasaray Üniversitesi ▪ Birinci Kat ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

Yapının kuzey yönünde ve tam ortasında yer alan ve simetrik halde bulunan “Çifte Hamam’ın haremlik-selamlık kullanımı için ayrı sofalardan girilecek şekilde kurgulanmış olduğu görülmektedir. Çifte Hamam örnekleri baz alındığında; hamamı sofaya │ 30


doğrudan bağlamak istemeyen mimar, ikinci bir mekân yardımı ile hamama ulaşmak istemiş ve orta sofalardan Soyunmalıklar’a ulaşmıştır.36 Soyunmalık’tan Ilıklık’a, Ilıklık’tan Hela ve Sıcaklık’a, Sıcaklık’tan da Halvet’e ulaşılmıştır. Hamam’ın döşemesi ve duvarları belli bir yüksekliğe kadar mermerdir. Bu mekânların tavanları ışıklık ve havalandırma delikleri ile sonlanan kubbeye benzer bir kurgu ile geçilmiştir. c ▪

İkinci Kat

Yapının plan şemasının tek farkla İkinci Kat’ta da devam ettiği

söylenebilir. Giriş Kat ve Birinci Kat’ta hamam olarak tasarlanmış bölümün üzeri, İkinci Kat’ta, üzerine çıkılamayan bir teras haline getirilmiştir. Bu mekânın döşemesini, Birinci Kat’ta yer alan Çifte Hamam’ın tavanı oluşturmaktadır.

Çizim 7... Galatasaray Üniversitesi ▪ İkinci Kat ▪ Rölöve ▪ 2013.

Ayrıca bu katta duvar kalınlığı yaklaşık 40-45 cm’ye kadar düşmüştür. Bu da mekânlarda, koridor ve sofalarda, özellikle Giriş Katı’na göre belirgin bir genişlemeye neden olmuştur. Merkezi mekânların, orta sofa karakterinde, açılımı önde, iki yöndeki odalar ile sağlaması, planın ana karakteri olarak önemlidir. Burada, Avrupa saraylarında görülen danslı toplantıların yapıldığı merkezi sofa oluşumunun da etkilerinden söz edilebilir. Ancak ağırlıklı olarak bu merkezi mekân oluşumu; Osmanlı tasarım elemanı olarak hayat-eyvan anlayışının, XVIII. ve XIX. yüzyıl konutlarında görülen değişimle birlikte, bu yapıdaki yansıması olarak kabul edilebilir. Kolay okunabilen bir simetrinin varlığı, aksiyel bir şema içinde iki yönlü yerleşimi, aynı zamanda batılı bir çözümün karakterini göstermektedir. 36

Işık 1996, 126. │ 31


Çizim 8... Galatasaray Üniversitesi ▪ İkinci Kat ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

d ▪

Görünüşler

İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı, cephe özellikleri bakımından

neoklasik cephe elemanları ve biçimlendirme ilkelerine sahiptir. Rönesans kemerleri ve Grek pencere formları, söveler, kat ayrımlarındaki kornişler, yapının düşey etkisini sağlayabilmek

amacı ile

kullanılan kolon ve plastırlar

neoklasik üslupta

yapı

elemanlarıdır. Binada, dönemin diğer saray, köşk, kasır gibi sivil mimari yapılarının neobarok, eklektisist ve orientalist çizgileri görünmez.

Foto 15... Galatasaray Üniversitesi ▪ Yangın Öncesi ▪ Ön Görünüş ▪ 2011.

Yapıda bu çizgilerden çok uzakta, yalın ve sade bir cephe düzeni gözetilmiştir. Sarayın tüm cepheleri, plandaki kitlesel hareketlerin kolay algılanabileceği bir düzene sahiptir. │ 32


Plandaki tüm öne çıkışlar, köşelerdeki plastırlar ile belirgin hale getirilmiştir. Bunlar, Giriş Katı’nda derzli, ince uzun dikdörtgen şeklinde olup bu katı vurgular. Bu plastırlar, zemine oturduğu noktada genişleyerek, bir pabuç halini alır. Plastırların genişleme yüzeyinin üzerine yalın söveli, metal parmaklıklı pencereler oturur. Bu pencerelerin boyutları, diğer iki kattakilere oranla daha dar ve kısadır. Bu pencereler, tüm yapının çevresini tamamen dolanır. Giriş Katta’ki bu iddiasız etki, bu katın fonksiyonunun, diğer iki kata göre ikincil görevli bir işleve sahip olduğunu vurgular.

Foto 16... Galatasaray Üniversitesi ▪ Yangın Öncesi ▪ Sol Yan Görünüş ▪ 2011.

Giriş Kat plastırlarının Birinci Kat ve İkinci Katta’ki formlarında değişiklikler söz konusudur. Giriş Katı’ndaki düşey ve ince uzun dikdörtgen derzli bölüm, diğer katlarda yatay derzli onbir parçaya, deniz cephesinde orta aksın iki yanındaki plastırlarda ise on parçaya bölünmüştür. Giriş Katı’ndaki pencere sırasının üstünü, belirgin kat kornişleri dolaşır. Birinci Kat ve İkinci Kat döşemelerini vurgulayan bu kornişler, yapı döşemelerinde yaklaşık 7-9 cm çıkıntı yaparak, vurgusal özelliği yanı sıra fonksiyonel olarak yağmur suları için de bir saçak görevi görür. Binada dört tip pencere kullanılmış olup sadece deniz cephesinde bu dört tip bir arada görülmektedir. Deniz cephesinde basık kemerli pencereler kullanılarak, daha etkin bir cephe vurgusu oluşturulmak istenmiştir. Diğer üç cephede ise, yarım daire kemerli pencereler ve düz kemerli pencereler ard arda kullanılarak düzenli bir ritmik dizi elde edilmiştir. Deniz cephesindeki hareket, vurgulanmak istenen cephenin farklı elemanlar ile belirtilme isteğinden doğmuş olabilir.37 37

Işık 1996, 128. │ 33


1 ▪

Ön Görünüş ▪ Güney Cephesi ▪ Deniz Cephesi

Deniz cephesi, Beşiktaş

yönündeki tek sıralı yüzey ile başlar. Bu bölüm, diğerlerinden yüksek, yarım daire kemerli pencerelerden oluşur. Bundan sonra gelen iki sıralı grup, düz kemerli olarak tasarlanmıştır. Bir sonraki öne çıkan cephe parçasında ise üç sıra yarım daire kemerli pencereler kullanılmıştır.

Çizim 9... Ön Görünüş ▪ Güney Cephesi ▪ Deniz Cephesi ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

Bu bölümün ardından yedi sıra düz kemerli pencere grubu ile diğer cephe bölümlerine göre daha uzun olan cephe parçası gelir. Bu hareket, farklı cephe hareketlerini yumuşatmak ve tüm cepheye kısmi bir tek düzelik vermek amacıyla tasarlanmış olabilir. Yedi

pencereli

cephe

bölümünün

ardından,

tüm

cephelerin

en

ilginç

ve

açıklanamayan bölümü gelir. Bu üç pencereli kısımda ortada kullanılan pencere, boyut, simetri ve cephenin ritmik düzeni açısından tam bir farklılık gösterir. Bu tutum, cephe parçasının arkasında kalan odanın, sarayı kullanan kişinin odası olduğunu vurgulamak amaçlı

olabilir.

Ancak

bu

durum

Cemaleddin

Efendi

ve

Seyfeddin

Efendi

Sahilsarayları’nda görülmemektedir. Bu üçlü pencere grubunun sağ ve solundaki pencereler basık kemerli, orta pencere ise düz kemerlidir. Bu cephenin orta parçasına baktığımızda ise, üç sıra yarım daire kemerli pencere görülür. Cephe duvarının arkasındaki mekânın büyüklüğü dolayısıyla, üç boşluk tasarlanan duvar, diğer pencere gruplarına göre daha ayrık bir biçimleniş gösterir. Deniz cephesinin bundan sonraki Ortaköy yönüne doğru düzenlemesinde, orta cephe parçasının aksı simetri ekseni kabul edilerek, benzer bir biçimleniş karşımıza çıkar. 2▪

Sağ Yan Görünüş ▪ Doğu Cephesi ▪ Ortaköy Cephesi

Ortaköy cephesi genel

olarak Beşiktaş cephesinin özelliklerini göstermektedir. Bu bölüm, merdiven ve rüzgârlığın olmaması dolayısıyla daha kolay okunabilmektedir. Şöyle ki, bu cephede düz ve yarım daire kemerli pencereler, her cephe parçasında birbiri ardına tekrarlanarak ritmik bir dizi │ 34


oluşturmaktadır. Giriş Katı’ndaki metal parmaklıklı pencereler ise, cephenin orta aksında beşli pencere grubunun üçüncü penceresinde kesintiye uğrar. Bu pencere yerinde bulunan kapı, sarayın özgün giriş kapılarından biridir. Bu cephe, tam simetrik değildir. Şöyle ki yol tarafındaki sağır cephe parçası ile, deniz tarafındaki bir kolon boyu kadar öne çıkma, aksiyal simetriyi bozmaktadır.

Çizim 10... Sağ Yan Görünüş ▪ Doğu Cephesi ▪ Ortaköy Cephesi ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

3 ▪

Sol Yan Görünüş ▪ Batı Cephesi ▪ Beşiktaş Cephesi

İbrahim Tevfik Efendi

Sahilsarayı’nın Beşiktaş-Ortaköy yönündeki kısa cepheleri, Beşiktaş yönündeki özgün olmayan giriş merdiveni ve rüzgârlığı dışında aynı özellikleri gösterir. Birinci Kat’ın ahşap rüzgârlığı ve merdiven dönem ekidir. Bu rüzgârlık iki adet betonarme kolon üzerine oturtulmuştur. Rüzgârlığa ulaşımı sağlayan, cepheye yaslı merdivenin inşası esnasında iki adet Giriş Kat penceresi kapatılmıştır. Giriş sofasındaki bu pencerelerden kapıya yakın olan niş olarak kullanılmış olup diğerinin izi dikkatlice bakıldığında görülmektedir.

Foto 17... Giriş Kat ▪ Yangın Sonrası ▪ Giriş Sofası ▪ 2013.

│ 35


Merdiven, yapıya dik bir biçimde sekiz basamak ile başladıktan sonra, bir sahanlıkla yön değiştirerek rüzgârlık bölümüne ulaşır. Rüzgârlık’ın kapısı, bu cephenin beşli pencere gruplarından ortada kalanın, kapıya dönüştürülmesi ile oluşturulmuştur.

I. AŞAMA

II. AŞAMA

Çizim 11... Sol Yan Görünüş ▪ Batı Cephesi ▪ Beşiktaş Cephesi ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

Beşiktaş cephesi, yol tarafında sağır bir bölüm ile başlar. Bir sonraki tek pencereli cephe parçası, yarım daire kemerli pencerelerden oluşmuştur. Bunun ardından gelen üçlü pencere grubu düz kemerlidir. Ortada kalan beşli pencere grubunda, yine yarım daire kemerli pencere modülleri kullanılmıştır. Ayrıca bu bölümde cephe, tam simetrik değildir. Şöyle ki yol tarafındaki sağır cephe parçası ile, deniz tarafındaki bir kolon boyu kadar öne çıkma, aksiyal simetriyi bozmaktadır. 4 ▪

Arka Görünüş ▪ Kuzey Cephesi ▪ Yol Cephesi

İbrahim Tevfik Efendi

Sahilsarayı’nın yol tarafında kalan cephesi, pencerelerin ritmik dizilişi bakımından, iki kısa yöndeki cephe [Beşiktaş ve Ortaköy cepheleri] ile benzerlik gösterir.

