Bidergi sayı 12

Page 1



Adada İlk veTek Yatakta Televizyon Keyfi... Hareketli yatak... Ayarlanabilir Mekanizma...Visco teknolojisi...

Milky Yatak; Sütün içindeki yağların polimerizasyon tekniği ile ayrıştırılması sonucu elde edilen elyafın iplik haline getirilmesiyle hazırlanmıştır. Yatağımızın içeriğinde bulunan 18 çok yararlı aminoasit sayesinde gece boyunca vücudunuzun nem dengesini korur, cildinize ferahlık vererek sizi sütün sağlığıyla buluşturur.

coil

milky

Pedli Ergonomik Viscoelastik Yaylı Yatak

Hepsi Bir Arada! Laressa Tv’li Yataklarda...

120 tlden başlayan fiyatlarla sizleri de bu konfora davet ediyoruz. Jumbo Lüks Ortopedik

Extra Yaylı

Ultra Pedili Ortopedik

Tanlı Ticaret

Toptan ve Perakende satışlarımız vardır.

Şehitler Caddesi No: 20 Alayköy - Lefkoşa Tel: 0 392 235 77 55 - 235 71 55 GSM: 0 542 873 11 11 tanliticaret@superonline.com


00 İZ 50

ETS

ÜCR

I

BASK

ibi h a S az İmtiy AĞLAR D Esra

EDİ

N E D TÖR

adad

a kıs

e ra yşn z. n o s en oru tatild yaşıy a bir

r anıyo ş a y i ler ını el gün n heyecan klar z ü g en nu anı Yazın le buluşm e farklı ko çok r ö t k i k v Dire KAYA sizler i konular a okunaca n k d e Yepy ayımızda . Mele 32 30 21 s z 8 le bu lacaksını i 0533 e u v b ü u larak r o n o ü e t k d s a ü e Big eri M m ıs ve ortajları il m l r ş b İ A ı ı K va gi öp Yaz asarı NLITUN Bider ta kapak r kmeye de T k i f A e ’ ç s Gra ül T. K Kıbrı in ilgisini g s e e k Ayş herk uz. ısı olma ç l i t r h a o a y n i ed ye d ar Sa fl k aile a ü r y ğ ü bu b Foto İZMAN erde iz? l z i D S sin Eray 80 8890 an er mi t s i 8 rafınd iz ve a t 3 t 3 c 05 roje rgim ... ond P yapılan de ylarda c e e S v tacak r B r a ı ı a m i A ğ ş ı ı a k l fl r ş e n sa ma ğra üzd leri danış iz önüm le yine siz Foto Grafik Ta rencisi i em ğ gazet sürprizler AML rafçılık ö LAR k ğ büyü Foto nep DAĞ y rımla a l ı A.Ze g y Sa m ail.co m t rım o h im i Tasa er K. g r İletiş ikibris@ e d Bi nç g ül Tu bider 832 30 21 Ayşeg

0 533 E 2012 GİRN

-2-

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


un OĞLU h y e 40 C OMUN nik Boya Ç rga

BİDERGİ’DEKİLER

SAL N en O ıyız? d A e Ş N aros rülmedi nmal b a l r l a u K 6 B ylesi Gö lgu O i l ö B zem i r e G n i Bilg n Diyet 46 10 a d n a 47 7 Fun Sık Yapıl LU Ğ 8 E ataları t O n üle DİYAN NCE H B 0 5 j R ŞÜ rta Ü A o D p G 1 e ö 5 el R yu’nda günd U z 1 Ö 2 KS 10 O yvesu damgası T e E M D esi 11 ç M E h i L r ÖZ Ta AR L n ı Ğ ğ ı t DA 4 Yas a 5 r s E Psk. 55 erde l k 2 e 1 k n r Er a a l d n ’ ı a 56 Kad rar? vlan sse e M i z. Ne A 14 H ıssadan H rdu u 15 K ikayeler K itap AĞLAR H K 8 5 ra D s er l E t e Z İ e k s N m Ma eh UNDE i ı M m ı 6 p z K i 1 v Ya COŞce Kendim E 60 ye E k Sade üyoruz c i Tr n e h Düşü T uzu r 61 esi z T ü n i M t Ç Yapıyo ir? a d k e k i N loji 18 D ağımlılık o f a r G 19 B 2 6 jesi izisi eyim o D r ı P z a n un aris P n 20 YÖnce AnKandulu’n ı Çılg e 3 y 6 i l 21 a kesi k e T Cem hikayesi evi l t v a y e k ı a l h 4 M Sağ 6 n e l Ge 65 n tta e t e t r ü a S tta C 32 e r a j 66 C evsimi 33 a t r o Röp antuni R 67 M l e z ale k k 34 Ö aprak T STÜNE u 70 Pam 35 Y ökhan Ü G 71 j a t r öpo R l e z 36 Ömir Ali ĞLU 39 E AMİLO H mi ki Saç E

2 AYLIK KÜLTÜR, MAGAZİN VE YAŞAM DERGİSİ

SAYI 12 / 2012

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

-3-


Beyaz perdede “ÇANAKKALE” rüzgarı esecek

Çanakkale Savaşları’nı anlatan dört ayrı film, beyaz perdede izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Türk askerinin kahramanlık destanları yazdığı, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri deha olarak tarihteki yerini aldığı, Türklerin mertliğini dünyanın yakından tanıdığı Çanakkale Savaşları’nı anlatan dört ayrı film, beyaz perdede izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Sinan Çetin, Yeşim Sezgin, Serdar Akar ve Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmen koltuğuna oturduğu filmler, Türk milletinin diriliş hikayesinden, iki farklı cephede yaşanan trajediye birbirinden farklı savaş hikayelerini konu alıyor. Türk askerinin kahramanlık destanları yazdığı, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri deha olarak tarihteki yerini aldığı, Türkler’in mertliğini dünyanın yakından tanıdığı Çanakkale Savaşları’nı anlatan dört ayrı film, beyaz perdede izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Türkiye’de önemli film projelerinin yönetmen koltuğuna oturan Sinan Çetin, Yeşim Sezgin, Serdar Akar ve Mahsun Kırmızıgül, 253 bin şehidin

verildiği Çanakkale Savaşları destanını beyaz perdeye aktarıyor. Daha önce tiyatro oyunu, çizgi film ve belgesel olarak izleyicilerin beğenisine sunulan Çanakkale Savaşları, bu kez farklı hikayelerden yola çıkılarak izleyiciye sunulacak. Türk milletinin diriliş hikayesinden, iki farklı cephede yaşanan trajediye birbirinden farklı savaş hikayelerini konu alan filmler, oyuncu kadroları ve dev bütçeleriyle de dikkati çekiyor. Hafızalarda unutulmaz izler bırakacak duygu yüklü kahramanlık hikayelerinin anlatıldığı filmler, farklı tarihlerde vizyona girecek.

ÇANAKKALE 1915 ”Çılgın Türkler”, ”Diriliş” ve ”Cumhuriyet” kitaplarının yazarı Turgut Özakman’ın kaleminden beyaz perdeye aktarılan Türk milletinin diriliş hikayesinin anlatıldığı ”Çanakkale 1915” filminin yönetmen koltuğunda, Yeşim Sezgin oturuyor.

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Gürpınar beldesinde çekilen film, Balkan Savaşı’nda hezimete uğrayan bir milletin silkinerek ayağa kalkışının, dirilişinin hikayesini konu alıyor. Bigalı Mehmet Çavuş’un, Seyit Onbaşı’nın, Mustafa Kemal Paşa’nın ve daha birçok isimsiz kahramanın hikayelerinin beyaz perdeye taşındığı film için 2 binin üzerinde asker kostümü dikilirken, köylü, şehirli ve meslek gruplarına ait binlerce kostüm hazırlandı. Savaş sahnelerinin canlandırılması için yüzlerce metre uzunluğunda siperlerin kazıldığı filmdeki savaş sahneleri için 500 kişilik yardımcı oyuncu kadrosu askeri eğitim aldı. Film için 3 yüksek rütbeli subaydan danışmanlık alınırken, döneme ait silah, tüfek ve topların yanı sıra bazı özel topların mekanizması inşa edildi. Çekimlerinin tamamı Çanakkale ve civarında gerçekleşen film için savaş dönemine ait hastane, komuta ve Kızılay merkezleri gibi mekanlar

oluşturulurken, birçok köy ve kasaba sahnesi için de civar köylerde mekan giydirme çalışmaları yapıldı. Nusrat Mayın Gemisi’nin birebir aynısının kullanıldığı çekimler için, özel mayınlar yapıldı. Savaş sahnelerinde gerçekçi patlama sahneleri için görsel efekt ekibi filme özel ekipmanlar imal etti. Birçok animasyon, su altı kamerası, helikopter çekimlerinin de yer aldığı filmin deniz savaşları bölümü için 20 kişilik animasyon ekibi çalışmalara başladı. Yetkin Dikinciler, Şevket Çoruh, Barış Çakmak, Serkan Ercan, Rıza Akın ve Bülent Alkış gibi oyuncuların rol aldığı film, 18 Ekim’de yurt içi ve dışında toplamda 300’ün üzerinde kopya ile sinema izleyicileriyle buluşacak.

ÇANAKKALE ÇOCUKLARI Sinan Çetin’in ”En çok izlenen filmim olacak” dediği 5 milyon TL bütçeli ”Çanakkale Çocukları” filmi, Çanakkale Savaşları

sırasında, iki farklı cephede yaşanan ortak trajediyi anlatıyor. Filmin baş rollerinde Yavuz Bingöl, Haluk Bilginer, Oktay Kaynarca, Wilma Elles, Sinan Çetin’in eşi Rebecca Haas ile oğulları Orfeo ve James de rol alıyor. Kardeşlik teması ve savaşın gereksizliği üzerinde durulan film, iki ayrı cephede iki düşman kardeşin karşı karşıya gelmesini konu ediyor. Evlatlarını kaybetmek istemeyen annelere yönelik mesajlar içeren filmde, Sinan Çetin’in çocukları, Orfeo (Osman) ile Cemo’yu (James) canlandırıyor. Çanakkale Savaşı’nı çok farklı bir bakış açısıyla ve izleyicinin içine işleyecek dramatik kurguyla ele alan Sinan Çetin’in yeni filmi, bu yılın en iddialı yapımları arasında yerini alacak.


Artık Küçük Balıklar da Akıllandı! SECOND Projesi “Girişimcileri” Destekliyor:

- Teknik Danışmanlık

(Bilişim,Ticaret,İletişim, Markalaşma, Pazarlama, Turizm)

- Finansal Danışmanlık

(İş geliştirme, Maaliyet Hesaplama, Üretim & Yönetim, Organizasyon Planlama, finans kaynakları)

- İş Ağı Geliştirme - Eğitim

Şht. Ecvet Yusuf Cad., Hacıbulgur Apartmanı, No. 1, Yenişehir, Nicosia Phone: + 90 392 22 82 470, www.secondproject.eu Bu proje Avrupa Birliği tarafından finanse edilmekte ve DIADIKASIA Business Consultants S.A Konsorsiyumu tarafından uygulanmaktadır.


TOP’LU İĞNE 34 ...

Barbaros ŞANSAL

İşte gerçek bir olay... Her gün biraz daha şaşırıp her gün biraz daha bedbahtlaşıyoruz. Toplumun duyarsızlığı ve cehaleti, siyasetin cinayeti haline gelirken gerçekten biz hâlâ anlamıyoruz. Malumunuz ahlaklı bir toplumuz. Ne kadına şiddet ne çocuğa tecavüz ne soygun ne takiyye ne de ihale tanır onurumuz... Ancak sanırım ikiyüzlülük görünen asıl ve gerçek durumumuz. Her geçen gün gelişme çığlıklarını mecrada gördükçe aslında hepimiz gerçekleri belli ki çoktan unutmuşuz... Umutsuzmuşuz... Hatırlarsanız, geçen yıl Tuna Arman önderliğinde 5199 no’lu Kabahatler Kanunu kapsamındaki çarpıklık ve ilkellik için 33 il ve 6 ülkeyi de kapsayan bir imza kampanyası başlatmıştık. Toplam 250 bin imzayı 3 nüsha halinde zaruretten dolayı üstelik benim -6-

BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ

arabamla elden meclise, Kanunlar Daire Başkanlığı’na dek ulaştırmıştık. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun hayvanları eşya ve mal olarak tanımlamasına şaşırıp kalmıştık. Kampanya süresince imza toplarken, halkın tepkilerine da ayrıca ağzımız açık bakakalmııştık. “Bana kadın mı bulacaksın?” diyenden tutun da, “ne var, bu çok normal” diyenler ile epey de dalaşmıştık. Hele de Ankara’da hedef gösterilen, güya adam parçalayan köpeklerin yakılarak cadı avına dönmüş ölümlerine de ayrıca dehşet içinde bakmıştık. Genelde öne çıkmak isteyenlerin, çoğunlukla ticari çıkar peşinde koşan derneklerin hatta flört bulmak umuduyla etkinliklere düşenlerin durumuna ise bayağı hayıflanmıştık. Ancak geçenlerde gözden kaçan aşağıdaki olaya

2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

kayıtsız kalamazdık. Yurdumuz maalesef hayvanlara tecavüzde dünya ikincisi. İlk üç sırayı Yunanistan ve Bulgaristan’la birlikte öncü olarak elde tutmaktayız. Zoophilie dediğimiz bu sapkınlığın aslında çocuk istismarına (pedophilie) döndüğünü hâlâ anlamamakta ısrarcıyız. Tecavüz ve şiddetin %70’inin ise büyük kentlerimizde olduğunu ise dehşet içinde izlediğimizden böyle haykırmaktayız...

İşte size gerçek bir başka durum , hadi yapalım mı bir açık oturum? Adana’da bir hayvansever, sürekli arsaya gelip hayvan kollayan bir sapkını takibe alır. Zaten

Eskişehir’deki çocuk parkında gündüz gözüne bir köpeğe tecavüz eden adamın “ne yapayım geldi bana sırnaştı ve tahrik etti” demesi hâlâ akıldadır... Ve sonunda eylem esnasında bir adam, arsa ortasında köpeğe tecavüz eden bir başka adamı suç üstü yakalar. Hayvanı kurtarmakla kalmayıp sinirlerine hakim olamadığından eline geçirdiği sopa ile bir de güzel pataklar. Olay resmiyete intikal eder. İfadeler, savcılar, karakollar derken mahkeme tarihi belirlenir. Taraflar belirtilen tarihte hep adalet dağıtmış Adalet Sarayının kapısına

gelirler. Mahkeme sonuçlanır... Sopayla adam döven adam 500 TL tazminata mahkum olur. Tecavüzcü adam ise 50 TL ödeyerek topluma geri savrulur.

Bu durumda bazılarına hayat çifte kavrulmuş lokum mudur? Yoksa ahlaksızlık ve sapkınlık bu toprakların hoşgördüğü doğal bir huy mudur?

Midem bulanıyor. Kusabilir miyim?


BİDERGİ tasarım

TSE-HYB


Diyetisyen Funda BİLGİNER

EN SIK YAPILAN DİYET HATALARI

Değerli okuyucularım yaz sezonunda olduğumuz şu günlerde sağlığına dikkat edenlerin ideal kiloyu hedeflemesi kaçınılmaz olmaktadır.Bu nedenle sizlere en sık yapılan diyet hatalarından bahsetmek istiyorum. 1.Diyetisyen kontrolünde olmadan zayıflamak Beslenme programınız vücut analiz sonuçlarınıza, kan bulgularınıza ve yaşam tarzınıza uygun olarak diyetisyeniniz tarafından hazırlanmalıdır. Diyetisyen kontrolünde olunmadığında başarı oranı da düşmektedir. 2.Kahvaltıyı atlamak Kahvaltı sizi güne hazırlayan en önemli öğündür. Atlandığında -8-

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

daha az kilo verecek, metabolizmanız yavaşlayacak, konsantrasyon problemi yaşayacaksınız. 3.Hızlı yemek yemek Yemek yeme süresi mümkün olduğu kadar uzatılmalıdır. Böylelikle hem daha az yemek yiyecek hem de sindirim enzimleri salgılanacaktır. Hızlı yemek yendiğinde sindirim yavaşlamakta bu durumda kilo artışına neden


olmaktadır.

destek olacaktır.

4.Su içmemek Su, besinlerin sindirilmesi, metabolik atıkların atılması, metabolizmanın hızlanması ve dolayısıyla kilo kaybı için elzemdir. Günde 2-2,5 lt su içilmelidir. Belirtmeliyim ki tükettiğiniz çay, kahve, meyve suyu veya bitki çayları suyun yerini tutmamakta.

9.Kısa sürede kilo vermek Herkes biran önce fazla kilolarından kurtulmak ister ama hızla verilen hızla geri alınabilmektedir. Önemli olan sağlıklı beslenme alışkanlığının edinilmesidir.

5.Sık Sık öğün atlamak Günde sadece 3-4 öğün veya daha az sıklıkta beslenenlerde düzensiz kan şekeri salgılanması, daha fazla açlık hissi ve kilo problemi görülmekte. Beraberinde birçok hastalılar da tetiklenmektedir.Bütün besinlerden ihtiyacımız ölçüsünde ve uygun sıklıkta beslenmek elbette en doğru yöntem. 6.Diyete hedefsiz başlamak Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.Diyete başlarken de kendimize gerçekçil hedefler koymalıyız, bu şekilde başarıya ulaşmak biraz daha kolaylaşacaktır. 7.Az uyumak Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin daha fazla kilo alma riskine sahip oldukları araştırmalarca desteklenmekte. Uyku esnasında salgılanan büyüme hormonu yağ yakımına da destek olmaktadır. 8.Hareketsiz bir yaşam Tek başına elbette kilo almaya neden değil ama hem düzensiz besleniyor hem de hareketsiz bir yaşamınız varsa kilo almamanız için de bir neden yok. Hergün iş, okul, alışverişe giderken ayıracağınız bir 30 dakika hem kilo vermenize hem de sağlıklı yaşamanıza

10.Diyet süresince hergün tartılmak Zayıflama diyeti süresince sizi demoralize edebilecek en önemli unsurdur tartılmak. Gün içerisinde bile değişimler görülebilir; ödem artışı, kabızlık total

kiloyu etkileyebildiği için tartıya çıktığınızda kendinizi kilo almış olarak görebilirsiniz. Haftada 1 kez mümkünse diyetisyeninizin kontrolünde tartılmalısınız. 11.Televizyon karşısında yemek yemek Televizyon karşısında yemek yiyenlerin yemeyenlere göre daha fazla kilo aldığı araştırmalarca desteklenmektedir. Farkında olmadan porsiyon miktarlarınız artabilir ve daha hızlı yiyebilirsiniz. 12.Moda diyetleri yapmak Bu tarz diyetlerle çoğu kişide birkaç kilo gider ama giden su veya proteinden yetersiz bir programsa kas kaybı

olacaktır ve kişi kilo verdiğini sanır. Sonrasında fazlasıyla kiloları geri alma ve metabolik direnç görülme riski vardır. 13.Ayakta yemek yemek Yemekleri ayakta yediğinizde hem daha hızlı yiyecek hem de sindirim problemleri yaşayacaksınız. Ayakta yemek yemekde kilo artışını etkilemektedir. 14.Sürekli aynı diyeti uygulamak Uyguladığınız diyet programı bir süre

sonrasında kilo kaybında durağanlaşma yaratabilir.Diyetisyeniniz kontrolünde programınızı değiştirmek daha sağlıklı sonuçlar almanızı sağlayacaktır. 15.Light ürünleri sınırsız tüketmek Light ürünler içeriğindeki yağ veya şeker oranı azaltıldığı için kalori değeri eşdeğer ürünlere göre azaltılmıştır ama malesef kalorisiz olarak da algılanabilmekte.Tüketim miktarınıza bağlı olarak kilo artışını etkileyebilir. 16.Süt ve süt ürünlerini tüketmemek Süt ve süt ürünleri hem kan şekerini dengelemekte hem de içeriğindeki kalsiyumdan dolayı yağ yakımını tetiklemektedir. Bu

ürünleri tüketmeyenlerde kilo problemi daha fazla yaşanabilmektedir. 17.Posalı yiyecekler yememek Posalı yiyeceklerin kolesterol seviyesini dengeleyici ve kalp hastalığına karşı koruyucu etkisinin yanı sıra kan şekerini dengeleyici, bağırsakları çalıştırıcı, tok tutucu özelliği bulunmaktadır. Günde 25-30g.posa tüketimi kilo kaybını da hızlandıracaktır. 18.Sevdiğiniz yiyecekleri hayatınızdan çıkarmak Zayıflamak için asla sevdiğiniz yiyeceklere veda etmeniz gerekmiyor. Beslenmenize yaşam boyu dikkat etmeniz gerekmekte ama ara sıra kendinizi de ödüllendirmek motivasyonunuzu tetikleyecektir. 19.Diyetteyken alkol tüketmek Hangi alkollü içeceği tercih edersek edelim kalori değeri birçok tüketilen besine göre de yüksektir.Buda kişide kilo almaya neden olacaktır. 20.Stresli bir yaşam Stres vücutta kortizol salgılanmasına, kortizolda kilo artışına neden olmaktadır. Kortizolün özellikle karın bölgesinde yağlanmaya neden olduğu bilinmekte. Stressiz bir yaşam elbette zor ama minimuma indirmek de elimizde. Sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Funda Bilginer Diyetisyen www.fundabilginer.net Özlem Meyve Suyu BİDERGİ - SAYI 12- 2012

-9-


Meyve suyunda ÖZLEM damgası Kıbrıs denilince akla ilk gelen yiyeceklerin başında her halde Kıbrıs’a özgü hellim peyniri gelir. Uzun yıllar süt ve süt ürünleri üretimi yapan ve geçtiğimiz aylarda yeni bir ürün ile piyasada isminden sıkça bahsettiren Özlem Hellim’lerinin de üreticisi olan Özlem Akay Süt Mamülleri firması ile sizler için fabrikanın kurulduğu günlerden bu güne gelene kadarki zaman yolculuğu ve yeni çıkarttıkları meyve suyu ile ilgili olarak kısa bir röportaj gerçekleştirdik. Osman Bey bize kendinizden bahseder misiniz? Aslen Meriç’liyim.1943 yılında doğdum.Kendimi bildim bileli süt ürünleri ile uğraşırım.26 sene boyunca Kooperatif ’te çalıştım.1987 yılında işten ayrılma kararı aldım. Ayrıldığımda imalat şefiydim.Kendi işimi kurmaya karar vermiştim.

O dönemde iş - 10 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

kurmak zor bir karar değil miydi yani sadece hellim yapmak değil imalathanede kullanılacak malzemeler içinde büyük yatırım yapmanız gerekmedi mi? 3 bidon yani 120 okka koyun sütü ile işe başladım.Lefkoşa’da

evimin garajını imalathane olmaya uygun koşullara getirdikten sonra hellim üretimine başladım. O dönemde dediğiniz gibi imalathanede kullanılacak malzemeler Avrupa’dan geldiği için çok pahalıydı ancak kendi kazanlarımı ben kendim tasarlayarak bir arkadaşıma yaptırdım böylece maddi olarak da büyük bir kazancım oldu. Bu kazanlardan şu anda bulunduğumuz Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikamıza geçtiğimizde de 10 adet yaptırdım.

Daha sonra benden görüp yaptıranlarda oldu.

Üretim ve satış dahil her konuyla siz ilgileniyordunuz değil mi? Evet, işin her alanında ben vardım. Hellimleri ürettikten sonra tek tek bakkalları gezer dağıtımımı yapardım. Hayatım boyunca doğruluktan asla


şaşmadım. O zamanlar çok fazla rekabet yoktu ancak küçükte olsa sürtüşmeler olurdu. Benim mallarımın üzerine diğer firmalar mallarını koyarlardı mesela.Ben tekrar rafımı düzeltir onların bozuk şişmiş paketleri var ise arkaya koyardım.Sonra güven vardı o dönemde.Ne aldık, ne verdik hepsi bir deftere yazılırdı.Hiç param kalmazdı kimsede kimsenin de bende hakkı kalmazdı.Müşterim bana bu mal bozuk dese değiştirir ya da parasını iade ederdim.Ticarette asla dürüstlükten ayrılmadım. Bu sebeple beni ezmek isteyenler istediklerini yapamadı.

düşünmemiştim. Ancak büyümemizde eşimin, oğlumun ve kızımın çok büyük emeği vardır.Bu noktaya gelmemizde öyle kolay olmadı tabi çok çalıştım.Yılmadan çalıştım 3 bidon sütü 23 bidon süte çıkarttım. Akşam 8’e kadar hellim satardım. Şükür olsun Allah önümü açtı. Üretimi 2 göz bir yerde yaparken Kermiya’da bir yer aldım.Oraya geçtim. Ve son olarak şu anda fabrikamızın bulunduğu yeri satın aldım.

Kıbrıs’ta Hellim denilince ilk isimlerin arasında geliyorsunuz ve tabi ki süt içinde aynısı geçerli. İşlerinizin Süt ürünlerinde bu kadar pazarda yer etmiş büyüyeceğini ve bir firma olarak Kıbrıs’ın köklü meyve suyu firmalarından biri olabileceğinizi yapmaya nasıl karar verdiniz? hayal etmiş miydiniz? Bu karar oğlum ile kızımın Aslına bakarsanız hiç bu kadar büyüyeceğimi

Bizim piyasadaki satışlarımız yüksek düzeyde ancak bildiğiniz gibi firmalara verilen süt miktarları üretim kapasitesine göre değil belli bir kotadan sonrası verilmiyor. Fabrika için yaptırdığım kazanların her biri 8000 okka süt alıyor ve bu kazanlardan 10 adet var. Dolayısıyla üretim kapasitemizi değerlendirmek ve ürün çeşitliliğimizi arttırmak için meyve suyu alanında da bir atılım yapmaya karar verdik. Üretim kalitemizin halkın güveni ile de tescillenmesi bu alanda da satışlarımızın yüksek olmasını sağladı.

Meyve suyu olarak çeşitleriniz nelerdir? Şu anda şeftali, kayısı ve vişne suyumuz mevcut. Küçük kutulardaki meyve sularımızda çok yakında piyasada olacak. Gelecek olan taleplere göre de ürün çeşitliliğimiz konusunda farklı lezzetler ürünlerimizin arasında yer alacaktır.

ortak kararıydıben de sonuna kadar destekledim.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 11 -


Psikolokum

Psk. Esra DAĞLAR

Son yıllarda yapılan araştırmalara göre toplumda her on kişiden birinin sosyal fobi ya da diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğu denilen hastalık tarafından yaşamı olumsuz etkileniyor. Bu durumda kişi sosyal durumlar karşısında öylesine korku duyar ki bir süre sonra korkusu kaygıya dönüşüp diğer psikolojik rahatsızlıklara dönüşebilir. Öncelikle sosyal fobiyi anlamaya çalışalım. Sosyal fobi, yani diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğu kişinin başkalarının önünde yemek yemek, ilgi odağı olmak, dikkat çekmek, otoriteyle iletişim kurmak,topluluk önünde konuşma yapmak,çalışmak ya da yazı yazmak, telefonla konuşmak ya da çok kalabalık ortamlarda bulunmak gibi durumlarda yaşadığı yüksek derecede korku ve kaygı durumudur. Korku kişide aşırı sıkıntıya yol açar ve bu sıkıntıyla birlikte sosyal durumlara katlanır veya bunlardan tamamen kaçınır. Bu kişiler henüz gerçekleşmemiş olaylar nedeniyle - 12 -

daglaresra@yahoo.com

Sosyal Fobi haftalarca sıkıntı yaşayabilirler. Örneğin derste herkesin önüne çıkıp bir sunum yapacağını bilen bir öğrenci bu durumdan önce sıkıntıyı ve korkuyu yaşamaya başlar. Korkunun yersiz olduğunu bilse bile önüne geçemez. Yaşanılan korku çok büyüktür ve tedavi edilmediği takdirde günlük yaşam rutinini olumsuz yönde etkileyebilir. Sosyal fobisi olan birey çoğu zaman bir hastalığı olduğunun farkında değildir. Olayları sadece ters giden durumlar olarak nitelendirir. Diğerlerinin düşüncelerini negatif olarak nitelendirirler. Belirtileri yukarıda da bahsettiğim gibi sosyal durumlardan kaçınmak olabilir. Örneğin derste sunum yapmaktan korkan bir öğrenci bundan kaçınmak için öğretmenine bahaneler uydurabilir ya da tuvalete gidip uzun süreler orada kalıp çıkmayabilir. Ertelemek için elinden geleni yapar. Diğer bir belirti sosyal durumlar karşısında duyduğu aşırı kaygıdır. Bunların yanısıra deneyimlediği

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

sosyal durumlar karşısında terleme, titreme, yüksek kalp çarpıntısı, yüzde kızarma, kas gerilmeleri, mide problemleri ve ishal gibi belirtiler ortaya çıkar. Çocuklarda kaygının ifadesi çok daha değişiktir. Çocuklar bu durumlarda genellikle ağlama nöbetleri geçirirler ve ebeveynlerine adete yapışarak onlardan ayrılmamaya çalışırlar. Bunların yanısıra öfke nöbetleri de geçirebilirler. Sosyal fobisi olan insanların yaşadığı bu büyük korku ve kaygı genellikle hata yapmak, rezil olmak, utanç duymak, eleştirilmek gibi olgulardan kaynaklanır. Sosyal fobinin bilinen tek bir sebebi yoktur. Araştırmalar birden fazla etkenin bu hastalığa sebep olduklarını ileri sürerler.Çevresel ( daha önce alay konusu olmak, aşırı koruyucu ebeveynler tarafından büyütülmek…), psikolojik ( geçmişte yaşanan utanç verici ya da küçük düşürücü bir olay… ) ya da biyolojik ( genetik ya da serotonin dengesizliği…)

faktörler bu hastalığın geçmişini oluşturabilir. Sosyal fobi, kişi için başa çıkılması oldukça zor bir hastalıktır. Yukarıda da bahsettiğim gibi birçok olumsuz yönü vardır ve kişinin hayatında olumsuz sonuçlar doğurur. Sosyal fobi tamamen iyileştirilebilen bir hastalıktır. Çoğu zaman kendine güvenin ve diğer sosyal becerilerin geliştirilebilmesi için yapılan nefes egzersizleri kişiye çok yardımcı olur. Bunun dışında en etkili tedavi bilişseldavranış terapisidir. Bu terapide asıl amaç korku duyulan, kaçınılan durumla tamamiyle baş edilebilmeyi öğrenmektir. Kişinin düşünceleri daha akılcı bir şekilde kanalize edilir. Kaygı yaratan durumlar karşısında farklı reaksiyonlar vermesi sağlanır. Terapide kaygı veren durumlar öncelikle güvenli ve rahat bir çevrede yani terapistin ofisinde aşamalı olarak ele alınır ve bunlara karşı pratik yapılarak baş etmesi sağlanır. Daha sonra gerçek hayatta da aynı şekilde terapistinin desteğiyle yine aşamalı olarak

kendisi için ürkütücü olan durumla karşı karşıya gelir. Yapılan araştırmalara göre sosyal fobi çoğunlukla ergenlikte başlar ve tedavi edilmediği takdirde ömür boyu sürebilir. Tedavi edilmeyen Sosyal Fobi zamanla depresyon, panik atak, kaygı bozuklukları ve agorafobi (topluma açık yerlerde bulunma korkusu)gibi başka rahatsızlıkların da oluşmasına neden olabilir. Sosyal fobi sadece ileri derecede bir utangaçlık değil ciddi bir rahatsızlıktır. Daha önce de belirttiğim gibi kişinin yaşantısında olumsuz sonuçlar doğurur ve diğer hastalıklara davetiye çıkartır. Eğer sizin veya yakınınızdaki herhangi birinin sosyal fobiye dair şikayetleri varsa en kısa zamanda bir uzmana başvurmanızı tavsiye ederim. Kaygısız günler dilerim…


BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 13 -


Hz. Mevlana’nın

Kıssadan Hisse Hikayeleri

Dünyayı İğnenin Deliğinden Geçirmek Hazreti Musa Allah’ın huzuruna çıkmak üzere yola çıkmış bir orman yolunu tutup gidiyormuş. Biraz ormanın ilerisinde orta yaşlarda bir köylüye rastlamış. Köylünün sırtında ormandan topladığı çalı çırpı varmış, yükü bayağı ağırmış. Hazreti Musa’yı görünce: “Ey yabancı sen kimsin nerden gelip nereye gidiyorsun, böyle işsiz bucaksız ormanda senin işin ne?” demiş. “Hazreti Musa ise kendisinin Peygamber olduğunu söylemiş ve Allah’ın huzuruna çıkacağım” demiş. Köylüde Hazreti Musa’ya “Musa senden bir ricam - 14 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

olacak” demiş. Buyur demiş, Hz. Musa (a.s)...

Hazreti Musa ise kadına sormuş:

“Allah-u Tealaya söyler misin? Bana bir eşek versin benim yaşım bayağı ilerledi artık yük taşıyacak dermanım kalmadı, paramda yok ki kendime bir eşek alayım” demiş.

“Senin erkeğin yok mu? demiş.

Hazreti Musa; Olur söylerim demiş ve oradan ayrılıp yoluna devam etmiş. Bir kaç gün sonra Hazreti Musa’nın yolu bir köyden geçiyormuş ve köyün içinde bir evin kapısını çalmış kapıyı bir kadın açıvermiş ve Hazreti Musa Tanrı misafiri kabul eder misin? diye sormuş. Kadın da hiç tereddüt etmeden kabul edivermiş.

Kadın, kocasının öldüğünü söylemiş ve bir tek oğluyla yaşadığını, oğlunun ise eve alış-veriş yapmak için şehre gittiğini söylemiş birazdan gelir demiş. Neyse kadın sormuş Hazreti Musa’ya: Sen kimsin nerden gelip nereye gidiyorsun? demiş. Hazreti Musa kendisinin Peygamber olduğunu Allah-u Teala’ nın huzuruna çıkmak için yola çıktığını söylemiş. Kadın bu sözleri duyunca;“ya Musa demiş, benim sana bir malumatım var.” Buyur

demiş Hz. Musa (a.s)... Kadın başlamış anlatmaya, “ ben Allah’a karşı çok büyük bir günah işledim” demiş. “Allah’ın huzuruna çıkınca sorarmısın beni yaptığım günahtan dolayı affedermi? Ben kendi öz oğlumla zina yaptım çok büyük bir günah işledim” demiş. Hazreti Musa ise olur söylerim demiş. Hazreti Musa tekrar yola çıkmış ve hemen köyün çıkışında üç beş kişi kadar adam görmüş. Bunlarin hepsi de fitil gibi sarhoşmuş. Sadece bir tanesi yarı ayık yarı sarhoşmuş. Hazreti Musa’yı görünce sormuşlar: - Ey yabancı nereye gidiyorsun?


Hazreti Musa ise kendisinin Peygamber olduğunu ve Allah’ın huzuruna çıkmak için yola çıktığını söylemiş. Sarhoşlarda bunu duyunca “iyi bizden de selam söyle” demişler. Hazreti Musa ise olur söylerim demiş ve ayrılmış ordan. Sonunda Hazreti Musa Allah’ın huzuruna çıkmış Allah-u Teala Hazreti Musa’ya şartlarını bildirdikten sonra daha Hazreti Musa lafa girmeden Allah-u Teala anlatıvermiş. “Ya Musa birincisi ormanda gördüğün köylüye söyle bana Dua etsin ve duasının sonunda komşusuna iki eşek istesin ben ona bir eşek vereceğim demiş.

Dönüşte köye girmiş ve o kadının evini çalmış kapıyı açan dul kadın Hazreti Musa’yı karşısında görünce ne oldu demiş. Hazreti Musa ise; - Bu sırrın Allah’ın senin ve benim aramızda kalması şartıyla kendisinin yaptığı o günahı affettiğini söyledi dedi. Hazreti Musa oradan ayrılır ayrılmaz kadın hemen koşu vermiş komşularına ve başından geçen tüm olayları anlatıvermiş, ben zina yaptım Allah beni affetmiş demiş. Sonra Hazreti Musa o sarhoşları görmüş ve Musa’yı karşılarında görünce ya Musa demişler ne oldu bizim selamımızı söyledin mi?

O dul kadına da söyle Hz. Musa (a.s); Evet bu sırrın benim senin ve kendisinin arasında kalması söyledim, demiş. ve kimseye anlatılmaması şartıyla onu affediyorum demiş. Peki bizim selamımızı alınca sana ne dedi O sarhoşlara gelince demişler. Hazreti Musa onlara söyle Allah’ın işi var, ise “sizlerin selamını dünyayı iğnenin deliğinden söyleyince Allah (c.c) geçiriyormuş dersin.” da bana Allah’ın işi varmış, Dünyayı iğnenin Bu sözleri Hazreti Musa deliğinden geçiriyormuş de, aldıktan sonra tekrar dedi.” dönüvermiş.

Sarhoşlar bu sözü duyunca hayretler içerisinde cevap vermişler,“kendisi Allah değil mi her şeyi yapmaya kadir değil mi ne isterse o olur, tabiki dünyayı da iğnenin deliğinden geçirir” Sonra Hazreti Musa ormandaki köylüyü görür; köylü Hazreti Musa’yı karşısında görünce: - Ya Musa Allah’tan benim için eşeği istedin mi? der.

içinde Hazreti Musa tekrar Allah’ın huzuruna çıkmış. Allah-u Teala Hazreti Musa’ya anlatmaya başlamış. “ Birincisi git o dul kadına söyle sırrımız benim senin ve kendisinin arasında kalmak şartıyla onu affetmiştim ama o dayanamadı gitti herkese anlattı ve onun benim yanımdaki yeri artık Cehennemdir.

O köylüye de söyle ona artık ne eşek veriyorum Musa ise evet cevabını ne de onu affediyorum. verdikten sonra, peki ne O köylünün yaşamı oldu der köylü... bundan sonra sırtında yük taşımakla geçecek Hazreti Musa ise “sen ve ölümü ise o yüklerin Allah’a dua edeceksin altında olacak. Ölünce ve duan bittikten sonra benim yanımdaki yeri komşuna iki kendine de Cehennemdir. Çünkü o bir eşek isteyeceksin. Eğer bunları yaparsan Allah sana komşusunun hakkını yedi. eşek verecek” der. Git o sarhoş köylülere Köylü bu sözleri duyunca hemen başlamış ah vah çekmeye nasıl oluyor da Allah bana bir eşek veriyor da komşuma iki eşek veriyor olur mu böyle şey diye dövünmüş durmuş... Hem komşum eşek istemedi ki ben istedim eşeği diyip kendi kendini yiyip bitirmiş köylü...

de söyle Tövbe etsinler ve bir daha içki içmesinler. Kendilerini affettim. Onların benim yanımdaki yerleri artık Cennettir. Çünkü onlar benim büyüklüğüme ve bana inandılar.”

Gel zaman git zaman BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 15 -


Sadece Kendimizi Düşünüyoruz

Herkes, herkesten bir şeyler bekliyor. Ancak konu kendileri olduğunda nedense kimse harekete geçmiyor. Ondan sonra da aşkı suçluyorlar. İşte buna katlanamıyorum. Aşk gibi güzel bir duyguyu sadece olumsuz yönleriyle ele almanın alemi ne? Aşk değil mi size en mutlu günlerinizi yaşatan? Aşk değil mi hayata anlamını veren? Peki niye böyleyiz biz? 1) SABIRSIZIZ Hiçbir şeyi beklemeye tahammülümüz yok. “Fast food” çağında yaşıyoruz ya duyguların da aynı hızla servis edilmesini istiyoruz. Oysa unuttunuz mu, bizler insanız. Yani değişken ruh halleri içerisinde olabiliriz. Yoğun hayat mücadelesi içinde zaman zaman stres içinde olabiliriz. Bunu hep atlıyoruz. Karşımızdaki insandan her an hep aynı şekilde davranmasını bekliyoruz. Olmayınca da üzülüyoruz, aşkın bittiğine inanıyoruz. Halbuki biraz sabırlı olsak, biraz anlayışlı olsak bu tür sorunların üstesinden çok daha kolay gelebileceğiz.

2) BENCİLİZ “Hep bana, hep bana” durumu... Sanki bizden başka kimsenin sevgiye, aşka ihtiyacı yok. Hep biz sevilelim, çok sevilelim istiyoruz. “Seni seviyorum” sözcüğü bize söylensin istiyoruz. Bizse aynı şekilde karşılık vermiyoruz. “Vermesek de olur, benim onu sevdiğimi biliyor ya” diyoruz. Kazın ayağı öyle değil arkadaşlar. İlişkide bencillik olduğu takdirde yanmışsınız demektir. Günün birinde karşınızdaki insan da bencil davranmaya başlar. Çünkü o hakkı ona siz vermiş olursunuz. İyisi mi, bir şey yaparken sevgilimizi de düşünelim. Aşkın iki kişilik bir duygu olduğunu unutmayalım.

3) YARGIÇIZ - 16 -

2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

Aşk Doktoru Mehmet Çoşkundeniz

Karşımızdaki insanı yargılamayı çok seviyoruz. Hatta bazen ona savunma hakkı bile vermeden idama mahkum edip asıyoruz. Ama bir dakika, bu durum insan haklarına bile aykırı. İnsanlar hata yapabilir. Elbette, affedilmeyecek bazı hatalar var ama biz küçücük yanlışları bile büyütüyoruz. Sonra da incir çekirdeğini bile doldurmayacak sebeplerden dolayı aşklarımız bitiyor. Oysa yargılamak bize düşmez. Biz ancak gördüğümüz hatayı söyleyip sevgilimizin düzeltmesini sağlayabiliriz.

4) GÜVENMİYORUZ Herkes bir aldatma-aldatılma hikayesi anlatıyor ya, bunlardan çok ama çok etkileniyoruz. Karşımızdaki insanlara güvenimiz yok. Sürekli şüphe içinde yaşıyoruz. Hatta “Nasıl olsa o beni aldatacak, bari önce ben aldatayım” diyenler bile var. Oysa şüphe ile aşk yaşanmaz. Bir insanı işlemediği suçtan dolayı mahkum etmek mümkün mü? Güvenmek zorundayız. Güvenmeden yaşamanın mümkünü yok. Hayatı ve ilişkinizi şüpheyle kendinize zehir edeceğinize güvenmeyi deneyin. Diyelim ki güveninizi yıktı ve sizi aldattı. Güvenmeseniz yapmayacak mıydı? Aldatmak isteyen bir yolunu bulur ve aldatır, zaten siz bunu engelleyemezsiniz.

5) ROL YAPIYORUZ Beğendirmek için, elde tutmak için, farklı olduğumuzu belirtmek için, öyle gördüğümüz için rol yapıyoruz sürekli. Maskeler takıp, başka kimliklere bürünüyoruz. Kişiliğimizden uzaklaşıyoruz, benliğimizi terk ediyoruz. Böylece giderek kimliksizleşiyoruz. Ne gerek var ki buna? Biri sizi sevecekse olduğunuz gibi sevmeli. Siz de aynı şekilde sevgilinizi olduğu gibi kabullenmelisiniz. Kendisi olmayan insanların aşkları da sahtedir. Sahte bir aşkı yaşamayı kim ister ki?

6) ÇIKARCIYIZ Biri bizi sevmeden sevemiyoruz. Biri bize bir şey vermeden, harekete geçmiyoruz. Çünkü önce kendi çıkarlarımız önemli. “Sen beni sev ki, ben de seni seveyim”ler... “Önce sen beni sev de ben duruma bakarım”lar... “Ne kadar köfte o kadar ekmek”ler... İyi de nereye kadar? Zamanı harca harca bitmez mi sanıyorsunuz siz? Böyle çıkarınızı düşünü düşüne mezara yalnız gideceksiniz...



Dikkat!!! Çin tuzu bağımlılık yapıyor MSG’nin kendine has bir tadı yoktur. Tad alma duygusunu harekete geçirerek yiyeceğin daha lezzetli olmasına katkıda bulunur. Katkı olarak, Asya mutfağına, konserve sebzelere, çorbalara, işlenmiş gıdalara konulur.Görünüşü tuz ve şekere benzer. Beyaz kristal haldedir. Neden MSG’nin tercih edildiği hala belirsizdir. Bazı üreticiler yalnızca tat arttırıcı olarak koyduklarını söylerken kimi tüketiciler MSG’nin alışkanlık yaptığına ve bu sebeple üreticilerin kullanmaya yöneldiğine inanıyorlar. MSG’nin diğer adları nelerdir? Bütün ürünlerin paketinde MSG yazılmasa da değişik isim ve şekillerde kullanıldığından emin olabilirsiniz.

Kandırılmayın: içerik bilgilerini dikkatle okuyun ve tedbirli olun.

sığır veya tavuk aroması, maltodekstrin, peynir altı suyu proteini.

MSG İÇEREBİLEN KATKILAR Karragenan, enzimler, soya protein isolat, soya protein konsantresi, peynir altı suyu

var mıdır ve belirtileri nelerdir?

MSG (glutamik asid)’in tüketilmesinin bazı insanlarda farklı etkilere sebep olduğu bilinmektedir. Bu tür reaksiyonlar, sinir ilaçlarının sebep olduğu yan etkilere uzanacak kadar geniş

Monosodyum glutamat, otolize maya (autolyzed yeast), hidrolize sebze proteini, bitkisel protein ekstraktı, sodyum kazeinat, maya özütü, teksture protein (TVP dahil), hidrolize yulaf unu, mısır yağı.

Malt Ekstraktı, malt aroması, bulyon, et suyu, doğal aromalar, doğal

- 18 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu)’na göre MSG aşağıdaki doğrudan veya dolaylı yan etkilere neden olabilir: 1. Hissizlik 2. Yanma hissi 3. Karıncalanma 4. Yüz gerilmesi 5. Göğüs ağrısı 6. Başağrısı 7. Bulantı 8. Çarpıntı 9. Mahmurluk 10. Zayıflık 11. Astımlılarda nefes alma güçlüğü

DAİMA MSG İÇEREN GIDA KATKILARI:

ÇOĞUNLUKLA MSG İÇEREN GIDA KATKILARI:

tetiklediğinden veya sebep olduğundan da emin değiliz. Emin olduğumuz tek şey, aşağıda sayılan reaksiyonlara MSG’nin yol açtığı veya durumu ciddileştirdiğidir.

proteini konsantresi Şu soruyu sorun : MSG zararsız ise neden farklı isimler altında gizleniyor?

MSG’nin yan etkileri

bir yelpazeye yayılmıştır. Neden bazı bünyelerin tepki gösterdiklerini, bazılarının tepkisiz kaldıklarını bilmiyoruz. Hatta MSG’nin bu tür reaksiyonları

MSG’ye hassas insanlarda gıdalarda katkı olarak kullanılan MSG yukarıdaki etkilere sebep olabilir. Buna ilaveten, bitkilerin gelişmesine yardımcı olan AuxiGro’nun kullanıldığı bitkilerdeki MSG ve MSG içeren diğer gübre ve kimyasalların sprey yoluyla uygulandığı mahsullerde bulunabilen MSG de aynı sonuçlara sebep olabilir. Hatta, “organik”


olarak nitelendirilen tarım mahsullerindeki MSG de bu etkilere yol açabilir. Değişik bağımsız araştırmalara göre MSG etki veya yan etkileri aşağıdaki belirtileri gösterebilir: 12. Kalp – Ritim bozukluğu, atriyal fibrillasyon, taşikardi, çarpıntı, düzensiz kalp atışı, yavaş kalp atışı, tansiyondaki aşırı iniş ve çıkışlar 13. Dolaşım - Şişme 14. Mide- Bağırsak – İshal, Bulantı, kusma, mide krampları, rektal kanama, şişkinlik 15. Adale - Ağrılar, eklem ağrıları, Katılık 16. 17. Nöroloji – Depresyon, ani ruh hali değişiklikleri, migren ağrısı, baş dönmesi, öfkelenme, sersemleme, yönelim bozukluğu, kafa karışıklığı, anksiyete, panik atak, hiperaktivite, çocuklarda davranış bozuklukları, dikkat dağılması, uyku hali, uykusuzluk, hissizlik, siyatik, titreme, kekeleme, rehavet 18. Göz- çatal görüntü, odak bozukluğu, göz civarında basınç 19. Solunum – Astım, nefes azlığı, göğüs ağrısı, göğüste daralma, burun akması, hapşırma 20. Üreme – Ağrılı ve sık

sık idrar, prostat şismesi, vajina şismesi, vajinal spoting, sık sık idrara çıkma, geceleri idrara kalkma 21. Deri – deri döküntüsü, ağız lezyonları, geçici kasılma, kısmi felç, kızarma, aşırı ağız kuruluğu, yüz şişmesi, dil şişmesi, göz altı torbaları Birçok insan MSG’ye hassastır. Bu hassasiyet her zaman iyi huylu ve geçici olmayabilir. Dr. George Schwartz’ın “In Bad Taste: MSG Syndrome” kitabında belirttiğine göre, hastaları Giles de la Tourette Sendromuna, Multipl sklerosize ve kas bozunmasına benzer semptomlar geliştirmişler. Diğer yandan, MSG tüketen çocuklarda hiperaktivite ve öğrenme bozuklukları da görülmüştür. Bu tür bulgular

genellikle yanlış anlaşılıp abur cubur yeme etkileri olarak algılanmaktadır. Karşımızdaki sorulardan biri bu katkı maddesinin nasıl bu kadar farklı etkilere yol açabildiğidir. Bir görüşe göre, MSG beyine doğrudan etki ederek bünyeyi en hassas yerinden vurmaktadır. Sinir sistemini alt üst edebilen bir maddenin çok farklı etkileri olması normaldir. Neredeyse düşünmeyi durdurabilmektedir.

MSG şişmanlatır mı? Yukarıda sayılmayan bir başka yan etki obezitedir. Hayvanlarda yapılan deneyler, MSG’nin damarları daralttığını ve hipotalamusa etki yaparak sağlıklı hayvanlarda %40 iştah artışına neden olduğunu göstermiştir. Sayılan belirtilere sahip olmamanız sebebiyle MSG’ye bağışık olduğunuzu sanıyorsanız serbest glutamik asidin pankreasa etki ederek insulin salgılattığını ve açlık hissi oluşturduğunu valiyum gibi GABA rahatsızlığına sebep olduğunu hatırlatırız. Daha basit ifade edersek : Şeker yediğinizde pankreas insulin üreterek şekere

müdahale eder. İnsulin vücuttaki hücrelere fazla şekeri absorbe etmelerini söyler. MSG ise aynen insulin gibi tepkiye sebep olur. Yani, vücut MSG’yi farklı algılayarak hücrelere fazla şekeri absorbe etmelerini emreder. 1-2 saat sonra da şeker azlığı hissedilir ve vücut açıktığını zanneder. Böylece aslında acıkmadan yemek yersiniz. Fakat yediğiniz yemekte yine MSG vardır. Yeniden aynı etki oluşur ve tekrar yemek yersiniz. Sonrasını söylemeye gerek yok.

MSG benim için kötü müdür? Kararı kendiniz verin. Ama toplumda artan nörolojik bozuklukları, kanser ve diğer hastalıkları dikkate alırsanız birşeylerin değişmesi gerektiğini düşünmelisiniz. Gerçek şu ki, gıda ve kişisel bakım ürünlerinde kimyasal madde kullanımı artmaktadır. Yapılan birçok çalışma MSG’nin birçok ciddi hastalıkla ilintili olduğunu göstermiştir. Bu sebeple ne tükettiğimize dikkat etmeli ve vücüdumuza sağlıklı besinler vermek için çaba göstermeliyiz.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 19 -


CEMALİYE KANDULU’nun Hayat Hİkayesİ ÖNCE ANNEYİM

Az sonra okuyacağınız yazı Önce Anneyim Kitabını sahibi Cemaliye Kandulu’nun hayat hikayesinden alıntılardır. Hikayeyi bizler için Cemaliye Hanım’ın değerli kızı Ayten Kombos kaleme almıştır.Kitabın başında Kandulu soyadının verilmesinin sebebi olan Kandu köyünden bahseden Ayten Hanım daha sonra biricik annesinin hayat hikayesini yazmaya başlamıştır.Bizlerde hikayenin gözünüzde daha iyi canlanması için kitabın başından itibaren sizlere ufak ufak özetler geçerek hikayeyi yansıtacağız. Keyifli okumalar dilerim… Hikayenin başlangıcında Ayten Kombos’tan herşeyin başladığı yer olan Limasol’da bulunan Kandu Köyü’nü tanıyacağız. Evimiz Limasol kazasının Kandu köyündeydi.Kandu Köyü; Limasol’a dokuz mil uzaklıkta, dere kanarı ve dağ yamacına kurulmuş küçük, şirin bir Türk köyüydü. Köyümüzde tek katlı ve iki katlı olarak yapılmış üzeri kırmızı kiremitler ile örülmüş kerpiç evler dikkat çekerdi. Hatta tek tükde olsa toprak damı olan evler vardı. Daha sonraları babamın da teşviki ile köy meydanına yapılan modern camiden sonra köyde birçok modern evde - 20 -

yapılmaya başlandı. Camiye yakın yerde geniş bir araziye kurulmuş iki derslikli bir okulumuz vardı. Okul bahçesinin güzelliği görülmeye değerdi.Köyümüz ile aynı adı taşıyan ta Toros Dağları’nda başlayıp, Piskobu Denizi’nde son bulan Kandu Deresi köyümüzün doğal güzelliklerinden biriydi. Birde evlek dediğimiz Piskobu Ovası’na kadar uzanan su yolu daha sonra hikayemizde anlatacağımız üzere çok işe yaramıştı. Piskobu, Kandu’ya en yakın Türk köyüydü ve Kandu’dan büyük olan bu köy ikiye ayrılmıştı. Bir bölümünde Türkler bir bölümünde ise sayıca az olan Rumlar yaşıyordu.

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

Kandu halkı çiftçilik ve hayvancılık ile geçimini sağlıyordu. Bu neden ile su sıkıntısı çekmemek için bir de büyük baraj yapılmıştı. Daha sonra Fasur Çiftliği, Ağrotur Üssü ve Piskobu Üssü kurulunca köylere iş imkanı doğdu. Çalışkan bir yapıya sahip olan köylüler kendi yiyeceklerini de kendileri yetiştirirlerdi. Köyümüzde buğday öğütmek için un değirmeni, yağ üretmek için ise yağ değirmeni vardı. Kandu geçit bir köydü. Kırk kadar Rum köyüne ve de iki Türk köyü; Esentepe (Aynikola) ve Bağlarbaşı’na (Malya) gitmek için muhakkak Kandu’dan geçmek gerekirdi. Tamamıyla

Türklerin yaşadığı bir Türk köyü olduğundan Rumlar bizden çok korkarlardı.Bu yüzden Rumlar altmış üç olaylarından sonra İpsona denilen Rum köyünden geçen ve diğer Rum köyleri ile bağlantı sağlayan ikinci bir yol yaptırdılar. Yalnız ikinci yolun daha uzun olması dolayısıyla çoğunlukla yine Kandu yolunu kullanıyorlardı. Bu aşağıda okuyacağınız hayat hikayesi on altı yaşında anne olmuş daha hayatının baharında iken annesini kaybettiği için kendi öz kardeşine meme vermek zorunda kalmış koynunda yatırmış ve fedakarlıklar ile başlayıp yıllar boyunca

acı ve üzüntülerin neşe ve güzelliklerden fazlaca yaşandığı bir hayata karşı koyabilmiş bir kadının hayat hikayesidir. Yıl 1924 Ocak ayının beşi, yer Yeşil Ada Kıbrıs’ın güneyindeki Limasol kazasına bağlı Kandu (Çanakkale) köyü. Kış soğuğunun iyice hissedildiği bu günlerde Hatice Hanım ve Bafidi Hasan’ın kızları Arife Hanım’la Cemaliye Hanım ve Çoban Mustafa’nın oğulları Köseoğulları’ndan Kemal Celali’nin tatlı bir telaşları yaşanıyordu.Arife Hanım ile Kemal Bey’in mutlu evliliği meyvesini vermek üzereydi.Ve bu mutluluk Cemaliye adını verdikleri ismi gibi kendi güzel huyu


güzel nur topu gibi bir kız çocuğuyla iyice perçinleniyordu. Ailenin ilk çocuğu olan ben, beş yıl boyunca tek çocuk olmanın yani ailenin altıntopu olmanın keyfini ve de ayrıcalığını yaşadım. Daha sonra ardı ardına sırasıyla Afet, Selçuk, Hasan Celali ve Hatice isimli kardeşlerim de doğunca çiftlik ve çobanlık ile uğraşan ailem bizlere bakamadığı için beni ninem Tarife Hanım ile dedem Celali Efendi’nin yanına verdiler. Çocukluğum döneminde içimde hep bir anne özlemiyle yanıp tutuştum. Ninemin ilgisi ve sevgisi, kardeşlerimi kıskanmama engel olamamış, onlar ile birlikte olma isteğimi hiç azaltamamıştı. İçimde büyük fırtınalar kopuyor, gittikçe dayanılmaz oluyordu.Ama bu fırtınaları onların bilmesinin imkanı yoktu. O acıları getiren fırtınalar sadece beni yakıp kavuruyor, çocukluğumun en güzel günlerini zehir ediyordu. O günlerde beni neden ninem ile dedemin yanına bıraktıklarını anlamadığım için çok kırılıyor, burkuluyor çok ama çok üzülüyordum. Çocuk aklımla onlara haksızlık etmek

istemeyişimden olacak ki hep bahaneler bulup duruyordum.Belki de bu kadar kırılmamın sebebi beş yıl boyunca tek çocuk olarak şımartılıp, el bebek gül bebek muamelesi görmüş olmamdı. Ama büyüdükçe annemin bu kararı almasının hiç kolay olmadığını ve sırf benim iyiliğim için buna katlandığını anladım. Onlar çoğunlukla dağdaki çoban kulübesinde zaman geçiriyorlar ve ara sıra köye iniyorlardı. Bu nedenle onlar ile birlikte perişan olmamı istememişler.Yine de bu içimde hep bir ukde olarak kaldı. Günler birbirini kovaladı, büyüyüp okul çağına geldim. Fakat bu seferde anlamadığım bir nedenden dolayı sevgili dedeciğim beni okula göndermek istemiyordu. Tüm tanıdıkların yalvarıp yakarması bir işe yaramıyor; “ Kız kısmının okul neyine” diye kestirip atıyordu. Yakın komşumuz beni çok seven Cenan Dayı nineme emri vaki yaparak beni hazırlamasını ve okula götüreceğini söyledi. Kendi bizzat tırnaklarımı keserek, ayakkabılarımı boyatarak ve sonra da okul önlüğümü giydirerek

hazırlanmama yardımcı oldu.En sonunda saçlarımı özen ile tarayıp iki yandan örgü yapışını bunca uzun ve yorucu yıllara rağmen dün gibi hatırlıyorum. Toprağın bol olsun Cenan Dayı… Aynı gün hazır olduğuma kanaat getirince, elimden tutup doğru okula kayıt yaptırmaya gittik. O zamanlar köylerde çocuklar okula günlük giysiler ile gittikleri için benim önlüklü olmam öğretmenin ilgisini çeker. İsmimi sorduğu zaman da yanıtım “Cemal” olur (Bana öyle hitap edildiği için, hala benim akranım ve köylülerim Cemal Hanım demeyi sürdürüyorlar.) Öğretmenim bunun üzerine bana “ Cemal erkek ismidir. Herhalde senin ismin Cemaliye’dir.” der ve o günden sonra bana Cemaliye denmesini ister.Okulu çok sevmiştim.Kısa sürede okuma yazmayı öğrenmiş, uyumlu başarılı ve düzenli bir öğrenci olarak öğretmenimin sevgi ve takdirini kazanmıştım. Okumayı sökmüş olmanın heyecanıyla her gün yeni bir şeyler öğrenerek daha çok öğrenip bir gün öğretmenim gibi olmayı hayal ediyordum.Canla

başla çalışır belki de öğretmenim gibi olursam köydeki tüm çocukları okutur, onlara yararlı olurum diye düşünüyordum. Bu arada birçok arkadaşım olmuş, çocukluğum dediğim dönemde ilk kez mutlu olup güzelliklerin tadına varmaya başlamıştım. Ancak bu sefer de yetişip onların ölçülerine göre yetişkin bir güzel olmaya başlayınca zaten okula karşı olan dedem üçüncü yılın sonunda beni okuldan aldı. Çok sevdiğim okulumdan ve arkadaşlarımdan ayrılmak hele büyük umutlar ile kurduğum hayallerimden vazgeçmek beni derinden yaralamış çok mutsuz etmişti. Bu beni çok üzse de o yıllarda söz hakkımın olması mümkün değildi; eğer ki aile büyükleri böyle uygun görmüşse olay bitmişti. Geceler boyunca gözyaşlarım sel oldu. Ne var ki bunu dedeme asla belli etmedim. Kendisine bu konuda çok kızsam da, o benim dedemdi ve böyle uygun görmüştü. Daha sonraları evde nineme evişlerinde yardımcı olarak dantel, örgü gibi el işleri yaparak günlerimi geçirmeye başladım. Ama hala çocuktum ve aklım her çocuk

gibi oyunlardaydı. Fakat erken geliştiğim için ve boyumun uzamasından dolayı herkese göre kocaman bir kızdım. Dolayısıyla dışarıda çocuklarla oynamak ne haddime! Ninem, beni de zorla uyandırır“ çalışkaninsanların üzerine güneş doğmaz” derdi. Yıllar yılları kovalayıp ben on üç yaşıma gelince, Kandu köyünün iki büyük ailesi olan Hacı Hüseyin ve Çoban Mustafa aileleri ki aynı zamanda kardeştiler, torunları olan Hüseyin ile beni aile büyüklerinin kararı ile sözlediler. Böylece çocukluğumu yaşamadan yıllarca anne-baba sevgisine hasret olmam yetmiyormuş gibi, bu küçücük yaşta kaldıramayacağım hatta anlatamayacağım büyüklükte bir sorumluluk yüklediler. Bu cahilce davranışın tek bir iyiliği olmuşsa o da kendimi yetiştirmem, sürekli bir şeyler öğrenmek adına iyi bir gözlemci olmamdı… Gelecek sayımızda Cemaliye Hanım’ın Hüseyin Bey’’’ ile hayatlarını birleştirdikleri 1936 yılından devam eden hikayesini okuyabilirsiniz.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 21 -


Aşıklar yolu

sizi gizemli bir yere davet ediyoruz

Serin esen rüzgarın sesi kuş seslerine karışıyor. Şımarık sarmaşıkların sarıldığı demir kapıdan içeri girerken selviler, klasik müziğin tadını çıkartırken sizlere tüm heybetiyle eşlik ediyor. Tanıdık tanımadık birçok ağaç görülmeye - 22 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

değecek kadar güzelce yerleşmiş bu bahçenin içinde. Bir bahar, bir hayat ki siz bile inanamayacaksınız gördüklerinize. Selvilerin sonunda sol taraftan aşağıya inerken küçük gizlenmiş bir merdivenin basamaklarında inerken sizleri neyin

karşılayacağını bilmeden etrafınızdaki güzelliklere asılı kalacak gözleriniz. Barı hemen geçtikten sonra iki adet Kıbrıs’a özgü kemerin arasından turkuaz mavisi havuza hayranlıkla bakacaksınız. Havuzun etrafını çevreleyen ağaçlar

burayı çöldeki bir vaha kadar eşsiz ve muhteşem kılıyor… Az sonra hızlı adımlarla elinde tepsisi bahçenin diğer tarafına giden garsonun arkasından gelen muhteşem Fırın Kebabı kokusuyla kendinden geçebilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmaz


Tarihi Kemerler

Selvili Yol

Mustafa EMİNAĞA GREEN HEIGHTS PARK

Botanik Bahçesi

ve kokuyu takip ederseniz karşınıza çıkacak olan Kıbrıs’ın kültürel mimarisini taşıyan bir restauranta varacaksın. İçeriden gelen mis gibi kızarmış tavuk ve Kıbrıs Makarnası’nın hellim ve nane kokuları gelecek acıktığınızı

anlayacaksın ve envayi çeşit meze, börekler, çörekler, Kıbrıs Macunu ile donatılmış bir Kıbrıs sofrasında bulacaksın kendinizi... Dediğim gibi burası sürprizler ile dolu hayatın koşturmacasından uzak, sessiz sakin bir o kadar canlı ve

Kıbrıslı İnşaat Mühendisi Mustafa Eminağa. Dilerseniz bu muhteşem bahçenin nasıl hayata geçirildiğini, bu bahçede yaşayan ağaçların Bu ay ki kapak röportaj konuğumuz özelliklerini, Green Heigths Park’ı özel Kıbrıs’ın en güzel kılan yanlarını Botanik Bahçesi olan Green Heights Mustafa Bey’den dinleyelim… Park’ın yaratıcısı rahatlatıcı bir yer. Girne Alsancak bölgesinde yer alan Yeşiltepe köyünde bulunan Green Heights Park Botanik Bahçesi…

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 23 -


Mustafa Eminağa kimdir? 1937 yılında girne’de doğan Mustafa bey İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği okudu, su arıtma ve yüzme havuzları konusunda Fransa’da ihtisas yaptı. 1961 yılından 1980 yılına kadar Su İşleri Dairesi’nde inşaat mühendisi olarak görev yapan Mustafa bey aynı görevden emekli oldu. Emekli olduktan sonra Kıbrıs’ın su arıtma ve yüzme havuzu onusunda hizmet veren ilk firmalardan Yüzme Havuzları ve Arıtma Sistemleri firmasını kurdu. Adadaki bir çok otelin havuzlarını yapımını gerçekleştiren Mustafa bey Adadaki bir çok otelin havuzunun yapının da görev aldı. 50 yılı aşkın süredir Mühendislik alanındaki görevine devam eden Mustafa bey hobi olarak hayata geçirdiği Green Heights Park Botanik Bahçe’si ile Hürriyet Gazetesinin düzenlediği “En Güzel Bahçe ve Balkon Yarışması"’nda En Güzel Bahç e ödülünü de kazanmış.

Mustafa bey Green Heights Park Botanik Bahçesini hayata geçirmeye ne zaman karar verdiniz? 1995 yılında Yeşiltepe Bölgesinde başlayan ve tüm Girne Beş Parmak Dağları’nın yanmasına sebep olan yangının ardından moralim çok bozulmuştu. Şu anda 7 buçuk dönümün arazi üzerine kurulmuş olan bu bahçeyi hobi olarak ekmeye başlamıştım. Yurtdışına gittiğimde mutlaka botanik bahçeleri gezer fikir edinir kendi bahçemde uygulamaya başladım. Gezdiğim gördüğüm botanik bahçeler genelde çok huzur verici mekanlardı. Benim gibi başka insanlarında bu bahçelerde huzur bulduğunu düşünüyordum. Bu yüzden Kıbrıs’ıma da böyle bir bahçenin yapılması gerektiğini bunun büyük bir eksiklik olduğunu fark ettim ve bu fikrimi hayata geçirmeye karar verdim.

- 24 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


Dağ Deniz bir arada

Bahçenizide ne gibi ağaçlar ve çiçekler var? Bahçemde Akdeniz ikliminde yaşayabilecek ağaçlar ve bitkiler yetiştiriyorum. Birçok tropikal ağacıda botanik bahçeme taşıyarak başka yerlerde göremeyeceğiniz bir atmosfer yaratmayı başardım. Selvi, Cümbez, Miksiya (Sümük), Badem, Narenciye, Alıç, Mersin Yabani Armut, Harnup, Zeytin, iki farklı çeşit Ateş Ağacı, Maymun Tırmanmaz, Sigas gibi 120 yılı aşmış asırlık ağaçlara kadar birçok farklı çeşidi bir arada görebileceğiniz tek yer Green Heights Park. Ayrıca Akdeniz iklimi bir çok çiçeğide barındırıyor. Bahçemizde Gavcar, Şimşir, Şinya, Çitlenbik, Ladin, Nergis, Orkide, Yabani Laleler gibi değerli çiçeklerde bulunmakta.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 25 -


Sağdaki Resimde Gravilya; Fotoğrafta ol tarafta

gördüğünüğz ağaç mevsiminde altın rengi çiçekler açan bir ağaçtır. Arokarya; Fotoğrafta sağ tarafta bulunan, peyzajda sıksık kullanılan piramit şeklinde yaprakları dökülmeyen bir ağaç cinsidir.

Aşağıdaki resimde Aşıklar Yolu sağlı sollu Pitosporum ağaçları ve tropikal bir meyve olan kuafa ağaçları bu yolda yürürken siz aşıklara eşlik ediyor.

Green Heights Park’ta yeşillikler arasında zaman zaman tarihi değere sahip olan ve kıbrıs mimarisini yansıtan kemer, kapı gibi detaylar gözünüze çarpar. Bunların arasında en gözde olanı havuz girişinde bulunan ve bulunduğu yerden alınıp bahçe içinde havuza geçiş kapısı olarak kullandığım100 yılı aşkın yaşı olan bu kemerler.

Sağdaki resimlerde Cümbez ağacını görebilirsiniz. İncir türünden bir ağaç olan Cümbez ağacı meyvesini gövdesinden çıkartan bir ağaçtır. Bahçemizdeki yabani meyveleri misafirlerimize sunuyoruz. Cümbez, Kuafa, Papaya gibi tropikal lezzetlerin tadına bakabilirsiniz.

- 26 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


Barın girişinde sağda göreceğiniz Maymun tırmanmaz isimli ağaç Bombacaceae ailesinden, yaprak döken, sukkulent bir bitkidir. Güney Amerika kökenli olan bu ağacımız

sarımsı-beyaz, büyük çiçekleri sonbaharda açarlar. Çiçekler huni şeklinde olup 10 cm veya daha büyük çapa sahiptir. Çiçeklerden sonra oluşan meyveleri,

armut şeklindedir, önce yeşil sonra kahverengi olurlar. ancak daha sonra o meyveler pamuksu bir yapıya bürünür ve tohumlarını döker.

Bahçemizde Kıbrıs’ın yabani çiçeklerine de rastlayacaksınız. Bunlardan bazıları Gavcar(soldaki resimde), Şimşir, Ladin, Yabani Mersin, Sümbül ve tabiki orkideler. orkideler bahçemize gelen misafirlerimiz tarafından en beğenilen çiçeklerden biridir.

Sağ taraftaki resimde ÇIPLAK ADAM Orkide’sin görmektesiniz. Şubat ve Mart aylarında açan orkidelerimizi bahçemize gelip görebilirsiniz.

Sol tarafta resimde Çok güzel kokusu ve birçok farklı rengi olan bu çiçeğin adı Sümbül’dür. Aslında Sümbül’ün benim ve ailem için çok büyük bir anısı vardır. Babamız bizi sattığı Sümbül’lerin parası ile okuttu. O zamanlar evimiz Girne yoluna paraleldi ve özellikle haftasonları babam kardeşlerim ya da ben yola sepetleri koyar sümbülleri satardık. Girne tarafına geçen Rumlar gelip bizden demet demet Sümbül alırlardı. Hatta o kadar çok insan olurdu ki bazen kuyruk oluşurdu kapının önünde bu sebep ile Sümbül benim için çok değerli.

Sol resimde

Mor Sümbül, Mavi Sineria BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 27 -


Sol resimde gördüğünüz ağacın ismi Eritrina yani Mercan Ağacı. Bahçemizde iki çeşit eritrina ağacı bulunmaktadır. bir tanesi üst resimde gördüğünüz gibi yaprakları ile beraber çiçek açan bir diğeri ise sağ üst resimlerdeki gibi daha yaprakları açmadan çiçek açan Eritrina ağacıdır. Alttaki resimde görmüş olduğunuz

çiçeklerin ismi Mor Salkım’dır. Nisan ayında yaprakları tam açmadan çiçek veren bu salkımı Nisan ayı içerisinde 2-3 hafta boyunca göemeye gelebilirsiniz. Kapı girişindeki sarmaşıkların arasında da bulunan Mor Salkım sizi bekliyor olacak.

Sağ resimde bahçemizde bulunan

Topiare çalışmalarını görebilirsiniz. Yaptığımız çalışma ile kimsenin beğenmediği Lantana ağacını çlıştık. Bu ağaç tam 12 senede şu andaki şeklini aldı.

- 28 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


B.D. - Bu kadar ağacın içinde sizin için en özel olanı hangisidir acaba? M.E. - Benim için en değerli ağaç bahçemizde de her yerde görebileceğiniz Sigas ağaçlarıdır. Sigas ağacı benim en büyük hobilerimden biridir. Çok eski çağlara ait olan bu ağacın kökeni buz devrine kadar dayandığı yapılan araştırmalar sonucu fosillerden alınan örneklerlede kanıtlandı. Sigas ağacı pahalı ve peyzajda kullanılan en yaygın ağaç türlerinden biridir. En öenmli özelliklerinden biri senede 5 cm uzamasıdır. Benim Sigas ağacına olan merakım bundan yıllar öncesine dayanmaktadır. 1967-1974 yılları arasında Lefkoşadan Girne’ye geldiğim bir gün (ki o dönem barikatlar biraz daha rahatlamıştı) bir rum evinin bahçesinde bu ağaca rastladım. Yıllardan sonra 1974 sonrası Su İşlerinde inşaat Mühendisliği yaptığım dönemde

özel izin ile rum tarafında kalan köylerin su işlerini yapmak için görevlendirilerek rum tarafına geçiş yaptım. Rum tarafına geçtiğimde terkedilmiş bir bahçede 20 cm boyunda bir Sigas ağacı buldum ve kendi evime getirdim. Daha sonra ağaç büyüdükçe tohumlarını komşularıma dağıttım. Yeni ev yaptırdığım dönemde bahçeme ilk ektiğim Sigas Ağacı’mı kökünden söktürüp evimin bahçesine ektirdim. Sigas benim için çok farklı anlamlar taşıyan bir ağaç. Bahçemdeki bir çok Sigas ağacı benim o yıllarda alıp evime ektiğim Sigas ağacının torunlarıdır. Ancak birkaç Sigas ağacı var ki benim için çok ayrılar. Onları bu bahçeyi yaparken satın aldım. İki tanesini Colony Otel’in karşısında bulunan araziden satın almak için çok uğraştım ancak sahibi bana satmadı. Daha sonra harfiyat sırasında bir arkadaşım bana bu ağaçları tanesi 1000 STG’den sattı. Bu ağaçlar aşağı yukarı120 yaşındalar ve çok değerliler.

Yukarıdaki resimde

budak vermiş bir Sigas ağacını görebilirsiniz. Bahçemde büyüyen Sigas ağaçları farklı özelliklerde şekillenme gösteriyor senelerdir Sigas Ağacı yetiştirdim, o kadar ülke gezdim ancak hiç budaklı Sigas Ağacı’na rastlamamıştım ancak bahçemde yetiştirdiğim bazı Sigas Ağaçları var ki belkide türünün nadir örneklerinden bir.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 29 -


Restaurantımızın bulunduğu binanın bir bölümünde Kıbrıs’a özgü sarı ipekböceklerinin kozalarını ve tırtıllarını görebilirsiniz. İlgi turizmini canlandırmak ve katkıda bulunmak adına düzenlediğimiz bu alanda ipekböcekleri ısı ayarlı odalda koza yapabilmeleri için beslenerek büyütülüyor. daha sonra işleme alınan kozalar resimde görmüş olduğunuz ipek dokuma tezgarhlarında dokunuyor. Önümüzdeki sezonda bu kozaların nasıl ipek haline getirildiğini görmek isteyen misafirlerimiz ayırlamaktan da gurur duyacağız.

B.D. - Mustafa Bey Green Heights Park Botanik Bahçesi’nde misafirlerimiz ne gibi hizmetler alabilir onu da öğrenebilir miyiz? M.E. - Green Heights Park

Botanik Bahçesi öncelikle Söylemeliyimki Türkiye’de Hürriyet Gazaetesi’nindüzenlediği “En Güzel

Bahçe ve Balkon” yarışmasında birinci seçilmiş bir bahçedir. urası doğa ile iç içe olabileceğiniz çocuklarınızı bahçemize ait olan mini hayvanat bahçesinde gezdirebileceğiniz ve farklı lezzetlerdeki tropikal bitkilerin tadına varabileceğiniz bir yer. Doğa fotoğrafçılığından hoşlananlar için bulunmaz bir mekan. Bunun dışında Green Heights Park’ta aileniz ile birlikte muhteşem bir Kıbrıs kahvaltısı ile güne başlayabilirsiniz

mesela. Kendi üretimimiz olan sarıkırmızı erik-alıç-turunç-karpuzceviz-sultani üzüm macunu, kuafa reçeli,turunç reçeli, kendi üretimimiz olan bahçemizin kovanlarından çıkan balımıza, limonata, nar suyu tamamen katkısız ve organik olan ürünlerimizi tadabilir ve dilerseniz satın da alabilirsiniz. Havuzumuz ağaçların arasında sessiz sakin bir ortamda tatilinizi

Son olarak tatilini burada değerlendirmek isteyen misafirlerimiz için hazırladığımız odalarda konaklayabilir rahatın ve konforunkeyfini çıkartabilirsiniz. dağ ve deniz manzaralı odalarımızda doğa ile iç içe Green Heights Park’ın tadını çıkartabilirsiniz.

- 30 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


Green Heights Park’ta Kıbrıs kültürünü yaşatmak ve ilgi turizminin bir parçası haline gelebilmek için bir çok farklı alanda hizmet veriyoruz. Kendi zeytin yağımızı kendimiz üretiyoruz. dileyen herkes bu işlemi gelip yakından görebilir. Resimde görmüş olduğunuz zeytin değirmeni 200-300 senelik bir değirmen. Değirmende zeytinlerin ezilmesini sağlayan eşşekte Merakka. (Merakka benim dedemin eşşeğinin adıydı.)Zeytinler bu değirmende ezildikten sonra sepetlere konularak alt tarafta görülen yağ çıkartılma işlemi için yağ çıkartıcıya konulur.

geçirebilmeniz için eşsiz bir keyif sunuyor. Ayrıca Kıbrıs restaurantımızda Kıbrıs’a özgü Fırın Kebabı, Kızarmış Tavuk ve Kıbrıs Makarnası, Molehiya gibi kültürel lezzetlerimizi tadabileceğiniz gibi kebap çeşitlerimizide deneyebilirsiniz. Çeşit çeşit mezenin

makinemiz de mevcut mevsiminde eşliğinde aileniz, dostlarınız ve sevdikleriniz ile muhteşem zamanlar bu bölümlerimizde dilerseniz sizde buraya gelip konu ile ilgili bilgi geçireceğinizden eminiz. l alabilirsiniz. Bunların yanısıra ilgi turizmine de katkı koymak ve kendi kültürümüzü tanıtmak amacıyla ipekböceği z şekilde u s r u s u k i r e l yetiştiriciliği ve ipek dokuma Biz zünü ü y r e l ü g , tezgahları, zeytin yağı üretimi n a ağırlay rimizi e l r fi a için değirmen ve yap çıkartma s i m n e y

eksik etme steklerin e d e v n a y a l ağır meyen bizden esitge ağa’ya in Mustafa Em Park ts Green Heigh an Tarık beye d çalışanların rkadaşlarına a ve diğer ekip deriz. bizler e çok teşekkür buradayız. u her haftason ek isteyenlere Gelmek görm duyurulur. . .. Saygılarımla Editör çer K. n u T l ü g e ş y A

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 31 -


- 32 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


Atatürk Cad. No5-7 GİRNE 0 533 835 41 51

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 33 -


Kıbrıs’ta tantuni denilince tek isim olan Yaprak Tantuni yıllardır verdiği kaliteli hizmet ve muhteşem lezzeti ile sizleri bu keyfi sürmeye davet ediyor. Girne, Magosa ve Lefkoşa’da bulunan Yaprak Tantuni aslında 1988 yılında Türkiye’nin Mersin ilinde kurulan bir tantuni dükkanı ... Gelin Hikayemizi Yaprak Tantuni’nin sahibi iş adamı Gökhan Üstüner’den dinleyelim. Gökhan bey Türkiye’de ve Kıbrıs’ta tantuni denilince akla gelen tek isim YAPRAK TANTUNİ bize kısaca firmanızın geçmişinden bahsedebilir misiniz ? Adadaki geçmişimiz 4 seneye dayanıyor. Ancak tecrübelerimiz ve kalitemizin geçmişi 1984 yılında Mersin’de açtığımız Yaprak Tantuni dükkanından gelir. Tantuni denilince “Yaprak Tantuni” sloganıyla 1984 yılından bugüne kalite ve tecrübesiyle ilk akla gelen isim olan firmamız Mersin ili sınırları dışına taşmıştır. Yaprak Tantuni olarak, Hürriyet Gazetesi’nin Türkiye genelinde düzenlemiş olduğu en iyi 10 tantunici arasında 1. sırada yer almaktan gurur duymaktayız.

