MAYIS 2020 NO:18
#herseyealternatif
Yaratıcılıkta açlık oyunları
CAN KAZAZ-JESPER MUNK-JUSTIN JESSO-KONOBA-RASHIT-SUZAN KARDEŞ
İÇİNDEKİLER
30
BoS'tan iç dökme seansları Bir ay nasıl geçti öyle sevgili okur? Karantinadayken sen neler yaptın?
YIKIK COOL THE WEEKND
18 17 34 7 31
Dünya hazırlıksız yakalandığı salgınla yaşamayı öğreniyor ancak ileride tarih sayfalarında yazacak çok acayip şeyler oluyor. Gözümüz bir sağlık bakanlığının test açıklamalarında, bir Trump'ın dezenfektanlı kokteyl tariflerinde... Öte yandan Ankara'daki pavyon şarkıcıları balkon konserlerini kim yapacak diye kavgaya tutuşmuş durumda. Müzik sektöründe mekanlar açısından henüz bir gelişme yok. İptal ve ertelemeler devam edliyor. Neyse ki müzisyenler üretmeye, yeni parçalar çıkarmaya devam ediyor. Biz mi? İyiyiz, buzdolabıyla bilgisayar arasında mekik dokuyor, bir yandan da yeni enstrümanlar çalmayı öğreniyoruz.
JESPER MUNK
***** Bu ay dergide karamsar bir hava sezebilirsin ancak bükme dudağını, umut dolu haberler de var. Kapağımızda ilham perisi bekleyişlerinin karantinada nasıl geçtiğini ve bu dönemin şarkılara yansıyıp yansımayacağını konu edindik. Şarkı sözü yazarları ve psikologlarla konuştuk. Ayrıca konser iptallerinin sigorta sürecini, Çağlan Tekil abimizin Laneth'inin hikayesini kaleme aldık. Röportajlar da bol, tam 28 isimle görüştük.
KADEBOSTANY GÜLİZ AYLA
Dezenfektan kokteylin hazırsa, keyifli okumalar!
CAN KAZAZ
Tanışmadıysak
DOLU KADEHİ TERS TUT
5 10 38 28 24 KAPAK KONUSU:
KARANTİNA MÜZİK ÜRETİMİNİ ETKİLİYOR MU?
KONSER İPTAL OLURSA LANETH'İN HİKAYESİ
SOUL VE FUNK'I FOTOĞRAFLAYAN ADAM
KARANTİNA GÜNLÜKLERI
Genç yaşlarda, çalıştığımız yayınlar kapanmaya başlayınca sevdiğimiz işi yapmaya devam etmek için Kasım 2018’de karşınıza Back on Stage ile çıktık. Dijital mecra olmanın sınırsızlığından faydalanırken, araştırmacı yanımızı eğlenmeyi unutmadan yansıtmaya çalışıyoruz.
Bu dergiyi poster biriktiren, konserleri en önden izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir ekip hazırlıyor. Konularımızı seçerken yıldız isimler kadar önemli olan sahne arkası isimlere yer vermeye çalışıyoruz. Araştırmalarımızda uzmanlara danışıyoruz. Dergide ve yellowbos.com'da bolca sarı rengi göreceksiniz. Yıllarca ana akım medyada çalıştık ama her gazetecinin elinde olması gereken sarı basın kartının ucunu bile göremedik. Medyada sarı basın kartı kimileri için önemsiz bir detay, kimileri içinse bir statü göstergesi oldu. Gazetecilikte ‘sarı huydur’, biz de o alışkanlığımızı Back on Stage’e taşıdık.
T
TAKİP E
@yellow.bos yellowbos yellow_bos yellowbos
www.yellowbos.com
Mayıs 2020 Sayı: 18
Aylık süreli dijital dergi
Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Çağatay Yılmaz Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu Kapak Herseyealternatif Fotoğraf editörü Emre Kırdar Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Selin Sanlı, Uğur Nazilli
Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim +90 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com
PANO
MAYIS 2020
TikTok'un popülerleri
EVLERDEN KLİP 'BİZİMDİR'
Sosyal medyada birçok kullanıcı videolar çekiyor. Yalnızca TikTok’a her gün izlemeye bir insan ömrünün yetmeyeceği kadar video yükleniyor. Geçen ay, uygulamada bir yılda en çok kullanılan şarkılar açıklandı. Cannibal - Kesha When I Rule The World - Liz Savage - Megan Thee Stallion Say So - Doja Cat Relationship - Young Thug
Kenan Doğulu, sözü ve müziği kendisine ait Bizimdir şarkısını özel bir kliple yayınladı. Evlerinden video çekerek klibe dahil olan isimler arasında Sertab Erener, Gökhan Türkmen, Sıla, Ceylan Ertem, Uğur Yücel, Can Bonomo, Kalben var. Müzik dünyasının çözüm aradığı dönemde birlik mesajları vermeleri hem sektöre hem de dinleyicilere iyi geliyor. Bu tür yeni işler görmek -elbette markaların krizi reklama çevirelim kaygısına kurban olmadan- isteriz.
3
Müziğe değil ortama geldik Karantina günlerinde en çok neler dinliyorsunuz? Şarkı mı yoksa ortam sesleri mi? Dünyadaki binaural seslere olan ilgiyi biliyorduk ama olmayan yerlerin seslerini dinleyen bir kitle olduğunu bilmiyorduk. Harry Potter’ın saklandığı evin ortam sesi, Witcher oyununun ortam sesi... Yüz binlerce kişinin dinlediği bu bir saatlik ses kayıtları, özel hazırlanmış videolar eşliğinde yayınlanıyor.
Yaklaşan festivallerden duyuru
Ücretsiz efsane konserler Temmuz’da gerçekleşmesi ümit edilen Montreux Jazz Festival, karantinadaki müzikseverler için arşivini ücretsiz açtı. The Who, Ray Charles, Nina Simon, Lou Reed ve Johnny Cash performanslarının olduğu 50 konseri Stingray Quello platformu üzerinden 30 gün boyunca ücretsiz izleyebilirsiniz.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından iki duyuru var. 2-25 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilmesi planlanan 48. İstanbul Müzik Festivali, eylül ayının ikinci yarısına ertelendi. 27. İstanbul Caz Festivali de ertelendi, henüz bir tarih açıklanmadı. Detayları festivallerin internet sitesinden takip edebilirsiniz. Öte yandan Zorlu PSM Caz Festivali tarafından bir açıklama gelmese de Facebook'taki etkinlik sayfaları kapatılıyor.
Dev festivalde DJ olun Rock Band ve Guitar Hero oyunlarını yapan Harmonix yeni bir müzik oyunu piyasaya sundu. Fuser adlı oyunu “Müziği kontrol ettiğiniz kesintisiz bir sanal müzik festivali” olarak tanımlıyorlar. Oyunda DJ’siniz ve kalabalığı yükseletecek setlist'i hazırlamanız gerekiyor. Oyunda 100’den fazla lisanslı parça var.
ARŞİVLESEK DE Mİ İZLESEK?
127,9 milyon
Bağımsızlara destek Apple Music, bağımsız plak şirketleri için Covid-19 Avans Fonu’nu başlattı ve 50 milyon dolar bağışladı. 3 ayda bir Apple Music kazançlarına 10 bin dolar telif eklenecek. Bu telife hak kazanmak için, şirketlerin Apple Music'le doğrudan dağıtım anlaşması yapmış olması gerekiyor. Platform, bağımsız müziğin ve dolayısıyla kendi içerik üreticilerinin yollarına devam etmesinin öneminin farkında gibi duruyor.
Konser arşivleri iyice şenleniyor. Pink Floyd, 20 Ekim 1994’te Londra'da gerçekleşen konserini, görüntü ve ses kalitesi yükseltilmiş haliyle YouTube kanalında yayınladı. Sadece o değil! Dev isimler Metallica ve Radiohead de konser paylaşımlarına kanalları üzerinden devam ediyor. Tame Impala da festivallerdeki canlı performanslarını kanallarından yayınlamaya başladı. Karantinada konser özleyenlere güzel haberler.
Paul McCartney, Elton John, Hozier, Lady Gaga, Taylor Swift, Billie Eilish gibi müzisyenler, Global Citizen ve Dünya Sağlık Örgütü iş birliğiyle gerçekleşen dijital konserde buluştu. Konserle salgın yardımları için 127,9 milyon dolar bağış toplandı.
4
PANO
MAYIS 2020
Şarkılar kitap kapağında
DÜNYAYI BİRLEŞTİREN KONSER
Evde oturan sanatçılar üretmeye devam ediyor. Tasarımcı Todd Alcott, klasik rock parçalarını eski kitap kapaklarıyla birleştirdi. Şarkı-kitap eşleştirmesi size kalmış.
İtalyan tenör Andrea Bocelli salgın döneminde sıra dışı bir performans sergiledi. Milan’ın ikonik Duomo Katedrali’nde, seyircisiz olsa da YouTube'dan canlı yayınlanan bir konser gerçekleştirdi. Konser dünyanın dört bir yanından izlendi. Bocelli, “İçinden geçtiğimiz bu zorlu zamanlar acı verici olsa da hayatım boyunca yaşadığım en sevgi dolu anlar arasında yerini aldı” dedi. Konsere YouTube üzerinden ulaşabiliyorsunuz. Spotify, sanatçıların kendi sayfalarına Cash App, GoFundMe veya PayPal linkleri eklemesine imkan tanımak için Cash App ile bir ortaklık başlattı.
Styles'ın pandemi merch'leri satışta
Duymayanınız ya da kullanmayanınız kaldı mı bilmiyoruz ama biz haberini verelim. Epeydir beklenen Instagram ve Facebook eklentisi Türkiye'ye geldi. Artık paylaşımlarınıza müzik ekleyebiliyorsunuz. Hem de sözleriyle...
Harry Styles, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Vakfı tarafından desteklenen bir projeye imza attı. Müzisyenin tasarladığı “Evde kal” yazılı tişörtler kendi sitesinde merch bölümünde satışa çıkarıldı. Toplanan tüm gelirse COVID-19 Solidarity Response Fund’a gidecek.
Yerli online miks-mastering dersi OnAir Sahne, karantina günlerini fırsata dönüştürme niyetinde. Kurumun Instagram profili üzerinden ses mühendisi Hasan Azze müzisyenlere ücretsiz miksmastering eğitimleri veriyor. İlgililerine duyrulur.
Radyolar da coştu Sonos, yalnızca ABD, Avustralya, Kanada, İrlanda ve İngiltere’de dinlenebilen dijital bir radyo servisi açtı. Dinleyememek üzücü çünkü ünlü isimlerin seçkileri çalınacak ya da bizzat yayın yapacaklar. Örneğin Thom Yorke... Hatta 24 saatlik yayın yapılacağı duyuruldu. Siz bu satırları okurken yayınlar yapılmış olacak. Ancak internette kayıtları bulabilirsiniz.
DYLAN'DAN 17 DAKİKALIK HEDİYE Nobelli efsane Bob Dylan, 8 yıl sonra Murder Most Foul parçasını çıkardı. Bu parça bir EP niyetine de dinlenebilir zira yaklaşık 17 dakika... Yıllar önce yazdığı parça, Kennedy suikastini derin dizelerle anlatıyor. İlgi yoğun olunca Contain Multitude parçasını da yayınladı. Bir Bob Dylan playlist’i hazırlamananın tam sırası.
Yaptığı müzik yayıncılığıyla ufuk açan, örnek aldığımız sevgili Çağlan Tekil abimizi 7 Nisan'da kaybettik. Konuşma fırsatı bulduğumuz her anda cesaretimizi tazeliyordu. Özleyeceğiz.
GÜNCEL
MAYIS 2020
5
Konserler iptal olunca ne oluyor? Çağatay YILMAZ
E
tkinliklerin iptal edilmesi herkes için her zaman büyük bir problem. Salgın, müzik dünyasını da vurdu. Sanatçıların çekinceleriyle iptaller başladı, bakanlık talimatlarıyla tüm etkinliklerin durdurulmasına kadar ilerledi. Problem büyük olsa da, tüm dünyada işin bir parçası. Yalnızca geçen yıl, dünya çapında bir salgın kimsenin aklında yokken 10’dan fazla ‘büyük’ festival farklı nedenlerle iptal edilmiş. Aralarında Woodstock da var. Peki, bir konser iptal edildikten sonra ne oluyor? Sonrası, konserin gerçekleşmesinde taraf olan herkesin arasındaki sözleşmelere kalıyor. Sahne alacak isimlere ödemeler nasıl planlanmış, olumsuzluklara karşı sigorta poliçeleri nasıl düzenlenmiş… Bu sözleşmelerle ilgili bilgi edinmek zor, zira herkes mümkün olduğunca duruma özel maddelerle çalışıyor. Yani bir sanatçı ödemenin tamamını henüz gelmeden talep ediyor, bir konser mekanına tüm teminatların olmadığı bir sigorta poliçesi düzenleniyor… Bu sözleşmelerin detayları nadiren halka açıklanıyor, tarafların medyayla konuşması için ‘büyük’ bir olayın sonuçlanması bekleniyor. Örneğin Woodstock’un 50. yıldönümü etkinliği iptal edildiğinde, sahne alacak herkesin tam ödeme alacağı açıklanmıştı. Zira sözleşmeler bu yöndeydi. Doğal afetler nedeniyle iptal edilen farklı etkinliklerde de yine satır aralarından tartışmalar oldu. Salgın ihtimaliyse pek de kimsenin aklına gelmemiş gibi gözüküyor. Kültür sanat etkinliklerinde bu durumu kapsayan bir sigorta poliçesi önlemi neredeyse hiç alınmamış. Yakın zamanda böyle bir sigorta ödemesi alan tek organizasyon spor alanından; Wimbledon. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk defa bu yıl iptal edilen organizasyon, sigorta poliçelerinin kapsamı sayesinde 100 milyon Sterlin ödeme aldı. Böylece salgını 'zararsız' atlattı. Ancak salgının ekonomik belirsizliği, tüm sektörler için
sürüyor.
DÜNYA ÇAPINDA BELİRSİZLİK
Şaşırtıcı olan kısımsa, belirsizliğin her yerde oluşu. Çözümler sözleşmelerin veya yasaların alt satırlarında aranıyor. Örneğin ABD’de, bütün etkinlikler federal hükümetin emriyle durdurulduğu için zararların hazine bütçesinden, çeşitli desteklerle karşılanması konuşuluyor. Beyaz Saray’ın ekonomiyi hızlıca salgın öncesi haline döndürmek için çabalamasının bir nedeni olarak da bu baskı gösteriliyor. Avrupa’daysa devletler birçok sektörün kayıplarını doğrudan üstlenmiş durumda, yardımlar da karantina kararlarının ilk anlarından itibaren yapılıyor. Örneğin Almanya’nın sanatçılara özel hibe yardımları haftalardır devam ediyor.
'SİGORTA ŞİRKETLERİ ÖDEME YAPMAKTAN KAÇINIYOR'
Dünyada bazı sanatçıların ve birçok konser organizatörünün iptal durumlarına karşı sigorta poliçeleri var. Yurt dışındaki sorun, birçok poliçede salgına yönelik ibarelerin bulunmaması. Bu poliçelere sahip azınlık da, alacakları ödemeyle ilgili sigorta şirketleriyle anlaşmakta zorlanıyor. Foo Fighters’ın avukatlarından René Siemens’in Rolling Stone’a anlattığı üzere, “Genellemek zor ama şu kesin, sigorta şirketleri ödeme yapmaktan kaçınıyor.” Sigorta şirketleriyse konuya iki açıdan yaklaşıyor. Poliçelerinde salgına dair maddeler olmayan kurumlara ödeme yapılması mümkün gözükmüyor. Bu kısım açık. Peki kapsamın genişletilmesi mümkün mü? Virüs Türkiye’de saptandıktan kısa bir süre sonra, sağlık poliçelerinin kapsamı salgını da kapsayacak şekilde genişletilmişti. Ancak bu da pek mümkün gözükmüyor. Zira konuştuğumuz Sigorta Uzmanı Erhan Polat ve Axa Sigorta yetkililerinin aktardığı üzere, özellikle büyük çaplı festivallerin zararları karşılanmaya
çalışılırsa, sigorta şirketlerinin batması bile gündeme gelebilir. Ayrıca başka sektörlerden firmaların da aynı ödemeyi isteme hakkı doğacağı için, işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirilebilir. Diğer yandan, özellikle Türkiye’de konser organizatörlerinin iptali kapsayan poliçelere yanaşmadığı anlaşılıyor. Keza Allianz Sigorta’dan bir yetkilinin aktardığına göre, ülkemizde şirketin bu hizmetini alan kimse yok.
BİLETLER YANDI MI PEKİ?
Diğer soru, iptal olan etkinliklerde satılan biletlerin akıbeti. Neyse ki şirketler arasındaki dolambaçlı anlaşmaların aksine, bilet satış sözleşmesi doğası gereği herkese açık olarak yapılıyor. Bileti alırken hemen hepimizin okumadan ‘okudum, onaylıyorum’ butonuna tıkladığı sözleşmelerden söz ediyoruz. Bu konuda bilet satış firmalarının hakkını teslim etmek gerek, salgın nedeniyle iptal edilen konserlerin bilet iadeleri yapılmaya başlandı. Kendi internet sitelerinde gerekli yönlendirme ve bilgi yeterince mevcut. Ancak, satış sözleşmelerinden anlaşıldığı kadarıyla iade tutarları içinde ‘hizmet bedeli’ olarak alınan ücretler bulunmuyor.
TÜNELİN UCUNDAKI IŞIK
“Normalleşme” kelimesini yöneticilerin konuşmalarında sıklıkla duymaya başladık. ABD’de bu aydan, Türkiye’deyse Haziran'dan itibaren salgın öncesi hayata dönüşün başlaması bekleniyor. Ancak bu dönüşün de zaman alacağı kesin. Her durumda, en azından bir süre daha el dezenfaktanları ve maskeler hayatımızın bir parçası olmaya devam edecek gibi gözüküyor. Türkiye’de müzik dünyasının krizlere alışkın olduğu hep konuşulur. Bu konuda da her şeyin ‘bir şekilde’ yoluna gireceğine inancımız tam. Ancak artık krizleri çözmek yerine daha hazırlıklı olmayı seçsek, herkes için daha iyi olmaz mı?
77
Woodstock 50'de 77 ismin sahne alması planlanıyordu.
6
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Yaşadığım şeyleri yazmak daha içten geliyor’
Selin SANLI
E
ski Babylon’un önünde, İstanbul Caz Festivali’nin basın buluşmasındayız. Kapıda eski günlerden konuşulurken, gözlerin arkama doğru kaydığını fark ettim. Aurasıyla bakışları hemen üstüne çekiyordu. Söz ettiğim kişi Seda Erciyes. Orada hızlıca tanışıp röportaj için sözleştik. Geçen aylarda Flytones ile Başa Sarıp Dur teklisini ve klibini yayınladı. İlk teklisi 10:50’ye oranla daha karanlık ve yoğun autotune fark ediliyor. ❏ İlk tekliniz 10:50 ve klibinle dikkat çektiniz. Parçanın oluşum süreci ve klibin senaryosunun nasıl şekillendiğinden bahsedebilir misiniz? 10:50’yi ilk defa seneler önce telefonuma taslak olarak o saatlerde gelen bir çağrı üzerine kaydetmiştim. Daha sonra bu konuyu devamlı yaşadığımı ve güncelliğini yitirmediğini fark ettim ve şarkımı tamamlamaya karar verdim. İlk demoyu bitirdikten sonra kendi yaptığım besteyi Flytones’a dinlettim ve daha profesyonel bir prodüksiyon için onlara teslim ettim. Şarkıda modern, aromantik ve toksik bir ilişki yapısı kadın gözünden anlatılıyor, bu yüzden de klipte bu anahtar kelimelerden yola çıktık. Gelen bencil bir aramanın aranan kişinin kafasında yarattığı dünyaya etkisini, o dünyada bu aramanın karşılığını, yansımasını anlatmak istedik. ❏ Klipte güvenlik kamerasında 10:50 yazıyor ya da Edgar Allan Poe’nun Akşam Yıldızı şiiri gibi detaylar var. Kliplere en az şarkılara çalıştığımız kadar çalışıyoruz. Bir dizi, film izlerken de en sevdiğim şey ‘easter egg’leri ve kullanılan referansları kovalamak. Detaycı, mükemmeliyetçi ve titizim ama bunlar övündüğüm yönlerim değil. Aşırı düşündüren ve yoran özellikler. Kontrol diye bir şeyin olmadığının farkında olan bir kontrol sevdalısıyım. ❏ Başa Sarıp Dur’u klibi için “Türkiye’nin en fresh klibi” diyorsunuz. Bu yorumu neye göre yaptınız? Klibin yönetmeni Eymen Topçuoğlu ve Can Esat Yalkın, görüntü yönetmeni ise Andaç Şahan. Klip için görüşmeler yaparken dördümüz de çok az gördüğümüz şeyin tazelik olduğunu fark ettik ve ona göre çalıştık. ‘Fresh’ tabiri çok sevdiğim Outkast’in şarkısından “ain’t nobody dope as me, I’m just so fresh so clean...” Yorumum bir tavır tabii, isteyen herkes kendine bu tavrı takınabilir şarkıyı dinlerken. ❏ Her şarkınızın bir hikayesi var mı? Var. 10:50’nin gerçekten o saat diliminde gelen bir telefon üzerine olması veya Başa Sarıp Dur’un değindiği anılara takıntı durumu
Seda Erciyes 2020 Başa Sarıp Dur
gibi. Genelde herkesin yaşadığı şeyleri kendi bakış açımdan ancak farklı bir tatla anlatıyorum. Yaşadığım şeyleri yazmak daha içten geliyor ve yaratım daha organik oluyor. ❏ Elif Çağlar, Güç Başar Gülle, Randy Esen gibi değerli müzisyenlerle çalıştınız. Onlaeın kariyerinize ne gibi dokunuşları oldu? Caz ile Elif Çağlar’ın caz vokale giriş atölyesi sayesinde tanıştım. Daha sonra üzerine kendim ne kadar çalışsam da yetmeyeceğini anlayıp Güç Başar Gülle'yle caz armoni derslerine başladım. Randy Esen'le de doğaçlama ve vokal teknikleri üzerine çalıştım. Caz vokaline ve caz armonisine dalmak, kimi zaman bir enstrüman gibi çalıştığımızdan vokalimi ve kulağımı geliştirmeme yardımcı oldu. Ensemble’ı deneyimlememi, birçok müzisyenle çalabilme şansını sağladığı gibi, bir vokal olarak sahnedeki varlığımı nasıl güçlendireceğimi öğretti. Caz sayesinde, müziğin tarihini inceledikçe ve günümüze geldikçe, cazdan beslenen birçok farklı türle bağım da güçlendi. ❏ 27. İstanbul Caz Festivali'nde virüs de engellemezse yer alacaksınız. O akşam bizleri neler bekliyor? O akşamın benim için önemi çok büyük. Caz parçaları seslendirmiş biri olmaktan çok, çok büyük bir caz müziği hayranı olarak bu sefer hem izleyen hem de sahne alan tarafta olacak olmak beni aşırı mutlu ve şanslı hissettiriyor. O akşam benim uzun yıllardır sahne aldığım JmH ile kendi parçalarımın canlı versiyonlarını, yayınlanmamış bazı şarkılarımı ve sevdiğimiz soul, RnB ve hip-hop parçalarını çalacağız. Tabii şu an en büyük önceliğimiz tüm dünyanın bir an önce salgından kurtulması ve normal hayata geri dönülmesi. Bir aksilik olmazsa Beykoz Kundura’da harika müzisyenlerin açılışını yapıyoruz. ❏ Tarzınız ve saçlarınız da ilgi çekiyor. Bu tarzı neye göre belirlediniz? Kültürü ve müziği şekillendirmiş ve bunu yaparken karakteristik özelliklerinden vazgeçmemiş kadın sanatçılar, tanrıça aurası yayan kadınlar bana ilham oluyor. 70’ler Soul Train ve 2010’lardaki doğal saç akımlarından etkilendim. Saçlarımı hem kendimden ödün vermediğim bir özelliğim olduğu hem de müziğimle bağdaştığı için bir duruş olarak bu haliyle kullanmayı seviyorum. ❏ Önümüzde ne gibi planlarınız var? Albüm için şarkılarımı 2019 10:50 hazırlamaya devam ediyorum.
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
7
‘Instagram’dan konser yapmak koca bir sektörü yaralamak bence’ Ece ULUSUM
S
oundCloud profilinden şarkı paylaştığı zamanlardan beri takip ediyorum Can Kazaz’ı. Şarkılarındaki betimleri beni yakalamıştı. Zamanla sesini daha geniş bir kitleye duyurmayı başardı. Sadece müziğiyle değil, Twitter üzerinden paylaştığı görüşleriyle de dikkat çekiyor. En son Patreon’da müzik emekçileri için bir girişimde bulundu, ancak bir yere varamadı. Kazaz’ın çabası bizi sevindirmişti. Bu süreçte üretmeye devam eden müzisyen, Kızılgerdan albümünden ilk parça Sabahlar’ı yayınladı. Detayları kendisinden dinledik. ❏ Karantina günleri nasıl gidiyor? Sürekli prodüksiyon yapıyorum aslında ve daha uzun zaman yapacak gibiyim. O yüzden sağlığıma dikkat etmek ve eve giren çıkanı dezenfekte etmek için ekstra çabalamak dışında hayatım çok büyük farklar yaşamadı. Sevdiklerimle görüşememek canımı sıkıyor sadece. İki yıllık kırsal yaşam deneyiminin de ardından, şimdi balkona bir mikro bahçe kurdum. Başarırsam yazın sebze ihtiyacımı karşılayacak ve salgın sürecinde market ihtiyacımı azaltacak diye umuyorum. ❏ Salgın sürecinde online derslerden elde edeceğiniz geliri sahne ekip arkadaşlarına ödeyeceğinizi duyurdunuz. Durum nedir? Patreon’da kampanya başlattım ancak ilgi o kadar az oldu ki kampanyayı kapattım ve ödemeleri iade ettim. Hem online ders hem de konserler için elde ettiğim geliri ekip arkadaşlarıma bağışlayacaktım. Bunu gelir kaynağı kesilmiş müzik emekçileri için bir çözüm olarak ortaya attım. ❏ Bu yönteme başvuran isimler gördünüz mü? Çoğu böyle bir şey hiç yaşanmıyormuş gibi tepkisiz kaldı. Ezhel’den Lolo dinliyorum o yüzden. ❏ Sabahlar’ın hikayesi nasıl? Yoğun bir turne zamanıydı. Yoruluyor ve şehir şehir konser verip sabaha karşı eve dönüp uyumaya çalışırken ağrılar hissediyordum. Öyle bir sabah çıktı şarkının nakaratı. Yakın zamanda kalan sözlerini yazdım. Çok fazla öneri ve beklenti baskısı altında kalıyorum zaman zaman. Tüm bunları dışavuran bir şarkı oldu. ❏ Sabahlar’da pop ve elektropop sound’lar var. Altyapısına nasıl karar verdiniz? Çok uzun zaman sadece melodilerden oluşuyordu bu beste. Müziğe rap prodüksiyonlarıyla başladım ben ve Yuken EP’den sonra daha modern RnB sound’larını uygulamak istediğim için, o yana doğru eğilim göstermiş durumdayım. Bu parçanın prodüksiyonunu da yeni yaptım. Çok keyif alıyorum çok yüksek tempolu olmayan ama hâlâ dans edilebilir parçalardan. Hem melankoli hem dans mümkün. ❏ Bize verdiğiniz 2018 Aralık röportajınızda “Alternatif müzik potansiyel ana akım” demiştiniz. Şimdi durumu nasıl yorumlarsınız? Şu an potansiyelini gösterdi ve ana akımlaştı. Rap de alternatif bir tür olarak kabul ediliyordu, şu an trap altyapıları olmayan ana akım iş duymak zor. Ana akımın geriye kalanı da rock, indie pop gibi alternatif müzik dallarından oluşuyor.
❏ Evden canlı yayınlar yapmanın konser alışkanlıklarını körelteceğini, salgın bitse bile bu konfora alışanların bilet parası ödeyip konsere gitmeyeceğine dair görüşler var. Siz ne dersiniz? İnsanların konsere gitmeme sebebi konfora alışmak değil. Konserlere gelmek kimi zaman evde oturmaktan çok daha konforlu. Sosyalsiniz, bir sürü insanla bir arada yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz konserlerde. Bir sürü insan evlerinde kaygı bozuklukları, depresyon eğilimleri yaşıyor. Gerçek bir konser insana iyi gelir. Bilet parası ödeyerek konsere gitmeyişin esas sebebi, konser algısının telefon kalitesiyle çekilmiş bir şeye indirgenmesi olur. Yok pahasına markalarla anlaşıp Instagram’dan konser yapmak koca bir sektörü yaralamak bence. Yaptığımız işin değerini biz yüksek tutmazsak, bu süreç bittiğinde de alelade çalgıcı muamelesi görmeye devam ederiz. Bu sebeple ben, mesleğime ve meslektaşlarıma duyduğum saygıdan ötürü standartlarımı hakkettiğimiz noktada tutmaya çalışıyorum. ❏ Rap müziğe olan ilginizi eskiden çalışmalar yaptığınızı görüyorum, okuyorum. Herhangi bir iş birliği planınız ya da rap projeniz var mı? 2006’dan beri çok fazla rap müzik eserinde yer aldım veya ürettim. Şahsen rap vokal yapmıyorum ama RnB diyebileceğimiz tarafta vokalist olarak varım. 2014-2017 arası rap’e ara verdim ama sıkı takipçi olmaya devam ettim. Rap müziğe dair esas becerilerim beatmaker’lık ve rap prodüksiyonu tarafında. İş birliği olarak da Sansar Salvo’ya eşlik ettiğim Hezeyan Şubat’ta çıktı. Sonra Oğuz Kalfa’yla İyi mi? isimli şarkıyı çıkardık. Kamufle’nin albümünde de Gecenin Körü diye bir şarkı var. Altyapısı, bestesi bana ait, bas gitar ve gitar çalıyorum, ayrıca nakaratını ben söylüyorum. Hazırladığım albümümde de sağlam isimlerden biri var. Sürpriz kalsın. ❏ Yeni albümünüz ne zaman çıkacak, nasıl bir sound’u olacak? 2020 sonlarına doğru. O zamana kadar birkaç şarkıyı önden çıkaracağım. Sound olarak modern RnB türüne çok yakın, eski işlerime nazaran daha yüksek enerjili ve tempolu parçalar ağırlıklı olacak. Akustik severleri de kırmayacağım.
Can Kazaz
2020 Sabahlar
8
HABER
MAYIS 2020
Kimin şarkısı buuuu?
İ
nternet trendlerinin müzik piyasasını şekillendirdiği yeni bir haber değil, hatta konuyu Mart 2019’daki sayımızın kapağına bile taşımıştık. Özetle, çok izlenen videolarda kullanılan parçaların aniden ‘tekrar’ ünlendiğini fark etmiştik. Hatta kimi parçalar kendi isimleriyle bile hatırlanmıyordu, “Şu Deep Turkish Web müziği değil mi ya?” gibi sorular hayatımızın parçası olmuştu. Sonra, menajerlik şirketlerinin ‘fenomen’lerle anlaştığı haberlerini görmeye başladık. Sosyal mecralar, yeni parçalar için yeni tanıtım alanlarına dönüşmüştü. Şimdiyse reklamlar parçadan önce gidiyor. TikTok da bu iş için ana mecralardan biri olmuş durumda. Uygulamayı kullanmasanız da ‘kimin kocası bu’ gibi akımlara maruz kalmışsınızdır. Geçen aylarda, Drake’in o zaman yayınlanmayan bir parçası için de bu oldu. Rolling Stone’un haberine göre, Drake TikTok ünlüsü Toosie’ye 'DM’den yürüdü'. Bizzat, özel mesajla bir parça gönderip bir dans çalışmasını istedi. Toosie de bunu yaptı, yayınladı. Ortaya yeni bir akım çıktı, Toosie slide etiketi başkalarının ürettiği milyonlarca gönderide kullanıldı. Sonuç, Drake’in teklisi Toosie Slide adıyla yayınlandı ve yalnızca Spotify’da 138
milyon dinlenmeye ulaştı. Bir Black Mirror bölümünün senaryosu gibi hissettirmiyor mu? TikTok’tan üretilen parçalar da var. Tyga’nın yeni teklisi Bored in the House bunun bir örneği. Curtis Roach, geçen haftalarda TikTok hesabında bol tekrarlı bir video yayınladı, çok izlendi. Mart’ın sonunda da rapçi Tyga, küçük eklemelerle oluşturduğu bir tekliyi aynı isimle yayınladı. Parça, yalnızca Spotify’da yaklaşık 10 milyon kere dinlendi. Müzisyenlerin daha fazla dinlenmek istemesi çok normal ama her an yeni akımların oluştuğu TikTok gibi mecralar kalıcılığı nasıl etkiler, merakla izleyeceğiz. Keza Bored in the House’un da, Toosie Slide’ın da yeri çoktan başka akımlarla dolduruldu bile...