Çizim 12... Arka Görünüş ▪ Kuzey Cephesi ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

Bu bölümde de iki tip modül, cephede ard arda kullanılmıştır. Deniz cephesinin merkezi olarak kabul edebileceğimiz üçlü pencere grubunun yol cephesindeki simetriği, tamamen sağırdır. Yol

cephesi

olmasına rağmen, bu cephede

sık pencere │ 36


kullanımından kaçınılmamıştır. Bunun nedeni, sarayın arkasında yer alan yapıların, bir duvar oluşturma çabası ile tasarlanmış olmasıdır. Feriye Sarayları’nın üç ana yapısının servis ve müştemilat birimleri olan yapılar, sarayın gizlilik gereksinimine de cevap vermektedir. Yol tarafının cephe modülleri, 1, 2 ve 3 pencereli gruplardan oluşur. Diğer cephelerde kullanılan 5’li ve 7’li cephe parçalarına bu bölümde rastlanmaz. Giriş Kat’ta kullanılan metal parmaklıklı, söveli, küçük boyutlu pencereler, ortada kalan sağır bölüm ve giriş kapıları hariç, tüm cephede devamlılık gösterir. Yol cephesinin Ortaköy tarafındaki ilk bölümü, yüksek ve yarım daire kemerli pencerelerden oluşur. Ardından gelen iki pencereli cephe grubu, düz kemerlidir. Bir sonraki üçlü pencere grubu yarım daire kemerli pencerelerden oluşmuştur. Bu parçaların ardından gelen ikili ve üçlü gruplarda, önceki ritm devam etmektedir. Özgün olmayan merdivenin bulunduğu cephenin, Giriş Katta’ki metal parmaklıklı pencerelerinden ortada kalanı sonraki müdahaleler esnasında kapıya dönüştürülmüştür. Bu bölümde, Birinci ve İkinci Kat pencereleri düz kemerlidir. Sağır cepheden bir önceki iki pencereli cephe parçasında da yarım daire kemerli pencereler kullanılmıştır. Deniz cephesinin orta bölümünü karşılayan sağır cephe ardında Çifte Hamam yer almaktadır. Bu sağır bölümde Külhan’a ve Odunluk’a giriş kapıları yer almaktadır. Yol cephesinin bundan sonraki Beşiktaş yönüne doğru düzenlemesinde, orta cephe parçasının aksı simetri ekseni kabul edilerek, benzer bir biçimleniş karşımıza çıkar. E ▪

Yapının Süsleme Özellikleri

İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı, Osmanlı geç

dönem mimarlığının süsleme özelliklerine sahiptir. Diğer tüm Feriye Sarayları ve Valde Sultan Dairesi’nde aynı tip bezeme tekniğine rastlanmıştır. Bunun yanı sıra bu binaların, Çırağan Sarayı’na bağlı ve ikincil öneme sahip yapılar olması sebebiyle, daha farklı bir bezeme anlayışına sahip olduğu söylenebilir. Ancak, tarihi süreçte binaya yapılan çeşitli müdahaleler ve yenilemeler sonucu, süsleme özelliklerindeki stil birliği ortadan kalkmıştır. Yapı üstünde, 2013 yangını öncesine kadar günümüze gelebilmiş belli başlı iki çeşit süsleme elemanı mevcuttur. Bunlar; tavanda ahşap çıtalı bezeme elemanları, duvarda kalemişleridir. Binanın Birinci ve İkinci Katı’nda ahşap çıtalı tavana rastlanmaktadır. Bu tavanların duvar kenarlarında profilli ve boyutları birbirinden farklı koltuk altı silmeleri bulunmaktadır. Bu silmeler, ahşap kaplama tahtası üzerine çakılmış çıtalardan oluşmaktadır. │ 37


Devrin anlayışına göre tasarlanmış olan geometrik düzenli çıtalar iki kat kanvas üzerine çakılmıştır. Bunlardan ilki süslü yüzey ile ahşap kaplama tahtasının arasındadır. En üst kata gelen süslü kanvas parçası da, bu alt parçanın üzerine oturmaktadır. a ▪ Giriş Kat │ Deniz Cephesi’nde Beşiktaş yönündeki ilk mekânın tavanı geç dönem bir onarım esnasında üst kat süslemeleri örnek alınarak, diğer kattaki çıtalara göre daha kalın ve profilsiz bir ahşap parçası ile uzun yönde bir eşkenar dörtgen oluşturacak biçimde bölünmüştür.

Çizim 13... Galatasaray Üniversitesi ▪ Giriş Kat Tavan Planı ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014.

Eşkenar dörtgenin kenarındaki bitkisel motifler, köşelerde de daha küçük boyutlarda tekrarlanmıştır. Bu süsleme elemanı, diğer katlardaki örneklerine göre sade ve basit olup açıkça daha sonraki bir dönemde yapıldığını ve özgün olmadığını belli etmektedir.

Foto 18... Giriş Kat ▪ Yangın Sonrası ▪ Süslemeli Tavan ▪ 2013. │ 38


b▪

Birinci Kat

Birinci Kat’ın dokuz adet geometrik çıtalı, sekiz adet muşamba ile

koruma altına alınmış, kenar çıtaları görünen, iki adet de çıtalı ve kalemişi süslemeli tavanı günümüze ulaşabilmiştır.

Çizim 14... Galatasaray Üniversitesi ▪ Birinci Kat Tavan Planı ▪ Rölöve ▪ 2013.

Bu kalemişi süslemeli tavanlardan Ortaköy yönündeki alttan çelik kirişlerle desteklenmiş ve kalemişi süslemeli kanvasları oldukça tahrip olmuş durumdadır.

Foto 19... Birinci Kat ▪ Yangın Sonrası ▪ Ortaköy Yönündeki Süslemeli Tavan ▪ 2013. │ 39


Deniz Cephesi’nde, Beşiktaş’tan Ortaköy’e doğru dördüncü mekânın tavan süslemeleri, binadaki diğer tüm tavanlardan farklı bir özellik taşımaktadır. Buradaki bitkisel bezeme elemanlarının bir bölümü ahşap kabartma motifleri ile oluşturulmuş ve yaldızlı boyalar kullanılarak boyanmıştır. Bu tavan günümüze daha iyi bir durumda ulaşabilmiştir.

Foto 20... Birinci Kat ▪ Yangın Sonrası ▪ Deniz Tarafındaki Süslemeli Tavan

2013.

Süslemede, basit geometrik formların tavan çıtaları yardımı ile uygulanmasına ilaveten; merkezdeki aydınlatma elemanı çevresinde ve geometrinin getirdiği özel bölümlerde kullanılan bitkisel motifler ve manzaralar, tasarımın temel özelliğidir. Ortaköy yönündeki sofa tavanının kimi bölümlerine, rozetler halinde İstanbul görünümleri resmedilmiştir. Pastel renklerin kullanıldığı tavanların tümü, koltuk altı silmeleri ve bu silmelerdeki süslemelerle uyum içerisinde tasarlanmıştır.

Çizim 15... Galatasaray Üniversitesi ▪ Birinci Kat Tavan Planı ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014. │ 40


Beşiktaş yönündeki giriş sofasının tavanı günümüze ulaşmamış olup eski fotoğraflarda da görebildiğimiz gibi çıtalı ve kalemişi süslemelidir.

Foto 21... Birinci Kat ▪ Yangın Öncesi ▪ Giriş Sofası’ndaki Süslemeli Tavan ▪ 2011.

Araştırmalarımız esnasında Baş Oda’ya ve Giriş Sofası’nın kuzey yönündeki Koridor’a ait olduğunu düşündüğümüz çıtalı, kalemişi süslemeli iki adet fotoğraf elimize geçmiş olup Restitüsyon Projesi’nde bu fotoğraflardan faydalanılmıştır. c▪

İkinci Kat

Yangın sonrası bu kat tavanları ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır.

Araştırmalarımız esnasında bu kata ait ahşap çıtalı, kalemişi süslemeli fotoğraflar elimize geçmiş olup Restitüsyon Projesi bu fotoğraflar doğrultusunda geliştirilmiştir. Bu katta da, benzer geometrik şekillerin simetrik kullanımı ile oluşturulmuş tavanlar; bitkisel motifler ve çeşitli doğa ve yapı figürleri ile vurgulanmıştır.

Çizim 16... Galatasaray Üniversitesi ▪ İkinci Kat Tavan Planı ▪ Restitüsyon Projesi ▪ 2014. │ 41


İkinci kat sofalarından Ortaköy yönündeki orta sofa ile doğu cephesine bakan sofaya ait eski fotoğraflarda herhangi bir kalemişi süsleme görülmemekte olup mevcut bilgiler yetersizdir. Bu tavanlar ahşap kaplama tahtaları ile kapatılmış olup üzerine kanvas gerilerek geometrik çıtalama yapılmıştır.

Foto 22... İkinci Kat ▪ Yangın Öncesi ▪ Ortaköy Yönündeki Sofa Tavanı ve Duvarları ▪ 2011.

İkinci kat batı ve doğu yönündeki koridorlarda Birinci Kat tavanı gibi kalemişi süslemeli, orta sofaları birbirine bağlayan koridorlarda ise çok yalın bir kenar çıtalaması görülmektedir. Bu kat duvarlarından, Ortaköy yönündeki sofanın bezeme özellikleri daha farklı bir anlayışa sahiptir. Neo klasik anlayışta çerçevelerin içine yerleştirilen manzara ve doğa betimlemelerinin bulunduğu duvarlar, belirgin bir modülasyon mantığı ile bölünmüştür. Her modülün çerçeveleri plastır biçimli bir etki yaratacak biçimde belirginleştirilmiştir. Barok etkili kıvrık dalların, yaprak ve çiçeklerin kullanıldığı madalyonlar içindeki doğa tasvirleri,

bu

mekânın

bezeme

özelliklerini

oluşturmaktadır.

Ancak

bu

duvar

süslemelerinin özgün olmadığı kanısındayız. III▪ ÇIRAĞAN SAHİLSARAYI’NI OLUŞTURAN DİĞER YAPILAR A ▪ Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli │ Çırağan Sahilsarayı’nın Beşiktaş yönündeki ilk yapısı Ağalar Dairesi olarak kullanılan, alçak bir bodrum kat │ 42


üzerine inşa edilmiş iki katlı binadır. Çırağan Sarayı’nın inşa edildiği ilk döneminde Ağalar Dairesi olarak kullanıldığı bilinen bu yapı, daha sonra emekliliği gelmiş paşaların ikametine tahsis edilir. Bu nedenle günümüzde zaman zaman büyük bir hata sonucu yapıya Atik Paşa [Eski Paşa] Yalısı da denilmektedir. Cumhuriyet öncesi bir dönem Piyade Küçük Zabit Mektebi olarak kullanılan bina, daha sonra Elektrik İdaresi’ne tahsis edilerek, uzun bir dönem tamir atölyesi olarak kullanılır. 1980 sonrası Dışişleri Bakanlığı’na devredilen yapı, Devlet konuk Evi olarak kullanılmak üzere yenilenmeye başlanır.