Bu başarıyı nasıl yakaladınız? - 34 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

Bu başarıyı dürüst ve kaliteli hizmet vererek kazandık.Biz evlatlarımıza yedirmeyeceğimiz hiç bir şeyi müşterilermize sunmayız. Kaliteli et, kaliteli hizmet her zaman paradan önce gelir. Bu dürüstlüğümüzünde geri dönüşünü her zaman alırız.Halkımızın bize olan güveni de bu yüzdendir.

Kıbrıs’a yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz? Halkımızın bize olan güveni ve sevgisi ile 28 yıldır ayakta olan Yaprak Tantuni’yi Kıbrıs’ta da yaşatmak ve Kıbrıs halkına tattırmak için 4 sene önce Kıbrıs şubelerini açmaya karar verdik. Böylece sınırlarımızı da Türkiye’nin dışına taşımış olduk. Her yaşa ve her damak tadına uyan menüleri ile adadaki tek köklü tantunici biziz.

Kaç şubeniz var? 6 tanesi Türkiye’de 3 tanesi

de Kıbrıs’ta olmak üzere 9 adet şubemiz bulunmakta. Türkiye’de bulunan şubelerimiz İstanbul Safir Çarşı’sında, İskenderun Prime Mall AVM’de, Mersin Çarşı, Mersin Forum, Mersin Pozcu ve yeni açılan son şubemiz Mersin Carrefour’dadır. Kıbrıs’ta ise Girne, Lefkoşa ve Magosa’da hizmet vermeye devam etmekteyiz.

Kıbrıs’ta TSE HSB yani İmalat Yeri Yeterlilik Belgesi alan nadir firmalardan birisiniz. Kaliteli

ve temiz hizmet her zaman çok önemli. Siz bu konuda standartlarınızı nasıl belirliyorsunuz? Biz Yaprak Tantuni olarak ürünlerimizin imalatının her alanıyla ilgileniyoruz. Etlerimizin kesim aşamasından tutunda tantuninin yapım aşamasına kadar her alanda sürekli standartlarımızı uygulamaya hijyen ve temizlik kurallarına çok önem veriyoruz. Titizlik bizim için çok önemli. Dileyen müşterilerimize kapılarımız her zaman


açıktır. Gözleriyle de hijyenimize tanık olabilirler. Ayrıca restaurantımız Talat Gıda Labaratuarı tarafından düzenli aralıklar ile kontrol edilmektedir.

Bünyenizde kaç kişi çalışıyor? Toplamda 100’e yakın çalışanımız var. Çalışanlarımıza da işe başladıkları andan itibaren hizmet kalitemizi ve standartlarımızı aşılıyoruz. Her şeyin kontrol altında olması ve bilinçli hareket edilmesi bizim için çok önemli. Burada bir aile gibi çalışmaktayız. Her bir birey aslında Yaprak Tantuni’yi temsil etmekte ve iddia ediyorum

bizim hizmetimiz ve personelimiz gibi özverili hizmet veren başka bir firma bulamasınız. Ustalarımız özel olarak Türkiye’den getirtilmiş ve işinin ehli eli lezzetli ustalardır. Bir kere tadına baktığınızda vazgeçemeyeceğiniz lezzetler yaratırlar.

Sizin için Yaprak Tantuni’nin vazgeçilemeyecek diyebileceğiniz ürünü hangisidir? Ada genelinde bizim kadar Ada genelinde bizim kadar geniş bir yiyecek yelpazesi sunan başka bir firma yok. Alacarte menüden çocuk menüsüne, makarnalardan

çorba, salata, pideye kadar her çeşit menüyü tek bir isim altında sunuyoruz. Ve kalitemiz lezzetimiz ile ilgili olarak mütevazi olamayacağım, ilk başta tantunimiz olmak ile birlikte tüm kebap çeşitlerimiz, işkembe, kelle paça gibi çeşitliliği de olan tüm çorbalarımız, şırdan ve tabiî ki pidemiz, lahmacunumuz asla tadından vazgeçemeyeceğiniz ürünlerimizdir. Ama künefemizin üzerine adada hiçbir tatlı tanımayız. Bu kadar da iddialı konuşuyoruz.

Peki bize ve okurlarımıza tantuninin tarifini verebilir misiniz?

Tantuniyi sevenler için kısa bir tarif verebilirim tabi ki; Siniri alınmış dana eti küçük küçük doğranarak hazırlanır. Ortası çukur şeklinde olan tantuni tepsisine sıvıyağ, domates, toz biber eklenerek iyice kavrulur. Dürüm yapılacağında kendine has açık ekmek veya somun ekmek kavrulan etin üzerinde ıslatılarak içine et, domates, tercihe göre maydanoz, soğan piyazı ve tuz ilave edilerek servise hazır hale getirilir. Yanında limon ve biber turşusu ile servise sunulur. Afiyet olsun.Afiyet olsun.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 35 -


Saç Naklinde aranılan isim Kıbrıslı Plastik Cerrah

Emirali HAMİLOĞLU Emirali HAMİLOĞLU kimdir? 1964 yılında Kıbrıs’ta doğan; ilk ve orta öğrenimini Kıbrıs’ta tamamlayan Dr. Emirali HAMİLOĞLU; 1989 yılında İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1990- 1996 yılında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi alanında ihtisasını tamamladı. Dr. Hamiloğlu, 2000’li yılların başında dünyada büyük bir gelişme gösteren saç nakli konusunda çalışmaya başladı. 2003 yılında dünyaya yayınlanan ve saç cerrahisinde çığır açan FUE tekniği 2005 yılında Türkiye’de ilk kez plastik cerrah Dr. HAMİLOĞLU tarafından gerçekleştirildi. Dr Hamiloğlu, 2005 yılında ABD Colorado Denver’da FUE tekniğini dünyaya tanıtan Dr. Bill RASMAN ve Dr. Jim HARRİS’ten bu teknikle ilgili eğitim alarak saç cerrahisi alanındaki uzmanlığını daha da geliştirdi ve FUE tekniğini Türkiye’de çok etkin bir biçimde kullanmaya başladı. Dr. Emirali HAMİLOĞLU halen Türkiye ve Avrupa’nın tek Estetik Cerrahi Hastanesi olan Esteworld Plastik Cerrahi Hastahanesi’nde görevine devam etmektedir.

BD. - Kadın ve erkekler neden saçlarını kaybederler? Erkeklerde saç kaybının sebebi % 99 androgenetik saç dökülmesidir. Erkeklerde saç dökülmesinin çok tipik bir şekli vardır: iki - 36 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

kulak arasında at nalı şeklinde dökülmeyen bir bölge kalırken, ön ve tepe bölgelerindeki saçlar kaybedilir. Genetik olarak dökülmeye şifrelenmiş olan saçlar zamanla testosteron hormonunun etkisiyle dökülür. Testosteron vücuttan 5-alfaredüktaz enziminin yardımıyla dihidrotestosterona

dönüşerek idrar ve deri yoluyla atılır. Deri yoluyla atılırken testosterona duyarlı olan saç folikülleri, belli bir süre sonra saç üretmeyi durdurarak erkek tipi saç dökülmesine neden olurlar. Kalıtımsal olarak anneden ya da babadan gelen özeliklerden dolayı kişi saçlarını kaybeder. Ancak kadınlar için

saç dökülmesinin en önemli sebebi hipotroidi problemidir. İkinci sebep ise polikistik over sendromudur. Bunlar dışında geçirilmiş fiziksel travma, yanıklar, bazı cilt hastalıkları ve çok sıkı toplanan saçlar saç dökülmesinin sebepleri olabilir. Bu şekilde toplanan saçlarda saç


kökleri zamanla güçsüzleşir ve kopar. Bunun sonucu olarak traksiyon alopesisi dediğimiz saç dökülmesi şekli görülür.

BD. - Saç nakli işlemlerinden sonra kadın ve erkeklerde aynı sonuç alınır mı? Kadınlardaki saç dökülmesi erkeklerinkinden daha farklıdır. Erkeklerde at nalı şeklindeki dökülmeyen bölge, kaliteli ve sağlıklı saç kökleri bulundurmaktadır. Bu bölgeden tek seansta 3500-5000 foliküler ünite (7000-10 000 saç) nakli yapılabilmektedir. Bu da cm2 ye 30-50 foliküler ünite (50-90 saç) yerleştirebilmemizi ve doğal görünümlü sonuçlar almamızı sağlar. Ancak kadınlarda özellikle hipotroididen kaynaklanan saç kayıplarında tüm saçlarda zayıflama ve güçsüzleşme gözlenir ki bu da ekilecek saç köklerinin yeterince güçlü olmadığı anlamına gelir. Bu sebepten kadınlarda genelde ikinci bir saç nakli seansına ihtiyaç duyulur. Bir de yanık ve fiziksel travmalarla ilgili eklemem gerekenler var. Yanık bölgeye nakledilecek saçların beslenmesi sağlıklı bölgeye nazaran biraz daha zayıftır. Bu nedenle yanık hastalarda da sıklıkla ikinci bir saç nakli seansına başvurmak gerekir.

BD. -Saç nakli işlemi nasıl gerçekleşir? Şu anda saç nakli için FUE ve FUT yöntemlerini uyguluyoruz. 2005 yılında FUE ile saç ekim teknolojisi bugünkü kadar gelişmiş değildi. Zamanla gelişen teknoloji ve tecrübe sayesinde, şimdi 0,7 – 0,8

mm punchlar ve mikro motorlarla saç ekimini gerçekleştiriyoruz. İşlem sırasında santimetre kareye 30 ila 50 arası greft (50-90 saç kökü) naklediyoruz. Bu şekilde uygulanan saç ekiminde 3500 - 5000 (7000 –10 000 saç kökü) nakli yapabiliyoruz. İşlem sonucunda hastalarımız doğal görünen ve iyi sıklıkta saçlara kavuşuyor.

BD. -Saç nakli için kullandığınız FUT ve FUE işlemleri nasıl yapılıyor? FUT (Folicular Unite Transplantation) yöntemi saç köklerinin dökülmeye dirençli ense bölgesinden

Verici bölge ense bölgesidir ve on gün içerisinde tamamen iyileşir. İşlem sırasında thrichophytic kapama tekniği kullanımı sayesinde sadece çizgi şeklinde, ince bir iz kalır. Saç ekilecek bölgede özel iğnelerle küçük kanallar açılır ve foliküler ünitlere ayrıştırılmış saçlar bu kanallara yerleştirilir. Saçların ekilme açısı orijinal saçların açısına paraleldir. Ekilen saçlar ikiüç hafta içinde dökülürler ve iki-üç ay içinde tekrar kalıcı olarak çıkmaya başlarlar. 8-10 ay içerisinde de çıkma sürecini tamamlarlar. FUE (Follicilar Unit Extraction) en gelişmiş

Saçların ekilme açısı orijinal saçların açısına paraleldir. Saç ekiminde foliküler ünit kullanımı hastaya doğal görünüm kazandırır. Ekilen saçlar iki-üç hafta içinde dökülürler ve iki-üç ay içinde tekrar kalıcı olarak çıkmaya başlarlar. 8-10 ay içerisinde de çıkma sürecini tamamlarlar.

BD. - Bu iki teknik arasındaki fark nedir? FUT ve FUE arasında alınan sonuçlarda bir farklılık yok, sadece işlem olarak farklılıklar oluyor. FUT tekniğinde verici alanda kesik izi kalmakta ancak FUE tekniğinde herhangi bir iz kalmamaktadır. FUE tekniği hiçbir iz bırakmadığından ameliyat sonrasında hastalar çok kısa saç tıraşı olabilirler.

BD. - Hangi teknik daha çok tercih ediliyor?

bir şerit şeklinde alınarak, mikroskop altında saçın bütünlüğü bozulmadan 1’li ,2’li ve 3’lü saç küklerini içeren foliküler ünitlere ayrıştırılması ve bu foliküllerin daha sonra saçsız bölgeye aktarılması işlemidir. Saç ekimi hastayı uyutmadan, sırtüstü uzanır pozisyonda, lokal anestezi altında ve sedasyon desteği ile yapılır. İnsan saçları foliküler ünit denilen küçük gruplar halinde büyürler. Sağlıklı bir kafa derisinde foliküler ünitlerde 1-4 saç vardır. Saç ekiminde foliküler ünit kullanımı hastamıza doğal görünüm kazandırır.

saç ekim yöntemidir. FUE tekniğiyle saç ekiminde transfer edilecek saç kökleri (foliküler ünit) kalıcı saçların yoğun oldukları ense bölgesinden mikromotor yardımı ile 3x mikroskopik büyütme altında 0.7-0.8 mm çaplı punchlarla alınır. Bu işlem sırasında dikiş atılmaz ve dikiş izi oluşmaz. Saç verici bölge çoğunlukla ense bölgesidir ancak nadiren göğüs bölgesi de kullanılır. Verici bölge on gün içerisinde tamamen iyileşir. Saç ekimi yapılacak bölgede özel iğnelerle küçük kanallar açılır ve foliküler ünitlere ayrıştırılmış saçlar bu kanallara yerleştirilir.

2005 yılında Türkiye’de bir ilk olarak FUE tekniğini uygulamaya başladığımda hastaların tercih eğilimleri %10 FUE - % 90 FUT iken 2009 yılında teknolojinin ilerlemesiyle bu oran % 90 FUE % 10 FUT şeklini aldı. Bulunduğumuz dönem içerisinde bu oran gözle görülür şekilde fark göstermiştir. Şimdi % 99 FUE - % 1 FUT tekniğini uygular hale geldim.

İşlem sonrası tekrar saç ekimi gerekiyor mu? Hastalarıma bir sene sonra ikinci seansı yapmalarını tavsiye ediyorum. Böylece daha sağlıklı, gür ve doğal bir görünüm elde ediliyor. Bugüne kadar 3500 hastaya saç nakli gerçekleştirdim. Bu nakillerin 1500 tanesi BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 37 -


Kalitesinde Saç Nakli FUE tekniğiyleydi. Hastalarımın % 30’u ikinci seansa geldi.

sürmektedir. Hastalarımız işlemlerde herhangi bir ağrı hissetmez.

BD. - Kıbrıslı bir plastik cerrah olarak BD. - Saç nakli BD. - Saç nakli birçok başarıya gerçekleştirildikten için belli bir yaş imza atmış ve sonra ekilen sınırı var mı? Türkiye’de saç saçların dökülme nakli denildiğinde Reşit olan ve saç problemi riski var mı? ilk akla gelen olan herkes saç nakli ameliyatı olabilir. hekimlerden Hayır yok çünkü verici birisiniz. bölgeden alınan saçlar BD. Bugüne kökleri genetik olarak Mesleğiniz ile dökülmeye şifrelenmiş kadar yaptığınız ilgili olarak Kıbrıs olmadığından ömür boyu transferlerde ile bir bağlantı saç üretimine devam aklınızda kalan en kurdunuz mu, edeceklerdir. yaşlı hastanız kaç Kıbrıs’tan gelen yaşındaydı? BD. - Saç nakli hastalarınız var sırasında hasta acı 73 yaşında bir mı? hissediyor mu? beyefendiydi. Saçlarının Öncelikle altını çizerek belirtmeliyim ki; saç nakli sadece ameliyathane ortamında bu konuda tecrübeli bir plastik cerrah ve ekibi tarafından gerçekleştirilmelidir. Saç ekimi de bir estetik operasyonudur. Ameliyata başlarken 4-5 enjeksiyon ile nakil yapılacak bölge lokal olarak uyuşturulur. Bu uyuşukluk hali 7-8 saat - 38 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

dökülmesinden çok rahatsız olduğunu ve saç ektirmek istediğini dile getirmişti. Yıllardır saç ektirme arzusu olmasına rağmen bir türlü bunu yaptırmaya cesaret edememişti. Saç nakil işlemini gerçekleştirdiğimde yüzündeki memnuniyeti ve mutluluğu görmeye değerdi.

Ayda 3–4 gün adayı ziyaret ederim ancak iş için değil, özlem gidermek için... Tabii ki Kıbrıs’tan gelen birçok hastam var.

BD. - Son olarak okuyucularımıza iletmek istediklerinizi öğrenebilir miyiz?

Esteworld Plastik Cerrahi Hastanesi geniş kadrosu ve en son teknolojiyle donatılan ameliyathaneleriyle dünyanın sayılı estetik hastanelerinin arasına giriyor. A’dan Z’ye tüm estetik operasyonlarının, saç ekiminin ve medikal estetik alanındaki tüm uygulamaların yapıldığı hastanenin kadrosundaki uzman cerrah ve ekibiyle sizleri bekliyor. Esteworld Plastik Cerrahi ve Saç Ekim Hastanesi ülkemizin ilk estetik cerrahi branş hastane gurubudur. Bu hastanede, Türkiye’li hastalarıma olduğu kadar, Kıbrıs’lı hastalarıma da Avrupa’nın en büyük plastik cerrahi hastanesinde ekibimle birlikte her türlü profesyonel desteği sağlamaktan memnuniyet duyarım.


plastik cerrahi hastanesi

ESTETİK SANATTIR

TÜM ESTETİK CERRAHİ OPERASYONLARI SAÇ EKİMİ VE TEDAVİLERİ www.esteworld.com.tr

0216 474 54 54 0530 762 06 70

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 39 -


Y

E C Y E C

ORGANİK BOYA

İmage Maker Ceyhun ÇOMUNOĞLU

İster kuaför salonunda olsun ister evde, kadınlar saç boyasında da doğal olana yönelme eğilimi gösteriyor artık. Özellikle amonyaksız boyalara rağbet edenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Çünkü amonyak saçın yapısını ve sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Uzun vadede solunum yolları rahatsızlıklarına bile sebep olabiliyor. İşte bu noktada tıpkı gıda, tekstil gibi alanlarda olduğu gibi içeriğinde organik tarımla yetiştirilen bitki ve meyve minerallerinin kullanıldığı saç boyaları devreye giriyor. Saçlarının sağlığını korumak isteyenlerin de ilk ve tek tercihi bu organik saç boyaları oluyor.

SAÇ BOYALARINA DİKKAT! Bitkisel boyada ağırlıklı olarak kına, papatya, kına-çivit karısımı kullanılır. Normal (kimyasal) saç - 40 -

2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

NEDEN

KULLANILMALI? boyası boya pigmentlerinin okside olmasıyla olur ve pek çok zararlı madde içerir. Bitkisel boya normal boya gibi kanserojen değildir. Kimyasal boyanın içerdiği amonyak, resorsinol bitkisel boyada yoktur. Amonyak,kurumaya neden olur. Resorsinol ise doğal yapıyı bozar. Bitkisel boya kullandığınızda normal saç boyasına göre alerjik reaksiyon riskini azaltır. Bitkisel boya cilde değdiğinde iz bırakmaz. E ve C vitaminleriyle takviye edilmiştir. Kimyasal boya saç telinin içine nüfus ederken bitkisel boya saç telinin içine işlemez, ışıltı dolgunluk kazandırır ve aynı zamanda bakım yapar. Bu yüzden kimyasal boya saçın pigmentini, derinin dengesini bozar, çabucak kırılmaya ve matlaşmaya neden olur. Bitkisel boya uygulanmış saçta ortaya çıkan renk normal saç rengiyle bitkisel boyanın karışmasıyla oluşmuştur. Yıkadıkça boya akar. Düzenli olarak uygulamak gerekir. Doğal saç boyasının yapılışı normal saç boyasına göre daha uzundur. Sonuç olarak normal saç boyası bitkisel saç boyasına göre çok daha fazla zararlıdır. Bir saç boyasının organik içerikli olması içeriğinde organik tarımla yetiştirilmiş ham maddelerin bulunması anlamına geliyor. Çünkü bitkilerin yetiştirilmesi aşamasında kullanılan kimyasallar bitkiden boyaya ardından saça gelebiliyor ve saç sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Organik saç boyaları hakkında bilinmesi gereken bunlardır.

