ŞUBAT 2020 NO:15
Müzik aşkının bilimi
#herseyealternatif
CHARLIE CUNNINGHAM-GUBARWAVE-KEREM GÖRSEV-SANSAR SALVO
İÇİNDEKİLER
28
BoS'tan iç dökme seansları Orada mısın okur? Yeni yılda neler oldu öyle, iyi misin?
LİZBON'DA TELEFONSUZ BİR MADONNA KONSERİ
Dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde canımızı sıkan, kafamızı kurcalayan bir sürü şey oldu. Deprem, yangın, salgın, asit yağmuru... Tek tek sayıp gündemin yorgunluğunu buraya sürüklemenin anlamı yok ancak çok da sessiz kalma, elinden ne geliyorsa yap ve akıl sağlığına dikkat et. Kafa dağıtmak istiyorsan mesela, bizi oku. Bir müzik yayını olarak gündemden birkaç adım uzakta durmak, hayatın renkli yanlarını sana anlatmak istiyoruz. ****
6 24 16 30 26
Baştan söyleyelim, aranızda alınacak biri varsa lütfen tesüflerini aşağıdaki adresimize yollasın. Keza Sevgililer Günü gibi kredi kartlarını yoran, samimiyetsiz günlere ekipçe bozuğuz. Geçen yıl dergide adını bile anmadık. Ancak bu ay dayanamadık, Sevgililer Günü'nden yola çıkarak bir kapak konusu hazırladık. Merak etme, ona küçük sürprizler yap önerili bir haber değil bu. Müzik aşkını inceledik; beynimizi ve ruhunumuzu nasıl etkilediğini, bilim insanlarının fikirlerini yazdık.
CHARLIE CUNNINGHAM
GUBARWAVE
**** Bu ay dergiye Çağatay sayısı da denebilir, yazı imzalarına bakarsanız fark edeceksinizdir. Düşünün, birkaç dakika önce telefon röportajı yapacağını öğrendiği Kerem Görsev'e soru hazırlarken elektrik kesildi, röportaj sırasında zelzele oldu gene de durmadı. Ekip kendisine gelenekselleşen BoS menüsünden borçlu: Şırdan, şalgam ve künefe!
KEREM GÖRSEV
SANSAR SALVO
Bu ay dergi 62 sayfa, 22 de röportaj var. Hadi seni daha tutmayalım...
Tanışmadıysak
FERHAT ALBAYRAK
10 15 23 42 36 KAPAK KONUSU:
MÜZİK AŞKININ BİLMİ
FESTİVAL REHBERİ EX AŞKA ŞARKILAR YAKIN TAKİP: LANA DEL REY
EMOJİ ATLASI: KURT COBAIN
Genç yaşlarda, çalıştığımız yayınlar kapanmaya başlayınca sevdiğimiz işi yapmaya devam etmek için Kasım 2018’de karşınıza Back on Stage ile çıktık. Dijital mecra olmanın sınırsızlığından faydalanırken, araştırmacı yanımızı eğlenmeyi unutmadan yansıtmaya çalışıyoruz.
Bu dergiyi poster biriktiren, konserleri en önden izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir ekip hazırlıyor. Konularımızı seçerken yıldız isimler kadar önemli olan sahne arkası isimlere yer vermeye çalışıyoruz. Araştırmalarımızda uzmanlara danışıyoruz. Dergide ve yellowbos.com'da bolca sarı rengi göreceksiniz. Yıllarca ana akım medyada çalıştık ama her gazetecinin elinde olması gereken sarı basın kartının ucunu bile göremedik. Medyada sarı basın kartı kimileri için önemsiz bir detay, kimileri içinse bir statü göstergesi oldu. Gazetecilikte ‘sarı huydur’, biz de o alışkanlığımızı Back on Stage’e taşıdık.
T
TAKİP E
@yellow.bos yellowbos yellow_bos yellowbos
www.yellowbos.com
Subat 2020 , Sayı: 15
Aylık süreli dijital dergi
Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Çağatay Yılmaz Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu Kapak Herseyealternatif Fotoğraf editörü Emre Kırdar Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Selin Sanlı, Uğur Nazilli
Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com
PANO
ŞUBAT 2020
3
YAPAY ZEKAYLA ŞARKI BESTELEDİ Müzik dünyasında çığır açıcı işleriyle bildiğimiz Björk, yeni bir iş birliğiyle karşımızda. Müzisyen, Microsoft'un ürettiği yapay zeka yardımıyla farklı bulut tipleri, kuş hareketleri ve hava basıncına göre değişen farklı hava koşulları için Kórsafn adında özel bir kompozisyon besteledi. Kórsafn‘daki tınılar, sanatçının 17 senelik arşivlerinden düzenlenen koro seslerinden oluşuyor. Bu değişken şarkıyı New York'taki Sister City adlı otel lobisinde dinleyebilirsiniz. Belki ileride dijital platformlarda da yer alır.
Şarkı sözü arşivi davası Şarkı sözlerini arşivleyen site Genius, Google'a ve ortağı Lyricfind'a şarkı sözlerini kendi sitelerinden izinsiz kopyalayıp kullandığı iddiasıyla 50 milyon dolarlık dava açtı. LyricFind, Genius'tan şarkı sözlerini kopyaladığını itiraf etti, ancak kopyalanan şarkı sözlerinin az olduğunu savundu... Google'ın başı gerçekten dertte olabilir.
Miyazaki maratonu başlasın Çizdiği hikayelerle dünyayı peşinden sürükleyen Miyazaki artık Netflix'te. Platform, Ghibli'den aralarında My Neighbor Totoro, Princess Mononoke, The Cat Returns, Grave of the Fireflies, Spirited Away'in de olduğu 21 filmin haklarını satın aldı. Miyazaki maratonu yapacaksanız araya belgeseli Never-Ending Man: Hayao Miyazaki'yi de eklemeyi unutmayın.
Hacker'ların babası: Tayfur ABD'li YouTuber Casey Neistat'ın Spotify hesabı hack'lendi. 12 milyon takipçili hesabın çalma listesinde birçok Türk sanatçı yerleştirildi. Twitter'ın gündemineyse listedeki şarkıları ve albüm kapaklarıyla Ferdi Tayfur oturdu. Demek dünya adını böyle duyacaktı Ferdi Baba!
Queen resmen 'paralandı' Music Legends koleksiyonu kapsamında İngilizlerin dünyaya kazandırdığı müzisyenleri paranın üstüne basan Royal Mint, bu iş için ilk Queen’i seçtiğini duyurdu. Metalik gri ve altın renkte çeşitleri olan paranın üzerinde grubun ikonik sembolleri yer alıyor. Koleksiyonerler bu ürünü havada kaptı bile! İlerleyen yıllarda İngiliz paralarında hangi müzisyenleri göreceğiz acaba...
Demo'nun ikincisi geliyor Sahnelere veda edince geri dönmesi için kampanya başlatılan Sezen Aksu, sahnelere dönmüyor ancak yeni bir projeyle karşımıza çıkıyor. Sanatçı, DEMO 2 albümünü duyurdu ve şu sözleri paylaştı: “Dilerim dünyanın en zor ama en faydalı ‘kendiyle yüzleşme’ eylemine sizin için de vesile olur. Ben pek severim böyle çarpışmaları… Yine kendi dayağımı yedim bir güzel… Biraz karın ağrısı yaptı ama iyi geldi.”
WM Türkiye'den gelişmeler Warner Music, DMC ile geçen yıl yaptığı ortaklığı büyütüp Türkiye’de faaliyet gösterme kararı aldığını duyurdu. Warner Music Türkiye'nin genel müdürlüğü görevine Gülce Özyeşilpınar getirildi. Özyeşilpınar, daha önce Sony Music Entertaiment, Witch Brew Works'te çalıştı.
Osbourne'u sahnelerde göremeyeceğiz Müzik dünyasının efsane isimlerinden Ozzy Osbourne üzücü bir haber duyurdu. Parkinson hastası olduğunu açıklayan Osbourne'un hastalığı ikinci evrede. "Kötü günler geçiriyorum" diyen Osbourne, 2020 Grammy Ödül Töreni’nde ödül sundu.
Michael Jackson'ın hayatı Broadway müzikalinde sahnelenecek. MJ The Musical, prömiyerini 6 Haziran'da yapacak. Müzikalde Jackson'ı Ephraim Sykes canlandıracak. Dansın başrolde olacağı müzikalde Jackson'ın 25 hit parçası yer alacak. Müzikal akımı sarmışken ülkeyi, belki buralara da gelir.
4
PANO
ŞUBAT 2020
Bergen filmi geliyor Alice Müzikali ile ayağını iyice müzik dünyasına sokan Serenay Sarıkaya yeni bir projesini duyurdu. Sarıkaya, Acıların kadını olarak anılan ve Sen Affetsen Ben Affetmem şarkısıya milyonlara ulaşan şarkıcı Bergen'i canlandıracak. Film için eğitim almaya başlayan Sarıkaya, "Bergen'le yatıp Bergen'le kalkıyorum. Kariyerimde çok önem verdiğim bir iş" diyor. Arabesk isimlerin biyografi filmleri iyice tutmaya başladı, bu projeyi de merakla bekliyoruz.
COOKIE
ÇEVRİMİÇİ GRUP KÜTÜPHANESİ Dijital platformda şarkılarını tekli satma akımını körükleyen Radiohead, yine kafası açık bir projeyle karşımızda. Gruba ait aradığınız neredeyse her şeyin arşivine sahip olan dijital bir kütüphane açtılar: The Radiohead Public Library. Kütüphandede klipler, canlı performans kayıtları, fotoğraflar, şarkıların besteleri ve nice aklınıza gelen şey var. Üstelik üye olursanız fotoğraflı bir kütüphane kartınız da oluyor. Biricik ekip dostumuz Cookie üyeliğini yaptırdı bile.
Lady Gaga'dan sızıntı Uzun zamandır yeni şarkısı beklenen Lady Gaga Twitter'da isyanlarda... Kendini her ne kadar stüdyoya kapatıp yeni şarkısını kimselere dinletmese de geçen ay Stupid Love şarkısı internete sızdı. İsteyen açıp dinleyebiliyor. Ve yine aynı tartışma başladı: Bilerek mi sızdırıldı?
AKON ANTLAŞMASI Ünlü şarkıcı Akon, Senegal'de 'Akon City' adındaki şehrini ve 'Akoin' adlı para birimini kurdu. Devletten satın aldığı 2 bin dönümlük arsaya inşa edilecek şehrin 10 yıl içinde tamamlanması bekleniyor. Acaba seyahat için vize gerekir mi?
Pet'lere özel playlist geldi TikTok başkan! Müzik dünyasına tuhaf jargonlar eklenmesini sağlayan, her yaştan insanı kamera karşısında karaoke yaptıran uygulama TikTok, ilk kez Facebook'tan daha fazla indirildi. Anlaşılan işler iyice kızışıyor.
Spotify araştırmalara ve hayvanseverlere kulak vererek hayvanlar içi bir playlist yayınladı. Dünya çapında yapılan ankette katılanların yüzde 71'inin evcil hayvanına müzik dinlediği ortaya çıktı. Hal böyle olunca, işin içinde de sevimlilik varken Spotify bunu kaçırmadı. Üstelik her her hayvana göre seçenek de sunuyor. Bir deneyin, minik dostunuz kulak verecek mi bakalım?
Aramızda hoşgeldin hexe
Veda version 3.0
Amir İstanbul'da tutuklandı Son zamanlarda rap türünde şarkılar üreten İranlı müzisyen Amir Tataloo, uyuşturucu kullanmaya teşvik etme suçundan dolayı Interpol tarafından aranıyordu. Amir, İstanbul'da gözaltına alındı. Sonrasına dair bir açıklama henüz yok.
Duyduk duymadık demeyin, Teoman müzikle ilişkisine yeniden ara verdi. Bundan böyle sadece birkaç konsere çıkacağını, yeni bir albüm kaydetmeyeceğini duyurdu. Bunun üzerine orkestrasındaki isimler sosyal medyadan Teoman’la iş birliklerine son verdiğini açıkladılar. Bu sefer işler nereye varacak acaba?
Audioban ekibinden ayrılarak kendi işini kuran Hatica Arıcı, Hexe Music ile karşımızda. Kolektif üretimin gücüne inanan ve DIY müzisyenleri destekleyen oluşum menajerlik ve booking hizmeti veriyor. Çalıştığı isimler arasında Art Diktatör, F.Ö.K., Ponza, Reptilians From Andromeda, Midvil, Make Mama Proud, GudBod gibi isimler var. Takipteyiz, başarılar diliyoruz.
GÜNCEL
DÜNYA MÜZIKLE KURTULACAK Çağatay YILMAZ
2
020’nin ilk ayı krizlerle birlikte geçti. Geçen Eylül’den beri süren Avustralya’daki yangınlar 12 milyon hektardan fazla alanı etkiledi, 20’den fazla kişi hayatını kaybetti. Türkiye’deyse depremler art arda geldi. Son olarak Elazığ’ın Sivrice ilçesinde meydana gelen deprem birçok ilde hatta çevre ülkelerde hissedildi. NTV’nin haberine göre depremde 41 kişi hayatını kaybetti... Bu acı olaylar karşısında müzik dünyasının boş durması da beklenemezdi. Tüm dünyada sanatçılardan organizatörlere endüstrinin her aşamasından yardım çağrıları yükseldi. Avustralyalı rock grubu Airbourne’un çağrısıyla Kızılhaç ve itfaiye yararına binlerce dolarlık yardım toplandı. Amerikalı sanatçı Pink de itfaiyecilere 500 bin dolar bağışladığını duyurdu. News.com’un haberine göre, ANZ Stadyumu’ndaki konserlerinin ardından Adam Lambert ve Queen’in bir yardım konseri için 16 Şubat’ta da sahne almaları konuşuluyor ancak kesinleşen bir şey yok. King Gizzard and the Lizard Wizard da geliri yangından zarar görenlere bağışlanacak tam 3 konser kaydı albümünü duyurdu. Avustralyalı indie sanatçıların da aynı amaçla ortak albümler çıkaracağı söyleniyor. Türkiye’de de depremin yaralarını sarmak için müzik dünyası önayak oluyor. Bostancı’da sahne alan mor ve ötesi konser alanında yardım topladı. Konserlerinde yardım toplayan tek isim de değiller, Yalın, maNga, Zülfü Livaneli… Müziğin her türünden sanatçı ya konser gelirini bağışlıyor ya da konserlerini yardım toplama etkinliklerine dönüştürüyor. Şiddet gören kadınlar ve sokak hayvanları yararına verdiği konserlerle tanınan organizasyon rocknaid, depremin hemen ardından para harici yardım toplamaya başladığını duyurdu. Tarkan ve Ben Fero gibi doğrudan bağış yapan isimler de var. ABD’li soul müzisyeni Della Miles da, Mart ayında yurtdışı turnesinin bitmesinin ardından bir yardım konseri yapacağını söyledi. Miles, “Mart ayından itibaren çok çok özlediğim Türkiye’ye döneceğim. O tarihten itibaren depremzedeler yararına düzenlenecek bir etkinlikte seve seve sahne almaya hazırım. Türk halkı beni bağrına bastı, kız kardeşleri, ablaları ve evlatları olarak gördüler. Ben de yaşanan depremden sonra onlar için elimden geleni yapmayı kendime bir borç bildim. Onun için yaraları sarmak adına sanatımla ve yüreğimle Türk halkının yanında olacağım” dedi. Toplumu etkileyen kötü olayların ardından her zaman gündeme gelen soru aynı:, etkinlikler iptal edilmeli mi? Ülkemizde genellikle iptal veya erteleme yolu seçiliyor. İptal edilmeyen etkinliklerin tepki aldığı da oluyor. Avustralya’da ise Syndey Festival’in açılış gecesinin iptal edildiği 6 Ocak’ta duyruldu ama nedeni, Syndey’de hava kirliliğinin yangınlardan dolayı çok tehlikeli bir hale gelmesi. Öte yandan 26 Şubat’ta Melbourne’da düzenlenecek Down to Earth festivali gibi, geliri felaketin yaralarını sarmakta kullanılacak pek çok etkinlik planlanıyor. Aklımıza hemen gelen de, 2011’de Van depreminin ardından REDD’in öncülüğünde birçok rock müzisyenin katılımıyla düzenlenen Van için Rock oldu. Ekim 2011’de düzenlenen konserde, Habertürk’ün haberine göre 500 bin TL’lik yardımın yanı sıra 4 TIR dolusu yaşam malzemesi toplanmış. Yine benzer bir etkinlik yapılır mı, takip edeceğiz. Her halükarda, hem Avustralya hem de Elazığ için yardım kampanyaları sürüyor. Siz de uygun gördüğünüz biçimde, zorluklarla mücadele eden insanlara destek olmak isteyebilirsiniz.
ŞUBAT 2020
5
6 'Kötü durmuyor değil mi?'
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
Batuhan K. OCAKÇI
G
itar teknikleriyle vokal yetenekleri bir araya gelince Charlie Cunningham sahnede adeta yükseliyor. Deneysel, indie ve hardcore gruplarla müzik yaparken hayranlık duyduğu flamenkonun peşinden İspanya'ya gidip eğitim aldı. Cunningham, indie-folk melodilerini flamenko tekniğiyle harmanladı ve kendi sound'unu yakaladı. Geçen yaz çıkardığı Permanent Way ile övgü toplayan müzisyen ilk kez İstanbul'da olacak. 22 ve 23 Şubat'ta Birlikte Güzel konserleri kapsamında Salon İKSV'de şarkılarını seslendirecek müzisyenle telefonda sohbet ettik. ❏ Permanent Way son albümünüze ismini veren şarkıydı. Albümünüze ismini vermek için neden bu şarkıyı seçtiniz? Albümleri isimlendirmek zor iş, bunu en sona bırakırım. Şarkı isimlerinin beni doğru yola götürmesini beklerim. Bu süreçte gözüm Permanent Way ismine takıldı ve hayatlarımızın doğasıyla ilgili bir hisle bağdaştığını düşündüm. Fakat kötü durmuyor değil mi? Kötü bir isim vermiş olmak istemem! ❏ Bir röportajınızda kendinizi karanlık ve derin olarak tanımladığınızı okudum. Sizi bu kadar karanlık olmaya iten şey nedir? Aman tanrım! Gerçekten kendimi böyle mi tanımlamışım? Aslında bu kontrastı seviyorum. Bazen kendinizi karanlık durumlarda ve hislerde buluyorsunuz. Müzikte de bunu yapıyorum. Çok dramatik olmadan insan ruhuna yakın sound'lar üretmeye çalışıyorum. Her zaman karanlık değil, aydınlığı yansıttığım da oluyor. ❏ Çok uzun turnelere çıkıyorsunuz. İşinizi ve kişisel hayatınızı nasıl etkiliyor? Kesinlikle ne kadar uzun olduğuyla ilgili. Yakın zamanda 16 sahneli 2.5 aylık bir turnedeydim. Sonlarına doğru kendinizi yaptığınız şeyden kopmuş hissediyorsunuz. Yeni yerler görmeyi ve yeni insanlar tanımayı elbette seviyorum fakat işler uzadığı zaman kendinizi karmakarışık buluyorsunuz. İki haftada bir gibi sürelerde ara vermeye
çalışıyoruz ama bu her zaman mümkün olmuyor. Bazen turneleri bitirince yaratıcı oluyor, yeni bir parçaya çalışıyorum. ❏ Günümüzde birçok müzisyen büyük sahne gösterileri tercih ederken siz daha küçük ve temel sahne tasarımları tercih ediyorsunuz. Bu bilinçli bir tercih mi? Tam olarak emin olamıyorum fakat bu büyük oranda sahnede neler döndüğüyle ilgili bir durum. Müzik tarzıyla ve grubun seviyesiyle ilgili... Turnelerde belirli bir bütçeniz oluyor ve bunu düşünmek zorundasınız. Büyük sahnelerde yer almayı isterim fakat bu sefer de uzun turnelere çıkamam. Mümkün olduğu her durumda ışık ve benzeri şeylerle yeni durumlar yaratmayı ve seyirci deneyimini arttırmayı isterim. Evet, bu sıralar sahnelerim biraz sade ama seneye bu zamanlar bir bakmışsınız sahneye ateş püskürten makinelerle çıkmışım! Ama o zaman da gitarım akort tutmazdı.
(Gülüyor.) ❏ Tekniğinizde İspanyol formları duymak mümkün. İspanya ve orada aldığınız eğitim sizi nasıl etkiledi? İspanya’ya gitaristlerin tekniğini anlama çabasıyla gittim. Oradaki o bildiğimiz dinamik gitar çalımına her zaman ilgim vardı. Bilirsiniz, bazen oldukça enerjiktir bazense oldukça sakin ve derin. Sanırım en temelde öğrendiğim şey birçok pedal ve teknolojik alet kullanmadan basit bir enstrümanla neler yapabileceğinizdi. Elbette pedal kullanmayı ve diğer teknolojik aletleri seviyorum fakat bazen o kadar çok değişken oluyor ki işin içinden çıkamıyorsunuz. İspanya’da öğrendiğim şeyleri müziğimde duyuyorsunuzdur. Orada geçirdiğim zaman çok değerliydi. Moraito Chico ve Paco de Lucia gibi isimlere bayılıyorum. Paco de Lucia Flamenko müziğin babasıydı hatta. Niño Ricardo ve Sabicas gibi bu işin öncü isimleri de var, onları da seviyorum. Tüm bunlar inanılmaz bir gitar müziği dünyası yaratıyorlar, Flamenko da dahil, müthiş bir müzik illüzyonu. ❏ Önceki albümünüzdeki Minimum şarkısı daha başlangıcından itibaren oldukça kişisel duygulara sahip bir şarkı. Sözleri yazarken neler hissettiniz? Nasıl hissettiğimle ilgili emin değilim açıkçası. Parçanın gitar pasajlarını iki yıl gibi uzun bir zaman önce yazmıştım ama hepsini bir araya nasıl getireceğimi bilemiyordum. Sözlerse aşama aşama gelişti. Her zaman ne yazacağımı bilemiyorum. Neyin işe yarayıp yaramayacağına hemen karar veremiyorsunuz. Müzikal yapıyla hangi sözler uyumlu olabilir çok büyük bir soru. Zaman içinde bir eleme sürecinden geçti diyebilirim. Sanırım oldukça bulanık cevap verdim. ❏ Türk seyircisini neler bekliyor? Sonunda Türkiye’de olacağıma inanamıyorum çünkü bunu çok uzun zamandır bekliyordum. Arkadaşlarımla birlikte seyirci için müthiş bir atmosfer yaratacağımıza inanıyorum.
2019 Permanent Way
Charlie Cunningham
RÖPORTAJ
onserleri azaltıp üretime yoğunlaşma kararı veren Pinhâni, yeni şarkılarının kayıtlarını bitirdi, şu ara son dokunuşları yapıyorlar. En son Hikayeler Tükendi teklisiyle karşımıza çıkan grup, bir süre daha tekli yayınlayarak yollarına devam edecek. Grup, 28 Şubat'ta Atlantis Yapım organizasyonuyla Bostancı Gösteri Merkezi'nde sahne alacak, sonra uzun süre de İstanbul'da sahnesi olmayacak. Sinan Kaynakçı ve Selim Aydın'la kararlarını ve Pinhâni'nin dönüşümünü konuştuk. ❏ Eylül’de başlayan kayıt ve prova süreçleriniz nasıl gidiyor? Epey uzun sürdü ve konser ertelemeniz gerekti. Bu kadar sürmesinin sebebi nedir? Sinan Kaynakçı: Şarkı yazmak, kayıt yapmak esas işimiz, bunu unutmuştuk ama hatırladık. Bizi buraya getiren şey yazdığımız şarkılar ve yaptığımız kayıtlar. Verdiğimiz konserlerin elbet bir katkısı olmuştur bugünlere gelmemize ama daha geride kalır. Bu yüzden bundan sonra şarkı yazma ve kayıt yapmaya daha çok zaman ayıracağız. Hem işin bu kısmını yaparken ailelerimizden ve evimizden çok uzaklaşmamıza gerek yok. Bu yüzden bizim için çok iyi geçiyor bu süreç. Epey bir yeni şarkı ve kayıt yaptık. Ailelerimize bolca vakit ayırdık. Birçok yarayı sarma fırsatı bulduk, uzun yıllardır ilk defa. Bundan sonra da çok konser vermekten kaçınacağız, şartlar ne olursa olsun. ❏ Dinleyici alışkanlıklarıyla müzik üreticileri albüm çıkarmaktansa tekli çıkarmayı tercih ediyor. Siz de Hikayeler Tükendi teklinizi duyurdunuz. Tekliler yayınlayarak mı devam edeceksiniz?
Selim Aydın: Bizim için de, dinleyici için de daha kolay bir durum tekli. Pişirmesi de kolay, yemesi, hazmı da kolay. En az 3-4 şarkı daha böyle gideceğiz. Sonrası belli değil. ❏ Hikayeler Tükendi’nin kapak fotoğrafının hikayesi nedir? Sinan: Daha önceki teklilerimizde Evren Goralı’nın fotoğraflarını kullanmıştık. Yine onunkilerle devam ediyoruz. Elinde onlarca fotoğraf var. Şarkıya en uygun olanı seçiyoruz. ❏ Mirkelam, Ümit Besen ve Nilüfer gibi isimlerin cover ve tribute albümlerinde yer aldınız. Üzerinden zaman geçtikçe, bu tür albümlerin kariyerinizdeki yerini nasıl yorumlarsınız? Sinan: Maalesef Ümit Abi’nin albümünde çok zorlu bir albüm kaydından çıkmıştık ve bence kötü bir kayıt, kötü bir şarkı seçimi yaptık hep birlikte. Diğer iki projede ise kusurları olsa da güzel fikirler ortaya koyan kayıtlar yaptık. Ama üç projenin de kariyerimize şimdilik büyük bir etkisi olmadı. Selim: Feridun Düzağaç’ın şarkısı Çok Aşık için yaptığımız kayıt da tribute albümde yer aldı. O kaydın kariyerimize bir etkisi oldu. Hatta birçok insan şarkıyı bizim sanıyor. ❏ 2006’dan bu yana sahnelerdesiniz. O zamandan bu zamana grupta değişmeyen şey ne ya da neler? Selim: Yeme alışkanlıkları, kavgadan uzak bir ortam, sporseverlik. Sinan: Dinleyicilerle aramızdaki ilişki, basın 2020 ve magazinle aramızdaki Hikayeler Tükendi mesafe, müzikle aramızdaki
7
Pinhâni
'Türkiye’de iyi müzik bol bulunan bir şey değil'
Ece ULUSUM
K
ŞUBAT 2020
bağ, Selim’in esprileri! ❏ Grup müziğin eski popülerliğinin olmadığı sıklıkla dünya müzik gündeminde konuşulur. Türkiye’de de band müzik 2000’lerdeki kadar yaygın değil. Siz kitlenizde bir azalma ya da artış görüyor musunuz? Grup müziğinin ilgi kaybetmesine dair yorumunuz nedir? Sinan: Eskiden çok önemli gruplar vardı dünyada. Şimdi o güçte bir grup yok demek ki. Her şeyi dinleyicinin eğilimi belirlemiyor. Türkiye’de de iyi müzik bol bulunan bir şey değil. İyi müzik yapanın grup mu yoksa tekil mi olduğuna çok baktıklarını sanmıyorum. Ama elbette bir şeyin moda olması işi kolaylaştırıyor. Gruplar eskisi kadar moda değil ama bu en önemli etken değil demek ki. ❏ Sizi iyi bir soundtrack bestecisi ve icracısı olarak görüyoruz. Ancak soundtrack’leriniz söz parçalarınza göre epey az ilgi görüyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir? Selim: İnsanlar müziği sözleri için dinliyor. Bu her yerde böyle değildir belki, ama Türkiye’de böyle. Müzik, sözleri taşıyan bir araç, esas olan ise sözler. ❏ Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki konserde gelenleri neler bekliyor? Akın Eldes ya da Ertan Şahin o gün sizinle mi olacak? Sinan: Her ikisi de o gün orda olacak ama sahnede Akın Abi olacak. Ertan bir işi çıkmazsa bizi desteklemeye gelecek. O gün her zamankinden daha iyi çalmak tek amacımız. Sürpriz bir şarkı da olacak, ilk defa orda çalacağımız. Selim: Konserden sonra uzun süre İstanbul’da çalmayacağız. Güzel geçeceğine eminim.
8
HABER
ŞUBAT 2020
Bieber'den trol sayılar
D
ijital platformlarda dinlenme sayılarının değiştirilebilmesi artık kanıksanan bir gerçek. Sadece bot'lar aracılığıyla da değil. Yeni parçalar yayınlandığında hayranlar organize biçimde sayıları büyütmeye çalışıyor. Parçayı tekrar tekrar dinlemek veya satın almak gibi stratejiler belirliyorlar, kimine göre bu stratejiler hayran sayfalarına yerleştirilen ‘trol’ler aracılığıyla da belirleniyor. Tüm bu iddialar bir yana, daha doğrudan bir yaklaşımı tercih eden bir isim var: Justin Bieber. Ocak ayında çıkan teklisi Yummy’nin dinlenme sayılarını yükseltmek için bir hayran sayfasına bırakılan 5 parçalı ‘rehber’ Justin Bieber’ın kendi profilinden de paylaşıldı. Postta “Justin gerçekten parçanın 1 numara olmasını istiyor… Fazlasını yapmak isteyenler için öneriler burada” yazıyordu. Bahsi geçen öneriler arasındaysa parçadan oluşan bir playlist’i kısık sesle uzun saatler dinlemek, tekrar tekrar satın almak, VPN kullanarak dinlemek gibi ‘yaratıcı’ fikirler var. Bu fikirler bu kadar açıktayken, parçanın listelerde yükselişe geçmesinin ve yalnızca Spotify’da ulaştığı neredeyse 140 milyon dinlenme sayısının güvenilirliği tartışılır değil mi sizce de?
Tekno gezgini haritası
E
lektronik müzik müzisyenlerinin canlı performanslarını keşfetmek, yeni elektronik müzik etkinliklerine katılmak isteyenlere göre bir uygulama geliştirildi: Clubeling. Henüz beta sürümünde olan uygulamayı geliştiren Matthieu Rodrigues, uygulamasını 'tekno gezgini haritası' olarak nitelendiriliyor. Aslında işin özeti de tamamen bu. Uygulamayı kullanırken, harita üzerinde yakınınızdaki elektronik müzik türünde çalan mekanları gösteriyor. Sadece o değil, kimler çalacak ve gelecek programında neler var görebiliyorsunuz. Ancak bu eklemeleri de yapanlar uygulamanın kullanıcıları. Henüz 500 kişinin kullanımına açıldı. Beta sürümü daha da geliştirilerek kullanıcı deneyimleri ve yorumları da eklenilmesi planlanıyor. Böylece seyahatleriniz esnasında nereye gidip eğleneceğinize karar vermek daha da kolay olacak. Uygulama şu an ücretsiz ancak ileride ne olur bilinmez. Rodrigues herkes için erişilebilir, topluluk tabanlı bir araç sunmayı amaçladığını belirtiyor. Uygulama herkese açık olduğunda daha hızlı geliştirilecektir.
OFF
O
Radyolarda son durum
cak ayının ortalarında, Babylon Radyo’nun dinleyicileri her şeyden habersiz 99.4 FM’i açtıklarında tatsız bir sürprizle karşılaştılar. İstasyonun yerinde yeller esiyordu zira. 2010’dan beri yayında olan radyo, yerini daha farklı bir yayın planına sahip bir kanala bırakmıştı. Değişikliğin duyurusunu instagram hesaplarından bir post’la ve internet sitelerinden yapan radyonun dijital olarak devam edip etmeyeceğine dair bir bilgi de henüz yok. Twitter hesabına da erişilemiyor. Dinleyicilerine de ruhuna rahmet okumak düşüyor ne yazık ki. Radyoların yükselişini her araştırmada görüyoruz, örneğin Nielsen geçen yıl yayınladığı araştırmada Türkiye’de her hafta 37 milyon kişinin radyo dinlediğini ortaya çıkarmıştı. Radyoların, özellikle de bağımsız radyoların yükselişi aşikâr, detaylı bir derlemeyi Kasım sayımızda da okuyabilirsiniz. Durum böyleyken, pozitif ’in radyoyu kapatma kararının arkasındaki fikri anlamak zor... Neyse ki radyo dünyasından iyi haberler de var. Radyo Eksen 20. yılını tam gaz kutlarken, ‘küllerinden doğan’ The Rock Radio da 20 Ocak’ta ‘susmuyoruz’ mottosuyla yayınına başladı. Adından tahmin edilebileceği üzere rock ağırlıklı yayın yapan radyoda blues parçalara da rastlayabiliyorsunuz. Metehan Mert Çakır’ın meşhur Arka Koltuk programı da Kent FM’le ortak yayınlanıyor. Radyoya therock.com.tr adresinden ve radyo kulesi uygulamasından erişebiliyorsunuz. Yolu açık olsun!
MIDI 2.0 BURADA
M
idi.org adresinden yapılan açıklamaya göre, 18 Ocak’ta bir araya gelen Roland, Korg ve Yamaha gibi markaların da dahil olduğu MIDI Üreticileri Birliği, oy birliğiyle 35 yıl önce üretilen standardın yerine MIDI 2.0’a geçmeyi kabul etti. “Müzik teknolojisinde on yıllardır yapılan en büyük değişim” olarak duyurulan gelişme, eski standartla uyumu sürdürmekle birlikte pek çok yenilik getirecek. Değişimin temel sebebi olarak da 5 pinli kabloların artık yüksek çözünürlüklü sesi kayıpsız taşıyamaması gösteriliyor. Tüm dijital bağlantı kanallarının kullanılması hedefleniyor ancak öncelik USB’de. Böylece hem gecikmeler ciddi oranda azaltılacak hem de ses kalitesi 32-bit’e kadar yükseltilecek. Elektrikli enstrümanların kullanımının da kolaylaştırılması amaçlanıyor, hem daha kolay kullanılan hem de daha yetenekli arayüzler geliştirileceği söyleniyor. DIY müzisyenlere iyi haber.
ALTERNATİF
ŞUBAT 2020
Sıra dışı bir modern zaman deneyimi Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu
L
o-fi, indie, saykadelik deyince artık tek nefeste onlarca grup sıralamak mümkün: Ducktail, Real Estate, Woods, Crumbs, King Gizzard hatta erken dönem Tame Impala ve dahası. Ama bugün size, bundan yaklaşık 20 küsur yıl önce garaj müzik yeni yeni filizlenirlen lo-fi’nin kitabını yazmış ve onlarca müzisyene ilham vermiş birinden söz etmek istiyorum: sevgili Ariel Marcus Rosenberg. Ariel Pink! Ariel çok zengin bir ailenin iki çocuğundan büyüğü. Mühendislerin ve doktorların sükse yaptığı ebeveynler dünyasının aksine, onun anne ve babası Ariel’in çok yetenekli olduğunu görmüş ve hep sanatçı olmaya teşvik etmişler. Yani ismi bile Ariel aslında, çok da şaşırmamak gerek. Kendini bildi bileli müziğe büyük ilgi duymuş. Müzisyen kimliğinden önce de sıkı bir plak koleksiyoncusuymuş zaten. Küçüklüğünden beri hep sevdiği şeylerle meşgul, sevmediği şeyleri reddeden, özgüveni yüksek bir çocuk olmuş. Liseye geçtiğinde Def Leppard, Anthrax gibi gruplarla metal müzik sınavını da veren Ariel, sonrasında Bauhaus, The Cure, Lou Reed gibi isimlerle müzikal aydınlanmasını yaşamış. Babasının garajında kaydettiği seslerle şarkılar yapmaya başlaması da bu zamanlara denk geliyor. Fakat bu adamın yaptığı şey müzisyen olmaya çalışmak değil. Müzik onun için, içinden taşan, durdurulamayan bir ifade biçimi. Zaten yaptığı kayıtları da hiç, bir gün yayınlarım diye yapmamış. Synth pop, dark wave sound’una bayıldığımız John Maus da Pink’in California Institute of Arts’tan sınıf arkadaşı. Birlikte hem çok vakit geçirmiş hem de çok kayıt yapmış, ama çoğu zaman sadece partilediklerini söylüyor. Tabi duyanları dumura uğratan The Doldrums’u okulun son yılı kaydettiğini unutuyor. Öyle ki, lo-fi sularda yüzerken herkesin birlikte çalışmak istediği R. Steve Moore’a kaydettiği şarkıları gönderince adam baya ilginç bulmuş ve sonrasında birlikte bir sürü iş yapmışlar. Ariel’in ilk label’i Paw Tracks, Animal Collective’in kurduğu plak şirketi olmuş. Bir ortak arkadaşları vasıtasıyla tanışmışlar ve Doldrums, Paw’dan Animal Collective dışında yayınlanan ilk iş olmuş. Çıktığı turnelerle ve albümün yayılmasıyla kitlesi büyüyen Ariel, müziği daha ciddi bir
noktadan yakalamak istemiş ve kendi müzisyen ekibini oluşturmaya karar vermiş. Grubuna Ariel Pink’s Haunted Graffiti demiş. Ariel ruh hastası gibi kaset toplaya, her geçen gün müzik sularında biraz daha derinlere inedursun, 2004 yılında kardeşi Elena bir araba kazası geçirince hayatı altüst olmuş. Birkaç yıl tek bir nota bile yazmamış. Yıllar süren bir bekleyişin ardından 2010 yılında kariyerinde büyük bir sıçrama yapmış. Indie mabedi 4AD’den yayınladığı Before Today’le geri dönmüş. Bu onun stüdyoda kaydettiği ilk albümü ve lo-fi sound’unu başarıyla stüdyoya taşıyarak Pitchfork’tan 10/9 puanı da kapmış! Böylece rüştünü de ispatlayan Ariel’i bundan sonra tutabilene aşk olsun tabii. Önce 2012’de İdolu R Stevie Moore ile birlikte Ku Klux Glam’i yayınlamış, 2014’te de favorim stüdyo albümü Pom Pom. Bu albümde artık Ariel’in sound’unun bir matematiği var. Şarkı sözleri, gitarı, ritmi, hatta aralara serpiştirilen telefon konuşmalarını bile yeterince uzun süre Ariel Pink dinlerseniz formülize edebilirsiniz. Ama Ariel bu elementlerden en az biri ile sizi şaşırmayı her defasında başarır.
