Bidergi 1. sayı

Page 1



Green Heights Park botanic garden

• Gün boyu kahvaltı ve yemek servisi. • Grup yemekleri • Doğum günü partileri • Nişan ve Düğün törenleri ( Rezervasyon için arayınız)

Sevdiklerinizle zaman geçireceğiniz, misafirlerinizi gezdirebileceğiniz eşsiz bir mekan

0 542 851 75 57 / 0533 851 75 57

Atatürk Cad. No: 107 Yeşiltepe / Alsancak / Girne www.greenheightspark.com mustafa_eminaga@hotmail.com


EDİTÖRDEN NEDRÖTİDE Tüm annelerin Anneler gününü kutlarken Allah’tan sonra en değerli varlığa anneme adanmıştır bu yazım... Ansızın başıma yağar bulutlar kapkara bir sabahın orta oyununda dizilir aklıma tespih misali acılar... Ansızın bedenime dolar sarmaşıklar; en yeşil dallarıyla sıkıca sarar beni. Ne üşümek, ne terlemek, toprak olur ruhum dallarla içime işler kökleri SENSİZLİĞİN. Ben hep bir yerlerde bir şekilde fark edilmeyi beklerim, bir çocuğun gözlerinde parlamayı, bir kadının yüreğinde sızlamayı beklerim. Arsız bir kedinin doymak bilmeyişi gibi açtır ruhum sevilmeye, özlenilmeye. Aslında ben hep, evet hep geride bıraktığımı sandığım ve hatırlayamadığım anılarımın en güzel yerinde koynunda uyanmanın huzurunu beklerim Yaşadıklarımı sıkıştırıp bohçalara, o evden diğerine taşırken hatalarımı, atmak gelmez aklıma ve üstüme yapışmış bu acılarla, çeyiz misali sererken çürümüş hayallerimi hep birinin bana kucak açmasını beklerim.

Şimdi anladım. Yokluğunda boğazıma düğümlenen nefesim, unuttuğum gülüşüm, kalbimdeki çocukluğum, elimdeki sana ait olan her bir iz; çıktığımı, gittiğimi sandığım yerde annemin kalbinde kalmış… İyi ki varsın gözümden akan her yaş, canımı yakan her acı, sensizliğin doldurulmaz girdabıymış, hiçbir şey sen olmadan olmazmış. İyiki varsın sensiz bu can hiç ayrılmamış seninle değil bir sene bir gün bile gitmeyecek kadar hasret kalmış tenine. KARA KIZIN Ayşegül Sen, en güzel şarkısın dudaklarımdan dökülen, en anlamlı sessin kulaklarıma süzülen… Meleğim, annem, sultanım… Hayranım sana, anneliğine, güzel kalbine, her zerrene hayranım. İyi ki senin kızınım, iyi ki benim annemsin. Her gün şükrediyorum Allah’a benim olduğun için. Tarifsiz mutlulukları bana yaşatan harika kadın, sen hep bendeydin, hep bendesin, anneler günün kutlu olsun…. PEMBE BEYAZIN, Esra’n Bütün zorluklara birlikte göğüs gerdik, bütün ağırlığı hep sen üstlendin, seni bizim kıymetlimizsin ve hep öyle olacak anneler günün kutlu olsun annem. ATEŞ PARÇAN Asya’n

Kimse açmaz ki

BİDERGİ’DEKİLER 8 - BİR TEK ANNEM olsun 10 - ALERJİ 12 - TOP’LU İĞNE 34 .. 19 - Farkındalık Yaratmak 22 - Moda Duayenlerinin Kıbrıs Gezisi 24 - Sana Akıyorum 26 - Canımdan kıymetlim, Biricik anneciğim 28 - Osmanlı Padişahlarının Anneleri 30 - İnci Pars İle Röportaj 37 - Efsane Kot 501 38 - Dünyanın En Büyük Delikleri 39 - Kondom Depresyonu Arttırıyor

Kimse dayanamaz ki

40 - Değerli Taşlar

İşte o andır bedenime kan dolar, hissetmeye başlarım yine ve yeniden yaşadıklarımı, yalnızlığımı, sensizliğimi bir meleğim gözleri çöker ruhuma, karabasanların elleri bekler boğazıma dolanmak için kesilmez nefesim kan dolar gözlerime taşarım o kan ki kırmızı değil siyah akar bedenimden tırnak uçlarımdan akar hüznüm ve oyun yeniden oynanır; bir sabahın erken ayazında, elimde geçmişim bir yerden bir yere gitmek zorunda olmanın acısı, içimde yokluğunu yaşarım…

42 - Bakınız / Film Tanıtımı 44 - Her Öpücük Masum Değil 46 - Estetik dünyasında yeni trend 48 - Bu Bronşit Başka Bronşit

Yaşardım…

İmtiyaz Sahibi Ayşegül KANLITUNA

-2-

AYLIK KÜLTÜR, MAGAZİN VE YAŞAM DERGİSİ YIL 1 SAYI 1 MAYIS 2010

Grafik Tasarım Bİ DERGİ TASARIM

Oray 10 Sitesi, C14, Boğaz, (Aşağı Dikmen, Eski girne Yolu Üzeri) Tel : 0533 832 30 21 - 0533 874 96 19 e-mail : aystun2002@yahoo.com

Haber Ve Yazı İşleri Asya DAĞLAR, Esra DAĞLAR

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

Reklam Pazarlama Melek KAYA Nurettin KANLITUNA Dağıtım Nurettin KANLITUNA


MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ

-3-


Bellapais Müzik Festivali Bahar ve ilk yaz aylarında mucizevi konserlere ev sahipliği yapıyor. sanatçılar davetli olarak katılıp konserler bir güzelliğe bürünen Kıbrıs’taki ikinci Bu yıl dokuzuncusu gerçekleştirilen vermektedir. durağımız, Bellapais ya da yeni adıyla Bellapais Uluslararası Klasik Müzik Festivali Milano Yaylı Çalgılar Dörtlü’sünün çellisti Beylerbeyi Köyü. Limon ve nar ağaçları 24 Haziran’a kadar sürecek. Her yıl mayıs Luce de Muro sanatçı duyarlılığıyla, arasında küçük bir Akdeniz köyü olan ayının son haftası başlayan festival, bu yıl Bellapais Müzik Festivali’nin önemi ile Bellapais’in girişindeki Tembellik Ağacı 10’dan fazla ülkeden gelen klasik müzik manastırın tarihsel zenginliğini şu sözleriyle Kahvesi, bir edebiyat başyapıtı olan ustalarının yorumlarıyla renkleniyor. özetlemiştir: ‘Muhteşem mimarisiyle, ‘İskenderiye Dörtlüsü’ romanının yazarı Beşparmak Dağları’nın yamacında, Girne benzersiz, akustiğiyle, ışıklandırılmasıyla, Lawrence Durrell’ın yazılarını yazdığı Ovası’na hâkim bir konumda bulunan köyüyle, misafirperver halkıyla ve sıra mekanın ta kendisi. Yazarın tembellik manastırın çevresinde yöre mutfağının sıra pub ve restorantları ile yaşıyor. Burası ağacı adını verdiği asırlık dut ağacının seçkin örneklerini bulabileceğiniz zevkli ‘yaşayahn bir tarih’ ve tarih hepimizin gölgesine sığınan köy kahvesi, gün boyu restoranlar konuklarını ağırlıyor. Buraya müşterek hazinesi. Bellapais Manastırı’nda iskambil oynayıp sohbet eden köy ahalisinin kadar gelmişken Kıbrıs mutfağının tadına konser veren her müzisyen için bir ayrıcalık tembellik hakkını bolca kullandığı bir bakmamak olmaz. Adanın balık ve deniz ve onurdur. mekan. Ünlü yazar, hayatına yepyeni ürünleri açısından zengin olduğunu Sizlerde bu güzel atmosferi tatmak klasik bir sayfa açmak için 1953 yılında kızı söylemek zor. Ancak şeftali kebabı, tavada müzik eşliğinde tarihte bir yolculuk yapmak Sappho ile Kıbrıs’a geldiğinde, tereddütsüz hellim peyniri, ceviz macunu ile Türkisterseniz 14 Mayıs’ta başlayacak festival için Bellapais’i seçmiş. Ancak etnik gerilimin Yunan esintisi taşıyan soğuk meze çeşitleri şimdiden planlarınızı yapmaya başlayın. giderek tırmandığı adada üç yıl kadar dillere destan. Bellapais Manastırı’nın yaşamını sürdürebilen yazar, ardında ‘Acı huzurlu gölgesinde, uzun bir Akdeniz Limonlar: Kıbrıs’ adlı kitabını bırakarak akşamını nefis bir yemek ziyafetiyle adadan ayrılmış. taçlandırıp panoramik Girne manzarasına Köye asıl şöhretini kazandıran ise gotik dalıp gitmek ise her şeye bedel. ortaçağ mimarisinin şaheseri sayılan Tüm güzelliklere ev sahipliği yapan Bellapais Manastırı. 12. yüzyıldan itibaren Bellapais ayrıca her sene geleneksel olarak tam üç yüz yıl boyunca Kıbrıs’ta hüküm düzenlenen Bellapais Müzik Festivaline’de süren Fransız kökenli bir derebeyi sülalesi ev sahipliği yapmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta olan Lüzinyanlar tarafından inşa edilen gotik sanatın en seçkin örneklerinden biri yapı, köyün mütevazı görünümüyle keskin olan Bellapais Manastırı’nda her yıl Mayısbir tezat oluşturacak kadar devasa ve Haziran aylarında düzenlenen festivale yurt gösterişli. Bir zamanlar derin koridorlarında dışından tanınmış müzik sanatçıları senfoni beyaz pelerinli rahibelerin gezindiği orkestrası ve klarnet, korno, flüt ve benzeri bu mistik yapı, günümüzde festival ve müzik aletleri üzerinde ihtisaslaşmış -4-

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1


www.anadoluconstruction.com

ANADOLU İNŞAAT Yıllık boya, badana izolasyon ve tüm bunların maddi manevi ağırlığından

50 yıl boyunca kurtulmak istemez misiniz?

Sonra

Önce

Önce Anadolu İnşaat

Sonra Önce ANADOLU İNŞAAT

ANADOLU İNŞAAT

Anadolu İnşaat

Sonra

Her türlü detayı çözebilecek aksesuarlarıyla mükemmel bir uyum sergiler. Uzun ömürlüdür, boya bakım ve onarım gerektirmez, kolay temizlenir. Tuğla, beton, ahşap ya da çelik konstrüksiyon üzerine tek katlı veya çok katlı binalarda kullanılabilir. Her türlü hava koşullarına dayanıklıdır, esneme, büzülme esnasında kendini tolere eder. Güneşten gelen ultraviyole ışınlarına karşı dirençlidir.

Ses ve ısı yalıtımı sayesinde ısıtma ve soğutma masraflarından tasarruf edilmesini sağlar.

ANADOLU İNŞAAT

ANADOLU İNŞAAT

İç detaylarında kullanılan buhar dengeleyici sayesinde duvarlarda nem oluşturmaz. Üzerinde bulunan tahliye delikleri, köşe birleşim boşlukları sayesinde binanız nefes alır.

Değişik renk ve doku seçeneklerine sahiptir. Her mevsimde kullanılabilen, kısa sürede ekonomik ve hızlı çözümleriyle montajı gerçekleşir kolay nakledilir.

ANADOLU İNŞAAT İNŞ. TUR. LTD. Yıllar sonra bile ilk günkü güzelliğini korur,renk solması yapmaz. Estetik ve çağdaş görüntüsüyle yaşam alanlarınızı güzelleştirir, binanıza değer kazandırır.

Pak Siding, Dış Cephe Kaplama Sistemi gibi hem dekoratif hem de yalıtım amaçlıdır. Pak Siding, Dış Cephe Kaplama Sistemi'nde olduğu gibi altında XPS veya EPS ahşap çıta, nem bariyeri ile birlikte uygulanarak sistem halinde çözüm sunar. Beyaz, bej, krem, gri, yeşil ve pembe gibi homojen renklerde ahşap görünümlü emboss desen verilerek üretim yapılır.

Mücahitler cad. Ayışığı evleri A Blok Kat:2 Girne Tel: 815 88 46 - 47 / fax: 815 94 05 Şube : Ali Suavi sok. 1 / 9 Tandoğan /Ankara Tel: 0 312 231 96 80


Ayşegül KANLITUNA

Annedir Yüreği Fazla Dayanamaz,

BİR TEK ANNEM olsun

bana birşey olmazzzz . . . . . . . Hayatımda duyduğum en anlamlı sözler bir reklam filmiyle hayatıma girdi.

