Bidergi sayı 13

Page 1




EDİTÖRDEN

2 AYLIK KÜLTÜR, MAGAZİN VE YAŞAM DERGİSİ

SAYI 13 / 2013

Yeni yılın ilk günlerine İmtiyaz Sahibi merhaba... Bidergi Kıbrıs olarak Esra DAĞLAR 13. sayımızda sizler ile buluşmanın mutluluğu Direktör içindeyiz. İki sene önce Melek KAYA çıktığımız bu yolda bizleri 0533 832 30 21 destekleyen ve benimseyen tüm halkımıza teşekkürü bir Yazı İşleri Müdürü ve Grafik borç olarak biliriz.

Tasarım Ayşegül T. KANLITUNA Fotoğraflar Sanatçısı Eray DİZMAN 0533 880 8890 Fotoğraflar AML Grafik Tasarım ve Fotoğrafçılık öğrencisi A. Zeynep DAĞLAR İletişim bidergikibris@hotmail.com 0 533 832 30 21 GİRNE - 2013 sayı 13

yılı modasını, Nazım Üstüner Oto Galeri’nin sizler için hazırladıkları muhteşem kampanyaları, Dünyaca ünlü Micro Minyatür sanatçısı Hasan Kale’yi, Ceycey Kuaförden Micro Keratin Kaynak uygulaması ile ilgili Doğru bildiğimiz yolda emin röportajımız okuyabilirsiniz. adımlar ile ilerlerken bizleri Son olarak ada genelindeki yanlız bırakmayan herkes bir tüm bayiilere dağıtımı kez daha gösterdi ki farklı gerçekleştirilen dergimizi size içeriğimiz ve kaliteli baskımız en yakın gazete bayiisinden ile herkesin güvenini satın alabileceğinizi de kazanmayı başardık. hatırlatalım. Bu sayımızda Yıldırım Mayruk ile yaptığımız röportajımızda Kıbrıs’taki moda ile ilgili eleştirilerini, H&V Ajansı sahibesi Hayriye Vurdu’nun bilinmeyen yönlerini ve hakkında çıkan haberlere verdiği cevapları, Garderobe butikten 2013

Tüm halkımıza bol kazançlı, mutlu huzurlu, sağlıklı bir yıl diliyoruz. Bidergi Kıbrıs Editör Ayşegül Tunçer K.

60 - 63 Moda Sizin için seçtiklerimiz

Ayşegül Kanlıtuna 22 - 23 Köşe yazısı Çocukta Cinsel İstismar

Esra Dağlar 46 - 47 Köşe yazısı Gebelikte sağlıklı beslenme

Funda Bilginer - 2 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


BİDERGİ’DEKİLER 4 Röportaj Viyabank Genel Müdür

Ahmet Bardak

6 Köşe yazısı Birkaç Mehmet Peki ya binlerce Ayşe

Barbaros ŞANSAL

10 - 11 Röportaj Garderobe Yeni yıla hazır

Dila Candaş

12 Kahveyle gelen keyif 14 - 15 Röportaj

40 Yaşam Koçu Bolluk ve Bereketi hayatınıza çekmenin yolları

Bülent Gardiyanoğlu

42 Köşe yazısı Micro Keratin Kaynak nedir?

Ceyhun Çomunoğlu 44 Araştırma

Modern büyü ve büyücülük

50 Bitkilerden gelen sağlık

Çörek otu mucizesi

Nazım Üstüner Oto Galeri

52 - 53 Dekorasyon Beyaz bembeyaz evler

16 Köşe yazısı

Cricova’daki şarap mahzeni

58 - 59 Dünyadan

Mehmet ÇOŞKUNDENİZ

Aşk değil sen suçlusun 18 - 19 Özel Röportaj

Yıldırım Mayruk

24-25

54 Kitap sayfası Kitap Kurdu Esra Dağlar

26-33 Kapak Röportajı H&V Ajans Sahibesi

Hayriye Vurdu

hakkındaki iddiaları yanıtlıyor

Bidergi ve Bigaste’ye ödül yağdı

34 - 35 Araştırma

Marlboro’nun kovboyu nasıl cinsiyet değiştirdi?

38 - 39 Sanat Micro Minyatür ustası Hasan Kale’nin fırçasından Kibrit Üstü İstanbul manzaraları 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 3 -


röportaj

Viyabank Genel Müdürü Ahmet Bardak

Bankacılık sektöründe yeriniz nedir? Biz KKTC’nin yerel bankalarındanız. Vizyonumuz, toplumsal sorumluluğunun bilincinde, değerlerine sadık, güvenilirliği, kalite yönetimi, uzman personeli ve müşteri odaklı hizmet anlayışıyla KKTC’de en iyi bankalardan biri olmaktır. Bu doğrultuda vizyonumuzu gerçekleştirmek için saptadığımız hedef ve ilkelerimiz vardır. Bunları kısaca özetlersek: *Müşterilerimizin beklentileri doğrultusunda onlara daha kaliteli hizmet sunmak, *Yasalara uygun çağdaş bankacılık hizmetleri sunmak, *İyi ahlaklı banka ve bankacı olmak, *Değişime açık olmak ve yaratıcılığı ön planda tutmak, *Etkin ve verimli ekip çalışması yaratmak, *Koşulsuz müşteri memnuniyeti sunmak, *Toplum ve çevreye önem vermek, *Bankamız çalışanlarını en değerli varlığımız haline getirmek.

Viyabank olarak KKTC ekonomisine nasıl bir katkıda bulunuyorsunuz? Viyabank olarak KKTC ekonomisine her söktörde ve her bireye hizmet vermekteyiz. Kişi ve şirket ayrımı yapmadan ayrıca müşterinin parasının küçük veya büyüklüğüne bakmadan aynı kalitede hizmet sunmaktayız. Bankamız 1999 yılında KKTC’nin yerel bankası olarak kuruldu. Kurulduğundan bu yana elde ettiği kaynakları tekrar KKTC’nin ve dolayısıyla KKTC halkımızın hizmetine sunduk. KKTC’nin konut i htiyacının karşılanması noktasında birçok projeye finansman sağladık. Projesi olup parası olmayan veya yarım kalmış inşaatını tamamlayamayan, tadilatını yapmak isteyen vatandaşlarımızı ve müteahhitlerimizi Viyabank’a bekleriz.

- 4 - 2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

VİYABANK Kıbrıs’ın en köklü bankalarının başında gelen Viyabank gerek verdiği kaliteli hizmet gerekse üreticiyi destekleyici kredileriyle bu yıl da Kıbrıs halkının tercih ettiği banka oldu. Ekonomik olarak sıkıntıda olduğumuz bugünlerde Tek Borç Tek Hesap kampanyasıyla yeni yıla girerken müşterilerine maaşının 40 katı kadar kredi çekme imkanı sunuyor. Yeni yıla girdiğimiz bugünlerde Viyabank’ı ve kampanyalarını daha yakından öğrenmek içinViyabank Genel Müdürü Ahmet Bardak ile kısa bir röportaj gerçekleştirdik.

Viyabank’ı vergide hep üst sıralarda görüyoruz, bununla alakalı ne söyleyebilirsiniz? Müşterilerimizin her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik, müşteri odaklı hizmet anlayışı ve etkin verimlilik esasına dayanan çalışmalarımızla karlılığımız üst düzeye yükselmektedir. Bunun sonucu da Aktif karlılığımıza ve özkaynak karlılığımıza yansımaktadır. Böylelikle KKTC’de 2010 yılında Kurumlar arasında 15., Bankalar arasında Vergi Sıralamasında ise 10. olduk. 2011 yılı resmi kayıtlara göre, kurumlar arasında Vergi Sıralamasında 15. sıradan 10. Sıraya ve yine bankalar Vergi Sıralamasında ise 10. sıradan 8. sıraya yükseldik. Buradan da anlaşılacağı gibi ödediğimiz vergi ile de KKTC mali bütçesine büyük katkı yapmaktayız.

Esnaf ve zanaatkarlarla ilgili projeleriniz nelerdir? Esnaf ve zanaatkarlar odasının MESAN DEVELOPMENT ŞİRKETİ LTD. ile birlikte yürütmekte olduğu “ Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Sanayi Sitesi 3. Etap İnşaatı Projesi”nin Finansmanını sağladık. Bu proje ile KKTC’ye 20 yeni işyeri daha kazandırılmış olacaktır. Biz banka olarak üreten ve çalışanın yanındayız.

İleriye yönelik planlarınız nelerdir? 2013 planlarınız nelerdir? İleriye yönelik olarak ilk aşamada, İnternet bankacılığı ve kredi kartımızı müşterilerimizin hizmetine sunmak ve akabinde de şube sayımızı artırmak istiyoruz.

Memura yönelik “Tek borç tek hesap” uygulamanız konusunda neler

söylemek istersiniz? Bu ürünümüz kamu çalışanlarına yönelik olup kamu çalışanlarımızın diğer banka ve benzeri borçlarını hesaplayıp bankamıza başvurmaları halinde açacağımız bir hesapta kendilerine tüm bu borçları kapatma imkanını sunuyoruz. Dolayısıyla birçok borç ve birçok hesap bankamızda tek bir hesapta toplanmış oluyor. Müşteriye sağladığımız uygun şartlardaki bu krediyle kafası rahat akşamları artık huzurlu uyuyabileceklerdir. Bu hesabın sağladığı diğer avantajlarını anlatacak olursak 8 yıl vadeli alındığında son yıl faizsiz olacaktır. Yani son yıl faiz ödemeyecektir. Maaşının 40 katına kadar kredi alabilecektir. Faizi düşüktür. İlk 3 ay ödemesiz dönem imkanı da sunabilmekteyiz. Bankamızın kamu çalışanlarına yönelik sunduğu avantajlı bir ürünümüzdür. Tüm kamu çalışanlarını bankamıza davet ediyoruz. Gelsinler bir çayımızı kahvemizi içsinler. Diğer avantajlarımızı da görsünler.

Bilançonuzu incelediğimizde görmekteyiz ki bankanız güçlü bir öz kaynak yapısına sahip. Bunun size sağladığı avantajlar nelerdir? Bunun müşteriye yansıması nasıl oluyor? Bankamızın öz kaynağının güçlü olmasının bize sağlamış olduğu en büyük avantajların başında satacağımız paranın maliyetinin düşük olmasını sağlaması ve bununda etkisiyle daha düşük faizli kredi vermenin sağladığı avantajlarından dolayı mevduata daha iyi faizler sunabilmekteyiz. Bankamızda uygulamakta olduğumuz faizler, diğer bankalar ile karşılaştırıldığında farkımız görülecektir. Sektörde döviz mevduatlarına ortalama yıllık verilen faiz % 3 - % 4 civarındadır. Viyabank olarak STG, Euro ve USD cinsinden döviz mevduatlarına yıllık % 5 faiz vermekteyiz.



köşe yazısı

PEKİ YA BİRKAÇ BİNLERCE MEHMET AYŞE? Gözbebeklerim donuklaşmış bakıyorum yarınlara. Akıl tutulması yaşamakta olan bir toplumun tam ortasındayım. Penaltıya kilitlenmiş milyonlar ekranda, Oysa ben kaçırılan milletvekilinin arkasındayım. Yobazın zihninden gelen alay, Bakır tencere zehirler eğer yoksa sathında parlak kalay. İstesem manzumeye bağlar sayfalarca

yazarım da, Nedense içimden gelmiyor bu ara. Biri çıkmış “birkaç şehit asker için meclis mi toplanır?” demiş. Hem de nasıl doğru demiş. Şimdi mübarek ayda, iftar davetleri varken ne gerek var? Bu sıcakta meclisin açılması düşünün ki ne masraf bak ekonomik istikrar? Her yerden uçacak, gelecekler. VIP terminallerinde yiyip, içecekler, Escortlar ile de

gezecekler. Sonra aydınlatma, soğutma, su ve güvenlik... Çok para harcanır siz boşverin ! Nasıl olsa sosyal paylaşım sitesinden yönetiliyor bu devlet. Açıklamalarını oradan yapıyorlar yerli yersiz beyinler et. Orada da ifade kolay yazılır ‘’haddini bil terbiyesiz’’ Nasılsa hepimiz biriz ama hepimiz keriziz! Madenci göcük altında, mehmet ise artık cemevinden sallama,

Hilary gelmiş ayağa ey d*llama anlasana Boşver! 5 çayına toplansın pahalı çantalı kadınlar, İftarda hurmalar nasılsa çekirdek mi ayıklar? Hayal oldu bizim boru hattı nabucco? Nikah şahidiydi Berlusconi düğün töreni Sanders Sons & Co. yolunda. Şimdi Musul-KerkükLazkiye hattı devrede, Sıfır sorun gerçekleşti bak cephede.

Ölmüş birkaç Mehmet, Buraya kadar hepsi iyi de, Beş milyon çocuk gelin Ayşe. Kendi rızasıyla NÇ, Spastik kızın babası da tecavüz edince, Doğan kızlarımız artık anne olamıyor, damızlık olarak kullanılsınlar diye!

Barbaros ŞANSAL

- 6 - 2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

TOP’LU İĞNE 34 ...





röportaj

GARDEROBE yeni yıla hazır

Yılbaşı yaklaştı. Bu yıl da her yıl olduğu gibi modayı öğrenmek adına sizleri Dereboyu’nun en vazgeçilmez butiklerinden biri olan Garderobe’a götüreceğiz. Kaliteli işçilikle bezenmiş birbirinden farklı modelleriyle Garderobe bu yıl da her yıl olduğu gibi muhteşem bir koleksiyon ile sizleri bekliyor. Dila ve Raşit Candaş kardeşlere ait olan butikte iki kardeşin muhteşem zevkleriyle seçtikleri modeller moda dergilerinden fırlamış gibiler. Avrupa’nın seçkin modacılarının ve modanın kalbinin attığı ülkelerin her birinden özenle seçilmiş kıyafetler Garderobe’da yeni sezona hazır. Dilerseniz 2012’ye veda ederken 2013’te moda olarak bizleri nelerin beklediğini Dila Candaş’tan öğrenelim. Dila hanım, modayı Garderobe farkıyla yaşamak isteyenler için bu senenin modasını bize anlatabilir misiniz ? Bizim konseptimiz açıldığımız günden beri değişmiyor. Çalıştığımız firmaları koleksiyonları hep pastel tonlar üzerine ve değişmiyor. Ama bu sene siyah ve altın rengin karışımları sıkça kullanılacak. Genelde gümüş modaydı. Bu sene kıyafetlerde altın rengi zımbalar, fermuarlar, aksesuarlar çok moda. Onun dışında abiyelerimizde yine pastel tonlarımız hakim ama renklerimizde farklılıklar var. Pudra rengi biraz daha vizon rengine kaydı. Haki, koyu yeşil rengini renklerimiz arasına kattık. Kıyafet kesimlerinde farklılıklar var. Geçtiğimiz sezon kabarık modeller moda iken bu sene üste oturan daha kadınsı modeller ön plana çıkıyor. Kısa ve komple taş olan modellerimiz büyük ilgi görüyor.

Abiyelerde 2013 modasını öğrendik peki günlük kıyafetlerde neler moda? Günlük kıyafetlerde bu sene deri çok ön - 10 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

plana çıkıyor. Deri ile dantelin kullanıldığı modeller en ilgi çeken modellerimiz. Bunun dışında yine deri ile payet, fermuar, zımba detayları da günlük kıyafetlerde çok moda. Ürünlerimiz gerçek deri ve gerçek kürk. Geçen sene tilki modaydı. Busene yine tilki var ancak ağırlıklı olarak tavşan ve kuş kullanılıyor. Abiyelerin üzerine kullanılabilecek kürklerimiz var.

Birçok yerde satın aldığımız ürünün gerçek mi sahte mi ayırt edemiyoruz. Gerçek denilenler çoğu zaman sahte çıkıyor. Ancak Garderobe’da her ürün gerçek. Ürünleri satın alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Ailemizin kumaş işinden gelmesi de bizim için bu konu da çok büyük avantaj oldu. Küçüklükten beri bu işin içinde olduğumuz için bir ürünü alırken gerçek ipek, deri, kürk, şifon vb. olup olmadığını hemen anlayabiliyoruz. Ürünlerimizin kalitesinden ödün vermemek için her zaman en kaliteli kumaşları, gerçek kürk ve deri kullanıyoruz.

Aksesuarlarda bu sene neler moda? Başta da dediğim gibi siyah ve altın rengi çok moda. Dolayısıyla takılarda da altın rengi ve altın renkli taşlar bolca kullanılıyor. Altın çok kolay tercih edilen bir renk değil aslında. Geçtiğimiz yıllarda gümüşe alıştığı için bayanlara biraz zor gelebilir diye düşünebilirsiniz ancak bizi takip eden müşterilerimiz modanın bilincinde. Mağazamızda altın rengi aksesuarları görünce hemen bu senenin modası altın rengi demek ki diyorlar ve altına daha çok ilgi gösteriyorlar.

Koleksiyonunuzu oluştururken bu sene hangi ülke ile çalıştınız? Geçen yaz ve bu kış İtalya ile ağırlıklı olarak çalışmayı tercih ettik. Bu sene boyunca da böyle devam edecek.

Modellerinizin belli bir beden aralığı var mı? Bilindiği üzere modellerimizin her birinden birer adet geliyor. Her bedende


bayanın tercih edebileceği bir koleksiyonumuz var. Günlük ve abiye ürünlerimizde en küçük bedenden en büyük bedene kadar kıyafet bulabiliyorsunuz.

çok ağırlık verdik belki Girne’de günlük kıyafetlere ağırlık verebiliriz.

Kıbrıs’ta en kaliteli ürünleri getiren butiklerden birisiniz. Bugüne kadar sadece abiye ve günlük kıyafetler üzerine koleksiyon hazırladınız. Gelinlik sektöründe de yer almayı düşünüyor musunuz?

Bu sene yılbaşına büyük bir kampanya ile giriyoruz. Ayakkabılarımız yeni yıla özel %50 indirimde. Ayrıca bazı kıyafetlerimizde de % 30 indirim var. Yeni sezon ürünlerimiz ve kampanyadaki fırsatlarımız büyük ilgi görüyor. Ancak ürünlerimiz sınırlı sayıda bu yüzden bayanların ellerini çabuk tutmaları gerekiyor.

Kıbrıs’ta ürünlerimiz tek ve benzeri olmadığı için halkımız tarafından beğenildik. Ürünlerimizin üzerinde kullanılan kristaller, payetler, aksesuarlarımız çok ilgi gördü. Gelinlik olarak bazı müşterilerimizin talepleri de oldu. Bizim de aklımızda gelinlik ile ilgili bir proje var. Ancak gelinlik farklı bir sektör olduğu için geniş çaplı bir araştırma yaptıktan sonra buna daha net karar vereceğiz.

Son olarak Yeni yıl dileklerinizi alabilir miyiz?

Yeni yıla özel bir kampanyanız var mı?

Yeni yılın halkımıza sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum. Yeni yıla girerken siz de tüm gözleri üzerinize çekmek ve gecenin en şık kadını olmak isterseniz hepinizi Garderobe’a bekliyoruz.

Garderobe denilince herkesin aklında eşi olmayan kıyafetleri bulabileceğiniz tek yer olan bir butik beliriyor. Modayı önceden takip etmek isteyen birçok bayanın ilk tercihisiniz. Bu sene burada moda olan modelleri siz geçen sene satışa sunmuştunuz. Biz bunun sebebini biliyoruz. Okuyucularımız için de tekrar söyleyebilir misiniz? Modellerimizi Avrupa’dan getirttiğimiz için ülkemizde bir sene sonra moda olacak modelleri getiriyoruz. Çünkü Avrupa’nın modası bellidir. Türkiye ve KKTC’ye bir sene sonra gelir. O yüzden moda konusunda daha ilerideyiz. Takılarımız ve ayakkabılarımız da Avrupa’dan.