Foto 23... Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli ▪ 2013.

Bu

düzenleme,

yapının

yalnızca

dış

duvarlarını

koruyarak,

içini

tümden

yeni

fonksiyonuna uygun şekilde kurgulamak şeklinde hazırlanmış ve uygulanmıştır.38

Foto 24... Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli İnşaat ▪ 2008. 38

Erzurumluoğlu 2009, 50. │ 43


Foto 25... Paşalar Dairesi ▪ Ağalar Dairesi ▪ Four Seasons Oteli İnşaat ▪ 2008.

Bu uygulama sırasında mevcut yapının altına, yeni fonksiyon gereği üç bodrum kat yapılmıştır. Ayrıca bu düzenleme esnasında yapının kara yönüne iki ek yapı da yapılmıştır. Uzun süre uygulama aşamasına geçirilemeyen bu proje 2008 yılında tamamlanarak Four Seasons Oteli olarak hizmet vermeye başlamıştır. B ▪ Harem Dairesi ▪ Beşiktaş Anadolu Lisesi │ Sahilsaray’ın Beşiktaş yönündeki ikinci binası Harem Dairesi veya sıklıkla söylendiği şekilde Harem Binası’dır. 1924 tarihli Necib Bey Haritası’nda bu binanın Sultan V. Murad’ın oğlu Selahaddin Efendi tarafından konut olarak kullanıldığı görülmektedir.

Harita 1 Necib Bey Haritası 1924. │ 44


Anlaşılan Sultan V. Murad’ın tahtan indirildikten sonra 28 yıl gözetim altında tutulduğu bu binayı daha sonra da oğlu kullanmaya devam etmiştir. 1924’de Halifeliğin kaldırılması ve hanedanın yurt dışına çıkarılmasını takiben bina İstanbul 21. İlkokulu’na tahsis edilmiş ve 1937 yılına kadar bu binada eğitim yapılmıştır. 1940-1941 ders yılında bu kere binaya Beşiktaş 2. Kız Ortaokulu yerleştirilmiş ve 1960 senesinde Atatürk Kız Lisesi adıyla bir Deneme Lisesi’ne dönüştürülünceye kadar Beşiktaş Kız Lisesi adıyla kullanılmıştır. 20062007 öğretim yılından itibaren ise Beşiktaş Anadolu Lisesi adıyla eğitim yapılmaktadır.

Foto 26... Harem Dairesi ▪ Beşiktaş Anadolu Lisesi ▪ 2011.

Altı bölüğe ayrılan yapıya altı ayrı kapıdan girilmekte olup, ahşap merdivenler ile üst kata çıkılmaktadır. Sultan V. Murad bu yapının beşinci dairesinde ikamet etmiştir. Bu daireye deniz tarafındaki beşinci kapıdan girilmekte ve üst katta büyük sofaya açılan ve binanın diğer daireleri ile irtibatı sağlayan koridor üzerindeki ikinci odada yatmaktadır. Bu odanın tam karşısında bir tuvalet, hemen yakınında ise bir hamam bulunmaktadır. Sultan V. Murad’ın kullandığı odanın boyutları 3.10 x 6.12 metre ebatlarında yani yaklaşık 19.00 m2 büyüklüğündedir. 5.15 metre yüksekliğindeki tavan koyu krem renginde muşamba üzerine beyaz çıtalarla süslenmiştir. Odaya iki kanatlı bir kapı ile girilmekte, kapının

karşısındaki

duvarda

iki

pencere,

deniz

tarafında

ise

bir

pencere │ 45


bulunmaktadır.39 29 Ağustos 1904 tarihinde bu odada vefat eden Sultan V. Murad’a tahsis edilen alanın ebadı göz önüne alınırsa Kabataş yönündeki diğer yapılarında hanedan üyeleri tarafından benzer şekilde, birbiri ile irtibatlı küçük alanlar halinde kullanıldığı anlaşılacaktır. Bu binanın Giriş Kat’ının metal parmaklıkları, Birinci ve İkinci Kat’taki pencere ve kapı doğramaları ile ahşap çıtalı tavanları ve bazı tavanlardaki kalemişi süslemeleri diğer yapılarla hemen hemen aynıdır. Uzun dönemdir okul olarak kullanılması nedeniyle özgün değerleri açısından çok zengin olmasa da ortak yapılar grubunun bir parçası olması açısından önemlidir.40 C ▪

Saray Binası

Ana Yapı

Üç ana bölümden oluşan ve alçak bir Giriş Kat

üzerine yüksek iki katlı bina detaylı bir araştırmaya gerek duyulduğu için bu çalışmamızın dışında tutulmuştur.41

Harita 2 C. Stolpe Haritası 1882.

D▪

Yaverler Dairesi

Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi

Çırağan

Sarayı’nın Yaverler Dairesi olarak yapılan yapısı, 1924 tarihli Necib Bey Haritası’nda Zabit Mektebi olarak kayıtlıdır [Bkz. Harita 1]. 1927 yılında daha önce Milli ve Hususi Ticaret-i Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi adıyla Kaptan Hamit Naci Öndes tarafından eğitime açılan okul eski Yaverler Dairesi’ne taşınır. 1928’de devletleştirilerek Âli Deniz Ticaret Mektebi adıyla yeniden düzenlenen okul lise ve iki yıl süreli Güverte ve Makina Yüksek Bölümü ile eğitime devam eder. 1939 yılında Ulaştırma Bakanlığı’na bağlanan Yüksek Denizcilik Mektebi’nin lise bölümü 1945 yılında kapatılır. 1946 yılında Yüksek Denizcilik Okulu olarak yeniden düzenlenen eğitim programı dörder yıllık Güverte ve Makina 39

Şehsuvaroğlu 1954, 92.

40

Erzurumluoğlu 2009, 50.

41

Can 1999. │ 46


Bölümü olarak belirlenir. 1981 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı içine alınan okul buradan taşınır ve binalar orta kademe gemi adamı yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilir. 1982 yılında hâlen eğitimi devam eden Anadolu Denizcilik Lisesi kurulur. 12 Mart 1993 tarihinde armatör Ziya Kalkavan’ın adı okula verilir ve o tarihten itibaren okul Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi olarak hizmet verir.42

Foto 27... Yaverler Dairesi ▪ Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi ▪ 2013.

Yaverler Dairesi, okul olarak kullanımının getirdiği değişiklikler nedeniyle büyük oranda tadilat görmüş olup, yapı betonarme olarak yeniden kurgulanmıştır. Bu arada tespit edilemeyen bir tarihte yapının orijinal ikinci katı yıkılmış ve yapı Zemin Kat ve Birinci Kat olmak üzere iki katlı hale getirilmiştir. Dış cepheleri hariç geçmişe ait herhangi bir iz taşımayan yapının bahçesine yapılan ek binalarda bahçe bütünlüğünü yok etmiştir.43 E ▪ Cemaleddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Yatakhane Binası │ 1924 tarihli Necib Bey Haritası’nda Cemaleddin Efendi Sahilsarayı olarak görülen yapı Feriye Sarayları’nın orta bloğudur [Bkz. Harita 1]. Mehmed Cemaleddin Efendi [1890-1926], Sultan Abdülaziz’in [1830-1876] torunu, Mehmed Şevket Efendi’nin [1872-1899] oğludur.44 Feriye Sarayları’nın bu ikinci bloğunun 1890 doğumlu bir şehzade için yaptırıldığı düşünülemez. Muhtemelen daha önce hanedandan birinin oturduğu bu yapı 1918 tarihinde Mehmed Cemaleddin Efendi tarafından kullanıldığı için onun adı ile 42

Erdoğan 1993, I, 250.

43

Erzurumluoğlu 2009, 51-52.

44

Erzurumluoğlu 2009, 53-54; Alderson 1998, 291-293. │ 47


anılmaktadır. İkinci bir husus ise, Sultan II. Abdülhamid’in öz kardeşi olan Sultan V. Murad Harem Dairesi’nin altı bölüğünden birinde ikamet ederken, amcasının torununa bu kadar büyük bir binanın tahsisi ve onun gerektirdiği harcamayı yapabilmesi düşünülemez. Feriye Sarayları’ndan orta blokta pek çok hanedan mensubunun oturduğu, ancak bu yapıda oturanlar arasında en kıdemli hanedan mensubu Mehmed Cemaleddin Efendi olduğu için onun adı ile anıldığı düşünülebilir.

Foto 28... Cemaleddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Yatakhane Binası ▪ 2013.

Hanedan mensuplarının 1924 yılında yurt dışına çıkarılması sonrası bir süre boş kalan binaya 1928-1929 ders yılında daha önce Kabataş Setüstü’nde bulunan, Kabataş Erkek Lisesi taşınır, 1949 yılında bir dönem Beşiktaş Ortaokulu olarak da kullanılan yapı, daha sonra liseye devredilerek yatılı öğrenciler için yatakhane haline dönüştürülür. F ▪ Seyfeddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Lisesi Eğitim Binası │ Mehmed Seyfeddin Efendi [1874- 1927] Sultan Abdülaziz’in beşinci oğludur. 1924 tarihli Necib Bey Haritası’ndaki nota göre Feriye Sahilsarayları’nın Ortaköy yönündeki son bloğu Seyfeddin Efendi’ye tahsis edilmiş gibi görülmektedir [Bkz. Harita 1]. Ancak bu yapının tümünün Seyfeddin Efendi’ye tahsisi konusunda şüphemiz olduğunu bir kere daha belirtmek isteriz. 1928 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ne tahsis edildiği dönemden günümüze değin okul binası olarak kullanılmaktadır. Gerek Cemaleddin Efendi gerekse Seyfeddin Efendi Sahilsarayları kuzey-güney doğrultusunda, uzun kenarları denize paralel olarak konumlandırılmış, dikdörtgen planlı yapılardır. Yüksekçe bir Giriş Kat at üzerine iki katlı olarak yapılan yapıların tüm duvarları kâgir, döşeme ve tavanları ahşap olarak inşa edilmiştir. Ancak her iki yapının da uzun │ 48


dönemdir okul olarak kullanılması sonucu zaman içinde başta merdiven evleri olmak üzere planlamasında değişiklikler yapılmış, orta mekândaki büyük sofaların döşemeleri betonarmeye tahvil edilmiş, hemen hemen her odanın döşemesi de ahşap taşıyıcıların arasına yerleştirilen çelik profillerle takviye edilmiştir.

Foto 29... Seyfeddin Efendi Sahilsarayı ▪ Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Binası ▪ 2013.

İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı ile aynı planlama özelliklerine sahip olan her iki binada da iç mekân süslemeleri desen ve kompozisyon özellikleri açısından birbirleri ile benzerlik göstermektedir. Yer yer barok, rokoko, ampir ve klasik dönem motif ve süslemelerinin bulunduğu yapıların süsleme elamanları açısından bir bütünlük ihtiva ettiğini söylemek mümkün değildir. Genellikle kompozisyonlarda geometrik paftalamanın oluşturduğu alanlarda yapılan kalemişi desenler orta göbekte ve yan paftalarda yoğunlaşmaktadır. Madalyon formunda uygulanan penç ve akant yapraklarından oluşan desenler, barok ve rokoko üslubunda çalışılmıştır. Dikdörtgen plandaki tavan çıtalamaları üçgen, kare, dikdörtgen, daire, yıldız ve çokgen gibi geometrik formlardan oluşmaktadır. Ayrıca geometrik formların birbiri içine geçmeler yaparak sekizgen, onaltıgen paftalar ve farklı şekildeki çok kenarlı formlar oluşturduğu görülmektedir. Her iki yapıdaki tavanlarda büyük oranda tahrip olmuş olup, yer yer bazı parçaları eksiktir. Bazı odaların kalemişi süsleme olmayan düz çıtalı tavanlarının daha sonraki dönemlerde yapıldığı düşünülse de, Harem Dairesi’ndeki Sultan V. Murad’ın kaldığı oda için “tavanı süslemesizdi” açıklaması, bizim bazı tavanların orijinal durumunun böyle olduğu konusunu düşünmemizi gerektirmektedir.45 45

Şehsuvaroğlu 1954, 92. │ 49


G▪

Mecid Efendi Sahilsarayı

1924 tarihli Necib Bey Haritası’nda, Seyfeddin Efendi

Sahilsarayı’nı takiben Ortaköy yönüne doğru denizin gerisinde, sahil yoluna paralel uzanan ince uzun bir yapıda Mecid [Abdülmecid] Efendi’nin oturduğu belirtilirse de [Bkz. Harita 1] zaman içindeki tadilat ve yenileştirmeler nedeniyle bu yapıdan günümüze herhangi bir iz kalmamıştır. H▪

Feriye Karakolu

Feriye Lokantası

Çırağan Sarayı yapılar dizisinin Ortaköy

yönündeki son binası Feriye, Ortaköy Karakolu veya Tabya Karakolu olarak da bilinen yapıdır. Yapımına Sultan Abdülmecid [1839-1861] döneminde başlanan bu karakollar, mermer sütunlu cephe düzenlemeleriyle birer “saraycık” olarak nitelendirilmektedir. Deniz cephesinde iki yanda dörder sütun bulunan cephesi, hem kara hem de deniz yönündeki girişleri bu yapıların anıtsallıklarını pekiştirmektedir. Alçak bir Giriş Kat’ın üzerine iki katlı olan yapının girişi orta kattan olup, her iki katta da büyük bir sofaya açılan odalar bulunmaktadır.

Foto 30... Feriye Karakolu ▪ Feriye Lokantası ▪ 2013.

Çırağan Sarayı restorasyonu döneminde, uzun süre boş kalan ve nerede ise yıkılmak üzere olan yapı dış duvarları ve plan şeması muhafaza edilmek suretiyle tümden yenilenmiş olup günümüzde Feriye Lokanta’sı olarak kullanılmaktadır. IV▪ GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ BİNASI’NIN BENZER BİNAL ARLA KARŞILAŞTIRILMASI A ▪

Salıpazarı Çifte Saraylar

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Daha

önceleri Emnâbâd [Ümn-âbât - Eminâbât] Sarayı olarak bilinen alanda Sultan │ 50


Abdülmecid tarafından 1855-1859 yılları arasında yaptırılan Çite Saraylar’ın Eminönü yönündeki yapısı Cemile Sultan’a, Kabataş yönündeki ise Münire Sultan’a aittir.46

Çizim 17 Çifte Saraylar Vaziyet Planı Eldem 1993, I, 15.

Söz konusu binalar topluluğunun Cemile Sultan Sahilsarayı’nın selamlık binası hariç tümü günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından kullanılmaktadır.

Foto 31... Çifte Saraylar ▪ 1900 ▪ Genim 2006, I, 117.

Cemile Sultan’ın bu yapıdan taşınmasını takiben, bir dönem Sultan Abdülaziz’in kızlarından Nazime Sultan tarafından kullanılan yapı, 1910 yılında Çırağan Sarayı’nın yanışını takiben Meclis-i Mebûsan ve Meclis-i Ayan olarak kullanılmak üzere Nazime Sultan varislerinden satın alınmıştır. 1913-1920 tarihleri arasında Meclis olarak kullanılan 46

Genim 2004, I, 141-142; Tuğlacı 1981, 58. │ 51


yapılardan Münire Sultan Sahilsarayı 1926 yılında Sanâyi-i Nefîse Mektebi Ali’sine tahsis olunarak eğitime burada devam etmesi sağlanmıştır. Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi olarak ismi değişen okul 1948 yılında söz konusu yapının yanışına kadar eski sarayı kullanmıştır.

Çizim 18... Çifte Saraylar ▪ Giriş Kat Planı ▪ Eldem 1993, I, 20.

“1 Nisan 1948 gecesi Fındıklı’da, eski Mebusan Meclisi Binası’ndaki Güzel Sanatlar Akademisi yandı... Bir daha yerine konamayacak bazı sanat dokümanlarını kaybettik. Bunların başında 15 yıldan beri, toplanmakta olan millî mimari rölöveleri gelmektedir. İçinde sivil mimarimizin artık mevcut olmayan bazı örnekleri de vardı. Prof. Sedad Hakkı Eldem, 1000-1500 kadar olduğu tahmin edilen bu çalışmaları çok bilgili bir şekilde talebelerine toplattırmakta bu suretle sivil mimari arşivinin ikmaline çalışmaktaydı... Bu hususta bir mesuliyet varsa, bunu Akademi idarecilerinden ziyade Millî Eğitim Bakanlığı’na atfetmek doğru olur. Akademi’nin kâgirleştirilmesi için senelerden beri Bakanlığa müteaddit müracaatlar yapıldığı hepimiz biliriz... Bakanlık bu işe bir türlü ödenek tahsis etmemiştir... Akademi, eski ismiyle Sanayii Nefise Mektebi Ali’si, enderundan sonra, memleket mimarlığının beşiğidir.”47 Sedad Hakkı Eldem ve Mehmet Ali Handan tarafından hazırlanan proje doğrultusunda yeniden inşa edilin yapı, 1953 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi’nin bir bölümü olarak kullanılmaya başlanır. Yangın sonrası ortaya çıkan bürokratik ve mali zorluklar nedeniyle uzun süre kendi halinde bırakılan yapı için bir dönem Bediî Faik “... Mesela Sayın Bayar İstanbul’a gelip de, motorla Fındıklı açıklarından geçmemiş olmasaydı,

47

Sayâr 1948, 53. │ 52


senelerce evvel kül olan Akademi binasının tamirine girişilmiyecekti... Allahtan - Maarif değil - Maliye Bakanlığı’nın yardımı yetişti de, Akademi’nin inşası ümitleri belirdi. Halbuki beri yanda, Akademimiz’e gelince kısılan Maarif tahsisatı, mesela Taşkışlada’ki Teknik Üniversite

ilavesinin

tamamlanması

için,

birden

bire

açılarak

1.5

milyona

yükselivermiştir.”48 Projenin ve dolayısıyla Akademi’nin karşılaştığı sorunlar uygulama sürecinde ve sonrasında da devam etmiştir. Ortaya çıkan sorunlar ve yapının mimarisi ve plan tipi ile ilgili detaylar, Sedad Hakkı Eldem ve Mehmet Ali Handan tarafından kaleme alınmış 1954 tarihli bir yazıda şöyle anlatılmaktadır. “18. asırda Boğaz’ın muhtelif yerlerinde yapılan Saray, yalı ve köşklerden biri olan bu binaya ait taş hazne, mutfak vs., gibi bakaya bugün [1954] kısmen mevcuttur. 19. asrın ikinci yarısında bu yere biri Cemile, diğeri Zekiye [Münire] Sultana ait olmak üzere Çifte Saraylar inşa edildi... Binalar gayet ahenkli cephe ve muvazeneli planları tebarüz etmektedir. Plan o zamanki tipe göre 3 sofalıdır. Orta holü merkezi olup iki eyvanlıdır. Çırağan Sarayı yangınından sonra bina Meclis-i Mebusan’a tahsis edildi ve ilk tadilata bu esnada uğradı. Orta ve yan sofaların şekli değiştirildi. Takviye için direkler kondu ve asma katlar inşa edildi. 1926 senesinde Cumhuriyet Hükümeti, müessese ile yakından alakadar olarak İstanbul’un en güzel saraylarından olan bu eski Meclis-i Mebusan binasını tahsis etti. 1927’de Mekteb’in ismi değiştirilerek “Güzel Sanatlar Akademisi” oldu. Binanın bir defa daha bünyesi değiştirilerek Akademi’ye uygun bir hale sokuldu. Üst kattaki sofa, galerili bir konferans salonu haline getirildi. Sağ taraftaki sofa bölünerek kütüphane yapıldı. Sol taraftaki ayrılarak resim atölyelerine tahsis edildi. Bu tarihten sonra Akademinin inkişaf devri başlar... 21 yıl süren bu devirde Akademi kendi bünyesini bulmuş ve birçok Avrupa Akademileri ayarına yükselerek en verimli çalışmalarına başladığı bir zamanda büyük yangın felaketi ile karşılaşmıştır. Döşeme ve tavanlarının ahşap olması yangının süratle inkişaf etmesine sebep olmuş ve yegane ayakta kalan binanın kâgir beden duvarları olmuştur... Tatbik edilmiş olan Sedad Hakkı Eldem ve Mehmet Ali Handan projesindeki esas fikir, eski binanın karakteristiklerini muhafaza ederek Akademinin bugünkü ve ileride alacağı şekle uygun modern anlayışta bir plan vücuda getirmektir. Nitekim bunda muvaffak olunmuştur. Eski plandaki sofalar tekrar ihya edilmiş, binanın içine avlu ve merdivenler yerleştirilerek dahilde azami ışık ve ferahlık temin edilmiştir. Yan binada hiç bir işe yaramadığından depo olarak kullanılan bodrum katı tavanı yükseltilerek bir kat

48

Faik 1981, 5. │ 53


kazanılmış, esas giriş ve iki kat irtifaındaki şeref holü de bu kata alınarak, layık-ı veçhe ile kıymetlendirilmiştir. Haçvari bir planı olan holün karşısı tamamen denize açılmış, sağdan mimari kısmına, soldan şeref merdiveni ile 1. Kata ve üst kattaki konferans salonuna bağlanmıştır. Şeref holünün üzerinde bulunan bu salon; hol, sergi, projeksiyon ve konferans salonu ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düşünülerek tertiplenmiştir. Binanın programı hazırlanırken yeniden kazanılan zemin kat talebenin müşterek ihtiyaçlarına daimi surette hariçle ve talebeyle temas bulunacak idareye tahsis edilmişti. 1. Katın sağ tarafı; mimari bölümü sınıflarına, sol tarafı ise resim ve akademi kütüphanesine ayrılmıştı. Üs kat mektebin ileride inkişaf ederek alacağı şekil göz önünde tutularak atölyelere ve buna bağlı profesör, doçent ve asistan odalarına ayrılmış, sol taraf ise eskiden olduğu gibi resim kısmı atölyelerine tahsis edilmişti. Proje üzerindeki çalışmalar ilerledikçe o zamanki müdüriyet bu projeyi idarenin ve müdür odasının zemin katta olması ve müdürün lojmanının olmamasından dolayı muhtelif vesilelerle sabote etmiş ve lojmanı olan diğer projenin tatbiki için gayret göstermiştir.”49

Çizim 19... Güzel Sanatlar Akademisi ▪ Birinci Kısım Yenilemesi ▪ 1945-1953 ▪ Işın 2013, 271.