A

nne olmak çok başka bir şey olmalı, bilemem anne değilim çünkü ama kendi annemi bilirim. Onun sevgisini, titreyişini, dertlenişini, özleyişini. Anneler gününün nereden kaynaklandığını anlatanlar günün yaratıcısı olarak hep annesini kaybetmiş olan küçük bir kızdan bahsederler. Gerçekte ise bu fikri hayata geçiren Anna Jarvis annesini 1905 yılında kaybettiğinde 41 yaşındaydı. Asıl mesleği öğretmenlik olan 1864 doğumlu Anna Jarvis, 1902 yılında babası ölünce annesi ile beraber ABD’de, Philadelphia’da yaşamaya ve çalışmaya başladı. Üç yıl sonra 9 Mayıs 1905’de de annesini kaybetti. Sürekli annesi ile beraber yaşamasına rağmen öldükten sonra “Ona hayatta iken gerekli ilgiyi gösteremediği”ne inanıyor ve bunun ezikliğini duyuyordu. İki sene sonra Mayıs’ın ikinci pazarında, annesinin ölüm yıldönümünde arkadaşlarını evine çağırdı ve bu günün anneler günü olarak ülke çapında kutlanması fikrini ilk onlara açtı. Fikir kabul gördü, anneler memnun kaldı, babalar itiraz etmedi, Amerika’nın önde gelen bir giysi tüccarı da finansal desteği sağladı. İlk anneler günü Jarvis’in annesinin 20 yıl süresince haftalık dini dersler verdiği Grafton’daki bir kilisede, 10 Mayıs 1908’de, 407 çocuk ve annesinin katılımı ile kutlandı. Jarvin her bir anneye ve çocuğa kendi annesinin en çok sevdiği çiçek olan karanfillerden birer tane verdi. O günden sonra, temizliği, asaleti, şefkati ve sabrı ifade eden beyaz karanfil Amerika’da anneler gününün sembolü olarak kabul edildi. Sıra anneler gününü “milli bir gün” olarak kabul ettirmeye gelmişti. Jarvis, tarihte tek bir kişi tarafından -6-

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

gerçekleştirilen en başarılı mektup yazma kampanyası ile gazete patronlarından işadamlarına, devlet adamlarından din adamlarına kadar ulaşabildiği herkese bu fikrini iletti. Fikir o kadar çok ve çabuk kabul gördü ki, Senato onaylamadan çok önce, bir çok eyalet ve şehirde anneler günü kutlamaları gayrı resmi olarak başlatılmıştı bile. Sonunda 8 Mayıs 1914’de Senato’nun onayı, Başkan Wilson’ın da imzası ile Mayıs’ın ikinci pazarı ‘Anneler Günü’ olarak resmen ilan edildi. Çok kısa sürede diğer ülkelere de yayılan bu gün çiçek ve tebrik kartı satışlarının tavana vurduğu bir gün oldu. Anna Jarvis sonunda muradına ermiş, kampanyasını başarı ile sonuçlandırmıştı ama kendi hayatı pek mutlu sonla bitmedi. Yoğun çalışmadan evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya fırsat bulamadı. Her anneler günü onun için bu yönden acı oldu. Daha ziyade dini ağırlıklı bir kutlama olarak düşündüğü bu günden ticari çıkar sağlamaya çalışanlara karşı hukuki savaş açtı. Davaların hepsini kaybetti. Dünyadan elini


Ülkemizde de Türk Kadınlar Birliği’nin girişimi ve önerisi üzerine 1955 yılından beri Mayıs ayının ikinci Pazar günü ‘Anneler Günü’ olarak kutlanmaktadır.

eteğini çekti. Bütün gelirlerini hatta ailesinden kalan evini bile kaybetti. Kalan hayatını adadığı, gözleri görmeyen kız kardeşi Elsino-re’da 1944’de ölünce sağlığı da tehlikeye girdi. Dostları ona destek vererek son yılını sanatoryumda geçirmesini sağladılar. Bütün dünya annelerinin en azından senede bir gün mutlu olmalarını sağlayan Anna Jarvin, mutsuz, yarı görmez ve yalnız bir şekilde 1948’de 84 yaşında öldü.

Anneler gününün yol açtığı ticari çılgınlık Anna Jarvis’i de derinden sarstı. Anneler Günü, amacının çok ötesinde bir duruma gelmişti. 1923 yılında Jarvis, Anneler Günü kutlamalarının iptal edilmesi için dava açtı. Sonraki yıllarda yine Anneler Günü’nün iptal edilmesi için Washington’a kadar yürüdü. Fakat başarılı olamadı. 1948 yılında ölmeden kısa bir süre önce yaptığı röportajda Anneler Günü’nü başlattığı için çok üzgün olduğunu söyledi. Anneler Günü, artık hemen tüm dünyada kutlanan bir gün. İletişimin inanılmaz boyutlara ulaştığı, yaşamın baş döndürücü bir hızda sürdüğü günümüzde ticari bir yozlaşma söz konusu olsa bile, yılda bir günün annelerimize ayrılmış olması, onların gerçek değerini hatırlamamız açısından çok önemli. Anneler Günü olmasaydı, hayatın yoğun temposu içinde belki de hiç hatırlamazdık annelerimizi.

MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ

-7-


XXXX

S

xxxx

ALERJİ Soğuk kış günlerinin ardından güneşin ilk ışıkları kendisini gösterirken bahar aylarının havada uçuşan polenleri allerjik hastalıkları olan kişilerin kabusu oluyor. Polenlerden korunmak, özellikle bahar mevsiminde çok kolay değil. Ancak alınabilecek küçük önlemlerle yaratacağı etkiyi azaltmak mümkün. Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hişam Alahdab, özellikle Nisan ve Mayıs aylarında alerjik rahatsızlıklardan korunmanın yolları hakkında bilgiler verdi 24 Mart 2010, İstanbul; Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hişam Alahdab, Nisan ve Mayıs aylarında ortaya çıkan çiçek tozlarının astım, bronşit, alerjik nezle, göz nezlesi, kaşıntı gibi rahatsızlıkların tekrarlamasına ve artmasına sebep olduğunu vurgulayarak alerjik rahatsızlıkları olan kişilerin alabilecekleri basit önlemlerle bu dönemi kolayca atlatabileceklerini söyledi. Dr. Hişam Alahdab, “İlkbaharın gelmesiyle birlikte birçok çiçek bitki açar ve çiçek tozları atmosfere yayılmaya başlar, bu durum da alerjik -8-

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

rahatsızlıkları tetikler” diyerek; alerji tedavisinde temel kuralın alerji yaratan maddeden (allerjen) olabildiğince uzak durmak olduğunu dile getirdi. Polen alerjisinde alerji yaratan maddeden uzak durmanın kolay olmadığını ya da tam olarak gerçekleştirmenin zor oluğunu belirten Dr. Hişam Alahdab polenlerden korunmak için alınacak önlemleri şu şekilde sıraladı: • Polenlerin en fazla uçuştuğu sabahları saat 05.00 ile 10.00 arası zorunlu değilseniz açık havaya çıkmayın • Eğer çıkmanız gerekiyorsa ağzı ve burnu kapatan maskeler kullanın. Öğlen saatlerinde açık havada spor yapmayın • Saçlar tozu tutar, bu nedenle her akşam saçlarınızı yıkayıp duş alın. Böylece üzerinizdeki tozlardan arınabilirsiniz • Çocuklar sokaktan geldiği zaman üstlerini hemen değiştirmelerini sağlayın • Arabada giderken camları açmayın, hava değişimi için klimadan yararlanın • Tatil için deniz kenarını tercih edin

• Dışarıda gözlük ve şapka kullanın. Gözlükleri her gün akar suyun altında yıkayın • Çim biçmekten kaçının ya da maske takıp yapın Dr. Hişam Alahdab, Türkiye’de en önemli ve en çok görülen alerjik polenlerin çayır, çimen polenleri olduğunu dile getirerek, ‘’Alerjik rinit hastalığının en yaygın polenlerini de bunlar oluşturur. Park ve bahçelerde, apartman bahçelerinde bulunan çimen polenlerine dikkat edilmesi gerekir. Diğer yandan baharda alerji yaratan sadece polenler de değildir. Bahar yağmurları ve ısınan havalar nedeniyle küf mantarları da yoğunlaşır. Küf de alerji nedenleri arasında önemli yer tutmaktadır ‘’ dedi. Dr. Hişam Alahdab, allerjenlerin belirlenemediği ya da belirlenen allerjenlerden uzak durmanın mümkün olmadığı hallerde ortaya çıkan tabloya uygun ilaçların kullanılması ile de hastanın belirtilerinin azaltılıp rahat ettirmenin mümkün olacağını da sözlerine ekledi.


MİNİK DOST EVLERİ

Nina MAİKO 0 542 852 01 90

Minik dostlarınıza; istediğiniz yere taşıyabileceğiniz, yıkayabileceğiniz, hem şık hem hafif, istenilen boyuta ve istenilen modele göre tasarlanabilen MİNİK DOST EVLERİ liye h a T !! u, Kok e son ! in ile evleri Derd n a v y a

miz e t a h r da rahat. hçele rım h

asa Özel t

Ba

nlar Hayva

daha


Barbaros ŞANSAL

TOP’LU İĞNE 34 ..

R

üzgâr; bir kez daha o Kıbrıs pazarında saçlarımın arasında haris ve hoyratça girdaplar ile aklıma garip şeytani nefesini sokmaya çalışıyordu... Akdeniz bir kez daha kabarmış, ama kabaran gönlümün yananında sütliman olmak yerine süt rengi dalga köpükleri ile gözlerimin önünde Anadolu’dan gelen tevazuyu keskin kayalara vahşi bir ıslık çıkararak çarpmakdaydı.. Buzdolapçı’nın yandaşları taraf olmuş para dağıtırken, KKTC meçhule doğru yer almaktaydı. Karpaz’ın doğasında çokdan bir ÜS inşaatı başlamış ama eşşeği tecavüze uğrayıp ağaca bağlanmış ve ölümüne de yol açılmıştı... Günlerdir gözümün önünden akan hayatın komedisi bir anda adetadan tırısa sonra da dört nala geçercesine bir filim şeridi misali klavyeme doğru parmaklarımla koşmaya başlamıştı.. Tayland’daki çaresiz sıtmanın epidemik krizi hemen gölgede bırakılmış, 20 ölü beşer, haber kanallarından teşhir edilsin diye asfaltlara yayılmıştı.

Kırgızistan ayakta, ama Peygamber karikatürleri ile dalga geçen NATO komutanı Rasmussen’in uçakları hala aynı semalardaydı, diğer komutanlar ise kim bilir hangi helâdaydı... Medyedev ve Obama el sıkışmış, Çin ve Hindistan ‘’Nükleer Buluşma’’ için MUSA nın ülkesi USA’ ya canlı yayınlarla havalanmıştı.. Persler şah’lanmaya hazır , emirlikler ise çoktan Pakistan Moda haftasında Rabia Z ile defilelere nazırdı.. Maaliye nazırhı ise kim bilir hangi karıdaydı... Diğer bir uçak nasılsa Polonya’nın nakız talihine çakılmış, Sudan’da ise seçimler henüz başlamıştı.. Darfur’da ki 1.500.000 masum artık yok ama yerine bir o kadar alışın verişin merkezi olan yer kamu arazilerinde peydahlanmışlı.. İngiltere’de ki seçimler ise sanal ortam için imzalanmış ama Latvialı gençler pasaport alabilmek için Rusça imtihanlarına takılıp kalmışlardı.. Brezilya’daki çamurun altındaki sivillerin Çin’deki madenlerdekiler ile benzerliği çoktan olağanlaşmış ama Haiti akılda bile yer almamıştı… Myanmar ve Burma gündemden kalkmış Japonya da yoğun sağanak yağmur başlamıştı.. Büyük mercan resifine petrol bulanmış ama hala Bülent Ersoy ve Seda Sayan yeni birer koca bulamamıştı... Yurdumda ise en keriz müşteri olan öğrenci ve hastalar bir kez daha kazıklanmış emeklilik ise alay konusu bir hal bile olamamıştı.. Anayasa babayı almış, mahallenin bıçkın - 10 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

delikanlıları anam avradım demeden satışa dalmıştı.. Şaklaban kahvaltıları gündemden düşmüş,son çare Polis bayramındaki İstanbul’un 5. kez lalesi ile buluşmasıyla şahlanmıştı… Soğan %33 zam almış ve rekor kırmış oysa 1 lale soğanının fiatını bile yakalayamamıştı..Soğan ekmek bile hayal olmuş Zeytin keçi bokunu sollamıştı.. Çamaşırcının karısı ise hukuk guguğunda malum kanallarda lila daracık kazağı ile silikonları ve botokslarına suratında kaza yaptırmışlı.. Hal ve gidiş sınıfta kalmış , ahval ise hem şaşa hem baka hemde yaya kalmıştı.. Aylardır yurdumun Üniversite ve yüksek okullarından aldığım eğitim güvenlik ve finans zafiyetlerinin notlarını kontrol edip birazda onları artık kaydetme zamanıydı.. Rüzgar sertleşiyor , içime serin bir ürpertiyi salmaya devam ediyordu.. Gri gökyüzü monarşisini ilan etmiş buna rağmen ithal tropik bitkilerin köşe yazarı kılığındaki ihaleci ve medya patronu tetikçisi emanet halleri hala park ve bahçelerde nazlı gelin gibi direniyordu... Şeffaf gecelik kılığındaki sanalım KKTC de kömür ve buharla çalışdığı muhakkak olan internet kanalında yalnız kalbi aramayı çoktan bırakmış diz üstünde hayatı dikmeye ve aklım ile çarna çar sövmeye devam ediyordu.... Dünya değişiyor ama insan hala aynı ahmaklıkta direnerek televizyon denen sahte dünyadaki teşhire imreniyordu....Yan darbelere mukavemetli hava yastıklı diziler ve de canlı yayındaki rezillikler ise seyir halinde pruvadan kıça yalpaya yer veriyordu..


