Back on Stage - No:19

Page 1

KASIM 2020 NO:19

#herseyealternatif

BABAZULA-BÜŞRA KAYIKÇI-DİLAN BALKAY-EDITORS-SHANTEL-TIM BURGESS


İÇİNDEKİLER

22

BoS'tan iç dökme seansları Pandemi bitti bitecek, aşı bulundu bulunacak, konserler başladı başlayacak derken aylar geçti okur. Müzik mekanları açılmadan, konserlere haykıra haykıra eşlik etmeden yani eski tadımızı bulmadan dönmeyelim, dergiye kısa bir ara verelim dedik. Bu aranın bu kadar uzun süreceğini nereden bilebilirdik? Ancak bu ay Back on Stage'in ikinci yılı dolayısıyla mesafeli de olsa bir kucaklaşalım istedik. özleştik be okur...

FUTURE ISLAND İLE ZOOM'DA 25 DAKİKA

*****

6 27 20 36 56

Yılın bu son sayısında müzik dünyasının hem sorunlarından hem de yeniliklerinden söz ettik. Virüsten dolayı o kadar çok dertliyiz ki kapak konumuzu durumun vehamatinden biraz da olsa uzaklaştırmak, fantastik bir geleceğe bakmak istedik. İllüstratör Beril İrman'ın elinden çıkan bu renkli çizimin her köşesi ayrı bir haber konusu... Kapak yazımız da çizim gibi fantastik oldu. Kimine göre ütopya olan bu gelecek kurguları, konserlerde 'toz toprak ter' üçlüsünü seven bizler için distopya. Elbette daha birçok içeriğimiz var. Dergimiz bu ay 62 sayfa, 40 röportaj ve birçok araştırma konusu var. Her yıl yaptığımız gibi bu yıl partileyemedik ancak önümüzdeki senelerde bugünlerin acısını çıkarmayı hayal ediyoruz.

TIM BURGESS

MARINA KAYE DİLHAN ŞEŞEN

***** Dergi yılın son sayısı olsa da internet sitemizle ve çeşitli dijital projelerimizle karşınızda olacağız. Çok öptük!

MUHSİN AKGÜN

10 24 42 36 28 KAPAK KONUSU:

Tanışmadıysak

YEY

MÜZIKSEVERİN GALAKSİ REHBERİ

KONSERLER İZLENMIYOR YAKIN TAKIP: IBRAHIM MAALOUF

GİTAR EFSANESİ VAN HALEN

STREAMING'DE SON 6 AY RAPORU

Genç yaşlarda, çalıştığımız yayınlar kapanmaya başlayınca sevdiğimiz işi yapmaya devam etmek için Kasım 2018’de karşınıza Back on Stage ile çıktık. Dijital mecra olmanın sınırsızlığından faydalanırken, araştırmacı yanımızı eğlenmeyi unutmadan yansıtmaya çalışıyoruz.

Bu dergiyi poster biriktiren, konserleri en önden izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir ekip hazırlıyor. Konularımızı seçerken yıldız isimler kadar önemli olan sahne arkası isimlere yer vermeye çalışıyoruz. Araştırmalarımızda uzmanlara danışıyoruz. Dergide ve yellowbos.com'da bolca sarı rengi göreceksiniz. Yıllarca ana akım medyada çalıştık ama her gazetecinin elinde olması gereken sarı basın kartının ucunu bile göremedik. Medyada sarı basın kartı kimileri için önemsiz bir detay, kimileri içinse bir statü göstergesi oldu. Gazetecilikte ‘sarı huydur’, biz de o alışkanlığımızı Back on Stage’e taşıdık.

T

TAKİP E

@yellow.bos yellowbos yellow_bos yellowbos

www.yellowbos.com

Kasım 2020 Sayı: 19

Aylık süreli dijital dergi

Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Çağatay Yılmaz Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu Kapak Beril İrman Fotoğraf editörü Emre Kırdar Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Selin Sanlı

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim +90 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com


PANO

KASIM 2020

3

TEMAS TAKİPLİ KONSER Ticketmaster, dünyanın dört bir yanındaki canlı etkinliklerin güvenli olabilmesi için SmartEvent adlı yeni organizasyon modelini tanıttı. SmartEvent’te temassız gişe, temas takibi, temassız ödeme, sosyal mesafe koltukları gibi kapsamlı içerikler yer alıyor. Biletleme ve etkinlik dünyasını kurtarabilmek adına birçok firma, yeni model üzerine çalışıyor.

Pandemiyle son dakikada iptal olan ve iflasın eşiğine gelen SXSW, dijital olarak gerçekleşeceğini duyurdu. 2021’de dijital olarak gerçekleşecek festivale başvurular internet üzerinden yapılıyor. Etkinliğin müzik tarafında bu yılki programa dahil olan müzisyenlere öncelik verilecek.

126.000$ 1983 yapımı Rammellzee & K-Rob’un Beat Pop teklisinin plağı Sotheby’s müzayede evinde 126 bin dolara alıcı buldu. Plak, Jean-Michel Basquiat’ın prodüktörlüğünde piyasaya sürüldü.

BORUSAN SANAT YENİ SEZONUNU DUYURDU 2011’den bu yana Borusan Filarmoni’nin baş kemancı yardımcısı olarak sahne alan Nilay Sancar, Borusan Quartet’in ikinci keman üyesi. Quartet’in ilk kadın üyesi olan Sancar aynı zamanda Orchestra Sion’un da baş kemancısı.

Türkiye’de cazın gelişimini 30 yıldır destekleyen Akbank Caz Festivali, 30. yılını 30 özgün beste ve 80’e yakın sanatçının performansını kapsayan özel albümü Dün, Bugün, Yarın ile kutluyor. Albüm, Doublemoon Records/ Gloss Musik etiketiyle tüm dijital platformlarda.

993bin K-Pop grubu BTS’nin dijital konserine 191 farklı ülkeden 993.000 izleyici katıldı.

Geçen ay BİFO Açılış Konseri ile sezonu açan Borusan Sanat, bu dönemde müzikseverlerle dijital konserlerle ücretsiz buluşacağını duyurdu. Borusan Müzik Evi’ndeki konserler de sahne alacak isimler arasında Güç Başar gülle, TÖZ Trio & Hezarfen Ensemle, İDiskant Ensemble var. Aralık itibarıyla gösterimler başlayacak.

RAMMSTEIN STÜDYODA Rammstein son zamanlarda çalıştıkları stüdyo La Fabrique’de görününce yeni albüm kaydediyor dedikoduları çıkmıştı. Grubun biriciği Till Lindemann’ın virüse yakalanmasıyla işler yavaşlamıştı ancak sağlığına kavuşunca açıklama geldi: “Yeni şarkılara çalışıyoruz.” Bakalım pandemi şarkı sözlerini nasıl etkileyecek.

Müzik sektöründeki dijital dönüşüm bir festivalle devam ediyor. İstanbul Gedik Üniversitesi ve Gedik Sanat dijital ortamda bir Piyano Festivaline imza atıyor.. 21 Ekim’de Gülsin Onay konseriyle başlayan festival 26 Mayıs’a kadar sürecek.

Geçen aylarda DJs and Beers podcast'ine katılan Carl Cox, yeni bir kitap üzerinde çalıştığını açıkladı. Kitabın adı Oh Yes, Oh Yes. Cox, ''Kitabı salgından önce yazmaya başlamıştık ancak hala tam anlamıyla bitmiş değil. Anlatacağımız çok hikaye var. Elektronik müzik kültürünü ve geleceğini de anlatacağız'' dedi. Çıkış tarihi henüz belli değil.


4

PANO

KASIM 2020

10

Post-rock dünyasının üretken isimleri Mogwai, kariyerinin 10'uncu stüdyo albümü Every Country’s Sun’ı bir tekliyle duyurdu.

Popüler kültürün göz bebeğine dönüşen dizi Breaking Bad için özel üretim nesnelere plak da eklendi. Dizinin filmi El Camino’un soundtrack’i özel renk baskı seçenekleriyle plaklara basıldı. Dave Porter imzalı soundtrack’in albüm kapağında Matt Talbot imzası var.

CAVE'İN KARANTİNA OPERASI Efsane müzisyen Nick Cave ve besteci Nicholas Lens ile karantina operası yayınlayacağını duyurdu. Lens’in açıklamasına göre çekimler bir odada yapıldı. Cave, operaya söz yazarı olarak dahil oldu. L.I.T.A.N.I.E.S adlı opera 4 Aralık’ta Deutsche Grammophon etiketiyle yayında olacak.

THEREMIN 100 YAŞINDA! Theremin setleri satarak sektöre 1950’lerde giren Moog Music, enstrümanının 100’üncü yaşını kutluyor. Moog, kutlama yaparak Clavarox Centennial adında sınırlı sayıda theremin piyasaya sundu. Koleksiyonerlerin dikkatine…

Müziği bırakma kararlarına ara veren Teoman, bu ay mini bir turneye çıkıyor. Bayhan Prodüksiyon organizasyonuyla gerçekleşecek olan Türkiye Konserleri kapsamında 14 Kasım’da Denizli, 20 Kasım’da Diyarbakır ve 28 Kasım’daysa Konya’da olacak.

ANATHEMA DAĞILDI

80 bin

Pop müzik kraliçesi Beyoncé, Vogue verdiği röportajda 2 arı kovanı ve toplam 80 bin arısı olduğunu söyledi.

1990’dan bu yana aktif olarak sahne alan Anathema, pandemiyle birlikte sahne alamama sorunundan dolayı geçinemediklerini açıkladı. Yaşadıkları zorlukları aşamadıkça müzik yapamayacaklarını söyleyen topluluk, sosyal medyada dağıldıklarını açıkladı. Grup üyeleri kariyerlerine solo olarak devam edecek.

Günlük ortalama 4 milyardan fazla gönderi atılan uygulama Snapchat, kullanıcılarının snap’lerine müzik eklemelerini sağlayan yeni bir özellik olan Sounds’u piyasaya sürdü. Bağlantıya tıklayınca Spotify, Apple Music ve SoundCloud gibi platformlara yönlendiriliyor.

Türkçe rap müziğin ‘omurgalı’ müzisyenlerinden Fuat Ergin, 47 yaşını 47 adlı şarkıyla kutluyor. Fuar, şarkıyı yakında yayınlayacağı EP’ye koymaktan son dakikada vazgeçtiğini, doğum gününde tekli olarak yayınlamanın daha anlamlı olacağını düşündüğü söyledi.

İş Sanat yeni sezonunu dijital dünyaya taşıyor. İş Kuleleri Salonu’nda kaydedilecek konser ve etkinlikler 5 Kasım’da başlıyor. Biletler ve konser detayları İş Sanat’ın internet sitesinde yer alıyor.


GÜNCEL

KASIM 2020

5

Telifler yüksek, görüntüler kalitesiz ARŞİV MESELESİ H

er zaman konserlerde sabit veya etrafta dolaşan kameramanlar görürüz. Bir kısmı konser alanındaki ekranlara yansıtmak için bir kısmı da kaydetmek için oradadır. Ancak çoğunlukla konser kayıtlarını göremezsiniz. Bazen küçük kesitlerine sosyal medyada rastlarız, o kadar. Hatta haber için kaynak görüntü talep ettiğimizde bu kimi kurumlar için bu istek bir krize dönüşüyordu. Ya kayıtların işin içinden çıkılamayacak şekilde bir isimlendirilmemiş klasörde durduğunu ya da kayıtların nerede olduğunu bilmediklerini söylediler. Nihayetinde ‘aftermovie’ denilen özet videolarla ilerlemek zorunda kalıyorduk. Türkiye’de genel olarak arşivleme her zaman bütçe ve zaman gerektiren bir iş olduğundan geri planda kalan iş koluydu. Bu, yalnızca kültür sanat kurumları için değil, genel olarak şirketlerin sorunu. Fakat arşiv meselesi pandemiyle birlikte tüm kültür-sanat kurumlarının gündemine geldi. Tüm dünyada mekanlar izleyicileriyle bağlarını koparmamak, PR yapabilmek adına kaydettikleri konserleri sosyal medya hesaplarından yayınlamaya başladı. Konserelerden kesitleri ya da tamamına yer veriyorlardı. Pandemide Montreux Jazz Festivali ve Berlin Filarmoni Orkestrası normalde ücretli olarak erişilen arşivlerini kısıtlı süreyle ücretsiz olarak açtı. Kimi konser mekanları da ücretsiz yayınlamaya başladı. Elbette, yurt dışında dijital yayın hakları ve telifler ya daha önceden sözleşmelerle mekanlara devredilmiş oluyordu ya da hızlıca ödemeler yapılıyordu. Konu hakkında ülkemizdeki mekanlar 'off the record' açıklamalarda bulundu. Anlaşılan Türkiye’de işlerin buraya geleceği düşünülemediğinden buna ayıracak bir bütçe yoktu. İşin içine telif girince plak şirketi, beste sahibi, müzisyen gibi birçok kişi devreye giriyor. YouTube gibi gelir elde eden platformlarda yayınlanınca da ayrı bir hukuki süreç başlıyor… Bugüne kadar yayın yapanlar da içerikleri izin alarak, tanıtım başlığı altında gelir elde etmeden kullandığını söyledi. ‘BÜTÇENİZİ %50 ORANINDA ARTIRMAMIZ GEREKİYOR’ Geçen ay Digilogue’un Future Tellers etkinliğinin Türkiye Kültür Sanat Kurumları Arasında Dayanışma başlıklı paneli dijital olarak gerçekleşti. Buluşmada söz ettiğimiz arşiv konusu da konuşuldu. İstanbul Kültür Sanat Vakfı Genel Müdürü Görgün Taner, “Arşiv çok önemli, her şey kayıt altına alınmalı. Yeni dünyada iş modeli nasıl olur, dijital ve fiziki nasıl yan

yana gider onun üzerinde durulmalı. Her şeyi kayıt altına almanın önemini anladık. Kayıt altına alınan eserlerle nasıl yeni bir iş modeli yaratılır ve yaratılacak bununla ilgili kafa yormanın gerekli olduğunu anladık… Bu dönemde ilk başlarda herkesin yaptığı bir uygulamayı yaptık. ‘Bütün arşivimiz burada, hadi hemen seyredin’ dedik. Herkesin aklına bunu yapmak geldi, yaptı. Bundan sonra ne olacak?” dedi. Panelin bir diğer konuşmacısı Borusan Sanat Genel Müdürü Ahmet Erenli ise olaya ekonomik tarafından yaklaşarak, “Dijitali sürdürebilmek için yüzde 50 oranında bütçenizi artırmamız gerekiyor. 20 yıldır kayıt yapıyoruz. Ancak yayınlamak söz konusu olunca telif hakkı ve sanatçı teliflerini ödediğiniz zaman büyük bir bütçe çıkıyor” dedi.

KONSER

FESTIVALLER AKUSTIK K.

SOLO KONSER

KONSER KAYDI VAR AMA SES YOK Kimisi arşivlerindeki konserleri yayınlayamadı kimisi yayınladı, bu da başka eleştirileri beraberinde getirdi. Çekim maliyetlerini düşürmek adına, sabit karşıdan tek kamerayla çekilen performanslarda ses kalitesi genellikle sorunluydu. Videoların altında yorumlarda “Yayınlamasaydınız daha iyiydi” gibi acımasız yorumlar bile vardı. Dillerden düşmeyen dijitalleşme gelişmemiş arşivleme sistemleri ve kötü altyapıyla yalnızca inanmak istenilen bir masal gibi oluyor. Bu noktada Görgün Taner’in şu sözüne katılmamak elde değil; “Dijital unsurlar kullanarak sanatsal üretim yapmak başka bir şey. Sanatsal üretimi yapıp sonra dijitalde sergilemek başka bir şey.”


6

RÖPORTAJ

KASIM 2020 Çağatay YILMAZ

8

‘Türler

s s e g r u Tim B

birlikte’

s s e g r u Tim B

ınırlarla

yıkıldı, s

s s e g r u Tim B

0’lerde the Charlatans grubunun vokaliyken, dünyayı Britpop’la tanıştıranlardandı Tim Burgess. Grubu aktif tutuyor, bir yandan da solo kariyerini sürdürüyor, kitaplar da yazıyor. Geçen ay Yours. To Be teklisini yayınlayan müzisyen tam da yeni bir şarkı üzerinde çalıştığı sırada telefonumu cevapladı. ❏ Britpop’un altın çağını yaşadınız diyebiliriz. Bugün sizce bu tür ne durumda? Aslında, türler halen önemli mi? Müzik türleri biraz kendinizi tanımlamakla ilgili. Günümüzde türler yıkıldı, sınırlarla birlikte. Müziği kurallarla sınırlamak zor. Benim için Britpop denilen tarz da bir ‘an’dı, pop’un bir dönemiydi. Türe adını veren hemen herkes hala duruyor, onlara Britpop desek de demesek de. Yıllar geçtikçe Britpop değişti elbette. Benzer işler yapan yeni müzisyenler var, müziklerine ne isim veriyorlar emin değilim ama. ❏ Britpop ‘fazla’ değişti mi sizce? Emin olamadım birden sorunca. Belki öyle olmuştur. (Gülüyor) Belki de bunu yapan insanlar fazlasıyla değişmiştir! ❏ Son tekliniz Yours. To Be için “Partiden uzak, sanki fırtına geçip gitmiş gibi” dediniz. Yakın zamanda da bir kasabaya taşındınız. Daha sakin yerler aramanızın altında ne var, zaman geçtikçe oluşan bir şey mi? Olay, baba olmam. Yedi yaşında bir oğlum

2020 Yours. To Be

var. Bir de, kiralar! Londra’da 9 sanatçıyla birlikte yaşıyordum, komün gibiydik. İyiydi, besleniyordum ama oğlum büyüdükçe yalnızca ailemle yaşamak istedim. Londra’daki yerlerin kiraları zor geldi, ben de taşındım işte. İyi ki yapmışım, doğayla iç içe olmak hepimize çok iyi hissettirdi. Şehirde olmayı özlüyorum, böylece hayali bir şehri yazıyorum. Yine de hem bol ormanlı hem de deniz kenarı bir yerde olmak harika ❏ Kulağa güzel geliyor. Güzel hakikaten. Huzurlu çalışabiliyorum burada. Etrafında bir şehir varken zor olabiliyor. Şimdi kafamda bir şehir silüeti var, onunla uğraşıyorum. ❏ Yours. To Be de bunun bir parçası galiba? Bir klibini de görecek miyiz? Şarkı, sonradan gelecek bir EP’nin öncüsü. Öyle diyebiliriz yani. Yours. To Be’nin klibi olmayacak ama EP’nin başka bir parçası için bir şey hazırladık. Tim Pope’la çalıştık. The Cure kliplerinden tanırsınız onu. Muhteşem bir adam. Hâlâ Cure’la çalışıyor. ❏ Cure’dan bahsetmişken, bu yıl yayınladığınız Empathy for the Devil’ın introsunda da bir gönderme var sanki. Evet, bazı sözlerimde de var. O introyu çaldıktan sonra benzerliğini fark ettim, kulağıma hoş geldi. Ekledim işte. Cure’u dinleyerek büyüdüm ben, müziğim neden benzemesin ki? ❏ Albüm ve tekli kapaklarınızda genelde kendi fotoğraflarınız var. Beyaz duvarlar, selfie gibi fotoğraflar… Yours. To Be daha farklı ama? Her şeye kendi fotoğrafımı koymamaya çalışıyorum aslında. 2012’de Oh No I Love You’nun kapağından beri genelde dediğin gibi yaptık. Pratik de oluyor. Yours to Be biraz daha farklı olsun istedim, güzel bir fotoğraf. Farklı bir boyuttan geliyormuş gibi geldi, işaret ettiğim güneş ışığı falan. O ışık değilmiş de bir portalmış gibi hayal ettim. (Gülüyor) ❏ Yazarlık da yapıyorsunuz. Yeni bir kitap bekleyebilir miyiz? Kesinlikle bekleyebilirsiniz. Son aylarda herkes gibi biraz vaktim oldu. (Gülüyor) Belki birden fazla kitap da olabilir hatta. Şu sıralar sosyal medyadan da bunu soranlar oldu, hızlandırsam mı acaba? ❏ Dinleyicilerinizle dijitalde buluşup müzik dinlediğiniz partiler yaptınız. Dünyanın farklı yerlerinden insanlar katıldı. Nasıl hissettirdi? 2020 gerçekten tuhaf bir yıl oluyor. Birileriyle bir şekilde bağ kurabilmek istedim. Bir şekilde birilerini görmek ve bir şeyler paylaşmak güzel olur diye düşündüm. Hep beraber bir albümü, yapımında bulunan birilerinin de anlatımıyla dinledik. Güzeldi! Aslında düşününce, bundan kitap konusu da olurmuş. (Gülüyor) ❏ Odadaki fil, pandemi. Müzik dünyasını daha da etkileyecek gibi gözüküyor, yakın zamanda Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rishi Sunak, “sahne çalışanları önceki işlerine dönmeliler” dedi… Ne dersiniz? ‘Farklı beceriler edinin’ gibi bir şey dedi sanırım. Trajikomik olansa şu, birçok müzisyenin farklı meslekleri var zaten! Zor zamanlardayız, ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Birbirimizi kollamamız gerekiyor. Genellikle tam tersini yapıyoruz ama. Bazı insanlar halen maske takmıyor. Çok saçma. Bunu neden mantıklı buluyorlar anlamıyorum. Maske takın lan! Bulaşmayı durduralım, hepimiz işimize dönelim işte.


RÖPORTAJ

KASIM 2020

7

'Çalışmaya devam etmeliyiz' Ahmet YATĞIN

İ

2020 Feeling Lucky?

Nilüfer Yanya

ngiliz anne ile Türk bir babanın kızı olan Nilüfer Yanya, Miss Universe albümü ile tüm gözleri üstüne çekmeyi başarmıştı. Büyürken müze gezmeye ve sanat etkinliklerine ciddi anlamda mesai harcamış bu kızın aşırı güncel ve trend görüntüsü arkasında dolu dolu bir sanatsal birikim var. Genç müzisyen sanatçı, gitarı ve yumuşak vokaliyle soul ve indie pop’u aynı noktada buluşturmayı başardı. Yanya, kısa sürede çıtayı yükselterek The xx, Broken Social Scene, Mitski ve Sharon Van Etten gibi sanatçılarla ile aynı sahneyi paylaştı. Piyano ve çello dersleri alırken Pixies, The Libertines, Nirvana, The Strokes’un etkisi altına girdi ve gitara yöneldi. Hemen hemen her an her yerde şarkı sözü yazdığını belirten Nilüfer Yanya, şarkılarında bazen çalınan bisikletini, bazen biten bir ilişkiyi anlatıyor. Şimdi Feeling Lucky? EP’siyle karşımızda! Ben Yanya’yı Keep on Calling şarkısıyla keşfetmiştim. Bağırmadan şarkı söyleyen müzisyenler gördüğüm zaman hep heyecanlanıyorum. Bu heyecanla kendisiyle mail üzerinden bir söyleşi gerçekleştirdik. Buyursunlar. ❏ Merhaba Nilüfer, nasılsın? Selam, iyiyim! Şu kış ayları beni çok heyecanlandırmıyor ama evet iyiyim! ❏ Crash isimli yeni bir tekli yayınladın, bir kısaçaların habercisi bu tekli. Nasıl gelişti olaylar? Sanırım stres dolu zamanlar yaşadım ve içimde olup bitenin ortaya çıkmasına izin verdim. Şarkı yazmak iyi geldi, özellikle olduğu gibi yazmak. Yani muhteşem bir şarkı için çabalamak gibi değildi. ❏ İlk albümün Miss Universe büyük beğeni topladı. Şimdi de yeni EP’nden ilk şarkın Crash'i yayınladın. Diğerleri de yolda. Peki ilk albümün o kadar beğenilmesi yeni şarkılarının üzerinde bir baskı yaratıyor mu? Böyle düşündüğün için teşekkür ediyorum! Aslında yeni EP epey küçük, sadece birkaç şarkıdan oluşuyor ki bu yılı bitirmek için elimde olan tek şey bu! O yüzden EP’yi yayınlayabileceğim için şanslı hissediyorum. ❏ Peki bu projede bir başka müzisyen Nick Hakim ile çalışmak nasıldı? En iyi ve en

kötü tarafları neydi? Birçok iyi tarafı vardı ama sanırım en kötüsü Nick’in ABD’de yaşıyor olması. Biraz uzakta… ❏ Söylediğine göre tur için seyahat ettiğin sırada uçağa binmek seni epey endişeli kılmaya başlamış. Şarkının klibine baktığımızda bu duyguyu anlayabiliyoruz ama sözlerin bir uçak kazası ile ilgisi yok gibi. Daha çok bir ilişkide duyulan endişelerden söz ediyor. Bu iki durum arasında bir bağlantı var mı? Uçağı, duyguları ve korkuyu aktaran bir araç, bir sembol olarak kullanmak istedim. ❏ Sence hangisi daha önemli, sözler mi müzik mi? Bence ikisi de önemli. Belki sözler olmasaydı müziğim biraz sıkıcı olurdu ama sözler de tek başına bir şiire benzemiyor. ❏ Keep on Calling şarkısını ilk duyduğumda bir Türk’e ait olduğunu gördüm ve kendimi bir süre güçlü bir milliyetçi gibi hissettim. Benim için oldukça sıra dışı bir andı. Peki sence Türkiye’de yaşıyor olsaydın neler olurdu hiç düşündün mü? Hahah! Ya sanırım hâlâ aynı kişi olurdum ama daha Türk gibi… ❏ Seni daha yakından tanımak için soruyorum, en sevdiğin his hangisi? Uyandığımda güneşli bir hava görmeye bayılıyorum. ❏ Pandemiyle birlikte dünyanın aldığı hal karşısında konserler hakkında ne düşünüyorsun? Sence müzik endüstirisi bunun üstesinden gelebilecek mi? Bence müzik endüstrisi bunun üstesinden gelebilir ama gerçekten devletin bu konuda destek olması ve yatırım yapması gerekiyor. Öteki türlü insanların tek başına konser yapabilecek yeterli teknik ortamı yaratması mümkün değil. Diğer yandan eğer biz bu insanlara müzik yapmaları konusunda ilham vermeye devam etmezsek, yakında müzik yapan kimse bulmakta zorlanabiliriz. Çeşitlilik azalacak… Müzik ve sanat bir şeyleri ortaya koymak için her zaman fiziksel bir alana ihtiyaç duymuştur. Biz bu alanı mümkün olduğunca açmalı ve herkes tarafından erişilebilir olması için çalışmaya devam etmeliyiz.


8

HABER

KASIM 2020

Konsere gitmeye yüz lazım!

26. Womex dijitaldeydi

W

Y

akında bilet kontrolü tamamen bitebilir. Konser alanına girerken yüzünüzü tanıyacak bir kamera yeterli olabilir.. En azından Blink’in iddiası bu yönde. Live Nation iştirakıyla oluşturulan Blink şirketinin projesi Blink Identity, kapıda beklemenize bile gerek kalmadan biletinizi onaylamayı vadediyor. Live Nation’un açıklaması şöyle; “Biletlemede rakiplerimizden ayrışacağımız teknolojilere yatırımları sürdüreceğiz.” Kolaylık sağlayabilir, sosyal mesafe için de faydalı olabilir ancak aynı zamanda biletleme şirketlerine ait devasa bir kimlik deposu anlamına geliyor. Konser alanlarındaki güvenlik önlemlerinin bunaltıcı olabildiğini biliyoruz. Ayrıca, biletlerdeki ne idüğü belirsiz ‘hizmet bedeli’nin biraz daha artması anlamına gelebilir...

Google Play Music sizlere ömür

B

ir süredir beklenen oldu, Geçen ayın ortalarında Google Play Music’in durdurulduğu açıklandı. Böylece uygulamanın 2011’de başlayan hayatı son buldu. Kullanıma açıldığı ilk yıllarda, 2000’lerin Limewire ekolünün devamı olarak yalnızca kullanıcılarının telefonlarında kayıtlı müzikleri paylaşıyordu. Müziklerin yayınlandığı bir altyapısı yoktu. Dijital servisler ve müzisyenler arasında halen süren telif tartışmalarının temelinin bu uygulamayla atıldığını söylemek bile mümkün. Yaklaşık bir yıl süren gelişmelerin ardından, Universal, EMI ve Sony’nin dahil olduğu birçok büyük plak şirketiyle anlaşma sağlandı, 8 milyon parçayla iTunes’a rakip olma vizyonuna artık hazırdı. 60 cent-2 dolar arası fiyatlara şarkıyı edinebiliyordunuz. 2011’de dolar kurunun 1.5 lira civarında olduğu düşünülürse, makul bir fiyattı. Aylık ödemeli dijital platformlar yaygınlaştıkça, rakibi iTunes gibi terkedilmeye başladı. Hem kullanıcı kitlesi, hem de geliştiricileri tarafından. 2019’dan beri geliştirilen YouTube Music, yerini alacak anlaşılan.

orldwide Music Expo -Womexbu yıl pandemi nedeniyle dijital ortamda gerçekleşti. Dünyanın en büyük müzik toplantısı olmakla övünen fuarda 38 konser, 21 yeni müzik belgeseli ve 25’ten fazla konuşma katılımcılarla verilerle hazırlanan pandeminin müzik buluştu. Konuşulan alanına etkisi raporuydu. Herkesin dilindeki konular yerel müziklerin etkiyi daha ölçülebilir hale getirmeye çalışan dünya pazarındaki yeri, rapora göre, cevaplayan 490 organizatörün pandeminin müziğe pandemi iptalleri nedeniyle kaybı 60 etkisi, streaming milyon euro’dan fazla. Raporun tamamına problemleri gibi organizasyonun internet sitesinden endüstrinin her alanına ulaşılabiliyor, panel ve performanslar uzandı. Dikkat çeken tekrar yayınlanacak mı, merak konusu. Bu başka bir konuysa, yıl Piranha Arts ve Hangvető işbirliğiyle seksen sekiz ülkeden gerçekleştirilen organizasyonun 27.sini 633 müzik endüstrisi merakla bekliyoruz. Bir gün Türkiye’de çalışanından edinilen görmek dileğiyle!

Albüm çağı o kadar da bitmemiş

D

ijital platformların albümlere etkisini bilmeyen yok. Fiziksel basımlar bir yana, dijitalde bile sanatçılar albüm oluşturmayı bırakıp teklilere giderek daha fazla yöneliyorlar. Önceki sayılarda kapak konusu yaptığımız ‘playlist bağımlılığı’ çağını albümlerin sonu olarak gören çok. Ancak Alpha Data’nın araştırmasına göre, alışkanlıklar o kadar değişmemiş olabilir. Son 10 yılda yayınlanan binlerce albümün verilerinin analiziyle yapılan araştırmaya göre, dinleyicilerin büyük kısmı bir parçayı dinledikten sonra albümün kalanına devam etmeyi halen tercih ediyor. Farklı türlerde yüzdeler değişiyor, birincilik şaşırtıcı olmayan biçimde müzikaldeyken albüm alışkanlığının en az görüldüğü tür, country. Pop türünde de hayranlık alışkanlıkları sürüyor gibi gözüküyor, Lana Del Rey’in Norman Fucking Rockwell’i gibi albümlerde oranlar yüzde 90’dan fazla. Dijital dönem öncesine dair bir veri bulmak mümkün olmadığı için kıyaslanamıyor elbette ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz; albüm çağı bitmemiş.


ALTERNATİF

A’dan Z’ye şarkılarla Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

İ

lk defa Nina Simone dinlediğimde 14 yaşındaydım. Sonra o yaz bir Nina Simone Best Of seçkisi hayatımı değiştirdi. Nina’nın sesinden dinlediğim her şey bir duygunun yaşanabilecek en yüksek noktası gibiydi. Şimdi 28 yaşındayım, kedilerimin adı Nina ve Simon. Kendi seçkimi toplamaya hazırım. İnsan her yaşında yeni bir Nina Simone’yle tanışıyor. Yetmez biliyorum, ama aylardır indie müziğin groovy sularında yüzdüğümüz Yeni Dalga’yı bu ay A’dan Z’ye şarkılarla Nina’ya ayırıyorum. A- AIN’TGOT NO / I GOT LIFE Gerçek bir “bu hayat başına ne gelirse gelsin yaşamaya değer” şarkısı. Yine de her zaman bir tık hüzünlü, yavaş versiyonunu tercih ederim. Sonunda “Ulan hayat be!” dedirtir. B- BACKLASH BLUES Nina’nın politik şarkılarından biri. “Sence biz siyahiler sadece ikinci sınıf aptallar mıyız?” diye beyaz bir adama hesap sorar. C- COLOR IS A BEAUTIFUL THING Nina’nın “Color is a beautiful thing, I know” diye sürekli tekrarladığı bu politik parça, Black Lives Matter sürecinin başından beri en çok dinlediğim şarkılardan biri oldu. D- DON’T SMOKE IN BED Nina bu şarkıda evlilik yüzüğünü dresuara bırakıp, beni bir daha arama deyip evi terk eden bir güçlü kadın portresi çiziyor. “Tıpkı söylediğim gibi, seni paketliyorum” dediği bu şarkıda duygusal ve feminist kızlara selam gönderiyor. E- EXACTLY LIKE YOU Bir Nina Amerika’daki siyahi ayrımcılığına delirip Liberya’ya taşınıyor, bir Nina da “Hayatım boyunca seni bekliyordum” diye aşk baladları söylüyor. Bir gün aşık olduğumuzda bu şarkıyı da anlayabiliriz diye düşünüyorum. F- FEELING GOOD Bir Nina Simone klasiği. Söylenecek fazla şey yok, bu şarkıyı yüzlerce kişi söyledi ama Nina Simone’un verdiği duyguyu kim verebildi? G- GO TO HELL Bu şarkıda öfkeli bir kadın bir erkeği, kadınların yarattığı bir cehennemle lanetliyor. Sizi üzen tüm eski sevgililerinize, sevgili olamadıklarınıza, sevgiliniz olmayı hak etmeyen herkese gönderebilirsiniz. H- HOUSE OF THE RISING SUN Annesini dinlemeyip kumarbaz ve alkolik bir adamla evlenen kadının blues’u. Live At The Village Gate canlı versiyonu harika olan bu şarkıyı tek başınayken dinlemek çok keyifli. I- I WISH I KNEW HOW IT WOULD BE FREE “Keşke özgür olmanın, istersem uçabileceğimin nasıl bir şey olabileceğimi bilebilseydim” dediği bu parçada, Nina bir de şunu söylüyor:” Keşke sen de ben olmanın nasıl bir şey olduğunu bilebilseydin.” J- JUST IN TIME Yeni âşık oldum, uçuyorum şarkısı. Aşka inansak da inanmasak da bazen bazı şeyler o kadar olması gereken zamanda oluyor ki hani inkar etmesi o kadar zor oluyor ki… K- KEEPER OF THE FLAME Bu şarkıda “Ben bu aşkın alevini söndürtmem,

KASIM 2020

Nina Simone

aşkımızın bekçisiyim” diyen, Fecri Ebcioğlu zamanı Ajda Pekkan’ı gibi bir Nina Simone’la karşı karşıyayız. Olacak şey değil ama şarkının karanlık havasını çok seviyorum.

L- LITTLE GIRL BLUE Eğer ağlanacaksa bu şarkıda ağlanır. Ama böyle içli içli, mağrur bir şekilde. Bu şarkıyla ilgili beni en çok etkileyen şey sanırım “Otur ve ağla, başka ne yapabilirsin” tadındaki sadeliği. M- MISSISIPI GODDAMN Mississippi ve Alabama’daki ırkçı cinayetlerin ardından 1964’te Nina’nın yazdığı ilk politik şarkı. O zaman tüm radyolarda yasaklandı, plaklar geri gönderildi. Bu şarkıyı söyleyecek diye Nina’nın konserleri iptal edildi. N- NOBODY KNOWS WHEN YOU’RE DOWN AND OUT Nina’nın serzenişi: “Tüm paramı arkadaşlarım için harcadım ama parasız kalınca, üzülünce kimse yüzüne bakmaz…” O- OBEAH WOMAN Afrika ezgileriyle tıkırdayan bu şarkıda gök gürültüsünü yiyip, yağmuru içen, ayı öpüp güneşe sarılan, kültürel köklerinden beslenen çok güçlü ve özel bir kadın figürü var: Obeah. P-PORGY Bir umutsuz aşk şarkısı. Hayatta kimse böyle bir duruma düşmesin derken şarkıyı özetleyebileceğim cümlenin “Beni elinle ellere gönderme” olduğunu fark ettim ve hüzün bulutları dağılıverdi. R- RAGS AND OLD IRON Nina kırık kalbini kapıya gelen bir eskiciye satmak ister, adam ona der ki ben sadece eski kıyafet ve ütü alırım. Nina elinde kalbi, öylece kalakalır. S- SUGAR IN MY BOWL Bugün koşullarında bile, hâlâ aşkı arayanların şarkısı. Nina Simone yazdığı bu şarkıda “Kasemde biraz şeker istiyorum” diyerek müzik tarihinin en güzel metaforlarından birine imza atmış. T- TO BE YOUNG, GIFTED AND BLACK “Genç, yetenekli ve siyahiysen, zor bir hayatın olacak ama dünya keşfedilmeyi bekliyor” diyerek siyahi birçok gence umut vereni hayata tutunmalarını sağlayan bir şarkı olduğuna eminim. U- UNDER THE LOWEST Güçlü bir basla başlayan ve öfkeli bir piyanoyla devam eden bu Nina Simone şarkısı, az bilinen, çok konuşulmayan, Nina’nın klasik piyanist kimliğinin öne çıktığı özel bir parça. V- VAYNIKEHU Bir İsrail türküsü diyebileceğimiz Vaynikehu, oryantal ritimleriyle kültürel olarak yakın hissedebileceğiniz, Nina’yı yine piyanoda dinlediğimiz underrated bir kayıt. W- WORK SONG 50’li yıllarda siyahi mahkumların zincirlere vurulup güneşin altında taş kırdığı, insanlık tarihinin karanlık sayfalarından birinde başlayan Work Song Nina’nın politik şarkıları içinde en sevdiğim. O kadar güzel bir durum betimlemesi yapmış ki diyecek bir şey bulamıyorum: “Durmadan çalışıyorum ama daha bitirmeye bir adım bile yaklaşamadım.”

Y- YOU’VE GOT TO LEARN Bu şarkı bana bir büyüme şarkısı gibi geliyor: “Artık gözyaşlarını saklamayı öğrenmen gerek”. Sonra bir bakıyorum “Artık aşk servis edilmiyorsa o masayı terk etmek gerektiğini öğreneceksin” diyor. Zaten biraz da böyle böyle, büyüyoruz. Z-Z UNGO Nina’nın African yorumlarını seviyorsanız, Zungo’yu mutlaka dinlemelisiniz. Yerel enstrümanlar, kültürel doku, dil, yorum, bambaşka bir Nina Simone’yle karşıya karşıya olduğumuz bir şarkı.

9


10

GÜNCEL

KASIM 2020

‘Sohbet varken konser niye izleyeyim?’

Ece ULUSUM

K

alben mutfakta şarkı söylüyor, aaa evindeki beyaz bulaşık sepeti bende de var, yayını anlık bin 200 kişi izliyor, sola kaydır… Kenan Doğulu şarkı söylüyor, vay evindeki stüdyosu baya iyiymiş, 5bin 500 kişi izliyor, sola kaydır… Bedük coşuyor, 3 bin kişi anlık izliyor, sola… Sertab Erener albüm lansmanını Instagram hesabından canlı yayın olarak yapıyor, 2 bin 100 kişi anlık izliyor. Her Sertab Erener konserinde bilet için telefonumuzu bildirimlere boğanlar yayında değil, neyse sola kaydır… Serdar Ortaç ile Bartu histerik kahkahalar atıyor, arkadaşlarım yorum yazıyor, yayını anlık 65 bin kişi izliyor! İzleyeyim… Bir süredir onlarca canlı yayın konserlerinden ve influencer’ın zorunluluktan katıldığı Zoom partilerinden kaçarken, gözlemledim ki şu sıralar müzisyenler müzik yapınca değil de sohbet edince daha çok izleniyor. Durum sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. Müzik yaparak etkili olmadığını düşünen Miley Cyrus canlı yayında sohbet edenlerden; Selena Gomez, Demi Lovato gibi isimlerle yayın yapıyor. Dünyanın ilk müzik dergisi Billboard, karantina sürecinde 13.4 milyon aboneli Facebook hesabı üzerinden evde canlı konserler yayınlıyor. Yayınların ortalama görüntülenme sayısı 25 binde. Sosyal medyada popüler biriyse izlenme 130 binleri tekrar görüntülenmeyle buluyor. NPR’ın müzisyenlere ev ortamında şarkı söyleten projesi Tiny Desk, salgın öncesi 10 milyonları bulan izlenmeleri varken şu ara sayı yarı yarıya düştü. Geçen yıl 1 milyar kullanıcısı olduğunu duyuran Instagram’a 300 milyon aylık aktif kullanıcı daha eklendi. Digital 2020 Global Digital Overview raporuna Instagram’ın kullanıcılarından yarısından fazlasının doğrulanmış en az 5 müzisyeni takip ettiğini açıklamıştı. Campaign Türkiye’nin haberine göre, salgın ortaya çıktıktan sonra 7.5 milyondan

fazla Instagram yayını gerçekleştirildi. Bunun ne kadarı konser, muamma elbette.