15
Karantina 'mood'ları
H
TikTok'tan müzik keşfedecekseniz, bunu yaklaşık 15 saniyede yapmanız gerekiyor.
erkes salgın nedeniyle evlerinde her zamankinden çok vakit geçirirken, müzik dinlediğimiz süreler artıyor. Yeni raporlara bakılırsa, dinlediğimiz türler de değişiyor. Rolling Stone’un anlaşmalı araştırma şirketi Alpha Data’nın verileriyle hazırladığı habere göre, daha önce listeleri sarsan hip-hop ve pop’un dinlenme sayıları düşerken çocuk şarkıları en çok yükselen tür olarak gözüküyor. Yine aynı habere göre, tüm türlerde de düşük tempolu parçalar tercih ediliyor. Dijital yayın platformlarında da ‘mood’ listelerine ilgi artıyor. Deezer’ın Nisan başında yayınladığı verilere göre, listelerin dinlenme oranları ortalama yüzde 20 artmış. Cosy Coffeeshop gibi neredeyse 5 kat daha fazla dinlenen listeler de var. Spotify ve Pandora verileri de aynı sonuca işaret ediyor. Akustik, sakin parçalar karantina başladığından beri çok daha fazla dinleniyor. Pandora’nın ‘Temizlik, Sakinlik, Odaklanma, Aile’ etiketli çalma listelerine ilgi artmış gözüküyor. Tüm platformlarda ortak olarak başka bir artış da, ninniler ve çocuk şarkılarında görülüyor. Açıklanan verilere göre Deezer’ın Happy Kids listesi karantina öncesine göre iki kat fazla dinleniyor. Spotify’da 'ninni' etiketli liste ve parçalarında da benzer bir artış olmuş. Ayrıca, müziğin birleştiriciliğine de daha fazla başvuruyoruz gibi gözüküyor. Zira Mart’ın son haftasından itibaren We Are The World, Abbracciame, Azzuro, Resistiré gibi parçalar normal zamanlara göre katbekat fazlaca dinlenmiş...
Koldan müzik yapmak
K
alpten gelen müzik gibi benzetmelere artık klişe ama ya koldan gelen müzik? Psikoloji profesörü ve DJ Bertolt Meyer, doğuştan tek kollu doğsa da eksikliğini artıya çeviren bir isim. 2009’da taktırdığı ‘i-limb’ teknolojik proteziyle hem gündelik işlerini hem de DJ’lik kariyerini devam ettiriyor. Belgesellerden TED konuşmalarına, görüşüne sıklıkla başvuruluyor… Geçen Şubat’taysa müziğini yepyeni bir seviyeye çıkardı, hemen her müzisyenin hayalini gerçekleştirdi. Yalnızca düşünerek müzik yapmak! Protezini ‘hack’leyerek, geliştirdiği bir devre sayesinde düşündüğü sesleri synthesizer’a aktarmanın bir yolunu buldu. İcadını şöyle açıklıyor; “Zaten koluma giden sinir sinyallerini alıp harekete dönüştüren elektronik bir parçam vardı. Bununla synth’leri kontrol ediyordum. İşi uzattığını düşündüm, fiziksel harekete dönüştürmeye gerek kalmadan da çözebilirdim.” Elektronik parçalarla hobi olarak ilgilenen Meyer, Berlin merkezli synth üreticisi KOMA’nın desteğiyle işe başlamış. Sonra eşi Daniel’in üç boyutlu yazıcısıyla bileğine yerleştirecek aparat üretilmiş. Bu devredeki akımı da bir synth’e bağladığında, kol proteziyle müzik yapmayı başarmış. Şöyle anlatıyor, “Parmaklarınızı oynatmak gibi. Nasıl yapacağınızı bilirsiniz ama açıklayamazsınız. 10 yıldan fazladır bu protezi kullanıyorum, zaten benim bir parçam.” Son olarak geçen ayın sonlarında yayınladığı yeni videoda, cihazın daha da geliştirilmiş ve güvenli hale getirilmiş bir halini gösterdi Meyer. Söylediğine göre, henüz bir tarih olmasa da seri üretim bir ihtimal olarak görülüyor. Takipteyiz!
ALTERNATİF
MAYIS 2020
A’DAN Z’YE FIONA APPLE Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu
K
arantina sürüyor. Evdeki sürdürülebilirlik unsurum ise bir aydır döne döne dinlediğim Fiona Apple albümleri. Tam da 8 yıl aradan sonra yayınladığı yeni albümü Fetch The Bolt Cutters evlerimize güneş gibi doğmuşken, Fiona Apple’ı bir dergicilk klasiği olan A’dan Z’ye başlıklarda mercek altına alıyoruz. A- ART POP: Şarkı sözleriyle, romantik piyano sololarıyla bizi kalbimizden vuran Fiona’mız tam olarak ne tarz müzik yapıyor? Cevap: Art pop. B- BAŞAK BURCU: Fiona ile aynı gün doğmuşuz, 13 Eylül’de. O da tıpkı Beyonce ve benim gibi Başak burcu. C- CRIMINAL: Fiona’nın ’96 tarihli ilk albümü Tidal’ın hit şarkısı. Bu şarkının sözlerini 45 dakika içinde yazdığı ve plak şirketi Sony’yi hit olacağına ikna ettiği rivayet ediliyor. Ç- ÇOCUKLUK: Fiona, Broadway’da oyuncu bir anne babanın 'native New Yorker' çocuğu. Ebeveynleri ayrılınca annesi ve kardeşiyle Harlem’de yaşamış, yazlarıysa babasıyla Los Angeles’ta geçirmiş. D- DÜNYA NEDİR?: 1997’deki MTV Video Music Awards’ta En İyi Yeni Sanatçı ödülünü kazanan Fiona ödülünü alırken “This world is bullshit” diye başlayan kült bir konuşma yapmıştı. Yıllar sonra Vulture’a verdiği röportajda “Sence şimdi dünyayı en iyi tanımlayan sıfat nedir?” diye sorduklarında ise fikrinin değişmediğini söylüyor. E- EXTRAORDINARY MACHINE: 2005 tarihli albüme de adını veren,“Kesinlikle yeni bir ayakkabı almıyordum” diye başlayan kült Fiona Apple şarkısı. F- FETCH THE BOLT CUTTERS: Tam 8 yıl aradan sonra yayınlanan, 10/10 yeni Fiona Apple albümü. Albüm ismini BBC mini dizisi The Fall’daki Stella Gibson karakterinin bir repliğinden alıyor. G- GERÇEK ADI: Fiona’nın gerçek adı Fiona Apple McAfee-Maggart. H- HOT KNIFE: The Idler Wheel… albümü için stüdyoda çalışırken çok sıkılan Fiona, "Gitmem lazım çünkü yeni bir şarkı üzerine tek başıma çalışmalıyım" diyerek eve koşmuş. Eve girince demiş ki “Shit, şimdi çalışmazsam yalancı durumuna düşerim.” Ve ardından oturup Hot Knife’yi yazmış. I- I KNOW: Brooklynli şarkıcı King Princess ve Fiona Apple, ’99 tarihli I Know'u geçen yıl yeniden kaydettiğinde, Princess şarkıyı Twitter’da “We’re gunna serve u heartbreak” diye yayınlamıştı, çok doğru. İ- İLK SEVGİLİ: Fiona’nın ilk sevgilisinin kim olduğunu bilemiyoruz, ama ilk albümü Tidal’ı büyük oranda şekillendiren, bu sevgilisiyle ayrılığı olmuş. Shadowboxer’da da dediği gibi: “Once my lover, now my friend...” J- JANET: 2012 yılında turneye çıkmak üzereyken, 21 yaşındayken sahiplendiği biricik köpeği Janet’in hastalığı yüzünden turu iptal etmiş, buna ilişkin kalpleri eriten bir mektup yayınlamıştı. Bu mektuptan kısa bir süre sonra Janet ne yazık ki yaşamını yitirdi. K- KARANTİNA: Fiona Apple karantinada neler
yapıyordur diye düşünüyorsanız, Duolingo’dan Hintçe ve İspanyolca öğreniyormuş! L- LARGO: Los Angeles’taki Largo, Fiona’nın 90'ların sonundan itibaren yıllarca birçok konser verdiği mekan. Öyle ki aynı ismi taşıyan bir şarkısı bile var! M- MIRIAM MAKEBA: Fiona’ya ona ilham veren müzisyenleri sormuşlar, Afrikalı aktivist şarkıcı Miriam Makeba, nam-ı diğer “Mama Africa”yla ilgili her şeyin onu inanılmaz ateşlediğini söylemiş. N-NEVER IS A PROMISE: Birkaç yıl önce Fiona’ya bir daha sahnede canlı söylediğini duyamayacağımız şarkıları sormuşlar: Neves is a Promise, Jonathan ve Hot Knife demiş. O- OBSESİF KOMPÜLSİF BOZUKLUK: Fiona eskiden çok büyük bir obsesif kompülsif bozukluktan muzdaripmiş. Öyle ki bir keresinde saat sabah 3’te çöp kutusuna gidip attığı kağıt havlu çöpünü düzeltmeye çalışmış çünkü çöpün attığı pozisyonda rahat edemeyeceğini düşünmüş ve uyuyamamış. Ö- ÖFKE: Öfkeli olması Fiona’nın en belirgin özelliklerinden biri. Hayatı boyunca insanların ona “Neden bu kadar öfkelisin?” diye sorduğunu söylüyor. P- POLİTİK DURUŞU: Fiona amansız bir aktivist! Normalde tam bir ev kuşu olmasına rağmen onu nadiren de olsa evinden çıkaran şeylerden bazıları hayvan hakları, kadın hakları ve Trump karşıtı hareketler. R- RÖPORTAJ: Fiona röportaj vermeyi seven biri değil, ama istediği zaman ona hiçbir şey engel olamıyor! Tam 7 yıl sessizlikten sonra Eylül 2019’da Vice.com’a Hotmail adresinden bir mail atmış ve röportaj yapmayı teklif etmiş. S- SLEEP TO DREAM: İlk albümü Tidal’dan “I got my feet on the ground and I don’t go to sleep to dream” diye başlayan Sleep To Dream’in sözlerini, inanması güç ama, 14 yaşında yazmış. Ş- ŞARKI SÖZLERİ:Fiona’nın şarkı sözleri konusunda insan üstü bir yeteneği var. Bazen bir durum için söylenebilecek en iyi şeyin “I’m a tulip in a cup, I stand no chance of growing up” ya da “If I'm butter, then he's a hot knife” olması, bunun güçlü
9
örnekleri. T-TINY HANDS: 2017 yılında New York’taki Trump karşıtı Woman March için 10 kelimelik muhteşem bir şarkı yayınlamıştı: “We don’t want your tiny hands/anywhere near our underpants.” U- UNPLUGGED: Saçları dağınık, 19 yaşında bir Fiona’nın henüz ilk albümünü çıkarmışken sahnede nasıl olduğunu görmek istiyorsanız, MTV Unplugged performansını mutlaka izlemelisiniz. Ü- ÜNİVERSİTE: Fiona liseden sonra okula devam etmemiş, hiç üniversiteye gitmemiş. Zaten mezun olduktan 1 yıl kadar sonra da ilk albümünü çıkarmayı başarmış. V- VALENTINE: Lena Dunham’ın yazdığı ve oynadığı dizi Girls’deki birçok Fiona Apple göndermesinden biri de, Hannah’nın eski sevgilisi ve en iyi arkadaşının sevgili olduğunu öğrendiği anda çalan Valentine şarkısıydı. W- WHEN THE PAWN…: Fiona’nın ’99 çıkışlı 10 şarkılık albümü When The Pawn… içinde Paper Bag, I Know, Fast As You Can, Love Ridden gibi şaheserlerin bulunduğu bir kırık kalpleri onarma acil yardım kiti. Y-YEMEK YAPMAK: Fiona da karantinada bol bol yemek yapıyor mu bilmem ama normalde yemek yapmakla çok haşır neşir değil. En sevdiği şeyse zengin salata barlar. Z- ZACH GALIFIANAKIS: Zack, Fiona’ya Not About Love’ın klibinde epik bir performansla ona eşlik etmişti. Klibi Zach’in Los Angeles’taki evinde çeken ikili yakın arkadaşlar.
10
HABER
MAYIS 2020
'Türkiye'nin en az satan müzik dergisi' Laneth’in ilk sayısındaki baş yazı şöyle başlıyor: “Bu dergide asla Mötley Crüe, Guns N Roses gibi laga lugalar olmayacak.”
İ
stanbul’da bir avukatlık bürosunda iki genç adam fotokopi makinesinin başında çıkan kağıtları inceliyor. Tüm kağıtları özenle dizip birleştiriyorlar. Tam devam ediyorlar kağıtlar boş çıkmaya başlıyor, toner bitti! Laneth fanzininin 1991’deki ilk sayısının 35 adet olmasının sebebi de bu... O genç adamlar da Çağlan Tekil ve Hakan Savaşer. Tekil, Melis Danişmend’e verdiği röportajda “1 Mayıs 1991’de piyasaya çıktık, 28 Nisan’da Pangaltı İnci Sineması’nda Pentagram konseri vardı. Ön grup da Volvox. Öndeydim ve konser bittiği anda uzanıp sahneden setlist’i çekip almıştım. Dergiye de hangi şarkıları çaldıklarını yazdım. O gün dükkana girdiğimde bir kız elindeki dergiye bakarak, ‘Nasıl biliyorlar hangi şarkıları çaldığımızı?’ diye soruyordu. Şebnem Ferah’tı” diyor. Derginin okurları arasında Harun Tekin, Gökhan Özoğuz, Hakan Özoğuz gibi bugünün birçok önemli müzisyeni var. Makas, fotokopi ve daktiloyla yapılan ve müzik gazeteciliği adına önemli bir yayın olan Laneth’in ilk sayısını Çağlan Tekil tek başına, logo ve sayfa tasarımını Polat Bayraktarlar'ın desteğiyle yaptı. Devam eden sayılar sonrası dergiye Kerim Tunçay, Süreyya İzgi, Aysın Önen, Kanat Atkaya, Zeynep Akyol, Murat Adanç gibi birçok isim dahil oldu. Metal müzik sevenlerin değil okuyabileceği, dinleyebileceği plak/kaset bile pek yok. Laneth’in 35 kopyasını gören anında alıyor elbette. Sosyal medya yok, reklam yok. Kulaktan kulağa konuşmalarla ilgi de gün geçtikçe büyüyor. Okuru olunca üretmeye devam eden Tekil, “Çoğunluğu siyah fon ağırlıklı olan sayfaları bir süre sonra fotokopiciler basmak istemedi. Biz de dördüncü sayımızdan itibaren zorunlu olarak ofset baskıya geçtik” diyor. Dergide Glen Benton, Tom Araya, Death Project, Metalium ve Deathroom gibi isimlerin röportajları yayınlandı. Düşünün, 1994’te yayın hayatına son veren fanzinin 3 bin tekil satışı vardı. Her zaman konser kulislerinde ve yaş almış seyirciler arasında konuşularak genç metalcilerin de adını ezberlediği dergi, 2000’de özel bir seri olarak yayınlandı. Tekil, “2000’li yıllardaki dönüş, içimizdeki yazma ve paylaşma isteğine karşı koyamamamızla ilgiliydi. Her sayı fotokopi olarak çıktı ve sadece 100’er adet çoğaltıldı" diye anlatıyor. Ama bağımsız yayıncılık o kadar da kolay değil, bitirmek zorunda kaldı. Yine de yayıncılık hayatı hiçbir zaman bitmedi. Mottosunun “Okuyacak bir şey bulamıyorsak biz yapalım” olduğunu söyleyen Çağlan Tekil, Nonserviam, Blue Jean, Headbang gibi arşivlik yayınlar hazırladı. ‘LANETH’Lİ KONSERLER Laneth sadece bir yayın değil, bir organizasyona da dönüştü. Fanzin devam ederken Laneth’li Konserler adıyla, biri Harbiye Açıkhava’da olmak üzere tam üç de konser düzenlendi. O zamanda metal müzisyenler
için bulunmaz bir nimetti. Hatta o gün konserde çalınan şarkıların derlendiği çekme kasetler piyasada Laneth kaseti olarak satılıyordu. Derginin geri dönüşü kısa sürse de, konserlerin geri dönüşü ‘gürültülü’ ve yüksek oldu. Tekil, Laneth Bir Gece adıyla konserler düzenlemeye başladı. Konserlerin sonuncusu 1 Şubat’ta Zorlu PSM’de gerçekleşti. Sahnede oldschool punk içerikli bir setle Athena, Radical Noise ve Haossaa vardı. Hatta o gece Laneth’in yazar kadrosundan Kanat Atkaya gibi birkaç isim crowd surfing yaptı. Tekil’in vefatının ardından Gökhan Özoğuz “Bu kadar senelik birliktelik mükemmeldi. Beraber son konserimizi de iyi ki yaptık” dedi. Yılın ilk haftalarında bir etkinlikte karşılaşmış, Laneth’in yıldönümünde sohbet etmek niyetiyle sözleşmiştik. Nasip olmadı, kendisini kaybettik. Ancak onun bize bıraktığı üretme heyecanı bizim gibi bağımsız yayınlara cesaret vermeye devam ediyor. Bu düşünceyle fanzinin hikayesini kaleme aldık. Umarız, fanzinin bir derlemesi ya da dijital bir versiyonu hazırlanır.
19yıl
Fanzin, on dokuz yıl önce bu ay yayın hayatına başladı ve 3 yıl boyunca aktif olarak yayınlandı.
35
Laneth'in ilk sayısının yalnızca otuz beş kopyası var. Sebebiyse fotokopi makinesinin yetmeyen toneri...
Celal Köylü’nün katkılarıyla...
11
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
'Punk bitmedi, başka bir şeye dönüştü'
1993 Grubun kurulduğu yıl
Rashit
Zeynep BEŞERLER
İ
lk dönem Türk punk sahnesinin en üretken ve istikrarlı topluluklarından Rashit, Telaşa Mahal Yok albümüyle yeniden karşımızda. 1999’da çıkardıkları Telaşa Mahal Yok hem grubun hem de Türk punk müziğin ilk yasal albümü. 20’nci yılı şerefine ilk kez plak formatında Kod Müzik tarafından yayınlandı. Kartonetinde topluluğun daha önce su yüzüne çıkmamış fotoğrafları da yer alıyor. Koleksiyonluk ve yerli punk müziği keşfetmek isteyenler için kıymetli. Rashit uzun bir aradan sonra yeniden birleşmelerini konserlerle kutladı. Salgın sona ererse kutlamaya devam edecek. Ekiple yazıştık. ❏ İlk albümünüzü plak formatında yayımlama fikri nasıl doğdu ve gelişti? Albümün yapımcısı olan Kod Müzik, Telaşa Mahal Yok’un 20'nci yılında albümü remastered olarak plak formatında yeniden basmayı önerdi. Grup olarak uzun yıllardır pek görüşmüyorduk. O dönemde sevgili Çağlan Tekil’in Laneth konseri için tekrar bir araya geldiğimiz dönemdi ve teklif hepimizin hoşuna gitti kabul ettik. ❏ Plak şerefine özel etkinlikler yapacak mısınız? Aslında plak yayınlanmadan 5 reunion konseri verdik, zamanla 90’lı yıllardan bazı punk gruplarıyla bir reunion konseri gerçekleşecek. ❏ Geçen yıl sizi Nilüfer Festival’de izleme fırsatı bulmuştuk. Yaş ortalaması yüksek bir kitle sahnenizi izlemeye gelmişti, müziğinizi duyan gençler merakla koşturarak gelmiş, sizi sevmişti. Shazam’layanları gördük. Genç dinleyicilerle bağınız nasıl? 30 sene önce bu müziği yapmaya başladık,
internetin ve sosyal medyanın olmadığı bir dönemdi, toplumsal olarak kabul görecek bir müzik değildi. Çok fazla dinleyicisi de yoktu. Söyleyecek sözlerimiz vardı ve gençtik. Punk müziğinin kabul görmesi ancak 2000’li yılları buldu diyebilirim. Sonraki kuşaklardan zamanında yaptığımız albümlere ve şarkılara ilgi olması, sahne aldığımız konser ve festivallerde çok genç kitlelerle buluşuyor olmamız gerçekten büyük mutluluk. ❏ İstanbul Comics & Art Festival’de çocuklar var diye Dinozor parçanızı söylemediniz. Bu yaş almakla ilgili mi? Yanılıyorsun, kapanışta çaldık. ❏ Kaçırdığımıza üzüldüm. Türk punk müziğin üretken olmamasını neye bağlıyorsunuz? Dünyadaki kaotik durumundan dolayı sıradaki müzik çağının punk olacağı söyleniyor. Siz ne dersiniz? Üretken olmadığını düşünmüyorum. Halihazırda Rashit öncesi dönemde ve sonrasında birçok grup vardı ve çok sayıda kayıt bıraktılar arkalarında. Punk bitmedi, başka şeylere dönüştü. Postpunk, hardcore, riot girl, grunge, electroclash’e kadar birçok müzik türüne ilhamı punk verdi. Bu yüzden de misyonunu tamamladı ve daha başka şeylere evrildi. Artık onu hayatın her alanında görebilmeniz mümkün. Fotokopi punk fanzinleri belki artık eskisi kadar çok değil ama internete ve sosyal 1999 medyaya bakınca artık her Telaşa Mahal Yok yerde ardında bıraktığı etkileri
görebiliyorsunuz. Sadece tutucu bir şekilde geçmişin aynısını aramamaya gayret etmek gerek. Her şey değişiyor ve evriliyor. Punk en baştan beri klişe olmaya karşıydı, yerinde saymaya bir tepki olarak çıkmıştı. ❏ Fanzinler, kasetler gitti hatta döneminizdeki Akmar Pasajı ruhunu kaybetti. 1993’teki Rashit’le bugünkü Rashit’te değişmeyen şeyler neler? Dediğim gibi, medyalar değişse de gençlerin içindeki asi ruh değişmiyor. Dijital çağda hâlâ karşı koyuşu hissedebiliyorsunuz. Bu duygu insan doğasından asla kaybolmaz, onu kazıyamazsınız. Ama yaşantılar ve şartlar değişir ve dönüşür, buna da karşı koyamazsınız. ❏ Bir dinleyiciniz Ekşi’den yazmış. Biz de soralım istedik: “Grubun yaptığı bir sürü güzel şarkının Dinozor’la sadece 'taşağa' indirgeniyor olması üzücü. Grup üyeleri de baymış mıdır bu dinozor taşağı popülaritesinden?” O şarkı bize bile ait değil. Bülent Üstün’e ait bir punk klasiği. Sayısız yerli punk grubu konserlerinde çaldı bugüne kadar ve gerçekten iyi bir shockrock şarkısı. ❏ Rashit’in bir belgeseli ya da kitabı olamaz mı? Elinizde kapsamlı bir arşiv var mı? Belgesel ya da kitap başkalarının düşünmesi gereken bir şey müzik grubu müzik üretmeli bunu belgelemek bizim dışımızda bir durum. ❏ Dünyada özellikle İngiltere’de kasete dönüş var. Siz düşünür müsünüz? Yeni yayınlayacağımız albüm hem dijital hem de her türlü fiziki formatta olacak...
12
ALBÜM AJANDA
MAYIS 2020
KARTONET #1 40 YILLIK ŞARKILAR KOLEKTİF Müzikal yolculuğuna 80’li yıllarda başlayan Ezginin Günlüğü, güçlü şarkı sözleri ve müzikal çeşitliliğiyle dinleyicisiyle organik bir bağ kurmuş, Türkiye’nin kült gruplarından biri. Dinleyicilerinde iz bırakan şarkıları bu kez 20 sanatçı yorumluyor. Albümde yer alan isimler arasında Bora Duran, Can Bonomo, Can Kazaz, Canozan, Cihan Mürtezaoğlu, Dilhan Şeşen, Dolu Kadehi Ters Tut, Eda Baba, Fikri Karayel, Gripin, Harun Tekin, Karsu, Melek Mosso, Melike Şahin, Nilipek., Ömer Yener, Pinhani, Rubato, Sedef Sebüktekin ve Zeynep Bastık var. Mayıs’ta çıkacak albümünün ilk teklisi Duvar geçen ay yayınlandı.
Song For Our Daughter Laura Marling Folk rock Chrysalis Records 10 parça, 36’
Dudak Payı İrem Derici Pop DMC 1 parça, 2’44’’
Matrix (Red) Aspova Rap Masta Jam Music 10 parça, 33’
KARTONET #2
I’m Your Empress Of Empress Of Electropop Terrible Recrods 12 parça, 33’
The New Abnormal The Strokes Indie rock RCA Records 9 parça, 45’
JENKER’S DELIGHT GODBUD İstanbullu doom, stoner üçlüsü GodBud’ın yeni single’ı Jenker’s Delight, Bandcamp üzerinden yayınlandı. 2018‘de Kadıköy’de kurulan; davulda E.S. (Humbaba), bas gitarda K.Ç. (Humbaba) ve gitarda Ö.A. (Serf)’ten oluşan topluluğun teklileri oldukça güçlü. Tantana Stüdyoları’nda kaydedilen parçanın artwork’lerini Kadir Kayserilioğlu üstlendi. Sözler İngilizce ve sert. Bir bölümü şöyle: “Breathing noxious gas, made with my ass / Booze, junk and haze can’t beat the ace...”
Neon Future IV Steve Aoki Electro house 27 parça, 92’ Ultra Records
Fetch the Bolt Cutters Fiona Apple Art pop Epic Records 13 parça, 51’
Heaven To A Tortured Mind Yves Tumor Neo-psychedelia Warp Records 12 parça, 36’
13
ALBÜM AJANDA
MAYIS 2020
KARTONET #3 DUALİTE EKİN BERİL Sosyal medya videolarıyla geniş kitlelere ulaşan Ekin Beril, Türkiye’de evinde müzik yaparak paylaşan birçok sanatçıya öncü oldu. Dualite albümündeki tüm şarkıların söz ve bestesi Ekin Beril’e aitken, albümün prodüksiyonunu Caner Anar ve Ekin Beril birlikte gerçekleştirdiler. Ekin Beril albümün hikayesini “Bu albüm ‘dualite’ evrenindeki gerçekliği sorgulamak için çıkılan zihinsel bir yolculuğu anlatıyor. Bundan 6 milyon yıl önce çok uzak bir galakside; uzayın en dibinde yaşayan kahramanımız, kendine gerçeklik hakkında birtakım sorular soruyor ve her soru onu ve bilincini değiştirmeye başlıyor” diyerek anlatıyor.
SAWAYAMA Rina Sawayama R&B Dirty Hit 13 parça, 43’
Pray for Paris Westside Gunn Rap Griselda Records 13 parça, 41’
Uyandım Yoksun Çiğdem Erken Soul Ada Müzik 9 parça, 36’
WOMB Purity Ring Electropop 4AD Ltd 10 parça, 36’
Take Yourself Home Troye Sivan Dance-pop Universal Music 1 parça, 4’9’’
Southside Sam Hunt Counrty pop UMG Recordings 12 parça, 39’
Ben İnanmam YaDa Rock Garaj 1 parça, 2’43’’
Sardunya Gökçe Güzel Pop GTR Müzik 1 parça, 2’ 13’’
KARTONET #4
SUDA BALIK OYNUYOR SHANTEL Müzisyen ve yapımcı Shantel, Cümbüş Cemaat ile birlikte kaydettiği yeni EP’si Suda Balık Oynuyor ile bir kez daha karşımızda. Gloss Müzik etiketiyle yayınlanan EP’de Suda Balık Oynuyor, Atım Araptır Benim ve Karakolda Ayna Var şarkılarının yeni düzenlemeleri var. Müzisyen albümünü “Bir çeşit kültürler diyaloğu” olarak yorumluyor. EP’si tüm dijital platformlardan dinlenebiliyor. Shantel’in imza altyapılarını hemen tanıyacaksınız.
14
VİTRİN
MAYIS 2020
W
I
S
H L
Micro X Scooter BMW 2.100 TL
M-Audio Air 192 14 ses kartı 2781 TL
Schreibwelt keçeli kalem 13 TL
I
Behringer U-Phoria Studio kayıt paketi - 1.128 TL
Tchibo elektronik dart 400 TL
Case 4u Bobo VR Z4 3D sanal gerçeklik gözlüğü - 285 TL
S
T
Akai MPKMINI 2, müzik prodüksiyonu klavye kontrol cihazı - 1.157 TL
iPad Pro 11 inç ekran 6.399 TL
JBL T220TWS kablosuz kulak içi kulaklık - 899 TL
Queen Teachat Black çay seti 599 TL
Elvis Presley maskesi, Etsy 76 TL
Ravensburger Harry Potter 1000 parça puzzle - 99 TL
Nintendo Switch Lite konsol - 2.499 TL
15
LİSTE
MAYIS 2020
ARŞİVLENMESİ GEREKEN 10 DOĞAÇLAMA KAYIT
TOP 10
Damla KAAN
1
Bob Dylan and the Band - The Complete Basement Tapes (1967)
Garry Freeman, 768 sayfalık Bootleg Guide kitabının 48 sayfasını Bob Dylan’a ayırdı, şaşırılacak bir şey yok. Evinde birçok doğaçlama performans kayıtlar yapan Bob Dylan and the Band, hem sert hem de akıcı bir şey yarattı, müzisyenlere ilham oldu. I’m Your Teenage Prayer ve Tears of Rage bu kayıtların en beğenilen parçaları arasında. The Basement Tapes, 1975’te LP olarak yayınlandı. 2014’teyse Columbia/ Legacy tarafından “Her şey bodrum katında kaydedildi” notuyla tekrar yayınlandı.
5
Prince - The Black Album (1987)
1987’de Prince sevenleri için bir Noel sürprizi yapmak istemişti ve doğaçlama kayıtlardan hazırladığı The Black Album’ü sundu. Siyah kapaklı albüme dair herhangi bir tanıtım yapılmadı. 8 parçalık albümde bir mesaj vardı: “Welcome to Fuck Bible.” Aşırı dozdaki uyuşturucu yüzünden bir inanç krizi yaşadığı iddia edilen müzisyen röportajda “Aniden herkesin ölebileceğini fark etmiştim. Ve geriye bıraktığımız son şeyle anılacaktık. Bunun kızgın bir şey olmasını istemedim” dedi. Warner Bros. da 500 bin kopyayı toplattı. Ancak albüm o kadar popüler oldu ki 1994'te sınırlı sayıda tekrar yayınlandı.
2
The Beatles - The Get Back Journals I & II (1969)
The White Album sonrası birleşmeye çalışan grup, aralıksız prova yapmaya başladı ve rock müzikle ilgili her şeyi denediler. Ortaya sıkı şeyler çıktı, McCartney’in Get Back parçası gibi… Grup elemanlarının arasındaki gerginliğe rağmen tüm provalar kaydedildi. John Lennon 1971’de Rolling Stone’a verdiği röportajda “Daha boktan halimizin ortaya çıkmasının iyi olacağını düşünmüştüm çünkü Beatles’ı, efsaneyi yerle bir edecekti” dedi.
6
Elvis Presley, Elvis’s Greatest Shit!! (1982)
Plak şirketi RCA’nın düzenlemeleri sayesinde ortaya çıktı. Bu set albümde 1976’da Elvis’in evi Graceland’de yapılan Jungle Room doğaçlama kayıtları ve bu kayıtlara misafir olan diğer sanatçıların performansları bulunuyor. Albümde Elvis’e ait film müzikleri, onun en kötü parçaları olarak görülen Yoga Is As Yoga Does, Queenie Wahine’s Papaya, Do the Clam’ın yanı sıra Elvis’in efsanevi parçaları da yer alıyor. Set 2016’de Way Down In The Jungle Room adıyla tekrar piyasaya sürüldü.