2019 Oddities Sadomies Vol.2
9
Nitekim bence Pom Pom özellikle şarkı sözleri konusunda indie camiasına, cümle aleme ders verir nitelikte. Çok basit, ama güçlü, kendinden bir şey bulamasan da sahiplendiğin ve ilgi çekici sözler yazmışlar. Lipstick’te caddenin karşısında işlenen bir cinayetin hikayesini anlatır mesela bize. Bu albümde birkaç yıl sonra inanılmaz hit olacak saykedelik indie sound’un da ilk filizlerini duyabilirsiniz, bkz. Dinasour Carebears, bkz. Goth Bomb. Ariel iyi bir müzisyen ama “müziksiz yaşayamam” diyen bir romantik değil. Eğer müzik yapmasaydı yetenek avcısı bir menajer ya da yapımcı olarak yine müzik sektöründe olmak isteyeceğinden söz ediyor. Yayınlamayı bile düşünmediği, sadece keşfetmekten derin bir mutluluk duyduğu lo-fi müzik yıllar içinde bir kariyere dönüştüğünde, Ariel eski tutkusunu kaybetmiş gibi. Bir röportajında eğer bu işten para kazanmasaydı yine de müzik yapmaya devam eder miydi diye sorulmuş, "Hayır etmezdim" demiş. Aslında Madonna’nın müziğine ilişkin sansasyonel açıklamaları bu çerçevede düşünüldüğünde gerçekten çok garip gelmiyor. Madonna’nın Comeback albümü için yapımcıları bir sanatçı grubunu kampa alıp şarkılar yazdırmakla ilgili Ariel’e teklif götürmüşlerdi. Ariel de o zaman verdiği bir röportajda bunu doğrulamış, Madonna’yı Avicii’nin kurtaramayacağından, gerçek bir şarkı yazarına ihtiyaçları olduğundan, sanırım bu yüzden onu çağırdıklarından söz etmişti. Hadi bunlar tamam, devamında Madonna’nın dünyadaki narsistik egemenliğini korumak istediğini ama genel anlamda içi boş işler yaptığını söyleyince ve bu konuşma basında da yoğun bir yer bulunca, bu projeden çıkarılmıştı. O bunu sadece işini kaybetmek olarak yorumlamış, çok da üstünde durmamıştı. Ama garip gelmiyor değil, Madonna’ya şarkı yazacak bir ekipte bizim Ariel’i de istiyorlar. Bir dönem herkesin nefret ettiği indie star diye ünlenmesine neden olan, “ırkçı olmak yaşa dışı değil” gibi sansasyon yaratan açıklamaları, Miley Cyrus’la yaptığı iş birliği, sıra dışı müzikal ikna kabiliyetiyle, Ariel gerçekten ilginç biri. Duyduğum kadarıyla Ariel Pink olmaktan epey sıkılmış, ünlü olmaktan bunalmış. Uzun bir süredir cinsiyet kalıplarının dışında yaşıyor. Kendine kadın ya da erkek demiyor, toplumsal rolüne göre giyinmiyor. Bence Ariel Pink’i sıra dışı bir modern zaman deneyimi olarak değerlendirmek en iyisi. Giydikleri, kendini ifade biçimi, müziği, hepsi bir araya geldiğinde ortaya çıkan şey olsa olsa bir 'deneyim' olur. Şaşkınlık ve hayranlıkla izlemeye devam ediyoruz Arielcim, sevgiler!
Ariel Pink
10
HABER
ŞUBAT 2020
Festival planınızı yapmaya başlayın Y urt dışı festivallerinin programları açıklanmaya başladı. Hatta kimisinin biletleri çoktan tükendi. Yaza doğru bir festivale gitmeyi yapmaya niyetliyseniz, ajandanızı önünüze alın ve hesap yapmaya başlayın deriz. Size programları belli olan festivallerden bir derleme hazırladık.
COACHELLA
10-19 Nis. / Amerika
Sosyal medya fenomenleriyle dolup taşan, müzikten çok kimin ne giyip ettiği konuşulan ama müzik tarafının da sıkı olduğu festival. Bu yıl Calvin Harris, Charli XCX, Fatboy Slim, FKA Twigs, Frank Ocean, Altın Gün, Nilüfer Yanya, Travis Scott gibi isimler sahne alacak. Festivalin biletleri 429-999 dolar arasında.
PRIMAVERA SOUND 3-7 Haz. / İspanya
Müziğin her türüne sahnelerini açan festival, bağımsız müzik dünyasından yeni isimleri keşfetmenize de imkan tanıyor. Şehrin dört bir yanını saran etkinliğin bu yıl programında Iggy Pop, Massive Attack, Lana Del Rey, King Krule, The National, Beck, Floating Points, Tyler the Creator gibi isimler var. Türkiye'den de Jakuzi sahne alacak, bayrakları astık! Müzik sektöründen isimlerin panel ve atölyeler de verdiği festivali biletleri 180-420 Euro arasında.
ROCK AM RING 5-7 Haz. / Almanya
Nürnberg'i tam anlamıyla rock ve metal müzisyenlerle sallayan festival. Bu yılki programın tamamı açıklanmadı, yenileri eklenecek ama gelecek isimler arasında Alan Walker, Babymetal, Green Day, Korn, System of a Down var. Biletleri 194-99 Euro arasındaki festivalde kamp imkanı da var.
THE GOVERNORS BALL 5-7 Haz. / Amerika
New York'un havasını değiştiren ve her yıl 150 bin kişiyi ağırlayan festivalin programı epey renkli. Sahne alacak isimler arasında Tame Impala, Missy Elliott,
Vampire Weekend, Miley Cyrus, H.E.R., Foals var. Biletlerin bir kısmı çoktan tükendi.Satışta olan biletlerin fiyatları 315-2235 dolar arasında.
ISLE OF WIGHT 11-14 Haz. / İngiltere
Festival sezonunu takip edenlerin listesinde mutlaka yer alanlardan festivalin bu yıl açıklanan isimleri arasında Lionel Richie, Lewis Capaldi, Snow Patrol, The Chemical Brothers var. Program daha da detaylandırılacak. Bilet fiyatları 179 Pound'dan başlıyor.
HELLFEST OPEN AIR 19-21 Haz. / Fransa
Fransa'nın en popüler rock ve metal müzik festivali. Bu yıl programındaki isimler arasında Judas Priest, Opeth, Deep Purple, Korn, System of a Down, Deftones var. Günlüğü 243 Euro'dan başlıyor. Ama bilet paketlerinde yol ve konaklamanın dahil olduğu versiyonlar da var.
ROSKILDE FESTIVAL 27 Haz.- 4 Tem. / Danimarka
Her yıl 90 bin kişiyi ağırlayan 5 sahneli organizasyon müziğin her türüne yer verse de bu yıl ağırlıklı olarak pop isimler yer alıyor. Taylor Swift, Tyler the Creator, Thom Yorke, Alex Cameron, Cage The Elephant, TLC gibi isimler açıklandı, devamı da gelecek. Tek günlük, kamplı gibi seçenekler sunan festivalde biletler 67-333 dolar arasında.
MONTREUX JAZZ FESTIVAL 3-18 Tem. / İsviçre
Programın tamamı açıklanmasa da şu iki isim sizi heyecanlandıracaktır: Lionel Richie ve Lenny Kravitz. Programın tamamı 26 Mart'ta açıklanacak. Biletlerse 27 Mart'ta satışa sunulacak. Siz bir kenara not edin.
AFROPUNK 24-25 Ağu. / Amerika
Afrika ruhunu punk kültürüyle bir araya
getiren, Brooklyn'de düzenlenen 2 günlük bir festival. Programında da ruhuna uygun isimler var: Jill Scott, FKA Twigs, Kamasi Washington, Leon Bridges ve nicesi. 70-130 dolar arasında bilet fiyatları var.
AMSTERDAM DANCE EVENT 21-25 Eki. / Hollanda
Elektronik müzikseverlerin sabırsızlıkla beklediği festivallerden. EDM'in her türüne yer veren etkinlik, panelleri ve atölyeleriyle de Amsterdam'ı sarıyor. Program belli değil ama indirimli pro biletler 425 Euro, bilginize.
SXSW: SOUTH BY SOUTHWEST 16-22 Mart / Amerika
Austin'de düzenlenen etkinlik müzik endüstrisinden önemli insanları bir araya getiriyor ve müzik dünyasında etkin isimlerin sahne alıyor. Bu yıl Türkiye'den Hedonutopia'nın da dahil olduğu etkinlikte - bir daha bayrak astık!- 2 bine yakın gösteri oluyor. Spotify playlist'lerinden sıkılanlar için cennet. Giriş ücreti de 395 dolar.
EXIT FESTIVAL 9-12 Tem. / Sırbistan
Türkiye'den Elektronik müzik sevenlere bolca rastlanacak bir festival. Hem vize yok hem de yakın. Petrovaradin Kalesi'nde gerçekleşen etkinlikte farklı türlere de yer var elbet. Programdaki isimler şöyle: David Guetta, Boris Brejcha, Sepultra, Moscow Death Brigade ve yerli isimlerden She Past Away - Bayrak asmaya doyamıyoruz!- var. Biletler 99-250 Euro arasında.
OSHEAGA FESTIVAL 31 Tem. - 2 Ağu. / Kanada
Bağımsız müzik ve sanat festivali programıyla neredeyse birçok festivalin içeriğini kapsıyor. Tek seferde yıldız ismin sahnesini görmek isterseniz ideal. Bob Moses, Flume, Gucci Mane, Hozier, Interpol, J Balvin, Logic, Sharon Van Etten, Sofi Tukker, The Lumineers gibi isimler yalnızca küçük bir bölümü. 325-1250 Kanada Doları arasındaki biletler çoktan tükendi ama ikinci el piyasası canlı.
11
HABER
ŞUBAT 2020
İstanbul'un multi-disipliner festivali başlıyor Ece ULUSUM
SÓNAR ISTANBUL
Y
ere uzandım, sırtımı ışık masasının önündeki demirliklere dayadım. Montuma iyice sarılıp önümde dans eden adımlarına kısık gözle bakıyorum. Saat 02.30... Eve gitmeye niyetlenip ayağa kalkarken efsane bir set başlıyor ve montu çıkarıp adımlarını izlediğim insanların arasına karışıyorum. Sonuç, 2 günde toplam 36 saatlik bir festival deneyimi! Sónar Istanbul'un ilk yılından beri aynı şeyleri yaşıyorum, bundan çok keyif de alıyorum. Bu yıl nasıl dayanacağımıysa hiç bilmiyorum zira sanatçı programı heyecanlandıran festival 3 güne uzatıldı! 3 YILDA 30 BİNİ AŞKIN KATILIMCI Sónar Istanbul, 5-7 Mart tarihlerinde Zorlu PSM'de dördüncü kez kapılarını açacak. Festivali bilmeyenleriniz varsa, Avrupa’nın en prestijli elektronik müzik festivali, yaratıcılık ve teknolojiyi buluşturan bir deneyim festivali ya da daha kapsamlı şekilde kültürel etkinlik. 25'in üzerinde şehirde düzenleniyor. İlki 2017’de düzenlenen Sónar Istanbul'da elektronik müzik başlığı altında her biri kendi sesleriyle iz bırakmış yetenekli prodüktör ve grupları ağırlıyor. Yani Sónar Barcelona’nın samimi ve kompakt bir versiyonu... Müzik, yaratıcılık ve teknoloji gibi alanları bir araya getiren multidisipliner festivalin bu yıl iddialı. Festivalin Türkiye'ye getirilmesinde büyük payı olan Zorlu PSM Genel Müdür Murat Abbas bir röportajında, "Bu seneki festivalin programı şu ana kadar içime en çok sinen oldu. Sónar'ın bir önemi de yerli sanatçılarla yabancı sanatçıları bir araya getirmesi. Bazı yerli isimlere yurt dışındaki Sónar'larda imkan tanımak önümüzdeki yılın hedeflerinden biri. Neden Sónar Barcelona'da bir Sónar Istanbul sahnesi olmasın?" dedi. Bu geleceğe dair merakımızı biraz daha arttırmadı değil. Malum, festivalin Türkiye’ye gelişiyle İstanbul'un global müzik endüstrisindeki görünürlüğü arttı. Istanbul’da sahne almak konusunda birçok müzisyene heyecan kattı. Elbette izleyiciye de, festival 3 yılda 30 bini aşkın kişiyi ağırladı. Bu yılda biletlerin tükenmesi an meselesi... FESTİVALİN AÇILIŞI KALKBRENNER'DEN Festivalin açılışını minimal, tekno ve elektro ritimleriyle Paul Kalkbrenner
yapacak. Ardından maraton başlayacak. Bu yıl sahne alacak isimlerin bir kısmı şöyle: Drumcode‘un yaratıcısı enigmatik DJ ve tekno müzik prodüktörü Adam Beyer, Almanya’nın tekno müzik dahisi Ben Klock, deneysel tekno müzisyeni Bjarki, karanlık ve melankolik deep house tınılarıyla prodüktör Christian Löffler (Live), Londra merkezli elektronik ve tekno üreticisi Max Cooper (Live/AV), ,Paula Temple, Grand Piano(Live/ AV), Kelly Moran, Red Axes (Live), Denis Sulta, Skee Mask ve nicesi... Tüm bu isimleri iyi ses kalitesi ve görsel şovlarla izleyeceğiz. Ayrıca Sónar+D’de yerli ve uluslararası önemli aktörlerin katılımlarıyla paneller, sergi, deneysel performanslar, atölyeler, demolar ve sesin farklı formları için yapılan araştırmaların yer alıyor. +D, uluslararası dijital yaratıcı endüstrilere odaklanarak profesyonelleri bir araya getirerek katılımcılara disiplinlerarası deneyimler sunuyor.
Paul Kalkbrenner
Max Cooper
+D bölümünde yine birçok etkinlik ve deneyim alanı yer alacak.
48 Festivalde 3 günde 48 performans gerçekleşecek.
SÓNAR ISTANBUL'UN KURULUMU BELGESELDE! Bu denli büyük bir festivalin kurulmasında yüzlerce kişilik ekip, onlarca dev ekipman ve daha görmediğimiz birçok detay festivalden günler öncesi hazırlıklara başlıyor. Türkiye'de böylesi kapsamlı bir festivalin nasıl yapıldığına dair Back on Stage ekibinin hazırladığı bir belgesel, önümüzdeki ay yayında olacak. Belgeselde festivalin görünmeyen hazırlık aşamaları ele alınacak.
12
ALBÜM AJANDA
ŞUBAT 2020
KARTONET #1 EMINEM MUSIC TO BE MURDERED BY Eminem’in Aftermath Entertainment, Interscope Records ve Shady Records etiketleriyle çıkan albümü, selefi Kamikaze gibi sürpriz oldu. 20 parçalık, 64 dakika süren albümün prodüktörlüğünü Eminem ve Dr. Dre yaptı. Black Thought, Q-Tip, Ed sheeran gibi pek çok ismin iş birliği yaptığı albüm, Darkness parçasının klibiyle eşzamanlı olarak yayınlandı. Adıyla Alfred Hitchcock ve besteci Jeffrey Alexander’ın 1958’deki bir iş birliklerini selamlayan albümde, yönetmenin sesini de duyabilirsiniz. Music To Be Murdered By’da anlaşamadığı kadınlar, sevmediği diğer rapçiler, aile problemleri, kişisel kompleksleri var… Neredeyse 50 yaşına gelen müzisyenin, halen dolabında temizleyecek çok şeyi var gibi duruyor.
C Side Khruangbin, Leon Bridges Saykedelik Dead Oceans 2 parça, 8'56''
00959525 Foo Fighters Alternatif rock Roswell Records 6 parça, 26’
The Colors Now, Part One Rose Hips & Ships Neo-soul Rose Hips & Ships Records 8 parça, 32’
KARTONET #2
Live in Paris ‘19 King Gizzard and the Lizard Wizard Saykedelik rock Flightless 19 parça, 100’
Headlight Della Mae Americana Rounder Records 12 parça, 41’
KVELERTAK CRACK OF DOOM Grubun Şubat ayında gelecek Splid albümüne sayılı günler kala, ikinci tekli Crack of Doom geldi. Troy Sanders’ın gruba eşlik ettiği parça, Rise Records’dan çıktı. Kvelertak’ın genre’lara sığmayan müziği, Metallica’yla 2018’deki turnelerinin ardından vokalleri ve plak şirketlerinin de değişimiyle evrimini tam gaz sürdürüyor gibi gözüküyor. Ocak ayı boyunca özellikle sabahları ofisimizde bolca duyulan bir parça oldu, albümün kalanı için de merakımızı arttırıyor. Diğer merakımız da şu, grubu Türkiye’ye tekrar getirecek bir organizatör bulunur mu acaba?
Zeynep Bastık Çukur Pop Pump Kreatif 1 parça, 3’ 37’’
How To Be Human Chelsea Cutler Elektropop Republic Records 26 parça, 56’
Chubby and The Gang Speed Kills Punk Static Shock 12 parça, 25’
13
ALBÜM AJANDA
ŞUBAT 2020
KARTONET #3 PEARL JAM DANCE OF THE CLAIRVOYANTS Sevenlerinin merakla beklediği albüm Gigaton’un Mart ayında yayınlanacağı duyurulmuştu ama albüme dair ilk tadımlık tekli 22 Ocak’ta çıktı. Monkeywrench / Republic etiketiyle yayınlanan tekli, Pearl Jam’in imza sound’u ve Eddie Vedder’ın yaş aldıkça farklı tatlara yol alan sesi üzerine temellense de birçok yenilik barındırıyor. Bu haliyle, dinleyicileri de eleştirmenleri de ikiye ayırmış durumda elbette. Ancak tekli, kendisinden beklenen en az bir şeyi çok iyi başarmış durumda, albümü herkes merakla bekliyor…
Porçay, Orkundk Qing Diss Komedi rap Porçay Record 1 parça, 3’ 14’’
H ZETTRIO RE-SO-LA Caz World apart 59’
Kazılı Kuyum Yüzyüzeyken Konuşuruz Synthpop Sony Music Entertainment Türkiye 3’ 28’’
Daniela Mercury Perfume MPB Paginas do Mar 16 parça, 62’
Ceylan Ertem Câhille Sohbeti Kestim Folk Kalan Ses Müzik 12 parça, 49’
Alexandra Savior The Archer Indie Pop Century Records 10 parça, 30’
Poppy I Disagree Alternatif metal Sumerian Records 10 parça, 35’
Can Gox Ah Be Ah Pop 1877 Müzik Yapım A.Ş 2 parça, 7’
KARTONET #4
APOCALYPTICA CELL-0 Kasım ayındaki röportajımızda grubun davulcusu Mikko Sirén’in müjdesini verdiği albüm, 10 Ocak’ta Silver Lining etiketiyle dinleyicisiyle buluştu. Albümde, öncesinde tekli olarak yayınlanan Ashes of the Modern World, Rise ve En Route To Mayhem’in de dahil olduğu 9 parça var. Röportajımızda Sirén’in söylediğine görei grubun uzun yıllardan sonra ilk kez tamamen sözsüz olarak çıkardığı albümde bu nedenle parçaların isimlerine ayrıca önem gösterilmiş. ‘Sıfırıncı hücre’den ‘modern dünyanın sonu’na bir macerayı anlatan albüm, grubun politik yanını alışılageldik zarafetleriyle aktarmasına bir mecra olmuş.
14
VİTRİN
ŞUBAT 2020
W
I
S
H L
Ibanez PF18-WDB Washed Denim Burst akustik gitar - 1.215 TL
Paladone Crash Bandicoot Bell lamba - 299 TL
Kikkerland garson yemek zili 80 TL
I
Mildfoxes BB-8 Droid broş 65 TL
Ampeg SVT-212AV bas gitar kabini - 7.200 TL
Typal koleksiyon defter seti 55 TL
S
T
Alesis Turbo mesh kit elektronik davul seti 3.06 TL
Ratolye gitar tasarım askılık 554 TL
adidas Nite Jogger spor ayakkabı 979 TL
Etsy davul set plan çizimi tablosu 6 dolar
Lomography Diana Mini & Flash Love Letters - 580 TL
JBL Tune T220 TWS bluetooth kulaklık - 899 TL
Tchibo yağmur başlığı 60 TL
15
LİSTE
ŞUBAT 2020
ESKİ SEVGİLİLERE 'İYİ NİYETLİ' 10 ŞARKI
TOP 10
Damla KAAN
1
İsmail YK - Allah Belanı Versin
Listemizin ilk sırasında İsmail YK'dan Allah Belanı Versin var. Çünkü bir şarkı düşünün ki söylediğinizde eski sevgilinize duyduğunuz nefretin tamamını haykırabiliyorsunuz... İlk çıktığında bu şarkı çokça eleştiri alsa da epey geniş bir kitle zor ayrılıklar sonrasında bu şarkıya dertli dertli eşlik etmiştir. Ama nefret edip kopamıyor, hâlâ yar diye sesleniyor: "Bana gelen sana gelsin yar..."
7
2
Bu parçaysa Allah Belanı Versin'in evrensel versiyonu sayılır. Nefreti aksanlı İngilizcesiyle cayır cayır veriyor Frank. Sözlerine biraz zoom yapalım, anlayacaksınız: "And i wish you would die. It makes me violently angry when I see you alive..." Şarkıda o aptal yüzüne kocaman göktaşı düşsünlü kozmik ve yaratıcı beddualar da var.
Justin Timberlake Cry Me a River
Müzik camiasının rivayetine göre, bu şarkını ardında gerçek bir ihanet hikayesi var. Britney Spears, Justin'i aldatınca ortaya çıktığı söyleniyor. Hikaye de şöyle; Kız aldatır, fark eder ve geceler yatağında hıçkıra hıçkıra ağlar. Aylar sonra ilişkiyi kurtarmaya çalışsa da aldatmanın geri dönüşü olmaz. Justin de onu anlatıyor şu sözlerle: "Your bridges were burned and now it's your turn to cry. Cry me a river..."
8
Frank Carter & The Rattlesnakes I Hate You
6
3
Eski sevgiliye atar konusnda Oxford Üniversitesi'nde lisans programı açacak kadar nefreti ve şarkısı olan Demet Akalın listenin olmazsa olmazı. Giderinin karşısında hangi eski sevgili ayakta durabilir ki? Seçmekte zorlandık ama nihayetinde Affedersin'de karar kıldık zira o acı sözleri dans ettire ettire söyletiyor Akalın: "Gerçekler acıdır anlaman lazım. Benim için artık sen bir yabancısın."
Fark ettiniz mi, yerli kadın müzisyenlerimiz kızgınlıklarını ve nefretlerini hem nispet yaparak hem de oynayarak anlatıyor. Nalan'ın Acemi Balık parçası bir dönemin eski sevgililerden çeken kızların marşı haline gelmişti. Klibindeki tuhaf balık taklidini bir kenara bırakıp sözleri hatırlayalım: " İsmine bir çizgi attım artık seni bağlamaz benim hayatım."
EamonFuck It
Biraz nefret miktarını azaltınca aklımıza bu şarkı geldi. İlişki devam ederken, kimi suçlayacağınızı bilmeden sürünceme de kalırsınız ya... Nihayetinde sonuna da adım adım yaklaştığını sezersiniz. Hah, tam o anlardaki kızgınlık parçası bu. Hafif dram, biraz isyan: "I kinda always knew I'd end up your exgirlfriend..."
Demet Akalın - Affedersin
Nalan- Acemi Balık
No Doubt Ex-Girlfriend
5
4
2003'te çıktığında ortalığı kasıp kavuran bu şarkıyı kimler hatırlıyor? Bu parça eski sevgiliye duyulan nefreti R&B ritimlerinin altına o kadar güzel saklamıştı ki bu nefret dolu sözleri söylediğiniz zaman gülmek istiyordunuz. "Fuck you, you hoe, I don't want you back!" Bir açın şarkıyı, söve söve içinizi ferahlatın.
Maroon 5 - Wake Up Call
"Came without a warning, so I had to shoot him dead" sözleri Adam'ın ağzından dökülürken pek şiddetli gelmiyor ama şarkının sözlerini okudukça işin renginn ciddi olduğunu anlıyoruz. İlişkilere şüphe girince, bir de şüphe etmekte haklı olduğunuzu görünce... Tamam devam etmiyoruz, buruk nefretli şarkının sesini biraz daha açın en iyisi.
Yıldız Tilbe- Yürü Anca Gidersin
9
Yıldız Tilbe söz konusu aşk olunca tabiri caizse damardan işlenen şarkılara imza attı, milyonlar ona eşlik etti. Ancak kalbini kırana şarkı yazmayı ihmal etmedi. Öyle hüzünlü değil, göbek attıran cinsten hem de. Eski sevgiliyi, yeni muhteşem haliyle 'kudurtan' Tilbe şarkısında efsane dansını yaparak şöyle diyor: "Güzel elbiseleri giyip kuşanacağım. Senin önünde geçip, sana bakmayacağım. Beni kırdığın gibi, kalbini kıracağım. Beni dinlemedin ya, seni duymayacağım?"
10
Alanis Morrisette You Oughta Now Bu şarkı hem özlem hem de nefret barındırıyor. Her şeyi unuttum dediğiniz an, eski sevgilinizi kolunda başka biriyle görünce içinizdeki alev parlayabiliyor. Bu şarkı o hislerle yazılmış ama öyle pek nahif değil. Yani Alanis'in şu sözlerinden anlayacaksınız: "And are you thinking of me when you fuck her?"
16
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
Çağatay YILMAZ
R
öportaj için ne zaman müsait olur, sormak lazım diye düşünüp aradığımda “E hadi yapalım” diyen, hızlı biri Kerem Görsev. Bu beni mutlu etti zira röportaj sırasında inanmadığı hiçbir şeyi yapmayacağını sıklıkla vurguladı. Dünyaca ünlü müzisyenin 1967’de konservatuvara girmesiyle başlayan müzik yolculuğu ilk günkü heyecanıyla, kendi deyimiyle 'amatör bir ruhla, profesyonel olarak' devam ediyor. Şu sıralar, geçen Kasım ayında çıkan Perfect Balance albümünün ardından konserlerine devam ediyor. 5-7 Şubat tarihleri arasında isim babası olduğu Touché’de Görsev'i izleyebilirsiniz. Sohbetimiz albümden Grammy'e, caz kulüp ve festivallerine uzandı. ❏ Albümlerinizde, şarkıların kaydını tek seferde yapmayı sevdiğinizi okudum. Doğru mu, Perfect Balance’ta da böyle miydi? Doğru, evet. Ernie Watts’la bir turne yaptık bu albümün kaydından önce. Eskişehir, Ankara, İzmir gibi yerlerde konserler oldu. Sonra, daha öncesinden gününü aldığımız 19 Mayıs 2019’da bir de stüdyoya gidip çaldık, konsere çıkar gibi. Kayıtlar 4 saatte bitti. ❏ Neden, ilk kayıttan sonra üzerine hiç çalışmıyor musunuz? Caz müziğinde 'overdub' olmamalı, tek tek çalıp düzenlenmemeli yani. Bizde öyle değil. Mikrofonlarımızı ayarlıyoruz, hepimiz aynı yerde, aynı anda kayıt alıyoruz. Herkes hissettiklerini birebir yansıtıyor. Kazasıyla, ufak tefek hatasıyla ortaya ne çıkarsa o. Eski caz kayıtları da böyledir. Neyi düzeltme ihtiyacı hissedeyim? Zaten küçük hatalar olmadan olmuyor caz. ❏ Başka caz müzisyenlerle konuştuğumuzda iki zıt bakış açısı gördük. Bir taraf şaşırtıcı derecede geleneksel, standart caz eserlerinden şaşmamayı savunurken diğer taraf doğaçlamayı epey önemsiyor. Siz ne dersiniz? Yaklaşık son 20 senedir kendi bestelerimi çalıyorum. Caz bestelerinin de bir şekilde formları var, klasik müzik gibi düşünebilirsin. Caz müziği hepimiz o standartlardan öğrendik. Kendi bestelerimi de o standartlara yakın bir formatta yapıyorum. Beste bittikten sonra, yine aynı armoni sistemi içinde doğaçlama kısmı başlıyor. Yani kafana göre doğaçlama olmuyor, temsil ettiğin bir müzik tarzı var. "Kaptıralım
Kerem Görsev:
kendimizi, plansız çalalım" gibi şeyler benim kafama yatmıyor. Benim müziğimde öyle bir doğaçlama yok. ❏ Sizin şarkı ve albüm isimlerinizde topluma dair mesajlar hep vardır, Soma için de bir beste yapmıştınız. Bu albümdeki Perfect Balance ismiyse daha kişisel sanırım? Kendi, kişisel dengem... Geçmişim ve geleceğim arasında bir buluşma noktasıdır bu albüm. Aynı isimdeki parça da benim içsel dengelerimi anlatan bolero, dingin bir eser. Yaptığım başka parçalarda tabii ki doğayla, hayvanlarla, başka insanlarla, kızımla, sevgililerimle olan ilişkilerime dair bir şeyler var. Hepsini müziğime yansıtıyorum. Caz müzik, uzun yaşanmışlıklara dayanan bir tür. Ben de "Haydi bir beste yapayım" diyerek başlamıyorum, bir şeyden etkilenmezsem müzik yapamam. Etkilendiğim bir şey olursa bana müzik olarak döner. O zaman samimi bir beste yaptığımı anlarım ve rahatça çalarım. ❏ İlk defa bir albüm kapağınızda ellerinizi gördük. Ellerin anlamı ne sizin için? Elim olmasa hiçbir şey yapamam ben. Müzisyenin yaşama nedeni elleri. Kalp ve beyin nasılsa eller de öyle benim için. Bir de, piyano çok güzel bir nesne. Öyle bir şeyler yapalım dedim, abim Ahmet Görsev Bodrum’daki evde merdivenle tepeme çıkıp halletti işte. Kapaklarda kendimi göstermeyi sevmiyorum. Bunda bir piyanoda ellerim olsun istedim. İki el arasındaki dengeyi anlattık, o ‘perfect balance’ı. ❏ Birçok röportajınızda bahsi geçmiş, bir kurşun kalem merakınız var… Kurşun kalem merakım uzun süredir var. Bilgisayarla çalışmayı sevmiyorum. Kurşun kalemle istediğim gibi yazıyorum, çiziyorum, siliyorum. Çocukluğumdan beri buna alışkınım, halen de bırakmadım. Bestelerimi kurşun kalemle yazıyorum. Saksafoncu Engin Recepoğulları arkadaşımız
'Ben hep tahtalarla uğraştım'
var birlikte çalıştığımız. Cep telefonumla nota kağıtlarının fotoğrafını çekip ona atıyorum. Engin bilgisayarda yazıp geri fotoğraf atıyor, düzeltmemiz varsa yapıyoruz. Sonra davulcu arkadaşımız Ferit Odman’a gidiyor, o da bir yerden çıktısını alıp getiriyor. Böyle bir şarkı yazma hikayemiz var. ❏ Müzikte elektronik seslere pek sıcak bakmıyorsunuz diyebilir miyiz o zaman? Bestelerinizde duymak pek mümkün değil zaten... Ben sana sorayım, hoşuna gitmeyen bir kadınla çıkar mısın? Menfaatin olsa da çıkmazsın. Müzikte de, hayatımın geri kalanında da ilgimi çekmeyen hiçbir şeye şirinlik olsun, popülerlik olsun ya da bir menfaatim olsun diye gitmedim. İnanmadığım grupla çalmam, inanmadığım müziği para da verseler çalmam. Sevdiğim, inandığım şeylere dokunma zevkim var benim. Elektrikler gitse de biz enstrümanlarımızı çalarız. Okuldaki eğitimim de böyleydi. Keman, piyano çaldım. Ben hep tahtalarla uğraştım yani. Beraber çalıştığım herkes de böyle. Doğanın bize verdiği nimetlerden ses çıkarmayı seviyoruz. Hep akustikte kaldık. ❏ Grammy gündemdeyken sormak isterim, sizce neden caz böyle büyük ödül törenlerinde arka planda kalıyor? Grammy’de cazın ayrı bir yeri var, öğlen saatlerinde veriyorlar. Diğerleri kırmızı halılar falan… Tabii şöyle bir gerçek var, ABD'de bile binde 17 gibi bir oranla dinleniyor caz. Rap, R&B ya da özellikle ABD’de folk çok daha popüler. Bir dönem blues’dan sonra rock da popüler olmuş. Image maker’ların da yardımıyla, danslarıyla kıyafetleriyle gençlerin daha çok ilgisini çekiyorlar. Caz da ‘antik’ haliyle öyle duruyor. Ama özellikle müzisyenlerin unutmaması lazım, klasik müzikten sonra dünyanın ikinci müziğidir caz. Sonraki tüm türler ondan türemiştir yani.