CANLI YAYINDA ALBÜM YAPTI

Guardian’a verdiği röportajda sanatçı ve araştırmacı Mat Dryhurst, müzisyenler açısından sistemin kusurlu ve güvensiz olduğunu. Tek çarenin şu sıra Instagram yayınları olduğunu söylüyor. Konuşmasının genelinde canlı yayın ana akımın beklentisi haline gelirse içeriğinin amacından uzak, faydalanmaya açık yayınlara dönüşebileceğine dair endişesini dile getiriyor. Aynı haberde müzik endüstrisi uzmanı Cherie Hu, canlı yayınlardaki kişilerin etkilişimi bugüne kadar düşükse, izleyicisinin şimdi de düşük olacağını söylüyor. Burada yaratıcı olmazsanız, yıldız değilsiniz. Bir örnek de veriyor. Elektronik müzik yapan Hana, Twitch üzerinden bir albümü baştan aşağı izleyicileriyle yaptı, yorumlar doğrultusunda albümünü şekillendirdi. Albümün yanı sıra oyun oynadı, onlarla sohbet etti. Tüm bunları yaparken Twitch’teki 9000 abonesi ona para bağışladı ve “Ne yapıyorsan devam et, seni izlemek istiyoruz” dedi. Başlıktaki sorunun sahibi, Instagram’da mesajla “Müdahale edemediğin, içine dahil olamadığın bir şeyi zaten YouTube’dan da izlersin. Sohbet varken konser niye izleyeyim?” diyen genç kızı bunları öğrencikçe kısmen anlıyorum. Canlı bir konser eşdeğer bir içerik, yani o an orada bulunmasının kıymetli sayıldığını hissettirecek bir içerik gerekli. Hana’ya yüksek bağış yapanların adı söyleniyor, onların isteklerine kulak veriliyor hatta isterse ona imzalı hediye yolluyor yani bir festivalin VIP bilet satın almış oluyor. Yine de bundan çok hızlı yapılabilecek çıkarım şu: dijital mecralarda yapılan konserlerin, mecrasının doğasına bir nebze uzak ve pek ilginç değil. Bu doğru mu, üzerine düşündük, araştırdık

ve sorduk. En başta konuyu müzik yazarı Yavuz Hakan Tok’a açtık. Yaptığı uzun yorumudan şu bölüm dikkatimizi çekti: “Konuşan insan görmek, dinlemek, izlemek, hatta karşılıklı konuşmak, yazışmak, sadece seyirci kalıp konser izlemekten daha cazip gelmiş olmalı çoğunluğa. Bir de en çok neşelenmeye, rahatlamaya, gündemden uzaklaşmaya ihtiyacımız vardı ki sanırım tam da bu yüzden süreçte yapılan canlı yayınlar içinde de en konuşkan, en neşeli, en ‘kakara kikiri’ ve dahi içeriği en boş, en ciddiyetsiz olanlar kazandı. Öte yandan canlı yayın konserleri, bu dönemde işsiz kalan müzisyenlerin büyük kısmının motivasyonlarını diri tutmalarını sağladı; az bir kısmı için de kazanç kapısı oldu. Bunu bir kenara koyarsak, telefon ya da bilgisayar üzerinden bedelsiz izlenebilecek konserler vermenin müzik sektörüne yarardan çok zarar getireceği pekâlâ söylenebilir. Bir de bu konserlerin büyük çoğunluğunda ses ve görüntü kalitesi tatmin edici olmaktan çok uzak, hatta düpedüz kötüydü. Sohbet izlemek bir yere kadar ama kötü kalitede müzik dinlemek pek tercih edilmediyse buna da şaşırmamak lazım.” Teknik ekipman konusundaki sıkıntıları iki ay önce dile getirmiştik, sponsorsuz içeriklerde özellikle ses kalitesinde çok büyük sorunlar yaşandı. İzleyicileri bu da yormuş olabilir. Öte yandan küçük ekranlarda izlenen konserler, salgın döneminde yaşananları anımsattığı ve o ismi canlı izleyemediği için üzdüğünden ilgi kaybetmeye başladı olabilir. Evdeki çoğunlukla hazırlıksız, samimiyetin gücüne fazla inanan müzisyenler sıkıcı gelmeye başladı. Ev ortamından sıkılanları yine ruh halinden çok da uzaklaştıramadığı ev ortamı karşılar oldu. Konu hakkında NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Klinik Psikolog Sera Elbaşoğlu, “İçinde bulunduğumuz dış gerçeklik hepimizi


11

GÜNCEL çarpıp geçen bir dış gerçeklik. Bir düzeyde hepimiz günlük hayatımızın normalini kaybetmenin yasındayız ve gelecek irili ufaklı kaygılara gebe sürekli. Aynı zamanda zihnimiz adapte olabilmek için bu yeni gerçekliği idrak etmeye uğraşıyor. Sıkıntıları verimli kullanabilmek için içimizdeki karamsarlığa ve endişeye karşı umudumuzu canlı tutmaya çalışmalıyız. Karamsarlık ve endişenin galip geldiği noktada bir şey üretmek ve bir şeylere katılmak da zorlaşır” diyor. Geçen hafta Instagram’da takipçilerimize canlı yayın konserleri hakkında fikirlerini sorduk, 203 kişinin katıldığı anket acımasız cevabı veriyor, yüzde 72 baydı… Üstelik bu yanıtı verenlerin arasında müzisyenler de vardı. Röportaj sırasında genç müzisyen Can Oflaz’a durumu sorunca, “Bence hepimiz sosyal interaksiyonu çok özledik bununla ilgili olduğunu düşünüyorum. İnsan olarak doğamız gereği birisiyle konuşmak bir şeyler paylaşabilmek bize iyi gelen bir şey. Her ne kadar müziğin bu komünikasyonun bir parçası olduğunu düşünsem de bir müzisyen olarak ben bile yayınlarda şarkı aralarında sohbet etmeyi seviyorum” diyor. Aynı soruyu Can Güngör’e de sorduk, benzer görüşte: “İnsanların canlı müzik dinlemekten daha çok sosyalleşmeye ihtiyacı var belki de. Birçok insan evlerinde yalnız, bir kısmı da sadece aynı insanları görebiliyor. Muhabbet dinlemek, başka yüzler gelmek iyi geliyordur insanlara. Ben de podcast dinlediğimde benzer bir tatmini yaşıyorum…” Podcast dinlenme sayılarına dair yerel bir veri araştırsak da yayınlanan bir rapor yok, dijital platformlar da program bazlı sayı vermek istemedi. Hal böyle olunca canlı yayın yapan ya da arşivini açan kurumlara danıştık. Esasen kurum ve kişilere sosyal medya hesaplarından yaptıkları müzik yayınları mı yoksa sohbet programları daha ilgi çekiyor diye sorduk ama daha genel yanıtlar aldık. Aldığımız görüşleri isim bazlı alfabetik sırayla aktarıyoruz, sonuç bölümünde buluşalım!

‘CANLI YAYIN YAPMAMA KARARI ALDIK’ Aydın Dorsay

Borusan Müzik Evi, BİFO ve Borusan Quartet Müdürü

“Borusan Müzik Evi olarak küresel salgın döneminde, Borusan Sanat web sitemizden 2017 tarihli Mercan Dede 20. Yıl Konseri’ni yayınladık; ilgi yüksekti. Ama biz kurum olarak karantina döneminde canlı yayın yapmama kararı aldık. Arşivlerimizden BİFO, Borusan Quartet ve Borusan Müzik Evi’ndeki belli başlı konserlerimizi yayınladık ve yayınlamaya devam edeceğiz. Öte yandan Karnaval platformunda bulunan radyomuz Borusan Klasik’te Borusan Müzik Evi adlı bir programa başladık. Her hafta cuma günleri Müzik Evi ile yolları kesişmiş olan sanatçı, organizatör ve/veya menajerden bir veya ikisi konuk sunucu olarak kendi müzik zevklerine uygun seçkiler paylaşıyor. Yeni sezon ile ilgili ise şu anda gündemi takip ederek, uygulanacak sağlık, sosyal mesafe ve sanatçı/ seyirci kurallarına uygun farklı planlamalar yapıyoruz. Bunların arasında çevrimiçi konserler (seyircili/seyircisiz) ve canlı konserleri (kurallara uygun) sayabiliriz. Bizim yaptığımız yayınlar arşiv konser yayınları olduğundan dolayı bizim için müzik daha önemli diyebiliriz. Kişisel olarak sohbetlerin konusu önemli daha çok ve tabii ki süresi...”

KASIM 2020

‘ANA AKIŞIMIZ NEREDEYSE HİÇ DEĞİŞMEDİ’ Emrah Yamaç

Yapı Kredi bomontiada Direktörü

“Koronavirüs nedeniyle “Evde Kal” çağrısına destek olmak amacıyla biz de Instagram hesabımız üzerinden canlı yayınlara başladık. Aslında ana akışımız neredeyse hiç değiştirmedi diyebilirim. Mevcut durumu online platforma taşıdık ve daha fazla kişiye ulaşmaya başladık. Yapı Kredi World sponsorluğunda her Cumartesi günü düzenlediğimiz World Akustik konserleri yaptık. Bugüne kadar Göksel, Nova Norda- Birkan Nasuhoğlu, Can Bonomo, Adamlar, Karsu , Dolu Kadehi Ters Tut ve Ufuk Beydemir gibi isimleri canlı yayında ağırladık. Konserlerin izlenme oranları oldukça yüksek. Konserler sırasında yorumları açık bırakıyoruz, böylece izleyiciler ve sanatçılar arasında da güzel bir diyalog ve etkileşim oluyor. Üretici ve yaratıcı bir kampus olarak, dünyanın içinden geçtiği bu beklenmedik dönem bizi bu noktaya getirse de, sınırlarımızı genişletmekten çok memnunuz.”

‘MÜZİĞİN VE SOHBETİN İLGİ ÇEKTİĞİ DÖNEMDEYİZ’ Mert Fırat

DasDas Kurucu Ortak

“Bu dönemde DasDas’ın kendi hesaplarından canlı yayın yapmadık ama DasDas’ın ortakları olarak Didem Balçın, Harun Tekin, Koray Candemir ve ben kendi hesaplarımızdan ve sponsorlarımızın hesaplarından yayınlara katıldık. Tiyatroların kapandığı, konserlerin yapılamadığı bugünlerde sanatseverlerin ilgisi de normal olarak sosyal medyaya yöneldi. Biz de DasDas’ın bazı etkinliklerini dijital ortamda paylaştık ve sanatseverlerle buluşturduk. Bu yayınlar öncesinde canlı yayınlarda sohbetler gerçekleştirdik ve gelen soruları cevapladık. Hem müziğin hem de sohbetin ilgi çektiği bir dönemdeyiz. Biz de DasDas olarak yeni sezonda kapılarımızı açacak şekilde planlarımızı yapmaya ve yeni içerikler için çalışmaya devam ediyoruz.”

‘BİLET ALAMAMIŞ KİTLEYE ULAŞMA İMKANIMIZ OLDU’ Murat Abbas

Zorlu PSM Genel Müdürü

“Zorlu PSM olarak ‘buluşma noktası’ olma misyonumuzu karantina döneminde de sosyal medya kanallarımızı aktif tutarak dijitale taşıdık. #PSMyleKal diyerek Instagram’da hemen hemen her gün bir konserle ve eşzamanlı canlı yayınlarla karantinada da müzikseverlerle buluşmaya devam ettik. Takipçilerimizin ilgisi kadar sanatçılardan gelen olumlu dönüşler de bizim için sevindiriciydi. Bu dönemde daha fazla dijital içerik üretmeye odaklandık ve YouTube kanalımızın vazgeçilmezi İbrahim Selim ile Bu Gece’yi evlerden devam ettirdik. Zorlu PSM çalışanlarından özel playlist’ler ve yeni başlattığımız podcast serilerimiz ile Spotify hesabımızı aktif tuttuk. Çok fazla canlı yayın olması ilgiyi dağıtsa da dijital sayesinde sadece özleyenlere değil, Zorlu PSM’ye gelmemiş ya da bilet alamamış bir kitleye de ulaşma imkanımız oldu. Türkiye’nin farklı yerlerinden etkinlik içeriklerimizin takip edildiğini görmek önümüzdeki dönemi şekillendirmemize ışık tutuyor. Dijital etkinliklerimizi sürdürüyoruz ve heyecanla yeni içeriklerimizi tasarlamaya devam ediyoruz. Yeni dönemde dijital etkinliklerin devam edeceğine inanmakla beraber, dinleyicilerin dijital içeriklerde gerçek prodüksiyonları,

profesyonel çekimleri ve iyi ses kalitesini görmek, duymak isteyeceğine inanıyorum. Elbette şunu da söylemekte fayda var, canlı konserlerin yeri bambaşka ve koşullar hazır olduğunda sanatseverler, yine canlı etkinlikleri tercih edeceklerdir.”

‘DİJİTALLEŞME SÜRECİ ARTIŞA GEÇECEKTİR’ Babylon Ekibi

“Müzikseverlerin, müzik kulüplerini tercih etmelerinin ardında yatan mevcut sebepleri düşündüğümüzde, sevdiği müzisyenleri canlı dinlemek ve sosyalleşmek gibi ana faktörleri mekansal olarak sağlayamıyoruz ve bu aşamada yaptığımız dijital iletişimde müzik diyaloğu dışında varlığımızı gösteremiyoruz. Bununla birlikte seyahat kısıtlaması, yabancı sanatçıların booking’leri konusunda kısıtlanma, kalabalık ortamlarda bulunma korkusu gibi bazı engeller de yeni süreçte bizleri bekliyor. Tüm bunları düşündüğümüzde COVID-19 ile birlikte küresel olarak değişen ve dönüşen dünyada aynı kalmak çok da mümkün olmayacak gibi görünüyor. Mecralar da bu duruma çabuk adapte olabilmek için olabildiği kadar hızlı hareket etmeye çalışıyor. Bizler de sosyal mesafenin önem taşıdığı ve mekanlarımızın kapalı olduğu bu süreçte sanatçı ve kitleleri dijital ortamda bir araya getirmeye yöneldik. Bu aynı zamanda kültür sanat üretiminin devam etmesi ve sektördeki aktörlerin dayanışmasını sağlayacaktır. Hem operasyonel hem de finansal açıdan yaşanan sıkıntılara karşı potansiyel riskleri önlemek adına dijitalleşme süreci artışa geçmeye devam edecektir. Bizler de bu süreçte hem Pozitif Müzik çatısı altında hem de Babylon olarak çeşitli içerikler üretmeye devam ediyoruz.”

VE KAZANAN… SERDAR ORTAÇ

Müzik sektörün zor bir süreci aşmak için çabalıyor. SXSW iflastan kaçmaya çalışıyor, The Metropolitan Opera onlara yardım edecek müziksever yatırımcılar arıyor. Müzikle geçinenler, işlerine devam etmenin yolunu arıyor. Müzik dünyası dönüşüyor ancak belli ki müziğin yeri uzun bir süre daha, izlerken iliklerinize kadar yaşadığınızı hissettiren sahneler olacak. Coldplay’in beyni Chris Martin ilk canlı yayında konser verip hepimizi heyecanlandırdığından beri işler gittikçe rutin hale gelmeye başladı. Bilindik bir varsayım: Bir şeye ne kadar maruz kalırsanız, anlamı ve etkisini değiştirir. Bir kelimeyi tekrar ettiğinizde anlamını kaybettiği gibi… Takip etme olur biter diyecekleriniz varsa, takip etmeseniz dahi algoritma ve reklamlardan dolayı yayınlar önünüze düşüyor. Ayrıca artık sosyal medyada ana akımı kitlenin tercihleri, Instagram’ın içeriklerini ve sponsorların planlarını da şekillendiriyor. (bkz. Acun Ilıcalı’nın 1 milyonu aşan Instagram canlı yayını) Sosyal medyanın ‘sosyallik’ büyüsünü bozan en büyük etkenlerden birine dönüşüyor. Bilet alamayanlara ulaşmak, müzisyenlere yol göstermek, umut vermek gibi mühim etkilerinin yanı sıra canlı yayınlarla Serdar Ortaç yeniden popüler oldu. Depresyonda olduğunu açıkladığından beri müzik adına hiçbir şey yapmasa da Bartulu yayınlardan sonra Spotify’daki aylık dinleyici sayısı 450 binlerden 845 binlere geldi. Nihayetinde eğlendiriyor. “Geleceğin işi tehlikeli olmak” demişti A.N. Whitehead. Tüm bunlardan anladığım tehlike sorun değil, dua edelim de sıkıcı olmasın!


12

ALBÜM AJANDA

KASIM 2020

KARTONET #1 BU DÜZEN YIKILSIN PENTAGRAM Pentagram, 2017’de 30. yılları için bir araya gelen tam takımla devam ediyor. Ekim’in sonunda yayınlanan Bu Düzen Yıkılsın, adından anlaşılacağı üzere protest sözlere sahip. Genişleyen kadroya, Ezgi Aktan ve Ozan Tügen vokalleriyle Neyzen Gökhan Özkök ise neyiyle eşlik etmiş. Kayıtları Babajım İstanbul’da yapılan teklinin kapak tasarımıysa H2U imzası taşıyor.

Katy Perry Camp Katy Pop UMG Recordings 6 parça, 21’

Clipping Visions of Bodies Being Burned Horrorcore Sub Pop Records 16 parça, 52’

Kylie Minogue I Love It Nu-Disco Darenote Limited 5 parça, 18’

KARTONET #2

DARK HEARTS ANNIE Synthpop’un -bizce- değeri bilinmeyen kraliçesi Annie, 11 yıl sonra yeni albümüyle geri döndü. Hatıralarımızı ve hayallerimizi sorgulayan albüm, tesadüf olmayan biçimde 13 parçadan oluşuyor. Fazla anlatmayalım, bir göz atın deriz.

Ariana Grande Positions R&B Republic Records 14 parça, 41’

BLACKPINK The Album K-pop YG Entertainment 8 parça, 24’

Bruce Springsteen Letter to You Rock Columbia Records 12 parça, 58’

Hedonutopia Beyaz Durak Indie Dokuz Sekiz Müzik 7 parça, 27’

Sam Smith Love Goes Pop Universal Records 17 parça, 57’


13

ALBÜM AJANDA

KASIM 2020

KARTONET #3 SONG MACHINE GORILLAZ Gorillaz muhtemelen en sıkı işiyle karşımızda! 2020 boyunca 17 tekliyle yolunu yaptıkları projenin son halini nihayet yayınladılar. Robert Smith, Elton John ve Beck gibi birçok tanıdık ismin de misafir edildiği albüm, kliplerle süslenmeye de devam edecek. Ekip albümün turnesi için bir takvim de duyurdu ama pandemi nedeniyle ‘hayırlısı’ diyoruz.

Elvis Costello Hey Clockface Chamber Folk Concord Records 14 parça, 49’

Gaye Su Akyol Yort Savul: İsyan Manifestosu! Avangart Dunganga Records 3 parça, 15’ Hande Yener Carpe Diem Elektropop 10 parça, 35' Linkin Park Hybrid Theory - 20th Anniversary Edition Nu-metal Warner Records 80 parça, 245’ Amy MacDonald The Human Demands Pop rock Infectious Music 10 parça, 40’

Sasha Sloan Only Child House Sony Music Entertainment 10 parça, 34’

Busta Rhymes Extinction Level Event 2: The Wrath of God Hip-hop EMPIRE 22 parça, 77’

Bon Jovi 2020 Rock Island Records 10 parça, 48’

KARTONET #4

SHOT IN THE DARK AC/DC Eylül ayında yeniden bir araya geldiklerini duyurup bu yılı çekilebilir hale getiren AC/DC’nin merakla beklenen albümünün ilk teklisi. Kırmızılar içinde bir kliple beraber yayınlandı. David Mallet tarafından yönetilen klipte Angus Young tek ayak üstünde sekerek gitarını çalmaya devam ediyor.


14

VİTRİN

KASIM 2020

W

I

S

H L

Cansüs- çam ağacı 300 cm 1.000 TL

I

Tintin'in maceraları tam set 1.320 TL

Kotobukiya - Deadpool Marvel Fine Art Statue 1/6 figür 3.499 TL

3Doodler- 3D çizim kalemi 399 TL

Moccamaster CDT Grand 1.8 LT filtre kahve makinesi 3.905 TL

Bakır İstanbul Marquee Sign Kaktüs lambası - 820 TL

S

T

Yamaha - B2 akustik duvar piyanosu 54.625 TL

Roksan Radius 7 pikap - Glass Nima - 28.102 TL

Lomography Diana Mini & Flash Love Letters - 579,90 TL

Sennheiser Momentum True Wireless 2 - 2.799 TL

DC Direct - Justice League satranç seti - 1.500 TL

Breville Sağlıklı Grill 800grex 4.999, TLl

Bunlardan İstiyorum - Homer Saltbae tişört - 44,90 TL


15

LİSTE

KASIM 2020

EN İYİ 10 GRUNGE MÜZİSYEN

TOP 10

1

Kurt Cobain

Grunge türünü tam anlamıyla yaşan Kurt Cobain listenin başında. Bugün bu türü onun adını anmadan anlatmak güç. Nirvana efsanesiyle başlattıkları grunge akımı o kadar büyüktü ki, Cobain ölünce grunge da bitti sayılır. 1994’ten sonra grunge üretimi yavaş yavaş azaldı.

7

Jerry Cantrell

Alice in Chains’in diğer adamı Cantrell de listede. Vokal ve elektro gitarist. Grubun unutulmaz armonilerinde onun imzası var.

8

2

Chris Cornell

Chris Cornell, rock müzikteki en ayırt edici seslerden birine sahipti. Soundgarden ve Audioslave gruplarının yanı sıra solo kariyeri de vardı. Soundgarden’la yayınladığı Beyond the Wheel ve Say Hello 2 Heaven gibi parçaları son derece sıkı parçalardı.

6

3

Scott Weiland

Eddie Vedder

Pearl Jam grunge grubunun solisti, güftecisi ve üç gitaristinden biri. Vedder; kafa sallama, kalabalık sörfü ve zaman zaman mikrofonu parçalayıp gösteriyi bitirmesi gibi sıra dışı sahne şovlarıyla tanınır.

Courtney Love (Hole)

Mark Lanegan

Amerikalı müzisyen ve oyuncu. Striptiz kariyerinden sonra tekrar müziğe döndü. Sonrasında Kurt Cobain ile olan karanlık ilişkileriyle gündeme geldi. Müziğinden çok Cobain’in eşi olarak anılmaya başlandı, hâlâ öyle… Ancak Hole olarak şarkılarıyla feminist bir figürdü.

Andrew Wood

Malfunkshun ve ilk grunge gruplarından Mother Love Bone’un baş şarkıcısı olarak bilinen Amerikalı müzisyen. Wood 1980 yılında kardeşi Kevin ve Regan Hagar ile birlikte Malfunkshun’u kurdu. Grup sahnede alter ego personalarını kullandı, Wood ise Landrew the Love Child adını kullandı.

9

4

Amerikalı rock müzisyeni ve şarkıcısı. Stone Temple Pilots ve Velvet Revolver gruplarının solistliğini yaptı. Grubun ötesinde sesini kullanma tekniği ve tavrıyla yeternice grunge olduğuna karar kılındı.

5

Amerikalı müzisyen, vokalist. Screaming Trees’ın vokalistiyken, Screaming Trees’ın dağılmasından sonra Queens of the Stone Age grubunda geri vokal yaptı. Şimdi yoluna solo devam ediyor. Bariton vokalleriyle 90’lara imza atan isimlerdendi.

Mark Arm En iyi grunge grubu olarak gösterilen Mudhoney’in vokalisti. İlk grunge gruplarından sayılan Green River’ın da lideriydi.

10

Layne Staley

Alice in Chains grubunun eski solisti ve söz yazarı. Grunge hareketinin temsilcilerinden olan grup ile 1990’ların başında uluslararası şöhrete kavuştu. Grup Layne’nin ölümden sonra devam etse de onun karanlık ruh halini ve mutsuz tavırları olmadan eskisi gibi kalamadı.


16

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Dijital konserleri seviyorum ancak anın içinde olmanın yanına yanaşamazlar'

Çağatay YILMAZ

K

endilerine has yarattıkları evrensel müzik dilini ve çizgilerini bozmadan inşa ettikleri kariyerlerinde 25’inci yılını geride bıraktı BaBa ZuLa. Diskografilerinin 12’nci albümü ve tamamen canlı olan ilk albüm kaydı olan Hayvan Gibi'yi geçen ay Gülbaba Records etiketiyle, şirketin yayınlanan ilk albümü olarak piyasaya çıkardı. albümünde her parça adını başka bir hayvandan alıyor ve grup için önemli hikayelere sahip. Bu hikayeler albümün içinde aynı zamanda yapımcı olan Murat Ertel tarafından kendi çizdiği hayvanlar ve el yazısı ile anlatılıyor. En önemli özelliği ise ‘direct to disc’ yani plağa direkt kayıt teknolojisiyle tek seferde kaydedilmesi. Bu koleksiyon albümün detaylarını Osman Murat Ertel ve Levent Akman ile konuştuk. ❏ Niçin albümünüze hayvan teması tercih ettiniz ve adını Hayvan Gibi seçtiniz? Murat Ertel: İnsanların kaç duyusu vardır sorusuna oğlum Eren Devran, ‘6’ diye cevap veriyor. Benim de bu kararlarım ya da tercihlerim tamamen 6’ncı duyumla, içgüdülerimle ilkel bir biçimde ve gidişatın akıcılığıyla senkron biçimde gerçekleşti, yani hayvani bir şekilde. Çok memnunum isim de albümümüzün kavramsal teması da çok keyifli oldu ve önce grup sonra da izleyicilerimiz tarafından son derecede doğal olarak benimsendi. ❏ Bu 6 hayvanı seçme sebebiniz neydi? Resmetme süreci nasıldı? Murat Ertel: Küçükten beri kovboy filmlerinde kızılderilileri, Disney filmlerinde genelde küçük hayvanlar olan yan karakterleri sevip kendimi onlarla özdeşleştiririm. Hayvanları hep sevdim, gözettim, gözlemledim ve hayran oldum. Erkek egemen insan dünyasında onlara bir ses, bir nefes olarak aldığım ilham ile tercüman olmaya çalıştım. Küçükten beri süregelen resmetme serüvenimi insanlarla daha çok paylaşmaya karar verdim. BaBa ZuLa doğum sebebini bir tavus kuşuna borçlu bilirsiniz. Bu işareti, yolu takip ettik ve 25 yıllık serüven bizi çeşitli hayvanlarla bir araya getirdi. Hemen hepsi konser repertuarımızda bir zaman yer alan bu hayvancıklar bir araya gelerek kendilerini seçtirdiler. Resmetme sürecinde en sevdiğim görsel sanat aşaması olan desen tadında karar kıldım ve içgüdüsel şekilde çizimleri gerçekleştirdim. Albümde kullandığımız çizimlerimin çoğu ilk yaptıklarımdır ve sanırım yalnızca 4 nal ile Küçük Kurbağa ikinci denemelerimdi. ❏ Tek seferde kayıt nasıl bir deneyimdi? Diğer stüdyo kayıt ortamından müzisyen ruh hali açısından farkı neydi? M. Levent Akman: Günümüzde kayıt teknolojileri oldukça gelişmiş halde. Kayda gelen müzisyenlerin hataları gayet kolay bir şekilde ortadan kaldırılıp mükemmel

kayıtlara dönüştürülebiliyor. Kopyala yapıştır teknikleriyle parçalar uzatılabilir veya kısaltılabilir. Tek seferde kayıtlarda ise bu şekilde sonradan düzeltmeler yapılamıyor. Yani ak koyun kara koyun bu şekilde yapılan kayıtlarda ortaya çıkıyor. Hollanda’nın Haarlem şehrinde yer alan Artone Stüdyoları ‘direct to disc’ tekniği denilen bir teknikle çalışan özel bir stüdyo. Bu stüdyoda kayıt anında diske basılarak plak için kayıt yapılıyor. Yani bir daha geriye dönüşünüz yok. Bu nedenle bizler için bu kayıtlar oldukça heyecanlı ve zevkli oldu. Kayıtlarımızdan sonra bizlerle konuşan Artone Stüdyosu’nun değerli teknik ekibi gösterdiğimiz kayıt performansı için bizleri kutladı. Bu stüdyoya gelen birçok müzisyenin kayıt yapamadan stüdyoyu terk etmek

zorunda kaldıklarını söylediler. ❏ Bu tür kutlama albümlerinin sizce önemi nedir? M. Levent Akman: Herhangi bir müzik grubuna dışarıdan bakıldığında birçok insan için bu kolay devam edilen, eğlenceli, gezmesi bol ve kolay kazançlı bir yol olarak görülüyor. Ama gerçekler bunlardan oldukça farklı. Birçok grup üç beş senede dağılıyor. Bir grup adı üstünde bireylerden oluşan bir topluluk ve bu bireylerin egoları kıskançlıkları gibi insani psikolojik davranışları grubun içinde devamlı turluyor. Aslında grup işi de bir çeşit evlilik gibi. Birtakım özveri ve anlayışlar sağlanamazsa grup içinde rahatsızlıklar çıkıyor ve grup üyeleri boşanarak gruba son veriyor. BaBa ZuLa gümüş yılına ulaşabilen bir grup olduğu için bu kutlama albümünün

25

Topluluk müzik yolculuğunda 25'inci yılını geride bıraktı.

BaBa ZuLa


17

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Hislerinizi açmak devrimci bir eylemdir' Çağatay YILMAZ

K

'Turnelerimizin gerçekleşmesini bekliyoruz' de bizler için ayrı bir yeri oluyor. ❏ 25 yılda ülke ve dünya birçok şey gördü. Bunca yılda sizce müzik sektörüne ve dolayısıyla size en çok zarar veren olay-gündem hangisi oldu? M. Levent Akman: 2020 Mart ayında 2020 başlayan Covid-19 Pandemisi oldu. Hayvan Gibi BaBa ZuLa grubu Türkiye’nin yurt dışında en çok konser veren grubudur. Pandemi sonrası Avrupa ülkelerinin sınırlarını zaman tamamen taklit edilemez Türkiye’ye kapatması, olarak kalacak bence. Onca ülkemizde ise müzik makyaj, filtre vb. aslın yanında konserlerinin hep sönük kalacak, kitleleri kişileri yasaklanması yalanlar ile aldatsanız bile gerçek bizleri ve müzik ortaya çıkacak. Dijital konserleri sektörünü çok seviyorum işlevseller ancak hiçbir etkiledi ve zaman anın içinde olmanın yanına etkilemeye de yanaşamazlar, idare edebilirsiniz. devam ediyor. Bir kere gerçekliğin ya da başka ❏ Sevgili gerçekliklerin farkına varırsanız Murat Ertel, ‘gibi’ler sizi tatmin etmez olmaya Instagram’da başlar. O yüzden analog, birlikte “Varsa yoksa çalmanın inanılmaz lezzetini, tüm Analog dijital gücümüzle vurduğumuz davul dediğin elle derisinden gelen sesle mükemmel de tutulmaz olsa örneklenmiş sesin farkını, analog kokusu olmaz” ile dijitalin ruhani uçurumunu yorumunuzu her dinlediğimizde en azından gördüm. Tüm bilinçaltımızda hissedeceğiz. bu süreçte dijital ❏ Bundan sonraki planlarınız konserlere sığındı neler? herkes. Dijital M. Levent Akman: Pandemi konserlere nasıl öncesi senede 100 konser veren bir bakıyorsunuz? gruptuk. Bu konserleri 70 kadarı Murat Ertel: da yurt dışında oluyordu. Pandemi Baudrillard, katıldığım yüzünden 9 aydır sadece 3 konser bir panelde içinde verebildik. Ekim ayında Hayvan Gibi olduğumuz çağın gerçekle adında yeni bir albümümüz çıktı. gerçek olmayanın arasındaki Ne yazık ki bu albümün turnesini farkın azalmakta olduğu çağ de yapamadık. Pandeminin bitmesi olduğunu söylemişti. Yine ile özlediğimiz yeni konserlerimizin de göz boyama durumu ve turnelerimizin gerçekleşmesini söz konusu ve gerçek hiçbir bekliyoruz.

anada’dan dünyaya, sıkıntılı ilişkilerden politikaya birçok konuda ‘yeni nesil’ tavırlarla kendim hem de başkalarıyla iletişimimi bağırıyor Austra, arttırabileceğimi düşündüm. Hislerinizi üstelik bunu çok sakin açmak devrimci bir eylemdir, özellikle bir müzikle yapıyor. faşizmin karşısında. Elektronik müziği ❏ Albümün sound’u genellikle ustaca dokunuşlarla hareketli olsa da sözler hüzünlü. Neden? zenginleştiriyor. Mutlu sözler yazamam gibi geliyor, 2011’deki ilk neden bilmiyorum! Hüzünlü ya da mutlu albümünden beri kayda melodiler yazabilirim ama konu söz yazmak değer bir dinleyici olunca, yalnızca karanlık şeyler çıkıyor. kitlesi var, son olarak İsteyerek yapmıyorum. Karşıtlığı kesinlikle Mayıs’ta yeni albümünü seviyorum, içimden öyle geldiği için. yayınladı. Katie Austra ❏ İyi bir okursunuz. Söz yazarlığınıza Stelmanis’le son albümü bir katkısı oluyor mu sizce? Hirudin’i konuştuk. Aslında daha iyi bir okur olabilirim ❏ Şarkı sözlerinizde gibi hissediyorum. Özellikle karantinada sert eleştirilere okumakta çok zorlandım. Elimden alışkınız ama bu sefer geldiğince okuyorum, albüme de çok toplumla ilgili değil, katkısı oldu. kişisel sorunlarla ❏ Sosyal medyada Anna Calvi, Lido ilgili. İç dünyanıza mı Pimienta, Bunny Michael, Zola Jesus, yöneldiniz? gibi isimlerin size yorum yaptığını Future Politics’i gördüm. İyi arkadaşsınız sanırım. yayınladıktan sonra Hepsini seviyorum, arkadaşlarım onlar! politikadan konuştuğum Bir noktada mutlaka beraber çalmışızdır. birçok röportaj oldu. İşlerimize dokunmak iyi hissettiriyor. Bazen Biraz zorlandım, çünkü albümü yazarken iyimser başka sanatçıların başarılarına, ne kadar iyi göründüklerine bakıp geriliyorsunuz ama düşüncelerim vardı. neticede hepimizin benzer hisleri var. Ama işler birden değişti. ❏ İstanbul’a tekrar gelmeyi düşünüyor Donald Trump başkan oldu, Brexit… Bu büyük musunuz? Kesinlikle isterim, hem gezmek hem de değişikliklerle ilgili çalmak için. Fırsatım olduğunda geleceğim! cevaplayamayacağım ❏ Bir şeyler değiştirmekten çekinenlere kadar karmaşık bir şey söylemek ister misiniz? sorular soruluyordu. Normal zamanlarda, kesinlikle risk alın Bu nedenle de yeni derdim. Ben de çok riskli şeyler yaptım albümde müzisyenler ve hiç pişman olmadım. Ama bugünlerde olarak ne yapabiliriz risk almanın farklı anlamları var, salgını diye düşündüm. da düşünürsek. O yüzden, şimdilik risk Dokunulabilir olmayı, almayın derim. bu sayede hem

2020 Hirudin

Austra


18

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Piyano çalmayı hiçbir zaman bırakmadım'

Ahmet YATĞIN

I

nstagram’da gezinirken karşıma çıktı Büşra Kayıkçı. Piyano başındaki yetenekleri ve çalma stili öyle etkileyiciydi ki ‘like’layamadan geçemedim. Sonra merak ettim, araştırdım. Kayıkçı iç mimar ve piyanist kariyerinin yanı sıra genç yaşta bir anne. Çok yönlü ve üretken. Madde 42 isimli çalışması, politik derinliğe sahip. Anayasanın 42. maddesine gönderme içeren eserin etkileşim rakamları ise çok yüksek. New York Theatre Ballet dans okulunun müzik direktörü Michael Scales, birkaç hafta önce piyaniste ulaşıp bestesi Doğum’u modern dans gösterlerinde kullanmak istediğini söyledi. Provalara başlamışlar. Müziği uluslararası platformlara ulaşan Büşra Kayıkçı ile müziği ve planları hakkında konuştuk. ❏ Sizi popüler bir Instagram sayfasında gördük. Sonra olaylar gelişti. Oradan başlayalım istiyorum, nasıl gerçekleşti, haberiniz var mıydı? O paylaşımdan sonra neler değişti? Aslında hikaye orada başlamadı. Ben 22 Haziran akşamı La Blogotheque isimli bir Fransız müzik kanalının ‘Stay Away Shows’ projesi kapsamında Instagram’dan canlı yayın konseri verdim. Daha sonra bu konserden kısa bir bölümü, Madde 42 isimli çalışmamı, paylaştım ve bu video bazı fenomen hesaplar tarafından paylaşılınca epey yüksek rakamlarda etkileşim aldı. Haliyle görünürlük arttı. ❏ Piyano ile olan yakınlığınızı öğrenebilir miyiz? Süreç nasıl ilerledi? 9 yaşımda Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde klasik batı müziği ve solfej sınıfı ile başladım piyano eğitimime. 10 yıla yakın eğitim gördüm. Sonra mimarlık okumak istedim çünkü görsel sanatlara ve tasarıma da ilgim vardı. Ama bir noktada ikisi beraber beni çok zorlamaya başladı. Piyano çalmayı hiçbir zaman bırakmadım sadece klasik müzikte ilerleme fikrinden vazgeçtim. Piyano hocam vesilesiyle lise döneminde birçok neoklasikçi ve minimalist müzik yapan müzisyene ilgim oluşmuştu. Onların eserlerinin notalarını bulamazdık ama o kadar hevesliydim ki Yann Tiersen ve Ludovico Einaudi gibi bestecilerin neredeyse tüm eserlerini oturur kulaktan çıkarırdım. O eserleri çalmaktan büyük keyif alırdım. Tabii şimdi notalara ulaşmak mümkün. Son yıllarda ise bende tam olarak bu alanda çalışmalar yapıyorum. Dijital platformlarda yayınlanmış 3 albümüm var. ❏ Sizi hiç tanımayan birisi bu multidisipliner yeteneklerinizi öğrendiğinde şaşırıyor mu? Şaşırıyorlar evet ama pek çok sebebi olabilir. Örneğin bir tanesi annelikle beraber bunu

Büşra Kayıkçı

nasıl yürütüyorsun… Ben bu eğitimleri bir insanın en verimli ve vakit anlamında müsait olduğu çocukluk ergenlik dönemlerinde aldım. Ailemin katkısı ve disiplini sayesinde istikrarlı gittim. Bir kere içselleştirdikten sonra bir daha kopamıyorsunuz zaten. ❏ İlk besteniz Doğum ve son besteniz Tuna… İkisi de anlamlı. Beste yapma süreciniz nasıl oluyor? Besteler doğaçlama çalışma isteğiyle başladı. Tamamen içgüdüsel… Bir anlamda ben dinlemek istediğim müziği yapıyorum. Doğum benim ilk çalışmam. Hayatımda büyük bir kırılmaya ait, bir dönemi kapatıp yepyeni bir döneme başladığım zamanlara denk geliyor. İki Büşra arasında siyahla beyaz kadar fark var. Kendimi yeniden doğurduğumu düşünüyorum. Tuna da aynı şekilde eşsiz bir projeydi. Harika şeylere gebe oldu hem yapım aşaması, hem kayıt aşaması, hem de sonrası. Şair arkadaşım Furkan Çalışkan’ın yıllar önce Budapeşte’de yazdığı Tuna, Kısmet isimli çalışması üzerine besteledim. Ve yıllar sonra o metin başka bir formda anavatanına geri döndü. Macaristan’da Tuna Nehri’nin kenarında çok

özel bir piyano atölyesinde kaydettik. Tuna için hazırladığımız videoda kayıt aşamaları var ❏ Yeni besteler geliyor mu? Pek çok yeni çalışma yapma fırsatım oldu. 4. albüm için hazırlanıyorum. ❏ Piyano çalmayı öğrenmek isteyenler ya da çocuklarını yönlendirmek isteyen aileler için önerilerin var mı? Çok küçük yaşta piyano öğrenmeye zorlamak bence. Onun yerine ritm duygusunu geliştirmek farklı müzikler dinletmek daha faydalı diye düşünüyorum. Bir de genellikle aileler çocuklardan daha hevesli oluyor ama bu çocuğun sebatla çalışması için asla yeterli değil. Onun gönülden istemesi lazım. ❏ Son olarak Büşra Kayıkçı, müzik dışında nelerden beslenir? Mimarlıktan. Aslında müziğe bakış açımı üretim süreçlerimi tamamen mimarlık eğitimim orada öğrendiğim tasarım disiplini şekillendirdi. Suluboya çalışmaları yapmak renklerle oynamakta aynı şekilde bana çok ilham veriyor. Ve elbette diğer müzisyenlerin çalışmalarını dinlemek yeni çıkan işlerine süreçlerine şahit olmak her zaman enerji verir.

2020

2020

Shadows

Kuledibi No. 1


GALERİ

19

KASIM 2020

BİR PAKETTE DÜNYA MÜZİĞİ K

arantina sürecinde birçok dijital ortamda koleksiyonlarını açtı. Bu süreçte keşfedecek onlarca şey var. Örneğin Metropolitan Museum of Art’ın açtığı koleksiyon serisinde eski kadın enstrümanistler çizimleri karşımıza çıktı. 1888’e ait çizimleri araştırdık. Bu 50 kartlık seri aslında sigara markası W. Duke Sons & Co.’ya ait. Satışları düşünce paketin içine biriktirilebilen kartlar koyuyorlar. Bu kartlar modadan müziğe, spordan mizaha birçok alanı konu ediniyor. Bugün dönemi belgeledikleri için de bu kart setleri epey kıymetli. Bizim önümüze çıkan bu setteyse dünya müzik enstrümanları var. Elbette estetik kaygılardan dolayı da kadın enstrümanistler tercih edilmiş. Yaptıkları bu kampanya satışlarını yüzde 80 arttırınca 1940’lara kadar bu gibi setler üretmeye devam ettiler. Bugün kartların tanesini 20-50 dolar'a, set olaraksa 750 dolar'a bulmanız mümkün. Sizin için derledik...


20

RÖPORTAJ

KASIM 2020

Ece ULUSUM

'Bu dönemde hiçbir şeyi öngöremiyorum yuppi!'