3
The Rolling Stones - Live’r Than You’ll Ever Be (1969)
Led Zeppelin - Studio Daze (1990)
Bir radyoda yapılan ilk profesyonel rock müzik performansı Live’r Than You’ll Ever Be. Canlı konserin kaydı 1 ay sonra piyasaya sürüldü. O kadar beğenildi ki Rolling Stone dergisinden Greil Marcus, “Bu albümün yok edilmesi için, grubun şu ana kadar ki albümlerinden çok daha iyi bir albüm yapması gerek” yazdı.
4
80’lerin sonunda kaydedilmiş ama piyasaya çıkmamış olan kayıtlar Jimmy Page’in kişisel arşivinden piyasaya sürüldü. 1970-1978 yılları arasından yaptıklar kayıtlarından oluşan Studio Daze, dinleyenler tarafından çok sevildi. Bu kayıtların içinde grubun sevilen parçaları Since I’ve Been Loving You, No Quarter ve All My Love.
8
7
The Jimi Hendrix Experience - Live at Berkeley (1970)
9
Jungle Brothers - Crazy Wisdom Masters (1993)
Hendrix’in ölümünden dört aydan daha kısa bir süre varken gerçekleştirdiği Berkeley Toplum Merkezi performansları dinleyenlerin favorisi. Bir belgesel için çekildiğinden, yüksek kalitedeydi ses kayıtları. Yükselten bir albüm, arşilenmeli.
Joy Division - Peel Sessions (1979)
Manchester’ın en tutkulu postpunk grubu Joy Division. Ekibin 1979’de yıl sonu ve başında BBC Radio 1 efsanesi John Peel’in şovu için 31 Ocak ve 26 Kasım 1979’da sekiz şarkı hazırlandı. Bu kayıtlar Peel Sessions olarak albümleştirildi, defalarca korsan olarak da çoğaltılıp satıldı.
Zor zamanları atlatma çabasındaydı grup. Bill Laswell tarafından ortaklaşa üretilen Crazy Wisdom Masters, grubun önceki çalışmalarını örnek oluşturması amacıyla bir araya getirildi. Ancak hem grup hem plak şirketi sonuçtan hiç memnun değildi. Grup elemanlarından Mike verdiği bir röportajda “Yaptığımız miksler arasından en iyi birkaçı kayboldu. Kaç aylık çalışma boşa gitti” dedi. Birkaç yıl sonra albümün yeni bir adı vardı: J. Beez wit the Remedy. Albümün tamamen değişmiş ve Laswell’in miksleri albümden çıkarıldı. 6 sene sonra Brooklyn’s Wordsound plak şirketinden The Payback albümü çıktı ve albüm Crazy Wisdom Masters’a ithaf edildi.
10
Beat the Boots! - Frank Zappa (1991)
Frank Zappa’nın canlı konser kayıtlarından oluşan bir koleksiyon. Zappa hayranlarının yasadışı kayıt satın almalarını caydırma amacıyla Rhino Entertainment tarafından piyasaya sürüldü. 15 yıllık süreyi kapsayan performanslar var.
16 ‘Gerçek müzikseverler azalıyor’
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
Çağatay YILMAZ
H
araketli, dramatik, özgün... Her dinleyene başka hisler uyandırıyor Konoba, amacı da bu. Uzun süredir de R.O ile turnede. Raphael Esterhazy ve Oliver Rugi’nin Konoba ve R.O projelerinin 2017’de bir araya gelmesiyle ortaya çıktı R.O x Konoba. İlk teklileri On Our Knees'le playlist'lere girdiler. Üretmeye, yan projeler yapmaya devam ediyorlar. Elektro-pop, downtempo ve melodik trap türleri arasında gezinen sound’ların uzun bir aradan sonra Konoba’yı tekrar dinlemenin heyecanını yaşıyorduk ama salgın nedeniyle iptal oldu. Konser haberini duyar duymaz röportaj yapmıştık, müziğini canlı dinleyemesek de Esterhazy ile sohbet etmek oldukça keyifliydi. ❏ On Our Knees’de “Tek umudumuz sevmek” diyorsunuz. Bu sizin için ne demek? Ayrıca, bu sözleri yazalı biraz zaman oldu. Fikriniz değişti mi? Aslında tam söz şöyle: “Tek umudumuz kendimiz ve yapmak istediğimiz şeyi sevmek...” Tüm insanlar giderek doğalarından uzaklaşıyor. Eskiden yaptığımız işlerle topluma fayda sağlardık. Şimdi yalnızca para için çalışıyoruz, genellikle hoşlanmadığımız işler yapıyoruz. Bu sözlerde de “Kendinizi dinleyin, kimsiniz ve gerçekten hayatınızı nasıl geçirmek istediğinizi sorgulayın” demek istemiştim. Kesinlikle fikrim değişmedi. ❏ Yeni sesleri seyahat ederek, doğru yerde olmaya çalışarak aradığınızı okudum. Doğru mu? Favori bir sesiniz var mı? Evet, Oliver (R.O) da ben de dolaşarak ilham aramayı seviyoruz. Evin çevresinde bile olabilir! Bazen bir sokak müzisyeni, bit pazarının sesleri… Kulaklarımızı açık tutuyor, ilginç olabilecek her sesi kaydediyoruz. Beğendiklerimizi kullanıyoruz. Sokaktan sesler ekleyince tamamen özgün ve katmanlı oluyor. Aslında şu an Sounds of Istanbul projesi için çalışıyorum. Fikir şu, şehirde bir hafta zaman geçirip tüm tarihi ve kültürü tanımaya çalışmak. Müzik, dans, yemek, insanlar… Her şeyi de kaydedip şehrin zenginliğini yansıtan güzel bir parça ve klip olsun istiyorum. Bu yıl tamamlarım umarım. Katılmak isteyen olursa bana sosyal medyadan ulaşmak için çekinmesin! ❏ 10 sayısı size ne ifade ediyor? Dürüst olmak gerekirse, büyük bir anlamı yok. Albümü yolda yapmaya karar verdik, gezdiğimiz her ülkede her ay bir parça
yapalım istedik. Bir yılda 12 olacaktı ama yeterli zaman ve bütçe olmayınca 10 tane yapmaya karar verdik. Güzel, havalı bir sayı! ❏ R.O’yla uzun süre yoldaydınız. Nasıldı, sizi nasıl etkiledi? Yolculuğumuz iki aşamalıydı. Önce 10’u yaptık, dediğim gibi 10 ayda 10 ülkede 10 parça. Bu aşamada yalnızca ikimizdik. Avrupa’da minivanla gezdik, Avustralya’dan Georgia’ya uçtuk… Yanımızda iki kişi daha olsa daha iyi olabilirdi aslında. Fotoğraf ve video çekmek için biri, bütçe ve lojistiği ayarlamak için de bir kişi daha. Ama iki kişinin daha 10 ay boyunca masraflarını karşılamak çok zor, bağımsız müzisyenler olarak bizim için mümkün değil. İkinci aşamada asıl turne başladı, orada tüm ekip geldi. ❏ Dinleyicilerin keşfetme alışkanlıkları değişiyor, örneğin Cdbaby sanatçılarını duyurmak için bir süredir TikTok’u kullanıyor. Ancak bu, dinleyicilerin müzisyenleri keşfetmek için en fazla 15 saniye vakit ayıracağı anlamına da geliyor. Sizce bu müzisyenleri nasıl etkiliyor? Yeni trendleri yakalamak çok zor. Açıkçası projelerimizden dolayı son iki yıldır çok çalışıyoruz ve yeni platformlara bir şey üretmek için vaktimiz olmadı. Her halükârda gerçek sanat eserleri üretmeyi tercih ediyoruz, gerçek müzikseverlere güçlü duygular yansıtabilecek eserler. Ama gerçek müzikseverler azalıyor,
Konoba
dikkat süremiz de giderek kısaltıyor. 15 saniyeden fazla sürünce sonrakine geçiyorsunuz, yarım saatte 100 farklı içerik izleyebiliyorsunuz. Diğer yandan çok kısa içerikler üretmek de eğlenceli olabilir. Yakında deneyebilirim! ❏ Bazı müzik türleri coğrafi yerlerle anılıyor, örneğin Britpop veya East-Coast hip-hop gibi. Sizce Belçika’nın ya da Türkiye’nin böyle bir türü var mı? Böyle küçük dokunuşlar kayboluyor gibi hissediyorum. Önceden belli bir noktada müzik yapan gruplar birbirini etkiliyordu, oraya özgü tarzlar oluşuyordu. Popülerleşmezse de dünyada duyulmuyordu. Ama şimdi herkes birbirine bağlı, örneğin bir rapçi yeni bir şey denerse hemen sonraki gün her yerden başkaları taklit ediyor. Bir açıdan iyi, kolayca yeni ilhamlar bulabiliyoruz. Ama diğer yandan kötü, giderek tektipleşiyoruz. Her yerde aynı yemek yeniyor, aynı şarkılar dinleniyor, aynı kıyafetler giyiliyor… Bahsettiğim Sounds Of projesine de bu nedenle başladım, dünyanın farklı yerlerine gidip kültürlerinden bir parçayı öne çıkarmak istedim. ❏ Daha önce Türk seyirciyle tanıştınız. Nasıldı, nasıl hissettirdi? İstanbul’a bir kere geldik ve çok sevdik. Görece küçük bir konserdi ama atmosferi inanılmazdı. İnsanlar çok hevesli ve pozitif, konserden sonra da dinleyicilerle çok vakit geçirdik. Tekrar gelmek için heyecanlıyız! ❏ Türkiye’de daha çok vakit geçirmek, belki yerel bir enstrüman öğrenmek istediğinizi söylemiştiniz. Fırsatınız oldu mu? Henüz olmadı, ama Sounds Of projesiyle gelebilirsem şehri iyice keşfedebilecek zamanım olacak. Yeni maceralar arıyorum, belki Belçika’dan uzağa taşınıp 1-2 yıl yaşayabilirim. Neresi olur henüz bilmiyorum ama Türkiye çok olası gözüküyor. ❏ Sırada ne var? Her zaman yeni projeler! Yeni solo albüme başladım, güzel gidiyor.
Esterhazy karantina günlerinde sevdiği parçaların akustik cover’larını Insgram hesabı üzerinden yayınlıyor. Bunu bir çeşit ‘challenge’a dönüştürdü ve her gün bir parça yayınlayacağını duyurdu.
RÖPORTAJ
17
MAYIS 2020
‘Müziğimi tek bir vokale hapsetmek istemem’
Ece ULUSUM
Ş
arkı yazarı ve yapımcı Guillaume de Kadebostany’i sosyal medyada lahmacun yerken görüyorum ya da Eskişehir futbol takımının antrenmanlarında... ‘Bizden biri’ klişe sözü buraya layık. Geçen ay DRAMA Act 1’ı yayımladı. Karantina günlerinde evindeki stüdyosundaki remiksleri için çalışıyor. Geçen ay turneye de çıkacak, İstanbul’da konser verecekti ama malum salgın... Kadebostany ile yeni şarkılarını ve vokal değiştirme alışkanlığını konuştuk. ❏ DRAMA Act 1, Nisan’da çıktı. Nasıl bir hikayesi var? Sound’unu nasıl bir yol izledi? Şarkılar biraz daha duygusal, içe dönük sanki. Geçen yaz İbiza’da DJ’lik yaptım. Oradaki üç gün boyunca Kadebostany’in yeni dönemini, DRAMA’yı tasarladım. Ayrıca diğer albümlerden sonra kendimi yeniden keşfetmek istedim. Kadebostany Cumhuriyeti’nin mirasını da kullanıyorum tabii. Görsel açıdan The Holy Mountain filminden çok etkilendim ama daha doğaçlama bir şey oldu. Sonuçta diğer albümlerin aksine üç yıl yerine üç ay sürdü. (Gülüyor) Yaratıcılığımın temeline inmek istedim. ❏ Take It Away From Me’de Türkiye’nin aşina olduğu sesler var. Müziğin altyapısını hazırlarken nelerden etkilendiniz? Evet, Türkiye’yi seviyorum ve orada biraz da vakit geçirdim. Dolayısıyla müziğimde Türk öğeleri duymak çok normal. Şarkılarda günlük yaşantımdan etkileniyorum. Bu albüm için de İsviçre’deki stüdyoya birçok sanatçı davet ettim. Sosyal deney gibi bir şey oldu yani! Tanımadığınız insanları evinize davet edip 3-4 gün boyunca birlikte ürettiğinizi düşünün. Sıra dışı yollardan sihirli bir şey üretmeye çalıştım. ❏ Bu dört parçanın remiksi gelir mi? Evet, farklı sanatçılar
üzerinde çalışıyor. Remiksler müziğimi farklı türden dinleyicilere ulaştırdığı için kıymetli. Kadebostany Cumhuriyeti’ni yayan her şey çok önemli! ❏ Dört farklı vokalle çalışma kararınızın altında ne var? Her zaman farklı vokallerle çalışıyorum, 10 yıl önceki hedefim de buydu. Yıllar boyu yaptıkça, dinleyen insanlara da mantıklı gözükmeye başlıyor. Yani, her türden müziği seviyorum ve kendi müziğimi tek bir vokal ve tarza hapsetmek istemem. Bu albümdeki dört vokal de birbirinden farklı. Özgünlük ve farklı duyguları yansıttıkları için seçtim onları. ❏ Amina Cadelli’nin gidişi bir şeyleri etkilemedi mi? Pek etkilemedi, dediğim gibi farklı vokallerle çalışmaya alışkınım. O artık Kadebostany Cumhuriyeti tarihinin bir parçası. ❏ Hayali bir ülkeniz var. Virüs oraya da bulaştı mı? Sizi olanlar etkiliyor mu? Elbette etkiliyor. Albüm turnesi ertelendi… Ama dürüst olmak gerekirse günlük hayatım pek değişmedi. Turnede değilsem tüm zamanım evdeki stüdyoda geçiyor çünkü. ❏ Araştırmanın ve keşfetmenin öneminden
hep bahsediyorsunuz, günümüzde de ana kaynak internet. Bizce bu ironik olarak farklı kaynakları kaçırmaya neden oluyor, çoğu şey kopyala-yapıştırla üretiliyor. Ne dersiniz, sizin keşif yönteminiz ne? Dünyada neler oluyor farkındayım ama bir de yaratmak istediğim şeye dair hayallerim var. Sanatçıları diğer insanlardan ayıran da bu. Her şeyi farklı görüyorum ve başka insanların fark etmeyeceği şeylerden bile ilham alabiliyorum. Sonra da bunlar müziğe dönüşüyor. ❏ Türkiye ile bağınızdan söz ettik, hatta son geldiğinizde Eskişehirspor şarkınızı kullandı ve takımın formasıyla fotoğraflarınız da vardı. Türkiye’de size gösterilen bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Bu ilginin çok saf bir tarafı var. Şarkımı stadyum marşı olarak kullandılar, karşılıklı olarak derin bir saygı duyuyoruz. Sporla çok alakam yok ama felsefelerini beğeniyorum. Bir de, bir biçimde hayat biçimimiz ve değerlerimiz benziyor. Müzik sayesinde böyle şeylerin olmasından gurur duyuyorum. Beni bir konser için davet ettiler, hatta antrenmanlara bile katıldım. Bana aile gibi davrandılar. Sonuçta, en önemlisi de bu.
4
DRAMA Act 1’de dört farklı vokalle çalıştı: Irina Rimes, KAZKA, Fang The Great ve Celia.
2020 DRAMA Act. 1
Müzisyen kendi kurduğu dünyaya Kadebostany Cumhuriyeti diyor ve kendini o cumhuriyetin başkanı ilan etti. Ayrıca “Müziklerimi seven herkes bu cumhuriyetin vatandaşıdır” diyor.
Kadebostany
18
MAYIS 2020
RÖPORTAJ
‘Karamsar göründüysem kusura bakmayın’
Ece ULUSUM
1
992 doğumlu Jesper Munk, artık pek rastlanmayan çekirdekten yetişmiş blues müzisyeni ekolünün genç temsilcilerinden. Lise yıllarından beri müzik yapıyor, sokak müzisyenliğinden sahnelere uzanan bir yolculuğu var. Müziğinde de, cümlelerinde de yaşanmışlıklardan beslenen bir müzisyen olduğu hissediliyor. Türkiye’yle de ilginç bir bağı olduğunu öğrendik, belki karantinadan sonraki festivallerde buralarda bir sahnede görme imkanımız olur kim bilir? Şimdilik, sohbetimizle yetinebiliriz. ❏ Karantina nasıl gidiyor? Şu ana kadar çok şanslıydım. İşler zorlaşmaya başladığı anda devlet yardımı aldım. Ne yapacağımı çözene kadar ayakta durmamı sağlıyor. Bir de hazırdaki tüm merch ürünleri toplayım bandcamp’ten satışa çıkardım. Bandcamp’i duymadıysanız, sanatçıları dinleyicilerle buluşturan platformlardan biri… Sorunla başa çıkabiliyorum yani. Çok daha ciddi etkilenen arkadaşlarım var. Duygusal açıdan daha fazla yük hissediyorum, belirsizlik yorucu. Bir açıdan beni daha yaratıcı yapıyor ama. Bir de, normalden fazla içmeye başladım sanırım.
‘HER ŞEY BİR BİÇİMDE POLİTİK’
❏ Salgın müzisyenleri nasıl etkiliyor, neler olur sizce? Mesleğiniz müzisyenlik olunca hiçbir zaman kendinizi finansal olarak güvende hissedemiyorsunuz. İşin doğasında var. Şimdiki gibi belirsiz zamanlarda daha çok ortaya çıkıyor tabii ki. Yalnızca albümlerimizi satarak geçinememiz çok üzücü. Salgın yüzünden konserler iptal, ne zaman sahnelere dönebileceğimiz de belli değil. Dijital platformların ne kadar önemli hale geldiğini, vahşi kapitalistleşmenin içinde sanatçı kalmanın ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Yani şöyle, eğer ‘güzel’seniz, Instagram’da gözükmeyi seviyorsanız bir sorun yok. Konuyu biraz dağıttım ama her şey bir biçimde politik ve felsefi bir noktaya bağlanıyor. Müziğe asıl katkıyı yapan ‘hayalperest’lerin kaybolmasından korkuyorum. Endüstrileşen müziğe karşı asıl ihtiyacımız olan müzisyenlerden
Jesper Munk
bahsediyorum. Bu sanatçılar için para kazanmak zaten zordu, şimdi neredeyse imkansız. Karamsar göründüysem kusura bakmayın, çocuklarımızın ‘spor yaparken dinlenecek müzikler’ yerine bir kültürden süzülmüş parçalar dinleyeceğine eminim. Aslında bir gazeteci olarak hislerimi anlarsınız sanırım, sizin meslekte de de benzer şeyler oluyor. ❏ Uzun süredir albüm yayınlamıyorsunuz. Uzun aralar vermek bir tercih mi? Doğru, pek aceleci davranmıyorum. Hiçbir zaman hızlı üreten biri olmadım. Müziğe yeni başlarken pek düşünmeden parçalarımı yayınlıyordum. Biraz ilgi ve şöhretin benim gibi ayarsız birini nasıl bir moda soktuğunu gördüm, bir de yayınladığın bir parçayı geri alamıyorsun… ❏ Unutulma kaygınız oluyor mu? Uzun süre yeni bir şey yapmayınca birilerini kaybettiğim kesin. Ama hiç bırakmayan bir kitle var, asıl bunu seviyorum. Üstelik farklı şeyler deneyen biriyim, en sevilen parçaları birçok konserde çalmadım bile. Sizi gerçekten seven, kendi istedikleri yerine çaldıklarınızı dinleyen bir kitle en kıymetli şey. ❏ Bağımsız bir müzisyen olmanın avantajları hep konuşulur ama dezavantajlı yönleri var mı sizce? Daha çok sorumluluk, daha çok iş, tüm yaratıcılığın sizden çıkması gerekiyor. Sorumluluk almaya ne kadar hazır olduğunuzla alakalı. Disiplinli misiniz, psikolojiniz zorluklara hazır mı… Ben planlamayı pek beceremiyorum mesela. O nedenle bir menajerim var, bazen kıçıma bir tekme atması gerekiyor. ❏ Babanız ve grubu Cat Sun Flower sizi etkiledi mi? Ailem dine önem vermiyordu. Vaftiz edilmedim, hiçbir ibadethaneye de gitmedik ama babam sayesinde evimizde müzik kutsal bir şeydi. Yanlış anlamayın, hiçbir dine düşman değillerdi ama ailemizde ‘din’ gibi davranılan tek şey müzikti. Küçükken babamın konserlerine de katıldım, iyi müziğin insanları nasıl etkilediğini gördüm. Cat Sun Flower’ın tüm üyeleri de ailemizin bir parçası gibi, hepsinden bir şeyler öğrendim.
KARANTİNA TAVSİYELERİ ❏ Müzik: Onyx Collective, Duendita, RAS, Strongboi, Mocky, Olmo & Mathilda. ❏ Kitap: The Wisdom Of Insecurity by Alan Watts; A Broken Hallelujah by Liel Leibovitz; The Attention Revolution by B. Alan Wallace.
19
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Küçük şeylerin değerini öğrendik’
T
‘Bir grupla olmayı gerçekten çok özledİm’ ❏ Müziğe bir grupla başladınız. Bir süredir kendi adınızla devam ediyorsunuz. Bu neleri değiştirdi? Grupta olmayı özlediniz mi? Bir grupla olmayı gerçekten özledim. Gruptan ayrılınca bir anda yaratıcılığı parlayan insanlara hiç inanmadım zaten, tüm sorumluluğun bende olması da pek hoş değil. Geçen yıl evlendim ve eşim Madeleine’le bir grup kurdum. Adı Public Display of Affection, grupta ayrıca Lewis LLoyd ve Anton Remy de var. Gitar çaldığım başka gruplar da var. Yani etrafımda başkalarıyla müzik yapmayı tercih ediyorum. ❏ Müziğinizde deneyler yapmayı sevdiğinizi hep söylüyorsunuz. Son olarak ne denediniz? Denemek istediğiniz yeni bir şey var mı? P.D.O.A’nın müziği, devam eden bir deney diyebilirim. Son ‘deneysel’ performansım da bir Japon sahnesindeydi. Gitar, bir sürü efekt ve abartılı hareketler kullandım. Yeni önerileri olan varsa yazabilir, denerim. ❏ Canlı yayınlarla dinleyicinizle buluşuyorsunuz, nasıl gidiyor? Dinleyiciyi tembelleştirdiği eleştrilerine katılır mısınız? İnsanlar zaten tembel, bir de böyle olunca saygılı davranmak zorunda kalıyorlar. Yine de hiçbir şey canlı bir konser ortamının yerini tutamaz. ❏ Sizin için sırada ne var? Yazmak, düşünmek, nefes almak, yapmak. ❏ Türkiye’ye gelmeyi düşünüyor musunuz? Burada bir konseriniz olsa nasıl bir playlist olurdu? Şu an plan yapmak mümkün değil ama İstanbul ya da Ankara’da çalmak hoş olabilirdi. Türkiye’ye uzun süredir uğramadım, yüzmeyi öğrendiğim yer orası! Ülkenizde olanları görünce, Bob Dylan, The Clash falan çalardım sanırım. Dürüst olmak gerekirse listeyi konserden yarım saat önce yapıyorum, o yüzden tam olarak bilemiyorum.
el-Aviv merkezli pop folk grubu Lola Marsh, yeni albümleri Someday Maybe Tomorrow’u yayınladı. Turne programlarını hazırladılar, elbette ilk konserlerini verdiği Türkiye’ye de gelecekler. Henüz bir iptal söz konusu değil, umarız Eylül’de onları canlı dinleyebiliriz. İkiliden Gil Landau ile sohbet ettik. ❏ Karantina nasıl gidiyor? Başta biraz garipti. Kimseyi görememek, bütün konserlerin iptal edilmesi… Kimsenin bilmediği bir hastalık, belirsizlik korkutucu. Hâlâ öyle ama olumlu düşünmeye çalışıyorum. Yeni parçalar yazıyor, ailem ve arkadaşlarımla iletişimde kalmaya çalışıyorum. Küçük şeylerin değerini öğrendik, bir kafede oturmak ya da sahnede olmak… Turneleri çok özledim. ❏ Virüsün müzisyenlere etkisi nasıl? Etkisi çok büyük. Benim için de, dünyadaki hemen her müzisyen gibi en büyük gelir kaynağı konserlerdi. Normale dönmek zaman alacak gibi gözüküyor. Bu durum ortaya çıktığında büyük bir turnenin ortasındaydık, her şeyi iptal etmek gerekti. Maalesef gelecek şu an çok belirsiz. ❏ Yeni albümünüzün adı Someday Maybe Tomorrow. Neden? Plansızlık ya da kaderciliğe bir vurgu mu bu? Birkaç sene önce yazdığımız bir şarkının adı. Kayıt bittikten sonra albümün adını ne yapsak diye düşünürken aklımıza geldi. Çok doğru hissettirdi. Yeni James Bond filminin adı gibi ama indie versiyonu! (Gülüyor) Bir gün! Yarın! Ama belki! ❏ Albümün kapağının hikayesini de merak ediyoruz. Albüm kapaklarınızı yolculuk anlarından kurguluyorsunuz. Bir de, siz iki kapakta da direksiyondasınız. Kapağı Yael’in
2020 Someday Maybe Tomorrow
(Cohen) erkek arkadaşı Vania Heymann yaptı. Uzun süre albümün havasına uygun bir imaj düşündük. Sonunda çok güzel bir Bonanza 35 uçak gövdesi bulduk. İçinde bir fotoğrafımız olsa, arkaya bir manzara da eklersek sinematik ve havalı olur gibi geldi. Siz söyleyene kadar ilk albümün kapağıyla bağını düşünmemiştik aslında. Yine bir araçta olmamız rastlantı yani! Yael gerçek yolculuklarda da dışarıya bakmayı ve hayal kurmayı seviyor. ❏ In Your Eyes’ın babanız hakkında olduğunu okudum. Evet, o şarkı babamla ilgiliydi. Çok iyi bir piyanistti ama bir kaza nedeniyle bırakması gerekti. O ve annem bana her zaman inandılar, küçük bir çocukken kendime güvenmemi sağladılar. ❏ Albüm birçok kaynakta ‘iyimser’ olarak anlatılıyor. Katılır mısınız? Bir açıdan öyle. Şarkılardaki ‘karanlık’ yerlerde bile biraz gün ışığı bulabilirsiniz. Albümde her duyguyu dengeli biçimde anlatmaya çalıştık, dinleyiciler her duyguyu hissetsin istedik. ❏ Müzik dinlemeyi en çok sevdiğiniz yer neresi? Nasıl dinlemeyi tercih ediyorsunuz? Yolda, etrafımızda güzel manzaralar varken dinlemeyi seviyoruz. Genellikle dijital platformlar ama evdeyken plak dinlemek de güzel oluyor. Walkman’dan kaset dinlediğimiz günleri de kesinlikle özlüyoruz! ❏ Yakında yeni planlarınız var mı? Eylül’de planlanmış bir İstanbul konseriniz var, gerçekleşir umarım… Virüs geleceği belirsizleştiriyor ne yazık ki. Yeni parçalar yazıyoruz, bu durumun bir an önce bitmesini diliyoruz tabii ki. Türkiye’deki konserin tarihi 17 Eylül, orada olabilmeyi umuyoruz!
Lola Marsh
Zeynep BEŞERLER
20
MAYIS 2020
YAKIN TAKÄ°P
21
YAKIN TAKİP
MAYIS 2020
Müziği sert, kalbi pamuk HALUK LEVENT Ece ULUSUM
G
azetelerde “O şimdi bir iyilik aktivisti” diye başlık atılsa da Haluk Levent’in mücadelesi yıllar önce başladı. “İnsanlara müziğimle olsun birazcık yardım edebilmek için konserlere çıkıyorum” diyen rock müzisyen, 1995’te aralıksız 35 yardım konseri verdi. Bir yıl sonra konser gelirinden o zamanın parasıyla 22 milyar lirayı yardıma muhtaç insanlara dağıttı. 17 Ağustos depremi sonrası Kocaeli’nde çadır kurdu, hayır konserlerinde sahne aldı. 2001’de Caretta Caretta’ların ölümlerine dikkat çekmek için Mersin Kazanlı sahilinde şarkılar söyledi ve denize girdi. Levent o protestoda denizdeki krom oranının yüksek olduğunu gösteren raporlar da gösterdi. 2009’da Adıyaman’da verdiği halk konserinde Filistin’deki savaşa dikkat çekmek için şarkılarının bir kısmını Arapça seslendirdi. Bunu daha sonraları ara ara tekrar yaptı. Nükleere karşı duruşunu sergiledi, konserlerinde sık sık söz etti. Şimdi düşününce, belki de müzikten daha çok mesai harcamış denebilir gönüllü yardımlara... Ancak şikayetçi değil, “Sivil toplumculuğumun şarkıcılığımın önüne geçmesi bana sıkıntı yaratmıyor yani” diyor Haluk Levent.
‘BENCİL DAVRANDIM’ 2017’de verdiği bir röportajda yardım işlerine neden bu kadar önem verdiğini anlatıyor. Hüzünlü bir hikaye... “20 yaşındayım. Sokaklarda gitar çalan, kimsenin tanımadığı bir delikanlıyım. Gemlik’te kızının tedavisi için yardım arayan bir babayla tanıştım. Gazete kupürlerini gösterdi. Duygulandım. Gemlik, Armutlu, Çınarcık sahillerinde beraber dolaştık. Ben gitar çalıyordum, o kızının gazete kupürlerini gösteriyordu. Paranın yarısını topladık. Ama ben bencil davrandım. O sıralar bir sevgilim vardı. İstanbul’a gittim. 12 gün sonra
11 saat 1998’de Harbie Açıkhava’da 11 saatlik konser vererek rekor kırdı. Aynı yıl 5 ayda 180 konser verdi.
amcayı aradım. ‘Dün kaybettik kızımızı’ dedi. Dünya başıma yıkıldı. Ondan sonra ‘Bundan böyle senden kim yardım isterse geri çevirmeyeceksin’ dedim.”
'BEN EĞLENCE MÜZİĞİ YAPMIYORUM' Adana’nın Yüreğir ilçesinde doğdu, okumak için İstanbul’a göç etti. Üniversiteden sonra bilgisayar programcısı oldu. İş kurma denemeleri oldu ama şansı yaver gitmedi. Ortaköy’de bir barda Yıldıray Gürgen’in onu keşfetmesiyle bambaşka bir hayat başladı. Yine de 90’larda neredeyse her yıl üniversite sınavına giriyor, umduğunu bulamayınca da bırakıyordu. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni bıraktı. “Hiçbirinde istediğimi bulamadım. O okulları bitirseydim hiçbir şey olamazdım. Çünkü mutlu olmayacaktım. Sonunda kendi kendime en çok müzikte başarılı olabileceğimi söyledim ve istediğimi yapıyorum” diyor Haluk Levent. 1993’te ilk albümü Yollarda / Bu Ateş Sönmez’i yayınladı. Yollarda Bulurum Seni albümü için 1970’lerde kalan Anadolu rock müziğinin ikinci yükseliş dönemini başlattığı yorumları yapıldı. Uzun saçları, asi tavırları ve gitar sololarıyla başka şey düşünülemezdi zaten. Kendisi müziğini “Anadolu’ya dayanan rock” olarak nitelendiriyor. Ancak bugünün rock müziğine mesafeli. Yine de yaptığı müzik türü hakkında rock, ona da rock yıldızı diyenler oldu. Bugün hâlâ öyle anılsa da Levent öyle olduğunu düşünmüyor. Yıldızlığın rock müziğine de aykırı olduğunu söylüyor aslında, “Yıllardır sanki müzik sadece eğlence için yapılır gibi bir algılama var. Ben eğlence müziği yapmıyorum. Anadolu rock müzik yapıyorsanız, yaşadıklarınızı anlatmak zorundasınız. Yoksa samimi olmaz...” Yine de yıldız
64
Haluk Levent'in öncülüğünde başlayan Ahbap hareketi, şu an 64 şehirde devam ediyor.
olmasa hapishanede albüm hazırlayacak imkanları da bulamazdı.