17
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Caz kulüpler açıldığı zaman zevkten eririm' ❏ Sentez müzik yükselişte, Altın Gün de Grammy adayıydı biliyorsunuz. Müziklerine Anadolu funk diyorlar. Bir de Erkan Oğur gibi isimlerin öncülüğünde gelişen Anadolu caz var. Sizin bu tip çalışmalara bakışınız ne? Demiştim ya, insan inanmadığı şeyi çalmaz. Grup da, Erkan Oğur da inandıkları farklı farklı müzikleri çalıyor. Ne güzel işte, müzisyen herkes tek tip gri üniforma giyip gezecek değil ya. Müzik demokrasidir, caz müziği Yeşiller Partisi gibi görüyorum diğer müziklerin yanında. Yeni müzisyenler, yeni müzikler güzel... İyi oluyor, enerjik oluyor. Bizim besteler biraz daha farklı bir dünya ama. Daha değişik kitlelere hitap ediyoruz. ❏ Farklı bir dünya derken ne kastediyorsunuz? Bizim müziğimizde sözler olmadığı için, parmağımızla anlatabiliyoruz bir şeyleri. Ya da konuşarak anlatmam lazım. Şarkıların hepsinin bir yaşanmışlıkları, hikayeleri var. Konserlerde de anlatıyoruz bazen, biraz daha kalabalık bir kitleye ulaşmak için uğraşıyoruz. Ölümüme kadar da bu mücadeleyi vermeye devam edeceğim. Bu müziği seviyorum, buna inanıyorum. ❏ Bu hikayeleri bir belgesel ya da kitap gibi bir çalışmayla sevenlerinize ulaştırmak istemez misiniz? Daha önce gündeme gelmiş ama yapmamışsınız sanırım. 115-116 bestem var, bir ‘Kerem Görsev Songbook’ yapmayı istiyorum. Batu Akyol’un çektiği güzel bir belgeselde yer aldım, internette bulunabiliyor. Böyle işlere destek oluyorum bazen ama kendi belgeselimi yapayım diye bir amacım yok. Bir de yargılanmayı hiç sevmiyorum. Müzik öyle bir şey ki, bir iş yaptığında arkasında durman gerekir. Öyle sonradan 'yayından kaldırayım, toplatayım'la olmaz. Sadece yapmış olmak için yapmamak lazım. Bir hikayesi, yaşanmışlığı, mesajı olması lazım. Dinleyenlere bir şeyler anlatmalı. Yoksa "20-30 tane albüm yapayım, bir şekilde medya da benden bahsetsin" gibi şeyler çok içi boş geliyor bana. Belgesel gibi konularda da, arkasında duracağım bir şey olursa içine girerim. ❏ Tüm dünyada caz müzisyenleri ve dinleyicilerinin sayısı artıyor. Türkiye’de de birçok etkinlik düzenleniyor. Bu etkinliklere nasıl bakıyorsunuz? Uluslararası İstanbul Caz Festivali, Uluslararası İstanbul Müzik Festivali ve Akbank Caz Festivali yıllardır amiral gemisi oldu bu işlerin. Biz de gençken yıllarca gıptayla dinledik oralarda müzisyenleri. Sonra biz de böyle festivallerde sırayla çalmaya başladık, hayallerimizi gerçekleştirmemizi sağladı bunlar. Sahneler genişliyor. CRR var, The Badau var zaman zaman çaldığımız. Zorlu PSM var bir de şimdi. Orada aynı gün 3-4 mekanda konser oluyor. Genel müdürü Murat Abbas çok iyi yaptı. Elektronik festival de yapılıyor, caz festivali de. Touché diye bir kulüp var içinde, hemen her gün caz performansları oluyor. Güzel şeyler oluyor yani. Böyle mekanlarda caz müzisyenler çalıp ulaştıkları kitleyi arttırıyorlar, mekan sahipleri için de iyi. ❏ Caz festivallerinde farklı müzik türlerine yer verilmesine nasıl bakıyorsunuz?
Festivallerde Joan Baez’in de adı geçiyor, Eric Clapton’ın da... Dünyada böyle oldu bu işler artık. Rock ve pop müzisyenler, özellikle efsane olanlar bilet satışlarını da etkiliyor. O yüzden caz festivallerine eklenebiliyor. Rahatsız olanlar var ama beni rahatsız etmiyor. Sadece, caz festivali içinde farklı türdeki konserleri ‘özel etkinlik’ olarak belirtseler daha etik olur. Cazı hiç bilmeyen biri de katılıyor konsere örneğin, farklı tanıyor. Sonra gerçekten bir caz konserine gittiğinde beklediğini bulamıyor. Dinleyiciyi eğitebilmek lazım, özellikle festival direktörlerinin çok iyi caz kültürlerinin olması lazım. Festivalde çalan caz müzisyenin de kendini geliştirmesi lazım. Önemli konular bunlar. ❏ Bahsi geçmişken, Touché’nin isim babasının siz olduğunuzu duydum. Adı Velvet'ti, sonradan değişti. Hikayesi ne? Açık söyleyeyim, caz kulüpler açıldığı zaman zevkten eririm. Bu mekan açılmadan önce PSM’de konserim vardı. Murat Abbas, "Hazır buradayken bakalım" dedi. Baktık, güzel olacak gibi. Uyduruk bir piyano vardı, buraya bir Steinway almak lazım dedim. Birkaç gün içinde yapıldı operasyonu. İsmi de, piyanosu, davulu, ses sistemiyle mükemmel bir kulüp olmasıyla verdik. Alan Broadbent, Ernie Watts gibi isimleri getirdik birkaç kere. Her ay ben de birkaç gün çalıyorum. Kulüpler caz müziğin yaşaması için önemli. Ben de elimden gelen her şeyi, amatör bir ruhla profesyonelce yapmaya çalışıyorum. Her kulübe hiçbir beklentim olmadan yardım ederim. ❏ Lale Plak kapanacağını duyurmuştu, Ocak’ta da kapattılar. Plak satışlarında yükselme var tüm dünyada ama bir yandan da butik müzik dükkanları kapanıyor ya da büyük şirketler içinde eriyor. Ne dersiniz? Lale Plak’ın kapanma nedeni işlerin kötü gitmesi değil, mülkü satıldı. Yakında başka bir yerde devam edecek inşallah. Plak sektörüne gelince, insanlar o güzel sesleri duymak için tekrar plak bastırmaya başladı. Fiziksel albüm düştü, arabalara bile CD çalar koymuyorlar artık farkında mısın? Kızım bile albümü almayıp indiriyor. Ama plağın bir tadı ve benim gibi meraklıları da var. Ciddi bir yükselişte. Moda bir tarafı da var tabii ama tamamen büyük bir hevesle, ticaretten uzak yapanlar da var. Şapka çıkarmak lazım. ❏ Başka bir röportajınızda kısaca bahsedip detay vermemişsiniz, bir döneminizi “Rock’n roll yaşadım” diye anlatmışsınız. Nasıl bir Kerem Görsev vardı o dönem? 1983’ten 1994 yılbaşına kadarki dönemden bahsetmişim. Rock’n roll deyince ne geliyorsa aklına, öyle yaşadık. Fazla deşme! (Gülüyor.) ❏ Cevabı tahmin eder gibiyim ama adettendir sorayım; eklemek istediğiniz bir şey var mı? Konuştuğumuz yeterli işte. Müzik gibi düşün bunu da. Ne dediysek, çaldıysak kaydettik bitti. Sonradan ekleme yapmam ben, başta dediğim 2019 gibi. Sana da tavsiyem bu olur.
Perfect Balance
“
Müzik öyle bir şey ki bir iş yaptığında arkasında durman gerekir. Öyle sonradan 'yayından kaldırayım, toplatayım'la olmaz. Sadece yapmış olmak için yapmamak lazım.
”
18
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
‘Özgür bir dünyadan bahsediyoruz' Çağatay YILMAZ
G
Gipsy Kings
üney Fransa’da, İspanya’dan göçmüş ❏ ‘Dünya müziği’ denilmesini bir aileye doğan çocukların müzik sevmediğinizi okudum. Bazı yapmaya karar vermesiyle ortaya kaynaklardaysa bu kavramın doğuş çıktı Gipsy Kings. Grup 30 yıldan uzun nedeni olarak gösteriliyorsunuz… süredir devam ediyor, ödüller alıyor ve Müziğimiz tüm dünyaya ait elbette. müziklerini dünyanın her yerine yayıyorlar. Gipsy Kings, dünya müziğinin yaratıcı Hatta flemenko müziğin bayisi oldular grubu oldu ve flemenkonun dünyanın desek yeridir, gruptan ayrılan kendi her yerine ulaşmasını sağladı. Hint grubunu kuruyor, müziği sürdürüyor. seyircilerimizin dans ederek şarkılarımıza Gipsy Kings, İspanyol gitarının Türkiye'de eşlik etmesini görseniz şaşırırdınız. Dilimizi sevilmesinin temelinde yer alıyor aynı bilmemelerine rağmen. Müziğimiz zamanda. Dikkat ederseniz birçok Türk kesinlikle sınır tanımıyor, herkese yönelik. pop şarkısında onların müziğinden esintiler ❏ Gipsy Kings birçok ödül kazandı. Bu fark edebilirsiniz. Canlı sahnesini izlemek ödüller size ne ifade ediyor? isterseniz, 16 Şubat’ta Zorlu PSM’de sahne Ödüller bir sanatçının hayatındaki en alacaklar. Öncesinde grubun öncüsü Andre önemli şey değil. Yine de, yaptıklarınızı Reyes'le sohbetimiz... birinin fark etmesi ve ödüllendirmesi ❏ Flamenko müziği Türkiye’de çok memnuniyet verici. Kendi keyfimiz ve sevilir. Türk pop müziğinde etkilerini de sanat aşkımız için müzik yapmaya başladık, sıklıkla görürüz keza. Bu bağlantıyı neye sonuçta Latin Grammy gibi ödüller borçluyuz sizce? kazandık. Heyecanlı ve mutlu bir şey. Her Oryantal ve Arap unsurlar flamenko’nun halükarda müzik yapmayı sevdiğimiz için bir parçası çünkü. Türkler bu nedenle yapıyoruz, sahnede olmasak ölürüz! flamenko müziğine yakın hissediyor, ❏ En çok dinlenen şarkınız Bamboléo, Akdeniz kökleriyle aralarında bir bağlantı 1987 yılındaki albümünüzden. var. Ayrıca, İspanyolca öğrenmenin Türkiye Klasikleştiği kesin ama diğer parçaları gibi ülkelerde son zamanlarda moda gölgede bırakıyor mu acaba? olduğunu biliyorum. Kültürel bir ilgi var. Öyle değil. Konserlerde bu şarkıyı Bütün Akdeniz müziği bir biçimde birbirine söylerken bazen biz de böyle bir izlenime benziyor. kapılabiliyoruz. Her şarkı herkes için farklı ❏ Birçok kişi aileyle çalışmanın zor bir anlama sahip olabilir. Neticede Bamboléo olduğunu söyler. Sizin için nasıl? herkesi koltuklarından kaldırıyorsa, bir Ailemizle çalışmak başımıza gelebilecek marşa dönüşmüş demektir. Bu da bizi çok en güzel şeydi. Sahnedeyken aramızda gururlandırıyor. büyük bir uyum var, bir bakışla bile ❏ Tüm dünyada yeni göç dalgaları ve anlaşabiliyoruz. Birbirimize karşı göçmenlere karşı düşmanlığın arttığını güvenimizle birlikte seyircimize duygusal görüyoruz. Göçmen bir ailenin mirasçısı açıdan dolu bir gösteri sunabiliyoruz. olarak sizin yorumunuz nedir? ❏ Uzun yıllardır devam eden bir Bu insanlarla tam ters fikirdeyiz. grup olarak, geçmişe bakmak nasıl Şarkılarımızda bile özgür bir dünyadan hissettiriyor? Değiştirmek istediğiniz bir bahsediyoruz, sınırları olmayan. Dünyadaki şey var mı? en harika şey farklı kültürlerden beslenmek, İlk albümümüzü yayınlayalı 30 başkalarından öğrenmek. Dünyanın yıldan fazla oldu. Bu sürede birçok şeyle her yerine gidip her tür insanla tanışma karşılaştık, bazıları iyi bazıları kötü. Yine fırsatımız oldu. Her tanıştığımız kişi de bize de her deneyim bize bir şey öğretti. Tabii iyi bir şeyler kattı. Bu kadar beslendiğimiz ki geçmişimle ilgili bir şey değiştirmek bir şeyi kısıtlamak yanlış olurdu. istemem, yaşadığım her şey beni şimdiki ❏ Türkiye’ye dönmek nasıl? Planlarınız ben yaptı. var mı? ❏ Gipsy Kings’in grup üyeleri de Türkiye dünyadaki en güzel ülkelerden zaman zaman değişti, bazen yeni gruplar biri, bizim için her zaman çok keyifli. Ama kurdular. Bunlar müziğinizi nasıl işlerimiz yüzünden aynı yerde 2-3 günden etkiledi? fazla kalamıyoruz. Yine de gittiğimiz her Uzun bir süredir devam eden şehri olabildiği kadar keşfediyoruz. bir şey bu. Kendine müzisyen ❏ Konserde neler olacak? diyen biri yeni şeyler keşfetmeli, Tanıyanlar bilir, konserlerimiz sürekli değişmeli, öğrenmeli ve parti gibi olur. Konsere gelenlerin denemeli. Bizim için önemli olan sorunlarını unutmalarını istiyoruz. şey köklerimizi korumamız. Zaman Stres ve problem dolu bir dünyada zaman değişiklikler oldu evet ama yaşıyoruz, müzik sayesinde 2018 biz flamenko rumba’nın kralları bunlarla daha iyi başa çıkılacağını Bem Bem Maria olarak kaldık. düşünüyoruz.
19
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Bilemiyoruz sevdiğimiz şeyleri kollamayı'
Çağatay YILMAZ
T
ürkçe rock'ın taze seslere ihtiyacı varken, geçen yıl art arda gelen teklilerle karşıladılar. Rock sound'larıyla, tiyatroculuktan gelme sohbetli sahneleriyle ve üzerine düşünecek şarkı sözleriyle dikkat çekiyor grup. Adı da şahsına münhasır; YaDa. Grupta oyunculuk kariyeriyle tanıdığımız Tuğrul Tülek'in yanı sıra Özgehan Özturan, Can Şıkyıldız ve Aykut Akdere de var. Albüm kayıtlarını yeni bitiren grubu ve yapmak istediklerini grubun vokali Tülek'ten dinledik... ❏ Grubun adından bahsederken özgürlüğe ve 'olasılıkların sonsuzluğuna' vurgu yapıyorsunuz. Bunlar size ne ifade ediyor? Yaş ilerledikçe size öğretilen ya da dayatılan yaşam biçimini gözden geçirdiğinizde özgür iradenin hiçe sayıldığı, bireysel farklılıkların görmezden gelindiği bir düzende olduğunuzu anlıyorsunuz. Burada seçtiğiniz yol sizi ya diğerlerinden ayırıp, yegane bir karaktere dönüştürüyor ya da o 'onaylanmış' güruhun bir parçası olup herhangi birine. Her ikisini de seviyoruz... Ötekileştirmemiz istenen her zümreyi sevgiyle kucaklamayı öğrendiğimde özgürleştim. ❏ Rock sound'larını parçalarınızda sıkça duyuyoruz. Bu türün artık öldüğü iddia edilen bir dönemdeyiz, bizim de incelediğimiz bir yazımız olmuştu. Siz ne dersiniz? Evet o yazıyı hatırlıyorum. Yola çıktığımızda dinlemeyi sevdiğimiz o klasik rock gruplarının yolundan gitmeyi ve 'garage band' özelliğini barındırmayı çok istedik. O kafada ilerlemeye de devam ediyoruz. Rock müzik festivalleri devam ederken, her yaştan, yabancısından yerlisine rock gruplarının konserleri yok satarken, bu iddianın çok da geçerli olmadığı kanısındayım. Her türde olduğu gibi rock müzik de şekil değiştiriyor, evriliyor ama ölüyor mu? Hiç sanmam.
❏ Durgun Sular daha sakin bir sound'a sahip. İleride daha sakin bir YaDa mı duyacağız? En başından beri çok sade bir şarkı olmasını istiyordum. Özgehan da melodiyi dinler dinlemez çok güzel bir gitar trafiği buldu. Olabildiğince az süsleyip sözleri öne çıkarmak istedik. YaDa’nın sakinleşmesi gibi bir durum yok, hatta henüz yayınlanmamış şarkılarımızın çoğu epey hareketli ve gürültülü. ❏ Remiks'ler, 'azyada' projesi... Parçalarınızı farklı şekillerde söylemek nasıl? Bir şarkıyı neden tek bir versiyonuyla dinleyelim ya da çalalım ki! O yüzden bu şarkıları deşmek bizi heyecanlandırıyor. Sadece konserde söylediğimiz başkalarına ait birkaç şarkı da. Neredeyse tamamını dönüştürüyoruz. Öyle ki Hande Yener’in Kibir'ini çaldığımızda kimse şarkıyı tanıyamamıştı da sonraki konserlerde şarkının adını söylemek zorunda kalmıştık. (Gülüyor) Eğlenceli bence. Yavaştan sıkıldığımız şarkıları yeniden sevmemizi sağlıyor. ❏ Çok Güzelsin, sinirlerimizi altüst eden olaylara atıf yapan bir şarkı anladığım kadarıyla. Nasıl tepkiler aldı? Öncelikle klip için üç harika kadına teşekkür etmem gerek: Yönetmenlerimiz Esra Ruşan ile Gizem Kızıl'a ve hem oyunculuk hem de dans yeteneğini bizimle paylaşan Gizem Erdem’e. Şarkıyı çok iyi tamamlayan bir klibe imza attık sayelerinde. İsminden dolayı bir iltifat şarkısı olarak algılanmış olabilir ama şarkı aslında güzel olan şeyleri koruyamamak ve bizim gibi coğrafyalarda güzelliğin lanetli olması üzerine. Bilemiyoruz güzel şeyler söylemeyi, sevdiğimiz şeyleri, kişileri koruyup 2019 kollamayı. Hatta ayıplıyoruz Durgun Sular öylesini.
❏ Müziğe adım atarken, hedefiniz ve amacınız neydi? Başlarda arkadaşlarla güzel vakit geçirmek dışında bir amaç yoktu. Hepimiz yıllardır tiyatroda birlikte çalıştık. Yılların sohbeti, geyiği, fikri kendi kendine bir şeye dönüşmeye başladı biz de peşinden gidiyoruz. Derdimiz hikayesi olan şarkılar yapmak. Bir ders vermek gibi bir hedefimiz yok. Keyif alıyoruz, şarkılar insanlara ulaştıkça üzerlerindeki etkiyi görmek bizi mutlu ediyor. ❏ Podcast gibi formatlarda kendinizi anlatma gereği duymanızın nedeni ne? Üretmek ve paylaşmak için size çok özgür bir alan sunuyor. Sadece dinleyici açısından değil, işte böyle röportajlar için de bir kaynak oluyor. Epeydir bir şey yayınlamadık fakat yine hareketlendiririz. Bir de IGTV'miz var, konserlerden ve şarkıların alternatif hallerinden videolar yayınlıyoruz. ❏ Oyunculuk ve müzisyenlik arasında geçişler yapmak sizin için nasıl? Bir kere yıllardır sahnede olmanın avantajını hissediyoruz hepimiz. Sahnede yabancılık çekmiyoruz. Bir tiyatro oyununa nasıl hazırlanıyorsak öyle hazırlanıyoruz; bol prova, bol tekrar... Tabii başka işlerimiz, bir anda ortaya çıkan projelerimiz var o yüzden çoğu zaman tuhaf saatlerde bir araya geliyoruz. Ama insan sevdiği için neler yapmaz... ❏ Sırada ne var? Albüm kayıtlarının sonuna geldik. Konsept bir albüm tasarlıyoruz, hikayesi içinde birbirine bağlanan. Evet belki artık eskisi gibi albüm dinleme alışkanlığı yok çoğunluğun ama baştan sona dinlemeyi sevenler de var. Biz istediğimiz gibi bir şey yapalım. Bakalım karşılığı ne olacak, göreceğiz.
YaDa
20
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Fazlasıyla agresif bir gösteri olacak' A
rjantin’den dünyaya R&B, rap ve EDM’i özgün bir tarzla harmanlayarak seslenen bir müzisyen Catnapp. Ailesinin verdiği isimle Amparo Battaglia’nın 2010’dan beri sürdürdüğü proje, geçen yıl Berlin’e taşınmasıyla daha da zengin bir hale geldi. Modeselektor, Maya Jane Coles gibi EDM dünyasının beğenilen isimleriyle yan yana geldi. Söz yazarlığı da geçen yıl oldukça değişti, kişisel meselelerinin yanı sıra dünyanın hallerinden bahsettiği şarkılarını da dinleyicisiyle buluşturdu. Catnapp ve cover’lar, besteler ve remiksler’le dolu çantası 5 Mart’ta Sónar Istanbul kapsamında Zorlu PSM’de olacak. ❏ Yıllar geçtikçe, şarkı sözleriniz de değişiyor gibi. Kendi deyiminizle, ‘kız işi’ sözler artık pek yok bizce. Eh, hâlâ duruyorlar! Önceki albümlerimin bir parçalarıydı, evet ama çalmaya devam ettiğim ve bana bir şey ifade eden şarkılar bunlar. Son işlerimde, daha acil konuları öne çıkarmam gerektiğini düşündüğüm için kişisel sözler daha geride kaldı. Dünya ve bir parçası olarak ben korkunç bir kriz içindeyiz. ‘Kız işi’ hislerimin üzeri kapandı biraz yani. Yine de müziğimde belli bir seviyede rahatlık ve hayaller kesinlikle gerekli. Her şey trajik ve ciddi değil. Gelecekteki parçalarımda hepsinden biraz bekleyebilirsiniz yani. ❏ Modeselektor gibi 'sahne hayvanı' isimlerle iş birlikleri yaptınız. Nasıldı? Gölgelerinde kalmaktan korktunuz mu? Rekabete değil güç birliğine inanıyorum. Bir sürü şeyden korkuyorum ama bunların arasında meslektaşlarımın gölgesinde kalmak
R
'Müziğime tehlikeli demem'
us sanatçı Vadim Palych’in 11 yıllık postrock projesi Sleep Dealer, müzikseverlerin radarına 2009'daki The Way Home EP’si ile girdi. Dünyanın birçok yerinde tanınırlık getiren bu çalışmasından sonra durmadı, 2019’da yayınladığı son çalışması This Winter Was Somber’a kadar dinleyicisinin beğenisini kazandı. Türkiye’deki ilk konseri için de 6 Şubat’ta Zorlu PSM’de olacak. Öncesinde küçük bir sohbetimiz oldu. ❏ Türkiye’deki ilk konseriniz olacak. Özel bir listeniz var mı? Seyirciyi ne bekliyor? Evet, bu Türkiye’deki ilk konser ve umarım sonuncusu olmayacak. Listeyi hazırlarken, Spotify istatistiklerine baktım. Çoğu dinleyicinin Türkiye’den olduğunu düşünürsek, bence bu listeyi sevecekler. (Gülüyor) Gerçekten çok heyecanlıyım, elimizden gelenin en iyisini yapacağız. ❏ Bazı parçalarınızda sound’unuzu Grails’e benzettik. Kimisi de sound’unuzu God is an Astronaut’a benzetiyor. Siz ne dersiniz? Grails’i hiç dinlemedim. Ama meraklandım şimdi, kesinlikle dinleyeceğim. Aslında, postrock’dan önce metal dinliyordum genellikle. God is an Astronaut’da ilk albümü yaparken çok etkilendiğim bir gruptu. Nozomi gibi parçalarda benziyoruzdur, şarkının uzay teması var çünkü. ❏ Rusya’da Spotify resmi olarak
kullanılamıyor. Bu ülkenizde yayılmanızı yavaşlatan bir etken mi? Evet, ama Spotify Rusya’da olsa da pek sevilmezdi bence. Hatırladığım kadarıyla üyeliği çok pahalı çünkü. Buradaki insanlar Apple Music ve Google Music gibi platformlar kullanıyorlar, benim parçalarım orada da var zaten. ❏ Dünya hariç bir yerde konser veseydiniz... Ay’ın karanlık tarafında olsa harika olurdu. Pink Floyd’un büyük bir hayranıyım çünkü. ❏ Türk bir dinleyiciniz demiş: “Karadeliğe çeken tehlikeli gruptur.” Katılır mısınız? YouTube’dan birçok Türkçe yorum alıyorum ama dili bilmediğim için yazılanları anlamıyorum. Bazı yorumların çevirisine bakıyorum sadece. Bu yoruma gelince, müziğime ‘tehlikeli’ demem. Ama birini karadeliğe çekebiliyorsam, bunu iltifat kabul ediyorum. (Gülüyor) ❏ Albüm kapaklarınızın nasıl hikayeleri var? Bazı insanların yardımıyla yapıyorum. Örneğin Imminence’in kapağı, taşradaki evime giderken arabamın camından çekilmiş bir fotoğraf sadece. Bazı kapaklar kız arkadaşımın çizimleri, şarkıların isimleri konusunda da büyük yardımı oluyor. Aslında, albümün konseptine uyacağını düşündüğüm bazı görselleri topluyorum. Sonra birinin yardımına ihtiyacım var mı diye bakıyorum.
Sleep Dealer
Zeynep BEŞERLER
yok. Ayrıca, zaten olan bir şeyden nasıl korkabilirim ki? Birlikte çalışmamızdan çok önce bile ‘gölgelerinde kalmış’ durumdaydım zaten. Bunu kötü bir şey olarak görmüyorum. Evet, onlara göre daha küçük bir sanatçıyım ama ne önemi var? Hepimizin kendi yolu var. Onlara çok saygı duyuyorum, minnettarım. ❏ 2019'da Break'in başka müzisyenlerin remiks'lerinden oluşan bir EP yayınladınız, ardından da sizin Limp Bizkit'i cover'ladığınız Full Nelson geldi. Müziğin böyle tekrar üretilmesi size ne hissettiriyor? Bazen sadece sevdiğim işleri cover’ladığım bir gösteri yapmak istiyorum, sadece kendim için. Seyirci benim kadar keyif alır mı, bilmiyorum ama! (Gülüyor) Sahneye çıkmadan önce ‘sadece M.I.A, Britney Spears, The Prodigy çalsam ne güzel olur’ diye düşünüyorum bazı günler. Evet, sevdiğim müzikleri tekrar yorumlamak çok hoşuma gidiyor. ❏ Sónar Istanbul elektronik müzisyenler için bir seviye atlama olarak görülüyor. Buna katılır mısınız? Festivali izleyecek misiniz? Sónar gibi büyük platformların yeni sanatçıları desteklemesi ve daha fazla seyirciye ulaştırması çok önemli bence. Kesinlikle izleyebildiğim kadar izleyeceğim festivali. Yerel işleri dinlemek beni heyecanlandırıyor. ❏ İstanbul seyirciniz nasıl bir konser beklemeli? Çok enerjik, fazlasıyla agresif bir gösteri olacak, muhtemelen bir duygu patlamasıyla birlikte! Türkiye’ye ilk kez geliyorum, dinleyicilerle nasıl bir his paylaşacağımızı görmek için sabırsızlanıyorum.
p p a Catn
Çağatay YILMAZ
RÖPORTAJ
21
ŞUBAT 2020
‘Buradan anneme selam söylemek istiyorum’ Çağatay YILMAZ
Ü
çüncü yeniler’in beğenilen gruplarından Yedinci Ev’le Sarhoşum ve Sevsene Beni gibi parçalara imza attıktan sonra 2018’de yoluna tek başına devam etmeye karar verdi Birkan Nasuhoğlu. Tam gaz başladığı solo kariyerine şimdiye kadar 11 tekli sığdırdı. Son olarak da geçen ay Gökhan Türkmen’le Gülmedi Kader‘le dinleyicisinin karşısına çıktı. Birkan Nasuhoğlu’yla sohbetimiz son teklisinden solo kariyeri ve aşk şarkılarına kadar uzandı. ❏ Grupla çalıştıktan sonra yolunuza tek başınıza devam etmek nasıl? Karar verip harekete geçmek çok daha hızlı oluyor. Daha fazla sorumluluğum var ama kendimi özgür hissettiğim için beni bunaltmıyor. Söylemlerim, hareketlerim sadece beni ilgilendirdiği için kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. ❏ Tek dedik ama parçalarınızda Gökhan Türkmen, Elçin Orçun gibi isimlerin de imzası var. Birliktelikleriniz nasıl başladı? Nasıl ilerliyor? Elçin Orçun’la arkadaşlığımız 10 yılı devirdi. Birlikte söylediğimiz bir şarkı yayınlamak için epey bekledik aslında. Önce Varsa Yoksa ardından da Bi'Fazla şarkılarını paylaştık. Bir projede birlikte türkü söyleme imkanımız da oldu. İçimize sinen, keyif aldığımız şarkılar paylaştık şimdiye kadar. Gökhan Türkmen’leyse tanışıklığımızın ilk senesindeyiz. Kısa sürede
yakın arkadaş olduk. Gülmedi Kader, birlikte zaman geçirdiğimiz ilk günlerde ortaya çıkan bir şarkıydı. Demlenmesini bekliyorduk, kendi zamanını belirledi ve klibiyle birlikte ortalığa saçıldı. Birlikte üretmeyi seviyoruz. Nereye varır bilemiyorum ama çalıştığımız yeni şarkılar var. ❏ Popüler müzisyenlerin desteğini almak sizce solo kariyerinizi hızlandırıyor mu, gölgelerinde kalmaktan endişelendiğiniz oluyor mu? Tecrübeden ve bilgiden bağımsız olarak, her insandan ve bazen kendimden ne öğreneceğime bakıyorum. Nesneler bile bize bir şeyler anlatabiliyor. Hayatı verimli ve anlamlı kılmak tamamen kendi elimizde. Gölgelerinde kalarak bile bir şeyler öğreneceğim ve onur duyacağım birlikte çalıştığım çok değerli insanlar var. Olacak olan elbet olacağına varıyor. Bu duruma dışarıdan etki edebileceğimizi düşünmüyorum. ❏ Bir tespitimiz var, aşk konulu şarkıların neredeyse hepsi mutsuz. Ayrılık, kavuşamama üzerinden okunuyor aşk. Neden mutlu aşk şarkıları yazılmıyor pek? Haklısınız, genellikle bu temalarda işleniyor. Kendimden yola çıkayım dedim ama biraz karışık. 16 yaşında yazdığım bir şarkıda ‘o günlerden kalan tek eser sırtımdaki tırnak izlerin' gibi bir cümle var mesela. Tamamen altı boş ama öyle hissetmişim. Genelde huzursuzluğumu aktarmak için gitar çalıyordum.
11
Birkan Nasuhoğlu'nun solo kariyeriyle yayınladığı tekli sayısı.
2020 Gülmedi Kader
Birkan Nasuhoğlu
Yani gitarı arkadaş edindim, dertleştim. Uzun süre benden mutsuz aşk şarkıları çıktı sadece. Bir gün bu değişti, aşkı öğrenmekle ilgili sanırım. Öğrendikçe yorumlamanız değişiyor. Bir de dinleyici var. Geçenlerde, depresyonda olanların bunu devam ettirmek istedikleri için hüzünlü şarkılar dinlediğini okudum. Yani bunu dinleyiciler de istiyor... Diğer ülkelerde yaklaşımlar nasıl bilemiyorum ama toplumdaki mutlu insan sayısıyla da doğru orantılı olabilir. Sizce çoğunluğu mutlu bir ülke miyiz? Birçok farklı olumsuzluğun neticesinde, yaşadığımız ülkede erkekler kadınları öldürmüyor mu? Ayrılık, aşkın belki çok ötesinde bir kavram aslında. Mücadelesi ve kabul etmesi çok zor. Kendinden kaçan bir insan zorluklarla baş edemiyor, efkârını hüzünlü bir şarkıyla paylaşıyor. Çoğu insan aşkın çiçeklerin daha güzel kokmasını sağladığını anlamıyor maalesef. Ayrılıkların da sevdaya dahil olduğunu kavrayamıyor. ❏ Çağdaş müzikte elektronik sesler ve autotune yoğunca kullanılıyor bildiğiniz üzere. Siz daha akustik bir yapı tercih ediyorsunuz. Neden? Autotune için aynısını söyleyemeyeceğim ama severek dinlediğim, elektronik seslerin yoğun olduğu fazlasıyla şarkı var. Yıllardır istediğim sound’a oldukça yaklaştım. Biraz gitar çalmayı biliyorum, şarkılarımı da akustik gitarla yapıyorum. Diğer enstrümanlar gitara eşlik ediyor ve bahsettiğiniz akustik sound ortaya çıkıyor. Bu müzikte rahat hissediyorum. Konusu geçen elektronik seslere örnek olur mu bilmem ama yayınladığım çoğu şarkıda Burak Irmak'ın büyülü dokunuşlarını duyabilirsiniz. Kendisi tuşlu çalgılar uzmanıdır ve sizi uzayda gezdirebilir. Tamamen elektronik bir şarkı fikri beni hiç heyecanlandırmıyor ama yeni şeyler denediğim şarkılar olacaktır. ❏ Gülmedi Kader'in kapak fotoğrafı bize Hurts'ün Desire albümünün kapak fotoğrafını hatırlattı. Farkında mıydınız, bir esinlenme ya da selam gönderme var mı? Öncelikle Hurts'ü keyifle dinlediğimi söyleyeyim... Çekim günü işimiz bittikten sonra Hurts kelimesini duyduğumu hatırlıyorum ama esinlenme ya da selam göndermeyle ilgili bir bilgim yok. Hatta konusu geçmişken buradan anneme selam söylemek istiyorum. Farklı şehirlerde olduğumuz için pek sık görüşemiyoruz. En kısa sürede yanına gideceğim… ❏ Sırada nasıl planlar var? GTR Müzik ailesine katıldığımda 2020 sonuna kadar yayınlamak istediğim şarkılardan oluşan bir planım vardı. Gerçekten büyük bir ekiple geçen Mart’tan itibaren aklımdakileri hayata geçiriyoruz. Yayınlamaya hazır 2 şarkı var ama önceliği başka bir şarkıya vermeye karar verdik. Bu şarkının kayıtları için çalışmalara başlayacağız. Şimdiye kadarkilerden biraz farklı olacak. Yayın zamanıyla ilgili bir şey söylemek için erken…
YAKIN TAKİP ŞUBAT 2020
22
Kolaj: Herseyealternatif
23
YAKIN TAKİP
ŞUBAT 2020
Işıltılı bir melankoli, karanlık bir neşe, lolita pozları
LANA ‘FUCKING’ DEL REY
Çağatay YILMAZ
S
onradan Lana Del Rey olarak tanıyacağımız Elizabeth Woolridge Grant 1985 Haziran’ında New York’ta doğdu. Ailesi reklamcılıkla uğraşıyordu ama beyaz yakalının kırsala göçme hayali evrensel olacak ki, o henüz bebekken Adirondack Dağları civarına yerleştiler. Ailesiyle problemli, partilemeyi seven bir genç olarak büyüdü Elizabeth. Biraz daha büyüdüğünde, bir akrabası sayesinde gitar çalmayı öğrendi. Evinde müzik yaptığı videoları internete yüklüyordu, Lizzy Grant adıyla biraz tanınır olmuştu. Yarışmalara katıldı, bir albüm yaptı, sonra durdu. 2010’ların başında, hepimizin bildiği üzere dünyayı retro trendi sardı. Önceki yıllarda rock müziğin domine ettiği müzik piyasası da bundan nasibini aldı. Tumblr yakıtlı bu nostalji sevdasının Amerika’dan yükselen sesiyse, yeni adıyla Lana Del Rey’di. Türkçe'ye çevrildiğinde ‘kralın yünü’ gibi bir anlama gelen bu isim, tuhaf bir biçimde onda hiç eğreti durmuyordu. 1950’lerden çıkıp gelmiş gibi görünüyordu! Kestane kahvesi saçları ve lolita pozlarıyla sahneye giriş yapmıştı. Duygusal, sıkkın bir tavrı vardı ama şarkılarında zaman zaman hissedilen, onu eleştirenlereyse tam gaz gösterdiği agresif bir tavrı da vardı. Kendini ‘Gangsta Nancy Sinatra’ olarak tanımlıyordu, çok da isabetli bir tanım gibi gözüküyor. VİDEO OYUNLARI Dinleyicisiyle 2011’de yayınladığı Video Games’le buluştu. Parça sakin, neredeyse uykulu bir havada eski erkek arkadaşından bahseden bir kadının gözünden yazılmıştı. Ev imkanlarıyla çekilip retro imajlarla süslenen klibiyle beraber, yılın müzik olaylarından biri haline geldi. Del Rey şarkıyı şöyle anlatmış, “Müzikal hırslarımdan vazgeçip sevdiğim insanla birlikte basit bir hayata ikna olmamla alakalı. New York’u, sanatı ve çok çalışmayı seviyorduk.” Şarkının başarısını çok da beklemiyormuş gibi konuşmuş o dönem, “Evde yaptığım videoları internette paylaşıyordum, biraz daha hızlı parçalar yapmaya çalışıyordum. Bir gün durup, kendim hakkında dürüst olacağım bir ballad yazmak istedim. Ortaya Video Games çıktı, Radio One’dan Fern Cotten beni Tumblr’da gördü ve her hafta çaldı. Hayret içindeydim” diyor.
63
Lana Del Rey'in aday gösterildiği ödül sayısı.