Y

azışarak röportaj yaptığımız şu dönemlerde, yanıtlarını hem merakla hem de gülümseyerek okuduğum nadir kişilerden biri Dilhan Şeşen. Aslında şarkıları da öyle, tarzı ve hisleri kestirilemez bazen gülümsetir bazen üzer. Müzisyen en son, Sony Music etiketiyle “K a ç t ı m”!.. parçasını yayınladı. Parçanın sözü ve müziği sanatçının kendisine ait olurken, şarkının düzenlemesinde ise Cihan Reşit Köse, Emre Kuvvetli ve Dilhan Şeşen imzası var. Albüm kapağında yüzünün görünmemesinin altında derin anlamlar hayal ediyordum ki verdiği cevap her imajın altında yorum aradığımı düşündürttü, kendimi sorgulattı. “Sizinle tekrar görüşüp görüşememek ne güzel” diye başladığı röportajın devamı sizlere aktarıyorum. ❏ Kapakta neden yüzünüz yok? Parça benim, vokal de benim, e adım da yazıyor, klipte de ben varım, dedim bari kapakta olayım tamam ama yüzüm olmasın ‘nölör’. Aşırı geldi. ❏ İstanbul'da bir bankta oturup vakit geçirmek, kedilerle takılmak. Klibinizde ne yansıtmak istediniz? Herhangi bir gün. Olaysızca. İzleyen’i o 4 dakikanın içinde tutmak istedim hiçbir şey yapmayarak. Sanırım biraz zorla tuttum. Sabırsızımdır ben, hem kendime hem de dinleyenlere sabır aşılama isteği de vardı tabii. Şey gibi, ben diyetteyim haydi siz de şimdi bilmem nesiz, bilmem ne yiyeceksiniz dermişcesine, çekiverdim. ❏ Şarkının sözlerine bakınca, gerçeklerden, kendinden ve hatta sorunlardan kaçan birinden dinliyoruz. Zayıf bir kişinin sözleri mi bu yoksa korkan biri mi? Şarkının sözlerini yazarken nasıl bir ruh halindeydiniz? Ben aslında kendini kabul eden, kendini çok içten bilen biriymişim gibi hissetmiştim. Üstümüzdeki kıyafetler bile başkasının işi, kimliklerimiz bu dünyada olan kimlikler, kimse tam anlamıyla kendi olamama halinin içerisinde sıkışık ama kimsenin gıkı çıkmıyor. Allah allah, garip geliyor bu bana uzun zamandır. Geçen gün çok tatlı bir insanın radyo programına katıldım, o da sordu aynısını. Ona kendisinden örnek verdim. Bak dedim bu radyo programı yapan insanların sesi hep çok seksi, diksiyonlarının muazzamlığı

Dilhan Şeşen

11

11 yaşındayken babasıyla Uçan Süpürge Derneği'nin Çocuk Gelinler Olmasın kampanyası için babasıyla beste yapıp seslendirdi.

2020 “K a ç t m”!..

ı

havada uçuşuyor, atılan kahkahalar bi başka radyoda programı yapan adamın ve ya kadının kahkahasıyla birebir. Sen belki yayın boyunca ağlayıp, salya sümük yayın yapmak istiyorsun bi de üstünde laz taklidi yapasın var ama yapamıyorsun. Bunları isteyip yapamıyorsan, mış gibi yapıyorsan sen de kaçıyorsun işte kendinden. Birilerinin onayını almak, sözde saygısını kazanmak için altımıza bizden bilmem kaç beden dar pantolon giyip koşmaya çalışamayız. Olmaz öyle şey. ❏ Parçanız bana Austra'nın son parçasını hatırlattı. Dramatik bir hikayeyi dans müziği ya da tempolu bir müzikle birleştirip şarklarında anlatıyor. Sizin de böyle bir yol izleme gibi bir niyetiniz var mı? Aa çok iyiymiş ya baktım. Vallahi nasıl bir yol izlerim bilmiyorum. Bir şeyi tutmaya çalışmak gibi gayem yok. Şarkı ne istiyorsa, ona hizmet etmekten yanayım. Akustik olarak çıktı o halini de yayınlayacağım. Bir şeyi başladığım gibi bitiririm gibi bir söz vermedim kendime hiç. Yolda çamura düşeriz, uzaylılar kaçırır, dereye gireriz oradan uçuruma çıkarız bilemem. ❏"Dilhan'dan Dilhan'a hatırlatma" diye biten bir tweet'inizi gördüm ve merak ettim, günlük tutuyor musunuz? Her sabah 3 sayfa yazı yazıyorum. Bilincini akıt baba akıt. Bazı sabahlar kafamda 5 tane çok konuşkan teyzelerle uyanıyor gibiyim. Onları rahatlatmak gerekiyor sabahları sonra zihin de şükür diyor resmen. Güne başlamadan benim açımdan hep bi akordlanma şart. Bence bana şöyle bir faydası oluyor sabah yazılarının; boş temiz bi sayfa açılıyor kafamda. Ona yazı yazabilirim, resim çizebilirim tertemiz bi alan. Yaratmak istediğim şeyden verim alabilmem için ilk önce onun koltuğunun gerçekten rahat olup olmadığını kontrol etmem lazım. ❏ Albüm olacak mı? Aklımda var albüm yapma fikri ama bir planlama olarak bir şey yapmadım. Sanırım bir süre teklilerle devam. ❏ Gündem şarkılarınıza yansıyacak mı? Bu dönem hiçbir şeyi öngöremiyorum. Yuppi! ❏ Dijital konser ve festivallerin yeni gelir modeli olması konuşuluyor dünyada. Siz ne dersiniz Vallahi aşırı yoğun bi konser programı olan biri değildim zaten, her şeye karşı da içimde dışarı vurmadığım ufak ufak heyecanlar var. 40 yılda bir açtığım canlı yayınlarda ellerim terler, telefon kayar. Dönemi tam anlamıyla yaşamak gerekiyor. Eskisini özlemek bi yere kadar. Şu an, şu an’ın koşullarıyla burdayız. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? Kendime güzel bir çay demleyeceğim.


21

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'2020'nin yeni bir başlangıç olacağına inanmıştık, yanılmadık'

Çağatay YILMAZ

D

inleyicilerine “Merhaba çiçeklerim” diye hitap ediyor, sevdiği şarkıları sosyal medyadan akustik yorumluyor, Twitter’da aklına geleni paylaşmaktan çekinmiyor. Bazen çok neşeli, bazen çok kızgın ya da üzgün... Sevdiği şarkıların sahibini duygularına şahit olmak dinleyicilerin bağ kurmasını kolaylaştırıyor belli ki. Ufuk Beydemir bunun farkında ya da değil, o canı istediği gibi yaşamaya, müzik yapmaya devam ediyor. İlk Sevda Gibi’yle sesini duyurdu, bir televizyon dizisinde şarkıları yer alınca birçok ülkede tanındı. Prestijli reklam ajansı olduğu söylenen ancak İtalya’da düğün, parti, tören düzenleyen etkinlik ajansı olduklarını açıklayan Maple Event, Beydemir’i 2021 yılı Müzik Elçisi olarak ilan etti. Seçimleri kim yaptı öğrenmek için firmadan Alessandra Caligaris’e ulaştık, daha önce böyle bir seçim yapmadıklarını ve ilk seçtikleri kişinin Beydemir olduğunu açıkladı. Bu unvanı verme yetkileri ve kritrelerini sorduk ancak bu sorularımız karşılık alamadık. Sanatçıya ödül vereceklerini, firmayla birlikte gerçekleştirecekleri konserlerden Beydemir’in gelir elde edeceğini belirttiler. Türkiye’deki temsilcileriyse Mapple Event’in sahibinin önemli biri olduğu ve kendilerince seçim yapıldığını belirtti. Firmadan dönüş alamayınca tekrar konuyu Beydemir’e danışmak istedik ancak stüdyo temposundan dolayı dönüş alamadık. Bu karmaşık elçilik konusunda bir yere varamadık, onu bir kenara bırakıp, Beydemir ile bu yıl yayınladığı Kristal Oda albümünü, pandemiyi ve konser özlemini konuştuk. ❏ Güz Bahçen ve Sen parçasının hikayesi nedir? Kime veya hangi ruh haline yazıldı?

Artık şarkılarımın anlamını anlatarak insanların perspektifini mahvetmek, illa benim gördüğüm tabloyu onlara dayatmak istemiyorum. Gördüm ki herkes bambaşka anlamlar çıkarıp, kendi 2020 hayal dünyasında bir şeyler buluyor. Kristal Oda Baltalamaya niyetim yok. ❏ Son albümünüzün adı niçin Kristal Oda? Neye gönderme? 2020'nin yeni bir başlangıç olacağına inanmıştık, yanılmadık. (Gülüyor.) Kristal benim için dürüstlüğü, şeffaflığı, kırılganlığı ama bir yandan da parlaklığı ifade ediyor. Şarkılarımın ortaya çıktığı yer de hep bir oda. Soyut olarak da olsa oda. O yüzden Kristal Oda demek istedim. ❏ Albümünüzü çıkardınız ancak konser veremediniz. Bu sizi ve dinleyici nasıl etkiledi? Tabii potansiyeli büyük ölçüde düşürdü. Albümün varlığıyla ve yarattığı başarı-başarısızlık hikayesiyle ilgili hiçbir zaman objektif konuşamayacağız yaşanan şartlardan ötürü. Yine de kemik kitlemin yaptığımız nadir konserlerde tüm albümü ezbere söylediğini görerek mutlu oldum. ❏ İngiltere’de de maliye bakanı müzisyenlere “daha önce yaptıkları işe dönsünler” ‘tavsiyesi’nde bulundu. Siz de “Yaptığımız şey hâlâ gerçek bir meslek olarak görülmüyor.” diyorsunuz bir tweet’inizde. Bu düşüncenin oluşmasının altında ne olabilir sizce? Bunun altında cahillik vardır bence. Dışardan renkli ve eğlenceli gözüken bir dünyamız var. Bir şeyin ne kadar kolay olduğunu düşünüyorsan

Ufuk Beydemir

o şeye o kadar yabancısındır bana göre. Hiçbir şey içine girdiğinde dışarıdan gözüktüğü gibi değildir. Hele ki ben kendi şarkılarını üreten, böyle bir zamanda full albüm hazırlayan bir sanatçı olarak hiçbir şeyin hiç kolay olmadığını söyleyebilirim. Bu işin gerçekten çok ciddi bir emek, mesai, çalışma istediğini ve bütün bunları hiç uğruna yapma riskini de göze almak zorunda olduğunuzun altını çizmek isterim. ❏ Pandemi döneminde kâr elde eden ve değer kazanan firmalardan biri Spotify. Bu gibi baskın platformlardaki dinlenme sayılarını önemsiyor musunuz? Tabii ki önemsiyorum. Artık albümün satış vitrinlerinden ciddi bir payı Spotify'a ait. İkinci albümü biz fiziki olarak basmadık bile. İlk albümü de tamamen duygusal güdülerle sembolik olarak 2 bin adet bastık. Yaptığımız iş ne kadar karşılık görüyor bu platformlardan istatik alarak fikir sahibi olabiliyoruz. ❏ Sahne alamamak size nasıl hissettiriyor? Pandemi ne gibi planlarınızı etkiledi? Gerçekten can sıkıcı. Güzel bir yemek yapmak için gerekli olan her türlü materyale sahipsiniz ama elleriniz zincirlenmiş ve açlıktan mideniz gurulduyor gibi. İlk albümle tahmini olarak Türkiye'nin yarısını dolaşmıştık, ikinci albümle daha da fazla şehre gitme planlarımız vardı, yurt dışı konserlerimiz olacaktı ama çatı altına mahkum bir şekilde kaldık. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? Bundan sonrasıyla ilgili bir planımız yok. Plan yapsak da önemi yok. Bekliyoruz. Tabii ki üretmeye, düşünmeye devam ediyoruz ama spesifik bir şey söyleyemiyorum.

17 İlk bestesi Ay Tenli Kadın’ı yazdığı yaşı.


22

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Kitaplarım savaşa gitti’ Çağatay YILMAZ

B

altimorelu synthpop ekibi Future Islands’ı duygusal ama enerjik şarkılarıyla tanıyoruz. 2006’da ilk çalışmaları Little Advances’ı kendileri yayınladılar, DIY akımının öncülerinden oldular. Sonrasındaki her albüm ve teklileri, tondan tona gezen vokaller, güçlü baslar, dans etmeye müsait ritimlerle anlamlı sözleri buluşturdu. Onlara ünü getiren şey televizyondaki bir performanslarıydı ama kendi deyimleriyle, normalde yaptıklarından farklı bir şey yapmamışlardı. Bunu da yıllarca süren turnelerinde ispatladılar. Türkiye’deki konserlerinde de aynı hisler vardı, onları dinlerken hem deli gibi dans etmek hem de bir köşede ağlamak istemek çok olağandı. Son olarak 6 Ekim’de yeni albümleri As Long As You Are’ı yayınlayan grup, bu albümle ekibin genişlemesini de kutluyor. Şu sıralar pandemi nedeniyle sahnelerden uzak kalsalar da çözümlerini arıyorlar. Konuşunca anladığımız üzere ikimiz için de başka sebeplerle zorlu geçen bir gece sonrası, grubun vokali Samuel Herring’le şiş gözlerle Zoom’da buluştuk. Grubun müziğinden ve müzisyenlerin hallerinden konuşmayı beklerken Samuel

Herring’in sahnede gerçekten kendisi olduğunu anladım, zira kendisiyle konuşurken konu aniden MySpace, alkolizm, savaş ve gaz maskelerinin ses telleri üzerinde olası etkileri gibi birçok dala uzanabiliyor. Daha fazla uzatmadan, Samuel Herring’le sohbetimiz. ❏ 1200’den fazla konserinizi dijital ortamda yayınladınız. Uzun uzun arşiv karıştırmak demek bu. Nasıl oldu? Evet, internet sitemizde hepsi duruyor. Hemen hemen tüm konserler orada, belki birkaç TV ve radyo yayını eksik kalmıştır. ❏ Çok iş! Bazı konser mekanları ve sanatçıların çok afalladığını gördük. Bas gitaristimize, William’a borçluyuz bunu. MySpace zamanlarından beri her şeyi arşivliyor. Uzun süre konserleri de o ayarlıyordu, Facebook’tan etkinlik oluşturuyordu… Profesyonel bir organizatörümüz olduktan sonra bile arşivlemeye devam etmek istedi. İyi ki de yaptı, o konserler bizim hayatımız. Tekrar izlemek günlük okumak gibi hissettiriyor. ❏ Ekim’de yeni albümünüz geldi, Michael Lowry’nin de ekibe resmen katılmasını müjdeledi. Bir süredir sizinle turnedeydi zaten… Gruba katılmak için şartlarınız var mı? (Gülüyor) Yok, öyle değil. Mike 2014’ten beri bizimle çalıyor. The Singles albümünden beri. Her zaman çok profesyoneldi, bizim bestelerimizi bizden iyi biliyordu resmen. Setlist’e yeni bir parça eklediğimizde birkaç günde hazır olurdu, özgün eklemeleriyle birlikte. O zamanlar zor bir dönemdeydi üstelik. Sorunlu bir

boşanma yaşıyordu, alkol problemleri vardı… Dünyayı gezen bir müzisyenken uzun süre çalamadı, morali bozuktu. Biz de yorgun hissediyorduk biraz, Mike hepimize iyi geldi. Turnelere yepyeni bir enerji kattı, bir süre sonra şarkıları yazarken de dahil oldu. Bu da iyi geldi, çünkü Garrett, William ve ben yıllardır Future Islands’ın şarkılarını yazıyoruz. Yeni fikirler ve heyecanlar kattı. Özetlersem şu çıkıyor, tören falan olmadı. Gruba katılmak için şartımız şu, gelip yardım etmeniz gerekiyor. Mike gibi katacak şeyleriniz de olmalı tabii. ❏ Albümün kapağında göl kenarında bir ev görüyoruz. Nasıl bir hikayesi var? Dijital bir kolaj. Biraz o moddayız, albümün ilk klibi For Sure’da da görebilirsiniz. Şöförsüz arabalar, boş şehirler, doğanın her şeyi geri alması… kafamızda dönüp duruyor. Albümü yaparken bir yandan kliple de uğraşıyorduk, iki fikir birleşince bu ortaya çıktı. Ağaçların ve gölün içinde güzel bir ev. Aslında görüntüsü ne hissettiğinizle alakalı. Yani, burası kafa dinlemek için gidilen bir yer mi, yoksa yalnız, unutulmuş bir yer mi? Ya da ev kavramı huzur mu çağrıştırıyor, kafes mi? Pandemi yüzünden genellikle evdeyiz. Bu bize nasıl hissettiriyor? Tuhaf... ❏ Born in a War, albümün dikkat çeken parçalarından. Silahlardan, bunalımlardan bahsediyor. Şarkıyı yazarken ne düşündünüz? Kişisel bir şarkı, çocukluğumla alakalı. Küçük, kırsal bir kasabada büyüdüm.


Komşularım ve ailem çiftçilikle, Ekrandan, herkes ne zaman balıkçılıkla uğraşıyorlardı. isterse izleyip durdurabileceği En büyük eğlence Cumartesi bir şeyi yayınlamak aynı tadı günü ava, Pazar günüyse vermiyor. Bir anı yarattığını kiliseye gitmekten ibaretti. da zannetmiyorum. Bizim için Ben ikisini de hiç sevmedim. dijital konser denilen şey, başta 2020 Ava zaten hiç gitmedim, konuştuğumuz gibi çoğunlukla As Long As You Are kiliseye de beş yaşımdan beri eski anıları yad etmek. adım atmadım. Böyle olunca, Seyircinin karşısına yaşıtlarımdan çok ayrıldım çıkamadığımız bir dünya çok zor tabii. Nasıl ayrılmayayım, okulun ilk olurdu. Bu hisleri paylaşmak ne kadar gününde bile yalnızca “hangi kiliseye mümkün olur, bilmiyorum. Geçenlerde gidiyorsun” diye soruyordu insanlar. ilk dijital konserimizi yaptık. Sanki tanışmıyorlarmış gibi. Bana gelince Eğlenceliydi, grup arkadaşlarımla sessizlik oluyordu. Öyle işte. Şarkıda bu olabildim neticede. Zorunda kalırsam kültürel durumdan bahsediyordum. Her alışabilirim sanırım ama geçici yerde silah vardı, evlerde, kasabalarda, olduğuna inandığım için böyle. şehirlerde… Silahlar ve savaşlardan Sürekli olursa farklı çözümler konuşuluyordu sürekli. Sözlerde geçen gerekir. Hologramlarımız olsa, bir kısım var, “devlet okulunda pek bir evde otururken dünyayı gezse? şey öğrenemedim çünkü kitaplarım Bilmiyorum. savaşa gitti.” Yani eğitime ayrılacak bütçe Suratımda gaz maskesi gibi bir savaşa, daha fazla silaha gitti. Geriye de şey olursa şarkı söylemek zor olur. avlanmak ve kilise kaldı işte. “Bir adam Hayal ediyorum, maskenin ucundan bunu yapar. Bir kadın bunu yapar. Biz mikrofonu takıyorum… Sesim böyle yaşarız.” Anlayışları bu kadardı. acayip olurdu. Bunlar gerçekleşmez Şarkının adını koyarken düşündüm, diyemiyorum, ne kadar acayip. Bir gerçekten bir savaşa doğan çocuklara çözüm bulunacaktır ama, az katılımlı saygısızlık oluyor mu diye. Yıllarca konserler deneniyor mesela. Nereye varır bitmeyen çatışmalar ve buna doğan bilmiyorum, müzik ekranlara sıkışıp çocuklar var dünyada. Ama kendi kalmasın da. tecrübem de böyle. Yanlış mı bunu ❏ Düşününce, dijital konserlerin söylemem? Bir yandan da Amerika’nın bazı fırsatları da var. Kayıtların kendi kültürel savaşı var. Doğduğumda paylaşılmasının da öyle. Mesela geçen gün vardı, ailem 1950’lerde doğduğunda Pink Floyd’un 80’lerde Berlin’de verdiği vardı. Onlardan önce de vardı. Bütün bu bir konseri izledim. Ben doğmadan meseleler çok daha derine gidiyor yani. önce, asla gitmediğim bir yerde çoktan Şunu sormak gerek, şiddetin bizi yaşanmış bir şeyi görebildim… Hem ele geçirmesine izin verecek miyiz? sanatçılar hem de dinleyiciler için Bu büyük bir soru ama netice oraya konserlerin ölümsüzleşmesi bir fırsat varıyor. Çocukken nasıl öğretildik, biz yaratmaz mı sizce? çocuklarımıza ne öğretiyoruz? Doğruları Yeni bir iletişim şekli oluyor, elbette düşünmeyi öğrenmedik. Bu yüzden böyle çeşitli fırsatları olacaktır. Ama işin hissediyoruz. Dünyanın ne kadar azını varacağı yer ticaret. Demek istediğim görürsek diğer insanları algılamakta o şu, büyük yıldızlar büyük bütçelerle kadar zorlanıyoruz. Küçük fikirli insanlar etkileyici sahneler yapabilecekler, daha oluyoruz. Amerika’daki ırk sorunlarının iyi çekimler yapacaklar… Punk yapan altında da aynı ‘kültür’ var. Black Lives gençleri düşün bir de. Ellerindeki kötü Matter hareketi ve eylemlere neden olan telefon kameralarından başka bir şey yok. bu. Kölelik ve soykırım üzerine kurulu bir Bahsettiğim dijital konseri denerken, ülkedeyim. İnsanlar genelde boşvermeyi daha önce hiç düşünmediğimiz görsel tercih ediyor ya da çok sığ yaklaşıyorlar. şeylere kafa yorduk. Yeni bir şey bizim Yani, çok şey var o parçada! için. Normalde turneye çıkmak, farklı ❏ Bu sayımızda kapak konusu için yerlerde farklı seyircilerle buluşmak distopik bir dünya hayal ediyoruz. alışkın olduğumuz bir şey. Böyle olunca On yıllar geçse de pandemi devam çok risk almıyorduk, yani turnenin etmiş, covid ya da farklı bir hastalık ortasında her şeyi batırma riski olan bir sürüyor. İnsanlar da uyum sağlamışlar. şeyi denemezsiniz. Dijitalde bir konsere Müzisyenler camekanlarda sahne hazırlanmak yeni bir heyecan oldu, yeni alıyor, arttırılmış gerçeklikle konserlere şeyler öğrendik. Deneme cesareti bulduk. katılınıyor, herkes tuhaf maskeler Bir yandan da uzun vadeli düşünmek takıyor… Böyle bir dünyada müzisyen önemli gibi geliyor, anladığım kadarıyla olmak nasıl olurdu? Pandemi çok şeyi değiştiriyor. Benim virüsün hayatımızdan hiç çıkmaması gayet için daha çok, çünkü bence paylaşınca bir mümkün çünkü. Aşılar üzerinde çalışılıyor anlamı oluyor. Dinleyicilerle, aynı yerde ama herkese ulaşması zaman alacak. Bir bulunan insanlarla demek istiyorum. şekilde güvende olmanın yolunu bulmak Bir mekanda toplanmak, benzer hisleri gerek. Bununla yaşamayı öğrenmek gerek. yaşamak… Benim için müzik bu. Bunu fark etmek de acayip.

23

KASIM 2020

Future Islands

RÖPORTAJ


24

KASIM 2020

YAKIN TAKİP

KOLAJ: Sarı Kanat


25

YAKIN TAKİP

KASIM 2020

Savaştan kaderine kaçan müzisyen

.

Ibrahim Maalouf

L

übnan’da iç savaş başlayınca, bir aile eşyalarını yavaş yavaş akrabalarının olduğu Fransa’ya taşımaya başladı. Savaş gerginliğini müzikle aştıkları için, temelli taşınmaya karar verdiklerinde evden en son götürdükleri enstrümanlar oldu… Söz ettiğimiz aile, trompet virtüözü Nassim Maalouf, piyanist Nada Maalouf ve çocukları Layla ile İbrahim. Maalouf Ailesi’nin Fransa’daki macerası böyle başladı. O zamanlar 7 yaşında olan İbrahim Maalouf, o kaotik ortamdan çıkmanın onu daha güçlü yaptığını bugünkü kaosları normal karşılamasını sağladığını söylüyor. Çocukken en çok zorlandığı şey Fransızca öğrenmek oldu; “Fransızca konuşmak zordu çünkü evde sadece Arapça konuşuyorduk. Ve Arapça konuşmak benim için de zordu çünkü kelime bilgim gelişmedi. Hâlâ küçük bir çocuk gibi Arapça konuşuyorum. Böylece dil eksikliği ile büyüyen müzik geldi ve beni kurtardı” diyor. Köyüm, cennetim diye andığı Lübnan başta olmak üzere, birçok başka dilde konuşan insana müziği sayesinde hikayelerini anlattı nasılsa… Müzisyen bir aile olunca, evde müzik başrolde ancak ilginçtir ki İbrahim o zamanlar trompetten hiç hoşlanmadığını söylüyor. En büyük hayaliyse mimar olmaktı, “Genç bir adamken mimar olmak isterdim. Hâlâ mimarlığı seviyorum; mimarlık terimleri ve trendlerine göz atıyorum. Onun dışında çizmeyi severim. Bir de doğaçlama metinler yazarım, onlar da bende saklı genelde.” Ancak babasının müziği kanına girdi, zamanla trompet sesini çok sevmeye başladı ve babasından ona ders vermesini istedi. Oğlunun bu arzusu onu çok mutlu etti evde ders vermekle kalmadı, 8-15 yaşlarındayken oğlunu tüm konserlere götürdü, ona sa sahnede yer verdi. “Babamla çaldığımız günleri asla unutamam. Onunla Avrupa ve Ortadoğu’da çok konser verdik. Ne öğrendiysem o zamanlar öğrendim. Kişiliğimi ve profesyonelliğimi kesinlikle oluşturdu. O, tam bir dâhi…” Babasına olan hayranlığını sürekli dile getiren müzisyen, 30 yılı aşkın süredir babasının icadı olan 4 sübaplı trompeti çalıyor. Yani dünyada oryantal çeyrek ton trampet çalabilen ve bu müzik aletine sahip tek kişi.

40 Maalouf, 40’ıncı yaşına özel bir albüm çıkarıyor bu ay.

30 Müzisyen otuz yılı aşkın süredir babasının icadı olan 4 sübaplı trompeti çalıyor.

Maalouf, “Trompetimle uzun süreli bir ilişkim var. Artık o benim için bir enstrümandan daha fazlası, elime aldığımda rahatlıyorum; nefes aldığımı hissediyorum. Bazen onsuz sokağa çıkmak bile garibime gidiyor” diyor. ‘BİR KÜLTÜRLE BAĞ KURMAYA ÇALIŞMIYORUM’ Müzik kariyerine klasik müzik eğitimiyle devam etti İbrahim Maalouf. 15 yaşındayken Bach’ın No. 2 Brandenburg Konçertosu ile müzik dünyasına giriş yapmıştır. Henüz 20 yaşındayken birçok uluslararası klasik müzik yarışmasını kazandı. 2000’lerin başında pop, caz ve dünya müzik sahnelerinin önemli isimleri arasında girdi. Hızla yükseldi, kariyeri boyunca 1000’den fazla konser verdi, 5 kere dünya turnesine çıktı. Bugüne kadar Sting, Salif Keita, Mariam, Lhasa de Sela gibi birçok isimle de aynı sahneyi paylaştı. 2007’den bu yana yayımladığı 17 albümde prodüktör, besteci ve aranjörlük gibi rolleri de üstlendi. Wade in The Water, The Cow gibi birçok film müziği albümü besteledi. 2010 yılında Fransız Caz Müzik Ödülleri’nde Yılın En İyi Enstrümantal Keşfi dalında ve Fransız Müzik Ödülleri’nde En iyi Dünya Müziği Sanatçısı dalında ödül kazandı. Onun başarısının altında Arap ezgilerini trompetle çıkarması olduğu söylenir. Basın bültenlerinde bile yazan doğu ve batı sentezi yaptığıyla ilgili yorumlara karşı çıkar. İbrahim Maalouf verdiği neredeyse tüm röportajlarda aynı şeyi söylüyor: “Doğu veya herhangi bir kültürle bir bağ kurmaya çalışmıyorum. Kendimden yola çıkarak besteler yapıyorum. Belirli bir kültürel kimliğe sahip olma arayışında değilim.” Müziği bir coğrafyaya bağlamanın sınırlayıcı olduğunu, kültürde olduğu gibi müziğin de yenilenen kesişimlerin bir parçası olduğunu söylüyor. En sevilen şarkılarından Beirut’un bir Led Zeppelin şarkısından esinle yazılması aslında sentezi destekliyor… Şarkının hikayesini olduğu gibi müzisyenin sözlerinden aktaralım: “1993 yılında Beyrut sokaklarında yürüyordum, 12 yaşındaydım. Hayatımda ilk kez Beyrut harabelerinde yürüyordum ve kendi yöntemimle yeniden inşa etsem nasıl görüneceğini hayal etmeye çalışıyordum. Bu melodiyi yürürken besteliyordum. Üç saatlik yürüyüşten sonra korkunç bir şeyle karşılaştım. Ben geçmeden birkaç saat önce büyük bir bombalama oldu ve kurtarıcılar son cesetleri çıkarmaya çalışıyorlardı. Korktum. Walkman'imi taktım ve kaçtım. Walkman'de Led Zeppelin şarkısı Stairway to Heaven çalıyordu. Yıllar sonra, Led Zeppelin şarkısıyla karıştırılarak yürürken bestelediğim melodi kafamdaydı. Melodiyi uzun bir yürüyüş olarak çalmaya ve Led Zeppelin hissiyle bitirmeye karar verdim. Beirut benim için hem kendi şehrimi hem de hard rock'ı keşfetmemi temsil eden müzik.” İbrahim Maalouf ’un Wind dışında tüm albümlerinde en az bir remake parça olur. Ya da başlı başına bir müzisyene hitap ettiği

albüm… Bunun sebebini de “Remake sevdiğim bir egzersiz. Sevdiğim ya da bana ilham veren sanatçılara ya da üzerinde çalıştığım konuyla tamamen ilgilenen sanatçılara göz kırpmanın bir yolu, Rihanna parçası için de durum böyle” diyerek açıklıyor. Hepsi bir yana Maalouf ’un, Arap divası olarak anılan Oum Kalthoum için hazırladığı Kalthoum albümü bir yana… ‘MÜZİK YAPMAK BİR DİRENİŞE DÖNÜŞTÜ’ Verdiği yüzlerce konserde en çok uğradığı şehirlerden biri İstanbul. Lübnan ile İstanbul’u benzetiyor, her geldiğinde mutlaka şehri karış karış geziyor. “İstanbul’da yaşayanlar çok şanslı. İstanbul’da tanıdığım herkese aynı şeyi söylüyorum. Bu şehri çok seviyorum. Eğer her şeye yeniden başlama gibi bir şansım olsaydı İstanbul’da yaşamak isterdim” diyor. İstanbul’daki favori etkinliğiyle Taksim’de dolandıktan sonra rakı eşliğinde mantı yemek. Bu yıl İstanbul’daki konserinden sonra da bunları yapmayı düşünüyordu ancak pandemiden dolayı vereceği turneyi iptal etti. Dünya gündeminden dolayı sıklıkla konseri iptal olduğundan canı çok sıkılıyordu. Bu konuda ona sorular gelince, “Müzik yapmak bir direnişe dönüştü. Hiçbir şey kolay kolay konser iptaline neden olmamalı. Bazen mesajlar alıyoruz ‘Konser yapmayalım’ diye ama biz devam ediyoruz. Savaş çıksa ki zaten savaş içindeyiz ve bu gezegende gerçekten tam anlamıyla güvenli olan bir yer yok” demişti. Bugün de benzer sözlerle sahne almak istediğini söylüyor Maalouf. Yine de hayattaki en büyük korkusuyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Verdiği bir röportajda “Bir tek ölmekten korkuyorum çünkü yapmak istediğim çok şey var. Onları yapmadan ölmek korkunç. Hayallerimin hepsini gerçekleştirmedim sahi! 9 çocuk istiyorum ama sadece bir çocuğum var” demişti. Aile işleri nereye varır bilemeyiz ancak Maalouf 40’ıncı yaşına özel bir albüm çıkarıyor bu ay: 40 Melodies. En sevilen parçaları, müzisyen dostları eşliğinde yayınlıyor. Önce yeni duo versiyonuyla Beirut’u klip eşliğinde yayınladı. Ardından da Marcus Miller ile Harlem’i… Maalouf ’un remake albümünü merakla bekliyoruz.

DİSKOGRAFİ Diasporas (2007) Diachronism (2009) Diagnostic (2011) Wind (2012) Illusions (2013) Au pays d'Alice... (2014) Red & Black Light (2015) Kalthoum (2015) Dalida (2017) Levantine Symphony N°1 (2018) S3NS (2019)


26

KASIM 2020

RÖPORTAJ

'Teslimiyet halini gerçekten çok seviyorum' Güç Başar Gülle Ahmet YATĞIN

H

em entelektüel hem de müzisyen hissedemeyen ya da hissetmekten kaçan bireyin biri olan Güç Başar Gülle Boğaziçi en çok sığındığı yer illuzyoni benliği oluyor. Üniversitesi Felsefe, Berklee Bu bir çeşit direnç. Hayat enerjisine ve hayat College’inde Caz Kompozisyonu ve İstanbul şevkine duyulan bir direnç. O yüzden bu tür Teknik Üniversitesinde Türk ve Batı müziği bireyler kendi yararına olacağını bilse bile kompozisyonu üzerine eğitmler aldı. Kimileri değişimin verdiği acıdan kaçmak için hiçbir onu cazda 'hocaların hocası' olarak çağırıyor. fonksiyonu kalmayan bakış açılarına taparcasına Danışmanlık yaptığı müzisyenler arasında Can yaşamaya devam etmek isterler. Lafzi düzeyde Oflaz, Cazzip Project, Erhan Ertetik, Ecem her şeyi anlar gözükmelerine rağmen iş eyleme Türkoğlu gibi isimler var. Fakat sanatçının, geçince kaçma refleksleri devreye girer. Belki tüm bu yoğun eğitim hayatının getirdiklerini de en çok terbiye etmeye çalıştığım şey bu bir kenara bırakıp, durduğunu ve her şeye tarz kaçışlarım oldu. Orta çag benim için yeniden başladığını öğreniyoruz. Bu müzikal modern dünya üzerine kurduğum ezbere benlik ve entelektüel yolculuğunu paylaşmakta ise bir anlayışımı kırmamda yardımcı oldu. O yüzden öğretmen cömertliği görüyoruz. İşte karşımızda orta çağ sanatçılarından çok onların farklı hayat böyle biri var. Özenle sorduğum sorulara gelen formları benim için fonksiyonunu yitirmiş bakış cevaplar ile konu bir bütün olarak derinliğe açımı yenilememde ilham sembollerim. kavuşuyor. ❏ Bensiz albümündeki eserlerin hepsi size ❏ Bensiz, Borusan Müzik Evi’ndeki canlı ait. Projenin tüm aşamalarında söz sahibi konserinizde kaydedildi. Olayların ve fikrin olmanın getirileri nelerdir? nasıl geliştiğinden biraz bahseder misiniz? Modern insan anlamak ve kontrol etmek 2010'da yayınlanan İlk Renk albümünden arasında sıkı bir bağ ile yaşam formu kurmaya sonra Bensiz albümündeki parçaları yavaş çalışıyor. 1900’lerin başında gelişen mühendis yavaş hem bestelemeye hem de düzenlemeye bazlı yaklaşımın oluşturduğu bu bakış artık başladım. 2013'te ben gitar, Volkan Hursever fonksiyonunu kaybetti. Ben de zamanında kontrbas duo formunda kaydettik ve aynı bu ilişkinin doğru olduğuna çok inanmış yılın yaz döneminde yayınlandı. O dönem biriyim. Tecrübe etmek zorunda kaldığım Türkiye için siyasi gerginliklerin çok arttığı bir derin krizlerim bakış açımı değiştirmemi donemdi. Gezi olayları ve siyasi gerginlikler zorunlu kıldı. Leonardo da Vinci “Hiçbir albümü birçok platformda gölgede bıraktı. eser bitmemiştir sadece terkedilir” der ya da 2015 yılında Borusan Müzik Evi’nde bu ustalaşan minyatür sanatçısı minyatür yapmayı albümün konseri yapıldı. Hem ses hem de bırakırmış. İşte bu teslimiyet halini gerçekten görüntü kayıtları alındı ama hiç yayınlama fikri çok seviyorum. Ne kadar yapabildiğimi yoktu. Pandemi döneminde her şey o kadar bilmesem de yapmaya çalışıyorum. Başta da dijitalleşti ki dinleyenlerle canlı söylediğim gibi şeffaf, diyaloğa açık ve konser kaydı atmosferini paylaşmak net iletişim kurabilen bir yaklaşımınız istedim. varsa her noktada söz sahibi olmanızın ❏ Sizce bensizlik hali bir varış hiçbir problemi yok ama tam tersi bir noktası mı? yaklaşıma sahipseniz oynayacağınız Kadim literatürde ben, dünyevi en küçük rolde bile bütün sistemi anlamına gelir. Aslında burada tıkayabilirsiniz. dünyevi olmak değişime direnmek 2020 ❏ Berklee Müzik Okulu’nu iki anlamına geliyor. Değişimi Bensiz (Live) yılda tamamladınız. Ayrıca eğitimler

verdiniz, veriyorsunuz. Şimdiye dek birçok sanatçının teknik ve entelektüel birikimlerine katkıda bulunduğunuzu biliyoruz. Merak ediyorum, bir şeyi bilmek ve öğretmek ile o şeyi üretmek arasındaki farklılığı en yalın haliyle tanımlayabilir misiniz? Benim bilgi ve aktarım arasında çok inandığım bir prensip var. Bilen üç cümlede anlatır. Dördüncü cümle soru işareti, beşinci cümle ise bu kişi bu işe yeterince hakim değil izlenimidir. Üretirken ise hakikat ve kendilik arasında çok özel bir ilişki var. Ne kadar kendin olabiliyorsan o kadar anlatma ihtiyacı hissetmiyorsun. Kendiliğinden uzaklaştıkça üretiminde o kadar boşluk oluşuyor ve onu başka araçlarla kapatmaya çalışıyorsun. ❏ Caz müziğin pek çok haline bayılıyorum. Ancak anlayamıyorum. ‘Benim gibi’ caz severlere neler tavsiye edersiniz? Caz dinlemeyi seviyorsan anlamak zorunda değilsin, taşıdığın sevginin keyfini çıkar derim. Anlamak ve sevmek arasında zorunlu bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. Sosyal ortamlarda bazen magazin takipçilerinin enformasyon bombardımanı insanları kendilerinden şüpheye düşürebiliyor. Hiç endişe etmesinler sevdikleri müziklerin keyfini çıkarsınlar. Yaşanılan paylaşımın lezzeti her şeyden çok daha önemli. Eğer organik soru işaretleri oluşursa onların peşine düşsünler. İnternette yeterli derecede kaynak var. Kadir Has Üniversitesi’nde caz tarihi dersi veriyorum ve internette araştırma yaptım. O kadar pratik şekilde anlatılan caz dönemleri var ki şaşırdım kaldım. 10 dakikalık bebop, modal caz, hard bop, free caz ve fusion dönemleri ile ilgili çok pratik videolar var. ❏ Sırada bizi ve sevenlerinizi heyecanlandıracak yeni haberler var mı? Akbank Caz için bir online konserimiz olmuştu. Kasım ve Aralık ayında konser yayınlarımız olacak onun haberi sürpriz olsun. Detaylar yakında hem sosyal medyada hem de basında dinleyenlerle paylaşılacak.


RÖPORTAJ

'Tartışmanın biraz dışında kalıyorum'

Çağatay YILMAZ

M

arina Kaye, Fransız pop sahnesinin genç isimlerinden. Bir yarışmayla başlayan müzik hayatını 2014’te, henüz 16 yaşındayken Homeless teklisiyle listelere girerek ilerletti. Şu sıralarda 6 Kasım’da yayınlanacağı yeni albümün heyecanını yaşıyor. Genç müzisyenle yeni albümünü, pop müziği ve -tabii ki- pandeminin etkilerini konuştuk. ❏ Yeni albüm ABD ve İngiltere’de kaydedilmiş. Nasıl gelişti? Gayet kolaydı! ABD’de başladık, devam ederken sonucun istediğim gibi olmadığına karar verdim. Ne yapacağımı düşünürken İngiltere’de yaşayan iki yapımcıyla tanıştım, David Stewart ve Jessica Agombar. Albümün çoğunu da onlarla yaptık. Tüm bunlar 2018’den beri sürdü. ❏ BTS’le çalışan David Stewart ve Jessica Agombar’la beraberdiniz. Müziğinize bir şeyler kattılar mı? Kesinlikle. Stüdyoda çok iyi bir atmosfer vardı. İşlerinde çok iyiler. Her şeyi çok kolaylaştırdılar. Hem çok eğlendik, hem de çok sıkı çalıştık. Hatta albümde vokalleri tek seferde kaydettik diyebilirim. ❏ BTS’den bahsetmişken, K-pop hakkında ne düşünüyorsun? K-pop bana çok hitap etmiyor, seven bir sürü tanıdığım var ama. İlk dinlediğimde biraz tuhaf hissettirdi. Çünkü sözlere dikkat etmeden dinlerseniz kulağınıza İngilizce gibi geliyor! Yeni bir tarz, Bubblegum pop da denebilir belki. Dünyadaki üzücü şeyleri düşününce, bence ihtiyacımız olan bir tarz. ❏ Albüm kapağındaki fotoğrafın hikayesi ne? Eğlenceli bir hikayesi var. Fotoğrafta yüzümdeki şey, aslında kafaya takmak için yapılmış. Alıp onu maske gibi kullandık, komikti. Başka bir fikrimiz vardı, bu eğlencesine yaptığımız bir şeydi. Ama sonucu görünce, kullanmamak için fazla komik oldu bu diye düşündük. ❏ Kariyeriniz bir yarışmayla başladı. Katılmasaydınız şu anki yerinde olur muydunuz sizce? Gerçekten bilemiyorum. Yaptığım her şeyin kaynağının o yarışma olduğunu düşünmüyorum ama.

27

KASIM 2020

2020

2020

7 Billion

The Whole 9

Marina Kaye

Yolculuğumun bir parçasıydı, beni daha güçlü yaptı. Müziğe daha istekli olmamı sağladı. Böyle bir fırsatım olmasaydı işler daha farklı olurdu muhtemelen. Minnettarım! ❏ Son zamanlarda pop müzik eleştiriliyor. Sebebi de şu, sözlerin bağ kurmadığından, apolitik olduğu söyleniyor. Ne dersiniz? Dürüst olmak gerekirse çok farkında değilim. Bu genellikle ABD’de oluyor, Fransa’da işler farklı. Ben Fransızca konuşulan yerlerde İngilizce şarkı söylüyorum, bu tartışmanın biraz dışında kalıyorum yani. Zaten genelde kendi yaşadığım şeyler hakkında yazıyorum. Bununla ilgili pek bir şey diyemiyorum yani! ❏ Pandemi sizi, ülkenizdeki sahneleri nasıl etkiledi? Türkiye’de müzisyenler yalnız bırakılmaktan şikayetçi, finansal destek alamadıklarını söylüyorlar. Orada işler nasıl? Her yerde aynı aslında. Ben şanslıydım, işler ciddileştiğinde turne hazırlığına yeni başlıyordum. Mart ayının ortalarıydı sanırım, duyurmamıza birkaç gün kala karantinaya girdik. Planlarımı çok değiştirmem gerekmedi yani. Çok etkilenen bir sürü müzisyen tanıyorum ama. Sadece onlar da değil, sahne arkasında çalışan herkes zorlanıyor. İşimizi yapmanın yollarını arıyoruz, neticede bu da bir iş ve desteklerimiz olmalı. ❏ Kapak konumuzda bu ay distopik bir geleceği düşünüyoruz. Yıllar sonra bile Covid’in etkisini yitirmediği ya da başka bir hastalıkla uğraşılan bir dünya. Dolayısıyla insanlar uyum sağlamak zorunda kalmış. Müzisyenlerle seyirci arasında cam bir bariyer var ya da konserlere dijital olarak katılınıyor, gelişmiş maskeler takmak gerekiyor… Böyle bir ortamda müzisyen olmak nasıl olurdu? Çok, çok, çok üzülürdüm. Olaylar oraya gitmez ama bence. Bana göre bir noktada bununla yaşamayı öğreneceğiz işte. Bundan on yıl sonra herkes alışmış olacaktır, bir şekilde normale dönmüş oluruz. İyimserim yani. Olmak zorundayım! ❏ Sırada ne var? Paris’te bir konser planlıyoruz. Aralık’ta olacak. Yani olacak umarım! Kasım’da da albüm gelecek tabii!


28

KAPAK

KASIM 2020

Müzikseverin galaksi rehberi Ece ULUSUM Çağatay YILMAZ

U

ygulamadan konser biletini aldın. 30 dakika sonra kapıda konser seti. İçinde müzisyenin backstage fotoğraflarına erişbildiğin bir kod, konser bilekliği, içecekler, imzalı konser bileti, müzisyen merch’leri… Konser saati geldi, evinin istediğin yerinde hologramla sevdiğin müzisyeni dinliyorsun. Diğer tüm katılımcıların avatarlarını görebiliyorsun. Blade Runner 2049 filmi tadında bir düş... Cam kutular içinde müzisyenler, joystick yönetilen hologram karakterlerle dahil olunan konserler, evlerde VR’la dahil olunan festivaller… Söz konusu pandemi olunca yüzler düşüyor, kara kara düşündürüyor. Ancak biz pandemiyle yaşamayı öğrenen bir dünyada müzik sektörü nasıl olur diye hayal kurduk. Dünyanın dört bir yanında müzik sektörü çalışanları sokaklara döküldü, geçinebilmenin yollarını aramaya başladılar. İngiltere Müzisyenler Birliği’nin

araştırmasına göre ülkedeki müzisyenlerin yüzde 34'ü müzik kariyerlerini sonlandırmayı düşündüklerini söylüyor. Aynı araştırma müzik dışında başka bir işte çalışmak zorunda kalanların oranı yüzde 47 olduğunu belirtiyor. Türkiye’de müzisyen intiharları konuşuluyor, küçük mekanlar kapanıyor, büyük mekanlar işten çıkarmalara devam ediyor… PWC, Küresel Eğlence ve Medyaya Bakış Raporu’na göre canlı müzik gelirlerinin 2023'te ancak 2019 seviyelerine döneceğini tahmin ediyor. Goldman Sachs ise müzik sektörü için işlerin yolunda gideceği yılın 2030 olabileceğini söylüyor. Ancak bu yükselişin başlayabilmesi, teknolojinin verimli kullanmasından geçtiğini belirtiyorlar. Birçok festival etkinliğini dijitale taşıyor veya taşımanın yöntemini arıyor. Konser mekanları dijitalde konser

10

milyon dolar

Tomorrowland, 25-26 Temmuz'da yarattığı dijital deneyimle 10 milyon dolarlık müzisyen ödemeleri ve prodüksiyon maliyeti ile ilk büyük sanal festivallerden biri oldu. Her sahnede 6 adet 4K Ultra HD kameranın yanı sıra farklı açılarda konumlandırılmış sanal kameralarla birlikte yönetmenler kayıt esnasında 38’e varan farklı kamera açısı seçeneğine sahip oldu.

%15 PWC raporunda oyun sektörü için öngörülen %9 ila %15 arasındaki büyüme göz önüne alındığında müzik endüstrisi için canlı etkinliklere harcanmayan paranın bir kısmını oyun kanallarından kazanması için önemli bir fırsat var. Bu da müzik etkinliklerinin oyunlara kaymasına neden olacak gibi görünüyor.

12

yıl

İlk sanal konser salonu 2008 yılında Berlin Filarmoni Orkestrası tarafından kurulan ve dünya çapında erişebilinen Digital Concert Hall gösterilmektedir.

5

PWC raporuna göre VR, pandemiyle beraber önümüzdeki beş yılda en iyi performans gösteren mecra olacak.

yaptıklarında nasıl bilet satırabileceklerini ve dinleyiciyle nasıl bağ kuracaklarının yöntemini arıyor. Ortada birçok fikir var, bir kısmı da denendi ama geri dönüş beklentinin altında oldu. Müzik sektöründe birkaç tanıdık yüz dışında gelir elde edebilen pek yok. Ahbap Derneği durumun farkına vararak Sahneye Ses Ver adında bir etkinlik düzenlendi ve elde edilen gelir ihtiyaç sahibi müzisyenelere verildi. Ancak yeterli değil… Biraz bu gündemden uzaklaşmak adına geleceği düşledik. Kapağımızda sevgili Beril İrman hayallerimizi resmetti. Müzisyenden modacıya, endüstriyel tasarımcıdan oyun firmasına alanında uzman kişilere işlerin nereye varabileceğini sorduk. Tüm bu araştırma sonunda anladık ki müzik aşkı evcilleştirilemez. Canlı müzik mutlaka bir yolunu bulacaktır.


29

KAPAK

KASIM 2020

Riot Games Türkiye Publishing Manager Ödül Küçük

‘Oyun ve müzikten ortaya çıkan deneyim çok daha güçlü ve unutulmaz’ ❏ Riot Games'in müziği önemsediğini biliyoruz. Oyunlarda müziğin önemi sizce nedir? ,birkaç cümleyle özetlemeniz gerekirse nasıl özetlersiniz? Riot Games olarak hedefimiz her zaman oyuncularımıza en iyi deneyimi yaşatmak. Bu da çok sevilen bir oyunu üretmek ve güncel tutmaktan fazlası demek. Oyunun geçtiği dünya, bu dünyanın tarihi, bu tarihte yer alan ve oyun içinde birçoğunu gördüğümüz yüzlerce karakter ve bunların etkileşimi... Bu açıdan bakınca ekranda görünenlerin arkasında yoğun bir serüven var. Kimi zaman hüzünlü, kimi zamansa destansı anılara sahne olan, yaşayan bir dünya. Bu hikayeleri oyunculara aktarırken ise görsellik yanında duyguları da oyunculara taşımamızı sağlayan en önemli yollardan biri de müzik. Bu kapsamda oyun endüstrisinin müzik dünyasıyla olan iş birliği çok eskilere dayanıyor. İlk video oyunlarındaki basit seslerden, milyonların dinlediği şarkılara uzanan tarihsel bir süreç var aslında önümüzde. Bundan sonraki süreçte de müzik, dijital oyunların ayrılmaz bir parçası olarak ekosistemimizdeki rolünü günden güne arttırmaya ve hayatımızda olmaya devam edecek. Özetle müzik için oyun deneyimindeki en önemli tamamlayıcılarından biri. ❏ Oyunların içinde konserler izlemeye başladık. Sizce iş nerelere varacak ileride? Önceden eğlenceli vakit geçirme aracı olarak görünen dijital oyunlar pandemi döneminde birer sosyalleşme aracı oldu. Bunu son dönemlerde büyük başarı yakalayan ‘parti’ oyunlarından da anlamak mümkün. Müzik ve dijital oyunların tarihsel sürecine baktığımızda, müziklerin yalnızca oyuncuyu harekete geçiren birer işaret olmaktan çıkıp, oyun içinde ve oyuncu nezdinde bambaşka anlamlara ve yeni rollere sahip bir alana dönüştüğünü görüyoruz. Bu açıdan bakınca oyun içinde konserler izlemek, hatta oyun içinde bir grup olarak müzik yapmak, konser vermek bile mümkün. Bugün geldiğimiz noktada sanal müzik grubumuz KDA’in geniş bir hayran kitlesi var. Pop/Stars şarkısı, League of Legends Dünya Şampiyonası açılış tödreninde, Güney Kore’de bir stadyumda ilk kez sahnelenmişti. Madison Beer, G(I)-DLE ve Jaira Burns tarafından seslendirilen şarkıda, sanatçılar alternatif gerçeklikteki karakterleriyle yan yana performans göstermişti. İleride de müzik ve oyun dünyasının iş birliğinden doğacak projeler, çok daha fazla heyecan verici noktalara varacak. Bu ikili hep bir aradaydı belki ama şu an aralarındaki etkileşim başka hiçbir eğlence sektöründe bu kadar interaktif olmamıştı.

❏ Müzisyenlerle bir oyun kurgulama projeniz olabilir mi? Neden olmasın! K/DA, True Damage, Pentakill gibi çok sevilen sanal gruplarımız şimdiden hazır bile. Riot Games olarak yenilikçi projelere her zaman açığız. Oyuncularımızın beklentileri doğrultusunda her konuyu, en efektif planlamayla gündemimize almaya çalışıyoruz. ❏ KDA grubunun başarısını neye bağlıyorsunuz? Sanal ve gerçeğin sanatsal uyumu diyebilirim. K/ DA üyeleri hem oyunun içerisinde kendi geçmişleri ve hikayeleriyle derin bir deneyim sunuyor hem de gerçek hayata taşan müzik çalışmalarıyla... Müzik; oyunu desteklemek, promosyonunu yapmaktan öte sözleri, genre'sı, video klipleri ve en nihayetinde canlı performansıyla deneyimin odağında yer alıyor. Yani özetle K/DA, oyunu destekleyen bir pazarlama aktivitesi olarak hazırlanmadı. Riot Music Group tarafı ndan oyun hikayesinden beslenerek hazırlanan başlı başına bir proje. ❏ İşin içine VR'ın girmesi konuşuluyor. Siz ne dersiniz? Dijital oyun sektörü, gelişen teknolojilerle kendine yeni yönler tayin ediyor. Oyunların; grafik, hız ve teknoloji olarak gelişimi, sanal ortamla gerçek hikayelerin gitgide birbirine daha fazla yaklaşması, bu ekosistemin gelişmesini ve oyun pazarının büyümesini sağlıyor. VR teknolojisi de günümüzde oldukça popüler ve özellikle eğlence sektöründeki her alana adım atacak gibi görünüyor. Buraya kadar hep deneyimden bahsettik, VR teknolojisinin de hayal ettiğimiz deneyimleri farklı format ve kanallarla oyuncularımıza sunmakta bize ilham verici yeni yollar açacağını düşünüyoruz. ❏ Müzisyenler oyunlarda daha aktif olması müzik sektörünü ekonomik açıdan nasıl etkiler? Dijitalleşmenin, her alana olduğu gibi müzik dünyasına da pozitif etki sağlayacağına inanıyorum. Müzik dünyası belki de kökten bir değişimin içine girdi. İleride daha radikal değişimlerle, müzisyenlerin de yeni dinleyicilere ulaşması noktasına oyunların rolünün daha fazla artacağına inanıyorum. Bu birlikteliğin elbette ekonomik boyutta da yansımaları büyük olacaktır. Oyun ve müzik aslında benzer amaçlarla tüketiliyor ve bu ikisinin bir arada olması ortaya çıkan deneyimi çok daha güçlü ve unutulmaz kılıyor. Diğer yandansa birbirlerine destek olarak daha önce ulaşamadıkları kitlelere ulaşmalarını sağlıyorlar. Yeni gelişecek teknolojilerin de yardımıyla gelecekte neler yaratılacağını hayal etmek bile heyecan verici.

Paul Sampson Lickd CEO

‘Gerçeği büken uzantılar olarak performanslar’

"COVID-19'un ötesinde sanal etkinlikler popüler olmaya devam edecek ve daha yaygın hale gelecektir. Sanatçıları yalnızca bilet kısıtlamalarının kısıtlamalarından ve küresel turların fiziksel yorgunluğundan kurtarmakla kalmıyor, aynı zamanda teknoloji geliştikçe sanatçılar da kendilerinin gerçeği büken uzantıları olarak performans gösterebilecekler. Önümüzdeki yıllarda oyun ve müzik endüstrileri arasında giderek daha fazla iş birliği göreceğimizi tahmin ediyorum. "

Tasarımcı Soraia Gomes Teixeira

‘Toplumsal alanlar chat odalarına dönüşmemeli’ “Sosyal medyanın doğuşu ve herkesin her zaman bağlantılı olduğunu hissettirmesi fiziksel bağımıza zarar verdi bence. Beden dili, mimikler kayboldu. İnsan ilişkileri yüzeysel ve hızlı, birini tanımak da bırakmak da öyle. Başkalarının bedenlerinden çekinmek zaten söz konusuydu, pandemi ve alınan önlemler bunu daha da artırıyor. Müzik başa çıkmanın bir yolu, evde dinleyebiliriz ama konserler ve bir arada olma deneyimi bize iyi hissettiren şey. Bunu biliyoruz. Dijital ortamlar var olmaya devam edecektir ama bir araya gelmenin yerini almamalı. Toplumsal alanlar chat odalarına dönüşmemeli.”


30

KAPAK

KASIM 2020

İllüstratör Beril İrman

‘Bilimkurgu çok da uzak olmayan bir gerçek’ ❏ Back on Stage’in kapak

konusunu çizerken aklınızda neler canlandı? Bilimkurgu artık kurgu değil çok da uzak olmayan bir gerçeklik halini alıyor. Pandemi, olayı oldukça distopik kılsa da bununla yaşamaya alışan bir toplumda; neon parlak renkler, ışıklarla bezeli bir şehirde çevrimiçi ve korumalı konser etkinlikleri hayal ettim. Birkaç on yıl sonra daha kapsayıcı ve teknolojinin sonuna kadar kullanıldığı konserler öngörüyorum. Örneğin; mekanda birlikteliğin azalmasını takiben, duyular arası geçişleri mümkün kılan yeni teknolojilerle görsel işitsel farklı deneyimlerin yaşandığı konserler düşledim. Aynı zamanda VR teknolojileriyle erişilebilirliğin artması, oyunlarla konserlere bağlanılması, virüsten korunmak amacıyla dizayn edilen seyirciye ve sanatçıya özel cam odalar, pandemiye uygun tasarlanmış yaratıcı şık maske ve kostümler resmettim. Bence aktarım tekniklerinin zenginleşmesiyle birlikte kumandasının elimizde olacağı ütopik deneyimler bizi bekliyor. Görsel ve işitsel aktarım bu kısıtlamalara rağmen teknik imkanlarla birlikte sihrin kendisi olmaya devam edecek. Bu fikirlerimi görsel olarak kendi stilimde aktarmaya çalıştım ve inanılmaz keyif aldım.”

Pazarlama İletişimi, Reklam ve Dijital Pazarlama Uzmanı Dr. Fatoş Karahasan

‘Türkiye’deki müzik endüstrisi dijital dünyaya çok yakın değil’ ❏ Dijital dönüşüm zorunlu olarak geldi. Bu süreci siz nasıl yorumlarsınız? Ülkemizde markalar ve dijital mecra kullanıcıları bu dönüşümde işlerin altından sizce kalkabildi mi? Herkes zorluklarla başa çıkabilmek için çözüm yolları bulmaya çalışıyor. Bir yanda, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaş tamtamlarının sesi yükseliyor. Öte yandan, Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere hükümetler ekonomiyi canlandırmak için teşvik ve tedbir paketleri açıklıyorlar. Tüm bunlar olurken, dünyadaki dijital uçurum daha da büyüyor. Uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim teknolojik altyapısı güçlü ülkeler için daha kolay. Türkiye’de de eğitim alanında bir dijital uçurum var. Mobil cihazlara sahip kentli Z nesli gençler gibi teknolojiye yatkınlar. Sosyal mecra kullanımları yüksek. Dolayısıyla, uzaktan eğitime geçmeleri de zor olmadı. Buna karşın, Anadolu’daki pek çok gencimiz bağlantıya veya cihaza sahip değil. İş dünyası, pandemi koşullarına görece daha hızla uyum sağlamış görünüyor. Pek çok kuruluş çalışanlarının sağlığını koruyacak tedbirler alarak, işlerini sürdürmeyi başarıyor. Başta perakende olmak üzere, bankacılık, sigorta gibi hizmet sektörleri bu dönemde teknolojik altyapılarına ve insan kaynaklarına yatırım yaptılar. Böylece, hem uyum sağlamayı hem de geleceğe hazırlanmayı başardılar. ❏ Dijital konserlerde işler pek yolunda gitmedi. Biletler satılmadı. Dijital konser pazarlaması neden yapılamadı? Bence, Türkiye’deki müzik endüstrisi gerek teknolojik altyapısı gerekse düşünce sistemi açısından dijital dünyaya çok yakın değil. Sosyal mecrayı kullanmak dijitalleşme anlamına gelmiyor. Dijital olmak tüketicilerle etkileşimi, 7/24 veri toplamayı ve bunu sağlam algoritmalarla değerlendirmek anlamına geliyor. Dijital pazarlama için hızlı ve esnek sistemlere ihtiyaç var. Pandeminin ilk döneminde, müzik endüstrisi hazırlıksız yakalandı. Canlı müzik performanslarını

dijital ortama taşımak için altyapı ve deneyim gerekiyor. Ben, önümüzdeki dönemde bu alanda önemli iyileşmeler olmasını bekliyorum. ❏ VR teknolojilerinin -en azından teoridekonserlerde kullanılması söz konusu. VR’ın dijital müzik pazarlama da sizce yeri olabilir mi? Bu yıl, canlı müzik yayınlarını dijitale taşıma konusunda çeşitli deneyler yapıldı. Örneğin Lost Horizon Müzik ve Sanat Festivali Twitch ve YouTube üzerinden yayınlandı. İzleyicilere de VR gözlüklerle daha derin bir deneyim imkanı sundular. John Legend, Travis Scott ve Jean-Michel Jarre da canlı müzik ve VR deneyimini bir arada sunan çalışmalara imza attılar. ❏ Dijital denince her şeyin mümkün ve bedava olduğu algısı sizce neden yerleşti? Bu sorun, kasetlerden CD’lerden dijitale geçildiğinde başlamıştı. Müzik paylaşım programları endüstriyi allak bullak etmişti. Ancak iTunes bu trendi lehine çevirdi. Pandora ve Spotify yeni bir modelle talep yarattı. Dijital dünyada içerik çok fazla. Kullanıcılar ‘curated content’ yani kendilerine özel içerik arıyorlar. Bu yüzden iyi tasarlanmış sistemler gelir elde etmeyi başarıyorlar. Netflix, Amazon Prime gibi platformların sinemada yaptığını, müzik dünyası da streaming kanallarıyla yapıyor. ❏ Dijital konserler, sohbetlere nazaran çok daha az izlendi. Markalar da bu etkinliklere sponsor oldu. Sizce niçin? Cevap içerikte olabilir. Dijital konserler de yeni bakış açısıyla tasarlanlı. Bir konseri dijital mecradan yayınlamanın ötesinde deneyimler yaratılmalı. ❏ Yazılarınızda sevgi iletişiminden söz ediyorsunuz. Müzik pazarlamasına bu kolayca uyarlanabilir gibi. Ne dersiniz? Müzik endüstrisi kaygıdan kurtulmak ve izleyiciye daha fazla yakınlaşmak zorunda. Bu dönem zorluklar olduğu kadar muazzam fırsatlar da içeriyor. Pandeminin ilk aylarında Lady Gaga önemli bir adım attı. 19 Nisan’da 6 saat süren One World: Together At Home konserinde tarihi bir bağış toplandı. Global Citizen, Twitter hesabında 127,9 milyon dolar topladıklarını ve bu bağışın sağlık çalışanları için kullanacağını açıkladı. Andrea Bocelli’nin Paskalya için Milano’da Duomo’daki kısa konserinin YouTube canlı yayınını 2.8 milyon kişi canlı izledi. Yayın, ilk 24 saate 28 milyon izlenerek bir rekora imza attı. Özetle, fırsat çok, yaratıcı düşünmek, insanların ruh hallerini anlamak, onlara sevgi ve anlayışla yaklaşmalı. ❏ Dijital konserler sırasında birçok aksaklıkla karşılaştığını gördük. İzleyicinin ilgisizliğinin bir nedeni de bunlar olabilir mi? Dijital deneyimlerde teknolojinin görünmez olması çok önemlidir. E-ticarette ürünü, fiyatı çok hızlı bir biçimde görebilmek alışveriş ihtimalini artırır. Algoritmanın kullanıcının hareketlerini algılaması ve ona uygun teklifler göstermesi kritik bir başarı ögesidir. Alışveriş deneyimindeki aksama müşterinin harcama yapmadan siteden ayrılmasına neden olabilir. Teknoloji eğlence sektörü için de önemli bir hijyen faktörü. İçeriğin izlenme kalitesinin düşüklüğü, dikkati azaltır ve izleyicinin tüm deneyimi bozar. Streaming’de de teknolojik altyapı olmadan olmaz. Gelirlerin düştüğü bir ortamda teknolojiye yatırım yapmak maddi açıdan zor görünse de, bu darboğazı aşmak için başka bir seçenek kalmamış görünüyor.


31

KAPAK

KASIM 2020

MÜZİSYENLER NE DİYOR? ❏ Müzisyenler kutular içinde şarkı söylüyor, konserlere VR ile katılıyor, daha gelişmiş maskelerle hayata devam ediliyor. Sizce böyle bir dünyada müzik yapmak nasıl olurdu? BABA ZULA - M. LEVENT AKMAN: BAŞARILI OLACAĞINI ZANNETMİYORUM “O sistemler oldukça sorunlu. Belli bir süre sonra baş ağrısı sonra da mide bulantısı, halsizlik, konsantrasyon kaybı gibi sorunlar yaşatıyor. 3D filmler istenildiği kadar etkili olamadı. Aynı sorun bu filmlerin süresi uzadıkça da görünüyor. Bu tür sistemlerin konserlere uygulanmasının başarılı olacağını zannetmiyorum. Seks yaparken VR üzerinden ne kadar zevk alabilirseniz bu tür konserlerin vereceği zevk de o kadar olacaktır. BaBa ZuLa grubunu sadece albümlerden dinleyenler konserlerimize geldiklerinde oldukça şaşırıyorlar. Antalya’da bir halk konserimize gelen bir grup izleyici ‘Bunlar BaBa ZuLa değil’ diyerek konseri terk etmişlerdi. Bizlerin konser enerjimiz ve performansımız oldukça farklı. Konserler seyircilerin birbirleriyle yakınlaşmasını, kaynaşmasını, seyirciyle grubun da birebir karşılaşmasını sağlayan etkinlikler. Dijital konserlerde bunlar gerçekleşmiyor. Hayko Cepkin bu konuda ‘Dijital konserler televizyondan yanardağ belgeseli seyretmek gibi. Televizyondan bunu seyrederken o dağın gümbürtüsünü, toprağın titreşimini yanardağın hissettirdiklerini anlayamıyorsunuz’ diye yazmıştı. Kendisine katılıyorum." DİLAN BALKAY: HER ŞEYE ALIŞTIĞIMIZ GİBİ BUNA DA ALIŞIRIZ Bu yeni düzenden öncesini bilen müzisyenler için alışana kadar çok tatsız olurdu diye düşünüyorum. O atmosfer yapay bir şekilde yaratılabilir mi bilmiyorum, aynı odada birlikte yapılan müziğin, göz kontağının, birlikte şarkı söyleyip dans etmenin havası çok başka. Ama tabii insan adaptasyon yeteneği yüksek bir varlık, her şeye alıştığımız gibi buna da alışırız. MARINA KAYE: BUNUNLA YAŞAMAYI ÖĞRENECEĞİZ “Çok, çok, çok üzülürdüm. Olaylar oraya gitmez ama bence. Bana göre bir noktada bununla yaşamayı öğreneceğiz işte. Bundan onlarca yıl sonra herkes alışmış olacaktır, bir şekilde normale dönmüş oluruz. İyimserim yani. Olmak

zorundayım!” TIM BURGESS: HİÇ YOKTAN İYİDİR “Tuhaf! Düşünmek bile istemiyorum galiba. ‘Sosyal mesafeli’ dedikleri konserlerden bile yapmadım. Hiç yoktan iyidir tabii ama beklemeyi tercih ettim. Camekanda çalmak istemem, bundan kesinlikle eminim. (Gülüyor) Aşı yakında bulunacak umarım, bir şekilde normale döneceğiz.” UFUK BEYDEMIR: KEYİFSİZ SENARYO "Gerçekten tatsız ve keyifsiz bir senaryo. Hiç düşünmek dahi istemiyorum. Ben Jim Morrison, Kurt Cobain, Jimi Hendrix vs. ile başka bir diyarda müzik yapmayı tercih ederim o noktada."

993 bin

K-Pop grubu BTS’nin dijital konserine 191 farklı ülkeden 993.000 izleyici katıldı.

Modacı Hatice Gökçe

‘Virtual design giyim tarzına başka bir boyut eklenecek’ ❏ Glecekte pandemiyle yaşamayı öğrenmiş toplumlarda müzik mekanları, müzisyen kıyafetleri, çevre nasıl olur? Pandemiyle yaşamayı öğrendiğimiz toplumumuzda yeni bir vücut dili oluştu. Yakın ya da uzaktan müzik dinleyen bir kişiyi anlayabiliyoruz. Örneğin kulaklık yok. Kulağımızın hemen yanında aksesuar gibi görünen oldukça küçük, LED görünümlü, renkli, tenimize klipslenmiş bir lamba var. LED yanıyorken o kişinin müzik dinlediği belli. Özel müzik mekanları yok. 3 ve üçten fazla kişinin bir araya geldiği her yer müzik mekanı olabilir. Sokaklar, evler, bahçeler. İsterlerse anında aynı müziği dinleyebilecekleri ve istedikleri müziği dinleyecekleri istasyonlara çevirebilirler. Ayrıca herkes kendi müziğini yapabilecek. Mükemmel bir programla istediği tarzı, sözü, efekti bir araya getirebilecek. Sadece müzik dehası ispatlanmış müzisyenlerin konser vermesine izin verilecek. Virtual design giyim tarzımıza başka bir boyutu eklerken yaratıcılık sınırlarını zorladığı için sadece seçilmişlere bu hakları kullanma şansı verilecek.


32

ARAŞTIRMA

KASIM 2020

Sahneleri pandemi değil bir olamamak bitirecek

800

ABD Kongresi’nden ortak metinle destek talep eden müzik mekanı sayısı.

35bin Pandemi başından bu yana 35 bin biletli etkinliğin iptal olduğu açıklandı.

Çağatay YILMAZ

T

ürkiye’de müzik etkinliği yapıyorsanız, kriz yönetmeyi bilmeniz gerekiyor. Yalnızca son birkaç yılı hatırlayın; tekrarlanan seçimler, askeri operasyonlar, terör saldırıları, darbe girişimi… Ülkecek krizimiz bol çok şükür. Dolayısıyla, müzik endüstrimizin krizle baş etme yeteneği de güçlü diye bilirdik, hatta yurt dışı kaynaklarında “Türk organizatörlerin kriz kası güçlüdür” yazılarını okuduk ama gerçeklik yüzümüze çarptı; pandemi. Bu kadar alışılmadık olay karşısında haklı olarak ne yapılacağı bilinemedi, söz konusu kas çalışmadı. Aşı bulundu bulunacak, yaz gelince pandemi bitecek derken aylar geçti. Mart ayında başlayan ilk kısıtlamalar dünyada herkesi şok ederken yerel aktörlerin muaf kalması mümkün olamazdı elbette. Ancak sorun sonradan kendini gösterdi, birçok ülke yönetimlerince çeşitli biçimlerde kültür-sanat destek paketleri açıklanırken, Türkiye’de anlamlı bir girişime şahit olunamadı. Düştük, kalktık, ‘yeni normalleştik’ derken yaz aylarında bir şekilde festivaller ve konserler düzenlenmeye başlandı. Sektörde küçük de olsa kıpırdanmalar söz konusuydu. Mesafeli, arabalı bir şekilde konserler yapılıyordu, festivallerde maskelerle oturarak da olsa bulunmak mümkün oluyordu. Ancak normalleşmenin toplumda bir rehavet yarattığı, kontrolün zorlaştığını

söyleyenler çoğalmaya başladı. Dolayısıyla kısıtlamaların dönüşünden endişelenenler de arttı. Bu hareketlenme sürecinin ardından kimisi için beklenen, kimisi için tam anlamıyla sürpriz oldu; İstanbul İl Hıfzısıhha Kurulu 11 Eylül akşamı kararını açıkladı. Bu karara göre, açık alanlarda yapılacak kültür sanat etkinliklerine 12 Eylül’den itibaren izin verilmeyecekti. Karar yayınlandığında devam eden birçok etkinlik ve festival vardı, karar şok etkisi yarattı. Üzerinden birkaç saat geçtikten sonra, uygulamanın başlayacağı tarih 14 Eylül olarak değiştirildi, sonra başka değişiklikler de geldi. Bugün, Kasım ayı itibarıyla hâlâ yeni düzenlemeler konuşuluyor, değişiklikler gerçekleşiyor. Ancak sorun sabit kaldı, yaşanan şok da!

‘TARTIŞABİLECEĞİMİZ BİR ŞEY YOKTU’

İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer, “Festivallerimizi düzenlerken mutlaka resmi makamlarla düzenli iletişim içinde oluruz. Bu yıl da aynı şekilde gerekli iletişimleri ve bildirimleri yaptık. Yeni programımızı açıkladığımız dönemde vaka sayıları düşmüş ve olumlu bir beklenti söz konusuydu. Ancak özellikle festivalin son günlerine doğru vaka sayıları artmaya başlayınca biz de bu tür bir kararın çıkma ihtimalini daha ciddi şekilde beklemeye başlamıştık...” Pandemi varken etkinlikler güvenli olabilir mi diye

sorduğumda cevabı şöyle, “Pandemide belli kurallara uyarak etkinlik yaptık ve kimse bir sorun yaşamadı, bunu gördük. Bu yılki İstanbul Caz Festivali etkinliklerimizde öncelikle Kültür ve Turizm ve Sağlık Bakanlıklarımızın bu alanda yayınladığı yönergeleri baz aldık, bazı konularda buralarda belirtilenin de üstünde önlemler getirmeyi tercih ettik. yasağın başlangıcını erteleyen ikinci kararın gelmesi üzerine tamamen iptal ettiğimiz bazı hazırlıkları hızlıca üstünde önlemler getirmeyi tercih ettik. Aslında temel prensipler de belli, tabii ki görevlilerin bu kurallara uyulduğuna özellikle dikkat etmesi gerekiyor.” Olası bir bulaş halinde planların hazır olduğunu söylese de, bu planların içeriklerinden bahsetmiyor. Karar yayınlandıktan sonraki süreciyse şöyle anlatıyor, “Kararnamenin yayımlandığı anda hızlıca gerekli hazırlıkları yaptık, olumsuz bir durumdu ama tartışabileceğimiz bir şey yoktu. İlk karardan çok kısa bir süre sonra yasağın başlangıç geri alma çabası içine girdik, bu da biraz stresli anlar yaşamamıza sebep oldu.“ Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas ise; “Sektörde varlık gösteren herkes gibi elbette moral bozukluğu yaşadığımızı söyleyebilirim. Halihazırda Zorlu PSM olarak pandemi süreci ile birlikte kapılarımızı kapattığımız bu süre içerisinde bütün mekanlarımızda


33

ARAŞTIRMA yeni yönetmeliklere uygun hale getirmek için hummalı bir çalışma başlatılmıştı. Amfi program duyurumuzu henüz yapmış, 9 Eylül itibarıyla misafirlerimizi bütün önlemlere uygun olacak şekilde ağırlamaya başlamış ve ilk konserimizi de kararnameden bir gün önce gerçekleştirme fırsatı bulmuştuk” diyor. CES Yapım’ın kurucusu Volkan Bozacı, “Mart’taki ilk kapatmalardan beri ne yapabiliriz de sektörün tüm çalışanlarına destek olabiliriz diye düşündük. Temmuz ayından itibaren, ‘normalleşme’lerin başlamasıyla bir şeyler yapmaya başlasak da çok trafik oluşturamadık. Büyük kısım bir şey yapamadı” diyor.

ACI REÇETE: DIİJİTAL KONSER

2020’de dönüp dolaşıp varılan çözümlerden biri, etkinliklerin dijital ortamlarda yapılması, en azından yayınlanmasıydı. İKSV’nin iki festivali iki açıdan dönüşümün parçası oldu. İstanbul Caz Festivali’nin halihazırda pandemi nedeniyle etkilenen programı ani kararlardan da muzdarip oldu, İstanbul Müzik Festivali ise dijitalde gerçekleştirildi. İstanbul Müzik Festivali direktörü Efruz Çakırkaya süreci şöyle anlatıyor, “Fiziki olarak erişemediğimiz sanat etkinliklerine, çağın getirdiği dijital olanaklarla çevrimiçi platformlardan erişebildik ve evlere kapandığımız sürecin yarattığı travmatik etkileri sanatla bertaraf etmeye çalıştık. Bu noktadan bakınca, dijital etkinliklerin şu anda içinde bulunduğumuz şartlarda iyi bir çözüm olduğunu düşünüyorum ve yakın gelecekte fiziki ve dijital etkinliklerin kol kola varlığını sürdüreceğini öngörüyorum.” Murat Abbas ise Zorlu PSM’nin pandemi süresince 100’e yakın canlı yayın etkinliği düzenlediğini hatırlatıyor ve ekliyor, “Bu süre zarfında elbette kurumlar olarak varlık göstermenin ve sanatseverle iletişimde kalmanın en temel yolu çevrimiçi içeriklerden geçti. Biz Zorlu PSM olarak, #PSMyleKal başlığı altında 100’e yakın canlı etkinlik yayını düzenledik. Podcast serileri başlattık; sevdiğimiz ve güvendiğimiz isimlerden ve çalışanlarımızdan playlistler oluşturmalarını istedik; YouTube kanalımızda röportajlar yaptık. Hızlıca adapte olup, hibrid etkinlik çekimleri yaparak içerik üretmeye ve dijital kanallardan buluşmaya devam ettik. İzer, dijital kayıtların farklı bir önemine dikkat çekiyor, “Tarihin bu döneminde, sanatçıların kendilerini nasıl ifade ettiklerini görebilmek çok değerli. Dolayısıyla bu tür dijital yayınların ne olursa olsun ayrı bir önemi ve anlamı var bence.” Çakırkaya’nın ekrandan izlenen etkinliklerin yapılmasıyla ilgili uyarıları da var, “Dijital ortamda sanatsal bir içeriği bir ekran arkasından ‘hem göze hem kulağa’ sunarken, izleyiciye nasıl ayrı bir deneyim vaadettiğiniz ve ‘oradaymış’ hissini ne kadar başarıyla aktardığınız da önemli ayrıntılar. Bu bağlamda bu yıl dijital olarak sunduğumuz 48. İstanbul Müzik Festivali’nin çekimlerinin yapıldığı mekânları büyük bir özenle seçtik. İstanbul’da ve Avrupa’da gerçekleştirdiğimiz kayıtları ilk kez kullandığımız tarihi ve enteresan alanlarda yapmaya gayret gösterdik. Sunulan içeriğin müzikal kalitesi kadar performansın gerçekleştiği alanın görsel güzelliğini de olabildiğince çekici kılmaya çalışmak, yapılan artistik çekimlerle izleyici için zevkli bir deneyim yaratmak dijital içeriklerden alınan keyfi de arttıracaktır.“ Hemen herkes, dijital konserler aynı zamanda arşiv görevi yapsa da fiziksel bir konser deneyiminin hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı görüşünde. Efruz Çakırkaya şöyle özetliyor,

KASIM 2020

“Yaşam normale döndüğünde yine konser salonlarını dolduracağız ama mutlaka ki istediği zaman, istediği yerde bir konser kaydına ulaşmak isteyecek izleyiciler de olacaktır. Ama ne olursa olsun, dijital etkinliklerin ‘orada olmanın’ verdiği hazzın önüne geçebilmesi çok zor.” Dijital konser yayınları yalnızca geçici bir çözüm olarak görülüyorsa ve öncelik pandemi bitene kadar sektörü ayakta tutmaksa, sahne işlerini ‘gereksiz’ olarak niteleyenlere derdimizi nasıl anlatırız?

KIRMIZI PROFİL FOTOĞRAFLARI

Müzik sektörünün, sahnelerin susmasına en azından dikkat çekmek için profil fotoğrafları kırmızıya boyandı. Ne kadar işe yaradığıysa tartışmalı. Murat Abbas, sosyal medya kampanyalarının mesafeleri aşmasına dikkat çekiyor, “Pandemi koşullarında hepimizin evlerine kapandığı dönemde gerek kurumsal gerekse bireysel olarak insanların bu mecralar üzerinden iletişimini sürdürmesi ve bir araya gelme çabası zaten buna en güzel örnek. Sonuçta iletişimin önemli bir bölümü bu mecralar üzerinden ilerliyor ve ilerleyecek de. Sosyal medya çoğu zaman bu tarz destek metinleri, chalenge’lar gibi aktivasyonlara ev sahipliği yaptı. Müzik sektörü temelinde de global çapta bu örgütlenmenin sosyal medyadaki yansıması sosyal medya kullanıcılarının bir haftalığına profillerini kırmızı renge büründürmeleri olarak göründü. Bu paylaşımların birkaç tanınmış sanatçı tarafından yapılmasının en azından bu sektörün mevcut durumu ile ilgili bilgi sahibi olmayan takipçilerin de dikkatini çektiğini ve belki biraz olsun algılarına düştüğünü düşünüyorum.”

MESLEK BİRLİĞİ MÜMKÜN DEĞİL Mİ?

Pandemi nedeniyle kapanmaların ardından, dünyanın her yerinde devlet yardımları tartışma konusu oldu. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde farklı miktarlarda yardımların yapıldığına şahit olduk. ABD’deyse devlet yardımlarının yanı sıra düşük faizli, uzun vadeli krediler sunuldu. Volkan Bozacı şöyle diyor, “ABD’deki organizatör arkadaşlarımla konuştuğumda kredi imkanlarından söz ettiler. Bu da en azından bir nefes alma imkanı sunuyor. Bizim de böyle çözümlere ihtiyacımız var.” Yardım veya en azından kolay kredi çağrısı, pandeminin başından beri sürüyor. Ancak tüm bu çağrı yapanların atladıkları nokta, bu imkanları sunmaya devletlerin durduk yere karar vermemesi. Bunlar, ülkelerdeki sektör kuruluşlarının lobi faaliyetlerinin sonucu. Yalnızca 24 Nisan’da ABD Kongresi’nden ortak metinle finansal yardım talep eden müzik mekanlarının sayısı 800. Taleplerinin karşılanabilmesinin nedeni de, burada yatıyor. Türkiye’deyse sektörün kanayan yarası sürüyor. Çeşitli toplantılar yapılsa da farklı sebeplerden dolayı birlikler oluşturmakta zorlanılıyor. Türkiye Canlı Müzik ve Eğlence Sektörü Derneği (TESDER) gibi dernek girişimlerine dair genelde olumlu görüşler olsa da, bilgi bulmak zor. Harun İzer, derneği şöyle anlatıyor; ”Bütün köklü sektörlerde, o sektörün bileşenlerini temsil eden ve sorunlarını görüşüp tartışmak üzere buluşmalarını sağlayan meslek birlikleri vardır. Canlı müzik etkinlikleri sektöründe de bu rolü TESDER üstlenmek üzere çalışmalar yapıyor. Tabii ki kolay bir iş değil ve Türkiye’de canlı müziğin ekonomideki

payı çok büyük olmadığından sesimizi duyurmak da kolay olmuyor. Ama bu tür sektörel buluşma ve tartışmaların mutlaka olması lazım, aksi halde hem bu alana dair kurallar ve standartlar doğru düzgün oturmaz hem de bu anlamda sorunlarımızı ve ihtiyaçlarımızı kamuya anlatacak başka organize bir platformumuz kalmaz.” TESDER yalnızca bir örnek, farklı çalışmalar da yürütülüyor. Keza Volkan Bozacı da, “Dernekleşmeyle ilgili aylardır çabalarımız sürüyor ancak sektörün farklı isimlerini bir araya getirmek uzun süren bir iş.” diyor. Farklı kişilerce resmi makamlarla sektör adına görüşmeler yapılıyor. Ancak detaylı bilgi edinmek güç, zira GNL Entertainment’ın kurucusu ve CEO’su Alp Çağrı Günal’ın sözleriyle ”sadece görünürdeki bu çalışmalar değil, arka planda da bir çok görüşmeler yapılıyor.” Arka plandaki bu görüşmelerin iyi niyetli olduğuna şüphemiz yok, ancak içeriklerine dair bilgiler farklı kaynaklardan ‘aman bunu yazma’ diye söylenen üç beş kelimenin ötesine geçmiyor.