Garderobe şu anda sadece Lefkoşa Dereboyu’nda bulunuyor. Şube açmayı düşünüyor musunuz? Farklı projelerimiz var. İlerleyen zamanlarda Girne’ye bir yer açmayı düşünüyoruz. Konseptimiz aynı olsa bile ürünlerimiz farklı olabilir. Girne’deki müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak bir koleksiyonu da orada satışa sunmayı planlıyoruz. Lefkoşa’da abiyeye daha 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 11 -


Kahve’yle gelen keyif Türk kahvesi çekilmesi, pişirilmesi, sunumu, hatta falıyla tüm kahvelerin önüne geçiyor. Birbirinden özel fincanlar ve en güzel pişiren cezvelerle ekipmanı tamamlanan kahveyi pişirmeden önce “kahvenizi nasıl içersiniz” diye soruluyor. Kimi sade, kimi orta şekerli… Zaten az şekerli ve şekerli de eklenince seçenekler dördün üzerine çıkmıyor. Türk kahvesi öyle hemen çabucak da pişmiyor. Cezvede karıştırılıp ateşe sürülen kahvenin ilk köpüğü 1.5 dakikada oluşuyor. Kabaran köpük fincana dökülüp bir taşım daha pişiriliyor ve fincana boşaltılıyor. Toplam iki dakika. Pişirilip sunulması kültürden kültüre büyük farklılık gösteren kahvenin Türk usulü servisinin önemli özelliklerinden biri de süt ya da krema eklenmemesi. Hatta yanında bir bardak su, isteğe göre fincanın tabağında küçük bir lokum ile ikram edilmesi… Kahvenin içinde 600’den fazla aroma var. Ne zaman fincanın içindeki kahve bitiyor, içindeki telveler okunuyor, ondan sonra bu aromalar damakta farklı bir tat bırakıyor. Fal bakılmadan Türk kahvesinin tadı çıkmıyor. İyi niyetler, denizatları, yunuslar, gözyaşı döktüren haberler, üç vakte kadar olacak hayırlı işler…

Bugün dünyanın dört bir yanında kahvenin farklı adları, çeşitleri, kültürleri var. Ancak Türk kahvesi, çekilmesi, pişirilmesi ve sunumuyla hepsinden farklı, uzun ve keyifli bir seremoni.

- 12 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Kahve ne kadar çok kavrulursa, ne kadar ince çekilirse o kadar sert oluyor. Ekvatorun bol yağış alan sıcak ikliminde yetişen kahve ağacı, denizden 300 – 600 metre yükseklikteki yaylaları, kumlu, demirli, volkanik kayaların kül rengi topraklarını seviyor. O, bitişik taçyapraklı, ikiçenekli bitkilerin kökboyasıgiller familyasından bir ağaç. Ağacın kiraza benzeyen çekirdek meyvelerinden kahve oluşuyor. Çiçekleri kuruyup yere döküldükten sonra ağacın dallarında renksiz çekirdekler kalıyor. Ardından dallarda kalan çekirdekler silkelenip güneşte kurutuluyor ve tahta tokmaklarla dövülüyor. Kabukları sıyrıldıktan sonra da öz meyvesi ortaya çıkıyor. Bunlar kavrulduktan sonra öğütülüyor. Kahvenin keşfedilişi ise çeşitli rivayetlere dayanıyor. Ancak bunların içinde en yaygın olanı III. yüzyılda Habeşistan’a

Kaffa şehrine yerleşen ve hayvan yetiştiren rahiplere ait olanı. Rahipler bir gece hayvanların bir türlü uyumadığını, hoplayıp zıpladıklarını görmüşler. Bu hal günlerce sürünce de içlerinden biri hayvanları takip edip tuhaf, yabani bir bitkiyi yediklerini fark etmiş. Yanılıp yanılmadığını anlamak için deneyince de, kendisini her zamankinden zinde, canlı hissetmiş. Böylece de kahve denen bitki insanoğlu tarafından keşfedilmiş. Kahvenin bize gelişi ise, yine anlatılanlara göre Kanuni sultan Süleyman zamanında olmuş. 1543 yılında kahve İstanbul’a ilk kez gemilerle gelmiş. Tabii gelişi büyük olay olmuş. Dervişler tarafından tanıtılıp yayılmaya başlamış. Dinsel törenlerin ayrılmaz parçası olarak camilerde içilmeye başlanmış. Şehir merkezlerine kahvehaneler açılmış. Ancak bundan sonra bağımlılık derecesinde alışkanlık yapan kahvenin içilmesi din adamları tarafından yasaklanmış. Hatta devrin şeyhülislamı “kömür oluncaya kadar kavurup yakılan nesnenin yeme içmesi caiz değildir” demiş ve kahve getiren gemileri daldırıp yükleriyle beraber denize batırmış. Elbette yasaklanan her şey gibi kahve de sonunda tutku yaratmış. Yasaklar da bu tutkuya yenik düşmüş. 1554’de Hekim adlı biri Halep’ten, Şemsi adlı biri de Şam’dan İstanbul’a kahve getirmişler. Tahtakale’de bir dükkan açılıp kahve pişirilerek halka satılmaya başlanmış. Sonraki yüzyıllar boyunca zaman zaman uygunsuz bulunsa ve hatta yasaklansa da kahvehane de, kahve de gitgide yaygınlaşmış. Ancak 19. Yüzyıl sonuna kadar Türk kahvesi hep çiğ çekirdek olarak satılıyor, evlerde kavrulup el değirmenlerinde öğütülüyomuş. 1871 yılında ilk kez kahveyi dibeklerde öğütüp hazır satmaya başladılar. Ve o gün bu gündür kavrulmuş ve öğütülmüş Türk kahvesi geleneği devam ediyor; bu nefis rahiya nesilden nesile aynı seremoniyle geçiyor.



röportaj

Nazım Üstüner Oto Galeri

Başarılı ve genç iş adamları röportajlarımızın bu sayımızdaki konukları Nazım Üstüner Oto Galeri’nin genç patronları İbrahim ve İnsel Üstüner. 22 yıldır halkımıza kalite ve hizmetten ödün vermeden çalışan şirketi gelin birlikte daha yakından tanıyalım. Kendinizden bahsedebilir misiniz? İbrahim Üstüner

27 yaşındayım.YDÜ’den 2006 yılında Beden Eğitimi Bölümü mezun oldum. 1996 yılından beri spor yapmaktayım. Yüzme ile uğraşıyorum. 1996 – 2002 yılına kadar yüzme ile ilgilendim. 2002 yılında antrenörlük yapmaya başladım. Şu anda işten vakit bulamadığımız için antrenörlük yapamıyorum.

İnsel üstüner

senedir hizmet vermektedir? Üstüner Oto Galeri 22 senedir halkımıza hizmet vermektedir. İlk açıldığında galerimizin sahipleri babam ile amcamdı. İki ortak ayrıldıktan sora galerimizi ikiye ayırdık. Nazım Üstüner Oto Galeri olarak isim değiştiren galerimiz şu anda babamızdan bize kaldı. Biz de iki kardeş şirketimizi yürütüyoruz.

Galerinizde hangi marka arabalarbulunmakta?

25 yaşındayım. Baba mesleği olan galeri işini biz devraldık. Daha önce galeriye yönelik bir çalışmamız yoktu. Ben İnşaat Mühendisi mezunuyum. Piyasanın iş bulma alanında kötü olmasından dolayı hazır kurulu olan işi geliştirmeye karar verdik.

İbrahim Üstüner - Opel, Toyota, Nissan, Suzuki, Subaru, Mitsubishi, BMW, Mercedes, Audi ve daha bir çok araba galerimiz bünyesinde bulunmakta.

Nazım Üstüner Oto Galeri kaç

Satışlarınız nasıl?

- 14 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

İnsel Üstüner - Sadece araba sektörü için değil bu yıl her sektörde ekonomik bir sıkıntı ve satışlarda düşüş var.

Şu andaki kampanyalarınız nelerdir? İbrahim Üstüner - Şu anda halkımız tarafından da büyük ilgi gören Credit West Bankası ile yapmış olduğumuz 72 ay vadeli kefilsiz kredi kampanyamız halen devam etmekte. Müşterilerimizden güzel tepkiler alıyoruz. Kampanyamız beğenildi. Bunu dışında yine aralık ayının ortalarına doğru başlatacağımız kampanyamızın hazırlıklarını tamamlamak üzereyiz. İnsel Üstüner - Kampanyalarımız yılbaşı için hediye anlamında bir çalışmamız yok ancak şu anda devam eden Credit West bankası ile olan


kampanyamız büyük ilgi gördü. İlerleyen zamanlarda kredi kartına % 0 faizle bir satış kampanyamız olacak. Hem birinci hem de ikinci el araçları alabilecekler. Kefilsiz araç alımları daha çok 2005 ve üzeri araçlar için geçerlidir. Kredi kartı kampanyası şu anda hazırlanma aşamasında.

En düşük ve en yüksek araç satış fiyatlarınız nelerdir? İnsel Üstüner - Şu anda galerimizde 10.000 tl ile 85.000 tl arası değişen fiyatlarda araçlarımız bulunmaktadır.

Piyasada en çok tercih edilen araba hangisi? İrahim Üstüner - Araç yedek

parça, servis elemanlarının kolayca bulunabilmesinden dolayı en çok Toyota tercih ediliyor.

Araç satışı sonrasında ne gibi hizmetler veriyorsunuz? İbrahim Üstüner - Plakasız araçlarımıza iki sene motor ve şanzıman garantisi veriyoruz. Dışarıda yapılan servis ücretlerinin çok daha düşük fiyatlar ile müşterilerimize hizmet

veriyoruz.

Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? İbrahim Üstüner - Boş vakitlerimde fotoğrafçılık ve müzik ile uğraşıyorum. Kendimize ait bir müzik grubumuz var. İnsel Üstüner - Boş vakitlerimde triatron spor ile ilgileniyorum. Tiriatron; yüzme, koşu ve bisikleti içeren bir spor dalı. Bunun dışında klasik arabalara ilgimiz var.

İbrahim Üstüner – Bizim firma olarak en çok dikkat ettiğimiz nokta müşteri memnuniyetidir. Arabayı sattık işimiz bitti diye düşünen bir firma değiliz. Sattığımız araba ikinci el dahi olsa bizden alındıktan kısa bir süre sonra araç arıza yaparsa elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Sosyal Medya artık çok yaygınlaştı. Size müşterilerinizin internet üzerinden ulaşabileceği bir adres var mı?

İbrahim bey, grubunuzdan bize bahsedebilir misiniz? İbrahim Üstüner - kktcarabam.com Benim müzik ile ilgilenmem sekiz sene kadar önceye dayanıyor. O dönemde iki kişi olarak başladık, bu sene aktif olarak Ultrasound isminde altı kişiden oluşan bir grubumuz var. Ben grubumuzda perküsyon çalıyorum. Eğitimimi Yamaha Majör’den aldım.

Müşteri memnuniyetini ön planda tutuyorsunuz. Bunu sizden araç alan birçok müşterinizden duymamız mümkün. Bu memnuniyeti nasıl başarıyorsunuz?

ve kktcgalerim.com adreslerinden satışlarımız var. Müşterilerimiz galeriye gelmeden arabalarımızı bu adreslerden inceleyip satın alabiliyorlar.

Piyasanın durumu kötü. Piyasanın durumuyla ilgili yorumlarınızı ve en fazla karşılaştığınız sorunu öğrenebilir miyiz? İbrahim Üstüner - Bizim sektörümüzde piyasanın düşük olmasının sebebi sağda solda yasal olmayan yollardan araba satışlarının yapılması. Piyasanın fiyatlarının altında satışlar yaparak kira, vergi vb hiçbir yükümlülüğü olmayan insanlar bizim işimizi engelliyor. Atatürk Stadyumu’nun etrafında, sanayi girişlerinde, büyük süpermarketlerin park yerlerinde bu şekilde satışlar yapılıyor. Gerekli yerlere çok kez bildirmemize rağmen bir sonuç alamadık. Dileriz yetkililer konu ile ilgili en kısa zamanda gerekli işlemleri yaparlar. İnsel Üstüner - Devletimizin kestiği seyrüsefer harçları ve arabaların üzerine konulan hacizler en çok karşılaştığımız sorunlardan. Bu banka hacizleri maalesef koçanların üzerinde görülmüyor. Dolayısıyla aracı aldıktan sonra satışında sorun çıkabiliyor. Bir araba satarken içene araba alıyorsunuz. Ancak satmaya kalktığınızda satılmıyor bu araç dolayısıyla sorun yaşıyorsunuz. Sonuçta haciz satılamaz ve devredilemez olduğundan dolayı satışı gerçekleştiremiyorsunuz. Bu konu ile ilgili yasaların düzenlenmesi gerekmekte.

Son olarak okuyucularımız neler söylemek istersiniz? Tüm halkımızın yeni yılını en içten dileklerimiz ile kutluyoruz. Herkesin uygun koşullarda araba sahibi olması için kampanyalarımız devam ediyor. Herkesi bekliyoruz.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 15 -


Mehmet

Aşk Suçlusun DEĞİL

COŞKUNDENIZ

SEN

köşe yazısı

Aşk Doktoru

Aşkla ilgili beklentileri yerine gelmeyen insanların ilk yaptığı şey aşkı kötülemek ve varlığını reddetmektir. Bu yolla aslında yaşadıkları şeyi de inkar etme yoluna giderler. Onlara göre terk edilmeleri, aldatılmaları kendi aptallıkları yüzünden olmuştur. Bu aptallığın üzerini kapatmak da aşkı yok saymak, ‘yalan’ ilan etmekle mümkündür. Bunu dışarıya karşı böyle gösterirlerken, yalnız kaldıklarında gerçekliğinden hiç kuşku duymadıkları aşkın acısını en derinden yaşarlar. İnsanların kendilerini koruma dürtülerini anlıyorum ama aşkı inkar yoluna gitmelerini anlamıyorum. Zaten biri size “Aşk yoktur. Yalandır. Aşka inanmıyorum” diyorsa bilin ki; bir zamanlar aşkın en büyüğünü yaşamıştır, hatta büyük olasılıkla hala aşıktır. Her insanda defalarca aşık olma potansiyeli vardır. Daha önce de yazmıştım, insan ‘seri aşık’tır. Bir aşk biter, diğeri başlar. Birine aşıkken başkasına aşık olamazsınız ama aşkınız bittiği andan itibaren her an yeniden aşık olabilme olasılığınız vardır. Lütfen sözüme dikkat edin, ‘aşkınız bittiği andan itibaren’ diyorum. Burada ‘ilişki’ ile ‘aşk’ı özellikle ayırıyorum. İlişkinizin bitmiş olması, terk edilmeniz ya da aldatılmanız aşkınızın bittiği anlamına gelmez. Zaten aşk acısı da bu yüzden çekilir. Yani ilişki bitmiştir ama aşkınız devam etmektedir. İşte acı olan da budur zaten. Öyleyse, aşkı inkar etmek, yok saymak size fayda getirmez. Aslında böyle söyleyenler de gayet iyi biliyorlar ki; kendilerini bu dünyada en çok mutlu eden şey aşktır. *** Bir de “Kimseyi onun kadar sevemem” ya da “Kimse beni onun kadar sevemez” diyenler var. Nereden biliyorsunuz? Böyle söyleyenler yaşadıklarını geçmiş aşklarıyla karşılaştırarak yargıya varıyor. Oysa her aşk kendine özgüdür, karşılaştırılamaz. - 16 -2012 - SAYI 11 - BİDERGİ

Üstelik madem bu karşılaştırmayı yapıyorsunuz, gelecekte yaşayacağınız aşkın en büyüğü olmayacağı ne malum? En doğru yol bu tür karşılaştırmalardan uzak durmaktır. İnsanların sevme biçimleri farklıdır. Kişilerin size olan davranışlarını birbirleriyle karşılaştırdığınız zaman bir tek doğruya ulaşmanız mümkün değildir. *** Mutlu olmayı ya da mutsuzluğu başkalarının inisiyatifine bırakmak hatadır. Ne kadar aşık olursanız olun, siz hayatınızı hep sevgilinizin dediklerine göre şekillendiriyorsanız, tamamen onun isteklerine endeksli bir hayat yaşıyorsanız, ilişkiniz bittiğinde yıkılmanız da çok doğal. Çünkü siz onun söylediklerini yaparak geleceğe yatırım yaptığınızı sandınız. Bu şekilde davranırsanız, onun istediği gibi biri olursanız sizden hiç vazgeçmeyeceğini sandınız. Tüm bunları planlarken de bugünü kaçırdınız, mutlu olamadınız ve tabii ki terk edildiniz. Bu kadar çok üzülmeniz bundan, yaptığınız fedakarlıkların kıymetini bilemediğine hayıflanıyorsunuz. Cezmi Ersöz “Aşkta yarın yoktur sevgili...” derken bunu kast ediyordu işte. Diyeceğim o ki; her insan mutsuzluğunu biraz da kendisi hazırlar. Aşkta mutsuz olduğunuzda aşkı suçlamak yerine kendinize dönüp “Ben nerede hata yaptım?” diye sorarsanız, bir sonraki ilişkinizde mutlu olma olasılığınızı artırırsınız.



YILDIRIM MAYRUK

röportaj - 18 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Dünyaca ünlü Türk Modacı Yıldırım Mayruk Bidergi Kıbrıs’a çok özel bir röportaj verdi. Tatil için sık sık Kıbrıs’a gelen modanın duayeni Mayruk, Karmi’de kalırken yanlarında bir tek Bidergi Kıbrıs vardı. Sizi daha fazla meraklandırmadan yıldırım beyin röportajıyla başbaşa bırakıyoruz. Yıldırım bey, bu yıl sizi Kıbrıs’ta çok sık gördük. Kıbrıs’a iş için mi yoksa dinlenmek için mi geliyorsunuz? Kıbrıs’a dinlenmek değil daha çok kaçış için geliyorum.

Kıbrıs nasıl bir yer sizin için? Kıbrıs; sakin, huzurlu, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği ve kendimi gayet rahat hissettiğim yerlerden biri benim için. Kıbrıs’ı kışın daha çok seviyorum. Bir kere yılbaşında geldim süveterle dolaştım. Martta geldim mimozalar açmıştı. Çok seviyorum Kıbrıs’ı. Kıbrıs’ta yaşamayı düşünüyorum. Herkes işimi bırakıp başka bir yerde yaşayacağıma inanmıyor ama Kıbrıs’ta Karmi gibi bir yerde yaşarım. Gece geç yatarım sabah erken kalkarım. Buraya geldiğim hiçbir tatilimde sıkılmadım. Eğer burada bir ev alırsam ve işi bırakmaya karar verirsem hayatımı Kıbrıs’ta geçirmek isterdim. Gece pencerenizi açtığınızda hiçbir gürültü yok. İstanbul’da Kabataş’ta oturuyorum. Ben evimde gece cam açtığım zaman sabaha kadar bir uğultu sesi duyuyorum. Geceleri gürültüden uyuyamıyorum.

Kıbrıs ile ilgili ilerleyen zamanlarda kendi mesleğiniz ile ilgili bir yatırım yapmak planlarınız arasında var mı ya da gelecek olan teklifleri değerlendirir misiniz? Öyle bir teklifin geleceğini sanmıyorum. Bu yüzden de burada her hangi bir yatırım planı yapmadım. Ama Kıbrıs benim için yaşanılabilinecek bir yer bu sebep ile burada bir ev alsam mı diye düşünmeye başladım. Karmi’de kaldım geçen geldiğimde bildiğiniz gibi. Doğasına, temiz havasına, sakinliğine hayran kaldım diyebilirim. Burada kaldığımız yeri bir haftalığına kiraladık evden çok memnunuz.

Türkiye’de sizden sonra moda adına sizin kadar başarılı olan ve adından bu

kadar bahsettiren biri daha gelmedi. Bir Yıldırım Mayruk gelmedi. Bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz? Herkes kendince bir şeyler yapıyor. Ama benden sonra Türkiye’de modanın artık bu şekilde olmayacağını biliyorum. Yani benimle birlikte bir devir kapanacak yeni bir devir açılacak. Yeni bir devir açıldı ama bu devir kötü bir devir. Benden sonra gelecek olan dönemde iyi dikiş bitecek.

Bu güne kadar kaç defileniz oldu? 1980 yılından beri 64 defile gerçekleştirdim. Bunların içine Japonya, Moskova, Londra, Dubai, Paris, Abu Dhabi, Afrika, Türkmenistan’ı katmıyorum. İzmir, Adana, Diyarbakır gibi şehirlerde tekrarlanan defilelerimi de saymıyorum.

Kaç parça tasarımınız sergilendi diye sorsak… Her defilede 65 ila 80 arası elbisem bulunuyor.

Kıbrıs’taki giyim tarzı ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim? Sokakta gördüğüm genç kızlar çok kötü. Süper mini, kötü saçlar. Minileri giyerken önden bakıyor, arkadan hiç bakmıyorlar. Ben müşteriyi giydirince karnının altı gözüküyor mu diye bakarım, arkadan bakarım çok kısa mı diye ve yürütür oturturum. Ben bu kadar kısa eteği sevmiyorum. Burada giyilen kısalıkta elbiseler benim atölyemde senede üç dört defa dikiliyor. Onu da bacakları uzun ve fiziği düzgün bayanlara dikiyoruz. Geçen gün bakkala gittiğimde markette kısacık transparan etek giymiş bir bayan gördüm. Bakkala giderken bu şekilde giyinilmesi çok yanlış. Ben transpana da karşıyım. Transparan benim için teşhircilik demek.


Bunların dışında Kıbrıs’ın da kendine göre bir modası var. Gördüğüm kadarıyla Kıbrıs’ın modası süper mini ve siyah. Herkes siyahın içinde. Kıbrıslının gelirini iyi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de geliri yüksek insanlar var ama giyinen insan diye sorsanız 2 bini geçmez. Ben burada bir şey görmedim bir topluluğa katılmadım. Ama otellerde kaldığım süre içinde mesela düğüne gelen misafirleri incelediğimde düzgün giyinmiş kimseyi görmedim.

Uzun yıllar birçok ünlüyü giydirdiniz ama artık ünlüler ile çalışmıyorsunuz. Neden ünlüler ile çalışmıyorsunuz? Şimdi eskiden artistler ile çalıştım. 20 25 sene evvel artistler ile çalışmamaya karar verdim. Elimdekiler bitene kadar devam ederim dedim. Ve benim epey zamandır artist müşterim yok. Bu sene Bülent Ersoy ve Emel Sayın ile çalıştım benim çok eski müşterilerim oldukları için kırmadan aldım ama bir kere daha artist ile çalışamayacağımı tekrar anladım. Bülent Ersoy’da isyan ettim. Emel Sayın da çok sevdiğim, çok düzgün bir insan ama çok zıt iki kutup olduğumuzu gördüm ve yapamayacağımı anladım. Benim kökleşmiş 40 senelik 35 senelik müşterilerim var. Yani dikişe başladığım senedeki müşterilerim duruyor benim.

Dikişe başladığınız günler ile ilgili unutamadığınız bir anekdotunuz var mı? Onu sorarsanız bizim her günümüzde bir anımız var. İlk atölyem eşyalı İstiklal Cadde’sindeydi. O zaman İstiklal Caddesi çok önemliydi ve düzgün kılıklı insanların gezdiği bir yerdi. Beyoğlu da şimdiki Beyoğlu gibi değildi. Bugün ki insanlar Beyoğlu’nda dolaşamazdı. Ben artık Beyoğlu’na çok seyrek gidiyorum. Eskiden gittiğimde ağlardım şimdi alıştım. Beyoğlu’na en son sene başında kitap almak için gittim. Bir pazar günü Galatasaray’da arabadan iniyorum, Taksim’e kadar gelip arabama biniyorum evime gidiyorum. O zaman kamyonlar gece 12’den sonra giriyordu. Beyoğlu’nda açacağım atölyeme eşyaları indirecektim. Kapıcıya haber vermek için gittim, gece eşyaları boşaltıcağız haberiniz olsun dedim. Kapıcı bana bir paket verdi. Dikiş bıraktılar size dedi. İlk müşterim benim dünyada gördüğüm sayılı güzel insanlardan bir tanesiydi. Figen Arman diye bir hanım efendiydi. İstiklal Cadde’sinde bir kere rastladım yürüyordu. İstiklal Caddesi’nde ona dönüp bakmayan tek bir insan yoktu.

Yeni nesil modacılar ile ilgili

düşünceleriniz neler, Kıbrıs’taki modacılar ile ilgili bir bilginiz var mı? Açıkçası Türkiye’de bile o kadar çok modacı var. Benim bildiğim 7-8 isim var. Bir iki tanesi beni defilesine çağırdığı için işlerinin çizgilerinin ne olduğunu biliyorum bunun dışında kimse çağırmadığı için pek bir bilgim yok. Zaten benim olduğum muhitte o elbiseleri giyen de yok. Bakıyorum bir sürü atölye sahibi saat 11’de işe gidiyor. Benim öyle bir lüksüm yok. 20 sene önceye kadar atölyemi her sabah ben açtım. Kendi odamı kendim temizleyip işe başladım pis oda da çalışamam. Atölyedeki temizlik işlerine bakan elemanım hep benden sonra geldi. Türkiye’de herkes saatinden sonra işe geldiği için ve bende yumuşak bir patron olduğum için bir şey yapamıyorum ama çıkış saatini bir dakika geçirmiyor. Bunları görmemek için dört beş senedir saat dokuz buçuk onda aşağıya iniyorum ama saat dokuzdan itibaren yukarıdan aşağıya telefonla işi idare ediyorum. Bütün işi ben yapıyorum benim atölyemde ben çıktığım zaman iş duruyor. Kıbrıs’a da ancak Cuma günü gelip Pazar günü dönüyorum.

Türkiye’de son dönemlerde çıkan moda ile ilgili yarışmaların doğruluğu ile ilgili ne diyorsunuz? Hepsine rezalet diyorum. O programlarda insanları yerden yere vuruyorlar. Oradaki insanlar da tek bir şey söylemiyorlar. Bir diğer yarışmada da insanlar mağazaları dolaşıp kıyafet alıyorlar. Oradaki beyefendi de en kötü elbiseye onay veriyor. Barbaros’ta bir programa bir süre katıldı. Bütün müşterilerimiz o programı izlerken bir şeyler öğrendiklerini söylediler.

Barbaros Şansal ile ne zaman tanıştınız, Barbaros Bey için ne düşünüyorsunuz? Barbaros Bey ile tesadüfen tanıştım ben. Oturduk bir içki içtik. Ertesi gün atölyeme geldi. Hayatta büyük söylediğim, yapmam dediğim şeyleri yaptım. Benimle çalışır mısın dedim. Yapabilir miyim dedi. Yaparsın dedim. Barbaros öylece benimle çalışmaya başladı. 20 senedir birlikte çalışıyoruz.

Ne gördünüz Barbaros Beyde? Barbaros’ta kendimden bir parça gördüm. Barbaros en çok korumaya çalışan benim. Barbaros çok sivri dilli, düşündüğünü söyleyen, çok zeki, ileriyi gördüğü için söyleyen ve söyledikleri çıkan bir çocuk. Hep

onu korumak için uğraşıyorum. O da bunu bildiği için şaha kalkmış koşuyor. Yıldırım Mayruk korumasında. Birbirimize çok zıt gözüken iki insanız. Ben yapamadıklarımı Barbaros’ta görüyorum. Benim bütün korkum, rahatsızlığım bu devirde bu kadar doğru olmak pek iyi değil. İstediği kadar haklı olsun haksız çıkmak çok kolay.

Moda ile ilgili olarak Barbaros Şansal’ı nerede görüyorsunuz? Barbaros sırtını Yıldırım Mayruk’a yaslamış at koşturuyor. Barbaros fevkalade yaratıcı, çok becerikli, kafası pratik olarak çok çabuk işleyen biri. Barbaros’un yeni oyuncağı televizyon, internet ve yazı yazmak. Atölyedeki bütün işlemeleri, nakışları o çiziyor. Barbaros’un bir işi eline aldığı zaman piyasadaki herkesten daha iyi iş yapabilir. Yapsa ben tatile çıkabilirim.

Dünya modacılarından en beğendiğiniz isim kim? Yves Saint Laurent’in büyük bir hayranıyımdır. 1980 senesinden dört beş sene öncesine kadar takip ediyordum. Ondan sonra Barbaros gitti. Ben bir 25 sene kadar koleksiyonları takip ettim. Her defilesinde ağlayarak çıktım.

Yıldırım Mayruk bu senenin modası için nedir? Benim modam her zaman drapedir. Değişmeyen ve benden istenen drapeler, kadınca elbiseler.

Kadınca elbise sizin için nedir? Kadını kadın gösteren elbiselerdir. Dar kesim ve kusurları kapatan elbiselerdir. Bize kadınlar daha kadın, daha genç ve daha güzel gözükmek için geliyorlar. Biz fikir satıyoruz. Benim görevim dikiş dikmek. Bu dönemde dikiş dikmeyi bilmeyen insanlar var. Mühim olan dümdüz bir elbise dikmektir. Dümdüz sağı solu aynı elbiseyi dikmek çok önemlidir. Asimetrik modellerin olmasının sebebi de budur. Dikiş hatalarını göstermez asimetrik kesimler. Uyduruk drape dikmek iş değil. Kıbrıs’ta bize dikiş diktiren pek yok. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın kızına dikiş dikmiştim. Bir iki kişi daha oldu ama sonrası gelmedi.

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediklerinizi öğrenebilir miyiz? Kıbrıs’ı çok seviyorum. Burayı vatanım olarak görüyorum. Saygılarımı ve sevgilerimi iletiyorum.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 19 -


röportaj

Devpa’nın Veliahtları

Deniz Nizam & Münevver Nizam Münevver Hanım, Devpa’nın yönetiminde ne kadar zamandır yer alıyorsunuz? Devpa’da görev almaya 1 eylülde başladım. Aile işi olduğundan dolayı burada çalışmak benim için çok keyifli bir şey. Üniversite yıllarından beri babam kendi işimizle ilgilenmemizi çok istiyordu. Abimin Amerika’dan dönmesi ve benim de üniversiteyi bitirmemden sonra ikimizin de Devpa’ya dönmesi durumu ortaya çıktı. Üniversitede Uluslararası Yöneticilik Bölümü’nü bitirdim. Kendi işimizle alakalı bir bölüm olduğu için burada çalışmam ve kendi işimizi geliştirmem açısından aldığım eğitim çok yararlı oldu.

Abiniz ve siz Devpa’da görev almaya başladıktan sonra yenilikler ve değişiklikler başladı. Bunlara siz gençler mi karar verdiniz? Gerek biz gençler gerekse diğer aile üyelerimiz bu yeniliklere katkı yaptılar. Benim burada göreve gelmem birkaç aylık bir süreç olduğu için ben çok fazla etkin olamadım henüz. Abimin ve babamın fikir ve tavsiyeleriyle hareket ettik daha çok.

Devpa Avantaj Kart nasıl hayata geçti? Eskiden daha farklı bir kampanyamız vardı. Bunun doğrultusunda müşterilerimiz fişlerini getirip bir takım kampanyalarımıza katılıyorlardı. Bu uygulamanın bir süre sonra zorlaştığını, fişlerin toplanması getirilmesi gibi durumlarda müşterilerimiz için bir takım zorluklar çektiğini gördük. Böylece Devpa Avantaj Kartı uygulamasını başlattık. Bu kartla müşterilerimiz yaptıkları alışverişler doğrultusunda puanlar kazanıyor ve bu puanlarla birtakım hediyelere sahip oluyorlar. Şuanda hediye yelpazemiz çok geniş bir

- 20 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

durumda. Elektronikten temizlik ürününe kadar bir çok çeşitte hediyelerimiz mevcut. Kartımızın bir diğer avantajı ise birçok üründe indirimler olmasıdır. Devpa Avantaj Kartı sahibi müşterilerimiz belirli kampanyalar doğrultusunda birçok üründe indirimli alışveriş imkanına sahipler.

Tanıtım standlarına diğer marketlerden çok daha fazla önem veriyor ve üzerine düşüyorsunuz. Bunun nedenleri nelerdir? Tanıtım standlarına çok önem veriyoruz. Eskiden de uygulanan bu tanıtımlar sadece satıcıların istedikleri süre ve sıklığa göre düzenleniyordu. Fakat şuanda bizler satıcılardan bunu talep ediyoruz. Tanıtım standlarının canlılığı, müşteriyi özel hissettirmesi gibi birçok faydası var. Bunun dışında satıcı firmaya ve bize de birçok yararı oluyor tabi ki. Tanıtım olduğunda ürünün geri dönüşümü çok daha güzel oluyor. Hem alışveriş ortamı canlanıyor hem de ürünün satış oranı artıyor. Üreticiden tüketiciye herkese yararı var anlayacağınız. Bunun en güzel örneğini Özlem Meyve Sularında gördük. Tanıtıma çok önem bir firma ve sıklıkla tanıtım standları yapıyor. Bunların doğrultusunda ürünlerin satışında ciddi anlamda bir artış gözlemledik.

Yılbaşı için ne gibi şeyler yapmayı düşünüyorsunuz? Yılbaşına yönelik kampanyalarımız başladı. Bunun yanısıra yenileri de geliyor. Şuanda yılbaşı gecesi gıda ürünlerine dair çok hoş kampanyalarımız var. Yılbaşı gecesi kullanılabilecek, tüketilecek ürünlere dair müşterilerimize sağladığımız kolaylıklarımız ve avantajlarımız var.

Şubeleşmeyi düşünüyor musunuz? Kısa dönemde başka bir şube açmak gibi

bir düşüncemiz yok. Biz gençler her ne kadar birşeyler yapıyorsak da burada aslolan babamın tecrübeleri ve bilgisi. Bu yüzden şimdilik ne ben ne de abim buradan başka bir yeri sıfırdan başlatmak niyetinde değiliz. Burada deneyim kazanıp olgunlaşmak, işe tamamiyle hakim olmak düşüncesindeyiz. Öncelikli hedefimiz burada yenilikler, değişiklikler yapmak ve büyütmek.

Büyütmek dediniz… Yeni planlarınız olduğunu düşünebilir miyiz? Şu anda planlarımız arasında Devpa’nın hem yer hem de kat açısından genişletilmesi var. Günümüzün ihtiyaçları ve müşteri beklentilerinin doğrultusunda bunun gerçekleştirilmesinin esas olduğu kanaatindeyiz. Tabi bunu uygularken mantıklı ve planlı bir yol izleyeceğiz. Gereksiz atılımlar yerine herkesin işine yarayacak atılımlar yapmak hem bizim hem de ekonomimizin yararına olacaktır. Günümüz şartlarındaki ekonomik kriz ve göçten dolayı insan sayısının azalması bizler için şuanda en büyük risk faktörünü oluşturmaktadır. Kapasiteyi büyütüp boşa harcamak değil tüm yönleriyle dolu dolu kullanmak bizim öncelikli seçimimiz olacaktır.

Son olarak Bidergi Kıbrıs okuyucularına neler söylemek istersiniz? Devpa’da olmanın benim için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Günümüzde iş bulmanın çok zorlaştığı bu devrede böyle bir yerin sahiplerinden olup kendi işim için çalışmak, insanlarla birebir iletişim ve diyalog içerisinde olmak benim için çok büyük bir şans. Bunu tamamiyle işime kanalize etmeyi düşünüyorum. Müşterilerimizin memnuniyeti ve yapacağımız yenilikler tüm halkımıza keyifli alışveriş imkanları sunacaktır. Gençler olarak Kıbrıs için çok güzel şeyler yapmayı hedefliyoruz.


Deniz NİZAM;

Devpa Avantaj Kartı ile alışveriş yapan müşterilerimiz %3 ila %5 oranlarına kadar puan kazanabiliyor, alışverişlerinin sonunda bu puanlar ile özel hediyeler onları bekliyor.

Deniz Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Üniversiteyi Amerika’da ekonomi, matematik ve satış üzerine okudum. Ondan sonra yine Amerika’da iki senelik Pazarlama Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Akabinde 4 sene boyunca bir sigorta şirketinde pazarlama alanında çalışmaya devam ettim. Bu süreç içerisinde de müşteri analizleri, alışveriş davranışları gibi konularda çalışmalarımı sürdürdüm. Bu bilgi birikimlerimi ve tecrübelerimi şuanda Devpa’ya aktararak buranın çok daha gelişmesini ve müşteri portföyünün genişlemesini hedef alıyorum. Bu analizler ve müşteri memnuniyeti bizim için her zaman ön plandadır.

Deniz Bey Devpa’nın yönetiminde ne kadar süredir bulunuyorsunuz? Şubat 2012’den beri, yaklaşık 1 senedir Devpa’dayım. Bu süre boyunca birtakım yenilikler yaptık. Özellikle müşteri portföyü alanında yeniliklere yöneldik.

Müşteri analizleri ve müşteri memnuniyetinin sizin için ön planda olduğunu söylediniz. Buna yönelik çalışmalarınız nelerdir? Müşteri davranışlarını analiz ederek hem onların daha rahat alışveriş yapmalarını hem de aktiviteler katarak alışverişin daha eğlenceli ve ilgi çekici olmasını sağladık. Bununla alakalı reklamlara, kampanyalara, aktiviteler yöneldik; amacımız tüketiciye daha keyifli alışveriş imkanı sunmaktı. Bunu başardığımıza inanıyoruz ve çalışmalarımızı bu yönde ilerletmeyi düşünüyoruz. Esas hedefimiz her zaman keyifli bir alışveriş sağlamak, bu yüzden müşteri memnuniyetine yönelik sürekli yenilikçi bir tavır içerisindeyiz.

Müşterilerinize sunacağınız projelerden bahseder misiniz? İleride yeni projelerimiz de olacak. Buradaki amaç da tüketicinin Devpa Avantaj Kartı’nı kullanırken ne kadar avantaj elde edebilir, marketimizde hangi ayrıcalıklara sahip olur gibi konuların tam olarak belirlenmesi olacak. Şuanda çalışmalarımız sürmekte. İleride müşterilerimiz için çok daha güzel ve özel fırsatlar sunacağız, bizi tercih etmeye devam ettikçe kesinlikle kazanacaklarını garanti ediyoruz. Şu anda anahtar avantaj kartımız çok beğeniliyor. Anahtarlığa takılan bu kartların herhangi bir yerde unutulma imkanı yok. Böylece müşterilerimiz her an yanlarında taşıdığı kartlarla avantajları her zaman yakalayabiliyorlar. Bu çok büyük bir kolaylık.

Devpa Avantaj Kartı’nın en belirgin

özellikleri nelerdir? Bugün kredi kartlarıyla alışveriş yapıldığında müşteriler yaptıkları alışveriş ile en fazla %1 oranında nakit puan kazanıyor. Biz bunu değiştirmeyi hedefledik. Devpa Avantaj Kartı ile alışveriş yapan müşterilerimiz %3 ila %5 oranlarına kadar puan kazanabiliyor, alışverişlerinin sonunda bu puanlar ile özel hediyeler onları bekliyor. Bu “kazan kazan” sistemi kapsamında bir uygulamadır aslında. Bizler bu uygulamalar ile segmentasyonlar yapacağız. Bunların sonucunda müşterilerimizin ne tür ürünler aldığıyla alakalı bilgimiz olacak böylece onlara kişisel ilgi ve ihtiyaç alanlarıyla alakalı yenilikler sunabileceğiz. Belirlenen ilgi alanlarına yönelik aktiviteler oluşturulacak. Günün sonunda müşterilerimiz kazanırken biz de onları kazanacağız. Müşteri memnuniyeti artarken keyifli alışveriş oranı da artacak. Evlerine daha mutlu daha keyifli bir şekilde dönecekler.

Şu andaki ekonomik kriz herkesi etkilemiş durumda. Bunu lehinize çevirmek için neler yapıyorsunuz? Ekonomik kriz, maaşların geç verilmesi, hükümetle alakalı sorunlar derken halkımız doğal olarak hesaplı harcama, tasarruflu olma eğiliminde. Doğal olarak bu ekonomik kriz bizi de etkiledi. İnsanlar birşeyden iki tane alacaklarsa artık bir tane alıyor, aldığı ürünü daha uzun kullanmaya çalışıyor, harcamalardan kısarak bütçesini dengelemeye çalışıyor. Biz de bu durumu lehimize çevirebilmek amacına daha az paraya daha çok ürün sunma politikası içerisindeyiz. Bunu da demin vurguladığım gibi keyifli bir hale dönüştürüyoruz. Böylece bizler de kötü ekonomik şartlardan en az düzeyde etkilenerek işimizi devam ettirmeye çalışıyoruz. Müşterilerimize de sunduğumuz uygun fiyatları aktiviteler, avantajlar doğrultusunda hesaplı alışveriş imkanı sunuyoruz.

Kadınların alışverişte daha etkili ve bilinçli olduğu söylenir. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

çok ne istediği ve neye ihtiyacı olduğuna yönelik alışverişleri şekilleniyor. İhtiyaçları doğrultusunda hızlı alışveriş yapıp fiyatları kasada öğreniyorlar. Bizde de durumun bu yönde olduğu yaptığımız gözlemler sonucunda doğrulanmış durumdadır. Ürünleri evde genellikle kadınlar kullandığı için daha iyi tanıyorlar ve bu doğrultuda daha bilinçli alışveriş yapıyorlar. Bizim için bu durum müşteriyi tanımanın faydalarını oluşturuyor, daha önce de bahsettiğim gibi müşteri analizlerine çok önem veriyoruz. Çalışmalarımız bu yönde devam ettirdiğimizde kadın ve erkeklere yönelik farklı alışveriş imkanları sunup herkesi memnun bir şekilde evlerine göndermeyi başarabiliyoruz. Tabi ki gruplarımızı sadece kadın ve erkeklerden oluşturmuyoruz. Farklı segmentasyonlarımız var. Evli, bekar, çocuk, aile, çocuklu ya da çocuksuz aile gibi müşteri gruplarımız var ve hepsine yönelik alışveriş imkanlarımız, kampanyalarımız, aktivitelerimiz mevcut. Günün sonunda müşterilerimiz memnun kaldığında bizler de memnun oluyoruz.