Devede kulak çokdan tele kulak, deveye diken ise adama ise migren olmuş; Sara hastaları ise hala ekranlarda car car ötüyordu.. Günler geçiyor yollar kısalıyordu .. Eğitim Sağlık ve Güvenlik eşkenar üçgeni, Mekke Kudüs ve Vatikan’ın geniş açı şeytan üçgeninden sanki sıyrılmanın günlerini sayıyordu... Polyester albayrak ve alsancak yerine yünlü ve ipekli deden kalma ahlak sandıktaki yerinden alınıp uçkurlarından muzdariplere karşı yeniden camgüzeli olmaya namzet bir hazırlık yapıyordu.. Dünya dönüyor ama devran da ona aynı mekanda makadından eşlik ediyordu.. Keser ise sapını sapan yapmaya hazırlanmış, bu coğrafyadaki karasaban hırsızı 5 köpek balığı aile ve 25 çöpçü balık şaibeye dair bir destanı klavyeden hazırlıyordu.. Engerek on, kelebek kon olmuş balyoza salyangoz sunmuş lakin yerine Oğuz destanı sunulmaya soyunulmuştu... Diz sütünde dikilen hayatlar bayatlıyor , tıkır tıkır diyerek ceplerini tıka basa dolduranlar tangır tungur ahlakları ile hatır hutur kaşıdıkları göbeklerini artık zor taşıyordu.... Kaldırım ihaleleri yalpalamış medeniyet denen tek dişi kalmış canavar saçmalamış ama TC hala bu işe baka kalmamıştı.. Satılık hayatlar bakılık , takılası karanlık salaklar ise kiralık olmakdan öteye yol alamamışdı.. Yeni Lale devri aruz veznine nazire yapmış, Serdar Ortaç’ın bestelediği Sibel Can’ın söylediği yeni versiyonu şak şak çıların çekmecelerindeki başka kasetlerde saklı kalmışlı.. Ama tek bir gerçek vardı ve yol alıyordu.. Doğru yaşayan, vergi ödeyen ve erdemli düşünen tüm toplumlar tırnaklarını biri birine sürterek, makas ve oraklarını biliyor çekiç ve çivilerini diziyor, kerpeten ve tornavidalarını yağlıyordu.. Ballı yağcıların sonu yaklaşıyor. 21 yüzyıl kaosundan çıkacak yeni düzen şimdiden taç yapraklarını ütülüyordu.. Düşündüğü dilde sevişip düşmanının dilinde savaşanlar yavaş yavaş kollarını sıvıyor , sıçılımlı açılımlarda derman arayanlar ise çingenenin çalıp kürdün oynadığı kasap havaları ile kıvırdıkları yalanlarına karşın; Halk kendini , körgözüne parmağını sokarcasına olmak koşulu ile Köroğullarına, Aşık Veysellere, Hacı Bektaşilere ve Tebrizli Şems’lere bırakıyordu..

Terzi yamağı KIbrıs 13 nisan 2010 çıkarma plajı :) MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 11 -


15. ATATÜRK CAD. LEFKOŞA Tel 22 75 765 - ERCAN HAVAALANI Tel: 23 24 270 LEFKOŞA - MAĞUSA - GİRNE - İSKELE (ANFORA ALIŞVERİŞ MERKEZİ)


BAYKAL,MAĞUSA. Tel :366 96 01 - 7 ATATURK SOK., GİRNE. Tel: 815 53 71 173 HURRIYET CAD., GİRNE. Tel: 816 08 63 - 72-76 ARASTA,LEFKOŞA Tel:227

25 64



w w w. t em el r eis r es taur ant.c om

TEMEL REİS RESTAURANT

Şube1:Anıt Ticaret Merkezi no: 13

tel: 36 64 216 Şube 2: Eşref Bitlis Cad. Levent Öğrenci Sitesi Altı 365 36 22 - 13


YAŞAM

KOÇU Y

aşamında koçumu olurmuş demeyin. İş sektörlerindeki hızlı gelişmler aynı zamanda yeni iş alanlarında uzmanlaşmayıda beraberinde getiriyor. Stresle, zamanı yönetmekle mi mücadele ediyorsunuz? Dengeli bir iş-özel yaşamı mı özlüyorsunuz ? Motivasyona, yaşama sevincine, cesarete mi ihtiyaç duyuyorsunuz bazen? • Hayatınız, kariyeriniz ve işinizde daha anlamlı başarı ve daha iyi sonuçlar elde etmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz? • Güçlü yönlerinizi daha da ortaya çıkartmak ve sonuçta sizin için önemli o değişiklikleri, değişimi gerçekleştirmek üzere en iyi profesyonel desteği mi arıyorsunuz? • Yaşamınızda bugüne kadar çok şey elde ettiniz, ancak yine de hala eksik olan birşeyler mi var? Bu konudaki farkındalığınızı mı arttırmak istiyorsunuz? Bunlardan herhangi birine evet diyorsanız ve kendi kendinize mücadele etmekten yorgun düştüyseniz; yaşam koçluğu tam olarak aradığınız şey olabilir. Yaşam koçluğu, kişinin yada firmaların performanslarını arttırmaya yönelik ve motivasyonu yükselterek daha verimli çalışma, daha mutlu bir yaşam, sağlıklı kararlar alabilme gibi konularda yönlendirici lik yapmaktadır. Profesyonel koçlar müşterileriyle iş, kariyer, finansal çözümler, sağlık ve ilişkiler gibi yaşamın tüm alanlarında çalışırlar. Profesyonel koçluğun sonucu olarak müşteriler daha iyi hedefler belirleyebilir, daha fazla eyleme geçme şansı yakalar, daha iyi kararlar alır ve kuvvetli yönlerini kullanma fırsatı bulurlar. Yaşam koçluğu; psikolojik problemi olmayan ve yaşamında normal davranışlar sergileyen bireylerin hedeflerine daha hızlı ve etkili ulaşmasına yardımcı olmak amacıyla verilen profesyonel bir, kişisel çözüm hizmetidir. “Yaşam koçu, Klinik Psikologların veya Psikiyatrinin uzmanlık alanına giren anormal davranışlarla, psikolojik hastalıklarla ve psikolojik problemlerle ilgilenmez.” Tedavi edici değil normal davranışlar sergileyen insanların stresle, olumsuzluklarla başa çıkmaları için günlük hayatı yönlendirici, kişisel gelişim koçudur. “Yaşam koçluğu, en basit anlatımla hayallerinizi planlara, planlarınızı da gerçeğe dönüştürmektir.” Koçla yapacağınız çalışma, kararsız kaldığınız ya da sıkıştığınızı sandığınız noktadan sizi çıkarmayı amaçlar. Bunu yaparken, size yeni bakış açıları kazandırmak gibi farklı teknikler kullanır. Böylece hiç farkında olmadığınız ya da bugüne kadar kullanmadığınız güçlerinizi açığa çıkararak hayatınıza yeni bir - 16 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

yön verebilirsiniz. Yaşam Koçluğu’nda koçun doğruları değil, sizin doğrularınız hayata geçirilir. Yapılan çalışmanın esası, sorularla duruma yeni açılardan bakmanızı, daha önce farkına varmadığınız çözümleri görmenizi sağlamaktır. Yaşam koçu bir rehberdir. Hedefe varış için doğru adımlar atmamızı sağlar. Olmak istediğiniz yere ulaşmak için, tatminsiz, stres dolu bir hayatı geirde bırakmak için, sizi başarmanız konusunda tamamen odaklanmış deneyimli bir profesyonelden destek almaya davet ediyoruz.

Yaşam Koçunuz size; Özgüveninizi arttırarak kendimizin ve yeteneklerimizin hakkındaki pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olmamızı sağlar. Yaşam koçunuz sadece size özgü olan yaşam amacınızı keşfetmenize ve bu amaca yönelmenize destek olur. Aile, iş, evlilik, kariyer, eğitim, insan ilişkileri ve bireysel yaşam hedeflerinde hayatınızdaki artı ve eksileri belirleyerek daha bilinçli seçimler yapılmasına olanak sağlar. Çözümsüzmüş gibi gözüken sorunlar karşısında akılcı ve pratik çözümler bulunması için yol gösterici bir klavuz görevi görür. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın kendi kapasitelerini en verimli bir şekilde kullanabilmelerine yönelik eğitim ve gelişim aşamalarının bilinçli yönlendirilmesine katkı sağlar. Özellikle üniversiteye hazırlanan öğrencilerin meslek seçimlerinde en doğruyu bulmaları için rehberlik eder.

Yaşam Koçluğunun Hizmet Alanı Nedir? - Mesleki Yaşam Koçluğu ( İş dünyası, Spor, Sanat, Siyaset ) - Kişisel Yaşam Koçluğu ( Motivasyon, İletişim, İlişkiler, Farkındalık )


Amacına ulaşmak mı istiyorsun?

FARKINDALIK YARATMAK

H

er birey kendi parmak izi gibi eşsizdir. Kişinin öğrenme süreci de yaşadığı deneyimler ve kişisel özellikleriyle biçimlenen eşsiz bir yolculuktur. Öncelikle her insanın kendini keşfetmesi gerekmektedir. Çünkü her insan %100 potansiyele sahip eşsiz bir yaratımın eseridir. Farkındalık süreci insanın mükemmelliğini tanımasını sağlarken bir manzaraya birçok açıdan bakabilmesini de sağlamaktadır. Özellikle günümüz dünyasında insanlar bir kargaşa ve hayat mücadelesi içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışırken içsel olarak bir huzursuzluk yaşamaktadırlar. İşte bu insanı huzursuz eden dürtüler bir süre sonra kısır bir döngüye dönüşmekte, korku ve endişeyi de beraberinde büyüterek getirmektedir. Her kişi kendi yaşam gücüne sahiptir. Bağımlılıklar, mecburiyetler, bunu yapmak zorundayım, çünküler... vb. gibi duygular kişinin kendi yaşam gücünü görmezlikten gelmesine neden olan en önemli faktörlerdendir. Bu kısır döngü içerisinden çıkabilmek için “ BENİM TAM OLARAK İSTEDİĞİM ŞEY NEDİR? “ sorusu büyük önem taşımaktadır. Çünkü odak noktamız neredeyse düşünce gücümüz ve yaratımımızda oradadır. Neleri istemediğimiz değil, Neleri istiyorum? Bu yaratmak istediğimiz şeyi gerçekleştirmemizi sağlayacaktır. Bunun üzerine düşünmek bu konuda farkında olmadığımız bir çok çözümü de beraberinde getirecektir.

Yaşam Koçu Semay YÜCEMÖZ

İnsanın sistemi tıpkı bir bilgisayar gibi çalışmaktadır. Neye programlıyorsanız o çalışacaktır. Bunun farkındalığı kişinin kendi yaşam kontrolünü eline almasını sağlamak için çok önemlidir. Yaşamınızla ilgili hedeflediğiniz her şeyi farkındalıkla yaratmanız ve bu mükemmel sistemi keşfetmeniz her bir adımda bu farkındalığı daha da geliştirecektir. İnsanı yaşamda zorlayan yargılardır. Herkes her an kendi için en iyisini seçer. Bu seçimleri farkındalıkla yapmak ve neyi ne için istediğimizi kendimize sormak bu süreçte kolaylıkla ilerlemizi sağlayacaktır. İNSAN olmak üzere sahip olduğumuz donanımı kullanarak geliştirelim. “Her an seçimlerinizden oluşmakta, Gelecek; düşünce, inanç, duygu ve eylemlerimizin sorumluluğu ile örülmektedir.“ Farkındalıklı ve mutlu bir yaşam sizinle olsun... Yaşam Koçu, Semay Yücemöz, semayyucemoz@hotmail.com

GİRNE RESTAURANT

SULTAN SOFRASI

Ü

EN M S K Fİ

MALİ’NİN YERİ ik

üz M ı l n a C sam k A r - He te r a c Ala - ı z ü ag nd f ü t G u ıs M r b ı K

M.Ali ÖNLEN - 0533 845 97 16 / 0 392 815 65 43 Namık Kemal Cad. No: 7 Girne / KIBRIS

L T 0 3 ARİÇ)

(İÇKİ

H




Moda Duayenlerinin

Kıbrıs Gezisi Kıbrıs’tan Yıldırım Mayruk, Barbaros Şansal ve Alex Akimoğlu geçti.

B

irçoğumuz tabiî ki muhteşem kreasyonlara imzasını atmış, dünyanın tanıdığı ünlü modacımız Yıldırım Mayruk’u ve Barbaros Şansal’ı tanıyoruz. Tanımayanlar için Yıldırım Mayruk asker çocuğu olarak Bursa’da dünyaya gelmiş, ablasının terzi olmasından etkilenerek dikişe merak salmıştır. 1950’lerin İstanbul’unda; Beyoğlu’nda bir çatı katında ,kendi atölyesinde şapka yaparak başladığı terzilik hayatına, usta bir modacı olma yönünde kısa sürede büyük adımlar atmıştır.. Bugün dünya çapında büyük bir üne sahip olan Mayruk, meslekte 40 yılını geride bırakırken, koleksiyonlarını da birçoğumuza örnek olacak şekilde Londra, Abudabi, Tel-Aviv, Alhain, Haifa gibi uluslararası merkezlerde ve İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Diyarbakır gibi yurtiçinde sergiledi ve gelirlerini hayır kurumlarına bağışladı. Barbaros Şansal ise Kendisini “terzi yamağı” olarak adlandıran, artık yarım asırlık ve hâlâ bekâr olan kreatör, botanik, kültür ve sanat düşkünü olup, her tür bilgi ve sevgiye aç ve hayran… “ 2023’e Hikâyeler” adlı gösteri zincirinin de isim babası olan Barbaros Şansal, bir yandan ulusal markalaşmayı sürdürürken, şimdilerde ise Yıldırım Mayruk Moda Laboratuarında Türkiye’nin en önemli moda arşivini planlamakta. Küresel organizasyonların yanı sıra, eğitim vermek üzere de yaratıcı stratejiler oluşturmaya çalışmakta…” 21. yy girildiğinde ise, Yıldırım Mayruk Moda Tasarım Ltd. Şirketi’nin ortağı olarak, strateji, lojistik, kreasyon, işleme, yönetim, ithalat-ihracat, basın ve halkla ilişkiler ve uluslararası ilişkiler görevlerini sürdürmeye devam etmekte. Alex Akimoğlu ise çocukluğundan beri modaya meraklı.. Pierre Cardin gibi büyük bir şirketten teklif alınca Paris’te kalmaya hayır diyemez. Burada İki yıl asistan olarak çalıştıktan sonra Jean Louis Scherrer’e transfer olur. Sekiz yılın ardından ünlü Japon modacı Hanea Mori ile çalışmaya başlar. 13 yıl Mori ile çalıştıktan sonra 2005’te İstanbul’a döner, bir tasarım ve danışmanlık şirketi kurar. Çalışmalarını İstanbul-Paris arasında gidip gelerek sürdüren Akimoğlu üç yıldır Bil’s’in ünlü beyaz gömleklerinin tasarımlarını da yapıyor… Aslında iki birbirinden ayrılmayan modacı Yıldırım Mayruk ve Barbaros Şansal, birbirinin aynı; Mayruk’un iç dünyası Şansal’ın dış dünyası ve Şansal’ın iç dünyası Mayruk’un dış dünyası.