1953 yenilemesi, binanın eski durumuna öykünerek yeniden inşa etmek yerine, özünde onunla bağ kuran bir mekân anlayışının ifadesidir. Projenin ana ilkesi, saray binasının kalın, yığma duvarlardan oluşan dört bloğunu geçirgen, şeffaf tek bir mekânla bağlayarak bütünsel olarak algılanan bir iç mekân yaratmasıdır. Sofa-salon, bu zengin iç mekânın merkezinde bir meydan, buluşma ve karşılaşma yeri olarak Akademi’nin kalbinde aynı zamanda kara ile deniz arasında son derece geçirgen bir alan olarak yer 49

Eldem-Handan 1954, 5-17. │ 54


alır. Böylelikle binanın Boğaziçi ile kurduğu ilişki yeniden yorumlanmıştır. İç mekânda inşa edilen yapının bu özellikleri, mimarlar tarafından betonarme iskeletin zarif çözümünde aranır.

Foto 32... Güzel Sanatlar Akademisi ▪ Birinci Kısım Yenilemesi ▪ 1945-1953 ▪ Işın 2013, 272-273.

Eldem-Handan yenilemesi Akademi’nin 1930’lu yıllarda mimarlık eğitiminde ve Cumhuriyet dönemi mimarlığında modernist düşüncenin temelini atan Batılı mimar hocalar üzerinden üstlendiği rolü ne denli özümsediğinin göstergesidir. Muhlis Türkmen seneler sonra “... Saray kalıntısından tamamen sıyrılıp, genç, dinamik, ve onurlu bir mimariye gidişin bir anlatımı olarak değerlendirdiği bu deneme; eski olanı değişen değer ve ihtiyaçlara karşın yeniden inşa etme yerine, kolektif belleğin parçası olan mekânın anlamını araştıran ve yorumlayan çağdaş düşüncenin somut bir örneği olarak önümüzde durmaktadır.” demektedir.50 B ▪ Bebek Âli Paşa Yalısı ▪ Vâlide Paşa Yalısı ▪ Mısır Başkonsolosluğu │ 1814-1871 yılları arasında yaşamış olan Mehmed Emin Âli Paşa son dönemin önde gelen Osmanlı sadrazamlarından biridir. 1830’da Divan-ı Hümâyun kalemine girerek memuriyet hayatına başlayan Mehmed Emin Efendi’ye güzel tavrı ve kabiliyetinden dolayı Âli adı verilir. 1835’de ikinci katip olarak Viyana’ya, 1838’de elçilik müsteşarı sıfatıyla Londra’ya giden Mehmed Emin Efendi 1846 yılında Mehmed Emin Reşid Paşa’nın sadrazam olması üzerine Hariciye Nazırı olarak atanır. 1848 yılında vezir rütbesi ile 34 yaşında Paşa olur. 1852 yılında 38 yaşında Sadrazam atanır ve çeşitli kereler bu görevde bulunduktan sonra 7 Eylül 1871 tarihinde 57 yaşında vefat eder. Günümüz Bebek Semti’nde bulunan ve daha önceleri Dürrîzade Esseyit Mehmed Ataullah Efendi’nin yalısı olarak bilinen yapı Dürrîzade Abdullah Efendi’nin ölümü üzerine Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa tarafından satın alınır. Rauf Paşa’nın 1859 tarihindeki ölümü üzerine bu kere söz konusu yalı Âli Paşa tarafından satın alınarak kullanılır.51 Paşa’nın ölümünden sonra ortaya çıkan 50

Aysel 2013, 22-28.

51

Genim 2006, I, 392-393. │ 55


borçları nedeniyle uzun süre boş kalan yapı büyük oranda tahrip olur ve 1896 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından satın alınarak Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Hanım’a hediye edilir. Tümü ahşap olan eski yalıyı 1902 yılında yıktıran Emine Hanım, bu kere Raimondo d’Aranco’ya günümüzde Mısır Başkonsolosluğu olarak kullanılan Hıdiva Sarayı veya Vâlide Paşa Yalısı’da denilen bugünkü yapıyı yaptırır.

Foto 33... Âli Paşa Yalısı ▪ 1880 ▪ Genim 2006, I, 393.

Boğaziçi sahilinde yer alan en önemli yapılardan biri olan bu yapı geniş cephesi ile küçük bir saray görünümündedir. Dikdörtgen planlı yapı harem ve selamlık olarak iki ayrı bölümden meydana gelir. Eşit ağırlıklı olarak kütlesel görünümlü, iki bölümlü binanın plan şeması dış görünümünden de kendisini belli etmektedir. Yalının denize dik ekseninin güneyinde harem, kuzeyinde de selamlık bölümleri vardır.

Çizim 20... Âli Paşa Yalısı ▪ Vâlide Paşa Yalısı ▪ Mısır Başkonsolosluğu ▪ Eldem 1993, I, 145. │ 56


Günümüzde Konsolosluk binası olarak kullanılan selamlığın üst katında büyük bir kabul salonu ile büyük bir yemek salonu vardır. Konsolosluğun rezidansı olan eski harem bölümünde ise yemek ve müzik salonlarına yer verilmiştir. Yapının cephe görünümüne, salonların geri çekilmesi veya öne çıkarılması ile hareket getirilmiştir. Yapının deniz cephesindeki iki ucuna, simetrik, yüksek ve dik bir çatı ile kapatılmış bölümler ve bunların arkasında da çift kuleler konulmuştur. Bu bölümlerde Avrupa mimarisinin etkileri açıkça görülmektedir. Bunları denize yönelik sütunların taşıdığı balkonlar tamamlamıştır. Yalının içerisi bezeme yönünden oldukça zengindir. Merdiven korkulukları ince dallar, asma filizleri, atkestanesi yaprakları, tomurcuk ve çiçeklerden oluşan bezemelerle süslenmiştir. Özellikle merdivenleri taşıyan metal çerçeveler ile basamaklardaki kolonlar bitkisel motiflerle süslenmiştir. Yer yer yaldızlı olan çok zengin renklere burada da yer verilmiştir. Metalden yapılmış olan çiçek ve yapraklar salonlardaki kolonların başlıklarında ve tavan kasetlerinde de tekrarlanmıştır. Kolonların başlıklarında İon üslubu volütlere, Korint üslubu lotüslere yer verilmiştir. Ayrıca tavan kasetlerinde stilize çiçekler artnouve üslubunu yansıtmaktadır. Harem bölümündeki salonların duvarları pembe ve yeşilin ağırlık kazandığı desenli kumaşlar ve kâğıtlarla kaplanmıştır. Vâlide Paşa Yalısı Boğaziçi’nin şanslı yapılarından biridir, bir konut olarak inşa edilen yapı hâlâ hemen hemen aynı fonksiyonunu sürdürerek günümüzde de kullanımı devam etmektedir. Son yıllarda yapılan restorasyon sonucu varlığı sürdürmeye devam eden yapının tüm ısıtma, soğutma ve sıhhi tesisatı değiştirilerek modernleştirilmiş ve elektrik tesisatı yenilenmiştir. C ▪

Bebek Beyhan Sultan Sahilsarayı

Said Paşa Yalısı

Arnavutköy

Akıntıburnu’nda bulunan bu saray ne yazık ki günümüze erişmez.

Çizim 21... Beyhan Sultan Sahilsarayı Yerindeki Said Paşa Yalısı ▪ Eldem 1993, I, 126-127. │ 57


Beyhan Sultan [1766-1824] Sultan III. Mustafa’nın kızı, Sultan III. Selim’in kardeşidir. XVIII. yüzyıl sonunda Osmanlı saray yaşamının çağdaşlaşmasında etkili bir isim olan Beyhan Sultan, adı geçen sarayının dışında muvakkithaneler, çeşmeler gibi hayır yapıları da yaptırmakla tanınmıştır. Sultan III. Selim döneminde Arnavutköy’ün Bebek’e doğru olan bölümünde eskiden Hasan Halife Bahçesi olarak anılan alanın bir bölümünde büyük bir sahil saray yaptırır. Beyhan Sultan’ın ölümü üzerine Mihrimah Sultan’a tahsis edilen bu saray, Mihrimah Sultan’ın erken ölümü üzerine eşi Said Paşa’nın adı ile anılarak Sait Paşa Sarayı olarak literatüre geçer.52 Muhtemelen XIX. yüzyılın ortalarında yıkılan bu sarayın yerine alçak bir Giriş Kat üzerine iki katlı, kâgir yeni bir yapı, Çifte Saraylar inşa edilir.

Foto 34... Bebek Koyu ▪ 1890 ▪ Genim 2012, III, 431.

Cumhuriyetin ilanını takiben bir süre boş kalan yapıda daha sonra 1940’lı yıllarda Boğaz sahil yolunun genişletilmesi aşamasında yıkılan bu yapı da bir dönem Feyziati - Boğaziçi Lisesi eğitim yapar.53 Salıpazarı Çifte Saraylar ile aynı plan şemasında olduğu düşünülen bu yapının okul olarak kullanıldığı dönemlerde bazı tadilatlar geçirdiği de bilinmektedir.

52

Allom 2013, 146.

53

Eldem 1993, I, 116; Artan 1994b II, 191. │ 58


Çizim 22... Said Paşa Yalısı ▪ Eldem 1993, I, 129.

D ▪

Baltalimanı Sahilsarayı

Günümüzde harem bölümü Baltalimanı Kemik

Hastalıkları Hastanesi, selamlık bölümü İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesisi olarak kullanılan benzer bir yapı ise sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından Sarkis Balyan’a yaptırılan ve Baltalimanı Sahilsarayı adıyla anılan binadır.

Çizim 23... Baltalimanı Sahilsarayı ▪ Eldem 1993, I, 200.

Daha sonra Reşid Paşa’nın oğlunun Fatma Sultan ile evlenmesi sırasında hazinece satın alınarak yeni evlilere tahsis edilir. Fatma Sultan’ın ölümü üzerine kardeşi Mediha Sultan’a devir edilen bina, sultanın Ferid Paşa ile evlenerek uzun süre oturduğu yapıdır. 1922 sonrası harem bölümü hastane, selamlık bölümü Balıkçılık Enstitüsü olarak kullanılan yapı Boğaziçi’ndeki son dönem örneklerinde olduğu gibi kâgir bir yapıdır. Her iki binada zaman içinde değişen fonksiyonları nedeniyle büyük oranda tadilatlar geçirmiş olup, kısmen betonarmeye dönüştürülmüştür.54 54

Ödekan 1994, II, 34-35; Tuğlacı 1981, 260-261. │ 59


E ▪

Kandilli Adile Sultan Sarayı

Sultan II. Mahmud’un kızı olan Adile Sultan 1826

yılında doğar. Yapıcı ve hayırsever bir kimlikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da yürüttüğü faaliyetler, Osmanlı kadınının saygınlık kazanmasına büyük katkı sağlar. Saray, Sultan Abdülmecid tarafından Tophane Müşiri Halil Paşa’dan alınan konağın yerine Sultan Abdülaziz tarafından 1876 yılında Sarkis Balyan’a yaptırılır.55 1899 yılında Adile Sultan’ın ölümüne kadar saray olarak kullanılan yapı, bu tarihten sonra Maarif Nezareti’nin mülkiyetine geçer. 1916 yılında “Kandilli Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanisi” olarak kullanılmaya başlanan yapı, 1924-1925 öğretim yılından itibaren Kandilli Kız Orta Mektebi, 1931 yılından itibaren ise Kandilli Kız Lisesi olarak hizmet verir. 1969-1970 öğretim yılında okul bölümünün yeni binaya taşınmasını takiben, yatılı öğrenciler için yatakhane olarak kullanılmaya başlanan bina 18 Mart 1986 tarihinde yanar. Uzun süre hiç bir müdahale görmeden kaderine terk edilen yapı 1995 Nisan ayında kurulan KANKEV Kandilli Kültür ve Eğitim Vakfı’nın girişimleri sonucu onarım için gereken işlemlere başlanır. 10 yıl süren proje ve finasman çalışmalarından sonra 2005 yılında tamamlanarak sosyal tesis olarak kullanıma açılır.

