1 MART 2012 PERŞEMBE
Bir “savaşı ve hazırlıklarını reddet” çağrısı daha! u Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi, 27 Şubat, Pazartesi günü ASAL Şube önünde, savaş hazırlıklarını yani seferberliğe katılmayı reddeden Haluk Selam Tufanlı’ya para cezası verilmesini protesto etmek, ‘kaçak değil vicdani retçiyim’ diyen Halukla dayanışma ortaya koymak, Türkiye’deki tutuklu ve haklarında soruşturmalar süren vicdani retçiler ve anti-militaristlere dayanışma mesajlarını iletmek için saat 12’de Lefkoşa’daki ASAL Şube önünde basın açıklaması yaptı.
u Basın toplantısında Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi Aktivisti Nevzat Hami bir açıklama yaptı. İnisiyatifin açıklaması sonrası ise Haluk Selam Tufanlı da açıklama yaparak kaçak değil vicdani retçi olduğunu bu nedenle suç işlediğini kabül etmediğini, bu nedenle ceza ödemeyeceğini vurguladı.
2
1 MART 2012 PERŞEMBE
Bir “savaşı ve hazırlıklarını reddet” çağrısı daha! Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi, 27 Şubat, Pazartesi günü ASAL Şube önünde, savaş hazırlıklarını yani seferberliğe katılmayı reddeden Haluk Selam Tufanlı’ya para cezası verilmesini protesto etmek, ‘kaçak değil vicdani retçiyim’ diyen Halukla dayanışma ortaya koymak, Türkiye’deki tutuklu ve haklarında soruşturmalar süren vicdani retçiler ve anti-militaristlere dayanışma mesajlarını iletmek için saat 12’de Lefkoşa’daki ASAL Şube önünde basın açıklaması yaptı. Basın toplantısında Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi Aktivisti Nevzat Hami bir açıklama yaptı. İnisiyatifin açıklaması sonrası ise Haluk Selam Tufanlı da açıklama yaparak kaçak değil vicdani retçi olduğunu bu nedenle suç işlediğini kabül etmediğini, bu nedenle ceza ödemeyeceğini vurguladı. Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi’nin basın toplantısındaki açıklaması şöyle: Yeniden vurguluyoruz Kıbrıs, savaşın acılarını çok yaşadı… Bundan sonra, bu coğrafyada ve dünyada daha fazla savaşlar olmasın diye sesimizi yeniden yükseltiyoruz, savaşın insan kaynaklarını kurutmak için vicdani ret hakkımızı kullanmakta kararlı olduğumuzu vurguluyoruz, bu nedenle ısrarla savaşı ve hazırlıklarını reddediyoruz… Savaş hazırlıklarını reddediyoruz derken herşeyi ile reddettiğimizi açıklıyoruz yani zorunlu askerlik yanında seferberlik adı altında her yıl yeniden ve yeniden bir gün, bir saat, bir dakika da olsa askeri kamplara toplanıp, savaş hazırlığı yapılmasını da reddetiyoruz, çünkü Kıbrıs’ta ve dünyada yapılacak bir savaşta taraf olmayacağımızı açıkladık, savaş hazırlıklarına katılmak da bu nedenle anlamsızlaşmaktadır… Bu düşüncelerle Kıbrıs'ta Vicdani Ret İnisiyatifi olarak, bugün ASAL Şube önünde, savaş hazırlıklarına yani seferberliğe katılmayı reddeden Haluk Selam Tufanlı’ya ceza verilmesini protesto ediyor, ‘kaçak değil vicdani retçiyim’ diyen Halukla dayanışmamızı ortaya koyuyoruz… Bugün burada yalnız biz soruşturmaya uğramıyoruz. Mısır’dan Maikel Nabil Sanad
ve Türkiye’den Enver Aydemir, İnan Süver, Muhammed Serdar Delice şimdi özgürler ama AİHM’in de son kararlarında vurguladığı gibi düşünceye özgürlük haklarını yani vicdani ret hakkını kullandıkları için aylarca gözaltında tutuldular… Muhammed Serdar Delice özgürlüğüne kavuştuğu gün vicdani retçi Halil Savda Doğubeyazıt’ta yeniden gözaltına alındı, şimdi tutukludur… Halil için koşulsuz hemen şimdi özgürlük talep ediyoruz! Türkiye’de onlarca anti-militarist, vicdani retçi hakkında askerden soğutma iddiasıyla soruşturmalar sürmektedir. Onlar gibi “hayır, her Türk asker doğmaz; evet, herkes bebek doğar” diyerek onların mücadelesini sahipleniyoruz, sloganlarını sloganlarımız olarak benimsediğimizin altını çiziyoruz… Kıbrıs’ta ve dünyada vicdani ret hakkının hemen şimdi uluslararası hukuk tarafından kabul edilen insan hak ve özgürlükleri temelinde adil, eşit, ayrım yapılmaksızın tüm dünya yurttaşlarına uygulanmasını talep ediyoruz. Haluk Selam Tufanlı Haluk Selam Tufanlı’nın açıklaması şöyle: 2 Kasım 2011 tarihinde yaşamakta olduğum ülkede barışı sağlayacağını iddia eden Silahlı Kuvvetler tarafından, savaş hazırlığına katılmam için seferberliğe çağırılmıştım. Bunun üzerine 8 Aralık 2011 tarihinde