'HALUK LEVENT O GÜN BİTMİŞTİR...' 1997’de çek-senet olaylarından dolayı 9 ay 15 gün hapis yattı. Bu olay onun son adli hikayesi olmadı, ara ara bu konularla gündeme geldi. 1997’de Mektup albümünü Adana Karataş Cezaevi’nden hazırladı. Kayıtlar için İstanbul’dan Adana’ya bir TIR dolu ekipman ve dört tonmaister gitti, orada bir stüdyo kuruldu. Klip de Adalet Bakanlığı’ndan izin alınarak hapishanede çekildi. Ve albüm ortalığı yıktı... Ardından Arkadaş, Yine Ayrılık, Kral Çıplak, Akşamüstü gibi kitlesini her geçen gün büyüten albümlere imza attı. En son geçen yıl 10 parçalık Tam Bana Göre albümünü Pasaj etiketiyle yayınladı. Eski albümleri kadar ses getirmedi ancak AHBAP ile hiç olmadığı kadar medyada yankı uyandırdı.(2017’de Ahbap ı (Anadolu Halk ve Barış Platformu) kurdu. Sosyal medyadan örgütlenerek Türkiye’nin dört bir yanındaki gönüllülere ulaşan Ahbap hareketi, şimdilerde dernekleşerek yardıma muhtaç kimselerin imdadına koşuyor.) Şu sıralar rock müziğin popülerliği eskisi kadar olmadığı söylense de yerli festivallerde kendine bolca yer bulan türlerden. Ancak Levent festivallerde değil, halk konserlerinde sahne alıyor. Sebebini 2011'de verdiği röportajdan anlıyoruz, “Türkiye’deki rock müzikle ayrı olduğum da ayrı durmak istediğim de doğru. Yan yana duruyorsak problem var zaten. Rock’ın anlamının içi boşaltıldı, festival çocukları oldu hepsi. Bir gün konserlerimin arkasına global bir firma sponsor olursa, Rock’n Coke konserinde sahneye çıkarsam bilin ki Haluk Levent o gün bitmiş demektir. Ya da borcumu ödemek için kendimi satmışımdır.”
1993
2019
Yollarda / Bu Ateş Sönmez
Tam Bana Göre
22
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘En başından beri eğleniyoruz’
Gökhan KAYA
Ç
ıplak devler! Grubun adının anlamı bile eğlenceli, aynı kendileri gibi. 2014 yılında Seattle’da kurulan garage rock müzik grubu Naked Giants. Grup, vokalist ve gitarist Grant Mullen, basçı ve vokalist Gianni Aiello ve davulcu Henry LaVallee’den oluşuyor. Yakın arkadaş olan üçlü ‘gürültü yapmak’ ve eğlenmek için müzik yapmaya başlıyor. Ama hızlı yol alamıyorlar. İlk albümleri Sluff’ı 2018’de yayınladılar. Son olarak geçen yıl Green Fuzz EP’lerini yayınladılar. Şarkılarında 60’ların armonileri 1970'lerin riff'leri dikkat çekiyor. SXSW'de sahne aldılar, Lucifer dizisinin soundtrack’ine parça verdiler, müzik yayınları "yeni favori grubunuz olabilir" diye yazdı. Keşif seanslarından birinde karşımıza çıktı, tanışmak istedik. Ve Aiello sorularımızı yanıtladı. ❏ Grubun adı nereden çıktı? Gülümsetiyor ama o kadar da büyük gözükmüyorsunuz! Fikir davulcumuz Henry’nin. Gayet ‘büyük’ bir ağabeyi var. Bir gün merdivenden sadece iç çamaşırıyla inerken görünce “Çıplak bir dev gibi görünüyor” diye düşünmüş! ❏ Rock’ın rap ve R&B’nin gerisinde kaldığını görüyoruz. Sizce rock’ın yeni nesilden uzak kalmasının sebebi ne? Bence rock müziğin hâlâ geniş bir kitlesi var. Yalnızca görmek daha zor, büyük konserler elektronik pop müziğe dönüştü. Ayrıca rock’ın ‘geride kalmasının’ bir nedeni de elektronik müzikte bir sürü ilgi çekici teknoloji yeniliğinin olması… Bir gitarı tutmak ya da davulun başına oturmak elbette eğlenceli. Ama bu enstrümanlar son elli yıldır pek değişmedi. Elektronik müzik de insanlara yeni heyecanlar sunuyor. ❏ Müzik haricinde de grupça eğleniyor gibi gözüküyorsunuz. Birlikte zaman
2019 Sluf
Naked Giants geçirmek müziği nasıl etkiliyor sizce? Eh, en başından beri eğleniyoruz. Bir yandan da müzik yapıyoruz. Her anlamda bu kadar yakınlaşmamızı buna borçluyuz. Ama yıllarca bir minibüsle turne yaptıktan sonra, evde tek başına geçirdiğimiz zamana saygı göstermeyi de öğrendik. Bazen birkaç hafta görüşmüyoruz, sonra çalınca yepyeni fikirler çıkıyor. Her şey dengede yani. ❏ Sizi Green Fuzz klibiyle tanıdık aslında. Fikir nereden çıktı, neden böyle bir şey yapmak istediniz? Çok eğlenceliydi! Kız arkadaşım Celestine’in fikriydi. Yıllardır Seattle’daki gruplara klipler yapıyor, kısa film gibi bir klip de yapmak
istiyordu. Biraz zor oldu ama arkadaşlarımızla çalışabildik ve güzel bir şey oldu. Yönetmenliğini ve kurgusunu o yaptı, arkadaşımız Grayson da görüntü yönetmenliğini üstlendi. Film yapmak hep ilgimizi çekiyor, böyle bir şey yapma fırsatımız olunca da atladık tabii. ❏ İstanbul’da bir konser planınız var mı? Kesinlikle İstanbul’a gelmek isteriz. Şimdiye kadar turneyle Danimarka’ya kadar gittik ama daha da ileriye gitmek isteriz. İstanbul’un çok güzel olduğunu duydum, müziğimizi herkese yaymak isteriz! ❏ Sırada ne var? İkinci albümü bitiriyoruz, Ağustos’ta yayınlayacağız. Çok heyecanlıyız, güzel oluyor!
‘Salgın bize iyi şeyler de getirecek’
Ahmet YATĞIN
O
klahomalı grup Other Lives, For Tehir Lover albümünü yayınladı. Albümü dinlerken yanımızda depresyon battaniyesi bulundurmak gerekebilir. 23 Ekim'de İstanbula gelmesi beklenen Other Lives'tan Josh ile konuştuk. ❏ Buradaki hayranlarınız sizin için değeri anlaşılamamış grup diyor. Siz nerdersiniz? Müziğimizin dünyada nerelerin ilgisini çektiğini gördükçe büyüleniyor ve tevazu kazanıyoruz. İşte biz bunun için üretiyoruz, rating için değil. Konser vermeyi hep istediğimiz Türkiye’ye gelmeyi de dört gözle bekliyoruz. ❏ Son albümden bu yana 5 yıl geçti. Biz grup olarak teslim tarihleri ya da zaman kısıtlamalarıyla hiç ilgilenmedik. Fikirlerimizin doğal bir süreç içinde ilerlemesi gerektiğine inanan bir ekiple çalıştığımız için de kendimizi çok şanslı görüyoruz. Bu 5 yılda Rituals albümümüzü çaldık konserlerde ve yeni şarkılar yazdık. Jesse, demo kayıtlar için bir süre Sicilya’daydı. Ana fikir şuydu; sadece gitar ve vokalle şarkıyı duymak. Eğer böyle güçlü bir etki yakalayabilirsek geriye kalan her şeyi
kolayca halledebilirdik. Sonra da prodüksiyon ve mühendislik kısımlarına geçtik. ❏ Salgın zamanlarını nasıl görüyorsunuz? Küresel anlamda dünyayı bir araya getireceğini düşünüyorum. İnsanlar sarsılıyor, bölünüyor, korkuyor ama hepimiz aynı gemideyiz. Dünyaya nefes alması için fırsat doğduğunu söylüyorum kendi kendime. Hava daha temiz artık. Umarım insanlar neyi tükettiğimizin farkına varır. Umarım karbon salınımını azaltırız. Salgın bize iyi şeyler de getirecek. ❏ Peki sizce dijital platformlar müzik endüstrisini kurtarabilir mi? Dijital platformlar insanı geniş bir müzik çeşitliliğiyle başbaşa bırakıyor. Onlara daha önce hiç görmediğimiz yeni türler, sanatçılar ve şarkılar keşfetme olanağını da sunuyor. Bu tabii ki müzik endüstrisi için iyi. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak, sanatçının para kazanma biçimi değişiyor. Bu farklı düşünmemizi gerektiriyor. Algoritmalar gün ışığı görmemiş müzikleri ortaya çıkarabiliyor ama… Müzik endüstrisini değiştirdiğinden daha çok kurtarıyor mu? Emin değilim.
Other
Lives
RÖPORTAJ
FACS
ARCHIVIST
'Ayarlayın lütfen!' K Batuhan K. OCAKÇI
23
MAYIS 2020
aranlık sound’larıyla dikkat çeken Chicago dörtlüsü FACS, müziğe bir süre ara vermişti. Yeniden bir araya geldiler ve önce Teenage Hive teklisini, ardından da son albümleri Void Moment’i yayınladılar. Röportajdan sonra albümleriyle aynı isimde bir proje başlattılar. 1-630-9998711 numarasını arayıp mesaj bırakanlardan bir mix yapıp SoundCloud üzerinden yayınlıyorlar. Siz de katılabilirsiniz. FACS ile tanışmayanlarınız varsa eğer Godspeed You Black Emperor gibi isimlei seviyorsanız, tanışın. Gruptan Brian Case sorularımızı yanıtladı. ❏ Müziğinizi ‘modern art rock’ olarak tanımlıyorsunuz. Müzik yayınlarıysa sizi ‘postpunk’ olarak anlatyor. Kategoriler anlamsızlaşıyor gibi gözüküyor, ne dersiniz? Sizce bu isimler önemli mi? Çok önemli değil bence. Grubunuzu merak eden, sizi tanımayan insanlar için önemli olabilir ama bu tanımlar kişiden kişiye değişiyor. Tamamen göreceliler. En iyisi merakınızı kaybetmemek ve yeni seslere açık olmak. ❏ Teenage Hive’ı yayınladınız. Nasıl bir hikayesi var? Teenage Hive, son albüm Void Moments’ın ilk teklisi. Albümün tamamına bakınca, kendinizi tanımlamamak ve başkalarının sizi anlamasını sağlamakla alakalı. Sound açısından diğer albümlerimizden biraz farklı. Karanlık yönlerimizi kaybetmeden biraz melodik öğeler ekledik. Yeni bir stüdyo kullandık ama yine arkadaşımız John Congleton mikslerini yaptı. Müziğimiz için çok önemli. ❏ Chicago’da olmanızın müziğinize büyük bir etkisi var mı sizce? Kesinlikle, devasa bir etkisi var. Chicago, müzisyen olmak için dünyadaki en iyi şehir. Harika stüdyolarımız, plak şirketlerimiz, konser alanlarımız var. Farklı türlerden insanlarla da çalışabiliyorsunuz. ❏ Merch ürünlerinizin içinde bir de kaset var. Son zamanlarda birçok müzisyenin albümlerini kaset olarak da yayınladığını görüyoruz. Sizce neden böyle bir talep oluştu? Hem özgün hem de pahalı olmayan, fiziksel bir ürüne sahip olmak için güzel bir yöntem. Nostaljik bir yanı da var tabii. Kasetlerle büyüdük! Fiziksel olunca kendi hikayeleri de oluyor. Eskiyorlar, bazen sesler değişiyor… Eski bir kaset alıp başına neler gelmiş diye bakmak çok eğlenceli. ❏ Sizi İstanbul’da bir sahnede görecek miyiz? Çok isterim, ayarlayın lütfen! ❏ Sırada ne var? Yeni albüm ve salgın sonrası turne. Yakında da yeni parçaları yazmaya başlayacağız. Yeni bir açıdan yaklaşıp farklı şeyler denemek istiyoruz.
Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc
Sessiz şehrin müziği
O
damda, cam kenarına oturmuş dışarıyı izliyorum. Sokaklar boş ve sakin. Şehrin gürültülü hâlinin aksine bugünlerde sokaklara sessizlik hâkim. Kuşlar birbiriyle yarışıyor sanki şarkılarını söylemek için. Belki de umut kuş cıvıltılarında saklı kim bilir? Evimin karşısındaki ağacın dallarında tomurcuklanmaya başlayan çiçekler, bana baharın geldiğini müjdeliyor âdeta. Doğanın en sevdiğim mevsimlerindendir ilkbahar, bunu her fırsatta dile getiririm. İlkbahar yeni bir uyanış ve başlangıçtır benim için, mevsimin güzelliğini bu zamanlarda yaşayamasam da. Kuşların aksine, ağacı izliyorum ve düşünüyorum acaba bu sessizlikte konuşuyor mu birileriyle, en yakın arkadaşı kim? Sesleniyor mu biz büyükşehirlerin karmaşasında kaybolan insanlara. Bize bakın diyerek, biraz sakinleşin doğaya ayak uydurun diye. Sonra karşı apartmanının pencere kenarlarına yerleştirilen çiçekler gözüme çarpıyor. Ne kadar renkli ve güzeller. Onlarla konuşan kim, sahipleri kimler? Anımsıyorum yıllar önce bir arkadaşım sayesinde keşfettiğim, tarihin tozlu sayfalarında bulunmayı bekleyen bir kitap gibi hazine niteliğindeki albümü, Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil’in birlikte kaydettiği 1986’da yayınlanan Pencere Önü Çiçeği kaydını. Bu albüm için rahatlıkla bir kitap gibi benzetmesini yapabilirim çünkü bazı albümler öyledir işte, melodileri ve sözleri ile size hayatın kendisini anlatır. Siz şarkıları ve müziği dinlersiniz ama o kendini size okutur. Tıpkı plağa adını veren Pencere Önü Çiçeği şarkısında olduğu gibi... “Pencere önünde arkadaştan ayrı Porselen saksıda bir süs çiçeği Evin hanımı her akşamüstü Su ve güneş sunar, entelektüel...” Şarkıyı ilk dinleyişimi hatırlıyorum. Beni hayallere sürüklediğini, aynı zamanda hüzünlendirdiğini. Bana hayaller kurdurduğunu tıpkı kendinizi kaptırdığınız sürükleyici bir kitapta olduğu gibi. Yıllar sonra arşivimden bulup yine dinliyorum bu kaydı. Bu sefer hissettiklerim farklı mı? Hayır değil. Yine umutlarım ve hayallerim var biliyorum. Soruyorum kendi kendime. Hayalleri olmayan insan olur mu hiç? Dönüyorum yine unutulan şarkılara. Şarkılar bizi sadece eğlendirmek için mi var? Düşündürmek için de var olamazlar mı? Mesela bu albümü tekrar dinlediğimde kendime sormadan edemedim. Neden günümüzde böyle nitelikli ve nicelikli sözlerle yazılmış, yaşamın içinden gelen albümler yok? Ya da var da yok. 21’inci yüzyıla adım atmış insanoğlu neden unutuyor incelikleri? Neden ders almıyoruz yaşanmışlıklardan? Belki de bu soruları sormama sebep olan günümüzde yaşadığımız bu sıkıcı sıkıntılı karantina günleri. Biliyorum farkındayım, bir iç hesaplaşma gibi oldu bu yazı ama olsun varsın. Hayat da şarkılar da varlığını sürdürdüğü ve dinlenildiği sürece zaman akmaya devam eder ve tabii ki bu sıkıntılı süreç elbet bir gün biter. Güzel günler görerek ilkbaharı kaldığımız yerden yaşamaya devam ederiz. Şimdiden başlayabilirsiniz hayatınıza anlam katmaya. Bir kahve eşliğinde sevdiğiniz bir grubun herhangi bir albümünü açın, sevdiğiniz bir şarkıyı arka arkaya dinleyin. İçinizden bağırmak geliyorsa bağırın ya da boş verin. İyisi mi sessizce mırıldanıp şehrin sessizliğine eşlik edin, sessizlik bozulmasın diye. Sevgili okur, yazıma son verirken müziksiz ve hayalsiz kalmamanızı diliyorum. Müzikli günler düşlüyorum. Sevgiyle... Not: Bu yazıyı yazarken tabii ki Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok’un Pencere Önü Çiçeği albüm plağını dinledim. Meraklısına.
24
KAPAK
MAYIS 2020
“
Karantina sürecinin müzikteki yansıması nasıl olacak?
Çağatay YILMAZ
N
eredeyse her gün şarkı sözü ya da kitap yazmak için saat sabah 9’dan akşam 5’e dek çalışırım, ofis düzeni gibi ancak insanlardan olabildiğince uzak” diyor Nick Cave. Öte yandan Leonard Cohen, saatlerce loş yatak odasında yalnız başına doğru kelimeleri beklediğini söylüyor. Şarkı sözü yazmak için odalara kapanmak, otel odalarında haftalarca kalmak, insanlardan bir şekilde uzaklaşmak en bilinen deyişle ilhamı yakalamak için kendini izole etmek bilindik bir yöntem. Kimisi buna damıtma diyor kimisi içsel yolculuk. Adının önemi yok aslında, üretmenin bir yöntemi. Peki pandemi sırasında zorunlu izolasyon dönemi müzisyenleri nasıl etkiliyor? Bu dönem sonrasında orijinal parçalar duyar mıyız yoksa içlerinden bir şey yapmak gelmiyor mu? Bu merakımızın peşine düştük. İtalya’da balkonlarda enstrüman çalanların videoları, bizim buralarda balkonda pavyon müzisyenlerinin verdiği halk konserleri (sonu kavgayla bitse de), sosyal medyada “enstrüman öğreniyorum” paylaşımları içinde olduğumuz zor dönemde müziğe sarıldığımızı gösteriyor. Normal, salgını sürecinde fiziki sağlığımızın yanı sıra ruh sağlığını da düşünmek gerek. Keza Sinirbilimci Uzman Klinik Psikolog & Aile Danışmanı Tuğçe Duman, “İnsan yaşamını tehdit eden, bir salgından ruhsal açıdan etkilenmemek mümkün değildir. Bedenimizi ve bağışıklığımızı güçlü tutmak için nasıl ki gıdaya ihtiyacımız varsa, ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır” diyor. Söz ettiği gıda elbette sanat. İnsanın kendi
sınırlarını zorlayan zamanlarda sanata eğilimi, iyileştirici ve birleştiriciliğinden geliyor. Bir diğer deyişle, sorundan uzaklaşabilmek adına hayallere dalmamızı sağlayan ‘sosyal mesafeli’ uğraşlar ediniyoruz. Bu yeni değil. Hastalık, savaş, ekonomik problemlerin yoğun yaşandığı her dönemin, sanatta etkileri oldu. Avrupa’nın kara vebayla uğraştığı dönem, sanatta büyük atılımların yapıldığı dönemleri doğurdu mesela. Her savaş kendi marşlarını, her sıkıntı ‘imza parça’larını yarattı. Dünyanın başa çıkmakta afalladığı bu dönemi hatırlayacağımız şarkılar olur mu peki? Türkiye’deki toplumsal karışıklıkların en ciddi seviyelerde yaşandığı dönemlere şahitlik eden, Moğollar grubuyla tanıdığımız müzisyen Taner Öngür’ü aradık ilk olarak. Bu zamanlardaki üretme heyecanının zamanla ve kendiliğinden çıkabileceğini savunuyor, “Öyle işler ancak çaresiz kaldığında ortaya çıkıyor. Mesela Cahit’in (Berkay) Issızlığın Ortasında parçası. Enstrümental yapıyorduk, o sırada Sivas Katliamı
oldu. Çok kötü olduk, birkaç gün ara verdik. Sonra Cahit geldi, dayanamadım böyle bir şarkı yazdım dedi. Yani çaresiz kalınca çıkabiliyor. ‘Bir durum var, hadi bir şarkı yazalım’ denince çok samimi olmuyor. Piyasada böyle birçok parça var ama bana içten gelmiyor” diyor. Öte yandan Mustafa Sandal, Melis Fis ve Defkhan'ın salgın dönemi için yazıp geçen ay yayınladığı Yanında parçası sadece YouTube’dan 1.5 milyonun üzerinde görüntülenme aldı. Parça cover’ları yapıldı, sosyal medyada yankı buldu. Elbette bu nadir örneklerden. Konuyu müzik yazarı Müjde Yazıcı’ya açtık, o da Taner Bey gibi da acele etmeme taraftarı. “...Bu zaman diliminde yaşanan tüm kafa karışıklıkları, belirsizlikler ne zaman ortadan kalkarsa sanat üreten insanlar açısından da çok daha olumlu bir sürece girilecektir. Tüm karantina döneminin müzik türlerine, paylaşımına, içeriğine nasıl etki edeceğini, ruhun nereye doğru mayalanacağını zamanla göreceğiz; şu anda çok net bir yorum yapmak için de henüz erken” diyor. EN ÜRETKENİ INDIE Salgının henüz başlarındayken şok etkisi yeni albüm ve teklileri etkiledi. Özellikle ana akım plak şirketleri birçok yeni albümü birkaç hafta erteledi, Mart ayında çıkması planlanan albümler anca yayınlanıyor. Büyük şirketlerin steril havasından çıkan DIY müzisyenlerse değişimin diğer yönünü gösteriyor. Şirketlere bağlı olmayan müzisyenler, salgın döneminde daha çok ürettiği açıklanıyor. TuneCore ve CDBaby gibi, dijital platformlara aracısız müzik yükleme platformlarının verilerine bakılırsa, evde kalmak bu sanatçılara yaramış. Bu platformların arasında, salgın öncesine göre yüzde 40’a varan üretim yükselmelerin, raporlayanlar var. Bu da bağımsız müzisyenlere yeni bir fırsat kapısı doğuruyor. Zira her gün yeni parçalardan oluşan listeler sunan Spotify ve Apple Music gibi platformlar, alıştıkları kadar içeriği bulmakta zorlanabiliyor. Dolayısıyla adı çok fazla duyulmamış müzisyenler için çok kıymetli olan bu listelere girme şansı artmış durumda. Elbette üretimin çok olması, işlerin iyi olduğu anlamına gelmez. Bu konuda en iyisi müzisyenlere danışmak olur diye düşündük. Anlaşılan kimi bu dönemi çok verimli bulurken, kimi de karantinayı çok yorucu olarak tarif ediyor. Sosyal medyadan yaptığımız küçük bir ankette de bu görülüyor. “Karantina günlerinin müzik üretimine ve yaratıcılığa olumlu etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna katılan 200 kişinin yüzde 39’u hayır cevabını verdi. Bu 200 kişinin neredeyse tamamının müzik sektöründen, hayır diyenlerin de büyük kısmının müzisyen olduğunu hesaba katınca, düşündürücü bir sonuç. Doğrudan konuştuğumuz birçok müzisyen ise daha iyimser. Müzik dünyasının
25
KAPAK üretken isimlerinden Selami Şahin başı çekiyor. “Söz ve beste yazımına zaman ayırma fırsatım daha çok oluyor bu dönemde fakat insan evde hapsolmuş hissedince arkadaşlarını, dostlarını özlüyor. Özlenen şarkılar, o eski günlere dönmek… Bestelerimi böyle yazıyorum. ‘Bu günler de geçecek’ diyorum ve o şekilde kaleme alıyorum şarkılarımı” diyor. Karantinada daha çok vakit bulduğunu söyleyen birçok müzisyen var. Örneğin Güliz Ayla, “Söz yazmamı ve beste yapmamı geliştirecek diğer şeylere daha çok vakit ayırabildiğimden elbet pozitif etkisi oluyordur” derken, Can Kazaz “Benim için çok verimli ve üretken şartlar bunlar. Birçok müzisyen de şarkı bombardımanı yapacaktır tabii” diyor. ‘ŞARKILARA DAHA FAZLA ZAMAN AYIRABİLİR OLDUK’ Freezone Müzik Yarışması’nın basın toplantısında konuyu Mustafa Sandal’a açtık. Başta kararsız gibiydi ama sonra şöyle yanıtladı: “Birçok kişi fırsat bulamadığı bir şey yaptı, içimize dönebildik. Kendimizle, duygularımızla bir temasımız oldu. Bu dönüşün, duygularımızı dışa yansıtma ve üretme anlamında pozitif bir etkisi olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde çok güzel, cana dokunan şarkılarla karşılaşacağımızı düşünüyorum. Karantina sürecinde farklı bir ruh haline büründük. Nelerin bizim için ne kadar kıymetli olduğunu fark ettiğimiz bir süreç yaşadık. Bunun da şarkılara yansıyacağını düşünüyorum.” Bu süreyi çok verimli hale getirmek isteyen, kendini zorlayan şarkı yazarlarına da sakinliği öneriyor. “Ben bu hatayı çok yaptım. Bir şarkıyı yazarken tıkanıklık olduğunda fazla zorlamamak gerek. Çünkü acele edersen o seni yanlış bir yere yönlendirebilir. Şarkı sözü sevgili gibidir, bazen serbest bırakıp onun sana gelmesini beklemek gerekir.“ Tereddütleri olan müzisyenler de var. Telefonun bir ucunda Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Justin Jesso var; “İyi ve kötü, her ikisini de söylemek mümkün. Son günlerde içinde olduğumuz kötü zamanlardan etkilendiğim güzel birkaç parça yaptım. Koronavirüs, derinden özlem duymak ve bir arada olamamak gibi duygusal gerilimlerden ortaya çıkan şeyler. Elbette bir düzene sahipsem iyi şeyler başarabiliyorum. Eğer bir gün içerisinde neler yapacağımı biliyorsam daha yaratıcı olabiliyorum. İlk bir iki hafta sürekli bir şekilde zamanımı boş geçirdim diyebilirim. Arka arkaya böylesi günler geçirdikten sonra üretken olmakta zorlanıyorsunuz. Fakat genel durumu düşünürsem karantinada olmak ilham verici oldu diyebilirim” diyor. Dolu Kadehi Ters Tut grubu da karantinanın iyi geldiğini düşünenlerden. Grubun vokali Uğurhan Özay “Pandemi sürecine girmeden önce single çalışmalarımız ve albüm prodüksyonuna hazırlanmak için ev stüdyomuzdaki ekipmanları genişletmeye başlamıştık, bir yandan konser turnesi bir yandan da hali hazırda bulunan şarkıların prodüksyonuyla uğraşırken salgın patladı. Fakat her şeyi zaten evde yapabiliyor olduğumuz için üretim yönünden bir sıkıntı yaşamıyoruz. Aksine konserler iptal olunca şarkılara daha fazla zaman ayırabilir olduk” diyor. YARATICI OLMA BASKISI Bir yandan da, karantinayla gelen üretme yarışından muzdarip olanlar var. Keza Kolektif İstanbul’dan Aslı Doğan da yaratıcı olma baskısından şikayetçi, “Bir kısım için ise bu
MAYIS 2020
üretkenlik meselesi bir nevi baskıya dönüşmüş durumda. Herkes yeni bir şeyler öğrenmek, üretmek, karantinayı ‘kozaya’ çevirmek zorundaymış gibi... Ben şahsen henüz pek olumlu etkilenmedim bu olan bitenden. Tuhaf bir manik hal içinde elime bir kitabı alıp birkaç sayfa okumadan bir diğerine saldırıyorum, bir şeyler izlerken bir anda kalkıp temizlik yapmaya başlıyorum. Şimdilik sadece akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum” diyor. Alternatif müzik grubu Küf ’ün üyeleri de karantinayı “Bu konuda çok pozitif olduğumuzu söyleyemeyeceğiz, zorunlu evde kalma durumu bizi daha çok sıkıştırdı” diye tarif ediyor ve devam ediyor “Normal hayata dönmek, müzisyenlerin üzerindeki baskıyı da azaltacağı için müzik üretimini de normalleştirecektir. Ama karantina süresi, en azından bir süre daha beslenmekte zorlanılacak bir konu gibi gözüküyor.” Kültür sanat gazetecisi Tuba Dal da böyle düşünüyor, “Bu yaşanmış bir şey değil daha evvel kendi jenerasyonumuzda. Olaya negatif olarak da bakmıyorum; sadece işin sosyolojik ve ekonomik tarafı bunu düşündürüyor. Bu süreç bitince hemen biriyle aynı kafe ye ya da stüdyoya rahatlıkla giremeyeceği gibi...” KARANTİNADA AYLAKLIK ÇARE Sürekli üretken olmayı bir ihtiyaç olarak görmek, hem beden hem de ruh sağlığı açısından sorun çıkarıyor. Karantina öncesinde şikayetçi olduğumuz ‘yorgunluk’ halinden, birden edindiğimiz onca boş zamana rağmen kurtulunamıyor. Zira sürekli yeni bir şey denemeye, çalıştığımızı ispatlamaya ya da üretmeye şartlanılıyor. Müzisyenlerin de halihazırda hissettiği ‘dinleyici zorbalığı’ hali, karantinayla daha da artmış durumda. Bu sürekli meşgul olma arayışı, yaratıcılığın baş düşmanı aslında. Birçok araştırmanın açıkça gösterdiği üzere, hem fiziksel hem de zihinsel açıdan sağlığınızı bozuyor. Yine birçok
araştırmada, stresin tüm iş kollarında verimliliği düşürdüğünden sıklıkla bahsediliyor. Çözümse belli, biraz boşta kalabilmek. ‘Canımız sıkılıyor’ dediğimiz zamanlar, aradığımız çareyi sunuyor. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Psikolog Ceylin Sürek de, “Sıkılma durumu negatif olarak algılansa da, bu durum içerisindeyken ruhen ve bedenen daha dingin olup, daha akılcı düşünebiliyoruz. Evde kaldığımız bu günlerde, ne kadar sıkılmanın verdiği rahatsızlık hissini yaşasak da, aslında yaratıcılığımızın canlandığını hatırlayıp harekete geçmeyi deneyebiliriz” diyor. Medical Hypotheses dergisinde 2014’te yayınlanan bir makaleye göre, boşta kalınan zamanlar bilinçaltında saklı fikirleri ortaya çıkarmak için birebir. Başka bir amaçla yapılan deneyin katılımcıları görüntü cihazlarına bağlıyken boş bırakıldıklarında ortaya çıkan bir hareketlenme fark edilmiş. Bu ‘serbest salınma’ hali, ilhamın da açıklayıcısı. Uzun bir yolculukta yolu izlerken ya da uzanıp gökyüzüne bakarken hissettiğiniz rahatlama ve yeni fikirler bununla açıklanıyor. Sinirbilimci Uzm. Klinik Psikolog Tuğçe Duman da rahatlamamız gerektiğini söylüyor: “Bu zor süreçte kendimizi iyi hissetmeye ihtiyacımız var. Önemli olan herhangi bir durumda bize fayda sağlayabilecek ritmi bulmaktır. Siz de zor zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde bu yazıyı okuduktan sonra, pek çok çalışmada olumlu etkisi kanıtlanan, Mozart’ın sonatalarından birini açın, derin bir nefes alıp, geçmişin acı tecrübelerini, üzerinizde bıraktığı olumsuz etkileri bir kenara bırakıp, geleceğin kaygılarından uzak sadece anı yaşayın” diyor. Büyük felsefecilerin ve mucitlerin günlük hayatlarında bolca aylaklık yaptıkları da hep söylenir. Yani gerçekten daha yaratıcı olmak istiyorsanız, kendinizi biraz rahat bırakmakta fayda var gibi gözüküyor. Döneme imza atan şarkılar olacak mı henüz bilinmez ancak pandemi döneminde müziğin kıymetli olduğu çok açık.