- 20 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

İlk buluşma yerimiz Girne Limanı’nda bir restauranttı. İlk gün olduğundan çokta yormak istemedik onları, bu yüzden sadece Kıbrıs’ı nasıl bulduklarını sordum. Dinlenmek için güzel bir yer dedi Yıldırım Mayruk. Aslında ilk gün Yıldırım beyle çok konuşamadık onun yerine sahnede her zamanki gibi yaramaz Barbaros bey vardı. Bir insan her şeyi nasıl bilir, nasıl bir kıvrak zekâdır ki tekerlemeler, espiriler, dokundurmalar arka arkaya gelir. Gülmekten kırıldık tüm gece. Bu tabiî ki bana yetmemişti, ertesi gün Green Heights Park’ta bir yemek sözü almadan bırakmadım Yıldırım beyi. Zaten ailecek etrafında, hayranlıkla başarılarını izlediğimiz ve ulaşılmaz gözüken bu iki muhteşem insanla tanışmak başımızı döndürmüşken, yemek teklifimizi geri çevirmeyen Yıldırım bey bizi çok mutlu etmişti. Lakin teklifi Barbaros bey’e sorduğumuzda Yıldırım beyi göstererek “o ne derse o olur” dedi. Usatasına saygısını her yerde dile getiren Yamak burada da farkını ortaya koymuş oldu.

Ertesi gün… Green Heights Park kaldıkları otele çok yakındı. Yıldırım bey, biz onu otelden almaya gittiğimizde “Neden Kıbrıs’ta bu kadar bakımsız alışveriş yerlerinin olduğunu ve insanların neden daha özenli olmadıklarını” sordu bana. Aslında diyecek söz bulamadım. Nereye gittiklerini bilmediğimden, bir şey de söyleyemedim ancak Yıldırım beyin ve modacı arkadaşı Alex Akimoğlu’nun yüzlerinde bir gülümseme yaratmak istediğimden sadece “bir dahaki sefere ben size eşlik edeyim “teklifinde bulundum. Ülkemin doğal güzellikleri her yerde olmasına rağmen bir modacıdan “ bu kadar ülke gezdim neden daha güzel ve bakımlı alışveriş yerleri yok?”


sorusunu duymak sanki temsil ettiğim ülkede sebebi benmişçesine bir açıklama gerektirdi benim için. Bir dahaki, gelişlerinde en güzel yerlere götüreceğim onları ancak ülke ülke gezen bir beyefendinin ne görmüş geçirmiş olduklarını düşünecek olursak, bir dünya insanının adamızı beğenmesi için çok çalışmamız lazım diye düşünüyorum. Green Heights Park’a hayran olacaklarını bilerek getirmiştim onları. Green Heights Park’ın sahibi Mustafa Eminağa bizi restaurantında bekliyordu. Muhteşem bahçenin içinden geçerken, Barbaros bey elinde makinesi fotoğraf çekmedik yer bırakmadı. Yıldırım bey ve Alex bey selvi ağaçlarının içinden geçen girişteki bahçeye hayran oldular. Elimde makine bende onları çekiyordum arada bir Yıldırım Bey bu kadar resim çekilmesine alışkın olmadığını dile getiriyordu. Bu arada Barbaros bey’i bahçenin içinde kaybetmiştik. Mustafa Bey bizi muhteşem havuzunun başında bekliyordu. Yeni yapılacak olan restaurantını misafirlerimize gösterdi. Ama artık yemek yemenin zamanı gelmişti. Hazır etrafında çok fazla kişide yokken Yıldırım beye moda ile ilgili birkaç soru sordum.

Moda sizce nedir? Moda insanın kendine yakışan her şeydir. Vücut şekline, saçlara kişinin yaşam tarzına, yaşadığı kültüre göre değişir moda Daha çok gelinlik üzerine tasarımlar yapıyorsunuz, zor mu? Yamak’a sorduğumda bana kolay ama aynı zamanda üzücü yani insanların mutluluklarından mutsuz oluyorsunuz demişti, sizin içinde aynı mı? Zor değil. Evet stresli bir dönem ve aileler genelde hep gergin oluyor. …………………… Ağzından röportaj için konu ve cevap almak zor biraz Yıldırım Mayruk’un. Aslında sıkılmış yıllardır sürekli röportaj vermekten. Merak eden baksın internete diyor. Modern dünyaya ayak uydurmak işte bu. Yazmayı denedim çaktırmadan ama yazmam tabiî ki daha dikkat çektiğinden bıraktım.

Sohbeti bozmadan röportaj işine son verdim. Yemek tercihinde hafif yiyeceklere yer veren Mayruk özel yapım nar suyunun tadına bakmadan geçemedi. Türkiye’de nar suyu içindekiler tam ayrılmadan yapıldığından hafif acımsı bir tat alıyor, ilk tereddüt eden misafirlerim, bir yudum aldıktan sonra bu tada hayır diyemediler. Green Heights Park’ta özel yapılan nar suyu bakalım daha kimlerin damağında tat bırakacak …… Yazılanlar çizilenler hepsi bende bu yazının devamında gelecek, önümüzdeki sayıda yaz yaz bitmez Barbaros Şansal’ın incileri, konuşmuş söylemiş deli etmiş delileri, bu aylık resimlerde kalsın anılar üniversite üniversite gezen ama gezegen olmayan Düşündüğü dilde Sevişip Düşmanının Dilinde savaşan, öğrencilerin elinden işini ve aşını alanlarla savaşan, yatak odası olmayan bu adam önümüzdeki sayıda sansürsüz medyanın keyfinde bizimle söyleşide… Erciyes Üniversite’sini ayağa kaldıran fotoğraf, insanları içlerindeki korkularla yüzleştiren itiraflar ve daha neler neler….

MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 21 -


Sana Akıyorum Sana akıyorum, hiçbir şey bu akışı geri çeviremiyor. Çünkü sen her taraftasın. Sağımda, solumda, arkamda, karşımda. Ne yana dönsem, ne yana yol almaya kalksam ulaşılacak her noktada sen duruyorsun. Sana akıyorum, çünkü senin yolunda yürüyorum. Önüme çıkan hiçbir sapak, hiçbir kavşak ilgilendirmiyor beni. Yürümenin en zor olduğu yol bu belki de. Ama tozundan, toprağından, çakılından, çalısından şikayetçi değilim ben bu yolun. Sana ulaşmak için attığım her adımla mutlu oluyorum. Sana akıyorum, çünkü hayatın akışı kadar doğal sana akışım. Doğa, her cinsin yaşayabilmesi için nasıl kurallar koymuşsa, benim yaşamamın da var olmamın da kuralı sensin. Sana akıyorum, çünkü sesin de cismin de kuşatmış durumda beni. Senin kuşatmana karşı savunma yapmıyorum. Kalemin bütün kapıları açık. Yıkıcı bir kuşatma olmadığını biliyorum. Böyle bir teslimiyet rahatsız etmiyor beni. Sana akıyorum, çünkü yüzüne, gözlerine, ellerine baktıkça

- 22 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

kendimi görüyorum. Sesine yüklediğin gizli anlamları çözerken hep kendimden bir şey buluyorum. Sana akıyorum, çünkü paylaşacak daha çok şeyimiz var. Bugüne kadar paylaştığımız her şey, daha sonra paylaşacaklarımızın da habercisi. Hayatın herhangi bir yerinde bir çiçeği birlikte tutup, birlikte koklamak, sonra o kokunun bize verdiği hazla sıkı sıkı sarılmak istiyorum sana. Sana akıyorum, çünkü bir insanı tutkuyla, beklentisiz, delice sevmenin ne anlama geldiğini biliyorum. Birini böyle seveceksem, bu sadece sen olmalısın. Sana akıyorum, çünkü seninle yaşamak sonu hiç gelmeyecek bir şölene benziyor. Bu şölenin tadını çıkarıyorum. Böylesine keyifli, böylesine eğlenceli bir şöleni yarıda bırakıp gitmek istemiyorum. Sana akıyorum, çünkü ‘hayatın uslanmaz ruhusun’ sen. İşte ben bu ruha aşığım aslında. Seninle yenileniyorum, seninle yüreğime çöreklenmiş ne kadar kötülük varsa arınıyorum.

Mehmet COŞKUNDENİZ’le AŞK

Sana akıyorum. Bütün coşkumla... Aşka dair ne varsa benimle birlikte onlar da akıyor sana. Benim gibi coşkun bir denizi aktığı yolu çok iyi bilen bir ırmağa çevirebilecek tek güç sendin. Orada kal. Ayrılma yolumun üzerinden. Sana ulaşamasam da bu yolda olmak bile yeterli bana.



Canımdan kıymetlim, Biricik anneciğim... Mektubuma başlamadan evvel selam eder, ellerinden, yanaklarından, hasretle öperim. Nasılsın gül yüzlüm, iyi misin, inşallah iyisindir. Sende benden soracak olursan hamdolsun. Sen gittin gideli bomboşum. Göbek bağım sende kaldı. Seninki de bende anne. Hem varım hem de yok. Hem seninleyim, hem de sensiz. Gidişinin kaçıncı yılı saymadım. Sana gelene kadar da saymayacağım. Sayarsam, bilirsem daha da büyüyecek acım. Daha da katlanacak anasızlığım. Yazarken bile kanıyor yüreğim tarifi, imkânsız bir çaresizlikteyim. Sana gelebilmenin tek bir yolu var. Tarihi , saati, aracı, yeri belli olmayan kesilmiş bir biletim var, o da beni sana getirir mi bilinmez. Zaten koskocaman bilinmezlikler içindeyim. Alışamadım bu gidişine, dönüşünün olmadığını bildiğim, adına ayrılık diyemediğim bu gerçeğe alışamadım. Daha karnındayken, daha dünyaya gözümü açmadan duyduğum sesini, nefes alıp verişini özledim. Bakışlarını, bakışlarında ışıldayan yıldızları özledim anne. Senin gözbebeklerindeydi benim yıldızlarım. Bense senin gözbebeğin biricik Melek’indim. Gülüşlerini kahkahalarında açan gülleri özledim anne. Rengarenk açarlardı sen kokulu güller, senin gülüşlerinde açardı benim güllerim. Bense senin gonca gülün Melek’indim. Sıcacıktın sımsıcak, sımsıkı sarılırdın kucaklar dolusu. Yoktu böyle bir sarılmak. Yoktu böyle bir bağra basmak. Dünya yıkılsa sen kalırdın altında ben kalmazdım yoktu böyle bir korunmak Ve yıkıldı dünya Sen altında ben üstünde kaldım anne Benim dünyamdın sen, dünyasız kaldım anne göbek bağım kaldı sende seninki de bende anne. Ahh anne ah bomboşum. Boş bir kovan, boş bir kovuk, bomboş bir şehrim ben. İstanbul bomboş olsa İstanbul olur mu? Şimdi ben var mıyım, varsam ne kadarım ne kadarcığım. Bomboş bir İstanbul kadar acı mıdır varlığım. Meğer senmiş her şey . Yer, gök, dağ, taş, hava, su, can, kan. Her şey seninle güzelmiş. Meğer senmişim ben. Gittin gideli, kalbim bin bin atıyor annem, sonra yüreğim çıkıyor ağzımdan paramparça, Sonra genzim yanıyor alev alev, Sonra bir ateş düşüyor karnıma, Sonra karnım yanıyor anne Ben yanıyorum alevsiz, ateşsiz, dumansız. Sonra yaş yürüyor tüm hücrelerimden gözlerime durduramıyorum Göz pınarlarımdan fışkırıyorlar bir dolu özlem hasretlerle Ve o alemden bu aleme açılan pencerenden beni görüp üzülme diye Sımsıkı kapatıyorum gözlerimi başımı yastığa gömüp, Hıçkırıklarımı boğuyorum ölmüyorlar anne çoğaldıkça, çoğalıyor acı ızdınrap keder oluyorlar. Güzel annem mektubuma burada son verirken; babaanneme, anneanneme, canımdan çok sevdiğim, kardeşim Yavuz’uma dedeme ve tüm yakınındakilere bilip bilmediklerime selam eder büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim. Torunların Ayşegül, Esra ve Asya’da selam eder ellerinizden öperler. Her gece sizin için okuduğumuz dualarımızın sizlere ulaşmasını Allah’tan niyaz eder senin ve tüm annelerin Anneler gününü candan kutlarız. Annelerin ayaklarının altındaki CENNETLER de buluşmak dileğiyle … Kızın Melek - 24 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1


ANNEME

Ömrünün baharını çaldığım için, Yıllarca uykunu böldüğüm için, Kalbinden süzülen her damla için, Üzgünüm annem bağışla beni, Ellere yar olup gittiğim için, Dünya telaşına düştüğüm için, İstemeden de olsa kırdığım için, Üzgünüm annem bağışla beni, Yalan sevdalara daldığım için, Yalancı dillere kandığım için, Sevgi dilencisi olduğum için, Üzgünüm anne bağışla beni Yüzüne gönlüne kurban olayım, Cennet bahçende meyven olayım, Bastığın bir avuç toprak olayım, Beni bas bağrına bırakma annem. Dizinde yattığım günler için, Saçımı okşayan eller için, Karşılıksız kocaman o sevgin için, Teşekkürler annem olduğun için. Melek KAYA MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 25 -


Osmanlı Padişahlarının Anneleri

I. BAYEZİD (1360 – 8 Mart 1403)

Lakabı Yıldırım olan I. Bayezid, Dördüncü Osmanlı Padişahı. 1389’dan 1402 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır. Babası Sultan I. Murat, annesi ise Bulgar Marya yani Gülçiçek Hatun’dur.

Osmanlı Padişahlarının annelerinin Bulgar, Sırp, Rum, Yunan ve Cenevizli olduğunu biliyor muydunuz? İşte o padişahlar ve anneleri... .

II. MURAT I. MURAT (29 Haziran 1326 - 28 Haziran 1389) I.Murat, Murad Hüdavendigâr Osmanlı Devleti’nin üçüncü padişahı. Babası Orhangazi, annesi Bizanslı Horofira yani Nilüfer Hatun’dur.

(1404 - 3 Şubat 1451) II. Murat, Koca Murad olarak da anılır. 6. Osmanlı Padişahı’dır. Babası Çelebi Mehmed, annesi Dulkadiroğulları Beyliği’nden Mehmed Bey’in kızı Emine Hatun’dur. Kimi kaynaklarda ise II. Murad’ın annesi Veronika olarak geçer.

BAYEZİD

MEHMET ÇELEBİ

(1450– 26 Mayıs 1512)

(1382 – 26 Mayıs 1421)

II. Bayezid ya da II. Beyazıt, 8. Osmanlı padişahıdır. Fatih Sultan Mehmed’in, Gülbahar Hatun (Kornelya)’dan olan büyük oğludur. Gülbahar Hatun’un Arnavut, Sırp veya Fransız asıllı olduğu sanılmaktadır.

I. Mehmet Çelebi veya I. Mehmed, 5. Osmanlı Sultanı’dır. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Bulgar Olga Hatun’dur.

II. MEHMED (30 Mart 1432 - 3 Mayıs 1481) II. Mehmed veya sık kullanılan unvanıyla Fatih Sultan Mehmed. Yedinci Osmanlı Padişahı’dır. Babası Sultan II. Murad ve annesi ise eski adı Despina olan bir Sırp olduğu söylense de Candaroğulları soyundan gelen Hüma Hatun’dur.

- 26 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

I. SELİM (10 Ekim 1470 - 1520) I. Selim ya da Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı ve 74. İslam halifesidir. Babası II. Bayezid, annesi Dulkadiroğulları Beyliği’nden Gülbahar Hatun’dur.



Röportaj - İnci PARS

Kuzey Kıbrıs’ın En Başarılı Yüzü "ANNEM ,

İNCİ PARS

Hayatımdaki En Değerli Varlığım…” Röportajı yapan: Ayşegül KANLITUNA

Bazen yazmak düğümlenir kalır insanın parmaklarının ucunda, bulunmaz yazılacak kelimeler. Acıdır mutluluğun adı bazen, susar kalır içinizdeki çocuk göz pınarlarınızda. Bazen en kıymetlisi alınır elinden bir bebeğin, dolar gözler, yürekler donar, sessizlik en büyük çığlıktır bazen hayata atılan… Röportaj için gelmeden önce de hüzün vardı, tanımasam da Pars ailesinin evinde. Dokunsam sanki dökülecekti gülün yaprakları, sanki taşacaktı damardan kan. Her yerinde o güzel insanın yaşadığı bu evde, anneler günü için İnci hanım ve annesi Nurper Pars ile yapacağımız röportajımızda, kapıdan içeri girişimle beraber; Mehmet bey de bizimleydi sanki, Nurper ve İnci hanımla Mehmet bey bir olmuşlardı tek bedende… Bir insanın yokluğunun bu denli - 28 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

yaşandığına, daha önce hiç tanıklık etmemiştim. Aslında söyleşimiz bu andan itibaren daha başka bir anlam kazandı, Mehmet beyin varlığı evde olduğu gibi yazımada başka bir anlam katmıştı. Geride kalanlar hayatın durduğu yerde kalanlardı. Ama hayat acımasızdı. Köşeden bir bebek ağlamasıyla “filmin kaydı” başladı. Nurper hanımı’n biricik torunu, halasının gülü, Perinur’un sesi geldi ve hayat devam etti. Sohbetimiz tabiî ki röportaj öncesinde başladı ama konuşulanları sizlerle paylaşamayacağım için çok üzgünüm. Söyleyebileceğim sadece Mehmet beyin ne kadar şanslı bir bey olduğunu ve ne kadar doğru bir eş seçtiğini bir kere daha herkese ispatlamış olduğudur.. Nurper hanım ailesine sımsıkı sarılmış, kızının ellerinde eşinin ellerini tutan, sevdiği adamın geride bıraktıklarını sanki yüreğine sokarcasına

sarmalayan bir kadın, bir anne ve bir babaanne. Zodiac Casino’nun Genel Koordinatörlüğünü yapan Nurper hanım ile kızının gözlerindeki aşk bambaşka. Çok zor dönemler geçirdiğini söyleyen Nurper hanım, hayatın getirdiği ne kadar kötü olursa olsun, bir anne olarak ayakta kalmayı çocuklarıma öğretme görevi bana düştü ve ayaktayım, hayat bize bir şey daha öğretti diyor. İnci hanım hayatınızın en zor dönemi olsa gerek. Hem babanızı kaybetmek hem annenizin, abinizin yanında ayakta durmak zorunda olmak. Siz neler yaşadınız? Babamı ilk kaybettiğim dönem, bizim için çok zor bir dönemdi. Ki bu hıc değişmeyecek, çünkü en güzel anlarda bile kalbimizden geçip fiziksel olarak yanımızda olmaması kalbimizi hep buruklaştırıyor. Buruklaştıracak ama


mutlaka babamın ne söyleyeceğini ne hissedeceğini de bilerek, yanımızdaymış gibi onunla konuşur, emin olur güleriz ailecek… Doğup büyüdüğüm bu eve girmek bile istemediğimden uzun bir süre kaçtım. Hayat her zaman size mutluluk getirmiyor. Çok şanslı bir çocukluk geçirdim. Filmlerde bile göremeyeceğiniz kadar iyi kalpli, ileri görüşlü, ailesine düşkün, hani kanatlarının altına girdiğinizde size kimsenin zarar vermeyeceğinden emin olduğunuz bir babaydı babam. Böyle bir babanın kızıyım ben ve ne kadar şanslıyım ki Mehmet Pars’ın kızı olma keyfini sürdüm yıllarca ve sürmeye de devam ediyorum. Karsılaştığım herkesle babamı konuşmadan ayrılmıyoruz ne büyük bir gurur ki bu kadar sevildiğini görmek ciddi bir sorumluluk... Babam gittikten sonra anneme bir şey olacak diye çok korkuyorduk. O dönemde annem eve giremediğinden İngiltere(abımım Mehmet parsın yanı ve, Türkiye (benim yanım) ülke ülke kaçtı, hiçbir yere sığmıyordu. Sonuna Kıbrıs’a dönemeye karar verdi. Abim ve ben korkuyorduk; çünkü babamı çok ani, şok gibi ,hiçbir ipucumuz olmadan ve beklenmedik şekilde kaybetmiştik ve onlar birbirlerine delice aşıktılar (eminim hala öyleler)). Annemi Kıbrıs’a uğurlarken abimle bir önceki akşam yaptığımız konuşmayı annemle paylaştık, belki de onu hayata bağlamanın tek yolu buydu… Hala aklıma geldikçe o anları yaşıyorum, anneme döndüm ve dedim ki “eğer sana bir şey olursa abimle biz karar verdik, abim senin ardından beni vuracak ve sonrada kendini…..” Kanım donuyor, nasıl bir sevgidir, nasıl bir aşktır, bir babanın geride bıraktıkları nasıl bu kadar bağlıdır, sıcacık ve hala aşk doludur. İnci hanım ekliyor sözlerine gözleri çakmak

çakmak, akmasa da içinde çağladığını biliyorum yaşların. Düşün sana sadece çok azını anlattım ve sevgimizi anladın birde 30 sene yasamak nasıldır düşünülemez yaşanır… Gerçek acının olduğu yerde gözyaşı olmazmış anlıyorum artık çünkü içimdeki acının tarifi olarak basit kalabiliyor, ağlamak çok kolay…O talihsiz olay olmadan bir önceki akşam canım balık istemişti. Ertesi gün babacım ben balık yemek istediğim için (son gün) balığa gidecekti. Çıkarken “hadi

sen git annenin yanına yat benim yerime ” dedi ve arkasından babamı kaybettik. O günden beri İstanbul’dan her Kıbrıs’a geldiğimde annemin yanında yatarım. Zamanla herşey başka bir anlam kazanıyor. Babamı kaybetmek ne kadar zor ise arkasından yokluğuna alışmak daha da imkansız, hala bizimle, hala yanımızda. Nurper hanım ekliyor… İliklerimizde yaşıyor… uyurken bile…. Konuyu değiştiremeyeceğimi hissetsem de, hüznü geride bırakamayacağımı bilerek İnci hanımın mesleği ile ilgili birkaç soru sormak istiyorum…

Ebette ki Kıbrıs’ta ve Türkiye’de herkes sizi tanıyor yine de sanat hayatınıza nasıl başladığınızı kısaca anlatır mısınız? 1999 yılında Kıbrıs Güzellik Yarışması’nda birinci geldim. Aynı sene Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletme bölümünü kazanmıştım. Yarışmadan hemen sonra okuluma başlamak için İstanbul’a geçtim. Konservatuar’da tiyatro bölümünü okumayı çok istiyordum ancak babamın ve annemin isteği üzerine, Boğaziçi’nde kalmaya karar verdim. Ailemin her zaman yanımda olması ve desteği ile bu noktaya ulaştım. Ben İstanbul’dan her Kıbrıs’a gelişimde hep annemle babamın arasında yatardım. Aile olarak çok sıkı bağlara sahip bir aileyiz, ama benim anneme ve babama olan düşkünlüğüm çok ileri düzeyde. İlk aylar annem yanımda kaldı. İstanbul’a geldiğimde ben eğlenceye, gezmeye doymuş olarak geldim. Kıbrıs’ta görgülü olmak daha kolay, büyük şehirde bu tarz şeyler zaman istiyor. Adada, istediğiniz saatte istediğiniz eğlence yerine güvenle gidebiliyorsunuz, herkes sizi tanıyor tabi sizde herkesi tanıyorsunuz. Ben buraya 19 yaşındayken geldim. Eğlenmek, gezmek benim için artık o kadarda önemli değildi ve okul sonrası en yoğun işime başladığım için haftada 6 gün ve günde en az 12 saat çalışmak(hayat bağları) vaktimde yoktu set olarak aile olmak zaten sizi baksa şeylere sürüklemiyor….(şanslıyım)) Burada Nurper hanımcığım ekliyor, “Kıbrıs kültür olarak ve yaşam tarzı olarak rahat bir ülke. Burada, insanlar ne olursa olsun birbirlerini kollarlar. İnci ilk İstanbul’a geçtiğinde bende yanındaydım, çünkü büyük bir şehirdi ve tedirgin olmuştum. Beş ay kadar bir süre sonra kızımı izleyip, tam anlamıyla tek başına ayaklarının üzerinde durabileceğime inandığımda adaya geri döndüm. Ama tabı en fazla 1 ay ayrı kaldık babası da her zaman bilet aldım gel diye telefon açardı. Hep yanında görmek isterdi kızını. MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 29 -


Ropörtaj - İnci PARS

Peki oyunculuk, size güzellik yarışmasının getirdiği bir şans mıydı yoksa bu yetenek sizde var mıydı? Oyunculuk aşkı her zaman içimde vardı. Yarışma babaannem için düşünmeden son anda karar verip katıldığım bir şey ve iyi ki de katılmışım çünkü adım açıklanırken hissettiğim garip duygu çok az insanın başına gelebilen bir şey … Artık unutuyorum görüşmelerimde bunu bilgi olarak vermeyi çünkü yarışmayla oyunculuğumun pek alakası yok ama belki de hep yarışmadan seçilenlerin oyunculukta tercih edilmesi olabilir çocuksunuz o yaslarda yanı tam tersini diyebiliriz yarışmaya oyunculuk için girdim.m … Yinede şansız olduğum tek konu YETENEĞİMLE TİPİMİN HİÇ UYMAMASI, BEN KOMİK BİR KIZIM GÜZEL DEĞİL  Bu sebepten Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitimlerimi tamamladım. Ahu Türkpençe, Ayça İnci,Eda Çiçekçi ,Didem Uzel, Arzu Yanardağ gibi Türkiye’de ün yapmış oyuncularla birlikte mezun oldum. İlk dizi teklifini bitirme tiyatrosuna hazırlanırken aldım. 1999 döneminin en çok izlenen dizilerinden Hayat Bağları (TV Dizisi) Gözde ismi ile rol aldım. İlk oyunculuk deneyimim çok değerli insanlarında projesinde yer aldığı, güzel bir diziydi. Melek Baykal ile 180 bölüm çekmek benim için çok önemli. Hayat Bağları’nda zaten sizi bir öğrenci olarak izlemiştik daha sonraki projede de öğrenci olarak yer almanızın bir sebebi var mı? Aslında bu tam anlamıyla tesadüftü. Perran Kutman beni her zaman destekleyen ve arkamda olan bir sanatçıdır. Aslında bu konuda çok şanslıyım işinizi severek, özveriyle yaparsanız başarılı insanlar da arkanızda oluyor. Perran Kutman ile İstanbul’da Müjdat Gezen Sanat Okulu’nda öğrenim gördüğüm zamandan beri - 30 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