gönüllü olarak, bilerek ve isteyerek bu çağrıya kulak vermeyeceğimi, savaş hazırlıklarına katılmayacağımı belirterek Vicdani reddimi açıklamıştım, bunu da tüm kamuoyuna siz basın mensupları aracılığı ile duyurmuştum... Geçtiğimiz hafta seferberlik çağrısına uymadığım için bana polis aracılığıyla para cezası tebliğ edildi. Bugün burada sanki suç işlemişim gibi bana gönderilen para cezasını ödemeyeceğimi ve mücadeleme hukuksal olarak devam edeceğimi belirtmek isterim. 2009 – 2010 yıllarında anti-militarist ve savaş karşıtı birisi olmama rağmen, vatan hizmeti adı altında askerlik yapmak zorunda bırakılmış ve bu süre zarfında bana aşılanmak istenen ırkçı, milliyetçi ve ataerkil baskılara maruz kalmak yanında üst rütbeli bazı subay ve astsubayların gerek kendi görevlerini gerekse kendi kişisel işlerini yapmak zorunda bırakılmıştır. Askerlik zarfında aslında vatan hizmetine dair pek de bir şey yapmadığımı fark ettim. Tekrardan belirtmek isterim ki, bütün bu gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra hiçbir ordu kuruluşu ve militarist yapı içerisinde zorla da olsa bulunmayacağım, bunun bir suç olduğunu kabul etmediğimden de para cezası ödemeyeceğim. Haluk Selam Tufanlı’nın 8 Aralık 2011 tarihindeki vicdani ret açıklaması şöyleydi: Ben Haluk Selam Tufanlı,
Yıllardır, üç tarafı dikenli tellerle çevrili evimin kapısının önüne çıktığımda eli silahlı bir asker ‘koruyor’ çocukken oynadığım tarlaları. Koruduğu iddia edilen ordu biliyorum ki o tarlalarda yeniden yürümek istesem beni korumak adına bana şarjör dolduracak. Sadece evimin önü değil yaşadığım coğrafya militarizmin işgali altında. Bir çakıl taşı bile vermeyeceğini söyleyenler ülkenin büyük kısmına tel örgülerden dolayı giremiyorlar. Militarizm bana ancak askere gidersem, ‘düşman’ diye tanımladıkları insanları öldürmeye hazırlanırsam çok yücelttikleri o ‘adam’ olabileceğimi söylüyor ve bunu kadınları aşağılayarak, ve aşağılamayı öğreterek yapıyor. Bana ömrümün büyük bir kısmında asker olmak dayatılıyor. Coğrafyamın güneyinde yaşayan insanlara karşı düşmanlık duyguları beslemezsem vatan haini ilan ediliyorum. 2009-2010 yılları arasında zorla askerlik yaptırıldım. 15 ay boyunca hayatıma, benden sözünün daha geçerli olduğu iddia edilen kişiler hükmetti. 27 yaşımda başladığım zorunlu askerlik boyunca o günden önce birlikte yeyip, içtiğim dostlarımın düşman olduğu beynime kazınmaya çalışıldı. Bunun da üzerine, terhis belgemi aldıktan bir yıl sonra 2 Kasım 2011 tarihinde seferberlik adı altında savaş hazırlıklarına katılmam emredildi. Onlar aksini belirtene dek, asker olduğum söylendi. Anti-militarist, savaş karşıtı bir birey olarak, vicdanım seferberliğe katılmayı, savaş için hazırlanmayı reddediyor. Bir canlıyı öldürmenin, yani katilliğin meşrulaştırıldığı herhangi bir askerlik kurumu içinde yer almayacağım. Savaş oyunlarına, birilerinin ceplerini doldurmaya alet olmayacağımı, elime silah alıp bana düşman olduğu söylenen insanları öldürme hazırlıkları yapmayacağımı, ne ordularının, ne savaş hazırlıklarının parçası ne de emir kulları olmayacağımı beyan ederim. Buna ek olarak, militarizmin öğretilerini uygulamayı, şiddeti normalmiş gibi günlük hayatımda kullanmayı ve dayattığı adamlık tanımlarına uymayı da reddederim. Vicdanımı dinliyorum ve reddediyorum!