26
MAYIS 2020
GÜNLÜK
Can Ozan'ın karantina günlüğü Merhaba sevgili günlük, bugün sana bir süredir kafamda dönenleri kusacağım. Bu karantina olayı tam olarak kaç gündür sürüyor, kaç gündür evde tek başımayım bilmiyorum ve hesaplamak çok anlamsız. Ama çok uzun bir süre geçmiş gibi hissettiğimi söyleyebilirim. Günlük rutinim aslında bir çok açıdan beni tatmin ediyor. Öğlene doğru kalkıp portakal suyu sıkıyorum, kahvaltı yapıyorum. Daha sonra bir saat kitap okuyorum. Stüdyoya girip biraz müzik yapıyorum, devam etmekte olan projeler üzerine çalışıyorum. Sonra üşenmiyorsam yarım saat yoga yapıp akşam yemeğini hazırlamaya başlıyorum. Tavuklu patates, nohut, fasulye, salata, sandviç gibi şeyler yapıyorum. Ha bu arada annemler de haftada bir arabayla gelip kavanozlarla yemek bırakıyor. :) Ayrıca menajerim Burçin’le (ki aynı zamanda komşum) geçen mücver yaptık, çok iyiydi. Yalnız canımı sıkan bir şey var, stres seviyemi artırıyor, kafamı bulandırıyor; arkadaşlarımı görememek! Ben sosyal bir insanım sevgili günlük, arkadaşlarımla dolu kalabalık ortamları severim. Komik hikayeler dinlemeyi ve anlatmayı, pis veya soğuk şakalar yapmayı severim. Bazen kendimi tek başıma sesli bir şekilde kelime şakaları yaparken yakalıyorum. Kimse gülmüyor... :/ Müzik olmasa sıkıntıdan patlayabilirdim. Ya da patlamazdım büyük ihtimalle, ben kolay sıkılan biri değilim. Kendimi geliştirmeye takıntılıyım. YouTube’dan psikoloji dersler alıyorum. Stanford Üniversitesi, Yale Üniversitesi... YouTube’da neler olduğuna inanamazsın. Bana asıl boş videolarla zaman öldürmek sıkıcı geliyor. Kaan Boşnak evlenmiş, ifşalanmış. Ekşisözlükte bir günde 70 sayfa şey yazılmış bu ifşa konusuyla ilgili. Magazin sektörünün post-modern hali bu olmalı. Sosyal medya magazin programlarının yerini de aldı sanırım. Sonra kendi Ekşisözlük entry’lerime baktım. Sadece 10 sayfa yazılmış. “Tamam” dedim “Daha ünlü olmamışım, paniğe gerek yok. Kızlara yazmaya devam edebilirim.” ahssjshsdhhs... Şaka bir yana ‘genç kızların sevgilisi’ ekolünden müzisyenlerin yavşak olmaları az görülen bir şey değil. Bunu asla yargılamak veya yaftalamak için söylemiyorum. Bence özgür bir dünyada isteyen istediğine yazabilmeli -Taciz olmadığı sürece tabii.Dünyanın büyük bir değişimin arefesinde olduğunu düşünüyorum. Bob Dylan’ın da dediği gibi “Times are a’changin.” Filmlerdeki apokaliptik dünya giderek yaklaşıyor. Kaos çoğaldıkça, yeni bir düzenin kapısı aralanıyor. Fiat paranın değeri anlamsızlaşıyor, kolektivist kültürler güç kaybederken birey güç kazanıyor. Dünyanın en zenginleri kulübündeki kişiler yer değiştirmeye başlıyor. Virüsler dünyayı ele geçiriyor. Demet Akalın artık Powertürk’te çalmıyor. Neler oluyor sevgili günlük? “Her şey daha kötüye gidiyor” diyenlerin sayısı artıyor. Dünya bu nüfus patlamasıyla baş edemiyor. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bu problemlerin ortaya çıkışında hiçbir sorumluluğu bulunmayan Z jenerasyonu bunların hepsiyle baş etmek zorunda kalacak. Homosapiens kitabında Harari tarım devrimiyle insanların açlık sıkıntılarının azaldığını ancak besin değeri kalitesinin düştüğünden bahsediyor. Dünyadaki her büyük değişim o kadar çok iyi ve kötü sonuçlar doğuruyor ki genel bir yargıya varmak imkansızlaşıyor. Aristoteles mutluluğun sağlık, zenginlik, bilgi ve arkadaşlara bağlı olduğunu söylüyor. Ünlü şarkıcı İzel ise mutluluğun formülünü şöyle açıklıyor: “Bir sen, bir ben bir de bebek.” Kime inanacağımı bilmiyorum sevgili günlük. Ancak şunu biliyorum ki bu karantina süresince en çok canımı sıkan şey arkadaşlarımı görememek, birlikte jamming (doğaçlama müzik) yapamamak oluyor. Aristoteles doğru tahminiyle bir puanı alıyor. Sabahlara kadar uyanık durmaktan ve bilgisayara bakmaktan gözlerimin numarası ilerledi. Artık bu yazıyı bitirmem gerekiyor. Zira kuzenlerimle CS:GO oynayacağız sevgili günlük. Karantina günlerinde zamanın en hızlı geçmesini sağlayan şey itiraf etmeliyim ki oyun oynamak. Açık havalarda sahillerde görüşelim sevgili günlük. Öpeyrum. Cano. 24.04.2020
GÜNLÜK
27
MAYIS 2020
Batu Akdeniz'in karantina günlüğü Merhaba sevgili günlük... Karantinada birinci ayı geride bıraktık. Dünya, hayat ya da ismini ne koyarsan koy, yaptıklarıyla bizi şaşırtmaya ve planlarımızı bozmaya devam ediyor. Türk milleti olarak sanıyorum yaşamadığımız bir pandemi kalmıştı; o da hayatımızı renklendirmek için artık bizimle. Burada bana düşen üç farklı sorumluluk var gibi hissediyorum. Birincisi aileme karşı olanı. Annem doktor ve babam hastane yapımlarında çalışıyor; yani hastalara şifa olmak gibi bir misyonları var. Bir evlat olarak elimden geldiğince onları rahatlatmaya çalışıyorum. İkincisi çevreme. Bir aydır sokağa çıkmadım. Ayaklı bir virüs taşıyıcısı olmak istemiyorum. Gerçekten çıldırmak üzere oluyorum bazen ama dayanmak zorundayım. Üçüncüsü de kendime. 2020, iki yıl önce başlayan solo müzik kariyerimin en önemli yapı taşlarından biri olacaktı ve çok sayıda konser, yeni bir albüm ve bolca rock’n roll’a ev sahipliği yapacaktı. Bütün planlar tamamdı yahu! Bu şu anlık rafa kalktı. Bazen bütün dünyanın bu iğrenç durumun içinde bulunduğunu düşünüp kendimi bir salgın hastalık filminin tam ortasındaki değersiz bir yaratık gibi düşünüyorum. Bazen de yine aynı sebepten dolayı kendimi rahatlamış hissediyorum, tek başıma değilim. Karantina insana kendini geliştirmesi için gerekli fırsatı zamansal açıdan yaratsa da, bunun pozitif bir durum olduğunu savunacak kadar da hayattan bihaber ve aklı havada değilim. Bu oldukça boktan bir durum ve bundandır ki kendi hayatım adına atacağım her olumlu adım benim için çarpı iki etkisinde. Son bir haftada 5 yeni şarkı yazdım. Sanırım buna yardımcı olan şey evde izole bir şekilde oturabilmem. Heavy Sky’ın albümü için şarkıları yazarken de eve kapanıp yazardım. Aynı eve... Ailemin evi... Kader beni yine bu evde, aynı odada yolculuğumun yeni arkadaşları olacak şarkıları yazdırmaya itiyor. Bu odada bir haftadır yaşadığım tam bir déjà vu. Son bir aya gelirsek, onlarca kitap okudum. Spor yapıyorum çünkü şanslıyım ki buraya spor aletleri zulalamıştım zamanında. Bütün bunlar kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? Neredeyse bir kişisel gelişim kitabının çizdiği ideal insan gibi konuşuyorum. Ama durum tam olarak öyle değil. Ben hayattaki bütün gücünü sahnede yarattığı dünyadan alan biriyim. Benim için rock’n roll, Instagram canlı yayınlarına sığdırılamayacak kadar gerçek. Konserde beni dinleyenlerin yorumlarını okumayı değil onların seslerini duymayı, gözlerinin içine bakıp onlara gerçek bir enerji vermeyi yüz kere tercih ederim. Gitarımın sesinin duyulup duyulmadığını Instagram yayınında değil sahnede düşünmek istiyorum. İnsanlar canlı yayınların çok eğlenceli ve farklı olduğunu düşündüler. Bu başta böyle olabilir ama ileride bu canlı yayınların konserlerin yerini alabileceğine dair yazılar, makaleleler falan okuyorum. Bunları paylaşan müzisyenler bile var. Bu utanç verici bir düşünce ve komik! Bunun olduğu bir dünyada yaşamak bir zulüm olurdu sanırım benim için ve hatta müzik için. Peki ya insanlık? Bu salgından ders çıkarıp yaşadığımız gezegene daha iyi davranmaya, daha büyük bir sevgiyle yaklaşmaya başlayacak mıyız? Bu uyarıyı dikkate alacak mıyız, yoksa işgalci olduğumuz topraklardaki egemenliğimize geri döndüğümüzde bunun neşesiyle daha büyük bir hoyratlığa ve acımasızlığa sahip olacağız? Bildiğim tek bir şey var ki bu salgın bir süre daha bizimle olacak ve insanlığın anlatılacak büyük sınavlarından birini vermeye çalışacağız. İmkansız olsa da, bir tane bile sevdiğimizin başına bir şey gelmemesini diliyorum sana yazdığım satırları tamamlarken. Ellerini bol bol yıka ve maskesiz dışarı çıkma sevgili günlük. Bir mucizeyi beklediğimizi değil, bir mucizeyi yarattığımız bir dünyada görüşmek üzere. Batu. 22.04.2020
28
EMOJİ ATLASI
MAYIS 2020
Yıkık cool The Weeknd K
ırmızı takım elbisesi, deri eldivenleriyle cool görünüyor ama ağzından burnundan kanlar akıyor. The Weeknd, son albümü After Hours’u bir klip serisiyle yayınladı ve imajı da anlattığımız gibiydi. Klipler eğlenceli ama gerilim de hissediliyor. Aynı şarkılarda olduğu gibi. 30 yaşına giren müzisyenin 20 yıllık müzik kariyeri olsa da “Olgunlaştım ve kariyerim yeni başlıyor gibi hissediyorum” diyor. Her şeyi başa saran The Weekend’i emojiler eşliğinde tanıyalım.
2010’un sonlarına doğru YouTube’a The Weeknd ismiyle birkaç şarkı yükledi ve bu sayede kendini tanıtmaya başladı.
16 Şubat 1990’da Kanada’da doğdu. Gerçek adı Abel Tesfaye.
17 yaşında evinden ve liseden ayrıldı. Arkadaşlarının eski karavanında yaşamaya başladı. “Bir hafta sonu ayrıldım, bir daha da geri dönmedim” diye anlatıyor. Adının ismi de buradan geliyor. Aynı isimde Kanadalı grup olduğu için bir ‘e’yi çıkarmış.
İngilizce'yi televizyondan öğrendi. “Etiyopya dili Amharca cümle kurmayı öğrendiğim ilk dildi çünkü beni büyüten annem ve büyükannem İngilizce bilmiyordu.” Müzisyen Fransızca da biliyor.
Kariyerinde en büyük yardımcısı, yakın arkadaşı Drake.
4 stüdyo albümü, 2 derleme albümü, 3 mixtape’i ve 1 EP’si var. 2015’te Grinin Elli Tonu filminin soundtrack’inde yer alan Earned It parçasıyla dünya çapında ün kazandı.
Beauty Behind the Madness albümü 2017’de Spotify’da bir yılda en çok indirilen albüm oldu. 60 milyon tekil kullanıcı dinledi.
The Weeknd’in House of Balloons parçasındaki ev gerçek. Reddit’te adresini bile verdi. 65 Spencer, Parkdale, Toronto.
Sinemadayken ilk izlediği film The Mask. Çocukluğundan beri Jim Carrey’e hayran. Tabii ünlü olmanın faydası var; “Carrey ilk ilham kaynağımdı. 30 yaşımın ilk gününde onunla kahvaltı etmeye gittim.”
Etiyopya müziğinden etkilendi. Büyürken en çok dinlediği isimler: Tilahun Gessesse, Aster Aweke ve Mahmoud Ahmed. Bu isimlere “bilinçaltı ilhamlarım” diyor.
After Hours’la yayınladığı klip serisinde Uncut Gams, Chinatown, Dressed to Kill, Possession, The Mask gibi filmlerden ve Tarantino, Hitchcock gibi yönetmenlerden esinlendiği söylüyor.
Müzisyenin yatırım yaptığı sektörler arasında e-spor firması OverActive Media var. Tam bir e-spor fanatiği.
Faith parçasının ilhamı için: “Hayatımın en karanlık zamanları 2013 ve 2014 yıllarıydı. İlk meşhur olduğum zamanlar. Kişisel bir yolculuktan geçiyordum. Vegas’ta tutuklandım, uyuşturucuyu abarttım. Gurur duymadığım bir rock yıldızı dönemimdi. Şarkısının sonunda sirenler duyuyorsun, o anda polis arabasının arkasındayım..."
Bugüne kadar içlerinde Grammy Ödülü, Billboard Ödülleri, YouTube Music Ödülü, NME Ödülü’nün arasında olduğu 85 ödül kazandı. Yüzlerce adaylığı var...
Hayran olduğu ve nihai mucit olarak nitelendirdiği isim: David Bowie.
Michael Jackson’ın anısına yaptığı Dirty Diana cover’ına Echoes of Silence albümünde yer verdi.
Son albümünde çalıştığı isimler arasında 'pop tanrısı' Max Martin, elektronik müzisyen Daniel Lopatin, Tame Impala’nın beyni Kevin Parker ve yapımcı Rcik Reed var.
29
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
'Hem biraz özgün hem özgür olsun istemiştik'
Ahmet YATĞIN
Ü
çüncü Yeniler'in beğenilen ekiplerinden biri Dolu Kadehi Ters Tut. 2015'te Polonya'nın Başı Belada albümüyle çıkış yaptılar. Birçok yerli festivalde boy gösterdiler. Kendi şarkılarıyla tanınan ekip, geçen ay ilk cover'ı Duvar'ı yayınladı. Son olarak da, bu ay yeni teklileri Neyin Nesi'ni dinleyicileriyle buluşturdular. Detayları ikiliden dinledik. ❏ Geçen ay Duvar'ı yayınladınız. Ezginin Günlüğü'nün bu ay çıkacak Kırk Yıllık Şarkılar albümünün ilk teklisiydi. Uğurhan: Açıkçası daha önce cover yayınlamayı düşünmemiştik. Bizim için bir ilk olacaktı ve bu yüzden de heyecanlıydık tabii. Bize 3-4 parça alternatifi sundular. Sunulan şarkıların yanında grubun diğer şarkılarına da bakınmaya başladık. Sanırım bir ya da ikinci açtığımız şarkıydı Duvar. Şarkının derdi, anlatım şekli ve kullandığı kelimeler bize çok yakın geldi, çalışmalara başladık. Oğulcan: Bize böyle bir projenin olduğu bilgisi geldi ve dahil olmayı düşünür müsünüz dediler. Ufak çekincelerimiz vardı ancak deneyelim, farklı bir deneyim yaşamış oluruz şeklinde yaklaştık. ❏ Gönüllere işlemiş parçaları yeniden yorumlamak zor olsa gerek? Oğulcan: Biz şöyle bir yol izledik. Uğurhan’dan bana vokalleri telefonuna kaydedip atmasını istedim. Sonra sanki bu sözler Uğurhan’ın yazdığı sözlermiş ve böyle de bir melodiyle yazmış gibi düşünerek 0’dan parçayı besteliyormuş gibi çalıştım. Yani sanki parça bizim bir bestemizmiş gibi yaptık. Bu yüzden beste yapmaktan çok da farklı olmadı. Kendimizi tanıdığımız bir yola sokarak ilerlemiş olduk. Sonuç hem biraz özgün hem de özgür olsun istemiştik ve istediğimiz sonuca ulaştık.
Dolu Kadehi Ters Tut
❏ Klipte birçok duyguyu bir arada gördük. Fikir nasıl gelişti? Oğulcan: Klibin yönetmeni Tunahan Emre Bilgin ile başka projeler için görüşmekteydik. Kendisine bu parçayla ilgili de düşük bütçeli bir klip çekme imkanımızın olduğunu ama zamanımızın kısıtlı olduğunu söylemiştik. Tunahan da bu sınırlamalar içinde bu sade ve güzel fikri bulup bizimle paylaşınca hoşumuza gitti. Çekimler pandemi döneminin başlarına denk geldiği için biz katılım gösteremedik ancak çekim sonrası sürekli iletişim halindeydik. Yani klibin ortaya çıkması tamamen Tunahan’ın insiyatifi ve girişimleri sonucu mümkün oldu. ❏ Türkiye’de indie müziği 'yeni arabesk' olarak gören bir kesim var. Katılır mısınız? Oğulcan: Katılmıyorum. Indie müzik, bağımsız müzik demek zaten aslında. Yaklaşık 2010’larda oluşan Türk indie sahnesi bir süre sonra bir tür gibi isimlendirilmeye başladı sanırım. Halbuki bağımsız müzik yapan ve birbiriyle alakası olmayan müzisyenlerden oluşan bir alandı bu. Sanırım zaman içinde bazı popüler bağımsız müzisyenler, ki çoğu bir süre sonra bağımsız olmadan müzik yapmaya devam ettiler, arabesk tınıların da bulunduğu işler yapınca kimi dinleyicilerde böyle bir algı oluşmuş olabilir. Ancak zaten 'indie müzik' çok muğlak bir sınıflandırma olduğu için, bu yoruma katılmak mümkün değil bence. Uğurhan: Türkiye indie müziğini tek bir tarz üzerinden değerlendirmek her ne kadar yanlış olsa da, indie müzik türünden müzisyenlerin ağırlıklı olduğu Spotify Üçüncü Yeniler listesindeki 'slow'lar listenin ve haliyle türün başını çekiyor. Şarkılarda kullanılan sözler, tutunulan tavırlar insanlara içten geliyor olmalı. Belki hüznün içtenliği ve samimiyeti, arabesk müziğin Türk
sanat müziği ve halk müziğine alternatif olarak çıkıp, bu türlerden farklı şekilde derdini anlatması ve samimiyetindeki benzerliği yüzünden bu iki türün birbiriyle bağdaştırılmasını kolaylaştırmış olabilir. Fakat dediğim gibi, yine de genelleme yaparak Türk indie müziğine arabeske benziyor demek çok sığ geldi bana. ❏ Karantina müzikte neleri değiştirebilir? Oğulcan: Üretim aşamalarını daha içe dönük hale getirecektir. Ama herkesin sandığı kadar yoğun bir üretim süreci olacağından şüpheliyim. Neşeli parçaların üretilmesinin de süreç uzadıkça zorlaşacağını düşünüyorum. Konserler zaten internet üzerinden devam ediyor gibi oldu. Uzun bir süre daha böyle devam edecek gibi geliyor. Belki konser yapım şirketleri bu internet konserlerinin boyutlarını geliştirmeye dair projeler geliştirmeye çalışabilirler. Tabii tüm bu süreç, sadece sanatçıları değil tüm insanlığı değiştirecek. Ne kadar uzayacak, ekonomik etkileri ne boyutlarda olacak bunları ön görmek zor. Ama bir şeyler zaten değişti, bu değişim sürecektir. ❏ Hangisi kafanızı daha çok kurcalar, geçmiş mi gelecek mi? Uğurhan: Sanırım gelecek beni daha çok meşgul ediyor. Sürekli önümüzü görmeye, kısa ve uzun vadeli planlar yapmaya çok alıştık. Yaptığımız planların gerçekleşmesine şahitlik edip tadını tam olarak çıkaramadan sıradaki planı düşünmeye başladığımız bile olmuştur. Oğulcan: Gelecek. Kendimi sürekli geleceğimi tasarlarken, buna dair planlar yaparken, umutlar beslerken veya endişeler duyarken bulurum. Geçmişe dair bu tarz bir yaklaşımım neredeyse yok. ❏ Bizlerle bir hayalinizi paylaşır mısınız? Uğurhan: Ailemi, eşimi, dostumu çok özledim. Bu sürecin en az zararla kapatıldığı ve alıştığımız düzenimize geri döndüğümüz günleri iple çekiyorum. Oğulcan: Arkadaşlarımla en kısa sürede yeniden bir araya gelebilip, 20’li yaşlarımızı layığıyla yaşayabilmeyi hayal ediyorum.
2020 Neyin Nesi
30
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Zorla neşeli olmaya çalışmak işe yaramıyor’
Batuhan K. OCAKÇI
K
ygo ile yayımladığı Stargazing şarkısıyla yarım milyar dinlemeye ulaşarak söz yazarı olarak ismini duyuran Justin Jesso, yeni şarkısını yayınladı. Solo kariyeri öncesinde Ricky Martin, Maluma, Backstreet Boys, Nina Nesbitt, Armin Van Buuren gibi isimlere de yazarlık yaptı. Kendi şarkıları daha hüzünlü, If You’re Meant to Come Back’i, dinleyince anlayacaksınız. Justin ile telefonda sohbet ettim, şarkısının dramatik perde arkasını ve Amerika’daki karantina günlerini dinledim. ❏ Karantina günleri nasıl geçiyor? Biliyor musun, çok iyi geçiyor. Oldukça şanslıyım çünkü Florida’dayım ve ailemleyim. Annem yemekleri yapıyor ve her şey yerinde. Fakat İlk 14 gün biraz kötüydü çünkü ailem evde karantinadaydı. Annem de sürekli korku halindeydi ve bana hiç yaklaşmıyordu. Bu son günlerde gayet iyiyiz. ❏ Sence karantina sonrası ilk konserin nasıl olacak? Aman Tanrım! Mükemmel olacağını düşünüyorum. Kesinlikle ağlaşmalar olacak özellikle ben! İnanılması güç duygular hissedeceğiz. Ne zaman olacağını elbette bilmiyoruz ama umut edelim ki yaza doğru tekrar buluşabilelim. ❏ Yeni parçan If You’re Meant to Come Back'ten söz eder misin? Nasıl bir hikayesi var? Üç arkadaşımla birlikte Londra’da yazdığım bir şarkı. Bir yazma etkinliğindeydim ve kimseyi tanımıyordum. Phill adındaki bir yazar eski kız arkadaşıyla barıştığını ve birkaç hafta önce bir öğle yemeği sırasında ona bir konuşma planladığından bahsetti. “Gelecekte ne olacağımızı bilmiyorum ama seni bekliyor olacağım ve şu an doldurmaya çalıştığın boşluk her neyse onu bekleyeceğim, eğer bir gün geri döneceksen zaten geri döneceksindir” minvalinde bir konuşmaydı. Ona bunun büyüleyici olduğunu ve hakkında bir şarkı yazmayı düşünüp düşünmediğini sordum. Olumlu cevap verince ben, o ve birkaç arkadaşımızın yardımıyla melodiyi, sözleri ve nakaratı oluşturduk. Birini gitmesi için bırakmak ve doğru bir hisle geri döneceğine güvenmek oldukça güçlü bir duygu. O sıralarda ben de eski kız arkadaşımla benzeri bir durumdaydım. Ayrılmıştık ve bana yardımcı olan tek umut bunun bir son olmayacağı fikriydi. İlişkinin bitmesi gerekmiyorsa eğer ayrılık bir son olmamalı. Geçenlerde bir arkadaşım parçayı duyduğunda neşeyle beni aradı ve benzeri duyguları tüm kalbiyle hissettiğini ve parçanın buna yardımcı olduğundan bahsetti. Olay bir kişiye olan hislerinizin size geri dönmesiyle de ilgili. Ve bence bu aşk bir gün hepimize geri dönecek bunu umut ediyorum. Şu an ne kadar acı ve zorlu olsa da aşk bize geri dönecekse,
dönecektir. ❏ Gerçekten ilginç bir hikaye. Şunu da eklersem daha ilginç olabilir. Eski kız arkadaşına konuşma kişi kızdan söz ettikçe tanıdık geldiğini düşündüm. Sonra anladım ki bahsettiği kız Dua Lipa’nın New Rules şarkısının yardımcı yazarlarından ve benim de üniversiteden arkadaşım Emily Warren’miş. ❏ Şarkının sözleri üzücü... Neşeli birisin ama karamsarlıktan mı besleniyorsun? Güzel işlerin karanlık ilhamlardan geldiğine inanıyorum. Evet, genellikle neşeli biriyim ama bu bahsettiğim konuları hiç
düşünmüyor olduğum anlamına gelmiyor. Hatta artık daha da neşeliyim çünkü sırtımda depresyon ve çok kötü ayrılıklar gibi ekstra yüklerle yaşamıyorum. Bu durum bana depresyonumla başa çıkmayı öğretti. İlk adım her zaman için durumun farkında olmak ve sonrasında ona karşı çaba göstermek önemli. Diyelim ki kötü bir gün geçiriyorum, zorla neşeli olmaya çalışmak işe yaramıyor. Hislerinizi tanıyıp onu yaşamalı ve bir sonraki gün daha iyiye gideceğinizi umut etmelisiniz. Elbette pesimist duygulardan da besleniyorum. Fakat günün sonunda güzel yemekler için anneme
425 milyon
2020 If You’re Meant to Come Back
Stargazing şarkısının Spotify’daki dinlenme sayısı
Justin Jesso
31
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Üç aya yeni bir takıntı bulurum’
Selin SANLI
M
şükrediyorum, gerçekten güzel yemekler! (Gülüyor) ❏ Senin için “yeni Max Martin” diyenler var. Sen ne dersin? Bu müthiş, daha önce hiç duymamıştım. (Gülüyor) Bayılırım böyle bir yakıştırmaya! Max Martin kesinlikle tüm zamanların en iyi pop prodüktörlerinden biri. Onunla karşılaştırılabilecek kadar ona yakın olduğumu düşünmüyorum ve hatta hak etmiyorum. Ama yine de yakıştırmadan ötürü size minnettarım. ❏ Ricky Martin, Maluma, Backstreet Boys, Nina Nesbitt, Armin van Buuren gibi isimlere çalışmak nasıldı? Ben şarkı yazarı olarak başladım ve tüm o isimlerle de bu şekilde çalışma şansı elde ettim. Bunun birçoğu bir odada başka yazarlarla şarkı yazmaktan ibaretti. Şarkılar sanatçılara gönderilir ve onlar da seçer. Mesela Ricky Martin ve Maluma bu şekildeydi, onlarla hiçbir zaman gerçekten tanışmadım. Yine de Ricky ile Instagram’da arkadaşız ve bana hayatımın en güzel mesajını gönderdi. Örneğin Nina Nesbitt şarkımı duymuştu ve Los Angeles’ta bir konserinde tanışmıştık, müthişti. Bence parça tam olarak onun sesine uygundu ve okumayı kabul etti. ❏ Stargazing‘i Bergen Filarmoni Orkestrası eşliğinde duymak nasıldı? Bu gibi orkestra cover’ları daha farklı kitleye ulaşmakta etkili mi sence? Stargazing’in en beğendiğim versiyonu kesinlikle. Aslında zor bir karardı çünkü performansın kaydıyla Latin Grammy aynı hafta sonuna denk geliyordu. Aday gösterilmiştim ve filarmoni ile şarkıyı yapmak veya Latin Grammy’e katılmak arasında tercih yapmalıydım. Zordu evet ama o versiyona bayılıyorum. Bir biçimde de bu gibi orkestra cover’larının daha farklı kitleye ulaşmakta etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle annem, bayılıyor o versiyona! ❏ Gelecek planların neler? Bugünlerde tamamıyla farklı. Mümkün olduğu sürece güvende kalmak. Bir rahatsızlığım var ve Covid-19 ile bağlantılı olarak yüksek risk altındayım. O yüzden evde kalıyorum. Yazabildiğim kadar yazıyorum ve eminim ilerde dijital konserlerim olacak. Tüm umudum birkaç parça daha çıkarmak ve önümüzdeki seneye bakmak yönünde. İçinde bulunduğumuz duruma biraz olsun yardım etmek istiyorum. Bununla ilgili olarak birkaç isimle birlikte maddi yardım konserleri düzenlendik.
üzik yolculuğuna bağımsız başlayıp Epic İstanbul'la devam eden Burakbey, endüstriyel pop konusunda şu sıralar kafa yoruyor. Çıkardığı ilk şarkısı Canın Nasıl İsterse ile kendine müzik sektöründe bir çevre edindi. Yeni teklisi sarbeni’yle daha deneysel yolda ilerlemeye başladı. Aklındakileri gerçekleştirebilirse adını daha sık duyacağımızı düşünüyoruz. Burakbey ile sohbetimiz... ❏ Yeni parçan nasıl oluştu? Ne yapmak istediğimle ilgili düşünmek için kendimle zaman geçirdim bolca. Elimdeki şarkıları nadasa bırakıp yeni şeyler üretmek istediğimi fark ettim. O sıra Eren Erdol’la yolumuz kesişti. Ona yazdıklarımı, aklıma gelen görselleri gösterdim. Bir hafta geçmeden bana yaptığı denemeleri gönderdi, 90’lar house şarkılarını anımsatan melodileri duyunca kalbimin pırpır etti. Hemen üzerinde çalıştım ve sarbeni ortaya çıktı. 6 ay kadar evde kendimiz dinleyip, dinledikçe daha da yükseldik şarkıya. ❏ Klip de aynı şekilde farklı epey. Son iki yıldır favorim olan fotoğraf sanatçısı Burcu Karademir’le bir araya geldik ve ona yaptığım birkaç şarkıyı dinletip, rüya antolojisi fikrimden bahsettim. sarbeni, zarar verdiği halde vazgeçemediğimiz duygular hakkında, sıkışmışlık, boğulma, ama bu boğulma durumundan da bir şekilde zevk almakla ilgili. Asansör fikri ortaya çıktığında ikimiz de doğru yolda olduğumuzdan emindik. ❏ Tarzın nasıl
Burakbey
oluştu? Lisede modayla çok olmasa da ilgiliydim, üniversite okurken görsel danışmanlık, styling, kostüm asistanlığı gibi işler yaptım para kazanmak için ve moda sektöründen nefret ettim. Kendi giydiklerimle ilgili de tamamen içgüdüsel davranıyorum. Şu sıralar 90’lar underground teknocuları gibi görünmek hoşuma gidiyor, muhtemelen üç aya yeni bir takıntı bulurum. ❏ Bu süreci nasıl geçiriyorsun izlemeye çalıştığın bir yol var mı? Şu an Korona’dan dolayı sokağa çıkamayıp kahvaltı öncesi sorularınızı yanıtlıyorum. Birazdan da oturup yeni bir şeyler yazmaya çalışacağım. Evrimsel olarak canlıları ayakta tutan şey uyum sağlamak. Ben de dünyanın yeni haline, kendimin yeni haline uyum sağlamak için elimden geleni yapıyorum. Sakinleşmek ve akışta kalmak en iyisi gibi. ❏ Kimleri dinliyorsun şu sıralar? Endüstriyelle Türkçe pop’u birleştirmenin mümkünlüğü üzerinde düşünüyorum. O yüzden son dinlediklerimde en tepede Sega Bodega’nın Raising Hell’i var. İnanılmaz bir prodüktör Jtamul’un Lubuni ve Teselli albümlerini dinliyorum. Geçen ay King Princess ve Grimes’ın albümleriyle de epey duş almışlığım var. ❏ Sırada neler var? Rüya günlüklerimi şarkılaştırdığım bir A/V antoloji üzerinde çalışıyorum. Elektropop, danspop, endüstriyelpop şarkılar yaptık. Karantinalar sakinleşsin duyarsınız.
Teklinin adında yazım yanlışı yok, müziyen birleşik ve küçük harflerle yazmayı tercih ediyor.
32 'Çok sıkılmaya başladım'
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
Ece ULUSUM
S
armaşık parçasıyla karşımıza karanlık ve ateşli bir Güliz Ayla çıktı. Belli ki artık her şarkısında yeni bir karaktere bürünecek. Neredeyse 2 yıldır düzenlemeleriyle uğraştığı parça yayınlanır yayınlanmaz sevildi. Pop müzik üretiminde aktif rol oynayan Ayla ile yeni şarkısını ve evdeki günlerini konuştuk. ❏ Sarmaşık’taki Güliz Ayla bambaşka. Çılgın değil, daha karanlık ve vahşi duruyor. Sen ne dersin? Daha dişi gibi geliyor bana da. Şarkıya yakıştığını düşünüyorum bu imajın. Bir de artık büyüyorum. Bak 32 olacağım birkaç gün sonra! Biraz şarkıların özüyle de alakası var imaj meselesinin bence. Şarkıcı olmanın en eğlenceli taraflarından biri sanırım istediğin kişi olabilmen klip çekimlerinde. Bir sonraki single daha serseri bir kadın tarafından yazıldı, imajı da daha serseri olabilir. ❏ Şarkıdaki sound da ilginç. İlk halinden son haline gelene dek nasıl bir süreç işledi? Bu şarkıyla ben ayrı, aranjörü Ufuk Kevser ayrı uğraştık. 2 yıl önce yazdım nerdeyse ama son halinin alakası yok ilk yazdığım haliyle. Nakarat komple değişti. Ufuk da düzenlemesini bitiremedi bir türlü, sürekli yeni şeyler denedi. Ama sonunda güzel bir halini sunduk. Mutluyum. ❏ Klip çekimleri nasıl geçti? Ne kadar sürdü? Yaklaşık 10 saatlik bir setti. Yönetmenim Murat Joker’le ilk kez çalıştık, şarkıya çok yükseldiği için enerjiler tavandı. Tüm ekip çok kıymetliydi. Özellikle partnerim Can Gökdoğan’ın hakkını ödeyemem. Vücudumu nasıl kullanacağıma yönelik çok güzel direktifler verdi bana, hepsine minnettarım. ❏ Karantina günleri nasıl geçiyor? Neler yapıyorsun? Çok sıkılmaya başladım. Yemek yapmak hobim haftada bir-iki yapınca çok keyifli oluyordu. Şimdi her gün görev gibi olunca sıkıldım. Akşamları Left For Dead oynuyoruz arkadaş grubumla. Gündüzleri müzik yapmaya vakit ayırıyorum. Ableton öğreniyorum. Çok toplantım oluyor bu ara bir de, POPSAV ve MSG toplantıları derken geçiyor vakit. ❏ Sence bu izolasyon söz
2
Ayla’nın yayınlanmış albüm sayısı. Parla’dan sonra tekli olarak ilerledi.