tanışıyorduk ancak Kıbrıs’a gelip beni, ailemi ve yaşam tarzımı daha yakından tanıyınca yeteneğimin daha çok farkına vardı. Bir gün Gani Müjde ile sohbet ederken benim için çok yetenekli demiş. Gani Müjde bile şaşırmış merak etmiş, desteklediğini söylemişti. Tabi bu benim için ayrı bir gurur. Görüşmeye gittim ve kabul edildim, şans benden yanaydı. Senaryo hazırlanırken tüm ekip bir araya toplanıyorduk. Sohbet sohbeti açtı hangi rolü oynayacağım konusunda, komşunun kızını oynamamda karar kılındı. Bu arada Gani bey “ İnci, sen Kıbrıslı değil misin? Neden o şive ile konuşmuyorsun” dedi. Önce bir durdum sonra “gonuşmaz olur muyum benda gonuşurum, neçin gonuşmayım” dedim. Tabi set yıkıldı gülmekten. İnsanlar ilk Kıbrıs şivesini duyunca ister istemez farklı geliyor, hoşlarına gidiyor. Tamam dedi Gani bey sen Kıbrıslı bir kızı oyna dizide.“Kıbrıs şivesiyle konuşan liseli kız Rahmeli’yi oynayacaksın “dedı.. Havalarda uçuyordum. Ben kendi ülkemi temsil edeceğimden, farklı bir senaryo değil Gani beyle kendi ülkemin şivesinde bir senaryoyu beraber yazacağımızdan ki, Kıbrıslı olmadığından bizim esprilerimizi bizim konuşmalarımızı bilmediği için yardımcı olmamı istemişti. Seve seve Hayat Bilgisini kabul ettim. Dizideki oynadığınız karakter Kıbrıs’ta da büyük ilgi gördü. Birçok Kıbrıslı sizi rolünüzde başarılı bulurken bir kısmı da şivenizin Kıbrıs şivesine benzemediğini söyleyerek sizi eleştirdiler. Sizin bir Kıbrıslı sanatçı olarak bir kesimin bu şekilde düşünmesine pek anlam veremedim, siz ne düşünüyorsunuz? Evet aslında bende halen neden böyle bir tartışma olduğunu tam olarak anlayamadım. Çünkü o dizide ben kendi şivemdeki bir


oyuncu olarak birçok şiveyi konuşma yeteneğim ve özgürlüğüm varken en doğal duyarak büyüdüğüm farklı şivemle oynamak büyük şans. Büyüyüp yetiştiğim, liseyi bitirdiğim ülkemin şivesinde konuşmama rağmen Kıbrıs’ta bazı kesimler konuştuğum şivenin doğru olmadığını söylediler. Üç beş kişiden oluşan bu grup beni de çevremdekileri de çok üzdü. Aslında sorun temiz türkçe konuşan insanların içinde Kıbrıs şivesiyle konuşmamdı. Sonuçta ben kimseyi taklit etmedim Kıbrıs’taki İnci Pars’ın ta kendisiydi dizide oynayan. Burada Nurper Hanım küçük bir hikaye ile sohbetimize katılıyor. “Güney Amerikalı bir bayan türkçe öğrenmiş ve çok güzel türkçe konuştuğu konusunda ısrar ediyor ama nafile nereye giderse gitsin her cümlesinden sonra karşısındaki insan anlamadım ,efendim diyormuş tabi kadıncağız anlamıyormuş çünkü çok iyi türkçe konuştuğu inancı içindeymiş. Bir gün kadını konuşurken videoya çekmişler. İzlediğinde kadıncağız insanların neden onu anlayamadığını anlamış çünkü Güney Amerikalı olduğundan aksanı farklıymış ve ne kadar iyi türkçe konuştuğunu düşünürse düşünsün asla konuşamayacağını anlamış.” İnci’deki olayda bunun bir değişik haliydi o kadar temiz türkçe konuşlan insanın içinde kendi şivesiyle konuşunca herkese farklı geldi diye düşünüyorum.

Bir oyuncu olarak en çok oynamak istediğiniz rol hangisidir, hangi rolleri daha başarılı oynayacağınızı düşünüyorsunuz? Komedi ağırlıklı rollerde oynamak istiyorum. Çok kaba şiveli konuşan kaba tabirle kıro bir erkeği canlandırabilirim ya da doğulu bir aşiret kadınını seve seve oynayabilirim. Farklı şivelerde değişik kültürlerdeki insanları taklit etmek benim için ayrı bir zevk. Aslında itiraf etmeliyim ki görüntüm ile yeteneğim tamamen birbirine zıt iki ayrı kutup. Nasıl desem Demet Akbağ gibi Binnur Kaya gibi değişik rolleri canlandırmak istiyorum. Benim öyle piyasadaki diğer birçok oyuncu gibi şunu oynarım, ama bunu yapmam gibi kurallarım yada kaprislerim yok. Bir oyuncu için önemli olan doğru kostümü giyebilmek. Kendinize ait Türkan Şoray gibi klişeleşmiş kurallarınız var mı? Kendime ait kurallarım yok sadece eğer değen bir senaryoysa her şeyi yaparım ki Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın, Kudret Sabancı, Yavuz Turgul çekecekse değecek bir proje olacaktır. Çünkü hiçbiri yanlış projelerin altına imza atmıyorlar. Birçok senaryo geldi bana ama ben yinede daha kaliteli projelerde yer almak istiyorum sonuçta ben bugün yarın yada daha ileride istediğim projede yer alacağımdan eminim. DOĞRU KOSTÜMÜN (ROLÜN)

SENİ BULMASI BİR OYUNCU OLARAK ŞANSTIR. BU ŞANSI YAŞIYACAĞIMA EMİNİM AMA BENİ HANGİ YAŞTA BULACAĞIYLA DA İLGİLENMİYORUMM GELECEĞİNİ VE BENİ BULACAĞINI BİLMEK GÜZEL… Senaryoya güvenirsen ben bunu yapmam demek kadar büyük şımarıklık düşünemiyorum hayatın ekrana taşınmasında rol üstleniyorsan hayatının içinde olan her şeyi yapmazsan başaramazsın ama nasıl işlendiği yazıldığı, neyden sonra geldiği çok ama çok önemli olması gerekense doğalıktır. Türkiye’de oynamak ve bir yere gelmek Sanırım bu dileğiniz yerine gelmiş peki ya Hollywood’da oynamak. Siz orada olsanız kiminle oynamak isterdiniz? Hollywood’da oynayacak olsaydım Al Pacino ile oynamak isterdim. Bayan sanatçılardan Natalie Portmant… Orda bu mesleğe başlamakta doğmakla kültürle çok alakalı Kıbrıslı çocukluk arkadaşım uzun bir süredir çok başarılı şekilde çok iyi projelerde yer alıyor o havayı kokluyor uzun yıllardır. Neyi seçip nerde yaşadığınızla çok alakalı hayatın gelişmesindeki tercihlerinizle ben İstanbul’da okudum büyüdüm geliştim. çalıştım… Tabii ki gidip görmek yasamak isterim sistemlerini ve profesyonelliklerini… Size ben Hollywood’a yerleşeceğim yada orda adımlar atacağım diyemem… yeri gelmişken söylemek istedim çok başarılı MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 31 -


Ropörtaj - İnci PARS

bı Kıbrıslı gurur verici biri oyuncu arkadaşım bunu başardı … HALIL.. Bugüne kadar ağırlıklı olarak sizi dizilerde izledik. Sinema ile ilgili düşünceleriniz neler? Bir filmde oynasanız kimlerle rolünüzü paylaşmak istediniz? Sinema benim hayatımda farklı bir yerde her oyuncunun içi titrer sinema deyince. Bir sinema filminde yer aldım, Kirpi projesinde Mazhar Alanson ile yer aldım. Türkiye’de bir filmde oynayacak olsam kesinlikle Cem Yılmaz ve Şener Şen ile oynamak isterim. Hani derler ya gözüm açık gidecek, işte eğer ben bu iki değerli oyuncu ile aynı karelerde yer alacak bir projede oynarsam gözüm açık gitmeyecek. Cem Yılmaz’ın benim hayatımda farklı bir yeri var. Hiç tanışma şansınız oldu mu? Cem Yılmaz ile Kıbrıs’ta tanıştık. Ben Cem’in fanlarındanım. Yaptığı her işi başarı ile yapan bir sanatçı. Kıbrıs’a geldiğinde benden önce annem tanışmıştı. Bende çok heyecanlanmıştım. Daha sonraki yıllarda(uzun zaman once) bir bar çıkışı tekrar karşılaştık. Hiç belli etmeden yoluma devam ettim, yanında da Yılmaz Erdoğan vardı. Gördüm ama öyle a Cem beni tanıdın mı demekte istemedim tam çıkacaktık ki… -Cem bana döndü ve “Aaaaaaaaaaa İnci nasılsın” dedi ve Yılmaz Erdoğan’a dönüp “işte sana bahsettiğim kız buydu” dedi. Ben tabi heyecandan ne yapacağımı şaşırmış konuşmaya devam ederken, “nereye gidiyorsun gelsene içeri” dedi ben mi ne dedim. Yok biz gidiyoruz şimdi. Dedim tabi heyecan işte. Arkadaşım bile şaşırmıştı beni bu kadar süre sonra tanımasına siz bu kadar samimi miydiniz? dedi. “Hayır bende şimdi öğrendim” dedi. Unutamayacağım anılarımdan biridir - 32 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

arasında mı? Tabi her sabah kalktığımda evlenmeyi düşünüyorum ama sadece o kadar . Ancak evlenecek kadar güvenmek bu zamanda fazla zor... Sanırım annem ile babamın arasındaki gibi bir aşk dürüstlük ve sağlam istediğimden dolayı bulabileceğimi de düşünmüyorum. Ama düşünüyorum.her şey olacağına varıyor düşünmeye bile gerek yok herhalde kısmetse zaten olur…. Son olarak Size anneniz desem… Hayatımın anlamı annem, evim doğup büyüdüğüm yer olsa da babamı kaybettikten sonra evimi güzelleştiren, desem yeridir. cennete çeviren içindeki eşyalar değil Hırslı bir karakteriniz var, bu annemdir. Hayatını ver deseler bir dakika oyunculuk hayatınıza nasıl yansıyor? bile düşünmem. Belki anne olunca insan Oynadığım sinema filmi ve dizilerde her farklı düşünüyordur. Ben annemin biricik zaman gözde oyuncu olmayı başardım. kızıyım, aslında kıskancımda. Kimseyle Nasıl desem hırslıyım hem d e çok paylaşamayacağım tek varlığım. Babamın ama önemli olan hırslı olmak değil bu bana emaneti, annem. Ondan başka hırsı doğru yerlerde kullanmak. Belki yaşama sebebim yok. Manevi olarak oyunculuk hayatımda 3. Önemli rollerde engin bir insanım Nurper & Mehmet yer aldım belki başrol değil çünkü başrol Parsın kızı Kemal Pars’ın kız kardeşi hırsım yok Doğru rol hırsım var pasta çok olduğum için … hayatın gülümsettiği büyük ve tatlı doğal olarak hırslar tehlikeli biri olabilmek büyük şans bana düşen hale gelebiliyor bana da hiç uymuyor.. kıymet bilelim ki her zaman şükretmek Birçok sette ben stüdyoya girdiğimde babamı en çok annemi seçtiği için herkes ”Prensesimiz geldi ” diye beni annemi de en çok babamı seçtiği için karşılıyor… Oyuncu geldiğinde herkes fazla seviyorum sanırım … Allah bizi işinin başına geçebiliyordu. Dediğim gibi birbirimize bağışlasın ve kelepçelerimizi hırs değil bu hırsı nasıl kullandığınız her hiç açılmasın, anahtarı olmasın….. zaman daha önemli. Camiadaki bir çok Annecim anneler gününü babam Mehmet kişi belki benden daha fazla kazanıyor Pars, abim Kemal Pars, Kayt ve Perinur ancak çok azı benim gibi maneviyat içinde buradan kocaman kutluyorum.. zenginliğine sahip…., mutlu, doğru Seni her şeyden çok seviyoruz. Sen bizim adımları atan kişiler değiller. Burada en kıymetlimizsin…. ailenin de, çevrenin ve almış olduğunuz kültüründe çok büyük önemi var. Hayat Bağları (TV Dizisi) / Gelecek ile ilgili olarak Kıbrıs’ta gerçekleştireceğiniz bir projeniz var mı? Gözde Hayat Bilgisi (TV Dizisi) Aslında ben bu konuda çok hassasım. 2003 / Rahmeli Kıbrıs’ta insanlar sanatçıya çok önem Kurtlar Vadisi (TV Dizisi) vermiyorlar. Doğduğunuz ya da Kurtlar Vadisi 1. Sezon 2003 / Nazife doyduğunuz yer olmuyor benim için Candan memleketimin yeri ayrı. Müjdat Gezen Binbir Gece (TV Dizisi) Sanat Okulu’nda aldığım eğitimle Binbir Gece 1. Sezon 2006 (Konuk eğitmenlikte yapabiliyorum. Şu anda Oyuncu) değil ama ileride Kıbrıs’ta profesyonel Dök İçini Rahatla (TV Dizisi) bir eğitim verilecek, büyük bir sanat 2006 okulu açmayı planlıyorum. Böylece Hayal ve Gerçek (TV Dizisi) eğitim almak için başka ülkelere gitmek gerekmeyecek. Birçok tanıdığım oyuncu 2007 / Ayfer Kirpi 2008 / Hande var günü birlik bile olsa eğitim için Yasemince (TV Dizisi) 2010 / Konuk İstanbul’dan gelebilirim. Oyuncu Kariyeriniz yolunda ilerlerken, evlenmek, yuva kurmak gibi planlarınız