KONSER İPTALLERİ Retroya gönül vermiş bu kız, o dönem anlatılan hikayesine göre bir dönem ABD’nin kötü üne sahip karavan parklarında yaşamıştı, hiçbir şeyi yokken müzik sevgisiyle kendine bir çıkış yolu buluyordu. Ancak başta söylediğimiz gibi, gerçek bu değildi. Babası, doğru yatırımlarla epey zenginleşmiş biriydi. Kendisi de plak şirketleriyle ve yaratıcı ajanslarla birlikte uzun süredir çalışıyordu. Gerçek ortaya çıkınca, hayranlarından büyük tepkiler aldı. Bazıları ona düpedüz 'ajans projesi' bile dedi. Neticede, yeniden yaratılmış biriydi. Ancak çok da umursamadı, yoluna devam etti. Video Games her halükarda çok beğenilmişti, tepkiler gelse de önemli eleştirmenler 2011’in en iyilerinden olarak göstermişti. 2012’nin başında işler biraz daha ters gitti. SNL’ deki canlı performansındaki ses çatlakları nedeniyle topa tutuldu. Bazıları bunu heyecana ya da sahne ekipmanlarının azizliğine bağladı, SNL’de sonraki hafta oynanan bir skeçte Del Rey savunuldu ama hasarı almıştı artık. Konserleri peşpeşe iptal edildi, kariyeri sallantıdaydı. ÖLMEK İÇİN DOĞANLAR Sonra, aynı yıl Born to Die albümü geldi. Del Rey, albümü “gerçek aşka bir saygı duruşu ve çılgınca yaşamaya bir övgü” olarak anlatıyor. New York Times’dan Chelsea Hodson ise albümü anlattığı yazısında “Lana’nın melankolik dünyasında sevmek yaşamak için. Yani yanlış kişiyi sevmek, ölmek için doğmak demek yani” diye açıklamış. Albüme adını veren açılış parçası, tekli olarak da yayınlandı. Video Games'e nazaran daha özgüvenli, kışkırtıcı bir çizgideki klibi de beğenildi. Del Rey klibi şöyle anlatmış, “Yalnız bir kraliçeyi hayal ettim. Cennet’i tasvir eden bir ortamda, uzak bir kalede olabilirdi. Kaplanlarıyla yürüyecek, sevdiğinin kollarında mutlu olduğu anları hatırlayacaktı… Ortaya çıkan şeyin bu kadar güzel olmasına inanamıyorum.” Summertime Sadness parçasıysa albümün ve Del Rey’in lokomotiflerinden oldu. Şarkı tüm dünyada milyonlarca dinlendi. Kendinizi birkaç yıl önce Instagram anasayfasında geziniyormuş gibi hissedeceğiniz klibi de, yalnızca YouTube’da 200 milyon’dan fazla izlendi. Kariyeri rayına oturmuşken yine
207 milyon
Summertime Sadness'ın YouTube'da izlenme sayısı
11
Born to Die'ın liste birincisi olduğu ülke sayısı.
durakladı, 2014 ve 2015’te yayınlanan Ultraviolence ve Honeymoon albümleri yalnızca bekleneni veren Lana Del Rey albümleriydi özetle. Aynı konular, daha görkemli tonlarla anlatılıyordu. Müziğinde davul ve tremololu gitarlar duyulmaya başlamıştı. Besteler iyileşse de, Lana’nın anlatacakları bitiyor gibiydi. HAYATA ŞEHVET 2017’de yayınlanan Lust for Life, önceki albümlerden birçok farka sahipti. Bir sürü misafir sanatçı vardı örneğin. Albümde Playboi Carti ve A$AP Rocky gibi rapçilerle olan düetleri bir yana, özellikle Stevie Nicks’in dahil olduğu Beautiful People, Beautiful Problems parçası, Nicks'le yakaladıkları uyumla eleştirmenlerden yüksek notlar aldı. Kapaktaki çiçek kız pozundan da anlaşılacağı üzere, retro etkisi sürüyordu bir yandan. YENİ LANA: NORMAN FUCKING ROCKWELL Geçen yıl yayınlanan Norman fucking Rockwell albümüyle, yepyeni bir Lana Del Rey olarak dinleyicisiyle buluştu. Kimilerine göre değişmişti, kimilerine göre kendini ancak tamamen serbest bırakabiliyordu. Derin, karmaşık duyguları ve romantik hayalleri şekilden şekile sokan sözleriyle güçlü bir tavır içindeydi. Eh, sonunda California isimli bir şarkı yazması da gerekiyordu. İllüstratör Norman Rockwell’in adı kullanılarak çıkan bir albümün en güçlü parçalarından birinin California olması da ayrı bir espri mi acaba? Lana Del Rey için gelecekte ne var bilmiyoruz ama, ‘Lizzy Grant’i çoktan gömdüğü ve Del Rey’in kimliği içinde geliştiği kesin. Bugün Lizzy Grant’e dair bir şey bulmak zor keza. Birkaç videoya ve fotoğrafa rastlayabiliyorsunuz ama özellikle haberlere pek ulaşılamıyor. Çok daha eski haberlere tek tuşla ulaşabildiğiniz arşivlerde bile. Spekülasyonlara açık bir durum olduğunu kabul etmek gerek. Müzisyenliği bir yana, şarkı sözü yazarlığı konusunda yetenekli olduğu konusunda herkes hemfikir gözüküyor. Başlangıç noktası ne olursa olsun, büyük yol aldığı konusunda da. Benim gibi etrafta biraz duyup uzun süre dinlemediyseniz, bir göz atmak isteyebilirsiniz.
2011
2019
Video Games
Norman Fucking Rockwell
24
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Tema arabesk, yaptığımız iş de underground' Ece ULUSUM
P
elerinli bir kahraman sazına binip sörf yapıyor, Selvi Boylum Al Yazmalım filmindeki meşhur kamyon Beşinci Element'te geziniyor, İbrahim Tatlıses yoga yapıyor ya da Seda Sayan'ın gözlerinden simli gözyaşları akıyor. Bunların hepsini görmeniz mümkün; Instagram'daki Gubarwave hesabından. Zaten başta uyarmışlar; hesabın açıklama bölümünde "Her an her şey olabilir" yazıyor. Arabesk dünyasını synth imajlarla sentezledikleri için eğlenceli gelmiş, öyle takip etmiştim ama Gubarwave artık bir hesap olmaktan çıktı, bir çeşit platforma dönüştü. Ufuk'un merakıyla kurulan platformda şu an 4 illüstratör, 1 video artist yer alıyor. Yakın zamanda da müzik dünyasına hızlı giriş yaptılar. Biz onları Aga B'nin Muaf albümüyle tanıdık ancak Ezhel, No 1, Abkountry, Khontkar, Kalben, Farazi, Anatolian Sessions, Nova Norda, Emir Yargın gibi isimlerle de çalıştılar. Albüm veya tekli kapaklarında illüstrasyonlar, konserlerde audiovisual işler artarken bu ekibi daha sık görecek gibiyiz. Haklarında yazılı çizili bir şey bulamayınca, ekiple konuşmak ve tanışmak istedik. İşte o sohbetimizden detaylar... ❏ İnternette araştırdık ancak pek bir şey bulamadık hakkınızda. İki kişi üretim yaptığınızı öğrenmiştik. Bize biraz bu yola çıkış hikayenizden söz eder misiniz? Anonim mi kalmak istiyorsunuz? Ufuk: Öncelikle anonim olma isteğimiz yok. Adım Ufuk, sayfanın kurucusuyum. Gubarwave’in temellerini Kocaeli’de üniversitedeyken ev arkadaşımın fotoğraflara yaptığı manipülasyonların ilgimi çekmesi neticesinde attım. Görsel sanatlar ve tasarım alanlarında eğitim almadım. Meraklı olduğum vaporwave ve synth akımlarını arabesk kültürüne ait motiflerle birleştirebildiğimi görünce yaşadığım heyecanla kendimi eğitmeye devam ettim. Sayfayı açtığımda herhangi bir kitle oluşturma gayesi taşımıyordum. Duyguları yoğun yansıtan arabesk kültürü ve smooth lounge tarzını vaporwave ve synth kültürle harmanlayabiliyor olmak sadece şahsi doyum sağlıyordu. Dönüşler alınca da sosyal medyada yer almaya karar verdim. Daha sonra Kubilay (@xubiz), Uğur ve (@art.ub) Selin (@axstone_) illüstrasyonlarıyla, Samet (@samkrbg) ise video ve GIF'leriyle dahil oldu. ❏ Gubarwave ismi nereden çıktı? Synth kültürüne bağlı birçok akımın ve janra isminde 'wave' yani 'dalga' kelimesi olur zaten. Biz de synth kültüre ait bir mikrojanra olduğumuz için bu kelimenin olması gerektiğini düşündüm. İşlenen tema arabesk, yaptığımız iş de underground ve kült olduğundan sentetik uyuşturucu kubar maddesinin yöresel deyiş şekli 'gubar'la birleştirmeyi tercih ettim. ❏ Sizi ilk Aga B ile yaptığınız projelerle tanıdık. Müzik dünyasına girişiniz nasıl oldu? Bugüne kadar kimlerle çalıştınız?
25
RÖPORTAJ Aga B de bildiğiniz üzere Ankara’da çalışmalarını sürdüren bir sanatçı. Biz de Ankara temelli bir oluşum olduğumuz için -her ne kadar büyük çoğunluğumuz artık Eskişehir’de yaşasa da- bazı tesadüfler ve ortak arkadaşlar vasıtasıyla kendisiyle tanıştık. Kubilay ve bize destek olan Berke (@berkebey) Muaf albümünün tasarımlarını yaptı. Berke, Aga B’nin tasarımlarını yapmaya devam ediyor. Aga B haricinde müzik dünyasından Ezhel, No 1, Massaka, Ohash, Eva, Wabi Black, Abkountry, Khontkar, Kalben, Kazi, C keys, Pawz One, Chuuwee, Farazi, Anatolian Sessions, Analog Context, We Ride Camels, Ben Büdü, Nova Norda, Emir Yargın gibi isimlere iş yaptık. ❏ Bir müzisyenle çalışacağınız zaman nelere dikkat ediyorsunuz? Kubilay: Eğer sanatçının kafasında bir imge varsa bunu karşı tarafa tam olarak ifade etmesi gerek. Hiç olmasa tasarımı tasarımcıya bırakması makul olur. Kapağın üzerine yazılacak tipografik öğeleri de vermeli. 'ÖZGÜRLÜĞÜ YEŞİLÇAM'DA BULDUM' ❏ Yaptığınız işleri konser sahnelerine taşımayı düşündünüz mü? Audiovisiual işler gittikçe önemsenmeye başladı. Uğur: Son dönemlerde müzik ve görsel sanatların uyumluluğu kesinlikle işlerin seviyesini etkiliyor. Canlı performanslarda da artwork'lerin kullanılması sahnenin kalitesini ve dinleyicileri olumlu etkileyecektir. ❏ Siz de müzikle ilgileniyor musunuz? Ufuk: Evet müzikle ilgileniyorum. Uzun yıllardır yan flüt ve gitar çalıyorum. Ayrıca elektronik müziğe karşı büyük bir tutkum var. Özellikle Orta Doğu ezgileri barındıran tekno/Fransız indietronica türlerinden çok etkiliyorum. Yakın zamanda Gubarwave’den bağımsız olarak gerçekleştireceğim fakat takipçilerimizin de beğeneceğini düşündüğüm güzel bir proje duyuracağım. ❏ Arabesk dünyasından isimlerin olduğu bir seriniz oldu. Türk filmlerinden kareler kullanıyorsunuz. Sizi söz ettiğimiz dünyaya çeken ne oldu? Bu filmlerin ve isimlerin sizdeki yeri nedir? Samet: Doğma-büyüme Mardinliyim. Arabesk şarkılarla değil, türkülerle büyüdüm. Çocukluğumda beni Atari'nin başından kaldırabilen, 99999in1 kasetlerimden uzaklaştıran tek şey, Yeşilçam filmleriydi. Arabesk sanatçıların da müziklerinden ziyade filmleriyle aklımdaydı. Başlangıçta arabesk sanatçılarının görsellerini GIF'e çevirmeye kliplerini montajlamakla başladım. Hep eğlencesineydi... Herhangi bir duygu taşımadan yapıyordum. Ekipten farklı olarak, yaptığım iş görsel materyal gerektiriyor. Arabesk sanatçılarla ilgili materyal bulmak da benim için bir sıkıntı haline gelmeye başlamıştı. Ben de Yeşilçam filmlerini tekrar izlemeye başladım. Farkına vardım ki birçok film çocukluğumda hatırladığım şirinlikten uzaktı. İçinde şiddet, cinsellik vardı. Politik doğruculuk diye bir şeyin olmadığı bir dünyaydı. Arabeskte bulamadığım özgürlüğü, Yeşilçam'da buldum. Kullanılan çekim teknikleri, efekt ve sesler bana ayrı vizyon kattı. Ve ilk olarak eski filmlere, modern fragmanlar hazırlayarak başladım.
ŞUBAT 2020
'BULAMAÇ OLDUĞUMUZU DÜŞÜNMÜYORUZ' ❏ Ekşi'de sizin için "Retro, synth ile saykodelik arabesk bulamacı" yorumunu okudum. Siz ne dersiniz? Öncelikle bir bulamaç sunduğumuzu düşünmüyoruz. İnsanlara orijinal içerikler sunmaya çalışıyoruz. En güzeli sınırlarımızın olmaması. Birbirimizi köreltmek yerine, ortaya çıkardığımız işi en güzel şekilde sunabilmek adına sürekli iletişim halindeyiz. Bunun farkında olan bir kitleye sahip olmak ise muazzam bir hissiyat. Çok büyük bir kitlemiz olmasa da bizi anlayan ve her koşulda destek olan takipçilere sahip olmak harika. Sizin vesilenizle teşekkür etmek istiyoruz. ❏ Kimi işlerinizi satın almak isteyen, bazıları bastırmak istediğini söylüyor. Limited edition misali satışlar düşünür müsünüz yoksa zaten yapıyor musunuz? Ufuk: Islak imzalı işlerimiz için bize sayfa vasıtasıyla kolaylıkla ulaşabilirler, zaten aktif olarak faaliyet gösterdiğimiz bir olay bu. Sayfaya gelen bütün mesajları okuyoruz ve aynı gün içerisinde dönüş sağlamaya çalışıyoruz. ❏ Yeni projeleriniz ve iş birlikleriniz olacak mı? Elbette. Gubarwave sürekli büyüyen, dönüşen ve faal bir oluşum. Bu yıl da sürpriz iş birliklerle takipçilerimizi beğenisini kazanmaya çalışacağız. Ayrıca yakında yılında sayfaya ait merchandise çalışmalarımız da olacak.
26
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'ANALOG MÜZIK ARTIK BITTI' Uğur NAZİLLİ
B
ir arkadaşım "Bu adamı mutlaka dinlemeliyiz" diye kolumdan tutup konsere gidince tanıdım Ferhat Albayrak'ı. İzlediğim ilk günden bu yana da ne zaman sahne alsa izlemeye gidiyorum. Kimisi sıkılıp sıkılmadığımı soruyor ancak önemli bir noktayı kaçırıyorlar, DJ Ferhat Albayrak'ın her performansında çaldığı set farklı! Onun aslında bir holding patronu olduğunu sonradan öğrendim. Gerçi bir yanda hızlı arabalar diğer yanda elektronik müzik. Birbirinden çok da uzakmış gibi hissettirmiyor bana. Konserlerini keyifle izlediğim Albayrak hakkında Kasım sayımızda bir yazı yazdığımda sözleşmiştik bu röportaj için. Aylar sonra Levent'teki ofisinde bir araya geldik. Genellikle DJ set up'ının başında görmeye alışık olduğum için masa başında görmek bana biraz tuhaf gelmedi değil. Ancak epety keyifli geçti sohbetimiz. Jeton Records'un festival planlarını ve Albayrak'ın DJ dünyası hakkında izlenimleri gibi birçok konuyu konuştuk. ❏ Öncelikle DJ’lik merakı ne zaman ve nasıl başladı? DJ’lik merakım ortaokul, lise yıllarına dayanıyor. Bizim okulun yakınlarında bir plakçı vardı. Oraya gide gele plak almaya başlayarak ve daha sonrasında da kulüplerde ki yabancı, Türk DJ’leri dinlemeye başlayarak. DJ’liğe başlamam ise 1996'da Beyoğlu Next’te oldu. Onunla birlikte Kiss FM, Radio Cool ve 93.7 FG olarak orada kaldı. İlk aldığım plak ise Congo-The Boss. Hâlâ çalınabilecek bir plak. ❏ Hem otomobil işi yapıyorsunuz hem de DJ'lik. Bu sizde kişilik bölünmesine neden oluyor mu? Otomobil dünyası ve müziği sevdiğimden ikisinin de içinde olmam lazım. İkisinin de çok farklı renkleri ve network'u var. Aslında böyle besleniyorum. Özellikle müzik özellikle inanılmaz kompetitif, korkunç bir rekabetin olduğu, giriş bariyerinin olmadığı bir dünya. Herkesin promoter olduğu bir dünya... En heyecan verici kısmı da sürekli gençlerle iletişim de olmak. Onlardan besleniyor, dünyayı takip ediyor ve onlara bir şeyler veriyorsunuz. Müzikle karşılaştırdığınızda otomobil tarafı çok zevkli gözükse de ticaretin en yoğun acımasız, gerçek, sıkıcı, bel altı ama aynı zamanda da yavaş olduğu gerçek. ❏ Gündüz holding, gece kulübü. Kaç saat uyuyorsunuz?
Ferhat Albayrak
Hafta sonları az uyuyorum. Pazar günlerimi aileme ayırıyorum. Cumartesi çaldığımda uçağımı en erken saate alıyorum. Çok planlıyımdır, o yüzden sarpa sarmıyor. ❏ Planlı olduğunuz belli. Bir yerde çaldığınızda set'leriniz ertesi gün SoundCloud’a ve Spotify’da. Büyük bir teknik aksaklık olmadığı sürece her setimi kaydedip yayınlıyorum. Kendi disiplinimden dolayı. Çünkü çoğu DJ yayınlamıyor. Tabii hepsine saygı duyuyorum. Ama çoğunun yayınlamama sebebi aslında İstanbul’da çaldığı setin aynısını Antalya’da çalabilmesi. Aynı seti 6 ay boyunca aynı başlangıç, orta, ve son şeklinde çalıyor olması. Bir DJ İstanbul’da çalıyor, ardından Tel Aviv, Paris, Los Angeles... Acaba farklı set mi çalıyor? Bilmiyorsunuz. Ben kendime göre bir disiplin yaratıyorum. 3 bin kişiye de 300 kişiye özenle çalışıp, farklı parçalar çalmak lazım. ❏ Bunun için iyi bir dinleyici olmanız
gerek. Haftalık bin yeni parça dinleme ritüelim var. Haftada ortalama 150 parça alıyorum. Set'lerim bu arada üçe bölünüyor. Başkalarının parçaları, kendi parçalarım ve promolar ve demolar derlemesi. En son çıkan parçayı çalma gibi bir şımarıklığım yok. ❏ Elektronik müzik, underground ve rave etkinliklerde başladı. Şu an ikinci nesli daha iyi mekanlarda, daha iyi ses sistemleri var. Sizce elektronik müziğin ikinci altın çağının bu değişimi olumlu mu? Bence olumlu. EDM'i keşfettiğinizde bir süre sonra Richie Hawtin’i de Carl Cox’u da dinliyor ve "Bugüne kadar çöp dinlemişim" diyorsunuz. Müziği Tiesto, Hardwell, Martin Garrix’le yakaladıysanız o sizi bir şekilde babalara götürüyor; onlar 'commercial'. Şu anda da çok ciddi bir yükseliş var ve dinleyici de artacak. Köpük kitle beş yıl sonra kaybolacak ama asıl kitle büyümüş olacak. Bana göre analog müzik artık bitti. Yeni bir analog enstrüman icat edilmediği sürece analog müziğin ilerleme şansı yok. Çünkü Mozart’tan, Beethoven’dan daha iyi bir keman, çello müziği çıkaramazsınız. Adamlar onu 300 yıl önce bitirmişler zaten. O yüzden klasik müzik hiç ilerleyemiyor. Klasik müzik, muhteşem bir müzik. Ama kendi içinde hep bir şekilde duruyor. Metal müzikten bahsedersek, ben çok uzun süre metal dinledim. Hatta setlerimde Metallica’nın parçalarını çalıyorum. Bana göre Lars Ulrich’ten daha iyi o grubu bateriyle bir araya toplayabilecek, caz ritimleriyle o müziği yoğurabilecek kimse yok. Zaten olmadığı için de yenisi çıkmıyor. Şu da olabilir. Analog müzik yapanlar elektronik müzik altyapılarına dönmek zorunda kalabilir. Eğer yaşamak istiyorlarsa... Bu sebepten dolayı elektronik müzikte düşüş olmayacak. ❏ Elektronik müziğin doğuşu düşünüldüğünde bir kesim müziğin underground kalmasını istiyor. Siz ne diyorsunuz? Paradoks bir durum. Dünyanın en kült kulübü Berghain. Herkes biliyor ama içerde ne olduğunu kimse bilmiyor. O 'underground' kelimesi kulağa çok hoş geliyor. İşin özünde müziği de ortamı da yaratanlar, insanlar. Önemli olan insanların eğlenmesi, kendini iyi hissetmesi ve müziğin iyi olması. ❏ Jeton Records’u
27
RÖPORTAJ kurma amacınız neydi? İlki, parçalarımı rahatça çıkarabileceğim bir platform olmasıydı. O zamanlar bu kadar çok plak şirketi yoktu. İkincisi, ben böyle bir platform oluşturmanın herkese yarar sağlayacağını düşünüyorum. Üçüncüsü, yeni yetenekleri keşfedip onları da bu arenaya sunabilmek. Bunların hepsini gerçekleştirmeyi başardım. 10 yıl oldu... Uluslararası anlamda daha fazla iş yapmak istiyorum. Bu noktada her şey dönüp dolaşıp event'lere geliyor. Daha fazla yurt dışı event'i yapma planım var. ❏ Önümüzdeki aylarda Jeton Records'un etkinliklerine Monika Kruse, Richie Hawtin, I Hate Models gibi isimler geliyor. Daha böyle isimler eklenecek mi? Benim önceden tek bir amacım vardı: Carl Cox’u İstanbul'a getirebilecek seviyeye gelmek. Parasal anlamda değil. Cox’u taşıyabilecek kadar iyi bir event şirketi olabilmekti. Onu başardık. 10 yıl aradan sonra geldi. Onunla birlikte, diğer büyük isimler de bize çok daha pozitif olarak yaklaşmaya başladı. Çünkü "Carl Cox’la çalıştıysanız iyidir" diye bir pozitif algı oluştu. Richie Hawtin de direkt bu şekilde oluşan bir iştir. Bana göre Richie Hawtin’i buraya getirmek çok büyük bir başarı değil. Bana göre başarı Richie Hawtin’le birlikte Awakenings’te çalabilmek. Onun benim parçalarımı çalması, benim ve benim arkadaşlarımın onun plak şirketine girmesi. ❏ Peki Türkiye’de elektronik müziği yapabilecek sahne sayısı yeterli mi? Hızla artıyor. Maalesef kulüpler gruplaşıyor, tanıdıkların çaldığı mekanlara dönüşüyor. Türkiye bundan uzun süre çok çekti. O gruba ait değilseniz çalamıyordunuz. Her zaman en iyi saatte belli bir kişi çalardı. Zorlu PSM'nin başarısını görüp imrenen bir sürü yatırımcı bu potansiyeli görüp bu işe yatırım yapıyor. Kimisi gidecek, kimisi kalıp o kültüre bir şeyler katacak. ❏ Size gelen demo'lardan bu belli oluyordur. Evet. Haftada 100-130 demo geliyor. Hepsini dinliyorum. İçlerinde iyi olanlar da var ama büyük bir kısmı çok kötü... İyi olanlara zaten dönüyoruz. Jeton’da New Breed bölümümüzde yeni isimlere yer veriyoruz. Ama işin özü çok çalışmaktan geçiyor. Sadece sevmekte yetmiyor. ❏ Geçen yıl All Night Long performansınız sold out oldu. Bu yıl bu işi ana sahneye taşıdınız ve bunu yapan ilk Türk DJ’siniz. 8 Şubat’ta da o var. Nasıl geçecek sizce? Aslında bu benim için baya büyük bir meydan okuma. 3 bin kişilik sahneye 1500 kişi gelse yarısı boş olur... Geçen yıl sold out olacağını tahmin etmiyordum. Benim açımdan inanılmaz mutluluk verici bir şey oldu. Bu yıl da son derece güzel gidiyor, iyi bir gece olacağını düşünüyorum. Önceden hiçbir şey planlamadım. Bu bir yolculuk, kitleyle olan iletişimimiz o yolculuğu belirleyecek. Tek düze olmayacak elbette, inecek, çıkacak pik noktasına varacak. Sahne tasarımıyla ilgili kafamda birkaç düşünce var. Önemli olan ve yapmaya çalıştığım bunu Ferhat Albayrak olarak yapmak. Benim için Richie Hawtin’i getirmekten daha önemli orada tek başıma çalabilmek. Burada Murat Abbas'ın da ve Aziz’in de bana olan güveni çok başka. Türkiye’deki en büyük sahneyi bir Cumartesi akşamı bana açıyorlar. ❏ Onlar için de iyi, sonuçta talep var. Ben lokal değilim, ben İstanbul’danım. Beni dinlemeye gelen kişiler yabancı DJ'ler kadar
ŞUBAT 2020
Jeton Records'un kuruluşunun hikayesi Carl Cox'la başlıyor. Ama işler sonra çok hızlı büyüyor.
Aylar önceden sözleştiğimiz Ferhat Albayrak ile Levent'teki ofisinde buluştuk.
fazla. Yabancılar kadar bilet satabiliyorum ben de. Bunu benim seviyemdeki DJ’lerin yapabilmesi gerek. Yaparsa “Sadece yabancıyla dolar” gibi gereksiz yabancı özentiliğimiz de yok olur. Bu kültürü aşılarken insanlara kendi kültürümüzü de göstermemiz lazım. Bu arada kimse sen Türk’sün, İstanbul’dansın diyerek bilet almamalı. Onlara Richie Hawtin kadar iyi müzik çalabiliyorsam, eğlendirebiliyorsam almalı. Posterlemede bile buna çok dikkat ediyoruz. Türkleri kesinlikle aşağıda veya küçük stilde bırakmıyoruz. Festival yapılıyor Türkiye’de, yerlilerin adı yazılmıyor ya da küçücük yazılıyor. Bu arada orada adınızın yazılmasını da hak etmeniz lazım. Çevremdeki gençlere "Festivalde ana sahnede Adam Beyer’den önce Len Faki’den sonra çalacaksın ne yaparsın?" diyorum. Kalıyorlar öyle... O mail her an gelebilir gibi düşünmeliler. Benim başıma geldi, her şey bir tane E-maile bakar. Bir E-mail geliyor ve hayatın değişiyor. ❏ DJ Mabbas’ın bir röportajda söylediği bir görüşü var. “Elektronik müzik toplumun zihinsel tahribatını iyileştiriyor.” Siz ne diyorsunuz buna? Bütün müziklerin böyle olduğunu düşünüyor ve dediğine kesinlikle katılıyorum. Kötü zamanda iyi hissetmenizi, iyi zamanda daha iyi hissetmenizi sağlıyor. Bu elektronik müzik üzerine “Çok fazla duygusuz” gibi eleştiriler olsa da çok yoğun duyguların hissedildiği bir müzik türü. Sadece ritmin olması duygusuz olduğu anlamını göstermez. Ben inanılmaz duygu yoğunluğu yaşadığım onlarca parça sayarım. Bir de insanların baskı ortamlarında müziğe daha fazla sahip çıktığını görüyorum. Şu an ülkemizde bir baskı ortamı var. Gerek ekonomik, gerekse sosyo-kültürel açıdan. Bu baskı dışarı çıkıyor, biz de buna birazcık yardım ediyoruz. Event'lerdeki coşkunun sebebi birazcık da bu.
Albayrak: "Konserde Yanımda 4000 parça var o anda. O anda ne kafama eserse onu çalıyorum. Ama tabii ki bir hazırlık yapıyorum."
❏ DJ setinin başına geçtiğinize nasıl hissediyorsunuz? İlk parçaya kadar gerginim ama play tuşuna bastığımda her şey bitiyor. Ondan sonra sanki geminin dümenindeki kaptan gibi bütün kontrolün bende olduğunu hissediyorum. ❏ Türkiye’ye Chainsmokers, Marshmello gibi isimler geldi ama bilet satışları düşüktü. Sizin gözünüzde yerli elektronik müzik dinleyicilerinin profili nasıl? Bu bilet fiyatlarıyla alakalı... Türkiye’de alım gücü belli. Sadece sanatçının maliyetini düşünerek bir bilet fiyatı belirlediğinizde dünyanın en iyi sanatçısı da olsa bir yerde kalıyor. Marshmello’nun Türkiye’de doğru bir bilet fiyatıyla sold out olmaması sizin başarısızlığınız olur. Sanatçının başarısızlığını olmaz. Ya da daha az tanındığını göstermez. Biz dinleyicimizi demografik olarak çok iyi inceliyoruz. Bizim genel kitlemiz yüzde 50’si daha önce başka etkinliğimize bilet almış. Bu yüzden bilet fiyatlarını çok ince ayarlamaya çalışıyoruz. Bu arada sanatçı fiyatları da Türkiye üzerinde çok artıyor. Bu işe giren promoter'lar sürekli yeni birilerini getiriyor. Yüksek teklifler götürüyorlar, sonrasında bir daha Türkiye'ye o teklifin altına gelmiyorlar. Bu sektöre zarar veriyor. ❏ Sıradaki planlarınız neler? Etkinlikler devam edecek. Zorlu PSM'de 2020-2021 sezonu için onay almaya başladık. Bir de Jeton olarak festival yapma arzumuz var.
x
28
KONUK
ŞUBAT 2020
Telefonsuz 4300 kişiyle efsane konser
LİZBON'DA MADONNA Ebru GÜMÜŞ
9
0'larda genç olup da Madonna şarkılarını ezbere bilmeyen yoktur herhalde. O yıllarda Ataköy’de yeni açılan Galleria’ya ailece yaptığımız bir pazar gezisinde yalvar yakar aldırdığım Madonna’nın Like A Prayer kasetini daha dün gibi hatırlıyorum. Ve o dönemde çıkan bütün hitlerini. Human Nature, Papa Don’t Preach, Vogue, La Isla Bonita, Frozen, Like A Prayer... Aradan geçen 30 yıldan sonra Madonna’yı ilke defa izleme şansını Lizbon’da yakaladım. 90’lara dönüş gibi bir şey oldu benim için. O yıllarda müzik endüstrisine yön veren özgür ruhlu şarkıları ve insanları ayağa kaldıran sansasyonel klipleriyle idolümüzdü Madonna. Tam bir 'brave heart'. Geçmişteki ihtişamlı dev stadyum konserlerinden farkı, yeni oluşturduğu ve aslında benim de çok hakim olmadığım Madame X albüm turnesinin konsepti. Tiyatro salonlarında daha küçük topluluklar için yapıyor konserleri. Bu sayede kendisini hayatımda ilk kez Lizbon Coliseu Tiyatrosu'nda 4 bin 300 kişilik izleyiciyle grubuyla birlikte izledim. Orada neler yaşandı, hepsini sizin için yazdım. NE, TELEFON YOK MU? Salona giriş için sabırsızlıkla kuyruğa girdik ve beklerken bir şok yaşadık. Görevliler gelip içerde her türlü kaydın yasak olduğunu, tüm telefonların özel kılıflara
x
x
“
Mesaj atamadığınız ya da fotoğraf çekemediğiniz için panik atak geçirmiyorsunuzdur umarım...
”
kilitleneceğini ve kayıt yapanların da dışarı atılacağını kibar bir dille söylediler. Aynı dedikleri gibi de oldu. Girişte güvenlik görevlileri telefonları uçak moduna aldırıp, özel cihazlarla kilitledikleri kılıflara koydu. Dolayısıyla konserden sıfır fotoğraf, sıfır insta-story ve sıfır videoyla ayrılmanın verdiği dayanılmaz ve alışılmadık bir gariplikle ayrıldık. Ancak tam anlamıyla muh-te-şem bir konserdi! Düşünmeden edemiyorum, biri bana "Gitmedin" dese hakikaten ispatlayamam. Başta canım sıkıldı ancak Madonna ertesi gün tüm konserlerini iptal edince halimize tekrar şükrettik. Hevesin kursakta kalmasının katmerli haliydi kendileri... 'OMG! I LOVE YOU' Konserden önce Portekizli ünlü gitarist Gaspar Varela ve Madonna’nın ekibindeki diğer müzisyenler sahnenin bir kenarında mini bir ısınma konseri verdi. Ve göreceli ufak bir topluluk olarak sakince içeri alındık. Konserin ilk 15 dakikasında hiçbir şeyi çekememek garip bir boşluk ve ironik bir şekilde anı kaçırma duygusu yaratsa da duruma alışıp anın tadını çıkarmam fazla zaman almadı. Madonna’nın “Mesaj atamadığınız ya da fotoğraf çekemediğiniz için panik atak geçirmiyorsunuzdur umarım” demesiyle salonda büyük bir kahkaha koptu. Sonuçta Madonna için bu fedakarlığı hiç düşünmeden yapacak bir
xx x
x
x
x x
x x x
x
x x x
x x
x x x x
x
x
x
x x
x x
x x
x
x
x
x
xx
x
x
x
x
29
KONUK
ŞUBAT 2020
topluluk vardı içerde. O anda orada olmak dışında başka hiçbir şey kimsenin umurunda değildi. Öte yandan düşünsenize, bir gün Madonna geliyor yanınıza oturuyor, sizinle dans ediyor, yanağınızdan bir makas alıyor ve aman tanrım! Yanınızda cep telefonunuz yok. Tek bir kare bile çekemiyorsunuz! Ama artık 'new cool' yaşadığın her anı paylaşmamak. Bu arada konser boyunca Madonna dev tiyatro salonuna indi, eski dostlarıylaymış gibi tiyatro koltuklarına oturup sohbet etti. Bu sırada yakın koltuklarda oturan seyirciler koşup dizinin dibine oturup sohbetlerini dinledi. Bir iki şarkısında da aşağı inip seyirciler arasında dans etti. Konser salonunu boydan boya yürüyerek seyircilerin girdiği ana kapıdan çıkarak konser salonunu terk etti. Yani gerçekten 4 bin 300 kişilik bir Madonna partisindeydik. Düşünün, 40 kişilik ev partilerinde bile ev sahibini kaç dakika yakalayabiliyorsunuz ki? Seyirciyle arada ekranlar olmadan göz göze bakabilmenin kendisi için ne kadar değerli olduğunu ve anın tadını çıkarmamız gerektiğini de eklediğinde artık parti iyice ısınmıştı. “No cell phones on your faces OMG! Love you!” KIZI LOLA'NIN YANSITILAN UNUTULMAZ DANSI Human Nature parçası girdiğinde içimde beliren dans etme dürtüsünü oturduğum alçak kenarlı locadan düşme tırnağı kadar kalmıştı. Lola’nın başını korkusu yüzünden bastırmak kaldırdığı o anda Madonna'yla göz zorunda kalmam ve tüm göze gelmiş gibi hissetmek ise bende konsere oturarak devam çok karmaşık duygular yarattı. Belki etmem içimde fena patlayan bunda Madonna’nın bir süredir tek şey oldu. Ancak salonun problem yaşadığı sakatlık durumu yarı kapasitesini oluşturan nedeniyle çok az hareket edebilmesi, ve 3 kat boyunca yükselen ağrıları nedeniyle giydiği dizlikler bütün localarda durumun ve eski enerjik halini görememiş aynı olması içime su serpti. olmanın da etkisiyle Lola’nın bakışları Acımda yalnız değildim. garip bir hüzün yarattı. Sahnedeki Evet, kulağa hoş gelmiyor olabilir ama şarkıda da geçtiği Lola, Madonna’nın gençliğiydi ve zamanın istinasız herkes için üzere, "Üzgün değilim, aktığını hatırlatıyordu sanki. Dansın insan doğası bu..." Ardından koreografisini yapan Damien Jalet’in bütün hit'lerini dev ekranda de anne kızın sahnedeki duruşları için eski video kliplerden bazı yaptığı “Like a mirror of each other” bölümleri de göstererek yorumu da herhalde bunun en iyi yüreklerimizi hoplattı: Papa özeti. Videoyu belki bir yerde bulurum Don’t Preach, Vogue, La diye çok aradım ama bulamadım. Isla Bonita, Frozen, Like A Sırf bunu izlemek için bile o konsere Prayer... O günden beri de gidilir. döndüre döndüre izlemeye Madonna şov sırasında aynı devam ediyorum. Gerçekten zamanda Madame X albümünün çok iyi değiller miydi ama?! de ilham kaynağı olan, 2017’de Video klipleri sesini yüksek yerleştiği Lizbon şehrine ve halkına seste açarak bir kere dinleyin, defalarca teşekkür etti. Dolayısıyla inanın çok iyi geliyor! konserde Portekiz kültürüne ait Konserin en büyüleyici ve bol bol esintiler vardı. Konserin bir unutulmaz anlarından biri bölümünde “My Fado Club“ dediği de Madonna'nın karizmatik duvarları Portekiz'in meşhur mavi kızı Lourdes Leon’un (Lola) Frozen şarkısında dev ekranda beyaz seramikleriyle döşeli dekorunda fadodan sambaya, batuka'dan, bossa beliren dans gösterisiydi. nova'ya bir geçit töreni yaşattı. O dakikalarda bütün salon Sodade’yi Madonna ve Portekizli ekrana kilitlendi. Herkesin ünlü müzisyen Dino d’Santiago’nun kelimenin tam anlamıyla düetiyle dinlerken kendime Lizbon’da donup kaldığı tek andı olduğumu bir kez daha hatırlattım. diyebilirim. Sahnedeki Madonna konserindeydim... Evet, Madonna yarı şeffaf perdeye yansıtılan görüntüde devleşen oradaydım ve fotoğrafım olmasa da burada yazım. kızının yanında neredeyse
'GOD IS WOMAN' ❏ İlk parçalarda beraber dans ettiği evlatlık kızlarına seyircilere söylemek istediğiniz bir şey var mı dediğinde 7 yaşındaki Estere’in birkaç saniye düşünüp “God is a woman!” demesi. ❏ Kendi çektiği Polaroid
selfie fotoğrafını “Bugün burada bu fotoğrafı tek çeken ben olduğum için bu fotoğraf çok değerli” diyerek 3.500 Euro’ya öndeki seyircilerden birine açık artırmayla satıp sahnede nakit ödemeyi alması. Tabii ki bağış amaçlı.