Sosyalist Azerbaycanlılar: “Yaşasın xalqların qardaşlığı!” RED - Bugün Taksim'de binlerce faşist güruh Hocalı'nın intikamını istedi. Ermenilere ve Kürtlere yönelik besledikleri ırkçı nefretlerini kustu. Azerbaycanlı sosyalistlerse, bu faşist oyunların içerisinde olmayacaklarını açıkladılar. HOCALIYA ADALET YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Türkiye ve Azerbaycan arasında yeni ve yakın ilişkiler başlamıştır. Soy, dil ve kültür yakınlığı bulunan iki halkın yakınlaşması, ulus temelinde şekillenmiş dünya devletler sistemini göz önünde bulundurursak anlaşılır olmaktadır. Halkların kadeşliğine inananlar olarak bu yakın ve kardeşçe ilişkilerin olumlu taraflarını desteklemekle birlikte, bu ilişkilerin her iki ülkedeki milliyetçi, hatta kimi zaman faşizan duyguları tetiklediğini de belirtmek isteriz. Özellikle, her iki ülkenin Ermenistan`la sorunları bulunması nedeniyle Ermeni halkına karşı kin ve nefreti körükleyen söylemler, bu ilişkilerin neredeyse vazgeçilmez parçasına dönüşmüş durumda. Türkiye`nin Ermenistan sınırını kapalı tutması için baskı yapan, Türkiye`nin bir iç ve vicdan meselesi olan kendi geçmişi ve Ermeni olaylarıyla yüzleşmesine müdahale etmeye çalışan
Azerbaycanlı milliyetçilerle, Hrant Dink`in katli sonrası Türkiye`de vurgusu iyice alevlenen Hocalı katliamını siyasi malzeme olarak kullanan Türkiyeli milliyetçiler bu iki ülke arasında ikinci bir söz söylemeyi neredeyse bloke etmiş durumdalar. Fransa`daki `Ermeni Soykırımını İnkar Yasası`nı fırsat bilen aynı milliyetçi çevreler, tekrar Hocalı katliamını `koz olarak` kullanmak istemektedirler. Yüzlerinde bu katliamdan dolayı en ufak acı ve keder bulunmayan bu insanlar, acıları birbiriyle tartarak gerçek niyetlerinin siyasi oyunda kendi ellerini güçlendirmek olduğunu göstermektedir. Bütün
katliamlar gibi Hocalı katliamını gerçekleştirenlerin de bulunmasının ve cezalandırılmasının, bu tarz katliamların bir daha yaşanmaması için önemli olduğunu düşünüyor ve bu yolda atılan her adımı destekliyoruz. Fakat bu katliamların önüne geçmek için aynı zamanda halklar arasında düşmanlığı besleyen eylemlere de son verilmesini istiyoruz. Unutmamak gerekir ki, çıkarılan her savaşta kazanan yalnız burjuvazi ve onun araç olarak kullandığı devletdir.
Halklar ise bu savaşlarda yalnız kaybeden taraflardır. Biz hiç bir katliamın diğerinin bahanesi olamayacağına, hiç bir acının diğerinden üstün olmadığına inanarak, Hocalı katliamının 1915`deki Ermeni olaylarıyla kıyaslanmasına, Ermeni trajedisini inkar etmek için malzeme olarak kullanılmasına itiraz ediyoruz. Hrant Dink`in katli sonrası karanlık güçlere karşı Türkiye`deki Ermeni azınlıkla dayanışma anlamında acı ve öfkeyle dile getirilmiş `Hepimiz Ermeniyiz` sloganını sulandırmak ve geçersiz kılmak için ortaya atılan `Hepimiz Azeriyiz` önermesine itiraz ediyoruz. Bu oyuna ortak olup Hocalı katliamının bu çevrelerin siyasi malzemesi olmasına göz yummak en başta Hocalı katliamında hunharca katledilen insanların anısına saygısızlık, Hocalıların acısına vurdumduymazlıktır. Biz bu oyunun oyuncusu da, seyredeni de olmayı reddediyoruz. Yaşasın Halkların Kardeşliği... TÜRKİYE SOSYALİST AZERBAYCANLILAR PLATFORMU Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşcesine... N.H.Ran
3
1 MART 2012 PERŞEMBE
''Vicdani Ret Tanınsın, 318. Madde Kalksın, Savda Serbest Bırakılsın'' Ekin KARACA – BİA-NET Türkiyeli vicdani retçiler ve antimilitaristler, düzenledikleri basın toplantısıyla vicdani ret hakkının tanınması, "Halkı askerlikten soğutmak" olarak tanımlanan Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 318. maddesinin kaldırılması ve vicdani retçilerle ilgili sürdürülen kovuşturmaların sona erdirilmesi taleplerini yinelediler. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilcisi Coşkun Üsterci'nin kolaylaştırıcılığında düzenlenen basın toplantısına Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanya Sorumlusu Milena Büyüm, vicdani retçiler Ercan Aktaş, Arif Hikmet İyidoğan ve Yavuz Atan, Uluslararası Savaş Karşıtları'ndan (WRI) Andreas Speck ve Almanya'dan Vicdani Retçilerle ve Firarilerle Dayanışma Örgütü Connection e.V.'den Rudi Friedrich katıldı. Coşkun Üsterci, açılış konuşmasında, haftasonu İstanbul'da gerçekleştirilen vicdani ret toplantısından söz etti: "Vicdani retçilerin karşılaştıkları sorunlar konusunda pek çok açıdan tartışma yürüttük. Vicdani ret hareketini güçlendirmeye ve geliştirmeye, vicdani reddin bir hak olarak Türkiye tarafından kabulü konusunda stratejiler geliştirdik." "318. madde derhal kaldırılmalı" Türkiyeli vicdani retçiler ve antimilitaristlerin ortak hazırladığı basın metnini vicdani retçi Arif Hikmet İyidoğan okudu. Birleşmiş Milletler (BM) Oueker Ofisi, Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI), Connection e.V temsilcilerinin de katılımıyla 25-26 Şubat 2012'de gerçekleştirilen toplantıdan söz eden İyidoğan, bu toplantıda, Türkiye'de vicdani ret hakkının kullanımına dair yaşanan zor-
lukları ve yeni anayasa çalışmalarının bu hakkın tanınması yönünde sağlayabileceği imkanları değerlendirdiklerini söyledi. "Vicdani ret, Türkiye'nin imzalayarak taraf olduğu BM "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile 'Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 18. Maddesi, 'Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin (AİHS) 9. maddesi ve Anayasa'nın 24. ve 25. maddelerinde güvence altına alınan 'düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünün' meşru bir kullanımıdır." "Buna karşın Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi 47 ülke arasında, yurttaşlarına bu hakkı henüz tanımayan tek ülke durumundadır. Bu nedenle bir kez daha yineliyoruz ki vicdani ret, oluşturulacak yeni anayasada bir hak olarak yer almalı ve bu hakkın kullanımını mümkün kılacak bir yasal düzenleme derhal yapılmalıdır." Vicdani retçi Halil Savda'nın "halkı askerlikten soğuttuğu" gerekçesiyle TCK'nın 318. maddesinden verilen beş aylık ceza nedeniyle tutuklu olduğunu söyleyen İyidoğan, Savda'nın "Evet, askere gitmeyin çağrımı yineliyorum... Amasız, haklı-haksız, kirli-
Askere ‘Yaylalar’ yasağı! (Radikal) Kışla eğitiminde askerlerin söylediği, kadını aşağılayan ve şiddet içeren marşlar kaldırıldı. Genelkurmay Başkanı Özel'in talimatıyla Mehmetçik bundan böyle "Güçlü Ordu Güçlü Türkiye", "Her Türk asker doğar" sloganlarıyla eğitim yapacak. Sabah Gazetesi'nden Ceyda Karaaslan'ın haberine göre, kışlalarda askerlerin eğitim sırasında aynı tempoyu tutturmak için söylediği türkü ve marşlara ayrımcılık yasağı geldi. Kadına yönelik şiddete karşı 'topyekun mücadele' başlatan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin er ve erbaşların bilinçlendirilmeleri için Kasım 2011'de Genelkurmay Başkanı Orgenedal Necdet Özel'i ziyaret etmişti. Şahin ziyaretinde Orgeneral Özel'e kışlalardaki "Yurttaşlık eğitiminin" kapsamının genişletilmesi için yeni bir müfredat önermişti. Bu öneriyi dikkate alan Orgeneral Özel'in emriyle kışlalarda toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili yeni eğitimlerin verilmesi yönünde harekete geçildi. Şahin ziyareti sırasında Orgeneral Özel'den askerlerin eğitimler sırasında söylediği marş, türkü ve sloganlarada sınırlama getirilmesini istemişti. Şahin Genelkurmay Başkanı'ndan askerlerin özellikle koşu yaptıkları sırada söylediği "Sarışın-esmer fark etmez piyadeler affetmez", "Esmer, kumral, sarışın fark etmez, piyadeler affetmez" ve sözlerinde "Komşu kızını zapt eyle", "Nerden gelirsen baldız, sen git de ablan gelsin" gibi mısraların yer
aldığı Yaylalar" türküsünün içeriğindeki kadını aşağılayıcı ve kadına şiddeti gösteren ifadeler yer almasından dolayı kaldırılmasını istedi. Orgeneral Özel, Şahin'in ziyaretinin ardından konuyla ilgili çalışma başlattı. Özel'in talimatıyla kışlalarda söylenen ve kadına karşı şiddet ve aşağılayıcı ifadelerin bulunduğu marşlar belirlenerek yasaklandı. Bunların yerineyse Genelkurmay Başkanlığı yeni sloganlar ve marşlar belirledi. Mehmetçik artık kışladaki eğitimlerinde "Güçlü Ordu Güçlü Türkiye", "Her Türk asker doğar" gibi sloganlar atıyor. Kadına yönelik şiddet içeren sloganları eğitimlerden kaldıran Genelkurmay, Mehmetçiği kadın-erkek eşitliğini konusunda bilinçlendirme çalışmalarına başladı. Haftada bir gün olmak üzere komutanlar tarafından, yenilenen müfredat üzerinden fırsat eşitliği, kadın, erkek, sağlık, aile planlamasına yönelik, hukuk eğitimi verecek. Kışlalarda toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili eğitimler de verilecek. Bu kapsamda töre cinayeti, erken yaşta evlilik gibi konularda askerler eğitim alacak.
temiz vb. ayrımlara gitmeden, bütün silahlı organizasyonların ve bütün savaşların kötü ve kirli olduğunu açık ve net bir biçimde vurguluyorum" dediği için tutuklanmasına dikkat çekti. "Savda'nın bu ifadelerini bizler de bir kez daha yineliyor ve derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. 318. madde, Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan pek çok yasa maddesinden biridir. Vicdani retçiler ve antimilitaristler üzerinde bir baskı aracı olan 318. madde yürürlükten kaldırılmalıdır." "Uluslararası kriterlere uygun vicdani ret hakkı istiyoruz" Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanya Sorumlusu Milena Büyüm, Türkiye'nin vicdani ret hakkını tanımaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından mahkum edildiğine dikkat çekti. Türkiye'nin vicdani ret hakkını tanıması gerektiğini söyleyen Büyüm, bu hakkın uluslararası standartlara uygun olması gerektiğini, aksi takdirde hazırlanacak geçici yasal düzenlemelerle atılacak adımları kabul etmeyeceklerinin altını çizdi. Büyüm, vicdani retçi Halil Savda'nın "Halkı askerlikten soğutma" suçlamasıyla cuma günü tekrar tutuklandığını, Savda'nın uluslararası arenada "düşünce mahkumu" olarak kabul edildiğini belirtti. "Savda'nın tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen 318. madde ifade özgürlüğü önünde engeldir. Savda'nın derhal serbest bırakılmasını, TCK 318. maddenin kaldırılmasını ve vicdani ret hakkının uluslararası kriterler gözetilerek tanınmasını istiyoruz." "Vicdani ret savaşa karşı direniştir" Uluslararası Savaş Karşıtları'ndan (WRI) vicdani ret kampanyaları sorumlusu Andreas Speck ise WRI'nın 1921'de kurulan ve bugün Kolombiya, Yunanistan, İsrail,
Finlandiya, Güney Kore, Rusya, Türkiye gibi 40 ülkede faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü olduğunu söyledi. "Biz tüm savaşlara karşıyız çünkü savaşlar insanlığa karşı suçlardır. Vicdani reddin sadece insan hakkı olduğunu değil, savaşa karşı da bir direniş olduğunu düşünüyoruz." 1990'dan beri Türkiye'deki vicdani retçileri desteklediklerini söyleyen Speck, Türkiye'de vicdani retçilerin yaşadığı olumsuzlukları uluslararası örgütlerin gündemine taşımak için çabaladıklarını ifade etti. "Mesela Halil Savda'nın durumunu pek çok uluslararası örgütle paylaştık. İşbirliğimizi nasıl sürdürebiliriz ve uluslararası mekanizmaları nasıl daha fazla devreye sokabiliriz diye düşünüyoruz." "Vicdani retçilerin sığınma hakkı için de çalışıyoruz" Almanya'dan Vicdani Retçilerle ve Firarilerle Dayanışma Örgütü Connection e.V.'den Rudi Friedrich de tüm dünyadaki vicdani ret hareketlerini desteklediklerini söyledi. Uluslararası alanda sadece vicdani ret hareketini desteklemek değil, aynı zamanda vicdani reddini açıklayan kişilerin mülteci olarak başka ülkelere sığınmaları konusunda da yardımcı olduklarını belirten Friedrich, Connection e.V. olarak Türkiye'deki vicdani ret hareketini 20 yıldır takip ettiklerini söyledi. "Uluslararası bir örgüt olarak bizim Türkiye'de vicdani ret hareketi ile dayanışmamız tamdır. Vicdani ret hakkının tanınması için daha güçlü şekilde çalışmaya devam edeceğiz." "Halil Savda'nın derhal serbest bırakılmasını ve vicdani retçilere yönelik kovuşturmaların sona erdirilmesini talep ediyoruz. Vicdani ret kabul edilmesi gereken insan hakkıdır." "Militarizmin nasıl yaşatıldığının tanıklarıyız" Vicdani retçi Ercan Aktaş ise konuşmasına Pozantı Cezaevi'nde çocuklara işkence, tecavüz ve taciz yapılması ile ilgili iddiaları dile getirerek başladı. Pozantı Cezaevi'nde yaşananları duyunca, sokakta Hocalı katliamını protesto edenlerin "Hepiniz Ermeni'siniz hepiniz piçsiniz" yazılı pankartlarla yürüdüğünü görünce insanın insanlığından utandığını belirten Aktaş sözlerini şöyle tamamladı: "Militarizmin sokaklarda, mahkeme salonlarında, cezaevlerinde, kışlalarda nasıl yaşatıldığının tanıklarıyız ve tedirginiz."
4
23 ŞUBAT 2012 PERŞEMBE
Zorunlu Askerliğe Hayır Manifestosu Tayfun Gönül, 1990 yılında Sokak Dergisi’nin aracılığıyla vicdani reddini açıklamıştı. Geçtiğimiz hafta geçirdiği ağır kalp enfarktüsü sonucu Özel Gaziosmanpaşa Hastanesine (Çukurçeşme Caddesi No:51 Gaziosmanpaşa İSTANBUL) kaldırılan Gönül, halen yoğun bakımda tutuluyor. Doktorlar Tayfun’un durumunun ağır ve riskli olduğunu belirtiyorlar. Bizler Barış İçin Vicdani Ret Platformu olarak Türkiye’nin ilk vicdani retçisi olan Tayfun Gönül’ün kısa zamanda iyileşmesini diliyor, onun vicdani redde bakışını yeniden hatırlamak için, kaleme aldığı Zorunlu Askerliğe Hayır Manifestosu’nu sizlerle paylaşıyoruz. “Tayfun Günül’ün manifestosu: Zorunlu Askerliğe Hayır 1990′ların dünyasında özgürlük arayışlarının giderek artacağı¬nın ipuçları var. Özgürlük ve ta¬bular, birbirleriyle asla bağdaşa¬mayacak iki kavram. Yıkılması gereken tabuların başında da ordu ve militarizm geliyor. Militarizm, bütün insan ilişkilerinde tahakkümü ve sistematik şiddeti meşru gören, olumlayan, toplumun bütün dokula¬rına sinmiş bir hastalık. Bu yüzden insanlık özgürlük arayışında milita¬rizmle hesaplaşmak zorunda. Ordu, Türkiye’de bir tabu. Üstelik şimdiye kadar pek dokunulmaya cesaret edilemeyen bir tabu. Hepimiz askeri marşlarla, cafcaflı bayram kutlamalarıyla büyüdük. Kendi tarihimi¬zi, fetihçi, asker bir millet olduğumu¬zu ve bunun erdemlerini vazeden, resmi tarihin ağzından öğrendik. Or¬du, bütün politik çekişmelerin ötesin¬de saygın bir konumdaydı. 12 Eylül’le birlikte ordunun bu ko¬numu sarsıldı. Sivil politik güçler kendi açılarından militarizmi eleştir¬meye başladılar. Kuşkusuz bu eleştiri ordunun darbe yapma geleneği ile sı¬nırlıydı.