Foto 35... Vaniköy Koyu ▪ Adile Sultan Sarayı ▪ 1885-1890 ▪ Genim 2012, IV, 667.

Arazi eğiminden dolayı kısmen üç, kısmen iki katlı olan yapı 32.00 x 93.00 metre boyutlarında olup, ellibeş odası vardır. Yapı üç bölükten oluşmaktadır. Birinci bölük Adile Sultan’ın ikametine ayrılmış olup, yüksek bir subasman üzerindedir. Sarayın Birinci

55

Tuğlacı 1981, 243-244. │ 60


Katı’ndaki cümle kapısına iki kollu bir merdivenle çıkılır. Dört kolonla taşınan bir şahnişin, girişin üstünü örter ve revaklı bir sahanlık oluşturur. Girişte mermer döşeli büyük bir taşlık ve iki yanında büyük odalar vardır. Merdiven kirişini taşıyan bir çift kolonun iki yanında yükselen iki kollu bir merdivenle üst kata çıkılır. Sultanın özel dairesinin bulunduğu üst katın, zemin ile benzer bir şeması vardır. Yalnız buradaki salonun veya sofanın denize bakan cephesine, girişin üzerini örten şahnişin eklenmiştir. Beş pencere ile manzaraya açılan sofanın iki yanında büyük salonlar bulunmaktadır. Sofa, merdivenin iki yanından birer koridorla orta bölüme bağlanır.

Çizim 24... Kandilli Adile Sultan Sarayı ▪ Eldem 1994, II, 136-137.

İkinci bölük olarak nitelendirilen doğu bölümünün girişinde uzun ve büyük bir taşlık vardır. Geniş ve rahat bir merdivenle üst kata ulaşılır. Bu katın da odaları, büyük bir sofa konumunda olan salonun kuzey ve güney tarafında yer almaktadır. Salonun doğu ucunda servis hacimleri, batı kenarında ise, orta bölüme açılan kapılar bulunmaktadır. İstanbul saraylarında genellikle harem ve selamlık olarak kullanılan simetrik bölümlü şema, ortada daima bir merkezi mekânla bağlanır. Bu yapıda da aynı şema kullanılmıştır. Sarayın Adile Sultan'a ait oluşu nedeniyle, farklı bir kullanıma sahip olsa da merkez bölüm, şemadaki yerine yerleştirilmiştir. Büyük bir oval salon bu bölümün dominant elemanıdır. Uzun ekseni, yaklaşık 28 metre, kısa ekseni ise 10 metre kadar olan oval salon, geleneksel bir form kullanılarak, kısa ekseni üzerinde iki yana doğru birer eyvan benzeri öğe ile genişletilmiştir. Salon, ahşap bir tavanla örtülüdür; ortada, plana paralel olarak oval biçimli ve yükseltilmiş bir eğrisel örtüyle bitirilmiştir. Dörder kolonun taşıdığı bu örtü biçimi, buradaki merkezi mekânı belirlemektedir. Oval salon, yapının içinde, yüzeylerinin ele alındığı ve dekoratif ilgi yoğunluk bakımından da en ilgi çekici bölümü meydana getirmektedir. Geç rokoko denilebilecek bir üslup özelliği taşıyan │ 61


zengin ve yüklü bir bezemesi vardır. Tüm bezeme, örtü kesiminde yer almaktadır. Duvarlar, büyük olasılıkla bir onarımda sıvanmış olmalıdır. Eliptik örtü, simetrik yerleştirilmiş değişik çaplı dairelerin içine ve dışına, istif edilmiş bezemeler taşımaktadır. Daireler, meandr motifli bir çevre ile ortası akantus yapraklı bir madalyon ve sekiz köşeli yıldızlar olarak istiflenmiş kıvrımdal motifli bir göbekten oluşmaktadır. Kıvrımdal gruplarının ortasında arma motifi vardır. Daireler dışındaki alanlar, baklava biçimli kafesle zeminlendirilmiştir. Eliptik tavanı taşıyan kolonlar yuvarlak gövdeli ve kompozit başlıklıdır. Yanlarında, çatılmış meşe dalından birer çelenk motifinin bulunduğu yastıklar vardır. Bu denli yoğun olmasa da binanın diğer kısımlarında da özenli bir dekoratif çabanın ürünleri görüllmektedir.

Foto 36... Kandilli Adile Sultan Sarayı ▪ Restorasyon Sonrası İç Mekân Görünümü ▪ Yapı Merkezi ▪ 1999.

Adile Sultan Dairesi’nin bezemelerinde, oval salondan farklı olarak, geometrik bir disiplin içinde çerçevelere bağımlı kılınmış; simetrik ve oldukça klasik örneklerdir. Saray, dış görünüşü bakımından, çok sade bir düzenlemeye sahiptir. Cephelerde üçlü pencere birimlerinden oluşan bir gruplama fark edilmektedir. Pencereler daire kemerli, basık kemerli veya düz atkılıdır. Kısaca, neoklasik bir cephe anlayışının belirgin olduğu söylenebilir. Sarayın içinde yer aldığı koruda bazı müştemilat binaları da vardı. Sarayın arkasında bulunan ve Sıraevler Sokağı'na bakan ve ilk işlevi bilinmeyen bina, yemekhane ve kitaplık olarak kullanılmaktadır. Sarayın doğusunda bulunan aşçı ve seyis yatakhanesi, bugün mevcut değildir.56 56

Batur 1994, I, 83-84. │ 62


Yapının onarımı öncesinde Ersin Arıoğlu ve Köksal Anadol’un yönetiminde, gereken statik

araştırmalar

yapılmış

ve

yeni

kullanım

projesi

bu

araştırmalar

sonucu

oluşturulmuştur. Onarım sırasında öncelikle okul olarak kullanımı sırasında yapılan ek ve eklentiler kaldırılmış, yıkılma tehlikesi altında olan duvarlar acil olarak takviye edilmiştir. Yeniden kullanımın gerektirdiği, fakat yapıya yeniden eklenmesi gereken mekânlar için yaklaşık 2.50 metre derinliğinde kazı yapılmış ve yapısal güçlendirme ile yeni hacimler elde edilmiştir. Bu arada yangın sırasında zarar gören tuğla duvarlar özel harç ve enjeksiyon malzemesi ile takviye edilmiş, çatlaklar onarılarak sağlamlaştırılmıştır. Yeni oluşturulan döşemeler ise çelik veya var olan döşeme dişlerine oturan ön gerilmeli “paneltonlarla” oluşturulmuştur. Restorasyon sırasında taşıyıcı sistemde geliştirilen güçlendirme ayrıntıları ve malzemeler sayesinde yapıya uzun bir ömür kazandırılması dikkat edilen husustur.

Foto 37... Kandilli Adile Sultan Sarayı ▪ Restorasyon Essnasında ▪ Yapı Merkezi ▪ 1988-1999.

İnce yapı ve bezemelerde abartıya kaçılmaması, elektro-mekanik donanımda özgün yapıya en üst düzeyde entegrasyon sağlanması, yangına karşı çağdaş ve teknolojik önlemler alınması, özgün plan şemasının korunması olarak özetlenebilir.57 1876 yılında bir 57

Anadol-Demirer 2009, 92-93. │ 63


konut yapısı olarak planlanan bina, 1909 ile 1986 yılları arasında önce okul daha sonra yatakhane olarak kullanılmış, restorasyon sonrası ise düğün, toplantı ve benzeri aktivitelerin yapılacağı bir tesis ve lokanta olarak hizmet vermektedir. Bu nedenle yeni kullanımın gerektirdiği alt yapı ile donatılmış ve yangına dayanıklı malzeme ile yenilenmiştir. F ▪ Bayezıd Âli Paşa Sarayı │ Bayezıd’da Mercan Ağa mahallesinde bulunan bu yapı günümüze ulaşmamıştır. Daha önceleri büyük bir ahşap konağın bulunduğu alanda 1865 yılında Sultan Abdülaziz’in emriyle bedeli Hazine-i Hassa’dan ödenmek üzere dönemin sadrazamı Mehmed Emin Âli Paşa’ya kâgir bir konak yapımına karar verilir. Agop ve Sarkis Balyan kardeşler tarafından inşa edilen yapı Âli Paşa’ya armağan edilir. 1871’de Âli Paşa’nın ölümü üzerine varislerinden alınan yapı bir dönem Meşihat [Şeyhülislam] Dairesi olarak kullanılmış, kısa süreliğine sırasıyla Fatma, Saliha ve Nazime Sultanlar’ın ikametine tahsis edilen yapı daha sonra Mercan İdadisi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Foto 38... Bayezıd Kulesi’nden Boğaziçi ▪ Âli Paşa Sarayı ▪ 1868 ▪ Genim 2006, I, 15. │ 64


23 Temmuz 1911 günün vuku bulan Uzunçarşı Yangını sırasında yanan yapı uzun yıllar boyunca olduğu gibi kalmış ve halk arasında Yanık Saray adıyla tanınır olmuştur. 19501955 yılları arasında yıktırılan binanın yerinde şimdi bir otopark olarak yapılan fakat büro olarak kullanılan bir bina bulunmaktadır.58 G ▪

Koşuyolu Adile Sultan Kasrı

Üsküdar Koşuyolu’nda Validebağı içerisinde

bulunan bu kâgir yapı 1853 tarihinde yapılmış olup, benzerleri gibi alçak bir Bodrum Kat üzerine iki katlıdır. Dikdörtgen formundaki bu yapının planı da benzer yapılarda olduğu gibi her iki eksene göre simetriktir. Yapıya, her iki uzun cephesinden Çırağan Sarayı’nın kara yönündeki merdivenlerine benzer şekilde anıtsal nitelikli merdivenlerle orta kattan girilmektedir. Orta aksı oluşturan büyük sofanın her iki girişe doğru uzanan birer eyvanı bulunmaktadır. Kuzey yönünde bulunan anıtsal bir merdivenle üst kata çıkılmakta, üst katta köşeleri pahlı ve iki yöne doğru eyvanları uzanan büyük bir sofa bulunmaktadır.