EFSANE KOT 501’İN

Alex Akimoğlu

REKORU KIRILAMIYOR

501 501 501 501 501 Amerikan yaşam tarzının sembolü olan 501 kot pantolonu, altın arayan işçilerin, “cow boy”ların tercih ettiği “maço” bir ürün olarak doğdu. 501, Marilyn Monroe ile seksapel, Brigitte Bardot ile şehvet, Jane Birkin ile modernizm kazandı. 1860 yılında, California’da kurduğu atölyesinde ürettiği 5 cepli kot pantolonunu pazarlamak için kapı kapı dolaşan Levi Strauss’un ismi 501’den yıllarca sonra tanındı. 1847 yılında, Bavyera’dan New York’a göç eden Strauss’un “toile de bache” olarak adlandırılan aba tarzı kumaşı tanıtmak amacı ile batıya göç etmesi ile başlayan 501 efsanesi günümüze kadar sürdü. Satış rekoru kırdı Dünyanın en ünlü giysisi olan ve satış rekoru henüz kırılmayan 501’in adı ise kumaş balyasının üstüne yazılmış olan numaradan doğmuş. 1873 yılında dikdörtgen bir deri parçası üzerine sıcak damga vurularak pantolonun arka kısmına dikilen etiket 501’e, “ilk marka etiketli ürün” sıfatını kazandırmış. Levi Strauss, o yıllarda kullanılan modellere benzeyen pantolon numunesine, altın arayan işçilere yönelik birtakım değişiklikler yaptı. Dayanıklı ve pratik olması

için cep kenarlarına ve bacak aralarına çakılan bakır rivetler, akılıca yerleştirilmiş 5 cep modelin çok beğenilmesine yol açtı. 501’in bir diğer özelliği ise tarihteki ilk tescilli tekstil ürünü olması. Bir cow boy’un yaralanması sonucu bacak arasındaki bakır çubuk kaldırılarak, Türkçede çıma olarak adlandırılan çift dikiş yöntemi uygulandı. 501’in tam olarak bugünkü görünüme erişmesi ise 1922 yılında arkadan sıkılarak kapanan deri bandın kaldırılması ile oldu. Vazgeçilmez giysi oldu Hollywood’un tüm dünyayı etkisi altına almasıyla 1950’li yıllardan itibaren kot pantolon gençliğin vazgeçilmez giysisi haline gelmeye başladı. ABD başta olmak üzere birçok ülkede Levi’s’a alternatif yeni markalar doğdu. 1980’lerden sonra denim teknoloji ile birlikte inanılmaz boyutlara ulaşan tasarımlarla herkesin gardırobuna girdi. 501 ise halen tüm dünyada en çok rağbet gören ve bilinen kot modeli olarak liste başında olmaya devam ediyor.

MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 35 -


Dünyanın En Büyük Delikleri Gerçekten çok şaşırtıcı olan bu delikler şaşırtıcı oldukları kadar korkutucu da.

Dünyanın en büyük Su Deposu Glory Hole, Monticello Dam U.S.A Yaklaşık 14400 kübik su depolaya biliyor.

The Lavender pit bisbee,

Büyük Mavi Delik (Great Blue Hole) Belize 60 mil Beliz açıklarında denizin ortasında, adı Büyük Mavi Delik olan, Bir doğanın Fenomeni ve muhteşem gizemli Mavi Delik.

Bingham Canyon Mine, Utah, 1863 yılından beri, bu zamana kadar Pırlanta kaynakları için kullanılan Dev bir delik.

Kimberley Büyük Delik – Güney Afrika Tek el yapımı olan ve pırlanta kaynakları için yapılan Delik 1914 yılında kapatıldı. Derinlik 1097 metre Ve şimdiye kadar Toplam 3 ton pırlanta veren Dehşet,Korkutucu bir delik.

Diavik Diamond Mine, Kanada Başka Dev bir Delik.

Dünyadaki en büyük Delik Rusya da Mirny Diamond Mine. Dünyanın en kaliteli Pırlanta Kaynaklarından biri. 525 m derinlikte ve 1.25 km genişlikte pırlanta çıkarmak için yapılan dev delik

Sinkhole, Guatemala

Toprak altında yağmur ve Deniz suyu birikintisi yüzünden, Toprak Kaymasına neden olan doğa bir felaket kocaman Delik açtı.

- 36 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1


Bilimsel Araştırmalar

Kondom Depresyonu Artırıyor Kadınların, erkek araştırmacıların art niyetle yaptıkları bir araştırma olduğuna inanacakları bir çalışma varsa eğer, o araştırma herhalde budur! Araştırmaya göre, cinsel ilişki sırasında kondom kullanımı, kadınlarda depresyonu tetikliyor.

biri farklı nedenden kaynaklanan 10 tipi vardır. 4’ü fiziksel nedenli, 5’i psikolojik ya da ilişkisel nedenli ve 1 tanesi de diğer bir cinsel fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği karışık tip olmak üzere inceleyeceğimiz erken boşalma çeşitleri özellikle klasik ve geleneksel yöntemlerin sonuç vermemesini anlamada bizi aydınlatacak bir sınıflama olacaktır. Psikolojik ve ilişkisel nedenler oldukça karmaşık ve birbirine bağlıdır, o nedenle bunları iyi anlamak gerekir. Erken boşalmanın sadece nedenleri değil, etkileri de karmaşıktır. Erken boşalma erkeğin öz saygısı, cinsel yaşantısı ve ilişkisi üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir. Kişi öfke, aşağılanma, hayal kırıklığı, kızma, yetersizlik, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini ve egosunu rahatsız eden birçok özrünü bilinç dışına itmekle kalmaz, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabilir. Günahkârlık, suçluluk, bedel ödeme, kendini cezalandırma, kapalılık, saldırganlık, derin endişe, zevk ve yetenek etrafındaki çatışmaları gizlemek için erken boşalmanın ne anlam ifade ettiği mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Erken boşalmanın 10 tipi var

1986 yılında Ney tarafından yapılan araştırmalara göre menide bulunan prostaglandin hormonunun depresyon tedavisinde yararlı olduğu bulundu. Bu araştırmadan esinlenen Gallup, Burch ve Platek , 2002 yılında yaptıkları çalışmada kadınlarda kondom kullanımı ve depresyon seviyesi arasındaki ilişkiyi inceledi. Araştırma şu sonuçları verdi: Kondom dışında genellikle başka bir doğum kontrol yöntemine başvuran kadınlar, cinsel ilişki sırasında kondom kullananlardan daha az depresyona giriyorlar. Araştırma ayrıca İntihara teşebbüs sayısı ile kondom kullanımı arasında da doğru orantı olduğunu ortaya koydu. Yani daha az kondom kullanımı beraberinde daha az intihara teşebbüs getiriyor. Kondom kullanılmayan cinsel ilişkide, kadınlarda depresyon dereceleri son cinsel ilişkiden itibaren artıyor. Araştırmacılar çalışmalara devam ediyor. Bugüne kadarki verilerin cevaptan çok soru getirdiğinin farkında olan bilim adamları ellerindeki dataların yeni sonuçlar için birer başlangıç olduğunu itiraf ettiler.

Erken Boşalma

Basın açıklamalarıyla ve anket çalışmalarıyla gündem yaratan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği-CİSED erken boşalma konusunda son aylarda basında yer alan tartışmalara açıklık getirdi ve erken boşalmanın 9 tipi olduğuna dair yeni bir basın açıklaması yaptı. Erken boşalan erkek bilinçdışı olarak hem kendini hem de partnerini cezalandırıyor olabilir Türk erkeklerinin %70’nin erken boşaldığını ifade eden CİSED Başkanı Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe; “Erken boşalmayı hemen her erkek aynı şekilde yaşar gibi görünse de aslında erken boşalmanın her

Erken boşalmaya tanı koyma sürecinin önemine dikkat çeken CİSED Başkanı Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe; “Kişiyi ilk önce ömür boyu olan ve daha sonra sonradan kazanılmış olan erken boşalma tiplerine göre değerlendirmek gerekir. Erken boşalmanın 4 tipi (nörolojik sisteme bağlı erken boşalma, özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik sisteme bağlı erken boşalma ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalma) ömür boyu süren erken boşalma tipini ifade eder, geri kalan 6 tip ise (fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma, fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma, ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, ilişki stresine bağlı erken boşalma ve karışık tip erken boşalma) sonradan kazanılmış erken boşalmayı işaret eder. En yaygın erken boşalma tipleri; özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, karışık tip erken boşalma (genellikle sertleşme sorunları gibi başka bir cinsel işlev bozukluğu ile birlikte görülen erken boşalma) ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalmadır. Daha sonra en yaygın olanlar ilişki stresine bağlı erken boşalma, psikolojik sisteme bağlı erken boşalma, nörolojik sisteme bağlı erken boşalma ve fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma (genellikle prostat iltihaplanması)’dır. Fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma ve ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma ise daha nadirdir.” dedi.

MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 37 -


DEĞERLİ TAŞLAR ZÜMRÜT dünyanın en kıymetli taşlarından biridir. Mitlerin ve efsanelerin taşıdır. Beden,ruh,zihin için tonik vazifesi gördüğü ve kuvvetli bir duygusal dengeleyici olduğu düşünülür. Bolluk, sevgi, iyilik, sakinlik, denge ve sabırın simgesidir. Bu taşa bazı kişiler tarafından Koşulsuz Aşk Taşı adı verilmektedir. Sevgililerin birbirlerine verebilecekleri en güzel hediye olarak görülür. Bazı İslam ülkelerinde koruyucu tılsım gücünü olduğunu ve bazı ayetler okunarak daha güçlendirildiğine rastlanmıştır.

AMETİST , kuvars ailesindendir.

SAFİR Pahalı ve değerli taşlar arasındadır. Isıya dayanıklı bir taştır. Dünyada ünüyle dillerde olan Safirler Hindistan’dan çıkmaktadır. Sertlik derecesi olarak Elmastan sonra gelir. Bilinen en büyük Safir, 563 kıratlıktır. Hindistan Yıldızıdır ve New York Doğal Tarih Müzesinde teşhir edilmektedir. 330 kıratlık olan bir diğer Safirdir. Kalp ve böbrekleri kuvvetlendirdiği aynı zamanda tüm salgı bezlerini harekete geçirici özelliği olduğuna inanılır. Ayrıca psişik yetenekleri arttırdığı ve sezgi gücünü çoğalttığı düşünülür. Dolayısla yaratıcı ifadenin gelişmesinde büyük rol oynadığı ve karışıklığın ortadan kalkmasına neden olup kozmik farkındalığı arttırdığı düşünülür.

Mor veya mavi-mor renklidir. Eski çağlarda sarhoşluğu yok eden taş olarak kabuledilirdi. O yıllarda kadeh, kap, çanak gibi araçların çoğu ametistten yapılmaktaydı. Bu taş, endoktrin ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Kanı temizlediğine ve enerji veridiğine inanılır. Aynı zamanda bilinç seviyelerini yükselttiğine ve yatıştırıcı etkisi olduğuna inanılır. Meditasyon için kullanılan en ideal taşlardan biridir. Çocukları korkularından ve solunum yolu hastalıklarından koruduğuna inanıldığı için çocuk taşı da denir. İskeleti kuvvetlendirdiğine, tiroid bezlerini harekete geçirdiğine inanılır.

YAKUT Güzelliği ve sertliğiyle değerli taşlardan biridir. Hindistan’da Değerli Taşların Efendisi adını koymuşlardır. Amerika, Avrupa’da çıkarılır. Hindistan ve Güneydoğu Asya Yakut’un anavatanıdır. Elmas’tan sonra en sert taştır. Kan dolaşımın canlandırıcı etkisi, bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi olduğu gibi kişiyi sınırlamalarından kurtardığına, kendinden fazla diğer insanları düşünmesine yol açtığına inanılır. Ruhsal gelişme, cesaret, liderlik, mutluluk duygularını arttırdığıda düşünülür. - 38 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

ELMAS en sert ve kıymetli taşdır. Rüyaların taşı adı verilmiştir. Beyin fonksiyonlarını ve temel tedavi edici özelliğe sahiptir. Bedeni temizleyerek negatif kuvvetleri yok ettiğine, zihin, ruh, beden üçlüsünü birleştirip ve bütünleştirdiğine inanılır. Bolluk, saflık, masumluk ve sadakatı simgeler. Mücevher olarak tüm takılarda kullanılmaktadır. Son derece kıymeti yüksek bir taştır.



Filmin Künyesi Vizyon Tarihi : 12 Mart 2010 Süresi : 110 dk. Yönetmen : Yusuf Kurçenli Tür : Dans, Dram, Romantik Senaryo : Yusuf Kurçenli Görüntü Yön. : Colin Mounier Müzik : Ayşenur Kolivar, Ayşe Önder Yapım : 2010 - Türkiye Oyuncular : Tuba Büyüküstün, Şevval Sam, Ayla Algan, Kenan Ece, Mahmut Gökgöz, Taner Barlas, Hakan Karahan, Civan Canova, Selda Özer, Emin Gümüşkaya, Nihat İleri, Ayşe Tunaboylu, Doruk şengezer, Yaşar Akın, Tomris Oğuzalp, Hakan Eratik, Levent Can, Alp Öyken, Ender Yigit, Engin Günay, Hilmi Özçelik

Filmin Özeti

Müslüman sanmaktadır.