Lefkoşa - Girne 0 533 864 69 69 0 542 857 87 87 0 392 223 87 87 ceyceylife@hotmail.com


N. ÜSTÜNER oto galeri

İkinci Elde Kefilsiz 60 ve 72 ay vade 0392 228 22 14 - 0392 228 61 30 Şht. Mustafa Ruso Cad. Reis Market Yanı K.Kaymaklı Lefkoşa mail: info@ustunerotogaleri.com




R A E L D N I R D E L A K KEK R? R E ARA E N Küçük kız çocukları için hayatının ilk erkek modeli babadır. Erkeğin nasıl davranması gerektiğini babayı izleyerek öğrenir. Bir erkeğin bir kadınla nasıl iletişim kurduğunu, anne ve babasının iletişiminden yola çıkarak biçimler. Evlilik modelini öncelikle kendi ailesinden temel alır. Kız çocuğu büyüdükçe, muhakeme yeteneği artar ve babasını, annesiyle ilişkisini, ailesinin evliliğini yorumlamaya başlar. İleride evleneceği erkekte hangi özellikleri aradığını, babasını temel alarak belirler.Babası gibi çalışkan biriyle evlenecektir, ya da tam tersi babası gibi sorumsuz olmayan, çalışkan biriyle evlenecektir. Bunlar bazen bilinçli bazen içgüdüsel seçimlerdir.Kadın ya da erkek hepimiz anne ve babamıza

benzer yönleri olan insanları seçeriz. Çünkü, ailemize benzeyen insanlar bize tanıdık gelir ve yeni tanışılmış değil de bir ömürdür tanışılıyor hissi uyandırır. Yanında rahat hissetmemizi sağlar. Kriterlerimizi ne kadar revize edersek edelim, hatta belki de özellikle babamıza benzemeyen bir eş seçelim, çocuklukta attığımız ilk temeller zaman içinde kendini hatırlatır. Diyelim ki, ataerkil bir aileden geliyoruz. Baba, sert ve otoriter. Annemizin

giydiğine karışıyor, komşuya gitse kendinden izin alınmasını istiyor. Ama aynı zamanda bir baba olarak, bize güven veriyor. O kadar güçlü ve sert ki, kapıya hırsız da gelse, biri yolumuzu da kesse babam bizi koruyabilir. İşte böylelikle korunma, sahiplenilme duygumuz , erkeğin otoriter ve sert olmasıyla özdeşleşiyor. Eş seçimine gelince, kendi yaşadığımız çevrede ve dönemde, kıyafetlerimize karışılsın istemiyoruz. Komşuya giderken eşimizden “izin” almak istemiyoruz. Büyüyünce yorumlarımızın değiştiği babamız gibi, “tutucu” bir erkek seçmiyoruz. Hayata daha rahat bakan, bizimle aynı basamakta duran bir eş seçiyor ve demokratik bir evlilik kuruyoruz. Başta her şey yolunda.Süper. Ama zaman içinde,

üzerini örttüğümüz ama hala temelde yatan ilk öğrenmişliklerimiz kımıldamaya başlıyor. Tamam, evlendiğiniz erkeğin duygusallığı başta çok hoş geliyordu ama bir erkek için fazla mı ince ruhlu acaba? “Onu giyme, oraya gitme” diyecek biri olmadığı için, gönül rahatlığıyla evlendiniz ama hiç mi kıskanmıyor, umursamıyor acaba? Bu sorular yavaş yavaş güveni kemirirken, bakışlar kadının içgüdüsel sahiplenilme ihtiyacına dönüyor. “Beni sahiplenmiyor, bu evlilikte bir şeyler eksik.” Oysa, kadının bu noktada sahiplenilmemekle ilgili etiketinin altı başka niteliklerle dolu. Evet erkek, karışmıyor, kısıtlamıyor, kadının üzerinde tahakküm kurmaya çalışmıyor. Çünkü kadını üzmek, evliliğin dengesini bozmak istemiyor.

Ama elbette kadını sahipleniyor. Ama sahiplenmesinin göstergesi otorite kurmak değil, onu sevmek, düşünmek gerektiğinde korumak. Fakat kadın, yıllar önce temeli atılan ezberine dönüyor.“ Bana karışmıyor, kıskanmıyor, kısıtlamıyor demek ki beni sahiplenmiyor.” Neden? Çünkü ezberi, “Ancak baban gibi otoriter bir erkek karısını sahipleniyor demektir” diye fısıldıyor. Bu ve benzeri temel şartlanmalar sebebiyle, bir çoğumuz eşimizin başta bayıldığımız özelliklerini yıllar sonra neden birden bire yetersiz görmeye başladığımızı anlamıyor, evliliğimizde bir sorun aramaya çalışıyoruz. Oysa her durumda olduğu gibi, sebep ararken ilk bakmamız gereken yer, kendi içimiz.


BİDERGİ tasarım

passion Fruit & mango

swiss chocolate

vanilya

Siz Nasıl İsterseniz...

pistachio

caramelita

malpe walnut

e k a c e ic

bizi takip edin

strawberry

TAKE AWAY 0 533 833 00 00

Yzb. Tekin Yurdabak Cad. No:25 Ortaköy / Lefkoşa



n

y rA

g端zel

E

nlar

90 8 8 0 8 8 68 3 8 3 1 05 74 8 2 054

2

201


SÜTTEN

GELEN SAĞLIK Süt, antik çağların en önemli kozmetik ürünüydü. Sütün içindeki protein, aminoasitler ve Vitamin A hassas ciltlerde harika işler başarır.

Sütün tartışmasız özelliklerinden biri de cilt bakımına yardımcı olmasıdır. Kleopatra süt ve bal dolu bir küvette düzenli olarak cildini yıkarmış bu yüzden süt antik çağlarda üst düzey insanlar için kozmetik bir ürün olarak da görülmüş. Kuşkusuz tabii ki sütün yatıştırıcı bir özelliği de var. Sütün içindeki protein, aminoasitler ve Vitamin A hassas ciltlerde harika işler başarır.Yörsan Beslenme

ve Diyet Uzmanı Nilüfer Hakarayan’ın verdiği bilgiye göre, B -hidroxyl Asit pul-pul olmuş ciltleri yumuşatıyor, doğal bir havalanma sağlıyor, cildi temizliyor.Bununla birlikte laktik asit hücrelerin yenilenmesini uyarır, yumuşatır ve temizler. Sütün cilt üzerindeki etkisi yaz aylarında büyük rol oynar.Güneş ışınlarına fazla maruz kalan cildi hafifletir-yatıştırır.

Güçlü kemikler için en önemli mineral kalsiyumdur ve süt, kalsiyum deposudur.

Kemiklerin gelişimi için en önemli mineral kalsiyumdur.Kalsiyumun en önemli kaynakları süt ve süt ürünleridir.Büyüme süresince beslenme ile kalsiyum alımının yeterli miktarda gerçekleşmesi güçlü ve sağlıklı kemiklere sahip olmak açısından son derece önemlidir. Çocukların genetik yapılarının elverdiği mümkün olan en üst düzeyde kemik kütlesine sahip olmaları için; beslenmeleri, iskeletin ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır.Gençlikte en üst düzeyde kemik kütlesine sahip olmak

daha sonraki yaşlarda kemik erimesi, raşitizm gibi hastalıklardan korunmak için önem taşır. Çocukken çok süt içen yetişkinler içmeyenlere oranla daha iyi bir kemik yoğunluğuna sahiptir.Süt takviyesi ayrıca çocuklarda en azından kısa vadede boyu uzatır ve kemik oluşumunu güçlendirir. Bazı çocuklar süt tüketiminin yan etkilere neden olduğu ya da sadece tadını sevmemeleri nedeniyle inek sütü içmekten uzun süreli olarak kaçınırlar.


İnek sütünden alınan kalsiyum eksikliğini telafi etmek için diğer kalsiyum zengini yiyecek alımını arttırmamaları veya mineral kalsiyum takviyesini yapmamaları halinde çocukların kemik sağlıkları tehlikeye girebilir.Süt diğer önemli besinler yönünden de zengin bir kaynak olduğu için süt içmemek genel büyümeyi ve kemik gelişimini olumsuz etkiler. Süt çeşitli yönlerden büyük önemi olan kalsiyum açısından zengin bir kaynaktır. 1 bardak süt bize ortalama olarak 300 mg kadar kalsiyum vermektedir ki bu değer et, ekmek gibi temel besin maddelerinde bulunanlardan kat kat fazladır. Kemik ve diş oluşumunda, kasların güçlenmesinde sinir sisteminin normal çalışmasında, fosfor ve D vitaminin vücuda alınmasında, demir eksikliğinden ileri gelen hastalıkların önlenmesinde, hatta kanın pıhtılaşmasında önemli rolü vardır. Kalsiyumun birinci işlevi kemik ve dişlerin gelişimi ve sağlamlığının korunmasıdır.Ergenlerde kalsiyum dengesinin sağlanması için alınması gereken kalsiyum miktarı günlük ortalama 700 mg’dır.

Peynir, çürüklere karşı hem koruyor hem de yeni çürüklerin oluşmasını engelliyor. Yine süt ürünlerinden peynir de dişleriniz için birden çok yarar sağlar. İlk olarak ağzınızın PH dengesini ayarlamaya yardımcı olur ve diş için iyi bir koruyucu görevi üstlenir. Aynı zamanda dişleri çürüklere karşı

koruyup, yeni çürükler olmasını engeller. Bir şeyler yemeden önce ya da sonra yenecek peynir ağzınızdaki tükürük üretimini arttırır ve bu da plaklara

ve çürüklere neden olan şekerleri ve yemek artıklarını yıkar ve zararlı asitleri nötralize etmeye yardımcı olur. Özellikle şekerli ve asitli gıdalar dişler üzerine yapışıp kaldıkları için kolay

temizlenememektedir bu da diş sağlığı için sakıncalı olmaktadır. Bunların tamamen kesilmesi yerine belirli bir düzen içinde tüketilmesi daha doğru olacaktır.


21 Kuantum Yaşam Koçu

GÜNDE DÜŞÜNCE DETOKSU

“Biz birçok diyete gireriz vücudumuz için, detoks yaparız. Yağlarımızı eritmek için, ter atmak için, gençleşmek için. Şimdi yaptığımızın adı da düşünce detoksu. Düşüncelerimizi detokslayacağız ve kafamızın içinde bizi rahatsız eden her şeyi bırakacağız.” “Evet sevgili kaptan, 21 gün boyunca yolculuğa çıkıyorsun. Düşüncelerini detoksluyorsun ve yoluna bütün olayları sevgiyle kabullenerek, alttan alarak değil, sevgiyle kabullenerek ve özellikle içinden kabulleniyorsun ve sevgiyle gönderiyorsun.” Birçok kaynakta 21 gün diye bir laf duyarız. Nedir bu 21 gün? Ben de ilk başta birçok kişiye sordum. ‘Nedir bu 21 gün? Nedir amacı 21 günün?’ Bana ortalama olarak gelen yüzlerce cevabın özetini size vereyim. Bilinçaltımızın herhangi bir düşünceye dayanabildiği süredir 21 gün. Aynı kelimeleri ya da aynı enerjiyi defa ve defa söylediğin sürece bilinçaltın 21’inci günün - 50 -

2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

sonunda bunu yapıyor. Yani ona inanıyor. Şimdi size bununla ilgili bir atasözü söyleyeyim; Bir insana kırk gün ‘delidir’ derseniz. O insan 40’ıncı günün sonunda deli olduğuna inanmaya başlar.’ Biz de kendi kendimizi 21 gün boyunca bir arınma sürecine sokuyoruz. Bu cümleleri okuduğunuz günden ve andan itibaren 21 gün boyunca kendimde uyguladığım ve insanlarda yüzlerce kişide uyguladığımız tekniği yapıyoruz.

21 GÜNDE NE YAPACAĞIZ? Dengede kalma ve arınma süreci. Dengede kalma ve arınma süreci şu demek; 21 gün boyunca insanlar ne söylerse söylesin, ne yaparlarsa yapsınlar, onları oldukları gibi kabullenip dengede kalacağız. Yani biri geldi bana bir laf mı söyledi. ‘Tamam, bu böyle bir insan. Kabulleniyorum ve dengedeyim.’ Hemen burun nefesine geçiyoruz. Burundan nefes alıp


veriyoruz. 5 kere, 6 kere. Ve hayatımıza devam ediyoruz. İnanıyorum ki bir sürü sert olay gelip size bum diye çarpacak. Önemli olan 21 gün boyunca bu olaylara ciddi bir şekilde nötr bir şekilde tepki vermek.

Kafanın içindeki tüm olumsuzlukları hissetmeye başladığın andan itibaren “sevgiyle kabulleniyorum ve sevgiyle gönderiyorum” deyin ve burun nefesi almaya başlayın. Ciddi anlamda size rahatlama getirecektir.

Bakın nötr bir şekilde. Şimdi birçok kişi bana şunu sordu.

Şu an bu satırları okuyorsanız ,şu an başlayın düşünce detoksunuza. Tarihini yazın 21 gün. Ne yaşarsanız yaşayın istediğiniz kadar öfkelenin, ya da sıkıntıya sokacak olay gelsin. Siz o olayları dengede karşılamaya çalışın. Limandan çıktınız ve denizde giden bir yelkenli gemisiniz. Rüzgar herkese eser, dalga herkes için var. Gemisini yüzdüren kaptandır. Evet sevgili kaptan, 21 gün boyunca yolculuğa çıkıyorsun, düşüncelerini detoksluyorsun ve yoluna bütün olayları sevgiyle kabullenerek, alttan alarak değil, sevgiyle kabullenerek ve özellikle içinden kabulleniyorsun ve sevgiyle gönderiyorsun.

“Peki ben insanlara karşı nötrüm, ilişkime karşı nötrüm. Peki parayla ilgili ya da başarıyla ilgili bunu nasıl yapabilirim?” Eğer bilinçaltınızda parasızlık korkusu varsa, bilinçaltınız bu korkuyu sürekli evrene mesaj olarak yayar. Yani elinizden paranızın gitmesi için olaylar çağırır, evinizde sıkıntı yaşamanız için olaylar çağırır, çünkü parasızlık korkusunun frekansı budur. Sizi parasız bıraktıracak bütün olayları size doğru çeker. 21 gün boyunca eğer siz kendi bilinçaltınızı şuna inandırırsanız, ‘Ben bolluk içindeyim.” Tabii evinizde yemek olmayabilir, cebinizde para olmayabilir, sıkıntıda olabilirsiniz, saçma gelebilir. Borçlarınız var. 21 gün boyunca sabah kalktığınızda “Ben bolluk içindeyim, şükürler olsun” deyip bilinçaltınızı buna ikna ederseniz, 21’inci günden sonra,( ama bakın gerçekten ikna ederseniz) hayatınıza kolaylıklar, güzellikler ve bolluklar gelmeye başlayacak. 21 günlük arınma programımızda kafamızın içindeki bütün olumsuzlukları, bütün kalıpları sevgiye dönüştürüyoruz. Birine mi öfkelenmeye başladım, hemen burun nefesine geçiyorum ve şunu söylüyorum; “Şu an yaşadığım olayı olduğu gibi kabul ediyorum ve dengedeyim. Karşımdaki kişiyi de olduğu gibi kabul ediyorum ve dengedeyim. Ne yaşanırsa yaşansın ben her zaman dengedeyim.”

YAPTIĞIMIZIN ADI DA DÜŞÜNCE DETOKSU. Biz birçok diyete gireriz vücudumuz için, detoks yaparız. Yağlarımızı eritmek için, ter atmak için, gençleşmek için. Şimdi yaptığımızın adı da düşünce detoksu. Düşüncelerimizi detokslayacağız ve kafamızın içinde bizi rahatsız eden her şeyi bırakacağız. Şimdi birçok kişi diyecek ki ben düşünüyorum ama kim duyuyor ki. Düşündüğün her şeyi birinin duymasına gerek yok. Düşündüğün her şeyi sipariş gibi çağırıyorsun hayatına. Kafandan geçen düşünceler artık sır değil. Kafandan geçenleri artık evren okuyor ve duyuyor çünkü enerji yükseldi. Bundan elli sene önce olsaydı “Sırdır” derdim sana. Ama artık bir sır değil. 2011 ve sonrasında kafandan geçen her şey öyle bir titreşiyor ki, evren bunu duyuyor ve sipariş olarak sana getiriyor.

Dışımızda hiçbir olay aslında yok. Sadece içimizde o olayın yansımaları var. Ve tepkileri. Örnek vereyim. Bir futbol maçını A takımı kazandı, B takımı kaybetti. Bu bir enerji, bu bir bilgi. A takımını tutanlar sevindi, B takımını tutanlar üzüldü. Dışarıda gerçekleşen bir olaya insanların yarısı sevindi, yarısı üzüldü. Bir kısmı da umursamadı. ‘Ben futbolu sevmiyorum’ ya da ‘Ben o takımı tutmuyorum’ dedi. Dışarıdaki insanların yaptıkları hareketlere puan veren sensin. Dışarıdaki her şeyi kendi içinde oluşturan ve yargılayan sensin. Bu yargı ve eleştirilerimizi detoksluyoruz. Yargılamak bitti, eleştirmek bitti, suçlu aramak bitti, kendimizi suçlamak da bitti, kendimizi kurban gibi görmek de bitti. Lutfen bu videoyu izleyin ve tum sevdiklerinizle paylasin. http://www.kuantumvemucizeler.com/ video-2011_2012_Altincag_Enerji_Degisimi_DiKKAT_ Yavas_interneti_olanlara_1323416208898349.html Hepinizi seviyorum. Bugünden itibaren 21 gün başladı. Uluslararası Yaşam - Nefes Koçu ve Kuantum Düşünce Tekniği Uzmanı http://www.bulentgardiyanoglu.com Youtube.com Videolar ve Cep telefonundan video izlemek için http://www.youtube.com/minotauros75 Facebook: http://www.facebook.com/pages/ B%C3%BClent-Gardiyano%C4%9Flu-KuantumD%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce-Tekni%C4%9FiUzman%C4%B1-ve-E%C4%9Fitmeni/324915504188040 Twitter: http://twitter.com/ sevgimucizeleri

Sevgi ve Işıkla Bülent Gardiyanoğlu Yaşam Koçu – Nefes Koçu Kuantum Uzmanı ve Uygulayıcısı 0533 876 1712 / 229 18 26 BİDERGİ - SAYI 11 - 2012

- 51 -


- 52 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 53 -


Yastığın Tarihçesi Dışarıda geçen bütün bir günün yorgunluğu ve stresinden, ancak rahat bir ev ortamında kurtulmak mümkün. Evdeki rahatın olmazsa olmazlarından biri de oturunca içine gömüleceğiniz yumuşacık bir kanepe veya koltuk. Bu durumda keyfinize eşlik edecek en önemli aksesuarların başında ise kanepenin veya koltuğun üzerine yerleştirilmiş yumuşacık yastıklar geliyor. Kanepelerin ya da yatakların üzerini süsleyen yastıklar, aynı

- 54 -

zamanda evdeki konforun da garantisi. Evdeki konfor kadar dekoratif anlamda yastıklar da önemli bir yere sahip. Anneannelerimizin misafir odalarını süsledikleri dantelli, işlemeli, köşe yastıkları şimdilerde daha işlevsel bir kullanıma sahip. Ancak şıklığından da bir şey kaybetmiyor. Dekoratif yastıklarla şıklığın yanı sıra sıcak bir atmosfer de yaratabiliriz. Evin tarzına uygun olarak renk ve kumaşta sınır tanımayan

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

bir çok dekoratif yastıkla evinizi farklı bir şekilde dekore edebiliriz. Kış aylarını keyifli ve sıcacık geçirmek için yumuşak kumaşlı ve sıcak renk tonlarındaki yastıklar ön plana çıkarken, bahar ve yaz ayları için daha serin ve ferah görünümlü yastıklarla evlerimizi şenlendirebiliriz. Dilediğimiz renkte dekoratif yastıklarla saten, kadife ya da pamuklu her zevke ve her eve uygun olarak tasarlayıp, konfor seviyemizi yükseltebiliriz.