Son olarak Bidergi Kıbrıs okuyucularına neler söylemek istersiniz? Biz çok keyifli çalışıyoruz. Birçok projelerimiz var. Bunların beğenildiğini ve müşterilerimizin memnuniyetini gördükçe bizler de memnun oluyoruz. Çalışma şevkimiz arttıkça daha çok yenilikler, projeler gerçekleştiriyoruz. Gerçekleştirmeye de devam edeceğiz. Biz tüm dünyada yıllardır yapılan bu sistemli çalışmayı şuanda Kıbrıs’ta gerçekleştiriyoruz. Ben Kıbrıs’ı çok seviyorum ve dünyada uygulanan bu sistemli çalışmayı burada uygulamak benim için çok memnuniyet verici. Burada maalesef oturmuş bir sistem yok bu yüzden yaptığımız yenilikçi çalışmalar çok heyecan verici bizler için. Aynı zamanda müşterilerimiz için de bu gelişmelerin çok heyecan verici ve keyifli olduğunu gözlemliyoruz. Devpa gibi köklü bir firma olarak her zaman en iyiyi ve en kalitelisini sunmaya devam edeceğiz.

Amerika’da yapılan araştırmalar sonucunda kadınların daha kaliteli alışveriş yaptığı bulundu. Hem fiyat, hem marka hem de ürün kalitesi açısından kadınlar alışveriş konusunda erkeklerden çok daha iyi ve bilinçli aslında. Erkeklerin daha 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 21 -


2012 yılının en çok konuşulan, toplum tarafından büyük tepki çeken en büyük olayı Mustafa Diker’in babası tarafından cinsel istismara uğraması akabinde de öldürülmesiydi kuşkusuz. 7 yaşındaki çocuğun başına gelenler herkes tarafından kötü karşılandı; mahkemede olaylar çıkarken gündelik hayatta da herkes aynı soruyu sordu; bu 7 yaşındaki bir çocuğa nasıl yapılır?

Aslında sorulması gereken soru bu değildi. Bütün bunlar yaşanırken diğer insanlar neredeydi? Neden kimse anlayamadı, engel olamadı, aynı evin içerisinde olanlar bile sessiz kalıp izledi, peki neden, neler yapılmalıydı aslında? Öncelikleçocukta cinsel istismarın tanımını yapıp ne olduğunu anlamaya çalışalım.DSM-IV; (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı)çocuk ve ergenin kötüye kullanımını(istismarını) üç ana başlıkta ele almaktadır. Bunlar; çocuğun cinsel kötüye kullanımı, çocuğun fiziksel kötüye kullanımı ve çocuğun ihmalidir.Cinsel

istismar, çocuğun bir yetişkin tarafından cinsel doyum veya cinsel uyarı için kullanılması ile genital bölgeye dokunma/ dokundurtma, teşhircilik, pornografik obje olarak kullanılması, temassız cinsel yaklaşımlar gibi eylemlerdir.

Bunların içerisinde çocuğun fuhuşa zorlanması, ırzına geçilmesi gibi eylemler de yer alır.Çocukta cinsel istismar oranlarında son yıllarda ciddi artışlar gözlemlenmiştir. Bununla birlikte cinsel istismara uğrayan çocukların oranlarına bakıldığında, kız çocuklarının çok daha fazla cinsel istismara uğradığı yapılan araştırmalarca bulunmuştur. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki

cinsel istismar dediğimizde işin içerisinde mutlak suretle şiddet olması gerekmez ve kesinlikle çocuğun rızasının olup olmadığına bakılmaz.

Çocuğa cinsel taciz; anne, baba, üvey anne-baba, kardeş, akraba, öğretmen, komşu veya herhangi bir yabancı kişi tarafından yapılabilir. İstismarcı; çocuğa yabancı biri olabileceği gibi genellikle çocuğun bildiği çevrede yaşayan kişi ya da toplumda saygın ve sevilen birisi de olabilir. Yapılan araştırmalara göre çocuk cinsel istismarının en fazla aile içinde yaşandığı saptanmıştır. Ensest kavramına karşılık gelen bu durum günümüzde yeni yeni dile gelip söylenmeye başlansa da aslında çok uzun yıllardır - 22 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

psikolokum

köşe yazısı

ÇOCUKTA CİNSEL İSTİSMAR

yaşanmakta ve toplumun, kültürün baskıları nedeniyle üstü kapatılmaktadır. Cinsel istismar çocuk istismarı türleri içinde en zor tespit edilen istismar türüdür. Bunun nedeni cinsel istismarın duygusal olarak etkisinin çok büyük olması ve açığa çıkmasının uzun zaman almasıdır. Hatta bazen tamamen gizli kalır. Çocuk için en travmatik olan istismar tipidir.

Zihinsel ya da gelişimsel engeli olan çocuklar istismara uğrama riski en yüksek olan çocuklardır. Bununla beraber ailesel ve çevresel faktörler de risk oranlarını arttırmaktadır. Bir diğer risk grubu da erken yaşlarda cinsel olgunluğa erişmiş çocuklardır. Daha önce de söylediğimiz gibi cinsel istismar fark edilmesi en zor olan istismar tipidir. Fiziksel muayenelerle anlaşılabileceği gibi bu ihtimal pek de yüksek değildir çünkü istismar temassız,

sözlü veya diğer fiziksel iz bırakmayacak şekillerde yapılmış olabilir. Çocuğun

Psk. Esra DAĞLAR daglaresra@yahoo.com

hissettiği ruhsal acı, utanma duygusu ya da korkusu öylesine yüksektir ki bunu açıklayamaz. Bunların dışında tehdit ediliyor olabilir. İstismarın fark edilmesi çoğu zaman tesadüf sonucunda gerçekleşir. Başka bir sebeple doktora götürülme, nadir de olsa bir başkasına söyleme gibi durumlarla açığa çıkabilir. Bu gibi durumlarda çocuğa inanmak ve durumun peşini bırakmamak gerekir. Aslında daha birçok şey söyleyip detaylara girebilir, istismar eylemlerini çoğaltabilir, tanımları çok daha geniş şekilleriyle ele alabilirim. Fakat ben bu sayıdaki yazımda bundan çok çocuğa yönelik cinsel istismarın anlaşılması, fark edilmesi konusunda bir şeyler yazmak istiyorum. Bunun öncelikli nedenini şöyle açıklayabilirim; günümüzde çocuğa yönelik cinsel istismar çoğaldıkça, topluma daha fazla iş düşüyor kanımca. İstismarın önlenmesi, “istismar” kavramının anlaşılması bir yana etrafımızda istismara uğrayan bir çocuk olduğunda bunu fark edebilmek

de en az diğerleri kadar önemlidir. Birgün siz de uzanıp bir eli tutabilir, bir çocuğu kurtarabilirsiniz belki… Cinsel istismara uğrayan çocuklarda birtakım davranış değişiklikleri gözlenir ki bunlar istismar hakkındaki en önemli ip uçlarıdır. Küçük yaşlarda tuvalet eğitiminde bozulmalar (idrar veya kaka kaçırma), korku (yetişkinlerden, özellikle erkeklerden aşırı derecede korkma), cinsel içerikli sözcük ve davranışlarda artma; daha ileriki yaşlarda okul başarısında düşme, korku, yaşa uygun olmayan davranışlarda artma (anne ya da abla davranışı gösterme), cinsel saldırganlık (başkalarını cinsel ilişkiye zorlama), gözlemlenebilir. Ergenlerde; evden kaçma veya eve gitmede isteksizlik, kendine zarar verme, intihar girişimleri, ilaç ve alkol kötüye kullanımı, uygunsuz cinsel davranışlar (flörte erken başlama, kışkırtıcılık, arkadaşlarını cinsel ilişkiye zorlama, davranış bozuklukları (okuldan ve evden kaçma, yalan söyleme, çalma ve saldırgan davranışlar ) gözlemlenebilir. Bu davranışların olması cinsel istismar dışında diğer sorunlara da işaret edebilir, kesin olarak cinsel istismarı işaret etmez fakat düşündürebilir. Bu tip durumlarda daha dikkatli olunmalı ve uzmanlardan yardım alınmalıdır. İstismarın kesin olarak olduğunun söylenmesi ve tanısının konmasında birçok uzman işbirliği içerisinde çalışmalıdır. Doktorlar, adli tıp uzmanları, psikologlar, çocuk gelişimi uzmanları ve sosyal hizmet uzmanlarının farkındalıkları çok önemlidir ve birlikte işbirliği içerisinde çalışmalıdırlar. Bu meslek gruplarından sürekli çocuklarla karşı karşıya gelen uzmanların; hemşire, öğretmen gibi meslek sahiplerinin çocuklarda istismar veya ihmal belirtisi gördükleri zaman ihbar yükümlülüğü vardır. Fakat sadece onların değil sizlerin de aynı sosyal sorumluluğu taşımanız gerektiğini söylemek isterim. Bildiğiniz, gördüğünüz, şüphelendiğiniz durumlarda yapacağınız bir ihbar çok şey değiştirebilir.


Küçük Mustafa’nın Kemikleri Sızlıyor

Yasalarda hafif suçlar olarak değerlendirilen cinayet delillerini yok etme, yalan ifade vermeye 5 yıl ceza... Küçücük yaşında kendi öz babası tarafından tecavüz edildikten sonra saatlerce dişleri kırılana kadar dövülen ve en sonunda yastıkla boğulup bir eşya gibi çöpe atılan Mustafa’nın cinayette babasına yardım eden ve delilleri yok eden üvey annesi ve öz amcasına 5’er yıl ceza verilmesi büyük tepkiye yol açtı. Yasalardaki boşluklardan dolayı ceza yerine ödüllendirilen suçlular 5 yıl sonra özgürce gezerken küçücük Mustafa unutulacak. Bu cinayeti unutturmamak için cinayete suç ortaklığı yapan sözde amca ve üvey annenin mahkemesindeki konuşmaları ve olayın iç yüzünü sizler için tekrardan yorumsuz olarak yayınlıyoruz. Mustafa Diker cinayetinde yardımcı olduğu gerekçesiyle üvey anne Özlem Diker ve Amca İbrahim Diker 5'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 7 yaşındaki Mustafa Diker’i, tecavüz ettikten sonra, saatlerce dövüp elle ve yastıkla boğarak öldürdüğü iddia edilen baba Erol Diker’in, suç ortağı olan kardeşi İbrahim Diker ve eşi Özlem Diker, 5’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kararı okuyan Lefkoşa Kaza Mahkemesi Yargıcı Hale Ahmet

Raşit, 7 yaşındaki küçük Mustafa’nın babası tarafından ciddi şekilde dövülerek, öldürülmesini, “Eşi benzeri bulunmayan vahim bir olay” olarak değerlendirip, “Feri-Fail gibi suçlar maalesef yasal mevzuatımızda hafif suçlar kapsamındadır ve 3 yıla kadar hapislik cezası öngörülmektedir.

Yasanın günümüze göre düzenlenmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu tür suçlar yasada hafif suç kapsamındadır ve günümüz koşullarında yetersiz kalmaktadır” dedi.

Yargıç Hale Ahmet Raşit, şöyle devam etti: Özlem Diker’in gözleri önünde işlenen bu suçun mağduru 7 yaşında bir çocuktu. Özlem Diker’in ifadesi incelendiğinde maktul eşi Erol Diker tarafından ciddi şekilde dövülerek öldürüldü. En vahim tarafı Mustafa’nın can çekiştiği, Erol Diker tarafından şiddetli bir şekilde dövüldüğü, başını duvara vurduğu ve yastıkla boğduğu anlarda Özlem Diker’in ölümü önlemek adına hiçbir şey yapmamasıdır. Bir yetişkin tarafından korunması gereken savunmasız bir çocuktu. Sanığın bu suçun işlenmesini önleyebilecek olmasına rağmen sanığın ihmali neticesinde 7 yaşındaki çocuğun ölmesi sanık aleyhine ağırlaştırıcı unsur olarak değerlendirilir.

Üvey anne Özlem, 7 yaşındaki Mustafa’nın öldürülmesinin ardından ayakkabılarını çalıştığı işyerinin çöpüne, çocuğun olay anında kırılan dişini ise tuvalete atarak sifonu çekip imha etti. Sanık bununla da kalmayıp karakola giderek çocuğun kaybolduğu yönünde polise ifade verdi.

cezanın caydırıcı ve ibret verici olması gerektiğine dikkat çekerek, “Küçük yaşta çocukların büyük mağduriyetler yaşamakta. Ülkemizde maalesef çocuklara karşı işlenen fiziksel ve cinsel suçlar artmakta. 7 yaşındaki bir çocuk şiddet görerek hayatını kaybetmiştir. Maktulün ölümünden sonra da delilleri karartmaya çalışmıştır” dedi.

Amca İbrahim Diker; Öz yeğeni olan çocuğu havluya sarıp çöpe attı. Yargıç Hale Ahmet Raşit, 7 yaşındaki Mustafa’nın öldürülmesi olayında, çocuğun amcası İbrahim Diker’i, “FeriFail” ve “Delilleri ortadan kaldırmak” ve “Polise yalan bilgi vermekten” suçlu bulup mahkum ettiğini açıkladı. Yargıç Hale Ahmet Raşit, sanık İbrahim Diker’in, kardeşi Erol Diker tarafından 7 yaşındaki oğlu Mustafa Diker’i öldürdükten sonra, cesedi havluya sarıp Alibaba Tepesi’ndeki çöplüğe atarak delilleri imha ettiğini ve polise yalan ifade verdiğini açıkladı. Yargıç Raşit, “İbrahim Diker’in öz yeğeninin, kardeşi tarafından öldürüldüğünü bildiği halde cesedi ortadan kaldırması çok ciddi ve vahim bir suçtur. İbrahim Diker’in işlediği suçlar yasada hafif suçlar kapsamındadır ancak bu suçların işleniş şekli çok vahimdir” dedi. Yargıç Hale Ahmet Raşit, sanık İbrahim Diker’in en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğinin elzem olduğuna vurgu yaparak, aleyhine getirilen 1’inci davadan 3 yıl, 2’nci davadan 1 yıl ve 3’üncü davadan 1 yıl ayrı ayrı hapis yatmasına emir verdi. Erol Diker’in davası ise önümüzdeki haftalarda Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Yargıç Raşit, Özlem Diker’e verilecek

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 23 -


bizden haberler

Gaziantep Medya Platformu’ndan ve Dolphin Ajans’tan Bidergi ve Bigaste’ye ödül yağdı. GAMEP’ten Bidergi Kıbrıs ve Bigaste’ye “Marka Elçisi” ve “Marka Şehrin Markası” ödülleri verildi.

Gaziantep Medya Platformu Derneği tarafından organize edilen ‘Marka Şehrin Markaları’ törenle ödüllerini aldı. Gaziantep’te faaliyet gösteren medya çalışanları, yurtdışından davetli medya patronları ile sanayicileri bir araya getiren törende, yaptığı yatırımlar ve sosyal-kültürel çalışmalarıyla şehrin bir dünya markası olmasına katkıda bulunan yaklaşık 30 firmaya ‘Marka Şehrin Markaları’ ödül töreni yapıldı. Törene katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin,” Yerel Medyanın platform oluşturarak sorunları çözebilme kabiliyetini arttırmaya çalışmasını çok önemli gördüklerini” söyledi. Marka şehrin markası ve Gaziantep Medya Platformu Derneği tarafından, Gaziantep’in Sosyo-Ekonomik alanda gelişmesini sağlayarak, dünya genelinde tanınırlığını arttıran firmalara yönelik düzenlediği “Marka Şehrin Markaları” ödül töreni Şehitkâmil Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Ünlü televizyon programcısı Ece Erken’in sunuculuğunu üstlendiği ödül törenine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Gaziantep AK Parti Milletvekilleri Mehmet Erdoğan, Halil Mazıcıoğlu, Nejat Koçer, Mehmet Sarı, Derya Bakbak, CHP Gaziantep Milletvekili - 24 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Mehmet Şeker , Vali Erdal Ata, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Coşkun, Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Adnan Kısa,Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Hanifi Aslan, Şahinbey İlçe Kaymakamı Uğur Turan, Şehitkamil İlçe Kaymakamı Mehmet Aydın, İl Emniyet Müdürü Ömer Aydın,Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ünsal Göksen, Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Şehitkamil Belediye Başkan Vekili Cabbar Özkara, Oğuzeli Belediye Başkanı Bekir Öztekin, Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan, Sanayi Odası Başkanı Adil Konukoğlu,AK Parti İl Başkanı Ahmet Uzer, MHP İl Başkanı Mustafa Erzin, CHP İl Başkan Yardımcısı Erdal Geçit, Milli Eğitim Müdürü Ekrem Serin,Zaman Gazetesi köşe yazarı Günseli Ocakoğlu, Ajans Press Yönetim Kurulu Başkan

Mehmet Ali Özkan, KKTC’den Bidergi Kıbrıs ve Bigaste direktörü Melek Kaya, ödül alan firmaların yöneticileri ve çok sayıda sanayici, işadamı ile yerel medya çalışanları katıldı. Törenin açılış konuşmasını yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, yerel medyanın platform oluşturarak birlikte hareket etme isteğini önemsediklerini belirterek, Örgütlü hareketin önünde hiçbir ordu duramaz dedi. Marka yürüten 3 Üniversiteye ve daha yaşanabilir bir Gaziantep için çalışmalar yürüten Büyükşehir belediyesine ve 3 merkez ilçe belediyesine de ödül verildi. Ödül töreni, GAMEP üyeleri, ödül alan firmaların yöneticileri ve davetlilerin toplu fotoğraf çektirmelerinin ardından sona erdi.


Gaziantep Medya Platformu’ndan BİDERGİ ve Bigaste’ye ödül yağdı...

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 25 -


Hayriye Vurdu

kapak röportaj - 26 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


Bidergi Kıbrıs'ın bu sayısındaki kapak röportajında sizlere genç yaşında Kıbrıs'ın lider ajansı olmayı başarmış olan H&V Ajans'ın sahibesi Hayriye Vurdu'yu tanıtacağız. 21 mankenden oluşan kadrosu ile en kaliteli organizasyonlara imza atan Hayriye Hanım hayatının bilinmeyen yönlerini ve iş hayatındaki başarılarının sırlarını sadece Bidergi Kıbrıs farkıyla sizler ile paylaşıyor.

Hakkımda çıkan haber eğer doğru olsaydı tüm basın bu haberi yayınlardı. Zamanında bana 3 yıl üstüste En İyi Ajans Ödülü veren gazeteci, şimdi onun gazetesine reklam vermediğim için beni karalama politikası yapıyor. 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 27 -


kapak röportaj

Basın Güzeli tacı 2002 yılından beri bende...

Hayriye Hanım öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

vardı. Açılışımız basında çok yer aldı. Bir anda sayfa sayfa gazetelerde haberlerimiz çıktı ve En İyi Ajans olarak üç yıl üst üste ödül aldık.

Girne Amerikan Üniversitesi, İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezunum. Ben küçüklüğümden beri bu işe meraklıydım. Annem ben küçükken benim güzellik yarışmalarına katılmamı sağlıyordu. Hatta o yaşlarda katıldığım bir yarışmadan da birinciliğim var. 2002 yılında liseyi bitirdikten sonra Güzelyurt’taki Barış Güzellik Yarışmasına katıldım. Yarışma finalistlerinden tek 90 60 90 ölçülerine sahip aday bendim. Ancak boyum 1 65 olduğundan dolayı Basın güzeli seçildim. Daha sonra defilelere çıkmaya başladım. (Ada genelinde yapılan yarışmalarda seçilen en son Basın Güzeli benim. Basın Güzeli tacı hala bende…)

Ödülü kimden aldınız?

Seçildikten sonra birçok ajansla çalışmalarım oldu. O dönemde No Name Ajans, Selim Murat vardı. Birçok defile, organizasyon, tanıtımlarda boy göstermeye başladım. Sürekli gündemde kalmaya özen gösterdim ki biliyorsunuz bu çok zor bir şeydir.

Sanırım başarınızın basın ile sürekli iç içe olmanızla bir ilgisi var... Evet, basın ile ilişkilerim çok iyidir. Beni hep desteklerler. Yaptığımız işleri çok beğeniyorlar. Hiç kimseyle ile bir sorun yaşamadım çünkü kimseyi kırmadım ayrıca bu işe ilk başladığım dönemlerde bile kendi kurallarımı koymuş sınırlarımı çizmiştim. Defileye çıktıktan sonra evime gidiyordum. Ailem bana çok büyük destek oldu. Şu anda 28 yaşında genç bir manken ve iş kadını olmamda onların payı da çok büyük.

Ajans açmaya nasıl karar verdiniz? Bundan dört sene kadınlar matinesinde defile gibi küçük çaplı organizasyonlar yapmaya başladım. Bu organizasyonları yaparken neden kendi ajansım olmasın dedim. Kendi organizasyonlarımı gerçekleştirmek için ajans kurmam gerektiğine karar verdim. 2008 yılında kendi ajansımı kurdum. Colony Otel’de muhteşem bir tanıtım gecesiyle de açılışımızı yaptık. Açılışımızda ajansımıza ait on manken - 28 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Adamızda magazin basınından bir arkadaşımızdan aldık.

Genç yaşta bu kadar büyük bir sektöre girmek cesaret ister. Bu ayrıca büyük bir yatırımdır. Bu desteği nasıl sağladınız? Benim hayatım boyunca en büyük destekçim annem, babam ve kız kardeşimdir. Ailem her zaman yanımda olmuşlardır. Onlar her konuda; gerek okul gerekse iş hayatımda her zaman benim için en iyisini yapmaya çabaladılar. İş hayatımda bu destekleri devam ediyor.

Mankenlerinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Az önce dediğim gibi düzgün fizikli olmaları bizim için çok önemli. Ancak özel hayatları da bir o kadar önemli benim için. Biz çok genç insanlarız. Tabi ki gece eğlence mekanlarına gidecekler ancak her şeyin sınırını bilecekler, dozunda davranacaklar. Buna çok dikkat ettim. Yabancılar ile çalışmamın en büyük sebebi bu. Tabi ki Kıbrıs’ta bulunan diğer mankenler de disiplinli ama yabancılar işlerine daha farklı yaklaşıyorlar, daha dikkatli oluyorlar. Tüm ekibimden çok memnunum. Disiplin benim için çok önemli, ajansımın bünyesindeki hiçbir mankenin bir bayağılık yapmasına müsaade edemem. Elimden geldiğince mankenlerimi takip ediyorum. Ekip arkadaşlarım çok disiplinli ve defileye çıkmak için çok istekliler. Biz bir defile yaptığımız zaman Cratos Otel gibi büyük ve kaliteli mekanları tercih ediyoruz. Bu sebep ile mankenlerimiz de defileye çıkmak için can atıyorlar.

Ajansınızda kaç manken var? Şu anda ajansımız bünyesinde 15 bayan 6 erkek mankenimiz var. Mankenlerimiz 15 – 16 yaşlarındalar. Beni hem ajans


2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 29 -


kapak röportaj - 30 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


Nostalji Moda Günleri, tamamen bir yardım hareketi ile başladı. Yusuf Azuz'un amansız bir hastalığa yakalanması bu organizasyon için bir başlangıç oldu." sahibi hem de ablaları gibi gördüklerinden dolayı problem yaşamıyorum.

Kurallar uymayan mankenlere ne gibi yaptırımlar uyguluyorsunuz? Kurallara uymayan mankenlerimizi defileye çıkartmıyoruz. Zaten bir sefer daha aynı hatayı yapmıyorlar.

Mankenlik mesleğinin en büyük sorunu ahlaksız tekliflerdir. Siz ajans olarak ahlaksız tekliflere maruz kalıyor musunuz? Düzgün ve disiplinli bir ajans olduğumuzdan bugüne kadar ahlaksız hiçbir teklif almadım. İnsanlara karşı duruşumuzdan, ağırlığımızdan dolayı hiç böyle bir teklif almadığımı düşünüyorum. İş hayatı benim için çok farklı. İş görüşmesine giderken kısacık etek üstüne dekolteli bir bluz giyerek gitmiyorum. İş toplantısına yakışır şeklide gidiyorum. İnsanlar gerçekten iş yapmak istediğimi anladıklarından dolayı ahlaksız bir teklifte bulunmuyorlar. Ancak bayağı konuşan, minicik etek ile iş görüşmesine giden bir ajans sahibesi olsaydım insanlar doğal olarak bu gibi tekliflerde bulunurlardı. Mankenlik mesleği bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de farklı anlaşılabiliniyor. Bir sepetin içindeki çürük elmalardan dolayı diğer elmaların da çürük olduğunu düşünen bir zihniyet var.

Patenti size ait olan Nostalji Moda Günleri’nin dördüncüsünü gerçekleştirdiniz. Bu organizasyon nasıl hayata geçti? Nostalji Moda Günleri bana ait bir organizasyon. Bu organizasyon aslında tamamen bir yardım hareketi ile başladı. Yusuf Azuz’un amansız bir hastalığa yakalanması bu organizasyon için bir başlangıç oldu. Ondan sonra sokak hayvanları yararına yapıldı. Üçüncüsü Van Depremi için yapıldı. Dördüncüsü ise Kanser Hastalarına Yardım Derneği’ne katkı koymak için yapıldı. Son Nostalji Moda Günleri organizasyonunu Türkiye’de faaliyet gösteren Vizyon Ajans sahibi Atilla Kaplakaslan ile yaptık.

Gazetelerde bazı ajansların işlerini kötüye kullandıkları ile ilgili haberler çıkıyor konu ile ilgili ne söylemek istersiniz? Bizim dönemimizde her şey çok daha masum çok daha kaliteliydi. Bugün ki gibi değildi. Ben gazeteye çıktığımda babam başarılarımdan dolayı gelip alnımı öperdi. Annem çok mutlu olurdu. Gerçekten güzel şeyler başardığımıza inanıyorum. Dürüstlükle, doğru yoldan ayrılmadan ilerliyoruz. Ajansımı kurmaya karar verdiğimde sektörde bozulmayacağıma ve doğruluktan ayrılmayacağıma kendi kendime söz verdim. Mankenlik mesleğinin iş olarak yapılabileceğini göstermek için her zaman en kaliteli organizasyonlarda boy gösterdik. Gerçekten de işimizi düzgün yaptığımız için ajansımız ada genelindeki ajansların içerisinde çok kaliteli, çok düzgün işlere imza atan ajanslardan. Şu anda adamızda bizim gibi her şeyi prosedürüne göre yapan ajanslarımız var. En büyük hedefimiz Kuzey Kıbrıs’ta da düzgün ve disiplinli bir ajans olabileceğini ispatlamak.

Atilla bey ile nasıl tanıştınız? Atilla bey bana gelip Kıbrıs’ta araştırdım en iyi ajans H&V Ajans. Bu yüzden var mısın kanser Hastalarına Yardım Derneği yararına bir organizasyon yapmaya dedi. Ben de ailemde kanser hastalığından kaybettiğim yakınlarım olduğundan ve KHYD Başkanı Raziye Hanım’ı çok sevmemden dolayı daha duygusal baktım bu olaya ve kabul ettim.

Bu organizasyona evet demenizin sebebi neydi? H&V Ajans olarak böyle büyük bir organizasyonun içinde hem kendimi kanıtlamak istedim hem de sosyal sorumluluklarımı yerine getirmek istedim.

Raziye Hanım ile görüşmenizde bu organizasyon ile ilgili ne karara vardınız? Atilla bey bu konuşmadan sonra Kıbrıs’a geldi. Raziye Hanım ile görüşme ayarladık. Raziye Hanım’a gittiğimiz zaman Raziye Hanım’dan derneğin çok zor durumda olduğunu, yardımların yetersiz kaldığını bu sebeple hastaların 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 31 -


kapak röportaj

Tüm Kıbrıs gazeteleri bizi yüceltirken bir tek gazetenin bizi karalamak için yazdığı haberlere sadece gülüp geçiyorum.

ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldıklarını öğrendik. Cratos Otel’i ayarlayacağımızı, 40 tane ünlü getireceğimizi, eskilerden Engin Koç, Esin Moralıoğlu, Aylinn Arasıl, Yusuf Azuz gibi eski ünlü isimlerini getirip bir organizasyon düzenleyeceğimizi söyledik. Ayrıca 800 adet bileti biz ajansımız tarafından bastıracağız, biletleri size vereceğiz ve satışlarından elde ettiniz gelir derneğinize kalacak dedik. Altı ay boyunca organizasyon için bir koşuşturmamız oldu. Her ay benzin, günlük giderlerimiz oldu. İnanmazsanız size faturalarımızı gösterebilirim her ay 1.750 tl telefon faturaları geldi. Yaptığımız bu masrafları karşılamak için sponsorlara ihtiyacımız vardı. KHYD bastırdığımız bilet satış gelirinden bunları tahsil edecek olsaydık derneğe hiç para kalmayacaktı. Biz sponsorların reklamlarını yapıp sponsorluk paralarından masraflarımızı karşılarız dedik ve Raziye Hanım çok sevindi ki bilet paralarına dokunmayacaktık. Dolayısıyla biz sponsorlarımızı bulduk. Sanatçılarımız ve geceye katkı koyacak olan mankenlerimizi ücretsiz olarak getirttik. Zaten eğer onları ücretli getirecek olsaydık karşılayamazdık. Ben hiçbir yerde gelen sanatçı ve mankenlerimizin ücretli geldiğini söylemedim. Hepsi derneğe yardım amacıyla adamıza ücretsiz geldi ve otel bize konaklama konusunda sponsor oldu. Ancak sanatçılarımıza hem ücretsiz geldiniz ama ekstralarınızı, transferlerinizi ödeyin diyemeyeceğimiz için o masrafları da biz karşıladık.

Yakın zamanda bir magazin gazetesinde sizin ve Atilla beyin organizasyonda büyük miktarlarda parayı zimmetinize geçirdiğiniz ile ilgili iddialar ortaya atıldı. Bu durumda size de cevap hakkı doğdu. Konu ile ilgili neler söylemek istersiniz? Benim bugüne kadar kimseye hiçbir yanlışım olmadı. Daima doğru yolda ilerledim. Kimseden zorla bir şey almadım. Kimseyi tehdit etmedim. Beni tüm Kıbrıs tanıyor ve seviyor. Ben bir haberi yapana bakarım bir de kendime bakarım. Tüm Kıbrıs gazeteleri bizi yüceltirken bir tek gazetenin bizi karalamak için yazdığı haberlere sadece gülüp geçiyorum. Bugüne kadar benim ve ajansım ile ilgili bir kere bile kötü manada bir haber basına çıkmadı. Ben yıllardır bu sektörün içindeyim. Kimse ile sorunum olmadı. Aldığımız reklamların toplam fiyatları da orada belirtilen miktarla uzaktan yakından alakası yok. Topladıklarımız ile masrafları ödedikten sonra elimize çok az bir para kaldı. - 32 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Çıkan haber ile ilgili etrafınızdan nasıl tepkiler aldınız? Ailem, bütün arkadaşlarım, basından arkadaşlarım, iş adamları; Hayriyeciğim üzüldüğün şeye bak herkez seni de biliyor onu da biliyor neden sıkıyorsun canını, zaten gazeteyi biz görmedik bile dediler. Eğer yazdıkları gerçek olsaydı tüm Kıbrıs gazeteleri ve tüm gerçek gazeteciler bu haberi yaparlardı. Onlar da bu haberin gerçek olmadığını bildiklerinden dolayı hiç kimse umursamadı. Hepsi bize teşekkür ediyorken kendini bilmez bir gazeteci sırf ben onun gazetesine reklam vermediğim için bu şekilde beni karalama politikasına gidiyor. Gazeteyi incelerseniz sadece beni değil kendisine reklam vermeyen herkes ile ilgili haber yaptığını anlayabilirsiniz. Bizim hakkımızda bu dedikoduları çıkaran magazin gazetecisi zamanında bize üç yıl boyunca En İyi Ajans ödülü verdi. Ben bu kadar kötü biriydim bana bu ödülü neden verdi. Ve kendi düzenlediği organizasyonlarda ödüller ile ilgili ne gibi bir yaptırım olduğunu herkes biliyor. Aslında ben onu da çok iyi anlıyorum. Gündemde olan insanlara sataşarak gazetesini satmaya çabalıyor. Bu gibi haberler bizi üzse de kırsa da asla yılmayacağım. Üzerimden prim yapmasında da izin vermeyeceğim. Hem bir de daha önce kanser hastalarına bu kadar büyük bağış yapıldı mı ona bakmak lazım. Bizi karalamaya çalışan gazeteciye sormak istiyorum. Bugüne kadar KHYD yararına bir organizasyonda bulundu mu ya da o kişi bizim düzenlediğimiz şekilde bir organizasyon düzenleyip bu kadar büyük para yardımı yaptı mı? Kişi karşısındakini kendi gibi sanırmış ne malum o gazetecinin ödül satmadığı, tehdit etmediği…

Gelecek ile ilgili en büyük hedefiniz neler? İlerisi için çok büyük organizasyon projelerim var. Nostalji Moda Günlerinin dördüncüsü benim için daha büyük projelere adım atabilmek adına bir basamak oldu. Çok yakın zamanda çok büyük bir organizasyon daha yapacağız. Bu haberler bizi yıldırmadı. Benim vicdanım çok rahat. Hayriye Vurdu olarak kendimden eminim ve doğru yaptığıma inanıyorum. Ben bu işi çok severek yapıyorum ailem ve Kıbrıs halkı benim destekçim. Bize Raziye Hanım organizasyonun sonunda dedi ki çocuklar çok teşekkür ederim sonunda doktorlarımın paralarını ödeyebileceğim. Bu benim için çok büyük bir mutluluktu. Gerisi boş ve yalan. Gerçekten sözümüzü tutmasaydık Raziye Hanım bize bu kadar teşekkür etmezdi.


2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 33 -


marka tarihi

Marlboro’

nun

kovboyu nasıl cinsiyet değiştirdi?

Aşağıda okuyacağınız yazı sadece hikaye şeklinde değil de aynı zamanda girişimcilik, yönetim, pazarlama, innovasyon(rekabet üstünlüğü sağlayan ve bu sayede para kazandıran yaratıcılık.Kesinlikle yeniden yapılanmayla karıştırmayınız.) ve reklamcılık gözüyle de bakmanızı öneririm. Özellikle innovasyon konusuna çok özel önem vermenizi rica ederim. Zira bütün şirket ve kişilerin ayakta kalmalarına yardımcı olacak yegane sistemlerden bir olacağıdır. Gelecekte bunu düzgün uygulayan firmalar , pazarlama başarılarıyla birlikte çok ileri düzeylere ulaşabileceklerdir. Reklamlarda izlediğiniz Marlboro kahramanının, bir zamanlar, atın üzerinde sürülerini güden sert kovboy değil de, bir kadın olduğunu biliyor muydunuz? Merak etmeyin, burada transseksüel konumunda olan kovboy değil, sigara… Evet yanlış duymadınız. 1924 yılında piyasaya sürülen Marlboro, dünyada kadınlar için üretilen ilk sigaralardan biriydi. Daha önceki yıllarda sigaranın kadınlara satılması, çocuklara satılması kadar ciddi bir tabuydu. “Her şey makbuldür anlayışının yerleştiği 1920’li yıllarda, kadınlar da, en az erkekler kadar kötü alışkanlıklara sahip olma hakları olduğunun farkına vardılar. O dönemde, sigaranın sağlığa zararlı olduğu araştırmacılar tarafından biliniyorduysa da, konu, toplum bilincine bugünkü kadar yerleşmemişti. 20’li yıllardaki değişime rağmen, sigaranın pazarlanması kolay olmadı. Reklamcılar, bir biçimde, kadınları, sararmış diş ve parmakların, nefes kesilmelerinin ve sabahları uyanınca tutan ağır öksürük nöbetlerinin kadınca bir şey olabileceğine inandırmak durumundaydılar. Philip Morris şirketi, yeni sigaranın statü simgeleyen, - 34 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

sofistike bir isme ihtiyacı olduğunu düşündü. O sıralarda, gazetelerin manşetlerinde, radyo haberlerinde hep Winston Churchill vardı ve kendisinin Marlborough kontu ile bağlantısı konuşuluyordu. Philip Morris’in pazarlamacıları, “Marlborough” sesini beğendiler ama paketin üzerinde güzel durmayacağı için “ugh” kısmını attılar. Marlboro doğmuştu. Marlboro’nun 1920’lerdeki reklam kampanyası, bu sigaranın ne kadar kadınsı olduğu yönündeki temalara dayanıyordu. Filtrenin, itici ruj lekelerini kamufle etsin diye kırmızı bantla kapanması, “dudaklarınızı sigara kağıdından koruyan güzellik ucu” olarak tanıtıldı. Reklamlarda kullanılan “ Mayıs kadar yumuşak” sloganı, snob ( kendinden başka herkesin aptal olduğunu düşünen itici insan) bir cümleyle tamamlıyordu. “Kibar kadının beğenisi, sigaranın aristokratını oybirliği ile tercih eden


beyefendilerin seçimini onaylıyor.” Sonuçta Marlboro, kendini ayakta tutacak kadar olsa da, küçük bir tiryaki grubu yaratmayı başardı. Fakat zafer naraları atacak kadar da bir satış gerçekleşmemişti. Yirmi yıl sonra, Philip Morris, sigarasını yeni bir tüketici kitlesine pazarlamaya karar verdi. Bu, akciğer kanserine yakalanmaktan korkan fakat bunu itiraf edemeyecek kadar maço olan erkek tayfasıydı. Bakın o yıllarda neler oldu… 1950’lerin başında bilim adamları, basında genişçe yer alan ve akciğer kanseriyle sigara tiryakiliği arasındaki bağlantıyı kuran bir çalışma yayınladılar. Sigara şirketlerinin korktukları başlarına gelmişti. 1953 yılında, ABD’de ilk defa sigara tüketiminde düşüş görüldü. Sigara şirketleri atik davrandılar ve derhal karşı atağa geçtiler. Bugün olduğu gibi, bilimsel çalışmaların sonuçlarının kesin olmadığını iddia ediyorlar ve bu arada ”kendi markalarının” “daha tehlikeli” markalara oranla sağlıklı olduğunu söylüyorlardı. Şirketlerin en çok zarar gören çeşitleri filtresiz sigaralardı. Tiryakiler, bir biçimde, filtreli sigaraların daha güvenli olduğunu düşünüyorlardı ama bu tür sigaralar, o güne dek , sadece kadınlara yönelik olarak pazarlanmıştı. Pek çok erkek, daha sağlıklı olduğunu düşündüğü için filtreli sigara içmek istiyordu ama öte yandan da, kadın sigarası içtiği için gülünç duruma düşmekten çekiniyordu. Sigara üreticileri, erkelere yönelik filtreli sigara üretilmesine sürekli olarak karşı çıkmışlardı. Çünkü bu bir bakıma, sigara dumanının tatsız ve tehlikeli bir şey olduğu izlenimi uyandıracaktı. Yeni gelişen sağlık bilinciyle, bu inatlarından vazgeçmelerinin kendileri için yararlı olacağını anladılar. Ayrıca, filtre hacmindeki tütün, filtreden daha pahalı olduğu için, filtreli sigaralar, daha ucuza mal oluyordu. Üstelik, filtrenin dumanının sertliğini emmesi, daha düşük kalite tütün kullanılarak da aynı etkinin alınabileceği anlamına

geliyordu. Sigara şirketleri, kar kokusunu almışlardı. Philip Morris, bir estetik ameliyatla Marlboro’nun cinsiyetinin değiştirilmesine karar verdi. Şirket, Chicagolu reklamcı Leo Burnett’e havale etti. Burnett, o güne kadar, daha çok, sevimli ve çocuksu karakterler yaratmıştı. Marlboro’yu kadınlıktan uzaklaştırırken ise tam tersine, maço figürler kullanmaya karar verdi. Terli, göbekli gemi kaptanlarından, haltercilere, maceraperestlerden, inşaat işçilerine kadar pek çok değişik tipi içeren bir seri oluşturdu. Bu serinin ilk tiplemesi ise bir kovboydu. Ama, bir engel vardı. Philip Morris, bu kampanyanın başarılı olacağından emin değildi. Konuyu araştırmak üzere tutulan araştırma şirketinin hazırladığı rapor endişe vericiydi. ABD’de sadece 3000 civarında gerçek kovboy kalmıştı. Şehrin göbeğindeki bürosunda çalışan biri, kendini bu tür bir sembolle nasıl bağdaştıracaktı? Burnett, yine de, tezini kabul ettirmeyi başardı ve şirketi kovboy konusunda ikna etti. Kampanya iyi iş yaptı. Marlboro, bir sene içinde marjinal bir sigara olmaktan çıkıp, en çok satan dördüncü sigara konumuna yükseldi. Bunun üzerine şirket, kaptanları ve diğer tiplemeleri bir kenara itip, yoluna kovboy imajı ile devam etmeye karar verdi. Burnett’in reklamlarında kullandığı ilk oyuncular profesyonel modellerdi ve hayatlarında bir kere bile olsun ata binmemişlerdi. Bu eksiklik, filmlerden birinde, kovboyun kılık kıyafeti, bir kovboya yakışmayacak kadar temizdi ve üstüne üstlük, çelik mahmuzlar ters takılmıştı. Bu gibi hatalardan sonra, reklam ajansı, Teksas ve Montana gibi yerlerden gerçek kovboylar aramaya başladı. Ajans, 1955 yılında, kovboyun ellerine, tescilli bir dövme ilave etti. Reklam çekimlerinden sonra konuşan bir kovboy, yüzünün makyajı için üç dakika harcanmasına rağmen, elindeki dövmenin üç saatten fazla zamanda tamamlanmasından şikayetçiydi. Marlboro

kampanyası hayli etkili oldu ve sigarayı zirvede tumayı başardı. 1971 yılında, televizyonda sigara reklamları yasaklanınca, Marlboro kovboyu basına ve billboard’lara yerleşti. Zaten ağzından tek bir kelime çıkmadığı için, bu değişim pek sorun yaratmadı. Tiryakilerin bir sonraki sigaralarını yakmayı düşünürken takındıkları o kendi içine gömülmüş ifade ile uzaklara bakmaya devam etti Marlboro kovboyu. Kovboyu herkes sevdi. Üstelik, erkekleri etkilemeyi hedefleyen kovboy, kadınları da, sigara konusunda, en az erkekler kadar ikna etmişe benziyor. İşin tuhafı, zenci ve Latin Amerika kökenli ABD vatandaşları üzerinde de aynı etkiye sahip. Zenci veya Latin Amerika kökenli bir çok kovboy bulunmasına rağmen, bütün Marlboro adamlarının beyazlar arasından seçilmiş olması da, bir başka çelişkiye parmak basıyor. Öte yandan, Marlboro kovboyunun popülaritesi, aynı zamanda sigara karşıtı gösterilere de neden oluyor. Fransa’da, kovboy imajını sigara karşıtı sloganla kullanan bir dernek, Philip Morris’le mahkemelik olmaktan kurtulamadı. Philip Morris tazminat olarak istediği 3 milyon dolara karşılık, sadece 1 dolar alarak sembolik bir zafer kazandı, ama sonuçta sigara karşıtı reklamları kaldırmayı becerdi. Bu arada, reklamlarda kullanılan konu mankenleri, sigara bağlantılı akciğer kanseri ve kalp krizi gibi sebeplerden öbür dünyaya göçerek, şirket için utanç kaynağı da oldu. Bu sebepten ötürü, Marlboro kovboyu bundan sonraki kampanyalarda, arka plana çekilecek gibi görünüyor. Marlboro, sektör uzmanlarının yeni tiryakiler yaratma hamlesi olarak adlandırdıkları bir taktikle, 1993 yılında ilk kez fiyat düşürdü ve kovboysuz Marlboro Macera Takımı” kampanyasını başlattı. Bu kampanyada, içilen her paket sigara ile macera yolunda kilometrelerce yol kat ediliyor, sonra da bunlarla Marlboro logolu spor gereçleri kazanılıyordu.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 35 -




sanat

Kibrit üstü İSTANBUL

Hasan Kale 1959’da Bursa’da doğdu. Çocukluk yıllarından itibaren resimle ilgilenen sanatçı; kariyerine İstanbul’da minyatür çizerek başladı. Ardından birçok sanat projesine dahil oldu, başka tasarım alanlarıyla ilgilendi. Resim çalışmalarına ara vermeden mücevher tasarımı yapmaya başladı. Alanında çok ünlü birçok mücevher firmasına özel koleksiyonlar hazırladı. Minyatür alanındaki pratikleri resimleriyle birleştiren Hasan Kale; minyatür sanatını çağdaş bir gözle yorumlamaya çalışıyor. Günlük hayatta karşılaştığımız, önemsemediğimiz objelereçivi, vida, ipek kozası, pirinç, arı kanadı, toplu iğne başı- minyatür resimler çizen Hasan Kale; bu mikro çalışmaları kariyerinin dönüm noktası olarak görüyor. Mikrolar haricinde, büyük tablolarında da sanatçının minyatür tekniklerinin bir yorumunu görebilmek mümkün. Sanatçı detaycı bir uslupla; sanatta estetiği herşeyi n önünde tutuyor ve sadece güzel eserler yapmak istiyor.

- 38 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Hasan Kale; İstanbul’u bir kelebek kanadına ya da bir pirinç tanesine sığdırıyor... Gözle görülemeyecek kadar küçük ama kusursuz çizgiler… Mehmet Siyah kalemin kıvraklığında dokunuşlar… Nakkaş Osman’ın gözünden sultanlar… Elinizde büyüteçle gezdiğiniz bir sergi hayal edin… Üzerlerine sanat eserlerinin işlendiği göz nuru tabloların yerine inanılmaz küçüklükte günlük hayatta karşımıza çıkan objeleri… Özgürlüğün simgesi kelebeklerin kanatlarında Topkapı’yı , çayımıza tat katan şekerde Atatürk’ü, yazın vazgeçilmez tadı olan lezzetli incirlerin çekirdeğinde Fatih Sultan Mehmet’i , günün vazgeçilmezlerinden nescafenin minicik tanelerinde ay ışığını , bir makarnada İstanbul’u hayal edin bir sonrakinde İstanbulu bir sineğin kanatlarında bulacağınızı düşleyin… Ne çılgınlık dimi… Hayal etmesi ne kadar çılgınca? Aslında teknolojik olarak düşünecek olursanız günümüzde her türü nesnenin üzerine bu küçüklükte resimler yerleştirilebilinir… Ancak bu çılgınca gelen düşünceyi hayata geçiren elinde fırçası, önünde boyaları ile Micro Art sanatının dünyada önce gelen isimlerinden modern NAKKAŞ’ı Hasan KALE…

Yakın zamanda katıldığı bir televizyon programından sonra kendisiyle iletişime geçtiğimiz Hasan bey dergimizde yer alma teklifimizi kabul ederek bizleri de çok mutlu etti. Büyük bir İstanbul aşığı olan Hasan Kale resime duyduğu ilgiyi fark etmesi altı yaşında fark etti. Resim sanatı için “Kendimi anlatma biçimim” diyen Kale, bugüne kadar çizgi ve boyayla olan bütün alanları deneyimlemeye çalışmış; matbaada renk ayrımı, grafik, logo çalışmaları, amblem ve kutu tasarımı hatta ayakkabı boyacılığı yapmış... Sonunda da minyatürde karar kılmış. Ancak onun minyatürleri şekilleri kadar ölçüleriyle de bildiklerimizden çok farklı. Yaptığı minyatürler, üzerlerine yapıldıkları minik objeler ve mikro birimlere varan boyutlarıyla Hasan Kale’yi dünyanın en nadir sanatçılarından biri haline getirmiş. Onun eserlerini rahatça seyredebilmek için büyüteç kullanmanız gerekiyor. Bir milimetreye 20 çizgi Kale’nin minyatüre ilgisi 80’li yıllarda başlamış fakat örnek olarak belirlediği isimler kendine ders vermeyi kabul etmemiş. O da hoca olarak yüzyıllar öncesinde yaşamış sanatçıları seçmiş. “Kendi hocalarımı kendim buldum. Zamanla öğrendiğim tekniklerle ruh halimi minyatürün genel yapısı içinde sergilemeye çalıştım” diyen Kale, “Mehmet Siyahkalem’den fırçanın kıvraklığını, Levni’den renk ve ahengi, Nakkaş Osman’dan da sultan portrelerinin ustalığını” öğrenmiş. Önceleri alışıldık şekilde minyatür


Kale’nin mikro ve makro olarak çalıştığı resimlerde, tuval üzerine yapılmış eserlerin yanı sıra sinek kanadı, yusufçuk, çivi ve toplu iğne başı, çubuk tarçın, balık gözü ve pulu, keçe, tüy, kibrit, kabak çekirdeği, fasulye, makarna gibi nesnelerin üzerine yaptığı resimler büyük beğeni kazandı.

yapan Kale, klasik minyatürü, geleneksel bir atölyenin “Bir kibrit kutusuna 25 tane portre çizebilir misiniz?” sorusuyla terk etmiş. Zaten içinde hep farklılaşmak ve zamana damgasını vurmak isteği varmış. Kale, “Kendime usta olarak belirlediğim insanların yaptığı tablolar zamanının en güzelleri ve müzedeler. 21. yüzyılın imkânlarıyla bu yapıtların aynısını yapmak bana yakışmaz” diye düşünmüş ve kendine başka bir yol çizmeye karar vermiş. Bir milimetreye 20 tane çizdiği çizgi minyatürü, “daha ne kadar küçük yapabilirim” merakının da artmasını sağlamış. O günden sonra kendisini tamamen mikrominyatürler yapmaya vermiş. İyi ki de öyle yapmış. Minyatürcülerin bir zamanlar talebe olarak kabul etmedikleri Kale, bugün eserleri birçok yabancı ülkede “Mikro-Sanat” kategorisinde eserleri sergilenen ve ilgi gören sıra dışı bir sanatçı. “Sevdiğiniz işi ölünceye kadar yaparsınız. Zaten amacınız karnınızı doyurmak ve birtakım masraflarınız karşılamaksa bunu yapabilirsiniz. Gelecek için yatırım yapmak istiyorsanız paraya ihtiyacınız yoktur. Önemli olan bilgi ve becerinizi nereye taşıdığınızla ilgilidir” diyor mikro minyatürlerin sanatçısı Hasan Kale. Kimi zaman pirinç tanesi kadar küçük alanlara insan ve şehir siluetleri çizmek için epey emek harcayan Kale “Egolarınızı, her türlü problemlerinizi bir kenara bırakıp ister büyük bir alanda çalışın ister küçük, resmin içindesiniz demektir. Büyük tabloyu

da yaparken sadece o resmin içinde yaşıyorsunuz” sözleriyle sanatını ortaya koyarken içinde bulunduğu ruh halini aktarıyor. Balık gözüne İstanbul silueti çizmekteki hassasiyeti ise şöyle özetliyor: “Ben bir savaş pilotuyum. Bombam var, hedefe isabet ettiremezsem gittim. Nefesimi tutamazsam gözü çizemem. O bir nefes payıdır artık. Bir cerrah gibi ellerimi ustaca kullanırım.” Kale, milimetre içine sığdırdığı hayalleri farklı objeler üzerinde sergiliyor; Kum tanesinden, toplu iğne başına, balık pulundan, pirince, sinek ve kelebek kanatlarına kadar… Minyatürlerinin kataloglarını yapmıyor çünkü onların birebir görülmesi gereken çalışmalar olduğunu düşünüyor. Nadide eserlerini yaptığı fırçayı gösteren Kale fırçasının farkını da şöyle anlatıyor: “Herkes bana O -15’le mi çiziyorsun diyor. Sıfırı bile az kullanıyorum. Bir ve iki numaralı fırçalarla çiziyorum. Bununla çizmek ustalık ister. Elinizin alışması gerekir. 15 ince çizer fakat fırça kısaldıkça kıl sayısı azalır, kıl sayısı azaldıkça mürekkep tutma gücü biter, bıktırır. Fakat bir numarayla çizerken fırçanın ucundaki tek kılla çizersiniz. Mürekkebin bitmez ama bu ustalık ister. O nedenle bu pirinç boyamak değil sanattır.” Çok ince çalışmasına rağmen mükemmelin peşinde olmadığını da şu sözlerle ifade ediyor: “Mükemmelim demek bu işi bırakmam demek, eğer bu fırça yanlış yapıyorsa varsın yapsın.”

Bilinen en eski minyatürler Mısır’da rastlanan ve İÖ 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani elyazmaları’nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyazması İncil’leri süslemeye başladı. Avrupa’da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa’da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü. Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçuklular’ın İran ile ilişkileri nedeniyle minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana’nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Fatih döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu ün yaptılar. Gene aynı dönemde, Bihzad’ın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul’a çağrılarak saraya başnakkaş (başressam) yapılmıştı. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü. Minyatür yavaş yavaş yerini bildiğimiz anlamda çağdaş resme bırakmaya başladı. Ama batıda olduğu gibi ülkemizde de geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 39 -


yaşam koçu

Bolluk ve Bereketi Hayatımıza Nasıl Çekeriz?

Yazımızda bolluk ve bereket bilinci ile ilgili çalışmalarımızdan paylaşmak istiyoruz. Kişilerle yaptığımız çalışmada ve takip ettiğimiz yabancı kaynaklarda bolluk ve bereket hakkında başarılı sonuçlar ortaya çıkardık. Elde ettiğimiz sonuçlardan bazıları, daha önceden oluşturduğumuz kıtlık bilinci ! Paraya yüklediğimiz anlamlar ! Para kötüdür! Çok para insanı kötü yapar! İşte o paracıdır ! Para zenginlerdedir ! Parası var adam oldu ! gibi düşünce kalıplarımız ve bakış açımızdan dolayı birçok zaman parayı suçladık ve öfkelendik. Bütün hayatımızı etkileyen kıtlık bilinci ne demek? Ben de ilk duyduğumda oldukca garipsemiştim. Bilincin temeli şu. Para bir enerjidir. Biz parayı çekecek enerjiyi üretirsek para bize gelmeye başlar. Öfkeliysek, kırgınsak, kızgınsak, herhangi birşeye kin tutuyorsak, dedikodu, sürekli eleştiri yapıyorsak, bedenimiz negatif bir enerji üretir ve güzel olan herşeyi kendimizden uzağa iteriz. İstediğiniz kadar çok çalışın para size zor gelir, hak ettiğiniz karşılığı zor alırsınız, paranın pek bereketini görmezsiniz. Kendinizi şansız, bereketsiz ve üretemeyen biri olarak görürsünüz. Peki bunlar bizde var! Ne yapmalıyız diye sorulduğunda , ilk söylediğimiz Kuantum olumlama teknikleri ile şu an ki kıtlık bilincimizi, bilinç altımızdan silmek ve yerine BOLLUK bilincini yerleştirmek. Aşağıda başarıya ulaşan Kuantum Olumlama tekniklerini yazıyorum. Bu teknikleri en az yirmibir gün okumanız gerekiyor. Bir gün atlarsanız, yirmibir gün tekrar başlıyor. Hayatımın akışına güveniyorum Para bana helal yoldan kolaylıkla geliyor Para zihnimi sevgiyle kabulleniyorum ve sevgiyle affediyorum Geçmişte yaşadığım olumsuz tecrübeler artık benim mali zenginliğimi destekliyor. Hoşuma gitsin ya da gitmesin gelirim - 40 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

harcamalarımdan fazla Anne ve babamı yaşadıkları mali problemlerden dolayı affediyorum Herkesin gözünde yaptığım işin değeri giderek artıyor Susup oturmamı söyleyen herkesi affediyorum Her gün mali olarak bolluğa kavuşuyorum Bolluk bilincim hergün gelişiyor Ekonomik koşullarım hergün gelişiyor, artıyor, çoğalıyor Para bir enerji değiş tokuşu sembolü, enerjim her geçen gün artıyor Para yaşamımda özgürce ve sürekli dolaşıyor Gelirim gittikçe artıyor Bolluk, zenginlik benim doğal hakkım Huzurlu, dengeli ve güven doluyum Sakin, dingin ve rahatım Bu zengin bir evren ve hepimiz için bolluk var Bu bolluğu hak ediyorum ve kabul ediyorum Ben para mıknatısıyım, hayatın her alanında bolluğu kendime çekiyorum Düşlerimin ötesinde zenginleştiğimi kabul ediyorum Bugün harika bir gün para bana beklediğim ve beklemediğim yollarla geliyor Faturalarımı sevgiyle ödüyorum Paranın hayatıma hazla akmasına izin veriyorum Başkalarının ekonomik başarılarımı desteklemelerine izin veriyorum Yaşama şükran duyuyorum Bolluk ve zenginlik içinde yaşamayı hak ediyorum Para benim dostum Parayı insanları kontrol etmek adına kullandığım için kendimi affediyorum Boşa harcadığım paralar için kendimi affediyorum Ben hayal edebildiğimden daha fazla mutluluk, sevgi ve paranın hayatıma girmesine izin veriyorum Tüm arzularımı gerçekleştirmek için yeteri kadar zamanım, enerjim ve param var Anne ve babamı yasadıkları mali problemlerden dolayı affediyorum Harcadığım her para bana katlanarak

geri donuyor Evet bu Kuantum Olumlama teknikleri ile bilinç altımızı yirmibirgünde değiştirmeye başlıyoruz. Unutmayın kırgınlık, kızgınlık, affedemediğimiz olaylar ve kişiler bizden bolluk ve bereketi uzak tutar. Kıtlık yada Affedin ve bolluğa kavuşun. SEÇİM SİZE AİT !!! Ben kendi iyiliğim için herşeyi affediyorum http://www.kuantumvemucizeler. com/video-Bolluk_ve_ic_ Sesimiz_1315718158898946.html Yukarıdaki Kuantum olumlamaları düzenli yaptığınızda, bolluğun size gelişiniz hızlandırmış oluyorsunuz. Çalışmalarınızda daha üretken ve verimli oluyorsunuz. İnternet sayfamızdaki TV programlarında 2012 yılının enerjisi, bolluk ve bereketi hakkında birçok tekniğini ücretsiz olarak paylaşıyoruz. Paylaşmanızı tavsiye ederiz Sevgi ve Işıkla Bülent Gardiyanoğlu Uluslararası Yaşam - Nefes Koçu ve Kuantum Düşünce Tekniği Uzmanı http://www.bulentgardiyanoglu.com



İmage Maker Ceyhun ÇOMUNOĞLU

güzellik

Micro Keratin Kaynak Keratin Kaynak nedir?

Y

E CEYC

saçıların dibine uygulanıyor. Bu uygulama aynı zamanda saçı az olan kişilerde de uzatmanın haricinde tedavi Keratin insan bünyesinde de bulunan (tırnak, saç vb.) protein ve maksatlıda kullanılıyor. Ömrü 4-5 ay aminoasitlerden oluşan bir maddedir. Bu kadar uzundur. yüzden keratin saçla hem estetik hem de hijyenik açıdan mükemmel bir birleşme Keratin Kaynak saça zarar sağlar. Avrupa ve Amerika başta olmak verir mi? üzere tüm dünyada en çok tercih edilen saç uzatma ve yoğunlaştırma Keratin insan bünyesinde bulunan teknolojisidir. Keratinin en önemli özelliği, sıcağa karşı dayanaklı olmasıdır. protein ve aminoasitten elde edildiği için saça zarar vermesi söz konusu Kolaylıkla fön çekilebilir, erime ve değildir. Saça takılması ve sökülmesi yapışma yapmaz. Özel solüsyonu salonumuzun deneyimli kuaförleri sayesinde saçları yıpratmadan kolayca tarafından teknik araçlarla yapıldığı için ayrılır. oldukça hijyeniktir.

Micro keratin kaynak uygulaması nasıl bir uygulamadır?

Micro Keratin Kaynak; çok yeni çıkan bir yöntemdir. Saça uygulandığında saça zarar vermeyen ve uygulandığı hiç belli olmayan kaynak yöntemidir. Micro Keratin Kaynak yöntemini İngiltere’den fuardan getirdik. Aslında bu kaynak şekli 2013 yılının Mayıs ayında çıkacak bir uygulama ama biz erkenden müşterilerimize bu yeniliği yaşatmak istedik. Micro Keratin kaynak uygulaması saçlara keratin ile kaynak yapılması anlamına geliyor. Diğer kaynak yöntemlerinden çok daha farklı ve kaliteli bir yöntemdir. Uygulaması diğer kaynaklar gibi yaklaşık 2 saat alıyor. Keratin eritilerek kaynak yapılacak

- 42 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Keratinli kaynak dışardan fark edilir mi? Eklenecek olan saçla saçınızın aynı olması, birleşme noktalarının çok ince olması saç uzadığında bile fark edilmesi mümkün değildir. Bire bir kendi saçınız gibi gözüktüğü için dilerseniz kahkülleriniz için bile kullanabilirsiniz.