❏ "Başınızda bizimki gibi berbat bir başkanınız olmadığına şükredin" demesi. ❏ Ve elbette “The future is female!” sloganı.
Konserden önce Portekizli ünlü gitarist Gaspar Varela ve Madonna’nın ekibindeki diğer müzisyenler sahnenin bir kenarında mini bir ısınma konseri verirken... Söylenenlere göre konserden bir gece önce Gaspar'la Lizbon gecelerinde Madonna epey eğlenmiş...
Madonna’nın evlatlık kızları Estere ve Stella konser öncesi dans provasında.
Bir dost tavsiyesi: Bilet alırsanız mutlaka orta alanda alt katta alın ve orta koridora yakın oturun. Balkon nooo! Önünüzden kim geçer, yanınıza kim oturur asla bilemezsiniz. Önlerden alabiliyorsanız da mutlaka sahnenin sağ köşesi olsun.
Madonna elindeki poloraid fotoğrafı o anda izleyicilerden birine tam 3.500 Euro'ya sattı!
30
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Herkes ne yapmak istiyorsa onu yapsın'
Ahmet YATĞIN
T
ürkü ve rap denince aklınızda ne canlanıyor? Rap müzisyenleri genelde çizgilerinin dışına çıkmayı sevmez, bildikleri tarzı iyi şekilde yansıtmanın derdindedir Sansar Salvo'nun Bağımız Var projesinde seslendirdiği Çökertme de bunun bir örneği. Sansar türküyü söylemiyor, türkünün hikayesinden esinle yeni bir öykü yazıp farklı bir yorum getiriyor parçaya. Yayınladığı şarkıyı konuşmak istedik fakat onu yerinde otururken bulmak zor. Ya şarkı kaydediyor ya da bir müzisyenin şarkısında düet yapıyor. Nihayet sorularımızı yanıtladığında, karşımıza eski röportajlarından farklı, daha sakin ve ağır adımlar atan Sansar Salvo çıktı. ❏ Rap ile dolu kuvvetli bir geçmişi geride bıraktınız. Nasıl hissediyorsunuz, müzikal açıdan tatmin oldunuz mu? Yaptığım işi gerçekten çok severek yapıyorum. Bilgin Abi (Ceza) gibi benim de sağlığım el verdikçe bu işi bırakmak gibi bir düşüncem yok. Ancak bazen kitlenin bir kısmı insanı yoruyor. Biz sürekli kendimizi geliştiriyoruz ancak kitlenin bir bölümü bunu göremiyor ne yazık ki. ❏ “Bağımız Var” projesinde günümüzün yetenekli isimleri türküler sayesinde geçmişle kurdukları bağı yansıtıyor. Projede var olmayı neden seçtiniz? Önce "Yapamam, rap yapıyorum" dedim kendime. Ama Rapozof gayet mantıklı bir fikirle geldi bu işi yapmamız için. Çökertme'nin efsanelerini araştırmış. Ben de bu efsanelerden yeni bir öykü yarattım parçada. Hoş oldu. Sonra işin içine Esin ve Rapozof'un dahil olmasına vesile oldum. En orijinal iş, fikir olarak bizimki oldu bence. Diğer sanatçılar da gayet güzel işler yapmışlar ama. ❏ Bir röportajınızda, atlattığınız hastalığınızdan sonra sözlerinize daha çok dikkat ettiğinizi paylaşmışsınız. Hâlâ öyle mi? Eskiden direkt yazıp kaydederdim. Şimdi daha çok düşünüyorum yazarken, ileride kendi lafımı yemiş olmamak için mümkün mertebe açıkçası... ❏ Konserlerinizde sabırsızlıkla beklediğiniz ve çok sevdiğiniz 'o an' var mı? Pisi Pisine’yi başka bir altyapıyla yapıyorum bazen. Sahnede en çok onu söylemek enerji veriyor bana. O altyapıyla çok kıyak oluyor.
500 bin Sansar Salvo'nun Esin İris ve Rapozof ile birlikte seslendirdiği Çökertme'nin YouTube izlenme sayısı.
❏ Çocukların örnek aldığı rap starların, onlara yön vermek gibi bir sorumluluğu var mı? Aslında var tabii. Ben de daha dikkatli olmaya çalışıyorum artık, fakat kendimi ifade etmeye çalışırken bazen küfür kullandığım da oluyor. ❏ Gündemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Rap müziğin yükseliş devam eder mi? Umuyorum böyle devam edecektir. Birçok insanın emeği var bu işte yıllarca verilecek. Herkes ne yapmak istiyorsa onu yapsın. Üretimde tek tip ve tek tarzda olmamak gerek. ❏ Canınız ne tür şeylere sıkılır? Eskiden, amatör dönemde internetteki negatif yorumlara çok takardım. Artık zerre kadar takmıyorum onları. Yıllarca bu sektörde olmak ve kemoterapi alırken bile kimi insanların hakaretleriyle karşı karşıya gelmek, daha sonra insanı güçlü bir psikolojiye sahip yapıyor. ❏ Çok sevdiğiniz ama rakamlarda beklediğiniz istatistiği yakalayamadığınız çalışmalarınız oldu mu? Hedefini Bul, Kozlar ve Fırtına projelerim hem görsel hem de duyusal anlamda hak ettiği ilgiyi göremedi ama bu benim fazla üretkenliğimle alakalı sanırım. ❏ Sırada bizi neler bekliyor? Aynı anda birçok projeyle ciddi şekilde uğraşıyorum. Hezeyan diye yeni bir single yaptık, Can Kazaz'ı konuk ettim. Klibiyle uğraşıyoruz. Bir yandan solo bir diss parçam var, sonra onu yapacağım aksilik olmazsa. Merdiven grubundan da önce bir single ve albüm gelecek gibi duruyor. Klipler de tabi. Ayrıca Despo ile bir klip çektim. Teg Stug diye bir arkadaşım var çok fazla insan bilmez ama iyi bir MC ve prodüktör. Onunla da bir single yapıyoruz. Ayrıca konuk olduğum birçok albüm var yayınlanacak olan. Kaydedilen şarkıların video versiyonlarını YouTube'da izleyebilirsiniz.
Sansar Salvo
31
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Albüm çıkardık çıkardık yoksa albüm olayı kapanıyor'
Çağatay YILMAZ
O
nu Kolpa grubunun bas gitaristi olarak tanıdık. Daha ilgililer, müzik camiasında müzisyenliğinin yanı sıra yapımcılık ve yöneticiliğiyle tanındığını da biliyordur. Bora Yeter’den bahsediyoruz. 2017’den beri, bir yandan da Bora Yeter Collective projesiyle kulağımızın aşina olduğu parçaları yeniden yorumluyor. Son olarak da, geçen ay Buğra Atmaca ve Sinem Güngör’le birlikte Denize Doğru teklisini çıkardılar. Tecrübeli müzisyen solo projesinin detaylarını Back on Stage’e anlattı. ❏ İTÜ Şehir ve Bölge Planlama bölümünden mezun olup bambaşka işler yaptınız, yapıyorsunuz. İnternete yönelik ilginize dair konuşmuşsunuz ama müziğe ilginiz nasıl başladı, sizin için bir zorluğu var mıydı? Ben üniversiteye girdiğim senelerde ne dijital medya ne de müzik yönetimiyle ilgili bir bölüm yoktu Türkiye’de. Şehir ve bölge planlama bölümüne sırf bir vesileyle Adana’dan İstanbul’a gelmek için girdim diyebiliriz. İTÜ ve bölümüm bana planlama bakış açıları açısından çok şey kattı elbette. Ama lisedeyken tahmin ettiğimden çok zor bir bölümmüş. Okurken bir yandan medya ve müzik alanında bir yer edinebilmek için çok efor sarf etmek zorunda kaldım. ❏ İnternet ve sosyal medya danışmanlığı tecrübeniz müzikal kariyerinizi nasıl
2020 Denize Doğru
etkiliyor sizce? Müzikal üretimime hiçbir faydası olduğunu düşünmüyorum. Ama internet ve sosyal medya her sanatçı için olduğu gibi benim projemin tanıtımı için de çok önemli konular. Belki bu yönden bir faydası oluyordur. ❏ 2017'den beri Bora Yeter Collective projenizi yürütüyorsunuz. Fikir nasıl ortaya çıktı, nasıl ilerledi? 15 senedir profesyonel olarak müzik ve medya sektörlerinde çalışıyorum. Kolpa’da bas gitar çalmam dışında işin sürekli yönetim ve planlama tarafındaydım. Oysa müzik üretmek beni hayatta en mutlu eden şey. O nedenle hem yeni nesil vokal ve prodüktör arkadaşlara bir yol açabilmek için, hem de prodüktör tarafımı mutlu edebilmek için bu projeye başladım. ❏ Teklilerinizin hemen hepsinin kapağında, farklı renklerle aynı imaj var. Bir hikayesi var mı, sizin için anlamı ne? Kapak konseptinin tasarımını Hollanda’da yaşayan tasarımcı arkadaşım Burcu Aydın yaptı. Tek bir şablon olsun, her şarkıda renk değişsin diye hayal ettik ilk başta. 10 şarkıya tamamladığımda güzel bir albüme çevirmeyi umuyorum. Malum şu sıralar albüm çıkardık çıkardık, yoksa albüm olayı kapanıyor. Artık USB disk mi çıkarırız albüm niyetine, onu da bilmiyorum. (Gülüyor) ❏ Cover'lanacak parçaları nasıl
seçiyorsunuz? Kimse Bilmez, sözleri bin yıl önce yazılmış çok özel bir şarkı. Mehmet Güreli’nin bestelediği ve söylediği halini hep çok seviyordum. Odam Kireç Tutmuyor ise en yakın arkadaşım Tuna’nın çok güzel söylediği ve babamın en sevdiği türküydü. Güzelliğin On Par’etmez, Aşık Veysel’in sözleri yanlış anlaşılan çok derin bir şarkısı. Denize Doğru ise Mustafa Sandal’ın video klibi olmayan en efsane şarkısı. Çocukluğumda en sevdiğim şarkılardan biriydi. ❏ Odam Kireç Tutmuyor'u iki versiyon olarak yayınlamışsınız. Neden? Birisini İzmirli grup Discoguru'yla stüdyoda, bir tanesini de Kolpa'da davulcu olan sevgili Samuray Gökçe'yle beraber düzenledik. Her şarkıda başka bakış açılarıyla düzenlenmiş versiyon veya remiksler de olmasına özen gösteriyorum. ❏ Grup müziğinin popülerliğini kaybettiği düşüncesine katılır mısınız? Sizin için solo projelerin yolunu açan böyle bir düşünce mi acaba? Grup müziği popülerliğini kaybetmiyor bence. Dönem dönem trend geliyor ve gidiyor. Şu sıralar çok sayıda yeni ve başarılı gruplar ortaya çıkıyor mesela… Kendi projemi de solo proje olarak görmek zor. Her şarkıda farklı vokallerle çalışan kocaman bir grubuz gibi geliyor bana yine. ❏ Instagram sayfanızda 1 dakikada bir rap beat'i yaptığınız videoyu gördüm. Bu videoların devamı gelecek mi? O videoyu bir bilgisayar markasının Türkiye’ye getirdiği yeni bir modelinin tanıtımı için hazırladım. Amaç, teknolojinin yardımıyla kısa zamanda bir rap müzik altyapısı yapılabileceğini göstermekti. Çok sevildi ve çok mesaj aldım. Sorular soran arkadaşların hepsini de yanıtlamaya çalıştım. Belki aynı markayla benzer birkaç video daha çekebiliriz. ❏ Sizin için sırada ne var? Projemizi 10 şarkıya tamamlayıp artık cover çalışmalar yapmayı bırakıp kendi özgün çalışmalarımı yapmak istiyorum. Ama bir acelem de yok. Süreçten keyif almaya bakıyorum.
Bora Yeter
32
FOTOROMAN
İstanbul'un ilk arp festivali gerçekleşti
ŞUBAT 2020
İstanbul'un artık yeni bir festivali var; Ceren Necipoğlu İstanbul Uluslararası Arp Festivali. “Sanat ve müzik aşkı, gençlerle yol bulsun!” sloganıyla bu yıl ilk kez 15-19 Ocak tarihleri arasında, İstanbul’un çeşitli mekanlarında gerçekleşti. Festival, 2009 yılında vahim bir uçak kazasında hayatını kaybeden dünyaca ünlü arp sanatçısı Ceren Necipoğlu’nun anısına düzenlendi. Festivalde Necipoğlu'nun öğrencileri ve uluslararası müzisyenler sahne aldı. İlginin yoğun olduğu festivalin en özel anlarından biri de Pera Müzesi'ndeki Osmanlı zamanı elçilerin tabloları arasındaki konser idi. Biz de oradaydık, arp tınılarına kapıldık.
AÇILIŞ KONSERİ
Eleanor Turner
33
FOTOROMAN
ŞUBAT 2020
Tatiana Repnikova
Necİpoğlu'nun yeğenİ MOONLIGHT SONATA'YI ÇALDI.
34
FOTOROMAN
Kendine has yorumuyla Cem Adrian
ŞUBAT 2020
Vokal yetenekleriyle her seferinde dinleyiciyi derinden etkileyen Cem Adrian, 17 Ocak'ta Jolly Joker Vadistanbul sahnesindeydi. Adrian'ın geceye özel hazırladığı repertuvarında kendi şarkılarının yanı sıra türküler de vardı. Elbette kendine has yorumuyla türküler bambaşka versiyonla karşımızdaydı. Konser biletleri saatler önce tükenen etkinlikte, müzisyen ara ara izleyiciyle sohbet etti, orkestrasıyla şakalaştı. Bu renkli anları Seda Açıkoğlu'nun kadrajından hatırlayalım...
35
FOTOROMAN
ŞUBAT 2020
Rap ve arabesk tınıları arasında
Bu yıl onuncu yaşını coşkuyla kutlayan Salon İKSV konserlerine hızla devam ediyor. Yerli ve yabancı birçok isme sahnesini açan mekanın 16 Ocak'taki konuğu Ozbi ve Gülce Duru'ydu. İkili meyhane ve rakı kültürüne adadıkları konser serilerini, o gece daha da çeşitlendirerek renk kattı. Kadehlerin havaya kaldırıldığı, ikilinin rap ve arabesk tınıları arasında gezindiği konserden kareler sevgili Onur Dogman'ın kadrajından...
36
KAPAK
ŞUBAT 2020
Ece ULUSUM
M
Seviyorsan sesini aç bizce:
MÜZIK AŞKININ BILIMI
üziği ‘hayatın işitsel tatlısı’ olarak nitelendiren Deneysel Psikolog Steven Pinker, "Tınlama sesleri çıkarmaya bunca enerji harcamanın ne faydası olabilir? Biyolojik neden-sonuç ilişkisi açısından, müzik bütünüyle yararsız. Türümüz müzik yetisini bir anda yitirse hayatımızın geri kalanında hiçbir değişiklik olmaz" diyor. Diğer uçta ise antropolog Gilbert Rouget gibi, müziğin insanın hayatta kalmasında müziğin de yeme-içme kadar gerekli bir unsur olduğuna inananlar var. Siz hangi taraftasınız? Bu dönemde, müzik duymadığımız neredeyse bir an bile yok. Müziğin olmadığı bir dünya düşünmek distopik bir filmden farksız. Anlayacağınız, bizim oyumuz kime belli. Daha anne karnındayken duymaya başladığımız müzik, hayatımız boyunca bizimle. Oynadığımız oyunlarda, filmlerde, evlilikte, ölümde, telefonun zil sesinde… Ekipçe mesafeli olduğumuz Sevgililer Günü’nde aşkla ilgili bir konu işlemek istedik. Derginin tanıtım metninde yazdığı gibi, “Bu dergiyi sevdiği müzisyenlerin posterini biriktiren, konserlerini en önde izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir çekirdek ekip hazırlıyor."
Müzik aşkı bizim heyecanımızı körükleyen yegâne şey. Bu durumda konuyu en baştan masaya yatıralım, müziğe olan aşkımız nereden geliyor ve müzik bize ne yapıyor bakalım istedik. Üstelik, bilim insanı Vincent Cheung’un söyledikleri de bize mantıklı geliyor, “Müzikten keyif alma nedeni bulunursa insan olmanın ne anlama geldiğini daha iyi tanımlanabilir” diyor kendisi. ANLATSANA BİRAZ, NEDEN MÜZİK? Müzik dinlemeyi sevmenin altında bir sebep aramak mantıklı mı, emin değiliz. Keza eğlenceli ve dans etmek de yeterince güzel. Ancak işin bilimine dalacağımızı söyledik bir kere, en baştan alıyorum... Müzik dinlerken beynimizde neler oluyor? Bunu merak eden birçok üniversite, zaman zaman müzik dinleyen insanları MR’la gözlemlemiş. Sonuç aynı, müzik dinlemek bedene işliyor adeta. Müzik dinlerken beynin üç bölgesi (amigdala, hipokampus ve işitsel korteks) harekete geçiyor. Yani müzik tüm duyularımıza hitap ediyor. İşi daha da derinlemesine inceleyen
80 bin Almanya'da bir enstitü, insanları etkileyen akoru bulabilmek için tam 80 bin akoru inceledi.
Montreal'deki McGill Üniversitesi'ndeki sinirbilimciler Anne Blood ve Robert Zatorre, 2001'de başka bir araştırma yapmışlar. Sonuca göre, ister hüzünlü ister mutlu olsun duygusal yoğunluğu olan müziklerin, tıpkı yemek, seks ve uyuşturucular gibi, beyindeki haz merkezini uyarıyor. Bu etki, dopamin adlı hormondan geliyor. Müziğin zekice düzenlenmiş inişli çıkışlı ritmik yapısı, gerilim yaratan ve gevşeme sağlayan melodisi derin duygular yaratıyor, dinleyici de bu duygusal karmaşıklığa tepki veriyor. SENDROMUN İLACI MÜZİK McGill Üniversitesi'nin 5 yıl sonra, 2006’da yaptığı araştırma
300 Michigan Üniversitesi'nin araştırmasına göre, bir kişinin favori şarkısını ortalama dinleme sayısı.
37
KAPAK
müziğin stres hormonu olan kortizolu düşürdüğünü ve nabzı düzenlediğini de gösterdi. Bu da 2016'da Ipsos'un araştırmasıyla ortaya çıkan, pazartesi sendromuna en iyi gelen şeyin müzik olmasının nedenini açıklıyor. Yani uzun ve kalabalık metrobüs yolculuklarında da müziğe sarılmak en doğrusu. TEN UYUMU DEĞİL AKOR UYUMU Müzik dinlemek ilaç gibi, iyi hissettiriyor ve mutlu ediyor. Peki bir parçayı ‘güzel’ yapan ne? Bu ‘aşk’ta ten uyumu yerine akor uyumu var. Almanya'daki Max Planck İnsan Bilişsel ve Beyin Bilimleri Enstitüsü, geçen yıl ilginç bir araştırma yaptı. Enstitüdeki araştırmacılar klasik müzikten pop müziğe farklı türlerde 745 parçayı, toplam 80 bin akoru analiz etti. Amaç, kalbimizi çalan akoru bulmak... Araştırmaya katılanlara, seçilen şarkıların sözleri ve ritmi çıkarılarak, yalnızca akorlar dinletildi. Araştırmanın yürütücülerinden Vincent Cheung sonucu şöyle açıklıyor, "Görünen o ki, dinleyiciyi heyecanlandıranlar, dengesi iyi kurulmuş ama zaman zaman beklenmedik akorlar kullanarak yükselen parçalar." Şarkı usul usul giderken birden elektro gitar solosuyla aklımızın başından alınması gibi… Sinirbilimci Robert Zatorre de bu görüşe katılıyor ve başka bir açıdan bakıyor, “Müzik desenlerini uzun süre tahmin edemediğimizde sıkılıyoruz. Caz ve karmaşık senfonilerin kitlesinin az olmasının nedeni de bu olabilir” diyor. MÜZİKTE DE ALIŞMAK SEVMEKTEN ZOR MU? Araştırmalarda ortak olarak ulaşılan başka bir sonuç şu, müzik zevkini büyüdüğünüz topraklar da etkiliyor. Bunun altında ‘maruz kalma etkisi’ denilen fenomen yatıyor. Olay basit: Bir şeyi tekrar tekrar duydukça sevmeye başlıyoruz. Oysa Selami Şahin ne diyordu; "Alışmak sevmekten daha zor geliyor..." Bilim, Selami Şahin’le ters düşüyor ne yazık ki! Yani siz iki şarkı arasında seçim yapacaksanız, beyniniz sizi daha önce duyduğunuz tınılara en yakın olanı seçmeye itiyor. Maruz kalma etkisine değinen New York Üniversitesi Müzik Terapisi Direktörü Kenneth Aigen de, “En sevdiğimiz müziği her deneyimlediğimizde, kim olduğumuzu, nereye ait olduğumuzu, neye değer verdiğimizi pekiştiriyoruz" diyor. TAKINTILI AŞKLAR Playlist'inizi açıp her gün mutlaka dinlediğiniz o şarkıyı açtınız. Neden o şarkıyı her gün en az bir kere duymadan edemiyorsunuz? Merak etmeyin, yalnız değilsiniz. Michigan Üniversitesi'nin geçen yılki araştırması, sevdiğimiz bir şarkıyı hayatımız boyunca ortalama 300 kez dinlendiğimizi ortaya koydu. Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 86’sı her gün en az 1 kez, yüzde 43'ü de 3 ila 4 kez aynı şarkıyı dinlemeyi sevdiklerini söyledi. Aşklarında bağlanma sorunu yaşayan günümüz insanı nasıl olur da bir şarkıya bu kadar bağlı kalır? Çalışmanın başındaki Prof.
ŞUBAT 2020
x2
Bir araştırma sevgilisiyle müzik dinleyenlerin ilişkilerinin daha güçlü olduğunu ve iki kat daha fazla seks yaptığını ortaya koyuyor.
Frederick Conrad'ın çıkarımı çok şaşırtıcı olmayabilir, "Sevilen şarkının hatıralarla ilişkilendirilmesiyle birçok kişi bıkmadan uzun süre aynı şarkıyı dinleyebiliyor..." Müzik Psikolojisi Uzmanı Elizabeth Margulis daha makul bir açıklama getiriyor: "Bildiğimiz bir parçayı dinlediğimizde, beynimiz bilinmeyen ve yeni bilgilerle uğraşmadığı için rahatlıyor ve vücudumuz endorfin salgılıyor. Ayrıca şarkının sözlerini ve müziğini ezberleyen beynimiz bu durumdan daha keyif almamıza vesile oluyor." Eh, biraz komik. Zira anlaşılan, en sevdiğiniz şarkıları oluşturduğunuz playlist aslında zihin tembelliği güdüleriyle oluşturuluyor. Bazı şarkılara takılma nedenimize dair bir diğer kanı da hafıza türleriyle ilgili. Özetle, iki farklı hafıza türü var. Geçmişin bilinçli hatırlanmasını sağlayan aleni hafıza ve kasıtsız hatırlamalara neden olan dolaylı hafıza. Müzik, dolaylı hafızaya seslenir. Yaş aldıkça, eskiden dinlediğiniz şarkılara olan bağımızın artmasının altında bu ikili var. Psikologlar, bu şarkıların gençlik yıllarındaki hayatı anlamlandırma heyecanı ve tutkuyu anımsatmasına bağlıyor. Tabii müzik her zaman mutlu anıları çağırmaz... ŞARKILARIN GÜNAHI YOK En çok dinlediğiniz şarkılar arasında hüzünlü melodisi ve sözleri olan mutlaka vardır. Hüzünden uzak durmaya çalıştığımız zamanlarda bile, içimizi sızlatan o şarkıyı dinlemek isteriz. Abarttığımı düşünenleriniz varsa, tüm zamanların en çok satan 9 şarkısına bir bakabilir: Bing Crosby’den White Christmas, Elton John’dan Candle in the Wind, Whitney Houston’dan I Will Always Love You, Celine Dion’dan My Heart Will Go On... Bu şarkıların dijital platformlardaki dinlenme sayıları da 10 milyonların üzerinde. Alan memnun, satan memnun! Elton John, "Duygusal şarkılar hem daha çok şey anlatıyor hem de iyi kazandırıyor" diyor. AĞLA, AÇILIRSIN! Yani, çivi çivi söker diye mi hüzünlü şarkılar dinliyoruz? 2013'te Frontiers in Psychology'de yayınlanan araştırma aynen bunu diyor, hüzünlü müziğin üzgün insanlarda ters etki yarattığını, kendilerini daha iyi hissetmesini sağladığını ortaya koyuyor. Diren arabesk! Aynı araştırmanın
38
KAPAK
ŞUBAT 2020
sonucuna göre, üzücü şarkılar dinlerken beyinde tetiklenen kimyasallarla gözyaşı, artan kalp atışları gibi etkiler meydana geliyor. Bu da duygularımızı boşaltmamızı sağlıyor. Teoriye göre, kurgusal bir üzüntü bile, böyle bir endokrin tepkisini tetiklemek için vücudumuzu kandırmak için yeterli. Aynı his sadece dinleyici için değil, şarkıyı üreten kişi için de geçerli. Ağla, açılırsın tavsiyesi verenlere bir puan... Tabii üzdüğü için hüzünlü şarkılar dinlemekten kaçanlar da var. Mesela, ünlü yazar Tolstoy müziği çok seviyor ancak müzikten bir o kadar da uzak durduğu biliniyor. Ona göre müzik onu kurmaca ruh hallerine sevk ediyor, kontrol edemediği duygular ve imgeler üretiyordu. Pyotr Ilyich Tchaikovsky'nin müziğine hayran olduğu bilinen Tolstoy, en sevdiği parça Kreutzer'ı dinlemek istemezdi. Nietzche de, müzik üzerine yazdıklarına bakılırsa aynı kervandanmış... O İDEAL ŞARKI BULUNDU Müzik yayınları dinlenme ve satış istatistiklerine göre yüzlerce liste önümüze koyuyor. Ancak kimse hangi şarkının bize gerçekten iyi geleceğini söyleyemiyor. Buna en çok yaklaşan isimse, Nörolog Jacob Jolij. Kendisi, 2 bin kişilik araştırma gönüllüsünün en sevdiği şarkılar arasından seçtiği 126 şarkıyı, belirli aralıklarla 50 yıl boyunca inceleyip bir formül oluşturmuş. İşin özü şu: yüksek tempolu, yüksek ses perdeli motive eden sözlere sahip şarkılar öne çıkıyor. Katılımcıların seçtiği şarkıların ortalama temposu yaklaşık 140-150 vuruştu. Hem bu formüle uyan hem de katılımcıların üçte ikisinin seçtiği şarkı da Don’t Stop Me Now idi. Diğer 4 şarkı sırasıyla: ABBA’dan Dancing Queen, Beach Boys’dan Good Vibrations, Billy Joel’dan Uptown Girl, Survivor’dan Eye of the Tiger... Bu formülden yola çıkan Missouri Üniversitesi'nden bir grup bilim insanı da 2 haftalık bir araştırmayla ideal şarkıyı bulmuş: Queen'den Don’t Stop Me Now... Formülün uygulandığı yerel playlist yok. Sizin varsa, paylaşın birlikte mutlu olalım. NE TÜR MÜZİKLERDEN HOŞLANIRSIN? Flört sohbetlerinde olmazsa olmaz soru; "Ne tür müziklerden hoşlanırsın?" Kimileri bu soruyu sohbet açmak için beyhude bir çaba olarak yorumlasa da etkili bir tarafı da var. Nöroloji alanında yapılan birçok araştırmaya göre, başkalarıyla senkronize hareket ettiğinizde beyniniz kendi benliği
33
Yapılan birkaç araştırma, yeni müzik keşfetme heyecanını 30'lu yaşlarda kaybettiğimizi söylüyor. Daha net bir yaş isteyenleriniz varsa; Skynet & Ebert'in anketi 33 diyor.
konusunda bulanıklaşmaya başlıyor. Karşınızdaki kişinin size ne kadar benzediği fikrine kapılıyorsunuz. Yani insanları birlikte hareket ettirmenin en kolay yolu da müzikten geçiyor. Müziğin 'sosyal tutkal' rolü kölelerin ve denizcilerin çalışırken söylediği şarkılarda, asker marşlarında da kendisini gösteriyor. Ek bilgi; benzer müzik türlerinden hoşlananların ilişkilerinde de daha iyi anlaştığını fark eden Spotify, uygulamasına bir ‘çift eşleştirme butonu’ ekleyecekti bir ara... MÜZİK KALBİN AYNASIDIR Karşınızdakinin dinlediği müzik kişiliğini az çok yansıtır. İnternette böyle birçok anket var, varsayımdan öteye gidemeyen araştırmalar da... Ama ortada etkili olduğu bilinen bir olay var. ABD’deki seçmenleri Facebook verileriyle manipüle ettiği ortaya çıkan Cambridge Analytica, kullanıcıların müzik dinleme alışkanlıklarından çeşitli profiller ortaya çıkarmıştı. Yani takip edilen müzisyenlerden kişilik analizi yapılmış. Cambridge Analytica’ya göre The Smiths dinleyenler nevrotik, Björk veya Tom Waits dinleyenler yeni deneyimlere daha açık, Gucci Mane sevenlerse dışa dönük karaktere sahip. Ayrıca Westminster Üniversitesi 2013’te heavy metal dinleyen kişilerin saygı duyulmayı bekleyen, farklı olma çabasında olan, kural tanımayan, baskıya gelemeyen kişiler olarak tanımlıyor. Ancak bize göre müzik aşkı sınır tanımaz, kategorize etmek doğru değil… TESTOSTERON CAZ SEVMEZ Hormonlar ve müzik tercihleri hakkındaki araştırma Japonya’daki Nagasaki Üniversitesi’nde yapıldı. 37 erkek ve 39 kadın üzerinde yaptığı çalışmada denekler farklı tarzlardaki 25 parçayı dinleyip beğenilerine göre puanladı. Beğeni sonuçları, testosteron
39
KAPAK seviyeleri ile eşleştirildi. Araştırmada kadınlar için belirli bir korelasyon gözlemlenemedi. Ama erkeklerde testosteron ve müzik tercihleri arasında belirgin bir ilişki olduğu anlaşıldı. Ortaya konulan sonuç, testosteron seviyesi yüksek erkekler klasik müzik ve caz gibi müzikleri itici bulabiliyor. 30'UNDAN SONRA MÜZİK BAŞKADIR Her yaştan okurumuz için çifte örnekle anlatacağım bu konuyu. Bir zamanlar en havalı karışık kaseti yapmak için çabalayan nesil hatırlar, beğenilen kaset elden ele dolaşırdı. Şimdi de keşfedilmemiş ya da kıymeti yeterince bilinmemiş şarkıların olduğu playlist'lerin yüzlerce takipçisi oluyor. Bu listeleri yapmak için harcanan müzik dinleme mesaisi ve heyecanıysa yaş ilerledikçe azalıyor. Bunu Deezer'ın geçen yıl İngiltere'de yaptığı araştırma söylüyor. Araştırma, 30’lu yaşlarındaki dinleyicilerin yeni müzik türleri keşfetmekten vazgeçtiğini iddia ediyor. Katılımcıların yüzde 60'ı sürekli aynı müziği dinlediğini, yüzde 25'iyse bildiği müzik türleri dışında bir tür dinlemeye kapalı olduğunu belirtmiş. Keşfetme arzusunun zirvede olduğu yaş ise 24. 2015'te Skynet & Ebert'in anketinde de benzer bir sonuç ortaya çıkmıştı: 33 yaşından sonra yeni müzik türlerine ilgi azalıyor. Elbette 30'undan sonra yeni müzikler kovalayıp ikinci baharını yaşayanlarımız da var, değil mi? GÖZ GÖZE DİZ DİZE MÜZİK Geçen yıl Live Nation‘ın 22.500 kişiyle
%21 O2 ve Goldsmith Üniversitesi'nin araştırmasına göre konsere giden birinin 20 dakikadan sonra mutluluğu yüzde 21 artıyor.
ŞUBAT 2020
yaptığı araştırmaya göre konserlere olan talep artıyor. Katılımcıların yüzde 73’ü sanal veya dijital bir deneyim yerine canlı bir performansa katılmayı tercih ettiğini söylüyor. Katılımcıların yüzde 51'i daha heyecanlı, canlı performans sırasında yaşadıkları duygusal yoğunluğun seksten bile daha fazla olduğunu söylüyorlar. Apple ve Sonos'un 2016 tarihli araştırmasıysa, birlikte müzik dinleyenlerin ilişkilerinin daha güçlü olduğunu, sevdikleriyle daha fazla vakit geçirdiğini ve iki kat daha fazla seks yaptığını ortaya koyuyor. ARADIĞIN MUTLULUK KONSERDE Konser salonu işletmecisi olan O2 ve Goldsmith Üniversitesi de 2018'de konser katılımcılarının ruh halini araştırdı. Araştırmaya liderlik eden Patrick Fagan’a göre en az 20 dakika boyunca konserde bulunan birinin mutluluk oranı yüzde 21 artış gösteriyor. Araştırmaya dahil olan deneklerin psikometri ve kardiyoloji testlerinde çıkan sonuçlar baz alındığında, düzenli olarak konsere giden insanların mental ve bedensel kazanımı düzenli olarak yoga yapan bir insanınkine denk. Daha bitmedi. Konsere giden insanlar diğerlerine oranla yüzde 25 daha fazla özgüvene sahip oluyor ve gösteri sonrasında zihinsel uyarımları yüzde 75 artıyor. Tüm bunları düşünerek yapılan hesaplamalarla, düzenli konsere giden insanların mutlu olduğunu, mutluluğun da ömrü 9 yıl uzattığı söyleniyor. Fena
değil! MÜZİĞİMİN TADI AĞZIMDA YİNE Aşk nasıl iştahımızı etkiliyorsa, müzik de etkiliyor. Bu konuda gırla araştırma var... En güncellerinden biri South Florida Üniversitesi'nden Dr. Dipayan Biswas'ın araştırması. 55 desibelden düşük tınıların duyarlı olmamızı, sonuç olarak daha sağlıklı yemekler seçmeye etken olduğunu söylüyor ve devam ediyor, " Müzik 70 desibelin üzerinde olunca tatlı ve yağlı yemekleri seçme ihtimali yüzde 20 artıyor." Öte yandan Oxford Üniversitesi Deneysel Psikoloji Profesörü Charles Spence, tiz seslerin tatlı yiyeceklerin tadını güzelleştirdiğini söylüyor. Dinleyici profilini değiştirip, hayvan ve bitkilere müzik dinlettiren çiftçi ve hayvancılar da var. Örneğin; şarapları daha lezzetli olsun diye üzüm bağında haftada 60 saat senfonik rock dinlettiren İspanyol çiftçi ve daha fazla yumurtlasın diye tavuklarına klasik müzik dinlettiren Nazillili hayvancı... Elbette ortada kanıtlanan bir şey yok ancak klasik müzik dinlerken serbest dolaşan tavukların yumurtalarını bir düşünün… VE SONUÇ... Müziğin hormonal dengemizle oynadığı, bizi derinden etkilediği kesin. Bilim insanları uzun uzun araştıra dursun, en sevdiğiniz müzisyen sahneye çıktığında diken diken olan tüyleriniz, hızlanan kalp atışlarınız, haykıra haykıra eşlik etme isteğiniz ve sevdiğiniz kişiye sımsıkı sarılınca mutluluktan havaya uçmanız bir şeyler kanıtlamıyor mu zaten?