Yastıklar bir yandan rahatımızı sağlarken bir yandan da evimize yeni bir hava getiriyor. Eşyalarımıza uygun ya da zıt renkleri bir araya getirerek odamıza kolay yoldan doku ve desen katabiliriz. Güzel dekore edilmiş sımsıcak bir evin yerini hiçbir şey tutamaz. Bu yüzden evimize taptaze bir hava katmak için değişik şekillerde yapılan dekoratif yastıklardan vazgeçmemeliyiz. Unutmamalıyız,

evimizin görünümünde küçük bir yastıkla büyük bir değişim yaratabiliriz. Yastıklar Koltuk ya da kanepenizin sert hatlarını yastıklarla yumuşatın. Motif ve renkleriyle estetik bir görünüm vermesinin yanı sıra sırt rahatlığımız için oldukça kullanışlıdır.

YASTIĞIN TARİHÇESİ Yastık başlangıçta zenginler tarafından kullanılmış ve Antik Mısır Mezarları’nda çoğunlukla


rastlanmıştır. Mısırlılar kafalarını koymak için taştan yastıklar yapmışlardır. İlerleyen zamanlarda boyalar ve dikiş teknikleri, yastıkların gelişimi için bir sanat formu oluşturmuş ve yüksek dekore yastıklar yapılmaya başlanmıştır.İlk olarak Çin’de daha sonra Ortaçağ Avrupa’ da ödül alma yolunda ilerlemiştir. Sanayi Devrimi ile beraber dekore yastık, dekore tekstil ve seri üretim görülmüştür. Çin’de yastıklar genellikle taş, ahşap, metal veya doldurulmuş kumaş yerine porselenden yapılmıştır.Çin’in doğusundaki Shandong eyaletine bağlı Zibo bölgesi, Çin’in önemli porselen üretim merkezlerinden biridir. Porselen yastıklar, eskiden Çinlilerin sık sık kullandıkları bir yastık türüdür. Aynı zamanda porselen yastıklar, gelinlerin çeyizleri arasında da yer alır. Ayrıca çocuklar için “Uzun Ömür Yastığı” yazılı porselen yastıklar ve evleri kötülüklerden koruyan porselen yastıklar da var. Tang ve Song hanedanları (7.yy-13.yy) döneminde üç renkli porselen yastıklar da üretilmişti.

Kullanım Alanına Göre Materyal ve Şekil seçimi Dekorasyonda değişik renkler, desenler ve kumaşlar belli dönemleri, yani tarz ve stilleri hatırlatır. Dekorun bir parçası olan yastık ve minderlerin kumaşları ve renkleri, dekorun tarz ve stiline uygun olarak seçilmelidir. Ağır ve lüks döşeme için; kadifeler, taftalar, muareler, lameler, dibalar, brokarlar, satenler, empirme desenli, şintzler, faylar, çeşitli armürlerle hazırlanmış ipekli kumaşlar, danteller, fantezi nakışlı yastık ve minderler seçilir. Şark köşelerinde halı, kilim, Uzakdoğu işi minder ve yastıklarla, bunlardan başka geleneksel döşemede kullanılan kanaviçe, tığ işi, kadife veya saten üzerine çalışılmış sırma isi vb. gibi yastık ve minderler, kır evleri için de uygundur. Dekoratif yastıklar her türlü kumaş, tığ işi, kumaş boyama, batik, yağlı boya, el nakışı, makine nakışı , aplike, kapitone, triko, parça işi file işi, dantel anglez, halı, kilim, yöresel ve özel dokumalar, deri,

kürk, makrame vb. sınırsız gereçler ve yöntemlerle, kişinin becerisine, zeka ve yaratıcılığına göre, değişik formlarda, şık ve güzel olarak hazırlanabilir. Yastıklar kare, dikdörtgen, yuvarlak, oval, üçgen, rulo vb. gibi değişik dekoratif formlarda çalışılır. Bunlar, yükseklik vererek (kutu) veya vermeden dikilebilir. Dikişlerinde modele göre fırfır, biye, fitil, dantel, harç, kordon, saçak, ponpon, düğme ve benzeri gereçler kullanılarak, çeşitli tekniklerden yararlanılır. Ayrıca, çeşitli renk, desen ve dokudaki kumaşlar, biri diğeri üzerinde garnitür olarak kullanılarak değişik modeller hazırlanabilir. Önemli olan, kullanılacağı ortama renk, doku, desen ve tarzıyla uyum sağlamasıdır. Renk Seçimi Dekoratif yastıkların renkleri, odadaki renklerle uyumlu olmalıdır. Renk seçiminde, perde renklerinden veya birlikte kullanılacağı koltuk, kanepe yatak örtüsü ya da minder renklerinden hareket etmek gerekir. Zarif bir görünüm elde etmek istenirse; yastıklar, döşeme renklerinin

açık ya da koyu tonlarından, gölgeler verecek şekilde hazırlanmalıdır. Uyum sorunu yaratmadan dekoru tamamlamak düşünüldüğünde, yastıklar döşemede kullanılan kumaşların tekrarı olarak seçilir. Eşyalar, çok renkli ve desenli ise, yastıklar düz ve pastel renkli kumaşlardan yapılır. Odanın dekorunda kullanılmış bir motifin veya desen renklerinin tekrarı ile başarılı armoniler yaratılır. Dekorda tek renk hakimse, kullanılan rengin kontrastı,yastık rengi olarak seçilebilir ve komşu renklerden hazırlanacak yastıklarla uyum sağlanır. İpekli kumaşlardan hazırlanacak yastıklar, doku özelliklerine göre, ışığı değişik yönlere dağıtacak şekilde yerleştirilebilir. Dekorasyonda aynı renk, fakat değişik doku özelliği gösteren kumaşların birlikte kullanılması ilginç görüntüler verir. Aynı renk, fakat değişik dokuda hazırlanmış yastıklarla şık ve değişik ortamlar yaratılır.

BİDERGİ - SAYI 11 12--2012 2012

- 55 -


- 56 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ


ÇILGIN PARiS PROJESi

Aşıklar kenti Paris’in simge yapısı Eyfel Kulesi 2015’e kadar yeşerecek. Fransa’nın saygın gazetelerinden Le Figaro, Paris’in çılgın projesini detaylarıyla tanıttı. Dünyanın en büyük ağacı olacak projede 138 ton ağırlığında 600 bin bitki yerleştirilecek.

Eyfel Kulesi’nin 600 bin bitkiyle yeşereceği projede 138 ton bitki kullanılacağının açıklanması tartışma yarattı. 7 ay sonra başlayacak proje, tarihi yapıya 378 ton ağırlık bindirecek. Yetkililer ise Eyfel Kulesi’ni yeşillendirme projesiyle Fransa’nın çevreye duyarlılığını tüm dünyaya duyuracağını belirtiyor. Yetkililer, Eyfel Kulesi’ne yerleştirilecek bitkilerin yanısıra bölgenin de ağaçlandırılacağını açıkladı. Yılda 7 milyon turist çeken yapıya yerleştirilecek bitkilerin ağırlığı, Parisliler arasında tartışma yarattı. 72 milyon dolar harcanacak projede yapıya zarar gelmemesi için benzer boyutlarda bir Eyfel Kulesi’nde deneme yapıldı. Mühendisler yapının bu ağırlığı kaldıramayacağını belirtirken, kent sakinleri yeşil Eyfel Kulesi’nin güzel görünmeyeceğini öne sürdü. Eyfel Kulesi’ne 2002’de LED ışıklar yerleştirilmiş ve ülkede büyük bir tartışma yaşanmıştı. Yeşil Eyfel Kulesi yılda 87 ton karbondioksit emecek ve 84 ton oksijen salacak.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 57 -


HAZIRLAYAN: Esra DAĞLAR

LÜZUMLU ADAM İSHAK ALATON -MEHMET GÜNDEMBir biyografiden bekleyebileceğiniz herşeyden daha fazlasını bulabileceğiniz bir anlatım sunuyor Mehmet Gündem. Ünlü Alarko Holding’in kurucularından olan İshak Alaton’un hayatını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sürerken; onun yaşadığı iniş çıkışlarla dolu yaşamı sansürsüz anlatıyor. Öyle ki bir toplumda azınlık olarak yaşamak, hor görülmek ve Varlık Vergisi yüzünden batıp başka ülkeye gidip çalışmak zorunda olan İshak Alaton, asla yılmayan bir karaktere sahip. Bu mükemmel biyografide onun tüm yaşantısının yanısıra Türkiye’nin bir dönemine de şahit olacaksınız. Üstelik onun ortağı olan ve on bıçak darbesi alarak cinayete kurban giden Üzeyir Garih’in bilinmeyen yönleriyle tanışacaksınız. Çok geç olmadan DENİZ PLAZAlardan bu kitabı satın almalı ve böylesine güzel bir başarı öyküsüne siz de şahit olmalısınız.

22/11/63 -STEPHEN KING-

Stephen King kuşkusuz kendi alanındaki en iyi yazarlardan. Bugüne

GÜNAHIN ÜÇ RENGİ

YAVUZ BİNGÖL – ATEŞ

Tabular ve günahlar… Dr.Gülseren Budayıcıoğlu

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

bizler için insanların gerçek yaşam hikayelerini kaleme alıyor. İnsanların çoğu zaman korkarak kaçtığı, dışladığı, anlayamadığı üç olguyu işliyor bu kitabunda. Dr. Gülseren Budayıcıoğlu bazı insanların günah olarak nitelendirdiği ve dışladıkları insanların gerçek hayat hikayelerini kimliklerini değiştirerek bize aktarıyor. Benim de çok beğen-

dim bir sözü de ekliyor; insana ait olan hiçbir şey yabancı değildir bize… Okudukça herkesi daha iyi anlamaya başlayacak, öğrenecek ve bazen dehşete kapılıp çoğu zaman da hüzünleneceksiniz. DENİZ PLAZAbu kitabı bulabileceğiniz en yakın adresiniz…

kaybolurlar. Arkalarında tek bir iz bulunamaz. Ne kendileri ortaya çıkar, ne de cesetleri. Otuz yıl sonra bir trafik kazasında aklını yitirmiş gibi görünen bir kadın; Bethany kardeşlerden küçüğü olduğunu iddia ediyor. Ufacık bir kanıt bile hikayesini desteklemiyor, bilinçsizce ele verdiği tüm ipuçları polisi yeni bir çıkmaza sürüklüyor: Ölüm

döşeğinde tutarsız bir adam, harap olmuş bir ev ve kayıp bir mezar, yalnız o korkunç günle, uzun zaman önce parçalanmış, akıl almaz bir trajediyle dağılmış ve bu trajedinin görünüşte mükemmel bir yuvadaki çatlakları ortaya çıkardığı bir aileyle ilgili bildiği bir şey var. Hadi hemen siz de gidin ve en yakın DENİZ PLAZAdan bu sırlarla dolu kitaba sahip olun.

HİSTERİ

-LAURA LIPPMAN-

Bir cumartesi günü on bir ve on beş yaşlarında Bethany soyadlı iki kız kardeş Baltimore'daki bir alışveriş merkezinde - 58 -

King tam da bu noktada sıra dışı tarzıyla ortaya çıkıyor ve bu romanında bizleri 1958 ABD’sine geri götürüyor. Lokantanın birinde, kilerdeki bir kapı geçmişe açılıyor ve Jake’in yakın dostu ondan geçmişe gidip Kennedy Suikasti’ni engellemesini istiyor. Zamanda yolculuk hiç böylesine inandırıcı ve ürkütücü olmamıştı. Tarih yeniden yazılıyor… Siz de bu gizemli yolculuğa katılabilirsiniz, yapmanız gereken tek şey DENİZ PLAZAya gidip bu eşsiz romanı satın almak.

-GÜLSEREN BUDAYICIOĞLU-

CD

Yavuz Bingöl’den ATEŞ gibi bir albüm. Kadife sesli adam türküleriyle geri döndü. İyiki de döndü. ‘Ateş’ 15 şarkıdan oluşuyor. Erdal Erzincan’danSazımdaki Tel Ağlar’, Mete Özgencil’den ‘Gökyüzü’, Celal Güzelses’den ‘Bahçede Yeşil Çınar’, Efkan Şeşen’den ‘Dokuz Altı Yolları’, Mehmet Doğangüneş - Erdal Güney’den ‘Bir Kara Sevda’, Aladdin Us’dan ‘Ah Sensiz’, Aşık Özlemi’den ‘Vay Başıma Gelene Bak’, Muammer Sungurtaş’dan ‘Haberin Var mı?’, Tuna Velibaşoğlu -Ali Erdem Ocak’dan ‘Kara Duvak’, Uğur Yüksekdağ’dan ‘Ölme Gardaş’, Yusuf Gül’den ‘Ömrüm’, Ozan Vurali’den ‘Saçlarını Taramışsın’, Erbal Aydın’dan ‘Deniz Gözlüm’ ile ‘Beni Görüp Yüzünü Öte Tarafa Döndürme’ isimli anonim parça Yavuz Bingöl’ün sesinde hayat buluyor. O kadar keyifli bir albüm ki her seferinde başa sarıp tekrar dinlemek isteyeceksiniz. Tabi ilk önce DENİZ PLAZAya gidip orijinal albümü satın almalısınız. Keyifli dinlemeler dilerim…

kadar çok kitabını okudum ve neredeyse hepsinde gerilimi tüm hücrelerimde hissettim. Kıvrak zekası, iyi kalemi ve araştırmacı yönüyle Stephen King son kitabıyla tekrardan kendini okuyucularına kanıtladı. ABD’nin 35. başkanı John F. Kennedy 22/11/63 tarihinde bir suikaste kurban gitti. Tüm dünyanın ilgisini çeken bu gelişme Kennedy ailesinin başına gelen talihsizliklerden yalnızca biriydi. Kennedy laneti geri dönmüştü. Stephen


BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 59 -


Ev Yapımı Maskeler

YULAF MASKESİ İLE SİYAH NOKTALARDAN KURTULUN Yulaf ezmesi, cildin derinlemesine temizlenmesi ve siyah noktaların yok edilmesini sağlayan bir maskedir. Bu maske ayrıca cildin içinde dolaşan pislikleri temizleyip, cildin fazla yağlanmasını da engeller. Bu nedenle kuru ciltli kişiler tarafından pek fazla kullanılmamalıdır. Yulaf ezmesi maskesinin yapımı son derece basittir. Pişirdiğiniz yulafları süzdükten sonra, bunları geniş bir kabın içinde bir kaç dakika ezin. Hazırladığınız bu yulaf ezmesini yüzünüze sürdükten sonra 15 dakika kadar bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayarak, şaşırtıcı sonuca ulaşabilirisiniz. Sonuç : Kırışıkları gerilmiş, daha pürüzsüz bir cilt. - 60 -

2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

ONARICI MASKE Özellikle yaz aylarında uzun süreli güneş banyolarının ardından uygulamak için ideal. Balın ve gliserinin yumuşatıcı etkileri sayesinde cildin nem oranını artıran bir maske. Malzemeler 1 adet limon 3 çorba kaşığı bal Gliserin Hazırlanışı : Limon suyuyla balı hızlı hareketlerle iyice karıştırın. 15 gram gliserini ilave edin. Özlü bir karışım elde edinceye kadar karıştırın. Uygulaması : Hazırladığınız maskeyi masaj yapmadan yüzünüze ve boynunuza yayın. 15 dakika kadar yüzünüzde dinlendirdikten sonra ılık suyla temizleyin. Sonuç : Cildi derinlemesine nemlendiriyor.

DİNLENDİRİCİ MASKE

KIRIŞIKLIKLARA MASKE

Bu maske aynı zamanda yüzünüzün daha kolay bronzlaşmasını sağlar. Karışımdaki Malzemeler cildi besler ve aynı zamanda pürüzsüz bir görünüm almasına yardımcı olur. Malzemeler 1 adet yumurta sarısı 1 kase yoğurt 1 tatlı kaşığı zeytinyağı 5 damla havuç yağı Hazırlanışı : 1 adet yumurta sarısını 2 tatlı kaşığı yoğurtla çırpın. Zeytinyağını ve havuç yağını ekleyin. Uygulaması : Karışımı yüzünüze ve boynunuza sürün. 20 dakika kadar dinlendirip, ılık suyla temizleyin. Sonuç : Cildi, özellikle güneşin zararlı etkilerine karşı koruyan ama bronzlaşmayı da artıran bu maskenin nemlendirici ve besleyici etkisi kendini hemen gösteriyor.

Hazır mısınız? Besleyici maske içinde bulunan badem yağı ve yumurta sarısı sayesinde cildi sanki yeni doğmuş bir bebeğinki gibi yumuşacık yapan bu besleyici maskeyi ayda bir kez uygulayabilirsiniz. Malzemeler 3 tatlı kaşığı toz haline getirilmiş badem 1 tatlı kaşığı tatlı badem yağı 1 tatlı kaşığı krema 1 adet yumurta sarısı Hazırlanışı : Yoğun bir kıvama gelinceye kadar tüm malzemeleri bir kasede karıştırın. Uygulaması : Gözlerin etrafına gelmeyecek şekilde maskeyi yüzünüze sürün. 15 20 dakika dinlenmeye bırakın. Ilık suyla durulayın.


The Trick Eye Korelilerin resim çekmekten çok resimlerinin çekilmesini sevdiklerini söylemeye gerek bile yok. Burası zekice hazırlanmış bir şaşı bak şaşır müzesi. Müzenin bir tarihi değeri yok sadece çok ünlü tablolardan tutunda denizin ortasında bir sandala kadar herşeyin özenle resmedildiği bir

Müzesi

alanda sizleri resimlerin içine dahil ediyorlar.

Monalisa’nın boğazına geçirilmiş ipleri elinizde tutabilir yadaAfrodit’in doğumunu tasfirleyen resimde önünde durup rüzgarı kesebilirsiniz.

Ters düz edilmiş oldalar asitmetrik duvarlar her biri farklı farklı fotoğraf karelerinin ortaya çıkmasını sağlayacak şekilde tasarlanmış odalar. Sizinde yolunuz bir gün Güney Kore’ye düşer ise bu enteresan müzeyi görmeden geçmeyin deriz.


Grafoloji

El yazısının adli tıp metodlarıyla bilimsel incelenmesi kişiler hakkında başka türlü elde edilemeyecek bilgiler sağlar. Sevdiğimizsevmediğimiz, çekindiğimiz ya da sadece merak ettiğimiz kişilerin el yazısının incelenmesi bilmek istediğimiz tüm noktaları bize açıklar. Aşağıda bu bilimle ilgili başlıca bilgiler bulunmaktadır. Benim el yazım her gün değişir! Acaba neden ? Peki değişmeyen şeyler yok mu?Hepimizin yazısı günden güne değişiklik gösterebilir.Uykusuz bir günümüzde yazdığımız yazı, yorgunken ya da çok acelemiz varken yazdığımız bir yazıdan çok farklı olabilir.Bazı şeyler ise hiç değişmez.Yorgun da olsak cömert, acelemiz de olsa çapkın, uykusuz da olsak zeki olduğumuz gerçeği değişmez. Hem ruh hem beden durumumuzu ister istemez yazımıza yansıtıyoruz; zaten başka türlüsü mümkün değil. Düşünün; yorgunluk ve sıkıntımız yüzünden bile hemen değişiklik gösteren yazımızın bir kalp hastalığı gibi, vücudumuzu çok daha derinden etkileyen bir şeyi ele vermemesi mümkün mü? Grafoloji ya da Türkçe ifadesiyle Yazıbilim işte bu sorulara yanıt verir.Grafoloji adı üstünde ne bir fal ne bir medyumluktur, pozitif bir bilim dalıdır.Eldeki verileri değerlendirerek sonuçlara varır.Gerekli verilerin hepsi kişinin el yazısında bulunur. - 62 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

kişinin el yazısında bulunur.