İki genç insan Esma ile Mustafa birbirini sevmiştir.Gelecek ancak birlikte olduklarında anlamlıdır onlar için.Yoksa hayatın bir değeri yoktur.Ne var ki bu aşkın döneme ve yöreye özgü bir engeli bulunmaktadır. Mustafa gizli bir Hıristiyan’dır.Esma dahil herkes onu

Öbür yandan Osmanlı yaptığı yasal düzenlemelerle Hıristiyan tebaayı Müslümanlarla eşit duruma getirmiştir.Kilise gizli Hıristiyanların artık dinlerini açıklamasını istemektedir. Bu zor bir durumdur Mustafa için;kilise ile aşkı arasında kalmıştır.Çünkü Hıristiyan olduğu bilinirse hayatında Esma olmayacaktır.Müslüman bir kızın bir Hıristiyan erkekle evlenmesi ne toplumsalne de yasal olarak mümkündür. Mustafa Esma’yı alıp götürecek ve açıklayacaktır durumu. Esma’nın bunu mesele etmeyeceğinden emindir. İki sevgili kaçmaya hazırlanmaktadır ki dedesi ölüyor, Mustafa’nın.”Hacı Süleyman” babası gibi ve babasının babası gibi Müslüman mezarlığına gömülecektir.Cemaat namaza durmuştur ki Mustafa’nın babaannesi bomba gibi düşüyor ortalarına.”Durun!” diyor.”Kocam Yuhannes adıyla vaftiz edilmiştir Hıristiyan’dır.” Şimdi bir yasak aşktır Esma ile Mustafa’nın aşkı.Yine de herşeyi göze alıp kaçacaktır aşıklar.Ama Esma’nın bir Hıristiyan’la kaçarak hayatını tehlikeye atmasına dayanamayacak biri vardır. Esma’yı tutkuyla seven Mehmet. Toplumsal koşullarEsma ile Mustafa’nın aşkından daha güçlüdür. Ve aşklarını savunabilmek için efsane olmaları gerekecektir…

- 40 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1



Her Öpücük Masum Değil Ö

pücük deyip de geçmeyin. Öpüşmek partnerinizle yaşayacağınız seksin ortamını hazırlamaktaki en etkin aracınızdır. Eğer zaten bir kişi iyi öpüşemiyorsa büyük bir ihtimalle bu kişinin seks hayatından da pek mutlu kalmayacaksınızdır. İyi öpüşebilmenin en önemli unsuru dudaklarınızı kullanabilmenizdir. Dudaklarınızın rahat ve yumuşak olabilmesine özen gösterin. Uzun bir süre dudak dudağa temas (dilinizi kullanmadan) çok etkili bir uyarıcıdır. Dudaklarınızı partnerizin yanaklarında ve boynunda dolaştırmayı da ihmal etmeyin. Nefesinizi kullanın. Boynunda ve kulağında sizin hafifçe nefesinizi hissetmesi çok hoşuna gidecektir. Nefesinizin partnerizin erojen bölgelerinde de etkisi çok yüksektir. Öpüşmek cinsel ilişkiden önceki oynaşma döneminde ikinizin de cinsel ilişkiye girme arzunuzu daha da kuvvetlendirecektir. Partnerizin oynaşma esnasında öpüşmeye ne kadar duyarlı olması kendisinin genel açıdan sekse ne - 42 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

denli duyarlı olduğunu da açıkça ortaya koyacaktır. Öpücük deyip de geçmeyin. Partnerinizle yaşayacağınız özel anların ilk ve en can alıcı bölümü dudakların birleştiği o andır Dudaklar yumuşak olacak : İyi öpüşebilmenin en önemli unsuru dudaklarınızı kullanabilmenizdir. Dudaklarınızın rahat ve yumuşak olmasına özen gösterin. Uzun bir süre dudak dudağa temas (dilinizi kullanmadan) çok etkili bir uyarıcıdır. Dil oyunları: Öpüşmenin ilerleyen safhalarında kullanılmalıdır. İlk etapta partnerinizin dudaklarını yumuşakça yalamaya başlayın. Dilinizi partneriniz boynundan kulağına, geçtiğiniz bölgeleri hafifçe yalayarak götürün. Kulak memesini de emebilirsiniz. Kulağını ağzınızla kapatıp derin nefes alın. Nefes verirken dikkatli olun! Hızlı nefes vermeniz partnerinizi rahatsız edebilir. Fransız öpücüğü: İnsanların yapabileceği en kötü şey bu durumda ağızlarını

tamamen açmaktır. Ağzınızı bir lokma açın. Dilinizin ucunu partnerinizin kabul etmesini sağlayın; siz de onunkini. Bu oynaşmadan sonra partnerinizin dilini hafifçe emmeye başlayın. Partnerinizin dudaklarını hafifçe emin ve yallayın. Herkesin dudak dokusu, yumuşaklığı ve tadı farklıdır. Bunu anlamaya çalışın. Öpüşen kişi olarak yaratıcı olun. Bu arada dişlerinize dikkat! Çenesini hafifçe ısırmanız hoş olsa da “fransız öpücüğünde” dişlerin fazla ön planda olması zevki kaçırabilir. Gözler bir açık, bir kapalı: İnsanlar genelde öpüşürken gözlerini kapatırlar. Bu düşünmeden, otomatikman yaptığımız bir şeydir. Bundan vazgeçmeye çalışın. Öpüşürken gözlerinizin açık olması sizi değişik boyutlara taşıyacaktır. Buna da izin verin. En önemlisi: Nasıl öpülmek istiyorsanız, partnerinizi öyle öpün. Bir düşünün! En çok kiminle öpüşmek hoşunuza gitmişti? Neden? Onun sizi öpmesinde ne gibi fark vardı? Bu metodları siz de başkalarının üzerinde uygulayın.



Estetik dünyasında yeni trend;

Hücre Enjeksiyonu

Artık, kendi hücrelerinizle olduğunuzdan çok daha genç göstermeniz mümkün.

Nasıl mı? İşte yanıtı…

S

on zamanlarda en çok konuşulan güzelleşme yöntemlerinden biri olan hücre enjeksiyonunun temelini kök hücreler oluşturuyor. Yüzde 90 oranında başarı sağlayan yöntemi, 30 yaşını geçen herkesin koruyucu ya da tedavi edici amaçlı olarak yaptırması uzmanlar tarafından tavsiye ediliyor. Bu tedavinin etkisiyse 5-7 yıl arasında değişiyor. Peki, nedir bu hücre enjeksiyonu ve nasıl bir etkiyle gençliğe geri dönmeyi sağlıyor.

Hücre enjeksiyonu nedir? İnsan bedenini oluşturan yapıların ve organların köken aldığı ana hücrelere kök hücre denir. Kök hücreler diğer hücrelerden bazı özellikleriyle ayrılır. Belirli bir gruba özelleşmiş değillerdir. Uygun sinyalle her grup hücreye dönüşme yetenekleri vardır. Plastisite adı verilen bu özellikleriyle, örneğin kan hücresi kemik hücresine dönüşebilir. Erişkinlerde bulunan kök hücrelerin görevi, bulundukları dokunun onarımını ve devamlılığını sağlamak. Ancak çoğu dokuda çok az sayıda kök hücre bulunur. Onlar da doku yaralanması gibi bir nedenle aktive edilmedikçe sessiz kalırlar. Tıpta, hücreler çok farklı tedavilerde kullanılıyor. Estetik cerrahide, hücre enjeksiyonu dediğimiz zaman, etken maddenin kök hücre olduğu enjeksiyonlar akla geliyor. Yağ enjeksiyonu yapıldığı zaman, etken madde kök hücredir; yağ dokusu sadece taşıyıcıdır ve onun verilmesini kolaylaştırır.

Botokstan Farkı Botoks, mimik kaslarının çalışmasını engelleyerek kırışıklıkları yok eder. Mimik kaslarının olmadığı yerlerdeki sorunlar üzerine etkisi yoktur. Cildi gençleştirmez, sadece genç görünmesini sağlar. Hücre enjeksiyonları içinse sınırlama yoktur, her yere yapılabilir. Sadece cildin genç görünmesini sağlamaz, aynı zamanda cildi gençleştirir. - 44 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

Nasıl uygulanır? Şu anda en çok kullanılan kök hücreden zengin yağ hücresi oluşturma basamakları şunlar: 1- Yağ dokusu alımı (No touch-dokunmadan teknik gibi hücrelere olabildiğince az hasar vererek uygulanır)

2- Rejeneratif hücrelerce zenginleştirme (Bazı cihazlar yardımıyla yapılır) 3- Hücre karışımının elde edilmesi 4- Mikroenjeksiyon (Bal peteği şeklinde yüzü şişirmeden verilir. Doğru teknik yüzün bozulmuş geometrisini düzeltir. Yüzü şekillendirir, yeniden onarımı harekete geçirir ve yapısal destek verir)



Bu Bronşit

Tıp literatürüne yeni giren son yıllarda büyük şehirlerde küçük çocuk ve kadınlarda sık rastlanan, antibiyotiklerle de öksürük şuruplarıyla da geçmeyen, inatçı kuru öksürükle seyreden

“İstanbul Bronşiti” P

rof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, tıp literatürüne yeni giren ve doktorlar tarafından da çok iyi bilinmeyen İstanbul Bronşiti hakkında sorularımızı yanıtladı.

İstanbul bronşiti nedir? Her geçen yıl daha fazla insanı etkileyen bu hastalık, sadece öksürükle belirti veren astım türüdür. İstanbul gibi büyük şehirlerde daha fazla görüldüğü için İstanbul bronşiti ismi verilmiştir. Hastalık, en çok çocuklarda görülmekle beraber her yaştan insanda saptanabilir. Erişkin yaşta kadınlarda daha sık rastlanır.

Belirtileri nedir? Esas belirtisi kuru öksürüktür. Bu, özellikle geceleri artan, küçük çocuklarda öğürtü ve kusmaya, hanımlarda ise idrar kaçırmaya neden olabilen kuru bir öksürüktür. Öksürük, nöbetler şeklinde ortaya çıkar ve genellikle geceleri daha fazladır. Birçok hasta gece ya da sabaha karşı öksürükle uykusundan uyanır.Telefonla konuşurken ortaya çıkan öksürük nöbetleri İstanbul bronşitinin tipik bir özelliğidir.

- 46 -

BİDERGİ - MAYIS 2010 - SAYI 1

Şiddetli öksürük çocuklarda karın ağrılarına, erişkinlerde ise sırt ve göğüs ağrılarına yol açabilir. Küçük çocuklardaki bulgulardan biri de geceleri, saç dipleri ve boynun terlemesidir.

Astım ve diğer bronşitlerden farkı nedir? İstanbul bronşiti bir astım türü olmakla beraber, astımdan en önemli farkı, hırıltı ve nefes darlığı şikâyetlerinin olmamasıdır. Bu hastaların akciğer röntgenleri, solunum fonksiyon testleri ve alerjik deri testlerinde de her hangi bir bulgu yoktur. İstanbul bronşiti olan hastalarda, bakteri ve virüslerin neden olduğu diğer bronşitlerde olduğu gibi ateş, hâlsizlik, iştahsızlık gibi belirtilere de rastlanmaz.

İstanbul bronşitinin sebebi nedir? Bronşların aşırı duyarlı olması, yani bronş hiperreaktivitesidir. Bu aşırı duyarlılığın sebebi belli değildir, büyük şehirlerimizdeki


Başka Bronşit

yoğun hava kirliliğinin ev, okul ve iş yerlerindeki iç ortam hava kirliliğinin ve katkı maddesi içeren hazır gıdaların tüketilmesinin önemli rolleri olduğu düşünülmektedir. İstanbul bronşitinin dış ve iç ortam hava kirliliklerinin daha yoğun olduğu kış aylarında ortaya çıkması, hastaların yazın ve İstanbul’dan uzaklaştıklarında şikayetlerinin kısa sürede kaybolması bu görüşü destekler.

Tanısı nasıl konur? Tanısı aslında kolaydır. Bulguları tipik olmayan hastalarda akciğer röntgeni, alerjik deri testleri ve solunum fonksiyon testleri gerekebilir.

Hangi hastalıklarla karışır? İstanbul bronşiti, doktorlar tarafından üst solunum yolları enfeksiyonları, sinüzit, farenjit, geniz eti, reflü, bronşit, astım, zatürre gibi pek çok başka hastalıkla karıştırılmaktadır.

Tedavisi nasıldır? Doktor gözetiminde uygulanacak tedavilerde

sprey şeklindeki kortizon ve ağız yoluyla alınan yeni kuşak antihistaminiklerdir. Bu ilaçlar, hastalık belirtileri tamamen geçmiş olsa bile, en az 2-3 ay süreyle kullanılmalıdır.

Bronşit için bitkisel formüller

Korunmak için neler yapılmalıdır?

1 tane siyah turp, 1 çay kaşığı zeytin yağı 1 tatlı kaşığı limon suyu, 1 çorba kaşığı kestane balı

Büyük şehir hastalığıdır. Yakalanmamak ve hastalığın tekrarlamaması için, ev, okul, gibi yaşanılan yerlerin yoğun trafiğin ve fabrikaların uzağında olmak, kimyasal maddeler, aerosoller gibi irritan faktörlerden uzak kalmak gerekir

Siyah turpu rendeleyin. Elde ettiğiniz suyun içerisine yukarıda verdiğimiz diğer bileşenleri ekleyin. Gün içinde 1 kez tüketin. Bu formülleri uyguladığınızda göreceksiniz ki bronşlarınız rahat bir nefes alıyor, şikayetleriniz en aza iniyor. 1 çay kaşığı zerdeçal, 1 çay kaşığı ısırgan otu tohumu, 1 tatlı kaşığı keten tohumu Bu bitki özlerini bir kaba koyup iyice karıştırın. İsteğinize göre, karşımı balla veya pekmezle tatlandırarak gün içinde 2 kez, 1 tatlı kaşığı tüketebilirsiniz. Sağlıklı günler MAYIS 2010 - SAYI 1 - BİDERGİ - 47 -





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.