‘GELİN BİRLİĞİMİZİ BÜYÜTELİM’

Tüm sahne çalışanları isyandayken, bir şekilde meslek birlikleri kullanılmaya veya yenileri oluşturulmaya çalışılıyor, sendikalaşmaktan bahsediliyor. Bu esnada Müzik-Sen Genel Başkanı İpek Koçyiğit’i, yüksek tempolu bir toplantı trafiğinde yakaladım. Zaman zaman eleştirilen bir kurumun başına pandemi döneminde geçmiş biri olarak, zor bir iş yapıyor. Konuşmamız sırasında konuyu sürekli sektörün bir türlü birleşememesine getiriyor, bireysel ya da küçük grupların çabalarının bir yere varamayacağı görüşünde. “Kimsenin tanımadığı bir dernek gidip Kültür Bakanlığı’yla toplantı yapıyor. Kim bu insanlar, kimi temsil ediyorlar, bilen yok! Yıllardır var olan bir sendika var burada, daha önce yasal düzenlemeler yaptırmayı başarmış da bir sendikayız.Yalnızca müzisyenler de değil, sahneye dokunan herkese açık bir sendika Müziksen. Ben başkanlığı devralalı birkaç ay oluyor, inanın oturmadım. Valiler, Milletvekilleri… birçok isimle sürekli toplantı halindeyim. Sendikanın aidatlarını bile düşürdük, yeter ki üye sayımız daha artsın. Bireysellik hepimize kaybettiriyor. Sosyal medyadan konuşan müzisyen arkadaşlara çağrı da yaptım, gelin siz alın bu sendikanın yönetimini beraber çalışalım dedim ama kimse elini taşın altına koymuyor, günü biraz kurtarır gibi olsa bırakıyor. Sendikanın bazı eksiklikleri vardır, doğrudur. Ama uğraşan çok az kişi var. Tüm sektör çalışanlarına tekrar sizin aracılığınızla çağrı yapmak isterim; gelin, sendikamızı ve birliğimizi büyütelim” diyor. Biletix Genel Müdürü M. Kemal Erdine, iyimser. “Covid-19'un etkisi, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi canlı eğlence sektörünün tamamında da hissedildi. Kültürel etkinlikler Türk toplumunun en önemli parçalarından biri ve etkinliklere katılımın özlendiğini görüyoruz. Sanatseverlerin çoğu yeniden planlanan şovlar için biletlerini ellerinde tutuyorlar ve bu da canlı eğlence talebinin kesinlikle orada olduğunu kanıtlıyor. Dolayısıyla gelişen ve geri dönmek isteyen bir sektör var” diyor. Geri dönmek isteyen bir sektörün ve konserleri özleyen geniş bir müziksever kitlesinin olduğu kesin. Ancak yine, geniş çaplı birliklerin oluşmadığı da ortada. Dolayısıyla pandemi bir şekilde geçse de, olası başka krizlerde yine herkes kendi başına kalacak ve sonuçta herkes daha fazla zarar görecek gibi gözüküyor.


34

RÖPORTAJ

KASIM 2020

Muhsin Akgün

‘The Rolling Stones vardı da biz peşlerine takılmadık mı?’

Ece ULUSUM

N

e zaman bir konsere gitsem karşıma çıkar fotoğrafçı Muhsin Akgün. Bazen en önde, bazen en arkada fotoğraf çeker. Birkaç kere sahne önünde ben de onu fotoğrafını çekmiştim, bir festival hatırası yazılacaksa mutlaka ondan söz etmek gerekir diye düşünerek. Çektiği fotoğrafları merak ederdim. Şimdi görme hatta koleksiyonuma dahil etme imkanı yakaladım. İkinici kez, hazırlayıp yayınladığı Söz ve Müzik: İstanbul 2 kitabı sayesinde. +1’in desteğiyle yayınlanan kitapta 199 konserde çekilmiş 204 enstantane yer alıyor. Muhsin Akgün ile kitabını, çekimlerini ve gelecekteki planlarını konuştuk. ❏ Bu ikinci kitap. Bir 10 yıllık dönemi ele alıyor yine. Kitap tamamlanıp elinize baskısını aldığınızda ilk ne hissettiniz? Yapmak istediğim kitabı yapabilmiş olmak! Bu kadar, daha fazlasını hissettim diyemem, çünkü kitabı matbaaya gönderdiğimiz andan itibaren diğer projelerime kafa yormaya başlamıştım bile. Tıpkı ilk kitap çıktığında bu kitabı düşünmeye başladığım gibi. ❏ Kapaktaki fotoğrafın hikayesi nedir? Nick Cave 2018 yılında konser sonrasında kendi Instagram hesabında bu fotoğrafı paylaşmıştı. O an kapak fotoğrafının Nick Cave olacağına karar verdim. Nick Cave tarafından da

onay alınca, kapak bu fotoğraf oldu. ❏ Gazetecilik deneyimlerinizden dolayı, çektiğiniz fotoğraflarda estetiğin kimi zaman ikinci planda olduğunu düşündüm. Hisleri yansıtmak sizi için daha önemli denebilir mi? Fotoğrafa yansıdığını düşündüğünüz hislerin fotoğraftaki estetiğe verdiğiniz duygusal tepki olduğunu düşünüyorum aslında. Dolayısıyla fotoğrafta estetik ve his birbirinden ayrı iki öğe değil bence. Yani kitaptaki her fotoğrafın benim için bir estetiği var. ❏ Kitabın önsözündeki röportajınızda bir konserin fotoğraflamaya müzisyeni dinleyip karar verdiğinizi söylüyorsunuz. Hiç müziğini ilgi çekici bulmayıp çekim yapmadığınız ve çekim yapmadığınıza üzüldüğünüz bir konser oldu mu? Röportajımda tam olarak bunu söylemiyorum aslında. Şöyle ki, bilmediğim bir sanatçının konseri söz konusuysa, mutlaka araştırıp, sahnesini izleyip müziğini dinliyorum. Bundan sonra karar veriyorum fotoğraflayıp fotoğraflamayacağıma. Bunun dışında, kendisini ve müziğini de bildiğim ama bir müziksever olarak kendi hayatımda dinlemediğim isimlere de bu kitapta yer verdim yelpazeyi geniş tutmak adına. Müziğini ilgi çekici bulmayıp çekim yapmadığım için üzüldüğüm bir konser olmadı.

Ancak çok hevesle konsere fotoğraflamaya gidip teknik şartlardan ötürü istediğim fotoğrafı alamadığımı düşündüğüm konserler oldu. Kitaba da koymadım zaten o konserleri. ❏ Size göre şahit olduğunuz en iyi sahne tasarımı kime aitti? Sahne tasarımı fotoğraflarınızı nasıl etkiliyor? Roger Waters’ın sahnesini örnek verebilirim. Sanatçı simsiyah bir perdenin önünde de çıkabilir. Nihayetinde, fotoğrafa konu olan, sanatçının müziği. Bazen sanatçılar sahne şovu kısmını abartıyorlar, buna tahammülüm yok. ❏ Sahne tasarımcısı Es Devlin, konser sahnelerini fotoğraflarda nasıl görüneceğini düşünerek kurguladığını, artık profesyonel makinelerden çok Instagram boyutlarını önemsediğini söylemişti. Siz ne dersiniz bu duruma? Bu durum sizi etkiler mi? Bu durum beni etkilemez. Günümüz koşullarını ve teknolojik gelişmeleri düşünürsek, bu dönüşüm çok mantıklı. Hatta Nick Cave geçenlerde hayranlarının telefon ile çektiği fotoğraflardan yaptığı bir seçkiyi paylaşmıştı. Elbette sahneler de buna uygun hale gelecek bir süre sonra. ❏ Hiç konser alanlarında güvenlik görevlileriyle sorun yaşadınız mı? Ya da güvenlik önlemleri sizi, çekiminizi etkiledi mi?


35

RÖPORTAJ Tabii ki. Sadece güvenlik değil, organizasyonun kendi içindeki iletişimsizlik bile sizi etkiler. Zamanla yarışıyorsunuz ve birisi son dakika fikir değiştiriyor. 5 dakika bile sürse düzelmesi, sizin çekim hakkınızdan gidiyor. Oldu mu, oldu. Güvenlik kısmı da bunun içinde. ❏ Cüzdanı ön cebe koyma, izleyicilere çok yakın durmamak gibi kural daha doğrusu tespitleriniz var. Sanırım bunlar acı tecrübelerle verilmiş kararlar… Bu durum aslında bir hırsızlık ile ilgili değil. Sizin sahnenin en önüne geçmeniz ve orada uzun süre bekleyen seyircinin bir çeşit tepkisi diyelim. Bir kez bir yeltenme olmuştu bu sebeple kendimce önlem almıştım. ❏ Fotoğrafları için daha sonra size ulaşan teşekkür eden müzisyenler oldu mu? Görmüyorlardır ki. (Gülüyor.) Hangi ülkede olduğumuzu unutmayalım. Sosyal medyaya koyduğumda bazen oradan alıp kullanabiliyorlar, o kadar. ❏ Sahnede çok iyi kareler vereceğine inandığınız ancak beklentinizi karşılamayan müzisyenler oldu mu? Olmuştur tabii. Mesela Neil Young konseri için Berlin’e gitmiştim. Bilemediğim bir sebepten ötürü çok durgundu sahnede ve biraz da sinirli. Şaşırmıştım. Daha sonra İstanbul’a konser için geldiğinde bildiğim Neil Young’ı gördüm ve istediğim fotoğrafları çekebildim. ❏ Vizörden bakan profesyonel göz olarak, Türkiye’deki konser ışıklandırmalarını nasıl yorumlarsınız? Yurt dışından gelen sanatçıların genellikle kendi ekibinde ışık ile ilgilenen birisi oluyor zaten. Bu durum olmadığında buradan bir destek aldığında sanatçı ile uyuşmazlıklar olabiliyor. Biraz tuhaf görüntüler çıkabiliyor. Işık önemli. ❏ Turne fotoğraf serisi hazırlamayı düşündünüz mü? Sanıyorum zamansızlıktan yapamayabilirsiniz ama turnede, backstage’lerde çekilen fotoğrafların yansıttığı dünyalar gerçekten bir başka oluyor. Kiminle? The Rolling Stones vardı da biz peşlerine takılmadık mı? Şaka bir yana ismini söylemeyeceğim bir grubun menajerine bunu söyledim. 'Bir yaz boyunca gezeyim sizinle’ dedim. Tabii ki ‘hayır’ cevabını aldım çünkü orada çekeceğim fotoğrafları basamazdım. Karşılaşabileceğiniz durumları düşünün. The Rolling Stones’u her türlü fotoğraflayabilirsiniz ama buradaki müzisyenler o riski alamaz. Ülkenin hali! ❏ Yeni bir projeniz olacak mı? Şu anda taslak olan, benim için çok büyük isimlerin olduğu bir sergi fikri var. Başarabilir miyim bilmiyorum. Konser fotoğraflarımdan önce portre fotoğraflarımdan oluşan bir kitap yapmak ilk hedefim. Ülkenin şartları, siyasi iklim izin verirse tabii.

KASIM 2020

'Bir gün yıldızlar hizaya girdi'

Çağatay YILMAZ

K

anada’da doğup New York’ta kendini bulan elektronik müzik ikilisi Bob Moses’ı, dans ettirse de hayatı sorgulayan parçalarıyla tanıyoruz. Tanışma hikayelerinden son parçalarına, bu neşeli ama hüzünlü halleri hayatlarının tamamına yayılmış gibi gözüküyor. Son olarak yeni teklileri Desire’ı hoş bir kliple yayınlayan ekiple kaderi, arzularımızı ve yaptıklarını konuştuk. ❏ Bir otoparkta tanıştığınızı okudum. Nasıl oldu? Jimmy: Aslında Bob Moses’ı kurmadan yıllar önce tanışmıştık. Vancouver’da aynı liseye gittik ama çok yakın arkadaşlar değildik. İkimiz de sonra New York’a taşınmışız ama bilmiyorduk. Hatta bir yıl boyunca çok yakın stüdyolara gitmişiz ve hiç karşılaşmamışız. Bir gün yıldızlar hizaya girdi ve stüdyoya yakın bir otoparkta karşılaştık. Sonrasını biliyorsunuz... ❏ Başlama hikayenizi düşününce, kadere inanır mısınız? Ya da müzisyenler kariyerlerini ne kadar planlayabilir sizce? Tom: İkimiz de kadere çok inanmıyoruz. Şanslı olmak için çok çalışmak gerekiyor. Azmedip çok çalışırsanız, belki iyi şeylerle karşılaşırsınız. Bunun bir garantisi yok tabii ki ama denemediğiniz her şeyi zaten kaybedersiniz. Yani planları dikkatli yapabilirsiniz, ne zaman başarılı olacağınızı kontrol edemezsiniz. Çok çalışmak ve akıllı çalışmak arasında bir denge bulmak gerekiyor. ❏ Karantina boyunca dijital konserler verdiniz. Nasıl hissettirdi? Sizce bu trend sürer mi, ister misiniz? Jimmy: En azından gerçek sahnelere dönene kadar trend sürecek. Bağımızı sürdürebilmek için bir yöntem neticede, konsere en yaklaşabildiğimiz şey de bu dijital aktiviteler oldu. Ayrıca normalde yapmayacağımız şeyleri denemek için de bir fırsattı. Mümkün olduğunca eğlenmeye

devam edeceğiz. ❏ Kişisel olarak çok neşeli gözüküyorsunuz ama şarkılarınızda hep bir melankoli hakim. Ne dersiniz, şarkılarınız duygularınızı yansıtıyor mu? Tom: Şarkılarımız bizi yansıtıyor, biz yazdık! Doğal olarak kişisel hislerimiz şarkılara geçti. Müzik yapmak bizim için çok duygusal bir şey. Düşününce, neşeli görünmemizin nedeni kötü hisleri şarkılarımıza yansıtmamız olabilir. ❏ Türkiye’ye birkaç kez geldiniz, en son Binbirdirek Sarnıcı’nda çaldınız. Tarihi bir ortamda çalmak nasıldı? Jimmy: Türkiye’de sadık bir kitlemiz var, çok şanslıyız. Her seferinde daha iyi konserler oluyor. Sarnıç’ta çalmak harikaydı. Gittiğimiz en tarihi konser alanıydı kesinlikle. İstanbul’da özel bir şey yapmak istiyorduk, teklif gelince de hayır demek mümkün olmadı! ❏ Desire’ı yayınladınız. Nasıldı? Tom: Birkaç yıl önce bir festivalde tanıştığımız arkadaşımız Zhu’yla birlikte yazdık. Geçen yılki turnelerimizden fırsat bulduğumuz anda stüdyoya girdik, birlikte çalışınca hem doğal hem hızlı oldu zaten. ❏ Parçanın sözleri, arzuya çok melankolik bakıyor. Klibi de öyle. ‘Arzu’ sizin için ne demek? Jimmy: İnsanların yüzyıllardır uğraştığı bir şey. Yunan mitolojisindeki Ikarus en büyük ilhamımızdı. Arzular hırs ve istek yaratabilir ama yıkıma da götürebilir. Bu da eminim birçok insan gibi, bizim de uğraştığımız bir sorun. ❏ Gelecekte neler var? Tom: Şu an turne yapmak mümkün değil, dolayısıyla dijital yayınlarda deney yapmaya devam edeceğiz. COVID-19 yakında biter ve herkes güvende hissedebilir umarım. Yeni albüm ve ardından remiksler geliyor. Yeni parçalara odaklanacağız, umarım herkes güvende olur.

Bob Moses


36

GÜNCEL

KASIM 2020

Müzik streaming dünyasında son 6 ayda neler oldu?

C

anlı müzik sektöründe ekonomik sancılar yaşanırken, streaming platformları bu dönemde kâr elde eden sayılı şirketler arasında yer alıyor. IQ Mag’in araştırmasına göre canlı performans gelirleri 2019'da yaklaşık 29 milyar dolarken bu yıl 10,4 milyar dolara düştü. Dijital müzik streaming platformlarının pazar payı büyüdü ve 2020’de 30,4 milyar dolara ulaştı. Hâl böyle olunca bu platformlar kendini geliştirmeye başladı. Son 6 ayda hangi streaming platformu ne yaptı ve ne yapıyor özetledik.

❏ Google Play Müzik, YouTube Music’in daha çok geliştirilmesi ve oradaki aboneleri aktarabilmek için kapatıldı. ❏ YouTube Music kullanıcıları kişisel oynatma listelerini oynatmak için artık Google Asistan’ı kullanabiliyor. ❏ Platform, Ortaklaşa Çalma Listesi Oluşturma özelliğini duyurdu. ❏ Uygulamaya geleceği söylenen özellikler arasında şarkı sözlerini görebilme, kendi müziğini yükleme gibi diğer platformların sunduğu hizmet yer alıyor. Bu gelişmeler geldi gelecek… ❏ YouTube, sadece cep telefonlarıyla kısa ve ilgi çekici videolar çekmek isteyen içerik yaratıcılarını ve sanatçıları hedeflediği Shorts adlı TikTok'a rakip bir uygulama geliştirdi. Beta sürümü Hindistan’da sunuldu. ❏ YouTube Music kullanıcıların müzik zevkinize göre ayarlanmış çalma listesi sunan yeni bir My Mix bölümünü hizmetlerine ekliyor.

❏ Apple Music, çocuk ve aile çalma listelerini yayına aldı.Çocuk ve Aile kategorisinde, Süper Kahraman Şarkıları, Prenseslerin Gücü, Küçük Denizciler gibi listeler var. Aynı zamanda banyo zamanından yemek saatine kadar hemen her duruma uygun videolar da sunuluyor. ❏ Apple, Apple Music radyosunu duyurdu. Apple Music 1’in yanı sıra, Apple Music Hits ve Apple Music Country olmak üzere iki yeni radyo istasyonu dünyanın en iyi müzik sunucuları ve sanatçılarından özel ve orijinal programlar sunuyor. ❏ Apple One üyelikle kullanıcılar tek ödeme planıyla Apple Music, Apple TV+, Apple Arcade, iCloud ve daha birçok servisi kullanabilecek.

❏ Spotify,’ın üçüncü çeyrek gelirleri yıllık %14 artışla 1,98 milyar euro’ya yükseldi. Premium abonelik gelirleri ise %15 artışla 1,79 milyar euro olurken reklam destekli gelirler yıllık %9 artarak 185 milyon euro’ya ulaştı. ❏ Bir yazılım uzmanının demo çalışmalarını görmesiyle ortaya çıktı. Platform karaoke özelliği üzerine çalışıyor. Spotify Karaoke Modu'nun keşfiyle şarkılardaki vokallerin ses seviyesinin ayarlanabilir olacağı da söyleniyor. ❏ Spotify, şarkı sözüyle içerik arama özelliğini açtı. Henüz gelişme olduğu söylenen uygulama içi özellikte şarkı sözlerinden şarkı bulunabilecek ancak şimdilik Türkçe şarkı veri tabanı pek gelişmiş değil. ❏ Spotify, premium kullanıcılarına birlikte şarkı dinleme ve DJ'lik set yönetimini paylaşmalarını sağlayan Group Sessions özelliğini beta olarak açtı. Açılan ortam oturumdaki herkes parçaları duraklatma, oynatma, atlama, sonraki şarkıya ekleme gibi seçenekleri kullanabilecek. Özelliğin 100 kullanıcı sınırlamalı olacak. ❏ Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Spotify’a lisans başvurusu yapmazlarsa, yayınlarına erişim engeli için suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Platform vakit kaybetmeden RTÜK’e başvurdu. ❏ Platformda kullanıcılar kendileri ile benzer playlist ve dinleme alışkanlıkları olan müzisyenleri Listen Alike özelliği sayesinde öğrenebilecek. ❏ Spotify Time Capsule ile ülkelere göre, kullanıcının yaşı ve dinlediği müzik türlerini baz alarak 50 parçalık nostaljik bir playlist hazırlıyor.. ❏ Lokasyona göre sanatçıların konser takvimlerini paylaşan platform, konserler durunca o alana aynı zamanda müzisyenlerin canlı yayın konserlerine de yer vereceğini duyurdu.

❏ Sürükleyici müzik performanslarını sanal gerçekliğe taşımak için VR şirketi Oculus ile ortaklık kuruyor. Yayınlamayı planladıkları özellikle konser deneyimini kullanıcılar istedikleri yerden, daha gerçekçi deneyimleyebilecek.

❏ Hep Seveceklerim ile Spotify kullanıcılarının en sevdikleri 5 şarkı ve/ veya podcast’ten oluşan bir çalma listesi oluşturmalarını sağlayan ve bu çalma listesini sosyal medya kanallarında kolayca paylaşmalarına imkan veren yeni bir uygulama içi özellik. ❏ Spotify’ın COVID-19 ile başlayan krizlerde sanatçılara destek olmak için Spotify Sanatçı Fon Toplama özelliğini başlattı. Platformun aktif ettiği sanatçılara doğrudan bağış yapılabilmesini sağlayan özellik sayesinde sanatçıların 90 binden fazla kampanya açtığını ve 7 milyonun üzerinde tıklanmaya ulaştı. ❏ Spotify, Premium abonelerinin kullanabildiği çevrim dışı müzik dinleme özelliğini ücretsiz aboneliği olan kullanıcıların da erişimine açmak için çalışıyor. Ancak bu özelliğin günlük 30 dakika sınırı olacak. ❏ Platform, video podcast özelliğini başlattığını açıkladı. Bu özellikle sayesinde kullanıcılar podcast dinlerken isterse podcast’in videosunu izleyebilecek. Ancak şimdilik sadece seçili yayıncıların video içeriklerini izleyebilecek. ❏ Spotify Duo üyelikle bir çifte tek hesap açılabiliyor. Bireysel üyelikte 17,99 TL ödemek yerine Duo üyelikte aylık 23,99 TL ödeniyor. ❏ Spotify Kids özelliği yayında. Şimdilik sadece İrlanda, İngiltere ve Avustralya’da kullanılan versiyondan Spotify Aile aboneleri kullanabiliyor. Beta sürümündeki reklamsız uygulama, 3 yaş ve üstü çocuklar için müzik, sesli kitaplar, eğitim kaynakları ve daha fazlasını içeriyor.

❏ Fransız şirket Deezer, Türkiye’ye girmiş ancak öngördüğü kullanıcı sayısına ulaşamayınca hizmetlerini durdurmuştu. Geçen ay yeniden Türkiye piyasasına girdiğini duyurdu. Uygulama 56 milyon parçalık arşivine popüler Türk sanatçıların parçalarını da ekledi. ❏ Uygulamanın 4 farklı abonelik sistemi var: Ücretsiz, premium, aile ve Hi-Fi. ❏ Uygulamada günlük playlist, dark mode, podcast, şarkı sözlerinin yanı sıra Songcatcher yani ortamda çalan şarkıyı bulabilme özelliği var.


37

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Yıllardır Türk laboratuvarı’nda deneyler yapıyorum’

Çağatay YILMAZ

D

ünya müziği kavramını sevmediğini söylese de, ‘Dünyanın müziği’ni bir araya getiren Shantel, telefonun diğer ucundaydı. Günlük hallerimizden, son albümü Suda Balık’tan İstanbul’dan ve kültürümüzün gözden kaçanlarından konuştuk. ❏ Mayıs’ta yeni albümünüz, İstanbul yayınlandı. Çok çeşitli sound’lar var, hem düğünlerde hem de dertli sofralarda çalınabilecek parçalar… Fikir nereden çıktı, parçaları nasıl seçtiniz? Türkiye’yle, kültürüyle

sene

13

uzun süreli bir bağım var. Disko Partizani’de Türkiye’nin top listelerindeydi uzun bir süre. Beyoğlu’nda, Babylon’da çaldığım zamanlar harikaydı. Yalnızca İstiklal Caddesi’ndeki sesler bile ilham oluyordu. Çevre ülkelere de gidiyordum. Türk saykedelik müziği, Rum müzikleri… ne bulursam dinliyordum. Selda (Bağcan)’yı dinlemiştim mesela. Beraber çaldıkları grup, Boom Pam’i duymuş muydun? On yil önce İsrail’de tanışmıştım onlarla. İlk iki albümlerinde beraber çalıştık hatta. Tanıştığımızda henüz öğrenci gençlerdi… İşin özü, yıllardır ‘Türk laboratuvarı’nda

Türkiye'de meşhur eden Disko Partizani albümünü 2007'de çıkardı.

2020 Suda Balık

Shantel

deneyler yapıyorum yani. Doğru zamanı bekledim sadece. Geçen yıl Marmaris’te takılırken albümü artık yapmak istediğime karar verdim. Topladığım her şeyin üzerinden geçiyordum. O sırada kazara Cümbüş Cemaat’le buluştum. ❏ Kazara mı? Bükreş’teki bir konserime geldiler, sonra backstage’te konuştuk biraz. Marmaris’te tekrar karşılaşana kadar bir daha hiç konuşmamıştık. Marmaris, Selimiye büyülü bir yer resmen. ❏ Beraber çalışmaya nasıl karar verdiniz? Şarkılardan bahsederken, fikirlerimizin uyuştuğunu düşündüm. Belki birlikte bir şeyler yaparız dedim. Cümbüş’ün üyeleri egosuz, hırsı olmayan insanlar. Bu yüzden bayıldım onlara. Hiç albüm yapmamışlardı. Takılıyorlar, çalıyorlar, eğleniyorlar ama dev planları yok. Çok sempatik geldi bana. Biraz da iteklemek gerekti bu yüzden. (Gülüyor) Frankfurt’taki stüdyoda tekrar toplandık, olaylar gelişti. Yepyeni düzenlemeler yazdım, üzerine çalıştık. Shantel çok kozmopolit bir kimlik taşıyor, çok saygı duyduğum parçaları albüme aldım. ❏ Buralarla bağınızı neye borçluyuz peki? Yani, birçok parçanızda İstanbul’dan çok ince dokunuşlar var… Karışık bir ailem var, bir kısmı Samsunlu Rumlar, Osmanlı’nın son dönemlerinde göç etmişler. Balkanların birçok yerinde akrabalarım var. Ben de Almanya’da doğdum. Araştıracak çok kök vardı. En çok ilgimi çekense Ege müziği oldu. Balkanlardan Anadolu’ya müziğin birçok benzer yönü var. Disko Partizani’de tüm bu müzikleri duyabiliyordun. Hiç tamamen Balkan müziği kullanmadım ama, bu büyük bir yanlış

anlaşılma. ❏ Buna “Kariyerimin en büyük yanlış anlaşılması” demişsiniz. Eh, öyle! Pirinç enstrümanlar kullanıyorum, çünkü seviyorum. Balkanlar’da çok sevilmesiyle alakası yok. Tüm albümlerde ilham kaynağım her zaman Ege müzikleriydi. Aslında bölge isimlerinin bile önemi yok benim için, hepsi ailemin bir parçası. Shantel’de tüm köklerimin üzerine kendi pop kültürümü eklememle oldu. Ailemin tüm müziğinin yanı sıra kulüp müziğiyle büyüdüm. Hem gelenekten hem de güncelden beslendim. Berlin’de öğrenciyken partilerde DJ’lik yapıyordum, yaparken öğrendim. Hep farklı müzikler dinlemeye çalıştım. “Dünya müziği” tanımını da sevmiyorum ama... ❏ Adımız Miskindir Bizim’i neredeyse değiştirmemişsiniz. Neden? Benim için anıt gibi bir parça çünkü. İlk dinlediğim anı unutamıyorum. Arizona’da araba sürerken radyoda çalmıştı. “Vay be!” dedim, ulusal bir marş gibi hissettirdi. Farklı cover’larını da dinledim, Athena’nınki çok kötüydü. Üzgünüm, aslında grubu seviyorum ama bu olmamıştı bence. Action Brunson da müziği kullanarak bir rap parçası yaptı… Kendi cover’ımı yaparken şarkının asıl ruhunu bozmak istemedim. Klasik bir parça. Beethoven cover’larsam da tutup synth’e boğmam mesela. ❏ Parçanın sizin için bu kadar kıymetli olduğunu bilmiyordum. Kişisel kıymeti bir yana, son zamanlarda Türkiye için de kıymetli mesajları var bence. 70’lerin, Barış Manço gibi müzisyenlerin ruhunu hatırlamak gerek. Çok önemli, seksi bir dönemdi. Açık fikirli olmak, rock’n roll, keşfetmek… Ayrıca gelenek ve modern fikirler de çarpışıyordu. Bu sayede bu kadar iyi eserler ortaya çıktı. Bugün Türkiye’de bu yapılamıyor. Altın Gün gibi gruplar geleneği sürdürüyor ama ülkenin dışından yapabiliyorlar ancak. ❏ Suda Balık için dinleyicilerle beraber bir klip hazırladınız. Nasıl tepkiler aldınız? İstanbul albümü için birçok Türk sanatçıyla beraber çalıştım. Bunlara grafik tasarımcılar, video tasarımcıları da dahil. Benzer beğenilerimiz var, bu saykedelik Türk kültürünü de yaymak istiyoruz. Albüm bunu başardı da, şu sıralar dünyanın her yerinden ‘vay, neymiş bu müzik’ gibi tepkiler alıyorum. Farklı video fikirlerimiz vardı ama karantina yüzünden değiştirmek gerekti, bizi seven insanlarla birlikte pozitif bir şey yapmak istedik. Duşa girip acayip bir partideymiş gibi davranın dedik, ortaya çok güzel bir şey çıktı. ❏ Karakolda Ayna Var için de bir klip yayınladınız. Evet, o parça da özel. Şarkıdaki Cevriye, resmen ilk feminist! Ne isterse onu yapıyor, istediği yerde çalışıyor, tüm erkekler onu istiyor… Ama o evlenmek istemiyor, özgür bir kadın olarak kalmak istiyor. Bayılıyorum Cevriye karakterine.


38

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Susturucuyu taktıktan sonra değmeyin keyfime’

Umut GÜLOĞLU

H

Hazel

Hazel

azel’i ilk defa Twitter’da görmüştüm, o zaman Vicidway isimli EP’ni çıkarmıştı. Vicidway’i dinlediğimde ilk defa İngilizce rap yapan femcee ile karşılaşmıştım. Hatta Türkiye ve dünyada 'trap' sub-genresına bu kadar aşinayken Hazel’in anadilin olmayan bir lisanda rap yapışın üstüne üstlük 'boom bap' sub- türünde yapman bir hayli ilginç gelmişti. Tanıştığımız ilk zamanlardan bu yana hayli yol kat etti. En son Big Mama Locsta şarkısını yayınlayan Hazel ile yazıştık, rap müziği hakkında konuştuk. ❏ Hazel’ı tanımak ve Hazel’ı anlamak istiyorum. O yüzden ilk sorum, EP için neden boom bap yapmayı tercih ettin? Boom bap benim kendime en çok yakıştırdığım sub-genre. Söylemek istediğim her şeyi rahatlıkla ifade edebildiğim, hip-hop'ın ruhunu tüm benliğimde hissettiğim bir alan. Dinleyici ile ilk defa karşı karşıya geldiğimiz özel bir an. Dolayısıyla ne kadar rahat ve şeffaf olabilirsem, o kadar iyi olur diye düşündüğümden, ilk toplu projemi boombap esintileriyle taçlandırdım. ❏ Sonraki single’ın 1996’nın sonunda duyduğumuz skit aslında senin hakkında dinleyicilerine ufak ipuçları veriyor... Skit'te bir telefon görüşmesi yapmak istiyorum fakat karşımdaki kişi, yani annem, telefonu açamıyor... Ben de ona mesaj bırakıyorum. Konsept bir proje olan 199x sürecinin ikinci parçasına gönderme yapıyorum aslında. ❏ Dardayım çıkana kadar yaptığın bütün işlerin boom bap türündeyken bu single öncekilerin aksine daha akustik ve ilk Türkçe şarkın. Sence İngilizce ve Türkçe söz yazma arasındaki farklar neler? İngilizce yaparken kendini daha rahat hissettiğini söylemiştin. Bu algın ne zaman kırıldı? Doğma büyüme buralıyım, yurt dışına adım dahi atmadım... Pasaportum bile yok, fakat nedense İngilizce yazarken kendimi çok daha rahat ifade edebiliyorum. Bunu hâlâ kendim de çözümleyememiş olmakla birlikte, Türkçe ve İngilizce yazmak arasında dağlar kadar fark olduğunu net bir şekilde söyleyebiliyorum. İngilizce yazmaya alışkın olduğumdan ötürü, dakikalar içinde bir parçayı aradan çıkarabilirim ancak iş Türkçe yazmaya geldiğinde, ülke insanına direkt ülke diliyle hitap edeceğimden, ekstra dikkatli ve özverili olmaya gayret gösteriyorum. Yazmaya başladıkça, pratik yaptıkça artık benim için daha kolay olmaya başladı. Şimdi, kelimeler kendiliğinden akıp gidiyor. ❏ Groza şarkısının hikayesini nedir? Groza'nın çıkışı gerçekten çok eğlenceli

aslında. Bilgisayar ve mobil oyunlara inanılmaz merakı olan biriyim. Fanatik bir PUBG Mobile oyuncusuyum... Oyunda en sevdiğim taarruz tüfeği, Groza. Susturucuyu da taktıktan sonra değmeyin keyfime... Bu şarkı benim ilk teknik şarkım diyebilirim, Türkçe rap yapma yeteneğimi nihayete erdirdiğim ve dinleyiciye önceki işlerimden daha farklı bir sunum gerçekleştirdiğim bir proje. Dolayısıyla, fast rap kısımları bana Groza'yı hatırlattığından, böyle bir isimle yayınlamak istedim. ❏ 1969’da da duygusal bir hikaye aktarıyorsun. Şarkının konusu ve beat’i oldukça uyumlu. Bu şarkının sonunda da skit duyuyoruz ancak bu sefer ses annenin. Bu şarkıyı yaparken neler hissettin? Bu şarkı, senin de bildiğin gibi 199x konseptinin devamı. Telefonu bu sefer açan annem, bana içimi burkan bir konuşma yapıyor. Şarkıyı yazarken ağladım, kaydını alırken ağladım, miksten geldi ağladım, Spotify Canvas videosunu yüklerken ağladım... Kısacası benim için hem bir yıkım hem de bir iç dökme oldu bu parça. Söyleşimize özel, minik bir haber de paylaşayım bu vesile ile, konseptin devamı gelecek, üçüncü parça 1966 olacak. Böylece bu proje son bulacak. ❏ Bu kadar erkek egemen bi müziğin/ kültürün içinde barınmak senin için nasıl bi duygu? Sana ve müziğine neler kattı? Sesime çok şaşırıyor dinleyici. Erkek söylüyor sanıyorlar, kadın olduğumu öğrenince şaşırıyorlar... Tabii ki de bu egemenliğin ortasında sıyrılmaya başlamak kolay olmadı ancak benim hikayem, anlattıklarım kadın ya da erkek fark etmez, herkesten çok daha farklı. Dikkat çekmemde bunun büyük bir payı var diyebilirim. Beni sadece daha fazla hırslandırıyor, farklı işler yapmaya itiyor. ❏ Son olarak seni yakından tanıyan biri olarak şunu sormak istiyorum. Sence ilerleyen günlerde daha fazla femcee görecek miyiz? Senin bu ilerleyişini gören kadınlara neler söylemek istersin? Kesinlikle göreceğiz diyorum. Her gün onlarca mesaj ve yorum alıyorum, hemcinslerim de artık bu müzikle ilgilenmek istiyorlar ve bana fikrimi soruyorlar. Elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Klişe olacak ama, asla vazgeçmesinler. Bu yola çıktığımdan beri çok yıprandığım, bırakmak istediğim zamanlar oldu fakat dokuz kez düştüysem on dokuz kez ayağa kalktım. Yeteneklerine güveniyorlarsa, bol bol pratik yapsınlar ve müzik kulaklarını geliştirmeye gayret göstersinler. Farklı sound'lar, farklı işler daima ilham olacaktır.


39

RÖPORTAJ

KASIM 2020

Çağrı Sinci

DJ Suppa

‘Bizim terbiyemiz buna müsaade etmiyor’ Zeynep BEŞERLER

H

ip-hop dinleyicisinin yakından tanıdığı DJ Suppa ve Çağrı Sinci’nin ortak albümü Terbiye Voodoo Network etiketiyle dijital platformlarda yayında. 5 parçalık albüm Ankara’da 5 günde tamamlandı. Eypio ve Monoman düetleri bulunan albümün ilk klibi Ölmezsen Kaybetmezsin’e çekildi. Detayları ikiliyle konuştuk. ❏ Albümde şarkı yazım süreci nasıldı? Birlikte mi ilerlediniz? Çağrı Sinci: Sözleri ben tek başıma yazıyorum, fakat tabi yazmaya başlamadan önce kafamdaki kompozisyon taslağını Suppa’ya danışarak ve onun da fikirlerini alarak parcaları yazmaya başladım. Tüm şarkılarda da hissiyat açısından aynı fikirdeydik. ❏ Albümün adı niçin Terbiye? DJ Suppa: Kariyer örgümüzün içinde olduğu kümedeki eksiklik ve durmak istediğimiz noktayı anlatan bir belirteç Terbiye. Çağrı Sinci: İkinci solo albümünün ismi İnsan Terbiyecisi. Bunu müzik dışındaki mesleğim olan öğretmenliğe atıf olarak seçmiştim ve zamanla lakaplarımdan biri haline geldi. Bu albümün adını Terbiye koymak Suppa’nın fikriydi, ben de hemen kabul ettim çünkü; içerik ,tarz , tavır ve sunum olarak, sokaktan aldığımız terbiyeyi yansıtmak gayesi ile hareket ettik. Pop’u bir müzik türü zannediyoruz. Fakat pop bu saydığım başlıklar altında kapitalist ahlakla hareket etmeye deniyor. Bizim terbiyemiz de buna müsaade etmiyor. ❏ Tıklım Tıklım parçasındaki “Bağrında pahalı zincir olsa nolur, Yazdığın rap’ler bariz tiksinç, Halin ilginç cahil bilincin” sözleri kime ya da kimlere?

Çağrı Sinci: Tabii onu sözü yazan kişiye (Monoman) sormalı en doğru cevap için, ama camiamızda bu tarife uyan en az 15 kişi var. Kendilerinin de mevcut bulunduğu bir ortamda söylersem arkalarından konuşmuş gibi hissetmem. İlk aklınıza gelen isim muhtemelen onlardan biridir. (Gülüyor.) ❏ Türkiye'de rap müziğin yükseldiğini görüyoruz ama siz bu sektörün uzmanı olarak. sizce rap nasıl bir evrim geçirecek? DJ Suppa: Hip-hop kültüründeki doğu-batı yakası ayrımı artık sokak tabanlu rapçiler ve YouTube yani platform rapçileri ayrımına doğru gidiyor. Çağrı Sinci: Ciddi bir çoğunluk kısa bir süre önce bu müzikle tanıştığı için, nitelikliyle niteliksizi ayırt edebilecek kadar bu müziğe hakim değil. Beğenilerini genelde üreticilerin PR becerileri belirliyor. Ben ileride bunun değişeceğini, özellikle içerik ve stil açısından nitelikli çalışmaların daha fazla ilgi çekeceğini öngörüyorum. ❏ Voodoo Network ile çalışma kararınız ve devamı nasıl gelişti? Bağımsız plak şirketleriyle çalışmanın global plak şirketlerinden daha avantajlı yanları var mı sizce? DJ Suppa: VooDoo Network kurduğum oluşum. Emperyal şirketlere göre daha avantajli olduğumuz durumların başında daha bağımsız müzik ve strateji üretebilme alanına sahip olmamız geliyor. Çağrı Sinci: Şu an Türkiye hip-hop sahnesinde çok önemli yerlere gelmiş birçok arkadaşımızın üretimine destek sağlamış bir oluşum. Benim için arkadaşım DJ Suppa ile özdeşleşmiş bir şey. Birkaç istisnai tekli dışında,

ben kariyerimin başından beri müziğimi zaten bağımsız olarak yaptim. Zor olsa da böylesi içime daha çok siniyor. ❏ Albümünüzü çıkardınız ancak konser veremediniz. Bu sizi ve dinleyici nasıl etkiledi? DJ Suppa: Konserlerimize devam etmek isterdik ama biz de veya dinleyici de bahsetmeye değecek bir etki olduğunu düşünmüyorum. Herkes hayatına devam ediyor biz müzik üretmeye, takip eden insanlar ise dinlemeye devam ediyor. Çağrı Sinci: Konsersiz albümler seyircisiz maçlar gibi, keyifsiz oluyor, ama bugünlerin acısını çıkaracağız merak etmeyin. ❏ Dijital konser ve festivallere bakışınız nedir? Sizce pandemiye çözüm bulunmazsa gelecekte işler nereye varabilir? DJ Suppa: Katılımcıya gerçeğe yakın bir konser deneyimi yaşatacak dijital teknolojilere sahip olmadan yapılan online projelerin çok da hedefe vardığını düşünmüyorum. Gelecekte işlerin nereye varacağı konusu ise çok geniş bir alan. ❏ Giyilebilir gece kulüplerine, performance hall’lere kadar gidebilir. Çağrı Sinci: Ben izledigim birkaçından umduğumu bulamadım, o yüzden de hiç kalkışmadım. Daha etkileşimli bir hal alırsa bir nebze olsun daha keyifli olabileceğini düşünüyorum ama bu nasıl sağlanır bir fikrim yok. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? DJ Suppa: Para, kalp, müzik... Çağrı Sinci: Planım Türkiye'de bu işi en iyi yapan MC olmak ve dünya çapında işler üretmek. Bu gerçekleşinceye kadar da üretmeye ve çalışmaya devam.