Foto 39... Adile Sultan Kasrı

Yapıda iki katta beşerden on oda bulunması onun uzun süreli bir ikametten çok günü birlik kullanım için yapıldığını gösterir. Cumhuriyet’in ilanını takiben çocuklara yönelik 60 yataklı bir sağlık tesisi olarak kullanılan yapı, daha sonra idare binası olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Bir dönem üzerine bir kat ilavesi ile kullanılan yapı, daha sonra statik sakıncalar nedeniyle bu ekten temizlenmiştir. Son dönemde uzun bir restorasyon süreci 58

Tuğlacı 1981, 206. │ 65


geçiren yapının Validebağı Sağlık Tesisleri tarafından kullanılmaya devam edeceği düşünülmektedir.59

V▪

SONUÇ

Birkaçı hariç hemen hepsi Boğaziçi kıyılarında veya onun hemen

gerisindeki yamaçlarda yer alan kâgir saray yapılarının ilki Beykoz, Hünkâr İskelesi mevkindeki tepe üzerinde yer alan Beykoz Kasrı’dır. Yapımına 1846 yılında başlanan bu yapı Mehmed Ali Paşa’nın 2 Ağustos 1849’daki ölümü üzerine uzunca bir süre yarım kalmış, daha sonra 1857 tarihinde inşaata başlanmasının onbirinci yılında tamamlanarak kullanıma açılmıştır.

Foto 40... Beykoz Kasrı ▪ 1860-1865 ▪ Genim 2012, III, 119.

Yapının uzun süre yarım kalmasının bir nedeni de Padişah’a hediye olarak yaptırılan bu yapının o güne kadar alışılmış saray yapıları dışında kâgir olarak yapılma düşüncesidir. Muhtemelen bu tür bir yeni denemenin hediye olarak yapılmasından hoşlanmayan imparatorluk yönetimi bu yapının bitimini ertelemiş ve kendi iradesiyle yapılan Küçüksu Kasrı’nın 1856 tarihindeki bitimini beklemiştir.

Feriye Sarayları Birinci Binası olan yapımızda bilindiği gibi uzun süredir bir eğitim tesisi son yirmi yıldır ise üniversite binası olarak kullanılmaktadır. Isıtması mangal ile yapılan, orijinal aydınlatma elemanı kandil veya lamba olan, konut olarak yapılmış bir yapının okul

59

Tuğlacı 1981, 172-173. │ 66


olarak kullanımının getirdiği sakıncalar dolayısıyla yapı ne yazık ki büyük bir yangın sonucu yanmıştır.

Foto 41... Küçüksu Kasrı ▪ 1870 ▪ Genim 2012, IV, 573.

Bu kere aynı fonksiyonla devamı düşünüldüğü için Yapı Yönetmelik’leri gereğince sığınak, yangın merdiveni, yangın suyu deposu gibi ek hacimlerin yanı sıra ısıtma, soğutma, aydınlatma, haberleşme, akustik gibi modern kullanım gereçlerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Geçmişte bir kaç kişinin yaşadığı mekânlarda bugün onlarca kişi eğitim görmekte, özellikle orta sofalarda yoğunlaşan öğrenciler risk oluşturmaktadır. Bu nedenle yangın öncesi yapının merdivenleri betonarmeye dönüştürülmüş, orta sofaların biri betonarme, diğere ise çelik takviyelerle güçlendirilmiştir. Benzeri yapıların hemen hemen tümünün geçirdiği benzer düzenlemeleri geçiren Galatasaray Üniversitesi Ana Binası’nın gelecekte daha az zarar görmesi için gereken tedbirlerin çağdaş malzemeler ile alınması ve yapının güvenliğinin can ve mal emniyetini sağlayacak şekilde alınması gerekmektedir. Saygılarımızla,

Yrd. Doç. Dr. Fatih Elcil

Dr. M. Sinan Genim │ 67


VI ▪ K A Y N A K Ç A

AÇIKYILDIZ 1997 Birgül Açıkyıldız, 19. yy Osmanlı Mimarlığı’nda Neo-Gotik Üslup, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1997.

ADIGÜZEL 2006 Hatice Adıgüzel, 19-20. yy Osmanlı Mimarlığında Art Nouveau Üsluplu Çiniler, M.S.G.S. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Türk İslam Sanatları Programı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.

AĞIR 2001 Aygül Ağır, “Balyan Ailesinin Mimarlığında Palladio İzleri”, Proceedings of the 11th International Congress of Turkish Arts, Utrecht-The Netherlands, August 23-28, 2001, s. 1-24.

AHMED LÛTFÎ 1988 Ahmed Lûtfî, Vak’a-Nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, Yay. Haz. M. Münir Aktepe, X, Ankara 1988.

ALDERSON 1998 A.D. Alderson, Osmanlı Hanedanının Yapısı, İstanbul 1998.

ALLOM 2013 Thomas Allom, İstanbul Manzaraları, Çev. Şeniz Türkömer, İstanbul 2013.

AMICIS 1993 Edmondo de Amicis, İstanbul, Ankara 1993.

ANADOL-ARIOĞLU 2004 Köksal Anadol-Ersin Arıoğlu, “Galata Kulesi”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, I, İstanbul 2004, s. 151-174.

│ 68


ANADOL-DEMİRER 2009 Köksal Anadol-Mehmet Demirer, “Adile Sultan Sarayı-Kandilli Sakıp Sabancı Kültür Merkezi”, Yapı, 329, İstanbul 2009, s. 92-99. ARIK 1999 Rüçhan Arık, “Osmanlı Sanatında Duvar Resimleri”, Osmanlı Ansiklopedisi, XI, Ankara 1999, s. 423-436. ARSLAN 1992 Necla Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde Anıtsal Yapılarıyla İstanbul [18. yy Sonu ve 19. yy], Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Batı Sanatı ve Çağdaş Sanat Programı, Doktora Tezi, İstanbul 1992. ARSLANGAZİ 2000 Havva Arslangazi, Maslak Kasırları [Karşılaştırmalı Bir İnceleme], İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000. ARTAN 1994a Tülay Artan, “Beşiktaş”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 161-163. ARTAN 1994b Tülay Artan, “Beyhan Sultan Sahilsarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 191-192. ARTAN 1994c Tülay Artan, “Beşiktaş Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 171-173. ASLANAPA 1986 Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986. ASLANAPA 1993 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1993. │ 69


ASLANAPA 1996 Oktay Aslanapa, Osmanlı Mimarisi, İstanbul 1996. ATALAN 2008 Özlem Atalan, Kıyı Yerleşmelerinin Tarihsel Değişim Süreci ve Koruma Yöntemleri Üzerine Bir Araştırma; Ortaköy-Kuruçeşme Sahili, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2008. ATEŞÖZ 1994 Nuh Ateşöz, Dolmabahçe Sarayı Kapıları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Programı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994. AVCI 1994 Sedat Avcı, “Beşiktaş İlçesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 166-167. AYDIN 2008 Necati Aydın, “Galatasaray Üniversitesi”, Geçmişten Günümüze Boğaziçi, II, İstanbul 2008, s. 663-666. AYSEL 2013 Nezih R. Aysel, “Bir Mimarlık Öyküsü: Akademi Binasının Yenilenme Süreci, 1949-1953 Geçmişe Yönelik Bir Okuma Denemesi: Notlar, Düşünceler”, Mimar.İst, 47, İstanbul 2013, s. 22-28. AYVERDİ 1978 Ekrem Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul 1978. BATUR 1994 Afife Batur, “Âdile Sultan Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul 1994, s. 83-84. BATUR 1994a Afife Batur, “Hıdiva Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1994, s. 63-65. │ 70


BİLECİK 2004 Gülberk Bilecik, Ayverdi Haritası’nın Işığında 19. yy da İstanbul’un Tarihi Yarımada’sında İnşaat Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2004. CAN 1997 Selman Can, Belgelerle Çırağan Sarayı, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997. CAN 1999 Selman Can, Belgelerle Çırağan Sarayı, Ankara 1999. CAN 2002 Selman Can, Osmanlı Mimarlık Teşkilatının 19. yy’daki Değişim Süreci ve Eserleri ile Mimar Seyyid Abdülhalim Efendi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2002. CAN 2010 Selman Can, Bilinmeyen Aktörleri ve Olayları İle Son Dönem Osmanlı Mimarlığı, İstanbul 2010. CEYLAN 1994 Oğuz Ceylan, “Çifte Saraylar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 512-513. DAĞDELEN 2007 İrfan Dağdelen, Alman Mavileri: 1913-1914 I. Dünya Savaşı Öncesi İstanbul Haritaları, İstanbul 2007. DEMİRİZ 1999 Yıldız Demiriz, “Osmanlı Kalemişleri”, Osmanlı Ansiklopedisi, XI, Ankara 1999, s. 297-304. DEVELLİOĞLU 2001 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2001. │ 71


DEVRİM 2001 G. Melishan Devrim, Osmanlı Saray Mimarisinde Form ve Anlam Değişimi [19. yy], M.S.G.S. Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001. DUYMAZ 2003 A. Şevki Duymaz, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri [Türkiye Örnekleri], Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Isparta 2003. DÜNDAR 1999 Abdülkadir Dündar, Arşivlerdeki Plan ve Çizimler Işığı Altında Osmanlı İmar Sistemi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 1999. DÜNDAR 2008 Mesut Dündar, Beylerbeyi Sarayı, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 2008. EKİMOĞLU 1970 Macide Ekimoğlu, Boğazın Anadolu Sahili Yalıları, İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Lisans Tezi, İstanbul 1970. ELDEM-HANDAN 1954 Sedad Hakkı Eldem-Mehmet Ali Handan, “Güzel Sanatlar Akademisi”, Arkitekt, 1-2, İstanbul 1954, 5-17. ELDEM 1993 Sedad Hakkı Eldem, Boğaziçi Yalıları, Rumeli Yakası, I, İstanbul 1993. ELDEM 1994 Sedad Hakkı Eldem, Boğaziçi Yalıları, Anadolu Yakası, II, İstanbul 1994. ERDENEN 1994 Orhan Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, İstanbul 1994. │ 72


ERDENEN 2006 Orhan Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, I, İstanbul 2006. ERDİNÇ 2002 Selcen Erdinç, Endüstri Arkeolojisi Kapsamında İstanbul’daki 19. yy Endüstri Yapılarında İşlev Dönüşümüne Bağlı Mimari Mekan Analizi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002. ERDOĞAN 1993 Kutluay Erdoğan, “Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul 1993, s. 250. ERDOĞAN-HAKSUN 1994 Kutluay Erdoğan-Korel Haksun, “Kabataş Erkek Lisesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1994, s. 327. ERTUĞRUL 1993 Selda Ertuğrul, “Çırağan Sahilsarayı”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, VIII, İstanbul 1993, s. 304-306. ERYAZICIOĞLU 2012 Mehmet Erdem Eryazıcıoğlu, Kültürel Peyzaj Alanlarının Korunmasına Yönelik İlkeler: İstanbul Boğaziçi Örneği, M.S.G.S. Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2012. ERZURUMLUOĞLU 2009 Eda Erzurumluoğlu, Kabataş Erkek Lisesi İç Mekân Süslemeleri, Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009. ESİN 2006 Emel Esin, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, İstanbul 2006. EYİCE 1994a Semavi Eyice, “Âli Paşa Konağı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul 1993, s.198-199. │ 73