70
desibel
South Florida Üniversitesi'nin araştırmasına göre yüksek kalorili yiyecekleri seçmeye götüren ses yüksekliği.
40
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Kalp kırıklığından bahseden şarkılar yararlı'
ARCHIVIST Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc
Zeynep BEŞERLER
N
otre Dame de Paris’de hayat verdiği Quasimodo karakteriyle tanınırlık kazanan Garou, oyunun sahnelenmesinden sonra başlattığı 20 yıllık müzik kariyeriyle azmin bir simgesi gibi. Günübirlik işler yaparken müziğine inanıp dünya çapında bir müzisyen oldu. Türkiye’yeyse ilk kez geçen yıl Kasım’da geldi. İstanbul seyircisiyle gönül bağı kurduğu o konserden belliydi, tekrar döneceğini defalarca söylemişti. Şimdi sözünü tutuyor, 29 Şubat’ta Volkswagen Arena’da olacak. Öncesinde Garou ile sohbetimiz... ❏ Quasimodo karakteriyle özdeşleştiniz. Vokal kariyerinizde bile önce bu rolünüz anılıyor. Sizi nasıl hissettiriyor? Notre Dame de Paris oyunu çoğu ülkede insanlara beklenmedik biçimde erişiyor. Fransızca şarkılarla izleyiciyi eğlendirme şansım oldu, gurur duyuyorum bununla. ❏ İstanbul’a geçen yıl ilk kez geldiniz. Şehirdeki yoğun ilgi sizi şaşırttı mı? O karşılama partisi beni şaşkına çevirdi! Müzisyenlerime sessiz bir seyirci beklemelerini söylemiştim, nasıl olacağını bilmiyordum. Harika zaman geçirdik. Bu nedenle, yeniden gelmek bizi çok mutlu ediyor. ❏ Farklı tarzlar denemeyi seviyor musunuz? Bayılıyorum. Son albümüm de Motown’a bir
Garou
övgüydü mesela. ❏ Bugünün aşk şarkılarını nasıl buluyorsunuz? Aşk şarkıları hep depresif bizce. Kalp kırıklığından bahseden şarkılar birçok insan için çok yararlı. Repertuvarımda olumlu aşk şarkılarına da yer veriyorum. Aşkın şarkılardaki en büyük duygusal hareket olduğu kesin. ❏ 14 Şubat'ta gelmenizi çiftler çok isterdi. O gün ne yapacaksınız? Şanslıyım ki sevdiğimle kumsaldayım o gün! ❏ Forever Gentlemen projeniz harikaydı. Bu projeyi istanbul da sergilemek istemez miydiniz... Çok isterdim gerçekten. O gösteriyi oynarken ve yönetirken çok eğlendim. Müziği de zamansız. ❏ Ses yarışmasında jüriydiniz. Bu sizin için nasıl bir deneyimdi? Bilgi ve tecrübenizi başkalarıyla paylaşma şansı bulmak bir ayrıcalıktı. Kolay bulunan bir şans değil. Harika bence. ❏ İstanbul’da seyirciyi ne bekliyor? Umarım geçen seferki gibi, duygu dolu bir parti olur. Hatta daha da iyisi!
2019 Soul City
B
“
İçimizdeki filmin müziği
ırak duvarlar onların olsun. Duvarlar kimin umurunda? Biz şarkılar söyleyeceğiz. Müzik yapacağız, birlikte olacağız. Limandan limana gezeceğiz.” Tony Gatlif ’in 2017 yapımı Djam filminden bu çarpıcı replik… Bana müziğin zamanla ve mekanla ilişkisini bir daha düşündürttü. Bir yol filmi bu. Yunan ve Balkan müziğinin seçkin örneklerini içeriyor. Bir yerlerden aşina olduğumuz müzikler... Peki, bu filmden aklımda kalan ne? Bir film, konusu ve oyunculukları dışında müziği ile de aklınızda yer edinebilir mi? Filmlerde kullanılan müzikler, aktris ve aktörlerin beyazperdeye yansıttıkları güçlü oyunculuklarıyla aynı heyecanı biz izleyicilerin yaşayıp hissetmesini sağlayabilir mi? Kesinlikle evet. Yıllar önce izlediğim David Lynch’in Kayıp Otoban (Lost Highway, 1997) filmini her anımsadığımda, filmde kullanılan büyük grupların ve sanatçıların muazzam şarkılarını ve besteci Angelo Badalementi’nin mükemmel ötesi düzenlemelerini bir daha hatırlarım. Filmin soundtrack’inde kullanılan müzikler ve sanatçıların şarkıları hâlâ kulaklarımda. Hangisinden bahsetsem? David Bowie’nin I’m Deranged şarkısındaki hipnotize edici yorumundan mı, The Smashing Pumpkins’in alternatif bir sound'a dönüştürdüğü, elektronik tınıları rock öğeleriyle harmanladığı Eye'dan mı? Ya da Nine Inch Nails’in adrenalin yüklü şarkısından mı? Filmin soundtrack'i için kullanabileceğim tabir, adeta 90’ların 'best of' müzikleri. Zaten film müziği albümü filminden bağımsız olarak da dinlenebilir. Bir film imgeleriyle olduğu kadar müzikleriyle de aklımızda pekâlâ kalabilir. Beni etkileyen bir başka film de Emir Kusturica’nın Underground’ı. Zamanında tartışmalara konu olmasına rağmen film benim için bir başyapıt. Sadece final sahnesi için bile bir kez daha izlenebilir. O final sahnesi çok şey anlatır. Çünkü peliküle yansıtılan bir coğrafyanın ve yaşamların hikayesi değildir sadece. Film müzikleri de beni büyülemişti. Goran Bregoviç’in Balkanların renklerinden, heyecanlarından, hüzünlerinden kısacası hayatından ilham aldığı kompozisyonları her dinleyeni mest edecek hüzünlü ve coşkulu şarkılarla dolu bir soundtrack’i vardı. Ara sıra aynı şarkıları dinlerken bulurum kendimi. Öyle güçlü melodiler ki dinlediğinizde size her zaman bir şeyler hissettirir. Müzik de bu değil midir zaten? Kalbinize ve anılarınıza dokunduğunda sizi geçmişe götürebilendir müzik. Film müziklerinin bir başka özelliği de hiç tanımadığınız ya da duymadığınız sanatçıları size tanıtmaları. Paul Thomas Anderson’ın 1999 tarihli Magnolia filmini sinemada izledim. Çıktıktan sonra ilk yaptığım şey, filmde kullanılan müzikleri kimin yaptığını merak edip araştırmamdı. Böylece Aime Mann gibi bir sanatçıyla ile tanıştım. Sonraki yıllarda sanatçının yayınlanan diğer albümlerini de edindim, arşivimde mevcutlar. Son olarak geçen yılın en etkileyici filmlerinden olan Joker’in müziklerinden bahsedebilirim. Bestelediği müziklerle filmin görsel atmosferine anlam katan, besteci-müzisyen Hildur Gudnadottir’in orijinal müzik kategorisinde Altın Küre kazanan ilk kadın besteci olması beni şaşırtmadı. Listemi daha uzatabilirim. Aslında filmlerde gördükleriniz ya da işittiğiniz müzikler sizinle, hissettiklerinizle ve yaşadıklarınızla doğrudan ilgili olabilir. Tabii ki herkes benimle aynı fikirde olmak zorunda değil sevgili okur. Amacım sadece yaşadıklarımı ve hissettiklerimi size aktarabilmek. Bu da benim film müziğim belki. Yazdıklarım size ulaşabiliyorsa ve okunabiliyorsa ne mutlu bana. Müziksiz bir hayatı düşünemiyorum. Müziksiz ve sizi etkileyen filmlerden yoksun kalmamanız dileğiyle. Bol müzikli günler diliyorum. Not: Bu yazıyı yazarken Amelie gibi insana yaşama sevinci veren bir filmin müziklerine imza atmış Yann Tiersen’in Portrait isimli yeni albümünü dinledim. Meraklısına.
41
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Halay çekmeyi kim bilmez ki?'
Ahmet YATĞIN
B
ir albüm düşünün; bahçeden bahçeye uzanan kır düğünü ampulleri altında, saykedelik tınılar eşliğinde dans edebildiğiniz… Var böyle bir albüm, adı da Maslak Halayı. Ayyuka’nın son albümü, grafik tasarımından müziğine dek rengini belli ediyor. Grup, Lokalize serisi kapsamında geçen ay Zorlu PSM %100 Studio'da sahne aldı. Konser öncesi grup üyeleriyle buluştum. Grubun davulcusu Alican Tezer sohbetin ortasından dahil oldu. Sonlandırmakta güçlük geçtiğim yegâne röportaj oldu, sahnedeki doğaçlama ruh halleri gerçek hayatlarına da yansımış sanki. Röportaj esnasında biri gidiyor biri geliyor, grup darmadağınıktı. Yakaladığıma sordum soruyu... ❏ Tantana Records etiketiyle çıkan Maslak Halay’ı göbek attıran bir yanı var. Sormadan edemeyeceğim, halay çekmeyi biliyor musunuz? Özgür Yılmaz: Ben hiç bilmiyorum. Ahmet Kul: Tam kim bilmez ki diyecektim. (Gülüşmeler) Hatta çok iyi halay sabote ederim. Çok iyi olmasa da bir şekilde halay çekiyoruz. ❏ Şarkılarınız sözsüz. Sözleri pek tercih etmiyor olmanızın bir sebebi var mı? Altan Sebüktekin: Sözler eskiden vardı. İlk albümde mesela... Konserlerde listeleri hazırlarken gittikçe azaldı sözlü şarkıları çalma isteğimiz. Yani o yola kendiliğinden girildi. Daha iyi hissettik kendimizi. ❏ Beraber çalışmak istediğiniz bir şair olur muydu? Altan: Özgür solo olarak Ömer Hayyam yaptı. ❏ Efsane esprim geliyor: Ömer Hayyam ile çalışmak nasıldı? (Gülüşmeler) Ahmet: Ömer ön muhasebeyi yapıyor. (Gülüşmeler.) -Alican Tezer kulise girdi.❏ Biraz albüm kapağını konuşalım mı? Alican sizin eseriniz sanırım... Alican Tezer: Sinestezi diye bir hastalık bu. Renkleri duyarak hissediyorsun. Son albümdeki
şarkılar sound olarak anonimlerden esinleniyor ama net bir şeyin cover'ı da değil. Müzikte yaptığımız gibi aslında ben de eski Türk desenlerini deforme ederek yeni bir hale soktum. Kabaca onlar aslında halı ve kilimlerdeki desenler. Single’larda öyle değildi. O görsellerin her birinin anlamı var. Mesela biri doğumu simgeliyor. Videolarımıza da uyarlıyoruz bu desenleri. Bütün olsun istedik. ❏ Şarkıların hikayesiyle o sembollerin bir bağlantısı var mı? Altan: Bir bağ kurabilirsin, çok güzel olur. Alican: Yani her birinin bir anlamı yok. Biraz rastlantısal, aynı müziğimiz gibi. Altan: Kapak albümün önüne geçti ya... -Alican gider.❏ Sizi Sömestr şarkınızla keşfetmiş ve “Bunlar Türk mü” tepkisini vermiştim. Böyle başka yorum geldi mi? Ahmet: Anlıyorum demek istediğini. Hiçbirimiz Türk değiliz. (Gülüşmeler) Altan: O şarkıda biraz afro hava var, saksafon var. Diğer birçok şarkıda Türk olduğumuz ortada. ❏ Farklı türleri kolajlayan bir grup olarak, farklı türler dahi olsa hepsinde rastladığınız belirgin bir duygu oluyor mu? Altan: Duygu mu bilmiyorum ama gerçekten her albümde başka bir şey yapmaya çalıştık. İlk albüm çok uzun bir sürecin toplamıydı ama "İkinci albümde biraz şuna yoğunlaşalım, üçüncü albüm afro beat ve doğaçlamayı biraz daha mı öne çıkarsak" derken bu albüm daha farklı. Dinleyen herkes "Bu Ayyuka" diyor. Ama bunu nasıl yapıyoruz bilmiyoruz. Özgür: Yapılan şeyleri bir filtreden geçiriyoruz. Ayyuka’ya yapılacak şeyleri Ayyuka için yapıyoruz. Yoksa biz stüdyoda punk da yapıyoruz. Ahmet: Tek bir duygu ile tanımlamak Ayyuka’yı zor. İlk gelen şeyi söyleyeceğim sana, funky olması.
Özgür: Ama her zaman da değil. Altan: Groovy? Ahmet: Evet, daha çok groovy... Altan: Her parçamızda yükseltmeye çalıştığımız anlar var. Ayyuka ismini bize, Bartu Küçükçağlayan bulmuştu. İsmi koymamıza sebep olan da belki buydu. Yükseltme duygusunun peşine düşüyor olabiliriz. ❏ Yeni nesil Moğollar, bu benzetmeye nasıl bakıyorsunuz? Ahmet: Hâşâ! Moğollar çok büyük. Aynı kulvardayız ama Moğollar yani.. Özgür: O benzetmeyi biz de okuduk. Gurur duyduk. Altan: Neden benzettiklerini anlayabiliyoruz çünkü yaklaşım aynı. Geleneksel melodiyi alıp kendine yormak. Alıp kullanmak değil, deforme edip kendi tarzında kullanmak. Hatta Nisan başında Moğollar ile bir konserimiz olacak. ❏ Dünyada Anadolu funk müziğin yükselişi söz konusu hatta Altın Gün, Grammy adayı oldu. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Ahmet: Sebebi Anadolu funk müziğinin çok iyi olması. Özgür: Yani aslında 70'lerde olmuş bunun babası. Bugünler de onun yeniden doğuşu. Altan: Dünyada müziği tüketen kitle belli. Ama onun dışındakiler bilmediği bir şeyi bildiği bir şeyle ilişkilendirebildiği zaman beğenen büyük bir kitle de var. Mesela Etiyopya cazı 10 sene önce bunu yaşadı. Altın Gün’ün ödül alması bence yeterli değil. Etiyopya cazının çıkışı ile karşılaştıracaksak… ❏ Sırada neler var? Altan: Daha albüm yeni çıktı. Albüm çıkarıp yoğun konser programı açan bir grup değiliz bizler. Bundan sonra da öyle olmayacak. Çünkü hepimiz başka işlerle uğraşıyoruz. Ancak duyurularımızı sosyal medyamızdan takip edebilirsiniz.
2019 Maslak Halayı
Ayyuka
42
EMOJİ ATLASI
ŞUBAT 2020
Müziğin yıkıcı gücü Kurt Cobain
2
7 Kulübü'nün en popüleri Cobain'in doğum günü dünyanın dört bir yanında önce ağlayarak sonra da gitar parçalayarak sonlanıyor. Şarkıları ve hayat hikayesiyle, ölümü ardından yıllar geçmesine rağmen hâlâ merak edilen Cobain hakkında emojier eşliğinde bir derleme hazırladık. Yan sayfadaki röportajdan önce mutlaka kurcalayın...
Kurt 20 Şubat 1967'de doğdu, 5 Nisan 1994'te öldü.
Plak şirketinin Nirvana partisinde Cobain ve grup üyeleri parti atldı! Sebebi eğlencesine yemek savaşı başlatmaları.
Gitar ve vokalde Cobain, bas gitarda Krist Novoselic, bateride Dave Grohl'ın olduğu grubu Nirvana'yla grunge türünü müzik dünyasına hediye etti. Nirvana, Cobain'in ölümüyle dağıldı.
Kurt intihar notunu, çocukluğu boyunca yaptığı tüm kötü davranışları için suçladığı hayali arkadaşı Boddah'a yollanmak üzere yazmıştı.
Nirvana 1989'daki ilk albümleri Bleach'le sesini duyuramadı. 1991'de Nevermind ile listelere hızla girdiler. Öyle ki Billboard 200 Numberone Album listesinde Michael Jackson'ı tahtından indirdi.
Cobain, Grohl'u hiç sevmediğini etrafına söylerdi, hatta onu kovmak üzere olduğu konuşulur. Grohl da Cobain'in onu hiç sevmediğini ve grupta hep yabancı gibi hissettiğini doğruladı.
Cobain'in üzerine not aldığı kağıt tabak açık arttırmada 22 bin dolara satıldı.
İlk gitarını 14'ncü yaş gününde amcası hediye etti. İnsan anatomisi onu çok etkiliyordu. Bir röportajında, Mall of America'daki bir tıbbi malzeme mağazasından model fetüs koleksiyonu satın aldığını söyledi.
Kitty adında sıçanı, Melvin adında kedisi ve birkaç kaplumbağası vardı.
Huffingtonpost'un yaptığı ankete göre en çok sevilen beş Nirvana şarkısı şöyle sıralanıyor: Heart Shaped Box, About a Girl, Come as You Are, Lithium, Smells Like Teen Spirit.
Cobain, Nevermind'i evsizken kaydetti. Albüm 2 milyon sattığında hâlâ arabasında uyuyordu.
Cobain gitarını sol elle, ancak davulları sağ elle çalardı.
Nirvana'yı kurmadan önce Cobain, etkili rock grubu Melvins için seçmelere katıldı, ancak reddedildi.
Sahne korkusunu bir türlü yenemedi. Çoğu zaman şovdan önce kusardı.
Courtney Love'a göre, Cobain öldüğünde 109 yayınlanmamış ve kaydedilmemiş şarkıyı geride bıraktı.
Cobain sahnede ilk gitar parçalama olayını, Evergreen Üniversitesi'nde düzenlenen Cadılar Bayramı partisinde verdiği konserinde gerçekleştirdi.
43
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
Nirvana Tribute Band
‘Hiçbir şey ölmedi, yalnızca gelişti’
Çağatay YILMAZ
N
irvana’yı ve efsane solisti Kurt Cobain’i kendi gözlerimizle göremedik ama geçen yılki konserlerinden hatırlıyoruz, "Nirvana toplanıp gelse anca bu kadar olur" demiştik... Nirvana Tribute Band’den bahsediyoruz. Sonuna kadar Nirvana nostaljisi, uçuşan saçlar, parçalanan gitarlar... Nirvana Tribute Band 20 Şubat’ta tekrar %100 Studio’da olacak. Öncesinde grubun solisti Jon O’Connor’la Kurt Cobain’i, tribute grup olmayı ve grunge müziği konuştuk. ❏ Tribute band olmak fikri nereden çıktı? Nirvana da riskli bir seçim gibi gözüküyor, kolayca ‘burun kıvırılan’ bir grup olabilirdiniz... Benim için 10 senedir devam eden bir proje. Nirvana çalsak birkaç şarkının hakkını verebiliriz diye düşündüm. Şimdi, bu şarkıları harika seyircilere çalmış biri olarak benim için çok güzel bir deneyim oldu. Hayranlardan muhteşem bir destek aldık. Minnettarım. ❏ Tribute gruplar, sound’larının yanı sıra görüntüleriyle de adandıkları sanatçılara benzemeye çalışıyor. Neden sizce? Sahnede doğru izlenimi vermek önemli. Doğru şekilde çalmak harika ama çalanlar doğru şekilde görünmezlerse tüm atmosferi öldürebilir. Benim için böyle en azından. Konser sırasında kendi hayal gücümüzü ve kişiliğimizi bir kenara bırakmaya çalışıyoruz. Sahnedeyken Nirvana oluyoruz. Elimizden geldiği kadar onların ruhunu yansıtmaya
çalışıyoruz. ❏ Nirvana’yı hiç canlı izleme şansınız oldu mu? Maalesef, Nirvana’yı hiç canlı izleyemedim. Evimden uzak olmayan bir yerde konserleri olacaktı ama Kurt konserden yaklaşık bir ay önce hayatını kaybetti ne yazık ki. ❏ Hemen her konserde gitarlarınızı parçalıyorsunuz. Her zaman yeni gitar almak gerekiyordur. Grubu yoran bir maliyeti oluyor mu acaba? (Gülüyor) Evet, yapıyorum bunu. Parçalamalık çok ucuz gitarlar buluyorum. Aslında, bir tane Kurt’ün parçaladığının kopyası gitarım var. Şimdiye kadar 25 kere parçalayıp tamir ettim gitarı, hâlâ da bırakamıyorum. Grubun maskotu oldu. ❏ Kurt’un hırkası satıldı yakın zamanda. Eşyalarından bir koleksiyon yapıyor musunuz ya da yapmak ister misiniz? Nasıl hissettirdiğine çok emin olamadım. Hırkası bende olsa çok kötü olurdu sanırım. Hatta düşündüm de Kurt’e ait hiçbir kişisel eşya bende olsun istemem. ❏ Tatsız bir konu ama, Kurt’un ölümüyle ilgili bir sürü spekülasyon var bildiğiniz üzere. Yakın zamanda da yeni haberler yapıldı. Sizin düşünceniz ne? Çok derinlemesine konuşmak istemem ama hikayeler ve kanıtlar arasında bir çok tutarsızlık var. Bana göre, meseleyi tamamen kapatmak için sıkı bir soruşturma yapılmalı. 25 yıldır
insanlar konuşuyor ve fikir belirtiyor, daha da sürecektir. Yani bu kadar göz önünde olan biri üzerinde böyle bir gizem ve entrika şüphesi olduğu sürece spekülasyonlar kalacaktır. ❏ Grunge Nirvana’yla bitti mi sizce? Devamı olarak gördüğünüz, keşfettiğiniz birileri var mı? Grunge demeyi hiç sevmedim sanırım. 90’larda birçok grup kendine "Nirvana’nın devamı" dedi ve hepsi eridi gitti. Alice in Chains, Stone Temple Pilots, Pearl Jam, Soundgarden, Nirvana… hepsinin özgün bir sound’u var. Tad, Mudhoney, Mono Men gibi isimler orijinal grunge’tı. Basın her şeyin üzerine etiket yapıştırmayı seviyor. Yani, grunge dediğimiz şey bu gruplardan önce de vardı, halen de var. Hiçbir şey ölmedi, yalnızca değişti. ❏ Geçen yılki konserde ekibimiz de seyircilerin arasındaydı. Sizin için nasıl bir geceydi? Harikaydı. O kadar enerji vardı ki, tüm konser boyunca üzerinde taşındık. 20 Şubat’taki konser de bu kadar etkileyici olacak, eminiz. ❏ Konserlerin setlist’ini nasıl belirlediniz? Favori bir şarkınız var mı? Genellikle üzerinde çalıştığımız bir listemiz var ama bazı konserler için değiştiriyoruz. Her şeyden bir parça çalmayı seviyoruz. Her kayıttan, kimsenin beklemediği ‘b-side’lardan bile bir şeyler ekliyoruz.
44
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Hızlı yaşam tarzı kalitesizlik getiriyor'
F
antastik bir grup karşımızda: Black Pencil. Grup, Rönesans ve barok döneme ait eserlere farklı ve yeni yorumlar getirerek müzik izleyicisine sunuyor. Farklı ülkelerden 5 müzisyenden oluşuyor topluluk. Takdim edelim: Blok flütte Jorge Isaac, pan flütte Matthijs Koene, viyolada Esra Pehlivanlı, akerdeonda Marko Kassl ve vurmalılarda Enric Monfort... 21 Şubat akşamı Borusan Müzik Evi’nde Sit Fast projesiyle sahne alacaklar. Topluluk ilk kez bu projesiyle İstanbul'da sahnede olacak. Konserleri öncesi Black Pencil adına topluluktaki tek Türk müzisyen Esra Pehlivanlı Back on Stage'e konuştu. ❏ Black Pencil üyeleri nasıl bir araya geldi, yollarınız nasıl kesişti? Black Pencil’in kurucusu ve artistik direktörü Jorge Isaac. Ben ve Jorge Polonya’da bir yarışmada karşılaştık, yıl 2001'di. Hem müziği hem de hayatımızı paylaşıyoruz. Onun aklında bir grup kurma fikri oluştuğunda, sıra dışı bir şey olması birinci kuraldı. Henüz var olmayan bir oda müziği grubu, enstrüman kombinasyonu olsun, projeler üretsin. Blok flüt ve viyola, peki ya başka? Herhangi bir nefesli enstrüman yerine, pan flüt! Matthijs enstrümanına âşık. Üst düzey yetenekli ve Jorge'yle birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardı. Üstelik foklorik bir enstrüman olarak bilinen pan flüt ile çagdaş müzik! Tabii ritim demek nabız demek, perküsyon olmadan olmaz. Enric de böyle dahil oldu. Ben ve Marko Kassl, 2004’den beri viyola & akordeon ikilisi olarak düzenli konserler veriyoruz. Grupta armoniye ihtiyacımız vardı, aklıma gelen de akordeon sihirbazı Marko Kassl’dan başkası olamazdı. Grubun adı tahminen 13'üncü yüzyılda yaşamış minyatür sanatçısı Mehmed Siyah
Black Pencil
Kalem’den geliyor. ❏ Topluluk olarak bu yıl onuncu yaşınızı kutluyorsunuz. Bu 10 yılı nasıl özetlersiniz? Değişim her zaman var. 10 yıl önce başladığımızda, böyle bir orkestra için yazılmış eser sayısı sıfırdı. Şu an Black Pencil için yazılmış 100’ün üzerinde eser var. Her kültürden, her renkten eserler... İlk yıllarda tek tek duyduğunuz 5 kişi, artık tek kişi gibi duyulmakta. Yani gerçek bir oda müziği grubu olma yolunda önemli bir adım attık. Birlikte soluk alıyoruz. Daha yeni başladık! ❏ Sit Fast projesi ilk defa İstanbul’da, Borusan Müzik Evi’nde sahnelenecek. Projenin ortaya çıkışından bahseder misiniz? İlkler çekici ama içerisinde risk de taşır. Bilinmeyen, duyulmamış, yapılmamış... Konser organizasyonlarında bu riski almak çok önemli, ancak böyle olağan programların dışına çıkılabilir. Borusan Müzik Evi’ne teşekkür ederiz. Sit Fast, yeni bir şeyler üretme arzusundan doğdu. Günümüz müziğinin yanı sıra eski dönem eserlere de ilgi gösteriyorduk. Amacımız ortak noktalarını bulup birbirlerinden etkileşimlerini göstermek. Eskiye yeni bir soluk yeniye de eski bir nüans vermek. İlk projemiz Buffoni Commedia dell’arte temalı, Chanson de Geste J.S Bach ve L. Berio, La Volta 16'ncı yüzyıl Kraliçe Elizabeth Dönemi, Totaliter Aliter Hildegard von Bingen ve Cantigas de Santa Maria gibi bestecilerin, sayısız vokal ve enstrümantal eserlerini içeriyor. Rönesans repertuvarında neredeyse hiçbir yerde bulunmayan bir dizi enstrümantal eserde son derece karmaşık ritimler kullanıldı. Projenin merkezinde temaların etrafındaki müzikal metamorfoz
veya kompozisyon içinde kullanılan cantus firmus yani bir melodideki varyasyonların tekrar eden bir bas partisinin üstünde yer aldığı bir müzikal form bulunur. ❏ Müziğin bu kadar hızlı tüketildiği bir zamanda Sit Fast, dinleyiciyi ‘hız’a değil, durup dinlemeye çağıran bir proje. Hiç kuşkusuz bu çağrının ardında bir felsefe var. Bu düşünceden ve müziğinizi nasıl etkilediğinden bahseder misiniz? Hız çağındayız. Hızlı tüketim, hızlı duygusal değişiklikler, verilen kararlar, ulaşılan bilgiler, yemek, diyaloglar, yani zamansızlık. Farkındalığın en büyük düşmanı. Bu hızlı yaşam tarzı aynı zamanda kalitesizlik de getiriyor. Müzik için de. Akıllı telefonlar sayesinde dinlemek istediğinizi anında bulabiliyorsunuz. Belki ilk 5 saniyesini beğenmediniz, hemen başka bir şey bulunur. Kaybedecek vakit yok... İşte bu yüzden, Sit Fast projesi bunun tam tersi. Sizi müzigi dinlemeye davet eder. Gelin, bütün aklınızla ruhunuzla ve dinleyin her anını, merak edin. Dinlemeye keşfetmeye ve hayal gücünüze dalmaya devam edin. ❏ Roderik de Man’ın Fuerza Interior adlı bestesini ilk kez İstanbullu izleyiciler için seslendireceksiniz. Konser öncesinde yapıt hakkında dinleyicilere neler söylemek istersiniz? Fuerza Interior Istanbul’da ilk defa ve programdaki diğer eserler de Türkiye’de ilk defa seslendirilecek. Hollandalı besteci Roderik de Man, bu eseri 2011’de bizim için yazmıştı. Roderik, çok sakin görünen bir insan olmasına karşın içsel enerjisi muazzamdır. Bunu müziğinde ve özellikle de ritmik yapılarda harika kullanır. Fuerza Interior buna en güzel örneklerden biri bence.
45
ORTAK YAYIN
ŞUBAT 2020
ŞUBAT AYININ ÇOK İYI İŞLERI B
cokiyiisler ABONE OLMAK İÇİN
u ay ikinci yaşını kutlayacak Çok İyi İşler platformuyla iş birliğimizin haberlerini vermekten mutluluk duyarız. Çok İyi İşler, sanat eleştirmeni Rumeysa Kiger'in WhatsApp üzerinden her gün bir görsel ve yazılı içerik gönderdiği ücretsiz mikro bir sanat yayını. Görsel sanatlardan edebiyata, tiyatrodan mimariye birçok konuda kısa ve rahat okunur mesajlar alıyorsunuz. Kiger içeiklerini, abonelerinin ilgisine göre düzenliyor. Back on Stage'te de hazırladığı içeriklerden derlemeleri yer alacak. Ayırca Back on Stage de Çok İyi İşler'de haftada bir yer alacak. Bizi takipte kalın.
BİR TİYATRO OYUNU: KADAR.. Mekana özgü sanat kafalarını seviyorum. Bunlardan çok ilginç bir tanesine kısa bir süre önce davetliydim. Bu seneki Tiyatro Festivali'nde de yer alan Kadar.. isimli oyun. Mekan, Kuzguncuk İskelesi. Bildiğimiz vapurların, motorların kalktığı iskele... Yarım saat erken gittiğim için içeriye bakma yanlışına düştüm, görevliler sürprizi kaçacak diye çok endişe etti ama gördüğümden bir şey anlamamıştım zaten. O yüzden şu an size sürprizini kaçırmadan nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama yalnızca 10 seyircinin katıldığı ve ilk yarım saatini bir parça sizin yönlendirdiğiniz bir oyun diyebiliriz. Proje Difüzyon ve Yoğunluk Sanat Kolektifi tarafından gerçekleştirilen Kadar..'ın metni Shakespeare'in güncel bir Kral Lear uyarlaması. Yani gitmeden oyunu okumakta fayda var. Oyunculuklar ve metin yer yer çok güçlü, ancak bazen de dağılıyor. Ben en çok kostümleri sevdim. Enteresan bir tiyatro deneyimi yaşamak isteyenlere tavsiye ederim. İlk 10-15 dakikada yaşanan ilginç olayların küçük bir kısmının panik atağı tetikleme ihtimali var, benden uyarması.
PRAG'IN ÜNLÜSÜ CAFE SLAVIA 1884'te açılan ve halen Prag’ın en ünlü mekanlarından biri olan Cafe Slavia (Kavarna Slavia), Vltava Nehri ile karşı yakadaki Prag Kalesi’ni görüyor. Franz Kafka, Milan Kundera, Vaclav Havel gibi dünyaca ünlü yazarların vakit geçirmeyi sevdiği kafe, edebiyatçıların kahvesi diye anılıyormuş. 1950’li yıllarda bir dönem Prag’ta yaşayan Nâzım Hikmet Ran da bu kafenin müdavimlerinden biriymiş. Duvarlarda yer alan müzisyen, şair, ressam ziyaretçileri fotoğrafları arasında onunkine de yer verilmiş. Hatta Nâzım’ın bu kafeden bahsettiği bir de şiiri var. 1958'de Prag’da yazdığı şiir şöyle başlıyor: “Slavya kahvesinde oturan dostum Tavfer'le, Vıltava suyuna karşı oturup, tatlı tatlı yarenliği severim hele sabahları hele baharda.”
KANAL İSTANBUL VE YARIMBURGAZ MAĞARALARI Şu sıralar hepimizin gündemindeki önemli bir konu Kanal İstanbul projesi. Bu projeyle Karadeniz ve Marmara Denizi’ni birbirine bağlayacak yapay bir su yolu oluşturulması planlanıyor. Kanal projesiyle ilgili eleştirilebilecek çok şey olsa da ben, kültür mirasımıza verdiği zarara odaklanacağım. Belirlenen güzergahtaki 25 tescilli kültür varlığından biri olan Yarımburgaz Mağaraları’ndan bahsedeceğim. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan Yarımburgaz Mağarası, 2001 yılında 1. Derece Arkeolojik-Doğal Sit Alanı statüsüne alınmış. Paleolitik Çağ'a ait önemli veriler sunmasıyla sadece Türkiye için değil, dünya tarihi açısından da oldukça önem taşıyan bir yer. Hatta mağaranın Avrupa kıtasının yerleşiminde önemi olabileceği söyleniyor. İçinde mağara ayısı dişleri ve iskelet parçaları, çanak çömlekler, çakmak taşı aletler gibi buluntular ortaya çıkarılan pek çok dehliz ve oda bulunuyor. Benim de en çok mağara duvarlarında bulunan kırmızı kille yapılmış üç tekne resmi dikkatimi çekti. İkinci büyük salonda bulunan teknelerden kürekçili figür en eski tarihlisi. Bu resimlerin Tunç Çağı'ndaki Giritli gemici tüccarları tasvir ettiği düşünülüyor. Eskiden fırtınalı havalarda teknelerin sığınmak için Küçükçekmece Gölü’ne girip yüklerini Yarımburgaz Mağarası yanında boşalttıkları ve resimlerin mağaranın bu sığınak veya depo olarak kullanıldığı dönemden kaldığı biliniyor. Mağaraya doğru uzanan dere ağzı dolunca bu işlev ortadan kalkmış. Geçtiğimiz yıllarda Leyla ile Mecnun ve Muhteşem Yüzyıl gibi dizilerin bazı bölümlerinin çekimlerinde kullanılmış ve hatrı sayılır tahribata uğramıştı. İstanbul Bienali'nde de Phillip Zach'ın Çifte Ağızlı isimli videosunda içerideki çöpleri görüyorduk.
