BAHAR KÜLTÜR SANAT VD. DİJİTAL DERGİ 2020 | 05
Bir Zamanlar Amerika
1528’de İspanyol işgalci komutan Francisco Pizarro’nun Tumbes’e gönderdiği biri beyaz biri siyah iki adamın öyküsü, Amerika yerlileriyle ilgili ilginç öykülerden biridir sadece. Akgün Akova’nın “Elimi Tut Yeter” kitabında yazdıklarına göre, gözünü altın ve gümüş bürümüş olan Alanso de Molina ve Afrikalı kölesini gören Kızılderililerden biri, gece renkli adamın gerçek rengini görmek için, derisini kuru mısır koçanlarıyla ovalamaya kalkar. Çünkü daha önce hiç siyah derili biri görmemişlerdir. Hatta Kızılderililer kara derili Afrikalıyı “temizlemek” amacıyla kazana atmak isterler. Kızılderililer daha önce horoz da görmemiştir. Molina’nın yanında getirdiği kafeslerden birinde, iç parçalayan bir sesle öten horoza acıyarak ve şaşkınlıkla bakarak “ne istiyor?” diye sormaları da bundandır. Yine yeni kıtaya giden ilk denizcilerin anlattığına göre Kızılderililer, dev gemilerden indirilen sandalları gördükleri zaman, onları gemilerin küçük kızları sanmışlar ve gemilerin sandalları doğurup emzirdiklerini düşünmüşler. 1504’te Jamaika’ya çıktığında, yerlileri kendilerine yiyecek vermeye ikna edemeyen Kristof Kolomb’un, o sırada oluşan bir ay tutulmasını fırsat bilerek ayı kendisinin yok ettiğine onları inandırması ve yerlilerin de onun çok güçlü biri olduğuna inanarak istediklerini yapmaları da yine benzer bir hikâyedir. Kristof Kolomb’un bu yeni kıtayı kan gölüne çevirmesinden ve yerli kültürü biçmesinden sonra yerli dilleri de tükenmeye ve konuşulmamaya başlanır zamanla. Ama işgalcilerin kayıtlarından bazı sözcükler çıkar. Belki de yeryüzünün en şiirsel dilinin arta kalanlarıdır bunlar. Kolomb ve sonrasında gelen sömürgeci denizcilerin Amerika kıtasını talan ettiği yıllarda, aynı kıtada Guaraolar’ın gökyüzüne “yukarıdaki deniz”, gökkuşağına “yılan gerdanlık” dediklerini Kolomb biliyor muydu acaba? Amazon’un gerçek sahiplerinden olan bu topluluk; yıldırıma “yağmurun ışığı”, baykuşa “karanlık gecenin efendisi”, insanın dostuna “öteki yüreğim”, ruha “yürek güneşi”, bastona da “sürekli torun” diyordu. Yeni kıtayı Hıristiyanlaştırmak için akın akın Avrupa’dan Amerika kıtasına gelen rahiplerden Vicent de Valverde, bir yerli kabilesinin meydanında bir elinde İncil diğerinde haçı tutarak tanrının bunlarda olduğunu, bunların dışındaki her şeyin anlamsız olduğunu haykırır. Çevirmen çevirir rahibin dediklerini. Kabile şefi Atahualpa, bunu kendisine kimin söylediğini sorar rahibe. “Kutsal kitap İncil söylüyor” der rahip. Atahualpa, “ver bana da söylesin” der ve İncil’i rahipten alır. Atahualpa, İncil’i evirip çevirir, onu konuşturmak için sallar ve kulağına bastırır. Sonra da tüm kabile halkına dönerek şöyle der: “Hiçbir şey demiyor, boş bu.”
Beyaz Adam Geldi ve...
/ Olcay Bağır