40

RÖPORTAJ

KASIM 2020

Ahmet YATĞIN

'Bir rapçi canlı yayında rap söylemez'

L

ise yıllarından beri rap müzikle ilgileniyor İzmirli rapçi Anıl Piyancı. Rap müziğin yeraltından çıktığı günlere etkisi olan isimlerden. Şu sıralar sadece 1.6 milyon aylık dinleyicisi var. 2007’de kurduğu Yeşil Oda adındaki stüdyoda da birçok isim geçti. Ayrıca Anıl Piyancı’nın sezgileri yüksek de denebilir. Henüz yıldızı parlamamışken müzik yaptığı isimleri düşününce: Ezhel, Ben Fero, DJ Artz, Zeynep Bastık… Yani onunla feat. yapanları yakın takip etmek gerek belki de! Pandemi sürecini şarkılar yaparak geçiren Piyancı ile albümünü telefonda konuştuk. ❏ KAFA10 (Ezhel), Bırakman Doğru mu?(Zeynep Bastık) Ve Sıkı Dur (Ben Fero) şarkıları bize gösteriyor ki işinizde olduğu kadar iş ortağı olmakta da başarılı seçimler yapıyorsunuz. Bu ortak çalışmalar nasıl gerçekleşiyor? Saydığın isimler arkadaşım aslında. Ezhel rap’e başladığımdan beri arkadaşım. Bizim çok şarkımız var. KAFA10, Ezhel çok ünlü olduktan sonra çıkan şarkı olduğu için herkes onu biliyor. Zaten grubumuz aynıydı, Sekiz grubu. Aynı evde yaşadık. Ezhel için her şey yolunda gittikten sonra o iş büyüdü. Ama biz o şarkıyı Müptezhel albümünden önce yapmıştık. Nakaratı falan yeniledim sadece. Çok güzel bir şey çıktı ortaya. Zeynep Bastık’la da aynı şekilde, Zeynep YouTube kanalını henüz açmamıştı. Ama ben hissediyordum Zeynep’in bir gün olacağını. Çok uğraşıyordu, çok güzel şarkı söylüyordu. Sonra Fero… Fero zaten İzmirli. Ben Fero da Orman Kanunları albümünü Yeşil Oda’da kaydetti. Zaten İzmir’de tanıştığı ilk rapçi benim. Albümüne ben destekçi oldum. Aslında ortaklıklar bu şekilde kendi gelişti. Bu üçü özellikle. Tanımadığım insanlara ortaklık teklif ettim gibi bir şey olmadı. ❏ İlk albümünüzün yayınlanmasından bu yana tam 7 yıl geçti. Geriye dönüp baktığınızda piyasadaki başarısı beklediğinizin altında kalan çalışmalar görüyor musunuz? Mutlaka… İnsanlar 10 şarkı çıkarıyor 3 tanesi gereken ilgiyi alıyor. 2013’teki albümü bugün çıkarsam bambaşka olur zaten. Ki tekrardan revize etmeyi düşündüğüm şeyler var. Rap müzik değerini yeni gördüğü için geçmişte kalan çok eserimiz var. Ama bu şarkım niye dinlenmedi falan diye kendime de kızmıyorum, kimseye de dargınlığım yok; sebebi ortada yani. Gelecek yıllarda da benim çok sevdiğim bir şarkı ilgi görmeyecektir. Olacaktır bunlar. Biraz deneme yanılma yöntemiyle. ❏ Parçalarda altyapıyı seçerken nasıl yol izliyorsunuz? Röportaj Haziran ayında yapılmıştır.

Altyapıları prodüktörlerden topluyorum. İstediğim tarz şeyleri onlarla paylaşıyorum. “Bu ara bu moddayım, bu ara şu moddayım” diye… Veya ben bir melodi yazıyorum, aranje ettiriyorum. Benim böyle bir klasörüm var, içinde altyapıların dolu olduğu. Onları dinlerken hangisini seversem onun üzerine gidiyorum. Bazen ilk açtığımda akıp gidiyor, bazen bir yıl sonra o altyapıya şarkı yazabiliyorum. ❏ Rap in yükselişi sizce ne pandemiyle durdu mu? Mesela yerli rap müzisyenler pek canlı yayın yapmıyor. Spotify’in istatistiklerine bakın. 1 numarada rap var. 2 numarada da rap var. Bir şey değişmedi. Instagram canlı yayınları kim, hangi canlı yayınları izlerse, o çok analiz edebileceğimiz bir şey değil aslında. Canlı yayında rap söylemekse konu, evet rapçiler pek sevmez. Akustik müzik yapan insanlar canlı yayında şarkı söylüyor ama açıp da bir rapçi canlı yayında rap söylemez. O çok sürpriz olur. Rap müziğin

ruhuna aykırı. Onun dışında Türkiye’deki müziği pandemi süreci çok ciddi etkiledi. Hem konserler durdu hem de platformlardaki dinlemeler düştü. Yüzde 50’ye yakın azaldı hatta. İnsanlar demek ki işe giderken, yoldayken müzik dinliyormuş. Genelde düştü rakamlar, bize öyle bilgiler geliyor. Ama rap müzik hâlâ zirvede. Yapımcı tarafım da olduğu için bununla yakından ilgileniyorum. İyi bir analizciyimdir. Ama ilk patladığında çok ilgi görmüştü ama o bir daha yakalanamayacak bir şey. ❏ Son zamanlarda gündeme gelen atışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanlar birbirinin işine karışsın çok istemem. Herkes işine baksın kafasındayım. İnsanlar birbirilerini sevmiyorlar ve dile getiriyorlar. Bazıları bunun işe yaradığını gördü ve kullandı. Daha da olacaktır. Ama benim taraftarı olduğum bir şey değil. Yaş geçiyor, hayat ilerliyor, çok magazinsel kalıyor. İş ucuzlatılmamalı. ❏ Piyasadaki sanatçılardan başarılı bulduğunuz rap sanatçısı var mı? Çok var. Dönem dönem değişir beğenilen sanatçılar ama şu sıralar çok dinlediğim J. Cole var. J. Cole gerçekten mucizevi bir adam. Çok güzel söz yazıyor. Piyasa olarak Drake çok iyi iş yapıyor, herkes biliyor zaten rakamlar ortada. Ama biraz daha eğlence sektörüne iş yapan biri. ❏ Müzik sektörü belki de hiç olmadığı kadar önemli bir durgunluk geçireceğe benziyor. Bütün bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce müzisyenler nasıl ayakta kalabilir? Zorlaştı. Arka ekip, teknik ekip biraz sıkıntılı. Orda da çok ciddi ekmek yiyen bir kitle var. Yani her sanatçı kendi ekibini korumaya çalışırsa iş biraz kolaylaşır. Yardımlaşma bu süreçte çok önemli. ❏ Peki sırada bizi neler bekliyor? 2020 içinde albüm çıkacak.

2020 En Büyüğü

Anıl Piyancı


41

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Sokağın özgürlüğü enstrümanımı tanımamı sağladı’

Zeynep BEŞERLER

T

rompetiyle Dolu Kadehi Ters Tut, Evrencan Gündüz, Canozan, Sedef Sebüktekin, Ozbi gibi isimlere eşlik eden Dilan Balkay, solo kariyerinde adım adım ilerlemeye devam ediyor. Bu yıl ikinci teklisi Parçalanmadan’ı yayınlayan Balkay, albüm için çalışıyor. 12 Kasım’da Dorock XL Kadıköy’de sahne alacak müzisyenle konuştuk. ❏ Parçalanmadan’ın hikayesi nedir? Ne için, kim için ya da hangi ruh haline yazıldı? Kendi içimde sürekli boğuştuğum hisleri biraz büyütüp, genişletip kurdum parçayı. Büyük ölçüde kendim için yazdıysam da çoğu insanın kendinden bir şey bulabileceği bir parça gibi hissediyorum bahsettikleri itibarıyla. Çoğumuz sürekli bir şeylerin peşinde, parçalanmadan, olduğu kadar olmaya çalışıyoruz. ❏ Albüm kapağında da sizin imzanız var. Karenin hikayesi nedir? Kapak da parça gibi birdenbire ortaya çıktı, kendim yapmak gibi bir niyetim yoktu aslında. Fotoğraf çok hoşuma gitmişti, hissiyat olarak parçaya yakın olduğunu düşünmüştüm. Kes-biç mevzularıyla uğraşayım derken birden fazla Dilan’a böldüm kendimi, ortaya çıkan şeyin hem havası hem acemiliği parçayı tamamladı bence. ❏ Oğulcan Ava’nın şarkıya sizce nasıl bir katkısı oldu? Mastering öncesi ve sonrası parça nasıl bir dönüşüm geçirdi sizce? Miks ve masteringin nasıl yapılması gerektiği konusunda pek bir fikrim yok, dolayısıyla parça içindeki elementlerin dağılımı biraz rastgeleydi. Oğulcan hem onları toparladı hem de artistik birkaç dokunuş yaptı. Vokalleri de birlikte kaydettik. Miks ve mastering sonrası çok daha dengeli ve oturmuş bir sound’u oldu parçanın. ❏ Sosyal medyada evdeki mini stüdyonuzu gördüm. Ekipmanlarınız neler? Hangi programları kullanıyorsunuz? Bir dijital piyano, bir synthesizer, bir drum machine ve bir de vokal prosesörüm var. Bilgisayar, ses kartı ve mikrofon da tabii. Logic kullanıyorum, Ableton da öğrenmek niyetindeyim. ❏ Sokakta çalmanın kariyerinize katkısı ne oldu? En büyük katkısı enstrümanımla bağ kurmamı sağlaması oldu. Sokaktan önce trompetle aram pek iyi değildi. Sokağın özgürlüğü enstrümanımı daha iyi tanımamı sağladı. İnsanlarla iletişim kurmanın başka bir yolunu fark ettim ve bu yolu çok sevdim. Sadece enstrüman çalmak değil üretmek de istediğimi anladım. Hayatımın geri kalanında yapacağım şeyin bu olacağına karar verdim. ❏ Sahnede, enstrümanınızı çalmaya başladığınızda gözlerinizi kapatıp kendinizi kaptırdığınızı gördüm. Neler oluyor o sırada? Aklınızdan neler geçiyor? Gözümü kapatmak bir refleks gibi, sokakta çalmaya başladığım sıralarda ortaya çıktı.

Kafamın içinde bir yerlere gidip, çevrede olup biteni kapatabildiğimde daha kendimden bir müzik ortaya çıkıyor. Sanırım gözümü kapatmak kaygılarımdan kopmanın ve yalnız müzikle kalmanın bir yolu. ❏ Başka müzisyenlerle çalışmakla solo çalışmayı kıyaslarsanız, ne gibi konfor veya zorlukları var? Başka müzisyenlerle çalışırken sorumluluğunuz daha az oluyor normal şartlarda. Ama müzikal özgürlük alanınız da aynı ölçüde daralıyor tabii. Kendi müziğini yaparken ise her şeyi düşünmek gerekiyor, yalnız müzikal değil, organizasyonel mevzular da sorumluluklarınızın bir parçası oluyor. Özellikle solo çalışırken bu iki ucu dengelemek çok önemli ve bir o kadar da zor bence. ❏ Multi enstrümanistsiniz. Ancak ana enstrümanınız trompet. Trompeti seçtiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Ya da elinize ilk aldığınız anı... Trompeti seçtiğim anı hatırlıyorum. Şile’de Celadet Moralıgil Kültür Merkezi’ne başlamıştım. O zamanlar genel olarak üflemeli enstrümanlar üzerine eğitim veriyorlardı. Bana da pikolo flütü uygun gördüler. Ben de 9 yaşımdaydım o sırada ve asla pikolo çalmak istemiyordum. Beni kursla tanıştıran arkadaşım da trompet çalıyordu. Ben de biraz o yüzden trompet diye tutturdum. Ağız ve diş yapım uygun olmadığından müsaade etmediler önce, zar zor kabul ettirdim. Söyledikleri gibi uzun bir süre doğru düzgün çalamadım trompeti tabii, orası ayrı. ❏ Şarkılarınızı çıkardınız ancak konser veremediniz. Bu sizi ve dinleyici nasıl etkiledi? İki tane tekli çıkardım pandemi sürecinde. Öncesinde de iki tekli çıkarmıştım, üç-dört tane de konser vermiştim. Şarkıların ‘tuttuğunu’ söyleyemem, ama parçalara gösterilen ilgiden mutluyum. ❏ Sahne alamamak size nasıl hissettiriyor? Çok moral bozucu her anlamda. Konser heyecanını, seyirciyle kurulan iletişimi, birlikte müzik yapmayı ve enstrümanımı çekinmeden üflemeyi çok özlüyorum. Bir yandan da ekonomik olarak çok gerçek ve vurucu etkileri oldu tabii. Nereden baksanız zor zamanlar. ❏ Bir albüm mü olacak? Uzun zamandır albüm yapma hayalim vardı, albümde olmasını istediğim parçalar da belliydi, ancak bir türlü müzikal kararlar konusunda kafamı toplayamıyordum. Prodüksiyon konusunda acemi olmam da süreci sürüncemeye soktu epey bir süre. Nihayet ekim ayının başında albüm üzerinde çalışmaya başladık Onur Güney Kumaş’la. Bir terslik olmazsa öncelikli planım albümü bitirmek.

2020 Parçalanmadan

Dilan Balkay


42

EMOJİ ATLASI

KASIM 2020

GİTAR EFSANESİ VAN HALEN Gitar virtözlüğüyle tanınsa da, müzisyenin kariyeri davulcu olarak başladı. 60’larda, ağabeyinin o işteyken davulla uğraştığını öğrenince enstruman değişmeye karar vermişler.

Grubun başlangıcı pek kolay olmamış. 1977’de Gene Simmons bir konserlerini izleyip çok beğenmiş. Ekibi New York’a götürüp bir demo kaydettirmiş, hatta yapım şirketiyle görüşmeye gitmeden önce onlara yeni kıyafetler bile almış ama sonuç hüsran olmuş. Sebebi, o dönem diskonun revaçta olması…

Altı yaşından beri müzik eğitimi alsa da, nota okumayı hiç öğrenemedi.

Kendine özgü gitar tekniğini yıllarca sakladı, hatta konserlerde seyircisine arkasını dönüyordu!

1986’da yayınlanan 5150 albümünün adı, California’da kullanılan bir telsiz koduna atfen seçilmiş. Kodun anlamıysa, akli rahatsızlığı olan biri.

South Park’ın 17. sezonunda, grubun misafir olduğu bir bölüm var. Bölümde dünyayı birleştiren, Ortadoğu’ya barış getiren bir Van Halen’ı görmek mümkün.

Poundcake’in klibinde ve sahnede her çalındığında görülen matkap olay olmuştu. Eddie’nin 90’larda anlattığına göre matkap kayıtta da kullanılmış. Stüdyoda unutulan bir matkapmış, sesi hoşuna gidince yıllar boyu yanında taşıyıp sahnede kullanmış.

Birçok parçası listelerin üst sıralarında yer alsa da birinci sıraya çıkan sadece biri oldu; Jump. Söylenene göre kendisinin pek sevdiği bir şarkı değilmiş, bir günde yazılmış.

Oğlunun adı Wolfgang. Klasik müzisyenlere hayranlıkları aile boyu ki, ona Ludjewik adını veren babasının yolundan gitmiş. Müziğinde de klasik müziği sıkça duymak mümkün, özellikle meşhur Eruption solosunu düşünürseniz.

Michael Jackson’ın ünlü Beat It şarkısındaki solo da Eddie Van Halen’a ait. Rock ve pop müziğin bambaşka dünyalara ait olduğu düşünülen 80’li yıllarda bu solo, herkesi hayret içinde bıraktı. Çeşitli röportajlarında, MJ’in Van Halen’i taklit ettiğini söyleyenlerin olduğunu ve bununla çok eğlendiğini söylüyor.

Van Halen ailesinin kökleri Hollanda’ya dayanıyor. Eddie’nin annesiyse Endonezyalı. 1962’de aile ABD’ye taşındığında, müzisyen 7 yaşındaydı. Dönemin ırkçı yasalarına kökenleri takıldığı için, okulda diğer beyaz olmayanlarla birlikte ‘ikinci sınıf’ olarak nitelendirildi.

Geçen ay kanserle savaşını kaybettiğinde, dünyanın her yerinde tanınan, milyonlarca albüm satmış bir sanatçıydı. Özleyeceğiz Eddie Van Halen!


43

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Denemekten çekinmiyoruz'

Çağatay YILMAZ

E

ditors grubu birkaç kere İstanbul’a gelmiş, her seferinde şarkılarına eşlik eden büyük kalabalığı görünce etkilendiklerini söylemişlerdi. Yine gelseler daha büyük bir kalabalıkla karşılaşacakları kesin. 15 yıldan uzun süredir yoluna devam eden Birminghamlı grup birçok albüm yaptı, listeleri altüst etti. Bu sırada müziği de sürekli değişti, neredeyse her albümde dinleyicisinin karşısına yeni bir tarzla ama benzer bir tavırla çıktı. Belki başarısının altında da bu vardır. Bu yıl You Are Fading albüm serisini yayınlayan grubun davulcusu Ed Lay’le konuştuk. ❏ Bariz konuyla başlayalım, karantina nasıl gidiyor? Bazen iyi bazen kötü, çoğumuzda olduğu gibi sanırım. Burada bolca güneş var, ailemle daha fazla vakit geçirmek de güzel. Onlar için de iyidir sanırım, anlaşılan öğretmenlik yapmakta düşündüğüm kadar kötüyüm! ❏ Şarkılarınız genellikle ‘karanlık’ olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla nasıl yazıldıklarını merak ediyorum. Bir röportajınızda “Hüzünlü bir şarkı yazmak için o modda olmaya gerek yok” demiştiniz ama şarkılarınızda çok gerçek duygular görüyoruz. Peki ilhamınız gerçek olaylar mı, hayal ettikleriniz mi? İkisinden de biraz. Beraber çalıyorsak o anki ruh halimiz müziği kesinlikle etkiliyor. Bazen de Tom’un yazdığı sözler çok karanlık bir yerden geliyor, bestenin ruhuyla tamamen farklı bir moda bürünebiliyor. Ortaya tuhaf, özel bir şey

Ahmet YATĞIN

L

çıkıyor. Kişisel hislerimizi açıkça gösteren insanlar değiliz ama hissettiklerimiz şarkıları kesinlikle etkiliyor. ❏ Sizinle ilgili “insanları korku, hüzün, sevgi ve adaletsizliklerle dans ettiriyorlar” gibi bir yorum okudum. Ne dersiniz? Bence Editors için söylenebilecek en doğru şeylerden biri olmuş. Dinleyicileri kendi içlerine yönlendiren şarkılar yazdık her zaman. Sahnedeyken de bu hisleri fark ediyoruz. Özellikle de iyi geçen bir konserde. ❏ Kişisel favorim, Sugar. Tahmin edebileceğiniz gibi, parçayı biraz zor bir zamanımda keşfetmiştim. Bir yandan da intro’sunu çok başarılı buluyorum. Sizin için favori bir Editors parçası var mı? Sugar benim için çok kıymetli. O albümdeki çoğu şarkıyı seviyorum, grubun yeniden doğuşu gibiydi biraz. Kişisel olarak çok etkilendim. Fingers in the Factories’i çalmayı da çok seviyorum, grupla ilgili hissettiklerimi

tekrar ortaya çıkarıyor. ❏ Bir şarkıyı keşfederken ilk notalarında sevmek mi, dinledikçe keşfetmek mi? Genellikle intro’dan sevip sevmeyeceğim belli oluyor. Modu hemen belirlemek yardımcı oluyor sanırım. Yine de yavaş ilerleyen, karanlık atmosferli parçalara da bayılıyorum. ❏ Editors, değişmesiyle bilinen bir grup. Müziğinize yeni şeyler eklemeyi seviyorsunuz. Müziğinizi sürekli yenileme ihtiyacı kişisel mi? Kesinlikle kişisel. Farklı tatları seviyoruz, denemekten çekinmiyoruz. Ürettiğiniz şarkılar buna izin veriyorsa tekrar etmekte sorun yok, biz daha çok provalarda şarkının değişmesine ve kimliğini bulmasına izin veriyoruz. Doğru hissettirene kadar. ❏ Grubun adı da, üyeleri de defalarca değişti. Bu değişiklikler müziğinizi nasıl etkiledi? Chris, grubun başlangıcında çok önemliydi. Editors onsuz olmazdı ama Justin ve Elliott gruba dahil olduktan sonra çok farklı yerlere gidebildik. Müziğimize kattıkları bizi çok özgürleştirdi, biraz yaşlı olmalarına rağmen. ❏ Kısıtlamalar kalktığında, ilk konseriniz nasıl geçecek sizce? Planlarınız var mı? Çok ileri düşünüp sahnede olmayı hayal etmeme izin vermiyorum, daha çok zaman var. Yine de kesinlikle umutluyum, güzel zamanlar gelecek.

Editors

‘Karanlık olmadan ışık olur mu?’

ondralı grup Marine Store Dealer yeni single'ları Frame'i yayınladı. Gruptan Gemma Upton, Martin Pearce ve Eray Çaylı merak ettiklerimizi yanıtladı. Bu grubun müziğiyle hemen tanışın! ❏ Nasıl tanıştınız? Gemma: 15 yaşımdan beri çeşitli gruplarla çalıştım. Marine Store Dealer 2015’te kişisel bir proje olarak başladı. Yılın sonlarında John Sampson’la stüdyoya kapanıp birkaç parça çıkardık ama canlı çalmak için gruba ihtiyacım vardı! Martin’le bir arkadaşımız tanıştırdı, davul makinesi kullanarak çaldık birkaç kere. Birinde Eray seyircilerin arasındaydı, gerçek bateriye ihtiyacımız olduğunu ve kendisinin doğru kişi olduğuna ikna etti bizi! 2019’dan beri güzel bir müzikal hayalinin içindeyiz. ❏ Watching You için ‘gülerken ya da ağlarken dinlenebilir’ demişsiniz. Bu tavır imzanız olmuş galiba. Gemma: Karanlık olmadan ışık olur mu? Albümdeki çoğu parça kederden besleniyor. Eray: Gemma’nın sözleri çok güçlü, genelde doğrudan bir hikaye anlatmak yerine hayal gücünüzü çalıştırıyor çünkü. Bu yüzden ilk dinlediğimden beri grubun en büyük hayranıyım! Hayatta iniş ve çıkışlar var,

şarkılarda da. Davulları yazarken böyle düşünüyorum. Martin: Genelde bestelere bakarak çalışıyorum, sözlere değil açıkçası. Umursamadığımdan değil tabii ki, müziğe eklemelerim içimden geldiği gibi oluyor. ❏ 2020 gibi 'harika' yılda çıkış yapmak nasıldı? Eray: Konserlerimizin iptal olması çok kötü, halen aynı sahnede bulunamadık. Yeni şarkıları çalmayı ne kadar istediğimizi tahmin edebilirsiniz. Niye iyi hissettirmediği anlaşılıyordur! İnsanlara erişmek için sosyal medya uzmanı olmak zorunda kaldığımız bir dönemdeyiz, kişisel olarak beceremediğim bir şey. İyi bir yönü varsa şu olabilir; pandemi

Marine Store Dealer

nedeniyle şarkıların yeni yönleri ortaya çıktı. Sera Bal’ın sinema dehasıyla birleşince Frame’in klibi gibi işler yapabildik. ❏ Birleşik Krallık Maliye Bakanı, “Müzisyenler eski işlerine dönmeli” dedi. Ne düşünüyorsunuz? Martin: Sanırım tanıdığım her müzisyenin günlük bir işi var. En üstteki gruplar iyi durumdadır, telif ücreti gibi şeyler yeterli olabilir ama diğerleri için mümkün değil. Geçinmek için konser gelirlerine ihtiyaç duyanlar çok zorlanıyorlar, ‘eski işlerine’ dönmesi gerekenler buradan gelecek. Bir de diğerleri var. Politikacılar ne kadar televizyon izledi, müzik dinledi acaba, merak ediyorum. Eray: Hükümet sonradan kaldırılan bir poster yayınladı, IT departmanında iş bulacak bir balerini gösteriyordu. Sosyal medyada biri incelemesini yaptı; fotoğrafçı, grafik tasarımcı, mimar… bunlar olmasa o poster de olmazdı. Zaten hak ettiğini kazanamıyordu bu insanlar, şimdi bir de ‘gereksiz’ deniyor. ❏ Sırada ne var? Eray: Klipler gelecek. Yeni parçalara çalışıyoruz, konserler de olacak. Pandemi bittiğinde Türkiye’ye gelmemize engel bir şey de yok. Merhaba organizatörler!


44

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Caz albümüne çalışırken rap dinleyebiliyorum’ Ahmet YATĞIN

K

artonetle birlikte albüm kapağı tasarımları gölgede kaldı diye düşünülüyordu. Ancak aksine daha sınırları aşan kapak çizimleriyle karşılaşmaya başladık. Şu sıra albüm kapak çizimleriyle karşımıza çıkan isimlerden biri Beril İrman’dı. Çizer İrman, Childish Gambino, Kalben, Şokopop ve Anatolian Rock Revival Project gibi isimler için çizimler yaptı. Yeni neslin kartonet çizerleriyle sohbetimize İrman ile başladık. ❏ Müzik için çizmek, müzisyenlerle çalışmak nasıl? Kendimi en iyi ifade edebildiğim işler genellikle müzisyenlerle çalışma fırsatı bulduğum projeler oluyor. Sound’unu kendi çizgime yakın bulduğum ve gerçekten severek dinlediğim müzisyenlerle çalışmayı tercih ediyorum. Bu da kendimi özgür hissettiğim çalışmalar ortaya çıkarmamı sağlıyor. ❏ Nasıl bir çalışma yöntemin var? Albüm kapağı çalışmalarında tüm şarkıları bazen defalarca dinleyip sanatçının anlattığı hikayeyi ve temayı, çizimle yaratmak oldukça keyifli bir iş. Çünkü her şarkının ayrı bir ruhu var ve oluşturduğunuz dünyaya her ruhtan bir parça katmak güzel oluyor. Ayrıca son dönemde beni en çok mutlu eden müzisyenlerin EP’leri için Spotify Canvas tasarımları yapmak oldu. Müziği dinlerken aynı zamanda çizim de izlendiği için bir film sahnesi gibi düşünüyorum ve o şekilde yaratıyorum. ❏ Kişisel hayatında müziği nerde tutuyorsun? Müzik yapmaktan ziyade çok iyi bir dinleyiciyim. Hayatımın her alanında müzik hep var. Evet, ufak denemeler yapıyorum fakat pek bu konuda iddialı olduğumu söyleyemem. Eğlenmek için demolar kaydediyordum fakat biraz ara verdim. ❏ Birçok çizerin, çizim yaparken müzikler dinlediğini biliyoruz. Senin yöntemin nedir? Çalışırken sürekli müzik dinliyorum, nadiren de olsa sessiz çalışmayı tercih edebiliyorum. Dinlediği müziklerden çok

etkilenen biriyim. Müziğin sound’una göre renk tercihlerim bile değişebiliyor. Bir iş boyunca dinlediğim albümlerin etkilerini fal bakar gibi dışarıdan bir gözle incelemek çok hoşuma gidiyor. Çok geniş yelpazede farklı tarzlar dinliyorum. Müzisyenlerle çalışırken albüm cover art veya EP çizimlerinde o müzisyeni dinleyerek çalışıyorum. Bazen hep aynı şeye odaklanmak sınırlandırabiliyor onun için belli noktalarda zıt bir janra dinleyip kendimi reset’liyorum. Örneğin, caz tarzında bir albüm için çalışırken arada rap dinleyebiliyorum. ❏ Türkiye’de mesleğinin imajı nasıl? Türkiye’deki sanat algısına bakmak gerek. Farklı disiplinlerdeki çoğu sanatçı aynı dertlerden muzdarip. Sanata bir iş ve meslek olarak bakılmaması en büyük problemlerden biri. Örneğin, bir iş yapılacak fakat karşı taraf bunu bütçesiz yapabileceğinizi düşünüp size bunu sorma cüretini kendinde bulabiliyor. Ve bu cürette bulunanlar bazen ajans ve marka da olabiliyor. Trajikomik gerçekten... Yıllardır bu gibi durumlarla karşı karşıya geliyorum, önceden karşı tarafı kibar bir dille iğneleyip bu durumun tuhaflığını açıklamaya çalışıyordum ama son dönemde vaktimi harcamamak adına cevap vermeden geçiyorum. Çizerlere bu şekilde yaklaşılmasının sebebi, özellikle üretmeyen kesim tarafından dışarıdan ‘hobici’ gözüyle bakılıyor olması. Bu yüzden sanatçılar üretimlerinin değerini karşılamakta zorluk çekiyor. ❏ Karantinada evde geçirdiğin süre sana yeni fikirler getirdi mi? Vaktimin çoğunu evden freelance çalışarak geçirdiğim için bir bocalama yaşamadım. Aksine daha çok üretimlerime yoğunlaşma fırsatı buldum. Evde geçirdiğim süre boyunca uzun zamandır ertelediğim projelerin başına oturma motivasyonu yakaladım. Daha uzun vadeli projeler için başlangıçlar yaptım. Benim için pozitif anlamda değişiklikler oldu bunlar üretimime de yansıdı. Ben olumlu bir süreç yaşasam da umarım en kısa sürede her şey eskisi gibi olur.


45

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Şarkılar bana ne istediğini söylüyor'

Selin SANLI

Ü

çüncü yeniler olarak adlandıran, alternatif müzik türüne son zamanlarda yön veren isimlerin teklileri, albümleri dikkat çekici. Seçtikleri kapakları da… Canozan, Duhan Demirci, Birkan Nasuhoğlu, Dolu Kadehi Ters Tut gibi isimlerle çalışan sanatçı Deniz Bayoğlu’nun adını daha sık göreceğiz belli ki. Bayoğlu ile albüm kapağı çizme ritüellerini konuştuk. ❏ Bize çalışma tarzından bahsedebilir misin? Yağlı boya yapıyorum genelde ama akrilikle yağlı boyayı karıştırdığım da oluyor. Sonra gelen işe göre işi dijitale çevirip bilgisayarda oynamaya başlıyorum. Albüm kapağı işi geldiğinde öncelikle şarkıları attıkları için oturup düşünme süreci başlıyor. Şarkılarda tam olarak ne anlatılmaya çalışıldığını çözmeye çalışıp sonra bunu görsel düşünüyorum. Senaryo yazmak gibi, belirli karakterler oluşturup hikayeyi yansıtmaya çalışıyorum. Görselle şarkıların uyduğunu hissettiğim zaman genelde iş bitmiş oluyor. Karşı taraftan aldığım feedback’ler çok önemli. Genelde arkadaşlarımla çalıştığım için brief konusunda müthişler. İstedikleri şeyi tam olarak hayal etmemi sağlayacak şekilde

anlatıyorlar. Birlikte hayal ediyoruz, en eğlenceli kısmı da bu! ❏ Albüm kapağı çizerken yaşadığın zorluklar neler peki? Kafanda yarattığını çıkaramadığın ya da çizmekten vazgeçtiğin oldu mu? Genelde soğuk renkleri seviyorum. Uzay ve deniz temalı resimler yapıyorum. Konuyu oraya çekmenin bir yolunu buluyorum diyelim. Ama şarkı ne istiyorsa ona göre hareket etmek gerekiyor tabii. Neşeli bir şarkıyı soğuk renklerle doğru veremeyebiliriz ona göre renkler seçip duyguyu doğru vermeye çalışıyorum. Doğru brief gelmediği zaman yolumu kaybetmiş gibi oluyorum. Hikaye ve duygu var ama oraya nasıl gideceğimi söyleyecek bir rehber yok gibi hissediyorum. Alıp başaramadığım işler de oldu. Çizmekten hiçbir zaman vazgeçmedim daha fazla üretememe durumunu tecrübe ettim. 30 tane yaptıktan sonra 40’a gelemeyebiliyorsunuz. Resim biraz sabır işi. Teknik beraberinde geliyor. ❏ Nasıl bir şey çizmek istediğine nasıl karar veriyorsun? Şarkılar bana ne istediğini söylüyor zaten. Yazan kişinin ne yaşamış olabileceğini hissetmeye çalışıyorum. Bir türlü empati kurma ihtiyacına benziyor. Manevi bir

değer katmaya çalışma çabası ve var olan şeyi görsel hayal etmeye çalışıp bunu gerçekten çizebilmek beni yeterince tatmin ediyor. Her türlü çok eğlenceli bir iş. ❏ Kapakları çizerken çalıştığının sanatçının parçalarını mı dinliyorsun? Defalarca o şarkıyı dinliyorum. ❏ Çalışmalarında renklerin önemi çok büyük. Mavi ve siyah renklerini baskın olarak görebiliyoruz. Bu renklere olan bağlılığının sebebi nedir neler gizli renklerinde? Bende bir çeşit bağımlılık yarattı. Beni o kadar rahat ve mutlu hissettiriyor ki... Bu durum zamanla karanlık duygulardan arınma, o duyguları dönüştürme adımına kadar evrildi. Mavi, en yakın hissettiğim renk sanırım. Garip bir huzur buluyorum. Hiçbir zaman sıkılmayacağıma eminim. ❏ Peki Deniz Bayoğlu’nun beğendiğini beş albüm kapağını öğrenebilir miyiz ? Coldplay – Paracutes 2000 Red Hot Chili Peppers – Stadium Arcadium 2006 Radiohead –Ok Computer 1997 Kt Tunstall- Eye To The Telescope 2005 Nothing But Thieves – (deluxe) 2015


46

HABER

KASIM 2020

Pop müziğin ergen rüyası nasıl sona erdi?

The Atlantic'ten çeviren

Batuhan K. OCAKÇI

O

n sene önce Katty Perry’nin müzik anlayışı popülerken bugün artık niş sayılıyor. Popülerlikle tanımlanan bir tür nasıl popülerliğini yitirdi? Katty Perry’nin çok ses getiren, on yıl öncesinin Teenage Dream albüm dönemini hatırlayan herkes onun “Bugünlerde canlı bir çizgi film karakteri gibiyim” sözlerinden ne ifade etmek istediğini anlayacaktır. Çünkü o zamanlar kafanızı çevirdiğiniz her yerde baston şeker gibi giyinmiş, göğüslerinden krem şanti fışkırtan, kafasında mavi peruğuyla bugünün emojileri gibi sırıtan bi Katy Perry görürdünüz. Kendisi gibi müziği de karikatürizeydi: Lise partilerinin, baştan çıkarıcı uzaylıların ve Daisy Dukes'teki kızların bikinili hallerini bir araya getiren şarkı sözleriyle oldukça basit ve saçmaydı. Fakat insanlar sevmişti, albüm Amerika’da toplam 5 tane liste birincisi tekli çıkardı ve daha önce yalnızca Michael Jackson’un Bad şarkısının başarmış olduğu 8 defa Platin Plak ödülü kazandı. Perry, renkli görünümler ve ezici şarkılarla hakimiyet kurmakta yalnız değildi. Teenage Dream, kendi kostümlü kurgularını satan kadın pop şarkıcısı dalgasının tam da ortasında geldi: Yürüyen bir Gaudí katedrali olan Lady Gaga, EDM opera dünyasını

sarsıyordu. Beyoncé, alter egosu Sasha Fierce kılığında parlıyordu. Nicki Minaj, anime silüetleri ve fuşya desenlerle sürekli karakter değiştiriyordu. Parıltılı Kesha, savaş çığlıkları atıyordu. Her şarkıcı etkileyici şeyler başardı, ancak hiçbiri, Perry’nin Teenage Dream albümünde yaptığı gibi, pop müziği ticari, estetik veya sosyolojik terimlerle bu kadar saf bir şekilde bir araya getirmedi. On yıl sonra, 2010'ların başındaki fanteziler sona ermişti ve Perry ve arkadaşları vites değiştiriyor gibiydi. Rihanna, bir moda ve makyaj imparatorluğu kurmak üzere müzik kariyerine ara verdi. Beyoncé, odak noktasını canavar tekliler üretmesi gerekmeyen zengin dokulu görsel albümlere çevirdi. Gaga, dans pistlerinden uzunca bir süre uzaklaştıktan sonra, ilk günlerindekine benzer ses ve görünüşle geri döndü. Günümüz genç yıldızları sınıfı için Teenage Dream zayıf bir etkiye sahip gibi görünüyor. Billboard Hot 100, büyük ölçüde rap, politik rap ve emo rap'in ve birkaç country müziğin alanı gibi duruyor. Halsey ve Billie Eilish gibi insanı aşırı derecede yakalayan şarkıcılar hâlâ gündemde olsa da hiçbiri Teenage Dream albümünün yarattığı etkiyi yaratmıyor. Dolayısıyla ticari müziğin son durumu, pop'un uykuda olduğunu, ölmek üzere

olduğunu hatta öldüğünü belirten birçok yoruma yol açtı. Bu dikkate alınması gereken komik bir kavram, popüler müzik ne olursa olsun tanımsal olarak popüler olan değil midir? Bir anlamda evet. Ancak pop aynı zamanda sık kullanılan akorlara, yapılara ve mecazlara sahip bir kompozisyon geleneğini de ifade eder. Pop tüketimi kolay duygu ve melodilere yönelir; insanı hareketlendirir ama dans ettirmez. Bir bakıma 'hepçil' denebilir, rock, rap ve country müziğin elementlerini kendi potasında eritir. 2010'ların başındaki gerginlik, pop'un karşı konulmazlığının zirvesine benziyordu, ancak bugün durum farklı. Hepsi Perry’nin son on yıldaki yolculuğunun gösterdiği şeye indirgenebilir: Yaşam ve dinleme alışkanlıkları toz pembe bir dünya algısı için çok karmaşık hale geldi. Pop birçok kez ölmüş ve yeniden doğmuş gibi göründü. 2000’lerin başında, müzik endüstrisi gençlere hitap eden üretim harikası şarkılarla birlikte karlılığının tarihi zirvesine yaklaşmıştı. Ancak 2000'lerin ilk birkaç yılında internet sayesinde CD satışları düştü, 'NSync gibi erkek grupları parçalandı ve Britney Spears’ın paparazzilerle uzun süredir devam eden yüzleşmesi çirkin bir sonuca ulaştı. Aynı sıralarda


47

HABER Pink, Kelly Clarkson, Ashlee Simpson ve Avril Lavigne gibi isimler parlamaya başlamıştı. Gwen Stefani aynı dönemde rock grubu frontmanliğinden dans pisti divalığına terfi etmişti. Bu tür sanatçılar, Spears'ın şekillenmesine yardımcı olan aynı yapımcılar ve söz yazarları tarafından sıklıkla destekleniyorlardı. Fakat Perry buna bir son verecekti. Perry, 2009'un sonlarına doğru One of the Boys'un devamını kaydetmeye başladığında, eski bir kabare şarkıcısı olan ve gizemli görsellere ve bir elektro dans tarzına sahip Lady Gaga'nın da çıkışı sayesinde müzikal dünyası yeniden değişti. Gaga'yı farklı kılan sadece güçlü euro-club ritimleri değil, aynı zamanda kişiliği ya da 'eksikliğiydi'. Sıradan girişimlerinden vazgeçen Gaga, derin bir görünüm yaratıyordu. Böylelikle Prince, Madonna ve David Bowie'nin büyüleyici eserlerini 'YouTube dönemi' için güncellemiş oldu. Perry de dahil olmak üzere akranlarının çoğu notunu aldı. Teenage Dream, Gaga'nın yaptığı her şeyden daha hafif ve mutluydu, ancak Perry’nin önceki çalışmaları kadar elektronik ve hayal ürünü idi. Teenage Dream’in başlık parçasındaki düşünce - “you make me feel like I’m living a teenage dream” - pop’un çekiciliğini gerçekten özetlercesine akıl almaz bir acelenin ve aynı zamanda akıl almazlığın açığa vurumuydu. NPR albümle ilgili "Perry’nin kendisinin farkında olması onu ilginç kılıyor" övgüsünde bulunmuştu. Şüpheci eleştirmenler bile California Gurls ve Firework gibi göze çarpan teklileri dile dolandıkları için hakkını teslim etmişlerdi. Tüm bunlar Teenage Dream'in 2012'nin başlarına kadar listelerde inanılmaz gücünü sürdürmesini sağladı. Albümün o yıl deluxe baskısının yayımlanması Part of Me parçasını altıncı bir numaralı tekli olarak listelere soktu. Kendi üretimi olan aynı isimli belgeseli de aynı zamanda piyasaya sürdü ve Amerikan Box Office’te 11'inci en çok gişe yapan belgesel olarak yerini aldı. Yine de belgesel bugün Perry’nin parlak imajına yer vermesiyle hatırlanmıyor. Tur sırasında, Perry’nin komedyen Russell Brand ile olan evliliği dağıldı ve kameralar, São Paulo’da sahneye çıkmadan hemen önce onun ağlamasını yakaladı. Bu, şimdi efsanevi olan fakat neticede yürek burkan bir sahne. Teenage Dream’in coşkusunu gerçek hayat mücadelesine katarak ve Perry’nin müziğinin kişinin sorunlarını güçlendirmek değil, kaçmak için yaratıldığı duygusunu yansıtarak albümü başarılı kılan şeyi tam olarak altüst ediyor gibiydi. Perry, ana akım müzik yörüngesinde önemli bir dönüm noktası olarak yer eden bir sonraki albümünü 2013 yılında çıkardı. Prism, çokta gizli olmasa da Perry’nin bir başka yönünü ortaya koymaya çalıştığı bir albümdü. Ancak şarkıların tebrik kartı seviyesindeki mesajları, ucuz maneviyatı ve garip janra sıçramaları, Perry'nin gerçek bir atılım yapmaktansa sadece kostümlerini değiştirmiş gibi görünmesini sağladı. Yine de büyük bütçeli şarkı üretiminin güçlü bir gösterisi olan ve tam bir klişe töreni Roar ve Dark Horse parçaları listelerde bir

KASIM 2020

numaraya ulaştı. Albüm, Perry’nin önemli yapımcı Dr. Luke ile son buluşması oldu. Yapımcı ile yalnızca olumlu deneyimler yaşadığını iddia etse de Perry, Kesha’nın 2014’teki davasından beri Dr. Luke ile bir şarkı kaydetmedi. Kesha'nın davası, 2010'ların başındaki kaygısız popun karanlık gerçekler üzerine inşa edildiğine dair bir his uyandırdı çünkü Perry ve Gaga, en kârlı yıllarını kişisel olarak işkence olarak tanımlıyordu. Daha geniş sosyal ve politik gelişmeler - Black Lives Matter, #MeToo hareketi ve Donald Trump'ın seçilmesi - en anlamsız görünen eğlenceler için bile artık görmezden gelmenin imkansız olduğunu kanıtladı. Perry, Rolling Stone ile yaptığı son röportajda, "İlk ortaya çıktığımda, dünyada farklı bir zihniyette yaşıyorduk. Hayatın tepesinden uçuyorduk. Olduğumuz kişiler gibi mücadele etmiyorduk. Çok fazla bölünme yoktu. Tüm eşitsizlikler bir nevi paspasın altındaydı. Konuşulmamıştı. Bizimle yüzleşmiyordu. Şimdi gerçekten bizimle karşı karşıya" diyordu. 2017 çıkışlı albümü Witness, genç yıldızın politik olarak nasıl uyandığına dair bir 'ambalajla' geldi ve gerçek Katheryn Hudson'dan daha fazlasını göstermek için Katy Perry karakterini geri çekmeye karar verdi. Hayranların onun uykusunu, uyandığını, eğlendiğini ve terapiye gittiğini izlediği birkaç günlük canlı yayın, kesinlikle artık posterleştirilmiş bir resim gibi görünmek

istemediğini gösterdi. Yeni albümü Smile, Witness albümü sürecindeki ticari ve eleştirel hayal kırıklığına açık bir tepkiydi. Kişisel yaşamına da açık göndermeler vardı. Never Really Over Orlando Bloom ile yaşadığı sancılı ilişkiye oldukça benzerdi. Perry, What Make a Woman’ın çarşamba günü doğan kızına bir mektup olduğunu söylüyordu. Fakat yine de çoğunlukla genel terimlerle iletişim kuruyor kaldırımlarda büyüyen çiçekleri ve çatılmış kaşları tasvir ediyordu. Teenage Dream'in patlayıcı iyimserliğinin yerini kararsızlığa bıraktı, ancak müzik modu buna uygun olarak gerçekten değişmedi. Bu durum Perry’nin kemik kitleye yönelmesine neden oldu. Çünkü basitliği gerçekten iyi yapmakta başarılı olan saf pop, bugün artık büyük ölçüde niş bir sanat formu. Örnekse Carly Rae Jepsen, yıllardır gerçek bir hit şarkısı olmamasına rağmen konser salonlarını doldurmaya devam ediyor. Müzik tüketiminin artık baskın biçimi olan streaming, dikkat isteyen ancak çok az derinlik sunan parlak şarkıları ödüllendirmiyor. Bunun yerine, günümüzün belki de en karikatürize figürü olan Post Malone tarafından yapılan türden canlı fon müziği daha çok rağbet görüyor. Aynı zamanda, hepsinin gerçek hayatla bir ilgisi varmış gibi hissettiren bir bağlamda sunulan argo sözlü, senkoplu ritimli hip-hop’un da rağbet gördüğü söylenebilir.


