3 minute read

Bir Zamanlar Amerika, Olcay Bağır

Bir Zamanlar Amerika

/ Olcay Bağır

Advertisement

1528’de İspanyol işgalci komutan Francisco Pizarro’nun Tumbes’e gön- derdiği biri beyaz biri siyah iki adamın öyküsü, Amerika yerlileriyle ilgili ilginç öykülerden biridir sadece. Akgün Akova’nın “Elimi Tut Ye- ter” kitabında yazdıklarına göre, gözünü altın ve gümüş bürümüş olan Alanso de Molina ve Afrikalı kölesini gören Kızılderililerden biri, gece renkli adamın gerçek rengini görmek için, derisini kuru mısır koçan- larıyla ovalamaya kalkar. Çünkü daha önce hiç siyah derili biri gör- memişlerdir. Hatta Kızılderililer kara derili Afrikalıyı “temizlemek” amacıyla kazana atmak isterler. Kızılderililer daha önce horoz da görmemiştir. Molina’nın yanında ge- tirdiği kafeslerden birinde, iç parçalayan bir sesle öten horoza acıya- rak ve şaşkınlıkla bakarak “ne istiyor?” diye sormaları da bundandır. Yine yeni kıtaya giden ilk denizcilerin anlattığına göre Kızılderililer, dev gemilerden indirilen sandalları gördükleri zaman, onları gemi- lerin küçük kızları sanmışlar ve gemilerin sandalları doğurup emzir- diklerini düşünmüşler. 1504’te Jamaika’ya çıktığında, yerlileri kendi- lerine yiyecek vermeye ikna edemeyen Kristof Kolomb’un, o sırada oluşan bir ay tutulmasını fırsat bilerek ayı kendisinin yok ettiğine on- ları inandırması ve yerlilerin de onun çok güçlü biri olduğuna inana- rak istediklerini yapmaları da yine benzer bir hikâyedir. Kristof Kolomb’un bu yeni kıtayı kan gölüne çevirmesinden ve yerli kültürü biçmesinden sonra yerli dilleri de tükenmeye ve konuşulma- maya başlanır zamanla. Ama işgalcilerin kayıtlarından bazı sözcükler çıkar. Belki de yeryüzünün en şiirsel dilinin arta kalanlarıdır bunlar. Kolomb ve sonrasında gelen sömürgeci denizcilerin Amerika kıtasını talan ettiği yıllarda, aynı kıtada Guaraolar’ın gökyüzüne “yukarıda- ki deniz”, gökkuşağına “yılan gerdanlık” dediklerini Kolomb biliyor muydu acaba? Amazon’un gerçek sahiplerinden olan bu topluluk; yıldırıma “yağmurun ışığı”, baykuşa “karanlık gecenin efendisi”, in- sanın dostuna “öteki yüreğim”, ruha “yürek güneşi”, bastona da “sü- rekli torun” diyordu. Yeni kıtayı Hıristiyanlaştırmak için akın akın Av- rupa’dan Amerika kıtasına gelen rahiplerden Vicent de Valverde, bir yerli kabilesinin meydanında bir elinde İncil diğerinde haçı tutarak tanrının bunlarda olduğunu, bunların dışındaki her şeyin anlamsız olduğunu haykırır. Çevirmen çevirir rahibin dediklerini. Kabile şefi Atahualpa, bunu kendisine kimin söylediğini sorar rahibe. “Kutsal ki- tap İncil söylüyor” der rahip. Atahualpa, “ver bana da söylesin” der ve İncil’i rahipten alır. Atahualpa, İncil’i evirip çevirir, onu konuşturmak için sallar ve kula- ğına bastırır. Sonra da tüm kabile halkına dönerek şöyle der: “Hiçbir şey demiyor, boş bu.”

48 Adalet, Eşitlik, Özgürlük ve Irkçılık

Her yıl nisan ayında kazananları açıklanan ve gazetecilik, edebiyat, müzik gibi alanlarda verilen prestijli ödül Pulitzer’i Kurmaca dalında 1961 senesinde kazanan Harper Lee’ye ait Bülbülü Öldürmek kitabına enikonu incelemenin tam zamanı. Kitabın geçtiği dönem. 1930’lu yıllar Büyük Ekonomik Buhran Döne- mi. Peki nedir bu Büyük Buhran? Dünya savaşı ertesi bir süper güç konumuna gelen Amerika’nın dün- yanın pek çok ülkesine kredi vermesi ve bu kredi alalamaları sonucu beraberinde gayirmenkul kriziyle patlak veren bir dönem. Milyonlar- ca insanın işsiz kaldığı, binlerce bankanın battığı bir dönem. Söyle- mesi güç olacak ama bu dönemle ilgili gördüğüm bir fotoğrafta bir anne 4 çocuğunu satışa çıkarmıştı. Bu kriz ortamını fırsat bilen ve tüm insanlığın başına bela olan Hitler’in de başa geldiği bir dönem aynı zamanda. Kitap genel olarak adalet, eşitlik, özgürlük ve ırkçılık, cinsiyetçilik gibi kavramları Scout adlı küçük bir çocuğun gözünden anlatmaktadır. Anlatıcı Scout dışında onun kendisinden bir kaç yaş büyük abi Jem, yakın arkadaşları Dill ve avukat olan babaları Atticus’un hikayesini içermekte. Kitap iki ana vaka üzerinden yükselmektedir. Birincisini kısaca şöyle özetleyebiliriz: Siyahi insanlara baskının hat safhada olduğu yıllar bu zamanlar. Tecavüz suçlaması ile yargılanacak olan siyahi insan Tom Robinson’ un davasını teklif üzerine bir beyaz olarak baba Atticus üs- tüne alır. Bu savunmayı kabul etmesi yüzünden, Jem ve Scout’a okul- daki arkadaşları hakarette bulunurlar, çocuklar zor anlar yaşar. Bir diğer önemli vaka da şöyle: kasabada Radleyler adında herkesin nedensizce çok korktuğu bir aile vardır Radley’ler adında. Mary Shel- ley’in eseri Frankenstein’dan fırlamış bir canavar gibi bir algı vardır ailedeki Bay Radley’e karşı. Hatta bu haleti ruhiyeden olacak ki ona Öcü Radley lakabını takmışlardırdı. Romanın geçtiği semt olan May- comb civardaki kasaba ahalisi tarafından Radley’lerin evine Psycho filmindeki tuhaf şato kıvamındaki Bates Motel muamelesi yapılıyordu tabiri caizse. Çocuklar ne zaman Radley’lerin evinin önünden geçse korkarlardı. Hatta hatta Bu korkuyu bir yarışma unsuru haline getire- rek Radley’lerin kapısına vurabilir misin vuramaz mısın diye araların- da kapışma bile düzenliyorlardı. Yani anlayacağınız iletişimsizlikten kaynaklanan müthiş bir ötekileştirme hali vardır. Aslında günümüz- deki dışlamanın kaynağı da bir nevi o aileye yaşatılan duygular gibidir. İletişimsizlik korkuyu doğurur. Korku da ötekileştirmeyi. Dinamo taşı etkisi yaratır tüm olanlar. Aynı şekilde siyahi insan Tom Robinson’a yapılanlar da ha keza öte- kileştirmenin bir başka örneğidir kitapta. Siyahilere karşı mesafeli davran, onlarla aynı ortamda bulunma ve onları suçla. Mahkeme orta- mında tüm deliller Robinson’un haklılığını ortaya koymasına rağmen Atticus’un savunduğu adamın idama mahkum olmasının başka bir açıklaması yok. Burada bir parantez açmak istiyorum.

This article is from: