İÇİNDEKİLER 3 Berlin’in kemer sıkma politikaları Yunanistan’ı çökertecek Alman İktisadi Araştırmalar Enstitüsü (DIW), Berlin hükümetinden kaynaklanan tasarruf politikalarının kriz bölgelerinde ekonomik büyümeyi engellediğini kabul ederek, özellikle Yunanistan’ın “serbest düşüş” aşamasına geçtiğini belirtti.
5 Almanya’da dananın kuyruğu 2013’te kopar mı? 2013, CDU/CSU ve FDP’den oluşan koalisyon hükümeti için adeta “kader yılı” olacak. Çünkü bu koalisyonun çoğunlukta olduğu Federal Meclis’in yanı sıra üç eyalette de eyalet meclisi seçimleri yapılacak.
YÜCEL ÖZDEMİR 8 NPD yasağı bir başka bahara kalabilir SOL PART M LLETVK L ULLA JELPKE’N N SAPTAMALARI 11 Ramazan Avcı bir uyarıydı... CELİL DENKTAŞ 14 Türkiye’den göçü izleyen Hürriyet, 50’nci yıl dizisini noktaladı “Artık ortak geleceğimizi konuşalım” SEVDA BODUROĞLU’NUN ÖZET BİLANÇOSU 18 Göç, insan ve aidiyet duygusundan yoksunluk Bir değil, binlerce gerçek var bu geçen 50 yılda. Yüz binlerce insanın her birinin en azından bir öyküsü var. Geçmişin közünü eşelemek yerine, 50 yılı ardımıza alıp, geleceğe bakmak daha mı doğru acaba? 50 yıldır Almanya'dayız. Yabandı, yurt oldu.
MEHMET CANBOLAT 20 Türklerle Almanların ortak tarihine tanıklık ederken GÜRSEL KÖKSAL
IMPRESSUM / KÜNYE Yayıncı | Verleger: BIM Bayerisches Institut für Migration e.V. Truderinger Strasse 280 d 81825 München Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291 info(@)bim-institut.org info@avrupagun.eu www.facebook.com/avrupagun Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P): Osman Çutsay Sanat Yönetmeni | Artdirektor: Ömer Yaprakkıran
2 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
Berlin’in kemer sıkma politikaları Yunan toplumunu çözüyor
Tasarruf önlemleri Yunanistan’ı çökertecek
Alman İktisadi Araştırmalar Enstitüsü (DIW), Berlin hükümetinden kaynaklanan tasarruf politikalarının kriz bölgelerinde ekonomik büyümeyi engellediğini kabul ederek, özellikle Yunanistan’ın “serbest düşüş” aşamasına geçtiğini belirtti. Bu arada, Berlin patentli tasarruf önlemlerinin kriz bölgelerindeki ekonomik büyümeyi teşvik edici hiçbir yanı bulunmadığına dikkat çeken Citibank uzmanlarının, son raporlarında Yunanistan’daki büyük çöküşe rakamlar eşliğinde örnekler verdiği gözlendi.
BERLİN – Federal Almanya’nın krizdeki Avro Bölgesi ülkelerinde ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen tasarruf ısrarı, Yunanistan’ı dönüşü olmayan bir toplumsal çözülmeyle karşı karşıya bırakıyor. Almanya’nın önde gelen araştırma kuruluşlarından, muhafazakâr eğilimli Alman İktisadi Araştırmalar Enstitüsü (DIW), Berlin hükümetinden kaynaklanan tasarruf politikalarının kriz bölgelerinde ekonomik büyümeyi engellediğini kabul ederek, özellikle Yunanistan’ın “serbest düşüş” aşamasına geçtiğini belirtti. DIW, 31 Ekim tarihli bir raporunda, yüzde 55’i bulan genç işsizlere de dikkat çekerek, yaşanan durumun bir felakete karşılık geldiğini ve artık açıkça bir “kayıp kuşak”tan söz edilebileceğini yazdı. Bu arada, Atina’nın son dönemde 30 milyar avro tutarındaki devlet tahvillerini piyasalardan 10 milyar avroya “geri toplaması”, DIW uzmanlarınca, 350 milyar avroluk toplam borç yükü karşısında önemsiz bulundu. AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 3
Berlin patentli tasarruf önlemlerinin kriz bölgelerindeki ekonomik büyümeyi teşvik edici hiçbir yanı bulunmadığına dikkat çeken Citibank uzmanlarının da raporlarında tehlikeli süreci ayrıntılı olarak işledikleri gözlendi. Citibank bünyesinde hazırlanan son bir raporda Yunanistan’daki büyük çöküşe rakamlar eşliğinde örnekler verildi. 2015’e kadar Yunanistan’ın resesyonda kalacağına dikkat çeken Citibank araştırma bölümü uzmanlarına göre, 2012’de yüzde 7.2’lik bir ekonomik küçülmeyi, 2013’te yüzde 7.4 ve 2014’te de yüzde 11.8’lik gerilemeler izleyecek. Merkel hükümetinin taviz vermeye yanaşmadığı tasarruf politikasının ekonomik büyümeyi vurduğuna dikkat çeken Citibank raporunda, ekonomideki küçülme oranının ancak iki yıl sonra, 2015’te, belki biraz yavaşlayarak yüzde 3.7’ye düşebileceği vurgulandı.
Toplumsal çimento kalmadı Citigroup 28 Kasım tarihli raporunda, özellikle işsizlik rakamlarındaki kaçınılmaz patlamaya dikkat çekti. Buna göre, geçen yılın üçüncü üç aylık döneminde yüzde 17.7 olan işsizlik oranı, bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 24.8 oldu. Araştırmacılar, Yunanistan’daki ekonomik küçülmeyi katlayarak aşan ortalama işsizlik oranının, 2013’te yüzde 29.7, 2014’te yüzde 35.9 olacağı ve 2015’te de yüzde 40’ı geride bırakacağı tahmininde bulundular. Citigroup uzmanları Yunanistan’ın bu koşullarda Avro Bölgesi’nde kalmasına pek ihtimal vermezken, Atina’nın 18 ay içinde avroya veda et-
4 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
mesinin mümkün olduğunu da belirttiler. Bu arada Başbakan Angela Merkel’i destekleyen Alman gazetelerinde de Yunanistan’daki kaotik sürecin sonu olmadığına ve toplumu bir arada tutan tüm bağların kopmaya başladığına dair haber ve analizler çoğaldı. Gıda, sağlık, ulaşım, barınma ve ısınma gibi temel alanlarda toplumun bir çözülmeyi günbegün hızlanarak yaşadığına dikkat çeken tanıklıklara göre, Yunan toplumunda krizin patlak verdiği zamandan bu yana intihar oranı iki kat artış gösterdi. Ekonomideki çaresizliğin toplumsal bağları zayıflattığı ve son dönemde aşırı sağın özellikle yabancılara “yok edilmesi gereken asalaklar” gözüyle bakan çeteler halinde örgütlendiği, tüm araştırmalarda öne çıkarılmaya başladı. Yunan sosyal güvenlik sisteminin yerle bir edilmesi ırkçı saldırıları tetiklerken, Amnesty International raporlarında da bu tür olaylardaki sıçramalı büyümeye yer verildi. Ekim ayında, BM bünyesinde hazırlanan sığınmacılarla ilgili bir raporda, Yunanistan’da yılın ilk 9 ayında 87 kişinin ölüm ve ağır yaralamayla sonuçlanan ırkçı saldırılara maruz kaldığı, Atina’nın bazı mahallerinin daha şimdiden yabancı sığınmacılara adeta yasak bölge ilan edildiği belirtildi. Parlamentoda 18 milletvekiliyle temsil edilen “Altın Şafak”ın hızla güçlendiği, sola ve yabancı sığınmacılara yönelik saldırıların ülkeyi askeri bir darbe ortamına da sürükleyebileceği savunuluyor.
Seçim yılından seçim yılına değişen ve değişmeyen dengeler
Alman danasının kuyruğu 2013’te kopar mı? YÜCEL ÖZDEMİR
2013, CDU/CSU ve FDP’den oluşan koalisyon hükümeti için adeta “kader yılı” olacak. Çünkü bu koalisyonun çoğunlukta olduğu Federal Meclis’in yanı sıra üç eyalette de eyalet meclisi seçimleri yapılacak. Sonuçlar, iki yasama döneminde de başbakanlık koltuğuna oturan Angela Merkel için büyük önem taşıyor.
Almanya’da iç politika açısından 2012’nin en önemli olayı hiç şüphe yok ki, daha iki yıl önce büyük umutlarla seçilen “en genç” Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un, düşük faizli kredi ve basına yaptığı baskı nedeniyle istifa etmesi oldu. Wulff’tan önceki cumhurbaşkanı Horst Köhler’in de görev süresini bitirmeden istifa etmesi, bu “en yüksek” makamın itibarına büyük bir “gölge” düşürdü. Bunun farkında olan meclisteki partiler, denilebilir ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pek görülmedik bir uzlaşma içinde Joachim Gauck’u cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttular. İki yıl önce SPD ve Yeşiller tarafından Wulff’a karşı aday gösterilen Gauck, bu kez aynı zamanda CDU/CSU ve FDP’nin de cumhurbaşkanı oldu. ”En yüksek makam” için sağlanan bu “büyük uzlaşma” elbette Almanya’nın içinde bulunduğu durum ve onun gereği olarak pek çok konuda aynı düşünen partilerin el ele vererek işin için-
den çıkma çabasından başka bir şey değildir. “İslam Almanya’ya aittir” diyerek bir ezberi bozan, göç politikaları konusunda daha liberal bir yaklaşıma sahip Wulff’un yerine seçilen Gauck ise daha çok muhafazakar bir çizgiyi savunuyor.
Korsanların gelişi Bir diğer önemli gelişme ise, Eylül 2011’de ilk olarak Berlin’de Eyalet Senatosu’na girmeyi başaran Korsanlar Partisi’nin (Piratenpartei), yükselişini 2012’de de sürdürmesi oldu. Korsanlar, Saarland, Schleswieg-Holstein ve Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyaletlerinde yapılan parlamento seçimlerinde barajı aşmayı başardı. Diğer taraftan her üç eyalette de Sol Parti oy kaybına uğradı, daha önce yüzde 5 barajını aştığı Schleswieg-Holstein ve NRW’de meclis dışında kaldı. 2011’de Baden-Württemberg AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 5
WIKIPEDIA / INTERNATIONAL STUDENT'S COMMITTEE
CDU’da göçmen akımı Eyaleti’nde Almanya’da ilk kez birgöçmenlere eyalet başbakanlığı karşı en kazananfazla Yeşiller’in önyargıları çıkışı, körükleyen, 2012’de eski yasalarla düzeyine geriledi. hakları Bunakısıtlayan karşın, Federal parti olarak Hükümet bilinen ortağı FDP,Hıristiyan eyalet seçimlerinde Demokratönemli Birlik (CDU) orandaparoy kaybetti. tisinde CDU/CSU Türkiye ve SPD kökenli ile genel göçmenlere hatlarıyla yö-aynı oylarını nelikkorumaya “açılım politikası” devam ettiler. devam ediyor. Aygül Özkan’ı Aşağı Saksonya’da bakanlık koltuğuna Türkiye köSeçimlerde kim neoturtarak, yapacak? kenli göçmenler açısından bir ilke imza atan CDU, bu kez degelişmeler yönetimine 3 Tür2012’de iç politikada çerçevesinde kiyebaktığımızda, kökenli politikacıyı alarak diğer 2013’e 22 Eylül’de yapılacak genel partilere fark attı! artacağı şimdiden söyleseçimlerin öneminin düzenlenen CDU genel nebilir. Hannover’de Ayrıca CDU/CSU-FDP koalisyon hükükongresinde Berlin Eyalet Milletvekili metlerinin işbaşında olduğu Aşağı Saksonya (20 Emine Demirbüken partinin Ocak), Bavyera (15 Eylül)Wegner, ve Hessen (15 Aralık) karar almada en etkili organı olan 14 ki- de eyaletlerinde yapılacak parlamento seçimleri şilikönemini Başkanlık Divanı'na seçilen ilk Türbunun daha çok artırıyor. Dolayısıyla kiye siyasetçi 2013 yılıkökenli Başbakan Angelaoldu. Merkel ve onun önAynı “Siyah-Sarı” kongrede Aşağı Saksonya Eyacülük ettiği koalisyonu için büyük leti’nintaşıyor. Sosyal Başka İşler, Kadın, Aile, Sağlık bir önem bir deyişle, 2013 muve Uyum Bakanı Aygül Özkankader ile Kuzey hafazakar-liberal koalisyonunun yılı olacak.Ren Vestfalya Eyalet Meclisi Üyesi Serap Güler de Yönetim Kurulu'na sePartiler, seçim stratejilerini ve başbakan çildiler.belirlemiş Özkan, delegelerin yüzde 76'sıadaylarını olarak, şimdiden seçim hanın, Güler yüzde 74'ünün oylarını aldı. zırlıklarına başladılar bile. Göçmenlere “yakın görünen” Yeşil2005’ten bu yana başbakanlık koltuğunda ler’de ise Merkel, Cem Özdemir eşbaşkan, oturan Angela Aralık ayında HannoSPD’de deve Aydan başkan yarver’de yapılan genelÖzoğuz seçim stratejisinin belirdımcılığına Göçmenler kolendiği CDU getirilmişti. Genel Kongresi’nde, önceki nusunda partilerden daha bir olumlu döneme görediğer daha muhafazakar çizgide birkampanyası politikaya sahip olan Sol Parti’de ise Deseçim yürüteceği mesajı verdi. henüzneredeyse bir Türkiye kökenli yönetici bu- yelegelerin yüzde yüzünün oyuyla lunmuyor. niden parti başkanlığına seçilen Merkel, Almanya’nın ve Avrupa’nın en güçlü politikacısı olduğu imajını canlı tutmaya çalıştı. Aynı şe6 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
kilde mevcut hükümeti, “İki Almanya’nın birleşmesinden sonraki en başarılı hükümet” olarak nitelendiren Merkel, ülkede yaşanan ekonomik-sosyal sorunlar konusunda ise fazla konuşmamayı tercih ediyor. Kriz içinde bulunan ülkelerin durumunu göstererek, Almanya’nın en iyi durumda olduğuna dair yapılan vurgular elbette belli bir kesim içerisinde etkili oluyor. Ne var ki, sosyal sorunlar ve sınıfsal çelişkiler de son yıllarda görülmedik derecede büyümüş durumda. Dolayısıyla, genel seçimlere kadar şu anda Merkel’in lehine görünen dengelerin değişmesi büyük bir olasılık olarak görülüyor. Özellikle de koalisyon ortağı FDP’nin beklenin çok altında oy alacağına dair tahminler, 2013’deki genel seçimlerin Merkel için hiç de parlak bir sonuç ortaya koymayacağını bugünden haber veriyor.
Steinbrück sol gösterip sağ vuracak Bu sürecin nasıl bir seyir izleyeceği aynı zamanda muhalefet partilerinin göstereceği performansa da bağlı. Dört yıl önceki seçimlerde yüzde 23 ile dibe vuran SPD, bu adaylar arasında en neoliberal çizgiyi temsil eden Peter Steinbrück ile seçimlere katılacak. SPD’nin izlediği neoliberal politikalara göre dahi daha sağ-liberal bir çizgide bulunan, sosyal demokrasinin geleneksel değerleriyle bile pek ilgisi bulunmayan Steinbrück, başbakan adayı gösterildikten sonra katıldığı konferanslarda aldığı milyonlarca avro ile gündeme gelmişti. Milletvekilliği maaşından kat be kat fazlasını, tekellerden “konuşmacı” parası olarak alan Steinbrück’ün, iyi bir sermaye temsilcisi olduğu,
WIKIPEDIA / PETER WEIS
Sol Parti yükseliþe geçebilir mi?
maliye bakanlığı yaptığı yıllarda görülmüştü. Bu nedenle şimdi oy uğruna “sosyal adaletçi” kesilmesi kesinlikle inandırıcı değildir. Ajanda 2010 ve Hartz IV yasalarıyla gurur duyan, ancak bazı sivriliklerin rötuştan geçirilmesi vaadiyle seçimlere katılacak SPD ve onun başbakan adayı Steinbrück’ün hedefi oyları artırmak ve Yeşiller ile bir koalisyon hükümeti kurmak. Ama, 2005-2009 yılları arasında kurulan “büyük koalisyon” hükümetinin maliye bakanı olmanın verdiği avantajla ikinci bir “büyük koalisyon”a da sıcak bakıyor. Bu nedenle, seçimlerde SPD ile Yeşiller’in oyu yetmediği takdirde yeniden “büyük koalisyon”un kurulması ihtimali hiç de az değil. Dahası, hem Avrupa hem de Almanya’nın içinden geçtiği süreç, Alman sermayesi için “büyük koalisyonu” daha tercih edilir kılmakta.
.
İç politika açısından 2013, savaşa ve sosyal kısıtlamalara karşı önemli bir dinamik olan Sol Parti için de önemli bir yıl olacak. 2012’yi, kaybedilen eyalet seçimleri ve kanatlar arası çekişmelerden ötürü “kayıp yılı” olarak geçiren Sol Parti’nin, 2013’de ciddi bir yükseliş sağlaması, en azından 2009’daki oy düzeyini tutturabilmesi için olağanüstü bir çaba içerisinde olması gerekiyor. Her ne kadar Sol Parti’den önemli ölçüde oy alan Korsanlar, şimdi iç çekişmeler ve politikasızlıktan ötürü oy kaybına uğrasa da, “denenmemişler” olarak yine de Sol Parti’yi etkileyecek bir oy alabileceği tahmin ediliyor. Bugüne kadar Korsanlar’a karşı daha çok “görmeme” politikası izleyen Sol Parti’nin, bu partinin “sol”la, emekçilerle, demokratik hak ve özgürlüklerle bir alakası olmadığını etkili bir şekilde dile getirmesi kaçınılmaz görünüyor. Keza, SPD’nin genel seçimlerde “sosyal adalet”, “asgari ücret”, “yaşanılabilir emeklilik” gibi konuları temel seçim propagandası yapacağını açıklaması da Sol Parti’nin işini zorlaştırıyor. Zira, muhalefete düşmüş bir SPD, Sol Parti ve sendikalar açısından her zaman iktidardaki SPD’den çok daha sinsidir. Bütün bunlardan ötürü, Sol Parti için 2013, sınıflar arasında derinleşen çelişkileri, yoksulluğu, kiralık işçiliği, düşük ücretli işleri, Hartz IV uygulamalarını, savaş hazırlıklarını açık ve çarpıcı bir şekilde dile getirdiği ölçüde, ilerici misyonunu sergileme ve bu temelde de emekçi yığınlar arasındaki etkisini arttırma imkanlarını barındırıyor. Tabii bu yönde bir ilerleme olmadığı takdirde ise, partiyi daha büyük ‘kayıpların’ beklediği de açıktır
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 7
Sol Parti milletvekili Ulla Jelpke, fazla umutlu olunmamasını istedi
WIKIPEDIA / CHRISTIAN NORVAT
NPD yasağı bir başka bahara kalabilir
NEONAZİLER KENDİLERİNDEN EMİN
BERLİN - Federal Almanya’daki antifaşist hareketin etkili aktivistlerinden, gazeteci-yazar ve Sol Parti milletvekili Ulla Jelpke, neonazi parti NPD’nin bir türlü kapatılamamasının ardında “tuhaf şeyler yattığının” altını bir kez daha çizdi. Almanya’da yayımlanan 15 günlük “Yeni Hayat” gazetesinin sorularını yanıtlayan Jelpke, NPD’nin kapatılması için Federal Anayasa Mahkemesi’nde yeni bir dava açılacağını, Alman siyasetinin de bu kapatmaya yeşil ışık yaktığını belirtti. Jelpke, bu partinin kapatılmasından yana olduğunu vurgularken, yerleşik siyasetin NPD karşısındaki tutumundan sol çevrelerin yine de fazla umutlu olmaması gerektiğini ileri sürdü. Sol Parti milletvekili, şu görüşleri savundu: “Bu kapatma, kronik olarak mali zorluklar yaşayan NPD’nin hazineden para almasını engelleyecektir. Öte yandan Neonaziler, devletin partilere tanıdığı koruyucu düzenlemelerden yararlanamayacak ve gösterileri daha kolay yasaklanabilecektir. Ayrıca kapatma kararı kamuoyuna faşizmin diğerleri gibi bir düşünce değil, suç olduğu mesajını verecektir. 8 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
Ancak kapatma davasının bugün ele alınış şekliyle sol çevreler tarafından sevinçle karşılanması mümkün değildir. Çünkü bu davanın da bundan önceki davada olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanması ve bundan da faşistlerin yararlanması tehlikesi yabana atılmayacak kadar büyüktür. Şimdi başlıca görev, ilk kapatma davasından dersler çıkarılmasıdır. Federal Hükümet, Federal Meclis ve Eyaletler Meclisi’nin ortak girişimiyle başlatılan bu dava 2003 yılında Federal Anayasa Mahkemesi tarafından biçimsel nedenler gerekçe gösterilerek geri çevrilmişti. Oysa o dönem mahkeme üyeleri, NPD’nin anayasa karşıtı olduğuna dair gerekçelere katıldıklarını da ifade etmekten geri durmamışlardı. Davanın başlamadan sonuçlanmasına gerekçe olarak, NPD yöneticileri arasında federal ve eyaletler düzeyindeki Anayasayı Koruma Teşkilatları tarafından görevlendirilmiş çok sayıda ajanın bulunması olarak gösterilmişti. Her altı NPD yöneticisinden biri ajandı ve bu nedenle yedi mahkeme üyesinden üçü davanın geri çevrilmesi yönünde görüş bildirmişti. Buna göre devlet bu faşist partiye 'mesafeli değil'di ve
devletten bağımsız olduğundan söz edilemezdi. Buna bağlı olarak da NPD’nin kendisini kapatma davasına karşı savunması mümkün olamazdı. 'Siyasi bir partinin devlet güvenlik birimlerinin görevlendirdiği, federal ve eyalet parti teşkilatlarının yönetim kurullarına seçilmiş ajanları tarafından izlenmesi, bir kapatma davasının arifesinde ve esnasında hukuk devletinin parti kapatma normlarıyla bağdaşmaz. Bir partinin yönetim kademelerinde devletin temsil ediliyor olması, söz konusu partinin irade oluşturmasına etkide bulunulmasını kaçınılmaz kılar.' Alıntıladığımız bu gerekçeye göre Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, NPD’nin hangi karar ve eylemlerinin partinin hanesine, hangilerinin devletin hesabına yazılacağının ayırt edilemez duruma geldiğinden yakınıyorlardı. Mahkeme huzurunda alınan bu yenilgi ve dolayısıyla NPD’nin kurtarılmış olmasının başlıca nedeni, dönemin SPD’li Federal İçişleri Bakanı Otto Schily’e bağlı faaliyet gösteren Anayasayı Koruma Örgütlerinin faaliyetleriydi. NPD yönetimi, sempatizanları ve seçmenleri, davanın geri çevrilmesini ırkçı kışkırtma faaliyetlerinin önünün tamamen açılmış olduğu şeklinde yorumlayıp ona göre hareket ettiler.” 2000’den bu yana 8 Türk ve bir Yunan esnafı öldüren NSU’lu faşist katillerin marifetlerinin 2011 kasımında ortaya çıkmasıyla birlikte, halkı sakinleştirmek için 2012 başında NPD’ye karşı yeniden dava açma tartışmalarının başlatıldığını hatırlatan Jelpke, sözlerini şöyle sürdürdü: “Federal ve eyalet içişleri bakanları, nisan ayına dek NPD’nin yönetim kademelerindeki ajanları geri çekme konusunda anlaştı. Aralık ayında gerçekleşen İçişleri Bakanları Konferan-
WIKIPEDIA
WIKIPEDIA
ULLA JELpKE
sı’na dek gizli tutulan ve polis ve Anayasayı Koruma Teşkilatları tarafından toplanmış 2649 delili içeren bir dosya hazırlandı. Söz konusu deliller arasında parti yayınlarında çıkmış makaleler, çağrılar ve yaklaşık 400 NPD üyesinin yaptığı konuşmalar bulunuyor. İçişleri bakanlarına göre bu malzeme, yeni bir kapatma davası açmak için yeterli. Ancak özellikle Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich (CSU) uzun süredir böylesi bir kapatma davasının başarı şansı olduğuna dair şüpheleri olduğunu söylüyordu. Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert de (CDU), bugün hedeflenen kapatma davasına karşı çıkarak, bu girişimin 'enine boyuna düşünülmeden', aşırı sağcı NSU’nun cinayetleri karşısında sergilenen bir “refleks” olduğunu ifade ediyordu. Federal meclis ve hükümetin ilk dava girişiminde olduğu gibi kapatma davası için başvuruda bulunup bulunamayacağını öngörmek bu yüzden mümkün görünmüyor. En büyük tehlikelerden biri olarak da, delillerin arasında Anayasayı Koruma Teşkilatları ajanların söyleyip yazdıklarının bulunması ihtimali gösteriliyor. Söz konusu ajanların parti yönetim kademelerinden geri çekildikleri, ancak tabanda faaliyetlerini sürdürdükleri iddia ediliyor. Ancak bugüne dek bir tek içişleri bakanı bile bu iddianın altına imzasını koymayı kabul etmedi. Onların verdiği bilgilere göre, polis ve anayasayı koruma teşkilatlarından yetkililer delillerin sorunsuz olduğuna dair taahhütte bulunmuşlar. Yani, eyalet içişleri bakanları ve başbakanları, içeriğini bilmedikleri bir dava başvurusunu göndermeye hazırlanıyorlar. Diğer bir tehlike ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, kapatmayı 'NPD’nin cılız etkisiyle örtüşmeyen orantısız bir karar' olarak değerlendirip kınaması ihtimali.” Kimilerince 2013 seçimleri öncesinde halka karşı göstermelik bir “esip gürleme”, kimilerince de kamuoyunun dikkatlerini başka yöne çekip Alman iç istihbaratının, özellikle de Anayasayı
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 9
Koruma Örgütlerinin NSU terörüne bulaşmış olmalarını gizleme çabası olarak değerlendirilen bu girişimlerin Nazilerin zaferiyle de sonuçlanabileceğini kaydeden Jelpke, “İçişleri bakanları konferansından önce yaratılan bu ortamda, her ne pahasına olursa olsun NPD’yi kapatma davasının açılmasının zorunluluk olduğu görüşü hakim kılındı. Davadan vazgeçilmesi ise NPD’nin hanesine yazılacak bir zafer haline getirildi. Ancak NPD içindeki ajanlardan dolayı yeni dava girişiminin başarısızlığa uğraması, Nazilerin hanesine yazılacak daha büyük bir zafer olacaktır.
Sol Parti de, yeni bir kapatma davası açılmasına Federal Meclis’te onay vermeden önce bunu hesaba katmalıdır” ysşd jtıaihaç Sol Parti’nin Federal Meclis’teki iç politika konularından sorumlu sözcüsü konumundaki Ulla Jelpke, Yeni Hayat gazetesine yaptığı değerlendirmelerde “insanlık düşmanı bir politika yürüten NPD’nin etkisini geriletmek için her durumda çaba gösterilmesinin” çok daha önemli olduğunu da vurguladı.
NPD tarihi fazlasıyla “zengin” Eyalet İçişleri Bakanları Konferansı’ndan sonra Eyaletler Meclisi (Bundesrat) tarafından da ikinci kez kapatılması için onay verilen Almanya Ulusal Demokrat Partisi (NPD) Almanya’daki en güçlü faşist örgüt olarak değerlendiriliyor. 1964 yılında, bir sonraki genel seçimlere katılma hedefiyle kurulan NPD, 1969 yılında yüzde 4.6 oy aldı, ancak barajı geçemedi. O tarihten itibaren sürekli güç toplama peşinde olan bu örgütün kuruluşunda istihbarat örgütlerinin etkili olduğu ileri sürülüyor. - NPD 1996’da uygulamaya koyduğu “Üç Ayaklı Strateji” ile daha fazla radikal eylemlere başvurdu. Bu süreçten sonra aşırı radikal gruplar olan “Hür Arkadaşlar” (Freie Kamaradschaften) bünyesine kattı. - 2000 yılında göçmenlere yönelik şiddet eylemlerinin artması nedeniyle, dönemin SPD-Yeşiller hükümeti tarafından 2003’te yasaklanması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Ancak başvuru, mahkeme tarafından, yasağa gerekçe gösterilen parti yöneticilerinin önemli bir bölümünün istihbarat elemanı olduğu belirtilerek 2004’te geri çevrildi. Tartışmalar ırkçı partinin işine yaradı ve NPD, aynı yıl içinde Saksonya Eyaleti’nde yapılan parlamento seçimle-
10 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
rinde yüzde 9.2 oy alarak ilk kez bir eyalet meclisine girdi. - 2006’da da Mecklenburg-Vorpommern Eyaleti’nde meclise girmeyi başardı. - 2011’de diğer faşist parti DVU ile birleşti. Partinin başkanlığına ise Saksonya Meclis Grubu Başkanı Holger Apfel getirildi. - Almanya’da göçmenlere ve yoksullara karşı yapılan ırkçı saldırıların merkezi durumundaki NPD, ayrıca Avrupa’nın diğer faşist parti ve örgütleriyle bağlantı içinde. - Yeniden yasaklanması tartışılan faşist partinin mali kaynakları da yıllardır tartışma konusu. Hesaplarda yaptığı sahtekarlıklardan ötürü pek çok kez meclis tarafından para cezası aldı. Ancak buna rağmen bu ırkçı partinin gelirlerinin yarısından fazlasını, Partiler Yasası gereğince devletten aldığı paralar oluşturuyor. Federal Meclis tarafından verilen bilgiye göre, faşist parti 2000 yılından bu yana devletten 11 milyon avro aldı. 2005-2007 yılları arasında üye sayısı 7 binin üzerine çıkan NPD’nin şu anki üye sayısının ise 6 binin altında olduğu belirtiliyor. (YH)
27 yıl önceki cinayetin karanlık mesajı
Ramazan Avcı bir uyarıydı... CELİL DENKTAŞ
RAMAZAN AVCI’NIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ YER
Kendisini zengin, farklı, üstün görmenin ustaca kurgulanıp beyinlere elektronik görsellerle monte edilen bir yanılsamalar zinciri olduğunun aniden farkına varan “uygar dünya” insanı, nefretini boşaltması için önüne yem olarak atılan “öteki”nin derhal boğazına çökmeyi soyut ama benliğinin derinliklerine işlemiş üstünlüğünün verdiği bir “artık hak” görmekte hiç de tereddüt etmiyor.
HAMBURG - Geçtiğimiz çarşamba günü (19 Aralık 2012) Hamburg’un merkez sayılabilecek, Hohenfelde, Hamm ve Borgfelde semtlerinin kesiştiği köşede yer alan Landwehr tren istasyonunun önündeki küçük alana Hamburg eyalet hükümeti tarafından, Ramazan Avcı Meydanı adı verildi. Alana bir de taş levha-anıt yerleştirildi. Tam 27 yıl önce, 21 Aralık 1985 günü buradaki otobüs durağında beklerken Alman faşistlerinin beyzbol sopalı, balta saplı, postal tekmeli saldırısına uğrayarak komaya sokulan ve üç gün sonra, 24 Aralık’ta hayatını kaybeden Ramazan Avcı, saldırıya uğramadan bir gün önce 26’ncı yaş gününü kutlamıştı ve bir iki hafta içerisinde de baba olmayı bekliyordu. Faşist katliamlar Almanya, Avrupa, “uygar dünya” tarihinin sıradan bir parçası. Ama bir türlü tarihte kalamıyor. Tersine, giderek daha da olağanlaşma eğilimi kazanmakta olduğunun tanığıyız. Alman devletinin göçmenlere uygulamakta olduğu ayrımcı politika dolayısıyla henüz AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 11
daha dün “dikkati çekildi”. Ya diğerleri, sanki farklı mı? Avrupa Birliği projesinin aslında artıdeğer birikiminin iki, üç merkez ülkeye kaydırılması projesi olduğu diğer ülke iflaslarının tek tek patlamasıyla ortaya çıkıyor. Yükselmekte olan “üçüncü dünya” rekabetinin karşısında Avrupa’nın “uygar dünya” halkları dehşetle, aslında fakirleşmediklerinin, zaten hep fakir olduklarının farkına varıyorlar. Dolayısıyla ekonomik fakirlik kültürel fakirlikle hızla kaynaşıveriyor. Kendisini zengin, farklı, üstün görmenin ustaca kurgulanıp beyinlere elektronik görsellerle monte edilen bir yanılsamalar zinciri olduğunun aniden farkına varan “uygar dünya” insanı, nefretini boşaltması için önüne yem olarak atılan “öteki”nin derhal boğazına çökmeyi soyut ama benliğinin derinliklerine işlemiş üstünlüğünün verdiği bir “artık hak” görmekte hiç de tereddüt etmiyor. Aşırı sağcılık, neonazilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı vs devlet faşizminin üstün bireyin gönüllü hizmetine havale ettiği olağan dışavurumlar şeklinde ortaya çıkması da kimseyi ne rahatsız ediyor ne de şaşırtıyor. 12 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
Faşistlerin elinden kaçayım derken bir otomobilin altında kalarak ağır yaralanan Ramazan Avcı’nın düştüğü yerde bir de ölesiye dövülmesini izleyen çevredeki ve Ramazan Avcı’yla birlikteyken kendilerini can havliyle attıkları otobüsteki onlarca kişi, arbedeyi duyup camlara balkonlara uğrayan diğer onlarcası yalnızca izlediler. İzlerken olayın dekoru oldular. Tıpkı tren yolu, otobüs durağı, otobüs durağının çöp kutusu gibi. Tıpkı çevredeki ağaçlar, otlar, çalılar gibi. Kuşlar? Kuşlar uçup gittiler, dekor olmaktansa, izleyip kalmaktansa. İzleyenler kim bilir belki de bu ülkenin doğuştan üstün bireyleri olarak içlerinde daima bastırarak ömür boyu taşımak zorunda kaldıkları ilkel heyecanı biraz olsun hissetme fırsatını yakalayabildikleri için olayın senaristi güçlü devletlerini içten içe takdir bile ettiler. Öyle ya, bu tür olayların mağduru “ötekiler” olduğundan kimilerinin içi biraz “cız etse” de büyütülecek bir şey değildi. Durum böyle olunca ne suç vardı ne de çokça azarlanacak suçlular. Saldırının kalabalık görünmesi görevini üstlenip bir tür, “yabancıya genel tepki” görüntüsü veren çoluk
Yükselmekte olAn “üçüncü dünYA” rekAbetinin kArşısındA AvrupA’nın “uYgAr dünYA” hAlklArı dehşetle, AslındA fAkirleşmediklerinin, zAten hep fAkir olduklArının fArkınA vArıYorlAr.
çocuktan dördünün rastgele seçilip biraz ceza alması zaten izleyici vicdanlarını rahatlatmaya yetti de arttı bile. Bu ve buna benzer olayları izleyen kamuoyu zaten ne yapsın ki? Devletin en güçlü siyasi organlarından SPD’nin en bir yetkilisi gündemdeki NSU terörünün bir türlü aydınlatılamamasıyla ilgili, “cinayetlerin üstünü son derece sıradan bir olaymış gibi örtme çalışmaları”, (“NSU terörü neden aydınlatılmadı?”, Aydan Özoğuz, Post gazetesi, Aralık 2012, sf. 19) teşhisi koymadı mı? Hamburg eyaleti hükümetinin başbakan yardımcısı Bayan Dorothee Stapelfeldt de çarşamba günü meydana isim verme ve anıtın yerleştirilmesi töreninde yaptığı konuşmada sorumlulukları sivil toplum örgütlerine, okullara ve ailelere (“Neonazilerin katlettiği Ramazan Avcı’nın ismi öldürüldüğü meydana verildi”,
Gazete Hamburg, internet (19/12/2012) havale ederek, “Devleti bunlarla boşuna uğraştırmayın ya kardeşim!” mesajı vermedi mi? Hiç kuşkusuz o taşı o gün oraya diktiren, Ramazan Avcı İnisiyatifi başta olmak üzere ülkenin faşizme teslim olmaya niyeti olmayan Alman ya da “öteki” insanlarının, gerçek insanların kendine güveni, mücadele inadıdır. Bu inat, tehditlere, sopalı zincirli sürülere, faşist devletin kadrolu katillerine ve arada bir uzatılan, “Müslüman toplumun tanınması”, “sünnetin yasallaşması” gibi havuçlara rağmen izleyici rolünü oynamakta olan “uygar dünya” halk kitlelerinin fakirliklerinin aslında dekor olmaktan kaynaklandığını tek tek kavrayıp normal insanlık hallerine dönüşleri sağlanana kadar da sürecek.
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 13
Türkiye’den göçü günlük izleyen Hürriyet, 50’nci yıl dizisini noktaladı
“Artık ortak geleceğimizi konuşalım”
SERGİ, İKİ ÜLKE CUMHURBAŞKANLARIYLA BAŞLAMIŞTI
WALLDORF - Geçen yıl Türkiye’den Almanya’ya göçün 50’inci yılı dolayısıyla başlatılan ve Almanya’nın birçok bölgesini dolaşan serginin son durağı Hürriyet tesislerinin bulunduğu Walldorf kenti oldu. “Hürriyet Tanıklığında Göçün 50 Yılı” başlığı altında Walldorf belediye binasında açılışı yapılan sergi, 17 Ocak 2013’e kadar ziyaret edilebilecek. Doğan Media International Genel Müdürü Sevda Boduroğlu’nun “Artık entegrasyondan çok, ortak geleceğimizi konuşma zamanı geldi” mesajıyla ziyarete açılan sergiye Almanya’nın Hessen eyaletindeki öbglesindeki üst düzey politikacıların katılması dikkat çekti. Walldorf Belediyesi Meclis Salonu’nda gerçekleştirilen açılış törenine Hessen Başbakan Yardımcısı ve Entegrasyon Bakanı Jörg-Uwe Hahn (FDP), Federal Milletvekili Gerold Reichenbach (SPD), Mörfelden-Walldorf Belediye Başkanı Heinz-Peter Becker (SPD), Birinci Encümen Franz-Rudolf Urhahn (Yeşiller) ve Türkiye’nin Frankfurt’a yeni atanan Başkonsolosu Ufuk Ekici’yle, politikacılar, kent ve çevresinden Türk kökenli göçmenler, göçle ilgili çeşitli kurumların, örgütlerin temsilcileri katıldı. Toplantının onur konukları, MörfeldenWalldorf’ta yaşayan birinci kuşak Türkleri 14 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
temsilen, Sanal, Emekçi, Ergül ve Kalem ailelerinin büyükleri oldu. Dr. Atilla Sanal ve eşi Marie erese Medici, Yusuf Ergül ve eşi Mari Ergül, Mehmet Emekçi ve eşi Yeter Emekçi, Mustafa ve Hacer Kalem, çocuklarının ve torunlarının bir bölümüyle birlikte katıldıkları toplantı kapsamındaki açık oturumda, Türkiye’den Almanya’ya göçü, kendi yaşam öykülerinden hareketle anlattılar.