Kaynak yapılan saçın bir özelliği var mı? Bu uygulamada yanlızca fırınlanmış gerçek saç kullanılıyor. Ugulamanın gerçekleşmesi için saça keratin maddesi sürülüyor ve 180 derece fırında işleme tabi tutuluyor.

Lefkoşa 0 533 864 69 69 0 542 857 87 87 0 392 223 87 87 ceyceylife@hotmail.com



araştırma

Modern

büyü & büyücülük

Büyü ve büyücülük insanlık tarihinin çok eski dönemlerine kadar gider. Doğa karşısında kendini âciz ve eksik hisseden insanoğlu, gizli güçlerle kendi arasında bağlantı kurabilecek birtakım aracılara ihtiyaç duymuştur. İnsanlığın tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan büyü, tarihsel süreç içerisinde hemen hemen her dönem ve toplumda yaygın bir uğraş, güçlü bir toplumsal olgu olmuş. Ansiklopedide, “insana ve doğaya ilişkin olayları, maddi dünyanın ötesinde gizemli dış güçler aracılığıyla etkileyip yönlendirdiğine inanılan törensel eylem” olarak tanımlanıyor. Gündelik hayattaysa bazıları “ilkel insanın bilgi ve akıl yetersizliğinin kabulü” olarak ifade ederken bazıları “yarı bilim” diyor. Eskiçağdan başlıyor büyünün hikayesi. Çoktanrılı dönemde büyücüler bilge kişiyken Ortaçağ’da cadılara dönüşmüş. Büyünün kamu hizmeti, büyücünün kamu görevlisi olduğu zamanlar da olmuş, büyünün şeytan icadı sayıldığı büyücülerin avlandığı zamanlar da… Orta Dünya’daki Gandalf da büyücüydü, Jeanne d’Arc da mesela. Bir de Oz Büyücüsü var, o bambaşka. Modern zamanlarda, bilim ve teknoloji almış başını gitmiş, dinler kalıplarında sıkışıp kalmışken ezoterik haller içindeyiz yine. Reiki öğreniyoruz, meditasyon yapıyoruz. Kozmozu anlamaya çalışıyor taşlara soruyoruz. Meleklerle konuşuyor, düşünce gücüyle şifa arıyoruz. Hiç düşündünüz mü neden? Çünkü aslında bir geleneği sürdürüyoruz. Çünkü bunların hiçbirinin çingenelerin aşk büyülerinden, kocakarıların muskalarından, okunmuş şekerler yiyip kafamıza kurşun döktürmekten farkı yok. Fark belki şurada: Bazılarımız artık deforme olmuş gelenekleri, hurafi inançları reddederek, bazılarımız içinde yaşadığımız çağdaş toplumla kendi inanç ve geleneklerimiz arasında bir paralellik kurup yorumlayarak yaşıyoruz hayatı. Henüz bunlardan biri ya da diğerini seçmediyseniz Gün Yayıncılık’ın biz fanilere kazandırdığı A’dan Z’ye Büyüler’i okuyun derim. Okuyup seçim yapamasanız bile, - 44 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Anadolu’nun bir zenginliğinden daha haberdar olur, olmadı bir büyü yapar hafiflersiniz. Bu aracılarda olağanüstü yetenekler bulunduğu varsayımından yola çıkarak, büyücülerden, insanüstü davranışlar beklemiştir. Tektanrılı

dinlere geçildiği zaman bu inançlar ortadan kalkmamış, sözgelimi, Hıristiyanlığın bütün yasaklamalarına rağmen büyücülük ve boş inançlar toplumlar içinde gizli gizli yaşamlarını sürdürmüştür. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, erkek ve kadın büyücüler, büyü törenleri yapar, insanlara veya hayvanlara nazar değdirirler, «Boynuzlu Tann’yı» veya «İlâhe Ana’yı» yardıma çağırırlardı. Eskiçağ törenlerinin, bir devamı o- lan ve şabbat adı verilen cumartesi gece yansı toplantılan kırlarda yapılırdı; bu toplantılar sırasında, gece yarısından şafak sökünceye kadar şarkılar ve danslarla şeytan yardıma çağnlırdı. insanların yakıldığı odun yığınları Kaygı uyandırıcı biçimde çoğalan ve kilisenin iktidarını tehlikeye düşüren bu gibi uygulamalar karşısında, hıristiyan büyükleri ve kilise şid-detle tepki gösterdi. Mahkemeler kuruldu. Engizisyon ortalığı kasıp kavurdu (XII. yy. sonu). Fransa’da, 100 000’i aşkın büyücü kadın, komşularının ihbarı üzerine, yakalanıp işkence edildikten sonra diri diri yakıldı. Avrupa’da ortalığı kırıp geçiren bu büyücüleri temizleme uygulaması, sonradan Kuzey Amerika sömürgelerine de sıçradı (1692 yılında, Salem büyücülerinin yargılanması). Bu moda, ancak XVII. yy.ın sonunda hafifledi ve önü alınabildi. İslâm inancında da büyü yasaktır, ama insanların özel hayatlarını düzenlemede çaresiz kalınca bu yönteme başvurdukları görülür. Sözgelimi temize çıkmak isteyen bir sanık, kocası tarafından terk edilen bir kadın, değerli eşyası kaybolmuş bir kimse büyü yoluyla isteğine kavuşacağına inanır. Büyücüler, yapılmış büyüyü bozma işlemini de üstlenirler. Günümüzde, A.B.D.’de ve Avrupa’da, özellikle bazı ıssız kırsal yörelerde, büyücülük törenleri hâlâ yaşamakta, eski efsaneler her zaman dilden dile aktarılmaktadır.



Funda BİLGİNER

Hakkı Borataş Caddesi Öncel Çerkez Apt NO.1 Girne / KKTC

Diyetisyen

sağlıklı yaşam

0 533 866 12 70

Gebelik Döneminde Saglıklı Beslenmenin 9 Altın Kuralı Başarılı geçen gebelik dönemi, sonrasındaki zamanlarınız için bedeninize yaptığınız en önemli yatırımlardan biridir. Özellikle bazı bayanların estetik kaygılarla bu dönemi sağlıksız beslenerek geçirdiklerini gözlüyoruz. Aşırı kilo almamak için ekmek tüketmemek, mide bulantısı vb bahanelerle yemek yemeyi reddetmek de yanlış beslenme davranışlarının başında geliyor. Ya da tam tersine iki kişilik yemek yeme davranışı gelişebiliyor. Böyle bir durumda ise anne adayı aşırı kilo alarak doğumu riske atıyor ve doğum sonrası fazla kilolarıyla baş başa kalıyor. Güzelliğinizi yitirmeden de sağlıklı bir gebelik dönemi geçirebilirsiniz. Bunun için yapılacaklara kısaca değinmek istiyorum.

Gebelik döneminde sağlıklı beslenmek İçin 8 altın kural Madde 1- Gebeliğe bedenen ve ruhen iyi hazırlanın. Fazla kilolarınız varsa gebe kalmadan önce diyetisyene giderek sağlıklı beslenmeyi öğrenin ve ideal kilonuza ulaşın.

Madde 2- Gebeliğiniz süresince kilo alımınıza dikkat edin. İdeal kilosunda gebe kalan bir kadının ortalama 9-12 kg

- 46 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


ağırlık kazanması normal kabul ediliyor.

Madde 3- Öğün saatlerinizi düzenleyerek işe başlayın. Örneğin sabah kahvaltı etmiyorsanız güne güzel bir kahvaltı ile başlamayı adet edinmelisiniz. Mide bulantısı, kusma, iştahsızlık veya buna benzer yakınmalarınız olabilir bunu gidermenin en iyi yolu kısa aralıklarla az ve sık beslenmektir. Ayrıca çok ağır yağlı besinlerden de kaçınmanız oluşabilecek gaz ve şişkinlik gibi sorunlarınızı da ortadan kaldırır.

Madde 4- Besin gruplarını, hangi besinlerin ne içerdiğini ve ne kadar tüketmeniz gerektiğini öğrenin. Sağlıklı beslenmek kendi sağlığınızı korumanın yanında gebelik döneminde bebeğin gelişimini sağlar.

Madde 5- Temel besin grubu Et drubu besinler; (yumurta, et, tavuk, balık, peynir, hindi vb proteinden zengin besinler ) Özellikle demir, B12 vitamini, fosfor, B2, B6, folik asit gibi önemli besin öğelerinin zengin kaynağıdır. Balıkta bulunan omega 3 yağ asitleri gereksinimi gebelik ve emzirme döneminde artar bu nedenle haftada en az 2-3 porsiyon balık tüketilmelidir. Bu gruptan her gün en az 3-4 porsiyon tüketmeniz gerekir. Süt Grubu besinler; (Süt, yoğurt, kefir, ayran, kımız): Bu grupta bulunan besinler kalsiyumun en zengin kaynağıdır. B12, B6, A Vitamini gibi birçok besin öğesinin de en önemli kaynağıdır. Günde en az 3 bardak yağsız veya yarım yağlı süt grubundan tüketmelisiniz. Sebze-meyve grubu;A,C,K vitamininin

ve potasyumun en zengin kaynağıdır ayrıca önemli ölçüde su ve karbonhidrat gereksinmemizi karşılar. İçerdiği antioksidan maddeler sayesinde bağışıklık sistemi için çok önemlidir. Günde 3-4 porsiyon meyve 2-3 porsiyon sebze tüketin Tahıl Grubu; (ekmek, pilav, makarna, bisküviler, krakerler, patates, leblebi vb nişasta içeriği zengin besinler): İhtiyacımız olan enerjimizin en önemli kaynağıdır. Özellikle tam taneli tahıllar, beyazlatılmamış ürünler kan şekeri dengesini sağlamada önemli yer tutar. Günlük 10-12 dilim ekmek veya alternatiflerinden mutlaka tüketmeye çalışın. Yağ grubu; (zeytinyağı, yağlı tohumlar, fındık, ceviz, mayonez, tereyağı vb) Önemli ölçüde enerji ihtiyacımızı karşılamamızı ve yağda eriyen vitaminlerin vücutta kullanılmasını sağlar. Özellikle bitkisel sıvı yağlarda bulunan doymamış yağ asitleri bebeğin beyin gelişiminde önemli rol oynar. Katı yağları hayvansal gıdalarla aldığınız için günde 20-30 gr sıvı yağ tüketimi ihtiyaçlarınızı karşılamaya yeterlidir.

Madde 6- Düzenli egzersiz yapın. Özellikle her gün yapılan 30-45 dakika yürüyüşün bebeğinizin hareketlerinde gelişme, doğumunuzun rahat olması, fazla kilo almamanız ve stresinizi yenme üzerine çok önemli katkıları bulunmaktadır. Ayrıca egzersizin, cilt sarkmalarını önlediği ve daha sağlıklı ve güzel bir görünüm için birebir olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Gebelik döneminde yürüyüş, yüzme, dans gibi egzersizleri yapabilirsiniz.

Madde 7- Günde 2-3 litre su için.

Su olmadan yaşam olmaz, insan bedeninin %55-60’ı sudur ve yeni doğan bebeğin su oranı %70 civarındadır, ayrıca gebelik döneminde yediğiniz besinler plasenta ve kordon sayesinde su aracılığıyla bebeğe taşınmaktadır. Çay, kahve, kola gibi vücuttan sıvı kaybetmenize neden olan kafeinli içecekleri tüketmek yerine su, ayran, meyve suyunu tercih edin.

Madde 8- Güvenli gıda seçmeye özen gösterin; Besinleri satın alırken uygun ambalajlanmış olması, uygun sıcaklıkta saklanmış olması, sağlıklı pişirme yöntemi uygulanmış olması ve hijyenik koşullarda üretilmiş olması çok önemlidir. Örneğin gereksiniminiz olan kalsiyumu karşılamanız için günde 3 bardak süt veya yoğurda ihtiyacınız var, bunu eğer açıkta satılan ürünlerden seçerseniz besin zehirlenmesi riski ile karşı karşıyasınız demektir. Bunun gibi riskleri azaltmak için güvenli gıdaları satın almalı, doğru şekilde saklamalı ve daha sağlıklı olan fırında pişirme yöntemini tercih etmelisiniz.

Madde 9doktor ve diyetisyen kontrollerinizi ihmal etmeyin Gebeliğin seyri ve yapmanız gerekenler konusunda en iyi yardımı size yapacak kişiler doktorunuz ve sağlık ekibidir. Test sonuçlarınıza göre bazı vitamin mineral takviyeleri, ilaç vb önerilerde bulunabilirler. Etrafınızdaki kişiler, komşunuz, arkadaşınız sizi yanlış yönlendirebilir bu da istemediğiniz sonuçlara sebep olabilir buna imkân vermemeye özen gösterin.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 47 -




bitkiler

Çörek Otu Mucizesi HER DERDE DEVA ÇÖREK OTU...

Peygamberi bir ilaç olduğunu belirttiğimiz çörek otunun ismine eski çağlardaki bazı dini metinlerde rastandığı gibi, İslam Peygamberi(s.a.v)den sahih rivayetle nakledilen hadisi şerifle de önemi en veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Hz.Ebû Hureyre(r.a.)'nin nakline göre, Hz. Peygamber (s.a.v) "Size Çörek otunu tavsiye ediyorum. Çünkü onda ölüm hariç her türlü hastalığın şifası vardır" demiştir (Buhârî, "Tıp", 7; Müslim, "Selam", 88; İbn Mâce, "Tıp", 6; Tirmizî, "Tıp", 5). İbn Şihab, bu hadiste geçen "sâmm" kelimesinin "ölüm" anlamına geldiğini ifade etmektedir. Bu konuda zaman zaman bazı çalışmalar yayınlanmıştı.

- 50 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

Çörek otu ve onun şifa veren hassaları; peygamberi hekimliğin eski zaman bilgi temelinden, yeni zaman bilimsel araştırmalarına doğru... Bu küçük, fakat inanılmaz şifalı bitki, dünyanın her tarafında çok çeşitli isimlerle bilinmektedir. Bu isimlerden bir kısmı şöyle sıralanabilir. Black cumin (Nigella sativa L. ) seeds, Black Seed, Le Cumin Noir (Graine de Nigelle), Der Schwarzkümmel (Nigella sativa), Habba Sawda, Habbatul Baraka, Shonaiz . Asırlar boyunca, çörekotu şifalı bitkisi ve yağı, Afrikada, Asyada ve Ortadoğuda, günümüzde de Amerika ve Avrupada milyonlarca insan tarafından sağlıklarını desteklemek için kullanılmaktadır. Aromatik bir baharat türü ve siyah rengi hariç susam tohumuna benzer olan çörekotu, geleneksel olarak çeşitli durumlar ve tedaviler için mükemmel bir ilaç olarak kullanılmıştır ki bunların bazıları, solunum sistemi sağlığı, cilt, mide ve bağırsak bozuklukları, böbrek ve karaciğer fonksiyonları, dolaşım ve bağışıklık sistemini destekleme, koruma ve iyileştirme ve genel esenlik şeklinde ifade edilebilir. 1996 yılında Amerikada faaliyet gösteren FDA Bağışıklık sistemini uyarıcı olarak kullanılacak bir ilaca patent izni vermiştir. Bu ilaç Çörek otundan

çıkartılan bir öze dayanmaktadır. Patentte kanseri tedavi edici, kansere karşı uygulanan kemoterapinin yan etkilerini gidermek için ve insanlardaki bağışıklık sistemi fonksiyonunu artırmak için etken maddenin Çörek otundan çıkartılan özler olduğu belirtilmektedir. 1959 dan beri, yaklaşık 1400 yıl önce kaydedilmiş geleneksel kullanımlarını destekleyen 200 ün üzerinde uluslararası üniversitelerde yapılmış araştırma çalışmalarında, çeşitli mecmualarda yayınlanmış makalelerde dikkate değer sonuçlar ortaya konmuştur. Çörekotu, 100 ün üzerinde değerli besin maddesi içermektedir. Takriben %21 protein, %38 karbonhidratlar ve %35 bitkisel yağlardan oluşmaktadır. İçeriğindeki aktif maddeler, nigellon, thymoquinon ve uçmayan yağlardır. Diğer maddeler ise, linoelik asit(Omega-6, Omega-3), oleic asit, palmitik asit, kalsiyum, sodium, potasyum, demir, çinko, bakır, magnezyum, selenium, fosfor, vitamin A, vitamin B, vitamin B2, niasin ve vitamin C dir.


"Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda onun için bir deva bulunmasın." Hz. (sav.) Muhammed Ancak geçen son yıllar zarfında güvenilir uluslar arası dergilerde onlarca ilmî araştırma yayınlandı. Bu araştırmaların büyük bir kısmı hayvanlar üzerinde yapılmışsa da çörek otunun faydası üzerine gerek doğuda ve gerekse batıda yayınlanan araştırmaların insanı hayrette bırakacak sayıda çok olması ve çeşitliliği büyük bir ilgi uyandırmaktadır. Gerçekten laboratuar araştırmaları, çörek otunun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve buna bağlı olarak vücudu tahrip eden mikroplara ve virüslere karşı gücünü, ayrıca kansere karşı direncini artırdığını ortaya koymuştur. Bugün Amerika'nın en büyük enstitüsünde Dr. Ahmed el-Kâdî ve Dr. Üsame Kandil, ileri safhadaki kanser ve aids hastalarına balla karıştırılmış çörek otu diyeti uygulamaktadır. Londra Kings College Üniversitesinde yapılan bir çalışma 1997 yılında yayınlandı. Yapılan araştırmada çörek otunun iki çeşit yağ ihtiva ettiği ortaya kondu. Bunlar % 0.45 oranında anti enflamatuar (iltihap önleyen) özelliğe sahip olan uçucu yağ, diğeri ise % 33 oranında uçmayan yağdır. Araştırmacılar çörek otunun uçucu yağının romatizma gibi, eklem hastalıkları iltihabını hafifletmede etkin olduğunu ortaya koymuşlardır. Londra Kings College Üniversitesinde yapılan bir araştırma, çörek otunun bazı mikropların etkinliğini yavaşlattığını ve iltihap oluşmasını engelleyici bir özelliğe sahip olduğunu ortaya koymuştur. Çörek otunun nefes darlığı ve solunum yolları iltihabının tedavisinde faydalarına işaret eden bir araştırma

yapılmıştır. Bir başka araştırmada çörekotu özünün meme, prostat, cilt kanseri gibi bazı kanser türlerinde kanser hücrelerinin gelişmesini yavaşlattığı görülmüştür. Bir başka araştırma, çörek otunun fagositik (phagocytic) hücrelerinin candida albicans adındaki bir çeşit mantar türünü yutma gücünü arttırdığını ortaya koymuştur. Bu makalede bu alanda yayınlanmış yeni çalışmalardan çağımızın en yaygın hastalığı olan Kanser üzerindeki ararlı etkilerine değinmek istiyoruz.

Çörek otu Kansere iyi geliyor. Karaciğer Kanserinden Korumadaki Etkisi J. Carcinog Dergisinin 2003 sayısında yayınlanan bir çalışmaya göre Sri Lanka Kelaniya Üniversitesinden uzmanlar diethylnitrosamine vererek karaciğer kanseri oluşturdukları 60 fare üzerinde araştırma yapmışlardır. Bu farelerden bir grubuna çörek otundan bir karışım verilirken, diğer gruba sadece ot verilmiştir. Daha sonra araştırmacılar bu fareleri on hafta süreyle izlemeye almışlar ve deney farelerinde karaciğer dokusunu inceledikten sonra kanser etkisinin şiddetinin çörek otu karışımı ile tedavi edilen farelerde daha az olduğunu ortaya koymuşlardır.

Araştırmacılar buradan bu çeşit maddelerin karaciğeri kanserojen etkilerden korumada payı olduğu sonucunu çıkarmışlardır.

Kolon Kanserinden Korumadaki Etkisi Acaba insan çörek otu sayesinde kolon kanserinden korunabilir mi? Mısır Tanta Üniversitesinden araştırmacılar bu soruya cevap vermeye çalışmış ve araştırmalarını 2003 Şubatında Nutr Cancer Dergisinde yayınlamışlardır. Araştırmacılar 45 fareye kolon kanserine yol açan kimyasal madde vermişler, 30 fareye de ağız yoluyla çörek otu yağı içirmişlerdir. Deneyin yapılmasından on dört hafta sonra çörek otu yağı verilen farelerde kolon, karaciğer veya böbrek üzerinde herhangi bir kanserli değişiklik olmadığını görmüşlerdir. Bu da bize çörek otunun uçucu yağının kolon kanseri oluşumunu engellemedeki gücünü göstermektedir.