Ancak, artık ortada çok daha önemli bir gerçek var. Militarist değerler, basında açıkça dile gelmese de, yer yer alay konusu olmaya başla¬dı. Gençler artık geniş ölçüde askere gitmek istemiyor. Askere gitmeyenin erkek sayılmadığı dönemler geride kalmak üzere. İnsanlar artık askerlikten kurtulma¬nın yolları üzerinde ciddi ciddi kafa yoruyorlar. Dünyanın bütün orduları, kendi varlık nedenlerini yurt savunması kavramının arkasına gizlenerek meşrulaştırırlar. Herkes savunmadaysa kim saldıracaktır, o za¬man? Gerçek ise ordunun sistematik şiddet ve yok etme¬ye yönelik bir örgütlenme olduğudur. Her ne kadar güç dengeleri ve hükümet politikaları zaman zaman frenleyici olsa da her profesyonel askerin kafasında bir fatih olmak yatar. Bu yüzden, kalıcı bir dünya barışı orduların olduğu koşullarda mümkün değildir. Savaş gerekçesiyle varlığını meşrulaştıran ordunun asıl işlevi ise “barış” dönemine ilişkindir. Ordu, bir ülke¬deki statükoyu korumakla yükümlüdür her şeyden önce. Statüko ise, o toplumdaki tahakküm ilişkilerinin bütünü¬dür. Yönetenlerin yönetilenler, mülk sahiplerinin mülksüzler, erkeklerin kadınlar, egemen ulusun diğer uluslar üzerindeki tahakkümüdür statüko. Ve en sonu ordu bir eğitim kurumudur. Herkese üni¬forma giydirir, kişiliksizleştirir. Emirlere mutlak itaati öğ¬retir. Kendi astlarına emretme yeteneği kazandırır. Var olan makinenin çarklarının dönmesi için kişiyi kendi yaşa-mından vazgeçecek ölçüde duygusuzlaştırır, mantıksızlaştırır, robotlaştırır. Otoritelerin tanımladığı bir “düşmanı” yok etmeyi, farklı olana nefretle bakmayı öğretir. İnsanların özgürlük arayışı, “Ben devletim, canımın istediğini yaparım” demeyi giderek güç¬leştiriyor. Bir “vicdan hürriyeti” varsa, in¬sanlar baş-
kalarına doğrudan zarar vermemek koşuluyla kendi vicdani kanaat-lerine aykırı davranmaya zorlanamazlarsa ve devletler de bu “hürriyeti” kabul et¬mişlerse, artık kendi ordularını oluştur¬manın “zorunlu askerlik hizmeti” dışında yollarını bulmak zorundalar. Askerlik yapmanın, orduya katılmanın kişinin vicdani kanaatlerine aykırı oldu¬ğu durumda hiçbir güç bu kişilere “zo¬runlu askerlik” yükümlülüğünü dayata¬maz. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaşan ve giderek insan hak¬larının ayrılmaz bir parçası olan bu hakka “Vicdani red” hakkı diyoruz. Vicdani red hakkı doğal hukukun gereğidir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti imzaladığı İnsan ‘ Hakları Bildirgesiyle ve 1982 Anayasası ile bu hakkı zımnen kabul etmiştir. Bu kabulünde samimiyse yapması gereken zorunlu askerliği öngören yasa ve yönetmeliklerini değiştirmektir. Kişinin vicdani kanaati çok değişik et¬kenlerle oluşabilir. Örneğin kimileri Hıristiyan, Budist, Taoist, Yehova Şahidi olduğu için dini inancı gereği eline silah almayı ve askeri bir örgütte yer almayı reddebilir. Yada din dışı bir nedenle, poli¬tik olarak, şiddetin her türüne karşı bir pasifist, tahakkümün bütün biçimlerine ve kurumlaşmış şiddete karşı bir anarşist olabilir. Kendini Allah’ın askeri sayan bir radikal