Hahn’dan övgü ve özür Törende ilk sözü alan Hessen Entegrasyon Bakanı Jörg-Uwe Hahn, Hessen’in göç geleneğine sahip, dünyaya açık ve hoşgörülü bir eyalet olduğunu kaydederken, Hürriyet’in Almanya’daki toplumsal barışa katkılarını övdü. 50 yıl içinde Hürriyet’in bizzat kendisinin bir tarih kitabı haline geldiğini vurgulayan Hahn, Hessen’de göçmen kökenlilere yönelik “hoşgeldin kültürü”nün geliştiğini hatırlatarak, bir dönemin “Türk misafir işçileri”nin, artık “hemşeri”, “vatandaş”, “Hessenli” olduklarını belirtti ve “Buraya yerleşmiş yabancı kökenli insanların Hessen’de kendilerini vatanlarında hissetmelerini istiyoruz” dedi. Konuşmasında Almanya’da
Türklere yönelik seri cinayetlere de değinen Bakan Hahn’ın “Aşırı sağcılar son olarak da Kassel’de bir Hessenli’yi öldürmüşlerdi. Alman devletinin sorumlusu olarak bu genç adamı koruyamadığımız için tekrar özür diliyorum” diye konuşması dikkat çekti. Hahn, Kassel’da öldürülen Halil Yozgat’ı ve seri cinayetlerin tüm kurbanlarını anma amacıyla cinayetin gerçekleştirildiği yere “Halil Meydanı” adının verilmesinin kendisi açısından da çok önemli olduğunu belirtti. Hahn, konuşmasında 3.5 yıllık çalışmalarının nihayet sonuç verdiğini vurguladı ve önümüzdeki eğitim yılı başından itibaren Hessen’deki okullarda İslam din derslerinin başlatılacağını duyurdu.
Çeşitliliğin yaşandığı şehir Belediye Başkanı Heinz-Peter Becker de konuşmasında, Mörfelden-Walldorf’un çok kültürlü bir kent olduğunu vurguladı. “Kentimizi hep ’çeşitliliğin yaşandığı kent’ olarak anıyoruz. Burada yaşayan insanlara bakıldığında bunun nedeni daha iyi anlaşılır. Şehrimizde 115 ülkeden 34 bin insan yaşamaktadır. Alman nüfusunun yüzde 10’u da göçerek buraya yerleşmiştir” diyen Becker, şehir halkını oluşturan farklı grupların birbirini daha iyi anlayabilmesi için Entegrasyon Bürosu üzerinden çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Becker, Hürriyet’in de yayınlarıyla farklı kültürlerin birbirini daha iyi
Sergi aynı anda iki belediye binasında 17 Aralık’ta Mörfelden-Walldorf Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Hürriyet Tanıklığında Göçün 50 Yılı” sergisi, 17 Ocak 2013 tarihine dek hem Walldorf, hem de Mörfelden’deki belediye binalarında ziyarete açık olacak. Hürriyet gazetesi, göçün ilk yıllarında Türkiye’de basılıp gönderilerek, daha sonra kendi tesislerinde hazırlanıp dağıtılarak Almanya’daki Türklere hergün ulaştı. Gazetenin Almanya baskıları ilk günden itibaren, bu ülkedeki okurlarına özgü haberler içerdi. Böylece Hürriyet, Türk ve Alman toplumlarının son 50 yıllık tarihine tanıklık etmiş oldu. Sergi öncelikle 1961-2011 döneminden her yıl için seçilmiş bir kapak sayfası, Hürriyet arşivlerinden fotoğraflar, Aydın Doğan Karikatür Müzesi’nden göçle ilgili karikatürleri içeren afişlerden oluşuyor. Sergide, Hürriyet arşivinden Mörfelden-Walldorf’taki çok kültürlü yaşama ilişkin fotoğrafları içeren özel afişler de yer alıyor. Sergi kapsamında Türkçe ve Almanca 100 sayfalık iki özel gazete hazırlandı. Sergilenen afişler başta olmak üzere birinci kuşaktan göçmenlerle yapılan söyleşilerin de yer aldığı gazeteler sergi boyunca ziyaretçilere anı olarak armağan ediliyor. “Hürriyet Tanıklığında Göçün 50
Yılı”,19 Eylül 2011’de Berlin’de düzenlenen Türk-Alman İş Forumu kapsamında kamuoyuyla ilk kez buluşmuştu. İki ülkenin cumhurbaşkanlarının da ilgiyle izlediği sergi en kapsamlı haliyle ise ilk kez 5 Ekim 2011’de Berlin Türkevi’nde açıldı. Bu arada serginin bazı bölümleri, Essen’de gerçekleştirilen Ruhr Kitap Fuarı (14-23 Ekim 2011) ile T.C.’nin 88. Kuruluş Yıldönümü kutlamaları kapsamında Almanya’nın 3 kentinde (Berlin, Frankfurt ve Köln) aynı anda sergilendi (28 Ekim 2011). Daha sonra serginin tamamı, 12-20 Kasım 2011 tarihlerinde Berlin’de Deutsche Bahn Service’nin merkezinde (Nordbahnhof) ve 15 Mayıs-8 Haziran 2012 tarihleri arasında Nürnberg Garı’nda gerçekleştirildi. Sergi küçültülmüş haliyle Oberursel’daki Türk Günü (14 Ocak 2012), Düsseldorf’ta gerçekleştirilen TürkAlman Ekonomi Günü (27 Nisan 2012) ve Potsdam’da Alman Olimpik Spor Birliği’nin Entegrasyon Günü (21 Eylül 2012) kapsamında kamuoyu önüne çıktı. Ayrıca bu dönemde Hürriyet’in Avrupa merkez tesislerini ziyaret eden çok sayıda konuk da serginin bir bölümünü inceleme şansı buldu.
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 15
SIGMAR GABRIEL
anlamasına büyük katkıda bulunduğu kaydederken, bu sergiye evsahipliği yapmaktan kıvanç duyduklarını da söyledi. Serginin son olarak Hürriyet’in Avrupa tesislerine ev sahipliği yapan Walldorf’ta gerçekleştiğini vurgulayan DMI Genel Müdürü Sevda Boduroğlu, konuşmasında, artık entegrasyondan çok “ortak gelecek üzerine konuşma” çağrısında bulundu. Boduroğlu, “Hürriyet, Türkiye’den Almanya’ya göçe başın-
dan itibaren tanıklık etti. Bu sergiyle, aynı zamanda göçün tarihini yansıtan arşivimizi herkese açmış olduk” dedi. Sevda Boduroğlu, birinci kuşağa Almanya ve gelecek kuşaklar için gösterdikleri büyük çabalardan dolayı teşekkür etti. Sergi açılışına katılan Türkiye’nin Frankfurt’taki yeni Başkonsolosu Ufuk Ekici de Almanca yaptığı konuşmayla sergiye katılanları selamladı. Almanya’da geçen çocukluğundan anılar anlatan Ekici, böylece, başkonsolos olarak ilk konuşmasını da yapmış oldu. Mörfelden-Walldorf Müzesi Müdürü Cornelia Rühlig tarafından yönetilen toplantının ikinci bölümü de birinci kuşaktan konukların konuşmacı olarak yer aldıkları bir panel şeklinde gerçekleştirildi.
DEVLET BAKANI MARIA BÖHMER 16 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
Sevda Boduroğlu’nun 50 yıl değerlendirmesi
Gelişme olumlu yönde oldu 50 yıllık tarihi temsil eden sergilerin sonuncusunda Almanca yaptığı açılış konuşmasıyla, özlü bir bilanço çıkaran Hürriyet Gazetesi Genel Müdürü Sevda Boduroğlu, yarım yüzyıl sonra birçok şeyin değiştiğini ve daha da değişmesi gerektiğini hatırlattı: “Sadece Hürriyet değil, birçok Türk de, 50 yıl önce gelip yeni ve bilinmeyen bir yaşama ilk adımlarını attıklarında, Mörfelden-Walldorf’ta bir yurt buldular ve kaderleriyle ilgili yeni bir karar aldılar. Sergi, “çağ tanıklıkları” adını boşuna almış değildir. Hürriyet, Türkiye’den Almanya’ya göçe başından itibaren eşlik etti. İçindeki haberler ve fotoğraflar bir göç tarihi arşivini andırmaktadır. Bu arşivi işte, biz, okurlarımız için yarım yüzyıl sonra açmış olduk. Sergiyi gezdiğinde ilk kuşaktan insanların gösterdikleri cesaret hakkında bir izlenim edineceksiniz. Dilini anlamadıkları bir ülkeye gelmek üzere yola koyulmuşlardı... Kültürünü ve geleneklerini bilmedikleri bir ülkeye geliyorlardı… Bunların hiçbirini bilmiyorlardı. Sadece çocuklarına ve ailelerine daha iyi bir gelecek vermek istiyorlardı. Onları geride bıraktılar. Almanya’ya giden trenlere bindiler. Ellerinde bir tahta bavulla… Tek kelime Almanca bilmeden yeraltında çalıştılar, fabrikalarda, küçük ve büyük işletmelerde. Ağır işlerde çalıştılar, çok çalıştılar. Eşlerine çocuklarına hasretlerine fazla dayanamadılar ve onları da yanlarına aldılar. Gözlerinin önünde hep tek bir hedef vardı, o da, yaşamlarını iyileştirmek. En büyük arzuları: Çocuklarına iyi bir eğitim vermek. Çalışma güçleri önemliydi. Bu, Almanya’nın ekonomik canlılığı için de önemliydi. İşte bu insanlar başarılı oldular. Birçok yeni şey öğrendiler. Çocuklarının artık kendileri anne ve babadır, hatta dede ve ninedirler. Bugün dördüncü kuşakla karşı karşıyayız. Birinci kuşak için radyo ve gazeteler, terk edilmiş yurtlarıyla aralarındaki tek bağdı. O zamanlar, daha işçi yurtlarında kalırken, Hürriyet de yaşamlarının bir parçası oldu. Hürriyet, kuşaktan kuşağa bu insanlara eşlik etti, bunu bugün söyleyebiliyoruz. Gazete arşivimizdeki sayfalar incelendi-
ğinde, en başından günümüze kadarki gelişmenin olumlu olduğu görülüyor. Haberlerde yıllarca sorunlar konu edildi. Ancak yavaş yavaş onların yerini sevindirici haberler, başarı öyküleri aldı ve bunlar çoğunluğu oluşturdu. Sergimize baktığınızda bunu hemen fark edeceksiniz. Hatta yorgun, ama umut dolu yüzleri gösteren siyah-beyaz fotoğraflar da kayboldu. Zamanın dönüşümüyle, eğitimle ve daha yüksek bir yaşam standartıyla birlikte bu fotoğrafların yerini rengarenk anlar almış bulunuyor. Artık sık sık yeni ve entegre bir kuşakla karşı karşıya geliyoruz. Toplumda gayet iyi bir yerleri var. Hatta bu toplantıda, bu salonda da böyle insanlar var, bize gurur veren insanlar. Gençlerin büyük bölümü bugün başarıyla meslek yaşamı içindedir. Kendilerine güvenmektedirler. Olumlu bir gelecek önlerinde durmaktadır. Türkiye’ye sevgiyi içlerinde taşıyorlar, ama yurtları Almanya’dır. Türkçe ve Almanca kullanıyorlar, yani iki anadilleri var. Gençler, miras aldıkları Türk kültürünü Alman kültürüne karıştırıyor. Bu ülkenin daha da gelişmesi için çaba gösteriyorlar. Siyasal angajman önemlidir, ama bu, uzun bir süredir sadece seçimlere katılmak anlamına gelmiyor. İnsanlarımız Federal Meclis’e, Avrupa Parlamentosu’na ve parti başkanlıklarına seçiliyorlar. Ama bazen kendi anne ve babaları tarafından seçilemiyorlar, çünkü anne ve babaları sadece Türk pasaportu taşıyor. Bir gün bu ortak ülkemizde, gençlerin vatandaşı olduğu bu ülkede, çifte vatandaşlık sorunu çözülecektir. Birinci kuşağa şükran borçlu olduğumu söylemek isterim. Almanya’ya ve gelecek kuşaklara büyük destek verdiler. Gençlere başarılar diliyorum. Kendilerini iyi eğitsinler, çok çalışıp çok okusunlar. Topluma katkıda bulunma cesareti göstersinler. Konuşmamı bir arzuyla noktalamak isterim: Yarım yüzyıl sonra “konuk işçi” veya “göçmen” gibi kavramların ortadan kaldırılması gerekir. Ortak yaşama katkıda bulunan hepinize çok teşekkürler.”
AvrupaGüN
SEVDA BoDURoğLU
| 24 Aralık 2012 | 17
Yarım asrı geride bırakıp...
Göç, insan ve aidiyet duygusundan yoksunluk MEHMET CANBOLAT
Bir değil, binlerce gerçek var bu geçen 50 yılda. Yüz binlerce insanın her birinin en azından bir öyküsü var. Geçmişin közünü eşelemek yerine, 50 yılı ardımıza alıp, geleceğe bakmak daha mı doğru acaba? Bugün neredeyiz sorusuna yanıt aramak ve geleceğimizi nasıl biçimlendirebiliriz sorusuyla yüzleşmek, daha mı doğru olur? 50 yıldır Almanya'dayız. Yabandı, yurt oldu. Keyfinde bir yabancıydık. Zorla ve nedense mutsuz yerli olduk.
“Acı vatan”, “Yaban”, “Hasret”, “Toprak”, “Sıla”, “Özlem”, “Ayrılık”, “Kahır”, “Yalnızlık”, “Gözyaşı”, “Ana-Baba”, “Dönüş”, “Acı”, “Ölüm”... Keyif sizin değil mi? Uzatın uzatabildiğiniz kadar bu zincirin halkalarını. Ki ondan değil midir, asırlar boyu, şarkılara, 18 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
türkülere, ağıt ve insana dair ne varsa, her şeyde, bu değerleri yaşayagelmişiz. Bu veya buna benzer sözcüklerin gelip sonunda dayandığı bir kapı var; o da göç denilen bir dünya gerçeği. Kimi, göç olgusunu dünya ekonomik sisteminin dayattığı bir gerçek olarak görür. Kimi de, sosyolojik bir boyut yükleyerek, toplumsal/bireysel çaresizliğin son çıkış yolu olarak tanımlar. Kimine göre, insan imkansızlıklar yüzünden yeni arayışa yönelir, bazısı ise "Biz, insan olarak çevre koşullarının zorlamasıyla, toprağımızı terkederiz" der göç öyküsünü gerekçelendirirken. Oysa göç, insanlık tarihinin her aşamasında bir şekilde yaşanan, her döneme damgasını vurmuş bir olgudur. Daha da doğrusu, canlı her varlığın bir şekilde yaşadığı bir süreçtir göç. Öyle olmasaydı, kavimler ve göç tarihi diye bir şey olur muydu? Göçler olmasa, yeni dünyaların keşfi nasıl olacaktı? İnsanlık nasıl renklenip, çeşitlenecekti? Kuşların bile bir yerden bir başka noktaya erişme çabasının altında kendi doğasının bir gerçeği, farklı bir ihtiyacın yattığını göz ardı edemeyiz.
MEHMET CANBOLAT
Göç ve Türk insanımız... Orta Asya'dan kalkıp, tarihlerden birinde su arkları gibi kendine yol ve yön bulan, dünyanın farklı köşelerine uzanan Türk insanı. Tıpkı, 60'lı yıllardan itibaren Almanya başta olmak üzere, Avrupa'nın "el kapıları"nı çalan Anadolu insanımız gibi. Onlar, "sırf keyif olsun" diye kopmadılar topraklarından. Modern seyyahlar misali, başka dünyaları görüp gezmek gibi bir sevdaları da yoktu. Yoluna düştükleri ülkenin dokusunu, koşullarını bile düşünmeye gerek duymadan bir kuş sürüsü gibi, aynı yöne yüz verdiler. Kimi eşini, çocuğunu bırakmıştı geride... Kimi de kimliğini. Bazısı düşlerini kanat yaptı kendine, bazısı ise, korkularına yenik düştü. Birkaç yıllığına yapılan yaban hesapları, başını sokacak bir göz ev hayalleri, “önümüzdeki yaz”, “gelecek sene”ye havale edilen dönüş planları, nedense tutmadı. Almanya gelenleri tutsak mı aldı acaba? Neden dönemedik? Biz kaldıkça, ayağımız bu topraklara kök saldıkça, geride kalanlar için adeta bir mıknatıs oldu bu yöreler. Geldikçe geldik... Geldikçe geldik... Ama dönemedik. Hiçbir hesabımız tutmadı nedense. Çok istedik, ama olmadı. Baktık olmuyor, çoluğumuzu çocuğumuzu getirdik yanımıza. Yeri geldi, horlandık, küçümsendik, gülünüp geçildik. Bazen tehdit unsuru olduk, bazen hedef tahtası. Dışlandık. Hakaretlere maruz kaldık. Ezildik, büzüldük, bir hizaya dizildik. Gün oldu yaktılar bizi. Sustuk. Vurdular, sesimizi cıkarmadık. Bugün aradan 50 yıl geçmiş artık. 50 yılın bilançosu isteniyor bizden. Oysa
yarım asırlık bir tarihi öyle bir sayfaya, bir köşeye sığdırmak nasıl mümkün? Bir değil, binlerce gerçek var bu geçen 50 yılda. Yüz binlerce insanın her birinin en azından bir öyküsü var. Geçmişin közünü eşelemek yerine, 50 yılı ardımıza alıp, geleceğe bakmak daha mı doğru acaba? Bugün neredeyiz sorusuna yanıt aramak ve geleceğimizi nasıl biçimlendirebiliriz sorusuyla yüzleşmek, daha mı doğru olur? 50 yıldır Almanya'dayız. Yabandı, yurt oldu. Keyfinde bir yabancıydık. Zorla ve nedense mutsuz yerli olduk. Veya bize öyle geldi. Düne kadar bize "yaban gözlük"le bakanlar, bugün "bizdensiniz" diyor. Biz ise bir kararsızlık içindeyiz. Nereye aitiz? Hangi toplumun parçasıyız? Bu soruların yanıtını bulamıyoruz. Aidiyet duygumuz eksik. Yüzümüz gülüyor gibi gelse bile, aslında pek de mutlu değiliz. Ne yabanı kabullenebildik, ne de yerli olduğumuzu. Oysa bir görebilsek, bu gidişin artık bir dönüşü olmadığını. Bir görebilsek, dünyada göçün geriye dönüşünün zor olduğunu. Bir başka örneğinin olmadığını. Amerika'ya deniz yoluyla, mavi suları düş yaparak giden İtalyan göçmenler ile gemilere kaçak girip, okyanus ötesine kapağı atan Yunan Kosta'dan ne farkımız var ki bizim? Onlar da dönmedi 100-150 yıl önce. Bugün biz. Onlar artık oraya ait olduklarını kısa sürede anladılar. Ya biz? Ya bir türlü doğmayan kararımız. Soluk aldığımız topraklara aidiyet duygumuzu bir kazanabilsek. Bir sabah uyandığımızda, pencereden doğan güneşin de, dolaşan yağmur bulutlarının da bir parçası olduğumuzun ayırdına varabilsek... İnanın, kolektif bir mutluluk duygusu kaplayacak içimizi. “Ben buraya aitim!” demeye başlayacağız. Ne demesi? Haykıracağız... Haykıracağız.. Yaşasın aidiyet duygusu!... Henüz olmayan ama özlemle beklediğimiz aidiyet. Nerede acaba? Ya bize bir türlü verilmeyen o ait olma hissi? Daha nereye kadar? Gazeteci-yazar Mehmet Canbolat, 2013'te 20'nci yılına girecek olan yerel Hessen Toplum gazetesinin sahibidir. www.toplum24.de
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 19
Türklerle Almanların ortak tarihine tanıklık ederken 7 Ekim 2011
‘Duygu lu etkileyic ve i’
B
SERGİ Ö
ZEL
15
Türki Hürriye ye’den Alman ya’ya t Ga açıldı. zetesi’nin ‘Hü işgücü göçü Sergiyi Türk Ev rriyet Tanıklığ nü ilk günden i’nde Fed ınd itib eral Uy a Göçün 50 aren takip ed Yıl um Ba kanı Ma ı’ sergisi Be en rlin’de ria Böhm er açtı.