Grafoloji Türkiye'de biliniyor mu ? Aslında grafoloji Türkiye'de yıllardır biliniyor. Yazısının özellikleri kendini ele vermesin diye gazete sayfalarından kestikleri harflerle mektuplar yazan casus ya da katilleri filmlerde görürüz. Gerçekten de Türkiye dahil birçok ülkede polis grafoloji biliminden yararlanır ve bıraktıkları yazılardan faydalanarak suçluların özelliklerini bulabilir. Hiç dikkat ettiniz mi? Eleman arayanlar sayfasındaki ilanlarda "el yazısıyla doldurulmuş form" ya da özgeçmiş isteyen firmalar vardır veya iş başvurusuna gittiğinizde size sözlü olarak sorular sormakla yetinmez mutlaka yazılı bir form doldurturlar. Gerçek profesyonel kurumlar bu yazıları bir uzmana inceletip iş için gerekli özellikleri taşıyan, güvenilir dürüst kişileri bulmakta yararlanırlar.

Yazı incelemesi için ne gerekir ? Detaylı bir kişilik ve sağlık analizinin şartları nelerdir?Hangi yazılar en iyi sonuç verir?Yazının kalitesi ve miktarı arttıkça daha iyi sonuç alınır. Yukarıda da belirtildiği gibi en kısa bir yazı bile birçok bilgi sağlar ama en iyi sonuçlar detaylı incelemelere olanak verecek uzun metinlerle alınır. Bir dizi mektup ya da bir defter vs. gibi uzun bir zaman dilimi içinde yazılmış bir seri yazı kişi hakkındaki tüm bilgilerin açığa çıkmasını sağlar. Dikkat; her zaman mürekkepli kalemle yazılan yazılar kurşun kalemle yazılanlardan çok daha fazla ve net bilgi verir.

Kimler yazı analizine gerek duyar ? Batı ülkelerinde, kültür düzeyi yüksek kişiler birlikte çalışacakları ya da yaşayacakları kişileri seçerken bu bilimden de

yararlanıyorlar. Öyle ya... İş ortağınız ya da beğendiğiniz insan bir kumarbaz ya da sadakatsizse veya ciddi sağlık sorunları varsa ya da alkole çok düşkünse bunları baştan bilmek çok iyi olmaz mı? Bu işi Türkiye'de kim yapıyor ? Zeynep Bornovalı Türkiye'de 20 yıldan beri sürdürdüğü özel amaçlı incelemeleri artık herkes için yapıyor.

Nasıl analiz yaptırabiliriz ? Randevu alın, karşılıklı görüşerek sorularınıza cevap bulun. Özellikle merak ettiğiniz ne varsa sorun, anında ortaya çıksın. Eğer kim olduğunuz bilinmesin istiyorsanız ya da Kadıköy’e gelecek vaktiniz yoksa, yazıları posta ya da kurye ile yollayın analiz sonuçları adresinize yollansın ya da faxla hemen size ulaşsın. E-posta hesabınız varsa yanıtlar bilgisayarınıza gelsin.


Dünya çapında geçerli diplama sahibi olmak istemez misiniz?

ÖNGEL KOZMETOLOJİ KOLEJİ

BAYAN KUAFÖRLÜĞÜ EĞİTİMLERİ • • • • • • • • • • • • •

Cilt Bakımı Makyaj Cihaz Bilgisi Epilasyon Yüz ve Vücut masajı Vücut Bakımı Mesleki Anatomi ve Fizyoloji Deri Hastalıkları Tırnak Bakımı (manikür - pedikür) Salon Ortamı ve Hijyen İşletme Bilgisi Mesleki İngilizce Temel ve Kozmetik Kimya

ERKEK BERBERLİĞİ EĞİTİMLERİ • • • • • • • • •

Saç Bakımı Ve Şekillendirme Mesleki Anatomi Ve Fizyoloji Saç Ve Sakal Kesimi Deri ve Saç Hastalıkları Tırnak Bakımı Salon Ortamı ve Hijyen İşletme Bilgisi Mesleki İngilizce Temel ve Kozmetik Kimya

63 201210 -25 44. Gümüş Sokak - Gönyeli - Lefkoşa / Tel: +90 (392) 223 77 73 BİDERGİ - Gsm: -0SAYI 54212-851


MEVLEVi TEKKESi Mevlevi Tekkesi; Lefkoşa Girne Kapısı’nın hemen gerisinde yer alan Osmanlı Dönemi’nin en önemli tarihi ve mimari yapılarından birisidir. Celaliye Vakfı’na aittir. Mevlevi Mezhebi’nin Anadolu’daki merkezi Konya, Suriye’de Halep, Kıbrıs’ta ise Lefkoşa Mevlevi Tekkesi idi. Mevlevi Tekkesi’nin XVII y.y. başlarında Emine Hatun’un bağışladığı arazi üzerine kurulduğu bilinmektedir. Mevlevi tarikatının Kıbrıs’ta bir uzantısı olarak kullanılan Mevlevihane daha önce kurulan Arap Ahmet Mevlevihanesi ile Ferhat Paşa Mevlevihanesi’nin bir devamı olarak kabul edilmektedir.

1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde doğan ve Mevleviliğin kurucusu olarak kabul edilen Mevlana Celaleddin-i Rumi, genç yaşta babası ile birlikte Anadolu’ya göç edip Konya şehrine yerleşmiş ve Mevlevilik felsefesini orada geliştirip tüm Türk ve dünyasına yaymıştır. - 64 İslam - 2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

Kıbrıs’ın Osmanlı Idaresi’ne girdiği 1571 yılından sonra Konya ve Karaman gibi yerleşim birimlerinden Kıbrıs’a göç edenler tarafından getirildiği tahmin edilmektedir. Mevlevilik genel anlamda hiçbir dini ayrımı gözetmeksizin dünya

insanlığına kucak açan ve tanrıdan geleni kullarına dağıtan hümanist bir inanca dayanmaktadır. Sema ayinlerinde semazenlerin sağ avuçlarının göğe, sol avuçlarının ise yere bakması ‘Hak’tan aldığımızı halka veririz’ anlamını taşımaktadır. Her yıl, Mevlevi Tarikatının

kurucusu olan Mevlana’nın ölümüne (Vuslata ermesine) denk gelen Aralık ayının 17′nci gecesinde ‘Şeb-i arus’ (Gelin gecesi) sema ayini düzenlenmektedir. 1607 yılında Konya’dan Kıbrıs’a gönderilen Şeyh Saadettin ibn-i Muharrem Lefkoşa Mevlevihanesi’nin ilk şeyhidir. Kıbrıs


Müftülüğünün yanısıra bu görevi de yürütmüştür. Türkiye’deki tekkelerin 30 Kasım 1925 tarihinde kapatılmasıyla birlikte. Mevleviliğin merkezi Konya’dan Halep’e kaydırılmıştır. O dönemde Atatürk devrimlerini benimseyen Kıbrıs Türk Toplumunun büyük bir bölümü, Kıbrıslı Şeyh Celalettin Efendi’nin ölümünden sonra Kıbrıs’ta tekkelerin kapatılmasını talep etmişlerdir. Ancak İngiliz Sömürge İdaresi bu fikre itibar etmeyip tekke şeyhlerini Halep’teki Mevlevi Tekkesi’nden getirme kararı almıştır. Nitekim Suriyeli Şeyh Muhammed Selim Dede (Şeyh Şamlı Selim Dede) 6 Aralık 1933 tarihinde tekkeye şeyh olarak atanmış ve görevini ölüm tarihi olan 09 Aralık 1953 yılına kadar sürdürmüştür. Bu tarihten sonra ise Kıbrıs’ta Mevlevilik zamanla ortadan kalkmıştır. Tekke, ilk yapıldığı dönemde semahane, türbe, derviş odaları, mutfak, misafir odaları bölümlerini içermekteydi. Bu yapı kompleksinin doğusunda ise büyük bir meyve bahçesi ve içinde suyu hiç eksilmeyen bir de su kuyusu ( Venedik kuyusu) vardı. Tekkenin 1954 yılında kapatılmasıyla birlikte odaları önce ‘Türk Çocuk Yuvası’ olarak kullanılmaya başlanmıştır. Semahane ve türbeler

dışında kalan yapılar bakımsızlıktan yıprandığı ve orijinal özelliklerini yitirdiği gerekçesiyle yıktırılmış ve yerine şimdiki Vakıflar Pasajı’ inşa edilmiştir. Mevlevihane’den geriye kalan semahane, türbe ve bazı odaların müze olarak Türk Toplumuna kazandırılması düşüncesiyle Konya Müze Müdürü Mehmet ÖNDER Kıbrıs’a davet edilmiş ve kendisinin hazırladığı rapor ışığında, Mevlevi Tekke ‘Kıbrıs Türk Müzesi (Türk Etnografya Müzesi) olarak düzenlenerek 30 Nisan 1963 yılında ziyarete açılmıştır. Müzenin oluşturulmasına büyük katkı koyan Cevdet ÇAĞDAŞ bu müzenin sorumluluğuna getirilmiştir. Kıbrıs’ta ilk Türk müzesi olma özelliği taşıyan müzede Etnoğrafik eserler, elyazması fermanlar, beratlar giysiler, müzik aletleri, silahlar, halılar yer almaktaydı. Küçük iç avluda ise Şimdiki Türkiye Büyükelçiliği’nin ve lise binalarının yer aldığı, eski Girne Kapısı Osmanlı Mezarlık alanından taşınmış mezar taşları ve kitabeler sergilenmekleydi. 19631974 yılları arasında mezun olup adaya dönen arkeolog ve sanat tarihçilerinin bu müzede görev yapması, bu müzenin bir nevi Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin ilk nüvesinin oluştuğu bir merkez olarak da tarihi biröneme sahiptir.

Günümüze sadece semahane ve türbe bölümleri ulaşan müzenin, sadece Mevlevi Tekke Müzesi olarak hizmet vermesi düşünüldüğünden, 2001-2002 yılları arasında yeniden elden geçirilmiş ve sergilemesi de yenilenerek Şeb-i Aruz günü olan 17 Aralık 2002 tarihinde bir sema ayiniyle hizmete açılmıştır.

mankenler kullanılarak sema yapan dervişler canlandırılmış olup, mulrip mahvelinde ise mevlevi müziği icra eden mutrip heyeti canlandırılmaktadır. Vitrinler içerisinde ise mevlevilikle ilgili müzik aletleri ve Mevlana’nın yazdığı mesnevinin orjinal kopyası sergilenmektedir. Semahanenin güney duvarında bir mihrap, üzerinde boya ile yapılmış bir çelenk ve mevlevi sikkesi (külahı) resmedilmekte, çelenk ortasında ise 1867 yılında Hattat Nazım tarafından yazılmış ‘Alilmran Suresi’nin onyedinci ayetinden alınmış bir cümle yer almaktadır. Günümüze ulaşan tek tekke odasında (Derviş hücresi) ise Mevlevilikte önemli bir yeri olan mutfak; mevlevi sofrası, metin, çizim ve canlandırılmalarla anlatılmaktadır. Semahanenin güneybatısındaki kapıdan Girne Caddesi boyunca bir aks üzerinde uzanan ve altı adet kubbe ile örtülü ve içinde 16 mezarı olan türbe bölümüne girilmektedir. Bu bölümde kimlikleri belli olan beş mezarla ilgili bilgiler yanında, burada şeyhlik yapan şahıslara ait çeşitli el yazması eserler sergilenmektedir. Ayrıca türbe bölümünde yer alan 16 mezar Kıbrıs el sanatlarını yansıtan el işi örtülerle zenginleştirilmiştir.

Günümüzde, Girne Caddesi üzerinde yer alan Mevlevihane’ye üzerinde ‘Ya Hazreti Mevlana’ ibaresi bulunan basık kemerli bir giriş kapısından girilmekte ve ‘L’ planlı avluya ulaşılmaktadır. Avluda Osmanlı taş işçiliğinin güzel örneklerini oluşturan mezar taşları ve kitabeler belli bir düzen içinde, açıklayıcı bilgileriyle sergilenmektedir. Avlunun doğusunda, basık kemerli giriş kapısından kare planlı semahaneye girilmektedir. Semahane eğimli ahşap tavanı taşıyan iki fil ayak ile bunları birbirine ve duvarlara bağlayan kemerlerle ikiye ayrılmıştır. Birinci bölüm giriş kapısı önünde yer alan dikdörtgen planlı bölüm olup, burada Mevlana’nın din, dil ve ırk ayrımı yapılmadan bütün insanlığı barış ve hoşgörüye çağıran felsefesi yazı, resim ve minyatürlerle anlatılmaktadır. İkinci bölümde ise semazenlerin sema yaptıkları alan ile mulrip mahveli yer almaktadır. Burada BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 65 -


Caretta Caretta Mevsimi Onlar uçsuz bucaksız denizlerin en narin hayvanları... Küçücük bir yumurtadan çıkıp denize ulaşmak için upuzun bir mesafeyi geçmek zorundalar. İçgüdüleriyle hareket edip - 66 -

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

hızlı davranmazlarsa her an ölümle karşı karşıya kalabilirler... Onlar dünya üzerinde yaşayan en yaşlı canlılardan biri olarak kabul edilen ve nesli tükenmek üzere olan Caretta Carettalar...

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kumsallarını yumurtlama alanı olarak kullanan Akdeniz Kaplumbağaları, 200 milyon yıldan bu yana nesillerini sürdürmeyi

başaran dünyadaki en eski canlı türü olarak biliniyor. Dünyada yer alan yedi tür deniz kaplumbağasından iki tanesi olan Caretta Caretta ve Yeşil Kaplumbağa, Akdeniz’de


yirmi dakika boyunca haber alan gönüllüler bunu gün boyu sürdürüyor.

nesillerini sürdürmeye çalışıyorlar. Caretta carettalar (sini kaplumbağa) ve yeşil kaplumbağalar (chelonia mydas) yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında nesillerinin tükenmemesi için yumurtlayacakları sahillerin önemli bölümünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kıyılarından seçiyorlar.

Çevre Koruma Dairesi ise kaplumbağaların rahatsız olmadan yumurtlaması için akşam yedi sabah sekiz saatlerinde yumurtlama alanlarına insan giriş çıkışlarını yasaklıyor. Kaplumbağaların yumurtlama sürecinin başlaması için güneşin batıp havanın kararması gerekiyor.

On sekiz yıldır koruma altında olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin önemli sahillerinde yapılan araştırmalara göre KKTC, deniz kaplumbağaları bakımından Akdeniz’de en önemli yumurtlama alanlarına sahip durumda bulunuyor. KKTC sahillerine bırakılan bu yumurtalar ayrıca Kıbrıs’ımızın çok temiz ve halen bakir olduğunun en iyi göstergesi olarak değerlendiriliyor. KKTC’nin önemli kumsallarından olan Alagadi, Karpaz, Altınkum ve Kuzey Karpaz sahilleri, kaplumbağaların yumurtlama alanı seçtikleri başlıca bölgeler olarak dikkat çekiyor.

yumurtladıkları tarihten, yumurtalardan kaplumbağaların çıkıp doğal hayata katıldığı ana kadar takip ediyorlar. Anne kaplumbağanın yumurtladığı yeri özel olarak koruma altına alan gönüllü araştırmacılar, yumurtadan çıkma tarihi geldiği halde açılmayan yumurtaları ve kumdan çıkamamış olan yavru kaplumbağaları doğayla buluşturuyorlar.

Girne’de bulunan Alagadi bölgesinin ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ olarak ilan edilip projelendirilmesiyle özellikle yurt dışından gelen araştırmacılar kaplumbağaların

Caretta carettaların 40-50 gün içinde yuvalarından çıkması gerektiği için, bu tarih geçtiği zaman görevliler koruma altındaki yuvayı açarak çıkan yumurtaları

ve kaplumbağaları inceleyip ardından doğaya salıveriyorlar. Yeşil kaplumğaların yumurtadan çıkma süresi olan 60-70 gün içinde çıkmaması halinde ise aynı işlem uygulanıyor. Açılan yuvadan canlı çıkan kaplumbağaların cinsiyetleri ve türleri hakkındaki bilgiler kaydedilirken, yumurtadan çıkamamış ya da yumurtada hiç oluşamamış kaplumbağalar da kayda geçiriliyor. Yuvadan çıkarılan kaplumbağalar gece uygun saatte gönüllüler ve turistler tarafından denize bırakılıyor. Açılması beklenen yuvalardan her

Kabukları 100 cm’den fazla olan yetişkin dişi kaplumbağalar kumsalda yumurtlamaya uygun bir yer arıyor. Ardından türlerine bağlı olarak 65 ila 110 adet arasında yumurta bırakıyor. Her bir kaplumbağa 10-15 gün arayla beşaltı kez yumurtluyor. Yumurtlama tamamlandığında yorgun düşen dişi kaplumbağa denize geri dönüyor. Tekrar yumurtlama yapmak için aynı plaja iki yıl sonra yeniden geliyor. Yerli ve yabancı ekolojistler ve öğrenciler, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan deniz kaplumbağalarının korunmasına yardım etmek amacıyla yumurtlama alanlarında gözlemlerde bulunuyor. Ziyaretçiler ve doğa tutkunları, bu doğa olayını gözlemlemeyi heyecan verici bir deneyim olarak görüyor.

BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 67 -


ÜMKAYA LTD.

ERTUGRUL GARAJ

Her türlü Hurda Alınır.

Sanayi Bölgesi 21. Sok No:40 LEFKOŞA 0 542 858 00 64 - 0 533 858 00 64


Açık Hava Reklaml

arı

LED TV REKLAMLARI her türlü baskı

katalog ı r a l k a m broşür r a l u k d e s r ü t otobfüj rakelamları menü ela rek a re

ort ayrak sız tab b lı ışık ışık

laminasyon film baskı(solmayan) display ürünler

Hayata dair ne varsa...

BİDERGİ KIBRIS

igaste

BİDERGİ tasarım 0 533 832 30 21


PAMUKKALE

Pamukkale’ye gelen turistler, ciltlerini gençleştirmek, cilt yaralarını iyileştirmek için 36 derece su sıcaklığına sahip antik havuzda yüzüyor.

Pamukkale, Denizli ilinde bulunan yeraltı kaynak sularının içerdiği kireçten oluşmuş havuzlardır. 2700 metre uzunluğunda ve 160 m yüksekliktedir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan görmek mümkündür. Ayrıca Pamukkale'de antik havuz, antik tiyatro, Arkeoloji Müzesi gezilmesi gereken yerlerdendir. - 70 -

Tepesinde Roma'dan kalma Hierapolis adlı antik şehir bulunur. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik dönemlerden beri kullanılmaktadır.

2012 - SAYI 12 - BİDERGİ

Termal su kaynaktan çıktıktan sonra 320m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 6070m lik kısmi çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülmekte ve ortalama 240-300m yol kat etmektedir. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı

Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma

kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.


BİDERGİ - SAYI 12- 2012

- 71 -


Ada Genelinde Düzenlenen Vücut Geliştirme Yarışması Life Zone GYM’de sonlandı. Alsancak’ta bulunan Life Zone GYM’de ada genelinde yapılan Vücut Geliştirme Yarışması’nın finali gerçekleştirildi. Girne Belediyesi’ninde katkılarıyla finali düzenlenen yarışmada 67.5 kilo ile 24 yaşındaki Niyazi T. SEYLANİ birinci seçildi.

BEMIR TRADING HURDACILIK LTD. Her türlü Kazalı Araba Alınır Her türlü Hurda Alınır Her türlü İkinci El Parça Bulunur.

Direktör Murat GÜLER - 2012 - SAYI - BİDERGİ 0- 72533 875 1212 67

Direktör Ünal Rızkı ÖNAL 0 533 838 22 88




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.