EYİCE 1994b Semavi Eyice, “Galata Kulesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 359-362. EYİCE 1994c Semavi Eyice, “Hamamlar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 537-542. FAİK 1981 Bediî Faik, “Akademimiz”, Arkitekt, 1-2, İstanbul 1981, s. 5. GENİM 2004 M. Sinan Genim, “Saraylar, Kasırlar, Konaklar ve Evler”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, I, İstanbul 2004, s. 125-150. GENİM 2006 M. Sinan Genim, Konstantiniyye’den İstanbul’a XIX. yüzyıl Ortalarından XX. yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları, I-II, İstanbul 2006. GENİM 2012 M. Sinan Genim, Konstantiniyye’den İstanbul’a XIX. yüzyıl Ortalarından XX. yüzyıla Boğaziçi’nin Anadolu Yakası Fotoğrafları, III-IV, İstanbul 2012. GÖKBİLGİN 1978 M. Tayyib Gökbilgin, “Çırağan Sarayı”, İslam Ansiklopedisi, III, İstanbul 1978. GÖKBİLGİN 1992 M. Tayyip Gökbilgin, “Boğaziçi”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1992, s. 251-262. GÖKSOY 1994 Cavidan Göksoy, “Maslak Kasırları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1994, s. 306-307. GÜLSÜN 1999 Hakan B. Gülsün, Dolmabahçe ve Çerağan Sarayları’nın 19. yy’daki Konumu, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1999. │ 74


GÜLSÜN 2008 Hakan B. Gülsün, “Saraylar ve Kasırlar”, Geçmişten Günümüze Boğaziçi, I, İstanbul 2008, s. 415-434. GÜLERSOY 1992 Çelik Gülersoy, Çerağan Sarayları, İstanbul 1992. GÜLERSOY 1994 Çelik Gülersoy, “Çırağan Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 503-506. GÜNCAN 1993 Ali Güncan, 19. yy Avrupa Mimarlık Hareketlerinin ve Batılılaşmanın Osmanlı Konut Mimarisine Etkileri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993. HAYDAROĞLU 2002 İlknur Haydaroğlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar”, Türkler Ansiklopedisi, XIV, Ankara 2002, s. 323-424. HAYTURAL 2012 Nil Haytural, Yıldız Sarayı Hasbahçesi Örneğinde Tarihi Bahçelerin Restorasyon İlkelerinin Belirlenmesi, Namık Kemal Üniviversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Tekirdağ 2012. IRMAK 2009 Saadet Irmak, 100 Yıllık Eğitim Çınarı Kabataş Erkek Lisesi [1908-2008], İstanbul 2009. IŞIK 1996 Erkan Işık, Çırağan Feriye Sarayları’ndan İbrahim Tevfik Efendi Sahil Sarayı’nın Mimari Değerlendirilmesi ve Koruma Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Yıldız Teknik Üniviversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996. IŞIN 2013 Ekrem Işın, Cumhuriyet: Yeni İnsan Yeni Hayat, İstanbul 2013. │ 75


İLKHAN 2003 Duygu İlkkan, İstanbul Nişantaşı ve Teşvikiye Semtlerinde Cephe Dekorasyonunda Art Nouveau, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2003. İLTER 1994 Ezel İlter, Maslak Kasırları, İstanbul 1994. İNALCIK-RENDA 2004 Halil İnalcık-Günsel Renda, Osmanlı Uygarlığı, I-II, Ankara 2004. İŞÖZEN 1994 Erhan İşözen, “Ortaköy”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1994, s. 141-143. KANADIKIRIK 2005 Rennan Kanadıkırık, İstanbul Bahriye Nezareti Binası ve Duvar Resimleri, Hacettepe Üniviversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisan Tezi, Ankara 2005. KARTAL 2009 Betül Kartal, İstanbul’daki Tarihi Saray Bahçelerinin Peyzaj Mimarlığı Açısından İncelenmesi, İstanbul Üniviversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009. KIRIMTAYIF 1996 Süleyman Kırımtayıf, 15 ve 19. Yüzyıllar Arasında Osmanlı Saray Sanatı Teşkilatı, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1996. KIZILDERE 1996 Selda Kızıldere, Geleneksel Saray Mimarisinde Çırağan Sarayının Yeri, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996. KİREÇÇİ 2004 Teber Kireççi, Yalıların Gizemi, İstanbul 2004. │ 76


KORKMAZ 2003 Banu Korkmaz, Yıldız Sarayı Şale Köşkü Tavan ve Duvar Bezemelerinde Manzara Resimleri, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2003.

KOMİSYON 2000 700. Kuruluş Yıldönümünde İstanbul’daki Osmanlı Mimari Eserleri, İstanbul 2000.

KUBAN 1994 Doğan Kuban, “Saraylar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1994, s. 462-465.

KUBAN 2001 Doğan Kuban, Kaybolan Kent Hayalleri Ahşap Saraylar, İstanbul 2001.

KUBAN 2007 Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007.

KURTAY 2001 Nevin Kurtay, İstanbul’da 19. yy Kentsel Yaşamına Koşut Olarak Değişen Saray ve Konut Mimarlığı, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2001.

KUYUCU 1966 Ülkan Kuyucu, Boğazın Rumeli Sahili Yalıları, İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Lisans Tezi, İstanbul 1966.

LEWİS 2006 Raphaela Lewis, Osmanlı’da Günlük Yaşam, Ankara 2006.

METİN 2010 Aslan Burak Metin, Beşiktaş’ın Kentsel Tarihi ve Barındırdığı Mimari Eserler, M.S.G.S. Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi, Anabilim Dalı, Türk İslam Sanatları Programı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010.

│ 77


MUTLU 2006 Fahri Mutlu, 19. yy Osmanlı Saray Bahçelerinde Batılılaşmanın Tasarıma Etkilerinin Peyzaj Tasarım İlkeleri Açısından İrdelenmesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Çevre Tasarımı Programı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006. MÜLAYİM 2008 Ahmet Mülayim, “Türk Okulları”, Geçmişten Günümüze Boğaziçi, II, İstanbul 2008, s. 635-662. NASIR 1991 Ayşe Nasır, Türk Mimarlığında Yabancı Mimarlar, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1991. ONGUNSU 1978 H. Ongunsu, “Âli Paşa”, İslam Ansiklopedisi, I, İstanbul 1978, s. 335-340. ÖDEKAN 1994 Ayla Ödekan, “Baltalimanı Sahilsarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 34-35. ÖNEL 1994a Emine Önel, “Fer’iye Karakolu”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 293-294. ÖNEL 1994b Emine Önel, “Fer’iye Sarayları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 294. ÖZCAN 1998 Kadriye Özcan, Kabataş Erkek Lisesi’nin Türkiye’deki Ortaöğretim Bağlamında OkulMüze Olarak Değerlendirilmesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Müzecilik Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998. PERVİTİTCH Jacques Pervititch, Sigorta Haritaları’nda İstanbul, İstanbul. │ 78


SAKAOĞLU 1994a Necdet Sakaoğlu, “Âdile Sultan”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul 1994, s. 79-82. SAKAOĞLU 1994b Necdet Sakaoğlu, “Beyhan Sultan”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 190. SAKAOĞLU 1994c Necdet Sakaoğlu, “Galatasaray Lisesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 369-371. SALMAN 1999 Özlem Salman, İstanbul’da Son Dönem Saray ve Kasırlarında Bahçe Düzenlemeleri, İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 1999. SANER 2008 Turgut Saner, “Boğaziçi Yapılarındaki Mimari Üsluplar”, Geçmişten Günümüze Boğaziçi, I, İstanbul 2008, s. 119-134. SAYÂR 1948 Zeki Sayâr, “Güzel Sanatlar Akademisinin Yanışı Münasebetiyle”, Arkitekt, 195-196, İstanbul 1948, s. 53-58. SAYDAM 2002 Abdullah Saydam, “Yenileşme Döneminde Osmanlı Toplumu”, Türkler Ansiklopedisi, XIII, Ankara 2002, s. 1529-1597. SEZER-ÖZYALÇINER 2010 Sennur Sezer-Adnan Özyalçıner, Öyküleriyle İstanbul Anıtları, I-II, İstanbul 2010. SEVİN 1999 Necla Arslan Sevin, “18. ve 19. yy Sahil Sarayları”, Osmanlı Ansiklopedisi, X, Ankara 1999, s. 429-434. │ 79


SEVİN 2002 Necla Arslan Sevin, “İlk Osmanlı Sarayları ve Topkapı Sarayı”, Türkler Ansiklopedisi, XII, Ankara 2002, s. 321-331. SİMAVİ 2004 Lütfi Simavi, Son Osmanlı Sarayında Gördüklerim, İstanbul 2004. SOMÇAĞ 1994 Selim Somçağ, “18. yy’dan Günümüze Beşiktaş”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1994, s. 163-164. SÖZEN 1990 Metin Sözen, Devletin Evi Saray, İstanbul 1990. ŞESUVAROĞLU 1954 Haluk Şehsuvaroğlu, Tarihi Odalar, İstanbul 1954. ŞEHSUVAROĞLU 1986 Haluk Şehsuvaroğlu, Boğaziçi’ne Dair, İstanbul 1986. TAYLA 2008 Hüsrev Tayla, “İstanbul Boğaziçi’ndeki Köşkler, Kasırlar ve Yalılar”, Geçmişten Günümüze Boğaziçi, I, İstanbul 2008, s. 435-480. TEKİNALP 1999 Ayşe Pelin Tekinalp, Yıldız Sarayı Kompleksi Duvar Resimleri, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 1999. TUĞLACI 1981 Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, İstanbul 1981. TUNCER 2005 Akın Tuncer, Osmanlı Seraskeri Binası ve Seraskeri Köşkleri Dekorasyonu Üzerine Bir Araştırma, M.S.G.S. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Türk İslam Sanatları Programı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2005. │ 80


TURHAN 2011 Barış Doğuş Turhan, Beşiktaş Kız Lisesi [Çırağan Sarayı Harem Dairesi] Koruma ve Restorasyon Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011.

TÜRKGELDİ 1951 Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1951.

TÜRKYILMAZ 2001 Dilek Türkyılmaz, Türk Kültüründe Hamam Geleneği ve Eskişehir Hamamları, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001.

UTKULUER 2012 Hülya Utkuluer, Cumhuriyet Döneminde Müzeye Çevrilen İstanbul Sarayları, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırma Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2012.

UZUN-ALBAYRAK 1997 Mustafa Uzun-Nurettin Albayrak, “Hamam”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1997.

ÜNAL 2002 Mehmet Ali Ünal, “Osmanlı Devri Türk Kültür ve Medeniyetinin Temel Özellikleri”, Türkler Ansiklopedisi, IX, Ankara 2002, s. 95-105.

ÜYGEN 1988 Aygün Üygen, Tanzimat Döneminden Günümüze Kalan İstanbul Sarayları [1839-1876], Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988.

ÜYGEN 1999 Aygün Üygen, “Osmanlı Saray, Kasr ve Köşkleri”, Osmanlı Ansiklopedisi, X, Ankara 1999, s. 400-428.

│ 81


YAVUZ 2001 Mehmet Yavuz, 19. yy Sonu 20. yy Başlarında İstanbul’da Alman Mimarların Yaptıkları Mimari Eserler, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2001. YAYLA 2002 Yıldızhan Yayla, “Galatasaray Üniversitesi”, Tarih ve Toplum, 222, İstanbul 2002, s. 27-29. YENİGÜN 2006 Sudi Yenigün, Boğazın İncileri Yalılar [Avrupa Yakası Boğaz Yalıları], İstanbul 2006.

│ 82


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.