Güliz Ayla
yazarlığını ve üretimini olumlu etkiliyor mu? Çok fark etmedi bende. Çünkü içimden gelmedikçe hadi şunu bitireyim diye başına oturmayı sevmiyorum. Ama söz yazmamı ve beste yapmamı geliştirecek diğer şeylere daha çok vakit ayırabildiğimden elbet pozitif etkisi oluyordur. ❏ Sosyal medyada oldukça aktifsin, çeşitli cover’lar da yapıyorsun. YouTube’da bir canlı yayın yaptın. Bunu düzenli bir içerik haline getirmeyi düşünüyor musun? Bu arada Anouk sana hiç dönüş yaptı mı? Zaten elime gitar alıp şarkı kaydetmeyi çok seviyorum. Bunu sürekli yapacağım. Canlı konser de yapıyorum arada, aslında muhabbet için açmışken canlı yayını sonunda kendimi şarkı söylüyor buluyorum. Anouk bana birkaç kez kalp attı ya, çok mutluyum! (Gülüyor.) ❏ Sence her şey normale döndüğünde konser ortamları nasıl olacak? Kimileri hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyor, sen ne dersin? Endişelerin var mı? Var. Zaten dijital ortam bize hükmetmeye başlamıştı. Her şey bitti artık evlerden çıkın denilse de bir duraksama olacak diye hissediyorum. İnsanlar konser kalabalıklarında güvenli hissedemeyebilirler. Ama bir yandan geçim kaynağımız da konserler. O yüzden tabi ki endişeler taşıyorum. Yeni dünya nasıl olacak bilemiyorum. Anouk ne demiş: “Hail, hail modern world!” ❏ Evden neredeyse her gün yapılan canlı yayınlar dinleyiciyi bu konfora alıştırır mı? İnsanları daha sonra etkinliklere ücretli bir konser için evden çıkarmanın zor olacağını söyleyenler var. Biraz katılıyorum. Şu an hemen hemen herkesi dinliyoruz, hatta çok sevdiğimiz isimler olsa bile arada sıkılıp başka yayına giriyoruz. Emek harcamadığımız için dinleyici için kıymeti de azalıyor. Şimdi uzun bir süre evinden pijamalarıyla bedava dinlediği şey için para vermek istemeyebilir. Ama ben isterim. Ben gideceğim konserlere tabii. Çok özledim çünkü. Asla aynı olamaz internetten izlemekle. ❏ Yeni parçalar gelecek mi? Gelecek planlar neler? Var yaptığım şeyler. Sarmaşık için başka bir versiyon kaydetmiştim, onu yayınlayacağım. Sonra yeni birkaç şarkı var.
2020 Sarmaşık
33
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Elektronik müziğin bir tavrı var’ S
olo kariyerinin ilk ürünü Fark Et’in ardından Özge Arslan, 2 yıl sonra Süre Dolmadan’ı yayınladı. Sözü ve müziği Arslan’a ait olan şarkı ve gelecek planları hakkında konuştuk. ❏ Müzik yolculuğundan söz edebilir misin? Müzik tutkum gitar öğrenmemle başladı. Müzik teorisi piyanoyla pekişti. Projelerde yer aldım. Sonra farkındalıklar üzerinden tecrübelerle bağlantılı bir hikaye oluşturdum. Şarkı sözlerini müzikle ortaya çıkarırken aktarmak istediğim mesajlar ve hisler olduğunu fark ettim, o yolda ilerlemeye başladım. İlk teklim Fark Et 2017’de yayınlandı. Arayı biraz fazla açtım ama bundan sonra daha fazla şarkıyla müzikseverlerin karşısında olacağım. ❏ Yaşadığımız günlere dair neler söylersin? İnsanların bilinç düzeyinin gelişerek öze dönüşle ilgili keşifler yapacağının kanısındayım. Esasen insanlığın; hızlı tüketim toplumunun bazı konularda doğayla çarpışan noktalarda bu denli ileriye gitmiş olması benzer nitelikteki felaket senaryolarını kaçınılmaz kılıyor. Özgürce dolaşmayı ve düzenli yaptığım deniz kokusu eşliğinde koşuları özledim. ❏ Yaptığın müzik türünün günümüzdeki karşılığını nasıl buluyorsun? Elektronik müziğin akustik diğer yaratıcı
Gizem ERTÜRK
M
müziklerin dışında türlü tavrı var. Özellikle underground üretimler bu skalanın farklılıklarını doğruluyor. Bizler de sürekli değişim ve gelişim halindeyiz. Bu düzlemde tahmin edileceği üzere müziğin dijital yöndeki ilerleyişini izlemek ve sürekli araştırmalar yapmak çok faydalı. Dijital erişimin olanaklarıyla motive olan müzisyenlerin cesareti ve paylaşımları sebebiyle bir döngü oluştu. ❏ Müzikteki en büyük idealin ne? Kadınlar özelinde ve onları destekler türde şarkılar ile farkındalık yaratabilmek. Bir de Fischerspooner çok keyifli bir kişilik onunla epey farklı bir enerji ortaya çıkması muhtemel. Rhye gibi bir projenin sahnesinde olmak epey büyüleyici olabilirdi. ❏ Sırada ne gibi planlar var? Hazır olan bir projemiz daha mevcut, yazın her şey normale dönmesini umut ederek hayata geçirmeyi planladığımız… Bir de iş birliği sürprizlerimiz olacak. Ardından albüm şarkılarını içeren tekliler yayınlamayı hedefliyoruz.
Özge Arslan
Gizem ERTÜRK
‘En mühim şey üretmek’
odern elektronik-indie sound’uyla oryantal ezgileriyle harmanlayan Seni Dert Etmeler teklilerini yayınlayan Madrigal’ı yakından tanıyalım. 2007’de cover grubu olarak başladı, 2015’te kendi şarkılarını yayınlamaya başladılar. Grup Kaan Alıcı (gitar/ vokal), Anıl Erdem Cevizci (gitar/vokal), Sanlı Akgün (davul/geri vokal), Burak Ersözlü (klavye) ve Ceyhun Kaan Karakaş’tan (gitar) oluşuyor. Ekiple konuştuk. ❏ Yaşadığınız en büyük zorluk ve en güzel olay neydi kadar? Anıl: Yapboz’a gelen reaksiyonların beklentilerimizi karşılamaması üzerine, o özgüvensizlikle yeni şarkı yapmak çok zordu. En güzel olay, Kelebekler’le festivallere davet edilişimiz. Kaan: Zorluk grubu hızlı duyuramamak oldu. Maalesef yeterli tanınırlığınız yoksa istediğiniz gibi sahne yapma şansınız pek kolay olmuyor. En güzel olay şarkıyı yayınladıktan sonra gelen olumlu dönüşler. Sanlı: Neden Diye Sorma’dan sonra bir rehavet oluştu. 1 yıl konser vermedik, şarkı yapmadık. O günlerden sonra Kelebekler’le başlayan dönem grubun en güzel dönemi oldu. Ceyhun: Neden Diye Sorma klibinin çekim süreci oldukça zorluydu. Şarkılarımızı yayınladığımız günler, hepimiz için en güzel günler oluyor.
❏ Kelebekler ile gelen değişimi neye borçlusunuz? Anıl: Önceden bestenin temelini sadece gitarla oluştururken son şarkılarımızda farklı enstrümanları temele koymaya çalışıyoruz. Ceyhun: Sürekli yeni şeyler dinlemeye çalışıyoruz. Özellikle vokalimiz Anıl neredeyse bu konuya takıntılı, kendini sürekli yenileme derdinde. Kaan: Elektronik ekipmanlarla daha fazla etkileşim halindeyiz. Kullandığımız davul sound’u ve vokal efekt
Madrigal
değişimi de etkili. ❏ Grup olarak en büyük hayaliniz nedir? Anıl: Türkiye’nin kemikleşmiş grupları arasında yer alabilmek. Bir stadyum konseri... Sanlı: Bazen Madrigal’i büyük bir açık hava sahnesinde hayal ediyorum. Burak: Hayatımızı müzikle geçindirip, vaktimizi tamamen müziğe ayırabilmek. Kaan: Hem konser verebileceğimiz hem tatil yapabileceğimiz bir yurt dışı turu... ❏ Dünyaca bir yıldız ile aynı sahneye çıkma şansınız olsaydı kimi seçerdiniz? Kaan: Scorpions. Burak: Tame Impala. Ceyhun: Hedonutopia. Sanlı: Iggy Pop, Dave Grohl ve Kevin Parker. ❏ Karantina bitince ilk yapacağınız şey nedir? Kaan: Seni Dert Etmeler’in kritiğini yapar yeni şarkıyı konuşmaya başlarız. Yüz yüze, hararetli iletişimimizi özledim. Burak: Her şeyden önce birbirimizi görmemiz iyi gelecek. Ayrıca kendi solo projemi kaydetmeye başlayacağım. Anıl: Dinleyicilerimizle görüşmek için can atıyoruz. Sanlı: Grup olarak sanırım en büyük isteğimiz seyirciyle buluşmak. Ceyhun: Hızla konserlere başlayacağız.
34
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Öngörülüymüşüm vesselam’
Ece ULUSUM
M
üzik, sahne sanatları, sinema, dizi sektöründe hem perde arkası çalışanı oldu hem de projelerin içinde yer aldı Suzan Kardeş. Komedi ve dram arasında gidip gelse de dizilerde şarkılarında şen şakrak. Göbek attırmayı seviyor, her fırsatta da söylüyor. Bu salgın sonrası en ihtiyaç olduğumu şey olacak gibi... Tüm bu süreçte çalışmaya devam etti, Bekriya Rumeli’nin club versiyonunu çıkardı. Bu vesileyle evde salgın günlerinin bitmesini bekleyen Suzak Kardeş’le röportaj yaptık. ❏ Yeni albümünüzü yayınlamadan önce albümde yer alan iki şarkınızı maxi single ile müzikseverler ile buluşturdunuz. Niçin böyle bir stratejide gitme kararı aldınız? İlk etapta Rumeli türkülerinden oluşan 10 şarkı belirleyerek albüme başladık. Sonra baktım Ramo ve Yüksek Yüksek Tepelere türküden çıkıp daha hareketli bir hal almaya başladı. Albüm şarkılarının yanı sıra bu iki şarkı da erken bittiği için önden albüm habercisi olarak çıkaralım istedik. Aynı zamanda ritüellerimizden birini daha gerçekleştirdik. Genellikle ya yılbaşında ya da Hıdrellez zamanında yeni projemizi çıkarmaya gayret ediyoruz. Bu, yıllardır bozulmadı. Uğurum diyebilirim. Rumeli türküleri albümünü de her şey yolunda gider ve ülkemizi saran virüsü atlatabilirsek bu ay içinde dinleyicilerle paylaşmak isterim. ❏ Albümde, EP’lerde seslendireceğiniz şarkıları neye göre seçiyorsunuz? Daha az bilinen parçalar seçmeyi düşünmez miydiniz? Söylediğim ve seçtiğim şarkılar çok fazla kişi tarafından seslendirilmiş gözükse de benim tarzıma yakın ve benim aranje ettiğim şekilde versiyonları yoktu. İnsanları eğlendirmek adına şarkıları seçmeye çalışırım. Mesela Yüksek Yüksek Tepelere şarkısını yıllar boyunca hep hüzünle dinledik ve gelin olan kızlar bu türküyle hep ağladı, artık ağlamak yok. Benim yaptığım versiyon ile güle oynaya gitsin kızlarımız, “Neden ağlıyorlar yahu?” diyerek farklı bir sound sunmak istedim. ❏ Bugün müzikal açıdan en sevilen projeniz Makyaj Odası Şarkıları oldu. Bu serinin devamı olacak mı? Hayatımda değer verdiğim ve hep olmasını istediğim, birlikte çalıştığım insanların bir araya gelmesiyle birlikte bu unutulmaz albümü yapmak benim için bambaşka bir hikaye oldu. Çok isterim, düşüncem de var. ❏ Albüm yaparken önceliğiniz insanları eğlendirmek mi? Albüm yaparken, sahneye çıkarken, düğünlerde sahne alırken önceliğim
insanları eğlendirmek. Ben bir hikayeyim, her çıktığım sahne de ayrı bir hikaye. İnsanların eğlenmesi ve keyifli vakit geçirmesi benim için çok önemli. Gidecek o kadar çok yer varken, dinleyecek o kadar şarkı varken benim sahnemi ve şarkılarımı dinlemeyi seçenler için yaptığım işin hakkını vermeliyim. Neşeli zaman geçirmeleri beni mutlu ediyor. ❏ Hakkınızda okuduğum yorumlarda her alanda bir şekilde yer aldığınıza değiniliyor. Birçok şeyi deneme çabanızın altında ne yatıyor? Sizce sizi en çok doyuma ulaştıran işiniz, projeniz hangisi oldu? Benim olmazsa olmaz mesleğim elbette makyözlük. Varoluş sebebim bu. Her alanda yer almam hayatımdaki şansım diyebilirim. Liza Tuna sayesinde bu sektöre makyöz olarak adım atmamla başlayan hikayeme birçok anı biriktirdim. Sezen Aksu’nun hayatımdaki yerini anlatmaya kelimeler yetmez. Hayatıma dokunan, hayatına dokunduğum herkes çok kıymetli. Ben durmayı sevmiyorum, hareket etmek ve bir şeyler üretmek beni besliyor. Çok hayalim ve daha yapacak çok işim var bu yüzden
Suzan Kardeş
her alanda yapabileceğim şeyleri denemekten vazgeçmiyorum. ❏ Daha YouTuber’lar yeni yeni çıkmaya başlarken, makyaj hakkında vlog yapıyordunuz. Ne oldu da devam etmediniz? Evet, öngörülüymüşüm vesselam. Şaka şaka! Bu da hayalimdi, sokakta insanların karşısına çıkıp makyaj yapıp fazla makyajlı olan kızların suratını silmek. O dönemde ara vermeden çekimlerimize devam ettik güzel de ivme kazandık. Fakat benim film, şarkıcılık, oyunculuk, makyözlük gibi iş yoğunluklarım artınca boşladım, kabul. Mutlaka devam edeceğim. ❏ Balkan kültüründen gelmeseydiniz sizce ne tür şarkılar seslendirirdiniz? Sahnede ve albümlerimde sadece Balkan kültüründen şarkılar seslendirmiyorum. Türkçe pop, arabesk, sanat müziği, roman ve tabii Makedonca, Boşnakça şarkılarda seslendiriyorum. İnsanları eğlendiren, keyiflendiren şarkılar seçmeye gayret ediyorum repertuvarımda. Bu yüzden yine şimdiki gibi hakim olduğum ve bana yakışan şarkılar seslendirirdim. ❏ Yeni planlarınız neler? Hayata geçirmek istediğim hayallerim çok fazla fakat şu ara hem ülkece hem de dünyaca savaştığımız pandemik haline dönüşen Korona virüsünden dolayı hayat durdu. Her şey normale döndüğünde dilerim kaldığımız yerden hayallerimizi gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Buradan sizlerin aracılığıyla herkese evde kalmasını rica ediyorum. Evde kalmak hem kendimizin hem de sevdiklerimizin sağlığı açısından büyük bir önlem. Ne olur dışarı çıkmayın. Dışarı çıktığınızda taşıyıcı olabilir ve sevdiklerinize bulaştırabilirsiniz. Hepimize başta sağlık diliyorum. Hep birlikte bu salgını yenip, sağlıklı günlere uyanacağız. Yeter ki motivasyonumuzu düşürmeyelim.
47 Suzan Kardeş’in şarkıcılık kariyerine başladığı yaş.
35
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
Kolektif İstanbul
Kolektif İstanbul, müzik yolculuğuna Richard Laniepce (saksafon), Aslı Doğan (vokal), Batuhan Baraç (davul), Ertan Şahin (suzafon), Tamer ve Talat Karaoğlu’ndan oluşan altı kişilik kadrosuyla devam ediyor.
‘Şaşırmayın, elbette 9/8 versiyonda!’ Çağatay YILMAZ
Ç
ıktığı ilk günlerden beri canlı sahnelerini takip ediyor, göbek atacaksak onların şarkılarını açıyoruz. Zaten dergimizin birinci yıl partisinde de sahnemiz onlara emanetti. Kolektif İstanbul'dan söz ediyorum. Topluluk yeni parçası Minnoş'u Ada Müzik etiketiyle yayınladı. Üzerine bir de karantina günlerine izleyene iyi hissettirecek İstanbul turlu, kaykaylı bir klip... Klarnetler, saksofonlar, suzafonlarla enerjisini hiç düşürmeyen şarkıyı ve planları gruptan Aslı Doğan ile konuştuk. ❏ Minnoş parçasının hikayesi nedir? Parçanın çıkış noktası ne oldu? Bir Elmanın Yarısı’ndan beri her albümde Richard’a Türkçe bir şarkı söyletiyoruz. Aslına bakarsanız şarkıları da o seçiyor. Genelde insanlar ona şarkılar öneriyor ama biri diline takılıyor ve o şarkı bizimle yolculuğuna devam ediyor. Ama Minnoş tamamen Richard’ın kendi isteğiyle oldu. Richard Agopian, Yuri Yunakov ve Ömer Faruk Tekbilek’in Gypsy Fire albümü çok döner evde. Orada da Agopian’ın söylediği bir Minnoş versiyonu var. İşte bizim Minnoş o Minnoş, oradan takıldı dillimize. Bir Richard’dan diğer bir Richard’a yani. ❏ Minnoş ile televizyondaki ana haberlere bile çıktı. Bu ilginin altında ne var? Bu sorunun cevabı da Richard. 2001’den beri Türkiye’de yaşıyor ve 14 senedir Kolektif İstanbul’la sahnede. Türkiye’de genel bir alışkanlık var, bir yabancının ilgisi ve sevgisi her daim dikkatimizi çekiyor. Bu müzik Richard’ın hayatının bir parçası ama galiba o son nefesine kadar zurna dinlemeye devam edecek, biz de bu durumu ilginç bulmaya.
❏ Hep hareketli parçalarla, renkli sahnelerinizle konuşuluyorsunuz. Kolektif İstanbul’un görmediğimiz karanlık bir yanı ve sound’u var mı? Yok. Kolektif İstanbul’un hiçbir anında karanlık yok. Hatta bu öyle bir durum ki bazen sahne öncesi gerilimler, uzun turneler, bin bir türlü krizler sırasında bile çalmaya başladığımız anda o karanlık dağılıyor. Tabii müzik bizim için her şeyden önce bir oyun ve kuralların dışına çıkmayı seviyoruz. Bu yüzden arada çeşitli teşebbüslerimiz oldu. Mesela Refuse/ Resist performans videosuyla karşılaşırsanız şaşırmayın elbette 9/8 versiyonda! ❏ Klip çekimleri nasıl geçti? Oldukça eğlenceli. Fransız yönetmen arkadaşımız Stephan Talneau kısa bir süre önce İstanbul’a yerleşti ve onunla beraber bir video çekmek istiyorduk. Minnoş hazırladığımız albümün parçalarından biri olacaktı ama Richard ve Stephan bu video için o kadar heyecanlandılar ki albümün diğer parçaları bitmeden Minnoş’un bir klibi oldu. Birkaç küçük kaykay kazası dışında her şey kusursuzdu. Biz oynadık, Stephan kaydetti kısacası. ❏ Karantina günleri nasıl geçiyor? Galiba hâlâ kısmen de olsa şokun etkisindeyiz. Karantina öncesinde yoğun bir hazırlık sürecindeydik. Bu bahara dair yeni yeni heyecanlarımız vardı, projeler, albümler, turneler... Tabii bunların hepsinin iptal edildiğini kabul etmek biraz 2020 vakit aldı. Biz de günümüzün Minnoş önemli bir bölümünü yemek ve
temizlik yaparak geçiriyoruz. Sosyal medyaya çok fazla düşmeden bir şeyler dinlemeye, okumaya, izlemeye çalışıyoruz. Bir de evde egzersizler meselesi var tabii... ❏ Sosyal medyada ‘sosyal mesafeli’ bir video hazırladınız. Bu videolar bize de iyi geldi açıkçası. Müzisyenlerin neredeyse tamamı canlı yayınlar, ev yapımı videolarla ses çıkarmaya devam ediyor. Bu bir şekilde işimizi yapabiliyor olmanın da tek yolu. Eminim herkese bir nebze olsun iyi hissettiriyor. Biz de videolar yapmaya devam etmek istiyoruz ama bütün bu kaygılar arasında motive olmak çok da kolay olmuyor. ❏ Sizce her şey normale döndüğünde neler olacak? Hayat bir şekilde kendi normalini bulacak. Kısa vadede, yani ilk normale dönüş süreçlerinde konserlerin gerçekleşebileceğini sanmıyoruz. Bilime güvenmek ve bekleyip görmekten başka da çaremiz yok. Ama biliyoruz ki hiç ama hiç bu kadar özlemle beklenmemişti bir konser! O ilk konserde bir taraftan şarkılar söyleyip dans edeceğiz, bir taraftan da ağlayacağız belli ki... Bir an önce herkesi tek tek kucaklayabileceğimiz bir konser diliyoruz, maskesiz, sosyal mesafesiz, kaygısız... ❏ Yeni parçalar gelecek mi? Beşinci stüdyo albümümüz Kısmet bu bahar yayınlanacaktı. Şimdilik ertelendi. Belki bu süreçte tekliler halinde paylaşırız şarkılarımızı, belki de daha güzel günleri bekleriz. Şu an her şey çok muğlak biz de biraz suların durulmasını bekliyoruz.
36
HABER
MAYIS 2020
RnB, soul ve funk müziği fotoğraflayan adam
E
arth, Wind & Fire’ın fotoğraflarının çekilmesi gerektiğinde grubun kurucusu Maurice White’ın hiç düşünmeden aradığı ilk isim Bruce Talamon. Fotoğrafçı Earth, Wind & Fire ile 2 yıl boyunca Japonya’dan Mısır’a uzanan turnelerine dahil olduğu, her anlarını çekti. O turneden ve tüm çektiği konser karelerden bir derlemeyi hikayeleri eşliğinde Herb Powell’ın yardımıyla kitaplaştırdı. Bruce W. Talamon: Soul. R&B. Funk. Photographs 1972-1982 Taschen etiketiyle raflarda... 300 kadar kare var, Marvin Gaye, James Brown, Teddy Pendergrass, Stevie Wonder, The Jacksons, Diana Ross ve daha pek çok müzisyen kitapta. Talamon’un dediğine göre bu kitap, RnB, soul ve funk müzik hakkında yayınlanmış ilk fotoğraf kitabı. Böylesi bir arşive sahip olmak için tam 40 yılını adamış Talamon. Güney Los Angeles’ta doğup büyüyen Talamon’un aklında fotoğrafçı olmak hiç yoktu. Whittier College’da okuyor, hukuk üzerine uzmanlaşmak istiyordu. Yurt dışı turuna başladı. Berlin’deyken seyahatini belgelemek için ilk kamerası Pentax Spotmatic’i 100 dolara satın aldı. Kopenhag’dayken Miles Davis’in konseri olduğunu duyunca cebindeki paranın yettiği yerden bilet aldı. Kamerası yanındayken onun kullanabileceğini düşündü ve konser başlarken en öne doğru gitti. Görevli koltuğuna geri dönmesi gerektiğini söyleyince hiç paniklemeden “Jet dergisinin foto muhabiriyim” diye yalan söyledi ve konserin bir kısmını hem fotoğrafladı hem de en önden seyretti. Bu o kadar hoşuna gitti ki üniversiteyi bitirdikten sonra fotoğrafçılık kariyeri yapmaya karar verdi. 1972’de Talamon, Watts İsyanları’ndan yedi yıl sonra düzenlenen Los Angeles Memorial Coliseum’da bir yardım konseri olan Wattstax’ta görev aldı. Talamon ilk RnB fotoğrafını burada çekti: Isaac Hayes’i... Bu konser onun dönüm noktası oldu çünkü kariyerindeki en etkili isimlerden Muhammed Ali’nin fotoğrafçısı Howard Bingham ile tanıştı. Bingham da onu siyah kültürüne odaklanan Soul Newspaper’ın yayıncısı ve kurucu ortağı Regina Jones ile tanıştırdı. Gazete için verilen ilk göreviyse Billy Paul’ü gece kulübünde fotoğraflamaktı. O geceyi şöyle anlatıyor: “Tavşan deliğine düştüm sanki. Mekan tıklım tıklımdı. Vahşiydi, içecekler adeta akıyordu. Çok güzeldi...” Yayın için çektiği karelerle ünlenmeye başlayan Talamon, Japonya’ya Motown Records’un önde gelen grubu Supremes’a gönderildi. Motown’un siyasi görüşleriyle de tanınan sahibi Bob Jones, “Siyahi müziğini siyahi biri çekmeli” diyordu. Talamon “Sahi siyahlarıneylemlerinde siyah fotoğrafçılar neredeydi?” diye ekliyor anılarını anlatırken. Tüm bunların ardından Motown’ın fotoğrafçısı oldu. “Jones eğlenmemize ve deney yapmamıza izin verdi. Bu sayede iyi şeylerle döneceğimizi biliyordu» diyor fotoğrafçı. Tüm bunları az bütçe ve küçük bir ekiple başarıyordu. Elbette müzisyenlerin popüler olmasının etkisiyle, yeni ekipmanlar almaya başladı. Dönemin disko kraliçesi Donna Summer, çekim için 20 dakika ayırabileceğini söylemişti. Ancak Talamon’un ekipmanla ve ortamla uzun uzun uğraştığını görünce 4 saat boyunca orada
40
Fotoğrafçı, 40 yılı aşkın fotoğraf kariyerinde 1970’lerde R&B, soul ve funk müziğin altın çağını belgeledi.
B.B: King
kaldı. Aylar sonra çekilen fotoğraflarla ulusal dergi kapaklarına çıkmış oldu. Aynı yıl komedyen Richard Pryor’u People Dergisi için çekti. Ama artık afili bir Leica’sı vardı. B.B. King’in 1978’de Roxy’de sahne arkasında beklerken fotoğrafını çektiği kameraydı o. Aynı zamanda Time dergisi için Jesse Jackson’ı çektiği... Fotoğrafları karıştırırken duygulanıyor ve “Kimse ne kadar eğlendiğimizi asla anlamayacaklar” diyor. Geçen yıl Los Angeles Times’a verdiği röportajında kendinden üçüncü şahıs gibi bahsederek, “Bruce, hukuk fakültesine gitmeyi bıraktı, ama Bruce öğrenmeyi bırakmadı” diyor ve devam ediyor, “Siyaset bilimi ve sosyoloji bölümünde olarak öğrendiğim araçları aldım ve fotoğrafçılığa uyguladım.” Talamon günümüz konser fotoğrafçılığı kuralları ve müzisyen kaprislerinden şikayetçi, “1970’lerde fotoğrafçıya neredeyse sınırsız erişim verildi. Bir şey yaratıyorsun, fotoğraf çekiyor ve izliyorsunuz. Bunu beş dakika içinde yapamazsınız; bunu üç şarkıda yapamazsınız. ” Ayrıca konser fotoğraflarında çığlık atan şarkıcı karelerinden daha önemlisinin müzisyenlerin sessiz kaldığı zamanlarda çekilebileceğini savunuyor. Eh, 1978’de Marvin Gaye’i Los Angeles’ta yaşayan ailesiyle Şükran Günü yemeği anını fotoğrafladı. Sofraya oturup yemek yedi. Şimdi bunu yapabilmesi imkansız, ancak Instagram’dan paylaşılırsa görülebilecek anlar. Talamon’un kitabını internetten alabilirsiniz, imzalı versiyonları da Talamon var...
Diana Ross
Marvin Gaye
Isaac Hayes
RÖPORTAJ
37
MAYIS 2020
‘Kendi sınırlarımızı yeniden keşfettik’
Chromas Ece ULUSUM
E
n son, Chromas’ı Sonar Istanbul’da seyrettim. Performansları o kadar çok beğenildi ki tekrar performans sergilediler. Koronun derin gücünü hangi tür müzik severse sevsin göstermiş oldular. Şef Başak Doğan tarafından kurulan Chromas yerel ve global çapta yaratıcı projelere imza atıyor. Bir bakıyorsunuz ünlü müzisyenle sahnede bir bakıyorsunuz bir futbol takımı taraftarlarıyla marş söylüyorlar. Karantina günlerinde de müziksiz duramadılar, evlerinden yaptıkları kayıtları birleştirerek sosyal medyaya yüklediler. Çok ilgi görünce Türkiye’nin ilk sanal korosunu yapma kararını aldılar. Detayları ekipten Beste Karaduman ile konuştuk. ❏ Koroda kimler var? Konservatuar mezunları, müzik öğretmenleri, lutiyeler, müzikle hobi olarak ilgilenen farklı meslek gruplarından gelenler... Bir müzik eğitimi aramıyoruz, müziği seven ve beraber şarkı söylemekten keyif alan ancak koronun disiplinine ayak uydurabilecek herkese kapımız açık. Her hafta minimum 5 saat prova alıyoruz, bu konser ve proje zamanları daha da artıyor. ❏ Ekibe katılmak için nasıl bir yol izlemeli? Genellikle Eylül’de genel, yıl içinde de partisyon özelinde seçmeler yapıyoruz. Bunlar sosyal medya hesaplarımızdan takip edilebilir. Seçme zamanı başvuranları ses ve kulak seçmesine davet ediyoruz. Kendilerine gönderdiğimiz bir parçanın seslerine uygun kısmını öğrenip seçmede söylemesini bekliyoruz. Nota bilmeyenlere çalışabilmeleri için midi gönderiyoruz. ❏ Küresel İklim Hareketi #Resolution2020’nin Türkiye temsilciliğini yaptınız. Bu süreç nasıl gelişti? Projeye koristlerimizden birinin üniversite hocasının bizimle iletişime geçmesiyle dahil olduk. Teklif yayınlanma tarihinden 4 gün önce geldi! 3
günde parçayı kaydettik ve gönderdik. Ses kaydının geçiyor? ve videonun bize ve Türkiye’ye en yakışır şekilde Provaları dijital ortama taşıdık, her pazar devam yapılması için sektörden çok sayıda insanla konuşup ediyoruz. Daha önce vakitsizlikten yapamadığımız projeye dahil olmaları için ikna ettik. Videoyu şan, solfej çalışmaları için haftada 4-5 kez Zoom izleyenlerin çoğu kaydın canlı olduğuna inanamıyor. üzerinden bir araya geliyoruz. Bu kadar zaman ❏ Sonar’daki performansınızı izledik, geçirmenin koronun birlikteliğine etkisi var, etkileyiciydi. Oradaki etkinlik sizin için bir bunun müziğe de yansıyacağı kuşkusuz. Beraber dönüm noktası olabilir. Siz ne dersiniz? şarkı söylemeden duramayan bir ekibiz. Sanal koro 5 yılda çok dönüm noktası sığdırdık. Türkiye’den fikri ve Gemiler Giresune eve kapandıktan 2 gün ilk davet alan koro olarak World Symposium on sonra çıktı, o kadar durabildik müziksiz. Choral Music’te, Choralies Festivali’nde sahne aldık. ❏ Sanal koronun detayları neler? Damdaki Kemancı’da 3 sezondur yer alıyoruz, Kurulduğumuzdan beri müziği seven ve Beşiktaş’ın şampiyonluk kutlamasında Vodafone beraber şarkı söylemek isteyen insanları bir araya Arena’da 15 bin kişiyle marşlar söyledik. En getiriyoruz. Türkiye’nin ilk Sanal Korosu projesi gurur duyduğumuz dönüm noktalarımızdan biri de bunun bir uzantısı. Bizle yolları kesişmemiş Bobby McFerrin ile Zorlu PSM Caz Festivali’nde ama bizimle şarkı söylemek isteyen herkesi bu 'dev sahne almaktı. McFerrin’in özel ricasıyla -inanın koromuzun’ bir parçası yapmak istedik. Gördük ki hiç beklemiyorduk- konserin ortasında kendi ayrı düştüğümüz bu günlerde çok iyi geldi. repertuvarımızdan bir parça da söyledik. Sonar ❏ Sizce her şey normale döndüğünde konser ise koral müzik ve A/V sanatın birleştirilmesi ortamları nasıl olacak? noktasında bize çok güzel bir fırsat verdi. Biz sosyal canlılarız, ekonomik veya politik Alıştığımız dinleyici kitlesinin dışında farklı bir anlamda önemli değişiklikler olsa da insan kitleye kendimizi gösterme şansı elde ettik. Kendi olarak beraber olma isteğimiz bizce bir pandemi sınırlarımızı da yeniden keşfettik. tarafından yok edilemeyecek kadar güçlü. O ❏ Koro dünyasına mesafeli olanlara ne yüzden biz bu zor süreçte ruhen ve fiziken güçlü önerirsiniz? ve sağlıklı kalmaya, müziğimize, sanatımıza ve Mutlaka bir konserlerimize gelsinler. Biz yaptığı ruhumuzu beslemeye odaklandık. İşin ekonomik müzikten, beraber şarkı söylemekten keyif alan bir boyutu apayrı bir konu ama sanat ve yaratıcılık ekibiz ve konserlerde olan şey de keyifli halimizin adına konuşacak olursak, bu geçirdiğimiz zor seyircilere aktarılması. Repertuvarımızda belli bir sürecin hayatımızda olumlu etkileri olacağına türe bağlı kalmıyoruz, bize keyif veren şarkıları inanıyoruz. söylüyoruz. Aslında tamamen ❏ Yeni projeleriniz neler? organik, kahkahayla gülen birini İki turne planımız var, biri Türkiye’de görüp gülmeye başlamak kadar diğeri Avrupa’da. Eylül Avrupa turnemiz doğal. İnsan sesi o kadar büyülü ertelendi bunu telafi etmeyi hayal ediyoruz. bir enstrüman ki, belki de pek çok Bir konser projemiz daha var: Acapella dinleyici insan sesinin sınırlarının ne Unlimited. Koronun A/V performansla kadar sonsuz olduğundan habersiz. birleşeceği bir performans olacak. Birazını da Chromas 36 gönüllü ❏ Karantina günleri nasıl sürpriz bırakalım. gençten oluşuyor.