46
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Kendimi aşk şarkılarıyla kısıtlamak istemem' 2019
Mesela
Lider Şahin Ece ULUSUM
M
imar Sinan'ın 1545'te inşası bitirilen eseri Kapıağası Yakup Ağa Hamamı, 17 yıllık restorasyondan sonra ilk defa gün yüzüne çıktı, hem de bir kliple. Selami Şahin'in geri vokalliğini uzun süre yapan oğlu Lider Şahin, Mesela şarkısının akustik versiyonunu bu hamamın içinde seslendirdi ve klip çekti. Bu mekan seçiminin altında Şahin'in mimarlık eğitimi ve merakı var. Yakın zamanda Türkiye'nin dört bir yanındaki mimari eserleri müziği eşliğinde ziyaret edeceği bir çeşit belgeselle de göreceğiz. Detayları kendisinden dinleyin. ❏ Kapıağası Yakup Ağa Hamamı’nda klip çekmek nasıl bir deneyimdi? Kapısından girdiğimizde büyülendiğimiz bir yerdi. Mesela’yı orada deneyimlemenin de harika olacağını ilk andan beri düşünüyorduk. Bir mimar olarak da, hayatım boyunca bana ilham kaynağı olmuş Mimar Sinan’ın bir eserinin içinde şarkımı seslendirmek büyük bir şanstı. ❏ İnsanlar giremediği yerleri görmek için can atıyor. Bir konseptle nadir görülebilen yerlerde klip serileri hazırlamayı düşünür müsünüz? Bu proje tek seferlik bir iş değil. Ülkemizde hatırlamaya ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz mimari eserlerde akustik performanslar kaydetmek istiyoruz. Bu performanslarla kısa belgeseller çekip izleyicilerle buluşturacağız. ❏ Niçin Mesela şarkısını seçtiniz akustik versiyon için? Şarkıların akustik versiyonları her zaman daha çok ilgi görmüştür. Sizce neden? Mesela'yı evime gelen dostlarıma hep piyano başında okudum. Bu nedenle, bir anlamda şarkı
piyanoyla özdeşleşti benim için. Hep akustik versiyonunu üretmek istiyordum. Okan’ın (Akı) katkıları ve yaylı tambur gibi bir enstrümanın da girmesiyle şarkı, hayal ettiğimden bile daha iyi bir yere ulaştı. Akustik şarkıların ilgi görmesini içerdikleri samimiyete bağlıyorum. Dinleyiciler kendilerini şarkıya daha fazla dahil hissediyor. Bana kalırsa, son yıllardaki eğilim bize bunu gösteriyor. ❏ Kardeşlerinizle çalışmak nasıl bir deneyim? Kardeşlerimle hayatım boyunca yakın bir ilişkim oldu. Halihazırda aynı şirkette çalıştığımız için yıllar içinde iyi bir iş ilişkisi de kurduk. Onlara sahip olduğum için çok şanslıyım. Negatif yanları da olabiliyor elbette, fakat sizi çok iyi tanıyan insanlarla beraber çalışmak çoğu zaman ciddi bir avantaj. Konuşmadan birbirinizin ne düşündüğünü kolayca anlayabiliyorsunuz. ❏ Pop müzisyenlerin magazin figürüne dönüştürülmesiyle müzikleri hakkında konuşması neredeyse imkansız hale getiriyorlar. Bu çizmek istediğiniz müzik kariyerinizi baltalıyor mu sizce? Bu uzun süredir üzerine düşündüğüm bir konu. Ailemden dolayı magazin basınının içine doğdum. Ve magazinin çalışma prensibini biliyorum. Fakat, yaptığımız işlerden çok daha fazla popülist özel hayat haberlerinin konuşulması bana doğru gelmiyor. Üstelik, ilişkilerini kendi dünyasında yaşayan biriyim. Buna rağmen hakkımda birçoğu da gerçeği yansıtmayan haberlerin çıkmasına anlam veremiyorum. Gülüp geçiyorum... ❏ Albüm çıkarmayı düşünüyor musunuz? Listelere girmek adına herkes tekliyle
ilerlemeye başladı. Şahsi fikrim, albüm yapmanın ve tekli çıkarmanın farklı alt metinleri olduğu. Ürettiğiniz eserleri bir konsept altında toplamak gibi bir eğiliminiz varsa, albüm doğru bir karar olur. Fakat günümüzde müzisyenlerin daha dinamik ve üretken olması bekleniyor. Bu nedenle seri müzik üretmenin, günümüzde bir müzisyen için daha verimli olduğu kanısındayım. Ben bu yıl bir tekli ve maxi-single ile devam etmeyi planlıyorum. ❏ Babanızdan dolayı sizden aşk şarkıları bekleyen bir kitle var. Sizin böyle bir misyonu üstlenme niyetiniz var mı? Hayatım boyunca hissettiklerimi ve tecrübelerimi aktarmaya çalıştım. Bu minvalde kendimi şimdiden aşk şarkılarıyla kısıtlamak istemem. Hayatın içinde aşk da, sevgi de, pişmanlık da var. Bununla beraber, Selami Şahin gibi büyük bir ismin misyonunu üstlenmek fazla iddialı olur. Ondan ne öğrenebildiysem benim için şans. ❏ Kendi sesinizi tam olarak bulduğunuzu düşünüyor musunuz? Üniversite dönemimden beri vokalistlik yapıyorum. Ve 8 yıl boyunca da Selami Şahin’in geri vokali olarak çalıştım. Bütün bunların değerli tecrübeler olduğunu düşünüyorum. Yine de, müzisyen olmanın asla bitmeyen bir öğrenme süreci olduğu fikrindeyim. ❏ Bundan sonraki projeleriniz neler? Sizi nerelerde göreceğiz? Bu senenin ilk aylarında yeni bir tekliyle müzikseverlerle buluşacağım. Bu sefer, daha hareketli, enerji dolu bir şarkı olacak. Ondan sonra, yaz aylarına doğru ise bir maxi single çıkarmak istiyorum.
47
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Kliplenen şarkılara daha çok ilgi gösteriliyor' Ece ULUSUM
K
Ersay Üner
oca bir nesil televizyonda en sevdiği şarkının klibini yakalamak için dakikalar belki de saatlerce bekledi, kanallar arasında 'zaplarken' en sevdiği şarkı çıkınca piyango vurmuş kadar sevindi. Biliyorum, hikayeye fazla romantik girdim ancak bir zamanlar kliplerin ne ifade ettiğini anlatmak istedim. Bugün iki tıkla erişebildiğimiz klipler ve şarkılar, bizi artık farklı ve abartılı içerikler aramaya yöneltiyor. Yani elmalar içinde bikiniyle ılgıt ılgıt dans edilen eski klipler pek bir demode... Dünyada kısa film tadında klipler çıkmaya, hikaye anlatan içerikler üretilmeye başlandı. Türkiye'de de işler oraya doğru gidiyor. Müzisyen Ersay Üner de kliplerde farklı içerik arayışlarında olanlardan. Yayınladığı Nokta albümündeki şarkıları, dizi bölümü tadında, birbirine bağlayarak kliplendiriyor. Önce Nokta'ya ardından Selam parçasına bir klip çekti. 'One shot' tekniğiyle çekilen klipte Şükran Ovalı da rol aldı. Üner'le hem değişen müzik klip dinamiklerini hem de pop müziği konuştuk. ❏ Klipler uzun, masraflı ve emek isteyen projelerdir. Televizyon etkisini yitirdiğinden beri de kliplerin geri planda kaldığı düşünülüyor. Sizin yorumunuz nedir? Aslında bunu sadece bir şarkı ve klibi olarak görmemek gerekir. Ben kendi şarkılarımı her zaman bir proje olarak görüp bir bütün olarak üzerine çalışmayı ve emek harcamayı seviyorum. Şarkının sözü, bestesi, düzenlemesi kadar klibi, fotoğrafları ve daha birçok alanını bir bütün olarak görerek; bu bütüne göre aksiyon almayı tercih ediyorum. Bu nedenle televizyonun etkisi azaldığından beri klipler benim için geri planda kaldı diyemem. Genel olarak da sektör açısından da geri planda aldığını düşünmüyorum. Dinleyiciler kliplenmeyen albüm şarkılarına nazaran kliplenen şarkılara daha çok ilgi gösteriyor. Bu dünya genelinde böyle. Nokta albümümü üç şarkısını kliplendirerek tamamlayacağız. Selam şarkımızın klibinin ardından devamı niteliğinde Güm'ün klibini yayınladık. Son klibimiz de Sana mı Yanayım? şarkımıza gelecek. ❏ Dikkatimizi çekti, klip arabada geçiyor, sürücü koltuğundasınız. Ancak direksiyondayken telefona bakıyorsunuz, emniyet kemeri takmıyorsunuz. Bu gibi detaylardan dolayı size çeşitli yorumlar gelebilir. Orada dikkat çekmek istediğimiz nokta plan sekans yöntemiyle çektiğimiz klibimizde arabanın nasıl ilerlediğini izleyicilere düşündürmekti. Bu sebeple 2019 ilettiğiniz Nokta bu detayları
klibin içerisinde işlememiz gerekiyordu. Aslında arabayı kullanmıyorum. Araç, klip için yeniden tasarlandı. Bu detayları gösterebilmek adına resmettiğimiz karelerde bu tür küçük hareketlerin kullanılabileceğini düşünüyorum. ❏ Şükran Ovalı'nın klipte rol alma fikri nereden çıktı? Şükran çok eski ve yakın dostum. Klip fikrini kendisine anlattığımda sağ olsun kırmadı ve iki klipte yer aldı. En çok eğlendiğim setlerden biriydi. Yönetmenimiz Bedran Güzel inanılmaz bir iş çıkardı. ❏ Besteci, söz yazarı ve vokal kimliğiyle müzik sektörü içindesiniz. Sizin üretim yapmaktan en keyif aldığınız kimliğiniz hangisi? Birini ötekinden ayırabilmem inanın mümkün değil. Hepsi koca bir hikayenin parçası, hepsi benim hikayemin anlatıcısı... Bir an geliyor söz yazarak bunu dışa vuruyorum, başka bir an oluyor yepyeni bir besteyle. Kimi zaman da sesime bürünsün o hikaye istiyorum ve vokal kimliğimle ortaya çıkıyor. ❏ Pop müzisyenlerin magazin figürüne dönüştürülmesiyle müzikleri hakkında konuşması neredeyse imkansız hale getiriyorlar. Hakkınızda yazılmış haberlere gördüm. Bu çizmek istediğiniz müzik kariyerinizi baltalıyor mu sizce? Herkes mesleği gereği istediği veya istemediği durumlara, kendinden bağımsız gelişen olaylara maruz kalabilir. Göz önünde olan insanlar olduğumuz için ister istemez özel hayatınızla ilgili haberler yapılabiliyor. Hiçbir zaman özel hayatımı açık bir şekilde yaşamadım. Spesifik olarak bir arama yaptıysanız muhakkak özel hayatımla ilgili yazılan haberlere denk gelmişsinizdir ama bahsettiğiniz kadar ilişkilerimle ön planda olduğumu düşünmüyorum. ❏ Hayatı çok akışına göre yaşayan birisiniz. Bunun müziğinize de yansıdığını söyleyebilir miyiz? Evet, bir tarafım dediğiniz gibi ama diğer yanım çok planlı ve titizdir. İşimde çok titizim. Çalışma hayalimdeki kıvama gelene kadar usanmadan çalışırım. Bazen bir anda yazmaya başlar ve 5 dakikada bir şarkıyı bitirebilirim bazen de tam tersi üzerinde çok çalışırım. ❏ Pop müziğin dilinden anlayan biri olarak, şu sıra pop türündeki üretim azlığını neye bağlıyorsunuz? Pop müzik kavramı bahsedilen zaman diliminde popüler olan müzik türü anlamına geliyor. Bu sebeple aslında pop'un bir müzik türü değil, yaşandığı dönemde insanları arkasından sürükleyen, çok talep gören bir kavram olarak düşünmek gerek. ❏ Sırada neler var? Son klibi yayınlayacağız. Sahne çalışmalarına biraz daha ağırlık vereceğiz.
48
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'Ev ortamı büyük kolaylık sağlıyor' Ahmet YATĞIN
D
o it yourself akımının üreticilerinden sayılan Ezgi Pekel yeni albümü Bizim Gibiler'i yayınladı. Albümün kayıtlarını evinde yapan Pekel, pazarlama ve tanıtım işini Meypom'a bıraktı. Pekel ile kayıt sürecini ve plak şirketiyle çalışma kararını konuştuk. ❏ Yeni yıla, albümünüzle merhaba dediniz. Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Genel yorumlar; farklı bir havası olduğu, şarkıların ilk dinlemede bile bir melodisinin ya da sözünün akılda kalması... Her şarkının ayrı bir tarzı olmasına rağmen albüm olarak bir bütünlük sağlamaya çalıştık. ❏ Albüm kayıtlarını kendi evinizde yaptığınızı öğrendik. Konfor alanınızda çalışmak nasıl bir duygu? Üretimi destekliyor mu? Bence içine sinen bir iş yapmanın anahtarı, maddi ve manevi anlamda kısıtlanmamak. Bu bağlamda ev ortamı büyük kolaylık sağlıyor. İstediğin zaman, istediğin kadar kayıt imkanı biz üretenler için büyük lütuf. Tabii bunun olumsuz tarafları da olabiliyor. Yeterli kişisel donanıma ve teknik ekipmana sahip olmadan böyle bir yolda olmak sektörü basitleştirebiliyor. ❏ Plak şirketleriyle çalışmayan müzisyenler piyasada
2020 Bizim Gibi
Ezgi Pekel
lider konumda. Siz plak şirketiyle bir yoldasınız. Bunun size faydası sizce ne olacak? Plak şirketiyle çalışmayan ve piyasada lider konumda olan müzisyenlerin de aslında arkasında görünmeyen ekipleri var. Bir şarkı, üretenden çıkıp dinleyiciye ulaşana kadar birçok aşamadan geçiyor. Tek bir kişinin her aşamayla doğrudan ilgilenebiliyor olması bana çok gerçekçi gelmiyor. Yapabilen varsa da takdire şayan. Ben müzisyenim; yazarım, bestelerim, imkanım varsa kaydedebilirim. Ama bu işin pazarlama boyutu bence apayrı ve müzisyenin çok da anlamadığı bir konu. Ortak çıkarlarla, iki tarafın da haklarını gözeterek yapılan bir ortaklık benim için daha ideal. Ben de böyle bir ortaklık içinde olduğum için hiçbir şey düşünmeden sadece müziğimle ilgilenebiliyorum. ❏ Bizi sırada neler bekliyor? Sırada klipler var. Kulaklara hitap etmekten öte görsel güzelliklerle bunu pekiştirme isteğindeyim. ❏ Son olarak, lise günlüğünüzden ortaya çıkan bir albüm diyorsunuz. Lisede nasıl biriydiniz? Uyumlu, sakin, içine dönük biriydim. Okul hayatıma hiçbir zaman büyük anlamlar yüklemedim. O zamanki arkadaşlıklarımı özlesem de sanırım bir daha o yıllara dönmek istemem.
'Şirketlere ihtiyacın yok artık' Ahmet YATĞIN
E
Taha Gürbüz
lektronik synth seslerle rock müziği harmanlayan Taha Gürbüz'ü daha önce Jilet grubundan duymuştuk. Grubun kitlesi sınırlı kalınca Gürbüz, kariyerine solo devam etme kararı aldı. Çıkardığı şarkıları konserlerle dinleyicilere duyurmak için hazırlık yapıyor. Taha Gürbüz 26 Şubat'ta Kirli Depo'da, 20 Mart'ta Hangart'ta sahne alacak. Müzisyenle yaptığımız kısa sohbetimiz... ❏ Öldür Beni teklinizde Ceren Kaan ile birlikte çalıştınız. Kariyerinizdeki ilk düet sanırım. Ortak bir şarkı yapmak nasıldı? Eski grubumla Beyazıt Öztürk düetimiz var. Bir de Ege Çubukçu’nun Yolumuz Aynı isimli teklisinde yer aldım ancak sağ olsun ismim geçmiyor... Ceren, solo kariyerimdeki ilk düetim. Şarkının söz, müzik ve düzenlemesi bana ait olduğu için kendimle sürecim zordu. Şarkı 10 senelik ama bu hali içime en sinen oldu. ❏ Yerli rock müzik, istisnalar hariç diğer türlerle uyum sağlamakta zorlanıyor sanki. Siz elektronik seslerle rock müziği bir arada kullanmayı tercih ettiniz. Risk aldığınızı düşünüyor musunuz? Hiç sanmıyorum. Çünkü günümüz
alternatif rock bu öğelerden besleniyor. Türler birbirine karışmış durumda. Bu bir tercih. O şarkının ruhu bence o şekilde daha iyi kendini gösteriyordu. Ancak yeni çıkardığım akustik versiyonda bambaşka bir anlatım ortaya koymaya çalıştım. Daha karanlık ve daha melankolik... Şehrin gri havasında içinden bağrışlar koparan âşık bir adamının anlatımı. ❏ Konser mekanlarında fenomenler sahne almaya başladı. Rekabet düşünülünce sanatçılar açısından durum zora mı giriyor? Bir yandan daha iyi, diğer yandan daha zor. Ürettiğin şeyleri insanlarla paylaşmak için şirketlere ihtiyacın yok artık. Bu çok ciddi bir özgürlük. Ancak bir yandan da çok fazla üretim var. Bu da şarkıların keşfedilme süresini uzatıyor. Her şey senin inanman, devam etmen ve en önemlisi keyif almanla alakalı. ❏ Gelecek planlarınız neler? Uzun süre ara vermiştim, sahne almaya başladım. Arkadaşlarımla daha rock sound'unun hakim olduğu ve bir de benim kontrbas çaldığım daha akustik bir repertuvar hazırladık. Yeni şarkılar da yolda.
49
RÖPORTAJ
ŞUBAT 2020
'İşin insani tarafındayım'
Ahmet YATĞIN
D
ijital platformlarda en çok dinleyen beş şehirden üçü Türkiye'den olan Belçikalı genç pop müzisyen Tanaë'yi hiç duydunuz mu? En son The Fire of Us şarkısının klibini yayınlayan genç pop müzisyenle şarkıları ve gelecekteki müzik kariyerine dair sohbet ettik. ❏ Yakın zamanda Talking to Myself 'i yayınladınız. Nasıl hissediyorsunuz? Geçekten iyi. Geçen yıl inanılmazdı. Albüm çıkaracağımda başıma gelenleri hayal bile edemezdim... Dinleyici çok sevdi. Festivallerde epey yer aldım, harikaydı. ❏ Şarkılarınızı kliplendiriyorsunuz da. En son The Fire of Us yayınlandı. Klibin hikayesi nedir? Klibi Maxime Lorrand yönetti. Tüm senaryo onun hayal gücünden çıkma. Klip, bir çiftin tartışmasının etrafında şekilleniyor. Maxime karanlık bir atmosfer ve ışık efektleri istedi. Sabaha kadar çekim yapıldı, harbiden çok zor ve soğuktu. ❏ Türkiye'deki en sevilen parçanız Still Beatiful oldu. Bu şarkının sizin için bir hikayesi var mı? Evet, benim için gerçekten özel bir parça. Şarkı beni büyüten, çok yakın olduğum dedem hakkında. Beni hiçbir zaman sahnede görme şansı olmadı ama sanırım bu şarkı ona saygı göstermenin bir yolu oldu benim için. ❏ Spotify'da en çok dinleyen şehirler arasında İstanbul, İzmir ve Ankara. Buralar hakkında bilginiz var mı? Bu çok güzel bir şey. Ancak cidden
Türkiye hakkında pek şey bilmiyorum. Gerçekten ziyaret etmeyi çok istiyorum ülkenizi, çok güzel görünüyor. ❏ Türkçe bir şarkı yayınlayacak mısınız? Hiç sanmıyorum. O durumda çok kötü Türkçe konuşurum ve bu dilinize saygısızlık olur. ❏ Kiminle düet yapmak isterdiniz? Ölüleri diriltebilseydim kesin Amy Winehouse olurdu. Onunla düet ve ardından harika bir parti yapardım. Günümüzdeyse Jorja Smith'le düet yapmak isterdim. O kızı çok seviyorum. ❏ Teklinizin adını düşününce insanın kendine söylediği yalanlar aklıma geliyor. Siz ne dersiniz? Pek bilmem. Sanırım kendime asla yalan söylemedim. Müziğe başladığımdan beri her zaman doğruyla yüzleşmeye çalıştım. Hatta adı bu yüzden Talking to Myself. Kafamı kuma gömmeden açıkça kendimle konuşmak istememin yansıması. ❏ Dijital müzik platformlarındaki infografiklerinizi takip ediyor musunuz? Hayır, bu işi dijital ekibime bıraktım, analiz etmiyorum. Onların yönlendirmesiyle ilerliyorum. Ben bu işin daha insani tarafındayım. ❏ Müzik sektöründen beklentiniz nedir? Sıradaki planlarınız neler? Özel bir beklentim yok. Beni nereye götürse o yolu izliyorum şimdilik. Şu aralar yeni albümümün şarkılarını kaydediyorum. Belçika'da konserlerim var...
Tanaë
'Autotune çok yanlış anlaşıldı'
Ahmet YATĞIN
G
enç müzik dinleyicisinin playlist'lerine giren rap müzisyen Fery, eski dostu Cantekin'le yeni teklisi Karanlık Yıldızlar'ı yayınladı. Bu yıl 10 tekli, bir albüm çıkarmayı planlayan Fery, birçok rap müzisyenle feat.'leri olduğunu da söyledi. Autotune'u şarkılarında bolca kullanan müzisyenin bilinçsiz autotune kullananlara verdiği ayar röportajımızda. ❏ Karanlık Yıldızlar nasıl çıktı? Aslında 2 yıl önce kaydettik. Eski dostum Cantekin'i yeniden diriltme çabalarımızdan biriydi. Pek çok şeyi 10 küsur yıl önce ondan öğrendim. Kendisiyle birçok demo kaydettik ve "Artık bunları sadece biz dinlemeyelim" deyip şarkıyı çıkardık. ❏ Cantekin’le çalışmak nasıldı? 2005 ya da 2006'da Bağcılar'da bir stüdyoda tanıştık. Çok eski dostumdur. Zamanla hayatın sorumlulukları kendisini müzikten kopardı ama iyi ki benim gibi arkadaşları var. Kayıt aşamalarımız genelde kısa geçer, dostum Oğuz Kalfa düzenleme ve aranje işlerimizde yardımcı olur. Şarkı yapmak sadece birkaç saat. ❏ Yeni feat.’ler gelecek mi? Şimdilik Aspova, Kezzo, Vito Malavita, Motive, Uzi, KÖK$VL, Sakorphe, Critical... ❏ Sizce şarkı sözü yazımında iyi bir okur
olmak gerekir mi? Her şey içimizden geldiği gibi. Yüzde 100 his adamıyım. Hatta örnek olarak Furkan Karakılıç'ın Fuego albümündeki parçamı önerebilirim. ❏ Autotune dozajına neye göre karar veriyorsunuz? Autotune çok yanlış anlaşıldı birkaç sene öncesine kadar. Piyasada milyonlarca dinlenen ama tonu yanlış verilmiş bir sürü şarkı var. Şarkı düzenlemelerini işini bilen insanlara yaptırmak çok önemli ve vokalinizi yasladığınızda güvenebilmelisiniz. İşini iyi yapan insanlara bırakırım bunları. ❏ Fery ismi Ben Fero ismini çağrıştırdığını düşünenler var. Bunun kariyerinizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sokak Opera adında başlamadan dağılan bir band projemiz vardı. İnternetin derinliklerinde o isimde bir şarkım olabilir. Olmayınca vazgeçmiştim. Ben Fero konusuysa ikimizin de adı Ferhat. O yüz-den o-la-bi-lir. Adaşıma sevgiler, desteğini hep göstermiştir. ❏ Sırada neler var? Bu kış boyunca stüdyodayım. İşler istediğimiz gibi giderse yazın birçok şehirde konserler olacak. Eh, artık zamanı geldi. Planladığımız 2 albüm ve 10'a yakın teki çıkacak.
Fery
50
ENSTRÜMAN
ŞUBAT 2020
35 notalı metodsuz müzik aleti
H A N D PA N T
35
aksim sokaklarında dolaşanlar Hang ya da diğer adıyla handpan Hang, 35 farklı nota düzeninde üretiliyor. sesine aşinadır. Gerçi şu ara Arap turist 'avındakilerin' baskın bağırışlarından dolayı ayırt mağazalarıyla anlaştılar. Şu an internet etmeniz güç... üzerinden sipariş edebilirsiniz. Fiyat skalası Karayip enstrümanı epey geniş 500 liraya da var 19 bin liraya steelpan'in kuzeni da. Fiyatı belirleyen kullanılan metal ve sınıflandırılan ve 'hipnotik işlemeciliği. Doğrudan enstrümanı icat enstrüman' olarak edenlerden bu enstrümanı almak isterseniz nitelendirilen hang, Bern onlara bir mektup yazıyorsunuz ve yaklaşık dilinde ve Macarca'da el 1 yıl sonunda teslim alabiliyorsunuz. anlamına geliyor. Aslında Mağazalardan almaya kalktığınızda yeni müzik aletlerinden pek deneme imkanınız olamayabiliyor. sayılır. İdiofon'lar grubuna Türkiye'de seri üretim mağaza satışı giren bu enstrümanı Sabina yok. Şanslıysanız Galata'daki müzik Schärer ile Felix Rohner mağazalarında ikinci el bulabilirsiniz. 2000 yılında İsviçre'de Velev ki deneme fırsatınız var. Enstrümanı üretti. almaya kalktığınızda iyi olup olmadığını Görünüşü kaplumbağa anlamanın hang virtüözü David Charrier'e kabuğunu andıran göre tek yöntemi şu, vurduğunuzda metal perküsyon aleti, çelikten sesi değil yankılanan bir tınlama sesi üretiliyor. Kucakta duymak. Tınısını kaybetmemesi için de iyi ya da yere konularak korumak gerekiyor. Enstrümanın en büyük el ve parmaklarla düşmanı pas. Bunun için özel yağları ve çalınıyor. Sesini hiç bezleri var. Çok sık kullanılıyorsa birkaç duymayanlar için günde bir mutlaka temizlenmesi gerekiyor. benzetme yapmak Bu enstrümana nem ve aşırı sıcak iyi gerekirse arp, gong gelmiyor. Ve sıradaki adım öğrenmek... ya da yere düşen 'USTALIKLA İLGİLİ DEĞİL' gözleme sacını Türkiye'de bilinen bir eğitmeni yok. andıran bir sesi Forumlardaki "Bana öğretecek kimse var. Yüzeydeki 7 yok mu?" feryatları yanıtsız kalmış. çukura vurarak Ancak online kurslardan ilerleyebilirsiniz. titreşim yoluyla sesler Örneğin, hang virtüözü David Charrier, elde ediliyor. Sesler kendi sitesi üzerinden online ders imkanı diyoruz çünkü notalar sağlıyor. Charrier "Hang çalmak ustalıkla konusunda belirsizlik ilgili değil, sezgilerde yatıyor" diyor. Ama var. Bugüne kadar yine de öğretiyor... Hang çalan gruplardan hang'in boy boy 45'ten Hang Massive'i takip edebilir, onların fazla modeli geliştirildi. eserlerini çalışarak pratik yapabilirsiniz. Ancak çalma konusunda Yine Manu Delago ve Davide Swarup, bir kural ya da okullarda öğretilen bir yöntemi henüz Hang ustalarından bilinenler. Türkiye’deyse bilinen isim, sokak sanatçısı Reha yok. Yine de bir mantığı Kocataş. Kendisinin dediğine göre hicaz var; 35 nota düzeninde makamından ritim vuruyor. Kulağınızı tasarlanan hang'i satın eğitmek istiyorsanız: Spotify'da Best of alırken yalnızca bir notayı Hang Drum and Handpan gibi birçok seçebiliyorsunuz, örneğin playlist ve müzik aletinin detaylarını fa diyez hang. Ancak bu anlatan 22 bölümlük The Handpan adında enstrümanda düşük bas podcast var. tonları çalmak kimilerine göre imkansız.
500 LİRADAN 19 BİN LİRAYA
Başlangıçta yılda sadece 400 adet üretilen enstrümanı almak istediğinizde iki yıl sonrasına verilen teslim tarihiyle karşılaşıyordunuz. 2007'den sonra, enstrümanın talepleri karşılayamayan mucitleri nihayetinde müzik
DÜNYA HANG FESTİVALİ
Dünyaya yayılmış enstrüman festivalleri arasında da yer alıyor handpan. Fransız platform Master the Handpan her yıl World Handpan Festivali düzenliyor. Fransa'da başlayan bu akım yayılmış durumda. Bu yıl 7 Şubat Hindistan'da, 27 Mart'ta Portekiz'de, 17 Nisan'da Almanya'da, 27 Haziran'da Fransa'da, 13 Ekim'de İngiltere'de gerçekleşecek. Bu festivallerin bazılarında müzik değil, spritüal deneyimler ön planda. Festivallerin henüz Türkiye ayağına dair bir girişim yok.
51
GEEK
ŞUBAT 2020
OYundan dİZİYE The wıtcher Fatih GÜÇLÜ
N
etflix’in Polonyalı yazar Andrzej Sapkowski’nin kitaplarını ve CD Projekt’in aynı isimli oyun serisini temel alan Witcher dizisi, hayatımıza bomba gibi düştü desek abartmış olmayız. Fantastik evrenleri seven sevmeyen herkesin izlediği, izlemese bile kenara not aldığı bir yapım haline geldi. Game of Thrones’un ‘efsane’ finalinin ardından ortaya çıkan fantastik dizi boşluğunu çok iyi bir şekilde doldurdu. Amazon’un çekimleri devam eden Yüzüklerin Efendisi dizisine kadar da bizi idare edecek bir yapıma benziyor. Peki nedir bu dizinin alamet-i farikası? Neden bir anda bu kadar geniş kitleler tarafından sevilir hale geldi?
HENRY CAVILL FAKTÖRÜ Dizinin çekimlerine başlandığı haberleri geldiğinde oyuncu seçimleri çok tartışılmıştı.Özellikle Yennefer ve Triss karakterleri için seçilen oyuncuların fiziksel özellikleri yüzünden kitabın ve oyunların severleri çok ciddi tepkiler koymuştu. Bunların yanında serinin ana karakteri olan Rivialı Geralt için Henry Cavill'in seçilmesi eserin sevenlerini çok mutlu etmişti. Daha öncesinde Men of Steel ve Justice League filmlerinde Superman rolüyle gördüğümüz Cavill gerçek hayatta ciddi bir geek. Fantastik evrenlere oldukça aşina olan bir oyuncunun seçilmesi dizi için büyük bir şans oldu. Kitaplardan uyarlanan oyunları da daha önce oynamış biri olarak Cavill, karakterini nasıl oynaması gerektiğini çok iyi biliyor. Her ne kadar Geralt’ın “hmm” ve “f*ck” dışında pek bir repliği olmasa da zaten karakter aslında tam olarak buydu. Bu ruhsuz ve sert karakteri çiğ durmadan, gereksiz bir cool’luk kasmadan gayet doğal bir şekilde canlandırıyor. HAZIR HAYRAN KİTLESİ Andrzej Sapkowski’nin kaleminden çıkan Witcher kitapları ilk kez 1994 yılında yayınlandı. Yazarın ana dili olan Lehçe yayınlanmasına rağmen 2007 yılında İngilizce’ye çevrilerek bütün dünyaya yayıldı. Kitapların bu kadar tutmasının ardından CD Projekt Red aynı yıl ilk oyunu da yayınladı. Şu an toplamda 3 oyunu olan serinin dizinin yayınlanmasından sonra bir kez daha gündeme gelmesi de gayet normal. Witcher 3 oyunun satış ve tekrar oynama rakamları dizi yayınlandıktan sonra daha da arttı. Bu kadar çok seveni olan bir eseri de dizi olarak tekrar ele almak hazır bir
40 milyon
fan kitlesine oynamak oldu aslında. Burada da şu sorunla karşılaşıyoruz. Witcher oyunlarının Çizgi roman ya da toplam satış adedi. kitap uyarlamaları yapılırken mevcut fanların anlayabileceği bir iş mi ortaya koymak lazım? Ya da bu evrene yabancı olan insanların da rahatlıkla anlayabileceği bir hale getirmek mi gerekiyor? Marvel Sinematik Evreni bu konunun bir uzmanı. Ne eski fanları bayacak kadar geriden gelerek bir anlatım sergiledi ne de yeni izleyicilere “e bu adam neden yeşil ya” dedirtecek kadar konuya direkt girdi. Bunun yanında World of Warcraft filmi ne yazık ki bunun başarısız örneklerinden biri oldu. Oyunu oynamayanların hatta ve hatta oyuna ait kitapları okumayanların çok zor anlayacağı detaylara sahipti.
DOĞRU OYUNCU KADROSU Her ne kadar Cavill için methiyeler düzsek de diğer oyuncuların da hakkını yememek lazım. Özellikle Yennefer’in geçmiş hikayesi ve karakter gelişimi anlatılırken hiç sıkmıyor aksine en az ana hikaye kadar dikkat çekiyor. Ciri karakterinin karakter gelişimi de kendi başına bir dizi olarak ele alınabilecek kadar iyi işlenmekte. Oyunlardan alışkın olduğumuz üzere, yan hikayeler bazen ana hikayeyi bile gölgede bırakabiliyor yani! Joey Batey tarafından oynanan Jaskier karakteri oyunda olduğu gibi dizide de buz gibi soğuk Geralt karakterinin yanında büyük bir kontrast farkı olarak durmakta. YENİ SEZONLAR HAZIR Dizinin ilk sezonunun büyük başarısı ardından yeni sezon için şimdiden onay aldılar. İkinci sezon Mart ya da Nisan 2021 gibi yayınlanacağa benziyor. Tahmini 6 sezon olarak düşünülen dizide bakalım gelecekte bizi neler bekliyor? Takipteyiz!
52
KİTAP AJANDA
ŞUBAT 2020
Ayşegül Kumova aysegulkumova
SAFE SPACE
M
KÜP
inik bir köşesine üşüşmüşüz hayatın. Mecbur; köşeli çünkü... O köşe bizi anlamaya çalışmamış; diğerine göndermiş, sekiz köşeyi de dolaşmışız.
Buzuki Erol Erol Örter Biyografi Pan Yayıncılık 111 sayfa
Nâzım Hikmet'in Yolculuğu Haluk Oral İnceleme İş Bankası Kültür Yayınları 328 sayfa
Sebzelerin Efsanevi Tarihi Evelyne Bloch-Dano Çev.: Nihan Özyıldırım Araştırma İletişim Yayınları 124 sayfa
Uncanny Valley: A Memoir Anna Wiener Biyografi MCD 288 sayfa
Beni Ağlatma Mustafa Sandal Otobiyografi Doğan Kitap 240 sayfa
Emine Adalet: Kara Kâküllü Kız Şaziye Karlıklı Biyografi Doğan Kitap 308 sayfa
The Rise Of David Bowie Mick Rock, Barney Hoskyns, Michael Bracewell Koleksiyon Taschen 300 sayfa
Köpekler İçin Gece Müziği Faruk Duman Roman Yapı Kredi Yayınları 96 sayfa
Neden sonra o köşelere her çarpışımızda, onları yumuşattığımızı fark etmişiz. Köşeler ufak öbeklere dönüşmüş. Daha samimi, daha göze hoş görünen, daha şeklimizi alan bombeler olmuş. Sığınmış; yanlış anlamışız. Oraya saklanmak için değilmiş o bombeler. Gözümüzün önünde duran o küçük, tatlı köşeleri bombeleştirmek için çılgınca bir savaşa girmişiz. Bütün amacımız o yumuşacık alanlara saklanmakmış; saklanmışız da... Yalnız kalmış, fazla düşünmüşüz. Kendimizi savaşarak, azıcık fazla yormuşuz. Sonra durup bakmışız ki; savaşmakla olmuyor. Durmuşuz. Ne ileri; ne geri... Meğer o küpün içinde de bir ritm varmış. Bırakmışız kendimizi ritme. Renkli kalemlerle hayallerimizi boyamışız küpün üzerine. Köşe, kenar, bombe demeden alabildiğine boyamışız. O zaman daha "biz" olmuş mu?! Bir hoşumuza gitmiş mi... Kendi yaptığımız bu eserle gurur duymayı öğrenmişiz. Hayatı boyamışız oraya. Şekillendirmişiz onu. Neden? Çünkü o bizimmiş. Bizim hayatımız. Hayat da bizim, küp de...