Meme Kanseri Tedavisindeki Etkisi A.B.D Jackson Mississipi Üniversitesinde yapılan ve Bio Med Sci Instrum Dergisinde 2003 yılında yayınlanan bir çalışmada araştırmacılar çörek otu özü kullanmanın meme kanseri hücrelerini yavaşlatmadaki etkisini ortaya koymuşlardır. Bu çalışma bu alanda daha fazla çalışmanın kapısını aralayacak niteliktedir.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 51 -


dekorasyon

Beyaz Bembeyaz Evler...

Beyaz saflığın, yeni başlangıçların ve barışın rengidir. Bozulmamış, değerini kaybetmemiş ve kutsal sayılan kavramlar beyaz renkle temsil edilir. Işığı yansıtan ve ortama ferahlık kazandıran beyaz, parlak ve enerji vericidir. Bunun yanı sıra asaleti zarafeti ve soğukkanlılığı ifade ettiği için tıpkı saf ve mutluluk verici olduğu gibi soğuk ortamlar yaratmak istendiğin de kullanılır. Beyaz özellikle hijyeni vurgulamak isteyen mekânlar için tercih edilen ilk renktir. Bunun yanı sıra istikrarı ve devamlılığı da temsil ettiği için beyaz rengin kullanıldığı ofisler daha güven verir. Gözleri dinlendiren ve mekânı gerçek boyutlarından daha büyük gösteren beyaz, neredeyse tüm mimarlar tarafından tavsiye edilen bir renktir. Işık, seçilen beyazın tonunu etkiler. Kuzeye bakan bir odada kreme yakın, güneşli bir odada ise, griye yakın beyaz kullanabilirsiniz. Beyaz dengeleyici ve net kişiliğiyle birçok mekânın kurtarıcısı ve gözdesidir.

BEYAZ RENGİN SİMGELERİ Barışçıl, uzlaşmacı, doğrucu ve rahat davranmayı simgeler. Çinliler beyazın matem rengi olduğuna inanırken aslında beyaz, genel olarak tüm insanlar için mutlu ve sevinçli günlerin rengidir. Gümüş rengine yaklaşan beyaz ise, inancı ve kutsallığı temsil eder.

BEYAZ RENGİN PSİKOLOJİK ETKİLERİ Beyaz temizliği sembolize eden bir renktir. Bu rengi tercih eden kişiler düzenli, çalışan, adil, iyiliksever ve toleranslı kişilerdir. Bu rengi sevenler, çatışmadan uzak , farklı ve özgür bir dünyanın arayışı içinde olan insanlardır. Beyazın saflığına - 52 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

inanan kişiler aydınlığı, okumayı, düşünmeyi ve yorumlamayı seven kişiler olarak tanımlanabilir. Boşluk duygusu içinde hayal dünyalarının çok geniş olduğu fark edilir. Beyazı sevenler, temizliği, saflığı ve masumiyeti de severler. Soğukkanlı tarafları güçlüdür ve bu da etrafındaki diğer insanları çok etkiler. Bununla beraber, beyaz rengi kullananların herkesle anlaşabilecek kadar geniş görüşlü oldukları saptanmıştır. Beyaz renk, çocukların olumsuz bir durumda toparlanmasını, yaşamda yeni bir yönde ilerlemelerini Sağlar. Kendine has saflığı ile özdeşleşen beyaz bir evde büyüyen çocuklar kararlılığı severler. Ayrıca temizlik alışkanlığını diğer çocuklardan daha çabuk edindikleri gözlemlenmiştir. Bu sayımızda sizlere bulutların üzerinden sesleniyor gibi hissediyorum. Yeni evlenenler, evini yeniden yaratmayı düşünenler için çorbada bizimde tuzumuz olsun istedik ve sizin için ince detaylarına kadar beyaz rengi kullanabileceğiniz muhteşem dekorasyonlar bulduk. Bu arada özellikle yeni evlenenler dememin sebebi henüz çocuksuz olmanın keyfini çıkartırken beyazın temizliğini ve saflığını rahatça yaşayabilecek ilk akla gelen çiftler olduklarından dolayı. Aslından düşünülenin aksine evin içinde bulunan koyu renkli mobilyalar tozu ve kiri

gösterme konusunda beyaz ile yarışır durumdalar. Eğer siyah lake sehpalarınız var ise beni en iyi anlayacak olan kişi sizsiniz demektir. Çünkü temizlik yaptığınızın ikinci gününde elinizde toz bezi tekrardan rutin toz alma işlemini tekrarlamanız gerekmektedir. Aksi halde evinize gelen misafirleriniz günlerdir toz almadığınızı düşünecektir. Az laf çok iş diyoruz ve sizleri aklınızda bulunması gereken dekorasyon detaylarıyla baş başa bırakıyoruz. Beğenmeniz dileğiyle…


2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 53 -


esra dağlar

kitapsayfası

. kıtap kurdu

.

FİLM

KANLI DENEY -TOWN CREEK-

KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI

HİÇ KİMSE SIRADAN DEĞİLDİR

Debbie Macomber

Markus Zusak

Hayatınızda hiç örgü ördünüz mü? Kabaca iki ters bir düz diye tarif ettiğimiz örgü Debbie Macomber’in kaleminde bambaşka bir hal alıyor. Bu romanda dört kadın var ve bu dört kadının bambaşka hikayeleri... Renk renk bir sürü yün arasında yeşeren dostlukların öyküsü bu. Örgü ören, ördükçe de güçlenen, hayata daha pozitif bakmayı öğrenen dört kadın. Hadi gelin sizler de DENİZ PLAZA’dan satın alabileceğiniz bu romanı edinip bu dört kadının hayatına bir kaçamak yapın...

İlk okumaya başladığınızda size çok sade gelen bu roman, devam ettikçe hem güldürüp hem de düşündürüyor. Markus Zusak her zaman dilde sadeciliği savunan yazarlardan. Onun süslü lafları yok fakat bu romanı okuduğunuzda da anlayacağınız gibi hayal dünyanızın kapılarını ardına kadar açacak; ince zekasıyla sizleri kendisine hayran bırakacak. Bir grup gencin başından geçen komik, talihsiz bir o kadar da düşündürücü olaylardan yola çıkılarak kaleme alınmış bu roman DENİZ PLAZA’larda siz sahiplerini bekliyor...

EROİN: CHRISTIANE F’İN tavsiye ederim. Bu, bir roman KORKUNÇ ANILARI değil, Christiane’nin kelimesi kelimesine gerçek, yaşanmış Christiane F tüyler ürpertici öyküsü... Bu kitabı oluşturan anılarını anlattığında Christiane 16 yaşındaydı. 12 yaşında esrara, 13 yaşında eroine başlamıştı. Müptela oldu. Sabah okula gitti, öğleden sonra kendisi gibi eroinman olan arkadaşlarıyla birlikte fahişelik yaparak eroin parası kazandı. Annesi, tam 2 yıl kızının bu ikili yaşantısını fark etmedi. Christiane, kendisini uyuşturucu kullanmaya iten rahatsızlıklarını, tepkilerini ve çocukluktan genç kızlığa geçme KKTC’de yapılan araştırmalara çağında bir eroinman olarak göre, bugün gençlerimiz alkol anlatmaya çalıştı bu kitapta. ve madde tarafından ciddi bir Bugün artık, üzülerek belirtelim, tehdit altında yaşamaktadır. Bu eroin yaygın bir problem haline yüzden bu kitabı okumanızı gelmektedir toplumumuzda.

- 54 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

DENİZ PLAZA’da kitapların, müzik cdlerinin yanısıra filmlerin orjinal cdlerini de bulabilirsiniz. Arşiv yapanlar, film izlerken kaliteyi Katherine Pancol ön planda tutanlar hiç durmadan Günümüz yalanlarına, istedikleri filmleri DENİZ hırslarına, aldatmalarına PLAZA’dan alabilirler. Benim bu tamamen farklı bir bakış ayki seçimim KANLI DENEY. açısı kazandıran bir roman 23 Numara, Telefon Klübesi, Timsahların Sarı Gözleri. Batman ve Robin filmlerinin usta Paris’in büyülü havasından yönetmeni Joel Schumacher’den timsahların memleketine yeri doldurulamaz bir film. Konusu uzanan geniş bir yol. Bu ise şöyle; 1936 yılında Town romanda olmak isteyipte Creek, Maryland’de yaşayan bir olamayacağı kişilere özenen Alman ailesi Alman devletinin ya da yıllarca bastırılmış ısrarıyla, kasabalarını ziyarete gelen karakterinin içinde çırpınıp Profesör Richard Wirth’i evlerinde duran kadınlarla; ergenliğin sınırlarını zorlayan genç kızlarla; konuk etmeyi kabul eder. Ancak tüm ailesini terkettikten sonra bu ziyaret onları bütün dünyadan kendi pişmanlığında boğulan soyutlanacakları, korkunç bir hayatta adamlarla karşılaşacağız. Çok kalma oyununun oyuncuları haline renkli bir o kadar da sürükleyici getirir. bu roman sizleri tüm DENİZ Şimdiden keyifli seyirler ;) PLAZA’larda bekliyor... TİMSAHLARIN SARI GÖZLERİ

Ama bütün toplumlar için büyük bir tehlike. Christiane’nin öyküsünün çok yakınımızda tekrarlanmaması için bir uyarı saymalıyız onun anlattıklarını. Her gün 13-15 yaşlarında pek çok çocuğun, gencin adlarını gazetelerde “ AŞIRI DOZDA EROİN ALARAK ÖLDÜ...” başlığı altında okumamamız için bir uyarı ! DENİZ PLAZA’nın raflarında bulabileceğiniz bu kitapla eroin gerçeğiyle yüzleşebilir, tehlikenin farkına varabilirsiniz.



teknoloji

3 metrey e k a DAYANdIar KLI

n e t ' h c e t i g o L bilir klavye a n a k ı y

BMW mouse tasarlarsa Lamborghini, Ferrari, Porsche gibi otomobil üreticilerinin dizüstü bilgisayarlarına ya da akıllı telefonlarına alışkınız artık. BMW de yavaştan kişisel teknoloji pazarına giriş yapacak gibi gözüküyor. BMW grubunun ABD'deki tasarım stüdyosunun katkılarıyla bir fare üretildi. Thermaltake tarafından üretilen Level 10 M oyuncu faresi, alışkın

- 56 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

olduğumuz farelerden farklı görünümüyle dikkat çekiyor. Görünümünün dışında cihazın yine standart farelerden çok farklı özellikleri var. İlk olarak cihazın alt tarafuında görebileceğiniz geniş boşluk ve fareyi kullanırken avuç içimize denk gelen fare üzerindeki boşluklar havalandırma sağlıyor ve bu sayede ellerimiz terlemiyor. Elimizi koyduğumuz cihazın

Logitech PC klavye ailesinin yeni üyesi Logitech Washable Keyboard K310'u tanıttı. Bu klavyeyi diğerlerinden ayıran en büyük özelliği ise yıkanabilir olması. Bilgisayar donanımı denilince akla ilk gelen firmalardan birisi olan Logitech yeni ürününü tanıttı. Logitech PC klavye ailesinin yeni üyesi olarak tanıtılan Logitech Washable Keyboard K310'u diğer klavyelerden ayıran bir özelliği bulunuyor. Özellikle bilgisayarı başında bir şeyler atıştırmayı, içmeyi seven kullanıcılar için oldukça faydalı olacak bu özellik ise klavyenin yıkanabiliyor olması. Hijyene önem veren titiz kullanıcıların beğenisini toplayan Logitech Washable Keyboard K310 ayrıca şık ve ince tasarımıyla da dikkat çekiyor.

üst kısmını sağa veya sola doğru yatırarak tam istediğimiz hale getirebiliyoruz. Aynı şekilde yüksekliğini de istediğimiz şekilde ayarlayabiliyoruz. Özel yazılım sayesinde cihazın hassasiyetini 600 dpi ve 8200 dpi arasında istediğimiz değere getirebiliyoruz. Thermaltake Level 10 M, 99 dolarlık fiyat etiketiyle önümüzdeki haftalarda tüm dünyada satışa sunulacak.

USB kablosu hariç olmak üzere 28 cm'lik derinliğe kadar suda yıkanarak temizlenebilen Logitech Washable Keyboard K310 3 metreye derinliğe kadar su geçirmezliğini de kaybetmiyor. Windows XP, Windows Vista ve Windows 7 ile uyumlu olan K310, beş milyon vuruşa kadar dayanıklı bir tuş takımına da sahip. Ekim 2012'den itibaren Türkiye'de satışa sunulması beklenen K310'un fiyatının KDV dahil 100 TL olması bekleniyor.



dünyadan

CRICOVA ’ daki

Yeraltı Hazinesi

Avrupa'nın en küçük ülkelerinden biri olan Moldova, dünya şarap ihracatçıları arasında 7'nci sırada yer almakta. Moldova ekonomisinde önemli bir yeri bulunan şarabın ihracatından elde edilen gelir, ülkenin toplam ihracat gelirinin neredeyse yarısını oluşturuyor.

Şarabın büyük önem arz ettiği ülkede dünyadaki en büyük iki yer altı şarap mahzeni bulunuyor. ''Mileştii Mici" şarap

- 58 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ

mahzeni dünyadaki en büyük yer altı şarap mahzeni unvanını elinde bulundururken ikinci en büyük şarap mahzeni ''Cricova" ise

başkent Kişinev'in 15 kilometre kuzeyinde yer alıyor.

Daha önce yüzlerce yıl Kişinev ve civardaki

diğer yerleşim yerlerinin inşasında kullanılan kireçtaşı çıkarılan bu maden ocağında boşalan galerilerin 2.Dünya

Savaşı'ndan sonra şarap depolanması için kullanılması gündeme gelmiş ve böylece Cricova şarap mahzeni ortaya çıkmış.


Ortalama derinlikleri 60 ile 80 metre olan tünellerde sıcaklığın sabit ve düşük olması, buraların yaklaşık "1214" derece ve yüzde 97-98 nemli bir ortama sahip olması nedeniyle şarap depolanmasında kullanılması için mükemmel bir olanak sağlıyor. Mahzendeki galerilerin uzunluğu yaklaşık 100 kilometreyi buluyor ve şarap imalathaneleri buranın üçte ikisini kullanıyor. Yeraltında labirentlerden oluşan mahzende şarap çeşitlerinin

isimlerinin verildiği Cabernet caddesi, Pinot Noir caddesi ve Chardonnay, Sauvignon, Feteasca, Aligote ve Muscat caddelerinde yürüyebilirsiniz. Dahada ilginci yıllanmış şaraplarla dolu meşe ağacından yapılmış varillerin olduğu galerilerde araba kullanabilirsiniz. Cricova şarap mahzeninde 653 yerel ve dünya markalarından oluşan 1,2 milyon şişe şarap bulunuyor. Mahzendeki en eski

şarap 1902 yılına ait ''Jewish Easter Wine" ve en eski likör yine bu yıla ait ''Yan Bekher Liqueur" dür. Sovyet rejimi sırasında Cricova şarap mahzeni halka kapatıldı ve sadece resmi heyetlerin burayı ziyaretine izin verildi. Cricova;daki konuk defterinde aralarında Sovyet kozmonot Gagarin’in yanı sıra Sovyet siyasi liderleri Brejnev ve Gorbaçov gibi ünlü isimlerin imzalarına rastlamak mümkün. Cricova'nın

dışında diğer bir şarap mahzeni de ''Mileştii Mici'' şarap mahzenidir. Dünyadaki en büyük yer altı şarap mahzeni unvanına sahip ''Mileştii Mici''deki galerilerin uzunluğu yaklaşık 250 kilometre ve şuanda bunun sadece 120 kilometrelik kısmı kullanılıyor. Mileştii Mici, Ağustos 2005'te ''Dünya'da En Büyük Kalite Şarap Koleksiyonu'' kategorisinde Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi. Şarap koleksiyonunda 1.5 milyon şişe

bulunuyor. Toplam 2 milyon şişe şarabın olduğu mahzende, bu şarapların yüzde 70'i kırmızı, yüzde 20'si beyaz ve yüzde 10'u ise tatlı şaraptan oluşuyor.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 59 -


Ayşegül’den

r a l m ı r a s a t u B size özel...

HewlettPackard Kız Bilgisayarı Bazı kızlar yalnızca erkeklerden değil etraflarındaki teknolojik cihazlardan da özel ilgi beklerler. İşte bu bilgisayar da bunlara dâhil. O yüzden de HP kadınlara özel bir dizüstü bilgisayar çıkardı. Nikita Buyanov’un bu tasarımları, bir kızın isteyebileceği her şeye sahip. Hem güzel görünüyorlar, hem tarzları var, hem trendler hem de kişiliğiniz için ekstra üretkenlik sağlıyorlar. Ne yazık ki bu ürün henüz üretilmedi fakat gereken ilgi gösterilirse belki önümüzdeki senenin HP modelleri yalnızca kadınlara özel, farklı ve feminen bir hâl alabilir.

BABOUSHKA

- 60 -2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


Ayakkabı çemberi Ayakkabılar çoğaldığında her zaman yer problem olmuştur. Kutulara doldurup bir kenar yığdığımızda daha çok yer kaplıyor. Bu sistem epey kullanışlıya benziyor.

"Kadın feminenliği en iyi yansıtan, kadını en şık gösteren nedir?" diye sorsalar hiç düşünmeden "dantel" derim. Son senelere kadar ancak büyüklerimizin sandıklarında görebildiğimiz danteller şimdi her yerde, hatta ayakkabılarda bile var.Valentino'nun dantelli ayakkabıları bana peri masallarını hatırlattı... Nasıl buldunuz?

Son senelerde moda endüstrisinde bir rus akımı göze çarpıyor. Geçen sene Chanel, Rus kültüründen alıntılar yaparak bir koleksiyon hazırlamıştı.Rusların her konuda harcadıkları paralar göz önüne alınırsa bu çok doğal bir gelişme aslında.Son olarak bu akıma Charlotte Olympia da eklendi. Olympia’nın Babouskha çantası, Pandora Matruska clutch’ı bu kış oldukça gözde olacak sanırım. 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 61 -


Ayşegül’den

i y e y i t n n e a y u P vme ? I e S RM VA 2012 Sonbahar döneminde sıkça karşımıza çıkacak olan puantiyeler her türlü alanda kolayca kullanım ve şıklığı beraberinde getiriyor.

Çok aradınız ama puantiyeli bir Converse ayakkabı bulamadınız mı? Eski bir düz renk ayakkabınıza kumaş boyası ile bir kaç irili ufaklı daire yapmaya ne dersiniz? Kimsede olmayacak renkleri seçmeye özen gösterin.

Son albümünde kullandığı puantiyeli konseptiyle çılgın sanatçı Nil Karaibrahimgil trendlerin takipçisi olduğunu birkez daha göstererek tüm dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Puantiye desenli bir gömlekle veya etekler güne ofiste başlayabilir, takı ve ayakkabıda yapacağınız değişikliklerle geceye devam edebilirsiniz. Puantiye sadece hanımlar için değil erkekler için de hoş bir alternatif. Erkekler de kıyafetlerini hareketlendirmek için puantiyeli papyon, kravat, eşarp ve mendilleri kullanabilirler. Yine çizgili takımlarla puantiyeyi kombinlemek çok hoş olur diye düşünüyorum. Erkek gömleklerinde de dikkat çeken bu desen, şıklık sağlayan hoş bir detay kesinlikle... Es geçmeyin, mutlaka deneyin. - 62 - 2012 - SAYI 13 - BİDERGİ


2012 her şeyin miladı gibi oldu diyenler için evet “moda dünyası” için ciddi başlangıçların yaşandığı bir dönem oldu. Son dönemde en şaşırtıcı haber Louis Vuitton cephesinden geldi. Geçtiğimiz haftalarda kreatif direktör ve Louis Vuitton’ın çehresini değiştiren tasarımcısı Marc Jacobs, Japon Sanatçı Yayoi Kusama’yla ortak bir çalışma yapacaklarının sinyallerini vermişti. Herkes heyecanla Jacobs’ın Kusama’yla nasıl bir çalışma yapacağını, özellikle de kendi markası Marc Jacobs için mi yoksa, Louis Vuitton için mi olacağını merak ediyordu. Bir anda moda dünyasında bomba etkisi yaratan bu gelişme sonucunda Louis Vuitton tasarımları artık “puantiyelere” teslim!.. Louis Vuitton markasının bu akıma öncülük etmesi tüm markaların kolleksiyonlarında puantiyelere yer vermesi demek... Bekleyelim ve görelim.

2012 - SAYI 13 - BİDERGİ - 63 -





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.