36
38
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
Ahmet YATĞIN
T
ürkiye’de punk seslerine rast gelmek İngiltere’de olduğu kadar kolay değil. Geçmişte itiraz etmenin türkü, arabesk ve rap müzikte ilerleyen çizgisi ne yazık ki punk'tan geçmemiş. Taa ki 2000’li yılların ortalarına dek... Az da olsa ortaya çıkan punk seslerinin heyecanıyla içim kıpır kıpır olmuş ve punk tutkunu olarak derin bir “Oh!” çekmiştim. Şimdi yeniden heyecanlanma zamanı çünkü Apartmanlar son EP’si AŞKAŞKSEVGİSEVGİAŞKAŞK’ı yayınlandı. Lansman konserlerini heyecanla bekliyorduk ki pandemi sebebiyle ertelendi. Bu yine de sohbete engel değil. Grubun üyelerinden Ölü Bebek ve Furkan ile konuştuk. ❏ Sizde olaylar nasıl gelişti? EP’nin hikayesi nedir? Ölü Bebek: Furkan deli bir adam, inanılmaz bir gitarist. Eskiden beri tanışıyoruz. Birbirimizin gruplarının konserlerine giderdik. Ben hep çalışmak istemiştim onla, denk gelemedik. Bana birkaç çalışmasını getirdi. Bir şekilde onun yaptıklarıyla benim yaptıklarım aynı resmin parçasıydı. Oynaya oynaya bu hale geldi. Furkan: Benim evde sıkılarak ve tekrardan üretkenliğe dönme gayretimle başlayan bir süreç oldu. ❏ Lansman konseriniz salgın sebebiyle iptal oldu. Pandemi sonrasında ilk konserinizde neler olabilir? Furkan: Ne yazıkki üretim aşamasının sonun
da ve tam en heyecanlı kısımda yakalandık salgına. Üzmedi diyemem. Bir süre kendimize döneceğiz ama yeni parçalar yakında çıkacaktır biraz daha biriktirmek lazım sanırım. Ölü Bebek: Konser iptali beni çok üzdü. İlk konserde bol aşk bol gözyaşı bekliyorum. ❏ Grup isminizin hikayesi nedir? Ölü Bebek: Bir arkadaşım, “Grup kursam adı Apartmanlar olur” demişti. Ben de çok beğenmiştim. Apartmanlar imgesinin tanımladığı hüzünlü, donuk, çiğ, yoz ama romantik bir evren var. O evrenin mensubuyum ben de. Furkan’a ısrar ettim bu projeyi isimlendirirken, çünkü bu isim grubun duruşuna cuk oturuyordu. ❏ Beslendiğiniz başka sanat dalları var mı? Ölü Bebek: Müzikten başka sinemaya çok düşkünümdür. Bolca da imge çalarım hırsızlık yaparım filmlerden. Furkan: Sadece müzik dinliyorum. Müzik dinlemek için saçma zamanlar yaratmayı seviyorum kendime. ❏ Aptallığım Geçmiyor şarkısında “Yoruldum beklemekten, kendime silah çekmekten” sözlerine rastlıyoruz. Seni Seviyorum’daysa aşk ve sevgiye karşı alaycı bir tutum var gibi. Bir muziplik yapayım, kendinize en çok aşkta mı silah çekiyorsunuz? Ölü Bebek: Aşk ve sevgiye karşı alaycı bir tutumum yok. Aşk adamıyım, bütün albümde de türlü aşklardan bahsettim. Yaptığım şey alay etmekten çok, aşkı ifade etme şeklinde alternatif getirmekti. Daha damardan, daha yaralı bir yerden kendisiyle alay eden bir yerden. ❏ Türkiye’nin ilk dönem punk’ına aşina mısınız? Mesela Rashit sever misiniz? Furkan: Rashit’e tabii ki aşınayız. Kasetleri hâlâ arşivimde durur. Aşina olmak bir yana görüştüğüm
ve beraber sahne de paylaştığım insanlar. Evde enterasan demolar ilk kayıtlar değişik grup isimli Ankaralı punk grupları her zaman ilgimi çeker. Ölü Bebek: Elbette. Ben daha ziyade “Cemiyette Pişiyorum” insanıyım. ❏ Punk şarkılara neden doğu toplumlarında daha az rastlıyoruz? Bu topraklarda ‘asi’ olmanın önü kapalı mı? Furkan: Doğunun sert, kurak ve dramatik duruşundan olsa gerek acı, hüsran, keder temaları daha yaygın başlıklar. Bu konunun sosyo-politik ve kültürel boyutları da yadsınamaz tabii ki. İfade özgürlükleri, dışa vurumlar, genel müzik kültürü bunlara sebep faktörler. Genel kadercilik anlayışı hakim olan toplumlarda ses yükseltme gibi bir alışkanlığın yaygın olduğu düşünülemez. ❏ Ülkemizde politik eleştiri yapmanın hiç de kolay olmadığı yıllardayız. Oysa punk müziğin doğasında eleştiriye rastlamak beklenmedik bir şey değil. Siz sözlerinizde daha bireysel ilerliyorsunuz. Bunun sebebi nedir? Furkan: Her şey ve herkes eleştirilebilir. Bunda hepimiz bir şekilde özgürüz hâlâ. Ama çoğu zaman kendimize bakmayı ve uzun uzun düşünmeyi unuttuğumuzu ya da atladığımızı, işimize gelmediğini düşünüyorum. Bir şeyleri değiştireceksek önce kendimizden başlamalıyız. Ölü Bebek: Kendim dışında hiçbir şeyi değiştirmek gibi bir isteğim yok, daha doğrusu bunu yapabilecek kudretim de olmadı. Her zaman kendimi bıçaklamayı, döndürmeyi tercih ederim. Kolaycılık belki...
‘İlk konserde bol aşk bol gözyaşı bekliyorum’ Apartmanlar
2020 AŞKAŞKSEVGİSEVGİAŞKAŞK
39
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Politikanın etkilemediği yer yok’
Çağatay YILMAZ
M
Küf
‘Özgür olduğumuzu düşünmüyoruz’
Zeynep BEŞERLER
Y
ollarına para kazanmak adına cover grubu olarak başladılar ardından kendi sound’larını dünyayala buluşturma kararı aldılar. Bora Kaynakgöl, Ramazan Kırdım, Ayhan Akbaş ve Fuat Yayalar’dan oluşan Küf'ün ilk üçlüsü Gri’yi yayınladı, karamsar bir dünyadan söz ederken söz ettikleri atmosferin göbeğine düştüler. Karanlık, synth ve dark wave parçalar yapan ekiple tanıştık. ❏ Grubun hikayesinden söz eder misiniz? Aslında mevzular 2009 yılında başladı. Her müziğe yeni başlayan bireyler gibi kendi müziğimizi yapmak istiyorduk fakat araya üniversite girdi, 6 yıllık bir boşluk oldu. Döndüğümüzde aktif çalacağımız ve para kazanabileceğimiz sahneler vardı, biz de bir cover grubu kurduk. Son iki senedir de artık kendi adımıza bir şeyler yapma fikri içimizi kemirmeye başlamıştı. Bu süreçte cover projemizden fikir olarak uzaklaştık ve tamamen beste çalışmalarına yoğunlaştık. ❏ Gri’deki umutsuzluk ve güvensizlik nereden geliyor? Günümüzde mutlu ve özgür olduğumuzu düşünmüyoruz. Bunda birçok şeyin etkisi var: Şehir, işler, çevre, ikili ilişkiler... Tüm bunların 10 yıldır müzik yapma isteği, bu işe tutunma çabası ve yer bulma telaşı bizi bu atmosfere soktu. ❏ Klibinizin senaryosu ve oluşum süreci nasıl oldu? Klipteki ıssızlık karantinadaki dünyayı andırıyor. Bunu birkaç kişiden daha duyduk. Klibin senaryosu şarkı sözleriyle bağlantılı. Aldığımız mesajlara göre herkesin farklı bir hikayesi var şarkı ve klip için, bu bizi çok sevindiriyor. Biz bir yolculuğu anlatmak istedik ve sevgili Berkay Türk senaryoyu bu şekilde genişletti. Çıkan sonuç hepimizin çok hoşuna gitti. Berkay, diğer iki şarkımıza da bu videonun devamı niteliğinde çalışma yapacak. ❏ Parçanızda vokal sesinin çok geride kaldığını düşünüyoruz. Şarkı hakkında yorumlar nasıl? Sana Güveniyordum şu an tüm platformlarda en çok stream edilen şarkımız oldu ve radyolarda çalıyor. Vokal konusuysa tamamen tercih. Vokalin de bir enstrüman gibi diğer enstrümanlara bağlı ve balanslı olması gerektiğini düşünüyoruz. ❏ Şarkınızın bu dönemde çıkmış olması sizi nasıl etkiliyor? Bunu sürekli kendi aramızda da konuşuyoruz fakat neresinden bakarsak bakalım tamamen olumsuz etkileniyoruz. Birbirimizle bile görüşemez olduk. Sürekli bilgisayar başından bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu işi sahnede büyültebilirdik. Şimdi beklemekten başka çaremiz yok. ❏ Karantina günleri nasıl geçiyor? İnternet üzerinden canlı konser yapma adına yeni enstrümanlar aldık. Herkes kendi evinde prova yapıyor şu an. Yeni melodiler de doğuyor. ❏ Üçlünün devamı gelecek mi? Biz bir sahne grubu olduğumuza inanıyoruz. Bu sürecin sonunun da sahne olmasını umuyoruz. Üçlünün devamı bir albüm olarak gelebilir. Arada birkaç single hatta bir cover paylaşımı yapmayı düşünüyoruz. Ama öncelikle şu günlerin geçmesi ve bir araya gelmemiz lazım.
ichiganlı punk grubu Dogleg, tozlu garajlarda çalma evresini tamamlamış ve müzik dünyasında keşfedilmeye başlamıştı ki -neredeyse dergi boyunca söz ettiğimiz şey oldu- konserleri iptal edildi. Geçen aylarda yayınladıkları Melee albümüyle “bastırılmış şiddetin başarılı melodik dışavurumu” gibi olumlu yorumlar aldı. Topluluk adına sorularımızı basçı ve vokal Chase Macinski yanıtladı. ❏ Karantina nasıl gidiyor? Baharda üçüncü turneyi yapmayı planlamıştık, şimdi onun yerine bir ofiste kat görevlisi olarak çalışıyorum. Olduğunca para biriktiriyorum. ❏ Virüs müzisyenleri nasıl etkiledi sizce? Müziği işi olarak yapan ve konserlerde çalışan herkes için yıkıcı oldu. Uzun süre toparlanmak zor, konserlerin kendine gelmesi yıllar sürebilir. Popüler müzisyenler daha da etkilenecek. Çünkü küçük kalabalıkların bir araya gelmesi hem daha kolay hem de daha az riskli gözükecek. ❏ Son albümünüze Melee adını verdiniz. Ayrıca gördüğümüz kadarıyla şarkılarınıza kısa isimler seçiyorsunuz. Bir nedeni var mı? Super Smash Bros oyununa gönderme! Nintendo Gamecube’da profesyonel seviyede oynuyorum, hatta Michigan’daki turnuvalarına bile yardım ediyorum. Albümün adını ne yapsak diye düşünürken şaka olarak önerdim, grubun desteklemesini beklemiyordum. Ama çok beğendiler, muhtemelen şaka yerine kelimenin asıl anlamından dolayı. Kısa isimler seçiyoruz çünkü daha ilgi çekici oluyor. Ayrıca Alex, çok uzun isimlerin emo gruplara özel olduğunu düşünüyor! ❏ Farklı kaynaklarda müziğiniz farklı şekillerde anlatılıyor. Bize kalırsa, sözleriniz ve tavrınızı düşünürsek, kesinlikle punk. Ne dersiniz? Ayrıca, günümüzün punk müziğine ne diyorsunuz? Bence punk harika bir tanım! Bizim için de anlatmak zor, birçok farklı yerden besleniyoruz çünkü. Post-hardcore, punk, emo, indie… Her yerde adımızın yanında farklı bir tür yazıyor. Belki hepsinin karışımı olduğumuz içindir. Bugün punk kapsayıcı bir tür, rock gibi. Çok şey denendi ve gelişti, artık jenerik türlerden bahsetmek zor. ❏ Michiganlı olmanızdan hep bahsediyorsunuz. Müziğinizi etkiledi mi? Ayrıca, politikadaki değişimler sizi nasıl etkiliyor? Michigan kesinlikle bir parçamız. Havası bile bir fark yaratıyor, sert ve tahmin edilemez bir yapısı var. Başkan bizi çok etkilemedi ama hepimiz kesinlikle muhalifiz. Şarkılarımız daha çok kişisel şeyler anlatsa da politikanın etkilemediği yer yok. ❏ Grup bir ‘yatak odası projesi’ olarak başlamıştı. Şimdiye kadarki gelişmenize bakınca nasıl hissediyorsunuz? Harika! Hiçbirimiz yazdığımız bir parçanın dünyanın başka bir yerinde dinlenmesini beklemiyordu. Kesinlikle iyi hissettiriyor. Daha iyi müzik yapmak ve daha çok insana ulaşmak istiyoruz. ❏ Sırada ne var? Dinleyicilerimizle Twitch’ten oyun oynarken ya da Instagram’dan akustik parçalar çalarken buluşuyoruz.
Dog leg
Grup Alex Stoitsiadis, Chase Macinski, Parker Grissom ve Jacob Hanlon’dan oluşuyor.
40
ENSTRÜMAN
MAYIS 2020
B
Ahşaptan nikele yan flüt
ir dönem yerli dizilerindeki genç kadın karakterlerinin favorisi, orkestraların gizli kahramanı… Yan flütten bahsediyoruz. Günümüzdeki haliyle yaklaşık 67 santim uzunluğundaki enstrüman, baş bölümündeki ‘ağızlık’ da denilen üfleme deliğinden nefes verilerek çalınıyor. Gövdesindeki deliklerle de ezgiler sağlanıyor. Enstrümanın tarihçesiyse yerli dizi sektöründen eskiye dayanıyor elbette. İlk versiyonları birçok kaynakta milattan önce 900 yıllarına kadar dayandırılıyor ama bunları günümüzdeki haline benzetmek güç. Modern yan flütü anımsatan hallerine ilk olarak 11’inci yüzyılda, Almanya’da rastlamak mümkün. O dönem ahşaptan üretilen enstrüman, genellikle askeri bandolarda kullanılıyordu. Bu nedenle kendisine ‘Alman flütü’ de deniyor. Günümüzde ahşap yan flütler halen kullanılsa da genelde gümüş, nikel ve altın gibi materyallerden üretimi yapılıyor. Yan flütün orkestralarda yerini almasıysa 16’ncı yüzyılda, tahmin edileceği üzere yine Avrupa’da oldu. Deneysel çalışmaların ardından, 1600’lerde tasarım değişiklikleri geldi. O zamana kadar tek parça ve 6 delikli üretilen yan flüt, günümüzdeki gibi üç parçalı olarak kullanılmaya başladı. Orkestraların artan ihtiyacıyla birlikte enstrüman nota aralığı, dolayısıyla üzerindeki delik ve tuşlar da artmaya başladı. Bu dönemin flütleri çalınırken, yalnızca gövdenin ortasındaki delikler parmakla kapatılarak ses çıkarılabiliyordu ve daha kaliteli ses alabilmek için deliklerin birbirinden uzak olması
gerektiği düşünülüyordu. Alman flütçü Boehm, 1832 yılında fizik ve sanat bilgisini birleştirerek, bugünkü modern flüt sistemini geliştirdi. Yan flüt bu sebeple Boehm (böhm) flüt adıyla da bilinir. Ortaya çıkan bu sistemle, yan flüt günümüzdeki gibi orkestraların gizli kahramanı halini aldı. Gizli kahraman denilmesinin sebebiyse şu, modern yan flüt ile birçok nefes ve dil tekniği kullanarak kromatik ve diatonik ezgiler, arpejler çok farklı tempolarda çalınabiliyor. Özellikle duygusal, pastoral ezgiler için bestecilerin en sık başvurduğu enstrüman haline geliyor. Ana melodinin piyano veya keman olduğu bestelerde de eserin şıklığını arttıran bir eşlik enstrümanı olarak kullanılıyor. Yan flüdü zenginleştiren teknikler, öğrenmeyi zorlaştıran faktörlerin de başında geliyor. Her nefesli çalgıda olduğu üzere, enstrümana özgü tekniklerin yanı sıra doğru nefes alıp vermek, diyaframınızı doğru kullanabilmek için iyi bir eğitim gerekiyor. Özellikle tiz seslerin yeni başlayanları çok zorladığı birçok kaynakta belirtiliyor. Neyse ki bu zorluklar, hiçbir zaman önemli virtüözlerin ortaya çıkmasına engel olmadı. ‘Altın flütlü adam’ olarak da anılan James Galway’den bahsetmemek mümkün değil. Kuzey İrlandalı müzisyen, Royal College of Music ve Guildhall School of Music’te eğitimini tamamladıktan sonra 15 yıldan uzun süre orkestra şefliği yapan müzisyen, halen London Mozart Players’ın Baş Ziyaretçi Orkestra Şefi unvanını taşıyor. Klasik müziğin
900 Yan flüdün ilk versiyonları milattan önce 900 yıllarına kadar dayandırılıyor.
yanı sıra Andre Bocelli ve Stevie Wonder gibi popüler müzik sanatçılarıyla yaptığı eserlerle de örnek gösteriliyor. Türk sahnesindeyse ‘Sihirli Flüt’ lakaplı Şefika Kutluer öne çıkıyor. Ankara Devlet Konservatuarı’nda 3 sınıf birden atlayarak 1979’da 18 yaşında mezun olan Kutluer, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda çalıştıktan sonra İtalyan hükümetinin davetiyle gittiği Santa Cecilia Akademisi’nde yüksek lisansını tamamladı, adına besteler yapıldı, festivaller düzenlendi... Enstrümana dönecek olursak, senaristlerin hevesi geçmiş gibi gözüküyor şimdilerde ama bu sizin hevesinizi kırmamalı. Ortalama yan flütlerin fiyatları 1000 liradan başlıyor. Kullanmak gereken nefes tekniklerini de düşününce, evde öğrenmek biraz zor olabilir. İyi bir kurstan eğitim almakta fayda var...
41
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
‘Olumsuz görüşlerden çabuk etkilenirim’ Selin SANLI
V
okal ve gitarda Eren Alıcı ve back vokal ve davulda Sunguralp Esat’tan oluşan Evdeki Saat alternatif ‘aromatik’ müzik yapan bir grup. Müziklerini Karaköy ve Kadıköy sound’undan beslenerek yaptığını söyleyen ikili amatör ruhları olduğunu söylese de müzik işini profesyonel yapabilmek için epey çabalıyor. Şubat’ta Uzunlar’ı iki versiyon olarak yayınlayan grupla konuştuk. ❏ “Yeterince tükettiyseniz yeni parça geliyor” dedin ve yeni parça Uzunlar’ı iki versiyon halinde yayınladınız. Parçanın hazırlanış sürecini anlatır mısınız? Uzun sürdü aslında. Nakaratını 2018’de yazdım. Geçen aylarda sözlerini tamamlayabildim. Olumsuz birkaç geri dönüş alınca baştan yaratmaya karar verdim. Olumsuz görüşlerden çabuk etkilenirim. Sonra etrafımda kim varsa dinlettim bu iki versiyonu da. Kendi kararsızlığım yetmiyormuş gibi arkadaşlarım da ikiye bölündü bu konuda. İki versiyonun da iki ayrı dinleyici kitlesine hitap ettiğini fark ettim. Bu yüzden plak şirketiyle konuşup ikisini de yayınlamaya karar verdik. Sonucun kötü olduğunu söyleyemem ancak bu süreçte bir ders çıkardım. Bundan sonra üretim sürecinde kimseden fikir almayacağım. Kararsızlık süreci inanılmaz yıpratıyor. ❏ Evdeki Saat müziği nasıl sevdi? Kimleri örnek aldı? Küçükken rap müziğe oldukça ilgiliydim. Rap parçalarım ve kliplerim vardı, mahlasım Ezel idi 2007-2008 yıllarında. Daha sonra imha edildiler tabii ki. 14 yaşında gitar çalmaya başladım. Doğal olarak klasik Türkçe rock şarkılarla giriş yaptım. Üniversite yıllarında bildiğimiz tarzların dışına çıkan müzisyenlerle tanıştım bugün “Üçüncü Yeniler” ismi verilen. Hoşuma gitti ve üretimlerimi bu yöne doğru
kaydırmaya başladım. İlk ciddi parçam Biraz Olsun’u 18 yaşındayken yazdım. Daha sonraki süreçte ortaya daha özgün parçalar çıkarmak için çalıştım ve hâlâ çalışıyorum. Bu süreç de yaşadığım sürece bitecek gibi gözükmüyor çünkü kendi sound’umu yaratmaya çalışırken keyif alıyorum. Umarım keyif de veriyorumdur. ❏ Günümüzde dinleyicinin dikkatini çekmek zorlaşıyor. Kitlenizin artması size neler hissettiriyor? Şahsen başarı anlayışımda bir terazi var. Terazi sistemi diyorum buna. Bu terazinin bir kefesinde popülizm var ötekisinde ise bireysellik var. Benim amacım her zaman işin bireysellik kısmının yüzde 51 oranında ağır basmasını sağlamak. Yüzde 49 da popülizme veriyorum. Bu şekilde hem kendiniz olup hem de güzel bir kitleye
hitap edebilirsiniz. Hiçbir zaman istemediğim bir müzikle çok büyük kitlelere hitap etme isteğim olmadı. İşin ucunda gece yastığa başını rahat koymak var çünkü. Bence başarı bu. ❏ Yeni nesil müzisyenlerle bir arada olmanızın üretiminize ne gibi etkileri var? Diğer müzisyenlerle etkileşim içinde olmak -en azından bende- üreticilik kısmını çok fazla etkilemiyor aslında. Sonuçta eve gelip yine yalnız başınıza çıkarıyorsunuz parçayı. Yalnızca tecrübelerin paylaşılması ve güzel arkadaşlıklar her zaman insana iyi geliyor. ❏ “Üçüncü Yeniler” nedir sizin için? Üçüncü Yeniler kavramını herkes apostrof içinde kullanıyor, ben de öyleyim. Böyle denmiş böyle gidecek sanırım. Kendilerini nasıl tanımladıklarını bilmiyorum, çok da umurlarında değil sanırım tıpkı diğer müzisyenler gibi. Ama son 1 aydır feci halde Hedonutopia dinliyorum. Geçen senelerde de denk gelmiştim, ilginç gelmişti hatta alışamamıştım ama şu sıralar çıkamıyorum. ❏ Sırada ne var? Sanırım önümüzde bir EP var. Bahar sonuna kadar çıkabilir. Bundan sonraki asıl amacım da albüm.
Evdeki Saat
Pixel
6
Grup 2014 yılında kuruldu. İvmesini son iki yılda kazandı.
‘Sözlerimiz gerçekten güçlü’ Gökhan KAYA
L
ise yıllarında kurulan ve 15 yıllık geçmişi olan pop rock grubu Pixel, Yalnızlık Teorisi albümüyle geri döndü. Can Ali Oyan, Arda Yılgör, Ayhan Kunttaş tarafından kurulan gruba vokalde Seda Oyan katıldı. Grupla kısa bir sohbet gerçekleştirdik. ❏ Albüm hazırlık süreci nasıl gelişti? Uzun bir aradan sonra tekrar bir araya gelince elimizde epey beste olduğunu fark ettik bunları bir albümde toplamak istedik. ❏ Yaptığınız müziği rock mı yoksa pop rock olarak mı nitelendirirsiniz? Pop rock.
❏ Sizce grubun en güçlü yanı nedir? Sözlerimizin gerçekten güçlü ve derin olduğuna inanıyoruz. Özellikle Şekersiz adlı parçamızı dinlemenizi tavsiye ediyoruz ❏ Şarkınızın bu dönemde çıkmış olması sizi ve tanıtım sürecini nasıl etkiliyor? Açıkçası olumsuz etkiliyor, birçok organizasyonumuz iptal oldu ama şikayetçi değiliz. Çünkü hiçbir şey insan sağlığından daha önemli değil. Tanıtım radyo ve sosyal medya üzerinden ilerliyor. ❏ Gelecek planlarınız neler? Her şeyden önce tek dileğimiz bu sıkıntılı günleri bir an evvel atlatmak. Bolca konser...
42
RÖPORTAJ
MAYIS 2020
Otuzbeşilk
‘Amaç, araç durumuydu’ Zeynep BEŞERLER
G
enç müzisyen Gülce, prodüktör Gürsel Çelik’le birlikte çalıştığı yeni teklisi Kırmızı’yı Universal Müzik Türkiye etiketiyle yayınladı. Kariyerinde O Ses Türkiye yarışmasıyla hızlı adımlar atan Gülce, yeni işler peşinde. Detaylar kısaca kendisinden dinledik. ❏ Karantina günleri nasıl gidiyor? Ailemleyim. Müzik zaten olmazsa olmaz evimizde, bir şeyler karalamaya ve söz yazmaya çalışıyorum. Film, dizi ve kitaplarla geçiriyorum zamanımın çoğunu. ❏ ’nın hikayesi nedir? Aranjesinden, oluşum sürecinden söz eder misiniz? Amaç, araç durumuydu ilk başlarda. Bir single yapacaktık ve şarkı arıyor, onlarca şarkı dinliyorduk. Öyle sansasyonel bir hikayem yok ama
sözleri realist ve gerçek duygular barındıyor. Medusa ve Aksel hissedip yazmış. Güzel de yazmışlar. Gürsel Çelik’e teslim ettik şarkıyı. Böyle mükemmel bir aranje olacağını biliyorduk. Bambaşka bir Kırmızı’yı dinleyicilerle buluşturduk. ❏ Ses yarışmaları senin için dönüm noktasıydı. Peki doğru kitleye ulaşabildiğinizi düşünüyor musunuz? Yarışmalar müzisyenleri popüler sound’lara itiyor. Bence çok doğru kitlelere ulaştım ve ben bana destek olan o güzel insanları çok sevdim. Uzun zaman oldu hâlâ etkileşimdeyiz sosyal medyadan takip ediyor yorum yapıyor, mesaj atıyorlar. Bu çok hoşuma gidiyor. Müzik kariyerimde popüler müzik yapıyorum fakat her tarzda şarkı dinliyor ve söyleyebiliyorum. Çok iyi hissettiğim başka tarz bir şarkı olursa çekinmeden söyleyebilirim. ❏ Bir albüm gelecek mi yoksa teklilerle mi ilerleyeceksiniz? Albüm yapmayı henüz düşünmüyoruz. Tekliler ile devam edeceğiz üçünü single için hazırlıklarımıza da başlamak istiyoruz. ❏ Sırada neler var? Single için çalışmalara başlayacağız, şarkımız hazır gibi. YouTube kanalımda cover’larla devam etmek, yeni şeyler üretmek istiyorum. Şarkı söylemek istiyorum durmadan yorulmadan.
2020 Kırmızı
G ü l c e
‘Bizimkisi analog kafa’
Ahmet YATĞIN
L
ise yıllarından bu yana, 20 yılı aşkın süredir arkadaş olan müzik tutkunlarının işi Otuzbeşlik. Grubun bas gitaristi ve geri vokali Osman Cem Gençtürk uzman psikolog, davulcu Caner Sarıoğlu gemi inşa mühendisi, gitarist Ekim Ayyıldız bilgisayar mühendisi ve vokali Volga Okan emekli deniz binbaşı. Geçimlerini müzik dışında sağladıkları için kendi prodüksiyonlarını yapmak daha kolay olmuş. Ve geçen ay Otuzbeşlik, Koş Yardıma’yı yayınladılar. Tanışalım istedik. ❏ Albümünüzün hikayesi nedir? Son yıllardaki sosyal gelişmelerden ve teknolojik hızdan bahsetmek istedik. Yılda 400’den fazla kadının ‘şiddete bahane’ üretilerek öldürülmesini, bir günde fenomen olan ‘züppeleri’, her sabah aynı otobüse binip işe giden insanların “Zor geliyor” dediğini duymazdan gelemezdik. Biz sahnede yapamayacağımız hiçbir şeyi albüme koymadık. Geri vokaller, gitar bendleri, davul atakları… Hepsi 50 yıl önce nasıl kaydediliyorduysa biz de öyle kaydettik. Anlayacağınız, bizimkisi analog kafa. ❏ İsminizi hikayesi nedir? 2014’te gruba bir isim bulmak istediğimizde, 35 yaşını geçmiş gençlerden oluşan bir grup olduğumuzu fark ettik. Bunun yanı sıra İzmir sevgisi gibi bir ortak noktamız da var. ❏ Kara Köpek şarkınızdaki, kurtulmak istediğiniz kara köpek, neyi simgeliyor? Kara Köpek aslında İngiliz edebiyatında depresyon anlamında kullanılan bir metafor. Hatta Churchill’in depresif durumlarını anlatmak için “Kara Köpek tarafından ele geçirilme” ifadesini kullandığı yazıları var. İngilizce yazılmış birçok şarkıda ve filmde bu kavram yer almışken, Türkçe'de neredeyse hiç kullanılmıyor ve bilinmiyor olmasından yola çıktık bu şarkıyı yazarken. Sözlerde aslında herkesin kendi kara köpeğini bulabileceğini düşünüyoruz. ❏ Son olarak dünyanın içinde olduğu bu buhran hakkında neler düşünüyor? Gerçekten çok zor günlerden geçerken, herkes evlerine hapsolmuş bir şekilde moralini yüksek tutmaya çabalıyor. Biz de albümümüzü tüm dijital platformlardan yayınlamış bir grup olarak, sosyal medya hesaplarımızdan da olabildiğince çok zengin ve ücretsiz içerik paylaşarak, bu günlerin atlatılmasına destek olmaya çalışıyoruz. Kendi tasarımımız olan, hikayemizi ve müziğimizi paylaştığımız otuzbeslikrocks. 2020 com adresinden erişebileceğiniz sitemiz de Koş Yardıma var. Evde kal, müziksiz kalma!