Müslüman olabilir ve laik devlete “hizmet etmek istemeyebilir. Veya burjuva ordusuna karşı çıkan bir devrimci sosyalist, egemen ulus ordusunu sömürgeci bir kuvvet olarak niteleyen bir başka ulusun bireyi olabilir. Böylesi radikal politik ve dini inançları da olması gerek¬mez. Ordunun varlığını gerekli ve yararlı gören, ancak kendi kişiliğinin askerlikle bağdaşmadığını ordunun pro¬fesyonellerden oluşması gerektiğini düşünen bir liberal, bir sosyal demokrat hatta bir muhafazakâr olabilir. Ayrıca, vicdani kanaat, tamamen pratik nedenlerden de kaynaklanabilir. Kişi belki sevgilisinden ayrılmak, ya da bilimsel kariyerine ara vermemek, kurduğu işi yarıda bırakmamak istiyordur. Ve bütün bu insanlar, bu toplumda yaşamaktadır. Yok sayılamazlar. Türkiye Devleti şu anki uygulamasıyla bu insan¬ları yok saymakta ve “zorunlu askerlik hizmetiyle” onları vicdani kanaatlerine aykırı davranmaya zorlamaktadır. Bu ağır bir insan haklan ihlalidir. Benzer düşünenleri bu insan hakları ihlaline karşı di¬renme hakkını kullanmaya çağırıyoruz. Kampanya¬da bundan sonra bir yandan militarizmin teşhiriyle birlik¬te askerlikle ilgili yasa ve yönetmelikleri değiştirmeye yö-nelirken diğer taraftan mağdurlar arasındaki somut daya¬nışmayı yaratmaya ve geliştirmeye çalışacağız.”
Düşük zekalı insanlar, ırkçı ve ön yargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor. Düşük zekalı insanlar, ırkçı ve ön yargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor. Brock Üniversitesinin araştırma sonuçlarına göre, düşük zekalı insanlar, ırkçı ve ön yargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor. 'Psychological Science' (Psikolojik Bilim) dergisinde yayımlanan makaledeki araştırma sonuçları, çocukluğunda I.Q. (zeka katsayısı) testlerinde düşük puan alanların, ileride ön yargılı olmaya ve basmakalıp ideolojilere inanmaya daha yatkın bir tablo çizdiğini gösteriyor. Zeka katsayısı, sonuçlarının ne kadar güvenilir olduğu senelerdir psikologlar tarafından tartışılan standardize testlerle ölçülüyor. Söz konusu araştırmaya liderlik eden Dr. Gordon Hodson, LiveScience'a verdiği röportajda, "Araştırma sonuçları bir kısır döngünün gös-
tergesi. Zeka katsayısı düşük kişiler önyargı oluşturmaya meyilli. Bu da onları, yeniliklere karşı daha tutucu hale getiriyor. Yeniliklere direndikçe de yine önyargılara daha müsait oluyorlar" diye konuştu. Hodson, düşük zekalı insanların "sistemi ve düzeni" destekleyen ırkçı ve önyargılarla beslenen ideolojilere daha yakın durduğunu, çünkü bunun, karmaşık dünyayı algılamada kolaylık sağladığını ifade etti. "GERÇEKLİK KARMAŞIKTIR" ABD'nin Virginia Üniversitesi'nden Psikolog Brian Nosek de, Kanada'daki meslektaşının bu görüşlerini destekleyen açıklamalarda bulundu. "Gerçeklik karmaşık ve düzensizdir" diyen Nosek, "İdeolojiler bu karmaşıklığı giderir ve daha kolay çözümler önerir. Öyleyse, bilişsel
kapasitesi düşük olan insanların kolaylaştırıcı ideolojiler benimsemesine şaşırmamak gerekir" ifadesini kullandı. Nosek, bu kişilerin hem liberal hem muha-
Karşı YKP Fem ve Gençliğin birlikte çıkarttığı, haftalık, YKP nin yayın organı olan Yeniçağ Gazetesi ile birlikte dağıtımı yapılan ekoloji, gençlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, her türlü ayrımcılığı reddeden, antimilitarist, kültürel çeşitliliği zenginlik sayan sosyalist bir yayındır. Her Pazartesi saat 18:30 da YKP FEM, Her Salı 18:30 da YKP Gençlik toplantıları YKP merkez binasında gerçekleştirilmektedir.Adres Hüseyin Tahir apt. kat 2 tanzimat sokak, surlariçi Lefkoşa Galeri kültür kitapevi üstü Tel:22 74 917
fazakar ideolojileri kendilerine daha uygun bulduğunu da ekledi. Araştırma, yayına girdikten sonra birçok tartışmayı ve eleştiriyi beraberinde getirdi.