Türk Musıkisinin Meseleleri Yalçın Tura Araştırma İz Yayıncılık 400 sayfa
53
LEZZET
ŞUBAT 2020
Adım Adım Gurme
Süray CİNGÖZ ATIŞ
Ş
adimadimgurme
adimadimgurme.com
Doğru yerde doğru kişilerle
arap dünyasında “Bozcaada Etkisi” olarak isimlendirdiğim bir durum var. Bozcaada, eşimle beraber en sevdiğimiz yerlerden bir tanesi. Tatil için sıklıkla tercih ediyoruz. Özellikle o sıkıcı kalabalığını attıktan sonra, Eylül ayından itibaren kafa dinlemek ve güzel yemekler yiyerek şarap içmek için şahane bir noktaya dönüşüyor. Bozcaada’ya gittiğimizde olmazsa olmazlarımız var. Bunlardan bir tanesi en sevdiğimiz üreticiden şarabımızı almamızla başlıyor. Sonrasında Polente Feneri’nin civarına gidip, şarabımızı yudumlarken gün batımını izliyoruz. Batan güneşin kızılını manzaramız olarak alıp da kadehlerimizi tokuşturduğumuzda, içilen şarabın tadı mükemmel oluyor. O kadar keyif veriyor ki insan şaşırıyor. Tabii bunun üzerine İstanbul’a dönmeden evvel gün batımında içilen şaraplardan bolca alıyoruz. Ama ne yazık ki o şaraplar İstanbul’da içildiğinde hiçbir zaman Bozcaada’daki keyfi vermiyor, hatta yanından bile geçmiyor. Bu olaydan çıkarılacak ders açık: Şarabın lezzeti, şarabın dışındaki etkenlere bağlı olarak değişiyor. Bozcaada’yı tekrar ele alalım; ilkin tatildeyim, hal böyle olunca önceliğim eğlenmek ve rahatlamak, beyin bu mesajı her daim tekrarlıyor. Ayrıca sevdiklerimle beraberim, mutlulukla bakışıyor, yeri geliyor köpeğim
Aryeciği uzanıp da sevebiliyorum. Açık havada, denize nazır oturuyorum ve yeşilliklerle çevriliyim. Etrafımızda insanlar var ama başbaşa hissetmemize engel olacak kadar çok sayıda değiller. Böyle bir ortamda bırakın şarap içmeyi, ne yapsanız fazlasıyla keyif alırsınız. Şimdi hayatını ele al, şarap içerkenki anlarını düşün. Mesela sevdiğin bir şarabı sipariş etmiştin ancak o gün zor geçmişti ve keyifsizdin. O şaraptan beklediğin lezzeti alamadın. Belki de restoran kalabalıktı, şaraba odaklanmanı engelleyecek kadar çok ses vardı. Peki ya masanı sevmediklerinle paylaşıyorduysan? İşte bu anlarda, şarabın lezzeti gölgelenmiştir. Bu nedenle, şarap içmeden önce 'doğru' yerde, 'doğru' kişilerle, 'doğru' ortamda, 'doğru' zamanda ve 'doğru' ruh halinde olmaya dikkat et. Ortada doğrular olmadığını düşünüyorsan, o an içme, ertele. Şarap, alkol almak demek değildir, zevk almaktır. Son olarak, bütün söylediklerimi yanlışlayan bir şey daha eklemek istiyorum. Bazı şaraplar vardır, bir yudum alındığı anda damağı ve zihni sıfırlar, ardından oraları ele geçirir; bütün benliği sarar. İşte böyle şaraplar, çevreden etkilenmez çünkü o denli kuvvetlidirler ki her şeye göğüs gerebilirler. Bu tür şaraplara rastlamak ise kayan bir yıldızı görüp de dilek tutmaya benzer.
54
MODA
ŞUBAT 2020
JLO YİNE VERSACE'YLE
KARŞINIZDA MODA 'ATTACK'
Versace'ın birçok imza işi var ancak Jennifer Lopez'in o meşhur yeşil elbisesinin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bugün hâlâ konuşuluyor. Donatella Versace ve ekibi o elbisenin etkisinin bu denli uzun sürmesinin altında internetin olduğunun altını çizerek yeni bir kampanya hazırladı. Jennifer Lopez ve Kendall Jenner'ın yer aldığı çekimleri Mert Alaş ve Marcus Piggott ikilisi yaptı.
Deneysel tasarımlarıyla bilinen Boris Bidjan Saberi Sonbahar/ Kış 2020 koleksiyonunu Paris Moda Haftası'nda sundu ve Massive Attack ile iş birliği yaptığını duyurdu. 11 parçalık koleksiyonun vurgusunun “günümüz sosyal, ekonomik ve politik değerlerinde ortak bir felsefe” olduğunu söyledi. Kimileri toplumsal sorunları şarkılarına ve şovlarına taşıyan topluluğun moda endüstrisinde yer almasını ikiyüzlüce bulduğunu söyledi. Massive Attack tarafından henüz bir açıklama yok ancak koleksiyon çıkar çıkmaz tuttu.
LV'DEN UCUZ ROMAN
Ters köşe yapanlarda bugün... Louis Vuitton'un kadın giyim sanat yönetmeni Nicolas Ghesquière, Sonbahar koleksiyonunu 'pulp' roman kapaklarına uyarladıkları çekimlerle tanıttı. Poz verenler arasında Nicolas Ghesquière, Jaden Smith, Chloë Grace Moretz, Rinko Kikuchi, Sophie Turner gibi yıldız isimler var. Adidas, Yeni Çin Yılı için Mickey Mouse temalı bir koleksiyon hazırladı. Çizgi karakterlerin 3D baskılı çanta, ayakkabı, tişört gibi parçaların bulunduğu seri geçen ay satışa sunuldu. Akıllardaysa aynı soru Mickey Mouse'tan sıkılmadık mı, ey moda dünyası?
KALPSİZ OLMAZ Sevgililer Günü için birçok ürün piyasaya çıktı ancak bizden bir öneri isteyeniniz varsa; Mehry Mu'nun çantalarını seçtik. İlkbahar/Yaz 2020 koleksiyondaki parçası Maria Box'nun makro ve mikro boyları var. Shakespeare'in ünlü eseri Bir Yaz Gecesi Rüyası'ndan ilham alınarak tasarlanan çantanın beyaz ve kahve tonlarında seçenekleri var.
Tasarımlarında artdeco ve geometrinin hayat bulduğu mücevherleri ile Melis Goral, yeni koleksiyonu Deep Space’de uzayın ve kuzey ışıklarının imgesel ilhamını altın ve değerli taşlarla buluşturdu. Lüks dünyasında çarşı pazar karışacak. Swarovski, laboratuvarda yetiştirilen renkli elmaslardan oluşan bir koleksiyon çıkaracağını duyurdu. 16 renkten oluşan bu koleksiyon, dört farklı stilde tasarlanacak. Aslında marka, 2018'de beyaz versiyonlarını üretmiş, bu işten de kâr elde etmişti.
QUEEN B Geçen ay Beyoncé'nin Ivy Park x adidas serisi resmen satışa sunuldu. Kraliçe B'nin etkisiyle moda dünyası sarsıldı, ürünler kapış kapış gitti. Beyoncé koleksiyonu "Moda kurallarına ve cinsiyet etiketlerine meydan okuyan tasarımlar" olarak anlatıyor. Renkli ve eğlenceli tasarımların yenileri belli ki gelecek. Ancak çekimlerde poposu ziyadesiyle olduğu için cinsiyet etiketlerine pek de meydan okuduğu söylenemez.
55
ALET EDEVAT
İKİNCİ NESİL NAIM
Naim Audio, neredeyse yarım asırdır ürettiği hoparlörlerden CD oynatıcılara geniş ürün skalasıyla beğeni topluyordu. Geçen yıllarda tüketici taleplerinin değişmesiyle geride kalmışlardı. Ancak yeni nesil, internet radyosu ve Tidal gibi dijital platformları doğrudan aktarabilen ürünleriyle geri dönüşünü sürdürüyor. Bu ürünün de şık tasarımının altında geniş bir ses aralığını her dinleyiciyi memnun edebilecek seviyede bir sistem var. Orta ve tiz frekans sesler çaprazlardan verilerek daha geniş bir deneyim amaçlanmış, bas ünitesi ise düz kullanılmış. Toplam 300 W’lık gücüyle ciddiye alınması gereken bir cihaz. Fiyatlar 900 dolar civarında.
ŞUBAT 2020
KROTOS’TAN YENI PLUGIN
Igniter, Reformer Pro ve Dehumaniser gibi ses tasarım yazılımlarıyla tanıdığımız Kratos, geçen ay yeni bir plugin duyurdu. Concept adıyla çıkan yazılımda birçok ses modülasyon seçeneği görsel açıdan da tatmin edici bir arayüzle verilmiş. Ayrıca yazılımda Richard Devine, Roni Size gibi isimlerin preset’leri de var. Şimdilik lansman fiyatıyla 99 dolara erişebiliyorsunuz.
SENNHEISER’IN ODYOFİL KULAKLIĞI: HD 820 Sennheiser’ın üst seviye kulaklık ailesinden HD 820, ses kalitesi ve gürültü önleyiciliğiyle beğeni topluyor. İçerdiği, tasarımına da yansıtılan gelişmiş ses teknolojisiyle doğal bir ses yapısı sunan cihaz ses rezonansını en iyi seviyede tutabiliyor. Sonuç, odyofilleri mutlu edebilen, temiz bir ses deneyimi. Farklı temaları ve metal kafa bandıyla havalı bir tasarımla aynı zamanda şık bir aksesuar olan kulaklık, rahat kulak yastıklarıyla uzun süreli dinlemeye de uygun. Fiyatlar 16 bin lira civarında.
JBL’IN PARTİ HAYVANI Ev partileri moda olmuşken, parti severlere yönelik cihazların artması da kaçınılmazdı. JBL’in PartyBox 1000’I de 1100 watt’lık gücüyle küçük ev partilerinden orta seviye büyüklükte dans ortamlarına çeşitli ihtiyaçları karşılayabilecek bir ürün. Temelde bluetooth özellikli bir hoparlör –ortalama benzerlerinin 10 katı kadar güce sahip ama- olan cihaz, arka tarafındaki gitar ve mikrofon girişleriyle karaokeye de elverişli bir hale geliyor. Ayrıca üst tarafında bir DJ pad de var. Cihazın ön kısmındaki LED tasarım da ortamı pavyona çevirebiliyor. Bilekliğiyle beraber kullanırsanız el hareketlerinizle ışığın rengini değiştirebiliyorsunuz, neden olmasın çünkü. Etrafta sistemimle gezen biriyim derseniz dahili tekerlekleriyle bavul gibi taşınabiliyor. Fiyatlar 1200 dolar civarında.
ROBERTS'TAN DİJİTAL RADYO Stream 93i her yerde sürekli övülürken, Roberts’ın yeni modeli bekleniyordu. Cevap, Stream94i. MSN dönemindeki kullanıcı isimlerini hatırlatan adlarına rağmen, bu cihazlar da yeni nesil radyolar. 94i’nin selefinden küçük ama önemli farkları var, örneğin bluetooth bağlantısı. FM, DAB ve internet bağlantısı destekliyor, USB ve 3.5mm jak girişi var. FLAC, AAC, ALAC, WAV gibi formatları oynatabiliyor. Fiyatlar 200 pound civarında.
CAVALIER MAVERICK SMART
Cavalier, Maverick adını verdiği speaker’ıyla müşteri kitlesini değiştirmek istiyor gibi gözüküyor. Bu fiyat bandındaki bluetooth speaker’lardan beklenen özelliklere sahip bir cihaz, fark yarattığı noktaysa tasarımı. ‘Misafirlere göstermeye değer” gibi yorumlar alan dizaynında kot mavisi kumaşlar, açık kahverengi deri kısımlar beğeni topluyor. Tamamen siyah bir modeli de var. Ses kalitesi konusunda yüksek notlar alsa da, bas konusunda eksik görülüyor. Futuremusic’teki değerlendirme yeterli görüşü verecektir, “Maverick, çağdaş radyo-dostu şarkılar için tasarlanmış. Underground ya da bas yoğun şarkılar için değil.” USB-C’yle şarj olan cihazın küçük ama önemli bir özelliğiyse, ister yatay ister dik kullanılabilmesi.
56
00012020
KONSER AJANDA
00012020
KONSER AJANDA
ŞUBAT 2020
Altın Gün
ALATURKA
Lin Pesto
➡ İncesaz, hem geleneksel hem de özgün şarkıları yorumladıkları repertuvarıyla 14 Şubat, 20.00’de MEB Şura Salonu’nda olacak.
ANADOLU FUNK
Bülent Ortaçgil
➡ Dünyaya gerdan kırdıran, bize bayrakları astıran Altın Gün, Garanti BBVA Konserleri kapsamında 28 Şubat, 22.30’da Babylon’da olacak. Bu yazı yazılırken biletler tükenmek üzereydi, belki halen yetişebilirsiniz.
CAZ
Sena Şener
➡ Trompette Şenova Ülker, tenor saksofonda Engin Recepoğulları, gitarda Önder Focan, basta Ozan Musluoğlu ve davulda Ayhan Öztoplu’ndan müteşekkil Bebop Project 13 Şubat, 21.30’da Nardis Jazz Club’ta. ➡ Pek çok farklı türden tınıları caz çatısında birleştiren ödüllü ve çalışkan sanatçı Karsu 16 Şubat, 20.30’da Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak.
Jülide Özçelik
➡ Jülide Özçelik, Anadolu’da caz konser serisi kapsamında 20 Şubat’ta Mersin Yenişehir KM Barış Salonu, 21 Şubat’ta
Konya Selçuklu Kongre Merkezi Anadolu Odi, 22 Şubat’ta Kayseri Kadir Has Gösteri ve Sanat Merkezi, 23 Şubat’ta Ankara MEB Şura Salonu’nda olacak.
DEEP HOUSE ➡ Tom Howie ve Jimmy Vallance'den oluşan dans ikilisi Bob Moses, Get Closer projesi kapsamında 8 Şubat, 19.30’da Tarihi Binbirdirek Sarnıcı'nda olacak.
DREAM POP ➡ Popüler Türkçe şarkılara yaptığı özgün, rüyalara sevkeden cover’larla topladığı beğeninin ardından kendi besteleriyle de dinleyicinin takdirini kazanan Lin Pesto 28 Şubat, 22.00’de Jolly Joker Ankara’da.
FOLK ➡ Hepimizin aşina olduğu halk müziği tınılarını gitar kompozisyonlarıyla birleştiren Grup Abdal 8 Şubat, 20.30’da Torium Sahne’de olacak.
INDIE ➡ ‘Üçüncü Yeniler’ akımının hayatımıza kattığı en dikkat çekici sese sahip isimlerinden Sena Şener 14 Şubat,
22.00’de Mask Live Pera’da olacak. ➡ Emir Can İğrek 22 Şubat, 22.00’de %100 Studio’da olacak. İğrek’e Nil İpek ve Vera da eşlik edecek.
KLASİK ➡ Leipzig Operası Çocuk Korosu ve Barış İçin Müzik Gençlik Orkestrası, 12 Şubat 20.30’da ENKA Oditoryumu’nda ikinci kez bir araya gelecek. ➡ Europa Galante Barok Topluluğu, Şef Fabio Biondi yönetiminde 17 Şubat, 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda olacak. Vivaldi’nin eserlerinin icra edileceği konserde, Mezzosoprano Vivica Genaux da eşlik edecek. ➡ Borusan Quartet, BİFO’ya da eşlik eden konuk solist Andreas Ottensamer ve klarnetinin iştirakiyle 18 Şubat, 20.30’da ENKA Oditoryumu’nda klasik müzik severlerle buluşacak. ➡ Londra Senfoni Orkestrası’nın baş kemancısı Roman Simovic, solo keman resitaliyle 22 Şubat, 17.30’da Şerefiye Sarnıcı’nda olacak. ➡ Şef John Nelson’un yönetiminde BİFO 27 Şubat, 20.00’de Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium’da olacak. BİFO’ya viyolansel Yuri Bashmet de eşlik edecek.
57
KONSER AJANDA
METAL ➡ Pentagram 7 Şubat, 19.30’da Ankara Milyon Performance Hall’da müzikseverlerle buluşacak.
PARTİ ➡ 5. kez düzenlenen Yeniden Çiçek Pasajı’nda bu sefer sahne Can Bonomo ve Güntaç Özdemir’in olacak. ‘Yeni nesil’ mezeler tatmak ve yeni bir rakı deneyimi yaşamak isterseniz kaçırmayın deriz. Etkinlik 7 Şubat, 19.30’da başlıyor. ➡ Klasikleşen Radyo Eksen partileri hız kesmeden devam ediyor. Gülşah Güray, Güven Yıldız ve Gülşah Turgut’u set’lerinin başında görmek isterseniz, 22 Şubat 22.00’de Babylon’da olmak isteyebilirsiniz.
POP ➡ Melike Şahin 1 Şubat, 21.00’de Akasya Kültür Sanat’ta olacak. ➡ MFÖ’nün M’si Mazhar Alanson 7 Şubat, 22.00’de Jolly Joker Kartal İstMarina’da olacak. ➡ Nez, Deli Kızın Sahnesi konseptiyle 8 Şubat, 22.00’de Yasemin Yalçın Sahnesi Üst Kat’ta. ➡ Depresyonda ya da aldatıldı mı bilmiyoruz ama unutulmadığı kesin… Göksel 8 Şubat, 20.30’da Mall of İstanbul MOİ Sahne’de sevenleriyle buluşacak. ➡ Bülent Ortaçgil ve Jehan Barbur 14 Şubat, 22.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacaklar. ➡ Pop müziğin duayen ismi Çelik 19 Şubat, 20.30’da Aqua Florya Hayal Kahvesi’nde sevenleriyle buluşacak. ➡ Koşan adam Mirkelam 21 Şubat, 22.00’de Bolu 6:45 KK sahnesinde olacak.
ŞUBAT 2020
POST-PUNK ➡ 80’li yıllardan beri süren fenomen grup New Model Army, tüm kariyerlerinden parçalarla oluşturulan 40.yıl özel setiyle 27 Şubat, 20.00’de Jolly Joker Ankara’yı sallayacak. Konserin açılışıysa yeni EP’leri Yadigar ile beğeni toplayan The Ringo Jets’e emanet.
RAP ➡ Aga B, 12 Şubat, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak. ➡ Sagopa Kajmer, 14 Şubat, 19.00’da Aksaray Kültür Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak. ➡ Massaka Feat Joe Young & Defkhan & Joker & Sansar Salvo, Rebellion konseptli etkinlikleriyle 21 Şubat, 21.00’de Aqua Florya Hayal Kahvesi’ni sallayacaklar. ➡ Ceza, 21 Şubat, 21.30’da Hayal Kahvesi Bahçeşehir sahnesinde olacak.
ROCK ➡ Geçen yıl iyi bir çıkış yakalayan Melisa Uzunarslan 4 Şubat, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak. ➡ Türk rock sahnesinin yeni yüzlerinden Astronotun Bir Günü, Siyah Tavşan ve Sevinç Şimşek, Web Stage Rock Night kapsamında 6 Şubat akşamı The Wall Saloon & Performance’ta olacaklar.
lansman konseri için 22 Şubat, 22.30’da Dorock XL Kadıköy’de olacak. ➡ 2004’teki çıkış albümlerinden beri sadık bir dinleyici kitlesine sahip, beğenilen grup Manga 29 Şubat, 22.30’da Manisa Hayal Kahvesi’nde sevenleriyle buluşacak.
SENFONİK ➡ Yeni Türkü, 40. Sanat yılını kutlamak için Senfonik bir konseptle 21 Şubat, 21.00’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak. Konserde. Henüz duyurulmayan sürpriz konuklar da gruba eşlik edecek. ➡ Geçen sonbahar başlayıp büyük ilgi toplayan senfonik projeleriyle mor ve ötesi 21 Şubat, 21.00’de Congresium Ankara’da olacak.
İncesaz
SOUL ➡ 16 yaşında çıkardığı ilk teklisi Time ile Fransız vokal caz sahnesinde yerini ayırtan China Moses, koltuğunun altında 6 albüm, 14 tekli ve EP ile 5 Şubat, 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda olacak.
The Ringo Jets
SURF ROCK ➡ Dinleyicilerinin kalplerine tropik rahatlık getirmeyi vaad eden saykedelik topluluk Palmiyeler 8 Şubat, 22.30’da Salon İKSV’de olacaklar.
SYNTH POP
➡ Teoman 7 Şubat, 23.30’da İzmir Ooze Venue’de olacak.
➡ Sevilen grup Jakuzi 18 Şubat,21.00’de Ankara IF Performance Hall’da olacak.
➡ Rock’ın gedikli grubu Kurtalan Ekspres 14 Şubat, 22.00’de Bursa Şarlo Stage sahnesinde sevenleriyle buluşacak.
➡ Geçen yılın çıkış yakalayan isimlerinden Nova Norda 21 Şubat, 21.00’de Antalya Shaker Pub Performance Hall’da olacak.
➡ Kadıköy sokaklarının aranan adamı Ufuk Beydemir, albüm
China Moses
Jakuzi
Can Bonomo
58
AJANDA
ŞUBAT 2020
SAHNE AJANDA
❏ Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu’nun eserlerinin sergilendiği Yalnızlığın Mis Kokmalı sergisi 15 Şubat'a dek Abdi İpekçi No:45 Nişantaşı’nda sanatseverlerle buluşuyor. Galeri Selvin ve Harmonyhip iş birliğiyle gerçekleşecekn sergide 100'e yakın resimden 40 tanesi ilk defa gün yüzüne çıkıyor. ❏ Anna Laudel, kullandığı farklı malzemeler ile geleneksel heykel sanatının sınırlarını zorlayan heykeltıraş Bilal Hakan Karakaya’nın Alem-i Mülk başlıklı kişisel sergisine 8 Mart'a kadar İstanbul’daki galerisinde ev sahipliği yapıyor. ❏ Meşher, Alexis Gritchenko - İstanbul Yılları sergisi ile Ukraynalı sanatçının 1919-1921 yılları arasında yaşadığı İstanbul’u konu alan eserlerini izleyici ile buluşturuyor. 7 Şubat'ta kapılarını açacak sergi, sanatçının çoğu suluboya olmak üzere, guaj, karakalem, yağlıboya eserlerinden oluşuyor. Gritchenko’nun, İstanbul’u ziyaretinden 100 yıl sonra, sanatçının o dönemde ürettiği 150’den fazla eseri günlüğünün ışığında, ilk kez bu sergi için bir araya getiriliyor. ❏ Bauhaus’un kuruluşunun 100. yıl dönümüne özel olarak Marion von Osten ve Grant Watson’ın küratörlüğünde hazırlanan bauhaus imaginista: Uzaklarda. İstanbul adındaki dört bölümlük sergiyi ay boyunca ziyaret edebilirsiniz. The Illusionists
❏ Komedyen Ata Demirer, Türk sanat müziğinden operaya, halk müziğinden pop müziğe kadar geniş bir repertuvara sahip. Demirer’e sahnede Taşkın Sabah yönetiminde bir orkestra ve zaman zaman dansçılar eşlik ediyor. Ata Demirer Gazinosu 8 Şubat, 21.00'de Bursa Osmangazi Salonu'nda. ❏ Bolşoy Balesi'nin eski sanat yönetmeni Alexei Ratmansky, hazırladığı prodüksiyonla Shakespeare’nin sevilen eseri Romeo ve Juliet'e yeniden can veriyor. Prokofiev'in romantik müziklerine, Ratmansky’nin parlak ve ayrıntılı adaptasyonu eklendiğinde ortaya görsel bir şölen çıkıyor. Romeo ve Juliet, Bolşoy Balesi performans kaydının (resmi) yayınını 9 Şubat 16.00'da Zorlu PSM'de seyredebilirsiniz. ❏ Peter Shaffer tarafından kaleme alınan, dünya müzik tarihinin efsane ismi W. Amadeus Mozart ile Antonio Salieri'nin eşsiz hikayesi Amadeus müzikaliyle sahnede. Başrollerini Selçuk Yöntem, Okan Bayülgen ve Özlem Öçalmaz’ın paylaştığı, 35 kişilik dev ekibiyle sezonun en çok ses getirecek prodüksiyonlarından Amadeus, 19 Şubat 20.30'da Uniq Hall’da.
❏ Kadıköy'de bir sanat ve üretim alanı olarak kurulan HOOD Base, Alternatecyborg'un Works başlıklı sergisiyle açıldı. İllüstrasyon sanatçısı Alternatecyborg’un (Dilara Özden) anime kültürü ve cyber-punk estetiğinden ilham alan işleri, teknolojik dejenerasyon ve yapay zekanın evrimi gibi temalar çerçevesinde, neon ışıklarla aydınlanmış, organik ve mekaniğin iç içe geçtiği karakterlere odaklanıyor. Sergi 13 Şubat’a kadar görülebilir. ❏ Ressam Yalçın Gökçebağ, retrospektif sergisi İş Sanat Ankara Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Sergide sanatçının farklı dönemlerine ait eserleri yer alacak. 64 yıllık sanat hayatı boyunca ürettiği eserlerinde artık kaybolmakta olan kırsal yaşamı sanatının gücüyle birleştirerek gelecek kuşaklara kültürel bir mirası emanet ediyor.
SERGİ AJANDA
❏ Jose Sanchis Sinisterra imzalı Ay, Carmela! oyununun başrollerinde Ada Alize Ertem, Çağatay Palabıyık ve Deran Özgen yer alıyor. 21 Şubat 20.30'da, Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde oynanacak eserin konusuysa şöyle: İspanya iç savaşında Franco rejimi tarafından rehin alınan iki varyete oyuncusu Carmela ve Paulino istemedikleri bir gösteriye zorlanırlar. Bu süreçte yaşadıkları olaylar nedeniyle birbirlerini, evliliklerini, sevgilerini, savaşı sorgularlar. ❏ Birbirinden yetenekli ve usta 7 yetenekli sihirbazdan oluşan The Illusionists, 27 Şubat-1 Mart tarihlerinde İstanbul'da. Broadway tarihinin en çok izlenen şovu olarak rekor kıran büyülü gösteri, 27 Şubat 21.00'de İstanbul Kongre Merkezi'nde. ❏ 100’ün üzerinde stand up gösterisini kapalı gişe oynayan komedyen Doğu Demirkol, Ahlat Ağacı ve Ölümlü Dünya filmlerindeki başarılı performansı ve stand up gösterisiyle ülkenin mizah gündemine oturmayı başardı. Turneye devam eden Demirkol 27 Şubat, 21.00'de Ankara MEB Şûra Salonu'nda.
Yalnızlığın Mis Kokmalı
59
VİZYON
ŞUBAT 2020
.
SEBERG
KESIF , NOKTASI
Tür: Biyografi Vizyon: 7 Şubat Dağıtımcı: Bir Film Yönetmen: Benedict Andrews Oyuncular: Kristen Stewart, Margaret Qualley, Zazie Beetz
LOCKE AND KEY Babaları gizemli bir şekilde öldürülen üç kardeş anneleri ile dedelerinden kalma Keyhouse'a yerleşir. Taşındıkları evde babalarının ölümüne dair cevapları bulacakları sihirli anahtarlar keşfederler. Locke kardeşler, bu farklı anahtarları ve onların eşsiz güçlerini fark ettikçe, gizemli bir şeytan uyanır ve anahtarları ele geçirmek için harekete geçer.
Meşhur vampir prenses Kristen Stewart'ın başrolünde yer aldığı Seberg, Jean-Luc Godard imzalı À bout de souffle'deki rolü ve performansı sonrası uluslararası bir şöhrete kavuşan, 60'ların sonunda insan hakları hareketi ve Black Panther oluşumuna verdiği destekten ötürü gözetim baskısını şiddetli bir şekilde uygulamaya koyan J. Edgar Hoover yönetimindeki FBI'ın radarına giren Jean Seberg'ün hayatının bu trajik kısmını konu ediniyor.
KİRPİ SONIC Tür: Animasyon Vizyon: 14 Şubat Dağıtımcı: UIP Yönetmen: Jeff Fowler Oyuncular: Jim Carrey, James Marsden, Neal McDonough
GOOD MYTHICAL MORNING İlkokuldan beri arkadaş olan çılgın ikili Rhett ve Link, 2008 yılında bu yana merak ettiği her şeyi kendi üzerlerinde deniyorlar. Hatta bugün YouTuber'ların acı soslu karışımlar yeme videolarının ataları bu ikili. Elbette artık prodüksiyonu iyice büyüttüler! 16 milyon abonelik kanallarında yüzlerce absürt komik ve eğlenceli video bulabilirsiniz.
Yıllarca konsol oyun sevenlerin saatlerce oynadığı oyunun baş kahramanı... Hızlı, çılgın ve meraklı bir kirpi! Aynı isimli ünlü video oyundan sinemaya uyarlanan Sonic the Hedgehog, devletin mavi kirpi Sonic'i yakalaması için çılgın bilim insanı Dr. Ivo Robotnik'i görevlendirmesiyle gelişen olayları konu ediniyor. Film aslında geçen yıl vizyona girecekti ancak hayranları Sonic'in çizimini oyundakinden farklı olduğu için beğenmedi. Ve nihayet bizim kirpi ortaya çıktı.
RENKLERDE KAYBOLAN HAYAT
Metin Güngör'ün uzun yıllardır üzerinde çalıştığı Renklerde Kaybolan Hayat, sanat hayatı ve yaşantısıyla kendine has bir ressam olan Fikret Mualla'nın hikayesini anlatıyor. Fikret Mualla Saygı, çalkantılı ve bohem yaşam tarzı nedeniyle sadece sanatı değil, yaşamı da resim tarihine adeta bir efsane olarak geçmti. Birçok ünlü ismin rol aldığı filmi seyretmek için epey bekledik. Haberlere göre çekimi yıllar süren filmin kurgusuysa tam 10 yıl sürmüş.
SOUNDTRACKS
Program - 2020 - YouTube
SOKAĞIN ÇOCUKLARI
Tür: Biyografi Vizyon: 21 Şubat Dağıtımcı: Sun Global Medya Yönetmen: Metin Güngör Oyuncular: Ali Poyrazoğlu, Okan Bayülgen, Şebnem Schäfer
Mia And White Lion Armand Amar Long Distance Producitons 23 parça, 57'
Dizi - 2020- Netflix
Yerli dizi dünyası suç konulu yapımlarda gerçekçi hikaye arayışında. Türkiye'nin gerçekçi dizileri arasında gösterilen Sıfır Bir: Bir Zamanlar Adana ekibinden yeni bir suç hikayesi. BluTV Özel Yapım'ı olan Sokağın Çocukları'nda adalet kavramı sorgulanıyor. Ancak kim iyi kim kötü anlamak güç...
Judy Renée Zellweger UMI 12 parça, 39'
Dizi - 2020 - BluTV
Dolittle Danny Elfman Back Lot Music 24 parça, 58'
60
YURT DIŞI
İNGİLTERE
Ska
Caz
ock Indie r
ŞUBAT 2020
ÇEKYA
POLONYA Editors
Dubioza Kolektiv
Sesi ve trombonundaki ustalığının yanı sıra sempatik sahne performansıyla da son zamanların övülen isimlerinden Aubrey Logan 1 Şubat'ta Londra Ronnie Scott's ta sahne alacak.
Karanlık, bol baslı rock sound’unu punk ve elektronik öğelerle birleştiren grup, Editors 4 Şubat’ta Krakow Klub Studio’da olacak.
Bosna’dan dünyaya açılan çılgın grup Dubioza Kolektiv 6 Şubat’ta Prag MeetFactory’de 2015 Nilüfer Festival performansları da halen damaklarımızda. Oralarda olursanız, kaçırmayın deriz.
Soul
Art pop
l tif Meta a n r e lt A
Aubrey Logan
HOLLANDA
DANİMARKA Dopha
Teksas menşeili, iki Grammy ödülü adayı bol saykedelik soslu soul ikilisi Black Pumas, 10 Şubat’ta Amsterdam Paradiso sahnesinde olacak.
Danimarka’nın gelecek vaad eden genç sesi Dopha, geçen ay çıkan ikinci teklisi Happy For Me ile ilk konserini vermek için Kopenhag VEGA Musikkens Hus - Ideal Bar’da olacak.
ALMANYA
Lacuna Coil
‘Uçan İtalyanlar’ olarak eğlenceli bir tanıma sahip grup Lacuna Coil, geçen Ekim ayında çıkan Black Anima albümlerinin turnesi kapsamında 15 Şubat’ta Carioca Club São Paulo’da.
Art Pop
empo Downt
i rock d e m Ko
Black Pumas
BREZİLYA
İTALYA
İSPANYA
Moonchild
Angel Olsen
Oldukça komik sözleri ustaca düzenlenmiş bestelerle birleştiren, ‘kaderin penası’nın sahibi ikili Tenacious D 17 Şubat’ta Berlin MaxSchmeling-Halle sahnesinde olacak.
2012’de beklenmedik bir çıkış yakalayan, soul ritimlerini ustaca çağdaş müzikle birleştiren grup Moonchild 22 Şubat’ta Roma Alcazar sahnesinde olacak.
Yazarımız Esra Gündoğdu’nun tanımıyla “söz yazarlık müessesinin bayrak taşıyanlarından” Angel Olsen, karanlık diskosuyla 25 Şubat’ta Madrid Sala But sahnesinde olacak.
İRLANDA
Pop
ck Pop ro
ouse h p e e D
Tenacious D
MACARİSTAN
MEKSİKA
Ross From Friends
Blahalouisiana
Backstreet Boys
Solo bir proje olsa da, canlı performanslarında 3-4 kişiyi bulan bir ekibe dönüşen, son zamanların ses getiren isimlerinden Ross From Friends 29 Şubat’ta Belfast The Palm House’ta.
Grubun ismini söylemek zor, dinlemekse çok keyifli... Blahalouisiana 26 Şubat’ta Hajdúszoboszló piüü Rock Café sahnesinde.
Müzik tarihinin en başarılı boyband’lerinden Backstreet Boys, 20 Şubat’ta Mexico City Palacio de los Deportes sahnesinde sevenleriyle buluşacak.
61
TB
ŞUBAT 2020
#1965 #BOBDYLAN #STUDYO #NEWYORK
Fotoğraf: Michael Ochs Archives
Ocak 1965. Bob Dylan, efsane olacak albümü Bringing It All Back Home’un kayıtları sırasında gitarıyla Columbia’nın New York’taki stüdyosunda poz veriyor. Rock tarihinin en önemli olaylarından biri olarak gösterilen albüm, ABD ve Avrupa listelerinde en üst sıralara oynayıp Dylan’ın rock efsanelerinden biri haline gelmesine de önemli bir katkı sundu. Albümün çıkışı, Dylan ve Joan Baez’in birlikte yürüttüğü bir turnenin son konserine denk gelmiş. Manidar da olmuş, Bringing It All Back Home albümü hem Dylan’ın hem de rock dünyasının yeni bir dönemine işaret ediyor keza. O döneme kadar dinleyicilerinin alışkın olduğu düz, protest sözler yerini daha katmanlı sözlere bırakmış. Bestelerde de Chuck Berry’den Beatles’a pek çok farklı ismin esintileri hissedilebiliyor. 1979’da Rolling Stone eleştirmeni Dave Marsh da albümü, “Chuck Berry, Rolling Stones ve Beatles’ı sol tandanslı bir folk müziğiyle birleştirerek Dylan gerçekten her şeyi eve getirdi” diye anlatıyor. Diğer birçok eleştirmenden de yüksek notlar alan albüm, Rolling Stone dergisinin tüm zamanların 500 albümü listesine de girdi. Tüm bu övgüler bir yana, albümün kıymetini özetleyen yorum John Hughes’den gelmiş. Yönetmen, albümü “Perşembe akşamı başka biriydim, Cuma başka” diye özetliyor. Söyleyecek başka söze de yer kalmıyor…
aç gözünü seyreeet, tekrarı yok bunuun...
ten uyumumuz tutmuyor selami!..
açılın, ben doktorum!
sanıyorum ki ayrılmamız en doğrusu olacak...
tam zamanında geldin amk...
ÇOK YALNIZ HİSSEDİYOM KENDİMİ EFRO...
yeni SEZONU İLE HUZURLARINIZDA...
BU DEVİRDE TEOMAN BİLE YALNIZ OLM, SEN KİMSİN Kİ!
KURT COBAİN? EE? YAANİ BABA? TV’YE SES VERSENE.
WHERE DID YOU SLEEP LAST NIGHT?
1
kurt cobain’in meşhur depresyon hırkası, açık arttırmada 334 bin dolara rekor fiyattan alıcı buldu...
lan o hırkayı bana babaannem örmüştü .mna koyim yaa!..
lan?
2
3