RÖPORTAJ
Ahmet YATĞIN
43
MAYIS 2020
‘Beethoven dinlemeyenlere önyargıyla bakıyorum’
Ü
retken pop müzisyen İrfan Özata geçen aylarda 5 parçalık Dönsen Dönerdin EP’sini yayınladı. Özata daha şarkılarını sahnelerde söyleyemeden salgın olayı patlak verdi. Konser vermek için sabırsızlıkla bekleyen müzisyenle Beethoven’dan aşka uzanan kısa sohbetimizi aktarıyorum. ❏ Back vokal iken frontman oldunuz. İki tarafta bulunan bir sanatçı olarak değerlendirme yapabilir misiniz? Eskiyi özlediğiniz oluyor mu? Eskiyi özlüyorum çünkü yıllarca müzisyenlik yaptım. Tabii ki her zaman şarkı söylüyordum fakat sahnede diğer müzisyen arkadaşlarımla duyumsal olarak bir kompozisyon yaratıp, iyi müziği yakaladığımızda aşırı büyük bir haz duygusu oluşuyor. Bu duyguyu şimdilerde şarkı söyleyerek ve yine müzisyen dostlarım ve dinleyicimle birebir paylaşıyorum. Şarkıcılık ve müzisyenlik ikisi de güzel. ❏ Bir röportajınızda pop, arabesk ve halk müziğiyle iç içe müzik yaptığınızı söylüyorsunuz. Eesinlendiğiniz isimler kim? Esinlendiğim değil de ilham aldığım birçok isim var tabi. Pop alanında Sezen Aksu, Tarkan, Kenan Doğulu; arabeskte Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Yıldız Tilbe; halk müziğinde ise Erkan Oğur, Neşet Ertaş, İsmail Tunçbilek. ❏ Levent Yüksel benzetmelerine ne diyorsunuz? Öncelikle sesine, müzisyenliğine hayranımdır Levent Abi’nin. Ona
İrfan Özata
benzetiliyorsam ne mutlu bana. Fakat bir tarz yaratıp kendin olmak en güzeli ve özelidir. Bizim toplumda yeni biri çıktığında hemen benzetme yöntemini kullanılır. İlk çıkış yaptığım dönemlerde bu konuşuldu fakat uzun zamandır duymuyorum. ❏ Bu yıl 250’nci doğum yılı dolayısıyla Beethoven yılı ilan edildi. Pop müzisyenlerin klasik müzik dinlemediğine dair demode bir önyargılar var. Siz ne dersiniz? Beethoven dinlemeyenlere ben de önyargıyla bakıyorum. Bu arada Beethoven’ın 250’nci doğum yılını saygıyla kutlarım. Konuya gelince... Müziğin temeli klasik müziktir. Ve bir müzisyenin temelini sağlam çıkarsa diğer müzik dallarını daha kolay çalıp söyleyebilecektir. 10 yıl boyunca klasik batı müziği eğitimi aldım ve memnunum. Bir müzisyenin veya şarkıcının her tarz müziği dinlemesi çalması ve söylemesi gerektiğini düşünüyorum. ❏ Aşk şarkıları yazan birisiniz. Âşık olduğunuz kişiye zayıf görünmekten çekinir misiniz? Biz insanlar güçlü olduğumuz kadar zayıfızdır da. Hayatı olduğu gibi ve olduğum gibi yaşamayı tercih ederim. Âşık olmuşsam karşımdaki zayıf yanlarımı da görmeli, bu benim için aşkı değiştirmez. ❏ Sırada neler var? Sevenlerimle en yakın zamanda konserlerde buluşmayı bekliyorum. Size de müziği öncelikli tuttuğunuz için teşekkür ederim.
‘Hikayem olduğum gibi sevilme mücadelesi’ Ahmet YATĞIN
K
Hakan Kalgıdım
arantina günlükleri paylaşan taze pop müzisyen Hakan Kalgıdım, Derin Hatıralar parçasını ve klibini yayınladı. Karantina zamanına denk gelenlerden... Hem süreci hem de planlarını kısaca konuştuk. ❏ Karantina günlüğünüz basın mensuplarına gitti. Neden böyle bir paylaşım yaptınız? Şarkımın yayını karantina sürecine denk geldi. Şarkı yayınlanınca hem şarkının hem de sahibinin dinleyici ile ilişki kurması bekleniyor. Bu dönemde de hepimizin gündemi karantina olunca bende kendimi bu ortak dil üzerinden ifade etmek istedim. ❏ Derin Hatıra parçasının hikayesi nedir? İlk aşkım olan eski sevgilime yazıldı. Her şeyi onunla keşfettim, öğrendim. Benim için çok zor birisiydi ama bir şey oldu ve gidemedim kaldım onda. Gitsem gidemiyorum, kalsam nasıl olacak bu iş derken 6 yıl yanından gidemedim. Tüm zorluklarına rağmen yanında olmak kendimi iyi hissettiriyordu. Beni uzun yıllar güzel sevdi, bana çok güzel baktı olmasa tüm bunları yapamazdım ama yanında onun istediği gibi kalmaya devam etsem de hiçbir zaman kendimi gerçekleştiremezdim. Hikayem biraz olduğum gibi
sevilme, kabul görme mücadelesi. ❏ Derin Hatıra’nın çıkışı karantina sürecine denk geldi. Bu nasıl etkiliyor sizi? İçinde bulunduğumuz dönemde müziğinizi, kendinizi tanıttığınız sesinizi duyurabildiğiniz en güçlü alan dijital platformlar. Karantinada insanlar dijital platformlara daha çok baktı inceledi. Bu bir avantaj oldu diye düşünüyorum. Fakat bir yandan da güncel durum öyle can sıkıcı ki insanlar sakin kalıp yeni bir şarkıya, şarkıcıya ne kadar konsantre olup şans verebildi bu da soru işareti. Karantinasız zamanda yayınlanmış olsaydı ilk tanışıklık daha çabuk ve coşkulu olurdu. ❏ Pop türünde mi devam edeceksiniz? İçimden geldiği gibi yazıyorum. İçimde ne var ne yok keşfedip, fark edip kağıda döküyorum. Bu zamana kadar çıkanları bir kategoriye koyacaksak o şüphesiz pop olur. Fakat bundan sonra benden neler çıkacak bilmiyorum. ❏ Müzik stream’lerindeki sayısal verileri takip ediyor musunuz? Ediyorum. Sayısal veriler dinleyicinin şarkıyla, benimle kurdukları ilişkinin göstergesi. Sayılar şimdilik güzel gidiyor. O yüzden mutluyum. ❏ Yeni projeleriniz neler? İkinci şarkımın aranjmanı bitti. Karantina bitince stüdyoda enstrüman kayıtlarını alacağız.
44
DENEME
MAYIS 2020
İNSANIN EN MÜTHİŞ ON YILI Ayşegül Kumova aysegulkumova
SAFE SPACE
9
0’larda genç kızlığa ilk adımlarımı attım ben. 11 ile 21 yaşlarım arasında, insan hayatının en hızlı büyüdüğü, hem çocuk hem ergen olduğu, hem de yetişkinlikle tanıştığı o müthiş 10 yıl. Çok mutlu bir çocukluk yaşadım. Bunun birkaç sebebi var. İçten yanmalı bir heyecana sahip ruhum, olumsuz durumlarda bile beni suyun yüzeyinde yüzdürürdü. Tek çocuk olarak, bir başına iyi vakit geçirmek konusunda aşırı yaratıcıydım. En önemlisi, evlerimizin salonlarındaki kristal şekerlikler kadar zarif, güzel annem ve babamın beni hayatla buluşturma şekilleri, beni hep çok güzel bir pencereden baktırmıştır. 90’lar demek, iflah olmaz mutlu olma coşkum, okuldan eve geldiğimde yalnız olduğum o bir iki saat dinlediğim müzik, yarattığım küçük koreografiler ve limonlu kekti. Okul formamı bile çıkarmadan müzik setinin başına geçerdim. Özel radyoların hayatımıza yeni girdiği dönemde, eski, dinlemediğim kasetlerin üstüne, radyodan sevdiğim şarkıları kaydederdim. Şimdikiler bilmez, o ne büyük heyecandır. Sevdiğin, tınısına hayran olduğun bir şarkıyı dinlemek için radyo başında oturur beklersin. Bu arada bilenler bilir; kaset üzerine kayıt yapmanız için dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Kasetin, ince üst kısmında simetrik olarak duran iki kare şeklinde boşluk, üzerine kayıt yapmanızı engeller. Çözümü ise üzerlerine birer bant yapıştırmaktan geçer. Sonrası “you’re good to go...”. Uykudan önce son; sabah uyandığımda ilk duyduğum şey radyonun sesiydi. İtiraf ediyorum, çoğu geceler radyoyu kapatmayı unuturdum. Sabaha kadar çalardı. O dönemin tüm şarkılarının gizliden bilinç altıma işlediğine inanırım. Şaka değil; çok ciddiyim... Gelgelelim CD’ler çıktı. O döneme kadar en büyük müzik dükkanı aktivitem, gidip sevdiğim şarkılardan kasetler doldurtmaktı. Doldur babam doldur. Bir dönem iyi para kazandı “kasetçiler” bu işten. Özel radyoların bize fark ettirdiği tekli, yani “single” dünyası, edinme dürtüsünü beraberinde getirmeye başladı. Bazı radyo kanalları Londra’dan yayın yapıyordu. Müziğin kalbinden seslenip, yeni çıkan 45’liklerin B yüzündeki parçalardan bahsediyorlar; müzisyenin listelerdeki son başarılarından haberler veriyorlardı. Liste programları vardı. “Acaba bu hafta UK Top 40’de kim bir numaraya oturmuştu?“ Aynı dönemlere denk gelir; kablolu yayınla da o zaman tanıştım. Düşünsenize, o zamana kadar elimizde sadece TRT’deki Pop Saati var. Bir
de sonrasında Meltem Cumbul ve Okan Karacan’ın sunduğu 1 Numara programı... Yeni müzikle pek sık buluşamazdık. Ah MTV! Sen nelere kadirdin. Bugünün YouTube’u gibi arlanmaz bir etkisi vardı müziksever üzerinde. Tabii sana ne verirlerse onu izleyip dinlediğin bir dünya o zaman bizimkisi. Yine de verilenden memnun, doyasıya klip izliyor; yeni çıkan sanatçıları keşfediyordum. Tabii daha sonrası, yabancı müzik dergileri almaya da başladım. Bana verilen harçlıkla Blue Jean’den İngiltere’nin gençlik dergilerine geçiş yapıyor ve daha sonra NME gibi müzik dergilerine dadanmaya başlıyorum. Kadıköy Süreyya Sineması’nın karşı sokağında küçük bir müzik market vardı. İsmi şimdi aklımda yok. Ne yazık. Düzenli olarak oraya gider, her hafta çıkan yeni single’lardan istediklerimizi sipariş ederdik. Evet, her hafta Londra’ya gidip yeni CD’leri getirirler ya da getirtirlerdi. Babam, işi gereği çok seyahat ederdi o zamanlar. Her gidişinde istediğim birkaç CD mutlaka olurdu. O dönemler klasik piyano eğitimi alan bir müzisyen adayı ve yarım kalmış bir modern dans macerası olan, dansa aşık bir gencim. Ama bütün derdim tasam, “müzik dünyasında yeni neler vardı; neler oluyordu...” MTV bir yana BBC bir yanaydı. “Top of the Pops” vardı, mesela. Her hafta yayınlanan, sanatçıların canlı performans sergiledikleri, İngiltere listelerinin duyurulduğu bence aşırı heyecan dolu ve keyifli program. Yıllar var artık hayatımızda değil. Dijital hayata geçtiğimiz bu acımasız değişimle tarihin raflarına kalktı o da. Sonra Jules Holland’ın efsanevi canlı
müzik programını keşfettik. Off yeni gruplar, efsanelerle aynı çember içinde birlikte çalıp söylüyordu. Müzikle çok coşkulu bir ilişkim oldu hep. Bu TV programı coşkumu çok üst seviyelere çıkarabilen nadir içeriklerdendi. “Şimdi, o günleri neden anlatıyorsun Ayşegül?” diyebilirsiniz. İçinde bulunduğumuz şu günlerde, kendimizi, benliğimizi tekrar bulmaya çalışıyoruz. Evlerimizde, kendimizle ya da belki en yakınlarımızla sadeleşmeye gayret ediyoruz. İç sesimizle daha çok başbaşayız ve belki çocukluğumuzu daha çok hatırlıyoruz. Neden mi? Çünkü o orda içeride bir yerde. 90’ların masum yanımızı hatırlamak için son şansımız olduğunu düşündüm ve bu yazıyı yazmaya başladım. 90’ların ortasından itibaren hayat bana da farklı yönlerini göstermeye başladı ve iyi diyemeyeceğimiz anılarım da var. Fakat o zamanki Ayşegül’ün yaşam coşkusunu yakaladım bugünlerde; daha masum, daha umutlu, müziği ruhuyla dinleyen, şaşıran, heyecanlanan, merak eden, özgürce hareket eden ve en önemlisi cesur... Ve şunu düşündüm. 40 yaşın hayat tecrübesiyle 16 yaşındaki Ayşegül buluşmalı. Hayattan çok keyif almaz mıydım? Bu soruyu size de soruyorum. Herkesin hikayesi farklı biliyorum ama yine de bu soruyu sormaya değeceğini düşünüyorum. Belki de yüzeye çıkarmanızı bekleyen çocukluğunuz orada duruyordur. Yazık, durmasın. Yaşasın. Yaşayın. Yaşayalım... Anlatalım. Anlatmaktan çekinmeyelim. Doya doya anlatalım. Ben bugün size anlattım...
45
KİTAP AJANDA
MAYIS 2020
Decameron Giovanni Boccaccio Çev.: Nevin Yeni Roman Alfa Yayıncılık 824 sayfa
Veba Yılı Günlüğü Daniel Defoe Çev.: İris Kantemir Roman İş Bankası Kültür Yayınları 264 sayfa
Veba Albert Camus Çev.: Nedret Tanyolaç Öztokat Roman Can Yayınları 277 sayfa
Mahşer Stephen King Çev: Canan Kim Gerilim roman Altın Kitaplar 1216 sayfa
Kolera Günlerinde Aşk Gabriel Garcia Marquez Çev.: Şadan Karadeniz Roman Can Yayınları 448 sayfa
Güzellik Salonu Mario Bellatin Çev.: Şevin Gülman Roman Notos 72 sayfa
Antilop ve Flurya Margaret Atwood Çev.: Dost Körpe Roman Doğan Kitap 424 sayfa
İstasyon On Bir Emıly St., John Mandel Çev.: Ferhan Ertürk Bilim kurgu Pegasus 368 sayfa
Bul Beni Laura van den Berg Çev.: Ferhat Kohen Roman Encore 264 sayfa
The Book of M: Kıyamet Başlıyor! Peng Shepherd Çev.: Melda Dinçel Fantastik Ephesus Yayınları 448 sayfa
Buzluktaki Şeytan Richard Preston Çev.: Füsun Doruker Araştırma Altın Kitaplar 320 sayfa
Körlük Jose Saramago Çev.: Işık Ergüden Roman Kırmızı Kedi 336 sayfa
46
GEEK
MAYIS 2020
Bu sezon Westworld'de kimler uyanacak?
Fatih GÜÇLÜ
W
estworld 2016 yılında HBO tarafından yayınlandıktan sonra çok kısa sürede pek çok insan tarafından bilinir hale geldi. Her ne kadar ilk sezonun durmadan tekrar eden “döngüler” olarak başlayan bölümlerini izlemekte zorlanan izleyiciler diziyi yarım bıraksa da geriye kalan sağlam kitlesi ile dizi şu anda üçüncü sezonunda. Yapımcılığını J.J. Abrams'ın üstlendiği dizide senaryoyu Jonathan Nolan ve Lisa Joy birlikte kaleme almakta. Bunun yanında oldukça ünlü oyuncu kadrosu da dizinin çok hızlı bir şekilde yükselmesine sebep oldu. Genellikle bilim kurgu yapımlarında ünlü oyuncuların çalışmadığı düşünülürse bu yapıtta Anthony Hopkins, Ed Harris ve Thandie Newton gibi pek çok bilinen oyuncunun yer alması şaşırtıcı bir kadro seçimiydi. Bununla birlikte ne yazık ki dizi üçüncü sezonda istenen izlenme rakamlarına ulaşabilmiş değil. Bu da sevenlerini korkutan bir durum çünkü HBO her an dizinin fişini çekebilir. Dizi dünyasını yakında takip edenler bilir ki HBO dizi bitirme konusunda gerçekten çok sert kararlar alabilmekte. Bunun yanında kanalın yaptığı açıklamaları da genel olarak incelediğimizde bu diziyi bir prestij işi olarak ele aldıklarını da görebilmekteyiz. Yani izlenme sayısını bir kenara atıp sonuna kadar hikayeyi götürecekler gibi durmakta. Peki nedir bu Westworld çılgınlığı? Neden her arkadaş grubunda bir adet “mutlaka bu diziyi izleyin beyin yakıyor” diye durmadan öneren bir arkadaş bulunuyor? Neden diziyi izleyenler de saatlerce teoriler üzerinde konuşuyor? Yoksa HBO'dan birilerine paralar mı yatıyor? Gelin birlikte bakalım. SİNEMA FİLMİ OLARAK WESTWORLD Dizinin öncelikle 1973 yapımı bir sinema filmiyle aynı adı paylaştığını ve bu eserden temel aldığını söylemekte fayda var. Sinemada yayınlandığı dönemde her ne kadar adından çok söz ettirmemiş olsa da kemik bir fan kitlesine de ulaştığını söyleyebiliriz. Felsefi tabanında özgürlüklerin sınırsız olduğu alanda insan etik değerlere uyar mı sorusunu ele alan film bunu çok göze sokmadan olay örgüsü içinde ele alabilmekte. Dizinin severleri için mutlaka tavsiye edeceğimiz bu filmi de izlemek oldukça güzel olacaktır. DİZİ OLARAK WESTWORLD Westworld, DELOS adında bir şirketin
2058 Westworld hikayesinin geçtiği yıl.
içinde robot konuklarla oluşturmuş olduğu bir Vahşi Batı konsepti etrafında insanların gelip farklı deneyimler yaşayabileceği bir eğlence parkı. Buraya gelen insanlar istedikleri farklı hikaye arklarını takip ederek robotlarla etkileşime geçmekte fakat bu hiç de iç açıcı maceralara sebep olmamakta. İnsanların genellikle bu robotları öldürüp biçtiği, tecavüz ettiği ve tamamen dış dünyada gösteremedikleri vahşi yüzlerini adeta buraya kustuklarını göremekteyiz. Dış dünyada oldukça sessiz ve içine kapanık insanlar bile buraya geldiklerinde akıl almaz şiddet hareketleri sergileyebilmekte. Bunun yanında konuk robotlar zaman içerisinde bilinç kazanmaya başlıyor. Özelikle bir çiftçi kızı rolü olan Dolores karakteri üstünden giden hikayede bu bilinçlenme ve de intikam alma dürtüsünü oldukça iyi gözlemliyebiliyoruz. ÖZGÜR İRADE VAR MI YA DA GERÇEKLİK NEDİR? Diziye sadece bir bilim kurgu olarak ele aldığınızda tipik bir robotların isyanı olarak görebilmek mümkün. Bunun yanında dize alt metinlerde çok daha ciddi varoluşsal söylemleri ele almakta. Özellikle ilk sezonda değinilen Bicamerial Zihin teorisi 1976 yılında Julian Jaynes tarafından ortaya atıldığını çok uzun süre tartışılmıştı. Bu teoriye göre ilkel insanların yaklaşık 3000 yıl önce beyinlerinin sağ ve sol lobu arasındaki organizasyonun daha tam sağlanmadığı ve sağ lobun oluşturduğu düşünceleri Tanrı sözleri olarak ele aldıklarını söyleyebiliriz. Antik metinlerden özellikle de İliada üzerinde örneklemelere yapan bilim insanın teorisi günümüzde dizide pek çok yerde karşımıza çıktı. Bununla birlikte insanın gerçeklik algısının ne kadar doğru olduğu ya da bir şeylerin gerçek olmadığını anlasa bile rolünü devam ettirip ettirmeyeceği yine dizi içinde ele alınan tartışma konuları.
43 Dizi 43 Emmy ödülüne aday gösterildi.
ÜÇÜNCÜ SEZONDA NELER OLDU NELER? Dizi bir ve ikinci sezonlarında sadece Westworld içerisindeki olaylara odaklanmış haldeydi. Park içerisinde bulunan robotların uyanış sürecini ve parkın yönetim işlerini ele alan bu sezonlardan sonra üçünce sezon tamamen dış dünyada geçmekte. Çok uzak bir gelecekte olmayan bu evrende insanların da nasıl bir hayat sürdüklerini görmek mümkün. Bir yapay zeka tarafından bütün hayatları kurgulanan insanların park içindeki robotlardan pek farkı kalmamış durumda. Bakalım diğer sezonları gibi 10 bölüm değil de 8 bölüm olan bu sezonda bu sefer kimler uyanacak kimler “döngü” kıracak?
KONUK
47
MAYIS 2020
İyileştiren müzikal frekansınızı buldunuz mu?
Merve ERTÜTÜNCÜ
S
on zamanlarda bambaşka hayatların içinde bulduk kendimizi, adeta Black Mirror dizisinin bir bölümü gibi. Yarınını bilmediğimiz bugünlerde, en çok kuantum fiziği ve varoluş teorileri üzerine düşünür, araştırırken buluyorum kendimi. Bir de ‘frekans’ konusu inanılmaz ilgimi çekiyor. Güncel sanatın, müziğin pabucunu biraz dama attık, Korona gündemiyle birlikte. Einstein›ın kulaklarını çınlatıyor ve onun sözlerini tekrar ediyorum: “Evrendeki her şey titreşimdir ve frekansına uyumlandığınız her şeye sahip olabilirsiniz.” Peki bunun Korona ile ne ilgisi var? TETA SEVİYESİNE İNMEK Bu cümlenin açılımını şöyle yorumlayabiliriz; hastalıklar da sağlıklı olma hali de frekanslarla bağlantılı ve frekansınızı yükselterek sağlığınızı koruyabilirsiniz, hem de en sevdiğiniz tınılarla... Korona üzerindeki etkisi henüz araştırılmış olmasa da bazı ‹iyileştirici› ses frekansları pek çok hastalığın tedavisi üzerinde etkili. Yaklaşık 2 bin 500 yıl önce üretilen Tibet çanaklarından yayılan titreşimlerin, beyin dalgalarını Teta seviyesine indirerek, şifa verici frekanslar yayıyor ve vücudun hücreleri arasındaki enerji bozukluğunu gidererek bedeni iyileştirdiği iddia ediliyor. Dünyanın dört bir yanında ses terapisti var ve onlarla şifa
FREKANS METRE Pranik şifa uzmanı Edit Szabo'nun verdiği bilgiler doğrultusunda frekans kalibreleri şu şekilde: 383 Hz - Korkuları, stresi bırakmamıza yardımcı oluyor. 417 Hz - Geçmişi bırakmak, geleceğe yönelmede etkili. 432 Hz - Şifa, hücresel iyileşmede etkili. 528 Hz - Sevgi frekansı deniyor. 638 Hz - Kadın ve erkek ilişkisi dengelemeye ve beynin sağ ve sol lobunu dengeliyor. 741 Hz - Sezgisel yetenekleri açmada etkili. 852 Hz - Koşulsuz sevgi, yaşam amacını keşfetmeye yardımcı oluyor. 936 Hz - Epifiz bezini aktive etmede etkili. 1111 Hz - Yüksek ben ile bağlantıda olma, üstad frekansı da deniyor.
arayanlar. Ne kadar ilginç değil mi? MÜZİKLE DUYGU VE DÜŞÜNCE AKIMI Hayatın aslında pek de farkında olunmayan bu yanı benim çok ilgimi çekti ve biraz üzerine araştırma yapmak istedim. Zaten müziğin, insan üzerindeki etkisi tartışılmaz. Hani üzgün bir haldeyken sevdiğin bir şarkı arka fonda belirir de birden coşkuyla dolarsın. Aslında bu coşkunun açıklaması içsel frekansın yükselmesi... Ses dalgalarının, neşeli, yorgun, mutlu ya da mutsuz hissetmemiz üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebi de bu. Pranik şifa uzmanı Edit Szabo'nun verdiği verileri aktarıyorum. 528 Hz frekansa sahip müzik dinlendiğinde dinleyenin içi sevgiyle dolarken, 396 Hz suçluluk duygusu ve korkulardan özgürleşilmesini sağlıyor. 417 Hz ise içinde bulunulan durumlara çözüm üretme konusunda destek oluyor. Tıpkı bir akıllı asistan gibi... Hayattaki sorunlu bir alanla ilgili bir konuya niyet ederek ‹iyi titreşimler› olarak adlandırılan bu frekansları dinlendiğinde sorunlara çözüm üretebilir, organların şifa bulmasını çalışmasını sağlayabilir deniyor. Bu bir tür mucize gibi... Boğazın ağrıyınca ilaç almanın yanı sıra, boğaz çakrasını dengeli çalıştıran meditasyonu dinleyerek iyileşmesini hızlandırılabildiği söyleniyor.
Aynı zamanda iyileştiren yüksek titreşimli frekanslar, bedendeki enerji merkezlerin olan çakraları uyarıyor ve dengeli bir biçimde çalışmasını sağlıyor. Çakralar dengede olduğunda sağlığın korunması kolay oluyor, çünkü vücudun etrafındaki enerji alanı olan aurayı negatif etkilerden arındırıyor. Ben de deneyimliyorum. Bugünlerde ben en çok Good Vibes ve ZenlifeRelax’ın YouTube kanalındaki titreşimleri dinliyorum geceleri. Böylelikle hem rahat bir uyku uyuyorum hem de ertesi güne keyifle başlıyorum. Gerçi bu Korona günlerinde ne kadar olursa... Aslında normalde dijital kanallarda dinlediğimiz şarkıların da bu tür etkileri var ama Uluslararası Standartlar Enstitüsü’nün 1953'te aldığı kararla, tüm yayınlar Standard Tuning olarak adlandırılan 440 Hz’e sabitlendiği için müziğin şifalandırıcı etkilerinden tam olarak yararlanılamıyor. Müzik endüstrisinin başlattığı bu akım aslında kitleleri etki altına almak için kullanılan bir yöntem. Böylelikle istenilen duygu ve düşünce akımı kolaylıkla bilinçaltına yerleştirilebiliyor ve insanları yönetmek kolaylaşıyor. Yani frekanslar iyiye kullanıldığında şifalandırıcı olduğu gibi tam tersi kötüye kullanıldığında da inanılmaz zararlar verebiliyor. Korona için de doğru frekansın bir an önce bulunması dileğiyle. Müzik ruhun şifasıdır!
48
SEYİRLİK
MAYIS 2020
.
KESIF , NOKTASI OLMAZ ÖYLE SAÇMA TARİH Popüler Tarihçi Emrah Safa Gürkan’dan popüler tarih programı. Flu TV kanalındaki haftalık programda salgın, para, Hitler, Osmanlı neden Amerika’ya gitmedi gibi derin konular üzerinde duruluyor. Elbette YouTube jenerasyonuna uygun, şakalı ve kısa bir tarih programı. Her hafta bir bölüm paylaşılıyor.
Tarih - 2020 - YouTube
OUTSIDE MOVES Ünlü spor yayını Outside dergisinin YouTube kanalından bir program. Programında sporcular vücut antrenmanları, yoga, esneme ve dayanıklılık ipuçları veriyor. Birçok uygulama bu hareketleri aylık ücretle paylaşıyorken 37 videoluk bu seri tam bir kamusal hizmet. Not, Yeni bölümler yok...
IN MY ROOM Amerikalı müzik yayını Rolling Stone dergisinin karantina sürecinde sosyal medyada başlattığı bir seri In My Room. Poüler müzisyenler evlerinde, stüdyolarında bir ya da iki şarkı söylüyor. Bugüne kadar videosu yayınlanan isimler arasında Nicole Atkins, Brian Wilson, Jim James ve Waxahatchee var. Bir tıkla izleyebilirsiniz...
Müzik - 2020 - YouTube
ALEF Dünyadaki polisiye ve suç dizileri akımı hâlâ devam ediyor. Karşınızda bir yerli yapım. Kenan İmirzalıoğlu, Ahmet Mümtaz Taylan ve Melisa Sözen’in oynadığı, Emin Alper’in yönettiği dizi, İstanbul’da bir cesedin bulunmasıyla ortaya çıkan cinayetlerin sırrını çözmeye çalışan iki dedektifin hikayesini anlatıyor.
BABAMIN MUTFAĞI
SOUNDTRACKS
Elijah, usta sommelier olmak için bir kursa yazılır. Ancak babası barbekü mekanını devralmasında ister. Ancak ikisini aynı anda yapamaz, bir karar vermek zorunda kalacaktır. Baba oğula dair komik ancak bir o kadar dokunaklı filmde Mamoudou Athie, Courtney B. Vance ve Niecy Nash rol alıyor.
Dram - 2020 - Netflix
The Crown: Season Three Martin Phipps Sony Music 16 parça, 48’
Spor - 2019 - YouTube
Polisiye - 2020 - Blutv
BREWS BROTHERS Türlü diziler piyasya çıkarken, yeni konu arayışları devam ediyor. Uzun zamandır görmediğimiz bir konu. Dizi, birlikte bira fabrikası işletmek zorunda kalan dargın kardeşler Wilhelm ve Adam Rodman’ı konu ediniyor. İkisi de bira dehası olsa da, yapım teknikleri ve kişilikleri taban tabana zıttır.
The Call of The Wild John Powell 20th Century Fox Film 23 parça, 67’
Komedi - 2020 - Netflix
Wicked Games from Westworld 3 Ramin Djawadi Warner Bros. 1 parça, 5’21’’
49
TB
MAYIS 2020
FOTOĞRAF: Matthew Naythons
#1981 #BOBMARLEY #REGGAE #JAMAICA
21 Mayıs 1981... Reggae efsanesi Bob Marley’in cenaze töreninden bir kare. 36 yaşında kanser nedeniyle kaybettiğimiz Marley’in defnedilmesi de yaşamı gibi sıra dışı olmuş. Sahnede giydiği mavi kot ceketi, kırmızıyeşil-sarı beresi, sağ elinde İncil'i ve sol elinde gitarıyla, yaşadığı gibi gömülmüş. Sıra dışı olmasının nedeniyse, 30 binden fazla kişinin katıldığı törenin bir yandan şarkılar bir yandan katılımcılarının polisle çatışmasıyla, konserlerinden farklı geçmemesi. Jamaica’nın başkenti Kingston’da düzenlenen törende ülkenin tüm siyasetçileri bir araya geldi, hatta bunun için yılın bütçesinin tartışıldığı meclis oturumu bile ertelendi. Dönemin başbakanının konuşmasında anlattığı üzere, “Marley’in parçaları ülkenin birliğinin önemli bir parçası” olarak görülüyordu. Bob Marley’in şarkılarından ve Jamaica halkından öğrenecek çok şeyimiz var gibi gözüküyor...
grunge_ hey, efro! çabuk gelsene...
Özet: bir internet forumunda kurt cobain ile tanışan efro, hayatının en iyi dostunu kazandı ve sonsuza dek birlikte mutlu yaşadılar...
ne var lan noldu yine!?
kanka bi site buldum, soundcloud diye... şarkı falan yüklüyorlar...
smells like teen spirit... hey maşallah!
üstüme döktüm mmkym!
efro, efro!
hay efro’nu skilanj, söyle, anlat.
kanka soundcloud attığım şarkıyı telif sebebiyle silmiş. benim şarkımı... telif!.. silmiş.
soundcloud mu kaldı olm ya, gel bira içek gel... gel otur!..
AH BE KURT COBAİN... SEN Kİ GRUNGE’IN ATASI... SOUNDCLOUD’TA TELİF YİCEK ADAM MIYDIN?..
| INSTAGRAM.COM/EFROVSKİ
sence eski parçalarımı cover yapıp paylaşayım mı ha, ne dersin?