ERLİN Türk riyet Tanık Evi’nde açılan lığınd ‘Hürlı’ adlı sergi Berlina Göçün 50 6-29 Ekim Yı◊ Süley tarihleri Türk Evi’nd lecek. Sergid arasın Murat man SELÇUK-Ali da izlene e e 1961den her TOSUN VARLI2011 bi/ BERLİ sayfası, yıl için seçilm döneminN Hürriyet iş bir kapak lar ve 60’lı ÜRKİY arşivi E lışma ortamyıllarda gazetnden fotoğ göçünün’den Almanya işgücü 50. yılına larını canla ecilerin rafzemeler, itibar çagöç sergis en tanıklık ilk günden üzere iki Almanca ve ndıran maltanıklığındi Berlin’de eden Hürriyet’in yor. Ayrıcdilde açıkla Türkçe olma açıldı. k malar ‘Hürr ki sergin a Göçün 50 bir belge a 50 yıllık tanık la yer alısel film yılı’ adı iyet yaretçilere ral Hükü in açılışını, Türk de sergi lığı anlatan altındasunulacak. boyunca Evi’n Sorum metin Göç ve zilu Devle Uyum de Fede-
T
GÜRSEL KÖKSAL
Cuma
Özel gaze
yaptı. Açılış dan t Baka nı Aslı Sevin töreninin Maria Böhm er dim üstle sunuculuğ Başkonsolo ndi. Berlin unu sahipliğind su Mustafa tarihleri e açılan sergiPulat’ın ev arasında 6-29 izlenebileceEkim Üç kuş k. ak katı Türke ldı Federal vi’ndeki sergin Uyum Hükümetin Göçin açılışına ’dan ve Prof. Dr. Sorumlu Devlet Bakanı yükelçisiMaria Böhm er, ra Kuru Ahmet Acet, Berlin Bülu Başka Hürriyet Yılmaz, nı Hakk İcHürriyet meni Enis ı Hasan Gene tesi Rekla Berberoğlu l Yayın Yöne t, Hürri rulu Üyes m Grubu Başka yet Gazenı ve yet Mali i Ayşe Sözer i Cema İcra KuYılmaz, İşler Grup Başka l, Hürri Etkinlik kök, SedaHürriyet yazar nı Dursu n Sergi boyu ler dizisi nışmanı t Ergin, Hürri ları Ertuğrul Ali losu Must nca Türk rans salon afa Pulat ğan Medive Yazarı Doğayet Yayın Da-Öz- başka , Yeşill nı manya’ya undaki etkinEvi’nin konfe er Partis rü Sevd a Internation n Hızlan, Domir, YeşillCem Özdemir i Eşa Bodu rıyla ele Türk göçü liklerle Al- göçün SPD Mille er Milletveki ve eşi Pia Özde roğlu, al Genel Müdü çeşitl üç kuşak nuşmacı alınacak. Topla i boyutlaBerlin Başkonso- kin Özışı tvekilleri Erol li Özcan Mutl temsilciler Böhm ci-Yazar olarak Türki ntılara koi katıld Taş ve k, Sol Parti MilleÖzkaraca ve u, gezilm er’in açılışını lan, AlmaAltan Öyme ye’den Gazet ı. çok sayıd yaptığı İl- türk’ü esinin ardın n eserginin yandan göçü a derne tvekili Haka ve Nazan nya’dan Gülteve Doğan Hızdan Erhan n hazır n k yöne anlat Hürriyet kin Emre Merticisi ve Tanıklığınd layıp yöne ve kültü Eckes gibi Avrupa ırken bir yand basın-yayın ttiği ‘Hürr a Göçü sürec izlendi. isimleri r dünyasının an da 35 dakik n 50 Yılı’ belge iyet izleni ini gözler baskılarının önde gelen yer önüne alık belge Berlin alıyor. rken seli serdi. yayın sel, bir sut Lekes duygulu anlar Belge TelevizyonBrandenbu yaşan sel Kurum rg Radyo müzikle iz ve Arkad işbirliği u RBB açılış tören aşları, yaptıdı. Mebölüm halinde hazırl ile kları ine renk de de bir anan yayınlarına kattılar. süre önce özel LMAN Türkç Multikulti’ son veren Hükümeti’ Uyum Radyo e nin eski nin rından ve Göçte progr kesintiler Devlet amlaHürri le dinle Bakanı n Sorumlu Maria nebilecek. orjinal haller Böhm Prof. Dr. Hakkı yet İcra Kuru An der iyGazetesi’ni er, Hürri Hasa lu yet açılışında n Yılmaz Başkanı adresinde Urania 15, n Türki Alma da, ye’de bulunan 10787 Berlin nya’y Almanya’dyaptığı konu sergi ki sergi yıldönümü a göçün 50. n Türk martesi salı, perşembe, Evi’ndeinanılmaz aki Türkl şmada, nedeniyle anlam erin günleri cuma ve lı ri ile çarşa bulunduğuöykülerini 12.00 cusöyledi. çalışma yaptı çok nu söyle n saatleri mba günle ile 18.00 saatle işgücü “Hürriyet’i ğını Hürriyet ri arasın di. göçü yaşıy göçün Gazetesi n sergis da gezile 14.00 ile 18.00Berberoğlu insanların ün sonu 50 yıllık iyle Böhmer, oruz” diyen bilecek. cunda ve Hürri Genel Yayın başar Özkök, ortaya Baka her göçm Yönetmeni yet Gazet ‘Hürriyet hayat çıktığını ılı öykülerini hikayesinin enin ayrı n Yılmaz, n çok etkileTanıklığınd esi köşe yazar Enis belirt “Sporda kaydeden olduğunubir ı Ertuğ yici buldu a Göçün 50 çıkan insan ve sanat rul bir erek, “Türkiye’d Yılı’ klarını ta öne ları sürede en gelen söyled sergisini artıkçok insan için yüzlerce görüyoruz. Bu iler. Alma özvat doktor avukat konuştu. an oldu” diyenya da yetişt milli takım i. Türk ve ve Alma larına Hürriyet Türkleri n baktı Hasan İcra Kurulu fevkaladegörürsünüz. ğınızda Başkanı Yılmaz, güzel bir Bu Göç ve Feder Uyumdan al Hükü Hakkı tablo” metin Bakanı dedi. Prof. Dr. Sorumlu Devle t plaket Maria Böhm takdim er’e etti.
te Türkç manca e ve Alhazırlanan 100 sayfa gazete, lık özel ca ziyaresergi boyunolarak tçilere anı hediye edilecek. Hürriyet Gazetesi’nd başından e 2011 yayınlananberi birinci kuşak göç sayfaların öykülerini Hürriyet yer aldığı içeren özel okuma arşivinin orjina ciltler ile ayrıca salonunda yer l ciltleri kasım ayında alıyor. Sergid cak ‘Hürr piyas Yılı’ kitab iyet Tanıklığınd aya çıka- e tanıtımı ının özel baskı a Göçün da yapılı larının 50 yor.