48

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Ses mühendisliği eğitimi almak istiyorum'

Selin SANLI

Y

eni bir müzisyen olarak anılsa da epeydir sektörde Damla Topçu. Bir dönem Edis’in de vokalistliğini yapan Topçu, kariyeri boyunca çeşitli projelerde yer aldı. Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeki Damdaki Kemancı Müzikali’nde sahne aldı. Şimdi solo kariyerine devam ediyor. Pop ve R&B türlerinin bir araya geldiği Tek Derdim, deneyimli müzisyen ve şarkıcı Damla Topçu’nun solo müzik kariyerinde attığı ilk adım niteliğinde. Topçu ile sohbet ettik. ❏ Tek Derdim'in parçanın oluşum sürecinden bahsedebilir misin? Eren Erdol ile beraber tasarladık. Eren bana ulaştı, çalıştığı düzenlemeleri dinledik ve kafamdaki sound’a yakın olanlar üzerinde çalışmaya başladık. Tek Derdim’in sözsüz versiyonu uzun süredir anlatmaya başlamaya en yakın hissettiğim şey oldu. Kafamda düzenli olarak dönen kelimeler melodiler duyulabilir hale kendiliğinden geldi. ❏ Parçanın sözlerinde senden bir şeyler görmek mümkün mü? Karşılıklı yanlış anlaşılmalara kurban gittiğimizi anladığım bi anda çıkmıştı. Şehir hayatı dinamiklerinin ikili ilişkileri nasıl etkilediğini anlatıyor temelde. Çağımızın iletişim problemleri, sentetikleşen duygular ve buna bağlı iç hesaplaşmanın dışavurumu… ❏ İlk teklinde Andrew Coleman ve Stuart Hawke çalışmak neler kattı? Prodüksiyon sürecinde Eren’in önerisiyle vokal miksinde Andrew Coleman’la çalıştık. Başta Justin Timberlake ve Pharrel olmak üzere birçok başarılı müzisyenle çalışmış biri. Kendisinin şarkıda katkısının olacağını düşünmek bile beni çok heyecanlandırdı. Sonuç şaşırtmadı. Sesin

rengine çok değer veren bir mühendis. O da 2000’ler sound’unu hissetmiş olacak ki şarkının sonuna fade out eklemişti. Bazen insanları hiç tanımasanız bile sadece çalışma şeklinden süper bir insan olduğunu anlayabiliyorsunuz. Stuart Hawkes da benzer global vizyonla son güzel dokunuşları ekledi. ❏ Damdaki Kemancı Müzikali’nde yer aldın. Bir dönem Edis’in de vokalistliğini yaptın. Kurumsal hayatı bırakmamın ardından iyi bir Türk prodüksiyonunda bulunabilmek bana işaret gibi gelmişti. Daha doğru bir yolda kendime daha yakın hissettiğim insanlarla birlikteydim. Kendimi bildim bileli performans beni hep heyecanlandırdı. Birçok proje kapısı arka arkaya açıldı. Çok iyi oyuncularla ve müzisyenlerle çalışma fırsatım oldu, çok şey öğrendim ve ilhamlandım. Edis’in sahnesinin bambaşka dinamikleri vardı. Işığından koreografisine her şeyin uyum içinde olduğu çok büyük sahneleri tecrübe ettim. ❏ Bundan sonraki planların neler? Yeni şarkılar yapıyorum. Şarkı yazarlarının müzik prodüksiyonunu öğrenmesi artık çağımızın bir gereği. Prodüksiyona dair eğitici içerikler artık çok kolay ulaşılabilir ve uygulanabilir. Hem prodüktörlerle aynı dili konuşmamıza yardımcı oluyor hem de bazen anlatarak anlaşılmayacak sesleri kendimiz tasarlayabiliyoruz. Prodüksiyon aşamasında oransal olarak kadınların yeri çok küçük. Müziğini kendi şekillendiren kadınlar görmek beni en motive eden şeylerden. Ses tasarımı ve mühendisliği üzerine eğitim almak ve kendimi geliştirmeyi de çok istiyorum.

Damla Topçu

2020 Tek Derdim

Can Oflaz

‘Bu son olmayacak’

Ahmet YATĞIN

Ç

ıkardığı Hayal albümünün ardından dinleyicilerini şaşırtan bir video ile karşımıza çıktı Can Oflaz. Sürpriz, en sert görünenlerimizin bile gizlice dinlemiş olduğu Radiohead’in şarkılarından geldi. High and Dry şarkısının loop cover’ı ile karşılaştık. Hemen sorularımızı Can’a yönelttik. ❏ Loop işi nereden çıktı? Loop maceram aslında 2017 yılında kendi albümüm için şarkılar yazma döneminde başladı. Stüdyodan çıkmadığım aylarda dinleyicilerim konserlerimin olmamasından dolayı sorular soruyordu. Bu yüzden stüdyoda kendi kendime müzik yapmanın yollarını araştırdım. Böylece loop tekniği ile bunu yapabildiğimi keşfettim ve Sezen Aksu’nun Vay adlı şarkısını loop cover olarak yayınladım. Vay ile başlayan Fikrimin İnce Gülü ile devam eden ve Vazgeçtim ile bitirdiğim bu Türkçe loop cover yolculuğunu Hayal albümüm ile 2019’un son aylarında yayınladık. Şimdi de İngilizce şarkılar için benzer bir yolculuğun başladığını düşünüyorum. High And Dry ilk yayınladığım İngilizce loop cover, fakat bu son olmayacak. ❏ İleride size ait şarkıları daha sık görecek miyiz? Aslında tüm kariyerim boyunca hep akışta olduğumu hissettim, strateji izlemek gibi bir yolum olmadı. Hep kalbimin sesini dinledim. Şimdi kalbimin sesi de kendi bestelerimin zamanı olduğunu söylüyor bana. Aşk Mı Meşk Mi adlı şarkımı geçen sene yayınladık, fakat sonrasında pandemi sürecinden dolayı yayınlayamadığımız şarkılarım beklemede kaldı. İlk odak noktamız aslında burası olacak. ❏ Multi entrümanistsiniz, enstrüman öğrenmekte zorlananlara tavsiyeleriniz var mı? Sanırım en önemli şey sabırlı olmak. Sonraki aşama da düzenli çalışmak. Enstrüman öğrenmek keyifli olduğu kadar da aslında zor. Kabiliyet ve yetenek önemli unsurlar ama daha da önemlisi bence çalışkan olmak. Tabii zevk duymadığınız heyecanlanmadığınız bir şeye saatler harcamak zor olabilir, fakat heyecan duymadığınız şeyin enstrümanın kendisi mi yoksa çalışma stiliniz mi olup olmadığına dair düşünmek bence önemli. ❏ Sırada bizi hangi projeler bekliyor? İngilizce loop cover’lar devam edecek, bunun haricinde asıl heyecanım yayınlamak istediğim kendime ait şarkılar olacak. 2020 yılı hepimiz için ilginç geçiyor. Fakat karantina sonrası için çok heyecanlandığım şeyler var. Kendime ait sound’umda ciddi değişiklikler yolda. Dinleyicim ile paylaşmak için sabırsızlanıyorum.


49

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Ben de zamansız olmak istiyorum'

Gökhan KAYA

U

zun zamandır, Türk pop müzisyenlere geri vokallik yaparken gördüğümüz Aybüke Albere, solo kariyerine iyice yoğunlaştı. Yeni şarkısı Korkmam Ben ile dikkat çekti. Tek taraflı bir aşkı anlattığı şarkının klibi şarkının dikkat çekmesinde etkisi büyük. Kimisi seksi dese de Albere kendini olumlama olarak yorumluyor klibi. Detayları kendisinden dinledik. ❏ Korkmam Ben'in hikayesi nedir? Korkmam Ben bir gece yarısı stüdyoya gitmemle şekillenen bir şarkı. Güneş doğarken bitirmiştik şarkıyı Çağrı, Adnan ve ben. ❏ Klibinin izleyene ve dinleyene hangi duyguları uyandırmasını istediniz? Kendine güvenen, cesur, kendini seven bir kadın görmelerini istedim. O yüzden kendime dokunuyorum sürekli klipte. İnsanlar kendilerini sevmekten ve kendilerine dokunmaktan çekiniyorlar. Hep başkalarına veriyoruz o sevgiyi ama esas mesele öncelikle kendimizi sevmek ve önemsemek. ❏ Korkmam Ben diyerek kariyerinizde aldığınız en büyük risk ne oldu? Herkesin bu tutmaz dediği ama benim bayıldığım ikinci şarkımı kendi imkanlarımla hiçbir destek almadan çıkartmak oldu, iyi ki de oldu.

❏ İzmir’in kariyerinizdeki etkisi nedir? İzmirli olmak fütursuzca adım atabilmek ve ‘O ne dedi bu ne dedi’ diye düşünmeden kafamın dikine dikine yürümemi sağlayan faktördür. İzmir’in lodosu gibiyim, baş eğmem ben. ❏ Müzik dünyasında size verilen en güzel tavsiye ve en kötü tavsiye ne olmuştu? Masumiyetini kaybetme demişti çok önemsediğim biri. Benim de en çok dikkat ettiğim o. Kötü tavsiyeler o kadar çok ki... ❏ Sosyal medyada “Pop ölmedi” diyorsunuz. Pop müziği neye evrildi sizce? Popüler müzik zamana evrildi, hızlı ve dijital. Ben her zaman 90’lar ve daha gerisini referans alarak repertuar yapıyorum ve kendimi ifade edebiliyorum. Benim pop müziğim oralarda işliyor ki zaten hep geri dönen zamansız işler onlar, ben de zamansız olmak istiyorum. ❏ Dijital konser ve festivallere bakışınız nedir? Dijitalleşeceğiz elbette. Dünya oraya gidiyor, bizden sonraki nesillerde. Meraklı gözlerle bakıyorum ben de, uyum sağlayacağız tabii. ❏ Sahne alamamak size nasıl hissettiriyor? Sahne almamak benim ışığımı söndürüyor. Hayatımızı kökten etkiledi pandemi, kimliğimizi etkiledi. Plan yapmamak gerekliymiş bir de onu öğrendik. Bundan sonraki planlarınız neler? Kasım sonu bir şarkı daha geliyor Sıklıkla şarkı yapıp Nisan ayı gibi Türkiye turnesine çıkmak ve her yerdeki seyirciyle buluşmak hayalim. Bakalım, bize neler gösterecek hayat.

Erkin Arslan ile zaman tüneli

Gökhan KAYA

P

iyanist, besteci, söz yazarı, aranjör, prodüktör Erkin Arslan, 1991’dan beri müzik sektöründe. Levent Yüksel, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Fatih Erkoç gibi başarılı birçok başarılı müzisyenle çalıştı. Solo müzik kariyerine devam ederken 2007’den beri de reklam, dizi ve film müzikleri de yaptı. Müziğe birçok alandan yaklaşan Arslan’ın solo projelerinin ardındaki hikayeleri sorduk. Kadın Dediğin Zor Şey (2018)

Kadın olgusunu tarif etmeye çalıştım ve başaramadım. Yaparken çok eğlendiğim bir şarkıydı. Kariyerimi başlatan şarkı oldu. İlk göz ağrım olduğu için bende yeri ayrıdır.

Mesopotamia (2019)

Bana tek bir eserin olacak denseydi Mesopotamia’yı seçerdim. İç dünyamı en iyi yansıtan eserim olarak gördüğümü söyleyebilirim. Göbeklitepe’nin bulunuşu insanlık tarihi için muazzam bir keşifti ve bir sanatçı olarak beni inanılmaz etkiledi. Kendimce sonsuzluğu tarif etmeye ve insanlara müzikle Mezopotamya'yı tasvir etmeye çalıştığım bu eser çıktığı ilk hafta İstanbullu Gelin dizisinin final sahnesinde kullanılınca bir anda çok geniş kitlelere ulaştı.

Yeşilçam (2019)

Bu eserimde de Türk sinemasının altın dönemine ve o dönemlerde kullanılan müziklerin karmaşık miksajına bir gönderme yapmak istedim. Retro kıyafetler satılan yerlerden alışveriş yapıp, Galata Köprüsü’nde fotoğraf çekimleri yaptık ve o dönemi görsel olarak da canlandırmaya çalıştık.

Rompo Happa (2020)

Yıllardır Jinglehouse'la birlikte çok başarılı film müziklerine imza attık. Cem Yılmaz ile uzun süredir keyif ve heyecanla çalışmaktayız. Karakomik Filmler 2 Deli filmini gördüğümde normalde film müziklerine günde 4 saat çalışırken bir baktım ki ortalama 10 saat stüdyodan çıkmıyorum. Film o kadar etkiledi ve içine aldı ki beni; Rompo Happa’yı bana filmin kendisi yazdırdı. Heyecanla Cem hocayla paylaştığımızda da buna hemen bir klip çekelim önerisinde bulundu ve inanılmaz keyifli bir projenin içinde buldum kendimi.

Koşullu Sevgiler (2020)

2020 Korkmam Ben

Ne yalan söyleyeyim eski sevgilim için yıllar önce "Ya biz niye sebepsiz yere didişiyoruz?" demek istemiştim, diyememiştim ve bu şarkıyı yazmıştım. Kendisiyle çok iyi dostuz ama sayesinde şarkı hepimize yadigar kaldı. İnsanlar bir ilişkide birbirlerine ne kadar az kural koyarsa o kadar uzun süreli mutlu oluyorlar görüşünün şarkı hali desek yanlış olmaz. Bilal Karaman dostumun gitarıyla taçlandırdığı enerjisi hayli yüksek bir şarkı.

Kalp (2020)

Bu eser pandemi dönemi evde piyano çalışırken birden belirdi ve sevgili Fide ile şahane bir düet haline dönüştü. 2020’nin benim için nadir güzel şeylerinden biri oldu. Kendisinin muhteşem bir sesi var. Ayrıca Ores Ores ismiyle de eşzamanlı olarak Yunanca sözlerle çıkan bu calışma her iki ülkede de aynı anda iki ayrı kliple yayınlanarak bir ilke imza attı. Sevgili Cenk Erdoğan dostumun bu şarkıdaki yaylı tanbur solosunu muhakkak dinlemenizi tavsiye ederim.

Bilinmez (2020)

Aybüke Albere

İzmir'den İstanbul’a gelene kadar yolda yazdığım bir eylül şarkısı. Şarkının oluşumu 3,5 saat sürmüş olmalı. Aynı zamanda yeni biriyle tanıştığınızda aslında bir bilinmeze doğru adım attığınızı anlatmaya çalıştım. Sonraki projelerimde de anda kalmak ve aklına ne esiyorsa, tarz ya da ticari kaygı olmadan yapmak anlamında motive etti. Videomite ekibi de YouTube kanalım için şahane bir lyric video hazırlayınca tadından yenmez oldu benim için.


50

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Karantinadan müzikle çıktım' Harun KARABURÇ

I

nternational Guitar ❏ Korona günlerinde Night projesi ile 2019bestelediğiniz parçalardan 2020 yıllarında Avrupa, oluşuyor bu albüm. Bu süreç Amerika ve Kanada’da 88 solo yaratıcılığınızı nasıl etkiledi? konser veren besteci ve perdesiz Bu sürecin bir besteci olarak çok gitar sanatçısı Cenk Erdoğan, önemli olduğunu düşünüyorum. 2020 karantina sürecinde beste Bana faydası çok oldu. Merak Arıyorum Hala yapmayı sürdürdü. Erdoğan’ın ettiğim konuları araştırdım, karantina günlerinden okudum, izledim. Sonuçta hayatın esinlenerek bestelediği müziklerden içinde bize kimse dur demiyor, aksine oluşan yedinci albümü Arıyorum Hala CK hep koşmamız öğütleniyor. Ancak Music Production etiketiyle yayınlandı. anladım ki koşarken arada bir dinlenip Müzisyen yeni albümünü anlattı. rotayı çevirmek gerek. Ben sürekli ❏ Arıyorum Hala albümünün çıkış olarak beste yapan birisiyim. Yollarda, hikayesi nedir? Biraz bahseder misiniz? otellerde, tatilde hiç fark etmiyor benim Arıyorum Hala, bir yol ve yolcu için mekanlar, bu benim yaratılış hikayesi aslında. Uzun süren bir Amerika biçimim. Ancak bu sefer ki bir başka turnesinden sonra Türkiye’ye dönüp oldu diyebilirim. İstanbul’un sessizliğini pandemi sürecine girdim. Bu süreç ne kadar özlediğimi ve bu gürültü hepimizi dinginleştirdi. Bir diğer yandan içerisinde İstanbul’un bize fısıldadıklarını da yordu ve yıprattı. Doğayla bütünleştik. duymadığımızı anladım. Kulak kabarttım Çiçeklerin, insanlar sokakta olmadığında şehre ve duymaya çalıştım sesini. İşte ne kadar hızlı büyüdüklerini fark ettik bütün bu hissiyatların toplamı Arıyorum mesela. İşte bu yaşananlar kendime Hala’da var. sorular sormamı sağladı. Soruların ❏ Albüm sizin için ne ifade ediyor? cevaplarını da en bildiğim yerde, müzikte Bu albüm benim ikinci solo aradım. İşte bu albüm, kendine sorular gitar albümüm. İlk solo albümüm soran bir bestecinin cevaplarını anlattığı KaraKutu benim dinleyicim ile bağımı bir günlük niteliğinde. çok güçlendirmişti ve kariyerimde ❏ Buradaki besteler nasıl bir araya önemli bir dönüm noktası olmuştu. geldi? Arıyorum Hala’nın bu bağı daha çok Bu albümdeki bestecilik yolum ve güçlendireceğini hissediyorum. Solo felsefem “kervan yolda düzülür” idi. Yani olarak çalmak hem çok zor hem de stüdyoma girip sabahtan akşama kadar çok keyifli. Duygu aktarımında arada temalar üzerinden doğaçlamalar yaptım başka müzisyenlerin olmaması, dinleyici ve melodilere yoğunlaştım. Daha sonra açısından büyük bir konsantrasyon ufak bir mola verip geceden sabaha kadar sağlıyor diye düşünüyorum. Ayrıca bir kayıtları yaptım. İlk defa bu albümümde müzisyen solo çalarken ne kadar ‘yalın’ nota kağıtları ve verilmiş kararlar olabilirse o kadar ‘yakın’ olabiliyor. Ben olmadan kayda girdim ve müziği arardım. dinleyicime siz evden çıkamıyorsunuz Yani bir yola çıkıp etrafı gözlemledim, ama ben size çalmaya geldim demek gördüklerimi müziğe aktardım diyebiliriz. istedim bu albümde.

Cenk Erdoğan

Aybüke Poçan ile 5'te 5

Y

eni akım alternatif müziğin yeni isimlerinden Aybüke Poçan, yeni parçası Kaçmadım’ı yayınladı. Yeni parçasını ve gelecek planlarını kendisinden dinledik. ❏ Kaçmadım şarkısının hikayesi nedir? Sosyal medyada “kaybolduğumuz toplumlarla içsel bir savaş vermiştim” sözünü gördük. Bunu biraz daha açar mısınız? Kazanılmasının imkansız olduğunu düşündüğüm bir savaşın içinde içinde yitip gitmenin öfkesini anlatmak istedim Kaçmadım ile. Herkes en zor savaşını kendisi ile veriyor bence ve en kötüsü asla kendimizden kaçamıyor olmamız. O sözle toplum baskısına dikkat çekmek istemiştim. ❏ İlk şarkınızdan bu yana sound ve söz yazarı kimliğiniz nasıl bir yol izledi? Her yeni bir gün söz yazarı için bir gelişim ve birikim olduğunu söyleyebilirim, benim içinde aynen böyle oldu. Sound’umuz eski tarzına göre değişti. Son parçalarımızı Anıl Ulusoy ile birlikte yaptık ve öyle de devam ediyoruz. Sound’umuz şu anda çok daha yenilikçi ve çok daha yaratıcı. ❏ Müzik sektörü hakkındaki olumsuz yorumlar sizi nasıl etkiliyor? Pandemi hepimizi olumsuz etkiledi. Bu stresle yaşamak hepimizi fazlasıyla yordu. Fakat evde zaman geçirmek kendimi geliştirmem için çok büyük bir şans oldu. Müzik sektörü hakkında yapılan olumsuz yorumları fazlasıyla acımasız buluyorum bunlar bizleri gerçekten çok olumsuz etkiliyor. ❏ Müzik dışında bir mesleğiniz var mı? Ben elektrik-elektronik bölümünden bu sene mezun oldum. Ama henüz mühendislik yapmıyorum sadece müzik kariyerime devam ediyorum. Mühendislik disiplini hayatımın her yerinde çok işime yaradı. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? Yeni sound çerçevesinde birçok single yayınlanacak. Bazı şarkılarımızın akustik versiyonlarını da yayınlayacağız. Yeni bir YouTube projesine başlıyoruz.


51

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Yalnız değilsin, maskeler silinince sen de bensin'

Selin SANLI

K

arantina sürecinde herkes en iyi bildiğini yaparak etrafındakilere umut vermek istiyor. Bu üretim çabası, herkesi olumlu etkiliyor. O üretken isimlerden biri de sevgili Aydilge. Evde kalmanın olumsuz etkilerini en aza indirgemek üzere dinleyicilerine müziğiyle moral vermeyi amaçlayan 9 parçalık bir albüme imza attı. Karşınızda 5 soruda Aydilge. ❏ Evden Canlı Canlı, Vol.2 süreci nasıl geçti? Ortak bir kaderi paylaşıyoruz ve aslında tüm ötekileştirmeler anlamsızlaşıyor. İsterdim ki bir mucize olsa ve aşıyı bulsam ama ben sadece müzisyenim. İlaçlarım da yok… Ama belki notalarımla şifa verebilirim. Bu ümitle yola çıktım. Şu dönemde her şey gibi müzik de o kadar mekanik ve prodüksiyona bulanmış durumdaki, hepimizin samimiyete ihtiyacı var diye düşünüyorum. İstedim ki dinleyici evime gelmiş gibi hissetsin. Akustik tatta, sıcacık, samimi bir deneyim yaşayalım. Üç sene önce ilkini yayınlamıştım. Bu karantina döneminde yeniden canlandırdım ve Evden Canlı Canlı 2’yi hazırladım. ❏ İlk klip Yalnız Değilsin parçasına geldi. Bu fikir nasıl oluştu? Dünyanın dört bir yanından insanlar karantina döneminde yaşadıklarını filme aldı, biz de onları birleştirdik. Şarkılarım aracılığıyla “Seni duyuyorum” demeye çalışıyorum. Yalnız değilsin kardeşim, maskeler silinince sen de bensin; sesimi duysan hissedersin.

❏ Albümde iki tane de türkü cover’ladınız. Bu iki türküleri neye göre seçtiniz? Bir dizi için şarkı yaparken, türkülerimizin ruhuna benzeyen Yalnızlık Masalı besteledim. O sırada Gaziantep Yolunda gibi türküleri sevdiğimi hatırladım. Bu albümde de hemen yer verdim. Uzun İnce Bir Yoldayım ise tam bu dönemi anlatmıyor mu sizce de? Gidiyoruz gündüz gece… ❏ Siz çok neşeli bir karaktersiniz. Karantina sürecinde karanlık bir Aydilge ortaya çıktı mı? Aslında herkes gibi birçok kez kalbi kırılmış biriyim. Süper formüllü bir ruhumuz yok ki o kırıkları yapıştıralım. Ama iyi ki de yok çünkü aslında o kırıklar üzerinden öğreniyoruz insan olmayı. Kusursuz insan robottur. O sevmediğimiz kusurlar bize onları giderme, kendimizi geliştirme ve tamamlama fırsatı verdiği için aslında bir anlamda öğretmenlerimiz gibiler. Her gece kendime şu sözleri söyleyip öyle uykuya dalıyorum: Tüm yanlış ilişkilerim, sahte dostlarım, terk edenlerim, hayallerimi mahvedenlerim, hepinize teşekkür ederim. Sizi kaybetmek, bana kendimi kazandırdı. ❏ Aydilge denince aklımıza hep özgürlük düşüyor. Evde olmak sizinin için nasıl bir duygu? Acayip bir kısır döngü. Evde kalmaktan ziyade kendi düşünce ve inanç kodlarımızın içinde hapis kalmak asıl dert. Ben bu süreçte daha çok içsel hapishanemi ve kalbime ördüğüm kördüğümleri sorguluyorum. Yeni besteler yaparak da o düğümleri çözmeye çabalıyorum.

Aydilge

'Gereksiz sesler çıkarmıyorum' Selin SANLI

Ü

Berksan

zerinden yıllar geçse de “çilek” denildiğinde akla ilk onun şarkısı ve adı geliyor! Böyle imza şarkılar müzik kariyerinde önemli… İşletmecilikte kariyer denedi, ama yine müziğe ağırlık verdi pop müzisyen Berksan. Son parçası Darmaduman’ı yayınladı. Ve 4 soruda detaylar... ❏ Neden bu kadar zaman geçti? Yenilenme benim için vazgeçilmez bir süreklilik. Bu sadece dış görünüşümü kapsamıyor tabii. Düşüncelerim ve kararlarım da bundan nasibini alıyor. Bu yolculuğun en keyifli tarafı bence bir yıl içinde en az 3 single paylaşıyorum sevenlerimle. Çok sessiz kaldığım söylenemez. Gereksiz sesler çıkarmıyorum. ❏ Kliple geldi parçan. Altında olan yorumlara baktığımızda birçok hayranın hakettiğin değeri alamadığını söylüyor. Ben sadece müzik üreten ve müziğimi sevenlere ait bir adamım. Bugüne kadar sayısını unuttuğum şarkılarımla varlığımı hep liste başı sürdürdüm. Bu yorumların temelinde çok sevgi olduğunu biliyorum ve buna minnettarım. Ama algıdaki o boşluğun popüler

kültürün dedikodu kazanından geçtiğini de biliyorum. Bu benim yaşam tarzım. Ben kendimi böyle sadece işimle, müziğimle sevilirken daha değerli hissediyorum. ❏ Müzik sektöründen mekan işletmeciliğine sıçramaya nasıl karar verdin? Bu algılara nasıl bu şekilde yerleşti bilmiyorum ama ben hiç işletmecilik yapmadım. Sadece küçük bir maceraydı, öyle başlamıştı… Bir marka kurdum, harika işletmecilerle çalıştım, sonra işler büyüdü ve tahmin edersiniz ki tadı kaçtı. Hayatımdan geçen büyük öğretileri olan bir dönemdi benim için. Yani sadece eğlencesine aldığım bir karardı başında, yaşandı ve bitti. ❏ Bu geçirdiğimiz süreci sen nasıl değerlendiriyorsun? Bir anda tüm bu oradan oraya koşuşturmanın, yetişmenin geç kalmanın, hedeflediklerimin, beklentilerimin asıl önemli olandan çok uzakta olduğunu gördüm. Biz hayatın içinde uydurduğumuz yarışlara katılmaktan, hayatın asıl değerlerini yok sayarak yaşıyormuşuz. Küçücük bir bakteri bize bunu hatırlattı. Geleceğimiz dijital bir dünyadan geçiyor, bunu hepimiz görüyoruz artık. Ben de kendi şartlarıma uygun şekilde o dünyadaki yerimi alıyorum.


52

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Sonraki trendi ben belirlemek isterim’

Zeynep BEŞERLER

T

eklilerle yoluna devam ederken Doğulu Productions’la birlikte yeni bir albüme imza attı Cem Pilevneli. Petek Pansiyonu adındaki ilk stüdyo albümünde 6 parça var. Albümünün adının hikayesi ve Kenan Doğulu ile çalışmasının etkilerini anlattı. ❏ Petek Pansiyon adının hikayesi nedir? İsim 60’larda büyük dedemin inşa ettiği yazlık bir otelden geliyor. Otelin kapısından içeri kim girse, zaman tüneline girmiş gibi hisseder. Gerçekten de garip bir enerjisi vardır bu binanın. Son yıllarda civardaki kentsel dönüşümler çoğalınca oteli bir süreliğine kapatma kararı aldık ve ben de oteli stüdyoya çevirip albüme başladım. Hem parçaların sözlerini burada yazdım hem kayıtların çoğunu burada çaldım. Albümün ana mekanı olarak albümün ismi olmayı hak etti. Bir yandan da binanın hissettirdigi bu zamansızlık albümde de olsun istedim. Parçaların birbirinden bambaşka aranjeleri, çok farklı müzik elemetlerinin bir arada olduğu bir albüm olması bir otel kavramıyla da çok uyuşuyor. ❏ Teklilerle ilerlerken albümle karşımıza çıktınız. Albüm hayalimdi ancak bu kadar çabuk yapmayı planlamamıştım. Dinleyici perspektifinden baktığımda sevdiğim bir sanatçının albümü çıktığında teklisi çıktığından daha çok heyecanlanırım. Hem anlatmak isteğin konuları daha zengin bir şekilde sunmasını sağlıyor, hem yeni bir artistse çerçevesini çizmesinde büyük rol oynuyor, hem de orada başka bir bütünlük başka bir değer oluyor. Miks uyumu master uyumu derken daha detaylı daha derin rafine bir iş oluyor. Sanatçı olarakta zevkle bir albüm yapmış olmak bambaşka bir tatmin. ❏ Yayınladığınız klipteki imajın size uymadığını düşünenler. Ne dersiniz? Klip işlerinde çok yeniyim, insanlari yönlendirip,

istediğimi anlatıp yüzde yüz hayallerimi gerçekleştirecek noktaya ben de gelmediğimi düşünüyorum. Bu işler kilometre meselesi. Sevdiğin stilist sevdiğin yönetmen sevdiğin ışıkçı, bunları keşfedip bulmak için daha çok iş yapmam gerekiyor. Bir sonraki hepsinden daha iyi olacak. ❏ Doğulu Production ile çalışmak size neler kazandırdı? Öncelikle Kenan Doğulu gibi yüzlerce hite imza atmış birisiyle çalışma imkanımın olması benim için çok büyük bir şans. Ondan sanat, sektör, racon ve daha bir sürü şeyler öğrendim, öğreniyorum. Kenan’ın deneyimi ve tecrübesi de benim birçok çukura basmadan ilerlememi sağlıyor. Onun kendi filtresinden geçirdiği yaşayıp görüp tecrübe ettiği olumsuz şeylerin bazılarını benim tecrübe ederek görmeme gerek kalmıyor. Onun bu konuda liderlik etmesi çok özel. Bunları bir kenara koyarsak Doğulu Production aile gibi bir şirket. Herkes çok daha sıcak daha detaycı ve büyük bir şirkete göre daha ilgili. Kendimi doğru yerde hissediyorum. ❏ Farklı bir plak şirketinde çalıştığınızda YouTube özelinde dinlenme/tıklanma sayılarınızın daha fazla olduğunu gördük. Bu sayıların dalgalanması sizi olumsuz etkiliyor mu? Yalan söylemeyim, başta kafama takıldı ama sonralarda umursamamayı öğrendim çünkü o da o kadar gerçek bir kriter değil. Çok farklı bir algoritma sistemi var. Tabii ki dinlenmelerin altında milyonları görmek başka türlü bir tatmin ama şöyle bir şeyler oluyor mesela, Instagram’dan gelen, ‘Albümünüz hayatımda ilerlemem için bana destek oluyor, teşekkür ederim.’ tarzı bir mesaj yaptığım işi iyi ki yapıyorum dedirtiyor. Çünkü hiç tanımadığım bir insanla böyle bir bağ kurabilmiş olmak aslında esas olan.

2020 Petek Pansiyon

‘Hep sahnede olmak istiyorum’ Selin SANLI

nce tarzı ardından sesiyle dikkatimi çekti Efza. Sonra gördüm ki ses kabiliyetinin altında aldığı opera eğitimi var. Bağımsız müzisyen Efza, karanlık ritimleri seviyor, yeraltı edebiyatı tutkusunun etkisi mutlaka var. Kulak verdiğimiz yeni isimlerden Efza 4 tekliden sonra diğer İki Kafa Bi’ Ruhdaş isimli EP’sini yayınladı… En son Son Model Arabesk parçasını çıkardı. Söz yazarı, vokal ve eğitmen Efza sorularımızı yanıtladı. ❏ “Kurallar, kalıplar bana göre değil” diyorsun. Bu sana zorluklar çıkarmıyor mu? EP’yi yüklerken bir parça için “Bunu kesin benden başka kimse sevmeyecek ve dinlemeyecek, bunun nakaratı asla akılda kalmayacak” dedim. Ama herkes ikinci, üçüncü dinleyişinde çok ısındığını, farklı olduğunu söyledi. Yalnız hissetmemeye başladım. Isınsın Biraz’da kulağımızın alıştığı gibi bölümler ya da nakarat yok mesela, hiç form ve kalıp düşünülmedi ama akışına bırakılmış. En çok o dinlendi, bu da beni gün geçtikçe rahatlatıyor. ❏ Opera mezunu olmak sana neler sağladı? Opera gerek oyunculuk eğitimi gerek diksiyon, şan, temel armoni ve bir çok kendimi geliştireceğim ders içeriğine sahip bir bölüm olduğu için tercih ettim. Opera sanatçılığı yapmayacağım ama fazlasıyla saygı duyduğum bir meslek. O yüzden sektörde

Ö

Efza

edinmeye çalıştığım yerle benim açımdan bağlantısı yok ama insanların hoşuna gidiyor. ❏ Yayınladığın teklilerine dönüşler nasıl? Düzen isimli teklimle birlikte mastering hariç her şeyi tamamen ben yapmaya başladım, kasıtlı olarak Lo-Fi sound’lar kullandım ve dijital dağıtıma yüklemeyi yaptıktan sonra “Sound acaba böyle mi olmalıydı?” dedim ama çok güzel dönüşler aldım. ❏ Söz yazarken nelere dikkat ediyorsun? Söz yazarken insanlarda gözlemlediklerimi ve onlardan dinlediklerimi ya da başıma gelen minicik bir olayı içimde çok büyütüp yazıyorum. Sözleri yazarken de hiçbir şeye dikkat etmiyorum… İki dakika içinde dinlediğim, izlediğim, ilham aldığım şey pat diye çıkıyor. Genel anlamda da sözlük okumaya çalışmakla birlikte, şiirleri çok seviyorum ve bana ilham kaynağı oluyor. ❏ Uzun vadeli olarak planların neler? Hep sahnede olmak istiyorum, kalıcı olabilmek ve sürekli üretebilmek. Herhangi bir şarkımın bir filme gitmesi ve söz yazarı adı altında da işler yapmak, şiir kitabım, sergi... Albüm çok geniş kapsamlı bir olay gibi geliyor bana, bir paket olmalı, anlamı olmalı ve hikayesini belirlemek gerekli. Çok fazla parça içeren bir albümdense daha minimal bir albüm yapmak istiyorum. Bence daha zamanı var.


53

RÖPORTAJ

KASIM 2020

'Karanlığa ve karamsarlığa alışmıyoruz'

Ahmet YATĞIN

D

aha önce bahsettiğimiz Soft Analog grubundan yeni şarkılar geldi. Son yayınladıkları Geç Vakitler oldukça başarılı. Grubun birbiriyle üstüne çalıştık. Bu şekilde belki müziğimizi uyumu, müzikal altyapısı, sözleri ve daha iyi aktarmış olabiliriz. vokaliyle birlikte rakipleri arasında ❏ 2020 yılında epey tekli yayınladınız ve ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim. yayınlamaya devam edeceğe benziyorsunuz. Ek olarak müziklerinde alışılmadık Üretkenliğin götürüleri ne oluyor? sesler duymayı bekliyorum. Onların Yeni parçalarımızı sıkça paylaşmak bizden müziğini bu denli takip ediyorken, pek bir şey götürmedi aksine zamanımızın sohbet etmek merak ettiklerimi çoğunu buna ayırmak bizi daha çok motive sormak istedim. ediyor. 2021’de birkaç yeni parçadan oluşan bir ❏ Sizlerle son konuştuğumuzdan EP yayınlama hedefimiz var. Bu yıl ne kadar bu yana dünyada sıra dışı gelişmeler teklilerle devam etsek de konsept işleri daha çok meydana geldi. Sizin hayatınızda seviyoruz ve bu yöndeki planlarımız hakkında kesin olarak değişen ne oldu? daha detaylı haberler vereceğiz. Öncelikle teşekkür ederiz tekrardan ❏ Bizi neler bekliyor olacak? bizimle röportaj yapmak istediğiniz O zaman haberleri vermiş olalım, bu için. Bu zamanlarda mental ay Yansımalar adında yeni bir teklimiz sağlığımızı belli bir standartta tutmaya yayınlanacak. Ay bitmeden çok sevdiğimiz bir çalışıyoruz ve büyük bir heyecanla grupla olan ortak bir işimizi paylaşacağız. konser vereceğimiz günleri bekliyoruz. ❏ Takip ettiğiniz yerli sanatçılar kimler? Pandemi sürecinde Soft Analog Aslında yerli çok iyi müzisyenler var, hem olarak online konser deneyimimiz severek dinlediğimiz hem de bize ilham veren. oldu, çok keyif alarak yapmıştık hem Hedonutopia, Evdeki Saat, Sepya, Yüzen Oda, de. Umarız bu süreç en az hasarla Vaa, emir taha, Mert Demir, 163 şimdilik geçer ve gider. Aslında pandemi aklımıza gelen isimler. başlarında biraz suskun bir dönem ❏ Sizce müzik mi söz mü? geçirdik. Kendimize ve müziğimizin Müzik bizim için daha güçlü bir araç. Fakat demlenmesine zaman ayırdık. Bu sözler ve müzik ne kadar önemliyse albüm sayede içimizdeki bu duyguları daha kapağı, kullanılan renkler ve klip de bir o kadar rahat dışa vurabildik. Kaybolur önemli. Çünkü kendimizi ifade ederken hepsi ve Geç Vakitler bu zamanların bir bir bütünü oluşturuyor. yansıması. ❏ Hayalinizi paylaşır mısınız? ❏ Geç Vakitler tarzınızı iyi Çok fazla hedefimiz var aslında. Karanlığa yansıtmış görünüyor. Ne dersiniz? ve karamsarlığa alışmıyoruz. Örnek vermek Çok sevilen bir şarkı oldu, tepkiler gerekirse festivaller ve konserlerde dinleyicimizle bizi çok mutlu etti. Parçayı oluşturma bir bütün olmak istiyoruz. Tekrardan teşekkür süreci keyifliydi, kafamızı kurcalayan ederiz, görüşmek üzere! birtakım düşüncelerden sıyrılarak

g o l na

A t f So

5 soruda Cemal Burkay Şen

İ

ki tekli ve beş şarkılık bir EP çıkaran İzmirli müzisyen Cemal Burkay Şen, ilk kliplendirdiği şarkısı İzmir Çukuru’nu yayınladı. ❏ Müzik yapmaya karar verdiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Gitar çalmaya karar verdiğimde 13 yaşındaydım. Turuncu bir gitarla müzik maceram başladı. O dönemler bestelerimizi Bornova’da bir çatı katında prova yapar, arkadaşlarımıza sahnelerdik. Bu küçük konserlerde müzik yapmayı çok sevdiğimi fark ederdim. O zamandan bu yana müzik konusunda heyecanımın hiç azalmadığını söyleyebilirim. ❏ Müzisyenlik dışında bir mesleğiniz var mı? Reklamcıyım. Reklamcılığı ve müzisyenliği yaratıcı olma, sürekli üretme ve fikir bulma konularında benzer buluyorum. ❏ İzmir'de yaşamanın kariyerinize etkileri neler? Her şehrin farklı dinamikleri vardır. Bu dinamiklerin yaşantımızı ve bakış açımızı etkilediği gibi sanat yönümüzü de şekillendirdiğini düşünüyorum. Örneğin Ankaralı veya Kadıköylü

grupların müziklerinde nasıl kendilerine has duyum ve tavır varsa, İzmir’in de sanatçılara farklı bir bakış kazandırdığını düşünmekteyim. Benim müziğimin de İzmir’in dinamikleriyle şekillenmesi burada yaşamamın olumlu yanı diyebilirim. Bu noktada olumsuz olarak söyleyebileceğim şey, işletmelerin ve organizasyonların yeni seslere, yeterince şans vermemeleri. ❏ Bültende hayal kırıklıkları ve pişmanlıklarınızdan söz ediyorsunuz. Nedir onlar? Besteyi yapmaya başlarken genellikle anılarımdan yola çıkıyorum. Bu anılar gündelik sorunlar olabildiği gibi hayatımdaki büyük kırılma anları, tarifi çok zor olan bambaşka bir duyguyu ortaya çıkardığı durumlar olabiliyor. Bu sebeple şarkılarımın hem çok kişisel bir içeriği olduğunu hem de hissettirdikleriyle başka kişilerin de ortaklık kurabilecekleri bir yapısı olduğunu düşünüyorum. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? İçinde İzmir Çukuru’nun da yer aldığı 10-12 şarkılık bir albüm yapmak.


54

RÖPORTAJ

KASIM 2020

‘Kedim bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir!’

Ozan Bayraşa

Ahmet YATĞIN

S

erin, yeni akustik şarkısı Zamansız’ı yayınladı. Sözü ve müziği Meltem Balta’ya, miks ve mastering’i Aziz Berk Erten’e ait olan şarkının düzenlemesinde Serin imzası var. Prodüktörlüğünü bir kez daha grubun gitaristi Melih Balta’nın üstlendiği çalışmada, gruba tuşlu çalgılarda Burak Irmak eşlik ediyor. Serin’le yeni parçalarını konuştuk. Onların müziğiyle tanışmayan varsa, radarına alsın. ❏ Zamansız’ın hikayesi nedir? Meltem: Bizim en eski şarkılarımızdan aslında. Yıllardır keyifle çalıp söylediğimiz bir şarkı. Ama yayınlamak bugüne kısmetmiş. Güzel tepkiler aldik şarkıyla ilgili bu da mutluluk verici. ❏ Müziğinizin biraz daha akustik tınılara kaydığını, yeni sound’unuzu yakaladığınızı söylemek mümkün mü? Meltem: Şarkının bize hissettirdiği şeye göre düzenliyoruz parçalarımızı. Kendimizi belirli bir sound’a sıkıştırmayı da sevmiyoruz. Dolayısıyla ilerleyen zamanlarda da bu tarz akustik şarkılarımız olabilir. Ama bu rock sound’undan uzaklaştığımızı düşündürmesin. Cansu: Bazı şarkıların ruhuna ve ihtiyacına göre bu durum şekilleniyor. Son dönemde düzenlemelere tuşlu çalgılarda Burak Irmak dahil oldu ve onunla çalışmak çok keyifli. Bize ve şarkılara kattığı çok güzel nüanslar var. ❏ Her şeyin hızla akıp gittiği yeni yüzyılda, neye zamanımız olmadığını düşünüyorsunuz? Meltem: Eskisi kadar hayal kuramadığımızı farkediyorum.

Serin

2020 Zamansız

Emre: Geriye dönüp baktığımda hayatıma, meşguliyetten heralde, zamanın çok çabuk akıp gitmiş olduğunu görüyorum. Birçok güzel şey var ama gereksiz şeylerle de zaman kaybetmişim. Bence hayal kurup peşinden koşmaya çok zaman ayırmalı. ❏ Yayınladığınız ilk tekliden bu yana iki yıl geçti. Şöyle bir dönüp baktığınızda kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Cansu: Grubun kurulmasının üzerinden 5, tanışmamızın üzerinden 15 yıl geçtiğini düşünürsek benim açımdan oldukça şaşırtıcı bir süreç... Evde çalıp söylediğimiz şarkıların tanımadığımız kişilere ulaşması fikri beni hâlâ heyecanlandırıyor. Arşivimizi genişletmek, konserlerde buluşmak, güzel mesajlar almak hepimizin geçirdiği bu günlerde büyük motivasyon. Meltem: Hiçbirşeyin kolay olmayacağından emindim. Ama şimdi dönüp baktığımda benim tahminimin ötesinde çok daha büyük zorluklar yaşadığımı görüyorum. ❏ Siz müzik yaparken usluca sizi dinleyen bir ev hayvanınız var mı? Meltem: Uslu ya da yaramaz her türlü dinleyen iki kedim var. İlk kurduğumuzda plak şirketine demo’larda kedi sesleri olabilir kusura bakmayin diye dediğimi hatırlıyorum. Cansu: Bir kedim var, ismi Munis Bey. Kesinlikle şarkı söylememe katlanamıyor. Ne zaman gitarı alsam, şarkı söylesem anında odadan fırlar kaçar. Kedim bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir!

'Dünya loop müziğine evrildi'

S

ezen Aksu, Sıla, Sertab Erener gibi önemli pop müzisyenlerde çalışan müzik prodüktörü Ozan Bayraşa, müzik sektörüne yönelik ilginç bir projeyle geldi. İsterseniz önce kendisinden birazcık bahsedelim. Amerika’da doğup İzmir’de büyüdü ve İstanbul’da yaşıyor. Dünyanın en prestijli müzik okullarından Berklee College of Music’ten gelen burs teklifini reddetti ve Sezen Aksu’yu seçti. Şimdi yeni proje peşinde UBM yani Unite for Better Music… Bu proje ile sanatçılar ekipler halinde üretecek ve kazancı paylaşacak. Bu ay UBM’den yeni projeler çıkmaya başlayacak. Projenin detaylarını sorduk. ❏ UBM projesini anlatır mısınız? Projemi artık inancımı yitirdiğim bir sistemde üretmektense dünyayı örnek alarak hareket etmek istedim. Unite for Better Music, kısaca UBM projesi aslında hem kendi eksik kalanım hem sektörümüzün eksik yanını doldurmak için. Unite for Better Music, eser üretiminde ekip çalışmasını model alan aynı zamanda kazancı yazarın, bestecinin, yorumcunun, yönetmenin ve prodüktörün yani kreatif takımın arasında bölüşeceği bir girişim. ❏ Sanatçının belli bir ücret karşılığında başka bir sanatçıdan hizmet aldığını böylece hizmet veren sanatçının eserin gelirlerinden başarı ile orantılı bir kazanç elde etmediğini söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Neticede sektördeki kreatif çalışanlar katkıda bulunduğu proje başına para kazanmakta. Ne kadar şarkı satar, düzenler ya da kliplendirirse o kadar para kazanabiliyor. Yani bu sistemde adet niteliğin önüne geçiyor. Halbuki kreatör ürettiğinin başarısıyla doğru orantılı kazanacağını bilirse, nitelik önceliği olacaktır. Neticede kaşesinde anlaştığın kişi hızlıca paketlemek varken neden işi daha da uzatıp geliştirmek istesin projeyi? Akıllar bir sonraki işte. Bu mantığı getiren sistem zaten Türk pop müziğini çıkmaza sokan. Aynı ritmi, aynı melodileri, aynı kareleri, bu benim imzam adı altında sayısız tekrar etme yaklaşımı da bu yüzden. Aslında buradaki nihai amacım adalet timsali olmaktan çok üretenin içgüdülerini değiştirmek. Daha iyi yaparsa daha iyi kazanabileceği alternatif bir düzen önermek. ❏ Öte yandan şarkı yazımında tek bir kişinin imzası yerine bir ekibin olması konusu var. Dünya müziği loop müziğine evrildi. Loop müziğinin en büyük avantajı dinleyici için çok kolay akan ve akılda kalan bir yapıda olması. Basite indirgersem gitarcı hep aynı şeyi çalıyor ya da hiç çalmıyor… Halbuki çocukluklarında farklı müziklerle beslenmiş insanlar bir araya geldiğinde aynı kalıbın üstüne bambaşka melodiler hayal edebiliyorlar. Neticede hepimizin farklı melodik ve sözel dağarcığı var. Bir elin sesi varsa ekip bir hayli gürültü çıkarabilen şarkılar ortaya koyabilir. ❏ Ortak şarkı yazma sürecinin dünyada örnekleri var mıdır? Galiba dünyada halen ‘hit’ şarkının sözel ve melodik dağarcığını tek kişiye emanet eden yapımcılar bir tek bizde kaldı. Dünya çoktan ekipleşti. Herhangi bir hit şarkının yazarlarına bakıldığında neredeyse hiç karşılaşmadığınız bir manzara tekil yazarlar. Nadiren singer songwriter’lar var ki çoğu marka değerleri adına özel anlaşmalar ile ghost writer’larla çalışmakta.


RÖPORTAJ

Gizem ERTÜRK

2

Defans ‘Müzikte sağlıksızlık dönemdeyiz’ Gizem ERTÜRK

2

000'li yıllarda İzmir'de yaşayan birçok kişinin tanıdığı, İzmir'in eski ve köklü gruplarından Punch, bir süredir yoluna Defans olarak devam ediyor. İkinci albümü Bana Hiçbir Şey Olmaz’ın aynı isimli şarkısına bir klip de geliyor. Topluluk çalışmalarını anlattı. ❏ Defans üyeleri bu aralar neler yapıyor? Ömer: Bu aralar yeni bir klip planımız var, ona odaklanmış durumdayız. Bu klipte bizi dinleyen ve çeşitli sporlar, özellikle extreme sporlar ile ilgili dinleyicilerimizden gelen videolardan oluşturmayı planlıyoruz. Birçok dinleyicimizden müthiş görüntüler geldi. Yine de spor yaparken bana bir şey olmaz demeyelim dikkat edelim. Yeni single, albüm, düetler, konserler pandemi izin verdiği sürece bolca planımız var. ❏ Grup olarak birlikte en çok yapmayı sevdiğiniz aktivite nedir? Fatih: Mangal etkinliği sırasında bağırarak şarkı söylemek. Burak: En çok mangal yapıp sohbet muhabbet etmeyi seviyoruz. Ömer: Mangal severiz, balık avlamayı severiz. En çok da beraber çalmayı… Tuna: Grup olarak canlı çalmak en keyif aldığımız aktivite. ❏ Müziğe 90'lı yılların sonunda başladınız. O günden bugüne neler değişti sizce? Ömer: Bugünlerde her şey daha kolay oluyor sanırım, sıfırdan zirveye çok çabuk çıkma yolları var. 90 larda pek böyle değildi. 90’larda işlerin daha çok gönülden yapıldığını ve bunun dinleyiciler tarafından hissedildiğini düşünüyorum. Tuna: Herkesin müziğe ucuz veya bedava erişimini yemek sektöründeki fast food devrimi gibi görüyorum. Müzikte sağlıksızlık dönemindeyiz. Fatih: O zamanlar MTV güzeldi, dinlerdik. Şimdi kötü, dinlenecek gibi değil. ❏ Farklı müzik türleriyle flört etmeyi düşünüyor musunuz? Tuna: Çok flörtöz bir ortamı var Defans’ın. ❏ Hiç unutamadığınız bir anınız var mı? Tuna: Bana Hiçbir Şey Olmaz’ın kayıtları sırasında yediğimiz balık-ekmekleri hiç unutamıyorum. Çok güzeldi! ❏ Günümüzde kurulsatdınız grup adı ne olurdu? Ömer: Defans bir sanattır ama aklım hep golde. Tuna: Yine Defans olurdu sanki... Fatih: Uzaktan Dinleyelim ya da Mangal. Burak: Salgın.

55

KASIM 2020

‘Ciddi bir ten uyumumuz var’

0'ların ‘hızlı’ gruplarından Kadıköylü Cultus'un vokalisti Burak Atalay, (gitar/vokal) Fuat Güney (bas gitar) ve Okaner Ertuğrul’dan (davul) oluşan Melek; yepyeni EP’si Feriştah’ı müzikseverlerle buluşturdu. Detayları Back on Stage’e anlattı. ❏ Feriştah EP’si için çalışmalar ne zaman başladı? Okaner: Pandemiden önce kayıtlarımız tamdı, detaylarında kaybolacak bolca zaman bulduk. Pandemi dönemi bizim için oldukça verimli geçti. Teknolojik imkanlar sağ olsun, işlerin neredeyse tamamını bu dönemde ürettik. Fuat: Maddi olarak zor geçti ama beste üretim sürecimiz iyi geçti. ❏ EP sound olarak uzun zamandır hasret kaldığımız rock sound’unda… Gitar müziği bitti diyenlere inat dinleyiciye ulaştığınızı düşünüyor musunuz? Okaner: Bittabi. Ama bu çok ortada bir durum. Birinci günden beri bunun farkındayız. Sanırım hiçbirimiz bu meyanda bir kaygı gütmüyoruz. Yegane maksat üretimin kendisi. Dinleyicisiyle de buluşmak çok keyifli olacak. Zira gitar müziği diğer hiçbir müziğe benzeyen bir üretim değil. Eskiyen, güncelliğini yitiren veya “geçti bizden” denebilecek bir mevzu değil. Arada kış uykusuna yatabilir, uyanınca da oldukça aç olacak. Burak: Geçmişte rock müzik protesto dillendirirken ironik şekilde bugün bireyselliğe eğiliyor. Protest olan müzik ise rap ve hip-hop. Rock müzik üst kültürü temsil ederken, alt kültürün hip hop'unun sözel sertliğine şapka çıkarıyorum. İçi kültürel olarak beklediğim kadar dolu olmasa da...

❏ 90’lardan bugüne grup anlayışında en çok neler değişti? Okaner: Gitar müziği açısından, 90’lar modern gitar müziğinin ortaya çıkmasıyla geçti. Duyduğumuz sesler daha ham gelirdi ama çalım tarzları daha yaratıcıydı. Günümüzde işler biraz sarpa sardı sanki. Daha çok iktisadi kazanımlar ekseninde geziyor birçok şey gibime geliyor. Fuat: 90’ların performansa dayalı müzisyenliği, sahnede star olmak, grup müziğinin dayanılmaz hafifliği. Yeni dönemde teknolojinin gerçekliği ve tanıdığı imkanlar aradaki farkı ortaya çıkarıyor sanırım. ❏ Sizi ne bir arada tutuyor? Okaner: En nihayetinde grup müziği bir temastır diyerek ciddi bir ten uyumumuz var desem yeridir. Birbirimizle karakter olarak oldukça farklı insanlar olsak da ciddi bir düşkünlük var üretimimize. Melek dışında herkesin başka projeleri de var ama kendi adıma net söyleyebilirim; hiçbiri Melek gibi beni benden alan işler değil. Bu konuda da hislerimiz müşterektir kuvvetle muhtemel. Burak: Birbirimize hiç karışmayız. Müziğin kendisi özelinde hiç tartışmayız. ❏ Yakında Melek cephesinden neler duyacağız? Okaner: Klip mevzusu daha yeni konuşuldu, yakında çekilebilir. Geçtiğimiz günlerde sevgili Hakan Tamar’ın Mod Sessions projesinde yer aldık. Bol bol üretmek ve yayınlamak diyebilirim. İşimizi yapmaktan yanayım, gerisi bir şekilde oluyor. Burak: Pandemi kayıtlarını su yüzüne çıkarmak. Bu kış dinleyeceksiniz. Sözleri kadim dostum MŞŞ yazdı.

Melek


56

RÖPORTAJ

KASIM 2020

YėY

‘Müzisyenin yakıtı alkış ve seyircidir’

Zeynep BEŞERLER

K

ökenleri Mannheim’a dayanan çok kültürlü elektronik müzik topluluğu YėY, GRGDN Müzik etiketiyle Mirages EP'sini yayınladı. Topluluk, müziğinde geleneksel enstrümanları house altyapılarla birleştiriyor. Bağlama sanatçısı Uğur Köse’nin yapımcı ve solist David König ile tanışmasıyla kurulan grup, yeni EP’sini ve ilginç isimlerinin hikayesini anlattı. ❏ Etnik enstrümanları bambaşka versiyonlarda kullanıyorsunuz. Bir enstrümanın sınırsızlığını göstermek gibi. Sizce sınırları ne kadar zorlayabilirsiniz? Biz genel olarak herhangi bir sınıra inanmıyoruz. Ülkeler arasındaki sınırlar, insanlar arasındaki sınırlar, müzikte zaman içerisinde yanlış oluşturulmuş bazı bağnaz sınırlar gibi. Her şeyi sınırlayan ve kalıplara sokan biz insanlarız. Bu yüzden ‘sınır’ sözcüğü bizim için bir şey ifade etmiyor ki konu müzikse asla… ❏ Müziğinizde kullanmayı düşündüğünüz farklı kültürlere ait enstrümanlar olacak mı? Tabii. Müziğimizde kullanmak istediğimiz çok fazla etnik enstrüman var fakat önemli olan bizim sound’umuza ve müziğimize uyması ya da bizim uydurabilmemiz. Daha önce Remember şarkımızda Gamelan Orkestrası enstrümanlarını kullanarak Remember Gamelan mix yapmıştık ve çok keyif almıştık. Bunun gibi farklılıkları deniyor ve keyif aldıklarımızı dinleyicilerimizle paylaşıyor olacağız. ❏ Minnet Eylemem’i seçme nedeniniz nedir? Minnet Eylemem türküsü benim için her zaman çok önemli ve bir anlamda yol gösterici olmuştur. Bir akşam bende rakı içerken, şarkıyı dinlemek istedim. O an David, kısa bir süre dinledikten sonra, şarkıdan hiç bir şey anlamadığını fakat çok sevdiğini, ona pozitif şeyler hissettirdiğini

söyleyip bana bu eserin anlamını sordu. Eserin anlamını anlatınca yapıp yapamayacağımızı sordu ve bu şekilde eseri içimizden geldiği gibi işlemeye başladık. ❏ Parça isimlerinin seçilme hikayesi nedir? Şarkılar aslında hikayelerden değil hislerden oluştu. Mesela Nights, karanlıkta melankoliye duyulan o özlemi ve orda olma arzusunu anlatıyor. Albatros; özgürlük hissini anlatıyor, tıpkı bir albatrosun okyanusun üzerinde yaptığı hareketler gibi; süzülmek, özgür hissetmek, ilham verici olmak... Round and Round ise günümüzde yaşandığı gibi, her şeyin hep tekrarlanması, bir döngü de olduğumuzu anlatıyor. Kimine göre pozitif kimine göre ise negatif. Şarkılardaki sözler aslında tam olarak hislerimizi anlatıyor. ❏ YėY isminin hikayesi nedir? Hangi dilden olduğunun hiçbir önemi olmaksızın pozitif tınlayan bir kelime bulmak istiyorduk. YėY, yeniden oluşturulmuş bir kelime. Kültürden, kökenden ve dünyadaki tüm dillerden bağımsız bir ifade biçimi. YėY (yeeeeyyy) kozmopolit ve samimi tınlıyor. E’nin üzerindeki nokta özel bir anlam ifade ediyor: dünyada var olan her şeyin, tek bir noktadan, tek bir hücreden oluşmaya başladığını ve bu koca evrende küçücük bir nokta olduğumuzu anlatıyor. Bunun dışında YėY tolerans ve cesareti temsil ediyor. ❏ Dijital konser ve festivallere bakışınız nedir? Sizce pandemiye çözüm bulunmazsa gelecekte işler nereye varabilir? Hiç olmamasından iyidir diye düşünüyoruz fakat kesinlikle canlı bir konserle kıyaslanamaz. İnsanlarla 2020 aynı ortamda olmanın, aynı enerjiyi Nights canlı kanlı paylaşmanın yerini

asla tutamaz. Ne yazıkki hem müziğin hem de müzisyenin değerinin çok çok basite indiğini düşünüyoruz bu şekilde. Laptop ya da telefonla konser izlemek ya da çalmak hem bizler hemde dinleyiciler için bir alternatif değil. Müzisyenin yakıtı alkış ve seyircidir. Seyircisiz bir konserde hele ki elektronik müzikte ne kadar keyif alabilir bir müzisyen? Cevabı çok açık, neredeyse hiç… Bir çözüm bulunacağından eminiz fakat biraz daha süreceğini düşünüyoruz. Tüm insanlığa düşen en büyük sorumluluk ise; kendimizden çok çevremizdekileri düşünüp hastalığa bulaşmamanın ve bulaştırmamanın önemini fark edip bir süreliğine buna göre yaşamak. Her şey zaten yeterince dijital eğlencenin de dijitalleşmesini düşünmek dahi istemiyoruz… ❏ Sahne alamamak size nasıl hissettiriyor? Pandemi ne gibi planlarınızı etkiledi? Kelimenin tam anlamıyla çok kötü. İnsanlarla buluşamamak, etkileşim kuramamak bir müzisyen için hiç hoş bir his değil… Pandemi birçok planımızı etkiledi. Çok fazla iptal olan konser ve turne, EP yayın tarihi ve buna bağlantılı olarak tüm planlamalarımızı ertelemek, bazı projeleri rafa kaldırmak zorunda kaldık. Önümüzü göremiyoruz, ne zaman bitecek hiçbir fikrimiz yok. 1 yıl da sürebilir 10 yılda. Bu yüzden stüdyomuza gömüldük ve yarım kalan şarkılarımızı tamamladık, yeni şarkılar, yeni setup’lar oluşturduk ürettik. Zamanı lehimize kullanmaya çalıştık. ❏ Bundan sonraki planlarınız neler? Şarkılarımızı yayınlamaya ve çalışmalarımıza ara vermeden devam edeceğiz. Bir süre daha konser olamayacağı için zamanı lehimize kullanmaya ve aktüel kalmaya devam edeceğiz.


57

RÖPORTAJ

KASIM 2020

5 soruda Can Bora Tanzer

M

üzisyen ve prodüktör Can Bora Tanzer, kendi ev stüdyosunda kaydettiği 9 parçadan oluşan üçüncü albümü Parabasis’i yayımladı. Down-tempo elektronik türüne ait olan albümünü Tanzer anlattı. ❏ Albümün hikayesi nedir? Parabasis'e başlama hikayem Time Between Time ile oldu. İşin tuhafı, parçayı Delusions'dan bir hafta sonra yarattım. Belki de bu, 'Delusions'un bana esasen hissettirdiklerinin bir kapanışı, aynı zamanda da yeni bir kapının aralanışıydı. Ancak albümde büyük rol sahibi olduğunu düşündüğüm 'Red Abyss' ve 'Magnus' gibi parçaları da pandemi nedeniyle evlerimizden çıkmazken yarattım. Pandeminin getirdiği belirsizlik,nötrlük ve de kısıtlanmışlık, benim için aradığım kıvılcım oldu diyebilirim. Bir nevi kısıtlanmışlık, düşüncelerimi ve ruhumdakileri özgür bıraktı. ❏ Kapağının hikayesi nedir? Albümde yaşanmışlıkları 'seyircime' yani dinleyicilerime aktaran parçalarımın hepsi benim gözümde bir insan niteliğinde. Kapakta da her bir yaşanmışlığa ayrı bir hissiyat, ayrı bir suratla yüzleşme ve bunun zamansızlığına ait hisler adanmış durumda. Bütün bunlar Dükkan Prodüksiyon'dan Doruk Önel ve Ata Utku'nun muazzam hayal gücüyle birleşti.

❏ Karanlık üzerine çok düşünüyorsunuz, müziğinizi de etkiliyor. ‘Karanlık tarafa’ geçiş hikayeniz var mı? Hayatta beni yönlendirdiğini düşündüğüm her duygunun, her yaşanmışlığın altında bir nebze de olsa karanlık bir tohum bulunuyor. Beni büyüleyen, insana yaşadığını hissettirdiğini düşündüğüm her şey, bu karanlıktan geçiyor. Karanlığın sanılanın aksine yenileyici bir yönü olduğunu düşünüyorum. Karanlık tam anlamıyla bir arayış, bir yüzleşme. Aslında karanlığa kucak açtığım için hayatımın çoğu noktasında hep mutlu hissediyorum. ❏ Niçin Zaman albümünüzde Türkçe ilerlerken Parabasis’te İngilizce? Söz yazmaya başladıkça, bu karanlığın İngilizce ile daha iyi tınladığını ve kendini çok daha özgürce ifade edebildiğini düşünmeye başladım. Duyguların Türkçe'de, karanlığın ise İngilizce'de daha özgür olduğunu düşünüyorum, bu nedenle son işlerimde böyle bir değişikliğe gittim. ❏ Sonraki planlarınız neler? Esas hedefim olan film müzikleri yapmaya, müziğimi görsellerle destekleyerek bir adım daha yakın olabileceğimi hissediyorum. Bu nedenle planlarım görsel çalışmalar, konserlerde yer almak ve tabii ki hız kesmeden üretmek.

2020 Parabasis

Ç

ok yakın arkadaşlıktan doğan bir ikili Manitas. Ortak iş kurma hayallerine, müzik sayesinde ulaştılar. Syntpop türünde müzik yapan ikili cover şarkılarla birkaç yıldır sahne alıyordu. Şimdi kendi sound’larını bulma heyecanında olan Defne Angın ve Selin Dumlugöl’ün ilk parçaları Olsun, bu yaz yayınlandı. Hem onlarla tanışmak hem de merak ettiklerimizi sormak istedik. ❏ Manitas adının hikayesi nedir? Alfonso Cuaron’un Roma filmindeki bir replikten esinlendik. Filmde evde çalışan kızlar birbirlerine ‘manitta’ diyordu. Telaffuzu zor olur diye biz de kızlar anlamında ‘manitas’ olarak kullanalım dedik. Ama çevirisine bakarsanız ‘küçük eller” olarak göreceksiniz. ❏ Sözleri Defne Angın, müziği Selin Dumlugöl'e ait Olsun’un. Bu bir çeşit iş dağılımı mı? Şu an için öyle ama bu hep böyle olacak diyemeyiz. Kim ne hissediyorsa onu yapıyor. Kendimizi kısıtlamaktan hoşlanmıyoruz, sadece yaratma gayesindeyiz. ❏ Spotify gibi platformlardaki dinlenme sayılarını önemsiyor musunuz? Dinlenme sayısından çok bizce dinlenme dağılımları oldukça önemli. Dinleyici kitlemizi daha yakından tanıyabilmemizi sağlıyorlar. Ama tabii ki dinlenme

sayısı da ne büyüklükte bir kitleye hitap ettiğimizi gösterdiği için göz ardı edilemez. 2020 ❏ Sahne Olsun alamamak size nasıl hissettiriyor? Bu zamanda sahne alamamak sesimizi duyuramadığımız için çok acı. Ama zaten biz pandemi zamanı ikili olmaya karar verdik o yüzden demleniyoruz diyebiliriz. Bu süreç daha ne kadar uzar ve ne kadar insanlar sanatlarını icra edemezse o kadar sıkıntılı bir hal alır. ❏ Pandemi ne gibi planlarınızı etkiledi? Pandemi herhangi bir planımızı etkilemedi. Pandemi bize plan yapmamız için zaman tanıdı. Bu kadar kaotik yaşamlarda kafamızı toparlamak, ne yapmak istediğimize karar vermek hep çok zordu. Çoğu gencin gelecek kaygısı var. Hayatın aşırı hızlı akması ve bir şekilde birilerinin hep geride kaldığını düşünmesi stresi gençleri hep çok zorluyor ve biz de buna dahildik. O sebepten ötürü oturup düşünmek için vaktimiz oldu diyebiliriz. ❏ Sonraki planlarınız neler? Tek planımız yeni müzikler ve projeler üretip dinleyicilerimizle paylaşmak. Bunu gerçekleştirdiğimiz sürece her şey yolunda demektir.

'Pandemi plan yapmamız için zaman tanıdı'

Manitas


58

KİTAP AJANDA

KASIM 2020

The Secret DJ: Book Two The Secret DJ Biyografi Faber & Faber 272 sayfa

Film Müziklerinde Minimalizm ve Sonrası Güncel Gürsel Artıktay Araştırma Gece Kitaplığı 48 sayfa

Müzikonomi Alan B. Krueger Çev.: Ergin Özler Araştırma Mundi 328 sayfa

Synthesizer Evolution: From Analogue to Digital (and Back) Oli Freke Müzik tarihi Velocity Press 128 sayfa

Best Of Istanbul Restoranlar Evde Cemre Torun Yemek Doğan Burda Dergi 264 sayfa

Kesintisiz Felsefe Tarihi 1 Peter Adamson Çev.: Ahmet Fethi Yıldırım Felsefe Alfa Yayınları 520 sayfa

İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi Virginia Cox Çev.: Cumhur Atay Tarih İletişim Yayınları 288 sayfa

Şans Müziği Paul Auster Çev.: Seçkin Selvi Can Yayınları Roman 224 sayfa

Bavul tıkırtısı kalbi kırılanın gidişi midir? Melis KABADAYI

S

Yazma Sanatı Stephen King Çev.: Gökçe Yavaş Deneme Altın Kitaplar 256 sayfa

abahın 05:00’inde dışardan bir bavul tıkırtısı duysan kalbi kırılan birinin gidişi midir bu sahiden? Ya da Havayolunun Black Friday kampanyasından ardarda 3 bilet alıp meditasyonel rahatlama yaşamış biri midir? B! Sonuna kadar B! -Hafif ayaz ama orada hava nasıldır acaba? -Saat farkı ne kadar şimdi, oraya gittiğimde saat kaç olacak? -Mail’imi otomatik cevaplamaya uyarlamış mıydım ya? Kontrol etsem mi son bi? -Bu seyahat spontane olsun istiyorum bu sefer, ara sokaklarda kaybolasım var. -Gidilecek yerler listesini de çıkarmak lazım. Bak Esin’ler gittiğinde mutlaka şu restauranta uğramadan dönme dedi. Boşa gitmiş sayılırmışım görmezsem.. -Telefon hafızam temiz değil mi? Orada bir de hafıza sorunu yaşamak istemiyorum. -Euro kaç oldu yaa? Ooo güzel ben bi kaç gün önce 0.7 TL ucuzken almıştım. Nihayet havaalanındayım. İnsanların yüzünde uzun zamandır görmedikleri dostlarına kavuşmuşcasına hoş bir ifade asılı duruyor. Az evvel tatlı bir hanım bana yol verdi, önüme geçerlerdi normalde. Ortam epey kalabalık, çoğunun aksine bu bana huzur veriyor, kendimi güvende hissediyorum. Sinsice uzayan harç makinası kuyruğuna doğru yürüyorum. Ne neşeliyim harç puluna para vereceğim için. Şaka maka 2 senedir yurtdışına dair en ufak bir hareketim olamadı. Cırt diye veriyor kartonu kalınlaştırılmış pulu. 3 5 tane daha alasım var oracıkta, heveslisiyim. Ve işte.. Pasaport kuyruğu. Oh valla havasını özlemişim. Sıranın bana gelmesini beklerken insanları gözlüyorum. Havaya bakan var, oracıkta sevgilisini öpen, telefonuyla uğraşan, biletini hazırlayan, sadece duran.. Sonra görevli öksürüyor. Normalde bitmeyen sırada sıra bana gelmiş bile. Pasaportumdan yüzümü tahlil edecek görevli beye kendimi göstermek için ufaktan parmak ucuma çıkmam gerekecek ama bu sefer suratsız durmayacak 32 dişimle gülümseyeceğim. Şahane pasaport fotoğrafımdan bile negatif his alamayacak görevli bey. Bu da bitti. Artık hızlıca Starbucktan kahvemi alıp pasaportum ve biletim ile “bu kız kaçaaaaar.” temalı fotoğrafımı story atabilirim. İşte kızlar da geldi. Kapıda uçağımızın sırasını bekliyoruz. Toplu bi fotoğrafta uçağın içinden atarız. Uçuş öncesi “to do list” tamamiyle yapıldı ve saat sadece 09:00. Mükemmelin ötesinde bir sabah değil miymiş bu? Özleşmedik mi artık?


59

TEKNOLOJİ

KASIM 2020

Fuzz ustası Earthquaker Eqddatacor

Pioneer’dan seviye atlatan medya oynatıcı CDJ-3000 Pioneer, medya oynatıcı ailesine CDJ-3000’ü ekledi. Ürün, karmaşık işlemlerin hızla yapmasını sağlayan mikro işlem birimine sahip. CDJ-3000 ile parça oynatılırken önizleme yapma, beat atlama, key senkronizasyonu ve hızlı kayıt yükleme gibi işlemler de aynı zamanda yapılabilir. Bir diğer önemli özellik tüm ses dosyası formatlarını okuyabilmesi. Geliştirilmiş bu sistemin 9 inç’lik geniş dokunmatik ekranı da var.

Data Corrupter, modülasyon ile monofonik bir analog uyumlu PLL'dir. Giriş sinyalinizi alır tekrarlanabilir, üç sesli bir gitar synthesizer oluşturmak için çarparak veya bölerek ve modüle edilen ezici bir kare dalga Fuzz tonuna yükseltiyor. Ürünün özellikleri arasında 3 ses aynı anda dalga şekli değiştirilebilir sesler, 2 frekans modülasyon modları, True bypass sinyal akışı, Subharmonik programı seçmek için 8 yollu subharmonik döner anahtar var. Türkiye’de satış fiyatı 2.202 lira.

Ev partilerinin yeni konuğu Sınırsız loop ile Timetosser Alter.audio’nun geliştirdiği Timetosser canlı performans ve DJ'liği birleştirmek amacıyla geliştirildi. Sistemin DJ ekipmanları, dijital ses işleme istasyonları ve bilgisayar gibi yazılım ve donanımlarla entegrasyonu oldukça kolay. Aynı zamanda seslerin loop olarak kullanılması ve manipülasyonunu sağlamasıyla yaratıcılığa imkan sağlıyor. Ön sipariş fiyatı şu an 295 euro.

2 girişli 5 çıkışlı AXE IO Gitarist Joe Satriani seçimi olan bu bas ses kartı, kaydı gitaristin aklında tutması için özel olarak tasarlanmış. Yüksek ses kalitesiyle kayıtları daha hızlı ve daha kolay hale getirmeyi amaçlıyor. Cihaz profesyonel bir 2 giriş / 5 çıkış ses arabirimi ve denetleyicisi. Hem Pure hem de Jfet giriş kademeleriyle özel bir üçlü topoloji sunar. Patentli Z-Tone empedans uyarlama devresi, çok çeşitli ton esnekliği sağlamak için gitar alıcılarıyla etkileşime girer. Türkiye satış fiyatı ise 4.234 lira.

Sony, ses sistemi ürünleri kataloğuna yeni ama bu sefer çok renkli bir ürün ekledi. MHC-V73D’de DSP teknolojisi ile müziğinize gerçekçi bir canlı konser ambiyansı kazandırarak festival havası yaratır. Dijital Ses Geliştirme Motoru ile sıkıştırılmış müzik dosyalarına ayrıntıları geri kazandırarak orijinal CD kaydına yakın yüksek kaliteli ses üretir. Ama onu renkli kılan özelliğiyle ışık sistemi. Sistemi gitar amplifikatörü olarak da kullanabiliyorsunuz.

Akustikte iddialı kulaklık Klipsch T5

Paul Wilbur Klipsch tarafından Amerika’da kurulan dünyaca kulaklık ve hoparlör üreticisi Klipsch, Klipsch T5 True Wireless kulak içi kulaklığı ile karşımızda. Ürün, akustiğin yanı sıra, kulağa oturuş, bas, gürültü izolasyonu ve konforuyla öne çıkıyor. Ürün patentli oval kulak silikonları sayesinde kulaktan düşmeden rahatça kullanılabiliyor. T5, USB-C formatında hızlı şarj eden çantası, aynı zamanda 15 dakikalık şarjda iki saatten fazla dinleme süresi sağlıyor. Yedek şarjıyla toplamda 32 saat şarj ömrü olan Hifilife’taki fiyatı 1.889 lira.


60

VİZYON

KASIM 2020

.

KESIF , NOKTASI BARBARIANS Dizi, MS 9’da Roma İmparatorluğu’na bağlı güçlerle Cermenler arasında gerçekleşen Teutoburg Ormanı Savaşı’na uzanan sürece odaklanıyor. Hikayenin merkezinde çocukken Romalılar tarafından alınıp bir lejyoner olarak yetiştirilen Arminius, Cermen kabilelerini bir araya getiren bir savaşçı Thusnelda ve direnişçi Folkwin Wolfspeer var.

Dizi - 2020 - Netflix

SAYGI Toplumdaki yozlaşmanın çözümünü kendi adaletini sağlayarak arayan Ercüment Çözer’in yolu, toplumdaki sapkınlık ve kötülüklerin içine sıkışmış iki genç olan Helen ve Savaş ile kesişir. Çözer, saygısızlara savaş açan bu ikiliye kendini polis olarak tanıtarak onların güvenini kazanmaya çalışır. Dizinin kadrosunda Nejat İşler, Boran Kuzum, Miray Daner, Erkan Can yer alıyor.

A TEACHER Hannah Fidell’in aynı isimli filminden, bizzat Fidell’in uyarlaması. Dram türündeki mini dizide Kate Mara ile Nick Robinson’ın başrollerini paylaşıyor. Dizi, erkek öğrencisiyle aşk yaşayan bir kadın öğretmenin hikayesini ele alıyor. Daha önce 2013’te yayınlanan filmi eleştirmenlerce olumlu yorumlar almıştı, dizisi için de beklenti büyük.

Dizi - 2020 - Hulu

THE CROWN

SOUNDTRACKS

Ve The Crown’da dördüncü sezon ile beklenen dönemi seyredeceğiz. Kraliçe Elizabeth’in hayatını konu edinen ve dekordan kostüme ödüller toplayan dizinin ekseni Prenses Diana’ya kayıyor. Bugün hâlâ ölümüyle ilgili komplo teorilerin konuşulduğu halkın prensesi Diana’nın kaza sahnesi merakla bekleniyor. Prensesi Emma Corrin canlandırıyor.

Dizi - 2020 - Netflix

Mulan Harry Gregson Williams Disney Music 26 parça, 82’48’’

Dizi - 2020 - BluTV

EPIC MEAL TIME Başrolde epik yemekler var. Yemek yarışmalarının popüler olduğu dönemde, yemek pornosu sayılabilecek içerikler yer alıyor. Arada ünlü konukları ağırlayan kanalda devasa hamburgerler yapılıp yeniyor, peynir banyosuna daldırılan sebzeler yeniyor, 500 pastırmalı sandviç yapılıyor. Bazen de ucuz ve pahalı mutfak eşyaları deneniyor. Mutlaka takılacaksınız.

Yemek - 2020 - YouTube

COLDPLAY: A HEAD FULL OF DREAMS Daha önce Oasis: Supersonic’i yöneten Mat Whitecross'un en son yönettiği müzik belgeseli İngiliz grubu Coldplay hakkında. Hikayelerinin nerede başladığını, nasıl ünlendiklerini anlatan belgeselde gruba dair birçok özel bilgi var. Coldplay’in 20 yılına odaklanan yapımda canlı performanslar ve yayınlanmamış röportajlar yer alıyor.

Watch Dogs: Legion Stephen Barton Ubisoft 20 parça, 61’

Belgesel-2018 -Prime

Don't Look Back Christopher Thomas 79th & Broadway Entertainment 26 parça, 53’


61

TB

KASIM 2020

#1992 #NEWYORK #AXLROSE

12 Temmuz 1992, New York. Avrupa turnesini kısa bir tatille taçlandıran Axl Rose, havalimanına iner inmez tutuklandı. Sebebi, bir önceki yıl St. Louis’deki konserlerinde çıkan olaylar. Basın danışmanının söylediğine göre, müzisyenin cezadan kaçtığı yokmuş, havalimanından zaten ilk fırsatta savcılığa gidecekmiş. Bu açıklama, Rose’un iki yıl şartlı tahliye ve 50 bin dolar ceza almasına engel olamadı… Tüm bunları başlatan olaylarsa Temmuz 1991’de, konser sırasında kamerayla kayıt yapan bir katılımcıya Axl Rose’un sahneden saldırmasıyla başlayan kavga. Arbede neticesinde 60 kişi yaralanmış, konser mekanı yaklaşık 200 bin dolara mal olan hasar almıştı.


oyuna son iki dakika! dekordan bi haber var mı? şimdi s*ki tuttuk işte...

off, hsktir ya, yok!..

noldu len efro, canın bi sıkkın görüyorum?

olum dekor kayıp ya, böyle saçmalık olur mu! kafatası kaybolmuş...

...

işte bütün mesele bu... arkadaşlar tam da bu günler için değil midir? aah, ah...

instagram.com/efrovski

olmak ya da olmamak...

çıkışta bi biranı alırım!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.