35 daki
kalık “G
50 y›ll› k
A
Hürriyet gazetesi, Almanya’ya Türkiye’den işgücü göçüne başından itibaren tanıklık etti. Gazetenin 17 Şubat 1961 tarihli birinci sayfasındaki haberlerden birinin başlığı şöyleydi: “Almanya’da sekiz bin Türk işçisi çalışıyor”. Bu haber yayınlandığında, birkaç yıldır çeşitli Akdeniz ülkelerinden “misafir işçi” alan Almanya’nın toplam nüfusu 56 milyondu. Resmi istatistiklere göre çalışmak üzere davet edilen “misafir”ler ülke nüfusunun yüzde 1.2’sini oluşturuyorlardı. Türkler, nüfusu 700 bini bulan bu “misafirler”in ancak yüzde 1’ini, hatta daha küçük bir oranını oluşturuyordu. Ama, bilindiği gibi, Türk nüfusu kısa zaman içinde büyük oranda arttı. Almanya’nın nüfusu günümüzde 82 milyonu buluyor. Bu insanların yaklaşık yüzde 19’u, ya doğrudan doğruya göçmen ya da ebeveynlerinden biri vesilesiyle göçmen kökenli. En büyük göçmen toplumunu ise, bir bölümü Almanya vatandaşları olmak üzere toplam nüfusu 3 milyona yaklaşan Türkiye kökenliler oluşturuyor. Büyük bölümünün doğum yeri Türkiye, ama Almanya’da doğanların oranı giderek artıyor. 20 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
öçün Ta
rihi” be
lgeseli
yolculu ¤a ç›
kt›k
Almanya’da daha sonra “göç” adını alan süreç, Türkler açısından 1961’de başladı. Hürriyet gazetesi de Türklerin başından itibaren bu süreci yakından takip etti. Almanya’da yaşayan Türklerle ilgili haberler sürecin başından itibaren gazetede geniş yer buldu. Zamanla Almanya’da yaşayan Türklere yönelik haberler de gazetede yer almaya başladı. Çünkü artık gazetenin bu ülkedeki insanlara günlük olarak dağıtımı başlamıştı. 1965’ten itibaren Türkiye’de basılan gazeteler, uçakla Almanya’ya getirilip, günlük dağıtıma sunuldu. Zamanla bir adım daha atıldı, gazete 1969’dan itibaren bu ülkede basılmaya başlandı. Hürriyet, başından itibaren bu ülkedeki okurlarına hem Türkiye’de hazırlanan gazeteyi, okurlarının yaşadığı ülkeye özgü içerikle çıktı. Zamanla Almanya’ya yönelik içeriğin oranı büyüdü, Almanya’daki yazıişleri, haber merkezleri büyüdü, çeşitli kentlerde bürolar kuruldu, yazıişlerinde, haber merkezinde, bürolarda çalışan muhabir ve editörlerin sayıları arttı. Hedef, başlangıçta “misafir işçi”lerin gazetesi olan Hürriyet’in, bu konumdan çıkıp, göçmen
ve yeni ülkelerinin vatandaşı olmaya başlayan Türklerin de gazetesi olarak kalmasıydı. Türklerin 52 yıl önce başlayan göçü, bu süre içinde yayınlanan Hürriyet sayfalarında çeşitli boyutlarıyla yer aldı. Elbette gazeteler, tarih kitaplarının yerini tutamaz. Ancak, toplumsal yaşamın etkin bir iletişim aracı olarak gazeteler, yayınlandıkları ülkelerin tarihi açısından çok önemli bir kaynaktır. Artık, tarih yazımı, tarihe tanıklık eden gazetelerin katkısı alınmadan mümkün değildir. Türklerin Almanya’ya göç tarihi açısından da durum böyle... Hürriyet’in Almanya’daki kendi tarihi, Türklerin bu ülkeye göçünün tarihiyle çakıştığı için, bu tanıklık daha da önemli... Türkler, Almanya’ya 1961 öncesinde de geliyorlardı. Çalışmaya gelenler de vardı, meslek
eğitimi ve yüksek öğrenim görmeye gelenler de. Yüzlercesi turist olarak gelip, işçi olmuşlardı. Ama asıl gelişler 1961’den itibaren oldu. Almanya Türkiye’den işçi almaya başladı. Bu işçilerin seçilmesi ve Almanya’da işe yerleştirilmesi sürecinin çerçevesini belirleyen işgücü mübadelesi anlaşması 30 Ekim 1961’de imzalandı. Almanya’ya Türkiye’den işgücü akımı söz konusu anlaşmayla kısa sürede büyük patlama gösterdi. Binlerce, yüzbinlerce insanımız, “gurbetçi” olarak, geleceğini Almanya’da kurmak için yollara döküldü. Almanya’nın güçlü, kuvvetli, sağlıklı işçilere ihtiyacı vardı. Almanya’ya geldiler ve “misafir işçi” oldular... Bu anlaşmanın imzalandığı 1961 yılı, Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün başlangıcı olarak kabul edilir.
Türkiye’den Almanya’ya göç ve Almanya’daki Türkçe medya Serginin gerçekleştirildiği yerlerde, konuyla bağlantılı çeşitli sosya ve kültürel etkinlikler gerçekleştirildi. Bunlardan biri de “Türkiye’den Almanya’ya göç ve Almanya’daki Türkçe medya” konuluydu. Deutsche Welle Berlin Temsilcisi Jülide Danışman’ın yönettiği toplantıya konuşmacı olarak GazeteciYazar Altan Öymen, Hürriyet Gazetesi Berlin Temsilcisi Ahmet Külahçı katıl-
dılar. Berlin Brandenburg Türk Toplumu Sözcüsü Çiçek Bacık da Almanya'daki Türkçe televizyon yayınları üzerine bir sunum yaptı. Toplantının ardından Almanya'daki çeşitli Türkçe medya organlarında çalışan Türk gazeteciler Türkiye'den bu toplantı için Berlin'e gelen Altan Öymen’le birlikte sergiyi incelediler...
AvrupaGüN
| 24 Aralık 2012 | 21
2011 yılı, yani bu anlaşmanın imzalanmasının, dolayısıyla işgücü göçünün 50’nci yılı geldiğinde, konu çeşitli boyutlarıyla ele alındı. Resmi kurumlar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, ilgili bireyler çeşitli projelerle bu göç sürecini değerlendirmeye çalıştılar. “Hürriyet Tanıklığında Göçün 50 Yılı“ sergisi, bu projelerden biri. Sergi hazırlıkları 2011 yılının ilk aylarında başladı. Türkiye’deki ve Almanya’daki arşivler elden geçirildi. Büyük bir bölümü henüz elektronik ortama taşınmamış olan binlerce gazete tarandı. Sergi öncelikle 1961-2011 döneminden her yıl için seçilmiş bir kapak sayfasını içeren afişlerden oluşuyor. Bu dönemden yüzlerce fotoğrafı içeren afişler, göç sürecinin tüm boyutlarını yansıtmayı hedefliyor. Sayısı fazla olmasa da göç karikatürlerini içeren afişler de hazırlandı. Hürriyet’te yayınlanan ilanları içeren afişler, hem Türklerin ekonomik faaliyetlerine, hem de tüketim alışkanlarını yansıtması açısından iddialı belgeler olarak sergide yer aldılar. 60’lı, 70’li, 80’li yıllarda bir gazetecinin çalışma ortamını, artık tarih olan araç ve gereçlerini, yani daktilo, faks, teleks makinası, ilk bilgisayarları içeren bir köşe de, internet çağını yaşayan sergi ziyaretçilerine o dönemden ipuçları vermeyi hedefliyordu. Sergi hazırlıkları sürerken, Hürriyet Avrupa baskılarında neredeyse bir yıl boyunca birinci kuşaktan Türkiye kökenli göçmenlerin öyküleri, göçle ilgili uzmanların gözlemleri, değerlendirmeleri yayınlandı. Bunların bir bölümü de sergi afişlerinde ya da 100 sayfalık sergi gazetesinde yer aldı. Sergi kapsamında kapsamında yayınlanan, aynı adı taşıyan kitap ve yine aynı adı taşıyan film de bu dönemde hazırlandı. Elbette bütün bunların hepsinin dili Türkçe ve Almancaydı.
22 | 24 Aralık 2012 | AvrupaGüN
Son olarak Hürriyet gazetesinin Avrupa merkezine 2002 yılından bu yana ev sahipliği yapan Mörfelden-Walldorf’ta 17 Aralık’tan itibaren açılan sergi, kamuoyuyla ilk kez Berlin’de buluştu. Serginin 100’ü aşkın afişinin bir bölümü, 19 Eylül 2011’de Berlin’de düzenlenen, iki ülke cumhurbaşkanlarının da katıldığı TürkAlman İş Forumu kapsamında sergilendi. Sergi en kapsamlı haliyle ilk kez 5 Ekim 2011’de Berlin Türkevi’nde açıldı. Daha sonra yine Berlin’de 12-20 Kasım 2011 tarihleri arasında Deutsche Bahn Service’nin merkezinde (Nordbahnhof) ve 15 Mayıs-8 Haziran 2012 tarihleri arasında Nürnberg Garı’nda gerçekleştirildi. Bu arada serginin bazı bölümleri, çeşitli etkinlikler kapsamında, genellikle bir günlüğüne Essen, Frankfurt, Köln, Oberursel, Düsseldorf ve Potsdam’da sergilendi. Hürriyet’in son sergisinin açılış toplantısına katılan Hessen Entegrasyon Bakanı Jörg-Uwe Hahn, konuşmasında Hürriyet’in kendisinin bir “tarih kitabı”na dönüştüğünü söylüyordu. Elbette, gazetecilerin kenara çekilip, bu dönemin tarihini yazma işini tarihçilere bırakması gerekiyor. Ama, sergiyle ilgili tüm görsel ve yazılı belgeler, o tarihçilerin değerlendirebileceği çok önemli kaynaklar. Hepsi birden, Türkiye ve Almanya’nın, Türkler ve Almanların ortak tarihine tanıklık edecek büyük bir dosyayı oluşturuyorlar. Bu elbette, ardında özenli ve ciddi bir ekip çalışması olsa da, bilimsel ve eleştirel bir süzgeçten geçmesi gereken bir dosya. Ama fazla uzak bir tarih olmadığı için, çoğu zaman tarihçilerin değerlendirmelerini, bilimsel katkıları beklemek de gerekmeyebilir. Sevda Boduroğlu, sergi özel gazetesindeki yazısında, “Elinizde tuttuğunuz bu özel gazetede yer alan Hürriyet arşivinden sayfalar, haberler ve fotoğraflarla, 50 yıl öncesiyle bugün arasında tarihi bir köprü kuruyoruz” diyor. Yaşanan tarihin asıl kahramanlarının öykülerinin kendi ağızlarından okunabileceği, dinlenebileceği ve görülebileceği bir köprü bu. İlgili herkesin üzerinden keyifle geçebileceği ve bunu yaparken ilginç, yararlı bilgiler edinebileceği bir köprü... Eleştirel gözlemler, bu köprüyü sağlamlaştıracak, vermeye çalıştığı mesajın daha da güçlenmesini sağlayacaktır. “Artık ortak geleceğimizi konuşalım” çağrısının...